Normal nuri 2 3 2009-12-28T08:24:00Z 2009-12-28T08:24:00Z 1 27633 157512 TBMM 1312 369 184776 11.9999 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 50                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

3’üncü Birleşim

7 Ekim 2009 Çarşamba

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

 III. - YOKLAMA

 IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın, Ardahan ilindeki son yağışların tarım alanlarına verdiği zararlara ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Doğu Anadolu Bölgesi’nde son zamanlarda yaşanan sel felaketi ve kötü hava şartları nedeniyle meydana gelen zararlara ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, İlköğretim Haftası ve yeni eğitim-öğretim döneminin başlamasına ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik ve 24 milletvekilinin, sınır ve kıyı güvenliği yönetimindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/423)

2.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik ve 22 milletvekilinin, kapatılması söz konusu olan belediyelerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/424)

3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 23 milletvekilinin, enerji politikaları ile enerji üretim, dağıtım, iletim ve kullanımındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/425)

 

VI.- SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın, kendisinden haber alınamayan bir üsteğmene ilişkin Millî Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/493) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

2.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, dövizli askerlik hizmeti uygulamasına ilişkin Millî Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/520) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

3.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, inşaat sektöründeki durgunluğa ilişkin sözlü soru önergesi (6/634) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

4.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van Belediyesine İller Bankasından kredi verilmesine ilişkin sözlü soru önergesi (6/771) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

5.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep’te Kültür Parkı alanındaki uygulamalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/782) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

6.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Oyak Sigortanın yabancı bir sigorta şirketine satışına ilişkin Millî Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/828) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

7.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, belediyelerin imar değişikliklerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/961) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

8.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, imar planı değişikliklerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/1048) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

9.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, yabancılara satılan ve ipotek edilen tarım arazilerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/1083) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

10.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, imar planında cem evlerine yer verilmesine ilişkin sözlü soru önergesi (6/1121) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

11.- Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul’un, inşaat sektörünün canlandırılmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1126) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

12.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, 2008 yılında tahsil edilen tapu suret harçlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1177) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

13.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, görev şehitlerinin yakınlarına kamu görevi verilmesine ilişkin Millî Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1192) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

14.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, terör ve görev şehidi ayırımına ilişkin Millî Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1193) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

15.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, yabancılara satılan gayrimenkullere ilişkin sözlü soru önergesi (6/1200) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

16.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, İller Bankasınca Gaziantep Büyükşehir ve Şahinbey Belediyelerine verilen kredilere ilişkin sözlü soru önergesi (6/1295) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

17.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, Atak helikopter ihalesindeki ödemelere ilişkin Millî Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1398) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

18.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, İl müdürlükleri personeline ilişkin sözlü soru önergesi (6/1422) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

19.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, kıyı şeritlerindeki belediyelerin imar yetkilerinin alınmasına yönelik kanun teklifine ilişkin sözlü soru önergesi (6/1465) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

20.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, depreme yönelik çalışmalara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/1529) (Cevaplanmadı)

 

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/713) (S. Sayısı: 397)

3.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy’un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)

4.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)

5. Bolu Milletvekili Fatih Metin’in; 491 Sayılı Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (2/137) (S. Sayısı: 228)

6.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

 

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, bazı tıbbi ürünlerin bedelinin karşılanmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/8488)

2.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, emeklilerin ekonomik sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/8899)

3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, emekli aylıklarının iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/8902)

4.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, emekli aylıklarına yapılan zamma ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/8912)

5.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, huzurevi aidatlarına yapılan zamma ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/8950)

6.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, emekli maaşları arasındaki farklılıklara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/8953)

7.- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, huzurevi aidatlarına yapılan zamma ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/8954)

8.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, iş kazası raporu alan bir kişinin durumuna ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/8957)

9.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman’daki mayınların temizlenmesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/9030)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.

Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil, yeni yasama yılının hayırlı olmasını ve 23’üncü Dönemde vefat eden milletvekillerine Allah’tan rahmet, ailelerine, milletimize tekrar başsağlığı dileyen bir konuşma yaptı.

Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Başkanlığı seçimlerine,

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, yeni yasama yılının başlamasına,

Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, Parlamentonun bazı önemli konular karşısındaki refleksine,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu, Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun gündem dışı konuşmasına,

İçişleri Bakanı Beşir Atalay, DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi’ye yapılan saldırı ve IMF-Dünya Bankasının İstanbul’daki yıllık toplantısı nedeniyle yapılan gösteri ve alınan tedbirlere,

Van Milletvekili Özdal Üçer, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın bilgilendirme amaçlı konuşmasının yüzeysel olduğuna,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın (6/888, 6/1474, 6/1475),

Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/1370, 6/1371),

Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul’un (6/1384, 6/1416),

Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; sözlü soruların geri verildiği bildirildi.

DTP Grubu Adına Grup Başkan Vekili ve Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, kadınlara yönelik cinayet olaylarının (10/420),

Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş ve 25 milletvekilinin, organ temini ve organ naklindeki sorunların (10/421),

Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin ve 21 milletvekilinin, Amik Ovası’ndaki sulama sorununun (10/422),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

İrtibat Subaylarına İlişkin Olarak Birleşik Devletler Kara Kuvvetleri ve Türk Kara Kuvvetleri Arasında İmzalanan Anlaşma Muhtırasında Yapılan Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair,

Türkiye Cumhuriyeti ile İsviçre Konfederasyonu Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair,

Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Yeni Zelanda Tarım ve Ormancılık Bakanlığı Yeni Zelanda Gıda Güvenliği Otoritesi Arasında Sağlık Hususlarında İşbirliği Konusunda Düzenlemenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair,

Kanun tasarılarının, İç Tüzük’ün 75’inci maddesine göre Hükûmete geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkereleri okundu, Dışişleri Komisyonunda bulunan tasarıların geri verildiği açıklandı.

TBMM Çevre Komisyonu Üyesi Ali Rıza Alaboyun’un ismen davet edildiği ve 6 Ekim 2009 tarihinde Washington’da gerçekleştirilecek Habitat Küresel Parlamenterler Toplantısı’na icabet edilmesine,

Romanya Senatosunun ev sahipliğinde 27-28 Ekim 2009 tarihlerinde Bükreş’te gerçek-leştirilecek olan Orta Avrupa İnisiyatifi (CEI) Parlamenter Meclisi Toplantısı’na TBMM Başkanını temsilen TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut’un katılmasına,

İlişkin Başkanlık;

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün Cenevre’de gerçekleştirilecek 98’inci Genel Kuruluna katılmak üzere bir heyetle birlikte 3-19 Haziran 2009 tarihlerinde İsviçre’ye yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Başbakanlık;

Tezkereleri kabul edildi.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Irak’ın Kuzeyinden Ülkemize Yönelik Terör Tehdidinin ve Saldırılarının Bertaraf Edilmesi Amacıyla, Sınır Ötesi Harekât ve Müdahalede Bulunmak Üzere, Irak’ın PKK Teröristlerinin Yuvalandıkları Kuzey Bölgesi ile Mücavir Alanlara Gönderilmesi ve Görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17/10/2007 Tarih ve 903 Sayılı Kararıyla Hükûmete verilen ve 8/10/2008 Tarih ve 929 Sayılı Kararı ile Bir Yıl Uzatılan İzin Süresinin Anayasa’nın 92’nci Maddesi Uyarınca 17/10/2009 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Daha Uzatılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/950), görüşmeleri tamamlanarak, istem üzerine yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:

1’inci sırasında bulunan (6/493) esas numaralı soru, ilgili bakan Genel Kurulda hazır bulunmadığından, ertelendi.

2’nci sırasında bulunan    (6/512),

7’nci                            (6/571),

8’inci                           (6/573),

10’uncu                       (6/609),

31’inci                         (6/719),

32’nci                          (6/722),

33’üncü                       (6/723),

54’üncü                       (6/813),

95’inci                         (6/890),

133’üncü                     (6/947),

Esas numaralı sözlü sorulara, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım cevap verdi; (6/512), (6/571), (6/719), (6/722), (6/723) esas numaralı soruların sahipleri de cevaplara karşı görüşlerini açıkladı.

7 Ekim 2009 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 19.13’te son verildi.

 

 

 

Nevzat PAKDİL

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Yusuf COŞKUN

 

Yaşar TÜZÜN

 

Bingöl

 

Bilecik

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

No.: 4

II.- GELEN KÂĞITLAR

7 Ekim 2009 Çarşamba

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik ve 24 Milletvekilinin, sınır ve kıyı güvenliği yönetimindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/423) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)

2.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik ve 22 Milletvekilinin, kapatılması söz konusu olan belediyelerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/424) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)

3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 23 Milletvekilinin, enerji politikaları ile enerji üretim, dağıtım, iletim ve kullanımındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/425) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/06/2009)

7 Ekim 2009 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3’üncü Birleşimini açıyorum.

III.-YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

 (Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Ardahan ilinde yağışların tarım alanlarına vermiş olduğu zararlar hakkında söz isteyen Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’ya aittir.

Sayın Kaya, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın, Ardahan ilindeki son yağışların tarım alanlarına verdiği zararlara ilişkin gündem dışı konuşması

SAFFET KAYA (Ardahan) – Çok Değerli Başkan, Parlamentomuzun çok değerli üyeleri; konuşmama başlamadan önce yüce heyetinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Değerli Başkan, çok değerli üyeler; serhat ilimiz Ardahan’ımızın son zamanlarda özellikle müşteki olduğu ve doğal bir felaketle karşı karşıya geldiğini yüce Parlamentoda hem İktidarımızın hem de değerli Parlamentonun dikkatini özellikle celbetmek için söz almış oldum. Değerli Başkan Vekilime teşekkür ediyorum.

Ardahan ilimizde yaklaşık nüfusumuzun yüzde 70’inin hayvancılıkla ve tarımla uğraşı verdiği ve yüzde 30’unun da kentlerde yaşadığını ve bölgemizin hayvancılık ağırlıkta bir geçim kaynağı imkânlarına sahip olduğunu ifade etmek istiyorum. Bölge hayvancılıkta ve tarımda gelişmezse bölgenin kalkınması söz konusu değil çünkü Ardahan ili bu anlamda hayvancılığa dayalı, ekonomisiyle de özdeş bir yapıyı haiz. Dolayısıyla son zamanlarda mevsim normalleri üstü yağışların yağması, bölgemizde çiftçimizi ve tarımla uğraşan köylümüzü -hani Ulu Önder Atatürk’ün ifade ettiği gibi, “Milletin efendisi köylüdür.” veciziyle de ifade edecek olursak- onların sorunlarını burada, Parlamentoda gündeme getirmek bizim elbette ki boynumuzun borcu.

Ekili olan alanlar… Ekili alanlarda fiğ, buğday, arpa gibi ürünlerin tamamıyla, hem hasat süresi içinde hem de hasat elde edildikten sonra yağan kar nedeniyle maalesef bu hasat verimli hâle gelmez noktadadır. Dolayısıyla çiftçimiz bu anlamda çok ciddi manada beklenti içindedir. Bu beklentileri ben Değerli Bakanımızla birkaç kez görüştüğümü buradan ifade etmek istiyorum. Değerli Tarım Bakanımız, bu anlamda, bu zararların kısa bir zamanda ödeneceğini ve onunla birlikte de Ziraat Bankasına olan borçlarının ertelenmesi anlamında Bakanlar Kuruluna bu kararın getirileceğini, özellikle kendisinin bu konuda öncülük yapacağını, tarım kredi kooperatiflerine olan borçların yine ertelenmesi anlamında da, bu anlamda, konuyu Bakanlar Kuruluna taşıyacağını bizlere ifade ettiler.

Bu çok ciddi manada bir zorunluluk içeriyor. Özellikle hayvancılığın dışında arıcılık da Ardahan’ımızın son derece önemli iktisadi potansiyelidir. Bölgemizde bir anlamda Kafkas ırkı olmazsa olmaz bir dengedir. Kafkas ırkının olması da arıcılığın gelişmesinde çok önemli bir rol oynamıştır. Bakanlar Kurulundan geçirerek hem Arıcılık Enstitüsünün bölgemizde kurulmasına hem de Arıcılık Gen Merkezinin Ardahan’da kurulmasına katkıları nedeniyle Tarım Bakanımıza özellikle teşekkür ediyorum.

Tarım Bakanımız Ardahan’ı çok iyi bilenlerdendir çünkü iki yıllık süre içinde özellikle kendi hassasiyetlerinden dolayı 2 kez Ardahan’ı ziyarete geldiler ve burada özellikle teşekkürümü ifade etmem gereken bir konu da var. Kırsal kalkınma projesinde IFAD’la birlikte yaklaşık olarak 25 milyon doları hemen olmakla birlikte on yıla sâri bir noktada 100 milyon dolarlık bir kırsal kalkınma projesini Ardahan’ın gündemine taşıması da ayrıca hem Hükûmetimizin hem de Sayın Bakanımızın bu konudaki bölgeye olan bakışının çok samimi olarak ifadesidir. Dolayısıyla Sayın Bakanımıza ve Hükûmetimize bölgemize gösterdiği bu ilgiden halkımız çok çok memnun olmakla birlikte, bu son yaşanan olay hiç şüphesiz ki Hükûmetimizin bu yaralara merhem olacağı konusunda tereddüdümüz olmamakla birlikte Sayın Bakanımız bu yaralara merhem olması anlamında Bakanlar Kuruluna taşıyacağı borçların ertelenmesi konusundaki teklifi kendisiyle görüştüğümde gerçekleştireceğini ifade etmiştir. Elbette ki oradaki çiftçimizin yalnız tarım ve hayvancılıkla geçinen ve oradaki ekonomik altyapıyı besleyen, hayvancılığımızı desteklemek Hükûmetimizin bugüne kadar önemli görevlerinden biri oldu. Bölgemizde son beş altı yıldan beri İktidarımızın sunduğu imkânlar, cumhuriyet tarihinde bugüne kadar yapılan en büyük imkânlar olmuştur. Dolayısıyla ben bu anlamda Hükûmetime de Sayın Başbakanıma da minnet borcumu bölge adına ifade etmek istiyorum. Bu konu yalnızca Ardahan’ın meselesi değil. Doğuda yaşanan bu olağanüstü şartlarda maalesef hava şartlarına istinaden çok ciddi sıkıntılar çeken çiftçimizin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaya, konuşmanızı tamamlayınız.

SAFFET KAYA (Devamla) - …bu anlamda yaralarına merhem olacağını düşündüğüm için yüce heyetinizle bu konuyu paylaşmak adına söz almış bulunmaktayım.

Umuyorum ki çok kısa bir zamanda bu yaralar mutlaka ve mutlaka sarılacak. Ardahan’ımız, çiftçimizin hak ettiği noktada taleplerini Hükûmetimiz, her zaman olduğu gibi, bugünden de sonra gereğini yerine getirecektir.

Ben yüce heyetinize selam ve saygılarımı sunuyorum. Çok teşekkür ediyorum. Umuyorum ki çok yakın bir zamanda bölgemizin tüm sorunları çözülmüş olur.

Saygıyla herkesi selamlıyorum. Çok teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaya.

Gündem dışı ikinci konuşma, Doğu Anadolu Bölgesi’nde yaşanan sel felaketi ve kötü hava şartlarıyla ilgili zararlar meydana gelmesi konusunda söz isteyen Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’e aittir.

Sayın Öğüt, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Doğu Anadolu Bölgesi’nde son zamanlarda yaşanan sel felaketi ve kötü hava şartları nedeniyle meydana gelen zararlara ilişkin gündem dışı konuşması

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Doğu Anadolu’da yaşanan sel felaketi, kötü hava koşulları nedeniyle söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 2 tane Ardahan Milletvekili üst üste konuşuyor. Niçin? Demek ki çok büyük bir felaket var Ardahan’da, hakikaten öyle. Çiftçimiz perişan bir durumda. Yaz boyu devamlı şiddetli yağmurlar yağdı. Kış da erken geldi. 26 Eylülde şiddetli bir kar yağdı yani Antalya’da millet denize girerken bizim orada 15 santim kar… Dağ köylerinde biçilmemiş tarla ve çayırı olduğu gibi yatırdı kar. Ova köylerinde biçilmiş tarla ve çayırın -olduğu gibi- otların üzerine kar yağdı -15 santim- ve çiftçi otlarını taşıyamaz duruma geldi.

Şimdi, Sayın Kaya da söyledi, bizim bölgemiz yüzde 70’inin üzerinde insanlar hayvancılıkla geçiniyor. Samanı, otu, arpası, fiği, yem bitkisi olmadığı zaman hayvanını besleyemediğinde çocuğunu okutması mümkün değil, sağlık tedavisini görmesi mümkün değil, geçinmesi mümkün değil. Zaten bölgede göç var, bölge boşalmış, bir de bu insanların tarımla ilgili hasatlarına doğal felaketin zarar vermesi inanın çok perişan etti.

Şimdi, somut olarak konuşmamız lazım değerli arkadaşlar. Bu şiddetli yağmurlardan sonra yayla yolları bozuldu. Hâlen bazı yaylalardan inmemiş insanlar perişan durumda ama bizim önerimiz şu: Sayın Bakan, Tarım Bakanı Ardahan’a bal festivaline geldi. Ben şimdi Ardahan’a şu anda gönderiyorum. Sayın Kaya’dan da rica ediyorum. Tarım Bakanımızın şimdi Ardahan’a gelmesi lazım. Şimdi gelip manzarayı görmesi lazım çünkü insanlarımız -tarım sigortası yeni çıkmış- tarım sigortası yaptıramamış, perişan bir durumda. Onun için, hasar tespitleri zaten yapıldı. Bunu en kısa zamanda Hükûmetin değerlendirerek –ki arkadaşım da söyledi- buradaki bütün çiftçilerimizin zararlarının karşılanması lazım. Bu karşılanmadığı takdirde inanın insanlar artık orada yaşayamaz hâle gelirler.

Bakın, ben size bir şey söyledim, her giden politikacı şunu söylüyor: Burada hakikaten yaşamak çok zor çünkü sekiz ay kış var, çok ağır kış koşulları var. Yani eksi 30 derece, 40 derece soğuk var. Şu anda sıfır derece, sıfırın altında 1 ve 2. Oradaki vatandaşa para verilmesi lazım üstelik. Yani oradaki vatandaşa aylık verilmesi lazım ki oradaki vatandaş Ermenistan sınırında Türkiye’yi beklesin. Bu kadar açık ve net konuşuyorum. Kaldı ki bu tip doğal felaketlerde hükûmetlerin acil tedbir alması lazım ve hemen, derhâl oradaki vatandaşın zararının ödenmesi lazım.

Şimdi, benim Tarım Bakanından istediğim şu, rica ettiğim: Yem bitkiler parasını bekletmeden ödeyin Sayın Bakan, mazot parasını bekletmeden ödeyin, gübre ve diğer primler, ne varsa onları da bekletmeden ödeyin ki insanların eline üç beş kuruş para geçsin. Aksi takdirde çok zor.

Onun dışında, değerli arkadaşlar, besicilikle ilgili kredi almış vatandaşımız, kredinin faizi gelmiş, temerrüde düşmüş, perişan, Ziraat Bankası icra götürüyor. Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçların derhâl durdurulması lazım, bir yıl ertelenmesi lazım. Bunu da istirham ediyorum. Yem bitkisi, traktör için alınan kredilerin de mutlak surette ertelenmesini istirham ediyorum. Aksi takdirde çiftçimiz perişan durumda.

Değerli arkadaşlar, politika yapmanın bir anlamı yok, birbirimizi karalamanın da bir anlamı yok. Bugün Doğu Anadolu, sadece Ardahan değil, Kars’ta, Erzurum’da, Van’da, Ağrı’da, Bayburt’ta, Hakkâri’de, Şırnak’ta, her yerde bu zulüm var. Şimdi, bizim Doğu Anadolu’da insanları özveriyle bu ülkenin vatandaşı oluyor, özveriyle bu ülkeye bağlı, vatanına, milletine, devletine bağlıysa, bu insanlara da bu Meclisin, bu Hükûmetin yardım etmesi gerektiğine inanıyorum. Aksi takdirde, inanın, insanlarımız perişan durumda ve ben şunu söylüyorum: Eğer insanların hayvanları telef olmuşsa, samanları, otları, bitki örtüleri olduğu gibi gitmişse bu insanlar ne yapacaklar? Ben daha önce memleketten saman ve ot getirerek burada basın toplantısı yaptım. Niçin? Dikkati çekmek için. Yani oraya artık üvey evlat gözüyle kimse bakmasın. Hep Doğu Anadolu’ya şunu yapacağız, bunu yapacağız diyorlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öğüt, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Cumhuriyet kurulduğundan bu yana kimse bir şey yapmamıştır. Yapan varsa iki adım bu tarafa gelsin, konuşsun. Kürsü işte burada. Ha yapmıştır, tabii ki teşekkür ederim yapılanlara ama batıdakiler gibi değil. Şimdi IMF geldi, genç çocuklarımız dün olaylar çıkarttılar, Taksim’de -hepimiz üzüldük- bugün Şişli’de çıkarttılar. O insanlar isyan ediyorlar. Doğu Anadolu’da gençler işsiz ve perişan kaldıkları zaman ya silahını alıyor PKK’nın yanına gidiyor ya da göç ediyor, geliyor, oradaki Taksim’deki o olayları yapan çocukların içine karışıyor. Onun için, devletin görevi, sosyal devletin görevi vatandaşını orada yaşatmaktır. Vatandaşını orada yaşatmak istiyorsa, o zaman vatandaşına yapacağı yardımları da ön planda tutması lazım gelir diye düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralardan alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Öğüt, cumhuriyet tarihi boyunca da her tarafa her türlü hizmet yapılmıştır. Eksiği gediği olabilir ama bunlar biraz kastı aşan cümleler oldu herhâlde, sürçülisan oldu.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Efendim, ben arz edeyim: “Tabii ki yapılmıştır ama az yapılmıştır.” dedim.

BAŞKAN – Peki.

Gündem dışı üçüncü söz, İlköğretim Haftası münasebetiyle söz isteyen Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’a aittir.

Sayın Bulut, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, İlköğretim Haftası ve yeni eğitim-öğretim döneminin başlamasına ilişkin gündem dışı konuşması

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009-2010 eğitim-öğretim döneminin başlaması dolayısıyla görüşlerimi sunmak üzere gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve asil Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Yeni eğitim-öğretim dönemi, fiziki yetersizlikler, öğretmen eksikliği, donanım eksikliğiyle maalesef başlamıştır. Her yıl artan nüfusa ayak uyduramayan, plansız, kıt imkânlarla yürüttüğümüz eğitim çalışmaları maalesef ihtiyaca cevap verememektedir.

Bunun sebebi, eğitim harcamalarının bütçedeki payının az oluşudur. 1992 yılında genel bütçeden ayrılan pay yüzde 19 iken, sonraki yıllarda bu pay yüzde 10’lara kadar düşmüştür. Bu payın içerisindeki yatırımlara ayrılan pay da yüzde 6’ları maalesef geçmemektedir. Tüm yük, öğretmenlerin, idarecilerin sırtına binmektedir. Bu nedenle her eğitim-öğretim yılında kayıt parası tartışması yaşanmaktadır. Durum böyle olunca da okullar eksikliklerle yeni eğitim-öğretim dönemine maalesef başlamışlardır.

Bugün okullarımızda ciddi bir öğretmen eksikliği mevcuttur. Ülkemizde öğretmen açığı 150 bindir. Üniversitelerimizden her yıl 40 bin öğretmen adayı mezun olmaktadır. 2009 yılı başından beri Millî Eğitim Bakanlığı 30 bin öğretmen alarak istihdam etmiş, ancak bu eksikliği maalesef karşılayamamıştır. Öğretmen adayı olarak mezun olmuş ve bugüne kadar atama bekleyen öğretmen sayısı 250 bindir. Bu mezunların istihdamı için Millî Eğitim Bakanlığının öğretmen alımı konusundaki politikalarını yeniden gözden geçirmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, eğitim kalkınmanın temelidir. Kalkınmada sermayenin yanı sıra yetişmiş insan gücüne de ihtiyaç vardır. Ülkemizde ne ihtiyaçların tespiti ne de yatırımların ve eğitimin planlaması yapılmaktadır. Eğitimli gençler arasında işsizlik yüzde 25’lerin üzerindedir.

Temel eğitim ilköğretimde giderilmelidir. Adabımuaşeret kuralları diye niçin bir ders olmaz ve öğretilmez? Türk töresi çocuklara neden belletilmez? Türk aile yapısı neden yaşanabilir hayat tarzı hâline getirilmez?

İlköğretim okullarını bitirirken seviye tespit sınavları yapılır. Geçen yıldan itibaren bu seviye tespit sınavlarında İngilizce sorular da sorulmaya başlandı. Bu ne demektir? Bu, özel okullara, kolej öğrencilerine yapılan bir ayrıcalık ama diğer ülke çocuklarına yapılan bir haksızlıktır. Bunun da bu eğitim-öğretim döneminde mutlaka değerlendirilip gözden geçirilmesi gerekir.

İlköğretimi bitiren gençler kendi yetenekleri doğrultusunda meslek liselerine yönlendirilmelidirler. Yönlenmiyorlar. Neden? Çünkü üniversiteye girişin, meslek liselerine devam ettiği takdirde zor olduğuna, normal liselere devam edenlerin daha kolay olduğuna inanıyorlar. Halbuki gerçek böyle değildir. Lise mezunu yüz binlerce genç üniversiteye girememiş, ellerinde de herhangi bir meslek sahibi olmadıklarından bir problem hâlinde ailelerine ve toplumlarına yük olmak durumunda kalmıştır. Meslek liselerinin önünün mutlaka açılması, meslek liselerinde okuyan öğrencilerin kendi branşlarında bir yükseköğretim okuluna, bölümüne girmelerinin yolunun açılması ve kolaylaştırılması mutlaka gerekmektedir.

YÖK’ün yanlış uygulamaları, eğitimin ders destekli olmaktan çıkıp dershane merkezli hâle gelmesine sebep olmuştur. Burada oluşan rekabet ortamında aileler, ekonomik durumları her ne olursa olsun, dişlerinden, tırnaklarından ayırdıkları paralarla çocuklarını dershaneye göndermek zorunda kalmışlardır. Bunun bir öğrenci için yaklaşık 2 bin TL olduğu düşünülürse, ailelerin katlanmak zorunda kaldıkları durumu takdirlerinize sunuyorum.

Devletin okulları, dershanelere öğrenci hazırlayan ve sunan merkezlere dönüşmüştür. Öğrenciler, dershaneler tarafından müşteri gibi görülmektedir. Sektörde çalışan 40 binin üzerinde öğretmen zor şartlar altında hayatlarını sürdürmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)

BAŞKAN – Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.

AHMET DURAN BULUT (Devamla) – Millî Eğitim Bakanlığı, bilginin, yeteneğin değerlendirilerek, bu doğrultuda, ülkenin, ekonominin, sanayinin, velhasıl toplumun ihtiyacı olan insan gücünü yetiştirmek için ciddi tedbirler almalıdır.

Öğretmenler yoksulluk sınırının altında maaş almaya devam ederken, hâlâ, Sayın Bakanın “Sözleşmeli öğretmenler de kadrolu olacak.” şeklinde verdiği sözün gerçekleşmesini beklemektedirler.

Öğretmenlerin, vekil öğretmen, kadrolu öğretmen, asil öğretmen, yedek öğretmen şeklinde sınıflandırılmasıyla öğretmenliğin onurunun zedelendiğini tekrar takdirlerinize sunuyorum.

Yeni eğitim-öğretim döneminin tüm öğrencilerimize, eğitim çalışanlarına, ailelerine hayırlı olması dileklerimle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bulut.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Mustafa Demir, gündemin “Sözlü Sorular” kısmında yer alan sorulardan 1, 2, 10 ,36, 40, 53, 129, 188, 215, 247, 252, 289, 301, 302, 306, 390, 481, 502, 544 ve 606’ncı sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak istemişlerdir. Sayın Bakanın bu istemini sırası geldiğinde yerine getireceğim.

“Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları” vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik ve 24 milletvekilinin, sınır ve kıyı güvenliği yönetimindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/423)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizin sınır ve kıyı güvenliği ile ilgili sorunları görüşmek üzere Anayasa’nın 98. İçtüzük’ün 104. ve 105. maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 05.06.2009

1) Behiç Çelik                          (Mersin)

2) Mehmet Şandır                    (Mersin)

3) Oktay Vural                         (İzmir)

4) Mehmet Günal                     (Antalya)

5) Hüseyin Yıldız                     (Antalya)

6) Sabahattin Çakmakoğlu       (Kayseri)

7) Ali Uzunırmak                     (Aydın)

8) Ahmet Duran Bulut             (Balıkesir)

9) Erkan Akçay                        (Manisa)

10) Mustafa Kalaycı                 (Konya)

11) Beytullah Asil                    (Eskişehir)

12) Cemaleddin Uslu               (Edirne)

13) Gürcan Dağdaş                  (Kars)

14) Bekir Aksoy                      (Ankara)

15) Necati Özensoy                  (Bursa)

16) Akif Akkuş                        (Mersin)

17) Murat Özkan                      (Giresun)

18) Mümin İnan                       (Niğde)

19) Osman Çakır                      (Samsun)

20) Kürşat Atılgan                   (Adana)

21) Kamil Erdal Sipahi             (İzmir)

22) Mehmet Akif Paksoy         (Kahramanmaraş)

23) Hasan Özdemir                  (Gaziantep)

24) D. Ali Torlak                     (İstanbul)

25) Ahmet Kenan Tanrıkulu    (İzmir)

Gerekçe:

Özellikle 263 sıra sayılı Suriye Sınırında Mevcut Kara Mayınlarının Temizlenmesi ve Söz Konusu Alanların Tarıma Açılmasına ilişkin Tasarı TBMM Genel Kurulundan 5.6.2009 günü ilk saatlerde geçmiştir.

Bu husus Türkiye Cumhuriyeti için başka bir meseleyi gündeme getirmiştir. “Sınır ve Kıyı Güvenliği”nin Cumhuriyet tarihinde ilk defa bu kadar hassasiyet kazandığı açıktır.

AB İlerleme Raporu’nda özellikle vurgulanan şey, Türkiye’nin sınırlarının özel güvenlik birimleriyle korunmasına ilişkin politikalar önerilmektedir.

3152 sayılı İçişleri Bakanlığının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun hükmüne göre sınır, kıyı ve karasularının güvenliği İçişleri Bakanlığı’nın uhdesindedir. Buna rağmen gerek Genel Kurmay ve gerekse Hükümetin teslimiyetçi yaklaşımı görevi ya karmaşıklaştırmakta ya da etkisizleştirmektedir.

Devletin güvenlik politikalarını belirleyen merciler çalıştırılamamaktadır. Milli Güvenlik Kurulu pasifize edilmiştir.

5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nda Vali ve Kaymakamlara verilen görev ve yetkiler zamanla budanmıştır. Bu sebeple sınır ve kıyı ile karasularının güvenliğinde vali veya kaymakam adına istihdam edilen Jandarma, Emniyet, Sahil Güvenlik ve Silahlı Kuvvetler İç Güvenlik birimleri kanunen değil nezaketen mahalli mülki amirlerle ilişkilerini sürdürmektedirler. Bahse konu Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesine ilişkin Kanun tasarısı tartışılırken görüldü ki Türkiye’nin sınır ve kıyı güvenliği ile gelecekte sınır aşan suların yönetimine heveslenen bazı odakların, K.Irak’ta tehditkâr bir Kürt yönetiminin emellerine imkan ve fırsat verecek bir açılımlar demeti hayata geçirilmeye çalışılmaktadır.

AB ile AKP Hükümetinin ilan ettiği “Türkiye’nin Entegre Sınır Yönetimi Stratejisinin Uygulanmasına Yönelik Ulusal Eylem Planı” sınırlarımızın askerden arındırılması, emniyete de verilmemesi ama özel bir güvenlik örgütü ile korunması yönünde bir AB uyum süreci başlatılmıştır. Daha doğrusu Türkiye’nin kara sınırları AB’ne emanet edilecek hazırlıklar hızla sürdürülmektedir. Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi ve bu alanların tarıma açılması hususu entegre sınır yönetimi ile birlikte ele alındığında Türkiye’ye yönelik ne korkunç bir tezgah kurulduğu daha iyi anlaşılabilecektir.

Gelişmeler Türkiye’nin aleyhinedir. PKK terörü Batı tarafından desteklenmektedir. Milli birliğimiz ve bütünlüğümüz korumamız gereken en önemli değerdir. Bu sebeple sınır ve kıyı ve karasularımızın güvenliğinin TBMM nezdinde tartışmaya açılması oldukça önemlidir.

Konunun ayrıntılı bir şekilde müzakere edilerek bir Meclis Araştırmasına konu edilmesini arz ve teklif ederiz.

2.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik ve 22 milletvekilinin, kapatılması söz konusu olan belediyelerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/424)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

5747 Sayılı Kanunla ve Anayasa Mahkemesi ile Danıştay kararları doğrultusunda 29 Mart 2009 Mahalli İdare Seçimlerine katılmaya hak kazanan 862 belediyenin yaşamakta oldukları sorunları tartışmak üzere Anayasa’nın 98. İçtüzük’ün 104. ve 105. maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Behiç Çelik                          (Mersin)

2) Mehmet Şandır                    (Mersin)

3) Hüseyin Yıldız                     (Antalya)

4) Oktay Vural                         (İzmir)

5) Sabahattin Çakmakoğlu       (Kayseri)

6) Ali Uzunırmak                     (Aydın)

7) Murat Özkan                        (Giresun)

8) Ahmet Duran Bulut             (Balıkesir)

9) Erkan Akçay                        (Manisa)

10) Cemaleddin Uslu               (Edirne)

11) Beytullah Asil                    (Eskişehir)

12) Bekir Aksoy                      (Ankara)

13) Gürcan Dağdaş                  (Kars)

14) Mustafa Kalaycı                 (Konya)

15) Necati Özensoy                  (Bursa)

16) Akif Akkuş                        (Mersin)

17) Osman Çakır                      (Samsun)

18) Mümin İnan                       (Niğde)

19) Kürşat Atılgan                   (Adana)

20) Kamil Erdal Sipahi             (İzmir)

21) Mehmet Akif Paksoy         (Kahramanmaraş)

22) D. Ali Torlak                     (İstanbul)

23) Ahmet Kenan Tanrıkulu    (İzmir)

Gerekçe:

Bilindiği üzere 5747 Sayılı Kanun yürürlüğe girdikten sonra 3225 olan belediye sayısı 2105’lere kadar düşmüştür. Belediye tüzel kişiliği söz konusu Kanunla kaldırılan 1120 belediyeden özellikle kırsalda bulunan 862 belediyenin hukuki durumu hakkında Anayasa Mahkemesi’nde ve Danıştay’da davalar yürütülmüştür. Şu anda tüzel kişiliği devam eden 2948 belediye mevcuttur.

Anayasa Mahkemesi’nin 31.10.2008 tarih ve 2008/153 sayılı kararı ve Danıştay’ın 19.12.2008 tarih ve 2008/8384 sayılı kararı karşısında 862 belediyenin tüzel kişiliklerinin devamı sağlanmıştır. 29 Mart 2009 Mahalli İdare Seçimlerine hak kazanan ve bir 5 yıl daha devamı uygun görülen 862 belediyenin akıbeti hakkında belirsizlik bulunmaktadır.

Anayasa Mahkemesi anılan kararında “6.3.2008 günlü, 5747 sayılı Büyükşehir Belediyesi Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un: Geçici 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasının; Yasa’ya ekli 44 sayılı listede gösterilen belediyelerden,

1- Türkiye İstatistik Kurumu tarafından gerçekleştirilen adrese dayalı nüfus sayımı sonuçlarına yasal süresi içinde iptal davası açanlar,

2- Yasa’nın yürürlüğe girdiği 22.3.2008 tarihinden önce 5393 sayılı Yasa’nın 8. maddesi uyarınca yapılan katılma işlemi ile nüfusu 2000’in üzerine çıkanlar,

3- “Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın önerisi ve Bakanlar Kurulu kararı ile ilan edilmiş turizm bölge, alan ve merkezleri ve kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri” kapsamında kalanlar ile “Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’nca saptanan 2008 yılı turizm öncelikli yöreler” listesinde yer alanlar, yönünden, 31.10.2008 günlü, E. 2008/34, K. 2008/153 sayılı kararla iptaline karar verildiğinden, uygulanmasından doğacak sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi ve iptal kararının sonuçsuz kalmaması için kararın Resmî Gazete’de yayımlanacağı güne kadar yürürlüğünün durdurulmasına, 44 sayılı listede kalan bölüme ilişkin iptal istemi 31.10.2008 günlü, E. 2008/34, K. 2008/153 sayılı kararla reddedildiğinden, yürürlüğün durdurulması isteminin reddine” kararını vererek söz konusu belediyelerin tüzel kişiliklerinin kaldırılmasına ilişkin en son dava açılabilecek tarihte tereddütler oluşmuş ve bunu ortadan kaldırmak amacıyla Danıştay’ın 2008/8384 Sayılı kararı açıklanmıştır. Bu Karar belediyelere daha geniş bir hak tanıyarak,

“Anayasa’nın 125. ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesine göre, menfaatleri ihlal edilenler, idari işlemler hakkında, yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri istemiyle idari dava açabilme hakkına sahiptirler.

Bu itibarla, Türkiye İstatistik Kurumunca gerçekleştirilen adrese dayalı nüfus sayımı sonuçları, Resmi Gazete’de yayımlanmadığı ve ilgili belediyelere tebliğ edilerek sonuçlara itiraz veya iptal davası açma imkânı tanınmadığına ve yasanın iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine doğrudan başvuru hakkı da olmadığına göre, davacı belediye tarafından nüfus sayımı sonuçlarının gerçeği yansıtmadığından bahisle, 5747 sayılı Yasa’nın uygulanmasına ilişkin genelgenin iptali istemiyle açılan bu davanın da Anayasa Mahkemesi kararında belirtilen adrese dayalı nüfus sayımı sonucuna karşı açılan davalar kapsamında olduğunun kabulü zorunludur.

Bu durumda, “Türkiye İstatistik Kurumu tarafından gerçekleştirilen adrese dayalı nüfus sayımı sonuçlarına yasal süresi içinde iptal davası açanlar yönünden iptaline karar verildiğinden, dava açan belediyelerin tüzel kişiliklerinin devam ettiği tartışmasızdır” yönünde görüş beyan etmiştir.

Bugün itibarıyla bu belediyelerin geleceği tartışma konusudur. Ne Hükûmet nezdinde ne de yüksek yargı mercilerinde sonucun ne olacağı hakkında bir netlik oluşmamıştır. Ama bu konu 2014 yılına yaklaştıkça ağırlığını daha da hissettirecek, büyük tartışmalara sebebiyet verecektir. Hep dışarıdaki bazı odakların talebi doğrultusunda çalıştırılan TBMM kendi millî meselelerine dönerek belediyelerini tartışmış olacaktır.

Ayrıca bu belediyelerin ciddi mali ve idari sıkıntıları gözlemlenmektedir. Bu sorunların çözümü yönünde bir Meclis araştırmasının açılmasının uygun olacağı mütalaa edilmektedir.

3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 23 milletvekilinin, enerji politikaları ile enerji üretim, dağıtım, iletim ve kullanımındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/425)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

“Türkiye’de uygulanan enerji politikaları ile enerji üretimi, iletimi, dağıtımı ve kullanımında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi” amacıyla, aşağıda belirtilen gerekçelerle Anayasa’mızın 98’inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Alim Işık                                (Kütahya)

2) D. Ali Torlak                          (İstanbul)

3) Necati Özensoy                      (Bursa)

4) Mithat Melen                          (İstanbul)

5) Mehmet Şandır                       (Mersin)

6) Kemalettin Nalcı                     (Tekirdağ)

7) Beytullah Asil                         (Eskişehir)

8) Zeki Ertugay                           (Erzurum)

9) Ahmet Deniz Bölükbaşı         (Ankara)

10) Mehmet Akif Paksoy           (Kahramanmaraş)

11) Yılmaz Tankut                      (Adana)

12) Muharrem Varlı                    (Adana)

13) Ahmet Kenan Tanrıkulu       (İzmir)

14) Cemaleddin Uslu                  (Edirne)

15) Mustafa Enöz                       (Manisa)

16) Cumali Durmuş                    (Kocaeli)

17) Ali Uzunırmak                      (Aydın)

18) Osman Durmuş                    (Kırıkkale)

19) Mustafa Kalaycı                   (Konya)

20) Hüseyin Yıldız                     (Antalya)

21) Süleyman Latif Yunusoğlu   (Trabzon)

22) Akif Akkuş                          (Mersin)

23) Yıldırım Tuğrul Türkeş        (Ankara)

24) Emin Haluk Ayhan               (Denizli)

Gerekçe:

Dünyada söz sahibi bir ülke olmanın öncelikli şartlarından birisi hiç şüphesiz ki yeterli enerji kaynaklarına sahip olmak ve bu kaynakları doğru kullanmaktır. Enerji politikalarını doğru belirleyerek uygulayan ülkeler uluslararası rekabette öne çıkarken, enerjide dışa bağımlı ülkeler gerek ekonomik gerekse siyasi politikalarında da dışa bağımlı olmak zorunda kalmaktadırlar. Türkiye’nin de küresel güç haline gelebilmesi, bir yandan kendi enerji kaynaklarını üretimde kullanması diğer yandan da bölgesindeki enerji koridoru olma konumunu ve fırsatını iyi kullanmasına bağlıdır. Bu ise uygulanan enerji politikalarıyla yakından ilgilidir.

Ülkemizde son yıllarda, özellikle de AKP iktidarları döneminde ne yazık ki enerjide dışa bağımlılık giderek artmış, üretimin tüketimi karşılama oranı düşmüş, yüksek kaçak ve kayıp oranları bir türlü kabul edilebilir sınırlara çekilememiştir. Nükleer enerji santrali ihalesi bir türlü sonuçlandırılamamış, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı üst düzey bürokratlarının birçoğu yolsuzluk veya usulsüzlük yaptıkları gerekçeleriyle görevden alınmışlar ve yargılanmak zorunda kalmışlardır.

Diğer yandan, enerji arz güvenliğinin sağlanabilmesi için, enerji üretiminde rüzgâr, güneş, jeotermal, hidrojen ve biokütle gibi yeni, yerli ve yenilenebilir kaynaklardan azami ölçüde yararlanılması gerekmektedir. Bu amaçla ülke kaynaklarının bir an evvel harekete geçirilmesi için gerekli tedbirler alınamamış, alternatif enerji kaynakları alanında Ar-Ge çalışmaları ve yatırımlar özendirilememiş, termik kaynaklı enerji üretim santralleri yenilenememiş, doğal gaza bağımlılık artmış ve hidroelektrik üretiminde su kaynaklarımız yeterince kullanılamamıştır.

Ayrıca, ülkemizde enerji verimliliği de beklenen düzeyde artırılamamıştır. Elektrik enerjisi dağıtım ve kullanımında kayıp ve kaçakların önlenmesi, kullanılan teknolojinin geliştirilmesi ve enerji tasarrufu konusunda tüketici bilinci oluşturulamamıştır.

Gelecekte enerji ihtiyacı daha da artacak olan ülkemizde enerji üretiminin ve verimliliğinin artırılması, enerji arz güvenliğinin sağlanması ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik yatırımların teşvik edilerek hızlandırılması kaçınılmaz olacaktır. Diğer yandan, Kyoto protokolüne imza koyan ve bu sözleşme hükümlerini kabul eden yasayı çıkaran ülkemiz 2012 yılından itibaren özellikle termik enerji kaynaklarını kullanmada daha dikkatli davranmak zorunda kalacaktır.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle ülkemizde uygulanan enerji politikalarının, enerji üretiminde, iletiminde, dağıtımında ve kullanımında karşılaşılan sorunların belirlenerek gerekli tedbirlerin zamanında alınabilmesi amacıyla bir Meclis araştırması yapılıp konunun tüm boyutlarıyla değerlendirilmesi gerekmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmına geçiyoruz.

VI.- SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın, kendisinden haber alınamayan bir üsteğmene ilişkin Millî Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/493) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

2.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, dövizli askerlik hizmeti uygulamasına ilişkin Millî Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/520) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

3.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, inşaat sektöründeki durgunluğa ilişkin sözlü soru önergesi (6/634) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

4.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van Belediyesine İller Bankasından kredi verilmesine ilişkin sözlü soru önergesi (6/771) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

5.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep’te Kültür Parkı alanındaki uygulamalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/782) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

6.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Oyak Sigortanın yabancı bir sigorta şirketine satışına ilişkin Millî Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/828) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

7.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, belediyelerin imar değişikliklerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/961) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

8.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, imar planı değişikliklerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/1048) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

9.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, yabancılara satılan ve ipotek edilen tarım arazilerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/1083) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

10.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, imar planında cem evlerine yer verilmesine ilişkin sözlü soru önergesi (6/1121) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

11.- Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul’un, inşaat sektörünün canlandırılmasına ilişkin söz-lü soru önergesi (6/1126) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

12.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, 2008 yılında tahsil edilen tapu suret harçlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1177) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

13.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, görev şehitlerinin yakınlarına kamu görevi verilme-sine ilişkin Millî Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1192) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

14.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, terör ve görev şehidi ayırımına ilişkin Millî Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1193) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

15.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, yabancılara satılan gayrimenkullere ilişkin sözlü soru önergesi (6/1200) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

16.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, İller Bankasınca Gaziantep Büyükşehir ve Şahinbey Belediyelerine verilen kredilere ilişkin sözlü soru önergesi (6/1295) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

17.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, Atak helikopter ihalesindeki ödemelere ilişkin Millî Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1398) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

18.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, İl müdürlükleri personeline ilişkin sözlü soru önergesi (6/1422) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

19.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, kıyı şeritlerindeki belediyelerin imar yetkilerinin alınmasına yönelik kanun teklifine ilişkin sözlü soru önergesi (6/1465) ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı

20.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, depreme yönelik çalışmalara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/1529) (Cevaplanmadı)

BAŞKAN – Soruları okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Millî Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül tarafından sözlü olarak yanıtlanması için gereğini arz ederim. 21.02.2008

                                                                                                                       Gültan Kışanak

                                                                                                                           Diyarbakır

Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün Köşk’e çıktıktan hemen sonra yaptığı Şırnak ziyareti sırasında kucağına aldığı 22 aylık Pelinsu bebeğin babası, doktor Üsteğmen Fatih Uluğ’dan 2 Aralık 2007’den beri haber alınamıyor.

Basında Fatih Uluğ’un operasyon bölgesinde unutulduğuna dair iddialar yer aldı. Firar etmiş olabileceğine dair iddialar ise resmiyet kazanmadı. Üsteğmenin eşi Feray Uluğ, “Aradan yaklaşık 2,5 ay geçti, eşim firar etmiş olsaydı mutlaka bizi arardı” diyerek yetkililere sesleniyor.

Sorular

1- Üsteğmen Fatih Uluğ’un akıbetini öğrenmek için 2 Aralık 2007’den bu yana ne gibi çalışmalar yapıldı?

2- Eğer Uluğ’un akıbeti ile ilgilendiyseniz, hangi bilgilere ulaştınız ve bu bilgileri kamuoyu ile paylaşmayı düşünüyor musunuz?

3- Üsteğmen Fatih Uluğ’un kaybolmasıyla ilgili bir soruşturma açıldı mı? Açıldıysa hangi aşamada?

4- Fatih Uluğ operasyon bölgesinde unutulduysa, ihmali bulunanlar hakkında dava açılacak mı?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Milli Savunma Bakanı Sayın M. Vecdi Gönül tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                 Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                                                                                                                             Malatya

23.02.2008 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan Dövizli Askerlik Hizmeti Uygulama esasları hakkındaki yönetmelikte;

1- Türkiye’de ve dünyada birçok gemi yabancı bayraklı olarak yük ve tanker taşımacılığını uluslararası karasularda yapmaktadır. Türk Şirketine ait olmasına rağmen yabancı bayraklı gemilerde çalışanlar bu yasadan yararlanmaktadır. Bu gemilerle ülkemize nakliye yapmaktadır. Ancak, Türk Bayraklı olup uluslararası karasularında çalışan gemi adamları bu olanaktan yararlanamıyorlar. Bu uygulama eşitlik ilkesine uygun mudur ?

2- Yabancı ülkede iş yapan iş adamı orada üretim yapıp, insanına istihdam yaratacak yine ihracat dövizini oraya getirecek vergisini oraya verecek, ülkemizde iş yapan, işveren, istihdamı ülkemiz insanına istihdam yaratacak, ihracat dövizini ülkemize getirecek, vergisini verecek kişilere farklı uygulama yapılacak mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                          Hasan Çalış

                                                                                                                            Karaman

İnşaat sektörünün sorunları her geçen gün artmaktadır. Yüksek maliyetlerle birlikte konut kredisi faizlerinin de artması 2007 yılının durgun geçmesine sebep olmuştur. Halen devam eden durgunluk nedeniyle yapılan tüm daireler elde kalmıştır.

Bu bilgiler ışığında;

1- Durgunluk nedeniyle müteahhitler bankalara olan borçlarını, daire satamadıkları için ödeyemez hale gelmişlerdir. Bu konuda bir çalışmanız var mıdır? Çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

2- İnşaat sektöründen sadece müteahhitler değil, inşaat malzemesi satıcıları, elektrikçiler, su tesisatçıları, hazır beton tesisleri, mobilyacı vb. geniş bir kesim ekmek yemektedir. İnşaat sektörünü yeniden canlandırma konusunda nasıl bir çalışma yapmayı düşünüyorsunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 99. maddeleri gereğince sözlü olarak cevaplandırılmasını aracılığınızı arz ederim.

                                                                                                                          Özdal Üçer

                                                                                                                                Van

5393 sayılı kanunun 68. Maddesinin B bendinde “İller Bankasından yatırım kredisi ve nakit kredi kullanan belediye, ödeme planını bu bankaya sunmak zorundadır. İller Bankası hazırlanan geri ödeme planını yeterli görmediği belediyenin kredi isteklerini reddeder.” denilmektedir.

Van Belediye meclisinin 06-01-2005 tarih ve 009 nolu kararı ile İller Bankasından borçlanma sureti ile 7.013.760 YTL ancak bu meblağın yetmemesi üzerine ek olarak 08.03.2005 tarih ve 094 sayılı Meclis Kararı ile 990.239 YTL ek borçlanmaya gidilmiştir. Ancak bu borçlanmalarla ilgili İller Bankasına ödeme planı sunulmamıştır.

Verilen krediyle ilgili olarak;

1- Ödeme planı sunulmamasına rağmen usulsüzlük harcamaları olan Van Belediyesine ödeme planı sunulmadığı halde hangi amaçla ve hangi yasal dayanakla kredi verilmiştir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                         Yaşar Ağyüz

                                                                                                                           Gaziantep

Belediyelerin imar planları, revizyon ilave ve tadilatların yapımında aldıkları Belediye Meclis kararları teknik yeterliliğe ve yasalara uygunluğu zorunluluk iken;

1. Seçim bölgem Gaziantep’te 100.yıl Kültür Parkı olarak planlanmış olan 1,5 milyon m2’lik alan hiçbir tadilat yapılmadan cafe, lokanta ve eğlence merkezi olarak yapılıp gelişigüzel dağıtılmaktadır.

Yapılan plan tadilatı bir kez iptal edilen ve eski imar planının yürürlükte olması gereken bu alanda Büyükşehir Belediyesince yapılan keyfî uygulama yasal mıdır?

2. Yine aynı bölgede Batalhöyük denilen sit alanı içinde mevcut Recep Koç parkını da içine alan (Fidanlık Mah. Pafta : 36 ) imar tadilatı yapılmadan hatta ihaleyle verildiği söylenen bu alanda yeşil alan yok edilerek ne yapılmaktadır?

3. Bakanlığınızca görevlendirilecek yetkililerce incelenilerek bu yasa dışı uygulamanın durdurulması gerekmiyor mu?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki yazılı sorularımın Millî Savunma Bakanı Sn. Vecdi Gönül tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını arz ederim.

                                                                                                                         Mümin İnan

                                                                                                                              Niğde

Soru:1- Son dönemlerde basında çıkan haberlere göre, OYAK Sigortanın yabancı menşeli bir sigorta şirketi olan INC şirketine satışının söz konusu olduğu anlaşılmaktadır. Bilindiği kadarıyla OYAK Sigorta, çoğunluğu Türk Silahlı Kuvvetleri Mensuplarının üye olduğu bir sigorta şirketidir. Üyelik form bilgileri bu personelimize ait sağlık, eğitim, yaş, medeni hal vb gibi birçok şahsi bilgileri içermektedir. Bu bilgilerin yabancıların eline geçmesi Türk Silahlı Kuvvetlerinin personel yapısının detaylı bir fotoğrafının yabancılara teslim edilmesi anlamına gelmez mi? Bu bilgilerin yabancıların eline geçmesinin, stratejik açıdan ülke güvenliğini olumsuz etkileyeceğini düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                         Yaşar Ağyüz

                                                                                                                           Gaziantep

Belediye Meclisleri görevlerini yaparken ve imar planları yapımıyla değişikliklerine ilişkin alacağı kararlarda Belediye Yasasına ve İmar Yasasına uymak zorundadırlar.

1. Son yıllarda, özellikle Büyükşehir Belediye Meclisi gündemlerinin % 90’ının imar değişiklikleri ile dolu olduğu ve yasal eksiklik içinde, rant yaratmaya yönelik yapıldığı kamuoyunca bilinen imar plan değişiklikleri için Bakanlığınızca soruşturma açılan ve sonuçlandırılan belediye veya belediyeler var mıdır?

2. En son bir siyasetçinin aracı olduğu ve çıkar sağladığı, kamuoyunu günlerdir meşgul eden İstanbul Büyükşehir Belediyesi İmar Komisyonu Meclisince kabul edilen Silivri’deki arazi için yapılan imar plan değişikliği hakkında,

3194 sayılı İmar Yasasının plan değişikliği, yapım koşullarına aykırı, imar plan bütünlüğünü bozan yoğunluk artırıcı, sosyal donatı alanlarını azaltan ve rant yaratan bir plan değişikliği olduğu için Bakanlığınızca teknik soruşturma açmayı düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                         Yaşar Ağyüz

                                                                                                                           Gaziantep

Bakanlığınız gündeminde bulunan İmar Yasası değişikliği son aylarda İstanbul ile Gaziantep’te yaşanan ve kamuoyuna yansıyan yasaya aykırı, rant yaratan imar tadilatlarının çoğalması nedeniyle daha bir önem kazanmıştır. O nedenle çabuklaştırılması kentler ve ülke yararınadır.

1. Rant yaratan, İmar Yasasının “Plan değişiklikleri yapma esaslarına” aykırı kent yararına ve kamu yararına olmayan imar değişikliklerini engellemek için almayı düşündüğünüz yasal tedbirler var mıdır?

2. Seçim bölgem Gaziantep’te Büyükşehir Belediyesinde yaşanan;

Protokollere dayanarak Meclis kararı olmadan taahhüt edilen 700 milyarlık şartlı bağışlarla yapılan,

Belediye Başkanının yatırımcıyla bizzat görüşerek, “Siz bu arsayı hissedarlardan toplayın, ben imar tadilatı yaparım.” Gaziantep’i ticari alana çeviren 72,5 trilyonluk haksız ve şaibeli rantın yaratıldığı imar değişiklikleri için,

Kamuoyuna yansıyan iddiaları suç duyurusu kabul ederek, teknik ve yasal soruşturma açmayı düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını arz ederim.

                                                                                                                         Mümin İnan

                                                                                                                              Niğde

Soru:1- 01 Ocak 2003 tarihinden sonra devlet, gerçek ve tüzel kişiler tarafından, coğrafi bölgeler itibarıyla kaçar hektar tarım arazisi yabancılara satılmıştır?

Soru:2- 01 Ocak 2003 tarihinden sonra devlet, gerçek ve tüzel kişiler tarafından, coğrafi bölgeler itibarıyla kaçar hektar tarım arazisi kredi kullanımı nedeniyle bankalara ipotek edilmiştir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                         Yaşar Ağyüz

                                                                                                                           Gaziantep

İmar planları yapılırken yasa ve dinî inançlarımız gereği ibadet tesislerine yer ayrılmaktadır.

Ülkemizde değişik bölgelerde yaşayan Alevi vatandaşlarımızın da isteği Cem Evlerine imar planında yer ayrılması ve yasal statü kazandırılmasıdır.

1. Yeniden düzenlenmesi Bakanlığınız gündeminde olan İmar Yasası çalışmaları kapsamında, imar planı yapımı esaslarında sosyal teknik altyapı olarak tanımının yer almasını düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. 27.11.2008

                                                                                                                      Osman Ertuğrul

                                                                                                                            Aksaray

İnşaat sektörünün sorunları her geçen gün artmaktadır. Yüksek maliyetlerle birlikte konut kredisi faizlerinin de artması 2007 ve 2008 yılının durgun geçmesine sebep olmuştur. Hâlen devam eden durgunluk nedeniyle yapılan tüm konutlar elde kalmıştır.

Bu bilgiler ışığında;

1- Durgunluk nedeniyle müteahhitler bankalara olan borçlarını, konut satamadıkları ve hak ediş alamadıkları için ödeyemez olmuşlardır. Bu konuda bir çalışmanız var mıdır?

2- İnşaat sektöründen sadece müteahhitler değil, inşaat malzemesi satıcıları, elektrikçiler, su tesisatçıları, hazır beton tesisleri, mobilyacı vb. geniş bir kesim ekmek yemektedir. İnşaat sektörünü yeniden canlandırma konusunda nasıl bir çalışma yapmayı düşünüyorsunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                      Dr. Reşat Doğru

                                                                                                                               Tokat

Soru: Tapu İdarelerinde tapu başına 5 TL alınıyor. 2008 yılında toplanan paranın miktarı ne kadardır. Bu paranın ne kadarı nerelerde kullanılmıştır. Bu paranın bir kısmını döner sermaye olarak personele dağıtımını düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Milli Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                      Dr. Reşat Doğru

                                                                                                                               Tokat

Soru: Terör Şehitleri gibi Görev Şehitlerinin yakınlarının da devlet hizmetlerinde görev alabilmeleri için bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Milli Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                      Dr. Reşat Doğru

                                                                                                                               Tokat

Soru: Ülkemizde TSK da fedakâr bir şekilde canını vererek ülke savunması için çalışıyor. Görevleri esnasında yüreğimizi yakan şehitler veriliyor. Bu görevlerde şehit olan insanların bir kısmı Terör, bir kısmı da Görev Şehidi olarak kanunlarımıza göre ayrılıyor. Bu ayrım şehitlerimizin ailelerini çok rahatsız ve huzursuz ediyor. Bu ayrımın kalkması için bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Bayındırlık ve İskân Bakanı tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                       Hasan Özdemir

                                                                                                                           Gaziantep

Türkiye’de toprak satışları kamuoyunda sürekli yer almış bir konudur. Bugün de yabancılara toprak satışı ciddi bir boyuta doğru ilerlemektedir.

Buna göre;

1) Türkiye genelinde yabancılar üzerine kayıtlı toplam kaç konut vardır? Yabancıların sahip oldukları toprak alanı ile birlikte değerlendirildiğinde bu alan ne kadardır? Bu alanın ne kadarı tarım arazisidir?

2) Başta Gaziantep ili olmak üzere diğer Doğu ve Güneydoğu illerindeki İsrail uyruklularının mülkiyetlerindeki toprak alanı ne kadardır?

3) Yabancılara toprak satışı konusunda il bazındaki binde 5’lik sınırlama ilkesi uygulanabilmekte midir? Bu düzenlemenin “idari birim” boyutunda değerlendirilmesi söz konusu mudur?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskan Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 23.03.2009

                                                                                                                         Yaşar Ağyüz

                                                                                                                           Gaziantep

Belediyelerimize proje karşılığı borçlandırarak kredi veren Bakanlığınıza bağlı İller Bankası Genel Müdürlüğü’nce;

1. Seçim bölgem Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile Metropol İlçe Şahinbey Belediye Başkanlığına 2004-2009 dönemi içerisinde borçlanma yoluyla ne kadar kredi verilmiştir?

2. Verilmiş ise bu krediler projelere bağlı yatırım karşılığı ve öncelikli midir?

3. Borçlanma yoluyla verilen krediler kilit taşı ihalelerinde kullanılmak amacıyla verilmiş ise, ihaleler hangi kurum tarafından yapılmıştır? Kilit taşı döşeme ihalelerinin kapsamında kilit taşı alımı dahil midir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Milli Savunma Bakanı Sn. Vecdi Gönül tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını Anayasa’nın 98. ve İçtüzüğün 96. maddeleri uyarınca saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                       Kürşat Atılgan

                                                                                                                              Adana

Soru: Atak Helikopter Tedarik İhalesi Şartnamesine göre üretimde herhangi bir aksaklık olmazsa kontratın imzalanmasından 60 ay sonra ilk helikopterin teslim edileceği ve ilk helikopter teslim edilmeden önce de ihale bedelinin % 50’sinin firmaya ödeneceği söyleniyor. Bu ihale yapılalı aşağı yukarı bir yıl geçti. Şu ana kadar hangi firmalara ne kadar ödeme yapılmıştır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda belirtilen sorularımın, Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Mustafa Demir tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                    Prof. Dr. Alim Işık

                                                                                                                            Kütahya

Bakanlığınıza bağlı il müdürlüklerinde birçok ilimizde olduğu gibi Kütahya ilinde de iş yükünün yoğunluğuna karşılık gerek idari ve teknik personel yetersizliği, gerekse personelin ücret ve özlük haklarının iyileştirilememesi nedeniyle, kurum personeli ve bu kurumdan hizmet alanlar zaman zaman değişik sıkıntılarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu konuyla ilgili olarak;

1. İl müdürlüklerinde çalışan personelin ücret ve özlük haklarının iyileştirilmesine yönelik bir çalışmanız var mıdır? Personelin döner sermaye gelirlerinden yararlandırılması sağlanabilir mi?

2. Bakanlığınız 2009 yılı programında Kütahya Bayındırlık ve İskân İl Müdürlüğünde ihtiyaç duyulan mimar, mühendis, inşaat teknikeri ve idari personel açığının kapatılmasına yönelik hangi tedbirler alınmıştır?

3. İl müdürlüklerinde bazı işlerin gerektiğinde hizmet alımı yoluyla yaptırılması sağlanabilir mi?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Mustafa Demir tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                         Yaşar Ağyüz

                                                                                                                           Gaziantep

Yürürlükteki belediye yasaları ve İmar Yasası,

Ayırımsız tüm Belediyelere imar planı yapma- uygulama ve İnşaat ruhsatı verme yetkisi tanımış iken,

1. T.B.M.M Başkanlığına 6 AKP’li Milletvekilinin önerisi olarak sunulan, turizm merkezlerinde, kıyıda ve sahil şeridinde kalan belediyelerden, imar uygulamaları ve ruhsatlandırma yetkilerinin alınarak,

Kültür ve Turizm Bakanlığının yetkilendirilmesini öneren yasa tasarısına sorumlu Bakanlık olarak katılıyor musunuz? Destekliyor musunuz?

2. İmar uygulama ve ruhsatlandırma yetkileri elinden alınmak istenen kıyı ve sahillerdeki belediyeler,

Bugüne dek yeterliydi de, 29 Mart 2009 yerel seçimlerinden sonra mı aniden yetersiz oldular?

3. Yerelleşme adı altında belediyelerimizin yetkileri artırılmaya çalışılırken, bu yasa tasarısı ile turizm merkezlerimiz, kıyı ve sahillerdeki belediyelerimiz iktidar yanlısı yönetimler olmadıkları için mi cezalandırılmak isteniyor?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Mustafa Demir tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                         Yaşar Ağyüz

                                                                                                                           Gaziantep

Ulusumuza büyük acılar yaşatan 17 Ağustos Marmara Deprem felaketinin üzerinden on yıl geçti.

Bu sürede manevi acılar kapanmadı ama;

1) Büyük acı veren deprem sonrası yaraların sarılması için alelacele konulan “Geçici Deprem Vergileri” deprem yaralarının sarılması ve alınması gereken köklü tedbirler için mi kullanıldı? Yoksa kalıcı hâle getirilip, bütçeye yama mı oldu?            

2) Deprem güçlendirme çalışmaları kapsamında bugüne dek ne kadar dış kaynaklı kredi kullanıldı, kaç adet kamu binası güçlendirildi?

3) Yapılması gereken deprem ve afet risk haritaları yaptırıldı mı? Yaptırıldı ise sonuçları neden açıklanmadı?

4) Deprem ve diğer doğal afetler konusunda Bakanlığınızca yapılan teknik ve yasal çalışmalar var mıdır?

Yoksa arzu etmediğimiz ve yaşanmaması için dua etmekten başka çare bulamadığımız ikinci bir deprem felaketini mi beklemektesiniz?

Olası bir deprem felaketine karşı merkezi Hükûmetin, valiliklerimizin ve mahalli idarelerimizin yeterli bir planlaması ve hazırlığının olduğunu düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tüzün.

Sayın Bakanım, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile Millî Savunma Bakanlığına yöneltilmiş olan sözlü soru önergelerine cevap vermek üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle Tokat Milletvekili Sayın Doktor Reşat Doğru tarafından verilen (6/1192) ve (6/1193) esas numaralı sözlü soru önergelerine cevaben:

1) 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun ek 1’inci maddesi kapsamında, şehit kamu görevlileri, erbaş ve erler ile geçici ya da gönüllü köy korucularının yakınlarından birine (eş, çocuk veya kardeş) iş istihdamı sağlanmıştır. Şehit yakınları ile çalışabilir durumda olan malullerin işverence istihdamında takip edilecek usul ve esaslar, Terör Eylemleri Nedeniyle Şehit ve Malul Olanların Yakınlarının ve Çalışabilecek Durumdaki Malullerin Kamu Kurum ve Kuruluşlarında İstihdamı Hakkında Yönetmelikte belirlenmiştir. Anılan yönetmeliğin hükümleri İçişleri Bakanlığınca yürütülmektedir.

2) Türk Silahlı Kuvvetlerinde muvazzaf olarak görevli iken veya askerlik hizmeti sırasında hayatını kaybeden personelin şehit olarak tanımlanması MSY 439-1A sayılı Millî Savunma Bakanlığı Şehitlik Yönergesiyle yapılmakta olup, terör ya da görev diye bir ayırım bulunmamaktadır. Şehitlik kavramı, tamamen onursal ve manevi bir mertebedir. Hayatını kaybeden personelin özlük işlemleri olayın vuku buluşu dikkate alınarak, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu, 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun, 2629 sayılı Uçuş, Paraşüt, Denizaltı, Dalgıç ve Kurbağa Adam Hizmetleri Tazminat Kanunu, 2453 sayılı Yurtdışında Görevli Personele Nakdi Tazminat Verilmesi ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun, 2566 sayılı Bazı Kamu Görevlilerine Nakdî Tazminat Verilmesi ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ve 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu kapsamında düzenlenmektedir.

Niğde Milletvekili Sayın Mümin İnan tarafından verilen (6/828) esas numaralı sözlü soru önergesine cevaben:

Ordu Yardımlaşma Kurumu, 2005 Ordu Yardımlaşma Kurumu Kanunu’yla kurulmuş, özel hukuk hükümlerine tabi, mali ve idari bakımdan özerk bir teşekküldür. OYAK’ın karar organları; temsilciler kurulu, genel kurul, yönetim kurulu, denetleme kurulu ve genel müdürlükten oluşmaktadır. OYAK’ın icraatları ve aldığı kararlar kendi organları tarafından yürütülmektedir.

Ordu Yardımlaşma Kurumu -OYAK- Sigorta adlı bir şirket bulunmamaktadır. 1968 yılında sigorta hizmetleri vermek üzere kurulan aynı adlı şirketin hisselerinin bir kısmı OYAK tarafından 1994 yılında AXA Grubuna satılmış ve şirketin adı AXA OYAK Sigorta Şirketi olarak değiştirilmiştir. 1999 yılında her iki grubun hisseleri yüzde 50-50 olarak AXA OYAK Holding bünyesinde eşitlenmiştir. OYAK Sigortanın, soruda belirtilen ING şirketine -burada Hollanda şirketi ING şirketinin kastedildiği kabul edilmiştir- satıldığı hususu doğru değildir.

AXA OYAK Sigorta Şirketi Türk kanunlarına göre kurulmuş bir Türk şirketidir. AXA ve OYAK arasında yürütülen görüşmeler neticesinde 3 Şubat 2008 tarihinde AXA OYAK Holding bünyesinde bulunan yüzde 50 OYAK hissesinin AXA grubuna satışına yönelik hisse devir anlaşması imzalanmış ve 12 Ağustos 2008 tarihinde hisselerin devri gerçekleşmiştir.

Türkiye’de sigortacılık alanında faaliyet gösteren şirketler elementer branşlar ile hayat ve sağlık alanında isteyen herkese sigortacılık hizmeti sunmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları da tamamen kişisel tercihleri doğrultusunda Türkiye’de faaliyet gösteren tüm sigorta şirketlerinden bu hizmeti alabilmektedirler.

Adana Milletvekili Sayın Kürşat Atılgan tarafından verilen (6/1398) esas numaralı sözlü soru önergesine cevap:

ATAK Projesi kapsamında 29 Haziran 2009 tarihine kadar yapılan ödemeler şu şekildedir:

Agusta Westland firmasına yapılan ödeme miktarı 326 milyon 17 bin 687 Avro, TUSAŞ firmasına yapılan ödeme miktarı 50 milyon ABD doları, ASELSAN firmasına yapılan ödeme miktarı 75 milyon 159 bin 517 ABD dolarıdır.

Yine, Diyarbakır Milletvekili Sayın Gültan Kışanak tarafından verilen (6/493) esas numaralı sözlü soru önergesine cevap:

Bilindiği üzere, operasyon sonrasında kendisinden haber alınamayan Doktor Üsteğmen Fatih Uluğ ile ilgili konu yargıya intikal etmiş olup, süreç devam etmektedir. Bu itibarla konu ile ilgili olarak herhangi bir değerlendirme yapılmasının uygun olmayacağı değerlendirilmektedir.

Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu tarafından verilen (6/520) esas numaralı sözlü soru önergesine cevap:

1) 1111 sayılı Askerlik Kanunu ve 2008/13171 sayılı Dövizle Askerlik Hizmeti Uygulama Esasları Hakkında Yönetmelik kapsamında yürütülen dövizle askerlik hizmeti uygulamasından faydalanacak vatandaşlarımızda;

a) Yurt dışında bulundukları ülkelerde yabancılara tanınan oturma ve çalışma iznine sahip olmak,

b) Almış oldukları oturma ve çalışma izinleri ile işçi, işveren veya bir meslek ya da sanat mensubu sıfatını kazanmış olmak,

c) Kendilerine verilen çalışma izinleri kapsamında 1.095 günlük fiilî çalışma süresini tamamlamış olmak şartları aranmaktadır.

2) Yabancı bandıralı gemilerde gemi adamı olarak çalışanlar ise,

a) Donatan veya vekil tarafından düzenlenmiş, yabancı bandıralı gemide fiilen gemi adamı olarak çalıştığını gösterir hizmet akit belgesini,

b) Geminin bandırasında bulunduğu ülke kayıtlarına göre düzenlenmiş denizci kütüğü kayıt suretini,

c) Gemi adamı yeterlilik belgesi ve gemi adamları cüzdanı suretlerini, dövizle askerlik hizmeti için yapacakları müracaatlarında ibraz etmek zorundadırlar.

3) Ayrıca, temel eğitim ve ödeme yükümlülükleri sona erinceye kadar vatandaşlarımızın yukarıda belirtilen şartları muhafaza etmeleri gerekmektedir.

4) Dövizle askerlik hizmeti uygulamasını düzenleyen 1111 sayılı Askerlik Kanunu’nun ek 1’inci maddesinin amacı, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın bulundukları ülkelerde elde ettikleri hak ve kazanımlarını, yurt içindeki uzun süreli askerlik hizmeti nedeniyle kaybetmelerini önlemektir.

5) Bu nedenle, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın bir anayasal hak ve yükümlülük olan askerlik hizmetini yerine getirmelerini sağlamak maksadıyla 1980 yılından itibaren dövizle askerlik hizmeti uygulamasına geçilmiş ve buna ilişkin düzenlemeler ise Dövizle Askerlik Hizmeti Uygulama Esasları Hakkında Yönetmelik’le hükme bağlanmıştır.

6) Görüldüğü üzere, merkezi yurt içinde bulunan ve uluslararası ticaret yapan firma veya nakliyat şirketlerinin ülke ekonomisinde yaratacakları istihdam ya da ihracat yoluyla elde edecekleri döviz getirisi, Askerlik Kanunu’nun ve Dövizle Askerlik Hizmeti Uygulama Esasları Hakkında Yönetmelik’in amaçları dışındadır. Ayrıca, hak ve yükümlülükler açısından eşitlik ilkesi ise ancak eşitler arasında temel alınan anayasal bir kriterdir.

7) Sonuç olarak, uluslararası ticaret yapan şirketlerin Türk bandırasındaki gemilerinde görevli gemi adamlarının dövizle askerlik hizmetlerinden faydalandırılmaları, Askerlik Kanunu’nun ve Dövizle Askerlik Hizmeti Uygulama Esasları Hakkında Yönetmelik’in amaçlarıyla uyuşmamaktadır.

Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış’ın (6/634) esas numaralı soru önergesine cevap:

Kamu yapılarıyla ilgili diğer yapılaşmaların, plan, fen, sağlık ve çevre şartları ve standartlarına uygun olarak gerçekleştirilmesi, yapım sürecine katılan tarafların yükümlülük ve sorumluluklarının netleştirilmesi, kontrolsüz, kalitesiz yapılaşmanın engellenmesi, gelişmiş ülkelerde uygulanan mevzuatın da araştırılarak sektörlerin belirli kriterlere göre düzenlenmesiyle disiplin ve kayıt altına alınması, sektörün yetkisiz ve yetersiz kişilerden arındırılması gibi hususlar Bakanlığımızın görevleri arasında yer almaktadır. Bu kapsamda, Bakanlığımızca yeni bir düzenleme yapılarak müteahhitlik hizmetlerinin disipline edilmesi amacıyla hizmet paydaşlarının da katılımının sağlandığı değerlendirme çalışmaları yapılmaktadır.

Esasen inşaat sektörünün gelişmesi ve canlanması, ülkemizin ekonomik göstergeleriyle doğrudan etkileşim sonucu serbest piyasa koşullarında oluşan bir husustur. İnşaat sektöründe ülkemizin konut arzı, görevi Toplu Konut İdaresi Başkanlığı, mahallî idarelerin ve bu alandaki kuruluşların ve özel sektör marifetiyle yapılmaktadır. Konut sektöründeki imalatların hızlı, kaliteli ve ekonomik yapılmasını temin maksadıyla kamu desteği sağlanmaktadır. Buna rağmen konut sektöründe serbest piyasa şartlarında zaman zaman durgunluklar yaşanabilmektedir. Ancak oluşacak bu kriz durumunun serbest ekonomi mantığı içerisinde geliştirilecek etkin çözümlerle giderilmesi esastır. Bu bilgiler ışığında, Bakanlığımız, özel sektöre iş yapan müteahhitleri de kapsayacak şekilde müteahhitlik hizmetlerini yürütenleri disipline etmeye yönelik bir düzenleme yapılabilmesi için hizmet paydaşlarının da katılımının sağlandığı bir çalışma başlatmıştır. İnşaat sektörü, inşaatı yapanlar, kullananlar, inşaat girdilerini üretenler ve pazarlayanlar da dikkate alındığında çok geniş bir toplum kesimini içine almaktadır. Bu geniş yelpaze içerisinde üretilen, pazarlanan ve kullanılan inşaat malzemelerinin kaliteli yapılması ve ucuza temini yönündeki denetim çalışmaları Bakanlığımızca piyasa denetimi ve gözetimi kapsamında yapılmaktadır.

Van Milletvekili Sayın Özdal Üçer’in (6/771) esas numaralı sözlü soru önergesine cevap:

Bilindiği üzere belediyelerin kredi talepleri 4759 sayılı İller Bankası Kanunu ve bu Kanun’a dayalı olarak çıkartılan İller Bankası Uygulama Yönetmeliği, İller Bankası Genel Kredi Sözleşmesi, 5302 sayılı İl Özel İdareleri Kanunu ile 5393 sayılı Belediye Kanunu hükümleri çerçevesinde değerlendirilerek sonuçlandırılmaktadır. Van Merkez Belediyesi Belediye Meclisinin 6/1/2005 tarih ve 009 sayılı ve 8/3/2005 tarih ve 94 sayılı Kararları ile Bankamızdan hizmet aracı alımında kullanılmak üzere kredi talebinde bulunulmuştur. Bankamız yönetim kuruluna sunulan değerlendirme raporu ekinde bulunan itfa tablosunda, belediyenin krediyi aylık taksitlerle geri ödeme planı -faiz ve anapara- detaylı olarak yer almıştır. Bankamızca belediyelere ve il özel idarelerine açılan kredilerde herhangi bir yasal prosedür eksikliği bulunmamaktadır.

Gaziantep Milletvekili Sayın Yaşar Ağyüz’ün (6/782) esas numaralı soru önergesine cevap:

Gaziantep ili 100. Yıl Kültür Parkı’nın imar planları ve uygulamalarıyla ilgili olarak Bakanlığımızda herhangi bir kayda rastlanılmamaktadır. Ancak, ilgili idarelerce hazırlanarak onaylanan imar planları ile bu planlarda yapılacak değişikliklerin şehircilik ilkelerine, kanunlara ve 3194 sayılı İmar Kanunu’na ve Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelik’te öngörülen planlama esaslarına uygun olması yasal zorunluluktur. 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 8/b maddesinde,

“İmar Planları; Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planından meydana gelir. Mevcut ise bölge planı ve çevre düzeni plan kararlarına uygunluğu sağlanarak, belediye sınırları içinde kalan yerlerin nazım ve uygulama imar planları ilgili belediyelerce yapılır veya yaptırılır. Belediye meclisince onaylanarak yürürlüğe girer. Bu planlar onay tarihinden itibaren belediye başkanlığınca tespit edilen ilan yerlerinde bir ay süre ile ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. Belediye başkanlığınca belediye meclisine gönderilen itirazlar ve planları belediye meclisi onbeş gün içinde inceleyerek kesin karara bağlar.”

“Onaylanmış planlarda yapılacak değişiklikler de yukarıdaki usullere tabidir.

Kesinleşen imar planlarının bir kopyası, Bakanlığa gönderilir.”

Hükümleri yer almaktadır.

3194 sayılı İmar Kanunu’nun 8’inci maddesinde yer alan yasal prosedüre uygun olarak kesinleşen imar planı değişikliklerinin iptal edilmesi, değişiklikten önceki imar planının kendiliğinden, yeni bir meclis kararı alınmaksızın tekrar yürürlüğe gireceği anlamına gelmemektedir. Bir bölgede bir plan iptal edildiğinde, idarece mevzuatta öngörüldüğü şekilde yeni bir imar planı yapılıp onaylanmadıkça o alan plansız hâle gelmektedir. İdarece bu alanda yeni bir imar planı yapılması hâlinde ise yeni planın iptal edilen değişiklikten önceki plan kararlarını aynen içermesi mümkün olabileceği gibi, yine mevzuata uygun olmak kaydıyla farklı kararlar içermesi de mümkündür.

Diğer taraftan, “Batalhöyük” denilen sit alanıyla ilgili olarak da Bakanlığımız kayıtlarında herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanılmadığından, bu konuya ilişkin bir görüş verilememektedir. Ancak, plan değişikliklerinin, 3194 sayılı İmar Kanunu’na, Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelik’e, şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına, kamu yararına ve yürürlükteki mevzuata uygun olarak gerçekleştirilmesi, planlama alanının da plan kararlarına uygun olarak kullanılması gerekmektedir.

Bakanlığımızca, 3194 sayılı İmar Kanunu ve yönetmeliklerin uygulanması konusunda idarelerce tereddüde düşülen konularda açıklık getirmek üzere görüş belirtilmektedir.

Yine, Gaziantep Milletvekili Sayın Yaşar Ağyüz’ün (6/961) sayılı sözlü soru önergesine cevap:

İstanbul Büyükşehir Belediyesi İmar Komisyonunca kabul edilen İstanbul Silivri’deki arazi için yapıldığı iddia edilen imar planı değişikliği hakkında, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun plan değişikliği koşullarına aykırı, imar planı bütünlüğünü bozan, yoğunluk artırıcı, sosyal donatı alanlarını azaltan ve rant yaratan ve plan değişikliğine yönelik olarak Bakanlığımızın doğrudan teknik soruşturma açma veya inceleme yaptırma imkânı bulunmamaktadır. Çünkü, 14/12/1983 tarihli ve 180 sayılı Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname ve 9/5/1985 tarihli ve 18749 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 3194 sayılı İmar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren Bakanlığımızın imar mevzuatına ilişkin konulardaki belediyelere ait iş ve işlemleriyle, belediyelerin kendilerine yaptıkları imarla ilgili çalışmaları da dâhil olmak üzere tüm bunları denetleme yetkisi, 23/1/1985 tarihli ve 18775 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 3152 sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ve 5393 sayılı Belediyeler Kanunu uyarınca İçişleri Bakanlığı yetkisinde bulunmaktadır.

Ayrıca, İstanbul Büyükşehir Belediyesi İmar Komisyonunca kabul edildiği ifade edilen İstanbul Silivri’deki araziye ilişkin imar planı değişikliği hakkında bugüne kadar Bakanlığımıza yapılmış herhangi bir başvuru da bulunmamaktadır.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, arkadaşlarımızın da tekrar belki ek soru sorma düşünceleri olabilir. Sisteme girenlerden anlıyorum. Biraz daha özetleyerek daha seri bir şekilde olursa bu imkânı iyi kullanmış oluruz. Çünkü şu anki akış, sizin cevap verme sürecinde zamanın tamamlanacağını gösteriyor.

Buyurun.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Devamla) – Sayın Başkanım, tabii, konular teknik olduğu için biraz kısaltmak belli bir yerden sonra pek mümkün olmuyor ama diğer cevaplar daha kısa. Sayın Başkanım, sürede tamamlamaya çalışacağım.

Gaziantep Milletvekili Sayın Yaşar Ağyüz’ün (6/1048) sayılı sözlü soru önergesine cevap:

1) 3194 sayılı İmar Kanunu’na ilişkin Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelik insan, toplum ve çevre münasebetlerinde kişi ve aile mutluluğu ile toplum hayatını yakından etkileyen fiziksel çevreyi sağlıklı bir yapıya kavuşturmayı, yatırımların yer seçimlerini ve gelişme eğilimlerini yönlendirmeyi ve toprağın korunma, kullanma dengesini en rasyonel biçimde belirlemek üzere hazırlanacak olan her türlü ölçekteki plan ve bu planlar üzerinde yapılacak değişikliklerin hangi esaslar dâhilinde yapılacağını belirlemeyi amaçlamaktadır. Anılan yönetmelik hükümlerinde imar planı değişikliklerinde uyulması gereken esaslar açık bir şekilde ifade edilmiştir. Belediyeler tarafından İmar Kanunu ve yönetmelik hükümleri kapsamında yapılan plan değişikliklerine ilişkin olarak tereddüde düşülen hususlarda Bakanlığımıza görüş sorulmakta, konular incelenerek yapılması gereken işlemler hakkında ilgili birimler bilgilendirilmektedir. Ancak bütün bunların yanında öncelikle temel sorun olan imar konusundaki yetki karmaşasının ortadan kaldırılması gerekmektedir. Bakanlığımızca bu konudaki çalışmaların önümüzdeki Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine taşınmasına yönelik hazırlıklar tamamlanma aşamasındadır.

Bakanlığımız plan ve mevzuat hükümlerine uygun kentleşmeyi gerçekleştirmek amacıyla gerekli düzenlemeleri yapmak ve bunun uygulanmasını sağlamakla yetkili kılınmıştır. Daha önce de ifade edildiği gibi belediyeler tarafından yapılan imar değişiklikleriyle birlikte imara ilişkin diğer tereddüde düşülen konuların Bakanlığımıza iletilmesi hâlinde konular Bakanlığımız tarafından incelenmekte, ilgili kanun ve yönetmelik hükümleri doğrultusunda görüş verilmekte, mevzuata uygun işlem yapılması için belediyeler ile valilikler sürekli olarak uyarılmakta, doğru uygulamalar konusunda yönlendirilmektedir. Plan veya plan değişikliği yapılmasına ilişkin usul ve esaslar gerek 3194 sayılı İmar Kanunu’nda gerekse Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelik’te ayrıntılarıyla açıklanmaktadır.

5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu uyarınca büyükşehir belediyeleri, 5393 sayılı Belediye Kanunu uyarınca belediyeler, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu uyarınca il özel idareleri, yetkili oldukları sınırlar içinde her türlü uygulamanın yürürlükteki plan ve mevzuat hükümlerine uygun olmasını, olmadığı tespit edilenlerin ise uygun hâle getirilmesini sağlamakla yükümlüdürler. 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu uyarınca da valilikler de bu sınırlara bakılmaksızın il sınırı içerisindeki mevzuata aykırı yapılaşmaların kontrol altında tutulmasında yasalar çerçevesinde ayrıca sorumludur.

Niğde Milletvekili Sayın Mümin İnan’ın (6/1083) numaralı önergesine cevap:

2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesine göre Türk asıllı olmayan yabancı gerçek kişiler ülkemizde tarım arazisi edinememektedirler. Bu sebeple önergenizde sözü edilen 1/1/2003 tarihi itibarıyla yabancı uyruklu tüzel kişiler tarafından taşınmaz mal edinimi gerçekleşmemiştir. Yabancı sermayeli şirketlerden 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu’na tabi şirketler Türk Ticaret Kanunu kapsamında değerlendirilmekte olduklarından yabancılar envanteri içerisinde yer alamamaktadır. Bu husustaki yetkili kurum Hazine Müsteşarlığıdır. Ayrıca, yabancı gerçek ve tüzel kişiler tarafından edinilen taşınmaz malların kredi kullanımı nedeniyle bankalara ipotek edildiğine dair verilere ilişkin olarak Bakanlığımızda herhangi bir kayıt bulunmamaktadır.

Gaziantep Milletvekili Sayın Yaşar Ağyüz’ün (6/1121) numaralı sözlü soru önergesine cevap:

3194 sayılı İmar Kanunu’nun revizyonu çalışmaları sürdürülmekte olup cemevlerinin kentsel, sosyal ve teknik altyapı tanımı içerisinde yer almasına ilişkin husus, çalışmalar kapsamında ayrıca değerlendirilecektir.

Aksaray Milletvekili Sayın Osman Ertuğrul’un (6/1126) numaralı sözlü soru önergesine cevap:

1) Bakanlığımız ve bağlı ve ilgili kuruluşlarıyla yapım sözleşmesi bulunan müteahhitlerin hak edişleri iş programına uygun olarak ödenmektedir. Ayrıca, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu kapsamında yapım sözleşmeleri devam eden müteahhitleri de etkileyen özellikle demir ve demir mamullerinde 2008 yılının ilk yarısında meydana gelen beklenmeyen fiyat artışlarının karşılanmasına yönelik olarak ilk etapta 4735 sayılı Kanun’da değişiklik yapılmış ve hazırlanan ilave fiyat farkı esasları 26/12/2008 tarihinde Bakanlar Kurulunca yürürlüğe konulmuştu.

Ülkemizin lokomotif sektörlerinden biri olan inşaat sektöründeki daralmayı aşmak için akılcı projeler üreterek özel yapılara vergi indirimleri getirilmesi, mortgage kredilerine destek verilmesi, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının can suyu projesinin bir benzerini inşaat sektörü için harekete geçirmesi, yurt dışında yapılacak müteahhitlik hizmetleriyle ilgili olarak özendirici birtakım tedbirlerin alınması ve kolaylıkların sağlanması, yurt dışındaki yatırımcıların ülkemizde inşaat ve müteahhitlik sektörüne yatırım yapmaları için özendirici tedbirlerin alınması gibi teşvik edici birtakım önlemlerin, daralmanın aşılmasına katkı sağlayabileceği düşünülmektedir.

Bakanlığımız görev alanı dışındaki enerji, ulaştırma gibi altyapı çalışmalarının hızlandırılması, ülkemizde ihtiyaç duyulan kamu hizmet yapılarının tespit edilerek yeni yapım ihalelerinin açılması da inşaat sektöründeki daralmanın aşılmasına katkı sağlayabilecektir.

2) Öncelikle üretim ve ürün kalitesiyle uluslararası piyasalarda aynı konularda faaliyet gösteren firmalarla rekabet edebilecek düzeydeki yerli sanayicilerin desteklenmesi için yerli ürünlerin kamuda kullanımını avantajlı hâle getirmek üzere gerekli olan mevzuat düzenlemeleri yapılmış olup, 2008/20 sayılı Bakanlık genelgesiyle de, bu yeni durum, kamu kurum ve kuruluşlarınca dikkate alınması hususunda kamu yöneticilerinin gereken duyarlılığı göstermeleri istenilmiştir.

Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru’nun (6/1177) sayılı sözlü soru önergesine cevap:

2008 yılı itibarıyla kadastro müdürlüklerince tapu belgeleri için alınan 5 TL ücret, 8/1/2009 tarih ve 1 no.lu yönetim kurulu kararıyla kaldırılmıştır. Döner sermaye işletme hesabında biriken paraların tamamı tapu ve kadastro hizmetlerinde kullanılmaktadır. Ayrıca, personele fazla mesai ücreti olarak yansıtılması konusunda da gerekli yasal düzenlemeler yapılarak, 1 Şubat 2009 tarihinden itibaren uygulamaya geçilmiştir.

Gaziantep Milletvekili Sayın Hasan Özdemir’in (6/1200) sayılı sözlü soru önergesine cevap:

1) Türkiye genelinde bugüne kadar yabancı gerçek kişiler adına kayıtlı toplam 49.338 adet kat mülkiyeti taşınmaz vardır. Yabancıların sahip oldukları toprak alanı ile birlikte değerlendirildiğinde toplam 50 milyon 300 bin 95 metrekaredir. Bu alanın 43 milyon 852 bin 596 metrekaresi ana taşınmaz alandır.

2) Doğu ve güneydoğu illerinde İsrail uyruklu yabancı gerçek kişilere ait herhangi bir gayrimenkul kaydı bulunmamaktadır.

3) 5782 sayılı Kanun’a göre yabancı uyruklu gerçek kişilerin, merkez ilçe ve ilçeler bazında uygulama imar planı ve mevzi imar planı sınırları içerisinde kalan toplam alanların yüz ölçümünün yüzde 10’una kadar olan kısımda taşınmaz ile bağımsız ve sürekli nitelikte sınırlı ayni hak edinebilmeleri mümkün bulunmaktadır.

Gaziantep Milletvekili Sayın Yaşar Ağyüz’ün (6/1295) sayılı sözlü soru önergesine cevap:

1) İller Bankası Genel Müdürlüğünce Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile metropol ilçe Şahinbey Belediye Başkanlığına 2004-2009 dönemi içerisinde borçlanma yoluyla açılan krediler 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 73’üncü maddesi gereğince ticari sır niteliğinde bulunduğundan açıklanamamaktadır.

2) İller Bankası Genel Müdürlüğünce yerel yönetimlere sağlanan yapım kredileri mutlaka bir projeye dayalı olarak verilmektedir.

3) İller Bankası Genel Müdürlüğünün kredileriyle mahallî idarelerce gerçekleştirilen projelere ilişkin ihaleler ilgili idarelerin istemleri üzerine kendileri tarafından yapılmaktadır.

Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık Bey’in (6/1422) sayılı sözlü soru önergesine cevap:

1) Bakanlığımızın merkez ve taşra teşkilatlarında tüm personelin ücret ve özlük haklarının iyileştirilmesine yönelik çalışmalarımız devam etmekte olup şimdilik döner sermaye gelirlerinden personelin yararlandırılması yöntemleri araştırılmaktadır.

2) Bakanlığımızın tüm taşra teşkilatlarında sözü edilen personel açığının bir an önce kapatılması amacıyla çalışmalar başlatılmış olup iller düzeyinde ihtiyaç duyulan ve bazı yerlerde fazla olan çeşitli branşlardaki teknik ve idari personel tespit edilerek personelin dengeli olarak merkez ve taşradaki tüm birimlerimize dağıtılması için gereken düzenlemelerin hazırlıkları devam etmektedir.

3) İl müdürlüklerinde bazı işlerin hizmet alımı yoluyla gerçekleştirilmesi hususu tamamen bütçe imkânlarına bağlı olup yeterli kaynağın temin edilmesi ve ilgili mevzuatın elverdiği imkânlar ölçüsünde bazı hizmetlerin dışarıdan satın alınması yoluna gidilebilmektedir.

Gaziantep Milletvekili Sayın Yaşar Ağyüz’ün (6/1465) esas numaralı sözlü soru önergesine cevap:

3621 sayılı Kıyı Kanunu’na göre kıyıda ve sahil şeridinde yapılacak olan planlamalar ile yapı ve tesislere ilişkin ruhsat işlemleri belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde belediyeler, dışında ise valiliklerce yürütülmektedir. Ayrıca, Kıyı Kanunu’nun 7’nci maddesi hükmünde de belirtildiği üzere 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu’nun 7’nci maddesi uyarınca kıyı ve sahil şeridinde düzenlenen planlarla imar mevzuatı veya yerin özelliği dolayısıyla anılan kanun kapsamına girenler Kültür ve Turizm Bakanlığınca tasdik edilmektedir. Ancak, bu alanlardaki yapılara ilişkin ruhsat işlemleri 3194 sayılı İmar Kanunu ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu uyarınca belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde belediyesince, dışında ise il özel idaresince yürütülmektedir. Hâlen yürürlükte bulunan 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu’nun 7’nci maddesinin birinci paragrafında “Bakanlık; kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri ve turizm merkezleri içinde her ölçekteki planları yapmaya, yaptırmaya, resen onaylamaya ve tadil etmeye yetkilidir.” hükmü yer almakta olup, ilgili madde hükmünden de anlaşılacağı üzere, kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri ile turizm merkezi olarak ilan edilen yerlerdeki kıyı ve sahil şeridiyle birlikte diğer tüm alanlar içerisinde her ölçekteki planları yapmaya, yaptırmaya, resen onaylamaya ve tadil etmeye Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilidir.

Bakanlığımız, plan ve mevzuat hükümlerine uygun kentleşmeyi gerçekleştirmek amacıyla gerekli düzenlemeleri yapmak ve bunun uygulanmasını sağlamakla yetkili kılınmıştır. İlgili kanun ve yönetmelik hükümlerine uygun işlem yapılması için belediyeler ile valilikler sürekli uyarılmakta, doğru uygulamalar konusunda bilgilendirilmekte ve rehberlik edilmektedir.

Bakanlığımızca 3194 sayılı İmar Kanunu ile 3621 sayılı Kıyı Kanunu’nun revizyon çalışmaları sürdürülmekte olup, imar konularında bütüncül bir yaklaşım getirilmesi hedeflenmektedir.

Sayın Başkanım, okunan sözlü soru önergelerine cevaplar bu şekildedir. Tekrar sayın milletvekillerimizin anlaşılmayan konular üzerinde ilave açıklama talepleri ve soruları varsa cevaplandırmaya hazırım.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Kısa kısa, arkadaşlarımızın katkılarını tekrar almak istiyorum.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum. Sayın Bakana da teşekkür ediyorum vermiş olduğu cevaplardan dolayı.

Tapuyla ilgili vermiş olduğum soruda, esasında o alınan 5 lira harcın daha sonra kaldırıldığı ifade edildi. Tabii benim soru önergemden sonra kaldırıldı. Ondan dolayı teşekkür ediyorum kendilerine.

Diğer bir konu terör şehitleriyle ilgili bir soruydu. Biliyorsunuz, ülkemizde, Türk Silahlı Kuvvetleri ve emniyet güçlerimiz fedakâr bir şekilde, canını vererek ülke savunmasında çalışıyor. Görevleri esnasında yüreğimizi yakan şehitler veriliyor. Bu şehitlerin bir kısmına “terör şehidi” diyoruz bir kısmına da “görev şehidi” diyoruz. Terör şehitleri ve ailelerine iş imkânı sağlanıyor ama görev şehitlerine ise iş imkânları sağlanmıyor. Bundan dolayı da çok büyük sıkıntı olduğu ortaya çıkıyor. Özellikle Tokat için diyorum, Tokat’ta Tokat nüfusuna kayıtlı yaklaşık olarak 356 tane şehit var. Bunların bir kısmı terör şehidi bir kısmı görev şehidi. Dolayısıyla, bu ayrımın ortadan kalkmasını, daha doğrusu terör şehidi ile görev şehidinin tanımının yapılmasını istiyor halk, halk bunu istiyor, aileler bunları istiyor. Bu noktada Sayın Bakandan cevap beklemiştim, soruma tam cevap alamamış durumdayım.

Bir diğer husus: Sayın Bakan, yani, yirmi soruya cevap vereceği yerde on soruya cevap verse tam olarak hem anlaşılmış olur hem de daha geniş bir şekilde bu cevap verilmiş olur diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim kendisine.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru.

Sayın Aslanoğlu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, öncelikle Arguvan Belediyesiyle ilgili duyarlılığınıza teşekkür ediyorum, yardım ettiğiniz için. Arguvan Belediyesiyle ilgili bir konumuz vardı, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, tabii, bu, Millî Savunma Bakanlığıyla ilgili bir sorundu. Aynı şirketin yabancı bandıralı bir gemisi ile Türk Bayrağı çekmiş bir gemisi aynı işi yapıyorlar, aynı yükü taşıyorlar, aynı yere gidiyorlar, ama yabancı bandıralıda çalışanlar dövizle askerlikten yararlanıyorlar, aynı işi yapan Türk Bayrağı çekmiş gemideki, uluslararası taşımacılıktaki insanlar yararlanamıyor. Ben bunu sordum. Spesifik örnek veririm; aynı şirketin iki gemisi, biri yabancı bandıralı, biri Türk Bayrağı çekmiş; aynı işi yapıyorlar, aynı büyüklükte; örnek verebilirim. Bu bir eşitsizlik Sayın Bakanım. Yani, biri yabancı bayraklı gemide çalışan insanlar dövizli askerlikten yararlanıyor, aynı şirketin Türk Bayrağı çekmiş uluslararası çalışanı ise yararlanamıyor. Ya hepten kaldırın… Bu kişiler arasında bir aykırılık yaratıyor, her şeye aykırı. Ben bunu spesifik örneklerle dile getiririm. Bu bir ayrıcalık. Ya hepten kalksın yahut da dışarıda çalışan bir şirketin Türk Bayrağı taşıyan gemilerindeki çalışanlar da dövizli askerlikten yararlansın.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Üçer, buyurun.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Aslında, Sayın Bakanımın konuyla ilgili açıklamasını yetersiz bulmakla beraber, Sayın Bakanımın o dönemde bakan olmadığını da belirtmek isterim. Çünkü, belirttiğim konu, sormuş olduğum soru yolsuzlukla ilgili bir soru aslında. Belediye bütçesine girmiş 10 trilyonun nereye gittiği konusunda bir belirsizlik var ve bu belirsizliği sözlü bir iddia olarak ifade etmiyoruz. İçişleri Bakanlığı tarafından görevlendirilmiş resmî müfettişler tarafından da, alınan banka kredileri için ödeme planı sunulmadığını ve günümüz gerçekliği itibarıyla da Van Belediyesinin beş yıllık AKP yönetimi döneminde, Burhan Yenigün yönetimi döneminde 200 trilyona yakın borçlandırıldığı bir gerçeklik. Şimdi bu gerçeklikle beraber Sayın Bakanımın “Bütün prosedürler uygulanmıştır, herhangi bir sorun yoktur.” cevabını eksik bir cevap, yanlış bir cevap olarak algılamaktayım.

Ülkemizin en temel sorunlarından biri de kamu kaynaklarının doğru ve güvenilir bir şekilde kullanılması. Kamu kaynaklarının doğru ve güvenilir bir şekilde kullanılmayışı, birilerinin özel maksatları doğrultusunda çarçur edilmesinin tek bir ismi vardır: Yolsuzluk. Bence bu soruma böyle bir cevap verilmek yerine derhâl o dönemdeki yöneticiler hakkında bir soruşturma başlatılması ve adli merciler önüne çıkarılması gerekiyordu.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ben de Sayın Bakana vermiş olduğu cevaplardan dolayı teşekkür ediyorum. Hepimizin de yakından bildiğine inandığım, Sayın Bakanımın da bu konuda ciddi bir eksikliğin olduğunu zaman zaman dile getirdiği, hakikaten bayındırlık il müdürlüklerindeki personel eksikliği, özlük haklarının sıkıntılı olduğu ve birçok hizmeti personel yetersizliği nedeniyle zamanında gerçekleştiremediği yakınmaları kamuoyu tarafından ve bizler tarafından yakından bilinmekte. Örneğin, Kütahya ili Simav ilçesinde 17 Şubat 2009 tarihinde yaşanan deprem felaketinin ardından hasar tespit çalışmaları sınırlı sayıda, çok özverili çalışmalarla, mevcut personel tarafından gerçekleştirilebilmiştir. Ancak birçok hasar gören binanın sonradan, bu çalışmaların ardından yeniden müracaatta bulunmak zorunda olduğu ve mağduriyetleri giderilemediği gerçeği de bilinmektedir. O nedenle, özellikle afetlerde vatandaşın mağduriyetinin en kısa sürede giderilmesi açısından, bayındırlık il müdürlükleri, yine Bakanlığınıza bağlı tapu sicil ve kadastro müdürlüklerindeki özellikle teknik personel ihtiyacının mutlaka, acilen giderilmesi kaçınılmaz görünmekte. Kütahya gerek Tapu gerek Kadastro gerekse Bayındırlık İl Müdürlüğü teknik eleman eksikliğinin mümkün olduğunca, en azından 2010 yılı içerisinde tamamlanması hâlinde kamuoyu adına teşekkürü tekrar size ileteceğimi de belirtmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Son olarak, Sayın Özdemir, buyurun efendim.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana teşekkür ediyorum.

Ancak, bir kere, Sayın Bakanın konuşmalarını çok anlayamadım ben, çok yavaş bir tonlaydı. Ancak görebildiğimiz kadarıyla, duyabildiğim kadarıyla, Doğu ve Güneydoğu’da İsrail uyruklulara satılan hiç bir toprak olmadığını… O şekilde anladım ben. Ancak hem basında çıkan haberlerde hem de konuşmacıların medyada konuşmalarını incelediğimiz zaman, bilhassa Urfa Ceylanpınar bölgesinde ve diğer, Güneydoğu’da toprak satışlarının olduğu söyleniyor. Bu konuda tam yeterli cevap alamadım. Bu bölge bildiğiniz gibi son derece önemli bir bölge. Bazı devletler tarafından bizim sınırlarımız içerisindeki bazı toprakların kendileri tarafından kutsal topraklar olarak değerlendirildiğini biliyoruz. Bilhassa bu konu mayınlı arazilerin mayından temizlenmesi ve daha sonra onların aynı şirkete, yabancı firmalara verilmesi konusunda da büyük bir hassasiyet gösteriyordu. Bu konuda, dediğim gibi ben ya tam anlayamadım veya satılmalar varsa bunların miktarları ne kadardır? Bunları Sayın Bakan yeniden bildirebilirse memnun olurum.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım ilave edeceğiniz herhangi bir husus var mı?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Açıklık getirmemizde yarar var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Öncelikle Millî Savunma Bakanlığımıza ait konularla alakalı hem Sayın Aslanoğlu’nun ve diğer milletvekili arkadaşlarımızın, açıklığa kavuşmayan, tutanaklardan da alıp ben kendilerine aldığım notlarla birlikte Savunma Bakanımıza ileteceğim, ilgili bilgilendirmeyi kendisinin yapmasında yarar vardır diye düşünüyorum.

Sayın Alim Işık milletvekilimizin ifade ettiği bu eleman yetersizliği konusunda Bayındırlık ve İskân Bakanlığımızla ilgili şu anda bir teşkilat yasası çalışmamız var. Burada tamamen işin doğası gereği bir kariyer bakanlığı kuruluşu hâline hem tapu kadastro bağlı genel müdürlüklerimizi, İller Bankası da dâhil, hem bayındırlık il müdürlerimiz de dâhil olmak üzere bir çalışma neticelendirdi. Sizlerin de desteğiyle yasalaşması durumunda bugün eksikliği duyulan birçok noktanın hallolacağını düşünüyoruz.

Sayın Hasan Özdemir milletvekilimizin ifade ettiği konuyu net bir şekilde ifade ediyorum. “Tarım arazisi” adı altında, tarım niteliği taşıyan herhangi bir gayrimenkulün, hiçbir, bırakın İsrail vatandaşı, herhangi bir yabancı uyruklu kişiye satılmış olması Türkiye’de söz konusu değildir, böyle bir şey yasal olarak da mümkün değildir. Bu, net bir şekilde daha önceki sorularda da ifade edildi ama ben bir kere daha ifade etmekte fayda görüyorum.

Sayın Özdal Üçer, Van Milletvekilimizin ifade ettiği konu da şöyle: Tabii sizin sorunuzda belediyenin işlemleriyle ilgili ifade ettiğiniz noktalar var. Saygı duyuyorum ama bunların araştırılması -bu, bir iddiadır- İçişleri Bakanlığımızın yetkisi ve sorumluluğu dâhilindedir ama Bayındırlık ve İskân Bakanlığımıza bağlı olarak çalışan İller Bankasından herhangi bir şekilde, Yönetim Kurulunun ve ilgili düzenlenen mevzuatların, teşkilat kanunundaki yetkilerin ve sunulan projelerin kapsamı dışında herhangi bir yolsuzluğa ve usulsüzlüğe meydan verebilecek şekilde kredi alması mümkün değildir, kullanması mümkün değildir. İller Bankasının uygulamasını kastediyorum. İller Bankası açtığı kredilere de, özellikle bizim de sıkı sıkı takip ettiğimiz kendi görev ve sorumluluğu içerisinde verilen kredilerin de nasıl kullanıldığını takip etme noktasında işin verimli, kaliteli ve projelerine uygun şekilde yapılmasını takip etmektir. Diğer konu bir iddiadır. Bu, adli bir konudur. Belki İçişleri Bakanlığımızın da bakanlık olarak takip ettiği bir konudur. Böyle bir şey söz konusuysa yani herhangi bir şekilde bir kamu kurum ve kuruluşunun buna göz yumması asla söz konusu değildir.

Buna açıklık getirmek için söz almış bulundum.

Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sorular cevaplandırılmıştır.

Sayın Bakanımıza ve sayın milletvekili arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkanım, sataşma var.

BAŞKAN – Sayın Üçer, Sayın Bakan burada, kendisiyle görüşebilirsiniz. Burada karşılıklı bir konuşma imkânımız İç Tüzük gereği yok.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Hayır, karşılıklı değil. Lütfen… Şunu söyleyeyim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.37


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.49

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik),Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/713) (S. Sayısı: 397)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5’inci sırada yer alan, Bolu Milletvekili Fatih Metin’in; 491 Sayılı Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

5.- Bolu Milletvekili Fatih Metin’in; 491 Sayılı Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (2/137) (S. Sayısı: 228)

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

6’ncı sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

6.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321) (x)

Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 321 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Saygıdeğer milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hamit Geylani, Hakkâri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Rahmi Güner, Ordu; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Faruk Bal, Konya; AK PARTİ Grubu adına Veysi Kaynak, Kahramanmaraş milletvekillerinin söz talebi vardır.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit Geylani…

Sayın Geylani şu anda yok galiba.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Rahmi Güner, Ordu Milletvekili.

Sayın Güner, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı yüce Meclis tarafından kabul edildikten sonra -hâlen yürürlükte bulunan- 8 Mayıs 1926 tarihinde yürürlüğe giren ve seksen üç yıldır yürürlükte olan Borçlar Kanunu tamamen yürürlükten kaldırılacaktır.

Sayın milletvekilleri, Türk Borçlar Kanunu Türk Ticaret Kanunu’ndan önce çıkarılması gerekliyken, her nedense Türk Ticaret Kanunu Meclis gündemine getirilmişti fakat Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın Genel Kurul gündemine getirilip öncelikle görüşmeye başlanılması da bu düzensizliği önleyecektir.

                        

(x) 321 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Değerli arkadaşlarım, biz bu konuda hem komisyonda hem Mecliste ısrarla Borçlar Kanunu’nun temel kanun olduğunu ve Ticaret Kanunu’ndan daha önce görüşülmesi gerektiğini belirtmiştik. Bu durum Meclis tarafından düzeltilmiştir.

818 sayılı Borçlar Kanunu’nun kabulünden bu yana geçen zaman, ilke ve dünya koşullarındaki değişim ve özel hukuk alanında kaydedilen ilerleme değerlendirildiğinde Türkiye’nin yeni bir Borçlar Kanunu gereksinimi olduğu açıktır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu gereksinimin farkında olduğumuzdan tasarının komisyondaki görüşmelerinde düzeltici, katılımcı, pozitif anlamda katkı sağlayıcı olarak tüm üye arkadaşlarım görev yapmışlardır.

Değerli arkadaşlar, Türk Borçlar Kanunu borç ilişkilerini düzenleyen temel bir kanundur. Bu Kanun Tasarısı mümkün olduğu kadar yürürlükte olan kanunun bazı maddelerini kabul etmiş, o maddelerin dilinde sadeleştirmeler yapmıştır fakat dilin arılaştırılması konusundaki yaklaşım sadece yabancı kelimelerin Türkçeleştirilmesi olarak algılanmıştır. Ancak, uygulamada yerleşmiş bazı hukuki terimlerin Türkçeleştirilmesi, hukuki problemlerin doğmasına neden olacaktır. Bu sebepledir ki, terimler üzerinde yapılacak düzenlemelerde azami dikkat edilmeliydi.

Temel kanunların kolaylıkla anlaşılabilmesi gerekmektedir. Bu kanun tasarısının hazırlanmasında Türk Borçlar Kanunu konusuna giren uygulamalarda mahkeme kararları, Yargıtay kararları ve doktrinden istifade edilmiştir. Bu tasarıda çağdaş hukukun ve küreselleşen ekonominin ortaya koymuş olduğu sorunların çözümünde Yargıtay ve doktrin görüşünün yanında İsviçre Borçlar Kanunu, daha doğrusu İsviçre Borçlar Kanunu Tasarısı ve Alman Borçlar Kanunu ile Fransa Borçlar Kanunu’ndan da istifade edilmeye çalışılmıştır. Esasında Türk Yargıtayının kararları ve bu konuda ihtisas sahibi akademisyenlerin görüşleri esas alınmıştır.

Sayın milletvekilleri, tasarının “hükümler” kısmında yeni getirilen genel işlem koşulları müessesesiyle sözleşme taraflarından birinin önceden hazırlayıp diğer tarafa sunduğu, müzakere edilmeden kabul edilen sözleşme metinlerinin doğurduğu olumsuzlukları önlemek amacı taşınmaktadır. Ancak bu hükümde tüketici işlemi ve ticari işlem ayrımı yapılmadığı için bu hüküm ticari işler açısından bazı olumsuzlukları da gündeme getirecektir. Eğer bu hüküm düzeltilmez ise ticaretin hızlı ve güvenli yapısı bozulacak, tacirin basiret yükümlülüğü, genel işlem şartları içeren ticari sözleşmeler de daralacaktır.

Sayın milletvekilleri, yine kanunlaştırma tekniğindeki büyük hatalardan birisi, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın hâlen yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun madde numaralarını değiştirmiş olmasıdır. Hukuk uygulamasını büyük oranda zorlaştıracaktır. Bu sebeplerle, yürürlükte olan kanun madde numaraları ile bu tasarının madde numaraları arasında uyum sağlanması gerekmekteyken tasarı bunu dikkate almamıştır. Bu temel kanunlaştırma hatalarının derhâl dikkate alınması, böyle bir temel konu yasalaştırılırken zarurettir.

Sayın milletvekilleri, tasarının gerekçesinde her ne kadar Avrupa sözleşmeler hukuku genel ilkeleri, milletler arası ticari sözleşmelerin genel ilkeleri gibi milletler arası kuruluşların hazırladığı model kanunlardan yararlanıldığı ifade edilse de tasarı incelendiğinde, maalesef, bu milletler arası metinlerin ve birçok AB yönergesinin dikkate alınmadığı, bunun aksine, sadece İsviçre hukukunda odaklanıldığı anlaşılmaktadır ancak -yapılması gereken- milletler arası düzenlemelerin tamamının dikkate alınması gerekirdi.

Sayın milletvekilleri, tasarının “Aşırı faydalanma” başlıklı hükmünde, aşırı faydalanma nedeniyle oransızlığın giderilmesi talebi, aşırı faydalanmanın öğrenildiği tarihten; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak iki yılda ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten itibaren beş yıl içinde kullanılabileceği hükmü getirilmiştir ancak bu hükmün, biz, daha uzun süreli bir şekilde düzenlenmesi gerektiğine inanmaktayız. Bu hâliyle, kanunda bulunan zaman aşımı süreleri yumuşatılacak ve aşırı faydalanmadan zarar gören korunacaktır.

Sayın milletvekilleri, tasarının “genel hükümler” kısmında yer alan “haksız fiil sorumluluğu” hükmü eksik olarak kaleme alınmıştır. Tasarının “haksız fiil hükmü” düzenlenirken, haksız fiil sorumluluğunun sonucu olarak sadece tazminat öngörülmüş, fiilin durdurulması, önlenmesi ve eski hâle iadeye ilişkin hükümler düzenlenmemiştir. Ayrıca, yine bu hükümde, manevi tazminat talebinin sebebi tam olarak belirtilmemiş, hüküm muğlak ifadelerle kaleme alınmıştır.

Ayrıca, tasarıda düzenlenen “tehlike sorumluluğu” hükmü ağır bir şekilde düzenlenmiştir. Almanya, Fransa, İtalya sanayileri tehlike altına girer sebebiyle tehlike sorumluluğundan vazgeçmekteyken bu hüküm ile sanayimiz Avrupa Birliği ülkelerinin sanayisi karşısında zor duruma düşecektir.

Sayın milletvekilleri, tasarıda yine düzenlenen “kısmen ödemede mahsup” hükmüne göre, borçlu ancak faiz ve gider borcunu kapatmışsa alacaklının oluru ile gerçekleştirdiği kısmen ödemesini anaparadan düşebilir. Hükmün devamında bu kurala aykırı sözleşme yapılamayacağından bahsedilmektedir. Bu gereksiz olarak eklenmiş bir hüküm olarak karşımıza çıkmaktadır.

Tasarının “Faiz” başlıklı hükmünde, faiz oranının özel mevzuata bırakılması kanaatimizce uygun olmamıştır. Avrupa Birliğinde eğilim, yasal faiz oranlarını Merkez Bankasının uyguladığı faiz oranına tabi tutmak şeklindedir. Ayrıca, bu madde hükmünde düzenlenen akdi faiz oranı çok fahiş olmakla beraber, kanaatimizce faiz oranı hiçbir şekilde yasal faiz oranının yüzde 40’ını geçmemelidir. Bu hükümde, hâkime cezai şartta olduğu gibi hakkaniyet uyarınca faiz oranını indirme yetkisi de tanınmalıdır. Bunun yanı sıra, sözleşmede öngörülmese bile erken ifa hâlinde faiz indirimi zorunlu kılınmalıdır.

Sayın milletvekilleri, tasarıda akdi temerrüt faizi sınırının yasal faiz oranının 2 misli olarak belirlenmesi, fahiş bir akdi temerrüt faizi uygulamasını doğuracaktır. Kanaatimizce bu yasal faiz oranı da yasal faizin yüzde 50’si oranında sınırlanmalıdır. Ayrıca, haksız fiillerden doğan borçlarda temerrüt faiz oranı düzenlenmeli ve bu faiz oranı asgari yasal faizin 2 katı olmalıdır. Tasarının genel “zamanaşımı” hükmü de eksik olarak düzenlenmiştir. Kanaatimizce iki tarafa borç yükleyen ilişkilerde farklı zaman aşımı süreleri düzenlenmelidir. Ayrıca, alacağın bir kısmı için zaman aşımı kesilmiş ise tamamı için de kesilmiş sayılmalıdır.

Sayın milletvekilleri, tasarının “Mal varlığı veya işletmenin devralınması” başlıklı hükmünde, bir işletmeyi devralanın sınırsız bir şekilde sorumlu tutulması maddeyi uygulanmaz hâle getirmekte. Bu sebeple, yüzlerce kişinin çalıştığı işletmeler devir yoluyla değil, hurda olarak satılmakta ve kapatılmaktadır ve sonuç olarak burada çalışanlar da işsiz kalmaktadır. İşletmeyi devredenin, asıl borçlunun sorumluluğu iki yılla sınırlıyken devralan, geriye doğru zaman ihbarıyla sınırsız sorumluluk altına girmektedir. Her şeyden önce, devralanın sorumluluğu da son iki yıllık borçlarla sınırlandırılmalıdır.

Sayın milletvekilleri, yürürlükte bulunan Borçlar Kanunu’nda yer aldığı gibi, aynen tasarıda düzenlenen “aşkın zarar” uygulamada ispatı konusunda tereddütlere neden olan bir düzenlemedir. Aşkın zarar konusunda uygulamada yer alan tereddütlerin giderilmesi için bu maddeye aşkın zararın ispatı hususunda bir hüküm eklenmemiş, madde eksik düzenlenmiştir.

Sayın milletvekilleri, Borçlar Kanunu’nun özel borç ilişkilerini düzenleyen “Özel Hükümler” bölümünde yeni sözleşme türleri düzenlenmesine rağmen, uygulamada sıklıkla kullanılan arsa karşılığı inşaat sözleşmesi gibi özel hükümlere ihtiyaç duyan bu konu, tasarı kapsamında düzenlenmemiştir. Özellikle, tasarının konut kiralarını düzenleyen hükümleri, yürürlükte olan 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanun’dan alınarak düzenlenmiştir. Kira sözleşmeleri gibi sosyal ve ekonomik yaşamdaki hızlı ve önemli değişikliklerin görüldüğü bu alanın özel kanunda düzenlenmesi daha uygundur çünkü böyle bir konuyu özel kanunda düzenlemek, zaman içinde değişen şartlara göre yasa değişikliği yapılması gerektiğinde bunun daha çabuk ve kolay bir şekilde yapılabilmesine imkân  sağlar. Ancak buna rağmen, konut kiraları gibi özel bir konu tasarının içerisinde düzenlenmiştir. Ayrıca, tasarıda yapılan düzenlemeler kiracı ile kiralayan arasında dengeyi bozmaktadır.

Sayın milletvekilleri, evde hizmet sözleşmesi bu tasarı ile Türk hukuk sistemine ilk kez girecektir. Tasarıda düzenlenen hizmet sözleşmesi hükümleri ile 4857 sayılı İş Kanunu hükümleri arasında düzenleme ve terim uyumu sağlanamamıştır. Ayrıca, bu bölümde düzenlenen “evde hizmet sözleşmesi” kapsamında iş sağlığı ve iş güvenliği bakımından iş yeri olan evlerin nasıl denetleneceği tasarıda düzenlenmemiştir.

Borçlar Kanunu’nun temel kanun olması sebebiyle özellikle tüm çalışanların grevli sözleşmeli koşullarda iş akdi yapmasını güvence altına alan bir genel hükmü içermesi yerinde olurdu diye düşünüyoruz.

Tasarının, eser sözleşmesinin düzenlendiği bölümde ise “iş sahibinin hakları” başlıklı hükümde yer alan “Eser, iş sahibinin taşınmazı üzerinde yapılmış olup da sökülüp kaldırılması aşırı zarar doğuracaksa iş sahibi sözleşmeden dönme hakkını kullanamaz.” hükmü özellikle kaçak ve projeye aykırı inşaatta, aykırılık, proje tadilatı süresi ile dahi giderilemiyorsa arsa sahibi bu inşaattan yararlanamayacağı ve sadece yıkım istenebileceğinden bu hâl için sözleşmeden dönme hakkı tanınmalıdır.

Ayrıca, tasarıda düzenlenen bugün genellikle küçük işletmelerde, genellikle esnaf arasında bir şirket uygulaması yer almaktadır. Bu eski kanunumuzda da var, yeni kanun tasarımızda da var.

Değerli arkadaşlarım, bu uygulama adi ortaklık sözleşmesi olarak kanun tasarısına girmiştir. Bu uygulama ile bugün mahkemelerde büyük sıkıntı yaşanmaktadır çünkü bu tasarı ile adi ortaklık sözleşmesinin ispat edilmesi konusunda zorluklar yaşanması bunun bir şekil şartının olmamasından ileri gelmektedir. Mahkemelerde bir adi ortaklığın ispat edilmesi sıkıntı yaratmakta. Eğer bir şekil şartı ortaya konulmuş olsa, yazılı bir şekilde hazırlanmış olsa adi ortaklık, bunun ispat durumu çok daha kolay olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, önümüzde Borçlar Kanunu Tasarısı var. Gerçekten, Türk ekonomisinin unsurlarından olan, bugün tarım sektörünün, ticari sektörün en büyük kaynağı olan bu tasarının tatbik sahası olması için gerçekten üzerinde durulması gerekli hususlar da vardır. Türkiye, tarihinin en büyük sıkıntılı, Türkiye bugün işletmeler konusunda en sıkıntılı bir dönemi yaşamaktadır. Yine, bu kanun tasarısında, incelendiğinde, ürün kirası şeklinde bir durum var.

Değerli arkadaşlarım, Anadolu’da birçok yerlerde, tamamen tarım sektörü zaafa uğramış, devlet, Hükûmetten hiçbir destek görememiş; Anadolu’daki işletmeler, kamu iktisadi teşebbüslerinin işletmeleri, bugün özelleştirme adı altında başkalarına devredilmiş, özelleştirilmiş; maalesef, Anadolu’da binlerce işçinin istihdam edildiği, binlerce kişinin evine ekmek götürdüğü bu işletmeler ortadan kaldırılmıştır. Şu anda Anadolu’da, özel teşebbüsün giremediği yerlerde kurulan, geçmiş hükûmetler tarafından kurulan bütün işletmeler ortadan kaldırılmıştır değerli arkadaşlarım.

Bu kanun elbette uygulanacak, Anadolu esnafına uygulanacak, Anadolu üreticisine uygulanacak. İstanbul’daki, büyük şehirlerimizdeki işletmelere, esnaflara uygulanacak olan, ticari işletmelere uygulanacak olan kanunların anasını, ana kanunu teşkil etmektedir, temel kanun olarak teşkil etmektedir. İşte bu bakımdan, bu kanun bizim için çok önemli ama önemli olan da Türkiye'nin ekonomisi, Türkiye'nin kalkınmasıdır. Önemli olan budur.

Değerli arkadaşlarım, bir konuya daha değinmek istiyorum. Türkiye’de bugün en büyük sorunlardan birisi de demokrasi ve demokrasinin en büyük unsurlarından birisi de hukukun üstünlüğüdür.

Değerli arkadaşlarım, bugün, bilen de konuşuyor, bilmeyen de konuşuyor. Türkiye’de çıkıyor bazı yetkililer “Biz en iyi şekilde hukuku uyguluyoruz.” diyorlar; Türkiye’de en iyi şekilde hukuk uygulaması, tarafsız yargı sisteminin olduğunu söylüyorlar.

Şunu açıkça söyleyeyim değerli arkadaşlarım: Türkiye’de eğer hukukun üstünlüğü yoksa, Türkiye’de yargı teminatı yoksa, bugün hâkim teminatı yoksa, yargıcın bağımsızlığı yoksa, bağımsız olarak atanacak olan hâkimlerin bugün atamaları yürütme organının bir bakanı tarafından yapılıyorsa, müsteşarı tarafından yapılıyorsa, hangi bağımsız yargıdan bahsediliyor değerli arkadaşlarım?

Biz geçmişte hâkimliğe başvuranların nasıl alındığını biliyoruz. Ne imtihan vardı ne mülakat vardı değerli arkadaşlarım. Üniversiteyi başarıyla bitiren kişiler, şartlarını yerine getirmek suretiyle, sıradan, hâkimlik statüsüne alınıyordu değerli arkadaşlar. Şimdi nasıl oluyor? İmtihana giriliyor ve yüksek derecede puan alan çok değerli öğrencilerin hepsi mülakatta eleniyor. Bazı sıfatlar aranıyor değerli arkadaşlarım. Türk hukuk sisteminde, böyle sıfatlar aranarak geçmişte hâkim statüsüne alınmış değildi hâkimler. İşte, değerli arkadaşlarım, bu gerçekten büyük bir noksanlık olarak görülüyor.

Bugün, tartışılan bir Yüksek Hâkimler Kurulu varsa, bunun değiştirilmesi varsa, yürütme organının ve yasama organının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – …atadığı, atayacak olduğu bir sistem varsa, nasıl tarafsız bir hukuk sisteminden bahsedilir değerli arkadaşlarım?

İşte, biz, bu kanun tasarısını uygulayacak olan yargıçların, hâkimlerin çok daha tarafsız ve gerçekten, bir yürütme organının denetiminde olmadan, onun terfi işlemlerinde olmadan, onların atamasıyla olmadan, onların teftişiyle olmadan, daha bağımsız, daha özgür ve kendi kanaatlerine göre, kendi yetiştiği kurallara göre, vicdani kanaatlerine göre karar vermesini istiyoruz. Yüzlerce kanun çıkarın, yüzlerce kararname çıksın, eğer ki Türkiye’de hukukun üstünlüğü yoksa, bağımsız yargı yoksa, hâkimlik teminatı yoksa, eğer hâkim verecek olduğu kararda etki altındaysa, etki altında kalacak durumdaysa, o memlekette, o yerde tutup da “Biz hukukun üstünlüğünü sağlıyoruz.” diye kimse söylemesin değerli arkadaşlarım. Ben hâkimlerin atamalarının çok daha bağımsız, çok daha özgür yapıldığı devirleri biliyorum. Ama şimdi de dikkat ederseniz, bir Adalet Bakanının katılmadığı, bir Müsteşarın katılmadığı bir Yüksek Hâkimler Savcılar Kurulunun görev yapamadığını biliyoruz değerli arkadaşlarım.

İşte, Türkiye’de kimse çıkıp da, hangi mevkide olursa olsun, hukukun üstünlüğünü savunmasın, geriye baksın. Türkiye’de uygulamaları görüyoruz, Türkiye’de yargılanmaları görüyoruz. Onu kimse savunmasın. Bugün gazetelerde resmi var, cellat gibi resim çektirmişler, bilmem şunu, şunu şeklinde eğlence yerlerinde.

Değerli arkadaşlar, hukuk bu değildir. Parlamentonun, gerçekten, kanunlar çıkarmak suretiyle, hâkim teminatının, hukukun üstünlüğünün ne olduğunu göstermesi lazım değerli arkadaşlarım. Biz çağdaş bir ülkeyiz, Atatürk ülkesindeyiz, biz Türkiye'nin kuruluş felsefesini çizen Mustafa Kemal’in Meclisindeyiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Güner’e teşekkür ediyorum.

Şimdi, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit Geylani, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Borçlar Yasa Tasarısı’nın tümü üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 1926 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen ve hâlen yürürlükte olan Borçlar Yasası’nın aradan geçen uzun süre nedeniyle günümüz ihtiyaçlarına yanıt olmaktan uzak olduğu bir gerçekliktir. Özellikle dilinin oldukça eskimesiyle birlikte içerik bakımından ve gelişen teknolojiye ve ticari yaşama yanıt olmaması yeni bir borçlar yasasını kaçınılmaz duruma getirmiştir. Akademik çevrelerin ve yargının bu yöndeki yorumlarıyla eskiyen metinlerin günümüz olaylarına uygulanması ve ihtiyaçların giderilmesi noktasında değişen dünya koşulları ve ekonomik dengeler karşısında eskiyen mevzuatın bir bütün olarak değiştirilmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bu nedenle Borçlar Yasası’nın değiştirilerek hem dil açısından hem de içerik bakımından güncelleştirilmesi olumlu bir yaklaşımdır. Ayrıca bu alanda yapılan değişim Avrupa Birliğine uyum programı çerçevesinde atılacak önemli adımlardan bir tanesidir. Ne var ki Türkiye'nin Avrupa Birliğine üye olması için ekonomik kriterlerin siyasi kriterlerin önüne çıkması, hadiseyi ne yazık ki kökten çözmüyor. Onun için Borçlar Yasası ve Ticaret Yasası gibi yasalardan önce 23’üncü Dönem Parlamentosunda öncelikle ele alınması gereken yeni demokratik bir Anayasa, Siyasi Partiler Yasası, Seçim Yasası gibi öncelikler bulunmaktadır. Ancak AKP hükûmet olduğu günden bu yana sürekli yeni bir Anayasa değişikliği paketinden ve zaman zaman da kısmi acil değişimlerden söz etmektedir ama ne yazık ki yurttaşın özgür geleceği adına değişim iradesini, inandırıcılığını ve basiretini gösterememiştir. Oysaki hâlen Türkiye'nin temel sorunu yeni bir anayasayla birlikte demokratikleşme ve baş sorunu da Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümüdür.

Bugün Türkiye'nin gündeminde pompalanan, içeriğinden boşaltılmış “açılım” söylemleri havada kalıyor ve sorunu daha da karmaşıklaştırıyor. Salt birkaç simge şahsiyeti rahmetle anmak ve bazı çevrelerin tehdit boyundaki eleştirilere göre olayı makaslama ile de açılım olmuyor. En önemlisi de içi boşaltılmış bir açılımı bile içine sindiremeyen siyasi muhalefetin karşıtlığını da oldukça manidar görüyoruz ve demokratik açılımla savaş tezkerelerinin hiç de bağdaşmadığını söylemeye gerek bile yoktur çünkü aynı iklimde yaşamayan olgulardır.

Değerli arkadaşlar, bize göre, Avrupa Birliği müktesebatına uyum çerçevesinde ele alınması gereken temel konular siyasi kriterlerdir. Bu kriterleri yerine getirmenin tek yolu da demokratik, yeni sivil bir anayasadır. Bunu da Türkiye'nin çağcıl bir hukukla buluşması için önemsiyoruz. Türkiye'nin ekonomik alanlarda gelişebilmesinin en önemli koşullarından bir tanesi de istikrarlı bir siyasetin yanında, demokratik, barışçıl ve huzurlu bir ortamın bulunmasıdır. İstikrarlı siyasetin de temel anahtar sözcüğü istikrarlı yönetimlerdir ama temsilde adaletin olmadığı hiçbir bir ülkede ne siyasette ne sosyal yaşamda ve ne de ekonomik alanda istikrardan söz edilemez. İşte, ülkemizin ve toplumumuzun temel sancısının bu olduğunu düşünüyoruz. Bu sancının çözüm ilacı da –altını çizerek söylüyorum- dünyanın hiçbir antidemokratik ülkesinde bile görülmeyen yüzde 10’luk seçim barajını halkın özgür iradesi sınırına çekmektir. Bu bağlamda, Türkiye ekonomisinin söz sahiplerinden olan Sayın Rahmi Koç da “Yüzde 10 seçim barajının olduğu bir yerde demokratik açılımdan söz etmek hiç de inandırıcı değildir.” diyor.

Ayrıca yabancı yatırımcıların, büyük şirketlerin aradığı en önemli koşul, herkesin kendini güvende hissettiği, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmadığı, refah düzeyi yüksek olan ülkelerdir. Dolayısıyla, Türkiye’de barış ve huzur ortamı yaratılmadan, ekonomik ve hukuk alanında yapılacak hiçbir düzenleme istenilen sonucu veremeyecektir.

Sonuç olarak, temel hak ve özgürlükleri tam güvence altına alan, farklı kimlik ve kültürleri tanıyan ve koruyan, ülkeyi demokratikleştirecek, baştan sona yenilenmiş bir anayasa ve aynı argümanları içeren bir siyasi partiler ve seçim yasası toplumun dileği ve özlemidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ulusal program çerçevesinde değiştirilecek ve yeni çıkarılacak çokça yeni yasa ve düzenlemelerden söz ediliyor. Biz bu çerçevede yapılacak düzenlemeleri kuşkusuz önemsiyoruz. Biliyorsunuz, ticaret yasası Meclis gündemine daha önce gelmişti. O zaman da altını çizerek belirttiğimiz gibi, borçlar yasası görüşülmeden ticaret yasasının görüşülemeyeceğini ifade etmiştik. Aksi takdirde uyum sağlanması konusunda sorun çıkacağı endişesini taşıdığımızı da vurgulamıştık. Çünkü borçlar yasasına atıfları içeren birçok madde Ticaret Yasa Tasarısı’nda da yer almaktadır.

Her ülkede Borçlar Yasası ticaret hukukunun temeli kabul edilir ve değişimler Borçlar Yasası’ndan başlar. Borçlarla ilgili yasal hükümler netleştirilmeden çıkarılan bir ticaret yasası yeni sorunlara ve kuralsızlıklara neden olacaktır. Bu nedenle Borçlar Yasa Tasarısı yasalaştıktan sonra ticaret yasası da kaldığı yerden ve de yeniden güncelleştirilerek görüşmeye devam edilmelidir.

Değerli arkadaşlar, Borçlar Yasa Tasarısı’nı hazırlayanların Avrupa ülkelerinde son yıllarda yapılmış olan değişiklikleri yeterli ve gereği gibi incelediği konusunda ciddi endişelerimiz vardır. Tasarının gerekçesinde her ne kadar Avrupa sözleşmeler hukuku genel ilkeleri ile uluslararası ticari sözleşmelerin genel ilkeleri gibi uluslararası kuruluşların hazırladığı model yasalardan yararlanıldığı ifade edilse de tasarı bir bütün olarak incelendiğinde bunun çok eksik olduğunu görmekteyiz.

Tasarı daha çok İsviçre Borçlar Yasası ön tasarısından yararlanılarak hazırlanmıştır. Anılan İsviçre yasa tasarısı henüz İsviçre’de de kabul görmemiş çünkü parlamentoya dahi sevk edileceği şüpheli olan bu ön tasarı İsviçreli büyük hukukçular tarafından da yoğun bir şekilde eleştirilmektedir; bu da tasarının Avrupa Birliği mevzuatından uzak olduğu anlamına gelmektedir.

Ayrıca madde gerekçelerinde yapılan değişiklikler ve getirilen yeniliklerle ilgili hiçbir istatistiki veriye de yer verilmemiştir. Örneğin kira sözleşmelerinde kiracıdan güvence parasının en fazla üç aylık kira bedeliyle sınırlandırılmasının hukuki ve mantıksal nedenleri tasarıda görülmemektedir. Bu konuda açılan dava sayısı ve verilen mahkeme kararlarına ilişkin hiçbir bilimsel veriye de yer verilmemiştir.

Aynı şekilde, tasarıda haksız fiillerde, satımda ayıba karşı garanti sorumluluğunda zaman aşımı süreleri artırılırken bunun nedenleri ve hangi verilerden, hangi hukuki kriterlere dayandığı da belirtilmemiştir.

Tasarının en büyük handikaplarından bir tanesi de -bir önceki konuşmacı arkadaşımız da sanırım belirtti- madde numaralarının değiştirilmiş olmasıdır. Bu sorun 4721 sayılı Medeni Yasa’da da yaşandı ve hâlen içinden çıkılmamaktadır çünkü pratik yaşamda, özellikle de yargı alanında çalışan kimseler açısından ciddi sıkıntılara neden olmaktadır.

Tasarının dili her ne kadar sadeleştirilmişse de literatürde yerleşmiş bazı hukuki terimlerin yerini komik karşılıklar almıştır. Sadece bir örnek verirsek: “İcap” gibi köklü bir terime karşılık “öneri” gibi basit bir ifade kullanılmıştır ki karşılığını bulmadığını düşünüyoruz. Bunun gibi birçok örneğe de rastlanmaktadır.

Tasarının en önemli yeniliklerinden bir tanesi de genel işlem koşullarıyla ilgili 20 ile 25 maddelerinde yer verilen düzenlemeler olmuştur.

Her ülkede olduğu gibi ülkemizde de başta bankalar ve sigorta kuruluşları, idari kurumlar ve neredeyse topluma yönelik tüm ticari ilişkilerde giderek yoğunlaşan biçimde uygulanmakta olan tip sözleşmeleri ve bunların içerdikleri genel işlem koşulları yasal bir düzenlemeye kavuşturulmuştur. Öğretide gerekli ve öngörülen böyle bir düzenleme uygulamada da son derece de yoğun bir biçimde pratik kolaylıklar sağlayacaktır. Ancak genel işlem şartlarının yürürlük, yorum ve içerik denetiminin Alman Medeni Yasası’ndaki denetimle karşılaştırıldığında yetersiz olduğu ortaya çıkmaktadır.

Yine, tasarıda 461 - 469 maddeleri arasında düzenlenen, hizmet sözleşmesinin bir türü olan, evde yapılan işleri konu alan evde hizmet sözleşmesinin yer alması, bir ilk olması açısından oldukça önemli olduğuna da bakıyoruz. Ne var ki, düzenlemenin eksik olduğu kanısındayız, bu öneme binaen. Bu alandaki önemli bir eksiklik, işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından evlerin aynı zamanda iş yeri oldukları için nasıl denetleneceklerinin hükme bağlanmamış olmasıdır. Bu konuda genel bir hüküm getirilmiş olsaydı daha iyi olurdu düşüncesindeyiz.

Değerli arkadaşlar, tasarının konut kiralarını düzenleyen hükümlerinin sosyal ve ekonomik yaşantıdaki hızlı ve önemli değişikliklerin görüldüğü bir alan olması nedeniyle özel yasayla düzenlenmesinin daha uygun olacağı yaygın bir görüştür çünkü değişen koşullara göre yasa değişikliği yapılması da daha pratiktir.

Burada bir gerçeği vurgulamakta yarar görüyoruz: Hazırlanan yasa tasarılarında, sadece Borçlar Yasası değil daha önceki yasa tasarılarında, yeteri düzeyde konunun uzmanlarından yararlanılmamaktadır. Ayrıca ciddi bir karşılaştırmalı hukuk araştırması da yapılmamakta, çoğulculuğa ve saydamlığa uygun bir yöntem de izlenmemektedir ve de kuralların kaleme alınmasında özenli davranılmadığı da görülmektedir. Bu nedenle, Türk Ceza Yasası ve Medeni Yasası’nda yaşanan olumsuzluklar hâlen bu gerekçelerle devam etmektedir.

Ayrıca yasaların hazırlanmasındaki özensizliğin faturası sadece hukukçulara ve ilgili kişilere çıkmamakta, bu tutum aynı zamanda yasama organına da pahalıya mal olmaktadır, çünkü bu tür önemli yasaların eksikliklerini kapatmak için yeni düzenlemeler yapmak üzere Meclis yoğun bir mesai harcamak zorunda kalmaktadır, bu da Meclisin hantallaşmasına neden olmakta ve daha önemli çalışmalarının önünü de tıkamaktadır. Bize göre, hukuk uzmanlarına ve ilgili kuruluşlara tasarıyı yeteri kadar inceleyebilme fırsatı verilmelidir. Ayrıca Avrupa’da son yıllarda yapılmış olan borçlar hukukunu uyumlaştırma çalışmalarının da dikkate alınması gerekir diye düşünüyoruz.

Borçlar Kanunu gibi önemli ve köklü bir yasada tüm eleştirilerimize rağmen tümden retçi bir yaklaşımımız yoktur, olumlu her yanını bundan önce desteklediğimiz yasalarda olduğu gibi burada da desteklemeye devam edeceğiz. Ancak tasarının hiçbir eleştiriye meydan vermeyecek şekilde yeniden bir kez daha incelenip eksiklik ve aksaklıklarını gidermesini öneriyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Geylani, teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Borçlar Kanunu Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım. Partim ve şahsım adına yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Borçlar Kanunu özel hukukun en temel yasasıdır. Özel hukuk, günlük hayatımızın, uyandığımızda, faaliyetlerimize başladığımızda karşımıza çıkan, belirli maddeleri günlük hayatımızın süreci boyunca da bizi ilgilendiren ve bir gün boyunca defalarca uymaya tabi olduğumuz bir kanunlar silsilesidir.

Borçlar Kanunu, gündelik hayatı doğrudan ilgilendirdiği kadar özel hukuk alanındaki diğer düzenlemelerin, diğer kanunların da temelini teşkil etmekte, anayasasını teşkil etmektedir.

Elbette ki toplumlar ilerlemektedir, toplumsal gelişme, ekonomik ihtiyaçlar artmaktadır. Gelişen ihtiyaçlara ve toplumsal zaruretlere uygun bir biçimde yasalarda da değişiklik yapılması gerekmektedir. Ancak kanunlarda yapılacak bu değişikliklerin sınırı toplumsal ve ekonomik ihtiyaç ile belirlenmelidir. İhtiyacın hasıl olduğu yerde, zaruretin hasıl olduğu yerde o toplumsal gelişmeye ve ekonomik gelişmeye uygun yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Yasal düzenlemeler yapılmalıdır, gerekiyorsa kanun ihdas edilmelidir, gerekiyorsa kanun ilga edilmelidir.

Önümüzdeki yasa tasarısı ile bizim seksen altı yıldır uyguladığımız Borçlar Kanunu’muz külliyen ortadan kaldırılmaktadır. Külliyen ortadan kaldırılan bu Kanun ile birlikte toplum hayatımızda ve ekonomik alanda belirli dönemlerde, belirli katmanlarda uygulanagelen kuralların silsilesi bozulmakta, kanun maddeleri bozulmakta, terimler, deyimler bozulmakta, kavramlar değişmektedir. Buna niçin ihtiyaç duyulmuştur? Buna niçin ihtiyaç duyulduğunu kanunun gerekçesine bakarak bulmamız gerekmektedir. Önümüzdeki kanunun gerekçesinden anlaşıldığına göre, bu tasarı aslında Borçlar Kanunu’nun önemli bir kısmının tekrarı anlamındadır. O hâlde niçin Kanun’un tümü ortadan kaldırılmaktadır? O hâlde niçin seksen altı yıllık bilgi, tecrübe, seksen altı yıllık içtihat, özel hukuk kültürü bir çırpıda yok edilmek istenmektedir? Bunu Milliyetçi Hareket Partisi olarak anlayabilmiş değiliz. Ancak, daha önce Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetinin yürüdüğü bir yanlış yoldan duvara çarptığımızı hatırlatmak istiyorum.

Borçlar Kanunu gibi Türk Ceza Kanunu da külliyen değiştirilmişti, Ceza Muhakemesi Kanunu da külliyen değiştirilmişti. Bu değişikliğin ortasında yok edilmiş ceza hukuku kültürü, hafızası boşaltılmış ceza hukukçuları; uygulanmayan, raflar, arşivler arasına kaldırılan seksen altı yıllık ceza hukuku birikimi, o yıkıntının, o tahribin altında kalmıştır.

Altında kalınmakla kalınmamıştır değerli arkadaşlarım, Ceza Kanunu ile meşgul olan Yargıtayın çok değerli Başkan ve üyeleri, baroların, barolarımıza kayıtlı çok kıymetli ceza hukukçuları, ceza mahkemelerimizdeki hâkimler, bu kanunların uygulandığı müştekiler, müdahiller, sanıklar, mahkûmlar ve onların yakınları da bu yıkıntının arasında kalmıştır.

O derecede kalınmıştır ki, bir tek örnekle size ifade etmeye çalışayım: Hükmen tutuklu olan bir kişi dilekçe veriyor Yargıtaya “Ben ceza aldım. Bu suçu işlemedim, suçsuzum ama benim cezamı tasdik edin ki, bir an önce ben bu tutukluluktan kurtulayım.”

Niçin bunu istiyor? Şunun için istiyor: Tutuklu olduğu için meşruten tahliye hakkından yararlanamıyor. Yararlanamadığı için -tutuklu kaldığı süre meşruten tahliye hakkından yararlandığı takdirde tahliye olmasını gerektirmektedir- onun için, işlemediğini savunduğu suçtan mahkûmiyeti dahi göze almaktadır.

Yargıtay niye buna cevap veremiyor? Çünkü Yargıtayın önündeki işler şişti. O kadar şişti ki, kesinleşmiş ceza kararları bile bu Ceza Kanunu değişikliği ile birlikte, lehe olan hükmün uygulanması ilkesi, kuralı gereği tekrar hâkimin önüne gelmiştir.

Şimdi şu silsileyi birlikte takip edelim: Altyapısı hazırlanmadan bu Kanun çıkarıldığı için hâkim, evrak üzerinde karar vermiştir, dosyayı Yargıtaya göndermiştir. Yargıtay birinci bozması: Bu, evrak üzerinde görülecek iş değildir, duruşma açın. Dosya tekrar mahkemeye gitmiştir. Mahkeme duruşmasını yapmıştır, tekrar karar vermiştir. Bu arada, Ceza Kanunu’nda -ki belki dünyanın tek kanunudur yürürlüğe girmeden değiştirilen maddeleri olması itibarıyla- bazı değişiklikler daha olmuştur. O değişiklikler gereği tekrar bozulmuştur. Örneğin, hükmün açıklanmasının ertelenmesi maddesi. Dolayısıyla, bir tek ceza kararı 4 defa mahkemeye, 4 defa da Yargıtaya gitmiştir. Bir kalemde görülmüş, bitirilmiş iş, 4 defa daha yargının önüne getirilmiştir. Bundan dolayıdır ki Yargıtayın önündeki dosyalar şişmiştir, iş yükü artmıştır, mahkemelerin önündeki iş yükü şişmiştir ve mahkemeler bununla cebelleşmenin sonunda hâkimleri bıkkın ve bezgin bir hâle gelmiştir. Hâkimin bıkkın ve bezgin bir hâle geldiği bir ortamda, her celseyi takip eden müştekisi, müdahili, sanığı, avukatı bıkkın hâle gelmeyecek midir? Onlar da gelmiştir ve bu alanda, yürüdüğünüz yolda, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak duvara tosladınız. Şimdi ikinci defa duvara çarpmayın diye ben sizi uyarmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu kanunun eleştirilecek çok yönleri bulunmaktadır ama ben bu kısa zaman dilimi içerisinde, olabildiğince özetleyerek ve madde başlıkları içerisinde sizlere sunmaya çalışacağım. Kanunun dili çok önemlidir. Değerli milletvekilleri, Konfüçyüs’e sormuşlar: “Bir ülkeyi daha iyi hâle getirebilmek için, bir ülkedeki sorunları giderebilmek için işe nereden başlarsınız?” Konfüçyüs’ün verdiği cevap: “Dilinden başlarım.” diyor. Niçin dilinden başlıyor? Çünkü dil düşünceyi ifade ediyor. Düşünce hareketi ifade ediyor. Hareket toplumsal davranış biçimini ifade ediyor ve toplumsal davranış biçimindeki bozukluklar eğer uygun şekilde giderilemez ise bu, ahlaksızlığı, yozlaşmayı ve suç oranının artışını ortaya koyuyor. Adalet de buna çare bulamazsa tuzun kuruduğu noktaya geliyoruz. Şimdi, Konfüçyüs’ün binlerce yıl önce söylediği olayı biz Türkiye’de sıkça yaşamaktayız ama bu kanun vesilesiyle bunları da yaşamaktayız.

Bir başka hukukçu, İtalyan meşhur ceza hukukçusu Beccaria “Suç ve Ceza” isimli kitabında iki tane üzüntüsünü dile getiriyor. Bunlardan bir tanesi “Halkıma üzülüyorum.” Sebep, halkım yargılandığı dili anlayamıyor. İkinci üzüntüsü ise “Hâkimlerimize üzülüyorum.” Sebep, hâkimlerimiz halkın anlamadığı bir dilden yargılama yapıyorlar ve verdikleri kararın doğruluğunun halk tarafından iyi değerlendirilemediğini ifade ediyor. Şimdi, Konfüçyüs’ün ve Beccaria’nin bu sözlerinin bize ışık tutması gerekmektedir. Bize ışık tutarken de önümüzdeki yasa tasarısının diline gerekli özeni ve önemi göstermemiz gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, dinde zorlama olmaz, dilde de zorlama olmaz. Dinde olmayan zorlamayı dile sıkıştırmak, toplumun düşünce kapasitesini zayıflatmak, daha dar kelimelerle düşünme sonucunu ortaya çıkarır. Şimdi bu yasadaki zorlamalardan sizlere birkaç tane örnek vererek düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu kanunda “arılaştırılmış Türkçe” diye bir tabirden bahsedilmektedir. Tabii, Agop Dilaçar zamanından beri bu iddiayı değişik kelimelerle ortaya koyanlar olmuştur ama bir kanun tasarısında, bir kanun tasarısının gerekçesinde arılaştırılmış Türkçeyle ben ilk defa karşılaşıyorum. Türkçenin arılaştırılmamışı nedir? Bu sorunun cevabını bekliyoruz. Ancak, kastedilmesi gereken, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak baktığımızda hadiseye, yaşayan Türkçeyi kanuna koymak lazım. Yaşayan Türkçe halkın anladığı Türkçedir. Yaşayan Türkçe Beccaria’nın 1664 yılında -iki sebepten dolayı- üzüldüğü sebebi ortadan kaldıran Türkçedir. Yaşayan Türkçe binlerce yıl önce Konfüçyüs’ün verdiği öğüdü bugün akla getiren Türkçedir.

Şimdi soruyorum size: “Hata” kelimesi yaşayan Türkçede var mıdır? Vardır, herkes bilir “hata”yı; köylü, kentli, işçi, işveren, müteahhit, yüklenici, hâkimi, savcısı, herkes bilir bunu. “Hata” kelimesini bilmeyen insan olabilir mi? Bu “hata” kelimesi eski Kanun’da var. “Hata” kelimesinin ne hatasını gördünüz ki bunu Kanun’dan çıkarıyorsunuz, yerine aynı anlamı kapsama ihtimali zayıf olan “yanılma” kelimesini koyuyorsunuz? Bu, yaşayan Türkçeyi tahriptir.

“Hile” kelimesini yaşayan Türkçede herkes bilir, değil mi? Türkçe konuşup da “hile” kelimesini bilmeyen bir arkadaşımız, bir kardeşimiz, bir vatandaşımız olabilir mi? Olamaz. Ne akla hizmettir ki “hile”yi Kanun’dan çıkarıyorsunuz, onun yerine “aldatma” kelimesini koyuyorsunuz. ”Hile” ve “aldatma” kelimesinin ne anlama geldiği seksen altı yıl boyunca hem Ceza Kanunu’nda hem Borçlar Kanunu'nda uygulana uygulana, tecrübe edile edile, mahkeme kararlarına içtihat olarak geçe geçe bir olgunluk kazanmıştır. Bu olgunluğu terk etmenin anlamı nedir? Bu kadar, Türk dilini zayıflatırken, cömertliğin cesaretini nereden buluyoruz?

Değerli arkadaşlarım, “muayene” kelimesi de aynıdır. Kanun’daki “muayene” kelimesinin bir anlamı vardır, bu anlamın içi içtihatlarla doldurulmuştur. Şimdi, bu “muayene” kelimesi herkes tarafından bilinen bir kelimedir, onu çıkarıyorsunuz, yerine, ne anlama geldiği, içi nasıl doldurulacağı belli olmayan “gözden geçirme” kelimesini getiriyorsunuz.

Bunun gibi onlarca yaşayan Türkçenin kelimesini kanun ile kanun metninden çıkararak Türkçeyi kısırlaştırmaya kimsenin hakkı yoktur, kimsenin haddi de yoktur.

Değerli arkadaşlarım, bunun yanı sıra, kavram farklılığı olduğu hâlde doğru olarak yazılmış olan kelimelerin, karşılığı aynı anlama gelmeyecek başka kelimelerle ifade edildiğine de şahit oluyoruz.

Şimdi, “borç ödemekten aciz” ifadesi vardır Kanun’da. Borcu ödemenin anlamı zaten Arapçadır, adı “ifa”dır. “Borç ödeme” kelimesi “ifa” kelimesine göre yaşayan Türkçe içerisinde daha çok anlam bulmuştur ve daha çok kullanılmaktadır, ama yaşayan Türkçeyi, yani “borç ödemeden” ifadesini çıkarıyorsunuz, onun yerine “ifa” kelimesini koyuyorsunuz. Bu ne lahana, bu ne perhiz, bu ne turşu? “Aciz” kelimesi “borç ödemeden aciz” kelimesi hukuki bir mana ifade eder, “ifa güçsüzlüğü” aynı anlamı kapsamaz. Çünkü, “borç ödemeden aciz” gerek icra hukukunda gerek borçlar hukukunda yüzlerce içtihatla etrafı çerçevelenmiş, içi doldurulmuştur, ama “ifa güçsüzlüğü” yeni bir tabirdir. Şimdi, bunu uygulayacak hâkim diyecek ki, bu Meclis emek vermiş, bu ibareyi değiştirmiş, herhâlde bir maksadı var. Nedir maksadınız? Neyse açıklayın biz de öğrenelim.

“Alacağın temliki…” “Alacağın temliki” kelimesinin de bir anlamı vardır özel hukukta, “alacağın devri.” Devir” de Arapça, “temlik” de Arapça. Niye değiştiriyorsun kardeşim? Niye kafa karıştırıyorsun?

“Borcun nakli…” Bu daha vahim bir şey. “Borcun nakli”nin karşılığını “borcun üstlenilmesi” diyorsun. Hâlbuki “üstlenme” kelimesini borçlar hukukunda nevzuhur dilciler “müteahhitlik” anlamında kullanıyor. “Taahhüt sözleşmesi”ni “üstlenme sözleşmesi” olarak değerlendiriyorlar veya o kelimeyi Türkçeye sokmaya çalışıyorlar yanlış olmakla birlikte. Benim bilebildiğim kadarıyla borçlar hukukunda “üstlenilme” ifadesi taahhütle ilişkilidir. Borcun nakliyle üstlenme arasında herhangi bir ilinti ve ilişki yoktur. Borcun nakli ayrı bir anlama gelir, borcun üstlenilmesi ise bu anlamı taşımaz ve muhtemelen uygulamada yeni anlamlar yüklenmeye çalışılacaktır ki, bu yüklenecek anlamların da ne derecede adalete hizmet edeceğini bilemiyoruz.

“İlliyetlik” kelimesi… “İlliyetlik” kelimesini hepimiz biliriz. Hukukta “illiyetlik” kelimesi “sebep ve sonuç ilişkisi” anlamına gelmektedir. “Sebep ve sonuç ilişkisi…” Karşılığında “nedensellik.” “Nedensellik”, “illiyet”i karşılıyor mu? Karşılamıyor.

Değerli arkadaşlarım, bunları sıralamak mümkündür ancak zaman da dolmakta. Bir an önce ben dilden diğer konulara geçmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun yapılırken elbette ki Adalet Bakanlığı bir hazırlık çalışması yapacaktır. Diğer hususlara zaman yetmeyeceği için özetleyerek geçiyorum. Elbette ki Adalet Bakanlığı bir kanun tasarı tasarısı hazırlayacaktır, hazırlamıştır. 1998 yılında başlamıştır bu çalışmalar ve devam etmiştir ancak çıkan bu tasarı tasarısının Meclise getirileceği sürece kadar temel bir kanun olan, özel borç ilişkilerinin anayasası niteliğindeki Borçlar Kanunu’nun çok özen gösterilerek, ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri alınarak, uygulayıcıların görüşleri alınarak, bu kanunun uygulanacağı toplum kesimlerinin ve onların sivil örgütlerinin görüşleri alınarak, bu görüşlerin bir beyin fırtınası hâlinde tartışılarak, alternatifleri hazırlanarak bir hâle, bir olgunluğa ulaştırılması gerekirdi ve o olgun seviyeden sonra 4-5 kişiyi geçmeyecek bir komisyon marifetiyle bunun kaleme alınması ve redakte edilmesi gerekirdi. Maalesef, bu kanun acelece ve acemice, bu süreçler atlatılmadan huzurumuza getirilmiştir. Huzurumuza getirilen bu şekliyle bu kanun Türkiye’ye ceza hukukunda yaşatılan yıkıntının bir benzerini özel hukuk alanında yaşatacaktır.

Değerli arkadaşlarım, yöntemle ilgili bu eksiklikle birlikte, kavram kargaşasıyla da eksikliği pekiştiren bu durum, kamuoyunda kanun tasarısının yeterince tartışılmaması şeklinde, en nihai, olumsuz yönünü karşımıza çıkarmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

FARUK BAL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, “kamuoyu” dediğimiz halkın kendisidir. Halk, bu kanunun günde en az 8-10 defa hükümlerine tabi olan kitledir. Halkın bu kanunla ilgisinin hangi seviyede araştırıldığını, hangi seviyede görüşünün alındığını, hangi seviyede katkısının sağlandığını doğrusu biz bilmiyoruz, bilenin de olduğunu sanmıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, ilerleyen zaman içerisinde ben tekrar huzurunuzda olacağım. Ancak bu bir temel kanundur, bu kanunla ilgili önerilerimiz vardır, bu kanunun maddelerinin tümüyle ortadan kaldırılması, dili, kavram kargaşası itibarıyla ortaya çıkan bozuklukların giderilmesi için teklifimiz olacaktır. Sayın Komisyonun ve Sayın Adalet Bakanlığının bu tekliflerimize karşı alacakları tavrı… Ticaret Kanunu’nda, Milletlerarası Özel Hukuk Kanunu’nda ve diğer kanunlardaki gibi oy çoğunluğuyla reddetmesi hâlinde, topyekûn bir şekilde, bu kanunun kanunlaşmasını engellemek için, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak İç Tüzük’ün verdiği tüm hükümlerden yararlanacağımızı huzurunuzda saygıyla ifade ediyor, kanun çalışmalarının milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bal.

Gruplar adına son konuşmacı, AK PARTİ Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi Kaynak.

Buyurun Sayın Kaynak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, yeni yasama yılının ülkemize, milletimize ve Parlamentomuza hayırlar getirmesini temenni ediyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, bugün Türk hukuk tarihi adına önemli bir gün. On iki yıla yakın bir zamandan beri, yani Nisan 1998’den beri üzerinde büyük emekler verilen, bir büyük, temel yasa tasarısının kanunlaşması için Genel Kuruldaki görüşmelerine başladık.

Özel hukukun anayasası olarak tabir edilen böylesine önemli bir tasarının kanunlaşması sürecinde en önemli safhalardan birini bugün başlatmış bulunuyoruz. Bu önemli temel yasa tasarısının, değerli milletvekillerimizin de katkılarıyla, kısa sürede yasalaşması temennisiyle sözlerime başlıyorum.

Sayın milletvekilleri, yürürlüğe girdiği tarihten günümüze kadar geçen seksen yıllık süreçte Borçlar Kanunu’nun içeriğinde bazı değişiklikler yapılmış olmakla birlikte bunlar köklü ve önemli değişiklikler olmamıştır. Kanunların bir sosyal varlık olarak aynen canlı varlıklar gibi zamanla yaşlanmaları, kendilerinden beklenen işlevleri tam anlamıyla yerine getirmekte güçsüz kalmaları, bu sebeple de günün şartlarına ve ihtiyaçlarına gereği gibi cevap vermemeleri herkesçe kabul edilebilecek bir gerçektir. Bu gerçek, kanunların ve özellikle hukuk hayatında büyük önemi olan temel kanunların baştan sona gözden geçirilerek o günün şartlarına ve ihtiyaçlarına cevap verebilecek hâle getirilmesini zorunlu kılar.

Nitekim, aynı ihtiyaç ve zorunluluk daha önce Türk Kanunu Medenisi için de söz konusu olmuş, bu ihtiyaç uzun çalışmalar sonucu hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilen 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe konulmasıyla karşılanmıştır. Aynı ihtiyaç ve zorunluluk temel kanunlardan birisi olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’muz için de söz konusudur. Bu nedenle Adalet Bakanlığınca yürürlükteki Kanun’u baştan sona gözden geçirmek, tamamlayıcısı ve ayrılmaz bir parçası niteliğiyle beşinci kitabını oluşturduğu Türk Medeni Kanunu ile uyumu sağlamak ve özellikle günümüzün ihtiyaçlarına cevap verecek yeni bir tasarı hazırlamak üzere 2/4/1998 tarihinde akademisyenlerden ve uygulayıcılardan oluşan bir Borçlar Kanunu Komisyonu kurulmuştur. Bu Komisyon çalışmalarını tamamlamış, raporunu 23/9/2005 tarihinde Başbakanlığa sevk etmiş, Başbakanlığın 11/7/2006 tarihli yazısıyla Mevzuat Hazırlama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik’te yer alan yeni şekil şartlarına uydurulması amacıyla Adalet Bakanlığına tekrar iade edilmiş, son şekli verilen Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ile gerekçeleri, görüşe gönderilen taslak metin, taslağa ilişkin gelen görüşler, görüşlerin değerlendirildiği form ve taslağın yürürlükteki Kanun’la karşılaştırılmasına ilişkin cetvel 2/10/2006 tarihinde Başbakanlığa tekrar sevk edilmiş, 59’uncu Hükûmet döneminde sonuçlandırılamadığı gerekçesiyle Başbakanlığın 14/9/2007 tarihli yazılarıyla Adalet Bakanlığına tekrar iade edilmiş, 3/10/2007 tarihinde yenilenmiş ve bu arada Mart 2007’de Antalya’da yapılan ve Komisyon üyelerinin konuşmacı, Yargıtayın ilgili daireleri ile hukuk hâkimlerinin dinleyici olarak katıldığı seminerde ileri sürülen görüş ve önerilerin değerlendirilmesi de yapılarak 30/11/2007 tarihinde Başbakanlığa sevk edilmiştir. Yani şunu demek istiyorum ki, bu tasarı hem çok uzun bir süre hem çok geniş bir kadro ve hem de çok geniş katılımla önce taslak bir metin hâline, sonra tasarı hâline getirilmiştir.

Tasarının oluşması sırasında Türkiye'nin de üyesi bulunduğu Birleşmiş Milletler bünyesinde kurulmuş UNCITRAL gibi kuruluşlardan, bütün Avrupa Birliği ülkelerinin bilim adamlarının Avrupa borçlar hukukunun ortak mirasını tespit etmek için çalışmakta ve yayımlamakta oldukları eserlerden, Avrupa Birliği Komisyonunun da “Daha Uyumlu Bir Avrupa Sözleşme Hukuku İçin Faaliyet Planı”, “Avrupa Sözleşme Hukuku ve Topluluk Mevzuatının Gözden Geçirilmesi - İleriye Dönük Adımlar” başlıklı bildirileri gibi uluslararası metinlerden de istifade edilmiştir.

Bu tasarı 25 Ocak 2008 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca Adalet Komisyonuna sevk edilmiş, Komisyon tarafından bir alt komisyona havale edilmiştir. Alt komisyonda görevli bulunan Bursa Milletvekilimiz Mehmet Tunçak, Düzce Milletvekilimiz Celal Erbay, Ordu Milletvekili Rahmi Güner, Kırşehir Milletvekili Metin Çobanoğlu ve bendenizden oluşan 5 kişilik komisyon, çalışmaları sırasında, bilim komisyonunun da başkanı olan Profesör Nevzat Koç, Profesör Cevdet Yavuz, Adalet Bakanlığının tetkik hâkimleri ve Yargıtaydan görevli hâkimler nezaretinde on toplantı yapmış ve toplantı sonucunda raporunu ana komisyona intikal ettirmiştir. Adalet Komisyonu ise tasarı üzerinde uzun görüşmeler yapmış, alt komisyonun metnini esas alarak yaptığı çalışmaları 25/12/2008 tarihinde tamamlamıştır.

Tasarı, gerek alt komisyonda gerek Adalet Komisyonunda bir temel kanunun zorunlu kıldığı bilinç ve dikkat düzeyinde müzakere edilmiştir. Komisyon, tasarıyı, borçlar hukukunun üzerinde oturduğu temel felsefeyle birlikte ele almış, özellikle hukuktaki gelişim ve somut adalet ihtiyacını karşılamadığı sonucuna ulaştığı hâllerde tasarıdaki hükümlere müdahale etmiş, oluşan ortak kanıya denk düşen yeni hüküm inşasında bulunmuştur. Komisyon, bu çalışmalarını yaparken tamamen hukuk ekseninde yürümüş ve çoğulcu bir yasamanın örneğini vermiştir.

Gerek yürürlükteki Borçlar Kanunu’nun ve gerekse tasarının üzerinde oturduğu temel felsefeyi birkaç madde hâlinde özetlemek gerekirse: Borçlar Kanunu irade özerkliğinin egemen olduğu bir hukuk normudur. Birey, diğer birey veya öznelerle kuracağı hukuki ilişkinin yapısını, karşılıklı hak ve borçları ve ilişkiye uygulanacak hukuku serbestçe takdir etme yetkisiyle donatılmıştır. Tasarının Anayasa’mıza da uygun olarak bu noktada bir sorunu olduğu söylenemez.

Yine, tasarı, tarafların özel konumunu dikkate alan ve modern devletlerin ayrılmaz karakterini oluşturan sosyal devlet ilkesinin zorunlu olarak yansıdığı bir dayanışma ve barış kanunudur. Sözleşmenin tipine ve sözleşenlerin konumlarına göre eşitlik terazisinin aleyhte olduğu durumlarda yasa koyucu, zayıf olanı koruma normuyla adalet ve barışa hizmet etmek istemiştir. Tasarının bu karakteri, yürürlükteki kanunumuza göre daha belirgin, daha somut ve daha baskındır. Zarar görenin, işçinin, kefilin ve kiracının korunmasına ilişkin özel normlar ve genel işlem şartları bu perspektiften okunmalıdır.

Borçlar Kanunu, sözleşmenin tarafı olmayan üçüncü kişiler için borç üretilmesini yasaklayan ve fakat bu kişiler için hak üretilmesini mümkün kılan bir sözleşme temeline oturur. Yine Borçlar Kanunu, sözleşmelerde ivaz ilkesini benimsemiştir. Çok istisnai hâller dışında, karşılık içermeyen bir sözleşme tipine rastlanmaz. Borçlar Kanunu’muzun ana parametrelerinden biri de sorumluluğun kusura dayandırılmış olması, kusur ilkesidir. Kanunun hakkaniyetin gerekli kıldığı kusursuz sorumluluk hâllerini ancak bir yasayla üretilebileceği ve genel bir kusursuz yahut hakkaniyet sorumluluğunun tipinin öngörülemeyeceğini esas olarak benimsemiştir. Borçlar Kanunu, niteliği itibarıyla Türk Medeni Kanunu’nun ayrılmaz bir parçasıdır. Tasarının dili için yapılan eleştirilere bir de bu gözle bakmak gerektiği üzerinde duruyorum. Medeni Kanun’un âdeta beşinci kitabı gibi olan Borçlar Kanunu’nun Medeni Kanun’un sahip olduğu dilden farklı bir dille hazırlanması düşünülemezdi.

Yürürlükteki Borçlar Kanunu’muz böylece seksen üç yıl sonra yeni bir tasarı olarak karşımıza gelmiş, dili sadeleştirilmiş, yenilenmiş, mevcut Borçlar Kanunu’nda olmayan birçok hüküm ilave edilmiş, olanların sadeleştirilmesi yapılmıştır.

Saygıdeğer milletvekilleri, isterseniz vaktim elverdiğince Borçlar Kanunu Tasarısı’nın getirdiği yeniliklerden genel hükümlerle ilgili olanları birkaç madde başlığı altında arz etmek istiyorum.

Getirilen yeniliklerden birincisi, sözleşmenin kurulması sırasında bilgisayar gibi iletişim sağlayabilen araçlarla doğrudan iletişimi yapılan önerinin de hazır olanlar arasında yapılmış sayılması olmuştur.

Yine bir yenilik olarak ısmarlanmayan bir şeyin gönderilmesine ilişkin yeni hükümler getirilmiştir. Yani ısmarlanmamış bir şeyin gönderilmesinin öneri sayılmadığı ve bu şeyi alan kişinin, onu göndermek veya saklamakla yükümlü olmadığı belirtilmektedir. Böylece, bu tür taşınırları posta kutusunda veya kapısının önünde bulan ya da başka bir yolla alan kişilerin bundan dolayı herhangi bir borç altına girmesi engellenmek istenmiştir.

Önerinin hangi durumlarda önereni bağlamayacağı, öneri niteliğinde olan ve olmayan davranışlar düzenlenmiştir. Ticari kuruluşların reklam ve pazarlama faaliyetleri sırasında sattıkları ürünlere veya sundukları hizmetlere ilişkin tarife, fiyat listesi ya da benzerlerini ulaştırdıkları, bu tür belgelerde yer alan ürünlerden veya hizmetlerden yararlanma amacıyla söz konusu ticari kuruluşlara başvurulduğunda belirlenen fiyatların veya niteliklerinin değiştirildiği ya da belgede basım hatası olduğu gibi açıklamalarla karşılaşıldığından, tasarıda aksi açıkça ve kolaylıkla anlaşılmadıkça bu tür belgelerdeki açıklamaların öneri sayılacağı kabul edilmiştir.

İlan yoluyla ödül sözü verenin yükümlülüğü ve tazminat sorumluluğuna ilişkin yeni hükümler getirilmiştir. Sözleşmelerin şekle bağlı olmaması ilkesiyle kural olarak geçerlilik niteliğinde olmak üzere kanunda öngörülen şekle uyulmaksızın yapılan sözleşmelerin geçersizliği hükme bağlanmıştır.

Sözleşmeye ters düşmeyen, özellikle ifa yeri ve zamanında değişiklik yapılmasında olduğu gibi, üstlenilen edimlerin kapsamını genişletmeyen tamamlayıcı yan hükümler için yazılı şekle uyulması zorunluluğunun bulunmadığı kabul edilmiştir. Sözleşmenin kurulmasında imzaya ilişkin hükümler yeniden düzenlenmiştir. Mevcut Borçlar Kanunu’nda olduğu gibi imzanın borç altına girenin el yazısıyla atılmasının zorunlu olduğu belirtilmiş ancak 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu’nun 4’üncü maddesinde güvenli elektronik imzanın tanımlandığı göz önünde tutularak güvenli elektronik imzanın da el yazısıyla atılmış imzanın bütün hukuki sonuçlarını doğurduğunu belirten yeni bir hüküm eklenmiştir.

Yazılı şekilde yapılması öngörülen sözleşmelerde borç altına girenlerin imzalarının bulunması zorunluluğu ve yazılı şekil yerine geçen belgeler bu tasarıda düzenlenmiştir. İletişim teknolojisinde ortaya çıkan yeni gelişmeler göz önünde tutularak bunlara teyit edilmiş olmaları kaydıyla faks veya buna benzer iletişim araçları ile güvenli elektronik imzayla gönderilip saklanabilen metinler de eklenmiş ve hükmün kapsamı genişletilmiştir.

Ve Borçlar Kanunu’muzun, tasarımızın yeniliklerinden biri, borcun sebebini içermeyen borç tanımlamasına ilişkin yeni hükümlerin kabul edilmesi olmuştur. İradi şekle uyulmamasının hukuki sonucu ve herhangi bir belirleme olmaksızın kararlaştırılan yazılı şekle uygulanacak hükümler düzenlenmiştir.

Değerli arkadaşlar, bu tasarının belki en önemli reformlarından biri borçlar hukukunun temelini oluşturan bireysel sözleşme modelinin tasarıya yansımasının bir sonucu olarak uygulamada “kitle sözleşme” “katılmalı sözleşme” ya da “formüler sözleşme” şeklinde adlandırılan sözleşmelerle yeni bir hüküm olarak tasarıda genel işlem koşullarına ilişkin ayrıntılı düzenlemelere yer verilmesi olmuştur. Çağımızın sosyal ve ekonomik gelişmeleri, kitlelere yönelik hizmet gereksinimini yaratmış ve bunlar için de üretim zorunluluğu doğmuştur. Buna bağlı olarak bireysel sözleşme modeli yanında yeni bir sözleşme modeli ortaya çıkmıştır. Bankalar, sigorta şirketleri, seyahat ve taşıma işletmeleri, dayanıklı tüketim malları üretimi ve pazarlaması yapan girişimciler bireysel sözleşmenin kurulmasından önce soyut ve tek yanlı olarak kaleme alınmış sözleşme koşullarını hazırlamakta, bunlarla gelecekte kurulacak belirsiz sayıda ancak aynı şekil ve tipteki hukuki işlemleri düzenlemektedirler.

Bir başka ifadeyle, bireyin önüne konulan metin karşısında sadece “evet” ya da “hayır” demesi mümkün olmakta, buna karşılık “evet ama” seçeneğinden yoksun olmaktadır. Hizmet, ya edimden hiç yararlanmamanın söz konusu olmaması ve “evet ama” deme olanağı bulunmaması karşısında bireyin bu tür sözleşmelerin uygulanmasında kanunla korunmasının zorunluluğunu ortaya çıkarmaktadır.

Tasarıda öncelikle genel işlem koşulları tanımlanmıştır. Buna göre genel işlem koşulları bir sözleşme yapılırken ileride çok sayıdaki sözleşmelerde kullanma amacıyla taraflardan birinin tek başına önceden hazırlayıp diğer tarafa sunduğu sözleşme hükümleridir. Maddenin ikinci fıkrasında da genel işlem koşulu olma bakımından diğer tarafa sunuluş biçiminin önemli olmadığı, bu koşulların sözleşme metninde veya ekinde yer alabileceği, kapsamının, yazı türünün ve şeklinin önem taşımadığı açıklanmıştır.

Yapılan düzenlemeyle sundukları hizmetleri kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütmekte olan kişi ve kurumların hazırladıkları sözleşmeler her durumda tip sözleşme olarak kabul edilmekte ve böylece mutlak surette genel işlem koşullarının emredici düzenlemesine bağlı tutulmuş olmaktadır. Genel işlem koşullarının tabi olduğu emredici düzenleme açısından sözleşme ve koşullarını hazırlayan tarafın kamu tüzel kişisi olması uygulama farklılığını doğurmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu genel işlem koşulları üzerinde ilgili bölümde daha çok durmamız gerektiğini, milletimizin, vatandaşlarımızın getirilen bu düzenlemeden önemli oranda istifade edeceklerinin şimdiden bilinmesi gerektiğini ifade ediyorum.

Tasarımızın daha birçok vaktim elvermediği için değinemediğim yenilikleri var. İlgili bölümlerde diğer konuşmacı arkadaşlarım bunlardan bahsedecekler.

Bu tasarının on iki yıla yakın bir süreden beri hazırlanmasında emeği geçen bütün herkese teşekkür etmekle beraber, Adalet Komisyonunda ve adalet alt komisyonunda bizlerle birlikte, iktidar muhalefet ayrımı yapmadan sadece hukuk ekseninde kalarak bu tasarının oluşmasına katkı veren milletvekili arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum. Ancak bir hususu da, az önce Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun sözcüsü Ordu Milletvekilimizin eleştirilerine kısaca cevap vererek huzurlarınızdan ayrılacağım.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu sözcüsü milletvekilimiz, Türkiye’de hukukun üstünlüğünün olmadığını, hâkimlerin bağımsız olmadığını, etki altında karar verdiklerini ve hâkim atamalarında gerekli niteliklerin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaynak, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Teşekkür ederim.

…aranmadan atamaların yapıldığını, kabaca böyle özetleyebileceğimiz eleştiriler yöneltti.

Biz AK PARTİ olarak, AK PARTİ Grubu olarak hukukun üstünlüğüne tarafız ancak üstünlerin hukukuna taraf değiliz. Biz hukukun siyasallaştırılmasına karşıyız, siyasetin de hukuksuzlaştırılmasına karşıyız. Türkiye’de görev yapan çok değerli hâkimler, savcılar, yargıçlar var. Bu hâkimler, savcılar kararlarını verirken tamamen hukuk çerçevesinde, tamamen kanun çerçevesinde ve bir etki altında kalmadan vicdanlarıyla hareket eden hâkimler, savcılardır. Tamamını itham etmek, tamamına “etki altında karar veriyorlar” demek, bu hâkimlere, savcılara en büyük saygısızlıktır. Ancak şunu da ifade etmemiz lazım: Partimiz ve Hükûmetimiz, Avrupa Birliği kriterleri çerçevesinde yargı reformuna taraftardır ve yargı reformu yüce Meclisimizin gündemine gelecektir.

Şunu da ilave etmem gerekir ki Türkiye’de artık 1 tane, 2 tane, 3 tane değil, 54 tane hukuk fakültesi var ve bu 54 hukuk fakültesi her yıl binlerce mezun vermektedir. Bu mezunlardan hâkim, savcı olmak isteyenlerin girdikleri sınavda en başarılıları ancak atanabilmekte ve Türkiye’de gerçekten hukuk kalitesi bakımından, kararların isabet kalitesi bakımından önemli mesafeler alınmaktadır.

Ben bu duygularla tasarının hayırlı olmasını ve yüce Meclisimizde kısa sürede görüşülerek kanunlaşmasını temenni ediyor, hepinize bir kez daha saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kaynak, teşekkür ediyorum.

Komisyon adına, Komisyon Başkanı, Ankara Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya.

Buyurun Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Çok değerli Başkanım, yüksek Parlamentonun değerli üyeleri; yasamamızın bu döneminin de verimli ve hayırlı olmasını dileyerek sözlerime başlıyorum.

Yüce Meclis, bugün bir arkadaşımızın ifade ettiği gibi, aslında tarihî bir gün yaşıyor. Düzenlemenin konusu, kapsamı ve sınırları itibarıyla özel hukukun anayasasını yeniden gözden geçiriyoruz. Bütün sistemlerin odağında yer alan insanın iradesinin kurallarını yeniden belirliyoruz. Şu anda yaptığımız girişim özgürlüğü ve diğer özgürlüklerin anayasal pratiğidir, sınırlarıdır, yasaklamalarıdır. Aslında ne öğretide ne de yargıda borçlar hukukuna bu bağlamda, anayasal temel hakların sınırlanması bağlamında yaklaşılmamış ve Türk borçlar hukuku Avrupa’daki derinliğine, genişliğine bu sebeple kavuşamamıştır.

Ne yapıyoruz değerli arkadaşlar? Türk uygarlığının son asrında borçlar hukukunda iki kuşak önemli değişiklikler yaptık. Birinci kuşak Mecelle’dir, modernleşmenin büyük adımıdır. Konyalı Ebu Said Hadimi’yi, İbni Nüceymi’yi, Ahmed Cevdet Paşa’yı, bu vesileyle onların torunlarını Meclislerinde anmak herhâlde onların ruhlarını şad eder.

İkinci kuşak Türk Borçlar Kanunu veya Borçlar Kanunu bir devrim dönemi kanunudur. Anadolu işgal edilmiş, Lozan barışı yapılmış, kapitülasyonlardan kurtulmak için Borçlar Kanunu’nun, Medeni Kanun’un, yargılama hukuku kanunlarının kodifikasyonunun yapılması Lozan barışı şartı olarak öngörülmüş, devrimin o dönemindeki verimi içerisinde Borçlar Kanunu ikinci evrede başarılı çeviri yoluyla önümüze gelmiştir.

Partilerimizin sözcülerini dinledim, çok faydalandım, teşekkür ediyorum. Gerçekten “Büyük Meclis, yasama organı, siyasal iktidar veya siyaset kurumu böyle bir değişiklikle karşı karşıya mıdır?” sorusuna doğru cevap oluşturmak gerekir, doğru cevap oluşturmamız gerekir.

Değerli arkadaşlar, Avrupa’da borçlar hukukunun köklü oluşumunun başlangıcı 20’nci asrın başıdır, 1911’lerdir. Eugene Hubert’in tanzimi o dönemdir. 1926’da bu kanunu kodifiye ettik, Büyük Meclis kabul etti. Kök kanuna göre iki yüz yıla, ulusal kanunumuza göre aşağı yukarı -Faruk Bey ifade ettiler- seksen, işte yüz yıla yakın bir dönem geçti.

Arkadaşlar, dönüşümlerin, değişimlerin bilimsel olsun, teknolojik olsun, hukuk akademyasında olsun başka çağlarda olduğunun en az 10 katı, 20 katı büyük değişiklikler yaşanıyor. Avrupa birinci kuşak borçlar kanunlarını büyük ölçüde değiştirdi, kısmen değiştirdi, tamamen değiştirdi, genellikle kısmen değiştirdi. Biz 1900, işte şu ana kadar sanıyorum 8’e yakın doğrudan ve en azından 10-15 tane de borçlar hukukunda dolaylı değişim etkisi doğuran düzenlemeler yaptık. Doğrudan etkiler: 1957 Nakliye Sözleşmesi, Temerrüt Faizi Kanunu, Medenî Kanun’un değişimi 1, 4, 5’inci kitap, bunun parçası ve 8’e yakın değişiklik. Dolaylı etki doğuran normlar: Koruyucu hukuk, tüketicinin hukuku, gayrimenkul kiraları hakkında kiracının himayesine veya kira hukukunun tanzimine ilişkin kanun.

Değerli arkadaşlar, teknolojik değişim, e-hukuk, Borçlar Kanunu’na müdahaleyi vazgeçilmez bir zaruret hâline getirmiştir. Borçlar hukukundaki küreselleşme veya uluslararasılaşma eğilimleri, Avrupa’da bu konuda yeknesak kuralların oluşturulması hem bilim adamları tarafından hem komisyonlar ve çeşitli NGO’lar tarafından vurgulanarak ortaya konmaktadır. Bugün sosyoekonomik gelişmenin ve mağduru korumanın borçlar hukukundaki, şu andaki yürürlükte olan düzende yeterlik sınırlarının gerisinde kalmıştır.

Bir hususa işaret edeyim: Tabii resepsiyon, iktibas yoluyla başka uygarlıklardan aktarma yoluyla oluşturduğunuz hukuk, ister istemez millî koşullarınızla somut, konjonktürel çatışmalar içerisinde olabilir. Yargıtayımızın İsviçre-Türkiye uygulaması çatışmaları sebebiyle oluşturulan tevhidi içtihatları veya bazı içtihatlar bağlamında, yasama organının bu çelişkileri gidermek bakımından müdahalesi de zaruriydi.

Değerli arkadaşım Komisyonun veya tasarının dil konusundaki -kendi iddialarına göre- zaaflarına işaret ettiler. Arkadaşlar, bir milletvekili, dilsever bir insan olarak, Türkçeyi en güzel kullanmaya özen gösterdikten başka, aşağı yukarı şu anda Türk kültürünün elinde olmayan bir Türkçe sözlüğünü kendi kitabında saklayan ve ileride uygarlığa sunmak durumunda olan bir arkadaşınızım. Bu kanunda, dil konusunda, değerli arkadaşlar, gerçekten büyük hassasiyet gösterilmiştir. Tabii orta dili bulmak mümkün değil. Ben yarın da devam edeceğim. Bir anımı hatırlatayım: 1996 yılında parlamenterim. Anayasa Komisyonu Başkanıyım. Şu sıralarınızda oylama çeşitleri yazarken “çekinser” yazıyordu. Rahmetli Ecevit 1973 iç tüzük kodifikasyonunda “çekinser”i ısrarla savunmuştu. Bense, dilsel araştırmalarımla ortaya çıkardım ki Türçede “insa” takısı yok “imsa” takısı var, “gülümser”, “sevimser” gibi “çekimser”dir. Türk Dil Kurumundan da rapor aldım ve İç Tüzük’teki o madde ortadan kalktı. Yani dil önemli. Ha bizim burada işaret edilen dil zaafları var mı? Bakın arkadaşlar, avukatlığımda bir davayı yürütüyordum. Hâkim dedi ki: “Zaman aşımından davanızı reddettim.” Zaman aşımı yoktu ama madde metninde “zıman” vardı “zımanı tazminat”tır. Bugün -369’uncu maddede sanıyorum- “baliğan mabelağ” var. Ben Arapçayı çok iyi biliyorum, Osmanlıcayı da çok iyi biliyorum ama Türkçeliği gitmiş.

Değerli arkadaşımın örnekseme yoluyla birkaç yollaması var, onlara işaret ediyorum. “Hata olur mu arkadaşlar?” dendi, yani “Yanılma olur mu, hatanın nesi var?” dendi. 2001 yılında aynı iktidar içerisinde, aynı kanun tasarısı içerisinde biz “hata”ya “yanılma” dedik, madde 149.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Medeni Kanun.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Medeni Kanun tabii.

Yine aynı yılda “hile”ye “aldatma” dedik, madde 150. Yine aynı kanunda “ikrâh”a “korkutma” dedik. Tabii ortayı bulmak mümkün değil ama güzel Türkçeyi kullanmaya mahkûmuz ve güzel Türkçeye özen göstermemiz lazım. Ben şahsen zamanımın yettiği ölçüde normların, kuralların Türk dilinin anlamını en iyi yansıtacak üslubu seçme gayreti içerisindeyim. O konuda bir sözüm var: Cümleler manaların vefalı hamallarıdır, neyi yüklerseniz onu taşırlar. Gerçekten de burada eğer dil yanlışlıkları varsa zevkle o konuda önergeleri müzakere ederek kabul edebiliriz. Bir dil cimriliği veya dil yanlışı direnci içerisinde hiçbir zaman olamayız.

Değerli arkadaşlar, bu proje önümüze nasıl geldi? Bir defa bu proje 2000’lerin, 2004’lerin, 2005’lerin projesi değil, ta 1974’lerin projesidir. Rahmetli Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Oğuzman o dönemlerde büyük emek gösterdiler. Uludağ’a gittiler, yayınlar yaptılar -İsmet Sungur Bey- büyük emek gösterdiler. Gerçekten o dönem müktesebatı elinde olmayan bir hukukçunun tam bir Türk hukukçusu olabileceğini, medeni hukukçusu olabileceğini varsayamıyorum.

2001 yılında gerçekleştirilen Medeni Kanun projesinin bir devamıdır.1998 yılında çalışmalara başlanmıştır. Bilim, hukuk bürokrasisi, yargı, Barolar Birliği, Noterler Birliği, değerli, huzurunuzda yer alan bilim adamları ve diğer bilim adamları… Ha bu arada, gerçekten, bu projeye büyük emek veren ve o projede, Medeni Kanun bölümünde, ben milletvekili değilken -sanıyorum 94 veya 95 yılında Barolar Birliğini temsilen çalışmıştım- Rahmetli Turgut Akıntürk’ü bu dönemde kaybettik, aramızdan ayrıldı ama eserleriyle, hatıralarıyla ve derinleştirici yorumlarıyla gönlümüzde yaşıyor. Tasarılaştı, komisyona geldi, 147 birime -bilim adamları olsun, özel otoriteler olsun, Barolar Birliği olsun- gönderildi. Komisyon üyelerimize huzurunuzda özellikle teşekkür etmek istiyorum. Gerçekten, zaman konusunda büyük fedakârlık göstererek, bütçe çalışmalarından vazgeçerek, Borçlar Kanunu Komisyonu, bu kanunu o şekilde, komisyon raporu şeklinde, Genel Kurula indirmiştir.

Şimdi, değerli arkadaşlar, yöntemde kusur var mı? Milliyetçi Hareket Partisi değerli sözcüsü arkadaşımızın önemli bir işareti var bu konuda. Veysi Bey de herhâlde şey yapıyor… Yöntemde bir kusur var mı?

Değerli arkadaşlar, bu kanunda, bu kanunun yönteminde bir kusur var. Nedir o? 1926 yılında, işte 2’nci Parlamentonun döneminde başarılan, sonuçlandırılan verim burada sağlanamamıştır. 1926, Borçlar Kanunu’nu ve Medeni Kanunu görüşmüş ve aynı anda yürürlüğe koymuştur. Hâlbuki cumhuriyetin devrim sonrası ulusallaştırmak, toplumsallaştırmak, dönüştürmek yükümlülüğü altında bulunan bizlerin bu dönüşümü 2001 yılında gerçekleştirmemiz lazımdı. İşte burada Türk siyaset kurumundaki uzlaşmazlık zaafı veya gerilim sorunu ister istemez engel olarak önümüzde görülüyor.

Değerli arkadaşlar, peki, bu kanunu kısmen değiştirerek, değiştirilmesi gereken bölümlerini gözden geçirerek olduğu gibi bırakabilir miyiz?

FARUK BAL (Konya) – Evet.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Bir defa, değerli arkadaşlar, arz ediyorum.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Doğrusu odur ama. Code Napoleon’da biliyorsun ha bire ekler vardır. Böyle değişiklik az.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, burada gerçekten en iyi bir hukuk reformu, nihayet, bir bütünün, kodun yüzde 20’sini değiştirebilir, yüzde 60 tekrardır; doğru, fakat bizim geleneğimizde bunu deldik. Biz o zaman çağırdık 2000’lerde, 2001’lerde, o dönemde, dönüşüm dönemlerinde “Medeni Kanun’u böyle yapmayalım.” Bizzat 939’uncu maddesine kadar ben bulundum o komisyonlarda. Madde hafızası gidiyor. 939’uncu madde olağanüstü iktisap, zaman aşımı ama 713’ü ezberlemek zorundayım. Tapu siciline güven ilkesini, şu anda -zayıf olmayan bir hukukçu olarak- maddesini bilmiyorum. Bir madde hafızası, bir madde kültürü yok oluyor ama Medeni Kanun’da bu oldu. Atıflar sebebiyle burada -benim de kısmen gözden geçirmeyi kabul edebilecek- hafif yoğunluklu bir zaruretle karşı karşıyayız ama -o da olabilirdi tabii, öyle çalışmalar olabilirdi- 2001 yılında olmadı, olsaydı keşke.

Bir başka yöntem, değerli arkadaşlar, bakın, işaret ediyorum, önemli konuşmalarda işaret ediyorum, bazen televizyon programlarında işaret ediyorum: İçinde yaşadığımız gerilimden soyut ve kopmuş olarak bir yasama krizini yaşıyoruz. Bunu kabul etmeye mecburuz. Çeşitli arkadaşlarımız dünya parlamentolarında çalışma usullerini inceliyorlar. Dünya parlamentolarındaki görüşme yöntemleri zaten iki temel kod, örnekleme olarak da elimizde var.

Şimdi, benim burada bir modelim var. Bütün partilerimin grup başkan vekillerine tek tek gönderdim; DTP’ye gönderdim, MHP’ye gönderdim, CHP’ye gönderdim, AK PARTİ’ye gönderdim ve bu konuda ilgisi olan arkadaşlara gönderdim. Yapılacak şey şudur: Geçici bir iç tüzük. Atatürk’ün yoludur, kül hâlinde müzakeredir. Oluşum aşamasında maddeler görüşülmüştür, kül hâlinde müzakeredir. Geçici bir iç tüzük. Tüzüğün maddelerinde, bir defa tüm partiler maddelerinde ittifak edecekler. Diğer maddesinde oylama olacak, en son maddesinde de bu kanunlar -uygulama kanunu dâhil- yürürlüğe girdiği zaman bu geçici iç tüzük ortadan kalkmış olacak. Bu, hukuken mümkün mü, anayasal olarak mümkün mü?

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Bence mümkün değil.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Ben, kavas arkadaşa veriyorum, grup başkan vekili arkadaşlarıma bu metni göndermesini istiyorum.

Mümkün olabilir. Ben…

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Olmaz.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Dikkat ederseniz, olabilir…

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Aynı anda iki tane iç tüzük olur mu İyimaya?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) –Efendim bakın, konu incelenmiştir. Ben size arz ediyorum, arkadaşlar getirecekler.

Burada tabii, bu temel kanunlar, Borçlar Kanunu, Yargılama Usulü Kanunu ve Ticaret Kanunu, gerilimlerin kanunu değil, geleceğin hukuku, nesillerimizin hukuku, torunlarımızın hukuku. Bunu, israfçı, didişmeci bir yasama yöntemi yerine, Parlamentoda yasama krizine karşı anlamlı bir örnek vermek için rahat rahat gerçekleştirebiliriz. Ben, olabilirliğini düşünüyorum, olamaz görüşte olanlarla da her platformda tartışmaya hazırım.

Ben, diğer maddelerde, bu kanun neyi getiriyor, komisyon ne yaptı, bunları anlatacağım ama bu kanuna emeği geçen bilim adamlarımızı, bakanlarımızı -farklı bakanlar var- komisyon üyelerimizi, komisyon uzman ve çalışanlarını, Yargıtay üyelerini, Barolar Birliğimizi, hasılı bir gram emeği olanları saygıyla selamlıyor, Komisyon adına şükran duygularımı sizlerle paylaşmayı bir görev biliyorum.

Hürmetler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İyimaya.

Tümü üzerinde şahsı adına Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Tunç, süreniz on dakika.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın geneli üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Kanunlar birer sosyal varlık olarak, aynen canlı varlıklar gibi zamanla yaşlanmaktadır, kendilerinden beklenen işlevleri tam anlamıyla yerine getirmekte güçsüz kalmaktadırlar. Bu sebeple de günün şartlarına ve ihtiyaçlarına gereği gibi cevap verememektedirler. Bu gerçek, kanunların ve özellikle hukuk hayatında büyük önemi olan temel kanunların baştan sona gözden geçirilerek o günün şartlarına ve ihtiyaçlarına cevap verebilecek hâle getirilmesini zorunlu kılmaktadır.

İşte bu ihtiyaçları gören AK PARTİ hükûmetleri, geçen yasama döneminde temel ceza kanunlarını elden geçirerek Meclise sevk etmiş ve yenilenmesini sağlamıştır, bu yasama döneminde de hukuk alanındaki temel kanunları Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine taşımıştır. Şu anda görüşmekte olduğumuz Borçlar Kanunu Tasarısı da aynı ihtiyaç ve zorunluluk nedeniyle hazırlanmış. Tasarı, yasalaştığında, seksen üç yıldan bu yana uygulamakta olduğumuz Borçlar Kanunu’nun yerine geçecek, günümüz ihtiyaçlarını karşılayacak reform diyebileceğimiz önemli yenilikler içermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; altı yüz kırk dokuz maddeden oluşan bu tasarının getirdiği yeniliklerin tamamına bu kısa süre içerisinde değinmek elbette ki mümkün olamayacaktır. Bölümler üzerinde yapılacak görüşmelerde getirilen yenilikleri hep birlikte göreceğiz. Ancak ben, önemli gördüğüm ve hukuk sistemimize yeni giren, günümüzde ortaya çıkan birtakım yeni ihtiyaçlara cevap vermek amacıyla yer verilen yeni hükümlerin bir kısmına değinmek istiyorum.

Öncelikle şunu belirtmek gerekir: Yeni Borçlar Kanunu’muzu her okuyan anlayabilecektir. Dili sadeleştirilmiş, yerleşmiş bazı hukuki terimler korunmuş, Anayasa’mız ve Türk Medeni Kanunu’muza paralel bir şekilde, halkımızın da kolayca anlayabileceği bir kanun hazırlanmıştır.

Teknolojik gelişmeler nedeniyle ihtiyaç duyulan önemli değişiklikler yapılmıştır.

Yeni Borçlar Kanunu’muzun en önemli özelliği, genellikle sözleşmenin zayıf tarafı olan tüketiciyi, kefili, kiracıyı ve işçiyi koruyucu hükümler içermesidir.

Tasarının en önemli yeniliklerinden biri genel işlem koşullarıyla ilgili düzenlemelerdir. Bankalar başta olmak üzere, sigorta şirketleri, seyahat ve taşıma işletmeleri, dayanıklı tüketim malları üretimi ve pazarlaması yapan müteşebbislerin bireysel sözleşmenin kurulmasından önce tek taraflı olarak hazırladıkları, bireylerin hizmet ya da edimden yararlanabilmek için imzalamaktan başka çarelerinin olmadığı tip sözleşmelerin uygulamada yol açtığı mağduriyetler giderilecektir. Tip sözleşmelerin içerdikleri genel işlem koşullarının tabi olduğu geçerlilik kurallarıyla bunlara aykırılığın yaptırımı ve genel işlem koşullarının yorumlanması gibi konular Borçlar Kanunu’muza tüketiciyi koruyan yeni bir müessese olarak girmiştir.

Sorumluluk hukukuyla ilgili olarak da çağdaş gelişmeler göz önünde tutularak önemli değişiklikler yapılmıştır. Müteselsil sorumluluk, kusursuz sorumluluk ve tehlike sorumluluğuyla ilgili yeni düzenlemeler getirilmiştir. Sorumluluk hukukunda hak kayıplarının önüne geçmek için haksız fiillerde ve sebepsiz zenginleşmeden doğan davalarda kısa zaman aşımı süresi bir yıldan iki yıla çıkarılmıştır.

Hâkimin, sadece ölüm hâlinde değil, ağır bedensel zararlarda da zarar görenin yakınlarına manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verebileceği yönündeki hüküm hukukumuza ilk kez giren önemli bir düzenlemedir.

Yine borçlar hukukumuza ilk kez giren müesseselerden bir tanesi de dava sırasında geçici ödemeye karar verilebilmesidir. Bu düzenlemeyle de zarar gören, haklılığını gösteren inandırıcı deliller sunduğu ve ekonomik durumu da gerektirdiği takdirde, mesela hiçbir sosyal güvenceden yararlanamayacak durumda bulunmakla birlikte, somut olayda uğradığı zararın giderilmesi için acilen parasal bir desteğe ihtiyaç duyması gibi durumlarda, hâkime, davalının zarar görene geçici ödeme yapmasına karar verebilmesi imkânı getirilmiştir.

Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum ortaya çıkmış olması ve bu durumun şartları borçlu aleyhine önemli şekilde değiştirmiş olması hâlinde gerekli koşullar gerçekleşmişse, borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteyebilecektir. Bunun mümkün olmaması hâlinde, borçlu, sözleşmeden dönebilecek, sürekli edimli sözleşmelerde ise kural olarak, fesih hakkını kullanabilecektir.

Satış sözleşmesiyle ilgili olarak uygulamada tüketicilerin mağduriyetlerine neden olan birçok hususun önüne geçilmesini amaçlayan tüketiciyi korumaya yönelik değişiklikler toplumun bizden beklediği olumlu değişikliklerdir.

Tasarı, kira hukukumuzda yeni bir dönemin kapılarını açmaktadır. 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanun, kiracı ve kiralayan arasındaki dengeyi bozan birtakım hükümler içermekteydi. Tasarıyla 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanun yürürlükten kaldırılmakta, gayrimenkul kiralarıyla ilgili hükümler Borçlar Kanunu’muzun içerisine alınmaktadır.

Tasarıdaki yeni düzenlemelerle gayrimenkullere ilişkin kira sözleşmeleri, ev sahiplerini de koruyan ancak kiracı haklarından da ödün vermeyen bir sisteme dönüştürülmektedir. Uygulamada, özellikle kiracıların mağduriyetine neden olan hususların ortadan kaldırılmasına yönelik yeni düzenlemeler yapılmıştır.

Tasarının yürürlüğe girmesiyle kira sözleşmelerinde kiracılar için önemli bir sorun olan depozito üç aylık kira bedelini aşamayacaktır.

Kira sözleşmesinin uzaması durumunda yeni kira bedeli bir önceki kira yılının üretici fiyat endeksindeki artış oranını geçemeyecektir.

Kiracıya, kira bedeli ve yan giderler dışında başka bir ödeme yükümlülüğü getirilemeyecektir.

Kira bedelinin zamanında ödenmemesi hâlinde cezai şart uygulaması veya sonraki kira bedellerinin muaccel olacağına ilişkin anlaşmalar artık geçersiz olacaktır.

Bu hükümler, uygulamada kiracıların mağduriyetine yol açan hususları ortadan kaldırmaya yönelik olumlu düzenlemelerdir.

Tasarıda aile konutu olarak kullanılmak üzere kiralanan taşınmazlarda kiracının eşinin açık rızası olmadıkça kira sözleşmesini feshedemeyeceği gibi önemli bir düzenleme getirilerek uygulamada özellikle kadınlarımızın mağduriyetlerinin önlenmesi amaçlanmıştır.

Kefalet sözleşmesinin geçerlilik koşulları yeniden düzenlenerek getirilen sıkı şekil şartlarıyla kefili koruyan önemli hükümler getirilmiştir.

Tasarı, hizmet sözleşmesine dayanan işçi ve işveren ilişkisi konusunda da önemli yenilikler getirmektedir. İş Kanunu’muza paralel düzenlemelerin yanı sıra yürürlükteki Borçlar Kanunu’nda yer almayan yeni hükümlere yer verilen tasarıya göre, işveren, hizmet ilişkisinde işçinin kişiliğini korumak ve saygı göstermekle yükümlü olacak, işçinin sağlığını da gözetecek, işçiyi hastalandığında çalışmaya zorlayamayacak, tedavi olması için izin verecek, iş yerinde de acil tedavi imkânlarını sağlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmelerine başladığımız bu tasarının yasalaşmasıyla günlük hayatımızda önemli yer tutan birçok alanda mevzuatımız günümüz ihtiyaçlarına uygun hâle gelmiş olacaktır.

Tasarının hazırlanmasında emeği geçen değerli hocalarımıza, Bilim Kurulu üyelerimize, Adalet Bakanlığımıza, tasarının Komisyonda görüşmeleri sırasında maddelerin tek tek inşa edilmesini sağlayan Adalet Komisyonumuzun Değerli Başkanı ve değerli iktidarıyla muhalefetiyle tüm Komisyon üyelerimize teşekkür ediyor, tasarının milletimize, ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Tunç, teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, sayın grup başkan vekili arkadaşlarım; şimdi konuşma sırası Hükûmete gelmiştir ama süre için yirmi dakika gerekiyor. Sizin görüşünüzü alacağım. İsterseniz yarına bırakıp yarın Hükûmetin görüşmesini temin edeyim.

Sizce de uygun mudur efendim?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yarın devam edelim efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yarın devam edelim. 

BAŞKAN – Tamam.

Soru sormak için ekranda ismini gördüğüm, sisteme giren arkadaşlarımızın isimlerini arkadaşlarımız kaydettiler. Yarın soru sorma hakkı öncelikli olarak o arkadaşlarımıza verilecektir.

Sizlere teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 8 Ekim 2009 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati: 18.46