Normal 25794 2 3 2009-12-14T10:22:00Z 2009-12-14T10:22:00Z 1 45399 258780 TBMM 2156 607 303572 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 51                    YASAMA YILI: 4

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

9’uncu Birleşim

21 Ekim 2009 Çarşamba

 

(Bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır)

İ Ç İ N D E K İ L E R

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

 IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Hükümetin Gündem Dışı Açıklamaları

1.- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun 10 Ekim 2009 tarihinde Zürih’te imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti Arasında Diplomatik İlişkilerin Kurulmasına Dair Protokol ve Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti Arasında İlişkilerin Geliştirilmesine Dair Protokol konusunda gündem dışı açıklaması ve İzmir Milletvekili Oktay Vural, Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş, İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ ve Adana Milletvekili Ömer Çelik’in grupları adına; Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın şahsı adına açıklamaları

B) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, Antalya ili Kumluca ilçesi sınırları içinde 14 Ekim Çarşamba günü meydana gelen sel felaketine ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

2.- Muş Milletvekili Seracettin Karayağız’ın, Türkiye’de kan davaları ve sosyal sonuçlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, konut edindirme yardımı ödemelerine ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Rize Milletvekili A. Mesut Yılmaz’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı

2.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı

3.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı

4.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı

5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı

6.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı

7.- Mersin Milletvekili Kadir Ural’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı

8.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı

9.- Bursa Milletvekili H. Hamit Homriş’in, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı

10.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, AK PARTİ Grubu adına konuşan Adana Milletvekili Ömer Çelik’in, Türkiye'nin geçmişini ilzam edecek, geleceğini de risk altına sokacak, itham edecek beyanlarda bulunduğuna ve düzeltilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

 

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Adana Milletvekili Ömer Çelik’in, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, partisine ve şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 27 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin barınma sorununun araştırılarak ailelerin korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/441)

2.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, genetiği değiştirilmiş organizmalı ürünler konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/442)

3.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, demokratik hukuk devletini tehdit eden gelişmelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/443)

B) Duyurular

1.- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün resmî davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in 22/10/2009 Perşembe günkü birleşimde Genel Kurula hitaben konuşma yapma isteğine ilişkin

 

VIII.- SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, şeker ithalatına ve kaçakçılığına ilişkin Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’dan sözlü soru önergesi (6/568) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, faiz oranlarındaki artışın etkilerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/821) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

3.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, ihraç edilmek üzere ithal edilen çayın iç piyasaya sürüldüğü iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/850) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

4.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, yüksekokul mezunu genç işsizlere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/852) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

5.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, kırmızı et tüketimine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/853) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

6.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, yurt dışı seyahatlerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/861) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

7.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Sabah Gazetesi ve ATV’nin bazı ödemelerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/862) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

8.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, milletvekillerinin Hükümet üyeleri ile birlikte katıldığı yurt dışı seyahatlere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/863) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

9.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, sektörlerdeki iş güvenliğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/879) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

10.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, enflasyondaki düşüşe ve esnafın sıkıntılarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/902) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

11.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, beyaz eşya fiyatlarındaki artışın evliliklere etkisine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/905) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

12.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, kredi kartı borçlularına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/906) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

13.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Merkez Bankasının kara listesine giren esnafa ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/907) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

14.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, emeklilerin sorunlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/908) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

15.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, kaçak kol saatlerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/909) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

16.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, cemevlerinin aydınlatma giderlerinin ödenmesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/915) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

17.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Türk bayrağının indirildiği bazı olaylara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/920) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

18.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bazı yol yapımı projelerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/921) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

19.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Ankara Büyükşehir Belediyesi ve ODTÜ arasındaki kaçak yapı sorununa ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/924) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

20.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, şehit aileleri yardımlaşma derneklerine yapılan yardımlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/929) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

21.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, TRT’nin Güngören’deki terör olayıyla ilgili yayınına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/940) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

22.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, TOKİ hakkında düzenlenen YDK raporlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/942) Cevaplanmadı

23.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, TOKİ ihalelerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/944) Cevaplanmadı

24.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, esnafın ekonomik durumunun iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/946) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

25.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, YAŞ toplantısında ihraç kararı alınmamasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/953) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

26.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, TOKİ’nin arsa değerlendirmelerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/957) Cevaplanmadı

27.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Şehitkamil ilçesinde yapılacak TOKİ projesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/959) Cevaplanmadı

28.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, yurt dışı seyahatlerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1396) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, mayın ya da silah atıklarının patlaması sonucu ölenlere ve yaralananlara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/8402)

2.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van ilindeki eğitim sorunlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/8493)

3.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, ÖSS sonuçlarının değerlendirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/8897)

4.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Tedavi Yardımına ve Uygulama Tebliğine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9090)

5.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Atatürk Üniversitesinin çevre düzenlemesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9092)

6.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Selçuk Üniversitesinin bir taşınmazı üzerindeki tasarruflara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9099)

7.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Çankırı’nın Orta ilçesine fakülte açılmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9104)

8.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman Üniversitesinde bir fakülte açılmasına,

Dicle Üniversitesinde bir fakülte açılmasına,

İlişkin soruları ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9107), (7/9108)

9.- Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, Gazi Üniversitesinin ihaleye konu bir arsasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9115)

10.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, ÖSS sonuçlarının değerlendirilmesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9116)

11.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, yükseköğretim sistemine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9117)

12.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, YÖK ve yükseköğretim sistemine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9121)

13.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, öğretmenlerin yer değiştirilmesindeki bir uygulamaya ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9525)

14.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, TÜİK’in açıklaması gereken bazı verilere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/10019)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak dört oturum yaptı.

Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe, siyasi iktidarın yargı bağımsızlığı ve hukuk devleti ilkelerini zedeleyici tutum ve davranışlarına,

İstanbul Milletvekili Lokman Ayva, özürlülerin temel hak ve özgürlüklerine,

Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezinin yapmış olduğu sınavlara,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

İzmir Milletvekili Oktay Vural, İstanbul Milletvekili Lokman Ayva’nın gündem dışı konuşmasına ilişkin bir açıklamada bulundu.

Afganistan Senato Meclisi Uluslararası İlişkiler Komitesi,

Pakistan Ulusal Meclisi Keşmir Özel Komisyonu,

Parlamento heyetlerinin ülkemizi resmî ziyaret etmelerinin uygun bulunduğuna;

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi ve Batı Avrupa Birliği Geçici Avrupa Güvenlik ve Savunma Asamblesi; Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi; Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu; Avrupa Akdeniz Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak üzere, siyasi parti grup başkanlıklarınca aday gösterilen asıl ve yedek üyelerin isimlerine;

İlişkin Başkanlık tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı ve 19 milletvekilinin, çocuklarını yetiştirme yurtlarına terk eden ailelerin sorunlarının (10/438),

CHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Kemal Anadol, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay ve İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, GAP kapsamındaki sulama projelerinin durumunun (10/439),

Hatay Milletvekili Fuat Çay ve 25 milletvekilinin, Antakya başta olmak üzere Hatay ilinin turizm sorunlarının (10/440),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Azerbaycan Millî Meclisi Uluslararası ve Parlamentolararası Komisyonunun vaki davetine Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan Parlamento heyetinin icabet etmesine,

Brezilya Temsilciler Meclisi Başkanının, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinden oluşan Parlamento heyetini davetine icabet edilmesine,

İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan “tarım sektöründeki çeşitli sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi” amacıyla verilmiş olan (10/45, 10/79, 10/107, 10/167, 10/188, 10/197, 10/207, 10/225, 10/389, 10/394 ile 10/418) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun 20/10/2009 Salı günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi,

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, 2981 Sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanunda ve 3194 Sayılı İmar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/372), İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi,

Yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Adıyaman Milletvekli Şevket Köse’nin, (2/372) esas numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınması önergesi üzerinde bir açıklamada bulundu.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:

1’inci  sırasında  bulunan   (6/544),

22’nci                              (6/757),

28’inci                             (6/807)

33’üncü                           (6/820),

38’inci                             (6/835)

53’üncü                           (6/866),

93’üncü                           (6/930),

103’üncü                         (6/954),

161’inci                           (6/1050),

187’nci                            (6/1089),

200’üncü                         (6/1106),

201’inci                           (6/1107),

204’üncü                         (6/1110),

206’ncı                            (6/1112)

207’nci                            (6/1113),

214’üncü                         (6/1122),

222’nci                            (6/1134),

238’inci                           (6/1152),

259’uncu                         (6/1185),

275’inci                           (6/1212),

290’ıncı                           (6/1230),

293’üncü                         (6/1233),

341’inci                           (6/1298),

366’ncı                            (6/1316),

374’üncü                         (6/1327)

422’nci                            (6/1388),

423’üncü                         (6/1389),

464’üncü                         (6/1436)

Esas numaralı sözlü sorulara Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün cevap verdi; (6/1110), (6/1050), (6/1230), (6/1233), (6/1185), (6/1134), (6/1388), (6/1436), (6/807) esas numaralı soruların sahipleri de cevaplara karşı görüşlerini açıkladı.

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, hazırlığı yapılmış olan Hal Yasası’yla ilgili tasarı üzerinde biraz daha çalışılması gerektiğine ilişkin bir açıklamada bulundu.

Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen ve görüşmeleri yarım kalan (10/60), (10/63), (10/99), (10/242), (10/243), (10/244), (10/245), (10/246), (10/254), (10/256) esas numaralı, deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin ön görüşmeleri Hükûmet Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen (10/67), (10/75), (10/82), (10/122), (10/141), (10/180), (10/193), (10/208), (10/216), (10/229), (10/304), (10/309), (10/320), (10/324), (10/336), (10/337), (10/342), (10/374), (10/377), (10/388), (10/404) esas numaralı, madencilik sektörünün sorunları ve yer altı kaynaklarımızla ilgili Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin ön görüşmelerine devam olunarak üzerinde bir süre görüşüldü.

21 Ekim 2009 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 19.58’de son verildi.

 

 

Şükran Güldal MUMCU

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Fatih METİN

 

Harun TÜFEKCİ

 

Bolu

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

No.: 12

II.- GELEN KÂĞITLAR

21 Ekim 2009 Çarşamba

Tasarı

1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti Arasında Diplomatik İlişkilerin Kurulmasına Dair Protokol ve Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti Arasında İlişkilerin Geliştirilmesine Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/760) (Dışişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.10.2009)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 27 Milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin barınma sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/441) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.06.2009)

2.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin, genetiği değiştirilmiş organizmalı ürünler konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/442) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.06.2009)

3.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin, demokratik hukuk devletini tehdit eden gelişmelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/443) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.06.2009)

21 Ekim 2009 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Harun TÜFEKCİ (Konya)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9’uncu Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, bugün Hükûmet adına Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Türkiye ile Ermenistan arasında Zürih’te imzalanan protokoller konusunda açıklama yapmak üzere İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre söz talebi vardır. Gündeme geçmeden önce bu talebi yerine getireceğim. Sayın Bakanın açıklamasından sonra, istemleri hâlinde, siyasi parti gruplarına ve grubu bulunmayan milletvekillerinden birine söz vereceğim.

Konuşma süreleri; Hükûmet için yirmi, siyasi parti grupları için on, grubu bulunmayan milletvekili için beş dakikadır.

Buyurunuz Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Hükümetin Gündem Dışı Açıklamaları

1.- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun 10 Ekim 2009 tarihinde Zürih’te imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti Arasında Diplomatik İlişkilerin Kurulmasına Dair Protokol ve Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti Arasında İlişkilerin Geliştirilmesine Dair Protokol konusunda gündem dışı açıklaması ve İzmir Milletvekili Oktay Vural, Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş, İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ ve Adana Milletvekili Ömer Çelik’in grupları adına; Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın şahsı adına açıklamaları

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

10 Ekim 2009 tarihinde Zürih’te imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti Arasında Diplomatik İlişkilerin Kurulmasına Dair Protokol ve Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti Arasında İlişkilerin Geliştirilmesine Dair Protokol konusunda bilgi sunmak üzere huzurunuzda bulunuyorum.

Bildiğiniz gibi, Dışişleri Bakanı olarak atandığım günlerde Parlamentoda grubu bulunan partilerimizin sayın liderlerini 22 Mayıs günü ziyaret ederek onlara dış politika hedeflerimizi sunmuş, bu çerçevede Güney Kafkasya’ya bakışımızı ele almış ve Türkiye ile Ermenistan arasında yürütülen normalleşme müzakereleri konusunda da bilgi arz etmiştim ve orada değerli liderlerimizden son derece faydalı görüşler almış, bunu da Bakanlığımızda ve Bakanlar Kurulunda Hükûmetimizle değerlendirmiştik. Keza, 31 Ağustos tarihinde Türkiye, Ermenistan, İsviçre tarafından yapılan üçlü ortak açıklama sonrasında Parlamentodaki partilerimizin liderleri ve yüzde 1’in üzerinde oy almış Parlamento dışındaki siyasi partilerin liderleriyle görüşüp onlara da bu süreç hakkında detaylı bilgi sunmuş ve ayrıca mutabık kaldığımız, imzaya açtığımız protokolleri de doğrudan kendilerine takdim etmiştim. Ben, burada, her iki toplantıda, her iki görüşmede, benimle buluşarak, randevu vererek buluşmamı sağlayan siyasi parti lider ve yöneticilerimize bize aktarmış olduğu bilgiler, yaptıkları eleştiriler dolayısıyla da teşekkürü bir borç biliyorum. Bundan sonra da bütün önemli dış politika konularında gerek Meclisimizi gerek siyasi parti temsilcilerimizi ve liderlerimizi bilgilendirmeye devam edeceğiz, çünkü bizim anlayışımızda dış politikamızın nihai meşruiyeti, millî iradenin tecelligâhı yüce Meclisimizdedir.

Türkiye'nin dış politikasının esasları sağlam temellere oturmuş ve belirgindir. Burada en temel esas, her zaman vurguladığımız gibi, ülkemizin etrafında bir barış, istikrar, refah kuşağı yaratmaktır. Bu, dış politikamızın en öncelikli hedefidir. Gerek Orta Doğu gerek Balkanlar gerek Kafkaslar gerek Karadeniz ve Akdeniz, bütün çevre bölgelerimizde, mücavir bölgelerde, kara ve deniz havzalarında kalıcı bir barış, istikrar ve refah kuşağı oluşturma çabalarımızı sürdüreceğiz. Bu çerçevede baktığımızda son derece ilkesel bir politika takip ediyoruz ve bu anlayışı yerleştirebilmek için de bütün bu bölgelerde dört ana ilkeyi hayata geçirmeye çalışıyoruz.

Birincisi: Bu bölgedeki herkes için, çevre bölgelerdeki herkes için güvenlik ve istikrar düzeni kurmak, güvenliği ve istikrarı teminat altına almak.

İkincisi: Sorunlar olduğunda sorunların diyalog yoluyla çözülmesi ve uzlaşı yönetimini temin etmek üzere siyasal diyalog zeminini güçlendirmek.

Üçüncüsü: Ekonomik alanda karşılıklı bağımlılıklar oluşturmak ve bu ortaya çıkan ekonomik düzenle de barışın önündeki engelleri ortadan kaldırmak.

Dördüncüsü: Kültürel alanda yan yana yaşayan, iç içe yaşayan farklı dinî, mezhebî, etnik, ideolojik ayrımlardaki ülkelerin, toplulukların birlikte bu farklılıkları içselleştirerek bir barış içinde yaşamalarını temin etmek.

Şimdi bu perspektiften baktığımızda şu anda Kafkasya’daki statüko bizim bu vizyonumuzla örtüşmemektedir. Çünkü güvenlik riskini ortaya çıkaran, her an bir güvenlik problemi ortaya çıkarabilecek donmuş krizler mevcuttur. Geçen sene hep beraber Gürcistan krizinde ve daha sonra Gürcistan-Rusya ihtilafında bunu yaşadık. Donmuş krizler çevre bölgelerde elimizde patlamaya hazır bombalar gibi. Bunların birer birer tasfiye edilmesi lazım. Tasfiye edilemezlerse barışçıl yöntemlerle, her an risk oluştururlar.

Yine Güney Kafkasya’da bu krizlerin çözümü için sağlam bir siyasal diyalog zemini maalesef yoktur. Bölge içinde, ülkeler arasında karşılıklı güvene dayalı siyasal diyalog zemini yoktur. Bunun da güçlendirilmesi lazım.

Yine baktığımızda, Kafkasya’da şu anki statükoda maalesef karşılıklı ekonomik ilişkiler de son derece zayıftır. Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan arasında üçlü yürütülen projeler dışarıda tutulursa bütün bölgeyi kuşatan ve halkları birbirine yakınlaştıracak olan ekonomik projeler yeterli ölçüde değildir. Karşılıklı ekonomik bağımlılık olmadan, bir bölgede ekonomik refah alanı oluşmadan kalıcı barışı tesis etmek mümkün değildir.

Yine maalesef bugün Güney Kafkasya’da kültürel anlamda farklı unsurlar birbirinden gittikçe kopmakta ve yüz yüze temas imkânlarını kaybetmektedir. Böyle bir statüko mevcut iken, Türkiye’de, Anadolu topraklarında, Kafkasya’nın kaderini tarih boyunca belirlemiş bir millet olarak, bu statüko karşısında kayıtsız kalmamız mümkün değil. Ne yapmak lazım, bu statükoyu hangi yöntemlerle değiştirmek lazım? Bizim benimsediğimiz ve “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesine dayalı tek yöntem vardır; barışçıl yöntemlerle, siyasi diyalogları artırarak bu statükoyu -bizim istediğimiz- ortak güvenlik alanı oluşturan, siyasal diyalog zeminini güçlendiren, ekonomik ilişkileri pekiştiren ve kültürel çoğulculuğa saygılı bir düzen etrafında yeniden şekillendirmek.

Peki, bu statüko herhangi bir ülkenin menfaatine mi, bakalım: Dost ve kardeş Azerbaycan’ın menfaatine mi? Değil, çünkü bu statüko üzerinden kardeş Azerbaycan’ın toprakları on yedi yıldır işgal altında. Bu statüko Ermenistan’ın menfaatine mi? Değil. Görünüşte bir başka ülkenin toprağını işgal edecek askerî bir başarı göstermiş gibi görünüyor ama gittikçe fakirleşiyor ve Ermenistan nüfusu Ermenistan’ı terk etmeye başlıyor. Bu statüko bizim menfaatimize mi? Değil, çünkü bölgenin en güçlü ülkesi olarak biz bölgede böylesi bir belirsizlik ortamında gerekli etkinliği kullanamıyoruz. Her şeyden önce tabii, kardeş Azerbaycan’la ilgili olarak sıkıntıları da ta içimizde hissediyoruz ve bu bizim iç siyasal gündemimizin de bir parçası hâlinde kalıyor.

O zaman biz ne yapmaya çalıştık? Biz öylesine bir şekilde barışçıl yöntemlerle bu statükoyu değiştirmeye çalışalım ki, yeni bir risk ortaya çıkmasın, yeni bir gerilim alanı ortaya çıkmasın ve bütün alanlarda paralel işleyen normalleşme süreçleri devreye girsin. Biz birkaç sene önceden başlayarak Kafkasya’da bu süreci işletmeye başlattığımızda üç temel hedefi öne çıkardık:

Bir, Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti arasında yani yan yana yaşayan ve bundan sonra da yaşayacak olan komşu iki ulus devlet arasında iyi komşuluk ilişkilerinin tesis edilmesi. Bütün komşularımızla olduğu gibi Ermenistan’la da biz iyi komşuluk ilişkisi kurmak istiyoruz. Son dönemde Suriye ve Irak’la geldiğimiz ilişkilerin düzeyi malum.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Azerbaycan’la ilişkilerimizi bozmak pahasına.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Müsaade ederseniz ben bilgilendirmeyi tamamlayayım, eleştiri hakkı her zaman saygı duyduğumuz bir haktır, bilgilendirdikten sonra belki çok daha sağlıklı eleştirirsiniz, büyük bir memnuniyetle dinlerim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü o konuya geleceğim.

İkinci hedefimiz, yüzyıllar boyu birlikte yaşamış Türk ve Ermeni milletleri arasında sadece bölgede değil, Fransa’da, Amerika’da, Paris’te, Los Angeles’ta da bazı bölgelerde yan yana yaşayan Türk ve Ermeni milletleri, halkları arasında geçmiş acılara dayalı, istismara dayalı ortamı ortadan kaldıracak sağlıklı bir iletişim kanalı kurmak ikinci hedef.

Üçüncüsü, Azerbaycan-Ermenistan ihtilafının uluslararası hukuk normlarına ve Azerbaycan’ın toprak bütünlüğüne sadık kalarak ve uluslararası kuruluşların kararına uygun olarak çözümünün önünü açmak ve bu çözüm yoluna ivme katmak. Bunlar birbirini destekleyen unsurlardır. Birini yapmanız, diğerini yapmamanız ya da diğerini yok saymanız anlamına gelmez, ki bunun nasıl böyle birbirini desteklediğini de arz etmeye çalışacağım.

Birinci noktaya gelirsek: Acaba bu üç hedefe ulaşıyor muyuz bu protokoller yoluyla ya da bu protokollerin devreye girmesiyle ortaya çıkan süreç bizim bu üç hedefi de birlikte gerçekleştirmemize zemin sağlıyor mu? Soru bu; hepimizin ilgilenmesi gereken soru bu. Bir bütüncüllük içinde baktığımızda bu soruya cevap arayalım:

Birincisi, hedefe ulaştık mı? Yani Türkiye ile Ermenistan’ın karşılıklı saygı içinde, toprak bütünlüğüne, iyi komşuluk ilişkilerine dayalı yeni bir zeminde ilişki kurmasını sağlıyor mu bu protokoller? Bu soru önemli ve cari bir sorudur. Bu soruyu cevaplamak bizim yükümlülüğümüzdür, bu süreci yürütenler olarak.

Baktığımızda, protokollerin Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti arasındaki ilişkileri tanzim etmeye yönelik birçok maddesi var. Eminim, hepiniz protokollere ulaştınız; ben görüştüğümde siyasi parti liderlerimize bizzat takdim etmiştim, daha sonra kamuoyuyla da paylaşıldı. Onun için, doğrudan protokolleri kullanmaktansa vakitten tasarruf açısından biraz süratle bu maddelere atıfta bulunacağım.

Türkiye ile Ermenistan arasında normal ilişkinin tesis edilmesi için birbirlerinin sınırlarını tanıyacaklarını ve karşılıklı olarak toprak bütünlüğü ilkesine saygı göstereceklerini teyit etmeleri önemli bir koşuldur. Diplomatik İlişkilerin Kurulmasına Dair Protokol’de bu husus sarih bir şekilde yer almaktadır. İki ülke arasında -Protokol maddesini okuyorum- aralarındaki mevcut sınırı uluslararası hukukun ilgili anlaşmalarında tarif edildiği şekliyle tanıdıklarını teyit etmektedir ülkeler. Hiçbir şek ve şüphe bırakmaksızın, hiçbir çekince olmaksızın mevcut sınır her iki ülkece tanınıyor. Yani birçok kereler böyle zihnen ortaya konduğu gibi, Ermenistan’ın veya herhangi bir ülkenin, Türkiye’den, topraklarından bir şey talep etmesine kimse cüret de edemez ama burada bu kesin bir şekilde kayıt altına alınıyor.

Ayrıca yine aynı Protokol’ün diğer bir paragrafında toprak bütünlüğü ve sınırların dokunulmazlığı ilkelerine saygı taahhüdü yer alıyor. Böylece “Ermenistan’la aramızda sınır anlaşmazlığı olduğu, Ermenistan’ın toprak talebinde bulunduğu” gibi iddiaların hukuken herhangi bir geçerliliği olmadığı Ermenistan tarafından da teyit ediliyor, garanti altına alınıyor. Peki, bu teyit neye dayanıyor? Bu teyit yeterince güçlü bir teyit mi, yoksa zamanla aşındırılabilecek bir teyit mi? Müsaade ederseniz bunu da arz edeyim. Hangi hukuki zemine atıfta bulunuyor bu teyit? “Mevcut sınırı uluslararası hukukun ilgili anlaşmalarında” diyerek bir anlaşmaya, anlaşmalara atıfta bulunuyor.

Bütün siyasi diplomasi tarihine baktığımızda Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırı tanımlayan iki anlaşma var, üçüncü bir anlaşma, müzakere, metin yok: Birisi Moskova Anlaşması, 16 Mart 1921; ikincisi Kars Anlaşması, 13 Ekim 1921. Peki, bu anlaşmalara teyit bu anlamda sağlam zemine mi oturtuluyor? Evet, onu da arz edeceğim. Kars Anlaşması da, Moskova Anlaşması da… Zaten Moskova Anlaşması’nın daha 1’inci maddesinde, 10 Ağustos 1920’de imzalanan- ki, bizim o zamanki dönem Meclisimizin kabul etmediği, hiçbir zaman da Türk milletinin kabul etmediği- Sevr Anlaşması’nın geçersiz olduğu kayıt altına alınıyor, Moskova Anlaşması’nca da, Kars Anlaşması’nca da. Dolayısıyla, Sevr Anlaşması’nın herhangi bir şekilde tekrar gündeme getirilmesine yol açacak herhangi bir husus söz konusu değildir.

Kars Anlaşması’nda ne var? Kars Anlaşması, bir yandan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği diğer yandan Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan Sovyet cumhuriyetleriyle akdediliyor, yani Ermenistan Sovyet Cumhuriyeti de orada anlaşmaya taraftır. Bugünkü Ermenistan Cumhuriyeti Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin ardılıdır -bunu biraz daha açacağım- ve devletler hukukunun temel norm ve ilkelerine göre Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin taraf olduğu sınır anlaşmaları bugünkü Ermenistan Cumhuriyeti’ni de bağlamaktadır. Niçin bağlıyor? Çünkü, devletler hukukunun temel norm ve ilkelerinin yanı sıra Viyana Anlaşmalar Hukuku Sözleşmesi ve yine Viyana Devletlerin Antlaşmalara Ardıl Olması Sözleşmeleri bunu kayıt altına alıyor. Ne diyor Viyana Anlaşmalar Hukuku Sözleşmesi? “Şartların Esaslı Şekilde Değişmesi (ahde vefa)” başlıklı 62’nci maddesinde 2/A paragrafına göre, bir anlaşmanın devletler arasında sınır tesis etmesi hâlinde şartlarda meydana gelen esaslı değişiklik gerekçe gösterilerek bu anlaşmanın sona erdirilmesi veya ondan çekilinmesi mümkün değildir. Yani bir anlaşma iki ülke arasında sınır tesis etmişse bu anlaşmanın geçersiz addedilmesi mümkün değil. Rejimler değişebilir, ama o sınır tabi kalır. Pozitif örneği bizim başka bir sınırımızdan vereyim. Hep övünürüz; Türkiye’nin İran’la sınırı üç yüz elli yıllık, 1639’dan beri değişmedi. Safaviler ile Osmanlılar arasında bir anlaşma o. Safaviler gitti, Kaçarlar geldi. Kaçarlar gitti, Pehleviler geldi. Onlar devrildi, İran İslam Cumhuriyeti kuruldu; ama o anlaşma orada. Osmanlı Devleti yıkıldı, cumhuriyetimiz kuruldu; o anlaşma orada. Sınır tesis eden anlaşmalar devletlerin nitelikleri değişti diye ortadan kalkmazlar.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Ermenistan bunu kabul etmiyor Sayın Bakan. “Ben bunu kabul etmiyorum.” diyor yıllardan beri.

DIŞIŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Müsaade ederseniz bitireyim, cevap bulacaksınız.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Herkes sizinle aynı görüşte değil.

DIŞIŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Müsaade edin, bitireyim.

 Bu, uluslararası hukuk metinleridir ve herhangi bir ülkenin kabul edip etmemesiyle ilgili değil. Ermenistan ki, Viyana Anlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’ne taraftır. Yani bunu burada bir kere daha teyit edeyim.

Yine şöyle bir soru gelebilir: Ardıl devlet olması bakımından Ermenistan’ın durumu özel mi? 23 Ağustos 1978 tarihinde Viyana’da imzalanan Devletlerin Anlaşmalara Ardıl Olması Sözleşmesi’nin 34’üncü maddesi ve 11’inci maddesi şunu öngörüyor: Bir anlaşmayla çizilen sınırların ve sınır anlaşmalarından doğan hak ve yükümlülüklerin devletlerin ardıl olmalarıyla değiştirilemeyeceği kayıt altına alınıyor.

Şimdi, Sovyetler Birliği dağıldığında üç grup ülke çıktı. Bir, Sovyetler Birliği’nin devamı olduğunu, ardılı değil devamı olduğunu söyleyen ve bu sebeple Sovyetler Birliğinin uluslararası forumlardaki temsilciliğini üstlenen, mesela Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyindeki temsilciliğini üstlenen Rusya; özel bir durum. Bir, Baltık devletleri gibi Sovyetler Birliği’ne iltihakı hep meşkuk (şüpheli) görülen ülkeler; onlar ardıl gibi kabul edilmedi. Ama diğer bütün ülkeler Sovyetler Birliği’nin ardılı kabul edildi ve Sovyetler Birliği’nin imzaladığı bütün imzalarla yükümlü addedildiler. Bunu daha da teyit etmek için 21 Aralık 1991’de Ermenistan’ın da dâhil olduğu diğer ülkeler Almatı’da bir araya geldiler Kazakistan’da ve şu deklarasyonda bulundular, dediler ki: “Biz bundan sonra bağımsızız, ama Sovyetler Birliği’nin yaptığı her anlaşma bizi bağlar.” Eğer bu olmamış olsa Baltık Denizi’nden Vladivostok’a kadar olan her yerde bir kaos doğardı. Herkes bütün o anlaşmaları açardı. Sadece bizimle değil ki bu, Çin’le de var, Moğolistan’la da var, bir sürü anlaşma… Böyle bir şey söz konusu değil. Kimse bu konuda herhangi bir tereddüt içinde olmamalıdır.

Kars ve Moskova Anlaşmaları ve bu anlaşmanın getirdiği Nahcivan’ın garantörlüğü de dâhil olmak üzere, bu protokollerde Türkiye’nin sınırları mutlak bir şekilde tahkim edilmiştir uluslararası hukuk bağlamında ve bu çerçevede şu anki protokoller Lozan Anlaşması’nı tahkim eden protokollerdir. Bu yolla protokoller, Türkiye ile Ermenistan arasında ilişki kurulduğunda bu ilişkinin hangi esaslara göre yürütüleceğini belirleyen birçok hüküm içeriyor. Ayrıca, ilişki kurulduğu takdirde iş birliği alanlarını da tadat ediyor. Ermenistan üzerine düşen yükümlülükleri, kendisinden beklenenleri yerine getirdiği takdirde, iki komşu devlet arasındaki ilişkiler başka birçok ülkeye ve coğrafyaya örnek olacak şekilde, sağlıklı bir şekilde normalleşme sürecinin önünü açıyor. Bu, iki ülke arasındaki, komşu olarak yaşayan iki ulus devlet arasındaki düzenlemeyle ilgili hususlar.

Bir husus burada gündeme gelebilir, belki de zihninizde var. Nihayet, peki, Kars Anlaşması niçin burada açıkça zikredilmedi? Özü itibarıyla öylesine tanımlanmış şekilde yer aldı ki… Nihayet burada, müzakere eden taraflar, her iki taraf ve burada empoze edilen bir metin değil, müzakere yoluyla gelen bir süreç var ve bu müzakereler yolunda ulaştığımız noktada bu hükümden çok açık bir şekilde Kars ve Moskova Anlaşmaları çıkıyor, başka hiçbir anlaşma yok atıfta bulunan. Mutlaka görmüşsünüzdür, Kars ve Moskova Anlaşmalarına bakarsanız, beni bile okuduğumda -daha önce, akademik hayatta- şaşırtacak kadar detaylı, köy köy, nehir nehir, dağ dağ, tepe tepe tanımlıyor sınırı, hiçbir şüphe bırakmaksızın tanımlıyor ve başka tanımlayan herhangi bir anlaşma da yok.

Şimdi ikinci unsura gelelim. Yani birinci hedefimiz, Türkiye ile Ermenistan’ın normalleşmesi iki devlet olarak. Biz, bu protokollerin bunu sağladığını düşünüyoruz. İkinci husus, ortak tarih komisyonu çerçevesinde, özellikle tarih yorumları üzerinden Türklerin ve Ermenilerin dünyanın her köşesinde birbirini düşman olarak görmesine yol açan tarih yorumu, sözde soykırım iddiaları karşısında acaba biz, bu protokollerde bazı yeni çerçeveleri oluşturabildik mi? Çünkü bu, yüce Meclisimiz açısından da önemlidir. Yüce Meclisin Türkiye ile Ermenistan arasında ortak tarih komisyonu kurulması konusunda 13 Nisan 2005 günü oy birliğiyle yani sadece AK PARTİ Grubunun desteğiyle değil o günkü Mecliste bulunan Cumhuriyet Halk Partisi ve diğer Doğru Yol Partisinden de üyelerin olduğu bir Meclis yapısında ortak olarak kabul edilen ve buradaki birçok değerli milletvekilimizin katkıda bulunduğu, Türk ve Ermeni uluslarını barıştırmak amacına dönük olarak “Ortak Tarih Komisyonu Kararı” var. Buna istinaden Sayın Başbakanımızın Ermenistan Cumhurbaşkanına yazdığı bir de mektup var 10 Nisan itibarıyla. 13 Nisanda da yüce Meclisimiz bunu kabul etti. Zürih’te imzaladığımız…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayenizde tarih oldu. O da tarihe geçti!

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Bir dinle, sabret ya.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Müsaade ederseniz…

Tarih olmadı, tarihi şekillendirecek. Bundan sonra bu metinler tarihi şekillendirecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Zürih’te imzaladığımız Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti Arasında İlişkilerin Geliştirilmesine Dair Protokol’de, iki halk arasında karşılıklı güvenin tesis edilmesi amacıyla mevcut sorunların tanımlanmasına ve tavsiyelerde bulunulmasına yönelik çalışmalar yapacak bir tarihsel araştırma komisyonu kurulması öngörülüyor. İki hükûmet arasında oluşturulacak komisyonun çatısı altında yer alacak bu tarihsel boyut alt komisyonunun yapacağı çalışmalarda -buraya dikkatinizi çekmek istiyorum- tarihsel kaynak ve arşivleri tarafsız ve bilimsel bir incelemeye tabi tutması protokolde kayıt altına alınıyor. “Tarafsız bilimsel inceleme” demek, bunu kayıt altına alarak Ermenistan tarafının da bunu kabullenmesi demek, bu konunun sadece tek taraflı hafızalarla çözümlenmeyeceğinin kabulü demek. Niye bugün böyle bir problemle karşı karşıyayız? Çünkü biz asil ve bir anlamda çok tecrübeli bir milletiz. Kendi yaşadığımız hatıraları nakletmiyoruz. Acı hatıralar, Balkanlardan, Kafkaslardan son derece acı hatıralarla dolu göç hikâyelerimiz var, bunları biz nakletmemişiz ama başka birçok millet bunları nakletmiş ve tek taraflı hafızalar oluşmuş, bize dönük tek taraflı hafızalar. Bizim yapmaya çalıştığımız şu: Hiçbir milleti karşımıza almadan adil bir hafıza oluşturmak. “Adil hafıza” demek, herkesin herkesin kendi hafızasını ortaya koyup…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Peki. Birkaç dakika müsaade ederseniz… Lütfen… Çünkü konunun önemine istinaden biraz detaya girme ihtiyacı hissettim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Genel görüşme olsaydı daha iyi olurdu, değil mi? Gündem dışı çok hafif kalıyor.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Tabii.. Peki…

Türkiye, bu çerçevede, bu alt komisyon bu çalışmalara başlayacak, protokoller yüce Meclisimiz tarafından onaylandığı zaman.

Üçüncü hedefimiz…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Getirecek misiniz?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Bakan, Genel Kurula hitap edin efendim, biz sizi dinliyoruz.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Üçüncü hedefimiz… Üçüncü hedefimiz…

RECEP KORAL (İstanbul) – Kasıtlı mı oturttunuz onu oraya?

BAŞKAN – Lütfen, sakin dinleyiniz sayın milletvekilleri.

Buyurunuz Sayın Bakan, devam ediniz.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Üçüncü hedefimiz, bu Protokol, Türkiye-Ermenistan normalleşmesine paralel olarak Kafkasya’da genel bir normalleşme zemininin oluşması yani bunun adını koymak gerekirse Azerbaycan-Ermenistan arasındaki ihtilafın çözüme kavuşturulması.

Şimdi, yine metinde, birçok yerde, birçok paragrafta ikili ilişkilerin normalleştirilmesine ve bu suretle tüm bölgede barış, güvenlik ve istikrarın ileri götürülmesine atıfta bulunuluyor.

Yine, İlişkilerin Geliştirilmesine Dair Protokol’ün “giriş” bölümünde, bölgesel ve uluslararası uyuşmazlık ve çatışmaların uluslararası hukuk ilkeleri ve normları temelinde barışçıl şekilde çözümlenmesine atıfta bulunuluyor. Yani metnin birçok yerinde -daha vurgulayacağımız bölümler var ancak vaktimiz yetmiyor- bu normalleşme sürecinin bölgesel gelişmelere olan irtibatı sağlanıyor. Toprak bütünlüğü ve sınırların dokunulmazlığı ilkelerine saygı gösterilmesi vurgulanıyor.

Peki, bu vurgular dışında son bir yıl içinde yaşadığımız pratik ne? Son bir yıl içinde yaşadığımız pratik şu: Türkiye-Ermenistan normalleşme süreciyle ilgili müzakereler sürerken, paralelinde, on yedi yılda görülmemiş şekilde, Azerbaycan-Ermenistan ihtilafının çözümü ve işgal altındaki Azerbaycan topraklarında işgalin son bulmasını amaçlayan müzakereler hız kazanmıştır. Son beş ay içinde Azerbaycan ve Ermenistan cumhurbaşkanları beş kere buluştular. Geçtiğimiz ay içinde ilk defa, on yedi yılda ilk defa teknik bir askerî heyet Laçin koridoruna giderek, bir çözüm hâlinde, Laçin koridorunun hangi genişlikte nasıl bir uluslararası kontrol altında olacağını tartışmaya başladı, ki bu, Azerbaycanlı kardeşlerimizin de teyit ettikleri gibi çok önemli bir aşama. Ha, çözüme çok yakın mıyız? Daha müzakere edilecek çok husus var. Yerleşmiş statükoları bir hamlede değiştirmek mümkün değil. Bunun yavaş yavaş ve sabırla örülerek barışın kurulması lazım.

Şimdi, son bir yıl içinde niçin bu kadar büyük bir ivme kazandı bu görüşmeler? Çok açık bir şekilde, Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşmenin ortaya çıkardığı momentumdur buna yol açan. Bizim her vesileyle vurguladığımız gibi, Sayın Başbakanımızın Azerbaycan Parlamentosunda, benim her vesileyle vurguladığım gibi Türkiye için Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Son kelimeler, lütfen…

Türkiye için Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü bizim toprak bütünlüğümüz kadar azizdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve bu konuda çabalarımızı... On yedi yıldır Türkiye kadar bu konuda çaba göstermiş ikinci bir ülke yoktur ve bu konudaki çabalarımızı da hiç aksatmadan sürdüreceğiz her diplomatik zeminde. Daha geçen hafta Sayın Cumhurbaşkanımız Sayın Obama’yla, Sayın Medvedev’le bu konuları görüştü birkaç gün içinde. Sayın Başbakanımızın New York’ta her görüşmesinin en temel, herhangi bir başka konu açmadan ilk açılan konusu Karabağ meselesi oldu. Yine, benim, imza öncesinde, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Clinton’la yaptığım görüşmenin ana esası bu oldu, bundan sonra da olmaya devam edecek.

Uluslararası bölgesel ikili konjonktür ne olursa olsun, biz bu ihtilafın çözülmesi için elimizden gelen her şeyi yapacağız ve şuna inanıyoruz ki, bölgede normalleşme ancak kapsamlı olduğu zaman gerçekleşebilir. İki ülkenin tek başına ilişkilerini normalleştirmesi kapsamlı bir normalleşme olmaksızın gerçekleşemez. Bu bilinçle biz, kapsamlı bir normalleşmenin önünü açmak üzere bu protokolleri iki senedir son derece yoğun bir çabayla, Hükûmetimiz, benden önceki Değerli Dışişleri Bakanımız Sayın Ali Babacan, Dışişleri Bakanlığımız büyük bir emekle hazırladı ve biz şunu çok özgüven içinde söylüyoruz ki, bu yolla hem Türkiye-Ermenistan ilişkileri yeniden tanzim edilecek iki iyi komşu olarak hem Türk ve Ermeni milletleri tekrar birbirlerini anlayacak bir ortak adil hafızada bulaşacak hem de aziz bildiğimiz Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü temin edecek bir barışın önü açılacak. Bunların hepsini bir arada gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. Bu perspektifte bu protokolleri yüce Meclisimize sevk ettik. Ne zaman, nasıl onaylanacağı ise sadece ve sadece yüce Meclisimizin takdiridir, bunlar sizin takdirinizdir.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Davutoğlu.

Gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oktay Vural’a ait.

Buyurunuz Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)

(MHP sıralarından “Nereye? Niye kaçıyorsunuz? Dinleyin!” sesleri)

Sayın milletvekilleri, biraz sakin olursanız.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Başkan, dönsünler bunlar.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Vural.

MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına hepinize saygılarımı arz ediyorum.

Tabii Türkiye’nin gündeminde olan bir konuyu Sayın Bakanın lütfedip gündem dışı bir konuşmayla Meclise getirmesini de takdirlerinize sunuyorum. Böylesine önemli bir konuyu gündem dışı bir fırsatla Meclise getirmek aslında Meclis iradesine olan saygının bir tezahürüdür. Aslında, Sayın Bakanın Türkiye Büyük Millet Meclisine verdiği bu bilgilerin hiçbiri yeni değildir. Muhtemelen bütün bunları televizyonlarda, gazetelerde sizler daha önce dinlediniz. Garp cephesinde değişen bir şey yoktur.

Sayın Bakanı bugün Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi getirmeye sağlayan bu süreç aslında oynanan oyunu ortaya koymaktadır sayın milletvekilleri. Ermenistan’la imzalanan protokollerin hazırlanma safhasında, paraf ve imza edilmesi öncesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisine konu getirilmemiş, millet dışında bu süreç devam ettirilmiştir. Bütün bu protokol ve süreç Türk milletinin iradesinden saklanmıştır. Ne hazindir ki bu süreç hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Türk kamuoyu dışlanırken, AKP’nin açılım eş başkanı olan David Phillips protokoller hakkında ABD Temsilciler Meclisinde 14 Mayıs 2009 tarihinde bilgi vermiştir. Burada protokoller, kurulacak komiteler dahi anlatılmıştır. Bizler, burada, ABD Temsilciler Meclisinde verilen bilgiden tam 161 gün sonra haberdar edilebiliyoruz. Aslında bugün Meclise gönderilen protokoller 2 Nisan 2009 tarihinde paraflanmış ve bu paraf tarihinden iki yüz iki gün sonra Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi verilebilmektedir.

Türkiye-Ermenistan arasında sınırın açılacağını kimden öğrendiniz sayın milletvekilleri, Sayın Başbakandan mı, Sayın Bakandan mı? Hayır. Maalesef, ABD Başkanının yüce Mecliste 6 Nisan 2009 tarihinde yaptığı konuşmada, sınırların açılmasının normalleşmek için şart olduğunu ifade ettikten sonra. Evet, gök yere inmemiş ama ABD Başkanı burada konuştuktan sonra bugün bu protokoller buraya gelebilmiştir.

Protokollerin imza ve onay işlemleri için öngörülen iç siyasi istişare süreci de diplomaside örneği olmayan bir garabettir. Bu süreç içerisinde ortaya koyduğumuz eleştirilerden, yaptığınız istişarelerden sonra protokolde ne değişmiştir? Paraf ettiğiniz ve imzaladığınız arasında ne fark vardır? 2 Nisan 2009’da parafladığınız protokollerin neresinde değişiklik yaptınız? Virgülüne bile dokunulmamıştır. İç istişare sürecinin bir hazmettirme, AKP’nin derin koalisyonunun aldatma ve kandırma için verilen bir süreçten ibaret olduğu ortaya çıkmıştır. Nitekim, açılım eş başkanı David Phillips bu süreç için, ABD Temsilciler Meclisine 14 Mayıs 2009’da “Türk ve Ermeni yetkilileri arasında 2 Nisan 2009’da paraf edilen iki protokolle bir komisyon kurulmasını öngören belge büyük spekülasyona yol açacağı ve muhalefeti tahrik edeceği için henüz imzalanmadı. Paraftan imzaya, imzadan uygulamaya dolambaçlı bir süreç olacağı için zaman alacak.” diyor ve ekliyor: “Türkiye'nin ulusal çıkarları Azerbaycan’ın ipoteğinde olmamalıdır.” diyerek de bu protokolün nihai amacının ne olduğunu da ortaya koymaktadır. Bu süreç içerisinde “Paraf oldu olmadı, paraf var ama imza yok, istişare yapacağız.” taktikleriyle muhteva kamuoyundan aşırılmıştır. Sayın Başbakan ve derin koalisyon ortakları sözde “tarihî açılım” altında bunu pazarlamış, bu süreçte ortaya koyduğumuz eleştirilere cevap verilememiş, tam manasıyla inkârcılığa soyunulmuştur ama mızrak çuvala sığmamıştır. Ermenistan Dışişleri Bakanı, Erivan’da kendisini ziyaret eden Bakoyannis ile yaptığı ortak basın toplantısında, Türkiye’nin eskiden Karabağ ve Ermeni soykırımına ait ön koşullar koyduğunu hatırlatıp “Türkiye ile sınırların koşulsuz açılması yönünde mutabakata vardık.” diyebilmiştir.

Ermenistan Dışişleri Bakanının bu açıklamasından sonra Sayın Başbakan, 23 Nisan 2009 tarihinde, resepsiyonda “Yani Türkiye’de yaşayan benim vatandaşım kendi Başbakanının yaptığı açıklamaya inanmıyor da eğer bir yerden yapılan açıklamaya inanıyorsa ben ne diyeyim!” demiştir.

Değerli milletvekilleri, protokoller ortadadır. Size soruyorum: Süreç kimi haklı çıkarmıştır? Sizce kime inanmamız gerekmektedir?

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Bize…

OKTAY VURAL (Devamla) – Bütün bu süreçler dikkate alındığında, Dışişleri Bakanının paraflanan bu protokoller hakkında bilgi vermek için randevu talebine Sayın Genel Başkanımızın parlamenter demokrasi gereği olarak Türkiye Büyük Millet Meclisini adres olarak göstermesinin ne kadar haklı olduğu ortaya çıkmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisini ve siyasi partileri kendilerinin önüne konulmuş bir senaryoda figüran olarak kullanmak isteyen bir anlayışa verilmiş güzel bir cevap olmuştur.

Hükûmeti yaptığı işi ciddiye almaya davet ediyoruz. Muhalefeti taktik amaçlar için kullanmanıza izin vermemiz mümkün değildir. Çağdaş demokrasilerde parlamento bir parmak hesabıyla onay yeri olarak addedilemez. Millet iradesinin ortak olmadığı, oluşturmadığı hiçbir düşünce “millî” kabul edilemez.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu süreç içerisinde, müzakere, paraf ve imza süreçleri sonucu ortaya çıkan bu protokoller milletimizin menfaatleriyle, talepleriyle ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararlarıyla hiç bağdaşmamaktadır.

Soruyorum: Bu protokolün hangi unsurlarına Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak katkı sağladınız? Hangi unsurları için görüş verdiniz? İmzalanan hangi maddede milletimizin menfaati sağlanmıştır? Milletimizin bu protokolü imzalanmasını istediğini söyleyebilir misiniz?

Ermenistan ile ilişkilerimizi normalleştireceğiz diye yola çıkanlar, önce bu ilişkileri anormal hâle kimin getirdiğini ortaya koymalıdırlar.

SONER AKSOY (Kütahya) – Siz getirdiniz!

OKTAY VURAL (Devamla) – Türkiye’yi ilişkileri anormal hâle dönüştüren taraf olarak gündeme getiren devletler, önce namuslu olmalıdırlar. Hükûmet, “Sınırları kabul ettirdik.” diyen Sayın Bakan ve protokolün destekçisi ve şahitleri olan devletler, milletimize şu soruların cevabını vermelidir: Ülkemizin topraklarının bir kısmını “Batı Ermenistan” olarak, toprakları olarak gösteren ülke Ermenistan değil midir? Anayasalarında bağımsızlık bildirgesine atıf yapanlar onlar değil midir? Bursa’ya uçakla indiği zaman o indiği devlet armasında Ağrı Dağı amblemi olan ülke Ermenistan değil midir? (MHP sıralarından alkışlar) Neyi değiştirdiniz? Neyi değiştirdiniz?

İnsanlık suçu olan soykırımı dış politikasının esası hâline getiren ülke Ermenistan değil midir? Azerbaycan topraklarını işgal eden ülke Türkiye midir, Ermenistan mı? Hocalı’da katliamı yapanlar kimlerdir? 1 milyon insanı evsiz, yurtsuz, aşsız bırakanlar kimlerdir? Size soruyorum: Asıl normalleşmesi gerekenler bunlar değil midir? Bunları yapanları destekleyenler değil midir? Asıl utanması gereken bu süreci doğuranlar değil midir? Soruyorum Sayın Başbakana: Bu zulmü yaşatanlarla çözüm ortağı olduğunuzda zulme ortak olmuyor musunuz? Toprağı işgal edilmiş, insanları koparılmış mazlumların yanında değil de, neden karşısında oluyorsunuz? Bunu milletimize izah edebilir misiniz? Bunlara milletimizin onay vermesi mümkün müdür ki, Türkiye Büyük Millet Meclisine onay için sunuyorsunuz?

SONER AKSOY (Kütahya) – Seçimlerde göreceğiz.

OKTAY VURAL (Devamla) – Şimdiye kadar bu zulüm, bu hasmane tutum hangi konuda geri adım atmıştır? Elinizi vicdanınıza koyun, hangi konuda? Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu süreçte hep bu soruları sorduk. Başbakan bu soruları sorduğumuzdan rahatsız oldu. Bu soruları sorduğumuz için “çözümsüzlük tarafı” ilan edildik. Sayın milletvekilleri, sorduğumuz bu soruların hangisi haksız? Bu milletin menfaatini savunmak ne zamandan beri çözümsüzlüktür? Mazlumların yanında olmak ne zamandan beri milletimiz tarafından benimsenmemektedir? Milliyetçi Hareket Partisi olarak soruyorum: “Toprak bütünlüğümüze saygı gösterip sınırımızı kabul edin” demek mi çözümsüzlüktür? “İnsanlık suçunu milletime atfettirme.” demek mi çözümsüzlüktür? “İşgal ettiğin topraklardan çık.” demek mi çözümsüzlüktür? Bu protokollerle bu sorularımızın hangisine bir cevabı vardır? Soruyorum: Bu protokolü imzaladığınızda bu haksızlıklar karşısında susmamız mı gerekiyordu? Evet, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak haksızlıklar karşısında susmadık, haykırdık, sesimizi de sözümüzü de yükselttik. Karalamalarınızla, fitnelerinizle, allı ballı kampanyalarınızla bizi susturacağınızı zannediyorsanız, yanılıyorsunuz. Sizler yumuşak başlı olabilirsiniz ancak Türk milletini temsil edenlerin uysal koyun olmasını, boynumuzun çekilmesini milletimiz hazmedemiyor, hazmetmeye de niyeti yoktur. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, teslimiyeti milletimize hazmettirmek istemenize de müsaade etmemiz hiç mümkün değildir.

Şimdi, siz Ermenistan’ın yöneticileri olsanız nasıl bir politika takip edersiniz? Türkiye’yi, kendi ulaşacağınız emellere ulaşma yolunda bir problem çıkarır diye dikkate alır mısınız? Sizin orada kardeşlerinizi katleden, haksızlığı alenen herkes tarafından bilinen ve buna rağmen bu cesareti gösteren Ermenistan Cumhurbaşkanına buraya gelme cesaretini kim vermiştir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

OKTAY VURAL (Devamla) – “Sizin nasıl bir uzlaşmacı olduğunuzu, Türkiye’nin menfaatleri söz konusu olduğunda sizin şahin gibi davranmayacağınızı bildiği için, yüzünüzün ne kadar yumuşak olduğunu bildiği için cesaret bulmuş ve Türkiye’ye gelmiştir. Siz bana bir ülke gösterin ki kardeşleriniz katledilecek, onlar katledilirken ‘Bunun müsebbibi Türkiye’dir’ diye demeçler verecek, o kardeşleriniz katledilirken ‘Orta Doğu’nun, Asya’nın haritaları nihai şeklini almamıştır’ diye açıklamalar yapacak, Kars’ın Ermenistan toprağı olduğunu iddia edecek, bütün onlardan sonra o adam Türkiye’ye gelecek, siz de elinizi sıkacaksınız!”

Evet, bu sözler “tarihi yapıyoruz” diyen Sayın Cumhurbaşkanının 1993 yılında yaptığı sözlerdir. İşte tarih! (MHP sıralarından alkışlar) Evet, tarih yazacak, teslimiyetin tarihi de elbette yazılacaktır. Söylenen sözler, imzalanan protokoller, protokolün arkasındaki ülkeler, sıkılan eller, mütebessim yüzler… Bu süreçten hepinizin alması gereken elbette dersler vardır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Utanması gereken…

OKTAY VURAL (Devamla) – “Hangi devletten sınırlarınızı resmen tanıdığını ortaya koymayan bir devletle ilişkilerini normalleştirmesini bekleyebilirsiniz?” diyen, 13 Nisan 2005’te, o dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’dür. Şimdi size soruyorum: Resmen tanıdığını ortaya koymayan bir devletle ilişkileri normalleştiren bir tutanağı, bir protokolü nasıl oluyor da Türkiye Büyük Millet Meclisine getiriyorsunuz? Ne değişti 2005’ten bu yana? (MHP sıralarından alkışlar) Böyle bir protokole ancak, elbette, her türlü çelişkiye, yalpaya, acze ancak AKP Hükûmeti imza atabilir.

“Ermenistan, kardeş Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü tanımamakta ve topraklarının yüzde 20’sini işgal etmektedir. Ve iyi komşuluk ilişkilerine, uluslararası hukukun temel ilkelerine uygun davranmaması, Türkiye'nin Ermenistan’la diplomatik ilişki kurmasına imkân vermemektedir.” diyen, 2005 yılında, sizin Dışişleri Bakanınızdır. Size soruyorum…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ne değişti?

OKTAY VURAL (Devamla) – Ne değişti?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Gömlek, gömlek!

OKTAY VURAL (Devamla) – Ne değişti ya? Elinizi vicdanınıza koyun. Parmak hesabı yapmadan önce bir vicdan hesabı yapmak lazım. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kimi kandırıyorsunuz?

OKTAY VURAL (Devamla) – Sayın milletvekilleri, “Ermenistan’ın ısrarla sürdürdüğü gerçekleri çarpıtan politikaları nedeniyle Türkiye'yle Ermenistan arasında diplomatik ilişki kurulamamıştır.” diyen AKP Dışişleri Bakanının, bugün bu imzaladığı protokolle, Ermenistan’ın hangi gerçekleri saptırmaktan vazgeçtiği hüküm altına alınmıştır? Millete verin bunun bilgisini. Hangi gerçekleri saptırmakta?

Dışişleri Bakanı, tarihî gerçeklerin ortaya çıkmasını sağlayacak ortak tarih komisyonu kurulmasına yönelik talebe olumlu yanıt verilmesinin ilişkilerin normalleşmesine katkıda bulunacağını söylerken, bugün bu protokolde gelen konu maalesef tarih komisyonu değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisi iradesiyle 2005 yılında verdiğiniz kararda, iki ülkenin kendi tarihçelerinden oluşacak bir ortak tarih komisyonu önerirken, bugün bu protokolde İsviçreli birtakım uluslararası kimselerin devreye sokulduğu bir komisyon ortaya çıkmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

OKTAY VURAL (Devamla) – Tabii, Sayın Başkan, bu kadar gündemde olan bir konuyu, bu kadar kısa sürede dile getirmek gerçekten mümkün değil ama…

Ermenistan Cumhurbaşkanı, 10 Ekim 2009’da ne diyor, biliyor musunuz: “Türkiye ile ilişkilerimiz soykırım gerçeğini değiştirmez. Bunun insanlık tarafından tanınması gerekir. Hükûmetler arasında kurulacak komite tarihçiler komisyonu değildir.” Nerede Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesi? Nerede sizin iradeniz? Bu protokolün neresine yansıdı? Gelin, bunu söyleyin.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Komite tarih komisyonu değil.

OKTAY VURAL (Devamla) – Maalesef… Maalesef… Şimdi kalkıp “Tarihçiler komisyonu kurduk.” diyorsunuz. Böyle bir şey söz konusu değildir. Soruyorum: Siz kimi kandırıyorsunuz?

1 Ekim 2000 tarihinde “Ermenistan’ın, komşularının toprak bütünlüğüne, egemenliğine saygı göstermediğini, bir komşusunun topraklarını işgal altında tutmasından ve topraklarında gözü olduğunu anayasasına dercettiği bağımsızlık bildirgesinden görmekteyiz.” diyen bugünün Başbakan Yardımcısı o gün gördüklerini bugün niye göremiyor? Gözler kör, maalesef kulaklar sağır olmuştur.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bizim bu konudaki bütün görüşlerimizi Sayın Genel Başkanımız basın toplantısı ve basın açıklamalarıyla milletimizle açık yüreklilikle paylaşmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Ermenistan’ın Türkiye'nin toprak bütünlüğünü sorgulayan hasmane politika ve uygulamaları değişmediği sürece diplomatik ilişki kurulamayacağını ve Azerbaycan topraklarının işgali sona ermeden de sınırın açılmayacağını sonuna kadar savunacaktır.

Paraf edilen protokoller imzalanarak, onay için Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirildiğinde ise Milliyetçi Hareket Partisi bütün gücüyle karşı çıkacak, Başbakan ve arkadaşlarının tarih ve millet önündeki vebal ve sorumluluklarını bütün açıklığıyla ortaya koyacaktır.

Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Vural.

Gruplar adına ikinci söz, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’a aittir.

Buyurunuz Sayın Demirtaş. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun yapmış olduğu bilgilendirmeye dair grubumuzun görüşlerini sizlerle paylaşmak üzere söz aldım, öncelikle hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu protokollere ilişkin kısa görüşlerimizi sizlerle paylaşmadan önce bazı hatırlatmalar yapmakta, işin bir de öbür penceresinden bakmakta fayda olduğunu düşünüyoruz. Yani, bugün, burada protokoller krizi yaşanmıyor, tarihsel bir sorun var, Türk-Ermeni ilişkilerinde tarihsel bir sorun var, yüz yıllık bir sorun var. Bu, son on yedi yılın, Ermenistan devletinin bağımsızlık kazanmasından sonra ortaya çıkan bir sorun değildir. Yüz yıllık geçmişi olan bir sorunu daha cesaretli, daha yüreklice tartışmak gerekirdi diye düşünüyorum. Ha, Sayın Bakan da bu konularda suya sabuna dokunmayan bir açıklama yapmayı ve konuşmayı protokollerle sınırlı tutmayı tercih etti.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Türklerle Ermeniler arasında yaşanan gerilim hiç şüphesiz ki cumhuriyet tarihi boyunca ülkenin en önemli sorunlarından biri olagelmiş ve devam eden bir sorun hâlindedir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde, 1915-1916 yıllarında dönemin ittihatçı kadroları tarafından Anadolu’yu Türkleştirme, Müslümanlaştırma hedefiyle Osmanlının bünyesinde yüzyıllarca yaşamış gayrimüslimleri ve azınlıkları tasfiye etme politikası sistematik bir şekilde uygulanmıştır. Bazı kesimler tehditle, bazı kesimler korkutularak, bazıları mübadele yoluyla, bazı kesimler tehcirle, bazıları da katliamla ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Bir yandan Birinci Dünya Savaşı’nın patlak verdiği diğer yandan Osmanlı içindeki azınlıkların da milliyetçi taleplerinin yükseldiği böylesi bir tarihsel konjonktürde devletlerin kendi iç ve dış güvenliğini sağlama adına tedbirler alması makul karşılanabilir ama hiçbir güvenlik kaygısı veya politikası katliamlara veya zorla tehcire asla haklılık kazandıramaz.

O dönemlerde yaşanan toplumsal facianın boyutlarının ne olduğu hiç şüphesiz ki bilinçli bir tarih çarpıtmasıyla muğlak ve tartışmalı hâle getirilmiştir. Sanki o dönemde yaşanan trajediden kurtulmanın bir yolu olarak inkâr ve gerçeği saklama yolu tercih edilmiştir. Bu politika o kadar abartılmıştır ki, yeniden tarih yazılırken, masa başı çalışmasıyla yeni resmî tarih tezi oluşturulurken o dönem Ermeni gruplarının Müslüman halka yönelik saldırıları gereğinden fazla abartılmış ama o dönem Ermeni halkına yaşatılanlar hiç yaşanmamış gibi, hiç bu vaka gerçekleşmemiş gibi tarih kitaplarına, resmî tarih kitaplarına, Millî Eğitimin çocuklarımıza okuttuğu tarih kitaplarına geçirilmiştir.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Kardeşim, ne diyorsun sen ya? Biraz daha açık konuşsana!

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – Açık konuşuyorum.

Ermeni halkına yönelik o dönemki katliamlar tarih kitaplarına…

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Yazık, yazık!

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – …geçirilmemiştir, işlenmemiştir.

ATİLA KAYA (İstanbul) – Tarihe iftira atma!

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – Böylelikle, nesiller boyunca devlet eliyle, bu tarih anlayışıyla, Ermeni düşmanlığı yaratılmıştır bu ülkede.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Ölen, vurulan diplomatlar ne olacak ya? Onlara elma şekeri mi attılar? İşine gelmedi mi konuşmuyorsun değil mi?

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – “Ermeni dölü” ve “Ermeni uşağı” kavramları bu ülkede küfür olarak, hakaret olarak kullanılmıştır. Ne yazıktır ki bir halkın ismi, küfür sıfatı hâline, hakaret sıfatı hâline getirilmiştir. Öyle ki Sayın Cumhurbaşkanının soyunda Ermenilik olduğu iddiası, bir küçük düşürme, bir hakaret olarak kullanılmak istenmiştir.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Ne münasebet canım, ne alaka?

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – Ama, ne hazindir ki Sayın Cumhurbaşkanının buna verdiği cevap da…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Hiçbir hakaret ifadesi yoktu. Çarpıtma!

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – …kendi soyunda Ermenilik olmadığını ispatlama telaşı ve paniğiyle hareket etmek olmuştur.

Değerli milletvekilleri, bütün bunları şu nedenle ifade ediyorum: Bugün Ermenistan ile Türkiye arasında imzalanan protokolleri tartışırken Türk-Ermeni, hatta Kürt-Ermeni ilişkilerinde sanki tarihin bir bölümünde büyük trajediler, büyük acılar yaşanmamış gibi davranarak, geçmişle yüzleşip tarihteki acıları ortak acılar olarak tarifleme çabasına girmeyerek neyi çözmüş olacağız?

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Tarih komisyonuna da git, tarih komisyonuna!

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – Bu nedenle, biz, Demokratik Toplum Partisi olarak Ermeni meselesinin, iki taraftan da kabul görecek bağımsız tarihçilerden oluşan bir komisyon tarafından ortaya konulacak tarihî gerçekler ışığında ele alınmasını ve ortaya çıkarılacak olan trajediler konusunda iki toplumun da üzüntülerini ve özürlerini ifade edecekleri bir uzlaşı zemini üzerinde ancak çözüm bulunabileceği inancındayız. Aksi takdirde, tarihte böylesi bir vaka yaşanmamış gibi davranarak, sadece tehcir sırasında istenmeyen kötü koşullardan oluşan ölümler varmış, bunun ötesinde herhangi bir şey yaşanmamış gibi davranarak, içte de dışta da gerçek, samimi bir barışçıl politika oluşturulamaz.

Her şeyden önce, tarih kitaplarındaki ayrımcı dilden, ayrımcı uygulamalardan vazgeçmek zorundadır Hükûmet. On yıllar boyunca tarih kitapları… Hiç farkında olmamış olabilirsiniz, son derece normaldir, bunu ancak ayrımcılığa uğrayanlar daha rahat hissedebilirler, tarih kitaplarından bunu okumamış, dikkatinizi çekmemiş olabilir; bunların ayıklanması lazım. Barış dili, kardeşlik dili ancak böyle oluşturulabilir. Türkiye toplumu eğer Kürt’üyle, Türk’üyle, Ermeni’siyle, Laz’ıyla Çerkez’iyle, Rum’uyla bir arada, kardeşçe yaşayacaksa ortak dili, ortak barış dilini tarih kitaplarını düzelterek başlamalıdır.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Yaşıyordu ama o barışı siz bozuyorsunuz, etnik milliyetçilik yapıyorsunuz.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – Eğer Türkiye'nin içte ve dışta kendisine düşman halklar tarafından sarıldığı ve bölünmek, parçalanmak istendiği paranoyasından kurtulamazsak bu kardeşlik dilini, bu barış dilini de, bırakın tarih kitaplarında, günlük yaşamımızda bile oluşturmak imkânsızdır.

Değerli arkadaşlar, bu söylediklerimin, yıllardır bir statüko etrafında kendini örgütlemiş siyaset ve bürokrasi anlayışını rahatsız ettiğinin farkındayım. Ama bu statüko etkilenecek diye, bu statüko sarsılacak diye tarihî gerçeklerden kaçmak, her şeyden önce kendi adımıza vicdansızlıktır, siyasi açıdan ahlaksızlıktır. Bu nedenle bu kürsüden bu gerçekleri, bildiğimiz gerçekleri ifade etmeyi bir görev bildik.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti devleti Osmanlının o kaotik döneminde ittihatçı ekibin yol açtığı trajedinin yükünü taşımak yerine, bu dönemde yaşananları bütün gerçekleriyle ortaya çıkarmanın öncülüğünü yaparak o dönemde yaşananlardan duyduğu üzüntüyü ortaya koyabilme cesaretini göstermelidir. İki toplumun ve iki devletin geleceğe güvenle ve barış içerisinde, birlikte bakabilmesinin başka bir yolunun olmadığı bilinerek buna göre hareket edilmelidir.

Türkiye’de hâlen körüklenen Ermeni düşmanlığı konusunda en küçük bir tedbir almayan Hükûmetin, bu protokoller konusunda toplumun tatmin olmamasını da herhâlde anlayışla karşılaması lazım. Hrant Dink cinayetinden sonra ortaya çıkan tablo, Hrant Dink cinayetine karışan zanlıların, faillerin hatıra fotoğrafları çektirmesi, olaya karışan istihbarat elemanlarının aylarca hatta yıllarca korunması ve “Hrant Dink -neredeyse- iyi ki öldürüldü.” duygusunun topluma yayılması konusunda Hükûmetin hiçbir tedbir almaması, bu protokolleri topluma anlatamama konusunda Hükûmetin aslında samimiyetini ortaya koyan bir durumdur.

Bir başka yakın örnek, 8 Ağustos 2009 tarihinde, Batman’da doğup göçle Suriye’ye yerleşen, daha sonra Avrupa’ya giden, dört dilde dört yüz beste yapan büyük sanatçı Aram Tigran’la ilgili. Aram Tigran, vasiyeti vardı, öldüğünde Diyarbakır’a defnedilmek istiyordu. Bu talebi ailesi tarafından Hükûmete iletildi, Dışişleri Bakanlığına, İçişleri Bakanlığına iletildi. Hayatı boyunca sadece halkların kardeşliği için türkü söylemiş, sadece barış türküleri söylemiş bir ozanın Diyarbakır’a nakledilmesi, sırf Ermeni kimliğinden dolayı, Hükûmet tarafından kabul edilmedi.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Sen AKP’ye söyle onu, AKP’ye söyle!

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – Sırf etnik kimliğinden dolayı… Dolayısıyla, topluma bu Ermeni protokollerini anlatmak kolay bir iş değil, oralardan başlamak gerekiyor.

Yine, yakın zamanda bu Ermeni kimliğiyle ilgili toplumda yayılmak istenen, özellikle medya aracılığıyla yayılmak istenen düşmanlığa karşı da -ırkçılığa karşı özellikle- Hükûmetin tedbir alması lazım. Sadece Ermeni kimliğiyle ilgili değil, bütün farklılıklarla ilgili. Bu ülke eğer bir zenginlikse ve bütün farklılıklarıyla birlikte bir zenginlikse, o hâlde, bütün farklılıklara hak ettiği değerler her açıdan verilmelidir. Bugüne kadar Türk Ceza Kanunu’nun 159’uncu maddesi ve 301’inci maddesi farklı bir etnik kimliğe hakaret etmiş olmaktan dolayı asla kullanılmamıştır. Oysa, o maddeler, özü itibarıyla, halka farklı etnik kimliklerinden dolayı hakaret edenlere yönelik rahatlıkla kullanılabilecek bir maddeydi. Bugüne kadar hiçbiri için kullanılmadı, bu ülkede yaşayan etnik kimlikler hakaret gördüğünde sanki ülke hakaret görmemiş, bu toplum hakaret görmemiş gibi algılandı, algılatılmaya çalışıldı.

Sonuç olarak, değerli arkadaşlar, Ermeni ilişkileri de dâhil Türkiye'nin iç ve dış sorunlarının tamamının diyalog, müzakere ve istişare ile barışçıl çözüme kavuşturulmasını Demokratik Toplum Partisi olarak destekliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ama, bu konuda, taktik yapmak yerine, samimi barış adımlarının atılması ve bunun bütün topluma hissettirilmesi gerektiği inancını taşıyoruz. İmzalanan protokollerin Meclis onayından sonra  yürürlüğe girmesiyle birlikte Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin de giderek normalleşeceğini umut ediyoruz. Özellikle sınır kapısının açılmasıyla birlikte İstanbul’dan Kars’a, Iğdır’a kadar ekonomik canlanmanın da olacağını, o bölgelerde artan işsizlikle birlikte bölge halkının da -özellikle sınır bölgesindeki yurttaşlarımızın da- ticaret hacminin ve kendi iş kapasitelerinin artabileceğini düşünüyoruz.

Önümüzdeki günlerde Genel Kurula gelecek olan söz konusu protokollerin her iki ülkeye ve topluma barış içinde bir gelecek sunma vesilesi olması temennisiyle hepinize saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Demirtaş.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ.

Buyurunuz Sayın Elekdağ. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayın Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Hükûmetinin Güney Kafkasya’ya ilişkin barış, uzlaşı ve iş birliği vizyonu hakkında bizleri bilgilendirdi, ayrıca Ermenistan’la imzalanmış olan protokoller hakkında da izahat verdi fakat yaptığı açıklamalar, Türk Hükûmeti tarafından izlenen politikaların Azerbaycan’la derin bir krize yol açtığı gerçeğini değiştirmiyor. Krizin temelinde iki olgunun mevcudiyetini görüyoruz. Bunlardan birincisi, Azeri tarafında Türkiye’ye karşı hissedilen güvensizlik duygusudur. İkincisi de, Azerbaycan Bayrağı’na yapılan muameledir. Önce, güven buhranı üzerinde bir nebze duralım:

Değerli arkadaşlarım, Başbakan Erdoğan 14 Mayısta Azerbaycan Millî Meclisinde yaptığı konuşmada şunları söylemişti: “Ermenistan’la sınırlarımızı ne için kapattık? Ermenistan, Karabağ’ı işgal ettiği için. Bu itibarla, Ermenistan işgal ettiği tüm topraklardan çıkmadan ve Karabağ sorunu çözülmeden Türkiye sınırlarını açmayacaktır.” Başbakanın bu teminatına rağmen, Bakü, bugün Ankara’ya kuşkuyla bakıyor, güvenmiyor.

Bu durumun nedeni, değerli arkadaşlarım, Ermenistan’la müzakerelerin daha başlangıcında, Türk Hükûmetinin Azerbaycan’a şöyle bir güvence vermesinden ileri geliyor: Güvence şöyle: “Karabağ sorununun çözümü ve Ermenilerin işgal ettikleri Azerbaycan topraklarından çıkmasına ilişkin müzakere süreci ile Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesi ve sınırın açılmasına ilişkin müzakere süreci birbirine paralel şekilde yürütülecek ve eş zamanlı olarak sonuçlanacak iki süreçtir. Bu itibarla Karabağ sorunu halledilmeden sınırların açılması söz konusu değildir. Verilen güvence bu Azerbaycan’a. Azerbaycan Hükûmeti, kendisine verilen bu güvenceye inandı ve inandırıldı. Ancak 22 Nisan 2009 tarihinde tam gece yarısında Türk Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklama, Azerbaycan üzerinde şok etkisi yaptı. Açıklamada Türkiye ile Ermenistan’ın müzakereler sonucunda ikili ilişkilerinin her iki tarafı da tatmin edecek şekilde normalizasyonu için kapsamlı bir çerçeve ve yol haritası üzerinde mutabık kaldıkları belirtiliyordu fakat yol haritasında eksik olan bir husus vardı. O da Karabağ ve işgal altındaki Azeri toprakları sorunu idi. Vermiş olduğu güvenceye rağmen Türkiye'nin bu sorunu Ermenistan’la müzakere etmek şöyle dursun, hiçbir şekilde etkileyemediği de ortaya çıktı. İşte o zaman Azerbaycan yönetimi, bu durumdan Türkiye tarafından aldatıldığı sonucunu çıkardı. Söz konusu iki süreç arasında hiçbir organik güvenilir bağ olmamasına rağmen Azeri tarafı bunun mevcudiyetine inandırılmak istenmişti. Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ilk kriz bu şekilde patlak verdi. O günlerde Azeri halkı Türkiye’ye karşı büyük bir infial içindeydi. Ben Azerbaycan’daydım, bunu yakından gördüm. Azeri gazeteleri, Türkiye'nin Azerbaycan’ı sattığı yolunda manşetler atıyor, içinde “ihanet” kelimesinin bolca kullanıldığı makaleler yayınlıyorlardı.

Sayın Başbakanın 14 Mayısta Azerbaycan Millî Meclisinde yaptığı konuşma ve üstlendiği taahhüt, Azeri yönetiminin ve halkının Türk Hükûmetine karşı duyduğu güvensizliğin bir ölçüde giderilmesine yardımcı olmuşsa da protokollerin Zürih’te imzalanmasıyla birlikte sözünü etmiş olduğum aldatılmışlık hissi yeniden canlandı. Protokollerin, Türkiye Büyük Millet Meclisine onay için ancak Karabağ sorununun çözümünden sonra getirileceği yolunda verilen teminata rağmen şimdi tutum değiştirilerek protokollerin Meclise sevk edilmesi, Azeri tarafındaki kuşku ve endişeleri artırarak krizi tırmandırdı.

Değerli arkadaşlarım, bu bağlamda bir hususu sizlere hatırlatmak isterim: Türk Hükûmetinin, Türkiye’nin limanlarının ve havaalanlarının Kıbrıs Rum kesimine açılmasını öngören Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği Ek Protokolü’nü 17 Aralık 2004’te imzalamış olmasına rağmen Türkiye, bugüne kadar bu Ek Protokol Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmemiştir.

Bir ikinci husus var, o da Bursa’da oynanan Türkiye-Ermenistan millî maçında Azerbaycan bayraklarının stada alınmaması da Azerbaycanlı kardeşlerimizi derinden rencide etti. Sayın Bakan, bayrak bir milletin şerefidir. Başka bir ülkede oynanan bir maça Türk bayrakları sokulmasa biz buna nasıl bir tepki gösterirdik? Soruyorum size.

Sayın Cumhurbaşkanı Gül Erivan’daki maça gittiğinde tribünlerdeki protestocular Yukarı Karabağ bayrağını sallıyorlardı. Ona itiraz etmek hatırınıza gelmedi ama Azerbaycan Bayrağı’nın stada alınmasını engellediniz. Sayın Bakan, yasak kararının, Ermenistan’ın FIFA’ya müracaatı sonunda alındığı iddiası mazeret değildir. Yasak kararını ilk alan Hükûmetinizdir, Ermenistan’ın aklına bu işi sokan Hükûmetinizdir. Azeri kardeşlerimizin duygularını bu kadar incitmemizin sebebi nedir? Kime yaranmak istiyoruz?

Ancak Azeri kardeşlerimizin dikkatine bir hususu önemle getirmek isterim buradan: Bursa’da yapılan uygulama ne kadar yanlışsa Bakü’nün kurtuluşu uğruna şehit olan Türk askerlerinin kabirleri üzerinde dalgalanan Türk bayraklarının da şehitlikten kaldırılması o denli yanlıştır. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

Bu hatalar sonucunda son derece karamsar bir hava ortaya çıkmıştır. Rahmetli Haydar Aliyev’in “Bir millet iki devlet” tanımlaması tehlikeye girmiştir. Ermenistan’la iyi komşuluk ilişkileri kurulması tabii ki önemlidir ama bu maksatla Azerbaycan’ın küstürülmesi ve kaybedilmesi tehlikesinin yaratılması asla akılcı bir tutum değildir.

Nerede kaldı komşularla sıfır sorun politikası Sayın Bakan? Hâlihazır uygulamanın kaş yaparken göz çıkarmaktan farkı yoktur. Zira, Azerbaycan’ın Türkiye'nin ulusal stratejisindeki yeri ve katkısı o denli önemlidir ki kaybı hâlinde telafisi imkânsızdır. (CHP sıralarından alkışlar) Zarar gören ve görecek olan sadece Türkiye-Azerbaycan ilişkileri değil, aynı zamanda Türkiye'nin Türk dünyasıyla olan ilişkileridir. Azerbaycan’ın olmadığı bir Türk dünyasını tasavvur edebiliyor musunuz?

Görüleceği üzere, sorun, Azerbaycan’ın Türkiye'nin ulusal çıkarları açısından stratejik değerinin isabetle değerlendirilememesinden ve bu ülkeyle ilişkilerin gereken yetkinlik ve beceriyle yürütülmemesinden, yürütülememesinden kaynaklanıyor.

Ermenistan’la imzalanan protokoller de, değerli milletvekilleri, ulusal çıkarlarımız açısından çok ciddi sakıncalar taşıyor. Sayın Bakanımıza göre Türkiye’yle Ermenistan sınırlarını ayrıntılı bir şekilde çizen Kars Anlaşması’nın geçerliliğinin protokollerde belirtilmemiş olmasının bir mahzuru yoktur. Ancak bu yaklaşım hatalıdır. Zira, İstiklal Savaşı’nda doğu sınırlarımızı çizen bir savaş sonunda Türkiye Büyük Millet Meclisinde imzalanan Kars Anlaşması’nın metinde zikredilmemesi Türkiye’ye ciddi hukuki zemin kaybettirir çünkü Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasıyla bağımsızlığını kazanan Ermenistan devletinin yaptığı ilk şey Kars Anlaşması’nı tanımadığını açıklamak olmuştur.

Peki, bugün Ermenistan bu tutumunu değiştirmiş midir? Hayır.

KADİR URAL (Mersin) – Anayasası’na koydu Anayasası’na!

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Çünkü Erivan’ın Türk topraklarına yönelik talepleri Ermenistan devletinin kurucu belgelerinde hâlâ açıkça yer alıyor. Nitekim Ermenistan Parlamentosu tarafından kabul edilen Bağımsızlık Bildirgesi’nde Doğu Anadolu’nun “batı Ermenistan” olarak adlandırılması suretiyle Türkiye'nin toprak bütünlüğünün tanınmadığı vurgulanıyor, üstelik anılan bildiriye Ermenistan Anayasası’nın dibacesinde atıfta bulunuyor. Ayrıca Ağrı Dağı’nın Ermenistan’ın resmî devlet arması olduğunun Ermenistan Anayasası’nın 13’üncü maddesinde tescil edilmesi de Ermenistan’ın Türkiye’ye yönelik emellerinin derin ve silinmez niteliğini kanıtlıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Peki, Sayın Bakan, Ermenistan, Bağımsızlık Bildirgesi’ni ve Anayasası’nı değiştirerek Türkiye’den toprak talebinde bulunan ifadeleri değiştirecek mi? Ben bunun yanıtını vereyim: Kesinlikle hayır, Erivan’ın böyle bir niyeti yok.

Şimdi bu durum, bu söylediklerim Kars Anlaşması’na protokolde yer verilmemesinin sakıncalarını çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. Kars Anlaşması’nın geçerliliğinin protokolde belirtilmemesinin yaratacağı ilave bir sakınca var. Bu da Türkiye'nin Nahcivan üzerindeki hak ve sorumluluklarından feragat etmesi meselesinin ortaya çıkması. Türkiye'nin Nahcivan üzerindeki hak ve sorumlulukları 16 Mart 1921 tarihli Moskova Anlaşması’nın 3’üncü maddesinden kaynaklanıyor.

Değerli milletvekilleri, bu hususları iyi dinleyin. Moskova Anlaşması’nın 3’üncü maddesi Türkiye ile Rusya’ya Nahcivan üzerinde bir tür ortak garantörlük hakkı veriyor. Bu maddenin Türkiye’ye Nahcivan’ın statüsünü belirlemek amacıyla yapılacak her türlü anlaşmaya taraf olarak katılma ve Türkiye'nin kabul etmediği bir statünün Nahcivan’a uygulanmasını engelleme hakkını verdiği tartışma götürmez. Bu itibarla, bu hüküm Kars Anlaşması’nın imzacıları için de geçerlidir. Bu itibarla, Kars Anlaşması’nın geçerliliğinin bu protokollerde belirtilmemiş olması Türkiye'nin bu hak ve sorumluluğundan feragat ettiği gibi bir sonucu doğuruyor.

Bakınız değerli arkadaşlarım, Ermenistan’ın Nahcivan’a saldırdığı günlere geri dönersek Kars Anlaşması’nın Türkiye açısından önemi anlaşılır. Ermeni kuvvetleri 8 Mayıs 1992’de Azerbaycan’ın Suşa kentini işgal ederek Karabağ bölgesinin tümüne yakınını ellerine geçirdikten sonra üzerinde hak iddiasında bulundukları Nahcivan’a yönelerek Türk sınırına 10 kilometre mesafedeki Sederek kasabasına saldırdılar. O günlerde Nahcivan Özerk Bölgesi Başkanı olan Haydar Aliyev’in Türkiye’den askerî yardım istemesiyle olaylar süratle gelişti. Bu gelişmeler üzerine o sırada Macaristan’da bulunan Başbakan Demirel acele yurda dönerek 18 Mayıs 1992’de Bakanlar Kurulunu topladı. Hükûmetin Moskova ve Kars anlaşmalarından doğan garantörlük hakkı bazında Ermenistan’a uyarıda bulunulması kararı alındı. Bu karar üzerine Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü, Ermenistan Dışişleri Bakanı Rafi Hovanisyan’ı arayarak Türkiye'nin Ermenistan’ın Nahcivan’ı işgaline ve sınırlarını değiştirmesine izin vermeyeceğini ve böyle bir hareketin sonucunun ağır olacağını belirtti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Bu karar Ermenistan’a bildirilirken Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhittin Fisunoğlu da ordunun harekât için hazır olduğunu belirtiyordu. Sonuçta, Türkiye, bunalımı, ortaya koyduğu direnç ve diplomatik yollarla aştı ve Nahcivan’ın işgali önlendi.

Değerli arkadaşlarım, hâl böyleyken Erdoğan Hükûmetinin bölgede istikrarın sağlanması açısından yaşamsal bir işlevi olduğu kanıtlanmış bulunan Kars Anlaşması’nın statükoyu koruyucu hükümlerinden feragat etmesi ne şekilde izah edilebilir?

Sözlerime son verirken bir noktayı daha dile getireceğim, bu da protokollerle kurulması öngörülen Tarih Alt Komisyonunun görev tanımının muğlak olmasından kaynaklanıyor.

Değerli arkadaşlarım, bu protokollerin yapılmasının merkezi, sıkleti, en önemli noktası Tarih Komisyonunun kurulmasıdır, çünkü Ermenistan’la ilişkilerimizi zehirleyen esas nokta Ermenistan tarafının soykırım saplantısına takılmasıdır. Eğer iki taraf acılı tarihlerine ortak bir perspektiften bakamadıkları takdirde bu kan davası nesilden nesile intikal edip sürüp gidecektir. Demek ki böyle bir Tarih Komisyonu kurmak ve bunu işletmek son derece önemli Türkiye bakımından.

Fakat ne yapılmıştır biliyor musunuz bu protokollerde? Bu protokollerde kurulacak olan Tarih Alt Komisyonunun görev tanımı maalesef son derece muğlak bırakılmıştır. Burada, bu Alt Komisyonun esas, temel görevinin 1915 olaylarını gün ışığına çıkarmak olduğu belirtilmemiştir ve şimdi bu boşluktan, daha şimdiden, maalesef Ermeni liderleri de yararlanıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü bitiriniz Sayın Elekdağ.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan ve Dışişleri Bakanı Nalbantyan, daha şimdiden Tarih Komisyonunun o bizim zannettiğimiz Tarih Komisyonu olmadığını, burada Ermeni soykırımının kesinlikle görüşülemeyeceğini belirtmeye başladılar, bu konuda açıklamalar yapıyorlar, hatta bu konudaki açıklamalar, Sayın Bakanın Zürih’te anlaşmayı imzalamasını da bir ölçüde muhakkak ki geciktiren etkenlerden bir tanesidir.

Fakat şu husus son derece açık: Maalesef, Türkiye elindeki kozları tam anlamıyla kullana-mamıştır, çünkü bugün Ermenistan ağır ekonomik sıkıntı ve yoğun işsizlik nedeniyle sürekli göç veriyor, tükeniyor ve yoksulluk çemberini kıramıyor. Denize çıkışı yok. Türk ve Azeri ablukası altında bunalıyor ve savaş dolayısıyla ithalat ve ihracatının yüzde 80’ini yaptığı Gürcistan kara yolu da kendisi için büyük ölçüde kapanmış durumda. Bu bakımdan, Erivan Türkiye’yi bir nefes borusu, denizlere ve Batı’yla entegrasyona açılan bir kapı olarak görüyor. Bu durumda, sınır kozu Türkiye'nin elinde olağanüstü güçlü bir siyasi kaldıraca, bir levyeye dönüşüyor. Bu imkâna sahip olan Türkiye, Ermenistan’la çıkarlarını koruyan bir mutabakat sağlamalıydı. Oysa, bunun tam tersi olmuş ve ülkemiz açısından ciddi sakıncalar taşıyan bir anlaşma çıkmıştır.

Şimdi diyebileceksiniz ki, bu kadar hata, bu kadar basiretsizlik nasıl yapılıyor? Bunun yanıtını Birleşik Amerika Kongresinde konuşan Atlantik Konseyi yetkilisi David Phillips şöyle veriyor, diyor ki: “İsviçre’de İsviçre arabuluculuğunda Türkiye ile Ermenistan arasında yürütülen müzakereler gerçekte Amerika’nın denetiminde ve katkısıyla yapılmıştır.”

İşte değerli arkadaşlarım, ulusal çıkarlarınızı bir başka ülkenin kılavuzluğuna teslim ederseniz, sonucu böyle olur.

Teşekkür ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

KADİR URAL (Mersin) – Hükûmet o adamı mahkemeye versin Hocam.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Elekdağ.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Ömer Çelik.

Buyurunuz Sayın Çelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ÖMER ÇELİK (Adana) – Sayın Başkan, yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle bütün Türk vatandaşlarının, hepimizin şerefi olan sınır meselesiyle ilgili spekülasyonlara cevap vermek istiyorum.

Birincisi, imzalanan protokolle beraber Türkiye'nin Ermenistan’la sınırlarını garanti altına alan anlaşmaların sıkıntıya girdiği şeklinde zaman zaman basında, burada da yüce Mecliste de bazı ifadeler zikrediliyor. Şunu açıkça belirtmek gerekir: Türkiye'nin gerek hukuki gerek siyasi kazanımları bakımından bu protokoller vasıtasıyla bir milim bile geri adım atmışlığı yoktur, tam tersine, Türkiye, Kafkasya’da barışın temin edilmesi, barışın tesis edilmesi bakımından stratejik ve psikolojik olarak üstünlük elde etmiştir.

Bakın, Diplomatik İlişkilerin Tesis Edilmesine Dair Protokol’ün beşinci paragrafında Türkiye-Ermenistan sınırının uluslararası hukukun tarif ettiği anlaşmalar çerçevesinde geçerliliği teyit edilmiştir.

Kars Anlaşması’nda ayrıca, Sovyetler Birliği ile Türkiye arasında yapılan Moskova Anlaşması’na atıfla, yine Türkiye-Ermenistan arasındaki sınır, Türkiye’nin şimdiye kadarki bütün kazanımları teminat altına alınmıştır.

Zaten burada dikkat ederseniz, mesela şöyle bir şey söyleniyor: “Niçin Kars Anlaşması ve Moskova Anlaşması doğrudan isim yazılarak zikredilmedi?” diye. Zaten uluslararası hukukun tarif ettiği anlaşmalardan kasıt, iki tane anlaşma söz konusudur bizim sınırımızı tayin eden. Bir tanesi Moskova Anlaşması, bir tanesi de… Daha doğrusu Kars Anlaşması, ondan da atıfla Moskova Anlaşması’dır.

Yine, Protokolde bir belirsizlik olduğu ve Sevr Anlaşması’na kapı açıldığı şeklinde bazı spekülasyonlar ifade ediliyor.

Tabii, bu spekülasyonların hiçbirinin geçerliliği yok. 1920 yılında imzalanan Sevr Anlaşması;

1) Türkiye Hükûmeti tarafından tanınmamıştır.

2) Sınır oluşturan bir anlaşma değildir.

3) Türkiye-Ermenistan sınırının oluşmasını ABD Başkanı Wilson’un yapacağı müzakerelere vermiştir. Türkiye tarafından tanınmadığı için zaten geçerliliği yoktur. Ayrıca, böyle bir şey söz konusu olsa bile 1921 Kars Anlaşması ile birlikte yürürlükten kalkmıştır.

Şimdi, biliyoruz, Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki anlaşma, 1921’de imzalanan Moskova Anlaşması şunu öngörüyor: Daha önce Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya arasındaki bütün anlaşmaları geçersiz sayıyor.

Gerçekten bu anlaşmanın metni de çok enteresan. Yeni kurulan iki devlet, eşitlik temelinde, Türkiye’deki kapitülasyonların kaldırılmasından Misakımillî’nin tanınmasına kadar geniş bir çerçevede mutabakata varıyorlar.

Dolayısıyla, 1921 Anlaşması ile birlikte Moskova Anlaşması’na yapılan atıf ve bu anlaşmaların geçerliliği ile sınırların teyit edildiğinin belirtilmesi, zaten Türkiye’nin sınırları hakkında hiçbir spekülasyon olmadığını ortaya koyuyor.

Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Rusya bir deklarasyonla “Sovyetler Birliği’nin ardılı olmadığını, devamı olduğunu, ondan doğan bütün hak ve yükümlülükleri üstlendiğini” söyledi. Böylece, Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki Moskova Anlaşması geçerliliğini korumaya devam etti. Daha sonra ardıl devletler olan Ermenistan, Gürcistan, Azerbaycan gibi devletler 1991’de Alma Ata’da bir araya gelerek bir anlaşma imzaladılar. Alma Ata Deklarasyonu’na göre bunlar Sovyetler Birliği’nin imzaladığı bütün anlaşmaları tanıdıklarını, ardıl devlet olarak buna sahip çıktıklarını söylediler. Dolayısıyla ortada Kars Anlaşması’nı ve Kars Anlaşması’nın atıf yaptığı Moskova Anlaşması’nı herhangi bir şekilde sıkıntıya sokan bir şey yok.

Bir de işte, burada birtakım beyanlar zikrediliyor, zikredilen beyanlardan bir tanesi şu: Bağımsızlık Bildirgesi’nden bahsediliyor, bazı devletlerin, devlet yetkililerinin, Ermenistan’ın ve Türkiye'nin sınırlarıyla ilgili spekülatif açıklamalarından bahsediliyor. Birincisi şunu unutmayalım: Ermenistan Birleşmiş Milletlere üye olurken de diğer uluslararası örgütlere üye olurken de bütün devletlerin sınırlarını tanıdığını, o devletlerin sınırları hakkında, o devletlerin sınırlarına göz dikmesi gibi herhangi bir şeyin söz konusu olmadığını söylüyor. Dolayısıyla, Birleşmiş Milletlere üye olan bir devletin yine Birleşmiş Milletler üyesi bir başka devletin sınırını tanımaması gibi bir beyanı kabul edilemez. Ayrıca bunların çoğu siyasi açıklamalardır, hukuki açıklamalar değildir. Tam tersine, bakın Ermenistan Başbakanının açıklaması var, diyor ki: “Türkiye'nin sınırlarını tanıyoruz, hatta biz sınırları kapattığımız için onlar Kars Anlaşması’nı ihlal etmekle bizi suçluyorlar.” Yani Kars Anlaşması’nı kabul ediyorlar ve diyorlar ki: “Kars Anlaşması dışında herhangi bir anlaşma, Türkiye-Ermenistan arasında herhangi bir anlaşma söz konusu olmadığına göre Türkiye, sınırları kapatmakla Kars Anlaşması’nı ihlal etmiştir.” Dolayısıyla bizatihi, tam tersine, birçok siyasi açıklama bulabilirsiniz ki Türkiye-Ermenistan sınırını oluşturan, teyit eden, bugün de geçerliliği olan anlaşma Kars Anlaşması’dır, Türkiye'nin bu konudaki kazanımı devam etmektedir.

Yine Nahcivan’la ilgili birtakım spekülasyonlar yapılıyor. Nahcivan konusunda hiçbir problem yok. Türkiye'nin buradaki hakları, Türkiye'nin buraya dönük olarak bütün bir perspektifi bu Protokol vasıtasıyla bir kere daha teyit edilmektedir. Zaten Türkiye'nin herhangi bir şekilde Nahcivan’la olan ilişkisini, Nahcivan’ın statüsü hakkındaki hak ve yükümlülüklerini herhangi bir devletle tartışmaya da ihtiyacı yoktur. Fakat yüce Meclisin dikkatine bir hususu getirmek istiyorum. İkide bir Nahcivan meselesinde bir pürüz varmış ya da Nahcivan meselesinde bir kuşku varmış gibi bir imaj yaratmak, sanki Ermenistan’ın Nahcivan’a karşı olası bir tehdidi varmış ya da Türkiye'nin bu konuda herhangi bir sıkıntılı pozisyonu varmış gibi bir imaj doğurur ki, durduk yerde uluslararası ilişkilerin gündemine, olmayan bir sorunu Türkiye üzerinden sokmuş oluruz. Nahcivan’la ilgili herhangi bir sorun yoktur. Türkiye'nin buradaki hakları ve yükümlülükleri aynen devam etmektedir.

Şimdi bakınız, çok enteresan bir şey var. Diasporanın Kudüs temsilcisi bir açıklama yaptı, dedi ki: “Bizim için 24 Nisan kadar 10 Ekim de bundan sonra yas günüdür.” dedi. Yani diaspora, bu imzalanan Protokol’le beraber, kendilerinin sözde soykırım iddialarından ve kendi pozisyonlarından Ermenistan’ın geri adım attığını düşünüyor. Yani, burada Protokol eleştirilirken çok enteresan bir durum ortaya çıkıyor. Türkiye içinden eleştirilirken aslında Türkiye'nin düşmanı durumundaki diaspora bu Protokol’den çok daha büyük bir rahatsızlık ortaya koyuyor.

Onlar için sözde soykırım meselesi, bir kutsal dogma gibidir, kutsal kitabın bir hükmü gibidir. Mesela bunun ortak tarih komisyonu vasıtasıyla tartışmaya açılması bile onlar açısından pozisyonlarından geri adım atmak olarak değerlendiriliyor ve zaten bugün, diasporanın Ermenistan Devlet Başkanına karşı bu kadar protesto eden, bu kadar dışlayan bir tutum sergilemesi, “Biz diaspora olarak yardımlarımızı kesiyoruz.” demesi, Sarkisyan’ı her gittiği yerde birtakım protestolara maruz bırakmasının sebebi bu Protokol’ün Türkiye'nin pozisyonunu tahkim eden ama Ermenistan’ın şimdiye kadarki klasik pozisyonunu tartışmaya açan bir içerik taşımasından dolayıdır. Dolayısıyla burada asıl rahatsız olan grup, Ermenistan meselesini bir siyasi rant ve bir soykırım ekonomisine dönüştürmüş olan diasporadır.

Sayın Bakanımız da ifade etti, burada esas mesele, bu Tarih Komisyonunun üzerinde yapılan spekülasyonlar var, “Bu vasıflandırılmamıştır.” diye. Tam tersine -Protokol dikkatle okunduğu zaman- alt komisyonlar içerisinde pozisyonu en net olarak tarif edilen komisyon Tarih Komisyonudur. “Türkiye ile Ermenistan arasındaki sorunların...” diyor, sorunların... Yani iki ülke arasının, iki ülkenin, sözde soykırım iddiaları meselesine bakışının tarif edilmesi, bu sorunların tespit edilmesiyle ilgili bir meseledir ve…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sorunlar başka, bu başka…

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Adı üstünde Tarih Komisyonu, yani bu oturup çevre meselesiyle ilgilenecek değil. Tarihsel olarak da ortada bir mesele var. Nedir o? Ermenistan’la aramızdaki sorun, işte bu sözde soykırım iddialarıyla birlikte Türkiye’yle Ermenistan’ın karşı karşıya gelmesi meselesidir.

İkincisi: Protokol’de aslında Türkiye'nin öz güvenini, kendisine dönük olarak kendi kendinin gücüne güvenmesini gösteren bir husus burada zaaf gibi aktarılıyor. Nedir o husus? Türkiye diyor ki: “Başka ülkeler de bu Tarih Komisyonuna üye verebilirler, onlar da buna arşivlerini açabilirler.” Burada ifade edildi “İki ülke arasındaki mesele başkalarına da açılıyor.” diyor. Tam tersine onlara şunu söyleme hakkımız doğuyor, siyasi olarak: Sözde birtakım lobi faaliyetleriyle kendi parlamentolarınıza bu sözde soykırımı getirme hakkınız yoktur. Bu, Türkiye-Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesine ve Kafkasya barışına dönük bir suikast girişimidir. Eğer siz bu meseleye katkı vermek istiyorsanız, buyurun Tarih Komisyonuna uzmanlarınızı gönderin, buyurun arşivlerinizi açın, hep beraber bunu tartışalım. Tarih Komisyonu bu şekilde çalışırken parlamentolarınıza sözde soykırım meselesini getirmeniz Türkiye’ye ve Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesine karşı iyi niyet anlayışıyla bağdaşmaz, anlamına gelmektedir.

Diğer bir husus, Türkiye’yle Azerbaycan arasındaki meseledir. Bakın, mesele çok açıktır. Aristo’nun dostluk için söylediği bir söz var: “Dostluk tek bir ruhun iki bedende yaşamasıdır.” Bizim, Azerbaycan’la ilişkimiz budur. Azerbaycan’la biz, tek bir ruhu iki devlet hâlinde yaşatan kardeş bir ülkeyiz. Azerbaycan’la olan ilişkimizin pozisyonunda zerre kadar bir değişme yoktur. Zaten Protokol şunu içermektedir: Karabağ’ın durumunda bir iyileşme, ilerleme sağlanmadığı takdirde ve işgal altındaki Azeri topraklarından Ermenistan çekilmediği takdirde sınırların açılması hiçbir şekilde söz konusu değildir. Dolayısıyla şimdiki statüko mesela 1993’te…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Meclise niye geldi o zaman bu Protokol? Niye geldi?

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Sayın Anadol, Sayın Bakanın bilgilendirmediği söylendi. Bakın, Sayın Bakan, kabul eden siyasi parti liderlerini 2 kere bilgilendirdi, Dışişleri Komisyonunu 2 kere bilgilendirdi, Azerbaycan tarafını sürekli bilgilendirdi. Dolayısıyla Meclisin “Bilgilendirilmeme” diye bir sorunu yok, sadece bilgi almak istemeyenleri, Sayın Bakan, tabii ki mecbur olarak bilgilendiremedi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bu bayrak meselesi çok önemli. Bakın, stada bayrağın sokulmaması -Bursa’daki stada- bizim inisiyatifimiz değildir, FIFA’nın kararıdır. Bu tip olaylarda…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Vali karar verdi, Hükûmet karar verdi! Çarpıtmayın!

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Müsaade edin, müsaade edin.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Çarpıtmayın, valinin emri var, Hükûmetin emri var!

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Bu tip olaylarda 2 takımdan 1 tanesi kendi ülkesindeki bazı oluşumlar, siyasi durumlarla ilgili bazı amblemlerin, bazı hususların, bazı şekillerin, bazı bayrakların stada sokulmasını istemezse FIFA kararı gereği o olmaz.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Amblem değil bayrak, bayrak…

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Tam tersine, açıklamaları çok ciddi takip ettiyseniz, FIFA bu kararı vermeden bir saat evvel Bursa Valisi “Azerbaycan bayraklarının stada girmesinde sakınca yoktur.” dedi.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Ben Bursa’daydım…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Niye daha önce söylemedi?

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Dolayısıyla, Hükûmet siyasi pozisyonu bakımından buna karşı değildi ama FIFA kararına, uluslararası futbol bakımından bağlı olduğumuz bir kuruluş olarak uymak durumundayız.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Erivan’daki maçta Türk Bayrağı yakıldı. Abdullah Gül’ün gözü önünde Türk Bayrağı yakıldı Erivan’da.

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Şimdi burada bir şey söyleniyor. Burada, yüce Meclisin buna çok dikkat etmesini istirham ediyorum. Burada bir şey söyleniyor: İkide bir Türkiye…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Türk Bayrağı yakıldı Erivan’da.

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Siz benim bunları mugalata yapmayacağımı bilirsiniz. Konuştuğum meseleye de vâkıf olduğumu en iyi siz bilirsiniz Sayın Anadol.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yanlış mı söylediğim ya? Türk Bayrağı yakıldı Sayın Abdullah Gül’ün gözü önünde Erivan’daki maçta, yalan mı?

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Bakın, arkadaşlar, bir şey söyleniyor. İkide bir “Atlantik Konseyi” deniyor, başka şeyler söyleniyor, şu söyleniyor, bu söyleniyor. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini, AK PARTİ’yi birtakım dış unsurlarla bağlantılı göstermeye çalışıyorlar. Ben bu Mecliste şunu söylemek istemiyorum ve söylemeyeceğim: Bizim kendi irademizle, Türkiye Cumhuriyeti’nin iradesiyle yaptığımız bazı işleri dışarıdaki bazı gruplarla bağlantılı göstererek burada muhalefet sözleri yahut da dışarıda muhalefet sözleri sarf edenlerden bazılarının sözlerinin birebir Türkiye'yi ve Azerbaycan’ı Batı dünyasından koparmak isteyen Aleksander Dugin başkanlığındaki Avrasyacı hareketin tezleriyle birebir uyuşmasına hepinizin dikkatini çekiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama ben bu Avrasyacı tezlerle yüce Meclisteki hiçbir muhalefet milletvekili arasında organik bir bağ bulunduğunu iddia edecek kadar yüce Meclisin tarihine kötü bir cümle düşmek istemem. Bizi başkalarıyla derin koalisyon içinde göstermek isteyenler şunu bilsinler: Evet, derin bir koalisyon içindeyiz. O da milletle derin bir koalisyon içindeyiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Milletin kürsüsünden millete hakaret ediyorsunuz!

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Bakınız, çok açık bir şekilde Türkiye'nin bir millî meselesini tartışıyoruz; her şey açık, protokoller önümüzde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü bağlayınız.

Buyurunuz.

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkan.

Bütün basında bütün uzmanlar bu konuları yazıyor. Şunu bilelim: Türkiye, Orta Doğu’da, Kafkaslarda ve Balkanlarda olan kötü bir alışkanlığı sona erdiriyor, bu Hükûmet sona erdirdi. Nedir o? Komşunun içini karıştır, komşunu istikrarsızlaştır, komşunu fakirleştir, kendi istikrarın olsun anlayışının hiçbir işe yaramadığı, Orta Doğu’ya, Kafkaslara ve Balkanlara kan getirdiği görüldü. Türkiye bu paradigmayı değiştiriyor ve Türkiye şunu yapıyor: Tam tersine, komşularımıza istikrar ihraç ediyoruz, istikrar vasıtasıyla da kendi istikrarımızı garanti altına alıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bugün Türkiye’nin en büyük ihraç ürünü siyasi istikrardır. Bu, Türkiye’nin millî menfaatleri açısından ve millî güvenliği açısından da son derece önemli bir durumdur.

İkide bir eksen kaymasından bahsediliyor; biz, bunu, Türk devletine, kendi millî varlığımıza karşı bir zaaf kabul ederiz. Türkiye, herhangi bir eksen kayması içerisinde gösterilecek bir ülke değildir, Türkiye eksen kurucu bir ülkedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Türkiye, herhangi bir eksenin sağında ya da solunda gösterilemez; Türkiye’nin durduğu yer, Türkiye’nin tanımladığı millî menfaatlerimizi koruyan eksendir ve buradaki tarihî birikimimiz, bu coğrafyadaki varlığımız ve bizim bütün bu kazanımlarımız, Türkiye’nin bundan sonrası da bölgesinde istikrar ve karşılıklı saygı temelinde siyasal nâzımlık fonksiyonunu sürdürmesi gerektiğini göstermektedir. Şu ana kadar atılan adımlar da bunu açıkça ortaya koymuştur.

Bundan sonrasında da yapılması gereken şey, gayet soğukkanlı bir şekilde bu meseleleri takip etmek. Bundan sonrası çok açıktır. Ermenistan, Türkiye’nin uzattığı hem Türkiye’nin hem Azerbaycan’ın hem kendisinin lehine olan ve bütün bölgeye barış ve istikrar getirecek olan bu iyi niyet adımını değerlendirirse, yüce Meclis gündemine hâkimdir, ona göre adım atar; Ermenistan bu tarihî fırsatı değerlendirmezse de yüce Meclis kararını ona göre alır, Türkiye’nin ve Azerbaycan’ın menfaatlerini korumaya devam eder.

Hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.

Grubu bulunmayan bir milletvekili olarak Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı konuşacaktır. (DSP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Pazarcı.

HÜSEYİN PAZARCI (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu ana kadar konuşan diğer milletvekillerinin söylediklerini söylemek niyetinde değilim, biraz farklı konuşmaya çalışacağım aynı şeyleri tekrarlamamak bakımından yoksa çok doğru şeyler söylediler büyük ölçüde. Bu vesileyle Demokratik Sol Parti ve şahsım adına hepinizi de saygıyla selamlıyorum.

Birinci değineceğim sorun şudur: Niye Hükûmetimiz çok aceleci bir şekilde böyle bir tartışmalı metni veyahut metinleri Meclisimize hemen getirme aceleciliğini gösterdi? Çünkü bu aceleciliğin bazı şeyler tam yerine konmadan, açıklığa kavuşmadan Meclise getirilmesinin ülkemize birtakım bedeller ödetmesi riskini taşıdığını düşünüyorum. Bu çerçevede özellikle şuna değinmek istiyorum, daha sonra önemli diğer sorunlara da geçeceğim: İlki, Türkiye'nin sınırlarını garanti eden antlaşmalarla ilgilidir. Evet, uluslararası hukukta bir temel kuraldır, bir antlaşma terimleri olağan, normal anlamlarına göre yorumlanır. Dolayısıyla bu protokollerde Türkiye ile Ermenistan arasındaki ortak sınırın teyit edilmesi, kabulünün teyit edilmesi, sınırların ihlal edilmezliği ilkesi gibi ilkelerin ifadesini normalde, normal koşullarda bizim ilgili antlaşmalarımız olan Moskova ve Kars antlaşmalarının teyidi diye anlamamız gerekir. Bunu özellikle de bu şekilde söylüyorum çünkü hiçbir şekilde -şu ana kadar konuşan milletvekillerimiz de bunun aksini söylemedi- Türkiye'nin sahip olduğu bu sınırlara ilişkin antlaşmaların geçersizliğini kimse ileri sürememeli Türkiye Büyük Millet Meclisinde bunun aksi söylendi diye.

Burada diğer milletvekillerinin, konuşanların söylediği şudur: “Niye Kars Antlaşması’nı, Moskova Antlaşması’nı buraya eklemediniz açıkça?” Bu, doğru bir yaklaşımdır ve Kars Antlaşması, Moskova Antlaşması sadece sınırlarımızın tekrar teyidini yapmakla kalmayacaktı, ayrıca içlerindeki başka unsurların da teyidi söz konusu olacaktı. Örneğin, Kars Antlaşması’nın 15’inci maddesine bakarsanız, Kafkasya’daki Birinci Dünya Savaşı ve sonrasındaki geçen olaylarda işlenen cürümler veya cinayetlerle ilgili, taraflar, kendi ülkelerinde öbür tarafın ülkesinde bulunan kişilere genel af getirmeyi öneriyorlar. Bu ne demektir biliyor musunuz? Bu, soykırım iddiasının ortadan kaldırılması demektir böyle bir iddiaya gidilmesi durumunda. Başka birçok gerekçe var ama daha şimdiden bu antlaşmayla böyle bir olasılık çok zayıflatılmıştı, ortadan kalkacaktı.

Bunun dışında, sınırlarla ilgili, ilgili anlaşmalara bakıldığında… Tabii ki bunlar Moskova ve Kars antlaşmaları. Ama bize en azından basından yansıyan bazı verilere göre, protokollerin imzalanmasından sonra Ermenistan Dışişleri Bakanı “Kars Antlaşması’nı tanıdığımız anlamına gelmez bu protokoller.” diyor. Protokol metinlerinin içine bakarsanız -o ayrıntıya girmeyeceğim, belki girmem burada doğru da olmaz ama- bu çerçevede, Kars Antlaşması’nı tanımadıkları şeklinde beyanlarla karşılaşıyoruz.

Şimdi, Hükûmetimiz, dolayısıyla bu kadar acele etmek suretiyle siyasetin, dış politikanın, sadece strateji, siyasi yaklaşımlar olmadığını, hukuk zemini de olduğunu, hukukun da bir araç olduğunu ve bu araca…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

HÜSEYİN PAZARCI (Devamla) – …dikkat edilmediği takdirde büyük bir zemin kaybına uğranılacağını ve dolayısıyla eskiden elde ettiğimiz ve varlığını kendi başına sürdüren, Kars ve Moskova antlaşmalarını da zaafa düşürecek birtakım iddialara, uygulamalara, anlayışlara yer vermesi riskini taşıdığını burada belirtmek isterim. Dolayısıyla, mademki buraya getirilmiştir bu protokoller, Meclisin Genel Kuruluna hemen sunulmasın, Ermenilerin bu konudaki uygulama ve anlayışları tamamen ortaya çıksın, biz de ona göre hareket edelim; bir.

İkincisi de: Bu çerçevede, bizim Dışişleri Bakanlığımız ve Hükûmetimiz, bir an önce, bizim anlayışımızı da -burada, Mecliste Sayın Bakan bir ölçüde dile getirdi- çok daha açıklıkla vurgulasınlar. Biz, bu protokolleri imzalarken, sınır antlaşmalarımızı, Kars Antlaşması’nı, Moskova’yı teyit etmiş oluyoruz, o anlayışla hareket ediyoruz, sözde soykırım konusunda araştırma yapılmasını kabul etmiş oluyoruz, hep birlikte o anlayışla imzalamış oluyoruz denmesi çok önemlidir.

Bunun dışında ikinci husus: Soykırımla ilgili terimler son derece muğlaktır. Amaç, bir iş birliği diyalogunun oluşturulması şeklinde ifade edilmiştir. Bu çerçevede bir komisyon, alt komisyonlar kuracak, onların çalışma planını Bakanlar Kurulu onayladıktan sonra bu komisyon çalışmaya başlayacaktır. Yani, bizim Türkçede bir terim var, iş komisyona havale edilmiştir. Buna da çok dikkat etmemiz lazım. Ama bunun karşılığında biz hemen sınırları açacağız, iki ayın sonunda, eğer bir onaylama gerçekleşirse. Dolayısıyla bu konunun da açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen bağlayınız sözünüzü.

HÜSEYİN PAZARCI (Devamla) – Azerbaycan ile olan ilişkilere gelince: Başbakanımızın sözü vardır, dolayısıyla bu sözün yerine getirilmesi gerekmektedir.

Bir de hukuki bir şey söyleyeceğim: Her antlaşma konteksti içinde yorumlanır. “Konteksti içinde” demek, o günkü var olan koşulları, anlayış çerçevesinde… Dolayısıyla Ermenilerin bir gün “Biz, Karabağ sorununu tamamen bunun dışında tuttuk.” şeklindeki iddialarının bir kontekst oluşturduğunu ileri sürmesine izin vermememiz lazım. Bunu mutlaka Bakanlığımız, sürekli beyanlarıyla, ısrarlı beyanlarıyla Karabağ ve Azerbaycan topraklarının işgalinin bunun dışında tutulmasının söz konusu olmadığını, bizim Türkiye olarak amaçlarımızdan bir tanesinin de bu sorunun çözümüne katkıda bulunulması olduğunu ifade etmesi gerekir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Pazarcı.

Sayın milletvekilleri, gerek sisteme girerek gerek de Başkanlığa gelerek 60’a göre söz istemiş sadece 9 milletvekilimize ikişer dakika söz vereceğim. İki dakikayı aşmamanızı rica ederim, otomatik olarak kesilecektir zaten.

İsimleri sayıyorum: Sayın Yılmaz, Sayın Sipahi, Sayın Atılgan, Sayın Bal, Sayın Uras, Sayın Arıtman, Sayın Ural, Sayın Çakır, Sayın Homriş.

Sayın Mesut Yılmaz, buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Rize Milletvekili A. Mesut Yılmaz’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı

A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Başkan, konu Meclisin çok ciddiyetle üzerinde durması gereken önemdedir. Onun için mutlaka bir özel gündemle ele alınması gerektiğini düşünüyorum.

İkinci olarak: Meselenin özüne iki dakikada girmem mümkün değil ama şekil olarak, bir milletvekili sıfatıyla, Hükûmetin bu anlaşmalara yaklaşım tarzından rahatsızlığımı ifade etmek istiyorum. Eğer bir uluslararası anlaşma, bir protokol yapılmışsa benim milletvekili olarak Hükûmetin bu anlaşmanın arkasında olup olmadığını bilme hakkım vardır. Tıpkı 2004 yılında Avrupa Birliğine Sayın Beşir Atalay’ın imzasıyla verilen yazılı belge gibi bu protokolün de hukuk dilinde “Muvazaa”yı anımsatacak şekilde Meclise gönderilmesini ve “Vakti gelince ele alırız, vakti gelince bunu gündeme alırız.” şeklinde bir anlayış benim hükûmet etme anlayışıma yabancıdır, aykırıdır. Bunu ifade etmek istedim.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yılmaz.

Sayın Sipahi…

2.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Komşularla sıfır sorun ekseninde dış politikamızın sıfır onur, sıfır gurur, sıfır itibar hâline geldiğinin örneklerini her gün yaşamaktayız. Buradan hareketle, Azerbaycan’da Şehitlik’teki Türk bayraklarının indirilmesi konusunda Sayın Dışişleri Bakanının dünkü beyanında “Türk Bayrağı Azerbaycan’ın izzet ve onuruna emanettir.” şeklinde bir ifadede bulunulmuştur. Buna aynen katılıyoruz. Ancak, bunun tersi de varittir; Azerbaycan’ın ay yıldızlı bayrağı da Türkiye Cumhuriyeti’nin izzet ve onuruna emanettir. O hâlde Bursa’da FIFA’nın etekleri altına sığınarak o bayrağın yerlere atılması, taşınmasının yasaklanması, taşıyanların yerlerde aramaya tabi tutulması konusundaki uygulamalarla, buna emir veren zihniyetin izzet ve onur seviyesi hakkında acaba ne düşünülmektedir?

Diğer bir konu: Protokoller gereği bir ortak tarih komisyonundan bahsedilmektedir. Acaba, varsayalım ki bu ortak tarih komisyonu ortaya konduğunda, bizim taraftaki ortak komisyon üyeleri 12 ne idüğü belirsiz adamdan mı teşkil edilecektir?

Teşekkür ederim. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sipahi.

Sayın Atılgan…

3.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana ben de kısa bir soru soracağım, çok somut bir soru soracağım aslında. Ermenistan’la imzalanan protokoller sonunda Türkiye-Azerbaycan ilişkileri çok kötü bir sürece girdi. O kadar kötü bir sürece girdi ki az önceki soruyu soran arkadaşımızın belirttiği gibi “Bayrağımız onların onuruna emanettir.” demek zorunda kaldınız. Tabii aradaki en büyük problem, Azeri kardeşlerimizin…

Evet, Sayın Bakan dinliyorsa soruma devam edebilirim.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Tabii, dinliyorum.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – …Azeri kardeşlerimizin Karabağ’ın boşaltılmayacağı noktasındaki tereddütleridir. Buradaki asli unsur da aslında işgal ettikleri yedi reyondan beşinin boşaltılacağı, tedricen ileriye bırakılacağı noktasındaki kaygılardır.

Bildiğiniz gibi, 14 Nisanda Sayın Başbakanımız Azerbaycan Parlamentosunda, Karabağ boşaltılmadan sınırların açılmayacağını söylemişti. Sınırların açılmaması çok önemlidir yani sınırlar Türkiye’nin elindeki en büyük kozdur Ermenistan üzerinde oluşturulacak baskı açısından çünkü Ermenistan ekonomisi için sınırlar çok önemlidir, bu sınırın açılması Ermenistan ekonomisinin gayrisafi millî hasılasının yüzde 35 büyümesine sebep olacaktır. Karabağ’ı boşaltmayan zayıf bir Ermenistan’ın sınır açıldıktan sonra Karabağ’ı boşaltacağına inanıyor musunuz? Sayın Başbakanımızın Azerbaycan’da vermiş olduğu sözün arkasında mısınız? Bu görüşe ve bu politikaya devam ediyor musunuz? Karabağ boşaltılmadan sınırın açılmayacağı garantisini bu Mecliste veriyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Atılgan.

Sayın Bal…

4.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı

ŞENOL BAL (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Azerbaycan ve Türkiye’nin kaybettiği Ermenistan’ın ve çok uluslu şirketlere sahip Batı’nın kazandığı bu protokollerin kesinlikle Meclise getirilmesi büyük bir talihsizliktir, inşallah en yakın zamanda çekeceksiniz diye düşünüyorum ve Nalbantyan’la birlikte atmış olduğunuz o imzada çok da hızlıydınız, o kalemi herhâlde torunlarınıza hediye edeceğinizi düşünüyorum.

Türkiye’de etnisiteyi devamlı şekilde kaşıyan ve Türk milletinin bölünmesine, parçalanmasına sebebiyet veren bir süreci başlatan Türkiye Başbakanı ve iktidar mensuplarının Kafkaslar’da, Orta Doğu’da ve Balkanlarda istikrarı, barışı ve güveni sağlayıcı adımları atmış olması bir çelişki değil midir? Çünkü hem Orta Doğu’da hem Balkanlar’da hem Kafkaslar’da güvensizlik ve istikrarsızlığın en önemli sebebi tabii ki uzun yıllardır devam eden etnisite ve dinî ayrılıklardır. Bunları düşünüyor musunuz?

Biraz önce dediniz ki sınırın muğlaklık… Sınır, uluslararası anlaşmalara göre sınırın tanınması… Batı, Lozan’ı bile çağ dışı olarak bize dikte ettirirken ve Lozan’ı delik deşik ederken Hükûmet eliyle, tabii ki bu muğlaklıktaki bir ifadeyi de değişik şekilde çarpıtacağını iyi değerlendirmek gerekir.

“1915 olayları” olarak Amerika Temsilciler Meclisinde ifade edilen olayların bu yıl “1915 ve 1923 arası yaşanan olaylar” olarak ifade edilmesinden ne anlam çıkarıyorsunuz, bunu iyi değerlendirdiniz mi diye de soruyorum buradan.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, kaç dakika süre verdiniz?

ŞENOL BAL (İzmir) – Ayrıca, niçin İsviçre’de yapıldığını da bu protokollerin imzalanması ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük 60’a göre söz verdiğimin altını çizmiştim. Bu soru-cevap işlemi değildir. Lütfen, çok kısa, yerinizden görüş bildirmek üzere söz almıştınız. Onun için, soru şeklinde değil, görüşlerinizi belirtmek şeklinde olsa lütfen, çünkü cevap yoktur, Hükûmetin cevap hakkı yoktur burada. Sadece İç Tüzük 60’a göre konuşursanız pek kısa bir şekilde. Onun için iki dakika süre verdim. Lütfen…

Sayın Uras…

5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı

MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; içinde bulunduğumuz konjonktürde ihtiyacımız, basınçsız ve ön yargısız bir biçimde komşumuz Ermenistan ile ilişkilerimizi normalleştirmemizdir. Gerek Türkiye’deki Ermeni yurttaşlarımızla gerekse Ermenistan’la barışa, birbirini anlamaya, iletişim kurmaya yönelik bir hoşgörü ve uzlaşı iklimi yaratmamız gereklidir. Ermenistan sınır kapısı açılmalı, her türlü ekonomik ambargo ve kısıtlamanın, özünde, yoksul halka bir zulüm olduğunu gözden uzak tutmadan bu ülkeyle ekonomik ilişkiler geliştirilmelidir. Bu ülkede yaşayan Ermeni yurttaşlarımızın kendilerini bu ülkenin eşit yurttaşları hissetmelerinin koşulları yaratılmalı, toplumsal hayatta, özellikle kamu hizmetinde hiçbir ayrımcılıkla karşılaşmamaları güvence altına alınmalıdır.

Tarihin özgür bir biçimde tartışılmasını engelleyen kısıtlamalar kaldırılmalı, ön yargısız bir tartışma ortamı teşvik edilmelidir.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Var mı böyle bir ayrım da anlatıyorsun.

MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Ermenistan konusunu “En milliyetçi kim?” yarışının topluma ve bölgeye vereceği hiçbir olumlu katkı yoktur. “En milliyetçi kim?” yarışı demokratik bir anlayışın ürünü değildir. Ermenistan konusunda çözümsüzlük politikası bölgeye barış getirmez. Elbette, bir komşuyla olan ilişkilerin düzeltilmesi, diğer dost ve kardeş ülkelerle ilişkilerin bozulması üzerinden de inşa edilemez. Bu bakımdan, Azerbaycan’la münasebetlerimizin güçlendirilmesi ve geliştirilmesi için de yoğun bir çaba göstermeliyiz.

Cemil Meriç “Düşünce mumyalaştığı gün cesetleşir.” diyordu. Düşüncelerini geliştiren ve açılım sağlamanın tarihsel bir önemi vardır.

Dünkü Millî Güvenlik Kurulu toplantısı Ermenistan’la imzalanan protokolün bir devlet politikası olduğunu göstermektedir. Komplo teorileri hayatı açıklamıyor ama yargılıyor.

Birleşmiş Milletler kuruluş metinlerine baktığımızda bile sınırların güç yoluyla değişmeyeceği ortadadır. O yüzden, nasıl Armstrong Ay’a çıktığında “Bu benim için küçük bir adım ama insanlık için büyük bir adım” demişti. Orta Doğu’da barışın tesis edilmesinde, Balkanlarda barışın tesis edilmesinde bu tür adımların karşılıklı güveni pekiştireceğine inanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Uras.

Sayın Arıtman…

6.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı

CANAN ARITMAN (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ermeni Cumhurbaşkanı Sarkisyan, Amerika’da basına bir açıklama yaptı, o açıklamada dedi ki: “Bu protokollerdeki tarihî sorunlarla ilgili alt komisyon Türkiye'nin savunduğu ‘sorunu tarihçilere bırakma’ önerisinden farklıdır. Bu komisyon ‘Türkiye’deki Ermeni mirası ve bunların restore edilip korunması, soykırım kurbanlarının mirasları’ gibi konuları inceleyecektir. ”Sayın Bakanım, buna yönelik bizim ülkemizden, Hükûmetimizden hiçbir cevap gelmemiştir. Yani çok açık ve net bir şekilde bu Tarih Komisyonunun sadece soykırım kurbanlarının miraslarını araştırmak, tespit etmek ve de tazmin ettirmek istedikleri için olduğu anlaşılmaktadır.

Bu arada Ermeni Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde birincil tehdit olarak Türkiye ve Azerbaycan’ın dostluğunu ve ileride birleşmesini öngörür, yani birincil tehdit olarak görüyorlar ve dolayısıyla birincil amaçları da Türkiye ile Azerbaycan’ın arasını açmaktır ve bu protokollerle bu başarılmıştır. Azerbaycan sadece aynı dili, aynı dini, aynı kültürü paylaştığımız, soydaş, kardeş bir millet olduğumuz bir ülke olmanın ötesinde başta enerji olmak üzere ekonomik açıdan da Türkiye açısından çok önemli bir ülkedir ve bu protokolden Türkiye hiçbir yarar görmemiştir. Bir tek yararını gösterin bana, “Şöyle bir getirisi oldu bunun.” deyin. Ama götürüleri hemen başlamıştır. İşte bakın, bayrak krizi yaşandı. İşte bakın, üçte 1 fiyatına aldığımız doğal gazı şimdi çok daha pahalıya alıp vatandaşın ekonomik sıkıntısını artıracaksınız. Sayın Bakan acaba…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Arıtman.

Sayın Ural…

7.- Mersin Milletvekili Kadir Ural’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı

KADİR URAL (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Aracılığınızla Sayın Bakana bir tarihçi olarak sormak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Ural, bu, soru-cevap işlemi değil. Lütfen, sadece katkıda bulunacaksınız.

KADİR URAL (Mersin) – Katkıda bulunayım efendim.

Bu Ermeni soykırımını İsviçre kabul etmedi, soykırımı da yasakladı; “Soykırım yok.” diyen İsviçre kanunlarına göre yargılanıyor. Türkiye’den giden arkadaşlarımızın birçoğu da oralarda yapmış olduğu görüşmelerde bu yasağın hâlen devam ettiğini söylüyorlar ve yargılamaların da hâlen devam ettiğini söylüyorlar. Bu anlaşmanın İsviçre’de yapılmasının özel bir sebebi var mı? Yani oraya gittiğinizde bu Ermeni soykırımı olmadığını onlara kabul ettirmek mi istediniz yoksa Ermeni soykırımını kabul mü ettiniz?

Ayrıca “Bu komisyonda İsviçreli bir tarihçi olacak.” diyorsunuz. İsviçreli tarihçi bu konuda nasıl bir karar verecek? Yani hem “Soykırımı yoktur.” diyeni yargılayacaksınız, bu lafı yasaklayacaksınız hem de İsviçreli tarihçi kalkacak bütün araştırmalardan sonra ve bizim görüşümüze göre “Ermeni soykırımı yoktur.” diyebilecek mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ural.

Sayın Çakır…

8.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı

OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Bildiğiniz gibi, İsviçre, sözde soykırımını inkâr edenlere cezalandırma uygulayan bir ülke ve bu konuda düzenlemeleri mevcut. İsviçre’de bulunduğunuz sürede temaslarınızda, Ermeni soykırımı inkâr suçunu işleyenlere verilen cezalar söz konusu, mevzubahis olduğuna göre, burada soykırım konusunda bir inkârınız söz konusu oldu mu yoksa diplomatik dokunulmazlık açısından herhangi bir işlem yapmadılar mı? Ayrıca, bunu suç kabul eden bir ülkenin tavassutunda böyle bir protokolün imzalanması, bunun gözetiminde, Dışişleri Bakanının gözetiminde böyle bir protokolün imzalanması doğru mu? Tarafgirlik konusundaki düşünceleriniz nelerdir?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çakır.

Son olarak Sayın Homriş’e söz veriyorum ve bu konu tamamlanmış olacak.

Buyurunuz Sayın Homriş.

9.- Bursa Milletvekili H. Hamit Homriş’in, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı

H. HAMİT HOMRİŞ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi, geçen hafta Bursa’da Türkiye-Ermenistan maçı oynanmıştı ve bu maçta Bursa Valiliği üç kere karar değiştirerek, sonunda FIFA maskesine sığınarak Azerbaycan bayraklarını stadyuma almadılar. Bir Bursa Milletvekili olarak gözümle gördüklerimi söylüyorum bu yüce Meclisin huzurunda: İnsanlarımızı, Bursalıları yere yatırarak, atletlerine, külotlarına kadar arayarak Azerbaycan Bayrağı aranmıştır. Bunu Bursalılar hak etmemiştir. Ne gariptir ki aynı saatlerde Rusya–Azerbaycan millî maçı yapılmaktaydı ve Azeri kardeşlerimiz o stadyumda Türk bayraklarıyla yerlerini almışlardı. FIFA buna karışmıyor demek ki ama Bursa’daki maça karıştığı iddia ediliyor. Bunun üzerine Azeriler, bilindiği gibi, Türk bayraklarını indirdiler ve Sayın Bakan buna tepki olarak, o bayrakların Azeri kardeşlerimizin izzetine ve şerefine emanet olduğunu söyledi ki, çok haklıdır, buna katılmamak mümkün değildir ama Azeri kardeşlerimiz nezaket göstererek, Sayın Bakana, Bursa’da çöplere atılan Azeri bayrakları da sizin izzetinize ve şerefinize emanet değil mi diye sormadılar ama ben burada Bursa Milletvekili olarak soruyorum: Bu bayraklar, Azerbaycan bayrakları sizin şerefinize emanet değil miydi Sayın Bakanım?

Saygılar sunuyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Homriş.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, iktidar partisi grubunun Sayın Sözcüsü Türkiye’nin geçmişini ilzam edecek, geleceğini de risk altına sokacak, itham edecek beyanlarda bulundu; düzeltilmesi gerekir. Bunun için yerimden 60’a göre iki dakika söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz.

10.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, AK PARTİ Grubu adına konuşan Adana Milletvekili Ömer Çelik’in, Türkiye'nin geçmişini ilzam edecek, geleceğini de risk altına sokacak, itham edecek beyanlarda bulunduğuna ve düzeltilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ederim.

Sayın Başkan, iktidar partisi sözcüsü Sayın Çelik, AKP İktidarının komşuları istikrarsızlaştırmak politikasından vazgeçtiğini söyledi. Şimdi buradan bir açıklama yapması gerekiyor ya da bu sözü değiştirmesi gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti devletinin hangi komşunun iç işlerini istikrarsızlaştırmak gibi bir politikası olmuştur, bu yönde bir eylemi olmuştur. Bu, Türkiye’ye karşı bir haksızlıktır, hakarettir. Geçmiş hangi hükûmeti suçladığını da ifade etmesi lazım. Bunu Dışişleri Bakanının huzurunda yapmıştır. İktidar partisi sözcüsü olmak da Hükûmeti bağlamaktadır. Dolayısıyla Türkiye’yi bir ihbar mahiyeti taşıyan bu sözler yanlıştır, kabul edilemez. Bunun burada düzeltilmesi lazım.

Bir başka husus, Aleksandr Dugin’den bahsederek muhalefet partisi sözcülerinden bazılarını suçlamaya kalkmıştır. Burada karnından konuşmak hakkı yoktur; kimi suçladığını, hangi sözü muhalefet sözcülerinin Aleksandr Dugin’in sözüyle benzerlik taşıdığını burada, Mecliste ifade etmesi lazım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.

ÖMER ÇELİK (Adana) – Sayın Başkanım…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim…

ÖMER ÇELİK (Adana) – Aynı madde çerçevesinde söz istiyorum. Açıklamaları yapmam gerekiyor çünkü.

BAŞKAN – Buyurunuz 69’a göre size söz vereceğim, İç Tüzük’ün…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – 60’a göre…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, tutanakları getirtin, okutun efendim.

ÖMER ÇELİK (Adana) – Sayın Başkan, “İktidar Partisi sözcüsü” diyerek beni ve partimizi ilzam eden görüşlerini sundular. Bir de bir konuyu aydınlatmamı istediler, onu aydınlatacağım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İsminizi de ifade ettik.

ÖMER ÇELİK (Adana) – İsmimi de ifade ettiler.

BAŞKAN – İki dakika süre veriyorum, açıklayınız.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Adana Milletvekili Ömer Çelik’in, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, partisine ve şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ÖMER ÇELİK (Adana) – İki dakika yeterli. Çok teşekkür ediyorum.

Birincisi, söylediğim şudur: “Türkiye, Balkanlarda, Kafkaslarda ve Orta Doğu’da yerleşikleşmiş olan devletlerin birbirlerinin istikrarlarını bozarak istikrar elde etme paradigmasının dışında etrafına istikrar yayarak kendi güvenliğini, kendi istikrarını teminat altına alan bir politika izliyor.” dedim. Burada geçmişi ilzam eden ya da Türkiye’nin başkalarına istikrarsızlık ihraç ettiğine dair herhangi bir ima yok. Tam tersine, Balkanlarda, Kafkaslarda ve Orta Doğu’da yerleşik olan bir siyasi geleneğe gönderme yaparak Türkiye’nin bu geleneği değiştirdiğini, Türkiye’nin tam tersine iç istikrarını… Hatta cümlem de şudur, çok da net bir cümledir: “Türkiye’nin en büyük ihraç kalemi de istikrardır.” diyerek söyledim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

MUHARREM VARLI (Adana) – Siz PKK’ya karşı bu ülkenin güvenliğini sağlayamadınız ki hangi güvenlikten bahsediyorsun?

ÖMER ÇELİK (Devamla) – PKK meselesiyle ilgili söylediğiniz ilzamlar ancak sizi bağlar, bizi bağlamaz.

İkincisi, denildi ki…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, tutanaklar gelsin, arkadaşımızın beyanları okunsun. Türkiye’nin, artık, dış politikasını değiştirdiğini söyleyerek…

BAŞKAN – Bir dakika Sayın Şandır… Açıklamasını bitirsin arkadaşımız.

Buyurunuz Sayın Çelik.

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Yani mesele…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Dolayısıyla, Türkiye’nin dış politikasını değiştirdiğini söyleyerek bu cümleyi kurdu.

BAŞKAN – Evet, katılıyorum size.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Dolayısıyla, değişen dış politika nedir?

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Çelik.

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Zaten biraz evvel -eğer illa bu konuya girelim diyorsanız- bir sözcü burada çıktı, dedi ki: “Efendim, işte Ermenistan bu kadar fakirleşmişken, bu kadar kuşatılmışken, bu kadar şu olmuşken yaptığınız bu protokol geri adım atmaktır.” Bu kimseyi ilzam etmekle ilgili bir şey değil ama değişen şartlar içerisinde bu politikanın yürümediği, Azerbaycan’ın ve Türkiye’nin lehine olmadığı ortadadır. Dolayısıyla Türkiye’nin sürdürdüğü politika…

KADİR URAL (Mersin) – O sizin düşünceniz…

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Tabii ki kendi düşüncemiz ve zaten MHP gibi düşünmediğimiz için bu yolda Türkiye’nin kazanımlarını artırdık; bu bir. (MHP sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika sayın milletvekilleri…

Sayın Çelik, lütfen, sizin açıklamanızı istediği konuyu açıklayınız.

Buyurunuz.

ÖMER ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, açıklamaya çalışıyorum ama önce korsan radyo yayınlarını durdurun ki ben kendi yayınımı yapabileyim.

BAŞKAN – Lütfen siz devam edin konuşmanıza.

ÖMER ÇELİK (Devamla) – İkincisi, Aleksandr Dugin ve Avrasyacı fikirlerle kimi ilzam ettiğim çok açıktır. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ve AK PARTİ’yi Amerika’daki veya dünyanın başka yerlerindeki bazı düşünce kuruluşları ya da bazı siyasi odaklarla kim iş birliği içerisinde gösteriyorsa, onu gösterenleri ben de Avrasyacılarla iş birliği içerisinde gösteriyorum.

Saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.

Sayın Bakanın bir…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, benim ifade ettiğim, iddia ettiğim husus, Sayın Çelik’in, Türkiye’yi, geçmişi ilzam edecek, geleceği itham edecek bir beyanı olmuştur.

BAŞKAN – Evet, ama açıklaması budur efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sözünü geri alması lazım.

BAŞKAN – Bu konu anlaşıldı. Kendisi bu kadar açıkladı.

Sayın Bakanın 69’a göre, İç Tüzük’ün, kısa bir açıklaması olacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Davutoğlu.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Başkanım, bir şey söylemek istiyorum. 60’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Şimdi, artık, Sayın Dışişleri Bakanına söz verdim; o konuşacak. Lütfen…

Buyurunuz Sayın Davutoğlu.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Ama bunları duyarsa daha iyi konuşur.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Davutoğlu.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

1.- Rize Milletvekili A. Mesut Yılmaz’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı (Devam)

2.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı (Devam)

3.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı (Devam)

4.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı ko-nuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı (Devam)

5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı (Devam)

6.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı (Devam)

7.- Mersin Milletvekili Kadir Ural’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı (Devam)

8.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı (Devam)

9.- Bursa Milletvekili H. Hamit Homriş’in, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı (Devam)

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Çok teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben her şeyden önce, benim takdimimden sonra katkıda bulunan değerli grup temsilcilerimize ve milletvekillerimize teşekkürü bir borç biliyorum. Nihayet bu millî bir meseledir. Millî meselede hepimizin aynı ilkeler etrafında ancak farklı görüşler ifade etsek de bütün bu yüce Meclisin içinde bulunan partilerin ve milletvekillerinin bu yüce milletin hizmetinde olduğunu unutmaksızın davrandığımızdan eminim. Bu sebeple teşekkür ederim. Özellikle bazı teknik izahatlar veren arkadaşlara, milletvekillerine hassaten teşekkür ederim. Bütün bunlar tarafımızca gözden geçirilecek, dikkate alınacaktır.

Üç konuda ben… Tabii, usul olarak sorulara cevap mahiyetinde bir oturum olmadığı için benim bu bilgilendirmemle ilgili konuları muhtevi hususlarda özellikle dile getirilen birkaç noktanın altını çizmek istiyorum.

Birincisi, Türkiye Hükûmetinin takip etmekte olduğu dış politikayla ilgili sarf edilen bazı sözler, doğrusu dikkatle sarf edilmesi gereken sözlerdir. Bu yüce Meclisin 23 Nisan 1920 yılında kurulmasından bu yana bütün Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri Ankara’da karar almışlardır, millet adına karar almışlardır, millet adına bu kararları uygulamaya koymuşlardır. Hiçbir yerden talimat almamışlardır. Bu dönemde…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Direktif aldılar, Mecliste aldılar direktifi.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Bu dönemde de bu böyledir, geçmişte de böyle olmuştur. Bu yürüttüğümüz dış politika, yürüyen süreç hiçbir şekilde dış bağlantılı olarak gösterilemez. Eleştirebilirsiniz, bu süreci eleştirmek hakkı bütün muhalefetin ve kamuoyunun hakkıdır ama Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin dışarıdan yönlendirmeyle, ister bu Amerika Birleşik Devletleri Başkanı olsun ister bir başka ülkenin başkanı, başbakanı ya da think tank’i olsun, bunu bir Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve bir Dışişleri Bakanı ve Dışişleri Bakanlığı için kullanmamayı ben ahlaki bir ilke olarak hatırlatmak istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Yapmayın lütfen! Bırak bu işleri, yapma bu işleri o zaman.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Söz, bütün bu…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – O kürsüden, Obama, yapacaklarınızın listesini verdi size.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Bakanım, siz Genel Kurula hitap edin. Biz dinliyoruz sizi.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Bütün bu süreç, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin siyasi iradesi ve Bakanlığımızın yoğun temasları…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Niye geçen sene değil de bu sene yaptınız Sayın Bakan?

ŞENOL BAL (İzmir) – Niye bu kadar acele yaptınız?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Müsaade ederseniz…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Bakanım, biz dinliyoruz efendim, siz devam edin.

BAŞKAN – Sayın Davutoğlu, lütfen, siz devam ediniz konuşmanıza.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sorun geçen sene yok muydu?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Geçen sene de vardı. Bu süreç, bütün diplomatik süreçler belli bir gizlilik içinde yürür, bunun içinde olanlar ve bilgilendirdiğim değerli muhalefet liderleri bilirler ki bu müzakerelerin, doğrudan müzakerelerin tarihi 2007’ye gider, 2007 başına.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Ama Türk milleti bilmiyor, Amerikalılar biliyor.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Gizli olarak yürütülen diplomasinin tarihi ise daha eskiye gider, daha eskiye gider, hatta bizim hükûmetlerimiz döneminden öncesine de gider. Dolayısıyla…

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Nereye gider?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Evet, yani bir senelik bir mesele değil.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Nereye gider? Söyle, işte onu söyle onu. Nereye gider? Karnından konuşma Bakan!

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri kararlarını Ankara’da alır ve Ankara’da uygular.

İkinci husus, dost ve kardeş Azerbaycan’la ilgili beyan edilen hususlardır. Evet, dünkü beyanımın arkasındayım. Oradaki şehitlerimiz, şehitlerimizin gölgesinde uyuduğu bayraklarımız ve şehitlerimiz için Fatiha okunan Şehitlik Camimiz kardeş Azerbaycan halkının izzetine ve onuruna emanettir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Azerbaycan Bayrağı da bizim izzetimiz, bizim onurumuzdur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen…

Buyurunuz.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Bundan şek ve şüphe etmemek iktiza eder. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bursa’da öyle olmadı, Bursa’da!

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Müsaade buyurun.

Bursa’da yaşananlar bir dış politika meselesi değil, kamu düzeniyle ilgili bir konu. Bu konuda da gerekli tahkikat Hükûmetimizin talimatıyla yapılmıştır ve sonuçları da dün Bursa Valisi tarafından açıklanmıştır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yerlerde süründü o bayraklar!

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Bunun bir dış politika tercihi ya da Azerbaycan’a saygısızlık gibi sunulması Türk-Azerbaycan ilişkilerine vurulabilecek en büyük darbedir. Kaldı ki belli provokatörler Türkiye’de ve Azerbaycan’da Türk-Azerbaycan ilişkilerine darbe vurmak isteyebilirler. O provokatörlere karşı da Türkiye'nin ve Azerbaycan’ın basiretli liderleri ve erdemli halkları birlikte karşı duracaklardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Onun için…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Erivan’da niye sustunuz, Erivan’daki maçta?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Hayır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karabağ Bayrağı vardı Erivan’da.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – …Onun için ben yarın Bakü’de olacağım ve Azerbaycan yetkilileriyle, liderleriyle… Son beş ayda sürekli, dünyada başka hiçbir ülkeyle görüşmediğimiz kadar Azerbaycanlı muhataplarımızla görüştük. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

CANAN ARITMAN (İzmir) – Artık size inanmıyorlar, Azerbaycan artık size inanmıyor.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Azerbaycan’a gideceğiz ve Azerbaycan’ın çıkarlarını sonuna kadar koruyacağız. Kim ne derse desin, Türkiye'nin bu politikası değişmeyecek, değişmeyecek. Azerbaycan Bayrağı ile Türk Bayrağı birlikte, hep onurla dalgalanacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın Bakan, boşuna gitme, artık, Azerbaycan size inanmıyor, size güvenmiyorlar, size inanmıyorlar.

BAŞKAN – Sayın Davutoğlu

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan, o stada Azerbaycan Bayrağı astırabilseydiniz şu söylediklerinize inanırdık.

BAŞKAN – Sayın Davutoğlu, lütfen, son bir dakika. Sözünüzü tamamlayınız ve konuşmaları bitiriyorum.

Buyurunuz.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Bizim hedefimiz, bu protokoller ve bu protokollerin müzakere süreciyle birlikte ivme kazanan Azerbaycan-Ermenistan ihtilafıyla ilgili gelişmeler sonucunda ulaşmak istediğimiz ana hedef, Kafkaslarda kalıcı bir istikrarı, refahı kurmak, Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarını da kurtaracak bir sürece daha da hızla ivme katmak ve Türkiye'nin bütün çevresinde Türkiye'nin lokomotif olduğu kurucu bir düzeni ihya etmektir, inşa etmektir.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Protokolü o zaman getirseydiniz, niye acele ediyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Davutoğlu.

Görüşmeler bitmiştir.

On beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.10

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.31

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Antalya İli Kumluca İlçesi sınırları içinde meydana gelen sel felaketi hakkında söz isteyen, Antalya Milletvekili Osman Kaptan’a aittir.

Buyurunuz Sayın Kaptan. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

B) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, Antalya ili Kumluca ilçesi sınırları içinde 14 Ekim Çarşamba günü meydana gelen sel felaketine ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kumluca ilçemizin Beşikçi köyünde, Beykonak beldesinde, Yazır köyünde ve Olimpos’ta yağan aşırı yağmurlar büyük bir sel felaketine neden olmuştur. Bu sel 14 Ekimde yani geçen çarşamba günü olmuştur. Metrekareye 130,8 kilogram yağış düşmüş, Beşikçi ve Olimpos derelerine kapasitelerinin 2,5-3 katı su gelince sel de büyük olmuştur.

18 Ekim Pazar günü Sayın Genel Başkanımızla birlikte bir grup milletvekili arkadaşımla ve belediye başkanlarımızla sel bölgesini ziyaret ettik, yetkililerden ve felaketzedelerden bilgi aldık, selin meydana getirdiği hasarı yerinde gördük. Beşikçi köyü ve Beykonak’ta 2 bin dönüm sera 1 metre su altında kalmış, zaten domates, sebze para etmezken selle hepten çürüğe çıkmıştır. Ayrıca, narenciye ve nar bahçeleri de, 120 ev de hasar görmüştür. Altyapı kalmamıştır, Olimpos’ta ise turistik tesisler ve iş yerlerinde büyük hasarlar meydana gelmiştir. 21 otomobil ve 1 traktörü sel denize sürüklemiş ve denizde yok etmiştir. 35 araç da ayrıca hasar görmüştür. Felaketzedelere kaymakamlık biner lira para, Kızılay da battaniye ve erzak yardımı yapmıştır. Ancak yurdumuzun değişik yörelerinden gelen sera ortakçılarının ve işçilerinin daha ciddi yardımlara ihtiyacı vardır.

Sayın milletvekilleri, Beşikçi Göleti’nin acilen yapılması, dere yataklarının ıslah edilmesi, banka borçlarının ertelenmesi, mal varlığı yüzde 40’ından az zarar görenlerin de felaketzede kabul edilerek yardım almalarının sağlanması gerekli ve zorunludur.

Antalya’ya döndüğümüzde Sayın Genel Başkanımızla Sayın Antalya Valisini ziyaret ettik. Beşikçi Göleti’nin, eski parayla, 2,5-3 trilyonluk bir DSİ projesi olduğunu öğrendik ve bu göletin DSİ ve gerekirse İl Özel İdaresi desteğiyle yapılabileceği sözünü de Sayın Validen aldık. Hemşehrilerimize geçmiş olsun diyoruz. Allah daha büyük afetlerden saklasın.

Ancak, sayın milletvekilleri, bu felakette Hükûmetin hiç mi sorumluluğu yok? Beşikçi Göleti’nin planı projesi bu Hükûmetten önce 2002 yılında yapılmış, işe başlanmış, ancak bu Hükûmet yedi yıldır hiçbir şey yapmamış, nedenini vatandaş “siyasi” diyor. Bu Hükûmet hizmetlerde fayda-maliyet analizi yapmıyor. Turizm ve seracıların önemini bilmiyor. Bu Hükûmet gerçekleri görmüyor, bu Hükûmet hayal âleminde, bu Hükûmet kendi âleminde. Bu Hükûmet “Her şey kendimin olsun.” diyor, her şeyi kendileştirmeye çalışıyor. Bu Hükûmet susturucu kullanıyor, kendinden olmayana hizmet götürmüyor. Yoksa, bu seldeki zararın bir yıllık vergisiyle bu gölet yapılırdı. Şimdi “Para nerede?” diyeceksiniz. Ee uçak alırken, gemi alırken parayı buluyorsunuz da gölete mi bulamıyorsunuz? Sayın Başbakanın yeni uçağının parasıyla 25-30 tane Kumluca Beşikçi Göleti yapılırdı; Demre’ye de, Finike’ye de, Kaş’tan Gazipaşa’ya kadar bütün göletler yapılırdı. Siz gölet yaptırmayıp uçak alıyorsunuz, uçakla da dünyayı dolaşıyorsunuz. Zaten dünyada ayak basmadığınız yer kalmadı maşallah, onun için de Türkiye'de ayağınız yere basmıyor.

2006’da doğa uyarmış, yine büyük bir sel geldi, aklınızı başınıza alın dedi, siz yine umursamadınız. Hâlbuki bu gölet yapılmış olsa idi, Beykonak Belediye Başkanının belirttiği gibi 50 trilyonluk hasar olmayacaktı, 10 bin dönüm tarım alanı sulanacaktı; 20 bin dönüm yer, Beşikçi, Beykonak, Mavikent selden kurtarılacaktı, orman yangınlarında göletten su alınması denizden daha kolay ve daha ucuza mal olacaktı.

Su İşleri yetkilileri “Böyle bir sel ancak on bin yılda bir gelir.” diye hesap yapacaklarına, Beşikçi Göleti’ni yapsınlar, Beşikçi…

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.

Buyurunuz.

OSMAN KAPTAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu sel doğal bir afettir ancak yedi yıldır Beşikçi Göleti’ni yaptırmayan AKP Hükûmeti ise daha beter siyasi bir afettir. Hükûmet tedbir almazsa, doğal afet insanların canını, malını yok edebilir. Millet tedbir almaz ise siyasi afet, rejimi, devleti ve milleti yok edebilir. AKP’nin bu siyasi afetinden kurtulmanın yolu da “Olimpos’taki selin elinden karımı çekip aldım.” diyen Hasan Karataş kardeşimiz gibi, Türk halkının da ilk seçimde AKP’nin elinden siyasi iktidarı çekip almasıdır.

Hükûmetin dağdan inenlere gösterdiği ilgiyi Kumluca’daki selzedelere de göstermesini bekler, yüce Meclisi saygıyla selamlarken, konuşma sırasını bana veren Sayın Mersin Milletvekili arkadaşımız Ali Rıza Öztürk’e de teşekkür ederim.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaptan.

Gündem dışına Hükûmet adına cevap, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek tarafından verilecektir.

Buyurunuz Sayın Çiçek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Antalya Milletvekilimiz Sayın Osman Kaptan’ın gündeme getirdiği konuyla ilgili olarak bazı hususları sizlere arz etmek istiyorum. Evvela bu vesileyle, bu sel afetine maruz kalan vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyorum.

Gerçekten de ifade edildiği gibi, 13 Ekim 2009 günü geceleyin başlayıp 14 Ekim günü öğleden sonraya kadar devam eden bir sel felaketine Antalya ili Kumluca ilçesi bazı köyleri ve beldesi muhatap olmuştur. Bunun sonucunda da bir kısım maddi hasar meydana gelmiş, çok şükür can kaybı da olmamıştır. İlçeye bağlı Beşikçi, Yazır köyü, Olimpos mevkisi ve Beykonak beldesinde ev, iş yeri, tarımsal alan ve seralar ile bazı okul binalarında maddi hasara yol açmış olup, vatandaşlara ait bir kısım araçlar da hasar görmüştür. Ayrıca, Kumluca-Antalya kara yolunun Belen mevkisinde yağışlar sonucu meydana gelen toprak kayması neticesinde, kara yolu kısmen ulaşıma kapanmış ve bilahare Karayolları ekiplerinin çalışmaları sonucunda yol kısa sürede trafiğe açılmıştır.

Burada da biraz evvel Sayın Kaptan’ın ifade ettiği gibi, mevsim normallerinin çok üzerinde ve dere yatağının kaldırabileceği kapasitenin çok üzerinde bir yağış meydana gelmiş, metrekareye 130 kilogram gibi bir yoğun yağışa muhatap olmuştur. Zaten böylesine bir rakam bile işin neden meydana geldiği noktasında bir fikir verebilmektedir. Ayrıca, gelen teressübât sebebiyle de bazı altyapı tesisleri tahrip olmuş, 572 çiftçi ailesine ait 2.355 dekar sera alanı zarar görmüştür. Yine, bölgede, derelerin taşması sonucunda büyük çoğunluğunu sera evlerinin oluşturduğu 168 konut, 2 ilköğretim okulu ve 1 PTT acentesinin suya maruz kaldığı, Beşikçi ve Yazır köyleri ve Olimpos mevkisinde bulunan dereler üzerindeki 2 köprü, 6 menfez ile takriben 10 kilometrelik yolun, içme suyu ve enerji hatlarının da sel nedeniyle hasar gördüğü Valilikçe tespit edilmiştir.

Olay meydana gelir gelmez, derhâl Antalya ilinde bir kriz yönetim merkezi kurulmuş, başta Sayın Vali olmak üzere devletin ilgili birimleri afetin tesirlerini olabildiğince süratli ortadan kaldırabilmek için yoğun bir çaba sarf etmişlerdir. Bu vesileyle, başta Sayın Vali olmak üzere tüm çalışanlara, hâlen görevi başında olanlara huzurunuzda teşekkür ediyorum.

Olay olur olmaz, ben de Sayın Valiyi aradım, diğer arkadaşlarımız da aradılar. Bu çalışmalar çerçevesinde, meydana gelen zararların hiç olmazsa ilk fırsatta sıkıntılarını ortadan kaldırabilmek için Bayındırlık Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğünden 250 bin, Başbakanlık Acil Durumdan 250 bin ve Sosyal Yardımlaşmadan 100 bin olmak üzere 600 bin lira gönderilmiştir. Tabiatıyla, bu rakamların yetmeyeceğini biliyoruz. Hasar tespit çalışmaları ilgili birimlerce, ilgili bakanlığın oradaki birimlerince süratle yapılmaktadır ve 23 Ekim tarihi itibarıyla da tespitler tamamlanmış olacak. Bunun sonucunda, bu tip afetlerde meydana gelen durumlarda yapılabilecek prosedür neyse bunun gereğini yapmak için 2090 sayılı Yasa’ya göre hak sahipleri belirlenecek ve ilave ödenmesi gereken bir miktar söz konusu olduğunda da bu ödemeler yapılabilecektir.

Ayrıca, bölgenin tahrip olan tüm enerji sistemlerinin kısa süre içerisinde ikmali ve ıslahı için de gerekli çalışmalar yapılmış ve elektrik sağlanmıştır.

Ayrıca, biraz evvel burada ifade edilen, taşkınlara sebebiyet verdiği ifade edilen bölgeyle ilgili olarak da gölet yapılması noktasında bir çalışmayı Valilik başlatmıştır. Bunun sonucunda gereken bir şey olacaksa bu yapılmaya çalışılacaktır.

Bununla söylemek istediğim kısaca şey şu: Hiçbir hükûmet bu türlü felaketler söz konusu olduğunda eldeki imkân neyse bunu o bölge halkına vermekten imtina etmez. Bu, devletimizin geleneğinidir, hükûmetlerin de bugüne kadar yaptığı usul çerçevesinde biz de her… İnşallah bir daha olmaz ama olduğu takdirde de usul neyse bunun gereğini yaptık, yapmaya da devam ediyoruz. Konuyu bu çerçevede tutmak bence doğru olur yoksa bu felaket sebebiyle siyasi söylemler söz konusu olduğunda o zaman başka anlamlar da çıkabilir. Yani biz, devletin bütçesini keyfimiz için kullanmıyoruz, keyfimize bir araç da almıyoruz gereç de almıyoruz, bunların hepsi ülkenin tanıtımınadır. Ben biliyorum, rahmetli Turgut Bey ilk defa iki uçak aldığında kıyamet koptu Türkiye’de ama sonradan bunu tenkit edenler, o sünnet düğünü senin, öbür nikâh benim, özel maksatlarla bunları da kullandı. Bence işi, yani bir felaketi konuşacaksak bu çerçevede konuşmak doğru olur ve yaraların sarılması açısından da faydalı olur ama bunun üzerinden siyasi mesajlar vereceksek onu da anlarım, ona da bir şey demiyorum ama sadece bu çerçevede tutarak, Sayın Kaptan, sözlerinizin bir kısmına bu manada katılmadığımı ifade ediyor, hepinize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çiçek.

Gündem dışı ikinci söz konut edindirme yardımı ödemeleri hakkında söz isteyen Niğde Milletvekili Mümin İnan’a aittir.

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Diğer konuşmacıya söz verin.

BAŞKAN – Peki.

Türkiye’de kan davaları ve sosyal sonuçları hakkında söz isteyen Muş Milletvekili Seracettin Karayağız… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Karayağız.

2.- Muş Milletvekili Seracettin Karayağız’ın, Türkiye’de kan davaları ve sosyal sonuçlarına ilişkin gündem dışı konuşması

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kan davaları ve sosyal sonuçları üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizin önemli toplumsal sorunlarından birisi de bazı bölgelerimizde yaşanan kan davalarıdır. Ailelere büyük acılar yaşatan bu problem, daha çok Doğu ve Güneydoğu illerimizde yaşanmaktadır. Yetmiş seksen yıl süren kan davaları ve bunun neticesinde kaybettiğimiz binlerce fidan, gencecik beden. Neticede, evini köyünü, bağını bahçesini terk edip uzak şehirlere göç eden insanlar. Kendi yurtlarında son derece varlıklı, kendi yurdunun saygın büyükleriyken yaban ellerde hayatlarını idame ettirmek için çocuklarını dilendirmek zorunda kalan aileler. Feodal yapının, cehaletin, kibrin ve insan sevgisinden uzak olmanın ortaya çıkardığı bu durum, toplumu ciddi derecede rahatsız eden bir olgu olarak hâlen varlığını sürdürmekte, karşımızda durmaktadır. Ancak olay, toplumun geneli tarafından âdeta kabullenilmiş gibi görünmekte, haber niteliğinden öteye toplum gündemini meşgul etmemektedir. Bu yüzden, olayı Meclis gündemine getirmeyi düşündüm. Olayın, yasalar, asayiş, sosyal ve özellikle de dinî yönleriyle ciddi bir araştırmaya ihtiyacı var.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kötü işe gençleri azmettirenler, bazı dinî kavramları da kötü amaçlarına alet etmektedirler. İslam’daki “kısas” kavramını çarpıtarak kendilerine fetva vermekte, insanları aldatmaktadırlar. Hâlbuki, İslam hukukunda kısas kararını sadece devlet verir ve gerekirse devlet uygular. Taraflar kendi kafalarına göre aşiret meclisinde karar alıp uygulayamazlar, uygulayan olursa da katil olur. İslam’ın yüce kitabı “Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir.” der. İslam Peygamberi Hazreti Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) Veda Hutbesi’nde “Kan davaları ayaklarımın altındadır.” diyerek bu olayı kesin surette men etmiştir.

Gezip dolaştığımız bazı ülkelerde insanlar birbirine tokat atmaya dahi cesaret edemezken bizde kan davaları hâlen sürüyorsa yasal bir eksiklik mi var diye de sorgulama yapmamız gerekmiyor mu acaba? Olay, başta Meclisimiz olmak üzere üniversitelerimizin, STK’larımızın, Diyanetin gündemine gelmelidir. Belki bu konuyla ilgili detaylı çalışma yapacak bir Meclis araştırma komisyonu da kurulabilir. Ben burada özellikle aşiret büyüklerine sesleniyorum: Genç fidanlara kıymayın, onlara acıyın. Artık akan kanları durdurmak için mücadele edin. Kan davası güderek olayla hiç alakası olmayan zavallı birini öldürtmek, sonra da yerini yurdunu bırakarak oradan kaçmak yiğitlik kitabının hiçbir satırında yazmaz. Esas yiğitlik, büyüklük; öfkesini yenerek, öfkelileri yatıştırarak, aileyi barış ve huzur içerisinde yönetmektir. Hiçbir suç cezasız bırakılmamaktadır. Devletimizin eli, kolluk kuvvetleriyle ve adliyesiyle daima suçlunun ensesindedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir de bu konuda önemli fonksiyon icra eden, kan davalarının durması için barış gönüllülüğü yapan insanlar, barış elçileri vardır. Başka hiçbir şey için asla eğilmeyen bu insanlar, bir gencin daha kanı akmasın, yürekler yanmasın diye gece yarılarına kadar mücadele verir, her iki tarafın barışmaları için saatlerce yalvarır ve gerçekten birçoğunu da barıştırırlar.

Barış elçileri araya girdikleri her iki taraf için de huzur getiriyor. Aşiret mensupları, her köşe başında kalbine doğrultulmuş bir silahın endişesiyle yaşamıyorlar. Bu çok önemli ve güzel bir olay.

Bu böyleyken, yirmi beş yıldır ülke gündemini ciddi şekilde meşgul eden, nice fidanların devrildiği, nice yüreklerin kavrulduğu 45 binden fazla cana mal olan terör belasının durdurulması için çaba harcamak önemsiz olabilir mi hiç?

 Bildiğiniz gibi, geçen asrın başlarında bir dünya savaşı yaşadık. Yüzlerce şehir yerle bir oldu, milyonlarca insan öldü ama üç yılın akabinde taraflar oturup anlaştılar ve bu olayı bitirdiler. Daha sonra İkinci Dünya Savaşı çıktı. Biz bu savaşa katılmadık. Gene birçok ülke daha, yıkıcı ve yakıcı silahlarla savaştı ve gene altı yıl sonunda masaya oturup anlaştılar ve bu savaşı bitirdiler.

Ülkemizde şu anda kavga verenler kimler? Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale’de, Yemen’de, Antep’te, Sakarya’da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Devamla) – Bitireceğim efendim.

…omuz omuza savaşıp şehit düşenlerin torunları; daha yeni, Kıbrıs Çıkarması’nda gönüllü askerlik için askerlik şubelerinin kapısında sabahlayanların, şehit düşüp yan yana gömülenlerin kardeşleri, çocukları. Çeyrek asır geçmiş, daha ne kadar sürecek bu kavga? Daha ne kadar genç fidan yere devrilecek, körpecik bedenler toprağa gömülecek?

Diyoruz ki: İnşallah, bu problemi çözüp, terör problemini sona erdirip, tüm ülke olarak kol kola girip halayımızı çekelim. Halayımızın bir ucu Edirne’de, bir ucu Hakkâri’de olsun, birlikte söyleyeceğimiz türkülerin sesi tüm dünyadan duyulsun.

Bu duygu ve düşüncelerle tekrar hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum, Allah’a emanet olunuz diyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Karayağız.

Konut edindirme yardımı ödemeleri hakkında söz isteyen Niğde Milletvekili Mümin İnan.

Buyurunuz Sayın İnan. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, konut edindirme yardımı ödemelerine ilişkin gündem dışı konuşması

MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; milyonlarca vatandaşımızı ilgilendiren ancak bir türlü gerçekleştirilemeyen ikinci KEY ödemelerine dair gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Seçim yatırımı olarak, seçimlerden hemen önce, 2007 Mayısında çıkarılan 5664 sayılı Kanun’la geri ödenmesine karar verilen konut edindirme yardımlarının kısmi ödemeleri 2008 Temmuz ayı sonu ve Ağustos başında yapılmıştır. Bu konuda hiçbir kusur ve ihmalinin olmamasına rağmen milyonlarca vatandaşımız hakları olan bu paralarını ya hiç alamamış ya da birçoğu paralarını eksik almışlardır. Kanun’da “Listede ismi olmayanlar üç ay içerisinde itirazda bulunacak, ilgili kurumlar da bu itirazlar üzerine yapılacak yeni listeleri iki ay içerisinde bankaya bildireceklerdir.” denmesine rağmen, bırakın iki ayı, daha sonra verilen altı aylık ek sürenin üzerinden de aylar geçmesine rağmen hâlâ listelerle ilgili herhangi bir gelişme olmamış, sorumlularca vatandaşları tatmin edecek bir açıklama da bugüne kadar maalesef yapılmamıştır.

Hükûmet tarafından ülkemizin içine düşürüldüğü ekonomik şartlardan dolayı büyük sıkıntılar çeken milyonlarca vatandaşımız için alacakları bu KEY paraları son derece önemlidir. Yaz döneminde ikinci KEY paralarının önce temmuz ayında sonra da Ramazan Bayramı’na kadar ödeneceği yolunda basında çıkan bazı haberler vatandaşları umutlandırmış fakat Kurban Bayramı yaklaşmasına rağmen ödemelerin ne zaman yapılacağı konusunda hâlâ belirsizliğin devam etmesi ve bu konuda net bir açıklama yapılmaması yöneticilere olan güveni sarsmaktadır.

Edindiğimiz bilgilere göre Temmuz 2008 tarihinden bugüne kadar yayımlanan listede yer alan 8,5 milyon hak sahibinden 5 milyon civarındaki hak sahibine yaklaşık 2,8 milyar TL ödeme yapılmıştır. İlk listede yer almasına rağmen parasını alamayan 3,5 milyon hak sahibi ise ikinci listenin yayımlanmasını beklemektedir. Bunlara ilk listedeki hatalardan dolayı parasını eksik aldığı gerekçesiyle itiraz edenleri de eklediğimizde yaklaşık 6 milyon vatandaşımızın bu ödemelerinin gecikmesinden dolayı mağdur edildiğini görmekteyiz.

Kurban Bayramı yaklaşmaktadır. Vatandaşlarımızın hakları olan bu paralara gerçekten çok ihtiyaçları vardır. Ekonomik krizin tam kalbinden vurduğu ülkemizde “Kriz teğet geçti.” diyenlerin bu paraları neden ödemediği merak konusudur. Vatandaşlarımız elindeki bütün imkânlarını bu krizde kaybetmiş ve bir an önce KEY paralarının ödenmesiyle belki bir aylık nefes almayı beklemektedir. Ne edip ne yapıp bu paraların bir an önce ödenmesi gerekmektedir. Ayrıca 5664 sayılı Kanun’a göre bu paralara ilave nemalandırma yapma imkânı olmadığından geçen yıl paralarını alamayan veya eksik alan vatandaşlarımızın bu hakları bir yılı aşkın bir süredir hiç getiri sağlamadan bekletilmektedir.

Devlet her tür alacağına faiz uygularken geciktirdiği bu ödemeler için 6183 sayılı Kanun’da belirlenen oranlarda ilave gecikme zammı ödeme yapması şarttır çünkü bu da devletin vatandaşa olan borcudur. Maalesef hangi sebeple olursa olsun devlet borcunu zamanında ödeyememiştir. Bu sebeple devletin, mağdur ettiği vatandaşlara geciken süre içinde Kanun’da belirtilen oranlarda ilave gecikme faizi ödemesi yapması gerekmektedir.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Hükûmetin öngördüğü bütün politikalar açık verdiği gibi 2009 yılı bütçesinde de yıllık toplam 10 milyar TL açık öngörülürken bütçe açığı eylül sonu itibarıyla 40 milyar lirayı aşmıştır. Vatandaşlarımızın çoğu bu ödemelerdeki gecikmenin bütçe açıklarından kaynaklandığını düşünmektedir. Bu sene hiç ihtiyaç yokken Sayın Başbakanın 60 milyon dolara uçak aldırması, Sayın Dışişleri Bakanına aylık 20 bin dolara konut kiralanması haklı olarak vatandaşlarımızın tepkisini çekmekte, vatandaşlarımız, Hükûmetin, işine gelince istediği harcamaları yaptığını, kendi paralarının ödenmesini geciktirerek bütçe açıklarını kapatmaya çalıştığını ifade etmektedirler.

Hükûmet elinde bulunan bütün imkânlara rağmen bütçesini denkleştiremeyip öngördüğünün kat kat üstünde bütçe açıkları verirken, yüzde 2,5 zam alan memur, sendika değiştirmeye zorlanan işçi, yıllarca verdiği emeğe ve ödediği primlere karşılık açlığa mahkûm edilen emekli, hizmet alımı altında tüm ülkeye yayılan taşeronluk sistemi nedeniyle hiçbir sendikal güvenceye kavuşamayan çalışanlar ve her gün aralarına binlercesinin katıldığı milyonlarca işsizimizin bütçelerini nasıl denkleştirdiğini bir ibret vesikası olarak buradan sizlerle paylaşmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MÜMİN İNAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Son zamanlarda Sayın Başbakan, sık sık, halkın iradesi doğrultusunda dış politika belirlediklerini açıklamaktadır. Acaba bu gerçekten böyle midir? Bu, millete pek de inandırıcı gelmemektedir. Eğer gerçekten halkla beraber bir politika belirlemek istiyorsak biz bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi olarak her türlü destek vermeye hazırız. Hatta sadece bu konuda değil, bütün ekonomik politikaları halkın iradesi ve beklentisi doğrultusunda yeniden düzenleyerek işçinin, memurun, açlık sınırı altında yaşamaya çalışan emeklilerimizin, ürettiğini maliyetinin altında bile satamayarak borç yükü altında inim inim inleyen köylümüzün, çiftçimizin, siftah yapamayan esnafımızın, yanlış ithalat politikaları yüzünden fabrikalarını kapatmak zorunda kalan işverenlerin ve milyonlarca işsizimizin iradesini dikkate alarak sorunların çözümlerine yönelik açılımlar geliştirelim. İç ve dış politikada açılımlarımızı gelin küresel güçlerin baskı ve dayatmalarıyla değil, milletin iradesiyle belirleyelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MÜMİN İNAN (Devamla) – Unutmayalım ki millete rağmen oluşturulan bütün politikalar ve protokoller, bir gün millet tarafından yırtılıp onu oluşturanların yüzüne çarpılacaktır.

 Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İnan.

Gündeme geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek, gündemin “Sözlü Sorular” kısmında yer alan sorulardan 1, 30, 39, 40, 41, 45, 46, 47, 54, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 77, 80, 81, 83, 86, 88, 90, 91, 93, 95, 97, 98 ve 403’üncü sıralardaki soruları birlikte cevaplandırmak istemişlerdir. Sayın Bakanın bu istemini sırası geldiğinde yerine getireceğim.

Şimdi Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 27 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin barınma sorununun araştırılarak ailelerin korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/441)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Barınma hakkı eğitim hakkının ayrılmaz bir parçasıdır. Binlerce üniversiteli barınma sorunları ile baş başa bırakılmakta, barınma ihtiyaçlarını kendileri karşılamaya zorlanmakta ve bu durum barınma sorunlarını çözemeyen öğrencilerin eğitim hakkından mahrum kalmasına ya da eğitimlerini çok zor koşullar altında sürdürmelerine yol açmaktadır. Ailelerinin sonsuz özveri ve desteğiyle, üstün bir çaba sonucunda üniversite sınavını kazanarak büyük bir sevinç yaşayan öğrenciler, kayıt sırasında ne yazık ki barınma sorunuyla karşı karşıyla kalmaktadırlar. Çok küçük yaşlarda sınav maratonu ile mücadele etmeye başlayan ve hayatları üç saatlik bir sınava bağlı olan öğrencilerimiz, üniversiteyi kazandıktan sonra rahat edeceklerini düşünürken bu kez de hayatla mücadele etmeye başlamaktadırlar.

Yıllardır aileleri ile birlikte yaşayan ve kazandıkları okul nedeniyle başka bir şehre gitmek zorunda kalan öğrencilerin en büyük sıkıntıları arasında barınma sorunu yer almaktadır. Ne yazık ki senelerdir kurumlar ve devlet tarafından kalıcı çözümler üretilemeyen bu sorun ile öğrenciler tek başına mücadele etmeye çalışmaktadırlar. Şehir dışından gelen ve kalacak yurt bulamayan bazı öğrenciler, kayıt sırasında hangi amaca hizmet ettiği bilinmeyen vakıflar tarafından kandırılarak tarikatların tuzağına da düşürülmektedirler. Üniversiteye adım atar atmaz nerede ve nasıl barınacağım telaşına düşen, yeni bir şehirde yeni bir hayata başlama ümidi ile okullarına kayıt yaptıran üniversitelere sunulan ilk çözüm ise devlet yurtlarıdır. Ucuz ve güvenli olması nedeniyle öğrenciler tarafından, Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı öğrenci yurtları tercih edilmektedir. Fakat sınırlı kapasitesi nedeniyle de birçok öğrencileri yer bulamamakta, çoğu üniversiteli, üniversite yurtları, özel yurtlar ve ev kiralama seçeneklerinden birine yönelmek zorunda kalmaktadırlar. Elbette bu tercihler de ancak maliyeti karşılayabilmek koşuluna bağlı olmaktadır.

Üniversite bulunan bir şehirde ev sahipleri ve emlakçılar kira fiyatlarını yüksek tutmaktadırlar. Zaten öğrenci olarak ev bulmak yeteri kadar zor olduğundan öğrencilerimiz bu evleri kiralamak zorunda kalmaktadırlar. Bu da zor koşullarda eğitimini sürdüren öğrencilere ve onların ailelerine ayrı bir maddi yük getirmektedir. Çünkü yapılan araştırmalarda, üniversitelilerin çok büyük bir bölümü en fazla barınma için para harcamakta, sağlıklı barınma koşullarından ve ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak şekilde yaşamını, eğitimini sürdürmektedirler.

Üniversite öğrencilerinin barınma ile ilgili sorunlarının araştırılması, bu sorunla ilgili problemlerin önceden tespit edilerek kalıcı çözüm yollarının bulunması, var olan öğrenci yurtlarındaki sorunların tespit edilerek koşullarının iyileştirilmesi amacıyla Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Sacid Yıldız                                (İstanbul)

2) Mehmet Şevki Kulkuloğlu         (Kayseri)

3) Birgen Keleş                              (İstanbul)

4) Ali Rıza Öztürk                          (Mersin)

5) Ahmet Küçük                             (Çanakkale)

6) Gökhan Durgun                         (Hatay)

7) Mehmet Ali Susam                    (İzmir)

8) Yaşar Tüzün                               (Bilecik)

9) Yaşar Ağyüz                              (Gaziantep)

10) Tayfur Süner                            (Antalya)

11) Osman Kaptan                         (Antalya)

12) Gürol Ergin                              (Muğla)

13) Nesrin Baytok                          (Ankara)

14) Algan Hacaloğlu                      (İstanbul)

15) Rasim Çakır                             (Edirne)

16) Vahap Seçer                             (Mersin)

17) Şevket Köse                             (Adıyaman)

18) Bayram Ali Meral                    (İstanbul)

19) Halil Ünlütepe                          (Afyonkarahisar)

20) Ergün Aydoğan                        (Balıkesir)

21) Ali Arslan                                (Muğla)

22) Mevlüt Coşkuner                     (Isparta)

23) Ahmet Ersin                             (İzmir)

24) Turgut Dibek                            (Kırklareli)

25) Tansel Barış                             (Kırklareli)

26) Mehmet Ali Özpolat                 (İstanbul)

27) Ali Rıza Ertemür                      (Denizli)

28) Tekin Bingöl                            (Ankara)

2.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, genetiği değiştirilmiş organizmalı ürünler konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/442)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Dünyada büyük tekeller eliyle yapılan ve yaygınlaştırılan Genetiği Değiştirilmiş Gıda Ürünlerinin ülkemizdeki kullanım alanlarının, ülkemize giriş koşullarının, tarım ve ekonomik açıdan etkilerinin ortaya çıkarılması ve halk sağlığı ve kamusal faydayı gözeten geniş çaplı bir politikanın ortaya çıkarılabilmesi için, Anayasanın 98’inci, İçtüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması için gereğini arz ve talep ederim.

1) Ahmet Türk                                (Mardin)

2) Emine Ayna                               (Mardin)

3) Fatma Kurtulan                          (Van)

4) Selahattin Demirtaş                    (Diyarbakır)

5) Sırrı Sakık                                  (Muş)

6) Ayla Akat Ata                            (Batman)

7) Bengi Yıldız                               (Batman)

8) M. Nezir Karabaş                       (Bitlis)

9) Akın Birdal                                (Diyarbakır)

10) Aysel Tuğluk                           (Diyarbakır)

11) Gültan Kışanak                        (Diyarbakır)

12) Hamit Geylani                          (Hakkâri)

13) Pervin Buldan                          (Iğdır)

14) Sebahat Tuncel                         (İstanbul)

15) Nuri Yaman                             (Muş)

16) Osman Özçelik                         (Siirt)

17) İbrahim Binici                          (Şanlıurfa)

18) Sevahir Bayındır                      (Şırnak)

19) Hasip Kaplan                           (Şırnak)

20) Şerafettin Halis                         (Tunceli)

21) Özdal Üçer                               (Van)

Gerekçe:

Özel yöntemlerle ya da daha açık bir deyimle DNA teknolojisi kullanılarak bir organizmadan diğer bir organizmaya gen transfer ederek organizmanın genetik yapısının değiştirilmesi genetik modifikasyon yani genetiği değiştirilmiş organizmalar olarak tanımlanmakta, bu işlemin gıda maddelerine uygulanmasına ise Genetiği Değiştirilmiş Gıda (GDO) denilmektedir.

Genetiği değiştirilmiş organizmalar insan sağlığı başta olmak üzere hayvan sağlığı, çevre sağlığı gibi birçok zararlar içermektedir. Bugün için varsayım kabul edilen ve hatta reddedilen pek çok olumsuz etkisinin, ne kadar sürede ortaya çıkacağı ise bilinmemektedir. Fakat uzmanlar, antibiyotiklere karşı dayanıklılık oluşması, gıda olarak kullanımında insan ve hayvanda toksik ya da alerjik etki yapması, doğrudan alım durumunda insan ve hayvanın bünyesindeki organizmalarla birleşme ihtimalinin olduğunu belirtmektedirler. Bunun yanı sıra kanser ve toksisite artışlarının olacağı, birçok bilinmeyen yeni hastalıkların gündeme geleceği tartışılan riskler arasındadır. Ekimi en yaygın genetiği değiştirilmiş bitkiler soya, mısır, pamuk ve kanoladır. TÜBİTAK’ın 2005 verilerine göre, dünyada üretilen 72 milyon hektar soyanın % 57,5’i, 140 milyon hektar mısırın % 11’i, 34 milyon hektar pamuğun % 21’i, 25 milyon hektar kanolanın da % 14’ünü transgenik çeşitler oluşturmaktadır. Bununla birlikte buğday, ayçiçeği, pirinç, domates, patates, papaya ve yer fıstığı gibi ürünlerin de transgenik olarak üretildiği, muz, ahududu, çilek gibi ürünlerde de denemelerinin yapıldığı bilinmektedir.

Ekoloji ve doğa bilimciler tarafından, tarımsal üretimin artmasıyla sağlanan kazancın bedelinin çevre kirliliği, küresel ısınma, biyo çeşitliliğin yani türlerin yok oluşu ve daha pek çok çevre sorununa yol açacağı altı çizilerek belirtilmektedir.

Özellikle soya, mısır, pamuk başta olmak üzere bu gibi ürünlerden elde edilen şekerlemeler, asitli içecekler, çocuk mamaları, sebze püreleri vb. birçok hazır gıda maddesinin içinde bulunmaktadır. Yani genleriyle oynanmış bu gıda ürünleri market raflarından bilinçsizce mutfağımıza kadar girmektedir. Avrupa ülkelerinde gıda üzerinde “genetiği ile oynanmıştır” gibi ifadeler ile halk uyarılmaktadır.

Türkiye’de yasal denetleyici mekanizmaların bulunmamasından kaynaklı olarak GDO ürünlerinin rahat bir şekilde ülkeye girişi yapılmakta ve hayvan yemi olarak kullanılmakta olduğu bilinmektedir. GDO’lu ürünlerin kural dışı yöntemlerle Türkiye pazarında tüketime sunulduğu bilinmektedir. Ayrıca gerek ham madde gerekse mamul gıda maddesinin dış alımında, kalite kontrol analizlerinin yeterince yapılmadığı da bilinmektedir. Söz konusu ürünlerin kayıt altına alınmasında, denetimlerin ve kalite kontrolünün yapılmasında mevzuat eksikliğinin büyük payı vardır.

Mevcut tarım kapasitesinin dünya nüfusunun ihtiyaçlarını karşılamak için yeterliliği belirtilmekte, fakat bu ürünlerin tarım sektöründe verimlilik yaratacağı ve dünyadaki ürün yetersizliğine de çare olacağı tartışma konusudur. Birleşmiş Milletler Dünya Tarım Örgütü, tahıl üretimindeki artışın, dünya nüfusundan yüzde 50 fazla arttığını ifade etmektedir. Üretimdeki, üretim faktörleri göz önüne alındığında, sanayileşmiş tarımda kol gücünün toplam girdiler içindeki payı oldukça azdır. Burada yapılan aynı zamanda çiftçilik değil, tarım sanayi olduğu görülmektedir. GDO’lu ürünlerin üretim patentlerinin, özellikle sayıları 10’u geçmeyen büyük şirketlerin elinde olduğu dikkate alındığında, bir ülkede üretilen tarım ürünleri, bu ürünlerin niteliği ve bu sektörde istihdam edilenler açısından da olumsuz durumlar doğacaktır. Dolaylı bir biçimde zorlanan çiftçiler, çok daha pahalı olan genetik mühendisliği ürünü tohumları bir avuç global monopolden almak zorunda kalacaktır.

Ülkemizde, GDO’lu ürünlere ve bu ürünlerin üretim alanlarına yönelik olarak doğal tarımı, çiftçiliği, hayvancılığı ve en önemlisi halk sağlığını korumaya yönelik araştırmaları ve alınması gereken önlemleri ortaya çıkaracak çalışmalara bir an önce başlanmalı ve bu yönlü önlemler alınmalıdır.

3.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, demokratik hukuk devletini tehdit eden gelişmelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/443)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Son yıllarda halkın ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesini yok sayan, hukuk devletine ve demokratik topluma yönelen “andıçlar” ve buna karşı alınacak tedbirlerle ilgili olarak Anayasa’nın 98’inci İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Ahmet Türk                                (Mardin)

2) Emine Ayna                               (Mardin)

3) Fatma Kurtulan                          (Van)

4) Selahattin Demirtaş                    (Diyarbakır)

5) Sırrı Sakık                                  (Muş)

6) Ayla Akat Ata                            (Batman)

7) Bengi Yıldız                               (Batman)

8) M. Nezir Karabaş                       (Bitlis)

9) Akın Birdal                                (Diyarbakır)

10) Aysel Tuğluk                           (Diyarbakır)

11) Gültan Kışanak                        (Diyarbakır)

12) Hamit Geylani                          (Hakkâri)

13) Pervin Buldan                          (Iğdır)

14) Sebahat Tuncel                         (İstanbul)

15) Nuri Yaman                             (Muş)

16) Osman Özçelik                         (Siirt)

17) İbrahim Binici                          (Şanlıurfa)

18) Sevahir Bayındır                      (Şırnak)

19) Hasip Kaplan                           (Şırnak)

20) Şerafettin Halis                         (Tunceli)

21) Özdal Üçer                               (Van)

Gerekçe:

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” denilmektedir. Meclis Genel Kurulunda bu veciz söz yazılı olup, halk, seçimlerle gelen milletvekilleri tarafından temsil edilmektedir. Meclisin ve halkın iradesi üzerinde hiçbir güç olmayacağı bu kadar açık olmasına rağmen, Türkiye 1960, 1970, 1980 askerî darbelerini yaşamıştır.

Son yıllarda 27 Nisan “e-muhtırası”, İHD Genel Başkanı Sayın Akın Birdal’a düzenlenen suikastın zeminini hazırlayan ve gazetecileri hedef gösteren 1998 andıcı, farklı isimler altında gündeme gelen, “Batı çalışma grubu”, 2004 yılı “darbe günlükleri”, “Sarıkız”, “Yakamoz”, “Ayışığı”, “Eldiven” darbe girişimleri gibi adlar altında TSK bünyesinde bazı yasa dışı yapılanmaların olduğu, irtica, bölücülük, komünizm gibi tehlikeler karşısındaki suç organizasyonlarına dönüştüğü görülmektedir. Bazıları askerî hiyerarşi içinde, bazıları dışında olan en son “AK Parti ve Gülen’i bitirme planı” kamuoyuna yansıdı.

Sivil toplum örgütlerini, AB yanlılarını, iş çevrelerini, aydınları, sanatçıları, gazetecileri, “sosyetik fişleme” adı altında farklı kesimleri, azınlıkları andıçlayan kurum ve kişileri hedef gösteren yasa dışı çalışmalar yapılmaktadır.

Demokratik bir hukuk devletinde bunu düşünmek bile mümkün olmadığı gibi, cumhuriyeti ve ülkeyi koruma ideolojisiyle askerlerin böyle işlerle uğraşması hem cumhuriyete hem ülkeye hem de demokratik sisteme zarar vermektedir. AB’ye üyelik ve müzakere sürecinde “asker-sivil ilişkileri” önemli bir başlık olarak hâlâ durmaktadır. Askerî vesayetin hukuk dışı kalkışmalarına karşı demokratik parlamenter sistemin daha etkin önlemler alması kaçınılmazdır.

Andıç çalışmalarını ortaya çıkarmak, hukuk karşısında üniformalı-üniformasız eşitliğini sağlamak, bağımsız yargıyı etkin kılmak, Meclisin en başta gelen görevleri arasındadır. Meclis bu kararlı tavrı gösteremediği sürece 12 Eylül askerî darbesi ile getirilen anayasayı değiştirme iradesini de gösteremez.

TBMM savaş yıllarında kurulan gazi bir meclis olmasına ve savaş dönemlerinde bile açık olmasına rağmen, darbeler sürecinde kapatılmıştır. 12 Eylülde Atatürk’ün kurduğu parti CHP başta olmak üzere AP, MSP ve MHP dâhil tüm partiler kapatıldı. Demokratik refleksi tüm siyasiler gösteremediği takdirde benzer bir tehlikenin kapıda olduğu görülmeli, tüm siyasi partiler geçmişin acı deneyimlerinden dersler çıkarmalıdır.

Son günlerde ortaya çıkan planlar dehşet vericidir. TSK’nın bazı unsurlarının, siyaset yasağını çiğneyerek TCK’nın 300 ve devamı maddelerinde yazılı ağır cezalık suçları işlemeleri, darbe girişim ve tertiplerinde bulunmaları karşısında Meclis cumhuriyetin kuruluş felsefesine sahip çıkarak, halkın kayıtsız şartsız egemenliğini tesis etmek zorundadır.

Bu nedenlerle bir Meclis araştırması açılması ve araştırma komisyonu kurulmasında yarar bulunmaktadır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

B) Duyurular

1.- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün resmî davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in 22/10/2009 Perşembe günkü birleşimde Genel Kurula hitaben konuşma yapma isteğine ilişkin

BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri, şimdi, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün resmî davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Kazakistan Cumhurbaşkanı Sayın Nursultan Nazarbayev 22/10/2009 Perşembe günkü birleşimde Genel Kurula hitaben bir konuşma yapmak istemişlerdir.

Bu hususu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmına geçiyoruz.

VIII.- SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, şeker ithalatına ve kaçakçılığına ilişkin Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’dan sözlü soru önergesi (6/568) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, faiz oranlarındaki artışın etkilerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/821) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

3.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, ihraç edilmek üzere ithal edilen çayın iç piyasaya sürüldüğü iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/850) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

4.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, yüksekokul mezunu genç işsizlere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/852) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

5.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, kırmızı et tüketimine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/853) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

6.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, yurt dışı seyahatlerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/861) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

7.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Sabah Gazetesi ve ATV’nin bazı ödemelerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/862) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

8.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, milletvekillerinin Hükümet üyeleri ile birlikte katıldığı yurt dışı seyahatlere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/863) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

9.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, sektörlerdeki iş güvenliğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/879) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

10.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, enflasyondaki düşüşe ve esnafın sıkıntılarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/902) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

11.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, beyaz eşya fiyatlarındaki artışın evliliklere etkisine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/905) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

12.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, kredi kartı borçlularına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/906) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

13.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Merkez Bankasının kara listesine giren esnafa ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/907) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

14.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, emeklilerin sorunlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/908) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

15.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, kaçak kol saatlerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/909) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

16.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, cemevlerinin aydınlatma giderlerinin ödenmesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/915) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

17.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Türk bayrağının indirildiği bazı olaylara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/920) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

18.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bazı yol yapımı projelerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/921) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

19.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Ankara Büyükşehir Belediyesi ve ODTÜ arasındaki kaçak yapı sorununa ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/924) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

20.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, şehit aileleri yardımlaşma derneklerine yapılan yardımlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/929) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

21.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, TRT’nin Güngören’deki terör olayıyla ilgili yayınına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/940) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

22.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, TOKİ hakkında düzenlenen YDK raporlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/942) Cevaplanmadı

23.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, TOKİ ihalelerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/944) Cevaplanmadı

24.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, esnafın ekonomik durumunun iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/946) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

25.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, YAŞ toplantısında ihraç kararı alınmamasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/953) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

26.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, TOKİ’nin arsa değerlendirmelerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/957) Cevaplanmadı

27.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Şehitkamil ilçesinde yapılacak TOKİ projesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/959) Cevaplanmadı

28.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, yurt dışı seyahatlerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1396) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

BAŞKAN – Daha önce soruların sıralarını okumuştum, şimdi soruları okutuyorum:

                                                                                                                17/3/2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda belirtilen soruların Devlet Bakanı Sayın Kürşat Tüzmen tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                         Prof. Dr. Alim Işık

                                                                                                                 Kütahya

Bilindiği gibi ülkemizde gıda sektöründe şeker kullanımı giderek artmaktadır. Son dönemde şekerpancarı üretimindeki sıkıntılar nedeniyle şeker arzı yetersiz kalmakta, oluşan şeker açığı da ithalat yoluyla karşılanmaktadır. Ancak, zaman zaman sektöre kayıt dışı şeker girişinin de giderek arttığı yönünde ifadelere rastlanmaktadır. Konuyla ilgili olarak;

1. 2007 yılında Türkiye’ye yasal olmayan yollarla giriş yaparken yakalanan toz ve/veya kesme şeker miktarı ne kadardır?

2. Yasal olmayan yollarla ülkemize şeker sokma girişiminde olan kaç firmaya hangi cezalar uygulanmıştır? Varsa bu firmalar hangileridir?

3. Ülkemize ithalat yoluyla 2007 yılında hangi ülkelerden ne kadar şeker girişi olmuştur?

4. Ülkemize yasal olmayan yollarla şeker girişinin önlenmesi için hangi tedbirler alınmıştır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                              Hasan Çalış

                                                                                                                 Karaman

Sanayiciler, Merkez Bankası’nın faizleri yükseltmesi hâlinde bir çok fabrikanın kapanacağı ve işsizliğin daha da artacağı konusunda açıklama yaparak uyarıda bulunulmuştu. Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, tüm uyarılara rağmen, faiz oranlarını artırmıştır.

Bu bilgiler ışığında;

1- Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, sanayiciler tarafından yapılan uyarıları dikkate almayarak faiz oranlarını artırmıştır. Bu durum, zaten sıkıntı içinde bulunan sanayiciyi daha da sıkıntıya düşürmeyecek midir?

2 – Toplumun geniş kesimlerini etkileyecek olan faiz artışlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Son beş yılda kapanan toplam fabrika ve işsiz kalan eleman sayısı kaçtır? Bu konuda tedbir almayı düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın aracılığınızla Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 24.06.2008

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

Basına intikal eden olaylara göre, AKP Rize Milletvekili Ali Bayramoğlu’nun 5 Mart 2008 tarihinde ihraç edilmek üzere ithal ettiği çayları yurt içinde sattığı, gümrük mevzuatına aykırı olan bu olayları inceleyen Gümrük Teftiş Kurulu Başkanı Erdener Demirağ ile Baş Müfettiş Kerem Ayvacı’nın Bayramoğlu’nun baskısı ile görevden alındığı, ayrıca TÜBİTAK’ta incelenen çayların Bayramoğlu’nun adamlarının gönderdiği çaylar olduğu bildirilmiştir.

1. Bu olaylar doğru mudur?

2. Ali Bayramoğlu ihraç edilmek üzere ne kadar çay ithal etmiştir? Yüzde 145 vergi nispeti göz önünde tutulduğunda Devletin kaybı ne kadardır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                              Hasan Çalış

                                                                                                                 Karaman

Ankara Ticaret Odası’nın, Türkiye İstatistik Kurumu verilerinden yararlanarak hazırladığı yüksek öğretim raporuna göre; 24 bin yüksekokul mezunundan yüzde 72’si işsiz ve iş aramaktan ümidini kesmiştir. Zaten, Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği’nin merkez ve taşra teşkilatında çalıştırılmak amacıyla açtığı 156 kişilik ziraat mühendisi kadrosu için 2 bin 330 başvuru yapılmıştır.

Bu bilgiler doğrultusunda;

1 – Ülkemizde, yüksekokul mezunu atıl durumdaki gençler içinde en büyük grubu işsizler oluşturmaktadır. Son beş yılda mezun olan yüksekokul mezunu gençlerimizin sayısı kaçtır? Bu gençlerimizden kaç kişi işsiz durumdadır?

2 – Yüksekokul mezunu genç işsizlerimizin durumu içler acısı bir görüntü sergilemektedir. Ülke ekonomisine önemli katkılar sağlamak amacıyla yıllarca dirsek çürüten gençlerimizden en fazla işsizlik hangi okul mezunları arasında yaşanmaktadır? Bu durumunu göz önünde bulundurarak, ihtiyaç duyulan mesleklerde eğitim verecek şekilde düzenlemeye gitmeyi düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                              Hasan Çalış

                                                                                                                 Karaman

Türkiye Ziraat Odaları Birliği tarafından yayınlanan rapora göre; dünyada kırmızı et tüketimi artarken, Türkiye’de azalmaktadır. Ete ulaşamayan halk makarna ve pirince yönelmektedir. Raporda ayrıca, gerekli önlemlerin hemen alınmaması halinde, Türkiye'nin yakın bir gelecekte et ithal etmek zorunda kalacağı vurgulanmaktadır.

Bu bilgiler ışığında;

1- Dünyada kırmızı et tüketimi artarken, ülkemizde kırmızı et tüketimi niçin azalmaktadır? Bunun nedenleri nelerdir? Bu konudaki araştırmalarınızı kamuoyu ile paylaşmayı düşünüyor musunuz?

2- Küspe yüzde 70,7, yemlik arpa yüzde 50,6, besi yemi yüzde 41,2, yemlik buğday yüzde 31,9 ve kepek fiyatı yüzde 25 oranında artmıştır. Bütün bu maliyet artışları yetiştiriciyi ve kırmızı et tüketicisini olumsuz yönde etkilemiştir. Vatandaşlara, makarna ve pirinç yerine kırmızı et yedirmek konusunda nasıl bir çalışma yapmayı düşünüyorsunuz?

3- Türkiye’ye kaçak yollarla canlı hayvan ve kaçak et girişi yapılmakta mıdır? Yapılıyorsa, hangi ülkelerden yıllık kaç baş canlı hayvan ve kaç ton et kaçak yollarla girmektedir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Daha önce Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını istediğim aşağıdaki sorularıma ilgili Devlet Bakanı genel kurulda hiç birine doğru cevap vermediğinden aynı sorularımın Başbakan tarafından sözlü ve doğru olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 27.06.2008

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

Başbakan olarak yurt dışına sık sık seyahat düzenleyen Tayyip Erdoğan:

1. Başbakan olduktan sonra bu güne kadar kaç tane yurt dışı seyahati yapmıştır?

2. Bu seyahatlerin kaçında eşiyle ve kaçında da kaç çocuğuyla seyahat etmiştir?

3. Bu seyahatlerde aldığı şahsi ve aile harcırah (ayrı ayrı) miktarı kaç liradır?

4. Yurt dışına gidişte Türkiye’den kendisini korumak için her seyahatte kaç koruma gidiyor? Bunlara kaç lira harcırah ödenmiştir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Daha önce Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını istediğim aşağıdaki sorularıma ilgili Devlet Bakanı genel kurulda hiç birine doğru cevap vermediğinden aynı sorularımın Başbakan tarafından sözlü ve doğru olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 27.06.2008

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

T.M.S.F. nin elinde bulunan Sabah Gazetesi ve ATV Televizyonundan;

1. Nazlı Ilıcak, Ergun Babahan, Emre Aköz, Hasan Bülent Kahraman, isimli yazarlara aylık maaş ve saire adlar altında kaç YTL ödenmektedir?

2. Bu kişilere transfer adı altında herhangi bir ödeme yapılmış mıdır? Yapılmış ise kaç YTL’dir.

3. Fehmi Koru ile Bülent Kahraman’ın ATV’de yaptığı programlar nedeniyle kendilerine ne kadar ödeme yapılmıştır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Daha önce Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını istediğim aşağıdaki sorularıma ilgili Devlet Bakanı genel kurulda hiç birine doğru cevap vermediğinden aynı sorularımın Başbakan tarafından sözlü ve doğru olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 27.06.2008

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

Bilindiği üzere gerek siz ve gerekse Bakanlarınızın yaptığı yurt dışı gezilerine çoğunluğu partiliniz olmak üzere bir çok Milletvekili yanında eş ve çocuklarını hazineden harcırah ödemek suretiyle götürmektesiniz.

1. İktidara geldiğiniz günden bu güne kadar, siz ve Bakanlarınız hangi Milletvekillerini Anayasanın 82. maddesine göre yurt dışına götürdünüz?

2. Bunların her birine yol ve harcırah olarak ödenen miktar kaç YTL dir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                              Hasan Çalış

                                                                                                                 Karaman

Kamuoyunun dikkatleri tersanelerde yaşanan iş kazalarına yoğunlaşsa da inşaat sektörü iş kazalarında çok daha büyük kayıplar vermektedir. Gazete sayfalarında yer alan SSK’nın 2006 yılı verilerine göre, inşaat sektöründe toplam 7 bin 143 iş kazası yaşandı. Bu kazalarda 397 işçi yaşamını yitirmiştir.

Bu bilgiler ışığında;

1. İnşaat, tersane, metal sanayisi ve madencilik gibi ağır ve tehlikeli işlerin yürütüldüğü bir çok sektörün iş güvenliği açısından sıkıntıları olduğu belirtilmektedir. Bu sıkıntıları giderme konusunda hükümet olarak çalışma yapmayı düşünüyor musunuz? Bu konuda çalışmanız var mıdır?

2. Ülkemizde son 5 yılda hangi iş kollarında, kaç kaza meydana gelmiştir ve bu kazalarda toplam kaç işçi yaşamını yitirmiştir? İş kazaları ile ilgili kamuoyunu aydınlatmayı düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                              Hasan Çalış

                                                                                                                 Karaman

Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu, düşük enflasyona bir anlam veremediğini açıklamıştır. Enflasyon rakamlarının çift haneli rakamlara çıktığını hatırlatan Konfederasyon, “enflasyon bu kadar düşük ise esnafın veresiye defteri neden kabardı” şeklinde sormaktadır.

Bu bilgiler ışığında;

1. Esnafın dayanma gücü kalmamıştır. Bazı İllerimizde kepenk indirme eylemleri başlatırken, bir çok ilimizde kepenkler bir daha açılmamak üzere kapanmaktadır. Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün memleketi Kayseri’de 200 ayakkabı imalatçısının 150’si kapanmıştır. Enflasyondaki düşüş esnafa ne zaman yansıyacak? Enflasyon gerçekten düşüyorsa, esnafın işleri neden açılmıyor?

2. Piyasadaki temel tüketim ve gıda maddelerindeki fiyat artışları enflasyonun kat kat üzerinde olmuştur. Bu durum karşısında, enflasyonun düşük çıkması hem konfederasyon yetkililerinin hem de vatandaşların kafasını karıştırmıştır. Enflasyondaki bu düşüşü kamuoyuna izah etmeyi düşünüyor musunuz? Enflasyon hesaplamasında kaç çeşit ürün hangi ürünler kullanılmaktadır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                              Hasan Çalış

                                                                                                                 Karaman

Evlenecek çiftler için en önemli gideri oluşturan eşyalar, son bir yılda yüzde 35’e varan oranlarda zamlanmıştır. Bir ticaret odamız tarafından yapılan ve kamuoyuna da yansıyan araştırmaya göre, son bir yılda elektrikli süpürge fiyatları yüzde 25, buzdolabı yüzde 21.94, televizyon yüzde 17.86, buharlı ütü yüzde 16.67, elektrikli fırın yüzde 9.99, bulaşık makinesi yüzde 6.54, çamaşır makinesinin fiyatı yüzde 5.4 oranında artmıştır.

Bu bilgiler ışığında;

1. Zamlar evlenme hayali kuran gençlerimizi de mağdur etmektedir. Böyle giderse, kutsal birlikteliğin başlangıcı olan evlilik daha başlamadan bitecek. Evlenme hayali kuran dar gelirli ailelere ait gençlerimizi nasıl baş-göz etmeyi düşünüyorsunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                              Hasan Çalış

                                                                                                                 Karaman

Türkiye'nin dış borcunu 247.2 milyar dolara yükselten hükümet, çareyi vatandaşa zam yapmakta bulmaktadır. Yüksek zamlar ve düşük ücret karşısında çaresiz kalan vatandaşlar, kredi kartlarını ödeyemez hâle gelmiştir.

Bu bilgiler ışığında;

1. Merkez Bankası verilerine göre, Nisan ayında toplam 124 bin 301 kişi kredi borcunu ödeyememiştir. Kredi borcunu ödeyemeyen 124 bin 301 kişiyi haciz olmaktan kurtarmak için çalışma yapmayı düşünüyor musunuz? Bu konuda bir çalışmanız var mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                              Hasan Çalış

                                                                                                                 Karaman

Kredi kartı borcu nedeniyle Merkez Bankası Başkanlığı tarafından “kara listeye” alınan esnaf, yasal düzenleme istemektedir. Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birlik Başkanları, 100 YTL kredi kartı borcunu ödeyemediği için bankalarla çalışamayan esnafın mağdur olduğu belirtilmektedir.

Bu bilgiler ışığında;

1. Merkez Bankası Başkanlığı’nın kara listesine giren esnaf ticari faaliyetlerini sürdürmekte zorlanmaktadır. Belirli limite kadar olan borçlar nedeniyle kara listeye alınan esnaf ile ilgili yasal düzenlemeye gitmeyi düşünüyor musunuz? Bu konuda bir çalışmanız var mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                              Hasan Çalış

                                                                                                                 Karaman

Emeklilerin çözüm bekleyen sorunlarına karşı yeterli ilgi ve çaba gösterilmemektedir. Her yıl umutla sorunlarının çözümlenmesini bekleyen emekliler, hükümete “fazla zamanımız kalmadı” şeklinde seslenmektedir.

Bu bilgiler ışığında;

1- Emeklilerimizin haklı olan bu sesine kulak vermeyi düşünüyor musunuz?

2- Emeklilerimizin yaşamakta olduğu sorunların çözüme kavuşturulması konusunda bir projeniz var mıdır? Bu konu ile ilgili çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                              Hasan Çalış

                                                                                                                 Karaman

Son yıllarda dev markaların kol saati sektörüne girmesiyle saat kullanım ve satın alma alışkanları ciddi bir değişime uğrayarak artmıştır. Saatçiler meslek komiteleri tarafından yapılan ve gazetelere de yansıyan haberlere göre, kaçak gelen marka saatler sektöre büyük zarar vermektedir.

Bu bilgiler ışığında;

1- Marka saatlerin taklidi olan saatler, ülkemize kaçak yollarla girmekte midir? Giriyorsa en fazla hangi yolla ülkemize kaçak saat girmektedir?

2- Tüketicileri yanıltan ve haksız kazanca neden olan taksit saatlere karşı ne gibi önlemler alınmaktadır? Alınan bu önlemleri yeterli buluyor musunuz?

3- Son 5 yıl içinde gümrüklerde ve/veya diğer yerlerde ne kadar kaçak saat yakalanmıştır ve bu konu ile ilgili kaç işlem yapılmıştır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın aracılığınızla Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 14.07.2008

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

T. B. M. Meclisinde müzakere edilen Elektrik Piyasası Kanunuyla ilgili olarak verilen önerge ile, ibadet yerlerine ait aydınlatma giderlerinin Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinden ödeneceği kabul edilmiş ve bu önerge üzerine tarafımdan Cemevlerindeki aydınlatma giderlerinin de bu kapsamda yer alıp almayacağına ilişkin soruma ilgili bakan (ben bu konuda yetkili değilimdir) demiştir.

1- Bu konuda cevap vermeye kim yetkilidir?

2- Cemevlerinin de ibadethane olarak kabul edilip buradaki aydınlatma giderlerinin bu yasa uyarınca Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinden ödemeyi düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                              Hasan Çalış

                                                                                                                 Karaman

Şırnak’ın Cizre ilçesinde 15 Şubat tarihinde meydana gelen olaylar sırasında kamu binasına saldıran ve Türk Bayrağı’nı indirme girişiminde bulunan terör örgütü yandaşları, bu kez de Diyarbakır’da ortaya çıkmıştır. Diyarbakır’da bölücü örgüt lehine slogan atan grup, bir anaokulunun önündeki Türk Bayrağı’nı direkten indirip yerine bir bez parçası asmıştır.

Bu bilgiler ışığında;

1. Şanlı Türk Bayrağı’mızı indiren ve indirme girişiminde bulunan terör örgütü yandaşı hainler yakalanmış mıdır? Yakalanmış ise bu hainler ile ilgili ne işlem yapılmıştır?

2. Yapılan bu yürüyüşler izinli olarak mı yapılmıştır? Yetkili kurumlardan izin alınmışsa, tertip komitesi hakkında hangi yasal işlem yapılmıştır?

3. Yürüyüşlere katılan milletvekili, belediye başkanı ve diğer siyasetçiler davetli midir? Yoksa tertip komitesinin içinde mi yer almıştır? Bu kişilerden olaylarla ilişkisi olanlar var mıdır? Varsa hangi işlemler yapılmıştır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim. 17.07.2008

                                                                                                           Ergün Aydoğan

                                                                                                                 Balıkesir

1- Balıkesir ilini de kapsayan Anadolu otoyolu projesi kapsamındaki Balıkesir körfez yolunun yapımı düşünülmekte midir?

2- İstanbul’u deniz yolu ile İzmir’e bağlayan yollardan Gönen, Balya, İvrindi, Bergama’dan İzmir hattının yapım projesi var mıdır? Yoksa yapılması düşünülmekte midir?

3- Bandırma Susurluk yolu yapımı sürekli ertelenmektedir. Önemli trafik akışının yaşandığı bu hattın ihale ve yapımı düşünülmekte midir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                              Hasan Çalış

                                                                                                                 Karaman

“Su” tartışması yüzünden karşı karşıya gelen ODTÜ ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı, kaçak yapı konusunda yeni bir gündem oluşturmuştur. Belediyenin bu konudaki açıklamalarını yakından takip eden vatandaşlar tarafından başka hangi resmî ve özel kurumların binasının kaçak olduğu merak konusu olmuştur.

Bu bilgiler ışığında;

1. ODTÜ’ye ait kaçak olduğu iddia edilen binaları yıkacak mısınız? Yıkacaksanız ne zaman yıkacaksınız? Bu yıkımın altında binlerce öğrenci kalmaz mı?

2. Belediyenin yıkım kararının, ODTÜ’nün Ankara’nın suyu ile ilgili yapmış olduğu açıklama ile bir ilgisi var mıdır? Yoksa, bugüne kadar niçin yıkım kararı alınmamıştır?

3. Başkentte kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektöre ait kaçak yapı var mıdır? Varsa bunlar hangileridir? Bu yapılar içinde belediyeye ait kaçak yapı var mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                           Dr. Reşat Doğru

                                                                                                                   Tokat

Soru: Şehitlerimizin geride kalan ailelerine yardım etmek amacıyla kurulmuş olan Şehit Aileleri Yardımlaşma derneklerine kamu kaynaklarından 2005-2006-2007 ve 2008 (30.06.2008 tarihi itibarı ile) ne kadar yardım yapılmıştır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                              Hasan Çalış

                                                                                                                 Karaman

İstanbul Güngören’de yaşanan korkunç terör saldırısının ardından birçok televizyon kanalı yayın akışını keserek, hain saldırının ayrıntılarını izleyicileriyle paylaşırken TRT, izleyicilerine “kalbim seninle” ve ardından da eğlence programı “çifte kavrulmuşu” seyrettirmeyi tercih etmiştir.

Bu bilgiler ışığında;

1- Geçmiş yıllarda birçok özel kanala yönetici, muhabir ve spiker veren TRT’nin bugün iyi ellerde yönetilmediği açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. 17 kişinin hayatını kaybettiği ve 153 kişinin de yaralandığı terörist saldırının size göre haber değeri var mıdır? Varsa niçin ayrıntılar konusunda yayın keserek izleyicilerinizi bilgilendirmediniz?

2- “Yayın akışımızı keserek, izleyicilerimize ayrıntıları aktardık” diyorsanız bunu saat kaç itibarıyla yaptınız? Niçin bu saatte yaptınız?

3- Kitle iletişim araçları böyle durumlarda görevli memur ve sağduyulu insanlara en kolay ulaşma yöntemidir. Haberleri ve ayrıntılarını geciktirerek, film izleyen bir sağlık personelinin hastanedeki nöbetçi arkadaşının yanına yetişmesini ve yaralılar için kan bağışında bulunacak olan sağduyulu bir vatandaşın bu girişimini geciktirmiş olmuyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim. 25.07.2008

                                                                                                             Yaşar Ağyüz

                                                                                                                Gaziantep

Başbakanlığa bağlı Toplu Konut İdaresi Başkanlığı hakkında Yüksek Denetim Kurulunca düzenlenen raporlar ilgili Komisyon’a ve yetkililere sunulmaktadır.

1- TOKİ hakkında düzenlenen YDK Raporlarında yer alan yasal olmayan ve usulsüz işlemler için bugüne dek ne gibi yasal yaptırım uygulanmıştır?

2- 2006 yılı YDK Raporlarında; TOKİ’nin kendi iştiraki olan Emlak Konut Gayrimenkul A.Ş.’ye 2005 yılı içerisinde gerçekleştirilen arsa satışları için aracı firmaya 1.581.200.- YTL ve 124.372.- YTL komisyon ödendiği belirlenmiştir.

Ödenmemesi gereken bu komisyon aracı firmaya hangi yetki ve yasal dayanakla ödenmiştir?

3- Aracı Firmadan sözleşme gereği tahsil edilmesi gereken 1,7 Milyon YTL’nin tahsili gerçekleştirilmiş midir?

4- Aracı Firmadan tahsil edilmesi gereken haksız ödeme tahsil edilmeden aynı aracı Firma ile sözleşme yenilenmiş midir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayip Erdoğan tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim. 28.07.2008

                                                                                                             Yaşar Ağyüz

                                                                                                                Gaziantep

Başbakanlığa bağlı Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca;

1- Kurumca yapılan ihale sonuçları Kamu İhale Kurumuna zamanında bildirilmekte midir?

2- Sonucu zamanında bildirilmeyen ihalelerin arasında düşük kırımla verilen işler var mıdır?

3- TOKİ’nin Kamu İhale Kanununun 21. maddesinin b ve c fıkralarına göre gerçekleştirilen ihalesi var mıdır? Bu yöntemle yapılan ihalelerde katılım, açıklık ve rekabet nasıl sağlanmaktadır?

4- TOKİ tarafından 2007-2008 yılları içinde pazarlık usulü ile yapılan ihale sayısı kaç adettir? İhale bedelleri ile işlerin adı nedir?

5- TOKİ tarafından gelir paylaşımı yöntemiyle gerçekleştirilen ihaleler öncesinde bedel tahmini yapılmadan ihalelerin yapılması rekabeti ve kurumun gelirini düşürmemekte midir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                              Hasan Çalış

                                                                                                                 Karaman

Ülkemizde şu anda adı konulmamış ekonomik bir kriz maalesef yaşanmaktadır. Bu nedenle, küçük esnaf, sanatkâr, orta ve küçük ölçekli KOBİ’ler, memur, işçi gibi dar ve sabit gelirliler, çiftçi ve köylülerimiz çok zor günler geçirmektedir. Ekonomideki durgunluk nedeniyle ürettiğini satamayan, alacağını tahsil edemeyen ve emeğinin karşılığını alamayan esnaf ve sanatkârımız her geçen gün büyüyen sıkıntı ile iç içe yaşamakta, senet ve çeklerini ödeyememekten dolayı iş yerlerini kapatmak zorunda kalmaktadırlar. Mevcut çek yasasına göre, esnafın tutuklanması, ayrıca iş yerlerine kilit vurulması ve dolayısıyla da iflasların artmasına sebep olmaktadır. Yaşanan ekonomik krizde hiçbir sorumluluğu olmayan esnaf, âdeta ikinci defa cezalandırılmaktadır. Elbette tutuklu bir insanın borcunu ödeme şansı kalmamaktadır.

Bu bilgiler ışığında;

1- Yukarıda bahsettiğimiz esnafı rahatlatacak ekonomik programlarınız nelerdir?

2- Ticaret ve çek yasasından dolayı mağdur olan esnaflarımızla ilgili bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın aracılığınızla Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 05.08.2008

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

Uzun süreden beri Askeri Yüksek Şûrada, Ordu içinde irticai faaliyetlerde bulunanlarla disiplin suçu işleyenler Şûrada ihraç edilmekte, ancak; AKP’nin iktidar oluşundan itibaren bu tür kararlara AKP’li hükümet üyeleri muhalefet şerhi koymakta iken, ilk defa bu yıl Şûrada bu yönde ihraç kararı verilmemiştir.

1- Askerî Şûraya başlangıçta bu yönde bir teklif yapılmış da Şûradan mı reddedilmiş yoksa; hiç teklif yapılmamış mıdır.

2- Hükümetinizce askeri yetkililere, bu yönde bir teklif yapılmaması konusunda bir telkinde bulunulmuş mudur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygı ile arz ederim. 

                                                                                                             Yaşar Ağyüz

                                                                                                                Gaziantep

Temel amacı, sosyal devlet anlayışı ile yoksul ve dar gelirli vatandaşlarımızı konut sahibi yapabilmek olan TOKİ, mülkiyetindeki arsa ve arazileri satarak kaynak yarattığını, ihtiyacını bu şekilde karşıladığını belirtmektedir.

1- TOKİ'nin Büyükşehirlerimizde ve Turizm Kentlerinde mülkiyetini devir alacağı hazine arazilerini "cilalayıp satacağı" ve villa kent yapma iddiaları doğru mudur?

2- TOKİ'nin DİREKT ve EMGYO ortaklığı aracılığı ile 2006-2007 yıllarında İstanbul-İzmir-Bursa ve Ankara'da ne kadar arsa satılmıştır, m2 leri ile değerleri nelerdir?

3- TOKİ tarafından kullanım hakkı verilerek kiralanan arsalar var mıdır? Kimlere ve kaç yıl süre ile kiralanmıştır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygı ile arz ederim.

                                                                                                             Yaşar Ağyüz

                                                                                                                Gaziantep

Seçim bölgem Gaziantep'te, Şehitkamil İlçe Belediye sınırları içerisinde TOKİ tarafından yapılan ihalelerden;

1- Şehitkamil İlçesi Beylerbeyi 992 konut ve 32 derslikli ilköğretim okulu ve spor salonu işi ihale edildikten sonra ihale edilen arsanın konut yapımına uygun olmaması nedeniyle bir başka TOKİ arazisine kaydırılmıştır?

İhale yapılacak arsa ve arazinin uygun olup, olmadığı ve projelendirilmesi ihaleden önce neden yapılmamıştır? Bu bir imtiyaz değil midir?

2- İhalenin kaydırıldığı yeni arazide konut sayısının 1060 adete çıkması sonucunda idarece mukayeseli hesap çıkarılmış mıdır? İhale Bedeli Ne olmuştur?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın aracılığınızla Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 18.05.2009

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

Başbakanlık görevine geldiğiniz günden bu güne kadar;

1- Kaç yurt dışı seyahati yaptınız?

2- Bu seyahatlerden kaçında eşinizi yanınızda götürdünüz?

3- Bu seyahatlerden siz ve eşiniz ayrı ayrı olarak kaç lira harcırah aldınız?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Sayın Cemil Çiçek, soruları cevaplandırmak üzere buyurunuz.

Bir de, soru sahibi sayın milletvekillerimizin sisteme girmelerini rica edeceğim, sırası geldiğinde kendilerine söz hakkı vermek için.

Buyurunuz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz evvel sıra sayılarıyla bilginize sunulan soru önergeleriyle ilgili olarak ilgili birimlerden aldığımız bilgiler ışığında bu sorulara cevap vermeye çalışacağım. Bunlardan bazılarını gruplandırarak cevap vermek daha doğru olabilecektir.

İlk sırada Sayın Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın bir sorusu var Sayın Zafer Çağlayan’dan. Türkiye’ye 2007 yılında yasal olmayan yollardan giriş yapan şekerle ilgili olarak bilgi isteniyor. Bunlarla ilgili firmalara yapılan işlemler, ayrıca ne kadar şeker girişi olduğu ve bunun önlenmesi için alınan tedbirler konusunda var.

Bu soruyla ilgili olarak, gümrük tarife pozisyonunda yer alan şeker ithalatına ilişkin Dış Ticaret istatistiklerinin incelenmesinden 2007 yılında toplam 4.188 ton ithalat gerçekleştirildiği anlaşılmakta olup, söz konusu ithalatın 4.059 tonunun kristal şeker, 122 tonunun beyaz şeker, 5 tonunun ise küp kesme şeker ithalatından oluştuğu görülmektedir. Küp kesme şeker ithalatı ihraç edilen eşyanın yeniden serbest dolaşıma girişi rejimi kapsamında gerçekleştirilmiş olup, 2007 yılında yapılan şeker ithalatının 3.628 tonu İngiltere’den, 237 tonu Almanya’dan, 175 tonu Birleşik Arap Emirlikleri’nden, 22 tonu ABD’den, 5 tonu ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden yapılmış olup Hollanda ve Hindistan’dan da cüzi miktarlarda beyaz şeker ithalatı gerçekleşmiştir. Bir kısım ilaç firmalarınca da beyaz şeker ithalatının gerçekleştiği ve anılan ürünlerin gıda amaçlı olarak ithal edilmediği tespit edilmiştir. Ayrıca ülkemize yasal olmayan yollardan yapılan şeker girişinin önlenmesine ilişkin olarak İçişleri Bakanlığı ve Gümrük Müsteşarlığının görüşlerine başvurulmasında fayda bulunduğu değerlendirilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sıra sayıları bilginize sunulan soru önergelerini de gruplandırarak cevaplandıracağımı ifade etmiştim. Soruların çokluğuna bakarak en evvel Karaman Milletvekilimiz Hasan Çalış’ın sorularını cevaplandırmak istiyorum.

BAŞKAN – Bir dakika Sayın Çiçek.

Sayın Işık, sizin ek bir açıklama isteğiniz var mı?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN – Çünkü demin de izah ettim size, lütfen sisteme giriniz. Sorunuzdan sonra hemen ek açıklamanızı söyleyiniz lütfen.

Buyurunuz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakana, her ne kadar üzerinden bir buçuk yıl gibi bir süre geçmiş olmasına rağmen, vermiş olduğu cevabı nedeniyle ayrıca teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanın da verdiği bilgilerden anlaşılacağı gibi ülkemize önemli miktarda ithal şeker girişi olmuş ancak kaçak şeker girişiyle ilgili başka bir bakanlık aracılığıyla bilgi alınabileceği ifade edilmiştir. Özellikle son dönemde şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin ardından bu günlerde şeker hasadı yapılan arazilerde çiftçilerimizin gerçekten çok ciddi sıkıntılar içerisinde olduğu bilinmektedir. Acaba çiftçilerimizin şu endişesini giderecek bir açıklamada bulunabilir misiniz:

Bu şeker fabrikalarının özelleştirilmesi ve kotalardaki sıkıntının ardından Türkiye yapay şekerin bir pazarı mı yapılmak isteniyor? Niçin şeker pancarı üretimi desteklenmiyor? Tarla bitkileri içerisinde şeker pancarına özel olarak bir destek verme yönünde Hükûmetimizin bir tedbiri var mıdır? Bu konuda bu vesileyle bilgi verirse teşekkür ederim.

Çok sağ olun Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.

Buyurunuz Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Işık’ın bu sorusunu hiç şüphesiz burada cevaplandırmayı isterim ancak şöyle bir usulle bu soruyu doğru cevaplandırmak mümkün olabilir diye düşünüyorum; bir kısım sorulardaki gecikmenin de önemli sebeplerinden bir tanesidir.

Şimdi, doğrudan bu konulardan sorumlu olan bakanlıklar var. Eğer bu sorular doğrudan oraya sorulabilirse o bakanları da burada gruplandırıyoruz, soruları. Her bakan arkadaşımızın böyle toplu hâlde cevap verme imkânı oluyor.

Şimdi, sorduğunuz soruların bir kısmı özel bilgiyi gerektirecek nitelikte sorulardır. Takdir edersiniz ki buradaki her konuşma da tutanağa geçtiği için ola ki eksik ya da yanlış bilgi verebilirim. Arzu edilirse bu konuyla ilgili sizi yazılı olarak da bilgilendirme imkânımız olabilir. Bu şartlarda ancak bu kadar cevap verme imkânım var. Özür dileyerek teşekkür ediyorum.

Karaman Milletvekilimiz Sayın Hasan Çalış’ın sorusu, “Merkez Bankasının Para Politikası Kurulu sanayiciler tarafından yapılan uyarıları dikkate almayarak faiz oranlarını artırmıştır.” diyor. “Bu durum zaten sıkıntı içinde bulunan sanayiciyi sıkıntıya düşürmeyecek midir? Faiz artışlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?” diyor. Son beş yılda kapanan fabrika ve işsiz kalan eleman sayısıyla ilgili soruları var.

Şimdi yeri gelmişken bir şeyi daha ifade etmek isterim. Tabii, bu soruların sorulduğu zamandaki verilecek cevaplarla bugün geldiğimiz noktada zaman zaman farklılıklar olabilir. Nitekim, bu sorunun sorulduğu tarihte bir vaka olarak faiz oranlarında bir düşüş söz konusu olmuştur. Artık onu geride bıraktığımıza göre geriye dönük eski bilgiyi burada tekrar etmek yerine şu kadarını söyleyebiliriz: Merkez Bankası, tabii, dünyadaki gelişmeleri Türk ekonomisinin kendi dengeleri ve gidişatının da takip ettiği politikalara uygun olarak faizleri indirmekte ya da yükseltmektedir.

Şimdi geldiğimiz noktada artık faiz yükselmesi değil, tam tersi, gerileme söz konusu. Nitekim, Merkez Bankası 2008 yılı kasım ayında faiz oranlarında indirim sürecine başlamış ve bu süreci 2009 yılı boyunca da devam ettirmiştir. Bu süreç boyunca Merkez Bankası politika faiz oranlarını toplamda 1.000 baz puan düşürerek dünyada faiz oranlarını en çok düşüren merkez bankası olmuştur.

Sonuç olarak, 2009 yılı Ekim ayı itibarıyla Merkez Bankasının gecelik borç alma faiz oranı yüzde 6,75 seviyesi gibi tarihsel olarak da oldukça düşük bir seviyeye gerilemiş bulunmaktadır. Dolayısıyla bugün böyle bir durum var, ümit ederiz ki bu devam eder.

İkincisi: Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayınlanan ve ticaret sicili gazetelerinden derlenen kurulan ve kapanan şirket ve kooperatifle ilgili istatistiklere baktığımızda, 2002 ile 2008 döneminde toplam 308.480 şirket kurulmuş 54.652 şirket de kapanmıştır. TÜİK tarafından Eylül 2009 dönemine ilişkin yayınlanan istatistiklere göre kurulan şirket ve kooperatif sayısında ocak-eylül döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 17,9 oranında düşüş görülürken kapanan şirket ve kooperatif sayısında ise yüzde 3,1 oranında açık artış gerçekleşmiştir. Aynı dönemde kurulan ticaret unvanlı iş yeri sayısında yüzde 12,9 oranında, kapanan ticari unvanlı iş yeri sayısında ise yüzde 13,3 oranında düşüş gerçekleşmiştir.

Yine TÜİK tarafından açıklanan hane halkı iş gücü anketi sonuçlarına göre 2009 yılında işsizlik oranlarında artış olmuştur. Bunun hangi sebeplerden olduğunu zaten genelde tartışıyoruz. Küresel ekonomide yaşanan krizin yurt içi yansımalarının neticesinde istihdamda gerileme vardır. Temmuz döneminde ise tarım istihdamındaki artış ve tarım dışı istihdamın önceki dönemlere göre daha düşük oranda gerilemesi sonucu istihdamda bir önceki yılın aynı dönemine göre ise sınırlı bir artış görülmüştür. Dolayısıyla, işsizlik rakamları da ekonomideki genel gidişata ve dünya konjonktürüne uygun olarak artmakta ya da azalmaktadır, ama maalesef, işsizlik konusu -ister vasıflı ister vasıfsız- hâlen Türkiye'nin en önemli konularının başında gelmektedir.

Yine, Sayın Çalış’ın sorduğu, (6/852) sıra sayılı, “Ülkemizde yüksekokul mezunu atıl durumdaki gençler içinde en büyük grubu işsizler oluşturmaktadır. Son beş yılda mezun olan yüksekokul mezunu gençlerimizin sayısı kaçtır?” diye bir sorusu var. Yine “Yüksekokul mezunu genç işsizlerin durumu işler acısıdır. Ülke ekonomisinde önemli katkılar sağlamak amacıyla okuyan gençlerimizden en fazla işsizlik hangi branşlardadır?” diye bir sorusu var.

Şimdi, 2002-2007 yılları arasında Yükseköğretim Kurulu Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezince yayınlanan istatistiklere göre 2002-2003’te 289.579, 2003-2004’te 296.113, 2004-2005 yıllarında 316.128, 2005-2006 eğitim-öğretim yılında 340.599, 2006-2007 eğitim-öğretim yılında ise 378.818 kişi fakültelerden, dört yıllık ya da iki yıllık yüksekokullardan mezun olmuştur. Dönem istatistiklerinin ışığında 400 bin civarında gencimizin daha 2008 yılında yükseköğretimden mezun olduğu tahmin edilmektedir.

Türkiye İstatistik Kurumunun 15 Nisan 2009’da yayınladığı 2009 Ocak dönemi sonuçlarına göre yükseköğretim mezunları arasında işsizlik oranı yüzde 11,4’tür. İşsizlerin büyük kısmını ise lise altı eğitimliler oluşturmaktadır. Bu da eğitim sisteminin getirdiği bir sıkıntıdır. Maalesef lise altı eğitimlilerin toplam işsizler içindeki payı yüzde 61,5’tir. İŞKUR kayıtlarına göre de yükseköğrenim mezunu kayıtlı işsiz sayısı toplam 189.203 kişidir. Bunların hangi branşlarda olduğu soruluyor. Daha çok örgün ve açık öğretim işletme bölümü, muhasebe, elektrik, makine, iktisat, büro yönetimi ve sekreterlik, inşaat gibi bölümler ön sırada yer almaktadır.

Ayrıntılı bir liste var. Bunları okursam bütün süreyi bununla doldururum. Sayın Çalış, arzu ederseniz bu bilgileri size ayrıca toplantıdan sonra arz edebilirim.

Yine Sayın Çalış’ın, Türkiye Ziraat Odaları Birliği tarafından yayınlanan rapora atıfla, kırmızı etle ilgili, bunların tüketimiyle ilgili bir sorusu var. Bir kısım, tarımla ilgili, et tüketimiyle ilgili küspede, yemde ve besi yeminde, yemlik buğdayda bazı konulardaki fiyat artışlarından bahsediyor. Bununla ilgili olarak, ayrıca, “Türkiye’ye kaçak yollarla canlı hayvan ve kaçak et girişi yapılmakta mıdır?” diye, özü itibarıyla arz ettiğim sorusuyla ilgili olarak da şunları arz etmek isterim:

Bilindiği üzere, gelişmiş ülkelerde kişi başına kırmızı et tüketimi, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere nazaran nispeten daha fazla seviyededir. Bir ortalama vermek gerekirse, örneğin ülkemizde yaklaşık 10 kilogram olan kırmızı et tüketimi Avrupa Birliği ülkelerinde 20-22 kilogram, Amerika Birleşik Devletleri’nde ise 45 kilogram civarındadır. Dolayısıyla bu rakamlardaki farklılık bir yönüyle beslenme alışkanlığıyla alakalı ama öbür tarafta da ekonomik ve sosyal yaşam standardıyla da alakalı olduğu şüphesizdir. Dolayısıyla böyle bir farklılık var. Ayrıca zengin coğrafyası paralelinde kendimize göre tüketim alışkanlıklarımız var. Akdeniz çanağında yer alan bir ülke olarak etten daha fazla tükettiğimiz ürünler mevcut. Özellikle son yıllarda kırmızı et aleyhine yapılan propagandanın da -sağlık açısından- tüketimin azalmasında etkisi olduğu ifade edilmektedir. Bunun sonucu kanatlı et üretiminde, önemli ölçüde de beyaz et tüketiminde önemli bir artış meydana gelmiştir.

Tabiatıyla, ister kırmızı et ister beyaz et, hayvancılığın teşviki önemlidir çünkü önemli bir istihdam ve geçim kaynağıdır vatandaşlarımızın. Bu açıdan baktığımızda, geriye dönük bütçe rakamları ve teşvikler dikkate alındığında, 2002 yılından bu tarafa, giderek bu konuya daha fazla ağırlık veriyoruz çünkü bu aynı zamanda, Türkiye’nin gelişmesi açısından, hayvancılığın gelişmesi açısından önem arz ediyor.

2002 yılında toplam tarımsal destekler 1,8 milyar TL’dir. Bunun yüzde 85’ini yani 1,8 milyar TL’nin yüzde 85’ini doğrudan gelir desteği oluşturuyor ve hayvancılığa ayrılan para 83 milyon TL’dir. 2008 yılında sadece hayvancılık için verilen destek 1,330 milyar TL olmuştur. Dolayısıyla bu rakamlara baktığımızda 83’ten 1,330 milyara gelindiğinde o aradan geçen süre içerisinde hayvancılığa verilen parasal desteğini açıkça ortaya koyuyor. Ancak bunun yetmeyeceği de ortadadır.

Yem bitkilerine sağlanan desteklerle yem bitkileri üretimi artırılıyor. Hayvan sağlığı, suni tohumlama ve mera ıslah çalışmalarında önemli gelişmeler var. Verilen desteklerle hayvan sayısı önemli ölçüde artmasa bile et ve süt verimlerinde artış sağlanmış. Burada da verimlilik esas. Bununla ilgili olarak yine TAR-ET Projesi başlatılıyor. Bu proje çerçevesinde Et ve Balık Kurumuyla sözleşmeli olarak besicilik yapan işletmelere teşvik primi verilmesi başlatılmıştır. Önümüzdeki dönemde de hayvancılığın geliştirilmesi yönünde Tarım Bakanlığımızın ve ilgili kuruluşların ciddi çalışmaları var. Özellikle entegre hayvancılık işletmelerinin kurulması, işletme ölçeklerinin büyütülmesi, damızlık hayvan yetiştirenlerin desteklenmesi, organize hayvancılık bölgelerinin oluşturulması, işleme tesislerinin modernizasyonu gibi bir seri tedbirler alınmaktadır. Ümit ediyorum, zaten, bütçe dönemine de girdiğimize göre Tarım Bakanlığı bütçesi konuşulurken zaten bunun detayları bir şekilde gündeme gelecektir.

“Ülkemize kaçak yollarla et ve canlı hayvan girişi söz konusu mudur?” Bununla ilgili birkaç hususu arz etmek istiyorum. Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca hayvan kaçakçılığı konusunda alınan tedbirleri değerlendirmek ve ilave tedbirleri almak üzere ilgili kurum ve kuruluşlarca sayısız toplantılar yapılmıştır. Bu toplantıların yapılması esasen böyle bir problemin olduğunu ortaya da koyuyor. Bunun çapı şudur budur, senelere göre değişiyor ama belli ki hâlen bu konularda daha sıkı tedbirlerin alınması gerekmektedir. Bununla ilgili bu sınırlarımızda ve kesimhanelerde denetimlerin artırılması, belgesiz ve küpesiz yakalanan hayvanlarla ilgili yasal işlemlerin süratlendirilmesi gerekmektedir. Şu an bir yönüyle bu yapılmaktadır. 2002-2004 yılı itibarıyla yurdumuza sınırlarımızdan yasal olmayan yollarla sokulmak istenen 1.127 baş büyükbaş ve 150 baş küçükbaş hayvan, 2005 yılında 215 baş büyükbaş ve 930 baş küçükbaş hayvan, 2006’da yine 201 baş büyükbaş, 1.440 küçükbaş, 2007’de 1.154, 2008’de 744 olmak üzere değişik miktarlarda kaçak hayvan girişi var. Kaçak hayvan girişlerinin önlenmesine yönelik olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki illerde büyükbaş hayvanların küpelenip kayıt altına alınması işlemleri tamamlanmış olup bugün itibarıyla ülkemizin orijinli olmayan hayvanlara küpeleme yapılmaması, sevk belgesi düzenlenmemesiyle hayvan pazarları, mezbaha ve kombinalarda gerekli kontrol ve denetimlerin yapılması üzerinde hassasiyetle durulmaktadır. Ülkemize son dönemlerde kaçak yollarla canlı hayvan veya et girişi -bu son zamanlarda- söz konusu değildir.

(6/879) esas numaralı Soru Önergesi’nde Sayın Hasan Çalış’ın, inşaat, tersane, metal sanayisi ve madencilik gibi ağır ve tehlikeli işlerde meydana gelen iş kazasıyla ilgili, iş güvenliğiyle ilgili soruları var ve bunun rakamsal olarak son beş yılda kaç kez daha meydana geldiğini soruyor.

İş kazalarının azaltılması için iş sağlığını ve güvenliğini sağlayacak tedbirlerin alınması amacıyla yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Esasen, bunlar süreklilik arz eden çalışmalardır. Hangi tedbirleri alırsak alalım yine de güncelleştirmek, meydana gelen üzücü olaylar sonrası bu tedbirlerin ne kadar geçerli olduğunu, ne kadar etkili olduğunu bir defa daha gözden geçirmekte fayda var. Esasen, bu, Türkiye’nin ILO Sözleşmesi dâhil birçok konudaki taahhütlerin de başında gelmektedir.

Ülkemizde son beş yılda–soru son beş yılı kapsıyor- 2003 yılında 76.668, 2004’te 83.830, 2005’te 73.923, 2006’da 79.027, 2007’de 80.602 iş kazası meydana gelmiş olup, bunlardan 2003’te 810’u, 2004’te 841’i, 2005’te 1.072’si, 2006’da 1.592’si, 2007’de ise 1.043’ü ölümle sonuçlanmıştır. 2003 yılından 2007 yılına kadar geçen süre içerisinde bazı yıllarda iş kazası sayılarında artış görülmesine rağmen işçi sayısına oranla sıklık oranlarına bakıldığında 100.000 işçide görülen kaza sıklığında yüzde 27 oranında da bir iyileşme sağlanmıştır ama buna rağmen hâlen hepimizi üzen, zaman zaman, bu türlü kazalar meydana gelmektedir.

Bununla ilgili tedbirlerin alınması icap ediyor. Bununla ilgili olarak zaten yapılmış birçok çalışma var. Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi kurulmuş. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ve ülkemizde kabul edilen ILO sözleşmeleri çerçevesinde bu konseyin kurulması önemli ve konsey tarafından da politika dokümanı hazırlanmış, iş sağlığı ve güvenliği konusundaki ulusal öncelikler belirlenmiştir. Dolayısıyla bu konuda ayrıntılı bir çalışma hem teorik olarak planlama bazında hem de denetimlerin daha da sıklaştırılması sonucuyla ümit ediyoruz ki bu sayıları biraz daha aşağıya çekmek imkânı olacaktır. Ama yeri gelmişken de ifade edeyim değerli milletvekilleri: Tabii, biz her sorunu kanunla çözmeye çalışıyoruz. Kanunlarımız yetersizse bunları değiştiriyoruz. Ağır cezalar da yeterince konabiliyor. Ama zihniyet değişmediği sürece yasaların çıkarılmış olması tek başına da maalesef bu üzücü sonuçları tümüyle ortadan kaldırmaya yetmiyor. Onun için bir taraftan yasal düzenlemeler, denetimleri artırırken, öbür taraftan da işverenlerimizin maalesef insan hayatıyla ilgili konuda kendi kârını düşündüğü kadar işçi güvenliğini düşünmesini de arzu ediyoruz, temenni ediyoruz. Belki böyle bir çabayı birlikte sürdürdüğümüzde hem işveren hem sendikalarımız hem altyapı ve mevzuat açısından bu üzücü rakamları biraz daha aşağıya çekme imkânı olabilecektir.

(6/902) esas numaralı yine Sayın Hasan Çalış’ın esnaflarla ilgili, o tarih itibarıyla, 8/7/2008 tarihi itibarıyla soruları var. Esnafla ilgili değerlendirmeler yapıyor. İş yerlerinin kapanmış olması burada önem arz ediyor. “Piyasadaki temel tüketim ve gıda maddelerindeki fiyat artışları enflasyonun kat kat üzerinde olmuştur.” diyor ve buna temasla bir kısım izahatlar isteniyor. Şimdi bunları müsaade ederseniz cevaplamak istiyorum.

Tabiatıyla esnafın bir toplum hayatında ne kadar önemli olduğunu vurgulamaya gerek yok. Türkiye’de önemli bir kesim hayatını esnaflıkla kazanmaktadır ve her hükûmet de mümkün olduğu kadar, imkân ölçüsünde esnafın daha iyi şartlarda varlığını sürdürebilmesi, işini yürütebilmesi bakımından gerekli tedbirleri imkân ölçüsünde almaya çalışmaktadır. Yalnız burada enflasyon konusuyla ilgili bir iki kısa açıklama yapmam gerekmektedir.

Enflasyondaki düşüş fiyatlarda değil, fiyatlar genel seviyesinin artış hızında bir düşüştür. Bu iki kavram arasındaki farkı iyi ortaya koymamız lazım. Fiyat hareketleriyle ekonomik faaliyetler ve büyümenin reel seviyesi arasında doğrudan bir ilişki bulunmamaktadır. Enflasyondaki düşüş ile ekonomik faaliyetlerin ve kârlılığın artması arasında zımnen ifade edildiği gibi pozitif bir ilişki söz konusu olmayıp enflasyonun düşmesiyle ekonomik faaliyetlerin ve kârlılığın artması beklenme-melidir. Yani enflasyon düşünce illa da kârlar katlanılarak artacak diye bir yanlış sonuca varılmaması gerekir.

Diğer taraftan, ülkemizde son dönemde kaydedilen enflasyonun düşüşünden en yüksek faydayı, yüksek enflasyondan nispi olarak en fazla etkilenen sabit ve dar gelirliler başta olmak üzere alım gücü sürekli erozyona uğrayan tüketiciler sağlamıştır. Özellikle enflasyondaki düşüş sayesinde serbest piyasa mekanizmasının iyileşmesi için temel şart olan nispi fiyat mekanizması daha sağlıklı işlemekte, ekonomik aktörlerce daha sağlıklı karar alınabilmektedir. Fiyat hareketlerinden kaynaklanan fiktif kârlılık azalarak, firmaların gerçek kâr-zarar durumlarının görülebilmesi mümkün olmaktadır.

Enflasyondaki düşüşün ekonomik büyümeye kısa dönemde doğrudan olumlu bir katkısı olmasa da, fiyat istikrarının sağlanmasıyla orta ve uzun vadede ekonomik aktörlerin hareket ettikleri gerçek zeminin daha net görülmesi ve daha rasyonel kararların alınmasıyla ekonomideki üretim, bölüşüm ve birikim ilişkileri daha sağlıklı bir yapıya kavuşmakta ve kaynakların daha etkin dağılımı söz konusu olmaktadır. Nitekim ekonomik krizle birlikte küresel düzlemde emtia talebinin azalması sonucunda enerji, gıda ve metal fiyatlarında önemli düşüşler gözlenmiş ve enflasyon oranları da gerilemiştir. Yani demek ki soruda sorulduğu gibi her zaman fiyat artışı söz konusu değil, konjonktürel olarak da fiyatlarda gerileme söz konusu olmaktadır.

Öte yandan, açıklanan enflasyon ve büyüme rakamları ülkenin genelini yansıtan ekonomik göstergeler olup, ekonomik aktörler bunlarda meydana gelen değişikliklerden faaliyet gösterdikleri sektöre, maliyet, satış ve tüketim yapılarına göre farklı seviyelerde etkilenmekte ve her bir tüketici veya üreticinin karşı karşıya oldukları oranlar genel ortalamadan sapabilmektedir. Bizim burada verdiğimiz rakamlar ya da izahat genel ve ortalama bir değerlendirmeyle alakalıdır.

İkinci soru olarak, enflasyon hesaplamalarında sepete dâhil olan emtialarla ilgili.

TÜFE madde sepeti ve ağırlık yapısı, her yılın aralık ayında o yılın hane halkı bütçe anketi verilerine dayalı olarak değerlendirmeye alınarak, üretimde ve tüketimde önem kazanan mal ve hizmetlerin sisteme dâhil edilmesi sağlanırken, önem yitiren ürünlerin de sistemden çıkarılması suretiyle oluşmaktadır. Bu kapsamda, enflasyon hesaplarında temel tüketim ve gıda maddelerindeki fiyat artışları sepette güncel ağırlıklarıyla bulunmaktadır. Bu maddelerdeki fiyat artışları genel enflasyon oranının üzerinde olabildiği gibi, altında da kalabilmektedir. Nitekim, gıda sektörü 2009 yılı Nisan ayı itibarıyla yıllık bazda yüzde 7,7 oranında artış göstermiştir. Genel endeks ise bu dönemde yüzde 6,13 olarak artmıştır.

Enflasyon rakamlarının hesaplanmasında toplam tüketim harcamaları içerisindeki tüketim maddelerinin ağırlıkları dikkate alınarak tespit edilen mal sepetinde 454 çeşit ürün söz konusudur yani hesaplamalar bu 454 çeşit ürün üzerinden yapılmaktadır. Ayrıca TÜFE’de kapsanan mallar tüketicinin tamamını ilgilendirse de kira, yakıt, elektrik, su ile eğitim hizmetleri gibi birtakım mal ve hizmetlere ilişkin fiyatlar tüketici fiyatları içerisinde önemli bir ağırlığa sahip olmakla beraber küçük işletmelerin piyasaya arz ettikleri mal ve hizmetlerle doğrudan ilişkili değildir. Bu sebeple fiyat değişikliklerinin işletmelerin ekonomik faaliyetlerine etkililik derecesi ile tüketicilerin satın alma gücüne ve refah seviyesine etkililik derecesi de farklılık arz etmektedir. Konunun bu şekilde değerlendirilmesinde fayda vardır.

Ekonomik krizin etkilerini azaltmaya yönelik alınan tedbirler:

Takdir edersiniz ki bu başlı başına bir uzun konuşmayı gerektirmektedir. Hükûmet olarak bunları zaman zaman kamuoyuna, basın toplantılarında, ilgili bakan arkadaşlarımız açıklıyor, açıklamaktadır. Bunların bir kısmı yasal düzenlemeyi gerektiriyordu, hep beraber yaptık, mesela varlık barışıyla ilgili konularda olduğu gibi. Bazıları idari tasarruflarla düzeltilebilmektedir. Ama şunları ifade edebiliriz: Mesela GAP ve kara yolları başta olmak üzere kamu altyapı harcamaları artırılmıştır. Nitekim, 2009 bütçesindeki açığın önemli bir kısmı buradan kaynaklanıyor.

Memur maaşlarındaki farklılıkları gidermek amacıyla ek ödeme yapılmaya başlanmıştır.

İşveren üzerindeki iş gücü maliyetlerini azaltmak amacıyla işverenin sigorta priminde 5 puanlık indirime gidilmiştir, beraber yaptığımız işler.

Genç ve kadın istihdamını artırmayı teşvik eden düzenlemeler için İşsizlik Sigortası Fonu’ndan kaynak tahsis edilmiştir.

Yerel yönetimlere merkezî yönetim bütçesinden aktarılan kaynaklar vardır ki, bunlar doğrudan piyasaya etki edebilmektedir. Merkez Bankasının bu dönemde krizin etkilerini azaltmaya yönelik olarak aldığı bir seri tedbirler var. Bunları da şimdi okuduğum takdirde, yine Sayın Çalış öbür sorularınıza cevap verememe durumum olabilir ama arzu edilirse, bu bilgilerin tamamını size arz edebilirim konuşmamdan sonra.

(6/905) sayılı soru önergesinde evlenecek çiftlerle ilgili bir soru var. “Zamlar evlenme hayali kuran gençlerimizi de mağdur etmektedir. Böyle giderse kutsal birlikteliğin başlangıcı olan evlilik daha başlamadan bitecek.” diye bir sosyal konuyu gündeme getirmiş oluyor. Tabii, sorunun sorulduğu tarih itibarıyla fiyat artışları dikkate alınarak yapılmıştır. Şimdi, özellikle temmuz ayında 2008’de ev eşyaları kategorisine giren şeylerde fiyat artışı 0,98 seviyesindedir. Söz konusu Ticaret Odası tarafından yapıldığı belirtilen araştırmada ortaya çıkan rakamlar bu manada bir artışın olmadığını gösteriyor. Ancak tabii…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Gıdada artış var Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Evet, artış olacak, demin yukarıda enflasyon konusunu izah ederken ifade etmeye çalıştım, temenni ederiz ki, bu fiyatlar daha da makul seviyelere inebilsin. Tabii, ihtiyaç sahibi vatandaşlarımızla ilgili devletin aldığı da birçok tedbir var. Özellikle Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonları, belediyelerimizin yaptığı sosyal harcamalar, devletin diğer birimlerinin kendi politikaları bakımından yaptığı yardımlar dikkate alındığında, şüphesiz bu konudaki yardımların da ucu açıktır. Ne yaparsak yapalım ama sosyal devlet biraz da parası olan devlettir. Eğer, yeteri kadar zenginliğiniz yoksa bütçe kaynakları itibarıyla, verebileceğiniz işler de niyet olarak çok yukarıda olsa bile imkân olarak biraz daha aşağıda kalabilmektedir.

(6/906) sıra sayılı soru önergesinde Türkiye’nin dış borcunun ne olduğu soruluyor. “Merkez Bankası verilerine göre nisan ayında toplam 124.301 kişi kredi borcunu ödeyememiştir.” deniliyor, 10/7/2008 itibarıyla bu soru. Kredi borcunu ödemeyen 124.301 kişiyi hacizden kurtarmak için yapılan çalışmalar. Bu, daha çok, kredi kartlarının en çok tartışıldığı, gündemde olduğu bir zamanda verilmiş olan bir soru önergesi zannederim. Bununla ilgili hep beraber yaptığımız bazı çalışmalar var bilindiği gibi. Burada, Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu çıkarıldı, 1/3/2006 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlandı. Yine, 10/3/2007 tarihinde Banka Kredi Kartları ve Kredi Kartları Hakkında Yönetmelik hükümleri yürürlüğe girdi. Ayrıca, bu konuda, kredi kartı alanlarla kredi kartı verenlerin vaki borçlar sebebiyle, borçlarının yeniden yapılandırılmasıyla ilgili de -31/5/2009 tarihi itibarıyla- bu konuda uzlaşmalarına imkân verecek bir kısım düzenlemeler de yapıldı ama şunu da görmemiz lazım: Tabii, Türkiye'de borç yapılandırmalarını birçok sektör itibarıyla yapmaya çalışıyoruz -birçok kesimler itibarıyla- ama bunun da alışkanlık hâline gelmemesi lazım. Kredi kartı hamili olanların da, sanki bu bedava bir alışveriş gibi, kendi gücünü, kendi ödeme gücünü aşan noktada bir alacak-borç ilişkisine girmemesi de hiç şüphesiz üzerinde durulması gereken bir konudur. Bu konuyla ilgili yapılmış çalışmaları zaten kamuoyuyla da paylaşıyoruz ama hâlen bu imkândan istifade etmeyen “nasıl olsa bir yasa daha çıkar, bir düzenleme daha yapılır” tarzında son anı bekleyen kimseler de olabilir ama çıkarılmış olan bu imkândan istifadeyle, gidip bir uzlaşmaya varmaları daha doğru olacaktır.

Yine, aynı konuyla ilgili, Sayın Çalış’ın (6/907) sayılı -yine aynı gün verilmiş- sorusu. Kara listeye alınan esnaflarla ilgili olarak -kredi borcu nedeniyle veya çekleri karşılıksız çıktığı için sıkıntılı durumda olan- bir yasal düzenleme var mı, deniliyor. Bu yasal düzenleme o tarih itibarıyla yok ama bugün itibarıyla böyle bir düzenleme de yapılmıştır.

Ayrıca, (6/908) sayılı… Emeklilerle ilgili bir düzenleme var. Hiç şüphesiz bu düzenlemeler süreklilik arz eden konulardır. Bütçeden geliri hesaba katılarak zaten belli ölçüde kaynak aktarımı söz konusu olmaktadır ama şunu da hep beraber biliyoruz ki bütçe açığının en önemli kalemlerinden bir tanesi de sosyal güvenlik açığıdır. Bunu burada tartışma konusu yapmamıza gerek yok ama bu açık da önemli bir yekûn tutmaktadır. Keşke bu açıklar olmasaydı belki bu kaynakları daha da artırma imkânı vardı. Ancak farklılıklar giderilebilir mi, bir iyileştirme yapılabilir mi diye üzerinde duruyoruz. Nitekim, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız geçtiğimiz günlerde bu konuyla ilgili de bir açıklama yaptı. O çalışmanın sonucu neticelendiğinde herhâlde bu sorunuza güncelleştirilmiş bir bilgiyi verme imkânımız olabilecektir.

Yine, (6/909) sayılı bir soru önergesi var bu taklit saatlerle ilgili olarak. Özü budur, onun için soruyu tekrarlamadan konuyla ilgili bilgi vermek isterim. Şimdi (2004-2008) saat kaçakçılığıyla ilgili evvela istatistiki bilgileri vermek istiyorum: 2004 yılında 18 olay var, kaçak saat miktarı 37.090; 2005 yılında 15 olay tespit edilmiş, kaçak saat miktarı adet olarak 49.115; 2006’da 24 olay var, kaçak saat miktarı 54.413; 2007’de 40 olay var, kaçak saat miktarı 159.912; 2008’de de 16 olay var, kaçak saat miktarı 9.698. Yani, bu süreler zarfında, 2004 ile 2008 arasında, genel toplam: Kaçakçılık veya taklitle ilgili 129 olay tespit edilmiş, adet olarak da 319.926 adet kaçak saat girmiştir. Bunların da gümrükler itibarıyla, yakalandıkları yerler itibarıyla adetleri söz konusudur. Eğer, sizin açınızdan faydalı olacaksa bunu da size verebiliriz.

(6/920) sayılı bir başka soru Şırnak ilçesinde 15 Şubat tarihinde meydana gelen, kamu binasına saldıran ve Türk Bayrağı’nı indirme girişiminde bulunan örgüt yandaşlarıyla ilgili. Soru önergesi aynen böyle. “…bu kez de Diyarbakır’da ortaya çıkmıştır.” Bununla ilgili yapılan adli ve emniyet işlemleriyle ilgili bilgiler istenmektedir. Diyarbakır ilinde, 14/7/2008 tarihinde, bir siyasi partinin il örgütü tarafından yapılan basın açıklaması esnasında, güvenlik güçlerimize ve vatandaşlarımıza yönelik yapılan taşlı saldırı eylemlerine karışan 14 şahıs gözaltına alınmış. Bu şahıslardan Türk Bayrağı’mızı indirme girişiminde bulunan 2 şahısla birlikte toplam 8 kişi çıkarıldıkları mahkemece o tarih itibarıyla tutuklanmıştır.

Şırnak ili Cizre ilçesinde 16/02/2008 tarihinde iki farklı yerde meydana gelen bayrak indirme olayıyla ilgili kamera kayıtlarının incelenmesi neticesinde tespit edilen şahıs 22/2/2008 tarihinde çıkarıldığı mahkemece tutuklanmıştır.

Ayrıca, 15-16-17/2/2008 tarihlerinde söz konusu ilçemizde Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kapsamında gerçekleştirilen etkinliklerde toplam 160 kişi hakkında yasal işlem yapıldı. Bunun haricinde de herhangi bir olayın meydana gelmediği anlaşılmıştır. İlgili birimlerin bize verdiği rakamlar da bunlar.

Yine bir soru: Su tartışması yüzünden karşı karşıya gelen ODTÜ ile Ankara Büyükşehir Belediyesi arasındaki bir ihtilaf soru önergesinin konusudur. “Orta Doğu Teknik Üniversitesine ait kaçak olduğu iddia edilen binaları yıkacak mısınız?” diye soruluyor. “Yıkılacaksa ne zaman? Belediyenin yıkım kararının ODTÜ’nün Ankara’nın suyuyla ilgili yapmış olduğu açıklamayla bir ilgisi var mı?” diye soruluyor. “Başkentte kamu kurum ve kuruluşlarıyla özel sektöre ait kaçak yapı var mıdır? Varsa bunlar hangileridir?” diye. Şimdi, Büyükşehir Belediyesi tarafından ODTÜ binaları için yapılan işlemler 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 32’nci maddesi uyarınca yapılmıştır. Bu çerçevede Üniversiteden imar planlarıyla ilgili çalışmanın başlatılması beklenmektedir o tarih itibarıyla. Üniversite tarafından sunulan imar planları inceleme aşamasındadır. Yıkım ve cezaya ilişkin encümen kararları hakkında mahkemece verilen yürütmeyi durdurma kararı gereğince işlemler durdurulmuştur. Dolayısıyla, bir durdurma kararı söz konusudur. Konunun Ankara suyuyla hiçbir ilgisi bulunmamaktadır çünkü bu ihtilafın gündeme gelmesinden evvel bu işlemler başlatılmıştır. İmarla ilgili tetkikler su konusunun gündeme gelmesinden önce başlamış olup 1983 yılından beri de devam etmektedir.

6/940 sayılı önergeyle ilgili olarak… Güngören’de yaşanan terör saldırısının ardından birçok televizyon kanalı yayın akışını keserek saldırıyla ilgili üzüntüsünü ortaya koyarken, TRT’nin izleyicilerine “Kalbim Seninle” ve ardından da eğlence programı “Çifte Kavrulmuş”u yayına koyduğu ifade edilmekte. Bununla ilgili sorular var. Şimdi, 22 Temmuz 2008 tarihinde İstanbul Güngören’de on dakika arayla iki ayrı patlama şeklinde meydana gelen terörist saldırının haberleri TRT 2 televizyonunda “Son dakika haber:” olarak saat 22.23’te duyurulmuş ve saat 22.35’te de özel yayına geçilerek saat 02.00’ye kadar sürekli haber yayını yapılmıştır. TRT 2 televizyonundaki sürekli haber yayınlarının yanı sıra farklı kanal kimliğine sahip TRT 1 televizyonunda “Çifte Kavrulmuş” programı içerik olarak ağırlaştırılmış, izleyiciler alt yazıyla, ayrıntılı haberlerin TRT 2’de yayınlandığı konusunda bilgilendirilmiştir. Zaman zaman üzücü olaylar meydana geldiğinde yayın tümüyle iptal edilebildiği gibi, içeriğinde bazı değişiklikler yapılmakta veya yayının ağırlaştırılması gibi tepkiyi ortaya koyan bir kısım kararlar alınmaktadır. Nitekim burada da böyle olmuştur. Ayrıca, TRT 1’deki “Çifte Kavrulmuş” programı saat 00.15’te kesilerek otuz bir dakika, olayla ilgili haber yayını yapılmıştır. Olay günü, TRT’deki farklı kanal kimliklerine sahip televizyonlardaki bütün yayınları TRT ağırlaştırmış veya özel yayın gerektiren hâllerde uygulanacak yayın planı kapsamında ağırlaştırmış ve ayrıca olayla ilgili haberler de verilmiştir.

Sayın Çalış’ın bugün cevaplayacağım son sorusu, (6/946) sayılı sorudur. Daha çok yine esnafımızla ilgili konudur. “Esnafı rahatlatacak ekonomik programlar nelerdir? Ticaret ve Çek Yasası’ndan dolayı mağdur olan esnafımızla ilgili bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?”

Esnaf ve sanatkârlarla ilgili düzenlemelere bir ölçüde yukarıda temas etmeye çalışmıştım. Evvela ikinci sorudan başlarsak, bu çek mağdurlarıyla ilgili olarak bildiğiniz gibi, geçen yasama döneminde de bir yasayı çıkarmaya çalıştık ancak düzenlenmesi en zor yasalardan bir tanesi bu Çek Yasası’dır. Bir taraftan çeki alan var, öbür tarafta çeki veren var, bir de çek karnesini kesen banka var. Şimdi herkes bulunduğu pozisyona göre burada bir düzenleme istiyor. Üçünü birden dengeleyecek ve burada, bir taraftan çeklerin karşılıksız çıkmamasını sağlayacak… Ki, bir kısım sebeplerle, ekonomik zorluklarla çekini ödeyemeyen insan olduğu gibi, maalesef durumdan istifadeyle işi dolandırıcılık boyutuna -sayısı şudur, budur- vardıranlar da olabilmektedir. Nitekim geçmiş uygulamalar da bunu gösteriyor. Hepsini aynı kefeye koymadan, öbür taraftan da çekin güvenilirliğini dikkate alarak… Çünkü çek yerine bono da verebilirdi, belli ki çek, bonoya nazaran daha fazla güven sağlayan ve nakit açısından da kolaylık getiren, nakit taşıma zorluğunu da büyük ölçüde ortadan kaldıran bir araçtır. Dolayısıyla, çek vermeyi zorlaştırdığınız takdirde piyasada ekonomik sıkıntılara sebebiyet verir ve ekonomik sıkıntıya girebilir. Çek vermeyi kolaylaştırdığınızda, ödeme gücü olmayanlar da bu defa bunu alır, gelişigüzel kullanır. Bu da birçok işletmeyi zarara sokar çünkü hepimiz de biliyoruz ki bu ödemeler yapılırken insanlar bir yerden alıyor, bir yerden veriyor. Aldığı yerde şu veya bu sebeple bir gecikme söz konusu olduğunda, bu defa da öbür işletme sıkıntıya giriyor, onun çekleri karşılıksız hâle geliyor. Bunun beraberinde getirdiği sayısız da hukuki sorunlar var. Bununla ilgili bir Çek Yasası Türkiye Büyük Millet Meclisine geldi. Ümit ederim, birlikte katkı vererek, dengeyi de sağlayarak bir çözüm bulmaya çalışırız. Dolayısıyla bir yasal düzenleme var.

Şimdi, esnaf konusuyla ilgili: 7 Mayıs 2009 tarihi itibarıyla Türkiye’de kayıtlı -bir zaman daha yüksek rakamlar telaffuz ediyorduk, geçtiğimiz Hükûmet döneminde bu kayıtlar güncelleştirildi- 1 milyon 924 bin 280 esnaf bulunmaktadır. Hâlbuki bir zaman 3 milyon filan diye telaffuz ediyorduk. Demek ki bu rakamlarda bir mübalağa var. Bu rakamlar çok doğru değilse bunun üzerine inşa edilecek söylemlerde de en az yüzde 50’ye yakın, yüzde 40’a yakın bir mübalağa söz konusu oluyor demektir. Dolayısıyla evvela bu yapılabilmiştir.

Esnafa yapılacak en büyük katkı –çünkü esnafımızın önemli bir kısmı kredilerle kendi meslek ve sanatını icra etmektedir- 2002’de yüzde 59 seviyesinde olan kredi faiz oranı, 1/5/2009 tarihi itibarıyla yüzde 9’a düşürülmüştür. Demek ki yüzde 50 nispetinde, kredi faizlerinde önemli bir kolaylık gelmiştir. Dolayısıyla bunun önemli bir kısmı da zaten devlet tarafından karşılanmaktadır.

Ayrıca, esnaf ve sanatkârlara verilen kredi tutarlarının toplam kredi hacmindeki payı artırılmıştır. 2002 yılında 153 milyon TL kredi verilmiş iken, bu miktar 2008 yılı sonu itibarıyla 3,3 milyar TL olmuştur. Demek ki katbekat, kredi kullanımında bir kolaylık var, rakamlarda da artış var.

Ayrıca, Sanayi Bakanlığımızın çabalarıyla -geçtiğimiz günlerde de yine bunlar ifade edildi- Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) aracılığıyla, ilk defa, imalatçı esnaf ve sanatkârlar ile KOBİ’lere yönelik -sıfır faizli- 25 bin TL, imalatçı bayan ise 30 bin TL’ye kadar kredi desteği sağlanmıştır, sıfır faizlidir.

Ayrıca esnaf ve sanatkârların esnaf ve sanatkârlar kredi ve kefalet kooperatiflerinin kefaletiyle Halk Bankasından kullandıkları kredilerden ödeme güçlüğüne düşenler için Sanayi Bakanlığının koordinasyonunda yeniden yapılandırmaya gidilmiştir. Dolayısıyla, bu noktada, aynen diğer sektörlerde olduğu gibi, borç yapılandırması, faizle ilgili de önemli düzenlemeler yapılmıştır.

Ayrıca esnaf ve sanatkârların Türkiye’de daha faal hâle gelebilmesi açısından, varlıklarını daha sağlam bir zeminde sürdürebilmesi açısından Esnaf ve Sanatkârlar Değişim, Dönüşüm, Destek Strateji Belgesi hazırlanmıştır. Bununla ilgili bir seri düzenleme var. Bunların bir kısmının yasal olarak düzenlenmesi gerekiyor, bir kısmı idari tasarruflarla düzeltilebilecektir. Dolayısıyla, bu belge hayata geçmiş olduğu takdirde önemli ölçüde ilave destekler de gelebilecektir.

Esnaf ve Sanatkârlar Şûrası’nın toplanması önemli olacaktır. Bu toplantıyı ümit ediyoruz ki bu yıl içerisinde gerçekleştiririz. Böylece şûra çatısı altında esnafın değişik konularla ilgili sorunları gündeme getirilebilecek ve alınan kararlar doğrultusunda bazı düzenlemeler de yapılabilecektir.

Ayrıca Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı -karşılıksız çeki söyledim- ve benzer konularda da yasal düzenlemeler önümüzdeki zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelmiş olacaktır.

Sayın Çalış, bu süre içerisinde sizin sorularınıza bu ölçekte cevap vermeye çalıştım. Belki bazı sorularınızın cevabını çok ayrıntılı veremediysem, bir kısmı doğrudan bizimle alakalı değil. Ama bir de rakamları güncelleştirme icap ediyor. Ama arzu edilirse ilave bilgiyi her zaman bir başka yöntemle vermeye hazırız.

BAŞKAN – Sayın Çalış, ek bir açıklama istiyor musunuz?

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, biraz gecikmeli de olsa, bazı sorularımız ve problemler güncelliğini kaybetmiş de olsa, gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür ediyorum.

Gerçekten sizlerin de açıklamalarınızdan da anlaşılacağı gibi bugün işsizlik çok önemli bir sıkıntı, çok önemli problem. Şu salonda bulunan-bulunmayan arkadaşlarımızın telefonu en çok iş isteyen vatandaşlarımız tarafından bu talep yönünden çalınmakta ve esnafımız gerçekten hâlâ çok ciddi sıkıntı içerisinde. Çiftçimiz, köylümüz gerçekten sıkıntı içerisinde ve -şimdi, şu arada milletvekillerimizin çoğu bölgeden yeni geldi- inanın bize her gittiğimiz kahvehanede “Ne olur tarıma, esnafa yönelik Hükûmetimiz ciddi bir açılım yapsın, şu ana kadar alınan tedbirler bizlere nefes aldırmıyor.” diyorlar Sayın Bakanım.

Bir diğer husus da Sayın Bakanım: Şimdi kredi kartlarımızın her ay hepimize ekstreleri geliyor. Ekstrelerin arkasını okuduğumuz zaman gördüğümüz bir sıkıntı hâlâ duruyor. Gecikme faizleri ve avans faizleri ortalama yüzde 4 gibidir. Bunu yıllığa vurduğunuz zaman yüzde 40’ın üzerinde oluyor Sayın Bakanım. Bu konuda gerçekten bir şey yapmak lazım. Bu ekonomik darboğazda gerçekten kredi kartlarını ödeme zorluğu içinde olan çok önemli sayıda vatandaşımız var. Bu konuda Hükûmetimizin ilgi göstermesini istirham ediyorum.

Teşekkür ediyorum, sağ olun Sayın Bakanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çalış.

Buyurunuz Sayın Bakan, devam ediniz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, vakit elverdiği ölçüde Sayın Kamer Genç’in sormuş olduğu sorular var, onları cevaplamaya çalışacağım.

Bunlardan ilk sırada (6/850) sıra sayılı soru önergesi var: Basına intikal eden olaylara göre, Rize Milletvekili Sayın Ali Bayramoğlu’nun 5 Mart 2008 tarihinde ihraç edilmek üzere ithal ettiği çayları yurt içinde sattığı, gümrük mevzuatına aykırı olan bu olayları inceleyen Gümrük Teftiş Kurulu Başkanı Erdener Demirağ ile Başmüfettiş Kerem Ayvacı’nın Bayramoğlu’nun baskısı ile görevden alındığıyla ilgili soru önergesidir.

Evvela, bu olayın doğruluğunu soruyor, sonra da ”Ne kadar çay ithal etmiştir? Vergi nispeti göz önünde tutulduğunda devletin kaybı ne kadardır?” diye bir soru önergesi var.

Birincisi, Filiz Çay Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketinin dâhilde işleme izin belgesi kapsamında 2004 yılında yaptığı ihracatlarla ilgili olarak Gümrük Müsteşarlığınca verilen görev kapsamında Gümrük Başmüfettişi Kerem Ayvacı tarafından 2007 ve 2008 yıllarında düzenlenen raporlarla ilgili olarak bunlar, bu raporlar, cumhuriyet savcılığına intikal ettirilmiştir. Gümrük Başmüfettişi Kerem Ayvacı’nın görevden alınması söz konusu olmayıp adı geçen hâlen bu görevini yürütmektedir. Önergede adı geçen teftiş kurulu başkanının ise 657 sayılı Kanun’un 76 ve 132’nci maddeleri uyarınca görevden alınması uygun görülmüş olup görevden alınma işleminin bu olayla herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır.

İkincisi, Sayın Ali Bayramoğlu tarafından ihracat taahhüdüyle herhangi bir ithalat yapılmamıştır. Denetim raporuna konu edilen adı geçen şahsın şirket müdürü olduğu Filiz Çay Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi adına tanzimli 20/11/2003 tarihli 2003/D1-4383 sayılı dâhilde işleme izin belgesi kapsamında ithalattan doğan vergiler teminata bağlanmak suretiyle toplam 656.879 dolar değerinde ithalat gerçekleştirilmiş ve bu ithalata karşılık olarak ise 673.826 dolar değerinde ihracat gerçekleştirdiği ve söz konusu Dış Ticaret Müsteşarlığı İstanbul İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliği tarafından kısmi olarak da kapatıldığı anlaşılmıştır. Şu an itibarıyla kamu zararı söz konusu değildir. Yargıya intikal eden raporla ilgili olarak verilecek karara göre de işlem tesis edilecektir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz bu konuda bir açıklama yapabilir miyim?

BAŞKAN – Anlayamadım Sayın Genç, ne söylediniz?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Burada verilen bilgi, benim sorularımla ilgili cevap…

BAŞKAN – Bir dakika Sayın Genç. Sizin sorularınızın, aynen Sayın Çalış’ın sorularına yapıldığı gibi, sizin sorularınızın hepsini cevapladıktan sonra size söz vereceğim efendim. Sizin yanılmıyorsam yedi tane sorunuz var. Sayın Bakan bunları cevaplayacak, sonra size söz vereceğim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Her soruda ayrı ayrı verilirse daha iyi olur.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Genç’in (6/861) sıra sayılı, Başbakan olarak yurt dışına sık sık seyahat düzenleyen Sayın Başbakanla ilgili olarak kaç tane yurt dışı seyahati olduğu ve bu seyahatlerin kaçında eşiyle, kaçında çocuğuyla seyahat ettiği, harcırahlar sorulmakta. Yurt dışına gidişte Türkiye’den kendisini korumak için her seyahatte kaç koruma gidiyor, bunlara ne kadar harcırah ödendiği ifade edilmekte, sorulmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu konuyla ilgili olarak (6/861) ve (6/863) sözlü soru önergeleri, yine Sayın Genç tarafından 20/11/2007 tarih, (6/239) esas numarasıyla sorulmuş. 24 Haziran 2008 tarihinde Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Nazım Ekren tarafından da ayrıntılı bir şekilde cevaplandırılmıştır. Dolayısıyla soru aynı, konu aynı ve sorulan makam aynı olduğu için bu soruların cevabı esasen orada verilmiştir, tekrar cevap verme zait olacaktır diye düşünüyoruz. Aynen o tarihteki cevabı burada tekrarlamış oluyoruz.

Ama kısaca ifade etmem gerekirse, o tarihte Sayın Ekren’in cevabı şudur: “Başbakanlık Özel Kalem yurt içi-yurt dışı, geçici görev yolluklarıyla ilgili rakamsal verileri de paylaşmak isterim. Özellikle -o zaman Sayın Ekren’in cevabı- 2003 yılından başlayarak ödenekleri, harcamaları ve kişi sayılarını ana hatlarıyla aktaracağım: 2003 yılında ödenek tutarı 1 milyon 500 bin YTL, harcama 1 milyon 325 bin 989 YTL, kişi sayısı da 1.026’dır. Aynı şekilde, 2004, 2005, 2006 ve 2007 yıllarında da ödeneklerin bütçe imkânları çerçevesinde arttığını, buna paralel olarak da kişi sayısının da 2004’te 1.103, 2005’te 1.439, 2006’da 1.113 ve 2007 yılı için ödenek tutarının 2 milyon 700 bin, harcamanın da 1 milyon 600 bin 386 YTL.” olduğu o zaman ifade edilmiştir. Dolayısıyla, bugün bu rakamları bir defa daha tekrarlamış olmaktayım.

Sayın Genç’in (6/862) sıra sayılı bir sorusu var. “TMSF’nin elinde bulunan Sabah gazetesi ve ATV televizyonu” deniliyor. Önergenin verildiği tarih 27/6/2008. Bazı köşe yazarlarıyla ilgili maaşlar, transfer ücreti verilip verilmediği ve yine 2 yazar, Fehmi Koru’yla Bülent Kahraman’ın ATV’de yaptığı programlar nedeniyle kendilerine ne kadar ödeme yapıldığı sorulmaktadır.

Şimdi, ATV, Sabah ticari ve iktisadi bütünlüğünün Fon’dan bağımsız bir özel hukuk tüzel kişisine ait olması nedeniyle talep edilen bilgilerin ilgili şirketten temin edilmesi uygun olacaktır. Bununla ilgili bizde şu an herhangi bir kayıt yok, onun için de…

KAMER GENÇ (Tunceli) – TMSF’nin elinde, devlet kurumu…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Bizdeki kayıt bu, verilen cevap da budur. Dolayısıyla bunu bu şekilde arz etmek istiyorum sizlere.

Sayın Genç’in 915 sıra sayılı bir önergesi var, Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili olarak, cemevlerine elektrik bağlanması vesaireyle ilgili olarak -kendisinin ifadesine göre- böyle bir soru sormuş. “Bu konuda cevap vermeye kim yetkilidir?” diye soruyor. Ayrıca da “Cemevlerinin de ibadethane olarak kabul edilip, buradaki aydınlatma giderlerinin bu yasa uyarınca Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinden ödemeyi düşünüyor musunuz?” diye bir sorusu var.

Şimdi, bu konuyla ilgili olarak Diyanet İşleri Başkanlığından gelen cevabı sizlere arz etmek istiyorum çünkü burada şahsi kanaat beyan etme noktasında değilim, son derece önemli ve hassas bir konudur. Burada verdiğim cevaplar tatmin eder ya da etmez, onu bilemem ama bir soruya cevap çerçevesinde işin özünü tartışmak da ayrı bir konudur, belki de yetkin insanların yapabileceği bir konudur ama mamafih bazı belediyelerimiz bu manada bazı kolaylıkları da sağlamaktadır, bunu da memnuniyetle görüyoruz.

Şimdi, verilen cevapta İslam’ın on dört asırlık tarihsel tecrübesinde cami ve mescitler belli bir mezhebin, meşrebin veya inanç grubunun ibadet yeri değil, camiye gelen-gelmeyen, namaz kılan-kılmayan ve kendisini Müslüman olarak kabul eden herkesin ortak mabedi olarak varlığını sürdüregelmiştir. İslam tarihinin hiçbir döneminde kendisini İslam içinde görüp de camiye alternatif başka bir ibadethane kuran mezhep ve tarikat olmadığı gibi tasavvufi âdet ve erkânın yürütüldüğü mekânlar da hiçbir zaman caminin alternatifi bir ibadethane olarak algılanmamış ve isimlendirilmemiştir.

Diğer taraftan, konuyla ilgili olarak cemevlerine ibadethane statüsü tanınması talebinin reddine ilişkin Başbakanlık işleminin iptali istemiyle Başbakanlık aleyhine Ankara 6. İdare Mahkemesinde açılan davada, ki 4/7/2007 tarih, esas numarası 2015/1910, karar numarası 2007/1240 sayılı Karar’la da bu talep reddedilmiştir. Dolayısıyla ortada bir yargı kararı da vardır.

Sayın Genç’in (6/953) sıra sayılı sorusu Askerî Şûrayla ilgili bir soru önergesidir. Bu konuyla ilgili olarak Millî Savunma Bakanlığından gelen yazıyı sizlere arz etmek durumundayım: “Disiplinsizlik teşkil eden tutum ve davranışları tespit edilen personelin Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılmalarına yönelik işlemler mevzuat gereği sicil amirleri vasıtasıyla ilgili kuvvet komutanları tarafından başlatılmakta ve sürdürülmektedir. Disiplinsizlikleri tespit edilen personelin durumlarının Yüksek Askerî Şûrada görüşülüp görüşülmeyeceğine ancak haklarında kuvvet komutanlıkları tarafından teferruatlı olarak yapılan araştırma ve incelemelerin sonuçlandırılması ve ayırma dosyalarının tekemmül etmesi durumunda karar verilmektedir. Bu kapsamda, disiplinsizlik teşkil eden tutum ve davranışları tespit edilen personellerden durumları Yüksek Askerî Şûrada görüşülmesi gerekli görülenlere yönelik işlemlerin tamamlanmaması sebebiyle Ağustos 2008 Yüksek Askerî Şûra toplantısında ayırma kararı görüşülmemiştir. Yüksek Askerî Şûra kararlarının alınmasıyla ilgili usul ve esaslar ilgili yasal mevzuatta açık olarak belirtilmiştir. Yasal mevzuatta belirlenen esaslar haricindeki hiçbir hususun karar alma mekanizmasını etkilemesi de mümkün değildir.”

Evet, Sayın Başkan, Sayın Genç’le ilgili soru önergeleri bunlar.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Buyurunuz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir defa, birincisi (6/863) ile (6/1396) sayılı sorular cevaplandırılmadı. Neyse, o cevaplandırılanları ben söyleyeyim.

Şimdi, Sayın Başkan, tabii, Hükûmet, bizim burada kendi icraatıyla ilgili olarak sorduğumuz, özellikle suistimale elverişli sorulara doğru cevap vermiyor, hep kaytarıyor, hep yanlış cevap veriyor.

Şimdi, bakın, bu çay ithalatıyla ilgili açık ve seçik, geçici ithal, yani ihraç edilmek üzere ithal edilen çaylar var, bunlar ithal edilmemiş. Bunu o zaman inceleyen başmüfettiş hakkında soruşturma açılmış ve görevden alınmış.

Şimdi, Sayın Bakan burada diyor ki: “Efendim, mevzuat gereği.” Tabii, bu arada çok zaman geçti aradan, yanımda belgeler de vardı, getiremedim o belgeleri. Kendisinin de beyanatları var Ali Bayramoğlu’nun “Ben onu görevden aldırtırım.” diye, o zaman zannedersem gazetede şey vardı.

Ayrıca, bu ihraç kaydıyla ithal edilen bu çayların bir kısmının ihraç edilmediği, olayın mahkemeye intikal ettiği, mahkemede adli tıbba sahte numunelerin gönderildiği ve dolayısıyla, önce kendi lehine verilen kararların, sahte numuneler nedeniyle verilen karardan sonra bu karardan dönüldüğü konusunda o zaman birtakım yine haberler çıkmıştı. Sayın Bakan bunları biliyor, ama söylemiyor bize. Yani burada kendi milletvekilini de yakından ilgilendirdiği için söylemiyor.

Şimdi, bunlar, tabii, sorulan sorulara doğru cevap verilmeyince biz neyin peşinde koşacağız? Deniliyor ki: “İşte, efendim, buraya iddialarınız varsa getirin delillerle.” İşte delil ortada. Başmüfettiş görevden alınmış. Neden dolayı alınmış? Hakkında soruşturma yapılmış ve devlet kaybı da olduğu tespit edilmiş, ama burada inkâr ediliyor. Gerekirse bu konuyu gidelim bir inceleyelim.

Şimdi, ikinci bir konu: Diyoruz ki, Başbakan, kendisi, ailesi ve çocuklarıyla kaç tane yurt dışı seyahati yapmıştır? Ne kadar harcırah almıştır? Daha geçen gün Amerika’ya gidildi, 200 küsur kişilik Türk Hava Yollarına ait uçak kiralandı, bir sürü akraba Amerika’ya gitti. Orada gezildi, gelindi. Şimdi, bu millet bu kadar sefalet içindeyken, insanlar açlıkta, iş adamları intihar ederken, esnaf siftah yapmazken, devletin en zaruri ihtiyaçları, sağlık hizmetleri kısılırken devleti yönetenlerin böyle uçaklara atlayıp da kendi aile efradını getirip de gezdirmeleri, yüklü miktarda masraf yapmaları bu devlete ve bu insanlara karşı saygısızca bir davranıştır. Biz de soruyoruz, diyoruz ki: “Kardeşim, sen ne kadar seyahat ettin? Kaç lira harcırah aldın? Bana açıkça cevap ver.” Verilmiyor. Yani, verilmeyince… Böyle şey olur mu?

Biliyorsunuz, Sabah Gazetesi ile ATV, TMSF’ye geçti. Diyorum ki, mesela Nazlı Ilıcak’ı almış, Fehmi Koru’yu… Bazı köşe yazarlarını aldı. Fehmi Koru orada mı bilmiyorum, ama Nazlı Ilıcak orada. Şimdi, bunlar ATV’de program yaptılar. Bu programa o zaman çok büyük paralar verildiği söylendi. Bu paralar nasıl veriliyor Sayın Başkanım? Şimdi, TMSF, ATV’yi ve Sabah gazetesini o zaman Dinç Bilgin’in borçları dolayısıyla bünyesine aldı. Bünyesine alınca, oradaki çalışan köşe yazarlarının bir kısmı ayrılmak zorunda kaldı. Yine, ATV’de programlar yapıldı. Kime yaptırıldı? Yine, AKP’ye yakın basın mensupları arasında yapıldı. İşte, Nazlı Ilıcak’ın kaç lira aldığını soruyorum, Fehmi Koru’nun kaç lira aldığını soruyorum. Yine, TMSF… Diyor ki: “Bu özel şirket.” Özel şirket değil efendim. O paralar devletin parası, özel şirket olsa doğru. Kaldı ki, benim soruma cevap verilmek istense, elinde Maliye müfettişleri var, hesap uzmanları var; gönderir o şirketlere…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, benim kaç tane sorum var efendim?

BAŞKAN – Ama biliyorsunuz, İç Tüzük’e göre en fazla süreyi vermiş bulunuyorum.

Buyurunuz Sayın Bakan, bu konulara cevap verin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama Sayın Başkan, iki tane daha sorum var. Her soru için bir dakika verseniz yedi dakika eder.

BAŞKAN – Böyle bir şekilde bunun içinden çıkamayız efendim.

Buyurunuz Sayın Bakan, devam ediniz. Siz açıklamanızı yapınız.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Evvela, bir şeyi kabul etmemiz mümkün değil. Başkalarına atfedilen bir kısım fiillerle ilgili olarak ben burada, doğru olmayan, gerçek olmayan, belgelere, bilgilere dayanmayan hususları getirip burada sırf birilerini kurtarmak adına, birinin yaptığı bir yanlış varsa onu örtbas etmek adına yüce Meclise saygısızlık yapamam. Dolayısıyla, evvela ne soracaksak, ne konuşacaksak, ne yapacaksak bu saygı çerçevesinde konuşmamız lazım. Biz devletin bilgilerini burada okuyoruz. Bunu eksik buluyorsanız, yanlış buluyorsanız, bunun başka türlü mekanizmaları da var.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakansınız, inceleyeceksiniz!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Ama ben burada birileri adına yalan söylemek üzere bulunmuyorum. Bunu Meclise saygısızlık olarak telakki ederim.

Lütfen, artık bu nezaketi de burada da tesis etmemiz lazım. Yani, sorulara olabildiğince doğru cevap veriyoruz ama bu sizi tatmin etmiyor olabilir. Bunun ölçüsü soruyu soran değildir her zaman. Biz burada veririz. Kifayet etmiyorsa bunun başka türlü yollardan telafisi mümkün olabilir.

Sayın Başkan, bu nezaketi bu Mecliste tesis edemediğimiz zaman hep beraber siyasetçi kaybediyor, bu kurum kaybediyor. Çünkü TRT 3’ten herkes bizi dinliyor. Dinliyor ve bakıyor ki, Mecliste çok da uygun olmayan konuşmalar yapılınca, bu bize olan saygıyı da azaltıyor. Yani bir Başbakan Yardımcısı olarak, hasbelkader görev yapan birisini başkası adına burada doğru olmayan bilgileri veren -ki, öbür kısmını söylemek doğru değil-, gelip burada bu işlerle meşgul birisi olarak görmeyi, göstermeyi de çok doğru bulmam.

Benim verdiğim bilgiler bunlar. Bunları da devletin bilgilerine dayanarak yapıyoruz. Beğenmeyen varsa başka türlü hukuk yollarına müracaat eder veya Meclisin başka denetim yollarına müracaat eder. Bu konuda yapacağım genel açıklama budur.

Sayın Başkan, diğer sorulara cevap verecek miyim, çünkü bir saati geçti? Gelecek hafta kaldığımız yerden…

BAŞKAN – Evet, biraz hızlı bir şekilde, soruları yinelemeden yaparsanız, bir on dakika….

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Hayır, bu sorular… Yani, Sayın Ağyüz’ün soruları biraz daha kapsamlı, TOKİ ile ilgili.

BAŞKAN – O zaman, Sayın Bakan, iki soruyu da cevaplayınız, Reşat Doğru ve Ergün Aydoğan’ın ve konuyu bitirelim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – O zaman, müsaade ederseniz, Sayın Ergün Aydoğan ile Sayın Reşat Doğru’nun soruları daha kısa, onları cevaplayayım, müsaade ederseniz öbürlerini gruplandırmış olalım.

BAŞKAN – Evet, ben de onu söylüyorum.

Bu iki soruyu cevaplayınız, diğerleri tekrar gündemde kalacak.

Buyurunuz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Sayın Reşat Doğru’nun, şehitlerimize, geride kalan ailelerine yardım etmek amacıyla kurulmuş şehit aileleri yardımlaşma derneklerine kamu kaynaklarından yapılan yardımlarla ilgili bir sorusu var. İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığının 21/8/2008 tarihli yazılarından anlaşılacağı üzere, şehit aileleri yardımlaşma derneklerine, yıllık beyannamelerinden yapılan incelemelerde, 2005 yılında 27.412 TL, 2006 yılında 177.957 TL, 2007 yılında da 106.268 TL yardım yapıldığı görülmektedir. Ayrıca, Millî Savunma Bakanlığının 12/9/2009 tarihli ve 7049 sayılı yazılarından da anlaşılacağı üzere, ilgili yasanın verdiği imkân çerçevesinde Millî Savunma Bakanlığı bütçesinden de ödenek tahsisi yapılabilmektedir. Bu kapsamda, Türkiye Harp Malulü Gaziler, Şehit Dul ve Yetimleri Derneğine, yukarıda belirtilen tutarlara dâhil olmak üzere, Millî Savunma Bakanlığı bütçesinden 2005 yılında 5 bin, 2006 yılında 7 bin, 2007 yılında da 10 bin, 2008’de de 10 bin TL ödenek tahsisi yapılmıştır.

İkinci soru, Sayın Ergün Aydoğan’ın (6/921) sıra sayılı soru önergesidir. “Balıkesir ilini de kapsayan Anadolu otoyolu projesi kapsamında Balıkesir körfez yolunun yapımı düşünülmekte midir? İstanbul’u deniz yolu ile İzmir’e bağlayan yollardan Gönen, Balya, İvrindi, Bergama’dan İzmir hattının yapım projesi var mıdır? Yoksa yapılması düşünülmekte midir?” Bandırma-Susurluk yoluyla ilgili de sorusu var. Bununla ilgili olarak, Balıkesir’i körfeze bağlayan yol kapsamındaki Balıkesir-Havran yolunun uzunluğu 77 kilometre olup bu yol kesiminin 4 kilometresi bölünmüş yol olarak tamamlanmıştır, kalan 73 kilometrelik kesimin de yine bölünmüş yol standardında inşa edilebilmesi için Karayolları Genel Müdürlüğünce gerekli ihale hazırlık çalışmaları tamamlanmış olup 2010 yılında yapım çalışmalarına başlanacaktır. Gönen-Balya-İvrindi- Bergama güzergâhı 110 kilometre olup il yolları kapsamındaki kara yolu güzergâhıdır. 25 kilometrelik Balya-Havran-Balıkesir kesiminin projesi yapılmıştır. 33 kilometre kesimde proje çalışmaları devam etmekte olup 2009 yılında tamamlanacaktır. Kalan kesimin Korucu-Bergama arası yol standardı yeterlidir. Bu güzergâhın tamamında gerekli bakım, onarım çalışmaları yapılmakta olup yeterli hizmet seviyesinde ulaşıma hizmet etmektedir. Bandırma-Susurluk yolunun Bandırma-Karacabey ayrımı, Susurluk-Mustafakemalpaşa ayrımı arasının proje uzunluğu 35 kilometre olup 30 kilometrelik kesimi bölünmüş yol olarak hizmet vermekte, kalan 5 kilometrelik kesimin ise 2009 yılı sonuna kadar tamamlanması hedeflenmiştir.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Aydoğan, sizin bir ek açıklamanız var mı?

Ergün AYDOĞAN (Balıkesir) – Evet.

BAŞKAN – Buyurunuz.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Biz de Sayın Bakana teşekkür ediyoruz, gecikmeli de olsa...

Biz, bu soru önergemizi 18/7/2008 tarihinde yani on beş ay önce vermişiz. On beş ay geçmiş olmasına rağmen bu sorularımızın herhangi birisi yerine gelmiş değil. Sadece Bandırma-Susurluk arasındaki yol çalışmaları devam etmekte. O da umuyorum 2009 sonuna kadar biter ama bitecek gibi gözükmüyor. Özellikle Balıkesir-Körfez arasındaki yolda, sizin de zaman zaman kullandığınız gibi, özellikle yaz aylarında gerçekten çok ciddi bir sıkıntı yaşandı. Ciddi can ve mal kayıplarının yaşandığı bir yol. Tabii, burada sizin ifadenizle 2010 yılında ihaleye çıkacak ama ihaleden sonra ne zaman, ne kadar sürede biteceği maalesef belli değil ve daha önceki görüşmelerimizde, ilgili sayın bakan, Balıkesir körfez yolunun şehirler arası yol olmadığını, bağlantı yol olduğunu, o vesileyle gündeminde olmadığını söyledi. Ama birçok şehirler arası yoldan daha önemli bir yol olduğunu hepimiz biliyoruz. Diğer, Gönen-Balya-İvrindi-Bergama arasındaki yol da, maalesef siz yeterli demiş olmanıza rağmen, özellikle Balya-İzmir yani Bergama üzerindeki yol maalesef yeterli değil. Bergama-İzmir yolu, sadece bakımlar yapılmakta ama yeterli değil. Tabii, bu konularla ilgili, ilgili bakanlara da soru sormamıza rağmen -biraz önce siz dediniz ki bu sorular ilgili bakanlıklara sorulursa daha kolay cevap verilebilir- maalesef ilgili bakanlardan da zamanında ve gerekli yanıtı alamıyoruz.

Burada tekrar ifade etmem gerekirse Bandırma-Susurluk arası bitmiş değil ama Balıkesir-Körfez arasındaki yolun bir bağlantı yolu olarak görülmesi anlayışı doğru değil, şehirler arası yollardan daha yoğun bir trafik kapsamakta. O nedenle, bu Balıkesir-Körfez yolunun biraz daha üzerinde durulmasını arzu ediyorum.

Bu vesileyle teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aydoğan.

Sayın Çiçek, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ulaştırma Bakanımız en çok sözlü sorulara cevap veren bir arkadaşımız. Doğrusu, bu sorunun onun tarafından cevaplandırılması, belki şimdi gündeme getirdiğiniz sorular açısından daha doğru rakamlar verme imkânı olabilirdi çünkü bu soruları sorabileceğinizi önceden kestiremeyince ilgili kurumdan da bilgi almadım; cevap verirsem de bağlayıcı olur. Ama demin de arz etmeye çalıştım, bütçe dönemine girdik, nasıl olsa ilgili bakanlık bütçesi görüşülürken de soru-cevap fasılları var, orada bu konu bir defa daha gündeme gelebilir, o zaman daha bağlayıcı beyanlar oradan alınabilir. Ama şu bir gerçek: Bizim en önemli, öncelik verdiğimiz konuların başında da kara yolları geliyor. Malum, bir taraftan ekonomiyi iyileştirmek için kara yollarına önem veriyoruz, önemli kaynaklar da aktardık. Türkiye'deki çift gidiş-gelişi düzenleyen duble yollar belki yeterli değildir diyebiliriz ama önemli bir mesafe katettiğimiz bir alandır. Ümit ediyorum -söylediğiniz hususlar doğrudur- o güzergâhtaki trafik yoğunluğunu, inşallah bir daha bir soruya gerek kalmadan önemli bir adımı birlikte gerçekleştirmiş oluruz.

Çok teşekkür ederim, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

On beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.52

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.11

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, efendim, ben, soruların cevaplandırılmasıyla ilgili tutumunuz hakkında 63’üncü maddeye göre söz istiyorum.

Ayrıca, biraz önce benim sorularımın, 8’inci sırasındaki (6/863) no.lu sorumla, 28’inci sıradaki (6/1396) no.lu sorularım da cevaplandırılmadı. Bu sorularımda ben, Başbakanın ve bakanların, Anayasa’nın 82’nci maddesine göre yurt dışına hangi milletvekillerini götürdüğünü…

BAŞKAN – Bu sorunuzu Sayın Genç gayet net anladık.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Cevaplandırılmadı efendim, ama tutumunuzla…

BAŞKAN – Şimdi sorunuzu…

KAMER GENÇ (Tunceli) – …ama, tutumunuz hakkında, 63’üncü maddeye göre söz istiyorum, çünkü yanlış bir tutum içindesiniz. Müsaade ederseniz ben 63’üncü maddeye göre açıklayayım efendim.

AHMET YENİ (Samsun) – Sorular bitti Sayın Başkan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim soruyla ilgisi yok.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, gündem değişti, bitti.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Senin aklın kendine yetmez; sen otur kendi işine bak!

BAŞKAN – Sayın Genç…

AHMET YENİ (Samsun) – Hakaret ediyor Sayın Başkan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, tutumunuz hakkında, 63’üncü maddeye göre tutumunuz hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Usul hakkında yani…

Bu arada, on dört tane soru soruluyor ve ben o konudaki hatanızı, lütfederseniz…

BAŞKAN – Sayın Genç, bir dakika…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Burada takdir hakkınız yok, usul hakkında konuşmak istiyorum.

AHMET YENİ (Samsun) – Önce hakaret etti Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bir dakika Sayın Genç.

Siz sorularınızı sordunuz, Sayın Bakan o soruları cevapladılar.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Cevaplandırmadı.

BAŞKAN – Yeterli cevaplamamış olduğunu siz yerinizden beyan ettiniz. Yeterli cevap vermediğini siz, size söz hakkı verdiğim zaman ifade ettiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Edemedim ki efendim.

BAŞKAN – Ettiniz efendim, yeterli cevabı vermediğini söylediniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, bakın, yedi tane soruya bana iki dakika verdiniz. Bu tutumunuz hakkında 63’üncü maddeye göre söz istiyorum. Çünkü soru sorma meselesi çok önemli bir konu.

BAŞKAN – Soru sorma meselesi çok önemli bir konu, bunu biliyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Önemli ve üstelik de çok önemli bir denetim…

BAŞKAN – Denetim işlemini yaptığımızı, Meclisin, biliyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – …ama ben, AKP ile ilgili çok suistimal sorularım var, hiçbirisine cevap verilmedi.

BAŞKAN – Şimdi, hiçbirine cevap verilmediyse siz sorularınızı yineleyiniz efendim…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama tutumunuz da hatalı efendim.

BAŞKAN – …yeniden cevap almaya bakınız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim. Sizin, tutumunuzda, 63’üncü maddeye göre, nasıl hata yaptığınızı isterseniz bir kısa sözle ifade edeyim.

BAŞKAN – Usule aykırı bir şey yaptığım kanaatinde değilim. Usule uygun bir şekilde soru soran milletvekillerine cevap verdirdim. Onun için bu hakkı kullandım ve üstelik de sorular sorulduktan sonra toplu hâlde milletvekillerinin sorduğu soruların, her bir milletvekilinin sorduğu sorunun karşılığını onlara söz hakkı vererek yerine getirdim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, burada sizin takdir hakkınız yok, 63’üncü maddeye göre tutumunuz hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN – Bu konuda takdir hakkım vardır…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, yok efendim.

BAŞKAN – …böyle bir şey görmüyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Usulsüzlüğünüz var efendim, usulsüzlük yaptınız. O usulsüzlüğün…

BAŞKAN – Usule aykırı bir davranışta bulunduğum kanaatinde değilim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim var, size izah edeceğim. Size izah edeceğim ama yani. Yani bir milletvekili burada 63’üncü maddeye göre tutumunuzda hata olduğunu söylüyor, üç dakika verin, konuşayım.

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Oylama yapalım Sayın Başkan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Oylama yok burada.

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Hata yoktur.

BAŞKAN – Ben usule aykırı bir davranışta bulunmadığım kanaatindeyim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, 63’üncü maddede “Başkanı gündeme davet” konusunda ben sizin hata yaptığınızı düşünüyorum. Uygulama hatalıdır, 63’üncü maddeye göre bana söz verin efendim.

BAŞKAN – Sayın Genç, bu konuda tartışma olduğu kanaatinde değilim. Usule ve İç Tüzük’e tamamen uygun bir şekilde yönettim. Soru-cevabı bu Meclis çatısı altında olmayacak kadar düzgün bir şekilde, olabildiğinin en iyisi şeklinde, karşılıklı, soru sorulan bakana cevap verme ve ek açıklama isteme hakkını da kullanarak yerine getirdim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bakın, bütün başkan vekilleri bu konuda İç Tüzük’ün 63’üncü ve 98’inci maddesini ihlal ediyorlar. Uygun görürseniz ben…

BAŞKAN – Siz bunları ifade ettiniz yerinizden Sayın Genç, lütfen… Bu tartışmayı burada kesiyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama efendim, ben, tutumunuz hakkında, usulünüz hakkında 63’üncü maddeye göre söz istiyorum. Vermediğiniz zaman… Genel olarak ben diyorum ki: Başkan burada söz verir efendim ama siz, ben ille vermiyorum diyorsanız bana göre haksızlık yapıyorsunuz.

BAŞKAN – Vermiyorum çünkü usul tartışması yaratacak bir şey olduğu kanaatinde değilim. Lütfen, bu tartışma burada bitmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani haksızlık yapıyorsunuz. Bu, İç Tüzük ihlalidir. Yani bu Mecliste devamlı İç Tüzük ihlalleri yapılıyor. Bu İç Tüzük ihlalleri dolayısıyla AKP’nin yaptığı birçok suistimalin üstü örtülüyor efendim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Geçen hafta perşembe günü yapılan birleşimde birinci bölümde yer alan 21’inci madde kabul edilmişti.

Şimdi 22’nci maddenin başlığını okutuyorum:

2. Yazılmamış sayılmanın sözleşmeye etkisi

MADDE 22-

BAŞKAN – Madde üzerinde iki önerge vardır.

                                  

(x) 321 S. Sayılı Basmayazı 7/10/2009 tarihli 3’üncü Birleşim tutanağına eklidir.

Önergeleri önce geliş sırasına göre, sonra aykırılık sırasına göre de işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 321 Sıra Sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısının 22. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk

Ali İhsan Köktürk

Turgut Dibek

 

Mersin

Zonguldak

Kırklareli

 

Ali Oksal

 

Rasim Çakır

 

Mersin

 

Edirne

“Madde 22- Bir sözleşmenin yazılmamış sayılan genel işlem koşulları dışındaki hükümleri geçerlidir. Bu durumda düzenleyen, yazılmamış sayılan genel işlem koşulları olmasaydı sözleşmenin yapılmayacağını ve sözleşme ile bağlı olunmayacağını ileri süremez.”

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 22. maddesinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Mehmet Şandır

İzzettin Yılmaz

 

Konya

Mersin

Hatay

 

Osman Ertuğrul

 

Rıdvan Yalçın

 

Aksaray

 

Ordu

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Borçlar Kanunu’nun 21’inci maddesi genel işlemlerle ilgili yazılmamış sayılma hâlini düzenlemektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kanun tasarısına itirazımızın temel nedeni 105 maddenin fazla olması, seksen üç yıldır uygulanan Borçlar Kanunu’nun madde numaraları değiştirilmek suretiyle bir hafıza kaybına neden olacağına ilişkindir.

Bu madde 20’nci madde kapsamı içerisinde değerlendirilebilir ve sözleşmenin genel işlemleriyle ilgili tanım, buna uymayan hâller o madde içerisinde ifade edilebilir ve böylece bir madde tasarrufunda bulunulabilirdi. İlerleyen maddelerde görülecektir ki, sadece bu bölümde 4 tane maddenin fazla olduğunu görmekteyiz, dolayısıyla, bizim kanunun temeline ilişkin itirazımız yerindedir.

Bu vesileyle bunu izah ettikten sonra, 15’inci maddeyle ilgili görme özürlü işlem yapanların durumuyla ilgili hususu sizlerin bilgisine tekrar sunmak istiyorum.

Bilindiği gibi 15’inci maddede bulunmaktayken, Komisyon tarafından görme özürlülerle ilgili fıkra çıkarılmış ve bununla ilgili önergeyi de Milliyetçi Hareket Partisine mensup arkadaşlar vermişti. Daha sonra Sayın AKP Milletvekili Lokman Ayva Mecliste bir konuşma yapmış ve arkasından da görme özürlüleri derneklerinin Osmaniye’den, Konya’dan, İstanbul’dan, Ankara’dan bizi arayarak bunun görme özürlüler aleyhine bir durum oluşturduğunu, bunun müsebbibinin de Milliyetçi Hareket Partisi olduğunu ifade etmek suretiyle sanki organize bir şekilde Milliyetçi Hareket Partisine karşı bir tavra dönüştürmüşlerdir.

Değerli arkadaşlarım, bu önerge doğrudur. Doğruluğunu izah edeceğim ancak bu önerge Sayın Komisyonun, Sayın Bakanın ve Genel Kurulda bulunan milletvekillerinin, AKP Grubunun, CHP Grubunun da kabulüyle gerçekleşmiştir. Bu hukuken doğrudur ancak bir yanlış var ise bu yanlışı düzeltmek AKP Grubunun görevi içerisindedir, çünkü Meclisteki aritmetik yapı, milletvekili sayısı yapısı itibarıyla sorumluluk onlara düşmektedir. Dolayısıyla, bunun Milliyetçi Hareket Partisi görme engelli kardeşlerimizin karşısındaymış gibi, onların iş ve işlemlerini zorlaştıran bir önerge imiş gibi takdim edilmesi ve onların husumetine maruz kılınması yanlış bir iş olmuştur. Bu yanlışı düzeltmek istedim.

Diğer taraftan, değerli arkadaşlarım, bu değişiklik görme engelli kardeşlerimizin aleyhine herhangi bir sonuç ve hüküm doğurmamaktadır. Bilindiği gibi, Borçlar Kanunu’nda, görme engellilerin, münderecatını bilmedikleri, içeriklerini bilmedikleri konularda eğer bunların içeriklerini bilmediğine dair bir durum söz konusu ise imzalarının kendilerini bağlamayacağına dair hüküm vardı. Bu hüküm görme özürlülerle ilgili bir yasa tasarısı sırasında Borçlar Kanunu’ndan çıkarılmış ve buna uygun olarak da Noterler Kanunu’nun 73 ve 75’inci maddesinde bir düzenleme yapılarak onların ihtiyarına yani onların seçimine bırakılmıştır. İşte, yapılmış olan değişiklik ve Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği önerge Noterler Kanunu’nda yapılan değişikliğe paralel bir düzenlemedir. Bu düzenlemeyle görme özürlülerin aleyhine bir durum geliştirilmemekte, aksine, içeriğini bilmediği bir sözleşmede imzası bulunması hâlinde görme özürlü kardeşimizin buna itiraz hakkını düzenlemekte, bu itiraz hakkıyla birlikte yapılan düzenleme ispat külfetini karşı tarafa yüklemektedir ve böylece pozitif bir ayrımcılık görme özürlüler lehine gerçekleştirilmektedir.

Diğer taraftan, görme özürlü kardeşlerimizin böyle bir hukuki muhafaza altına alınması işin tabiatı gereğidir. Bütün hukuk düzenlerinde görme özürlü veya yaşları küçük olan gayri mümeyyizlerin durumlarını ya da değişik engellere maruz kalmış olan insanların hukuki güvenliklerini sağlayabilmek için benzer düzenlemeler bulunmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

FARUK BAL (Devamla) – Bu düzenlemenin de görme özürlülerinin lehine, onların hak ve hukukunu korumak amacıyla ve onlara hukuki bir muhafaza sağlamak amacıyla verilmiş olduğunu yüce Meclisin bilgisine tekrar arz ediyorum. Bu vesileyle de görme özürlü kardeşlerimi saygıyla selamlıyorum. Kendilerini Milliyetçi Hareket Partisi aleyhine yönelten kişilerin durumunu da bir kez daha değerlendirmelerini takdirlerine sunuyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım, gerekiyorsa Komisyon geri çeker. Tekriri müzakere istesinler.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.

III.- YOKLAMA

(CHP ve MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Oylamadan önce bir yoklama talebi vardır. Tespit ediyoruz: Sayın Anadol, Sayın Bingöl, Sayın Koçal, Sayın Öztürk, Sayın Güner, Sayın Ünlütepe, Sayın Barış, Sayın Dibek, Sayın Ünsal, Sayın Emek, Sayın Topuz, Sayın Yalçınkaya, Sayın Köse, Sayın Mengü, Sayın Güvel, Sayın Öğüt, Sayın Genç, Sayın Atılgan, Sayın Yalçın, Sayın Çelik.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321) (Devam)

BAŞKAN – Sayın Bal ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 321 Sıra Sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısının 22. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları

“Madde 22 – Bir sözleşmenin yazılmamış sayılan genel işlem koşulları dışındaki hükümleri geçerlidir. Bu durumda düzenleyen, yazılmamış sayılan genel işlem koşulları olmasaydı sözleşmenin yapılmayacağını ve sözleşme ile bağlı olunmayacağını ileri süremez.”

BAŞKAN – Komisyon?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu’nun 22’nci maddesiyle ilgili verdiğimiz değişiklik önergesi madde metninin daha kısa ve daha anlaşılır olmasını amaçlamıştır. Mevcut tasarıda “geçerliliğini korur.” ifadesi yerine “geçerlidir.” dedik.

Yine mevcut tasarıda “…diğer hükümlerle sözleşme yapmayacak olduğunu ileri süremez.” ifadesi çok bozuk bir ifade, ne söylediği anlaşılmayan bir ifade. Bunun yerine de “…yazılmamış sayılan genel işlem koşulları olmasaydı sözleşmenin yapılmayacağını…” şeklinde düzelttik ve “…sözleşme ile bağlı olunmayacağını ileri süremez.” dedik. Bunun neresine Sayın Komisyonun ve Bakanın katılmadığını anlayamadım ben. Bunu takdirlerinize sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, son günlerde, alabildiğine, Türkiye’de, hukuksuzluk diz boyu yaşanmaktadır. Bu hukuksuzluklar artık günlük yaşamımızı da etkilemiştir. Aynı zamanda yargının da her tarafını sarmış vaziyettedir. Bakın, dün dağdan indirilen, dağdan inen PKK teröristleriyle ilgili olarak elimdeki haberler: “Hâkimin zor anları…” Bu da “Karar hukuki değil siyasi” ifadelerini içermektedir.

Değerli arkadaşlarım “Habur Sınır Kapısı’nda kurulan mahkemede sorgu yapan savcılar” diyor bir hâkim. Sayın Adalet Bakanına soruyorum: Bir mahkemenin kurulması Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararıyla mümkündür. Habur Sınır Kapısı’nda mahkeme kurulmasına ilişkin olarak hâkim ve savcıların kararı var mıdır? Silopi’deki hâkim ve savcıların Habur Sınır Kapısı’na götürülerek orada ifade almalarının hukuksal dayanağı var mıdır? Böylesine verilen kararların hukuki geçerliliği bulunmakta mıdır? Bu, hukuksuzluk değil de nedir?

Değerli arkadaşlarım, bakın, yine, bu dağdan inen 5 terörist, “terör başını, Abdullah Öcalan’ı, “Kürt halkının önderi” ve “Sayın Abdullah Öcalan” ifadelerini geri almaları konusunda bizzat mahkeme hâkimi tarafından telkin ediliyor. Deniliyor ki -mahkeme hâkimi PKK’nın avukatlarına,- aynen okuyorum: “Suça konu kelimeler kullanılmasın, üsluplara dikkat edilsin, kimse zor durumda bırakılmasın, biz de bu sürece katkı sağlamak istiyoruz dediği belirtildi.”

Değerli arkadaşlarım, eğer gazetede yazan bu iddialar doğruysa hukuk adına utanılacak bir durumla karşı karşıyayız. Eğer gazetede yazılan bu iddialar doğruysa o yargılamayı yapan hâkim görevini kötüye kullanıyor demektir. Hâkim, önüne gelen davayla ilgili hiçbir surette telkinde bulunamaz ve var olan şeyleri tutanağa geçirmekle yükümlüdür, görevlidir. Eğer bunu yapmıyor ise görevini kötüye kullanmak suçunu işliyor demektir. Buna rağmen yine gazetede yazılanlara göre “sayın” kelimesi geri alınmıyor ancak yargıç, kendilerini bu açılıma katkı sağlamakla görevli saydıkları için bu “sayın” kelimesini tutanağa geçirmeme hakkını kendinde buluyor.

Şimdi, adaletten sorumlu Bakanımıza soruyorum: Bir yargıç, kişilerin söylediği sözleri, ifadeleri, yaptığı eylem ve işlemleri, hele hele bunlar mevcut yasalar karşısında suç teşkil ediyor ise bunları tutanağa geçirmeme hakkını, yetkisini ve cesaretini kimden alıyor değerli arkadaşlarım?

Ben kişilerle ilgili değilim. Ben sadece bu konuda mahkemenin yaptığı hukuksuzlukları dile getirmek istiyorum. Eğer hukuksuzluklar, hukuku uygulamakla görevli hâkim ve savcıların da kafasına girmişse, artık istisna olmaktan çıkıp onların da uygulamalarında kural hâline gelinen bir durum yaratmışsa, burada bizim hep birlikte, hangi siyasal düşünceden olursak olalım, oturup ciddi ciddi düşünmemiz gerektiğini düşünüyorum. Burada bunu yapan hâkim yarın başka olaylarda da daha farklı neler yapmaz diye düşünüyorum. Ben bu kürsüden Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bu hâkim ve savcılar hakkında suç duyurusunda bulunuyorum. Sayın Adalet Bakanı bunun gereğini yapmalıdır. Bu, mevcut yasalarımıza göre suçtur değerli arkadaşlarım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Buyurunuz.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi adına söz alan Sayın Ali Rıza Öztürk’ün biraz önce ifadelerini beraberce dinledik.

Evvelemirde, şu anda Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının sorumluluk bölgesinde cereyan eden bir soruşturmaya ilişkin bilgiler sundu. Bu soruşturmanın içeriği gizli. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Bu soruşturmada söylendiği iddia edilen, gazetelere yansıyan beyanlar için şunu söyleme ihtiyacı duydu, eğer doğruysa…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Doğru, doğru.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – “Belirtildi”, “söylenmiş”, “yapılmış”, “edilmiş” gibi, gerçekliği belli olmayan, faraziyeler üzerinden birtakım tespitler yaptı Sayın Öztürk. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

KADİR URAL (Mersin) – Sayın Bakan, bir açılım da buna yapın!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bir müsaade eder misiniz.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Mahkeme kurulmadı mı?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın milletvekili kürsüden ifade etti, müsaade edin, cevabını vereyim. Ben de izah etmeye çalışıyorum.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Mobil mahkeme, mobil mahkeme.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Mobil mahkeme kuruluyor.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Şimdi, değerli arkadaşlar, mahkemeler de kanuna göre hareket ederler, Anayasa’ya göre kurulurlar.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Yazıklar olsun ya!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bu somut olayda, içeriğe ilişkin olarak söylenen bilgilerin doğruluğunu teyit etmeden, o içerikle ilgili değerlendirme yapmayacağım. Sebep, Anayasa madde 138. 138’inci madde: “Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz ve herhangi bir beyanda bulunulamaz.” Bu bir. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Dava mı kaldı? Dava bitmiş.

KADİR URAL (Mersin) – Ya bırak Sayın Bakan, kime anlatıyorsun! Mahkeme kuruldu mu, kurulmadı mı, onu soruyor ya.

BAŞKAN – Sakin olun sayın milletvekilleri.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Müsaade eder misiniz.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Dava mı var ya? Ne davası?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – İki: Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu madde 251’in üçüncü fıkrası.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Hataylılar dinliyor seni Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Açar bakarsanız, orada yazar: “Soruşturmanın gerekli kıldığı hallerde, suç mahalli ile delillerin bulunduğu yerlere gidilerek soruşturma yapılabilir. Suç, ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yer dışında işlenmiş ise cumhuriyet savcısı suçun işlendiği yer cumhuriyet savcısından soruşturmanın yapılmasını da ayrıca isteyebilir.”

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Hâkim nasıl gitti?

ATİLA EMEK (Antalya) – Hâkim niye gitti?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Değerli arkadaşlar, Diyarbakır’dan Silopi’ye hâkim gitmemiştir.

ATİLA EMEK (Antalya) – Hâkim gitmedi mi, helikopterle oraya götürmediniz mi?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Diyarbakır’dan, 250’nci madde gereğince, yetkili cumhuriyet savcıları, Ceza Usul Yasamızın 251’inci maddesinin üçüncü fıkrasının kendilerine verdiği yetkiyi kullanarak, ayrıca bu konuda Diyarbakır Valiliğinin güvenlik gerekçesiyle vermiş olduğu bir mütalaaya da dayanarak Silopi’ye gitmişlerdir.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Tezgâh, tezgâh!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Onun ötesinde, hâkim Silopi hâkimidir, sadece yetkili savcıları 251’e dayanarak o bölgeye gitmişlerdir. Dolayısıyla burada peşin kabulle gerçekmiş gibi kabul edilen…

ATİLA EMEK (Antalya) – Hâkim sorguyu nerede yaptı Sayın Bakan?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – …beyanlara dayanarak hükümler kurulması, Anayasa’mızın 138’inci maddesinin ihlal edilmesi kanaatimce doğru değildir. Önümüzdeki süreçte bu konuya ilişkin…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ne ihlalinden bahsediyorsun Sayın Bakan sen ya? Allah aşkına, ne ihlalinden bahsediyorsun ya! Hukuk ihlal edilmiş, sen ne ihlalinden bahsediyorsun ya!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – …rahatsızlığı, şikâyeti olanlar varsa bununla ilgili de kanunlarımızda gerekli yollar açıktır, bu müracaatlar yapılır. Bu müracaatlar neticesinde de yapılacak incelemeler sonucunda gerçekleri bütün halkımız görür.

Genel Kurula saygılar sunuyorum efendim. [(AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından “Bravo” (!) sesleri)]

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

22’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 22’nci madde kabul edilmiştir.

23’üncü maddenin başlığını okutuyorum:

III. Yorumlanması

MADDE 23-

BAŞKAN – Madde üzerinde iki önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre de işleme alacağım.

Buyurunuz:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 321 Sıra Sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısının 23. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk

Ali Rıza Ertemür

Abdulaziz Yazar

 

Mersin

Denizli

Hatay

 

Ahmet Ersin

Bayram Meral

Kamer Genç

 

İzmir

İstanbul

Tunceli

“Madde 23- Genel işlem koşullarının açık ve anlaşılır olmayan ya da birçok anlama gelen hükümleri düzenleyenin aleyhine yorumlanır.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 23. maddesinde yer alan, “Genel işlem koşullarında yer alan bir hüküm, açık ve anlaşılır değilse veya birden çok anlama geliyorsa” ibaresi yerine, “genel işlem koşullarının yorumunda ihtilaf olduğunda” ibaresinin yazılmasını, “ve karşı tarafın lehine” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Mehmet Şandır

İzzettin Yılmaz

 

Konya

Mersin

Hatay

 

Osman Ertuğrul

 

Rıdvan Yalçın

 

Aksaray

 

Ordu

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Faruk Bal konuşacak Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Faruk Bal, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz yasanın dilinde ciddi sorunlar olduğunu daha önceki önergelerimizde ifade etmiştik. Mevcut hâliyle kanun tasarısı anlaşılmaz bir ifadeyi içermektedir. Dolayısıyla biz bu önergeyle bunu anlaşılır hâle getirmeye çalıştık. Önergeyi yüce Meclisin takdirine arz ediyorum.

Ancak Sayın Bakan tabii ki bizim âmâlarla ilgili ifade ettiğimiz hususların dışında zatıalinizin Hükûmetin bir üyesi olarak adalet hizmetlerinin yürütülmesinden siyasi sorumluluğunuz bulunmaktadır. Bu siyasi sorumluluk dünden itibaren ülkede yaşanan gelişmelere sizin yüce Mecliste cevap verme ya da bunları açıklığa kavuşturma yükümlülüğünüzü de birlikte getirmektedir. Dünden itibaren Mahmur kampından ve Kandil Dağı’ndan gelen insanlar törenlerle karşılanmıştır. Onları karşılamaya elbette ki bizim orada istihbarat gücümüz yok ama, gazetelerin yazdığına göre devletin İçişleri Müsteşarı gitmiştir, onları karşılamaya birtakım kamu görevlileri gönderilmiştir. En vahimi ise, Ceza Usul Kanunu’nun hangi hâllerde bulunduğu makamın dışına giderek yargı işlemini yürütmesi gerektiğine ilişkin kesin kurallar koymasına rağmen, savcılar ve hâkimlerin de gittiği görülmektedir.

Ceza Usul Kanunu’nda, bahsettiğiniz doğrudur, cumhuriyet savcısı gidebilir ancak bu gazetelerde hâkimin de gittiği yazılı. Eğer bu doğruysa sizin buna “doğru” demeniz lazım, yanlışsa niçin oraya, hangi hukuku nedenle gönderildiğini ifade etmek lazım.

Ceza Usul Kanunu’na göre hâkim keşif için makamından dışarı çıkar, otopsi için makamından dışarı çıkar, hasta bir hâlde bulunup da duruşmaya gelmesi mümkün olmayan kişi için de onun ayağına gider ama Ceza Usul Kanunu’nda PKK’lı teröristin ayağına gider diye bir hüküm yok Sayın Bakan! (MHP sıralarından alkışlar)

KADİR URAL (Mersin) – Onlar gider!

FARUK BAL (Devamla) – Sayın Bakan, ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Elbette ki kesin olarak doğru olduğunu biz de bilmiyoruz ama orada yaşanan gelişmeler, törensel bir havaya büründürülen mücrimlerin, suçluların yargıya teslimi sırasında onların nasıl himayeye mazhar olacağına dair işaretler daha gelmeden önce verilmişti. Hükûmetin işareti belliydi, iyi muamele görecekleri… İyi muameleden kastım, insani muamele değil kabul görecekleri yönünde, dağdan indirilip ovaya bırakılacakları yönünde, silahı bırakıp siyasete soyunacakları yönündeydi. Şimdi, bunun bir aşamasına daha gelmiş bulunuyoruz. Sizlerin yani AKP Hükûmetinin “açılım” adı altında millî birliği çözen projenizde yargıyı da görevlendirdiğinizi anlıyoruz. Oraya giden 2 tane hâkim, ifadeleri olduğu gibi, ne söylenmişse ayna gibi zapta yazması gerekirken, o zabıtların kendi işinin dışında olmak suretiyle, sanki sanığın avukatıymış gibi yol gösterir bir duruma düşmesi sizin uyguladığınız politikanın ürünüdür. Bu politika, hâkimi baskı altına alma, hâkimi yönlendirme şeklinde tezahür etmiştir. O ifadeyi alan hâkimler artık hâkim olmaktan çıkmış, sanığın müdafii konumuna gelmiştir.

Sayın Bakanım, “yargının siyasallaştırılması” derken bunu kastediyoruz, “hukukun üstünlüğü” derken bunu kastediyoruz. Şu yaşadığımız olay bize göstermektedir ki Türkiye, hukukun üstünlüğünü uygulayan bir ülke değil, üstünlerin hâkim olduğu bir ülke hâline gelmiştir. Bu üstünler de maalesef bu ülkenin üniter yapısına, millî bütünlüğüne ve millet olarak çözülmesine kastetmiş olan kişilerdir. Dolayısıyla “hukukun üstünlüğü” kavramının “üstünlerin hukuku” hâline dönüştürülmesinden siz siyaseten sorumlusunuz. Görüşülmekte olan bir davayla bu görüşmenin bir alakası yoktur. Siz mademki Adalet Bakanısınız, mademki Adalet Bakanı olarak bir yargı işleyişinin gidişatından siyaseten sorumlusunuz, burada bu soruların cevabını vermek durumundasınız Sayın Bakan.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız Sayın Bal.

FARUK BAL (Devamla) – Hava raporlarını okurken genellikle bu işle ilgili spikerler şöyle bir ifade kullanırlar: “Marmara Bölgesi yer yer sağanak yağışlı.” Şimdi bizdeki kanun hâkimiyeti, “hukukun üstünlüğü” dediğimiz bir ülkenin Şemdinli’sinden Edirne’sine kadar, Sinop’undan Antalya’sına kadar, Kars’ın Digor’undan Marmaris’ine kadar eşit olarak uygulanması gereken kanun hükümleri acaba güneydoğuda “yer yer sağanak olarak” mı uygulanıyor?

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 321 Sıra Sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısının 23. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları

“Madde 23- Genel işlem koşullarının açık ve anlaşılır olmayan ya da birçok anlama gelen hükümleri düzenleyenin aleyhine yorumlanır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben konuşacağım Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Divan Kâtibi benim ismimi okumadı ama herhâlde ismimi okumak hoşuna gitmiyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Borçlar Kanunu’nun 23’üncü maddesinden “ve karşı tarafın lehine” ifadesini çıkarmak istiyoruz yani bu tamamen bir… Türkçede “Eğer genel işlem konusunda yer alan bir hüküm açık ve anlaşılır değilse ve birden çok anlama geliyorsa düzenleyenin aleyhine yorumlanır...” denilir. En güzel ifade. Burada ayrıca “ve karşı taraf lehine yorumlanır...” Bu tamamen lüzumsuz bir ifade.

Şimdi, değerli milletvekilleri, tabii bizim burada konuşmamıza en fazla üzülen AKP’liler. Burada konuşmamamız için her türlü tertibin içindeler. Ne kadar mükemmel bir kanun yaparsanız yapın, o memlekette yargı eğer bağımsız değilse, o memlekette hak, adalet diye bir şey yoktur.

Şimdi, Hükûmet sırasında oturan Sayın Milletvekili arkadaşımızla ilgili geçen dönem “Ali Dibo” diye bir sıfat kullanılıyordu. Şimdi bu “Ali Dibo” sıfatı nedir, çok şerefli bir sıfat mıdır, onu öğrenmek istiyorum. Çünkü, herhâlde çok şerefli bir sıfattır ki ondan sonra Tayyip Erdoğan dedi ki: “Ya siz ‘Ali Dibo’ dediniz, ‘Ali Dibo’ dediniz, biz Ali Dibo’yu getirdik Hatay’da liste başına koyduk, oylarımız arttı. Ondan sonra bu sıfat nedeniyle bu arkadaşımız geldi, milletvekili oldu, sonra Adalet Bakanlığının başına geldi.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Ne alakası var?

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, hayır yani diyorum çok şerefli bir sıfat mıdır? Manasını anlamak istiyorum ya, manasını anlamak istiyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Ya, öğrenmek istiyorum, bu benim doğal hakkım.

Şimdi, bakın sayın milletvekilleri, Türkiye’de yargı o kadar tahrip ediliyor ki! Bugün gördünüz, Deniz Feneri olayında başrolü oynayan Zekeriya Karaman’dır. Zekeriya Karaman kim? Zekeriya Karaman’ın oğlu ile Tayyip Erdoğan’ın oğlu bacanak. Frankfurt’taki Vakıflar Bankasından 1 milyon 700 bin euro çekiliyor… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Ne alakası var?

KAMER GENÇ (Devamla) – Bununla alakası var, oraya getireceğim.

1 milyon 700 bin euro çekiliyor, bunun 400 bin eurosu Zekeriya Karaman’ın oğlunun hesabına, İstanbul’a gönderiliyor. 10 defa soru sordum, yahu bu 400 bin euro niye geldi? Bu Vakıflar Bankasından vatandaş gidip de 5 bin euro alamazken, şimdi bu Zekeriya Karaman’a nasıl gitti… Pardon Zekeriya Karaman değil de, Deniz Feneri yetkilileri nasıl bu 1 milyon 700 euro aldı? Şimdi, hiç ses yok.

BAŞKAN – Sayın Genç, önergeye geliniz lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, Deniz Fenerinde esas kaynaklar Zekeriya Karaman’a geliyor, Kanal 7 yani, Kanal 7’nin müdürüne geliyor ama kim talimat veriyor bu yargıya bunlar yargılanmıyor? Daha önceden bahane buluyor, ”Efendim, belgeler eksik...”

Arkadaşlar, bakın, burada çok büyük miktarda paralar geldi.

Şimdi, o kadar büyük adaletsizlikler var ki, mesela Sayın Bakana soruyorum: 15 veya 16. İdare Mahkemesinin Başkanını niye aldınız da Erzurum’a gönderdiniz? Çünkü İzmir’de yüzde 47 oy alan bir hanımefendinin rektör seçilmesi gerekirken, YÖK’ten de öyle geldi, Abdullah Gül yüzde 47 oy alan kişiyi seçmedi, getirdi, rektör atama niteliklerine sahip olmayan bir kişiyi rektör olarak atadı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AYHAN YILMAZ (Ordu) – Sayın Başkan, ne alakası var bunun?

KAMER GENÇ (Devamla) – Bunun üzerine idare mahkemesine dava açıldı. İdare mahkemesi tuttu “Bu, yok işleminde bir hükümdür.” dedi, “Yoklukla maluldür.” dedi ve burada yürütmenin durdurulmasına karar verdi. Siz ne yaptınız Sayın Bakan? Tuttunuz, hakkaniyete ve adalete uygun karar veren o mahkeme başkanını Erzurum’a gönderdiniz. Üstelik de o zaman bu dava için duruşma belirlenmişti, gelen kişiler de duruşmayı da ertelediler.

Şimdi, memlekette o kadar keyfilikler var ki değerli arkadaşlarımız.

Şimdi, bu telefonlar dinleniyor, hâkimlerin telefonları dinleniyor. Yani sizin hoşunuza gitmeyen hâkimlerin telefonları dinleniyor da, sizin lehinize karar verenlerin niye telefonları dinlenmiyor?

Yine, Abdullah Gül’le ilgili olarak, yine sizin Başkanınızla ilgili olarak karar veren Sincan’daki Ağır Ceza Reisi’yle ilgili niye o kadar telefonları dinlediniz? Bu hâkim doğru karar verdi, dedi ki: “Herkes gitsin yargılansın.” Niye yargılanmaktan korkuyor ve bu kişiyi alıp başka yerlere tayin etmek için uğraştınız? Hâkimler ve Savcılar Kurulunu işlemez hâle koyuyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen konuya geliniz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Evet.

Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kuruluş Kanunu’nda aslında bir hüküm var, Adalet Bakanı ile Müsteşarının orada olması lazım ama Müsteşar orada olmayınca toplantı yapılmıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözünüzü tamamlayınız ve konuya geliniz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Evet, bir dakika…

Şimdi, siz bakıyorsunuz, Hâkimler ve Savcılar Kuruluna gidiyorsunuz, sizin istemediğiniz bir hâkimin tayini istemediğiniz bir yere gittiği zaman hemen Kurulu terk ediyorsunuz, Müsteşarınıza terk ettiriyorsunuz. Aslında bana göre oradaki Hâkimler ve Savcılar Kurulu burada bir içtihat teşkil etmeleri lazım. Siz ve Müsteşarınız terk ettiğiniz zaman yine yedekleri çağırıp bence karar vermeye devam etmeleri lazım. Çünkü yani siz fiilen Adalet Bakanlığı olarak o Kurulu işlemez bir duruma sokuyorsunuz ve Hâkimler ve Savcılar Kurulunda objektif, ülkesine, milletine doğru karar veren hâkimleri maalesef cezalandırıyorsunuz.

Ayrıca, devri iktidarınız zamanında yargı davalarla dolmuş, yüz binlerce dava. Gidin idare mahkemelerinin her birisinde yirmi bin-yirmi beş bin dava; vergi mahkemelerinde öyle, Danıştay’da öyle. O kadar çok hukuka aykırı işler tesis ediyorsunuz ki, mahkemeler işlemez duruma geldi. Yani, on yılda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Peki, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyoruz: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkanım, Sayın Genç’in sözlerine istinaden 69’uncu maddeye göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz, kürsüye davet ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Üç dakika süre veriyorum, İç Tüzük 69’a göre.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; biraz önce konuşan milletvekili arkadaşımız…

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Ne arkadaşı! Ne arkadaşı!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – …22’nci Dönemde Parlamentoda şahsımla ilgili gündeme getirilen birtakım iddiaları gündeme taşıdı. Bu iddiaların tamamıyla ilgili yargı kararları alınmıştır, haberler tekzip edilmiştir, savcılıklara yapılan müracaatlar kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara bağlanmıştır, Sayıştay incelemeleri yapılmıştır. Hülasa, bütün bu bahsedilen konular yargı kararına geçerek bunların doğru olmadığı tespit edilmiştir. Şimdi, bugün burada Türk Borçlar Kanunu Tasarısı görüşülürken gündeme bu konunun taşınmasını doğru bulmuyorum. Sayın Hatip söylediği sözlerin içeriğinin doğru olduğunu bilmeden de söylüyor. Şöyle izah edeyim: “Ankara 15. İdare Mahkemesi Başkanını niye gönderdiniz?” gibi bir ifade kullanıyor. Adalet Bakanının bir hâkim, savcı gönderme imkânı yok. Ayrıca, Bakanlık sadece bu işin sekretaryasını yapar, kararname taslağını hazırlar ve Kurula gönderir. Sayın Genç’e benim önerim, Adalet Bakanlığının hazırlayıp Kurula göndermiş olduğu yaz dönemi kararnamesi içerisinde o bahsettiği İdare Mahkemesi Hâkiminin yer değişikliği teklif edilmiş mi, edilmemiş mi onu bir öğrensin, bir. Adalet Bakanlığı, söz konusu, Sayın Genç’in söylediği hâkimin yer değişikliğini teklif etmemiştir arkadaşlar ama Kurulun içerisindeki görüşmelerle ilgili bilgi veremiyorum. Bakanlık kendi yapmış olduğu taslakta bu yargıcın yerinin değiştirilmesini teklif etmemiştir, bunu söylüyorum. Bu yargıcın yerinin nasıl değiştiği de Kurul içerisindeki görüşmelerde bellidir. Bu açıdan, yalan yanlış haberler, havadisler, dedikodular üzerinden milletin bu kürsüsünü sürekli bu şekilde işgal etmekle maruf bir arkadaşımız hâline gelmiştir maalesef.

Ben, Genel Kurula olan saygım gereği bu bilgileri paylaşma ihtiyacı duydum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 23’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 23’üncü madde kabul edilmiştir.

Çalışma süremizin sonuna geldiğimiz için, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 22 Ekim 2009 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.58