DÖNEM: 23 CİLT: 51 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
9’uncu
Birleşim
21 Ekim 2009 Çarşamba
(Bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Hükümetin Gündem Dışı Açıklamaları
1.- Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun 10 Ekim 2009 tarihinde
Zürih’te imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti Arasında
Diplomatik İlişkilerin Kurulmasına Dair Protokol ve Türkiye Cumhuriyeti ile
Ermenistan Cumhuriyeti Arasında İlişkilerin Geliştirilmesine Dair Protokol
konusunda gündem dışı açıklaması ve İzmir Milletvekili Oktay Vural, Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş, İstanbul
Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ ve Adana
Milletvekili Ömer Çelik’in grupları adına; Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın şahsı adına açıklamaları
B) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Antalya
Milletvekili Osman Kaptan’ın, Antalya ili Kumluca ilçesi sınırları içinde 14
Ekim Çarşamba günü meydana gelen sel felaketine ilişkin gündem dışı konuşması
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
2.- Muş
Milletvekili Seracettin Karayağız’ın,
Türkiye’de kan davaları ve sosyal sonuçlarına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, konut edindirme yardımı ödemelerine ilişkin gündem
dışı konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Rize
Milletvekili A. Mesut Yılmaz’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı
2.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı
3.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı
4.- İzmir
Milletvekili Şenol Bal’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı
5.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı
6.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin
açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
cevabı
7.- Mersin
Milletvekili Kadir Ural’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı
8.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı
9.- Bursa
Milletvekili H. Hamit Homriş’in, Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin
açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
cevabı
10.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, AK PARTİ Grubu adına
konuşan Adana Milletvekili Ömer Çelik’in, Türkiye'nin geçmişini ilzam edecek,
geleceğini de risk altına sokacak, itham edecek beyanlarda bulunduğuna ve
düzeltilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adana
Milletvekili Ömer Çelik’in, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,
partisine ve şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Adalet Bakanı
Sadullah Ergin’in, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız ve 27 milletvekilinin,
üniversite öğrencilerinin barınma sorununun araştırılarak ailelerin korunması
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/441)
2.- Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, genetiği değiştirilmiş
organizmalı ürünler konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/442)
3.- Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, demokratik hukuk devletini
tehdit eden gelişmelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/443)
B) Duyurular
1.- Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül’ün resmî davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Kazakistan
Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in
22/10/2009 Perşembe günkü birleşimde Genel Kurula
hitaben konuşma yapma isteğine ilişkin
VIII.-
SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, şeker ithalatına ve
kaçakçılığına ilişkin Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’dan sözlü soru
önergesi (6/568) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
2.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, faiz oranlarındaki
artışın etkilerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/821) ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
3.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, ihraç edilmek üzere ithal edilen çayın iç piyasaya
sürüldüğü iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/850) ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
4.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, yüksekokul mezunu genç
işsizlere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/852) ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
5.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, kırmızı et tüketimine
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/853) ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
6.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, yurt dışı seyahatlerine ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/861) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in
cevabı
7.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Sabah Gazetesi ve ATV’nin
bazı ödemelerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/862) ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
8.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, milletvekillerinin Hükümet üyeleri ile birlikte
katıldığı yurt dışı seyahatlere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/863)
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
9.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, sektörlerdeki iş
güvenliğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/879) ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
10.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, enflasyondaki düşüşe ve
esnafın sıkıntılarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/902) ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
11.- Karaman Milletvekili
Hasan Çalış’ın, beyaz eşya fiyatlarındaki artışın
evliliklere etkisine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/905) ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
12.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, kredi kartı borçlularına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/906) ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
13.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, Merkez Bankasının kara
listesine giren esnafa ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/907) ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
14.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, emeklilerin sorunlarına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/908) ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
15.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, kaçak kol saatlerine
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/909) ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
16.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, cemevlerinin aydınlatma
giderlerinin ödenmesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/915) ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
17.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, Türk bayrağının
indirildiği bazı olaylara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/920) ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
18.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bazı yol yapımı
projelerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/921) ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
19.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, Ankara Büyükşehir
Belediyesi ve ODTÜ arasındaki kaçak yapı sorununa ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/924) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in
cevabı
20.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, şehit aileleri yardımlaşma derneklerine yapılan
yardımlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/929) ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
21.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, TRT’nin Güngören’deki
terör olayıyla ilgili yayınına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/940)
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
22.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, TOKİ hakkında düzenlenen
YDK raporlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/942) Cevaplanmadı
23.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, TOKİ ihalelerine ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/944) Cevaplanmadı
24.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, esnafın ekonomik
durumunun iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/946) ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
25.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, YAŞ toplantısında ihraç kararı alınmamasına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/953) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’in cevabı
26.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, TOKİ’nin
arsa değerlendirmelerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/957)
Cevaplanmadı
27.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Şehitkamil
ilçesinde yapılacak TOKİ projesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/959) Cevaplanmadı
28.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, yurt dışı seyahatlerine ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/1396) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in
cevabı
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, mayın ya da silah
atıklarının patlaması sonucu ölenlere ve yaralananlara ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/8402)
2.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van ilindeki eğitim
sorunlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun
cevabı (7/8493)
3.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, ÖSS sonuçlarının
değerlendirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/8897)
4.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Tedavi Yardımına ve
Uygulama Tebliğine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı
(7/9090)
5.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Atatürk Üniversitesinin
çevre düzenlemesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9092)
6.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Selçuk Üniversitesinin bir taşınmazı üzerindeki
tasarruflara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun
cevabı (7/9099)
7.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Çankırı’nın Orta ilçesine
fakülte açılmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9104)
8.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman Üniversitesinde
bir fakülte açılmasına,
Dicle
Üniversitesinde bir fakülte açılmasına,
İlişkin soruları
ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı
(7/9107), (7/9108)
9.- Trabzon
Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, Gazi
Üniversitesinin ihaleye konu bir arsasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9115)
10.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, ÖSS sonuçlarının
değerlendirilmesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9116)
11.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, yükseköğretim sistemine
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun
cevabı (7/9117)
12.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, YÖK ve yükseköğretim sistemine ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9121)
13.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, öğretmenlerin yer değiştirilmesindeki bir
uygulamaya ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun
cevabı (7/9525)
14.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, TÜİK’in açıklaması gereken bazı verilere ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/10019)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak dört oturum yaptı.
Afyonkarahisar Milletvekili
Halil Ünlütepe, siyasi iktidarın yargı bağımsızlığı
ve hukuk devleti ilkelerini zedeleyici tutum ve davranışlarına,
İstanbul
Milletvekili Lokman Ayva, özürlülerin temel hak ve özgürlüklerine,
Yalova Milletvekili
Muharrem İnce, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezinin yapmış olduğu sınavlara,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
İzmir
Milletvekili Oktay Vural, İstanbul Milletvekili Lokman Ayva’nın gündem dışı
konuşmasına ilişkin bir açıklamada bulundu.
Afganistan Senato
Meclisi Uluslararası İlişkiler Komitesi,
Pakistan Ulusal
Meclisi Keşmir Özel Komisyonu,
Parlamento
heyetlerinin ülkemizi resmî ziyaret etmelerinin uygun bulunduğuna;
Avrupa Konseyi
Parlamenterler Meclisi ve Batı Avrupa Birliği Geçici Avrupa Güvenlik ve Savunma
Asamblesi; Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi; Türkiye-Avrupa
Birliği Karma Parlamento Komisyonu; Avrupa Akdeniz Parlamenter Asamblesinde
Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak üzere, siyasi
parti grup başkanlıklarınca aday gösterilen asıl ve yedek üyelerin isimlerine;
İlişkin Başkanlık
tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı ve 19 milletvekilinin,
çocuklarını yetiştirme yurtlarına terk eden ailelerin sorunlarının (10/438),
CHP Grubu adına
Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Kemal Anadol,
Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay
ve İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, GAP
kapsamındaki sulama projelerinin durumunun (10/439),
Hatay Milletvekili
Fuat Çay ve 25 milletvekilinin, Antakya başta olmak üzere Hatay ilinin turizm
sorunlarının (10/440),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Azerbaycan Millî
Meclisi Uluslararası ve Parlamentolararası
Komisyonunun vaki davetine Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan Parlamento
heyetinin icabet etmesine,
Brezilya
Temsilciler Meclisi Başkanının, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinden oluşan
Parlamento heyetini davetine icabet edilmesine,
İlişkin Başkanlık
tezkereleri kabul edildi.
Gündemin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan “tarım sektöründeki çeşitli sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi” amacıyla verilmiş olan (10/45, 10/79, 10/107,
10/167, 10/188, 10/197, 10/207, 10/225, 10/389, 10/394 ile 10/418) esas
numaralı Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun 20/10/2009 Salı günkü birleşiminde birlikte yapılmasına
ilişkin MHP Grubu önerisi,
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, 2981 Sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı
Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanunda ve 3194 Sayılı İmar Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/372), İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi,
Yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Tunceli
Milletvekili Kamer Genç, Adıyaman Milletvekli Şevket
Köse’nin, (2/372) esas numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınması
önergesi üzerinde bir açıklamada bulundu.
Gündemin “Sözlü
Sorular” kısmının:
1’inci sırasında bulunan (6/544),
22’nci “ “ (6/757),
28’inci “ “ (6/807)
33’üncü “ “ (6/820),
38’inci “ “ (6/835)
53’üncü “ “ (6/866),
93’üncü “ “ (6/930),
103’üncü “ “ (6/954),
161’inci “ “ (6/1050),
187’nci “ “ (6/1089),
200’üncü “ “ (6/1106),
201’inci “ “ (6/1107),
204’üncü “ “ (6/1110),
206’ncı “ “ (6/1112)
207’nci “ “ (6/1113),
214’üncü “ “ (6/1122),
222’nci “ “ (6/1134),
238’inci “ “ (6/1152),
259’uncu “ “ (6/1185),
275’inci “ “ (6/1212),
290’ıncı “ “ (6/1230),
293’üncü “ “ (6/1233),
341’inci “ “ (6/1298),
366’ncı “ “ (6/1316),
374’üncü “ “ (6/1327)
422’nci “ “ (6/1388),
423’üncü “ “ (6/1389),
464’üncü “ “ (6/1436)
Esas numaralı
sözlü sorulara Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün cevap verdi; (6/1110),
(6/1050), (6/1230), (6/1233), (6/1185), (6/1134), (6/1388), (6/1436), (6/807)
esas numaralı soruların sahipleri de cevaplara karşı görüşlerini açıkladı.
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, hazırlığı yapılmış olan Hal Yasası’yla ilgili
tasarı üzerinde biraz daha çalışılması gerektiğine ilişkin bir açıklamada
bulundu.
Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen ve görüşmeleri yarım
kalan (10/60), (10/63), (10/99), (10/242), (10/243), (10/244), (10/245),
(10/246), (10/254), (10/256) esas numaralı, deprem riskinin araştırılarak
deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergelerin ön görüşmeleri Hükûmet
Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen (10/67), (10/75),
(10/82), (10/122), (10/141), (10/180), (10/193), (10/208), (10/216), (10/229),
(10/304), (10/309), (10/320), (10/324), (10/336), (10/337), (10/342), (10/374),
(10/377), (10/388), (10/404) esas numaralı, madencilik sektörünün sorunları ve
yer altı kaynaklarımızla ilgili Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergelerin ön görüşmelerine devam olunarak üzerinde bir süre görüşüldü.
21 Ekim 2009
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime
19.58’de son verildi.
|
|
Şükran Güldal MUMCU |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
Fatih METİN |
|
Harun TÜFEKCİ |
|
Bolu |
|
Konya |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 12
II.- GELEN KÂĞITLAR
21
Ekim 2009 Çarşamba
Tasarı
1.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti Arasında Diplomatik İlişkilerin
Kurulmasına Dair Protokol ve Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti
Arasında İlişkilerin Geliştirilmesine Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/760) (Dışişleri Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21.10.2009)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız ve 27 Milletvekilinin,
üniversite öğrencilerinin barınma sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/441)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19.06.2009)
2.- Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin, genetiği değiştirilmiş
organizmalı ürünler konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/442)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19.06.2009)
3.- Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin, demokratik hukuk devletini
tehdit eden gelişmelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/443) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.06.2009)
21 Ekim 2009 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9’uncu Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, bugün Hükûmet adına Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu’nun, Türkiye ile Ermenistan arasında
Zürih’te imzalanan protokoller konusunda açıklama yapmak üzere İç Tüzük’ün
59’uncu maddesine göre söz talebi vardır. Gündeme geçmeden önce bu talebi
yerine getireceğim. Sayın Bakanın açıklamasından sonra, istemleri hâlinde,
siyasi parti gruplarına ve grubu bulunmayan milletvekillerinden birine söz
vereceğim.
Konuşma süreleri;
Hükûmet için yirmi, siyasi parti grupları için on,
grubu bulunmayan milletvekili için beş dakikadır.
Buyurunuz Sayın
Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Hükümetin Gündem
Dışı Açıklamaları
1.- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun 10 Ekim 2009 tarihinde Zürih’te imzalanan
Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti Arasında Diplomatik İlişkilerin
Kurulmasına Dair Protokol ve Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti
Arasında İlişkilerin Geliştirilmesine Dair Protokol konusunda gündem dışı
açıklaması ve İzmir Milletvekili Oktay Vural, Diyarbakır Milletvekili
Selahattin Demirtaş, İstanbul Milletvekili Şükrü
Mustafa Elekdağ ve Adana Milletvekili Ömer Çelik’in
grupları adına; Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın
şahsı adına açıklamaları
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
10 Ekim 2009
tarihinde Zürih’te imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti
Arasında Diplomatik İlişkilerin Kurulmasına Dair Protokol ve Türkiye
Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti Arasında İlişkilerin Geliştirilmesine
Dair Protokol konusunda bilgi sunmak üzere huzurunuzda bulunuyorum.
Bildiğiniz gibi, Dışişleri Bakanı olarak atandığım günlerde
Parlamentoda grubu bulunan partilerimizin sayın liderlerini 22 Mayıs günü
ziyaret ederek onlara dış politika hedeflerimizi sunmuş, bu çerçevede Güney
Kafkasya’ya bakışımızı ele almış ve Türkiye ile Ermenistan arasında yürütülen
normalleşme müzakereleri konusunda da bilgi arz etmiştim ve orada değerli
liderlerimizden son derece faydalı görüşler almış, bunu da Bakanlığımızda ve
Bakanlar Kurulunda Hükûmetimizle değerlendirmiştik. Keza, 31 Ağustos tarihinde Türkiye, Ermenistan, İsviçre tarafından
yapılan üçlü ortak açıklama sonrasında Parlamentodaki partilerimizin liderleri
ve yüzde 1’in üzerinde oy almış Parlamento dışındaki siyasi partilerin
liderleriyle görüşüp onlara da bu süreç hakkında detaylı bilgi sunmuş ve ayrıca
mutabık kaldığımız, imzaya açtığımız protokolleri de doğrudan kendilerine takdim
etmiştim. Ben, burada, her iki toplantıda, her iki görüşmede, benimle
buluşarak, randevu vererek buluşmamı sağlayan siyasi parti lider ve
yöneticilerimize bize aktarmış olduğu bilgiler, yaptıkları eleştiriler
dolayısıyla da teşekkürü bir borç biliyorum. Bundan sonra da bütün önemli dış
politika konularında gerek Meclisimizi gerek siyasi parti temsilcilerimizi ve
liderlerimizi bilgilendirmeye devam edeceğiz, çünkü bizim anlayışımızda dış
politikamızın nihai meşruiyeti, millî iradenin tecelligâhı
yüce Meclisimizdedir.
Türkiye'nin dış
politikasının esasları sağlam temellere oturmuş ve belirgindir. Burada en temel
esas, her zaman vurguladığımız gibi, ülkemizin etrafında bir barış, istikrar,
refah kuşağı yaratmaktır. Bu, dış politikamızın en öncelikli hedefidir. Gerek
Orta Doğu gerek Balkanlar gerek Kafkaslar gerek Karadeniz ve Akdeniz, bütün
çevre bölgelerimizde, mücavir bölgelerde, kara ve deniz havzalarında kalıcı bir
barış, istikrar ve refah kuşağı oluşturma çabalarımızı sürdüreceğiz. Bu
çerçevede baktığımızda son derece ilkesel bir politika takip ediyoruz ve bu
anlayışı yerleştirebilmek için de bütün bu bölgelerde dört ana ilkeyi hayata
geçirmeye çalışıyoruz.
Birincisi: Bu
bölgedeki herkes için, çevre bölgelerdeki herkes için güvenlik ve istikrar
düzeni kurmak, güvenliği ve istikrarı teminat altına almak.
İkincisi:
Sorunlar olduğunda sorunların diyalog yoluyla çözülmesi ve uzlaşı yönetimini
temin etmek üzere siyasal diyalog zeminini güçlendirmek.
Üçüncüsü:
Ekonomik alanda karşılıklı bağımlılıklar oluşturmak ve bu ortaya çıkan ekonomik
düzenle de barışın önündeki engelleri ortadan kaldırmak.
Dördüncüsü:
Kültürel alanda yan yana yaşayan, iç içe yaşayan farklı dinî, mezhebî, etnik, ideolojik ayrımlardaki ülkelerin,
toplulukların birlikte bu farklılıkları içselleştirerek bir barış içinde
yaşamalarını temin etmek.
Şimdi bu
perspektiften baktığımızda şu anda Kafkasya’daki statüko
bizim bu vizyonumuzla örtüşmemektedir. Çünkü güvenlik riskini ortaya çıkaran,
her an bir güvenlik problemi ortaya çıkarabilecek donmuş krizler mevcuttur.
Geçen sene hep beraber Gürcistan krizinde ve daha sonra Gürcistan-Rusya
ihtilafında bunu yaşadık. Donmuş krizler çevre bölgelerde elimizde patlamaya
hazır bombalar gibi. Bunların birer birer
tasfiye edilmesi lazım. Tasfiye edilemezlerse barışçıl yöntemlerle, her
an risk oluştururlar.
Yine Güney
Kafkasya’da bu krizlerin çözümü için sağlam bir siyasal diyalog zemini maalesef
yoktur. Bölge içinde, ülkeler arasında karşılıklı güvene dayalı siyasal diyalog
zemini yoktur. Bunun da güçlendirilmesi lazım.
Yine
baktığımızda, Kafkasya’da şu anki statükoda maalesef
karşılıklı ekonomik ilişkiler de son derece zayıftır. Türkiye, Azerbaycan ve
Gürcistan arasında üçlü yürütülen projeler dışarıda tutulursa bütün bölgeyi
kuşatan ve halkları birbirine yakınlaştıracak olan ekonomik projeler yeterli
ölçüde değildir. Karşılıklı ekonomik bağımlılık olmadan, bir bölgede ekonomik
refah alanı oluşmadan kalıcı barışı tesis etmek mümkün değildir.
Yine maalesef
bugün Güney Kafkasya’da kültürel anlamda farklı unsurlar birbirinden gittikçe
kopmakta ve yüz yüze temas imkânlarını kaybetmektedir. Böyle bir statüko mevcut iken, Türkiye’de, Anadolu topraklarında,
Kafkasya’nın kaderini tarih boyunca belirlemiş bir millet olarak, bu statüko
karşısında kayıtsız kalmamız mümkün değil. Ne yapmak lazım, bu statükoyu hangi yöntemlerle değiştirmek lazım? Bizim
benimsediğimiz ve “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesine dayalı tek yöntem
vardır; barışçıl yöntemlerle, siyasi diyalogları artırarak bu statükoyu -bizim istediğimiz- ortak güvenlik alanı
oluşturan, siyasal diyalog zeminini güçlendiren, ekonomik ilişkileri pekiştiren
ve kültürel çoğulculuğa saygılı bir düzen etrafında yeniden şekillendirmek.
Peki, bu statüko herhangi bir ülkenin menfaatine mi, bakalım: Dost ve
kardeş Azerbaycan’ın menfaatine mi? Değil, çünkü bu statüko üzerinden kardeş
Azerbaycan’ın toprakları on yedi yıldır işgal altında. Bu statüko
Ermenistan’ın menfaatine mi? Değil. Görünüşte bir başka ülkenin toprağını işgal
edecek askerî bir başarı göstermiş gibi görünüyor ama gittikçe fakirleşiyor ve
Ermenistan nüfusu Ermenistan’ı terk etmeye başlıyor. Bu statüko
bizim menfaatimize mi? Değil, çünkü bölgenin en güçlü ülkesi olarak biz bölgede
böylesi bir belirsizlik ortamında gerekli etkinliği kullanamıyoruz. Her şeyden önce
tabii, kardeş Azerbaycan’la ilgili olarak sıkıntıları da ta içimizde
hissediyoruz ve bu bizim iç siyasal gündemimizin de bir parçası hâlinde
kalıyor.
O zaman biz ne
yapmaya çalıştık? Biz öylesine bir şekilde barışçıl yöntemlerle bu statükoyu değiştirmeye çalışalım ki, yeni bir risk ortaya
çıkmasın, yeni bir gerilim alanı ortaya çıkmasın ve bütün alanlarda paralel
işleyen normalleşme süreçleri devreye girsin. Biz birkaç sene önceden
başlayarak Kafkasya’da bu süreci işletmeye başlattığımızda üç temel hedefi öne
çıkardık:
Bir, Türkiye
Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti arasında yani yan yana yaşayan ve bundan
sonra da yaşayacak olan komşu iki ulus devlet arasında iyi komşuluk
ilişkilerinin tesis edilmesi. Bütün komşularımızla olduğu gibi Ermenistan’la da
biz iyi komşuluk ilişkisi kurmak istiyoruz. Son dönemde Suriye ve Irak’la
geldiğimiz ilişkilerin düzeyi malum.
CANAN ARITMAN (İzmir) – Azerbaycan’la ilişkilerimizi bozmak
pahasına.
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Müsaade ederseniz ben bilgilendirmeyi tamamlayayım,
eleştiri hakkı her zaman saygı duyduğumuz bir haktır, bilgilendirdikten sonra
belki çok daha sağlıklı eleştirirsiniz, büyük bir memnuniyetle dinlerim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü o konuya geleceğim.
İkinci hedefimiz,
yüzyıllar boyu birlikte yaşamış Türk ve Ermeni milletleri arasında sadece
bölgede değil, Fransa’da, Amerika’da, Paris’te, Los Angeles’ta
da bazı bölgelerde yan yana yaşayan Türk ve Ermeni milletleri, halkları
arasında geçmiş acılara dayalı, istismara dayalı ortamı ortadan kaldıracak
sağlıklı bir iletişim kanalı kurmak ikinci hedef.
Üçüncüsü,
Azerbaycan-Ermenistan ihtilafının uluslararası hukuk normlarına ve
Azerbaycan’ın toprak bütünlüğüne sadık kalarak ve uluslararası kuruluşların
kararına uygun olarak çözümünün önünü açmak ve bu çözüm yoluna ivme katmak.
Bunlar birbirini destekleyen unsurlardır. Birini yapmanız, diğerini yapmamanız
ya da diğerini yok saymanız anlamına gelmez, ki bunun
nasıl böyle birbirini desteklediğini de arz etmeye çalışacağım.
Birinci noktaya
gelirsek: Acaba bu üç hedefe ulaşıyor muyuz bu protokoller yoluyla ya da bu
protokollerin devreye girmesiyle ortaya çıkan süreç bizim bu üç hedefi de
birlikte gerçekleştirmemize zemin sağlıyor mu? Soru bu; hepimizin ilgilenmesi
gereken soru bu. Bir bütüncüllük içinde baktığımızda bu soruya cevap arayalım:
Birincisi, hedefe
ulaştık mı? Yani Türkiye ile Ermenistan’ın karşılıklı saygı içinde, toprak
bütünlüğüne, iyi komşuluk ilişkilerine dayalı yeni bir zeminde ilişki kurmasını
sağlıyor mu bu protokoller? Bu soru önemli ve cari bir sorudur. Bu soruyu
cevaplamak bizim yükümlülüğümüzdür, bu süreci yürütenler olarak.
Baktığımızda,
protokollerin Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti arasındaki
ilişkileri tanzim etmeye yönelik birçok maddesi var. Eminim, hepiniz
protokollere ulaştınız; ben görüştüğümde siyasi parti liderlerimize bizzat
takdim etmiştim, daha sonra kamuoyuyla da paylaşıldı. Onun için, doğrudan
protokolleri kullanmaktansa vakitten tasarruf açısından biraz süratle bu
maddelere atıfta bulunacağım.
Türkiye ile
Ermenistan arasında normal ilişkinin tesis edilmesi için birbirlerinin
sınırlarını tanıyacaklarını ve karşılıklı olarak toprak bütünlüğü ilkesine
saygı göstereceklerini teyit etmeleri önemli bir koşuldur. Diplomatik
İlişkilerin Kurulmasına Dair Protokol’de bu husus sarih bir şekilde yer
almaktadır. İki ülke arasında -Protokol maddesini okuyorum- aralarındaki mevcut
sınırı uluslararası hukukun ilgili anlaşmalarında tarif edildiği şekliyle
tanıdıklarını teyit etmektedir ülkeler. Hiçbir şek ve şüphe bırakmaksızın,
hiçbir çekince olmaksızın mevcut sınır her iki ülkece tanınıyor. Yani birçok
kereler böyle zihnen ortaya konduğu gibi, Ermenistan’ın veya herhangi bir
ülkenin, Türkiye’den, topraklarından bir şey talep etmesine kimse cüret de edemez
ama burada bu kesin bir şekilde kayıt altına alınıyor.
Ayrıca yine aynı
Protokol’ün diğer bir paragrafında toprak bütünlüğü ve sınırların
dokunulmazlığı ilkelerine saygı taahhüdü yer alıyor. Böylece “Ermenistan’la
aramızda sınır anlaşmazlığı olduğu, Ermenistan’ın toprak talebinde bulunduğu”
gibi iddiaların hukuken herhangi bir geçerliliği olmadığı Ermenistan tarafından
da teyit ediliyor, garanti altına alınıyor. Peki, bu teyit neye dayanıyor? Bu
teyit yeterince güçlü bir teyit mi, yoksa zamanla aşındırılabilecek bir teyit
mi? Müsaade ederseniz bunu da arz edeyim. Hangi hukuki zemine atıfta bulunuyor
bu teyit? “Mevcut sınırı uluslararası hukukun ilgili anlaşmalarında” diyerek
bir anlaşmaya, anlaşmalara atıfta bulunuyor.
Bütün siyasi
diplomasi tarihine baktığımızda Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırı
tanımlayan iki anlaşma var, üçüncü bir anlaşma, müzakere, metin yok: Birisi
Moskova Anlaşması, 16 Mart 1921; ikincisi Kars Anlaşması, 13 Ekim 1921. Peki,
bu anlaşmalara teyit bu anlamda sağlam zemine mi oturtuluyor? Evet, onu da arz
edeceğim. Kars Anlaşması da, Moskova Anlaşması da… Zaten Moskova Anlaşması’nın
daha 1’inci maddesinde, 10 Ağustos 1920’de imzalanan- ki, bizim o zamanki dönem
Meclisimizin kabul etmediği, hiçbir zaman da Türk milletinin kabul etmediği-
Sevr Anlaşması’nın geçersiz olduğu kayıt altına alınıyor, Moskova Anlaşması’nca
da, Kars Anlaşması’nca da. Dolayısıyla, Sevr Anlaşması’nın herhangi bir şekilde
tekrar gündeme getirilmesine yol açacak herhangi bir husus söz konusu değildir.
Kars Anlaşması’nda
ne var? Kars Anlaşması, bir yandan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği diğer
yandan Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan Sovyet cumhuriyetleriyle
akdediliyor, yani Ermenistan Sovyet Cumhuriyeti de orada anlaşmaya taraftır.
Bugünkü Ermenistan Cumhuriyeti Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin
ardılıdır -bunu biraz daha açacağım- ve devletler hukukunun temel norm ve
ilkelerine göre Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin taraf olduğu sınır
anlaşmaları bugünkü Ermenistan Cumhuriyeti’ni de bağlamaktadır. Niçin bağlıyor?
Çünkü, devletler hukukunun temel norm ve ilkelerinin
yanı sıra Viyana Anlaşmalar Hukuku Sözleşmesi ve yine Viyana Devletlerin
Antlaşmalara Ardıl Olması Sözleşmeleri bunu kayıt altına alıyor. Ne diyor
Viyana Anlaşmalar Hukuku Sözleşmesi? “Şartların Esaslı Şekilde Değişmesi (ahde
vefa)” başlıklı 62’nci maddesinde 2/A paragrafına göre, bir anlaşmanın devletler arasında sınır tesis etmesi hâlinde şartlarda
meydana gelen esaslı değişiklik gerekçe gösterilerek bu anlaşmanın sona erdirilmesi
veya ondan çekilinmesi mümkün değildir. Yani bir
anlaşma iki ülke arasında sınır tesis etmişse bu anlaşmanın geçersiz
addedilmesi mümkün değil. Rejimler değişebilir, ama o sınır tabi kalır. Pozitif
örneği bizim başka bir sınırımızdan vereyim. Hep övünürüz; Türkiye’nin İran’la
sınırı üç yüz elli yıllık, 1639’dan beri değişmedi. Safaviler
ile Osmanlılar arasında bir anlaşma o. Safaviler
gitti, Kaçarlar geldi. Kaçarlar gitti, Pehleviler
geldi. Onlar devrildi, İran İslam Cumhuriyeti kuruldu; ama o anlaşma orada.
Osmanlı Devleti yıkıldı, cumhuriyetimiz kuruldu; o anlaşma orada. Sınır tesis
eden anlaşmalar devletlerin nitelikleri değişti diye ortadan kalkmazlar.
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Ermenistan bunu kabul etmiyor Sayın Bakan. “Ben bunu kabul
etmiyorum.” diyor yıllardan beri.
DIŞIŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Müsaade ederseniz bitireyim, cevap bulacaksınız.
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Herkes sizinle aynı görüşte değil.
DIŞIŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Müsaade edin, bitireyim.
Bu, uluslararası hukuk metinleridir ve
herhangi bir ülkenin kabul edip etmemesiyle ilgili değil. Ermenistan ki, Viyana
Anlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’ne taraftır. Yani bunu burada bir kere daha teyit
edeyim.
Yine şöyle bir
soru gelebilir: Ardıl devlet olması bakımından Ermenistan’ın durumu özel mi? 23
Ağustos 1978 tarihinde Viyana’da imzalanan Devletlerin Anlaşmalara Ardıl Olması
Sözleşmesi’nin 34’üncü maddesi ve 11’inci maddesi şunu öngörüyor: Bir
anlaşmayla çizilen sınırların ve sınır anlaşmalarından doğan hak ve
yükümlülüklerin devletlerin ardıl olmalarıyla değiştirilemeyeceği kayıt altına
alınıyor.
Şimdi, Sovyetler
Birliği dağıldığında üç grup ülke çıktı. Bir, Sovyetler Birliği’nin devamı
olduğunu, ardılı değil devamı olduğunu söyleyen ve bu sebeple Sovyetler Birliğinin
uluslararası forumlardaki temsilciliğini üstlenen, mesela Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyindeki temsilciliğini üstlenen Rusya; özel bir durum. Bir,
Baltık devletleri gibi Sovyetler Birliği’ne iltihakı hep meşkuk
(şüpheli) görülen ülkeler; onlar ardıl gibi kabul edilmedi. Ama diğer bütün
ülkeler Sovyetler Birliği’nin ardılı kabul edildi ve Sovyetler Birliği’nin
imzaladığı bütün imzalarla yükümlü addedildiler. Bunu daha da teyit etmek için
21 Aralık 1991’de Ermenistan’ın da dâhil olduğu diğer ülkeler Almatı’da bir
araya geldiler Kazakistan’da ve şu deklarasyonda
bulundular, dediler ki: “Biz bundan sonra bağımsızız, ama Sovyetler Birliği’nin
yaptığı her anlaşma bizi bağlar.” Eğer bu olmamış olsa Baltık Denizi’nden Vladivostok’a kadar olan her yerde bir kaos
doğardı. Herkes bütün o anlaşmaları açardı. Sadece bizimle değil ki bu, Çin’le
de var, Moğolistan’la da var, bir sürü anlaşma… Böyle bir şey söz konusu değil.
Kimse bu konuda herhangi bir tereddüt içinde olmamalıdır.
Kars ve Moskova
Anlaşmaları ve bu anlaşmanın getirdiği Nahcivan’ın
garantörlüğü de dâhil olmak üzere, bu protokollerde Türkiye’nin sınırları
mutlak bir şekilde tahkim edilmiştir uluslararası hukuk bağlamında ve bu
çerçevede şu anki protokoller Lozan Anlaşması’nı tahkim eden protokollerdir. Bu
yolla protokoller, Türkiye ile Ermenistan arasında ilişki kurulduğunda bu
ilişkinin hangi esaslara göre yürütüleceğini belirleyen birçok hüküm içeriyor.
Ayrıca, ilişki kurulduğu takdirde iş birliği alanlarını da tadat ediyor.
Ermenistan üzerine düşen yükümlülükleri, kendisinden beklenenleri yerine
getirdiği takdirde, iki komşu devlet arasındaki ilişkiler başka birçok ülkeye
ve coğrafyaya örnek olacak şekilde, sağlıklı bir şekilde normalleşme sürecinin
önünü açıyor. Bu, iki ülke arasındaki, komşu olarak yaşayan iki ulus devlet
arasındaki düzenlemeyle ilgili hususlar.
Bir husus burada
gündeme gelebilir, belki de zihninizde var. Nihayet, peki, Kars Anlaşması niçin
burada açıkça zikredilmedi? Özü itibarıyla öylesine tanımlanmış şekilde yer
aldı ki… Nihayet burada, müzakere eden taraflar, her iki taraf ve burada empoze edilen bir metin değil, müzakere yoluyla gelen bir
süreç var ve bu müzakereler yolunda ulaştığımız noktada bu hükümden çok açık
bir şekilde Kars ve Moskova Anlaşmaları çıkıyor, başka hiçbir anlaşma yok
atıfta bulunan. Mutlaka görmüşsünüzdür, Kars ve Moskova Anlaşmalarına
bakarsanız, beni bile okuduğumda -daha önce, akademik hayatta- şaşırtacak kadar
detaylı, köy köy, nehir nehir,
dağ dağ, tepe tepe
tanımlıyor sınırı, hiçbir şüphe bırakmaksızın tanımlıyor ve başka tanımlayan
herhangi bir anlaşma da yok.
Şimdi ikinci
unsura gelelim. Yani birinci hedefimiz, Türkiye ile Ermenistan’ın normalleşmesi
iki devlet olarak. Biz, bu protokollerin bunu sağladığını düşünüyoruz. İkinci
husus, ortak tarih komisyonu çerçevesinde, özellikle tarih yorumları üzerinden
Türklerin ve Ermenilerin dünyanın her köşesinde birbirini düşman olarak
görmesine yol açan tarih yorumu, sözde soykırım iddiaları karşısında acaba biz,
bu protokollerde bazı yeni çerçeveleri oluşturabildik mi? Çünkü bu, yüce
Meclisimiz açısından da önemlidir. Yüce Meclisin Türkiye ile
Ermenistan arasında ortak tarih komisyonu kurulması konusunda 13 Nisan 2005
günü oy birliğiyle yani sadece AK PARTİ Grubunun desteğiyle değil o günkü
Mecliste bulunan Cumhuriyet Halk Partisi ve diğer Doğru Yol Partisinden de
üyelerin olduğu bir Meclis yapısında ortak olarak kabul edilen ve buradaki
birçok değerli milletvekilimizin katkıda bulunduğu, Türk ve Ermeni uluslarını
barıştırmak amacına dönük olarak “Ortak Tarih Komisyonu Kararı” var. Buna
istinaden Sayın Başbakanımızın Ermenistan Cumhurbaşkanına yazdığı bir de mektup
var 10 Nisan itibarıyla. 13 Nisanda da yüce Meclisimiz bunu kabul etti.
Zürih’te imzaladığımız…
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Sayenizde tarih oldu. O da tarihe geçti!
İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) – Bir dinle, sabret ya.
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Müsaade ederseniz…
Tarih olmadı,
tarihi şekillendirecek. Bundan sonra bu metinler tarihi şekillendirecek. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Zürih’te
imzaladığımız Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti Arasında
İlişkilerin Geliştirilmesine Dair Protokol’de, iki halk arasında karşılıklı
güvenin tesis edilmesi amacıyla mevcut sorunların tanımlanmasına ve
tavsiyelerde bulunulmasına yönelik çalışmalar yapacak bir tarihsel araştırma
komisyonu kurulması öngörülüyor. İki hükûmet arasında
oluşturulacak komisyonun çatısı altında yer alacak bu tarihsel boyut alt
komisyonunun yapacağı çalışmalarda -buraya dikkatinizi çekmek istiyorum-
tarihsel kaynak ve arşivleri tarafsız ve bilimsel bir incelemeye tabi tutması
protokolde kayıt altına alınıyor. “Tarafsız bilimsel inceleme” demek, bunu
kayıt altına alarak Ermenistan tarafının da bunu kabullenmesi demek, bu konunun
sadece tek taraflı hafızalarla çözümlenmeyeceğinin kabulü demek. Niye bugün
böyle bir problemle karşı karşıyayız? Çünkü biz asil ve bir anlamda çok
tecrübeli bir milletiz. Kendi yaşadığımız hatıraları nakletmiyoruz. Acı
hatıralar, Balkanlardan, Kafkaslardan son derece acı hatıralarla dolu göç hikâyelerimiz
var, bunları biz nakletmemişiz ama başka birçok millet bunları nakletmiş ve tek
taraflı hafızalar oluşmuş, bize dönük tek taraflı hafızalar. Bizim yapmaya
çalıştığımız şu: Hiçbir milleti karşımıza almadan adil bir hafıza oluşturmak.
“Adil hafıza” demek, herkesin herkesin kendi
hafızasını ortaya koyup…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Peki. Birkaç dakika müsaade ederseniz… Lütfen…
Çünkü konunun önemine istinaden biraz detaya girme ihtiyacı hissettim.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Genel görüşme olsaydı daha iyi olurdu, değil mi? Gündem dışı çok
hafif kalıyor.
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Tabii.. Peki…
Türkiye, bu
çerçevede, bu alt komisyon bu çalışmalara başlayacak, protokoller yüce
Meclisimiz tarafından onaylandığı zaman.
Üçüncü hedefimiz…
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Getirecek misiniz?
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Bakan, Genel Kurula hitap edin efendim, biz sizi dinliyoruz.
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Üçüncü hedefimiz… Üçüncü hedefimiz…
RECEP KORAL
(İstanbul) – Kasıtlı mı oturttunuz onu oraya?
BAŞKAN – Lütfen,
sakin dinleyiniz sayın milletvekilleri.
Buyurunuz Sayın
Bakan, devam ediniz.
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Üçüncü hedefimiz, bu Protokol, Türkiye-Ermenistan
normalleşmesine paralel olarak Kafkasya’da genel bir normalleşme zemininin
oluşması yani bunun adını koymak gerekirse Azerbaycan-Ermenistan arasındaki
ihtilafın çözüme kavuşturulması.
Şimdi, yine
metinde, birçok yerde, birçok paragrafta ikili ilişkilerin normalleştirilmesine
ve bu suretle tüm bölgede barış, güvenlik ve istikrarın ileri götürülmesine
atıfta bulunuluyor.
Yine, İlişkilerin
Geliştirilmesine Dair Protokol’ün “giriş” bölümünde, bölgesel ve uluslararası
uyuşmazlık ve çatışmaların uluslararası hukuk ilkeleri ve normları temelinde
barışçıl şekilde çözümlenmesine atıfta bulunuluyor. Yani metnin birçok yerinde
-daha vurgulayacağımız bölümler var ancak vaktimiz yetmiyor- bu normalleşme sürecinin
bölgesel gelişmelere olan irtibatı sağlanıyor. Toprak bütünlüğü ve sınırların
dokunulmazlığı ilkelerine saygı gösterilmesi vurgulanıyor.
Peki, bu vurgular
dışında son bir yıl içinde yaşadığımız pratik ne? Son bir yıl içinde
yaşadığımız pratik şu: Türkiye-Ermenistan normalleşme süreciyle ilgili
müzakereler sürerken, paralelinde, on yedi yılda görülmemiş şekilde,
Azerbaycan-Ermenistan ihtilafının çözümü ve işgal altındaki Azerbaycan
topraklarında işgalin son bulmasını amaçlayan müzakereler hız kazanmıştır. Son
beş ay içinde Azerbaycan ve Ermenistan cumhurbaşkanları beş kere buluştular.
Geçtiğimiz ay içinde ilk defa, on yedi yılda ilk defa teknik bir askerî heyet
Laçin koridoruna giderek, bir çözüm hâlinde, Laçin koridorunun hangi genişlikte
nasıl bir uluslararası kontrol altında olacağını tartışmaya başladı,
ki bu, Azerbaycanlı kardeşlerimizin de teyit ettikleri gibi çok önemli bir
aşama. Ha, çözüme çok yakın mıyız? Daha müzakere edilecek çok husus var.
Yerleşmiş statükoları bir hamlede değiştirmek mümkün
değil. Bunun yavaş yavaş ve sabırla örülerek barışın
kurulması lazım.
Şimdi, son bir
yıl içinde niçin bu kadar büyük bir ivme kazandı bu görüşmeler? Çok açık bir
şekilde, Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşmenin ortaya çıkardığı
momentumdur buna yol açan. Bizim her vesileyle vurguladığımız gibi, Sayın
Başbakanımızın Azerbaycan Parlamentosunda, benim her vesileyle vurguladığım
gibi Türkiye için Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Son kelimeler, lütfen…
Türkiye için
Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü bizim toprak bütünlüğümüz kadar azizdir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Ve bu konuda çabalarımızı... On yedi yıldır
Türkiye kadar bu konuda çaba göstermiş ikinci bir ülke yoktur ve bu konudaki
çabalarımızı da hiç aksatmadan sürdüreceğiz her diplomatik zeminde. Daha geçen
hafta Sayın Cumhurbaşkanımız Sayın Obama’yla, Sayın Medvedev’le bu konuları görüştü birkaç gün içinde. Sayın
Başbakanımızın New York’ta her görüşmesinin en temel, herhangi bir başka konu
açmadan ilk açılan konusu Karabağ meselesi oldu. Yine, benim, imza öncesinde,
Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Clinton’la yaptığım görüşmenin ana
esası bu oldu, bundan sonra da olmaya devam edecek.
Uluslararası
bölgesel ikili konjonktür ne olursa olsun, biz bu
ihtilafın çözülmesi için elimizden gelen her şeyi yapacağız ve şuna inanıyoruz
ki, bölgede normalleşme ancak kapsamlı olduğu zaman gerçekleşebilir. İki
ülkenin tek başına ilişkilerini normalleştirmesi kapsamlı bir normalleşme
olmaksızın gerçekleşemez. Bu bilinçle biz, kapsamlı bir
normalleşmenin önünü açmak üzere bu protokolleri iki senedir son derece yoğun
bir çabayla, Hükûmetimiz, benden önceki Değerli
Dışişleri Bakanımız Sayın Ali Babacan, Dışişleri Bakanlığımız büyük bir emekle
hazırladı ve biz şunu çok özgüven içinde söylüyoruz ki, bu yolla hem
Türkiye-Ermenistan ilişkileri yeniden tanzim edilecek iki iyi komşu olarak hem
Türk ve Ermeni milletleri tekrar birbirlerini anlayacak bir ortak adil hafızada
bulaşacak hem de aziz bildiğimiz Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü temin edecek
bir barışın önü açılacak. Bunların hepsini bir arada gerçekleştirmeyi
hedefliyoruz. Bu perspektifte bu protokolleri yüce Meclisimize sevk ettik. Ne
zaman, nasıl onaylanacağı ise sadece ve sadece yüce Meclisimizin takdiridir,
bunlar sizin takdirinizdir.
Teşekkür ederim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Davutoğlu.
Gruplar adına ilk
söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oktay Vural’a
ait.
Buyurunuz Sayın
Vural. (MHP sıralarından alkışlar)
(MHP sıralarından “Nereye? Niye
kaçıyorsunuz? Dinleyin!” sesleri)
Sayın
milletvekilleri, biraz sakin olursanız.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Başkan, dönsünler bunlar.
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Vural.
MHP GRUBU ADINA
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına hepinize saygılarımı arz ediyorum.
Tabii Türkiye’nin
gündeminde olan bir konuyu Sayın Bakanın lütfedip gündem dışı bir konuşmayla
Meclise getirmesini de takdirlerinize sunuyorum. Böylesine önemli bir konuyu
gündem dışı bir fırsatla Meclise getirmek aslında Meclis iradesine olan
saygının bir tezahürüdür. Aslında, Sayın Bakanın Türkiye Büyük Millet Meclisine
verdiği bu bilgilerin hiçbiri yeni değildir. Muhtemelen bütün bunları
televizyonlarda, gazetelerde sizler daha önce dinlediniz. Garp cephesinde
değişen bir şey yoktur.
Sayın Bakanı
bugün Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi getirmeye sağlayan bu süreç aslında
oynanan oyunu ortaya koymaktadır sayın milletvekilleri. Ermenistan’la imzalanan
protokollerin hazırlanma safhasında, paraf ve imza edilmesi öncesinde, Türkiye
Büyük Millet Meclisine konu getirilmemiş, millet dışında bu süreç devam
ettirilmiştir. Bütün bu protokol ve süreç Türk milletinin iradesinden
saklanmıştır. Ne hazindir ki bu süreç hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi ve
Türk kamuoyu dışlanırken, AKP’nin açılım eş başkanı olan David
Phillips protokoller hakkında ABD Temsilciler
Meclisinde 14 Mayıs 2009 tarihinde bilgi vermiştir. Burada protokoller,
kurulacak komiteler dahi anlatılmıştır. Bizler, burada, ABD Temsilciler
Meclisinde verilen bilgiden tam 161 gün sonra haberdar edilebiliyoruz. Aslında
bugün Meclise gönderilen protokoller 2 Nisan 2009 tarihinde paraflanmış ve bu
paraf tarihinden iki yüz iki gün sonra Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi
verilebilmektedir.
Türkiye-Ermenistan
arasında sınırın açılacağını kimden öğrendiniz sayın milletvekilleri, Sayın
Başbakandan mı, Sayın Bakandan mı? Hayır. Maalesef, ABD Başkanının yüce
Mecliste 6 Nisan 2009 tarihinde yaptığı konuşmada, sınırların açılmasının
normalleşmek için şart olduğunu ifade ettikten sonra. Evet, gök yere inmemiş
ama ABD Başkanı burada konuştuktan sonra bugün bu protokoller buraya
gelebilmiştir.
Protokollerin
imza ve onay işlemleri için öngörülen iç siyasi istişare süreci de diplomaside
örneği olmayan bir garabettir. Bu süreç içerisinde ortaya koyduğumuz
eleştirilerden, yaptığınız istişarelerden sonra protokolde ne değişmiştir?
Paraf ettiğiniz ve imzaladığınız arasında ne fark vardır? 2 Nisan 2009’da
parafladığınız protokollerin neresinde değişiklik yaptınız? Virgülüne bile
dokunulmamıştır. İç istişare sürecinin bir hazmettirme, AKP’nin derin
koalisyonunun aldatma ve kandırma için verilen bir süreçten ibaret olduğu
ortaya çıkmıştır. Nitekim, açılım eş başkanı David Phillips bu süreç için, ABD
Temsilciler Meclisine 14 Mayıs 2009’da “Türk ve Ermeni yetkilileri arasında 2
Nisan 2009’da paraf edilen iki protokolle bir komisyon kurulmasını öngören
belge büyük spekülasyona yol açacağı ve muhalefeti tahrik edeceği için henüz
imzalanmadı. Paraftan imzaya, imzadan uygulamaya dolambaçlı bir süreç olacağı
için zaman alacak.” diyor ve ekliyor: “Türkiye'nin ulusal çıkarları
Azerbaycan’ın ipoteğinde olmamalıdır.” diyerek de bu protokolün nihai amacının
ne olduğunu da ortaya koymaktadır. Bu süreç içerisinde “Paraf oldu olmadı,
paraf var ama imza yok, istişare yapacağız.” taktikleriyle muhteva kamuoyundan
aşırılmıştır. Sayın Başbakan ve derin koalisyon ortakları sözde “tarihî açılım”
altında bunu pazarlamış, bu süreçte ortaya koyduğumuz eleştirilere cevap
verilememiş, tam manasıyla inkârcılığa soyunulmuştur ama mızrak çuvala
sığmamıştır. Ermenistan Dışişleri Bakanı, Erivan’da kendisini ziyaret eden Bakoyannis ile yaptığı ortak basın toplantısında,
Türkiye’nin eskiden Karabağ ve Ermeni soykırımına ait ön koşullar koyduğunu
hatırlatıp “Türkiye ile sınırların koşulsuz açılması yönünde mutabakata
vardık.” diyebilmiştir.
Ermenistan Dışişleri
Bakanının bu açıklamasından sonra Sayın Başbakan, 23 Nisan 2009 tarihinde, resepsiyonda “Yani Türkiye’de yaşayan benim vatandaşım kendi
Başbakanının yaptığı açıklamaya inanmıyor da eğer bir yerden yapılan açıklamaya
inanıyorsa ben ne diyeyim!” demiştir.
Değerli
milletvekilleri, protokoller ortadadır. Size soruyorum: Süreç kimi haklı
çıkarmıştır? Sizce kime inanmamız gerekmektedir?
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Bize…
OKTAY VURAL
(Devamla) – Bütün bu süreçler dikkate alındığında, Dışişleri Bakanının
paraflanan bu protokoller hakkında bilgi vermek için randevu talebine Sayın
Genel Başkanımızın parlamenter demokrasi gereği olarak Türkiye Büyük Millet
Meclisini adres olarak göstermesinin ne kadar haklı olduğu ortaya çıkmıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisini ve siyasi partileri kendilerinin önüne konulmuş
bir senaryoda figüran olarak kullanmak isteyen bir anlayışa verilmiş güzel bir
cevap olmuştur.
Hükûmeti yaptığı işi
ciddiye almaya davet ediyoruz. Muhalefeti taktik amaçlar için kullanmanıza izin
vermemiz mümkün değildir. Çağdaş demokrasilerde parlamento bir parmak hesabıyla
onay yeri olarak addedilemez. Millet iradesinin ortak olmadığı, oluşturmadığı
hiçbir düşünce “millî” kabul edilemez.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; bu süreç içerisinde, müzakere, paraf ve imza süreçleri
sonucu ortaya çıkan bu protokoller milletimizin menfaatleriyle, talepleriyle ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararlarıyla hiç bağdaşmamaktadır.
Soruyorum: Bu
protokolün hangi unsurlarına Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak katkı
sağladınız? Hangi unsurları için görüş verdiniz? İmzalanan hangi maddede
milletimizin menfaati sağlanmıştır? Milletimizin bu protokolü imzalanmasını
istediğini söyleyebilir misiniz?
Ermenistan ile
ilişkilerimizi normalleştireceğiz diye yola çıkanlar, önce bu ilişkileri
anormal hâle kimin getirdiğini ortaya koymalıdırlar.
SONER AKSOY
(Kütahya) – Siz getirdiniz!
OKTAY VURAL
(Devamla) – Türkiye’yi ilişkileri anormal hâle dönüştüren taraf olarak gündeme
getiren devletler, önce namuslu olmalıdırlar. Hükûmet,
“Sınırları kabul ettirdik.” diyen Sayın Bakan ve protokolün destekçisi ve
şahitleri olan devletler, milletimize şu soruların cevabını vermelidir:
Ülkemizin topraklarının bir kısmını “Batı Ermenistan” olarak, toprakları olarak
gösteren ülke Ermenistan değil midir? Anayasalarında bağımsızlık bildirgesine
atıf yapanlar onlar değil midir? Bursa’ya uçakla indiği zaman o indiği devlet
armasında Ağrı Dağı amblemi olan ülke Ermenistan değil midir? (MHP sıralarından
alkışlar) Neyi değiştirdiniz? Neyi değiştirdiniz?
İnsanlık suçu
olan soykırımı dış politikasının esası hâline getiren ülke Ermenistan değil
midir? Azerbaycan topraklarını işgal eden ülke Türkiye midir, Ermenistan mı? Hocalı’da katliamı yapanlar kimlerdir? 1 milyon insanı
evsiz, yurtsuz, aşsız bırakanlar kimlerdir? Size soruyorum: Asıl normalleşmesi
gerekenler bunlar değil midir? Bunları yapanları destekleyenler değil midir?
Asıl utanması gereken bu süreci doğuranlar değil midir? Soruyorum Sayın
Başbakana: Bu zulmü yaşatanlarla çözüm ortağı olduğunuzda zulme ortak olmuyor
musunuz? Toprağı işgal edilmiş, insanları koparılmış mazlumların yanında değil
de, neden karşısında oluyorsunuz? Bunu milletimize izah edebilir misiniz?
Bunlara milletimizin onay vermesi mümkün müdür ki, Türkiye Büyük Millet Meclisine
onay için sunuyorsunuz?
SONER AKSOY
(Kütahya) – Seçimlerde göreceğiz.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Şimdiye kadar bu zulüm, bu hasmane tutum
hangi konuda geri adım atmıştır? Elinizi vicdanınıza koyun, hangi konuda?
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu süreçte hep bu soruları sorduk. Başbakan
bu soruları sorduğumuzdan rahatsız oldu. Bu soruları sorduğumuz için
“çözümsüzlük tarafı” ilan edildik. Sayın milletvekilleri, sorduğumuz bu
soruların hangisi haksız? Bu milletin menfaatini savunmak ne zamandan beri
çözümsüzlüktür? Mazlumların yanında olmak ne zamandan beri milletimiz
tarafından benimsenmemektedir? Milliyetçi Hareket Partisi olarak soruyorum:
“Toprak bütünlüğümüze saygı gösterip sınırımızı kabul edin” demek mi
çözümsüzlüktür? “İnsanlık suçunu milletime atfettirme.” demek mi
çözümsüzlüktür? “İşgal ettiğin topraklardan çık.” demek mi çözümsüzlüktür? Bu
protokollerle bu sorularımızın hangisine bir cevabı vardır? Soruyorum: Bu
protokolü imzaladığınızda bu haksızlıklar karşısında susmamız mı gerekiyordu?
Evet, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak haksızlıklar karşısında susmadık,
haykırdık, sesimizi de sözümüzü de yükselttik. Karalamalarınızla,
fitnelerinizle, allı ballı kampanyalarınızla bizi susturacağınızı
zannediyorsanız, yanılıyorsunuz. Sizler yumuşak başlı olabilirsiniz ancak Türk
milletini temsil edenlerin uysal koyun olmasını, boynumuzun çekilmesini
milletimiz hazmedemiyor, hazmetmeye de niyeti yoktur. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, teslimiyeti milletimize hazmettirmek istemenize de müsaade
etmemiz hiç mümkün değildir.
Şimdi, siz
Ermenistan’ın yöneticileri olsanız nasıl bir politika takip edersiniz?
Türkiye’yi, kendi ulaşacağınız emellere ulaşma yolunda bir problem çıkarır diye
dikkate alır mısınız? Sizin orada kardeşlerinizi katleden, haksızlığı alenen herkes
tarafından bilinen ve buna rağmen bu cesareti gösteren Ermenistan
Cumhurbaşkanına buraya gelme cesaretini kim vermiştir?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
OKTAY VURAL
(Devamla) – “Sizin nasıl bir uzlaşmacı olduğunuzu, Türkiye’nin menfaatleri söz
konusu olduğunda sizin şahin gibi davranmayacağınızı bildiği için, yüzünüzün ne
kadar yumuşak olduğunu bildiği için cesaret bulmuş ve Türkiye’ye gelmiştir. Siz
bana bir ülke gösterin ki kardeşleriniz katledilecek, onlar katledilirken
‘Bunun müsebbibi Türkiye’dir’ diye demeçler verecek, o kardeşleriniz
katledilirken ‘Orta Doğu’nun, Asya’nın haritaları nihai şeklini almamıştır’
diye açıklamalar yapacak, Kars’ın Ermenistan toprağı olduğunu iddia edecek,
bütün onlardan sonra o adam Türkiye’ye gelecek, siz de elinizi sıkacaksınız!”
Evet, bu sözler
“tarihi yapıyoruz” diyen Sayın Cumhurbaşkanının 1993 yılında yaptığı sözlerdir.
İşte tarih! (MHP sıralarından alkışlar) Evet, tarih yazacak, teslimiyetin tarihi
de elbette yazılacaktır. Söylenen sözler, imzalanan protokoller, protokolün
arkasındaki ülkeler, sıkılan eller, mütebessim yüzler… Bu süreçten hepinizin
alması gereken elbette dersler vardır.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Utanması gereken…
OKTAY VURAL (Devamla)
– “Hangi devletten sınırlarınızı resmen tanıdığını ortaya koymayan bir devletle
ilişkilerini normalleştirmesini bekleyebilirsiniz?” diyen, 13 Nisan 2005’te, o
dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’dür. Şimdi size soruyorum: Resmen
tanıdığını ortaya koymayan bir devletle ilişkileri normalleştiren bir tutanağı,
bir protokolü nasıl oluyor da Türkiye Büyük Millet Meclisine getiriyorsunuz? Ne
değişti 2005’ten bu yana? (MHP sıralarından alkışlar) Böyle bir protokole
ancak, elbette, her türlü çelişkiye, yalpaya, acze ancak AKP Hükûmeti imza atabilir.
“Ermenistan,
kardeş Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü tanımamakta ve topraklarının yüzde
20’sini işgal etmektedir. Ve iyi komşuluk ilişkilerine, uluslararası hukukun
temel ilkelerine uygun davranmaması, Türkiye'nin Ermenistan’la diplomatik
ilişki kurmasına imkân vermemektedir.” diyen, 2005 yılında, sizin Dışişleri
Bakanınızdır. Size soruyorum…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ne değişti?
OKTAY VURAL
(Devamla) – Ne değişti?
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Gömlek, gömlek!
OKTAY VURAL
(Devamla) – Ne değişti ya? Elinizi vicdanınıza koyun. Parmak
hesabı yapmadan önce bir vicdan hesabı yapmak lazım. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Kimi kandırıyorsunuz?
OKTAY VURAL
(Devamla) – Sayın milletvekilleri, “Ermenistan’ın ısrarla sürdürdüğü gerçekleri
çarpıtan politikaları nedeniyle Türkiye'yle Ermenistan arasında diplomatik
ilişki kurulamamıştır.” diyen AKP Dışişleri Bakanının, bugün bu imzaladığı
protokolle, Ermenistan’ın hangi gerçekleri saptırmaktan vazgeçtiği hüküm altına
alınmıştır? Millete verin bunun bilgisini. Hangi gerçekleri saptırmakta?
Dışişleri Bakanı,
tarihî gerçeklerin ortaya çıkmasını sağlayacak ortak tarih komisyonu
kurulmasına yönelik talebe olumlu yanıt verilmesinin ilişkilerin
normalleşmesine katkıda bulunacağını söylerken, bugün bu protokolde gelen konu
maalesef tarih komisyonu değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisi iradesiyle 2005
yılında verdiğiniz kararda, iki ülkenin kendi tarihçelerinden oluşacak bir
ortak tarih komisyonu önerirken, bugün bu protokolde İsviçreli birtakım
uluslararası kimselerin devreye sokulduğu bir komisyon ortaya çıkmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Tabii, Sayın Başkan, bu kadar gündemde olan bir konuyu, bu kadar
kısa sürede dile getirmek gerçekten mümkün değil ama…
Ermenistan
Cumhurbaşkanı, 10 Ekim 2009’da ne diyor, biliyor musunuz: “Türkiye ile
ilişkilerimiz soykırım gerçeğini değiştirmez. Bunun insanlık tarafından
tanınması gerekir. Hükûmetler arasında kurulacak
komite tarihçiler komisyonu değildir.” Nerede Türkiye Büyük Millet Meclisinin
iradesi? Nerede sizin iradeniz? Bu protokolün neresine yansıdı? Gelin, bunu
söyleyin.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Komite tarih komisyonu değil.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Maalesef… Maalesef… Şimdi kalkıp “Tarihçiler komisyonu kurduk.”
diyorsunuz. Böyle bir şey söz konusu değildir. Soruyorum: Siz kimi
kandırıyorsunuz?
1 Ekim 2000
tarihinde “Ermenistan’ın, komşularının toprak bütünlüğüne, egemenliğine saygı
göstermediğini, bir komşusunun topraklarını işgal altında tutmasından ve
topraklarında gözü olduğunu anayasasına dercettiği
bağımsızlık bildirgesinden görmekteyiz.” diyen bugünün Başbakan Yardımcısı o
gün gördüklerini bugün niye göremiyor? Gözler kör, maalesef kulaklar sağır
olmuştur.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, bizim bu konudaki bütün görüşlerimizi Sayın Genel
Başkanımız basın toplantısı ve basın açıklamalarıyla milletimizle açık
yüreklilikle paylaşmıştır.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, Ermenistan’ın Türkiye'nin toprak bütünlüğünü sorgulayan
hasmane politika ve uygulamaları değişmediği sürece
diplomatik ilişki kurulamayacağını ve Azerbaycan topraklarının işgali sona
ermeden de sınırın açılmayacağını sonuna kadar savunacaktır.
Paraf edilen
protokoller imzalanarak, onay için Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne
getirildiğinde ise Milliyetçi Hareket Partisi bütün gücüyle karşı çıkacak,
Başbakan ve arkadaşlarının tarih ve millet önündeki vebal ve sorumluluklarını
bütün açıklığıyla ortaya koyacaktır.
Hepinize
saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Vural.
Gruplar adına
ikinci söz, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili
Selahattin Demirtaş’a aittir.
Buyurunuz Sayın Demirtaş. (DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun
yapmış olduğu bilgilendirmeye dair grubumuzun görüşlerini sizlerle paylaşmak
üzere söz aldım, öncelikle hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu protokollere ilişkin kısa görüşlerimizi sizlerle paylaşmadan
önce bazı hatırlatmalar yapmakta, işin bir de öbür penceresinden bakmakta fayda
olduğunu düşünüyoruz. Yani, bugün, burada protokoller krizi yaşanmıyor,
tarihsel bir sorun var, Türk-Ermeni ilişkilerinde tarihsel bir sorun var, yüz
yıllık bir sorun var. Bu, son on yedi yılın, Ermenistan devletinin bağımsızlık
kazanmasından sonra ortaya çıkan bir sorun değildir. Yüz yıllık geçmişi olan
bir sorunu daha cesaretli, daha yüreklice tartışmak gerekirdi diye düşünüyorum.
Ha, Sayın Bakan da bu konularda suya sabuna dokunmayan bir açıklama yapmayı ve
konuşmayı protokollerle sınırlı tutmayı tercih etti.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, Türklerle Ermeniler arasında yaşanan gerilim hiç şüphesiz ki
cumhuriyet tarihi boyunca ülkenin en önemli sorunlarından biri olagelmiş ve
devam eden bir sorun hâlindedir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde,
1915-1916 yıllarında dönemin ittihatçı kadroları tarafından Anadolu’yu
Türkleştirme, Müslümanlaştırma hedefiyle Osmanlının bünyesinde yüzyıllarca
yaşamış gayrimüslimleri ve azınlıkları tasfiye etme politikası sistematik bir
şekilde uygulanmıştır. Bazı kesimler tehditle, bazı kesimler korkutularak,
bazıları mübadele yoluyla, bazı kesimler tehcirle, bazıları da katliamla
ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Bir yandan Birinci Dünya Savaşı’nın patlak
verdiği diğer yandan Osmanlı içindeki azınlıkların da milliyetçi taleplerinin
yükseldiği böylesi bir tarihsel konjonktürde
devletlerin kendi iç ve dış güvenliğini sağlama adına tedbirler alması makul
karşılanabilir ama hiçbir güvenlik kaygısı veya politikası katliamlara veya
zorla tehcire asla haklılık kazandıramaz.
O dönemlerde
yaşanan toplumsal facianın boyutlarının ne olduğu hiç şüphesiz ki bilinçli bir
tarih çarpıtmasıyla muğlak ve tartışmalı hâle
getirilmiştir. Sanki o dönemde yaşanan trajediden kurtulmanın bir yolu olarak
inkâr ve gerçeği saklama yolu tercih edilmiştir. Bu politika
o kadar abartılmıştır ki, yeniden tarih yazılırken, masa başı çalışmasıyla yeni
resmî tarih tezi oluşturulurken o dönem Ermeni gruplarının Müslüman halka
yönelik saldırıları gereğinden fazla abartılmış ama o dönem Ermeni halkına
yaşatılanlar hiç yaşanmamış gibi, hiç bu vaka gerçekleşmemiş gibi tarih
kitaplarına, resmî tarih kitaplarına, Millî Eğitimin çocuklarımıza okuttuğu
tarih kitaplarına geçirilmiştir.
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Kardeşim, ne diyorsun sen ya? Biraz daha açık konuşsana!
SELAHATTİN DEMİRTAŞ
(Devamla) – Açık konuşuyorum.
Ermeni halkına
yönelik o dönemki katliamlar tarih kitaplarına…
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Yazık, yazık!
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla) – …geçirilmemiştir, işlenmemiştir.
ATİLA KAYA
(İstanbul) – Tarihe iftira atma!
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla) – Böylelikle, nesiller boyunca devlet eliyle, bu tarih
anlayışıyla, Ermeni düşmanlığı yaratılmıştır bu ülkede.
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Ölen, vurulan diplomatlar ne olacak ya? Onlara elma şekeri mi
attılar? İşine gelmedi mi konuşmuyorsun değil mi?
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla) – “Ermeni dölü” ve “Ermeni uşağı”
kavramları bu ülkede küfür olarak, hakaret olarak kullanılmıştır. Ne yazıktır
ki bir halkın ismi, küfür sıfatı hâline, hakaret sıfatı hâline getirilmiştir.
Öyle ki Sayın Cumhurbaşkanının soyunda Ermenilik olduğu iddiası, bir küçük
düşürme, bir hakaret olarak kullanılmak istenmiştir.
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Ne münasebet canım, ne alaka?
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla) – Ama, ne hazindir ki Sayın
Cumhurbaşkanının buna verdiği cevap da…
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Hiçbir hakaret ifadesi yoktu. Çarpıtma!
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla) – …kendi soyunda Ermenilik olmadığını ispatlama telaşı ve
paniğiyle hareket etmek olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, bütün bunları şu nedenle ifade ediyorum: Bugün Ermenistan ile
Türkiye arasında imzalanan protokolleri tartışırken Türk-Ermeni, hatta
Kürt-Ermeni ilişkilerinde sanki tarihin bir bölümünde büyük trajediler, büyük
acılar yaşanmamış gibi davranarak, geçmişle yüzleşip tarihteki acıları ortak
acılar olarak tarifleme çabasına girmeyerek neyi
çözmüş olacağız?
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Tarih komisyonuna da git, tarih komisyonuna!
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – Bu nedenle, biz, Demokratik Toplum
Partisi olarak Ermeni meselesinin, iki taraftan da kabul görecek bağımsız
tarihçilerden oluşan bir komisyon tarafından ortaya konulacak tarihî gerçekler
ışığında ele alınmasını ve ortaya çıkarılacak olan trajediler konusunda iki
toplumun da üzüntülerini ve özürlerini ifade edecekleri bir uzlaşı zemini
üzerinde ancak çözüm bulunabileceği inancındayız. Aksi takdirde, tarihte böylesi bir vaka yaşanmamış gibi
davranarak, sadece tehcir sırasında istenmeyen kötü koşullardan oluşan ölümler
varmış, bunun ötesinde herhangi bir şey yaşanmamış gibi davranarak, içte de
dışta da gerçek, samimi bir barışçıl politika oluşturulamaz.
Her şeyden önce,
tarih kitaplarındaki ayrımcı dilden, ayrımcı uygulamalardan vazgeçmek
zorundadır Hükûmet. On yıllar boyunca tarih
kitapları… Hiç farkında olmamış olabilirsiniz, son derece normaldir, bunu ancak
ayrımcılığa uğrayanlar daha rahat hissedebilirler, tarih kitaplarından bunu
okumamış, dikkatinizi çekmemiş olabilir; bunların ayıklanması lazım. Barış
dili, kardeşlik dili ancak böyle oluşturulabilir. Türkiye toplumu eğer
Kürt’üyle, Türk’üyle, Ermeni’siyle, Laz’ıyla Çerkez’iyle, Rum’uyla bir arada,
kardeşçe yaşayacaksa ortak dili, ortak barış dilini tarih kitaplarını
düzelterek başlamalıdır.
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Yaşıyordu ama o barışı siz bozuyorsunuz, etnik milliyetçilik
yapıyorsunuz.
SELAHATTİN DEMİRTAŞ
(Devamla) – Eğer Türkiye'nin içte ve dışta kendisine düşman halklar tarafından
sarıldığı ve bölünmek, parçalanmak istendiği paranoyasından kurtulamazsak bu
kardeşlik dilini, bu barış dilini de, bırakın tarih kitaplarında, günlük
yaşamımızda bile oluşturmak imkânsızdır.
Değerli
arkadaşlar, bu söylediklerimin, yıllardır bir statüko
etrafında kendini örgütlemiş siyaset ve bürokrasi anlayışını rahatsız ettiğinin
farkındayım. Ama bu statüko etkilenecek diye, bu
statüko sarsılacak diye tarihî gerçeklerden kaçmak, her şeyden önce kendi
adımıza vicdansızlıktır, siyasi açıdan ahlaksızlıktır. Bu nedenle bu kürsüden
bu gerçekleri, bildiğimiz gerçekleri ifade etmeyi bir görev bildik.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti devleti Osmanlının o kaotik döneminde ittihatçı
ekibin yol açtığı trajedinin yükünü taşımak yerine, bu dönemde yaşananları
bütün gerçekleriyle ortaya çıkarmanın öncülüğünü yaparak o dönemde
yaşananlardan duyduğu üzüntüyü ortaya koyabilme cesaretini göstermelidir. İki
toplumun ve iki devletin geleceğe güvenle ve barış içerisinde, birlikte
bakabilmesinin başka bir yolunun olmadığı bilinerek buna göre hareket
edilmelidir.
Türkiye’de hâlen
körüklenen Ermeni düşmanlığı konusunda en küçük bir tedbir almayan Hükûmetin, bu protokoller konusunda toplumun tatmin
olmamasını da herhâlde anlayışla karşılaması lazım. Hrant Dink
cinayetinden sonra ortaya çıkan tablo, Hrant Dink cinayetine karışan zanlıların, faillerin hatıra
fotoğrafları çektirmesi, olaya karışan istihbarat elemanlarının aylarca hatta
yıllarca korunması ve “Hrant Dink
-neredeyse- iyi ki öldürüldü.” duygusunun topluma yayılması konusunda Hükûmetin hiçbir tedbir almaması, bu protokolleri topluma
anlatamama konusunda Hükûmetin aslında samimiyetini
ortaya koyan bir durumdur.
Bir başka yakın
örnek, 8 Ağustos 2009 tarihinde, Batman’da doğup göçle Suriye’ye yerleşen, daha
sonra Avrupa’ya giden, dört dilde dört yüz beste yapan büyük sanatçı Aram Tigran’la ilgili. Aram Tigran,
vasiyeti vardı, öldüğünde Diyarbakır’a defnedilmek istiyordu. Bu talebi ailesi
tarafından Hükûmete iletildi, Dışişleri Bakanlığına,
İçişleri Bakanlığına iletildi. Hayatı boyunca sadece halkların kardeşliği için
türkü söylemiş, sadece barış türküleri söylemiş bir ozanın Diyarbakır’a
nakledilmesi, sırf Ermeni kimliğinden dolayı, Hükûmet
tarafından kabul edilmedi.
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Sen AKP’ye söyle onu, AKP’ye söyle!
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla) – Sırf etnik kimliğinden dolayı… Dolayısıyla, topluma bu
Ermeni protokollerini anlatmak kolay bir iş değil, oralardan başlamak gerekiyor.
Yine, yakın
zamanda bu Ermeni kimliğiyle ilgili toplumda yayılmak istenen, özellikle medya
aracılığıyla yayılmak istenen düşmanlığa karşı da -ırkçılığa karşı özellikle- Hükûmetin tedbir alması lazım. Sadece Ermeni kimliğiyle
ilgili değil, bütün farklılıklarla ilgili. Bu ülke eğer bir zenginlikse ve
bütün farklılıklarıyla birlikte bir zenginlikse, o hâlde, bütün farklılıklara
hak ettiği değerler her açıdan verilmelidir. Bugüne kadar Türk Ceza Kanunu’nun
159’uncu maddesi ve 301’inci maddesi farklı bir etnik kimliğe hakaret etmiş
olmaktan dolayı asla kullanılmamıştır. Oysa, o
maddeler, özü itibarıyla, halka farklı etnik kimliklerinden dolayı hakaret
edenlere yönelik rahatlıkla kullanılabilecek bir maddeydi. Bugüne kadar hiçbiri
için kullanılmadı, bu ülkede yaşayan etnik kimlikler hakaret gördüğünde sanki
ülke hakaret görmemiş, bu toplum hakaret görmemiş gibi algılandı, algılatılmaya
çalışıldı.
Sonuç olarak,
değerli arkadaşlar, Ermeni ilişkileri de dâhil Türkiye'nin iç ve dış
sorunlarının tamamının diyalog, müzakere ve istişare ile barışçıl çözüme
kavuşturulmasını Demokratik Toplum Partisi olarak destekliyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Ama, bu konuda,
taktik yapmak yerine, samimi barış adımlarının atılması ve bunun bütün topluma
hissettirilmesi gerektiği inancını taşıyoruz. İmzalanan protokollerin Meclis
onayından sonra
yürürlüğe girmesiyle birlikte Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin de
giderek normalleşeceğini umut ediyoruz. Özellikle sınır kapısının açılmasıyla
birlikte İstanbul’dan Kars’a, Iğdır’a kadar ekonomik canlanmanın da olacağını,
o bölgelerde artan işsizlikle birlikte bölge halkının da -özellikle sınır
bölgesindeki yurttaşlarımızın da- ticaret hacminin ve kendi iş kapasitelerinin
artabileceğini düşünüyoruz.
Önümüzdeki
günlerde Genel Kurula gelecek olan söz konusu protokollerin her iki ülkeye ve
topluma barış içinde bir gelecek sunma vesilesi olması temennisiyle hepinize
saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Demirtaş.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ.
Buyurunuz Sayın Elekdağ. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Hükûmetinin Güney Kafkasya’ya ilişkin barış, uzlaşı ve iş
birliği vizyonu hakkında bizleri bilgilendirdi, ayrıca
Ermenistan’la imzalanmış olan protokoller hakkında da izahat verdi fakat
yaptığı açıklamalar, Türk Hükûmeti tarafından izlenen
politikaların Azerbaycan’la derin bir krize yol açtığı gerçeğini değiştirmiyor.
Krizin temelinde iki olgunun mevcudiyetini görüyoruz. Bunlardan birincisi,
Azeri tarafında Türkiye’ye karşı hissedilen güvensizlik duygusudur. İkincisi
de, Azerbaycan Bayrağı’na yapılan muameledir. Önce, güven buhranı üzerinde bir
nebze duralım:
Değerli
arkadaşlarım, Başbakan Erdoğan 14 Mayısta Azerbaycan Millî Meclisinde yaptığı
konuşmada şunları söylemişti: “Ermenistan’la sınırlarımızı ne için kapattık?
Ermenistan, Karabağ’ı işgal ettiği için. Bu itibarla, Ermenistan işgal ettiği
tüm topraklardan çıkmadan ve Karabağ sorunu çözülmeden Türkiye sınırlarını
açmayacaktır.” Başbakanın bu teminatına rağmen, Bakü, bugün Ankara’ya kuşkuyla
bakıyor, güvenmiyor.
Bu durumun nedeni, değerli arkadaşlarım, Ermenistan’la
müzakerelerin daha başlangıcında, Türk Hükûmetinin
Azerbaycan’a şöyle bir güvence vermesinden ileri geliyor: Güvence şöyle:
“Karabağ sorununun çözümü ve Ermenilerin işgal ettikleri Azerbaycan
topraklarından çıkmasına ilişkin müzakere süreci ile Türkiye-Ermenistan
ilişkilerinin normalleştirilmesi ve sınırın açılmasına ilişkin müzakere süreci
birbirine paralel şekilde yürütülecek ve eş zamanlı olarak sonuçlanacak iki
süreçtir. Bu itibarla Karabağ sorunu halledilmeden
sınırların açılması söz konusu değildir. Verilen güvence bu Azerbaycan’a.
Azerbaycan Hükûmeti, kendisine verilen bu güvenceye
inandı ve inandırıldı. Ancak 22 Nisan 2009 tarihinde tam gece yarısında Türk
Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklama, Azerbaycan üzerinde şok etkisi
yaptı. Açıklamada Türkiye ile Ermenistan’ın müzakereler sonucunda ikili
ilişkilerinin her iki tarafı da tatmin edecek şekilde normalizasyonu
için kapsamlı bir çerçeve ve yol haritası üzerinde mutabık kaldıkları
belirtiliyordu fakat yol haritasında eksik olan bir husus vardı. O da Karabağ
ve işgal altındaki Azeri toprakları sorunu idi. Vermiş olduğu güvenceye rağmen
Türkiye'nin bu sorunu Ermenistan’la müzakere etmek şöyle dursun, hiçbir şekilde
etkileyemediği de ortaya çıktı. İşte o zaman Azerbaycan yönetimi, bu durumdan
Türkiye tarafından aldatıldığı sonucunu çıkardı. Söz konusu iki süreç arasında
hiçbir organik güvenilir bağ olmamasına rağmen Azeri tarafı bunun mevcudiyetine
inandırılmak istenmişti. Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ilk kriz bu şekilde
patlak verdi. O günlerde Azeri halkı Türkiye’ye karşı büyük bir infial
içindeydi. Ben Azerbaycan’daydım, bunu yakından gördüm. Azeri gazeteleri,
Türkiye'nin Azerbaycan’ı sattığı yolunda manşetler atıyor, içinde “ihanet”
kelimesinin bolca kullanıldığı makaleler yayınlıyorlardı.
Sayın Başbakanın
14 Mayısta Azerbaycan Millî Meclisinde yaptığı konuşma ve üstlendiği taahhüt,
Azeri yönetiminin ve halkının Türk Hükûmetine karşı
duyduğu güvensizliğin bir ölçüde giderilmesine yardımcı olmuşsa da
protokollerin Zürih’te imzalanmasıyla birlikte sözünü etmiş olduğum
aldatılmışlık hissi yeniden canlandı. Protokollerin, Türkiye Büyük Millet
Meclisine onay için ancak Karabağ sorununun çözümünden sonra getirileceği
yolunda verilen teminata rağmen şimdi tutum değiştirilerek protokollerin
Meclise sevk edilmesi, Azeri tarafındaki kuşku ve endişeleri artırarak krizi
tırmandırdı.
Değerli
arkadaşlarım, bu bağlamda bir hususu sizlere hatırlatmak isterim: Türk Hükûmetinin, Türkiye’nin limanlarının ve havaalanlarının
Kıbrıs Rum kesimine açılmasını öngören Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği Ek
Protokolü’nü 17 Aralık 2004’te imzalamış olmasına rağmen Türkiye, bugüne kadar
bu Ek Protokol Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmemiştir.
Bir ikinci husus
var, o da Bursa’da oynanan Türkiye-Ermenistan millî maçında Azerbaycan
bayraklarının stada alınmaması da Azerbaycanlı kardeşlerimizi derinden rencide
etti. Sayın Bakan, bayrak bir milletin şerefidir. Başka bir ülkede oynanan bir
maça Türk bayrakları sokulmasa biz buna nasıl bir tepki gösterirdik? Soruyorum
size.
Sayın
Cumhurbaşkanı Gül Erivan’daki maça gittiğinde tribünlerdeki protestocular Yukarı
Karabağ bayrağını sallıyorlardı. Ona itiraz etmek hatırınıza gelmedi ama
Azerbaycan Bayrağı’nın stada alınmasını engellediniz. Sayın Bakan, yasak
kararının, Ermenistan’ın FIFA’ya müracaatı sonunda
alındığı iddiası mazeret değildir. Yasak kararını ilk alan Hükûmetinizdir,
Ermenistan’ın aklına bu işi sokan Hükûmetinizdir.
Azeri kardeşlerimizin duygularını bu kadar incitmemizin sebebi nedir? Kime
yaranmak istiyoruz?
Ancak Azeri
kardeşlerimizin dikkatine bir hususu önemle getirmek isterim buradan: Bursa’da
yapılan uygulama ne kadar yanlışsa Bakü’nün kurtuluşu uğruna şehit olan Türk
askerlerinin kabirleri üzerinde dalgalanan Türk bayraklarının da şehitlikten
kaldırılması o denli yanlıştır. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
Bu hatalar
sonucunda son derece karamsar bir hava ortaya çıkmıştır. Rahmetli Haydar Aliyev’in “Bir millet iki devlet” tanımlaması tehlikeye
girmiştir. Ermenistan’la iyi komşuluk ilişkileri kurulması tabii ki önemlidir
ama bu maksatla Azerbaycan’ın küstürülmesi ve kaybedilmesi tehlikesinin yaratılması
asla akılcı bir tutum değildir.
Nerede kaldı
komşularla sıfır sorun politikası Sayın Bakan? Hâlihazır uygulamanın kaş
yaparken göz çıkarmaktan farkı yoktur. Zira,
Azerbaycan’ın Türkiye'nin ulusal stratejisindeki yeri ve katkısı o denli
önemlidir ki kaybı hâlinde telafisi imkânsızdır. (CHP sıralarından alkışlar)
Zarar gören ve görecek olan sadece Türkiye-Azerbaycan ilişkileri değil, aynı
zamanda Türkiye'nin Türk dünyasıyla olan ilişkileridir. Azerbaycan’ın olmadığı
bir Türk dünyasını tasavvur edebiliyor musunuz?
Görüleceği üzere,
sorun, Azerbaycan’ın Türkiye'nin ulusal çıkarları açısından stratejik değerinin
isabetle değerlendirilememesinden ve bu ülkeyle ilişkilerin gereken yetkinlik
ve beceriyle yürütülmemesinden, yürütülememesinden kaynaklanıyor.
Ermenistan’la
imzalanan protokoller de, değerli milletvekilleri, ulusal çıkarlarımız
açısından çok ciddi sakıncalar taşıyor. Sayın Bakanımıza göre Türkiye’yle
Ermenistan sınırlarını ayrıntılı bir şekilde çizen Kars Anlaşması’nın
geçerliliğinin protokollerde belirtilmemiş olmasının bir mahzuru yoktur. Ancak
bu yaklaşım hatalıdır. Zira, İstiklal Savaşı’nda doğu
sınırlarımızı çizen bir savaş sonunda Türkiye Büyük Millet Meclisinde imzalanan
Kars Anlaşması’nın metinde zikredilmemesi Türkiye’ye ciddi hukuki zemin
kaybettirir çünkü Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasıyla bağımsızlığını
kazanan Ermenistan devletinin yaptığı ilk şey Kars Anlaşması’nı tanımadığını
açıklamak olmuştur.
Peki, bugün
Ermenistan bu tutumunu değiştirmiş midir? Hayır.
KADİR URAL (Mersin)
– Anayasası’na koydu Anayasası’na!
ŞÜKRÜ MUSTAFA
ELEKDAĞ (Devamla) – Çünkü Erivan’ın Türk topraklarına yönelik talepleri
Ermenistan devletinin kurucu belgelerinde hâlâ açıkça yer alıyor. Nitekim
Ermenistan Parlamentosu tarafından kabul edilen Bağımsızlık Bildirgesi’nde Doğu
Anadolu’nun “batı Ermenistan” olarak adlandırılması suretiyle Türkiye'nin
toprak bütünlüğünün tanınmadığı vurgulanıyor, üstelik anılan bildiriye
Ermenistan Anayasası’nın dibacesinde atıfta bulunuyor. Ayrıca Ağrı Dağı’nın
Ermenistan’ın resmî devlet arması olduğunun Ermenistan Anayasası’nın 13’üncü
maddesinde tescil edilmesi de Ermenistan’ın Türkiye’ye yönelik emellerinin
derin ve silinmez niteliğini kanıtlıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ŞÜKRÜ MUSTAFA
ELEKDAĞ (Devamla) – Peki, Sayın Bakan, Ermenistan, Bağımsızlık Bildirgesi’ni ve
Anayasası’nı değiştirerek Türkiye’den toprak talebinde bulunan ifadeleri
değiştirecek mi? Ben bunun yanıtını vereyim: Kesinlikle hayır, Erivan’ın böyle
bir niyeti yok.
Şimdi bu durum,
bu söylediklerim Kars Anlaşması’na protokolde yer verilmemesinin sakıncalarını
çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. Kars Anlaşması’nın geçerliliğinin protokolde
belirtilmemesinin yaratacağı ilave bir sakınca var. Bu da Türkiye'nin Nahcivan üzerindeki hak ve sorumluluklarından feragat
etmesi meselesinin ortaya çıkması. Türkiye'nin Nahcivan
üzerindeki hak ve sorumlulukları 16 Mart 1921 tarihli Moskova Anlaşması’nın
3’üncü maddesinden kaynaklanıyor.
Değerli milletvekilleri,
bu hususları iyi dinleyin. Moskova Anlaşması’nın 3’üncü maddesi Türkiye ile
Rusya’ya Nahcivan üzerinde bir tür ortak garantörlük
hakkı veriyor. Bu maddenin Türkiye’ye Nahcivan’ın
statüsünü belirlemek amacıyla yapılacak her türlü anlaşmaya taraf olarak
katılma ve Türkiye'nin kabul etmediği bir statünün Nahcivan’a
uygulanmasını engelleme hakkını verdiği tartışma götürmez. Bu itibarla, bu
hüküm Kars Anlaşması’nın imzacıları için de geçerlidir. Bu itibarla, Kars
Anlaşması’nın geçerliliğinin bu protokollerde belirtilmemiş olması Türkiye'nin
bu hak ve sorumluluğundan feragat ettiği gibi bir sonucu doğuruyor.
Bakınız değerli
arkadaşlarım, Ermenistan’ın Nahcivan’a saldırdığı
günlere geri dönersek Kars Anlaşması’nın Türkiye açısından önemi anlaşılır.
Ermeni kuvvetleri 8 Mayıs 1992’de Azerbaycan’ın Suşa
kentini işgal ederek Karabağ bölgesinin tümüne yakınını ellerine geçirdikten
sonra üzerinde hak iddiasında bulundukları Nahcivan’a
yönelerek Türk sınırına
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözünüzü tamamlayınız.
ŞÜKRÜ MUSTAFA
ELEKDAĞ (Devamla) – Bu karar Ermenistan’a bildirilirken Kara Kuvvetleri
Komutanı Orgeneral Muhittin Fisunoğlu da ordunun
harekât için hazır olduğunu belirtiyordu. Sonuçta, Türkiye, bunalımı, ortaya
koyduğu direnç ve diplomatik yollarla aştı ve Nahcivan’ın
işgali önlendi.
Değerli
arkadaşlarım, hâl böyleyken Erdoğan Hükûmetinin
bölgede istikrarın sağlanması açısından yaşamsal bir işlevi olduğu kanıtlanmış
bulunan Kars Anlaşması’nın statükoyu koruyucu
hükümlerinden feragat etmesi ne şekilde izah edilebilir?
Sözlerime son
verirken bir noktayı daha dile getireceğim, bu da protokollerle kurulması
öngörülen Tarih Alt Komisyonunun görev tanımının muğlak
olmasından kaynaklanıyor.
Değerli
arkadaşlarım, bu protokollerin yapılmasının merkezi, sıkleti, en önemli noktası
Tarih Komisyonunun kurulmasıdır, çünkü Ermenistan’la ilişkilerimizi zehirleyen
esas nokta Ermenistan tarafının soykırım saplantısına takılmasıdır. Eğer iki
taraf acılı tarihlerine ortak bir perspektiften bakamadıkları takdirde bu kan
davası nesilden nesile intikal edip sürüp gidecektir.
Demek ki böyle bir Tarih Komisyonu kurmak ve bunu işletmek
son derece önemli Türkiye bakımından.
Fakat ne
yapılmıştır biliyor musunuz bu protokollerde? Bu protokollerde kurulacak olan
Tarih Alt Komisyonunun görev tanımı maalesef son derece muğlak
bırakılmıştır. Burada, bu Alt Komisyonun esas, temel görevinin 1915 olaylarını
gün ışığına çıkarmak olduğu belirtilmemiştir ve şimdi bu boşluktan, daha
şimdiden, maalesef Ermeni liderleri de yararlanıyorlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözünüzü bitiriniz Sayın Elekdağ.
ŞÜKRÜ MUSTAFA
ELEKDAĞ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
Ermenistan
Cumhurbaşkanı Sarkisyan ve Dışişleri Bakanı Nalbantyan, daha şimdiden Tarih Komisyonunun o bizim
zannettiğimiz Tarih Komisyonu olmadığını, burada Ermeni soykırımının kesinlikle
görüşülemeyeceğini belirtmeye başladılar, bu konuda açıklamalar yapıyorlar,
hatta bu konudaki açıklamalar, Sayın Bakanın Zürih’te anlaşmayı imzalamasını da
bir ölçüde muhakkak ki geciktiren etkenlerden bir tanesidir.
Fakat şu husus
son derece açık: Maalesef, Türkiye elindeki kozları tam anlamıyla kullana-mamıştır, çünkü bugün Ermenistan ağır ekonomik sıkıntı ve
yoğun işsizlik nedeniyle sürekli göç veriyor, tükeniyor ve yoksulluk çemberini
kıramıyor. Denize çıkışı yok. Türk ve Azeri ablukası altında bunalıyor ve savaş
dolayısıyla ithalat ve ihracatının yüzde 80’ini yaptığı Gürcistan kara yolu da
kendisi için büyük ölçüde kapanmış durumda. Bu bakımdan, Erivan Türkiye’yi bir
nefes borusu, denizlere ve Batı’yla entegrasyona
açılan bir kapı olarak görüyor. Bu durumda, sınır kozu Türkiye'nin elinde
olağanüstü güçlü bir siyasi kaldıraca, bir levyeye dönüşüyor. Bu imkâna sahip
olan Türkiye, Ermenistan’la çıkarlarını koruyan bir mutabakat sağlamalıydı. Oysa, bunun tam tersi olmuş ve ülkemiz açısından ciddi
sakıncalar taşıyan bir anlaşma çıkmıştır.
Şimdi
diyebileceksiniz ki, bu kadar hata, bu kadar basiretsizlik nasıl yapılıyor?
Bunun yanıtını Birleşik Amerika Kongresinde konuşan Atlantik Konseyi yetkilisi David Phillips şöyle veriyor,
diyor ki: “İsviçre’de İsviçre arabuluculuğunda Türkiye ile Ermenistan arasında
yürütülen müzakereler gerçekte Amerika’nın denetiminde ve katkısıyla
yapılmıştır.”
İşte değerli
arkadaşlarım, ulusal çıkarlarınızı bir başka ülkenin kılavuzluğuna teslim
ederseniz, sonucu böyle olur.
Teşekkür
ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
KADİR URAL
(Mersin) – Hükûmet o adamı mahkemeye versin Hocam.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Elekdağ.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Ömer Çelik.
Buyurunuz Sayın
Çelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA ÖMER ÇELİK (Adana) – Sayın Başkan, yüce Meclisi ve aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle bütün
Türk vatandaşlarının, hepimizin şerefi olan sınır meselesiyle ilgili spekülasyonlara cevap vermek istiyorum.
Birincisi,
imzalanan protokolle beraber Türkiye'nin Ermenistan’la sınırlarını garanti
altına alan anlaşmaların sıkıntıya girdiği şeklinde zaman zaman
basında, burada da yüce Mecliste de bazı ifadeler zikrediliyor. Şunu açıkça
belirtmek gerekir: Türkiye'nin gerek hukuki gerek siyasi kazanımları bakımından
bu protokoller vasıtasıyla bir milim bile geri adım atmışlığı yoktur, tam
tersine, Türkiye, Kafkasya’da barışın temin edilmesi, barışın tesis edilmesi
bakımından stratejik ve psikolojik olarak üstünlük elde etmiştir.
Bakın, Diplomatik
İlişkilerin Tesis Edilmesine Dair Protokol’ün beşinci paragrafında
Türkiye-Ermenistan sınırının uluslararası hukukun tarif ettiği anlaşmalar
çerçevesinde geçerliliği teyit edilmiştir.
Kars
Anlaşması’nda ayrıca, Sovyetler Birliği ile Türkiye arasında yapılan Moskova
Anlaşması’na atıfla, yine Türkiye-Ermenistan arasındaki sınır, Türkiye’nin
şimdiye kadarki bütün kazanımları teminat altına alınmıştır.
Zaten burada
dikkat ederseniz, mesela şöyle bir şey söyleniyor: “Niçin Kars Anlaşması ve
Moskova Anlaşması doğrudan isim yazılarak zikredilmedi?” diye. Zaten
uluslararası hukukun tarif ettiği anlaşmalardan kasıt, iki tane anlaşma söz
konusudur bizim sınırımızı tayin eden. Bir tanesi Moskova Anlaşması, bir tanesi
de… Daha doğrusu Kars Anlaşması, ondan da atıfla Moskova Anlaşması’dır.
Yine, Protokolde
bir belirsizlik olduğu ve Sevr Anlaşması’na kapı açıldığı şeklinde bazı spekülasyonlar ifade ediliyor.
Tabii, bu spekülasyonların hiçbirinin geçerliliği yok. 1920 yılında
imzalanan Sevr Anlaşması;
1) Türkiye Hükûmeti tarafından tanınmamıştır.
2) Sınır
oluşturan bir anlaşma değildir.
3)
Türkiye-Ermenistan sınırının oluşmasını ABD Başkanı Wilson’un yapacağı
müzakerelere vermiştir. Türkiye tarafından tanınmadığı için zaten geçerliliği
yoktur. Ayrıca, böyle bir şey söz konusu olsa bile 1921 Kars Anlaşması ile
birlikte yürürlükten kalkmıştır.
Şimdi, biliyoruz,
Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki anlaşma, 1921’de imzalanan Moskova Anlaşması
şunu öngörüyor: Daha önce Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya arasındaki bütün
anlaşmaları geçersiz sayıyor.
Gerçekten bu
anlaşmanın metni de çok enteresan. Yeni kurulan iki devlet, eşitlik temelinde,
Türkiye’deki kapitülasyonların kaldırılmasından Misakımillî’nin tanınmasına
kadar geniş bir çerçevede mutabakata varıyorlar.
Dolayısıyla, 1921
Anlaşması ile birlikte Moskova Anlaşması’na yapılan atıf ve bu anlaşmaların
geçerliliği ile sınırların teyit edildiğinin belirtilmesi, zaten Türkiye’nin
sınırları hakkında hiçbir spekülasyon olmadığını
ortaya koyuyor.
Sovyetler Birliği
dağıldıktan sonra Rusya bir deklarasyonla “Sovyetler
Birliği’nin ardılı olmadığını, devamı olduğunu, ondan doğan bütün hak ve
yükümlülükleri üstlendiğini” söyledi. Böylece, Türkiye ile Sovyetler Birliği
arasındaki Moskova Anlaşması geçerliliğini korumaya devam etti. Daha sonra
ardıl devletler olan Ermenistan, Gürcistan, Azerbaycan gibi devletler 1991’de
Alma Ata’da bir araya gelerek bir anlaşma imzaladılar. Alma Ata Deklarasyonu’na
göre bunlar Sovyetler Birliği’nin imzaladığı bütün anlaşmaları tanıdıklarını,
ardıl devlet olarak buna sahip çıktıklarını söylediler. Dolayısıyla ortada Kars
Anlaşması’nı ve Kars Anlaşması’nın atıf yaptığı Moskova Anlaşması’nı herhangi
bir şekilde sıkıntıya sokan bir şey yok.
Bir de işte,
burada birtakım beyanlar zikrediliyor, zikredilen beyanlardan bir tanesi şu:
Bağımsızlık Bildirgesi’nden bahsediliyor, bazı devletlerin, devlet
yetkililerinin, Ermenistan’ın ve Türkiye'nin sınırlarıyla ilgili spekülatif açıklamalarından bahsediliyor. Birincisi şunu
unutmayalım: Ermenistan Birleşmiş Milletlere üye olurken de diğer uluslararası
örgütlere üye olurken de bütün devletlerin sınırlarını tanıdığını, o
devletlerin sınırları hakkında, o devletlerin sınırlarına göz dikmesi gibi
herhangi bir şeyin söz konusu olmadığını söylüyor. Dolayısıyla, Birleşmiş
Milletlere üye olan bir devletin yine Birleşmiş Milletler üyesi bir başka
devletin sınırını tanımaması gibi bir beyanı kabul edilemez. Ayrıca bunların
çoğu siyasi açıklamalardır, hukuki açıklamalar değildir. Tam tersine, bakın
Ermenistan Başbakanının açıklaması var, diyor ki: “Türkiye'nin sınırlarını
tanıyoruz, hatta biz sınırları kapattığımız için onlar Kars Anlaşması’nı ihlal
etmekle bizi suçluyorlar.” Yani Kars Anlaşması’nı kabul ediyorlar ve diyorlar
ki: “Kars Anlaşması dışında herhangi bir anlaşma, Türkiye-Ermenistan arasında
herhangi bir anlaşma söz konusu olmadığına göre Türkiye, sınırları kapatmakla
Kars Anlaşması’nı ihlal etmiştir.” Dolayısıyla bizatihi, tam tersine, birçok
siyasi açıklama bulabilirsiniz ki Türkiye-Ermenistan sınırını oluşturan, teyit
eden, bugün de geçerliliği olan anlaşma Kars Anlaşması’dır, Türkiye'nin bu
konudaki kazanımı devam etmektedir.
Yine Nahcivan’la ilgili birtakım spekülasyonlar
yapılıyor. Nahcivan konusunda hiçbir problem yok.
Türkiye'nin buradaki hakları, Türkiye'nin buraya dönük olarak bütün bir
perspektifi bu Protokol vasıtasıyla bir kere daha teyit edilmektedir. Zaten
Türkiye'nin herhangi bir şekilde Nahcivan’la olan
ilişkisini, Nahcivan’ın statüsü hakkındaki hak ve
yükümlülüklerini herhangi bir devletle tartışmaya da ihtiyacı yoktur. Fakat
yüce Meclisin dikkatine bir hususu getirmek istiyorum. İkide
bir Nahcivan meselesinde bir pürüz varmış ya da Nahcivan meselesinde bir kuşku varmış gibi bir imaj
yaratmak, sanki Ermenistan’ın Nahcivan’a karşı olası
bir tehdidi varmış ya da Türkiye'nin bu konuda herhangi bir sıkıntılı pozisyonu
varmış gibi bir imaj doğurur ki, durduk yerde uluslararası ilişkilerin
gündemine, olmayan bir sorunu Türkiye üzerinden sokmuş oluruz. Nahcivan’la ilgili herhangi bir sorun yoktur. Türkiye'nin
buradaki hakları ve yükümlülükleri aynen devam etmektedir.
Şimdi bakınız,
çok enteresan bir şey var. Diasporanın Kudüs temsilcisi bir açıklama yaptı,
dedi ki: “Bizim için 24 Nisan kadar 10 Ekim de bundan sonra yas günüdür.” dedi.
Yani diaspora, bu imzalanan Protokol’le beraber,
kendilerinin sözde soykırım iddialarından ve kendi pozisyonlarından
Ermenistan’ın geri adım attığını düşünüyor. Yani, burada Protokol
eleştirilirken çok enteresan bir durum ortaya çıkıyor. Türkiye içinden
eleştirilirken aslında Türkiye'nin düşmanı durumundaki diaspora
bu Protokol’den çok daha büyük bir rahatsızlık ortaya koyuyor.
Onlar için sözde
soykırım meselesi, bir kutsal dogma gibidir, kutsal kitabın bir hükmü gibidir.
Mesela bunun ortak tarih komisyonu vasıtasıyla tartışmaya açılması bile onlar
açısından pozisyonlarından geri adım atmak olarak değerlendiriliyor ve zaten
bugün, diasporanın Ermenistan Devlet Başkanına karşı bu kadar protesto eden, bu
kadar dışlayan bir tutum sergilemesi, “Biz diaspora
olarak yardımlarımızı kesiyoruz.” demesi, Sarkisyan’ı
her gittiği yerde birtakım protestolara maruz bırakmasının sebebi bu
Protokol’ün Türkiye'nin pozisyonunu tahkim eden ama Ermenistan’ın şimdiye kadarki
klasik pozisyonunu tartışmaya açan bir içerik taşımasından dolayıdır.
Dolayısıyla burada asıl rahatsız olan grup, Ermenistan meselesini bir siyasi rant ve bir soykırım ekonomisine dönüştürmüş olan
diasporadır.
Sayın Bakanımız
da ifade etti, burada esas mesele, bu Tarih Komisyonunun üzerinde yapılan spekülasyonlar var, “Bu vasıflandırılmamıştır.” diye. Tam
tersine -Protokol dikkatle okunduğu zaman- alt komisyonlar içerisinde pozisyonu
en net olarak tarif edilen komisyon Tarih Komisyonudur. “Türkiye ile Ermenistan
arasındaki sorunların...” diyor, sorunların... Yani iki ülke arasının, iki
ülkenin, sözde soykırım iddiaları meselesine bakışının tarif edilmesi, bu
sorunların tespit edilmesiyle ilgili bir meseledir ve…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sorunlar başka, bu başka…
ÖMER ÇELİK
(Devamla) – Adı üstünde Tarih Komisyonu, yani bu oturup çevre meselesiyle
ilgilenecek değil. Tarihsel olarak da ortada bir mesele var. Nedir o?
Ermenistan’la aramızdaki sorun, işte bu sözde soykırım iddialarıyla birlikte
Türkiye’yle Ermenistan’ın karşı karşıya gelmesi meselesidir.
İkincisi:
Protokol’de aslında Türkiye'nin öz güvenini, kendisine dönük olarak kendi
kendinin gücüne güvenmesini gösteren bir husus burada zaaf gibi aktarılıyor.
Nedir o husus? Türkiye diyor ki: “Başka ülkeler de bu Tarih Komisyonuna üye
verebilirler, onlar da buna arşivlerini açabilirler.” Burada ifade edildi “İki
ülke arasındaki mesele başkalarına da açılıyor.” diyor. Tam tersine onlara şunu
söyleme hakkımız doğuyor, siyasi olarak: Sözde birtakım lobi faaliyetleriyle
kendi parlamentolarınıza bu sözde soykırımı getirme hakkınız yoktur. Bu,
Türkiye-Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesine ve Kafkasya barışına
dönük bir suikast girişimidir. Eğer siz bu meseleye katkı vermek istiyorsanız,
buyurun Tarih Komisyonuna uzmanlarınızı gönderin, buyurun arşivlerinizi açın,
hep beraber bunu tartışalım. Tarih Komisyonu bu şekilde çalışırken
parlamentolarınıza sözde soykırım meselesini getirmeniz Türkiye’ye ve
Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesine karşı iyi niyet anlayışıyla
bağdaşmaz, anlamına gelmektedir.
Diğer bir husus,
Türkiye’yle Azerbaycan arasındaki meseledir. Bakın, mesele çok açıktır.
Aristo’nun dostluk için söylediği bir söz var: “Dostluk tek bir ruhun iki
bedende yaşamasıdır.” Bizim, Azerbaycan’la ilişkimiz budur. Azerbaycan’la biz,
tek bir ruhu iki devlet hâlinde yaşatan kardeş bir ülkeyiz. Azerbaycan’la olan
ilişkimizin pozisyonunda zerre kadar bir değişme yoktur. Zaten Protokol şunu
içermektedir: Karabağ’ın durumunda bir iyileşme, ilerleme sağlanmadığı takdirde
ve işgal altındaki Azeri topraklarından Ermenistan çekilmediği takdirde
sınırların açılması hiçbir şekilde söz konusu değildir. Dolayısıyla şimdiki statüko mesela 1993’te…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Meclise niye geldi o zaman bu Protokol? Niye geldi?
ÖMER ÇELİK
(Devamla) – Sayın Anadol, Sayın Bakanın
bilgilendirmediği söylendi. Bakın, Sayın Bakan, kabul eden siyasi parti
liderlerini 2 kere bilgilendirdi, Dışişleri Komisyonunu 2 kere bilgilendirdi,
Azerbaycan tarafını sürekli bilgilendirdi. Dolayısıyla Meclisin
“Bilgilendirilmeme” diye bir sorunu yok, sadece bilgi almak istemeyenleri,
Sayın Bakan, tabii ki mecbur olarak bilgilendiremedi. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bu bayrak meselesi çok önemli. Bakın, stada bayrağın sokulmaması -Bursa’daki stada- bizim inisiyatifimiz değildir, FIFA’nın
kararıdır. Bu tip olaylarda…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Vali karar verdi, Hükûmet karar verdi!
Çarpıtmayın!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) – Müsaade edin, müsaade edin.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Çarpıtmayın, valinin emri var, Hükûmetin
emri var!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) – Bu tip olaylarda 2 takımdan 1 tanesi kendi ülkesindeki bazı
oluşumlar, siyasi durumlarla ilgili bazı amblemlerin, bazı hususların, bazı
şekillerin, bazı bayrakların stada sokulmasını istemezse FIFA kararı gereği o
olmaz.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Amblem değil bayrak, bayrak…
ÖMER ÇELİK
(Devamla) – Tam tersine, açıklamaları çok ciddi takip ettiyseniz, FIFA bu
kararı vermeden bir saat evvel Bursa Valisi “Azerbaycan bayraklarının stada
girmesinde sakınca yoktur.” dedi.
ŞÜKRÜ MUSTAFA
ELEKDAĞ (İstanbul) – Ben Bursa’daydım…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Niye daha önce söylemedi?
ÖMER ÇELİK
(Devamla) – Dolayısıyla, Hükûmet siyasi pozisyonu
bakımından buna karşı değildi ama FIFA kararına, uluslararası futbol bakımından
bağlı olduğumuz bir kuruluş olarak uymak durumundayız.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Erivan’daki maçta Türk Bayrağı yakıldı. Abdullah Gül’ün gözü önünde Türk
Bayrağı yakıldı Erivan’da.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) – Şimdi burada bir şey söyleniyor. Burada, yüce Meclisin buna çok
dikkat etmesini istirham ediyorum. Burada bir şey söyleniyor: İkide bir
Türkiye…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Türk Bayrağı yakıldı Erivan’da.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) – Siz benim bunları mugalata yapmayacağımı
bilirsiniz. Konuştuğum meseleye de vâkıf olduğumu en iyi siz bilirsiniz Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yanlış mı söylediğim ya? Türk Bayrağı yakıldı Sayın Abdullah Gül’ün
gözü önünde Erivan’daki maçta, yalan mı?
ÖMER ÇELİK
(Devamla) – Bakın, arkadaşlar, bir şey söyleniyor. İkide bir “Atlantik Konseyi”
deniyor, başka şeyler söyleniyor, şu söyleniyor, bu söyleniyor. Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetini, AK PARTİ’yi
birtakım dış unsurlarla bağlantılı göstermeye çalışıyorlar. Ben
bu Mecliste şunu söylemek istemiyorum ve söylemeyeceğim: Bizim kendi
irademizle, Türkiye Cumhuriyeti’nin iradesiyle yaptığımız bazı işleri
dışarıdaki bazı gruplarla bağlantılı göstererek burada muhalefet sözleri yahut
da dışarıda muhalefet sözleri sarf edenlerden bazılarının sözlerinin birebir
Türkiye'yi ve Azerbaycan’ı Batı dünyasından koparmak isteyen Aleksander Dugin başkanlığındaki
Avrasyacı hareketin tezleriyle birebir uyuşmasına hepinizin dikkatini
çekiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama ben bu Avrasyacı
tezlerle yüce Meclisteki hiçbir muhalefet milletvekili arasında organik bir bağ
bulunduğunu iddia edecek kadar yüce Meclisin tarihine kötü bir cümle düşmek
istemem. Bizi başkalarıyla derin koalisyon içinde göstermek isteyenler şunu
bilsinler: Evet, derin bir koalisyon içindeyiz. O da milletle derin bir
koalisyon içindeyiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Milletin kürsüsünden millete hakaret ediyorsunuz!
ÖMER ÇELİK
(Devamla) – Bakınız, çok açık bir şekilde Türkiye'nin bir millî meselesini
tartışıyoruz; her şey açık, protokoller önümüzde.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözünüzü bağlayınız.
Buyurunuz.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkan.
Bütün basında
bütün uzmanlar bu konuları yazıyor. Şunu bilelim: Türkiye, Orta Doğu’da,
Kafkaslarda ve Balkanlarda olan kötü bir alışkanlığı sona erdiriyor, bu Hükûmet sona erdirdi. Nedir o? Komşunun içini karıştır,
komşunu istikrarsızlaştır, komşunu fakirleştir, kendi istikrarın olsun
anlayışının hiçbir işe yaramadığı, Orta Doğu’ya, Kafkaslara ve Balkanlara kan
getirdiği görüldü. Türkiye bu paradigmayı değiştiriyor
ve Türkiye şunu yapıyor: Tam tersine, komşularımıza istikrar ihraç ediyoruz,
istikrar vasıtasıyla da kendi istikrarımızı garanti altına alıyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bugün Türkiye’nin en büyük ihraç ürünü siyasi
istikrardır. Bu, Türkiye’nin millî menfaatleri açısından ve millî güvenliği
açısından da son derece önemli bir durumdur.
İkide bir eksen
kaymasından bahsediliyor; biz, bunu, Türk devletine, kendi millî varlığımıza
karşı bir zaaf kabul ederiz. Türkiye, herhangi bir eksen kayması içerisinde
gösterilecek bir ülke değildir, Türkiye eksen kurucu bir ülkedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Türkiye, herhangi bir eksenin
sağında ya da solunda gösterilemez; Türkiye’nin durduğu yer, Türkiye’nin
tanımladığı millî menfaatlerimizi koruyan eksendir ve buradaki tarihî
birikimimiz, bu coğrafyadaki varlığımız ve bizim bütün bu kazanımlarımız, Türkiye’nin
bundan sonrası da bölgesinde istikrar ve karşılıklı saygı temelinde siyasal
nâzımlık fonksiyonunu sürdürmesi gerektiğini göstermektedir. Şu ana
kadar atılan adımlar da bunu açıkça ortaya koymuştur.
Bundan sonrasında da yapılması gereken şey, gayet soğukkanlı bir
şekilde bu meseleleri takip etmek. Bundan sonrası
çok açıktır. Ermenistan, Türkiye’nin uzattığı hem Türkiye’nin
hem Azerbaycan’ın hem kendisinin lehine olan ve bütün bölgeye barış ve istikrar
getirecek olan bu iyi niyet adımını değerlendirirse, yüce Meclis gündemine
hâkimdir, ona göre adım atar; Ermenistan bu tarihî fırsatı değerlendirmezse de
yüce Meclis kararını ona göre alır, Türkiye’nin ve Azerbaycan’ın menfaatlerini
korumaya devam eder.
Hepinize saygılar
sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Çelik.
Grubu bulunmayan
bir milletvekili olarak Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı konuşacaktır.
(DSP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Pazarcı.
HÜSEYİN PAZARCI
(Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu ana kadar konuşan diğer
milletvekillerinin söylediklerini söylemek niyetinde değilim, biraz farklı
konuşmaya çalışacağım aynı şeyleri tekrarlamamak bakımından yoksa çok doğru
şeyler söylediler büyük ölçüde. Bu vesileyle Demokratik Sol Parti ve şahsım
adına hepinizi de saygıyla selamlıyorum.
Birinci
değineceğim sorun şudur: Niye Hükûmetimiz çok aceleci
bir şekilde böyle bir tartışmalı metni veyahut metinleri Meclisimize hemen
getirme aceleciliğini gösterdi? Çünkü bu aceleciliğin bazı şeyler tam yerine
konmadan, açıklığa kavuşmadan Meclise getirilmesinin ülkemize birtakım bedeller
ödetmesi riskini taşıdığını düşünüyorum. Bu çerçevede özellikle şuna değinmek
istiyorum, daha sonra önemli diğer sorunlara da geçeceğim: İlki, Türkiye'nin
sınırlarını garanti eden antlaşmalarla ilgilidir. Evet, uluslararası hukukta
bir temel kuraldır, bir antlaşma terimleri olağan, normal anlamlarına göre
yorumlanır. Dolayısıyla bu protokollerde Türkiye ile Ermenistan arasındaki
ortak sınırın teyit edilmesi, kabulünün teyit edilmesi, sınırların ihlal
edilmezliği ilkesi gibi ilkelerin ifadesini normalde, normal koşullarda bizim
ilgili antlaşmalarımız olan Moskova ve Kars antlaşmalarının teyidi diye
anlamamız gerekir. Bunu özellikle de bu şekilde söylüyorum çünkü hiçbir şekilde
-şu ana kadar konuşan milletvekillerimiz de bunun aksini söylemedi- Türkiye'nin
sahip olduğu bu sınırlara ilişkin antlaşmaların geçersizliğini kimse ileri
sürememeli Türkiye Büyük Millet Meclisinde bunun aksi söylendi diye.
Burada diğer
milletvekillerinin, konuşanların söylediği şudur: “Niye Kars Antlaşması’nı,
Moskova Antlaşması’nı buraya eklemediniz açıkça?” Bu, doğru bir yaklaşımdır ve
Kars Antlaşması, Moskova Antlaşması sadece sınırlarımızın tekrar teyidini
yapmakla kalmayacaktı, ayrıca içlerindeki başka unsurların da teyidi söz konusu
olacaktı. Örneğin, Kars Antlaşması’nın 15’inci maddesine bakarsanız,
Kafkasya’daki Birinci Dünya Savaşı ve sonrasındaki geçen olaylarda işlenen
cürümler veya cinayetlerle ilgili, taraflar, kendi ülkelerinde öbür tarafın
ülkesinde bulunan kişilere genel af getirmeyi öneriyorlar. Bu ne demektir
biliyor musunuz? Bu, soykırım iddiasının ortadan kaldırılması demektir böyle
bir iddiaya gidilmesi durumunda. Başka birçok gerekçe var ama daha şimdiden bu
antlaşmayla böyle bir olasılık çok zayıflatılmıştı, ortadan kalkacaktı.
Bunun dışında,
sınırlarla ilgili, ilgili anlaşmalara bakıldığında… Tabii ki bunlar Moskova ve
Kars antlaşmaları. Ama bize en azından basından yansıyan bazı verilere göre,
protokollerin imzalanmasından sonra Ermenistan Dışişleri Bakanı “Kars
Antlaşması’nı tanıdığımız anlamına gelmez bu protokoller.” diyor. Protokol
metinlerinin içine bakarsanız -o ayrıntıya girmeyeceğim, belki girmem burada
doğru da olmaz ama- bu çerçevede, Kars Antlaşması’nı tanımadıkları şeklinde
beyanlarla karşılaşıyoruz.
Şimdi, Hükûmetimiz, dolayısıyla bu kadar acele etmek suretiyle
siyasetin, dış politikanın, sadece strateji, siyasi yaklaşımlar olmadığını,
hukuk zemini de olduğunu, hukukun da bir araç olduğunu ve bu araca…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
HÜSEYİN PAZARCI
(Devamla) – …dikkat edilmediği takdirde büyük bir zemin kaybına uğranılacağını
ve dolayısıyla eskiden elde ettiğimiz ve varlığını kendi başına sürdüren, Kars
ve Moskova antlaşmalarını da zaafa düşürecek birtakım iddialara, uygulamalara,
anlayışlara yer vermesi riskini taşıdığını burada belirtmek isterim.
Dolayısıyla, mademki buraya getirilmiştir bu protokoller, Meclisin Genel
Kuruluna hemen sunulmasın, Ermenilerin bu konudaki uygulama ve anlayışları
tamamen ortaya çıksın, biz de ona göre hareket edelim; bir.
İkincisi de: Bu
çerçevede, bizim Dışişleri Bakanlığımız ve Hükûmetimiz,
bir an önce, bizim anlayışımızı da -burada, Mecliste Sayın Bakan bir ölçüde
dile getirdi- çok daha açıklıkla vurgulasınlar. Biz, bu protokolleri
imzalarken, sınır antlaşmalarımızı, Kars Antlaşması’nı, Moskova’yı teyit etmiş
oluyoruz, o anlayışla hareket ediyoruz, sözde soykırım konusunda araştırma
yapılmasını kabul etmiş oluyoruz, hep birlikte o anlayışla imzalamış oluyoruz
denmesi çok önemlidir.
Bunun dışında
ikinci husus: Soykırımla ilgili terimler son derece muğlaktır.
Amaç, bir iş birliği diyalogunun oluşturulması şeklinde ifade edilmiştir. Bu
çerçevede bir komisyon, alt komisyonlar kuracak, onların çalışma planını
Bakanlar Kurulu onayladıktan sonra bu komisyon çalışmaya başlayacaktır. Yani,
bizim Türkçede bir terim var, iş komisyona havale edilmiştir. Buna da çok
dikkat etmemiz lazım. Ama bunun karşılığında biz hemen sınırları açacağız, iki
ayın sonunda, eğer bir onaylama gerçekleşirse. Dolayısıyla bu konunun da
açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
bağlayınız sözünüzü.
HÜSEYİN PAZARCI
(Devamla) – Azerbaycan ile olan ilişkilere gelince: Başbakanımızın sözü vardır,
dolayısıyla bu sözün yerine getirilmesi gerekmektedir.
Bir de hukuki bir
şey söyleyeceğim: Her antlaşma konteksti içinde yorumlanır. “Konteksti içinde”
demek, o günkü var olan koşulları, anlayış çerçevesinde… Dolayısıyla
Ermenilerin bir gün “Biz, Karabağ sorununu tamamen bunun dışında tuttuk.”
şeklindeki iddialarının bir kontekst oluşturduğunu ileri sürmesine izin
vermememiz lazım. Bunu mutlaka Bakanlığımız, sürekli beyanlarıyla, ısrarlı
beyanlarıyla Karabağ ve Azerbaycan topraklarının işgalinin bunun dışında
tutulmasının söz konusu olmadığını, bizim Türkiye olarak amaçlarımızdan bir
tanesinin de bu sorunun çözümüne katkıda bulunulması olduğunu ifade etmesi
gerekir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (DSP, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Pazarcı.
Sayın
milletvekilleri, gerek sisteme girerek gerek de Başkanlığa gelerek 60’a göre
söz istemiş sadece 9 milletvekilimize ikişer dakika söz vereceğim. İki dakikayı
aşmamanızı rica ederim, otomatik olarak kesilecektir zaten.
İsimleri
sayıyorum: Sayın Yılmaz, Sayın Sipahi, Sayın Atılgan, Sayın Bal, Sayın Uras,
Sayın Arıtman, Sayın Ural, Sayın Çakır, Sayın Homriş.
Sayın Mesut
Yılmaz, buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Rize Milletvekili A. Mesut Yılmaz’ın, Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin
açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
cevabı
A. MESUT YILMAZ
(Rize) – Sayın Başkan, konu Meclisin çok ciddiyetle üzerinde durması gereken
önemdedir. Onun için mutlaka bir özel gündemle ele alınması gerektiğini
düşünüyorum.
İkinci olarak:
Meselenin özüne iki dakikada girmem mümkün değil ama şekil olarak, bir
milletvekili sıfatıyla, Hükûmetin bu anlaşmalara
yaklaşım tarzından rahatsızlığımı ifade etmek istiyorum. Eğer bir uluslararası
anlaşma, bir protokol yapılmışsa benim milletvekili olarak Hükûmetin
bu anlaşmanın arkasında olup olmadığını bilme hakkım vardır. Tıpkı 2004 yılında
Avrupa Birliğine Sayın Beşir Atalay’ın imzasıyla verilen yazılı belge gibi bu
protokolün de hukuk dilinde “Muvazaa”yı anımsatacak şekilde Meclise
gönderilmesini ve “Vakti gelince ele alırız, vakti gelince bunu gündeme
alırız.” şeklinde bir anlayış benim hükûmet etme
anlayışıma yabancıdır, aykırıdır. Bunu ifade etmek istedim.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yılmaz.
Sayın Sipahi…
2.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına
ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
cevabı
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Komşularla sıfır
sorun ekseninde dış politikamızın sıfır onur, sıfır gurur, sıfır itibar hâline
geldiğinin örneklerini her gün yaşamaktayız. Buradan hareketle, Azerbaycan’da Şehitlik’teki Türk bayraklarının indirilmesi konusunda
Sayın Dışişleri Bakanının dünkü beyanında “Türk Bayrağı Azerbaycan’ın izzet ve
onuruna emanettir.” şeklinde bir ifadede bulunulmuştur. Buna aynen katılıyoruz.
Ancak, bunun tersi de varittir; Azerbaycan’ın ay yıldızlı bayrağı da Türkiye
Cumhuriyeti’nin izzet ve onuruna emanettir. O hâlde Bursa’da FIFA’nın etekleri altına sığınarak o bayrağın yerlere
atılması, taşınmasının yasaklanması, taşıyanların yerlerde aramaya tabi
tutulması konusundaki uygulamalarla, buna emir veren zihniyetin izzet ve onur
seviyesi hakkında acaba ne düşünülmektedir?
Diğer bir konu:
Protokoller gereği bir ortak tarih komisyonundan bahsedilmektedir. Acaba,
varsayalım ki bu ortak tarih komisyonu ortaya konduğunda, bizim taraftaki ortak
komisyon üyeleri 12 ne idüğü belirsiz adamdan mı teşkil
edilecektir?
Teşekkür ederim.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Sipahi.
Sayın Atılgan…
3.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin
açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
cevabı
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana ben
de kısa bir soru soracağım, çok somut bir soru soracağım aslında. Ermenistan’la
imzalanan protokoller sonunda Türkiye-Azerbaycan ilişkileri çok kötü bir sürece
girdi. O kadar kötü bir sürece girdi ki az önceki soruyu soran arkadaşımızın
belirttiği gibi “Bayrağımız onların onuruna emanettir.” demek zorunda kaldınız.
Tabii aradaki en büyük problem, Azeri kardeşlerimizin…
Evet, Sayın Bakan
dinliyorsa soruma devam edebilirim.
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU – Tabii, dinliyorum.
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – …Azeri kardeşlerimizin Karabağ’ın boşaltılmayacağı noktasındaki
tereddütleridir. Buradaki asli unsur da aslında işgal ettikleri yedi reyondan
beşinin boşaltılacağı, tedricen ileriye bırakılacağı noktasındaki kaygılardır.
Bildiğiniz gibi,
14 Nisanda Sayın Başbakanımız Azerbaycan Parlamentosunda, Karabağ boşaltılmadan
sınırların açılmayacağını söylemişti. Sınırların açılmaması çok önemlidir yani
sınırlar Türkiye’nin elindeki en büyük kozdur Ermenistan üzerinde oluşturulacak
baskı açısından çünkü Ermenistan ekonomisi için sınırlar çok önemlidir, bu
sınırın açılması Ermenistan ekonomisinin gayrisafi millî hasılasının
yüzde 35 büyümesine sebep olacaktır. Karabağ’ı boşaltmayan zayıf bir
Ermenistan’ın sınır açıldıktan sonra Karabağ’ı boşaltacağına inanıyor musunuz?
Sayın Başbakanımızın Azerbaycan’da vermiş olduğu sözün arkasında mısınız? Bu
görüşe ve bu politikaya devam ediyor musunuz? Karabağ boşaltılmadan sınırın
açılmayacağı garantisini bu Mecliste veriyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Atılgan.
Sayın Bal…
4.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin
açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
cevabı
ŞENOL BAL (İzmir)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Azerbaycan ve Türkiye’nin kaybettiği Ermenistan’ın ve çok uluslu şirketlere
sahip Batı’nın kazandığı bu protokollerin kesinlikle Meclise getirilmesi büyük
bir talihsizliktir, inşallah en yakın zamanda çekeceksiniz diye düşünüyorum ve Nalbantyan’la birlikte atmış olduğunuz o imzada çok da
hızlıydınız, o kalemi herhâlde torunlarınıza hediye edeceğinizi düşünüyorum.
Türkiye’de etnisiteyi devamlı şekilde kaşıyan ve Türk milletinin
bölünmesine, parçalanmasına sebebiyet veren bir süreci başlatan Türkiye
Başbakanı ve iktidar mensuplarının Kafkaslar’da, Orta
Doğu’da ve Balkanlarda istikrarı, barışı ve güveni sağlayıcı adımları atmış
olması bir çelişki değil midir? Çünkü hem Orta Doğu’da hem Balkanlar’da hem Kafkaslar’da güvensizlik ve istikrarsızlığın en önemli
sebebi tabii ki uzun yıllardır devam eden etnisite ve
dinî ayrılıklardır. Bunları düşünüyor musunuz?
Biraz önce
dediniz ki sınırın muğlaklık… Sınır, uluslararası
anlaşmalara göre sınırın tanınması… Batı, Lozan’ı bile çağ dışı olarak bize
dikte ettirirken ve Lozan’ı delik deşik ederken Hükûmet
eliyle, tabii ki bu muğlaklıktaki bir ifadeyi de
değişik şekilde çarpıtacağını iyi değerlendirmek gerekir.
“1915 olayları”
olarak Amerika Temsilciler Meclisinde ifade edilen olayların bu yıl “1915 ve
1923 arası yaşanan olaylar” olarak ifade edilmesinden ne anlam çıkarıyorsunuz,
bunu iyi değerlendirdiniz mi diye de soruyorum buradan.
AHMET YENİ
(Samsun) – Sayın Başkan, kaç dakika süre verdiniz?
ŞENOL BAL (İzmir)
– Ayrıca, niçin İsviçre’de yapıldığını da bu protokollerin imzalanması ve…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bal.
Sayın
milletvekilleri, İç Tüzük 60’a göre söz verdiğimin altını çizmiştim. Bu
soru-cevap işlemi değildir. Lütfen, çok kısa, yerinizden görüş bildirmek üzere
söz almıştınız. Onun için, soru şeklinde değil, görüşlerinizi belirtmek
şeklinde olsa lütfen, çünkü cevap yoktur, Hükûmetin
cevap hakkı yoktur burada. Sadece İç Tüzük 60’a göre konuşursanız pek kısa bir
şekilde. Onun için iki dakika süre verdim. Lütfen…
Sayın Uras…
5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına
ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
cevabı
MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; içinde bulunduğumuz konjonktürde ihtiyacımız, basınçsız ve ön yargısız bir
biçimde komşumuz Ermenistan ile ilişkilerimizi normalleştirmemizdir. Gerek
Türkiye’deki Ermeni yurttaşlarımızla gerekse Ermenistan’la barışa, birbirini
anlamaya, iletişim kurmaya yönelik bir hoşgörü ve uzlaşı iklimi yaratmamız
gereklidir. Ermenistan sınır kapısı açılmalı, her türlü ekonomik ambargo ve
kısıtlamanın, özünde, yoksul halka bir zulüm olduğunu gözden uzak tutmadan bu
ülkeyle ekonomik ilişkiler geliştirilmelidir. Bu ülkede yaşayan Ermeni
yurttaşlarımızın kendilerini bu ülkenin eşit yurttaşları hissetmelerinin
koşulları yaratılmalı, toplumsal hayatta, özellikle kamu hizmetinde hiçbir
ayrımcılıkla karşılaşmamaları güvence altına alınmalıdır.
Tarihin özgür bir
biçimde tartışılmasını engelleyen kısıtlamalar kaldırılmalı, ön yargısız bir
tartışma ortamı teşvik edilmelidir.
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Var mı böyle bir ayrım da anlatıyorsun.
MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) – Ermenistan konusunu “En milliyetçi kim?” yarışının topluma ve
bölgeye vereceği hiçbir olumlu katkı yoktur. “En milliyetçi kim?” yarışı
demokratik bir anlayışın ürünü değildir. Ermenistan konusunda çözümsüzlük
politikası bölgeye barış getirmez. Elbette, bir komşuyla olan ilişkilerin
düzeltilmesi, diğer dost ve kardeş ülkelerle ilişkilerin bozulması üzerinden de
inşa edilemez. Bu bakımdan, Azerbaycan’la münasebetlerimizin güçlendirilmesi ve
geliştirilmesi için de yoğun bir çaba göstermeliyiz.
Cemil Meriç
“Düşünce mumyalaştığı gün cesetleşir.” diyordu. Düşüncelerini geliştiren ve
açılım sağlamanın tarihsel bir önemi vardır.
Dünkü Millî
Güvenlik Kurulu toplantısı Ermenistan’la imzalanan protokolün bir devlet
politikası olduğunu göstermektedir. Komplo teorileri hayatı açıklamıyor ama
yargılıyor.
Birleşmiş
Milletler kuruluş metinlerine baktığımızda bile sınırların güç yoluyla
değişmeyeceği ortadadır. O yüzden, nasıl Armstrong Ay’a çıktığında “Bu benim
için küçük bir adım ama insanlık için büyük bir adım” demişti. Orta Doğu’da
barışın tesis edilmesinde, Balkanlarda barışın tesis edilmesinde bu tür
adımların karşılıklı güveni pekiştireceğine inanıyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Uras.
Sayın Arıtman…
6.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın,
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı
konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
cevabı
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ermeni Cumhurbaşkanı
Sarkisyan, Amerika’da basına bir açıklama yaptı, o
açıklamada dedi ki: “Bu protokollerdeki tarihî sorunlarla ilgili alt komisyon
Türkiye'nin savunduğu ‘sorunu tarihçilere bırakma’ önerisinden farklıdır. Bu
komisyon ‘Türkiye’deki Ermeni mirası ve bunların restore edilip korunması,
soykırım kurbanlarının mirasları’ gibi konuları inceleyecektir. ”Sayın Bakanım,
buna yönelik bizim ülkemizden, Hükûmetimizden hiçbir
cevap gelmemiştir. Yani çok açık ve net bir şekilde bu Tarih Komisyonunun
sadece soykırım kurbanlarının miraslarını araştırmak, tespit etmek ve de tazmin
ettirmek istedikleri için olduğu anlaşılmaktadır.
Bu arada Ermeni
Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde birincil tehdit olarak Türkiye ve
Azerbaycan’ın dostluğunu ve ileride birleşmesini öngörür, yani birincil tehdit
olarak görüyorlar ve dolayısıyla birincil amaçları da Türkiye ile Azerbaycan’ın
arasını açmaktır ve bu protokollerle bu başarılmıştır. Azerbaycan sadece aynı
dili, aynı dini, aynı kültürü paylaştığımız, soydaş, kardeş bir millet
olduğumuz bir ülke olmanın ötesinde başta enerji olmak üzere ekonomik açıdan da
Türkiye açısından çok önemli bir ülkedir ve bu protokolden Türkiye hiçbir yarar
görmemiştir. Bir tek yararını gösterin bana, “Şöyle bir getirisi oldu bunun.”
deyin. Ama götürüleri hemen başlamıştır. İşte bakın,
bayrak krizi yaşandı. İşte bakın, üçte 1 fiyatına aldığımız doğal gazı şimdi
çok daha pahalıya alıp vatandaşın ekonomik sıkıntısını artıracaksınız. Sayın
Bakan acaba…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Arıtman.
Sayın Ural…
7.- Mersin Milletvekili Kadir Ural’ın, Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin
açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
cevabı
KADİR URAL
(Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Aracılığınızla
Sayın Bakana bir tarihçi olarak sormak istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
Ural, bu, soru-cevap işlemi değil. Lütfen, sadece katkıda bulunacaksınız.
KADİR URAL
(Mersin) – Katkıda bulunayım efendim.
Bu Ermeni
soykırımını İsviçre kabul etmedi, soykırımı da yasakladı; “Soykırım yok.” diyen
İsviçre kanunlarına göre yargılanıyor. Türkiye’den giden arkadaşlarımızın
birçoğu da oralarda yapmış olduğu görüşmelerde bu yasağın hâlen devam ettiğini
söylüyorlar ve yargılamaların da hâlen devam ettiğini söylüyorlar. Bu
anlaşmanın İsviçre’de yapılmasının özel bir sebebi var mı? Yani oraya
gittiğinizde bu Ermeni soykırımı olmadığını onlara kabul ettirmek mi istediniz
yoksa Ermeni soykırımını kabul mü ettiniz?
Ayrıca “Bu
komisyonda İsviçreli bir tarihçi olacak.” diyorsunuz. İsviçreli tarihçi bu
konuda nasıl bir karar verecek? Yani hem “Soykırımı yoktur.” diyeni
yargılayacaksınız, bu lafı yasaklayacaksınız hem de İsviçreli tarihçi kalkacak
bütün araştırmalardan sonra ve bizim görüşümüze göre “Ermeni soykırımı yoktur.”
diyebilecek mi?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ural.
Sayın Çakır…
8.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin
açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
cevabı
OSMAN ÇAKIR
(Samsun) – Bildiğiniz gibi, İsviçre, sözde soykırımını inkâr edenlere
cezalandırma uygulayan bir ülke ve bu konuda düzenlemeleri mevcut. İsviçre’de
bulunduğunuz sürede temaslarınızda, Ermeni soykırımı inkâr suçunu işleyenlere
verilen cezalar söz konusu, mevzubahis olduğuna göre, burada soykırım konusunda
bir inkârınız söz konusu oldu mu yoksa diplomatik dokunulmazlık açısından
herhangi bir işlem yapmadılar mı? Ayrıca, bunu suç kabul eden bir ülkenin
tavassutunda böyle bir protokolün imzalanması, bunun gözetiminde, Dışişleri
Bakanının gözetiminde böyle bir protokolün imzalanması doğru mu? Tarafgirlik
konusundaki düşünceleriniz nelerdir?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Çakır.
Son olarak Sayın Homriş’e söz veriyorum ve bu konu tamamlanmış olacak.
Buyurunuz Sayın Homriş.
9.- Bursa Milletvekili H. Hamit Homriş’in,
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı
konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
cevabı
H. HAMİT HOMRİŞ
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi, geçen
hafta Bursa’da Türkiye-Ermenistan maçı oynanmıştı ve bu maçta Bursa Valiliği üç
kere karar değiştirerek, sonunda FIFA maskesine sığınarak Azerbaycan
bayraklarını stadyuma almadılar. Bir Bursa Milletvekili olarak gözümle
gördüklerimi söylüyorum bu yüce Meclisin huzurunda: İnsanlarımızı, Bursalıları
yere yatırarak, atletlerine, külotlarına kadar arayarak Azerbaycan Bayrağı
aranmıştır. Bunu Bursalılar hak etmemiştir. Ne gariptir ki aynı saatlerde
Rusya–Azerbaycan millî maçı yapılmaktaydı ve Azeri kardeşlerimiz o stadyumda
Türk bayraklarıyla yerlerini almışlardı. FIFA buna karışmıyor demek ki ama
Bursa’daki maça karıştığı iddia ediliyor. Bunun üzerine
Azeriler, bilindiği gibi, Türk bayraklarını indirdiler ve Sayın Bakan buna
tepki olarak, o bayrakların Azeri kardeşlerimizin izzetine ve şerefine emanet
olduğunu söyledi ki, çok haklıdır, buna katılmamak mümkün değildir ama Azeri
kardeşlerimiz nezaket göstererek, Sayın Bakana, Bursa’da çöplere atılan Azeri
bayrakları da sizin izzetinize ve şerefinize emanet değil mi diye sormadılar
ama ben burada Bursa Milletvekili olarak soruyorum: Bu bayraklar, Azerbaycan
bayrakları sizin şerefinize emanet değil miydi Sayın Bakanım?
Saygılar
sunuyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Homriş.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkanım, iktidar partisi grubunun Sayın Sözcüsü Türkiye’nin
geçmişini ilzam edecek, geleceğini de risk altına sokacak, itham edecek
beyanlarda bulundu; düzeltilmesi gerekir. Bunun için yerimden 60’a göre iki
dakika söz istiyorum.
BAŞKAN –
Buyurunuz.
10.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,
AK PARTİ Grubu adına konuşan Adana Milletvekili Ömer Çelik’in, Türkiye'nin
geçmişini ilzam edecek, geleceğini de risk altına sokacak, itham edecek
beyanlarda bulunduğuna ve düzeltilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Çok teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
iktidar partisi sözcüsü Sayın Çelik, AKP İktidarının komşuları
istikrarsızlaştırmak politikasından vazgeçtiğini söyledi. Şimdi buradan bir
açıklama yapması gerekiyor ya da bu sözü değiştirmesi gerekiyor. Türkiye
Cumhuriyeti devletinin hangi komşunun iç işlerini istikrarsızlaştırmak gibi bir
politikası olmuştur, bu yönde bir eylemi olmuştur. Bu, Türkiye’ye karşı bir
haksızlıktır, hakarettir. Geçmiş hangi hükûmeti
suçladığını da ifade etmesi lazım. Bunu Dışişleri Bakanının huzurunda
yapmıştır. İktidar partisi sözcüsü olmak da Hükûmeti
bağlamaktadır. Dolayısıyla Türkiye’yi bir ihbar mahiyeti taşıyan bu sözler
yanlıştır, kabul edilemez. Bunun burada düzeltilmesi lazım.
Bir başka husus, Aleksandr Dugin’den bahsederek
muhalefet partisi sözcülerinden bazılarını suçlamaya kalkmıştır. Burada
karnından konuşmak hakkı yoktur; kimi suçladığını, hangi sözü muhalefet
sözcülerinin Aleksandr Dugin’in
sözüyle benzerlik taşıdığını burada, Mecliste ifade etmesi lazım.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Şandır.
ÖMER ÇELİK
(Adana) – Sayın Başkanım…
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim…
ÖMER ÇELİK
(Adana) – Aynı madde çerçevesinde söz istiyorum. Açıklamaları yapmam gerekiyor
çünkü.
BAŞKAN –
Buyurunuz 69’a göre size söz vereceğim, İç Tüzük’ün…
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – 60’a göre…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, tutanakları getirtin, okutun efendim.
ÖMER ÇELİK
(Adana) – Sayın Başkan, “İktidar Partisi sözcüsü” diyerek beni ve partimizi
ilzam eden görüşlerini sundular. Bir de bir konuyu aydınlatmamı istediler, onu
aydınlatacağım.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – İsminizi de ifade ettik.
ÖMER ÇELİK
(Adana) – İsmimi de ifade ettiler.
BAŞKAN – İki
dakika süre veriyorum, açıklayınız.
Buyurunuz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adana Milletvekili Ömer Çelik’in, Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, partisine ve şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
ÖMER ÇELİK
(Adana) – İki dakika yeterli. Çok teşekkür ediyorum.
Birincisi,
söylediğim şudur: “Türkiye, Balkanlarda, Kafkaslarda ve Orta Doğu’da
yerleşikleşmiş olan devletlerin birbirlerinin istikrarlarını bozarak istikrar
elde etme paradigmasının dışında etrafına istikrar
yayarak kendi güvenliğini, kendi istikrarını teminat altına alan bir politika
izliyor.” dedim. Burada geçmişi ilzam eden ya da Türkiye’nin başkalarına
istikrarsızlık ihraç ettiğine dair herhangi bir ima yok. Tam tersine, Balkanlarda,
Kafkaslarda ve Orta Doğu’da yerleşik olan bir siyasi geleneğe gönderme yaparak
Türkiye’nin bu geleneği değiştirdiğini, Türkiye’nin tam tersine iç istikrarını…
Hatta cümlem de şudur, çok da net bir cümledir: “Türkiye’nin en büyük ihraç
kalemi de istikrardır.” diyerek söyledim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP
sıralarından gürültüler)
MUHARREM VARLI
(Adana) – Siz PKK’ya karşı bu ülkenin güvenliğini sağlayamadınız ki hangi
güvenlikten bahsediyorsun?
ÖMER ÇELİK
(Devamla) – PKK meselesiyle ilgili söylediğiniz ilzamlar ancak sizi bağlar,
bizi bağlamaz.
İkincisi, denildi
ki…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, tutanaklar gelsin, arkadaşımızın beyanları okunsun.
Türkiye’nin, artık, dış politikasını değiştirdiğini söyleyerek…
BAŞKAN – Bir
dakika Sayın Şandır… Açıklamasını bitirsin arkadaşımız.
Buyurunuz Sayın
Çelik.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) – Yani mesele…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Dolayısıyla, Türkiye’nin dış politikasını değiştirdiğini söyleyerek
bu cümleyi kurdu.
BAŞKAN – Evet,
katılıyorum size.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Dolayısıyla, değişen dış politika nedir?
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Çelik.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) – Zaten biraz evvel -eğer illa bu konuya girelim diyorsanız- bir
sözcü burada çıktı, dedi ki: “Efendim, işte Ermenistan bu kadar fakirleşmişken,
bu kadar kuşatılmışken, bu kadar şu olmuşken yaptığınız bu protokol geri adım
atmaktır.” Bu kimseyi ilzam etmekle ilgili bir şey değil ama değişen şartlar
içerisinde bu politikanın yürümediği, Azerbaycan’ın ve Türkiye’nin lehine
olmadığı ortadadır. Dolayısıyla Türkiye’nin sürdürdüğü politika…
KADİR URAL
(Mersin) – O sizin düşünceniz…
ÖMER ÇELİK
(Devamla) – Tabii ki kendi düşüncemiz ve zaten MHP gibi düşünmediğimiz için bu
yolda Türkiye’nin kazanımlarını artırdık; bu bir. (MHP sıralarından gürültüler)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika sayın milletvekilleri…
Sayın Çelik,
lütfen, sizin açıklamanızı istediği konuyu açıklayınız.
Buyurunuz.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) – Sayın Başkan, açıklamaya çalışıyorum ama önce korsan radyo yayınlarını
durdurun ki ben kendi yayınımı yapabileyim.
BAŞKAN – Lütfen
siz devam edin konuşmanıza.
ÖMER ÇELİK
(Devamla) – İkincisi, Aleksandr Dugin
ve Avrasyacı fikirlerle kimi ilzam ettiğim çok açıktır. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ve AK PARTİ’yi
Amerika’daki veya dünyanın başka yerlerindeki bazı düşünce kuruluşları ya da
bazı siyasi odaklarla kim iş birliği içerisinde gösteriyorsa, onu gösterenleri
ben de Avrasyacılarla iş birliği içerisinde gösteriyorum.
Saygılar sunarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Çelik.
Sayın Bakanın
bir…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkanım, benim ifade ettiğim, iddia ettiğim husus, Sayın
Çelik’in, Türkiye’yi, geçmişi ilzam edecek, geleceği itham edecek bir beyanı
olmuştur.
BAŞKAN – Evet,
ama açıklaması budur efendim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sözünü geri alması lazım.
BAŞKAN – Bu konu
anlaşıldı. Kendisi bu kadar açıkladı.
Sayın Bakanın
69’a göre, İç Tüzük’ün, kısa bir açıklaması olacak. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Davutoğlu.
MURAT ÖZKAN
(Giresun) – Sayın Başkanım, bir şey söylemek istiyorum. 60’a göre söz
istiyorum.
BAŞKAN – Şimdi,
artık, Sayın Dışişleri Bakanına söz verdim; o konuşacak. Lütfen…
Buyurunuz Sayın Davutoğlu.
MURAT ÖZKAN
(Giresun) – Ama bunları duyarsa daha iyi konuşur.
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Davutoğlu.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
1.- Rize Milletvekili A. Mesut Yılmaz’ın, Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin
açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
cevabı (Devam)
2.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına
ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
cevabı (Devam)
3.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin
açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
cevabı (Devam)
4.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu’nun gündem dışı ko-nuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı (Devam)
5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına
ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
cevabı (Devam)
6.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın,
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı
konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
cevabı (Devam)
7.- Mersin Milletvekili Kadir Ural’ın, Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin
açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
cevabı (Devam)
8.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin
açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
cevabı (Devam)
9.- Bursa Milletvekili H. Hamit Homriş’in,
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı
konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
cevabı (Devam)
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU – Çok teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben her şeyden önce, benim takdimimden sonra katkıda
bulunan değerli grup temsilcilerimize ve milletvekillerimize teşekkürü bir borç
biliyorum. Nihayet bu millî bir meseledir. Millî meselede hepimizin aynı
ilkeler etrafında ancak farklı görüşler ifade etsek de bütün bu yüce Meclisin
içinde bulunan partilerin ve milletvekillerinin bu yüce milletin hizmetinde
olduğunu unutmaksızın davrandığımızdan eminim. Bu sebeple teşekkür ederim.
Özellikle bazı teknik izahatlar veren arkadaşlara, milletvekillerine hassaten
teşekkür ederim. Bütün bunlar tarafımızca gözden geçirilecek, dikkate
alınacaktır.
Üç konuda ben…
Tabii, usul olarak sorulara cevap mahiyetinde bir oturum olmadığı için benim bu
bilgilendirmemle ilgili konuları muhtevi hususlarda özellikle dile getirilen
birkaç noktanın altını çizmek istiyorum.
Birincisi,
Türkiye Hükûmetinin takip etmekte olduğu dış
politikayla ilgili sarf edilen bazı sözler, doğrusu dikkatle sarf edilmesi
gereken sözlerdir. Bu yüce Meclisin 23 Nisan 1920 yılında kurulmasından bu yana
bütün Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri Ankara’da karar
almışlardır, millet adına karar almışlardır, millet adına bu kararları
uygulamaya koymuşlardır. Hiçbir yerden talimat almamışlardır. Bu dönemde…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Direktif aldılar, Mecliste aldılar direktifi.
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Bu dönemde de bu böyledir, geçmişte de böyle
olmuştur. Bu yürüttüğümüz dış politika, yürüyen süreç hiçbir şekilde dış
bağlantılı olarak gösterilemez. Eleştirebilirsiniz, bu süreci
eleştirmek hakkı bütün muhalefetin ve kamuoyunun hakkıdır ama Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetinin dışarıdan yönlendirmeyle,
ister bu Amerika Birleşik Devletleri Başkanı olsun ister bir başka ülkenin
başkanı, başbakanı ya da think tank’i
olsun, bunu bir Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve bir
Dışişleri Bakanı ve Dışişleri Bakanlığı için kullanmamayı ben ahlaki bir ilke
olarak hatırlatmak istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MURAT ÖZKAN
(Giresun) – Yapmayın lütfen! Bırak bu işleri, yapma bu işleri o zaman.
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Söz, bütün bu…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – O kürsüden, Obama, yapacaklarınızın listesini verdi size.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Bakanım, siz Genel Kurula hitap edin. Biz dinliyoruz sizi.
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Bütün bu süreç, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin siyasi iradesi ve Bakanlığımızın yoğun
temasları…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Niye geçen sene değil de bu sene yaptınız Sayın Bakan?
ŞENOL BAL (İzmir)
– Niye bu kadar acele yaptınız?
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Müsaade ederseniz…
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Bakanım, biz dinliyoruz efendim, siz devam edin.
BAŞKAN – Sayın Davutoğlu, lütfen, siz devam ediniz konuşmanıza.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sorun geçen sene yok muydu?
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Geçen sene de vardı. Bu süreç, bütün diplomatik
süreçler belli bir gizlilik içinde yürür, bunun içinde olanlar ve
bilgilendirdiğim değerli muhalefet liderleri bilirler ki bu müzakerelerin,
doğrudan müzakerelerin tarihi 2007’ye gider, 2007 başına.
CANAN ARITMAN (İzmir)
– Ama Türk milleti bilmiyor, Amerikalılar biliyor.
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Gizli olarak yürütülen diplomasinin tarihi ise daha
eskiye gider, daha eskiye gider, hatta bizim hükûmetlerimiz
döneminden öncesine de gider. Dolayısıyla…
MURAT ÖZKAN
(Giresun) – Nereye gider?
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Evet, yani bir senelik bir mesele değil.
MURAT ÖZKAN
(Giresun) – Nereye gider? Söyle, işte onu söyle onu. Nereye gider? Karnından
konuşma Bakan!
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri
kararlarını Ankara’da alır ve Ankara’da uygular.
İkinci husus,
dost ve kardeş Azerbaycan’la ilgili beyan edilen hususlardır. Evet, dünkü
beyanımın arkasındayım. Oradaki şehitlerimiz, şehitlerimizin gölgesinde uyuduğu
bayraklarımız ve şehitlerimiz için Fatiha okunan Şehitlik Camimiz kardeş
Azerbaycan halkının izzetine ve onuruna emanettir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Azerbaycan Bayrağı da bizim izzetimiz, bizim onurumuzdur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen…
Buyurunuz.
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Bundan şek ve şüphe etmemek iktiza eder. (CHP ve
MHP sıralarından gürültüler)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Bursa’da öyle olmadı, Bursa’da!
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Müsaade buyurun.
Bursa’da
yaşananlar bir dış politika meselesi değil, kamu düzeniyle ilgili bir konu. Bu
konuda da gerekli tahkikat Hükûmetimizin talimatıyla
yapılmıştır ve sonuçları da dün Bursa Valisi tarafından açıklanmıştır.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yerlerde süründü o bayraklar!
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Bunun bir dış politika tercihi ya da Azerbaycan’a
saygısızlık gibi sunulması Türk-Azerbaycan ilişkilerine vurulabilecek en büyük
darbedir. Kaldı ki belli provokatörler Türkiye’de ve
Azerbaycan’da Türk-Azerbaycan ilişkilerine darbe vurmak isteyebilirler. O provokatörlere karşı da Türkiye'nin ve Azerbaycan’ın
basiretli liderleri ve erdemli halkları birlikte karşı duracaklardır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Onun için…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Erivan’da niye sustunuz, Erivan’daki maçta?
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Hayır.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Karabağ Bayrağı vardı Erivan’da.
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – …Onun için ben yarın Bakü’de olacağım ve Azerbaycan
yetkilileriyle, liderleriyle… Son beş ayda sürekli, dünyada başka hiçbir
ülkeyle görüşmediğimiz kadar Azerbaycanlı muhataplarımızla görüştük. (CHP ve
MHP sıralarından gürültüler)
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Artık size inanmıyorlar, Azerbaycan artık size inanmıyor.
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Azerbaycan’a gideceğiz ve Azerbaycan’ın çıkarlarını
sonuna kadar koruyacağız. Kim ne derse desin, Türkiye'nin bu politikası
değişmeyecek, değişmeyecek. Azerbaycan Bayrağı ile Türk Bayrağı birlikte, hep
onurla dalgalanacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Sayın Bakan, boşuna gitme, artık, Azerbaycan size inanmıyor, size
güvenmiyorlar, size inanmıyorlar.
BAŞKAN – Sayın Davutoğlu…
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Bakan, o stada Azerbaycan Bayrağı astırabilseydiniz şu
söylediklerinize inanırdık.
BAŞKAN – Sayın Davutoğlu, lütfen, son bir dakika. Sözünüzü tamamlayınız ve
konuşmaları bitiriyorum.
Buyurunuz.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Bizim hedefimiz, bu
protokoller ve bu protokollerin müzakere süreciyle birlikte ivme kazanan
Azerbaycan-Ermenistan ihtilafıyla ilgili gelişmeler sonucunda ulaşmak
istediğimiz ana hedef, Kafkaslarda kalıcı bir istikrarı, refahı kurmak,
Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarını da kurtaracak bir sürece daha da
hızla ivme katmak ve Türkiye'nin bütün çevresinde Türkiye'nin lokomotif olduğu
kurucu bir düzeni ihya etmektir, inşa etmektir.
Teşekkür ederim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Protokolü o zaman getirseydiniz, niye acele ediyorsunuz?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Davutoğlu.
Görüşmeler bitmiştir.
On beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 16.10
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.31
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
9’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Antalya İli Kumluca İlçesi sınırları içinde
meydana gelen sel felaketi hakkında söz isteyen, Antalya Milletvekili Osman
Kaptan’a aittir.
Buyurunuz Sayın Kaptan. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
(Devam)
B) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Antalya Milletvekili Osman
Kaptan’ın, Antalya ili Kumluca ilçesi sınırları içinde 14 Ekim Çarşamba günü
meydana gelen sel felaketine ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kumluca ilçemizin Beşikçi köyünde, Beykonak
beldesinde, Yazır köyünde ve Olimpos’ta
yağan aşırı yağmurlar büyük bir sel felaketine neden olmuştur. Bu sel 14 Ekimde
yani geçen çarşamba günü olmuştur. Metrekareye
18 Ekim Pazar günü Sayın Genel Başkanımızla birlikte bir grup
milletvekili arkadaşımla ve belediye başkanlarımızla sel bölgesini ziyaret
ettik, yetkililerden ve felaketzedelerden bilgi aldık, selin meydana getirdiği
hasarı yerinde gördük. Beşikçi köyü ve Beykonak’ta 2
bin dönüm sera
Sayın milletvekilleri, Beşikçi Göleti’nin
acilen yapılması, dere yataklarının ıslah edilmesi, banka borçlarının
ertelenmesi, mal varlığı yüzde 40’ından az zarar görenlerin de felaketzede
kabul edilerek yardım almalarının sağlanması gerekli ve zorunludur.
Antalya’ya döndüğümüzde Sayın Genel Başkanımızla Sayın Antalya
Valisini ziyaret ettik. Beşikçi Göleti’nin, eski
parayla, 2,5-3 trilyonluk bir DSİ projesi olduğunu öğrendik ve bu göletin DSİ ve gerekirse İl Özel İdaresi desteğiyle
yapılabileceği sözünü de Sayın Validen aldık. Hemşehrilerimize
geçmiş olsun diyoruz. Allah daha büyük afetlerden saklasın.
Ancak, sayın milletvekilleri, bu felakette Hükûmetin
hiç mi sorumluluğu yok? Beşikçi Göleti’nin planı
projesi bu Hükûmetten önce 2002 yılında yapılmış, işe
başlanmış, ancak bu Hükûmet yedi yıldır hiçbir şey
yapmamış, nedenini vatandaş “siyasi” diyor. Bu Hükûmet
hizmetlerde fayda-maliyet analizi yapmıyor. Turizm ve seracıların önemini
bilmiyor. Bu Hükûmet gerçekleri görmüyor, bu Hükûmet hayal âleminde, bu Hükûmet
kendi âleminde. Bu Hükûmet “Her şey kendimin olsun.”
diyor, her şeyi kendileştirmeye çalışıyor. Bu Hükûmet susturucu kullanıyor, kendinden olmayana hizmet
götürmüyor. Yoksa, bu seldeki zararın bir yıllık
vergisiyle bu gölet yapılırdı. Şimdi “Para nerede?” diyeceksiniz. Ee uçak alırken, gemi alırken parayı buluyorsunuz da gölete mi bulamıyorsunuz? Sayın Başbakanın yeni uçağının
parasıyla 25-30 tane Kumluca Beşikçi Göleti
yapılırdı; Demre’ye de, Finike’ye de, Kaş’tan Gazipaşa’ya kadar bütün göletler
yapılırdı. Siz gölet yaptırmayıp uçak alıyorsunuz, uçakla da dünyayı
dolaşıyorsunuz. Zaten dünyada ayak basmadığınız yer kalmadı maşallah, onun için
de Türkiye'de ayağınız yere basmıyor.
2006’da doğa uyarmış, yine büyük bir sel geldi, aklınızı başınıza
alın dedi, siz yine umursamadınız. Hâlbuki bu gölet yapılmış olsa idi, Beykonak Belediye Başkanının belirttiği gibi 50 trilyonluk
hasar olmayacaktı, 10 bin dönüm tarım alanı sulanacaktı; 20 bin dönüm yer,
Beşikçi, Beykonak, Mavikent
selden kurtarılacaktı, orman yangınlarında göletten su alınması denizden daha
kolay ve daha ucuza mal olacaktı.
Su İşleri yetkilileri “Böyle bir sel ancak on bin yılda bir gelir.”
diye hesap yapacaklarına, Beşikçi Göleti’ni
yapsınlar, Beşikçi…
BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.
Buyurunuz.
OSMAN KAPTAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
sel doğal bir afettir ancak yedi yıldır Beşikçi Göleti’ni
yaptırmayan AKP Hükûmeti ise daha beter siyasi bir
afettir. Hükûmet tedbir almazsa, doğal afet
insanların canını, malını yok edebilir. Millet tedbir almaz ise siyasi afet,
rejimi, devleti ve milleti yok edebilir. AKP’nin bu siyasi afetinden
kurtulmanın yolu da “Olimpos’taki selin elinden
karımı çekip aldım.” diyen Hasan Karataş kardeşimiz gibi, Türk halkının da ilk
seçimde AKP’nin elinden siyasi iktidarı çekip almasıdır.
Hükûmetin dağdan inenlere
gösterdiği ilgiyi Kumluca’daki selzedelere de
göstermesini bekler, yüce Meclisi saygıyla selamlarken, konuşma sırasını bana
veren Sayın Mersin Milletvekili arkadaşımız Ali Rıza Öztürk’e
de teşekkür ederim.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaptan.
Gündem dışına Hükûmet adına cevap,
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek tarafından verilecektir.
Buyurunuz Sayın Çiçek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Antalya Milletvekilimiz Sayın Osman Kaptan’ın gündeme getirdiği
konuyla ilgili olarak bazı hususları sizlere arz etmek istiyorum. Evvela bu
vesileyle, bu sel afetine maruz kalan vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyorum.
Gerçekten de ifade edildiği gibi, 13 Ekim 2009 günü geceleyin
başlayıp 14 Ekim günü öğleden sonraya kadar devam eden bir sel felaketine
Antalya ili Kumluca ilçesi bazı köyleri ve beldesi muhatap olmuştur. Bunun
sonucunda da bir kısım maddi hasar meydana gelmiş, çok şükür can kaybı da
olmamıştır. İlçeye bağlı Beşikçi, Yazır köyü, Olimpos mevkisi ve Beykonak
beldesinde ev, iş yeri, tarımsal alan ve seralar ile bazı okul binalarında
maddi hasara yol açmış olup, vatandaşlara ait bir kısım araçlar da hasar
görmüştür. Ayrıca, Kumluca-Antalya kara yolunun Belen mevkisinde yağışlar
sonucu meydana gelen toprak kayması neticesinde, kara yolu kısmen ulaşıma
kapanmış ve bilahare Karayolları ekiplerinin çalışmaları sonucunda yol kısa
sürede trafiğe açılmıştır.
Burada da biraz evvel Sayın Kaptan’ın ifade ettiği gibi, mevsim
normallerinin çok üzerinde ve dere yatağının kaldırabileceği kapasitenin çok
üzerinde bir yağış meydana gelmiş, metrekareye
Olay meydana gelir gelmez, derhâl Antalya ilinde bir kriz yönetim
merkezi kurulmuş, başta Sayın Vali olmak üzere devletin ilgili birimleri afetin
tesirlerini olabildiğince süratli ortadan kaldırabilmek için yoğun bir çaba
sarf etmişlerdir. Bu vesileyle, başta Sayın Vali olmak üzere tüm çalışanlara,
hâlen görevi başında olanlara huzurunuzda teşekkür ediyorum.
Olay olur olmaz, ben de Sayın Valiyi aradım, diğer arkadaşlarımız
da aradılar. Bu çalışmalar çerçevesinde, meydana gelen zararların hiç olmazsa
ilk fırsatta sıkıntılarını ortadan kaldırabilmek için Bayındırlık Bakanlığı
Afet İşleri Genel Müdürlüğünden 250 bin, Başbakanlık Acil Durumdan 250 bin ve
Sosyal Yardımlaşmadan 100 bin olmak üzere 600 bin lira gönderilmiştir.
Tabiatıyla, bu rakamların yetmeyeceğini biliyoruz. Hasar tespit çalışmaları
ilgili birimlerce, ilgili bakanlığın oradaki birimlerince süratle yapılmaktadır
ve 23 Ekim tarihi itibarıyla da tespitler tamamlanmış olacak. Bunun sonucunda,
bu tip afetlerde meydana gelen durumlarda yapılabilecek prosedür
neyse bunun gereğini yapmak için 2090 sayılı Yasa’ya göre hak sahipleri
belirlenecek ve ilave ödenmesi gereken bir miktar söz konusu olduğunda da bu
ödemeler yapılabilecektir.
Ayrıca, bölgenin tahrip olan tüm enerji sistemlerinin kısa süre
içerisinde ikmali ve ıslahı için de gerekli çalışmalar yapılmış ve elektrik
sağlanmıştır.
Ayrıca, biraz evvel burada ifade edilen, taşkınlara sebebiyet
verdiği ifade edilen bölgeyle ilgili olarak da gölet yapılması noktasında bir
çalışmayı Valilik başlatmıştır. Bunun sonucunda gereken bir şey olacaksa bu
yapılmaya çalışılacaktır.
Bununla söylemek istediğim kısaca şey şu: Hiçbir hükûmet bu türlü felaketler söz konusu olduğunda eldeki
imkân neyse bunu o bölge halkına vermekten imtina etmez. Bu, devletimizin
geleneğinidir, hükûmetlerin de bugüne kadar yaptığı
usul çerçevesinde biz de her… İnşallah bir daha olmaz ama olduğu takdirde de
usul neyse bunun gereğini yaptık, yapmaya da devam ediyoruz. Konuyu bu
çerçevede tutmak bence doğru olur yoksa bu felaket sebebiyle siyasi söylemler
söz konusu olduğunda o zaman başka anlamlar da çıkabilir. Yani biz, devletin
bütçesini keyfimiz için kullanmıyoruz, keyfimize bir araç da almıyoruz gereç de
almıyoruz, bunların hepsi ülkenin tanıtımınadır. Ben biliyorum, rahmetli Turgut
Bey ilk defa iki uçak aldığında kıyamet koptu Türkiye’de ama sonradan bunu
tenkit edenler, o sünnet düğünü senin, öbür nikâh benim, özel maksatlarla
bunları da kullandı. Bence işi, yani bir felaketi
konuşacaksak bu çerçevede konuşmak doğru olur ve yaraların sarılması açısından
da faydalı olur ama bunun üzerinden siyasi mesajlar vereceksek onu da anlarım,
ona da bir şey demiyorum ama sadece bu çerçevede tutarak, Sayın Kaptan,
sözlerinizin bir kısmına bu manada katılmadığımı ifade ediyor, hepinize
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çiçek.
Gündem dışı ikinci söz konut edindirme yardımı ödemeleri hakkında
söz isteyen Niğde Milletvekili Mümin İnan’a aittir.
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Diğer konuşmacıya söz verin.
BAŞKAN – Peki.
Türkiye’de kan davaları ve sosyal sonuçları hakkında söz isteyen
Muş Milletvekili Seracettin Karayağız…
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Karayağız.
2.- Muş Milletvekili Seracettin Karayağız’ın,
Türkiye’de kan davaları ve sosyal sonuçlarına ilişkin gündem dışı konuşması
SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kan davaları ve sosyal sonuçları üzerine şahsım adına söz
almış bulunmaktayım. Konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin önemli toplumsal sorunlarından birisi de bazı
bölgelerimizde yaşanan kan davalarıdır. Ailelere büyük acılar yaşatan bu
problem, daha çok Doğu ve Güneydoğu illerimizde yaşanmaktadır. Yetmiş seksen
yıl süren kan davaları ve bunun neticesinde kaybettiğimiz binlerce fidan,
gencecik beden. Neticede, evini köyünü, bağını bahçesini terk edip uzak
şehirlere göç eden insanlar. Kendi yurtlarında son derece varlıklı, kendi
yurdunun saygın büyükleriyken yaban ellerde hayatlarını idame ettirmek için
çocuklarını dilendirmek zorunda kalan aileler. Feodal yapının, cehaletin,
kibrin ve insan sevgisinden uzak olmanın ortaya çıkardığı bu durum, toplumu
ciddi derecede rahatsız eden bir olgu olarak hâlen varlığını sürdürmekte,
karşımızda durmaktadır. Ancak olay, toplumun geneli tarafından âdeta
kabullenilmiş gibi görünmekte, haber niteliğinden öteye toplum gündemini meşgul
etmemektedir. Bu yüzden, olayı Meclis gündemine getirmeyi düşündüm. Olayın,
yasalar, asayiş, sosyal ve özellikle de dinî yönleriyle ciddi bir araştırmaya
ihtiyacı var.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kötü işe gençleri
azmettirenler, bazı dinî kavramları da kötü amaçlarına alet etmektedirler.
İslam’daki “kısas” kavramını çarpıtarak kendilerine fetva vermekte, insanları
aldatmaktadırlar. Hâlbuki, İslam hukukunda kısas
kararını sadece devlet verir ve gerekirse devlet uygular. Taraflar kendi
kafalarına göre aşiret meclisinde karar alıp uygulayamazlar, uygulayan olursa
da katil olur. İslam’ın yüce kitabı “Bir insanı öldüren bütün insanlığı
öldürmüş gibidir.” der. İslam Peygamberi Hazreti Muhammed (sallallahü
aleyhi ve sellem) Veda Hutbesi’nde “Kan davaları
ayaklarımın altındadır.” diyerek bu olayı kesin surette men etmiştir.
Gezip dolaştığımız bazı ülkelerde insanlar birbirine tokat atmaya
dahi cesaret edemezken bizde kan davaları hâlen sürüyorsa yasal bir eksiklik mi
var diye de sorgulama yapmamız gerekmiyor mu acaba? Olay, başta Meclisimiz
olmak üzere üniversitelerimizin, STK’larımızın,
Diyanetin gündemine gelmelidir. Belki bu konuyla ilgili detaylı çalışma yapacak
bir Meclis araştırma komisyonu da kurulabilir. Ben burada özellikle aşiret
büyüklerine sesleniyorum: Genç fidanlara kıymayın, onlara acıyın. Artık akan
kanları durdurmak için mücadele edin. Kan davası güderek olayla hiç alakası
olmayan zavallı birini öldürtmek, sonra da yerini yurdunu bırakarak oradan
kaçmak yiğitlik kitabının hiçbir satırında yazmaz. Esas yiğitlik, büyüklük;
öfkesini yenerek, öfkelileri yatıştırarak, aileyi barış ve huzur içerisinde
yönetmektir. Hiçbir suç cezasız bırakılmamaktadır. Devletimizin eli, kolluk
kuvvetleriyle ve adliyesiyle daima suçlunun ensesindedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir de bu konuda önemli
fonksiyon icra eden, kan davalarının durması için barış gönüllülüğü yapan
insanlar, barış elçileri vardır. Başka hiçbir şey için asla eğilmeyen bu
insanlar, bir gencin daha kanı akmasın, yürekler yanmasın diye gece yarılarına
kadar mücadele verir, her iki tarafın barışmaları için saatlerce yalvarır ve
gerçekten birçoğunu da barıştırırlar.
Barış elçileri araya girdikleri her iki taraf için de huzur
getiriyor. Aşiret mensupları, her köşe başında kalbine doğrultulmuş bir silahın
endişesiyle yaşamıyorlar. Bu çok önemli ve güzel bir olay.
Bu böyleyken, yirmi beş yıldır ülke gündemini ciddi şekilde meşgul
eden, nice fidanların devrildiği, nice yüreklerin kavrulduğu 45 binden fazla
cana mal olan terör belasının durdurulması için çaba harcamak önemsiz olabilir
mi hiç?
Bildiğiniz gibi, geçen
asrın başlarında bir dünya savaşı yaşadık. Yüzlerce şehir yerle bir oldu,
milyonlarca insan öldü ama üç yılın akabinde taraflar oturup anlaştılar ve bu
olayı bitirdiler. Daha sonra İkinci Dünya Savaşı çıktı. Biz bu savaşa
katılmadık. Gene birçok ülke daha, yıkıcı ve yakıcı silahlarla savaştı ve gene
altı yıl sonunda masaya oturup anlaştılar ve bu savaşı
bitirdiler.
Ülkemizde şu anda kavga verenler kimler? Birinci Dünya Savaşı’nda
Çanakkale’de, Yemen’de, Antep’te, Sakarya’da…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
SERACETTİN KARAYAĞIZ (Devamla) – Bitireceğim efendim.
…omuz omuza savaşıp şehit düşenlerin torunları; daha yeni, Kıbrıs
Çıkarması’nda gönüllü askerlik için askerlik şubelerinin kapısında
sabahlayanların, şehit düşüp yan yana gömülenlerin kardeşleri, çocukları.
Çeyrek asır geçmiş, daha ne kadar sürecek bu kavga? Daha ne kadar genç fidan
yere devrilecek, körpecik bedenler toprağa gömülecek?
Diyoruz ki: İnşallah, bu problemi çözüp, terör problemini sona
erdirip, tüm ülke olarak kol kola girip halayımızı çekelim. Halayımızın bir ucu
Edirne’de, bir ucu Hakkâri’de olsun, birlikte söyleyeceğimiz türkülerin sesi
tüm dünyadan duyulsun.
Bu duygu ve düşüncelerle tekrar hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum, Allah’a emanet olunuz diyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Karayağız.
Konut edindirme yardımı ödemeleri hakkında söz isteyen Niğde
Milletvekili Mümin İnan.
Buyurunuz Sayın İnan. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Niğde Milletvekili Mümin
İnan’ın, konut edindirme yardımı ödemelerine ilişkin gündem dışı konuşması
MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım; milyonlarca vatandaşımızı ilgilendiren ancak bir türlü
gerçekleştirilemeyen ikinci KEY ödemelerine dair gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Seçim yatırımı olarak, seçimlerden hemen önce, 2007 Mayısında
çıkarılan 5664 sayılı Kanun’la geri ödenmesine karar verilen konut edindirme
yardımlarının kısmi ödemeleri 2008 Temmuz ayı sonu ve Ağustos başında
yapılmıştır. Bu konuda hiçbir kusur ve ihmalinin olmamasına rağmen milyonlarca
vatandaşımız hakları olan bu paralarını ya hiç alamamış ya da birçoğu
paralarını eksik almışlardır. Kanun’da “Listede ismi
olmayanlar üç ay içerisinde itirazda bulunacak, ilgili kurumlar da bu itirazlar
üzerine yapılacak yeni listeleri iki ay içerisinde bankaya bildireceklerdir.”
denmesine rağmen, bırakın iki ayı, daha sonra verilen altı aylık ek sürenin
üzerinden de aylar geçmesine rağmen hâlâ listelerle ilgili herhangi bir gelişme
olmamış, sorumlularca vatandaşları tatmin edecek bir açıklama da bugüne kadar
maalesef yapılmamıştır.
Hükûmet tarafından
ülkemizin içine düşürüldüğü ekonomik şartlardan dolayı büyük sıkıntılar çeken
milyonlarca vatandaşımız için alacakları bu KEY paraları son derece önemlidir.
Yaz döneminde ikinci KEY paralarının önce temmuz ayında sonra da Ramazan
Bayramı’na kadar ödeneceği yolunda basında çıkan bazı haberler vatandaşları
umutlandırmış fakat Kurban Bayramı yaklaşmasına rağmen ödemelerin ne zaman
yapılacağı konusunda hâlâ belirsizliğin devam etmesi ve bu konuda net bir
açıklama yapılmaması yöneticilere olan güveni sarsmaktadır.
Edindiğimiz bilgilere göre Temmuz 2008 tarihinden bugüne kadar
yayımlanan listede yer alan 8,5 milyon hak sahibinden 5 milyon civarındaki hak
sahibine yaklaşık 2,8 milyar TL ödeme yapılmıştır. İlk listede yer almasına
rağmen parasını alamayan 3,5 milyon hak sahibi ise ikinci listenin yayımlanmasını
beklemektedir. Bunlara ilk listedeki hatalardan dolayı parasını eksik aldığı
gerekçesiyle itiraz edenleri de eklediğimizde yaklaşık 6 milyon vatandaşımızın
bu ödemelerinin gecikmesinden dolayı mağdur edildiğini görmekteyiz.
Kurban Bayramı yaklaşmaktadır. Vatandaşlarımızın hakları olan bu
paralara gerçekten çok ihtiyaçları vardır. Ekonomik krizin tam kalbinden
vurduğu ülkemizde “Kriz teğet geçti.” diyenlerin bu paraları neden ödemediği
merak konusudur. Vatandaşlarımız elindeki bütün imkânlarını bu krizde kaybetmiş
ve bir an önce KEY paralarının ödenmesiyle belki bir aylık nefes almayı
beklemektedir. Ne edip ne yapıp bu paraların bir an önce ödenmesi
gerekmektedir. Ayrıca 5664 sayılı Kanun’a göre bu paralara ilave nemalandırma
yapma imkânı olmadığından geçen yıl paralarını alamayan veya eksik alan
vatandaşlarımızın bu hakları bir yılı aşkın bir süredir hiç getiri sağlamadan
bekletilmektedir.
Devlet her tür alacağına faiz uygularken geciktirdiği bu ödemeler
için 6183 sayılı Kanun’da belirlenen oranlarda ilave gecikme zammı ödeme
yapması şarttır çünkü bu da devletin vatandaşa olan borcudur. Maalesef hangi
sebeple olursa olsun devlet borcunu zamanında ödeyememiştir. Bu sebeple
devletin, mağdur ettiği vatandaşlara geciken süre içinde Kanun’da belirtilen
oranlarda ilave gecikme faizi ödemesi yapması gerekmektedir.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Hükûmetin öngördüğü bütün politikalar açık verdiği gibi
2009 yılı bütçesinde de yıllık toplam 10 milyar TL açık öngörülürken bütçe
açığı eylül sonu itibarıyla 40 milyar lirayı aşmıştır. Vatandaşlarımızın çoğu
bu ödemelerdeki gecikmenin bütçe açıklarından kaynaklandığını düşünmektedir. Bu
sene hiç ihtiyaç yokken Sayın Başbakanın 60 milyon dolara uçak aldırması, Sayın
Dışişleri Bakanına aylık 20 bin dolara konut kiralanması haklı olarak
vatandaşlarımızın tepkisini çekmekte, vatandaşlarımız, Hükûmetin,
işine gelince istediği harcamaları yaptığını, kendi paralarının ödenmesini
geciktirerek bütçe açıklarını kapatmaya çalıştığını ifade etmektedirler.
Hükûmet elinde bulunan bütün imkânlara rağmen bütçesini
denkleştiremeyip öngördüğünün kat kat üstünde bütçe
açıkları verirken, yüzde 2,5 zam alan memur, sendika değiştirmeye zorlanan
işçi, yıllarca verdiği emeğe ve ödediği primlere karşılık açlığa mahkûm edilen
emekli, hizmet alımı altında tüm ülkeye yayılan taşeronluk sistemi nedeniyle
hiçbir sendikal güvenceye kavuşamayan çalışanlar ve her gün aralarına
binlercesinin katıldığı milyonlarca işsizimizin bütçelerini nasıl
denkleştirdiğini bir ibret vesikası olarak buradan sizlerle paylaşmak
istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MÜMİN İNAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Son zamanlarda Sayın Başbakan, sık sık,
halkın iradesi doğrultusunda dış politika belirlediklerini açıklamaktadır.
Acaba bu gerçekten böyle midir? Bu, millete pek de inandırıcı gelmemektedir.
Eğer gerçekten halkla beraber bir politika belirlemek istiyorsak biz bu konuda
Milliyetçi Hareket Partisi olarak her türlü destek vermeye hazırız. Hatta sadece bu konuda değil, bütün ekonomik politikaları halkın
iradesi ve beklentisi doğrultusunda yeniden düzenleyerek işçinin, memurun,
açlık sınırı altında yaşamaya çalışan emeklilerimizin, ürettiğini maliyetinin
altında bile satamayarak borç yükü altında inim inim
inleyen köylümüzün, çiftçimizin, siftah yapamayan esnafımızın, yanlış ithalat
politikaları yüzünden fabrikalarını kapatmak zorunda kalan işverenlerin ve
milyonlarca işsizimizin iradesini dikkate alarak sorunların çözümlerine yönelik
açılımlar geliştirelim. İç ve dış politikada açılımlarımızı gelin
küresel güçlerin baskı ve dayatmalarıyla değil, milletin iradesiyle
belirleyelim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MÜMİN İNAN (Devamla) – Unutmayalım ki millete rağmen oluşturulan
bütün politikalar ve protokoller, bir gün millet tarafından yırtılıp onu
oluşturanların yüzüne çarpılacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle
yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İnan.
Gündeme geçiyoruz.
Sayın milletvekilleri, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Sayın Cemil Çiçek, gündemin “Sözlü Sorular” kısmında yer alan sorulardan 1, 30,
39, 40, 41, 45, 46, 47, 54, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 77, 80, 81, 83, 86, 88, 90,
91, 93, 95, 97, 98 ve 403’üncü sıralardaki soruları birlikte cevaplandırmak
istemişlerdir. Sayın Bakanın bu istemini sırası
geldiğinde yerine getireceğim.
Şimdi Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 27 milletvekilinin, üniversite
öğrencilerinin barınma sorununun araştırılarak ailelerin korunması için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/441)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Barınma hakkı eğitim hakkının ayrılmaz bir parçasıdır. Binlerce
üniversiteli barınma sorunları ile baş başa bırakılmakta, barınma ihtiyaçlarını
kendileri karşılamaya zorlanmakta ve bu durum barınma sorunlarını çözemeyen
öğrencilerin eğitim hakkından mahrum kalmasına ya da eğitimlerini çok zor
koşullar altında sürdürmelerine yol açmaktadır. Ailelerinin sonsuz özveri ve
desteğiyle, üstün bir çaba sonucunda üniversite sınavını kazanarak büyük bir
sevinç yaşayan öğrenciler, kayıt sırasında ne yazık ki barınma sorunuyla karşı
karşıyla kalmaktadırlar. Çok küçük yaşlarda sınav maratonu ile mücadele etmeye
başlayan ve hayatları üç saatlik bir sınava bağlı olan öğrencilerimiz,
üniversiteyi kazandıktan sonra rahat edeceklerini düşünürken bu kez de hayatla
mücadele etmeye başlamaktadırlar.
Yıllardır aileleri ile birlikte yaşayan ve kazandıkları okul
nedeniyle başka bir şehre gitmek zorunda kalan öğrencilerin en büyük
sıkıntıları arasında barınma sorunu yer almaktadır. Ne yazık ki senelerdir
kurumlar ve devlet tarafından kalıcı çözümler üretilemeyen bu sorun ile
öğrenciler tek başına mücadele etmeye çalışmaktadırlar. Şehir dışından gelen ve
kalacak yurt bulamayan bazı öğrenciler, kayıt sırasında hangi amaca hizmet
ettiği bilinmeyen vakıflar tarafından kandırılarak tarikatların tuzağına da
düşürülmektedirler. Üniversiteye adım atar atmaz nerede ve nasıl barınacağım
telaşına düşen, yeni bir şehirde yeni bir hayata başlama ümidi ile okullarına
kayıt yaptıran üniversitelere sunulan ilk çözüm ise devlet yurtlarıdır. Ucuz ve
güvenli olması nedeniyle öğrenciler tarafından, Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı
öğrenci yurtları tercih edilmektedir. Fakat sınırlı kapasitesi nedeniyle de
birçok öğrencileri yer bulamamakta, çoğu üniversiteli, üniversite yurtları,
özel yurtlar ve ev kiralama seçeneklerinden birine yönelmek zorunda
kalmaktadırlar. Elbette bu tercihler de ancak maliyeti karşılayabilmek koşuluna
bağlı olmaktadır.
Üniversite bulunan bir şehirde ev sahipleri ve emlakçılar
kira fiyatlarını yüksek tutmaktadırlar. Zaten öğrenci olarak ev bulmak yeteri
kadar zor olduğundan öğrencilerimiz bu evleri kiralamak zorunda kalmaktadırlar.
Bu da zor koşullarda eğitimini sürdüren öğrencilere ve onların ailelerine ayrı
bir maddi yük getirmektedir. Çünkü yapılan araştırmalarda, üniversitelilerin
çok büyük bir bölümü en fazla barınma için para harcamakta, sağlıklı barınma
koşullarından ve ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak şekilde yaşamını, eğitimini
sürdürmektedirler.
Üniversite öğrencilerinin barınma ile ilgili sorunlarının
araştırılması, bu sorunla ilgili problemlerin önceden tespit edilerek kalıcı
çözüm yollarının bulunması, var olan öğrenci yurtlarındaki sorunların tespit edilerek
koşullarının iyileştirilmesi amacıyla Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi İç Tüzüğü’nün 104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Sacid Yıldız (İstanbul)
2) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
3) Birgen Keleş (İstanbul)
4) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
5) Ahmet Küçük (Çanakkale)
6) Gökhan Durgun (Hatay)
7) Mehmet Ali Susam (İzmir)
8) Yaşar Tüzün (Bilecik)
9) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
10) Tayfur Süner (Antalya)
11) Osman Kaptan (Antalya)
12) Gürol Ergin (Muğla)
13) Nesrin Baytok (Ankara)
14) Algan Hacaloğlu (İstanbul)
15) Rasim Çakır (Edirne)
16) Vahap Seçer (Mersin)
17) Şevket Köse (Adıyaman)
18) Bayram Ali Meral (İstanbul)
19) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
20) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
21) Ali Arslan (Muğla)
22) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
23) Ahmet Ersin (İzmir)
24) Turgut Dibek (Kırklareli)
25) Tansel Barış (Kırklareli)
26) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
27) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
28) Tekin Bingöl (Ankara)
2.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk
ve 20 milletvekilinin, genetiği değiştirilmiş organizmalı ürünler konusunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/442)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Dünyada büyük tekeller eliyle yapılan ve yaygınlaştırılan
Genetiği Değiştirilmiş Gıda Ürünlerinin ülkemizdeki kullanım alanlarının,
ülkemize giriş koşullarının, tarım ve ekonomik açıdan etkilerinin ortaya
çıkarılması ve halk sağlığı ve kamusal faydayı gözeten geniş çaplı bir politikanın
ortaya çıkarılabilmesi için, Anayasanın 98’inci, İçtüzük’ün 104 ve 105’inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması için gereğini arz ve talep ederim.
1) Ahmet Türk (Mardin)
2) Emine Ayna (Mardin)
3) Fatma Kurtulan (Van)
4) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
5) Sırrı Sakık (Muş)
6) Ayla Akat Ata (Batman)
7) Bengi Yıldız (Batman)
8) M. Nezir Karabaş (Bitlis)
9) Akın Birdal (Diyarbakır)
10) Aysel Tuğluk (Diyarbakır)
11) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
12) Hamit Geylani (Hakkâri)
13) Pervin Buldan (Iğdır)
14) Sebahat Tuncel (İstanbul)
15) Nuri Yaman (Muş)
16) Osman Özçelik (Siirt)
17) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Hasip Kaplan (Şırnak)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
21) Özdal Üçer (Van)
Gerekçe:
Özel yöntemlerle ya da daha açık bir deyimle DNA teknolojisi
kullanılarak bir organizmadan diğer bir organizmaya gen transfer ederek
organizmanın genetik yapısının değiştirilmesi genetik modifikasyon yani
genetiği değiştirilmiş organizmalar olarak tanımlanmakta, bu işlemin gıda maddelerine
uygulanmasına ise Genetiği Değiştirilmiş Gıda (GDO) denilmektedir.
Genetiği değiştirilmiş organizmalar insan sağlığı başta olmak
üzere hayvan sağlığı, çevre sağlığı gibi birçok zararlar içermektedir. Bugün
için varsayım kabul edilen ve hatta reddedilen pek çok olumsuz etkisinin, ne
kadar sürede ortaya çıkacağı ise bilinmemektedir. Fakat uzmanlar,
antibiyotiklere karşı dayanıklılık oluşması, gıda olarak kullanımında insan ve
hayvanda toksik ya da alerjik etki yapması, doğrudan
alım durumunda insan ve hayvanın bünyesindeki organizmalarla birleşme
ihtimalinin olduğunu belirtmektedirler. Bunun yanı sıra kanser ve toksisite artışlarının olacağı, birçok bilinmeyen yeni
hastalıkların gündeme geleceği tartışılan riskler arasındadır. Ekimi en yaygın
genetiği değiştirilmiş bitkiler soya, mısır, pamuk ve kanoladır.
TÜBİTAK’ın 2005 verilerine göre, dünyada üretilen 72 milyon hektar soyanın %
57,5’i, 140 milyon hektar mısırın % 11’i, 34 milyon hektar pamuğun % 21’i, 25
milyon hektar kanolanın da % 14’ünü transgenik çeşitler oluşturmaktadır. Bununla birlikte
buğday, ayçiçeği, pirinç, domates, patates, papaya ve yer fıstığı gibi
ürünlerin de transgenik olarak üretildiği, muz,
ahududu, çilek gibi ürünlerde de denemelerinin yapıldığı bilinmektedir.
Ekoloji ve doğa bilimciler tarafından, tarımsal üretimin
artmasıyla sağlanan kazancın bedelinin çevre kirliliği, küresel ısınma, biyo çeşitliliğin yani türlerin yok oluşu ve daha pek çok
çevre sorununa yol açacağı altı çizilerek belirtilmektedir.
Özellikle soya, mısır, pamuk başta olmak üzere bu gibi ürünlerden
elde edilen şekerlemeler, asitli içecekler, çocuk mamaları, sebze püreleri vb.
birçok hazır gıda maddesinin içinde bulunmaktadır. Yani genleriyle oynanmış bu
gıda ürünleri market raflarından bilinçsizce mutfağımıza kadar girmektedir.
Avrupa ülkelerinde gıda üzerinde “genetiği ile oynanmıştır” gibi ifadeler ile
halk uyarılmaktadır.
Türkiye’de yasal denetleyici mekanizmaların bulunmamasından
kaynaklı olarak GDO ürünlerinin rahat bir şekilde ülkeye girişi yapılmakta ve hayvan
yemi olarak kullanılmakta olduğu bilinmektedir. GDO’lu
ürünlerin kural dışı yöntemlerle Türkiye pazarında tüketime sunulduğu
bilinmektedir. Ayrıca gerek ham madde gerekse mamul gıda maddesinin dış
alımında, kalite kontrol analizlerinin yeterince yapılmadığı da bilinmektedir.
Söz konusu ürünlerin kayıt altına alınmasında, denetimlerin ve kalite
kontrolünün yapılmasında mevzuat eksikliğinin büyük payı vardır.
Mevcut tarım kapasitesinin dünya nüfusunun ihtiyaçlarını
karşılamak için yeterliliği belirtilmekte, fakat bu ürünlerin tarım sektöründe
verimlilik yaratacağı ve dünyadaki ürün yetersizliğine de çare olacağı tartışma
konusudur. Birleşmiş Milletler Dünya Tarım Örgütü, tahıl üretimindeki artışın,
dünya nüfusundan yüzde 50 fazla arttığını ifade etmektedir. Üretimdeki, üretim
faktörleri göz önüne alındığında, sanayileşmiş tarımda kol gücünün toplam
girdiler içindeki payı oldukça azdır. Burada yapılan aynı zamanda çiftçilik
değil, tarım sanayi olduğu görülmektedir. GDO’lu
ürünlerin üretim patentlerinin, özellikle sayıları 10’u geçmeyen büyük
şirketlerin elinde olduğu dikkate alındığında, bir ülkede üretilen tarım
ürünleri, bu ürünlerin niteliği ve bu sektörde istihdam edilenler açısından da
olumsuz durumlar doğacaktır. Dolaylı bir biçimde zorlanan çiftçiler, çok daha
pahalı olan genetik mühendisliği ürünü tohumları bir avuç global
monopolden almak zorunda kalacaktır.
Ülkemizde, GDO’lu ürünlere ve bu
ürünlerin üretim alanlarına yönelik olarak doğal tarımı, çiftçiliği,
hayvancılığı ve en önemlisi halk sağlığını korumaya yönelik araştırmaları ve
alınması gereken önlemleri ortaya çıkaracak çalışmalara bir an önce başlanmalı
ve bu yönlü önlemler alınmalıdır.
3.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk
ve 20 milletvekilinin, demokratik hukuk devletini tehdit eden gelişmelerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/443)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Son yıllarda halkın ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesini
yok sayan, hukuk devletine ve demokratik topluma yönelen “andıçlar”
ve buna karşı alınacak tedbirlerle ilgili olarak Anayasa’nın 98’inci İçtüzüğün
104 ve 105’inci maddeleri gereğince bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve
teklif ederiz.
1) Ahmet Türk (Mardin)
2) Emine Ayna (Mardin)
3) Fatma Kurtulan (Van)
4) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
5) Sırrı Sakık (Muş)
6) Ayla Akat Ata (Batman)
7) Bengi Yıldız (Batman)
8) M. Nezir Karabaş (Bitlis)
9) Akın Birdal (Diyarbakır)
10) Aysel Tuğluk (Diyarbakır)
11) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
12) Hamit Geylani (Hakkâri)
13) Pervin Buldan (Iğdır)
14) Sebahat Tuncel (İstanbul)
15) Nuri Yaman (Muş)
16) Osman Özçelik (Siirt)
17) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Hasip Kaplan (Şırnak)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
21) Özdal Üçer (Van)
Gerekçe:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda “Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir” denilmektedir. Meclis Genel Kurulunda bu veciz söz yazılı olup,
halk, seçimlerle gelen milletvekilleri tarafından temsil edilmektedir. Meclisin
ve halkın iradesi üzerinde hiçbir güç olmayacağı bu kadar açık olmasına rağmen,
Türkiye 1960, 1970, 1980 askerî darbelerini yaşamıştır.
Son yıllarda 27 Nisan “e-muhtırası”, İHD Genel Başkanı
Sayın Akın Birdal’a düzenlenen suikastın zeminini
hazırlayan ve gazetecileri hedef gösteren 1998 andıcı,
farklı isimler altında gündeme gelen, “Batı çalışma grubu”, 2004 yılı “darbe
günlükleri”, “Sarıkız”, “Yakamoz”, “Ayışığı”,
“Eldiven” darbe girişimleri gibi adlar altında TSK bünyesinde bazı yasa dışı
yapılanmaların olduğu, irtica, bölücülük, komünizm gibi tehlikeler karşısındaki
suç organizasyonlarına dönüştüğü görülmektedir. Bazıları askerî hiyerarşi içinde, bazıları dışında olan en son “AK
Parti ve Gülen’i bitirme planı” kamuoyuna yansıdı.
Sivil toplum örgütlerini, AB yanlılarını, iş çevrelerini,
aydınları, sanatçıları, gazetecileri, “sosyetik fişleme” adı altında farklı
kesimleri, azınlıkları andıçlayan kurum ve kişileri
hedef gösteren yasa dışı çalışmalar yapılmaktadır.
Demokratik bir hukuk devletinde bunu düşünmek bile mümkün olmadığı
gibi, cumhuriyeti ve ülkeyi koruma ideolojisiyle askerlerin böyle işlerle
uğraşması hem cumhuriyete hem ülkeye hem de demokratik sisteme zarar
vermektedir. AB’ye üyelik ve müzakere sürecinde “asker-sivil ilişkileri” önemli
bir başlık olarak hâlâ durmaktadır. Askerî vesayetin hukuk dışı kalkışmalarına
karşı demokratik parlamenter sistemin daha etkin önlemler alması kaçınılmazdır.
Andıç çalışmalarını
ortaya çıkarmak, hukuk karşısında üniformalı-üniformasız eşitliğini sağlamak,
bağımsız yargıyı etkin kılmak, Meclisin en başta gelen görevleri arasındadır.
Meclis bu kararlı tavrı gösteremediği sürece 12 Eylül askerî darbesi ile
getirilen anayasayı değiştirme iradesini de gösteremez.
TBMM savaş yıllarında kurulan gazi bir meclis olmasına ve savaş dönemlerinde
bile açık olmasına rağmen, darbeler sürecinde kapatılmıştır. 12 Eylülde
Atatürk’ün kurduğu parti CHP başta olmak üzere AP, MSP ve MHP dâhil tüm
partiler kapatıldı. Demokratik refleksi tüm siyasiler gösteremediği takdirde
benzer bir tehlikenin kapıda olduğu görülmeli, tüm siyasi partiler geçmişin acı
deneyimlerinden dersler çıkarmalıdır.
Son günlerde ortaya çıkan planlar dehşet vericidir. TSK’nın bazı unsurlarının, siyaset yasağını çiğneyerek TCK’nın 300 ve devamı maddelerinde yazılı ağır cezalık
suçları işlemeleri, darbe girişim ve tertiplerinde bulunmaları karşısında
Meclis cumhuriyetin kuruluş felsefesine sahip çıkarak, halkın kayıtsız şartsız
egemenliğini tesis etmek zorundadır.
Bu nedenlerle bir Meclis araştırması açılması ve araştırma komisyonu
kurulmasında yarar bulunmaktadır.
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
B) Duyurular
1.- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün
resmî davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in 22/10/2009 Perşembe günkü birleşimde Genel Kurula hitaben
konuşma yapma isteğine ilişkin
BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri, şimdi, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı
Sayın Abdullah Gül’ün resmî davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan
Kazakistan Cumhurbaşkanı Sayın Nursultan Nazarbayev 22/10/2009 Perşembe
günkü birleşimde Genel Kurula hitaben bir konuşma yapmak istemişlerdir.
Bu hususu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Gündemin “Sözlü Sorular” kısmına geçiyoruz.
VIII.- SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, şeker ithalatına ve kaçakçılığına ilişkin
Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’dan sözlü soru önergesi (6/568) ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, faiz oranlarındaki artışın etkilerine ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/821) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’in cevabı
3.- Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in, ihraç edilmek üzere ithal edilen çayın iç piyasaya sürüldüğü iddiasına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/850) ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
4.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, yüksekokul mezunu genç işsizlere ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/852) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’in cevabı
5.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, kırmızı et tüketimine ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/853) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in
cevabı
6.- Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in, yurt dışı seyahatlerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/861) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
7.- Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in, Sabah Gazetesi ve ATV’nin bazı ödemelerine
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/862) ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
8.- Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in, milletvekillerinin Hükümet üyeleri ile birlikte katıldığı yurt dışı
seyahatlere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/863) ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
9.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, sektörlerdeki iş güvenliğine ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/879) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçek’in cevabı
10.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, enflasyondaki düşüşe ve esnafın sıkıntılarına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/902) ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
11.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, beyaz eşya fiyatlarındaki artışın evliliklere
etkisine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/905) ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
12.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, kredi kartı borçlularına ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/906) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçek’in cevabı
13.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Merkez Bankasının kara listesine giren esnafa
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/907) ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
14.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, emeklilerin sorunlarına ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/908) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in
cevabı
15.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, kaçak kol saatlerine ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/909) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in
cevabı
16.- Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in, cemevlerinin aydınlatma giderlerinin
ödenmesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/915) ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
17.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Türk bayrağının indirildiği bazı olaylara ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/920) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’in cevabı
18.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bazı yol yapımı projelerine ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/921) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçek’in cevabı
19.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Ankara Büyükşehir Belediyesi ve ODTÜ arasındaki
kaçak yapı sorununa ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/924) ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
20.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, şehit aileleri yardımlaşma derneklerine yapılan yardımlara ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/929) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’in cevabı
21.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, TRT’nin Güngören’deki terör olayıyla ilgili
yayınına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/940) ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
22.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, TOKİ hakkında düzenlenen YDK raporlarına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/942) Cevaplanmadı
23.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, TOKİ ihalelerine ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/944) Cevaplanmadı
24.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, esnafın ekonomik durumunun iyileştirilmesine
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/946) ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
25.- Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in, YAŞ toplantısında ihraç kararı alınmamasına ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/953) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in
cevabı
26.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, TOKİ’nin arsa
değerlendirmelerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/957)
Cevaplanmadı
27.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Şehitkamil ilçesinde
yapılacak TOKİ projesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/959)
Cevaplanmadı
28.- Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in, yurt dışı seyahatlerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/1396) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
BAŞKAN – Daha önce soruların sıralarını okumuştum, şimdi soruları
okutuyorum:
17/3/2008
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıda belirtilen soruların Devlet Bakanı Sayın Kürşat Tüzmen tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için
gereğini saygılarımla arz ederim.
Prof.
Dr. Alim Işık
Kütahya
Bilindiği gibi ülkemizde gıda sektöründe şeker kullanımı giderek
artmaktadır. Son dönemde şekerpancarı üretimindeki sıkıntılar nedeniyle şeker
arzı yetersiz kalmakta, oluşan şeker açığı da ithalat yoluyla karşılanmaktadır.
Ancak, zaman zaman sektöre kayıt dışı şeker girişinin
de giderek arttığı yönünde ifadelere rastlanmaktadır. Konuyla ilgili olarak;
1. 2007 yılında Türkiye’ye yasal olmayan yollarla giriş yaparken
yakalanan toz ve/veya kesme şeker miktarı ne kadardır?
2. Yasal olmayan yollarla ülkemize şeker sokma girişiminde olan
kaç firmaya hangi cezalar uygulanmıştır? Varsa bu firmalar hangileridir?
3. Ülkemize ithalat yoluyla 2007 yılında hangi ülkelerden ne kadar
şeker girişi olmuştur?
4. Ülkemize yasal olmayan yollarla şeker girişinin önlenmesi için
hangi tedbirler alınmıştır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından
sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Hasan
Çalış
Karaman
Sanayiciler, Merkez Bankası’nın faizleri yükseltmesi hâlinde bir çok fabrikanın kapanacağı ve işsizliğin daha da artacağı
konusunda açıklama yaparak uyarıda bulunulmuştu. Merkez Bankası Para Politikası
Kurulu, tüm uyarılara rağmen, faiz oranlarını artırmıştır.
Bu bilgiler ışığında;
1- Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, sanayiciler tarafından
yapılan uyarıları dikkate almayarak faiz oranlarını artırmıştır. Bu durum,
zaten sıkıntı içinde bulunan sanayiciyi daha da sıkıntıya düşürmeyecek midir?
2 – Toplumun geniş kesimlerini etkileyecek olan faiz artışlarını
nasıl değerlendiriyorsunuz? Son beş yılda kapanan toplam fabrika ve işsiz kalan
eleman sayısı kaçtır? Bu konuda tedbir almayı düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın aracılığınızla Başbakan tarafından sözlü
olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 24.06.2008
Kamer
Genç
Tunceli
Basına intikal eden olaylara göre, AKP Rize Milletvekili
Ali Bayramoğlu’nun 5 Mart 2008 tarihinde ihraç edilmek
üzere ithal ettiği çayları yurt içinde sattığı, gümrük mevzuatına aykırı olan
bu olayları inceleyen Gümrük Teftiş Kurulu Başkanı Erdener
Demirağ ile Baş Müfettiş Kerem Ayvacı’nın
Bayramoğlu’nun baskısı ile görevden alındığı, ayrıca
TÜBİTAK’ta incelenen çayların Bayramoğlu’nun
adamlarının gönderdiği çaylar olduğu bildirilmiştir.
1. Bu olaylar doğru mudur?
2. Ali Bayramoğlu ihraç edilmek üzere ne
kadar çay ithal etmiştir? Yüzde 145 vergi nispeti göz önünde tutulduğunda
Devletin kaybı ne kadardır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından
sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Hasan
Çalış
Karaman
Ankara Ticaret Odası’nın, Türkiye İstatistik Kurumu verilerinden
yararlanarak hazırladığı yüksek öğretim raporuna göre; 24 bin yüksekokul
mezunundan yüzde 72’si işsiz ve iş aramaktan ümidini kesmiştir. Zaten, Türkiye
Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği’nin merkez ve taşra teşkilatında
çalıştırılmak amacıyla açtığı 156 kişilik ziraat mühendisi kadrosu için 2 bin
330 başvuru yapılmıştır.
Bu bilgiler doğrultusunda;
1 – Ülkemizde, yüksekokul mezunu atıl durumdaki gençler içinde en
büyük grubu işsizler oluşturmaktadır. Son beş yılda mezun olan yüksekokul
mezunu gençlerimizin sayısı kaçtır? Bu gençlerimizden kaç kişi işsiz
durumdadır?
2 – Yüksekokul mezunu genç işsizlerimizin durumu içler acısı bir
görüntü sergilemektedir. Ülke ekonomisine önemli katkılar sağlamak amacıyla
yıllarca dirsek çürüten gençlerimizden en fazla işsizlik hangi okul mezunları
arasında yaşanmaktadır? Bu durumunu göz önünde bulundurarak, ihtiyaç duyulan
mesleklerde eğitim verecek şekilde düzenlemeye gitmeyi düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından
sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Hasan
Çalış
Karaman
Türkiye Ziraat Odaları Birliği tarafından yayınlanan rapora göre;
dünyada kırmızı et tüketimi artarken, Türkiye’de azalmaktadır. Ete ulaşamayan
halk makarna ve pirince yönelmektedir. Raporda ayrıca, gerekli önlemlerin hemen
alınmaması halinde, Türkiye'nin yakın bir gelecekte et ithal etmek zorunda
kalacağı vurgulanmaktadır.
Bu bilgiler ışığında;
1- Dünyada kırmızı et tüketimi artarken, ülkemizde kırmızı et
tüketimi niçin azalmaktadır? Bunun nedenleri nelerdir? Bu konudaki
araştırmalarınızı kamuoyu ile paylaşmayı düşünüyor musunuz?
2- Küspe yüzde 70,7, yemlik arpa yüzde 50,6, besi yemi yüzde 41,2,
yemlik buğday yüzde 31,9 ve kepek fiyatı yüzde 25 oranında artmıştır. Bütün bu
maliyet artışları yetiştiriciyi ve kırmızı et tüketicisini olumsuz yönde
etkilemiştir. Vatandaşlara, makarna ve pirinç yerine kırmızı et yedirmek
konusunda nasıl bir çalışma yapmayı düşünüyorsunuz?
3- Türkiye’ye kaçak yollarla canlı hayvan ve kaçak et girişi
yapılmakta mıdır? Yapılıyorsa, hangi ülkelerden yıllık kaç baş canlı hayvan ve
kaç ton et kaçak yollarla girmektedir?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Daha önce Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
istediğim aşağıdaki sorularıma ilgili Devlet Bakanı genel kurulda hiç birine
doğru cevap vermediğinden aynı sorularımın Başbakan tarafından sözlü ve doğru
olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 27.06.2008
Kamer
Genç
Tunceli
Başbakan olarak yurt dışına sık sık
seyahat düzenleyen Tayyip Erdoğan:
1. Başbakan olduktan sonra bu güne kadar kaç tane yurt dışı
seyahati yapmıştır?
2. Bu seyahatlerin kaçında eşiyle ve kaçında da kaç çocuğuyla
seyahat etmiştir?
3. Bu seyahatlerde aldığı şahsi ve aile harcırah (ayrı ayrı) miktarı kaç liradır?
4. Yurt dışına gidişte Türkiye’den kendisini korumak için her
seyahatte kaç koruma gidiyor? Bunlara kaç lira harcırah ödenmiştir?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Daha önce Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
istediğim aşağıdaki sorularıma ilgili Devlet Bakanı genel kurulda hiç birine
doğru cevap vermediğinden aynı sorularımın Başbakan tarafından sözlü ve doğru
olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 27.06.2008
Kamer
Genç
Tunceli
T.M.S.F. nin
elinde bulunan Sabah Gazetesi ve ATV Televizyonundan;
1. Nazlı Ilıcak, Ergun Babahan, Emre Aköz, Hasan Bülent
Kahraman, isimli yazarlara aylık maaş ve saire adlar altında kaç YTL
ödenmektedir?
2. Bu kişilere transfer adı altında herhangi bir ödeme yapılmış
mıdır? Yapılmış ise kaç YTL’dir.
3. Fehmi Koru ile Bülent Kahraman’ın ATV’de
yaptığı programlar nedeniyle kendilerine ne kadar ödeme yapılmıştır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Daha önce Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını istediğim
aşağıdaki sorularıma ilgili Devlet Bakanı genel kurulda hiç birine doğru cevap
vermediğinden aynı sorularımın Başbakan tarafından sözlü ve doğru olarak
cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 27.06.2008
Kamer
Genç
Tunceli
Bilindiği üzere gerek siz ve gerekse Bakanlarınızın yaptığı yurt
dışı gezilerine çoğunluğu partiliniz olmak üzere bir çok
Milletvekili yanında eş ve çocuklarını hazineden harcırah ödemek suretiyle
götürmektesiniz.
1. İktidara geldiğiniz günden bu güne kadar, siz ve Bakanlarınız
hangi Milletvekillerini Anayasanın 82. maddesine göre yurt dışına götürdünüz?
2. Bunların her birine yol ve harcırah olarak ödenen miktar kaç
YTL dir?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından
sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Hasan
Çalış
Karaman
Kamuoyunun dikkatleri tersanelerde yaşanan iş kazalarına
yoğunlaşsa da inşaat sektörü iş kazalarında çok daha büyük kayıplar
vermektedir. Gazete sayfalarında yer alan SSK’nın 2006 yılı verilerine göre,
inşaat sektöründe toplam 7 bin 143 iş kazası yaşandı. Bu kazalarda 397 işçi
yaşamını yitirmiştir.
Bu bilgiler ışığında;
1. İnşaat, tersane, metal sanayisi ve madencilik gibi ağır ve
tehlikeli işlerin yürütüldüğü bir çok sektörün iş
güvenliği açısından sıkıntıları olduğu belirtilmektedir. Bu sıkıntıları giderme
konusunda hükümet olarak çalışma yapmayı düşünüyor musunuz? Bu konuda
çalışmanız var mıdır?
2. Ülkemizde son 5 yılda hangi iş kollarında, kaç kaza meydana
gelmiştir ve bu kazalarda toplam kaç işçi yaşamını yitirmiştir? İş kazaları ile
ilgili kamuoyunu aydınlatmayı düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından
sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Hasan
Çalış
Karaman
Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar
Konfederasyonu, düşük enflasyona bir anlam veremediğini açıklamıştır. Enflasyon
rakamlarının çift haneli rakamlara çıktığını hatırlatan Konfederasyon,
“enflasyon bu kadar düşük ise esnafın veresiye defteri neden kabardı” şeklinde
sormaktadır.
Bu bilgiler ışığında;
1. Esnafın dayanma gücü kalmamıştır. Bazı İllerimizde kepenk
indirme eylemleri başlatırken, bir çok ilimizde
kepenkler bir daha açılmamak üzere kapanmaktadır. Cumhurbaşkanımız Abdullah
Gül’ün memleketi Kayseri’de 200 ayakkabı imalatçısının 150’si kapanmıştır.
Enflasyondaki düşüş esnafa ne zaman yansıyacak? Enflasyon gerçekten düşüyorsa,
esnafın işleri neden açılmıyor?
2. Piyasadaki temel tüketim ve gıda maddelerindeki fiyat artışları
enflasyonun kat kat üzerinde olmuştur. Bu durum
karşısında, enflasyonun düşük çıkması hem konfederasyon yetkililerinin hem de
vatandaşların kafasını karıştırmıştır. Enflasyondaki bu düşüşü kamuoyuna izah
etmeyi düşünüyor musunuz? Enflasyon hesaplamasında kaç çeşit ürün hangi ürünler
kullanılmaktadır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından
sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Hasan
Çalış
Karaman
Evlenecek çiftler için en önemli gideri oluşturan eşyalar, son bir
yılda yüzde 35’e varan oranlarda zamlanmıştır. Bir ticaret odamız tarafından
yapılan ve kamuoyuna da yansıyan araştırmaya göre, son bir yılda elektrikli
süpürge fiyatları yüzde 25, buzdolabı yüzde 21.94, televizyon yüzde 17.86,
buharlı ütü yüzde 16.67, elektrikli fırın yüzde 9.99, bulaşık makinesi yüzde
6.54, çamaşır makinesinin fiyatı yüzde 5.4 oranında
artmıştır.
Bu bilgiler ışığında;
1. Zamlar evlenme hayali kuran gençlerimizi de mağdur etmektedir.
Böyle giderse, kutsal birlikteliğin başlangıcı olan evlilik daha başlamadan
bitecek. Evlenme hayali kuran dar gelirli ailelere ait gençlerimizi nasıl
baş-göz etmeyi düşünüyorsunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından
sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Hasan
Çalış
Karaman
Türkiye'nin dış borcunu 247.2 milyar
dolara yükselten hükümet, çareyi vatandaşa zam yapmakta bulmaktadır. Yüksek
zamlar ve düşük ücret karşısında çaresiz kalan vatandaşlar, kredi kartlarını
ödeyemez hâle gelmiştir.
Bu bilgiler ışığında;
1. Merkez Bankası verilerine göre, Nisan ayında toplam 124 bin 301
kişi kredi borcunu ödeyememiştir. Kredi borcunu ödeyemeyen 124 bin 301 kişiyi
haciz olmaktan kurtarmak için çalışma yapmayı düşünüyor musunuz? Bu konuda bir
çalışmanız var mıdır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından
sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Hasan
Çalış
Karaman
Kredi kartı borcu nedeniyle Merkez Bankası Başkanlığı tarafından
“kara listeye” alınan esnaf, yasal düzenleme istemektedir. Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birlik Başkanları, 100 YTL kredi kartı
borcunu ödeyemediği için bankalarla çalışamayan esnafın mağdur olduğu
belirtilmektedir.
Bu bilgiler ışığında;
1. Merkez Bankası Başkanlığı’nın kara listesine giren esnaf ticari
faaliyetlerini sürdürmekte zorlanmaktadır. Belirli limite kadar olan borçlar
nedeniyle kara listeye alınan esnaf ile ilgili yasal düzenlemeye gitmeyi
düşünüyor musunuz? Bu konuda bir çalışmanız var mıdır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından
sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Hasan
Çalış
Karaman
Emeklilerin çözüm bekleyen sorunlarına karşı yeterli ilgi ve çaba
gösterilmemektedir. Her yıl umutla sorunlarının çözümlenmesini bekleyen
emekliler, hükümete “fazla zamanımız kalmadı” şeklinde seslenmektedir.
Bu bilgiler ışığında;
1- Emeklilerimizin haklı olan bu sesine kulak vermeyi düşünüyor
musunuz?
2- Emeklilerimizin yaşamakta olduğu sorunların çözüme
kavuşturulması konusunda bir projeniz var mıdır? Bu konu ile ilgili çalışma
yapmayı düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından
sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Hasan
Çalış
Karaman
Son yıllarda dev markaların kol saati sektörüne girmesiyle saat
kullanım ve satın alma alışkanları ciddi bir değişime uğrayarak artmıştır.
Saatçiler meslek komiteleri tarafından yapılan ve gazetelere de yansıyan
haberlere göre, kaçak gelen marka saatler sektöre büyük zarar vermektedir.
Bu bilgiler ışığında;
1- Marka saatlerin taklidi olan saatler, ülkemize kaçak yollarla
girmekte midir? Giriyorsa en fazla hangi yolla ülkemize kaçak saat girmektedir?
2- Tüketicileri yanıltan ve haksız kazanca neden olan taksit
saatlere karşı ne gibi önlemler alınmaktadır? Alınan bu önlemleri yeterli
buluyor musunuz?
3- Son 5 yıl içinde gümrüklerde ve/veya diğer yerlerde ne kadar
kaçak saat yakalanmıştır ve bu konu ile ilgili kaç işlem yapılmıştır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın aracılığınızla Başbakan tarafından sözlü
olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 14.07.2008
Kamer
Genç
Tunceli
T. B. M. Meclisinde müzakere edilen Elektrik Piyasası Kanunuyla
ilgili olarak verilen önerge ile, ibadet yerlerine ait
aydınlatma giderlerinin Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinden ödeneceği kabul
edilmiş ve bu önerge üzerine tarafımdan Cemevlerindeki
aydınlatma giderlerinin de bu kapsamda yer alıp almayacağına ilişkin soruma
ilgili bakan (ben bu konuda yetkili değilimdir) demiştir.
1- Bu konuda cevap vermeye kim yetkilidir?
2- Cemevlerinin de ibadethane olarak
kabul edilip buradaki aydınlatma giderlerinin bu yasa uyarınca Diyanet İşleri
Başkanlığı bütçesinden ödemeyi düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından
sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Hasan
Çalış
Karaman
Şırnak’ın Cizre ilçesinde 15 Şubat tarihinde meydana gelen olaylar
sırasında kamu binasına saldıran ve Türk Bayrağı’nı indirme girişiminde bulunan
terör örgütü yandaşları, bu kez de Diyarbakır’da ortaya çıkmıştır.
Diyarbakır’da bölücü örgüt lehine slogan atan grup, bir anaokulunun önündeki
Türk Bayrağı’nı direkten indirip yerine bir bez parçası asmıştır.
Bu bilgiler ışığında;
1. Şanlı Türk Bayrağı’mızı indiren ve
indirme girişiminde bulunan terör örgütü yandaşı hainler yakalanmış mıdır?
Yakalanmış ise bu hainler ile ilgili ne işlem yapılmıştır?
2. Yapılan bu yürüyüşler izinli olarak mı yapılmıştır? Yetkili
kurumlardan izin alınmışsa, tertip komitesi hakkında hangi yasal işlem
yapılmıştır?
3. Yürüyüşlere katılan milletvekili, belediye başkanı ve diğer
siyasetçiler davetli midir? Yoksa tertip komitesinin içinde mi yer almıştır? Bu
kişilerden olaylarla ilişkisi olanlar var mıdır? Varsa hangi işlemler
yapılmıştır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan
tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim. 17.07.2008
Ergün
Aydoğan
Balıkesir
1- Balıkesir ilini de kapsayan Anadolu otoyolu projesi
kapsamındaki Balıkesir körfez yolunun yapımı düşünülmekte midir?
2- İstanbul’u deniz yolu ile İzmir’e bağlayan yollardan Gönen,
Balya, İvrindi, Bergama’dan İzmir hattının yapım projesi var mıdır? Yoksa
yapılması düşünülmekte midir?
3- Bandırma Susurluk yolu yapımı sürekli ertelenmektedir. Önemli
trafik akışının yaşandığı bu hattın ihale ve yapımı düşünülmekte midir?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından
sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Hasan
Çalış
Karaman
“Su” tartışması yüzünden karşı karşıya gelen ODTÜ ile Ankara
Büyükşehir Belediye Başkanlığı, kaçak yapı konusunda yeni bir gündem
oluşturmuştur. Belediyenin bu konudaki açıklamalarını yakından takip eden
vatandaşlar tarafından başka hangi resmî ve özel kurumların binasının kaçak
olduğu merak konusu olmuştur.
Bu bilgiler ışığında;
1. ODTÜ’ye ait kaçak olduğu iddia edilen binaları yıkacak mısınız?
Yıkacaksanız ne zaman yıkacaksınız? Bu yıkımın altında binlerce öğrenci kalmaz
mı?
2. Belediyenin yıkım kararının, ODTÜ’nün Ankara’nın suyu ile
ilgili yapmış olduğu açıklama ile bir ilgisi var mıdır? Yoksa,
bugüne kadar niçin yıkım kararı alınmamıştır?
3. Başkentte kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektöre ait kaçak
yapı var mıdır? Varsa bunlar hangileridir? Bu yapılar içinde belediyeye ait
kaçak yapı var mıdır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından
sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: Şehitlerimizin geride kalan ailelerine yardım etmek amacıyla
kurulmuş olan Şehit Aileleri Yardımlaşma derneklerine kamu kaynaklarından
2005-2006-2007 ve 2008 (30.06.2008 tarihi itibarı ile) ne kadar yardım
yapılmıştır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından
sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Hasan
Çalış
Karaman
İstanbul Güngören’de yaşanan korkunç terör saldırısının ardından
birçok televizyon kanalı yayın akışını keserek, hain saldırının ayrıntılarını
izleyicileriyle paylaşırken TRT, izleyicilerine “kalbim seninle” ve ardından da
eğlence programı “çifte kavrulmuşu” seyrettirmeyi tercih etmiştir.
Bu bilgiler ışığında;
1- Geçmiş yıllarda birçok özel kanala yönetici, muhabir ve spiker
veren TRT’nin bugün iyi ellerde yönetilmediği açık bir şekilde ortaya
çıkmıştır. 17 kişinin hayatını kaybettiği ve 153 kişinin de yaralandığı
terörist saldırının size göre haber değeri var mıdır? Varsa niçin ayrıntılar
konusunda yayın keserek izleyicilerinizi bilgilendirmediniz?
2- “Yayın akışımızı keserek, izleyicilerimize ayrıntıları
aktardık” diyorsanız bunu saat kaç itibarıyla yaptınız? Niçin bu saatte
yaptınız?
3- Kitle iletişim araçları böyle durumlarda görevli memur ve
sağduyulu insanlara en kolay ulaşma yöntemidir. Haberleri ve ayrıntılarını
geciktirerek, film izleyen bir sağlık personelinin hastanedeki nöbetçi
arkadaşının yanına yetişmesini ve yaralılar için kan bağışında bulunacak olan
sağduyulu bir vatandaşın bu girişimini geciktirmiş olmuyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını
saygılarımla arz ederim. 25.07.2008
Yaşar
Ağyüz
Gaziantep
Başbakanlığa bağlı Toplu Konut İdaresi Başkanlığı hakkında Yüksek
Denetim Kurulunca düzenlenen raporlar ilgili Komisyon’a ve yetkililere
sunulmaktadır.
1- TOKİ hakkında düzenlenen YDK Raporlarında yer alan yasal
olmayan ve usulsüz işlemler için bugüne dek ne gibi yasal yaptırım
uygulanmıştır?
2- 2006 yılı YDK Raporlarında; TOKİ’nin
kendi iştiraki olan Emlak Konut Gayrimenkul A.Ş.’ye 2005 yılı içerisinde
gerçekleştirilen arsa satışları için aracı firmaya 1.581.200.- YTL ve 124.372.-
YTL komisyon ödendiği belirlenmiştir.
Ödenmemesi gereken bu komisyon aracı firmaya hangi yetki ve yasal
dayanakla ödenmiştir?
3- Aracı Firmadan sözleşme gereği tahsil edilmesi gereken 1,7
Milyon YTL’nin tahsili gerçekleştirilmiş midir?
4- Aracı Firmadan tahsil edilmesi gereken haksız ödeme tahsil
edilmeden aynı aracı Firma ile sözleşme yenilenmiş midir?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayip Erdoğan
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını
saygılarımla arz ederim. 28.07.2008
Yaşar
Ağyüz
Gaziantep
Başbakanlığa bağlı Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca;
1- Kurumca yapılan ihale sonuçları Kamu İhale Kurumuna zamanında
bildirilmekte midir?
2- Sonucu zamanında bildirilmeyen ihalelerin arasında düşük
kırımla verilen işler var mıdır?
3- TOKİ’nin Kamu İhale Kanununun 21.
maddesinin b ve c fıkralarına göre gerçekleştirilen ihalesi var mıdır? Bu
yöntemle yapılan ihalelerde katılım, açıklık ve rekabet nasıl sağlanmaktadır?
4- TOKİ tarafından 2007-2008 yılları içinde pazarlık usulü ile
yapılan ihale sayısı kaç adettir? İhale bedelleri ile işlerin adı nedir?
5- TOKİ tarafından gelir paylaşımı yöntemiyle gerçekleştirilen
ihaleler öncesinde bedel tahmini yapılmadan ihalelerin yapılması rekabeti ve
kurumun gelirini düşürmemekte midir?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından
sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Hasan
Çalış
Karaman
Ülkemizde şu anda adı konulmamış ekonomik bir kriz maalesef
yaşanmaktadır. Bu nedenle, küçük esnaf, sanatkâr, orta ve küçük ölçekli
KOBİ’ler, memur, işçi gibi dar ve sabit gelirliler, çiftçi ve köylülerimiz çok
zor günler geçirmektedir. Ekonomideki durgunluk nedeniyle ürettiğini satamayan,
alacağını tahsil edemeyen ve emeğinin karşılığını alamayan esnaf ve
sanatkârımız her geçen gün büyüyen sıkıntı ile iç içe yaşamakta, senet ve
çeklerini ödeyememekten dolayı iş yerlerini kapatmak zorunda kalmaktadırlar.
Mevcut çek yasasına göre, esnafın tutuklanması, ayrıca iş yerlerine kilit
vurulması ve dolayısıyla da iflasların artmasına sebep olmaktadır. Yaşanan
ekonomik krizde hiçbir sorumluluğu olmayan esnaf, âdeta ikinci defa
cezalandırılmaktadır. Elbette tutuklu bir insanın borcunu ödeme şansı kalmamaktadır.
Bu bilgiler ışığında;
1- Yukarıda bahsettiğimiz esnafı rahatlatacak ekonomik
programlarınız nelerdir?
2- Ticaret ve çek yasasından dolayı mağdur olan esnaflarımızla
ilgili bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın aracılığınızla Başbakan tarafından sözlü
olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 05.08.2008
Kamer
Genç
Tunceli
Uzun süreden beri Askeri Yüksek Şûrada, Ordu içinde irticai
faaliyetlerde bulunanlarla disiplin suçu işleyenler Şûrada ihraç edilmekte,
ancak; AKP’nin iktidar oluşundan itibaren bu tür kararlara AKP’li hükümet
üyeleri muhalefet şerhi koymakta iken, ilk defa bu yıl Şûrada bu yönde ihraç
kararı verilmemiştir.
1- Askerî Şûraya başlangıçta bu yönde bir teklif yapılmış
da Şûradan mı reddedilmiş yoksa; hiç teklif yapılmamış mıdır.
2- Hükümetinizce askeri yetkililere, bu yönde bir teklif
yapılmaması konusunda bir telkinde bulunulmuş mudur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygı ile arz ederim.
Yaşar
Ağyüz
Gaziantep
Temel amacı, sosyal devlet anlayışı ile yoksul ve dar gelirli
vatandaşlarımızı konut sahibi yapabilmek olan TOKİ, mülkiyetindeki arsa ve
arazileri satarak kaynak yarattığını, ihtiyacını bu şekilde karşıladığını
belirtmektedir.
1- TOKİ'nin Büyükşehirlerimizde ve
Turizm Kentlerinde mülkiyetini devir alacağı hazine arazilerini "cilalayıp
satacağı" ve villa kent yapma iddiaları doğru mudur?
2- TOKİ'nin DİREKT ve EMGYO ortaklığı
aracılığı ile 2006-2007 yıllarında İstanbul-İzmir-Bursa ve Ankara'da ne kadar
arsa satılmıştır, m2 leri ile değerleri nelerdir?
3- TOKİ tarafından kullanım hakkı verilerek kiralanan arsalar var
mıdır? Kimlere ve kaç yıl süre ile kiralanmıştır?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygı ile arz ederim.
Yaşar
Ağyüz
Gaziantep
Seçim bölgem Gaziantep'te, Şehitkamil
İlçe Belediye sınırları içerisinde TOKİ tarafından yapılan ihalelerden;
1- Şehitkamil İlçesi Beylerbeyi 992 konut
ve 32 derslikli ilköğretim okulu ve spor salonu işi ihale edildikten sonra
ihale edilen arsanın konut yapımına uygun olmaması nedeniyle bir başka TOKİ
arazisine kaydırılmıştır?
İhale yapılacak arsa ve arazinin uygun olup, olmadığı ve
projelendirilmesi ihaleden önce neden yapılmamıştır? Bu bir imtiyaz değil
midir?
2- İhalenin kaydırıldığı yeni arazide konut sayısının 1060 adete çıkması sonucunda idarece mukayeseli hesap çıkarılmış
mıdır? İhale Bedeli Ne olmuştur?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın aracılığınızla Başbakan tarafından sözlü
olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 18.05.2009
Kamer
Genç
Tunceli
Başbakanlık görevine geldiğiniz günden bu güne kadar;
1- Kaç yurt dışı seyahati yaptınız?
2- Bu seyahatlerden kaçında eşinizi yanınızda götürdünüz?
3- Bu seyahatlerden siz ve eşiniz ayrı ayrı
olarak kaç lira harcırah aldınız?
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
Sayın Cemil Çiçek, soruları cevaplandırmak üzere buyurunuz.
Bir de, soru sahibi sayın milletvekillerimizin sisteme girmelerini
rica edeceğim, sırası geldiğinde kendilerine söz hakkı vermek için.
Buyurunuz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz evvel sıra
sayılarıyla bilginize sunulan soru önergeleriyle ilgili olarak ilgili
birimlerden aldığımız bilgiler ışığında bu sorulara cevap vermeye çalışacağım.
Bunlardan bazılarını gruplandırarak cevap vermek daha doğru olabilecektir.
İlk sırada Sayın Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın bir sorusu var Sayın Zafer Çağlayan’dan. Türkiye’ye 2007 yılında yasal
olmayan yollardan giriş yapan şekerle ilgili olarak bilgi isteniyor. Bunlarla
ilgili firmalara yapılan işlemler, ayrıca ne kadar şeker girişi olduğu ve bunun
önlenmesi için alınan tedbirler konusunda var.
Bu soruyla ilgili olarak, gümrük tarife pozisyonunda yer alan
şeker ithalatına ilişkin Dış Ticaret istatistiklerinin incelenmesinden 2007
yılında toplam 4.188 ton ithalat gerçekleştirildiği anlaşılmakta olup, söz
konusu ithalatın 4.059 tonunun kristal şeker, 122 tonunun beyaz şeker, 5
tonunun ise küp kesme şeker ithalatından oluştuğu görülmektedir. Küp kesme şeker ithalatı ihraç edilen eşyanın yeniden serbest
dolaşıma girişi rejimi kapsamında gerçekleştirilmiş olup, 2007 yılında yapılan
şeker ithalatının 3.628 tonu İngiltere’den, 237 tonu Almanya’dan, 175 tonu
Birleşik Arap Emirlikleri’nden, 22 tonu ABD’den, 5 tonu ise Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’nden yapılmış olup Hollanda ve Hindistan’dan da cüzi miktarlarda
beyaz şeker ithalatı gerçekleşmiştir. Bir kısım ilaç firmalarınca da
beyaz şeker ithalatının gerçekleştiği ve anılan ürünlerin gıda amaçlı olarak
ithal edilmediği tespit edilmiştir. Ayrıca ülkemize yasal olmayan yollardan
yapılan şeker girişinin önlenmesine ilişkin olarak İçişleri Bakanlığı ve Gümrük
Müsteşarlığının görüşlerine başvurulmasında fayda bulunduğu
değerlendirilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sıra sayıları bilginize
sunulan soru önergelerini de gruplandırarak cevaplandıracağımı ifade etmiştim.
Soruların çokluğuna bakarak en evvel Karaman Milletvekilimiz Hasan Çalış’ın sorularını cevaplandırmak istiyorum.
BAŞKAN – Bir dakika Sayın Çiçek.
Sayın Işık, sizin ek bir açıklama isteğiniz var mı?
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN – Çünkü demin de izah ettim size, lütfen sisteme giriniz.
Sorunuzdan sonra hemen ek açıklamanızı söyleyiniz lütfen.
Buyurunuz.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakana, her ne kadar üzerinden bir buçuk yıl gibi bir süre
geçmiş olmasına rağmen, vermiş olduğu cevabı nedeniyle ayrıca teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakanın da verdiği bilgilerden anlaşılacağı gibi ülkemize
önemli miktarda ithal şeker girişi olmuş ancak kaçak şeker girişiyle ilgili
başka bir bakanlık aracılığıyla bilgi alınabileceği ifade edilmiştir. Özellikle
son dönemde şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin ardından bu günlerde şeker
hasadı yapılan arazilerde çiftçilerimizin gerçekten çok ciddi sıkıntılar
içerisinde olduğu bilinmektedir. Acaba çiftçilerimizin şu
endişesini giderecek bir açıklamada bulunabilir misiniz:
Bu şeker fabrikalarının özelleştirilmesi ve kotalardaki sıkıntının
ardından Türkiye yapay şekerin bir pazarı mı yapılmak isteniyor? Niçin şeker
pancarı üretimi desteklenmiyor? Tarla bitkileri içerisinde şeker pancarına özel
olarak bir destek verme yönünde Hükûmetimizin bir
tedbiri var mıdır? Bu konuda bu vesileyle bilgi verirse teşekkür ederim.
Çok sağ olun Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.
Buyurunuz Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Işık’ın bu sorusunu hiç şüphesiz burada cevaplandırmayı
isterim ancak şöyle bir usulle bu soruyu doğru cevaplandırmak mümkün olabilir
diye düşünüyorum; bir kısım sorulardaki gecikmenin de önemli sebeplerinden bir
tanesidir.
Şimdi, doğrudan bu konulardan sorumlu olan bakanlıklar var. Eğer
bu sorular doğrudan oraya sorulabilirse o bakanları da burada gruplandırıyoruz,
soruları. Her bakan arkadaşımızın böyle toplu hâlde cevap verme imkânı oluyor.
Şimdi, sorduğunuz soruların bir kısmı özel bilgiyi gerektirecek
nitelikte sorulardır. Takdir edersiniz ki buradaki her konuşma da tutanağa
geçtiği için ola ki eksik ya da yanlış bilgi verebilirim. Arzu edilirse bu
konuyla ilgili sizi yazılı olarak da bilgilendirme imkânımız olabilir. Bu
şartlarda ancak bu kadar cevap verme imkânım var. Özür dileyerek teşekkür
ediyorum.
Karaman Milletvekilimiz Sayın Hasan Çalış’ın
sorusu, “Merkez Bankasının Para Politikası Kurulu sanayiciler tarafından
yapılan uyarıları dikkate almayarak faiz oranlarını artırmıştır.” diyor. “Bu
durum zaten sıkıntı içinde bulunan sanayiciyi sıkıntıya düşürmeyecek midir?
Faiz artışlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?” diyor. Son beş yılda kapanan
fabrika ve işsiz kalan eleman sayısıyla ilgili soruları var.
Şimdi yeri gelmişken bir şeyi daha ifade etmek isterim. Tabii, bu
soruların sorulduğu zamandaki verilecek cevaplarla bugün geldiğimiz noktada
zaman zaman farklılıklar olabilir. Nitekim,
bu sorunun sorulduğu tarihte bir vaka olarak faiz oranlarında bir düşüş söz
konusu olmuştur. Artık onu geride bıraktığımıza göre geriye dönük eski bilgiyi
burada tekrar etmek yerine şu kadarını söyleyebiliriz: Merkez Bankası, tabii,
dünyadaki gelişmeleri Türk ekonomisinin kendi dengeleri ve gidişatının da takip
ettiği politikalara uygun olarak faizleri indirmekte ya da yükseltmektedir.
Şimdi geldiğimiz noktada artık faiz yükselmesi değil, tam tersi,
gerileme söz konusu. Nitekim, Merkez Bankası 2008 yılı
kasım ayında faiz oranlarında indirim sürecine başlamış ve bu süreci 2009 yılı
boyunca da devam ettirmiştir. Bu süreç boyunca Merkez Bankası politika faiz
oranlarını toplamda 1.000 baz puan düşürerek dünyada
faiz oranlarını en çok düşüren merkez bankası olmuştur.
Sonuç olarak, 2009 yılı Ekim ayı itibarıyla Merkez Bankasının
gecelik borç alma faiz oranı yüzde 6,75 seviyesi gibi tarihsel olarak da
oldukça düşük bir seviyeye gerilemiş bulunmaktadır. Dolayısıyla bugün böyle bir
durum var, ümit ederiz ki bu devam eder.
İkincisi: Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayınlanan ve
ticaret sicili gazetelerinden derlenen kurulan ve kapanan şirket ve
kooperatifle ilgili istatistiklere baktığımızda, 2002 ile 2008 döneminde toplam
308.480 şirket kurulmuş 54.652 şirket de kapanmıştır. TÜİK tarafından Eylül
2009 dönemine ilişkin yayınlanan istatistiklere göre kurulan şirket ve
kooperatif sayısında ocak-eylül döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre
yüzde 17,9 oranında düşüş görülürken kapanan şirket ve kooperatif sayısında ise
yüzde 3,1 oranında açık artış gerçekleşmiştir. Aynı dönemde kurulan ticaret
unvanlı iş yeri sayısında yüzde 12,9 oranında, kapanan ticari unvanlı iş yeri
sayısında ise yüzde 13,3 oranında düşüş gerçekleşmiştir.
Yine TÜİK tarafından açıklanan hane halkı iş gücü anketi
sonuçlarına göre 2009 yılında işsizlik oranlarında artış olmuştur. Bunun hangi
sebeplerden olduğunu zaten genelde tartışıyoruz. Küresel ekonomide yaşanan
krizin yurt içi yansımalarının neticesinde istihdamda gerileme vardır. Temmuz
döneminde ise tarım istihdamındaki artış ve tarım dışı istihdamın önceki
dönemlere göre daha düşük oranda gerilemesi sonucu istihdamda bir önceki yılın
aynı dönemine göre ise sınırlı bir artış görülmüştür. Dolayısıyla, işsizlik
rakamları da ekonomideki genel gidişata ve dünya konjonktürüne
uygun olarak artmakta ya da azalmaktadır, ama maalesef, işsizlik konusu -ister
vasıflı ister vasıfsız- hâlen Türkiye'nin en önemli konularının başında
gelmektedir.
Yine, Sayın Çalış’ın sorduğu, (6/852)
sıra sayılı, “Ülkemizde yüksekokul mezunu atıl durumdaki gençler içinde en
büyük grubu işsizler oluşturmaktadır. Son beş yılda mezun olan yüksekokul
mezunu gençlerimizin sayısı kaçtır?” diye bir sorusu var. Yine “Yüksekokul
mezunu genç işsizlerin durumu işler acısıdır. Ülke ekonomisinde önemli katkılar
sağlamak amacıyla okuyan gençlerimizden en fazla işsizlik hangi branşlardadır?” diye bir sorusu var.
Şimdi, 2002-2007 yılları arasında Yükseköğretim Kurulu
Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezince yayınlanan istatistiklere göre
2002-2003’te 289.579, 2003-2004’te 296.113, 2004-2005 yıllarında 316.128,
2005-2006 eğitim-öğretim yılında 340.599, 2006-2007 eğitim-öğretim yılında ise
378.818 kişi fakültelerden, dört yıllık ya da iki yıllık yüksekokullardan mezun
olmuştur. Dönem istatistiklerinin ışığında 400 bin
civarında gencimizin daha 2008 yılında yükseköğretimden mezun olduğu tahmin
edilmektedir.
Türkiye İstatistik Kurumunun 15 Nisan 2009’da yayınladığı 2009
Ocak dönemi sonuçlarına göre yükseköğretim mezunları arasında işsizlik oranı
yüzde 11,4’tür. İşsizlerin büyük kısmını ise lise altı eğitimliler
oluşturmaktadır. Bu da eğitim sisteminin getirdiği bir sıkıntıdır. Maalesef
lise altı eğitimlilerin toplam işsizler içindeki payı yüzde 61,5’tir. İŞKUR
kayıtlarına göre de yükseköğrenim mezunu kayıtlı işsiz sayısı toplam 189.203
kişidir. Bunların hangi branşlarda olduğu soruluyor.
Daha çok örgün ve açık öğretim işletme bölümü, muhasebe, elektrik, makine,
iktisat, büro yönetimi ve sekreterlik, inşaat gibi bölümler ön sırada yer
almaktadır.
Ayrıntılı bir liste var. Bunları okursam bütün süreyi bununla
doldururum. Sayın Çalış, arzu ederseniz bu bilgileri size ayrıca toplantıdan
sonra arz edebilirim.
Yine Sayın Çalış’ın, Türkiye Ziraat
Odaları Birliği tarafından yayınlanan rapora atıfla, kırmızı etle ilgili,
bunların tüketimiyle ilgili bir sorusu var. Bir kısım, tarımla ilgili, et
tüketimiyle ilgili küspede, yemde ve besi yeminde, yemlik buğdayda bazı
konulardaki fiyat artışlarından bahsediyor. Bununla ilgili olarak, ayrıca,
“Türkiye’ye kaçak yollarla canlı hayvan ve kaçak et girişi yapılmakta mıdır?”
diye, özü itibarıyla arz ettiğim sorusuyla ilgili olarak da şunları arz etmek
isterim:
Bilindiği üzere, gelişmiş ülkelerde kişi başına kırmızı et tüketimi,
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere nazaran nispeten daha fazla seviyededir.
Bir ortalama vermek gerekirse, örneğin ülkemizde yaklaşık
Tabiatıyla, ister kırmızı et ister beyaz et, hayvancılığın teşviki
önemlidir çünkü önemli bir istihdam ve geçim kaynağıdır vatandaşlarımızın. Bu
açıdan baktığımızda, geriye dönük bütçe rakamları ve teşvikler dikkate
alındığında, 2002 yılından bu tarafa, giderek bu konuya daha fazla ağırlık
veriyoruz çünkü bu aynı zamanda, Türkiye’nin gelişmesi açısından, hayvancılığın
gelişmesi açısından önem arz ediyor.
2002 yılında toplam tarımsal destekler 1,8 milyar TL’dir. Bunun
yüzde 85’ini yani 1,8 milyar TL’nin yüzde 85’ini doğrudan gelir desteği
oluşturuyor ve hayvancılığa ayrılan para 83 milyon TL’dir. 2008 yılında sadece
hayvancılık için verilen destek 1,330 milyar TL olmuştur. Dolayısıyla bu
rakamlara baktığımızda 83’ten 1,330 milyara gelindiğinde o aradan geçen süre
içerisinde hayvancılığa verilen parasal desteğini açıkça ortaya koyuyor. Ancak
bunun yetmeyeceği de ortadadır.
Yem bitkilerine sağlanan desteklerle yem bitkileri üretimi
artırılıyor. Hayvan sağlığı, suni tohumlama ve mera ıslah çalışmalarında önemli
gelişmeler var. Verilen desteklerle hayvan sayısı önemli ölçüde artmasa bile et
ve süt verimlerinde artış sağlanmış. Burada da verimlilik
esas. Bununla ilgili olarak yine TAR-ET Projesi başlatılıyor. Bu proje
çerçevesinde Et ve Balık Kurumuyla sözleşmeli olarak besicilik yapan
işletmelere teşvik primi verilmesi başlatılmıştır. Önümüzdeki dönemde de
hayvancılığın geliştirilmesi yönünde Tarım Bakanlığımızın ve ilgili
kuruluşların ciddi çalışmaları var. Özellikle entegre
hayvancılık işletmelerinin kurulması, işletme ölçeklerinin büyütülmesi,
damızlık hayvan yetiştirenlerin desteklenmesi, organize hayvancılık bölgelerinin
oluşturulması, işleme tesislerinin modernizasyonu gibi bir seri tedbirler
alınmaktadır. Ümit ediyorum, zaten, bütçe dönemine de girdiğimize göre Tarım
Bakanlığı bütçesi konuşulurken zaten bunun detayları bir şekilde gündeme
gelecektir.
“Ülkemize kaçak yollarla et ve canlı hayvan girişi söz konusu
mudur?” Bununla ilgili birkaç hususu arz etmek istiyorum. Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca hayvan kaçakçılığı konusunda alınan
tedbirleri değerlendirmek ve ilave tedbirleri almak üzere ilgili kurum ve
kuruluşlarca sayısız toplantılar yapılmıştır. Bu toplantıların yapılması esasen
böyle bir problemin olduğunu ortaya da koyuyor. Bunun çapı şudur budur,
senelere göre değişiyor ama belli ki hâlen bu konularda daha sıkı tedbirlerin
alınması gerekmektedir. Bununla ilgili bu sınırlarımızda ve kesimhanelerde
denetimlerin artırılması, belgesiz ve küpesiz yakalanan hayvanlarla ilgili
yasal işlemlerin süratlendirilmesi gerekmektedir. Şu an bir yönüyle bu
yapılmaktadır. 2002-2004 yılı itibarıyla yurdumuza
sınırlarımızdan yasal olmayan yollarla sokulmak istenen 1.127 baş büyükbaş ve
150 baş küçükbaş hayvan, 2005 yılında 215 baş büyükbaş ve 930 baş küçükbaş
hayvan, 2006’da yine 201 baş büyükbaş, 1.440 küçükbaş, 2007’de 1.154, 2008’de
744 olmak üzere değişik miktarlarda kaçak hayvan girişi var. Kaçak
hayvan girişlerinin önlenmesine yönelik olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’ndeki illerde büyükbaş hayvanların küpelenip
kayıt altına alınması işlemleri tamamlanmış olup bugün itibarıyla ülkemizin
orijinli olmayan hayvanlara küpeleme yapılmaması,
sevk belgesi düzenlenmemesiyle hayvan pazarları, mezbaha ve kombinalarda
gerekli kontrol ve denetimlerin yapılması üzerinde hassasiyetle durulmaktadır.
Ülkemize son dönemlerde kaçak yollarla canlı hayvan veya et girişi -bu son
zamanlarda- söz konusu değildir.
(6/879) esas numaralı Soru Önergesi’nde Sayın Hasan Çalış’ın, inşaat, tersane, metal sanayisi ve madencilik
gibi ağır ve tehlikeli işlerde meydana gelen iş kazasıyla ilgili, iş
güvenliğiyle ilgili soruları var ve bunun rakamsal olarak son beş yılda kaç kez
daha meydana geldiğini soruyor.
İş kazalarının azaltılması için iş sağlığını ve güvenliğini
sağlayacak tedbirlerin alınması amacıyla yoğun çalışmalar yapılmaktadır.
Esasen, bunlar süreklilik arz eden çalışmalardır. Hangi tedbirleri alırsak
alalım yine de güncelleştirmek, meydana gelen üzücü olaylar sonrası bu
tedbirlerin ne kadar geçerli olduğunu, ne kadar etkili olduğunu bir defa daha
gözden geçirmekte fayda var. Esasen, bu, Türkiye’nin ILO Sözleşmesi dâhil
birçok konudaki taahhütlerin de başında gelmektedir.
Ülkemizde son beş yılda–soru son beş yılı kapsıyor- 2003 yılında
76.668, 2004’te 83.830, 2005’te 73.923, 2006’da 79.027, 2007’de 80.602 iş
kazası meydana gelmiş olup, bunlardan 2003’te 810’u, 2004’te 841’i, 2005’te
1.072’si, 2006’da 1.592’si, 2007’de ise 1.043’ü ölümle sonuçlanmıştır. 2003
yılından 2007 yılına kadar geçen süre içerisinde bazı yıllarda iş kazası
sayılarında artış görülmesine rağmen işçi sayısına oranla sıklık oranlarına
bakıldığında 100.000 işçide görülen kaza sıklığında yüzde 27 oranında da bir
iyileşme sağlanmıştır ama buna rağmen hâlen hepimizi üzen, zaman zaman, bu türlü kazalar meydana gelmektedir.
Bununla ilgili tedbirlerin alınması icap ediyor. Bununla ilgili
olarak zaten yapılmış birçok çalışma var. Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği
Konseyi kurulmuş. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ve ülkemizde kabul edilen
ILO sözleşmeleri çerçevesinde bu konseyin kurulması önemli ve konsey tarafından
da politika dokümanı hazırlanmış, iş sağlığı ve güvenliği konusundaki ulusal
öncelikler belirlenmiştir. Dolayısıyla bu konuda ayrıntılı bir çalışma hem
teorik olarak planlama bazında hem de denetimlerin daha da sıklaştırılması
sonucuyla ümit ediyoruz ki bu sayıları biraz daha aşağıya çekmek imkânı
olacaktır. Ama yeri gelmişken de ifade edeyim değerli milletvekilleri: Tabii,
biz her sorunu kanunla çözmeye çalışıyoruz. Kanunlarımız yetersizse bunları
değiştiriyoruz. Ağır cezalar da yeterince konabiliyor. Ama zihniyet değişmediği
sürece yasaların çıkarılmış olması tek başına da maalesef bu üzücü sonuçları
tümüyle ortadan kaldırmaya yetmiyor. Onun için bir taraftan yasal düzenlemeler,
denetimleri artırırken, öbür taraftan da işverenlerimizin maalesef insan
hayatıyla ilgili konuda kendi kârını düşündüğü kadar işçi güvenliğini düşünmesini
de arzu ediyoruz, temenni ediyoruz. Belki böyle bir çabayı birlikte
sürdürdüğümüzde hem işveren hem sendikalarımız hem altyapı ve mevzuat açısından
bu üzücü rakamları biraz daha aşağıya çekme imkânı olabilecektir.
(6/902) esas numaralı yine Sayın Hasan Çalış’ın
esnaflarla ilgili, o tarih itibarıyla, 8/7/2008 tarihi
itibarıyla soruları var. Esnafla ilgili değerlendirmeler yapıyor. İş yerlerinin
kapanmış olması burada önem arz ediyor. “Piyasadaki temel tüketim ve gıda
maddelerindeki fiyat artışları enflasyonun kat kat
üzerinde olmuştur.” diyor ve buna temasla bir kısım izahatlar isteniyor. Şimdi
bunları müsaade ederseniz cevaplamak istiyorum.
Tabiatıyla esnafın bir toplum hayatında ne kadar önemli olduğunu
vurgulamaya gerek yok. Türkiye’de önemli bir kesim hayatını esnaflıkla
kazanmaktadır ve her hükûmet de mümkün olduğu kadar,
imkân ölçüsünde esnafın daha iyi şartlarda varlığını sürdürebilmesi, işini
yürütebilmesi bakımından gerekli tedbirleri imkân ölçüsünde almaya
çalışmaktadır. Yalnız burada enflasyon konusuyla ilgili bir iki kısa açıklama
yapmam gerekmektedir.
Enflasyondaki düşüş fiyatlarda değil, fiyatlar genel seviyesinin
artış hızında bir düşüştür. Bu iki kavram arasındaki farkı iyi ortaya koymamız
lazım. Fiyat hareketleriyle ekonomik faaliyetler ve büyümenin reel seviyesi
arasında doğrudan bir ilişki bulunmamaktadır. Enflasyondaki düşüş ile ekonomik
faaliyetlerin ve kârlılığın artması arasında zımnen ifade edildiği gibi pozitif
bir ilişki söz konusu olmayıp enflasyonun düşmesiyle ekonomik faaliyetlerin ve
kârlılığın artması beklenme-melidir. Yani enflasyon
düşünce illa da kârlar katlanılarak artacak diye bir yanlış sonuca varılmaması
gerekir.
Diğer taraftan, ülkemizde son dönemde kaydedilen enflasyonun
düşüşünden en yüksek faydayı, yüksek enflasyondan nispi olarak en fazla
etkilenen sabit ve dar gelirliler başta olmak üzere alım gücü sürekli erozyona
uğrayan tüketiciler sağlamıştır. Özellikle enflasyondaki düşüş sayesinde
serbest piyasa mekanizmasının iyileşmesi için temel şart olan nispi fiyat
mekanizması daha sağlıklı işlemekte, ekonomik aktörlerce daha sağlıklı karar
alınabilmektedir. Fiyat hareketlerinden kaynaklanan fiktif
kârlılık azalarak, firmaların gerçek kâr-zarar durumlarının görülebilmesi
mümkün olmaktadır.
Enflasyondaki düşüşün ekonomik büyümeye kısa dönemde
doğrudan olumlu bir katkısı olmasa da, fiyat istikrarının sağlanmasıyla orta ve
uzun vadede ekonomik aktörlerin hareket ettikleri gerçek zeminin daha net
görülmesi ve daha rasyonel kararların alınmasıyla ekonomideki üretim, bölüşüm
ve birikim ilişkileri daha sağlıklı bir yapıya kavuşmakta ve kaynakların daha
etkin dağılımı söz konusu olmaktadır. Nitekim ekonomik
krizle birlikte küresel düzlemde emtia talebinin azalması sonucunda enerji,
gıda ve metal fiyatlarında önemli düşüşler gözlenmiş ve enflasyon oranları da
gerilemiştir. Yani demek ki soruda sorulduğu gibi her zaman fiyat artışı söz
konusu değil, konjonktürel olarak da fiyatlarda
gerileme söz konusu olmaktadır.
Öte yandan, açıklanan enflasyon ve büyüme rakamları ülkenin genelini
yansıtan ekonomik göstergeler olup, ekonomik aktörler bunlarda meydana gelen
değişikliklerden faaliyet gösterdikleri sektöre, maliyet, satış ve tüketim
yapılarına göre farklı seviyelerde etkilenmekte ve her bir tüketici veya
üreticinin karşı karşıya oldukları oranlar genel ortalamadan sapabilmektedir.
Bizim burada verdiğimiz rakamlar ya da izahat genel ve ortalama bir
değerlendirmeyle alakalıdır.
İkinci soru olarak, enflasyon hesaplamalarında sepete dâhil olan
emtialarla ilgili.
TÜFE madde sepeti ve ağırlık yapısı, her yılın aralık ayında o
yılın hane halkı bütçe anketi verilerine dayalı olarak değerlendirmeye
alınarak, üretimde ve tüketimde önem kazanan mal ve hizmetlerin sisteme dâhil
edilmesi sağlanırken, önem yitiren ürünlerin de sistemden çıkarılması suretiyle
oluşmaktadır. Bu kapsamda, enflasyon hesaplarında temel tüketim ve gıda
maddelerindeki fiyat artışları sepette güncel ağırlıklarıyla bulunmaktadır. Bu
maddelerdeki fiyat artışları genel enflasyon oranının üzerinde olabildiği gibi,
altında da kalabilmektedir. Nitekim, gıda sektörü 2009
yılı Nisan ayı itibarıyla yıllık bazda yüzde 7,7 oranında artış göstermiştir.
Genel endeks ise bu dönemde yüzde 6,13 olarak artmıştır.
Enflasyon rakamlarının hesaplanmasında toplam tüketim harcamaları
içerisindeki tüketim maddelerinin ağırlıkları dikkate alınarak tespit edilen
mal sepetinde 454 çeşit ürün söz konusudur yani hesaplamalar bu 454 çeşit ürün
üzerinden yapılmaktadır. Ayrıca TÜFE’de kapsanan
mallar tüketicinin tamamını ilgilendirse de kira, yakıt, elektrik, su ile
eğitim hizmetleri gibi birtakım mal ve hizmetlere ilişkin fiyatlar tüketici
fiyatları içerisinde önemli bir ağırlığa sahip olmakla beraber küçük
işletmelerin piyasaya arz ettikleri mal ve hizmetlerle doğrudan ilişkili
değildir. Bu sebeple fiyat değişikliklerinin işletmelerin ekonomik
faaliyetlerine etkililik derecesi ile tüketicilerin satın alma gücüne ve refah
seviyesine etkililik derecesi de farklılık arz etmektedir. Konunun bu şekilde
değerlendirilmesinde fayda vardır.
Ekonomik krizin etkilerini azaltmaya yönelik alınan tedbirler:
Takdir edersiniz ki bu başlı başına bir uzun konuşmayı
gerektirmektedir. Hükûmet olarak bunları zaman zaman kamuoyuna, basın toplantılarında, ilgili bakan
arkadaşlarımız açıklıyor, açıklamaktadır. Bunların bir kısmı yasal düzenlemeyi
gerektiriyordu, hep beraber yaptık, mesela varlık barışıyla ilgili konularda
olduğu gibi. Bazıları idari tasarruflarla düzeltilebilmektedir. Ama şunları
ifade edebiliriz: Mesela GAP ve kara yolları başta olmak üzere kamu altyapı
harcamaları artırılmıştır. Nitekim, 2009 bütçesindeki
açığın önemli bir kısmı buradan kaynaklanıyor.
Memur maaşlarındaki farklılıkları gidermek amacıyla ek ödeme
yapılmaya başlanmıştır.
İşveren üzerindeki iş gücü maliyetlerini azaltmak amacıyla
işverenin sigorta priminde 5 puanlık indirime gidilmiştir, beraber yaptığımız
işler.
Genç ve kadın istihdamını artırmayı teşvik eden düzenlemeler için
İşsizlik Sigortası Fonu’ndan kaynak tahsis edilmiştir.
Yerel yönetimlere merkezî yönetim bütçesinden aktarılan kaynaklar
vardır ki, bunlar doğrudan piyasaya etki edebilmektedir. Merkez Bankasının bu
dönemde krizin etkilerini azaltmaya yönelik olarak aldığı bir seri tedbirler
var. Bunları da şimdi okuduğum takdirde, yine Sayın Çalış öbür sorularınıza
cevap verememe durumum olabilir ama arzu edilirse, bu bilgilerin tamamını size
arz edebilirim konuşmamdan sonra.
(6/905) sayılı soru önergesinde evlenecek çiftlerle ilgili bir
soru var. “Zamlar evlenme hayali kuran gençlerimizi de mağdur etmektedir. Böyle
giderse kutsal birlikteliğin başlangıcı olan evlilik daha başlamadan bitecek.”
diye bir sosyal konuyu gündeme getirmiş oluyor. Tabii, sorunun sorulduğu tarih
itibarıyla fiyat artışları dikkate alınarak yapılmıştır. Şimdi, özellikle
temmuz ayında 2008’de ev eşyaları kategorisine giren şeylerde fiyat artışı 0,98
seviyesindedir. Söz konusu Ticaret Odası tarafından yapıldığı belirtilen
araştırmada ortaya çıkan rakamlar bu manada bir artışın olmadığını gösteriyor.
Ancak tabii…
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Gıdada artış var Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Evet,
artış olacak, demin yukarıda enflasyon konusunu izah ederken ifade etmeye
çalıştım, temenni ederiz ki, bu fiyatlar daha da makul seviyelere inebilsin.
Tabii, ihtiyaç sahibi vatandaşlarımızla ilgili devletin aldığı da birçok tedbir
var. Özellikle Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonları, belediyelerimizin
yaptığı sosyal harcamalar, devletin diğer birimlerinin kendi politikaları
bakımından yaptığı yardımlar dikkate alındığında, şüphesiz bu konudaki yardımların
da ucu açıktır. Ne yaparsak yapalım ama sosyal devlet biraz da parası olan
devlettir. Eğer, yeteri kadar zenginliğiniz yoksa bütçe kaynakları itibarıyla,
verebileceğiniz işler de niyet olarak çok yukarıda olsa bile imkân olarak biraz
daha aşağıda kalabilmektedir.
(6/906) sıra sayılı soru önergesinde Türkiye’nin dış borcunun ne
olduğu soruluyor. “Merkez Bankası verilerine göre nisan ayında toplam 124.301
kişi kredi borcunu ödeyememiştir.” deniliyor, 10/7/2008
itibarıyla bu soru. Kredi borcunu ödemeyen 124.301 kişiyi hacizden kurtarmak
için yapılan çalışmalar. Bu, daha çok, kredi kartlarının en çok tartışıldığı,
gündemde olduğu bir zamanda verilmiş olan bir soru önergesi zannederim. Bununla
ilgili hep beraber yaptığımız bazı çalışmalar var bilindiği gibi. Burada, Banka
Kartları ve Kredi Kartları Kanunu çıkarıldı, 1/3/2006
tarihinde Resmî Gazete’de yayımlandı. Yine, 10/3/2007
tarihinde Banka Kredi Kartları ve Kredi Kartları Hakkında Yönetmelik hükümleri
yürürlüğe girdi. Ayrıca, bu konuda, kredi kartı alanlarla kredi kartı
verenlerin vaki borçlar sebebiyle, borçlarının yeniden yapılandırılmasıyla
ilgili de -31/5/2009 tarihi itibarıyla- bu konuda
uzlaşmalarına imkân verecek bir kısım düzenlemeler de yapıldı ama şunu da
görmemiz lazım: Tabii, Türkiye'de borç yapılandırmalarını birçok sektör
itibarıyla yapmaya çalışıyoruz -birçok kesimler itibarıyla- ama bunun da
alışkanlık hâline gelmemesi lazım. Kredi kartı hamili olanların da, sanki bu
bedava bir alışveriş gibi, kendi gücünü, kendi ödeme gücünü aşan noktada bir
alacak-borç ilişkisine girmemesi de hiç şüphesiz üzerinde durulması gereken bir
konudur. Bu konuyla ilgili yapılmış çalışmaları zaten kamuoyuyla da
paylaşıyoruz ama hâlen bu imkândan istifade etmeyen “nasıl olsa bir yasa daha
çıkar, bir düzenleme daha yapılır” tarzında son anı bekleyen kimseler de
olabilir ama çıkarılmış olan bu imkândan istifadeyle, gidip bir uzlaşmaya
varmaları daha doğru olacaktır.
Yine, aynı konuyla ilgili, Sayın Çalış’ın
(6/907) sayılı -yine aynı gün verilmiş- sorusu. Kara listeye alınan esnaflarla
ilgili olarak -kredi borcu nedeniyle veya çekleri karşılıksız çıktığı için
sıkıntılı durumda olan- bir yasal düzenleme var mı, deniliyor. Bu yasal
düzenleme o tarih itibarıyla yok ama bugün itibarıyla böyle bir düzenleme de
yapılmıştır.
Ayrıca, (6/908) sayılı… Emeklilerle ilgili bir düzenleme var. Hiç
şüphesiz bu düzenlemeler süreklilik arz eden konulardır. Bütçeden geliri hesaba
katılarak zaten belli ölçüde kaynak aktarımı söz konusu olmaktadır ama şunu da
hep beraber biliyoruz ki bütçe açığının en önemli kalemlerinden bir tanesi de
sosyal güvenlik açığıdır. Bunu burada tartışma konusu yapmamıza gerek yok ama
bu açık da önemli bir yekûn tutmaktadır. Keşke bu açıklar olmasaydı belki bu
kaynakları daha da artırma imkânı vardı. Ancak farklılıklar giderilebilir mi,
bir iyileştirme yapılabilir mi diye üzerinde duruyoruz. Nitekim,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız geçtiğimiz günlerde bu konuyla ilgili de
bir açıklama yaptı. O çalışmanın sonucu neticelendiğinde herhâlde bu sorunuza
güncelleştirilmiş bir bilgiyi verme imkânımız olabilecektir.
Yine, (6/909) sayılı bir soru önergesi var bu taklit saatlerle
ilgili olarak. Özü budur, onun için soruyu tekrarlamadan konuyla ilgili bilgi
vermek isterim. Şimdi (2004-2008) saat kaçakçılığıyla ilgili evvela istatistiki bilgileri vermek istiyorum: 2004 yılında 18 olay
var, kaçak saat miktarı 37.090; 2005 yılında 15 olay tespit edilmiş, kaçak saat
miktarı adet olarak 49.115; 2006’da 24 olay var, kaçak saat miktarı 54.413;
2007’de 40 olay var, kaçak saat miktarı 159.912; 2008’de de 16 olay var, kaçak
saat miktarı 9.698. Yani, bu süreler zarfında, 2004 ile 2008 arasında, genel
toplam: Kaçakçılık veya taklitle ilgili 129 olay tespit edilmiş, adet olarak da
319.926 adet kaçak saat girmiştir. Bunların da gümrükler itibarıyla,
yakalandıkları yerler itibarıyla adetleri söz konusudur. Eğer, sizin açınızdan
faydalı olacaksa bunu da size verebiliriz.
(6/920) sayılı bir başka soru Şırnak ilçesinde 15 Şubat tarihinde
meydana gelen, kamu binasına saldıran ve Türk Bayrağı’nı indirme girişiminde
bulunan örgüt yandaşlarıyla ilgili. Soru önergesi aynen böyle. “…bu kez de
Diyarbakır’da ortaya çıkmıştır.” Bununla ilgili yapılan adli ve emniyet
işlemleriyle ilgili bilgiler istenmektedir. Diyarbakır ilinde, 14/7/2008 tarihinde, bir siyasi partinin il örgütü
tarafından yapılan basın açıklaması esnasında, güvenlik güçlerimize ve
vatandaşlarımıza yönelik yapılan taşlı saldırı eylemlerine karışan 14 şahıs
gözaltına alınmış. Bu şahıslardan Türk Bayrağı’mızı
indirme girişiminde bulunan 2 şahısla birlikte toplam 8 kişi çıkarıldıkları
mahkemece o tarih itibarıyla tutuklanmıştır.
Şırnak ili Cizre ilçesinde 16/02/2008
tarihinde iki farklı yerde meydana gelen bayrak indirme olayıyla ilgili kamera
kayıtlarının incelenmesi neticesinde tespit edilen şahıs 22/2/2008 tarihinde
çıkarıldığı mahkemece tutuklanmıştır.
Ayrıca, 15-16-17/2/2008 tarihlerinde söz
konusu ilçemizde Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kapsamında
gerçekleştirilen etkinliklerde toplam 160 kişi hakkında yasal işlem yapıldı.
Bunun haricinde de herhangi bir olayın meydana gelmediği anlaşılmıştır. İlgili
birimlerin bize verdiği rakamlar da bunlar.
Yine bir soru: Su tartışması yüzünden karşı karşıya gelen ODTÜ ile
Ankara Büyükşehir Belediyesi arasındaki bir ihtilaf soru önergesinin konusudur.
“Orta Doğu Teknik Üniversitesine ait kaçak olduğu iddia edilen binaları yıkacak
mısınız?” diye soruluyor. “Yıkılacaksa ne zaman? Belediyenin yıkım kararının
ODTÜ’nün Ankara’nın suyuyla ilgili yapmış olduğu açıklamayla bir ilgisi var mı?”
diye soruluyor. “Başkentte kamu kurum ve kuruluşlarıyla özel sektöre ait kaçak
yapı var mıdır? Varsa bunlar hangileridir?” diye. Şimdi, Büyükşehir Belediyesi
tarafından ODTÜ binaları için yapılan işlemler 3194 sayılı İmar Kanunu’nun
32’nci maddesi uyarınca yapılmıştır. Bu çerçevede Üniversiteden imar
planlarıyla ilgili çalışmanın başlatılması beklenmektedir o tarih itibarıyla.
Üniversite tarafından sunulan imar planları inceleme aşamasındadır. Yıkım ve
cezaya ilişkin encümen kararları hakkında mahkemece verilen yürütmeyi durdurma
kararı gereğince işlemler durdurulmuştur. Dolayısıyla, bir durdurma kararı söz
konusudur. Konunun Ankara suyuyla hiçbir ilgisi bulunmamaktadır çünkü bu
ihtilafın gündeme gelmesinden evvel bu işlemler başlatılmıştır. İmarla ilgili
tetkikler su konusunun gündeme gelmesinden önce başlamış olup 1983 yılından
beri de devam etmektedir.
6/940 sayılı önergeyle ilgili olarak… Güngören’de yaşanan terör
saldırısının ardından birçok televizyon kanalı yayın akışını keserek saldırıyla
ilgili üzüntüsünü ortaya koyarken, TRT’nin izleyicilerine “Kalbim Seninle” ve
ardından da eğlence programı “Çifte Kavrulmuş”u
yayına koyduğu ifade edilmekte. Bununla ilgili sorular var. Şimdi, 22 Temmuz
2008 tarihinde İstanbul Güngören’de on dakika arayla iki ayrı patlama şeklinde
meydana gelen terörist saldırının haberleri TRT 2 televizyonunda “Son dakika
haber:” olarak saat 22.23’te duyurulmuş ve saat 22.35’te de özel yayına
geçilerek saat 02.00’ye kadar sürekli haber yayını yapılmıştır. TRT 2
televizyonundaki sürekli haber yayınlarının yanı sıra farklı kanal kimliğine
sahip TRT 1 televizyonunda “Çifte Kavrulmuş” programı içerik olarak
ağırlaştırılmış, izleyiciler alt yazıyla, ayrıntılı haberlerin TRT 2’de
yayınlandığı konusunda bilgilendirilmiştir. Zaman zaman
üzücü olaylar meydana geldiğinde yayın tümüyle iptal edilebildiği gibi,
içeriğinde bazı değişiklikler yapılmakta veya yayının ağırlaştırılması gibi
tepkiyi ortaya koyan bir kısım kararlar alınmaktadır. Nitekim burada da böyle
olmuştur. Ayrıca, TRT 1’deki “Çifte Kavrulmuş” programı saat 00.15’te kesilerek
otuz bir dakika, olayla ilgili haber yayını yapılmıştır. Olay günü, TRT’deki
farklı kanal kimliklerine sahip televizyonlardaki bütün yayınları TRT
ağırlaştırmış veya özel yayın gerektiren hâllerde uygulanacak yayın planı
kapsamında ağırlaştırmış ve ayrıca olayla ilgili haberler de verilmiştir.
Sayın Çalış’ın bugün cevaplayacağım son
sorusu, (6/946) sayılı sorudur. Daha çok yine esnafımızla ilgili konudur.
“Esnafı rahatlatacak ekonomik programlar nelerdir? Ticaret ve Çek Yasası’ndan
dolayı mağdur olan esnafımızla ilgili bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?”
Esnaf ve sanatkârlarla ilgili düzenlemelere bir ölçüde yukarıda
temas etmeye çalışmıştım. Evvela ikinci sorudan başlarsak, bu çek mağdurlarıyla
ilgili olarak bildiğiniz gibi, geçen yasama döneminde de bir yasayı çıkarmaya
çalıştık ancak düzenlenmesi en zor yasalardan bir tanesi bu Çek Yasası’dır. Bir
taraftan çeki alan var, öbür tarafta çeki veren var, bir de çek karnesini kesen
banka var. Şimdi herkes bulunduğu pozisyona göre burada bir düzenleme istiyor.
Üçünü birden dengeleyecek ve burada, bir taraftan çeklerin karşılıksız
çıkmamasını sağlayacak… Ki, bir kısım sebeplerle, ekonomik zorluklarla çekini
ödeyemeyen insan olduğu gibi, maalesef durumdan istifadeyle işi dolandırıcılık
boyutuna -sayısı şudur, budur- vardıranlar da olabilmektedir. Nitekim geçmiş
uygulamalar da bunu gösteriyor. Hepsini aynı kefeye koymadan, öbür taraftan da
çekin güvenilirliğini dikkate alarak… Çünkü çek yerine bono da verebilirdi, belli
ki çek, bonoya nazaran daha fazla güven sağlayan ve nakit açısından da kolaylık
getiren, nakit taşıma zorluğunu da büyük ölçüde ortadan kaldıran bir araçtır.
Dolayısıyla, çek vermeyi zorlaştırdığınız takdirde piyasada ekonomik
sıkıntılara sebebiyet verir ve ekonomik sıkıntıya girebilir. Çek vermeyi
kolaylaştırdığınızda, ödeme gücü olmayanlar da bu defa bunu alır, gelişigüzel
kullanır. Bu da birçok işletmeyi zarara sokar çünkü hepimiz de biliyoruz ki bu
ödemeler yapılırken insanlar bir yerden alıyor, bir yerden veriyor. Aldığı
yerde şu veya bu sebeple bir gecikme söz konusu olduğunda, bu defa da öbür
işletme sıkıntıya giriyor, onun çekleri karşılıksız hâle geliyor. Bunun
beraberinde getirdiği sayısız da hukuki sorunlar var. Bununla ilgili bir Çek
Yasası Türkiye Büyük Millet Meclisine geldi. Ümit ederim, birlikte katkı
vererek, dengeyi de sağlayarak bir çözüm bulmaya çalışırız. Dolayısıyla bir
yasal düzenleme var.
Şimdi, esnaf konusuyla ilgili: 7 Mayıs 2009 tarihi itibarıyla
Türkiye’de kayıtlı -bir zaman daha yüksek rakamlar telaffuz ediyorduk,
geçtiğimiz Hükûmet döneminde bu kayıtlar
güncelleştirildi- 1 milyon 924 bin 280 esnaf bulunmaktadır. Hâlbuki bir zaman 3
milyon filan diye telaffuz ediyorduk. Demek ki bu rakamlarda bir mübalağa var.
Bu rakamlar çok doğru değilse bunun üzerine inşa edilecek söylemlerde de en az
yüzde 50’ye yakın, yüzde 40’a yakın bir mübalağa söz konusu oluyor demektir.
Dolayısıyla evvela bu yapılabilmiştir.
Esnafa yapılacak en büyük katkı –çünkü esnafımızın önemli bir
kısmı kredilerle kendi meslek ve sanatını icra etmektedir- 2002’de yüzde 59
seviyesinde olan kredi faiz oranı, 1/5/2009 tarihi
itibarıyla yüzde 9’a düşürülmüştür. Demek ki yüzde 50 nispetinde, kredi
faizlerinde önemli bir kolaylık gelmiştir. Dolayısıyla bunun önemli bir kısmı
da zaten devlet tarafından karşılanmaktadır.
Ayrıca, esnaf ve sanatkârlara verilen kredi tutarlarının toplam
kredi hacmindeki payı artırılmıştır. 2002 yılında 153 milyon TL kredi verilmiş
iken, bu miktar 2008 yılı sonu itibarıyla 3,3 milyar TL olmuştur. Demek ki
katbekat, kredi kullanımında bir kolaylık var, rakamlarda da artış var.
Ayrıca, Sanayi Bakanlığımızın çabalarıyla -geçtiğimiz günlerde de
yine bunlar ifade edildi- Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve
Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) aracılığıyla, ilk defa, imalatçı esnaf
ve sanatkârlar ile KOBİ’lere yönelik -sıfır faizli- 25 bin TL, imalatçı bayan
ise 30 bin TL’ye kadar kredi desteği sağlanmıştır, sıfır faizlidir.
Ayrıca esnaf ve sanatkârların esnaf ve sanatkârlar kredi ve
kefalet kooperatiflerinin kefaletiyle Halk Bankasından kullandıkları
kredilerden ödeme güçlüğüne düşenler için Sanayi Bakanlığının koordinasyonunda
yeniden yapılandırmaya gidilmiştir. Dolayısıyla, bu noktada, aynen diğer
sektörlerde olduğu gibi, borç yapılandırması, faizle ilgili de önemli
düzenlemeler yapılmıştır.
Ayrıca esnaf ve sanatkârların Türkiye’de daha faal hâle
gelebilmesi açısından, varlıklarını daha sağlam bir zeminde sürdürebilmesi
açısından Esnaf ve Sanatkârlar Değişim, Dönüşüm, Destek Strateji Belgesi
hazırlanmıştır. Bununla ilgili bir seri düzenleme var. Bunların bir kısmının
yasal olarak düzenlenmesi gerekiyor, bir kısmı idari tasarruflarla
düzeltilebilecektir. Dolayısıyla, bu belge hayata geçmiş olduğu takdirde önemli
ölçüde ilave destekler de gelebilecektir.
Esnaf ve Sanatkârlar Şûrası’nın toplanması önemli olacaktır. Bu
toplantıyı ümit ediyoruz ki bu yıl içerisinde gerçekleştiririz. Böylece şûra
çatısı altında esnafın değişik konularla ilgili sorunları gündeme
getirilebilecek ve alınan kararlar doğrultusunda bazı düzenlemeler de
yapılabilecektir.
Ayrıca Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı -karşılıksız çeki söyledim- ve
benzer konularda da yasal düzenlemeler önümüzdeki zamanda Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündemine gelmiş olacaktır.
Sayın Çalış, bu süre içerisinde sizin sorularınıza bu ölçekte
cevap vermeye çalıştım. Belki bazı sorularınızın cevabını çok ayrıntılı
veremediysem, bir kısmı doğrudan bizimle alakalı değil. Ama bir de rakamları
güncelleştirme icap ediyor. Ama arzu edilirse ilave bilgiyi her zaman bir başka
yöntemle vermeye hazırız.
BAŞKAN – Sayın Çalış, ek bir açıklama istiyor musunuz?
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Evet.
BAŞKAN – Buyurun.
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, biraz gecikmeli de olsa, bazı sorularımız ve
problemler güncelliğini kaybetmiş de olsa, gösterdiğiniz ilgiden dolayı
teşekkür ediyorum.
Gerçekten sizlerin de açıklamalarınızdan da anlaşılacağı gibi
bugün işsizlik çok önemli bir sıkıntı, çok önemli problem. Şu salonda
bulunan-bulunmayan arkadaşlarımızın telefonu en çok iş isteyen vatandaşlarımız
tarafından bu talep yönünden çalınmakta ve esnafımız gerçekten hâlâ çok ciddi
sıkıntı içerisinde. Çiftçimiz, köylümüz gerçekten sıkıntı içerisinde ve -şimdi,
şu arada milletvekillerimizin çoğu bölgeden yeni geldi- inanın bize her
gittiğimiz kahvehanede “Ne olur tarıma, esnafa yönelik Hükûmetimiz
ciddi bir açılım yapsın, şu ana kadar alınan tedbirler bizlere nefes
aldırmıyor.” diyorlar Sayın Bakanım.
Bir diğer husus da Sayın Bakanım: Şimdi kredi kartlarımızın her ay
hepimize ekstreleri geliyor. Ekstrelerin arkasını
okuduğumuz zaman gördüğümüz bir sıkıntı hâlâ duruyor. Gecikme faizleri ve avans
faizleri ortalama yüzde 4 gibidir. Bunu yıllığa vurduğunuz zaman yüzde 40’ın
üzerinde oluyor Sayın Bakanım. Bu konuda gerçekten bir şey
yapmak lazım. Bu ekonomik darboğazda gerçekten kredi kartlarını ödeme
zorluğu içinde olan çok önemli sayıda vatandaşımız var. Bu konuda Hükûmetimizin ilgi göstermesini istirham ediyorum.
Teşekkür ediyorum, sağ olun Sayın Bakanım.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çalış.
Buyurunuz Sayın Bakan, devam ediniz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, vakit elverdiği ölçüde Sayın Kamer Genç’in sormuş olduğu
sorular var, onları cevaplamaya çalışacağım.
Bunlardan ilk sırada (6/850) sıra sayılı soru önergesi var:
Basına intikal eden olaylara göre, Rize Milletvekili Sayın Ali Bayramoğlu’nun 5 Mart 2008 tarihinde ihraç edilmek üzere
ithal ettiği çayları yurt içinde sattığı, gümrük mevzuatına aykırı olan bu
olayları inceleyen Gümrük Teftiş Kurulu Başkanı Erdener
Demirağ ile Başmüfettiş Kerem Ayvacı’nın
Bayramoğlu’nun baskısı ile görevden alındığıyla
ilgili soru önergesidir.
Evvela, bu olayın doğruluğunu soruyor, sonra da ”Ne kadar çay
ithal etmiştir? Vergi nispeti göz önünde tutulduğunda devletin kaybı ne
kadardır?” diye bir soru önergesi var.
Birincisi, Filiz Çay Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketinin dâhilde
işleme izin belgesi kapsamında 2004 yılında yaptığı ihracatlarla ilgili olarak
Gümrük Müsteşarlığınca verilen görev kapsamında Gümrük Başmüfettişi Kerem
Ayvacı tarafından 2007 ve 2008 yıllarında düzenlenen raporlarla ilgili olarak
bunlar, bu raporlar, cumhuriyet savcılığına intikal ettirilmiştir. Gümrük
Başmüfettişi Kerem Ayvacı’nın görevden alınması söz
konusu olmayıp adı geçen hâlen bu görevini yürütmektedir. Önergede adı geçen
teftiş kurulu başkanının ise 657 sayılı Kanun’un 76 ve 132’nci maddeleri
uyarınca görevden alınması uygun görülmüş olup görevden alınma işleminin bu
olayla herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır.
İkincisi, Sayın Ali Bayramoğlu
tarafından ihracat taahhüdüyle herhangi bir ithalat yapılmamıştır. Denetim
raporuna konu edilen adı geçen şahsın şirket müdürü olduğu Filiz Çay Sanayi ve
Ticaret Anonim Şirketi adına tanzimli 20/11/2003
tarihli 2003/D1-4383 sayılı dâhilde işleme izin belgesi kapsamında ithalattan
doğan vergiler teminata bağlanmak suretiyle toplam 656.879 dolar değerinde
ithalat gerçekleştirilmiş ve bu ithalata karşılık olarak ise 673.826 dolar
değerinde ihracat gerçekleştirdiği ve söz konusu Dış Ticaret Müsteşarlığı
İstanbul İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliği tarafından kısmi olarak da
kapatıldığı anlaşılmıştır. Şu an itibarıyla kamu zararı söz konusu değildir.
Yargıya intikal eden raporla ilgili olarak verilecek karara göre de işlem tesis
edilecektir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz bu konuda
bir açıklama yapabilir miyim?
BAŞKAN – Anlayamadım Sayın Genç, ne söylediniz?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Burada verilen bilgi, benim sorularımla
ilgili cevap…
BAŞKAN – Bir dakika Sayın Genç. Sizin sorularınızın, aynen Sayın Çalış’ın sorularına yapıldığı gibi, sizin sorularınızın
hepsini cevapladıktan sonra size söz vereceğim efendim. Sizin yanılmıyorsam
yedi tane sorunuz var. Sayın Bakan bunları cevaplayacak, sonra size söz
vereceğim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Her soruda ayrı ayrı
verilirse daha iyi olur.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Genç’in (6/861) sıra sayılı, Başbakan olarak yurt dışına sık
sık seyahat düzenleyen Sayın Başbakanla ilgili olarak
kaç tane yurt dışı seyahati olduğu ve bu seyahatlerin kaçında eşiyle, kaçında
çocuğuyla seyahat ettiği, harcırahlar sorulmakta. Yurt dışına gidişte
Türkiye’den kendisini korumak için her seyahatte kaç koruma gidiyor, bunlara ne
kadar harcırah ödendiği ifade edilmekte, sorulmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu konuyla ilgili olarak
(6/861) ve (6/863) sözlü soru önergeleri, yine Sayın Genç tarafından 20/11/2007 tarih, (6/239) esas numarasıyla sorulmuş. 24
Haziran 2008 tarihinde Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Nazım Ekren tarafından da ayrıntılı bir şekilde cevaplandırılmıştır.
Dolayısıyla soru aynı, konu aynı ve sorulan makam aynı olduğu için bu soruların
cevabı esasen orada verilmiştir, tekrar cevap verme zait olacaktır diye
düşünüyoruz. Aynen o tarihteki cevabı burada tekrarlamış oluyoruz.
Ama kısaca ifade etmem gerekirse, o tarihte Sayın Ekren’in cevabı şudur: “Başbakanlık Özel Kalem yurt
içi-yurt dışı, geçici görev yolluklarıyla ilgili rakamsal verileri de paylaşmak
isterim. Özellikle -o zaman Sayın Ekren’in cevabı-
2003 yılından başlayarak ödenekleri, harcamaları ve kişi sayılarını ana
hatlarıyla aktaracağım: 2003 yılında ödenek tutarı 1 milyon 500 bin YTL,
harcama 1 milyon 325 bin 989 YTL, kişi sayısı da 1.026’dır. Aynı
şekilde, 2004, 2005, 2006 ve 2007 yıllarında da ödeneklerin bütçe imkânları
çerçevesinde arttığını, buna paralel olarak da kişi sayısının da 2004’te 1.103,
2005’te 1.439, 2006’da 1.113 ve 2007 yılı için ödenek tutarının 2 milyon 700
bin, harcamanın da 1 milyon 600 bin 386 YTL.” olduğu o zaman ifade edilmiştir. Dolayısıyla,
bugün bu rakamları bir defa daha tekrarlamış olmaktayım.
Sayın Genç’in (6/862) sıra sayılı bir sorusu var. “TMSF’nin elinde bulunan Sabah gazetesi ve ATV televizyonu”
deniliyor. Önergenin verildiği tarih 27/6/2008. Bazı
köşe yazarlarıyla ilgili maaşlar, transfer ücreti verilip verilmediği ve yine 2
yazar, Fehmi Koru’yla Bülent Kahraman’ın ATV’de
yaptığı programlar nedeniyle kendilerine ne kadar ödeme yapıldığı
sorulmaktadır.
Şimdi, ATV, Sabah ticari ve iktisadi bütünlüğünün Fon’dan bağımsız
bir özel hukuk tüzel kişisine ait olması nedeniyle talep edilen bilgilerin
ilgili şirketten temin edilmesi uygun olacaktır. Bununla ilgili bizde şu an
herhangi bir kayıt yok, onun için de…
KAMER GENÇ (Tunceli) – TMSF’nin elinde,
devlet kurumu…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) –
Bizdeki kayıt bu, verilen cevap da budur. Dolayısıyla bunu bu şekilde arz etmek
istiyorum sizlere.
Sayın Genç’in 915 sıra sayılı bir önergesi var, Diyanet İşleri
Başkanlığıyla ilgili olarak, cemevlerine elektrik
bağlanması vesaireyle ilgili olarak -kendisinin
ifadesine göre- böyle bir soru sormuş. “Bu konuda cevap vermeye kim
yetkilidir?” diye soruyor. Ayrıca da “Cemevlerinin de
ibadethane olarak kabul edilip, buradaki aydınlatma giderlerinin bu yasa
uyarınca Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinden ödemeyi düşünüyor musunuz?” diye
bir sorusu var.
Şimdi, bu konuyla ilgili olarak Diyanet İşleri Başkanlığından
gelen cevabı sizlere arz etmek istiyorum çünkü burada şahsi kanaat beyan etme
noktasında değilim, son derece önemli ve hassas bir konudur. Burada verdiğim
cevaplar tatmin eder ya da etmez, onu bilemem ama bir soruya cevap çerçevesinde
işin özünü tartışmak da ayrı bir konudur, belki de yetkin insanların
yapabileceği bir konudur ama mamafih bazı belediyelerimiz bu manada bazı
kolaylıkları da sağlamaktadır, bunu da memnuniyetle görüyoruz.
Şimdi, verilen cevapta İslam’ın on dört asırlık tarihsel
tecrübesinde cami ve mescitler belli bir mezhebin, meşrebin veya inanç grubunun
ibadet yeri değil, camiye gelen-gelmeyen, namaz kılan-kılmayan ve kendisini
Müslüman olarak kabul eden herkesin ortak mabedi olarak varlığını sürdüregelmiştir. İslam tarihinin hiçbir döneminde
kendisini İslam içinde görüp de camiye alternatif başka bir ibadethane kuran
mezhep ve tarikat olmadığı gibi tasavvufi âdet ve erkânın yürütüldüğü mekânlar
da hiçbir zaman caminin alternatifi bir ibadethane olarak algılanmamış ve
isimlendirilmemiştir.
Diğer taraftan, konuyla ilgili olarak cemevlerine
ibadethane statüsü tanınması talebinin reddine ilişkin Başbakanlık işleminin
iptali istemiyle Başbakanlık aleyhine Ankara 6. İdare Mahkemesinde açılan davada, ki 4/7/2007 tarih, esas numarası 2015/1910, karar
numarası 2007/1240 sayılı Karar’la da bu talep reddedilmiştir. Dolayısıyla
ortada bir yargı kararı da vardır.
Sayın Genç’in (6/953) sıra sayılı sorusu Askerî Şûrayla ilgili bir
soru önergesidir. Bu konuyla ilgili olarak Millî Savunma Bakanlığından gelen
yazıyı sizlere arz etmek durumundayım: “Disiplinsizlik teşkil eden tutum ve
davranışları tespit edilen personelin Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılmalarına
yönelik işlemler mevzuat gereği sicil amirleri vasıtasıyla ilgili kuvvet
komutanları tarafından başlatılmakta ve sürdürülmektedir. Disiplinsizlikleri
tespit edilen personelin durumlarının Yüksek Askerî Şûrada görüşülüp
görüşülmeyeceğine ancak haklarında kuvvet komutanlıkları tarafından teferruatlı
olarak yapılan araştırma ve incelemelerin sonuçlandırılması ve ayırma
dosyalarının tekemmül etmesi durumunda karar verilmektedir. Bu kapsamda,
disiplinsizlik teşkil eden tutum ve davranışları tespit edilen personellerden
durumları Yüksek Askerî Şûrada görüşülmesi gerekli görülenlere yönelik
işlemlerin tamamlanmaması sebebiyle Ağustos 2008 Yüksek Askerî Şûra
toplantısında ayırma kararı görüşülmemiştir. Yüksek Askerî Şûra kararlarının
alınmasıyla ilgili usul ve esaslar ilgili yasal mevzuatta açık olarak
belirtilmiştir. Yasal mevzuatta belirlenen esaslar haricindeki hiçbir hususun
karar alma mekanizmasını etkilemesi de mümkün değildir.”
Evet, Sayın Başkan, Sayın Genç’le ilgili soru önergeleri bunlar.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Buyurunuz Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir defa, birincisi (6/863) ile (6/1396)
sayılı sorular cevaplandırılmadı. Neyse, o cevaplandırılanları ben söyleyeyim.
Şimdi, Sayın Başkan, tabii, Hükûmet,
bizim burada kendi icraatıyla ilgili olarak sorduğumuz, özellikle suistimale elverişli sorulara doğru cevap vermiyor, hep
kaytarıyor, hep yanlış cevap veriyor.
Şimdi, bakın, bu çay ithalatıyla ilgili açık ve seçik, geçici
ithal, yani ihraç edilmek üzere ithal edilen çaylar var, bunlar ithal
edilmemiş. Bunu o zaman inceleyen başmüfettiş hakkında soruşturma açılmış ve
görevden alınmış.
Şimdi, Sayın Bakan burada diyor ki: “Efendim, mevzuat gereği.”
Tabii, bu arada çok zaman geçti aradan, yanımda belgeler de vardı, getiremedim
o belgeleri. Kendisinin de beyanatları var Ali Bayramoğlu’nun
“Ben onu görevden aldırtırım.” diye, o zaman zannedersem gazetede şey vardı.
Ayrıca, bu ihraç kaydıyla ithal edilen bu çayların bir kısmının
ihraç edilmediği, olayın mahkemeye intikal ettiği, mahkemede adli tıbba sahte
numunelerin gönderildiği ve dolayısıyla, önce kendi lehine verilen kararların,
sahte numuneler nedeniyle verilen karardan sonra bu karardan dönüldüğü
konusunda o zaman birtakım yine haberler çıkmıştı. Sayın Bakan bunları biliyor,
ama söylemiyor bize. Yani burada kendi milletvekilini de yakından
ilgilendirdiği için söylemiyor.
Şimdi, bunlar, tabii, sorulan sorulara doğru cevap verilmeyince
biz neyin peşinde koşacağız? Deniliyor ki: “İşte, efendim, buraya iddialarınız
varsa getirin delillerle.” İşte delil ortada. Başmüfettiş
görevden alınmış. Neden dolayı alınmış? Hakkında soruşturma yapılmış ve devlet
kaybı da olduğu tespit edilmiş, ama burada inkâr ediliyor. Gerekirse bu konuyu
gidelim bir inceleyelim.
Şimdi, ikinci bir konu: Diyoruz ki, Başbakan, kendisi, ailesi ve
çocuklarıyla kaç tane yurt dışı seyahati yapmıştır? Ne kadar harcırah almıştır?
Daha geçen gün Amerika’ya gidildi, 200 küsur kişilik Türk Hava Yollarına ait
uçak kiralandı, bir sürü akraba Amerika’ya gitti. Orada gezildi, gelindi.
Şimdi, bu millet bu kadar sefalet içindeyken, insanlar açlıkta, iş adamları
intihar ederken, esnaf siftah yapmazken, devletin en zaruri ihtiyaçları, sağlık
hizmetleri kısılırken devleti yönetenlerin böyle uçaklara atlayıp da kendi aile
efradını getirip de gezdirmeleri, yüklü miktarda masraf yapmaları bu devlete ve
bu insanlara karşı saygısızca bir davranıştır. Biz de soruyoruz, diyoruz ki:
“Kardeşim, sen ne kadar seyahat ettin? Kaç lira harcırah aldın? Bana açıkça
cevap ver.” Verilmiyor. Yani, verilmeyince… Böyle şey olur mu?
Biliyorsunuz, Sabah Gazetesi ile ATV, TMSF’ye
geçti. Diyorum ki, mesela Nazlı Ilıcak’ı almış, Fehmi Koru’yu… Bazı köşe
yazarlarını aldı. Fehmi Koru orada mı bilmiyorum, ama Nazlı Ilıcak orada.
Şimdi, bunlar ATV’de program yaptılar. Bu programa o
zaman çok büyük paralar verildiği söylendi. Bu paralar nasıl veriliyor Sayın
Başkanım? Şimdi, TMSF, ATV’yi ve Sabah gazetesini o
zaman Dinç Bilgin’in borçları dolayısıyla bünyesine aldı. Bünyesine alınca,
oradaki çalışan köşe yazarlarının bir kısmı ayrılmak zorunda kaldı. Yine, ATV’de programlar yapıldı. Kime yaptırıldı? Yine, AKP’ye
yakın basın mensupları arasında yapıldı. İşte, Nazlı Ilıcak’ın kaç lira
aldığını soruyorum, Fehmi Koru’nun kaç lira aldığını soruyorum. Yine, TMSF…
Diyor ki: “Bu özel şirket.” Özel şirket değil efendim. O paralar devletin
parası, özel şirket olsa doğru. Kaldı ki, benim soruma cevap verilmek istense,
elinde Maliye müfettişleri var, hesap uzmanları var; gönderir o şirketlere…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, benim kaç tane sorum var
efendim?
BAŞKAN – Ama biliyorsunuz, İç Tüzük’e göre en fazla süreyi vermiş
bulunuyorum.
Buyurunuz Sayın Bakan, bu konulara cevap verin.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama Sayın Başkan, iki tane daha sorum var.
Her soru için bir dakika verseniz yedi dakika eder.
BAŞKAN – Böyle bir şekilde bunun içinden çıkamayız efendim.
Buyurunuz Sayın Bakan, devam ediniz. Siz açıklamanızı yapınız.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Evvela, bir şeyi kabul etmemiz mümkün değil. Başkalarına atfedilen
bir kısım fiillerle ilgili olarak ben burada, doğru olmayan, gerçek olmayan,
belgelere, bilgilere dayanmayan hususları getirip burada sırf birilerini
kurtarmak adına, birinin yaptığı bir yanlış varsa onu örtbas etmek adına yüce
Meclise saygısızlık yapamam. Dolayısıyla, evvela ne soracaksak, ne
konuşacaksak, ne yapacaksak bu saygı çerçevesinde konuşmamız lazım. Biz
devletin bilgilerini burada okuyoruz. Bunu eksik buluyorsanız, yanlış
buluyorsanız, bunun başka türlü mekanizmaları da var.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakansınız, inceleyeceksiniz!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Ama
ben burada birileri adına yalan söylemek üzere bulunmuyorum. Bunu Meclise
saygısızlık olarak telakki ederim.
Lütfen, artık bu nezaketi de burada da tesis etmemiz lazım. Yani,
sorulara olabildiğince doğru cevap veriyoruz ama bu sizi tatmin etmiyor
olabilir. Bunun ölçüsü soruyu soran değildir her zaman. Biz burada veririz.
Kifayet etmiyorsa bunun başka türlü yollardan telafisi mümkün olabilir.
Sayın Başkan, bu nezaketi bu Mecliste tesis edemediğimiz zaman hep
beraber siyasetçi kaybediyor, bu kurum kaybediyor. Çünkü TRT 3’ten herkes bizi
dinliyor. Dinliyor ve bakıyor ki, Mecliste çok da uygun olmayan konuşmalar
yapılınca, bu bize olan saygıyı da azaltıyor. Yani bir Başbakan Yardımcısı
olarak, hasbelkader görev yapan birisini başkası adına burada doğru olmayan
bilgileri veren -ki, öbür kısmını söylemek doğru değil-, gelip burada bu
işlerle meşgul birisi olarak görmeyi, göstermeyi de çok doğru bulmam.
Benim verdiğim bilgiler bunlar. Bunları da devletin bilgilerine
dayanarak yapıyoruz. Beğenmeyen varsa başka türlü hukuk yollarına müracaat eder
veya Meclisin başka denetim yollarına müracaat eder. Bu konuda yapacağım genel
açıklama budur.
Sayın Başkan, diğer sorulara cevap verecek miyim, çünkü bir saati
geçti? Gelecek hafta kaldığımız yerden…
BAŞKAN – Evet, biraz hızlı bir şekilde, soruları yinelemeden
yaparsanız, bir on dakika….
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) –
Hayır, bu sorular… Yani, Sayın Ağyüz’ün soruları
biraz daha kapsamlı, TOKİ ile ilgili.
BAŞKAN – O zaman, Sayın Bakan, iki soruyu da cevaplayınız, Reşat
Doğru ve Ergün Aydoğan’ın ve konuyu bitirelim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – O
zaman, müsaade ederseniz, Sayın Ergün Aydoğan ile
Sayın Reşat Doğru’nun soruları daha kısa, onları cevaplayayım, müsaade
ederseniz öbürlerini gruplandırmış olalım.
BAŞKAN – Evet, ben de onu söylüyorum.
Bu iki soruyu cevaplayınız, diğerleri tekrar gündemde kalacak.
Buyurunuz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Sayın
Reşat Doğru’nun, şehitlerimize, geride kalan ailelerine yardım etmek amacıyla
kurulmuş şehit aileleri yardımlaşma derneklerine kamu kaynaklarından yapılan
yardımlarla ilgili bir sorusu var. İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi
Başkanlığının 21/8/2008 tarihli yazılarından
anlaşılacağı üzere, şehit aileleri yardımlaşma derneklerine, yıllık
beyannamelerinden yapılan incelemelerde, 2005 yılında 27.412 TL, 2006 yılında
177.957 TL, 2007 yılında da 106.268 TL yardım yapıldığı görülmektedir. Ayrıca,
Millî Savunma Bakanlığının 12/9/2009 tarihli ve 7049
sayılı yazılarından da anlaşılacağı üzere, ilgili yasanın verdiği imkân
çerçevesinde Millî Savunma Bakanlığı bütçesinden de ödenek tahsisi
yapılabilmektedir. Bu kapsamda, Türkiye Harp Malulü Gaziler, Şehit Dul ve
Yetimleri Derneğine, yukarıda belirtilen tutarlara dâhil olmak üzere, Millî
Savunma Bakanlığı bütçesinden 2005 yılında 5 bin, 2006 yılında 7 bin, 2007
yılında da 10 bin, 2008’de de 10 bin TL ödenek tahsisi yapılmıştır.
İkinci soru, Sayın Ergün Aydoğan’ın
(6/921) sıra sayılı soru önergesidir. “Balıkesir ilini de kapsayan Anadolu
otoyolu projesi kapsamında Balıkesir körfez yolunun yapımı düşünülmekte midir?
İstanbul’u deniz yolu ile İzmir’e bağlayan yollardan Gönen, Balya, İvrindi,
Bergama’dan İzmir hattının yapım projesi var mıdır? Yoksa yapılması düşünülmekte
midir?” Bandırma-Susurluk yoluyla ilgili de sorusu var. Bununla
ilgili olarak, Balıkesir’i körfeze bağlayan yol kapsamındaki Balıkesir-Havran
yolunun uzunluğu
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Aydoğan, sizin bir ek
açıklamanız var mı?
Ergün AYDOĞAN (Balıkesir) – Evet.
BAŞKAN – Buyurunuz.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Biz de Sayın Bakana teşekkür ediyoruz,
gecikmeli de olsa...
Biz, bu soru önergemizi 18/7/2008
tarihinde yani on beş ay önce vermişiz. On beş ay geçmiş olmasına rağmen bu
sorularımızın herhangi birisi yerine gelmiş değil. Sadece Bandırma-Susurluk
arasındaki yol çalışmaları devam etmekte. O da umuyorum 2009 sonuna kadar biter
ama bitecek gibi gözükmüyor. Özellikle Balıkesir-Körfez arasındaki yolda, sizin
de zaman zaman kullandığınız gibi, özellikle yaz
aylarında gerçekten çok ciddi bir sıkıntı yaşandı. Ciddi can ve mal
kayıplarının yaşandığı bir yol. Tabii, burada sizin ifadenizle 2010 yılında
ihaleye çıkacak ama ihaleden sonra ne zaman, ne kadar sürede biteceği maalesef belli
değil ve daha önceki görüşmelerimizde, ilgili sayın bakan, Balıkesir körfez
yolunun şehirler arası yol olmadığını, bağlantı yol
olduğunu, o vesileyle gündeminde olmadığını söyledi. Ama birçok şehirler arası yoldan daha önemli bir yol olduğunu hepimiz biliyoruz.
Diğer, Gönen-Balya-İvrindi-Bergama arasındaki yol da, maalesef siz yeterli
demiş olmanıza rağmen, özellikle Balya-İzmir yani Bergama üzerindeki yol
maalesef yeterli değil. Bergama-İzmir yolu, sadece bakımlar yapılmakta ama
yeterli değil. Tabii, bu konularla ilgili, ilgili bakanlara da soru sormamıza
rağmen -biraz önce siz dediniz ki bu sorular ilgili bakanlıklara sorulursa daha
kolay cevap verilebilir- maalesef ilgili bakanlardan da zamanında ve gerekli
yanıtı alamıyoruz.
Burada tekrar ifade etmem gerekirse Bandırma-Susurluk arası bitmiş
değil ama Balıkesir-Körfez arasındaki yolun bir bağlantı yolu olarak görülmesi
anlayışı doğru değil, şehirler arası yollardan daha
yoğun bir trafik kapsamakta. O nedenle, bu Balıkesir-Körfez yolunun biraz daha
üzerinde durulmasını arzu ediyorum.
Bu vesileyle teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aydoğan.
Sayın Çiçek, buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ulaştırma Bakanımız en çok sözlü sorulara cevap veren bir
arkadaşımız. Doğrusu, bu sorunun onun tarafından cevaplandırılması, belki şimdi
gündeme getirdiğiniz sorular açısından daha doğru rakamlar verme imkânı
olabilirdi çünkü bu soruları sorabileceğinizi önceden kestiremeyince ilgili kurumdan
da bilgi almadım; cevap verirsem de bağlayıcı olur. Ama demin de arz etmeye
çalıştım, bütçe dönemine girdik, nasıl olsa ilgili bakanlık bütçesi
görüşülürken de soru-cevap fasılları var, orada bu konu bir defa daha gündeme
gelebilir, o zaman daha bağlayıcı beyanlar oradan alınabilir. Ama şu bir
gerçek: Bizim en önemli, öncelik verdiğimiz konuların başında da kara yolları
geliyor. Malum, bir taraftan ekonomiyi iyileştirmek için kara yollarına önem
veriyoruz, önemli kaynaklar da aktardık. Türkiye'deki çift gidiş-gelişi
düzenleyen duble yollar belki yeterli değildir
diyebiliriz ama önemli bir mesafe katettiğimiz bir
alandır. Ümit ediyorum -söylediğiniz hususlar doğrudur- o güzergâhtaki trafik
yoğunluğunu, inşallah bir daha bir soruya gerek kalmadan önemli bir adımı
birlikte gerçekleştirmiş oluruz.
Çok teşekkür ederim, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
On beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.52
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.11
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
9’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, efendim, ben, soruların
cevaplandırılmasıyla ilgili tutumunuz hakkında 63’üncü maddeye göre söz
istiyorum.
Ayrıca, biraz önce benim sorularımın, 8’inci sırasındaki (6/863)
no.lu sorumla, 28’inci sıradaki (6/1396) no.lu sorularım da cevaplandırılmadı.
Bu sorularımda ben, Başbakanın ve bakanların, Anayasa’nın 82’nci maddesine göre
yurt dışına hangi milletvekillerini götürdüğünü…
BAŞKAN – Bu sorunuzu Sayın Genç gayet net anladık.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Cevaplandırılmadı efendim, ama tutumunuzla…
BAŞKAN – Şimdi sorunuzu…
KAMER GENÇ (Tunceli) – …ama, tutumunuz
hakkında, 63’üncü maddeye göre söz istiyorum, çünkü yanlış bir tutum
içindesiniz. Müsaade ederseniz ben 63’üncü maddeye göre açıklayayım efendim.
AHMET YENİ (Samsun) – Sorular bitti Sayın Başkan.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim soruyla ilgisi yok.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, gündem değişti, bitti.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Senin aklın kendine yetmez; sen otur kendi
işine bak!
BAŞKAN – Sayın Genç…
AHMET YENİ (Samsun) – Hakaret ediyor Sayın Başkan.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, tutumunuz hakkında, 63’üncü
maddeye göre tutumunuz hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Usul hakkında yani…
Bu arada, on dört tane soru soruluyor ve ben o konudaki hatanızı,
lütfederseniz…
BAŞKAN – Sayın Genç, bir dakika…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Burada takdir hakkınız yok, usul hakkında
konuşmak istiyorum.
AHMET YENİ (Samsun) – Önce hakaret etti Sayın Başkan.
BAŞKAN – Bir dakika Sayın Genç.
Siz sorularınızı sordunuz, Sayın Bakan o soruları cevapladılar.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Cevaplandırmadı.
BAŞKAN – Yeterli cevaplamamış olduğunu siz yerinizden beyan
ettiniz. Yeterli cevap vermediğini siz, size söz hakkı verdiğim zaman ifade
ettiniz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Edemedim ki efendim.
BAŞKAN – Ettiniz efendim, yeterli cevabı vermediğini söylediniz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, bakın, yedi tane soruya
bana iki dakika verdiniz. Bu tutumunuz hakkında 63’üncü maddeye göre söz
istiyorum. Çünkü soru sorma meselesi çok önemli bir konu.
BAŞKAN – Soru sorma meselesi çok önemli bir konu, bunu biliyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Önemli ve üstelik de çok önemli bir
denetim…
BAŞKAN – Denetim işlemini yaptığımızı, Meclisin, biliyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – …ama ben, AKP ile ilgili çok suistimal sorularım var, hiçbirisine cevap verilmedi.
BAŞKAN – Şimdi, hiçbirine cevap verilmediyse siz sorularınızı
yineleyiniz efendim…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama tutumunuz da hatalı efendim.
BAŞKAN – …yeniden cevap almaya bakınız.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim. Sizin, tutumunuzda, 63’üncü
maddeye göre, nasıl hata yaptığınızı isterseniz bir kısa sözle ifade edeyim.
BAŞKAN – Usule aykırı bir şey yaptığım kanaatinde değilim. Usule
uygun bir şekilde soru soran milletvekillerine cevap verdirdim. Onun için bu
hakkı kullandım ve üstelik de sorular sorulduktan sonra toplu hâlde
milletvekillerinin sorduğu soruların, her bir milletvekilinin sorduğu sorunun
karşılığını onlara söz hakkı vererek yerine getirdim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, burada sizin takdir
hakkınız yok, 63’üncü maddeye göre tutumunuz hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN – Bu konuda takdir hakkım vardır…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, yok efendim.
BAŞKAN – …böyle bir şey görmüyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Usulsüzlüğünüz var efendim, usulsüzlük
yaptınız. O usulsüzlüğün…
BAŞKAN – Usule aykırı bir davranışta bulunduğum kanaatinde
değilim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim var, size izah edeceğim. Size izah
edeceğim ama yani. Yani bir milletvekili burada 63’üncü maddeye göre
tutumunuzda hata olduğunu söylüyor, üç dakika verin, konuşayım.
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Oylama yapalım Sayın Başkan.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Oylama yok burada.
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Hata yoktur.
BAŞKAN – Ben usule aykırı bir davranışta bulunmadığım
kanaatindeyim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, 63’üncü maddede “Başkanı gündeme
davet” konusunda ben sizin hata yaptığınızı düşünüyorum. Uygulama hatalıdır,
63’üncü maddeye göre bana söz verin efendim.
BAŞKAN – Sayın Genç, bu konuda tartışma olduğu kanaatinde değilim.
Usule ve İç Tüzük’e tamamen uygun bir şekilde yönettim. Soru-cevabı bu Meclis
çatısı altında olmayacak kadar düzgün bir şekilde, olabildiğinin en iyisi
şeklinde, karşılıklı, soru sorulan bakana cevap verme ve ek açıklama isteme
hakkını da kullanarak yerine getirdim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bakın, bütün başkan vekilleri
bu konuda İç Tüzük’ün 63’üncü ve 98’inci maddesini ihlal ediyorlar. Uygun
görürseniz ben…
BAŞKAN – Siz bunları ifade ettiniz yerinizden Sayın Genç, lütfen…
Bu tartışmayı burada kesiyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama efendim, ben, tutumunuz hakkında,
usulünüz hakkında 63’üncü maddeye göre söz istiyorum. Vermediğiniz zaman… Genel
olarak ben diyorum ki: Başkan burada söz verir efendim ama siz, ben ille
vermiyorum diyorsanız bana göre haksızlık yapıyorsunuz.
BAŞKAN – Vermiyorum çünkü usul tartışması yaratacak bir şey olduğu
kanaatinde değilim. Lütfen, bu tartışma burada bitmiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani haksızlık yapıyorsunuz. Bu, İç Tüzük
ihlalidir. Yani bu Mecliste devamlı İç Tüzük ihlalleri yapılıyor. Bu İç Tüzük
ihlalleri dolayısıyla AKP’nin yaptığı birçok suistimalin
üstü örtülüyor efendim.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Geçen hafta perşembe günü yapılan birleşimde birinci bölümde yer
alan 21’inci madde kabul edilmişti.
Şimdi 22’nci maddenin başlığını okutuyorum:
2. Yazılmamış sayılmanın sözleşmeye etkisi
MADDE 22-
BAŞKAN – Madde üzerinde iki önerge vardır.
(x) 321 S. Sayılı Basmayazı 7/10/2009 tarihli 3’üncü
Birleşim tutanağına eklidir.
Önergeleri önce geliş sırasına göre, sonra aykırılık sırasına göre
de işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 321 Sıra Sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısının
22. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Ali Rıza Öztürk |
Ali İhsan
Köktürk |
Turgut Dibek |
|
Mersin |
Zonguldak |
Kırklareli |
|
Ali Oksal |
|
Rasim Çakır |
|
Mersin |
|
Edirne |
“Madde 22- Bir sözleşmenin yazılmamış sayılan genel işlem
koşulları dışındaki hükümleri geçerlidir. Bu durumda düzenleyen, yazılmamış
sayılan genel işlem koşulları olmasaydı sözleşmenin yapılmayacağını ve sözleşme
ile bağlı olunmayacağını ileri süremez.”
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 22. maddesinin
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Bal |
Mehmet Şandır |
İzzettin Yılmaz |
|
Konya |
Mersin |
Hatay |
|
Osman Ertuğrul |
|
Rıdvan Yalçın |
|
Aksaray |
|
Ordu |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz Borçlar Kanunu’nun 21’inci maddesi genel işlemlerle ilgili
yazılmamış sayılma hâlini düzenlemektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu
kanun tasarısına itirazımızın temel nedeni 105 maddenin fazla olması, seksen üç
yıldır uygulanan Borçlar Kanunu’nun madde numaraları değiştirilmek suretiyle
bir hafıza kaybına neden olacağına ilişkindir.
Bu madde 20’nci madde kapsamı içerisinde değerlendirilebilir ve
sözleşmenin genel işlemleriyle ilgili tanım, buna uymayan hâller o madde
içerisinde ifade edilebilir ve böylece bir madde tasarrufunda bulunulabilirdi.
İlerleyen maddelerde görülecektir ki, sadece bu bölümde 4 tane maddenin fazla
olduğunu görmekteyiz, dolayısıyla, bizim kanunun temeline ilişkin itirazımız
yerindedir.
Bu vesileyle bunu izah ettikten sonra, 15’inci maddeyle ilgili
görme özürlü işlem yapanların durumuyla ilgili hususu sizlerin bilgisine tekrar
sunmak istiyorum.
Bilindiği gibi 15’inci maddede bulunmaktayken, Komisyon tarafından
görme özürlülerle ilgili fıkra çıkarılmış ve bununla ilgili önergeyi de
Milliyetçi Hareket Partisine mensup arkadaşlar vermişti. Daha
sonra Sayın AKP Milletvekili Lokman Ayva Mecliste bir konuşma yapmış ve
arkasından da görme özürlüleri derneklerinin Osmaniye’den, Konya’dan,
İstanbul’dan, Ankara’dan bizi arayarak bunun görme özürlüler aleyhine bir durum
oluşturduğunu, bunun müsebbibinin de Milliyetçi Hareket Partisi olduğunu ifade
etmek suretiyle sanki organize bir şekilde Milliyetçi Hareket Partisine karşı
bir tavra dönüştürmüşlerdir.
Değerli arkadaşlarım, bu önerge doğrudur. Doğruluğunu izah
edeceğim ancak bu önerge Sayın Komisyonun, Sayın Bakanın ve Genel Kurulda
bulunan milletvekillerinin, AKP Grubunun, CHP Grubunun da kabulüyle
gerçekleşmiştir. Bu hukuken doğrudur ancak bir yanlış var ise bu yanlışı
düzeltmek AKP Grubunun görevi içerisindedir, çünkü Meclisteki aritmetik yapı,
milletvekili sayısı yapısı itibarıyla sorumluluk onlara düşmektedir.
Dolayısıyla, bunun Milliyetçi Hareket Partisi görme engelli kardeşlerimizin
karşısındaymış gibi, onların iş ve işlemlerini zorlaştıran bir önerge imiş gibi
takdim edilmesi ve onların husumetine maruz kılınması yanlış bir iş olmuştur.
Bu yanlışı düzeltmek istedim.
Diğer taraftan, değerli arkadaşlarım, bu değişiklik görme engelli
kardeşlerimizin aleyhine herhangi bir sonuç ve hüküm doğurmamaktadır. Bilindiği
gibi, Borçlar Kanunu’nda, görme engellilerin, münderecatını bilmedikleri,
içeriklerini bilmedikleri konularda eğer bunların içeriklerini bilmediğine dair
bir durum söz konusu ise imzalarının kendilerini bağlamayacağına dair hüküm
vardı. Bu hüküm görme özürlülerle ilgili bir yasa tasarısı sırasında Borçlar
Kanunu’ndan çıkarılmış ve buna uygun olarak da Noterler Kanunu’nun 73 ve
75’inci maddesinde bir düzenleme yapılarak onların ihtiyarına yani onların
seçimine bırakılmıştır. İşte, yapılmış olan değişiklik ve Milliyetçi Hareket
Partisinin verdiği önerge Noterler Kanunu’nda yapılan değişikliğe paralel bir
düzenlemedir. Bu düzenlemeyle görme özürlülerin aleyhine bir durum
geliştirilmemekte, aksine, içeriğini bilmediği bir sözleşmede imzası bulunması
hâlinde görme özürlü kardeşimizin buna itiraz hakkını düzenlemekte, bu itiraz
hakkıyla birlikte yapılan düzenleme ispat külfetini karşı tarafa yüklemektedir
ve böylece pozitif bir ayrımcılık görme özürlüler lehine
gerçekleştirilmektedir.
Diğer taraftan, görme özürlü kardeşlerimizin böyle bir hukuki
muhafaza altına alınması işin tabiatı gereğidir. Bütün hukuk düzenlerinde görme
özürlü veya yaşları küçük olan gayri mümeyyizlerin durumlarını ya da değişik
engellere maruz kalmış olan insanların hukuki güvenliklerini sağlayabilmek için
benzer düzenlemeler bulunmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
FARUK BAL (Devamla) – Bu düzenlemenin de görme özürlülerinin
lehine, onların hak ve hukukunu korumak amacıyla ve onlara hukuki bir muhafaza
sağlamak amacıyla verilmiş olduğunu yüce Meclisin bilgisine tekrar arz
ediyorum. Bu vesileyle de görme özürlü kardeşlerimi saygıyla selamlıyorum.
Kendilerini Milliyetçi Hareket Partisi aleyhine yönelten kişilerin durumunu da
bir kez daha değerlendirmelerini takdirlerine sunuyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım, gerekiyorsa Komisyon geri
çeker. Tekriri müzakere istesinler.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.
III.- YOKLAMA
(CHP ve MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Oylamadan önce bir yoklama talebi vardır. Tespit
ediyoruz: Sayın Anadol, Sayın Bingöl, Sayın Koçal, Sayın Öztürk, Sayın Güner, Sayın Ünlütepe, Sayın
Barış, Sayın Dibek, Sayın Ünsal, Sayın Emek, Sayın Topuz, Sayın Yalçınkaya, Sayın Köse, Sayın Mengü,
Sayın Güvel, Sayın Öğüt, Sayın Genç, Sayın Atılgan,
Sayın Yalçın, Sayın Çelik.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321) (Devam)
BAŞKAN – Sayın Bal ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 321 Sıra Sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısının
22. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
“Madde 22 – Bir sözleşmenin yazılmamış sayılan genel işlem
koşulları dışındaki hükümleri geçerlidir. Bu durumda düzenleyen, yazılmamış
sayılan genel işlem koşulları olmasaydı sözleşmenin yapılmayacağını ve sözleşme
ile bağlı olunmayacağını ileri süremez.”
BAŞKAN – Komisyon?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Öztürk. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu’nun 22’nci maddesiyle ilgili
verdiğimiz değişiklik önergesi madde metninin daha kısa ve daha anlaşılır
olmasını amaçlamıştır. Mevcut tasarıda “geçerliliğini korur.” ifadesi yerine
“geçerlidir.” dedik.
Yine mevcut tasarıda “…diğer hükümlerle sözleşme yapmayacak
olduğunu ileri süremez.” ifadesi çok bozuk bir ifade, ne söylediği anlaşılmayan
bir ifade. Bunun yerine de “…yazılmamış sayılan genel işlem koşulları olmasaydı
sözleşmenin yapılmayacağını…” şeklinde düzelttik ve “…sözleşme ile bağlı
olunmayacağını ileri süremez.” dedik. Bunun neresine Sayın Komisyonun ve
Bakanın katılmadığını anlayamadım ben. Bunu takdirlerinize sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, son günlerde, alabildiğine, Türkiye’de,
hukuksuzluk diz boyu yaşanmaktadır. Bu hukuksuzluklar artık günlük yaşamımızı
da etkilemiştir. Aynı zamanda yargının da her tarafını sarmış vaziyettedir.
Bakın, dün dağdan indirilen, dağdan inen PKK teröristleriyle ilgili olarak
elimdeki haberler: “Hâkimin zor anları…” Bu da “Karar hukuki değil siyasi”
ifadelerini içermektedir.
Değerli arkadaşlarım “Habur Sınır
Kapısı’nda kurulan mahkemede sorgu yapan savcılar” diyor bir hâkim. Sayın
Adalet Bakanına soruyorum: Bir mahkemenin kurulması Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun kararıyla mümkündür. Habur Sınır Kapısı’nda
mahkeme kurulmasına ilişkin olarak hâkim ve savcıların kararı var mıdır?
Silopi’deki hâkim ve savcıların Habur Sınır Kapısı’na
götürülerek orada ifade almalarının hukuksal dayanağı var mıdır? Böylesine
verilen kararların hukuki geçerliliği bulunmakta mıdır? Bu, hukuksuzluk değil
de nedir?
Değerli arkadaşlarım, bakın, yine, bu dağdan inen 5 terörist,
“terör başını, Abdullah Öcalan’ı, “Kürt halkının önderi” ve “Sayın Abdullah
Öcalan” ifadelerini geri almaları konusunda bizzat mahkeme hâkimi tarafından
telkin ediliyor. Deniliyor ki -mahkeme hâkimi PKK’nın avukatlarına,- aynen
okuyorum: “Suça konu kelimeler kullanılmasın, üsluplara dikkat edilsin, kimse
zor durumda bırakılmasın, biz de bu sürece katkı sağlamak istiyoruz dediği
belirtildi.”
Değerli arkadaşlarım, eğer gazetede yazan bu iddialar doğruysa hukuk
adına utanılacak bir durumla karşı karşıyayız. Eğer gazetede yazılan bu
iddialar doğruysa o yargılamayı yapan hâkim görevini kötüye kullanıyor
demektir. Hâkim, önüne gelen davayla ilgili hiçbir surette telkinde bulunamaz
ve var olan şeyleri tutanağa geçirmekle yükümlüdür, görevlidir. Eğer bunu
yapmıyor ise görevini kötüye kullanmak suçunu işliyor demektir. Buna rağmen
yine gazetede yazılanlara göre “sayın” kelimesi geri alınmıyor ancak yargıç,
kendilerini bu açılıma katkı sağlamakla görevli saydıkları için bu “sayın”
kelimesini tutanağa geçirmeme hakkını kendinde buluyor.
Şimdi, adaletten sorumlu Bakanımıza soruyorum: Bir yargıç,
kişilerin söylediği sözleri, ifadeleri, yaptığı eylem ve işlemleri, hele hele bunlar mevcut yasalar karşısında suç teşkil ediyor ise
bunları tutanağa geçirmeme hakkını, yetkisini ve cesaretini kimden alıyor
değerli arkadaşlarım?
Ben kişilerle ilgili değilim. Ben sadece bu konuda mahkemenin
yaptığı hukuksuzlukları dile getirmek istiyorum. Eğer hukuksuzluklar, hukuku
uygulamakla görevli hâkim ve savcıların da kafasına girmişse, artık istisna
olmaktan çıkıp onların da uygulamalarında kural hâline gelinen bir durum
yaratmışsa, burada bizim hep birlikte, hangi siyasal düşünceden olursak olalım,
oturup ciddi ciddi düşünmemiz gerektiğini
düşünüyorum. Burada bunu yapan hâkim yarın başka olaylarda da daha farklı neler
yapmaz diye düşünüyorum. Ben bu kürsüden Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna
bu hâkim ve savcılar hakkında suç duyurusunda bulunuyorum. Sayın Adalet Bakanı
bunun gereğini yapmalıdır. Bu, mevcut yasalarımıza göre suçtur değerli
arkadaşlarım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Buyurunuz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi adına söz alan Sayın Ali Rıza Öztürk’ün biraz önce ifadelerini beraberce dinledik.
Evvelemirde, şu anda Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının
sorumluluk bölgesinde cereyan eden bir soruşturmaya ilişkin bilgiler sundu. Bu soruşturmanın içeriği gizli. (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler) Bu soruşturmada söylendiği iddia edilen, gazetelere yansıyan
beyanlar için şunu söyleme ihtiyacı duydu, eğer doğruysa…
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Doğru, doğru.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – “Belirtildi”, “söylenmiş”,
“yapılmış”, “edilmiş” gibi, gerçekliği belli olmayan, faraziyeler üzerinden
birtakım tespitler yaptı Sayın Öztürk. (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
KADİR URAL (Mersin) – Sayın Bakan, bir açılım da buna yapın!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bir müsaade eder
misiniz.
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Mahkeme kurulmadı mı?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın milletvekili kürsüden
ifade etti, müsaade edin, cevabını vereyim. Ben de izah etmeye çalışıyorum.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Mobil mahkeme, mobil mahkeme.
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Mobil mahkeme kuruluyor.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Şimdi, değerli arkadaşlar,
mahkemeler de kanuna göre hareket ederler, Anayasa’ya göre kurulurlar.
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Yazıklar olsun ya!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bu somut olayda, içeriğe
ilişkin olarak söylenen bilgilerin doğruluğunu teyit etmeden, o içerikle ilgili
değerlendirme yapmayacağım. Sebep, Anayasa madde 138. 138’inci madde:
“Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin
kullanılmasıyla ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz ve herhangi bir
beyanda bulunulamaz.” Bu bir. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Dava mı kaldı? Dava bitmiş.
KADİR URAL (Mersin) – Ya bırak Sayın Bakan, kime anlatıyorsun!
Mahkeme kuruldu mu, kurulmadı mı, onu soruyor ya.
BAŞKAN – Sakin olun sayın milletvekilleri.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Müsaade eder
misiniz.
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Dava mı var ya? Ne davası?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – İki: Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanunu madde 251’in üçüncü fıkrası.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Hataylılar dinliyor seni Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Açar bakarsanız, orada
yazar: “Soruşturmanın gerekli kıldığı hallerde, suç mahalli ile delillerin
bulunduğu yerlere gidilerek soruşturma yapılabilir. Suç, ağır ceza mahkemesinin
bulunduğu yer dışında işlenmiş ise cumhuriyet savcısı suçun işlendiği yer
cumhuriyet savcısından soruşturmanın yapılmasını da ayrıca isteyebilir.”
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Hâkim nasıl gitti?
ATİLA EMEK (Antalya) – Hâkim niye gitti?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Değerli arkadaşlar,
Diyarbakır’dan Silopi’ye hâkim gitmemiştir.
ATİLA EMEK (Antalya) – Hâkim gitmedi mi, helikopterle oraya
götürmediniz mi?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Diyarbakır’dan, 250’nci
madde gereğince, yetkili cumhuriyet savcıları, Ceza Usul Yasamızın 251’inci
maddesinin üçüncü fıkrasının kendilerine verdiği yetkiyi kullanarak, ayrıca bu
konuda Diyarbakır Valiliğinin güvenlik gerekçesiyle vermiş olduğu bir mütalaaya
da dayanarak Silopi’ye gitmişlerdir.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Tezgâh, tezgâh!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Onun ötesinde, hâkim Silopi
hâkimidir, sadece yetkili savcıları 251’e dayanarak o bölgeye gitmişlerdir.
Dolayısıyla burada peşin kabulle gerçekmiş gibi kabul edilen…
ATİLA EMEK (Antalya) – Hâkim sorguyu nerede yaptı Sayın Bakan?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – …beyanlara dayanarak
hükümler kurulması, Anayasa’mızın 138’inci maddesinin ihlal edilmesi kanaatimce
doğru değildir. Önümüzdeki süreçte bu konuya ilişkin…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ne ihlalinden bahsediyorsun Sayın Bakan
sen ya? Allah aşkına, ne ihlalinden bahsediyorsun ya! Hukuk ihlal edilmiş, sen
ne ihlalinden bahsediyorsun ya!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – …rahatsızlığı, şikâyeti
olanlar varsa bununla ilgili de kanunlarımızda gerekli yollar açıktır, bu müracaatlar
yapılır. Bu müracaatlar neticesinde de yapılacak incelemeler sonucunda
gerçekleri bütün halkımız görür.
Genel Kurula saygılar sunuyorum efendim. [(AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP ve MHP sıralarından “Bravo” (!) sesleri)]
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
22’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 22’nci madde kabul edilmiştir.
23’üncü maddenin başlığını okutuyorum:
III. Yorumlanması
MADDE 23-
BAŞKAN – Madde üzerinde iki önerge vardır. Önergeleri önce geliş
sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre de işleme alacağım.
Buyurunuz:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 321 Sıra Sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısının
23. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Ali Rıza Öztürk |
Ali Rıza Ertemür |
Abdulaziz Yazar |
|
Mersin |
Denizli |
Hatay |
|
Ahmet Ersin |
Bayram Meral |
Kamer Genç |
|
İzmir |
İstanbul |
Tunceli |
“Madde 23- Genel işlem koşullarının açık ve anlaşılır olmayan ya
da birçok anlama gelen hükümleri düzenleyenin aleyhine yorumlanır.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 23. maddesinde
yer alan, “Genel işlem koşullarında yer alan bir hüküm, açık ve anlaşılır
değilse veya birden çok anlama geliyorsa” ibaresi yerine, “genel işlem
koşullarının yorumunda ihtilaf olduğunda” ibaresinin yazılmasını,
“ve karşı tarafın lehine” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
|
Faruk Bal |
Mehmet Şandır |
İzzettin Yılmaz |
|
Konya |
Mersin |
Hatay |
|
Osman Ertuğrul |
|
Rıdvan Yalçın |
|
Aksaray |
|
Ordu |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Faruk Bal konuşacak Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Faruk Bal, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüştüğümüz yasanın dilinde ciddi sorunlar olduğunu daha önceki önergelerimizde
ifade etmiştik. Mevcut hâliyle kanun tasarısı anlaşılmaz bir ifadeyi
içermektedir. Dolayısıyla biz bu önergeyle bunu anlaşılır hâle getirmeye
çalıştık. Önergeyi yüce Meclisin takdirine arz ediyorum.
Ancak Sayın Bakan tabii ki bizim âmâlarla ilgili ifade ettiğimiz
hususların dışında zatıalinizin Hükûmetin
bir üyesi olarak adalet hizmetlerinin yürütülmesinden siyasi sorumluluğunuz
bulunmaktadır. Bu siyasi sorumluluk dünden itibaren ülkede yaşanan gelişmelere
sizin yüce Mecliste cevap verme ya da bunları açıklığa kavuşturma
yükümlülüğünüzü de birlikte getirmektedir. Dünden itibaren Mahmur kampından ve
Kandil Dağı’ndan gelen insanlar törenlerle karşılanmıştır. Onları karşılamaya
elbette ki bizim orada istihbarat gücümüz yok ama,
gazetelerin yazdığına göre devletin İçişleri Müsteşarı gitmiştir, onları
karşılamaya birtakım kamu görevlileri gönderilmiştir. En vahimi ise, Ceza Usul
Kanunu’nun hangi hâllerde bulunduğu makamın dışına giderek yargı işlemini
yürütmesi gerektiğine ilişkin kesin kurallar koymasına rağmen, savcılar ve
hâkimlerin de gittiği görülmektedir.
Ceza Usul Kanunu’nda, bahsettiğiniz doğrudur, cumhuriyet savcısı
gidebilir ancak bu gazetelerde hâkimin de gittiği yazılı. Eğer bu doğruysa
sizin buna “doğru” demeniz lazım, yanlışsa niçin oraya, hangi hukuku nedenle
gönderildiğini ifade etmek lazım.
Ceza Usul Kanunu’na göre hâkim keşif için makamından dışarı çıkar,
otopsi için makamından dışarı çıkar, hasta bir hâlde bulunup da duruşmaya
gelmesi mümkün olmayan kişi için de onun ayağına gider ama Ceza Usul Kanunu’nda
PKK’lı teröristin ayağına gider diye bir hüküm yok Sayın Bakan! (MHP
sıralarından alkışlar)
KADİR URAL (Mersin) – Onlar gider!
FARUK BAL (Devamla) – Sayın Bakan, ateş olmayan yerden duman
çıkmaz. Elbette ki kesin olarak doğru olduğunu biz de bilmiyoruz ama orada
yaşanan gelişmeler, törensel bir havaya büründürülen mücrimlerin, suçluların
yargıya teslimi sırasında onların nasıl himayeye mazhar olacağına dair
işaretler daha gelmeden önce verilmişti. Hükûmetin
işareti belliydi, iyi muamele görecekleri… İyi muameleden kastım, insani
muamele değil kabul görecekleri yönünde, dağdan indirilip ovaya bırakılacakları
yönünde, silahı bırakıp siyasete soyunacakları yönündeydi. Şimdi, bunun bir
aşamasına daha gelmiş bulunuyoruz. Sizlerin yani AKP Hükûmetinin
“açılım” adı altında millî birliği çözen projenizde yargıyı da
görevlendirdiğinizi anlıyoruz. Oraya giden 2 tane hâkim, ifadeleri olduğu gibi,
ne söylenmişse ayna gibi zapta yazması gerekirken, o zabıtların kendi işinin
dışında olmak suretiyle, sanki sanığın avukatıymış gibi yol gösterir bir duruma
düşmesi sizin uyguladığınız politikanın ürünüdür. Bu politika, hâkimi baskı
altına alma, hâkimi yönlendirme şeklinde tezahür etmiştir. O ifadeyi alan
hâkimler artık hâkim olmaktan çıkmış, sanığın müdafii konumuna gelmiştir.
Sayın Bakanım, “yargının siyasallaştırılması” derken bunu
kastediyoruz, “hukukun üstünlüğü” derken bunu kastediyoruz. Şu yaşadığımız olay
bize göstermektedir ki Türkiye, hukukun üstünlüğünü uygulayan bir ülke değil,
üstünlerin hâkim olduğu bir ülke hâline gelmiştir. Bu üstünler de maalesef bu
ülkenin üniter yapısına, millî bütünlüğüne ve millet
olarak çözülmesine kastetmiş olan kişilerdir. Dolayısıyla “hukukun üstünlüğü”
kavramının “üstünlerin hukuku” hâline dönüştürülmesinden siz siyaseten
sorumlusunuz. Görüşülmekte olan bir davayla bu görüşmenin bir alakası yoktur.
Siz mademki Adalet Bakanısınız, mademki Adalet Bakanı olarak bir yargı
işleyişinin gidişatından siyaseten sorumlusunuz, burada bu soruların cevabını
vermek durumundasınız Sayın Bakan.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız Sayın Bal.
FARUK BAL (Devamla) – Hava raporlarını okurken genellikle bu işle
ilgili spikerler şöyle bir ifade kullanırlar: “Marmara Bölgesi yer yer sağanak yağışlı.” Şimdi bizdeki kanun hâkimiyeti,
“hukukun üstünlüğü” dediğimiz bir ülkenin Şemdinli’sinden Edirne’sine kadar,
Sinop’undan Antalya’sına kadar, Kars’ın Digor’undan Marmaris’ine kadar eşit
olarak uygulanması gereken kanun hükümleri acaba güneydoğuda “yer yer sağanak olarak” mı uygulanıyor?
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 321 Sıra Sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısının
23. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
“Madde 23- Genel işlem koşullarının açık ve anlaşılır olmayan ya
da birçok anlama gelen hükümleri düzenleyenin aleyhine yorumlanır.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben konuşacağım Sayın Başkan. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Divan Kâtibi benim ismimi okumadı ama
herhâlde ismimi okumak hoşuna gitmiyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Borçlar Kanunu’nun 23’üncü
maddesinden “ve karşı tarafın lehine” ifadesini çıkarmak istiyoruz yani bu
tamamen bir… Türkçede “Eğer genel işlem konusunda yer alan bir hüküm açık ve
anlaşılır değilse ve birden çok anlama geliyorsa düzenleyenin aleyhine
yorumlanır...” denilir. En güzel ifade. Burada ayrıca
“ve karşı taraf lehine yorumlanır...” Bu tamamen lüzumsuz bir
ifade.
Şimdi, değerli milletvekilleri, tabii bizim burada konuşmamıza en
fazla üzülen AKP’liler. Burada konuşmamamız için her türlü tertibin içindeler.
Ne kadar mükemmel bir kanun yaparsanız yapın, o memlekette yargı eğer bağımsız
değilse, o memlekette hak, adalet diye bir şey yoktur.
Şimdi, Hükûmet sırasında oturan Sayın
Milletvekili arkadaşımızla ilgili geçen dönem “Ali Dibo”
diye bir sıfat kullanılıyordu. Şimdi bu “Ali Dibo”
sıfatı nedir, çok şerefli bir sıfat mıdır, onu öğrenmek istiyorum. Çünkü, herhâlde çok şerefli bir sıfattır ki ondan sonra
Tayyip Erdoğan dedi ki: “Ya siz ‘Ali Dibo’ dediniz,
‘Ali Dibo’ dediniz, biz Ali Dibo’yu
getirdik Hatay’da liste başına koyduk, oylarımız arttı. Ondan sonra bu sıfat
nedeniyle bu arkadaşımız geldi, milletvekili oldu, sonra Adalet Bakanlığının
başına geldi.
ALİ KOYUNCU (Bursa) – Ne alakası var?
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, hayır yani diyorum çok şerefli bir
sıfat mıdır? Manasını anlamak istiyorum ya, manasını anlamak istiyorum. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Ya, öğrenmek istiyorum, bu benim doğal hakkım.
Şimdi, bakın sayın milletvekilleri, Türkiye’de yargı o kadar
tahrip ediliyor ki! Bugün gördünüz, Deniz Feneri olayında başrolü oynayan
Zekeriya Karaman’dır. Zekeriya Karaman kim? Zekeriya Karaman’ın oğlu ile Tayyip
Erdoğan’ın oğlu bacanak. Frankfurt’taki Vakıflar Bankasından 1 milyon 700 bin euro çekiliyor… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Ne alakası var?
KAMER GENÇ (Devamla) – Bununla alakası var, oraya getireceğim.
1 milyon 700 bin euro çekiliyor, bunun
400 bin eurosu Zekeriya Karaman’ın oğlunun hesabına,
İstanbul’a gönderiliyor. 10 defa soru sordum, yahu bu 400 bin euro niye geldi? Bu Vakıflar Bankasından vatandaş gidip de
5 bin euro alamazken, şimdi bu Zekeriya Karaman’a
nasıl gitti… Pardon Zekeriya Karaman değil de, Deniz Feneri yetkilileri nasıl
bu 1 milyon 700 euro aldı? Şimdi, hiç ses yok.
BAŞKAN – Sayın Genç, önergeye geliniz lütfen.
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, Deniz Fenerinde esas kaynaklar
Zekeriya Karaman’a geliyor, Kanal 7 yani, Kanal 7’nin müdürüne geliyor ama kim
talimat veriyor bu yargıya bunlar yargılanmıyor? Daha önceden bahane buluyor,
”Efendim, belgeler eksik...”
Arkadaşlar, bakın, burada çok büyük miktarda paralar geldi.
Şimdi, o kadar büyük adaletsizlikler var ki, mesela Sayın Bakana
soruyorum: 15 veya 16. İdare Mahkemesinin Başkanını niye aldınız da Erzurum’a
gönderdiniz? Çünkü İzmir’de yüzde 47 oy alan bir hanımefendinin rektör
seçilmesi gerekirken, YÖK’ten de öyle geldi, Abdullah Gül yüzde 47 oy alan
kişiyi seçmedi, getirdi, rektör atama niteliklerine sahip olmayan bir kişiyi
rektör olarak atadı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AYHAN YILMAZ (Ordu) – Sayın Başkan, ne alakası var bunun?
KAMER GENÇ (Devamla) – Bunun üzerine idare mahkemesine dava
açıldı. İdare mahkemesi tuttu “Bu, yok işleminde bir hükümdür.” dedi, “Yoklukla
maluldür.” dedi ve burada yürütmenin durdurulmasına karar verdi. Siz ne
yaptınız Sayın Bakan? Tuttunuz, hakkaniyete ve adalete uygun karar veren o
mahkeme başkanını Erzurum’a gönderdiniz. Üstelik de o zaman bu dava için
duruşma belirlenmişti, gelen kişiler de duruşmayı da ertelediler.
Şimdi, memlekette o kadar keyfilikler var ki değerli
arkadaşlarımız.
Şimdi, bu telefonlar dinleniyor, hâkimlerin telefonları
dinleniyor. Yani sizin hoşunuza gitmeyen hâkimlerin telefonları dinleniyor da,
sizin lehinize karar verenlerin niye telefonları dinlenmiyor?
Yine, Abdullah Gül’le ilgili olarak, yine sizin Başkanınızla
ilgili olarak karar veren Sincan’daki Ağır Ceza Reisi’yle ilgili niye o kadar
telefonları dinlediniz? Bu hâkim doğru karar verdi, dedi ki: “Herkes gitsin
yargılansın.” Niye yargılanmaktan korkuyor ve bu kişiyi alıp başka yerlere
tayin etmek için uğraştınız? Hâkimler ve Savcılar Kurulunu işlemez hâle
koyuyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen konuya geliniz.
KAMER GENÇ (Devamla) – Evet.
Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kuruluş Kanunu’nda aslında bir hüküm
var, Adalet Bakanı ile Müsteşarının orada olması lazım ama Müsteşar orada
olmayınca toplantı yapılmıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, sözünüzü tamamlayınız ve konuya geliniz.
KAMER GENÇ (Devamla) – Evet, bir dakika…
Şimdi, siz bakıyorsunuz, Hâkimler ve Savcılar Kuruluna
gidiyorsunuz, sizin istemediğiniz bir hâkimin tayini istemediğiniz bir yere
gittiği zaman hemen Kurulu terk ediyorsunuz, Müsteşarınıza terk ettiriyorsunuz.
Aslında bana göre oradaki Hâkimler ve Savcılar Kurulu burada bir içtihat teşkil
etmeleri lazım. Siz ve Müsteşarınız terk ettiğiniz zaman yine yedekleri çağırıp
bence karar vermeye devam etmeleri lazım. Çünkü yani siz fiilen Adalet
Bakanlığı olarak o Kurulu işlemez bir duruma sokuyorsunuz ve Hâkimler ve
Savcılar Kurulunda objektif, ülkesine, milletine doğru karar veren hâkimleri
maalesef cezalandırıyorsunuz.
Ayrıca, devri iktidarınız zamanında yargı davalarla dolmuş, yüz
binlerce dava. Gidin idare mahkemelerinin her birisinde yirmi bin-yirmi beş bin
dava; vergi mahkemelerinde öyle, Danıştay’da öyle. O kadar çok hukuka aykırı
işler tesis ediyorsunuz ki, mahkemeler işlemez duruma geldi. Yani, on yılda…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla) – Peki, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyoruz: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkanım, Sayın
Genç’in sözlerine istinaden 69’uncu maddeye göre söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurunuz, kürsüye davet ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Üç dakika süre veriyorum, İç Tüzük 69’a göre.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; biraz önce konuşan milletvekili arkadaşımız…
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Ne arkadaşı! Ne arkadaşı!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – …22’nci Dönemde
Parlamentoda şahsımla ilgili gündeme getirilen birtakım iddiaları gündeme
taşıdı. Bu iddiaların tamamıyla ilgili yargı kararları alınmıştır, haberler
tekzip edilmiştir, savcılıklara yapılan müracaatlar kovuşturmaya yer olmadığına
dair kararlara bağlanmıştır, Sayıştay incelemeleri yapılmıştır. Hülasa, bütün
bu bahsedilen konular yargı kararına geçerek bunların doğru olmadığı tespit
edilmiştir. Şimdi, bugün burada Türk Borçlar Kanunu Tasarısı görüşülürken
gündeme bu konunun taşınmasını doğru bulmuyorum. Sayın Hatip söylediği sözlerin
içeriğinin doğru olduğunu bilmeden de söylüyor. Şöyle izah edeyim: “Ankara 15.
İdare Mahkemesi Başkanını niye gönderdiniz?” gibi bir ifade kullanıyor. Adalet
Bakanının bir hâkim, savcı gönderme imkânı yok. Ayrıca, Bakanlık sadece bu işin
sekretaryasını yapar, kararname taslağını hazırlar ve Kurula gönderir. Sayın
Genç’e benim önerim, Adalet Bakanlığının hazırlayıp Kurula göndermiş olduğu yaz
dönemi kararnamesi içerisinde o bahsettiği İdare Mahkemesi Hâkiminin yer
değişikliği teklif edilmiş mi, edilmemiş mi onu bir öğrensin, bir. Adalet
Bakanlığı, söz konusu, Sayın Genç’in söylediği hâkimin yer değişikliğini teklif
etmemiştir arkadaşlar ama Kurulun içerisindeki görüşmelerle ilgili bilgi
veremiyorum. Bakanlık kendi yapmış olduğu taslakta bu yargıcın yerinin
değiştirilmesini teklif etmemiştir, bunu söylüyorum. Bu yargıcın yerinin nasıl
değiştiği de Kurul içerisindeki görüşmelerde bellidir. Bu açıdan, yalan yanlış
haberler, havadisler, dedikodular üzerinden milletin bu kürsüsünü sürekli bu
şekilde işgal etmekle maruf bir arkadaşımız hâline gelmiştir maalesef.
Ben, Genel Kurula olan saygım gereği bu bilgileri paylaşma
ihtiyacı duydum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321) (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 23’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 23’üncü madde kabul edilmiştir.
Çalışma süremizin sonuna geldiğimiz için, kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 22 Ekim 2009 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.