04 Şubat 2009 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53’üncü Birleşimini açıyorum.

 

Y O K L A M A

 

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız, üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekili gündem dışı konuşacaktır.

Gündem dışı ilk söz, çalışma hayatı ve son günlerde yaşanan siyasal gelişmeler hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Bayram Meral’e aittir.

Buyurunuz Sayın Meral. (CHP sıralarından alkışlar)

 

 

 

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime başlarken yüce Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Son zamanlarda, 2008 yılı ekonomik krizinin faturasının çalışanlara çıkarıldığını hep birlikte izliyoruz. Çalışanlar bu faturayı bugün ödemedi. 5 Ocak kararları ile, 2001 yılı kararları ile, 2008 kararları ile bu fatura her gün biraz daha ağırlaşmaktadır. 5 Ocak kararları ile yani 12 Eylülün tahribatından sonra çalışanlarla ilgili en ağır bir tahribat da bugünkü AK PARTİ Hükûmeti tarafından yapılmıştır. İş güvencesi tahrip edilmiştir, kısa süreli çalışma getirilmiştir, çağrı üzerine çalışma getirilmiştir, ücretsiz izne işçinin çıkarılması önerilmiştir, sözleşmeli öğretmen kadroları ihdas edilmiştir, 4/C, 4/B diye yeni 657’ye ekleme yapılmış, çalışanların hakları elinden alınmıştır.

Değerli arkadaşlarım, 2008 Ocak ayında 107 bin işçi işten çıkmış ve İşsizlik Fonu’ndan ücret almak için müracaat etmiş. Bu, 2008’de 165 bin işçiye çıkmıştır. Bugün ise 600 bine yakın işveren iş yerini kapatmış, 70 bin işçi için İşsizlik Fonu’ndan ücret almaları için müracaatta bulunmuştur. Bu da yetmemiştir değerli arkadaşlarım. 13 Ocakta çıkarılan bir yönetmelikle yeniden İşsizlik Fonu’ndan kısa süreli çalışma önerilmiştir. Burada, değerli arkadaşlarım, toplu sözleşme düzeni büyük ölçüde ortadan kaldırılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bugünlerde IMF’yle bir görüşme yapılmaktadır. Hükûmetin öncelikle bu konunun üzerinde titizlikle durmasını öneriyoruz. Çünkü IMF geçmişte yaptığı politikalarla yatırımları durdurmuş, emeklilik haklarını büyük ölçüde kısıtlamış, işçi ücretlerini, çalışanların ücretlerini dondurmuş yani kısacası en sonunda özelleştirme furyasını getirmiş, bankalarımız, KİT’lerimiz, güzel arazilerimiz yerli ve yabancı tekellerin himayesine, peşkeşine sunulmuştur. Bugün umuyorum ki değerli arkadaşlarım, bunun benzeri uygulamaları IMF bir daha gündeme getirecektir. Ne olmuştur değerli arkadaşlarım, IMF’nin politikaları uygulanmış da işsizlik aza mı inmiştir, yoksulluk aza mı inmiştir, acaba işverenlerin sorunu mu çözülmüştür? İçinizde işveren olanlar var. Bir zamanlar “KİT’leri devlet iyi yönetemiyor.” diyorlardı, “Bunları satın, biz daha iyi yönetiriz.” diyorlardı. Sattılar ve aldınız. Niye iyi yönetemiyorsunuz da şimdi devletin yakasına yapışıyorsunuz, Hükûmetin yakasına yapışıyorsunuz da bize “IMF’yle anlaşın, kaynak bulun, verin de kullanalım…”

Değerli arkadaşlarım, bakınız, resmî kayıtlara göre 2008 Ocak-Aralık döneminde 1 milyon 574 bin 131 adet senet protesto olmuş, bunun tutarı 6 katrilyon civarında değerli arkadaşlarım. 2008 Ocak-Aralık ayları içerisinde 1 milyon 534 bin 194 çek karşılıksız çıkmıştır. İşte esnaf bu durumdadır.

Şimdi, biz bunları bir tarafa bırakmışız, işçiyi bir tarafa bırakmışız, memuru bir tarafa bırakmışız, bir sindirme politikası uygulamaya başlamışız değerli arkadaşlarım. Ne olduğunu -ben şahsen halkla bu kadar ilişkisi olan bir insanım- bu Ergenekon’un ne olduğunu biliyorsam, ne diyeceğimi bilmiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir sendika  düşünün, sendikacı düşünün ki 12 Eylül türü bir yönetimin Türkiye'ye gelmesini istesin. Sendikalar demokrasiye bağlıdır, parlamenter sisteme bağlıdır. Sendikaların yaşamı parlamenter sistem içinde vardır, demokraside vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Şimdi,  kalkıp bunları bir tarafa koyup, sendikacıların üzerine gidip onları susturmak, onları sindirmek ülkeye bir yarar getirmez değerli arkadaşlarım. Şunu bilin: Bırakın şimdi bol keseden -bütün siyasi partilere söylüyorum- üflemeyi, ülkeyi öyle bir yere götürüyorsunuz ki, çalışmadan, yorulmadan para kazananların Türkiye’si hâline getiriyorsunuz. Bunun kaynağını bir gün bulamazsınız ve yaptıklarınıza pişman olursunuz değerli arkadaşlarım.

Ne yapmak lazım? İktidarıyla, muhalefetiyle bir araya gelinsin, ülkenin ciddi sorunlarına çözüm bulunsun değerli arkadaşlarım. Bugün işsizlik had safhadadır, acaba odalarınızda oturabiliyor musunuz? İktidar olmanıza rağmen, birçok insana iş bulmanıza rağmen huzurlu musunuz? Üniversiteyi bitirmiş, gelmiş o gençler, boynunu büküp karşınızda durduğu zaman, sizden iş istediği zaman, perişan bir durumda kapıdan dışarı çıktığı zaman vicdan azabı çekmiyor musunuz değerli arkadaşlarım? Ne yapmak lazım o zaman? Her şeyi durdurmuşsunuz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Meral, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Çekmiyoruz!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Ben “Çekmiyorum” diyen adamın vicdanından şüphe ederim. Eğer, bir insan geliyor, makamında iş istiyor, mağdur olarak dışarı çıkıyorsa, ben ondan vicdan azabı çekmiyorum diyorsa, onda vicdan yoktur, onun vicdanından şüphe ederim. (CHP sıralarından alkışlar) İşte, sen söylersen, cevabını alırsın.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, gittiğimiz her yerde karşımıza çıkan tek bir konu, işsizlik ve işten atılanlar. İşverenlerin hepsini kastetmiyorum, krizi bahane edip işini kapatanlar var, stoklarını tüketmek için bu yola başvuranlar var, bunları denetleyin, bunları çözün değerli arkadaşlarım. Hükûmet olmanın görevi budur, ama binlerce insanı kapı dışarı koymuşlar, binlerce insan mağdur. 4-C’den sözde görev verdiniz, üç aydır bu insanlar boş geziyor, üç ay bir aylık almasanız ne yersiniz arkadaşlar? Üç aydır bu adamların işine son vermişsiniz, boş geziyor. Kira bedeli var, elektrik bedeli var, su parası var, bunları nereden ödeyecek?

BAŞKAN – Sayın Meral, lütfen sözlerinizi tamamlayıp, selam…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Kaç dakika oldu Başkan?

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Rahatsız mı oldunuz beyler?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

Sayın Meral, lütfen Genel Kurulu selamlayınız.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Söylediklerimde yalan mı var, rahatsız mı oldunuz?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Bağırmadan konuş!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Niye rahatsız oluyorsun? Yalan mı?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Niye bağırıyorsun?

BAŞKAN – Sayın Meral…

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Yalan bir şey mi konuşuyorum? Hayır, yalan mı?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Bağırmadan konuş!

BAŞKAN – Sayın Meral…

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Hayır, bunlar yalan mı? Niye rahatsız oluyorsunuz?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Yalan tabii.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Niye rahatsız oluyorsunuz, yalan bir şey mi söylüyorum?

BAŞKAN – Sayın Meral…

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Söylediklerim doğru.

BAŞKAN – Sayın Meral, lütfen milletvekillerini selamlayıp kürsüyü bırakırsanız…

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Efendim, teşekkür ederim milletvekillerine. Milletvekilleri dinlemesini bilsin. Hepsini kastetmiyorum. Burada söylediklerim yalansa, desin ki yalan ama…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Haklı olan bağırmaz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Meral. (CHP sıralarından alkışlar)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Bağırmadan konuş!

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Benim konuşma tarzım böyle. Meydanlarda böyle konuşuyoruz, kusura bakma.

BAŞKAN – Hükûmet adına Devlet Bakanı Sayın Mehmet Şimşek cevap verecektir.

Buyurunuz efendim.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bayram Meral’in yaptığı açıklamalara en azından bir iki konuda cevap vermek üzere buradayım.

Bir kere, her şeyden önce krizin faturası işsizlere, tabii ki çalışanlara çıkartılmıyor. Kamu sektöründe çalışanlar bu krizden hemen hemen hiç etkilenmediler, tam aksine biz geçen sene durumlarını iyileştirdik. Özel sektöre gelince, bu sadece Türkiye’de yaşanan bir süreç değil. Uluslararası Çalışma Örgütünün tahminlerine göre dünyada 2009 yılında belki 50 milyona yakın insan işini kaybedecek. Tabii biz Türkiye’de bu iş kaybının engellenmesi için de birtakım adımlar atıyoruz, atacağız.

“Kısa çalışma getiriyorlar.” dediler Sayın Meral. Aslında bizim getirdiğimiz kısa çalışma ödeneği. Diyoruz ki: İşçilerinizi atmayın, talep azalmış olabilir, biz size işçilik maliyetlerinde yardımcı olalım ve kısa çalışma ödeneğini üç aydan altı aya çıkaralım, miktarını da yüzde 50’ye artıralım ve böylece hem tabii ki işletmelerimize destek verelim hem de bizim işçilerimiz çalışmaya devam etsin. Burada ne yanlışlık var, doğrusu, ben anlamakta zorluk çekiyorum.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Yeni değil, yeni değil, var.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Dolayısıyla mevcut yasal düzenlemeyi işçiler lehine, işletmelerimiz lehine düzeltiyoruz. Kısa çalışmadan şikâyet etmeyi, dediğim gibi, ben anlamakta zorluk çekiyorum. Geçmişle karşılaştırılamayacak kadar İşsizlik Fonu’ndan yararlanmayı da geçen sene kolaylaştırdık, şartlarını kolaylaştırdık, miktarlarını da artırdık. Bir de bunları kabul etmenizde büyük fayda görüyorum.

“IMF’yle görüşmelerde işçiler aleyhine bir durum var mı?” Ortalıkta bir şey yokken gidip spekülasyon yapmayı da ben doğru bulmuyorum. Bir kere, geçen sene çıkartılan Sosyal Güvenlik Yasası’nda işçilerimiz lehine birçok düzenleme vardır. Şimdi, tabii, şikâyet etmek kolaydır ama bizim, bütün dengeleri gözetmemiz lazım. OECD ülkelerinin yirmi birinde bugün itibarıyla emeklilik yaşı altmış beş; Türkiye’de, bu sene, isterseniz kırk sekiz yaşında emekli olabiliyorsunuz, kırk dört yaşında emekli olabiliyorsunuz, 2048 yılında emeklilik yaşı altmış beş olacak. Onun için, bunların hepsini ortaya koyarken gerçekleri de bilmekte çok büyük yarar vardır.

Özelleştirme furyası, bankaların özelleştirilmesi… Türkiye -bankaları özelleştirdiği dönemde- çok iyi fiyatlara özel sektör bankalarını satmıştır ve bunun sayesindedir ki birçok sanayi grubumuz bugün çok daha güçlü bir durumdadır. Türkiye’de, dünyanın tam aksine, bankacılık sektöründe en ufak bir sıkıntı yoktur ve biz, bankalar batmadığı için vatandaşa da yük çıkartmamışızdır. Bunları da görmek lazım ve bunun için de tabii ki en azından Hükûmeti takdir etmek lazım.

Türkiye’de, doğrudur, bir işsizlik problemi vardır ve bu, yeni bir problem değildir. Aslında, Türkiye’deki sorun mesleksizlik problemidir ve bunu da çözmek için geçen sene istihdam paketinin içerisine ne koyduk? Dedik ki: Devletin İşsizlik Fonu’na yaptığı katkının yüzde 30’unu yıllık olarak aktaralım İŞKUR’a ve İŞKUR bu sayede meslek kazandırma kursları sağlasın, insanlara cep harçlığı versin, sigorta primlerini ödesin ve bu dönemde insanlarımız tabii ki hem biraz eğitimlerini geliştirsinler hem de çalışsınlar ve bu şekilde hem mesleksizlik sorununu giderelim hem de tabii ki işsizlik sorununu da o anlamda çözmeye çalışalım. Bu, kısa dönemde çözülecek bir sorun da değil. Ama orta, uzun vadede çok önemli, çok olumlu girişimler var ve geçen sene yapılan reformlar da zaten bunun temelini oluşturuyor, gerek sosyal güvenlik reformu gerekse istihdam reformu.

Yine, bakın, geçen sene biz ne yapmışız? Gençlerin ve kadınların istihdamını teşvik için beş yıllık bir program getirdik. Dedik ki: Beş yıl boyunca, eğer, yeni genç veya herhangi yaştaki bir kadını istihdam ederseniz ilk yıl için primlerden tamamen muafsınız, ikinci yıl için yüzde 80 muafsınız, üçüncü yıl yüzde 60 ve bu şekilde gidiyor. Dolayısıyla, bu konuda da çok önemli adımlar atıldığı ve bu konuda, bence, bu teşvikin etkisi de tabii ki zamanla ortaya çıkacak.

Tabii ki Türkiye’de de, bütün dünyada olduğu gibi, krizin yansımaları var ve tabii ki talebin daralması sonucu ortaya çıkan işsizlik var. Ha, bunu fırsata dönüştürmeye çalışan işletmeleri de, biz de, Sayın Meral gibi, doğru bulmuyoruz, biz de bunu engellemek için, kısa çalışma ödeneğini, şirketlere ve çalışanlara destek anlamında tabii ki gerek miktar olarak gerek süre olarak artırma yoluna da gidiyoruz.

Onun için, değerli arkadaşlar, yani Türkiye'nin birtakım yapısal sorunları var, işsizlik de bunlardan bir tanesidir ve yeni bir sorun da değil, bunun çözümü de bellidir. Bu, tabii ki, biraz iş gücü piyasasının daha esnek olmasını gerektiriyor biraz tabii ki şartların daha da iyileştirilmesini gerektiriyor, istihdamın üzerindeki yüklerin biraz daha aşağıya çekilmesini gerektiriyor. Nitekim, biz, geçen sene, bu konuların en azından bir kısmı itibarıyla önemli açılımlarda bulunduk. Geçen sene işverenin sosyal güvenlik prim katkısını yüzde 25 düşürdük, yani, 5 puan düşürdük ama yüzde 25’e denk geliyor. Amaç ne? Daha fazla istihdam olsun, kayıt dışı azalsın ve böylece, önümüzdeki dönemde de, bize, istihdam üzerindeki yükleri biraz daha azaltma imkânı sunsun. Yine, bakın, asgari ücret üzerinden ciddi bir şekilde vergileri azalttık. Mesela, 4 çocuklu ve eşi çalışmayan bir asgari ücretlinin şu anda ücretinin yüzde 75’inden fazlası vergi kapsamı dışında. Bütün bunlar son bir yılda, son on iki ayda yapılan düzenlemelerdir.

Çok da fazla uzatmak istemiyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şimşek.

Sayın İnan, yerinizden bir dakika size süre veriyorum, 60’a göre söz istemişsiniz.

Buyurunuz.

 

 

 

MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bayram Meral’in konuştuklarının tamamına katılıyorum. Türkiye’de ister çalışan kesimlerin ister işveren kesiminin ister çiftçilerin ister esnafların ister sanayicilerin hakikaten büyük sıkıntılar içerisinde olduğunu artık bilmeyen kalmamıştır. Buna dayalı olarak da Niğde’de son günlerde fabrikalar kapanmış ve bugün itibarıyla da yine ihracat yapan büyük bir fabrikadan işçi çıkarımları başlamıştır. Dolayısıyla bunlara bir an önce gerekli tedbirlerin alınmasını Hükûmetten bekliyoruz.

Diğer taraftan, Niğde’nin çok önemli bir kısmı tarımla uğraşmaktadır ve Türkiye'nin yüzde 30 patatesini üretmektedir ve 800 bin ton patates şu anda ambarlardadır. Hükûmet üyelerinden istirhamımız: Filistin’e yapılan ayni yardımlarda Niğde’den patateslerin gönderilmesi Niğde çiftçisine de önemli bir katkı yapacaktır. Ayrıca, Sosyal Yardımlaşmadan dağıtılan kömür ve gıda yardımlarının yanına da yine Niğde’den patates yardımının yapılması Niğde’deki çiftçi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İnan.

Sayın milletvekilleri, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker, gündemin “Sözlü Sorular” kısmının 1, 2, 4, 5, 7, 9, 11, 23, 24, 26, 27, 30, 37, 48, 52, 60, 62, 65, 66, 70, 74, 79, 80, 84, 87, 88, 89, 90, 98, 100, 102, 104, 117, 125, 129, 133, 134, 144, 155, 159, 160, 176, 179, 181, 182’nci sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak istemişlerdir. Sayın Bakanın bu istemini sırası geldiğinde yerine getireceğim.

Şimdi gündem dışı ikinci söz, soru önergeleriyle ilgili söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın Hasan Erçelebi’ye aittir.

Buyurunuz Sayın Erçelebi.

 

 

 

HASAN ERÇELEBİ (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken yüce heyetinizi Demokratik Sol Parti ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Anayasa’mızın 7’nci maddesine göre, yasama yetkisi Türk milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez. Anayasa’mızın 80’inci maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün Milleti temsil ederler. Anayasa’mızın 87’nci maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Bakanlar Kurulunu ve bakanları denetleme görevi ve yetkisi vardır. Anayasa’mızın 95 inci maddesi “Türkiye Büyük Millet Meclisi, çalışmalarını, kendi yaptığı İç Tüzük hükümlerine göre yürütür.” demektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzük’ümüzün 99’uncu maddesi “Yazılı soruların cevabı, Başbakanlık veya ait olduğu bakanlık eliyle Başkanlığa sunulur. Başkan, bu cevabı derhâl soru sahibine iletir.” şeklindedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bunları neden bilgilerinize sundum. 7 Ağustos 2008 tarihinde İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay’ın cevaplaması istemiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bir yazılı soru önergesi verdim. Ben, hepinizin bildiği gibi, Denizli Milletvekiliyim ve adım Hasan Erçelebi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 19 Ocak 2009 tarihli cevap yazısında “Denizli Milletvekili Sayın Kemal Erçelebi, (7/4850) sayılı soru önergesiyle ilgili olarak belediye borçlarını gösteren tablo ekte sunulmuştur.” İmza “Beşir Atalay, Bakan”

Milleti hiçe sayan bir Hükûmetin olduğunu biliyorduk ama Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerini ciddiye almayan bir Hükûmet ve bakanların olduğunu yeni öğrendik.

Şimdi, başta Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı olmak üzere hepinize soruyorum: 23’üncü Dönem milletvekilleri içerisinde “Kemal Erçelebi” diye bir sayın üye var mı?

Biz Demokratik Sol Parti olarak Türkiye Büyük Millet Meclisini, parlamenter demokrasiyi, egemenliğin kayıtsız şartsız sahibi olan Türk milletini ve onun seçtiği sayın milletvekillerini çok önemsiyoruz. O yüzden, Parlamento çalışmalarını çok ciddiye alıyoruz. Halkımızın ve ülkemizin iç ve dış sorunlarının bu yüce çatı altında çözüleceğine inanıyoruz.

Elimdeki soru önergesine verilen cevap, milletvekillerimizin ciddiye alınmadığının bir kanıtıdır. Bu durum, bakanlıkların ne kadar gayriciddi çalıştığını gösteriyor. Bir başka deyişle, ülkemizi yöneten Hükûmetin ve onun bakanlarının milletin vekillerine ne kadar değer verdiğini, ne kadar ciddiye aldığını gösteriyor. Bu gayriciddilik, AKP Hükûmetinin kadrolaşmasının bir sonucu mudur, sayın bakanların yazıları okumadan imzaladıklarının bir göstergesi midir yoksa gerçekten Parlamentoyu ve milletvekillerini hiçe saydıklarından mıdır bilemiyorum.

Hükûmetin ve sayın bakanların bu gayriciddiliğine, ne yazık ki Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı da ortak olmuştur. Gelen yazıyı okuyup “Böyle bir milletvekili yoktur.” diye geri göndereceğine “soyadım benziyor” diye bana göndermiştir.

Görüyorum ki artık ülkemizi altı yıldır yöneten AKP Hükûmetinde  bir yorgunluk, bir yılgınlık, bir umursamazlık vardır. Ülkemiz kötü yönetilmektedir. Milletimiz fakruzaruret içerisine düşürülmüştür. Milleti içinde bulunduğu bu zor durumdan yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. Bunun için 29 Mart seçimleri demokratik bir fırsattır.

Sayın Başkanım, elimdeki soru önergesi cevap kâğıdını ve zarfını size iade ediyorum, bunları ya Sayın Milletvekili Kemal Erçelebi’ye ya da İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a daha ciddi davranması için göndermenizi arz eder hepinize saygılar sunarım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

HASAN ERÇELEBİ (Devamla) – Sayın Başkanım, bu soru önergesi ve zarfını Sayın Beşir Atalay’a ya da eğer Meclisimizde varsa Sayın Kemal Erçelebi’ye iletilmek üzere sizlere iade ediyorum.

En derin saygılarımla yüce Meclisi selamlıyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Erçelebi.

SADULLAH ERGİN (Hatay) – Hükûmetin cevabı vardır, müsaade ederseniz.

BAŞKAN – Hükûmet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Soru önergelerini genelde bir gündem konusu yapmış olması sebebiyle de Sayın Erçelebi’ye huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum.

Tabii konuşmanın içeriğini bilemediğimiz için -Burada dile getirilen husus ne anlam ifade ediyor, bir yanlışlık varsa neden olmuştur?- o konuyu bugün cevaplama imkânım yok. Ama bir zühul eseri ise ben buradan -Sayın Bakanım da yok ama onun adına da- kendilerinden özür diliyorum. Zaman zaman yazışmalarda bu tip hatalar oluyor. Demek ki Meclis Başkanlığı da böyle bir hata yapmış, olabilir hepimiz hata yaparız. Mühim olan kasten bir şey yapmamaktır. Bu çatı altında görev yapanların hiçbirisi diğerine karşı kasti bir davranış içerisinde olamaz, olmamalıdır. Bu, birbirimize saygının, millet iradesine saygının da gereğidir. Ancak  “Milleti hiçe sayan Hükûmet” diyor. Siyaset yapan hiç kimse milleti hiçe sayamaz. Milleti hiçe sayanı da millet hiçe sayar, bir daha da buraya gelemez. Biz, bu vesileyle bir polemik konusu açmak istemem ama, millet iradesine en çok vurgu yapan, en çok saygı duyan ve gücünü de milletten alan bir iktidarız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz bununla övünüyoruz. Biz başka bir yerden iktidar gücünü ne devraldık ne de ona dayandık. Zaten millet iradesine karşı çıkanlarla da epey uğraşımız var. Bunu da herkes görüyor, biliyor. Onun için biz -millete büyük saygımız var- millet ne karar veriyorsa onu başımızın tacı yaparız.

Değerli milletvekilleri, soru önergeleri tabiatıyla Anayasa’mızın ilgili maddelerinde ve İç Tüzük’ümüzün de 96 ve müteakip maddelerinde bir denetim yolu olarak gözüküyor. Hiç şüphesiz Anayasa’nın 87’nci maddesinde milletvekillerinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin esas itibarıyla iki önemli görevi var. Bunlardan bir tanesi yasa koymak, ikincisi de denetim görevini yapmaktır. O nedenle, değerli milletvekili arkadaşlarımızın ister yazılı ister sözlü soru sormaları hem onların haklarıdır hem de görevleridir, iktidar icraatlarını denetlemek adına. Biz de bunlara İç Tüzük hükümleri çerçevesinde, hatta bazen zaman zaman İç Tüzük hükümlerine uymamış olmasına rağmen, değil mi ki milletvekili arkadaşımız sormuştur diyoruz, bunları da cevaplamaya çalışıyoruz. Mesela soru önergeleri kısmını aldığımız, baktığımızda diyelim ki bir arkadaşımız kendi ilinde ne kadar köy varsa “Bu köyün yolu ne zaman yapılacak, okul ne zaman yapılacak veya içme suyu ne zaman gelecek?” diye köyde ne kadar bu türlü hizmetler varsa hepsine ayrı ayrı soru önergeleri veriyor. Böylece sorular kısmındaki rakamlar giderek kabarmaya çalışıyor. Hâlbuki 97’nci maddede İç Tüzük’ün “Başka bir kaynaktan elde edilebilecek bilgiler, kolayca öğrenilmesi mümkün olan konular soru önergesi olarak sorulamaz.” diyor. Biz tabiatıyla bunların cevabını veriyoruz, demin söylediğim saygımızın gereği olarak. Hâlbuki, mesela bu tip bilgiler çok rahatlıkla vilayetlerden alınabilir, ilgili genel müdürlüklerden alınabilir. Hatta bazılarını ilçe müdürlüklerinden bile alma imkânı varken bakanlardan soruluyor. Hatta ikinci bir konu, Sayın Başbakandan bu sorular soruluyor. Yalnız bugün değil, geçmişte de bu türlü durumlar oluyor. Bunu bir tespit olarak ifade ediyorum. Şimdi, o zaman ne oluyor? Bürokrasi artıyor. Bir soru ilgili bakandan sorulması mümkün iken ve oradan daha çabuk yazılı cevap alma imkânı varken evvela Başbakanlığa geliyor. Sonra biz ilgili bakanlığa yazıyoruz; bakanlıktan cevap geliyor, biz onları derleyip toparlayıp yeniden cevap hâline getirmek suretiyle bir manada kırtasiyeciliği de artırmış oluyoruz. Bu da 97’nci madde açısından üzerinde durulması gereken bir husus.

Şimdi, bir de geriye dönük bir mukayeseyi sadece bilgilerinize sunmak istiyorum. Şimdi, burada esas aldığımız 20, 21, 22 ve 23’üncü Dönem. Bugünkü dönem 23’üncü Dönem. Şimdi, mesela, 20’nci dönemde, üç yıl üç aylık süre zarfında -o dönemin yasama süresi bu- 1.261 sözlü soru sorulmuş, bunun 353’üne cevap verilmiş, oranı yüzde 28. Demek ki, 20’nci dönemde yüzde 28 cevaplama oranı sözlü soruları. 21’inci Dönem 1.980 sözlü soru önergesi var, 467’sine cevap verilebilmiş, oran da yüzde 23,6. Geliyoruz 22’nci Dönem, geçen dönem, 2.297 sözlü soru önergesi sorulmuş, 981’ine cevap verilmiş. Öbürleri yüzde 28, 23 iken bu dönemde verilen cevap sayısı yüzde 42,7, yani yaklaşık yüzde 43’üne cevap verilebilmiş. 23’üncü Dönemin bir yıl beş ay itibarıyla 1.209 sözlü soru önergesi sorulmuş, bugünküler hariç yüzde 48,3’üne cevap verilebilmiş. Demek ki, giderek sözlü sorulara cevap verme noktasında hem geçen dönem hem de bu dönem geçmişle kıyas kabul etmeyecek derecede çok önemli ölçüde bu konuya önem vermişiz, millet iradesine saygımızın da gereği olarak.

Yazılı soru önergeleri var. Yine 20’nci dönem 6.950 yazılı soru önergesi verilmiş, bunun 4.729’u yüzde 68; 21’inci Dönem, 8.240 yazılı soru önergesi, 6.697’si yüzde 81. 22’nci Dönem 22.627 yazılı soru önergesi verilmiş 14.385’i cevaplanmış. Şimdi, 23’üncü Dönem ise 6.709 yazılı soru önergesi verilmiş bir yıl beş aylık süre içerisinde, 3.493’ü cevaplanmış yüzde 52,1’i.

Demek ki, arkadaşlarımızın lütfedip sorduğu, öğrenmek istediği konulara, 97’nci madde kapsamında olsun ya da olmasın değil mi ki bilgi edinmek istiyor biz bu bilgileri vermeye çalışıyoruz ama verdiğimiz bilgilerde, bazen, biraz evvel değerli milletvekilimizin ifade ettiği gibi bir yanlışlık varsa, bir sıkıntı varsa buna hep beraber dikkatli olmamız gerektiği de ortadadır. Bundan başka türlü bir yorum çıkarmak ve millet iradesini hiçe saymak tarzında ağır bir sonuca işi götürmek de bence doğru değil. Konuyu gündeme getirdiği için tekrar kendilerine teşekkür ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çiçek.

Gündem dışı üçüncü söz hayvancılık sektörünün sorunları hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’ya aittir.

Buyurunuz Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

 

 

 

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hayvancılık sektöründe yaşanan sorunları dile getirmek üzere gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Ülkemizde hayvancılık sektöründe de ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. Hayvancılık, insanlarımızın sağlıklı ve dengeli beslenmesi, hayvancılığa bağlı sanayinin gelişmesi, kırsal alanda istihdam yaratılması, kalkınmada öncelikli yörelerin gelişmesi, tarımda verimliliğin arttırılması, dış ticaret dengelerinin sağlanması, ayrıca Avrupa Birliğine girişte en kritik alt sektör olması nedeniyle ülkemiz için hayati öneme sahiptir.

Ülkemizde ağırlıklı olarak süt sığırcılığı yapıldığından süt denince akla direkt olarak büyükbaş yetiştiricilik gelmektedir. Son günlerde çiğ süt fiyatlarındaki yüzde 30 düşüşle birlikte zor durumda kalan üreticiler sesini duyurmak için ilginç bir yol seçmiştir. Tüm Süt, Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği gazetelere ilan vererek “İmdat” başlığı altında “Sayın Başbakanım, Sayın Tarım Bakanım; beş yıl önce 1 kilogram yem 30 kuruş, şimdi 50 kuruş, beş yıl önce 1 litre çiğ süt 50 kuruş, şimdi 50 kuruş. Süt üreticisi can çekişiyor. Lütfen, müdahale edin.” diyerek feryat etmişlerdir. Üreticiler üretim maliyetlerini karşılayamadıkları için ineklerini mecburen mezbahaya göndermek zorunda kaldıklarını söylemektedir. Gümrük vergisiz, sağlıksız ve buzağı maması adı altında ülkemize giren süt tozu çok ucuz olduğundan sanayici tarafından tercih edilmektedir. Piyasayı düzenleme ve referans fiyat belirleme yetkisi olan bir ulusal süt konseyi kurulması gerekirken yetkisi olmayan, içi boşaltılmış bir konsey kurulmuştur. Çiğ süt fiyatı düşerken, üretici sütünü satamazken, kaçak girenler hariç geçen yıl 16 bin ton düzeyinde süt tozu ithal edilmesine izin verilmesi ülke süt hayvancılığını iyice darboğaza sürüklemiştir.

Sayın Bakanımıza soruyorum: Çiğ süt fiyatlarının düşmesiyle ithal edilen süt tozu ve buzağı maması arasında bir ilişki var mı? Çiğ süt fiyatlarının düşürülmesinde çok uluslu şirketlerin ve sütü işleyen sanayilerin payları nedir?

Değerli milletvekilleri, kırmızı et ve kanatlı et sektörünün de birçok sorunu bulunmaktadır. Besi işletmelerinin büyük bir kısmı çok küçük ölçektedir. Gerek kesilen hayvan sayımız gerekse et üretimimiz ciddi oranda azalmaktadır. Hayvan başına verimler gelişmiş ülkelerin gerisindedir. Koyun ve sığır sayısı her yıl yüzde 2 artırılamazsa ve hayvan başına verim yükseltilemezse ülkemizde kırmızı ette 164 bin ton et açığı 2013 yılında oluşması beklenmektedir.

Sınırlardan kaçak et ve canlı hayvan girişleri hayvancılık için ciddi bir sorun oluşturmaktadır. Ülkemizde başta brucella ve tüberküloz olmak üzere bulaşıcı birçok hastalığın yaygın olarak bulunması ve kontrol altına alınamaması gerek insan sağlığımızı gerekse hayvancılığı ciddi şekilde tehdit etmektedir. Avrupa Birliğinden tavizli et ithalatı hususu üreticileri tedirgin etmeye devam etmektedir.

Ciddi miktarda kaliteli kaba yem açığımız olduğu görülmektedir. Dünyanın sayılı meralarına sahip olmamıza rağmen bunların tam olarak kullanıma sunulamaması ekonomik bir hayvancılık yapmayı engellemektedir. AKP döneminde, özellikle de 2007 ve 2008 yıllarında yem fiyatlarının önemli oranda yükselmesi üreticileri ciddi bir maliyet baskısıyla karşı karşıya bırakmıştır. Hızla artan girdi fiyatlarına karşılık ürün fiyatlarındaki düşmeler karşısında üreticilerimiz kredi borçlarını ödeyemez hâle gelmiştir. 2003 yılında 4876 sayılı Kanun’la tarımsal krediler yeniden yapılandırılmıştı ama gelinen durum itibarıyla bugün de çiftçi, köylü ve üreticilerimiz zor duruma düşmüş, borçlarını ödeyemez hâle gelmiştir.

Seçim bölgem Konya’da birçok çiftçi, besici, üretici icraya verilmiş durumdadır. Uygulanan faizlerle ödenemeyecek boyutlara yükselen borçları ve haklarında başlatılan icralarla ilgili belgeleri bizlere intikal ettirmekte, çözüm arayışında bulunmaktadırlar.

Ülke nüfusunun önemli bir kısmını oluşturan tarım ve hayvancılık kesiminde önümüzdeki aylarda sosyal bir patlama yaşanmaması için, Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerince başlatılan icra işlemlerinin durdurulması sağlanmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MUSTAFA KALAYCI (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Ayrıca, Tarım Kredi Kooperatifleri ve bankalara olan tarımsal kredi borçları faizsiz olarak ertelenmeli ve KOBİ’ler gibi sıfır faizli kredi kullanabilme imkânı getirilmelidir.

Teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kalaycı.

Hükûmet adına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker cevap verecektir.

Buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkanım, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye’de hayvancılık sektörü tarım sektörünün en önemli alt sektörlerinden birisi. Türkiye’deki tarımsal üretim içerisinde hayvancılığın payı yüzde 30 civarında. Tabii bizim uyguladığımız politikalarla da her geçen gün bu oran artıyor. Türkiye’de tarımsal işletmelerin yüzde 2,3’ünde hayvansal üretim sadece ihtisas itibarıyla yapılmakta ve 1.482.179 süt sığırcılığı yapan işletme, ayrıca 404.435 de et sığırcılığı yapan işletme mevcut.

Geçen zaman içerisinde Türkiye’de hayvancılıkla ilgili neler yapıldığı, yani bugün gelinen noktada aslında nereden nereye gelindiği hususunda hayvancılıkla ilgili bilgileri incelediğimizde, aslında çok önemli gelişmeler kaydedildiğini görmemiz mümkün. Elbette ki sorunlar var, yani sorunsuz olması düşünülemez, mümkün değil; hele Türkiye gibi bu şekildeki gelişmelerin hızla yaşandığı bir ülkede bunlar doğaldır.

Ama saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye’de gerek hayvan sayıları itibarıyla büyükbaş hayvanlarda gerekse hayvansal üretimde gerekse verimlilikte son altı yıl içerisinde Hükûmetimiz döneminde çok ciddi gelişmeler kaydedildi. Örneğin 2002 yılında 9,9 milyon büyükbaştan ibaret olan Türkiye’deki hayvancılık sektörü, 2007 yılı itibarıyla TÜİK’in rakamı, 11,1 milyona ulaşmış durumda. Keza kümes hayvanlarında da 245 milyon civarındaki bir varlıktan 269 milyona ulaşıldı. Türkiye’nin süt üretimi 8,4 milyon tondan 12,3 milyon tona çıktı ki yüzde 50’lik bir artış var. Bugün gerek Değerli Vekilimizce gerekse kamuoyunda bugünlerde dile getirilen sütle ilgili temel sorunlardan bir tanesi… Türkiye’deki süt üretiminin bu kadar önemli miktarda artmış olması önemli bir faktör. Keza et üretimi 421 bin tondan 576 bin tona çıktı. Piliç eti üretimi de 696 bin tondan 1 milyon 68 bin tona çıktı. Verimlilik de örneğin sütte hayvan başına, büyükbaş hayvanlarda 1.697 litreden 2.655 litreye çıktı. Bu çok büyük bir verimlilik artışı demektir büyükbaş hayvancılıkta. Karkasta da yani büyükbaş hayvan et veriminde de hayvan başına 185 kilogramdan 216 kilograma çıktı.

Saygıdeğer milletvekilleri, biz tabii hayvancılığın profesyonelleşmesini, daha teknik, daha bilimsel düzeyde yapılmasını temin için soy kütüğü ve ön soy kütüğüne kayıtla ilgili işlemleri hızlandırdık, bu konudaki destekleri artırdık ve Türkiye’de 2002 yılında sadece 443 bin baş hayvan, dişi hayvan ön soy kütüğüne ve soy kütüğüne kayıtlı iken, 2008 yılında bu 4,6 milyon baş hayvana çıktı. Yani 10 kattan daha fazla bir artış burada söz konusu. Tabii bunun en büyük nedeni de hayvancılıktaki desteklerin artmış olmasıdır. 83 milyon liradan ibaret olan 2002 yılındaki hayvancılık desteği, 2008 yılında 1,3 milyar TL’ye çıktı ki 16 katlık bir artış demektir.

Yem bitkileri ekilişi keza 1 milyon 153 bin hektardan -desteklenen alan itibarıyla- 2 milyon 100 bin hektar alana çıktı bu geçen zaman içerisinde. Mera ıslahı 68 bin dekardan 470 bin dekara 2008 yılında çıktı. Bu süre zarfında gerek hayvancılıkla ilgili örgütlenme konusunda -örneğin Süt Konseyinin teşekkülü bu dönemde, yakında gerçekleşti- gerekse hayvancılık desteklerinin çeşitlendirilmesinde önemli mesafe katedildi. Bir yandan da biz Türkiye’de çiftçilerin güçlerini birleştirip kurdukları tarımsal kalkınma kooperatiflerine bu dönemde büyük bir destek verdik. Örneğin, toplam 1.491 tane tarımsal kalkınma kooperatifine biz destek verdik ve bunun 1.111 tanesinde süt sığırcılığı, 12 tanesinde besi sığırcılığı, 235 tanesinde koyunculuk yapılmakta; bunun toplam 1.358 tanesi hayvancılıkla ilgili bizim desteklediğimiz kooperatiflerdir. Bu kooperatiflere verdiğimiz destek 935 milyon lira yani eski parayla 935 trilyon lira. Bu, sadece hayvancılık kooperatiflerine ya sıfır faizli, tamamen faizsiz veya genel bütçeden ise yüzde 5 faizle bizim verdiğimiz destektir.

Bu kooperatiflerin desteklenmesi kapsamında 135 bin baş süt sığırı, 5 bin baş besi sığırı ve 300 bin baş koyun olmak üzere toplam 440 bin baş hayvan dağıtıldı.

Biz yine bu sektörün işlemesi, paketlenmesi, ambalajlanmasıyla ilgili ürünler çerçevesinde -yaptığımız kırsal kalkınma destekleme projeleri çerçevesinde- 60 tane et ve et ürünü işleme tesisi, 198 tane süt ve süt ürünü işleme tesisi, 10 tane de yumurtayla, kümes hayvanlarıyla ilgili tesis olmak üzere toplam 268 tane tesisi, projeyi destekledik. Bunların proje tutarı 79,5 milyon lira. Biz, burada, bu projelerin desteklenmesinde 41 milyon 300 bin lira hibe destek sağladık.

Saygıdeğer milletvekilleri, günümüzde, son günlerde tabii süt fiyatlarında bizim de arzu etmediğimiz şekilde düşüşler yaşandı ve bizim, gerek sektörün ilgili taraflarını bir araya getirmek suretiyle gerekse birtakım başka projeler üzerinde çalışmak suretiyle piyasadan daha fazla süt çekip fiyatların bir miktar daha yükselmesi yönünde çalışmalarımız var. Bunlardan bir tanesi, piyasadan kaynak temin edebildiğimiz takdirde süt çekip bunu süt tozuna çevirmek ve böylece hem süt tozu ihtiyacını gidermek hem de taze sütü piyasadan çekmek suretiyle arzı bir şekilde kısmak ve fiyatların yükselmesini temin etmektir. Keza, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’nun fakir yurttaşlarımıza dönük olarak dağıttığı yardım paketlerine sütün de ilave edilmesi bir başka projemiz ve yine kaynak temin ettiğimiz takdirde bir okul sütü projemiz var ki, gerek Hazine gerek Planlama, Tarım Bakanlığının ilgili birimlerinde bunların hazırlıkları yapıldı, şu anda karar sürecinde.

Süttozu ithalatı tabii, Türkiye’de… Demin Sayın Vekilimiz sordu, yani “Bunun süt fiyatlarıyla bir ilişkisi var mıdır?” Değerli arkadaşlar, Türkiye’de 2008 yılında sadece 16 bin ton civarında bir süttozu ithalatı yapıldı. 16 bin ton süttozu, Türkiye’nin 12,3 milyon tonluk süt üretimi içerisinde hiçbir orana sahip değildir. İki; ithal edilen süttozu, dâhilde işleme rejimi kapsamında ithal edilmiştir. Yani, Türkiye’nin iç piyasasında kullanılmak üzere değil, ihraç amaçlı olarak serbest bölgelere, dâhilde işleme rejimi kapsamında ithal edilen bir süttozudur. Buzağı mamasının da toplamı 1.500 ton civarındadır. O da fiyatlar üzerinde hiçbir etkisi olabilecek bir boyutta değildir.

Biz Hükûmet olarak gerek sanayi sektörüyle gerek üreticilerle… Ki bu hafta yine ben üreticilerle bir araya geleceğim. Malum, tabii, Türkiye’de fiyatlar serbest piyasada şekilleniyor ama üreticilerimizin zarar görmemesi ve bu sıkıntıdan en az hasarla kurtulması için de biz gayret içerisindeyiz, çaba içerisindeyiz.

Ben bu bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ediyoruz Sayın Eker.

Sayın milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan bu konuda, müsaade ederseniz, Sayın Bakana bir şey soracağım bu verdiği cevapla ilgili.

BAŞKAN -  Soru-cevap bölümünde değiliz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yerimden kısa bir açıklama, 60’ıncı maddeye göre…

BAŞKAN -  Buyurunuz, bir dakika süre veriyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, şimdi Tunceli’nin Mazgirt ilçesinden telefon ettiler, bu fiğ bedellerini vatandaşlara ödüyorlarmış, yüzde 12 kesiyorlarmış. İl Tarım Müdürlüğüne gidiyorlarmış, İl Tarım Müdürü diyormuş ki “Ben kesmiyorum.” Ötekisi “Ben kesmiyorum…” Ama idare kesiyormuş, Valilik.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – IMF kesti.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim? Hayır, şey… Pardon.

Bunun bir yasal dayanağı var mıdır? Yani, vatandaşa verilen tarımsal kredi desteğinde yüzde 12 neye kesiliyor?

Bir de bu gündem dışı konuşmayla ilgili… Dün birçok vatandaş bana geldi. Besi kredisini almışlar 2000 yılında. Mesela 30 bin besi kredisi almış, 17 bin… Ya 30 milyar kredi almış, 17 milyar avukat parası var ve bu 30 milyar besi kredisi 600 milyarı bulmuş faiziyle beraber. Bu çok anormal bir şey. Hepsi de iflasa gitmiş. Zaten Konya Milletvekili arkadaşımız dile getirdi. Bana Konya, Kars, Ardahan, birçok ilden insanlar gelmişti ve bu insanlar çok büyük sıkıntı içinde. Aldıkları besi kredisi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Sayın milletvekilleri, şimdi “Sözlü Sorular” kısmına geçiyoruz.

 

 

 

1.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, karkas et fiyatlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/403) (1)

2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, koyunculuk projelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/406) (1)

4.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, gıda üretim yerlerinin denetimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/420)

5.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, suni tohumlama yapan serbest veteriner hekimlere ödenmesi gereken prime ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/421)

7.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Akseki-Cevizli Beldesindeki kuru çiçek üretimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/427)

9.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, hayvansal ve bitkisel üretimdeki teşvik primlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/442)

11.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, transgenik tohum çalışmalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/459)

23.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kırklareli Tarım İl Müdürlüğünde çalışan ziraat mühendislerinin sınava tabi tutulmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/531)

24.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, fındık ithalat iznine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/534)

26.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, bal ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/537)

27.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, TMO çalışanlarının sağlık sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/540)

30.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, dane mısır destekleme primine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/548)

37.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, hayvansal üretimin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/567)

47.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, çiftçilerin tarımsal sulama elektrik borçlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/594)

48.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, çiftçilerin tarımsal sulama elektrik borçlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/595

52.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, mısır destekleme primine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/603)

60.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, temel gıda ürünleri fiyatlarındaki artışa ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/624)

62.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, kardelen çiçeklerinin korunmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/627)

65.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, arazi toplulaştırmasındaki tapu sorununa ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/630)

66.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, büyükbaş hayvan desteğine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/631)

70.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kırsal Kalkınma Programı projelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/641)

74.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, ürün desteklemelerinin açıklanmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/652)

79.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, çiftçilere verilen desteklemelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/663)

80.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, kapalı sistem sulamaya ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/664)

84.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, mevsimlik işçilerin taşınmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/671)

87.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, arı yetiştiricilerinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/675)

88.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, elma üreticilerinin kayıt usulüne ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/676)

89.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, süt inekçiliğinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/677)

90.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, muz fiyatlarındaki artışa ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/678)

98.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, Ordu’da dondan zarar gören fındık üreticilerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/699)

100.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, tarım ürünlerindeki fiyat artışlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/702)

102.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, kuraklıktan etkilenen üreticilerin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/708)

104.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, zarar gören çiftçilerin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/711)

117.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Gönen’de kurulması planlanan çimento fabrikasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/725)

125.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tarım Kredi Kooperatifine borcu olan çiftçilere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/744)

129.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, rekolte düşüşlerine karşı alınacak önlemlere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/752)

133.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, bir ilacın alım ihalelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/760)

134.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Pendik Veteriner Araştırma Enstitüsündeki ilaç kontrollerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/761)

144.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, çiftçilerin elektrik ve banka borçlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/785)

155.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, kuraklığa yönelik önlemlere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/803)

159.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Erbaa’ya geçici fındık alım merkezi açılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/808)

160.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, patates üreticiliğine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/809)

176.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, girdi desteklemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/833)

179.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, yeme-içme yerlerinin denetimlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/839)

181.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, hayvancılıkta kaba yem sıkıntısı riskine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/844)

182.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, kenelere karşı ilaçlı mücadeleye ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/846)

 

 

BAŞKAN – Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker, gündemin “Sözlü Sorular” kısmının 1, 2, 4, 5, 7, 9, 11, 23, 24, 26, 27, 30, 37, 47, 48, 52, 60, 62, 65, 66, 70, 74, 79, 80, 84, 87, 88, 89, 90, 98, 100, 102, 104, 117, 125, 129, 133, 134, 144, 155, 159, 160, 176, 179, 181, 182’nci sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak istemişlerdir.

Şimdi bu soruları sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın M. Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 21/01/2008

                                                                                   Mehmet Serdaroğlu

                                                                                           Kastamonu

Hayvan yetiştiricilerimiz, 2002 yılı Ağustos ayında bir kilo karkas eti 8 buçuk milyon TL’ye satarken, aradan geçen 5 yıldan sonra, bir kilo karkas eti 8 buçuk-9 milyon TL’ye satabilmektedir. 2002 yılında bir torba yem bir kilo karkas et ile alınabilirken, 5 yıl sonra bir torba yem ancak 3 kilo karkas et ile alınabilmektedir. Diğer taraftan, karkas et fiyatlarında yaşanan duraklama, tüketicimize yansımamış, perakende et fiyatları sürekli artış göstermiştir. Et fiyatı 5 yılda değişmezken, yem, ilaç vesaire girdiler 3,5 kat artmış, besicilik yapan çiftçilerimiz iflas noktasına gelmiştir.

Sorular

1) Karkas et fiyatlarının girdi fiyatları oranında artmamasının sebebi kesilmiş et ithal edilmesi midir?

2) Karkas et fiyatlarının girdi fiyatları oranında artmamasının sebebi ülkemize kaçak hayvan girişi midir?

3) Karkas et fiyatlarının girdi fiyatları oranında artmamasının sebebi AKP iktidarı ile birlikte yoksullaşan halkımızın et tüketimini azaltması mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

                                                                                           Hasan Çalış

                                                                                              Karaman

Hayvancılığı desteklemek ve ıslah etmek amacı ile Tarım Bakanlığı ve AB fonları ile yapılan projeler gereği kooperatifler aracılığı ile verilen hayvanlar özellikle, koyun projelerinde Karaman İlimizin köylerinde hastalıklı hayvanların verilmesi, hayvanlarının ölmesi nedeniyle borç batağına girmekten yakınmaktadırlar.

1) Türkiye genelinde koyunculuk projeleri nedeniyle köylülere verilen koyunlarda ölüm oranları ile ilgili bir çalışmanız var mıdır?

2) Köylünün bu konudaki mağduriyetini gidermek için çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın M. Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını,

Arz ederim.

 

                                                                                           Dr. Reşat Doğru

                                                                                                  Tokat

Soru: Günümüzde tüketiciler hijyen standardı yüksek ortamlarda üretilmiş sağlıklı ürünleri talep etmektedir. Gıda üretim yerlerinde bu yönde ne gibi çalışmalar yapılmaktadır, gıda üretim yerlerinin denetimi yeterince yapılabilmekte midir, Bakanlığınızda Gıda Mühendisine ihtiyaç var mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın M. Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını,

Arz ederim.

                                                                                           Dr. Reşat Doğru

                                                                                                      Tokat

Soru: Hayvancılığın desteklenmesi kararnamesi kapsamında suni tohumlama yapan Serbest Veteriner Hekimlere 2005 yılından itibaren ödenmeyen destekleme primi var mıdır? Var ise 23.01.2008 tarihi itibarı ile Serbest Veteriner Hekimlere ödenecek destekleme primi tutarı ne kadardır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın M. Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

                                                                                                   Tayfur Süner

                                                                                                        Antalya

Antalya’nın Akseki İlçesi’ne bağlı Cevizli Beldesi’nde gerçekleştirilen “kuru çiçek” üretimi, son 3-4 senede yok denecek kadar azalma göstermiştir. Bu bölgede 30-40 yıldır kuru çiçek üretimi yapılmaktadır ve son senelere kadar, halkın büyük bölümü geçimini bu işten sağlamaktaydı. Ancak Çin malı yapay çiçeklerin ithalatına başlanılmasının ardından bölgedeki kuru çiçek üretimi durma aşamasına gelmiştir.

Soru 1: Bu bölgedeki kuru çiçek üretimini tekrar canlandırmak için Bakanlığınızca yapılan çalışmalar nelerdir?

Soru 2: Cevizli’de geçmişte 300-400 aile kuru çiçek üretimi yapıyordu. Şu anda bu işle geçimini sağlayan aile sayısı 40-50 civarına kadar düşmüştür. Bu insanlar geçimlerinin nasıl sağlayacaklardır?

Soru 3: Çin malı yapay çiçeklerin ithalatında ne kadar vergi uygulanmaktadır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                                                   Mustafa Enöz

                                                                                                        Manisa

Çok zor şartlar altında üretim gerçekleştirmeye çalışan çiftçilerimiz, son yıllarda girdi maliyetlerindeki artışlar dolayısıyla ile daha zor durumda bırakılmışlardır. Ödenmesi gereken teşvikler zamanında verilmediğinden çiftçilerimiz büyük borç yükü altına girmişlerdir.

Sorular:

1- Hayvansal üretimde 2007 yılına ait Suni Tohumlama, Buzağı ve Süt teşvik primlerini ne zaman ödemeyi düşünüyorsunuz?

2- Bitkisel üretimde mısır ve zeytinle ilgili prim miktarını ne zaman belirlemeyi düşünüyorsunuz? Ödeme planınız nedir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sn. M. Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                                                   Kürşat Atılgan

                                                                                                          Adana

1- Çukurova’nın ekim desenini oluşturan pamuk, soya ve mısır bitkilerinin transgenik tohum araştırmaları senelerdir Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi bünyesindeki Tarımsal Araştırma merkezlerince yapılmış, gelişmeler ve sonuçlar hiçbir zaman üreticilerle paylaşılmamıştır. Sonuçlar neden üreticilerle paylaşılmıyor, bu verileri üreticilerimizle paylaşmayı düşünüyor musunuz?

2- Tarımda yükselen maliyetler ışığında, transgenik tohum ekim alanlarının günden güne arttığı ve AB ülkelerinin de bu teknolojiyi hızla onaylayarak faaliyete geçirdiğini görüyoruz. Bu bağlamda ülkemizde bu uygulamayı ne zaman yürürlüğe koymayı düşünüyorsunuz, bu konu ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?

3- Bu doğrultuda bakanlığınızın Bio-Güvenlik yasası ile ilgili herhangi bir hazırlığı var mıdır, var ise hangi aşamadadır?

                          Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kırklareli Valiliğince Tarım İl Müdürlüğünde çalışan Ziraat Mühendislerinin 31 Ekim 2007 Çarşamba günü sınava tabi tutulmasıyla ilgili sorumun Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                            Mehmet Akif Paksoy

                                                                               Kahramanmaraş

Sayın Valinin Ziraat Mühendislerinin mesleki faaliyette bulunabilme yetkisini sertifikalara bağlama gayretinin sebebi ve manası anlaşılamamıştır.

Yapılan bu işlem Ziraat Mühendislerini diğer kamu kurumları nezdinde rencide etmiştir. Diğer meslek ve meslek sahiplerince istihza ve alay konusu yapılmıştır.

Kırklareli Valiliğince yapılan bu onur ve utanç verici uygulamanın yapılıp yapılmadığı, yapıldı ise bu konudaki Bakanlık olarak ne gibi işlem yapılacağının açıklanmasını arz ederim.

                          Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların Tarım Bakanı Sayın Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

                                                                                 Rıdvan Yalçın

                                                                                       Ordu

Ülkemiz dünya fındık üretiminin tek başına % 75 ini karşılamaktayken Fiskobirlik ve TMO elinde binlerce ton fındık bulunmaktayken, devletimiz fındık ihracatında ciddi döviz getirisi sağlamasına rağmen arz fazlası sebebiyle büyük meblağlarda fındığa destek vermekteyken bu sebeple dünyanın en kaliteli fındığı olan Türk fındığının yağlığa ayrılmasına mecbur kalınmasına rağmen bakanlığınızın ihraç kaydıyla da olsa 2004 ve müteakip yıllar için fındık ithaline izin verdiği anlaşılmaktadır.

Bu itibarla:

1. Cumhuriyet tarihinde fındık ithaline izin veren iktidarınız dışında bir hükümet ve şahsınızdan başka bir bakan bulunmakta mıdır?

2.       Fındık ithaline izin vermenizin nasıl bir haklı gerekçesi olabilir?

3. İthalat izninden yıllar itibariyle hangi kişi ya da kuruluşlar faydalanmıştır, hangi ülkelerden ne miktar, hangi fiyat üzerinden ithalat yapılmıştır?

4. İthalat izniniz süreye tabi midir? Bu yıl izin geçerli midir?

5. Hâlen Fiskobirlik’ten parasını alamamış üreticilere mahsulünü değeriyle satacağından endişe eden üreticiye bu ithalat iznini izah etmek bakımından bölge milletvekillerine bir tavsiyeniz olacak mıdır?

                          Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların Tarım Bakanı Sayın Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

                                                                                 Rıdvan Yalçın

                                                                                       Ordu

Ülkemiz bal üretiminde dünyanın önde gelen ülkelerinden biri olmasına rağmen ve hâlen bir çok üretici balını satıp yayla hazırlığı için gereken parayı temin edemezken bal ithalatına izin verdiğiniz anlaşılmaktadır.

1) Bu itibarla Türkiye’de 2002 yılı itibarıyla her yıl bakımından yapılan üretim miktarı, iç tüketim miktarı ne miktardadır? Bal ithalatına izin verilmesinin gerekçesi nedir?

2) Ülkemize kaçak yollarla ne miktar bal geldiği tahmin edilmektedir? İthalat izni için kimler başvurmuştur?

3) Kalitesiz, sahte ve rekabet edilmesi mümkün olmayan bal ithalatına karşı ne tür önlemler öngörmektesiniz?

4) İthalat izniniz sınırsız zamanı mı kapsamaktadır? Bu iznin yeni bal fiyatlarını nasıl etkileyeceğini düşünmektesiniz?

5) Tedirgin olan bal üreticisine neler tavsiye edersiniz?

                                                        

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ilgili kuruluşu olan Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünde meydana gelen olaylara ilişkin aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                               Mehmet Akif Paksoy

                                                                                   Kahramanmaraş

Bu kuruluşta;

1- Görevinin başında iken vefat eden kişilerin vefat nedenleri hakkında size ulaşan bir bilgi var mı?

2- Son 5 (beş) yılda görevinin başında kaç kişi vefat etmiştir?

3- Son 5 (beş) yılda kaç kişi psikolojik tedavi görmüş ve rapor almıştır?

4- Son 5 (beş) yılda kaç kişi işitme, görme gibi organlarından birisini kaybetmiştir?

5- İş yerinde çalışanlara yapılan baskı anlamına gelen ve uluslararası literatüre "mobing" olarak geçen konuyla ilgili Türkiye'de ilk "mobing" davasının ilk TMO çalışanı tarafından açılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

6- TMO Genel Müdürlüğünce yayınlanan 25.02.2008 tarih ve 854 sayılı iç sirkülerin (...son zamanlarda 2 (iki) çalışanımızı görevi başında kaybetmemiz... denilen) yukarıda sıralanan 5 (beş) sorumuz ile bir ilgisi var mıdır?

7- Çalışanlara sağlıklarına dikkat etmelerini hatırlatan kuruluşun sağlık sorunundan dolayı aldığı rapor nedeniyle adeta mahkum gibi refakatçi eşliğinde başka bir hastaneye raporun doğruluğunun teyidi için gönderilmesini onur kıncı bir davranış olarak görüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köy İşleri Bakanı Sn. M. Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                                   Kürşat Atılgan

                                                                                           Adana

1- Dane mısır destekleme primi 2006 yılında 67.00.-YTL/kg iken 2007 yılı için 20.00.-YTL/kg düşürüldüğü doğru mu? Türkiye'de mısır üretimi açığı varken, bu uygulamanın gerekçesi nedir?

2- Dane mısır destekleme priminin 2006 yılındaki gibi 67.00.- YTL/kg olması mümkün müdür? Bakanlığınız tarafından bu konu ile ilgili yapılan herhangi bir çalışma var mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda belirtilen soruların Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın M. Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                            Prof. Dr. Alim Işık

                                                                                   Kütahya

Ülkemizde çok sayıda çiftçi ailesi kanatlı, küçükbaş ve büyükbaş hayvancılıkla geçimini sürdürmektedir. Ancak son yıllarda özellikle yem başta olmak üzere girdi fiyatları aşırı yükselirken ürün fiyatları aynı derecede artmamaktadır. Bu gelişme hayvansal üretimi olumsuz yönde etkilemekte ve birçok üreticinin hayvansal üretimden vazgeçmesine neden olmaktadır. Konu ile ilgili olarak;

1. Yem, süt, yumurta, beyaz ve kırmızı et birim fiyatlarının 2003, 2007 ve 2008 yılı ortalama değerleri nasıldır?

2. Bakanlığınızın yem bitkileri üretimi desteğine ilişkin politikası nasıldır?

3. 2008 ve 2009 yıllarında yem bitkileri desteğinin artırılması düşünülmekte midir?

4. Hayvansal üretim girdilerinden ÖTV'nin kaldırılması yönünde bir çalışmanız var mıdır?

5. Bakanlığınızın hayvansal üretimin geliştirilmesine yönelik stratejisi nasıldır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Dr. Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                               Yaşar Ağyüz

                                                                                Gaziantep

Ülkemizde bu yılın kurak geçtiği, çiftçilerimizin beklenen yağışı bulamamaları nedeniyle tarımsal sulamayı yeraltı sularından yapmaya çalıştığı herkes tarafından bilinmektedir.

Tarımsal ürün rekoltemiz düşünce çiftçilerimizi ekonomik zorluğa sokacak bu olumsuzlukların üzerine,

1. Her bölgede çiftçilerimizin tarımsal sulama için kullandıkları, 2-3 yıllık birikmiş elektrik bedelinin (2-3 yıldır fatura gelmediği ve seçim dönemi rahatlığı içinde) faiz ve gecikme zammı ile büyük meblağlara ulaşması nedeniyle ödeyemedikleri için elektrik saatleri mühürlenmektedir.

Borçları için ilgili bakanlıklarla birlikte faiz affı ve ana paranın 24-36 ay süreli taksitlendirme ile ödeme yapılması için yasal düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

2. Tarımsal sulama için kullanılan elektrik borçlarının ödenmemesi nedeniyle uygulanan,

Ziraat Bankasındaki alacaklarının bloke edilmemesi, haciz işlemi uygulanmaması için sorumlu Bakan olarak girişimde bulunmayı düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Dr. Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                               Yaşar Ağyüz

                                                                                Gaziantep

Bakanlığınızca, 02 Nisan 2008 günlü Resmi Gazetede yayınlanan bazı tarımsal ürünleri üreterek satışını yapan, Üreticilere Destekleme Primi Ödenmesine İlişkin Usul ve Esasları belirleyen Tebliğde;

1. Seçim bölgem Gaziantep'teki üreticilerimizi şok eden;

Dane mısır için, 2007 yılı ürünü destekleme primi miktarları kilogram başına 2 YKr olarak belirlenmiştir.

Geçen yıl 6,7 YKr olan destekleme primi, Hükûmetinizce % 4 olarak hedeflenen enflasyonun % 8 (Mutfakta % 17 - 18) doğmasına rağmen, neden geçen yılın % 33,5'u kadar prim verilmesi uygun görülmüştür?

2. Yanlış Tarım ve Destekleme Politikalarınız, kuraklık, tarımsal girdilerdeki artış ile birikmiş elektrik borçları nedeniyle, elektrikleri kesildiği için tarımsal sulama yapamamaları nedeniyle, ekonomik güçlük içerisinde bulunan üreticilerimize çok düşük tutulan mısır destekleme primi ile yeni bir darbe vurulmuş olmuyor mu?

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                                   Hasan Çalış

                                                                                                                                      Karaman

Son zamanlarda gıda fiyatlarındaki yüksek artış vatandaşlarımızı endişelendirmektedir. Ülkemizde başta buğday olmak üzere bulgur ve pirinç fiyatları önlenemeyen artışlar göstererek ikiye katlanmıştır. Bu artışlar, vatandaşlarımızı sofralarından aç kalkar hale getirmiştir.

Bu bilgiler ışığında;

1- Buğday, bulgur ve pirinç fiyatlarındaki artışlara dur diyerek, vatandaşlarımızı küresel sermaye ve yerli fırsatçıların elinden kurtarmayı düşünüyor musunuz? Bu konuda çalışmanız var mıdır?

2- Buğday, bulgur ve pirinç gibi temel gıda ürünleri fiyatlarını, millet adına kontrol etmeyi düşünüyor musunuz? Bu konuda projeniz var mıdır?

3- Dünyada yüz binlerce insanın açlık çekeceği ve açlıktan ölümlerin olabileceği açıklanmaktadır. Ülkemizde bu açıklamaları ciddiye alarak, ne gibi bir çalışma yapılmaktadır?

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Sayın M. Mehdi Eker  tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz• ederim.

 

                                                                                                                                   Tayfur Süner

                                                                                                                                        Antalya

 

Kardelen çiçekleri, Antalya'nın Akseki ilçesine bağlı Çimi, Geyran ve Çanakpınar Yaylalarında sıklıkla görülmektedir. Daha önceki yıllarda görülen kardelen çiçekleri, soğanların bilinçsiz ve aşırı söküm nedeniyle aynı yerde görülmemektedir. Bu çiçeklerde ciddi derecede azalma meydana gelmektedir. Bu yıl da söküm olması halinde önümüzdeki yıllarda kardelen soğanları çok ciddi anlamda yok olma derecesi ile karşı karşıya kalacaktır.

SORU 1 : Bakanlığınız tarafından belirlenen kardelen soğanı söküm kotalarına uyulup uyulmadığını nasıl denetliyorsunuz?

SORU 2 : Kardelenlerin neslinin tükenmemesi için öncelikle bu yıl sökümlerin iptal edilmesi hakkında bir kararınız var mıdır?

SORU 3 : Kardelen çiçeklerinin en az 5 yıl koruma altına alınıp, soğanlarının toplatılmaması gereklidir. Bu konuda yaptığınız bir çalışma var mıdır?

SORU 4 : Türkiye florasında 9000 çeşit bitki çeşidi bulunmaktadır. Bunlardan 3000'i endemiktir. 500 kadarı ise soğanlı bitki türüdür. Özellikle Toros Dağlarında bulunan bu bitki çeşitlerini korumak için Bakanlığınızca ne gibi önlemler alınmaktadır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                                   Hasan Çalış

                                                                                                                                      Karaman

 

Köylerimizde gerçekleştirilen arazilerin toplulaştırılması ve ıslahı ile ilgili çalışmalar doğru bir çalışmadır. Artırılarak devam etmesi gerekir. Ancak toplulaştırma çalışması yapılan köylerimizde yeni tapular teslim edilinceye kadar geçen sürede eski tapuların da geçersiz olması çiftçilerimizin değişik sıkıntılara düşürmesine neden olmaktadır.

1. Yeni tapular teslim edilinceye kadar, eski tapuların çiftçilerimiz tarafından kullanılması konusunda yapılan bir çalışmanız var mıdır? Bu konuda çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

 

 

                          Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                                   Hasan Çalış

                                                                                                                                      Karaman

Çiftçilerimizin ahırlarında bulun 5 adet büyükbaş hayvan ve üzerine destek öngörülmektedir. Halbuki ahırında 5 inekten daha az ineği bulunanlar daha ihtiyaçlı insanlardır. Bu uygulama verimlilik esasına uygun olsa bile, sosyal devlet ilkesine ve insan haklarına aykırı bir uygulamadır.

1- Ahırında 5 inekten daha az ineği bulunan çiftçilerimizi de destekleme kapsamına almayı düşünüyor musunuz? Bu konuda çalışmanız var mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                                                                              Mehmet Akif Paksoy

                                                                                                                                Kahramanmaraş

 

Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğünce uygulanmakta olan Kırsal Kalkınma Programının 2007 yılında değerlendirmeye alınan, ancak ödenek yetersizliğinden beklemede tutulan 1000 adet proje ile ilgili nasıl bir işlem yapılmaktadır? 2008’de bu proje sahipleri hibe sözleşmesi yapmaya çağrılacak mıdır?

Bu programdan 2007 yılında kabul edilerek hibe sözleşmesine çağrılan 1200 projeden kaç tanesi ile sözleşme imzalanmıştır? Çağrılan bütün yatırımcılar ile sözleşme imzalanmaması nedenleri araştırılmış mıdır? 2008 yılı için bu konuda ne tedbir alınmıştır? Henüz inceleme işlemleri devam eden projelerin gecikme nedenleri nelerdir? Gecikmeyi önlemek için ne tür tedbir alınmaktadır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                                   Hasan Çalış

                                                                                                                                      Karaman

Çiftçilerimizin ekim mevsimi ve hasat mevsimi bölgelere ve illere göre değişmektedir. Çiftçi desteklemelerinin bu takvimi dikkate alarak zamanında açıklanması çiftçilerimizin doğru ekim yapabilmesi açısından büyük önem taşımaktadır.

1. Ürün desteklemelerinin bir takvim dâhilinde zamanında açıklanması konusunda çalışmanız var mıdır? Bu konu ile ilgili düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                                   Hasan Çalış

                                                                                                                                      Karaman

Çiftçilerimize yapılan desteklemelerde, destek primlerinin ve teşvik primlerinin ödemelerinin çiftçilerin en çok ihtiyaçları olduğu zamanda yapılması gerekirken, buna dikkat edilmediği yönünde şikâyetler almaktayız.

1. Çiftçilerimizin illere göre; hangi aylarda daha çok desteğe ihtiyacı olduğu yönünde elinizde yapılmış çalışma sonuçları var mıdır?

2. Çiftçilerimize yapılan ödemeleri, para buldukça yapmak yerine, çiftçinin ihtiyaçlarına göre bir takvime bağlamayı düşünüyor musunuz? Bu konuda çalışmalarınız var mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                                   Hasan Çalış

                                                                                                                                      Karaman

Sulanabilir tarım arazilerinde, uygun teşvikler nedeniyle şahıslara ait su kaynaklarıyla sulanan tarım arazilerinde kapalı sistemle sulamaya geçişte çok önemli yol alınmışken, sulama birlikleri marifetiyle sulanan arazilerde kapalı sistemle sulama neredeyse yok gibidir.

Bu bilgiler ışığında;

1- Sulama birlikleri marifetiyle sulanan tarım arazilerinde su kaybını önleyen kapalı sistem sulama yapılabilmesi için çalışmalarınız var mıdır? Yoksa bu konuda çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Prof. Dr. Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                              Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                                                                                         Malatya

Ülkemizin değişik bölgelerinde yetişen ürünlerin hasadı için özellikle Doğu ve Güneydoğu illerimizden Mevsimlik İşçiler talep edilmektedir. Ancak, bu işçilerimiz kamyon veya traktörlerle taşınmakta, her yıl trafik kazalarında birçok tarım işçimiz kaybedilmektedir. Hasat mevsimi nedeniyle değişik illerimize yurdumuzun değişik bölgelerinden talep edilen mevsimlik işçilerin taşınmaları konusunda Bakanlık olarak bir düzeleme yapmayı düşünüyor musunuz?

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                     Hasan Çalış

                                                                                        Karaman

Arı yetiştiricileri birlikleri tarafından yapılan açıklamalarda; Türkiye'de 2006 ve 2007 yılarında yaşanan kuraklık nedeniyle yüzde 40'lık verim kaybı yaşandığı belirtilmektedir. Bu dönemdeki arı ölümlerinden de etkilenen sektör zor günler geçirmektedir.

Bu bilgiler ışığında;

1- Destekleme primleri kovan başı 30 YTL'den 5 YTL'ye düşürülmüştür. Bu durumda yerli üretimi nasıl artırmayı düşünüyorsunuz?

2- Kuraklığa bağlı arı ölümleri ile ilgili her hangi bir destek uygulaması yapılmış mıdır? Yapılmış ise, bunlar nelerdir?

3- Yurtdışından bal ithal edilmesi yerli üreticiyi olumsuz yönde etkileyecektir. İthalat karşısında Türk balını ve yerli üreticiyi nasıl korumayı düşünüyorsunuz? Bu konuda bir planımız var mıdır?

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                     Hasan Çalış

                                                                                        Karaman

Maliye Bakanlığınca başlatılan yeni uygulamaya göre; 2 bin elma ağacı olan her çiftçi deftere tabi tutulmuştur. Bodur elma ve yerli elmada ürün ve elma bahçesinin büyüklüğü yönünden 2 bin rakamı farklı neticelere sebep olmuştur ve haksızlıklar ortaya çıkmıştır. Bodur elma bahçesi olan bir çiftçi için bu uygulamanın karşılığı 2 dekar bahçe iken, yerli elma cinsinden bahçe yapan bir çiftçi için 21 dekardır.

Bu bilgiler ışığında;

1- Elde edilen ürün bazında veya dekar bazında yeni bir düzenleme yapmak gerekiyor. Böyle bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz? Bu konuda çalışmanız var mıdır?

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                     Hasan Çalış

                                                                                        Karaman

Ülkemizin süt ihtiyacı her geçen gün artarken, çiftçimizin bir kilo yem için 1/3 kilogram süt parası ödeme mecburiyeti yanında tüketicinin pahalıya yediği eti de değerinde satamama ile karşı karşıyayken, basın ve medya kuruluşlarına yansıyan haberlere göre; süt teşvik primleri ve buzağı desteği için ödenen miktarın azaltılacağı belirtilmektedir.

Bu bilgiler ışığında;

1- Süt inekçiliği ile uğraşan çiftçilerimize ödenen süt destek primi ve buzağı desteği gibi desteklerin azaltılacağı doğru mudur? Doğru ise, bu çiftçilerimizin mesleğini devam ettirebilmeleri için ne gibi projeleriniz vardır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla.

              Hasan Çalış

                                                                                        Karaman

Muz üreticileri dernekleri, "serbest piyasa ekonomisi kuralsızlık haline gelmiştir" şeklinde açıklama yapmaktadır. Bir ay öncesine kadar 30 YTL olan 18 kiloluk bir kasa ithal muz, 58 YTL'ye yükselmiştir.

Bu bilgiler ışığında;

1- Yerli hasadın tamamlanmasıyla birlikte rakipsiz kalan ithal muzun, kilo fiyatı 4 YTL'ye kadar yükselmiştir. Muzu tüketiciye ucuz yedirme konusunda bir çalışmanız var mıdır? Bu konuda çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

Rıdvan Yalçın

Ordu

 

Soru:

İlimiz Ordu’nun özellikle rakımı yüksek ilçelerin vatandaşlarımızdan aldığım bilgiler ziraat odaları il ve ilçe tarım müdürlüklerinin tespitleri doğrultusunda önemli ölçüde fındık ocaklarının don sebebiyle kurumuş olduğu gerçeği ile karşılaşmış bulunmaktayım. Sigorta yaptırmış vatandaşlarımız bile mahsulün değil fındık ocaklarının kurumuş olması nedeniyle sigorta tazminatından istifade edememektedir.

Bu itibarla :

a- Bakanlığınız taşra teşkilatlarınca fındık ocaklarının kurumuş olmasına ilişkin bir tespit çalışmanız bulunmakta mıdır?

b- Sigorta tazminatı alamayan, fındıktan başka geliri olmayan, devletin sahip çıkmaması halinde açlığa mahkum olacak durumdaki vatandaşlarımızın sorunlarının çözümü için ne tür bir önlem almayı düşünmektesiniz?

Açıklamanızı arz ederim.

Saygılarımla.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Hasan Çalış

Karaman

Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanlığı'nın "Üretici ve tüketici arasındaki fiyat farkına baktığımızda yaş meyve ve sebzede yüzde 272, kurutulmuş ürünlerde yüzde 70, baklagillerde yüzde 331, pirinçte yüzde 231 oranında artış olduğu görülmektedir" şeklindeki açıklaması gazete ve televizyonlara haber olarak yansımıştır.

Bu bilgiler ışığında;

1- Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanlığı'nın açıklamalarını dikkate alarak, tüketicilerimizi yüksek fiyat artışlarından korumayı düşünüyor musunuz? Bu konuda bir çalışmanız var mıdır?

2- Buğday ve bakliyatta büyük rekolte kayıpları vardır ve kuraklık sürmektedir. Spekülatif artışlar karşısında TMO gibi müdahale kurumlarını etkin bir şekilde harekete geçirmeyi düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Dr. Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                    Yaşar Ağyüz

                                                                                                                                      Gaziantep

1. Türkiye'nin mercimek deposu olan seçim bölgem Gaziantep’te bu yıl yaşanan kuraklık nedeniyle, mercimek ve diğer hububat üretiminde rekolte çok düşük olacaktır. Kuraklık nedeniyle, hasat kaldıramayan çiftçilerimizin hem de tüccar ve ihracatçılarımızın büyük ekonomik kayıplara uğrayacağı açıktır. Aynı mağduriyet zeytin ve fıstık üreticileri için de söz konusudur. Üreticilerimizin kuraklıktan doğan bu mağduriyetleri için ekonomik destek veren yasal düzenleme yapmak gerekmiyor mu?

2. Tespit yapmaları ve üreticilerin başvurularını almak için il ve ilçe tarım müdürlüklerine geç kalınmadan talimat vermeyi düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                                                                                   Mustafa Enöz

                                                                                                                                        Manisa

Geçtiğimiz yıl çiftçilerimizde çok önemli üretim kayıpları oluşmuş, girdi fiyatlarının da yüzde yüzlere varan oranlarda artması da buna eklenince çiftçilerimiz borçlarını ödeyemez, üretimlerini yapamaz, tarlalarını işleyemez hale gelmişlerdir.

Sorular:

1- 2007 yılında zarar gören çiftçilerimizin kayıplarını telafi etmeyi düşünüyor musunuz?

2- Kredi borcunu ödeyemeyen üreticilerin kredi borçlarının yeniden yapılandırılması ile ilgili bir çalışmanız bulunmakta mıdır?

3- Üreticilerimizin üretim maliyeti içinde önemli bir girdi kalemini teşkil eden elektrik, gübre, mazot gibi maliyetlerden KDV'nin kaldırılması ile ilgili Bakanlığınızın düşünceleri nelerdir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda belirtilen soruların Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın M. Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim. 08.05.2008

                                                                                                                               Ahmet Duran Bulut

                                                                                                                                       Balıkesir

Son günlerde Balıkesir iline ait Gönen ilçesinde kurulması planlanan çimento fabrikalarıyla ilgili olarak yöre halkını tedirgin eden bazı haberler ulusal ve yerel basına yansımış, böyle bir uygulama ile ülkemizde kaliteli çeltik üretiminin yapıldığı Gönen ovası tarım arazileri başta olmak üzere çevrenin zarar göreceği gündeme gelmiştir. Bu konuyla ilgili olarak;

1. Gönen ovası tarım arazilerinin zarar görmesine yol açacak bir konumda çimento fabrikası kurulmasına yönelik Bakanlığınız birimlerine yapılmış herhangi bir başvuru var mıdır?

2. Varsa bu başvuru konusunda Bakanlığınız hangi işlemleri yürütmüş ya da yürütmektedir?

3. Söz konusu firma veya firmalarca satın alınmış tarım arazisi büyüklüğü ne kadardır? Bu arazilerin toprak sınıfları nasıldır?

4. Yörede kurulacak bir çimento fabrikasının Gönen ovası çeltik alanlarını tehdit riski nedir?

5. Gönen ovası çeltik üretiminin Türkiye tarımı açısından önemi nedir?

6. Bakanlık olarak bu olaya ilişkin bir müdahaleniz olmuş mudur?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                                  Dr. Reşat Doğru

                                                                                                                                         Tokat

Soru: Tarım Kredi Kooperatiflerinden gübre alıp da borcunu ödeyemeyen çiftçilerimiz için iyileştirme yapılacak mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                  Hasan Özdemir

                                                                                                                                      Gaziantep

Gaziantep genelinde, 2007'nin ilk 4 ayında m2'ye, 2008'in ilk 4 ayına göre 125,3 kg. daha az yağış düşmüştür.

Kuraklık, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ve ilimizde ekimi yapılan hububat ürünlerinin gelişimini engellemiş, ekili alanlarda nem yetersizliğinden çatlaklar oluşmuştur.

Bölgemizin yetiştirdiği buğday ve arpada yüzde 90, kırmızı mercimekte ise yüzde 65'lik azalma beklenmektedir.

Bu çerçevede;

1- Buğday, kırmızı mercimek gibi ürünlerde yaşanacak olan bu rekolte azlığının fiyat artışlarına ve kıtlığa yol açmaması için Hükûmet olarak hangi önlemleri aldınız veya almayı düşünüyorsunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                                                                              Mehmet Akif Paksoy

                                                                                                                                  Kahramanmaraş

2008 yılında; aktif % 1 flumetrin pour-on isimli ilaç 10.09 ykr/lt'den ihale edilerek alınmıştır. Aynı ilacı 2007 yılında İl Müdürlükleriniz kaç ykr/lt'den almıştır? Bu sene yüksek fiyattan % 7,5 ec. AcarviIi ihale ederek aldığınız ilaç firmasının geçen yılki ihaleleri alan firma ile bir bağlantısı var mıdır? Bu iki firmanın aynı kişilere ait olduğu söylenmektedir. Doğru mudur?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                                                                              Mehmet Akif Paksoy

                                                                                                                                  Kahramanmaraş

Pendik Veteriner Araştırma Enstitüsünde ruhsata haiz ilaç kontrolleri yapılmakta mıdır? Yapılan kontroller sizce yeterli midir? Yapılan kontrollerin yeterli olmadığı hakkında duyumlar alınmaktadır. Bazı firmaların birkaç günde analiz raporu aldığı ve bazı firmaların ise birkaç ay beklediği söylenmektedir.

Dolayısıyla, Vilsan A.Ş., Acarvil % 7,5 ec. İsimli ilacın analiz raporunu kaç günde almıştır? Bu ilacın Genel Müdürlüğünüze ruhsat için müracaat tarihi, komisyona giriş tarihi, analize sevk tarihi ve en son ruhsat veriliş tarihi nedir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Başkanı Dr. Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                               Yaşar Ağyüz

                                                                                   Gaziantep

Ülkemizde yaşanan kuraklık çiftçilerimizi ekonomik olarak sıkıntıya soktuğu gibi 2008 yılı tarım ürünleri rekoltesini de düşürmüştür.

Kuraklık nedeniyle açıkladığınız almayı düşündüğünüz tedbirler arasında;

1- Çiftçilerimizin kamu bankaları dışındaki bankalara olan borçlarının da yeniden yapılandırılması için düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

2- Kuraklığın yanı sıra sulama suyuyla tarlalarını sulayan çiftçilerimizin çoğu elektrik borcu nedeniyle hacize uğramış, elektrik saatleri mühürlenmiş ve sulama yapamamışlardır. Bu düzenleme ile birlikte;

Sulama suyu elektrik borçlarının faizlerinin silinerek ana paranın taksitlendirilmesi de bir zorunluluk değil midir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Prof. Dr. Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                               Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                                                                                      Malatya

Ülkemizde yaşanan kuraklık nedeniyle, tarım ürünlerimizin önemli bir kısmı tarlada yeşermemiş ve kavrulmuştur. Yine, meyve ağaçlarında oluşan çiçekler dökülmüş veya çiçek dönemi sonrası oluşan “don”, “aşırı sıcak”, “rüzgâr” ve “susuzluk” nedeniyle tüm meyveler dökülmüştür. Ülkemizde yaşanan bu sorunlardan dolayı, çiftçilerimiz, elektrik, gübre, akaryakıt, işçilik ve kredi borçlarını ödeyemez hâle gelmişlerdir.

1- Kuraklıkla ilgili Bakanlığınızca alınmış ve alınacak önlemleriniz nelerdir?

2- Bu yaşanan sorunlar tabi afet kapsamı içerisine alınacak mı?

3- Önemli ölçüde maddi zarara uğrayan çiftçilerimiz ve üreticilerimizin sorunlarına nasıl çözüm bulacaksınız?

4- Kuraklıkla ilgili hangi illerde çalışmalar yapılmaktadır? Malatya’daki üretici ve çiftçilerimizin hasar tespiti yapılarak, zararlarını karşılayacak mısınız?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                              

                                                                               Reşat Doğru

                                                                                 Tokat

Soru: Tokat Erbaa ilçesinde yetişen hububat, çeltik ve haşhaş kapsülü alımı için her yıl Toprak Mahsulleri Ofisince geçici alım merkezi açılmaktadır ve çiftçilerimiz için de bu hizmet kolaylık sağlamaktadır. Ancak ilçemizde yetişen yaklaşık 5.000 ton fındık için alım merkezî açılmamakta, çiftçilerimiz ürünlerini Samsun Çarşamba ilçesinde satmakta, bu durum ilçemiz çiftçileri yanında Akkuş, Ayvacık, Ünye ilçelerine bağlı bazı köylerde fındık üreten çiftçilerin de mağduriyetine sebep olmaktadır.

Gerek, Erbaa ilçemizin gerekse Akkuş, Ayvacık, Ünye ilçelerine bağlı bazı köylerde fındık üreten çiftçilerin mağduriyetinin de giderilmesi amacıyla Erbaa ilçemizde TMO tarafından geçici fındık alım merkezi açmayı düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki yazılı sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sn. Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını arz ederim.

                                                                               Mümin İnan

                                                                                    Niğde

Soru:

1) Bugün dünyada temel gıda maddesi olarak, pirinç, buğday ve mısırın ardından dördüncü sırada öneme sahip olan Patatesin önemine dikkat çekmek için Birleşmiş Milletler, 2008'i Dünya Patates Yılı olarak ilan etmiştir. Dünya Patates üretiminde 7. sırada bulunan ülkemizde Bakanlığınızca, bu konuyla ilgili etkinlikler planlanmakta mıdır?

2) Ülke genelinde, Patates üreticilerinin sorunlarının çözümüne yönelik çalışmalar yapmayı planlıyor musunuz?

3) Ülkemiz tarımında genel verimlilik ortalamalarımız dünya ortalamasının altında olmasına rağmen, patates üretiminde dünya ortalamasının yaklaşık %60 üzerindeyiz. Böyle bir üstünlüğe sahip olduğumuz patatesin üretim ve ihracatının arttırılması için, ilgili kamu kurumlarıyla birlikte pazar geliştirme ve ihracatı teşvik uygulaması çalışması yapmayı planlıyor musunuz?

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                               Dr. Reşat Doğru

                                                                                  Tokat

Soru: Girdi fiyatlarındaki artışlar nedeniyle çiftçilerimiz gübre, ilaç, akaryakıt gibi girdileri alamamaktadır, girdi desteklemelerini artırmayı düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                               Dr. Reşat Doğru

                                                                                    Tokat

Soru: 2007 yılında Türkiye genelinde denetimi yapılan Lokanta, fast-food ve pastane denetimlerinde alınan örneklerde herhangi bir hastalık yapan etmenlerine rastlanılmış mıdır, rastlanıldı ise kaç işletmeye ne gibi yaptırımlar uygulanmıştır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                               Dr. Reşat Doğru

                                                                                   Tokat

Soru: 2008 yılında Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde görülen kuraklığın kış aylarında hayvancılık için önemli olan kaba yem ihtiyacının karşılanmasında sıkıntılara sebep olacak mıdır, sıkıntı olması bekleniyorsa bu konuda ne gibi önlemler almayı düşünüyorsunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                               Dr. Reşat Doğru

                                                                                   Tokat

Soru: Kene mücadelesinde kullanılan ilaçların, yararlı böcekleri de öldürdüğüne dair kamuoyundaki iddialar mevcuttur, yararlı böceklerin de kene mücadelesi sırasında zarar görmesi söz konusu mudur?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan sözlü sorular kısmının 47’nci sırasında yer alan Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün sorusuna da cevap vereceğini belirtmiştir. Şimdi bu soruyu da okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                    Yaşar Ağyüz

                                                                                                                                      Gaziantep

Ülkemizde geçen yıldan beri yaşanan kuraklık tarım ürünleri rekoltemizin düşüklüğüne ve çiftçilerimizin ekonomik olarak mağduriyetine neden olmuştur.

Bu yılın kurak geçtiği gerçeği ortada iken, tarımsal sulama yapan çiftçilerimize elektrik borçlarından dolayı haciz işlemi uygulanmakta ve elektrikleri kesilmektedir.

1) Her bölgede çiftçilerimizin, tarımsal sulama için kullandıkları 2-3 yıllık elektrik bedelinin (2-3 yıl fatura gelmediği ve seçim dönemi rahatlığı içinde) faiz ve gecikme zammı ile büyük meblağlara ulaşması nedeniyle ödeyemedikleri için var olan borçların faizi silinerek ana parayı 24-36 ay süreli taksitlendirilerek ödenmesini  sağlayacak yasal düzenleme yapılmasını zorunlu görüyor musunuz?

2) Bazı bölgelerde (Seçim bölgem Gaziantep'in ilçelerinde) borçtan dolayı elektrik saatlerinin mühürlendiğini, tarımsal sulama yapamadıklarını, bazı bölgelerde (Eskişehir ve civarı) elektrik borcundan dolayı Ziraat Bankasınca yapılan DGD, Mazot, Gübre, Hububat desteklemeleri ödemelerine bloke konulduğunu bilerek çiftçilerimizin ekonomik ve borç sorunlarının çözümü için işlem uygulanmaması, haciz alacaklarının bloke edilmemesi, elektrik saatlerinin mühürlenmemesi için ilgili bakanlıklara bir talimat vermeyi düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

(6/631),  (6/677), (6/442) sayılı Sayın Çalış ve Sayın Enöz’e ait sorularla ilgili konular müşterek olduğundan dolayı müşterek cevap vereceğim.

Saygıdeğer milletvekilleri, 2008/13695 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’yla desteklerin konu ve destekleme miktarları belirlenmiştir. Buna göre, büyükbaş hayvancılıkta hayvan başına aşağıdaki destek miktarları öngörülmüştür:

Anaç sığır başına 250 YTL/baş, soy kütüğüne kayıtlı anaç sığır 50 lira/baş ilave ödeme, hastalıklardan ari işletmelerdeki anaç sığır 50 lira baş ilave ödeme ve mandalar için de 250 lira baş ödeme olarak planlanmıştır.

Yeni destekleme modelinde hayvancılık iktisadi bir sektör olarak ele alınmış, işletme ölçeklerinin büyütülmesi amaçlanmıştır.

Hayvancılığın desteklenmesi kapsamında süt destekleme ödemeleriyle ilgili bilgiler aşağıda kısaca yer almaktadır.

Türkiye genelinde süt üreticilerine ödenen süt destekleme miktarı da, 2007 yılında ödenen destekleme miktarı 177,5 milyon YTL o günün parasıyla, 2008 yılında ödenen destekleme tutarı da 310 milyon YTL olmak üzere, toplam 487 milyon 500 bin YTL olarak tahakkuk etmiş, ödenmiştir. 2008 yılında uygulanacak olan beher litre süt için yapılacak süt destekleme fiyatıysa, 2008/13695 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla  litre başına 4 yeni kuruş olarak belirlenmiştir, ödemeler de 2009 yılında yapılacaktır ve şu anda başlamıştır.

2003-2008 yıllarında toplam 183 milyon 100 bin YTL toplam buzağı destek primi ödemesi yapılmıştır.

Yine, Sayın Enöz’ün (6/442) nolu soru önergesinde, bitkisel üretimde mısır ve zeytinle ilgili prim miktarının belirlenmesi ve ödeme planına ilişkin sorusuyla ilgili olarak da; Tarımsal Destekleme ve Yönlendirme Kurulu kararı gereği, 2008 yılı ürünü dane mısıra kilogram başına 4 kuruş, zeytinyağına 21 kuruş destek verilecektir. Ödemeler, müracaatların bitinden itibaren bütçe hazine nakit akışı çerçevesinde yapılacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (6/760, 6/846) sayılı sorularla ilgili olarak da, yine müşterek olduklarından dolayı ortak bir cevap vermek istiyorum.

2008 yılında Türkiye Jokey Kulübü ve Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü tarafından oluşturulan komisyon marifetiyle ilaç alımı yapılmış, alınan ilaçlar otuz altı il müdürlüğümüze gönderilerek kene mücadelesinde kullanılmıştır. 2007 yılında Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi Hastalığı yönünden riskli olarak görülen otuz altı il müdürlüğünün her birine -kene mücadelesi amacıyla- 100’er bin YTL olmak üzere toplam 3,6 milyon YTL gönderilmiş ve ihalelerin meri mevzuat çerçevesinde yapılması talimatlandırılmıştır. Bu talimat çerçevesinde 2007 yılında otuz altı ilimizde ihaleyi kazanan firmaların 2008 yılında ihaleyi kazanan firma ile herhangi bir bağlantısı bulunmamaktadır.

Sayın Aslanoğlu’nun (6/846) nolu soru önergesinde yine kene mücadelesiyle ilgili ilaçların yararlı böcekleri de öldürdüğüne dair kamuoyundaki iddialara ilişkin sorusuyla ilgili olarak da… Bakanlığımızca kenelerle mücadele amacıyla ruhsatlandırılan ilaçlar doğrudan hayvanlar üzerinde veya hayvan barınaklarında kullanılmak üzere ruhsatlandırılmış ilaçlardır. Ruhsatlı kene mücadele ilaçlarının etkin maddeleri sadece kenelere değil, diğer böceklere de etkilidir. Aynı zamanda bu ilaçların diğer bazı canlı türlerine ve çevre sağlığına olumsuz etkileri de olabilmektedir. Bu istenmeyen etkilerin şiddeti etken maddelere göre değişmektedir. O nedenle bu maddelerin hedef türleri, kullanım alanları ve dozları ilaçların prospektüs ve/veya etiketlerinde net olarak belirlenmiştir. Bu ilaçların prospektüs veya etiketlerinde yazılı oranlarda ve dozlarda kullanılması durumunda istenmeyen yan etkiler en aza indirilmiş olacaktır. Ayrıca ruhsatlı veteriner ilaçlarının prospektüslerinde o ilacın çevre sağlığına olan etkileri, kullanım sonunda ambalaj malzemelerinin nasıl imha edilmesi gerektiği gibi önemli konular hakkında da bilgi bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, (6/537), (6/675) sayılı soru önergelerini de müşterek olduğundan dolayı, müşterek konuya temas ettiklerinden dolayı ortak bir cevap ile cevaplayacağım.

TÜİK verilerine göre ülkemizde 2002 yılında 74.554 ton olan bal üretimi, verdiğimiz desteklerle 2006 yılında 83.842 tona ulaşmıştır. 2007 yılında ise yaşanan kuraklıktan bal üretimi olumsuz etkilenmiştir, 2007 yılı bal üretimimiz 73.935 ton olarak gerçekleşmiştir. Üretici ve tüketicilerin arz ve talepleri göz önüne alınarak dengenin korunması ve spekülatif fiyat değişikliklerinin önlenmesi hususları dikkate alınmak suretiyle ihtiyaç duyulduğunda bal ithalatına da izin verilebilmektedir. Bal ithalatında 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu ile 5179 sayılı Gıda Kanunu’na dayanılarak hazırlanmış olan Bal İthalatında Kontrol Belgesi Düzenlenirken Aranacak Şartlar ve İthalat Aşamasındaki Veteriner Kontrolleri Hakkında Tebliğ’de yer alan hükümler doğrultusunda gerekli kontroller yapılmaktadır. 30 Mayıs 2008 tarihinden itibaren bal ithalatı için kontrol belgesi düzenlenmemektedir. Diğer yandan, yurt dışından kaçak bal girişiyle ilgili mevzuat çerçevesinde gerekli işlemler uygulanmaktadır.

Saygıdeğer milletvekilleri, 2003-2008 döneminde arıcılık destekleri kapsamında üreticilere yaklaşık 70 milyon YTL ödeme yapılmıştır. Diğer yandan, tarımsal üretime dair düşük faizli yatırım ve işletme kredileri Ziraat Bankası tarafından yüzde 40 oranında indirimli olarak arıcılara kullandırılmaktadır. Arıcılık destekleri, 15/4/2008 tarihli Bakanlar Kurulu kararı kapsamında arıcılık kayıt sistemine kayıt olmak şartıyla, Bakanlığımızca yayınlanacak olan tebliğ çerçevesinde kovan başına 5 YTL olacak şekilde uygulanacaktır. Arıcılarımıza kovan başına destek verilmesinin amacı arıcılık kayıt sistemine kayıt olmayı teşvik ederek tüm kolonilerin kayıt altına alınması, takibinin kolay olması, suistimallerin mümkün olduğunca önlenmesidir. Ülkemizde 2007 yılında yaşanan kuraklık afeti nedeniyle arıcılarımıza spesifik özel bir destek uygulaması yapılmamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (6/548), (6/603) sayılı önergelerin de konuları ortak olduğundan dolayı yine müşterek cevaplayacağım.

Sayın Atılgan’ın sorusunda dane mısır destekleme primi 2006 yılı için 67 YTL/kilogram ve 2007 yılı için 20 YTL/kilogram olarak belirtilmiştir. Muhtemelen yazım hatası var. 2006 yılı için mısırda uygulanan destekleme primi kilogram başına 6,7 yeni kuruştur.

Tarımsal Destekleme ve Yönlendirme Kurulu tarafından 2007 yılı ürün destekleme prim miktarları dane mısır için 2 yeni kuruş, 2008 yılı ürünü için ise 4 yeni kuruş olarak belirlenmiştir. Dane mısıra 2006 yılı ürünü için 2007 yılında 208 milyon YTL, 2008 yılında ise 62 milyon YTL prim ödemesi gerçekleştirilmiştir.

Diğer yandan, mısır üretimine mazot desteği, kimyevi gübre desteği, sertifikalı tohum desteği gibi diğer destekler de verilmektedir. Verilen desteklerle mısır üretimi son altı yılda 2 kattan fazla bir artış kaydetmiştir.

Değerli milletvekilleri, (6/594), (6/595) ve (6/785) sayılı çiftçilerin tarımsal sulama elektrik borçlarıyla ilgili konuyu müşterek olarak ifade eden sorulara cevabım ise şu şekildedir:

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca hazırlanan ve 2005 yılı Nisan ayında yürürlüğe giren kanun ile sulama elektriği kullanan üreticilerin 1995 yılından bu yana ödenemeyen ve faiziyle birlikte yaklaşık 1 milyar YTL olan enerji borcu, tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini sağlamak açısından tarımsal TEFE’ye göre yeniden yapılandırılmış ve ek bir faiz uygulamadan otuz altı ay süreyle taksitlendirilmiştir. Bununla birlikte, borcunu zamanında ödeyen çiftçilerimize daha ucuza elektrik tüketebilmeleri için kilovat başına 1,7 yeni kuruş destekleme ödemesi yapılmıştır. Bu ödemeden 22 bin tarımsal sulama abonesi faydalanmış olup toplam destekleme tutarı 8,2 milyon YTL’dir. Tarımsal sulama abonelerinin enerjilerinin kesilmemesi ve borçlarını ödeyebilmeleri için bugüne kadar da her türlü imkân sağlanmıştır. Hâlihazırda TEDAŞ Yönetim Kurulunun 14/6/2007 tarih ve 15-246 sayılı kararı çerçevesinde tarımsal sulama ve köy içme suları abonelerine ait enerji borçlarına otuz altı aya kadar taksitlendirme yapılabilmektedir. Yapılan düzenlemeyle taksitlerini ödedikleri takdirde, ödemeye devam ettikleri takdirde de elektrikleri kesilmemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (6/624) ve (6/702) sayılı önergelerle ilgili olarak da öncelikle buğday ve pirinçte meydana gelen fiyat artışlarını ayrı ayrı değerlendirmek daha doğru olacaktır. Buğday fiyatlarındaki artış tamamen yurt dışı piyasa hareketlerine bağlı olarak gelişmektedir. Dünya fiyatlarında 2007 yılı Ağustos ayından itibaren görülen artış son dönemlerde gerilemeye başlamış ve bugün 270 dolar/tonun altına düşmüştür. 2008 yılında buğday üretimimiz yaşanan kuraklık nedeniyle 17,8 milyon ton olarak gerçekleşmiştir, TÜİK’in ikinci tahmini bu istikamettedir. 2008 yılında piyasa fiyatlarının yüksek seyretmesi nedeniyle hububat ürünlerinin müdahale alım fiyatları açıklanmamıştır ancak üreticinin ve sanayicinin depolama ve finansman ihtiyacının karşılanması için emanet alım fiyatları açıklanmış ve bu kapsamda 541 bin ton emanet alım gerçekleşmiştir. 2007-2008 kampanya döneminde yapılan alım miktarının piyasa regülasyonu için yeterli olmaması sebebiyle TMO’ya 230 bin ton buğday ve 115 bin ton mısırın vergisiz olarak ithal yetkisi verilmiştir. Aynı amaç doğrultusunda 25/9/2007 tarihinde 800 bin ton buğday, 300 bin ton arpa ve 300 bin ton mısır ve yine 8/4/2008 tarihinde 700 bin ton buğday, 300 bin ton mısırın vergisiz ithalatı için Bakanlar Kurulu kararıyla TMO’ya sıfır gümrükle tarife kontenjanları açılmıştır. Bu kapsamda 900 bin ton buğday, ekmeklik buğday ve 585 bin ton mısır ithalat bağlantısı yapılmış, ithalatı yapılan ürünler piyasa regülasyonu amacıyla satışa sunulmuştur, hasattan bu yana 1 milyon 30 bin ton civarında hububat satışı gerçekleşmiştir. Nitekim buna bağlı olarak ülkemizdeki un fiyatları 45 YTL’den 38 YTL’ye gerilemiştir. Ayrıca, 2008 yılında verdiğimiz desteklerle buğday üretim maliyetinin yüzde 30’u karşılanmıştır.

Pirinçte ise pirinç fiyatlarındaki artışın nedeni, daha çok Mısır ülkesinin 2008 yılı Nisan ayı başında pirinç ihracatını yasaklamasını fırsat bilen bir kesimin aşırı kâr etme isteğiyle bir anda fiyatlarda artırmaya gitmesidir ancak Bakanlığımızca alınan tedbirle bu kesime fırsat verilmemiştir. Bu çerçevede Toprak Mahsulleri Ofisine pirinç için sıfır gümrük ile ithalat yetkisi verilmiş, bu kapsamda 31 bin ton ithalat yapılmıştır. Alınan etkin tedbirlerle 2008 yılı Mayıs ayında kilogramı yaklaşık 3,4 YTL olan Osmancık pirincinin perakende fiyatı temmuz ayında 3,2 YTL’ye, eylül ayında ise 2,8 YTL’ye gerilemiştir. Hâlihazırda ocak ayı itibarıyla Osmancık pirincinin perakende kilogram fiyatı yaklaşık 2,4 YTL’dir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, geçtiğimiz yıl yaşanan kuraklık baklagil üretimimizi, özellikle kırmızı mercimek üretimimizi olumsuz yönde etkilemiştir. Kırmızı mercimek üretimimiz 2007 yılında 500 bin ton civarında iken bu rakam 2008 yılında 111 bin tona düşmüştür. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşanan kuraklığın bu düşüşte en önemli etken olduğu tespit edilmiştir.

Bakliyat ürünleri 5 Nisan 1994 tarihinde alınan ekonomik kararlar çerçevesinde destekleme kapsamından çıkarılmış idi. Toprak Mahsulleri Ofisi 1994 yılından beri bakliyat alımı yapmıyordu. 2008 yılı temmuz ayında yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla TMO tarafından kullanılmak üzere 100 bin ton kırmızı mercimeğin sıfır gümrük vergisiyle ithal edilebilmesi hususunda tarife kontenjanı açılmış, bu kapsamda toplam 45 bin ton ithalat bağlantısı yapılmış ve ithal edilen ürünler Toprak Mahsulleri Ofisinin satış ofislerinde halkımıza perakende olarak satışa sunulmuştur.

25 Ağustos 2008 tarihinde 3 YTL/kilogram fiyattan satışa başlanan kırmızı iç mercimek Nepal iç mercimeklerde 2 TL/kilogram, diğerlerinde ise 2,40 TL/kilogram fiyattan satılmaya hâlen devam edilmektedir. Ayrıca, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşanan kuraklık nedeniyle bu yıl mercimek tohumunda sıkıntı yaşanmaması için Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğümüze 20 milyon YTL kaynak aktarılmak suretiyle tohumluk temini konusunda görev verilmiştir. Bu kapsamda Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü 3.138 ton tohumluk mercimek hazırlamış, bugüne kadar da bunun yaklaşık 2 bin tonunu dağıtmıştır çiftçilerimize ki, bu sene 2,5 milyon dekar alanda hâlen mercimek ekimi yapılmıştır bizim tespitlerimize göre. Bu da, geçen seneki kaybın önümüzdeki sene yaşanmaması açısından bize ciddi bir rahatlama getirecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (6/652) ve (6/663) sayılı önergelerle ilgili olarak: Tarımsal desteklemeler, 5488 sayılı Tarım Kanunu hükümleri ve ülkemizin bütçe imkânları çerçevesinde yapılmaktadır. Bakanlığımızca, destekleme ödemelerinin zamanında yapılabilmesi hususunda özellikle dikkat edilmektedir. Nitekim, 2003 yılına kadar ekim, kasım aylarında yapılan prim ödemeleri yedi ay geriye çekilerek, çiftçilerimizin en fazla ihtiyaç duyabileceği yeni üretim sezonu başlangıcı olan nisan, mayıs aylarına alınmıştır.

Diğer yandan, daha önceden tarımsal desteklemelerle ilgili yıllık olarak alınan Bakanlar Kurulu kararları beşer yıllık dönemleri kapsayacak şekilde alınmakta, böylelikle, çiftçimizin orta vadede hangi konularda destekleme alacağı belirlenmektedir.

(6/711), (6/752) ve (6/803) sayılı önergelerle ilgili: Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere 2007 ve 2008 yıllarında dünya genelinde ve ülkemizde kuraklık yaşanmıştır. Yaşanan kuraklık nedeniyle bazı bölgelerimizde özellikle tarla bitkileri üretimi olumsuz etkilenmiştir. Hükûmetimiz kuraklığa karşı etkin tedbirleri derhâl uygulamaya geçirmiş, bu bağlamda, 2007 yılında kuraklıktan etkilenen 583 bin çiftçimize 277 milyon 600 bin YTL kuraklık desteği ödenmiş, 2008 yılında kuraklıktan etkilenen 498 bin çiftçimize ise 535 milyon 300 bin YTL kuraklık desteği ödenmiştir.

Ayrıca, son iki yılda kuraklıktan etkilenen çiftçilerimizin Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçları bir yıl süreyle ertelenmiştir.

Bununla birlikte, kuraklığa karşı gerekli tedbirleri almak üzere Kuraklık Yönetimi Koordinasyon Kurulu oluşturulmuş ve 2008-2012 dönemini içeren Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı hazırlanmıştır.  Bu bağlamda sulu ve kuru tarım arazileri için her bir ilimizde ayrı ayrı çalışma yapılmaktadır. Çalışmalarda kamuoyunun bilinç düzeyini artırarak tüm paydaşların sürece dâhil edilmesiyle çevresel açıdan sürdürülebilir tarımsal su kullanım planlaması yapılması temel amaç olarak benimsenmiştir.

Kuraklık Eylem Planı, sadece kuraklık olduğu yıllarda alınacak önlemleri değil kuraklık olmadan önce yağışlı yıllarda alınacak tedbirleri de içermektedir. Kuraklık Eylem Planı’nda normal koşullarda yapılacak işler ile kurak koşullarda yapılacak işler belirlenmiş, kuraklık eylemi dört adıma ayrılmıştır. Bunlar “kuraklık alarmı”, “kuraklığa hazırlanma”, “kısıtlama ve acil eylem” şeklinde belirlenmiştir. Öte yandan, su kaynaklarımızın daha etkin ve ekonomik kullanımı amacıyla da çalışmalar başlatılmıştır. Bu çerçevede kırsal kalkınma destekleri kapsamında modern sulama yatırımları desteklenmektedir. Bu kapsamda 2006, 2007 ve 2008 yıllarında 32.300 çiftçimize 70,7 milyon YTL hibe destek sağlanmıştır. 2007 yılında başlattığımız damla sulama ve yağmurlama sulama sistemlerine yatırım yapan çiftçilerimize Ziraat Bankası tarafından beş yıla kadar sıfır faizli kredi desteği uygulaması başlatılmıştır. Bu kapsamda 31 Aralık 2008 tarihi itibarıyla da 42 bin üreticiye 1 milyon 275 bin dekar alan için 574 milyon YTL kredi kullandırılmıştır. Her iki uygulamayla toplam olarak 1,5 milyon dekar alan modern sulama sistemlerine kavuşturulmuştur. Diğer yandan araştırma enstitülerimizce yapılan kuraklığa dayanıklı çeşitlerinin geliştirilmesi çalışmalarına hız verilmiş ve Konya’daki Bahri Dağdaş Araştırma Enstitüsünün kuraklık test merkezi hâline getirilmesi için çalışmalar başlatılmış, uygulamaya devam edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımızca, tabii afetlerden -tarımsal varlıkları, tarımsal ürünü, hayvan varlığı, üretim tesisi gibi- toplam yüzde 40 ve üzerinde zarar gören ve durumları bir hasar tespit komisyonu kararına bağlanan üreticilere 2090 sayılı Kanun kapsamında yardım yapılmaktadır. 2007’ye 26742 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında bu yıl için don afeti sigorta kapsamına alındığından söz konusu afetten oluşan zararlar sigorta kapsamında karşılanmaktadır. Aşırı sıcak ile susuzluk 2090 sayılı Kanun’da tanımlanmadığından söz konusu Kanun kapsamında değerlendirilmesi mümkün olmamıştır. Ayrıca, 2007,2008 yıllarında Malatya ilimizde kuraklıktan zarar gören 19.970 çiftçimize yaklaşık 8,9 milyon YTL kuraklık ödemesi yapılmaktadır.

Sayın milletvekilleri, Hükûmetimizce 2003 yılında öncelikle 765 bin üreticinin 2,7 milyar YTL’lik kredi borcunun 1,5 milyar YTL’lik kısmı silinmiş, geriye kalan borçları yeniden yapılandırılmıştır. Yapılandırma sonrasında da üreticilerimizin vadesi dolan kredi borçlarına ilişkin olarak müteaddit defalar ödeme kolaylıkları sağlanmıştır. Bununla birlikte, 2007 yılında çıkarılan Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri Tarafından Kullandırılan Grup Kredilerinden Doğan Kefaletin Sona Erdirilmesi Hakkında Kanunla, müteselsil kefalet yüzünden hacze uğrayan yaklaşık 650 bin çiftçimizin mağduriyeti giderilmiştir.

Yine, az önce ifade ettiğim gibi, kuraklık kararnameleri kapsamındaki illerde çiftçilerimizin kredi borçları da bir yıl süreyle ertelenmiştir. Yukarıda belirtilen imkânların dışında kredi borçlarının faizlerinin silinmesi ve ana paranın yeniden yapılandırılmasına ilişkin hâli hazırda başka bir çalışma bulunmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, hükûmetimiz döneminde çiftçilerimizin borçlarını zamanında ödedikleri memnuniyetle müşahede edilmektedir. Nitekim Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerinin kullandırdığı kredilerin geri dönüş oranı 2008 yılı için yüzde 97’ler civarındadır. Bu da çiftçimizin aldığı krediyi geriye ödeyebildiğini göstermektedir. Bu oran daha önceden, bizim hükûmetimizden önceki dönemde sadece yüzde 38 idi. Yani yüzde 38’i geri dönmekte iken şimdi yüzde 97’si geri dönüyor.

Gübreyle ilgili katma değer vergisinin indirilmesiyle ilgili olarak 1991-1992 yıllarında uygulama gerçekleştirilmiş olmasına rağmen fiyatlarda geçici bir düşme sağlanmış olup daha sonra yine aynı seviyelere çıktığı müşahede edilmiştir. Ayrıca, mahsuplaşmada yaşanan sıkıntılar nedeniyle uygulama kısa süreli olmuştu. Bugün gübrede katma değer vergisi indirilmesi hâlinde fiyatların geçici bir süre düşmesine karşın birkaç ay sonra yine aynı seviyelere ulaşma ihtimali bulunup, katma değer vergisinin indirilmesinin çiftçinin kullandığı gübrenin maliyetinde önemli bir düşme sağlamayacağı hesap edilmektedir. Bunun yerine, hem kimyevi gübreye hem de mazot için çiftçi kayıt sistemine dâhil olan çiftçilere ürün gruplarına göre değişen miktarda destekleme ödemesi yapılmasının daha uygun olacağı düşünülmekte. Nitekim, çiftçilerimize hükûmetimiz döneminde bugüne kadar toplam 956 milyon YTL kimyevi gübre desteği verilmiştir. Bu sene içinde, içinde bulunduğumuz ayda mazot ve gübreyle ilgili olarak, toplam, şubat ayı içerisinde yaklaşık, diğer desteklerle birlikte 1,6 milyar lira destekleme ödemesi gerçekleştirilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, (6/403) sayılı önergeyle ilgili olarak da, Bakanlığımızca sınırlarımızdan kaçak hayvan ve hayvansal ürünlerin girişlerinin önlenmesine yönelik idari, istihbari ve güvenlik tedbirlerinin alınması için gerekli girişimlerde bulunarak etkin tedbirler alınmaktadır. Her yıl Bakanlığımızca hayvan kaçakçılığı konusunda alınan tedbirleri değerlendirmek ve ilave tedbirler almak üzere ilgili kurumlarla gerekli toplantılar yapılmakta ve bu alınan kararlar uygulamaya geçirilmektedir. Yurdumuza yasa dışı yollardan girdiği tespit edilen kaçak hayvan ve etlerle ilgili 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunlarına göre işlem yapılmaktadır. Artan nüfusun beslenme ihtiyacının karşılanması temel görevimizdir. İnsanlarımızın yeterli ve sağlıklı beslenmesinde kırmızı et başlıca protein kaynaklarından biridir. Türkiye’de önemli miktarda bu konuda artış tespit edilmektedir. Bizim gerek hayvancılığı gerekse bu çerçevede et üretimini arttırmaya dönük aldığımız tedbirleri zaman zaman sizlerle zaten paylaşmaktayız.

Değerli milletvekilleri, (6/406) sayılı koyunculuk projeleriyle ilgili soru önergesi için de… Türkiye genelinde 2002 yılından bugüne kırsal alanda sosyal destek projesi ve genel bütçe kaynakları çerçevesinde 183 adet kooperatif ortağı 9.150 aileye toplam 350 bin baş damızlık koyun ve koç verilmiştir. Bunlar içerisinde, tabii, verilen koyunların ölüm ya da zorunlu kesime gitme oranı oldukça düşüktür. Kaldı ki dağıtılan hayvanlar sigortalı olduğundan bunların bir kısmı da geri kazanılmaktadır. Koyunculuk projeleri ihale sözleşmesi şartnamesi hükümlerine göre kooperatiflere teslim edilecek koyunların yüzde 20’sine, koçların ise tamamına brucella testi yaptırılmakta, sonucu pozitif çıkan hayvanlar ve bu hayvanların seçildiği sürüden seçilen diğer hayvanlar teslim alınmamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (6/420) sayılı gıda denetimi ve gıda mühendisi istihdamıyla ilgili soruyla ilgili olarak… Piyasaya arz edilecek gıda ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin Türk gıda mevzuatına uygun olması gerekmekte. Bu amaçla Avrupa Birliğinin gıda yasasını belirleyen ilgili konsey yönetmeliği esas alınarak Bakanlığımızca hazırlanan 5179 sayılı Kanun ve buna bağlı yönetmelik ve tebliğler yürürlüğe girmiştir. Hâlihazırda gıda denetimleri 5.070 gıda denetçisiyle yapılmakta, bunlar arasında merkez teşkilatımızda 52, taşra teşkilatında 490 ve Tar-Gel Projesi’nde de 5 personel olmak üzere toplam 547 gıda mühendisi görev yapmaktadır. İhtiyaç oldukça da Bakanlığımıza gıda mühendisi alınmaktadır.

(6/421) sayılı soruyla ilgili olarak… Hayvancılık destekleri kararnamesi kapsamında suni tohumlama yapan serbest veteriner hekimlere 2005, 2006 ve 2007 yıllarına ait ödenmeyen destekleme primi bulunmamaktadır.

(6/427) sayılı soru önergesiyle Antalya-Akseki-Cevizli beldesinde kuru çiçek üretimi konusu… Öncelikle bu konunun Bakanlığımızın çalışma alanıyla doğrudan ilgili bir konu olmadığını ifade etmek istiyorum.  Kuru çiçek üretimi Antalya ilimizin Akseki ilçesi Cevizli beldesinde 70’li yıllarda başlamıştır. 80’li yıllarda atölye sayısı ve kuru çiçek işiyle uğraşan insanların sayısı artmış, 2002 yılına kadar bu uğraşı önemli bir gelir kapısı olmuştur. Yapay çiçeklerin piyasada çoğalması ve ithalat bu üretim dalını olumsuz etkilemiştir. Hâlihazırda yaklaşık nüfusu 1.000 kişi olan Cevizli beldesinde 2 adet kuru çiçek atölyesi bulunmakta, ancak atölyeler de hayatiyetini zorlukla sürdürebilmektedir.

Bakanlığımızca Cevizli beldesi ve civar köylere sağlanan desteklere gelince… 2003-2007 yılları arasında Cevizli ve çevresinde 2.400 adet yaşlı ve bakımsız badem ağacında aşılama çalışmaları yapılmış, Cevizli beldesinde 3.600 adet ceviz fidanı, bin adet badem fidanı, 300 adet kiraz fidanı, 150 adet bağ fidanı özel idare destekli olarak dağıtılmıştır. Ayrıca, tarımsal desteklemelerle ilgili olarak da bu dönemde 33 bin YTL tarımsal destek sağlanmıştır.

Çin Halk Cumhuriyeti’nden yapılan yapma çiçek ithalatında 31 Aralık 2007 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan ithalat rejimi kararında belirtilen gümrük vergileri yüzde 4,7 olarak uygulanmaktadır.

(6/459) sayılı soru önergesiyle ilgili olarak ülkemizde transgenik bitkilerle ilgili çalışmalar, 98 yılında Bakanlığımızca çıkartılan Transgenik Kültür Bitkilerinin Alan Denemeleri Hakkında Talimat kapsamında yürütülmektedir. Talimata göre, bu bitkilerin denemelerini yapmak üzere yalnızca Bakanlığımız araştırma enstitüleri yetkilendirilmiştir. Bu konuyla ilgili olarak da, bizim, tabii, hazırladığımız bir biyogüvenlik kanunu var. Şu anda Başbakanlıkta ve yüce Meclisin gündemine yakında gelecektir.

(6/531) sayılı soru önergesi: Tarımsal Yayın ve Danışmanlık Hizmetlerinin Düzenlenmesine Dair Yönetmelik 2006 tarihinde yayınlanmıştır. Bu kapsamda, kamuda görev yapan veya yapmayan lise, ön lisans, fakülte ve dört yıllık teknik meslek yüksekokullarına, sertifika eğitimlerine katılarak yapılacak sınavda başarılı olanlara sertifika verilmesi ve tarımsal yayın ve danışmanlık hizmetlerinin buna göre yürütülmesi esas alınmaktadır. Ancak öncelikle yapılan bu çalışma hizmete özel olarak ve meri mevzuatın verdiği yetki çerçevesinde sadece hizmet içi eğitim ihtiyacının konu ve kapsamının tespiti ve gereğinin yapılması amacıyla gerçekleştirilmektedir.

(6/534) sayılı fındık ithalatına izin verilmesiyle ilgili… Bakanlığımızca Dünya Ticaret Örgütü kuralları çerçevesinde özel belgeler dışında fındık için kontrol belgesi düzenlenmemektedir.

(6/540) sayılı, TMO görevi başında vefat eden personel, TMO çalışanlarının sağlık sorunları ve mobbing davasıyla ilgili soruda da: Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün 3.563 personeli var ve bunun yüzde 40’ının emekliliği hak ettiği bir kurumdur. TMO Genel Müdürlüğünde son beş yıl içinde beş personel görevi başında vefat etmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, tamamlayabilir miyim?

BAŞKAN – Sayın Eker, süreniz tamamlandı ama beş dakika daha süre vereceğim size soruları cevaplayabilmeniz için.

Buyurunuz efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ayrıca, psikolojik sorunlarından dolayı hastanede yatarak tedavi gören iki personel bulunmaktadır.

(6/567) sayılı soru, yem, hayvansal ürün ve girdi fiyatlarıyla hayvansal üretimin desteklenmesi ve hayvansal üretim girdilerinden ÖTV’nin kaldırılmasıyla ilgili. Yem fiyatlarında 2003 yılından 2008 yılına tabii belirli bir artış meydana gelmekte, son günlerde özellikle süt fiyatlarında meydana gelen tabii düşüklük, bir şekilde süt arzının azaltılması yoluyla bunun fiyatının tekrar yükseltilmesine çalışılmaktadır.

Burada, tabii, bizim özellikle yemle ilgili olarak yaptığımız, yem üretiminin Türkiye’de geliştirilmesi ve bizim Hükûmetimiz döneminde sağlanan desteklerle daha çok yem bitkilerinin üretilmesi hedeflenmiştir. 2008 yılı itibarıyla yem bitkileri desteği üretim maliyetinin yüzde 45’ini karşılamakta ve 1,15 milyon hektardan 2,1 milyon hektara çıkarılmış yem bitkileri üretim alanı. Böylece yem bitkileri ekiliş alanlarının genel ekiliş alanına oranı yüzde 2,5’tan yüzde 8,5’a yükselmiştir.

(6/627) sayılı soru, kardelen çiçeği soğanı söküm kotası kontrolü ve Toros Dağlarında bulunan soğanlı çiçeklerin korunmasıyla ilgili. Kardelen türleri CITES kapsamındadır. Dolayısıyla yönetmelik ile belirlenen kota dahilinde teknik komite kararlarına göre her yıl düzenlenmekte, Çevre ve Orman Bakanlığınca hazırlanan Doğal Çiçek Soğanlarının Sökümü, Üretimi ve Ticaretine İlişkin Yönetmelik kapsamında yürütülen her işlemde üç aşamalı bir kontrol süreci bulunmakta. Bakanlık olarak bizim önceliğimiz bu tür soğanların üretimden elde edilmesidir. Ülkemizdeki gen kaynaklarının muhafazası için, Bakanlığımızca, bir TÜBİTAK projesi başta olmak üzere beş tane önemli proje yürütülmektedir.

(6/630) sayılı önerge: Arazi toplulaştırılmasında yeni tapular teslim edilinceye kadarki eski tapuların kullanılması konusu. Toplulaştırma projelerinde gerekli çalışmaların yapılıp yeni parselasyon planları oluşturulduğu malumunuzdur. Parselasyon planlarının kadastro kontrolleri ve tescili aşamasına getirildiği noktada arazi maliklerine hasat dönemleri de dikkate alınarak yeni parsellerin geçici yer teslimleri yapılmaktadır. Tabii bu süreçte arazi alım satımına ilişkin olarak doğrudan bir müdahale söz konusu olmayıp, toplulaştırma projelerinin tescil sürecinde birkaç aylık zaman diliminde takdir olunur ki mevcut tapu durumunun muhafazası zorunlu olmakta ve bu aşamada mülkiyet değişimleri kısıtlanmak durumunda kalmaktadır.

6/641 sayılı soru ile ilgili… Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı kapsamında sözleşme imzalanan proje sayısı ve ödenek yetersizliğinden bekleyen projelerle ilgili; 2007 yılı uygulamalarında 1.168 adet projeye hibe sözleşmesi çağrısı yapılmış, uygulama rehberi ve tebliğ hükümlerine göre değerlendirilip uygun görülen 656 başvuru sahibi ile sözleşme imzalanmıştır, gerekli kriterleri taşımadığı için 277 proje reddedilmiş, hibe sözleşmesi imzalayan 235 adet proje ise yatırımcıların çeşitli nedenlerle vazgeçmeleri ya da süresinde hibe sözleşmesi imzalamamaları nedeniyle Bakanlığımıza ulaşmamıştır. 2008 yılı 4’üncü etap Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı için proje incelemeleri sonuçlanmış ve açıklanmıştır.

6/664 sayılı önerge… Bakanlığımız tarafından yürütülmekte olan Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı kapsamında basınçlı sulama sistemlerine bireysel başvurular için 100 bin YTL üst limit var ve yüzde 50 oranında, tüzel kişilik başvuruları 500 bin YTL üst limitli olup yüzde 75 oranında hibe desteği ile desteklenmekte. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğümüzden alınan konuyla ilgili bilgide ise hâlen inşaatı devam eden sulama tesislerinin yüzde 60’ı kapalı sistem olup, işletmeye açılmış sulama tesislerinin kapalı sisteme dönüştürülmesiyle ilgili rehabilitasyon taleplerinin değerlendirilmesi maksadıyla DSİ’de oluşturulan bir komisyon marifetiyle gerekli çalışmalar yapılıyor, maliyetle ilgili konular da bu kapsamda değerlendirilecektir.

6/671 mevsimlik işçilerin taşınma sırasında güvenliği… Bakanlığımız bağlı kuruluşları olan TİGEM’e bağlı işletmelerde çalışan işçilerin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Eker, sözlü sorulara ayrılan süremiz doldu. Cevaplamadığınız kaç soru kaldı acaba?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Cümlemi tamamlayabilir miyim?

BAŞKAN – Tamam efendim, onu bitirdikten sonra…

Buyurunuz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğünde çalışan işçilerin tamamı toplu iş sözleşme hükümleri kapsamında çalıştırılmakta, iş yeri ulaşımları güvenli bir şekilde sağlanmaktadır.

Tarım işçilerinin çalıştırılma koşullarına ilişkin mevzuat düzenleme çalışmaları önümüzdeki dönemde, Hükûmetimizce, Çalışma Bakanlığıyla iş birliği hâlinde yapılacaktır.

Sayın Başkan, zamanımın elvermemesi sebebiyle, cevaplamak için planladığım 6/839, 6/833, 6/809, 6/808, 6/761, 6/744, 6/725, 6/708, 6/699, 6/678 ve 6/676 sayılı soru önergelerini söz verildiği takdirde daha sonraki bir tarihte cevaplayacağım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eker.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ben teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.

                                                                 Kapanma Saati: 16.09

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.32

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Şimdi, “Sözlü Sorular” bölümü için süremiz, Danışma Kurulu önerisi doğrultusunda bir saat olduğu için bir saat on beş dakika içinde bitirmiş bulunuyoruz.

Şimdi, ek açıklama için sisteme girmiş 8 tane sayın milletvekili arkadaşımız var. Bunların isimlerini biz alıyoruz, önümüzdeki salı gününde tekrar, Sayın Bakan sözlü soruların cevaplayamadığı bölümü ile bu soru-cevapları da, ek açıklamaları da o zaman açıklayacaktır. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Teşekkür ediyoruz.

Şimdi, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım, sorularımız Tarım Bakanınaydı, o buradayken biz konuşacağız yani, özür diliyorum ama…

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Danışma Kurulunun önerisini oylamış bulunuyorsunuz ve bir saatle sınırlanmış bulunuyor. Onun için, kendi koyduğumuz kuralı kendimiz bozamayız. Lütfen…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım, o zaman 35 soruya değil 20 soruya cevap versin. Bizim cevap hakkımız elimizden alınıyor.

BAŞKAN – Almıyoruz efendim. Salı günü sisteme gireceksiniz, o sorularınızı Sayın Eker’e soracaksınız. Zaten Sayın Eker de yaklaşık 7 ya da 8 soruya cevap veremedi.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – O gün Sayın Bakanı nereden bulacağız?

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Zaten cevap verir gibi yaptı.

BAŞKAN – Şimdi, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

 

 

 

1. Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/608) (S. Sayısı: 266)              (*)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 6- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Bu madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adıyaman Milletvekili Şevket Köse konuşacaktır.

Buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz kanun tasarısının 6’ncı maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bir ülkenin kimliği tarihsel değerlerle ve onlara verdiği önemle oluşur. Anadolu, tarihin başlangıcından bu yana onlarca uygarlığa ev sahipliği yapmış, bu alanda dünyanın en zengin mirasına sahip topraklardan birisidir. Aynı topraklarda yaşamış olan medeniyetlerin değerlerine ne kadar sahip çıkıldığı ve onları koruduğu, bir ülkenin uygar olmasının en temel ölçütlerinden birisidir. Kültür varlıklarını korumak ve sahip çıkmak, insanlığa ve gelecek kuşaklara olan borcumuzdur.

Sayın milletvekilleri, gelişmek için üç “t”ye ihtiyacımız var: Birinci “t” tarım ve hayvancılık, ikinci “t” ticaret, üçüncü “t” ise turizmdir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin kalkınması için en önemli potansiyelinden birisi turizmdir. Adıyaman, Şanlıurfa, Mardin, Diyarbakır gibi illerimiz çok önemli kültür ve inanç turizmi potansiyellerine sahiptir. İspanya’nın Endülüs turizm endüstrisi deneyiminden çıkarılacak derslerle, bölge kendisi Endülüs’ünü yaratabilir.

Adıyaman’ın Nemrut Dağı bacasız bir fabrika konumundadır. Mardin dillerin ve dinlerin şehridir; gece gerdanlık, gündüz mezarlık görüntüsündedir. Şanlıurfa ilimiz açık hava müzesidir, inanç turizmi bakımından peygamberler şehri olarak dünyada bilinmektedir. Van Gölü havzası Selçuklu, Urartu ve Ermeni uygarlıklarıyla ilgili taşıdığı emsalsiz kültürel varlıklar sayesinde kendi başına bir turizm yeri olma potansiyeline sahiptir. Doğu’da Erzurum, Palandöken, Kars’ta Sarıkamış, Ağrı’da Ağrı Dağı entegre bir doğa, kış, kültür turizmi olarak bilinmektedir. Bu varlıkların kendi kıymeti bilinmelidir.

Ülkemizin sahip olduğu potansiyel mutlaka değerlendirilmelidir diye düşünüyorum. Turizmin ülkemizin gelişmesine katkı sunması için Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne özel uygulamalar yapılmalıdır. Kamu yatırımları turizmin gelişmesi için bu bölgeye çekilmelidir. İletişim ve ulaşım olanakları bölgeye özel olarak düzenlenmelidir. Kültür ve turizm varlıklarının araştırılması ve korunması için devlet desteği mutlaka sağlanmalıdır. Üniversitelerle iş birliği içerisinde çalışmalar sürdürülmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim seçim bölgem Adıyaman’dır ama yerleşim tarihi sekiz bin yıl öncesine kadar giden Adana ilinize dikkatinizi çekmek istiyorum.

Adana, birçok kavmin bu coğrafyadan geçmesi ve ilk çağlardan başlayarak Hitit, Roma, Bizans ve son olarak İslam-Türk uygarlığının bölgeyi yurt edinmesiyle kültürel anlamda çok zengin bir coğrafya oluşturmaktadır. Adana’da bu uygarlıkların pek çok kalıntısı bulunmaktadır ancak ödenek yetersizlikleri, bilinç eksikliği ve plansızlıklar nedeniyle bu kültür varlıkları kaderine terk edilmiş bir durumdadır.

Kültür Bakanlığının anlayışındaki yanlışlığı göstermek adına bir örnek vermek istiyorum sizlere. Adana’da bulunan DÖSİM kapatılmıştır. Bunun gerekçesi ise kâr etmemesi. Kültürel konulara tacir zihniyetiyle yaklaşmanın nasıl bir zihniyetin sonucu olduğunu yüce Meclisin takdirlerine bırakıyorum.

Değerli arkadaşlar, Adana, diğer pek çok ilimiz gibi, devasa bir kültür hazinesi üzerinde bulunmaktadır ancak bu mirasa yeterince sahip çıkıldığını söylemek zordur. Ödenek yetersizlikleri nedeniyle bu miras değerlendirilememektedir. Birçok tarihî zenginliğimiz yıkılmış, yerlerine binalar yapılmıştır, otoparklar yapılmıştır.

Sayın milletvekilleri, bunlar yalnızca benim yapmış olduğum saptamalardır. Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürü de bu konuda şikâyetçidir.

Değerli arkadaşlar, bu kanun değişikliği ile toplanan paralar il özel idaresince ve belediyelerce kültür varlıklarının korunması ve değerlendirilmesi amacıyla hazırlanan projeler kapsamında kullanılmak üzere, il özel idaresi ve belediyelere vali tarafından aktarılacaktır. Peki, bu paraların harcanmasını kim denetleyecek? Hiç şüphesiz vali. Bu tasarıyla vali hem denetleyici hem yönetici hem proje uygulayıcısı konumuna getirilmektedir. Ne kadar para toplandığı, nerelere harcandığı, projelerin niteliği konusunda halkın denetleyebileceği bir mekanizma bulunmamaktadır.

Değerli arkadaşlar, kültür ve tabiat varlıklarının korunması konusunda bulunduğumuz durum hakikaten utanç vericidir. Yeteri kadar para ve insan kaynağı sağlanamamaktadır. Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi acınacak bir hâldedir. Bakanlığın genel bütçe içindeki payı binde 38’dir, yani yüzde 1 bile değildir. Bakanlık bütçesinden Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğüne ayrılan pay ise yaklaşık yüzde 18’dir. Bunun içinde kültür varlıklarını koruma amaçlı ayrılan pay ise yüzde 5 civarındadır. Yani genel bütçeden koruma uygulamalarına ayrılan ödenek genel bütçenin yüz binde 20’sidir. Bu denli az ödenek konulması, Hükûmetin koruma uygulamalarına verdiği önemin en önemli göstergesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; koruma, kültürel sürekliliğin temel öğesi ve çağdaşlık ile evrenselin ayrılmaz bir parçasıdır. Koruma ve yenileme çalışmaları bilimsel bir yaklaşım gerektirmektedir. Ancak yerel yönetimlerin kapasitesi bu ihtiyacı karşılamaya yeterli değildir. Bu yüzden tarihî eserler, taşınmaz kültür varlıkları yalnızca bulunduğu bölgenin yerel anlayışına ve kısıtlı olanaklara terk edilmemelidir diye düşünüyorum.

Koruma ve yenileme projelerine il özel idarelerinin de dâhil olması olumlu bir gelişmedir elbette. Ancak, yerel yönetimler kültürel ve doğal mirasın korunmasında birinci derece sorumlu olmalarına rağmen, uygulamada kültürel ve doğal mirasımızın birçok yerde imar düzenlemelerine kurban edildiğini de görüyoruz. Özellikle yerel yönetimlerin yaptığı kimi çalışmalarda tarihî yapılara geri dönülmez hasarlar verildiği bir gerçektir. Bu yüzden projelerin denetimi ve şeffaflığı özel önem taşımaktadır. Türkiye‘de kamu yönetimlerinin sivil toplum kuruluşları ile çalışma alışkanlığı pek gelişmiş değildir bu konuda. Bu nedenle proje uygulamalarında halka mal olamamaktadırlar.

Değerli arkadaşlar, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabiat ve kültür varlıklarının korunması politik, ekonomik ve hukuki araçlarla mümkündür. Tabiat ve kültür varlıklarının bu konudaki önemine dikkat çekmek istiyorum. Bu üç araç birbiriyle etkileşim içinde olmazlarsa koruma konusunda geri dönülmez sorunlar yaşanır. Tek başına hiçbir araç, koruma konusunda başarı sağlayamaz. Yani yalnızca hukuki düzenlemeler yapmak ya da parasal kaynaklar sağlamak yeterli olmamaktadır. Her şeyden önce ciddi ve donanımlı bir siyasi irade gerekmektedir.

Siyasal İktidarın tabiat ve kültür varlıklarını koruma konusunda sağlıklı bir politikasının olmadığını görmekteyiz. Sanatı sansürleyen, sansürlenmesine izin veren, termik santralin yarattığı doğa tahriplerine seyirci kalan, çevre konusunda duyarlılıklarını sergileyen insanları küçük gören, onları muhatap kabul etmeyen zihniyetin tabiat ve kültür varlıklarını korumadığı da hiç şüphesiz ortadadır. Kanun çıkarmak elbette ki iyi bir sonuçtur ve iyi bir adımdır ancak ekonomik ve siyasi adımlarla desteklenmezse yararı olmayacağı da apaçık ortadadır.

Değerli arkadaşlar, koruduğumuz varlıkların bizi biz yapan varlıklar olduğunun ve onlar olmadan eksik olacağımızın çok iyi anlatılması gerektiğinin altını son kez çizerek yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Köse.

Şahsı adına Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 266 sıra sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, AK PARTİ hükûmetleri döneminde kültür ve tabiat varlıklarının korunması açısından çok büyük hizmetler yapılmıştır. Özellikle Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün çalışmalarıyla birlikte birçok ecdat yadigârı eserimiz gün ışığına çıkmıştır. Yine TİKA’nın çok değerli hizmetleri olmuştur. Balkanlarda olsun, Orta Asya’da olsun, Orta Doğu’da olsun, gerçekten birçok Osmanlı, Selçuklu eserine sahip çıkmıştır. Yine Kültür Bakanlığımız da kendi imkânlarıyla bir sürü tarihî eseri restore etmiş ve halkımızın kullanımına sunmuştur.

Şimdi ise bu kanunla çok önemli bir adım daha atmaktayız. Yerel yönetimlere bir imkân sunuyoruz. Orada oluşturulacak fonla birlikte yerel yönetimlerimiz de kültür ve tabiat varlıklarına artık inşallah sahip çıkacaklardır. Dolayısıyla bu kanun faydalı bir kanundur.

Kanunun hayırlı olmasını diler, yüce Meclisi saygıyla selamlarım.  (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Üstün.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Buyurunuz Sayın Ağyüz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Kültür Bakanımız olmadığı hâlde yine sormaktan kendimi alıkoyamıyorum. Gaziantep’te Batalhöyük işgal altında. Bunun için koruma kurulu müdahale kararı vermesine rağmen, hâlen inşaat faaliyeti ve işgal giderilmedi. Bunun için, Bakanlık üzerine düşeni acilen yapması lazım. Birinci derecede arkeolojik sit alanıdır.

Ayrıca son günlerde Kültür Bakanlığı için, yine Kültür Bakanlığındaki Türk halk müziği, Türk sanat müziği topluluğu, devlet çok sesli korosu, devlet halk dansları elemanlarının il özel idarelerine dağıtılacağı yönünde bir hazırlık yapıldığı şeklinde duyumumuz var. Bu doğru mudur? Bu çalışmanın amacı nedir? Böyle bir topluluğu il özel idarelerine vererek dağıtmanın anlamsızlığı ve etkisizliği ortadayken bu davranıştan vazgeçmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağyüz.

Sayın Cengiz…

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım -dün de konuşmamda belirtmiştim- özellikle Bakanlığınızın bürokrasisi içinde daire başkanlığından üst makamlarda bürokraside görev verdiğiniz, işte genel müdür yardımcısı, genel müdür, müsteşar yardımcısı ve müsteşar gibi kadroları işgal eden arkadaşlarımızdan hiç arkeolog ve sanat tarihçi var mıdır merak ediyorum.

İki, Bakanlığımızın desteğiyle kazı çalışması yapan kazı ekiplerine 2008 yılında ne kadar para aktarılmıştır ve 2009 yılında da bu desteklediğiniz kazı araştırmalarına ne kadar para ayırdınız onu öğrenmek istiyoruz.

Bir de, incelenmek ve temizlenmek üzere Almanya’ya gönderilen tarihî eserlerden tablet ve sfenks gibi eserlerin geri alınması ve iadesi konusunda problemleri biliyoruz. Bu problemlerin son durumu nedir, ne aşamadadır? Bunlarla ilgili Bakanlığımızın takibi, yaptırımı, geri kazandırmasıyla ilgili çalışmalar ne aşamadadır? Bu konuda da bilgi verirseniz memnun oluruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Cengiz.

Sayın Bulut….

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, son günlerde sinemalarda “Güz Sancısı” isimli bir film oynatılıyor. Bu film, 5-6 Eylül olaylarını anlatmakta ancak işleniş itibarıyla Türkleri tecavüzcü, saldırgan, yağmacı gibi gösteren bu filmin Türk milletinin haysiyetini, onurunu kırıcı sahnelerinin var oluşu sebebiyle bunu Bakanlık olarak bir denetlemeyi, buna bir yaptırım uygulamayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bulut.

Sayın Ata…

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, teşekkürler.

Sayın Bakanımız burada değil ama ben yine de soracağım. Sayın Eker de Diyarbakırlı olduğu için belki daha fazla hassasiyet gösterebilir. Diyarbakır’a 50 kilometre uzaklıktadır Eğil ilçesi ancak Eğil’de yine enerji politikalarına doğanın ve çevrenin kurban edildiğini görüyoruz. Altı bin yıllık bir geçmişe sahiptir ve birinci derecede sit alanı olan bir mekân yine baraj yapımına kurban edilmiştir. Fakat geride kalan eserlerin ne şekilde ve nasıl korunacağı ve orada bu koruma çalışmalarına, alınacak tedbirlere ne zaman başlanacağı konusu da bir merak konusudur. Bu altı bin yıllık geçmişe ait mekân, ne zaman Bakanlığınızın koruması altında birtakım işlemlerin yapılacağını beklemektedir? İlki bu.

İkincisi de Ilısu Barajı dolayısıyla daha önce Belkıs’da mevcut tarihî eserlerin test edilerek su altında bırakılması yönünde bir karar alınmıştı. Ilısu Barajı dolayısıyla da Hasankeyf için böyle bir kader bekleniyor. Ancak hem Hasankeyf’de göçün, yeni yerleşim alanlarının söz konusu olması ama    korunacak eserlerin ne şekilde alınacak… Bir dağın taşınması söz konusu olmadığına göre, bu dağ için, bir oya gibi işlenen bu dağ için ne tür bir koruma tedbirleri alınıyor Bakanlığınız tarafından? Bu da merak konusudur.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ata.

Buyurunuz Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Ağyüz’ün Gaziantep’te, oradaki Kültür personelinin il özel idarelerine ve diğer bölgelere gönderildiği yönünde bir çalışma olduğunu duyduğunu söyledi. Böyle bir çalışma yok. Dolayısıyla Kültür Bakanlığı personelinin başka bir birime, başka bir yere nakledilmesi gibi herhangi bir çalışma söz konusu değil.

Batalhöyük’le ilgili olarak oraya gereken müdahale yapılacak, yani diğer yerlere yapıldığı gibi orada da yapılacak.

Sayın Cengiz “Bakanlık bürokrasisinde hiç arkeolog ve sanat tarihçisi var mı?” diye sordu, üst düzeyde. Genel Müdürlük bünyesinde iki tane arkeolog mesleğine sahip, diplomasına sahip 2 daire başkanı istihdam edilmekte.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Daire Başkanı ve daha yukarısı…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)- Evet, 2 daire başkanı var.

Bunun  dışında, kazılara ne kadar para ayrıldığı yönünde bir sorusu oldu. 21 milyon 103 bin 473 lira, kazıya ayrılan 2008 yılı ödenek miktarı bu.

Sayın Bulut’un, “Güz Sancısı”yla ilgili bir denetim vesaire yapıldı… Bunun tabii belli şartlarla, hukuk içerisinde yapılabilecek şeyler var. Onlarla ilgili gerekli çalışmalar hukuk dairesinde yapılır.

Sayın Ata’nın Eğil’le ilgili… Orada tabii o baraj daha önceden yapılmış bir baraj, yani bu dönemde yapılan… Ama gerçekte Eğil’deki gerek Asurlara ait kale, oradaki mezarlar ve onun dışında o bölgedeki tarihî eserlerle ilgili biz de takip ediyoruz, endişe etmeyin.  Size ayrıca oradaki çalışmaların sonucunu bildiririz.

Hasankeyf’le ve Ilısu’yla ilgili olarak  da bizim tabii, bugüne kadar DSİ Genel Müdürlüğü tarafından kazı çalışmaları için 490 bin lira, GAP’tan 500 bin lira ödenek aktarılmış. Özel olarak Hasankeyf için, yine 2008 yılında kazı ve araştırmalar için 3 milyon lira ödenek aktarılmış. Burada özellikle Hasankeyf’e ilişkin su altında kalacak on üç adet yapının rölöve, restitüsyon, acil önlem ve takviye projeleriyle ilgili olarak da ihale süreci tamamlanmış. Belgeleme çalışmaları sonrasında elde edilecek altlık projeler, baraj suyundan etkilenecek yapıların yerinde korunması ve/veya gerektiği hâlde taşınması konularında karar verilmesi ve taşıma projelerinin hazırlanmasına imkân sağlayabilecektir. İçinde bulunduğumuz bu ayda bu projelerin temin edilmesi planlanmaktadır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısını istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 6’ncı madde kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Şimdi İç Tüzük’ün 86’ncı maddesi uyarınca tasarının tümünden önce, oyunun rengini belirtmek üzere aleyhte İzmir Milletvekili Harun Öztürk konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Öztürk.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 266 sıra sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde oyumun rengini belirtmek üzere aleyhte söz aldım. Şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan ilgili komisyonda yaptığı açıklamada Koruma Bölge Kurulu üyelerinin görev süresini beş yıldan üç yıla indirmekle üyelerin bilgi ve verimliliğinden daha fazla yararlanmayı amaçladıklarını ifade etmiştir. Önceki birleşimde Sayın Bakana yönelttiğim soruda ifade ettiğim gibi, kime sorarsanız sorunuz bu süre değişikliğinin amacı konusunda size vereceği cevap şudur: Bu değişiklikle, söz konusu komisyonlarda görevli olup da AKP’nin siyasi taleplerine “Hayır” diyen gerekli bilgi ve deneyime sahip uzman üyelerden kurtulmak istenmektedir. Bunun da siyasi literatürde adı kadrolaşmadır. Ayrıca, yaptığınız bu değişiklik idarede istikrar prensibi ve söz konusu kurulların özerkliğiyle de bağdaşmamaktadır. Sayın Bakan siyasi kadrolaşma iddialarına karşı verdiği cevapta Koruma Bölge Kurulu üyelerinin görev sürelerinin beş yıldan üç yıla indirilmesinde siyasi kadrolaşma amaçlarının olmadığını, Kurul üyelerinin tamamının kendi yönetimlerinde zaten değiştirildiğini ifade ederek yapılan düzenlemeyi savunmaya çalışmıştır. Bu savunma bile başlı başına, yapılan bu düzenlemeyi şimdiye kadar söz konusu kurullarda kadrolaştıklarının zımnen itirafı anlamına gelmektedir. Ayrıca, AKP döneminde atanan bilim adamları arasında da Hükûmetten gelen partizan taleplere olumlu yanıt vermeyenlerin olabileceği pekâlâ mümkündür. İşte, bu tasarıyla, AKP’nin vücut diline uygun davranmayan söz konusu bilim adamlarından da kurtulmak istenmektedir.

Değerli milletvekilleri, Genel Kurulda yapılan görüşmeler sırasında önergeyle tasarıya eklenen huzur hakları konusunda da bazı değerlendirmelerde bulunmak istiyorum. Koruma Yüksek Kurulu üyelerinin huzur haklarıyla ilgili düzenlemeye özünde karşı olmamakla birlikte, Genel Kurulda ilave edilmesi yöntemine katılmadığımı ifade etmeliyim, çünkü 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 14’üncü maddesi, kamu giderlerinde artışa yol açan düzenlemelerin, hem mali yükünün ortaya konulmasını hem de Maliye, DPT ve Hazinenin görüşlerinin önceden alınmasını emretmektedir. Genel Kurulda son dakikada verilen önergelerle bu yasal gerekliliğe uyulmadığı gibi, bu tür düzenlemelerin ihtisas komisyonu olan Plan ve Bütçe Komisyonunda tartışılmasının da önüne geçilmektedir. İktidar bu tür hukuk dışı uygulamalardan vazgeçmelidir.

Değerli milletvekilleri, bir diğer dikkatinize getirmek istediğim konu, Hükûmet ve ilgili bakanlar kriz nedeniyle kısa çalışma ödeneğini işçi çıkarmalarına karşı bir önlem olarak getireceklerini söylemektedir. Hükûmete, bu yetkinin mevzuatımızda zaten var olduğunu hatırlatmak istiyorum. Yapacağınız mevzuatta kısa çalışma ödeneği ödenebilmesi için gerekli olan ve krizin varlığını kabul eden bir Bakanlar Kurulu kararını almaktır. Mevzuatta zaten öngörülen kısa çalışma ödeneği miktarı ve süresini artırmak istiyorsanız laf üretmeyi bırakınız ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine bir an önce getiriniz, gerekli desteği göreceksiniz.

Değerli milletvekilleri, oylayacağınız tasarıyla koruma kurulu üyelerinin görev süreleri üzerinde oynayarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

1) İktidarınıza vücut dilinden anlayan üyeler aradığınız için,

2) Siyasi baskılara açık hâle gelecek bu kurullar aracılığıyla siyasi rant dağıtmayı amaçladığınız için,

3) Bu suretle kültür ve tabiat varlıklarının tahribine yol açacağınız için tasarıya ret oyu vereceğimi ifade eder, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlarım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 17.01

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Şimdi, üçüncü sırada yer alan, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

 

 

 

 

3- Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/597) (S. Sayısı: 268) ((X)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 268 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerine söz isteyen; gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu.

Buyurunuz Sayın Coşkunoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerine, tümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak için huzurunuzdayım.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Kyoto Protokolü’nün konu aldığı küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda duyarlılığımız yoğundur. Bu konuları sadece çevre sorunu olarak görmüyoruz. Çok kaygı verici sosyoekonomik sonuçları da olan, zamanımızın, 21’inci yüzyılın en büyük, en yoğun, en iddialı meydan okuması olarak ifade edilen küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda çok duyarlıyız Cumhuriyet Halk Partisi olarak. Ayrıca bunu, bu duyarlılığı insanlık için, değerlerimiz yönünde taşımıyoruz. Küresel ısınma ve iklim değişikliği, bunların getireceği kuraklıklar sonucunda bunlardan etkilenecek, en önde etkilenecek ülkelerden biri de Türkiye’dir. Dolayısıyla ülkemize, insanımıza, insanlığa, çevre ve doğaya saygımızdan dolayı bu konulara önem veriyoruz, Kyoto Protokolü’nün konu aldığı iklim değişikliği ve küresel ısınma konularına önem veriyoruz.

Bu tasarıya “evet” diyeceğiz fakat değerli arkadaşlarım, bu tasarıya “evet” demek, Kyoto Protokolü’nü imzalamak, bu duyarlılıkları ifade için de gerekli olsa bile yeterli hiç değildir. Önümüzdeki sürece bir bakmamız gerekir, bundan sonrasını öngörebilmek için önümüzde ne gibi bir süreç olduğuna bakmamız gerekir.

Aslında Kyoto Protokolü bitmiştir gözüyle de bakabiliriz. Kyoto Protokolü, son dakikada bizim imza atarak bunun bir parçası olacağımız Protokol 2012 yılından sonrası için yapılacak girişimler, üstlenilecek yükümlülükleri içeriyor. Şu an için Hükûmetin söylediği, bizim de gördüğümüz 2012’ye kadar herhangi bir yükümlülük gelmiyor ama işte bu noktada çok ciddi bir sorunla karşılaşıyoruz. Komisyonlarda Hükûmetin bu konudaki yaklaşımını -önünüzdeki sıra sayısında ayrışık oy yazımızda da belirttiğimiz gibi “yeterli bilgi alamadan”- bu tasarıyı, somut birtakım bilgilere, verilere dayanarak tartışma olanağını bulamadık. Neden? “Hiçbir yükümlülüğümüz yok.” gibi kısa bir açıklamayla. Oysa olacak yükümlülüklerimiz, bu sene olmayacak ama üç sene kaldı şuraya, 2012 yılında olacak. Bunlar hakkında herhangi bir fikrimiz var mı? Ha, denebilir ki: “İşte, Poznan’da geçtiğimiz aralık ayında, önümüzdeki aylarda Kopenhag’ta olacak toplantılarda bu yükümlülükler daha iyi belirlenecek ve biz bunu beklediğimiz için şu anda hiçbir şey yapmıyoruz.” Ne bir bilgi, ne bir donanım, ne bir veri, hiçbir şey yok elimizde. Hükûmeti bu şekilde görüyorum ve bunu hiç de tatminkâr bulmuyoruz, bunu söylemek isterim.

Değerli arkadaşlar, Hükûmetimizin bu konuya nasıl yaklaştığı konusunda size biraz olsun fikir vermek için 2005 yılına gideceğim. 2005 yılında, dönemin Çevre ve Orman Bakanı aynen şu cümleyi söylemiştir. 18 Şubat 2005 tarihli Hürriyet gazetesinde de Yalçın Doğan’ın köşesinde bunu görebilirsiniz. AKP Hükûmetinin Sayın Bakanı o zaman şunu demiştir:  “Türkiye kaldıracak durumda değil.” Kyoto Anlaşmasını, onun bize yükleyeceği yükümlülükleri… “Türkiye bunları kaldıracak durumda değil, bu anlaşmayı imzalayamaz, en az 30-35 milyar euro yatırım gerek, zaten bize, fabrikaya yapmayın diyor Avrupalılar.” Şimdi, Sayın Bakan o zaman böyle söylemiş. Ondan sonra ne olmuş? Ondan sonra, hadi diyelim bakan değişti, Hükûmetin fikri değişti. Hükûmet o günden bu güne, bu konuda herhangi bir hazırlık yapmış mı? Bunu da göremediğimiz gibi, yasama süreci içerisinde de doğrusu konunun ciddiyetini âdeta hazmedememiş bir anlayış gördük. Bunu da sizinle paylaşmak istiyorum. Bunları bir uyarı olarak söylüyorum. Son derece ciddi bir konuya bu kadar gayriciddi bir yaklaşım doğrusu üzücü.

Şimdi, herhangi bir hazırlık, donanım, birikim, bilgi birikimi, -tartışılacak birçok konu var onlara değineceğim- bu konularda herhangi bir fikir geliştirmesi, sivil toplum örgütleriyle, bilim insanlarımızla herhangi bir tartışma… “Herhangi bir tartışma” demeyeyim bazı tartışmalar yapılmış fakat geniş çapta ve arzu edilen düzeyde tartışmalar, bilgi birikimi, bunların hiçbirisi yok. Tasarı geliyor. Ne zaman geliyor? 2008 Kasım ayında. Neden o zaman geliyor? Çünkü aralık başında Polonya’nın Poznan ilinde bir toplantı var. O toplantıya katılmak amacıyla geliyor, derken Mecliste görüşülemiyor, tekrar arka sıraya atılıyor ve şimdi önümüze geliyor.

Peki, bu tasarıda gerekçe olarak neler söyleniyor? Değerli arkadaşlarım, önünüzdeki sıra sayısının ikinci sayfasına bakarsanız gerekçeler arasında uluslararası toplumun güvenilir bir ülkesi olmak, prestij sahibi olmak, Avrupa Birliği bunu zaten bizden istediği için ve daha da ilginci -tabii çok eskiden hazırlanmış olduğu için- Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliği için yapılacak seçimlerde önemli bir avantaj elde etmek; o seçimler ekim ayında oldu bitti bile. Şimdi, bu bir.

İkincisi, dikkatinizi şu konuya çekerim: Bu Hükûmetin bu çok önemli konuya yaklaşımını ifade etmek bakımından düşündürücü bulduğum için bunları paylaşıyorum. Bu tasarının geldiği ana komisyon hangi komisyondur? Çevre mi? Değil. Enerji mi? Değil. Dışişleri Komisyonu. Yani bu tasarı bir diplomatik olay gibi ele alınmış. Elbette, tabii, uluslararası bir anlaşma olduğu için o yönü var fakat esas komisyon Dışişleri Komisyonu, tali komisyonlar Çevre Komisyonu ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu. Burada da bir yanlışlık görüyorum ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda da karşımıza gönderdikleri birkaç bürokrat, kendilerini küçümsemek için bu şekilde söylemiyorum fakat donanımsız, bilgi birikimi olmadan, sorularımıza cevap veremeyen birkaç bürokrat, komisyonların da ciddiye alınmadığı izlenimini, maalesef, vermiştir.

Şimdi, hazırlık ve ön çalışma yok. Komisyonlarda somut bir tartışma yok. Rakamlar uçuşuyor. Daha önceki Sayın Bakan 30-35 milyar demiş. Bir söylenti olarak, dedikodu olarak Devlet Planlama Teşkilatının daha yüksek rakamları var. Derken, bir sivil toplum örgütü, iş dünyasını temsil eden bir sivil toplum örgütü bambaşka rakamlar açıklıyor. Bu manzara nedir biliyor musunuz? Bu manzara, ortada somut bilgi ve veri olmadan, karanlıkta, sloganlarla konuşmaktır. Bu, konuya ciddi bir yaklaşımı olduğunu göstermiyor. Oysa konu çok ciddi, Türkiye açısından ciddi, dünya açısından ciddi. Türkiye açısından birkaç ciddiyeti var:

1) İklim değişikliğinden ve küresel ısınmadan en fazla olumsuz etkiyi alacak ülkelerden birisi olduğumuz nedeniyle.

2) Yüzde 70’e yakını dışa bağımlı olan bir enerji sistemimiz olduğu için.

3) Kalkınmışlık konusunda birçok ülkenin gerisinde olduğumuz hâlde benzer yükümlülükler içerisine girme durumu var.

Bütün bu nedenlerle, eğer biz, ileride müzakereler yapacaksak -ki bu tasarının şimdi önümüze gelmesinin nedeni bu- protokolü imzalayalım da, müzakerelerde bizim de sesimiz olsun. Peki, herhangi bir birikim, herhangi bir donanım, veri ve bilgi birikimi olmadan, bir etki analizi bile yapılmadan hangi müzakerede hangi güçlü sesi çıkarabileceğiz? Yine böyle genel sloganlarla mı olacak bu iş? Ha, imzalayalım da ondan sonra yaparız. Bu da, tabii, bir yaklaşım ve son derece yanlış, eksik, gayriciddi bir yaklaşım, önce bir imzalayalım, taahhüt altına girelim, ondan sonra bir şeyler yaparız anlayışı.

Değerli arkadaşlar, bizim, burada şu anda bambaşka konuları tartışıyor olmamız gerekir, Komisyonda bambaşka konuları tartışıyor olmamız gerekir. Bunları, ben, şimdiden bazı önerilerimiz olarak sunayım.

Birincisi etki analizi. Her sektöre… Etki analizi deyince, yükümlülüğümüz belli değil daha, nasıl etki analizi yapalım? Hayır, yapılabilir. Çeşitli senaryolar, çeşitli ülkeler bunları yaptı, farklı senaryolara göre ne gibi etkilerin oluşacağını bileceğiz ki, biz, bu müzakerelerde ileride anlamlı bir tartışma, anlamlı bazı iddialarınız olabilsin. Önce etki verilecek, ondan sonra etki analizini yapmak pasif bir tutumdur, kabul edilemez.

İkincisi, şu anda Kyoto Protokolü içerisinde uygulanan yöntemlerin bir tanesi ve en tartışmalı olanı piyasaya işi bırakmaktır. Nedir piyasa? Bir karbon ticaret piyasası oluşturulmuştur, işte, emisyonu veya salım Türkçe olarak, salımı yüksek olan ülkeler, salım kontenjanını doldurmayan ülkeler arasında bir ticaret. Ben, salım kontenjanını doldurmamışım, dolayısıyla bu kontenjanın bir kısmını salımı yüksek olan bir ülkeye satıyorum, ticaret. Bir kere olay bir teknoloji, bir enerji politikasının ötesinde bir ticaret hâline hâlihazırda gelmiş durumda. Buna dikkat etmek gerekir.

Şimdi, buna piyasa mı karar verecek? Bunun yanlışları ve eksikleri ortaya çıkmıştır. Bu konuda Türkiye pasif bir şekilde “Bizim aklımız ermez, büyük ülkeler karar versin, biz arkadan geliriz” mi diyecek, bu konuda bir görüş var mıdır?

Bu arada şunu da söyleyeyim size. Bu Poznan’daki toplantıdaki Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin 14’üncü Taraflar Konferansı ve Kyoto Protokolü 4’üncü taraflar buluşmasının tutanaklarından bir uluslararası büyük ilaç firması üst düzey yöneticisinin lafı: “Bay Piyasa’nın her şeyi çözeceğini söylediler ama Bay Piyasa çöktü.” Bunu bir şirketin, uluslararası bir şirketin üst düzey yöneticisi söylüyor. Bu gerçeği belirleyerek bu karbon ticareti yerine uygulanabilecek yöntemlerin araştırılması ve bu konularda ciddi bir tavrımızın olması gerekir. Var mı böyle bir şey? Hiç yok. Yani bunu, “hiç yok”u vurgulayarak söylüyorum, çok önemli bir konu ve bu konuda herhangi bir çalışma olmadığını gözlemliyorum maalesef.

Üçüncüsü enerji politikamız. Enerji politikası diye bir şey yok zaten. Günü kurtarmaya yönelik birtakım ihaleler açılıyor, birtakım girişimlerde bulunuluyor. En son açılan nükleer santral ihalesi de gülünç denilecek, âdeta hakaret denilecek bir birim fiyatla -kilovat saatine aynı firmanın Hindistan’da yaptığından 3 katına zannedersem miktarda bir fiyatı- Türkiye’ye verdiler. Bakanlar Kurulu görüşecek deniyor, üstünden iki hafta geçti daha çıt yok. Bilmiyorum el atından bir şeyin pazarlığı mı yapılıyor? Fakat fiyaskoyla sonuçlanmış bir ihaledir. Zaten ciddi bir enerji sorunumuz vardı, ihaleye bir firma girdi, o da gülünç bir fiyat verdi ve Bakanlar Kurulunda çıt yok. Bir enerji politikamız yok. Oysa bizim bir enerji politikamız olacak ki bu tartışmalarda, önümüzdeki müzakerelerde bu enerji politikasının gereklerini biz savunacağız kendi açımızdan.

Dördüncüsü: Veri ve bilgi tabanını oluşturmak bu konuda. Böyle bir şey yok. Onun için, zaten dedikodu şeklinde birtakım rakamlar etrafta uçuşuyor, Hükûmet sözcüleri de “Bunlar hayalî rakam, bunlar dedikodu.” diyor. Peki, hayalî rakam, dedikodu; siz verin bir rakam, bir tahmin, yok. Ciddi çalışma sonucu tahminî bir rakam olmayınca, işte etkilerinin ne olacağı gibi, o zaman hayalî rakamlara itiraz etme hakkı da olmuyor. Dolayısıyla ciddi bir veri ve bilgi tabanı oluşturulması gerekir.

Beş: Bu olay için çok ciddi bir bürokratik yapılanmaya ihtiyaç var. Kadrolar ve belli bir bürokratik yapılanmanın derhâl kurulması gerekir. Bu da şu ana kadar yapılmış değildir.

Altıncı çok önemli konulardan birisi de teknoloji politikamızla ilgili. Değerli arkadaşlar, Türkiye doğal kaynak zengini bir ülke olsa bile ha bire cebine davranıp dışarıdan teknoloji satın almayı sürdüremez. Bu sürdürülebilir bir durum değildir. Bazı konularda kendi teknolojimizi kendimizin üretmesi bir zorunluluktur. Bunun için birtakım öncelikler ve birtakım somut hedefler olması gerekir. Var mı bu? Yok. Bir teknoloji politikası var mı? Yok. ARGE destekleme yasası çıkarıyoruz. Ne diyoruz: “Kim gelirse gelsin veririz. Hangi sektör, hangi teknoloji için olursa olsun, elimizde para olursa veririz.” Böyle stratejisi, hedefi, amacı olmayan, yol haritası olmayan… Bunun adına “başıboşluk” denir, bunun adına “Piyasa karar versin.” denmez. Dolayısıyla çok ciddi bir teknoloji politikasına olan ihtiyacımız burada kendini tekrar gösteriyor. Özellikle zengin kömür kaynakları olan bir ülke olarak, temiz kömür enerjisi üretme teknolojisi konusunda veya yenilenebilir enerji konusunda Türkiye’nin kendi teknolojisini üretmek için somut hedef ve somut bir yol haritasıyla hareket etme gerekliliği ve ihtiyacı vardır, bu da maalesef ortalıkta yok. Bütün bu kaygılarla, bütün bu endişelerle bir süreç başlatıyoruz bu Kyoto Protokolü’nü imzalama kararını alırken burada. Biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak olumlu oy vereceğiz Kyoto Protokolü’nün imzalanmasına ama tekrar vurgulamak istiyorum: Biz, bunu, insanlığa, doğaya, çevreye ve kendimize, ülkemize olan saygımızdan, birileri bize dayattı, istiyor diye değil işte, kurnazlıkla yarın müzakerelerde pozisyon kapalım diye değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Son cümlem Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Biz, bunu, önemli bir konu gördüğümüz için, iklim değişikliği ve küresel ısınma konusunu insanlık için, çağımızın en önemli konusu olarak gördüğümüz için, bu konudaki ciddi çalışmaları desteklemek umuduyla bu tasarıya “evet” oyu vereceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Coşkunoğlu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz.

Buyurunuz Sayın Cengiz. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 268 sıra sayılı kanun üzerinde söz almış bulunuyorum ve yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, bugün Uluslararası Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve bu çerçeveye bağlı olarak da Kyoto Protokolü’yle ilgili, bu protokolün Hükûmetçe de onayının uygun görüldüğüne dair tasarının üzerinde görüşmelerimizi yapacağız ve tabii ki bu konu da Meclise gelen en önemli anlaşmalardan, en önemli düzenlemelerden biri olarak karşımıza gelmektedir.

Tabii ki bu Kyoto Protokolü hem dünyamız açısından hem de Türkiye açısından çok önem arz etmektedir. Şu anda dünyanın gelişimine baktığımızda, şu andaki içinde bulunduğumuz durumumuza baktığımızda dünyayı tehdit eden üç tane küresel tehditle karşı karşıyayız ve dünya bu üç küresel tehdidi anlamakta, algılamakta veya bunlarla nasıl savaşacağını belirleme yolunda bayağı uğraşmaktadır. Bunlardan bir tanesi şu anda yaşadığımız küresel mali krizdir, bir tanesi küresel terörizm ve terör örgütleridir ve diğeri de küresel ısınma ve iklim değişikliğidir. İşte, bugün görüşülmekte olan Kyoto Protokolü, özellikle içinde getirdiği altı tane sera gazının azaltımını hedefleyen Kyoto Protokolü, tam bir çevre konusunda dünyadaki tek çerçevedir ve bizim, özellikle bu Kyoto Protokolü’nü ülkemize yansımaları, ülkemizin değerlendirmeleri açısından ele almamız ve bu Kyoto Protokolü’ne de bu bağlamda bakmamız gerektiğine inanıyorum. Fakat Kyoto Protokolü’yle ilgili, ülkemizle ilgili konuya geçmeden önce, Kyoto Protokolü’nün günümüze gelişiyle ilgili küçük bir tarihsel gelişimi yapmadan Kyoto Protokolü’nü anlamamız mümkün değildir.

Küresel ısınma, devletlerin ve toplumların ve çevre duyarlılığı olan kimselerin gündemine son otuz yılda girmiştir, son otuz yıldan beri bu gündemimizde ve bizi meşgul etmektedir. Fakat bununla ilgili olarak Nobel ödülü sahibi İsveçli Svante Arrhenius 1896 yılında ilk kez küresel ısınmadan ve iklim değişikliğinden bahsetmekte ve Arrhenius bununla ilgili bazı öngörüler de ileri sürmekte ve dünyayı uyarmaktadır. 1896 yılından beri dünyayı uyaran bilim adamları ve bunu anlayamayan bir dünya 1979 yılında da ilk kez Dünya Meteoroloji Örgütü 1. Dünya İklim Konferansını düzenledi. 1979’da fosil yakıtlar ve karbondioksit birikiminden kaynaklanan küresel iklim değişikliği ilk kez vurgulanır ve bu 1. Dünya İklim Konferansıyla dünyanın gündemine gelir.

Ve bundan sonra da yine, gelişen sanayi, gelişen sektörler bazında özellikle atmosferin sera gazlarıyla kuşatıldığının, sera gazından oluşan tehlikenin dünyanın üzerine çökmesiyle birlikte tehlikenin giderek algılanması ve bununla ilgili yeni arayışlara geçilmesiyle birlikte 5-12 Haziran 1992 yılında Brezilya’da Rio Konferansı düzenlenir. 92 Rio Konferansı “Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Rio Konferansı” olarak geçer. İşte bu Rio Konferansında ilk kez çevreyle ilgili bir konferans ve dünya çapında bu küresel ısınma ve iklim değişikliğine karşı bir savunma, bir savaş, bir önleme, bir tedbirler alma noktasında ülkeler birleşir ve bununla birlikte Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi içinde birçok kararlar alınır, birçok yaptırımlar belirlenir ve bununla ilgili de özellikle bir süreç başlar.

Tabii Türkiye Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne uzun süre itiraz eder. Niye itiraz eder: Çünkü bu Çerçeve Sözleşmesi’nin içinde Türkiye hem gelişmiş ülke hem de gelişmekte olan ülkeler bazında yer alır. Özellikle de gelişmekte olan ülkeler arasına Türkiye’yi katmak isterler ve Türkiye özellikle bunu reddeder. Çünkü Türkiye gelişmiş bir ülke değildir, gelişmekte olan ülkedir, bunun yaptırımları ve bunun Türkiye üzerine etkilerini kaldıramayacak. Yani kısaca, o zaman belirlenen alan ülkeler veya veren ülkeler noktasında gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere olan finansman, teknoloji ve diğer yardımlar konusunda baktığımızda Türkiye'nin “veren” değil “alan” ülke olması noktasında Hükûmetimiz bir görüş beyan eder ve bu bağlamda da bir tavır sergiler. Özellikle, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 20 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe girer ve bu yürürlüğe giren çerçeveye 2001 yılına kadar da Türkiye taraf olmaz ve tavır sergiler. Özellikle bu tarihten itibaren Türkiye’ye özgün koşullar verilmesi, özgün koşulların tanınacak olmasıyla birlikte bazı öngörülerde bulunur ve Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği’ne Türkiye 24 Mayıs 2004 tarihinde taraf olur ve bu tarafla birlikte Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Taraflar Konferansı devam eder ve birçok konferanslar içinde bunun yedincisi yapılan Marakeş’teki toplantıda Türkiye tekrar Ek 1 listesinde yer alır ve Türkiye buradan itibaren gelişmiş ülkeler sıralamasında mütalaa edilir ve bizim de bu bağlamda artık “veren” tarafta yerimizi aldığımızı görüyoruz. Özellikle Kyoto Protokolü, 3. Taraflar Konferansı olan Japonya’nın Kyoto kentinde 17 Aralık 1997 tarihinde imzaya açılır ve bu bağlamda da bazı yaptırımlarıyla birlikte dünyanın çevreyle ilgili tek çerçevesi olarak ortaya konulur.

Kyoto Protokolü 11 Aralık 97 tarihinde Kyoto’da görüşülmeye başlanır, 16 Mart 98’de New York’ta imzaya açılır, 15 Mart 1999 tarihinde son hâlini alır. Özellikle İzlanda’nın anlaşmaya girmesiyle birlikte “55 ülke” şartı ortaya konur. Kyoto Protokolü’nün 25’inci maddesi gereğince de “yürürlük” şartı burada yer alır ve Rusya’nın 18 Kasım 2004 tarihinde bu protokole imza koymasıyla birlikte bütün şartlar yerini alır ve yine protokolün 25’inci şartı gereğince 16 Şubat 2005 tarihinde Kyoto Protokolü yürürlüğe girer.

Kyoto Protokolü’nün özellikle yürürlüğe girmesiyle birlikte tabii birçok ülke buna taraf olmaz. İşte Türkiye de bunlardan birisidir. Amerika ile birlikte, Avustralya gibi bazı ülkelerle birlikte taraf olmayan ülkeler nezdinde yerini almıştır.

Kyoto Protokolünün hedefi nedir? Kyoto Protokolünün hedefindeki gazlar şunlardır: Karbondioksit, metan, nitrit oksit, hidroflorokarbonlar, perflorokarbonlar, kükürt heksaflorit gazlarını hedef alır. Baş hedefteki gazlar da bunlardır. Özellikle sanayinin gelişmesiyle birlikte, sanayi sektörünün artık gelişmekte olan ülkelerin gündeminde olmasıyla birlikte, sanayi devrimiyle birlikte emisyon salımlarının arttığı, her geçen gün de artmaya devam ettiğini görmekteyiz.

Şimdi, Kyoto Protokolü bizim gündemimize girdikten sonra tabii ki neler yapılmış, Türkiye’ye etkileri nelerdir, neler olmalıdır diye baktığımızda özellikle 58, 59 ve 60’ıncı Hükûmetin asla Kyoto Protokolüyle ilgili ciddi bir hazırlığının olmadığını görüyoruz. Özellikle kurumlar arasında ve kuruluşlar arasında bir mutabakat varılmadığını ortaya koyuyoruz. İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu oluşturulmasına rağmen İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu bu konuda herhangi bir çalışma yapılmadığını görüyoruz. Özellikle de Kyoto Protokolünün getireceği etkilerinden dolayı bugün Almanya altı ayda altı ülkenin etki analizini yaparken biz bugüne kadar Türkiye’nin hem genel bazda hem de sektörel bazda etki analizlerini yapamadığını ortaya koyuyoruz ve bunların önümüze konulmadığını ortaya koyuyoruz. Özellikle bakanlıklar nezdinde olaya baktığımızda, görüşlerini aldığımızda bakanlıkların bile bu konuda daha bir mutabakat varamadığını, bakanlıkların bir konsensüs sağlayamadığını, daha dün Çevre Komisyonunda bu kanun teklifi geldiğinde Dışişleri bürokratlarının buna karşı çıktıklarını ve Türkiye’nin hazır olmadıklarını ifade ettiler. Dışişleri Bakanlığı buna ne zaman taraf oldu? Dışişleri Bakanlığı, Birleşmiş Milletlerin özellikle Güvenlik Konseyine Türkiye’nin geçici aday ülke başvurusu ve aday olmasından sonra Dışişleri Bakanlığı bunu, tavrını değiştirerek, taraf noktasında geçti fakat özellikle iktidar partisine baktığımızda, bu konuda en çok çaba sarf eden, Kyoto Protokolü üzerinde duran, Çevre Komisyonu Başkanımız Sayın Haluk Özdalga, Çevre Komisyonunda ve diğer çalışmalarında, özellikle Kyoto Protokolünün mutlaka bir an önce geçmesi konusunda hem bizlere hem hükûmet kanadına hem de bakanlara hem de Türkiye Büyük Millet Meclisine hem de komisyonda bizlere gerçekten önemli teşvikleri oldu fakat yapmış olduğumuz incelemede, bizim bir yıldan beri bu konu üzerindeki takibimiz ve incelememiz noktasında şunları da ifade etmek istiyorum: Özellikle TOBB’un görüşünü istedik. TOBB’un görüşüne baktığımızda, TOBB’un görüşü şu: “Maliyet ve etki analizi Devlet Planlama Teşkilatından yaptırılmadan acele etmek ülkemiz için zararlı sonuçlar doğurabilir.” diyor. Bunu TOBB diyor. Devlet Planlama Teşkilatımız ise ülkemizin tanınmış olan özel şartlarını sağlayıcı muhtemel esneklikler tamamlanmadan, emisyon azaltımının sektörler ve genel olarak ülkemiz ekonomisine etkisi ortaya konmadan Kyoto Protokolüne taraf olunmasının zamanlama olarak yerinde olmadığını düşünüyoruz.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın görüşünü sorduğumuzda, Sanayi ve Ticaret Bakanlığımız şu konular üzerinde duruyor: Sanayi ve Ticaret Bakanlığımız 2012 sonrası yükümlülüklerin üzerinde durulması ve 2012 sonrasında ülkemiz üzerine gelebilecek yükümlülüklerin belirlenmesi ve Türkiye’mizin özgün koşullarının mutlaka korunması gerektiği üzerinde duruyor. Aynı zamanda Sanayi ve Ticaret Bakanlığımız sırf Avrupa Birliği çevre faslının açılmasından mütevellit. Yarın Avrupa Birliği bu tasarıyı kabul etmiş, Avrupa Birliği ülkeleri bu tasarıyı kabul etmiş ve Avrupa Birliği ülkesi dışında birçok ülkenin, özellikle tasarıda belirtildiği gibi 177 ülkenin bu protokole imza koymasından sonra, bunun kabul edilmesi gerektiğini kerhen de olsa ifade ettikten sonra konuşmalarını şöyle sonuçlandırmış: Kyoto Protokolü’nün yürürlülük süresince hem de 2012 sonrası yeni dönemde ülkemizin çekinceleri, özgün koşullarını içeren bir deklarasyon ile protokole taraf olunmasının daha doğru olacağını beyan etmiş ve özellikle de diğer bir sektörden, Türkiye İşverenler Sendikaları Konfederasyonu, TİSK, bu konuda bir görüş beyan etti, özellikle TİSK’in görüşünü de burada okumak istiyorum: Türk sanayisinin Kyoto Protokolü’yle uluslararası düzeyinde emisyon yükümlülüğü üstlenebilmesi durumunda sırtına bindirilecek yeni yüklere değil, rekabet gücünün arttırılarak Türk sanayisinin ve sürdürülebilir bir büyüme politikasının belirlenmeden bu sürdürülebilir gelişmenin bir politika olarak ortaya konulmadan bu protokole imza atılmasının gerçekten büyük etki ve zararlarının olabileceği de TİSK tarafından dile getirilmiştir.

İşte böyle bir durumda Kyoto Protokolü’yle ilgili bugün görüşmemiz acaba ne kadar doğrudur? Ne kadar ülkemiz buna hazırdır, ne kadar Hükûmet buna hazırlıklıdır, ülkemiz ne kadar hazırlıklı tutulmuştur? 2012’ye kadar bize yükümlülük verilmeyeceği ifade edilse de 2012 sonrasındaki ülkemizin yüklenebileceği yükümlülükleri ve ülkemizin alabileceği sorumluluklar, özellikle 1990 seviyesinin yüzde 5,2 oranında 90 seviyesinin altına düşürülecek emisyon azaltımında bizler ne gibi bir yükümlülük altına gireceğiz? Bu bağlamda, bunlar gerçekten ülkemizin önüne hazırlanmadan konulan sonuçlardır.

Şimdi, değerli milletvekili arkadaşlarım, bu Kyoto Protokolü’nde -tabii bizim önümüze geldi ama- şu ana kadar imza atan ülkeler de, gelişmiş olan ülkelerle gelişmekte olan ülkeler arasında da hâlâ bir mutabakat sağlanmamış. Özellikle gelişmiş olan ülkelerin gelişmekte olan ülkeler arasındaki bir yardım ve anlaşma konusunda içeriğe baktığımızda şu ana kadar üç temel konu üzerinde anlaşma sağlanılamamıştır:

1) Gelişmiş olan ülkelerden gelişmiş olan ülkelere finans ve teknoloji transferi noktasında herhangi bir anlaşma sağlanamamıştır.

2) Bu gelişmiş olan ülkelerle gelişmekte olan ülkeler arasındaki finansman, teknoloji ve diğer yardımların miktarı, çeşidi ve özellikleri ve bunun yapılış şekli noktasında bir anlaşmazlık vardır.

Bir de, gelişmiş olan ülkelerden gelişmekte olan ülkeler arasında yapılacak bu yardımların şekli, şemali ve nasıl bir taksitlendirme ve nasıl bir yardım konusunda belirsizlikler ve tartışmalar devam etmektedir.

İşte, biz, bu bağlamda Kyoto mekanizmalarının da ortaya çıkmasıyla birlikte tabii olaya baktığımızda, Kyoto’nun içine baktığımızda Kyoto Protokolü dünyayı tehdit eden, özellikle küresel ısınma ve iklim değişikliğine sebebiyet veren bu altı tane hedef gazının azaltımıyla ilgili çalışmaları ve bununla ilgili savaş ve ülkeler bununla ilgili bir savunma mekanizması ve geleceği kurtarma noktasında yola çıkmışlar fakat bunun içinden de bir ticaret yapmayı da  ihmal etmemişler. Özellikle Kyoto mekanizmalarına baktığımızda, Kyoto mekanizmalarının bir tanesi ortak yürütme mekanizması, ikincisi temiz kalkınma mekanizmaları, üçüncüsü de emisyon ticareti mekanizmasıdır. Bunlardan birincisi ortak yürütme mekanizmasıyla temiz kalkınma mekanizmaları proje bazlı bir mekanizmayken emisyon ticareti mekanizması da ticaret olanağı sağlayan bir ticaret mekanizması. İşte, ülkeler Kyoto Protokolü’ne imza atarken, dünyayı kurtarmayı yola çıkarken ve 2012 sonrasında da bazı öngörüler yaparken, emisyon ticaretiyle de bu dünyayı kurtarırken nasıl para kazanırız, nasıl bundan yararlanırız, bundan ekonomik girdi nasıl sağlarız, şirketleri, bunu nasıl dizayn ederiz noktasında da bir çalışması olmuştur.

Ben özellikle bu üç mekanizmayı gördükten sonra, özellikle emisyon ticaretinin de bu mekanizma içinde hem ulusal düzeyde hem de uluslararası düzeyde, gelişmekte olan ülkelerde, emisyon salınımlarının az olduğu ülkelerden gelişmiş ülkelerin emisyon sertifikası karşısında ticaret yapması sonucunda, artık çevreye karşı duyarlılık ve çevrenin kurtarılması ve gelecek nesillerin kurtarılması, atmosferin kurtarılması ve bununla birlikte gerçekten bir dünya birlikteliği yaparak bu tehlikeye karşı birlikte savaşma duygusunun bu ticaretle ortadan kalktığına inanıyorum, çünkü işin içine para girince, işin içine ticaret girince, bu Kyoto Protokolü’nün de özünden çıkılmakta ve Kyoto Protokolü’nün de özüne uymayan ticaret mekanizmalarıyla bu Kyoto Protokolü delinmektedir.

Özellikle, değerli milletvekilleri, bu Kyoto Protokolü’nün, tabii ki, ülkemize 2012’ye kadar bir yaptırımı yoktur. 2012’ye kadar da belki bizler bir yükümlülük almayacağız diye imza atmaktayız, fakat 2012’den sonra önümüze ne gelecektir, 2012 sonrasında ne gibi yükümlülüklerle karşılaşacağız, 2012’den sonra Türkiye’miz nasıl bir yükümlülük alacaktır? İşte, bakanlıklar noktasında, bürokratlar noktasında, çevreci kuruluşlar noktasında ülkemiz hazırlanmamış. Ülkemiz, Kyoto Protokolü’ne bir hazırlık yapmamış. Daha aralık ayında Poznan’da 14’üncüsü yapılan taraflar buluşmasında, orada gözlemci olarak katıldığımız bu toplantıda, ülkemiz çareler aramış fakat çok da fazla bir şey yapamadığını görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) – Özellikle Poznan’da “Central Group” diye bir grup oluşturulmuş. Türkiye, Hırvatistan’dan oluşan bu gruba Bosna-Hersek, Makedonya, Karabağ, Sırbistan da dahil edilerek bir güç olunmaya çalışmıştır. Özellikle Çin grubunun bu Kyoto Protokolü üzerindeki etkisi, gelişmiş olup da, Arap ülkeleri gibi gelişmiş olup da veren ülkeler noktasında olması gereken ülkelerin, bugün alanlar grubunda olması da çok dikkati çeken bir durumdur. Özellikle bu zamana kadar ülkemizin hem COP’lar noktasında hem de konferanslarda yeterli düzeyde takip edemediğimiz, bunlara müdahil olamadığımız ve bu noktadan itibaren de ülkemizin etki analizlerinin hem genelde sektörel bazda olmamasından dolayı Kyoto Protokolü’nün bir daha gözden geçirilmesi ve ülkemizin getirisi, götürüsü hesaplanarak buna Türkiye Büyük Millet Meclisinin de bu noktadan bakması gerektiğine inanıyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) – Ve daha söyleyeceklerimiz de olacaktır. Daha sonraki konuşmalarımızda, kalan bölümlerde görüşlerimizi dile getireceğiz ve bu Kyoto Protokolü’nün, özellikle hem dünya konjonktüründeki yeri hem de Avrupa Birliğine giden süreçte Türkiye’nin konumu hem de ülkemizin 2012 sonrasındaki yaptırımları, 2012 sonrasındaki ülkemizin duruşu ve bizim ülkemizin buna hazır olup olmadığı noktasındaki çekincelerimizi göz önünde bulundurursak, ülkemizin buna hazır olup olmadığı noktasında hem genel bazda hem de sektörel bazda ülkemizi hazırlayıp hazırlanmadığımız noktada, hazır olup olmadığımız noktada Hükûmetin de önümüze bir etki analizi, bir etki değerlendirmesi ve 2012 sonrasındaki olabilecekler noktasında bir plan ve programın koymamasından kaynaklanan birçok çekinceyi biz taşımaktayız, birçok çekinceyi hâlâ anlamış değiliz. Türkiye’nin çekinceleri nedir?

BAŞKAN – Sayın Cengiz…

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) – Türkiye’nin bu konudaki, Kyoto’nun 2012 sonrasındaki beklentileri nedir? Bunları bilmeden de bu tasarıyı mütalaa etmemiz de çok zor diye düşünüyorum. Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Cengiz.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.

Buyurunuz Sayın Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önemli bir protokol üzerinde konuşuyoruz bugün, Kyoto Protokolü, İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım ve şunu açıklıkla ifade edeyim: Parti Programı’nda çevre konusuna duyarlılığını önemle belirten partimiz bu konuda da duyarlılığını daha önce defalarca dile getirmiştir. Ancak şunu söylemeden geçemeyeceğim: Buraya uluslararası sözleşmeler geldiği zaman ya Avrupa Birliği müktesebatı gereği dayatıldığı için -yani dış dinamiklerin zoruyla geliyor, biz de Meclise götürüyoruz- ya da bakıyoruz ki bu uluslararası sözleşmeler AK PARTİ Hükûmetinin gündemine uygundur, gündemi gereğidir, böyle geliyor.

Şimdi, ben yasanın gerekçesini okuduğum zaman şaşırdım. “Ülkemiz, uluslararası toplumun günümüzde en önemli gündem maddelerinden olan çevre konularına büyük önem vermektedir. Özellikle son yıllarda önemi artan iklim değişikliği konusu da bu konular içindedir.” Şimdi bu sözleri kim… Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan. Hükûmet adına geliyor gerekçe. Peki, ülkemiz ne zaman taraf? 2004 yılında. Sözleşme ne zaman Meclise geliyor? 2009 yılında. 2002 yılından bu yana kim iktidarda? AK PARTİ Hükûmeti. Mademki bu kadar duyarlısınız, bu kadar önemli çevre de, Allah sizden razı olsun, niye 179’uncu hükûmet olarak, en sonuncu hükûmet olarak bunu getirme durumunda kalıyorsunuz? Bu mudur duyarlılık? Niye 179’uncu devlet olarak imzalıyoruz bunu? Niye başlarda böyle önemli bir konuda duyarlı değiliz? Niye bunun öncülüğünü yapmıyoruz? Yapamayız. Yapamayız çünkü bir şey yaptığımız zaman iki yere yönümüzü dönüp bakıyoruz: Namaz kılarken güneye Kâbe’ye, siyasette de bir Washington’a ABD’ye bakıyoruz, son zamanlarda da Tel Aviv’e İsrail’e. Çünkü siyaset çok tehlikeli bir şeydir arkadaşlar.

Bakın, Amerika hâlâ Kyoto’yu imzalamıyor. Dünyanın havasını en berbat eden en gelişmiş, en süper ülke, bakın, imzalamıyor. Sayın Bush diyor ki: “Bizim ekonomik çıkarlarımız bu sözleşmeyi imzalamamızı engelliyor.” ABD Başkanı George W. Bush protokolü uygulamaya kalkmanın ABD ekonomisine ağır hasar vereceğini söyleyerek 2001 yılında anlaşmadan çekilmiştir. Şimdi, uluslararası denklem bu. Obama geldi. Şimdi Obama ne yapar bilemeyiz fakat Amerika’da kolay kolay geleneksel devlet şeyi geçmiyor, değişmiyor. Obama daha romantik kelimeler kullanabilir, yani genç bir lider ancak Amerika’nın gerçekleri farklı.

Şimdi bunu niye ifade etme gereğini duydum? Sağ olsunlar, benden önceki iki konuşmacı Kyoto’nun tarihsel sürecini, verilerini ortaya koydular da bu fırsatı bize tanıdılar.

Amerika yönetimi “Gönüllü eylemler ve yeni enerji teknolojileriyle biz pekâlâ bu sözleşmeyi imzalamadan olabilir.” diyor. Bakıyorsunuz, Amerika ne yapıyorsa Türkiye onu takip ediyor; Amerika imzalamamış ya Kyoto’yu Türkiye’nin de Kyoto’yu imzalamaması gerekir, Amerika Uluslararası Ceza Mahkemesini, Savaş Suçları Mahkemesini imzalamamış ya Türkiye’nin de imzalamaması gerekir. İsrail de imzalamamış ya savaş suçlarını, insanlığa karşı suçları, soykırım suçlarını… Çünkü Lahey’de, Uluslararası Ceza Mahkemesinde sanık kürsüsüne oturacak devlet başkanları ve komutanları olacağını biliyor; Amerika da biliyor Irak’a müdahalesinde, Afganistan’a müdahalesinde… İmzalamıyorlar, taraf olmuyorlar çünkü onların ekonomik çıkarlarına aykırı. Peki vicdanlarımıza soralım: Gazzeli çocukların günahı ne o zaman?

Şimdi, bu ülkelerin kuyruğuna takılıp giden, dünyada bilmem kaç devlet kuran, bilmem kaç kıtaya yayılan imparatorlukların mirasçısı, Anadolu topraklarından Trakya’ya bir köprü olan koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikası da, iç politikası da bu olmamalı.

Kyoto öyle sıradan bir şey değil. İsrail’in fosfor bombaları sera gazlarını ne kadar artırıyor bir yana ama o bebeklerin ölümünü, hastanelerin yıkılışını, o çok kutsadıkları Birleşmiş Milletler çatısının nasıl çöktüğünü, altında insanların canhıraş haykırışlarını, masum vatandaşların haykırışlarını insanlık ibretle seyrediyor.

Biz etkili ne yapabiliriz? Biz önemli bir ülkeyiz arkadaşlar, ekonomik, iktisadi, siyasi alanda önemli, hatta ordusuyla dünyanın en güçlü on ordusundan birine sahip, ekonomisiyle on yedi ülkesinden birine sahip bir ülkeyiz. O zaman biz doğru bulduklarımız konusunda en azından Şef Seattle kadar komplekssiz, duru ve açık olacağız. Ne diyor Büyük Şef: “Beyaz adamların şehirlerinde sakin yer yoktur. Baharda yaprakların açılışını ya da böceklerin kanat hışırtılarını duyacak yer yoktur. Ama bu belki de benim vahşi olmamdan ve anlamadığımdandır. Takırtı sadece. Kulaklara bir tahrik gibi. Hayatın anlamı nedir? Bir Kızılderili’yim ve anlamam. Kızılderili, su birikintisi üzerine vuran rüzgârın yumuşak sesini ve yağmurun temizliği ya da çamın koku verdiği rüzgârın kokusunu yeğler.”

İşte, İsrail’deki bombalar evlere iniyor, çocuklara iniyor, yaşlılara iniyor, sivillere iniyor ama ağır sanayinin, çürüyen kapitalizmin ürettiği sera gazları, karbondioksitler hem insanlara hem hayvanlara hem Nazım Hikmet’in dediği gibi “ota, ete, süte ölüm” yağdırıyor! Böyle bir dünyada, bu dünyaya karşı sorumluluğumuz özellikle de yarına, çocuklarımıza karşı sorumluluğumuz karşısında çevre bilincinin 21’inci yüzyılın en temel hak ve hürriyetlerinden olduğu kaygısıyla bu sözleşmeyi AKP’nin, iktidarının yedinci yılında Meclise getirmemesi gerekirdi, birinci yılında gelmeliydi. Avrupa Birliği müzakere süreci dayatmadan gelmeliydi. Biz burada olmayacaktık ama sizler onu çıkardığınız ve onayladığınız için gurur duyacaktınız. Bugün geç oldu, hani bizde bir deyimdir, geç olsun temiz olsun diye, geç olsun da temiz olsun havalar diye elbette biz de bu sözleşmeye destek vereceğiz ama birkaç konuya değinmeden geçmeyeceğiz.

Şimdi, Japonya bu konuda en duyarlı, karbondioksit konusunda, sera gazları konusunda, üretimi konusunda önde gelen bir ülke yani onun tedbir almasına gerek yok ama tedbir alması gereken ülkeler var, bunların başında Amerika geliyor. Amerika’dan sonra kim geliyor? Avrupa Birliği geliyor. Avrupa Birliğinde ağır sanayi yaygın. Avrupa Birliğinin bu sorundan sıkıntı yaşadığını göz önüne aldığımız zaman, onların dayatmasıyla bu sözleşmenin de Meclise gelmesi, bizim aslında çevre konusunda duyarsızlığımızın işaretidir. Ben, bu süreçlerin, bu tartışmaların yapıldığı başlara bir dönmek istiyorum.

Küresel ısınmayla ilgili tezler aslında 988’de ABD’de yapılan toplantılardan sonra yankı buluyor. İlginçtir, karşı olan ABD’de bu tartışmalar başlıyor. Zaten garip ülke Amerika. Dikkat edin işçi sınıfı hareketine, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne, çok önemli günler bakıyorsunuz hep Amerika’daki hareketliliklerden kaynaklanmış, dünyada Birleşmiş Milletler günü olarak kutlanıyor. Ama nedense sonra Amerika bunları bırakmış, unutmuş, şimdi onlara karşı çıkıyor.

NASA’ya bağlı olarak çalışan iklim uzmanı James Hansen 88’de katıldığı bir toplantıda sera gazlarının etkilerinden bahsederken, kuraklıkların, sellerin ve daha farklı doğal olayların artma olasılıklarını göz önüne seriyor. Hansen bu konuşmayı yaparken -doğanın bir azizliği mi, ne diyelim- ABD’de yılın en sıcak günüymüş ve Orta Batı, tarihinin en kurak dönemlerinden birini yaşıyordu. O ana kadar herhangi bir sıcaklık değişimini kesin olarak kabul etmeyen bilim adamları, hükûmetler ve ABD yönetimi, olayın ABD’de gerçekleşmesinin büyük etkisiyle sıcaklık değişimini kabul etmekle kalmadı, bunun küresel bir ısınma olduğunu da görünürde kabul etti. Vandana Shiva’nın da dediği gibi -bu veriler beş altı yıl öncesine denk geliyor- “Bundan üç yıl önce Etiyopya ve Sudan’da binlerce kişinin açlıktan ölmesi kuzey hükûmetlerinin çölleşmeyi ve kuraklığı acil küresel çevre sorunları olarak değerlendirerek harekete geçmeleri için yeterli olmamıştı. Ne de olsa ölümler Afrika’da, dışarılarda bir yerlerde olmuştu.” Tıpkı Ruanda’da 300 bin, 500 bin, 1,5 milyon insan katledilirken dünyanın seyretmesi gibi bir şey veya Sudan’da veya Uganda’da…

Evet, yine böylesi bir durum ne yazık ki fakir ülkeleri, Afrika ülkelerini, üçüncü dünya ülkelerini vuruyor. Oysaki bu iklim değişikliğine, kuraklığa neden olan ülkeler gelişmiş ülkeler, onlardan kaynaklanıyor, doğanın dengesi değişiyor.

Fosil yakıt kullanımına, kömürden santraller kurulmasına Türkiye’de de son zamanlarda özen gösteriliyor. Burada da bir gariplik sezinlemiyor musunuz arkadaşlar? Yani Şırnak ilinde kömür çok. Kömür çok olduğu için kömür santralleri hemen bir iki tane kurulmuştu, şimdi her yere birer, ikişer tane kurulması söz konusu. Ne ilginç bir tesadüf ki biz Kyoto Sözleşmesi’ni burada görüşürken Hükûmet harıl harıl kömür dağıtmakla meşgul. Havamızı berbat ediyorsunuz arkadaşlar! Berbat ediyorsunuz ve bu çevre hakkıyla hiç bağdaşmıyor. Ankara’nın silüeti gri oldu. Camilerin minareleri gözükmez oldu bu silüetten, bu gri dumanlardan dolayı.

Bakın, Şırnak’ta kömürden enerji üretmeyin. Gelin, size bütün dağlarda rüzgâr enerjisi bahşeden bir doğa var, güneş enerjisi bahşeden bir doğa var. Tanrı ırmaklarının büyük çoğunluğunu Şırnak iline vermiş. Gelin Botan’a, Hezil’e, Habur’a. İstediğiniz kadar ırmak var oralarda. O ırmakların üzerine küçük küçük hidrolik santraller kurarak ülkenin enerjisini karşılayabilirsiniz ama Dicle Vadisi’ni bir santrale mahkûm edip yıkmayın, Fekayi Tayran’ın evini sular altında bırakmayın. Asur Kulelerini, Timur’un pençelerini, Kelha Alodino’yu, kasrını ve şu an Kültür Bakanlığının tamir ettiği Mahmut Han Köprüsü’nü Kasrik Boğazı’nda, Kasrik Kalesi’ni, Asurluların duvarlara işlediği kabartmaları, o güzelim ülkenin topraklarını böyle heder etmeyin. Oradan bütün doğayı sular altında bırakarak iklim değişikliklerine sebep olurken, bu iklim değişikliklerinin çevre felaketleri üzerindeki etkilerini de göz önüne alın. Çevre politikası öyle, tek bir ülke, ABD dayattığı için, Avrupa Birliği istediği için imzalanacak sözleşme değil. Çevre politikası öyle ki içten gelir, ruhtan gelir, iman gibi bir şeydir, iman etmek gibi bir şeydir, inanmaktır, vicdandır, vicdanın sesidir arkadaşlar.

Bakın, çok asırlar önce, 1800’lerde, yine değerli hava için ne diyor Kızılderili şef: “Hava Kızılderili için değerlidir çünkü her şey aynı nefesi paylaşır. Hayvanlar, ağaç, adam, hepsi aynı nefesi paylaşır. Nefes aldığı hava, beyaz adamın dikkatini çekmiyor gibi. Pek çok günden sonra ölen adam gibi kötü kokuyla uyumuş. Ama eğer size topraklarımızı satarsak, havanın bizim için değerli olduğunu hatırlamalısınız, çünkü hava, sağladığı tüm yaşamla aynı ruhu taşır.” Tabii ki tarihinde Orta Asya’dan kuraklık nedeniyle göç edip Anadolu’ya, Karadeniz’den Viyana kapılarına yürüyen anlı şanlı bir millet olarak kuraklığın ne olduğunu herhâlde en iyi sizler bilirsiniz. Kuraklık nedir? 7 derece…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bizler de, bizler …

HASİP KAPLAN (Devamla) – Sayın muhalefet, AKP Hükûmeti her şeyi bildiği için “sizler” dedim.

Şimdi, 6-7 derece oynama ne demek biliyor musunuz? Antalya’nın, Mersin’in, Alanya’nın, Fethiye’nin, Marmaris’in, mavi turların ne olacağı anlamını taşıyor biliyor musunuz 6-7 derece sıcaklık? Yakın tarihe bilim adamları bir zaman dilimi koyuyor, 5,7 derece artış ihtimali var. Evet, biz bu ihtimal otuz sene, kırk sene, elli sene olsun önemli değil ama yarına, torunlarımıza karşı bir sorumluluğumuz olması lazım çocuklarımıza olmasa bile.

Şimdi, böyle bir sözleşmeyi elbette ki akademisyenler, bilim insanları çok yönüyle değerlendiriyor. Evet, sera gazı miktarı yüzde 5’e nasıl çekilecek? Endüstriden, motorlu taşıtlardan, ısıtmadan kaynaklanan sorunlar, daha az enerjiyle ısınma nasıl olacak? Atmosfere bırakılan metan, karbondioksit ve bunların oranındaki düşüş ve bunların alternatif enerji politikaları neler olacak? Fosil yakıtlar neler olacak? Termik santrallerden güneş enerjisine neler yaşanacak? Bunların hepsi bir bütün, ekonomik, sosyal, siyasal, toplumsal boyutlarıyla ele alınması gereken çok çok önemli konular. Ama, geç de olsa bu Kyoto Protokolü’nün imzalanmasını önemsiyoruz. Bu kömür dağıtımınıza ne derece etkisi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu Kyoto Protokolü’nden sonra kömür dağıtımınızın bu sözleşmeye ne kadar takılabileceğini merakla izleyeceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati : 18.23

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.35

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

------0------

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

268 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Komisyon yok.

BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 18.36

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.41

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

------ 0 ------

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

268 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, tasarının tümü üzerinde söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Nazmi Haluk Özdalga’ya aittir.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HALUK ÖZDALGA (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin bir parçası olan Kyoto Protokolü’nün kabul edilmesi hakkındaki kanun tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Önümüzde bulunan Kyoto Protokolü pek çok bakımdan büyük önem taşıyan bir uluslararası anlaşmadır. Her şeyden önce şuna dikkat çekmek istiyorum, bugün uluslararası diplomaside ve uluslararası platformlarda gerçekten üzerinde en çok tartışılan iki konu olduğu söylenebilir uluslararası işbirliğinde. Bunlardan birincisi, terörle mücadele ise ikincisi, iklim değişikliğine karşı yürütülen mücadeledir.

Kyoto Protokolü’nü yüce Meclisimiz uygun bulur da onaylarsa Türkiye uluslararası iklim değişikliği mücadelesi içinde bugüne kadar olduğundan çok daha üst düzeyde ve çok daha etkili bir konumda katkı yapmak fırsatına, imkânına kavuşacaktır ve kendisine yakışır düzeyde katkı yapan bir ülke durumuna gelecektir.

Bilindiği gibi iklim değişikliği mücadelesi, bu uluslararası mücadele, Birleşmiş Milletler koordinasyonu altında yürütülmektedir. Bu mücadelenin temel dokümanı, ana dokümanı ise İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’dir. Bu sözleşme 1992 yılında kabul edilmiştir ve Türkiye maalesef ancak on iki yıl sonra, on iki yıl gecikmeyle 2004 yılında bu sözleşmeye taraf olmuştur. Kyoto Protokolü de bu ana sözleşme altındaki alt dokümanlardan bir tanesidir. 2004 yılında ancak Türkiye taraf olmuştur. Dolayısıyla buradan çıkan sonuçlardan bir tanesi şu hemen söyleyebiliriz: AK PARTİ 2002 yılında iktidara geldiğinde Kyoto Protokolü’nü onaylaması ve taraf olması zaten hukuken mümkün değildi çünkü onun esas dokümanı olan İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi henüz onaylanmamıştı Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından.

İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ana dokümanın amacı iklim değişikliğine neden olan sera gazlarının azaltılmasıdır. Ama bu sözleşmenin içinde somut ve bağlayıcı müeyyideler yoktur. Somut ve bağlayıcı müeyyideler o sözleşmenin alt dokümanlarından olan Kyoto Protokolü tarafından getirilmiştir. Bu tabii çok önemli bir husustur. Somut ve bağlayıcı emisyon getiren doküman ve o nedenle, Kyoto Protokolü, âdeta ana sözleşmeden daha ünlü, daha üzerinde konuşulan, tartışılan bir doküman hâline gelmiştir.

Kyoto Protokolü, 2005 yılında yürürlüğe girmiştir, daha önceki çalışmalardan sonra ve 2008 yılında da Hükûmetimiz, bir yasa tasarısıyla Kyoto Protokolü’ne katılmayı uygun bulmuştur, Türkiye Büyük Millet Meclisine bu tasarıyı sevk etmiştir.

Kyoto Protokolü, esas itibarıyla, ülkelerin sera gazı salımlarına sınırlar getiriyor fakat burada çok sık karşılaştığımız bir durum var, yanlış anlama ve yanlış yorum. Bu, sadece o protokolün ekindeki bir liste (B) var, o liste (B)’de adı zikredilen, belirtilen ülkelere bu yükümlülüğü getiriyor ve burada otuz dokuz tane ülke var; otuz dokuz tane ülke var ve Türkiye ve dünyanın pek çok ülkesi bu listede yok. Dolayısıyla Türkiye, Kyoto Protokolü’nü imzaladığında ve taraf olduğunda, bir emisyon indirim yükümlülüğü alması söz konusu değil. Bu konuda hâlâ devam eden fakat giderek azalan bir algılama yanlışlığı var. Bu asgari düzeye geldi ama hâlâ devam ediyor. Mesela çok yakın bir tarihte bir işveren kuruluşumuz, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki zannediyorum bütün milletvekillerine bu doğrultuda bir mektup gönderdi. Bu doğrultuda yapılan her yoruma, her yaklaşıma ben hemen cevap vermeye çalışıyorum, cevap veriyorum “Nedir bu sizin iddialarınızın dayanağı, böyle bir şey yoktur.” diye ikna etmeye çalışıyoruz. Bunda bir yol aldık ama hâlâ devam ediyor kısmen de olsa.

“Peki, o zaman, Türkiye, Kyoto Protokolü’nü imzaladığında eğer bir somut indirim yükümlülüğü almayacaksa niçin taraf oluyor?” sorusu var. Tabii arzu ederdi ki Türkiye daha önce taraf olsun buna çünkü eğer olsaydı yine yükümlülük almayacaktı. Fakat buna mukabil o protokoldeki bazı avantajlardan faydalanma imkânına sahip olacaktı, şimdi bu avantajlar da söz konusu değil. Peki o zaman niçin taraf oluyoruz? Şundan dolayı, tabii birçok gerekçesi var ama zannedersem en önemli gerekçe şu: Uluslararası iklim değişikliği mücadelesi, Kyoto Protokolü, benden önce söz alan arkadaşlarımızın da belirttiği gibi 2012 yılı sonunda son bulduğunda, 2013 yılı başından itibaren bu mücadele son bulmayacak, başka bir uluslararası anlaşma çerçevesinde devam edecek. Belki bunun adı “Kopenhag Protokolü” olacak. Çünkü bu uluslararası anlaşmanın ne Türkiye’ye ne de dünyanın başka ülkelerine hangi yükümlülükler getireceğini bilmiyoruz. Bu anlaşmanın çerçevesi dahi, ana yapısı dahi henüz ortaya çıkmadı. Fakat bu açıdan içinde bulunduğumuz yıl fevkalade önemli. 2009 yılının Aralık ayında Kopenhag’da bir uluslararası konferans toplanacak çok önemli ve dünyada herkesin beklentisi, bu Kopenhag Konferansında 2013 başından itibaren ülkelerin iklim değişikliği çerçevesinde, iklim değişikliğiyle mücadele çerçevesinde alacağı yükümlülükler aşağı yukarı belli olacak. Tabii, o tarihte, Aralık 2009 tarihinde o konferansta belli olacak ama ondan önce, o konferansa giderken, içinde bulunduğumuz aylarda başka bir dizi uluslararası toplantılar yapılıyor. Benim hatırladığım kadarıyla, şu anda en az iki tane Almanya’da yapılacak, Berlin’de. Türkiye bu çalışmalara, bu müzakerelere Kyoto Protokolü’ne taraf olursa daha etkili bir şekilde oy hakkı, söz hakkı olan bir ülke olarak katılacak ve 2013 başından itibaren yürürlüğe girecek bu önemli rejimle ilgili kendi çıkarlarına uygun bir pozisyon alma imkânına daha kuvvetli şekilde sahip olacak. Burada iki noktanın altını çizmek istiyorum, hatta belki üç: Birincisi, Kyoto Protokolü’nü imzalarsak, orada daha güçlü bir şekilde olabileceğiz, sesimiz ve oyumuz olacak.

İkincisi: O müzakerelerde uluslararası hukukun bir gereği olarak bizim uygun bulmadığımız hiçbir yükümlülüğü bize dayatmaları mümkün değildir, aksine biz eğer o müzakerelerde oy ve söz sahibi bir taraf olarak bulunamazsak bizim risklerimiz daha fazla olacaktır.

Nihai olarak üçüncüsü de şu: O sözleşme -adı ne olacaksa- netice itibarıyla yine Türkiye Büyük Millet Meclisine gelecektir ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde hepimizin, sizlerin müzakeresi ve uygun bulması sonucunda Türkiye ona taraf olacaktır; bu da bir başka önemli konudur.

Özet olarak, iklim değişikliği mücadelesinde Türkiye'nin izlemesi gereken en akıllı yol şu şekilde ortaya çıkmaktadır zannedersem: Kyoto Protokolü’nü onaylamasıyla Türkiye -eğer yüce Meclisimiz uygun bulursa- 2012 sonuna kadar herhangi bir emisyon azaltma yükümlülüğü almayacaktır fakat 2013 başından itibaren yürürlüğe girecek rejimle, uluslararası rejimle ilgili olarak oy ve söz sahibi olarak kendi menfaatlerini daha etkili bir şekilde koruyabilecek bir pozisyona gelecektir; en önemli durum bu.

Bir önemli noktaya daha değinmek istiyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisi eğer Kyoto Protokolü’nü onaylama istikametinde bir irade ortaya koyarsa iş bitmemektedir, aslında iş ondan sonra başlamaktadır ve yapılacak pek çok şey vardır önümüzde, pek çok çalışma vardır. Hâlen bu çalışmalar da zaten devam etmektedir, henüz sonuçlanmamıştır ama yoğun bir şekilde devam etmektedir.

Bunlardan bir tanesi, özellikle Türkiye'nin 2012 sonrası, 2013 başından itibaren yükleneceği müzakere pozisyonunun oluşturulmasıdır, bir müzakere stratejisinin belirlenmesidir. Bu konuda başta Çevre Bakanlığımız ve Dışişleri Bakanlığımız olarak yoğun çalışmalar zaten devam edegelmektedir. Bunların bir nihai şekle getirilmesi gerekecektir. Ayrıca bu müzakerelerde zannedersem bir müzakere organizasyonun da etkili bir şekilde kurulmasında fayda olacaktır. Mesela belki bir müzakereci atanması gibi.

İkinci olarak: Burada gruplar adına söz alan bazı konuşmacı arkadaşlarımızın da değindiği gibi, kesinlikle bu konuda bizim kurumsal yapımızı güçlendirmemiz gerekiyor. Bu konuda da özellikle Çevre Bakanlığımızda başlamış ve devam eden çalışmalar vardır. Bu kurumsal yapımızı yavaş yavaş, sürekli görev yapan belki özerk belki yarı özerk bir iklim değişikliği kurumuyla neticelenecek şekilde düşünmemizde ve planlamamızda çok yarar vardır diye düşünüyorum ve öyle görüyoruz ki yaşadığımız tecrübelerden kamuoyunun çok daha güçlü bir şekilde bilgilendirilmesi gerekmektedir. Yeterli sayıda –bu çok önemli bir konudur- bir uzman istihdamına gidilmelidir ve Türkiye iki yüz civarındaki -şu anda yüz seksen küsur ama iki yüze yaklaşacak- ülkeyle başta Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve Ek 1 dışı ülkeler dediğimiz gelişmekle olan ülkelerle de diyaloğunu çok yoğun bir şekilde sürdürmek durumundadır bu konuda.

Bir başka önemli konuya işaret etmek istiyorum, belki arkadaşlarımızın bir bölümü izlemiştir. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği Aralık 2008 ayında çok önemli bir karar aldı -buna aslında ne Türkiye kamuoyunda ve bence başka yerlerde de yeterince dikkat edilmiyor- o da şu: 2050 yılına dönük bir karar. Şimdi 2050 yılında hem Amerika Birleşik Devletleri hem Avrupa Birliği dediler ki: “Biz sera gazı emisyonlarımızı 1990 yılı seviyesinin yüzde 80 altına indireceğiz, yüzde 20’sine indireceğiz.” Yani 1990’da 100 ise 2050’de 20’ye getireceğiz bu emisyonları. Tabii, birçok kimse bunu şöyle değerlendiriyor: 2050 yılına daha çok var. 2050 yılına kadar “Ya ben ölürüm ya padişah ölür ya at ölür.” hikâyesi gibi de düşünenler var ama öyle değil. Bunun önemi şuradan geliyor: Bu yüzde 20’ye düşecek emisyonlar 2050 yılında birdenbire gerçekleştirilecek bir hedef değil. 2050 yılına kadar dünyanın bütün sanayileşmiş ülkeleri bugünden itibaren her yıl adım adım emisyonlarını indirecekler…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – 2050’de fosil yakıt kalmayacak.

HALUK ÖZDALGA (Devamla) – Evet.

…ve hedeflenen karbonsuz bir toplum, karbonsuz bir enerji üretimi, yeni teknolojiler, yepyeni teknolojiler. Bunu büyük ölçüde başaracaklar diye ben tahmin ediyorum. Bunu başaracaklar. Buna şunun için değindim: Uluslararası iklim değişikliği mücadelesi ve bu emisyonların kontrolü işi aslında artık, bir çevre konusunu aşmıştır ve yeni teknolojiler, yeni enerji biçimleri, yeni üretim biçimlerine doğru kayan fevkalade önemli bir konudur. Eğer Kyoto Protokolü’ne Türkiye taraf olursa bu yeni gelişmelerin de dışında kalmama, bir parçası olma şansına da Türkiye kavuşacaktır. Söz konusu olan -altını çizerek söylüyorum- bir sanayiye filtre takmak, arıtma tesisi koymak, bacalara filtre takmak konusu değildir. Yepyeni bir üretim, enerji, yeni bir üretim ilişkilerine doğru bir kayışın başlangıcı olarak da görülebilir diye düşünüyorum.

Burada daha önce söz alan arkadaşlarımızın -değişik parti grupları adına- önemli görüşleri, eleştirileri oldu, açıklamaları oldu; kendilerine çok teşekkür ediyorum bu katkılarından dolayı ama ben onlarla ilgili bir iki açıklama yapma ihtiyacını hissediyorum. Hemen şunu söyleyeyim: Bir kere hedef, biraz önce söylediğim gibi “Biz imzalayalım, sonra yükümlülüklerimizi hesaplayalım.” diye bir şey söz konusu değil çünkü yükümlülükler daha ortada yok, bu müzakereler sırasında ortaya çıkacak. Ve kamu kuruluşlarımızın da, Türkiye'nin de bu konuda hiçbir hazırlık yapmadığı görüşüne tamamen katılmak zor, pek gerçek payı yok; hem Çevre Bakanlığımızın hem Enerji Bakanlığımızın hem diğer bakanlıklarımızın, Çevre, Enerji ve Ulaştırma Bakanlığımızın pek çok çalışması var. Mesela bunlardan birkaç tanesine kısaca değineyim.

Bu konuda en önemli unsur enerji. Enerjide, 2002 yılında Türkiye'de rüzgâr enerjisinden üretilen enerji hemen hemen sıfırdı. Avrupa’ya baktığınız zaman, Avrupa’da 36’ncı, 37’nci sıradaydı, yani Türkiye sonuncuydu. Bugün Türkiye'de rüzgâr enerjisinden yaklaşık 500 megavat kurulu güç üzerinden enerji üretiyoruz ve Avrupa’da Türkiye 13’üncü sırada rüzgâr enerjisinde, inşallah, Türkiye rüzgâr enerjisinde Avrupa’nın ilk 5’ine girecek, çalışmalar bu yönde.

Benzer bir şekilde Enerji Bakanlığımızın taşıtların emisyonuyla ilgili yoğun çalışmaları var.

Ve Çevre Bakanlığımıza gelince, ben şunun da altını çizeyim. Konuşabildiğim, temas edebildiğim bütün arkadaşlarımıza, ben elimizdeki bütün imkânları ve bu açıklamaları, bilgi vermeyi olabildiğince her zaman yapmaya hazır olduğumuzu hep söyledim. Bakın, benim elimde küçük bir liste var. Çevre Bakanlığımızın pek çok çalışması var, ama bunlardan bir tanesine değineyim. Kyoto Protokolü ve küresel ısınmayla ilgili sadece 2008 yılında yapılmış önemli yedi tane çalışması var. Sadece 2008 yılında yapılmış.

Nedir bunlar: Küresel ısınma etkileri ve Kyoto Protokolü esneklik mekanizmaları ve diğer uluslararası emisyon ticareti konusunda çalışma, İklim Değişikliği Raporu, Türkiye'nin İklim Değişikliğine Uyum Kapasitesinin Artırılması Projesi, bunun gibi yedi tane, sekiz tane proje sadece 2008 yılında yapılmış. Bunlara ayrıntılı olarak girmek istemiyorum, zaman sınırlı.

Tabii, bu konuda “Rakamlar uçuşuyor.” deniliyor Kyoto Protokolü’nün Türkiye maliyetiyle ilgili. Doğru. Kyoto Protokolü işi bir şehir efsanesine döndü, çok yanlış bilgiler uçuşuyor; biz bunları önemli ölçüde düzelttik, ama hâlâ az miktarda da olsa uçuşmaya devam ediyor.

Güçlü bir veri tabanı oluşturulması istikametinde çalışmalar var.

Bir önemli konuya değinmek istiyorum: Bu, karbon ticareti. Çok şey var aslında, hepsine değinemedim. Tabii, Kyoto Protokolünü yüce Meclisimiz kabul ettiğinde, karbon ticaretiyle ilgili bir karar almış olmayacağız. Türkiye, bu konuyla ilgili yasal düzenlemeleri yaptığında, tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne kuşkusuz ki gelecek, ama burada şöyle bir konu var, bu, çok önemli bir konu: İklim değişikliğiyle mücadele, başka her konuda olduğu gibi, önemli bir finansal kapasite gerektiriyor, kaynak gerektiriyor, parasal kaynak gerektiriyor. Karbon ticaretinin arkasında yatan görüş bu. Çok daha yüksek miktarda özel sermayenin küresel iklim değişikliğiyle mücadele işine angaje edilmesi, sokulması hedefleniyor. Tabii, bunun sakıncaları olduğu ileri sürülebilir, ama netice olarak çok önemli avantajlar ve kazanımlar getireceğini de dikkate almak gerekiyor diye düşünüyorum. Tabii, bu, bugün vereceğiniz bir karar değil. Dediğim gibi, Türkiye’de ve dünyada bu konuda değişik görüşler ileri sürülüyor.

Son olarak bir konuya daha işaret etmek istiyorum: Türkiye’nin, pek çok konuda Amerika Birleşik Devletleri’ni ve Avrupa Birliğini hedef aldığı ve onların gösterdiği işaretlere göre onların arkasından gittiği ifade edildi; eğer, Meclisimiz bu Kyoto Protokolünü uygun bulur da onaylarsa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz.

HALUK ÖZDALGA (Devamla) - …biz Amerika’nın önüne geçeceğiz, bu sefer Amerika bize bakarak, bizim arkamızdan gelerek hareket edecek diye düşünüyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sondan birinci olacağız

HALUK ÖZDALGA (Devamla) – Evet, evet…

Ben, süremin de sonuna geldim. Çok kısa bir noktaya işaret etmek istiyorum. Daha ayrıntılı olarak değinecektim ama eğer Meclisimiz uygun bulur da Kyoto Protokolü’nü onaylarsa hukuki süreç şöyle olacak: Dışişleri Bakanlığımız ilgili belgeleri Birleşmiş Milletlere gönderecek. Birleşmiş Milletlere gönderirken bu belgeleri… 2002 yılında toplanan bir Marakeş Konferansı var. Bu Marakeş Konferansı’nda Türkiye'nin özel ve özgün koşulları olduğu altı çizildi ve vurgulandı. Benim temennim, Dışişleri Bakanlığımız da bu onay belgelerini Birleşmiş Milletlere gönderirken onay yazısında bu Marakeş kararına -çünkü Türkiye'nin çok önemli ölçüde menfaatinedir- atıfta bulunursa çok isabetli olacaktır, çok yerinde olacaktır. Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu söz konusu Marakeş kararını dikkate alarak -çünkü Türkiye'nin özel koşullarının ve özgün koşullarının vurgulandığı bir karar bu- değerlendirerek iradesini ortaya koyacağını düşünüyorum, öyle değerlendiriyorum.

Çok teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özdalga.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz.

Sayın Cengiz, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa üzerinde tekrar söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, gerçekten çok önemli bir uluslararası anlaşma ve protokolü burada görüşmekteyiz. Gerçekten önem verdiğimiz bir Protokol ve dünyanın gelecekteki küresel bir tehditle karşı karşıya kalacağı bir durumda savaşla ilgili ve buna karşı alınacak önlemlerle ilgili uluslararası bir düzenlemeyi burada tabii ki tartışıyoruz ama tabii ki biraz önce bahsettik, Hükûmetimiz de bu konuda hazırlıklı olmadığı gibi, Meclisimizin de çok hazır olmadığını, bu konuda neler yapmamız noktasında da hâlâ sıkıntılarımızın devamı olduğunu görüyoruz.

Özellikle biz, iş dünyasıyla, bazı sektörlerle, özel sektörle, çevrecilerle yapmış olduğumuz görüşmeler sonucunda Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına da bir değerlendirme yaptık. Şu konularda özellikle şu soruların ve şu şüphelerin mutlaka aydınlanması ve bunların dile getirilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu sorularımızı ve şüphelerimizi, çekincelerimizi maddeler hâlinde sizlere arz edip değerli bakanlarımızdan da bu konuda neler yapılabileceğini beklemek istiyoruz.

1) Kyoto Protokolü 2008-2012 yılları arasını kapsamakta ve 2012 yılından sonra taraf ülkeler, çerçevesi yeniden belirlenecek olan yeni şartların, yaptırımların ve kuralların geçerli olacağı ikinci anlaşmayı müzakere edeceklerdir.

a) Bu süreçte gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin konumları ve bağlayıcı unsurları neler olacaktır?

b) Bu süreçte farklı haklara ve özgün koşullara sahip olan ülkeler kendilerine tanınan bu özgün haklarını ve koşullarını sürdürebilecekler midir?

2) 2012 yılına kadar özgün koşullara sahip olan ülkemiz, 2012 yılı sonrasında sera gazı salımında azaltım kriterleri ve yaptırımları sonucunda o zamana kadar adaptasyonunu tamamlayamayan, yeni ve temiz enerji teknolojilerini kullanmayan, gelişme ve ilerleme sürecinde olan ülkemiz sanayi ve enerji sektörü bu aşamada bir duraklama ya da gerileme dönemi sıkıntılarıyla karşı karşıya kalabilecekler mi?

3) Gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasında mutabakata varılmayan;

a) Karbondioksit ve diğer sera gazı emisyonlarının azaltımlarına yönelik yükümlülüklerin gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki paylaşımı,

b) Gelişmiş olan ülkelerden gelişmekte olan ülkelere olan maddi kaynak ve teknoloji transferleri,

c) Gelişmiş ülkeler tarafından gelişmekte olan ülkelere yapılacak olan kaynak aktarımlarının ne şekilde ve nasıl yapılacağının belirlenmesi.

İşte, bu anlaşmazlıklar göz önünde bulundurularak 2012 yılına kadar çözüme kavuşturulabilecek midir bunlar? Yoksa, 2012 yılı ve sonrasında, şimdi olduğu gibi, müzakere ve tartışmalarla mı bu Kyoto Protokolü süreci devam edecektir? Dünya ülkelerinin ortak karar ve eylem birlikteliğini sağlama noktasında kaygılar devam etmektedir. Bu da bu anlaşmazlıklar göz önünde bulundurularak 2012 yılı ve sonrasında da kargaşa ve kaos devam edecek midir?

4) Türkiye Cumhuriyeti 60’ıncı Hükûmeti, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü Taraflar Konferansı ve Taraflar Buluşmasında alınan kararlar çerçevesinde 2012 sonrasının sanayi gelişimi, temiz teknoloji ve ileri teknolojiye dönüşüm ve değişim maliyeti hesaplarını yapmış mıdır? Bunun ülkemize, sanayici ve iş dünyasına, ilgili sektörlere ve insanımıza getirdiği mali külfet nedir? Somut maliyet hesapları var mıdır? Bu konuda ülkemiz ekonomik ve teknolojik destek alacak mıdır? Bu sürecin ekonomik faturası kimlere, ne zaman, nasıl ve hangi yollarla ödenecektir?

5) Kyoto Protokolü ve 2012 sonrası süreç, devletimizin ilgili kurum ve kuruluşları, üniversite ve akademik çevreleri, odalar, sanayiciler, girişimciler, medya ve kuşkulu sektör temsilcileriyle, iktidar ve muhalefet partileriyle, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ne kadar tartışılmıştır, ne kadar sorgulanmıştır, bunlar üzerinde ne kadar mütalaalar olmuştur ve bilim dünyasının da bu tasarıya katkısı neler olmuştur veya sorulmuş mudur? Ortaya somut bir kanaat Hükûmetçe konulmuş mudur?

İşte bu sorularımız karşısında ve bu soruların devamı olarak şunu ifade etmek istiyorum: Yoksa, dünya ülkeleri imzaladı diye ülkemiz gerçekleriyle, dinamikleri göz önüne alınmadan, somut veriler üzerinden hiç kimseyle mütalaa edilmeden, özgün koşullarımız ortaya konmadan, bir yol haritası ve stratejisi belirlenmeden acaba meçhule giden dünya trenine son dakika biletsiz binmek için bir fırsat mı yakaladık diye aklımıza bir soru gelmektedir.

İşte, Sayın Bakanım, değerli milletvekili arkadaşlar; bizleri düşündüren bu beş tane soru üzerinde mutlaka durulmalıdır. Bu sorularımızın irdelenmesi gerekirdi. Bu yasa tasarısı Meclise gelmeden önce de burada veya üniversite camiasında, bilim platformlarında, sivil toplum örgütlerinde, iş dünyasında, özellikle sektörlerde bu tartışılmalıydı. Bugün en çok etkilenecek sektörlerden birisi enerji sektörüdür, çimento sanayisidir, demir çelik sanayisidir, endüstri kollarıdır ve diğer sanayiler bunlardan en çok etkilenecek kuruluşlardır. Bunlarla ilgili acaba tabii ki Türkiye genelinde tarımdan sanayiye, aynı zamanda turizm sektöründen diğer sektörlere kadar ülkemizin Kyoto Protokolü ve 2012 sonrasında alacağı riskin ve yükümlülüğün maliyeti, faturası sektörel bazda ne olacaktır, nasıl olacaktır, sektörler bu faturayı nasıl ödeyecektir? Türkiye genelinde risk analizimiz var mı? Yok. Enerji sektöründe var mı? Yok. Demir çelik sektöründe var mı? Yok. Çimento sektöründe var mı? Yok. Diğer sanayi sektörlerinde yok, turizm sektöründe risk ve etki analizleri yapılmamış, bilim çevrelerince de bu yapılmamış. Almanya’ya baktığımızda altı ayda altı ülkenin risk analizini yapmış. Devlet Planlama Teşkilatımız ve ilgili sorumlular bu konuda hâlâ bir somut öneriyi ortaya koyamamışlardır. Özellikle yapmış olduğumuz Bakanlık ve Çevre Komisyonu görüşmelerinde hâlâ kurumlar arasındaki bu anlaşmazlığın devam ettiğini görmekteyiz. Özellikle Çevre Bakanlığı bürokratlarımız iyi niyetli, bu konuya eğilmekteler ve Çevre Bakanlığımızın bürokratları son yapmış oldukları Poznan toplantılarındaki takiplerini de bize aktardılar. Fakat bu bürokratlarımızın sadece gözlemleri veya tespitleri ülkemizin bu protokole hazır olup olmadığı noktasında bizi tatmin etmemektedir.

Önemli olan, ülkemiz 2012’ye kadar hiçbir yükümlülük almamasına rağmen, 2012’ye kadar özgün koşulları tanımamıza rağmen, 2012 sonrasında önümüze nasıl bir manzara çıkacaktır, nasıl bir yükümlülük konacaktır? Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne konmalıdır, bu mutlaka bize sonuçlanmalıdır.

Biraz önce Sayın Özdalga da burada konuşurken “Avrupa Birliği ve Amerika 2050 yılına kadar yüzde 80 indirim yapacağını ifade etti.” dedi. Ama Poznan’dan gelen arkadaşlara baktığımızda, Amerika 2050 yılında yüzde 50 indirim yapacağını orada söylemiştir. Dolayısıyla hâlâ burada bir çelişki vardır.

Yine arkadaşlarımızın burada ifade ettiği gibi, Kyoto Protokolü bir maliyet gerektiriyor. Bunun için de emisyon ticareti gerektiriyor ve emisyon ticaretinin olması gerektiğini ifade ettiler. Şimdi düşünün arkadaşlar, dünya bir savaşa gidiyor, küresel tehditle karşı karşıya kalmış, bir savaşa gidiyor. 177 ülke imzalamış, ordularını kurmuş, savaşa giderken diyorlar ki: “Ya biz yine aramızda ticaret yapalım, hem savaşalım hem savaşa gidelim hem de savaşırken ticaret yapalım, bu ticaretle de savaşın maliyetlerini çıkartalım!” Böyle bir yaklaşım, böyle bir anlayış ve Kyoto Protokolünün de böyle bir yaklaşım içinde dünyada bir çözüm yaratması mümkün değildir. 2012’den sonra önümüze gerçekten somut bir şeylerin gelebileceğini bugün ortaya koymalıyız. 2012’den sonraki faturayı bilmeliyiz, sektörler bilmelidir. Özellikle enerji sektörü ve diğer çimento, demir-çelik sanayi, ağır sanayi bundan ne kadar etkilenecektir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) - Bundan etkilenmenin sonucunda acaba Türkiye’nin -gelişmekte olan, sanayisi gelişmekte olan- işsizlikle savaştığı noktada bugün iş ile çevreci arasında insanlarımız kalacak mı? Cüzdanı ile çevrecilik alanında mücadele mi edeceğiz? İnsanlarımıza iş, aş noktasında bir mücadele içindeyken, acaba 2012 sonrasında bütün bu kuruluşlarımız hazır olamadığı için, teknoloji transferini yapamadığı için, finansını bulamadığı için, sektörlerimiz bu adaptasyonu sağlayamadığı noktada nasıl bir prosedürle, nasıl bir uygulamayla karşı karşıya kalacaklardır?

Özellikle şunu da ifade etmek istiyorum: Buradan bütün konuşmacılar –ben dâhil- Türkiye'nin özgün koşullarından bahsediyoruz. Türkiye'nin özgün koşulları nedir, bunlar birer birer bize anlatılsın. Türkiye özgün koşullarında neler kazanmıştır, ne haklar elde etmiştir, bunu bilelim, özgün koşullarımızı bilelim, biz de ona göre karar verelim diyorum ve bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Cengiz.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına Uşak Milletvekili Nuri Uslu.

Buyurunuz Sayın Uslu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NURİ USLU (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle günümüzde uluslararası toplumların ve dünyanın en önemli sorunlarının başında çevre sorunları gelmektedir. Artık bu çevre sorunlarının içerisinde küresel ısınmaya bağlı olarak oluşacak iklim değişikliklerinin olumsuzlukları dünyamızda ve ülkemizde artık bir bir görülmeye başlamıştır ve bu olumsuzlukları gören, bunu değerlendiren geçmiş hükûmetler Birleşmiş Milletler Çerçeve Sözleşmesi’ne katılma kararı almışlardır. Bu Çerçeve Sözleşme’ye katılmamız aslında son derece doğrudur. Niçin biliyor musunuz? Bir kere, Türkiye, coğrafi konumu itibarıyla, jeolojisi itibarıyla, topografyası itibarıyla ve bitki örtüsü itibarıyla özellikle iklim değişikliklerinden azami, en fazla etkilenecek olan ülkelerin başında gelmektedir. Onun için, dünyadaki iklim değişikliklerinden, olumsuzluklarından en az etkilenmek için dünya devletleriyle aynı masaya oturup geleceğimizi görüşmemiz doğru olmuştur.

İkincisi, dünyada ve ülkemizde sürdürülebilir bir kalkınmayı, sağlıklı bir yaşamı, sağlıklı bir çevreyi oluşturabilmek için yine uluslararası devletler ile beraber değerlendirmek mecburiyetindeyiz. Bizim ülkemiz bir dünya ülkesidir. Bir kere, çevre sorunları sınırı olmayan, kanunu olmayan ve hiçbir sınır ve kanun da tanımadan birbirini etkileyen ve olumsuz sonuçlar ortaya çıkaran sorunlardır. İşte bu sorunların neticesinde ülkelerde sosyal, ekonomik sorunlar ortaya çıkmakta, çölleşme, göçler, kıtlık gibi olumsuzluklar karşımıza gelmektedir. İşte Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin amacı da şudur: İnsan kaynaklı sera gazı emisyonlarının azaltılması ve sınırlandırılmasını önermektedir. Türkiye, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne aslında diğer dünya devletleri 1994 yılında yürürlüğe girmiş ve üye olmuşlarken maalesef o tarihten bu tarafa AK PARTİ Hükûmeti iktidara gelene kadar, 2004 yılına kadar onlar bu sözleşmeye taraf olmamışladır. “Niye geç kaldınız?” diyen arkadaşlarımıza cevabımız budur.

1995 yılında Berlin’de birinci taraflar toplanıyor ve burada şöyle bir karar alınıyor, deniliyor ki… 2000 yılından sonra belirli bir zaman dilimi içerisinde sera gazı azaltımını ve sınırlandırılmasını belirliyorlar. 1997 yılında da Japonya’da Kyoto kentinde üçüncü taraflar toplantısı yapılıyor. İşte bu taraflar toplantısında da artık, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi doğrultusunda ortak eylem yapılmasına, ortak kararlar alınmasına ve bu Kyoto Protokolü’nün genel çerçevesinin çizilmesine karar veriliyor ve orada aynı zamanda Kyoto Protokolü’nü kabul ediyorlar ve Kyoto Protokolü üyelerini de protokole uymaya davet ediyorlar.

1998 yılında New York’ta protokol imzaya açılıyor. 2001 yılında Fas’ta, Marakeş’te yapılan toplantıda, Türkiye aslında gözlemci olarak bu toplantılara katılırken, orada Türkiye’ye aslında çok önemli bir katkı yapılıyor. Türkiye’nin özgün şartlarını düşünerek, Türkiye’yi belli bir kategoriye alıyorlar. İşte bundan sonra, 2005 yılında Kyoto Protokolü yürürlüğe giriyor, o zaman 55 ülke taraf oluyor. Şu anda, 2008 yılı sona itibarıyla 181 ülke taraf olmuş, AB ülkeleri taraf olmuş ve Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye, Afganistan, Çad, Irak, Vatikan, Kazakistan, Sudan gibi ülkeler de şu anda Kyoto Protokolü’ne taraf olmamışlardır.

Şimdi, biz Kyoto Protokolü’nü neden 2004’te, 2003’te, 2005’te imzalamadık? Onun nedeni de şu, Kyoto Protokolü’nün maddesinde şöyle bir terim geçiyor: Belirli bir zaman dilimi yani 2008-2012 yılları arasında bu sera gazı emisyonlarının azaltılması ve sınırlandırılması kararı veriliyor. Eğer biz bunu imzalamış olsaydık, hazırlıksız bir şekilde, dersimize çalışmadan protokolü imzalamış olacaktık ve sözcü arkadaşlarımızın belirtmiş olduğu, işte, sanayimizi ve ülkemizi olumsuz bir şekilde etkileyecek olan karara katılmış olacaktık. İmzalamadık ancak 2009 yılındaki görüşmelere katılmak suretiyle 2012 yılından sonraki ülkemizi etkileyecek konularda masaya oturmaya karar vereceğiz bugün. Eğer 2012 yılından sonra da Kyoto Protokolü’ne katılmaz, masaya oturmaz isek işte o zaman masanın dışında bakarız ve ülkemiz hakkında alınan kararlara da katkı yapamayız.

Peki, bu Kyoto Protokolü’ne katılmamız bize ne getiriyor bir de ona bakalım. Kyoto Protokolü’ne katılmamız, bir kere, uluslararası fonlardan ve AB fonlarından azami derecede istifade etmemizi ve ülkemizin 2012 yılından sonraki çevresel sorunlarda hazırlanmasına bize önemli katkı yapacaktır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaştırılmasını ve ülkemizde desteklenmesini sağlayacaktır. En önemlisi, bir arkadaşımız belirtti, karbon emisyonu ticareti yoluyla, ülkemize alacağımız kaynaklarla ağaçlandırma seferberliğini başlatacağız çünkü küresel ısınmanın, iklim değişikliklerinin olumsuzluklarının en önemli panzehri ormanlardır, ağaçlandırmadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir diğer katkısı düzenli katı atık depolarının yaygınlaştırılmasını ve modern bir şekilde yapılmasını sağlayacağız.

Bir de, ülkemizin kararlı ve güvenilir bir şekilde, özellikle iklim değişikliği konularında ülkemizin etkileneceği olumsuzluklarda masada bulunarak ülkemizin haklarını savunacağız.

Şimdi, önemli olan bir konu da şu: AB sürecinde mutlaka bu AB müktesebatından sayılan Kyoto Protokolü’nün imzalanması da bizim ciddi anlamda önümüzü açacaktır, özellikle AB görüşmelerinde.

Protokol 2005’te yürürlüğe girdi. Ek liste ülkeler arasında Türkiye yok. 2012 sonrasına kadar da ülkemize herhangi bir sorumluluk getirmeyecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

NURİ USLU (Devamla) - Bugün Kyoto Protokolü’nü yüce heyetiniz kabul eder, imzalar ve kabul edersek, işte 2012 sonrasındaki, özellikle bu çevresel konulardaki görüşmelerde masada Türkiye Cumhuriyeti devletini de böylece sağlamış olacağız ve ülkemizin geleceğini oradaki tartışmalarda yerine getirmiş olacağız.

Ben, bu protokolün hayırlı olmasını diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Uslu.

Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Biliyorsunuz, yirmi dakika süremiz var.

Sayın Tankut, Sayın Coşkunoğlu, Sayın Özensoy, Sayın Şandır, Sayın Akcan, Sayın Genç, Sayın Akkuş, Sayın Işık, Sayın Cengiz, Sayın Tuncel’e, herkese birer dakika söz hakkı veriyorum.

Şimdi, sırayla işleme başlıyoruz.

Buyurunuz Sayın Tankut.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan teşekkür ediyorum.

Sayın Bakana sormak istiyorum.

Zengin kömür kaynaklarına sahip olan Türkiye için bu tasarının kanunlaşarak yürürlüğe girmesiyle kömür kaynaklarımızın kullanımı ve üretimiyle ilgili ne gibi kısıtlama ve yaptırımlarla karşı karşıya kalınacaktır?

Şu anda sera gazı salınımında en yüksek paya sahip olan Amerika Birleşik Devletleri bile kendi çıkarları için bu protokolü imzalamadığı hâlde, bizim Kyoto Protokolü’nün yaptırım ve sınırlandırmalarını kabul etmemiz gelişmekte olan bir ülke olarak aleyhimize olmayacak mıdır?

Hükûmet olarak bu anlaşma çerçevesinde hangi sıkıntılarla karşı karşıya kalabileceğimizi öngörmektesiniz ve millî çıkarlarımıza zeval getirmeyecek hangi tedbirleri almayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tankut.

Sayın Coşkunoğlu…

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aracılığınızla, Sayın Bakana dört sorum var.

Birincisi, şu anki yaklaşımınız konuyu sanayi, enerji, teknoloji açısından değil sadece dış politika açısından ele alıyormuşsunuz gibi bir izlenim uyandırıyor. Bu doğru mu? Doğru değilse, sanayi, teknoloji ve enerji açısından bakışınızı kısaca rica edeceğim.

İkincisi, taraf ülkesi olmamakla birlikte Meksika, bu Poznan’daki toplantıda, 2050 yılı itibarıyla salımlarını 2002 yılına göre yüzde 50 azaltabileceğini belirtti. Türkiye’nin de böyle salımını azaltma yönünde herhangi bir çalışması veya rakam var mıdır?

Üçüncü sorum: Karbon ticareti yöntemini nasıl buluyorsunuz?

Son sorum da, dördüncü sorum: Kömür dağıtımına devam edecek mi Hükûmetiniz Kyoto Protokolü’nü imzaladıktan sonrada?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Coşkunoğlu.

Sayın Özensoy…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, burada konuşmacılar Kyoto Protokolü’yle ilgili bilgiler verdiler. Bakanlığınızın veya Hükûmetin bu konuyla alakalı müşahhas, bize ne yükümlülükler getirecek maddi olarak? 2012’ye kadar ARGE çalışmalarında veya bu teknolojik birtakım yapacağımız işlerde Türkiye’ye bu konunun maliyeti nedir? Böyle somut bir çalışma var mı?

Bir de, Sayın Özdalga konuşmasında Amerika’nın bizi takip ettiğini söyledi. Böyle bir diplomatik görüşme mi var? Amerika, biz Kyoto’yu imzalamazsak Amerika da imzalamayacak mı? Böyle bir, Amerika’yla arada bir diplomatik görüşme mi oldu? Onu merak ettim. Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özensoy.

Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.

Sayın Bakan, aslında bu görüştüğümüz kanun sizi, sizin Bakanlığınızı da çok yakından ilgilendiriyor. Biz Türk milliyetçileri olarak, Milliyetçi Hareket Partisi olarak çevre duyarlılığını çok önemsiyoruz. Çünkü yaşadığımız bu çevreyi gelecek nesiller adına korumak sorumlusuyuz. Biz, milletimizin geleceğini bugünden daha çok düşünmek mecburiyetinde olan bir siyasi hareket olarak bu protokolle amaçlanan doğal dengenin korunması, iklim değişikliklerine tedbir geliştirilmesi hususlarını önemsiyoruz ve bu konuyla ilgili de çok ders çalıştık, çok üzerinde durduk. Endişelerimizi de ifade ettik. Ancak özellikle sizin Bakanlığınızı ilgilendirdiği için ve kendi mesleğim olduğu için söylüyorum.

Şimdi, iklim değişikliklerine tedbir alınması açısından ormanlarımız, su kaynaklarımız, göllerimiz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şandır, sürenizi bir dakika olarak söylemiştik ama sorunuzu…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım, yani bu konuda alacağınız tedbirleri yeterince alıyor musunuz?

BAŞKAN – Sorunuz anlaşıldı herhâlde Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani alınması gereken tedbirleri yeterince aldık mı ki böyle bir anlaşmaya imza atıyoruz?

BAŞKAN – Sayın Akcan…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum.

Bugün, dünyanın değişik ülkelerinde yapılan bilimsel araştırmalara göre, sera gazı salınımının yaklaşık yüzde 20’sinin hayvansal üretim atıklarından kaynaklandığı ifade edilmektedir. Kyoto Protokolü’nü imzaladıktan ve onayladıktan sonra sera gazı salınımının azaltılması adına, bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Hükûmeti olarak, sera gazı salınımına etkisi olan hayvansal üretimle ilgili gazların azaltılması doğrultusunda herhangi bir tedbir alındı mı? Mesela biyogaz üretimiyle ilgili Çevre Bakanlığının almış olduğu herhangi bir tedbir var mı veya teşvik var mı, bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akcan.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, aslında, tabii, bir uluslararası sözleşmeyi müzakere ediyoruz, karşımızda Dışişleri Bakanı yok.

Biraz önce sorular bölümünde Tarım Bakanına bir soru sordum, dedim ki: “Bu tarım destekleme için vatandaşlara para ödüyorsunuz, bu yüzde 10 kesiliyor. Niye?” Cevap vermedi. Hâlbuki, Hükûmetin aldığı bir kararla bütçe gelirlerinden tarıma sağlanan desteğin yüzde 10’unu kesmişler. Bunu söyleseler de vatandaşlar hiç olmazsa bize ikide bir telefon etmeseler, yani “Bu banka bizim paramızı kesiyor…” İşte böyle vatandaş cevaplandırılmıyor.

Şimdi, Sayın Başkan, aslında şu anda Türkiye'nin en önemli sorunu, Türkiye acaba bir dış politika değişikliğine mi gidiyor, bir blok değişikliğine mi gidiyor? Davos’ta bir toplantı yapıldı ve Davos’ta o toplantıya katılan moderatör önce Türkiye’ye geliyor, Ahmet Davutoğlu’yla görüşüyor, ondan sonra öyle bir panel düzenleniyor. O panelde konuşan Tayyip Erdoğan sonra çıkıyor, gazetelerde “Ben diplomat davranmasaydım başka hareket ederdim.” diyor. Bu, Türkiye Cumhuriyeti devletini o kadar çok…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Konumuzla çok ilgisi yoktu.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, uluslararası anlaşma…

BAŞKAN – Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakanım, Kyoto Protokolü’nün imzalanmasıyla ülkemiz sanayisi için bazı çıkmazların olması muhtemeldir. Dolayısıyla bu çıkmazlar nasıl giderilecek? Kalkınmamıza etkileri ne olacak? Bu konuda bir çalışma yapılmış mıdır? Sonuçları nedir?

İkinci soru: Kyoto Protokolü’nün dünya iklim değişikliğiyle birlikte anıldığı bir gerçektir. Ancak, son bir milyon yıllık geçmişinde dünyamızın dört büyük, yüzlerce de küçük iklim değişikliği yaşadığı bilinmektedir. Bakanlığınızın ve Hükûmetin iklim değişikliğinin salt sera gazı salınımı ile mi meydana geldiği, yoksa olağan bir gelişim mi olduğu konusunda bir çalışması ve yeni bir projeksiyonu var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akkuş.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aracılığınızla Sayın  Bakana soruyorum:

1) Kyoto Protokolü kapsamında dikkate alınan altı  sera gazının ülkemiz toplam emisyonu içerisindeki dağılımına yönelik emisyon değerleri dağılım haritasının çıkartılması yönünde bir çalışma yapılmış mıdır? Yani bu açıdan mevcut durumumuz nedir? Tehlike arz eden bölge veya illerimiz hangileridir?

2) 2012 yılından sonra hangi sera gazı ya da gazları açısından tehlike söz konusudur?

3) Bu kanun yasalaştığında enerji ihtiyacının yüzde 75’ini ithal eden ve enerji üretiminin yüzde 80’inden fazlasını termik santrallerden üreten ülkemizin enerji politikası nasıl değişecektir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.

Sayın Cengiz…

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım, demin de ifade ettiğim gibi, Marakeş’te kazandığımız özgün ve özel koşullarla ilgili çok bilgi bulamadım. Bunlarla ilgili bize bir bilgi verebilir misiniz?

2) Ülkemizin, bizim bilmediğimiz, sektörel bazda yaptırılan, yaptırılmış olan bir etki analizi var mıdır, yok mudur?

3) TÜSİAD Başkanı Arzu Hanım “Kyoto Protokolü’nün maliyeti 50 milyar avrodur.” diye bir açıklama yaptı. Yani iş adamı ve sanayiciler bu noktada nasıl bir hesap yaptılar, bu hesabı nereden çıkardılar, bizim bilmediğimiz hesapları mı var?

4) Küresel ısınma ve iklim değişikliğiyle ilgili Hükûmetimizin ne gibi yapısal ve kurumsal çalışmaları oldu? Kurumsal ve yapısal bazda böyle çalışmalar var mıdır?

5) Türkiye çevre ajansıyla ilgili çalışma var mıdır?

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Cengiz.

Son soruyu Sayın Tuncel soracaktır.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Doğrusu bu Protokol uzun süredir tartışılan, imzalanması gereken bir protokol ancak “Ekolojik felaketlere karşı ülkemizi nasıl koruruz?”dan ziyade “Yüz seksen bir ülke ve Avrupa Birliği ülkesi imzalamış, biz de imzalayalım.” adına yapılmış bir protokol. O açıdan birçok sakıncası var.

Ben Sayın Bakana sormak istiyorum: İklim değişikliği ve sera gazlarının ülkemizde yol açtığı sorunlar ne kadardır? Bunun bir haritası çıkartılmış mıdır bölgesel olarak?

Yine 2012’den sonraya bırakılan yükümlülükler konusunda bir çalışma var mıdır? Bu yükümlülükler ne olacak? Bu konuda kamuoyunu bilgilendirmek istiyorlar mı?

Üçüncü sorum: Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı konusunda Bakanlığınızın bir projesi var mı ya da kömür dağıtımı dışında hangi yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmayı planlıyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tuncel.

Buyurun Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben sırasıyla suallere cevap vermeye çalışacağım.

Bir kere Sayın Tankut “Kömür kaynaklarında bir kısıtlama var mı?” dedi.

Bu Protokol’e taraf olduğumuz zaman -imzalama değil, taraf olma söz konusu- kömür kaynaklarında herhangi bir kısıtlama söz konusu değildir.

İkincisi, Amerika Birleşik Devletleri’nin durumuna gelince, onun durumu çok farklı. Bakın, Amerika Birleşik Devletleri Ek-B’de dolayısıyla onun büyük bir yükümlülüğü var. Amerika Birleşik Devletleri şu ana kadar bu sebepten imzalamadı yani bizim “Amerika Birleşik Devletleri imzaladı, imzalamadı.” diye de bir kanaatimiz yok, hazırlıklarımızı yaptık dolayısıyla şu anda taraf olmanın uygun olacağı kanaatindeyiz.

Şu anda bu Protokol’e taraf olduğumuz zaman 2012 yılına kadar        -bakın, altını çizerek söylüyorum- hiçbir mali mükellefiyetimiz, azaltım mükellefiyetimiz yoktur. 2012 yılı sonunda zaten bu Kyoto tamamlanacak, onun yerine belki (x) protokolü gelecek. İşte bu (x) protokolüne hazırlıklı olabilmek, bilhassa Danimarka’da 2009 yılı sonunda yapılacak olan bu toplantılarda masaya oturabilmek, haklarımızı, özgün şartlarımızı ortaya koyabilmek bakımından bu Protokol’e taraf olmamız gerekiyor.

Tedbirlere gelince. Bir kere sanılıyor ki, biz bu Protokol’e taraf olmayınca hiçbir şey yapmıyor şeklinde menfi bir kanaat var bütün dünyada. Hâlbuki bizim gerçekten başımız dik.

Protokol’e taraf olmasak dahi;

1) OECD Genel Sekreteri daha geçenlerde söyledi, biz ağaçlandırma konusunda dünya lideriyiz. Yutak alanlar açısından bu çok önemli.

2) Özellikle yenilenebilir enerji açısından büyük tedbirlerimiz var. Bakın, bütün su kaynaklarımızı, hidroelektrik santralleri, rüzgâr enerjisini devreye sokuyoruz. Şu anda güneş ve özellikle hidrojen enerjisi konusunda çalışmalar devam ediyor. Bilhassa katı atıklar, birtakım atıklar emisyonların azaltılması konusunda, baca gazlarından çıkan gazların giderilmesi konusunda çok büyük çalışmalar var. Bunları zaten sizlere daha önce de arz etmiştik.

Coşkunoğlu’nun sorusuna gelince: Özellikle, dış siyaset açısından bu Protokol’e taraf olmuyoruz bakın. Biz sanayi, teknoloji ve enerjiyle alakalı hususları da değerlendirerek Protokol’e bu şekilde taraf oluyoruz. Bakın, Sayın Başbakanımızın talimatıyla 2004 yılında ilgili bütün bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşları, hatta TOBB da dâhil olmak üzere, ilgili sanayiden temsilciler de dâhil olmak üzere, özellikle İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu kuruldu. Bu kurulun başkanı Çevre-Orman Bakanı. Dolayısıyla bu kurul sürekli olarak oturup toplanıyor ve en son geçen sene mayıs ayında yapılan toplantıda büyük bir ekseriyetle bu Protokol’e taraf olunmasının gereği ortaya konuldu ve biz karar aldık, Dışişleri Bakanlığına, Dışişleri Bakanlığı da Bakanlar Kuruluna sevk etti, daha sonra yüce Meclise kadar geldi.

Salımı azaltma yükümlülüğü, şu anda söz konusu değildir. 2013 yılından sonra, masaya oturduktan sonra bu belirlenecektir. Karbon ticareti bana göre çok uygundur. Kömürle ilgili ise, şu anda herhangi bir problem olacağı kanaatinde değilim.

“Müşahhas bir maddi yükümlülük getirecek mi?” diye soru soruldu. Şu anda bu Protokol, hiçbir müşahhas maddi yükümlülük getirmiyor bakın. Protokol’ü okursak, zaten Protokol burada, bu konuda hiçbir yükümlülük olmadığı ortadadır.

Sayın Şandır, tabii ki, “Özellikle alınan tedbirler var mı?” dedi. Tabii, siz de ormancısınız, biliyorsunuz, bu konuda, hakikaten ağaçlandırma konusunda ben bütün herkese, kamu kurum ve kuruluşlarına, sivil toplum kuruluşlarına teşekkür ediyorum. Ağaçlandırma yutak alanlar itibarıyla karbondioksiti azaltmak açısından, oksijen üretimi açısından çok önemli. Buna çok büyük hız veriyoruz. Temiz enerji kaynaklarını harekete geçirdik. Özellikle Enerji Verimliliği Kanunu’nu devreye soktuk. Katı atıkları bertaraf ediyoruz. Bu konuda gerçekten büyük çalışmalar var. Daha detaylı bilgi verebilirim.

Bir de efendim, Sayın Akcan’ın sorduğu, “Biyogaz üretimi konusunda herhangi bir çalışma var mı?” dedi. Biz, biyogazdan enerji üretimine yani hayvansal atık veya diğer, hatta sadece hayvansal atık değil, atık su arıtma tesislerinde biyogaz üretimi -biyolojik çamurlardan- konusuna çok önem veriyoruz, destekliyoruz. Bu konuda talep varsa hatta, biz Çevre ve Orman Bakanlığı olarak destekliyoruz. Bilhassa son zamanlarda, atık su arıtma çamurları konusunda biyogaz üretimi Türkiye'de ciddi şekilde artmaya başladı ama yeterli değil, bunu daha da hızlandırmamız gerektiği kanaatindeyim.

Sayın Akkuş “Kalkınmamıza etkisi olacak mı?” dedi. Efendim, şu anda, Kyoto’nun kalkınmamıza bir etkisi yok ancak Kyoto’dan sonraki -artık ismi ne olur bilemiyorum- X protokolünü imzaladığımız zaman veya imzalayacağımız zaman zaten o bir kanun taslağı olarak yüce Meclise gelecek, o zaman değerlendireceğiz.

Sayın Akkuş’un çok güzel bir sorusu var hakikaten. Acaba bu dünyada… Tabii asırlardır iklim böyle inişli, çıkışlı. Periyodik olarak kimi zaman kurak dönemler, kimi zaman yağışlı veya sıcak dönemler gelmiş. Bu acaba tabii bir hadise midir yoksa karbondioksit ve diğer sera gazlarının etkisiyle midir? Bu konuda iki grup var. Birinci grup diyor ki “Tamamen bunun sorumlusu sera gazlarıdır.” İkinci bir grup diyor ki -yeni bir grup çıktı ortaya- “Hayır efendim, siz sadece dünyadaki bu sera gazlarını dikkate aldınız, güneşteki, enerjideki değişimleri dikkate almadınız.” Bununla ilgili bende çok güzel bir çalışma var, e-mailinizi verirseniz ben size hemen iletirim bu akşam. Bu konuda güneşin de etkilerini, dengeleme etkisini dikkate almak gerekir diye karşı bir grup var. O çalışmalar da var, onu da ben özellikle söyleyeyim. Arzu eden olursa, bu çalışmalar bende var, kendilerine bunu elektronik postayla ilebilirim efendim çünkü anlatmak için süremiz yok.

Sayın Işık’ın “Emisyon dağılım haritası var mı?” Bu özellikle enerjiden bahsetti. Efendim, tabii, bu emisyonların hangi sektörden kaynaklandığı konusunda elimizde çalışmalar var. Hatırlarsanız, ben daha önce sizlere de bu konuda “İklim Değişikliğiyle İlgili Yapılan Çalışmalar” şeklinde bir kitapçık dağıtmıştım. Sizler de herkeste var. Bunlar çok detaylı olarak mevcut ama arzu ederseniz bu konuda çok detaylı bir şekilde bilgi arz edebiliriz efendim.

Sayın Cengiz’in “Marakeş’teki özgün şartlar nedir? Sektörel etki analizi yapıldı mı?” Bir de TOBB’un 50 milyar avro şeklinde bir yükü olacağını ifade etmiş. “Yapısal ve kurumsal değişiklikler ve çevre ajansıyla ilgili kanaatleriniz nedir?” diye sordu. Efendim, Marakeş’te… Özellikle bakın, Marakeş’teki anlaşma şöyle -bu, şu kitapçıkta da var-: Türkiye'nin adı 2001 yılında gerçekleştirilen Yedinci Taraflar Konferansında alınan 26/CP.7 numaralı karar doğrultusunda Ek-II listesinden çıkarılmıştır ve bunda Türkiye'nin özgün şartları dikkate alınmıştır. Özgün şartlarla ilgili… Evet, elimizde var. Bu şartları… Yalnız süremiz çok sınırlı, arzu ederseniz -bu özgün şartlar uzun, süre yetmeyecek- bu özgün şartları size hemen takdim edebiliriz.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Yazılı olarak…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Çünkü zamanımız sınırlı, vakit yetişmeyecek.

Sektörel analiz için Devlet Planlama Teşkilatı şu anda çalışmaya başladı.

TOBB’un 50 milyar avro meselesini geçenlerde görüştük. Bu tamamen hiçbir hesaba dayanmayan bir husustur, onu özellikle kendileri de sonradan kabul etti.

Yapısal ve kurumsal çalışmalar devam ediyor. Özellikle bakın, bizim için burada mühim olan Kyoto’ya taraf olmak değil, bundan sonra 2012 yılı sonundaki özel özgün şartlarımızı kabul ettirmek, masadaki, Türkiye'nin özel şartlarının gelişmekte olduğunu vurgulamaktır. Dolayısıyla bu konuda bilhassa müzakereci çeşitli kurumlardan baş müzakereci şeklinde ve bir de daire başkanlığı kurulması şeklinde yapısal çalışmalar zaten devam ediyor. Ayrıca İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulunun da bu konularda çalışmaları devam ediyor.

Son olarak, Sayın Tuncel’in sera gazıyla ilgili -her ne kadar diğer soruları da cevaplandırırken verdim ama size de şöyle ifade edeyim-: Sera gazının bölgesel ve sektörel dağılımı mevcut. Şu kitapçıkta da mevcuttur. Siz de yoksa tekrar verebiliriz. Bir de, buna taraf olmakla 2012 yılına kadar hiçbir yükümlülük altına girmiyoruz. Onu özellikle belirteyim.

Bir de yenilenebilir enerjiyle alakalı, biliyorsunuz, şu anda, hidroelektrik santrallerle ilgili, boşa akan suyun değerlendirilmesi konusunda Su Kullanım Hakkı Anlaşması Yönetmeliği’ni 2003 yılı sonunda çıkardık. Şu anda 1.506 tane ilan ettik, 1.500 civarında hidrolik santrale özel sektör tarafından müracaat edildi. Bu da yaklaşık 22 bin megavat gücünde. Neredeyse yılda 70 milyar kilovat saat enerji üretecek bir potansiyele müracaat edildi. Kimisi şu anda inşa edildi, işletmede. Kimisi inşa hâlinde. Kimisinde proje hazırlanıyor.

Bunun dışında, rüzgârla ilgili, zaten geçenlerde Sayın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız rüzgârın nereden nereye geldiğini, büyük bir potansiyel olduğunu ifade etmişti. Güneş enerjisi ve diğer enerji kaynaklarıyla ilgili çalışmalar var. Onu da özellikle arz etmek istiyorum.

Hepinize teşekkürlerimi sunuyorum. Sürem bitti. Herhâlde burada hepsini cevaplandırdım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÇERÇEVE SÖZLEŞMESİNE YÖNELİK KYOTO PROTOKOLÜNE KATILMAMIZIN UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) “Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolü”ne katılmamız uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Tansel Barış. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Barış.

On dakika süreniz var.

CHP GRUBU ADINA TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 268 sıra sayılı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolü’ne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına “küresel ısınma” deniyor. Sıcaklık artışına atmosfere salınan insan kaynaklı sera gazları neden olmaktadır. 1850-1950 yılları arasında dünya ısısında önemli bir değişiklik saptanmamıştır ama son elli yılda gerçekten insan hayatı üzerine etki edebilecek bir ısı değişikliği olduğu hepimizin malumudur. Hatta son yıllarda, 2000’li yıllarda bu ısının giderek daha da arttığı hepimiz tarafından tespit edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, ısı artışının meydana getirdiği iklim değişiklikleri yalnız insan hayatına değil, diğer canlı hayata da bayağı etki etmektedir ve onların yaşamlarında da gerek tür azalması ve gerekse diğer konularda değişik etki etmektedir. Bazı bitki ve hayvanların sayısı azalmakta, kar ve buz örtüleri alansal ve hacimsel olarak azalmaktadır. Kasırga, tayfun, sel, kuraklık gibi iklimsel olaylar son otuz yılda hepimizin gördüğü gibi olağanüstü artmıştır. İnsanların çeşitli faaliyetlerinin küresel ısınmaya etkileri genelde enerji kullanımı yüzde 49, endüstrileşme yüzde 24, ormansızlaşma yüzde 14 ve tarım yüzde 13 olarak tespit edilmiştir. Şu ana kadar meydana gelen ve bundan sonra meydana gelebilecek olan iklim değişikliklerine bağlı çevre felaketlerinin önüne geçmek için Kyoto Protokolü hayata geçirilmiştir. Bildiğiniz gibi Protokol 1997 yılında görüşülmüş, 1998 yılında imzalanmış ve 2005 yılında ancak yürürlüğe girmiştir. Protokol’ün hedefi, sera gazları salımını azaltmak arkadaşlar. Türkiye bu Protokol’ü ne kadar konuşmuştur? Türkiye’de medya bu Protokol’e ne kadar önem vermiştir ve Hükûmet, acaba, bu Protokol’ün, iklim değişikliğinin yaratabileceği sonuçları halkımıza yeterince anlatmış mıdır? Bunlar gerçekten sorulması gereken sorular. Çünkü, bugüne kadar, Birleşmiş Milletler böyle bir sözleşme belki de yapmamıştır. Çünkü, dünyanın geleceği bu sözleşmenin sonucunda gerçekten çok büyük önem arz etmektedir.

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nde ülkeler gelişmişliklerine göre farklı renklerde listelenmiştir. Ek I listesinde 41 OECD ülkesi yer almaktadır. Türkiye de bu liste içerisinde ama ülkemiz gerçekten gelişmiş bir ülke miydi? Bu nedenle, itiraz sonucunda, 2001 yılında ülkemiz, Ek-I listesinde kalmak şartıyla Ek-II listesinden çıkarılmıştır. Ancak, Ek-I listesinde olmamız da gerçekten bizim ülkemizin gelişmişliğini mi ifade ediyor, o ayrı bir soru.

Değerli milletvekilleri, Ek-I ülkesi ne demek? Ek-I ülkeleri, sanayileşmiş ve ekonomileri geçiş sürecinde olan ülkelerdir. Bu ülkeler, emisyon azaltmakla yükümlü, öncü ülkelerdir. Ek-II ülkeleri ise Ek-I listesinde olmayan ülkelerdir ve gelişmekte olan ülkelere, İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında yapılacak projelere finansman sağlamak ve bu ülkelere yardımcı olmakla yükümlüdürler. Bir de Ek-I dışı ülkeler vardır. Bunlar, her yıl karbon emisyonunu Birleşmiş Milletlere sunmakla yükümlü ülkelerdir.

Değerli milletvekilleri, Amerika Birleşik Devletleri, dünya karbon emisyonunun yüzde 25’ini tek başına üretmektedir ve küresel ısınmanın da en büyük sorumlu ülkelerindendir. “Kyoto yükümlülüğü olmayan Çin, Hindistan, Brezilya gibi ülkelerin, ekonomisine darbe vuracağı nedeniyle Amerika Kyoto’yu imzalamıyor.” diye söylenmekte. Ayrıca “Benim ekonomime zarar verecek, benim ülkemdeki işsiz sayısını artıracak.” diye Amerika Birleşik Devletleri Kyoto’ya imza atmıyor.

Değerli milletvekilleri, yani “Ben karbondioksit emisyonunu azaltmayayım, ama dünyada ağaç dikeyim.” gibi bir politika bu. Diğer yandan Amerika Birleşik Devletleri’nde petrol şirketleri ve silah şirketleri egemenliklerini sürdürebilmek için çevreyi katletmeye devam ediyorlar.

Değerli milletvekilleri, bu şirketler ve bu ülkeler artık dünyayı yaşanmaz hâle getirmekten vazgeçmelidir. Daha çok savaş ve daha çok petrol kullanımı ile yaşamı ve yaşam alanlarımızı yok etmekten vazgeçmelidir. Bu yıl sonunda 2013 yılı için ve sonrasına yön verecek olan Kopenhag Konferansı’nda alınacak kararlarla temiz doğa, düşük karbondioksit emisyonu ile yaşanabilir bir dünya için vahşi kapitalizm sorgulanmalı ve gerekli bağlayıcı önlemler alınmalıdır.

Yeni ABD Başkanı Obama, Kyoto ile ilgili sıcak mesajlarını vermiştir ve umarım bunu hayata geçirecektir. Sekiz yıllık Bush döneminin yarattığı tahribat, umarım Obama ile birlikte azalacak ve bu handikap da ortadan kalkacaktır.

Değerli milletvekilleri, İktidarın “Neden Kyoto’ya taraf olalım?” gerekçelerinde, birincisi, “Yüz seksen bir ülke tarafından bu Protokol imzalanmıştır. Bizim imza atmamamız saygınlığımıza gölge düşürecek.” deniyor. İkincisi: “Avrupa Birliğinin taraf olduğu bu Protokol’e imza atmamak bu süreci zedeleyecektir.” Bir üçüncü gerekçesinde de “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine geçici üye olmak için Protokol’e imza atmak durumundayız.” diyor.

Hâlbuki biz bu Protokol’ü niye imzalamalıyız arkadaşlar? Bu Protokol konuyla ilgili konferanslarda söz söyleme, özel koşullarımızı ifade edebilme ve ülke çıkarlarımızı koruma açısından gereklidir. Bundan da öte, bunun da ötesinde, biz bu Kyoto’yu neden imzalamalıyız? Bir kere, Cumhuriyet Halk Partisi olarak çevreye saygılı, çevreye duyarlı bir parti olduğumuzdan dolayı ve bunu da programımızda çok net bir şekilde ifade ettiğimiz için, bizler çocuklarımıza, torunlarımıza temiz bir doğa, düşük karbondioksit emisyonlu bir hava ve yaşanabilir bir dünya bırakabilmek için Kyoto Protokolü’nü imzalamak durumundayız.

Cumhuriyet Halk Partisi bu Protokol’e taraftır. Bu Protokol’ün ülkemizin de… Zaten şu anda Protokol’ü imzalasak bile henüz taraf olmayacağız, en azından belli bir süreç daha geçmesi gerekecektir. En azından üç ay bir askı süresi vardır Birleşmiş Milletlerde. Bu nedenle Protokol geç kalmıştır ve en kısa sürede çıkması için bizler Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu Protokol’e olumlu bakıyoruz ve Protokol’e evet diyoruz.

Hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Barış.

Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 5 Şubat 2009 Perşembe günü alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

                                                                   Kapanma Saati: 20.00

 



(*) 266 S. Sayılı Basmayazı 22/012009 tarihli 48’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

 

(X)  268  S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.