TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                         29’uncu Birleşim

                                                                                  17 Aralık 2008 Çarşamba

                                                                                              İçindekiler

 

 

 

 

I.— GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.— GELEN KÂĞITLAR

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S.Sayısı:312)

2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu ( 1/622, 3/521) (S.Sayısı: 313)

 

A) CUMHURBAŞKANLIĞI

1.- Cumhurbaşkanlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Cumhurbaşkanlığı   2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

C) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU

1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

D) ANAYASA MAHKEMESİ  BAŞKANLIĞI

1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

 

E) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI

1.- Sayıştay Başkanlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sayıştay Başkanlığı  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

F) BAŞBAKANLIK

1.- Başbakanlık 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Başbakanlık 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

G) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI

1.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ

1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

I) BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU

1.- Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

İ) TÜRKİYE VE ORTA DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ

1.- Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

J) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI

1.- Gümrük Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Gümrük Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

K) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

L) SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

 

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

 

V.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.-Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Orhangazi-Yeniköy yolunun genişletilmesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/4817)

 

 

2.-Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Kayseri’deki suni tohumlama destekleme  primi ödemelerine,

- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, hayvancılık sektöründeki bazı sorunlara,

- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, prim ödemelerinde alınan dosya parasına,

- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Nevşehir-Derinkuyu’daki çiftçilerin borçlarına,

- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, Kırım-Kongo kanamalı ateşi virüsünün yayılmasına,

- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Silifke’nin bir köyünde meydana gelen dolu afetine,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı  Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/4907) (7/4908) (7/4909) (7/4911) (7/4912) (7/4913)

 

3.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Karaman’daki sorunlu yollara ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/4915)

 

4.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, Çukurova bölgesine yönelik yeni havaalanının yer seçimine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı  (7/4917)

5.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan-Ardanuç karayolunun yapımına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/4918)

6.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir köyün yol sorununa ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/4919)

7.- Muğla Milletvekili Metin Ergün’ün, Yatağan-Çine karayoluna ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/4921)

8.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, Adana-Mersin otoyolunun sahile ulaştırılmasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/4922)

9.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Pozantı-Ulukışla otoyolunun sosyal etkilerine ilişkin Başbakandan  sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/4937)

10.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Yenişarbademli-Beyşehir yoluna ilişkin Başbakandan sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/4976)

11.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin Talim ve Terbiye Kuruluna ilişkin sorusu  ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/5066)

12.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya-Adana arasındaki yol çalışmalarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/5108)

13.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’deki baz istasyonlarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı  (7/5109)

14.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Karayolu Taşıma Yönetmeliğindeki bir hükmün uygulamasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı  (7/5110)

15.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bir işçi eyleminin yerine müdahale edilmesine ilişkin sorusu ve  İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/5172)

16.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, adres belgesi alımında muhtarlıkların devre dışı bırakılmasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/5230)

17.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, yol genişletme çalışmalarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı  (7/5283)

18.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, GSM şirketlerinin bir uygulamasına ilişkin sorusu Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/5284)

19.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, İnternette erişimi engellenen yayınlara ilişkin  sorusu Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/5285)

20.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, sözleşmeli ve geçici personelin özlük haklarının iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/5304)

21.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, bir köyün elektrik direklerinin değiştirilmesine ilişkin sorusu ve  Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5345)

22.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, GSM şebekesi bulunmayan bir köye ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali  Yıldırım’ın cevabı  (7/5354)

23.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, millî maçların Ankara’da oynanmamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve  Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/5364)

24.- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, kamu çalışanlarına verilen ek ödemelerin belirlenmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5366)

25.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Kamu İhale Kurumuna Adıyaman’daki ihalelerle ilgili olarak yapılan başvurulara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı  (7/5412)

26.- Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, bir balıkçı barınağının rıhtım düzenlemesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/5432)

27.- Ordu Milletvekili Rahmi Güner’in, TRT’nin açıköğretim yayınları için bedel istediği iddiasına ve bazı programlara ilişkin Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/5443)

28.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, TOKİ konutlarının denetimine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/5510)

 

 

29.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Başbakanlık baskı işlerinin dışarıda yaptırılmasına ilişkin Başbakandan  sorusu  ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/5516)

30.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Bartın’daki orman köylülerinin sorunlarına ilişkin  sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5525)

31.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, borç yükündeki artışa ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5557)

32.- İzmir Milletvekili Recai Birgün’ün, Ankara’daki hava kirliliğine ilişkin sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı  (7/5592)

33.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, köy korucularının özlük haklarına ilişkin sorusu ve  İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/5661)

34.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, TRT’nin kurum dışı kişilere yaptığı ödemelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/5700)

35.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, DSİ’nin İSKİ’ye tahsis ettiği su kaynaklarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı  (7/5710)

36.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, bir derenin ıslahına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5712)

37.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Hayrabolu’daki bazı baraj ve göletlerin eksikliklerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5713)

38.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Atakule AVM’deki kira artışlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı  Cemil Çiçek’in cevabı (7/5768)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

17 Aralık 2008 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

BAŞKAN - 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı Görüşme Programındaki Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü bütçeleriyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı bütçeleri, ilgili bakanlıkların mutabakatları ile yer değiştirmiştir.

Buna göre; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı bütçeleri 22/12/2008 Pazartesi günü onuncu turda, Ulaştırma Bakanlığı bütçesi ile birlikte görüşülecektir. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü bütçeleri de 20/12/2008 Cumartesi günü sekizinci turda, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi ile birlikte görüşülecektir.

Sayın milletvekillerinin bilgilerine sunulur.

Sayın milletvekilleri, gündemimize göre 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Program uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız. Birinci turda Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Anayasa Mahkemesi, Sayıştay bütçeleri yer almaktadır.

 

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S.Sayısı:312) (x)

 

2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu ( 1/622, 3/521) (S.Sayısı: 313) (x)

 

A) CUMHURBAŞKANLIĞI

1.- Cumhurbaşkanlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Cumhurbaşkanlığı   2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

C) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU

1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

D) ANAYASA MAHKEMESİ  BAŞKANLIĞI

1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

 

E) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI

1.- Sayıştay Başkanlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sayıştay Başkanlığı  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

 

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Sayın milletvekilleri, 26/11/2008 tarihli 22’nci Birleşimde bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin, konuşmaların bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.

Tur üzerindeki konuşmalar bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi on dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de on  dakika süre verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan önce bitirildiği takdirde geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Birinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum.

Gruplar adına:

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: Adana Milletvekili Sayın Yılmaz Tankut, Ordu Milletvekili Sayın Rıdvan Yalçın, Trabzon Milletvekili Sayın Süleyman Lâtif Yunusoğlu, Giresun Milletvekili Sayın Murat Özkan.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına: Sakarya Milletvekili Sayın Erol Aslan Cebeci, Adana Milletvekili Sayın Fatoş Gürkan, Erzurum Milletvekili Sayın Muhyettin Aksak, İstanbul Milletvekili Sayın İbrahim Yiğit, Giresun Milletvekili Sayın Ali Temür, Isparta Milletvekili Sayın Haydar Kemal Kurt, Ağrı Milletvekili Sayın Abdulkerim Aydemir, Bursa Milletvekili Sayın Sedat Kızılcıklı.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına: Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık, Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit Geylani.

 Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Kocaeli Milletvekili Sayın Cevdet Selvi, Mersin Milletvekili Sayın İsa Gök, Manisa Milletvekili Sayın Şahin Mengü, Ordu Milletvekili Sayın Rahmi Güner.

Şahısları adına: Lehinde, Giresun Milletvekili Sayın Hasan Sönmez, Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç, İstanbul Milletvekili Sayın İbrahim Yiğit; aleyhinde, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ilk söz Adana Milletvekili Sayın Yılmaz Tankut’a aittir.

Süresi on bir dakikadır.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 mali yılı Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, büyük mücadelelerle kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve dolayısıyla aziz milletimizin temsil edildiği en yüce makam olan Cumhurbaşkanlığı makamı, saygı duyduğumuz ve toplumumuzun da her kesimi tarafından saygı duyulması gereken bir makamdır. Çünkü bu makam, yaklaşık 300 küsur milyonluk bir nüfusla değişik coğrafyalarda bulunan Türk devlet ve topluluklarının gelişme ve ilerlemesinde örnek aldığı öncü bir makamdır ve İstiklal Savaşı’nın akabinde, sömürgeci, emperyalist güçlerin hegemonyasından kurtulmak isteyen ve bugün bağımsız birer dünya devleti olan yakın ve uzak coğrafyamızdaki Müslüman ve mazlum milletlerin de hâlâ umut kaynağı olan ve umut kaynağı olması gereken Türkiye Cumhuriyeti’nin temsil edildiği bir makamdır. O sebepledir ki böylesine önemli, böylesine büyük sorumlulukların üstlenildiği bir makamın olur olmaz şeylerle yıpratılması, tartışmaya açılması doğru değildir diye düşünüyor ve buna da gönlümüzün razı olmayacağını buradan ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ancak işte böylesine yüce ve önemli bir makamdan da ister istemez beklentiler ve umutlar da olmaktadır. Birliğimizi ve haysiyetimizi temsil eden bu makamın elbette ki bazı olmazsa olmazları vardır, dikkat edilmesi gereken hususları ve özellikleri vardır. Bu vesileyle, Cumhurbaşkanlığı makamıyla ilgili bazı husus ve kaygılarımızı burada sizlerle ve aziz milletimizle paylaşmak istiyorum.

Az önce de önemini anlatmaya çalıştığım Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı, dünya devletleri içerisinde ağırlığı ve ciddiyeti olan bir makam olması sebebiyle bu gerçeğe uygun bir yapı ve varlık içerisinde olmalıdır. Sözünü ettiğim varlık, elbette ki maddi zenginlik değildir. Bu konuya biraz sonra değinmeye çalışacağım.

Ancak şimdi yüksek müsaadelerinizle üzerinde durmak istediğim husus, bu makamı her türlü siyasi, sosyal ve ekonomik tartışmaların dışında tutması gereken Sayın Cumhurbaşkanının, bir yılı aşkın görevi süresince hâlen geçmişte mensubu olduğu siyasi partisinin etki alanından kurtulamamış olmasıdır, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığının saygınlığını, ağırlığını ve ciddiyetini yanlış değerlendirmeler içerisine çekebilecek bazı davranış ve alışkanlıklardan bir türlü vazgeçememesidir.

Sayın milletvekilleri, hatırlayacağınız üzere, Sayın Cumhurbaşkanı geçtiğimiz ekim ayı içerisinde 60’ıncı Frankfurt Kitap Fuarı’na katılmış ve maalesef orada Türkiye’yi suçlamayı kendisine görev edinmiş sözde aydın ve yazarların ülkemizi suçlamasına sessiz kalmanın ötesinde onlara hak veren ve âdeta geçmişinden utanan bir anlayış içerisinde ifadelerde bulunmuş idi. Türk kimliğinin haysiyet ve şerefini korumakla yükümlü olan devletin en üst makamının temsilcisi olan Sayın Cumhurbaşkanı, orada yabancı bir dergiye mülakat vermiştir. Bu mülakatta, geride kalan süreci suçlayıcı ifadelerle geçmişte ayrımcılık yapıldığını söylemesi asla kabul edilebilir ve yakışan bir durum değildir. Oysa biz, Cumhurbaşkanından, kendi geçmişimizi şikâyet etmek yerine, açılışını yaptığı kitap fuarının alt katında açıkça sergilenen bölünmüş Türkiye haritalarına müdahale edecek cesaret ve iradeyi göstermesini beklerdik.

Yine, Sayın Cumhurbaşkanı geçtiğimiz aylarda millî maç bahanesiyle Ermenistan’ı ziyaret etmiştir. Bize göre hiçbir anlam ve kazancı olmayan bu ziyaret, ne yazık ki bugün, uzun yıllar boyunca acımasızca ve alçakça diplomatlarımızı ve insanlarımızı şehit eden, iftira kampanyalarıyla ecdadımıza saldıran ve sövenlere fırsat ve cesaret kazandıran bir seyahat olmuştur. Öyle ki, devletin bir ve bütünlüğünün yanı sıra şan ve şerefini korumak için ant içmiş olan Sayın Cumhurbaşkanının bu davranış ve tavizkâr seyahatinin hemen akabinde, kendisine aydın süsü veren birtakım karanlık merkezlerin temsilcileri harekete geçmekte gecikmemişlerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz bir yandan devasa sorun ve tehditlerle boğuşurken, kendilerini aydın olarak tanımlayan bir grubun Ermenilerden özür dilenmesi maksadıyla başlatmak istedikleri kampanya, yozlaşma ve çürümenin ulaştığı vahim durumu göstermesi bakımından çok ibret verici bir tablo olarak karşımızda durmaktadır.

Buradan, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim, hiç kimse ve devletle sonsuza kadar düşman olmak gibi bir anlayışın sahibi olmadığımızı, özellikle altını çizerek belirtmek istiyorum.

Devletler ve milletler arasındaki münasebetler elbette ki karşılıklı feragat, anlayış, fedakârlık ve menfaatler üzerine kuruludur ve bu anlayışlar çerçevesinde de devam etmelidir. Ancak bu noktada, sözünü ettiğim ziyarete ilişkin olarak buradan Sayın Cumhurbaşkanına, Hükûmete ve dolayısıyla Dışişlerine sormak istiyorum: Bu ziyaretle Türkiye Cumhuriyeti devleti hangi menfaati elde etmiştir veya karşı taraf hangi fedakârlıkta, hangi feragatte bulunmuştur? Dahası, Ermenistan, hâlâ, bizim kardeşimiz olan Azerbaycan topraklarını işgalden vaz mı geçmiştir? Azerbaycan toprağı olan Karabağ’da acımasızca yaptıkları soykırımın hesabını verip özür mü dilemişlerdir? Veya bu ziyaret neticesinde, Ermenistan, Türkiye’den toprak ve tazminat talepleriyle, sözde soykırım iddialarından ve iftiralarından vaz mı geçmiştir?

Değerli arkadaşlar, diğer taraftan, Sayın Cumhurbaşkanı, geçtiğimiz günlerde Hakkâri’den bir heyeti kabullerinde bir kez daha bizleri şaşırtmış ve halkımızı, toplumumuzu da bir kez daha endişe içerisine düşürmüştür. Sayın Cumhurbaşkanının o kabulde “Burada söyleyemeyeceğim şeyleri de düşünüyorum. Hatta sizin de bana söylemek isteyip söyleyemediğiniz şeyleri biliyorum ve size katılıyorum” şeklindeki ifadeleri basınımızda yer almıştır.

Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin de ifade ettiği gibi, Çankaya Köşkü’nde söylenemeyecek şeyleri şimdilik düşünmek ve yetinmek durumunda kalan bir Cumhurbaşkanının, Hakkârili vatandaşlarımızın taleplerini daha onlar söylemeden anlayacak ferasete ulaşmış olması gerçekten de çok ilgi çekicidir.

Bizler de buradan, Sayın Cumhurbaşkanının, Hakkârili vatandaşlarımız karşısında aklına gelen ancak bir türlü açıklayamadığı, ifade edemediği fikirlerini, düşüncelerini kamuoyuna ve toplumumuza açıklamasını bekliyor ve istiyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu arada, tek başına iktidarının ikinci baharını yaşayan ve bu nedenle âdeta iktidar sarhoşluğu içerisinde ayakları yerden kesilen AKP Hükûmetinin çıkardığı yasaların onanması hususunda da muhalefette ve kamuoyunda meydana gelen kaygıları bir kez daha buradan ifade etmek istiyorum.

Sayın Cumhurbaşkanı, göreve geldiği 28 Ağustos 2007’den 20 Ağustos 2008 tarihine kadarki bir yıllık dönemde Cumhurbaşkanlığına sunulan 116 kanundan 114’ünü onaylamış, 2’sini ise Türkiye Büyük Millet Meclisine iade etmiştir. Ne yazık ki onadığı bu kanunlar içerisinde, bize göre ihanet yasaları olan, azınlık vakıflarının mal edinmesiyle, Türklüğe hakaretin serbest bırakılması anlamına gelen yasalar da mevcuttur. Yine aynı dönemde 1.380 Bakanlar Kurulu kararından 1.360’ını kabul ederek Cumhurbaşkanlığı makamının AKP İktidarının noteri gibi çalışıyor görüntüsünü bozmadan seçici ve titiz bir anlayışı da ne yazık ki hâkim kılamamıştır.

Değerli milletvekilleri, yine Cumhurbaşkanlığı makamıyla ilgili olarak Köşk’e yönelik harcamalara da dikkat çekmek istiyorum.

Sayın Cumhurbaşkanı, maalesef, seçildiği ilk günlerden itibaren Köşk’ü harcamalar konusunda tartışmaların içerisine çekmiştir. Başta da dediğim gibi bu makam her şeyin en iyisine layıktır ve öyle de olmalıdır ancak aziz milletimiz, toplumumuz kendi kaynaklarının israf edilmesine de razı değildir. Hele içinde bulunduğumuz ve bazılarına göre teğet geçen ama fakir halkımızı aile yuvasının, aile ocağının tam merkezinden, tam kalbinden vuran ve onlar için işsizlik, açlık, yoksulluk, ıstırap demek olan bu kriz sürecinde en başta Cumhurbaşkanlığı gibi makamların, harcamalarına dikkat ederek vatandaşımızın çektiği sıkıntıya ortak ve örnek olması lazım gelir diye düşünmekteyiz.

Değerli arkadaşlar, hatırlanacağı üzere, 2008 yılı Cumhurbaşkanlığı bütçesi bir önceki yıla göre yüzde 63 gibi çok yüksek bir oranda artırılmış ve 55 milyon 561 bin YTL olarak kabul edilmiş idi. Bu yüksek artışın, Sayın Cumhurbaşkanının yeni göreve başlaması nedeniyle çeşitli ihtiyaçları karşılamada kullanılacağı o günlerde belirtilerek 2009 ve 2010 Cumhurbaşkanlığı bütçelerinin yüksek bir oranda artırılmayacağı öngörülmüştü. Dolayısıyla, bu çerçevede 2009 yılı için yüzde 4’lük bir artışla 57 milyon 911 bin  YTL olan, 2010 yılı için de yüzde 6’lık bir artış ile 61 milyon 485 bin YTL olarak bütçe gider tahminleri yapılmış idi. Ancak bugün, geçen yıla göre yüzde 25 yükseltilerek 2009 yılı için kabul edilen 69 milyon 300 bin YTL’lik Cumhurbaşkanlığı bütçesi, geçtiğimiz dönem yapılan ileriye yönelik bütün projeksiyonlarla ve gider tahminleriyle âdeta alay eden bir bütçe olmuştur. Bırakınız 2009’u, 2010 yılı için bile tahmin edilen bütçe yaklaşık 8 milyon YTL fazlasıyla kabul edilmiştir ki bunu bizim anlayışla karşılamamız elbette ki mümkün değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; netice olarak Köşk’ün 2009 bütçesi geçen yıl yüzde 63 artırılırken bu yıl da yüzde 25 artırılma cihetine gidilmiş ve yaklaşık 70 milyon YTL’ye yükseltilmiştir. İşçi, memur maaşlarına TÜİK’in özel marifetleriyle düşük gösterilen enflasyondan bile az zam verilirken milletine örnek olması gereken makam sahiplerine her yıl olağanüstü artışlar sağlanması ne kadar doğrudur bunu kamu vicdanına ve yüce milletimizin takdirine bırakıyoruz.

Milletin ve devletin temsil edildiği makamların israfla anılır olması hiç de hoş olmamaktadır. Yüce dinimiz İslam ve Sevgili Peygamberimiz israfın her türlüsüne karşı çıkmış, bu hususta uyarılarda bulunmuş hatta israfı haramla eş değer tutmuştur, açlar varken tok yatanların bizden olmadığını bildirmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Sayın Cumhurbaşkanının bu konuları bizlerden çok daha iyi bildiği hepinizin malumudur. Bu gerçeklere rağmen bugün yaşanan ekonomik kriz içinde vatandaşlarımızın tek tek işini, ekmeğini kaybettiği, iflas ettiği ve hiç arzu etmediğimiz intiharlara yöneldiği bir dönemde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı makamını israf içinde görmek, bizleri derinden üzmekte ve kaygılandırmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; netice olarak her türlü tartışmanın üstünde olması gereken bu makama yönelik kaygılarımız bilinmelidir ki her türlü siyasetin de üzerindedir ve eleştirmemiz bu çerçevede değerlendirilmeli diyorum.

Sözlerime son verirken, Cumhurbaşkanlığı bütçesinin var olan ekonomik krizin ve bu krizle beraber yaşanan ülke gerçeklerinin, yani işçinin, memurun, esnafın, çiftçinin, dul ve yetimin, evsiz ve barksızların da ıstıraplarını dikkate alarak değerlendirilmesini temenni ediyor, 2009 yılı bütçemizin milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tankut.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Sayın Rıdvan Yalçın.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on bir dakika.

MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi partim ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bütçesi üzerinde söz aldığım Türkiye Büyük Millet Meclisi, ortak aklımızın, ortak vicdanımızın, ortak değerlerimizin en yüksek tezahürü ve millet iradesinin tecelligâhı olarak hepimizin göz bebeğidir. Bu kutlu çatı, Millî Mücadele kahramanlarının hatıralarına ev sahipliği yapmış; milletimizin kurtuluşunu, cumhuriyetimizin kuruluşunu başarmış; ilk başkanlığını eşsiz Önder Atatürk’ün yaptığı, milletimizin gönlünde Gazi Meclis olarak kutsanmış milletçe mukaddes değerimizdir. Bunun içindir ki değerli arkadaşlarım, bu kutsal kurumun saygınlığı her değerin üzerinde tutulmalıdır. Çünkü bu kurumun saygınlığı, milletin saygınlığı, millet iradesinin saygınlığıdır. Bu kurumun onuru milletin onurudur, bu kurumun iradesi milletin iradesidir.

Hâl böyleyken, ne yazık ki, kamuoyu nezdinde, Meclisin, siyasetin, siyasetçinin itibar erozyonuna uğradığını da üzülerek görmekteyiz. Siyasetin milletvekilliği, bakanlık, başbakanlık makamlarına taşıdığı insanların, değerli arkadaşlarım, örneğin millî eğitimi konuşurken, örneğin terörle mücadeleyi, örneğin sağlıktaki sorunları, tarımı konuşurken siyasetin en tepesindeki bu insanların “Bu meseleler önemli, bunları siyasete alet etmeyelim.” diye bir karşı reaksiyon gösterdiğini görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, öteden beri çok kafamı kurcalayan bir meseledir bu. Bu kadar önemli meseleler siyasete alet edilmeyecekse, siyaset size göre uğraşılmaması gereken kötü bir şeyse siz neden uğraşıyorsunuz? Siyaset bu ülkenin bütün sorunlarına çözüm üretmesi gereken makam değil midir diye bu cümlelerin sahiplerine sormak isterim.

Değerli arkadaşlarım, bu yanlış ifade, siyasetin kurum olarak halkın gözünde değerini düşüren, alanını kısıtlayan, siyasetin bizzat siyasetçi tarafından değersizleştirilen hastalıklı bir yaklaşımdır. Milletimizin her sorunu siyasetin konusudur. Siyaset her sorunun elbette çözüm makamıdır.

Sayın milletvekilleri, bu kurumun saygınlığı, üyelerinin bireysel saygınlığıyla da yakından ilgilidir. Ne yazık ki güvenilirlik anketlerinde Meclisimiz bizleri çok da mutlu edecek durumda değildir. Bu noktada siyasi partilerimize önemli görevler düştüğü kanasındayım. Bir kısım üyesi ve hatta bir kısım kabine üyesi hakkında dolandırıcılık, ihaleye fesat karıştırmak, sahte evrak tanzimi, suç örgütü üyeliği gibi mahkûmiyeti hâlinde ancak eski hükümlü kadrosundan iş bulabilecek insanların bu kutsal makamlarda dokunulmazlık zırhıyla oturmalarını sağlayarak bu saygınlığı nasıl sağlayabiliriz? Bir kısım üyesi hakkında terör örgütüne yardım ve yataklık, halkı ırk, din, mezhep ayrımı gözeterek ayrımcılığa tahrik etmek, suçluyu övmek gibi iddialar varken bu kurumun itibarını kamu vicdanında nasıl yükseltebiliriz?

Sayın milletvekilleri, bu suçlardan mahkûm olacakların bu çatı altında olması kabul edilemez bir talihsizliktir. İşte bunun için yapılacak tek şey, kürsü dokunulmazlığının dışında dokunulmazlıkların kaldırılmasıdır. Dokunulmazlık zırhına ihtiyacı olanlar milletvekili olmamalı, ihtiyacı olmadığını düşünenlerin de aklanma imkânı olmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Meclisin itibarı için yapılacak ilk iş olarak dokunulmazlıkların kürsü dokunulmazlığıyla sınırlandırılmasına dair düzenlemeye destek vereceğimizi bir kez daha ifade ediyorum.

Sayın milletvekilleri, devletimiz, yasama, yürütme, yargı ayrılığı ilkesine uygun kurulmuş parlamenter bir demokrasidir. İktidar partisi, uygulamaları ile erkler arasındaki dengeyi önemli ölçüde bozmuş, yargıyı siyasallaşmakla itham ederken yasamayı da yürütmeden hesap vermesi gereken konumundan tasdik etmesi gereken bir konuma taşımıştır. Bilindiği gibi, Meclisin yasa ve denetim yapmak gibi iki temel fonksiyonu vardır. Meclis, yasama görevini ifa ederken hukukun genelliğine, evrensel ilkelere riayet etmelidir. Ancak ne yazık ki iktidar partisinin sayısal çoğunluğu, yasama yetkisini, fikirlerin tartışılma iklimi sağlanması, muhalefetin eleştirilerinin dikkate alınması, katkı isteyenin değerlendirilmesi, hatadan dönülmesi ve uzlaşma kültürünün yerleştirilmesi yerine, “Kabul edenler-etmeyenler” seviyesine indirgenmesine sebep olmaktadır. Bu anlayış nedeniyle sadece Kamu İhale Kanunu’nda on beş değişiklik bu İktidar zamanında yapılmıştır. Bir yanda şeffaflıktan, hesap verilebilirlikten, dürüstlükten, serbest rekabetten bahsederken belediye şirketlerine belediye ihalelerine girme hakkı getiriyorsunuz, son değişikliklerle de âdeta ihaleleri denetim dışında bırakıyorsunuz. Kamu İhale Kanunu’na o kadar çok istisna getirdiniz ki bu Kanun’un neredeyse uygulama alanı kalmadı.

Sayın milletvekilleri, iktidar partisi grubu bu Mecliste siyasete gelirken “Yasakları kaldıracağız.” diye bir yola çıkmıştı. Bugün vaat ettiğiniz yasaklar sürerken, ne yazık ki, kaldırdığınız parmaklarla yabancı vakıfların yasağını kaldırdınız, yabancı şirketlerin yasağını kaldırdınız, üniter yapıya saldırmanın yasağını kaldırdınız ve ne yazık ki milletimizin yüreğini yaka yaka Türklüğe hakaretin yasağını kaldırdınız. Milletimizin değerlerine, cumhuriyetimizin ilkelerine yaraşır, milletimizin derdine derman olacak düzenlemeler yerine, Avrupalı dostlarınızın isteklerini yaptınız. Meclisin itibarını bu yasalarla mı koruyacaksınız?

Sayın milletvekilleri, ne yazık ki AKP’nin iktidarı döneminde Meclisimizin yasama faaliyeti bakımından saygınlığı gölgelenmiştir. Durum denetim bakımından da pek parlak değildir. Soru önergeleri milletvekillerimizin en sık kullandığı denetim yöntemidir. Ancak, Hükûmet üyelerinin soru önergelerine karşı kayıtsızlığı âdeta bu kurumu işlemez hâle getirmiştir. Örneğin bir yıl önce petrol kaçakçılığı kapsamında verdiğim soru önergesi hâlen cevaplanmamıştır. Aynı tarihte Sayın Başbakanın yurt dışı gezilerinden doğan harcırahlarla ilgili sorum hâlen cevapsızdır. Sekiz ay önce İçişleri Bakanımıza Ordu İl Genel Meclis Başkanı hakkında sorduğum soru cevap bekliyor. Yine sekiz ay önce Tarım Bakanımıza sorduğum fındık ithalatı, bal ithalatıyla ilgili sorularım hâlen cevap bekliyor. Birçok milletvekili arkadaşımızın soruları da aynı şekilde cevap verileceği günü bekliyor.

Değerli arkadaşlarım, “Sözlü soru önergeleri için çalışma saatleri yetmiyor.” mazeretini de samimi bulmuyoruz. O hâlde, yazılı sorulara cevap vermeyişinizi nasıl açıklamak gerekir?

Değerli arkadaşlarım, yine başıma gelen bir konuyu paylaşmak istiyorum: Bakanlığa bir konuyla ilgili soru önergesi veriyorum. Bakanlık bunun mahallî idarelerden sorulmasını cevap olarak veriyor. Valiliğe cevap yazıyorum, bu kez de valilikten, valiliklerin milletvekillerine doğrudan bilgi, belge vereceğinin düzenlenmediği ifade ediliyor ve sorumuza bir şekilde cevap alamamış oluyoruz. Yine, birçok hayati konuda Meclis araştırması, komisyon kurulması talepleri de iktidarca kabul görmüyor. İşte değerli arkadaşlarım, denetimdeki durumumuz da budur.

Sayın milletvekilleri, Sayın Meclis Başkanımızca yeni bir iç tüzük hazırlanmasına ilişkin bir çalışma başlatıldığını, bu çalışmaların hâlen sürdürüldüğünü biliyoruz. Bu çalışmanın, Meclisimizin gelenekleri de korunarak, rasyonel bir anlayış getirmesini diliyoruz. Yeni iç tüzükte, çağdaş eğilimlere uygun olarak kanun tasarı ve tekliflerinin üzerindeki ayrıntılı çalışmaların Genel Kuruldan ziyade ihtisas komisyonlarında yapılması tercih edilmelidir. Yine, ihtisas komisyonlarında yapılacak çalışmalara sivil toplum kuruluşlarının da katkı sağlaması temin edilmelidir. Yine, ihtisas komisyonlarının yetkileri artırılmalı, yasal çalışmayla ilgili araştırmayla ilgili alt komisyonlar oluşturulabilmesi bir yasal düzenlemeyle çerçeveye kavuşturulmalıdır. Araştırma komisyonları kurulması iktidarın sayısal gücüne bırakılmamalıdır. Değerli arkadaşlarım, birçok çağdaş ülkede araştırma komisyonları kurulması için iktidarın sayısal çoğunluğu yerine belli sayıda milletvekillerinin kişisel inisiyatifleriyle de bu komisyonlar kurulabilmekte, oldukça da faydalı sonuçlar sağlanabilmektedir.

Sayın milletvekilleri, Meclis çalışanlarımız arasında da çok ciddi ücret eşitsizlikleri olduğunu gözlemliyoruz. Özellikle “4/C’li” olarak tanımlanan personel ile diğer personel arasındaki ücret eşitsizliği çok ciddi sıkıntılar yaratmaktadır. Kendi personeli arasında adaleti, dengeyi sağlayamayan bir meclisin milletimize de sunabileceği adalet duygusunun sorgulanacağını düşünüyor, bir an evvel bu adaletsiz durumun çözülmesini talep ediyoruz.

Yine, Mecliste geçici olarak çalışan, özellikle danışman olarak bilinen arkadaşlarımızın ailelerinin de Meclisin sağlık hizmetlerinden yararlanamıyor olmaları da çok ciddi bir meseledir. Bu konunun çözümü için de özellikle çaba gösterilmesini istirham ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, milletvekillerinin kamuoyundaki “sınırsız imkânlara sahipler” imajının aksine çalışma koşullarının milletvekilliğinin saygınlığıyla bağdaşmadığı da her arkadaşımızın ortak kanaatidir. Milletvekili sıfatı taşıyor olmamıza rağmen 7-8 metrekare odalarda çalışmak, misafir ağırlamak da mümkün olamamaktadır. Bu konuda da Meclis Başkanlığımızın bir an evvel milletvekillerini makamın ağırlığıyla mütenasip çalışma koşullarına ulaştırmasını temenni etmekteyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, toparlayın lütfen.

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, öyle anlaşılıyor ki milletvekillerimizin yasama, denetim faaliyetlerindeki yetki, görev ve sorumluluklarının, protokoldeki yerinin, kamu kurumları karşısındaki yetkilerinin, seçim çevresinde yapacağı çalışmalara ilişkin imkânlarının ve nihayet bütün bu faaliyetlerin bir bütün olarak milletvekilliği kurumunun yeni bir yasal düzenlemeye ihtiyacı bulunduğu hususu da bütün arkadaşlarımızın ortak kanaatidir.

Bu sorunların bir an evvel çözülmesini diliyor, bütçenin hayırlara vesile olması temennisiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalçın.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Sayın Süleyman Lâtif Yunusoğlu.

Süreniz sekiz dakika.

Buyurun Sayın Yunusoğlu.(MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo Televizyon Üst Kurulu 2009 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Radyo Televizyon Üst Kurulu, 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkındaki Yasa’nın ilgili maddesine göre, radyo ve televizyon yayınlarının, Anayasa’nın genel ilkelerine, temel hak ve özgürlüklere, millî güvenliğe ve genel ahlaka uygun olmasını denetleyen, üyeleri Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilen anayasal bir kuruluştur.

Anayasa’nın 133’üncü maddesi gereğince Radyo Televizyon Üst Kurul üyelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçiliyor olması, bu kurum bütçesinin –işlemlerini- Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından daha dikkatlice ve daha hassasiyetle ele alınmasını gerektirmektedir. Yasaya göre, radyo ve televizyon yayınlarının toplumun millî ve manevi değerlerine ve Türk aile yapısına aykırı olmaması esastır.

Radyo Televizyon Üst Kurulu, yasayla çerçevesi çizilmiş olan yayınların bu ilkelere uygun olarak yapılıp yapılmadığını denetlemekle görevli bir kurumdur. Böylesine önemli, hassas bir görevi icra eden Radyo Televizyon Üst Kurulu mensuplarının, bu Kurulun başkanının toplumda herhangi bir şekilde tartışılmayacak kişiler olması gerekir. Oysa Radyo Televizyon Üst Kurulunun Başkanı Sayın Zahid Akman bir süredir kamuoyunda  çok ciddi tartışmaların odağı olmuş, çok ciddi suçlamalarla karşı karşıya kalmıştır. Bu suçlamalar son derece ciddi belgelere dayalıdır. Kendisinin bu iddialara, bu suçlamalara karşılık olarak yapmış olduğu açıklamalar kamuoyunda tatmin edici olmamıştır. O kadar ki Türkiye Büyük Millet Meclisinin Sayın Başkanı, RTÜK Başkanıyla ilgili olarak “Tabii ki kendi takdiridir ama istifa etse iyi olur.” anlamında bir söz etme ihtiyacını bile duymuştur. Almanya’da, uzantısı Türkiye’de bulunan bir yardımlaşma derneğiyle ilgili olarak ortaya çıkan usulsüzlük iddialarının yargıya intikali ve sorumlularının işgal ettiği makamlardan ayrılmaları gerekirken, RTÜK gibi hassas bir kurumun başkanı görevinden ayrılmamıştır. Medyanın etik kurallarını belirleyen, üyeleri Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilen bir kurulun başındaki kişi ile ilgili ciddi belgelere dayanan iddialar var iken görevine devam etmesini Milliyetçi Hareket Partisi olarak ahlaki bulmuyoruz.

RTÜK fevkalade önemli, hassas bir kurumdur. O yüzden yöneticilerinin de her türlü tartışmadan ve şaibeden uzak olması gerekmektedir. Demokrasiyi, Meclisin üstünlüğünü ve Meclisin itibarını düşünüyorsak, RTÜK Başkanı görevini bir an önce bırakmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4756 sayılı Yasa ile -2002 yılında yapılan- Radyo Televizyon Üst Kurulunun Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun denetimine tabi olduğu düzenlenmişti. RTÜK’ün Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun denetimine tabi olmasını düzenleyen bu maddesi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Geçtiğimiz dönemde çıkartılan bu Yasa ile de RTÜK, Sayıştay denetimine tabi hâle getirilmiştir. 2002 yılında Anayasa Mahkemesine yapılan iptal davası başvurusunda Sayın Salih Kapusuz’un ve Sayın Mehmet Ali Şahin’in de imzaları vardır.

Bu başvurunun gerekçesinde “RTÜK’ün denetiminin, bağımsızlığı bulunmayan, örgütsel yapısı, amaç ve yöntemleri itibarıyla doğrudan Başbakana bağlı bir kurula verilmesi, Üst Kurulun özerk ve tarafsız bir kamu tüzel kişisi statüsünde örgütlenmesi gereği ile çelişmektedir. RTÜK’ü siyasi iktidarın denetimine sokan bu düzenleme Anayasa’nın 133’üncü maddesine aykırıdır.” ifadeleri yer almaktadır. Bu ifadelerden de anlaşılacağı gibi, RTÜK’ün siyasi iktidarın denetimine girmesine o dönemde karşı çıkılmaktadır.

AKP’nin iktidara gelmesinden sonra, yandaş medya organı olarak bilinen Kanal 7 televizyonunda görev yapmış, Hükûmet üyesi bakanlarla ciddi ortaklıklar kurmuş birisinin RTÜK üyesi ve Başkanı olması, kurumun özerk ve tarafsız olmasını ortadan kaldırmıştır. Bugün ortaya çıkan tartışmaların temelinde de maalesef bu yanlış vardır. Tarafsız bir kurumun  başına yandaş medyadan biri getirilmemiş olsaydı, Deniz Feneri davası sonucunda ortaya çıkan tartışmalar RTÜK Başkanı etrafında değerlendirilmeyecekti. Umarım Hükûmet bu tartışmalardan gerekli dersi alır ve kadrolaşma uğruna özerk ve tarafsız kurumları yandaşlarla doldurma huyundan vazgeçer.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; medya organları, ister ulusal ister bölgesel ister yerel çapta olsun, demokrasinin akciğerleri olarak tanımlanmaktadırlar. Yerel televizyonlar, yerel bazda yayın yapan, yerel sorunları gündeme taşıyan, seçim zamanlarında ve seçim bölgelerine gittiğimiz zaman kapılarını aşındırdığımız kuruluşlardır. Yerel televizyonlarımız, bu bilinçle yayın yaptıkları alanlarda illerde yayınlarını sürdürmektedirler.

Yerel ve bölgesel televizyonlarımız birçok sorunla da uğraşmaktadır. RTÜK payları bu sorunların en önemlilerinden birisidir. Bildiğiniz gibi ulusal ve yerel televizyonların reklam gelirlerinin yüzde 5’i RTÜK payı olarak alınmaktadır. Yerel televizyonlarımız bu ağır yük altında ezilmektedir. 1994 yılında yüzde 5 olarak belirlenen Üst Kurul payı, yeni oluşturulan bu Üst Kurulun finansmanının sağlanmasına yönelikti. Şu anda RTÜK, hazineye milyonlarca YTL para aktaran bir kuruldur. Dolayısıyla bu payın düşürülmesi gerekmektedir. RTÜK payına ilişkin olarak sektör temsilcilerinin ve RTÜK’ün üzerinde anlaştığı oran yüzde 2’dir.

Bu arada bir öneride bulunmak istiyorum. Bu hafta Yerli Malı Haftası. Biz, döviz açığı olan ve bu döviz açığı sebebiyle ekonomide sorunlar yaşayan bir ülkeyiz. Yerli malı kullanımını teşvik etmek zorundayız. Ülkemizde üretilen malların tanıtımını televizyonlar aracılığıyla yapmalıyız. Yerli malı reklamlarından Üst Kurul katkı payının alınmamasını yerli malı kullanımını özendirmek için önemli görüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yerel televizyonlarımız zaten vergi, SSK primi gibi ödemelerini devlete yapmaktadırlar. Zaman zaman illere gittiğimizde o ilin televizyonlarında, tam ekran, RTÜK bedelini ödeyemediği için kapatıldığı şeklinde yazıyla karşılaşmaktayız. Sayın Başbakan, 21/10/2003 tarihinde Ankara’da Dedeman Oteli’nde Yerel Televizyonlar Birliğinin Yerel Medya Semineri’ndeki konuşmasına şöyle başlıyor: “Konuşmamın hemen başında altını çizerek özellikle ve samimiyetle belirtmek isterim ki Hükûmet olarak medya politikamızın birinci maddesinde yerel medyamızın sorunları yatmaktadır.” Ve Başbakan devam ediyor…

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU (Devamla) –  “Yerel medyanın güçlenmesiyle birlikte bugün Anadolu’dan İstanbul’a yönelik olan gazeteci göçü tersine dönecek, Anadolu’da gazetecilik yapmak daha cazip hâle gelecektir.”

Değerli arkadaşlarım, bu sözleri Sayın Başbakan söylüyor. Tarih: 21 Ekim 2003. O tarihten bu yana beş yılı aşan  bir zaman dilimini geride bıraktık. Sayın Başbakanın uzmanları hâlâ çalışıyor sanırım. Yerel televizyonların sorunlarıyla ilgili hâlâ somut bir adım yok, hâlâ bir çözüm yok, çare yok. RTÜK payları aynı, elektrik ve telefon ücretleri aynı, teknoloji yatırımlarında vergi muafiyeti aynı. Sayın Başbakanın iddia ettiği gibi, basın çalışanları İstanbul’dan Anadolu’ya gitti mi, göç tersine döndü mü bilinmez, ama Kanal 7 ekibinin bürokrasiye, bakanlıklara taşındığı, transfer edildiği kesin.

Bu konuda Sayın Bakana birkaç sorum olacak. Bilhassa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU (Devamla) –  Teşekkür konuşması yapabilir miyim?

BAŞKAN – Ekledim, olmaz. Ekledim ama, ben size bir dakika ekledim.

SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU (Devamla) –  Bu kanunun ülkemize hayırlar getireceğini umuyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yunusoğlu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Giresun Milletvekili Sayın Murat Özkan. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Anayasa Mahkemesi ve Sayıştay bütçeleri üzerinde söz almış bulunuyorum.

Konuşmama öncelikle Sayıştayla ilgili değerlendirmelerle başlamak istiyorum.

Yönetim sürecinin önemli bir fonksiyonu olan denetim AKP hükûmetleri tarafından sürekli devre dışı bırakılmaya çalışılmıştır. 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu öncesinde belediyeler ve özel idareler İçişleri Bakanlığı ve Sayıştay tarafından denetlenirken, bu denetim bugün sadece Sayıştaya bırakılmıştır. Hukuki ve teknik altyapısı aynı kalan Sayıştay ise bu denetimleri yapmakta yetersiz kalmaktadır. Her gün basın ve yayın organlarında çeşitli usulsüz eylem ve işlemleriyle yer bulan belediyelerin Sayıştay tarafından yeterince denetlenmediği ortadadır. Örneğin, Ankara Büyükşehir Belediyesinde görevlendirilen denetçilerin gerekli belgeleri alamadıkları için sağlıklı bir denetim yapamadıkları acı bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Belge vermediği için Hazine Müsteşarına maaş kesimi cezası veren Sayıştay, söz konusu Ankara Büyükşehir Belediyesi olunca nedense harekete geçmemiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumu hesaplarını denetlemekle görevli olan denetçiler 2006 yılından bu yana kadar ödeme belgelerine ulaşamamıştır. Harcama yoğunluğu açısından bakıldığında son derece önemli olan bu kurumdan Sayıştay iki yıldır neden hesapları alamamıştır? Hesapları alamadığını Meclise bildirmemesi ise ayrı bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.

5018 sayılı Kanun’un 68’inci maddesinde dış denetim genel değerlendirme raporu düzenlenmesi ve bu raporun Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulması hükmü yer almaktadır. 5018 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesi üç yıllık bir süreyi kapsar ancak Sayıştay henüz bu raporu hazırlayıp yüce Meclise sunmamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önemli bir diğer husus da Sayıştayın 2008 yılında Meclise sunduğu genel uygunluk bildiriminin ekinde yer alan Hazine Müsteşarlığına ait 2007 yılı nihai raporu ile Sayıştay Genel Kuruluna sunulan taslak rapor arasında ciddi bir farkın olmasıdır. Taslak raporda, çalışanlara tasarrufu teşvik hesabında yaklaşık 7,5 milyar yeni Türk lirası eksik ödendiği tespiti bulunmaktadır. Sayıştay, denetçileri tarafından saptanan ve taslak raporda yazılan bu usulsüzlüğü Meclise gönderdiği rapordan neden çıkarmıştır? Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına görev yapan anayasal bir organdır. Hükûmete koltuk değneği olmamalıdır. Yürütmenin yaptığı usulsüzlükleri gizlememeli, vatandaşın hakkını sonuna kadar korumalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen yıl Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunda 2008 yılı bütçesi görüşülürken maalesef Sayıştay Birinci Başkanı Meksika’ya gitmeyi tercih etmiş, Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmelerine katılmamıştır. Sayın Başkanın Meksika’daki toplantısının Sayıştay bütçesinin Mecliste görüşülmesinden daha önemli olup olmadığını bize izah etmesi gerekir.

Söz Sayıştay Başkanından açılmışken gündeme getirmek istediğim bir başka husus daha var. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Sayıştay Başkanlığına gönderdiği bir yazıda Sayıştay Başkanıyla ilgili olarak bazı iddialarda bulunulmuştur.

Bu iddialar;

1) Kuruma ait bir taşıtı eşine tahsis etmesi,

2) Yabancı bir ülkeye kızıyla giderek masrafları kuruma ödetmesi,

3) Baldızının kızını önce Sayıştay Özel Kalem Müdürlüğüne açıktan ataması, daha sonra asil kadroya geçirmesi,

4) Sayıştay kampı için gerekli boyaları oğluna ait bir şirketten alması,

Hususlarıdır.

Bu iddialara ilişkin soruşturma neden sonuçlanmamıştır? Böyle bir kurumun başındaki kişinin şaibeden ari olması gerektiği kanaatindeyiz.

Görüldüğü gibi, TBMM adına denetim yapan Sayıştayın ciddi idari sorunları vardır. Bu sorunların giderilebilmesi ve kamu harcamalarının denetiminin yasal hükümler çerçevesinde etkin bir şekilde yapılabilmesi için kurumun yeniden yapılandırılmasına acil ihtiyaç bulunmaktadır. Bu nedenle Sayıştay Kanunu’nun bir an önce Meclis gündemine alınarak görüşülmeye başlaması gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın bu bölümünde Anayasa Mahkemesiyle ilgili değerlendirmelerimizi heyetinizin ve milletimizin takdirine sunmak istiyorum.

Anayasa yargısı, çoğunluğun azınlık üzerinde yaratabileceği baskıları önlemek ve haklarını korumak amacıyla geliştirilmiş çok önemli yargısal bir denetim mekanizmasıdır. Bu nedenle anayasa mahkemeleri, kendi görev sınırları içinde kalmak şartıyla, çağdaş, demokratik hukuk devletleri için vazgeçilmez kurumlardır.

61 Anayasası döneminde Anayasa Mahkemesi yetkisini sürekli genişletme eğilimi göstermiş, bu durum siyasal problemlere neden olduğu için, 82 Anayasası’nı yapan Danışma Meclisi, Anayasa Mahkemesinin anayasa değişikliklerini sadece şekil yönünden denetlemesini ve esasa girmemesini özellikle vurgulamıştır. Fakat Mahkemenin almış olduğu son kararlarla önceki eğiliminde ısrar ettiği görülmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin son zamanlarda vermiş olduğu bazı kararlar ciddi siyasi tartışmaların sebebi hâline gelmiştir.

Anayasa değişiklikleri, sayın milletvekilleri, özü itibarıyla parlamentoların yaptığı siyasi bir tercihtir. Bu değişikliklerin anayasa maddeleri arasında bir normlar hiyerarşisi varmış gibi düşünülerek denetlenmesi, anayasal yorum tekniklerinin ve yorum sınırlarının aşılmasına neden olmuştur. Anayasa yargısı, yasama organı ve idareyi hukuk devleti içinde tutmanın en önemli güvencesidir. Yüce yargı, bu görevini yaparken “negatif kanun koyucu” gibi davranmamalı, güçler ayrılığı ilkesini asla ihlal etmemelidir.

Anayasa yargısının hukuk devletinin önemli bir ögesi olduğundan kimsenin kuşkusu yoktur. Ancak bu durum, anayasa mahkemelerine anayasa yapma yetkisini vermez. Böyle bir yetki Anayasa Mahkemesi tarafından kullanılırsa, egemenlik ve irade, milletten ve onun temsilcisi olan Meclisten alınmış olur.

Ayrıca, Anayasa Mahkemesinin, yasama organınca yapılan anayasa değişikliklerini esas bakımından denetlemesi, Mahkemenin hukuki anlamda yetki gaspı yapması anlamına gelmektedir. Anayasa mahkemelerinin özgürlükleri genişletmeye yönelik düzenlemeleri ortadan kaldıracak kararları toplumun önünü tıkar, gelişmesini önler. Hukuk kurallarını zorlayarak ve çeşitli ön yargılara dayanarak verilen kararlar, toplumun geleceğe dönük güvenini azaltır, Meclisi etkinsizleştirir, hukuka ve demokrasiye saygıyı azaltır. Böylesine bir yapı toplumda korku üretir, korkular toplumsal şizofreniye dönüşür ki, bu kısır döngüden çıkmak kolay değildir.

Anayasa Mahkemesinin hukuk devleti ideali ve güçler ayrılığı çerçevesinde verdiği kararların kabul edilebilir olması için kendisini hukuk dışı etkilerden koruması gerekir. Bunun için en önemli koşullardan biri, mahkeme üyelerinin teknik, hukuki donanımlarının bu görevin gereklerini yerine getirebilir düzeyde olmasına bağlıdır. Anayasa Mahkemesinin kimi kararları mahkemenin üye yapısından kaynaklanan nedenlerden dolayı hukuki anlamda tartışma içermektedir. Disiplinlerarası bilgi ve tecrübe gerektiren Anayasa yargısı, Anayasa Mahkemesi üyelerinin Parlamentonun çalışma usulleri ve özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzük’ü, Parlamento hukuku konularında ciddi bilgi birikimine sahip olmalarını gerekli kılmaktadır. Bazı iptal kararları incelendiğinde bu bilgi açıklığını kolayca fark etmek mümkündür. Diğer taraftan, Anayasa Mahkemesinin birçok kararının teknik, hukuki metinlerden ziyade üyelerin politik görüşlerini ilan eden metinler olması, Mahkemenin toplumsal değişmeyi ve talepleri hiç hesaba katmayan bir tutum içinde bulunması şaşırtıcı değildir.

Kanunların Anayasa’ya uygunluğu gibi fevkalade sofistike tartışmaları gerektiren çetin bir alanda isabetli kararlar verecek yargıçların seçiminde, mesleki kriterlerin daha fazla ön planda olması gerektiği kanaatindeyiz. Mahkeme üyeliğine atama yapılmasıyla ilgili mevcut anayasal kurallar, yüksek yargı üyelerinde olması gereken ehliyet ve liyakati garanti etmekten uzak durmaktadır. Bunun için Mahkeme üyelerinin seçim usulleriyle ilgili Anayasa’da değişiklik yapılmalıdır. Üyelerin en az üçte 1’inin ya da yarısının Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmesi gereklidir. Bu değişiklikle Mahkemenin üye yapısı dünyadaki uygulamalara paralel olacak, diğer taraftan da demokratik geleneklere uygun düşecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Yargıcın karar verirken ön yargılardan ve siyasetten ari olarak, soyut hukuk kurallarına göre objektif mantıkla davranarak kararlarını vermesi gerekir. Şunu unutmamak gerekir ki: Yargıç ön yargılar, vehimler, tahminler veya kehanetler üzerine karar verirse orada adalet kirlenir ve adalete olan güven yok olur. Yargıcın objektif tarafsızlığını sağlamanın yolu ise görevini yapanların yetkin insanlar olmasından geçmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokrasi bir kurallar rejimidir, her kurumun bu kurallara azami şekilde uyması gerekir. İktidar gücünün sınırlandırılması ne kadar önemli ise bu gücü sınırlamaya çalışan anayasa yargısının da verdiği kararlarda yargıç devletini anımsatması o derece tehlikelidir. Bu işlevini yerine getirirken Mahkeme hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı kararlardan özenle kaçınmalı ve adil olmalıdır. Unutmamak gerekir ki medeniyetin ilk şartı adalettir.

Sözlerime burada son verirken her iki kurum bütçelerinin hayırlı olmasını temenni eder, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkan.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Sayın Erol Aslan Cebeci. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA EROL ASLAN CEBECİ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılı bütçe kanunu tasarısının Cumhurbaşkanlığı bütçesiyle ilgili söz aldım. Sözlerime başlarken şahsım ve AK PARTİ Grubu adına hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Anayasa’mıza göre Sayın Cumhurbaşkanımız devletimizin başıdır ve bu sıfatla Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milletinin birliğini ve bütünlüğünü temsil eder, Anayasa’mızın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir. Sayın Cumhurbaşkanımız Anayasa’da belirtilen bu görevlerini saygın bir şekilde yerine getirmektedir.

Cumhurbaşkanlığı tarafsız bir makamdır. Bu tarafsızlık sadece siyasi partiler arasında tarafsızlık olarak anlaşılmamalıdır. Bu yüce makam, siyasi tarafsızlığın yanı sıra, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında din, dil, ırk, etnik köken, mezhep, yaşam biçimi, ekonomik durum, eğitim seviyesi gibi konularda da tarafsızlığı kapsar. Özetle, Sayın Cumhurbaşkanımız herkese ve her kesime eşit mesafededir ve tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Cumhurbaşkanıdır. Sayın Cumhurbaşkanımızın bir buçuk yıla yaklaşan icraatlarına bakıldığı zaman da şunu kararlılıkla söylemek isterim ki Sayın Cumhurbaşkanımızın bütün Türk milletinin Cumhurbaşkanı olduğu apaçıktır. Bu dönemde hiçbir şahıs veya grup dışlanmamış, ötekileştirilmemiştir. Sayın Cumhurbaşkanımız milletimizin moralinin artırılmasında, neşe ve mutluluğumuzun paylaşılarak artmasında, üzüntü ve kederimizin ise paylaşılarak azalmasında öncülük etmiştir.

Hepimizin bildiği gibi, Irak’ın uzun yıllardır içinde bulunduğu istikrarsızlık ortamından faydalanan hain terör örgütü, Irak sınırından sivil hedeflere ve güvenlik kuvvetlerimize saldırılarda bulunmaktadır. Hükûmetimiz ve güvenlik kuvvetlerimiz, terörle mücadelede elde edilen geçmişteki tecrübe ve bilgi birikimini de kullanarak terörle mücadeleyi kararlılıkla sürdürmektedir. Bu mücadeledeki kararlılığımız, bireysel hak ve özgürlükler ve yargı sistemimizde sağlanan iyileştirmelerden taviz vermeden devam etmektedir. Bu bağlamda, Sayın Cumhurbaşkanımızın doğu ve güneydoğu illerimize yaptığı ziyaretler ve bu ziyaretler sırasında halkla olan temasları, sadece bölge halkının takdirini ve sevgisini kazanmakla kalmamış, terör örgütünün yalnızlaştırılmasına yardımcı olmuş ve daha da önemlisi bölge halkının devlet, millet ve ortak değerlerle ilgili aidiyet duygusunu artırmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devletin başı olan Sayın Cumhurbaşkanımız, devlet organlarının uyumlu ve düzenli çalışmasını sağlamaktadır. Bu uyum ve düzen, yasama, yürütme ve yargı organlarımız arasında Anayasa’mızda belirtilen ilkeler ve dengeler doğrultusunda çalışmaktadır. Sayın Cumhurbaşkanımızın görev yaptığı dönemde devlet organlarının çalışma verimliliğinin arttığına inanıyorum ve bu verimlilik artışından da milletimizin çok büyük bir çoğunluğunun memnun ve mutlu olduğunu gözlemliyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, Anayasa’da yürütmenin başı Sayın Başbakanımızdır; ancak, devletin başı olarak Sayın Cumhurbaşkanımız, dış politika ve uluslararası ilişkilerde etkin bir rol oynamaktadır. Aslında, geçmiş cumhurbaşkanlarımız da dış politika ve uluslararası ilişkilerde göreceli olarak aktif rol almışlardır. Sayın Cumhurbaşkanımız, ilk on beş aylık görev süresinde, 21 resmî yurt dışı gezi yapmış ve 23 devlet başkanını ülkemizde ağırlamış, 13 çok taraflı ve siyasi toplantıya katılmıştır. Bunlar arasında, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Türki cumhuriyetler, Balkanlardaki komşularımız, Kafkasya’daki komşularımız, Avrupa Birliği üyesi ülkeleri sayabilirim. Yalnız, burada dikkatinizi çekmek istediğim husus, bunlar sadece birer dış politika faaliyeti değildir. Çünkü Sayın Cumhurbaşkanımız bu ziyaretlerinin büyük bir kısmında yanında iş adamlarımız, sanayicilerimiz ve yatırımcılarımızla birliktedir ve bu insanların yurt dışında yaptığı iş bağlantılarına yardımcı olmuştur. Böylece, aslında uzun bir aradan sonra Türk iş dünyası, yurt dışı ekonomik ilişkilerinde Hükûmetimizle birlikte Cumhurbaşkanlığı kurumumuzun da desteğini almıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanımız, görev yaptığı bu sürede sivil toplum, medya, spor, bilim, kültür ve sanat dallarına da önem vermiş ve Türkiye’de çeşitli konularda öne çıkmış, ülke çapında, hatta dünya çapında bir değer olan sivil toplum kuruluş temsilcileri ve medya mensupları, tarihçiler, edebiyatçılar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

EROL ASLAN CEBECİ (Devamla) – …ve bu insanları düzenli toplantılarla Çankaya’da ağırlamış, onların görüşlerini almıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız eğitim, bilim, araştırma ve geliştirme, çevre duyarlılığı, şeffaflık, kaynakların verimli kullanımı gibi konularda öncü, teşvik edici ve özendirici bir rol oynamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, Cumhurbaşkanlığı bütçemizin bu yüce makamın ihtiyaçları çerçevesinde ve hizmetlerin aksatılmadan yürütülmesini sağlayacak şekilde, ayrıca bu kaynakların verimli kullanımı ilkeleri doğrultusunda hazırlandığına inanıyorum. Hem Cumhurbaşkanlığı bütçemizin hem de 2009 yılı bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Cebeci.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Fatoş Gürkan.

Süreniz beş dakika, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2009 yılı bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bizi izleyen aziz milletimizi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’müzün 176’ncı maddesine göre  hazırlanan 2009-2011 dönemi bütçe teklifi: 2009 yılı için 441 milyon 482 bin YTL, 2010 yılı için 504 milyon 160 bin YTL, 2011 yılı için 490 milyon 289 bin YTL olarak önerilmektedir.

Analitik bütçe esasına göre düzenlenen 2009-2011 dönemi bütçe teklifi dokuz harcama yetkisinden oluşuyor. 2009 yılı bütçesindeki oransal dağılımda yoğunluğu oluşturan ilk üç harcama birimi yüzde 65,4 ile Personel ve Muhasebe Daire Başkanlığı, yüzde 15,2 ile Millî Saraylar Daire Başkanlığı, yüzde 11,3 ile Teknik Daire Başkanlığı olmak üzere toplam bütçenin yüzde 91,9’luk oranına sahip olduğu görülmektedir. Kalan yüzde 8,1’lik oranı da altı harcama biriminden oluşmaktadır. Bu bağlamda 2009 yılı bütçe teklifimizin içinde personel giderinin yüzde 52,6; sosyal güvenlik devlet primi giderlerinin yüzde 5,3; mal ve hizmet alım giderlerinin yüzde 16,5; cari transferlerin yüzde 12,8; sermaye giderlerinin ise yüzde 12,8 oranında ağırlığa sahip olduğu görülmektedir.

Meclis bütçe ödeneklerinin yarısından fazlası sosyal güvenlik devlet primi giderleriyle birlikte personel giderlerimize ayrılmaktadır. Memur, geçici personel, açıktan sözleşmeli personel statüsünde görev yapan personelin ücretlerinde Meclis Başkanlık Divanı 18 Kasım 2008 tarihli ve 35 sayılı kararıyla 15 Ağustos tarihinden geçerli olmak üzere ortalama 200 YTL artış gerçekleştirmiştir. Bu ücret artışından faydalanamayan diğer personellerle ilgili çalışmalar da devam etmektedir.

Yine bahsedilen Meclis Başkanlık Divanı kararları ile 657 sayılı Kanun’un 4/C maddesine göre istihdam edilen geçici personelin yiyecek ve giyecek yardımından yararlanmaları sağlanmış ve yasal olarak görevlerine ara verme süreleri on beş günden üç güne indirilerek sosyal ve mali açıdan çok önemli iyileştirmeler yapılmıştır. Ayrıca aynı tarihli Başkanlık Divanı kararı ile her statüdeki personelin bakmakla yükümlü olduğu kişilerin Meclis Baştabipliğince sunulan sağlık hizmetlerinden yararlanmaları kararlaştırılmıştır. Biraz önce MHP Milletvekili Arkadaşımız Rıdvan Yalçın bu hususlarda eleştirilerde bulunmuştu. Sanıyoruz bu konulardan haberi yok, biz bu hususlarda düzenleme yapıldığını söyleme gereği duyduk.

2009 yılı bütçe teklifinin geri kalan kısmı ile mal ve hizmet alım giderleri, cari transferler ve sermaye giderleri karşılanmaktadır. Mal ve hizmet giderleri içerisinde hizmet alımları kapsamında yer alan kiralama ve temizlik hizmeti alım giderleri vardır. Makam hizmetlerinde kullanılmak üzere taşıt satın alınması yerine taşıt kiralama yöntemi tercih edilmiştir. Mevcut araçların bir kısmı ekonomik ömrünü tamamlamış, kalanların da bakım onarım masrafları giderek artmış olduğundan araç kiralama hizmetinin üç yılda bir yapılması ile makamlara daha kaliteli ulaşım hizmeti sunulmuş olacaktır. Bu bağlamda araç kiralamanın ekonomik olmasının yanı sıra hizmette etkinlik ve verimliliğin artacağı, ayrıca kalitenin de yükseleceği düşünülmektedir. Yine bütçede olumlu bir şekilde devam eden temizlik hizmeti alımının genişletilerek devam ettirilmesi öngörülmüştür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; diğer bir gider ise telefon giderleridir. Bu giderin ağırlıklı bölümünü milletvekili arkadaşlarımızın telefonlarına ilişkin giderler oluşturmaktadır. Meclis Başkanlık Divanımızın kararıyla, 2008 yılında milletvekillerinin iki maaş tutarına kadar ödenen tutarları değiştirilmeksizin, sabit telefonların yanında mobil telefon tutarları da dâhil edilmiş, firmalar arası rekabet sayesinde konuşma ücretleri düşmüş ve Meclisimizin sabit hatlara ödediği telefon masrafları azalmıştır.

Yine 2008 yılında iki ayrı mobil telefon firması milletvekillerimize Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisayar altyapısından faydalanmalarını temin için telefon cihazını ücretsiz olarak dağıtmıştır. 2009 yılında da milletvekili arkadaşlarımızın telekomünikasyon hizmetlerinden en iyi şekilde faydalanmasını sağlamak için gerekli girişimler yapılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

FATOŞ GÜRKAN (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Mal ve hizmet alım giderleri kapsamında karşılanan bir başka önemli gider kalemi de sağlık giderleridir. 2008 yılı kullanılabilir bütçe ödeneklerine göre yüzde 3,5 artış oranıyla 56 milyon 404 bin YTL olarak önerilmiştir. Ancak cari transferler tertibinin neredeyse tamamına yakın kısmını 50 milyon YTL’yle 3671 sayılı Kanun gereğince milletvekillerinin yasama organı üyeliği ile açıktan atandığı bakanlık görevi sona erenlerin ve bunların bakmakla yükümlü oldukları aile fertlerinin, ölenlerin aylık veya 5’inci madde gereğince tazminat alan veya müstahak olup da bu tazminatı 5’inci maddenin üçüncü fıkrasındaki şartlar sebebiyle alamayan dul ve yetimlerinin -yurt dışı tedavi giderleri dâhil- tedavileri için, aynı kanunun 7’inci maddesi gereği ölüm yardımı giderleri oluşturmaktadır.

Kuşkusuz 2009 yılı sermaye giderleri teklifi içerisinde en ağırlık payı milletvekillerimizin daha iyi şartlarda ve verimli çalışmaları için yapımı gerekli parlamenter çalışma birimleri binası yapımı ve buna ait…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gürkan.

FATOŞ GÜRKAN (Devamla) – Bitiriyorum…

BAŞKAN – Bitti.

FATOŞ GÜRKAN (Devamla) – Yarım dakika verin.

BAŞKAN – Çok teşekkür ederim.

FATOŞ GÜRKAN (Devamla) – Yarım dakika… Teşekkür edeyim.

BAŞKAN – Size on dakika da vermeyi isterdim ama gerçekten...

Teşekkür ederim, sağ olun.

FATOŞ GÜRKAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum, bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gürkan.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın Muhyettin Aksak.

Buyurun Sayın Aksak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2008 yılı merkezi yönetim bütçemiz 420 milyon 17 bin YTL olarak çıkarılmış, on bir aylık bütçe uygulama süreci içinde taahhüt artıkları, özel ödenek ilaveleriyle bütçemiz 442 milyon 271 bin YTL olmuş, ancak Başkanlık Divanının 31/07/2008 tarih ve 31 sayılı Kararı’yla hizmet binası yapım işinin yeniden tasarlanmasına karar verildiğinden bina yapımına ilişkin söz konusu ödeneğin 2008 yılında kullanılmayacağı anlaşıldığı için 28 milyon YTL Maliye Bakanlığına iade edilmiştir. Bu iadeyle son ödenek durumumuz 414 milyon 471 bin 260 YTL olmuştur. 2008 bütçemizi oluşturan temel giderler için tahsis olunan ve 15 Aralık 2008 tarihi itibarıyla oluşmuş bulunan kullanılabilir bütçe ödenekleri ele alınıp değerlendirildiğinde, 15/12/2008 tarihi itibarıyla 2008 yılı kullanılabilir bütçe ödeneklerinin yüzde 45’ini personel giderleri, yüzde 5,1’ini sosyal güvenlik kuruluşlarına devlet primi giderleri, yüzde 17,2’sini mal ve hizmet alım giderleri, yüzde 12,3’ünü cari transfer ve yüzde 20,4’ünü sermaye giderlerinin oluşturduğu görülmektedir. Bu ödeneklerden 15 Aralık 2008 tarihi itibarıyla 313 milyon 97 bin 733 YTL’si harcanmış olup bu tutar mevcut kullanılabilir bütçe ödeneğinin yüzde 75,6’sına tekabül etmektedir.

Değerli arkadaşlar, 2008 yılı bütçe harcamalarının yanı sıra, Mecliste yaptığımız bazı önemli proje ve çalışmaları da sizlere aktarmak istiyorum.

Milletvekillerimizin teknolojik imkânlarla donatılmış çağdaş ortamda çalışmasını sağlayan Türkiye Büyük Millet Meclisi Kütüphane Araştırma Merkezi, arşiv binası ve Genel Sekreterlik hizmet binası ile ziyaretçi kabul binası yapım kompleksiyle ilgili planlama ve çalışmalar devam etmektedir. Mevcut proje içerisinde yer alan milletvekili çalışma ofislerinin toplam milletvekili sayısının ihtiyacını karşılayamayacağı düşünülerek 2007 yılında yapılması gereken proje ertelenmiş, yeni oluşan Başkanlık Divanının 31 Temmuz 2008 tarihi ve 31 sayılı Kararı gereği mevcut projeye yeni eklemeler ve değişiklikler yapılarak milletvekili çalışma ofisinin sayısı beş yüz yirmiye çıkarılmıştır.

Meclisimizin bilgi ve teknoloji altyapısını güçlendirmek amacıyla geçen dönem Meclis Başkanımız Sayın Bülent Arınç Bey tarafından başlatılan projelerin birçoğu tamamlanma aşamasında olup bunlardan biri de METSİS Projesi’dir. Bütüncül bir iletişim projesidir bu proje. Bu proje ile Türkiye Büyük Millet Meclisi merkez binasındaki tüm ses ve veri, görüntü iletişimi tek bir merkezde toplanmaktadır. METSİS Projesi kapsamında tüm İnternet altyapı ve telefon santralleri de yenilenmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin tüm kampüs alanına ve giriş kapılarına güvenlik kameraları yerleştirilmekte, plaka tanıma, şüpheli nesne algılama gibi uygulamalar da bu proje kapsamındadır.

Yine Meclisimizin çalışmalarını milletimize aktaran Türkiye Büyük Millet Meclisi Televizyonu altyapı güçlendirmesiyle yayın ve çekim sistemleri teknolojik gelişmelere uygun hâle getirilmektedir.

Meclisimizin çevresinde elektronik güvenlik ağı oluşturulacak, proje kapsamında yoğunluğun yaşandığı ziyaretçi giriş bölümlerinde daha hızlı ve güvenli bir sistem uygulanacaktır.

Projenin başlamasına vesile olan geçmiş dönem Meclis Başkanlığımızı yapan Sayın Bülent Arınç Bey’e, projeyi hayata geçiren Meclis Başkanımız Sayın Köksal Toptan’a ve projede bize destek veren, katkı sağlayan Ulaştırma Bakanımız Sayın Binali Yıldırım’a huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir başka önemli proje ise Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu Tutanaklarına Erişim Projesi’dir. Meclisimizin kurulduğu günden beri tutulan tüm tutanaklara elektronik ortamda hızlı ve etkin bir şekilde ulaşmayı sağlayan proje için Meclis arşivinde bulunan tam 1.500 ciltten oluşan 1 milyon 200 bin sayfa doküman tek tek taranmıştır. Oluşturulan yeni erişim sistemiyle tüm tutanaklar üzerinde milletvekili adı, seçim bölgesi, konusu, yasama dönemi gibi bazı anahtar kelimelerle sorgulama yapabilmek mümkün hâle getirilmiştir. Proje şu anda yerel ağ ortamında milletvekillerine ve Meclis çalışanlarımızın hizmetine sunulmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MUHYETTİN AKSAK (Devamla) – Önem verdiğimiz diğer proje de Mevzuat Bilgi Sistemi Projesi’dir. Yeni girişimlerin devam ettiği bu proje ile tüm kanunlara, gerekçelerine, Genel Kurul tutanaklarına, değişiklik önergelerine, tümü veya maddeler üzerinde sorulan sorular ile bu sorulara hükûmet ya da komisyon adına verilen cevap metinlerine erişmek mümkün olmaktadır. Öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisi yerel ağ kullanımına açılan sistem gelecek öneriler ışığında geliştirilerek, daha sonra İnternet ortamında tüm vatandaşlarımızın hizmetine sunulacaktır.

Değerli milletvekillerimiz, tütün ve tütün mamulleri konusunda çıkan yasadan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi Divanında alınan kararlara uyan ve bu konuda duyarlılık gösteren bütün milletvekili arkadaşlarıma sonsuz teşekkür ediyorum, hepsini kutluyorum çünkü diğer kurum ve kuruluşlara da örnek olmuşturlar.

Bu vesileyle bütçemizin Türkiye’mize, Türkiye Büyük Millet Meclisimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aksak.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın İbrahim Yiğit.

Buyurun Sayın Yiğit. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2009 yılı Radyo ve Televizyon Üst Kurulu bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, ülkemizde yapılan radyo ve televizyon yayınlarının teknik ve içerik yönünden düzenlenmesini, yayınların kamu hizmeti anlayışı içinde, kanunda belirtilen yayın ilkelerine uygun olarak yapılmasını sağlamakla görevli, özerk, tarafsız bir kamu kurumudur. Kurumun görev alanı geniş, sorumluluğu da o kadar büyüktür.

Değerli milletvekilleri, demokrasinin vazgeçilmez özgürlüklerinden birisi de iletişim özgürlüğüdür. Bilgi ve haberler olmadan sağlıklı kararlar vermek ve demokratik sürece katılmak mümkün değildir. İletişim ve bilgilendirme olmadan demokrasiler tam manasıyla var olamazlar; kişi ve kuruluşlar ihtiyaç duydukları bilgiyi edinmedikçe, problemlerini açıkça ifade edemedikçe bir katılım sağlanamaz. İletişim özgürlüğünün kullanılması, beraberinde bu özgürlüğü kullananın sorumluluğunu da getirmektedir. Özgürlük ve sorumluluk bir bütünün olmazsa olmaz iki temel unsurudur. “Sorumlu yayıncılık.”, “Sorumlu habercilik.” gibi kavramlar, çoğulcu, katılımcı ve saydam demokrasiye de işlerlik kazandıran unsurlardır. RTÜK yaptığı denetimlerle sorumluların sorumluluklarını yerine getirmeme durumunda halkımızın haklarını korumakta, bir kamu görevi yerine getirmektedir.

Değerli milletvekilleri, halkımız, zamanının büyük bir kısmını televizyon karşısında ya da radyo dinleyerek geçirmektedir. Sabah işe giderken dinlenilen radyo kanalları, akşamları yerini eğlence aracı olarak izlenilen televizyon programına bırakmaktadır. Ancak yapılan bazı programlar ile kültürel yaşamımız, toplumsal yaşamımız ve günlük yaşam değerlerimiz, maalesef ulusal veya mahallî televizyon veya basın yoluyla aile yapımız ve ahlaki değerlerimiz tahrip edilmektedir.

Radyo ve televizyon programları konusunda yayın kuruluşları ve izleyicileri de RTÜK kadar sorumluluk taşımaktadırlar. Çünkü şikâyet edilen ve bilhassa çocuklar için zararlı programlar aynı zamanda en çok izlenen programlardır. Bu nedenle izleyicilerde seçicilik yaratılması, bilinç oluşturulması çok önemlidir.

Televizyon yayınları karşısında en korumasız kesim çocuklarımızdır. Çocuklarımızın televizyoların olumsuz etkilerinden korunması ve yayınlanan programlardan en iyi şekilde yararlanması için Millî Eğitim Bakanlığı ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun ortak çalışması sonucunda medya okuryazarlığı dersi ilköğretim 6, 7 ve 8’inci sınıf müfredatına konulmuştur. Medya okuryazarlığı dersi sayesinde çocuklarımız izleyecekleri programları seçmeyi, televizyon ve radyo yayınlarından en iyi şekilde yararlanmayı öğrenmekte böylece kendileri için tehdit oluşturabilecek yayınları hem kendileri izlememeyi hem de çevrelerini bu konuda uyarmayı öğrenmektedir. Bilinçli toplumun temelleri bu şekilde atılmaktadır. Bu çalışmalarından dolayı RTÜK yetkilileri ve ona destek veren Millî Eğitim Bakanlığını da kutluyorum.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Deniz Feneri’den dolayı kutla.

İBRAHİM YİĞİT (Devamla) – Efendim…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Deniz Feneri’nden dolayı da kutlamayı unutma!

İBRAHİM YİĞİT (Devamla) – Değerli milletvekilleri, şimdi konu, yargıya intikal etmiş bir konu.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) - Konu aynısı, aynısı…

İBRAHİM YİĞİT (Devamla) – Bir dakika izin verir misiniz.

BAŞKAN – Sayın Milletvekilleri, Sayın Ağyüz lütfen…

İBRAHİM YİĞİT (Devamla) – Yargıya intikal etmiş bir konu.

BAŞKAN – Sayın milletvetkilleri…

İBRAHİM YİĞİT (Devamla) – Değerli milletvekilleri, özgürlüklerini tam olarak yaşayabilen, sorumluluklarının farkında bir toplumun oluşturulabilmesinde medyanın önemi büyüktür. Ülke olarak amacımız, halkımızın refah düzeyini yükseltmek, demokrasiyi geliştirmek, toplumsal dayanışmayı sağlamaktır. Basın-yayın kuruluşlarının, yapımcıların, izleyicilerin bu bilinçle hareket etmesi özlemiyle 2009 bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yiğit.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Giresun Milletvekili Sayın Ali Temür.

Buyurun Sayın Temür. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ TEMÜR (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 2009 yılı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, 1994 yılında, 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun ile özerk ve tarafsız bir kamu tüzel kişiliği olarak kurulmuştur. Üst Kurulun gelirlerini, özel radyo ve televizyon kuruluşlarının yıllık brüt reklam gelirlerinden yüzde 5 oranında ayrılacak paylar oluşturmaktadır. Kanun gereğince, gerektiğinde Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinin transfer tertibinde yer alan ödeneğinden de talepte bulunabilen Üst Kurul, 1994 yılı dışında bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinden ödenek talebinde bulunmamıştır.

Kurulun amacı, radyo ve televizyon yayınlarını teknik ve içerik yönünden düzenlemek, yayınların kamu hizmeti anlayışı içerisinde kanunda belirtilen yayın ilkeleri çerçevesinde yapılmasını sağlamaktır. Hâlen Üst Kurulun yayın kütüğünde kayıtlı 23 ulusal, 16 bölgesel, 212 yerel olmak üzere 251 televizyon kuruluşu; 35 ulusal, 99 bölgesel ve 948 yerel olmak üzere 1082 radyo kuruluşu bulunmaktadır. Kablolu ortamda 73 televizyon, uydu ortamında ise 117 televizyon ve 49 radyo, uydu yayını yapmaktadır.

Üst Kurulca bugüne kadar kablo ve uydu ortamında yapılan yayınlar hariç hiçbir kuruluşa kanal, frekans tahsisi yapılmamış, lisans ve yayın izni verilmemiştir.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu televizyon ve radyo yayınlarıyla ilgili izleme ve değerlendirme faaliyetlerini sürdürmektedir. İlgili yasanın gereği olarak Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde faaliyette bulunan radyo ve televizyon yayınları, aynı kanunun  4’üncü maddesindeki yayın ilkelerine ve Türkiye'nin taraf olduğu milletlerarası anlaşmalara uygunluğu açısından denetlenmiştir.

Yine, bu Kurul, radyo ve televizyon yayınlarının denetimini tarafsız yapabilmek için üç ayrı yöntem uygulamaktadır:

RTÜK uzmanları tarafından yapılan doğrudan denetim.

Alo RTÜK-178 numaralı iletişim hattının vatandaşların kullanımına sunulmasıyla yapılan denetim.

RTÜK web ve RTÜK e-posta kanallarından gelen izleyici şikâyetlerinin değerlendirilmesiyle yapılan denetim.

Alo RTÜK iletişim merkezine 2007 yılında 151.233 adet, 2008 yılının dokuz aylık döneminde ise 35.719 adet şikâyet gelmiş, iletişim merkezi sisteminde işaretlenerek değerlendirilmiştir.

Yine, RTÜK, denetim faaliyetlerini yeni projelerle geliştirmeye devam etmektedir. Bu bağlamda, izleyici temsilciliği, kamuoyu araştırmaları, medya okuryazarlığı, akıllı işaretler, çocuk web sitesi, İnternet okuryazarlığı, kompozisyon yarışması, akıllı işaretler resim yarışması, gençlik şöleni, doğru ve güzel Türkçe kullanımı ödülleri gibi faaliyetlerle kamuoyunu iyi yönde geliştirecek, aile yapımıza uygun, gençlerimizin ve çocuklarımızın gelişimlerine olumlu katkı sağlayacak çeşitli projeler uygulamaya koymuştur.

Sayın milletvekilleri, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 2008 yılı bütçe uygulamaları sonuçları şu şekilde gerçekleşmiştir: 2008 yılı bütçesinde öngörülen gelirler toplamı 150 milyon 877 bin YTL, 30 Eylül 2008 tarihi itibarıyla tahsil edilen gelirler 60 milyon 986 bin YTL, 2008 yılı gider bütçesiyle öngörülen giderler toplamı 150 milyon 877 bin YTL’dir. Yine, 30 Eylül 2008 tarihi itibarıyla giderler toplamı 61 milyon 547 bin 516 olarak gerçekleşmiştir.

Değerli milletvekilleri, RTÜK bütçesi görüşülürken birkaç noktayı daha dile getirmeden geçemeyeceğim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Mesela Deniz Feneri’nden de bahset.

ALİ TEMÜR (Devamla) - Çocukların ve gençlerin gelişiminde televizyonun son derece önemli yeri bulunmaktadır. Ancak, televizyonlardaki yayınların büyük bölümünün çocuklarımızın gelişimine olumlu katkısı yoktur. En fazla izlenen televizyon kuruluşlarının yayınlarında bile reyting kaygısıyla yapılan magazin, müzik ve şiddet içerikli programlar bulunmaktadır.

Benden önce RTÜK’le ilgili söz alan bir milletvekilimiz, RTÜK Başkanımızın ciddi belgelerle suçlandığını ifade ettiler, fakat, biz, hukuku en üstün tutması gereken bir mevkinin görevlileriyiz, yetkilileriyiz. Dolayısıyla, hiç kimse, hakkında kesinleşmiş bir yargı kararı bulunmadığı sürece suçlu ilan edilemez, suçlanamaz, karalanamaz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Dosya niye gelmiyor Almanya’dan?

ALİ TEMÜR (Devamla) - Bu konuda da şu ana kadar RTÜK Başkanımız gerekli açıklamaları yapmıştır. Hakkında hiçbir ciddi belge, bilgi söz konusu değildir. Bu konuyla ilgili açıklama yapanlar hakkında mahkemelere gerekli suç duyuruları yapılmıştır.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Dosya niye gelmiyor? Dosya niye gelmiyor Almanya’dan; niye gelmiyor dosya?

ALİ TEMÜR (Devamla) - Ben, bu bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Temür.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Sayın Haydar Kemal Kurt.

Buyurun Sayın Kurt. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 2009 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Anayasa Mahkemesine ilişkin bölümü üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, Anayasa Mahkemesinin temel görevi yasama organının kimi işlemlerinin Anayasa’ya uygunluğunu denetlemektir. 1982 Anayasası’nın 148’inci maddesine göre Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün Anayasa’ya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler.

Ülkemizde Anayasa Mahkemesi, anayasal görevi dışına taşarak âdeta anayasa yapan, yasa yapan, anayasa değişikliklerinin esas olarak nasıl olması gerektiğini belirleyen yasa koyucu bir organ hâline bürünmüştür; hatta ülke gündemini derinden etkileyen kimi kararlarıyla hiç olmaması gereken bir konuma, siyasi aktör pozisyonuna bürünmüştür. Örneğin “türban düzenlemesi” olarak anılan düzenleme konusunda verdiği kararla kimi hukukçularımıza göre kırk altı yıllık tarihinin en tartışmalı kararını vermiştir. Bu kararla mahkeme, Anayasa’nın kendisine yasakladığı yetkiyi kullanmış, yasama organının yetkisini gasp etmiştir. Yine Anayasa Mahkemesi kamuoyunda “kapatılan belediyelerle ilgili düzenleme” olarak bilinen yasa değişikliğinin iptaline ilişkin davada verdiği kararla âdeta yasama organı gibi davranarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin nüfus kıstasına dayalı düzenlemesini kendince yeni kriter getirerek ya da kriterler getirerek iptal etmemekle birlikte yasanın özünde olmayan istisnalar getirebilmiştir.

Anayasa Mahkemesinin üye seçimi konusu dünyada eşine rastlanmayan usullerle gerçekleştirilmektedir. Dünyada parlamentosu Anayasa Mahkemesine üye seçmeyen tek ülkeyiz. Ayrıca ülkemizde anayasa yargısı bakımından hiç ilgisi olmayan kurumlar Mahkeme üyelerinin bir kısmını belirlemektedir. Anayasa Mahkemesi üyeleri bilindiği gibi 11 asil üyeden oluşmaktadır. Bunlardan 3 asil, 1 yedek üyeyi doğrudan Cumhurbaşkanı, 2 asil ve 2 yedek üye Yargıtay, 2 asil ve 1 yedek üye Danıştay, 1 asil üye Askerî Yargıtay, 1 asil üye Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, 1 asil üye Sayıştay, 1 asil üye YÖK tarafından gösterilen adaylar arasından Sayın Cumhurbaşkanınca atanmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin ise bu hususta hiçbir üye önerisi bile söz konusu değildir. Dünyanın birçok ülkesindeki uygulamaların aksine, millet iradesinin Anayasa Mahkemesinin oluşumunda yetkisizliği, yasa koyucunun devre dışı bırakılması anlamından başka bir şey değildir.

Diğer taraftan, Anayasa Mahkemesinin iş yoğunluğu, kararların verilmesindeki geçen süre dikkate alındığında, mevcut yapısının kifayetsizliği fiziki olarak da ortadadır. Bu nedenle, Anayasa Mahkemesinin daire sayısı artırılmak suretiyle ve bu çerçevede işleyiş ve görev dağılımı ile personel yapısının yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.

Yine, Anayasa Mahkemesi üyelerinin hukukçu kişilikleri esas alınarak belirlenmesi muhakkak bir kere daha değerlendirilmelidir.

Görev süreleri itibarıyla da, atanan hâkimlerin emekli oluncaya kadar süre sınırı olmaması hususu da tekrar değerlendirilmelidir.

Son olarak, yargı erkinin en üst organı Anayasa Mahkemesinin, göreviyle mütenasip olmak üzere, imkân ve kaynakları muhakkak artırılmalıdır, ülke ve dünyadaki gelişmeleri yakinen izleyip değerlendirebilecek ulusal ve uluslar üstü alanda hukukun oluşumunda ülkemize yarışır etkinlik düzeyine kavuşturulması için her türlü imkân tanınmalıdır.

Sözlerime son verirken, Anayasa Mahkemesi ve merkezi idare bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diler, hepinize saygılarımı sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kurt.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ağrı Milletvekili Sayın Abdulkerim Aydemir.

Buyurun Sayın Aydemir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULKERİM AYDEMİR (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 mali yılı bütçesi görüşmeleri kapsamında anayasal yüksek denetleme ve yargı organımız olan Sayıştayın bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarihsel gelişim içinde mutlak yetkili hükümdarların yasama yetkilerini seçimle işbaşına gelen parlamentolara devretmek zorunda kalmalarıyla, devlet gelirlerinin toplanmasına ve giderlerin yapılmasına izin verme yetkisi ya da özlü bir deyişle bütçe hakkı, parlamentolara geçmiştir. Millet adına denetim ilkesi başlangıçta parlamentonun en kapsamlı etkinliğini oluşturmuş ise de zamanla icra ettikleri fonksiyonların genişlemesi ve her alanda olduğu gibi denetim alanında da uzmanlaşmış kurumlara ihtiyaç duyulmasının bir sonucu olarak sayıştaylar kurulmuştur, demokratik devlet yapımızın vazgeçilmez unsurları arasında da yer almıştır.

Sayıştayımız, 832 sayılı Sayıştay Kanunu’na göre kurulmuş olup Anayasa gereğince, Yüksek Mahkemece adlandırılan, şeffaflık ve hesap verilebilirlik sağlanarak kamu kaynaklarının etkin ve verimli bir şekilde kullanılabilmesini gerçekleştirmek için, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim görevini sürdüren tek kurumumuzdur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 22’nci Dönemimizde yapılan Anayasa değişikliğiyle Sayıştayın denetim alanını sınırlandıran birtakım engeller kaldırıldı. Ayrıca, önemli anayasal ve yasal değişiklikler yapılarak, Sayıştay meslek mensuplarının özlük haklarına ilişkin olarak da önemli iyileştirmeler yapılmıştır.

Yine, Meclis olarak yaptığımız değişiklikle, 832 sayılı Sayıştay Kanunu’na 12’nci madde eklenerek, Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarında gerek ihtisas komisyonlarında ve gerekse araştırma ve soruşturma komisyonları çalışmalarında, alınan karar üzerine, Sayıştaya da belirlenen hususlarda inceleme ve denetim yapma ve yaptırma hususu bu Kanun’a eklenmiştir. Ayrıca bu çalışmalarda, Sayıştayın uzun yıllardır sahip olduğu uzman birikiminden yararlanma imkânı getirilmiş bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yukarıda, az önce zikrettiğim Sayıştayın kamu mali yönetimi ve denetimi alanında güçlendiren yasal düzenlemelerin dışında, hâkim ve savcıların özlük haklarını bire bir eşitleyen düzenlemeler de yapılmıştır.

Yine, Sayıştay denetçilerinin mesleki gelişimlerine katkıda bulunmak üzere, Sayıştayımızın yaptığı ciddi çalışmalarla, üç yıldır belirlenen bir program çerçevesinde, Avrupa Birliği katılım sürecine paralel olarak Sayıştay meslek mensuplarının yurt dışında ciddi eğitimler alınmasına katkıda bulunulmuştur.

Ayrıca, Sayıştay denetiminin kapasitesini güçlendirmek anlamında da gerek hizmet içi ve gerekse diğer ülke sayıştaylarıyla iş birliği anlamında ciddi eğitim çalışmaları yapılmıştır.

Bir yüksek denetim ve yargı organı olan Sayıştayımızın Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduğu raporların güvenilir olması ve kamu mali yönetiminin iyileştirilmesine katkı sağlayabilmesi, Sayıştayın denetim yetkisinin tüm kamu yönetimini kapsaması ve uluslararası denetim standartlarına uygun bir denetim gerçekleştirmesi için yine Meclisimize önemli işlev düşmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu gereğince her ne kadar Sayıştayın görev alanı özellikle dış denetim açısından önem arz etmekte ise de ancak bunun yeterli olmadığını, Sayıştay Kanunu’nda yapılacak değişikliklerin mutlaka gerekli olduğunu düşünüyorum. Yine Sayıştay Kanunu’nda yapılacak değişikliklerle Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile getirilen birtakım düzenlemelere paralellik sağlanacaktır. Makro mali disiplinin sağlanması, dağıtılan kaynakların verimli ve etkili kullanımı, etkin bir hesap verme sorumluluğu sisteminin kurulması ile bir bütün denetim sağlanmış olacaktır. Ayrıca, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ve Avrupa Birliği mevzuatına uyumun yanı sıra da Yüksek Denetim Kurumları Uluslararası Teşkilatının da kabul ettiği standartların yakalanması mümkün olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; ben sözümü fazla uzatmayacağım ama sonuç olarak söylemek istediğim önemli husus: Demokratik sistemlerin gelişmesinde ve geliştirilmesinde en önemli olan husus, hesap verilebilirliğin ve millet adına görev yapan milletvekillerinin parlamentoların mali sistemini denetleyebilmesidir. Bu anlamda sayıştaylara da önemli görevler düşmektedir.

Ben, bu dilek ve düşüncelerle Sayıştayımızın 2009 yılı bütçesi ile 2007 kesin hesap bütçesi ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ABDULKERİM AYDEMİR (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

…görüşmekte olduğumuz 2009 merkezi yönetim bütçe kanunumuzun tüm milletimize hayırlı olması temennisiyle yüce heyetinizi bir kez daha saygılarımla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydemir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Sedat Kızılcıklı.

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 mali yılı bütçesi görüşmeleri kapsamında anayasal yüksek denetleme ve yargı organımız olan Sayıştayın bütçesi hakkında grubumuzun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi şahsım ve grubumuz adına saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, tarihsel gelişim içinde hükümdarların yasama yetkilerini seçimle işbaşına gelen parlamentolara devretmek zorunda kalmasıyla birlikte devlet gelirlerinin toplanmasına ve giderlerinin yapılmasına izin verme yetkisi, bütçe hakkı parlamentolara geçmiştir. Parlamentolar bütçe aracılığıyla yürütme organına verdikleri yetkilerin kendi koydukları ilke ve sınırlar içinde uygulanıp uygulanmadığını bütün ayrıntılarıyla denetleme ihtiyacı içinde olmuşlardır. Bu ihtiyacın bir sonucu olarak parlamento adına görev yapan uzman ve tarafsız kurumların kurulması düşüncesi doğmuştur. Sayıştaylar, işte bu tarihsel gelişim ve ihtiyacın ürünüdür.

Ülkemizde Sayıştay, 19’uncu yüzyılda başlayan yenileşme hareketleri çerçevesinde 29 Mayıs 1862 tarihinde Padişah Abdülaziz döneminde kurulmuş, 1876 Anayasası’nda da yer alarak anayasal bir kuruluş olmuştur. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte de 1924 Anayasası’nın 100’üncü maddesinde yer alarak devletin bütün gelir ve giderlerini denetlemekle görevlendirildiği açıkça belirtilmiştir. 1961 Anayasası’nın 127’nci maddesine ve 82 Anayasası’nın 160’ıncı maddesine göre Sayıştay, merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetleyen ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlayan ve kanunlarla kendisine verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapan bir kuruluş olarak görevlerini sürdürmektedir. Yine aynı maddeye göre, mahallî idarelerin hesap ve işlemlerinin denetimi ve kesin hükme bağlanması da Sayıştay tarafından yapılmaktadır.

832 sayılı Kanun’da, 1260, 2534, 3162, 3677, 4149, 4963, 4969 ve 5018 sayılı kanunlarla günün ihtiyaçlarına paralel çeşitli değişiklikler yapılmıştır. Sayıştay Kanunu’na 4149 sayılı Kanun’la eklenen verimlilik ve etkinlik değerlendirmesi maddesiyle Sayıştaya son derece çağdaş yetkiler ve sorumluluklar verilmiştir. Anılan kanun hükmüne göre Sayıştay, denetimine tabi kurum ve kuruluşların kaynaklarını ne ölçüde verimli, etkin ve tutumlu kullandıklarını incelemeye yetkili kılınmıştır. Son olarak 5018 sayılı Kanun, Anayasa’da yer alan bazı düzenlemelerin değişikliğini zorunlu hâle getirmiş ve 29 Ekim 2005 tarihinde Sayıştay ile ilgili 160’ıncı madde de dâhil olmak üzere Anayasa’nın bazı maddelerinde değişiklik yapılmıştır. Anayasa değişikliğiyle Sayıştayın denetim alanı sosyal güvenlik kurumlarını da kapsayacak şekilde genişletilmiş, yerel yönetimler üzerindeki denetim yetkisine Anayasal dayanak kazandırılmış ve daha önce özel kanunlarla denetim dışında tutulan birçok kurum ve kuruluşun Sayıştay denetimine alınması sağlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; diğer yandan Sayıştayın denetim alanında öncü rolü oynayabilmesi, başka bir deyişle Türk denetim sistemini etkileyebilecek ve yönlendirebilecek konuma gelmesi, dünyaya açılmasına, ikili ve çok taraflı ilişkiler kurmasına bağlıdır. Bu çerçevede Sayıştay dünyadaki çağdaş gelişmeleri yakından izlemek için dış ilişkilere daha fazla önem vermeye başlamıştır. Böylece, gerek uluslararası kuruluşlar ve gerekse diğer sayıştaylarla gerçekleştirilen ikili ilişkiler yoluyla ciddi bir bilgi ve deneyim elde edilmiştir. Bu kapsamda, Sayıştay, Uluslararası Yüksek Denetim Kurumları Teşkilatı, Avrupa Yüksek Denetim Kurumları Birliği, Asya Yüksek Denetim Kurumları Teşkilatı ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ülkeleri Sayıştayları Birliği üyesidir. Ayrıca bu yılın haziran ayında Avrupa Yüksek Denetim Kurumları Birliğinin Yönetim Kurulu üyeliğine seçilmiştir. Bu görevi altı yıl boyunca yürütecek olan Sayıştay’ın buna ek olarak da Asya Yüksek Denetim Kurumları Teşkilatı ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ülkeleri Sayıştayları Birliğinde de yönetim kurulu üyelikleri devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri, Sayıştayda 750 meslek mensubu, 11 savcı ve savcı yardımcısı ve 542 yönetim mensubu olmak üzere 1.303 personel görev yapmaktadır. 2008 yılı içinde 60 adet denetçi yardımcısı alınmış olup bunların eğitimi devam etmektedir. Bu yıl da 60 denetçi yardımcısı adayı daha alınması planlanmaktadır.

Konuşmamın son bölümünde 2009 yılı bütçesiyle ilgili bilgiler vermek istiyorum. Sayıştayın 2009 bütçesi bir önceki yıla göre yaklaşık yüzde 11,5 artışla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

… 100 milyon 575 bin 750 lira olmuştur. Bu tutarın 63 milyon 676 bin 300 lirası personel gideri, 6 milyon 829 bin lirası sosyal güvenlik kurumlarına devlet primi gideri, 19 milyon 666 bin 750 lirası mal ve hizmet alımı gideri, 411.700 lirası cari transferlerden, 9 milyon 992 bin lirası sermaye giderlerinden oluşmaktadır.

Görüldüğü gibi 2009 yılı bütçesinin yaklaşık yüzde 70’i personel giderleri ile sosyal güvenlik kurumlarına devlet primleri giderlerine, yüzde 19’u mal ve hizmet alımı giderlerine, yüzde 10’u ise sermaye giderlerine ayrılmıştır.

Bütçemizin hayırlı olması temennisiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kızılcıklı.

Şimdi sıra Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık’ta.

Buyurun Sayın Sakık. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

DTP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini sizlerle paylaşmak adına buradayım. Kendim ve grubum adına sizi saygıyla selamlıyorum.

Sevgili arkadaşlar, dün tabii burada çok böyle fırtınalı bir görüşme geçti. Sayın Başbakanın ruh hâli belli. Bu ülkede hayatın her alanında günah keçisi sayılan Kürtler…

Yine dün, aslında, bütçe görüşmelerinde bir bütçeden çok bir savaş bütçesinin edasıyla bu Parlamentoda tartışmalar başladı. Bu dilin, bu üslubun kimseye bir yararı yok. Sayın Başbakan da bunu bilmeli ve bu ülkeyi yöneten herkes de bunu iyi bilmelidir. Yani tehdit, baskı, dönüp Kürtlere hakaret etme hakkını hiç kimse size vermez.

Sayın Cumhurbaşkanı seçildiği gün umutlanmıştık, buradan yaptığı konuşmada “Farklılıklarımız bizim zenginliğimizdir.” demişti. Geçen konuşmamızda, geçen bütçede de Meclis Başkanımızın da konuşması bu doğrultudaydı, Sayın Başbakanın 2005 yılında Diyarbakır’daki konuşmaları da bu doğrultudaydı. Ama bekledik; gerçekten ne oluyor, ne bitiyor, yani bu farklılıklarla ilgili ne yapılacak, nasıl bir adım atılacak ama gördüğümüz, yine eski politikalarla yeniden hayatı dizayn etmek, ret ve inkâr politikaları ve Kürtleri aşağılamak.

Sayın Cumhurbaşkanı Kurban Bayramı’nda Diyarbakır’a gidecekti. Yine umutlandık. Diyarbakır’a gitmiş olsaydı, eminim ki sivil toplum örgütleri, oradaki halk bir bütün olarak Sayın Cumhurbaşkanını kucaklayacaktılar ve bu noktada açıklamaları da oldu ama sağlık nedeni gösterilerek, işte, “Kulağında sorunlar var, Diyarbakır’a gidemiyor…” Bu, bizce çok inandırıcı bir gerekçe değil.

İkincisi: Yine Sayın Cumhurbaşkanı Bağdat’a gidecekti, oradaki Kürtlerle diyalog kurulacaktı; belki iç barışımıza bir katkı sunulur umuduyla o gidişi de umutla bekledik ama o da gerçekleşmedi. Orada da sağlık nedenleri… Oysaki biz, bu sağlık nedenlerinin bir bahane olduğunu düşünüyoruz ve şuradan bir sual sormak istiyorum: Sayın Cumhurbaşkanı yirmi aydır Cumhurbaşkanı, neden hâlen Dışişlerinin konutunda konaklamakta? Türkiye bunu merak ediyor. Bazı şeylerin üstünü kapatamazsınız. Buraya gelip bize buradan diklenmek çok hoş. Bunu Türkiye halkı sizden bekliyor. Sayın Cumhurbaşkanı niye Köşk’te konaklamıyor? Bunu açıklamalısınız. Eğer böyle bir şey varsa bu daha vahimdir.

Korkunun kuşattığı alanlarda siyaset yapılmaz. Eğer Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nü korku kuşatıyorsa, Anayasa Mahkemesini korku kuşatıyorsa, Parlamentoyu korku kuşatıyorsa insanlar nefes alamaz, bırakın politika üretmeyi. Böyle korkuların egemen olduğu bir yerde siyaset dizayn edilmez. Bu korkudur, bu telaştır. Sayın Cumhurbaşkanının bu sıkıntılarını bilmek istemek, Parlamentonun asıl görevidir. Cumhurbaşkanı halkın iradesiyle Parlamentoda bulunmaktadır. Biz DTP olarak Sayın Cumhurbaşkanına “sen” diye hitap etmiyoruz. Evet, bu halkın Cumhurbaşkanıdır. Onun gereği yapılmalıdır. Ama Sayın Başbakanın bu sıkıntılarını, yine, en zayıf halka Kürtler ve DTP olarak buradan saldırmasını da, evet, bu noktada anlıyoruz.

Şimdi, dünyadaki krizin yansıması belli…

YAHYA DOĞAN (Gümüşhane) – Şu korku nedir? Şu korkuyu bir açıklar mısın? SIRRI SAKIK (Devamla) – Ben sualler soruyorum, çıkıp cevap versinler.

YAHYA DOĞAN (Gümüşhane) – Neyin korkusu?

SIRRI SAKIK (Devamla) – Ben söylüyorum: Evet, Sayın Cumhurbaşkanı niye konutta ailesiyle birlikte kalmıyor? Onu soruyorum. Muhataplarım çıkıp bunu cevaplandırabilirler.

Değerli arkadaşlar, şimdi, dün, burada, sürekli, Başbakan, Ana Muhalefet Partisi Lideri birbirlerine, buradan, tablolar çıkararak birbirlerine seslendiler. Sayın Başbakan hâlen 1970’lerde. Oysaki Türkiye 2008, birkaç gün sonra 2009’a giriyoruz, 2008’de olan bir ülke 1970’lerin ruhuyla hareket edemez. Bir sürü tablolar çıkarttı ve bu tablolardan o dönem Türkiye’yi yönetenleri sorumlu tuttu.

Peki, bugün, biz de Sayın Başbakana soruyoruz: Bu ülkede bugün her şey güllük gülistanlık mı? Bu ülke insan hakları konusunda ciddi şekilde kötü bir sınav verirken, her gün patır patır Anadolu çocuklarını ölüme gönderirken, bu çocuklar toprağa gömülürken buradan çıkıp çocuklarınızla ilgili “Siyasetçilerin çocuklarına alanlar açtık.” diyor, “Rahat nefes alsınlar...” Biliyoruz, siz çocuklarınızı Amerika’da, çocuklarınızı Avrupa’da okuttunuz, onlara istikbal aradınız Avrupa’da, Amerika’da. Bizim Amerika’ya gidecek çocuklarımız yok. Amerika’ya gidecek ve orada istikbal vaat eden hiçbir Anadolu çocuğu yok. Varsa sizin çocuklarınızdır. Bizim çocuklarımız, Türk’üyle, Kürt’üyle bir bütün olarak bu anlamsız kavgada yaşamlarını yitiriyorlar. Biz bu kavganın bitmesini istiyoruz. Bu kavganın bitmesinin, bu Parlamentonun üreteceği politikalardan, çıkaracağı yasalardan, Anayasa’dan geçtiğini söylüyoruz. Onun için ne gerekiyorsa yapılması gerektiğini hep söylüyoruz. Ama ne yazık ki bu noktada küçük bir adım bile atılmıyor.

Bakın, cumhuriyetimizin kuruluşundan bu güne kadar… Bu, Nazım Hikmet: Türkiye’nin yüz akı; bu, sürgünde öldü. Bunun gibi onlarca insan sürgünde yaşamını yitirdi. Bu, bir sanatçı, Ahmet Kaya: Bu, sürgünde öldü; bir Kürtçe şarkı söylediği için. Yine bu, uluslararası bir karakter, Yılmaz Güney: Sürgünde öldü. Şimdi, böyle bir ülkede yaşıyoruz, demokratikleşme ve özgürleşmeyle ilgili küçük bir adım atılmıyor, halkların özgürlüğü için küçük bir çaba sarf edilmiyor ve çıkıp burada farklı edebiyatlar yapılıyor.

Peki, ben soruyorum size: Şimdi, bu, yoksulluk değil de ne? İftar çadırında binlerce insan kuyrukta. Hani sosyal devlettik?

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Ramazan bereketi.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Hani sosyal devlettik? Bu, bir sadaka devletinde olur. Bu, geri kalmış ülkelerin kaderidir. Türkiye bunu hak etmiyor.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – İftarı, top atılmasını bekliyorlar, sadaka madaka değil. Sen anlayamazsın! Oruç tutanlar, o sıralarda seve seve beklerler.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Ya orucu, dini acımasız bir silah gibi kullanmayınız. İngilizler de sizin gibi, Çinlilere afyon içirerek yüzyıl onları idare ettiler. Şimdi, siz de kutsal dinimizi bu halka karşı bir afyon gibi kullanıyorsunuz, bir acımasız silah gibi kullanıyorsunuz. Din sizin tekelinizde değil. Biz dini sizden öğrenecek değiliz. Siz buralara geldiğinizde, bilmiyorum ama, bizim halkımız Müslüman’dı. Bunu kullanmayınız, bir halkın dinini ve inançlarını istismar ederek onların duygularını sömürmeyiniz.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Siz de etnik yapıyı sömürüyorsunuz.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Biz etnik yapıyı sömürmüyoruz. Bakın, biz neyi sömür… Biz hiçbir şeyi sömürmüyoruz. Bizim tek yaptığımız şey… Sevgili Arkadaşım, sen kendi kimliğinle ilgili ne istiyorsan ben de onu istiyorum. Var mı? Bu benim insanlığım… Yani, uluslararası hukuk mu dersin, insanlık mı dersin, ben onu talep ediyorum, fazla bir şey talep etmiyorum ben.

Şimdi, bu bir kadın; sokakta polisler tarafından coplanıyor. AKP İktidarı döneminde oldu.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Taş atıyorlar, o da cevabını alıyor.

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayın lütfen Sayın Hıdır.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Bakın, şimdi ona da cevap vereceğim.

Bu bir polis; gaz bombası atıyor. Nereye atıyor?

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Hastaneye.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Evet, hastaneye, savaşta bile atılmayacak yerlere. Sizin denetiminizde olan bir polis hastaneye gaz bombası atıyor.

Bu, Uğur Kaymaz, on iki yaşında; Kızıltepe’de bedenine on üç kurşun sıkılarak öldürüldü.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Onu kim sürdü meydana?

SIRRI SAKIK (Devamla) – Onu kim sürdü?

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Evindeydi, evindeydi.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Evindeydi, kapının önünde öldürüldü.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Evet.

“Çocuklar vurulur sorgusuz sualsiz, çocuklar vurulur.

Kurşun rengi mevsimlerde.

Lakin, katli vaciptir kendi yurdunda mülteci Kürt çocuklarının.”

İşte bu Uğur Kaymaz; bir Kürt çocuğudur.

Şimdi, sizin iktidarınız döneminde her gün sokakta insanlar katledildi, ensesinden insanlar vurularak öldürüldü “dur” ihtarına uymadıkları için. Bu Uğur Kaymaz on iki yaşındaydı. Bu Uğur Kaymaz Kızıltepe’nin göbeğinde bedenine on üç kurşun sıkılarak öldürüldü ve sonra ne oldu biliyor musunuz? Uğuz Kaymaz’ın katilleri Mardin’de yargılanmadı, alıp getirdiler, Eskişehir’de yargılandılar ve katillerin hepsi beraat etti. Şimdi size soruyorum: Sizin de on iki yaşında çocuklarınız var. Kalaşnikofun boyu Uğur Kaymaz’ın boyundan daha uzun. Yanına o “keleş”i koydular, “Çatışmada öldürüldü.” dediler. Sizin çocuklarınız -elinizi vicdanınıza koyun- keleş kullanabilir mi? Sizin çocuklarınız böyle bir çatışmanın içerisinde olabilir mi? Bu çatışmada ölen bu Uğur Kaymaz’ı kendi çocuğunuzun yerine koysanız oradan laf atmazsınız.

Bakın, yanı başımızda…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Biz çocuklarımıza devletin polisine taş attırmıyoruz. Çocukları meydanlara sürüp, suistimal etmiyoruz.

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Bir susar mısın, dinler misin konuşmacıyı!

BAŞKAN – Sayın Hıdır… Sayın Hıdır…

SIRRI SAKIK (Devamla) – Şimdi, siz eğer çocukların evini barkını yakarsanız, 3 bin-5 bin arasında insanı kendi toprağından sürerseniz, o çocuklar gelip varoşlarda eğitimsiz, sağlıksız ve o çocukların kardeşleri ölmüş, o çocukların kardeşleri, dayıları cezaevlerinde ve o çocuklara ikinci sınıf, üçüncü sınıf muamele yaparsanız kafanıza pabuç da yersiniz!

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Bağımsız hukuk yargılamış, cezaevine girmiş. Bağımsız hukuka dil uzatmaya hakkınız yok. Hepimiz aynı hukukla yargılanıyoruz.

FATMA KURTULAN (Van) – Dinleyin, dinleyin! Kürsüye çıkınca cevap verirsiniz.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Çıkıp cevap verirsiniz.

Bakın, Yunanistan yanı başımızda, Yunanistan’da ne oluyor kaç gündür? Yunanistan’da on altı yaşındaki bir çocuk öldürüldü, bütün Yunanistan’da vicdan sahibi olan her insan ayakta ve bütün Parlamento, A’dan Z’ye bütün Parlamento o çocuğun anısına saygı duruşunda bulundu ve komisyonlar oluşturdular. Zararları olan bütün insanların zararları ödendi. Demokrasi bu. Peki, biz hangi gün o polis kurşunlarıyla ölen insanların anısına burada bir dakikalık saygı duruşunda bulunduk; biz hangi gün bu Uğur Kaymaz için iki laf ettik Allah aşkına söyler misiniz? Bu kadar nasırlaşmış vicdanlarla siyaset olmaz. Burada, bu ülkede iç barışı sağlayamayız.

Sevgili arkadaşlarım, şimdi -çok fazla zamanımız yok- ben RTÜK’le ilgili ve son günlerde özellikle Sayın Başbakanın bizimle ilgili söylediği ve…

Bu sorunları çözmezseniz ne olur biliyor musunuz? Buralarda sizin gibi birçok siyasi parti geldi geçti. ANAVATAN yok bugün, DYP yok yani bütün aktörler yok oldu. Ne oldu biliyor musunuz? Sayın Mesut Yılmaz çok şanslı, tek başına geliyor, şu köşede oturuyor. Ama emin olun ki, siz bu sorunları çözmezseniz Tayyip Erdoğan’a bu köşede tek başına gelip oturmak bile nasip olmayacak, hiçbiriniz olmayacaksınız.

Siyaset, sorunları çözme sanatıdır. Siz sorunları çözmek için buradasınız. Siz buradan bir başkasının dilini, kültürünü, kimliğini inkâr ederek siyaseti dizayn edemezsiniz. Siz birlik oluşturarak…

Bakın, ne oldu? Dün burada Sayın Bahçeli ve Sayın Erdoğan bir anlamda buluştular. Kürtler “Erdoğan” diyemiyor “Teyip” diyor. Teyp nedir bilirsiniz, bir müzik aletidir, kaseti koyarsınız sürekli kaseti çevirirsiniz. Sayın Tayyip Erdoğan da aynı şeyleri yapıyor, çıkıp Hakkâri’den “Ya sev, ya terk et.” diyor, arkasından… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Öyle bir şey söylemedi. Anlamak istemiyorsunuz, çarpıtıyorsunuz! Türkler de Kürtler de kardeştir ama siz…

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan müdahale edin.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın Hıdır…

SIRRI SAKIK (Devamla) – Biz ne olduğunu biliyoruz.

“Eşit koşullarda gelin siyasette bir arada olalım.” diyor, “Barış içinde bir yarış…” diyor.

Şimdi, derler ki… Bakın, yeniden hazineden pay alacaksınız, bütün partiler. DTP de grubu olan bir parti, bir tek lira para alıyor mu? Hani eşitlik? Hani bu ülkede herkes…

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Parti olarak girin.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Evet, grubu olan bütün bir parti… Ne oluyor? Bir tek lira yok. Nasıl eşit koşullarda siyasete gireceğiz?

Biz bölgeye gittiğimizde bırakın çocukların taş atmasına tepki gösterenler, bizim yolumuzu kesen güvenlik güçlerinin elinde… Bir elinde telsiz, bir elinde taş, otobüsümüzün camları kırılıyordu. Bizimle birlikte konvoyumuza katılan –elimde belgeler var- Karaçoban’daki bir vatandaşımıza 1 milyar 200 milyon lira ceza kesiliyor. Bu kadar baskının egemen olduğu bir alanda eşit koşullardan bahsediyorsunuz! Şimdi, siz devletin bütün hazinesini kullanacaksınız, biz bir tek lira almayacağız, bize karşı şer cepheleri oluşacak; bazı belediye başkanlarını partimiz transfer ettiği için aynı gece kaymakamlar, güvenlik güçleri bunu tehdit edince adam geri adım atmak zorunda kaldı. Şimdi, bölgede aşiret liderleri, size ilçe başkanlığı yapan bazı kaymakamlar, il başkanlığı yapan valiler ve bazı güvenlik güçleri bize karşı ortak aday çıkarmaya çalışıyorlar. Peki, bu, nasıl eşit koşullarda olacak? Orada kömürler dağıtılıyor, orada bilmem imkânlar dağıtılıyor, sorarlar size, -verdiğiniz kömürün karalığı yüzünüze yansısın be- böyle bir eşitlik olur mu böyle bir yarış olur mu, “barış içerisinde yarış” olur mu böyle bir şey?

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Kömür değil, zehir dağıtıyorlar, zehir?

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Gelin teröre karşı omuz omuza savaşalım, hep birlikte…

SIRRI SAKIK (Devamla) -  Çıkarın yasaları, Anayasayı dizayn edelim, demokratikleşmeyi, özgürleşmeyi sağlayalım, birlikte şiddete karşı duruş sergileyelim! Ama bunu yapabilecek ne inancınız var ne gücünüz var!

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Biz “Eve Dönüş Yasası”nı çıkardık, siz dağlara çıkardınız insanları!

SIRRI SAKIK (Devamla) -  Aslında dağlara…

FATMA KURTULAN (Van) – Hükûmet politikalarınız…

BAŞKAN -  Sayın Hıdır, ne kadar çok söyleyecek sözünüz var! Grup Başkan Vekillerinizden ricada bulunun, çıkın konuşun; oturduğunuz yerden hiç olmuyor, insicamı bozuyorsunuz.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Haksızlık yapıyor arkadaşımız.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Öyle görevlendirilmiş!

FATMA KURTULAN (Van) – Bir grup orada Hatip’i konuşturmuyor Sayın Başkan!

SIRRI SAKIK (Devamla) – Aslında bu dağlara çıkan insanlar niye çıkıyor biliyor musunuz? Sizin ret ve inkâr politikalarınızdan dolayı. Hiçbir insan bedenini ölüme yatırmaz. Hiçbir insan ölümle her gün kucak kucağa yaşamaz. Eğer yaşıyorsa bir nedeni vardır. Siz çocuklarınızı gözünüz gibi kolluyor, koruyorsunuz; o çocuklar insan değil midir? Hiç empati yapıyor musunuz? İşte, ret ve inkâr politikalarınız…

Sevgili kardeşlerim, dün burada konuşulurken, aydınlarla ilgili, çıkıp, aydınların 1915’lerdeki o yaşananlardan dolayı toplumdan bir özür dilemek, o ailelerden özür dilemek adına, 1915 öyle, 1943’lerde, 1950’lerde Rumlara, Ermenilere karşı böyle bir şey yapıldı ve sonra Mustafa Kemal bile 1915’leri bir katliam ve bir alçaklık olarak değerlendiriyor. Oysaki hâlen biz 1915’lerle, 1940’larla, 1950’lerle yüzleşmekten korkuyoruz. Şimdi, korkarak nereye kadar gidebiliriz? Şimdi bir Kürtçe televizyon çıkarmaya çalışıyoruz, Kürtlerin hiçbiri yok içinde. Ne aranıyor? Sabıkasız Kürt. Zaten sabıkasız Kürt’ün Kürtlükle bir alakası yok ki, böyle bir talebi yok ki.

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – Sen kendini çok iyi ifade ettin! İşte busun sen!

SIRRI SAKIK (Devamla) – Zaten siz kendinize göre yeni bir şey dizayn etmeye çalışıyorsunuz, bu doğru değil. Yine sizin kanalınız olur. Daha önce de yarım saatlik bir kanal yaptınız, hiçbir Kürt ne izlemeye tenezzül ediyor ne de ciddiye alıyor. Şimdi TRT Genel Müdürü burada mı, değil mi bilmiyorum. Yani RTÜK Başkanına bir şey söylemek istemiyorum      -aslında söylenecek çok şey vardı ama söylemek istemiyorum- yargı sonrası konuşacağız ama TRT Genel Müdürüne o kadar çok şey söylemek istiyorum ki… Şimdi, TRT Genel Müdürü KİT Komisyonunda bir açıklamasında diyor ki: “Üç partinin, üç grubu bulunan partilerin temsilcileriyle görüştüm.“ O da Başbakanın silahşoru ya, DTP’yi gruptan saymıyor. Bütün görüşmelerde, programlarda tek bir tane DTP’li yok. Kendisine sorduklarında durumdan vazife çıkarıyor, kendisini yargıçların yerine koyuyor, diyor ki: “Efendim ben, onlar ülkenin bölünmez bütünlüğü…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın Sayın Sakık.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum ama çok sataşma oldu Sayın Başkan.

BAŞKAN – Siz de cevap verdiniz ama.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, haddini aşarak ne diyor? “Efendim, bunlar ülke yeminlerine sadık kalmadılar.” Senin haddini aşar, burada mısın bilmiyorum. Sen böyle bir şey söyleyemezsin. Sen devletin memurusun. Sen Başbakanın silahşoru değilsin. Başbakan sizi tetikliyor, sizler de durumdan vazife çıkararak DTP Grubuna saldırıyorsunuz. Şimdi, DTP’nin sizin gibilere pabuç bırakmayacağını hepiniz iyi bilirsiniz. DTP’ye ve Kürt halkına saygılı olmak hepimizin görevidir. Hepinizin de bu noktada duyarlı olmanız gerektiğini düşünüyorum. Eğer demokrasi diyorsanız, özgürlükler diyorsanız, halkın iradesine herkesin saygılı olması gerektiğini söylüyorum ve halkın iradesine saygı gösteren herkese saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sakık.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, Hatip konuşması sırasında Sayın Grup Başkanımızı da hedef alarak sataşmada bulunmuştur. İç Tüzük’e göre söz talep ediyorum.

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Hiç alakası yok!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, hayır, Hükûmet çıksın cevap versin.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Ama hayır… Tutanaklara bakın Sayın Başkan, öyle bir şey yok ki!

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Grup Başkanımızı, Sayın Başbakanımızı…

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Yok öyle bir şey Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tekrar bir sataşmaya mahal vermemek üzere, size iki dakika söz hakkı tanıyorum.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – O da AKP’nin gizli Kürtlerinden.

 

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kürsü milletin kürsüsü. Biz burada konuşurken Türk milleti adına, 70 milyon insan adına konuşuyoruz. Hepsini kardeş gören bir anlayışla, hepsine sevgiyle, saygıyla yaklaşan bir yaklaşımla burada konuşmamız lazım. Bu memlekette herkes birdir, eşittir, kardeştir, aralarında ayrım ve gayrım yoktur.

SIRRI SAKIK (Muş) – Onu Başbakana soracaksın, Başbakana…

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bu kürsü kinin, nefretin, düşmanlığın dile getirildiği bir kürsü olursa, milletin birliğine, dirliğine, yaşanan sorunların çözümüne bu kürsü katkı sunmaz. Onun için, biz burada konuşurken söylediğimiz sözlerin meselelerin çözümüne, milletin birliğine, dirliğine katkı yapacak biçimde olmasına özen göstermeliyiz, bir. İki, burada kimlik siyaseti yapılmaz. Mecliste bulunan herkes 70 milyonu temsil eder. Hiç kimse “Ben falan ırkı, falan şeyi, falan grubu temsil ediyorum.” diyemez. Burada biz, milletin, Türk milletinin temsilciyiz. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı herkesi birleştiren üst kimlik, altında da farklı kimlikler olabilir. Biz burada bu birliği, bu bütünlüğü oluşturan yapıyı temsil ediyoruz ama buradan çıkıp sadece bir parti “Biz şunları temsil ediyoruz.” derse Anayasa’ya aykırı davranmış olur; bir. İki: Oyların dağılımına baktığınız zaman, Kürt kökenli vatandaşlarımızın en fazla oy verdiği parti AK PARTİ’dir. Cumhuriyet Halk Partisine de oy veriyor, MHP’ye de oy veriyor, bütün partilere oy veriyor. Kimsenin kendisini bu kardeşlerimizin, vatandaşlarımızın oylarını cebinde görme, onları kendinin tapulu malı görme hakkı da yoktur, haddi de yoktur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Haklarını savunuyoruz.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bunu, millet gereğini yapmıştır. Bakın, doğu ve güneydoğuda birinci parti AK PARTİ’dir.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Biz tüm ezilenlerin haklarını savunuyoruz, Kürtler de onun içinde.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Tehditlere rağmen, şantajlara rağmen, ölüm tehditlerine rağmen, millet gitmiş iradesini ortaya koymuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bozdağ.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Sayın Başkan, bir şey daha ilave etmek istiyorum.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, Anayasa’ya uymadığımızı söylüyor. Anayasa Mahkemesinin kendileriyle ilgili verdiği karar ortadayken Anayasa’dan bahsetmek…

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – Sabıkasız olanlar Kürt soyundandır, sabıkasız olanlar!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar.)

BAŞKAN – 14.05’te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

                                                                                   Kapanma Saati: 13.06

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.06

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Birinci turda yer alan bütçeleri görüşmeye devam edeceğiz.

 

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S.Sayısı:312) (Devam)

2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu ( 1/622, 3/521) (S.Sayısı: 313) (Devam)

 

A) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Cumhurbaşkanlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Cumhurbaşkanlığı   2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

C) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam)

1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

D) ANAYASA MAHKEMESİ  BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

E) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Sayıştay Başkanlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sayıştay Başkanlığı  2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

 

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Şimdi söz sırası Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit Geylani’ye aittir.

Buyurun Sayın Geylani. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

DTP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesi ve Sayıştay bütçelerine ilişkin, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi 61 Anayasası’yla Türkiye hukuk sistemine dâhil edilmiş, böylece ilk defa yasamanın işlemini denetleyen bir yüksek mahkeme kurulmuştur. Kuşkusuz, günümüzde gerçek demokrasiyle yönetilen ülkelerde hukuk devleti anlayışının bir gereği olarak anayasa yargısına ihtiyaç bulunmaktadır. Bu anlamda Anayasa Mahkemesinin temel görevi devletin eylem, işlem ve fonksiyonlarını, bireyin hak ve özgürlükleri lehine korumak olmalıdır. Ne var ki, kurum bugünkü yapısı ve kararlarıyla kendini sadece devletin yıkılmaz tabularını ve ezberlerini tekrarlamakla yetkili ve sorumlu sayan anlayışla anlaşılmaz kararlara imza atan bir yapıya  sahip olmuştur.

Anayasa Mahkemesi kurulduğu günden günümüze kadar demokratik meşruiyetten yoksun darbe anayasalarına ve onun yüksek kurumlarına ne yazık ki bekçilik yapmıştır. Oysaki bu kurumdan beklenen çağcıl bir hukuk zeminini yaratmasıdır. Anayasa’yı çağın değişim ve dönüşümüne denk düşen biçimde yorumlayarak evrensel hukuk normlarıyla hak ve hukuk üretmesidir.

Mahkemenin son dönemlerde vermiş olduğu ve her biri hukuksal karmaşa yaratan kararları nedeniyle yurttaşların bir bütün olarak yargıya ve onu yozlaştıran anlayışa karşı güvenlerini ciddi anlamda sarsmıştır. Cumhurbaşkanı seçimindeki 367 vakası ve türban kararı bu güvensizliğin son tipik örnekleridir. Çünkü, tıpkı siyasi parti kapatma davaları gibi siyasi saiklerle verilen kararlardır.

Değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkemesi siyasete müdahale kurumu değildir ve hiçbir şekilde de olmamalıdır. Ama bakıyoruz ki, Türkiye’de yargı çoğunlukla kendi siyasetini inşa eden organlara dönüşmüştür. Şemdinli davasında yaşanan hazin yargı sürecinde sivil mahkemenin suçüstü yakalanan sanıklara vermiş olduğu otuz dokuz yıl beş ay onar günlük cezaya karşılık askerî mahkemenin kısa süreli bir tutuklamadan sonra tahliye kararı vermesini hiçbir hukukçu arkadaş izah edemez ve edememiştir.

Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun, Şemdinli davasına bakan cumhuriyet savcısını ve 82 darbesine dokunduğu için Adana Cumhuriyet Savcısını görevden almasını ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine çarpan kararlar karşısında yaşananlara, bir anlamda “hukuk tutulması” diyebiliriz.

Sayın milletvekilleri, Türkiye’deki hukuk sistemi kuşkular ve korkular üzerine inşa edilmiştir. Onun için, başta devlet ve ona bekçilik yapan antidemokratik hukuk dışı kanunlar birer kutsal tabu sayılmıştır.

Bakınız, Anayasa Mahkemesi Başkanının değişmez ilkelerin değiştirilebileceği düşüncesini açıklama cesaretini gösteremeyeceği itirafı, hadisenin vahamet boyutunu açıklamaya yeter sanırım. Bu vahamet, onlarca parti kapatma alışkanlığında, demokratik çoğulcu kültürü ortadan kaldırmaktadır ama bilinmelidir ki çağımızda salt muhalif düşüncelerinden ötürü siyaseten parti kapatma, demokrasinin ayıbı ve çağcıl hukukun acılı yarasıdır. Yaşanan yasallık çürümesi yani kanunilik çürümesinin, parti kapatan sistemleri de sonlandırdığı unutulmamalıdır.

Bu ülkede demokrasi ve hukuk herkese lazım, özellikle AKP’ye de lazım. Onun için hem sistemi hem Anayasa Mahkemesini yeni bir anayasayla kurtarmak gerekir, günü gelmiş ve geçmiştir. Bugün sistemdeki hukukun çürümesi, tuzun çürümesiyle eş değerdir. Bildiğiniz gibi, çürümeye yüz tutan besinlere tuz atılır ama çürümeye yüz tutan tuzun çaresi yoktur. İşte böylesi bir konumla karşı karşıyayız.

Anayasa Mahkemesi kuruluş, işleyiş ve atama felsefesiyle kurumsal ve işlevsel fonksiyonunu da yukarıda özetlenen anlayışla biçimlendirmektedir. Atamayı yapan Cumhurbaşkanının siyasi veya belli bir ideolojik gelenekten gelmesi başlı başına bir handikaptır. Bağımsız ve yansız yönlerini etkilemekte, bu da Anayasa Mahkemesi üyelerinin oylarının rengine yansımaktadır. Ne yazık ki, Mahkemenin kararlarına siyaset ve devlet korkusu bulaşmıştır. Hiç kimse bunun aksini bugün iddia edemez.

Bu yapıdaki, sonsuz yetkilere sahip bir Anayasa Mahkemesinin Meclisin üstünde ve halk iradesinin yok sayıldığı bir anlayışla hareket etmesi kabul edilecek bir şey değildir. Halk iradesinin egemen olduğu sistemlerde anayasa değişiklikleri cumhurbaşkanının imzasına ve anayasa mahkemesinin denetimine tabi tutulmamıştır. Onun için, anayasayı değiştiren irade üstünde hiçbir irade olmamalıdır.

Değerli arkadaşlar, bugün Türkiye'nin temel sorunu ve gündemi demokratikleşmedir. Çözüm anahtarı da çağcıl ve evrensel hukuk normlarını içeren bir anayasadır. Bakınız, toplum olarak mahkûm olduğumuz 82 darbe Anayasası’nın sert iklimi ırkçı koroyla başlar ve o tempoyla devleti vatandaşa karşı koruyarak ve kutsayarak devam eder, benzer fobilerle son bulur. Toplumsal değişim ve dönüşümü tıkayan bu Anayasa baştan sona korkular ve yasaklar fırtınasıdır. Bugüne kadar yapılan on beş değişiklik, yama dönemi tükenmiştir artık, tek seçenek yeni ve sivil bir anayasadır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bilindiği gibi demokratik anayasaların iki temel argümanı vardır: Bir, sınırlama; iki, uzlaşmadır. Yani, devleti ve iktidar gücünü sınırlamak suretiyle kişilerin hak ve özgürlüklerinin güvencelerini sağlarlar, bütün toplum kesimlerinin katıldığı genel bir uzlaşma ve kabule dayanırlar. Demokratik anayasaların üstünlüğü salt hukuk kurallarını içermelerinden değil, aynı zamanda toplumsal güç dengelerine dayanan genel uzlaşmanın toplumda yarattığı saygınlıktan da ileri gelir. Bu anlamda demokratik anayasal meşruiyetin tanımı, kriterleri, klasik hukuk terminolojisi aşılarak somut koşullara ve çağa göre yoruma kavuşturma gerekir. Sonuç olarak, toplumsal kabul ile birlikte evrensel hukuk normlarına uygunluğu ile ihtiyaçlara yanıt olur ve kalıcılaşır diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, toplumsal kabulün miladı, ana dil ve düşünce özgürlüğüdür. Kimse buna itiraz edemez, çünkü siyaset dâhil tüm yaşamsal hakların kullanımı, ancak düşünce özgürlüğünün olmasıyla anlam kazanır. Düşüncenin de en etkin ifade biçimi ana dil ile ifadesidir. Zira, dil düşünceyi, düşünce de dili besler.

Ne yazık ki bugüne kadar Kürt diline ve onu ifade eden düşünceye onlarca yasa, yüzlerce düzenleme ve binlerce uygulama dizisiyle yasaklar zinciri konulmuştur. Fakat, bakınız, bireyin, toplumun, siyasetin ve devletin doğal değişim ve dönüşüme evrilmesi, ancak dil yasağı olmadan, düşünce özgürlüğü ve çağdaş demokrasiyle mümkündür. Demokratik olmayan yasa, uygulama ve rejimlere teslim olmak kişinin insanlığından boşalmasıdır ve kişilik erozyonudur. Oysaki bireyler demokratik devlet düzeninde ancak kendilerini kimlikleriyle, ana dilleriyle, düşünceleriyle, cinsiyetleriyle ve tüm renkleriyle ifade edebilirler. Bu hak doğal ve kutsal bir haktır. Eğer bu haklar bastırılmış, kişi korkutulmuş, dili lal olmuş, düşüncesi prangaya vurulmuş ve irade dışı bırakılmışsa hak ve hukuktan söz edilebilir mi?

Sayın milletvekilleri, tüm evrensel hakları yok sayan Türkiye’deki anayasa kültürü başlı başına bir açmazdır. Zira ülke, kırk yıl, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yaptığı antidemokratik anayasalarla, son kırk yılda ise darbe anayasalarıyla yönetildi ve hâlen yönetiliyor. Bu seksen yılın bakiyesi ferman anlayışıdır.

İşte, dün bu kürsüde Sayın Başbakanın yaptığı kışkırtıcı ve hakaret dolusu konuşma da ret, inkâr, ırkçı anlayışın talihsiz bir tekrarıydı. Ne hazindir anti Kürt ittifakında bu çatı altında benzeşenler bir kez daha uzlaştılar, ama kimsenin kuşkusu olmasın -Hakkâri’den çok söz edildi- Hakkârililer ve bir bütün olarak bu ülkenin halkı gereken en acımasız cevabı verecektir. Onun için bu anlayış karşısında yeni, sivil ve kültürel farklılıkların yaşamın her alanında ifadesini ve iktidarlaşmasını güvenceye alan bir anayasanın yapılması kaçınılmaz olmuştur.

Yaşanan hadiselerden ders alarak, Anayasa Mahkemesinin üye sayısının arttırılması ve seçilme yöntemleri ile kararlarına karşı kanun yollarının açılması gereksinimi çözüme kavuşturulmalıdır. Böylesi bir düzenleme sonucu, kurumsal işlevini bile aşarak hukuku zorlayan kararlar veren Anayasa Mahkemesinin yetkileri demokratik, bağımsız ve yansız bir zemine çekilmelidir. 23’üncü Dönem Parlamentonun öncelikli olarak görüşmesi gereken yepyeni bir anayasadır, ancak yeni bir anayasayla yetki ve görevlerini sık sık eleştirdiğimiz kurumları yeniden düzenleyebiliriz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devletin mali yapısının sağlıklı, düzenli, hukuki ve verimli işleyebilmesinin yolu iyi bir kamu mali kontrol sisteminden geçmektedir. Bu da kamu mali yönetiminde şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkesiyle doğrudan ilişkilidir. Kamu mali kontrolünün sorunsuz işlemesi ise bağımsız ve güvenilir bir denetim mekanizmasının oluşturulmasıyla olanaklıdır, ancak bu denetimin tüm kamu yönetimini kapsaması ve uluslararası denetim standartlarına uygun olması da bir kaçınılmazlıktır.

Türkiye'de mali kontrol ve denetime Anayasa’nın 160’ıncı maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Sayıştay görevli ve yetkili kılınmıştır. Yürürlükteki 832 sayılı Sayıştay Yasası çağın ihtiyaçlarına yanıt vermemiş, süreç içerisinde kısmi değişikliklere uğramıştır. 2003 yılında 4963 sayılı Kanun’la Sayıştay Yasası’na 12’nci madde ilave edilerek görev alanı biraz genişletilmiştir. 1/1/2006 tarihinde tamamı uygulamaya giren 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu da Sayıştaya yeni alanlar açmıştır, ancak tüm bu değişiklikler ve yeni düzenlemeler, ülkemizde kamu mali yönetiminin gerçek anlamda uygulanmasına yetmemiştir. Son yıllarda Avrupa Birliği hukukuna uyum çerçevesinde sivil kurumların denetimi bir şekilde yapılmaya çalışılıyor; ne var ki, askerî kurumların bütçeleri ile devlete ait ellerindeki mal ve silahların denetimi hâlâ gerçek anlamda yapılamıyor. Yetersiz denetimler çete örgütlenmelerinde de ortaya çıkmıştır. Son zamanlarda çeşitli evler ve gecekondu semtlerinde ortaya çıkartılan bomba ve cephanelikler ile Şemdinli’de Umut Kitabevine ve İstanbul’da Cumhuriyet gazetesine atılan bombaları buna en iyi açıklayıcı örnekler olarak gösterebiliriz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Avrupa Birliğine uyum sürecinde yeniden şekillenen kamu mali yapısı Sayıştay Yasası’nda değişiklik yapılmasını zorunlu hâle getirmiştir. Bu amaçla Sayıştay, her şeyden önce bağımsız ve tarafsız olmalı, üyelerinin seçim yöntemi de bu anlayışa göre ve siyasetten arınmış bir biçimde düzenlenmelidir. Gerçek mali denetim böylesi özgür iradeye sahip bir anlayış ve cesaretle olanaklıdır. Bu -o çok önemli, Meclis İç Tüzüğü’nde yapılacak bir düzenleme ile yeniden Sayıştay komisyonunun kurulması gerektiğine inanıyoruz. Zira var olan düzenleme ile Sayıştayın işlevi Plan ve Bütçe Komisyonu içinde giderek küçülmektedir ve yetersiz kalmaktadır. Demokratik ülkelerdeki işleyiş bu komisyonların bağımsız komisyonlar şeklinde işlemesi biçiminde tezahür ediyor. Hatta çok ilginçtir, yine gerçekten hukukun üstünlüğüne inanan, dayanan demokratik ülkelerde mali denetim komisyonlarının başkanları bile muhalefet kanatlarından seçilmektedir. Bu nedenle iktidar kanadının bu işleyiş üzerindeki baskı ve vesayeti belli ölçüde ortadan kaldırılmaktadır; bu, önemli bir konudur diye düşünüyoruz. Böylece kamu maliyesinde hesap verme işi şeffaflaşarak hortumlanan devlet yasasının güvencesi sağlanmış olur diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, aslında dün burada bütçenin tümü üzerinde yapılan konuşmalar üzerinde çok şeyler konuşulabilir, bizde de hiç güneşin yüzünü görmeyen sözler vardır ama ne yazık ki buna parti olarak, kişi olarak ne niyetimiz ne de vaktimiz var. Onun için, ortak akıl gerekli. Hukuk tutulması var, akıl tutulması var bu ülkede. Bunu ortadan kaldırmanın tek yolu da ortak diyalog, uzlaşma, barışçıl bir duruş ve demokrasiye, hukuka üstün bir inanç.

İşte bu inançla ve bu duygularla 2009 yılı bütçesinin, ülkemize  demokrasi, toplumsal barış getirmesi dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Geylani.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın Cevdet Selvi. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on bir dakika.

CHP GRUBU ADINA M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım.

Üzerinde görüşeceğim bütçe, hassasiyet gerektiren, saygının en üst düzeyde layık olması gereken makam ve kurum. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu ülkenin, Türkiye'nin geleceğini şekillendiren, kaderini çizen bir kurum ve özellikle Cumhurbaşkanlığı makamı da tüm milletin, ulusun birliğini sağlayacak, devleti temsil eden bir makam. Hepimizin, tüm kurumların, saygıyla, duyarlılıkla, yıpranmamasını önlemek için hassas davranılması gerektiği bir bütçe üzerinde konuşacağım. Çünkü “Cumhurbaşkanı devletin başıdır. Cumhurbaşkanı Türk milletinin birliğinin temsilcisidir; Anayasa’nın uygulanmasını, devlet organlarının, kurumlarının düzenli, uyumlu çalışmasını gözetir.” hükmü açıkça Anayasa’nın 104’üncü maddesinde de bellidir. Türk halkı için birleştirici, devleti temsil eden önemli bir makamdır. O bakımdan Cumhurbaşkanlığı, aynı Meclis gibi, kurum olarak çok önemlidir de; bunu sadece bu ulusun, bu devletin unsurları, sadece bu millet değil, bu kurumlar değil tüm dünyada da saygıyla karşılanması, hassasiyet gösterilmesi gereken bir makamdır. Bunun için Sayın Gül’ün Cumhurbaşkanlığı seçiminden önceki olaylar dikkate alınarak makamın yıpratılmaması için Cumhuriyet Halk Partisi her türlü girişimde bulundu.

AK PARTİ iktidara geldiği 2002’den hemen başlayarak kamu kurumlarını, anayasal kurumları, YÖK’ten, üniversiteden, ordudan, yargıdan her organla ve Cumhurbaşkanlığıyla da çok ciddi kavgalar sürdürdü. Daha eskiden, öylesine, Cumhurbaşkanlıklarına ciddi bir suçlama, kamuoyunda yıpratacak, makamı yıpratacak olaylar olmazdı. Ama AKP iktidara geldikten sonra Sayın Ahmet Necdet Sezer’i kamuoyunda yıpratmaya başladı. Türkiye’deki hassasiyet belliydi ve bu nedenle Cumhuriyet Halk Partisi, Anayasa’nın hukuki değerlendirmesinin sonucunda da üçte 2, yani 367 olsun, bir uzlaşma sağlansın, halkın birliği konusunda Cumhurbaşkanlığı makamı şu kırılma noktalarında yararlı bir hizmet versin diye direndi. Ancak ne yazık ki, iktidar alışmıştı. Beşi bir yerdenin hedeflerinden bir tanesi de Cumhurbaşkanlığıydı; inat etti. “Uzlaşılarak yapılır.” dedik ve ne yazık ki, bu makam bir genel seçimin malzemesi olarak kullanıldı. Söylenen sözler, vicdanı olan tüm yurttaşların yüreğini sızlattı: “Dindar Cumhurbaşkanı.” ve diğer hiç de uygun olmayan… AKP’nin genel seçimlerine malzeme edildiği için de halkın gerçek sorunları dile getirilemedi.

Evet, biz bu konuda üstümüze düşeni yaptık ve Sayın Başbakan 2007 seçimlerinin sonuçlanmasında balkona çıktığında, oyunun da yüksek olması nedeniyle, saygıdeğer bir açıklama yaptı. Tüm yurttaşlara uzlaşmanın önemini vurgulayarak uzlaşmayla bir Cumhurbaşkanı seçebileceği mesajını verdi. Birtakım köşe yazarlarımızın, birtakım sorumlu yurttaşlarımızın da yüreğine su serpildi.

Elbette, o kavgalar Türkiye'ye yaramıyor. Bir uzlaşma olursa 2007 seçimiyle Türkiye'de bir huzur, geçmişin kavgaları, inatları kalkar, yararlı bir sonuç alınır diye bekledik. Ama ne yazık ki, iyi niyetle de olsa Meclisimizde       -dolaylı olarak da açık olarak da- belirli gruplar AKP’nin gösterdiği Cumhurbaşkanı adayını destekleyeceklerini söylediği andan itibaren AKP içe kapandı. Kendi grup toplantısında bir parti yetkilisi gibi Cumhurbaşkanı adayı ve Cumhurbaşkanı seçmeye kalktı. Öyle oldu ki belirsizlik, 72 milyonu uluslararası alanda ve ülkede temsil edecek kişinin kim olduğunu anlama imkânı bulamadık. AKP milletvekilleri dahi adayın, Cumhurbaşkanı adayının kim olduğunu söyleyemez hâle geldi. Sonra 3-5 tane AKP üst düzey yetkilisi karar verdiler, anlaştılar; dolayısıyla seçildi. Seçildi de elbet başımızın tacı olması gereken, korumamız gereken bir anlayışın orada gelişmediğini maalesef şimdi gördük. Konuşmacılar da ne büyük sakıncalar doğurduğunu ve doğuracağını burada tekrarladı. Bizim kaygılarımız gerçek oldu. Ne oldu? Sayın Cumhurbaşkanı, AKP’nin ideolojisinden, AKP’ye bağlı anlayışından kopamadı. Ahmet Necdet Sezer, yani bir önceki Cumhurbaşkanı zamanındaki atama dosyalarını inceleme ihtiyacı bile duymadan çok kritik noktalara bu atamaları gerçekleştirdi.

Sayın Cumhurbaşkanı, eskiden kavga edilmiş üniversitelerle, YÖK’le ilgili rektör atamaları konusunda da hassasiyetini, sorumluluğunu, Anayasa’nın çizgisi ve çerçevesini dikkate almadı, âdeta kendi anlayışına uygun bir üniversiteler ve YÖK yapısı oluşturdu. Burada, ilginçtir, herkesin dikkatini çektiğini sanıyorum, YÖK Başkanı, göreve geldiği andan itibaren neler söylediğini, şu Meclisin Başkanının odasında bile nasıl çamlar devirdiğini herkes ibretle gördü. Bu yanlışlar burada da kalmadı. Siyasi iktidarın Çankaya’daki bir onay unsuru, sorumlusu gibi hareket etti. Ne Anayasa ne demokrasi ne Türkiye’nin gerçekleri ne de sorumluluklarına bakmadı, hepsini âdeta buranın onay unsuru, kurumu gibi ortaya koydu.

Bu dönemde pek çok olaylar olmasına rağmen, Cumhurbaşkanı, bu olaylara samimiyetle ve görevinin ve Türkiye’nin gereği ihtiyacı olan olaylarda hiç görülmedi. Nedir bunlar? Hakkında dosyaları olanların bekletilen atamalarını en önemli yerlere getirdi. Hâkim ve savcıların atamalarının yanında yüksek mahkemeler dâhil birçok çevrenin eleştirdiği yargıda kadrolaşmanın yolunu açan yasayı da gözü kapalı imzaladı, hatta yurt dışından gelir gelmez bu ve benzeri kritik yasaları incelemeden imzaladı.

Sayın Cumhurbaşkanı dış politikada da -bir kısmı doğaldır- çok etkili rol oynamaya başladı. Âdeta Türkiye’de şu dünyanın ve bölgemizin kritik dönemlerinde Türkiye'nin ciddi bir Dışişleri Bakanının varlığından yokluğundan kuşku duyulur hâle geldi. Cumhurbaşkanı her şeye karıştı. Sayın Başbakan zaten Türkiye’ye nadir uğruyor. O dış politikayla ilgileniyor. Türkiye’de sorumlu kurum ve kişiler, hele hele muhalefet partileri işi takipte güçlük çekmeye başladı. Dış politikayı kim götürüyor? Abdullah Gül, Sayın Cumhurbaşkanı mı, yoksa Sayın Başbakan mı, yoksa Dışişleri Bakanı oralarda geziyor, o mu? Belirsizlik dış politikamızda da alabildiğine devam etti.

Yolsuzluklarla ilgili Türkiye'nin tüm yurttaşlarının vicdanını sızlatır belgelerin ortada dolaştığı, yolsuzlukların arşa ulaştığı, ayyuka çıktığı dönemde Cumhurbaşkanının bu yolsuzluklarla ilgili kurumları, ilgili bakanlıkları, devlet kuruluşlarını uyarma ihtiyacı bile duymaması son derece ibret verici hâle geldi; Devlet Denetleme Kurulunun bu konudaki görevlendirilmesi yerine getirilmedi. Ne Başbakan cevap verdi ne Hükûmetin yetkili bakanları net bir cevap verdi bu yolsuzluklar karşısında. Cumhurbaşkanı da bu konuda Devlet Denetleme Kurulunu -adresini şaşırmış- demokratik kitle örgütlerine gönderdi. Bir baskı unsuru olarak, devletin, Cumhurbaşkanlığının yetkisinde olan Devlet Denetleme Kurulunu meslek kuruluşlarına gönderdi ve ne yazık ki Deniz Feneri ile ilgili -bir adım- ve diğer usulsüzlüklerde, yolsuzluklarda ciddi bir dikkat çekme bile vermedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – Ben, Cumhurbaşkanlığının mutlak ve mutlak saygıdeğer bir makam olduğunu biliyorum, tüm dünyanın da saygı duymasını milletim adına, Türkiye Cumhuriyeti devleti adına gerekli görüyorum. Sayın Cumhurbaşkanı Cumhurbaşkanlığını bırakıp, yani makamı bırakıp İstanbul’da devlet başkanlarını, Türkiye’ye itibar etmeyenleri, Türkiye'nin değerlerine önem vermeyenleri, Ankara’yı, başkenti bırakıp İstanbul’da karşılamaya başladı, havaalanlarında karşılamaya başladı, otel odalarında karşılamaya başladı. Bu itibar eksikliği… Sayın Cumhurbaşkanı, yanında Başbakan Yardımcısı ve Bakanla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanının karşısında, 2 kişilik kanepede 3 kişi, kenarına ilişip Türkiye’yi temsil etti. Cumhurbaşkanımızın milletvekilliği zamanında Ermenistan’la ilgili yaptığı konuşma burada, vaktim yetmiyor, ama Ermenistan maçına gitti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Türkiye maçına gitti.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – Ermenistan’da maça gitti.

Bunlar, çağa uygun bir devlet yönetimi ve anlayışı değildir, ilkel anlayıştır. Dost, ahbap çavuş ilişkisi… ATA uçağıyla atlayıp götürüp davetiye vermek, bunlar devleti temsil edecek şeyler değildir. Sayın Cumhurbaşkanının…

BURHAN KAYATÜRK (Ankara) – Süren bitti ama konuşmaya devam ediyorsun.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – Peki.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Selvi.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın İsa Gök.

Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on bir dakika.

CHP GRUBU ADINA İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo ve Televizyon Üst Kurulu hakkında CHP Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

RTÜK dediğimiz kuruluşun yasasını biliyorsunuz arkadaşlar, 3984 sayılı Kanun. Bu Kanun kırk iki maddelik bir kanun, topu topu bu, ama AKP için çok önemli bir kanun. Neden? Çünkü bu kırk iki maddelik Kanun’da göreve geldikleri tarihten bu tarafa 4928, 4962, 5101, 5217, 5218, 5728, yetmedi daha devam ediyor, 5767, 5785 sayılı kanunlarla ha bire değişiklik yapıyorlar -aynı Kamu İhale Kanunu’nun geleceği- “Bu Kurumu nasıl zapturapt altında tutarız.” diye.

Bu Kanun’un bir 9’uncu maddesi var arkadaşlar, 9’uncu madde. 9’uncu maddeyi aynen huzurlarınızda okumak istiyorum. Bakın ne diyor bu madde: “Üst Kurul üyeleri ile üçüncü derece dahil üçüncü dereceye kadar kan ve sıhrî hısımları … radyo ve televizyon hizmetleri alanında Üst Kurulun görev ve yetki alanına giren konularda herhangi bir yüklenme işine giremez, -çok açık- özel radyo ve televizyon şirketlerinde ve bu şirketlerin doğrudan veya dolaylı ortaklık bağı bulunan şirketlerde ortak veya yönetici olamazlar…”

Bakın, “dolaylı ortaklık bağı” diyor, devam ediyor: “Üst Kurul üyeleri, üyelikleri  süresince  resmî  veya  özel başkaca hiçbir görev alamaz, -ne kadar net koymuş Kanun, hiçbir görev alamaz- özel veya kamu yayın kuruluşlarının görev ve yetki alanına giren konularda doğrudan veya dolaylı olarak taraf olamaz ve bu konularda hiçbir menfaat sağlayamaz…” Çok net bir hüküm ve müeyyideyi koymuş, demiş ki: “Yukarıdaki esaslara aykırı davrananlar görevlerinden çekilmiş sayılır.”

Arkadaşlar, idare hukukundan anlayanlar bilirler, “çekilmiş sayılma” cümlesi bağlı yetkidir, takdiri yetki değil. Yani olay gerçekleşmişse Üst Kurulun toplanıp “Sen görevinden çekilmiş sayıldın, güle güle.” demesine gerek yok. Bağlı yetki, takdir edemez, doğrudan çekilmiş sayılır. Bu maddeyi unutmayın arkadaşlar.

Gelelim olayımıza. Olay böyle iken, yani radyo ve televizyon kuruluşlarıyla dolaylı bağlantı kurulabilecek şirketlerde hiçbir şekilde bağlantı yasağı var iken, bir şirket adından bahsedeceğim sizlere: Rehber Basın Yayın Organizasyon ve Eğitim Tesisleri Limitet Şirketi. Arkadaşlar, bu şirketin ana sözleşmesinde bir madde var: “Sesli ve görüntülü video, sinema, televizyon ve reklam film ve paket programları hazırlamak, hazır olanları çoğaltmak, pazarlamasını, dağıtımını yapmak, stüdyolar kurmak, bunlarla ilgili her türlü makine … ve yurt içinden temin etmek…” falan falan diye gidiyor. Yani medya. Şirketin alanlarından birisi medya, radyo-televizyon. Bunu da unutmayın arkadaşlar. Bu, Rehber Basın Yayın…

Sayın Zahid Akman, Sayın RTÜK Başkanı, eğer Ticaret Sicili Gazetesi yalan söylemiyorsa, 2008 yılı itibarıyla arkadaşlar, bu şirketin hâlen ortağıdır. Sayın Zahid Akman’ın ortakları kimlerdir? Zekeriya Karaman, meşhur zatı muhterem! Kanal 7’nin sahibi, söz sahibi. Bu zatı muhteremle ortaklık burada bitmiyor. Olayları geniş görelim biraz, Deniz Feneri davasına gidelim. Deniz Feneri davasında beraberler, Türkiye’deki davalarda beraberler. Hatırlayın, İstanbul 10’uncu Noterinin işlemleri. Hapishanede bulunan bir şahıs Türkiye’deymiş gibi evrak düzenleniyor. Sayın Zahid Akman bu Zekeriya Karaman’a öyle bir vekâletname veriyor ki arkadaşlar, bakın vekâletnamede hangi yetkiler var, onları ben size bir okuyayım: “…adına şirket hisseleri almak, satmak, devretmek, ihalelere girmek…”, her tür yetkiyi veriyor, genel yetki. Genel yetki, yeni tarihli. Bu yetkiyi RTÜK Başkanı Kanal 7 şirketinin, televizyonunun sahibine veriyorsa RTÜK Başkanının işvereni kimdir? Kamu mu, siz mi, Zekeriya Karaman mı? Sayın RTÜK Başkanının işvereni Zekeriya Karaman’dır, Kanal 7’nin sahibidir, Kanal 7’dir.

Sayın Zahid Akman Almanya’ya sık gidip gelen bir insan. Almanya’da davaları var. 2007 yılından bu tarafa Almanya’ya gidemiyor. Neden? Çünkü hakkındaki iddialar ve özellikle Deniz Feneri davası ve onun öncesinde de - tek olay Deniz Feneri değil arkadaşlar- bir kooperatif meselesi var. Ne bu kooperatif meselesi, onu da arz edeyim. Bakın ne diyor… Bir kooperatif var, 1.500 üyesi var, Almanya’da, 2003’lerde. Bu kooperatif, arkadaşlar, iflas ediyor, yolsuzluklara bulaşılıyor. Onun üzerine, Alman Savcılığı harekete geçiyor, tahkikat açıyor. Dosya numaralarını benim kadar Sayın Akman da bilirler. Bu tahkikatlar sonucu, arkadaşlar, gelen yazılarda, Zahid Akman’ın yasada belirtildiği gibi yalnız üyelik değil yönetici olduğu ortaya çıkıyor. Yani 9’uncu maddenin yasakladığı başka ticari faaliyet yasağını deldiği ortaya çıkıyor ve arama kararı var.

Sayın Zahid Akman, arkadaşlar, Almanya’ya gidemiyor. Neden? Gözaltına alınacak. Gidemiyor. Neden? Belki tutuklanacak. Ama bakın ki ironiye, Almanya’ya giremeyen, Türkiye adına toplantılara katılamayan Sayın Zahid Akman, arandığı için, bu Meclis çatısı altında, o koltukta oturuyor. Bu, hakikaten komedidir, bu komedidir ya! (CHP sıralarından alkışlar) Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısının onuru bu kadar ayaklar altına alınamaz.

Ticari bağı bu kadar değil arkadaşlar. Devam ediyor. Nasıl devam ediyor? Allah çok versin, kimsenin parasında gözümüz yok. Biz, “Hukuk, adalet” diyoruz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bakın arkadaşlar, hepsinin belgesi var. Hemen buyur gel, hepsinin belgesi… Bu belgelerin hepsi sunuldu.

Bakın arkadaşlar, ben size birkaç şirket adı okuyacağım şimdi.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Kesinleşmiş hukuki karar var mı?

İSA GÖK (Devamla) – Aynen… Vallahi, efendim, gitsin ifadesini versin, kaçmasın.

Bakın arkadaşlar, bu 9’uncu madde yasağı var ya, aslında RTÜK üyesi olmak için  devlet memuru olma vasfını haiz olmak lazım. Yani, taahhüt ediyor, esnaf olmayacaksınız, devlet memuru gibi olacaksınız. Ama ne? İçi dışı ticaret. Ben size, ortağı olduğu, ilişkili olduğu birkaç şirket adı vermek istiyorum, bakın arkadaşlar: European Food Marketing GMBH Şirketi, Almanya’da. Bu şirkette doğrudan ortak. Ardından Euro 7 Fernseh Marketing GMBH Şirketi, yine ortak, yine idareci. Atlas Media Marketing, Almanya’da, yine içinde var. Yetmedi…

YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – Ne zaman?

İSA GÖK (Devamla) - Hemen tarihlerini vereyim. Bu şirketlerde başkan olduktan iki ay on yedi gün sonraya kadar görevi devam ediyor. Ama bir isim daha var. Bakın, Yeni Şafak Europa GMBH… Bu da eski bir şirketin devri, Yeni Şafak. Buradaki de 80 bin euroluk bir hisse karşılığı devam ediyor görevi. RTÜK Başkanı olduktan sonra, arkadaşlar, on üç ay on bir gün bu işlere devam ediyor, ticari faaliyetlere devam ediyor.

Sayın AKP’li vekiller, ben içinizde adalet duygusu olanları çok iyi biliyorum. Şimdi, bakınız, Meclis, 9’uncu madde gereği RTÜK ile alakalı olamayacak, orada görev yapamayacak olan bir insanı aklamaya çalışamaz. Bu kadar yasa dışı işe girmiş iken, 28’inci ve 10’uncu Noterleri de bulaştırmışken İstanbul’daki, arkadaşlar, Meclis bir kanun çıkartıyor. Deniz Feneri davasını hatırlayın. Hani Başbakanımız Almanya ile alakalı önemli bir zatla konuşurken, Adalet Bakanı da varken, “Arkadaşlar tutuklu, çok mağdur oldular.” diye dert yanıp “Ne zaman bitecek?” diye sorarken, olay tam patlarken sizlerin oylarınızla bir kanun geçti Meclisten, sizlerin oylarınızla arkadaşlar. Bu kanunun, arkadaşlar, ben hemen size maddesini söyleyeyim: 5785, 10 Temmuz 2008. Bu Kanun’la siz RTÜK üyesi olan Sayın Zahid Akman’a soruşturma, yargılama yasağı getirdiniz. Haberiniz yok, bilmiyorsunuz. Çünkü bir yerden geldi. Bununla, arkadaşlar, Başbakan izin vermedi.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Biliyoruz.

AYHAN YILMAZ (Ordu) – Sizin bildiğinizi biz de biliyoruz.

İSA GÖK (Devamla) – Eğer biliyorsan kötü niyetlisin zaten, bilerek yapıyorsan. Başbakanın iznine tabi kılındı, arkadaşlar, bu soruşturma, dava. Başbakanın izni yoksa Zahid Akman yargılanamayacak. Yani tam koruma altına alındı. Normal adalet duygularına sahip bir şahıs, normal ahlaki duyguları olan bir şahıs der ki: “Yargılansın, kendini aklasın, savcıların eline bıraksın.” Hayır. Hani Genel Başkanımız dün bahsetti ya Sayın Deniz Baykal “Dokunulmazlıkları kaldıralım.” Sizden cevap gelmiyor. Siz, yetmiyormuş gibi daha da genişletiyorsunuz, bu denli yargıya, bu denli karakola, emniyete bulaşmış insanları daha nasıl koruruzun hesabını yapıyorsunuz.

Arkadaşlar, bakınız, devam ediyor, Sayın Zahid Akman’ın bu ticaret bağlantısı, tabii, RTÜK’teki ifa ettiği görevle bağlantılı olarak yürüyor. Nasıl yürüyor? Kanal 7’yi rating’i öne çıkartmak için, arkadaşlar, var olan yapıyı değiştirip o rating hesaplama… Oradaki, arkadaşlar, paneli baskıyla değiştirtiyor. Yetmiyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

İSA GÖK (Devamla) – Kanal 7, TGRT’nin 50 milyon YTL’lik, 50 milyon liralık, arkadaşlar, vergi borcunu nasıl kapatırız diye talimatlar veriliyor. SPK Başkanı bu işlere alet oluyor, beraber çalışmalar yapılıyor. Bunlar diz boyu arkadaşlar, diz boyu. Daha devam ediyor arkadaşlar, devam ediyor, ATV-Sabah satışından dolayı Vakıfbank tehlikeye girmesin diye Ziraat Bankasındaki büyük hesap hemen oraya aktarılıyor. Niye? Olaylar devam ediyor, olaylar devam ediyor.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Kanaltürk’le CHP’nin bağlantılarını da anlatın.

İSA GÖK (Devamla) – Arkadaşlar, bakınız, yeni bir yasa tasarısı getiriyorsunuz, çok tehlikeli, direkt kıyım var, direkt kıyım var.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – 6 trilyon liralık borç almışsınız.

İSA GÖK (Devamla) – Ve arkadaşlar, RTÜK’e öyle yetkiler veriyorsunuz ki Sayın Zahid Akman’a, doğrudan artık Başbakandaki yetkiyi o da alıyor, arkadaşlar, yayın durdurma cezası.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Tuncay Özkan’la olan anlaşmalarınızı da anlatın.

İSA GÖK (Devamla) – Yüksek Seçim Kurulundaki seçimler sırasındaki denetleme yetkisini Sayın Akman’a veriyorsunuz. O kadar güveniyorsunuz ki o yüzden güvence altına alıyorsunuz. Aynı çatı altında -süre yetmiyor- bulunmak ve yasa yapma faaliyetinde kamu kaynaklarını tahsis etme faaliyetinden dolayı ben hicap duyuyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Partinizin Tuncay Özkan’la olan anlaşmalarını da anlatın.

BAŞKAN - Sayın Hıdır…

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Şahin Mengü.

Buyurun Sayın Mengü. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on bir dakika.

CHP GRUBU ADINA ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesi bütçesi hakkında şahsım ve Cumhuriyet Halk  Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi, demokratik hukuk devletinin vazgeçilmez kurumlarından olup çoğunluğun diktasını önlemek için çağdaş, modern demokrasilerin vazgeçilmez kurumlarından biridir. Hem bu, yasaların Anayasa’ya uygunluğunu denetleme görevini yapar, zaman zaman da Yüce Divan görevi yapar.

Yüksek yargı organı olan Anayasa Mahkemesi son yıllarda görüştüğü ve karara bağladığı davalardan daha  çok, başkan vekilinin ve eşinin yasa dışı dinlenmesi ve izlenmesi ve başkanın açıklamalarıyla gündeme oturması yüksek mahkemenin kamuoyunda tartışılır hâle gelmesine neden olmuştur. Kırk altı yıllık tarihinde yüksek mahkeme hiç bu kadar göz önünde  bulunmamış ve tartışılmamıştır. Bunun nedenlerinin başında, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın o makamda tartışmalı biri olarak oturmasının sebebinden kaynaklanmaktadır. Son zamanlarda tutum ve davranışıyla ve açıklamalarıyla da tarafsızlığını yitirmiş durumdadır. Zira Sayıştay tarafından 1990 tarihinde Haşim Kılıç’ın da aralarında bulunduğu 3 adayın belirlenmesi için yapılan seçimin hukuka uygun olarak teşekkül etmemiş bir Sayıştay Genel Kurulundan seçilmiş olması nedeniyle bu atama, bu Genel Kurulun yapılmasına sebebiyet veren yasanın hemen akabinde seçilen 3 kişinin Cumhurbaşkanına gönderilmesi ve Haşim Kılıç’ın o tarihteki Cumhurbaşkanı Sayın Turgut Özal tarafından atanması sonucunda göreve başlamış, ancak göreve başlamasından çok kısa bir süre sonra kendisinin atanmasına neden olan yasa maddesi Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edilmiştir.

Nitekim bu iptal kararından hemen önce, Türkiye Barolar Birliği 7 Aralık 1990 tarihinde yayınladığı bildiride, bu durumun hukuk devleti için tehlikeli, anayasal kuruluşlar için endişe verici olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle, Haşim Kılıç’ın seçilmesine olanak sağlayan bu yasa ortadan kalkınca, Haşim Kılıç’ın üyeliğinin otomatikman düşmesi gerektiğini söylemiştir ancak -Türkiye Barolar Birliğinin bu açıklamasına bilim adamları da destek vermiştir, olayın böyle olması gerektiği söylenmiştir- Anayasa Mahkemesi -elbette kararlarını siyaseten eleştiririz, tartışırız, hukuken tartışırız ama verdiği kararlar kesin olduğu için yapacak bir şey yoktur- “iptal kararlarının geriye doğru yürüyemeyeceği” ilke kararından hareketle, Haşim Kılıç’ın üyeliğinin düşmeyeceğine karar vermiştir.

Ayrıca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye doğru yürüyemeyeceği görüşü hukuki tartışmaya açıktır. Nitekim birçok bilim adamı ve hukukçu, bu geriye doğru yürüyememenin kesinleşmiş mahkeme ve idare kararlarıyla ilgili olduğunda hemfikirdirler. O nedenle, iptal kararının geriye doğru yürüyemeyeceği ilkesi hukuk güvenliğini sağlamaya yönelik bir kurumdur ancak bu konuda da yüce mahkeme tarafından işlenmiştir.

Haşim Kılıç’ın Anayasa Mahkemesine üye olma yolunu açan yasanın Anayasa’ya aykırılığına rağmen, geriye yürüyemeyeceği düşüncesiyle, adı geçenin üyeliğinin düşürülmemesi ileride çok vahim sonuçlar doğuracaktır. Örneğin, hukuk ile hiçbir ilişkisi olmayan, belli meslek gruplarından gelen insanları, çok kısa bir dönemde çıkacak bir yasayla Anayasa Mahkemesi üyeliğine tayin edebilirsiniz ve bu yasa maddesi ileride iptal edildiği tarihte geriye doğru yürüyemeyeceği için, o hiç hukukla alakası olmayan, aynen Haşim Kılıç gibi… Haşim Kılıç’ın da bütün yaptığı eğitim muhasebe ilmiyle ilgilidir, hiç hukukla ilgili, yakından uzaktan alakası yoktur. Dünyanın hiçbir yerinde bir muhasebe ilmini yapmış bir insanın –ki, Haşim Kılıç’ın böyle doktorası, master’ı falan da yoktur- dünyanın hiçbir anayasa mahkemesinde, hiçbir yüksek yargı organında, ister parlamentolar tarafından seçilsin ister cumhurbaşkanları tarafından atansın böyle bir üye ve tabii bu üyelikten de maalesef başkanlığa gelmiş bir şahsı göstermek mümkün değildir.

Ancak Haşim Kılıç, tabii bu göreve geldiği anda bu görevi, aslında buraya getirilişi bir misyon gereğidir. Nedir bu misyon? Laikliğe karşı olmasıdır. Bu laikliğe karşı mücadele etmek ve kendi dünya görüşüne uzak siyasal partilere elinden geldiğince kötülük edebilmek, yandaşı olduğu siyasal düşüncedeki partilere de evrensel hukuk değerlerini de göz önüne almadan bilebildiği gibi yandaş olmaktır. Örneğin, kendi dünya görüşüne uzak siyasi partilerle ilgili raportör raporlarını basına sızdırmak bu görevlerden bir tanesidir, bu misyonun bir parçasıdır. Ve bütün bu şansı ele geçiren Haşim Kılıç, bir etik değer sahibi insanın, kendisinin Anayasa’ya aykırı bir yasayla göreve getirildiği yerde, o yasa maddesi iptal edildiği anda görevi bırakması gerekir. Onurlu insanların yapması gereken, etik sahibi insanların yapması gereken budur. Ama, tabii Sayın Haşim Kılıç, biraz evvel yukarıda anlattığım nedenlerle, böyle bir misyonla bu işe geldiği için böyle bir gerek duymamıştır.

Haşim Kılıç’ın laiklikle ilgili sorunu çok açıktır. Bir gazeteci kendisine “Laik misiniz?” diye sorduğu zaman bu soruya cevap dahi verememiştir. “Politika yapmayalım, demagoji yapmayalım.” demekle yetinmiştir. Artı bir Anayasa Mahkemesi Raportörü vardır, çok enteresan. Şimdi, bu devleti kuranların temel değeri laikliktir. Bunu hiç kimse tartışamaz. Bu devleti Kurtuluş Savaşı’ndan alıp devlet hâline getirenlerin ortak iradesi, bu hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, bunlar hepsi 1961’den sonra hayatımıza girmiştir. Ama laiklik, bu devleti kanla ve terle kuranların temel dayanağıdır. Bu nedenle, bu laiklik kavramını, laikliği ve milliyetçiliği -çok enteresan- iki kavramı birlikte Türk siyasal yaşamının temel iki sorunu olarak gören, bu konuda makaleler yazan, her imkân bulduğu ortamda çıkıp bunda da fikrini açıklayan… Elbette fikrini açıklar. Düşünce açıklama özgürlüğü herkes için vardır ancak bir yargı organında görev yapanlar, bu gibi konularda görev alması ihtimali bulunanlar kendi kişisel görüşlerini böyle ulu orta açıklayamazlar. Bu zat bir ilim adamı olarak böyle bir rapor yazmışsa bu kişinin bu konulardaki dünya görüşü ve açıklamaları bilindiğinden bunları bu tip görevlere vermemek gerekir. Yani bu tip davaların bu konuda -hukuki tabirle- ihsası reyde bulunmuş olan kişilere verilmemesi gerekiyor ama Sayın Haşim Kılıç, kendine çok yandaş, laiklik karşıtı olan bu zata benzer davalarda devamlı görev vermiştir. O kadar ileri gitmiştir ki Türk yüksek yargı organı tarihinde görülmeyen bir olayı yaşadık. Maalesef Adalet ve Kalkınma Partisinin kapatma davası sonucuyla ilgili kararını açıklarken, kararı açıklamadan evvel bir on dakika kadar bu Osman Can denen zatın ne kadar ciddi bir adam olduğunu…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, Sayın Hatip konuşurken burada olmayan…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Böyle bir usul var mı efendim? Böyle bir usul var mı? Konuşmayı kesiyor! Olur mu böyle şey ya!

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – …bir kimsenin şahsıyla ilgili…

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Böyle bir usul var mı efendim? Benim hakkımda dava açar, itiraz varsa dava açar.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Böyle bir usul yok. Kendini savunacak söz hakkı olmayan kimsenin…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Efendim, konuşma bitmedi daha. Var mı böyle bir usul?

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Sen hukukçusun, otur yerine.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ben sizin konuşmanızı…

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Dava açar benim hakkımda.

BAŞKAN – Sayın Bozdağ…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, böyle şey olur mu? Konuşma bittikten sonra…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Böyle bir şey olur mu? Kendinin konuşma hakkı olmayan…

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Benim hakkımda dava açar. Bak, o yollarını biliyor, dava açar.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Konuşma bittikten sonra…

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Ben söylüyorum, dava açsın canım. Ben söylüyorum, dava açsın.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Böyle bir şey olmaz ama!

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Olmaz olur mu!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hayret bir şey ya!

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Şimdi, bakın, bu zat diyor ki: “Laiklik ve milliyetçiliği beraber Türk siyasal yaşamının temel iki sorunu olarak gören…” Bunu açıkça söylüyor. Daha ileri gidiyorum. Laiklik ve milliyetçilik hakkında Adalet ve Kalkınma Partisine anayasa taslağı hazırlayan Sayın Ergun Özbudun bunun kadar vahşi davranmamıştır ve çok saygılı bir şekilde… Aynen söylüyorum, ne demiştir Sayın Ergun Özbudun, okuyorum kitabından: “Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı akılcı, çağdaş, medeni, ileriye dönük, demokratik, toplayıcı, birleştirici, insani ve barışçıdır.” Böyle tanımlıyor. Aynı kitapta “Anayasamızın benimsediği milliyetçilik anlayışının ırk, dil, din gibi objektif benzerliklere değil, kader, kıvanç ve tasa ortaklığına ve birlikte yaşama arzusuna dayanan subjektif milliyetçilik anlayışı olduğu açıkça anlaşılmaktadır.” diyor.

Laiklik konusunda ise yine aynı Hoca “Laikliğin Türk inkılabı açısından taşıdığı önem, onun Anayasamızda özel olarak korunması sonucunu doğurmuştur. Din hizmetlerinin devlet kontrolünden tamamen uzak biçimde cemaat örgütlerine bırakılması çok sakıncalı olur. Atatürk’ün Türk toplumu için çizdiği çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak hedefinin gerçekleşmesini tehlikeye düşürebileceği ifade edilmektedir.” diyor.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Herkes senin gibi düşünmek zorunda değil.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) - Şimdi, yüksek mahkemenin başkan ve diğer üyeleri Anayasa Mahkemesine seçilirken yemin ediyorlar, “Türk milleti tarafından demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunan Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nı koruyacağıma; görevimi doğruluk, tarafsızlık ve hakka saygı duygusu içinde, sadece vicdanımın emrine uyarak yapacağıma, namusum ve şerefim üzerine andiçerim." diye başlıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, bitiriyorum.

Şimdi, Anayasa’nın temel niteliği laiklik olduğuna göre, buna karşı olan bir raportörün her önemli davada özel raportör olarak görevlendirilmesi Başkanın görevini doğruluk ve tarafsızlık duygusuyla yapmadığının açık delilidir.

Ben bir şey söylemeyeceğim. Sayın Bülent Arınç -hemşehrim, aynı ilin milletvekiliyiz- dün bir yüksek bürokratın istifası için bir şeyler söyledi, aynen okuyorum. Sayın Arınç diyor ki: “İstifa bireysel bir hak, yeri geldiği zaman da kullanılmalıdır. O insan için bir erdemdir. Sorumlu mevkilerde bulunan insanlar, kendileri ile ilgili bir itham olduğunda, bu ithamın ağırlık derecesine göre mutlaka kendilerine yakışanı yapmalıdır.”

Sayın Arınç’ın bu açıklaması aynı Haşim Kılıç için de geçerli.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Mengü.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Sayın Rahmi Güner.(CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yedi dakika.

CHP GRUBU ADINA RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştayın 2009 yılı bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Anayasa’nın 160’ıncı maddesine göre, Sayıştay merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin bütün gelir, gider ve mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetleyip sorumluların hesap ve işlemlerini yargılama yoluyla kesin hükme bağlamakla görevli bir kurumumuzdur. Sayıştaylar bütün dünyada demokratik rejimlerin olmazsa olmaz birer kurumu hâline gelmiştir. Ülkemizde Sayıştay yüz elli yıla yaklaşan mazisiyle, bağımsız statüsü ve tarafsız konumuyla hukuk devletinin temel taşlarından biridir. Yurttaşlarımız kendilerinden toplanan paraların nereye, ne kadar harcandığını bilmek istemektedir. Peki bunu gerçekleştirebiliyor muyuz?

Değerli arkadaşlar, AKP Hükûmetleri döneminde maalesef iş çevreleri “bizden olanlar-olmayanlar” şeklinde sınıflandırılmış, yandaş kişi ve çevrelere kamu olanaklarıyla sınırsız finans destekleri sağlanmış. Örnek olarak ATV ve Sabah gibi krediler ve belediyelerde yandaş iş adamlarının arsalarına imar tadilatları gibi. Milletvekilleri dahi bu konuda yeterince bilgilendirilmemiştir. Bu olumsuzluklar orta yerde duruyorken Sayıştay bütçesini konuşuyoruz, “Daha etkili denetim nasıl yapılabilir?” diye soruyoruz. Hükûmetlerin yaklaşımı böyleyken bu mümkün mü? Bunu siz değerli milletvekillerinin vicdanlarıyla yanıtlamasını istiyorum.

Sayıştaya geleneksel görevinin yanı sıra 5018 sayılı Kanun’la uluslararası denetim standartlarına uygun mali ve performans denetimleri gerçekleştirilmesi ve sonuçların Parlamentoya raporlanması görevi verilmiştir ancak gerekli yasal düzenlemeler yapılmadığı için 5018 sayılı Kanun hükümleri doğrultusunda Sayıştay tarafından hazırlanması gereken dış denetim genel değerlendirme raporu, faaliyet genel değerlendirme raporu, mali istatistikler genel değerlendirme raporu ve ilgili diğer raporlar Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulamamıştır. Bu nedenle de parlamenter denetim etkin olarak yürütülememektedir.

Değerli milletvekilleri, Sayıştayın tüm kamu fonlarını uluslararası genel kabul görmüş standartlara uyumlu düzenlilik ve performans denetimleri yoluyla denetlemesi ve Parlamentoya güvenilir bilgiler ve öneriler içeren yüksek kalitede raporlar sunması hedefini gerçekleştirebilmesi amacıyla hazırlanan Sayıştay Kanunu Teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur fakat 2005 Şubat ayında Meclise gelmiş olmasına rağmen, AKP Hükûmeti bu teklifi yasalaştırma yönünde bir çalışmanın içinde olmamıştır.

Değerli arkadaşlar, denetimden korkmamak gerekmektedir. Bugün, Meclisteki sayısal çoğunluğunuzla bunu engelleyebilirsiniz fakat AKP hükûmetlerinin önünde sonunda bu halka kayırmacılığın, yolsuzluğun ve talanın hesabını vermek zorunda kalacağını hatırlatmak istiyorum.

Mahallî idarelerin etkin denetlenemediği gerçeği ortada duruyor. Belediye şirketleri denetlenebiliyor mu arkadaşlar? Kamu kaynakları bu şirketler aracılığıyla nasıl kullanılıyor? Ankara’da, İstanbul’da belediye şirketleri aracılığıyla ne kadar büyüklükte bir kamu kaynağı kontrol edilmektedir? Kimlere, nasıl aktarılmaktadır? Bunları konuşmak zorundayız.

Değerli arkadaşlar, yine çok önemli olduğunu düşündüğüm ve büyük bir kamu kaynağının kullanıldığı KÖYDES ve BELDES projeleri Sayıştay denetiminin dışında denetleniyorsa -ki sanmıyorum- İçişleri Bakanlığı denetleyecek. Yani parayı aktaran da harcayan da denetim yapan da aynı ekip. Bu kabul edilebilir mi?

Sayın milletvekilleri, kamu kaynaklarının çarçur edilmesinin önüne geçmek zorundayız. Sayıştayın üstleneceği sorumlulukları hakkıyla yerine getirebilmesi için, Sayıştay Kanunu Teklifi’nin bir an önce kanunlaşması hayati önem arz etmektedir. Belki kurumu daha etkin çalışır hâle getirecek bu düzenleme daha fazla ertelenmemelidir.

Değerli milletvekilleri, Sayıştayın raporlama faaliyetlerinin anlamlı hâle gelmesinin bir başka boyutuna değinmek istiyorum. Dünyada sayıştay raporlarının görüşüldüğü ve karara bağlandığı esas zeminlerin parlamento komisyonları olduğu bilinmektedir. Sayıştay raporlarını görüşecek meclis komisyonunun çalışma tarzı, üreteceği raporun içeriği ve formatı, komisyon raporundaki tavsiyelerin izlenme usul ve esasları da son derece önemlidir. Hâlen yürürlükte bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde, Sayıştay raporlarının hangi işleme tabi tutulacağı hususunda herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Öte yandan, Sayıştayın genel uygunluk bildirimleri ve hazine işlemleri raporlarının görüşüldüğü Plan ve Bütçe Komisyonunun iş yükü de dikkate alındığında, Sayıştay raporlarını görüşmek üzere özel bir komisyon oluşturulmasının da parlamenter denetim etkinliği bakımından yararlı olacağını düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştayın Türkiye Büyük Millet Meclisine sunacağı raporların kalitesini etkileyen en önemli unsur, çalışmaları yürüten denetçilerin mesleki yeterlilikleridir. Bu nedenle, başta düzenlilik ve performans denetimine ilişkin hizmet içi eğitim çalışmaları olmak üzere çağdaş denetim metot ve tekniklerinin öğretilmesine yönelik çalışmalar artırılarak devam ettirilmelidir. Sayıştay mensuplarının yurt içinde ve yurt dışında diğer kurum ve kuruluşların, yüksek denetim kurumlarının ve meslek örgütlerinin düzenlediği eğitim faaliyetlerine katılması sağlanmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Ayrıca, yabancı dil eğitimi, hizmet içi eğitimin başlıca alanlarından biri olmalıdır, lisansüstü eğitim teşvik edilmelidir.

Değerli milletvekilleri, sözlerime son vermeden önce, 2000 yılı Hazine İşlemleri Raporu’ndan birkaç cümleyle bahsetmek istiyorum.

Rapor’un çeşitli yerlerinde mali tabloların tam ve doğru olarak zamanında Sayıştaya verilmediği ve benzeri ifadelerle aslında AKP Hükûmetinin, Meclis adına denetim yapan bir kurumun nasıl gayriciddi yaklaştığı ifade edilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, dün bir bütçe tasarısı burada görüşüldü. Türkiye'nin nasıl olduğuna, gerçeklerin ne olduğuna kimse değinmedi. Sayın Maliye Bakanı burada Cem Yılmaz şovu yaptı ama Sayın Başbakan da Türkiye’yi güllük gülistanlık gösterdi. Aynı bütçede işçi haklarına, aynı bütçede emekçilere, üreticilere ne verildiği, ne verilme noktasında olduğu da anlaşılamamıştır ve Parlamento da bunu bilememiştir ve Sayın Genel Başkanımın dediği gibi, otomatiğe bağlanacak bir bütçe durumunda olduğu için biz bu bütçeye de güvenmiyoruz. Bu bütçenin de halkımıza bir şey vereceğine yine inanmıyoruz.

Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güner.

Şahıslar adına ilk söz bütçenin lehinde olmak üzere Giresun Milletvekili Sayın Hasan Sönmez’e aittir.

Buyurun Sayın Sönmez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

H. HASAN SÖNMEZ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2007 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın birinci turda yer alan kurumlar bütçeleri üzerinde lehte söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Güçlü bir Meclisin güçlü bir demokrasi anlamına geldiğini hepimiz biliyoruz. “Kuvvetler ayrılığı” ilkesine dayalı parlamenter sistemimiz, ülkemiz tarafından sevilen ve uygulanmaya çalışılan çağdaş bir demokrasi tercihidir. Kuvvetler ayrılığı ilkesine dayalı parlamenter sistemin yazılı normlar yanında demokratik geleneklerle de desteklenmesi ve beslenmesi gerekir. Bizim uygulamamızda bu boyutun tam olarak sağlanamamış olması zaman zaman tartışmalara neden olmakta, kuvvetlerin üstünlükleri ve uyumu sorgulanmaktadır. Unutmamak gerekir ki kuvvetlerin yetki aşımı heves ve girişimleri modern demokrasilerde çok gerilerde kalmış alışkanlıklardır. Bunlardan vazgeçmek ve kuvvetler mücadelesi yerine kuvvetler uyumunu sağlamak zorundayız.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinde yoğun bir ziyaretçi trafiği yaşanmaktadır, günde ortalama 5-6 bin ziyaretçi söz konusudur. Bu ziyaretçi yoğunluğu Parlamento çalışmalarını olumsuz yönde etkilemektedir. Bunun için önlem alınmalıdır.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekili ofisleri, milletvekili danışman ve sekreterlerinin uyumlu çalışmasını sağlamaktan uzak ve yetersizdir. Yeni Parlamento çalışma birimleri binası yapılması için bütçeye  ödenek konulduğunu görüyoruz. Bir an önce bu binanın yapılarak hizmete sunulmasını diliyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisine yeni taşıt almak yerine taşıt kiralamak suretiyle bu ihtiyacın karşılanması öngörülmüş ve bütçeye bunun için ödenek konulmuştur. Bu uygulama yerinde ve doğru bir uygulamadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgi ve teknoloji altyapısını güçlendirmek amacıyla 22’nci Dönemde dönemin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Bülent Arınç tarafından  başlatılan kısa adı METSİS olan Meclis Enformasyon ve Telekomünikasyon Sistemleri Projesi’nde sona gelindiğini memnuniyetle öğrenmiş bulunuyoruz. Bu projeyle Türkiye Büyük Millet Meclisi binasındaki tüm ses, veri ve görüntü iletişimi tek bir merkezde toplanacak, tüm İnternet altyapısı ve telefon santralleri yenilenecek, Türkiye Büyük Millet Meclisi kampüsü alanına ve giriş kapılarına güvenlik kameraları yerleştirilecek, plaka tanıma, şüpheli nesne algılama gibi uygulamalar mümkün olabilecektir.

1 milyon 200 bin sayfadan ibaret olan ve milletimizin yasama hafızasını oluşturan Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanakları 22’nci Dönemde elektronik ortama alınmış, bu dönemde de indeksleme işlemleri tamamlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisi intranetinde hizmete sunulmuştur. Sistemin geliştirilerek İnternet ortamında da hizmete sunulması faydalı olacaktır.

Yine 22’nci Dönemde başlatılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca yürütülen Mevzuat Bilgi Sistemi Projesi ile Osmanlıdan günümüze tüm kanunlara gerekçeleri ve yapılan değişikliklerle birlikte elektronik ortamda erişim imkânı sağlanmıştır. Hâlen Türkiye Büyük Millet Meclisi intranetinde kullanıma açılan sistemin geliştirilerek İnternet ortamında da bütün vatandaşlarımızın hizmetine sunulması yerinde ve faydalı olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 22’nci Dönemde başlatılan projelerden bir hayli yol katedilmiş olan Türk Parlamento Tarihinin Yazımı Projesi’nin tamamlanması, keza 1994’ten beri Türkiye Büyük Millet Meclisi Televizyonu tarafından yapılan Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarına dair çekimler ile bundan önce TRT tarafından yapılan çekimlerin –ki bunlar yasamanın görsel hafızalarıdır- sayısal ortama aktarılarak bozulmadan korunmasına yönelik Türkiye Büyük Millet Meclisi Televizyonu Dijital Arşiv Projesi’nin tamamlanması faydalı olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin Anayasa ve sair mevzuattan doğan görev ve sorumluluklarını daha etkin ve süratle yerine getirmesi, hiç şüphesiz, yeterli altyapı, donanım ve yetişmiş insan gücüyle mümkündür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) - Her iki alandaki eksikliklerin giderilmesi için 22’nci Dönemde başlatılan çalışmaların bu dönemde de Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız ve Başkanlık Divanınca sürdürüldüğünü görüyor ve bu gayretleri takdirle karşılıyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu vesileyle bir hususu belirtmek istiyorum. Biraz önce sayın üyelerden bir hatip konuşurken burada yapılan bir yasal düzenlemeyle RTÜK Başkanının yargılanmasının mümkün kılınmadığını ifade ettiler. Biliyorsunuz, memurların yargılanması 1912 yılından beri Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat’a tabi idi. Bu Kanun 1999 yılında değiştirildi ve memurların yargılanmasına ilişkin yeni bir kanun çıkarıldı. Bugün, bilindiği üzere en yüksek devlet memuru olan Başbakanlık Müsteşarından her kademedeki memurun yargılanması kurumunun yetkili amirinin iznine bağlıdır. Bu izin demek onun yargılanmasını engellemek anlamına gelmez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

H. HASAN SÖNMEZ (Devamla) – Bu izin sadece…

Peki, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sönmez.

Hükûmet adına Devlet Bakanı Sayın Mehmet Aydın.

Buyurun Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben çok fazla vaktinizi almayacağım, sadece bir iki nokta üzerinde durmak istiyorum. Evvela şunu ifade edeyim: Bizim kültürümüzde, geleneğimizde hakikaten önemli olan bir söz, bir prensip var. Keşke uygulayabilsek! Diyor ki o prensip: Sizden eğer biriniz bir kötülükle karşılaşırsa onu eliyle düzeltsin. Yani yolda diyelim ki gelip geçene zarar veren bir şey varsa tutup kenara kaldırsın. Yok eğer ona gücünüz yetmiyorsa, sözle düzeltmeniz gerekirse onu da yapın, onu yapın. Ama diyelim ki o da mümkün değil, o zaman en azından gönlünüzde o söylenene rıza göstermeyin, ona razı olmayın “Bu doğru değildir.” deyin. Çünkü zaman gelir, ortam iyileşir, güzelleşir ve siz yeniden o prosedürü başlatırsınız. Elinizle, dilinizle ve gönlünüzle düzeltirsiniz. Benim burada söyleyeceklerimi lütfen o anlamda almanızı rica ediyorum. Yoksa burada ismi geçenleri benim savunmama onların ihtiyacı yok. Benim de zaten öyle bir durumum, konumum söz konusu olamaz.

Şimdi evvela şu “Ya sev ya terk et.” işine gelmemiz lazım. Çünkü arkadaşlarımızdan biri üzerinde onun ısrarla durdu. Dün Sayın Başbakan “O konuda şöyle söylemiştim, şimdi tekrar ediyorum.” demesine rağmen tekrar gündeme geldiği için ve zaten metin benim elimde var, tutanak benim elimde. Dolayısıyla, burada dilim düzeltmeye muktedir olduğu için, o görev de orada oturduğum için bana düşüyor ve ben müsaade ederseniz cevabı tutanaktan okuyacağım. Yani, soru demeyeyim de iddiaya cevabı tutanaktan okumak istiyorum.

“Hakkâri’deki konuşmamda benim ‘Ya sev ya terk et.’ diye bir ifadem olmadı.”

“Ya seveceksin ya terk edeceksin lafının Fransızcasını Le Pen kullanıyordu.” Hepinizin malumu, son derece ırkçı olarak kabul edilen bir Fransız kıdemli politikacı, birkaç defa da zaten aday oldu başkanlık için. “Ya seveceksin ya terk edeceksin.” lafının Fransızcasını söylerdi o.

“İfademin aynısını söylüyorum.”

“AK PARTİ’nin üç kırmızı çizgisi bulunuyor. Etnik, bölgesel ve dinsel ayrımcılığa karşıyız. Hiçbir vatandaşımız bir diğerinden asla üstün tutulamaz.”

Bazı şeyleri atlıyorum. Tam iktibas ediyorum ama arayıp bulmam için o bir saniyelik vakit geçiyor.

“Ama bizi birbirine bağlayan bir başka üst bağ var. Nedir o? Hepimiz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız.”

“Bunu hazmedemeyen terör örgütü var. İfademe dikkat buyurun. Bunu hazmedemeyen terör örgütü var, onlar bunu hazmedemiyorlar. Biz ne dedik? Tek millet dedik. Ne dedik? Tek bayrak dedik. Ne dedik? Tek vatandaş dedik. Ne dedik? Tek devlet dedik. Buna kim karşı çıkabilir yahu? Buna karşı çıkabilenin bu ülkede yeri yok. Ben bunu söyledim. Buna karşı çıkanın, çıkabilenin bu ülkede yeri yok. Ben bunu söyledim.”

SIRRI SAKIK (Muş) – Bu ülke iktidar partisinin malı mı? Bu ülke sizin babanızın malı mı?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hangi ülke…

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Bakan, doğru olsa dahi bunun müeyyidesi ülkeyi terk etmek değil. Eğer hukuka zerre kadar inancınız varsa karşılığı bu değildir.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Yahu bu kadar niye hemen…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bakın…

BAŞKAN – Sayın Kaplan… Sayın Geylani…

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Karşılığı o değil.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Sanki hakikaten ne kadar…

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Öyle olsa dahi yargıya inanıyorsan, ama gerçek yargıya, hukuka inanıyorsanız karşılığı terk etmek değil. Kimsenin tapusunda değil bu ülke.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bize bir özür borcu var.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Ben… Lütfen dinler misiniz? Ben sadece tutanaktan yazıları okuyorum. Tutanak -dün idi- dünkü konuşmanın tutanağıdır…

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Ama yanlış tutanağın avukatlığını yapıyorsunuz Sayın Bakan.

BAŞKAN – Sayın Geylani… Sayın Kaplan…

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – …ve tutanak tarihtir. Ben tarihi değiştiremem. Dün… Eğer istiyorsanız tutanakları getirin, sizin oturduğunuz yerde söylediklerinizi de orada okuyayım.

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Ne anlama geldiğini o Sayın Başbakan kadar biz de bu… Türkçeyi de biliyoruz, Kürtçeyi de biliyoruz.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Biliyorsan sen de bildiğini söyle. Bunu… Ağzını tutan mı var? Buradaydın zaten, geldin söyledin.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Niye alınıyorsunuz?

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Yani arkadaşlar bu yol yol değil. Evvela dikkatlice dinleyeceğiz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakan dinliyoruz. Israr ediyorsunuz, hâlâ Kürt halkına hakarette ısrar ediyorsunuz.

SIRRI SAKIK (Muş) – Biz ülkemizi seviyoruz, sizin politikalarınızı sevmiyoruz. Sizin politikalarınız zulüm politikalarıdır.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ya başka devletlerde istifa ediyor başbakanlar!

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Bakınız. Bizim politikamızı sevmek zorunda değilsiniz. Sevmiş olsaydınız zaten ayrı bir grup olarak burada olmazdınız.

SIRRI SAKIK (Muş) – Ama siz bizden bunu istiyorsunuz.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Ben size diyorum ki, bakın…

SIRRI SAKIK (Muş) – Size biat etmemizi istiyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Sakık…

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Ben size diyorum ki…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bir Başbakanın…

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Yahu dinle Allah aşkına ya!

RECEP YILDIRIM (Sakarya) – Bırakın da dinleyelim beyler, bırakın da biz dinleyelim.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Ben heyecanlanmıyorum ki!

BAŞKAN – Sayın Aydın… Genel Kurula hitap edin Sayın Aydın.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Ben size diyorum ki, bakın, ben orada Hükûmet adına oturuyorum.

BAŞKAN – Sayın Aydın… Sayın Aydın…

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Hükûmet adına oturuyorum.

BAŞKAN – Genel Kurula hitap edin Sayın Aydın. Sayın Aydın…

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Hükûmet adına oturuyorum.

BAŞKAN – Sayın Aydın, Genel Kurula hitap edin.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Onun için bunu çıktınız söylediniz, söylemek zorundayım.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Biraz sonra Başbakanın bütçesi var.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Lütfen… Dinlemiyorum hiç. Ben burada vazifemi yapıyorum, sen vazifeni gelip burada yapacaksın.

BAŞKAN – Sayın Aydın, Genel Kurula hitap edin lütfen.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakan, biraz sonra Başbakanın bütçesi var. Başbakan gelsin bütçesi sırasında konuşalım.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen...

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Efendim, ben o Hükûmetin üyesiyim. Başbakanı dâhil, o Hükûmetle ilgili her türlü iddiayı cevaplandırma görevim vardır. Bu, benim, hem bir milletvekili, bakan olarak görevim vardır. Dolayısıyla…

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Bakanım, faşizm tekliktir. Siz tek kimlikte diretirseniz bunun adı faşizmdir işte!

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, müdahale eder misiniz lütfen…

BAŞKAN – Sayın Sakık… Sayın Sakık…

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Ben bunu tartışmaya girmem. Lütfen!

Ben tekrar ediyorum arkadaşlar, yukarıda kendi söylediğimi tekrar ediyorum başka türlü.

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Daha çok tekrar edeceksiniz, tekrara muhtaç çünkü!

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Bu arkadaşların söylemedikleri bir şeyi -benim yanımda olmuşsa- ertesi gün benim arkadaşlarımdan biri çıkıp “dedi ki” derse onu da düzeltirim, bu benim ahlaki vazifemdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sizin söylemediğiniz bir şeyi sizin ağzınıza getirenler onu ertesi gün söylerlerse… Onun için bir ahlak ilkesiyle başladım. Ne olursa olsun…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Peki, Sayın Bakan, niye öbür türlü…

RECEP YILDIRIM (Sakarya) – Ya yeter be!

BAŞKAN – Sayın Kaplan… Sayın Kaplan…

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Bitti, bitti! Daha fazla size şey yapamam.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Öbür türlü anlama geliyorsa…

BAŞKAN – Sayın Kaplan… Sayın Kaplan…

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Dolayısıyla ne dedik? Devam ediyorum: “Bunu ben söyledim. Onlar gibi düşünüyorsan ben sana ne söyleyeyim? Ve her yerde söylediğim şu: Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Gürcü’sü, Abaza’sıyla biz biriz, biz beraberiz. Niçin? Çünkü biz öyle bir medeniyetten geliyoruz.”

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Tabii dilinden, kültüründen arınmış…

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – “İfademe dikkat: Biz yaratılanı Yaradan’dan ötürü seven bir anlayışın mensuplarıyız.” Sayın Başbakanın söylediği bu.

SIRRI SAKIK (Muş) – Peki, Yaradan niye “Sizi kavim kavim yarattım.” diyor? Niye Yaradan’a inanmıyorsunuz o zaman?

BAŞKAN – Sayın Sakık… Sayın Sakık…

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Kavim kavim yarattı ki birbirini boğsunlar diye değil.

SIRRI SAKIK (Muş) – Boğmadan, birbirimize saygı göstererek bir arada oturalım.

BAŞKAN – Sayın Sakık… Sayın Sakık…

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – İkinci bir husus, cevap vereceğim şey… Madem öğrenmişsin, teşekkür ederim, o zaman sonunu da söyleyeyim: “Tanışasınız, bilişesiniz diye…

SIRRI SAKIK (Muş) – E işte siz bizi dövüyorsunuz…

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Ama böyle sen bir cümle söylememe izin vermezsen… Dinlemiyorsun ki anlayasın, tanışasın.

BAŞKAN – Sayın Aydın, Genel Kurula hitap eder misiniz.

SIRRI SAKIK (Muş) – …siz bizi yok sayıyorsunuz, bizim dilimize, kültürümüze saygı duymuyorsunuz!

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Evet, bir ikinci husus, benim sorumlu olduğum -şimdi buna kimse itiraz edemez- ilişik kurum olarak sorumlu olduğum… Yok, yok, ilişik de değil, bağlantılı kuruluş olarak…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Bakan, Başbakanın söylediği söylenen sözün aynısıdır. Siz kendi görüşünüzü söyleyin. Başbakanın zırvası…

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Niye, o size niye dokundu ya?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) –  Sen kendi görüşünü söyle.

BAŞKAN – Sayın Durmuş…

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – O niye dokundu? O zaman bir cümle daha söyleyeyim.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Gözünü seveyim sen kendi görüşünü söyle, boş ver. “Bu görüş MHP’nin” diyen de senin Başbakanın ya, yapma!

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – O zaman bir cümle daha söyleyeyim ona da itiraz et.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yapma!

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Şu konuşmaya bakın. Böyle bir üslup olur mu?

BAŞKAN – Sayın Durmuş… Sayın Durmuş…

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Müsaade eder misiniz bir cümle daha söyleyeyim, ona da itiraz et. İşte bu konuda, vatanın birliği, beraberliği konusunda…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – İtiraz yok ona canım. Başbakan da bize katılıyor.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Ben itirazdan bahsetmiyorum. Yine burada eleştirilen…

BAŞKAN – Sayın Aydın…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Böyle bir müzakere usulü olmaz efendim.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – O zaman konuşmasınlar, yanınızdaki arkadaşa söyleyin konuşmasın.

İkinci husus: Hâlbuki sözümü kesmeseydi o ittifakla ilgili çok güzel bir cümle söyleyecektim, söylemiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Söylemiyorum. Notlarımda vardı. Burada “ittifak” sözü de geçti. Hangi konularda ittifak ettiğimizi, etmek zorunda olduğumuzu hepimiz birlikte, hepimiz birlikte…

SIRRI SAKIK (Muş) – Sizin kadar vatanın birliğine, bütünlüğüne saygılıyız.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Bakan sizin görüşlerinizi biliyoruz, siz kendi görüşünüzü söyleyin.

BAŞKAN – Sayın Durmuş, lütfen…

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Neyse, TRT ile ilgili bir durum vardı, onu izah edeyim. O da şu: Arkadaşlar, evet TRT’de Kürtçe yayına karar verildi, siz karar verdiniz. Büyük Millet Meclisi olarak karar verildi. Dolayısıyla arkadaşlarımız çalışıyorlar. Çalışırken de ne yapıyorlar? Öyle bana da sorduklarını zannetmeyin, benim bildiğim alan değil, bilmem ne… Bilen insanlar da, yani bugüne kadar bu konuda yazmış insanlar var, çizmiş insanlar var, makaleleri var, yazıları var, konferanslar düzenlemişler, orada konuşmuşlar. Yani isimleri bu konuları biliyor şeklinde bir kanaati uyandıran insanlar var. Daha on gün önceydi, AK PARTİ’nin Kızılcahamam toplantısının olduğu gündü. Orada geniş katılımlı bir toplantı oldu…

SIRRI SAKIK (Muş) – Yani icazetli bir Kürtçe mi olacak? AK PARTİ’nin icazet verdiği bir kanal mı olacak?

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – …ve orada bu işi en güzel şekilde, en bilimsel şekilde, en iyi şekilde nasıl yaparız diye oturdular…

SIRRI SAKIK (Muş) - Kürtlerin kurulları var, kurullarına başvurun.

BAŞKAN – Sayın Sakık, Sayın Sakık, lütfen…

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – …ve bunların, çağrılanların tamamına yakını da zaten bu dili de, bu kültürü de tamamı değilse bile büyük bir ekseriyeti bu dili, bu kültürü bilen, o konuda yazmış, çizmiş insanlardı. Dolayısıyla, biz bu arkadaşları… TRT bu arkadaşları davet ederken de hiç kimsenin ne sabıkasına baktı -Zaten öyle bir görevi yoktur- ne de sabıkasını sordu. Öyle bir görevi de yoktur. Düşünen insanlar olarak, bilim adamları olarak, bu ülkeyi seven insanlar olarak onlara “Bizim böyle bir teşebbüsümüz var, siz bu konuda ne diyorsunuz, sizin fikriniz nedir? İstişareden hayır doğar.” denildi ve başladılar. Yoksa TRT kalkıp da “Şu sabıkalı, şu sabıkalı değil…” Hele açıkça söyleyeyim. Burada bir ifade kullanıldı ki onun tamamen bir boş bulunmanın neticesi olduğunu kabul ediyorum.

SIRRI SAKIK (Muş) – Açıklar mısınız?

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Açıklayayım. “Zaten sabıkası olmayan Kürt yok ki.”

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – “Kürt sayılmaz.” dedi Sayın Bakanım, “sabıkası olmayan…”

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Sizin…

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Size göre… Size göre…

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Hayır hayır, kendi… Burada “size göre” demedi.

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Size göredir o.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Her ne ise. O bir zühuldür. Ben o arkadaşımın tam çıplak anlamıyla anlaşılacak şekilde onu kastettiğine de inanmam, inanmak istemiyorum çünkü kalkıp öyle bir şey söylemez. O bakımdan, böyle birbirlerimizin cümlelerinden bahaneler arayarak bir şeyler çıkarmaya gerek yok diyorum. Hukukçu arkadaşlarımız için de…

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Yok yok, hep potansiyel sabıkalı olarak görüyorsunuz.

SIRRI SAKIK (Muş) – TRT Genel Müdürü “Ben bu gruba söz hakkı veremem.” diyor.

BAŞKAN – Sayın Sakık, lütfen…

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – …cevap vermek için değil.

SIRRI SAKIK (Muş) – Ama Sayın Başkan, yanlış…

BAŞKAN – Sayın Sakık, lütfen yapmayın.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Hemşehrilerimle ilgili bir şey sorarım. Daha sonra konuşuruz bizim arkadaşlarla.

Bir rapor istemek demek, zaten o raporu yazanın reyinin ne olduğunu anlamak, bilmek anlamına gelmiyor mu? Hâkim için demiyorum. Bakınız, hâkim ayrı, yargıç ayrı, savcı ayrıdır ama eğer birine “Şu konuda bir rapor yazın…” Mesela diyelim ki bir siyasi partinin kapatılması veya kapatılmamasıyla ilgili eğer bir fikir soruluyorsa, bir rapor isteniyorsa bunun “kapatılmasın”ı ihsası rey olarak görüyor da “kapatılsın”ı ihsası rey olmuyor mu? Hakikaten bilmediğim için, her iki hukukçu hemşehrimle de yarın konuşuruz.

Teşekkür ederim sizin de dikkatinize, ilginize. Saygılar sunarım. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

Bütçenin aleyhinde konuşmak üzere Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.

Buyurun Sayın Genç. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada tabii bütçe müzakerelerini yapıyoruz. Dün burada AKP’nin, bütçe müzakeresinde, katılan Genel Başkanlarını ve grup sözcülerini -bugün de- dinledik. Ben bunu şuna bağladım: Bir katil 10 tane adam öldürmüş, ortada cesetler. Bir tane avukat getiriyorlar, avukat başlıyor “Ya, vallahi billahi bu benim müvekkilim suçsuzdur.” diyor. Öyle, bunların yaptıkları savunma tıpkı öyle. Yani yaptığınız konuşmalar bu kadar gerçek dışı. Azılı bir katilin nasıl ki yaptığı o katliam fiilini inkâr etme gibi bir durum varsa Türkiye’de yapılan kötülükleri öyle yapıyorlar.

Burada denildi ki: “Türkiye Cumhuriyeti devletine biz kişilik ve itibar kazandırdık.” Daha dün sizin Dışişleri Bakanı… Sarkozy çağırdı, Afganistan’a en büyük katkıyı yapan, 300 milyon dolar da para veren Türkiye’yi toplantıya almadı. Akşam yemeğine gitti. O da tıpış tıpış gitti.

Ayrıca Suudi Arabistan Başkanı geldi. Bu nasıl bir devlet, itibarlı bir Türkiye Cumhuriyeti devletidir ki sizin Genel Başkanınızı, Çankaya makamında oturan kişiyi getirdi bir otel odasında, otelin arkasında kendi fotoğrafı vardı, birisi sağ dizine, öteki sol dizine oturdu ve ne hediyeler de verdiği hâlâ bütün basında söylenmesine rağmen bunları bir türlü vermedi.

Şimdi, Türkiye’de en keyfî işlemler yapılıyor, en büyük suistimaller yapılıyor. İşte buradaki RTÜK Başkanınız… Bunun soruşturma iznini verecek kişi kim? Tayyip Erdoğan, Başbakan, siz yeni getirdiniz. E, niye vermiyor? Çünkü RTÜK Başkanı, Kanal 7’nin sahibi Zekeriya Karaman’ın bacanağı. Zekeriya Karaman kim? Zekeriya Karaman da RTÜK Başkanıyla iş ortağı. E, sıkıysa versin bakalım. Çünkü onun arkasında, Deniz Feneri’nde gelen, milyonlarca euroyla gelen kişi Zekeriya Karaman. Orada nereye harcandığı belli, kimlerin hangi fiilleri yaşadığı belli. Ayrıca da bu Zekeriya Karaman, Emirgan’da, 2005 ve 2006 yılında, o yüzde 10 imarlı olan bir yerde yüzde 80 imarlı lüks bir ev yapıyor ve bazı belediyelerin araçlarıyla yapılıyor. Bunların hepsi ortada. Yani sizin devri iktidarınızda, şu bütçede esasında tartışılması gereken bu kadar büyük kurumların, burada, yapılan suistimallerini, yolsuzluklarını dile getirmemiz gerekirken iş başka yere kaydırılıyor, iki tane radikal parti birbirleriyle kavga ediyor, bu şekilde de işin ortasından sıyrılıp gidiyor. Türkiye’nin bugün menfaati bu değil. Bugün Türkiye Cumhuriyeti devletinin Anayasa’sında Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi gerekirken bu yerine getirilmiyor.

Abdullah Gül, oraya seçildikten sonra, biliyorsunuz, orada bir Cumhurbaşkanından beklenmesi gereken, devletin şanını ve şöhretini, Türk milletinin şanını ve şöhretini koruma yolunda en ufak bir adım atmamıştır. İşlemlerinde, tayinlerinde, YÖK atamalarında, YÖK’ün teklif ettiği rektör atamalarında, yüksek yargı organları ve Hâkimler ve Savcılar Kuruluna atamalarında daima, taraflı, cemaatlere mensup insanları atamıştır.

Kendisi kayıp trilyon davasında sanık durumundayken bu kayıp trilyon davasının yargıda yargılanmasını engellemiştir.

Değerli milletvekilleri, evvela, insanların kamuoyunun karşısına çıkabilmesi için, kendisinin arkasında birtakım şüphelerin, zanların olmaması lazım, bunlardan temizlenmesi lazım.

Buradan çıkan yasalar, maalesef, Türkiye’nin gerçeklerine uygun olmayan yasalar… Türkiye’yi… Maalesef büyük soygunları affeden yasalar... Onlar, işte, Kamu İhale Kanunu olsun, vergi affı kanunu olsun, bunlar Türkiye Cumhuriyeti devletinin geleceğini karartan kanunlardır, suistimalleri artıran, soygunları artıran kanunlardır; maalesef bunları, AKP’nin bir elemanı gibi, orada hiç tartışmadan onaylamıştır.

Şimdi ben hangisinden beş dakikada bahsedeyim.

Yine, bugün Anayasa Mahkemesinin bir başkanı vardır, AKP’nin sanki bir elemanı gibi, maalesef, kapatma davasında davranmıştır ve o kapatma davasının AKP aleyhine çıkmaması lazım. Suç sabit olmasına rağmen getirmiştir en hafif cezayla bunu kurtarmıştır. Eğer zamanım olsaydı tabii bunu uzun uzadıya size izah ederdim. Bugün o kişinin oradan istifa etmesi lazım çünkü Anayasa Mahkemesini, gerçekten artık Anayasa Mahkemesi gibi davranmaktan men etmiştir.

Değerli milletvekilleri, yine, Türkiye Büyük Millet Meclisi çok keyfî yönetilmektedir, çok fuzuli harcamalar bulunmaktadır. Yeni yeni 54 tane araba alınmaktadır.

Yine, eğer incelerseniz, AKP’li birçok milletvekili birçok ülkeyle dostluk gruplarına girmişlerdir, hepsi devletin kesesinden gidiyorlar, kendilerini davet ettiriyorlar, komisyonlara davet…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika değil efendim. AKP Grubuna sekiz dakika verdiniz. Beş kişi konuştu…

BAŞKAN – Sayın Genç, bir dahaki sefere hiç kimseye bir dakika vermeyeceğim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Neyse… Bütün komisyonlar ve dostluk grupları gidip kendilerini dışarıda davet ettiriyorlar, Meclisin bütçesinden harcırah alıyorlar. Yahu, gidip gezecekseniz, kendi paranızı harcayın kardeşim! Kendi paranızı harcayın! Devletin parasını harcama hakkınız var mı?

Bu Mecliste hangi ihale nereye verilmiş belli değil. Eski Meclis Başkanını 8 tane koruma polisi koruyor. Bu ne demektir ya? Bu nedir yani? Bunlar Meclisin bütçesinden para alıyorlar. Ayrıca da burada yapılan ihalelerin, hangi usullere göre, kimlere verildiği belli değil.

Şimdi Meclisin başlı başına, enine boyuna incelenmesi gerekirken beş dakikada zaten imkânımız yok. Bir de bunları bütçe…

Bence bu bütçe müzakerelerini kaldırmak lazım. Böyle bir şey yok ki yani. Şimdi Sayıştay doğru dürüst bir görev yapıyor mu? Ben Plan ve Bütçe Komisyonunda kendisine sordum: Sayın Başkan, sizin vicdanınız, sizin yaptığınız denetimin doğru olduğunu kabul ediyor mu, yeterli olduğunu kabul ediyor mu?

Arkadaşlar, denetimi kaldırdınız. Denetimin olmadığı bir yerde her türlü hırsızlık olur. İşte, Allah korkusu da yok birilerinin içinde, denetim korkusu da yok…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, Hatip sözünü geri alsın. “Radikal parti” diyor, biz radikal parti falan değiliz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, konuşmaları dinliyoruz. Keşke zamanımız olsa da burada herkese bir cevap vereyim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç. Sayın milletvekilleri, bütçe görüşmelerinde bir dahaki sefer -bana geldiği zaman yönetim sırası- hiç kimseye bir dakika ek süre vermeyeceğimi buradan ilan ediyorum. Herkes ona göre kendini ayarlasın. Onu özellikle belirteyim. Bütçe için konuşuyorum. Bütçeden sonra, tabii ki o başka ama bütçe süresi içinde, madem haksızlık oluyor… İşte, Adalet ve Kalkınma Partisi 8 kişi konuşturdu, Milliyetçi Hareket Partisi 4 kişi, CHP 4 kişi, Demokratik Toplum Partisi 2 kişi… Dolayısıyla, hakikaten Sayın Genç’in uyarısı doğru, ben de o nedenle hiç kimseye bir dakika, bütçe süresi içinde, ek süre vermeyeceğim. Talep etmeyin lütfen. Onu bildirmiş olayım.

SIRRI SAKIK (Muş) – Biz de sizi kutluyoruz, vallahi adil bir karar, adilsiniz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birinci turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi sorulara geçiyoruz.

On dakika süre içinde soru sorduracağım. Mümkün olduğunca çok kişiye verebilmek için birer dakikalık soru zamanı var, onu ayarlattırıyorum.

Dolayısıyla, zamanı doğru kullanabilirlerse sayın milletvekilleri, mümkün olduğunca çok milletvekili soru sorabilir.

Sayın Kaptan…

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İki sorum Meclis Başkanlığına. Bir: Meclis personeline zam yaptınız, geçici görevlilere zam yapmadınız. Aynı işi yapan personel arasında adaletsizlik yapmış olmuyor musunuz?

İkinci soru: Mecliste yardımcı hizmetler sınıfındaki üniversite mezunları genel idare hizmetleri sınıfına alınacak mı, alınacak ise ne zaman alınacak?

Cumhurbaşkanlığına bir sorum: Suudi Arabistan Kralı’nın Sayın Cumhurbaşkanına verdiği hediyelerin açıklanmaması kamuoyunda ciddi bir merak ve kuşku uyandırmıştır. Bu konudaki soru önergelerine hiçbir tatmin edici cevap verilmemiştir. Bu durum Cumhurbaşkanlığı makamını zedelemektedir. Bu hediyelerin geç de olsa açıklanması yapılacak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Süner…

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan, TRT Antalya Radyosunun kapatılmasıyla ilgili Devlet Bakanı Sayın Mehmet Aydın’a bir soru önergesi vermiştim ve burada bir gündem dışı konuşma yapmıştım. Ancak, hâlâ Antalya Radyosu ve çalışanlarının durumu tam olarak bir belirsizlik içindedir. Şu anda kâğıt üzerinde bu Radyo kapalı ve burada çalışanlar da Çukurova Radyosuna kaydırılmış gözükmektedir. Bu Radyonun ve personelinin akıbeti ne olacak? Bir kez daha sormak istiyorum.

İkinci sorum: Antalya Arapsuyu Postanesinin arkasındaki 10 dönüm arazinin ve TRT kampının bulunduğu alanları satmak için mi TRT Radyosunu kapatmak istiyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tankut…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, geçtiğimiz 2008 yılında Cumhurbaşkanlığı bütçesi yüzde 63 artırılmış ve bu yıl ve 2010 yılı için ortalama yüzde 5 oranında artış gösteren gider bütçeleri, tahminî gider bütçeleri yapılmıştı. Bu tahminlere rağmen, Cumhurbaşkanlığı bütçesi bu yıl için tahmin edilenden yaklaşık yüzde 20-21 daha fazla artırılmıştır. Bunun en önemli nedeni nedir? Bu durumda acaba önümüzdeki yılın Cumhurbaşkanlığı bütçesi bu yıl belirlenen bütçe gider tahminlerinden yine yüzde 20-25 fazla mı olacaktır? Yapılan bütçelerin önceki dönem yapılan bütçe tahminlerinden büyük ölçüde sapma göstermesini siz nasıl değerlendirmektesiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sorum Sayın Meclis Başkanlığımıza ve Sayın Hükûmetimize: Meclis içerisinden ve Türkiye genelinden arayan pek çok arkadaşımız 4/C mağduru ve kadro problemi olan arkadaşlarımız. Bu önümüzdeki dönemde 4/C mağdurlarının, 4/B’lilerin ve sözleşmelilerin kadro ihtiyacını gidermeyi düşünüyor musunuz? Bu konuda bir programınız var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Paksoy…

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

İki sorum olacak. Bir: Cumhurbaşkanlığı. Cumhurbaşkanlığı bütçesinden 2008 yılında kamu yararına çalışan derneklere yardım yapılmış mıdır? Şayet yapıldıysa 2009 yılında da yapılması planlanmakta mıdır?

İki: Meclis Başkanlığına. Milletvekillerinin beraber çalıştıkları sekreter ve danışmanların çalışma şartları ve fiziki altyapıları Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışmayacak derecede olumsuzdur. Danışmanlar âdeta koridorlarda iş yapar hâldedir. Meclis Başkanlığının bu durumu düzeltmeye yönelik çalışmaları ne aşamadadır? Bu konuda 2009 yılı için bir ödenek ayrılmış mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakanım, 1915 olayları bahane edilerek sözde aydınlar tarafından başlatılan özür kampanyası girişiminde Sayın Cumhurbaşkanının bazı konuşmaları ve Ermenistan ziyaretinin etkisi olduğu görüşüne katılıyor musunuz?

Bir diğer sorum: Yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarının böylesine arttığı günümüzde Sayın Cumhurbaşkanına bağlı olarak faaliyet gösteren Devlet Denetleme Kurulu bugüne kadar kaç denetim yapmıştır? Mesela, Deniz Feneri konusunda inceleme için bir görev verilmiş midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bir: Sayın Bakan, Sayın Cumhurbaşkanımızın 2009 yılında hangi ülkelere ziyaretleri planlanmıştır? Bu ülkeler içinde Türk cumhuriyetlerinden hangileri bulunmaktadır?

İki: Cumhurbaşkanlığınca 2008 yılında kaç bürokratın görev yeri değiştirilmiştir?

Üç: 5018 sayılı Yasa ile Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetleme görevi yapan Sayıştay Başkanlığı 2008 yılında kaç kurumda denetimde bulunmuş, bu denetimlerin kaçını sonuçlandırmış ve kaç kurumda yolsuzluk tespitinde bulunmuştur?

Dört: Türkiye Büyük Millet Meclisi makam araçlarının yenilenmesi konusunda yüce Meclisi ve kamuoyunu bilgilendirebilir misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Koçal…

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Kral Abdullah Türkiye’yi ziyaretinde Anıtkabir’e gitmemiştir biliyorsunuz. Bu davranışı Türkiye'nin itibarını sarsmış mıdır acaba? Bu davranış ne anlama gelmektedir? Bunu açıklar mısınız?

İki: Kral, kaldığı otelde kendine bir makam odası oluşturmuştur ve Cumhurbaşkanı ile Başbakan otele giderek birlikte fotoğraf çektirmişlerdir. Onurumuzu kıran bu fotoğrafı nasıl yorumluyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Çöllü…

HÜSNÜ ÇÖLLÜ (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sorum Meclis Başkanına: Türkiye Büyük Millet Meclisinde kaç şekil ve statüde personel çalışmaktadır? Personel arasında farklı ekonomik ve sosyal haklar konusunda neden farklı uygulamalara gidilmektedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Enöz...

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana ve Meclis Başkanımıza soruyorum: 2008 yılı içerisinde kaç belediyenin denetimi yapılmıştır? Sonuçları nelerdir? Yolsuzluk nedeniyle kaç belediye hakkında işlem yapılmıştır?

İkinci sorum: Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışan personel sayısı kaçtır? Bu personelin kaçı 4/C grubundadır ve kadroya alınmaları planlanıyor mu? Ayrıca, Mecliste açık personel kadrosu bulunmakta mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Güvel…

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sayın Bakan, Avrupa Birliği 2008 Yılı İlerleme Raporu’nda “AKP Hükûmeti kapsamlı bir yolsuzlukla mücadele stratejisi hazırlayamamıştır, bu alanda politika belirleme konusunda yetersiz kalmıştır. Sivil toplumu kapsayan ve yolsuzlukla mücadele stratejilerinin uygulanmasının denetimi ile yeni stratejilerin önerilmesi görevlerini üstlenecek genel bir gözetim organı oluşturulamamıştır.” denilmektedir. Sayın Bakan, bunu Hükûmetiniz nasıl değerlendiriyor? Bu tespitlere katılıyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Köse...

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, iki tane önemli soru soracağım, lütfen cevap veriniz: Sayın Bakanım, Fener Derneği, Almanya’daki mahkeme kararlarına ve Türkiye kamuoyu vicdanlarında mahkûm olmasına rağmen, RTÜK Başkanını ne zaman görevden almayı düşünüyorsunuz?

İkinci sorum şu: TRT’de farklı din ve kültürlerle ilgili, özellikle Alevi vatandaşların dini ve kültürlerine yeteri kadar yer verilmediği kamuoyunda bilinmektedir. Bu anlayış sizin Hükûmetinizin anlayışı mıdır, siz buna katılıyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Türkiye’de adaleti tesis etme hususunda öncelikli görevli olan Meclisimiz, anayasal eşitlik, kamu görevlileri alımında, seçiminde liyakat gibi esasları çiğneyerek sınavsız, âdeta ahbap-çavuş ilişkileri neticesinde personel almaya devam etmektedir. Milletin fertleri arasında ayrımcılık ve anayasal ilkelerin çiğnenmesi anlamına gelen, Meclis bürokrasisini âdeta sıradanlaştıran sınavsız personel alımı uygulamasına ne zaman son vermeyi düşünüyorsunuz?

İki: AKP Hükûmeti ve Meclis çoğunluğu döneminde Sayıştay denetim raporları Genel Kurula indirilmemiştir ve hâlâ daha Meclisten kaçırılmaya devam edilmektedir. AKP Hükûmeti, yapılan harcamaların Meclis denetiminden korkmakta mıdır? Korkmuyorsa bu raporları ne zaman Genel Kurula indirecektir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ülkemizde tek parti iktidarının olduğu bu dönemde Cumhurbaşkanlığının denetim fonksiyonu daha da önem kazanmaktadır. Bu durumda Cumhurbaşkanlığının 2009 yılı denetim faaliyetleri ve bütçe kaynak kullanımları ne kadar olacaktır? 2009 yılı denetim çalışmaları için öngörülen bütçe kaynak tahsisini yeterli görüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akkuş…

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Abdullah Gül Çankaya Köşkü’ne geldiği günden bugüne kadar kaç liralık tamirat ve tadilat parası harcanmıştır? Ayrıca ne kadar mobilya alınmıştır? Diğer büro malzemesinin miktarı nedir?

İkincisi: Amerikan Başkanının korunması şeklinde beş altı tane zırhlı araç alındığı gazetelerde yazıldı. Hakikaten, kaç tane araç alındı?

Yine, kendisini koruması için kaç tane polis, güvenlik görevlisi vardır? Özellikle, geçen gün bir cenazede 20’ye yakın koruma etrafına birikmişti. Yani böyle halktan korkup da bazı makamlarda oturmayı tasvip ediyor mu?

Bir de Sayıştay Başkanına soruyorum: Sayıştay Başkanı olarak siz, bu AKP İktidarı zamanında dış denetim kaldırıldığına göre, siz, devlet bütçesinde yapılan tüm harcamaları usulüne uygun, etkin bir şekilde denetleyip de bunu kamuoyuna arz ediyor musunuz, suiistimalleri tespit edebiliyor musunuz?

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Cevaplarda ilk sözü Devlet Bakanı Sayın Mehmet Aydın’a veriyorum, üç dakika. Sayın Nevzat Pakdil, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili olarak cevap verecek, dört dakika. Sayıştay Başkanı Sayın Mehmet Damar cevap verecek, üç dakika.

Buyurun Sayın Aydın.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bana gelen birinci soru TRT Antalya Radyosuyla ilgili. Arkadaşımız haklı, Sayın Süner. O konu henüz sonuçlanmadı. Yani orada görevli olan arkadaşlarımızın Adana’daki görevleriyle ilgili süreç devam ediyordu. Ama şu anda, doğrusunu isterseniz, tabii TRT konusu değil, burada RTÜK bugün görüşüldüğü için en son bilgi elimde değil. En yakın zamanda ben size son durumu, personelle ilgili son durumu bildireyim.

Diğer konu bu arsayla ilgili şey. Hayır, öyle bir şey yok. TRT herhangi bir faaliyette bulunurken “Burada arsam var, arsa para eder.” falan şeklindeki bir düşünceye sahip değildir, olamaz. Bizim işimiz zaten arsa değerlendirmek, arsa alıp satmak da değildir, takdir edersiniz.

Bu 4/C, 4/B’ye zaten Sayın Başkan Yardımcımız belki cevap verir ama yine benim alanımla ilgili olmadığı için ben ilgili Devlet Bakanımızla istişare edeyim, sorup yine yazılı olarak cevap vereyim. Malumualiniz benim burada mevcudiyetim, bugün bütün gün sizinle beraber olma şerefine nail olmam RTÜK’ün bu gruba dâhil edilmesinden dolayıdır. Yoksa “Cumhurbaşkanlığımızla ilgili de Sayın Bakana soruyorum.” dedi bir iki arkadaşım. O konuda tabii benim cevaplandırmam mümkün değil çünkü benim sorumluluğumla, ilgi alanımla alakalı bir tarafı yok, ona eminim tabii. Yazılı olarak büyük ihtimalle onlar cevaplandırılacaktır.

Bir diğer konu Alevilikle ilgiliydi. Evet inanıyorum yani yeteri kadar Alevi kültürüne yer ayırmadığımız konusunda yakınmaların doğru olduğuna inanıyorum yani o konuda ihmalin olduğunu düşünüyorum. Sadece TRT’de değil yani genelde bir kültür kanallarını bütünüyle düşünecek olursak orada bizim en kısa zamanda çok güzel programlarla, ciddi programlarla o açığımızı kapatmamız lazım. Bunu da sırf Alevi vatandaşlarımız için, Alevi inancı, Alevi-İslam inancına sahip vatandaşlarımız için değil, hepimiz için buna ihtiyaç vardır. Çünkü madem hepimiz bu ülkenin vatandaşıyız, madem hepimiz bir şemsiye altındayız, inanç yönüyle de bir şemsiye altındayız, dolayısıyla Aleviliğin Sünniliği, Sünniliğin Aleviliği bilmemesi, az bilmesi, yanlış bilmesi kadar, bizim hem kültürümüz açısından hem millî güvenliğimiz açısından, birlik beraberliğimiz açısından daha zarar verici bir şey olduğunu düşünmüyorum. Takip edin, bizzat ben ilgileneceğim, ben ilgileniyorum. O türden… Çünkü ben biraz da mesleğim gereği biliyordum yani o açıkları biliyorum. Elimizden geleni yapacağız.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Pakdil…

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT PAKDİL (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; arkadaşlarımın not aldığı, benim de not aldığım hususları cevaplandırmak istiyorum. Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütün personele zam yapıldı. Bunların arasında uzman ve stenograflar ile doktorlara ve bir de 4/B hükmüne göre çalışan sözleşmeli personele, bunlara, zam yapılamadı. Bunlarla ilgili olarak yapılan çalışmalar devam ediyor. Çünkü bu sözleşmeli personel, Başbakanlığın sözleşmeyle çalışanlarla ilgili bir hükmü var, orada değerlendirilecekler. Doktorlar, uzman ve stenograflara da yapılması için çalışmalar devam ediyor.

Sayın Kaptan siz sormuştunuz galiba. Şimdi, bu üniversite mezunu olan arkadaşların yani yardımcı hizmetler kadrosunda çalışanların memuriyete geçirilmesiyle ilgili olarak Başkanlık Divanının daha önceden almış olduğu bir karar var, bu konu değerlendirme aşamasında, onu söylemek istiyorum.

Sayın Çalış’ın söylediği, 4/C ve 4/B’lilere kadro verilecek mi konusu. 4/C ve 4/B’liler kadro karşılığı çalışmayan personel var, onlara ancak o şekilde o işler yaptırılabiliyor. Şimdi, 4/C ve 4/B’lilerin çalışma şartları farklı, 657 gibi 4/A statüsündekilerin çalışma şartları farklı. Dolayısıyla, bu hususta çalışan personelin sayıları burada var: Şu anda 1.932 tane personel çalışıyor merkezde, 4/C’li olarak da 1.336 çalışıyor.

Arkadaşlar, bunları soran arkadaşlarımızın bir kısmı kamuda görev yapmış, ciddi anlamda amirlik görevlerinde bulunmuş, sorumlu mevkilerde bulunmuş olan insanlar. Şimdi, 4/C statüsünde çalıştırdığınız arkadaşların durumu farklı, 4/B’deki farklı, diğerleri farklı. Dolayısıyla, bu statüde çalıştırdığınız bir arkadaşı, mesela, diyelim ki çaycıları çalıştırıyorsunuz 4/C statüsünde. Şimdi, bu arkadaşların normal olarak çalıştığı işlerle memuriyet kadrosu arasındaki ilişkiyi sizlerin takdirine sunuyorum. Ama ücret iyileştirmesi noktası diyorsanız, ücret iyileştirmeleri bu anlamda, ciddi anlamda yapılmıştır.

Burada çalışan danışman arkadaşlarla ilgili olarak da ücret iyileştirmeleri yapılmıştır. O arkadaşlarımızın sağlık durumlarıyla, ailelerinin sağlık durumlarıyla ilgili olarak gerekli düzenlemeler yapılmıştır.

Bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekillerimiz için yapılacak, iyileştirilecek olan çalışma şartlarıyla ilgili husus, Sayın Başkana yetki verilmişti, o hususta Başkanlık Divanında görev yapan arkadaşlarımız da konuyu biliyorlar. En iyi şekilde yapılması için şu anda bir kısım kurumlarımızla yapılan görüşmeler devam ediyor. Ümit ediyoruz, en iyi şartlarda bu neticelenir. O zaman Sayın Paksoy’un da söylediği sekreter ve danışman arkadaşlarımızın hakikaten çalışma şartları, aynı zamanda milletvekillerimizin de tabii ki, çalışma ortamları daha iyi bir duruma kavuşur diye söylüyorum.

Sayın Çöllü’nün sorduğu Türkiye Büyük Millet Meclisinde memur olarak çalışan, 4/B’li statüde çalışan, 4/C statüsünde çalışan arkadaşlar vardır. Bunların çalışma şartları itibarıyla mevzuat gereği olarak ücretlerinde tabii ki bir farklılık olacaktır.

Arkadaşlar, şimdi, bakınız, sınavla buraya diyelim ki uzmanlar alınıyor. Sizler de biliyorsunuz, geliyorlar. Türkiye’nin en yetişmiş personeli. Kalifiye elemanlar geliyor. Şimdi, bu insanlar çalışıyor, emek veriyor. Burada bir yarışma var. Sadece Mecliste değil, Türkiye’nin diğer bütün kurumlarında çalışan personel arasında bir ücret farklılığı vardır. Şimdi, siz, uzman olarak aldığınız arkadaşların ücret durumuyla diğerlerini bire bir eşitlerseniz, o zaman farklı bir durum ortaya çıkar. Adalet farklı bir olaydır, eşitlik farklı bir olaydır. Bizler hep beraber burada adaleti teminle görevli olan arkadaşlarız. Ama ücret durumundaki iyileştirmeleri Başkanlık Divanında bulunan bütün arkadaşlarla beraber yapıyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Pakdil.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT PAKDİL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, müsaadenizle bir hususu tamamlayayım.

Bu sınavsız personel alınması konusu: Sınavsız personel Türkiye Büyük Millet Meclisine alınmıyor. Ama bütün kurumlarda olduğu gibi zaman zaman naklen geçişler oluyor. Bu, bütün kurumlarda bu şekilde vardır. Uzmanlar sınavla alınıyor. Bir de Türkiye Büyük Millet Meclisinde, diğer kurumlarda olduğu gibi istisnai memuriyetler vardır. Bu, sizlerin seçmiş olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının yetkisindedir. Eğer Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı hiç kimseyi almasın, istisnai memuriyet hakkını kullanmasın derseniz, burada hem kendimize hem Başkanlık makamına bir haksızlık yapmış oluruz. O, Sayın Başkanın takdirindedir.

Bilgilerinize arz ederim. Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Damar…

SAYIŞTAY BAŞKANI MEHMET DAMAR – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; 2008 yılında kaç tane hesap denetlendiği ve sonuçta yolsuzluk adedi soruldu.

Sayıştayımız, iki türlü denetim yapmaktadır. Birincisi, düzenlilik denetimi; bu, kanuna uygunluk ve mali denetim. İkincisi, performans denetimidir. Biz bunların ikisini de bir arada yürütüyoruz. Şu anda daha denetimler 2008 yılı için devam etmektedir. Ancak 2007 yılı denetiminde 1.113 adet hesap incelenmiş; bunun 220’si genel bütçe, 126’sı genel bütçeli idarelere ait döner sermaye, 62’si özel bütçeli üniversite, 57’si özel bütçeli idarelere, üniversitelere ait döner sermaye, 77’si özel bütçeli diğer idare, 30’u özel bütçeli diğer idarelere ait döner sermaye, 8’i düzenleyici ve denetleyici kurum, 80’i sosyal güvenlik, 80’i özel idare, 314’ü belediye, 8’i fon, sandık, buna benzer, 50’si teftiş layihası ve 1’i de ayniyat hesabını oluşturmaktadır.

2008 daha devam etmektedir. İnşallah, bunun ayrıntılı sonucunu tespit eder, siz değerli milletvekillerimize ulaştırırız.

Yolsuzluk adedi soruluyor burada. Yolsuzluklar neticeye ulaşmadan, hesap yargısı bitmeden hangisinde kaç tane var, bunları tespit etmemiz mümkün değil. Bunlar da oluştuğunda ulaştıracağız.

“Kaç belediyenin denetimi yapılmıştır?” denildi. 2007 yılında gene -2008 de biraz önce söylediğim gibi devam etmektedir- 16 büyükşehir belediyesinin tamamı, 65 il belediyesinin 59 adedi, 77 büyükşehre bağlı ilçe belediyelerinden 66 adedi, 24 büyükşehre bağlı kuruluştan 17 adedi, ilçe belediyelerinden 143 adedi, belde belediyelerinden 12 adedi denetlenmiştir.

Yolsuzluk bilgisi henüz elimde yok. Sayın milletvekillerimizden birisi “İşte, belge veremediğinden Ankara…” Hayır, hepsinden belge alıyoruz ancak kanunumuz çıkmadığı için şirketleri denetleyemiyoruz. KÖYDES denetimimizde değil, sadece aktarmalar var. Bunu da bu şekilde…

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

SAYIŞTAY BAŞKANI MEHMET DAMAR – Sosyal Güvenlikte gecikme yok ancak idari hesabı verilemiyor iki senedir. İnşallah onun da -yeni geçiş dönemi olduğu için- hesabını alacağız.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Damar. Yetiştiremediğiniz soruları yazılı olarak cevaplandırırsınız.

SAYIŞTAY BAŞKANI MEHMET DAMAR – Sayın Başkanım, Sayın Vekilimiz dedi ki: “AKP döneminde…” Şunu vurgulamak istiyorum: Sayıştayın tarihinde…

BAŞKAN – Sayın Damar, yazılı olarak cevap verin.

Teşekkür ederim Sayın Damar, sağ olun.

Şimdi sırasıyla birinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Cumhurbaşkanlığının 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – …oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Bölümleri okutuyorum:

 

01 - CUMHURBAŞKANLIĞI

1.– Cumhurbaşkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU

Açıklama

(TL)

01

Genel Kamu Hizmetleri

69.300.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

TOPLAM

69.300.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

Cumhurbaşkanlığının 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri  kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığı 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Cumhurbaşkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A  –  C E T V E L İ

 

 

(YTL)

- Genel Ödenek Toplamı

:

32.391.895,00

- Toplam Harcama

:

30.460.787,62

- İptal Edilen Ödenek

:

1.931.107,38

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığı 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

02- TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI

1.– Türkiye Büyük Millet Meclisi 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU

Açıklama

(TL)

01

Genel Kamu Hizmetleri

440.773.300

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02

Savunma Hizmetleri

3.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07

Sağlık Hizmetleri

705.700

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

 

TOPLAM

441.482.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Türkiye Büyük Millet Meclisi 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A  –  C E T V E L İ

 

 

(YTL)

- Genel Ödenek Toplamı

:

380.094.306,15

- Toplam Harcama

:

308.252.988,26

- İptal Edilen Ödenek

:

67.738.194,74

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek  

:

7.854.258,99

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

42.01 – RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU

1.– Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU

Açıklama

(TL)

01

Genel Kamu Hizmetleri

108.485.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02

Savunma Hizmetleri

116.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03

Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri

1.010.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08

Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri

34.218.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

 

TOPLAM

143.829.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

KODU

Açıklama

(YTL)

03

Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri

150.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05

Diğer Gelirler

143.679.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

TOPLAM

143.829.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3984 sayılı Kanun’un 12’nci maddesine göre Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 2009 yılı için merkez ve taşra teşkilatına ait kadro cetvelleri Plan ve Bütçe Komisyonunda karara bağlanmıştır.

Şimdi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun merkez teşkilatında 572, taşra teşkilatında 98 olmak üzere, toplam 670 kadroyla ilgili kadro cetvellerini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri ile kadro cetvelleri kabul edilmiştir.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

2.– Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A  –  C E T V E L İ

 

 

(YTL)

- Genel Ödenek Toplamı

:

148.560.000,00

- Toplam Harcama

:

70.293.850,70

- İptal Edilen Ödenek

:

78.266.149,30

                                                                  

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B  –  C E T V E L İ

 

 

                        (YTL)

- Bütçe geliri tahmini

:

148.560.000,00

- Yılı tahsilatı

:

81.305.333,98

 

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

03 -  ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI

1.– Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU

Açıklama

(TL)

01

Genel Kamu Hizmetleri

3.358.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03

Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri

16.773.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

TOPLAM

20.131.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A  –  C E T V E L İ

 

 

                (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı

:

6.394.000,00

- Toplam Harcama

:

5.685.785,69

- İptal Edilen Ödenek

:

708.214,31

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayıştay Başkanlığı 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

06-  SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI

1.– Sayıştay Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU

Açıklama

(TL)

01

Genel Kamu Hizmetleri

12.805.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02

Savunma Hizmetleri

35.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03

Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri

87.575.250

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09

Eğitim Hizmetleri

        160.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

TOPLAM

100.575.750

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayıştay Başkanlığı 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sayıştay Başkanlığı 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Sayıştay Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A  –  C E T V E L İ

 

 

                   (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı

:

86.118.346,93

- Toplam Harcama

:

62.922.745,49

- İptal Edilen Ödenek

:

22.365.414,51

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

830.186,93

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayıştay Başkanlığı 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece, Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet  Meclisi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Anayasa Mahkemesi ve Sayıştayın 2009 yılı merkezi yönetim bütçeleri ile 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir. Hayırlı olmalarını temenni ederim.

Sayın milletvekilleri, birinci tur görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

                                                                                   Kapanma Saati : 16.16

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.32

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Şimdi, ikinci tur görüşmelere başlayacağız.

İkinci turda Başbakanlık, Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, Gümrük Müsteşarlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.

 

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/656) (S.Sayısı:312) (Devam)

2.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2007 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu ( 1/622, 3/521) (S.Sayısı: 313) (Devam)

 

F) BAŞBAKANLIK

1.- Başbakanlık 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Başbakanlık 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

G) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI

1.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ

1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

J) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI

1.- Gümrük Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Gümrük Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

K) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

L) SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü  2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet burada.

Sayın milletvekilleri, 26/11/2008 tarihli 22’nci Birleşimde bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakika ile sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, konuşmaların bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.

Tur üzerindeki konuşmalar bittikten sonra soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi on dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de on dakika süre verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan önce bitirildiği takdirde geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

İkinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

İlk söz Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna ait. Amasya Milletvekili Sayın Akif Gülle, Uşak Milletvekili Sayın Mustafa Çetin, Tokat Milletvekili Sayın Hüseyin Gülsün, Artvin Milletvekili Sayın Ertekin Çolak, Muğla Milletvekili Sayın Mehmet Nil Hıdır, Iğdır Milletvekili Sayın Ali Güner, İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Nur Bahçekapılı, Aydın Milletvekili Sayın Mehmet Erdem.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart, İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin, Tokat Milletvekili Sayın Orhan Ziya Diren, Sivas Milletvekili Sayın Malik Ecder Özdemir, Ankara Milletvekili Sayın Tekin Bingöl.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Mustafa Enöz, Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik, Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak, Eskişehir Milletvekili Sayın Beytullah Asil.

Şahıslar adına, lehinde Sivas Milletvekili Sayın Osman Kılıç, Denizli Milletvekili Sayın Mithat Ekici, Erzurum Milletvekili Sayın Muhyettin Aksak, Hakkâri Milletvekili Sayın Abdulmuttalip Özbek; aleyhinde Eskişehir Milletvekili Sayın Tayfun İçli.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Amasya Milletvekili Sayın Akif Gülle.

Süreniz beş dakika.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AKİF GÜLLE (Amasya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2009 Başbakanlık bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Yakından bildiğiniz gibi Başbakanlık, yönetim anlayışımız ve bürokratik tavrımız bakımından farklı bir anlamı haiz. Türkiye Cumhuriyeti devletimizin Başbakanı bu makamda oturuyor. Bürokrasi tarzımızın model ve üslubu bu biçimde şekilleniyor. Hatta, tüm bürokratik kademelerimizin ekonomik pozisyonu bu birimin müsteşarının pozisyonuna göre de şekil alıyor. Kısaca, yönetim ve bürokratik politikalarımızın müstesna modeli Başbakanlık.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde kamunun yeniden yapılandırılması ciddi ihtiyaçlarımızdan biri. Hantal bürokrasi, takdir edersiniz ki yapılacak işlerimizi zorlaştırmakta ve ciddi anlamda zaman kaybına da yol açmaktadır. Bu konuda model üslup, hiç şüphesiz Başbakanlık bürokratik kademelerimizden de beklenmektedir. Bu anlamda, Başbakanlık yönetim kademelerimizin kamunun yeniden yapılandırılması çalışmalarını takdirle karşılıyor ve güzel sonuçlarını da el birliğiyle hep beraber bekliyoruz.

Bakınız, bugün Başbakanlık 2002 yılındaki personelden 300 adet daha az personelle işlemlerine devam ediyor. 2002’de Başbakanlıkta çalışan insan sayısı 1.700’ler civarındayken, şu anda 1.300’ler civarında Başbakanlığımızda personel bulunmakta. Ayrıca Başbakanlığımızın uzman kadro, bilgi ve birikimli eleman oluşturma konusundaki çalışmalarını da takdirle karşılıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, Başbakanlık mali bütçesi 2009 yılında bir önceki yıla göre yüzde 11,5 civarında bir artış gösteriyor. 2009 yılı toplam ödenek teklifinin önemli bir kısmını transfer harcamaları ifade ediyor. Transfer harcamalarında en büyük miktarın bilimsel ve teknolojik araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin desteklenebilmesi amacıyla TÜBİTAK’ta buluştuğunu da ifade etmemiz icap ediyor.

Hükûmetimizin Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesi ve GAP projesine verdiği önemin bir göstergesi olarak GAP Başkanlığına yapılan transfer 2008 yılına oranla yüzde 109 oranında artırılarak 51 milyon YTL civarına yükselmiş bulunuyor.

Diğer taraftan afet ve acil durumlarda kullanılmak üzere yaklaşık 34 milyon YTL ihtiyat ödenek de bulunmakta ve ayrıca ayrılmış durumdadır.

Türkiye'nin barış destekleme ve koruma harekâtlarına katılma kapsamında gerçekleştirilebilecek giderler karşılığında da 54 milyon YTL ödenek ayrıca ayrılmıştır.

Saygıdeğer milletvekilleri, siyaset birimlerimizin, bürokratik kademelerimizin, elbette sevgili milletimizin, hepimizin bir ekibin parmakları mantığı ile hukuk, adalet, sevgi ve saygı anlayışıyla yürümek zorundayız. Son altı yıldır Başbakanlık makamında bulunan Sayın Başbakanımız ve Başbakanlık kurumumuz olmak üzere ülkemize sağlanan olumlu gelişmeleri fark etmek, anlamak ve de idrak etmek zorundayız. Bunu fark edemeyenler iftira, dedikodu ve yalan haberlere itibar edenler ise yaptıkları yanlışın elbette sonunda altında kalacaklardır. Ama ülkemizde akıllı ve erdemli olanların yoğunluğuna ve yüce milletimizin bu anlamdaki yaklaşımına olan inancımı ifade ederek Başbakanlık bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum. Hepinize en içten saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gülle.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili Sayın Mustafa Çetin.

Buyurun Sayın Çetin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ADALET VE KALKINMA PARTİSİ GRUBU ADINA MUSTAFA ÇETİN (Uşak) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî İstihbarat Teşkilatı bütçesi adına AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlarım.

Türkiye’mizin varlığına, bütünlüğüne, bağımsızlığına, güvenliğine ve millî güç unsurlarına yönelik faaliyetlere karşı devlet çapında istihbarat oluşturmak, oluşturulan istihbaratı ilgili makamların kullanımına sunmak, millî güvenlik siyasetiyle ilgili istihbarat ihtiyaçlarını karşılamak ve istihbarata karşı koymak görevi Millî İstihbarat Teşkilatına verilmiştir.

Değerli milletvekilleri, tarihî, coğrafi, beşerî ve doğal kaynaklar bakımından dünyanın en stratejik konumunda bulunan Türkiye’mizin stratejik ağırlığı 11 Eylül terörist saldırıları ve soğuk savaşın  bitmesiyle birlikte daha da artmış bulunmaktadır. Gelişmeler bölgemizdeki güvenlik ihtiyaçlarını yeniden gözden geçirmemizi gerekli kılmaktadır. Bölgede terörizmin, savaşların, iç çatışmaların ve yıkıcı rekabetin önü bir türlü alınamamaktadır.

2002 yılı sonunda iktidara gelen AK PARTİ Hükûmeti böylesine bir iklimin hüküm sürdüğü çevremizde devletimizin bekası, güncel ve gelecekteki ulusal çıkarlarımızın korunması, dış politika hedeflerimizin elde edilmesi ve dünyadaki etkinliğimizin artırılması bakımından Millî İstihbarat Teşkilatının güçlendirilmesine büyük bir önem atfetmiştir. Güçlendirmenin yolu, Teşkilat içinde yapısal dönüşümün sağlanması kadar Teşkilatın teknoloji kullanımı, insan kaynakları, elektronik istihbarat ve operasyonel kapasite ve kabiliyetinin artırılmasından da geçmektedir. Kurum bu açıdan ciddi bir çalışma içine girerek, tüm istihbarat sistemi içerisindeki unsur ve kabiliyetlerin ulusal güvenlik politikasının gelişimine katkıda bulunacak bir istihbarat yaklaşımı ve metodolojisiyle sisteme kazandırılması için mevcut yapının hem bu doğrultuda dönüştürülmesi hem de bu dönüşüme işlerlik kazandıracak kurumsal kültürün yeniden üretilmesine yönelik adımları atmıştır ve atmaya devam etmektedir. Hükûmetimiz bu çabayı yakından izlemekte ve büyük bir şevkle desteklemektedir.

Sayın milletvekilleri, Millî İstihbarat Teşkilatı kendi vizyonunu, geleceği görebilen, bilgi ve teknolojik gelişmelere ayak uyduran, çok yönlü, etkin ve dinamik bir teşkilat yapısını geçmişten gelen tecrübesiyle birleştirerek, daha süratli, esnek bir yapı oluşturulmasını sağlamak ve istihbarat mekanizmasının işleyişini insan ve teknoloji kombinasyonuyla en başarılı seviyelere yükseltmek olarak tanımlamaktadır. Bu vizyon açısından, yönlendirme amaçlı bilgilendirmenin aşılarak ulusal çıkarlara göre şekillendirilen stratejik istihbarat ağının oluşturulması, mevcut ve olası sorun alanları hakkında derinlemesine bilgi üretilmesi, bu bilgilere dayanarak stratejik gelecek planlaması yapabilecek dinamik kadro ve birimlerin oluşturulması, nihayet bu planlamanın politika ve uygulamalara dönüştürülmesi öncelik arz etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; inanıyorum ki sahip olduğu devlet aklıyla en değerli millî ve stratejik kurumlarımızın başında gelen Millî İstihbarat Teşkilatı, ta Teşkilatı Mahsusadan beri devam eden geleneği içinde, Kurtuluş Savaşı ve o günden bu tarafa mensuplarının fedakârca gayretleriyle çok değerli hizmetlere imza atmıştır, devletimizin güvenliği konusunda önemli hizmetlerde bulunmuştur.

Kurumun hizmetlerine olan ihtiyacımız günümüzde de artarak devam etmektedir. Çevremizde ve dünyada değişen şartlar güvenliği giderek daha zor ve bedeli ağır bir görev hâline getirmektedir. Dünyanın gidişi maalesef bu doğrultudadır.

Bu durumda gerek Hükûmet gerek ilgili diğer kurumlar gerekse ülkemizin güvenliği konusunda kaygı duyan bireyler olarak, Millî İstihbarat Teşkilatımıza her zamankinden daha çok inanmak, güvenmek ve teşkilatı daha çok sevmek, hizmetlerine sahip çıkmak, desteklemek ve özetle tüm vatandaşlarımızın gurur duyacağı bir istihbarat teşkilatına sahip olma hedefini hep birlikte gerçekleştirme sorumluluğuyla karşı karşıya bulunuyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MUSTAFA ÇETİN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İşe, Teşkilatın güvenlik soruşturması kapsamında yürüttüğü görevlerin yeniden gözden geçirilmesiyle başlayabiliriz. Teşkilat, maalesef, eleman ve zamanının önemli bir bölümünü bu konuya harcamaktadır. Millî İstihbarat Teşkilatı da kendisi ve hizmetlerini halkımıza daha çok tanıtmalı, kamuoyunu daha çok gözetmeli ve toplumla olan güven ilişkisini geliştirme konusunda çabalarını artırmalıdır.

Bu münasebetle başta MİT’in tüm çalışanları olmak üzere teşkilatı kutluyor, çalışmalarında başarılar diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çetin.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın Hüseyin Gülsün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

Buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN GÜLSÜN (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin 2009 yılı mali bütçesi üzerinde söz almış bulunuyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Millî Güvenlik Kurulu, kaynağını Anayasa’nın 117 ve 118’inci maddelerinden alan bir kuruluştur.

Millî Güvenlik Kurulu devletin millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulaması ile ilgili konularda tavsiye kararları alır ve gerekli koordinasyonun sağlanması için görüş tespit eder. Bu tavsiye kararlarını ve görüşlerini Bakanlar Kuruluna bildirir ve kanunlarla verilen görevleri yerine getirir.

Millî Güvenlik Kurulu farklı isimler altında cumhuriyetimizin ilk yıllarından beri faaliyetini sürdürmektedir. 1933 yılında “millî seferberlik” ruhuna göre oluşturulan ve görevlendirilen Millî Müdafaa Meclisi ve Umumi Kâtipliği, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da topyekûn savunma anlayışına göre “millî savunma” kavramı esas alınarak “Millî Savunma Yüksek Kurulu ve Genel Sekreterliği” şeklinde düzenlenmiş ve görevlendirilmiştir. 11 Aralık 1961 yılında çıkarılan kanunla “Millî Güvenlik Kurulu” adını almıştır.

1999 Avrupa Birliği Helsinki Zirvesi’nden sonra ülkemizde de ulusal güvenlik politikalarını daha demokratik bir çerçeveye oturtabilme anlayışı bir zorunluluk hâline gelmiştir. 59’uncu Hükûmet, ülkemizin yapısal sorunlarıyla ilgili temel yasaları Avrupa Birliği süreci ile ilgili uyum paketini çıkarmıştır. Aynı yapısal reformlar kapsamında sivil-asker ilişkilerini Avrupa Birliği üyesi ülkelerin uygulamalarına yaklaştırmak ve demokratik açılımları sağlayabilmek için Millî Güvenlik Kurulu ve Genel Sekreterliği Yasası’nda değişikliklere gitmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün gelinen noktada Millî Güvenlik Kurulunu doğrudan ilgilendiren 2945 sayılı Yasa ile değişiklikler ve düzenlemeler yapılmıştır. Bu değişikliklerin başında Cumhurbaşkanının başkanlığında Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Millî Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı, Dışişleri Bakanı ile Kara, Deniz, Hava ve Jandarma Genel Komutanlıklarından oluşan Kurula Başbakan Yardımcıları ve Adalet Bakanı da tabii üye olarak alınmıştır. Diğer bir düzenleme ise Millî Güvenlik Kurulu Kanunu’nun Anayasa’ya uyumlu hâle getirilebilmesi için yapılan değişikliklerdir. Onlarda, bu düzenlemelerde Genel Sekreterin Başbakan tarafından teklifi, Cumhurbaşkanının onayı ve atanması sağlanmış, Genel Sekreterliğin yetkileri yeniden düzenlenmiştir.

Bunun yanında yürütmenin işlevselliğinin sağlanması amacıyla da Kurul toplantılarının ayda bir yerine iki ayda bir yapılacağı hükme bağlanmıştır. Yine Millî Güvenlik Kurulu kararlarının Bakanlar Kurulu tarafından değerlendirilmesi öngörülmüş ve bu kararların tavsiye niteliği taşıdığı vurgulanmıştır.

Sayın milletvekilleri, ülkemizin bulunduğu coğrafya ve stratejik konumu nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti devletinin bekası, vatandaşlarımızın hür, mutlu, huzurlu ve adil yaşamasından, milletimizin birlik ve beraberliğinden, ülkemizin zenginliğinden, devletimizin ve ordumuzun güçlü olmasından geçmektedir. Bugün geldiğimiz noktada vatandaşlarımızın hiçbir ayrıma tabi tutulmaksızın milletimizin birliğine, çağdaş ve modern bir devletin gereklerine uygun olarak insanlarımızın yeteneklerini ve özelliklerini nasıl ortaya çıkarabileceğini, kamu kaynaklarını en rasyonel şekilde nasıl değerlendirebileceğini, en üretken ve en verimli bir yapılanmayı nasıl gerçekleştirebileceğimizi iyi düşünüp, doğru karar vermek her Türk vatandaşının görevi olmalıdır.

İktidara geldiği günden bugüne kadar Avrupa Birliğine giriş için tarihî adımlar atan Hükûmetimizin bu gayretlerinin nedenlerinin başında, vatandaşlarımızın hayatını her alanda en yüksek standartlara ulaştırma, ülkemizi daha özgür, daha demokratik bir yapıya kavuşturma hedefi gelmektedir. Bizim insanımızın da gelişmiş ülkelerdeki refah seviyesinde yaşayabilmeleri ve yüksek teknolojinin insanlarımızın hizmetine sunulması da hepimiz için yerine getirilmesi zorunlu bir görevdir. Devletin millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanmasında ilgili konularda tavsiye kararları alan, koordinasyon sağlayan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HÜSEYİN GÜLSÜN (Devamla) - … önemli kurumlarından birisi olan Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin 2009 yılı bütçesi 12 milyon 295 bin YTL olarak öngörülmüştür. Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2009 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gülsün.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Artvin Milletvekili Sayın Ertekin Çolak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika, buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Konuya geçmeden önce, kısaca bir konuya da değinmek istiyorum. Bilindiği gibi, geçtiğimiz hafta mübarek Kurban Bayramı’ydı. Kurban Bayramı, dinî bir bayram olduğu kadar, sosyal ve ekonomik yönü de öne çıkan bir dinî bayramdır. Bu nedenle, bir yıl boyunca kurbanlık hayvanı besleyen üreticilerimiz, Kurban Bayramı’nın gelmesini dört gözle beklemektedirler. Bu nedenle, ben de, seçim bölgemde, Kurban Bayramı arifesinde kurbanlık pazarları gezerek, oradaki üreticilerimizin dertlerini, problemlerini yerinde görme fırsatı buldum. Oradaki üreticilerimiz, memnuniyetle gördüm ki, bütün ürettiği hayvanları uygun fiyatlarda, istediği fiyatlarda satmışlar. Alanların memnun, satanların memnun olduğunu görmek, bölge milletvekili ve iktidar partisi milletvekili olarak beni de memnun etmiştir.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Türkiye’de mi bu il, Türkiye’de mi?

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – Ayrıca, muhalefet çok sık sık konuşuyor “Halkın arasına inin” diyor muhalefet milletvekilleri.

KADİR URAL (Mersin) – Nereden bahsediyorsun Vekilim ya?

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – Evet, ben halkın arasındaydım. Pazarları, sokakları ve hayvan pazarlarını da gezdim. Biz oradaydık ama muhalefet milletvekillerini orada göremedik, bunu buradan söylemek istiyorum.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sattıkları hayvan paralarıyla kiraları ödeyemiyorlar.

KADİR URAL (Mersin) – Vekilim nereden bahsediyorsun, hangi ilimiz burası?

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Kurtuluş Savaşı’nı müteakip ekonomik yönden zayıflamış olan ülkemizde o günün şartlarında özünde ve hedefinde pazar ekonomisi olan bir ekonomik sistem oluşturulmuştur. Dönemin şartlarında ekonomik gelişmeye öncülük etmek, sermaye birikimi sağlamak, deneyimli ve bilgili personel yetiştirmek gibi amaçlarla kurulan devlet teşebbüslerinin, ekonomik hayatta daha etkin görevler üstlenmesi bu kuruluşların çalışma usul ve esaslarıyla denetimlerinin kanunla düzenlenmesini bir ihtiyaç olarak gündeme getirmiştir ve nitekim Gazi Mustafa Kemal Atatürk 1937 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılış konuşmasında vermiş olduğu direktifle 1938 yılında 3460 sayılı Kanun’la Umumi Murakabe Heyeti, yeni adıyla Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu kurulmuştur.

Yüksek Denetleme Kurulunun denetiminde olan kuruluşlar kamu kaynağı kullanan kuruluşlardır. Bu nedenle Yüksek Denetleme Kurulunun denetimi esas itibarıyla Parlamentonun bütçe aracılığıyla yürütme organına verdiği yetkilerin denetlenmesi ihtiyacının bir sonucu olarak tezahür etmektedir.

Kamu iktisadi teşebbüslerinin Türkiye Büyük Millet Meclisince denetlenmesiyle ilgili Anayasa’mızın 165’inci maddesi, bu çerçevede çıkarılan 3346 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri ile Fonların Türkiye Büyük Millet Meclisince Denetlenmesinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun gereğince bu denetimi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporları aracılığıyla yürütmektedir.

Daha önceki konuşmacılarımız bu Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun Başbakanlığa bağlı olmasını eleştirdiler. Oysa bu Kurul 1938 yılından beri, Atatürk’ten beri Başbakanlığa bağlı olarak görev yapmakta. Dolayısıyla AK PARTİ döneminde Başbakanlığa bağlı bir kuruluş değildir. Bunun eleştirilecek ne yönü olduğunu da anlamakta zorluk çekiyorum.

Değerli milletvekilleri, yetmiş yıllık birikimiyle, düzenlediği raporlarla ve iktisadi, mali, idare hukuku ve teknik yönden sürekli olarak yaptığı gözetim ve denetim çalışmalarıyla denetlediği kuruluşlara ışık tutan kurumun bütün personelini çalışmalarında göstermiş olduğu özen ve gayretten dolayı kutluyor, başarılar diliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) - Değerli milletvekilleri, konuşmama son verirken bir konuyu da dile getirmek istiyorum. Bu Meclis kürsüsünden burada bulunan ya da bulunmayan bürokratların adı anılarak, adı veya unvanı verilerek burada çok acımasızca eleştiriler yapılıyor. Bir eski bürokrat olarak, şimdi milletvekili olarak, bu Meclisin kürsüsünden bu Meclisin milletvekillerinin bu kadar acımasızca bürokratları eleştirmesini doğru bulmuyorum, bu Meclise yakışmadığını düşünüyorum.

ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Kim eleştiriyor ki, siz eleştiriyorsunuz.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Başbakan eleştiriyor başta.

SUAT BİNİCİ (Samsun) – Sana ne kardeşim!

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) - Bunu neye benzetiyorum: Bir boks ringi düşünün, boksörlerden birinin eli kolu bağlanmış, diğerinin elinde eldiven var, bir maç yaptırılıyor. Bu ne kadar hukuki ise, adaletli ise, burada savunmasız olan bürokratlara karşı milletvekillerinin bu kadar acımasız olmasını doğru bulmadığımı düşünüyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SUAT BİNİCİ (Samsun) – Dersine iyi çalış, dersine!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çolak.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Mehmet Nil Hıdır.

Buyurun Sayın Hıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılı Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü elli altı yıldan beri kamu çalışanlarının eğitimle ilgili önemli hizmetlerini ifa etmektedir. Birleşmiş Milletler ile Türkiye Hükûmeti arasında yapılan teknik bir yardım anlaşmasıyla 1952 yılında kurulmuştur. Enstitünün kuruluş amacı, kamu yönetimi ve ilgili alanlarda öncü ve özgün bir eğitim ve araştırma kurumu olarak Türkiye ve yakın coğrafyasına, nitelikli yönetici ve öğretim elemanı yetiştirmek, bilimsel araştırmalarla bilgi üretmek, yayınlamak, danışmanlık yapmak ve bu alandaki çalışmaları desteklemektir. Ayrıca, Türkiye ve Orta Doğu ülkelerinin kamu yönetimi alanında koordinasyon merkezini de oluşturmaktadır.

Kamu bürokrasisinin en temel ihtiyacı, yaptığı hizmetlerle orantılı olarak, devletin etkin ve verimli işleyişini mümkün kılacak bir eğitimden geçmiş kamu çalışanını oluşturmak ve istihdamı gerçekleştirmektir.

Enstitü çok değişik alanlarda eğitim ve öğretim faaliyetlerini sürdürmektedir. Özellikle kamu görevlilerinin yönetim bilimi alanında uzmanlaşmasını sağlamak, kamu yönetimine yönetici yetiştirmek, yüksek lisans programları düzenlemek, emniyet, jandarma gibi personele yönelik kolluk yönetim yüksek lisans programları yapmak, Adalet Bakanlığı personeli için adalet yönetimi yüksek lisans programları, Millî Eğitim Bakanlığı mensuplarına da yönetim bilimi alanında yüksek lisansa yönelik programlar düzenlemek faaliyetlerinin arasındadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünün eğitim ve öğretim programından bugüne kadar 4.404 lisansüstü öğrenci mezun olmuştur. Enstitü, yüksek nitelikli eğitim ve lisansüstü öğretimle Türkiye'nin geleceğini biçimlendirecek yetkin yöneticiler ve öğretim elemanları yetiştirmektedir. Bugüne kadar Enstitü kamu çalışanlarının ulaşabileceği 343 eser yayınlamıştır. Enstitünün 1963 yılından beri yayınladığı Devlet Teşkilatı Rehberi önemli bir kaynak eser olarak kabul görmektedir.

Değerli üyeler, Yerel Yönetimler Araştırma ve Eğitim Merkezini 1997 yılından beri başarılı çalışmalarıyla yöneten Enstitü, etkili bir şekilde hizmetlerine devam etmektedir. Ayrıca, İnsan Hakları Araştırma ve Derleme Merkezi ile insan hakları alanındaki yayım ve araştırmalarında etkili bir görevi üstlenmiş bulunmaktadır. Sürekli Eğitim Merkezi, özellikle 2006 yılından bu yana kamu diplomasisi eğitimi ve Türkiye’ye yönelik iç ve dış tehdit unsurları konusunda katılımcılara uzmanları tarafından bilgi ve eğitim verilmesini amaçlamış ve başarıyla da yürütmektedir. Enstitü, uluslararası bilimsel etkinlikler konusunda da Uluslararası Yönetim Bilimleri Enstitüsünün Türkiye ulusal seksiyonu olarak Dördüncü Uluslararası Uzmanlık Konferansını başarıyla gerçekleştirmiştir. Türkiye ve Fransa Cumhurbaşkanları arasında imzalanan Türkiye-Fransa 2000 Eylem Planı çerçevesinde Enstitü, Fransa Ulusal Yönetim Okulu, Bastia Bölgesel Eğitim Enstitüsü ile karşılıklı olarak konferans, öğrenci değişimi, yönetim reformu gibi alanlarda iş birliği yapmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü Genel Müdürlüğünün 2009 yılı ödeneği 7 milyon 436 bin yeni Türk lirası olarak gerçekleşmektedir. Enstitü genelinde ödenek artışı yüzde 45 düzeyindedir. Enstitü gelirleri de 2008 yılına göre yüzde 54 artışla 6 milyon 646 bin yeni Türk lirasına yükseltilmiş bulunmaktadır. Genel toplamda yüzde 48 artışla 7 milyon 336 bin yeni Türk lirası olarak bütçesi öngörülmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünün 2009 mali yılı bütçe kanununun ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hıdır.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekili Sayın Ali Güner.

Buyurun Sayın Güner. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ GÜNER (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gümrük Müsteşarlığı bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, sınır ticareti, sınırda yer alan illerimizde yaşayan vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını, komşu ülkelerden, kısa sürede ve dış ticaret mevzuatına tabi olmadan ucuza karşılamaları için başlatılmış özel bir uygulama şeklidir. Bu uygulamanın sınır illerimizdeki ticari hayatın canlanmasında büyük etkisi olmuştur. Hatta sınır illerindeki valiliklerimiz birçok yatırımlarını sınır ticaretinden elde ettikleri gelirlerle gerçekleştirmişlerdir. Ama ne yazık ki 2000 yılındaki yeni uygulamayla bu yatırımların da önü kesilmiştir.

AK PARTİ İktidarıyla sınır kapılarında yaşanan aksaklıkların giderilmesi için yapılan olumlu değişiklikler sonucunda sınır ticaretinde yaşanan aksaklıklar büyük ölçüde giderilmiştir. Bölgeye zaman zaman yaptığımız ziyaretlerde sınır illerindeki manzaranın eskiye nispeten iyi olduğunu görmekteyim. Başta Ağrı ili Doğubayazıt ilçesi Gürbulak Gümrük Kapısı olmak üzere Esendere Sınır Kapısı, Nusaybin Sınır Kapısı, Habur Sınır Kapısı’nda halkla yaptığımız görüşmelerde hemen hemen her kesimin ortak görüşü, ticari hayatın canlılığının eskiye nispeten gözle görülür bir şekilde devam ettiğidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası global krizin bütün devletleri etkilediği bir gerçektir. Bu global kriz ülkemizi az da olsa etkilemiş olup, bu durumdan her kesim nasibini almıştır. Bu durum da göz önüne alındığında, ülkemize sınırı olan devletlerle sınır ticaretinin gelişmesi için azami gayretin sarf edilmesi gerekmektedir. Atalarımızın dediği gibi “Komşu komşunun külüne muhtaçtır.” sözüne istinaden ülkemize komşu olan devletlerin bize, bizim de onlara ticari anlamda ihtiyaçlarımız bulunuyor.

Çıkmasını çok arzuladığımız sınır ticareti, bölge insanının aşı ve işi için bir umut kapısı ve krizden çıkışın adresi olacaktır. Uygulamaya girecek sınır ticaretinin, bölge insanını açlıktan, yoksulluktan, umutsuzluktan ve karamsarlıktan kurtararak vatanını seven, devletine güven duyan, yarınına umutla bakan, geleceği parlak gören bölge halkının maddi ve manevi yönden kurtulmasına en büyük etken olacağı kanısındayım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sorumluluk duygusu içerisinde olan ve bölge halkının en büyük beklentisi ve istemi olan sınır ticaretinin çözüme kavuşturulması, o bölgede yaşayan ve özellikle sınır kentlerindeki halkımızı sevindirecektir. Bölge halkı adına başta Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere bütün Bakanlar Kurulu üyelerine, bu çıkarılacak sınır ticareti kararnamesinin hazırlanmasında emeği, desteği ve katkısı olan herkese teşekkür ediyorum.

Sınır ticaretinin hayata geçirilmesi, bölgede kaçakçılığın önlenmesinde, istihdamın oluşmasında, vatandaşlarımıza iş ve aş için bölgede önemli bir etkendir. Bugüne değin yapılan ticaret sayesinde binlerce esnaf oluşmuş, sanayi tesisleri kurulmuştur. Sınır bölgesinde yapılan ticaretin artırılması, yasal dayanağa kavuşması ve tabana yayılması için Hükûmetimizce hazırlanan sınır ticareti kararnamesi değiştirilerek yöre tüccarlarının görüşleri doğrultusunda yeniden şekillenmiş olup bölge insanı için ticari bir beklentiye dönüşmüştür. 2009’da yeni hâliyle binlerce insana iş ve aş kapısı olacak kararname şimdiden hayırlı olsun.

Kendi ilim olan Iğdır’da Dilucu Sınır Kapısı’nın 1992 tarihi itibarıyla 2000 yılına kadar sekiz yıllık bir zaman zarfında ilimiz başta olmak üzere civar illere de ekonomik yansımasının olduğunu bölge insanı gördü. Bu dönemde gerek ilimizde ve gerekse mücavir illerde çok hızlı bir gelişmenin olduğu, kısa sürede bölge insanının ekonomik olarak rahat bir yaşam kalitesi yakaladığı bir gerçektir.

Şu anda aynı bölgede yaşayan vatandaşlarımızın refah düzeyinin ve yaşam kalitelerinin artırılması için Hükûmetimiz yeni projelerini hayata geçirmeye büyük bir azim ve gayretle devam ediyor.

Türkiye'nin dünyaya açılan yüzü olan ve yıllarca ihmal edilen kara gümrük kapılarının günümüz şartlarına ve hizmet akışına göre yeniden düzenlenmesinde, modernizasyon, otomasyon çalışmalarında bütçe imkânsızlıkları nedeniyle alternatif finansman modellerine gidilmiştir.

Nusaybin, Akçakale, Esendere, Dilucu, Türkgözü kara sınır kapılarının yap-işlet-devret modeliyle yenilenmesi çalışmalarına başlanmış olup Pazarkule, Yayladağ…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ALİ GÜNER (Devamla) - … Öncüpınar, Karkamış ve Dereköy kara sınır kapılarının ise 2009 yılı içerisinde yap-işlet-devret modeline göre tamamlanması planlanmıştır. Halkalı Gümrük Müdürlüğü ve Ali Rıza Efendi Sınır Kapsı da yeniden yapılandırılacak kapılar arasındadır.

2009 yılı Gümrük Müsteşarlığı bütçesinin ülkemize ve bütün devletimize ve yetkililere hayırlı olması dileğiyle saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güner.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Nur Bahçekapılı.

Buyurun Sayın Bahçekapılı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; AK PARTİ Grubu adına söz aldım ve Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2009 mali yılı bütçesi üzerine görüşlerimizi açıklayacağım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Vakıf, diğer başka anlamlarının yanında, Türk Dil Kurumuna göre bir topluluk veya bir kimse tarafından bırakılan mülk ve paranın idare edildiği yer olarak tanımlanmaktadır. Bu anlayışa uygun olarak vakıflara ait ilk yazılı belgenin 1048 yılına dayandığını görmekteyiz. Cumhuriyet sonrası dönemde ise 3 Mart 1924 tarihinde 429 sayılı Kanun’la vakıf idareleri Başbakanlığa bağlı yeni bir birim hâline gelmiştir. Bu Kanun Vakıflar Genel Müdürlüğünün miladıdır.

Bugün, Vakıflar Genel Müdürlüğü, geçmişle olan bağımızı sağlamlaştırıp geleceğe güvenle bakmamızı sağlayarak tarihî misyonunu devam ettirmekte olan kurumlarımızın başında gelmektedir. Genel olarak Vakıflar Genel Müdürlüğü vakıf kültürü, felsefesi ve bilincini geliştirerek paylaşma ve katılımcılığın yaygınlaşmasını sağlamak, vakıf taşınmazlarını çağımız gereklerine uygun en yüksek gelir getirecek şekilde değerlendirmek, vakıflarımızı çağdaş bir yapıya kavuşturmak, vakıflara rehberlik yapan ve yol gösteren bir anlayış getirmek gibi hedefler belirleyerek bu doğrultuda çalışmalarına devam etmektedir. Ayrıca, Genel Müdürlük, her yıl düzenlediği etkinlikleriyle de vakıf bilincini toplumumuzun her kesimine yayma çalışmalarını da sürdürmektedir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü ülke çapında 25 bölge müdürlüğü, 2 işletme müdürlüğü ve Vakıf Gureba Hastanesiyle kendisine kanunlarla verilen görevleri yerine getirmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğünün merkez ve taşra teşkilatında toplam 2.750 personel görev yapmaktadır. Günümüzde 41.720 adet mazbut, 288 adet mülhak, 4.486 adet yeni ve 161 cemaat vakfının iş ve işlemleriyle denetimleri; 19.592 adet tarihî eserin yapımı, bakımı, onarımı ve yaşatılması da özel bütçeli bir kuruluş olan Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir.

Hazineden hiçbir katkı almadan ve gelirlerinin yüzde 50’sini yatırıma ayıran Vakıflar Genel Müdürlüğünün bütçesi geçmiş yıllara oranla katlanarak artmıştır. Örneğin 2003 yılında 44 milyon olan bütçe 2008 yılında 415 milyon TL olarak gerçekleşmiştir. 2009 mali yılında ise Vakıflar Genel Müdürlüğünün bütçesi 443 milyon TL olarak öngörülmüş olup gelirlerinin tamamı öz kaynaktan karşılanacaktır. 2009 mali yılı bütçesi ise 65 milyon 287 bin personel, 8 milyon 202 bin sosyal güvenlik, 152 milyon 18 bin mal ve hizmet alımı, 21 milyon 759 bin hayri ve sosyal hizmet, 195 milyon 290 bin TL yatırım giderlerinden oluşmaktadır.

Rakamlarla ifade etmeye devam edecek olursak, Vakıflar Genel Müdürlüğü, 2002 yılında toplam 23 imaretten 14 bin kişiye sıcak yemek dağıtmıştır. 2008 yılında 108 imarette bu hizmetlerden faydalanan kişi sayısı 77.680 olmuştur. 2009 yılında ise bu hizmetlerden faydalanacak kişi sayısı 100 bin olarak hedeflenmiştir. Sosyal yardım kapsamında muhtaç maaşından yararlanan kişi sayısı 2002 yılında 1.200 iken bu sayı 2008 yılında 5 bin kadro olup 2009 yılında ise bu sayı 6 bin olarak hedeflenmiştir.

Ayrıca, Vakıflar Genel Müdürlüğü taşınmazlarının hâlihazırdaki durumunu bilmek için Coğrafi Bilgi Sistemi Projesi hayata geçirilmiş, Türkiye’deki tüm tapu kütükleri taranmıştır. Yine, Selçuklu Beylikler ve Osmanlı Dönemi kültür, medeniyetine ait bilgi ve belgelerin İnternet ortamında Türk ve dünya kamuoyu ile paylaşılmasını kapsayan Vakıf Arşiv Yönetim Sistemi kısaca “VAYS Projesi”nin çalışmaları hızla devam etmektedir. Yanı sıra, Vakıflar Genel Müdürlüğünce vakfiyelerde yer alan hayır şartlarının yerine getirilmesi amacıyla sosyal güvenlik kurum ve kuruluşlarından her ne ad altında olursa olsun bir geliri olmayan, nafaka bağlanmayan, menkul ve gayrimenkul malı olmayan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan.

…ve çalışma gücünü yüzde 40’ın üzerinde kaybeden muhtaç özürlüler ile yetim çocuklara, on sekiz yaşından gün almamış muhtaç, yetim çocuklara muhtaç aylığı bağlanmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; geçmişimize sahip çıkmadan geleceğimize yön veremeyeceğimizin bilincinde olarak başta ilgili Bakanlık ile Vakıflar Genel Müdürlüğü personeli ve çalışanları olmak üzere, bu çalışmalarda emeği geçen herkese takdir ve teşekkürlerimi sunuyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bahçekapılı.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Mehmet Erdem.

Buyurun Sayın Erdem. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERDEM (Aydın) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sosyal devlet ilkesinin uygulamaları içerisinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü en önemli kurumdur. Sosyal güvenlikten yoksun, fakir ve muhtaçlara yönelik devletin tüm sosyal sorumluluklarını titizlikle yerine getiren bir kurumdur.

Yoksulluk olgusu sadece az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelere özgü bir sorun olmayıp yoksullukla mücadele organizasyonları gelişmiş ülkelerde de mevcuttur. Yoksul kesimlerin desteklenmesine yönelik sosyal politikalar, toplumsal dayanışmanın güçlendirilmesi ve sosyal barışın korunması açısından da büyük önem arz etmektedir.

Sosyal politikalar, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Avrupa Sosyal Şartı gibi uluslararası belgelerde yer alan insanların yoksulluğa mahkûm edilmemesi ve insan merkezli kalkınma anlayışıyla uygulanmıştır. Zaten milletimizin inanç değerlerinde “Komşunuz aç iken tok yatılmaz.” anlayışı vardır.

AK PARTİ Hükûmeti yoksullukla mücadeleyi en önemli gündem maddeleri arasında ele almıştır. Altı yıldan bugüne ekonomide sağlanan olumlu gelişmeler, sosyal yardım çalışmalarında ciddi açılımlar sağlanmasına ve yoksul kesimin hayat standartlarının iyileşmesine önemli katkılar sağlamıştır.

Sosyal yardım faaliyetleri, 1986 yılında 3294 sayılı Kanun’la kurulan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu kullanılarak sürdürülmektedir. 1986’dan bu yana Başbakanlık bünyesinde fon genel sekreterliği vasıtasıyla yürütülen hizmetler, Aralık 2004 tarihinde 5263 sayılı Kanun ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü adı altında kurumsal bir yapıya kavuşmuştur. 81 ilde valilerimiz ve 892 ilçede kaymakamlarımız başkanlığında kurulan 973 sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfı bulunmaktadır. Bu vakıflar, fonun gönderdiği kaynakları adil bir şekilde muhtaç vatandaşlarımıza dağıtımı sağlamaktadır.

Bu vakıfların mütevelli heyetlerindeki yapı değişikliği Hükûmetimiz tarafından gerçekleştirilerek katılımcılık ve hesap verebilirlik artırılmıştır. Mülki idare amirleri, yerel yönetim temsilcileri ve hayırsever vatandaşların yanı sıra artık vakıf yönetiminde köy ve mahalle muhtarları ile gönüllü kuruluşların temsilcileri de yer almaktadır. Daha önceleri fon kaynaklarının önemli bir kısmı bütçeye aktarılıp açıkları gidermek için kullanılırken AK PARTİ’nin iktidara gelmesiyle birlikte bu süreç tersine dönmüştür. Bütçeden fona önemli miktarda kaynak aktarılmış ve fonun 1 kuruşu bile başka amaçla kullanılmamıştır. Bu da AK PARTİ’nin “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” prensibinin gereğidir. 2003 yılında 826 milyon 583 bin YTL olan fon geliri 2007 yılında 1 milyar 598 milyon YTL’ye ulaşmıştır, yani 2 kat artmıştır.

Ülkemizde herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna tabi olmayan, ekonomik yoksulluk içindeki vatandaşlarımızın yakacak, gıda, giyim, eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçları fon vasıtasıyla karşılanmaktadır. Ayrıca, özürlü vatandaşlarımızın eğitim ve rehabilitasyon giderlerine katkı sağlanmaktadır. İhtiyaç sahibi ailelere, gıda ve giyim gibi temel ihtiyaçları için üçer aylık periyotlarla yılda 4 defa yardım yapılmaktadır. 2008 yılı Eylül sonu itibarıyla gıda yardımları 95 milyon YTL’dir.

AK PARTİ Hükûmetinin eğitime verdiği önemin bir göstergesi de fon kaynaklarından eğitime aktarılan kalemlerdir. İlköğretimdeki ücretsiz ders kitabı uygulaması –ki 2004-2008 Ekim dönemi toplam 952 milyon YTL- ilköğretimde eğitim gören ve taşımalı eğitim kapsamındaki öğrencilerimize öğle yemeklerinin verilmesi; öğretim yılı başında, ilköğretim ve lisede okuyan fakir ailelerimizin çocuklarına önlük, ayakkabı, çanta, kırtasiye gibi temel okul ihtiyaçlarının karşılanması; özellikle kız öğrencilerimizin okumalarını teşvik etmek amacıyla annelere verilen “Şartlı Nakit Transferi” adıyla ilköğretime devam eden erkek öğrencilere aylık 20 YTL, kızlara 25 YTL, ortaöğretim öğrencilerine erkeklere 35, kızlara 45 YTL aylık yardım edilmesi gibi hizmetlerin yanında, Şartlı Nakit Transferi’nin bir ayağı sağlık yardımlarıdır. Sağlık Bakanlığı ile koordineli şekilde yürütülen uygulama kapsamında 0-6 yaş grubu çocukları için on iki ay süreyle her çocuk için anneye 20 YTL ödenmektedir. Anne adayları için gebelik süresince aylık 20 YTL, hastanede doğum yapılması durumunda doğum için 60 YTL yardım yapılmaktadır. Bu uygulamalar, AK PARTİ’nin, annelerimize, dolayısıyla kadınlarımıza verdiği önemi göstermektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET ERDEM (Devamla) – AK PARTİ Hükûmeti döneminde ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza “Balık vermek yerine, balık tutmayı öğretmek” anlayışıyla fonun değerlendirilmesi projesi hayata geçirilmiş, kendi iş yerlerini kurmak isteyen vatandaşlarımıza projeleri başına, kişi başı 15 bin YTL’ye kadar faizsiz kredi şeklinde destekler sağlanmaktadır.

Son dönemde üzerinde en çok spekülasyon oluşturulan yakacak yardımları da fon vasıtasıyla gerçekleşmektedir. 2008 yılında 2 milyon aile yakacak yardımından faydalanmış olacaktır.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yakacakları hazine ödüyor, hazine!

MEHMET ERDEM (Devamla) – Kim ne derse desin vatandaşımız bu yardımdan memnundur, “Allah devletimize zeval vermesin, Allah yöneticilerimizden razı olsun.” diye dua etmektedir. Bu dualar oydan da her şeyden de önemlidir. Devlet-millet kaynaşmasına vesile olması açısından AK PARTİ’nin yaptığı bu hizmetler asla unutulmayacaktır.

Daha çağdaş bir sosyal devlet anlayışının gerçekleşmesi ve dünyadaki uygulamaların çok fevkinde projelerin hayata geçirilmesi AK PARTİ’nin hedefi olacaktır.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün 2009 mali yılı bütçesinin ülkemize hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdem.

KADİR URAL (Mersin) – Türkiye’deki bu zenginliğinize hayranız! Bu zenginliğinizden dolayı teşekkür ediyoruz size!

BAŞKAN – Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.

Buyurun Sayın Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz kırk dakika.

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, bir hukuk devletinin üç temel unsuru vardır: Birincisi yasama, bizleriz; ikincisi yargı, üçüncüsü yürütme.

Bugün yürütmenin başının, Başbakanın bütçesini görüşeceğiz ama Başbakan yerinde yok, yardımcılarını göndermiş. Milletvekilleri de yerinde yok, kendisi gidince milletvekilleri de gidiyor. Ama bu kürsü 70 milyon yurttaşımıza, halkımıza  ve bütün dünyaya açık bir kürsü. Halkımıza olan saygımla, o düzeyde, Demokratik Toplum Partisi adına, özellikle Başbakanlık, Millî İstihbarat, Millî Güvenlik Kurulu, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, Amme İdaresi, Gümrük Müsteşarlığı, Vakıflar, Sosyal Yardımlaşma… Tam kırk dakika konuşacağım, öyle taksitle, perakende, AKP gibi beş dakika, beş dakika yok; öyle, gelip burada suya tirit iki laf edip gitmeyeceğim.

Dün burada bir Başbakan böyle, böyle, böyle konuşuyordu bu gruba ama bugün yok burada.

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Aynısını sen yapıyorsun.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bugün bizim konuşma sıramız, yarın da konuşacağız, sonra da konuşacağız. 

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – “Bir Başbakan” değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bir Başbakandır, senin Başbakanındır o.

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Yanlış söylüyorsunuz, Türkiye'nin Başbakanı.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Halkın iradesine saygılı olamadığı için hâlâ senin Başbakanın. Ne zaman ki 3 milyon oya, halkın iradesinin seçimine saygı gösterip burada bir grup olduğunu kabul ederse bizden de o saygıyı, hiç tereddütsüz görecektir. Her şey böyledir.

ASIM AYKAN (Trabzon) – Siz de teröre karşı çıkın, teröre!

SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) – Siz 18 milyon oyu kabul ettiğiniz zaman…

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bakın, sakin olun, sakin olun, kırk dakikamız var, vakit var, çok, sakin olun.

ASIM AYKAN (Trabzon) – Teröre karşı çıkın siz!

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Bölücülüğü Meclise taşıyorsunuz. Dışarıda yapıyorlar, siz de buraya taşıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Hıdır…

FATMA KURTULAN (Van) – Mehmet Bey, siz çok ağır ithamlarda bulunuyorsunuz. Kim bölücülüğü Meclise taşımış?

HASİP KAPLAN (Devamla) – Fatma Hanım, onun görevi o, bırak onu, onu bana bırak şimdi, ben hallederim.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Siz de konuşursanız…

FATMA KURTULAN (Van) – Siz çıktığınızda herkes burada dinledi.

BAŞKAN – Sayın Kurtulan…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – “Sizin Başbakanınız” diye konuşuyor ama…

BAŞKAN – Sayın Hıdır… Sayın Hıdır…

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sen ne biçim konuşuyorsun!

BAŞKAN – Sayın Karabaş…

FATMA KURTULAN (Van) – O, düşüncesinde özgürdür. Saygılı olmayı da öğrenin. Her hatibe böyle laf yetiştiriyorsunuz.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – “Sizin Başbakanınız” diyor. Kendi konuşmacınız bölücülük yapıyor.

FATMA KURTULAN (Van) – Diyebilir, hatip özgürdür, ne isterse diyebilir. Konuşturmuyorsunuz kimseyi.

KADİR URAL (Mersin) – Hatibe saygılı olalım beyler!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Türkiye’de, dün burada Başbakan, ana muhalefetin, diğer grupların, muhalefetin kriz tellallığı yaptığını söyledi, öyle konuştu. Biz sorumlu bir muhalefet örneği vermeye çalışıyoruz. Bütçe görüşmelerinde hep bunu… Ve bizden, inanın, çok şey de öğrendi Hükûmet, yapıyor da, yaptığı zaman da destek veriyoruz ama şu gerçeği bir görmek lazım: AKP'nin yedinci bütçesi üzerinde tartışıyoruz.

Kürt sorunu bugün bir krizdir. Bakın, kriz noktalarını sayacağım: Avrupa Birliğiyle ilişkiler bir krizdir. Demokratikleşme alanı bir krizdir. Dış politika sorunları bir krizdir. Anayasa reformunun rafa kaldırılması bir krizdir. Siyasi Partiler Yasası reformu, seçim yasaları, 6 milyon naylon seçmen bir krizdir. Asker-sivil ilişkilerinin demokrasilerde sorgulanması bir krizdir. Demokrasinin vazgeçilmez ögeleri siyasi partilerin hâlâ kapatılması, susturulması, yargılanması bir krizdir. Biz bunları artırabiliriz; tarımda kriz, işsizlik krizi, enflasyon krizi, faiz artışı, hayat pahalılığı, doğal gaz zammı, her gün yapılan zamlar, elektriğe zam, mazota zam, benzine zam, bütün bunları anlatabiliriz, bunlar krizdir.

Arkadaşlar, bunlar küresel kriz değil, bunlar Türkiye’nin krizi de değil, bunlar AKP’nin yedi yıldır yönetememe krizidir. Yönetememe krizini tabii ki muhalefet olarak yatıracağız, sorgulayacağız, size doğru yolu göstereceğiz. Bu, bizim görevimiz, buna tahammül edeceksiniz, bir hukuk devletinde kendinizin dışında da konuşanların olduğunu kabul edeceksiniz.

Ben bu krizlerin tamamını yok sayan bir Hükûmet olduğunu görüyorum. Bu krizler yok, dünyada kriz yok, Avrupa Birliğinde kriz başlamadı; ABD’de başlayıp Avrupa Birliğine, domino taşı gibi bütün dünyaya yayılmadı; Japonya, Güney Kore ekonomileri etkilenmedi, Türkiye de etkilenmedi! Yahu, bu, bana inanın bir fıkrayı anlatıyor, bu Hükûmeti de etkilemediği için: Murat 124’ü yeni almış vatandaş, yürüyor ama önünde bir kabadayı, ceketi sırtına atmış, tespih de böyle, yürüyor. Fakat aradan Murat 124 vurunca düşüyor, şoför “Heyhat, bir kabadayıya vurdum” diyor, “Bir hasar var mı?” diye koşuyor. Böyle yapıyor kabadayı, kalkıyor tozunu silkeliyor: “Bizde hasar yok, sizde varsa ödiyek.” Yahu böyle bir anlayışla krize bakarak, ABD’yi sarsan, Avrupa’yı sarsan, dünyayı sarsan krizde çıkıp “Bize teğet geçer, dokunmaz, varsa bir hasar ödiyek” anlayışı ve kabadayılığıyla ülke yönetilebilinir mi  arkadaşlar! Biraz ciddiyet lazım.

Bakın, biz işsizliğin, pahalılığın, enflasyonun, faizlerin, bütçe açıklarının arttığını iddia ediyoruz muhalefet olarak burada. Afrika’da yaşamıyor 14 milyon açlık sınırı altındaki yurttaş, bizim yurttaşımız. Bakın, açlık sınırı altında… Ve Afrika’da tam tam tam, Türkiye’de her gün zam zam zam! Doğal gaza zam, elektriğe zam, mazota zam, ekmeğe zam, suya zam, vallahi yolunu bulsanız havaya da zammı sıraya koyarsınız! Şimdi, bu anlayışla, 407 YTL net ücret alan hangi asgari ücretli Ankara’da bu kış kendini ısıtabilir, bana söyler misiniz? 407 YTL ile doğal gaza bu yüzde 85 zamdan sonra kendini ısıtabilecek bir asgari ücretliyi getirin, birlikte madalya takalım. 100 metrekareyi ısıtamazsınız 407 YTL ile. Onun için kömüre geleceğiz.

Bakın, sosyal yardımlaşma duyguları, bizim Osmanlıdan gelen, onun için çok farklı kültürlülüğünden gelen, dinimizden gelen… Kürt’üyle, Türk’üyle hepimizin aslında çok da güzel, çok kutsal bir yaklaşım fakirlere yardım etmek, açları doyurmak, zekât vermek. Yani ben bazen merak ediyorum, vergi vermeyebilir de, Sayın Başbakan ne kadar zekât verdi diye sormuyorum burada. Eğer zekâtını doğru dürüst verselerdi Müslümanlarımız, bu ülkede aç kalmazdı. Öyle mi, değil mi? Hadi onu geçtik, zenginlerimiz vergilerini namusuyla ödeseydi, bu ülkede aç olmazdı, açlık sınırı altında 14 milyon olmazdı. Resmî işsiz son istatistiklerde 12 milyon, gizlilerle beraber 20 milyon, 20 milyon işsizimiz olmazdı.

Bakın, biz dünya gelişmelerini elbette ki konuşacağız. O kriz 29’da patlak verdi. Biz ne zaman hissettik? Ekimde, dolar bir gün ansızın 1.180 liradan 1.760 liraya fırladığı zaman. “Ne oldu, dolar birdenbire fırladı, arttı?” dedik. Bazı arkadaşlar vardı, biliyorum, diyor ki “Dövize parayı yatırdık, ha bire düşüyor. YTL kıymetlendi, oraya gidelim derken böyle bir şey yaşandı.” İşte, o “likidite tatlısı” denen, 50 milyar dolar bir anda piyasadan çekilince bir günde krizin sıcağını hissettik. Şimdi “Bu krizi fırsata çevireceğiz.” diyor Hükûmet. Güzel. Nasıl çevireceğiz, bilelim, konuşalım. İlk yapılan ne oldu? Kara parayı aklama yasası “varlık barışı” dediler adına. Ne varlık barışı? Bunun neresi varlık barışı? Varlık barışıysa açın bugünkü Hürriyet Gazetesi’nin manşetini, bakın Türkiye’yi kaç kişi yiyor. Yüzde 1, azınlık bile değil. 100 bin kişi bütün sermayesiyle her türlü yaşamı sürüyor. Varlık barışıysa gideceksin önce ondan alacaksın, varlıklıdan, bu ülkenin bütçesine o parayı aldıktan sonra adil bir şekilde dağıtacaksın. Doğru olan budur ama biz Cargill yasalarını gördük -aciliyetine bakın- yap-işlet-devret yasalarını gördük. Özelleştirme yetmedi, yap-işlet-devretle limanları, rıhtımları, Galataport’u, Harem’i, İzmir’in, güzelim Kuşadası’nın, Bodrum’un, Mersin’in, Antalya’nın limanlarını, o da yetmedi, enerji piyasalarını düzenledik, hep akçeli işler. On tane enerji piyasası, elektrik piyasası, bilmem ne piyasası çıkardık ama yedi yıldır bu ülke ithal enerji mahkûmu. İran istediği zaman vanaları kapatıyor, Azerbaycan’a koşuyoruz sonra ithal enerjiyle ısınıp, Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanlığının borçlarını takıp vatandaşa da zam olarak dayatıyoruz. Böyle bir adalet anlayışı, “adalet” ismini taşıyan bir hükûmette olabilir mi?

Bakın, enerji politikalarını yedi yılda ithal enerjiden kaynak enerjiye çevirememiş bir ülkenin iflah olma şansı yoktur. Nükleer enerjiye şimdi dönülüyor Hasankeyf sular altında bırakılmak isteniyor, acayip yollara başvuruluyor. Oysa bu ülkenin kaynakları, bu ülkeyi ve Türkiye gibi on tane ülkenin enerjisini sağlayacak derecede zengindi. GAP, Türkiye'nin elektrik enerjisinin yüzde 48,7’sini sağlıyor. İşte GAP; Keban’dan Atatürk Barajı’na kadar ama o para, o enerji batıya akıyor. Doğu, Güneydoğu’nun yirmi bir ilinin geri kalmışlık endeksini… Bölgesel dengesizliği koyduğumuz zaman ortaya bir gıdım, bir yüzde bu üretimden, bu toprakların kaynaklarından bölgeye verilmiyor.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Yine bölücülük yapıyorsunuz.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Konuşma be!

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Konuşurum.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Terbiyesizlik etmenin âlemi yok.

Sen burada bu iş için mi tutuldun?

BAŞKAN – Sayın Kaplan…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Siz terbiyesizlik ediyorsunuz.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Sayın Başkan, lütfen muhatap olur musunuz.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Yirmi bir vilayeti ayırıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Hıdır…

HASİP KAPLAN (Devamla) – Konuşma! Senden mi öğreneceğim!

BAŞKAN – Sayın Hıdır…

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Hayır, siz ayırmışsınız senelerce.

FATMA KURTULAN (Van) – Biz birleştirmeye çalışıyoruz, bunu öğrenin artık. Alışmışsınız birden kara, bölücülüğe. Kim bölücü? Sizsiniz bölücü.

BAŞKAN - Sayın Hıdır, niye müdahale ediyorsunuz?

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Efendim, Türkiye’yi bölücü cümleler sarf ediyor.

FATMA KURTULAN (Van) – AKP Grup Başkan Vekilleri onu öyle görevlendirmiş.

BAŞKAN – Şimdi bakın, bu işittiklerinizden memnun mu oldunuz?

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sataşma görevlisi o.

BAŞKAN – Hayır, bu işittiklerinizden memnun mu oldunuz?

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Hayır, kendi terbiyesizliğidir o. Bana söylediğini ben algılamıyorum.

BAŞKAN – Bakın, ara veririm…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Bana konuştuğu ifadeyi…

BAŞKAN - Ara veririm!

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Kendisini dışarı atmanız lazım Sayın Başkan.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Sayın Başkan, lütfen uyarın, devam edeceğim.

BAŞKAN – Buyurun.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – O sözünden sonra dışarı atmanız lazım onu.

BAŞKAN – Buyurun.

FATMA KURTULAN (Van) – Böyle olmaz Başkanım, böyle gitmez.

BAŞKAN – Sayın Kurtulan, lütfen…

HASİP KAPLAN (Devamla) – Sayın Başkan, biz, elbette ki bu ülkenin iyi yönetilmesinden, bu ülkenin millî gelirinin artmasından, bu ülkenin krizlerden etkilenmemesinden, bu ülkede barışın, güvenin, demokrasinin gelmesinden son derece mutluluk duyarız. Bu ülkede bundan mutluluk duymayacak bir yurttaş varsa… Bu ülkede ve bu Mecliste bundan mutluluk duymayan bir tek insanı göremiyorum ben. Bu ülkenin birlik ve bütünlük içinde barışını sağlamasını istemeyen hiçbir insanın da yüreğinde zerre kadar vatan sevgisi olduğuna inanmıyorum ve biz, bunu çok samimi olarak söylüyoruz.

Bakın, Türkiye’de cep telefonları sayısı nüfus sayısını geçmeye başladı, yetmiş milyon. Kredi kartları da öyle, nüfus sayısını geçen kredi kartı var; 200 milyarları aşan kredi borçları var. 150 milyarı aşan cep telefonu borçları var. Bunun yüzde 58’den yüzde 65’e yakını vergi değil mi, ÖTV değil mi, KDV değil mi, sabit hat fiyatı değil mi? Bakın, bir ülkede sosyal patlamaların eşiğine öyle bir anda gelinmez, derece derece kaynar, derece derece kaynar. Bu cep telefonu icraları, iflasları çok ocağı yaktı, çok aile boşandı, çok insan intihar etti. Her gün gazetelerde bunun fotoğrafları var. Adil bir verginin, adil bir gelirin, adil bir harcamanın bir ülkenin güvenliği açısından son derece önemli olduğunu söylemek istiyoruz.

Avrupa Birliği İlerleme Raporu -bir krizdir, doğrudur, söyledik- bakın ne diyor: “Demokrasi ve hukukun üstünlüğü: Yerinde sayıyorsunuz. Parti kapatmalar sürüyor. Anayasa: Rafa kaldırdınız. 97 EMASYA Gizli Protokolü hâlâ yürürlükte. Yolsuzlukla Mücadele (GRECO) Raporu’nun sadece üçte 1’i uygulamaya kondu. İşkenceye Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne Ek İhtiyari Protokol’ü onaylamadınız. Medeni ve siyasi haklarda ilerleme yok. Gözaltı, işkence, kötü muamele sürüyor. 1 Mayısta, “nevroz”larda güvenlik güçleri orantısız güç kullandı, kullananların hiçbirisine yargı ve idari soruşturma açtırmadınız. İfade özgürlüğü kısıtlamaları sürüyor. Kadın hakları yerinde sayıyor.”

ABD ve OECD ülkeleri içinde kadın hakları, temsil ve üretim ilişkisinde yer alması en düşük seviyede ülke Türkiye’dir. Kültürel haklar RTÜK’e takılıyor. Oysa biz biliyoruz ki Hükûmet… 1 Ocakta TRT Heşt ile     -TRT Heşt, öyle dediler- Kürtçe yayına geçilecek.

Bakın, her şeyde bir ciddiyet lazım. Bu yasanın önergesini veren bir muhalefet milletvekili olarak -birlikte çıkardık, AKP olarak- inanıyorum CHP de 21 Aralık program kurultayında Kürt dilinin serbest bırakılması konusunda bir çaba, açılım içinde bulunur. Alevi açılımından sonra, MHP’den de aslında bir açılım beklentimiz var Kürt sorunu konusunda. Bu ülkenin birliği bütünlüğü için bu gerekiyor.

Bu ülkenin birliği, bütünlüğü, huzuru, güveni ve refahı için biz elimizi taşın altına da koymayı, birlikte yürümeyi de biliriz. Sayın Bahçeli burada bir söz söyledi: “Bin yıllık kardeşliğimizin yol kavşağındayız.” dedi, tehlike sinyallerine dikkat çekti. Biz bunu her gün söylüyoruz ve bizim gösterdiğimiz gayretin -bakın, bizim gösterdiğimiz gayretin- eğer birazını diyaloğa çevirebilseydik, birazını konuşabilseydik, inanıyorum ki AKP, CHP ve MHP’nin azıcık cesaret şurubuyla biraz daha farklı bir kulvarda olabilirdik. Biz Türkiye’yi daha farklı bir kulvara taşıyabilirdik, daha farklı bir alanda, küresel krizi ve bütün sorunları aşarak silahlı çatışmayı eylemsizliğe dönüştürebilirdik, silahları susturabilirdik. On sekiz aydır bu Mecliste zaman yitiriyoruz, havanda su dövüyoruz. Biz bunu her gün söylüyoruz. Bu ülkenin bölünmeyeceğini, bu ülkenin bütünlüğü içinde sorunlarımızı çözeceğimizi hep söyledik. Bu ülkenin bölünmesine karşı duracak birisi varsa ilk başta biziz, biz yürürüz ama doğru politikalarda, insan haklarında, hukukta, demokraside, özgürlükte, eşit ve özgür yurttaş olmada. Bunların hiçbirisi, bu temel haklar, insan temel hürriyetlerinin başında gelen bu haklar, hiçbirisi de taviz değildir, hiçbirisi de birilerine cesaret ve istediği için değildir. Bu halkın, 70 milyon insanımızın, yurttaşlarımızın, farklı dillerin, farklı kültürlerin, farklı renklerin, güzelliklerimizin hepsinin birlikte duruşudur, birlikte hakkıdır. Bu hakkı temsil etmek, kendi vatandaşının haklarını teslim etmek niye taviz olsun, niye ayrımcılık olsun, niye farklı değerlendirilsin?

Bakın, buraya gelmeden önce şöyle bir baktım, Meclisin o ilk günlerine bir gideyim dedim, 18 Kasım 1920’ye, yani 18 Kasım 1336 Perşembe, “99’uncu İçtima. Hasan Hayri Bey, Dersim, soru önergesi: Kürdistan’da birtakım propagandacıların dolaştığını, doğru olup olmadığı, doğru olduğu takdirde hükûmetçe ne gibi tedâbire tevessül edildiğinin beyanı.”

1920-2008… Kaç yıl oldu biliyor musunuz? Bakın, cumhuriyetin 1920 yılından tutanak okuyorum. Eğer, seksen sekiz yıldır hâlâ bu sorunu konuşuyorsak bizde bir eksiklik var, siyasette bir eksiklik var, bir zaaf var, oturmamışlık var, yani bir hata var. Bakın, Hasan Hayri Bey Dersim Mebusu ne diyor o tarihte: “Efendiler, Dersim meselesi malumualinizdir ki tam dört yüz seneden beri Devleti Osmaniye’yi işgal eden bir meseledir.” Eh yani, dört yüz sene Osmaniye’yi işgal edecek bir Dersim meselesine bir de cumhuriyette seksen sekiz yıl koyduğumuz zaman, çözmediğimiz zaman, Alevi-Bektaşi kardeşlerimiz Sıhhıye Meydanı’nda 100 binlerle AKP’nin karşısında seslerini duyururlar.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Ne oluyor ya! Kimi korkutmaya çalışıyorsun!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Sen korkaksın zaten, korkaksın!

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Korkaklık sende!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Sen korkaksın, bağırmasam da korkarsın!

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Korkaklık sizde!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bakın, bu, 1920… 1923’e gelelim. Yine cumhuriyetin ilanı sonrası, bu sözümü bilerek okuyorum, bilerek söylüyorum… Bakın, Yusuf Ziya, Bitlis Mebusu: “Hâlâ Mustafa Kemal Paşalara kudretler, kuvvetler, birçok salahiyetler isnat ederek burada bir meclis değil, bir paşa olduğunu farz ediyorlarsa çok hata ediyorlar. Burada ancak ve ancak bir milletin kanaatinde hür, reyinde hür mebusları, vekilleri vardır. Paşa Hazretleri, buradaki arkadaşlarından mütekabil olmak şartıyla fazlaca hürmete mazhardırlar.” ve “(Alkışlarla)” diyor.

Bakın, şimdi, ben bunu niçin söyledim? Bu Meclisin İstiklal Savaşı sonrasında, farklı renklerin, dillerin, kültürlerin, Alevilerin, Kürtlerin, Çerkezlerin, Arapların hep birlikte İstiklal Savaşı sonrası kuruluş felsefesinde Meclisimizin bir anlamı vardır. Bu anlama biz hayat ve renk katıyoruz. Nasıl renk katıyoruz?

Bakın, ben Şırnak Milletvekiliyim. Şırnak’ta bağımsız aday olarak seçildim ve AKP orada yüzde 22 oy aldı, biz yüzde 65 oy aldık. Şimdi, halkın iradesiyle seçildik geldik buraya ama Başbakan şöyle bakıyor. Şırnak’taki oyları yüzde 47 değil, Şırnak’ta bir dibe vurmuş, bir tek Şırnak, bir de Hakkâri’de, hakkını yemeyeyim. Bir iki il, Tunceli, böyle birkaç ilde yüzde 47 almamış. 

Şimdi, kalkıyor “Siz halkın özgür iradesiyle seçilmediniz.” diyor. “Ben sizin elinizi sıkmam” diyor, gidiyor. Sonra, yedi yıl iktidar çoğunlukta “Baş örtüsüne özgürlük vaadi” programında… Eşi başörtülü olduğu için Genelkurmay resepsiyonuna yalnız gidiyor ve Genelkurmay resepsiyonunda kendi memuru, emrinde olan… Başbakanlığa bağlıdır Genelkurmay, MİT, Genelkurmay, bunlar Başbakanlığa bağlı. Bir protokol davetiyesi geliyor, “Sayın Başbakan, sen, Cumhurbaşkanı da yalnız geleceksiniz.” diyor. Ee kardeşim, yedi senedir iktidarsınız, kahir çoğunlukla 59’uncu Dönemde iktidardınız ve iki parti vardı Mecliste. Şimdi de kahir çoğunlukla iktidarsınız ve bu konuda MHP’nin desteği de var arkanızda.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ne gibi?

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bir baş örtüsü olayını çözememiş olan bir iktidar, kendi seçmeninin, kendi eşinin protokolünü sağlayamayan bir başbakan bu ülkenin asli sorunlarını nasıl çözecek, bana söyler misiniz? Bu ülkenin sorunlarını çözmek için inandırıcılık ister, yürek ister, cesaret ister, kararlılık ister. Yedi senede kararlılık gösterilmedi mi, yedi sene sonra kimse size bu yetkiyi vermez, bu toleransı göstermez ve elbette biz sandıklara gideceğiz ve sandıklarda herkes, hepimiz boylarımızın ölçüsünü alacağız ve tekrar buraya döneceğiz, konuşacağız. Olur, biz de kaybedebiliriz, kazanabiliriz de ama AKP de kaybedebilir, kazanabilir de.

Yalnız bu Kürtçe “Heşt”e geleceğim. “Şivan Perver”i, AKP’nin Kürt milletvekilleri sesini çok seviyormuş, “İlk konseri o versin” dediler. “Yok yok Pavarotti’nin sesi…” “Civan Haco olsun o daha farklı, rock tarzı” dediler. Allah Allah, ne diyorlar bunlar? Sonra sanatçılar aradılar: Sicil kaydı olmayacak, aileden kimse içeri girmeyecek, Kürt olmayacak, Kürt olacak dilini bilmeyecek... Kardeşim, ben otuz sene 300’e yakın Kürt sanatçının avukatlığını yaptım. TRT’nin bugüne kadar bir tek Kürt’e resmî bir yazışması olmadı, bir tekiyle, resmen bir sanatçıyla görüşmedi, bir tek Kürt kurumuyla  -bakın kültür kurumları, sanat kurumları- bir tekiyle bir görüşme yapılmadı. Hiç birisinin resmî bir evrakı, kaydı yok ve 3-4 sanatçıyla görüşülmüş, 3 tane -2’si yeni kurulan- yapımcı firma kurulmuş, bu yapımcı firmalar üzerinden bu sanatçılara gidilip Kürtçe yayın yapılacak. Ya böyle şey olur mu? Ve bu, işte o sözleşmelerden biri. Yapımcılar 9 sayfa Kürt sanatçıya bir sözleşme getiriyor. Diyor ki “Hep çalışacaksın, bir gün sözleşmeye uymazsan cezai şartın 500 bin YTL.” Şimdi telif hakları var, sınai hakları var, marka hakları var. Bu hukuk devleti Kürt’ü için öyledir, Türk’ü için de, İbo için de öyledir, Sezen için de öyledir, Candan için öyledir, sayayım mı? Yani şimdi, ben bu ülkede utanç duyuyorum. Bari Kürtçülüğün, Kürtlüğün ticaretini yapmayın diyorum. Kürt hakları, Kürt kültürü, Kürt kimliği bu ülkenin demokrasisinin harcı, birleştirici unsurudur. Buna hepimiz sakınarak sahip çıkalım. Ama Kürtçenin ticaretini yapmayalım. Hele seçim öncesi oy avcılığı için yapmayalım, zarar görürsünüz, çok samimi söylüyorum.

Gidin, açık yüreklilikle… Bakın, 12 Eylülde 2 milyon insanımız fişten geçirildi. Son olaylar yirmi beş senedir sürüyor. Ailesinden içeri girmemiş bir tek insan yok. AKP’nin içinden de insanlar biliyorum içeri alındı, yattı, çıktı milletvekili olarak. Şimdi, biraz dürüst olmak gerekiyor. 20 milyon Kürt yurttaşımıza karşı Erbil’de gidip Işık Üniversiteleri açabilirsiniz. Erbil’de Kürtçe söylenir, İngilizce söylenir ama Türkiye’de biraz daha dürüst olmaya davet ediyorum ve gerçekten halka, kimliğe, kültüre açılmasını…

“Sıfır tolerans”, Başbakan kızıyor. Sıfır tolerans tutmadı arkadaşlar, onu terk ettiniz. Başbakan “Hakkâri’de niye kepenk kapandı?” dedi, ben anlamasını beklerdim, anlamadı. Günlerce bir çocuğun konulan fotoğrafı, bu fotoğraf Hakkâri’dendi. Yüksekova’da “nevroz” bayramını kutlamak istediği için ölen insanlar; bu da Van’dan. Hiçbir siyasi bağlantısı olmayan…

Kolu kırılan çocuğun şu gözyaşları ve mimikleri, şu ağlamaklı duruşu, şu bebeğin ağzındaki bant… Başbakan, sana bir şey ifade etmiyorsa, sıfır tolerans buysa, sıfır toleransın yerin dibine batsın. Bu halk sana nasıl kapılar açsın? Nasıl kucaklasın? Nasıl “Hoş geldin.” desin?

Siz bilirsiniz, biz Akdenizliler, Türkler, Kürtler çok sıcak insanlarız. Çabuk affederiz, çabuk seviniriz, çabuk darılırız ama azıcık ışık gördüğümüzde canımızı veririz. Demirel “Kürt realitesi” dedi, canımızı vermeye kalktık. Özal “Avrupa Birliği Diyarbakır’dan geçer.” dedi, biz aylarca onu konuştuk. Her şeyin arkasından konuştuk durduk ama açlık, yoksulluk, aşsızlık, insanlarımıza ölüm, doğuda taziye çadırları, batıda cenazeler; bu mu ülkenin kaderi, geleceği?

Şimdi, böyle bir ülkede biz siyaset ederken birbirimize çok insaflı davranmak zorundayız. Kalkıp burada rakamları konuşturmanın çok fazla bir anlamı da yok. Çok şey hazırlamıştım.

Sosyal devlet… Bakın, Başbakanın açıklaması burada. Sosyal devlet Anayasa’da var. Onun üzerine yemin etmedik mi? E kardeşim, sosyal devletse -eski Fakir Fukara Fonu- Sosyal Yardımlaşma Fonu bir taraftan dağıtıyor, vakıflar bir taraftan dağıtıyor -Bakanımız burada- belediyeler bir taraftan dağıtıyor, on tane bakanlık -çocuklar, kadın hakları, şeyler- hepsi dağıtıyor. Yüz defa dedik, ya bu sosyal yardımları bir çatı altında birleştirin. Yeni yeni bu noktaya geliyor Hükûmet. Bu eleştirilerimiz olumludur ama siz sosyal yardımlaşma anlayışınızı şu şekilde yaparsanız… Bu AKP’nin makarnası, bu da kömürü. Buyurun… Buyurun… Bu mudur sosyal yardımlaşma?

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Şov yapma.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Ayıp, ayıp!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Hangi gelişmiş, çağdaş Batı Avrupa ülkesinde… Makarna ve kömürle açlarını doyuran Afrikalılar mı yaşıyor Türkiye’de? Ne zannediyorsunuz, Afrika ülkesinin insanları, yamyamları mı yaşıyor zannediyorsunuz Türkiye’de? Ne bu yedi yıldır…

FATİH ÖZTÜRK (Samsun) - Ağla ağla!

HASİP KAPLAN (Devamla) - Bakın, açın, bugünkü bütçeyi okuyun, “Kömürü şu kadar dağıttık.” diye bu kış ortasında Ankara’nın eksi 7 derecesinde bu çağdaşlık mı? Bu, uygarlık mı? Bu, insan trendi mi? Bu, insan endeksi mi? Bu mu gelişme? Bu mu Türkiye’yi kalkındırma? Bu mu onurlu olma? Bu mu 16’ncı büyük Türk devletinin cumhuriyetini ayakta tutma? Bu değil arkadaşlar, bu değil.

Sosyal yardım, sağlıktır, eğitimdir, ulaşımdır, konuttur, (AK PARTİ sıralarından gürültüler) okuldur, defterdir, kültürdür, sanattır, spordur, insanlıktır, insan onurudur, insan onuru! İnsan onurunu ayaklar altına aldınız. (DTP sıralarından alkışlar) Valilerinizi kömür taşıyan memurlara çevirdiniz. Vatandaşınızı kuyrukta birbirini boğazlayan, makarna için boğazlayan insanlar durumuna düşürdünüz. Batsın bu dünya! İşte  arabesk, batsın bu dünya! Batsın bu dünya! (DTP sıralarından alkışlar) (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

FATİH ÖZTÜRK (Samsun) - Ağla ağla!

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Ayıp, ayıp!

HASİP KAPLAN (Devamla) - Aynen yakışıyor… Çünkü arabesk bir hükûmete karşı çok ciddi laflar etmek üzere çıkmıştım ama bu çok ciddi lafları etmek istiyordum ama nasıl… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Bir soğan getirin de gözlerine sürsün!

HASİP KAPLAN (Devamla) - Şimdi, beş dakikam, var sakin olun, biraz daha konuşacağım.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Televizyona çıkarsan iyi şov yaparsın!

HASİP KAPLAN (Devamla) - Şimdi, bakın, ben güzel şiir okurum.

Ne diyor ozan:

Öyle yıkma kendini,

Öyle mahzun, öyle garip…

Nerede olursan ol

İçeride, dışarıda, derste, sırada

Yürü üstüne üstüne

Tükür yüzüne celladın

Fırsatçının, fesatçının, hayının…

Dayan kitap ile

Dayan iş ile

Tırnak ile, diş ile

Umut ile, sevda ile, düş ile

Dayan rüsva etme beni!

Bu halk beni seçti bu kürsüye geldim. Ben bu halkı rüsva ettirmem arkadaş! Rüsva ettirmem! (DTP sıralarından alkışlar)

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Şov yapma! Şov yapma!

NURİ USLU (Uşak) – Burası tiyatro sahnesi değil, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi Beyefendi! Tiyatro sahnesi değil burası!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Siz politikanın nasıl bir şey olduğunu bilmiyorsunuz, Çiçero’yu okumadınız, daha hiç dünyadan haberiniz yok sizin.

NURİ USLU (Uşak) – Sen iyi biliyorsun, devam et!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Arkadaşlar, demokrasicilik oynayacağız. Bakın, Başbakan dün okuyamadı notundan, ben okuyayım, bu eksiklik giderilsin: “Hakkâri’de, Van’da, İstanbul’da saldırıya uğrayınca bekledim liderleri arasın, Geçmiş olsun. desinler diye.” Aramamışsınız, ayıp etmişsiniz. Biz zaten arasak da açmıyor kapıyı. Bizimle, biliyorsunuz, dargın. Dargınlar Meclisinde biz dargınız. Diyalog kuracağız, bu ülkenin sorunlarını çözeceğiz. Benim her gün Genel Merkezimin, il örgütlerimin önünde silahlar patlıyor, her gün saldırıya uğruyor, Sayın Başbakan bir gün olsun Başbakan olmanın sorumluluğu gereği “Biz buna karşıyız.” deseydi, inanıyorum CHP de derdi, MHP de derdi, biz de derdik ve demek zorundayız bu ülkenin geleceği için. Bu saldırılara karşı, bu ülkenin geleceği için bunu diyeceğiz, demek zorundayız.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – “PKK terör örgütü.” deyin, bitsin bu iş.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Birlikte yürümek zorundayız bu ülke için. Başka şansımız yok.

Demokrasinin üç temel unsuru vardır arkadaşlar. Birisi…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – “PKK terör örgütü.” deyin, bitsin. Diyebiliyor musunuz? Diyemiyorsunuz. Cevap veremiyorsunuz. “PKK terör örgütü.” deyin, bitsin bu iş.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Benim zamanımı çalmayın, öyle ayak oyunlarına gelmem ben.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Tabii. Bebekleri öldürüyorlar, bebekleri!

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Ulan sen bebek gördün mü? Senin bebeğin var mı?

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Ana kucağındaki bebekleri öldürüyorlar!

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sen ne anlarsın bebekten!

BAŞKAN – Sayın Karabaş, Sayın Hıdır...

HASİP KAPLAN (Devamla) – Üç tane temel unsuru var, hukuk devletinin üç temel unsuru var: Bunlardan biri demokrasi, siyasal demokrasidir, bir diğeri ekonomik demokrasidir ve üçüncüsü kültürel demokrasidir.

Şimdi, siyasal demokrasinin temel özü, temel felsefesi nedir biliyor musunuz? İnsanca yaklaşımdır demokrasinin siyaset felsefesi, insanca. Böyle yan yan yürüyerek değil, Kasımpaşa kabadayısı gibi değil, Başbakan gibi doğru ve doğru, 70 milyon, G-20 zirvesinde temsil edilen, 10 dünya ekonomisi içinde yer alan bir ülkenin Başbakanı olarak, kusur bile işlesek kusurlarımızı yeri geldiği zaman farklı konuşabilecek olgunluğu, dürüstlüğü gösterebilecek bir edayla kucaklayıcı olmak zorunda.

Siyaset, ortak insanlık tarihinin ve demokrasi mücadelesinin üzerinden verilir. Bugüne kadar tarih yazmamıştır, hiçbir hak eşitlik ve özgürlük yönetenler tarafından verilmemiştir, hibe edilmemiştir, haklar ve özgürlükler tarihî mücadelelerin tarihidir ve hep böyle alınmıştır.

Biz, Ankara’da nasıl ki bu kriz ve ekonomi karşısında bütçeyi konuşurken, KESK’in, DİSK’in, emekçilerin, öğretmenlerin, memurların binlercesinin, on binlercesinin Sıhhiye Meydanı’nda çıkıp “Bu krizi yüklenmeyeceğiz.” dediği günü… Ben size açık söyleyeyim, bugüne kadar, 2001 dâhil, banka batırmalar dâhil bu kriz hep halkın sırtına yüklendi, emekçilerin, memurun, işçinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Ve sevgili arkadaşlar, bu halkın zaten nefesi kesilmiş, takati kalmamış. Bu halk bu krizin sorumlusu değil, bu kriz dışarıdan. Bu kriz yönetememe krizidir. Bu krizi biz sorumluların sırtına yükleyeceğiz. Sandık yakın, 29 Martta. Üstelik, bu kriz öyle ağır bir kriz ki bu küresel kriz sırtına verip yüklediğimiz basiretsiz yöneticileri de boz bir eşeğe bindirip 29 Martta halka havale edip tırıs tırıs göndereceğiz. Bizde buna derler ki: “……” (*) “Tırıs tırıs, kıyı kıyı” gidecekler.” Halk ve sandık budur. Bu böyle biline. Böyle bütçeye oyumu değil, günahımı da vermem. (DTP sıralarından alkışlar)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Gerek yok bu laflara.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Seçmene selam...

YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – Sanki tiyatrocusun ya!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Ben iyi tiyatrocuyum bilmiyor musunuz? Size de öğretirim. Sizin Başbakan da iyi tiyatrocu. Baksana iki dönem iktidar oldu tiyatrosuyla. (DTP sıralarından alkışlar)

YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – Burası tiyatro meydanı değil.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, tutanaklara geçen bir ifadeyi düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın konuşmacımız ifadelerinde sosyal yardım alan veya sosyal yardımların dağıtılmasını ifade ederken “Afrika’nın yamyamları” tabirini kullanarak hem bu olayı hem sosyal yardım alan insanlarımızı bana göre rencide etmiştir

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Aşağıladı.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Maksadını aşan bir ifadede bulunmuştur. Bunu tutanaklara geçirerek ifade etmek istiyorum müsaadenizle.

BAŞKAN – Anlaşıldı Sayın Şandır.

Teşekkür ederim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Tutanaklara geçmedi.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ben o anlamda söylemedim, ama öyle bir anlaşılma varsa ben özür dilerim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, tutanaklara geçmedi.

BAŞKAN – Bakın, siz uyardınız, Sayın Kaplan da aleni bir şekilde özür diledi. Dolayısıyla…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Tutanaklara geçtiyse efendim, yani o ifadelerin doğru olmadığı…

BAŞKAN – Her ikisi de geçti. Sayın Şandır, her ikisi de geçti tutanaklara hem sizin uyarınız hem Sayın Kaplan da “Kastımı aştıysam, o anlamda söylemedim, özür dilerim.” dedi. Onların hepsi tutanaklarda yer alacak.

Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz sekiz dakika.

Buyurunuz Sayın Kart.

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakanlık bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 11 Temmuz 2003 tarihli Sabah gazetesinde Yavuz Donat’ın makalesini ve haberlerini sizinle paylaşmak istiyorum. Yavuz Donat “Erdoğan’ın Özel Timi” başlıklı bu haberinde, bu yazısında Başbakanın yolsuzluklar ve hukuksuzluklarla mücadele için güvenlik uzmanlarından oluşan bir ekip kurduğunu ve bu ekibin İçişleri ve Adalet Bakanlarının da bilgisi dâhilinde oluşturulduğunu ifade ediyor. Bu habere göre bu çalışmalar gizli bir şekilde sürdürülüyor. Ankara’nın göbeğinde fakat gözlerden uzak, kulaklara kapalı, dış etkilenmelerden arındırılmış ve Meclise yürüme mesafesindeki bir mekânda bu çalışmalar yapılıyor. Makale şöyle bitiyor değerli arkadaşlarım: “Bu çalışmalar yani bu ekibin yaptığı çalışmalar kişisel ve kurumsal intikama, hesaplaşmaya yönelirse, bu yapılanma yerel seçimler için rant aracı olarak kullanılırsa, bu çalışmaların içinde görev üstlenenler şov yapmaya, kahraman olmaya yeltenirlerse bir çuval incir berbat ediliverir.”

Değerli arkadaşlarım, kabul etmek gerekir ki Yavuz Donat’ın haber ve makalesinin sonunda dile getirdiği bu endişeler aradan geçen altı yılın sonunda maalesef gerçekleşmiş ve daha da ötesi kurumsal bir hâle gelmiştir. Bakın, altı yılın sonundaki tablo şudur: Türkiye yasa dışı telefon dinlemelerinin olağan ve mutat hâle geldiği bir ülke hâline gelmiştir. Hükûmete muhalif olduğu bilinen kişi ve kurumlar yasa dışı telefon dinlemesi ile baskı ve tehdit altına alınmaya başlanmıştır. Mevzuatımızda “ortam dinlemesi” adı altında bir dinleme şekli olmadığı hâlde sayılarının 11 ila 15 arasında olduğu bilinen özel donanımlı araçlar Ankara’da, İstanbul’da saatli bomba gibi faaliyet göstermektedir. Bu araçları kimin, kimlerin kullandığı belli değildir ancak bu araçların Başbakanın ve Başbakanlığın bilgi ve talimatı çerçevesinde kullanıldığı sabittir değerli arkadaşlarım.

İkinci olay: Örtülü ödenek ve Özel Kalem Müdürlüğü harcamaları. Bakıyoruz, örtülü ödeneğin başında Başbakanın Büyükşehir Belediye Başkanlığı dönemindeki sırdaşı vardır. Bu kişi diploma sahteciliğinden mahkûmdur. Vakıfbank Valide Sultan Şubesi Müdürlüğü döneminde Büyükşehir ve bağlı iştirakleri için, görünen ve görünmeyen hesapları oluşturan kişidir. Özel Kalem Müdürüne, Hikmet Bulduk ismindeki kişiye bakıyoruz: Bu da yine Büyükşehir Belediyesi döneminden gelen bir bürokrat. Beş yıl boyunca özel kalem müdürü olarak görev yapıyor. 2008 yılı Şubat ayında, kamuoyuna bir açıklama yapılmadan görevden ayrılıyor. Burada, değerli arkadaşlarım, kayda değer olan husus şu: Başbakan bu kişi hakkında mal varlığına yönelik soruşturma açamıyor. Ortaya çıkan bulgu nedir? Bu kişinin ve eşinin mal varlığında beş yıl içinde olağanüstü bir artış söz konusu. Bunları biz belgeleriyle ve o taşınmaz bilgileriyle dile getirdik. Peki, Başbakanın soruşturma açmasını engelleyen kişisel ve özel bir durum mu var değerli arkadaşlarım? Bunu soruyoruz. Bu soruyu sizlerin adına soruyoruz, milletin vekilleri adına soruyoruz ama böyle bir tablo içinde neyi görüyoruz: Başbakan bu soruşturmayı açamıyor. Başbakanın ahlakına ve sorumluluğuna tevdi edilen örtülü ödeneğin Başbakanlığın Özel Kalem Müdürlüğü harcamalarında kullanıldığına dair ciddi kuşku ve bulgulardan söz ediyorum değerli arkadaşlarım.

Üçüncü olay: Türkiye'nin ikinci büyük medya grubunun ihalesi olayı. Bakıyoruz, bu süreçte de, ihale sürecinden itibaren Başbakanın bu olaylara müdahil olduğunu görüyoruz değerli arkadaşlarım. “Sabah-ATV’nin ihalesi    -Başbakanın tekzip edilmeyen ifadesiyle söylüyorum- bilindiği gibi bizim Çalık’ta kaldı.” Kamu malını şahsa satan devlet, şahsın ihale bedelini kamudan ödemek için her türlü organizasyonun içine giriyor. Örneği görülmemiş bir şekilde bankacılık kuralları ihlal ediliyor ve satış bedelinin 750 milyon doları kamu bankalarından ödeniyor; usulsüz kredi sebebiyle Vakıfbank’ın mevduat dengesi bozuluyor. “Ne yapalım?” deniyor. Adli emanet paraları faizsiz olarak Vakıfbank’a mevduat takviyesi için aktarılıyor. Bitmiyor, bakıyoruz, o ihaleye giren Katar firmasının aslında yüzde 25 değil yüzde 50’yle o Turkuvaz şirketine ortak olduğu anlaşılıyor, resmî raporlarla anlaşılıyor ve bu durumda o ihalenin iptal edilmesi ya da o kredinin geri alınması yolunda Hükûmetin bir çalışma yapması gerekiyor ama bu çalışmanın da yapılmadığını görüyoruz. Bunun ortaya çıkardığı tablo şu: Yolsuzlukları yapanlar, yolsuzlukların yarattığı tahribatı gidermek için yeni yolsuzluklar yapıyorlar değerli arkadaşlarım. Bu anlamda yolsuzlukların artık denetlenemez hâle geldiği bir Türkiye fotoğrafıyla karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlarım, dördüncü bir olay Türk Telekom. Bunları dün Genel Başkanımız da anlattı. Denetim kurulunda Ojer adına 2 kişi var, Hazine adına 1 kişi var. Hazine adına Ulaştırma Bakanlığı görevlisi, Müsteşarı İsmet Yılmaz görev yapıyor, Ojer adına bakıyoruz, orada Ticaret Sicili Gazetesi’nden söylüyorum, şirket karar defterinden söylüyorum, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Müsteşarı görev yapıyor değerli arkadaşlarım. Bunun bir açıklaması olabilir mi? Bunun bir açıklaması var, elbette var bir açıklaması. Çünkü bu dönemde devlet yönetimiyle şirket yönetimi iç içe geçmiş durumda ve devlet çıkarlarıyla şirket çıkarları çatıştığı zaman şirket çıkarlarına üstünlük tanıyan bir yönetim anlayışını gösteren bir tablodan, bir fotoğraftan söz ediyorum. Genel Başkanımız sordu, dün çok açık bir şekilde sordu ve bu soruya bakıyoruz, Başbakan cevap vermiyor. Genel Başkanımız dedi ki: “Bu satışta, Telekom'un satışında –aynen ifade ediyorum- Türkiye ya da Başbakan bir şey aldı mı almadı mı?”

Değerli arkadaşlarım, bu ne kadar ağır bir soru. Ama elbette bu sorunun sorulmasını gerektiren bulgular var, dayanaklar var. Peki, bu soru sizi rahatsız etmiyor mu sayın milletvekilleri? Bu soru Sayın Başbakanı rahatsız etmiyor mu değerli arkadaşlarım? Neden cevap vermiyor Sayın Başbakan? Siz bunu sorgulamıyor musunuz? Bunları sorgulamayacak mısınız değerli arkadaşlarım? Bunları sorgulamanız gerekiyor. Eğer Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisi içinde görev yapıyor iseniz halk adına, millet adına bu soruları sizin de sormanız gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de zaten sağlıklı ve verimli olmayan kamu yönetimi 59 ve 60’ıncı Hükûmet döneminde tam anlamıyla çökertilmiş durumdadır. Artık kamu yönetiminde kamu görevlisi değil parti memuru…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ATİLLA KART (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Parti memurunun olduğu yerde de demokrasi ve hukuk devleti olmaz değerli arkadaşlarım. Bakın bu sistem ne üretiyor biliyor musunuz? Mısır alanında, turizm alanında, denizcilik sektöründe bakan veya yakın akrabası çevresinde oluşan ticari dehalar yaratıyor değerli arkadaşlarım. Goebbels propagandasıyla ve Makyavel yöntemleriyle bu sistem ayakta tutulmaya çalışılıyor. Ancak bu yöntemleri kullananların ülkeleri nasıl uçuruma götürdükleri yakın tarihin acı örnekleriyle doludur. Bu acıları biz Türkiye olarak yaşamak istemiyoruz. Bu tabloyu yaratan Başbakan ve ekibi, biraz sonra Konya’da Mevlânâ törenlerinde, Şebiarus törenlerinde yaratılanı sevmekten söz edecekler, hoşgörüden söz edecekler, diyalogdan söz edecekler. Ancak bu söylemlerin hiçbir inandırıcı tarafının olmadığını acı bir şekilde görüyoruz değerli arkadaşlarım. Artık bu tabloyu sizlerin de sorgulamanız gerekiyor.

Bu düşüncelerle Genel Kurulu, bu ihtirazi kayıtlarla ve bu eleştirilerle saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kart.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin.

Buyurun Sayın Ersin. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz sekiz dakika.

CHP GRUBU ADINA AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaptığı istihbarat çalışmalarıyla Türkiye'nin iç ve dış güvenliğinde önemli rol oynayan, öyle olması gereken Millî İstihbarat Teşkilatı ve aldığı kararlar ve hükûmetlere yaptığı tavsiyelerle yine aynı konularda Türkiye'nin iç ve dış huzuru için, iç ve dış güvenliği için ve Türkiye'nin sükûneti için, istikrarı için çaba gösteren Millî Güvenlik Kurulu hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, sözlerimin başında da söyledim, Millî İstihbarat Teşkilatı istihbarat çalışmaları yaparak Türkiye'ye yönelebilecek tehditlere karşı ve Türkiye içinden kaynaklanan tehditlere karşı, tehlikelere karşı önlem alınmasını sağlayan bir kurumdur. Ancak gerek geçtiğimiz yıllarda gerekse de bugün, Millî İstihbarat Teşkilatı, maalesef, istihbari faaliyetleriyle değil, yurt içindeki bazı tartışmaların ve bu tartışmalara neden olan olayların içinde olması nedeniyle gündemde.

Değerli arkadaşlarım, Millî İstihbarat Teşkilatının en gizli olması gereken bilgileri, belgeleri hemen hemen her gün medyada çarşaf çarşaf yayınlanıyor; elemanları deşifre oluyor. Yani gidiş öyle ki, sanki bu Teşkilatta bir çürüme başlamış ve BBG evine dönmüş, içeride olup biten ne varsa dışarıya yansıyor.

Şimdi, istihbarat faaliyetlerinde çok da başarılı olmadığını söylemek isterim. Değerli arkadaşlarım, sevgili bakanlara, örneğin, sormak istiyorum: Bu Çeçen eski komutanlarını kimler pusuya düşürüp öldürüyorlar? Kimler bu Çeçen eski komutanlarına pusu kurup yaşamlarına son veriyor? Bu konuda herhangi bir tespit var mı, bir çalışma var mı? Türkiye KGB’nin arka bahçesi mi oldu? Neden bunlara karşı bir önlem geliştirilemiyor veya şunu sorayım: Bu Tuncay Güney kimdir sayın bakanlar, kim bu Tuncay Güney? Her gün medyada bir şeyler anlatıyor ve kendi anlatımlarına göre de Kuzey Irak’ta, İran’da ve bazı cemaatlerin arasında çalışmalar yapmış, istihbari çalışmalar yapmış. Bunları kendisi de söylüyor. Ama bu Tuncay Güney’in kim olduğunu kimse bilmiyor.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Askerliği erken bitmiş.

AHMET ERSİN (Devamla) – Evet.

Sormak istiyorum: Bu Tuncay Güney kimdir? MİT’in maaşlı elemanı mı? MİT, maaş veya başka nedenlerle bu kişiye para ödemesi yaptı mı ve sevgili bakanlarım, MİT eski başkanlarından birisi, ismini de vereyim, Sayın Atasagun’un, bu Tuncay Güney’i deşifre olduktan sonra Amerika’ya kaçırttığı doğru mu? Niçin böyle bir gizlice kaçırtma ihtiyacını duydu? Bu konuda da herhangi bir açıklama yok.

MİT’in bu gizli bilgi ve belgeleri basına nasıl yansıyor, hangi yoldan yansıyor? Nasıl, basında, hemen her gün çarşaf çarşaf MİT’in gizli bilgileri ve belgeleri yayınlanıyor ve bunları kim sızdırıyor basına?

Değerli milletvekilleri, MİT’i, biz, çocukluğumuzda, her hareketi, her davranışı bilen, arayan, soran ve tespit eden bir kurum olarak biliyorduk, ama maalesef bugün yaşanan sorunlara baktığımızda… Ki, ben, daha önce Şemdinli Komisyonunda da çalıştım, o zaman da MİT ile teşrikimesaide bulunduk ve edindiğim izlenim şudur değerli arkadaşlarım: MİT, bizim bildiğimiz MİT değil. Yani, bizim çocukluğumuzda, nefes alsan duyar, bilir diye tanımlanan, öyle algıladığımız MİT, bugün o özelliğini kaybetmiş durumda.

Hizipleşmeler var MİT’te. Sayın bakanlarım, MİT’te hizipleşmeler olduğu doğru mu? Bu hiziplerin birbirleri aleyhine arşiv dosyaları yaptığı doğru mu?

Bir şey daha sorayım: MİT, valilerin, yüksek bürokratların ve daire başkanlarının çocuklarının arpalığı mıdır? Bu kişiler MİT’e hangi yollardan geçerek giriyorlar, nasıl görev alıyorlar? Şu an MİT içinde vali, yüksek bürokrat ve daire başkanı çocuğu olan kaç kişi var ve hangi görevleri yapıyorlar?

MİT içinde kendilerini zenci diye tanımlayan, dışlanan, ezilen bir kesim var mı? Bu vali, yüksek bürokrat ve daire başkanı çocuklarının sürekli yurt dışı görevlerde ve sürekli rahat ortamlarda görev yaptıkları, ama Doğu ve Güneydoğu’daki sorunlu bölgelere işte kendilerini zenci diye tanımlayan, arkası olmayan elemanların gönderildiği doğru mu?

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – İstihbarat sırrı, söylenmez.

AHMET ERSİN (Devamla) – İstihbarat da, MİT’in istihbarat yönü kalmadı.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Onu yakında, Tuncay, Kanada’dan açıklayacak!

AHMET ERSİN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, çok ciddi söylüyorum, bakın, MİT maalesef istihbarat yönüyle çok da güçlü bir örgütümüz değil. Bakın çürüme başlamıştır ve sözlerimin başında da söyledim, MİT içinde olan ne varsa dışarıya yansıyor BBG evi gibi. Dolayısıyla, böyle bir kurumun, kendi elindeki gizli belge ve bilgilerini koruyamayan, dışarıya yansımasını engelleyemeyen, elemanlarının deşifre olmasını engelleyemeyen bir kurumun güvenirliliği kalır mı? Nitekim büyük bir sorun yaşanıyor. Yani düşünün ki Kuzey Irak’ta PKK grupları sınırı geçip askerî birliklere ve karakollara saldırmak için, baskın yapmak için haftalarca, aylarca çalışmalar, hazırlıklar yapıyorlar, keşifler yapıyorlar, bunu kimsenin ruhu duymuyor. Bu nasıl istihbarattır? Nasıl bir istihbarat örgütüdür ki kent merkezlerinde, kalabalık ortamlarda, alışveriş merkezlerinde bombalar atılıyor, patlayıcılar atılıyor, onlarca vatandaşımız yaşamını yitiriyor, yaralanıyor? Peki, siz sözüm ona bütün telefonları dinliyorsunuz veya bütün telefon görüşmelerinin tespitini yapıyorsunuz, sevgilileri mi dinliyorsunuz? Bu kişiler, bu 200-300 kişilik gruplar hâlinde Türkiye’ye girip askerî birliklere, karakollara baskın yapanlar nasıl yapıyorlar bunları ve nasıl görmüyorsunuz, nasıl duymuyorsunuz? Oralarda hiçbir istihbarat çalışmanız yok mu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

AHMET ERSİN (Devamla) – Ama Sayın Başkanım, yani bu önemli konuları sekiz dakikada konuşmaya da tabii ki yetmiyor zaman. Dolayısıyla…

BAŞKAN – Yani o benim takdir ettiğim bir durum değil.

AHMET ERSİN (Devamla) – Yok, sizin için söylemiyorum, yani siz, tabii, gereğini yapıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, Millî Güvenlik Kurulu anayasal bir kurum ve çok önemli de görevleri var. Bu görevlerini yerine getirmeye çalışıyor. 3 Ekim 2001 tarihinde yapılan değişiklikle Millî Güvenlik Kurulundaki asker üyelerin sayısı azaltıldı, daha sivil bir görüntü kazandırıldı Millî Güvenlik Kuruluna. Ama bunların, bu Millî Güvenlik Kurulunun her zaman değişmeyen iki maddesi vardır: Terör ve irtica.

Terör konusunda Türkiye'nin ne noktaya geldiğini biliyoruz, artık sokaklarda gezilemiyor. AKP, sıfır terörle Türkiye’yi devraldı, bugün sokaklarda gezilemez hâle geldi.

İrtica konusunda ise: Ciğeri kediye emanet ediyoruz, yani Hükûmetten irtica konusunda önlem almasını bekliyoruz. Hâlbuki laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı olan bir partinin, bir kadronun laiklik konusunda, irtica konusunda çalışma yapmasını, bunları engelleyici bir çalışma yapmasını beklemek mümkün değildir.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ersin.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın Orhan Ziya Diren.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz sekiz dakika.

CHP GRUBU ADINA ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu ve Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2009 mali yılı bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünün amacı, kamu yönetiminin çağdaş yönetim anlayışına göre gelişmesine ilişkin çalışmalar yapmak ve bu anlayış doğrultusunda kamu yöneticileri ve görevlilerinin yetişmesine yardımcı olmaktır.

Kurumun kuruluş amacı üç ana başlık altında toplanabilir: Kamu idaresinin geliştirilmesi amacıyla çalışmalar yapmak, idari alanda eleman yetiştirmek ve memurların hizmet dışında yetiştirilmelerini sağlamaktır. Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü de bu manada önemli bir eğitim kurumudur ve elli altı yıldan beri kamu yöneticilerinin eğitiminde Türkiye’de önemli bir görev üstlenmiştir.

Eğitim, insanımızın kültür düzeyini, ülkemizin refahı ve yaşam kalitesini yükselten, istikrar ve rekabet gücüne katkıda bulunan ve hayat boyu süren bir faaliyettir. Devletin kaliteli hizmet sunabilmesinin ön koşulu, personelinin eğitiminin en üst düzeye çıkarılmasını, herkesin bilgilerini günün ihtiyaçlarına göre yeniden gözden geçirmesini ve yüksek kalitede bürokrasiyle bu hizmetlerin sürdürülmesini temin etmektir.

Vatandaşımızın en çok şikâyette bulunduğu hususlardan birisi de kamu bürokrasisinin işleyişiyle ilgilidir. Bu şikâyetleri azaltma bağlamında çeşitli düzenlemeler yapılmakta, kanunlar çıkarılmaktadır. Ancak, unutulmamalıdır ki, yapılan düzenlemeyi uygulayacak kamu personeline iyi bir eğitim verilmemiş ise şikâyetler devam edecektir. Bahsedilen eğitimin verilmesi noktasında da en yetkin kurumlardan birisi TODAİE’dir. Ancak, kurumun bu hâliyle çok da işlevsel olmadığı görülmektedir. Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresinin öncelikle kamu yönetimi içindeki yeri ve statüsü açıklığa kavuşturulmalıdır. Teşkilatlanması itibarıyla, genel müdürlük hizmetleri itibarıyla akademik bir kuruluştur. Bu kurumun ne olması gerektiğine öncelikle bir karar verilmelidir. Akademik kuruluş olarak kabul edilirse, genel müdürlük şeklindeki örgütlenmesinin değiştirilmesi, özerk bir yapıya kavuşturulması gerekmektedir. Mevcut yapı özerk olmadığından kurum bağımsız hareket edememekte, Teşkilat Kanunu’ndan kaynaklanan görev ve hedefler ile hükûmet program ve hedefleri arasında sıkışıp kalmaktadır. Çok fazla gündeme gelmeyen ancak önemli işlere imza atan bir kuruluşumuz olarak daha aktif bir konuma getirilmeli, ödenek ve öğretim elemanları yönünden daha fazla desteklenmelidir. Kamu personeline eğitim veren, yönetici yetiştiren bir akademiye dönüştürülmelidir.

Sayın milletvekilleri, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Atatürk’ün emriyle 1938’de kurulmuş ve böylece KİT’ler ile kamu kurum ve kuruluşlarının denetlenebilmesi olanağı hayat bulmuştur. Yüksek Denetleme Kurulu Türkiye’de performans denetimini yetmiş yıldır başarıyla uygulayarak, tecrübe ve birikimini günümüze kadar taşımış ve bu alanda öncülük yapan bir kuruluş olmuştur.

Kamu iktisadi teşebbüslerini veya sermayesinin yarıdan çoğu kamuya ait olan kuruluşları iktisadi, mali, idari, hukuki ve teknik yönden sürekli olarak denetim ve gözetim altında tutmaktadırlar. Yani, KİT’lerin belirlenen amaç ve esaslara, uzun vadeli kalkınma plan ve programlarına uyup uymadığını, işletmelerin bütçelere, maliyet, bilanço ve sonuç hesaplarının dönem faaliyetlerine uygunluğu, çağdaş işletmecilik kuralına uyulup uyulmadığını, işlemlerin hukuki olup olmadığını, verimlilik ve kârlılıklarını, işletmelerin zarara uğratılıp, uğratılmadığını ve performans denetimi yaptıklarını görmekteyiz. Yüksek Denetleme Kurulu yapmış olduğu denetlemeler sonucunda hazırlamış olduğu raporları Türkiye Büyük Millet Meclisine, KİT Komisyonuna göndermektedir ve orada da sayın milletvekilleri tarafından bu raporlar tartışılmakta, irdelenmekte ve bir sonuca bağlanmaktadır. Ancak komisyon çoğunlukları daima iktidara ait olacağı için yapılan denetimin yansızlığı her zaman tartışmaya açıktır.

Sayın milletvekilleri, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunu tartışırken KİT’lerin geldiği durumu da bir değerlendirmek istiyorum. 2002 yılından bu yana iş başında olan AKP İktidarının en çok övündüğü icraatlarından biri maalesef özelleştirmelerdir. Bu bağlamda zarar ettiği öne sürülerek satılan ve satılması düşünülen ulusal kazanımlarımız olan KİT’lerin finansal ve idari bakımdan nasıl yönetildiğinin denetimi konusu önem arz etmektedir. Cumhuriyet döneminden beri ülke ekonomisine katma değer üreten KİT’lerin çoğu bu Hükûmet döneminde satılmış, bir kısmı kapatılmış, bir kısmının denetimi de Sayıştaya verilince Yüksek Denetleme Kurulu âdeta görevsiz kalmıştır. Elbette ki dürüst ve şeffaf olmak kaydıyla ülke yararına ise gerekli özelleştirmeler yapılmalıdır ancak stratejik önemde olan ve zarar etmeyen TÜPRAŞ, PETKİM, Demir Çelik, Telekom ve Tekel özelleştirmeleri konusundaki haklı eleştirilerimizi lütfen hepiniz hatırlayınız. Tekel özelleştirmesiyle yüzlerce işçi Yaprak Tütün İşletmelerine gönderilmiş ve atıl bir şekilde akıbetlerinin ne olacağını beklemektedirler. Bu işçilerimizin özlük haklarını kaybetmeden ekonomiye nasıl katkı sağlayacakları hâlâ belli değildir. Seçim bölgem Tokat’ta da statüleri belli olmayan yüzlerce Tekel işçisi buradan mağduriyetlerini giderecek bir çözüm bekliyorlar. Hâlihazırda binlerce özelleştirme mağduru vatandaşımız Hükûmetin bir çözüm bulmasını beklemektedir. Hükûmet bu noktada derhâl ne yapacağına bir karar vermeli ve vatandaşlarımızın kazanılmış özlük hakları yitirilmeden bu haksızlık mutlaka ortadan kaldırılmalıdır.

Sayın milletvekilleri, dünyada yaşanmakta olan çok ciddi bir finansal kriz vardır ve Türkiye de bunun etkilerini derinden hissetmeye başlamıştır. 2002 yılı itibarıyla hızla büyüyen ekonomimiz 2005 yılı itibarıyla bize benzeyen ekonomilerin çok gerisinde kalmıştır. Yabancı sermayenin ülkeye girme nedeni iktidarın söylediğinin tam aksine yatırım amaçlı hiçbir zaman olmamıştır. Büyük bir bölümü faiz, finansal kazanç için ülkemize gelmektedir. Son dört yıl içerisinde sıcak paranın borsada kazancı yaklaşık yüzde 400, hazine bonosu kazancı ise yüzde 200’ler seviyesinde olmuştur. Bu tespitleri yapmamın nedeni, sıcak parayla çekilip çevrilen ekonomilerin sıcak paranın ülkeyi terk etmesi sonunda kendi dinamikleriyle baş başa kalacağı gerçeğinin anımsanmasını sağlamaktır.

KİT’lerin özelleştirilmesi sonucu iktisadi fonksiyonlarıyla birlikte aynı zamanda yarattıkları katma değer de yok edilmektedir. Bizim gibi ekonomilerde değişmez kurallardan biri, en fazla ihracat yapabildiğiniz oranda ithalat yapabilirsiniz. İkisi arasında oluşan açığı da dış kaynakla, yani borçlanarak kapatırsınız. Bu noktada Hükûmetin iş başında olduğu altı yıllık dönemde cari açık tam 47 milyar dolar olmuştur. Burada önemli noktalardan biri de ithal girdilere mahkûm edilen ekonomimizde ithalatı artırmadan üretim hacmimizin artık artamayacak hâle gelmiş olmasıdır. Cari açığımızın artmasının en önemli nedenlerinden biri de işte budur. Peki, iktidar kayıtsız şartsız devleti üretimden çıkarma gayretindeyken gözden çıkardığı ağır sanayiye ham madde üreten ve diğer sektörlere de ara mal ve hizmet üreten teşekküllerimizin daha etkin ve verimli kullanılabileceği öngörüsü neden taşınmamıştır? Bu kuruluşlarımızın “Özelleştiriyoruz.” adı altında yabancılaşması kabul edilemez bir gerçektir ama iktidar hâlen bu umursamaz tavrını inatla sürdürmeye devam etmektedir.

Sayın milletvekilleri, kamu iktisadi teşekküllerinin tasfiye edildiği böyle bir dönemde onların denetimiyle görevli bir kuruluşun bu süreçte yara almaması pek olası gözükmemektedir. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu da bu gelişmelerden payını almıştır. Bütçesi kamu iktisadi teşekkülleri kaynaklarından oluştuğu için kurum mali bakımdan da zayıflamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ORHAN ZİYA DİREN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarının arttığı son günlerde kamu vicdanını rahatlatacak şekilde kurum ve kuruluşların denetim etkinliğinin artırılması gerekmektedir. Denetim gücü arttıkça yolsuzluklar azalacaktır.

Kurum bugünkü statüsünde kalmalı ama daha özerk, daha bağımsız bir yapıya mutlaka kavuşturulmalıdır.

Sayıştayla birleştirilmesi de gündeme bir zamanlar gelmişti, belki de birleştirilecek ancak yaptıkları denetimin mahiyeti bakımından bu çok farklı bir yapı arz etmektedir. Böyle bir birleştirilme durumunda kurul Sayıştay içerisinde ayrıcalıklı olarak misyonunu sürdürmeli, yine, mevcut olan çok deneyimli ve ehil personeliyle görevlerine devam ettirilmelidir. Bu açıdan kurum ödenek, üye ve uzmanlar yönünden takviye edilmeli ve statüsü hakkında bir an önce karar verilmelidir.

Bu duygu ve düşüncelerle 2009 yılı bütçesinin milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Diren.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sivas Milletvekili Sayın Malik Ecder Özdemir.

Buyurun Sayın Özdemir. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz sekiz dakika.

CHP GRUBU ADINA MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gümrük Müsteşarlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, yeni bir bütçe, yeni umutlar, yeni beklentiler demektir. Geride bırakılan yılda yaşanan olumsuzlukların azalacağı, yaşamın hemen her alanında daha güzel günler göreceğimizin belgesi olmalıdır yeni bütçe.

Yeni bütçe, kendinden pay bekleyen herkesin gelirinin arttığı, yaşam standartlarının yükseldiği, işsizliğin, yoksulluğun azaldığı, herkesin geleceğe umutla bakabildiği yeni bir başlangıç olmalıdır. Ne yazık ki bizim ülkemizde uzunca süreden bu tarafa “yeni bütçe” deyince bunun tam tersine bir beklenti hâkim oldu. Bizde “yeni bütçe” demek, vatandaşa yeni zamlar, ek vergiler yüklenmesi demektir, var olan geçim sıkıntısının daha da büyümesi demektir.

Sayın milletvekilleri, dün bütçe sunuş konuşmalarında Sayın Maliye Bakanını ve Sayın Başbakanı dinledik. Allah rızası için, her ikisinin de ağzından, gelecek yıla ait, işçiye, memura, emekliye yönelik en ufak bir iyileştirme sözü çıktı mı? “Çalışanların maaşlarını yükselteceğiz, emekli maaşlarına zam yapacağız ya da gelecek yıl Toprak Mahsulleri Ofisi buğdaya daha çok para verecek.” diye tek bir cümle ne Maliye Bakanının ne de Başbakanın ağzından duyduk mu? Dün bu Mecliste Maliye Bakanını izlerken bir milletvekili olarak gerçekten çok üzüldüm. Bir maliye bakanını mı izliyorum, dinliyorum yoksa bir stand up’çı, bir şovmen mi izliyorduk dün bu kürsüden? Sayın Maliye Bakanı milletle alay edercesine “Halkımız tasarruf etmesini bilmiyor.” dedi dünkü bütçe konuşmasında. Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakana sormak lazım: Halkta tasarruf edecek para bıraktın mı ki halkın tasarrufunu bekliyorsun?

Yine, Sayın Bakan, dün bu kürsüden “Halkımız yastık altında altın biriktiriyor, tonlarca altın ithal ettik.” diyor. Bugünkü gazetelerde var: 2009 yılı bütçesi sunuşunu yapan Maliye Bakanı Unakıtan “15-20 milyar dolarlık altın ithal ettik, Allah aşkına halkımız yastık altındaki altınları çıkarsın.” diyor. Değerli arkadaşlarım, insanın birazcık Allah’tan korkması, kuldan utanması gerekiyor. Bu memlekette yaşayan bir Maliye Bakanı yastık altındaki altınlardan nasıl bahsedebilir? Oysa bizim insanlarımızın büyük çoğunluğu eşlerinin bileziklerini, kendi ellerindeki alyansları, bunlar da yetmiyorsa böbreğini satarak geçinmeye çalışıyor bu memlekette ve bu memleketin Maliye Bakanı çıkıyor yastık altındaki altınlardan bahsediyor!

Değerli arkadaşlarım, biraz önce tartışma konusu oldu, bir konuşmacımız burada konuşurken odun, kömür yardımında bulunanları ya da bu yardımı alanları incitici laflar etti diye özür dilemeye davet edildi. Şimdi ben bu kürsüden Sayın Bakan Hayati Yazıcıoğlu’nu Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarından özür dilemeye davet ediyorum.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Yazıcı, Yazıcıoğlu değil.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Hafta sonunda Sayın Bakan bir toplantıda yaptığı konuşmada aynen şunu söylüyor, belgesi burada…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Yazıcı.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) - Yazıcı… Olabilir, fark etmez.

“Kömür dağıtmazsak bunlar kaçak elektrik kullanacaktı. Orman köylüsü ise orman kesecekti.” diyor. Yani bu toplumu, bu halkı önce açlığa, yoksulluğa, senin dağıtacağın kömüre mahkûm edeceksin, ondan sonra bu halkı potansiyel hırsız ilan edeceksin! Var mı böyle bir şey, var mı böyle bir anlayış? (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, dün burada Sayın Başbakanı izledik. Sayın Başbakan burada “Eskiden siyasetçilerin çocuklarının sokağa pazara çıkacak hâli yoktu. Şimdi siyasetçilerin çocukları rahat bir şekilde çarşıya pazara çıkıyor.” diyor. Değerli arkadaşlarım, güzel bir söz vardır. Sırça sarayda oturuyorsan taş atmayacaksın komşuna. Sayın Başbakanın siyasetçi çocuklarını tarif etmeye hakkı yok. Çünkü, Sayın Başbakanın döneminde siyasetçi çocukları aldıkları sahte çürük raporuyla önce askerlikten yırtıyorlar, arkasından 300 milyon dolara, 500 milyon dolara gemi alıyorlar, gemi!

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Ayıp! O raporu askerî hastaneler veriyor. Doktorları suçlamaya hakkın yok.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Şimdi… Evrak burada.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Doktorları suçlayamazsın.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kadrolu laf atıcı.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) - Bugünkü gazeteden okuyorum, bugünkü Akşam gazetesinden okuyorum: “Gitti gemi, geldi tersane.” İşte gazete sayın milletvekili.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratmaya hakkın yok.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) - Çamur atmıyorum.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – O raporda askerî doktorların imzası var.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) - Eski Orman Bakanı ve milletvekili arkadaşınızın oğlu. Bu seferki gemi değil, tersane. Bu çamur mu, bu çamur atmak mı?

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Devletin kurumlarını yıpratmak size bir şey kazandırmaz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, bu, kadrolu laf atıcı.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – 300 milyon dolara, Bakanın oğlu, Bakanın, daha önce Osman Pepe’nin bakanken tersane yapımına karşı çıktığı Altınova’da…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Doktorları sahtekârlıkla suçluyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Hıdır…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – …oğullarının tersane sahibi olmasına eski Bakan Pepe “Oğullarım gemilerini sattılar, tersaneye yatırdılar, milyon dolarlık yatırım yaptılar.” diyor. Bu benim ifadem değil. Bakan oğlu mu bu?

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Olabilir.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) - Olabilir değil.

BAŞKAN – Sayın Özdemir, Genel Kurula hitap edin.

Sayın Hıdır, lütfen…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Vatandaşın oğlu aç, susuz. Bakanın oğlu gemi alıp gemi satıyor.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Ticaret haram mı? Yasak mı ticaret?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kadrolu laf atıcılar var. Laf atma kadrosunda bu.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) - Tabii, aynen Sayın Bakan da soruyor, diyor ki: “Bakan ve milletvekilleri çocukları ticaret yapmayacak mı?“ diyor. Evet, bakan ve milletvekili çocukları ticaret yapacak ama hırsızlık yapmayacak, ihale yolsuzluğu yapmayacak. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Hırsız sizsizin. Alınlarının akıyla para kazanıyorlar.

BAŞKAN – Sayın Hıdır…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Yirmi beş yaşında genel müdür olduğu şirketlere ihale pazarlaması yapmayacak. Bizim söylediğimiz bu. Elbette ki ticaret yapabilirler.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Delillerin varsa gidersin mahkemeye.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Deliller ortada. Artık “Delil, delil, delil.” diye… Sayın Milletvekili, bu işin sonu yok. Biz burada bunları sayarken aslında sizin akıllanmayacağınızı, uslanmayacağınızı biliyoruz. Ama bunları niye söylüyoruz? Bunları tarihe not düşmek için söylüyoruz. Güzel bir söz vardır: Keser döner sap döner, bir gün gelir hesap döner.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Göreceğiz.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Hesap vereceğiniz günlerin karinesi olsun diye bunları burada söylüyoruz.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Millet sizin hesabınızı görecek, merak etmeyin. İftiracılar.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şimdi, Gümrük Müsteşarlığında yaşanan yolsuzluklar, Vaktimiz yok. Gümrük Müsteşarlığında…

ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (İstanbul) – Yolsuzluk falan... Yok öyle şeyler.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Hayır, hayır var. Gayet güzel… Şimdi söyleyeceğim yolsuzlukları, izin verirseniz.

MEHMET DOMAÇ (İstanbul) – İSKİ’yi de unutma İSKİ’yi.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – İSKİ kadar başına taş düşsün. İSKİ’nin arkasından geçeli otuz yıl oldu.

Dün yine Sayın Başbakan burada geçmişe yönelik resimler çıkardı. Artık yavaş yavaş mutat hâle gelmeye başladı. Çantasında Sayın Başbakan bir resmi unuttu zannediyorum. Ya çantasında yoktu ya da çantasında olduğu hâlde çıkarmaya cesaret edemedi.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Çankaya’nın resmini…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Sayın Başbakana yardımcı olmak için o resmi buraya ben getirdim.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Çankaya’nın resmini…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Hayır, hayır. Bir resim var, bu resmi halkımızın görmesi gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

İzniniz olursa o resmi göstereceğim. Vatandaşımız o resmi görsün istiyorum.

Evet, Sayın Başbakanın çantasında unuttuğu bir resim.

OSMAN DEMİR (Tokat) – Nereden biliyorsun?

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Bu resmi hepiniz biliyorsunuz. Hikmetyar’ın dizinin dibinde, onun eteğini öpen bir Tayyip Erdoğan bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde Başbakan. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Hikmetyar vatanperver bir adam.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Bundan daha büyük utanç verici bir tablo olabilir mi?

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Hikmetyar’ın adını anmayın, vatanperverdi o.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Bu mu vatanperver? Kaç tane vatanperverin eteğini öperek başbakan olmaya devam edeceksiniz, siyaset yapmaya devam edeceksiniz?

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Olabilir. Bundan yirmi sene önce… Kullana, kullana yıprattınız.

BAŞKAN – Sayın Hıdır…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Gümrük Müsteşarlığında Gümrük Teftiş Kurulu Başkanlığı on dört iddia hakkında soruşturma açmak istiyor ama Sayın Müsteşar bu iddialara, açılması için yetki vermiyor. Bunun üzerine Gümrük Müsteşarlığı Teftiş Kurulunu ve 2 başkan yardımcısını görevden alıyor. İddialar da… Yolsuzluk yapmış, hukuksuzluk yapmış, 400 milyar lira parayı servetine geçirmiş olan İzmit Gümrük Baş Müdürünü de bir başka yere, İstanbul’a terfien görevlendirmiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Sayın Başkan, biliyorum, vaktimiz dar, söylenecek çok söz var. Sizin için bunlar yeterli değil belki ama bunları zaman geldikçe söyleyeceğiz, gelecekte karine olsun diye söyleyeceğiz.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sandık da söyleyecek.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Bunların hepsi belge Sayın Milletvekili.

Teşekkürler Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.

Cumhuriyet Halk  Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Tekin Bingöl.

Buyurun Sayın Bingöl. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz sekiz dakika.

CHP GRUBU ADINA TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk  Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, sosyal yardımlar yoksulluğun toplum genelinde ve vatandaşlar üzerindeki olumsuz etkilerini gidermek adına yapılması gereken ve mutlaka zorunluluk arz eden insani bir olgudur. Sosyal devlet ilkesini benimsemiş bir ülkenin yoksuluna, yardıma muhtaç insanlarına yardım yapması son derece doğal bir olaydır. Ancak bu yardımlar yapılırken partizanlıktan, keyfîlikten ve popülizmden uzak bir anlayışla yapma zorunluluğu vardır. Yardımlar mutlaka ve mutlaka insani amaçlı yapılmalıdır.

Bundan bir süre önce TÜİK Başkanı 4 kişilik bir ailenin açlık sınırını 255 YTL olarak açıklamıştı. Ancak bu rakam ciddi bir yankı uyandırdı. Aynı günlerde sendikalar ise bu sınırı TÜİK Başkanının açıkladığı miktarın 3 katı olarak kamuoyuna duyurdu. Bu rakam o kadar ilgi çekiciydi ki TÜİK Başkanı hemen sonrasında “Bizim açıkladığımız bu rakam açlıktan ölmeyecek kadar bir rakamı ifade ediyor.” demek zorunda kaldı. Bu son derece ilginç bir olay. Yurttaşlarımızı açlıktan ölmeyecek kadar yardımla hayatta tutmaya çalışıyorlar.

TÜİK’in açıkladığı bir başka sonuç ise 2008 Ocak ve Kasım ayları arasındaki enflasyon rakamlarıydı bildiğiniz gibi. O rakam da yüzde 10,52 olarak açıklandı. Oysa sendikaların yaptığı gerçekçi açıklamalar ise bu enflasyon rakamlarının yüzde 17’lerin üzerinde olduğunu gösteriyordu.

Yine, TÜİK’in açıkladığı bir başka rakam ise eylül ayındaki işsizlik oranıydı. Geçtiğimiz yılın aynı ayına göre 295 bin kişiye ulaşan işsiz sayısı yüzde 10,3’e ulaşmış durumda. Bu rakamları, bu verileri artırmak mümkün. Örneğin, eylül ayında kapanan iş yerlerinin sayısı yüzde 67,4 düzeyine ulaşmış ve maalesef 1.176 rakamı 1.930 iş yerine ulaşmış. Yine aynı ayda, geçen yılın aynı ayına oranla açılan iş yerlerine baktığımızda ise burada da yüzde 26,7 bir azalma söz konusu.

Değerli milletvekilleri, bu verileri artırmak mümkün. Bu veriler şunu gösteriyor ki Türkiye’de yoksulluk kronikleşerek devam etmektedir. Bu veriler gösteriyor ki Türkiye’de işsizlik ciddi bir pik yaparak, artarak devam ediyor.

Değerli milletvekilleri, Mahatma Gandi “Yoksulluk şiddetin en kötü biçimidir.” diye tanımlar. Hepiniz çok iyi bilirsiniz, Türkiye’de yapılan yardım kampanyalarında, özel kuruluşlar ya da resmî kuruluşların yaptığı yardım kampanyalarında çocukların, yaşlıların, kadınların uğradığı şiddet hepimizin hafızalarında yer etmiştir. İtilip kakılarak, görevliler tarafından tartaklanarak, hatta zaman zaman hayatını kuyruklarda kaybeden yurttaşlarımızın, yoksullarımızın, engellilerimizin uğradığı şiddet değil de nedir?

Değerli milletvekilleri, İstanbul Mali Müşavirler Odasının yaptığı bir araştırma sonucunda açıkladığı bir rapor var. O raporun adı “Sosyalleşemeyen Yardımlar”dır. Türkiye’de 2003 ile 2008 arası 7 milyar 55 milyon 930 bin YTL yardım yapılmıştır. O raporda ifade edilen bir konu çok dikkat çekici: Yardımların yüzde 12’sinin üzerinin, yardıma muhtaç olmayan, yardıma ihtiyacı olmayan vatandaşlara yapıldığının tespitidir. Bu yardımlar, yine Sosyal Güvenlik Kurumunun Primsiz Ödemeler Genel Müdürlüğünün açıkladığı “Biz 700 milyon YTL’lik yardımı maalesef yardıma muhtaç olmayan insanlara yaptık.” tespitiyle somutlaşmıştır. Resmî rakamlardır.

Değerli milletvekilleri, yoksulluğu derinleştiren olaylardan bir tanesi de gelir dağılımındaki adaletsizliktir. OECD ülkeleri arasında yapılan bir araştırmada eşitsiz ülkeler sıralamasında 1’inci sırayı Meksika ile Türkiye almaktadır. Bu son derece üzücü bir olaydır. Maalesef, Türkiye’de gelir dağılımı adaletsizliği o kadar pik yapmıştır ki zenginle yoksul arasındaki uçurum had safhaya varmıştır ve maalesef, bu gelir dağılımındaki adaletsizlik, ülkemizde yoksulluğu kronikleştirmiştir.

Plan Bütçe Komisyonunda Sayın Bakan Hayati Yazıcı kendi bütçesinin savunmasını yaparken muhtaç yardımlarını dağıtma profilini şöyle özetlemiştir: “272 YTL olan muhtaç maaşını 2002 yılında 1.200 kişi alıyordu, 2008’de 5 bine çıktı ve biz 2009 yılında bunu 6 bin kişiye ödemeyi hedefliyoruz.” Bu son derece dramatik bir tablo değerli arkadaşlar. Aynı anlayış Ankara Büyükşehir Belediyesinde de var. Bilboard’larda hepiniz görüyorsunuz. İktidara geldiği günde 80 bin kişinin, 90 bin kişinin yardıma muhtaç olduğu Ankara’da “Ben 400 bin kişiye yardım yapıyorum.” diyor. Yoksulu, yardıma muhtaç olan insanları yaratan bir anlayış, bu yardıma muhtaç olan insanlara yardım yapmayı onların sadece karnını doyuracak bir anlayışla, hayata tutunmakla övünüyor. Aslolan bu mu olmalı? Aslolan, devletin en önemli görevi, insanlarını, yurttaşlarını yoksulluk düzeyinden çıkarmak, onları iş ve aş sahibi yaparak kendi ürettikleri karşılığında hayatını idame ettirecek, onuruyla, şerefiyle, haysiyetiyle huzurlu ve sağlıklı bir yaşam sürdürmesini sağlamak olmalıdır. Oysa biz, yardıma muhtaç olan insan sayımızın artırılmasıyla övünüyoruz. Bu son derece dramatik bir tablo değerli arkadaşlar.

Bakın, Türkiye’de bir yeşil kart vakası var. Yeşil kart sahibi olmak için mal mülk sahibi olmayacaksınız, sosyal güvenliğiniz olmayacak, ailenizin tüm fertlerinin toplam geliri asgari ücretin üçte 1’inin altında olacak, yani eve giren gelir 250 YTL olacak. O anlamda yeşil kart sahibi olabiliyorsunuz.

2008 Şubat ayında Sağlık Bakanlığının açıkladığı bir rakamla Türkiye’de 10 milyon civarında yeşil kartlının olduğundan bahsediliyor ve 6 milyon insan da pasif yeşil kartlı, yani vizesi gecikmiş yeşil kartlı. Düşünebiliyor musunuz değerli arkadaşlar, bu ülkede 16 milyon insan, on altı milyon eve 250 YTL’nin altında bir gelir giriyor ve bu insanlar hayata tutunmaya çalışıyorlar.

Peki, Türkiye’de gelir dağılımı nasıl? Ki maalesef, bu değerleri, özellikle iller bazında gelir dağılımını sadece yabancı kuruluşlardan ve sendikaların verilerinden alabiliyoruz, Hükûmet bunları da 2001 yılından beri yayınlamıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – Orada şöyle bir realite vardır: Son dönemlerde gayrisafi millî hasılanın 10 bin dolar olduğundan bahsediliyor. 1,5 milyon nüfusu olan Şanlıurfa’da 595 bin kişinin, 530 bin nüfusu olan Adıyaman’da 303 bin kişinin, 251 bin nüfusu olan Bingöl’de 135 bin kişinin ve 585 bin nüfusu olan Ağrı’da 254 bin kişinin yeşil kartlı olduğu bir ülkede gayrisafi millî hasılanın 10 bin dolar olmasından bahsedebilir misiniz, bin dolar olmasından bahsedebilir misiniz? Bu realite Türkiye'nin birçok ilinde geçerli.

Değerli milletvekilleri, söylenecek çok söz var ama maalesef, zaman çok kısıtlı.

Şu bir gerçek: Bir ülkede yoksulluk kronikleşmişse, yoksulluk derinleşmişse, gelir dağılımındaki adaletsizlik pik yapmışsa orada şiddet vardır, orada terör vardır, orada haksızlık vardır.

Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bingöl.

Birleşime 19.30’da toplanmak üzere ara veriyorum.

                                                                                      Kapanma Saati: 18.55

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.38

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

İkinci turda yer alan bütçeleri görüşmeye devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Şimdi söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Mustafa Enöz’de.

Buyurun Sayın Enöz. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on iki dakika.

Milletvekilleri yok ama milletimiz izleyecek.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu ile Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü bütçeleri üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Büyük Önder Atatürk’ün 1937 yılında yaptığı Meclisi açış konuşması üzerine, 4/7/1938 tarihinde, kamu iktisadi teşebbüslerini yönetim, çalışma esasları ve denetim yönünden ortak bir düzenlemeye tabi tutan 3460 sayılı Sermayesinin Tamamı Devlet Tarafından Verilmek Suretiyle Kurulan İktisadi Teşekküllerin Teşkilatıyla İdare ve Murakabeleri Hakkında Kanun çıkarılmıştır. Bu Kanun aynı zamanda Yüksek Denetleme Kurulunun kuruluş görev ve çalışma esaslarını da düzenlemiştir. Bu Kanun’a göre, Yüksek Denetleme Kurulu, iktisadi devlet teşekkülleri, müesseseleri ve sermayesindeki kamu payı yüzde 50’nin üzerinde olan iştirakleri mali, idari ve teknik bakımdan sürekli olarak denetim ve gözetim altında bulundurmak üzere Başbakanlığa bağlı olarak kurulmuştur. Yüksek Denetleme Kurulunun görevi bahse konu kuruluşların idare şekil ve tarzlarını gayelerine uygun olarak iktisadi, ticari ve sınai esas ve gereklere paralel şekilde rasyonel ve verimli bir tarzda çalışıp çalışmadıklarını, özellikle benzer kuruluşlarla karşılaştırmalı olarak her hesap yılı içinde en az bir defa incelemek, tahlil ve denetlemek şeklinde belirlenmiştir. Yüksek Denetleme Kurulu denetime tabi kuruluşların bilançoları ile kâr ve zarar hesaplarını, bu kuruluşların hesap ve işlemlerini incelemek ve bunlarla ilgili tahlilleri kapsayan ayrıntılı bir rapor hazırlamakla görevlendirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, uygulamada kamu kuruluşları ve görevlileri, kendi denetim elemanları, bakanlığın veya Başbakanlığın müfettişleri, Yüksek Denetleme Kurulu, Devlet Denetleme Kurulu, maliye müfettişleri, görevli bağımsız üst kurul denetçileri, Sayıştay gibi çok sayıda denetçi tarafından denetlenmektedir. Batı toplumlarında halkın, kamu kuruluşlarının ve görevlilerinin denetimi işine katılımını sağlayabilmek için kamu kuruluş ve görevlilerine ait finansal tablolarının yaygın yayın organlarında yayımlanması ve yayımlanan bu bilgilerin bağımsız denetim uzmanlarınca onaylanması sağlanmaktadır. Bu denetim düzeninin kamu görevlileri ve siyasetçiler için de getirilmesinde yolsuzlukların önlenmesi ve kamu görevlilerinin denetlenmesi açısından büyük yarar vardır.

Değerli milletvekilleri, denetim sistemimizin kendi iç yapısından veya çevresel koşullardan kaynaklanan birtakım sorunları bulunmaktadır. Denetimde bilişim teknolojisinin sunduğu imkânlardan yeterince yararlanılmaması, yeni denetim yöntem ve tekniklerinin uygulamaya konulmaması, çoğu denetim kurumunda geleneksel yaklaşımlarda âdeta ısrar eden bir anlayışın egemen olmaya devam etmesi, denetimin gelişmesindeki açmazlardan birisini oluşturmaktadır. Gelişmiş teknolojinin imkânlarından yararlanabilmek için yollar aranmalı, denetim faaliyetlerinin etkinliğini artıracak bilişim projeleri hazırlanmalıdır. Bu amaçla, denetlenen kurumlar ile Kurul arasında bilgi akışını hızlandıracak bilişim projeleri hazırlanmalıdır. Kamusal denetimin kamuoyu desteğinden yoksun yürütülmesi, denetim sonuçlarının halka mal edilememesi, medya ve diğer iletişim araçlarının ve sivil toplum örgütlerinin ilgi ve desteğinden yoksun bulunması, öte yandan halkın örgütlülük düzeyinin yeterli olmayışı, demokrasi kültürünün yeterince gelişmiş olmaması gibi nedenler de denetimin etkinliği önündeki diğer engellerdendir.

Özellikle, yıllık denetim raporlarının ticari sır kapsamındaki bilgiler elenerek kamuoyuna açıklanması denetimin etkinliğini artıracaktır. Ülkemizde gerek yasal düzenlemelerle gerekse fiili uygulamalarla denetimsiz alanların genişletilmesi, bir başka deyişle denetimden kaçış, denetim sistemimizin en önemli çıkmazlarından birisini oluşturmaktadır.

Değerli milletvekilleri, özelleştirme süreci ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol, Kanunu Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun denetlediği kurum sayısını azaltmıştır. Bu durum, bir taraftan Sayıştayın iş yükünü artırmakta, diğer taraftan Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun görev alanını daraltarak iş yükünü hafifletmektedir.

Tüm bu gelişmeler bir yana, etkin bir dış denetimden yoksun belediye iktisadi teşebbüslerinin bulunması ayrı bir sorun olarak karşımızda bulunmaktadır. Bu karmaşayı ortadan kaldırıp iki yüksek denetim kurumu arasında tartışmaya meydan vermeyecek bir görev ayrımı yapılmalıdır. Özel sektörün faaliyet gösterdiği alanlarda yarı kamusal ya da özel mal ve hizmet üreten kurumların dış denetimi Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu tarafından yapılmalıdır. Kurul, Parlamento adına denetim yapmasına rağmen, bağımsız bir kuruluş olmadığı gibi, meslek mensuplarının güvencesi bulunmadığından yönetime bağlı bir denetim birimi niteliğindedir.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğinin üç sacayağından birisi olan adalet ve iç işleri alanında iş birliğinin içerisinde yer alan yolsuzlukla mücadele, Birlik tarafından üzerinde hassas şekilde durulan bir konudur. Öyle ki bu konudaki hukuki düzenlemeler oldukça ayrıntılı olup sürekli geliştirilme hâlindedir. Türkiye'nin, AB yolsuzlukla mücadele politikasına uyumu, diğer fasıl konularına nazaran orta düzeydedir. Yolsuzlukla mücadele, etkili, kapsamlı ve olumlu netice verecek tedbirlerin kamu otoritelerince alınması ve toplum tarafından da desteklenmesini gerektiren bir süreçtir. Yolsuzluğu önlemek için geliştirilecek politikalarla bir yandan yolsuzluğun kökenlerinin analiz edilmesi, diğer yandan da yolsuzluk karşıtı bir ortam oluşturulmasının engellenmesi gerekmektedir. Bu tip politikalar oluşturulurken hukukun üstünlüğü, iyi yönetim, saydamlık ve hesap verilebilirlik gibi ilkeler göz önünde bulundurulmalıdır. Yolsuzlukla mücadele, uzun soluklu, planlı ve kararlı olmayı gerektirir. Yolsuzlukla mücadele politikaları, sadece yasal düzenlemelerin yapılmasından oluşmamakta, bunun yanında toplumsal desteği de arkasına almaya çalışmalıdır. Yolsuzlukla mücadelenin belki de en önemli safhası, toplumun, yolsuzluk olgusunu meşru görmemesi ve yolsuzluk yapanlar hakkında işlem yapılması için yetkili makam ve mercileri harekete geçirecek girişimlerde bulunmasıdır. Söz konusu mücadelede siyasi iktidara büyük görev düşmektedir. Zira, ilk adımın en tepeden gelmezse yolsuzlukla savaşta kamu veya özel kuruluşların başarı şansı oldukça azalmaktadır. Bu yüzden, siyasi iradenin duruşu son derece önemlidir.

“Yolsuzlukla mücadele” sloganıyla iktidara gelen AKP Hükûmetleri döneminde, maalesef, yolsuzluk iddialarının daha da arttığı, bilhassa belediyeler başta olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarında, alım, satım, ihale ve imar düzenlemelerinde akraba, eş, dost, adam kayırmacılığın ön plana çıktığı ve dolayısıyla, kamu malının zarara uğratıldığı, birçok özelleştirmede kamu malının yok pahasına elden çıkarıldığı bilinmektedir.

Değerli milletvekilleri, yolsuzlukla mücadele konusunda yapılması gerekenleri özetlemek gerekirse:

Birinci olarak öncelikle, genel olarak yolsuzlukla mücadele politika ve eylem planlarının tespit edilmesi; yolsuzluk risk ve imkânlarının yok edilmesi veya en azından azaltılması ve şeffaflığın sağlanması; yolsuzlukla mücadelenin idari boyutu ile ilgili denetim imkânlarının güçlendirilmesi; denetim kalitesinin artırılması; denetim organları arasında eş güdümün sağlanması ile denetim sonuçlarının etkili şekilde izlenmesi.

Bir diğer husus da yolsuzlukla mücadelenin adli boyutunun, soruşturma kapasitesinin artırılması.

Bir diğeri ise örgün eğitime ilave olarak yaygın eğitim imkânlarını kullanarak kamuoyunun bilinçlendirilmesi.

Ve son olarak da sivil toplum kuruluşlarının yolsuzlukla mücadele sürecine etkin katılımının sağlanması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi, elli altı yıldan beri Türkiye’de kamu çalışanlarının eğitimiyle ilgili önemli hizmetler sunmaktadır. Enstitü, kamu idaresine bilgili eleman yetiştirmek, dünyadaki gelişmelere paralel olarak kamu yönetiminin çağdaş gelişmesine bilimsel katkılar sağlamak, memurlarımızın daha bilgili ve bilinçli olmalarını sağlamak ve onların yönetici olarak yetiştirilmesini hedeflemektedir. Eğitim, fert, toplum, millet, devlet varlıklarının gelişimi ve seviyesi bakımından en önemli bir sosyal, mesleki hizmet ve süreçtir. Eğitim alanı, kalkınma açısından, kamu yönetimi içinde en etkili alanlardan biridir çünkü eğitim sisteminin ürünleri öteki alanları da etkilemektedir. Bu bakımdan toplumun çeşitli kesimlerinde ve sektörlerdeki yetersizliklerden genellikle eğitim sistemi sorumlu tutulmaktadır.

Bilindiği üzere devlet hizmetini yerine getiren görevlilerimiz yani kamu çalışanlarımız iyi eğitilmemişse ellerinde ne kadar mükemmel kanun olursa olsun uygulamada maalesef istenilen şekilde verimli olamamaktadırlar. Bu nedenle bugün belki de kamu olarak en önemli ihtiyacımız, devletin etkin, verimli işleyişini mümkün kılacak bir eğitimden geçmiş kamu çalışanını oluşturmak ve istihdam etmektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MUSTAFA ENÖZ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bu sayede belki kamu yönetimiyle ilgili şikâyetlerin ortadan kaldırılması mümkün hâle gelebilecektir. Konuyu bu şekilde değerlendirdiğimizde Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsüne ihtiyacımız daha da belirgin olarak artmaktadır.

Değerli milletvekilleri, günümüzde yönetim anlayışına hâkim olan geleneksel değerlerin tüm dünya ölçeğinde hızlı bir değişime uğraması, bilgi ve iletişim teknolojilerinde meydana gelen baş döndürücü gelişmeler, insani değerlerin ön plana çıkması ve demokratikleşme gibi değişim rüzgârları tüm dünya ülkelerinde yaşayan insanların devlet yönetimlerine olan bakış açılarını, kamu hizmetlerine ilişkin beklentilerini büyük ölçüde değiştirmiştir.

Bu duygu ve düşüncelerle, 2009 yılı bütçesinin hayırlara vesile olması dileklerimle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Enöz.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik.

Buyurun Sayın Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Çok Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ile Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı bütçeleri hakkında konuşmak üzere grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği için öngörülen ve benimsenen ödenek 2009 mali yılı için 12 milyon 295 bin YTL’dir.

Millî güvenlik kurulu,  tüm gelişmiş devletlerde, farklı yapı ve statüde de olsa var olagelmiştir. 1920 yılından beri çeşitli isimler altında hayatiyetini sürdüren bu kurum, 1961 Anayasası’yla bugünkü şeklini almış ve 1982 Anayasası’ndan sonra da daha etkin bir rol üstlenmiştir. Kararları bağlayıcı ve tavsiye niteliğinde iken 4709 sayılı Kanun değişikliğiyle sadece tavsiye niteliğinde karar alabilen bir kurum hâline dönüştürülmüştür. Millî Güvenlik Kurulunun kanunu olan 2495 sayılı Kanun’da 4963 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle, tavsiye kararları alma ve gerekli koordinasyonun sağlanması için görüş tespit etme, bu tavsiye kararlarını ve görüşlerini Bakanlar Kuruluna bildirme ve kanunlarla verilen görevleri yerine getirmeyle yetkilendirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, MGK, millî güvenlikle ilgili kararların alınması ve bu konuda koordinasyonun sağlanmasında Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kuruluna yardımcı olmak üzere kurulmuş devlete yardımcı bir kuruluştur. Devletimizin bekası, milletimizin güven, huzur ve mutluluğu için devlet yapılanması içerisinde Millî Güvenlik Kurulunun etkinliğini muhafaza etmek gereği ortadadır. Ne var ki Hükûmetin dış baskılar karşısında MGK’nın etkinliğini azaltması, hasım güçlerin devlet surlarında kolayca gedikler açmasına yol açmıştır.

Millî güvenlik siyasetinin belirlenmesi yetmemektedir, tüm kamu kurum ve kuruluşlarınca bunun ne ölçüde başarıldığının izlenmesi, varsa eksiklerinin giderilmesi o ölçüde önem arz etmektedir. Kuvvetle takip edilen bir millî güvenlik siyasetiyle Türkiye, saygın ve güvenilir bir konuma ulaşabilir; millî varlığın ve millî bütünlüğün uluslararası alanda siyasi, sosyal ve kültürel ve ekonomik, hülasa tüm alanlarda menfaatlerinin ve ahdî hukukunun her türlü iç ve dış tehditlere karşı korunmasının dengesini de sağlamış olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç olarak, AKP iktidarları tarafından Millî Güvenlik Kurulu etkisizleştirilmiştir. Savunmasız ve çaresiz bir pelteleşmiş devlet hâline getirilmiştir Türkiye. Haklarını ve kuruluş felsefesini zinde tutan bir devlet yapısı olsa, hiç şu anda vatanımızda, ülkemizde Ermenilerden özür dileme imzacıları türeyebilir mi? Hükûmete bizim tavsiyemiz, derhâl derlenip toparlanması ve Millî Güvenlik Kurulunun etkinliğinin artırılması, her türlü saldırıyı karşılayacak donanım ve birikime ulaştırılmasıdır.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; şimdi, Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığına geçmek istiyorum.

Yıldız Teşkilatından, Teşkilâtı Mahsusa’dan günümüze kadar gelen süreçte Türk millî istihbarat faaliyetleri esaslı bir evrim geçirmiştir. Modern anlamda 1913’lere kadar inen ilk örgütlenme askerî kanat içinde gelişmiş ve genişlemiş ancak sivil unsurlarıyla devasa bir ordu hâline gelmiştir. İç ve dış istihbarat yapmak, propaganda ve karşı propaganda yapmak, espiyonaj, kontr espiyonaj faaliyetlerini yürütmek, gerektiğinde sivil ve askerî harekâtlar yapmak amacıyla kurulan ilk istihbarat teşkilatımız Enver Paşa zamanına tekabül eder. Eşref Kuşçubaşı’ndan Süleyman Askeri’ye, Ali Bey Başhampa’ya, oradan Selahaddin Ertürk’e kadar Osmanlı Döneminde muazzam faaliyetler icra etmişlerdir. Bütün Türk ve İslam coğrafyası ilgi alanları olmuştur. Üç kıtada aktiviteleri bulunan bu kahramanların yetiştirdikleri yiğitlerin cumhuriyetin kurulmasında büyük emekleri olmuştur. Bu arada, İzmir’de Yunan’a karşı ilk kurşunu sıkan Hasan Tahsin’i de rahmetle anıyorum.

Değerli milletvekilleri, vatan sathında insanların barış ve güven içinde yaşayabilmesi, devletin varlığının idamesi, kendine yönelik iç ve dış tehdit unsurlarına karşı direncin artırılması, tüm bu maksatlarla her türlü istihbari faaliyetlerde bulunulması önem arz eder. İstihbaratçılar çalıştırılır, başarılar elde edilir ama aksilikler meydana geldiğinde onlar gözden çıkarılır, sahiplenilmez, mağdur edilirler. Haklarını arayacak merci bulamazlar, yaptıkları hizmetin büyüklüğü karşısında mali haklar yönünden de tatmin edilmezler, sorunlarına çözüm bulunmaz ama onlar “Büyük Türk milletinin emrindeyiz.” derler ve hep ulvi gayeler için mücadele ederler.

Bugün “Müsteşar kadın mı olacak?” tartışması yapanlara hatırlatmak isterim ki ilgi alanımız cinsiyetten ziyade Teşkilatın temel sorunlarının çözülmesi yönünde olmalıdır. İstihbarat faaliyetlerinde güçlü mali kaynaklara, güçlü insan kaynağına sahip bir MİT teşkilatının devletimizin ve milletimizin bekasının güvence altına alınmasında doğrudan ve büyük bir katkısı olduğu muhakkaktır. Fedakâr ve cefakâr MİT mensuplarını, kıt imkânlarla geniş coğrafyamızda ve çıkar alanlarımızda yürüttükleri faaliyetlerinden dolayı kutluyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidarın krizi yönetememesi gibi, her şeyi allak bullak eden, bilgisizlik ve miyopluğu, dün Sayın Başbakanın bütçe görüşmelerindeki konuşmalarına da yansımıştır. Özgül ağırlığı hiç olmayan, kof, subjektif, romantik ve soyut bir konuşma olarak değerlendirilebilir. Ülkeyi sevk ve idarede âciz kalan, devlet kurumlarıyla çatışan, onları birbirine düşüren AKP İktidarının açlıkla terbiye ettiği benim aziz milletim gerçekleri artık görmüştür. Kitapçık burada -Sayın Başbakanın konuşma kitapçığı- ve bundaki ifadelerini bir bir okudum. Hedeflerin tutturulamadığı, 2006 yılından itibaren ekonomideki kötü gidişin önüne geçilemediği, mutat devlet ve özel sektör faaliyet ve yatırımlarının güya iktidarın başarısıymış gibi sunulduğu -örneğin eğitim- tüm alanlarda Türkiye'nin kaynaklarının tefecilerin eline terk edildiği- beceriksiz iktidar küresel krizi görünce tedbir almaktan imtina etmiş, bunu görüyoruz- Anayasa’mızdaki sosyal devlet göz ardı edilerek onun yerine iane, sadaka devleti hâline devletimizin düşürüldüğü, asayişe müessir fiillerde yüzde 300’lerin üzerine varan artışlara yol açıldığı -ceza infaz kurumlarının doluluğunu da burada dikkatinize sunuyorum- işsizliğin bir çığ gibi büyüdüğü, boşanmalar ve aile facialarının toplumsal dengemizi sarstığı, zenginin daha zengin, fakirin de açlık sınırının altına iyice itildiği, memur maaşları ve işçi ücretlerindeki beş yıllık artışın temel gıda maddelerindeki artışın çok çok altında kaldığı, tarımın çökertildiği, fabrikaların kapandığı, işyerlerinin bir bir sükût ettiği, konut, arsa ve tarla fiyatlarında yüzde 50’lerin üzerinde değer kaybının yaşandığı bir Türkiye’yle karşı karşıyayız. İşte böyle bir Türkiye karşısında sizlere soruyorum:

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Böyle bir ülke nasıl iyiye gider denilebilir? Onun için Sayın Başbakanın bu romantik, içi boş konuşmasının halk nezdinde, yaşayan sokaktaki insan nezdinde hiçbir değerinin olmadığı gün gibi aşikârdır.

Bu düşüncelerle tüm olumsuzluklara rağmen 2009 bütçesinin hayırlı olmasını diler, yüce heyetinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak.

Buyurun Sayın Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz sekiz dakika.

MHP GRUBU ADINA ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer hazırun, Gümrük Müsteşarlığı bütçesi üzerindeki Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini sizlerle ve halkımızla paylaşmak için huzurlarınızdayım. Saygılarımı sunarak konuşmama başlamak istiyorum.

Kıymetli arkadaşlar, bütçe kamu kaynaklarının ve gücünün kullanıldığı en geniş iktidar alanıdır. Dolayısıyla yerinde, etkin, verimli, sosyal adaletçi ve benzeri kriterlerle kullanılması en önemli davranıştır. Şimdi sormak gerekiyor: Bu bütçeye oy verenler dâhil acaba böyle bir nitelendirmeyi yapabiliyorlar mı?

Değerli arkadaşlar, kurumlarımız görev, yetki ve sorumluluklarını yasa ve yönetmeliklerden alan, kamu hizmeti gören kuruluşlarımızdır. Buradan hareketle, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütçe görüşmelerinin aynı zamanda kurumların görev, yetki ve sorumluluklarını hangi performansta gerçekleştirdiğinin, kaynakları etkin ve verimli kullanıp kullanmadıklarının sorgulanması zamanları olması gerekir. Bunun sekiz on dakikalık gibi görüşmelerle temin edildiğini söylemek veya zannetmek mümkün olmasa gerek.

Devlet hayatında her kurumumuz önemlidir. İhtiyaçtan doğar, kurulur. “Gümrük Müsteşarlığımız aynı iştigal alanında cumhuriyetimiz öncesinden gelen en önemli öncelikli kurumlarımızdandır.” nitelememiz kurumun hakkını teslim etmek olur kanaatindeyim. Çünkü:

1) Ekonomik olarak yerli üretim, yabancı ürün açısından ihracat ve ithalatın fonksiyonel kurumudur. Giren ve çıkan ürünlerin lehinde ve aleyhinde olabilecek yetki ve yaptırımlara sahiptir.

2) Güvenlik açısından ülkeye giren ve çıkan her türlü suç unsuru ve suçlunun, yerine göre, ilk veya son muhatabıdır.

3) Deniz, hava, kara, gümrük kapıları ve serbest bölgelerde ülkemize gelenlerin ilk ve gidenlerin son muhatap oldukları, dolayısıyla ülkemiz hakkında müspet ve menfi kanaatlerde etkili olacak kamu çalışanlarının kurumudur. Bu açıdan, kara, deniz, havalimanı kapıları, iç gümrükler, serbest bölgeler gibi çok çeşitli görev sahasında yerleşik olan gümrük teşkilatında benimsenecek yönetim yapısı ciddi önem arz etmektedir.

AKP Hükûmetinin gerçekleştirdiği birçok uygulamalar ve gümrük teşkilatında yaptığı birçok icraat, zafiyetten, usulsüzlükten ve yolsuzluktan başka bir şey oluşturmamıştır, oluşturmamaktadır. Özellikle bir dönem birçok kurumda AKP’nin yönetim tercihi olarak karşımıza çıkan vekâlet yönetimi anlayışı bu hassas kurumda da uygulanmış, geçmişte Bakanı mahkûm olmuş bu kurumda her türlü baskıya ve keyfî uygulamaya açık bu yapılanmayla gümrük teşkilatında onarılmaz yaralar açılmasına neden olmuştur, zemin hazırlanmıştır. Çok sayıda gümrük görevlisi ya görevden alınmış ya tutuklanmış ya meslekten atılmıştır. Dönemin Müsteşar Vekilinin kaçakçılık davaları hâlen Yargıtayda sürmektedir.

Yeni yönetim kadrosu eskiyi aratacak mı, rahmet okutacak mı, ihtimal vermek istemiyoruz ama denetim birimlerinin önünde engel teşkil ettiklerini duyuyoruz. Bu kapsamda Teftiş Kurulu Başkanının on beş civarındaki inceleme ve soruşturma talebinin geri çevrilmiş olmasının bilgi ve takibimizde olduğunu sizlerle ve halkımızla paylaşmak istiyorum.

Modern, her açıdan temiz, daha faydalı bir gümrük teşkilatının, aşağıdaki tekliflerimizin Hükûmet tarafından süratle hayata geçirilmesi hedeflenmelidir:

1) Öncelikle kurum çalışanlarının motivasyonu için çalışma ortamlarının fiziki ve teknik donanımları iyileştirilmeli, modernleştirilmelidir.

2) Ülkemizden ve üzerinden kaçakçılığı yapılan eşya, akaryakıt, alkol ve sigara gibi iktisadi hayatımızı son derece olumsuz etkileyen kaçakçılık türlerine ilaveten, birçok başka kaçakçılık ve dolan türü gelişmiştir. Ülkemize ekonomik, sosyal, siyasi, kültürel her alanda onulmaz yaralar açmakta, hatta, PKK terör örgütüne mali kaynaklık yapmaktadırlar. Bu kapsamda, gümrük kolluk kuvveti olan muhafaza sınıfı personelinin yetki ve donanım olarak kaçakçılıkla mücadelede etkinliği artırılmalı, genel idare hizmetleri sınıfı yerine diğer kolluk kuvvetlerinin sahip olduğu mali, sosyal haklara sahip olmalılar, ayrıca, fazla çalışma ücretinden hak ettikleri gerçek oranda faydalanmalıdırlar.

3) Kaçakçılıkla mücadelenin sadece sınır kapılarından eşyanın yasa dışı geçişinin önlenmesi olarak tanımlanmasının dar kapsamlı olduğu düşünülmeli, oysa, kaçakçılık fiilinin planlaması, yasa dışı eşyanın üretilmesi -özellikle uyuşturucu maddeler gibi- edinimi, ürünün bulunduğu yerden çalınması -özellikle tarihî eserler- veya doğal hayattan koparılması   -nesli tükenmekte olan canlılar, bitki ve hayvanlar- ve benzeri tüm unsurların kaçakçılık fiilinin tamamlayıcı birer süreci olduğu düşünülmeli, dolayısıyla sadece gümrük idaresi tarafından değil, tüm kurumların katkıda bulunacağı yönetişimci bir yapılanma için bilgi değişimi veya paylaşımı ve otomasyon sistemlerinin entegrasyonu ve yatırımı yapılmalıdır.

İhtisas gümrükleri tesis edilmesi, uluslararası yükümlülük gerektiren birçok konuda ve özel alanlarda ülkemizin önemli ve öncelikli faydasına olacaktır.

Sınır ticareti, sınır aşan ülkeler okyanuslar aşan durumuna gelmemeli, sınır ticaretiyle gelen ürün veya standart ve kalitesi olmayan her türlü malın çok uzak şehirlerimize yerli üretimi sıfırlar şekilde pazar payı almasına tedbir alınmalıdır.

İktidarın sürekli referans aldığı her bir Avrupa Birliği ülkesindeki teorik, pratik personel eğitim ve imkânlarına, sosyal ve mali haklara, personel mutlaka kavuşturulmalıdır.

Değerli arkadaşlar, gümrük teşkilatının görev ve sorumluluklarının yerine getirmesindeki en önemli başarının katkısını sağlamak öncelikli olarak kurumun imajına bağlıdır. Dolayısıyla burada kaçakçılıkla mücadelenin bir dönem haklı sembolü olmuş, örnek alınacak eski Gümrük ve Tekel Bakanlarımızdan Gün Sazak Bey’i ve görev şehidi olan devlet büyüklerimizi onun şahsında rahmetle anmak istiyorum.

Bütçenin ülkemize ve halkımıza hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Beytullah Asil.

Buyurun Sayın Asil. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerinde Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimi bildirmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlarım.

Muhterem milletvekilleri, Türk milletinin en önemli hasletlerinden biri sahip olduğu hayır anlayışıdır. Bu anlayışı kurulan tüm Türk devletlerinde görmek mümkündür. Buralardan intikal eden vakıf sistemi Osmanlı İmparatorluğu’nda oldukça önem kazanmış, âdeta Osmanlının hayat tarzına damgasını vurmuştur. Kurulan bu vakıflar toplumun ihtiyaç duyduğu pek çok alanda hizmet vermiştir. Bugün ise ecdadımızdan kalan bu vakıflar, bütçesini görüşmekte olduğumuz Vakıflar Genel Müdürlüğü eliyle yönetilmekte ve işlevlerini sürdürmektedirler.

1980’li yılların ortalarında kurulan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu aracılığıyla, fakruzaruret içerisinde, muhtaç durumda bulunan vatandaşlarımız ile gerektiğinde her ne surette olursa olsun Türkiye’ye kabul edilmiş veya gelmiş kişilere yardım etmek, sosyal adaleti pekiştirici tedbirler alarak gelir dağılımının adilane bir şekilde tevzi edilmesini sağlamak, sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmek maksadıyla il ve ilçelerimizde sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları kurulmuştur.

Değerli milletvekilleri, 2009 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde yapılan görüşmelerde dün gerek Başbakan gerekse Maliye Bakanı, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları aracılığıyla kaç ton kömür, milyonlarca lira para, şu kadar kuru erzak ve yemek dağıtıldığını ifade ettiler. Yine dün, AKP Grup Başkan Vekili arkadaşımız da bu kürsüden muhalefete “Fakirin fukaranın kömürüne, gıdasına karşısın.” diyerek, yapılan yardımlardaki eşitsizliği ve yanlışlıkları önceden karşılama yoluna gitmiştir.

Değerli arkadaşlarım, sosyal devlet olmanın bir bedeli vardır. Bu bedeli devlet olarak tabii ki ödeyeceğiz. Anayasa’mızın 2’nci maddesine “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” ibaresini yazmışız.

Sosyal devlet, devletin sosyal barışı ve sosyal adaleti sağlamak amacıyla sosyal ve ekonomik hayatta aktif müdahalesini gerekli kılar. Yoksullarımızı, kimsesizlerimizi, özürlülerimizi ve ihtiyaç sahiplerimizi koruyup gözeteceğiz, ellerinden tutacağız, buna kimsenin itirazı yoktur. İtiraz edilen noktalar şurası: Bu yardımlar yapılırken yoksulların, kimsesizlerin, özürlülerin dışında yandaşlara dağıtılan kömürler kamu vicdanını sızlatıyor, vergi ödeyen mükelleflerimizin devlete duyduğu güven sarsılıyor. Vakıflar Genel Müdürlüğünce dağıtılan kuru erzak torbalarının üzerinde büyük puntolarla yazılan “Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık” logolarıyla köylerde ve mahallelerde “Bunu Başbakan gönderdi.” diye dağıtılan erzak torbaları yanlıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğünce yapılan yardımların siyasete alet edilmesi yanlıştır. Dağıtılacak erzakın, kömürün alımında vakıflara yapılan baskılar ve yönlendirmeler yanlıştır. Tüyü bitmedik yetimin hakkına uzanan el yanlıştır. Bunu sadece biz söylemiyoruz, pek çoğumuzun feyz aldığı, hepinizce bilinen bir köşe yazarı da söylüyor. Ne diyor: “Gözlerinizin içine bakarak sizi suçluyorum: Saçı bitmedik yetimlerin hakkını yiyorsunuz. Halkın bütçelerinden meşru olmayan yollarla para apartıyor ve kara para zengini oluyorsunuz.” Soruyor: “İmanı olan haram yer mi? Kara para zengini olur mu? Yolsuzluk, talan, hırsızlık, suistimal yapar mı? Ahlaka ve hukuka aykırı rantlar peşinde koşar mı?”

Değerli arkadaşlarım, yanlış olan, karşı olduğumuz budur. Eleştirimiz ülkemizin ve vakıflarımızın kıt kaynaklarının sağılıklı bir şekilde fakirlerimize, düşkünümüze ulaşmasını sağlamaya yöneliktir.

Değerli milletvekilleri, itirazımız, altı yıllık iktidarınızda hızla fakirleşen, yardıma muhtaç hâle gelen insanımızın içine düştüğü durumadır, işsizliğe çare bulacak politikalar izlemeyişinizedir. İktidarınız süresince yapılan özelleştirmelerin toplamı 50 milyar doların üzerindedir, bu geliri fakirlikle mücadelede, işsizliği azaltacak yatırımlarda, ekonomide rekabetin önünü açmakta, verimliliği artırmakta kullanmayışınızadır.

Değerli milletvekilleri, Hükûmetin 2008 yılında tarım kesimine uyguladığı politikalardan örnekler vermek suretiyle konuşmama devam etmek istiyorum. Borsada ekmeklik buğdayın Nisan 2008 ortalama ton fiyatı 651 yeni Türk lirasıdır. Mayıs 2008 ortalama ton fiyatı 675 yeni Türk lirasıdır. Buğday fiyatlarının dünya fiyatlarına ulaşması üzerine Hükûmet buğday ithalatına karar vermiş, Anadolu’da harman başladığında ithal edilen buğday Mersin ve Bandırma Limanlarına boşalmaya başlamıştı. Bununla da kalınmadı. Uzun yıllardan sonra Toprak Mahsulleri Ofisi müdahale alım fiyatları açıklamadı ve alım dışı bırakıldı. Bunun tabii sonucu olarak, dünyada hızla artan hububat fiyatlarına rağmen ülkemizde buğday fiyatları hızla aşağıya inerek ton fiyatı 430 yeni Türk lirası civarında piyasa buldu. Böylece Türk köylüsü üretim maliyetinin altında buğdayını satmak zorunda bırakıldı. Türk köylüsü yeni döneme umutla bakarken 2007 yılının ekim döneminde tonunu 630 ila 650 yeni Türk lirası fiyat aralığında satın aldığı taban gübresinin ton fiyatının bu yıl 2 bin yeni Türk lirasına yükselmesi sebebiyle çiftçilerimiz toprağı ile tohumu buluştururken ömürlerinde ilk defa ya gübre atamamış ya da atması gereken gübrenin çok altında bir miktarla gübreleyerek tarlasına tohum ekmiştir. Köylümüzün bu maliyeti karşılayamayacağını bile bile hiçbir tedbir alınmamıştır. Bir kısım çiftçimiz de tarlasını hiç ekememiştir. Bunun doğal sonucu rekolte düşecek, millî servet azalacak, çiftçilerimiz yoksullaşacak, çiftçilerimiz topraktan umudunu kesecek, üretimden çekilecektir. Üretimden çekilen çiftçimiz son bir umutla şehirlere göç etmekte, iş imkânı olmayan şehirlerimizde yardıma muhtaç hâle gelmektedir. İşte itirazımız bunadır. İnsanımızı yardıma muhtaç hâle getirmeden yaşatacak tedbirleri alalım istiyoruz.

Ağrı Ticaret Odası Başkanı bir açıklamasında şöyle diyor: “Odaya bir kaloriferci almak için duyuru yaptık. Müracaat edenler sigortalı yapacağımızı öğrenince bir bir geriye gitmeye başladılar. Sebebi ise sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarından yapılan yardımlardan yoksun kalacakları korkusuydu.”

Değerli milletvekilleri, itirazımız, kayıt dışılığı teşvik eden uygulamalarıdır. İtirazımız, insanımızı tembelliğe sevk eden uygulamalaradır. İtirazımız, insanımızı yoksullaştıran politikalaradır. İtirazımız, yapılan suistimalleredir.

Değerli milletvekilleri, bu vesileyle ecdat emaneti vakıf eserlerinin amacına uygun, halkımızın hizmetinde, adaletli, hakkaniyetli anlayışla vakıf mallarının geleceğe taşınması…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

BEYTULLAH ASİL (Devamla) - …ve vakıf hizmetlerinin, ihalelerin ve çalışmalarının siyasetten uzak, “devlet malı deniz” anlayışından kurtulmuş bir anlayış içinde yönetilmesini temenni ediyor, bu duygularla yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Asil.

İkinci turda şahıslar adına ilk söz, bütçenin lehinde olmak üzere Sivas Milletvekili Sayın Osman Kılıç’a aittir.

Buyurun Sayın Kılıç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

OSMAN KILIÇ (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık 2009 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde lehte söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

İnsanlık camiasında seçkin bir yeri olan yüce Türk milletinin insancıl duygularından biri de yoksulu gözetmek, zayıfı korumak, mazlumdan yana tavır koymak, yardım elini uzatmaktır. Kendi ihtiyaçları olsa bile toplumun ihtiyacını kendi ihtiyaçlarından önde gören, insana insanca davranıp derdine derman, problemlerine çare olmayı huzur ve mutluluk vesilesi kabul eden kahraman atalarımız, yardım ve hayır yollarının tümünü uygulamaya koymuşlardır. Açık veya gizli olarak yardımda bulunmak mümkün iken ecdadımız yardımdan yararlanan insanların onurlarını rencide etmemek için gizli olarak yardımda bulunmayı tercih etmişlerdir. Çoğu kez yapmak istedikleri yardımı kurdukları vakıflar kanalıyla sürdürmüşlerdir. Hatta hayvanları korumak için vakıflar kurmuşlardır.

Cumhuriyet öncesi dönemde devletin dış güvenlik, iç işleri ve adalet dışındaki tüm hizmetleri kurulan vakıflar eliyle yürütülmüş ve altyapıdan şehirciliğe, çevreden sağlığa, eğitimden kültüre, ekonomiden ticarete tüm hizmetler vakıflara konu olmuştur. Türk milleti, bu ruh ve inançla gittiği her yere vakıf yoluyla sayısız hizmet götürmüş; cami, mescit, han, hamam, kervansaray, imaret, darüşşifa, çeşme, kale, su yolu ve külliyeler yapmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğü sosyal yardım kapsamında 2002 yılında toplam 23 imaretten 14 bin kişiye sıcak yemek dağıtırken 2008 yılında 108 imarette 77.680 kişiye  yemek vermiştir. 2009 yılında bu hizmetlerden faydalanacak kişi sayısı 100 bin olarak hedeflenmiştir. 794 ilçede 71.850 aileye de kuru gıda yardımı yapılmaktadır. Gayrimenkul malı olmayan ve çalışma gücünü kaybeden muhtaç özürlüler ile annesi veya babası olmayan on sekiz yaşından küçük muhtaç çocuklara sosyal yardım kampanyasında aylık 272,48 YTL yardım yapmaktadır.

Muhtaç maaşından yararlanan kişi sayısı 2002 yılında 1.200 iken, bu sayı 2008 yılında 5 bin olup, 2009 yılında ise 6 bin olarak hedeflenmiştir.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – İşte yoksullaştırmışsınız, daha ne!

OSMAN KILIÇ (Devamla) – AK PARTİ iktidarı ile geleceğimizin teminatı olan sevgili gençlerimize gereken yatırımlar yapılmıştır. Bunlardan olarak, 2006-2007 öğretim yılında ilköğretim ve ortaöğretimde okuyan şehit, dul, yetim ve tabii afetlerden zarar gören ailelerin çocuklarına 3 bin kişilik burs verilmeye başlanmıştır. Bu sayı 2007-2008 öğretim yılında 5 bin kişiye çıkarılmış, 2008-2009 öğretim yılında ise 10 bin kişiye burs verilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hazineden hiçbir katkı almadan ve gelirinin yüzde 50’sini yatırıma ayıran Vakıflar Genel Müdürlüğünün bütçesi geçmiş yıllara oranla katlanarak artmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatılmıştır)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

OSMAN KILIÇ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ İktidarıyla Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde ecdadımızın bizlere emanet bıraktığı tarihî eserlere sahip çıkılmış, el değmeyen, onarılmayan eser hemen hemen kalmamıştır. Sadece Sivas’ımızda yüze yakın tarihî eser, kale, kervansaray restorasyonu yapılmıştır. Sivas’ımızın tarih ve kültür şehri olduğu çevre düzeniyle ortaya yeniden çıkarılmıştır.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ulu Cami ne durumda Osman Bey?

OSMAN KILIÇ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1985 yılında bir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kılıç.

OSMAN KILIÇ (Devamla) – Bitti mi?

BAŞKAN – Verdim bir dakikanızı da.

OSMAN KILIÇ (Devamla) – Bu bütçenin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kılıç.

Hükûmet adına Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Sayın Hayati Yazıcı.

Buyurun Sayın Yazıcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Ben kırk dakika veriyorum, ne kadarını kullanırsanız.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; müzakeresi yapılan Başbakanlık, MİT Müsteşarlığı, Millî Güvenlik Kurulu, Gümrük Müsteşarlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde yapılan eleştirilere ilişkin görüşümü arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Müzakere sırasında ilk konuşmacı arkadaşımız “AK PARTİ kriz yönetimidir.” şeklinde bir cümle kullandı. Değerli arkadaşlar, elimizi vicdanımıza koyalım ve 3 Kasım 2002 öncesi Türkiye’yi hatırlayalım, Türkiye ne durumdaydı, bugün ne durumda.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – İyi durumdaydı.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Hangi alanda, aklınıza ne gelirse, yaptıklarımızı lütfen unutmayın.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – İstikrar vardı, her şey vardı, terör yoktu, ekonomi iyiydi.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bu bakımdan “Hafızayı beşer nisyan ile maluldür” sözü gereği kısaca bunları hatırlatmak istiyorum. 15 bin kilometre duble yol hedefimize koyduk, 9 bin kilometre yaptık. 500 bin konut hedefimize koyduk, 320 bin konut inşa hâlinde, 280 binini dağıtmış bulunuyoruz.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Siz olmasanız da yapılırdı onlar.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Sağlıkta ve eğitimde yaptığımız icraatlar milletimizin hafızasında yer edinmiş ve millete hizmet etme doğrultusunda faaliyetlerimiz konusunda bize şevk vermektedir. Bu bakımdan, Başbakanlık bütçesi dolayısıyla, bir kriz olarak nitelendirildiği için buna temas etme gereği duymuş bulunuyorum.

Gene burada, Başbakanlık bütçesi vesilesiyle, bugüne kadar defalarca cevaplandırıldığı hâlde, Başbakanlık Müsteşarının Telekom Yönetim Kurulunda yabancı ortağı temsilen üye olduğu, örtülü ödenek başındaki arkadaşımızla ilgili iddialar, Başbakanın Özel Kalem Müdürüyle ilgili iddialar defalarca gündeme getiriliyor. Eminim ki, şöyle zaman olsa geçen yılki müzakere tutanaklarını gözden geçirsek, büyük bir ihtimalle o tutanaklarda aynı şeyleri söylemiş. Yani, dönüyor dönüyor aynı şeyleri söylüyor, aynı şeyleri tekrarlıyor.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Değişmiyor ki Sayın Bakan! Durum değişmediği için Sayın Bakan…

  DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) –  Değerli arkadaşlar, daha üretken olmamız gerekmez mi? Yani bu konular müteaddit defalar cevaplandırıldığı hâlde, tekrar tekrar bu konuları gündeme getirmenin hiç kimseye bir yararı yoktur ve aslında aziz milletimiz de buna inanmamaktadır…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Aşiret devleti olmasın Türkiye, hukuk devleti olsun, amacımız o bizim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – …kimin ne yaptığını, kimin nasıl davrandığını, kimin nasıl icraat sergilediğini görmektedir.

Bakın, biz yola çıkarken bir şey söyledik, “Üç ‘Y’ ile mücadele edeceğiz; yoksullukla, yolsuzlukla ve yasaklarla.” dedik…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Bütünleştiniz.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Meşrulaştırdınız.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Kol kola girdiniz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – …ve bütün eylemlerimizi bu üç kriter çerçevesinde değerlendirin, ölçün, biçin; harfiyen uyduğumuzu, ısrarla bu kararlılığımızı sürdürdüğümüzü göreceksiniz.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Yolsuzluk artmış,  yoksulluk artmış.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bu bakımdan, AK PARTİ İktidarı gerçekten milletin şansı olmuştur, milletin yüzü gülmüştür ve zaten yapılan seçimler de bu memnuniyetin sonuçlarıdır, bunun göstergesidir.

Değerli arkadaşlar, MİT Müsteşarlığıyla ilgili yöneltilen, somut olarak ifade edilen sorular var, Sayın Ersin tarafından dile getirildi. Elbette ki bu tür ve benzeri soruları ve sorunları hem kurum kendi içerisinde irdelemekte, değerlendirmekte hem de Başbakanlık nezdinde bu ve benzeri konuların en geniş şekilde devletin çıkarları gözetilmek suretiyle gerekli değerlendirmesi yapılmaktadır ve kaldı ki bunların bir kısmı yargının da gündemindedir. Elbette ki yargı, yargılama süreci itibarıyla bunları irdeleyecek, sorgulayacak, sonuçta ne olduğu, kimin kiminle ilintili ve ilişkili olduğu açık seçik ortaya çıkacak. Ama bu vesileyle şunu da ifade etmek istiyorum: Değerli arkadaşlar, AK PARTİ iktidar dönemi gerçekten her şeyin ak olarak ortaya çıktığı bir dönemdir. Bizim iktidarımız döneminde kesinlikle karanlık oda yoktur.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Renk körüsünüz, renk körü!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Yapmayın Sayın Bakan!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Aydınlanmamış olay yoktur ve daha önce vuku bulmuş olayları çok cesaretle, basiretli bir şekilde gün yüzüne çıkartıyoruz. Elbette ki yargı da bunların sorgulamasını yapacak, suç işleyenler varsa, suç sabitse gerekli yaptırımları uygulayacaktır.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Deniz Feneri’yle ilgili ne yaptınız Sayın Bakanım? Almanya’da yapılan soruşturmanın dosyası geldi mi, gelmedi mi?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Size geleceğim, sabredin, sizin sorularınıza cevap vereceğim.

Bunları ifade ettikten sonra, Gümrük Müsteşarlığıyla ilgili görüşlerimi sizinle paylaşmak istiyorum:

Değerli arkadaşlar, ekonomik, ticari ve siyasi yapıları çok farklı ülkelerle komşuyuz, 3 bin kilometre kara sınırına ve 8.333 kilometre deniz sınırına sahip bir ülkeyiz; dünyanın kavşak noktasındayız, Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinde bir ülkeyiz. Uyuşturucu ve insan kaçakçılığı trafiği üzerinde, her bakımdan sıcak bir bölgede gümrüklerimiz hizmet üretmektedir ve gümrük idaresi, böylesine bir ortamda, 128 ayrı mevzuatla, toplam 8.685 personel ile 20 kara, 7 demir yolu, 4’ü askerî 39 hava ve 50 hudut kapısını da kapsayan 146 gümrük müdürlüğünde bütçeden aldığı binde 1 pay ile hizmetlerini sürdürmektedir.

Gerçekten gümrükleri şöyle irdelediğinizde, kapıların modernizasyonu, personelin eğitimi ve yetişmiş personelin en uygun şekilde, en önemli yerlerde, önem ve kıdem sırasına göre, liyakat durumlarına göre konuşlandırıldığını, yetkilendirildiğini göreceksiniz. Zaten alınan sonuçlar da bu şekilde davrandığımızın bir göstergesi.

Bu çerçevede yaptığımız yeniliklerden bazılarına temas etmek istiyorum: Değerli milletvekilleri, GSM temelli mobil iletişim hizmeti veren Turcell, Avea ve Vodafone ile ortak başlatılan projeyle, yükümlülerin gümrük beyannamelerinin durumu hakkında SMS mesajı yoluyla bilgi edinmeleri sağlanmıştır. Bu, işlemleri son derece hızlandırmış bulunmaktadır.

2008 yılında ilk kez 1.002 personelin, elektronik ortamda, bilgisayarla, herkesin daha önce kıdemine göre, terfi durumuna göre, seçenekleri de belirtmek suretiyle atanmayı talep ettiği yerleri de göstermek suretiyle, iradesini ortaya koyduğu dikkate alınarak atamaları yapılmış ve önemli sorunlar yaşanmadan gümrük memurları arasında bu adil dağıtım insan eli değmeden gerçekleştirilmiştir.

Yaptığımız önemli yeniliklerden bir tanesi, basitleştirilmiş gümrük işlemlerinden yararlananların sayısının artırılması ve bu işlemlerin hızlandırılması amacıyla ihracat ve menşe ispat belgeleri düzenlenmesinde onaylanmış ihracatçı ve tedarikçi beyanı uygulamasına ilişkin düzenlemedir, 1 Ağustos 2008 tarihi itibarıyla yürürlüğe girmiştir. Gümrük iş ve işlemlerinin basitleştirilmesi kapsamında A.TR düzenleme, onaylama ve vize etme işlemlerinde taşraya yetki devredilmiştir. Bağlayıcı tarife bilgisi düzenleme yetkisi gümrük laboratuvarı bulunan 6 gümrük ve muhafaza müdürlüğüne -Ankara, İstanbul, İzmir, İzmit, Bursa ve Mersin’e- devredilmiştir.

Gümrük mevzuatında gerçekleştirilen düzenlemeyle bir kısım gümrük işlemlerinin gümrük müşavirleri tarafından yerine getirilmesi imkân dâhiline sokulmuştur. Yetkilendirilmiş gümrük müşavirleriyle antrepoların denetimi ve sorumlulukları gümrük müşavirlerine yüklenmek suretiyle bu alanda çok önemli bir yenilik adımı atılmıştır.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakanım, bu kiralanan antrepoların birisinde kaçak arabaların yakalandığı tespiti doğru mudur?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) -  Şimdi, hedeflerimizden söz etmek istiyorum: Gümrük iş ve işlem süreçleri kısaltılacak, basitleştirilecek, maliyetler azaltılacaktır.

Kanunlar ve ikincil düzenlemeler -tüzük, yönetmelik, genelge usul ve esas, tamim, tasarruf yazı vesaire- gözden geçirilerek güncellenecek, gereksiz ikincil düzenlemeler yürürlükten kaldırılarak uygulamada tekdüzelik, objektiflik gerçekleştirilecektir.

Müsteşarlığın yerine getirdiği tüm hizmetleri insansız ve kâğıtsız yapılması nihai hedeflerimiz arasındadır.

Müsteşarlık merkez ve taşra teşkilatındaki unvan çeşitliliği azaltılacak, her unvan için iş ve görev tanımı yapılacaktır.

Gümrük denetim elemanlarının münferit olaylara ilişkin görevlendirilmeleri yerine kaçakçılık yapılması riski yüksek eşya grupları esas alınarak sektörel bazda incelemeler yapmaları, yeni teftiş yöntemlerinin belirlenmesiyle soruşturma ve incelemelerde etkinlik sağlanacaktır.

Tasfiye işlerinin en kısa sürede başlatılıp tamamlanabilmesi için iş ve işlem süreçleri basit, kısa, şeffaf ve rekabeti artırıcı katılım tedbirleriyle geliştirilecektir Ulusal ve uluslararası düzeyde bilgi paylaşımı konusunda gerekli çalışmalar devam etmektedir ve bu alandaki titizliğimiz sürdürülecektir.

Ayrıca, yap-işlet-devret modeliyle yürüttüğümüz yenileme çalışmaları, bu kapsamda, Akçakale, Esendere, Dilucu, Türközü, Pazarkule, Yayladağ, Öncüpınar, Karkamış ve Dereköy kara sınır kapılarını da kapsayacak şekilde tamamlanacaktır.

Merkezde dört ayrı yerde faaliyet gösteren Gümrük Müsteşarlığı, inşallah önümüzdeki yıllarda yeni bir hizmet binasına kavuşturulacaktır ve önümüzdeki yıl, inşallah Gümrük Müsteşarlığının teşkilat kanunu da devreye sokulacak, Meclise getirilecektir.

Buradaki müzakereler sırasında, iki konuşmacı arkadaşım tamamen gazetelerde yer almış, gerçeğe dayanmayan iddiaları gerçekmiş gibi burada dile getirdiler ve gümrükte yolsuzluk varmış gibi, binlerce gümrük çalışanını töhmet altında bıraktılar. Değerli arkadaşlar, bu görüşlerine kanıt olarak da eski Teftiş Kurulu Başkanının on üç tane dosyayı Müsteşarlığa gönderdiği ve Müsteşarlığın gereğini yapmadığını iddia ettiler. Bunlar kesinlikle gerçek dışıdır. Hatta, bu sebeple Teftiş Kurulu Başkanını değiştirdiğimizi, kamu görevlileri arasında bu sebeple değişik atama tasarruflarında bulunduğumuzu, Kocaeli Başmüdürünü de İzmir’e atadığımızı beyan ettiler. Gümrükte siz mi varsınız? Nereden biliyorsunuz? Kocaeli Başmüdürü Ankara’da; kontrolördü, görev yetkisini sona erdirdim, Ankara’da.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Müsteşar hakkında Cumhuriyet Savcılığının suç duyurusu yok mu Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Lütfen, dinleyin.

İstanbul’a alınması yok, terfi edilmesi yok. İleride aklanır, herhangi bir şey bulunmazsa terfi de ettiririm. Onu terfi ettirirken de kimseye soracak değilim. Dosyasına bakacağım, arkadaşlarıma soracağım, uygunsa, verimliyse terfi de ettiririm ama öyle bir şey yok. Ben, şimdi, bir Bakan olarak bana bağlı Müsteşarlığın Teftiş Kurulu Başkanının durumunu da burada sizle tartışacak değilim. Bu, benim kamu yöneticiliği anlayışıma yakışmaz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Tartışma değil ama bilgi isteniyor, bilgi; Meclis bilgi istiyor.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bir saniye efendim.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, Teftiş Kurulu Başkanını görevden alıyorsunuz…

BAŞKAN – Sayın Özdemir, lüften.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bir saniye efendim, ben girmeyeceğim. Ben girmeyeceğim ki…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – …yolsuzlukla suçlanan Müsteşarı da taltif ediyorsunuz; böyle bir anlayış olabilir mi?

BAŞKAN – Sayın Özdemir, lütfen…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bir saniye…

Teftiş Kurulu Başkanı…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Niye aldınız görevden?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Disiplin cezası aldı.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Gerekçesi ne ya? Gerekçesini öğrenmek istiyoruz.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sana ne ya, sana mı soracak?

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Teftiş Kurulu Başkanının görevden alınmasının gerekçesi öğrenmek istiyorum.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bir dinlerseniz anlatacağım. (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Bozdağ… Sayın Özdemir…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Sayın Başkan…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – O kim oluyor?

BAŞKAN – Sayın Bozdağ…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Tabii, soracağım ya, sormayacak mıyım?

BAŞKAN - Sayın Özdemir, Sayın Bozdağ…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bakın, iyi dinleyin şimdi…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Bir bakanın yaptığı yanlışı, hatayı sormayacaksam ben niye oturuyorum burada?

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Oturma.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – CHP’ye mi soracağız?

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, Sayın Özdemir…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Efendim, Teftiş Kurulu Başkanını şu gerekçelerle aldım…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Türkiye Cumhuriyeti’nin milletvekiliyim.

BAŞKAN – Sayın Özdemir, sorunuza cevap veriliyor.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Disiplin soruşturması yaptırdık, yapılan disiplin soruşturması sonunda ceza aldı. Ceza alan bir kişiyi o makamda tutmam mümkün değildi, görevden aldım, yargıya gitti. Yargının sonucu neyse elbette ki onunla amel ederiz.

Bir şey daha söyleyeyim: Ben teftişte dosyaların geciktiğini gördüm ve bunun üzerine bir talimat yazdım müsteşarlığa “Teftişteki dosyaların listesini istiyorum, sayısal olarak. Kontroldeki dosyaların listesini istiyorum. Ne zaman başlatılmış, konusu ne, hangi müfettişte, hangi kontrolörde?” Bunları bileceğim…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakanım, İzmir Gümrükler Başmüdürü Şükrü Keleş, 400 milyar lira rüşvet, para aldı mı, bölüştüler mi, bölüşmediler mi?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – …ve bunları ben toparladım, sonuçta ne gördüm biliyor musunuz arkadaşlar, görevden aldığım Teftiş Kurulu Başkanının sorumluluğunda…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – İzmir Gümrükler Başmüdürü, isim veriyorum. 400 milyar, bankada biriken parayı “ÇETAŞ” adlı firmayla birlikte bölüştüler mi bölüşmediler mi?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Başkanım, susturursanız konuşacağım.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

OSMAN KILIÇ (Sivas) – Böyle bir usul yok ya!

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Böyle bir usul yok efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Dinlemezseniz…

BAŞKAN – Böyle bir usul olmadığını biliyorum da siz de o usulün olmamasına katkıda bulunuyorsunuz. Atmaya başlarsam, Meclisin yarısını atmam lazım, tamam mı! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yani, yapabilecek bir şey yok, işte elli kere söyledim, ne yapayım? Kalkıp ineyim mi?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Görevden aldığım Teftiş Kurulu Başkanının sorumluluğunda olan Teftiş Kurulu elemanları arasında bana gönderilen listelerde yer verilmeyen iki dosya buldum ve o iki dosyanın on yıldır raporu yazılmamış arkadaşlar, on yıldır! Kiminle ilgili olduğunu söylemeyeceğim ve on yılda rapor…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Söyle Sayın Bakan.

HİKMET ERENKAYA (Kocaeli) – Söyle canım, altı yıldır çıkarsaydınız.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Niye söyleyeyim burada? Mahkeme mi burası?

HİKMET ERENKAYA (Kocaeli) – Altı yıldır çıkarsaydınız.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Grup Başkan Vekiliniz için söyleseydiniz!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Hayır kardeşim, ben neyi, nerede söyleyeceğimi bilirim. Burada söylemiyorum şu anda. Sorarsınız soru, yazılı cevap veririm. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Ve derhâl Başbakanlık Teftiş Kuruluna yazı yazdım, bunlar hakkında soruşturma açıldı ve Teftiş Kurulu Başkanı bir kez daha ceza aldı. Çok enteresandır, on yılda iki dosya hakkında raporunu yazmayan arkadaşımız, bir günde on üç rapor yazmış. Benim duruşumla yazıyor raporu bakın, yani iş bitirmek istiyor. Bunları ben tolere etmem. Kamu idaresi, kamu hukuku, bunlar için neyi müstahak görüyorsa onu yaparım, yapacağım, bunu bilesiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Ve Gümrüğe çekidüzen verdik, Gümrükteki arkadaşlarım canla başla çalışıyor. Bu vesileyle, çalışan bütün arkadaşlarımı da yüce Meclis huzurunda tebrik ediyorum.

Değerli milletvekilleri, en son, sosyal yardımlaşma vakıflarına geçeceğim ama Vakıflar Genel Müdürlüğünü bu arada bırakmış olmayayım.

Vakıflar Genel Müdürlüğü, gerçekten, Türkiye’de iktidarımız döneminde herkesin yüzünü ağartan, insanların göğsünü kabartan çalışmalara imza atmıştır. Bakın, 1998-2000 yılları arasında -bu ülkede binlerce vakıf eseri var- 46 tane eserin onarımı yapılmış, dört yılda 46 ve 2003’ten 2008 yılı sonuna kadar, onarımı, bakımı, restorasyonu yapılan vakıf abide eser sayısı 3.650. İşte bu bizim farkımız, bu bizim farkımız! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hatta bunlar ülke sınırlarını da aşıyor. Bir taraftan TİKA, yurtdışında açılışını yaptık, Moğolistan’a gittik, Orhun Yazıtları, Orhun Abideleri… Sayın Şandır da beraberdi ve orada göğsümüz kabardı. Ha, bunlar yapılırken yanlışlıklar olabilir. Onarımda bu işin doğallığına uymayan yapılaşmalar olabilir. Usta ihtiyacımız var, uzman ihtiyacımız var. Bir taraftan da onları yetiştiriyoruz. Ha, böyle bir şeye tanık olursanız gece gündüz demeden telefonumuz açık, hemen bildirin, üzerine gider, gereğini yaparız. Biz çünkü bu milletin malını çarçur edenlere karşıyız. O konuda hassasiyetimiz son derece fazla.

Değerli arkadaşlar, en çok tartışılan konulardan bir tanesi, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün yaptığı faaliyetler. Yani konu öylesine basitleştiriliyor ki, sanki Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü sadece kömür dağıtıyor. Bakın, lütfen dinleyin, neler yaptığını şimdi sayacağım ben size: Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü aylık periyodik ödemeler yapar. Yaptığı faaliyetlerden birisi bu. Ne demek? Her ay sosyal yardımlaşma-dayanışma vakıflarına -973 tanedir- nüfus ve sosyal gelişmişlik kriterlerine göre hesaplanmış payları gönderir. Bunun tutarı aylık 50 milyon YTL, ağustos ayı itibarıyla 50 milyon YTL, bunu göndeririz. İhtiyaç sahiplerini vakıf mütevelli heyetleri belirler, biz karışmayız ona. İlçelerde kaymakam başkanlığında, illerde valiler başkanlığında… Belediye başkanları var mahalle temsilcileri var, muhtar temsilcileri var, eşraftan temsilci var, var da var… Böyle sivil bir yapıya sahip.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Mütevelli heyette siyasi üye var mı yok mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bunlar belirler.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Kaç tane siyasi üye var?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bunlar belirler.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Kaçı AKP’li?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Siyasetçi kötü bir şeyse sizin burada ne işiniz var?

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Mütevelli heyette siyasi üye yok mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Siz siyasetçi değil misiniz? Siz siyasetçi değil misiz?

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Mütevelli heyette AKP’li üye yok mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) –Yahu, siyasetçi değil misiniz siz?

BAŞKAN – Sayın Ağyüz…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Tamamı AKP’li.

BAŞKAN – Sayın Ağyüz…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Hepsi siyasi!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Olacak... Olacak... Siyasi kimliği olan da olacak. “Siyasete bulaşan hayır yapamaz.” diye bir şey yok. “Siyasete bulaşanın hayır ölçüsü şaştı.” denemez. Sizde şaştıysa bilmem, bizde şaşmaz. Bizim ölçümüz değişmez yani. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Doğal gazı olan evlere onun için mi kömür dağıtıyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Ağyüz…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Doğal gazı olan evlere onun için mi kömür dağıtıyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Ağyüz, lütfen!

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bilmesek bize yutturacaksınız!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – İkinci kategori yardımlar, sosyal yardım programları. Bakın, sosyal yardım programları da beş başlık altında. Birincisi aile yardımları. Bu başlık altında, gıda yardımları, yakacak yardımları, barınma yardımları. “Eğitim yardımları” başlığı altında, eğitim materyali yardımı, şartlı nakit transferi, öğle yemeği yardımı, yükseköğrenim bursları, ücretsiz kitap dağıtımı, Özürlü Öğrencilerin Okullara Ücretsiz Taşınması Projesi. Üçüncüsü sağlık yardımları, dördüncüsü özürlü yardımları, beşincisi özel amaçlı yardımlar ki bunlar aşevleri ve afet destekleri. Ve üçüncü bir kategori proje destekleri, proje… Biz bu fonun kaynaklarını sadece sosyal güvenceden yoksun vatandaşlarımızın giyim, yeme içme ihtiyaçlarını karşılamak için dağıtmıyoruz, bir taraftan da bunların iş kurmalarını sağlayacak projelere destek veriyoruz ve böylece binlerce vatandaşımız bu vakfın çalışmalarından faydalanıyor, ayakta duruyor.

Şimdi, bir arkadaşım burada, bütçe görüşmelerinde 6 bin kişiye bizim aylık verdiğimizi ifade etti. O arkadaşım karıştırıyor.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sizin milletvekiliniz söyledi.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Hayır…

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – AKP’li milletvekili söyledi.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Hayır, hayır, hayır…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Biraz önce sizin milletvekiliniz Osman Bey 6 bin kişiye…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Ya, onun söylediği… Oraya geliyorum, oraya geliyorum… Bir arkadaşım “Bu kadar mı olur? 6 bin kişi…” O da söyledi, o doğruyu söyledi.

NECATİ ÖZENSOY (Manisa) – Nasıl doğruyu söyledi?

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – O doğruyu söylüyor, biz söylersek yalan söylüyoruz!

Sayın Bakan, bu yardımları yapıyorsunuz da “Kömür dağıtmazsak bunlar kaçak elektrik kullanacak” diye vatandaşı suçlamak doğru mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Geleceğim. Ne kadar sabırsızsın!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Arkasından da…

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Geleceğim, geleceğim… Cevap vereceğim ona da merak etme… Merak etme…

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Şimdi, niye yanlış arkadaşımızın söylediği?

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sivas Milletvekili söyledi, bakın orada oturuyor!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Hayır, yani o doğru. O Vakıflar Genel Müdürlüğünün çalışmalarını anlattı. Benim bütçede anlattığım… (MHP sıralarından gülüşmeler)

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sivas Milletvekili…

SELAMİ UZUN (Sivas) – Onu Vakıflar Genel Müdürlüğünün bütçesinde söyledi.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Ben, Bütçe Komisyonunda, hem Sosyal Yardımlaşma Dayanışma Genel Müdürlüğünün hem de Vakıflar Genel Müdürlüğünün yardım programlarını anlattım. Ama burada konuşan arkadaşım sadece Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün 6 bin kişiye muhtaçlık maaşı verdiğini söyledi. Yanlış anlamış arkadaşım.

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Planladığınızı söyledi!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – O, Vakıflar Genel Müdürlüğünündür.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başbakanın konuşmasında var efendim!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Ya, Vakıflar Genel Müdürlüğüne aittir o. Sosyal Yardımlaşmanın ki…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Burada çok net söylüyor efendim. “Şu kadardı 6 bine çıkaracağız.” diyor.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Partinize anlatamamışsınız!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Ya üstadım anlatamıyorum ki ben size. Ben diyorum ki o faaliyet, o faaliyet Vakıflar Genel Müdürlüğünün faaliyetleri, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün değil.

Değerli arkadaşlar, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün yaklaşık olarak toplam, 2008 yılı ilk on bir aylık döneminde değişik isimler altında -demin saydım- çok değişik faaliyetler arasında yardım alan vatandaş sayısı -şimdi korkacaksınız- 3 milyon 948 bin kişidir…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – O kadar yoksul var demek ki Türkiye’de!

BAŞKAN – Sayın Özensoy…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – …bunu da bilgilerinize sundum.

Geleyim sizin sorunuza, sizin sorunuza…Ve ayrıca 1 milyon 750 bin ton kömür  dağıtıyoruz 2 milyon 84 bin aileye…

KADİR URAL (Mersin) – Allah daha çok versin Sayın Bakanım!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Ben onu söyledim, çok doğru. Ama onu 1 kişi çarpıttı, ikincisi sizsiniz. Tabii bir televizyon programında çarpıttılar, diğerleri doğru verdi. Ama ikinci çarpıtan gerçek kişi sizsiniz.

Bakın ben şunu söylüyorum…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ne dediniz Sayın Bakan!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Siz sosyal devlet…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Kaçak elektrik…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bir saniye efendim.

Sosyal devlet vatandaşı aç açık bırakamaz; soğuğa, kara kışa teslim edemez.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Vatandaşı fakirleştiremez aynı zamanda!.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Sosyal devletin görevi aç açıkta olan vatandaşı doyurmak, karda kışta vatandaşın ısınmasını sağlamaktır. Siz vatandaşı ısıtamıyorsanız…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Bunun yolu vatandaşa iş vermektir Sayın Bakan!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) –  …vatandaş neyle ısınacak parası yoksa? Tezek yakacak tezek...

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - İş verecek iş, Hükûmet olarak iş vereceksin.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) -Tezek yakacak tezek…

KADİR URAL (Mersin) – “10 bin dolar geliri var.” diyorsunuz Sayın Bakan bu vatandaşa…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Tezek yakacak…

KADİR URAL (Mersin) – “10 bin dolar geliri var.” Diyorsunuz, 10 bin dolar geliri olan adama kömürü niye veriyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) - Orman köylüsü ise odun kullanacak. Odun nereden temin edilir? Ormandan kesilir. Ha Ahmet kesmiş, ha Mehmet kesmiş, ha devlet kesmiş. Ormandan temin edilir. Yoksa, kaçak elektrik kullanarak ısınacak. Bir şey daha söyleyeyim, unutmuşum; bunlar da yoksa, bunları da yapmıyorsa…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Kaçak elektrik kullanır…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) - Battaniyesi varsa, battaniyeye sarılıp oturacak. Tamam mı?

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Elektrikli battaniye!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Ben orada “Hırsızlık yapacak.” sözünü kullanmadım, kullanmam. Ben hukukçuyum, neyi nasıl söyleyeceğimi bilirim. 

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – “Kaçak elektrik kullanacak.” demek ne demek Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Ben gerçeği söylüyorum. Biz vatandaşın bu durumlara düşmesine müsaade etmeyiz. Bizim iktidar anlayışımız bu, sorumluluk anlayışımız bu.

Değerli arkadaşlar, ben isterdim ki bu bütçe müzakereleri daha doyurucu, daha katkı sağlayıcı düzeyde olsun. Bunu arzu ederdim.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Biz de çok arzu ederdik Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) - Bunu arzu ederdim. Hepimiz bu ülke için varız. Bu Meclis önemli. Bu Meclisin üretken olması lazım. Öyle bakmalıyız. Bizim eksiğimiz gediğimiz varsa, dileriz ki siz bunları bir projeye dönüştürün ve deyin ki iktidar, bunu yap. Allah aşkına böyle bir projeniz var mı?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Kaç tane, kaç tane…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bize söylediğiniz böyle bir projeniz var mı, var mı?

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Sivas’taki mevcut fabrikaları kapattınız, insanları işsiz bıraktınız. Ondan sonra da odun kömür vererek oy almaya çalışıyorsunuz. Böyle sosyal devlet anlayışı olur mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Hiç kimse de…Hiç kimse de…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - 4 No’lu Dikimevini aldınız, İstanbul’a götürdünüz Sivas’tan. 400 kişi ekmek parası kazanıyordu oradan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Hiç kimse de sosyal devlet olmanın gereğini biz yerine getiriyoruz diye kıskanmasın. Bu vakıf dün de vardı, 1986 yılında vardı, 86 yılında vardı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu vakfın kaynaklarını hortumcuların oluşturduğu çukurları doldurmak için kullandınız.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Sizin dönemizdeki kadar dejenere edilmedi bu.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Biz şimdi millete götürüyoruz, vatandaşa götürüyoruz.

KADİR URAL (Mersin) – Doğru, kömür torbalarını kime verdiğiniz belli Sayın Bakan!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) - Bir kuruş da haksız harcatmam.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz… Sayın Asil… Sayın Ural… Sayın Özdemir…

 

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Siz daha fazla bilgi edinmek…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Bugünkü gazetede yazıyor, ben söylemiyorum.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) - Siz daha fazla bilgi edinmek istiyorsanız bizim sosyal politikalarımız konusunda…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Hortum burada… 300 milyon dolara tersane kuruyor bakanın oğlu, ondan sonra sosyal politikadan bahsediyorsunuz… İnsaf ya!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) - Siz bizim sosyal politikalarımız konusunda daha fazla bilgi edinmek istiyorsanız -ki öyle anlıyorum- ben, günümü, gecemi, gündüzümü size tahsis ediyorum. Grubunuza da gelirim, ekibimle de gelirim. Ne yapıyoruz, ne ediyoruz, vatandaşın memnuniyetini, hepsini size anlatmaya amadeyim.

KADİR URAL (Mersin) – Sayın Bakanım, “10 bin dolar geliri var vatandaşın.” diyor ya...

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) - Bu bütçenin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

KADİR URAL (Mersin) – “Bu vatandaşın 10 bin dolar geliri var.” diyorsunuz, ondan sonra “Sosyal yardımlaşma veriyoruz.” diyorsunuz.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – 10 bin dolar cebine mi koyacağız?

KADİR URAL (Mersin) – “10 bin dolar geliri var.” Diyorsunuz.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Cebine mi koyacağız?

KADİR URAL (Mersin) – Koyun o zaman.

BAŞKAN – Sayın Ural…

KADİR URAL (Mersin) – Koyun o zaman… İş verin, iş, iş… Fabrikaları kapatmayın, iş verin, iş.

BAŞKAN – Sayın Ural…

Hükûmet adına, Başbakan Yardımcısı, Devlet Bakanı Sayın Cemil Çiçek konuşacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Müzakeresini yaptığımız bütçelerle ilgili olarak görüş serdeden arkadaşlarımıza huzurunuzda teşekkür ediyorum.

TODAİ ve Yüksek Denetleme Kuruluyla ilgili doğrudan bir eleştiri gelmediği için, bir iki konuya, müsaade ederseniz temas etmek istiyorum. Hepimizin iftihar etmesi, gurur duyması ve farkında olması gerekir ki bu ülkenin bir Meclisi var, açık  bir Parlamentosu var ve her zaman da açık olmalıdır. Bu ülkenin hangi meselesini konuşacaksak, hangi sorununa çözüm getireceksek, bunun en evvel konuşulacağı, görüşüleceği platform burasıdır. Bazen yüksek sesle, bazen heyecanlı, bazen soğukkanlı, ne konuşacaksak burada konuşacağız ve konuşurken de hem bir taraftan konuların anlaşılmasına hem de birbirimizi iyi anlamamıza karşılıklı olarak yardımcı olmamız gerektiğini düşünüyorum; çünkü bu böyle yapılmadığı takdirde, buradan yayılan kamplaşmalar, kutuplaşmalar vatandaşımızı da rahatsız ediyor ve Türkiye'nin huzuru açısından da olumsuz tesirler icra ediyor.

Hepimizin görevi -hangi partiye mensup olursak olalım- ettiğimiz yemine sadık kalarak ülkemizin huzuru, milletimizin birliği ve dirliği için çaba sarf etmektir. Bu, hepimizin ahlaki, siyasi, hukuki, vicdani sorumluluğudur. Kim bu noktada çaba sarf ediyorsa milletimize bir lütufta bulunuyor değil, tam tersi, görevini yapıyor demektir. Birimizin yanlışı, bir başkamızın yanlış yapmasının gerekçesi olmamalıdır, politikayı bu şekilde sürdürmememiz gerekir diye düşünüyorum.

Hepimiz biliyoruz ve inanıyoruz ki bu ülkenin vatandaşları eşittir. Hangi partiye rey verirse versin, hangi görüşü benimsiyor olursa olsun, hangi siyasi kanaati taşırsa taşısın Anayasa karşısında eşittir, Allah huzurunda da eşittir. Bizim inancımız budur, bu olmalıdır. Bu noktada eksikliklerimiz varsa bunları da karşılıklı konuşarak gidereceğiz. Hiçbirimiz bu noktada diğerinden “Şu noktada ileriyiz, bu noktada geriyiz.” tarzında biri diğerimizin bu noktadaki samimiyetini test etmenin çabası ve gayreti içerisine girmemelidir. Eğer bu yola girersek çıkmaz bir yola girmiş oluruz, ömrümüzün bundan sonraki kısmını da böyle geçirmiş oluruz.

O nedenle eğer meseleye böyle bakacaksak o zaman konuları daha objektif konuşabiliriz. Çünkü -ben inanıyorum ki- dün sorun olan, bugün sorun olan ve bugüne kadar da çözüme kavuşturulamamış birçok konuda acaba siyaset kurumunun hiç günahı yok mu? Hepimiz, gelin bu Meclis kapandıktan sonra, bu gece bunun bir vicdan muhasebesini yapalım. Göreceğiz ki siyaset kurumunun sorunların çözümsüz hâle gelmesinde zaman zaman olumsuz katkıları olmuştur. Bırakalım bir partiden diğerine, hâlen aynı partinin içerisinde bile, şimdi önümüzde bir seçim var, mahallî seçimler var, adaylar belirleyeceğiz, o partinin içerisinde bile şu kökenden gelen bu kökenden gelen, dağın öbür tarafından dağın bu tarafından, merkez ilçeden olan taşradan olan, şu taraftan olan bu taraftan olan gibi aklen ve mantıken kabul edilemeyecek bir kısım tahriklerin, tespitlerin, ilkelerin siyaset kurumunda olumsuz bir kısım tortular bıraktığını hep beraber görüyoruz, ondan sonra da hep beraber çıkıyoruz diyoruz ki: “Bu milletin birliğe ve beraberliğe ihtiyacı var.” Her şeyi kırıp dağıttıktan sonra “birlik ve beraberlik” lafı yeteri kadar yapıştırıcı olamıyor, yeteri kadar birleştirici olamıyor. Bu söylediklerimin hepsinin içerisine, konuşan kişi olarak kendimi de koyarak ifade ediyorum. Lütfen siz de kendi yönünüzde böyle bir değerlendirme yapın, bir şey kaybetmezsiniz. Yarın sabah geldiğinizde deyin ki: “Evet, benim burada hiçbir günahım yok, hiçbir eksiğim yok.” Vicdanen müsterihseniz hiçbir mesele yok zaten.

Bunu niye söylüyorum? Bunu şunun için söylüyorum: Bakınız, bu kürsüden bir kısım görüşler serdediliyor. Ben şuna inanıyorum, biz şuna inanıyoruz ve inanmalıyız: Bu ülkede doğan her çocuk bu ülkenin kazancıdır, kaybettiklerimiz de bu ülkenin kayıplarıdır. Biz 68 kuşağından geliyoruz, benimle beraber siyaset yapanlar var. Geçmişte neleri yaptık? Şimdi karşı karşıya geldiğimizde “Biz bu yanlışları neden yaptık?” diye oturup konuşuyoruz, kullanıldığımızı şimdi çok daha iyi anlıyoruz.

O nedenle eğer ülke adına bir kısım olumsuzlukların fotoğrafını koyacaksak, bu fotoğraflar iki yanlı, iki yanını da koymamız lazım. Mesela, sekiz yaşındaki bir çocuğun boynu büküp fotoğraflarının şurada burada asılması, gencecik yavruların şu veya bu sebeple hayatını kaybetmesi ne kadar üzücüyse…

Bakınız, şuradan 1 kilometre öbür tarafta bir rehabilitasyon merkezi var. Allah’ınızı severseniz bir gün oraya gidin, belki gidenleriniz de vardır. Yirmi yaşında kolunu kaybetmiş, bacağını kaybetmiş, iki bacağını kaybetmiş, hayatını kaybetmiş insanlar var. Onların da hakları var. Bunu da konuşalım, onu da konuşalım. Sadece madalyonun bir yerini konuşur, öbürünü konuşmadığımız takdirde, o zaman inandırıcı olamıyoruz, birbirimizi anlamakta gerçekten zorlanıyoruz.

Evet, filanca yerde hayatını kaybeden sekiz yaşındaki, on iki yaşındaki, on beş yaşındaki çocuk bizim yüreğimizi yaralar ve yaralamalıdır, insan olarak yaralamalıdır. Ama Güngören’de, orada bir pazar yerinde, yukarıdan, balkondan seyrederken bir insafsız elin çektiği fitilin sonucu hayatını kaybetmiş olan insanları görmezlikten gelirsek, o takdirde, insan hakları adına, özgürlükler adına konuştuğumuz lafların hiçbir inandırıcılığı kalmaz. Söylemek istediğim mesele bu. Yoksa, eğer birbirimiz lehine, aleyhine bir şeyler söyleyeceksek, emin olun, herkes, karşılığında muhakkak bir şeyler bulur. Onun için, belki siyaset kurumu olarak hiç yapmadığımız bir yerden başlayalım; gelin, bu bütçe müzakerelerini daha anlamlı kılalım. çünkü hepimiz “Halep’te kırk arşın atlarız.” diye geldik bu ülkede iktidarız, iktidar olmayan hemen hemen parti de yok, özellikle grubu olan partiler bakamından söylüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi de SHP olarak veya başka şekilde, koalisyon oldu, tek başına iktidar olduğu dönemler oldu, Milliyetçi Hareket Partisi oldu, biz iktidarız.

Netice itibarıyla şuraya baktığımızda, hakikaten enerjimizi, gücümüzü, böyle kavgalarla geçirmek yerine, daha pozitif değerler uğruna ortaya koyabilseydik Türkiye bugün farklı olurdu. Bakınız 1950-1960 arası rahmetli İnönü -rahmetli Bayar kavgasıyla geçti, sonu askerî müdahaleyle bitti. Ne kazandık bu ülkede? Başbakanlar asıldı, bakanlar asıldı. Ondan sonraki yıllar, Demirel- rahmetli Ecevit kavgası yine bir askerî müdahaleyle son buldu. Bu işe başkaca katılanlar oldu. 5 bin insan hayatını kaybetti, 70 bin insan hapishanelerde ömür çürüttü. Daha sonraki dönemler: Sayın Çiller-Sayın Yılmaz kavgası. Şimdi başka kavgalar. Giderek siyasetin de dışına taşarak, kamplaşmaya, kutuplaşmaya giden kavgalar. Bunlar Türkiye'nin yararına olmuyor.

Birbirimizi iyi anlayalım, söylediğimiz sözlerin mefhumu muhalifinden anlam çıkarmaya kalkışırsak o zaman bu ülkede hiçbir konuşma da yapılamaz. Eğer siyasette bu kadar kısırlaştıysak yani bu topluma söylenecek sözümüz yok, fikrimiz yok, ortaya koyacak projemiz yok da, birinin söylediği sözün tersinden çıkarak siyaset yapmaya, söylem çıkarmaya çalıştığımız takdirde bu ülkeye yazık olur, siyasetin bir anlamı da kalmaz, bu parlamentoların da bir anlamı kalmaz. Milletin ümidi buradadır, burada olmalıdır. Eğer bu Parlamento sorun çözemiyorsa, sorunu çözecek olgunlukta bir tartışma yapamıyorsa, o zaman Parlamento dışı arayışların gerekçesini biz kendi elimizle vermiş oluruz. O nedenle demeye getiriyorum ki gelin, bu gece bir vicdan muhasebesi hepimiz yapalım, acaba biz nerede yanlış yaptık, nerede yanlış bir söylemde bulunduk? Ben kendi hesabıma… Bu milletten özür dilemek gerekiyorsa özür dileriz. Bu millet büyük bir millettir. Böyle bir millete mensup olmaktan dolayı da hepimiz gurur duyuyoruz ve gurur duymalıyız. Böyle anlarsak siyaset çok faziletli bir iş olur; hakikaten bu siyasetin ülkeye de faydası olur, hepimize de faydası olur. Eğer bunu yapamadığımız takdirde emin olun bu ülkenin düşmanlarını sevindiririz. Bu ülkenin geri kalmışlığının temelinde bu siyaset kavgaları yatıyor. Birbirimizi anlamaya çalışalım, birbirimize bu noktada “Sen gelsin, ben gelsin.” demek yerine, icap ediyorsa bir olumlu adım atmak adına elimizden gelen gayreti gösterelim.

Biliyoruz ki bu ülkede bir demokrasi sorunu var ama demokrasi adına epey kat edilmiş mesafe de var. Bunu az bulanlar olabilir, yetersiz bulanlar olabilir ama Türkiye bir altı sene evvelki Türkiye değildir. Bunu görelim demokrasi adına. Ha, bunu yaparken kendi ihtiyaçlarımızdan doğan bir talep olarak bunun üzerinde durmalıyız. İkide bir Avrupa Birliğine referans yaparak yaptığımız işlere oradan gerekçe aramaya çalışıyorsak Avrupa’nın demokrasi konusunda söyleyecek çok fazla sözü de yok. Çünkü yaşadığımız birçok sıkıntının arkasında, dökülen birçok kanın arkasında demokrasi adına söz söyleyen birçok ülkenin olduğunu biz biliyoruz; bilgi olarak da biliyoruz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Bu konuda çok samimi kanaatim odur ki yapacağımız işler için Avrupa Birliğine hiç atıfta bulunmaya gerek yok. Avrupa Birliğinin en temel insan haklarını ihlal eden terör örgütlerine ne ölçüde destek verdiğini daha… Bakın, “ilerleme raporu” diyoruz, herkes oraya atıfta bulunuyor ama şu kriz komitesinin yayınladığı rapora bakın: “Terör örgütleri konusunda yeteri kadar iş birliği yapmadı…” Ben de zaten altı senedir bunu söylemeye çalışıyorum.

Onun için, bu müzakerelerin bu atmosfer içinde sürdürülmesini, yanlış da söylesek, doğru da söylesek ülke yararına söylenmiş sözler olarak üzerinde düşünülerek mesafe kat etmemiz gerektiğini düşünüyor, böyle bir Parlamentonun, böyle bir müzakerenin milletimize, vatandaşlarımıza ümit vereceğine inanıyor, bu duygularla hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Bu ikinci turda bütçe üzerinde, aleyhte şahıslar adına söz hakkı şimdi Eskişehir Milletvekili Sayın Tayfun İçli’ye aittir.

Buyurun Sayın İçli. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

Özellikle kürsüde açıyorum ki zaman kazanın.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sağ olun, çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Bakanı dikkatle dinledim; dün de Sayın Başbakanı, Sayın Maliye Bakanını, AKP Grubu adına konuşan arkadaşlarımı dikkatle dinledim.

Bütçe görüşmeleri –Sayın Bakanım benden daha deneyimlidir- dünya parlamentolarında, üslubunu ayarlamak suretiyle, en şiddetli konuşmaların yapıldığı görüşmelerdir ve  bu görüşmelerde daha sabırlı olması gereken, daha sağduyulu olması gereken Hükûmettir. Muhalefetin görevi, hükûmetlerin neler yapamadığını anlatabilmek ve o halk için neler yapılması gerektiği konusunda görüşlerini sunmaktır. Onun için, yapılacak eleştiriler biraz Hükûmeti acıtsa da hükûmetlerin bu konuda sabırlı olması lazım. Bir kere, bunun altını çizeyim.

İkincisi: Siz Hükûmetsiniz. Burada, yaptıklarınızı abartarak anlatmak en doğal hakkınız ama Türk halkı sizi iktidar yaparken -hem 2002 seçimlerinde hem 2007 seçimlerinde- daha iyilerini yapmanız için kamu kaynaklarını sizin emrinize amade kılmıştır. Yani siz, kamu kaynaklarını har vurup harman savurmak durumunda değil, vatandaşın hakkını, hukukunu korumakla yükümlüsünüz. Bir kere, özellikle bunu işaret etmek isterim.

Harun Öztürk arkadaşım, Plan ve Bütçe Komisyonunda, bizim hangi konularda bu bütçeye karşı olduğumuzu 123 sayfadan ibaret muhalefet gerekçesiyle açıkladığı için burada fazla detaylara girmek istemiyorum çünkü zamanım zaten beş dakika. Özetle, çok kısa, benim dikkatimi çeken hususları belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, burada muazzam bir pembe tablo çizildi Hükûmet tarafından. Şöyle bir düşündüm: Ben Türkiye’de yaşamıyorum başka bir ülkede mi yaşıyorum ya da Sayın Başbakan ve bakanlar başka ülkenin Başbakanı ve bakanı mı?

Şimdi, Hükûmet öyle bir eziklik içerisinde ki kendisine yapılan eleştirilerin karşılığını verebilmek için yıllar öncesine gidiyor, otuz yıl öncesine gidiyor ve Sayın Başbakan, otuz yıl öncesinin gazete kupürlerini göstermek suretiyle kendilerinin nasıl haklı olduğunu anlatmaya çalışıyor.

Bu gergin ortama biraz mizahi yaklaşayım istiyorum. Ben isterdim ki Sayın Başbakanın danışmanları şu anda vizyonda olan AROG filminin posterini alsa çıksaydı ve şöyle deseydi: Bakın Cilalı Taş Devri’nde Türk insanı böyle yaşıyordu, bakın bizim Hükûmetimiz zamanında böyle yaşıyor. İsterdim ki mukayeseyi otuz yıl öncesinin o gazete kupürleriyle değil de AROG filminin posteriyle yapsaydı ki hiç olmazsa bu olaya biraz daha mizah katmış olurdu.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, 2002 yılında -daha önceki konuşmalarımda da söyledim- seksen yıllık cumhuriyetin tüm borcu 200 milyar dolar. Peki, 2002 ile bugüne geldiğimizde Türkiye Cumhuriyeti’nin borcu nedir? Borcu 500 milyar.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Yanlış söylüyorsunuz, yanlış.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Yaklaşık bunlar, yaklaşık rakamları söylüyorum.

Peki, bu arada neler yapmışız? Seksen yılda o borcu yaparken Türkiye Cumhuriyeti’nin sahip olduğu birtakım değerler var; limanlarımız var, TÜPRAŞ’ımız var, Ereğli Demir Çelik Fabrikamız var, kamu kuruluşları var; bunların hepsi bizim dedelerimizin alın teriyle biriktirdiği paralarla yapılmış yatırımlar. Peki, biz ne yapmışız? Bunları babalar gibi satmışız; satmış olmamıza rağmen Türkiye Cumhuriyeti’nin borcu 300 milyar dolar -yaklaşık- artmış.

Peki, başka ne olmuş? Şimdi, bakıyorsunuz, vatandaşlarımız kredi kartlarından dolayı borçlanmış. Biraz evvel söylediğim gibi, sanki başka ülkede yaşıyoruz. Emeklinin durumu belli, işçinin durumu belli, memurun durumu belli, sanayicimiz… “Başbakanım bizi harcama” diye on beş gün önce bütün sanayicimiz -hem de Kayseri Sanayi Odası Başkanı, İstanbul Sanayi Odası Başkanı- yakarıyor; TÜSİAD oradan başka açıklamalar, ziraat odaları başka açıklamalar…

Beyler, değerli arkadaşlarım; biz Türkiye’de yaşıyoruz ve bunlar bizim gerçeklerimiz. Pembe tablo çizmekle, gerçekleri örtmekle bir yere varamayız Sayın Bakanım. İşte, akşam eve gittiğimizde vicdan muhasebesi yapacağımız zaman “Biz ülkeyi nereye getirdik, biz borcumuzu nereye getirdik?” dememiz lazım.

Ama başka bir konuya daha geleceğim. Bir itiraf aslında, Sayın Maliye Bakanının dün sarf ettiği laf. Sayın Maliye Bakanı ne diyor: “Yastık altında altınlarınız var, paralarımız var.” diyor. Şimdi siz vatandaşı borçlandırmışsınız. Kredi kartlarının borcunu nasıl ödeyeceğiz diye vatandaşımız düşünüyor. Emeklimiz nasıl geçineceğiz diye yırtınıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

TÜİK’in rakamları: İşsizlik oranı 10,3. Ama buna şeyi katmamış, umudunu yitirerek iş aramaktan vazgeçen ve günlük böyle kısa işlerde çalışanlar katılmamış. Gerçek işsizlik oranı yüzde 20. Şimdi, Sayın Maliye Bakanı diyor ki: “Yastık altındaki altınları çıkartın.” diyor. Bunu benim Maliye Bakanım söylüyor. Anlaşılan o ki bu Hükûmet, AKP Hükûmeti, vatandaşı borçlandırmak, ülkeyi borçlandırmakla kalmamış, vatandaşın artık kefen parasına gözünü dikmiş, kefen parasına. Çünkü yastık altındaki altınların ve paranın çıkartılmasını istiyor.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Bahsedilen 270 ton altın.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Onun için, Sayın Bakanım, bunları burada, yüce Mecliste tabii ki ifade etmek hakkınız. Ama bu görüşmeleri Sayın Maliye Bakanına ve özellikle AKP Grubundaki çalışma arkadaşlarınıza ifade edip onlar akşam eve gittiklerinde vicdan muhasebesini yapmalarına yardımcı olursanız çok daha iyi edersiniz diyorum.

Sabrınız için teşekkür ediyorum. (DSP, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İçli.

Sayın milletvekilleri, ikinci turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, şimdi sorulara geçiyoruz. On dakika soru, on dakika da cevabı olacak.

Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Benim sorum Vakıflar Genel Müdürlüğüyle ilgili olacak. Sayın Bakanım, Edirne’de Vakıflar Bölge Müdürlüğü kiracılarının sorunları vardır. Aynı konumda yan yana olan iş yerlerinin bir kısmı yüzde 7, bir kısmı yüzde 13 kira artışına tabi tutulmuştur. Bu adaletsiz uygulamanın sebebi nedir? Geçen yıllarda üç yıl süreyle kiralar dondurulmuş idi. Bu kriz ortamında esnafımıza destek olmak bakımından kira artırımından vazgeçip bir süre dondurmayı düşünür müsünüz? Edirne esnafımız şu an sizden bir çare üretmenizi beklemektedir. Cevaplamanızı özellikle istirham ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Süner…

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkanım, sorum şu: Var olan TOKİ’den başka ikinci bir TOKİ’nin daha kurulmuş olduğu duyumunu aldım. Bunun üzerine Sayın Başbakanın yanıtlaması istemiyle, “yüzde 51’i şahıslara, yüzde 49’u devlete ait olan ikinci bir TOKİ kurulmuş mudur?” sorusunu yöneltmiştim. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek tarafından verilen yanıtta ikinci bir TOKİ’nin kurulmasının söz konusu olmayacağı belirtilmiş. Benim elimde ikinci bir TOKİ’nin kurulmuş olduğuna dair bir belge var. Ben şunu öğrenmek istiyorum: Verdiğimiz soru önergeleri sonrasında Hükûmetin görevi bizleri bilgilendirmek midir yoksa yanıltmak mıdır?

Ben evrakı Sayın Bakanıma iletiyorum.

BAŞKAN – Sayın Yalçınkaya…

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Teşekkür ederim Başkanım.

Benim sorularım Sayın Başbakana, iki sorum olacak:

Birincisi: Son iki yılda Başbakanlık bütçesinden hangi vakıf, dernek ve benzeri tüzel kişiliklere ne kadar yardım yapılmıştır?

İki: Türkiye İstatistik Kurumunca tahmini değerlere göre 2008 yılında 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 265 YTL, yoksulluk sınırı ise 706 YTL olarak belirlenmiştir. Buna göre, devletten aylık alan 9 milyon 808 bin kişiden 2008 itibarıyla 1 milyon 229 bin 313 kişi açlık sınırının altında aylık almaktadır. 6 milyon 845 bin 477 kişi ise yoksulluk sınırı olan 706 YTL’nin çok çok altında aylık almaktadır. Açlık ve yoksulluk sınırları altında aylık alan toplam 8 milyon 74 bin 790 kişinin maaşlarında, bütçe görüşmelerinin devam ettiği bugünlerde, artış yaparak insanca yaşayabilmelerine yardımcı olacak mısınız? Milyonlarca insanımızın aldıkları maaşlarının açlık ve yoksulluk sınırından kurtulabilmesi için ne düşüyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Kaptan…

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ceyhan’da kurulacak rafineri için, kamuoyunun yakından tanıdığı bir iş adamı “Ben Başbakanla görüştüm, biz bu rafinerinin ruhsatını sana vermeyeceğiz, bizim Çalık’a vereceğiz.” dediğini kamuoyuna açıkladı. Başbakan, dün bu konuda sorulan soruya “Bizim Çalık” demedim diye bir açıklama yapmadığına göre Sayın Başbakan “Bizim Çalık” demekle;

1) Çalık’la bir akrabalığı mı vardır?

2) Yoksa bir iş ilişkisi, ticari ilişkisi mi vardır?

3) Yoksa damadı Çalık’ta genel müdür olduğu için mi “Bizim Çalık” demiştir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma soruyorum:

Sosyal devlet olmanın gereği olarak Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının yardıma muhtaç vatandaşlarımıza yaptıkları yardımlar, kamuoyunda AKP tarafından yapılan yardımlarmış gibi yıllarca lanse edilmektedir. Öte yandan, bütün ülkemizde olduğu gibi seçim bölgem Gaziantep’te de dağıtılan ucuz ve kalitesiz kömürler büyük çapta hava kirliliği yapmaya sebep olmaktadır. Devlet imkânlarıyla kolay parti propagandaları yapmaktan vazgeçmeyi düşünüyor musunuz?

İkinci sorum: Gümrük uzmanlığı kadrolarında çalışanlar muadillerine göre daha düşük özlük haklarına sahip oldukları için kurum değiştirmektedirler. Genç yaşta gümrük teşkilatından ayrılan memurların ayrılmalarını önlemeyi düşünüyor musunuz?

Üçüncü sorum: Kamuoyunda çalışan 4/B’lilerin sayıları gittikçe artıyor. Kendi aralarındaki becayişlerine imkân tanınmamaktadır. 4/B’lilere becayiş imkânı vermeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Paksoy…

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bütün kamu kurumlarınca onlarca sivil plakalı özel araç kiralanarak yaygın bir şekilde kullanılmakta olduğu gözlemlenmektedir. Bunun yanında resmî plakalı araçların kullanımı da devam etmektedir. Bu durum 237 sayılı Taşıt Kanunu’na uygun mudur?

Ayrıca, ekonomik sıkıntıların had safhada olduğu bugünlerde böyle israf ve şatafat sergilenmesine devletçe çeşitli yardımların yapılmakta olduğu yoksul milyonlar başta olmak üzere milletimize nasıl açıklarsınız? Ağzınızdan düşürmediğiniz ifadenizle tüyü bitmemiş yetim hakkını yemek hangi inanç ve vicdanla açıklanabilir?

Ayrıca, arabaların önlerine takılan eskort lambaların, önüne gelen bakanlar, bürokratlar ve alakasız kişilerce kullanıldığı görülmektedir. Bu durum Taşıt Kanunu’na uygun mudur? Bu konuda Başbakanlık olarak ne gibi tedbir almayı düşünüyorsunuz? Hâlihazır bu sistemi kullananlar hakkındaki düşüncelerinizi söyler misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ağyüz…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana, seçim bölgem Gaziantep için önemli olan Karkamış Kara Sınır Kapısı için Yüksek Planlama Kurulu yetki kararı olmasına rağmen neden yeniden düzenlenerek açılmıyor?

Ayrıca, sosyal dayanışma vakıflarına, vakıfların mütevelli heyetine atadığınız üyeler yok mu? Bunu hangi kriterlere göre atıyorsunuz?

Proje üretimi yatırımdır, istihdamdır, üretimdir. Döneminizde üretim, yatırım, istihdam olmadığı için yoksulluk artıyor, o nedenle kömür dağıtım sayınız artmıyor mu? Doğal gaz kullanılan binalarda oturanlara kömür dağıtımı doğru mudur?

Ayrıca, döneminizde kaç vakıf, kamu yararına vakıf kapsamına alınmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Efendim, sorularım şu: Başbakanlık bütçesinde 2003 ile 2008 arasında başlangıçta bütçede öngörülen gerçek miktar ne kadar, geçekleşen miktar ne kadardır?

2) Başbakanın kaç koruması vardır, kaç makam arabası vardır, kaç danışmanı vardır, kaç helikopteri vardır, kaç uçağı vardır?

3) Tuncay Güney MİT’te çalışmış mıdır?

4) Vakıflar Bankasından kendi damadının şirketi için alınan 375 milyon dolar -Halk Bankasından da ayrıca 750 milyon alındı- için kredi teminatı verilmiş midir?

Diğer bir sorum: Aile efradına ait kaç tane gemi vardır? Aile efradını derken, çocuklarını, eşini ve kardeşlerini kastediyorum. Bunlar hangi yılda alınmıştır ve kaçar liraya, nasıl alınmışlardır?

Ayrıca, Amerika’da aile efradının herhangi bir ticari faaliyeti var mıdır, yok mudur? Bunu öğrenmek istiyorum efendim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ederim.

Tabii, Sayın Bakan anlattı, çok tartışılan, tartışılması toplumda kırılmalara sebep olan sosyal yardım konusunda bir net şey öğrenmek istiyorum Sayın Bakan: Kaç kişi veya aile sosyal yardım alıyor? Sosyal yardım dağıtan kuruluş sayısı kimler, belediyeler de dahil olmak üzere?

Sosyal yardımları sıraladınız, sosyal yardım alanları da sıraladınız; bunların sayısını 2002 sonu itibarıyla ve 2007 yılı sonu itibarıyla söyleyebilir misiniz? Bu sorunun cevabını, sosyal yardım almakla yoksulluk arasındaki ilişkiyi de gözeterek Hükûmetin başarısını belirlemek için bir kriter olarak değerlendirir misiniz?

Sosyal yardım dağıtmak görevdir ama sosyal yardım almaya muhtaç hâle gelen toplumun yoksulluğu Hükûmetin başarısızlığı değil midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana birkaç sorum var.

1) Holdingler mağduru bazı vatandaşlarımızın ifadesiyle, yurt içi ve dışında yaklaşık 20 milyon vatandaşımızı doğrudan ya da dolaylı olarak ilgilendiren ve geçen dönemden bir komisyonca araştırılan holdingler dosyası raporunun akıbeti ne olmuştur? Bu vatandaşlarımız mağduriyetinin giderilmesi konusunda Başbakanlık ya da Hükûmetiniz nezdinde bir çalışma var mıdır?

2) Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu tarafından 2007 ve 2008 yıllarında kaç adet denetleme yapılmış ve bu denetimlerin kaçında yolsuzluk tespitinde bulunulmuştur?

3) Gümrük kapılarında yapılan operasyonlarla ilgili olarak 60’ıncı Hükûmet döneminde kaç adet soruşturma işlemi başlatılmış ve bunların kaçı sonuçlandırılmıştır?

Son sorum: Millî İstihbarat Teşkilatının ve diğer istihbarat birimlerinin bir çatı altında toplanmasına yönelik bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakanlar…

Sayın Yazıcı, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Peki, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Tamamına siz mi cevap vereceksiniz, Cemil Bey’le bölüşüyor musunuz?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bırakacağım ona.

BAŞKAN – Tamam, on dakikayı kullanacaksınız, yetişmediği zaman yazılı cevap vereceksiniz.

Buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Evet.

Sayın Uslu’nun sorusuna cevap veriyorum. Edirne’deki kiracıların sorunları... Bunun farkındayım. Bana da ilettiler, hem Genel Müdürümüze de ilettiler. Fakat bizim kiralama işlemlerimiz, takdir edeceksiniz ki ihale yoluyla oluyor. Yani ihaleye giriyor, bedeli öneriyor veya önerdiği bedele göre o yerin kira işlemi onun üzerinde kalıyor. Dolayısıyla, ihale yöntemiyle yaptığınız kiralamalarda bir indirim yapmamız söz konusu değil. Onun takibini, tahsilini biraz öteleyebilir miyiz? Mevzuat ona da müsait değil ama arkadaşlarımız bu konuda bir değerlendirme yapacaklar. Yani ben sorunuza şu anda pozitif bir cevap veremiyorum, olumsuz bakıyoruz bu konuya.

Sayın Süner’in, “Başbakanlık bütçesinden hangi dernek ve vakıflara yardım yapılmıştır…” Başbakanlık bütçesinden dernek ve vakıflara yardım yapılması söz konusu değil ama buna bakarız, öyle bir şey varsa… Herhangi bir dernek veya vakfa Başbakanlık bütçesinden yardım yapılması söz konusu değil.

Sayın Kaptan, Ceyhan’da rafineri, Çalık akraba mı, iş ilişkisi var mı… Ya, bunlar çok spekülatif sorular. Bir kere, Sayın Başbakanın sizin ifade ettiğiniz tarzda bir konuşması olduğunu kabullenmiş gibi soru yöneltiyorsunuz. Öyle bir şey kesinlikle söz konusu değil. Akrabalığı yok, iş ilişkisi de söz konusu değildir.

Sayın Özdemir’in, yapılmış yardımlar… Özellikle bölgesinde dağıtılan kömürlerin kalitesiz olduğunu ifade ediyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, kömürleri Enerji Bakanlığı temin ediyor. Türkiye Taş Kömürü İşletmeleri Kurumundan temin ediliyor, yeterli olmazsa özel işletmelerden temin ediliyor. Ama bunların kalori değerleri bellidir ve kesinlikle mülki amirlerin bunları teslim alırken kontrolünü, kalori değerini ölçtürerek almaları gerekir.

Geçenlerde Amasya’da böyle bir şey oldu, bilgim oldu, 14 ton kömürü iade ettim… Kesinlikle... Anlaşmamız bu. Sizde de…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Bakan, şu anda geceleri Gaziantep’te hava kirliliğinden durulmuyor. Bu kömürlerin çok büyük etkisi var. Onun için arz ediyorum.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sizin de orada varsa kalorisi düşük, onun da iade edilmesi gerekir ama ilk defa Antep’le ilgili böyle bir sorunla karşılaşmış oluyorum, onu ifade etmek isterim.

Efendim, gümrük uzmanlığından çıkanlar oluyor, ücret konusu. Gümrük teşkilat kanununu 2009 yılında yüce Meclise getireceğiz. İnşallah orada bu konuları konuşup tartışır, bu sorunu çözeriz diye düşünüyorum.

Sayın Paksoy’un kamu taşıtlarının kullanılmasıyla ilgili “Başbakanlıkta kaç makam aracı var?” sorusuna, bunlara yazılı olarak cevap vereceğiz.

Sayın Ağyüz’ün Kargamış Sınır Kapısı… İşte, 2009’da yapacağız, imkânlarımız ancak bu şekilde bir planlamaya el veriyor.

Vakıf üyeliklerinin kriterleri: Dürüst, çalışkan, çevresinde yardımseverlikle maruf, zaman ayırabilecek, o hassasiyet içerisinde olacak vatandaşlar. Dolayısıyla mütevelli heyetleri buna göre oluşuyor, o resmî zevat dışında. Belediye başkanları olacak, hangi partiden olursa olsun, bu vakıf mütevelli heyetlerinde belediye başkanları var, mülki amirlerin yanında. Köy ve mahalle muhtar temsilcileri var, onu kendileri seçiyor. İl Genel Meclisi temsilcisi var, onlar seçiyor. Daire müdürleri var, kimse daire müdürü, o oluyor, değişince öbürü geliyor. Ha, vatandaştan temsilciler de orada yardımseverlilikle maruf, duyarlı olan vatandaşlar burada yer alıyor.

Sayın Genç’in sorularını da tabii, şöyle cevaplamak isterim: Bir kere, bizim hukukumuzda, Medeni Kanun’da aile tanımı var. Biz her aile tanımını, her bireyin istediğine göre, onun algıladığına göre, onun tarif ettiğine göre, onun çizdiği çerçeveye göre algılayıp cevaplayacak durumda değiliz. Aile bireyleriyle ilgili mal edinimi varsa, mal varlığı yükümlülüğü çerçevesinde mal bildiriminde yer alır. Dolayısıyla o mal bildiriminin dışında değerlerle ilgili bizim herhangi bir şeyde bulunmamız söz konusu değil.

Vakıflardan alınan kredi teminatı var mı? Şimdi, yani hangi banka teminat almadan kime kredi verir?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Varsa “Var.” de.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ya, ne diyeceğimi sana mı soracağım be! Dinlersen, cevabını vereceğim ben sana.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben sana sorunun cevabını veriyorum, tabii ki bana soracaksın!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Yani, siz hayatınızda aldınız mı teminatsız kredi?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Almadım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Almadıysanız teminatsız kredi verilmez, kredisi var. Merak ediyorsan randevu alayım genel müdürden, bir de onunla konuşursunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – O zaman şimdi söyle.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Şandır’ın “Kaç kişi yardım alıyor?” diye yönelttiği bir sorusu var.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kişi, aile?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – 2002-2007 kıyaslaması vesaire falan.

Ben demin bir ölçüde size ifade etmeye çalıştım. Şimdi, değerli arkadaşlar, bu yardımlarımızı yaparken eğitim yardımları var, gıda yardımları var, periyodik gönderdiğimiz yardımların vakıf mütevelli heyetlerince muhtaç vatandaşlara tahsisi var. Kitap yardımı yapıyoruz. Burada zengin-fakir ayrımı yapmıyoruz, her yıl eğitim-öğretim yılı başında masalarının üzerinde çocukların kitaplarını tevdi ve teslim ediyoruz. Bu yardımları alan aynı kişiler, insanlar da olabilir yani aynı kişi diyelim ki bir gıda yardımı alıyor, bir de kömür yardımı alıyor. Olabilir yani bu, böyle bir şey olabilir. Dolayısıyla şu andaki rakam çok kesin olmamakla birlikte, demin de ifade ettim 3 milyon 948 bin kişi Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının fonlarından yardım ismi altında yardım alıyor.

Bir de proje desteklerimiz var, onlar ayrı. O proje desteklerimizle 56 bin aile destekleniyor. Her ilde ne kadar destek verdiğimiz belli. Bunun ötesinde…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Belediyelerin var…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Belediyelerin yardımlarını biz bilemiyoruz ama bu vesileyle şunu ifade edeyim: Biz, Türkiye’de Planlama Teşkilatının çalışmaları kapsamında, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğüne verilmiş bir görev olarak Bütünleşik Sosyal Hizmet Projesi çalışmasını sürdürüyoruz. Bu projeyle Türkiye’nin yoksulluk haritasını çıkartacağız, müşterek veri tabanı oluşturacağız. Kimler yardıma muhtaç, hangi kurumlardan, nereden, nasıl yardım alıyor, bunlar o müşterek tabanda gözükecek. O zaman bu hizmetler daha seri, daha yaygın bir biçimde yürütülecek. Zaten bu amaçla da bütçemizde bir ödenek var, bu çalışmayı yürütmek için konulmuş.

Bir de sosyal yardıma muhtaç vatandaşlarımızın bir derecelendirmesi de olacak çünkü hepsi aynı muhtaçlıkta değil, bunun için de bir proje çalışmamız var.

Üçüncü bir proje çalışmamız, eşi vefat etmiş kadınlarla ilgili. Yani kadınların sosyal durumlarıyla ilgili, ekonomik durumlarıyla ilgili bir araştırma projemiz var. İnşallah, bu üç projeyi 2009 yılı içerisinde gerçekleştireceğiz.

Benimle ilgili diğer sorulara yazılı cevap vereceğim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN -  Sayın Çiçek…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; evvela TOKİ konusuyla ilgili bir hususu ifade etmek istiyorum. 23’üncü Dönem içerisinde TOKİ ile ilgili olarak zannediyorum 50’den fazla arkadaşımız Başbakanlıktan yazılı soru önergesiyle bilgi istedi. Biz de bu gelen soru önergelerini TOKİ’ye gönderdik, hiçbir tasarrufta bulunmaksızın oradan gelen bilgileri de değerli arkadaşlarımıza cevaben gönderdik. Takdir edersiniz ki, buradaki bana şu an getirilen metin bir özel incelemeyi gerektiriyor, daha evvel size verdiğimiz cevabı ve bunu karşılaştırıp size yazılı cevap verelim. Eksik bilgi vermektense yazılı cevap vermeyi tercih ederim; bundan emin olabilirsiniz

İkinci olarak Yüksek Denetleme Kuruluyla ilgili bir hususu ifade etmek istiyorum. Yüksek Denetleme Kurulu, görevi, esas itibarıyla yolsuzluk denetimi yapan bir kuruluş değil. KİT’lerin, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına KİT Komisyonu denetimlerini yapıyor. Bunların kuruluş kanunlarına ve kuruluş amaçlarına uygun olarak yasalar çerçevesinde bir taraftan faaliyetlerini inceliyor, denetliyor, öbür taraftan verimlilik açısından da bu kuruluşlar ne ölçüde verimlidir, değildir; bu incelemeleri yapıyor, bir rapora bağlıyor, bunların hepsi de KİT Komisyonuna geliyor, bu raporlar tarafınızdan, değerli milletvekillerimiz tarafından değerlendirildikten sonra o kurum ibra ediliyor ya da edilmiyor. Dolayısıyla hepsi Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulmuş olan raporlar.

Şimdi, 2006 yılında 135 kuruluş, 2007 yılında 100 kuruluş, 2008 yılında da 104 kuruluş denetlenmiş ve raporları Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonuna gönderiliyor usul gereğince. 2006 yılında 7 özel inceleme raporu ve 2 adet ivedi durum raporu Yüksek Denetleme Kurulunca yapılmış. 2007 yılında 5 adet özel inceleme raporu tanzim edilerek Başbakanlığa gönderilmiştir.

Diğer hususlar ayrıca kurum kurum üzerinde durularak cevaplandırılması gereken hususlardır. Eğer özel bir ilgi gerektiriyorsa yazılı soru olarak bize bildirilirse daha ayrıntılı cevabı burada sizlere aksettirme imkânı bulabiliriz.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çiçek.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, holdingler dosyasıyla ilgili bir iki cümle…

BAŞKAN – Zamanımız doldu, yazılı olarak sizlere cevap verilecek.

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Başkan, bir soruma cevap vermediler.

Açlık ve yoksulluk sınırı altında maaş alan 8,5 milyon kişinin maaşlarında bir artış yapacaklar mı?

BAŞKAN – Sayın Yalçınkaya, on dakika doldu.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, sorularımıza yazılı cevap verecekler mi?

BAŞKAN – Verecekler. Ben takip edeceğim Sayın Genç, tamam…

Şimdi, sırasıyla ikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Başbakanlık 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07 -  BAŞBAKANLIK

1.– Başbakanlık 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU

Açıklama

(TL)

01

Genel Kamu Hizmetleri

1.760.169.800

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02

Savunma Hizmetleri

24.341.600

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03

Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri

2.958.100

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04

Ekonomik İşler ve Hizmetler

68.273.100

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07

Sağlık Hizmetleri

783.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08

Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri

2.235.400

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

TOPLAM

1.858.761.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Başbakanlık 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Başbakanlık 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Başbakanlık 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A  –  C E T V E L İ

 

 

(YTL)

- Genel Ödenek Toplamı

:

1.680.433.223,24

- Toplam Harcama

:

1.426.839.817,91

- İptal Edilen Ödenek

:

253.593.405,33

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlık 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Millî İstihbarat Teşkilatı Müşteşarlığı 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.75- MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜŞTEŞARLIĞI

1.– Millî İstihbarat Teşkilatı Müşteşarlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU

Açıklama

(YTL)

03

Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri

465.992.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

TOPLAM

465.992.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Millî İstihbarat Teşkilatı Müşteşarlığı 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Millî İstihbarat Teşkilatı Müşteşarlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A  –  C E T V E L İ

 

 

(YTL)

- Genel Ödenek Toplamı

:

379.996.167,07

- Toplam Harcama

:

366.084.528,24

- İptal Edilen Ödenek

:

13.911.638,83

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

474.758,83

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Millî İstibarat Teşkilatı Müşteşarlığı 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.76- MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ

1.– Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU

Açıklama

(YTL)

01

Genel Kamu Hizmetleri

12.295.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

TOPLAM

12.295.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri  kabul edilmiştir.

Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A  –  C E T V E L İ

 

 

(YTL)

- Genel Ödenek Toplamı

:

11.603.000,00

- Toplam Harcama

:

9.726.905,09

- İptal Edilen Ödenek

:

1.876.094,91

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.79 - BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU

1.–  Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu

Açıklama

              (TL)

01

Genel Kamu Hizmetleri

10.982.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03

Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri

100.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

TOPLAM

11.082.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri  kabul edilmiştir.

Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2007 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A  –  C E T V E L İ

 

 

(YTL)

- Genel Ödenek Toplamı

:

9.567.500,00

- Toplam Harcama

  :

8.618.527,95

- İptal Edilen Ödenek

:

948.972,05

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2007 yılı merkezi yönetim  kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.07- TÜRKİYE VE ORTA DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ

1.– Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu

Açıklama

(TL)

01

Genel Kamu Hizmetleri

4.698.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03

Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri

190.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09

Eğitim Hizmetleri

2.548.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

TOPLAM

7.436.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR  C E T V E L İ

KOD

Açıklama

(TL)

03

Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri

690.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04

Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler

6.646.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

TOPLAM

7.336.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2007 yılı merkezi yönetim  kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2007 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A  –  C E T V E L İ

 

 

              (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı

:

4.879.743,00

- Toplam Harcama

  :

4.556.975,13

- İptal Edilen Ödenek

:

313.894,59

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

8.873,28

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B  –  C E T V E L İ

 

 

               (YTL)

- Bütçe tahmini

:

4.654.000,00

- Yılı net tahsilatı

:

4.961.703,56

 

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2007 yılı merkezi yönetim  kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Gümrük Müsteşarlığı 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.84 - GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI

1.– Gümrük Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU

Açıklama

         (TL)

01

Genel Kamu Hizmetleri

240.091.100

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02

Savunma Hizmetleri

290.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03

Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri

4.282.400

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

TOPLAM

244.664.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gümrük Müsteşarlığı 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri  kabul edilmiştir.

Gümrük Müsteşarlığı 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Gümrük Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

                                                                       A  –  C E T V E L İ

 

 

                 (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı

:

209.049.622,77

- Toplam Harcama

:

202.578.814,28

- Ödenek Dışı Harcama

:

16.721.256,55

- İptal Edilen Ödenek

:

23.192.065,04

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gümrük Müsteşarlığı 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.18 -  VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.–Vakıflar Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu

Açıklama

      (TL)

01

Genel Kamu Hizmetleri

15.019.603

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02

Savunma Hizmetleri

380.190

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03

Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri

3.248.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07

Sağlık Hizmetleri

45.279.301

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08

Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri

257.869.622

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10

Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri

121.449.284

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

TOPLAM

443.246.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR  C E T V E L İ

KOD

Açıklama

    (TL)

03

Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri

345.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04

Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler

2.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05

Diğer Gelirleri

      63.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06

Sermaye Gelirleri

90.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

TOPLAM

500.000.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Vakıflar Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A  –  C E T V E L İ

 

 

                  (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı

:

494.567.268,00

- Toplam Harcama

:

410.341.875,25

- İptal Edilen Ödenek

  :

84.225.392,75

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B  –  C E T V E L İ

 

 

          (YTL)

- Bütçe tahmini

:

393.585.000,00

- Yılı net tahsilatı

:

400.446.360,38

 

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.90 - SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi  Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu

Açıklama

(TL)

01

Genel Kamu Hizmetleri

710.800

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03

Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri

300.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10

Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri

10.627.200

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

TOPLAM

11.638.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A  –  C E T V E L İ

 

 

(YTL)

- Genel Ödenek Toplamı

:

3.546.225,00

- Toplam Harcama

:

3.172.617,36

- Ödenek Dışı Harcama

:

419.468,83

- İptal Edilen Ödenek

:

793.076,47

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

 

Böylece Başbakanlık, Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, Gümrük Müsteşarlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün 2009 yılı merkezi yönetim bütçeleri ile 2007 yılı merkezi yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir. Hayırlı olmalarını temenni ediyorum.

Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek için, 18 Aralık 2008 Perşembe günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 21.57



(x) 312, 313 S.Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 16/12/2008 tarihli 28’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

 

 

(*) Bu bölümde Hatip tarafından, bilinmeyen bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi.