DÖNEM: 23 CİLT: 50 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
4’üncü
Birleşim
8 Ekim 2009 Perşembe
(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler
tarafından okunmuş bulunan her tür belge aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMA
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Artvin
Milletvekili Ertekin Çolak’ın, bu yıl ülkemizin
birçok yerinde ve Artvin ilinde meydana gelen sel felaketlerindeki can ve mal
kayıplarına ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde ilinde Ulukışla ilçesi ve köylerini
etkileyecek siyanürle maden arama faaliyetlerine ilişkin gündem dışı konuşması
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
3.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman ilinin ekonomik ve sosyal sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş’un, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın,
gündem dışı konuşmaya verdiği cevaba ilişkin açıklaması
2.- Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un,
siyanürün zararlarına ve altın çıkarılırken dikkat edilmesi gereken konular
hakkındaki konuşmasına ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 23 milletvekilinin, yerel
medya kuruluşları ile çalışanlarının sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/426)
2.- Demokratik
Toplum Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekili Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van ilinde İran sınırında yaşanan ölüm
olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/427)
3.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 22 milletvekilinin, Kırım Kongo Kanamalı
Ateşi hastalığı ile mücadelede yaşanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/428)
B)
TEZKERELER
1.- Türk Dili
Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen “Türk Grubu” oluşturulmasına ve söz konusu
Asamblede TBMM Başkanı Başkanlığında yedi üye ile temsil edilmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/957)
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.- İmar Kanunu
ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/713)
(S. Sayısı: 397)
4.- Kütahya
Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik
Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)
VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, kanunsuz telefon
dinlemelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Ergin’in cevabı (7/7973)
2.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, ÖSS’deki yanlış sorulara
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun
cevabı (7/8575)
3.- Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanak’ın,
bir sınavdaki cinsiyet ayrımcılığı içeren sorulara ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/8600)
4.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’deki
işsizliğe ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/8866)
5.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, üniversitelerdeki eğitim çalışanlarının
görevde yükselme sınavlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/8892)
6.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, bir öğretim görevlisine yapıldığı iddia edilen
uygulamalara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun
cevabı (7/9098)
7.- Samsun Milletvekili
Haluk Koç’un, intihalden soruşturma geçiren öğretim üyelerine ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9106)
8.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Cumhurbaşkanı’nın bir açıklamasına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in
cevabı (7/9268)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.
Ardahan
Milletvekili Saffet Kaya, Ardahan ilindeki son yağışların tarım alanlarına
verdiği zararlara,
Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt, Doğu Anadolu Bölgesi’nde son
zamanlarda yaşanan sel felaketi ve kötü hava şartları nedeniyle meydana gelen
zararlara,
Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut, İlköğretim Haftası ve yeni eğitim-öğretim
döneminin başlamasına,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Mersin
Milletvekili Behiç Çelik ve 24 milletvekilinin, sınır ve kıyı güvenliği
yönetimindeki sorunların (10/423),
Mersin
Milletvekili Behiç Çelik ve 22 milletvekilinin, kapatılması söz konusu olan
belediyelerin sorunlarının (10/424),
Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 23 milletvekilinin, enerji
politikaları ile enerji üretim, dağıtım, iletim ve kullanımındaki sorunların
(10/425),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerininin,
sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin “Sözlü
Sorular” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan (6/493),
2’nci ”
” (6/520),
10’uncu ”
” (6/634),
36’ncı ” ” (6/771),
40’ıncı ” ” (6/782),
53’üncü ” ” (6/828),
129’uncu ”
” (6/961),
188’inci ” ” (6/1048),
215’inci ” ” (6/1083),
247’nci ” ” (6/1121),
252’nci ” ” (6/1126),
289’uncu ”
” (6/1177),
301’inci ” ” (6/1192),
302’nci ” ” (6/1193),
306’ncı ” ” (6/1200),
390’ıncı ” ” (6/1295),
481’inci ” ” (6/1398),
502’nci ” ” (6/1422),
544’üncü ” ” (6/1465),
Esas numaralı
sözlü sorulara, Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir cevap verdi;
(6/1177), (6/1192), (6/1193), (6/520), (6/771), (6/1422), (6/1200) esas
numaralı soruların sahipleri de cevaplara karşı görüşlerini açıkladı.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan, İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskan
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu Raporu’nun (1/713) (S. Sayısı: 397),
3’üncü sırasında
bulunan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji
Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun (2/340) (S. Sayısı: 395),
4’üncü sırasında
bulunan, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun (1/704) (S. Sayısı:
383),
5’inci sırasında
bulunan, Bolu Milletvekili Fatih Metin’in; 491 Sayılı Denizcilik
Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu Raporu’nun (2/137) (S. Sayısı: 228),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
6’ncı sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321) tümü üzerinde bir süre
görüşüldü.
8 Ekim 2009
Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 18.46’da son verildi.
Nevzat PAKDİL |
|
|
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
Yusuf COŞKUN |
|
Yaşar TÜZÜN |
|
Bingöl |
|
Bilecik |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 5
II. - GELEN KÂĞITLAR
8 Ekim 2009 Perşembe
Tasarılar
1.- İşkenceye ve
Diğer Zalimane, Gayriinsani veya Küçültücü Muamele
veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek İhtiyari Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/752) (Adalet ile
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.9.2009)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Umman Sultanlığı Arasında Hukuki, Ticari ve Cezai Konularda
Adli Yardımlaşma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/753) (Adalet ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30.9.2009)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Bosna ve Hersek Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının
Değiştirilmesi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/754) (Plan ve Bütçe ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1.10.2009)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/755) (Plan ve Bütçe ile
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.10.2009)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 23 Milletvekilinin, yerel
medya kuruluşları ile çalışanlarının sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/426) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
2.- Demokratik
Toplum Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekili Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van İlinde İran sınırında yaşanan ölüm
olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/427) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
3.-Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 22 Milletvekilinin, Kırım Kongo Kanamalı
Ateşi hastalığı ile mücadelede yaşanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/428) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)
8
Ekim 2009 Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, Artvin ilindeki sel felaketiyle ilgili olarak söz isteyen Artvin
Milletvekili Ertekin Çolak’a aittir.
Sayın Çolak,
buyurun efendim.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Artvin Milletvekili Ertekin
Çolak’ın, bu yıl ülkemizin birçok yerinde ve Artvin ilinde meydana gelen sel
felaketlerindeki can ve mal kayıplarına ilişkin gündem dışı konuşması
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken sizleri
ve yüce milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu yıl ülkemizin birçok yerinde aşırı yağmurlar nedeniyle sel
felaketleri meydana geldi, ciddi can ve mal kayıpları oldu. Benim ilim
Artvin’de de bu aşırı yağmur ve sel nedeniyle ciddi sıkıntılar meydana
gelmiştir. 15 Temmuz tarihinde Şavşat ilçemizde meydana gelen sel nedeniyle 5
vatandaşımız Hakk’ın rahmetine kavuşmuş ve yine aynı şekilde 23 Eylül tarihinde
de Borçka ilçemizde meydana gelen sel felaketinde de yine 5 vatandaşımız
Hakk’ın rahmetine kavuşmuş ve ciddi mal kayıpları da meydana gelmiştir. Bu
vesileyle ölen vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet dilerken yakınlarına da
başsağlığı temenni ediyorum.
Her iki olaya da
devlet anında müdahale etmiş ve daha fazla can ve mal kaybı olmaması için azami
gayret gösterilmiş. Başta Sayın Valimiz olmak üzere tüm birim amirleri ve
kaymakamlarımız olay yerinde kırk sekiz saat ara vermeden çalışmalara katılmış
ve yaralar sarılıncaya kadar da olay yerinden ayrılmamıştır.
Ben de ilin
milletvekili olarak arkadaşlarımızla birlikte her iki olaydan yaklaşık bir saat
sonra olay yerine intikal etmişim ve çalışmalar sonuçlanıncaya kadar da olay
yerinden ayrılmamışızdır.
Aynı şekilde,
Sayın Başbakanımız başta olmak üzere, İçişleri Bakanımız, Bayındırlık
Bakanımız, Çevre ve Orman Bakanımız, Devlet Bakanımız Sayın Faruk Çelik,
Valimizi ve beni bizzat arayarak olaylarla ilgilenmiş ve olayların fazla can ve
mal kaybı olmadan sonuçlanması için gerekli çabayı göstermişlerdir.
Şavşat ilçemizde
meydana gelen sel nedeniyle 450 milyar ve Borçka ilçemizde de meydana gelen sel
nedeniyle 800 milyar civarında bir kaynak Afet İşleri Genel Müdürlüğü ve
Başbakanlık tarafından anında gönderilmiş, bu gelen paraların bir kısmı zarar gören
vatandaşlarımızın nakit olarak hesaplarına geçirilmiş, bir kısmı da yine zarar
gören vatandaşlarımızın kira, iaşe ve diğer ihtiyaçlarının karşılanması için
kullanılmıştır.
Ayrıca, kurulan
komisyonlar aracılığıyla hasar tespitleri kısa sürede tamamlanmış, ihtiyaç ve
hak sahipleri belirlenmiş, yaklaşık kırk beş aile ilçe merkezinde Valiliğimiz
tarafından kiralanan evlere yerleştirilmiş, evlerin eşyaları Valiliğimiz
tarafından karşılanmış ve bir yıllık kiraları da Valilikçe karşılanmış, paraları
da peşin olarak ödenmiştir. Ayrıca kalıcı konutların yapılması için gerekli
çalışmalar başlatılmıştır. Diğer taraftan, sel nedeniyle kapanan Borçka-Hopa
yolu çok kısa sürede yerel imkânlarla açılmış ve yıkılan kara yolunun kalıcı
olarak yapılabilmesi için Karayolları Bölge Müdürlüğü bir çalışma başlatmış ve
önümüzdeki hafta içerisinde de ihalesi yapılacaktır. Borçka-Hopa kara yolunun
sel nedeniyle sık sık zarar görmesi ve devamlı olarak
devlete yük ve masraf çıkarması ihale aşamasında olan Hopa-Borçka Cankurtaran
Tüneli’nin acil olarak yapılmasını daha da anlamlı kılmıştır. Bu tünel
yapılınca bu sıkıntılı yol ortadan kalkacak ve bu yolun birçok bölümü baypas
olacaktır.
Sonuç olarak şunu
söyleyebiliriz ki, vefat eden vatandaşlarımızı geri getirme gücümüz ve
imkânımız yoktur. Vefat edenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve
sabır temenni ederiz. Ancak maddi zarar görenlere ve geride kalanlara devlet
sıcak kucağını anında açmış ve yaralar sarılmıştır.
Ben, ilin
milletvekili olarak, başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, sayın bakanlarımıza,
Sayın Valimize ve vali yardımcılarına, kaymakamlarımıza, DSİ ve il özel idare
personeline ve ilimizdeki ve ilçelerimizdeki tüm birim amirlerine ve
personellerine çok teşekkür ediyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Çolak, konuşmanızı tamamlayınız efendim, lütfen.
Buyurun.
ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ayrıca Artvin,
Trabzon, Rize ve Ardahan sivil savunma müdürlükleri ekiplerine, AKUT ve Kızılaya çok teşekkür ediyorum. Ayrıca arayarak ya da
bizzat gelerek acımızı paylaşan tüm milletvekillerimize, hemşehrilerimize
saygılarımı sunuyorum.
Son olarak da
vicdani bir görev olduğunu düşündüğüm, söylemek istediğim şudur ki: Şavşat
ilçemizdeki bu acıyla ilgili sel olayında, bu tensip bentlerinin hatalı
yapılmış olmasının payı vardır. Şavşat halkı bu şekilde düşünmektedir, ben de
halkımız gibi düşünmekteyim.
Teşekkür
ediyorum.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Çolak.
Gündem dışı
ikinci söz, Niğde ilinde Ulukışla ilçesi ve köylerini etkileyecek siyanürle
maden arama faaliyetleri hakkında söz isteyen Niğde Milletvekili Mümin İnan’a
aittir.
Sayın İnan,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
2.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde ilinde Ulukışla
ilçesi ve köylerini etkileyecek siyanürle maden arama faaliyetlerine ilişkin
gündem dışı konuşması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı
MÜMİN İNAN
(Niğde) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Niğde ilimizin
Ulukışla ilçesinde Bolkar Dağlarında siyanürle altın
aranmasıyla ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyor, Meclisimize yeni dönemin hayırlı
olmasını Cenabı Allah’tan temenni ediyorum.
Uzun bir vadi
içinde kurulan Ulukışla ilçemizde, köy ve beldeleriyle birlikte 30 binden fazla
insan yaşamaktadır. En büyük geçim kaynağı tarım, hayvancılık, yayla ve dağ
turizmi ile E-90 kara yolu üzerindeki işletmelerdir.
Bu bölge, tabiat
güzelliği bakımından ülkemizin ender yörelerinden birisidir. Bolkar Dağlarının zirvesindeki doğal göllerle, sadece bu
göllerde bulunan canlı türleriyle, dünyanın dört bir yanına ihraç edilen son turfanda
kirazlarıyla, Çiftehan kaplıcalarıyla, ülkemizin her
tarafında içme suyu olarak satılan doğal kaynak sularıyla bünyesinde bütün
tabii güzellikleri barındırmaktadır.
Ayrıca,
Türkiye'nin en yoğun trafiğini taşıyan, günlük 18-20 bin adet araç kapasitesiyle
ortalama 100-150 bin vatandaşımıza bölgenin havasını teneffüs ettiren E-90 kara
yolu bu vadiden geçmektedir.
Bölgenin
özelliklerine ve yöre halkının ısrarlı karşı çıkmasına rağmen, bir şirketin Bolkar Dağlarında siyanürle altın arama ve işletmeye
yönelik çalışmaları, bölgede yaşayan vatandaşlarımızı büyük bir kaygı ve
endişeye sevk etmiştir.
Şirketin
işletmeyi önce Bolkar Dağlarının zirvesindeki Maden
köyüne yapacağını açıklaması, daha sonra da bu bölgede kuracağı işletmenin
çıkaracağı zehirli ve öldürücü atıkların bölgenin yer altı
sularına karışacağına yönelik verilen bilimsel raporlar sonucu, işletmeyi bu
kez aynı bölgedeki Porsuk ve Hasangazi köylerine
taşımaya karar vermesi, siyanür atık havuzu olarak kullanılmak üzere de Porsuk
sulama göleti için kamulaştırılan araziyi il özel
idaresinden satın alması bölgede yaşayan vatandaşlarımızın şiddetli tepkilerine
neden olmuştur. Maalesef, iktidar partisine mensup Niğde İl Genel Meclisi
üyeleri ve Niğde Valiliği yöre halkının tepkilerini dikkate almayarak maden
şirketi lehine kararlar almışlardır.
Bölgede yaşayan vatandaşlarımız, “ÇED İçin Halkın Katılımı”
toplantısını boykot ederek, Maden köyünde geniş katılımlı miting yaparak,
binlerce imza toplayıp “Siyanürlü altın işletmesi istemiyoruz.” diyerek Valilik
ve ilgili yerlere müracaat ederek, ihalenin iptali için Niğde Valiliği önünde
gösteri yaparak, E-90 kara yolunu kesip bir süre trafiğe kapatarak siyanürlü
altın arama faaliyetine topluca tepkilerini dile getirmişlerdir. Vatandaşlarımızın bu tepkilerine rağmen tesis için sulama gölet
alanı altın madeni şirketine satılmıştır.
İhaleden önce
Niğde Valiliğinin girişimleriyle Ulukışla yöresindeki köy ve mahalle
muhtarlarını ikna etmek için iktidar partisine mensup il genel meclisi
üyeleriyle beraber Bergama’daki siyanürlü altın işletme tesislerine gezi
düzenlenmiştir. Bu gezinin masraflarının altın arama şirketi tarafından
karşılandığı kamuoyu tarafından bilinmektedir. Arazi ihalesinden önce böyle bir
yola başvurulmasının ne derece etik ve hukuki olduğunu sizlerin takdirlerine
bırakıyorum. Bu konuda, muhtarlara siyanürle altın arama işine karşı çıkan
köylüleri ikna etmedikleri takdirde köylerine kamu hizmeti götürülmeyeceği
şeklinde dolaylı tehditlerin yapıldığı yöre halkı tarafından ifade
edilmektedir.
Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; ülkemiz son yıllarda altın şirketleri
için çok kârlı bir yatırım alanı hâline getirildi. Bergama’da, Eşme’de,
Tunceli’de, Kaz Dağlarında bu acı gerçeği yakından gördük ve yaşıyoruz. Buna
karşın, devleti yönetenlerin antidemokratik yönetim anlayışıyla altın
madencilerine karşı halkın tepkisini görmezden gelerek tarımsal sulama göleti için geçmişte kamulaştırılan bir araziyi bile bu
şirketlerin menfaatine uygun hâle getirdiklerini görmekteyiz.
Doğal yaşama
büyük zarar veren, telafi edilemez çevre kirliliğine yol açarak tarım ve
hayvancılığı bitirip bölge halkını ekonomik ve sosyal açıdan mağdur eden,
tarihî ve kültürel değerleri faydalanılamaz hâle getiren siyanürlü altın
madenciliğinin ülkemize bir katkısının olmadığı, tam tersi büyük zararlar
verdiği görülmektedir.
Bu durum Ulukışla
için de geçerlidir. Ulukışla bölgesinin temel geçimi tarım ve hayvancılıktır.
Bölgede kiraz halk için altından çok daha değerlidir. Ulukışla’da üretilen
kirazın tamamına yakını yurt dışına ihraç edilmektedir. Kirazın yurt dışından
yoğun talep görmesinin en büyük nedeni yörenin toprak, su ve havasıyla,
doğallığını hâlâ korumasıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
İnan, konuşmanızı tamamlayın.
Buyurun efendim.
MÜMİN İNAN
(Devamla) – Teşekkür ederim.
En küçük çevre
kirliliği şüphesi bile kiraz ihracatçılarının bölgeyi terk etmesine neden
olacaktır.
Altın madeni
işletilmesi istenilen bölgede ortaya çıkacak ekolojik
bir felaketin sonucunu sadece Ulukışlalılar değil, aynı zamanda Çukurova
bölgesi de yaşayacaktır. Çünkü bu bölge Çukurova bölgesinin su varlıklarının
ana kaynağıdır.
Daha geçtiğimiz
günlerde İstanbul ve Marmara’da yaşanan sel felaketinin ardından Sayın
Başbakanımız on beş yıldır yönettikleri şehirde Ayamama Deresi’nin taşarak
felaketlere sebep olmasına “Dere intikamını alıyor.” şeklinde yorum yapmıştır.
Sayın Başbakana
siyanürlü altın madenlerinin tahrip ettiği vadiler ve kirletilen dereler
intikam almaya başlamadan bu konuda acilen tedbir alınması gerektiğini
hatırlatmak isterim.
Başta AB ülkeleri
olmak üzere birçok gelişmiş ülke, yarattığı geri dönülemez çevre felaketleri
sebebiyle toprakları üzerindeki siyanürle altın işleme yöntemini terk etmiştir.
Danıştay kararlarına rağmen bu yöntemi uygulamakta ısrar eden ülkemizin de
bundan vazgeçmesi için bir an önce yapısal düzenlemeleri hayata geçirmesi
gerekmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
İnan, ek süreniz tamamlandı.
MÜMİN İNAN
(Devamla) – Çok az…
BAŞKAN – Lütfen,
tamamını değil de birkaç cümle söyleyip konuşmanıza son verirseniz sevinirim.
Buyurun.
MÜMİN İNAN
(Devamla) – Teşekkür ediyorum efendim.
İnsanlarımız
yöneticilerin “Bir şey olmaz, gerekli tedbirler alınır.” sözlerine artık
güvenmemektedir.
Bu bizi, yarın
çocuklarımız ve torunlarımızla beraber gelecek nesilleri tehdit eden ölümcül
tehlikeleri ortadan kaldırmaya ve başlamakta olan tehlikeleri engellemeye
gücümüz yeter. Ancak tercihlerimizi yüksek kazanç hırsından yana değil
tabiattan ve insandan yana koyarak bunu başarabiliriz. Yöre halkı “Hayati
tehlike var ve bu yüksek sesle duyulsun.” istiyor. İnsanlarımız çok kararlı.
Bölgeye zehir saçarak ölümcül sonuçlar doğuracağına inandığı bu tesislerin
açılmaması için sonuna kadar direneceğini ifade etmektedir. Bu konuda yapılacak
çalışmalarda Hükûmetin tercihini kendilerinden yana
kullanmasını istiyor.
“İnsan buraya
kadar hayatta kaldı çünkü arzularını değiştirebilmek için fazla bilgisizdi.
Şimdi, gerçekleştirebiliyorken onları değiştirmek zorunda, yoksa ölüp gidecek.”
diyor bir düşünür.
Bu duygularla
yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Arkadaşlar,
süreli olarak söz almış olan arkadaşlarımız lütfen metinlerini bitirmek için
değil de konuşma süresine göre metinlerini ayarlamalarını istirham ediyorum.
Bir dakika içerisinde, eğer Meclis Başkanı arkadaşlar, başkan vekilleri karar
alırsa belki sadece o süreyi kullanmak gerektiğini ben şahsen düşünüyorum.
Lütfen bu hususa riayet edelim.
Gündem dışı
üçüncü söz, Adıyaman ilinin ekonomik sorunları hakkında söz isteyen Adıyaman
Milletvekilimiz Sayın Şevket Köse’ye aittir.
Sayın Köse,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman ilinin
ekonomik ve sosyal sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adıyaman’ın ekonomik
sorunları üzerine gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan
önce hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yeni yasama yılının ülkemize ve yüce
Meclisimize hayırlı olmasını diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, Meclis tatilini fırsat bilerek bu süreçte Adıyaman’ı karış karış dolaştım ve halkın sorunlarını yerinde, yüz yüze
dinleme olanağı buldum. Toplam dokuz ilçemizde yüz otuza yakın köyü, il ve
ilçemizin merkezlerini gezdim. Basın-yayın organı temsilcileri, oda
yöneticileri, dernek ve demokratik kitle örgütleri, köy muhtarları ile bire bir
görüşmeler yaptım. Ülkemizin yaşadığı genel sıkıntılar şüphesiz Adıyaman’da da
yaşanmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, ilk olarak, Adıyaman’daki sanayicilerimiz ve iş adamlarımız,
özellikle Hükûmetin son teşvik paketiyle ilimizin
büyük bir haksızlığa uğradığını düşünmektedirler. İllerin sosyoekonomik
gelişmişlik sıralamasında 65’inci sırada yer alan Adıyaman’ın kendinden daha
iyi şartlara sahip illerle birlikte üçüncü bölgede yer alması haksızlık değil
de nedir? Yeni teşvik paketi Adıyaman için ceza paketi olmuştur. Bu konuda
önerimiz, en azından, teşvik yasasının bir yıl daha yürürlükte kalmasıdır.
İkinci olarak,
yalnızca teşvik konusunda değil, özel sektörün özendirilmesine dönük olarak
çalışmalar yapılmasıdır. Yatırımların cazibeli hâle gelmesi için altyapı
yatırımları geliştirilmelidir. Oysa Adıyaman, altyapı yatırımları konusunda
görmezden gelinmektedir. Kahta’da bir duble yol
yapılıyor ki sormayın. Konu yılan hikâyesine döndü. Aynı konu Gölbaşı-Adıyaman
arasındaki yol çalışması için de geçerlidir. Adıyaman’da elliye yakın köyün
hâlâ içme suyu yoktur. Birkaç köyün dışında hemen hemen
tüm köylerin altyapı sorunu vardır. Aynı zamanda, belediyenin katı atık ve
evsel atıklarla ilgili, belediyenin sayesinde büyük bir kirlilik yaşanmaktadır.
Üçüncüsü, tüm
Adıyaman’ın dikkatle takip ettiği bir konudur. Bir grup TPAO işçisi, aylardır
haklarını alamadıkları için eylem yapmaktadırlar. Buradan onların haklı
eylemlerinde yanlarında olduğumu bir kez daha vurgulamak istiyorum. Bir an önce
işçiler işlerine dönmelidirler.
Dördüncü olarak,
Sayın Başbakanın “Haberim yok.” dediği Nissibi
köprüsünün bir an önce bitirilmesidir. Bu köprüyle ilçe turizmi canlanacak,
Adıyaman kapalı bir cendere olmaktan kurtulacaktır. Köprü, güvenlik ve sosyal
barışın sağlanmasına büyük katkı sunacaktır.
Değerli
arkadaşlar, beşinci olarak, perişan olan esnafın hâline de değinmek istiyorum.
Adıyaman’da esnafımız şöyle düşünmektedir: Gelir dağılımının, vergi
adaletsizliğinin ağırlığı artık esnafımızı çalışamaz hâle getirmiştir.
Adıyaman’da, gittim, her yerde esnafları ziyaret ettim. Protestolu senetler,
yüksek maliyetler ve özellikle yüksek BAĞ-KUR primleri, esnafımızın en çok dert
yakındığı konudur. Adıyaman’da işsizlik sürekli artarken, işsiz ordusuna her
geçen gün yeni bir üye eklenirken çözüme dair bir çalışma maalesef
görülmemektedir. Esnafımızın bir kısmı kepenk kapatıyor, kapatmayanların hepsi
kredi kullanıyor; açıkçası, hepsi bankalara mecbur bırakılmıştır. En azından bu
konuda çözümler bulunmalıdır. Örneğin, esnaf kefalet kooperatiflerinden alınan
kredilerin faizleri düşürülmelidir. Geri ödemelerde kolaylıklar sağlanmalıdır. KOBİ’ler yalnızca mali olarak değil, danışmanlık hizmeti
anlamında da destek görmelidir. Bu konuda derhâl düzenlemeler yapılmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, altıncı olarak, nüfusumuzun neredeyse yarısı mevsimlik tarım
işçisidir Adıyaman’da. Bununla birlikte diğer ekonomik sektörlerimiz gibi tarım
da can çekişmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, dünyanın en güzel tütünlerinden biri olan Adıyaman tütünü ömrünün
sonuna gelmiştir. Üstelik alternatif ürün projesi daha yerleşmemişken,
başarıyla uygulanmamışken tütün yok edilmiştir. Size soruyorum arkadaşlar: Bu
yapılanlar Adıyaman’a reva mıdır? Bu konuda yasa teklifi de verdim, önerimizi
sundum ve alternatif ürün yerleşene kadar tütün desteklenmelidir dedim ama Hükûmet bu sese nedense bir türlü kulak vermedi.
Adıyaman’ın en önemli geçim kaynaklarının başında gelen tarım sanayiye dönük
olarak teşvik edilmelidir.
Yedinci olarak,
Adıyaman’da yaşanan bu ekonomik temelli sorunlar sosyal sorunu da beraberinde
getirmektedir. Yurttaşlarımız bunalıma girmektedir. Sosyal barış tehlike
altındadır. Her ekonomik kriz, bir darbedir, toplum üzerinde ruhsal ve bedensel
etkileri vardır, insanlar üzerinde çöküntüye neden olmaktadır. Ekonomik kriz,
aslında bir felakete benzer, eğer önlem alınmazsa ikinci bir dalga ile
toplumsal yıkımlara neden olur.
Değerli
arkadaşlar, değerli milletvekilleri; sorunların çözümü reklamlarda
görüldüğü gibi kolay değil. Ne diyorlar reklamlarda?
“Alın verin ekonomiye can verin.” ama “Alacak para var mı?” diye soran yok.
Ekonomiye can verebilmek için öncelikle yurttaşlarımıza can verilmelidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Köse, konuşmanızı tamamlayınız.
ŞEVKET KÖSE
(Devamla) – Teşekkür ederim.
Bunun öncelikli
sorumlusu ise Hükûmettir. Hükûmet
üzerine düşeni bir an önce yapmalıdır.
Değerli
arkadaşlarım, terör nereden gelirse gelsin hayatım boyunca karşı oldum. Kan ve
gözyaşının akmaması için sürekli karşısında durdum ve kan ve gözyaşının durması
hepiniz gibi benim de en büyük temennimdir.
Sözlerime son
verirken on dokuz yıl önce hunharca katledilen demokrasi şehidimiz ve büyük
siyaset bilimci Doçent Doktor Bahriye Üçok’u saygıyla
anmak istiyorum. Ayrıca otuz bir yıl önce karanlık eller tarafından
Bahçelievler’de katledilen, ideolojilerinden başka silahları olmayan Türkiye
İşçi Partili 7 genci saygıyla anıyor, hepinize en içten sevgilerimi sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Köse.
Niğde
Milletvekilimiz Sayın Mümin İnan’ın konuşmasına Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanımız Sayın Taner Yıldız cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın
Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde ilinde Ulukışla
ilçesi ve köylerini etkileyecek si-yanürle maden
arama faaliyetlerine ilişkin gündem dışı konuşması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (Devam)
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Niğde Milletvekili Sayın Mümin İnan’ın gündem dışı söz alması
üzerine, Hükûmet adına cevaplamak üzere kürsüye
geldim. Hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.
Konu, Niğde
Ulukışla ilçe ve köylerini etkileyecek siyanürle maden arama faaliyetleri. Yani
kısaca cevap vereyim: Siyanürle maden aramıyoruz. Sürem dolmadığı için devam
ediyorum: Siyanür ancak işletmede kullanılabiliyor biliyorsunuz, hem dünyada
hem de Türkiye'de. Fakat Niğde Ulukışla ilçesinde Gümüştaş Madencilikle alakalı çok kısa bir hikâyesi var,
isterseniz onu kısaca aktarayım: 1998 yılında Eti Holdingten
devirle burası alınıyor ve bir kısım şikâyetler üzerine, ilgili muhtarların,
Maden köyü Muhtarı Erdoğan Özgüler, Alihoca köyü
Muhtarı Yaşar Özçelik’in verdiği dilekçe çerçevesinde
arkadaşlarımız gidip yerinde araştırdılar ve bu alanda bir faaliyet olmadığını,
bu alana yakın bir mesafede bir şantiye binasının olduğunu gözlemlediler. Bunun
üzerine muhtarlarımız, sahadaki madencilik faaliyetleriyle alakalı herhangi bir
itirazlarının olmadığının, itirazlarının ancak ileride yapılabilecek altın
ayrıştırma işlemleriyle alakalı olduğunun, böyle bir tedirginlik duyduklarının
ve aramalarla alakalı bir şikâyetlerinin olmadığının altını çizdiler. Tabii,
buraya kurulacak şirketin köylüler için, orada bulunan vatandaşlarımız için bir
sıkıntı doğurabileceğini söylediler. Bunun üzerine, oradaki madencilik
faaliyetini sürdüren şirketin yetkilisi Sabahattin Sakatoğlu
tarafından şöyle bir beyanatta bulunuldu: Tesis yeri olarak seçilen alanın,
zaten çalışmalar neticesinde zemin etüdü yapıldığında, böyle bir tesis kurmaya
çok müsait olmadığını diplomatik bir dille aktardılar. Çünkü,
kendileri, vatandaşa rağmen orada bir faaliyette bulunamayacaklarını, bu
madenin, ister altın, ister gümüş, isterse diğer kıymetli madenlerden oluşan
herhangi bir maden olsun, bunu zaten yapamayacaklarını söylediler.
Diğer taraftan,
ilgili diğer bir şirket de, imzaladığı bir yazıyla beraber, Maden köyü siyanür liç tesisleriyle alakalı kurmayı planladıkları bu tesisin
özellikle bu köyün etrafında kurulmasının uygun olmadığını, şirketin testten
sonra herhangi bir siyanürle liç tesisi kurmamaya
karar verdiğini, hatta bu tür faaliyetlerini de tamamen kapatacağını belirtti.
Yani, şöyle bir
rahatlığımız var: Meselenin teknik yönüne herhangi bir vukufiyetimiz
olmaksızın orada madencilik faaliyeti yapılmayacak. Ortada problem de kalmamış
oldu.
Değerli
arkadaşlar, bir şeye karar vermemiz lazım: Biz, madencilik işine girecek miyiz
girmeyecek miyiz, buna bir karar vermemiz lazım hep beraberce. Madenler,
ormanlardan arındırılmış, deltalardan arındırılmış, vadilerden arındırılmış,
köylerden çok uzak yerlerde, istediğimiz yerlerde veya şurada madencilik
faaliyeti yapalım, mera vasfını da kaybetmiş dediğimiz yerlerde olmuyor. Buna
hep beraberce karar verelim. Tercihimiz… Ben 1986 yılında Kütahya gümüş arıtma
tesislerinde bir yıl proses kontrolde çalıştım, bizzat
mühendis olarak çalıştım. Siyanürle bizzat çalıştım. Kullanılan siyanürün yüzde
1’i ancak madencilik faaliyetlerinde kullanılıyor bugün Türkiye’de. 300 bin ton
siyanürün ancak yüzde 1’i madencilikte kullanılıyor. Dünyada ise yüzde 90’ı
ancak altın üretiminde, aranmasında değil, ancak altın üretiminde kullanılıyor.
Değerli
arkadaşlar, biz, çevre herhangi bir zarar görmesin diye Çevre Bakanlığımızla
beraber yaptığımız çalışmalarda bir tercihte bulunabiliriz. Dışarıdan ister
düşük faizli isterse yüksek faizli borçlanarak… Şu ana kadar üzerimizdeki faiz
yükünü atmakla uğraşıyoruz, çalışıyoruz. Bizim tek öz kaynaktan
ödeyebileceğimiz sektör madencilik sektörüdür.
TKİ, kendisine
MTA’nın yaptığı arama faaliyetlerinden sonra sunulan yerleri işletmekle bir
kısım kömür işletmelerinde kullanıyor. Maden Genel Müdürlüğü aynı şekilde.
Bizim o zaman bulduğumuz yerlerle alakalı, şu anda doğal gaz bulduğumuz yerin
üzerinde diyelim ki orman var, tercihimizi yapalım, biz hiçbir madencilik
faaliyetlerinde bulunmayabiliriz. Buna, hatta
-bırakın Hükûmetçe, bırakın Enerji
Bakanlığınca- Meclisçe karar verelim, ben hepsinin dokümanlarını getireyim, biz
madencilik faaliyetleri yapmayacağız diye karar alalım. Bunun bir orta yolu
olması lâzım.
Dünyada birçok
yerde…
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Orta yolu siz bulun!
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bunu bir kenara
bırakarak, bu dediğim soruyu bir kenara bırakarak çözüme varamazsınız.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Orta yolu siz bulun Sayın Bakan!
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Bakanım, demagoji
yakışmıyor!
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Bakın, ilk defa dünyada altın Niğde
Bor’da aranmıyor. Romalılar zamanından bu tarafa altın bulunmuş ve Türkiye’de
faaliyette bulunuluyor.
Bir kere bir
altının, siyanürle alakalı konuda söyleyeyim… Bugün Niğde’de yapılan bütün
madencilikle alakalı işlemlerden devletin aldığı devlet hakkı toplam 250.209
TL. Yani buradan alınan herhangi bir para falan yok veya alınan bu paraya
istinaden bir çalışma sürdürülmüyor. Asıl yer altı zenginliklerinin
kazandırılmasıyla alakalı... Herhangi bir yerde siyanür kullanabilmeniz için
Çevre Bakanlığı, Enerji Bakanlığı ve Maden İşleri dâhil dört tane temel ölçütü
karşılamanız lazım. Atık barajında herhangi bir bozundurma
yapıldı mı? Baraj düzgün dizayn edildi mi? Yer altı
suyuna herhangi bir karışım var mı? Çevreye etki durumu nedir? Bunların
herhangi bir tanesi yerine gelmeksizin hiçbir şart yerine gelmiş sayılmıyor ve
oraya müsaade edilmiyor, bizim tarafımızdan madencilikle alakalı bir faaliyetin
yürütülmesine müsaade edilmiyor.
Bugün deniz
seviyesinde eksi
Değerli
arkadaşlar, böyle bir şey söz konusu değil ama teknik olarak siz diyelim ki
siyanürün kullanıldığında zararlı olmadığına kanaat getirmiş olsanız dahi buna
bir karar vermeniz lazım. “Yapmayalım madencilik faaliyetlerini, başka işlere
bakalım.” Bu bir yoldur, bu bir çözümdür ama ben çözümün oradan geçtiği
kanaatinde değilim.
Bugün bor
madeniyle alakalı çok fazla cümle kullanırız. Çok da fazla bilgi kirliliği var
borla alakalı. Bugün, değerli arkadaşlar, bırakın borun herhangi bir arazide
çıkmasını, sizin villanızın bahçesinde çıksa, oturduğunuz köyün elmalığında
çıksa bu bor size ait değil. Ben çıkarsam benim öz malım değil. Devlet bunu
alıp ancak işletmesini, hatta ticaretini dahi ancak devlet yapabilir. Siz şahsi
olarak 1 kilo boru alıp şuradan bu tarafa satamazsınız. O yüzden, biz,
stratejik madenlerde, uranyum gibi, toryum gibi, bor gibi stratejik madenlerde
zaten devlet hakkıyla alakalı şerhimizi kaldırmış değiliz. Böyle bir şey
gündemde yok. Böyle bir şey olamaz da.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Bakan, devlet yüzde 2 alıyor, yüzde 98’ini şirkete veriyor;
haksız bir kazanç da var.
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Bakın, şimdi, biz, önümüzdeki süreçte
Petrol Kanunu’yla alakalı buraya kanun tasarısını getireceğiz. Bunu hep
beraber, iktidarıyla muhalefetiyle, sivil toplum örgütleriyle hep beraber
tartışacağız ve hepimizin ikna olduğu ve mutabık kaldığı, hem dünyadaki
uygulamalarıyla birlikte hem de Türkiye’deki uygulamalarıyla birlikte hep
beraber karar vereceğiz.
Ben sabahleyin
Katar’dan geldim. Katar’da 1993 yılında çıkartılan
İsterseniz, konu
Niğde’den açılmışken, Niğde Ulukışla’daki ruhsat listesindeki madenleri kısaca
saymak isterim. Bunlardan alçı taşı var toplam yedi tane bölgede, işletmede
bulunan, çinko var, kurşun var, kil var, demir var az miktarda ve altın, gümüş
kısmı var. Altın ile gümüş kısmını hamdolsun kapatmışız şu anda. Bu doğru mu?
Bunu tartışalım. Biz bunun tekniğini isterseniz geniş bir şekilde bir brife edelim bütün milletvekillerimizi, hatta grupları dahi
brife edebiliriz, bakalım, bununla alakalı bir
tehlike var mı? Eğer tehlike yok da, spekülatif
ifadeler varsa, lütfen bu oyuna da gelmeyelim değerli arkadaşlar. Ben sizi
temin ederim, bir kısım spekülasyonların nereden
kaynaklandığının kaynağını bile gösterebilirim. Biz kendimize güveniyorsak ve
yaptığımız işlemlere güveniyorsak, teknik olarak da bunların bütün özellikleri
ispat edilmişse o zaman gelin bu oyuna biz gelmeyelim.
O açıdan eğer…
Bunu Grup Başkan Vekilimize de bu vesileyle söylüyorum, hem AK PARTİ Grubunda
hem de muhalefet partilerinin gruplarında sırf siyanürle alakalı, sırf altın
işletmeciliğiyle alakalı, arama faaliyetleriyle alakalı geniş bir bilgilendirme
yapabiliriz ve hep beraberce de karar verebiliriz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, konuyla ilgili,
yerimden, iki dakika açıklama yapabilir miyim.
BAŞKAN – Sayın
Durmuş, ben bu konuda vereyim ama şöyle yani, açıklamayı yapan Sayın Mümin
İnan’dı. Bu hususta tabii ki sizler gibi pek çok birikimi olan insanlar vardır
sağlık noktasında. Şunun için söylüyorum: Yani buradaki tıpla ilgili veya
sağlıkla ilgili bütün arkadaşlarımız bu konuda Meclisi bilgilendirmeye kalkarsa
çok zor durumda kalırız, zamanı verimli kullanmamış oluruz diye düşünüyorum.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Münhasıran altın ve siyanüre ait iki dakika yerimden ifade etmek
istiyorum.
BAŞKAN – Anladım,
ben ona bir şey demiyorum. Şu ana kadar versem zaten iki dakika da geçerdi ama
bu tip talepler diyelim ki başka bir, uzmanlık alanı sizinle aynı konuda olan
bir arkadaştan gelirse onları ne yapacağız başka bir zamanda?
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Açıklamamdan sonra gelmeyeceğine eminim efendim.
BAŞKAN – Onu ben
bilemem, ona uzmanlığı olan kişiler karar verir. Yani bu konuyla ilgili olarak…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Zaten dakikalar geçiyor, iki dakika verseydiniz…
BAŞKAN - …böyle
bir talebiniz için ben size iki dakika süre vereyim ama bundan sonraki
arkadaşlar için şunu söylüyorum: Yani bu konularda uzmanlığı olan arkadaşlar
Sayın Bakanı bilgilendirebilir ama maksadınız Genel Kurulu bilgilendirmek
midir, onu bilmiyorum. Sayın Bakanın talebi, gruplara böyle bir açıklama yapalım diyor.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Bakan Genel Kurula soru sordu, dedi ki: “Gelin karar verelim.”
Genel görüşme açın…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Durmuş Sayın Bakanı anlamış Sayın Başkan. Gelenek hâline
geldi.
BAŞKAN – Ama
arkası da var Sayın Başkanım. Yani dediği nedir Sayın Bakanın? “Gruplara bilgi
vereyim, gruplarda tartışalım, Meclis karar versin.” diyor, ama,
ben, Sayın Durmuş’un madem böyle bir talebi vardır…
Buyurun Sayın
Durmuş.
V. - AÇIKLAMALAR
1.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, gündem dışı konuşmaya verdiği cevaba ilişkin
açıklaması
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Efendim, Bergama
hadisesinden dolayı 57’nci Hükûmetin aldığı bir karar
var, Danıştayın 2 defa iptaline rağmen. Sayın Bakana
altın madenini işletmeyelim demiyoruz. “Altın madeni yalnız siyanürle çözülür.”
Hayır, başka çözümler var. Ayrıca, siyanür kullanma zorundaysa siyanür havuzunu
nereye yapacağız? Birincisi bu. İki: Bu madeni çıkaranlar çevreye ne kadar özen
gösterecek? Mesela havuzda aylık ölçümlerde siyanür oranının litrede 2
miligramı geçmemesi lazım, bitki örtüsünün korunması lazım, kaynak sularının
orada olup olmadığı, fay hatlarının olup olmadığına özen gösterilmesi lazım.
Yani il sağlık müdürlüğü bunu ölçebilecek, halk sağlığı laboratuvarı
ölçebilecek donanıma sahip mi? Madenci bu özeni gösterecek mi? Bu madenci yerli
bir madenci mi olacak, Avrasya’da Eurogold’un ya da
Kanada Gold’un çıkaracağı bir firmayla ortaklık mı
olacak? Bu konularda bilgi sahibi olmak istiyoruz.
Türkiye’de altın
çıkarılmasına karşı ciddi bir lobi var. Ama biz muhalefet olarak -ben MHP Grubu
adına söylüyorum- buna karşı değiliz. Ama insanları önce korumak, sonra da yer altı madenlerimizi çıkarmak ve çevreye saygılı davranmak
zorundayız diye düşünüyorum. Onun için, bazı maddeleri var… Özellikle
Bergama’yı araştırırsanız… O dosyada bizim hükûmetimizin
tamamını mahkemeye verdiler, dolayısıyla Yüce Divana göndermek istediler. O
konular incelenirse tedbir alınabilir diye söylüyorum. Bunu düzeltmek istedim
efendim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Durmuş, açıklamalarınız için.
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN - Sayın
Bakanım, son olarak birkaç cümle de siz söyleyin, bu konuyu kapatalım. Siz de
zaten gruplara bilgi vereceğinizi söylediniz. Arkadaşlar size bilgi
aktarabilir. Bu da güzel bir gelişme olur.
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Tamam.
BAŞKAN - Buyurun.
2.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın,
Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, siyanürün zararlarına ve altın
çıkarılırken dikkat edilmesi gereken konular hakkındaki konuşmasına ilişkin
açıklaması
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Şimdi, ben Değerli Milletvekilimin
kaygılarına katılmıyor değilim. Ama niye bunu ben söylediğimde geçerli olmuyor
da siz söylediğinizde geçerli oluyor?
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Biz “Maden çıkarmayalım mı?” diye soruyoruz.
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Bakın, Değerli Milletvekilim, diyorum
ki: Ben bizzat şantiyesinde çalıştım bir yıl, siyanürlü alanda bizzat ben
çalıştım. Bu işin içinden geliyorum. Dört tane şart bir araya gelmeksizin ve
yerine getirilmeksizin ne Maden İşleri -Enerji Bakanlığı- ne ÇED’den dolayı Çevre Bakanlığı zaten izin vermiyor. Biz
istesek de izin veremez. Nedir bunlar, tekrar ediyorum: Bir kere çevreye etki
durumu nedir? Yer altı suyuna karışım var mı?
Ölçümlemeler yapılıyor. Baraj düzgün dizayn edilmiş
midir? Bunlar yerine gelmeksizin… Bozundurma yapılmış
mıdır? Zaten verilemez, istese de yapılamaz ve verilemez. O yüzden, bu
konudaki, vatandaşımıza gösterdiğimiz hassasiyetin az olmadığını, hatta tam
tersine hassasiyetin ön planda olduğunu söyleyebiliriz. O tür gösterilerde
bulunan, Bergama gibi gösterilerde bulunan o meşhur tiplemeler vardı. Bir iki
tane…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Asteriks…
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Asteriks’le alâkalı…
Bakın, geçen gün
bir arkadaşımla konuştum, “Bizzat ben kendisiyle konuştum.” dedi, “Biz
yanlış yapmışız diye söyledi.” dedi.
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) – Ama oğlunu işe alarak susturdunuz Sayın Bakan, yoksa raporlar
açık.
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Bakın, spekülatif
yönlendirmelerin dışında biz ciddi bir karar verip ciddi bir iş yapmak
zorundayız. Biz devlet idare ediyoruz, söylentilerle biz iş yapamayız. O
yüzden, tabii ki çevre faktörlerine son derece itina göstereceğiz,
vatandaşımızın hassasiyetine tabii ki son derece itina göstereceğiz ama bilgi
kirliliğine asla müsaade etmeyeceğiz. O açıdan bunları beraberce paylaşalım
diyorum.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım.
Milletvekili
arkadaşlarımıza da Sayın Bakana da teşekkür ediyoruz.
Anlaşılan odur ki
Sayın Bakanım, toplumun bu konuda daha çok bilgilenmeye ve bilgilendirilmeye
ihtiyacı var. Yetkisi olan
bütün arkadaşlar, Sayın Bakan ve ilgili arkadaşlarımız da
toplumumuzu, Meclisimizi bilgilendirirlerse seviniriz.
Teşekkür ediyorum
katkıları için bütün arkadaşlarımıza.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık
ve 23 milletvekilinin, yerel medya kuruluşları ile çalışanlarının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/426)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
"Türkiye'de
yerel basın ve medya kuruluşlarının ve çalışanlarının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi" amacıyla, aşağıda
belirtilen gerekçelerle Anayasamızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü'nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz. 12.06.2009
1) Alim Işık |
|
(Kütahya) |
2) D. Ali
Torlak |
|
(İstanbul) |
3) Mehmet
Şandır |
|
(Mersin) |
4) Mithat Melen
|
|
(İstanbul) |
5) Necati Özensoy |
|
(Bursa) |
6) Kemalettin Nalcı |
|
(Tekirdağ) |
7) Zeki Ertugay |
|
(Erzurum) |
8) Mehmet Akif Paksoy |
|
(Kahramanmaraş)
|
9) Beytullah Asil |
|
(Eskişehir) |
10) Muharrem
Varlı |
|
(Adana) |
11) Ahmet Deniz
Bölükbaşı |
|
(Ankara) |
12) Yılmaz Tankut |
|
(Adana) |
13) Cemaleddin Uslu |
|
(Edirne) |
14) Ahmet Kenan
Tanrıkulu |
|
(İzmir) |
15) Mustafa Enöz |
|
(Manisa) |
16) Cumali Durmuş |
|
(Kocaeli) |
17) Ali Uzunırmak |
|
(Aydın) |
18) Mustafa
Kalaycı |
|
(Konya) |
19) Hüseyin
Yıldız |
|
(Antalya) |
20) Osman
Durmuş |
|
(Kırıkkale) |
21) Süleyman
Latif Yunusoğlu |
(Trabzon) |
|
22) Yıldırım
Tuğrul Türkeş |
|
(Ankara) |
23) Akif Akkuş |
|
(Mersin) |
24) Emin Haluk
Ayhan |
|
(Denizli) |
Gerekçe:
Ülkemizde her
geçen gün büyüyen ve farklılaşan medya ve yazılı basın sektörü, düşünce ve
ifade özgürlüğüyle birlikte demokrasimizin, çok sesliliğimizin, sosyal
yapımızın gelişmesinin lokomotifi durumundadır. Bu sektörün önemli bir bileşeni
de yerel yayın yapan televizyon, radyo, gazete, dergi vb. medya ve basın
kuruluşları ile bu kuruluşlarda çalışan binlerce insanımızdır.
Türkiye'de bugün
Edirne'den Ardahan'a 81 il ve yüzlerce ilçede yayımlanan 1700'ü aşkın yerel
gazetenin kökenini, Osmanlı döneminde eyalet sisteminden vilayet sistemine
geçişle yayımlanmaya başlayan "vilayet gazeteleri" oluşturmaktadır.
1894'te bir nizamnameyle vilayetler oluşturulurken kentlerde birer matbaa da
kurulmuştur. Genellikle devletin kırtasiye gereksinimlerinin karşılandığı bu matbaalarda,
daha sonra resmi nitelikli vilayet gazeteleri çıkarılmaya başlanmıştır. Bunun
ilk örneği Tuna vilayetinde 1865'te Türkçe-Bulgarca olarak yayımlanmaya
başlayan "Tuna gazetesi"dir. Uygulama giderek yayılmış ve 1897'den
itibaren İstanbul dışındaki Osmanlı vilayetlerinde 29 gazete yayımlanmaya
başlanmıştır. Bunlardan 22'si vilayet gazetesidir. Beyrut'tan Girit'e kadar
genellikle bulundukları vilayetlerin adlarını taşıyan bu gazetelerin çoğu
Türkçe-Arapça ya da Türkçe-Rumca olarak yayımlanmıştır.
Tirajları 500'ü
aşmayan bu gazeteler genellikle haftalık olarak çıkmış, basının İstanbul
vilayetinin tekelinden çıkmasına katkı sağlamış, ancak bir bölümü Anadolu'da
yerel basının yaygınlaşması için devlet tarafından bir süre sonra
kapatılmıştır. Türkiye'deki yerel basına önderlik ve rehberlik eden bu
gazetelerden bazıları günümüzde yayınlarını sürdürmektedir.
Milli Mücadele'ye
öncülük eden gazeteler arasında İzmir'de Hukuk-Beşer, Ankara'da Yeni Gün,
Eskişehir'de Yeni Dünya, Milli Mücadele'yi destekleyenler arasında ise Yeni
Edirne, Erzurum’da Albayrak, Adana'da Yeni Adana,
Balıkesir'de de Ses gazeteleri sayılabilir. Bu gazetelerden Yeni Adana (1918),
Antalya (1922), Bartın (1924), Yeşil Giresun (1925), Kayseri'de Ülker (1927),
Elazığ'da Turan (1930) gazeteleri halen yayınlarını sürdürmektedirler. 1970'li
yıllara kadar bölgelerinde oldukça etkili olan bu gazeteler daha sonra ulusal
gazetelerin yayım, teknik, promosyon vb. özellikleri
ile rekabet edemez hale düşmüşler ve etkinliklerini giderek azaltmışlardır.
Günümüzde
bölgesel, il veya ilçeler bazında haberler toplamak, yayına hazır hale getirmek
ve yayınlamak için kurulmuş olan yüzlerce yerel medya ve basın kuruluşu ayakta
kalmaya çalışmakta ve önemli ekonomik sıkıntılarla mücadele etmektedirler.
Ekonomik sıkıntı içerisinde olan gazete ve/veya TV sahiplerinin; resmi
ilanlardan yeterince pay alamamaları, ticari ilan ve reklam yetersizliği,
gazetenin ham maddesi olan kağıdı temin etme zorluğu, tiraj
sorunu ve devletin yerel gazeteleri yeteri kadar desteklememesi, eğitimli
eleman eksikliği, teknolojik yetersizlik, halkın yerel gazeteyi yeterince
benimsememesi, haber akışının ve sunumunun tatmin edici düzeyde olmaması vb.
gibi çok değişik konularda önemli sorunları bulunmaktadır. Diğer yandan
buralarda çalışan personelin de çok ciddi sorunları vardır. Belirtilen
gerekçelerle yerel basın ve medya kuruluşlarının ve çalışanlarının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir meclis
araştırması açılmasında yarar görülmektedir.
2.- Demokratik Toplum Partisi Grubu Adına Grup Başkan
Vekili Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van ilinde
İran sınırında yaşanan ölüm olaylarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/427)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Van'ın sınır
ilçelerinde, İran İslam Cumhuriyeti ile ortak sınırımızda, İran İslam
Cumhuriyeti ile Türkiye güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu yaşanan ölüm
olaylarının araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın
98'inci İç Tüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması
için gereğini arz ve teklif ederiz.
Fatma
Kurtulan
Demokratik
Toplum Partisi Grup
Başkan Vekili
Van
Gerekçe:
Yıllardır Van'ın
adeta kanayan bir yarası olan ve birçok yurttaşımızın güvenlik güçlerinin ateş
etmesi sonucu yaralanmasına, sakat kalmasına ve hayatını kaybetmesine neden
olan sınır kaçakçılığı çözülemeyen bir sorun olarak hala varlığını
korumaktadır. Van halkının ekonomik gelir kaynaklarının başında gelen sınır
ticaretini kısıtlayan ithalat ve ihracat ürünlerine uygulanan kotanın
kaldırılmaması, sınır kapılarının açılmaması, başka geçim kaynağı bulamayan
yurttaşlarımız için burayı ölüm kapısı haline getirmiştir. Van ve bölge için
bir istihdam alanı olan sınır ticareti engellerle bitirme noktasına
getirilirken, burada çalışanlar için yeni bir istihdam alanı yaratılmamış ve bir çok vatandaşımız İran ile ortak sınırımızda kaçakçılık
maksadıyla sınırı iIlegal geçtiği için güvenlik
görevlileri tarafından vurularak hayatını kaybetmiştir. Van'ın sınır
ilçelerinde var olan işsizlik, operasyon, mera ve yayla yasakları nedeniyle
tarım ve hayvancılığın yapılamaz hale gelmesiyle geçimini sağlayamaz duruma
gelen çok sayıda kişi, mazot kaçakçılığı yapıyor. Ölümü göze alarak büyük
zorluklarla sınırı geçerek akaryakıt getiren vatandaşlar sık sık İran ve Türkiye güvenlik güçlerinin kurşunlarına hedef
oluyor. İran İslam Cumhuriyeti ile ortak sınırımızda meydana gelen her türlü
olayın çözümü hususunda akit edilen 14 Mart 1937 tarihli Tahran antlaşmasının,
yaşanan ölüm olaylarında, tazminat verilmesi, sınır görevlilerinin
cezalandırılması ve uyarılması hususlarını içermekte ancak meydana gelen ölüm
olaylarına çözüm olmamaktadır. Söz konusu anlaşmanın, sınırda yaşanan ölümleri
kesin bir biçimde sona erdirecek yeni bir içeriğe kavuşturulması gerekmektedir.
Bu ölümlerin bir an önce son bulması için acil önlemlerin alınması ve İran
İslam Cumhuriyeti ile Türkiye arasında bir an önce yeni bir hukuki sürecin
başlatılması gerekmektedir. 2007 ile 2009 tarihleri arasında, İran ile ortak
sınırımızda İran ile Türkiye güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu 15 kişi
yaşamını yitirirken, çok sayıda kişi de yaralanmıştır. Van'ın Özalp ilçesinde oturan,
Ejder Demir adlı vatandaş, 13 Eylül 2007'de, evinin önünde, iddialara göre bir
yüzbaşı tarafından vurularak hayatını kaybetmiştir. Haşim Yakut adlı
vatandaşımız, sınırda, 10 Mart 2008'de vurularak yaşamını yitirmiştir. Şahabettin Karalıoğlu, 5 Nisan 2008
tarihinde vurularak yaşamını yitirmiştir. Rahmi Yıldıztan
adlı vatandaşımız 22 Ağustos 2008'de İran sınırda vurularak yaşamını yitirmiş,
cenazesi günlerce vurulduğu yerde bekletilmiştir. Murat Yılmaz adlı
vatandaşımız, 11 mart 2009'da sınırda, üzerlerine
atılan havan topundan aldığı yara ile hayatını kaybetmiştir. Savaş Öztürk, 11 Mayıs 2009 tarihinde kamyonunda vurularak
hayatını kaybetmiştir. Yakup Işık, 11 Haziran 2009'da sınırda vurularak
yaşamını yitirmiştir. Ayrıca çeşitli tarihlerde, Cemil Demirbacak,
Mehmet Yekebaş, Haşim Yalav,
Nazmi Güler ve Doğan Durdu adında 9 yaşındaki bir
çocuk sınırda askerlerin açtığı ateş sonucu hayatını kaybetmiştir. İran ile
ortak sınırımızda, yaşanan ölüm olaylarına hükümet bu güne kadar sessiz
kalmıştır. Sınırda yaşanan bu ölüm olaylarına, bir suçun infazı olarak
bakılmakta ve güvenlik güçleri sınırda adeta infaz memuru görevi
yapmaktadırlar. İçişleri Bakanlığı ise olaylarla ilgili, 7/7541 esas numaralı
soru önergemize verdiği cevapta; son iki yıl içerisinde 12 kişinin hayatını
kaybettiğini; söz konusu kişilerin İran askerleri tarafından öldürüldüğünü
ifade etmiştir. Oysa, yaşanan ölüm olayları hakkında,
Van İnsan Hakları Derneği şubesi, bu olaylarla ilgili, tutuklu asker ve
haklarında soruşturma başlatılan askerî personel olduğunu öne sürmüştür. İran
İslam Cumhuriyeti ve Türkiye güvenlik güçlerinin ateş etmesi sonucu sınırda
yaşanan bu ölüm olaylarının bir an önce gündeme alınması ve hükümetin bu
ölümleri durduracak etkili düzenlemeleri ve bir an önce hayata geçirmesi
gerekmektedir.
3.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 22
milletvekilinin, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı ile mücadelede yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/428)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Kırım Kongo
Kanamalı Ateşi, kenelerle bulaşan, insanlarda ölümlere yol açan zoonoz bir hastalıktır. Hastalık hayvanlarda, subklinik olarak seyretmekte insanlarda da klinik olarak, sporadik vakalar veya salgınlar şeklinde görülebilmektedir.
Binlerce yıldır
dünya üzerinde varlığını sürdüren keneler, insan ve hayvanların bulunduğu her
ortamda bulunmaktadır. Bugüne kadar dünyada bulunan 850'den fazla kene türünden
30'a yakınının Türkiye'de aktif olduğu tespit edilmiştir. Bu kenelerin Güney
Doğu Avrupa ve Güney Afrika arasında göç eden göçmen kuşlarda görülmesi bu
virüsün iki kıta arasında taşınmasına yol açtığının bir göstergesidir.
Hastalık çıkan
yöreler genellikle dağ / yamaç yapısında olup, orman ile tarım arazilerinin iç
içe olduğu parçalı arazi yapısına sahiptir. Meşelik alanların genişlemesi buna
bağlı olarak yabanıl hayvan sayısındaki artış, kenelerin üreme ve
yayılmalarında büyük etkendir. Ayrıca küresel ısınma ve bunun sonucu olarak da
hava sıcaklıklarının mevsim normallerinden yüksek seyretmesi kenelerin daha
erken üreme ve konakçı bulmalarına neden olmaktadır. Ayrıca ülkemiz kenelerin
yaşamaları için coğrafi açıdan çok uygun bir yapıya sahiptir.
Hastalık ilk kez
ülkemizde 2002 yılında Tokat ve civar illerde görülmüş ve o günden beri artarak
devam etmiştir. KKKA hastalığını bulaştıran kenelerin her yaz döneminde aktif
hale gelmesi, halk arasında bir tedirginlik havası yaratmaktadır. Yaban
hayatıyla iç içe olan tarım arazilerinde çalışan veteriner hekimler, tarım,
orman işçisi, köylü, avcı veya piknik yapan insanlarımız için hastalıktan
korunma ve kontrol tedbirlerinin acilen alınması büyük önem taşımaktadır.
Bu hastalıktan
korunmak amacıyla, hali hazırda insanlar ve hayvanlar için geliştirilmiş bir
aşı yoktur. Bu nedenle hastalıktan korunma tedbirleri büyük önem arz
etmektedir. Ancak bu güne dek pantolon paçasını çorabın içine sokmaktan öteye
giden bir korunma tedbiri geliştirilmemiştir. Hayvanlarda ve kenelerin yoğun
olarak bulunması muhtemel alanlarda düzenli ve bilinçli ilaçlamalar ilgili
Bakanlıklar tarafından yeterli olarak yapılmamıştır. Ülkemizdeki
gerçekler göz önüne alındığında bir yetiştiricinin veya arazi sahibinin
ilaçlama yapması, diğerinin yapmaması veya istenilen düzeyde bilinçli, düzenli
ilaç kullanılmaması, ilaçlama çalışmalarının sadece vaka görülen veya ihbar
edilen alanlarla sınırlı kalması, hastalığın görülmesi olası tüm arazilerde
etkin ve kontrollü bir ilaçlanma çalışmasının yapılmamış olması hastalığın yurt
genelinde yayılmasında büyük etken olmuştur.
2002- 2003
yıllarında vaka sayısı 150 iken, ölüm 6, 2004'te vaka sayısı 249, ölüm 13,
2005'te vaka sayısı 266, ölüm 13, 2006'da ise vaka sayısı 438, ölüm ise 27’dir
2007 ve 2008'de
ise ilgili Bakanlıklarca gerekli idari ve fenni tedbirlerin yeterince
alınmaması nedeniyle özellikle vaka sayılarında büyük artışlar yaşanmıştır.
2007’de 717 olan KKKA vakası 2008'de 1.315'e yükselmiş, 2007'de 33 kişi KKKA'dan hayatını kaybederken 2008 yılında bu sayı 135'e
ulaşmıştır. 2009 yılının 5 aylık döneminde ise ölü sayısı 20’lere ulaşmıştır.
Bu hastalıktan
korunmak amacıyla, hali hazırda ülkemizde insanlar ve hayvanlar için
geliştirilmiş bir aşı yoktur. Hastalığa karşı immun
ve hiperimmun serumlar geliştirilememiştir. Bu
nedenle hastalıkta korunma tedbirleri büyük önem arz etmesine karşın ilgili
Bakanlıkların henüz elle tutulur bir çalışması bulunmamakta ve hastalıktan ölen
bunca insanımıza rağmen duyarsız kalınmaktadır. Alınan tedbirler ve halkın
bilinçlendirilmesi yönündeki çalışmalar yetersizdir. İlgili Bakanlıklar
arasında iletişim ve koordinasyon eksiklikleri vardır.
Anılan nedenlerle
KKKA hastalığı ile ilgili ulusal düzeyde koordinasyonun sağlanması, gerekli
idari ve fenni tedbirlerin alınması, kurumsal ve yasal düzenlemelerin
yapılması, amacıyla Anayasanın 98. TBMM İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri
gereğince Meclis araştırılması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Ramazan
Kerim Özkan |
(Burdur) |
|
2) Engin Altay |
|
(Sinop) |
3) Tekin Bingöl
|
|
(Ankara) |
4) Şevket Köse |
|
(Adıyaman) |
5) Ali Arslan |
|
(Muğla) |
6) Fatma Nur Serter |
(İstanbul) |
|
7) Sacid Yıldız |
|
(İstanbul) |
8) Ali Rıza Öztürk |
|
(Mersin) |
9) Fevzi Topuz |
|
(Muğla) |
10) Gökhan
Durgun |
|
(Hatay) |
11) Oğuz Oyan |
|
(İzmir) |
12) Eşref Erdem
|
|
(Ankara) |
13) Atila Emek |
|
(Antalya) |
14) Vahap Seçer |
|
(Mersin) |
15) Çetin
Soysal |
|
(İstanbul) |
16) Ahmet Ersin
|
|
(İzmir) |
17) Rasim Çakır
|
|
(Edirne) |
18) Osman
Kaptan |
|
(Antalya) |
19) Orhan Ziya
Diren |
|
(Tokat) |
20) Halil Ünlütepe |
|
(Afyonkarahisar) |
21) Yaşar Ağyüz |
|
(Gaziantep) |
22) Ali Rıza Ertemür |
|
(Denizli) |
23) Mevlüt Coşkuner |
(Isparta) |
|
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım:
B) TEZKERELER
1.- Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesinde
Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen “Türk Grubu”
oluşturulmasına ve söz konusu Asamblede TBMM Başkanı Başkanlığında yedi üye ile
temsil edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/957)
7
Ekim 2009
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Azerbaycan
Cumhuriyeti, Kazakistan Cumhuriyeti, Kırgız Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti
Parlamento Başkanları tarafından, ülkelerimiz arasındaki tarih, kültür ve dil
birliğine dayanarak ulusal mevzuatların yakınlaştırılması ve diğer parlamentolararası faaliyetler konularında işbirliği
gerçekleştirilmesi amacıyla, Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi 21
Kasım 2008 tarihinde İstanbul'da kurulmuştur.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un
4. maddesi gereğince, "Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter
Asamblesi"nde Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni temsilen
"Türk Grubu" oluşturulması ve sözkonusu
Asamblenin İç Tüzük hükümleri gereğince TBMM Başkanı Başkanlığında toplam yedi
üye ile temsil edilmesi hususları Genel Kurul'un tasviplerine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bu öneriyle ilgili söz almak istiyorum.
BAŞKAN – Ne
bakımdan söz almak istiyorsunuz efendim?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, şimdi grup kurulacak. 7 tane milletvekili öneriliyor.
BAŞKAN – Evet.
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Burada, bir defa dört tane grup var. Şimdiye kadar… Anayasa’ya göre Meclis
çalışmalarının Türkiye Büyük Millet Meclisindeki temsil oranına göre temsil
edilmesi lazım. Maalesef bugüne kadar AKP hep seyahatlerde,
büyük bir kesimini kendi milletvekillerinden almakta, CHP ve MHP’den almakta. Şimdi,
7 kişi nasıl oluşturulacak?
BAŞKAN – Efendim,
konuyla ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grubundan milletvekili arkadaşlarımız bu TÜRKPA temsilcisi olarak
vardır.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – 7 kişi kimlerden alınacak? Mademki bir Türk grubu olacağına göre,
bunun hep iktidar partisi grubundan olmaması lâzım.
BAŞKAN – Hayır,
iktidar partisi grubundan değil, hem muhalefetten hem iktidardan var.
Efendim,
muhalefetteki milletvekili sayısı 10, öbür taraftaki milletvekili sayısı 540.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Olabilir efendim.
BAŞKAN – Yani,
şimdi, her şeyin içerisinde olmaz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – O zaman karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Tamam,
isteyiniz.
TÜRKPA grubuyla
ilgili olarak Meclis Başkanlığının tezkeresini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı yok efendim. (AK PARTİ sıralarından “var, var”
sesleri.)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer
alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer
alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/499) (S. Sayısı: 321) (x)
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Saygıdeğer
milletvekilleri, geçen birleşimde tasarının tümü üzerinde gruplar, komisyon ve
şahsı adına bir üye milletvekili arkadaşımız konuşmuştu.
Şimdi söz sırası Hükûmet adına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın
Cemil Çiçek’e aittir.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Bakanım,
sizi çağırdım ama üç beş saniyenizi rica edeyim.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, dün soru-cevap için ekranda isimlerini görmüş
olduğum milletvekili arkadaşlarımın isimlerini tekrar okuyorum, ona göre söz
vereceğim: Sayın Halil Ünlütepe, Sayın Ali Rıza Öztürk, Sayın Kamer Genç, Sayın Yılmaz Tankut,
Sayın Turgut Dibek, Sayın Alim Işık, Sayın Ahmet
Orhan, Sayın Cemaleddin Uslu, Sayın Akkuş, Sayın
Taner, Sayın Varlı, Sayın Korkmaz, Sayın Enöz, Sayın
Özdemir ve Sayın Güner.
Toplam okuduğum
milletvekili sayısı 15’tir. Arkadaşlarımız tekrar sisteme girerlerse bu sıraya
göre söz vereceğim kendilerine.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim.
(x)
321 S. Sayılı Basmayazı 7/10/2009
tarihli 3’üncü Birleşim tutanağına eklidir.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir önemli yasa
tasarısını görüşüyoruz. Dün bu tasarıyla ilgili söz alan değerli grup
sözcülerimizin ifade ettiği gibi, toplumsal hayatımızda ekonomik ve sosyal
ilişkilerimizde son derece önemli, bu ilişkilerin hukuki çerçevesini ve
temelini oluşturan bir temel yasayı görüşüyoruz. Bu, Türk Borçlar Kanunu
Tasarısı olarak huzurlarınıza gelmiş bulunuyor.
Öyle, bu tasarı
vesilesiyle emeği geçen pek çok insanımız var. Üniversitelerimizden çok değerli
öğretim üyeleri bu tasarının olgunlaşmasında, huzurunuza gelmesinde çok çaba
sarf etmişlerdir. Bunların başında Profesör Turgut Akıntürk
var; Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur, Allah’tan rahmet diliyoruz. Profesör Nevzat
Koç, Profesör Cevdet Yavuz olmak üzere, hukuk fakültelerimizin çok değerli
öğretim üyeleri uzun bir emek mahsulü bu tasarıya katkı vermişlerdir. Yargıtayımızda daire başkanı olarak görev yapan, üye olarak
görev yapan, hâlen görevde veya emekli olmuş olan değerli üyelerimiz var. Türkiye
Barolar Birliğinin ve değişik üniversitelerimizin öğretim üyelerinden tutun
hukuk kurumlarına ve kuruluşlarına varıncaya kadar pek çok kişi, kuruluş bu
tasarının huzurunuza gelmesinde uzun bir çaba harcamışlardır. Bunlardan dolayı
kendilerine huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Müzakereler
vesilesiyle dikkatimize gelmesi gereken bir başka husus var, onu arz etmek
istiyorum. 1926 yılında Türkiye’de hukuk devrimi yapıldığında, biz, yeteri
kadar hukuk birikimimiz olmadığı için, hukukçumuz olmadığı için, öbür yandan da
belki zaman darlığı sebebiyle Türkiye’de uzunca bir zaman uygulanma imkânı
bulunan temel yasaları başka ülkelerden, Avrupa Birliği üyesi ülkelerden
iktibas ettik, tercüme ettik, sonra bunları uygulamaya koyduk. Ama 2009’a
geldiğimizde iftiharla söyleyebiliriz ki, artık, Türkiye’de, kendimiz, kendi
şartlarımızı, kendi özelliklerimizi, dünyadaki gelişmeleri ve tecrübeleri de
dikkate alarak temel yasalar yapabilecek durumdayız. Ceza Kanunu’nu kendimiz
yaptık, Ceza Muhakemesi Kanunu’nu kendimiz yaptık, infaz yasaları bizim
eserimiz, dün müzakeresine başladığımız Borçlar Kanunu öyle, Türk Ticaret
Kanunu öyle, yine Komisyonda bulunan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’yla ilgili
düzenlemeler böyle.
Geldiğimiz nokta şunu gösteriyor: Artık Türkiye’de seksen altı
yıllık cumhuriyet dönemimizde o denli kazanımlar elde etmişizdir ki hukuk
alanında her türlü düzenlemeyi yapabiliriz ve artık, Fransa bu konuda ne dedi,
Almanya ne dedi, bunları mukayese unsuru olarak alabiliriz ama gelinen noktada,
öyle inanıyorum ki, Türk hukukunda bu konularda neler var, Türkiye’nin
yasalaştırdığı, yürürlüğe koyduğu temel yasalarda ne gibi düzenlemeler, ne gibi
kurumlar ortaya konuldu, bu da başka ülkeler bakımından üzerinde durulan ve
durulması gereken bir konudur. Bize bu mutluluğu
yaşatan bütün hukukçularımıza, bilim adamlarımıza, tatbikatçılarımıza teşekkür
ediyorum. Bunu bu vesileyle ifade etmeyi bir şükran ifadesi olarak zaruri
gördüm.
İkincisi, böyle
bir yasaya ihtiyaç var mıydı yok muydu tarzında dün bir soru gündeme geldi. Bu
konuda ifade etmek istediğim husus şu: Bunlar temel yasalardır. Bir iktidar
döneminde ihtiyaç hasıl olur, düzenleme yapılmaya
başlanır; bazen bu tip yasalar bir iktidar dönemine yetişmez, bir seçim
dönemine yetişmez; eğer devlette devamlılık esas ise, daha sonraki iktidarlar
da bu ihtiyacı benimsiyorlar ise bu çalışmalar devam eder.
Demek ki
Türkiye’de yeni baştan bir Borçlar Kanunu’nun ele alınması ve düzenleme
yapılması sadece bizim iktidarımızın ihtiyaç duyduğu bir konu değil. Bu
tasarının geçmişine baktığımızda, konu ilk defa 1998’de -daha gerilere de işi
götürebiliriz ama somut olarak 1998’de- gündeme geliyor. O
zaman bizler yokuz, başka bir siyasi heyet var ama bir siyasi heyet de durup
dururken “şunu değiştirelim, bunu değiştirelim” değil, hukuk kurumlarından,
sivil toplum kuruluşlarından, uygulamalardan çok kuvvetli bir değişim yaşayan
Türkiye’de mevcut yasaları ihtiyaçları karşılamadığı için ve parça parça da bu düzenlemeleri bir bütünlük içerisinde ortaya
koyma imkânı olmadığı için yasayı bütünüyle ele almakta fayda görmüştür birçok
temel yasa bakımından. İşte, 1998 yılına gelindiğinde Borçlar Kanunu’nda da
köklü bir değişikliğe ihtiyaç olduğu ortaya çıkmıştır ki, o zaman böyle bir
komisyonun kurulmasına karar verilmiş, daha sonra 57’nci Hükûmet
döneminde de bu ihtiyacın varlığı kabul edildiği için o dönemde de bu komisyon
çalışmaları sürdürülmüş, 2002’de AK PARTİ İktidarı işbaşına geldiğinde de bu
komisyonların ne yapısına ne çalışmalarına en ufak bir müdahale olmaksızın
temel yasalardaki bu değişikliğin bir an evvel hayata geçirilmesi noktasında
bir siyasi irade ortaya konulmuştur. Demek ki, böyle bir yasanın tepeden
tırnağa yeni baştan ele alınma ihtiyacı genel bir mutabakatın sonucudur diye
ifade etmek istiyorum.
Bir başka husus
da şudur: Türkiye 61 Anayasası’yla beraber beşer yıllık kalkınma planlarıyla
bir kısım çalışmalarını yürütmekte ve devletin önümüzdeki dönemde yapması
gereken hedefler bu kalkınma planlarında yer almaktadır. Oradaki hukuk
bölümlerine baktığımızda, büyük ölçüde bu temel yasaların yeni baştan bir elden
geçirilmesi, hukuk altyapımızın takviye edilmesi, tahkim edil-mesi noktasında orada hedefler de vardır. Böyle olunca, bir
taraftan plan hedefleri, öbür taraftan toplumsal ihtiyaçlar, değişen şartlar
Borçlar Kanunu’nun ele alınması noktasında bir iradeyi ortaya koymuştur.
Bu tip tasarılar
gündeme geldiğinde genel bir söylem vardır: “Efendim yeteri kadar zaman… Bu
işleri aceleye getirmeyelim, bu işler kısa zamanda yasalaşmasın; üzerinde
tartışalım, konuşalım, ondan sonra bu konu gündeme gelsin.” tarzında genel bir
söylem vardır. Esas itibarıyla, bu söyleme katılmış olmakla birlikte konu
1998’den 2009’a kadar geçen süre içerisinde, böyle bir yasanın hazırlanabilmesi
için yeteri kadar sürenin var olduğunu, bu konuda katkı vermek isteyen
insanlarımız varsa, kurumlarımız varsa zamanın yeteri kadar müsait olduğunu
ifade etmek istiyorum. Yani, önünüze, aceleyle getirilmiş bir yasadan
bahsetmemiz mümkün değil. Bu kadar yıl, dokuz yıl, dokuz yıldan daha fazla bir
süre, bilim heyeti, tatbikatçılarla beraber bir araya gelmiş, Bakanlık da bu
işte her türlü katkıyı vermek suretiyle önemli bir metni ortaya çıkarmıştır.
Bir temel yasanın hazırlanabilmesi bakımından dokuz sene az bir zaman değildir.
O zaman, demek lazım ki bu tip yasalar için dokuz sene yetmiyorsa bunu ortaya
koyalım. On dokuz sene mi olması lazım? On dokuz sene gibi bir zaman söz konusu
olduğunda, bu defa, tekrar başa dönüp bunun da yetmeyeceğini görmemiz gerekir.
Bütün mesele, çağımızın imkânları içerisinde, bu yasaları, bir taraftan yeteri
kadar tartışmaya imkân verecek tarzda gündeme getirmek, tartışmak, katkı almak
ama öbür tarafta da süratle de yasalaştırmak gerekir çünkü hayat devam ediyor.
Mademki bu yasanın değiştirilmesi bir zaruret olarak önümüze gelmiş, birçok
siyasi heyet bu yasanın değiştirilmesi noktasında irade ortaya koymuş, bunu
daha fazla geciktirmenin imkânı yok, gereği de yok. Burada eksiklikler varsa,
hiç şüphesiz, Genel Kurulda da bunları açık yüreklilikle, doğruları bularak,
katkılar almak suretiyle mükemmel hâle getirmeye çalışırız. Geri kalanı da
zaten uygulamacıların ortaya koyacağı kararlarla doldurulacak demektir.
Bir başka şey
ifade etmek istiyorum: Yine, bu tip yasalar söz konusu olduğunda, bir taraftan
yeteri kadar zaman ihtiyacı vurgulanırken katılım konusu da gündeme gelir.
Geçtiğimiz dönemde yaptığımız çalışmalardan da şunu görüyoruz ki katılıma hep
ihtiyaç duyarız, katılıma hep vurgu yaparız ama yeteri kadar da katılımın
olmadığını maalesef görürüz. Bir tecrübe, ben bunu geçmiş dönemde yaşadım.
Şimdi, bu tasarı 113 kurum, kuruluş ya da makama gönderilmiş. Tabiatıyla, bu
113 kurum ve kuruluş, bu tasarıyla doğrudan bağlantısı olan, katkı verecek
olan, vermesi gereken kuruluşlardır. Bunun sayısı az değildir. Buna ilaveten
ben de katkı vermek istiyorum diyenler var idiyse bu dokuz senelik süre
içerisinde zaten hem alt komisyonda hem Komisyonda bu katkıları verebilirler.
Bugün dahi sizler aracılığıyla bu düzenlemeleri burada gerçekleştirme imkânımız
var. Esasen, Değerli Komisyon Başkanımız ve Komisyon üyelerimiz de bu konuda
gerekli hassasiyeti göstermişler ve katkıyı da vermişlerdir ki böyle bir yasa
tasarısı önümüze gelmiş oluyor.
Dünkü
müzakerelerden katıldığım bir konu var, onu ifade etmek istiyorum. Sayın Bal
gündeme getirdi, dil konusudur. Dil konusu önemlidir. Hakikaten, yaptığımız
yasalar eğer yeteri kadar toplum tarafından anlaşılamıyorsa anlaşılamayan yasalar
beraberinde birçok hukuki, sosyal ve ekonomik problemleri de beraberinde
getirir. Onun için, sadece bu Borçlar Kanunu gibi bir temel
yasada değil mümkünse her yasada, yaşayan dili esas alarak ve mümkün olduğu
kadar da ortak olarak kullandığımız kavramları gündeme getirmek suretiyle bu
düzenlemeleri yapabilirsek, hem dilimizin zenginliğini korumak açısından
sayısız faydalar sağlayacağız hem de uygulamada içtihatlar açısından da bir
kısım kargaşayı ortadan kaldırmış olacağız ihtilafları çözme noktasında. Bu
konuda bir tereddüt var ise onu yine bu safhada giderme imkânımız var. Ancak bu
tasarı bakımından bir temel sıkıntımız var, onu da sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Hâlen “Borçlar
Kanunu” olarak ifade ettiğimiz ve Medeni Kanun’un mütemmim cüzü olarak ifade edilen
kanun bugün iki parçalı durumdadır. Medeni Kanun yenilenmiştir; diliyle
yenilenmiştir, kurumlarıyla, kavramlarıyla, öncelikleriyle. 2001 yılında
yasalaşmış, 2002’nin başında da yürürlüğe girmiştir. Borçlar Kanunu’ysa bu Medeni Kanun’un mütemmim cüzüdür, ayrılmaz
bir parçasıdır. Şimdi, öyle bir durum var ki üstü frak, altı şalvar! Ya ikisini
birbirine uyduracağız, uyumlu hâle getireceğiz ya da buna bir çare bulmamız
gerekir. Zannediyorum, Komisyonca, Medeni Kanun yürürlüğe girdiği için 2002’nin
başında, 2001’de Parlamentoda görüşülüp karara bağlandığı için, Sayın Bal’ın
dün dile getirdiği bir kısım hususlar keşke o zaman, Medeni Kanun düzenlenirken
düzeltilebilmiş olsaydı Borçlar Kanunu ona uygun olarak düzeltilebilecekti.
Söylemek
istediğim şey şu: Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ile ilgili dil yönündeki
tenkitler esas itibarıyla Medeni Kanun’a yönelik tenkitlerdir. Doğru olanı
budur çünkü biri diğerinin ayrılmaz parçası, yeni tasarıya göre de beşinci
kitap.
Şimdi, şöyle bir
şey düşünün: Demek ki Medeni Kanun ile Borçlar Kanunu’nu birlikte mütalaa
ettiğimizde, beş katlı bir bina düşünün, dört katı önceden çıkmış, cephe
giydirmesi yapılmış, tuğlasından estetiğine, mimarisine varıncaya kadar 2001’de
şekillenmiş, üzerine bir beşinci kat çıkılıyor. Nedir o beşinci kat? Türk
Borçlar Kanunu Tasarısı. Şimdi bu ikisi birbiriyle uyumlu olmadığında ortaya
çıkan bir garabeti yaşıyoruz. Sıkıntı buradan kaynaklanıyor. Komisyon, öbürü
yürürlüğe girdiği için, oradan hiza, mesafe alarak dil kullanımında maalesef
benim de itiraz ettiğim, doğru bulmadığım, gerekli görmediğim bir düzenleme
önümüze gelmiş bulunuyor ama bunun çaresiz olmadığını, düzeltilebileceğini
-önümüzde zaman var- biraz daha fazla gayret sarf edersek bu ihtiyaçları da
ortadan kaldırabileceğimizi ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu tasarı Türkiye için fevkalade önemlidir. Sadece
ekonomik, sosyal hayatımız bakımından değil, Türkiye’de hukuk sisteminin sağlam
bir zemine oturabilmesi bakımından da ihtiyaç var. Dünya süratle değişiyor,
kapalı ekonomiler daha açık ekonomiler hâline geliyor, yasalarımız sadece bizi
ilgilendirmiyor. Türkiye’ye gelip giden, Türkiye’den mal edinmek isteyen,
Türkiye’yle ticari, ekonomik ilişkilerde bulunmak isteyen yabancılar da dâhil
herkesi ilgilendirdiği için, yasaların günün şartlarına uygun hâle getirilmesi
gerekmektedir. Eğer, bu böyle olmadığı takdirde başka yollardan hukuki
sorunlara çözüm aranmakta, bu çözümler de çoğu zaman hukuki olmaktan çıkıyor,
başımıza başka türlü sıkıntılar çıkarıyor. Bu düşünülerek, bu tasarı gerçekten
büyük bir emek mahsulü olarak hem bilim heyeti hem tatbikatçılar hem de Adalet
Komisyonumuzun çok Değerli Başkan ve üyelerince önemli yenilikleri de
beraberinde getiriyor. Bölümlere geçildiğinde bu yeniliklerin neler olduğunu
teker teker hiç şüphesiz konuşacağız, görüşeceğiz ama
toplam olarak meseleye baktığımızda bu tasarı genel hükümleri itibarıyla en az
elli yedi noktada yenilik getiriyor. Bunu son derece önemli buluyoruz. Özel
hükümler açısından baktığımızda da en az otuz üç konuda, bunun kendi alt
başlıklarını da hesaba kattığımızda bir o kadar daha ekonomik ve sosyal
hayatımız bakımından adaleti, dengeyi ve hukuki güvenliği esas alacak tarzda
düzenlemeleri getiriyor. Bunların sadece zaman itibarıyla başlıklarını kısaca size
ifade etmek istiyorum, ondan sonra bölümlere geçildiğinde her bir bölüm
bakımından bu yenilikler üzerinde ayrı ayrı durma
imkânı var. Mesela bu 649 maddeden oluşan Borçlar Kanunu’nun getirdiği
yeniliklerden bir tanesi: Ismarlanmayan bir şeyin gönderilmesi hâlinde onu alan
kişi geri göndermek veya saklamak zorunda değildir. Hepimize zaman zaman değişik paketler gelir, koliler gelir, vesaireler
gelir sonra da arkasından fatura gelir veya -hiç ummazsınız- bir icra tebligatı
pekâlâ gelebilir. Dolayısıyla, şimdi bu bir manada -iyi niyetli gönderimler
bakımından bir şey demeyeceğim ama- bu işin art niyetli olanları bakımından da
bir kazanç elde etme yolu olarak da çoğu zaman karşımıza gelebilir, tatbikatta
bunları gördük. Dolayısıyla, bu alanda geçmiş düzenlemeler yeterli olmadığı
için… İşte, ısmarlanmayan bir şeyin gönderilmesi hâlinde onu alan kişi geri
göndermek veya saklamak zorunda değildir. Kim gönderiyorsa bunun akıbetine
katlanmak durumundadır. İkincisi: Açığa, boş belge veya kâğıda imza atan
sonuçlarına da katlanacaktır. Bu da zaman zaman “Ben
bilmiyordum, ben açığa imza atmıştım vesaire, üstünü istemediğim şekilde
doldurmuştur.” filan tarzında, ne kadar iyi niyetli, ne kadar suiniyetli… Hep
tartışma konusu olan konu, bu tasarıyla, 15’inci maddede vuzuha kavuşturulmuş,
önemli bir düzenleme burada yapılmıştır.
Bir başka önemli
düzenleme, vatandaş tek taraflı ve önceden hazırlanmış sözleşmelere karşı
korunmak durumundadır. Özellikle bankacılıkla ilgili, okumadığımız, hepimizin
de zaman zaman bu kürsüden “karınca duası” gibi diye
şikâyet ettiğimiz bir kısım sözleşmelere, ya aceleyle ya anlamadan, oturur imza
atarız, sonra da başımıza gelmedik iş kalmaz. Dolayısıyla, bunların hayatımızda
ne büyük aile facialarına, kişisel bir kısım acılara sebebiyet verdiğini biliyoruz.
Bunun için, bu alanda bir düzenlemeye ihtiyaç vardı. İşte böylece, tek taraflı
ve önceden hazırlanmış sözleşmelere karşı vatandaşın korunması söz konusu
olmuştur.
Ayrıca, zor
durumda kalan bir kimsenin yaptığı sözleşme nedeniyle ifa etmesi gereken
borcundaki oransızlığın giderilme imkânı getirilmiştir.
Ölüm ve bedensel
bütünlüğün zedelenmesi hâlinde, zarar görenin ailesi yanında yakınlarının da
manevi tazminat talep etmesine imkân veren düzenlemeler getirilmiştir.
Zarar görenin
talebi hâlinde, hâkim, geçici ödeme yapılmasına karar verebilecektir. Özellikle
davaların uzun sürdüğü durumlarda, dava sonuçlanıncaya kadar bir sürü
sıkıntıyı, meşakkati de insanlar çekmekte. Tabiri caizse, bir Anadolu
tabiriyle, göle su gelinceye kadar kurbağanın gözü patlıyor, dava bitinceye
kadar adamın canı çıkıyor. Hâkim, gelişen şartlara göre pekâlâ dava
sonuçlanmadan da eğer dosya münderecatı böyle bir ödemeyi, geçici ödemeyi
mümkün kılıyorsa bu ödeme yapılacak.
Faize getirilen
sınırla borçlular korunmaktadır. Özellikle faizlerin sık sık
değiştiği dönemlerde bunun da beraberinde pek çok sorun getirdiği ortada.
Aşırı ifa güçlüğü nedeniyle sözleşmenin yeni duruma uyarlanması
imkânı getirilmekte.
Taksitle satış
sözleşmeleri şekle bağlı hâle getirilmiştir. Bunu fevkalade önemli buluyoruz.
Özellikle ekonomik hayatımızda bugün taksitli satışlar neredeyse ekonominin bel
kemiği durumundadır. Dolayısıyla, bunların belli bir şekle bağlanmasında
zaruret olduğu ortadadır.
Kira konusu başlı başına düzenlenmesi gereken bir konu. Bununla ilgili sayısız düzenleme var. Bunun ayrı bir başlık olarak
bu bölümde üzerinde durmakta fayda görüyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız, buyurun.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Hemen bitiriyorum.
Bu ve benzeri
-demin ifade ettim- toplam olarak genel hükümlerde elli yedi, özel hükümlerde
de otuz üç çok önemli değişikliği getirmek suretiyle alacak-borç ilişkilerinde
hususi hayatımızda gerçekten hukuk güvenliğini ve teminatını sağlayacak önemli
düzenlemelerin yapıldığını bu tasarıyla görüyoruz. Temennim, Parlamentomuzun,
yüce Meclisimizin bu tasarıyı, oradaki katkılarıyla birlikte olgunlaştırarak
kısa sürede yasalaştırması ve 23’üncü Dönem milletvekilleri olarak böyle bir
yasayı milletimize armağan etmektir.
Bu temenniyle
hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım.
Şahsı adına
ikinci söz Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal’a aittir.
Sayın Bal,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Türk Borçlar Kanunu
Tasarısı üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Şahsım adına söz almamın nedeni, yirmi dört buçuk yıl gibi uzunca
bir zaman görüşülen tasarıyı uygulamış bir yargı mensubu olarak düşüncelerimi
yüce heyetle paylaşmak, gördüğümüz eksiklikleri, noksanlıkları ve yanlışlıkları
yüce heyetle paylaşarak bundan sonra yirmi dört buçuk yıl hukuka hizmet edecek
meslektaşlarımıza kolaylıklar sağlamak ve Borçlar Kanunu’nun uygulanmasından
yararlanacak olan hukuki ihtilafların tarafı olan kişilere de hukuk güvenliği
içerisinde bir hizmet sunabilmenin gereğidir. Şahsım adına söz almamın ikinci nedeni ise bu tasarıya karşı
eleştirilerimizde yaz tatili boyunca tatilinden feragat ederek bize yardımcı
olan değerli bilim adamlarına ve bu arada Doçent Doktor İsmet Seyhan’a teşekkür
etmektir.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Bakanı dikkatle dinledim. Sayın Bakan, mütevazı kişiliğiyle
ve olumlu bakış açısıyla, konuyu olabildiğince müspet hâle getirebilme
gayretini ifade etti. Bu gayrete teşekkür ediyoruz, inşallah semeresini
birlikte görürüz. Ancak, bu sözler, bizim kanunda gördüğümüz eksiklikleri ve
yanlışlıkları ifade ederken daha tavizkâr bir tutuma
gireceğimiz anlamını taşımamaktadır.
Sayın Bakanın da
kabul ettiği gibi, bu tasarının dilinde çok ciddi sorun vardır. Bu ciddi sorun,
bu tasarının Komisyonunda bulunmuş bilim adamlarının da katıldığı şekilde,
“cinayet” olarak tanımlanmaktadır. Biz, bu Mecliste işlenecek bir hukuk
cinayetine ortak olmayacağız. Bununla ilgili her maddede makul ve kanunu
olgunlaştırmaya yönelik tekliflerimizi sunacağız. Bu tekliflerin
değerlendirilmesini, yüce heyete sunulmasını ve bu sunuş ve önerilere bakış
tarzı itibarıyla da hukuki güvenlik ilkesini gerçekleştirme amacına uygun
davranılmasını beklemekteyiz. Yapacağımız iş: Özel hukuk alanında temel bir
yasayı ortaya koyuyoruz. Bu temel yasa, bütün vatandaşlarımızın hayatında en az
günde sekiz on defa uyguladıkları önemli bir yasadır. Bunun yanı sıra, diğer
özel hukuk ilişkilerini düzenleyen kanunlara da atıfta bulunmakta veya o
kanunların çatısı altında barınmaktadır.
Şimdi, böyle
önemli bir tasarıyı görüşürken iktidar partisinin parmak üstünlüğü gücüne
dayanarak hukuken kabulü mümkün olmayan bir tarzda önergeleri reddetmeleri
hâlinde biz de İç Tüzük’ün diğer hükümlerinden yararlanarak bu tasarıyla
işlenecek hukuki cinayetin önüne geçmek için her yolu deneyeceğiz.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Bakanın konuşmasını cevaplamak değil arzum ancak bir hususu
ifade etmek istiyorum: Doğrudur yüz on üç kuruluşa gönderilmiştir. Önemli olan
göndermek değildir. Önemli olan yüz on üç kuruluşun bu kanun tasarısına
olgunlaştırma açısından katılımını sağlayabilmektir. Ben size bir örnek
vereyim: Bu tasarı Galatasaray Üniversitesi ve tasarıyı hazırlayan Komisyonla
birlikte Yargıtayda bir sempozyumda
tartışılmaya çalışılmıştır. Bir günlük sempozyum
süresi içerisinde, şahsına saygı duyduğum ve buradan rahmetle andığım Turgut Akıntürk Hoca eleştiriler karşısında bunalmış ve
eleştirilere cevap vermek yerine salonu terk etmiştir.
Şimdi bu yasayı
uygulayacak, bu yasa ile uygulanan uyuşmazlıkların çözüm yeri olan
mahkemelerden gelen kararı değerlendirecek olan Yargıtayda
bu derecede sığ, bu derecede hoşgörüsüz ve bu derecede Yargıtayın
katılımını dahi sağlayamayacak düzeyde bir sempozyumun
yapılmış olması, yasanın ne kadar eksik, ne kadar çarpık ne kadar onarılmaya
muhtaç olduğunun ifadesidir.
Bu yasa tasarısı
tabii ki değişik sosyal kitlelere hitap etmektedir. Bu sosyal kitlelerin temsil
ettiği sivil toplum örgütlerine gönderilmiş olabilir fakat o sivil toplum
örgütlerinin ihmali tasarının yanlış bir şekilde, eksik bir şekilde buraya
getirilmesine haklı bir gerekçe teşkil etmez. Bu tasarının sahibi Adalet
Bakanlığıdır. Adalet Bakanlığı -onların olgunlaşmaya- tasarının
olgunlaştırılmasına katkısını sağlamanın yollarını bulabilmelidir. Bu yol bulunamamıştır
ve eksik, yanlış ve çelişkili bir şekilde yüce Meclisin huzuruna getirilmiştir.
O zaman burada düzeltilmesi lazım. Burada düzeltilir iken de iktidar partisinin
takınacağı tavır, bunları dikkatle ve sadece hukuki değeri itibarıyla
değerlendirmelidir.
Şimdi, gönderme
bir şekilde, “57’nci Hükûmet zamanında kabul edilen
Medeni Kanun’da da ‘hata’ kelimesi yerine ‘aldatma’, ‘hile’ kelimesi yerine
‘yanılgı’ yazılmıştır..”. 57’nci Hükûmette
görev yapan bakanların hiçbirisi peygamber değil. Orada yanlış yazılmış ise
sizin aynı yanlışı yapma hakkınız mı var? Sizin yaptığınız hatayı 57’nci Hükûmetin sırtına sarmak gibi bir cin fikirliliği nereden
alıyorsunuz? Eğer 57’nci Hükûmetin eleştirisini yapma
gibi bir zarureti ortaya koyarsanız 57’nci Hükûmet
zamanında Adalet Bakanlığında ve diğer hususlarda yapılmış olumlu şeyleri de
hatırlamanız lazım. Ben size hatırlatayım: 57’nci Hükûmet
zamanında Sayın Sami Türk, Sayın Bakan, siyaseti Bakanlığın içine sokmamıştır.
Şimdi Adalet Bakanlığında siyaset kol gezmektedir. 57’nci Hükûmet
zamanında Sayın Devlet Bahçeli’nin dik duruşu ile -cezaevlerine giremeyen
cezaevi idaresi, cumhuriyet savcıları- Hayata Dönüş Operasyonu ile bu
Türkiye'nin en ciddi sorunu kırılmış, çetelerin, mafyanın, PKK’nın hâkim olduğu
cezaevleri devletin gücüne teslim edilmiştir. Sadece bu hizmeti yeter 57’nci Hükûmetin. 57’nci Hükûmet
zamanında yok olan Bankalar Kanunu var edilmiş, yeniden yazılmış -Anayasa
Mahkemesinin iptal ettiği- daha sonra finans ile ilgili önemli ve ciddi
tedbirler almış, bankalar üzerinde operasyon yapılmış, Sayın Başbakanın iddia
ettiği gibi, iftira ettiği gibi bankaları 57’nci Hükûmet
batırmamış, batmış olan bankalara düzenleme yapılmış ve o düzenlemeler
sayesinde üç gün önce IMF yetkilisinin ifade ettiği gibi “Siz bu krizden 2001
yılında yapılan düzenlemeler sayesinde finans sektörünü koruyabildiniz, finans
sektörünün çökmesini engelleyebildiniz.” şeklinde olumlu bir düşünce ifade
edilmiştir. Söyleyecekseniz bunları da söylemeniz lazım. Dolayısıyla,
Medeni Kanun’da yer alan “hata”, “hile” gibi kelimelerin yanlış bir şekilde
yeni tabirlere dönüştürülmesi, bu Kanun’da da aynı hatanın yapılmasını meşru
kılan bir sebep değildir. O Kanun’ da var olup da Borçlar Kanunu Tasarısı’yla
çelişen ben size yüzlerce kelime bulurum. Elbette Medeni Kanun ile Borçlar
Kanunu bir bütünün iki parçasıdır ama biri diğerini tekrarlayan iki kanun
değildir çünkü birbirinden farklıdır, iki ayrı kanundur. Dolayısıyla oradaki
hatanın varlığını iddia ediyoruz, siz de bunu kabul ediyorsunuz. Eğer bu hata
ise getirin Medeni Kanunu onu da değiştirelim. Dolayısıyla, yapılmış olan
Medeni Kanun’daki yanlışlığı orada da gidermek yerine buradaki ikinci bir
hataya sebep olarak görmek en azından akla ziyandır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurunuz
Sayın Bal.
FARUK BAL
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, maddelerin görüşülmesi sırasında değişiklik
gerekçeleriyle ben tekrar karşınızda olacağım.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Bakan, geri çekilmesi teklifini ifade et.
FARUK BAL
(Devamla) - Ancak tekrar tekrar ifade ediyorum: Bu
kanunun madde numaralarının değiştirilmesi de bir başka hukuki cinayettir. Türk
Ceza Kanunu’nda Türk hukukunun karşı karşıya kaldığı yıkıntı, çöküntü ve Ceza
Kanunu’yla ilgili, hâkimlerin, Yargıtay mensuplarının, avukatların, sanıkların,
müdahillerin, müştekilerin çektiği zulmü bu defa özel hukuk alanında ikinci
defa tekrar ettirmemeye bu Meclisin kararlı olması gerekmektedir. O kararı
görmek ümidiyle hepinize saygılar sunuyorum.
Sağ olun. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bal.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Taner,
buyurun.
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakanım, görüşmekte olduğumuz Borçlar Kanunu yetmiş yıllık bir
kanun. Bu kanunu komple kaldırmak yerine sadece değişmesi gereken maddeler
revize edilseydi yargı yükü daha hafiflemiş olmayacak mıydı? Örneğin, yetmiş
yıldır uygulanan kanun maddeleri bu düzenlemeyle değiştiriliyor, geçmişteki
47’nci madde 55’inci madde, 60’ıncı madde 71’inci madde oluyor. Bunlar yargı
açısından yarınlarda sıkıntı yaratmayacak mı?
İkinci sorum: 14
Ekimde Bursa’da oynanacak olan Türkiye-Ermenistan maçı öncesi Azerbaycan
Bayrağı’nı asmanın, taşımanın yasaklandığına dair basında haberler çıktı, bu
doğru mudur? Eğer bu doğruysa komşu ve dost Azerbaycan Bayrağı ne zamandan beri
PKK paçavrasıyla bir tutulmaktadır? Bu uygulama sözde açılımın bir parçası
mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Taner.
Sayın Ünlütepe…
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 2005
yılındaki Borçlar Yasası taslağının ön sözünde bu yasanın Avrupa Birliği
ilerlemesinde çıkartılması gereken yasalardan biri olduğunu söylediniz. Aynen
gene bu dönemde Yargı Reformu Strateji Eylem Planı’nda da onuncu bölümde bu
yasanın Avrupa Birliği müktesebatına uyum sürecinin gerektirdiği mevzuat
çalışmaları içinde yer aldığı belirtilmektedir.
Şimdi, bu yasa
taslağının hemen hemen dörtte 3’ü İsviçre Borçlar
Kanunu’ndan iktibastır, daha doğrusu İsviçre Borçlar Kanunu’ndaki taslaktan.
Bildiğiniz gibi İsviçre, Avrupa Birliğine üye bir ülke değildir, grev hakkının
dahi tanınmadığı bir ülkedir. Bu, sizin ön sözdeki yazınızla ve Hükümetin en…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, bir dakika daha…
BAŞKAN – Şimdi,
sisteme tekrar gireceksiniz, tekrar alacağız ama yani sonrasında fırsat olursa
size tekrar söz vereyim Sayın Ünlütepe.
Sayın Öztürk…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Bu
tasarının komisyonda görüşülmesi ve kabul edilmesi aşamasına kadar Borçlar
Kanunu’nun uygulanmasına ilişkin özel kanun henüz Meclise sevk edilmemiş idi.
Bu tasarı komisyonda kabul edildikten sonra bu özel kanun komisyona geldi,
bizim muhalefet şerhimizden sonra. Bu durum, Hükûmetin
temel kanun ihtiyacını ciddiye almadığının somut göstergesi değil midir? Şu
anda bile uygulama kanununun bununla birlikte görüşülmemiş olması konusunda
Sayın Bakan ne düşünüyor?
İkinci sorum da
şudur: Bu kanunu aralıksız olarak Meclis görüşüp sonuçlandıracak mı, yoksa
böylesine, önemli gündemler yok diye boşluk doldurmak için mi getirilmiştir?
Yani Ticaret Kanunu’nda olduğu gibi veya diğer kanunlarda olduğu gibi belirli
maddeler görüşülüp, görüşmeler askıya mı alınacaktır?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Öztürk.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İlk
Başkanlığınızda yine taraflı davrandınız. Artık, bu taraflılığı bırakın, yazık
yani, bize de yazık. Biz buraya sinir harbi yapmaya gelmiyoruz.
Şimdi, ne kadar
mükemmel yasalar yapılırsa yapılsın eğer yargı bağımsız değilse o memlekette hukuk diye bir şey
yoktur. Bugün gazeteye baktığınız zaman, hâkim, savcı, polis teşkilatı bir
arada yemek yiyor, bir davanın hâkimleri. Bu âdeta AKP’nin Türkiye’de özel bir
sıkıyönetim yargı üzerinde ilan ettiğinin delilidir. Sincan hâkiminin, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’le ilgili karar verdiği için
yeri değiştirilmeye çalışılmıştır. Erzurum Cumhuriyet Başsavcısı bir tarikat
örgütüyle ilgili bir soruşturma açmış. Maalesef, kimin müdahalesi olduğu belli
değil. Erzurum Başsavcısı hemen müdahale etmiştir, arama yapmadan bir gün önce
gitmiştir, belgeleri orada arama yapmıştır, ne olduğu belli değildir. Bunlara
bir ceza verilmiştir, Erzurum Başsavcısına?
Keyfî işlemleri
nedeniyle, Ankara 15. İdare Mahkemesine yüzde 47 oyla rektörlüğe seçilen bir
rektörü atamayıp da…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç.
Sayın Tankut… Yok.
Sayın Dibek…
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Ben Sayın
Bakanıma… Her ne kadar Adalet Bakanı şu anda yok ama,
kendisi de geçmiş dönemde Adalet Bakanlığı yapmıştı, konuya vakıftır. Dün AKP
sözcüsü arkadaşımız tümü üzerinde konuşma yaparken konuşmasının bir yerinde
şöyle dedi: “Bizim dönemimizde sınavlar artık tarafsız yapılıyor, personel
sınavları, hâkim ve savcı sınavları. Geçmiş dönemlere göre o sorunlar yok.”
Ben şunu sormak
istiyorum Sayın Bakanım: Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu geçmişte bir sınav
yapmıştı. O sınava itiraz üzerine Danıştayın bir
kararı var. Danıştay, işte, o mülakatların mutlaka görüntülü, kamera altına
alınarak yapılması gerekir diyor. Ama geçen dönem bir kanun çıktı buradan hâkim
ve savcıların alımıyla ilgili. O kanunda mülakatla ilgili olarak böyle bir
hüküm yok, olmadı. Yani ben AKP sözcüsünün o beyanı üzerine şunu sormak istiyorum: Niçin o kanun
çıkarken Danıştayın o beyanına uyulmadı, tarafsızlık
adına mı uyulmadı? Bunu öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Dibek.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakana
birkaç sorum var.
Birincisi:
Bilindiği gibi çok sayıda vatandaşımız ekonomik kriz nedeniyle ödeyemediği çek
borçları yüzünden hapis cezasına çarptırılmış ve cezaevine girmiştir. Gerek
kendisi gerekse yakınlarının çok ciddi mağduriyetlerine yol açan bu uygulamayla
ilgili olarak Hükûmetinizin bir girişimi ya da yeni
bir düzenlemesi var mıdır, olacak mıdır?
İkincisi: Gerçek
veya tüzel kişilere kefil olmuş vatandaşlarımızın, borçlunun borcunu ödemediği
ya da ödeyemediği durumda, kefil olduğu borç miktarı yerine temerrüt
faizleriyle birlikte daha büyük bir borcu ödemek zorunda kaldığı bir gerçektir.
Bu uygulamayla ilgili de bu kanunda bir düzenleme var mıdır ya da yapılacak
mıdır?
Son sorum:
Özellikle yabancı bankaların çiftçilerimize ya da küçük esnafımıza dağıttıkları
kredi kartları ya da değişik isimler altında verdikleri kredi borçlarına
karşılık ipotek ettikleri taşınmazlara el koyma aşamasında…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Orhan… Yok.
Sayın Uslu…
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aracılığınızla
Sayın Bakana sormak istiyorum. Sayın Bakan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
görüşmelerine başladığımızda, Borçlar Kanunu değişikliğinin daha öncelikli
olduğu ifade edilmişti. Şimdi bu iki kanun tasarısı Meclisin görüşeceği ilk iki
sırada yer almış bulunmakta. Size göre öncelik hangisinde ve Meclisin çalışma
şartlarına göre bu iki yasa tasarısı ne zaman kanunlaşacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Uslu.
Sayın Akkuş… Yok.
Sayın Varlı… Yok.
Sayın Korkmaz…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, tasarının
genel hükümlerde 52, özel hükümlerde 37 değişiklik getirdiğini söylediniz.
Tasarı toplam 649 madde.
Samimi olarak
sormak istiyorum: Bu değişiklikler için tüm Borçlar Kanunu’nu değiştirmek
zarureti var mıydı? Yoksa mevcut Kanun’u revize etmek, borçlar hukuku alanında
bugüne kadar yaratılan teamül ve kültürün yaşamasına müsaade etmek daha akılcı,
daha sade bir yöntem olmaz mıydı? Tasarı kanunlaştığında binlerce borçlar
hukuku uzmanını bu alanda yabancı hâle getirmiş olmuyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Korkmaz.
Sayın Enöz… Yok.
Sayın Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Türk Ticaret Kanunu’nun
topyekûn değiştirilmesini zaruri kılan sebeplerle ilgili uygulayıcılar ve sivil
toplum örgütleri tarafından bir talepte bulunulmamıştır. Buna rağmen, Adalet
Bakanlığı Yargı Reformu Strateji Taslağı’nda yer almasının sebebi nedir? Bu bir
AB dayatması mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Özdemir.
Sayın Bakanım,
buyurun.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, mümkün olduğu kadar sorulara cevap vermeye
çalışacağım. Ancak bir hususu, daha kanunun birinci bölümüne geçmeden, üzerinde
konuşulurken ifade etmek istiyorum:
İç Tüzük’ümüzde
bir kanun tasarısı veya teklifi görüşülürken değerli milletvekillerimizin soru
sorma hakları vardır ve şu an yapılmakta olan da bunun gereğinin yerine
getirilmesidir. Ancak, takdir buyrulur ki, İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine de
baktığımızda, sorulan sorular, tartışılan konuyu daha olgunlaştırmak,
uygulayıcılara ileride ışık tutabilmek ve konuda bir müphem yan varsa onu
vuzuha kavuşturmak gibi pratik amaçlarla böyle bir imkân İç Tüzük’ümüzde yer
almaktadır. Dolayısıyla, bir kısım sorular var ki bunlar üzerinde müzakere
yaptığımız, konuştuğumuz Türk Borçlar Kanunu’yla alakalı değil. Ama buna
rağmen, değerli milletvekillerimize saygımızdan dolayı bugüne kadar bunlar İç
Tüzük hükümlerine çok da doğrudan uygun olmasa bile hep cevaplanmıştır,
cevaplandırılmaya çalışılmıştır. Tabiatıyla, o konular da fevkalade önemlidir,
onlara da cevap verilmesi gerekir ama onun formatı bu değildir. Mesela,
Ermenistan’la olan bir meseleden dolayı bir hassasiyet dile getiriliyor, onu
anlıyorum, saygı da duyuyorum. Ama Ermenistan meselesi, Türk Borçlar Kanunu
Tasarısı; bu buna tam uymuyor; gündem dışı olabilir, yazılı-sözlü olabilir veya
bir başka şekille olabilir, buna cevap verilebilir. Ama
Borçlar Kanunu’yla ilgili bir konu konuşulurken bunu açığa kavuşturmak, buna
katkı vermek esas iken bu sorularda başka konular gündeme geldiğinde, o zaman
ne istenilen cevap her zaman verilebilir ne de İç Tüzük açısından bu doğrudur
ama bunlara, biz de geçmişte olduğu gibi, soran milletvekillerimize saygımızdan
dolayı cevap vermeye çalışıyoruz. Birincisi bu.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – İki dakika geçti.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - İkinci olarak ifade etmek istediğim
şey şudur
Türkiye, bir
yönüyle 1959 ama esas itibarıyla 1963’ten beri bir devlet politikası olarak
Avrupa Birliği üyeliğini hedeflemiş bir ülke. Bu, devletin
politikası. O günden bugüne de her iktidar az veya çok bu hedefi
yakalayabilmek noktasında bir çabanın, bir gayretin içerisine girmiştir. Eğer
siz böyle bir dünya içerisinde yer alacaksanız belli kuralları, belli statüleri
gerçekleştirmek, mevzuatınızda aksayan yönler var ise ona uyumlu hâle getirmek
durumundasınız.
Nitekim, bizden evvelki hükûmetler döneminde de Avrupa Birliği hedefiyle ilgili bir
temel değişiklik söz konusu olmadığı için uyum yasaları gündeme getirilmiştir.
Bunları dayatma olarak nitelemek doğru değil. Biz Avrupa Birliği üyesi ya
oluruz ya olmayız. Eğer kendilerinde olmayan bir şeyi bizden istiyorlarsa biz
buna karşı dururuz. Bunun doğru olmadığını söyleriz. Bunun gereğini de yapmamak
için elimizden gelen her türlü itirazı da yaparız. Ama kendilerinin uyguladığı,
bizim de Ulusal Program’da taahhüt ettiğimiz -ki bu ulusal programlar ilk defa
bu hükûmet döneminde değil, zaman zaman
bunlar yenileniyor; bizden evvelki hükûmetler
döneminde Türkiye’nin taahhütleri var- dolayısıyla bu taahhütler çerçevesinde
yapılan düzenlemeleri bir dayatma olarak ifade ettiğimiz takdirde bundan bir
sonuca varma şansımız yoktur.
Şimdi, globalleşen, küreselleşen bir dünyada ticaretiniz gelişiyor.
İçerideki ticaretten daha fazla dışarıyla ilişkiniz var. İnsanlar, her gün
milyonlarca kişi Türkiye’ye geliyor, Türkiye’den çıkıyor. Orada yatırım
yapıyor, burada yatırım yapıyor. Belli konularda bir hukuk
beraberliğinin olması, bir ayniyetin olması işi kolaylaştıran bir husus, işin
tabiatından doğan bir zaruret. Biz bunu yaptığımız takdirde aslında
kendi işimizi kolaylaştırmaya çalışıyoruz.
Bir başka husus
daha var: Eğer bu yapılan düzenlemeler ülkemize bir katkı sağlayacaksa,
halkımızın yararına ise bunu başkalarının söyleyip söylememesinin de önemi yok;
neticede bundan faydalanacak olan biziz, bizim toplumumuz, bizim insanımız.
Onun için, Türk
Ticaret Kanunu, tabiatıyla onunla bağlantılı Borçlar Kanunu müzakeresini yaptığımız
bazı başlıklarla doğrudan bağlantılıdır, çünkü bir başlık açılırken açılış ve
kapanış kriterleri var; bu kriterler yerine getirildiği takdirde o başlık
kapanmış olacak, getirmediğiniz takdirde bu müzakereler ilanihaye
sürmüş olacaktır. Dolayısıyla hem Türk Ticaret Kanunu’nda hem
Borçlar Kanunu’nda hem de başkaca yasalarda zaman zaman
müzakeresini yaptığımız, müzakereye açtığımız başlıklarla doğrudan bağlantı
olduğu için ister istemez bu düzenlemeleri de yapmamız gerekmektedir; bunda
yadırganacak bir husus yok, bize mahsus bir uygulama da değil, Avrupa Birliği
üyesi olmak isteyen her ülkenin geçtiği köprüdür, biz de bu köprüden geçeceğiz.
O zaman “Geçelim mi geçmeyelim mi?”yi tartışmak yerine Avrupa Birliği
üyeliğimizi tartışma konusu yapalım. “Bu iş Türkiye'nin lehine değildir,
milletimizin lehine değildir.” diyorsak o zaman bu türlü tartışmalara da
temelden bir nokta koymuş oluruz. Yani bir taraftan “Avrupa Birliğini bir
devlet politikası olarak sürdüreceğiz, buraya varmak için çaba sarf edeceğiz.”
ama öbür taraftan da “Biz mevzuatı buna uydurmayacağız.” diyorsak o zaman bir
kısım sıkıntılar da beraberinde gelir. Bunu yanlış değerlendirmemek gerekir.
Bir başka husus
arkadaşlarımızın ifade ettiği: Böyle bir yasayı tümüyle değiştirme ihtiyacı var
mıydı? Evet, böyle bir yasayı değiştirme ihtiyacı vardı. Bu tartışılmıştır,
konuşulmuştur. Onun içindir ki 1998’de komisyon kurulmuş. Görüşmelerde ifade
etmeye çalıştım. Bizden sonraki siyasi heyetler de böyle bir yasayı bu şekliyle
değiştirme iradesini ortaya koymuş ki komisyonlar kurulmuş, o günden bugüne
çalışıyor. Buna zaruret olduğu bilim heyetince, uygulamacılarca… Ha buna karşı
düşünce serdedenler de olabilir. Bu türlü konularda yüzde yüz ittifakı sağlamak
mümkün değil. Bir tercih yaparsınız. Biz de tercihimizi, geçmiş düzenlemelerde
olduğu gibi, bu temel yasanın bu şekliyle değiştirilmesinde fayda gördüğümüz
içindir ki eski komisyonları lağvetmedik, o günden beri çalışmalar sürdürüldü, derecâttan geçerek, komisyonlardan geçerek bugünkü noktaya
geldi.
Bir konu daha
var: Türk Ticaret Kanunu mu önceliklidir, Borçlar Kanunu mu önceliklidir? Bana
göre ikisi de önceliklidir ama muhalefetle zaman zaman
yaptığımız resmî veya gayriresmî görüşmelerde bilim
çevrelerinde de Borçlar Kanunu’nun önce çıkması arzu edildi. Dolayısıyla
Türk Ticaret Kanunu da gündeminizde. Hangisini öne alıp hangisini daha
sonra çıkarmak da Türkiye Büyük Millet Meclisinin tamamıyla kendi takdirine
aittir ama teknik olarak ifade ediliyor ki: “Borçlar Kanunu önce görüşülürse
iyi olur.” Arkasından da hemen… Belki yürürlüğünün eş zamanlı olarak
yapılmasında fayda var. Son maddeye kadar geliriz, İç Tüzük imkânlarıyla
ikisini aynı anda yürürlüğe koyabiliriz. Onun için, müzakereyi Borçlar
Kanunu’ndan başlatmış olmak Türk Ticaret Kanunu’nun önemini ikinci plana atmak
anlamına gelmiyor. Bu bir takdim tehir meselesidir; eş zamanlı yürürlüğe
koyabiliriz.
Bu yasanın ne
zaman kanunlaşacağı meselesi, takdir edersiniz ki benden daha çok, çok değerli
milletvekillerimizin takdirinde olan bir husustur. İnşallah gece gündüz
çalışırız, gerekli katkıları birlikte yaparız. Söylenen hususlarda bir
önyargımız yok, onu baştan ifade edeyim yani “Muhalefet tarafından önerge
getirildi de biz hemen ön kabulle bunu reddediyoruz.” diye bir düşüncemiz yok. Doğruya doğru, eğriye eğri. Bunu söylerken de…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Hiç kabul ettiğiniz önerge olmadı.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİCEK (Ankara) – Hayır, hayır… Bakınız, şimdi daha
işin başında, şurada… Ben size çok sayıda önergeden misal veririm ama ne vakit
buna… Mesela dil konusunda dün Sayın Bal’ın bir itirazı oldu. Ee ben kabul ettim. Yani, bu… Daha işin başında, kabul
ettik, “Yapabileceğimiz bir şey varsa, bunları yapalım.” dedik.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – “Komisyona çekin, düzeltin.” dedik.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİCEK (Ankara) –
Onun dışında başka bir şey varsa bunları da mümkün olduğu ölçüde yapmaya
çalışırız ama bazı hususlar vardır ki bir tercih de meselesidir, onu da kabul
etmek lazım. Yani bir grup bilim adamımız öyle diyor, öbürü böyle diyor. Siz
bunlardan birini tercih ediyorsunuz. Neticede yargı da böyle yapar. Bizim de burada,
katılabildiğimiz önergeler olacak, katılamayacağımız önergeler de olabilir. Ee onun da gerekçesini çıkar, söyleriz. O nedenle, bir ön
yargımız yok. Gerçekten, bu yasanın en iyi şekilde çıkması noktasında,
samimiyetle ifade edeyim ki her türlü çabayı, her türlü gayreti göstereceğiz.
Bundan kimsenin şüphesi olmamalıdır. Bunu açık yüreklilikle ifade etmek
istiyorum.
Uygulama
yasasıyla ilgili, arkadaşımızın, Sayın Öztürk’ün bir
şeyi oldu, yanlış anlamadıysam. Gündeme baktığımızda 7’nci sırada uygulama yasası
var, geldi, o da geldi yani Borçlar Kanunu’nun uygulamasıyla ilgili, Meclis
gündeminde 7’nci sırada “Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli
Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu” diyor, bugünkü gündemin
7’nci sırasında. Demek ki bu türlü bir hazırlık da zaten Genel Kurulun
gündemine kadar gelmiştir. Çek Yasası’yla ilgili husus var, doğrudan alakası
olmamakla birlikte, yine ifade edeyim. O da Adalet Komisyonuna Adalet Bakanlığı
göndermiştir.
Dolayısıyla,
toplumumuzun ihtiyacı olan hususlar ne ise hukuki açıdan, bunları düzenleme
noktasında samimi bir çabanın ve gayretin içerisindeyiz. Bu çabayı sizlerle
birlikte gerçekten sürdürmek istiyoruz. Çünkü bu düzenlemelerin size göresi,
bana göresi yok. Toplum yararına olan ne ise onu ortaya
koyarak bu düzenlemelerin yapılması lâzım.
Hâkim, savcı
alımları vesaireyle ilgili konular var Sayın Başkan,
onların Borçlar Kanunu’yla bir alakası yok. Bunu istiyorlarsa İç Tüzük’ün
verdiği imkânlar içerisinde her zaman savunuruz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Borçlar Kanunu’nun yargıyla ilgisi yok mu?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Ama şunu ifade edeyim: Bugün Türk
yargısında kimler, hangi usulle mesleğe intisap ettilerse bizim dönemimizde de
bunlar aynen yapılmıştır. Burada en ufak bir değişiklik söz konusu değildir.
Yani şimdi, Ankara’da, İstanbul’da, Türkiye'nin herhangi bir yerinde neredeyse
yarım asra yakındır imtihanları Adalet Bakanlığı yapıyor. Falancalar yaparken
yargı bağımsızlığına bir şey yok, AK PARTİ İktidarı yaparsa yargı bağımsızlığı
tartışması gündeme gelebiliyorsa bunu Borçlar Kanunu üzerinde, Borçlar Kanunu
vesilesiyle yapmak yerine… Samimi olarak ifade ediyorum, İç Tüzük’ümüzde çok
önemli kurumlar var bu konuları konuşmak için. Gelin, şu işi bir konuşalım. Sabaha
kadar konuşalım. Kimin heybesinde, kimin torbasında ne varsa bunu konuşalım da
bu tartışmaları aylarca, yıllarca sürdürmeyelim, oturup bitirelim bunları. Yani
tartışıp tartışıp hiçbir konuyu sonuca bağlayamamış
bir toplum olmaktan da kurtulalım.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Bakanım, konuşmuyorsunuz. Konuşalım, itirazımız yok.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Bakın, Hükûmet
adına açık ifade ediyorum. Bu konuda ne diyorsanız, kim ne diyecekse yargı
bağımsızlığı adına… Yargı bağımsızlığı, yargının tarafsızlığı için teminattır.
Yargı bağımsızlığıyla beraber yargının tarafsızlığını da birlikte oturacağız,
konuşacağız. Şu işi konuşalım, bir gün konuşalım, bir hafta konuşalım ama bu
konuyu Türkiye'nin gündeminden de çıkaralım artık.
Çok teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanıma ve katkıda bulunan milletvekili arkadaşlarıma.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, tasarının tümü üzerinde görüşmeler…
III. - YOKLAMA
(MHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Toplantı yeter sayısının aranmasını istiyoruz.
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tasarının maddelerine geçilmesinden önce
bir yoklama talebi vardır.
Şimdi yoklama talebinde
bulunan arkadaşlarımızın isimlerini tespit edeceğim: Sayın Şandır, Sayın Bal,
Sayın Çobanoğlu, Sayın Yıldız, Sayın Çakmakoğlu,
Sayın Sipahi, Sayın Akçay, Sayın Yalçın, Sayın
Özdemir, Sayın Işık, Sayın Günal, Sayın Taner, Sayın
Asil, Sayın Özensoy, Sayın Çelik, Sayın Ural, Sayın
Uslu, Sayın Bal, Sayın Homriş, Sayın Uzunırmak.
İsimlerini okumuş
olduğum arkadaşlarım tekrar sisteme girmesinler.
Elektronik
cihazla yoklama yapacağım.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/499) (S. Sayısı: 321) (Devam)
BAŞKAN –
Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 17.03
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
321 sıra sayılı
Tasarı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Hükûmet ve Komisyon
yerinde.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1
ila 30’uncu maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm
üzerinde söz isteyen milletvekili arkadaşlarımın isimlerini okuyorum:
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Halil Ünlütepe, Afyonkarahisar; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Metin Çobanoğlu, Kırşehir; AK PARTİ Grubu adına Celal Erbay,
Düzce; Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hamit Geylani,
Hakkâri.
Şahısları adına
Celal Erbay, Düzce; Metin Çobanoğlu, Kırşehir milletvekilleri.
İlk söz
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Afyonkarahisar
Milletvekilimiz Sayın Halil Ünlütepe’ye aittir.
Sayın Ünlütepe, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, sayın
üyeler; 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümü
üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, ekonomik ve ticari alanlarda yaşanan köklü ve hızlı değişimler
sonucu günümüz koşullarına uygun ve değişik hukuksal gereksinimleri
karşılayabilmek amacıyla yeniden Borçlar Yasası’nın gözden geçirilmesi
zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Yeni çalışmada, yürürlükteki Borçlar Kanunu’nun
genel yapısı, sistematiği ve sistematik bütünlüğü bozulmaması için gerekli özen
ve gayretin de gösterildiğini belirtmek istiyorum.
Yeni tasarıda
Borçlar Kanunu Tasarısı iki kısma ayrılmaktadır: Birinci Kısım’da genel
hükümler, İkinci Kısım’da ise, borç ilişkilerinde özel durumlar düzenlenmiştir.
Birinci Kısım’da genel hükümler 205 madde içinde değerlendirilmiş, burada,
dikkatimizi çeken, özel hükümler bölümünde yer alması gereken müesseselerin bir
kısmının genel hükümlerde yer almasıdır. Biraz önce de belirttiğim gibi, hâlen
yürürlükte olan Yasa’nın temel sistematiği esas alınmıştır.
Sözleşmeden doğan
borç ilişkilerinde genellikle eski metne sadık kalınmış ama görebildiğimiz en
önemli üç değişiklik var bu kısımda: Birincisi, tasarı genelde dil bakımından
oldukça başarılıdır, bunu rahatça söyleyebilirim. Yeni kuşağın anlayabileceği
Türkçe kullanılmıştır. Mesela, tasarının 18’inci maddesinde “Borç sebebi”
terimi yerine “Borç tanımı” veya tasarının 27’nci maddesinde “Butlan” yerine
“Kesin hükümsüzlük” terimi kullanılmıştır. “Butlan” Arapça bir sözcüktür.
Yalnız, öğretide de olsun, uygulamada da olsun, yaygın olarak kullanılan teknik
bir terimdir.
Bildiğiniz gibi
“hükümsüzlük” borçlar hukukunda sözleşmelerin geçersizliğini ifade eder. Yani
sözleşmeler kanuna, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı olamaz veya
konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür. Dolayısıyla,
öncelikle dil açısından şey yapmak istiyorum.
İkincisi, dava
açma sürelerinde değişiklik getirilmiştir. Bir değişiklik de budur. Bu
yürürlükte bulunan Borçlar Yasası’nda gabin nedeniyle ilgilinin dava açma
süresi akdin yapılmasından itibaren bir yıl olarak öngörülmüş iken burada on
yıllık bir sürece uzatılmıştır. Bu olumlu bir değişikliktir.
Burada ayrıca bu
sürelerde ve sebeplerde iki ayrı konuya değinilmiş değişiklik olarak. Bunlardan birincisi
“…düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu
durumun ortadan kalktığı tarihten itibaren bir yıl ve her hâlde sözleşmenin
kurulduğu tarihten itibaren de on yıl içinde kullanabilir.” denilmektedir.
Peki, eski Yasa’da on yıllık bir süre var mıydı? Hayır yoktu. Zaten eski
Yasa’da şu söyleniyordu: “Akdin yapımından itibaren bir yıldır.” Dolayısıyla,
bir üst sınır ihtiyacına da kendiliğinden ihtiyaç olmamaktadır.
Taslakta bu ilk
birinci bölümde görebildiğim değişikliklerden birisi de genel işlem koşulları
düzenlenmiştir. Bu düzenleme çağdaş hukukun gereklerinden biridir. Büyük bir ihtiyaca
da yanıt verecektir. Şöyle düşünüyorum: Bu, uygulamada daha netleşecektir.
Şimdiye kadarki uygulamada görebildiğimiz kadarıyla bankalar, sigortacılık
işlemlerinde olsun, taşıma, yapım işlemleri, turizm, eğitim öğretim gibi pek
çok alanda standart sözleşmeler yapılmakta ve tüketici bunları imzalamakla
karşı karşıya kalmaktaydı. Yani diğer tarafın, karşı tarafın fiilen görüşme
olanağını tanımadan âdeta dikte ettirilerek genel işlem koşullarını içeren
biçimiyle sözleşme kurmayı kabul ettirmesi taraflar arasında güç dengesinde bir
olumsuzluk da yaratıyordu. Daha ziyade bu üç konuda temel bir değişikliğin
olduğunu… Diğer alanlarda ise bir değişiklik yoktur. Ancak, demin de
söylediğimiz gibi, Türkçeleştirmeye daha fazla özen gösterilmiştir.
On yıllık süreç
sadece gabin içindir. Hile, tehdit konularında ise böyle bir süreç
bulunmamaktadır.
Biraz önce Sayın
Bakana da sorduğum soruya olumlu yanıt alamadım. Sayın Bakan 2005 yılında
Adalet Bakanı iken ön sözde ”Borçlar Yasası’nın çıkarılmasının gerekçesi Avrupa
Birliği.” demiştir. Ama bu tasarının Komisyonda hazırlanmasında ise İsviçre
Borçlar Yasası, taslak hâlinde olan -tasarı hâlinde de değil- bir taslak esas
alınmıştır. İsviçre Avrupa Birliğine üye olmayan bir ülkedir. Acaba Sayın Bakan
“Avrupa Birliğine giriş için Borçlar Yasası’na gerek var.” derken niçin İsviçre
Borçlar Yasası’nı tercih ettiğini açıklamalıdır. Hükûmet
de bunu kabul etmiştir. Ön sözdeki girişiyle bugün huzura gelen tasarı
birbirinden farklıdır, gerekçe açısından farklıdır. Sayın Bakanı biraz önce de
gene dinledim. Avrupa Birliği giriş süreciyle bağlantılıdır, doğrudur; Hükûmet, bundan on beş gün veya bir ay önce, Yargı Reformu
Stratejisi Eylem Planı’nın onuncu bölümünde de on sekiz adet kanunun Avrupa
Birliği müktesebatına uygun olarak çıkartılması gerektiğini söylüyor. O zaman
acaba İsviçre Borçlar Yasası niçin esas alındı?
İki: Cumhuriyetin
kurulduğu ilk günlerde bu denli temel büyük yasaları çıkartabilecek
kadrolarımız mevcut değildi. O dönem yurt dışından bir iktibasla, tercümeyle
bir yasanın Türkiye’ye getirilmesi kabul edilebilirdi ama cumhuriyetimizin
yarattığı birikim, kadrolar, deneyim ve Batı’daki gelişmelerden de yararlanarak
ulusal bir Borçlar Yasası’nı yapamaz mıydık? Acaba “ulusal” teriminden bu kadar
korkar bir duruma mı geldik? Elbette küreselleşmenin etkileri de
hissedilecektir ama cumhuriyetin getirdiği temel birikimle, kadrolarla Türkiye
bugün kendisine özgü bir Borçlar Yasası’nı yapabilecek durumdadır. Hükûmet bu konuda Avrupa Birliğini gerekçe gösterirken
İsviçre yasasının temel alınması açıkçası bu konudaki bir inançsızlığı
göstermektedir.
Sayın Başkan, değerli
üyeler; dün Adalet ve Kalkınma Partisi adına konuşan sayın üye yanıt verirken,
Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan üyemize yanıt verirken “…hukukun
üstünlüğüne tarafız ancak üstünlerin hukukuna taraf değiliz. Hukukun
siyasallaştırılmasına karşıyız, siyasetin de hukuksuzlaştırılmasına karşıyız.”
demiştir. Fakat ona ben bir şeyle yanıt vermek istiyorum. Sözle icraat
birbiriyle farklıdır. Bundan bir ay önce adli yıl açılmıştır. Adli yılın
açılışında Sayın Yargıtay Başkanı aynen şöyle diyor: “Yargıya güveni sarsacak,
tarafsızlığına gölge düşürecek birtakım yanlışlıkların yapıldığı yadsınamaz bir
gerçektir.” Bunu gerçek olarak ortaya koyuyor. “Ergenekon davası sürecinde
adalet mekanizmasının iyi işlememesi, usule aykırılıklar, iletişimin
dinlenilmesindeki yasaya aykırı işlemler yargıya olan güven duygusunu
azaltmaktadır.” Bu açıklamaya başka ilave edebileceğimiz bir şey var mı?
Yargının başındaki bunu söylüyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Sayın Başkan, bağlıyorum.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Ünlütepe.
HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) - Türkiye hukuk devletinden uzaklaşmaktadır. Hukuk devletinin temeli
yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesidir. Avrupa Birliğinin son ilerleme
raporlarında yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi konusundaki endişeler
raporlarda belirtilirken Sayın Hükûmet bunları
ciddiye almıyor, yargıyı nasıl etkisizleştiririm diye çaba harcamaktadır.
Sizlere ancak
şunu söyleyebilirim: Uzun dönemde yargıyı da ele geçirebilirsiniz ama bu sizin
için iyi sonuç doğurmaz. Hukuk herkese lazımdır, Sayın Başbakana da Sayın Bakan
size de gereklidir ama yargıçların üzerinde bu kadar oynama, bu kadar baskı…
Bir söz vardır, “Kediyi sıkıştırırsanız üzerinizi cırmıklar.” der.
Hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Ünlütepe.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Kırşehir Milletvekili Sayın Metin Çobanoğlu,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 321 sıra
sayılı Borçlar Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümüyle ilgili olarak Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Borçlar Kanunu Tasarısı’nı görüşmekte olduğumuz bugünlerde
ülkemizin çok ciddi bir ekonomik krizden geçtiği ve dolayısıyla da birçok
esnafımızın kepenk kapattığı, borçlarından dolayı çok ciddi, çok -orta
büyüklüğün üzerindeki- işletmelerin kapatıldığı günlerde, bugün bir gazete
haberinde okuduğum Denizli’nin en büyük tekstil firmasının sahibi olan Osman
Nuri Sözkesen borçlarını ödeyemediğinden dolayı
intihar etmiştir. Ben başsağlığı
diliyorum, Allah’tan rahmet diliyorum, ama bu vesileyle de bu konuya dikkatlerinizi
çekmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Borçlar Kanunu Tasarısı görüşülmeye başlanmıştır. Tabii,
Borçlar Kanunu Medeni Kanun’umuzun ayrılmaz bir parçasıdır. Tabii, Borçlar
Kanunu’yla birlikte Ticaret Kanunu da aynı şekildedir. Daha önce Türk Medeni
Kanunu’yla ilgili olan değişiklikler 2001 yılında yapılmış, 2002 yılında da
yürürlüğe girmiştir. Türk Ticaret Kanunu geçtiğimiz yıl Genel Kurula gelmiş ve
bazı maddeleri görüşülmüş, şu anda beklemektedir. O süreçte de bunu ifade
ettik, Türk Ticaret Kanunu’ndan önce Borçlar Kanunu’nun görüşülmesinin daha
olumlu olacağı noktasında.
Tabii, Medeni Kanun’un ayrılmaz parçaları olan hem Borçlar Kanunu
hem Türk Ticaret Kanunu’yla ilgili yapılan çalışmalar çok uzun yıllar almış,
geçmişe dayalıdır ama keşke bu çalışmalar biraz daha koordineli ve bilim
kurulları tarafından daha, böyle, birbiriyle ahenkli bir şekilde yapılsa ve bu
aynı nitelikte veya aynı kanunun ayrılmaz parçaları olan bu kanunlarda bugünkü
uyumsuzluklar hiç olmasaydı.
Bakın, 1926
yılında İsviçre Medeni Kanunu’ndan, Borçlar Kanunu’ndan ve Ticaret Kanunu’ndan
tercüme edilen kanunlarımız aynı yıl Mecliste görüşülerek kanunlaştırılmış ve
seksen üç yıldır da ülkemizde hizmet etmekteler. Ama bunlarla ilgili
değişiklikler söz konusu olduğunda yapılan çalışmalar ayrı ayrı
bilim kurulları tarafından yapılmış ve karşımıza dil konusunda, sistematik
konusunda, numaralandırma konusunda farklı kanunlar ortaya çıkmıştır.
Bir kere, bu
kanunların yapılmasıyla ilgili hep şu söyleniyor: İşte, Avrupa Birliği
müktesebatına uyum sağlanması açısından bu kanunların yapılmasının gerekliliği Hükûmet tarafından ifade ediliyor. Birçok konuşmacı
arkadaşımız da ifade ettiler. Ben de bu konuda farklı bir perspektiften
yaklaşmak istiyorum. Avrupa Birliğinde henüz Avrupa Birliği hukuku oturmuş
değil. Orada da bu süreç devam ediyor. Bu süreç devam ederken biz bu kanunları
yapıyoruz ama daha sonra özellikle de İsviçre Medeni Kanunu’ndan, Borçlar ve
Ticaret Kanunu’ndan tercüme edilerek aldığımız, yaptığımız bu kanunlar oralarda
henüz tartışma hâlinde. Bugün üzerinde konuştuğumuz Borçlar Kanunu ile ilgili
İsviçre Borçlar Kanunu’nun çok büyük bir bölümü İsviçre Borçlar Kanunu’nun ön
hazırlıklarından tercüme edilmiştir ve İsviçre’de de hâlen bu tartışmalar devam
etmektedir. Avrupa Birliği süreci açısından baktığımızda da bu süreç devam
etmekte ve biz bu kanunları çıkardıktan sonra oralarda yapılacak
değişikliklerle de bir uyumsuzluk ortaya çıkabilecektir. İşte bunun örneğini
Türk Ceza Kanunu’nda hep beraber gördük. Türk Ceza Kanunu’nda yapılan
değişiklikler, Türk Ceza Kanunu Genel Kuruldan geçirildikten ama yürürlüğe
girmeden önce değişiklikler yapılmaya başlanmıştır. Bugün itibarıyla Türk Ceza
Kanunu’nun üçte 1’lik bölümü de değiştirilmiştir. Önümüzdeki günlerde de bu
süreç de devam edecek gibi gözüküyor. İşte bu açıdan bu bugün
üzerinde çalıştığımız Borçlar Kanunu, daha sonra gelecek olan Türk Ticaret
Kanunu bu anlamda biraz daha beklenilerek, eğer mevcut kanunlarda ihtiyacı
karşılayamayacak birtakım yenilikler söz konusuysa onlara ilave edilerek bu
Avrupa Birliği süreci de hukuku da oturduktan sonra bu değişiklikler yapılmış
olsaydı, yeniden değişiklik yapma ihtiyacı duyulmayacaktı.
Tabii bu
kanunların yapılışı noktasında bu itirazlarımızı, tespitlerimizi ifade ettikten
sonra seksen üç yıldır başarıyla uyguladığımız bu kanunları değiştiriyoruz ve
yeni kanunlar yapıyoruz. 544 maddelik Borçlar Kanunu’muzu…
649 maddelik yeni bir Türk Borçlar Kanunu yapılıyor. 105 maddelik bir fark söz
konusu ama bu 105 maddeye de baktığımızda, eski kanundan fark olarak söyleyebileceğimiz
11 maddelik bir kısım ortaya çıkmakta. Bunun zaten 6 maddesi de, 20 ve 26’ncı
maddelerde olan genel işlem şartlarından kaynaklanmaktadır. Şimdi, bu yapılan
hatalar dolayısıyla, geçmiş birikimlerle ve içtihatlarla ilişkiler kesilmekte,
bu seksen üç yıllık birikim heba edilmektedir.
Yine, yapılan
yeniden numaralandırma yöntemiyle, yani eski kanunların numaraları muhafaza
edilmediğinden dolayı, bu kanunların uygulayıcıları noktasında ciddi sıkıntılar
ortaya çıkabilecektir. Bunu şöyle de ifade etmek mümkün: Mesela, diğer ülkeler
kanunlarını bu şekliyle değiştirdiklerinde, kanun numaralarını muhafaza
etmekteler. Ortadan kaldırdıkları maddelerle ilgili numaralar
boş tutulmakta, ilaveler olursa, işte, 20/A, 20/B, 20/C şeklinde de devam
ederek, eski kanunla olan irtibatları bu şekliyle sağlanabilmektedir ama
görüyoruz ki bu Türk Borçlar Kanunu’nda buna dikkat edilmemiş ve geçmiş kanunla
ilgili bu numara noktasında uygulayıcılar açısından ciddi sıkıntılar ortaya
çıkabilecektir.
Yine, Adalet
Komisyonunda çeşitli maddelerle ilgili, bu kanunun maddeleriyle ilgili
değişiklikler söz konusu olmasına rağmen, gerekçeler değiştirilemediğinden,
gerekçelerle maddeler arasında da bir uyumsuzluk söz konusu olabilmektedir.
Şimdi, bugün
üzerinde konuştuğumuz ilk otuz maddelik kısımda da, özellikle 15’inci maddede
yer alan beyaza imza noktasında da ciddi endişelerimiz vardır. Yani hukukumuza
giren beyaza imza noktasında, yani boş bir kâğıda imza atan bir vatandaş,
üzerinde nasıl bir şey doldurulursa onun aksini ispat edemediği sürece o
üzerinde doldurulan hükümlerden mesul olmaktadır. Şimdi, beyaza imzayı kim
atar? Yani durup dururken hiçbir kimse üzerine ne doldurulacağını bilmediği bir
beyaz kâğıda imzayı nasıl atar? Tabii ki zorda kaldığından, sıkıntıda
olduğundan, mecbur kaldığından dolayı böyle bir imzayı atmak durumunda kalır.
Hukukun genel kuralları itibarıyla da zayıfı korumamız lazım. Şimdi, böyle bir
imzayı atmış bir vatandaşımıza bir de sen bunu ispat et, sen bu imzanla
bağlısın diyoruz. Bunun mutlaka bir kere daha gözden geçirilmesi gerektiği
kanaatindeyim. Yani biz zayıfı, zorda olanı korumak durumundayız. Bunun da
özellikle değiştirilmesi ve hakkaniyete uygun bir şekilde tekrar ele alınması
gerektiği kanaatindeyim.
Yine, genel işlem
şartları noktasında bir yenilik söz konusu. 20 ve 26’ncı maddelerde bu
bahsedilmiş. Tabii bu kanunun mehaz kanununa baktığımızda İsviçre Borçlar
Kanunu’nda genel işlem şartları yok. Bu, Alman Borçlar Kanunu’ndan bize tercüme
edilerek getirilmiş ama tabii ki Türkiye’de bu anlamda bir yeniliktir. Bunun
uygulamada da faydalı sonuçları olacağı…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Çobanoğlu, konuşmanızı tamamlayınız efendim.
METİN ÇOBANOĞLU
(Devamla) – Bu genel işlem şartlarının da uygulamada faydalı olacağı
kanaatindeyiz.
Genel itibarıyla
baktığımızda, Türk Ticaret Kanunu, Türk Borçlar Kanunu ve Türk Medeni
Kanunu’nda bir uyumsuzluk, dil konusunda, numaralandırma, madde numaraları,
sistematik ve terminoloji noktasında bir uyumsuzluğun olduğu söz konusudur.
Bunun bir şekliyle düzeltilmesinin Türk hukuku açısından önemli olduğunu
vurguluyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çobanoğlu.
AK PARTİ Grubu
adına Düzce Milletvekili Sayın Celal Erbay.
Buyurun Sayın Erbay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA CELAL ERBAY (Düzce) – Sayın Başkan, çok değerli üyeler; Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı üzerinde, birinci bölüm üzerinde partim adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hâlen yürürlükte
olan 818 sayılı Borçlar Kanunu “Birinci Kısım, Umumi Hükümler; Birinci Bap,
Borçların Teşekkülü; Birinci Fasıl, Akitten Doğan Borçlar” şeklinde birinci kısmın tasnif edildiğini
görürüz. Tasarıda bu şu hâli alır: “Birinci Kısım, Genel Hükümler; Birinci
Bölüm, Borç İlişkisinin Kaynakları; Birinci Ayırım, Sözleşmeden Doğan Borç
İlişkileri.”
Yürürlükteki Borçlar Kanunu’nda “Akitten doğan borçlar”, “Akdin
inikadı”, madde 1-10; “Akitlerin şekli”, madde 11-16; “Borcun sebebi”, madde
17; “Akitlerin tefsiri muvazaa”, madde 18; “Akdin mevzuu”, madde 19-22;
“Rızadaki fesat”, madde 23-31 ve “Salahiyete müstenit temsil”, madde 32-
Öncelikle
belirtilmelidir ki tasarıda yürürlükteki kanunun düzenlenmiş olan bazı
kurumlarında önemli sayılabilecek değişiklikler yapılırken kanunda
düzenlenmemiş bazı konularda da yeni kurum ve hükümlere yer verilmiştir. Bu
değişiklikler günümüzde ortaya çıkan birtakım yeni ihtiyaçlara cevap vermek
amacıyla yapılırken yenilikler yabancı hukuk sistemlerinde, özellikle İsviçre,
Alman ve diğer ülke hukuklarında son zamanlarda gerçekleşmiş olan değişiklikler
ve gelişmeler de göz önünde bulundurulmak suretiyle tasarıya konu edilmiştir.
Esasa ilişkin en
büyük ve en anlamlı değişiklik kanunun adında gerçekleştirilmiştir. Bilindiği
üzere yürürlükteki kanunun adı “Borçlar Kanunu”dur. Oysa Medeni Kanun’un ve
hatta Ticaret Kanunu, Ceza Kanunu gibi temel kanunların adının başında “Türk”
sözcüğü yer almakta ve bu kanunlar “Türk Medeni Kanunu”, “Türk Ticaret Kanunu”,
“Türk Ceza Kanunu” şeklinde anılmaktadır. Yine, bir temel kanun olan Borçlar
Kanunu’nun adının başında “Türk” sözcüğünün yer almamış olmasının sebebi
açıklanamazdı. Bu nedenle, tasarıda kanunun adı “Türk Borçlar Kanunu” olarak
ifade edilmiştir.
Esasa ilişkin
değişikliklerden bir diğeri ise kaynak İsviçre Borçlar Kanunu’ndan çeviri
yapılırken yürürlükteki kanunda kullanılmış olan bazı terimlerin gerçek anlamı
ifade etmemesi veya edememesi sebebiyle düzeltilmeleri olmuştur. Bu sebeple yürürlükteki kanunda kullanılmış olan bu terim
yanlışlıkları veya eksiklikleri düzeltilmiş veya giderilmiş ve mesela
“borçların teşekkülü” yerine “borç ilişkisinin kaynakları”, “akitten doğan
borçlar” yerine “sözleşmeden doğan borç ilişkileri”, “haksız muameleden doğan
borçlar” yerine “haksız fiilden doğan borç ilişkileri”, “haksız bir fiil ile
mal iktisabından doğan borçlar” yerine “sebepsiz zenginleşmeden doğan borç
ilişkileri”, “borçların hükmü” yerine “borç ilişkisinin hükümleri” tarzında
ifadelere yer verilmiş, “borçların sükûtu” deyimi “borçların ve borç
ilişkilerinin sona ermesi” şeklinde ifade edilmiştir.
“Genel Hükümler”
başlıklı Birinci Kısım, “Borç İlişkisinin Kaynakları” başlığını taşıyan Birinci
Bölüm’ünün Birinci Ayırım’ında “Sözleşmenin kurulması” konusunda yeni bir
hüküm, “Ismarlanmayan şeyin gönderilmesi” kenar başlığını taşıyan 7’nci
maddedir. Böylece, 7’nci maddeyle yeni bir düzenleme
getirilmiş, yürürlükteki Kanun’da bulunmayan bu yeni hükümle, ısmarlanmadığı
hâlde bir mal göndermenin öneri sayılamayacağı, böyle bir şeyi alan kişinin onu
geri göndermek veya saklamakla yükümlü olmayacağı açıkça ifade edilmiş,
ısmarlanmayan şeyin yanlışlıkla gönderildiğinin anlaşılması durumunda onu
alana, uygun bir sürede gönderene haber verme yükü getirilmiştir. Ismarlanmadığı
hâlde gönderilen şeyi alan şahıs, bunu gönderene ancak haber verecek ama bunun
yanında, o gönderilen şeyi geri göndermek veya saklamak ile zorunlu
olmayacaktır.
Yine birinci
bölümde karşılaşmış olduğumuz diğer bir yenilik, yazılı şekil konusunda
tasarının 14 ve 15’inci maddelerinde yer almaktadır. 14’üncü maddenin ikinci
fıkrasına, 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu ile uyumlu olarak, imzalı bir
mektup, asılları borç altına girenlerce imzalanmış telgraf, teyit edilmiş
olmaları kaydıyla faks veya buna benzer iletişim araçları ya da güvenli
elektronik imza ile gönderilip saklanabilen metinlerin de yazılı şekil yerine
geçeceği hükmü eklenmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Erbay, konuşmanızı tamamlayınız efendim.
Buyurun.
CELAL ERBAY
(Devamla) – Buna bağlı bir diğer yenilik ise 15’inci maddenin birinci fıkrasına
eklenen güvenli elektronik imzanın da el yazısıyla atılmış imzanın bütün hukuki
sonuçlarını doğuracağına ilişkin hükümdür. Birinci Kısım’da en fazla dikkat
çeken yenilik diye adlandırabileceğimiz husus, “Genel İşlem Şartları Hakkında
Kanun” adıyla günümüz Alman hukukunda düzenlenmiş olan husus, bizim tasarımızın
20 ile 25’inci maddeleri arasında 6 maddeyle düzenlenmiştir. Bu düzenleme
yapılırken yabancı kaynaklardan yararlanıldığı gibi, bu konuda yapılmış olan
bilimsel çalışmalardan da istifade edilmiştir.
Ben, partim adına
huzurunuzu yapmış olduğum açıklamalarla işgal ederken bu tasarıya emeği geçen
herkese teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum tekrar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit Geylani.
(DTP sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
DTP GRUBU ADINA
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının
birinci bölümü üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubunun görüşlerini sunmak
üzere söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, kuşkusuz, Borçlar Yasası’nın da tıpkı diğer önemli yasalar gibi
güncelleştirilerek günümüze uyarlanması bir kaçınılmaz olmuştur. Fakat Medeni
Yasa, Ticaret Yasası ve Borçlar Yasası gibi köklü yasalar, Avrupa hukuk
kültüründe olduğu gibi, ancak acil ve önemli zorunluluk durumlarında
değiştirilirler. Bizde olduğu gibi yasa kökten kaldırılarak yerine yeni bir
yasa düzenleme yolu seçilmemektedir. Değişiklik yapıldığı durumlarda bile bu
yasalar ancak zorunluluk ölçüsünde, en geniş katılımın sağlandığı uzun süreli
hazırlık çalışmalarıyla değiştirilmektedir. Bunun nedeni, bu tip köklü ve
önemli yasaların değiştirilmesi sonucunda ortaya çıkan sorunlardır. Bu bağlamda
iki sayın milletvekili Sayın Bakana soru sordular, Sayın Bakanın yanıtı ne
yazık ki bir tercihe kilitlendi. Oysaki görüldüğü gibi, bazı tercihlerde de
bazı sorunlar çıkmaza giriyor ve kilitleniyor.
Dün tümü üzerinde
yaptığımız değerlendirmede özce belirttiğimiz gibi, bunun en basit örneği, yeni
yasayla birlikte madde numaralarının değişmesidir, uygulamada madde numaralarının
değişmiş olması ciddi sorunlara neden olmaktadır. Ayrıca, tasarının
hazırlanmasının en büyük gereksinimleri arasında yasanın dilinin
arılaştırılması gösterilmektedir. Bu gereksinime ve değişime biz de katılmakla
beraber, yapılan bazı değişikliklere yöntem ve içerik noktasında -hepsine-
katılmak bizce olanaklı değildir. Elbette ki yasaları sadece hukukçular okumaz
ve uygulamazlar. Bir bütün olarak tüm yurttaşlar kanunları okuyup anlama ve
gerektiğinde kullanma hakkına sahiptirler. Yurttaşın yasalardan ve diğer
düzenlemelerden yararlanması bakımından her tür kolaylığın yapılmasından da
yanayız. Ancak yasa dilinin arılaştırılması adına neredeyse bir yüzyıldır
kullanılmakta olan ve her biri hukuki bir durumu ya da olayı anlatmakta artık
bir kavram hâline gelmiş kelimelerin, cümlelerin de değiştirilmesi ciddi
sıkıntılara neden olmaktadır. Bu tür kavramlar gerek hukuk dilinde gerekse de
günlük dilde kullanılmaktadır ve bu kullanım doğrultusunda yerleşmişlerdir.
Değişen ve dönüşen sürece uygun bir ahenkle, altyapısıyla birlikte
değişiklikler sağlanmalıdır diye düşünüyoruz.
Bakınız -diğer
konuşmacılar da kısmen belirttiler- “temerrüt, icap, karz,
vade” gibi sözcükler binlerce hukukçunun onlarca yıllık çalışmalarıyla özel bir
anlam kazanmıştır. Ayrıca, “Muacceliyet ihbarı
temerrüt ihtarı yerine geçer.”-tırnak içinde diyorum- gibi cümleler zaman
içerisinde âdeta birer hukuksal özdeyişe dönüşmüşlerdir. “İcap” yerine “öneri”,
“temerrüt” yerine “direnim” ya da “gecikme”, “vade” yerine “süre”, “ariyet”
yerine “kullanma ödüncü”, “karz” yerine “tüketim
ödüncü”, “gabin” yerine “aşırı yararlanma” demenin anlaşılır olması için de
yeteri kadar istem ve refleksin kamuoyunda oluşmadığı düşüncesindeyiz.
Gerçi, tasarının
son hâlinde “temerrüt” kavramı değiştirilmedi. Aynı şekilde, diğer yerleşmiş
hukuki deyimler de süreç içinde gözden geçirilebilir diye düşünüyoruz çünkü
eski terimlerin de -demin okuduğum, çok, yüzyıllık kullanılan o terimlerin de-
tümünün yurttaşlar tarafından tam anlaşıldığını ve içselleştiğini de söylemek
olanaklı değildir.
Bir de tasarıda
dil ve kavram değişiklikleri nedeniyle ortaya çıkan sorunların yanında, ayrıca
anlam bozuklukları ve yetersizlikleri de söz konusudur.
30 maddeyi içeren
birinci bölüme baktığımızda, yürürlükteki Borçlar Yasası’nın 2’nci maddesinde
“sözleşmenin esaslı noktalarında” uyuşulursa sözleşmenin kurulmuş sayılacağı
ifadesine yer verilmekte. Bununla beraber, sözleşmenin kurulmasında “esaslı
olan ve olmayan noktalar” kavramı geliştirilmiştir. Durum böyle iken, yani
“sözleşmenin esaslı noktaları” kavramı kullanılmışken “esaslı olmayan noktalar”
yerine “ikinci derecedeki noktalar” ifadesini kullanmak isabetli olmamıştır
diyoruz. Eğer “ikinci derecedeki noktalar” ifadesi doğru ise “sözleşmenin
esaslı noktaları” yerine “birinci derecedeki noktalar” demek, yok eğer “esaslı
noktalar” ifadesi doğru ise bu durumda “ikinci derecedeki noktalar” yerine de
“esaslı olmayan noktalar” terimini tercih etmek gerekir.
Yine, 4’üncü
maddede, telefon yanında günlük yaşantımızın bir parçası hâline gelen
bilgisayar yoluyla yapılan sözleşme görüşmeleri eklenmek istenmiştir. Değerli
arkadaşlar, “bilgisayar gibi iletişim araçları” ifadesi doğru değildir çünkü
bilgisayar bir görüşme aracı değildir. Yani bilgisayarla, bilgisayar üzerinden
sağlanan İnternet görüşmeleri bir görüşme aracı ancak olabilir. Bu nedenle,
maddedeki “bilgisayar” yerine “İnternet” ifadesinin kullanılmasının daha doğru
olacağı kanısındayız.
Sayın
milletvekilleri, günümüzde ulaşılan kütlesel üretim, sözleşmelerin de
kütleselleşmesine yol açmıştır. Büyük miktarlarda mal, hizmet sunan işletmeler
bu sözleşmelerden aleyhlerine olarak çıkabilecek sorunları bertaraf etmek için
uzman hukukçulara çeşitli sözleşme tipleri hazırlatmaya başlamışlardır. Bu form
sözleşmeler genellikle satıcının sorumluluğunu minimuma indiren sonuçları
doğurur. Tüketici çoğu zaman yaşamın doğal akışı içerisinde bu sözleşmelerin
hükümlerini okuyacak zamana sahip bile olmayabilirler. Genel işlem şartları
güçlü ve örgütlenmiş satıcının karşısında zayıf ve ihtiyaç sahibi tüketiciyi
“Ya kabul et ya da vazgeç.” seçeneğiyle karşı karşıya bırakmaktadır. Tüm
satıcıların aynı şekilde yaklaşımı tüketiciye başka bir şans bırakmamaktadır.
Bu şekilde sözleşme serbestisi ilkesi yerini tek yanlı
dayatmalara bırakmaktadır. Bu da öğretide gerekli öngörülen böyle bir
düzenleme, uygulamada da son derece yoğun bir biçimde pratik kolaylıklar
sağlayacaktır ancak genel işlem şartlarının yürürlük, yorum ve içerik
denetiminin Alman Medeni Yasası’ndaki denetimle karşılaştırıldığında yetersiz
olduğu açığa çıkmıştır.
Maddeler
üzerindeki eksiklik ve çıkmazların maddeler görüşülürken değişiklik
önergeleriyle düzeltileceğini umuyor ve diliyor, Genel Kurulu bir kez daha
saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Geylani.
Şahsı adına Düzce
Milletvekili Sayın Celal Erbay.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
CELAL ERBAY
(Düzce) – Sayın Başkan, değerli üyeler; kaldığım yerden devam ediyorum.
25’inci madde ile
genel işlem şartları hakkındaki düzenleme tamamlanmıştı.
Tasarının 26’ncı
maddesi “F. Sözleşmenin içeriği” ve “Sözleşme özgürlüğü” kenar başlığı altında
“Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunun çizdiği sınırlar içinde özgürce
belirleyebilir.” şeklindeki ifadesiyle 818 sayılı, hâlen yürürlükte bulunan
Borçlar Kanunu’nun, tabiri caizse, 19’uncu maddesini sadeleştirmiştir.
Yine,
yürürlükteki Borçlar Kanunu’nun 20’nci maddesinde “Butlan” kenar başlığı
altında düzenlenen butlan hükmü, tasarının 27’nci maddesinde “Butlan” kenar
başlığı altında düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, 818 sayılı Kanun’un 20’nci
maddesi, tabiri caizse, günümüz Türkçesi açısından daha anlaşılır hâle
getirilmiştir.
Fakat, tasarının
28’inci maddesi, Borçlar Kanunu’nun hepimizin çok yakından bildiği gabin
hükmünü, 21’inci maddede düzenlenen gabin müessesesini “Aşırı yararlanma” kenar
başlığı altında düzenlemiş ve az da olsa bir farklılık getirmiştir. Dava açma
süresi açısından bir farklılık getirmiştir ve mağdurun tavrını, tarzını ortaya
koymasına yönelik seçenek mahiyetinde bir farklılık getirmiştir. İlgili bölümü
okuyorum: “Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini
öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten
başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş
yıl içinde kullanabilir.” demektedir tasarı. Bu, yürürlükteki Borçlar
Kanunu’nun 21’inci maddesinde: “…mutazarrır bir sene zarfında akdi feshettiğini
beyan ederek verdiği şeyi geri alabilir.
Bu müddet, akdin
inikadından itibaren cereyan eder.” Yani 21’inci madde bir yıllık süreyi akdin
oluşum anından itibaren başlatıyordu, bir yılın dolmasıyla birlikte hak
düşürücü süre mahiyetinde dava ikame etme yetkisi sona eriyordu mağdur
açısından. Yeni düzenleme, her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlamak
suretiyle beş yıl içerisinde mağdurun dava açabileceğini hükme bağlamıştır.
Efendim, Borçlar
Kanunu’nun “IV:Akit yapmak vaadi” kenar başlığı
altındaki hükmü tasarının 29’uncu maddesinde “IV. Önsözleşme” kenar başlığı
altında düzenlenmiştir ve birinci bölüme dâhil olan son maddemiz, 30’uncu
maddemiz ise Borçlar Kanunu’nun 23’üncü maddesinde düzenlenen “F. Rızadaki
fesat / I. Hata / 1. Hatanın hükümleri” kenar başlığı altındaki hükmü 30’uncu
madde olarak, “G. İrade bozuklukları / I. Yanılma / 1. Yanılmanın hükümleri”
kenar başlığı altında “Sözleşme kurulurken esaslı yanılmaya düşen taraf,
sözleşme ile bağlı olmaz.” şekline dönüştürülmüştür.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Erbay, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
CELAL ERBAY
(Devamla) – Efendim, ben tekrar Türk Borçlar Kanunu Tasarısı huzurunuza
gelinceye dek bu hâli almasına yönelik gayreti olan herkese teşekkür ediyor,
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Evet, bölüm
üzerinde başka bir söz talebi yok.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 18.06
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.10
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
321 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, 3’üncü sırada yer İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskân
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.
3.- İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskan
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu Raporu (1/713) (S. Sayısı: 397)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer
alan Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının
Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.
4.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir
Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Evet, bu saatten
sonra da komisyonun bulunmayacağı anlaşıldığından ve grup başkan vekili
arkadaşlarımızın da kendi arasında mutabakatı olduğundan, bütün bunları dikkate
alarak, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek
için 13 Ekim 2009 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Sizlere ve
bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati : 18.13