Normal 17612 2 1 2009-10-30T12:41:00Z 2009-10-30T12:41:00Z 1 21628 123284 TBMM 1027 289 144623 11.5606 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 50                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

4’üncü Birleşim

8 Ekim 2009 Perşembe

 

(Bu  Tutanak  Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Artvin Milletvekili Ertekin Çolak’ın, bu yıl ülkemizin birçok yerinde ve Artvin ilinde meydana gelen sel felaketlerindeki can ve mal kayıplarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde ilinde Ulukışla ilçesi ve köylerini etkileyecek siyanürle maden arama faaliyetlerine ilişkin gündem dışı konuşması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı

3.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman ilinin ekonomik ve sosyal sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, gündem dışı konuşmaya verdiği cevaba ilişkin açıklaması

2.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, siyanürün zararlarına ve altın çıkarılırken dikkat edilmesi gereken konular hakkındaki konuşmasına ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 23 milletvekilinin, yerel medya kuruluşları ile çalışanlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/426)

2.- Demokratik Toplum Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekili Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van ilinde İran sınırında yaşanan ölüm olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/427)

3.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 22 milletvekilinin, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı ile mücadelede yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/428)

B) TEZKERELER

1.- Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen “Türk Grubu” oluşturulmasına ve söz konusu Asamblede TBMM Başkanı Başkanlığında yedi üye ile temsil edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/957)

 

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/713) (S. Sayısı: 397)

4.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, kanunsuz telefon dinlemelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/7973)

2.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, ÖSS’deki yanlış sorulara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/8575)

3.- Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın, bir sınavdaki cinsiyet ayrımcılığı içeren sorulara ilişkin Başbakandan sorusu ve  Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/8600)

4.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’deki işsizliğe ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/8866)

5.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, üniversitelerdeki eğitim çalışanlarının görevde yükselme sınavlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve  Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/8892)

6.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, bir öğretim görevlisine yapıldığı iddia edilen uygulamalara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9098)

7.- Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, intihalden soruşturma geçiren öğretim üyelerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9106)

8.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Cumhurbaşkanı’nın bir açıklamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/9268)

 

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.

Ardahan Milletvekili Saffet Kaya, Ardahan ilindeki son yağışların tarım alanlarına verdiği zararlara,

Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt, Doğu Anadolu Bölgesi’nde son zamanlarda yaşanan sel felaketi ve kötü hava şartları nedeniyle meydana gelen zararlara,

Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut, İlköğretim Haftası ve yeni eğitim-öğretim döneminin başlamasına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Mersin Milletvekili Behiç Çelik ve 24 milletvekilinin, sınır ve kıyı güvenliği yönetimindeki sorunların (10/423),

Mersin Milletvekili Behiç Çelik ve 22 milletvekilinin, kapatılması söz konusu olan belediyelerin sorunlarının (10/424),

Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 23 milletvekilinin, enerji politikaları ile enerji üretim, dağıtım, iletim ve kullanımındaki sorunların (10/425),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerininin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:

1’inci sırasında bulunan    (6/493),

2’nci                                              (6/520),

10’uncu                          (6/634),

36’ncı                            (6/771),

40’ıncı                            (6/782),

53’üncü                          (6/828),

129’uncu ”                       (6/961),

188’inci                          (6/1048),

215’inci                          (6/1083),

247’nci                           (6/1121),

252’nci                           (6/1126),

289’uncu ”                       (6/1177),

301’inci                          (6/1192),

302’nci                           (6/1193),

306’ncı                           (6/1200),

390’ıncı                          (6/1295),

481’inci                          (6/1398),

502’nci                           (6/1422),

544’üncü ”                       (6/1465),

Esas numaralı sözlü sorulara, Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir cevap verdi; (6/1177), (6/1192), (6/1193), (6/520), (6/771), (6/1422), (6/1200) esas numaralı soruların sahipleri de cevaplara karşı görüşlerini açıkladı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan, İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun (1/713) (S. Sayısı: 397),

3’üncü sırasında bulunan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun (2/340) (S. Sayısı: 395),

4’üncü sırasında bulunan, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun (1/704) (S. Sayısı: 383),

5’inci sırasında bulunan, Bolu Milletvekili Fatih Metin’in; 491 Sayılı Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun (2/137) (S. Sayısı: 228),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

6’ncı sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321) tümü üzerinde bir süre görüşüldü.

8 Ekim 2009 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 18.46’da son verildi.

                                                                  

Nevzat PAKDİL

 

 

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Yusuf COŞKUN

 

Yaşar TÜZÜN

 

Bingöl

 

Bilecik

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

                                                                                                                                        No.: 5

II. - GELEN KÂĞITLAR

8 Ekim 2009 Perşembe

Tasarılar

1.- İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek İhtiyari Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/752) (Adalet ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.9.2009)

2.- Türkiye Cumhuriyeti ile Umman Sultanlığı Arasında Hukuki, Ticari ve Cezai Konularda Adli Yardımlaşma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/753) (Adalet ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.9.2009)

3.- Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna ve Hersek Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Değiştirilmesi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/754) (Plan ve Bütçe ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.10.2009)

4.- Türkiye Cumhuriyeti ile Sırbistan Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/755) (Plan ve Bütçe ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.10.2009)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 23 Milletvekilinin, yerel medya kuruluşları ile çalışanlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/426) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)

2.- Demokratik Toplum Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekili Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van İlinde İran sınırında yaşanan ölüm olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/427) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)

3.-Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 22 Milletvekilinin, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı ile mücadelede yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/428) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)

8 Ekim 2009 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Artvin ilindeki sel felaketiyle ilgili olarak söz isteyen Artvin Milletvekili Ertekin Çolak’a aittir.

Sayın Çolak, buyurun efendim.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Artvin Milletvekili Ertekin Çolak’ın, bu yıl ülkemizin birçok yerinde ve Artvin ilinde meydana gelen sel felaketlerindeki can ve mal kayıplarına ilişkin gündem dışı konuşması

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken sizleri ve yüce milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu yıl ülkemizin birçok yerinde aşırı yağmurlar nedeniyle sel felaketleri meydana geldi, ciddi can ve mal kayıpları oldu. Benim ilim Artvin’de de bu aşırı yağmur ve sel nedeniyle ciddi sıkıntılar meydana gelmiştir. 15 Temmuz tarihinde Şavşat ilçemizde meydana gelen sel nedeniyle 5 vatandaşımız Hakk’ın rahmetine kavuşmuş ve yine aynı şekilde 23 Eylül tarihinde de Borçka ilçemizde meydana gelen sel felaketinde de yine 5 vatandaşımız Hakk’ın rahmetine kavuşmuş ve ciddi mal kayıpları da meydana gelmiştir. Bu vesileyle ölen vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet dilerken yakınlarına da başsağlığı temenni ediyorum.

Her iki olaya da devlet anında müdahale etmiş ve daha fazla can ve mal kaybı olmaması için azami gayret gösterilmiş. Başta Sayın Valimiz olmak üzere tüm birim amirleri ve kaymakamlarımız olay yerinde kırk sekiz saat ara vermeden çalışmalara katılmış ve yaralar sarılıncaya kadar da olay yerinden ayrılmamıştır.

Ben de ilin milletvekili olarak arkadaşlarımızla birlikte her iki olaydan yaklaşık bir saat sonra olay yerine intikal etmişim ve çalışmalar sonuçlanıncaya kadar da olay yerinden ayrılmamışızdır.

Aynı şekilde, Sayın Başbakanımız başta olmak üzere, İçişleri Bakanımız, Bayındırlık Bakanımız, Çevre ve Orman Bakanımız, Devlet Bakanımız Sayın Faruk Çelik, Valimizi ve beni bizzat arayarak olaylarla ilgilenmiş ve olayların fazla can ve mal kaybı olmadan sonuçlanması için gerekli çabayı göstermişlerdir.

Şavşat ilçemizde meydana gelen sel nedeniyle 450 milyar ve Borçka ilçemizde de meydana gelen sel nedeniyle 800 milyar civarında bir kaynak Afet İşleri Genel Müdürlüğü ve Başbakanlık tarafından anında gönderilmiş, bu gelen paraların bir  kısmı zarar gören vatandaşlarımızın nakit olarak hesaplarına geçirilmiş, bir kısmı da yine zarar gören vatandaşlarımızın kira, iaşe ve diğer ihtiyaçlarının karşılanması için kullanılmıştır.

Ayrıca, kurulan komisyonlar aracılığıyla hasar tespitleri kısa sürede tamamlanmış, ihtiyaç ve hak sahipleri belirlenmiş, yaklaşık kırk beş aile ilçe merkezinde Valiliğimiz tarafından kiralanan evlere yerleştirilmiş, evlerin eşyaları Valiliğimiz tarafından karşılanmış ve bir yıllık kiraları da Valilikçe karşılanmış, paraları da peşin olarak ödenmiştir. Ayrıca kalıcı konutların yapılması için gerekli çalışmalar başlatılmıştır. Diğer taraftan, sel nedeniyle kapanan Borçka-Hopa yolu çok kısa sürede yerel imkânlarla açılmış ve yıkılan kara yolunun kalıcı olarak yapılabilmesi için Karayolları Bölge Müdürlüğü bir çalışma başlatmış ve önümüzdeki hafta içerisinde de ihalesi yapılacaktır. Borçka-Hopa kara yolunun sel nedeniyle sık sık zarar görmesi ve devamlı olarak devlete yük ve masraf çıkarması ihale aşamasında olan Hopa-Borçka Cankurtaran Tüneli’nin acil olarak yapılmasını daha da anlamlı kılmıştır. Bu tünel yapılınca bu sıkıntılı yol ortadan kalkacak ve bu yolun birçok bölümü baypas olacaktır.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, vefat eden vatandaşlarımızı geri getirme gücümüz ve imkânımız yoktur. Vefat edenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabır temenni ederiz. Ancak maddi zarar görenlere ve geride kalanlara devlet sıcak kucağını anında açmış ve yaralar sarılmıştır.

Ben, ilin milletvekili olarak, başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, sayın bakanlarımıza, Sayın Valimize ve vali yardımcılarına, kaymakamlarımıza, DSİ ve il özel idare personeline ve ilimizdeki ve ilçelerimizdeki tüm birim amirlerine ve personellerine çok teşekkür ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çolak, konuşmanızı tamamlayınız efendim, lütfen.

Buyurun.

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ayrıca Artvin, Trabzon, Rize ve Ardahan sivil savunma müdürlükleri ekiplerine, AKUT ve Kızılaya çok teşekkür ediyorum. Ayrıca arayarak ya da bizzat gelerek acımızı paylaşan tüm milletvekillerimize, hemşehrilerimize saygılarımı sunuyorum.

Son olarak da vicdani bir görev olduğunu düşündüğüm, söylemek istediğim şudur ki: Şavşat ilçemizdeki bu acıyla ilgili sel olayında, bu tensip bentlerinin hatalı yapılmış olmasının payı vardır. Şavşat halkı bu şekilde düşünmektedir, ben de halkımız gibi düşünmekteyim.

Teşekkür ediyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çolak.

Gündem dışı ikinci söz, Niğde ilinde Ulukışla ilçesi ve köylerini etkileyecek siyanürle maden arama faaliyetleri hakkında söz isteyen Niğde Milletvekili Mümin İnan’a aittir.

Sayın İnan, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde ilinde Ulukışla ilçesi ve köylerini etkileyecek siyanürle maden arama faaliyetlerine ilişkin gündem dışı konuşması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı

MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Niğde ilimizin Ulukışla ilçesinde Bolkar Dağlarında siyanürle altın aranmasıyla ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyor, Meclisimize yeni dönemin hayırlı olmasını Cenabı Allah’tan temenni ediyorum.

Uzun bir vadi içinde kurulan Ulukışla ilçemizde, köy ve beldeleriyle birlikte 30 binden fazla insan yaşamaktadır. En büyük geçim kaynağı tarım, hayvancılık, yayla ve dağ turizmi ile E-90 kara yolu üzerindeki işletmelerdir.

Bu bölge, tabiat güzelliği bakımından ülkemizin ender yörelerinden birisidir. Bolkar Dağlarının zirvesindeki doğal göllerle, sadece bu göllerde bulunan canlı türleriyle, dünyanın dört bir yanına ihraç edilen son turfanda kirazlarıyla, Çiftehan kaplıcalarıyla, ülkemizin her tarafında içme suyu olarak satılan doğal kaynak sularıyla bünyesinde bütün tabii güzellikleri barındırmaktadır.

Ayrıca, Türkiye'nin en yoğun trafiğini taşıyan, günlük 18-20 bin adet araç kapasitesiyle ortalama 100-150 bin vatandaşımıza bölgenin havasını teneffüs ettiren E-90 kara yolu bu vadiden geçmektedir.

Bölgenin özelliklerine ve yöre halkının ısrarlı karşı çıkmasına rağmen, bir şirketin Bolkar Dağlarında siyanürle altın arama ve işletmeye yönelik çalışmaları, bölgede yaşayan vatandaşlarımızı büyük bir kaygı ve endişeye sevk etmiştir.

Şirketin işletmeyi önce Bolkar Dağlarının zirvesindeki Maden köyüne yapacağını açıklaması, daha sonra da bu bölgede kuracağı işletmenin çıkaracağı zehirli ve öldürücü atıkların bölgenin yer altı sularına karışacağına yönelik verilen bilimsel raporlar sonucu, işletmeyi bu kez aynı bölgedeki Porsuk ve Hasangazi köylerine taşımaya karar vermesi, siyanür atık havuzu olarak kullanılmak üzere de Porsuk sulama göleti için kamulaştırılan araziyi il özel idaresinden satın alması bölgede yaşayan vatandaşlarımızın şiddetli tepkilerine neden olmuştur. Maalesef, iktidar partisine mensup Niğde İl Genel Meclisi üyeleri ve Niğde Valiliği yöre halkının tepkilerini dikkate almayarak maden şirketi lehine kararlar almışlardır.

Bölgede yaşayan vatandaşlarımız, “ÇED İçin Halkın Katılımı” toplantısını boykot ederek, Maden köyünde geniş katılımlı miting yaparak, binlerce imza toplayıp “Siyanürlü altın işletmesi istemiyoruz.” diyerek Valilik ve ilgili yerlere müracaat ederek, ihalenin iptali için Niğde Valiliği önünde gösteri yaparak, E-90 kara yolunu kesip bir süre trafiğe kapatarak siyanürlü altın arama faaliyetine topluca tepkilerini dile getirmişlerdir. Vatandaşlarımızın bu tepkilerine rağmen tesis için sulama gölet alanı altın madeni şirketine satılmıştır.

İhaleden önce Niğde Valiliğinin girişimleriyle Ulukışla yöresindeki köy ve mahalle muhtarlarını ikna etmek için iktidar partisine mensup il genel meclisi üyeleriyle beraber Bergama’daki siyanürlü altın işletme tesislerine gezi düzenlenmiştir. Bu gezinin masraflarının altın arama şirketi tarafından karşılandığı kamuoyu tarafından bilinmektedir. Arazi ihalesinden önce böyle bir yola başvurulmasının ne derece etik ve hukuki olduğunu sizlerin takdirlerine bırakıyorum. Bu konuda, muhtarlara siyanürle altın arama işine karşı çıkan köylüleri ikna etmedikleri takdirde köylerine kamu hizmeti götürülmeyeceği şeklinde dolaylı tehditlerin yapıldığı yöre halkı tarafından ifade edilmektedir.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; ülkemiz son yıllarda altın şirketleri için çok kârlı bir yatırım alanı hâline getirildi. Bergama’da, Eşme’de, Tunceli’de, Kaz Dağlarında bu acı gerçeği yakından gördük ve yaşıyoruz. Buna karşın, devleti yönetenlerin antidemokratik yönetim anlayışıyla altın madencilerine karşı halkın tepkisini görmezden gelerek tarımsal sulama göleti için geçmişte kamulaştırılan bir araziyi bile bu şirketlerin menfaatine uygun hâle getirdiklerini görmekteyiz.

Doğal yaşama büyük zarar veren, telafi edilemez çevre kirliliğine yol açarak tarım ve hayvancılığı bitirip bölge halkını ekonomik ve sosyal açıdan mağdur eden, tarihî ve kültürel değerleri faydalanılamaz hâle getiren siyanürlü altın madenciliğinin ülkemize bir katkısının olmadığı, tam tersi büyük zararlar verdiği görülmektedir.

Bu durum Ulukışla için de geçerlidir. Ulukışla bölgesinin temel geçimi tarım ve hayvancılıktır. Bölgede kiraz halk için altından çok daha değerlidir. Ulukışla’da üretilen kirazın tamamına yakını yurt dışına ihraç edilmektedir. Kirazın yurt dışından yoğun talep görmesinin en büyük nedeni yörenin toprak, su ve havasıyla, doğallığını hâlâ korumasıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İnan, konuşmanızı tamamlayın.

Buyurun efendim.

MÜMİN İNAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

En küçük çevre kirliliği şüphesi bile kiraz ihracatçılarının bölgeyi terk etmesine neden olacaktır.

Altın madeni işletilmesi istenilen bölgede ortaya çıkacak ekolojik bir felaketin sonucunu sadece Ulukışlalılar değil, aynı zamanda Çukurova bölgesi de yaşayacaktır. Çünkü bu bölge Çukurova bölgesinin su varlıklarının ana kaynağıdır.

Daha geçtiğimiz günlerde İstanbul ve Marmara’da yaşanan sel felaketinin ardından Sayın Başbakanımız on beş yıldır yönettikleri şehirde Ayamama Deresi’nin taşarak felaketlere sebep olmasına “Dere intikamını alıyor.” şeklinde yorum yapmıştır.

Sayın Başbakana siyanürlü altın madenlerinin tahrip ettiği vadiler ve kirletilen dereler intikam almaya başlamadan bu konuda acilen tedbir alınması gerektiğini hatırlatmak isterim.

Başta AB ülkeleri olmak üzere birçok gelişmiş ülke, yarattığı geri dönülemez çevre felaketleri sebebiyle toprakları üzerindeki siyanürle altın işleme yöntemini terk etmiştir. Danıştay kararlarına rağmen bu yöntemi uygulamakta ısrar eden ülkemizin de bundan vazgeçmesi için bir an önce yapısal düzenlemeleri hayata geçirmesi gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İnan, ek süreniz tamamlandı.

MÜMİN İNAN (Devamla) – Çok az…

BAŞKAN – Lütfen, tamamını değil de birkaç cümle söyleyip konuşmanıza son verirseniz sevinirim.

Buyurun.

MÜMİN İNAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum efendim.

İnsanlarımız yöneticilerin “Bir şey olmaz, gerekli tedbirler alınır.” sözlerine artık güvenmemektedir.

Bu bizi, yarın çocuklarımız ve torunlarımızla beraber gelecek nesilleri tehdit eden ölümcül tehlikeleri ortadan kaldırmaya ve başlamakta olan tehlikeleri engellemeye gücümüz yeter. Ancak tercihlerimizi yüksek kazanç hırsından yana değil tabiattan ve insandan yana koyarak bunu başarabiliriz. Yöre halkı “Hayati tehlike var ve bu yüksek sesle duyulsun.” istiyor. İnsanlarımız çok kararlı. Bölgeye zehir saçarak ölümcül sonuçlar doğuracağına inandığı bu tesislerin açılmaması için sonuna kadar direneceğini ifade etmektedir. Bu konuda yapılacak çalışmalarda Hükûmetin tercihini kendilerinden yana kullanmasını istiyor.

“İnsan buraya kadar hayatta kaldı çünkü arzularını değiştirebilmek için fazla bilgisizdi. Şimdi, gerçekleştirebiliyorken onları değiştirmek zorunda, yoksa ölüp gidecek.” diyor bir düşünür.

Bu duygularla yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Arkadaşlar, süreli olarak söz almış olan arkadaşlarımız lütfen metinlerini bitirmek için değil de konuşma süresine göre metinlerini ayarlamalarını istirham ediyorum. Bir dakika içerisinde, eğer Meclis Başkanı arkadaşlar, başkan vekilleri karar alırsa belki sadece o süreyi kullanmak gerektiğini ben şahsen düşünüyorum. Lütfen bu hususa riayet edelim.

Gündem dışı üçüncü söz, Adıyaman ilinin ekonomik sorunları hakkında söz isteyen Adıyaman Milletvekilimiz Sayın Şevket Köse’ye aittir.

Sayın Köse, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman ilinin ekonomik ve sosyal sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adıyaman’ın ekonomik sorunları üzerine gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yeni yasama yılının ülkemize ve yüce Meclisimize hayırlı olmasını diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Meclis tatilini fırsat bilerek bu süreçte Adıyaman’ı karış karış dolaştım ve halkın sorunlarını yerinde, yüz yüze dinleme olanağı buldum. Toplam dokuz ilçemizde yüz otuza yakın köyü, il ve ilçemizin merkezlerini gezdim. Basın-yayın organı temsilcileri, oda yöneticileri, dernek ve demokratik kitle örgütleri, köy muhtarları ile bire bir görüşmeler yaptım. Ülkemizin yaşadığı genel sıkıntılar şüphesiz Adıyaman’da da yaşanmaktadır.

Sayın milletvekilleri, ilk olarak, Adıyaman’daki sanayicilerimiz ve iş adamlarımız, özellikle Hükûmetin son teşvik paketiyle ilimizin büyük bir haksızlığa uğradığını düşünmektedirler. İllerin sosyoekonomik gelişmişlik sıralamasında 65’inci sırada yer alan Adıyaman’ın kendinden daha iyi şartlara sahip illerle birlikte üçüncü bölgede yer alması haksızlık değil de nedir? Yeni teşvik paketi Adıyaman için ceza paketi olmuştur. Bu konuda önerimiz, en azından, teşvik yasasının bir yıl daha yürürlükte kalmasıdır.

İkinci olarak, yalnızca teşvik konusunda değil, özel sektörün özendirilmesine dönük olarak çalışmalar yapılmasıdır. Yatırımların cazibeli hâle gelmesi için altyapı yatırımları geliştirilmelidir. Oysa Adıyaman, altyapı yatırımları konusunda görmezden gelinmektedir. Kahta’da bir duble yol yapılıyor ki sormayın. Konu yılan hikâyesine döndü. Aynı konu Gölbaşı-Adıyaman arasındaki yol çalışması için de geçerlidir. Adıyaman’da elliye yakın köyün hâlâ içme suyu yoktur. Birkaç köyün dışında hemen hemen tüm köylerin altyapı sorunu vardır. Aynı zamanda, belediyenin katı atık ve evsel atıklarla ilgili, belediyenin sayesinde büyük bir kirlilik yaşanmaktadır.

Üçüncüsü, tüm Adıyaman’ın dikkatle takip ettiği bir konudur. Bir grup TPAO işçisi, aylardır haklarını alamadıkları için eylem yapmaktadırlar. Buradan onların haklı eylemlerinde yanlarında olduğumu bir kez daha vurgulamak istiyorum. Bir an önce işçiler işlerine dönmelidirler.

Dördüncü olarak, Sayın Başbakanın “Haberim yok.” dediği Nissibi köprüsünün bir an önce bitirilmesidir. Bu köprüyle ilçe turizmi canlanacak, Adıyaman kapalı bir cendere olmaktan kurtulacaktır. Köprü, güvenlik ve sosyal barışın sağlanmasına büyük katkı sunacaktır.

Değerli arkadaşlar, beşinci olarak, perişan olan esnafın hâline de değinmek istiyorum. Adıyaman’da esnafımız şöyle düşünmektedir: Gelir dağılımının, vergi adaletsizliğinin ağırlığı artık esnafımızı çalışamaz hâle getirmiştir. Adıyaman’da, gittim, her yerde esnafları ziyaret ettim. Protestolu senetler, yüksek maliyetler ve özellikle yüksek BAĞ-KUR primleri, esnafımızın en çok dert yakındığı konudur. Adıyaman’da işsizlik sürekli artarken, işsiz ordusuna her geçen gün yeni bir üye eklenirken çözüme dair bir çalışma maalesef görülmemektedir. Esnafımızın bir kısmı kepenk kapatıyor, kapatmayanların hepsi kredi kullanıyor; açıkçası, hepsi bankalara mecbur bırakılmıştır. En azından bu konuda çözümler bulunmalıdır. Örneğin, esnaf kefalet kooperatiflerinden alınan kredilerin faizleri düşürülmelidir. Geri ödemelerde kolaylıklar sağlanmalıdır. KOBİ’ler yalnızca mali olarak değil, danışmanlık hizmeti anlamında da destek görmelidir. Bu konuda derhâl düzenlemeler yapılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, altıncı olarak, nüfusumuzun neredeyse yarısı mevsimlik tarım işçisidir Adıyaman’da. Bununla birlikte diğer ekonomik sektörlerimiz gibi tarım da can çekişmektedir.

Değerli arkadaşlarım, dünyanın en güzel tütünlerinden biri olan Adıyaman tütünü ömrünün sonuna gelmiştir. Üstelik alternatif ürün projesi daha yerleşmemişken, başarıyla uygulanmamışken tütün yok edilmiştir. Size soruyorum arkadaşlar: Bu yapılanlar Adıyaman’a reva mıdır? Bu konuda yasa teklifi de verdim, önerimizi sundum ve alternatif ürün yerleşene kadar tütün desteklenmelidir dedim ama Hükûmet bu sese nedense bir türlü kulak vermedi. Adıyaman’ın en önemli geçim kaynaklarının başında gelen tarım sanayiye dönük olarak teşvik edilmelidir.

Yedinci olarak, Adıyaman’da yaşanan bu ekonomik temelli sorunlar sosyal sorunu da beraberinde getirmektedir. Yurttaşlarımız bunalıma girmektedir. Sosyal barış tehlike altındadır. Her ekonomik kriz, bir darbedir, toplum üzerinde ruhsal ve bedensel etkileri vardır, insanlar üzerinde çöküntüye neden olmaktadır. Ekonomik kriz, aslında bir felakete benzer, eğer önlem alınmazsa ikinci bir dalga ile toplumsal yıkımlara neden olur.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; sorunların çözümü reklamlarda görüldüğü gibi kolay değil. Ne diyorlar reklamlarda? “Alın verin ekonomiye can verin.” ama “Alacak para var mı?” diye soran yok. Ekonomiye can verebilmek için öncelikle yurttaşlarımıza can verilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Köse, konuşmanızı tamamlayınız.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bunun öncelikli sorumlusu ise Hükûmettir. Hükûmet üzerine düşeni bir an önce yapmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, terör nereden gelirse gelsin hayatım boyunca karşı oldum. Kan ve gözyaşının akmaması için sürekli karşısında durdum ve kan ve gözyaşının durması hepiniz gibi benim de en büyük temennimdir.

Sözlerime son verirken on dokuz yıl önce hunharca katledilen demokrasi şehidimiz ve büyük siyaset bilimci Doçent Doktor Bahriye Üçok’u saygıyla anmak istiyorum. Ayrıca otuz bir yıl önce karanlık eller tarafından Bahçelievler’de katledilen, ideolojilerinden başka silahları olmayan Türkiye İşçi Partili 7 genci saygıyla anıyor, hepinize en içten sevgilerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse.

Niğde Milletvekilimiz Sayın Mümin İnan’ın konuşmasına Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Sayın Taner Yıldız cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde ilinde Ulukışla ilçesi ve köylerini etkileyecek si-yanürle maden arama faaliyetlerine ilişkin gündem dışı konuşması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (Devam)

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Niğde Milletvekili Sayın Mümin İnan’ın gündem dışı söz alması üzerine, Hükûmet adına cevaplamak üzere kürsüye geldim. Hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Konu, Niğde Ulukışla ilçe ve köylerini etkileyecek siyanürle maden arama faaliyetleri. Yani kısaca cevap vereyim: Siyanürle maden aramıyoruz. Sürem dolmadığı için devam ediyorum: Siyanür ancak işletmede kullanılabiliyor biliyorsunuz, hem dünyada hem de Türkiye'de. Fakat Niğde Ulukışla ilçesinde Gümüştaş Madencilikle alakalı çok kısa bir hikâyesi var, isterseniz onu kısaca aktarayım: 1998 yılında Eti Holdingten devirle burası alınıyor ve bir kısım şikâyetler üzerine, ilgili muhtarların, Maden köyü Muhtarı Erdoğan Özgüler, Alihoca köyü Muhtarı Yaşar Özçelik’in verdiği dilekçe çerçevesinde arkadaşlarımız gidip yerinde araştırdılar ve bu alanda bir faaliyet olmadığını, bu alana yakın bir mesafede bir şantiye binasının olduğunu gözlemlediler. Bunun üzerine muhtarlarımız, sahadaki madencilik faaliyetleriyle alakalı herhangi bir itirazlarının olmadığının, itirazlarının ancak ileride yapılabilecek altın ayrıştırma işlemleriyle alakalı olduğunun, böyle bir tedirginlik duyduklarının ve aramalarla alakalı bir şikâyetlerinin olmadığının altını çizdiler. Tabii, buraya kurulacak şirketin köylüler için, orada bulunan vatandaşlarımız için bir sıkıntı doğurabileceğini söylediler. Bunun üzerine, oradaki madencilik faaliyetini sürdüren şirketin yetkilisi Sabahattin Sakatoğlu tarafından şöyle bir beyanatta bulunuldu: Tesis yeri olarak seçilen alanın, zaten çalışmalar neticesinde zemin etüdü yapıldığında, böyle bir tesis kurmaya çok müsait olmadığını diplomatik bir dille aktardılar. Çünkü, kendileri, vatandaşa rağmen orada bir faaliyette bulunamayacaklarını, bu madenin, ister altın, ister gümüş, isterse diğer kıymetli madenlerden oluşan herhangi bir maden olsun, bunu zaten yapamayacaklarını söylediler.

Diğer taraftan, ilgili diğer bir şirket de, imzaladığı bir yazıyla beraber, Maden köyü siyanür liç tesisleriyle alakalı kurmayı planladıkları bu tesisin özellikle bu köyün etrafında kurulmasının uygun olmadığını, şirketin testten sonra herhangi bir siyanürle liç tesisi kurmamaya karar verdiğini, hatta bu tür faaliyetlerini de tamamen kapatacağını belirtti.

Yani, şöyle bir rahatlığımız var: Meselenin teknik yönüne herhangi bir vukufiyetimiz olmaksızın orada madencilik faaliyeti yapılmayacak. Ortada problem de kalmamış oldu.

Değerli arkadaşlar, bir şeye karar vermemiz lazım: Biz, madencilik işine girecek miyiz girmeyecek miyiz, buna bir karar vermemiz lazım hep beraberce. Madenler, ormanlardan arındırılmış, deltalardan arındırılmış, vadilerden arındırılmış, köylerden çok uzak yerlerde, istediğimiz yerlerde veya şurada madencilik faaliyeti yapalım, mera vasfını da kaybetmiş dediğimiz yerlerde olmuyor. Buna hep beraberce karar verelim. Tercihimiz… Ben 1986 yılında Kütahya gümüş arıtma tesislerinde bir yıl proses kontrolde çalıştım, bizzat mühendis olarak çalıştım. Siyanürle bizzat çalıştım. Kullanılan siyanürün yüzde 1’i ancak madencilik faaliyetlerinde kullanılıyor bugün Türkiye’de. 300 bin ton siyanürün ancak yüzde 1’i madencilikte kullanılıyor. Dünyada ise yüzde 90’ı ancak altın üretiminde, aranmasında değil, ancak altın üretiminde kullanılıyor.

Değerli arkadaşlar, biz, çevre herhangi bir zarar görmesin diye Çevre Bakanlığımızla beraber yaptığımız çalışmalarda bir tercihte bulunabiliriz. Dışarıdan ister düşük faizli isterse yüksek faizli borçlanarak… Şu ana kadar üzerimizdeki faiz yükünü atmakla uğraşıyoruz, çalışıyoruz. Bizim tek öz kaynaktan ödeyebileceğimiz sektör madencilik sektörüdür.

TKİ, kendisine MTA’nın yaptığı arama faaliyetlerinden sonra sunulan yerleri işletmekle bir kısım kömür işletmelerinde kullanıyor. Maden Genel Müdürlüğü aynı şekilde. Bizim o zaman bulduğumuz yerlerle alakalı, şu anda doğal gaz bulduğumuz yerin üzerinde diyelim ki orman var, tercihimizi yapalım, biz hiçbir madencilik faaliyetlerinde bulunmayabiliriz. Buna, hatta   -bırakın Hükûmetçe, bırakın Enerji Bakanlığınca- Meclisçe karar verelim, ben hepsinin dokümanlarını getireyim, biz madencilik faaliyetleri yapmayacağız diye karar alalım. Bunun bir orta yolu olması lâzım.

Dünyada birçok yerde…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Orta yolu siz bulun!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bunu bir kenara bırakarak, bu dediğim soruyu bir kenara bırakarak çözüme varamazsınız.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Orta yolu siz bulun Sayın Bakan!

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Bakanım, demagoji yakışmıyor!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Bakın, ilk defa dünyada altın Niğde Bor’da aranmıyor. Romalılar zamanından bu tarafa altın bulunmuş ve Türkiye’de faaliyette bulunuluyor.

Bir kere bir altının, siyanürle alakalı konuda söyleyeyim… Bugün Niğde’de yapılan bütün madencilikle alakalı işlemlerden devletin aldığı devlet hakkı toplam 250.209 TL. Yani buradan alınan herhangi bir para falan yok veya alınan bu paraya istinaden bir çalışma sürdürülmüyor. Asıl yer altı zenginliklerinin kazandırılmasıyla alakalı... Herhangi bir yerde siyanür kullanabilmeniz için Çevre Bakanlığı, Enerji Bakanlığı ve Maden İşleri dâhil dört tane temel ölçütü karşılamanız lazım. Atık barajında herhangi bir bozundurma yapıldı mı? Baraj düzgün dizayn edildi mi? Yer altı suyuna herhangi bir karışım var mı? Çevreye etki durumu nedir? Bunların herhangi bir tanesi yerine gelmeksizin hiçbir şart yerine gelmiş sayılmıyor ve oraya müsaade edilmiyor, bizim tarafımızdan madencilikle alakalı bir faaliyetin yürütülmesine müsaade edilmiyor.

Bugün deniz seviyesinde eksi 50 metre inip de bina yaptığınız kotta hiçbir sızdırmazlık olmadığı teknik olarak kabul edilmişken nasıl olur da siyanürün bir damlasını “sızdı” olarak kabul edebiliriz? Göz baka baka ben bir mühendis olarak bunu nasıl yapabilirim?

Değerli arkadaşlar, böyle bir şey söz konusu değil ama teknik olarak siz diyelim ki siyanürün kullanıldığında zararlı olmadığına kanaat getirmiş olsanız dahi buna bir karar vermeniz lazım. “Yapmayalım madencilik faaliyetlerini, başka işlere bakalım.” Bu bir yoldur, bu bir çözümdür ama ben çözümün oradan geçtiği kanaatinde değilim.

Bugün bor madeniyle alakalı çok fazla cümle kullanırız. Çok da fazla bilgi kirliliği var borla alakalı. Bugün, değerli arkadaşlar, bırakın borun herhangi bir arazide çıkmasını, sizin villanızın bahçesinde çıksa, oturduğunuz köyün elmalığında çıksa bu bor size ait değil. Ben çıkarsam benim öz malım değil. Devlet bunu alıp ancak işletmesini, hatta ticaretini dahi ancak devlet yapabilir. Siz şahsi olarak 1 kilo boru alıp şuradan bu tarafa satamazsınız. O yüzden, biz, stratejik madenlerde, uranyum gibi, toryum gibi, bor gibi stratejik madenlerde zaten devlet hakkıyla alakalı şerhimizi kaldırmış değiliz. Böyle bir şey gündemde yok. Böyle bir şey olamaz da.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakan, devlet yüzde 2 alıyor, yüzde 98’ini şirkete veriyor; haksız bir kazanç da var.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Bakın, şimdi, biz, önümüzdeki süreçte Petrol Kanunu’yla alakalı buraya kanun tasarısını getireceğiz. Bunu hep beraber, iktidarıyla muhalefetiyle, sivil toplum örgütleriyle hep beraber tartışacağız ve hepimizin ikna olduğu ve mutabık kaldığı, hem dünyadaki uygulamalarıyla birlikte hem de Türkiye’deki uygulamalarıyla birlikte hep beraber karar vereceğiz.

Ben sabahleyin Katar’dan geldim. Katar’da 1993 yılında çıkartılan 1 gram doğal gaz yok. Daha sonra çıkartma faaliyetlerine başlıyor ve çıkarttığı doğal gazı sıvılaştırıp, Japonya’dan Amerika’ya kadar birçok ülkeye satıyor ve 600 kilometrekarelik bir enerji şehri kuruyor. Gelen yatırım miktarı ne kadar biliyor musunuz değerli arkadaşlar? 122 milyar dolar. Biz ancak arabayla gezebildik. 10 kilometre suni oluşturulmuş rıhtım var ve ancak oradan yüklenebiliyor. Şimdi, bizim madenlerimizde bu tür fırsatları yakalayabileceğimiz noktalar var. Bu bizim öz kaynağımız. Şu bir yoldur: “Biz kendimiz kullanmayalım, bunu çocuklarımıza ve torunlarımıza bırakalım.” Bu bir yoldur, bunu yapabiliriz. Yani, biz şimdi çıkartmayalım, ama elli yıl sonra çıkartalım. Ama şu bir yol değildir: “Biz madenlerimizi hiç çıkartmayalım ve biz bunları hiç kullanmayalım, bunlar yer altında kalsın.” Değerli arkadaşlar, bu bir yol değildir. O yüzden 46 bin tane madencilikte arama ruhsatının, realize edilmesi gereken, gerçekleştirilmesi gereken ve hayatiyete geçirilmesi gereken mutlaka çok yönleri var ve biz 70 tane maden üzerinde çalışıyoruz. Bunların içerisinde çok kıymetli madenler var, hemen hemen hiç kıymeti olmayan madenler var.

İsterseniz, konu Niğde’den açılmışken, Niğde Ulukışla’daki ruhsat listesindeki madenleri kısaca saymak isterim. Bunlardan alçı taşı var toplam yedi tane bölgede, işletmede bulunan, çinko var, kurşun var, kil var, demir var az miktarda ve altın, gümüş kısmı var. Altın ile gümüş kısmını hamdolsun kapatmışız şu anda. Bu doğru mu? Bunu tartışalım. Biz bunun tekniğini isterseniz geniş bir şekilde bir brife edelim bütün milletvekillerimizi, hatta grupları dahi brife edebiliriz, bakalım, bununla alakalı bir tehlike var mı? Eğer tehlike yok da, spekülatif ifadeler varsa, lütfen bu oyuna da gelmeyelim değerli arkadaşlar. Ben sizi temin ederim, bir kısım spekülasyonların nereden kaynaklandığının kaynağını bile gösterebilirim. Biz kendimize güveniyorsak ve yaptığımız işlemlere güveniyorsak, teknik olarak da bunların bütün özellikleri ispat edilmişse o zaman gelin bu oyuna biz gelmeyelim.

O açıdan eğer… Bunu Grup Başkan Vekilimize de bu vesileyle söylüyorum, hem AK PARTİ Grubunda hem de muhalefet partilerinin gruplarında sırf siyanürle alakalı, sırf altın işletmeciliğiyle alakalı, arama faaliyetleriyle alakalı geniş bir bilgilendirme yapabiliriz ve hep beraberce de karar verebiliriz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, konuyla ilgili, yerimden, iki dakika açıklama yapabilir miyim.

BAŞKAN – Sayın Durmuş, ben bu konuda vereyim ama şöyle yani, açıklamayı yapan Sayın Mümin İnan’dı. Bu hususta tabii ki sizler gibi pek çok birikimi olan insanlar vardır sağlık noktasında. Şunun için söylüyorum: Yani buradaki tıpla ilgili veya sağlıkla ilgili bütün arkadaşlarımız bu konuda Meclisi bilgilendirmeye kalkarsa çok zor durumda kalırız, zamanı verimli kullanmamış oluruz diye düşünüyorum.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Münhasıran altın ve siyanüre ait iki dakika yerimden ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Anladım, ben ona bir şey demiyorum. Şu ana kadar versem zaten iki dakika da geçerdi ama bu tip talepler diyelim ki başka bir, uzmanlık alanı sizinle aynı konuda olan bir arkadaştan gelirse onları ne yapacağız başka bir zamanda?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Açıklamamdan sonra gelmeyeceğine eminim efendim.

BAŞKAN – Onu ben bilemem, ona uzmanlığı olan kişiler karar verir. Yani bu konuyla ilgili olarak…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Zaten dakikalar geçiyor, iki dakika verseydiniz…

BAŞKAN - …böyle bir talebiniz için ben size iki dakika süre vereyim ama bundan sonraki arkadaşlar için şunu söylüyorum: Yani bu konularda uzmanlığı olan arkadaşlar Sayın Bakanı bilgilendirebilir ama maksadınız Genel Kurulu bilgilendirmek midir, onu bilmiyorum. Sayın Bakanın talebi, gruplara  böyle bir açıklama yapalım diyor.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan Genel Kurula soru sordu, dedi ki: “Gelin karar verelim.” Genel görüşme açın…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Durmuş Sayın Bakanı anlamış Sayın Başkan. Gelenek hâline geldi.

BAŞKAN – Ama arkası da var Sayın Başkanım. Yani dediği nedir Sayın Bakanın? “Gruplara bilgi vereyim, gruplarda tartışalım, Meclis karar versin.” diyor, ama, ben, Sayın Durmuş’un madem böyle bir talebi vardır…

Buyurun Sayın Durmuş.

V. - AÇIKLAMALAR

1.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, gündem dışı konuşmaya verdiği cevaba ilişkin açıklaması

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Efendim, Bergama hadisesinden dolayı 57’nci Hükûmetin aldığı bir karar var, Danıştayın 2 defa iptaline rağmen. Sayın Bakana altın madenini işletmeyelim demiyoruz. “Altın madeni yalnız siyanürle çözülür.” Hayır, başka çözümler var. Ayrıca, siyanür kullanma zorundaysa siyanür havuzunu nereye yapacağız? Birincisi bu. İki: Bu madeni çıkaranlar çevreye ne kadar özen gösterecek? Mesela havuzda aylık ölçümlerde siyanür oranının litrede 2 miligramı geçmemesi lazım, bitki örtüsünün korunması lazım, kaynak sularının orada olup olmadığı, fay hatlarının olup olmadığına özen gösterilmesi lazım. Yani il sağlık müdürlüğü bunu ölçebilecek, halk sağlığı laboratuvarı ölçebilecek donanıma sahip mi? Madenci bu özeni gösterecek mi? Bu madenci yerli bir madenci mi olacak, Avrasya’da Eurogold’un ya da Kanada Gold’un çıkaracağı bir firmayla ortaklık mı olacak? Bu konularda bilgi sahibi olmak istiyoruz.

Türkiye’de altın çıkarılmasına karşı ciddi bir lobi var. Ama biz muhalefet olarak -ben MHP Grubu adına söylüyorum- buna karşı değiliz. Ama insanları önce korumak, sonra da yer altı madenlerimizi çıkarmak ve çevreye saygılı davranmak zorundayız diye düşünüyorum. Onun için, bazı maddeleri var… Özellikle Bergama’yı araştırırsanız… O dosyada bizim hükûmetimizin tamamını mahkemeye verdiler, dolayısıyla Yüce Divana göndermek istediler. O konular incelenirse tedbir alınabilir diye söylüyorum. Bunu düzeltmek istedim efendim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Durmuş, açıklamalarınız için.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Sayın Bakanım, son olarak birkaç cümle de siz söyleyin, bu konuyu kapatalım. Siz de zaten gruplara bilgi vereceğinizi söylediniz. Arkadaşlar size bilgi aktarabilir. Bu da güzel bir gelişme olur.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Tamam.

BAŞKAN - Buyurun.

2.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, siyanürün zararlarına ve altın çıkarılırken dikkat edilmesi gereken konular hakkındaki konuşmasına ilişkin açıklaması

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Şimdi, ben Değerli Milletvekilimin kaygılarına katılmıyor değilim. Ama niye bunu ben söylediğimde geçerli olmuyor da siz söylediğinizde geçerli oluyor?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Biz “Maden çıkarmayalım mı?” diye soruyoruz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Bakın, Değerli Milletvekilim, diyorum ki: Ben bizzat şantiyesinde çalıştım bir yıl, siyanürlü alanda bizzat ben çalıştım. Bu işin içinden geliyorum. Dört tane şart bir araya gelmeksizin ve yerine getirilmeksizin ne Maden İşleri -Enerji Bakanlığı- ne ÇED’den dolayı Çevre Bakanlığı zaten izin vermiyor. Biz istesek de izin veremez. Nedir bunlar, tekrar ediyorum: Bir kere çevreye etki durumu nedir? Yer altı suyuna karışım var mı? Ölçümlemeler yapılıyor. Baraj düzgün dizayn edilmiş midir? Bunlar yerine gelmeksizin… Bozundurma yapılmış mıdır? Zaten verilemez, istese de yapılamaz ve verilemez. O yüzden, bu konudaki, vatandaşımıza gösterdiğimiz hassasiyetin az olmadığını, hatta tam tersine hassasiyetin ön planda olduğunu söyleyebiliriz. O tür gösterilerde bulunan, Bergama gibi gösterilerde bulunan o meşhur tiplemeler vardı. Bir iki tane…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Asteriks…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Asteriks’le alâkalı…

Bakın, geçen gün bir arkadaşımla konuştum, “Bizzat  ben kendisiyle konuştum.” dedi, “Biz yanlış yapmışız diye söyledi.” dedi.

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Ama oğlunu işe alarak susturdunuz Sayın Bakan, yoksa raporlar açık.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Bakın, spekülatif yönlendirmelerin dışında biz ciddi bir karar verip ciddi bir iş yapmak zorundayız. Biz devlet idare ediyoruz, söylentilerle biz iş yapamayız. O yüzden, tabii ki çevre faktörlerine son derece itina göstereceğiz, vatandaşımızın hassasiyetine tabii ki son derece itina göstereceğiz ama bilgi kirliliğine asla müsaade etmeyeceğiz. O açıdan bunları beraberce paylaşalım diyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Milletvekili arkadaşlarımıza da Sayın Bakana da teşekkür ediyoruz.

Anlaşılan odur ki Sayın Bakanım, toplumun bu konuda daha çok bilgilenmeye ve bilgilendirilmeye ihtiyacı var. Yetkisi olan  bütün arkadaşlar, Sayın Bakan ve ilgili arkadaşlarımız da toplumumuzu, Meclisimizi bilgilendirirlerse seviniriz.

Teşekkür ediyorum katkıları için bütün arkadaşlarımıza.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 23 milletvekilinin, yerel medya kuruluşları ile çalışanlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/426)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

"Türkiye'de yerel basın ve medya kuruluşlarının ve çalışanlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi" amacıyla, aşağıda belirtilen gerekçelerle Anayasamızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.                                  12.06.2009

1) Alim Işık

 

(Kütahya)

2) D. Ali Torlak

 

(İstanbul)

3) Mehmet Şandır

 

(Mersin)

4) Mithat Melen

 

(İstanbul)

5) Necati Özensoy

 

(Bursa)

6) Kemalettin Nalcı

 

(Tekirdağ)

7) Zeki Ertugay

 

(Erzurum)

8) Mehmet Akif Paksoy

 

(Kahramanmaraş)

9) Beytullah Asil

 

(Eskişehir)

10) Muharrem Varlı

 

(Adana)

11) Ahmet Deniz Bölükbaşı

 

(Ankara)

12) Yılmaz Tankut

 

(Adana)

13) Cemaleddin Uslu

 

(Edirne)

14) Ahmet Kenan Tanrıkulu

 

(İzmir)

15) Mustafa Enöz

 

(Manisa)

16) Cumali Durmuş

 

(Kocaeli)

17) Ali Uzunırmak

 

(Aydın)

18) Mustafa Kalaycı

 

(Konya)

19) Hüseyin Yıldız

 

(Antalya)

20) Osman Durmuş

 

(Kırıkkale)

21) Süleyman Latif Yunusoğlu

(Trabzon)

 

22) Yıldırım Tuğrul Türkeş

 

(Ankara)

23) Akif Akkuş

 

(Mersin)

24) Emin Haluk Ayhan

 

(Denizli)

Gerekçe:

Ülkemizde her geçen gün büyüyen ve farklılaşan medya ve yazılı basın sektörü, düşünce ve ifade özgürlüğüyle birlikte demokrasimizin, çok sesliliğimizin, sosyal yapımızın gelişmesinin lokomotifi durumundadır. Bu sektörün önemli bir bileşeni de yerel yayın yapan televizyon, radyo, gazete, dergi vb. medya ve basın kuruluşları ile bu kuruluşlarda çalışan binlerce insanımızdır.

Türkiye'de bugün Edirne'den Ardahan'a 81 il ve yüzlerce ilçede yayımlanan 1700'ü aşkın yerel gazetenin kökenini, Osmanlı döneminde eyalet sisteminden vilayet sistemine geçişle yayımlanmaya başlayan "vilayet gazeteleri" oluşturmaktadır. 1894'te bir nizamnameyle vilayetler oluşturulurken kentlerde birer matbaa da kurulmuştur. Genellikle devletin kırtasiye gereksinimlerinin karşılandığı bu matbaalarda, daha sonra resmi nitelikli vilayet gazeteleri çıkarılmaya başlanmıştır. Bunun ilk örneği Tuna vilayetinde 1865'te Türkçe-Bulgarca olarak yayımlanmaya başlayan "Tuna gazetesi"dir. Uygulama giderek yayılmış ve 1897'den itibaren İstanbul dışındaki Osmanlı vilayetlerinde 29 gazete yayımlanmaya başlanmıştır. Bunlardan 22'si vilayet gazetesidir. Beyrut'tan Girit'e kadar genellikle bulundukları vilayetlerin adlarını taşıyan bu gazetelerin çoğu Türkçe-Arapça ya da Türkçe-Rumca olarak yayımlanmıştır.

Tirajları 500'ü aşmayan bu gazeteler genellikle haftalık olarak çıkmış, basının İstanbul vilayetinin tekelinden çıkmasına katkı sağlamış, ancak bir bölümü Anadolu'da yerel basının yaygınlaşması için devlet tarafından bir süre sonra kapatılmıştır. Türkiye'deki yerel basına önderlik ve rehberlik eden bu gazetelerden bazıları günümüzde yayınlarını sürdürmektedir.

Milli Mücadele'ye öncülük eden gazeteler arasında İzmir'de Hukuk-Beşer, Ankara'da Yeni Gün, Eskişehir'de Yeni Dünya, Milli Mücadele'yi destekleyenler arasında ise Yeni Edirne, Erzurum’da Albayrak, Adana'da Yeni Adana, Balıkesir'de de Ses gazeteleri sayılabilir. Bu gazetelerden Yeni Adana (1918), Antalya (1922), Bartın (1924), Yeşil Giresun (1925), Kayseri'de Ülker (1927), Elazığ'da Turan (1930) gazeteleri halen yayınlarını sürdürmektedirler. 1970'li yıllara kadar bölgelerinde oldukça etkili olan bu gazeteler daha sonra ulusal gazetelerin yayım, teknik, promosyon vb. özellikleri ile rekabet edemez hale düşmüşler ve etkinliklerini giderek azaltmışlardır.

Günümüzde bölgesel, il veya ilçeler bazında haberler toplamak, yayına hazır hale getirmek ve yayınlamak için kurulmuş olan yüzlerce yerel medya ve basın kuruluşu ayakta kalmaya çalışmakta ve önemli ekonomik sıkıntılarla mücadele etmektedirler. Ekonomik sıkıntı içerisinde olan gazete ve/veya TV sahiplerinin; resmi ilanlardan yeterince pay alamamaları, ticari ilan ve reklam yetersizliği, gazetenin ham maddesi olan kağıdı temin etme zorluğu, tiraj sorunu ve devletin yerel gazeteleri yeteri kadar desteklememesi, eğitimli eleman eksikliği, teknolojik yetersizlik, halkın yerel gazeteyi yeterince benimsememesi, haber akışının ve sunumunun tatmin edici düzeyde olmaması vb. gibi çok değişik konularda önemli sorunları bulunmaktadır. Diğer yandan buralarda çalışan personelin de çok ciddi sorunları vardır. Belirtilen gerekçelerle yerel basın ve medya kuruluşlarının ve çalışanlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir meclis araştırması açılmasında yarar görülmektedir.

2.- Demokratik Toplum Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekili Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van ilinde İran sınırında yaşanan ölüm olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/427)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Van'ın sınır ilçelerinde, İran İslam Cumhuriyeti ile ortak sınırımızda, İran İslam Cumhuriyeti ile Türkiye güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu yaşanan ölüm olaylarının araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci İç Tüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

                                                                                              Fatma Kurtulan

                                                                    Demokratik Toplum Partisi  Grup Başkan Vekili

                                                                                                       Van

Gerekçe:

Yıllardır Van'ın adeta kanayan bir yarası olan ve birçok yurttaşımızın güvenlik güçlerinin ateş etmesi sonucu yaralanmasına, sakat kalmasına ve hayatını kaybetmesine neden olan sınır kaçakçılığı çözülemeyen bir sorun olarak hala varlığını korumaktadır. Van halkının ekonomik gelir kaynaklarının başında gelen sınır ticaretini kısıtlayan ithalat ve ihracat ürünlerine uygulanan kotanın kaldırılmaması, sınır kapılarının açılmaması, başka geçim kaynağı bulamayan yurttaşlarımız için burayı ölüm kapısı haline getirmiştir. Van ve bölge için bir istihdam alanı olan sınır ticareti engellerle bitirme noktasına getirilirken, burada çalışanlar için yeni bir istihdam alanı yaratılmamış ve bir çok vatandaşımız İran ile ortak sınırımızda kaçakçılık maksadıyla sınırı iIlegal geçtiği için güvenlik görevlileri tarafından vurularak hayatını kaybetmiştir. Van'ın sınır ilçelerinde var olan işsizlik, operasyon, mera ve yayla yasakları nedeniyle tarım ve hayvancılığın yapılamaz hale gelmesiyle geçimini sağlayamaz duruma gelen çok sayıda kişi, mazot kaçakçılığı yapıyor. Ölümü göze alarak büyük zorluklarla sınırı geçerek akaryakıt getiren vatandaşlar sık sık İran ve Türkiye güvenlik güçlerinin kurşunlarına hedef oluyor. İran İslam Cumhuriyeti ile ortak sınırımızda meydana gelen her türlü olayın çözümü hususunda akit edilen 14 Mart 1937 tarihli Tahran antlaşmasının, yaşanan ölüm olaylarında, tazminat verilmesi, sınır görevlilerinin cezalandırılması ve uyarılması hususlarını içermekte ancak meydana gelen ölüm olaylarına çözüm olmamaktadır. Söz konusu anlaşmanın, sınırda yaşanan ölümleri kesin bir biçimde sona erdirecek yeni bir içeriğe kavuşturulması gerekmektedir. Bu ölümlerin bir an önce son bulması için acil önlemlerin alınması ve İran İslam Cumhuriyeti ile Türkiye arasında bir an önce yeni bir hukuki sürecin başlatılması gerekmektedir. 2007 ile 2009 tarihleri arasında, İran ile ortak sınırımızda İran ile Türkiye güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu 15 kişi yaşamını yitirirken, çok sayıda kişi de yaralanmıştır. Van'ın Özalp ilçesinde oturan, Ejder Demir adlı vatandaş, 13 Eylül 2007'de, evinin önünde, iddialara göre bir yüzbaşı tarafından vurularak hayatını kaybetmiştir. Haşim Yakut adlı vatandaşımız, sınırda, 10 Mart 2008'de vurularak yaşamını yitirmiştir. Şahabettin Karalıoğlu, 5 Nisan 2008 tarihinde vurularak yaşamını yitirmiştir. Rahmi Yıldıztan adlı vatandaşımız 22 Ağustos 2008'de İran sınırda vurularak yaşamını yitirmiş, cenazesi günlerce vurulduğu yerde bekletilmiştir. Murat Yılmaz adlı vatandaşımız, 11 mart 2009'da sınırda, üzerlerine atılan havan topundan aldığı yara ile hayatını kaybetmiştir. Savaş Öztürk, 11 Mayıs 2009 tarihinde kamyonunda vurularak hayatını kaybetmiştir. Yakup Işık, 11 Haziran 2009'da sınırda vurularak yaşamını yitirmiştir. Ayrıca çeşitli tarihlerde, Cemil Demirbacak, Mehmet Yekebaş, Haşim Yalav, Nazmi Güler ve Doğan Durdu adında 9 yaşındaki bir çocuk sınırda askerlerin açtığı ateş sonucu hayatını kaybetmiştir. İran ile ortak sınırımızda, yaşanan ölüm olaylarına hükümet bu güne kadar sessiz kalmıştır. Sınırda yaşanan bu ölüm olaylarına, bir suçun infazı olarak bakılmakta ve güvenlik güçleri sınırda adeta infaz memuru görevi yapmaktadırlar. İçişleri Bakanlığı ise olaylarla ilgili, 7/7541 esas numaralı soru önergemize verdiği cevapta; son iki yıl içerisinde 12 kişinin hayatını kaybettiğini; söz konusu kişilerin İran askerleri tarafından öldürüldüğünü ifade etmiştir. Oysa, yaşanan ölüm olayları hakkında, Van İnsan Hakları Derneği şubesi, bu olaylarla ilgili, tutuklu asker ve haklarında soruşturma başlatılan askerî personel olduğunu öne sürmüştür. İran İslam Cumhuriyeti ve Türkiye güvenlik güçlerinin ateş etmesi sonucu sınırda yaşanan bu ölüm olaylarının bir an önce gündeme alınması ve hükümetin bu ölümleri durduracak etkili düzenlemeleri ve bir an önce hayata geçirmesi gerekmektedir.

3.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 22 milletvekilinin, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı ile mücadelede yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/428)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, kenelerle bulaşan, insanlarda ölümlere yol açan zoonoz bir hastalıktır. Hastalık hayvanlarda, subklinik olarak seyretmekte insanlarda da klinik olarak, sporadik vakalar veya salgınlar şeklinde görülebilmektedir.

Binlerce yıldır dünya üzerinde varlığını sürdüren keneler, insan ve hayvanların bulunduğu her ortamda bulunmaktadır. Bugüne kadar dünyada bulunan 850'den fazla kene türünden 30'a yakınının Türkiye'de aktif olduğu tespit edilmiştir. Bu kenelerin Güney Doğu Avrupa ve Güney Afrika arasında göç eden göçmen kuşlarda görülmesi bu virüsün iki kıta arasında taşınmasına yol açtığının bir göstergesidir.

Hastalık çıkan yöreler genellikle dağ / yamaç yapısında olup, orman ile tarım arazilerinin iç içe olduğu parçalı arazi yapısına sahiptir. Meşelik alanların genişlemesi buna bağlı olarak yabanıl hayvan sayısındaki artış, kenelerin üreme ve yayılmalarında büyük etkendir. Ayrıca küresel ısınma ve bunun sonucu olarak da hava sıcaklıklarının mevsim normallerinden yüksek seyretmesi kenelerin daha erken üreme ve konakçı bulmalarına neden olmaktadır. Ayrıca ülkemiz kenelerin yaşamaları için coğrafi açıdan çok uygun bir yapıya sahiptir.

Hastalık ilk kez ülkemizde 2002 yılında Tokat ve civar illerde görülmüş ve o günden beri artarak devam etmiştir. KKKA hastalığını bulaştıran kenelerin her yaz döneminde aktif hale gelmesi, halk arasında bir tedirginlik havası yaratmaktadır. Yaban hayatıyla iç içe olan tarım arazilerinde çalışan veteriner hekimler, tarım, orman işçisi, köylü, avcı veya piknik yapan insanlarımız için hastalıktan korunma ve kontrol tedbirlerinin acilen alınması büyük önem taşımaktadır.

Bu hastalıktan korunmak amacıyla, hali hazırda insanlar ve hayvanlar için geliştirilmiş bir aşı yoktur. Bu nedenle hastalıktan korunma tedbirleri büyük önem arz etmektedir. Ancak bu güne dek pantolon paçasını çorabın içine sokmaktan öteye giden bir korunma tedbiri geliştirilmemiştir. Hayvanlarda ve kenelerin yoğun olarak bulunması muhtemel alanlarda düzenli ve bilinçli ilaçlamalar ilgili Bakanlıklar tarafından yeterli olarak yapılmamıştır. Ülkemizdeki gerçekler göz önüne alındığında bir yetiştiricinin veya arazi sahibinin ilaçlama yapması, diğerinin yapmaması veya istenilen düzeyde bilinçli, düzenli ilaç kullanılmaması, ilaçlama çalışmalarının sadece vaka görülen veya ihbar edilen alanlarla sınırlı kalması, hastalığın görülmesi olası tüm arazilerde etkin ve kontrollü bir ilaçlanma çalışmasının yapılmamış olması hastalığın yurt genelinde yayılmasında büyük etken olmuştur.

2002- 2003 yıllarında vaka sayısı 150 iken, ölüm 6, 2004'te vaka sayısı 249, ölüm 13, 2005'te vaka sayısı 266, ölüm 13, 2006'da ise vaka sayısı 438, ölüm ise 27’dir

2007 ve 2008'de ise ilgili Bakanlıklarca gerekli idari ve fenni tedbirlerin yeterince alınmaması nedeniyle özellikle vaka sayılarında büyük artışlar yaşanmıştır. 2007’de 717 olan KKKA vakası 2008'de 1.315'e yükselmiş, 2007'de 33 kişi KKKA'dan hayatını kaybederken 2008 yılında bu sayı 135'e ulaşmıştır. 2009 yılının 5 aylık döneminde ise ölü sayısı 20’lere ulaşmıştır.

Bu hastalıktan korunmak amacıyla, hali hazırda ülkemizde insanlar ve hayvanlar için geliştirilmiş bir aşı yoktur. Hastalığa karşı immun ve hiperimmun serumlar geliştirilememiştir. Bu nedenle hastalıkta korunma tedbirleri büyük önem arz etmesine karşın ilgili Bakanlıkların henüz elle tutulur bir çalışması bulunmamakta ve hastalıktan ölen bunca insanımıza rağmen duyarsız kalınmaktadır. Alınan tedbirler ve halkın bilinçlendirilmesi yönündeki çalışmalar yetersizdir. İlgili Bakanlıklar arasında iletişim ve koordinasyon eksiklikleri vardır.

Anılan nedenlerle KKKA hastalığı ile ilgili ulusal düzeyde koordinasyonun sağlanması, gerekli idari ve fenni tedbirlerin alınması, kurumsal ve yasal düzenlemelerin yapılması, amacıyla Anayasanın 98. TBMM İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırılması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Ramazan Kerim Özkan

(Burdur)

 

2) Engin Altay

 

(Sinop)

3) Tekin Bingöl

 

(Ankara)

4) Şevket Köse

 

(Adıyaman)

5) Ali Arslan

 

(Muğla)

6) Fatma Nur Serter

(İstanbul)

 

7) Sacid Yıldız

 

(İstanbul)

8) Ali Rıza Öztürk

 

(Mersin)

9) Fevzi Topuz

 

(Muğla)

10) Gökhan Durgun

 

(Hatay)

11) Oğuz Oyan

 

(İzmir)

12) Eşref Erdem

 

(Ankara)

13) Atila Emek

 

(Antalya)

14) Vahap Seçer

 

(Mersin)

15) Çetin Soysal

 

(İstanbul)

16) Ahmet Ersin

 

(İzmir)

17) Rasim Çakır

 

(Edirne)

18) Osman Kaptan

 

(Antalya)

19) Orhan Ziya Diren

 

(Tokat)

20) Halil Ünlütepe

 

(Afyonkarahisar)

21) Yaşar Ağyüz

 

(Gaziantep)

22) Ali Rıza Ertemür

 

(Denizli)

23) Mevlüt Coşkuner

(Isparta)

 

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir  tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

B) TEZKERELER

1.- Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen “Türk Grubu” oluşturulmasına ve söz konusu Asamblede TBMM Başkanı Başkanlığında yedi üye ile temsil edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/957)

                                                                                                                        7 Ekim 2009

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Azerbaycan Cumhuriyeti, Kazakistan Cumhuriyeti, Kırgız Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti Parlamento Başkanları tarafından, ülkelerimiz arasındaki tarih, kültür ve dil birliğine dayanarak ulusal mevzuatların yakınlaştırılması ve diğer parlamentolararası faaliyetler konularında işbirliği gerçekleştirilmesi amacıyla, Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi 21 Kasım 2008 tarihinde İstanbul'da kurulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 4. maddesi gereğince, "Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi"nde Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni temsilen "Türk Grubu" oluşturulması ve sözkonusu Asamblenin İç Tüzük hükümleri gereğince TBMM Başkanı Başkanlığında toplam yedi üye ile temsil edilmesi hususları Genel Kurul'un tasviplerine sunulur.

                                                                                                              Mehmet Ali Şahin

                                                                                                     Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                      Başkanı

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu öneriyle ilgili söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Ne bakımdan söz almak istiyorsunuz efendim?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, şimdi grup kurulacak. 7 tane milletvekili öneriliyor.

BAŞKAN – Evet.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Burada, bir defa dört tane grup var. Şimdiye kadar… Anayasa’ya göre Meclis çalışmalarının Türkiye Büyük Millet Meclisindeki temsil oranına göre temsil edilmesi lazım. Maalesef bugüne kadar AKP hep seyahatlerde, büyük bir kesimini kendi milletvekillerinden almakta, CHP ve MHP’den almakta. Şimdi, 7 kişi nasıl oluşturulacak?

BAŞKAN – Efendim, konuyla ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubundan milletvekili arkadaşlarımız bu TÜRKPA temsilcisi olarak vardır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – 7 kişi kimlerden alınacak? Mademki bir Türk grubu olacağına göre, bunun hep iktidar partisi grubundan olmaması lâzım.

BAŞKAN – Hayır, iktidar partisi grubundan değil, hem muhalefetten hem iktidardan var.

Efendim, muhalefetteki milletvekili sayısı 10, öbür taraftaki milletvekili sayısı 540.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Olabilir efendim.

BAŞKAN – Yani, şimdi, her şeyin içerisinde olmaz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – O zaman karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Tamam, isteyiniz.

TÜRKPA grubuyla ilgili olarak Meclis Başkanlığının tezkeresini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı yok efendim. (AK PARTİ sıralarından “var, var” sesleri.)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321) (x)

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Saygıdeğer milletvekilleri, geçen birleşimde tasarının tümü üzerinde gruplar, komisyon ve şahsı adına bir üye milletvekili arkadaşımız konuşmuştu.

Şimdi söz sırası Hükûmet adına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek’e aittir.

Sayın Bakanım, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Bakanım, sizi çağırdım ama üç beş saniyenizi rica edeyim.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, dün soru-cevap için ekranda isimlerini görmüş olduğum milletvekili arkadaşlarımın isimlerini tekrar okuyorum, ona göre söz vereceğim: Sayın Halil Ünlütepe, Sayın Ali Rıza Öztürk, Sayın Kamer Genç, Sayın Yılmaz Tankut, Sayın Turgut Dibek, Sayın Alim Işık, Sayın Ahmet Orhan, Sayın Cemaleddin Uslu, Sayın Akkuş, Sayın Taner, Sayın Varlı, Sayın Korkmaz, Sayın Enöz, Sayın Özdemir ve Sayın Güner.

Toplam okuduğum milletvekili sayısı 15’tir. Arkadaşlarımız tekrar sisteme girerlerse bu sıraya göre söz vereceğim kendilerine.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

                                   

(x) 321 S. Sayılı Basmayazı 7/10/2009 tarihli 3’üncü Birleşim tutanağına eklidir.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir önemli yasa tasarısını görüşüyoruz. Dün bu tasarıyla ilgili söz alan değerli grup sözcülerimizin ifade ettiği gibi, toplumsal hayatımızda ekonomik ve sosyal ilişkilerimizde son derece önemli, bu ilişkilerin hukuki çerçevesini ve temelini oluşturan bir temel yasayı görüşüyoruz. Bu, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı olarak huzurlarınıza gelmiş bulunuyor.

Öyle, bu tasarı vesilesiyle emeği geçen pek çok insanımız var. Üniversitelerimizden çok değerli öğretim üyeleri bu tasarının olgunlaşmasında, huzurunuza gelmesinde çok çaba sarf etmişlerdir. Bunların başında Profesör Turgut Akıntürk var; Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur, Allah’tan rahmet diliyoruz. Profesör Nevzat Koç, Profesör Cevdet Yavuz olmak üzere, hukuk fakültelerimizin çok değerli öğretim üyeleri uzun bir emek mahsulü bu tasarıya katkı vermişlerdir. Yargıtayımızda daire başkanı olarak görev yapan, üye olarak görev yapan, hâlen görevde veya emekli olmuş olan değerli üyelerimiz var. Türkiye Barolar Birliğinin ve değişik üniversitelerimizin öğretim üyelerinden tutun hukuk kurumlarına ve kuruluşlarına varıncaya kadar pek çok kişi, kuruluş bu tasarının huzurunuza gelmesinde uzun bir çaba harcamışlardır. Bunlardan dolayı kendilerine huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Müzakereler vesilesiyle dikkatimize gelmesi gereken bir başka husus var, onu arz etmek istiyorum. 1926 yılında Türkiye’de hukuk devrimi yapıldığında, biz, yeteri kadar hukuk birikimimiz olmadığı için, hukukçumuz olmadığı için, öbür yandan da belki zaman darlığı sebebiyle Türkiye’de uzunca bir zaman uygulanma imkânı bulunan temel yasaları başka ülkelerden, Avrupa Birliği üyesi ülkelerden iktibas ettik, tercüme ettik, sonra bunları uygulamaya koyduk. Ama 2009’a geldiğimizde iftiharla söyleyebiliriz ki, artık, Türkiye’de, kendimiz, kendi şartlarımızı, kendi özelliklerimizi, dünyadaki gelişmeleri ve tecrübeleri de dikkate alarak temel yasalar yapabilecek durumdayız. Ceza Kanunu’nu kendimiz yaptık, Ceza Muhakemesi Kanunu’nu kendimiz yaptık, infaz yasaları bizim eserimiz, dün müzakeresine başladığımız Borçlar Kanunu öyle, Türk Ticaret Kanunu öyle, yine Komisyonda bulunan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’yla ilgili düzenlemeler böyle.

Geldiğimiz nokta şunu gösteriyor: Artık Türkiye’de seksen altı yıllık cumhuriyet dönemimizde o denli kazanımlar elde etmişizdir ki hukuk alanında her türlü düzenlemeyi yapabiliriz ve artık, Fransa bu konuda ne dedi, Almanya ne dedi, bunları mukayese unsuru olarak alabiliriz ama gelinen noktada, öyle inanıyorum ki, Türk hukukunda bu konularda neler var, Türkiye’nin yasalaştırdığı, yürürlüğe koyduğu temel yasalarda ne gibi düzenlemeler, ne gibi kurumlar ortaya konuldu, bu da başka ülkeler bakımından üzerinde durulan ve durulması gereken bir konudur. Bize bu mutluluğu yaşatan bütün hukukçularımıza, bilim adamlarımıza, tatbikatçılarımıza teşekkür ediyorum. Bunu bu vesileyle ifade etmeyi bir şükran ifadesi olarak zaruri gördüm.

İkincisi, böyle bir yasaya ihtiyaç var mıydı yok muydu tarzında dün bir soru gündeme geldi. Bu konuda ifade etmek istediğim husus şu: Bunlar temel yasalardır. Bir iktidar döneminde ihtiyaç hasıl olur, düzenleme yapılmaya başlanır; bazen bu tip yasalar bir iktidar dönemine yetişmez, bir seçim dönemine yetişmez; eğer devlette devamlılık esas ise, daha sonraki iktidarlar da bu ihtiyacı benimsiyorlar ise bu çalışmalar devam eder.

Demek ki Türkiye’de yeni baştan bir Borçlar Kanunu’nun ele alınması ve düzenleme yapılması sadece bizim iktidarımızın ihtiyaç duyduğu bir konu değil. Bu tasarının geçmişine baktığımızda, konu ilk defa 1998’de -daha gerilere de işi götürebiliriz ama somut olarak 1998’de- gündeme geliyor. O zaman bizler yokuz, başka bir siyasi heyet var ama bir siyasi heyet de durup dururken “şunu değiştirelim, bunu değiştirelim” değil, hukuk kurumlarından, sivil toplum kuruluşlarından, uygulamalardan çok kuvvetli bir değişim yaşayan Türkiye’de mevcut yasaları ihtiyaçları karşılamadığı için ve parça parça da bu düzenlemeleri bir bütünlük içerisinde ortaya koyma imkânı olmadığı için yasayı bütünüyle ele almakta fayda görmüştür birçok temel yasa bakımından. İşte, 1998 yılına gelindiğinde Borçlar Kanunu’nda da köklü bir değişikliğe ihtiyaç olduğu ortaya çıkmıştır ki, o zaman böyle bir komisyonun kurulmasına karar verilmiş, daha sonra 57’nci Hükûmet döneminde de bu ihtiyacın varlığı kabul edildiği için o dönemde de bu komisyon çalışmaları sürdürülmüş, 2002’de AK PARTİ İktidarı işbaşına geldiğinde de bu komisyonların ne yapısına ne çalışmalarına en ufak bir müdahale olmaksızın temel yasalardaki bu değişikliğin bir an evvel hayata geçirilmesi noktasında bir siyasi irade ortaya konulmuştur. Demek ki, böyle bir yasanın tepeden tırnağa yeni baştan ele alınma ihtiyacı genel bir mutabakatın sonucudur diye ifade etmek istiyorum.

Bir başka husus da şudur: Türkiye 61 Anayasası’yla beraber beşer yıllık kalkınma planlarıyla bir kısım çalışmalarını yürütmekte ve devletin önümüzdeki dönemde yapması gereken hedefler bu kalkınma planlarında yer almaktadır. Oradaki hukuk bölümlerine baktığımızda, büyük ölçüde bu temel yasaların yeni baştan bir elden geçirilmesi, hukuk altyapımızın takviye edilmesi, tahkim edil-mesi noktasında orada hedefler de vardır. Böyle olunca, bir taraftan plan hedefleri, öbür taraftan toplumsal ihtiyaçlar, değişen şartlar Borçlar Kanunu’nun ele alınması noktasında bir iradeyi ortaya koymuştur.

Bu tip tasarılar gündeme geldiğinde genel bir söylem vardır: “Efendim yeteri kadar zaman… Bu işleri aceleye getirmeyelim, bu işler kısa zamanda yasalaşmasın; üzerinde tartışalım, konuşalım, ondan sonra bu konu gündeme gelsin.” tarzında genel bir söylem vardır. Esas itibarıyla, bu söyleme katılmış olmakla birlikte konu 1998’den 2009’a kadar geçen süre içerisinde, böyle bir yasanın hazırlanabilmesi için yeteri kadar sürenin var olduğunu, bu konuda katkı vermek isteyen insanlarımız varsa, kurumlarımız varsa zamanın yeteri kadar müsait olduğunu ifade etmek istiyorum. Yani, önünüze, aceleyle getirilmiş bir yasadan bahsetmemiz mümkün değil. Bu kadar yıl, dokuz yıl, dokuz yıldan daha fazla bir süre, bilim heyeti, tatbikatçılarla beraber bir araya gelmiş, Bakanlık da bu işte her türlü katkıyı vermek suretiyle önemli bir metni ortaya çıkarmıştır. Bir temel yasanın hazırlanabilmesi bakımından dokuz sene az bir zaman değildir. O zaman, demek lazım ki bu tip yasalar için dokuz sene yetmiyorsa bunu ortaya koyalım. On dokuz sene mi olması lazım? On dokuz sene gibi bir zaman söz konusu olduğunda, bu defa, tekrar başa dönüp bunun da yetmeyeceğini görmemiz gerekir. Bütün mesele, çağımızın imkânları içerisinde, bu yasaları, bir taraftan yeteri kadar tartışmaya imkân verecek tarzda gündeme getirmek, tartışmak, katkı almak ama öbür tarafta da süratle de yasalaştırmak gerekir çünkü hayat devam ediyor. Mademki bu yasanın değiştirilmesi bir zaruret olarak önümüze gelmiş, birçok siyasi heyet bu yasanın değiştirilmesi noktasında irade ortaya koymuş, bunu daha fazla geciktirmenin imkânı yok, gereği de yok. Burada eksiklikler varsa, hiç şüphesiz, Genel Kurulda da bunları açık yüreklilikle, doğruları bularak, katkılar almak suretiyle mükemmel hâle getirmeye çalışırız. Geri kalanı da zaten uygulamacıların ortaya koyacağı kararlarla doldurulacak demektir.

Bir başka şey ifade etmek istiyorum: Yine, bu tip yasalar söz konusu olduğunda, bir taraftan yeteri kadar zaman ihtiyacı vurgulanırken katılım konusu da gündeme gelir. Geçtiğimiz dönemde yaptığımız çalışmalardan da şunu görüyoruz ki katılıma hep ihtiyaç duyarız, katılıma hep vurgu yaparız ama yeteri kadar da katılımın olmadığını maalesef görürüz. Bir tecrübe, ben bunu geçmiş dönemde yaşadım. Şimdi, bu tasarı 113 kurum, kuruluş ya da makama gönderilmiş. Tabiatıyla, bu 113 kurum ve kuruluş, bu tasarıyla doğrudan bağlantısı olan, katkı verecek olan, vermesi gereken kuruluşlardır. Bunun sayısı az değildir. Buna ilaveten ben de katkı vermek istiyorum diyenler var idiyse bu dokuz senelik süre içerisinde zaten hem alt komisyonda hem Komisyonda bu katkıları verebilirler. Bugün dahi sizler aracılığıyla bu düzenlemeleri burada gerçekleştirme imkânımız var. Esasen, Değerli Komisyon Başkanımız ve Komisyon üyelerimiz de bu konuda gerekli hassasiyeti göstermişler ve katkıyı da vermişlerdir ki böyle bir yasa tasarısı önümüze gelmiş oluyor.

Dünkü müzakerelerden katıldığım bir konu var, onu ifade etmek istiyorum. Sayın Bal gündeme getirdi, dil konusudur. Dil konusu önemlidir. Hakikaten, yaptığımız yasalar eğer yeteri kadar toplum tarafından anlaşılamıyorsa anlaşılamayan yasalar beraberinde birçok hukuki, sosyal ve ekonomik problemleri de beraberinde getirir. Onun için, sadece bu Borçlar Kanunu gibi bir temel yasada değil mümkünse her yasada, yaşayan dili esas alarak ve mümkün olduğu kadar da ortak olarak kullandığımız kavramları gündeme getirmek suretiyle bu düzenlemeleri yapabilirsek, hem dilimizin zenginliğini korumak açısından sayısız faydalar sağlayacağız hem de uygulamada içtihatlar açısından da bir kısım kargaşayı ortadan kaldırmış olacağız ihtilafları çözme noktasında. Bu konuda bir tereddüt var ise onu yine bu safhada giderme imkânımız var. Ancak bu tasarı bakımından bir temel sıkıntımız var, onu da sizlerle paylaşmak istiyorum.

Hâlen “Borçlar Kanunu” olarak ifade ettiğimiz ve Medeni Kanun’un mütemmim cüzü olarak ifade edilen kanun bugün iki parçalı durumdadır. Medeni Kanun yenilenmiştir; diliyle yenilenmiştir, kurumlarıyla, kavramlarıyla, öncelikleriyle. 2001 yılında yasalaşmış, 2002’nin başında da yürürlüğe girmiştir. Borçlar Kanunu’ysa bu Medeni Kanun’un mütemmim cüzüdür, ayrılmaz bir parçasıdır. Şimdi, öyle bir durum var ki üstü frak, altı şalvar! Ya ikisini birbirine uyduracağız, uyumlu hâle getireceğiz ya da buna bir çare bulmamız gerekir. Zannediyorum, Komisyonca, Medeni Kanun yürürlüğe girdiği için 2002’nin başında, 2001’de Parlamentoda görüşülüp karara bağlandığı için, Sayın Bal’ın dün dile getirdiği bir kısım hususlar keşke o zaman, Medeni Kanun düzenlenirken düzeltilebilmiş olsaydı Borçlar Kanunu ona uygun olarak düzeltilebilecekti.

Söylemek istediğim şey şu: Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ile ilgili dil yönündeki tenkitler esas itibarıyla Medeni Kanun’a yönelik tenkitlerdir. Doğru olanı budur çünkü biri diğerinin ayrılmaz parçası, yeni tasarıya göre de beşinci kitap.

Şimdi, şöyle bir şey düşünün: Demek ki Medeni Kanun ile Borçlar Kanunu’nu birlikte mütalaa ettiğimizde, beş katlı bir bina düşünün, dört katı önceden çıkmış, cephe giydirmesi yapılmış, tuğlasından estetiğine, mimarisine varıncaya kadar 2001’de şekillenmiş, üzerine bir beşinci kat çıkılıyor. Nedir o beşinci kat? Türk Borçlar Kanunu Tasarısı. Şimdi bu ikisi birbiriyle uyumlu olmadığında ortaya çıkan bir garabeti yaşıyoruz. Sıkıntı buradan kaynaklanıyor. Komisyon, öbürü yürürlüğe girdiği için, oradan hiza, mesafe alarak dil kullanımında maalesef benim de itiraz ettiğim, doğru bulmadığım, gerekli görmediğim bir düzenleme önümüze gelmiş bulunuyor ama bunun çaresiz olmadığını, düzeltilebileceğini -önümüzde zaman var- biraz daha fazla gayret sarf edersek bu ihtiyaçları da ortadan kaldırabileceğimizi ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarı Türkiye için fevkalade önemlidir. Sadece ekonomik, sosyal hayatımız bakımından değil, Türkiye’de hukuk sisteminin sağlam bir zemine oturabilmesi bakımından da ihtiyaç var. Dünya süratle değişiyor, kapalı ekonomiler daha açık ekonomiler hâline geliyor, yasalarımız sadece bizi ilgilendirmiyor. Türkiye’ye gelip giden, Türkiye’den mal edinmek isteyen, Türkiye’yle ticari, ekonomik ilişkilerde bulunmak isteyen yabancılar da dâhil herkesi ilgilendirdiği için, yasaların günün şartlarına uygun hâle getirilmesi gerekmektedir. Eğer, bu böyle olmadığı takdirde başka yollardan hukuki sorunlara çözüm aranmakta, bu çözümler de çoğu zaman hukuki olmaktan çıkıyor, başımıza başka türlü sıkıntılar çıkarıyor. Bu düşünülerek, bu tasarı gerçekten büyük bir emek mahsulü olarak hem bilim heyeti hem tatbikatçılar hem de Adalet Komisyonumuzun çok Değerli Başkan ve üyelerince önemli yenilikleri de beraberinde getiriyor. Bölümlere geçildiğinde bu yeniliklerin neler olduğunu teker teker hiç şüphesiz konuşacağız, görüşeceğiz ama toplam olarak meseleye baktığımızda bu tasarı genel hükümleri itibarıyla en az elli yedi noktada yenilik getiriyor. Bunu son derece önemli buluyoruz. Özel hükümler açısından baktığımızda da en az otuz üç konuda, bunun kendi alt başlıklarını da hesaba kattığımızda bir o kadar daha ekonomik ve sosyal hayatımız bakımından adaleti, dengeyi ve hukuki güvenliği esas alacak tarzda düzenlemeleri getiriyor. Bunların sadece zaman itibarıyla başlıklarını kısaca size ifade etmek istiyorum, ondan sonra bölümlere geçildiğinde her bir bölüm bakımından bu yenilikler üzerinde ayrı ayrı durma imkânı var. Mesela bu 649 maddeden oluşan Borçlar Kanunu’nun getirdiği yeniliklerden bir tanesi: Ismarlanmayan bir şeyin gönderilmesi hâlinde onu alan kişi geri göndermek veya saklamak zorunda değildir. Hepimize zaman zaman değişik paketler gelir, koliler gelir, vesaireler gelir sonra da arkasından fatura gelir veya -hiç ummazsınız- bir icra tebligatı pekâlâ gelebilir. Dolayısıyla, şimdi bu bir manada -iyi niyetli gönderimler bakımından bir şey demeyeceğim ama- bu işin art niyetli olanları bakımından da bir kazanç elde etme yolu olarak da çoğu zaman karşımıza gelebilir, tatbikatta bunları gördük. Dolayısıyla, bu alanda geçmiş düzenlemeler yeterli olmadığı için… İşte, ısmarlanmayan bir şeyin gönderilmesi hâlinde onu alan kişi geri göndermek veya saklamak zorunda değildir. Kim gönderiyorsa bunun akıbetine katlanmak durumundadır. İkincisi: Açığa, boş belge veya kâğıda imza atan sonuçlarına da katlanacaktır. Bu da zaman zaman “Ben bilmiyordum, ben açığa imza atmıştım vesaire, üstünü istemediğim şekilde doldurmuştur.” filan tarzında, ne kadar iyi niyetli, ne kadar suiniyetli… Hep tartışma konusu olan konu, bu tasarıyla, 15’inci maddede vuzuha kavuşturulmuş, önemli bir düzenleme burada yapılmıştır.

Bir başka önemli düzenleme, vatandaş tek taraflı ve önceden hazırlanmış sözleşmelere karşı korunmak durumundadır. Özellikle bankacılıkla ilgili, okumadığımız, hepimizin de zaman zaman bu kürsüden “karınca duası” gibi diye şikâyet ettiğimiz bir kısım sözleşmelere, ya aceleyle ya anlamadan, oturur imza atarız, sonra da başımıza gelmedik iş kalmaz. Dolayısıyla, bunların hayatımızda ne büyük aile facialarına, kişisel bir kısım acılara sebebiyet verdiğini biliyoruz. Bunun için, bu alanda bir düzenlemeye ihtiyaç vardı. İşte böylece, tek taraflı ve önceden hazırlanmış sözleşmelere karşı vatandaşın korunması söz konusu olmuştur.

Ayrıca, zor durumda kalan bir kimsenin yaptığı sözleşme nedeniyle ifa etmesi gereken borcundaki oransızlığın giderilme imkânı getirilmiştir.

Ölüm ve bedensel bütünlüğün zedelenmesi hâlinde, zarar görenin ailesi yanında yakınlarının da manevi tazminat talep etmesine imkân veren düzenlemeler getirilmiştir.

Zarar görenin talebi hâlinde, hâkim, geçici ödeme yapılmasına karar verebilecektir. Özellikle davaların uzun sürdüğü durumlarda, dava sonuçlanıncaya kadar bir sürü sıkıntıyı, meşakkati de insanlar çekmekte. Tabiri caizse, bir Anadolu tabiriyle, göle su gelinceye kadar kurbağanın gözü patlıyor, dava bitinceye kadar adamın canı çıkıyor. Hâkim, gelişen şartlara göre pekâlâ dava sonuçlanmadan da eğer dosya münderecatı böyle bir ödemeyi, geçici ödemeyi mümkün kılıyorsa bu ödeme yapılacak.

Faize getirilen sınırla borçlular korunmaktadır. Özellikle faizlerin sık sık değiştiği dönemlerde bunun da beraberinde pek çok sorun getirdiği ortada.

Aşırı ifa güçlüğü nedeniyle sözleşmenin yeni duruma uyarlanması imkânı getirilmekte.

Taksitle satış sözleşmeleri şekle bağlı hâle getirilmiştir. Bunu fevkalade önemli buluyoruz. Özellikle ekonomik hayatımızda bugün taksitli satışlar neredeyse ekonominin bel kemiği durumundadır. Dolayısıyla, bunların belli bir şekle bağlanmasında zaruret olduğu ortadadır.

Kira konusu başlı başına düzenlenmesi gereken bir konu. Bununla ilgili sayısız düzenleme var. Bunun ayrı bir başlık olarak bu bölümde üzerinde durmakta fayda görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Hemen bitiriyorum.

Bu ve benzeri -demin ifade ettim- toplam olarak genel hükümlerde elli yedi, özel hükümlerde de otuz üç çok önemli değişikliği getirmek suretiyle alacak-borç ilişkilerinde hususi hayatımızda gerçekten hukuk güvenliğini ve teminatını sağlayacak önemli düzenlemelerin yapıldığını bu tasarıyla görüyoruz. Temennim, Parlamentomuzun, yüce Meclisimizin bu tasarıyı, oradaki katkılarıyla birlikte olgunlaştırarak kısa sürede yasalaştırması ve 23’üncü Dönem milletvekilleri olarak böyle bir yasayı milletimize armağan etmektir.

Bu temenniyle hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Şahsı adına ikinci söz Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal’a aittir.

Sayın Bal, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Şahsım adına söz almamın nedeni, yirmi dört buçuk yıl gibi uzunca bir zaman görüşülen tasarıyı uygulamış bir yargı mensubu olarak düşüncelerimi yüce heyetle paylaşmak, gördüğümüz eksiklikleri, noksanlıkları ve yanlışlıkları yüce heyetle paylaşarak bundan sonra yirmi dört buçuk yıl hukuka hizmet edecek meslektaşlarımıza kolaylıklar sağlamak ve Borçlar Kanunu’nun uygulanmasından yararlanacak olan hukuki ihtilafların tarafı olan kişilere de hukuk güvenliği içerisinde bir hizmet sunabilmenin gereğidir. Şahsım adına söz almamın ikinci nedeni ise bu tasarıya karşı eleştirilerimizde yaz tatili boyunca tatilinden feragat ederek bize yardımcı olan değerli bilim adamlarına ve bu arada Doçent Doktor İsmet Seyhan’a teşekkür etmektir.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanı dikkatle dinledim. Sayın Bakan, mütevazı kişiliğiyle ve olumlu bakış açısıyla, konuyu olabildiğince müspet hâle getirebilme gayretini ifade etti. Bu gayrete teşekkür ediyoruz, inşallah semeresini birlikte görürüz. Ancak, bu sözler, bizim kanunda gördüğümüz eksiklikleri ve yanlışlıkları ifade ederken daha tavizkâr bir tutuma gireceğimiz anlamını taşımamaktadır.

Sayın Bakanın da kabul ettiği gibi, bu tasarının dilinde çok ciddi sorun vardır. Bu ciddi sorun, bu tasarının Komisyonunda bulunmuş bilim adamlarının da katıldığı şekilde, “cinayet” olarak tanımlanmaktadır. Biz, bu Mecliste işlenecek bir hukuk cinayetine ortak olmayacağız. Bununla ilgili her maddede makul ve kanunu olgunlaştırmaya yönelik tekliflerimizi sunacağız. Bu tekliflerin değerlendirilmesini, yüce heyete sunulmasını ve bu sunuş ve önerilere bakış tarzı itibarıyla da hukuki güvenlik ilkesini gerçekleştirme amacına uygun davranılmasını beklemekteyiz. Yapacağımız iş: Özel hukuk alanında temel bir yasayı ortaya koyuyoruz. Bu temel yasa, bütün vatandaşlarımızın hayatında en az günde sekiz on defa uyguladıkları önemli bir yasadır. Bunun yanı sıra, diğer özel hukuk ilişkilerini düzenleyen kanunlara da atıfta bulunmakta veya o kanunların çatısı altında barınmaktadır.

Şimdi, böyle önemli bir tasarıyı görüşürken iktidar partisinin parmak üstünlüğü gücüne dayanarak hukuken kabulü mümkün olmayan bir tarzda önergeleri reddetmeleri hâlinde biz de İç Tüzük’ün diğer hükümlerinden yararlanarak bu tasarıyla işlenecek hukuki cinayetin önüne geçmek için her yolu deneyeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanın konuşmasını cevaplamak değil arzum ancak bir hususu ifade etmek istiyorum: Doğrudur yüz on üç kuruluşa gönderilmiştir. Önemli olan göndermek değildir. Önemli olan yüz on üç kuruluşun bu kanun tasarısına olgunlaştırma açısından katılımını  sağlayabilmektir. Ben size bir örnek vereyim: Bu tasarı Galatasaray Üniversitesi ve tasarıyı hazırlayan Komisyonla birlikte Yargıtayda bir sempozyumda tartışılmaya çalışılmıştır. Bir günlük sempozyum süresi içerisinde, şahsına saygı duyduğum ve buradan rahmetle andığım Turgut Akıntürk Hoca eleştiriler karşısında bunalmış ve eleştirilere cevap vermek yerine salonu terk etmiştir.

Şimdi bu yasayı uygulayacak, bu yasa ile uygulanan uyuşmazlıkların çözüm yeri olan mahkemelerden gelen kararı değerlendirecek olan Yargıtayda bu derecede sığ, bu derecede hoşgörüsüz ve bu derecede Yargıtayın katılımını dahi sağlayamayacak düzeyde bir sempozyumun yapılmış olması, yasanın ne kadar eksik, ne kadar çarpık ne kadar onarılmaya muhtaç olduğunun ifadesidir.

Bu yasa tasarısı tabii ki değişik sosyal kitlelere hitap etmektedir. Bu sosyal kitlelerin temsil ettiği sivil toplum örgütlerine gönderilmiş olabilir fakat o sivil toplum örgütlerinin ihmali tasarının yanlış bir şekilde, eksik bir şekilde buraya getirilmesine haklı bir gerekçe teşkil etmez. Bu tasarının sahibi Adalet Bakanlığıdır. Adalet Bakanlığı -onların olgunlaşmaya- tasarının olgunlaştırılmasına katkısını sağlamanın yollarını bulabilmelidir. Bu yol bulunamamıştır ve eksik, yanlış ve çelişkili bir şekilde yüce Meclisin huzuruna getirilmiştir. O zaman burada düzeltilmesi lazım. Burada düzeltilir iken de iktidar partisinin takınacağı tavır, bunları dikkatle ve sadece hukuki değeri itibarıyla değerlendirmelidir.

Şimdi, gönderme bir şekilde, “57’nci Hükûmet zamanında kabul edilen Medeni Kanun’da da ‘hata’ kelimesi yerine ‘aldatma’, ‘hile’ kelimesi yerine ‘yanılgı’ yazılmıştır..”. 57’nci Hükûmette görev yapan bakanların hiçbirisi peygamber değil. Orada yanlış yazılmış ise sizin aynı yanlışı yapma hakkınız mı var? Sizin yaptığınız hatayı 57’nci Hükûmetin sırtına sarmak gibi bir cin fikirliliği nereden alıyorsunuz? Eğer 57’nci Hükûmetin eleştirisini yapma gibi bir zarureti ortaya koyarsanız 57’nci Hükûmet zamanında Adalet Bakanlığında ve diğer hususlarda yapılmış olumlu şeyleri de hatırlamanız lazım. Ben size hatırlatayım: 57’nci Hükûmet zamanında Sayın Sami Türk, Sayın Bakan, siyaseti Bakanlığın içine sokmamıştır. Şimdi Adalet Bakanlığında siyaset kol gezmektedir. 57’nci Hükûmet zamanında Sayın Devlet Bahçeli’nin dik duruşu ile -cezaevlerine giremeyen cezaevi idaresi, cumhuriyet savcıları- Hayata Dönüş Operasyonu ile bu Türkiye'nin en ciddi sorunu kırılmış, çetelerin, mafyanın, PKK’nın hâkim olduğu cezaevleri devletin gücüne teslim edilmiştir. Sadece bu hizmeti yeter 57’nci Hükûmetin. 57’nci Hükûmet zamanında yok olan Bankalar Kanunu var edilmiş, yeniden yazılmış -Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği- daha sonra finans ile ilgili önemli ve ciddi tedbirler almış, bankalar üzerinde operasyon yapılmış, Sayın Başbakanın iddia ettiği gibi, iftira ettiği gibi bankaları 57’nci Hükûmet batırmamış, batmış olan bankalara düzenleme yapılmış ve o düzenlemeler sayesinde üç gün önce IMF yetkilisinin ifade ettiği gibi “Siz bu krizden 2001 yılında yapılan düzenlemeler sayesinde finans sektörünü koruyabildiniz, finans sektörünün çökmesini engelleyebildiniz.” şeklinde olumlu bir düşünce ifade edilmiştir. Söyleyecekseniz bunları da söylemeniz lazım. Dolayısıyla, Medeni Kanun’da yer alan “hata”, “hile” gibi kelimelerin yanlış bir şekilde yeni tabirlere dönüştürülmesi, bu Kanun’da da aynı hatanın yapılmasını meşru kılan bir sebep değildir. O Kanun’ da var olup da Borçlar Kanunu Tasarısı’yla çelişen ben size yüzlerce kelime bulurum. Elbette Medeni Kanun ile Borçlar Kanunu bir bütünün iki parçasıdır ama biri diğerini tekrarlayan iki kanun değildir çünkü birbirinden farklıdır, iki ayrı kanundur. Dolayısıyla oradaki hatanın varlığını iddia ediyoruz, siz de bunu kabul ediyorsunuz. Eğer bu hata ise getirin Medeni Kanunu onu da değiştirelim. Dolayısıyla, yapılmış olan Medeni Kanun’daki yanlışlığı orada da gidermek yerine buradaki ikinci bir hataya sebep olarak görmek en azından akla ziyandır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bal.

FARUK BAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, maddelerin görüşülmesi sırasında değişiklik gerekçeleriyle ben tekrar karşınızda olacağım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan, geri çekilmesi teklifini ifade et.

FARUK BAL (Devamla) - Ancak tekrar tekrar ifade ediyorum: Bu kanunun madde numaralarının değiştirilmesi de bir başka hukuki cinayettir. Türk Ceza Kanunu’nda Türk hukukunun karşı karşıya kaldığı yıkıntı, çöküntü ve Ceza Kanunu’yla ilgili, hâkimlerin, Yargıtay mensuplarının, avukatların, sanıkların, müdahillerin, müştekilerin çektiği zulmü bu defa özel hukuk alanında ikinci defa tekrar ettirmemeye bu Meclisin kararlı olması gerekmektedir. O kararı görmek ümidiyle hepinize saygılar sunuyorum.

Sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bal.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Taner, buyurun.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakanım, görüşmekte olduğumuz Borçlar Kanunu yetmiş yıllık bir kanun. Bu kanunu komple kaldırmak yerine sadece değişmesi gereken maddeler revize edilseydi yargı yükü daha hafiflemiş olmayacak mıydı? Örneğin, yetmiş yıldır uygulanan kanun maddeleri bu düzenlemeyle değiştiriliyor, geçmişteki 47’nci madde 55’inci madde, 60’ıncı madde 71’inci madde oluyor. Bunlar yargı açısından yarınlarda sıkıntı yaratmayacak mı?

İkinci sorum: 14 Ekimde Bursa’da oynanacak olan Türkiye-Ermenistan maçı öncesi Azerbaycan Bayrağı’nı asmanın, taşımanın yasaklandığına dair basında haberler çıktı, bu doğru mudur? Eğer bu doğruysa komşu ve dost Azerbaycan Bayrağı ne zamandan beri PKK paçavrasıyla bir tutulmaktadır? Bu uygulama sözde açılımın bir parçası mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Taner.

Sayın Ünlütepe

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 2005 yılındaki Borçlar Yasası taslağının ön sözünde bu yasanın Avrupa Birliği ilerlemesinde çıkartılması gereken yasalardan biri olduğunu söylediniz. Aynen gene bu dönemde Yargı Reformu Strateji Eylem Planı’nda da onuncu bölümde bu yasanın Avrupa Birliği müktesebatına uyum sürecinin gerektirdiği mevzuat çalışmaları içinde yer aldığı belirtilmektedir.

Şimdi, bu yasa taslağının hemen hemen dörtte 3’ü İsviçre Borçlar Kanunu’ndan iktibastır, daha doğrusu İsviçre Borçlar Kanunu’ndaki taslaktan. Bildiğiniz gibi İsviçre, Avrupa Birliğine üye bir ülke değildir, grev hakkının dahi tanınmadığı bir ülkedir. Bu, sizin ön sözdeki yazınızla ve Hükümetin en…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, bir  dakika daha…

BAŞKAN – Şimdi, sisteme tekrar gireceksiniz, tekrar alacağız ama yani sonrasında fırsat olursa size tekrar söz vereyim Sayın Ünlütepe.

Sayın Öztürk

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Bu tasarının komisyonda görüşülmesi ve kabul edilmesi aşamasına kadar Borçlar Kanunu’nun uygulanmasına ilişkin özel kanun henüz Meclise sevk edilmemiş idi. Bu tasarı komisyonda kabul edildikten sonra bu özel kanun komisyona geldi, bizim muhalefet şerhimizden sonra. Bu durum, Hükûmetin temel kanun ihtiyacını ciddiye almadığının somut göstergesi değil midir? Şu anda bile uygulama kanununun bununla birlikte görüşülmemiş olması konusunda Sayın Bakan ne düşünüyor?

İkinci sorum da şudur: Bu kanunu aralıksız olarak Meclis görüşüp sonuçlandıracak mı, yoksa böylesine, önemli gündemler yok diye boşluk doldurmak için mi getirilmiştir? Yani Ticaret Kanunu’nda olduğu gibi veya diğer kanunlarda olduğu gibi belirli maddeler görüşülüp, görüşmeler askıya mı alınacaktır?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İlk Başkanlığınızda yine taraflı davrandınız. Artık, bu taraflılığı bırakın, yazık yani, bize de yazık. Biz buraya sinir harbi yapmaya gelmiyoruz.

Şimdi, ne kadar mükemmel yasalar yapılırsa yapılsın eğer yargı bağımsız değilse o memlekette hukuk  diye bir şey yoktur. Bugün gazeteye baktığınız zaman, hâkim, savcı, polis teşkilatı bir arada yemek yiyor, bir davanın hâkimleri. Bu âdeta AKP’nin Türkiye’de özel bir sıkıyönetim yargı üzerinde ilan ettiğinin delilidir. Sincan hâkiminin, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’le ilgili karar verdiği için yeri değiştirilmeye çalışılmıştır. Erzurum Cumhuriyet Başsavcısı bir tarikat örgütüyle ilgili bir soruşturma açmış. Maalesef, kimin müdahalesi olduğu belli değil. Erzurum Başsavcısı hemen müdahale etmiştir, arama yapmadan bir gün önce gitmiştir, belgeleri orada arama yapmıştır, ne olduğu belli değildir. Bunlara bir ceza verilmiştir, Erzurum Başsavcısına?

Keyfî işlemleri nedeniyle, Ankara 15. İdare Mahkemesine yüzde 47 oyla rektörlüğe seçilen bir rektörü atamayıp da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Sayın Tankut… Yok.

Sayın Dibek…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Ben Sayın Bakanıma… Her ne kadar Adalet Bakanı şu anda yok ama, kendisi de geçmiş dönemde Adalet Bakanlığı yapmıştı, konuya vakıftır. Dün AKP sözcüsü arkadaşımız tümü üzerinde konuşma yaparken konuşmasının bir yerinde şöyle dedi: “Bizim dönemimizde sınavlar artık tarafsız yapılıyor, personel sınavları, hâkim ve savcı sınavları. Geçmiş dönemlere göre o sorunlar yok.”

Ben şunu sormak istiyorum Sayın Bakanım: Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu geçmişte bir sınav yapmıştı. O sınava itiraz üzerine Danıştayın bir kararı var. Danıştay, işte, o mülakatların mutlaka görüntülü, kamera altına alınarak yapılması gerekir diyor. Ama geçen dönem bir kanun çıktı buradan hâkim ve savcıların alımıyla ilgili. O kanunda mülakatla ilgili olarak böyle bir hüküm yok, olmadı. Yani ben AKP sözcüsünün o beyanı üzerine  şunu sormak istiyorum: Niçin o kanun çıkarken Danıştayın o beyanına uyulmadı, tarafsızlık adına mı uyulmadı? Bunu öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dibek.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana birkaç sorum var.

Birincisi: Bilindiği gibi çok sayıda vatandaşımız ekonomik kriz nedeniyle ödeyemediği çek borçları yüzünden hapis cezasına çarptırılmış ve cezaevine girmiştir. Gerek kendisi gerekse yakınlarının çok ciddi mağduriyetlerine yol açan bu uygulamayla ilgili olarak Hükûmetinizin bir girişimi ya da yeni bir düzenlemesi var mıdır, olacak mıdır?

İkincisi: Gerçek veya tüzel kişilere kefil olmuş vatandaşlarımızın, borçlunun borcunu ödemediği ya da ödeyemediği durumda, kefil olduğu borç miktarı yerine temerrüt faizleriyle birlikte daha büyük bir borcu ödemek zorunda kaldığı bir gerçektir. Bu uygulamayla ilgili de bu kanunda bir düzenleme var mıdır ya da yapılacak mıdır?

Son sorum: Özellikle yabancı bankaların çiftçilerimize ya da küçük esnafımıza dağıttıkları kredi kartları ya da değişik isimler altında verdikleri kredi borçlarına karşılık ipotek ettikleri taşınmazlara el koyma aşamasında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Orhan… Yok.

Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum. Sayın Bakan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı görüşmelerine başladığımızda, Borçlar Kanunu değişikliğinin daha öncelikli olduğu ifade edilmişti. Şimdi bu iki kanun tasarısı Meclisin görüşeceği ilk iki sırada yer almış bulunmakta. Size göre öncelik hangisinde ve Meclisin çalışma şartlarına göre bu iki yasa tasarısı ne zaman kanunlaşacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uslu.

Sayın Akkuş… Yok.

Sayın Varlı… Yok.

Sayın Korkmaz…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, tasarının genel hükümlerde 52, özel hükümlerde 37 değişiklik getirdiğini söylediniz. Tasarı toplam 649 madde.

Samimi olarak sormak istiyorum: Bu değişiklikler için tüm Borçlar Kanunu’nu değiştirmek zarureti var mıydı? Yoksa mevcut Kanun’u revize etmek, borçlar hukuku alanında bugüne kadar yaratılan teamül ve kültürün yaşamasına müsaade etmek daha akılcı, daha sade bir yöntem olmaz mıydı? Tasarı kanunlaştığında binlerce borçlar hukuku uzmanını bu alanda yabancı hâle getirmiş olmuyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.

Sayın Enöz… Yok.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Türk Ticaret Kanunu’nun topyekûn değiştirilmesini zaruri kılan sebeplerle ilgili uygulayıcılar ve sivil toplum örgütleri tarafından bir talepte bulunulmamıştır. Buna rağmen, Adalet Bakanlığı Yargı Reformu Strateji Taslağı’nda yer almasının sebebi nedir? Bu bir AB dayatması mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir.

Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, mümkün olduğu kadar sorulara cevap vermeye çalışacağım. Ancak bir hususu, daha kanunun birinci bölümüne geçmeden, üzerinde konuşulurken ifade etmek istiyorum:

İç Tüzük’ümüzde bir kanun tasarısı veya teklifi görüşülürken değerli milletvekillerimizin soru sorma hakları vardır ve şu an yapılmakta olan da bunun gereğinin yerine getirilmesidir. Ancak, takdir buyrulur ki, İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine de baktığımızda, sorulan sorular, tartışılan konuyu daha olgunlaştırmak, uygulayıcılara ileride ışık tutabilmek ve konuda bir müphem yan varsa onu vuzuha kavuşturmak gibi pratik amaçlarla böyle bir imkân İç Tüzük’ümüzde yer almaktadır. Dolayısıyla, bir kısım sorular var ki bunlar üzerinde müzakere yaptığımız, konuştuğumuz Türk Borçlar Kanunu’yla alakalı değil. Ama buna rağmen, değerli milletvekillerimize saygımızdan dolayı bugüne kadar bunlar İç Tüzük hükümlerine çok da doğrudan uygun olmasa bile hep cevaplanmıştır, cevaplandırılmaya çalışılmıştır. Tabiatıyla, o konular da fevkalade önemlidir, onlara da cevap verilmesi gerekir ama onun formatı bu değildir. Mesela, Ermenistan’la olan bir meseleden dolayı bir hassasiyet dile getiriliyor, onu anlıyorum, saygı da duyuyorum. Ama Ermenistan meselesi, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı; bu buna tam uymuyor; gündem dışı olabilir, yazılı-sözlü olabilir veya bir başka şekille olabilir, buna cevap verilebilir. Ama Borçlar Kanunu’yla ilgili bir konu konuşulurken bunu açığa kavuşturmak, buna katkı vermek esas iken bu sorularda başka konular gündeme geldiğinde, o zaman ne istenilen cevap her zaman verilebilir ne de İç Tüzük açısından bu doğrudur ama bunlara, biz de geçmişte olduğu gibi, soran milletvekillerimize saygımızdan dolayı cevap vermeye çalışıyoruz. Birincisi bu.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – İki dakika geçti.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - İkinci olarak ifade etmek istediğim şey şudur

Türkiye, bir yönüyle 1959 ama esas itibarıyla 1963’ten beri bir devlet politikası olarak Avrupa Birliği üyeliğini hedeflemiş bir ülke. Bu, devletin politikası. O günden bugüne de her iktidar az veya çok bu hedefi yakalayabilmek noktasında bir çabanın, bir gayretin içerisine girmiştir. Eğer siz böyle bir dünya içerisinde yer alacaksanız belli kuralları, belli statüleri gerçekleştirmek, mevzuatınızda aksayan yönler var ise ona uyumlu hâle getirmek durumundasınız.

Nitekim, bizden evvelki hükûmetler döneminde de Avrupa Birliği hedefiyle ilgili bir temel değişiklik söz konusu olmadığı için uyum yasaları gündeme getirilmiştir. Bunları dayatma olarak nitelemek doğru değil. Biz Avrupa Birliği üyesi ya oluruz ya olmayız. Eğer kendilerinde olmayan bir şeyi bizden istiyorlarsa biz buna karşı dururuz. Bunun doğru olmadığını söyleriz. Bunun gereğini de yapmamak için elimizden gelen her türlü itirazı da yaparız. Ama kendilerinin uyguladığı, bizim de Ulusal Program’da taahhüt ettiğimiz -ki bu ulusal programlar ilk defa bu hükûmet döneminde değil, zaman zaman bunlar yenileniyor; bizden evvelki hükûmetler döneminde Türkiye’nin taahhütleri var- dolayısıyla bu taahhütler çerçevesinde yapılan düzenlemeleri bir dayatma olarak ifade ettiğimiz takdirde bundan bir sonuca varma şansımız yoktur.

Şimdi, globalleşen, küreselleşen bir dünyada ticaretiniz gelişiyor. İçerideki ticaretten daha fazla dışarıyla ilişkiniz var. İnsanlar, her gün milyonlarca kişi Türkiye’ye geliyor, Türkiye’den çıkıyor. Orada yatırım yapıyor, burada yatırım yapıyor. Belli konularda bir hukuk beraberliğinin olması, bir ayniyetin olması işi kolaylaştıran bir husus, işin tabiatından doğan bir zaruret. Biz bunu yaptığımız takdirde aslında kendi işimizi kolaylaştırmaya çalışıyoruz.

Bir başka husus daha var: Eğer bu yapılan düzenlemeler ülkemize bir katkı sağlayacaksa, halkımızın yararına ise bunu başkalarının söyleyip söylememesinin de önemi yok; neticede bundan faydalanacak olan biziz, bizim toplumumuz, bizim insanımız.

Onun için, Türk Ticaret Kanunu, tabiatıyla onunla bağlantılı Borçlar Kanunu müzakeresini yaptığımız bazı başlıklarla doğrudan bağlantılıdır, çünkü bir başlık açılırken açılış ve kapanış kriterleri var; bu kriterler yerine getirildiği takdirde o başlık kapanmış olacak, getirmediğiniz takdirde bu müzakereler ilanihaye sürmüş olacaktır. Dolayısıyla hem Türk Ticaret Kanunu’nda hem Borçlar Kanunu’nda hem de başkaca yasalarda zaman zaman müzakeresini yaptığımız, müzakereye açtığımız başlıklarla doğrudan bağlantı olduğu için ister istemez bu düzenlemeleri de yapmamız gerekmektedir; bunda yadırganacak bir husus yok, bize mahsus bir uygulama da değil, Avrupa Birliği üyesi olmak isteyen her ülkenin geçtiği köprüdür, biz de bu köprüden geçeceğiz. O zaman “Geçelim mi geçmeyelim mi?”yi tartışmak yerine Avrupa Birliği üyeliğimizi tartışma konusu yapalım. “Bu iş Türkiye'nin lehine değildir, milletimizin lehine değildir.” diyorsak o zaman bu türlü tartışmalara da temelden bir nokta koymuş oluruz. Yani bir taraftan “Avrupa Birliğini bir devlet politikası olarak sürdüreceğiz, buraya varmak için çaba sarf edeceğiz.” ama öbür taraftan da “Biz mevzuatı buna uydurmayacağız.” diyorsak o zaman bir kısım sıkıntılar da beraberinde gelir. Bunu yanlış değerlendirmemek gerekir.

Bir başka husus arkadaşlarımızın ifade ettiği: Böyle bir yasayı tümüyle değiştirme ihtiyacı var mıydı? Evet, böyle bir yasayı değiştirme ihtiyacı vardı. Bu tartışılmıştır, konuşulmuştur. Onun içindir ki 1998’de komisyon kurulmuş. Görüşmelerde ifade etmeye çalıştım. Bizden sonraki siyasi heyetler de böyle bir yasayı bu şekliyle değiştirme iradesini ortaya koymuş ki komisyonlar kurulmuş, o günden bugüne çalışıyor. Buna zaruret olduğu bilim heyetince, uygulamacılarca… Ha buna karşı düşünce serdedenler de olabilir. Bu türlü konularda yüzde yüz ittifakı sağlamak mümkün değil. Bir tercih yaparsınız. Biz de tercihimizi, geçmiş düzenlemelerde olduğu gibi, bu temel yasanın bu şekliyle değiştirilmesinde fayda gördüğümüz içindir ki eski komisyonları lağvetmedik, o günden beri çalışmalar sürdürüldü, derecâttan geçerek, komisyonlardan geçerek bugünkü noktaya geldi.

Bir konu daha var: Türk Ticaret Kanunu mu önceliklidir, Borçlar Kanunu mu önceliklidir? Bana göre ikisi de önceliklidir ama muhalefetle zaman zaman yaptığımız resmî veya gayriresmî görüşmelerde bilim çevrelerinde de Borçlar Kanunu’nun önce çıkması arzu edildi. Dolayısıyla Türk Ticaret Kanunu da gündeminizde. Hangisini öne alıp hangisini daha sonra çıkarmak da Türkiye Büyük Millet Meclisinin tamamıyla kendi takdirine aittir ama teknik olarak ifade ediliyor ki: “Borçlar Kanunu önce görüşülürse iyi olur.” Arkasından da hemen… Belki yürürlüğünün eş zamanlı olarak yapılmasında fayda var. Son maddeye kadar geliriz, İç Tüzük imkânlarıyla ikisini aynı anda yürürlüğe koyabiliriz. Onun için, müzakereyi Borçlar Kanunu’ndan başlatmış olmak Türk Ticaret Kanunu’nun önemini ikinci plana atmak anlamına gelmiyor. Bu bir takdim tehir meselesidir; eş zamanlı yürürlüğe koyabiliriz.

Bu yasanın ne zaman kanunlaşacağı meselesi, takdir edersiniz ki benden daha çok, çok değerli milletvekillerimizin takdirinde olan bir husustur. İnşallah gece gündüz çalışırız, gerekli katkıları birlikte yaparız. Söylenen hususlarda bir önyargımız yok, onu baştan ifade edeyim yani “Muhalefet tarafından önerge getirildi de biz hemen ön kabulle bunu reddediyoruz.” diye bir düşüncemiz yok. Doğruya doğru, eğriye eğri. Bunu söylerken de…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hiç kabul ettiğiniz önerge olmadı.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİCEK (Ankara) – Hayır, hayır… Bakınız, şimdi daha işin başında, şurada… Ben size çok sayıda önergeden misal veririm ama ne vakit buna… Mesela dil konusunda dün Sayın Bal’ın bir itirazı oldu. Ee ben kabul ettim. Yani, bu… Daha işin başında, kabul ettik, “Yapabileceğimiz bir şey varsa, bunları yapalım.” dedik.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – “Komisyona çekin, düzeltin.” dedik.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİCEK (Ankara) –  Onun dışında başka bir şey varsa bunları da mümkün olduğu ölçüde yapmaya çalışırız ama bazı hususlar vardır ki bir tercih de meselesidir, onu da kabul etmek lazım. Yani bir grup bilim adamımız öyle diyor, öbürü böyle diyor. Siz bunlardan birini tercih ediyorsunuz. Neticede yargı da böyle yapar. Bizim de burada, katılabildiğimiz önergeler olacak, katılamayacağımız önergeler de olabilir. Ee onun da gerekçesini çıkar, söyleriz. O nedenle, bir ön yargımız yok. Gerçekten, bu yasanın en iyi şekilde çıkması noktasında, samimiyetle ifade edeyim ki her türlü çabayı, her türlü gayreti göstereceğiz. Bundan kimsenin şüphesi olmamalıdır. Bunu açık yüreklilikle ifade etmek istiyorum.

Uygulama yasasıyla ilgili, arkadaşımızın, Sayın Öztürk’ün bir şeyi oldu, yanlış anlamadıysam. Gündeme baktığımızda 7’nci sırada uygulama yasası var, geldi, o da geldi yani Borçlar Kanunu’nun uygulamasıyla ilgili, Meclis gündeminde 7’nci sırada “Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu” diyor, bugünkü gündemin 7’nci sırasında. Demek ki bu türlü bir hazırlık da zaten Genel Kurulun gündemine kadar gelmiştir. Çek Yasası’yla ilgili husus var, doğrudan alakası olmamakla birlikte, yine ifade edeyim. O da Adalet Komisyonuna Adalet Bakanlığı göndermiştir.

Dolayısıyla, toplumumuzun ihtiyacı olan hususlar ne ise hukuki açıdan, bunları düzenleme noktasında samimi bir çabanın ve gayretin içerisindeyiz. Bu çabayı sizlerle birlikte gerçekten sürdürmek istiyoruz. Çünkü bu düzenlemelerin size göresi, bana göresi yok. Toplum yararına olan ne ise onu ortaya koyarak bu düzenlemelerin yapılması lâzım.

Hâkim, savcı alımları vesaireyle ilgili konular var Sayın Başkan, onların Borçlar Kanunu’yla bir alakası yok. Bunu istiyorlarsa İç Tüzük’ün verdiği imkânlar içerisinde her zaman savunuruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Borçlar Kanunu’nun yargıyla ilgisi yok mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Ama şunu ifade edeyim: Bugün Türk yargısında kimler, hangi usulle mesleğe intisap ettilerse bizim dönemimizde de bunlar aynen yapılmıştır. Burada en ufak bir değişiklik söz konusu değildir. Yani şimdi, Ankara’da, İstanbul’da, Türkiye'nin herhangi bir yerinde neredeyse yarım asra yakındır imtihanları Adalet Bakanlığı yapıyor. Falancalar yaparken yargı bağımsızlığına bir şey yok, AK PARTİ İktidarı yaparsa yargı bağımsızlığı tartışması gündeme gelebiliyorsa bunu Borçlar Kanunu üzerinde, Borçlar Kanunu vesilesiyle yapmak yerine… Samimi olarak ifade ediyorum, İç Tüzük’ümüzde çok önemli kurumlar var bu konuları konuşmak için. Gelin, şu işi bir konuşalım. Sabaha kadar konuşalım. Kimin heybesinde, kimin torbasında ne varsa bunu konuşalım da bu tartışmaları aylarca, yıllarca sürdürmeyelim, oturup bitirelim bunları. Yani tartışıp tartışıp hiçbir konuyu sonuca bağlayamamış bir toplum olmaktan da kurtulalım.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakanım, konuşmuyorsunuz. Konuşalım, itirazımız yok.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Bakın, Hükûmet adına açık ifade ediyorum. Bu konuda ne diyorsanız, kim ne diyecekse yargı bağımsızlığı adına… Yargı bağımsızlığı, yargının tarafsızlığı için teminattır. Yargı bağımsızlığıyla beraber yargının tarafsızlığını da birlikte oturacağız, konuşacağız. Şu işi konuşalım, bir gün konuşalım, bir hafta konuşalım ama bu konuyu Türkiye'nin gündeminden de çıkaralım artık.

Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanıma ve katkıda bulunan milletvekili arkadaşlarıma.

Saygıdeğer arkadaşlarım, tasarının tümü üzerinde görüşmeler…

III. - YOKLAMA

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Toplantı yeter sayısının aranmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tasarının maddelerine geçilmesinden önce bir yoklama talebi vardır.

Şimdi yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımızın isimlerini tespit edeceğim: Sayın Şandır, Sayın Bal, Sayın Çobanoğlu, Sayın Yıldız, Sayın Çakmakoğlu, Sayın Sipahi, Sayın Akçay, Sayın Yalçın, Sayın Özdemir, Sayın Işık, Sayın Günal, Sayın Taner, Sayın Asil, Sayın Özensoy, Sayın Çelik, Sayın Ural, Sayın Uslu, Sayın Bal, Sayın Homriş, Sayın Uzunırmak.

İsimlerini okumuş olduğum arkadaşlarım tekrar sisteme girmesinler.

Elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321) (Devam)

 

BAŞKAN – Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 17.03

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.13

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

 

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

321 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Hükûmet ve Komisyon yerinde.

Saygıdeğer arkadaşlarım, şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 30’uncu maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde söz isteyen milletvekili arkadaşlarımın isimlerini okuyorum:

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Halil Ünlütepe, Afyonkarahisar; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Metin Çobanoğlu, Kırşehir; AK PARTİ Grubu adına Celal Erbay, Düzce; Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hamit Geylani, Hakkâri.

Şahısları adına Celal Erbay, Düzce; Metin Çobanoğlu, Kırşehir milletvekilleri.

İlk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekilimiz Sayın Halil Ünlütepe’ye aittir.

Sayın Ünlütepe, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, sayın üyeler; 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, ekonomik ve ticari alanlarda yaşanan köklü ve hızlı değişimler sonucu günümüz koşullarına uygun ve değişik hukuksal gereksinimleri karşılayabilmek amacıyla yeniden Borçlar Yasası’nın gözden geçirilmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Yeni çalışmada, yürürlükteki Borçlar Kanunu’nun genel yapısı, sistematiği ve sistematik bütünlüğü bozulmaması için gerekli özen ve gayretin de gösterildiğini belirtmek istiyorum.

Yeni tasarıda Borçlar Kanunu Tasarısı iki kısma ayrılmaktadır: Birinci Kısım’da genel hükümler, İkinci Kısım’da ise, borç ilişkilerinde özel durumlar düzenlenmiştir. Birinci Kısım’da genel hükümler 205 madde içinde değerlendirilmiş, burada, dikkatimizi çeken, özel hükümler bölümünde yer alması gereken müesseselerin bir kısmının genel hükümlerde yer almasıdır. Biraz önce de belirttiğim gibi, hâlen yürürlükte olan Yasa’nın temel sistematiği esas alınmıştır.

Sözleşmeden doğan borç ilişkilerinde genellikle eski metne sadık kalınmış ama görebildiğimiz en önemli üç değişiklik var bu kısımda: Birincisi, tasarı genelde dil bakımından oldukça başarılıdır, bunu rahatça söyleyebilirim. Yeni kuşağın anlayabileceği Türkçe kullanılmıştır. Mesela, tasarının 18’inci maddesinde “Borç sebebi” terimi yerine “Borç tanımı” veya tasarının 27’nci maddesinde “Butlan” yerine “Kesin hükümsüzlük” terimi kullanılmıştır. “Butlan” Arapça bir sözcüktür. Yalnız, öğretide de olsun, uygulamada da olsun, yaygın olarak kullanılan teknik bir terimdir.

Bildiğiniz gibi “hükümsüzlük” borçlar hukukunda sözleşmelerin geçersizliğini ifade eder. Yani sözleşmeler kanuna, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı olamaz veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür. Dolayısıyla, öncelikle dil açısından şey yapmak istiyorum.

İkincisi, dava açma sürelerinde değişiklik getirilmiştir. Bir değişiklik de budur. Bu yürürlükte bulunan Borçlar Yasası’nda gabin nedeniyle ilgilinin dava açma süresi akdin yapılmasından itibaren bir yıl olarak öngörülmüş iken burada on yıllık bir sürece uzatılmıştır. Bu olumlu bir değişikliktir.

Burada ayrıca bu sürelerde ve sebeplerde iki ayrı konuya değinilmiş  değişiklik olarak. Bunlardan birincisi “…düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten itibaren bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten itibaren de on yıl içinde kullanabilir.” denilmektedir. Peki, eski Yasa’da on yıllık bir süre var mıydı? Hayır yoktu. Zaten eski Yasa’da şu söyleniyordu: “Akdin yapımından itibaren bir yıldır.” Dolayısıyla, bir üst sınır ihtiyacına da kendiliğinden ihtiyaç olmamaktadır.

Taslakta bu ilk birinci bölümde görebildiğim değişikliklerden birisi de genel işlem koşulları düzenlenmiştir. Bu düzenleme çağdaş hukukun gereklerinden biridir. Büyük bir ihtiyaca da yanıt verecektir. Şöyle düşünüyorum: Bu, uygulamada daha netleşecektir. Şimdiye kadarki uygulamada görebildiğimiz kadarıyla bankalar, sigortacılık işlemlerinde olsun, taşıma, yapım işlemleri, turizm, eğitim öğretim gibi pek çok alanda standart sözleşmeler yapılmakta ve tüketici bunları imzalamakla karşı karşıya kalmaktaydı. Yani diğer tarafın, karşı tarafın fiilen görüşme olanağını tanımadan âdeta dikte ettirilerek genel işlem koşullarını içeren biçimiyle sözleşme kurmayı kabul ettirmesi taraflar arasında güç dengesinde bir olumsuzluk da yaratıyordu. Daha ziyade bu üç konuda temel bir değişikliğin olduğunu… Diğer alanlarda ise bir değişiklik yoktur. Ancak, demin de söylediğimiz gibi, Türkçeleştirmeye daha fazla özen gösterilmiştir.

On yıllık süreç sadece gabin içindir. Hile, tehdit konularında ise böyle bir süreç bulunmamaktadır.

Biraz önce Sayın Bakana da sorduğum soruya olumlu yanıt alamadım. Sayın Bakan 2005 yılında Adalet Bakanı iken ön sözde ”Borçlar Yasası’nın çıkarılmasının gerekçesi Avrupa Birliği.” demiştir. Ama bu tasarının Komisyonda hazırlanmasında ise İsviçre Borçlar Yasası, taslak hâlinde olan -tasarı hâlinde de değil- bir taslak esas alınmıştır. İsviçre Avrupa Birliğine üye olmayan bir ülkedir. Acaba Sayın Bakan “Avrupa Birliğine giriş için Borçlar Yasası’na gerek var.” derken niçin İsviçre Borçlar Yasası’nı tercih ettiğini açıklamalıdır. Hükûmet de bunu kabul etmiştir. Ön sözdeki girişiyle bugün huzura gelen tasarı birbirinden farklıdır, gerekçe açısından farklıdır. Sayın Bakanı biraz önce de gene dinledim. Avrupa Birliği giriş süreciyle bağlantılıdır, doğrudur; Hükûmet, bundan on beş gün veya bir ay önce, Yargı Reformu Stratejisi Eylem Planı’nın onuncu bölümünde de on sekiz adet kanunun Avrupa Birliği müktesebatına uygun olarak çıkartılması gerektiğini söylüyor. O zaman acaba İsviçre Borçlar Yasası niçin esas alındı?

İki: Cumhuriyetin kurulduğu ilk günlerde bu denli temel büyük yasaları çıkartabilecek kadrolarımız mevcut değildi. O dönem yurt dışından bir iktibasla, tercümeyle bir yasanın Türkiye’ye getirilmesi kabul edilebilirdi ama cumhuriyetimizin yarattığı birikim, kadrolar, deneyim ve Batı’daki gelişmelerden de yararlanarak ulusal bir Borçlar Yasası’nı yapamaz mıydık? Acaba “ulusal” teriminden bu kadar korkar bir duruma mı geldik? Elbette küreselleşmenin etkileri de hissedilecektir ama cumhuriyetin getirdiği temel birikimle, kadrolarla Türkiye bugün kendisine özgü bir Borçlar Yasası’nı yapabilecek durumdadır. Hükûmet bu konuda Avrupa Birliğini gerekçe gösterirken İsviçre yasasının temel alınması açıkçası bu konudaki bir inançsızlığı göstermektedir.

Sayın Başkan, değerli üyeler; dün Adalet ve Kalkınma Partisi adına konuşan sayın üye yanıt verirken, Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan üyemize yanıt verirken “…hukukun üstünlüğüne tarafız ancak üstünlerin hukukuna taraf değiliz. Hukukun siyasallaştırılmasına karşıyız, siyasetin de hukuksuzlaştırılmasına karşıyız.” demiştir. Fakat ona ben bir şeyle yanıt vermek istiyorum. Sözle icraat birbiriyle farklıdır. Bundan bir ay önce adli yıl açılmıştır. Adli yılın açılışında Sayın Yargıtay Başkanı aynen şöyle diyor: “Yargıya güveni sarsacak, tarafsızlığına gölge düşürecek birtakım yanlışlıkların yapıldığı yadsınamaz bir gerçektir.” Bunu gerçek olarak ortaya koyuyor. “Ergenekon davası sürecinde adalet mekanizmasının iyi işlememesi, usule aykırılıklar, iletişimin dinlenilmesindeki yasaya aykırı işlemler yargıya olan güven duygusunu azaltmaktadır.” Bu açıklamaya başka ilave edebileceğimiz bir şey var mı? Yargının başındaki bunu söylüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sayın Başkan, bağlıyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünlütepe.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Türkiye hukuk devletinden uzaklaşmaktadır. Hukuk devletinin temeli yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesidir. Avrupa Birliğinin son ilerleme raporlarında yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi konusundaki endişeler raporlarda belirtilirken Sayın Hükûmet bunları ciddiye almıyor, yargıyı nasıl etkisizleştiririm diye çaba harcamaktadır.

Sizlere ancak şunu söyleyebilirim: Uzun dönemde yargıyı da ele geçirebilirsiniz ama bu sizin için iyi sonuç doğurmaz. Hukuk herkese lazımdır, Sayın Başbakana da Sayın Bakan size de gereklidir ama yargıçların üzerinde bu kadar oynama, bu kadar baskı… Bir söz vardır, “Kediyi sıkıştırırsanız üzerinizi cırmıklar.” der.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırşehir Milletvekili Sayın Metin Çobanoğlu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 321 sıra sayılı Borçlar Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümüyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Borçlar Kanunu Tasarısı’nı görüşmekte olduğumuz bugünlerde ülkemizin çok ciddi bir ekonomik krizden geçtiği ve dolayısıyla da birçok esnafımızın kepenk kapattığı, borçlarından dolayı çok ciddi, çok -orta büyüklüğün üzerindeki- işletmelerin kapatıldığı günlerde, bugün bir gazete haberinde okuduğum Denizli’nin en büyük tekstil firmasının sahibi olan Osman Nuri Sözkesen borçlarını ödeyemediğinden dolayı intihar etmiştir. Ben başsağlığı diliyorum, Allah’tan rahmet diliyorum, ama bu vesileyle de bu konuya dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Borçlar Kanunu Tasarısı görüşülmeye başlanmıştır. Tabii, Borçlar Kanunu Medeni Kanun’umuzun ayrılmaz bir parçasıdır. Tabii, Borçlar Kanunu’yla birlikte Ticaret Kanunu da aynı şekildedir. Daha önce Türk Medeni Kanunu’yla ilgili olan değişiklikler 2001 yılında yapılmış, 2002 yılında da yürürlüğe girmiştir. Türk Ticaret Kanunu geçtiğimiz yıl Genel Kurula gelmiş ve bazı maddeleri görüşülmüş, şu anda beklemektedir. O süreçte de bunu ifade ettik, Türk Ticaret Kanunu’ndan önce Borçlar Kanunu’nun görüşülmesinin daha olumlu olacağı noktasında.

Tabii, Medeni Kanun’un ayrılmaz parçaları olan hem Borçlar Kanunu hem Türk Ticaret Kanunu’yla ilgili yapılan çalışmalar çok uzun yıllar almış, geçmişe dayalıdır ama keşke bu çalışmalar biraz daha koordineli ve bilim kurulları tarafından daha, böyle, birbiriyle ahenkli bir şekilde yapılsa ve bu aynı nitelikte veya aynı kanunun ayrılmaz parçaları olan bu kanunlarda bugünkü uyumsuzluklar hiç olmasaydı.

Bakın, 1926 yılında İsviçre Medeni Kanunu’ndan, Borçlar Kanunu’ndan ve Ticaret Kanunu’ndan tercüme edilen kanunlarımız aynı yıl Mecliste görüşülerek kanunlaştırılmış ve seksen üç yıldır da ülkemizde hizmet etmekteler. Ama bunlarla ilgili değişiklikler söz konusu olduğunda yapılan çalışmalar ayrı ayrı bilim kurulları tarafından yapılmış ve karşımıza dil konusunda, sistematik konusunda, numaralandırma konusunda farklı kanunlar ortaya çıkmıştır.

Bir kere, bu kanunların yapılmasıyla ilgili hep şu söyleniyor: İşte, Avrupa Birliği müktesebatına uyum sağlanması açısından bu kanunların yapılmasının gerekliliği Hükûmet tarafından ifade ediliyor. Birçok konuşmacı arkadaşımız da ifade ettiler. Ben de bu konuda farklı bir perspektiften yaklaşmak istiyorum. Avrupa Birliğinde henüz Avrupa Birliği hukuku oturmuş değil. Orada da bu süreç devam ediyor. Bu süreç devam ederken biz bu kanunları yapıyoruz ama daha sonra özellikle de İsviçre Medeni Kanunu’ndan, Borçlar ve Ticaret Kanunu’ndan tercüme edilerek aldığımız, yaptığımız bu kanunlar oralarda henüz tartışma hâlinde. Bugün üzerinde konuştuğumuz Borçlar Kanunu ile ilgili İsviçre Borçlar Kanunu’nun çok büyük bir bölümü İsviçre Borçlar Kanunu’nun ön hazırlıklarından tercüme edilmiştir ve İsviçre’de de hâlen bu tartışmalar devam etmektedir. Avrupa Birliği süreci açısından baktığımızda da bu süreç devam etmekte ve biz bu kanunları çıkardıktan sonra oralarda yapılacak değişikliklerle de bir uyumsuzluk ortaya çıkabilecektir. İşte bunun örneğini Türk Ceza Kanunu’nda hep beraber gördük. Türk Ceza Kanunu’nda yapılan değişiklikler, Türk Ceza Kanunu Genel Kuruldan geçirildikten ama yürürlüğe girmeden önce değişiklikler yapılmaya başlanmıştır. Bugün itibarıyla Türk Ceza Kanunu’nun üçte 1’lik bölümü de değiştirilmiştir. Önümüzdeki günlerde de bu süreç de devam edecek gibi gözüküyor. İşte bu açıdan bu bugün üzerinde çalıştığımız Borçlar Kanunu, daha sonra gelecek olan Türk Ticaret Kanunu bu anlamda biraz daha beklenilerek, eğer mevcut kanunlarda ihtiyacı karşılayamayacak birtakım yenilikler söz konusuysa onlara ilave edilerek bu Avrupa Birliği süreci de hukuku da oturduktan sonra bu değişiklikler yapılmış olsaydı, yeniden değişiklik yapma ihtiyacı duyulmayacaktı.

Tabii bu kanunların yapılışı noktasında bu itirazlarımızı, tespitlerimizi ifade ettikten sonra seksen üç yıldır başarıyla uyguladığımız bu kanunları değiştiriyoruz ve yeni kanunlar yapıyoruz. 544 maddelik Borçlar Kanunu’muzu… 649 maddelik yeni bir Türk Borçlar Kanunu yapılıyor. 105 maddelik bir fark söz konusu ama bu 105 maddeye de baktığımızda, eski kanundan fark olarak söyleyebileceğimiz 11 maddelik bir kısım ortaya çıkmakta. Bunun zaten 6 maddesi de, 20 ve 26’ncı maddelerde olan genel işlem şartlarından kaynaklanmaktadır. Şimdi, bu yapılan hatalar dolayısıyla, geçmiş birikimlerle ve içtihatlarla ilişkiler kesilmekte, bu seksen üç yıllık birikim heba edilmektedir.

Yine, yapılan yeniden numaralandırma yöntemiyle, yani eski kanunların numaraları muhafaza edilmediğinden dolayı, bu kanunların uygulayıcıları noktasında ciddi sıkıntılar ortaya çıkabilecektir. Bunu şöyle de ifade etmek mümkün: Mesela, diğer ülkeler kanunlarını bu şekliyle değiştirdiklerinde, kanun numaralarını muhafaza etmekteler. Ortadan kaldırdıkları maddelerle ilgili numaralar boş tutulmakta, ilaveler olursa, işte, 20/A, 20/B, 20/C şeklinde de devam ederek, eski kanunla olan irtibatları bu şekliyle sağlanabilmektedir ama görüyoruz ki bu Türk Borçlar Kanunu’nda buna dikkat edilmemiş ve geçmiş kanunla ilgili bu numara noktasında uygulayıcılar açısından ciddi sıkıntılar ortaya çıkabilecektir.

Yine, Adalet Komisyonunda çeşitli maddelerle ilgili, bu kanunun maddeleriyle ilgili değişiklikler söz konusu olmasına rağmen, gerekçeler değiştirilemediğinden, gerekçelerle maddeler arasında da bir uyumsuzluk söz konusu olabilmektedir.

Şimdi, bugün üzerinde konuştuğumuz ilk otuz maddelik kısımda da, özellikle 15’inci maddede yer alan beyaza imza noktasında da ciddi endişelerimiz vardır. Yani hukukumuza giren beyaza imza noktasında, yani boş bir kâğıda imza atan bir vatandaş, üzerinde nasıl bir şey doldurulursa onun aksini ispat edemediği sürece o üzerinde doldurulan hükümlerden mesul olmaktadır. Şimdi, beyaza imzayı kim atar? Yani durup dururken hiçbir kimse üzerine ne doldurulacağını bilmediği bir beyaz kâğıda imzayı nasıl atar? Tabii ki zorda kaldığından, sıkıntıda olduğundan, mecbur kaldığından dolayı böyle bir imzayı atmak durumunda kalır. Hukukun genel kuralları itibarıyla da zayıfı korumamız lazım. Şimdi, böyle bir imzayı atmış bir vatandaşımıza bir de sen bunu ispat et, sen bu imzanla bağlısın diyoruz. Bunun mutlaka bir kere daha gözden geçirilmesi gerektiği kanaatindeyim. Yani biz zayıfı, zorda olanı korumak durumundayız. Bunun da özellikle değiştirilmesi ve hakkaniyete uygun bir şekilde tekrar ele alınması gerektiği kanaatindeyim.

Yine, genel işlem şartları noktasında bir yenilik söz konusu. 20 ve 26’ncı maddelerde bu bahsedilmiş. Tabii bu kanunun mehaz kanununa baktığımızda İsviçre Borçlar Kanunu’nda genel işlem şartları yok. Bu, Alman Borçlar Kanunu’ndan bize tercüme edilerek getirilmiş ama tabii ki Türkiye’de bu anlamda bir yeniliktir. Bunun uygulamada da faydalı sonuçları olacağı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çobanoğlu, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

METİN ÇOBANOĞLU (Devamla) – Bu genel işlem şartlarının da uygulamada faydalı olacağı kanaatindeyiz.

Genel itibarıyla baktığımızda, Türk Ticaret Kanunu, Türk Borçlar Kanunu ve Türk Medeni Kanunu’nda bir uyumsuzluk, dil konusunda, numaralandırma, madde numaraları, sistematik ve terminoloji noktasında bir uyumsuzluğun olduğu söz konusudur. Bunun bir şekliyle düzeltilmesinin Türk hukuku açısından önemli olduğunu vurguluyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çobanoğlu.

AK PARTİ Grubu adına Düzce Milletvekili Sayın Celal Erbay.

Buyurun Sayın Erbay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA CELAL ERBAY (Düzce) – Sayın Başkan, çok değerli üyeler; Türk Borçlar Kanunu Tasarısı üzerinde, birinci bölüm üzerinde partim adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hâlen yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu “Birinci Kısım, Umumi Hükümler; Birinci Bap, Borçların Teşekkülü; Birinci Fasıl, Akitten Doğan Borçlar” şeklinde  birinci kısmın tasnif edildiğini görürüz. Tasarıda bu şu hâli alır: “Birinci Kısım, Genel Hükümler; Birinci Bölüm, Borç İlişkisinin Kaynakları; Birinci Ayırım, Sözleşmeden Doğan Borç İlişkileri.”

Yürürlükteki Borçlar Kanunu’nda “Akitten doğan borçlar”, “Akdin inikadı”, madde 1-10; “Akitlerin şekli”, madde 11-16; “Borcun sebebi”, madde 17; “Akitlerin tefsiri muvazaa”, madde 18; “Akdin mevzuu”, madde 19-22; “Rızadaki fesat”, madde 23-31 ve “Salahiyete müstenit temsil”, madde 32-40” başlıkları ile düzenlenmiş iken, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nda bu alt bölümler “Sözleşmenin kurulması”, madde 1-11; “Sözleşmelerin şekli”, madde 12-17; “Borç tanıması”, madde 18; “Sözleşmelerin yorumu, muvazaalı işlemler”, madde 19; “Genel işlem koşulları”, madde 20-25; “Sözleşmenin içeriği”, madde 26-29; “İrade bozuklukları”, madde 30-39 ve “Temsil”, madde 40-48 şekline dönüşmüştür. Biz de tahlil ve değerlendirmemizde madde 1 ile 30 arasındaki düzenlemeleri ele alacağız.

Öncelikle belirtilmelidir ki tasarıda yürürlükteki kanunun düzenlenmiş olan bazı kurumlarında önemli sayılabilecek değişiklikler yapılırken kanunda düzenlenmemiş bazı konularda da yeni kurum ve hükümlere yer verilmiştir. Bu değişiklikler günümüzde ortaya çıkan birtakım yeni ihtiyaçlara cevap vermek amacıyla yapılırken yenilikler yabancı hukuk sistemlerinde, özellikle İsviçre, Alman ve diğer ülke hukuklarında son zamanlarda gerçekleşmiş olan değişiklikler ve gelişmeler de göz önünde bulundurulmak suretiyle tasarıya konu edilmiştir.

Esasa ilişkin en büyük ve en anlamlı değişiklik kanunun adında gerçekleştirilmiştir. Bilindiği üzere yürürlükteki kanunun adı “Borçlar Kanunu”dur. Oysa Medeni Kanun’un ve hatta Ticaret Kanunu, Ceza Kanunu gibi temel kanunların adının başında “Türk” sözcüğü yer almakta ve bu kanunlar “Türk Medeni Kanunu”, “Türk Ticaret Kanunu”, “Türk Ceza Kanunu” şeklinde anılmaktadır. Yine, bir temel kanun olan Borçlar Kanunu’nun adının başında “Türk” sözcüğünün yer almamış olmasının sebebi açıklanamazdı. Bu nedenle, tasarıda kanunun adı “Türk Borçlar Kanunu” olarak ifade edilmiştir.

Esasa ilişkin değişikliklerden bir diğeri ise kaynak İsviçre Borçlar Kanunu’ndan çeviri yapılırken yürürlükteki kanunda kullanılmış olan bazı terimlerin gerçek anlamı ifade etmemesi veya edememesi sebebiyle düzeltilmeleri olmuştur. Bu sebeple yürürlükteki kanunda kullanılmış olan bu terim yanlışlıkları veya eksiklikleri düzeltilmiş veya giderilmiş ve mesela “borçların teşekkülü” yerine “borç ilişkisinin kaynakları”, “akitten doğan borçlar” yerine “sözleşmeden doğan borç ilişkileri”, “haksız muameleden doğan borçlar” yerine “haksız fiilden doğan borç ilişkileri”, “haksız bir fiil ile mal iktisabından doğan borçlar” yerine “sebepsiz zenginleşmeden doğan borç ilişkileri”, “borçların hükmü” yerine “borç ilişkisinin hükümleri” tarzında ifadelere yer verilmiş, “borçların sükûtu” deyimi “borçların ve borç ilişkilerinin sona ermesi” şeklinde ifade edilmiştir.

“Genel Hükümler” başlıklı Birinci Kısım, “Borç İlişkisinin Kaynakları” başlığını taşıyan Birinci Bölüm’ünün Birinci Ayırım’ında “Sözleşmenin kurulması” konusunda yeni bir hüküm, “Ismarlanmayan şeyin gönderilmesi” kenar başlığını taşıyan 7’nci maddedir. Böylece, 7’nci maddeyle yeni bir düzenleme getirilmiş, yürürlükteki Kanun’da bulunmayan bu yeni hükümle, ısmarlanmadığı hâlde bir mal göndermenin öneri sayılamayacağı, böyle bir şeyi alan kişinin onu geri göndermek veya saklamakla yükümlü olmayacağı açıkça ifade edilmiş, ısmarlanmayan şeyin yanlışlıkla gönderildiğinin anlaşılması durumunda onu alana, uygun bir sürede gönderene haber verme yükü getirilmiştir. Ismarlanmadığı hâlde gönderilen şeyi alan şahıs, bunu gönderene ancak haber verecek ama bunun yanında, o gönderilen şeyi geri göndermek veya saklamak ile zorunlu olmayacaktır.

Yine birinci bölümde karşılaşmış olduğumuz diğer bir yenilik, yazılı şekil konusunda tasarının 14 ve 15’inci maddelerinde yer almaktadır. 14’üncü maddenin ikinci fıkrasına, 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu ile uyumlu olarak, imzalı bir mektup, asılları borç altına girenlerce imzalanmış telgraf, teyit edilmiş olmaları kaydıyla faks veya buna benzer iletişim araçları ya da güvenli elektronik imza ile gönderilip saklanabilen metinlerin de yazılı şekil yerine geçeceği hükmü eklenmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erbay, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

Buyurun.

CELAL ERBAY (Devamla) – Buna bağlı bir diğer yenilik ise 15’inci maddenin birinci fıkrasına eklenen güvenli elektronik imzanın da el yazısıyla atılmış imzanın bütün hukuki sonuçlarını doğuracağına ilişkin hükümdür. Birinci Kısım’da en fazla dikkat çeken yenilik diye adlandırabileceğimiz husus, “Genel İşlem Şartları Hakkında Kanun” adıyla günümüz Alman hukukunda düzenlenmiş olan husus, bizim tasarımızın 20 ile 25’inci maddeleri arasında 6 maddeyle düzenlenmiştir. Bu düzenleme yapılırken yabancı kaynaklardan yararlanıldığı gibi, bu konuda yapılmış olan bilimsel çalışmalardan da istifade edilmiştir.

Ben, partim adına huzurunuzu yapmış olduğum açıklamalarla işgal ederken bu tasarıya emeği geçen herkese teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum tekrar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit Geylani. (DTP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

DTP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının birinci bölümü üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, kuşkusuz, Borçlar Yasası’nın da tıpkı diğer önemli yasalar gibi güncelleştirilerek günümüze uyarlanması bir kaçınılmaz olmuştur. Fakat Medeni Yasa, Ticaret Yasası ve Borçlar Yasası gibi köklü yasalar, Avrupa hukuk kültüründe olduğu gibi, ancak acil ve önemli zorunluluk durumlarında değiştirilirler. Bizde olduğu gibi yasa kökten kaldırılarak yerine yeni bir yasa düzenleme yolu seçilmemektedir. Değişiklik yapıldığı durumlarda bile bu yasalar ancak zorunluluk ölçüsünde, en geniş katılımın sağlandığı uzun süreli hazırlık çalışmalarıyla değiştirilmektedir. Bunun nedeni, bu tip köklü ve önemli yasaların değiştirilmesi sonucunda ortaya çıkan sorunlardır. Bu bağlamda iki sayın milletvekili Sayın Bakana soru sordular, Sayın Bakanın yanıtı ne yazık ki bir tercihe kilitlendi. Oysaki görüldüğü gibi, bazı tercihlerde de bazı sorunlar çıkmaza giriyor ve kilitleniyor.

Dün tümü üzerinde yaptığımız değerlendirmede özce belirttiğimiz gibi, bunun en basit örneği, yeni yasayla birlikte madde numaralarının değişmesidir, uygulamada madde numaralarının değişmiş olması ciddi sorunlara neden olmaktadır. Ayrıca, tasarının hazırlanmasının en büyük gereksinimleri arasında yasanın dilinin arılaştırılması gösterilmektedir. Bu gereksinime ve değişime biz de katılmakla beraber, yapılan bazı değişikliklere yöntem ve içerik noktasında -hepsine- katılmak bizce olanaklı değildir. Elbette ki yasaları sadece hukukçular okumaz ve uygulamazlar. Bir bütün olarak tüm yurttaşlar kanunları okuyup anlama ve gerektiğinde kullanma hakkına sahiptirler. Yurttaşın yasalardan ve diğer düzenlemelerden yararlanması bakımından her tür kolaylığın yapılmasından da yanayız. Ancak yasa dilinin arılaştırılması adına neredeyse bir yüzyıldır kullanılmakta olan ve her biri hukuki bir durumu ya da olayı anlatmakta artık bir kavram hâline gelmiş kelimelerin, cümlelerin de değiştirilmesi ciddi sıkıntılara neden olmaktadır. Bu tür kavramlar gerek hukuk dilinde gerekse de günlük dilde kullanılmaktadır ve bu kullanım doğrultusunda yerleşmişlerdir. Değişen ve dönüşen sürece uygun bir ahenkle, altyapısıyla birlikte değişiklikler sağlanmalıdır diye düşünüyoruz.

Bakınız -diğer konuşmacılar da kısmen belirttiler- “temerrüt, icap, karz, vade” gibi sözcükler binlerce hukukçunun onlarca yıllık çalışmalarıyla özel bir anlam kazanmıştır. Ayrıca, “Muacceliyet ihbarı temerrüt ihtarı yerine geçer.”-tırnak içinde diyorum- gibi cümleler zaman içerisinde âdeta birer hukuksal özdeyişe dönüşmüşlerdir. “İcap” yerine “öneri”, “temerrüt” yerine “direnim” ya da “gecikme”, “vade” yerine “süre”, “ariyet” yerine “kullanma ödüncü”, “karz” yerine “tüketim ödüncü”, “gabin” yerine “aşırı yararlanma” demenin anlaşılır olması için de yeteri kadar istem ve refleksin kamuoyunda oluşmadığı düşüncesindeyiz.

Gerçi, tasarının son hâlinde “temerrüt” kavramı değiştirilmedi. Aynı şekilde, diğer yerleşmiş hukuki deyimler de süreç içinde gözden geçirilebilir diye düşünüyoruz çünkü eski terimlerin de -demin okuduğum, çok, yüzyıllık kullanılan o terimlerin de- tümünün yurttaşlar tarafından tam anlaşıldığını ve içselleştiğini de söylemek olanaklı değildir.

Bir de tasarıda dil ve kavram değişiklikleri nedeniyle ortaya çıkan sorunların yanında, ayrıca anlam bozuklukları ve yetersizlikleri de söz konusudur.

30 maddeyi içeren birinci bölüme baktığımızda, yürürlükteki Borçlar Yasası’nın 2’nci maddesinde “sözleşmenin esaslı noktalarında” uyuşulursa sözleşmenin kurulmuş sayılacağı ifadesine yer verilmekte. Bununla beraber, sözleşmenin kurulmasında “esaslı olan ve olmayan noktalar” kavramı geliştirilmiştir. Durum böyle iken, yani “sözleşmenin esaslı noktaları” kavramı kullanılmışken “esaslı olmayan noktalar” yerine “ikinci derecedeki noktalar” ifadesini kullanmak isabetli olmamıştır diyoruz. Eğer “ikinci derecedeki noktalar” ifadesi doğru ise “sözleşmenin esaslı noktaları” yerine “birinci derecedeki noktalar” demek, yok eğer “esaslı noktalar” ifadesi doğru ise bu durumda “ikinci derecedeki noktalar” yerine de “esaslı olmayan noktalar” terimini tercih etmek gerekir.

Yine, 4’üncü maddede, telefon yanında günlük yaşantımızın bir parçası hâline gelen bilgisayar yoluyla yapılan sözleşme görüşmeleri eklenmek istenmiştir. Değerli arkadaşlar, “bilgisayar gibi iletişim araçları” ifadesi doğru değildir çünkü bilgisayar bir görüşme aracı değildir. Yani bilgisayarla, bilgisayar üzerinden sağlanan İnternet görüşmeleri bir görüşme aracı ancak olabilir. Bu nedenle, maddedeki “bilgisayar” yerine “İnternet” ifadesinin kullanılmasının daha doğru olacağı kanısındayız.

Sayın milletvekilleri, günümüzde ulaşılan kütlesel üretim, sözleşmelerin de kütleselleşmesine yol açmıştır. Büyük miktarlarda mal, hizmet sunan işletmeler bu sözleşmelerden aleyhlerine olarak çıkabilecek sorunları bertaraf etmek için uzman hukukçulara çeşitli sözleşme tipleri hazırlatmaya başlamışlardır. Bu form sözleşmeler genellikle satıcının sorumluluğunu minimuma indiren sonuçları doğurur. Tüketici çoğu zaman yaşamın doğal akışı içerisinde bu sözleşmelerin hükümlerini okuyacak zamana sahip bile olmayabilirler. Genel işlem şartları güçlü ve örgütlenmiş satıcının karşısında zayıf ve ihtiyaç sahibi tüketiciyi “Ya kabul et ya da vazgeç.” seçeneğiyle karşı karşıya bırakmaktadır. Tüm satıcıların aynı şekilde yaklaşımı tüketiciye başka bir şans bırakmamaktadır. Bu şekilde sözleşme serbestisi ilkesi yerini tek yanlı dayatmalara bırakmaktadır. Bu da öğretide gerekli öngörülen böyle bir düzenleme, uygulamada da son derece yoğun bir biçimde pratik kolaylıklar sağlayacaktır ancak genel işlem şartlarının yürürlük, yorum ve içerik denetiminin Alman Medeni Yasası’ndaki denetimle karşılaştırıldığında yetersiz olduğu açığa çıkmıştır.

Maddeler üzerindeki eksiklik ve çıkmazların maddeler görüşülürken değişiklik önergeleriyle düzeltileceğini umuyor ve diliyor, Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Geylani.

Şahsı adına Düzce Milletvekili Sayın Celal Erbay.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

CELAL ERBAY (Düzce) – Sayın Başkan, değerli üyeler; kaldığım yerden devam ediyorum.

25’inci madde ile genel işlem şartları hakkındaki düzenleme tamamlanmıştı.

Tasarının 26’ncı maddesi “F. Sözleşmenin içeriği” ve “Sözleşme özgürlüğü” kenar başlığı altında “Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunun çizdiği sınırlar içinde özgürce belirleyebilir.” şeklindeki ifadesiyle 818 sayılı, hâlen yürürlükte bulunan Borçlar Kanunu’nun, tabiri caizse, 19’uncu maddesini sadeleştirmiştir.

Yine, yürürlükteki Borçlar Kanunu’nun 20’nci maddesinde “Butlan” kenar başlığı altında düzenlenen butlan hükmü, tasarının 27’nci maddesinde “Butlan” kenar başlığı altında düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, 818 sayılı Kanun’un 20’nci maddesi, tabiri caizse, günümüz Türkçesi açısından daha anlaşılır hâle getirilmiştir.

Fakat, tasarının 28’inci maddesi, Borçlar Kanunu’nun hepimizin çok yakından bildiği gabin hükmünü, 21’inci maddede düzenlenen gabin müessesesini “Aşırı yararlanma” kenar başlığı altında düzenlemiş ve az da olsa bir farklılık getirmiştir. Dava açma süresi açısından bir farklılık getirmiştir ve mağdurun tavrını, tarzını ortaya koymasına yönelik seçenek mahiyetinde bir farklılık getirmiştir. İlgili bölümü okuyorum: “Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir.” demektedir tasarı. Bu, yürürlükteki Borçlar Kanunu’nun 21’inci maddesinde: “…mutazarrır bir sene zarfında akdi feshettiğini beyan ederek verdiği şeyi geri alabilir.

Bu müddet, akdin inikadından itibaren cereyan eder.” Yani 21’inci madde bir yıllık süreyi akdin oluşum anından itibaren başlatıyordu, bir yılın dolmasıyla birlikte hak düşürücü süre mahiyetinde dava ikame etme yetkisi sona eriyordu mağdur açısından. Yeni düzenleme, her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlamak suretiyle beş yıl içerisinde mağdurun dava açabileceğini hükme bağlamıştır.

Efendim, Borçlar Kanunu’nun “IV:Akit yapmak vaadi” kenar başlığı altındaki hükmü tasarının 29’uncu maddesinde “IV. Önsözleşme” kenar başlığı altında düzenlenmiştir ve birinci bölüme dâhil olan son maddemiz, 30’uncu maddemiz ise Borçlar Kanunu’nun 23’üncü maddesinde düzenlenen “F. Rızadaki fesat / I. Hata / 1. Hatanın hükümleri” kenar başlığı altındaki hükmü 30’uncu madde olarak, “G. İrade bozuklukları / I. Yanılma / 1. Yanılmanın hükümleri” kenar başlığı altında “Sözleşme kurulurken esaslı yanılmaya düşen taraf, sözleşme ile bağlı olmaz.” şekline dönüştürülmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erbay, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

CELAL ERBAY (Devamla) – Efendim, ben tekrar Türk Borçlar Kanunu Tasarısı huzurunuza gelinceye dek bu hâli almasına yönelik gayreti olan herkese teşekkür ediyor, heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Evet, bölüm üzerinde başka bir söz talebi yok.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 18.06

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.10

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

321 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 3’üncü sırada yer  İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

3.- İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/713) (S. Sayısı: 397)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

4.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Evet, bu saatten sonra da komisyonun bulunmayacağı anlaşıldığından ve grup başkan vekili arkadaşlarımızın da kendi arasında mutabakatı olduğundan, bütün bunları dikkate alarak, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için 13 Ekim 2009 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati : 18.13