DÖNEM: 23 CİLT:
47 YASAMA
YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
109’uncu
Birleşim
24 Haziran 2009 Çarşamba
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- İstanbul
Milletvekili Halide İncekara’nın, kamuoyunda yankı
yaratan şiddet olaylarına ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Denizli
Milletvekili Mehmet Salih Erdoğan’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisi
çalışmalarında verimliliği artırmak için İç Tüzük’ten kaynaklanan sorunların
giderilmesi gerektiğine ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanak’ın,
20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkmenistan
Meclisi Dış İlişkiler Komisyonunun davetine icabet edecek olan Türkiye Büyük
Millet Meclisi Parlamento heyetini oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca
isimleri bildirilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/849)
2.- Dilekçe
Komisyonu Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu süre
içerisinde de komisyon çalışmalarını sürdürmesine ilişkin tezkeresi (3/850)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 19 milletvekilinin, Denizli’nin ekonomik ve
sosyal sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/414)
2.- Antalya
Milletvekili Tunca Toskay ve 21 milletvekilinin,
ekonomik krizin etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/415)
3.- Mersin
Milletvekili Vahap Seçer ve 20 milletvekilinin,
genetiği değiştirilmiş organizmalar konusunun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/416)
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- İmar Kanunu
ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/713)
(S. Sayısı: 397)
3.- Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Esfender
Korkmaz’ın; Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 4
Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın; Adana Milletvekili Yılmaz Tankut
ve 13 Milletvekilinin; Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/718, 2/307, 2/392, 2/406,
2/416, 2/424) (S. Sayısı: 411)
4.- Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/716) (S. Sayısı:
412)
VII.- OYLAMALAR
1.- Banka
Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ve tekliflerinin oylaması
2.- Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın
oylaması
VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, ikinci konutların turizme kazandırılmasına
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın
cevabı (7/7715)
2.- İzmir
Milletvekili Abdurrezzak Erten’in,
kruvaziyer turizmin geliştirilmesine ilişkin sorusu
ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı
(7/7791)
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta restore edilen vakıf eserlerine ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı (7/8115)
4.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, TRT’ye alınan bazı
personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/8116)
5.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, TRT’nin hizmet aldığı bir haber ajansına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/8117)
6.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
çocukların katıldığı bir şarkı yarışması programına ve medyada çocuk
istismarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/8118)
7.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
çocukların katıldığı bir şarkı yarışması programına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın cevabı (7/8177)
8.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
Diyarbakır’da yapılan aile konulu bir toplantıya ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın cevabı (7/8181)
9.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, yurtların afetlere
hazırlık durumlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın
cevabı (7/8202)
10.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, yangın çıkan bir yurdun yöneticilerine ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın cevabı (7/8203)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak üç oturum yaptı.
Karaman
Milletvekili Mevlüt Akgün, 732’nci Türk Dil
Bayramı’na,
Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan, Balıkesir ilinin ulaşım
ve bazı sorunlarına,
Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu, belediyelerin içinde
bulunduğu sıkıntılara,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Suudi Arabistan
Şûra Meclisi Başkanı Dr. Abdullah bin Muhammed bin İbrahim Al-Alsheikh ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesine
ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz ve 23 milletvekilinin,
toplum içerisinde artan şiddet olaylarının (10/411),
Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut ve 23 milletvekilinin,
TOKİ tarafından üretilen konutlardaki sorunların (10/412),
Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut ve 24 milletvekilinin,
ziraat mühendisliği mesleğinin sorunlarının (10/413),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Birleşmiş
Milletler Geçici Görev Gücü bünyesinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin 5 Eylül 2009
tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL Harekâtı’na iştirak etmesine izin
verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi,
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmında bulunan 409, 384, 394 ve 397 sıra sayılı kanun
tasarılarının bu kısmın 2, 3, 4 ve 5’inci sıralarına, “Gelen Kâğıtlar”
listesinde yayınlanan ve bastırılarak dağıtılan 411, 412 ve 410 sıra sayılı
kanun tasarılarının ise 48 saat geçmeden bu kısmın 6, 7 ve 8’inci sırasına
alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel
Kurulun, 23 Haziran 2009 Salı günkü (bugün) birleşiminde 394 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 24 Haziran 2009 Çarşamba
günkü birleşiminde 412 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar, 25 Haziran 2009 Perşembe günkü birleşiminde ise 410 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını
sürdürmesine; 410 ve 412 sıra sayılı kanun tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekli
cetvellerdeki şekliyle olmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi,
Yapılan
görüşmelerden sonra kabul edildi.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri Komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
2’nci sırasına
alınan, Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı
ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet Komisyonları Raporları
(1/717) (S. Sayısı: 409) görüşmelerini müteakip,
3’üncü sırasına
alınan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu
(1/688, 1/703, 1/684, 1/696) (S. Sayısı: 384) görüşmelerini müteakip,
4’üncü sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İslam
Konferansı Örgütüne Bağlı İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal
Araştırmalar ve Eğitim Merkezi (SESRIC) Arasında Ankara/Oran Diplomatik Sitede
Arsa Tahsisine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/705) (S. Sayısı: 394) görüşmelerini
müteakip, yapılan açık oylamadan sonra,
Kabul edildi.
24 Haziran 2009
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
22.59’da son verildi.
|
|
Nevzat
PAKDİL |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
Yaşar
TÜZÜN |
|
Fatma
SALMAN KOTAN |
|
Bilecik |
|
Ağrı |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Yusuf
COŞKUN |
|
|
|
Bingöl |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No.: 127
II.-
GELEN KÂĞITLAR
24
Haziran 2009 Çarşamba
Tasarı
1.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Arasında Arama ve Kurtarma
Hizmetlerinin Koordinasyonuna Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/723) (İçişleri; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.6.2009)
Teklif
1.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın; Elektrik Piyasası Kanunu
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi (2/480) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
12.6.2009)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 19 Milletvekilinin, Denizli’nin ekonomik ve
sosyal sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/414) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05.06.2009 )
2.- Antalya
Milletvekili Tunca Toskay ve 21 Milletvekilinin,
ekonomik krizin etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/415)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.06.2009)
3.- Mersin
Milletvekili Vahap Seçer ve 20 Milletvekilinin,
genetiği değiştirilmiş organizmalar konusunun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/416)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.06.2009)
24 Haziran 2009 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN
(Ağrı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 109’uncu Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, kamuoyunda yankı yaratan şiddet olayları hakkında söz isteyen İstanbul
Milletvekili Halide İncekara’ya aittir.
Sayın İncekara, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Halide İncekara’nın,
kamuoyunda yankı yaratan şiddet olaylarına ilişkin gündem dışı konuşması
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; gündem dışı
konuşma olarak aldığım konu, aslında hepimizin ve sokağın son derece gündeminde
olan bir konu ama ben bugün konuya, sizlerin de iş birliğiyle bir mutabakat
zemininde farklı yerden bakmak istiyorum.
Son on yıllar,
belki yüz yıl, dünyayı ve ülkemizi en tehdit eden şiddet olaylarının hâl
değiştirerek, alet değiştirerek, sayı değiştirerek her gün gündemimizde olması,
maalesef, hepimizi üzmekte. Özellikle de cinayetlerin genç yaşlarda, aile
içinde olması ayrı bir vahamet unsuru.
Eskiden, hatırlar
mısınız annelerimiz, babalarımız bizleri yetiştirirken “Yavrum, yabancıdan bir
şey alma, yabancılarla konuşma.” der ve genellikle tehlike sınırlarını
tanımadığımız insanların çerçevesinde tutarlardı ama günümüzde işlenen
cinayetlerin, katliamların anneden, babadan, evlattan anneye, babaya; anneden,
babadan evlada, komşuluk ilişkilerini…
Toplumun temel
taşı dediğimiz ve özellikle ülkemizde en temel unsur olarak aldığımız aile
içinde şiddetin bu kadar ayyuka çıkması, insanların gözlerini kan bürümesi,
sanırım hepimizin ilgi alanında. Ama ben bugün polisiye ya da adli olarak
bakmayacağım şiddete. Ülkemde şiddetin bir sağlık sorunu olarak ele
alınmamasını biraz dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Dünya Sağlık
Örgütü, artık, şiddeti sağlık meselelerinin başında getirmektedir. Hem şiddetin
başlangıcında kişisel davranış olarak algıladığımızda hem sonuçlarını
irdelediğimizde, şiddet, bir sağlık konusudur ama maalesef ülkemde henüz kamu
otoritesi, kamu otoriteleri, Sağlık Bakanlığındaki arkadaşlar şiddeti sağlığın
bir konusu almaktan uzak durmaktalar. Bu kürsüye çıkmadan önce Bakanlıktaki
arkadaşları da aradım. Toplumsal ruh sağlığını koruyucu önlemle ilgili yapılmış
bir çalışmaları olup olmadığını sorduğumda maalesef, istediğim sonucu
alamadığımı söylemek isterim.
“Eyvah” demeden
önce alınacak çok tedbir var. Oturup burada hep birlikte polis
istatistiklerini, adli vakaları, katillerin yakalanıp yakalanmadığını kendi
aramızda konuşup durabiliriz ama bu, sonucu hiç değiştirmez.
Defalarca kere
başka arkadaşlar da söylediler, biz de söyledik; bu Mecliste -sporda şiddet,
kadına karşı şiddet, çocukta şiddet- çok ciddi çalışmalar yapıldı. Eğer bu
araştırma komisyonlarının raporlarının sonuçları, önerileri kamuyu yönetenler
tarafından ciddiye alınıp birkaç maddesi hayata geçirilseydi her gün yeniden yeniden aynı konuları konuşmak zorunda kalmazdık.
Şimdi birkaç tane
akademisyen arkadaşın, ben, düşüncelerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bahçeşehir Üniversitesi
Sosyoloji Bölüm Başkanı Nilüfer Narlı, şiddetin rakamsal olarak artmasa da
boyutlarının değiştiğini, dehşetin büyüdüğünü söylüyor. “Adana’daki kızın
ulaşabileceği bir destek olsa sonuç farklı olurdu.” diyor. “Sosyal hizmet
uzmanlarının devreye girmesi birçok şiddet olayını engelleyebilirdi.” diyor.
Dokuz Eylül
Üniversitesinden Doktor Halis Ulaş, “Suç oranlarındaki artışı salt bireyin
psikolojisiyle açıklamanın çok tehlikeli olduğunu, şiddetin bir problem çözme
yöntemi olarak sunulması, hukukun gerektiği gibi işlememesi insanların kendi
hukuklarını oluşturma eğilimlerini doğuruyor.” diyor.
Diğer yandan Bahçeşehir Üniversitesinde Yılmaz Esmer’in yaptığı otuz
dört ilde 1.715 denekle “Radikalizm ve Aşırıcılık” araştırmasında “Dünyada
değer sistemleri bir sarsıntı geçiriyor.” diyor. Fakat Türkiye’deki sorun çok
daha derin. Demografik, kültürel ve ekonomik, politik değişimleri son yirmi
yılda çok hızlı bir şekilde yaşadık. Şiddetin yaygınlaşmasında kanıksanmasında
medyadaki rol modellerin de etkisi büyük.
Benim buradan
önerim şudur ki: Başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere, en az bir domuz gribi
kadar, en az bir kuş gribi kadar, en az bir kızamık aşısı kadar bu şiddet
vakalarının bir sağlık sorunu olarak ele alınması, çocukların sıfır yaş
grubundan itibaren sağlık kontrollerinin takip edilmesi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İncekara, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
HALİDE İNCEKARA
(Devamla) - Bu arada, yaşanan cinayet vakalarında, bazılarının, bir kere
psikologla karşı karşıya geldiği ama hekimlerin bu ilaçların kullanılıp kullanılmadığı
sürecini takip etmediği… Hollanda bu problemi çözdü, İngiltere bu problemi
çözdü; psikologlarına ve doktorlarına hastalarının ilaçlarını kullanıp
kullanmadığıyla ilgili bir sorumluluk verdi.
Bu arada, “Her
şeyin başı eğitim.” dediğimiz yerde, eğitim araçlarımızın değiştiğini, artık
yayın organlarımızın en önemli eğitim araçlarından birisi olduğunu unutmamamız
gerekir.
Kültür
Bakanlığının, kültür arşivi olmanın dışında, kültürü yaşatmak gibi bir misyon üstlenmesi gerektiğini; Sağlık Bakanlığı, Kültür
Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığının çocuklarımızı ve toplumu tehdit eden bu
şiddet olgusu karşısında bir iş birliğiyle olağanüstü bir eylem planına
geçmesini, hepimizin bunu mutabakatla yapmamızı çok rica ediyorum.
Bu arada,
polisiye kayıtlarda, işlenen cinayetlerin ve vakaların analizlerinin
yapılabilmesi ve istatistiklerinin çıkarılabilmesi için, orada müracaat edilen
ve vaka karakola intikal ettiğinde…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İncekara, son cümlelerinizi alayım.
Buyurun.
HALİDE İNCEKARA
(Devamla) – Çok teşekkür ediyorum.
Sağ olun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
etme imkânı size vermiştim ama kullanmadınız. Teşekkür cümlenizi alacaktım.
Neyse, ben sizin namınıza teşekkür edeyim Genel Kurula.
HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) – Peki, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Gündem
dışı ikinci söz, İç Tüzük ve Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarının
verimliliği hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Mehmet Salih Erdoğan’a
aittir.
Sayın Erdoğan,
buyurun efendim.
2.- Denizli Milletvekili Mehmet Salih Erdoğan’ın, Türkiye
Büyük Millet Meclisi çalışmalarında verimliliği artırmak için İç Tüzük’ten
kaynaklanan sorunların giderilmesi gerektiğine ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET SALİH
ERDOĞAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İç Tüzük ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi çalışmalarında verimlilikle ilgili gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, hepimiz şunun farkındayız ki toplumsal ve ekonomik gelişmeyle
hedeflenen amaç, insanlara daha iyi yaşam sunmak, bu amaçla daha iyi eğitim
vermek, daha güzel ve sağlıklı bir çevrede yaşamlarını sürdürmelerini
sağlamaktır. Yani ekonomik gelişmenin ve verimlilik artışının nihai hedefi
insanların yaşam kalitesini yükseltmektir. Gerçekten de verimlilik günümüzde
kalkınmanın, kalkınmış ülke ya da toplum olmanın en şaşmaz ölçütlerinden biri
kabul edilmektedir. Çağdaş dünyanın ekonomik ve sosyal sorunlarını çözümleyecek
anahtar kavramlardan biri hâline gelmiştir verimlilik.
Verimliliği
artıran faktörleri bir iki cümleyle özetlersek: Birincisi, bilimsel ve
teknolojik gelişmeler. Bilimsel ve teknolojik gelişmeler verimliliği doğrudan
etkileyen faktörlerin başında gelmektedir. Bilimsel ve teknolojik gelişmelere
ayak uydurabildiğimiz sürece verimlilik artışında geri kalmaktan
kurtulabiliriz.
İkincisi,
verimliliği artıran diğer en önemli faktör, eğitilmiş insan gücüdür. İyi
eğitilmiş insan gücü verimliliği doğrudan etkileyen bir faktördür.
Sayın
milletvekilleri, verimliliği sadece ekonomik işletmelerde ekonomik bir olay
gibi görmemek gerekir. Verimlilik, kamu kurum ve kuruluşlarımızın da hizmet
üretiminde üzerinde durması gereken bir konudur. Dolayısıyla verimlilik, hem
özel sektörün hem de kamunun, tabii, özellikle de, Türkiye Büyük Millet Meclisi
çalışmalarında da üzerinde durulması ve düşünülmesi gereken konuların başında
gelmektedir. Yasama süreci ile verimlilik arasında da önemli bir ilişki
bulunmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz gibi Meclis çalışmaları iki faaliyetten
oluşmaktadır. Birincisi, Meclise sunulan kanun teklif ve tasarılarının
görüşülerek yasalaştırılması, ikincisi, denetim faaliyetleri. Denetim
faaliyetleri yazılı ve sözlü sorular, soru önergesi, genel görüşme, gensoru,
Meclis araştırması ve Meclis soruşturması önergeleri olarak sayılabilir. Bu
çerçeve açısından baktığımızda 22’nci ve 23’üncü Dönemde daha önceki dönemlere
göre Meclisimizin performansının daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz.
Meclise sunulan kanun tasarı ve tekliflerinin yasalaşma oranları
ile yazılı ve sözlü sorular ve bunlara verilen cevaplar ve araştırma
önergelerini mukayese ettiğimizde, örneğin, kanun tasarı ve tekliflerine
baktığımızda, 22’nci Dönemde 259 teklif ve tasarı yasalaşmış, 19’uncu Dönemde
350 yasa çıkarılmış, 20’nci Dönemde 369, 21’inci Dönemde 470, 22’nci Dönemde
ise 914 kanun teklif ve tasarısı yasalaştırılmıştır. 23’üncü dönemde ise, yani bugüne kadarki geçen sürede 225 kanun bu
Mecliste görüşülerek yasalaştırılmıştır, yasalaşmıştır.
Yazılı sorulara
baktığımızda, 19’uncu Dönemde 6.619, 20’nci Dönemde 4.729, 21’inci Dönemde
6.697, 22’nci Dönemde 14.385 ve 23’üncü Dönemde de bugüne kadar 4.416 yazılı
soru önergesi cevaplandırılmıştır.
Sözlü sorularda
da değerli milletvekilleri, benzer bir artış ve cevaplama söz konusudur. Söz
gelimi 19’uncu Dönemde 98 sözlü soruya cevap verilirken, 22’nci Dönemde 981 ve
23’üncü Dönemde de 779 sözlü soru önergesi cevaplandırılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, bu oranlara baktığımızda Meclisimizin tabiri caizse hiç
durmadan çalıştığını görmekteyiz. Tabii, Meclisimiz çalışmalarını İç Tüzük
hükümlerine göre yürütmektedir değerli milletvekilleri.
İç Tüzük
konusunda da birtakım değişiklikler ve gelişmeler olmuştur. İç Tüzük’ümüz 1973
yılında yürürlüğe girmiş…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Erdoğan, konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET SALİH
ERDOĞAN (Devamla) - …aradan geçen otuz altı yıl içerisinde de İç Tüzük
maddeleri üzerinde 155 değişiklik yapılmıştır. Bu değişiklikler İç Tüzük’ümüzün
sistematiğini bozmuş, mevcut bazı hükümler uygulanmaz hale gelirken İç Tüzük’te
dayanağı bulanmayan bazı uygulamalar teamülle yürütülür hale gelmiştir. Bu
nedenle Meclisimizde bir komisyon, uzlaşma komisyonu oluşmuş. Bu uzlaşma
komisyonu hazırlamış olduğu İç Tüzük Tasarısı’nı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına sunmuştur. Temennimiz yeni İç Tüzük’ümüzün en kısa sürede
çıkarılması ve Meclis çalışmalarımızdaki performansın artması ve bu yüce
Meclisten bugüne kadar olduğu gibi iyi kanunların, güzel hizmetlerin halka sunulmasını
gerçekleştirmek olmalıdır.
Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla tekrar selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Gündem dışı
üçüncü söz Dünya Mülteciler Günü münasebetiyle söz isteyen Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanak’a
aittir.
Sayın Kışanak, buyurun. (DTP sıralarından alkışlar)
3.- Diyarbakır Milletvekili Gültan
Kışanak’ın, 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’ne
ilişkin gündem dışı konuşması
GÜLTAN KIŞANAK
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Dört gün önce,
yani 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’ydü. Anneler Günü, Babalar Günü gibi
kutlanacak bir gün değil Mülteciler Günü. İnsanların kendi vatanlarında
kimliklerinden, düşüncelerinden ötürü esenlik içinde yaşama imkânları
kalmadığından yaşamları pahasına yollara düştükleri, en yakın yerde
vatanlarındaki şartlar düzelinceye kadar barınmak, yaşamak, kalmak zorunda
oldukları bir dönem mültecilik. Zorunlu göçün dramatik hâllerinden biri.
İnsanlık bu sorunu en kapsamlı biçimiyle İkinci Dünya Savaşı yıllarında yaşadı
ve 1951 Cenevre Sözleşmesi’yle bu soruna çözüm bulunmaya çalışıldı. 1951
öncesinde gelişen olaylarla kendini sınırlayan Cenevre Sözleşmesi, yerinden
edilme sorununun devam etmesi nedeniyle 1967 Mültecilerin Hukuki Statüsüne
İlişkin Protokol’le revize edilmek zorunda kalındı. İnsan haklarına ilişkin her
uluslararası belge yerinden edilmiş insanların haklarını geliştirmeyi, hükûmetlerin bu alandaki sorumluluklarını geliştirmeyi
öngörür. Özellikle Avrupa Birliği ülkelerinin bu alandaki çalışmaları,
geliştirilen yeni hukuki araçlar ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
uygulamaları gelişmeleri desteklemektedir. Bu, insanlık adına umut vericidir.
Mültecilerin
tanınması ve sorunlarına çözüm bulunmasına ilişkin Birleşmiş Milletler
Mülteciler Yüksek Komiserliği dünyanın çeşitli ülkelerinde faaliyet
yürütmektedir. Türkiye de Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğiyle
iş birliği hâlinde çalışmaktadır.
Türkiye’nin
zorunlu göç mağdurlarına karşı sorumluluklarına gelince… Türkiye, gerek Cenevre
Sözleşmesi’ni gerekse de 1967 protokolünü ilk imzalayan ülkelerden biridir. Ne
var ki bu imzalar coğrafi sınır getirilerek atılmıştır.
Türkiye, yalnızca
Avrupa Konseyi ülkelerinden gelen başvurulara mülteci statüsü tanımaktadır. Bu
sınırlama dönemin iktidarının kaygılarından kaynaklanmıştır ancak bu kaygıların
bugün de devam ettiği görülmektedir.
Türkiye etrafının
bir şiddet sarmalıyla çevrili olduğu, ekonomisinin zorlanacağı, komşu ülkelerle
ilişkilerinin olumsuz etkileneceği gerekçesiyle coğrafi sınırlama yaklaşımından
vazgeçmemektedir.
Birleşmiş
Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Türkiye Ofisinin kayıtlarına göre
Türkiye’de 18 bin mülteci bulunmaktadır. Yaklaşık 18 milyon nüfusu olan
komşumuz Suriye’de ise 1 milyon 100 bin mülteci bulunmaktadır.
Mülteciler ve
göçmenler için komitenin 2009 yılı raporunda Türkiye dünyanın en kötü
devletleri arasında sayılmıştır. Türkiye, Avrupa Konseyi ülkelerinden gelen
mültecileri kabul edeceğini beyan etmiştir ancak bu konuda da ikircikli
davranmaktadır. Örneğin, Çeçenistan uluslararası mevzuatta Avrupa sınırları
içerisindedir. Bu nedenle de Çeçenistan’dan gelen kişilere mülteci statüsü
verilmesi gerekir. Oysa, ülkemiz, Türkiye’ye gelen
Çeçenlere hukuki anlamda ne olduğu belli olmayan bir misafir tanımlamasıyla
geçici ikametgâh izni vermiştir. Çeçenler ülkemizde hiçbir sağlık ve sosyal
güvenceye sahip değildirler, bazı derneklerin ve belediyelerin insafına terk
edilmişlerdir; can güvenlikleri de yoktur, zaman zaman
faili meçhul cinayetlere kurban gittiklerini de görmekteyiz.
Türkiye’nin en
dramatik yaşadığı mülteci sorunlarından biri de İran’dan Türkiye’ye gelen Kürt
göçmenlerdir. Amerika’nın Irak’ı işgal ettiği yıllarda Birleşmiş Milletler
Mülteciler Yüksek Komiserliği Irak Ofisi üçüncü ülkelere mülteci göndermeyi
durdurmuştur. Bu nedenle, İran rejim muhaliflerinden oluşan Kürt mülteciler
Irak veya İran üzerinden çeşitli yollarda Türkiye’ye gelmiştir.
Türkiye, 7 Kasım
2003 tarihinde İçişleri, Dışişleri Bakanlarının ve Mülteciler Yüksek Komiserliğinin
temsilcilerinin katıldığı bir toplantı düzenlemiş; bu toplantıda 2003 yılına
kadar Türkiye’ye gelenlere iyi niyet kapsamında ikametgâh izni verileceğine
dair bir karar alınmıştır. Ancak, bu karar doğrultusunda, kimi kaynaklara göre
1.210 Kürt mültecinin iyi niyet göstergesi olarak Van, Hakkâri, Şırnak, Ankara
valiliklerinde ikamet izni aldıklarını görüyoruz. Ne yazık ki bu ikamet izni
aslında zorunlu bir hapishaneye dönüşmüştür. Türkiye, bu kişilere çalışma izni
vermemiş, barınma imkânı sağlamamış, sosyal yardım yapmamış, sağlık güvencesi
tanımamış, üçüncü ülkelere de gitmesine izin vermemiştir. Süreç içerisinde, bu
kişiler, açlık ve yoksulluk içerisinde ya kendi imkânlarıyla başka ülkelere
kaçmanın yollarını aramış, kaçarken de yollarda vurulmuş, yaşamlarını
yitirmişlerdir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Kışanak.
GÜLTAN KIŞANAK
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkan.
Bugün, ülkemizde
bu 1.210 İranlı Kürt mülteciden geriye kaç kişinin kaldığını ve diğerlerinin hangi
ülkelere gittiğini ve şu anda hayatta olup olmadıklarını dahi bilmiyoruz.
Mültecilerin,
sığınmacıların, zorunlu göç mağdurlarının durumlarına ilişkin açık, anlaşılır,
uygulanabilir, kapsayıcı ve evrensel değerlerle uyumlu yasal düzenlemeler
yapılması bir zorunluluktur. Sığınma talebinde bulunan kişilerin insanlık
onuruna yakışır muamele görmelerinin temel koşullarından biri anlayacakları
dilde hizmet alabilmeleridir. Bu insanlara Türkiye’deki hakları konusunda bilgi
verilmelidir.
Avrupa Birliği
uyum süreciyle Türkiye’de sığınma prosedürü de
tartışmaya açılmıştır. Ulusal Program’ın 37’nci faslı, yani adalet, özgürlük ve
güvenlik faslı mültecilerin durumunu da içermektedir fakat ülkemizde,
uygulamada süregeldiği gibi adalet ve özgürlük güvenliğe feda edilmiştir.
Türkiye, 2003’ten 2004 Aralık ayına kadar devam eden süreç sonrasında, iltica
ve…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
GÜLTAN KIŞANAK
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkan.
…göç alanındaki
Avrupa Birliği müktesebatının üstlenilmesine ilişkin Türkiye Ulusal Eylem
Planı’nı hazırlamıştır. Birçok sıkıntıyı, kaygıyı ve yapılması gerekenleri
ortaya koyan bu eylem planı, beş yıl sonra söylemden ibaret kalmıştır. Bugün,
aradan geçen beş yıla rağmen bu konuda tek bir adım atıldığını dahi görmüyoruz.
Şu anda Türkiye’de kaç mülteci var, kaç sığınmacı var, hangi koşullarda, nerede
barınıyorlar, bu konuda bile sağlıklı bilgi mevcut değildir. Bu bir insanlık
sorunudur. Türkiye'nin de bu konudaki sorumluluklarını üstlenmesi ve insanca
bir yaşama katkı sunması gerekiyor.
Hepinize teşekkür
ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kışanak.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize
sunacağım:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkmenistan Meclisi Dış İlişkiler Komisyonunun
davetine icabet edecek olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Parlamento heyetini
oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca isimleri bildirilen milletvekillerine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/849)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkmenistan
Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu’nun vaki davetine istinaden, Türkiye Büyük
Millet Meclisi parlamento heyetinin Türkmenistan’a resmi bir ziyarette
bulunması Genel Kurul’un 09 Haziran 2009 tarih ve 101 sayılı birleşiminde kabul
edilmiştir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi hakkında 3620 Sayılı Kanunun
2. Maddesi uyarınca heyeti oluşturmak üzere siyasi parti gruplarının bildirmiş
olduğu isimler Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Ahmet Deniz Bölükbaşı Ankara
Hasan Murat Mercan Eskişehir
Canan Arıtman İzmir
Mehmet Ceylan Karabük
Mehmet Şahin Malatya
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 19
milletvekilinin, Denizli’nin ekonomik ve sosyal sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/414)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Denizli İli
ekonomik ve sosyal sorunları giderek artmaya devam etmektedir. Ekonomik ve
sosyal açıdan gelişmiş olan bu ilimizin AKP iktidarı döneminde içine düştüğü
sıkıntıların tespiti ile çözüm yollarının bulunması için Anayasa’nın 98,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 104 ve 105. Maddeleri gereği Meclis Araştırması
açılmasına müsaadelerinizi arz ederim.
1) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Hasan Özdemir (Gaziantep)
4) Necati Özensoy (Bursa)
5) Cumali Durmuş (Kocaeli)
6) Hasan Çalış (Karaman)
7) İsmet Büyükataman (Bursa)
8) Recai Birgün (İzmir)
9) Mithat Melen (İstanbul)
10) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
11) Erkan Akçay (Manisa)
12) Behiç Çelik (Mersin)
13) Osman Durmuş (Kırıkkale)
14) Recep Taner (Aydın)
15) Ahmet Orhan (Manisa)
16) Kemalettin Nalcı (Tekirdağ)
17) Beytullah Asil (Eskişehir)
18) Hüseyin Yıldız (Antalya)
19) Osman Ertuğrul (Aksaray)
20) Mümin İnan (Niğde)
Gerekçe:
Denizli ili
ekonomik ve sosyal alanda ulaşmış olduğu gelişmişlik düzeyi için gerekli
kaynakları kendisi sağlayan bir ilimizdir. İhracatın artırılması, istihdamın
artırılması, üretim düzeyinin artırılması, tarımsal üretimin geliştirilmesi ve
artırılması konularında önemli mesafeler kaydeden Denizli ilimiz son yıllarda
ekonomik ve sosyal açıdan çok önemli problemlerle karşı karşıya kalmaya
başlamıştır.
Son yıllarda
AKP'nin iktidara gelmesi ile birlikte Denizli ilimizde ekonomik ve sosyal
açıdan büyük problemler oluşmaya ve yaşanmaya başlamıştır.
- Kayıtlı
istihdam düzeyi 2008 Nisan ayından 2009 Mart ayına kadar yaklaşık yüzde 20
azalarak, 162 binlerden 130 binlere düşmüştür.
- Kırsal kesime
geri göç başlamıştır.
- İhracat her ay
yüzde 30'lar düzeyinde azalmaktadır.
- Üretim
azalmaktadır.
- Esnaf kredi
bulamamakta ve borcunu ödeyememektedir.
- Çiftçiler
borçlarını ödeyememektedir.
- Kirada
oturanlar kiralarını ödeyemez hâle gelmiştir.
- Tekstil
sektörü, mermer sektörü önemli darboğaz yaşamaktadır.
- Denizli’de
vatandaşlar vergilerini ödeyemez hâle gelmiştir.
- Genel bütçe
vergi gelirlerinde tahsilat/tahakkuk oranı 2009 Nisan
ayı itibarıyla yüzde 36’lara düşmüş ve sondan 14. il olmuştur. Merkezi Yönetim
Bütçesinde ise bu oran yüzde 34’lere kadar düşmüştür.
- Denizli’de
vergi tahsilatı harcamaların gerisinde kalmıştır.
- Hacizler
artmaktadır.
- Kadın ve genç
işsizler giderek artmaktadır. Hemen hemen her evde
bir işsiz bulunmaktadır.
- Toplam krediler
içinde tekstil sektörünün kullandığı pay giderek azalmaktadır.
- Denizli’de
yatırım teşvik belgesi sayısı 2004 yılında yüzde 18, 2005 yılında yüzde 27,
2006 yılında yüzde 7, 2007 yılında yüzde 6, 2008 yılında ise yüzde 41
azalmıştır.
- Denizli’de
teşvikli yatırım 2008 yılında yüzde 57 azalmıştır.
- Denizli ili,
takibe uğrayan kredilerde liderliğe oynamaktadır.
- Aileler
çocuklarının yeterli derecede eğitimini sağlayacak geliri temin edememektedir.
- DİR belgesi
kapsamında ihracat taahhüdü azalmaktadır.
- 2008 yılında
Denizli ilinde ödenen vergiler 2007 yılına göre %6 oranında azalmıştır.
- AKP iktidarı
döneminde özellikle tekstil sektöründe iş kaybı çok büyük olmuştur.
- AKP Hükûmetinin uyguladığı teşvik yasası Denizli'nin başına
bela olmuştur. Sanayi işletmeleri Denizli ilinin komşusu olan illere taşınmaya
başlamıştır.
- Çiftçiler
üretim yapamaz hâle gelmiştir.
- Çiftçiler
ürünlerinin değerini alamamaktadır.
- Sanayide enerji
kullanımı azalmaktadır.
- İnşaat sektörü
çökmüş vaziyettedir.
Yukarıda ifade
edilen nedenlerle Denizli ilinin ekonomik ve sosyal alanda son yıllarda ortaya
çıkan büyük problemlerinin araştırılması ve problemlerin çözümüne yönelik
önlemlerin geliştirilmesi gerekmektedir.
2.- Antalya Milletvekili Tunca Toskay
ve 21 milletvekilinin, ekonomik krizin etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/415)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Bugün; yetersiz
sermaye birikiminin dışında, makroekonomik istikrarı sağlamaktaki güçlükler,
yüksek vergiler, sermayenin ve temel sınai girdilerin
yüksek maliyetleri, teknolojik gelişmelere ayak uydurma konusundaki zorluklar,
yenilik ve yeni teknoloji üretmede yetersizlik Türk sanayiinin
rekabet gücünü olumsuz olarak etkileyen unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır
Özellikle son iki
yıldır; gerek dünya, gerekse Türkiye ekonomisinde yaşanan olumsuz gelişmeler,
hükümetin çözüme yönelik tedbirleri geciktirmesi nedeni ile üreten ve tüketen
kesimlerde, uygulanan ekonomi politikalarına yönelik eleştiriler gittikçe
artmaya başlamıştır.
Ek'te sunduğumuz
gerekçelerden dolayı; yaşanmakta olan ekonomik krize karşı hükümet tarafından
açıklanan tedbirlerin, reel sektörümüze ve ekonomik hayata etkilerini ve çözüm
önerilerinin araştırılarak tespiti amacıyla, Anayasamızın 98, TBMM İçtüzüğü'nün
104 ve 105. maddeleri gereğince Araştırma Komisyonu kurulmasını saygılarımızla
arz ederiz.
1) Tunca Toskay (Antalya)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Mehmet Şandır (Mersin)
4) Münir Kutluata (Sakarya)
5) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
6) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
7) Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın)
8) Mithat Melen (İstanbul)
9) Hüseyin Yıldız (Antalya)
10) Behiç Çelik (Mersin)
11) Yılmaz Tankut (Adana)
12) Zeki Ertugay (Erzurum)
13) Gürcan Dağdaş (Kars)
14) Akif Akkuş (Mersin)
15) Ahmet Bukan (Çankırı)
16) Kadir Ural (Mersin)
17) Ali Uzunırmak (Aydın)
18) Muharrem Varlı (Adana)
19) Hakan Coşkun (Osmaniye)
20) Recep Taner (Aydın)
21) Mümin İnan (Niğde)
22) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
Gerekçe:
İktidarın; 2008
sonbaharından bu yana, etkilerinin şiddetlenerek arttığı ekonomik krizi
görmezlik ve duymazlıktan gelmesi, bugün krizin etkilerinin daha çok
hissedilmesine neden olmaktadır.
Kriz gerçeğini
Şubat 2009'da kabul ederek, günümüze kadar sürekli tedbir paketi açıklamaya
mecbur kalan iktidar, bu paketlerin sağlayacağı faydayı ve kapsama alanı
öngörüsünü yeterince yapamamıştır.
Açıklanan
tedbirler eğer amaca yönelik olsaydı, bugün ihracat ve ithalat rakamlarında
yaşanan sert düşüşler, işsizlik oranlarındaki tarihî yükselişler, kapanan
işyeri ve ödenemeyen çek, senet ve kredi sayısındaki artışlar ve vergi
gelirlerindeki düşüşler meydana gelmezdi.
Ülkemiz; IMF'in 2009 yılı büyüme tahminlerine göre; 181 ülke
arasında 165'inci sırada yer almaktadır.
ILO rakamlarına
göre 2008 yılında dünyadaki işsizlik oranı yüzde 5,9 iken, ülkemizde bu rakam
Şubat 2009'da yüzde 16,1 seviyesine ulaşmıştır.
İhracat
rakamlarımız Nisan 2008'e göre yüzde 33,3 azalmıştır. İthalatımızdaki düşüş
oranı ise yüzde 43,5 gerçekleşmiştir.
Sanayi üretimi ve
imalat sanayinde kapasite kullanım oranları 2009 yılına düşüşle başlamıştır.
Sanayi üretimi Nisan 2009'da yüzde 18,5 ve imalat sanayinde kapasite kullanım
oranı ise Nisan 2009'da yüzde 14,9 düşmüştür.
Hal böyleyken
Sayın Başbakan tarafından 4 Haziran 2009'da açıklanan, çok gecikmiş, finansal
endişeleri içinde barındıran tedbir paketinin de, kısa dönemde ülkemizin
ekonomik sorunlarına çare olamayacağı belli olmuş ve ekonomi çevrelerince açıkça
dile getirilmeye başlamıştır.
Devasa işsizlik
rakamlarına sahip ülkemizin, şu an için çözümlenmesi gereken öncelikli sorunu
işsizlik, orta ve uzun vadeye yayılmıştır. Peki şu an
için işsiz kalan vatandaşlarımıza çözüm olarak ne sunulmaktadır?
Açıklanan son
pakette yer alan teşvik sistemi ise mevcut zor durumda olan işletmelerimize
çare olmayacağı gibi, geri kalmış bazı illerimiz, gelişmiş illerimizle aynı
oranda değerlendirilmiştir. Tamamen teorik olarak masa başında tasarlanan bu
teşvik sisteminin, şu anki sıkıntıları giderecek yönü bulunmamaktadır.
Haziran 2008
tarihinden önceki iki yıl içerisinde borcundan dolayı takibe düşmüş
firmalarımızın Kredi Garanti Fonu'ndan yararlanamaması, iktidarın mali dengesi
bozulmuş ve borç içindeki firmalarımıza bakış açısını gözler önüne sermektedir.
Diğer yandan
büyüklüğü 4 milyar TL olarak adlandırılan paketin bütçe sınırlarını zorlayarak
ciddi açıklara neden olabileceği yine iktidar tarafından itiraf edilmekte ancak
bu sıkıntının çözümü sunulmamaktadır.
Yine geçtiğimiz
günlerde Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı'nın büyüme oranlarındaki
düşüşün, tahmin ettiklerinden daha fazla olacağını itiraf etmesi, önümüzdeki
günlerin ekonomik yönden sancılı geçeceğinin göstergesi olmuştur.
İktidar
tarafından son olarak açıklanan 'Teşvik Paketi'nin, '2001 yılı rakamlarıyla
tasarlanması ve bu durumun da önümüzdeki yılın rakamlarıyla düzeltileceğinin
ifade edilmesi, açıklanan paketin ne kadar güvenilir ve sağlıklı olacağı
yönünde kaygılar uyandırmaktadır.
Yukarıda saydığımız
tüm bu olumsuzlukları bir an önce önleyebilmek için, krizin gerçek anlamda
etkilerini tespit ederek, alınması gereken gerçek tedbirlerin tespit edilmesi
ve bir an önce uygulamaya geçirilebilmesi için Anayasamızın 98, TBMM
İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri gereğince Araştırma Komisyonu kurulmasını
saygılarımızla arz ederiz.
3.- Mersin Milletvekili Vahap
Seçer ve 20 milletvekilinin, genetiği değiştirilmiş organizmalar konusunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/416)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Gerekçesini arz
ettiğimiz “Türkiye’deki ve Dünya’daki Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar’ın Analizi, Uygulamaları ve Alınacak
Tedbirlerin Tespit Edilmesi” amacıyla Anayasanın 98 ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 102 ve 105. Maddeleri uyarınca Meclis Araştırması
açılmasını arz ederiz. 08.06.2009
1) Vahap Seçer (Mersin)
2) Atila Emek (Antalya)
3) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
4) Şevket Köse (Adıyaman)
5) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
6) Tansel Barış (Kırklareli)
7) Akif Ekici (Gaziantep)
8) Turgut Dibek (Kırklareli)
9) Nesrin Baytok (Ankara)
10) Gökhan Durgun (Hatay)
11) Abdulaziz Yazar (Hatay)
12) Sacid Yıldız (İstanbul)
13) Tekin Bingöl (Ankara)
14) İsa Gök (Mersin)
15) Tayfur Süner (Antalya)
16) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
17) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
18) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
19) Ahmet Küçük (Çanakkale)
20) Mevlüt Coşkuner
(Isparta)
21) Ali Koçal (Zonguldak)
Gerekçe:
Genetiği
Değiştirilmiş Organizmalar ya da kısaca GDO'lu
ürünler;
Genetik müdahale
yöntemiyle genetik yapısına herhangi bir canlıdan alınan gen veya genlerin
aktarılması ile elde edilen yeni organizmalardır.
1996 yılından bu
yana dünyada üretilen ve ticareti yaygınlaşan tarımsal ürünlerin en önemlileri
Soya, Mısır, Pamuk ve Kanoladır. Dünyada üretilen
Soya'nın %53'ü; Mısır'ın %30'u; Pamuk'un %12'si; Kanola'nın
%5'i GDO'dur. GDO'lu
bitkilerin üretimini yapan ülkeler başta ABD olmak üzere Arjantin, Kanada,
Brezilya, Çin, Hindistan, Romanya, İspanya gibi toplam 25'dir. GDO'lu ürünlerin henüz üretimini yapmayan ancak bu
ürünlerin ithal edildiği içinde ülkemizin de olduğu birçok ülke bulunmaktadır.
Amacı GDO'lu ürünlerin sağlıklı ve güvenli ticaretinin
yapılmasına katkıda bulunmak olan BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi'nin bir
parçası olan Cartagene protokolü 2003 yılında
yürürlüğe girmiş olup, içerisinde Türkiye'nin de olduğu 187 ülke protokole
taraf olmuştur.
Ancak ABD,
Kanada, Arjantin, Avustralya gibi GDO'lu ürünlerin
ihracatında söz sahibi ülkeler, kendi ulusal yasalarının bu protokolün
içeriğini aynen kapsadığı gerekçesiyle protokolü imzalamamışlardır.
Ülkemizde
üretimine ve ithalatına yönelik bir yasal düzenleme bulunmayan GDO'lu ürünlerin yılda binlerce ton ülkemize ithalat
yoluyla girdiği bir gerçektir.
Bazı bilim
çevreleri GDO'lu tarım ürünlerinden elde edilen
gıdaların insanda ve hayvanlarda pek çok hastalığın önemli etkenlerinden biri
olduğunu ileri sürmeleri kamuoyunun bu konudaki endişesini arttırmaktadır.
Ayrıca GDO'ların Biyogüvenlik ve Biyoçeşitlilik sorunlarını beraberinde getirebileceği gibi
çevre sorunları da yaratabileceği düşüncesi yaygındır.
Ülkemizde ve
dünyada GDO oldukça tartışmalı bir teknolojidir. GDO'nun
etkilerinin somut olarak tespit edilebilmesi için uzun bir zamana ihtiyaç
olduğu bilim çevreleri tarafından söylenmektedir.
Geçtiğimiz
günlerde bakanlar kurulunda imzaya açılan ve içeriğinde GDO'lu
ürünlerin üretilmesini ve ithalatını düzenleyecek olan “Biyogüvenlik
Yasa Tasarısı” yakın bir zamanda ilgili komisyonlara ve daha sonra da Genel
Kurul gündemine gelecektir. Böyle önemli bir konunun hem meclis genel kurulunda
hem de kamuoyunda çok tartışılacağı görülmektedir.
Böyle önemli bir
konu ile ilgili yasal düzenlemenin yapılacağı bir dönemde;
GDO'ların dünyada ve
ülkemizde üretimi, ticareti ve tüketimi ile ilgili detaylı bir araştırma
ivedilikle yapılmalıdır. Böyle bir araştırmanın yapılacak yasal düzenlemeye
önemli katkılar sağlayacağı kesindir.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Dilekçe Komisyonu
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
A) Tezkereler (Devam)
2.- Dilekçe Komisyonu Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin tatilde bulunduğu süre içerisinde de komisyon çalışmalarını
sürdürmesine ilişkin tezkeresi (3/850)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Dilekçe Komisyonu, Anayasanın “Dilekçe Hakkı” başlıklı 74’üncü
maddesi ve 3701 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanunun ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün ilgili hükümleri gereğince, başvuru
sahiplerine süresi içerisinde cevap verebilmek amacıyla, Türkiye Büyük Millet
Meclisi’nin tatilde bulunduğu süre içerisinde de Dilekçe Komisyonunun
çalışmalarının devam etmesi için çalışma izni talebinde bulunulmasına karar
vermiştir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün 25’inci maddesi uyarınca gereğini takdirlerinize arz
ederim.
Alev
Dedegil
İstanbul
Dilekçe
Komisyonu Başkanı
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor,
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz.
1'nci sırada yer
alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer
alan, İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskan
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
2.- İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskan
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu Raporu (1/713) (S. Sayısı: 397)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan, Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın; Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 4 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın; Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut ve 13 Milletvekilinin;
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün Benzer Mahiyetteki
Kanun Teklifleri ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
3.- Banka Kartları ve Kredi
Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Esfender Korkmaz’ın;
Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 4 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın; Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut ve 13 Milletvekilinin;
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün Benzer Mahiyetteki
Kanun Teklifleri ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (1/718, 2/307, 2/392, 2/406, 2/416, 2/424) (S. Sayısı: 411)
(x)
BAŞKAN -
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu
411 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde AK PARTİ Grubu adına Samsun Milletvekili Ahmet Yeni, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Esfender
Korkmaz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Yılmaz Tankut.
İlk söz AK PARTİ
Grubu adına Ahmet Yeni’ye aittir.
Sayın Yeni,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 411 sıra
sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle huzurlarınızdayım. Sözlerime başlamadan önce Türkiye Büyük Millet
Meclisimizi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Meclisimiz bu ay sonuna kadar yoğun bir mesaiyle
çalışma kararı almıştır. Alınan bu karar doğrultusunda da her hafta birkaç
kanun tasarısını görüşerek tamamlamaktayız ancak herkes için aciliyet arz eden, ülkemiz ve vatandaşlarımız için gerekli
olan, hepimiz için faydalı olacak yasaların, bir an önce vakit geçirilmeden
çıkarılması, uygulamaya sokulması gerekmektedir. Ancak, şunu ifade etmeliyim ki
bu süre içinde getirdiğimiz yasal düzenlemeler, tüm vatandaşlarımızla birlikte
bütün piyasalarımızın, ekonomimizin biraz daha canlanmasına, özellikle
önümüzdeki yaz döneminde turizmin, ticaretin daha da gelişmesine, yatırımların
daha da hızlanmasına yönelik çalışmalarımız olmuştur. Aynı zamanda, insanımızın
gelir seviyesini, alım gücünü artırmaya yönelik, üretici ve tüketicilerimizin
hepsinin haklarını koruduğumuz kanuni düzenlemeler olmuştur. Bu çalışmalarımızda,
bizlerle beraber muhalefet ve tüm parti sözcülerimizin yapıcı desteğine,
yasalarımızın bir an önce çıkması için gösterdikleri özveriye teşekkür
ediyorum.
(x)
411 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Milletvekillerimizin
verdikleri teklif ve öneriler, yaptığımız bu çalışmalara önemli ölçüde katkı
sağlamıştır. Kanunların ülke meseleleri ve gerçek ihtiyaçlarımıza cevap verecek
şekilde hazırlanmasına vesile olmaktadır. Biz, milletimiz için, ülkemiz için
getirilen her türlü öneriye açık bir partiyiz. Bu yapılanların tüm milletimize
mal olduğunu, her kazanılan zamanın ülkemiz lehine işlediğini bilmekteyiz. Bu
amaçla, ülkemiz ve insanımızın yararına olan yapıcı çalışmaları hızlandırmakta
zaman kaybettiren, yararı olmayan her türlü müdahaleye de takılmadan devam
etmekteyiz. AK PARTİ Grubu olarak bütün gayretimizle, daha önceden olduğu gibi
yine milletimizin, memleketimizin faydasına olacak yasaları çıkarmakta, her gün
yeni bir yasayı uygulamaya sokarak çözümler getirmekteyiz. Hükûmetimizce
getirilen yasa tasarıları, bizlerin ortaya koyduğu bu çalışmalar, ülkemizin
gerçek gündemini ele aldığı faydalı çalışmalar olmuştur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Parlamentoda bu dönem yani 23’üncü Dönem başladığından
bugüne kadar 225 adet kanun tasarısı ve teklifini görüşmüş bulunmaktayız. Bu
çalışmamız azımsanmayacak kadar önemlidir, çünkü çıkardığımız her yasal
düzenleme ekonomiden sanayimize, eğitimimizden güvenliğimize kadar her alanda
bizlere, milletimize katkı ve kazanç sağlayan çalışmalardır. Aynı zamanda,
yapılması gereken bu yasal düzenlemeler, bizleri milletimizin nazarında huzurlu
ve mutlu kılmakta, görevimizi yerine getirmemiz anlamında da vicdani rahatlığı
bize sağlamaktadır.
Bugün
görüştüğümüz bu yasa ile yine, öncelikle mali ve finans piyasalarımızda
etkisini ve tesirlerini gördüğümüz bir sorunu, tüm üretici ve tüketici
kesimlerimizle birlikte herkesi yakinen ilgilendiren bir düzenlemeyi getirmiş
bulunmaktayız. Yasama dönemi tamamlanmadan kalan bu süre içinde, genel anlamda
ülkemiz ve ekonomimiz açısından katkılarını göreceğimiz, tüm vatandaşlarımızın
lehine olacak birtakım fırsat veya imkânlar getiren, karşılıklı hak ve
sorumlulukları ortaya koyan kanuni bir düzenlemeyi çıkarmaktayız.
Banka Kartları ve
Kredi Kartları Kanunu’nda düzenleme getiren beş maddelik bu düzenleyici tasarı,
yıllardır birikerek gelen, çığ topu gibi büyümüş bir borç yığınını çözüme
kavuşturmakta, karşılıklı olarak yapıcı yaklaşım ve yaptırımları getirmektedir.
Bizler günümüzün yasal ihtiyaçlarını karşılamak, karşılıklı hak ve alacakları,
sorumlulukları hukuki zeminde netleştirmek için bu düzenlemeyi yapmaktayız.
Memleketimizin, insanlarımızın geçmişte yaşadıklarını tekrar yaşamaması için
doğru işlerle, düzenli istemlerle ülkemizin ilerlemesini istemekteyiz. Hiçbir
kişiyi, hiçbir vatandaşımızı zora sokmak istemiyoruz. Yaşanan küresel mali
krizle birlikte oluşan ekonomik daralmaları da göz önüne alarak herkese, tüm
çevrelere makul yaklaşımlarla çözümler üretmekteyiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yaptığımız bu düzenlemeyle bankalarımızın işleyişinde
önemli bir faktör olan kredi sistemimizi bundan böyle daha sağlıklı bir zemine
oturtmaktayız. Bir taraftan da kredi taleplerine cevap veren bu kuruluşlarımıza
daha güçlü ve daha güvenli bir ortam hazırlamaktayız. Artık dünyanın her
yerinde mali, ticari ve sanayi piyasalarımızın tamamında yerleşmiş olan bu
devasa para hareketinin yaşandığı ekonomik döngüyü daha sağlam temeller
üzerinde işletmek, akılcı ve makul bir anlayışla, sisteme dâhil olanları da bir
kısım mali yükümlülüklerle birlikte sistemli bir işleyişe getirmekteyiz.
Artık, kredi
kullananlar, tüm bireyler, tüketicilerimizin hepsi, bankalarımızın finansman
kaynaklarımızın başında geldiğini, ekonomimizin bel kemiği olduklarını
bilmekteyiz. Yasalarımızın hazırlanmasında, tüketicilerle birlikte
bankalarımızın da haklarını, ticari taleplerini göz ardı etmeden
düzenleyemeyeceğimizi ifade ediyoruz. Bu kurumlar, hepimizin yararlandığı,
imkânlarından ve fırsatlarından istifade ettiğimiz ticari kuruluşlarımızdır.
Bankalarımızın ve finans kuruluşlarımızın sıkıntıya girmeleri, iflas etmeleri
demek, sahip olduğumuz diğer piyasalarımızın da, ticaretimizin de yavaşlaması
ve iflas etmesi demektir. Bu konuda hassas dengeleri korumalıyız. Bunun için,
finans kuruluşlarımızı, bankalarımızı, bu kuruluşların sunduğu hizmetleri, bu
hizmetlerden istifade edenleri de, ticari anlamda kazanç sağlayıcı makul
talepleri de, yasal hakları da birlikte ele alarak yorumlamamız gerekmektedir.
Hizmetlerden yararlanmanın bir bedelinin olduğunu, bunun da hepimize belirli
ölçüde kazançları olduğunu bilmeliyiz. Bu açıdan da baktığımızda,
bankacılığımızın güçlenmesi herkesçe kabul edilir bir makul taleptir.
Bankacılık sektörünü yakinen takip eden birisi olarak, özellikle devlet bankalarımızın
son zamanlarda ekonomimize, KOBİ’lerimize, iş yerlerine ve tüm bireylere ne
denli katkı sağladıklarını, finansman imkânları sunduklarını yakinen
görmekteyiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Meclis KİT Komisyonumuzda yaklaşık olarak yedi yıldır
kamu bankaları alt komisyon başkanlığını sürdürmekteyim. Özellikle kamu
bankalarımızdan Ziraat Bankamız ve Halk Bankamızın yaptığı çalışmaları yakinen
takip etmekteyim. Komisyon üyesi milletvekillerimizle birlikte hem alt
komisyonda hem de üst komisyonda denetim faaliyetlerimizi sürdürmekteyiz. Özel
bankaların, kamu bankalarımızın köylere kadar giderek kredi çalışmalarında
bulunduklarını görmekteyiz. En ücra köşelere kadar verilen bu hizmet
doğrultusunda banka kartları ve kredi kartlarının da artırılması doğrultusunda
taleplerini ifade etmektedirler. Tabii ki bu artışta, düşürülen faiz
oranlarının, uzun vadeli kredi kullanım olanaklarının getirilmesinin, cazip
kredi imkânlarının sunulmasının da büyük etken olduğunu bilmekteyiz. Örneğin,
2002 öncesi kredilerinin yüzde 80’ini kanuni takibe intikal ettiren bir kamu
bankası olan Halk Bankamız, AK PARTİ İktidarı döneminde yaptığı çalışmalarla
sektörün öncü kuruluşu hâline gelmiştir. 2007 yılında 40,2 milyar TL olan
aktifini 2008 yılında 51,1 milyar TL’ye yükseltmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; muhakkak ki bankalarımız kredi arzında bulunacaktır,
ticari işleyişlerini, kârlılıklarını artırmaya yönelik çalışmalar
yapacaklardır. Bu anlamda kredi sunumlarıyla birlikte banka kartlarını
çoğaltacaklardır. Muhalefetin “Ekmek peynir gibi kredi kartı dağıtılıyor.”
tenkitleri yerinde değildir. Kredi kartlarının artışındaki bu işleyiş ortaya
çıkan talebe yönelik olarak yapılmıştır.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Kart aidatını söyle!
AHMET YENİ
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; büyüyen bu bankalarımızın
reel sektöre verdiği destek, ekonomimizde iş ve istihdam alanlarımıza aktardığı
kredi imkânları ülkemizin kalkınması için büyük önem arz etmektedir. Tüm
dinamiklerimizi birlikte ele alarak çözmek zorundayız. Bizler bunun gibi her
konuda yaptığımız tüm yasal çalışmalarımızı, Türkiye ekonomisinin bütün
aktörleriyle, sivil kuruluşlarımızla, mali ve ticari tüm faktörleriyle birlikte
ele alarak ortaya koymakta ve bu şekilde çözmekteyiz. Bunları dayatmacı,
zorlaştırıcı anlayışla değil, karşılıklı anlaşmacı, kolaylaştırıcı, uygulanır
icraatlarla başarmaktayız. Her çalışmada olduğu gibi burada da bütün
kesimlerle, sosyal ve ticari gruplarla, tüketicilerle birlikte konuşarak farklı
farklı alternatifleri de getirerek çözümler
üretmekteyiz.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Tüketicilerin haberi yok!
AHMET YENİ
(Devamla) - Geçtiğimiz süre bir kısım çevrelerce devamlı olarak kasıtlı ve
haksız olarak eleştirilen Hükûmetimiz ve bizler her
gün, her alanda ortaya koyduğumuz gerçekçi yaklaşımlarla, attığımız emin
adımlarla ilerlemekte, vatandaşlarımızın taleplerine çare olmaktayız.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Aman ne gerçek!
AHMET YENİ
(Devamla) - Piyasalarımızın ve işleyen tüm sistemlerimizin moral ve motivasyon kazanması için elimizden gelen tüm talepleri ve
tedbirleri almaktayız. Realist uygulamaların yapılabilmesi, koruyucu
tedbirlerin zamanında alınması için mücadele vermekteyiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bunlara karşılık tüm bireylerimizden de, bu arenada
bulunan herkesten de yapıcı ve yaklaşımcı adımlar atmasını beklemekteyiz. Banka
kartları ve kredi kartları konusunda yaptığımız bu yasal düzenlemeyle
bankalarımızla kredi kartı kullanıcıları arasındaki bağı sağlıklı olarak
sürdürmek, hak ve sorumlulukları net olarak belirlemek, biriken borçların da
makul bir şekliyle ödenmesini sağlamak amacındayız.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; banka kredi kartları günlük alışverişlerden tüm ticari
faaliyetlere kadar yapılan her ticari işlemin kayıt dışı kalmaması yönünden,
buradan da direkt olarak vergi gelirlerimize yansıması açısından önemini bir
kat daha artırmış bulunmaktadır. Kredi kartları esasen bir nakit kullanım
aracıdır. Geleceğe yönelik, ancak zamanı geldiğinde borcu ödenmesi gereken bir
harcama aracıdır.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Asgari ödemeyi ne yapacağız o zaman?
AHMET YENİ
(Devamla) – Kredi kartlarının amacının dışında kullanılması, borç ödeme aracı
veya borcu öteleme aracı olarak kullanılması gelecekte daha büyük sorunlarla
karşılaşmasına sebebiyet vermektedir.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sayenizde, sayenizde!
AHMET YENİ
(Devamla) – Bu şekilde kullanımın çok daha pahalı bir bedelle ödeneceğini
herkes bilmektedir.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Para yok, cepte para yok!
AHMET YENİ
(Devamla) – Bu, dünyanın her yerinde bu şekildedir. İşte, bu nedenlerle, kredi
kartlarını daha rasyonel olarak, esas amacına uygun şekilde kullanarak
bunlardan istifade etmenin yollarını bilmeliyiz.
Tabii ki, bu
kullanım getirdiği sorumluluklarımızı da yükümlülüklerimizi de artırmaktadır.
İşte, yapılan bu düzenlemeyle, daha net olarak kredi kartı kullanım bedeli,
asgari ödeme tutarı, temerrüde düşmüş kredi borçlarının yapılandırılması gibi
düzenlemeler yapmaktayız.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Asgari ödeme o zaman niye çıkmadı?
AHMET YENİ
(Devamla) – Düzenlemeye göre, bundan böyle kredi kartı veren kuruluşlar yıllık
aidat almayacaktır. Bunu biraz evvel verdiğimiz bir önergeyle devre dışı
bıraktık.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Yasada var mı yok mu, tasarıda var mı yok mu?
AHMET YENİ
(Devamla) – Yasaya konulan bu konuyu Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu olarak
çıkarıyoruz, umarım ki bu teklifimize muhalefet de imza koyar ve bu şekilde
bunu çıkarmış oluruz.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Tasarıda var mı yok mu? Tasarıda var, o zaman aklın neredeydi!
AHMET YENİ
(Devamla) – Bankalar, bu düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten önce kredi
kartı almış bulunan kart hamillerine yıllık kredi kartı kullanım bedeli veya bu
bedelinin bir defada mı, yoksa taksit hâlinde mi tahsil edileceğine ilişkin bilgiler
verecekti. Biz bu düzenlemeyi şimdi kaldırdık, bankalar eskiden olduğu gibi
çalışmalarını sürdürmüş olacaklar.
Kart hamili
kartını iptal etmek istediği takdirde, bilgilendirme tarihinden itibaren otuz
gün içinde, ilgili kartı çıkaran kuruluşa olan borcunun tamamını doksan gün
içinde ödemek şartıyla kredi kartını iptal etme hakkına sahip olacaktır.
Asgari ödeme
tutarına ilişkin getirilen düzenleme ise: BDDK, Hazine Müsteşarlığı ve Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankasının olumlu görüşü alınarak asgari ödeme tutarını yüzde
30’a kadar artırmaya ya da yüzde 10’a kadar azaltmaya yetkilidir.
Diğer bir önemli
nokta ise temerrüde düşmüş kredi kartı borçlarına ödeme imkânının getirilmiş
olmasıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 31 Mayıs 2009 tarihi itibarıyla ödeme ihtarı çekilmiş,
icra takibi başlatılmış ya da banka tarafından takip olunan krediler grubunda
sınıflandırılmış olan kredi kartları borçları için yeni bir yapılandırmaya
ödeme imkânı getirilmektedir.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Takip olunmayanlar ne olacak?
AHMET YENİ
(Devamla) – Borçluların birikmiş olan bu borçlarını ödeyebilmeleri için tekrar
yeni oranlarla hesaplanmış bir ödeme planı sunulmaktadır. Bu durumdaki kart
hamilleri, yeniden yapılandırmaya ilişkin kanunun yayınlanmasından itibaren
altmış gün içinde bankalara ya da bankaların avukatlarına veya varlık yönetim
şirketlerine, bunların temsilcilerine başvurmaları hâlinde, tasarıda belirtilen
esaslar doğrultusunda, bu imkânlardan istifade edeceklerdir. Kredi kartı
borcunun temerrüde düştüğü tarihteki anapara ve faiz tutarına 31 Mayıs 2009
tarihine kadar geçen sürede makul bir artış uygulanarak ödemeye esas borç
tutarı hesaplanmış olacaktır. Uygulanacak artış oranı Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası tarafından bankaların üç aya kadar vadeli mevduata uyguladıkları faiz
oranlarının ağırlıklı ortalaması esas alınacaktır. Ödemeye esas borcun müracaat
tarihinden itibaren otuz gün içinde ödenmesi durumunda herhangi bir ilave faiz
hesaplanması yapılmayacaktır.
Kredi kartı
hamilinin borcunu taksitle ödemeyi tercih etmesi hâlinde, ödemeye esas borç
tutarı altı ay vade için 1,04, on iki aylık vade için 1,08, yirmi dört ay vade
için 1,18, otuz altı aylık vade için 1,26 katsayısıyla çarpılarak ödenecek
toplam borç hesaplanmış olacaktır. Çıkan miktar ay sayısına bölünerek aylık
taksitler hâlinde ödenmiş olacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biz, borçlu olan bu insanlarımıza çıkış yolunu
açmakta, bu imkânlardan yararlanmalarına imkân ve fırsat vermekteyiz. Burada
belirlenen oranlar, tüketici kredi faiz oranlarına mümkün olduğu kadar yakın
tutulmuştur. Borçluların yeniden ödeme sıkıntısına girmelerinin engellenmesi
hedeflenmiştir. Borçluların ödeme planını imzalaması hâlinde, borç icra
takibine konu olmuş ise takip dava masraf ve harçlarının tamamı, kanuni vekâlet
ücretlerinin ise belli bir oranı borçlu tarafından ödenecektir.
Yaptığımız bu
düzenleme, öncelikle kredi kartlarının daha rasyonel olarak, amacına uygun bir
şekilde kullanılmasına, kredi kartlarının anapara ve faiz borçlarının yeniden
yapılandırılmasıyla, giderek artan takipteki kredi kartı sorununun çözümüne
katkı sağlayacaktır.
Yapılan bu
düzenlemenin kendi çerçevesi dışında muhakkak başka getirileri de olacaktır. Bu
sistemi işletmek zorundayız. Diğer ekonomik mekanizmalarımız da bu sorundan
ciddi anlamda etkilenmektedir. Bankacılık sektörü bunların başında gelmektedir.
Bu yapılandırma, bankacılık sektörümüzün gelecek yıllarda daha güçlü, daha
verimli bir şekilde işleyişine aracı olacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu tasarıyı ele alırken, sorunun bir tarafında
bulunan, yasayla önemli ölçüde ilişkisi olan ve yaşanan bu duruma rağmen kredi
faaliyetlerini daha da geliştirerek ilerleyen bankacılık sektörümüze de
değinmek istiyorum. Bugün itibarıyla dünyada ve ülkemizde yaşanan gelişmelerle
Türk bankacılığının eskiye kıyaslanamayacak kadar ne denli güçlendiğini,
krizler karşısındaki işleyişlerine nasıl devam ettiklerini hep birlikte
görmekteyiz. Bu gelişmelerde iktidarımızın payının ne kadar büyük olduğunu
herkes takdir etmektedir. Mali piyasalarda, borsa ve para piyasalarımızda
dengeleri nasıl koruduğumuzu, krizler ve riskler karşısında nasıl tedbirli
olduğumuzu hep birlikte müşahede etmekteyiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; dünya finans sisteminde yaşanan tüm olumsuzluklara
rağmen, Türk bankacılığı geçtiğimiz altı buçuk yıllık zaman içinde sürekli
olarak büyümeye devam etmiştir. Türk bankacılık sektörünün, geçtiğimiz 2008
yılında 733 milyar TL’lik bir aktifle gayrisafi yurt içi hasılasından
aldığı pay yüzde 77 seviyelerine çıkmıştır. Bu süre içinde Türk bankacılık
sektörümüzdeki aktif kalitesi önemli ölçüde iyileşmiştir. Geçmişe göre
bankalarımızın öz kaynakları çok daha güçlendirilerek Türk bankacılık ve finans
sektörü yaşanan global krizden önemli ölçüde etkilenmeden
kurtulmuştur.
Bildiğiniz üzere,
geçmişte sadece iç siyasetimizde yaşanan küçük bir hareket, olumsuz bir
dalgalanma bankaların batmasına, para ve mali piyasalarımızda olağanüstü
olumsuzluklara sebep olmaktaydı. Bu olumsuzluklar neticesinde, birçok insanımızın
canı yanmaktaydı. Bu olumsuz gelişmeler neticesinde, sektörde güven ortamı ve
istikrar kalmamıştı. Artık, bunların hiçbirisi olmamaktadır çünkü tüm ekonomik
dinamiklerimiz güçlendirilmiş, her türlü tedbir ve koruyucu önlem zamanında
alınmıştır; kriz senaryolarına, fırsatçı ve olumsuz düşünenlere mahal
verilmeden, ülkemiz ekonomisi yükselen bir yolda ilerlemektedir.
Biz, bir tarafta,
insanımızın mali sıkıntılarına ciddi ve kararlı çözümler getirirken, yıllardır
dokunulmamış, kangren hâline gelen birçok meseleye de el atmaktayız. Yapılan ve
getirilen teşvik paketlerimizle kamu ve özel alanda ortaya konulan birçok
yapılarla sanayi ve ticaretimiz daha da gelişmektedir. Organize sanayi
bölgelerimizle, duble yollarla, iletişim ve ulaşım
için yapılan tüm teknolojik gelişmelerle, mali ve hukuki anlamda getirdiğimiz
kolaylıklarla, vergi indirimleriyle tüm insanımıza daha rahat yaşamanın, daha
umutla çalışmanın yolunu açmaktayız. Hiçbir iktidarın yapamadığı işleri bizler
başarıyla yapmış bulunmaktayız. Toplu konut inşaatlarımızla birçok insanımızın
ev sahibi olma hayalini gerçekleştirdik. Bu imkânları yine uzun vadeli
ödemelerle kira öder gibi ev sahibi olma imkânlarını sağladık.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Yeni, bir dakika ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayınız.
AHMET YENİ
(Devamla) - Unutulmamalıdır ki, geçmiş dönem iktidarlarından kucağımıza
bırakılan birçok borcu sildik ve temizledik. Çiftçilerimize, esnafımıza yeniden
imkânlar sağladık. Aynı şekilde SSK ve BAĞ-KUR prim borcu olanlara ödeme
imkânı, ödeme kolaylığı sağlamış olduk.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bunların hepsi ciddi anlamda maliyetler getiren
işlerdir. Sözde değil, gerçekten somut icraatlar ortaya konmaktadır.
Günübirlik, ayaküstü yapılan siyasetle değil, boş vaatlerle değil, özellikle
orta ve uzun vadede kalıcı, gelecek dönemler için hizmet veren, ülke
menfaatlerini düşünerek hizmet etmekteyiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bizim gayemiz; Türkiye’nin standartlarını
yükseltmektir. Bizim amacımız, ülkemizi her alanda medeniyetler seviyesinin
üstüne çıkarmaktır.
Bu yaptığımız
düzenleme insanımızın faydasına olmuştur.
Hepinize saygılar
sunuyorum. Kanunun hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Esfender
Korkmaz.
Sayın Korkmaz,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet
Halk Partisi adına, Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, benden önce konuşan Hatiple ilgili izninizle, onun sözleriyle
ilgili bir tamamlamada bulunmak istiyorum. Değerli Hatibin çıkış yolu olarak
tarif ettiği bu yasa tasarısı acaba AKP’nin yasa tasarısı mıdır yoksa
bankaların yasa tasarısı mıdır?
Değerli
arkadaşlar, eğer AKP’nin yasa tasarısı olsaydı benden önce konuşan Değerli Hatibi
yalnız 7 kişi dinlemezdi.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Çok doğru Hocam.
ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) - Değerli Hatibi yalnız 7 kişi dinledi AKP’li ama beni 15 kişi
dinliyor.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Başbakan kızacak bunlara.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – 7 de AKP…
ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Demek ki 7’nin üzerine bir 7 daha ilave edildi arkadaşlar. Böyle,
kanun çıkarılmaz arkadaşlar. Böyle, millete yardımcı olamazsınız. Böyle,
tüketiciyi koruyamazsınız.
VAHİT KİRİŞCİ
(Adana) – Bağırma Hocam, bağırma!
ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Bağıracağım da, daha da ileri gideceğim çünkü AKP milletvekilleri
görevini yapsın. Gelsin, kanun tasarısı çıkarıyorsa, kanun çıkarıyorsa; gelsin
kanun çıkarmada kendi tasarılarının arkasında dursunlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli
arkadaşlar…
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Kendileri inanmıyor tasarıya.
ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Kendileri neden inanmıyor? Çünkü bu tasarı bankaların tasarısıdır.
Bu tasarı içerisinde yer alan 5 teklif daha var; 2’si benim teklifimdir, 1’i
Milliyetçi Hareket Partisinin teklifidir, 1’i Ensar
Öğüt’ün teklifidir. Bu tekliflerle ilgili bu tasarıda en ufak bir alıntı yok. O
teklifler usulen bu metnin içine, bu kitabın içine konulmuş ama en ufak bir
alıntı yok.
Arkadaşlar, biz
kanun çıkarıyoruz; muhalefeti, iktidarı -Türkiye'nin bir sorunu var- bunu
birlikte çıkaralım. E, niye peki… Biz geçen sene, bir sene önce bir kanun
teklifi verdik, dedik ki: “Bu faizler böyle giderse mağdur sayısı artacak.”
Geçen sene 16 Temmuzda verdim. Peki, niye bir senedir bunu dikkate almadınız
da, mağdur sayısı 2006 başında 650 bindi, bir kanun getirerek bunların borçları
düzenlendi ama yeniden 875 bine çıktı?
Arkadaşlar, demek
ki bu tasarı sizin tasarınız değil, bankaların tasarısı. Bankaların tasarısı
olduğu nereden belli? Bakın arkadaşlar, bankaların alacakları, kredi
kartlarından dolayı, dört ay önce yüzde 6,52 idi, bugün 8,75’e çıktı. Bankalar
panikledi. Ne yaptılar paniklediler? Apar topar bu tasarıyı getirdiler. Bu
tasarı tüketiciye, kredi kartı kullanana çözüm getirmiyor, yalnızca geçici bir
idareimaslahat getiriyor. Onun için, bu kanunun birçok maddesinin değişmesi ve
kredi kartı mağdurları lehine bunların dönüştürülmesi gerekiyor.
Değerli
arkadaşlar, bir defa, sorunlara temel noktalardan yaklaşmamız ve… Biz kanun
yapıyoruz. Kanunlar temel prensipleri düzenler. Şimdi biz, kredi kartı
mağdurlarına burada çözüm getiriyoruz; faizleri, yalnızca mağdur olanların
faizleri düşürülüyor. 42 milyon kredi kartı var, 9 milyon insan var ki yalnızca
asgari ödemede bulunuyor. Peki, bunlar ne olacak arkadaşlar? Yani kanun, her
altı ayda bir, mağdur çıktıkça, her yılda bir mağdurlar sokağa döküldükçe mi
değişecek? Neden temel prensipleri değiştirmiyoruz?
Değişmesi gereken
en temel prensip faizdir arkadaşlar. Bir defa, sadece kredi kartları faizi
değil, bütün faizler, Türkiye’de âdeta ekonomik istikrarı bozan, ekonomik
istikrar için risk yaratan faizlerdir. Şimdi, arkadaşlar, bankalara karşı her
ülkede, her hükûmet çekingen davranır. Neden çekingen
davranır? Çünkü bir banka iflas ederse panik yaşanır, herkes mevduata hücum
eder, panik yaşanır; hükûmetler bu panikten korkar.
Aslında bunun psikolojik etkileri de çok önemlidir. Onun için, bütün dünyada
-dikkat ederseniz- bankaların iflasına, bankaların zor duruma girmesi sorununa
karşı hükûmetler hassas davranır. Türkiye’de de 2001
yılında, dikkat edersek, böyle oldu. Bankalar bu hassasiyeti, hükûmetlerin bu iyi niyetini kötüye kullanıyor. Bugün
Türkiye’de bankalar bu kanunu da kötüye kullanıyorlar.
Şimdi, bakın,
eğer bankalar zora girerse ekonomide panik olur. Ama bugün 6,5 milyon insan
işsiz. Türkiye’de bankalar elli bir tane fabrikayı satışa çıkarmış. Reel sektör daha zor durumda. Reel sektörün iflası, reel
sektörün zora girmesi, reel ekonominin daralması, ekonomide bunların etkileri
geç ortaya çıkar. Geç çıktığı için hükûmetler hep
bankalara üşüşürler. Onun içindir ki, Sayın Başbakan “Kredi kartı mağduru yok,
borçlusu var.” dedi ve âdeta suçladı.
Şimdi,
arkadaşlar, Sayın Başbakan kredi kartı borçlusunu suçlarsa banka ne yapar?
Bakın, örneğini vereyim. Banka ne yaptı? Bankalar Birliği Başkanı bir zat,
aynen okuyorum, diyor ki: “Bizim gibi insanlar…” Ben hep kredi kartı
mağdurlarına sahip çıkmaya çalıştım. Bizim partimiz sahip çıkmaya çalıştı ve
özellikle Genel Başkanımız, altı aydır “Kredi kartı mağdurlarının sorunlarının
çözülmesi gerekir.” diye her platformda, her zeminde konuşuyor.
Şimdi, buna
karşılık Sayın Başbakan eğer “Kredi kartı mağduru yok, borçlusu var.” der ve
bunları ahlaksızlıkla itham ederse, Bankalar Birliği Başkanı da şöyle der: Herkese…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Öyle bir şey yok Sayın Hocam, öyle bir şey yok. Nereden çıkardınız
onu?
AHMET YENİ
(Samsun) - Hocam ayıp oluyor.
ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Ayıp değil.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Öyle bir açıklama yok, lütfen…
ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Açıklaması da var, açıp da gösterelim. Herkese…
AHMET YENİ
(Samsun) – Hocam, bundan daha güzel şeyler bekliyoruz.
ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Peki, arkadaşlar, “Kredi kartı mağduru yok, borçlusu var.” demedi
mi?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– O tamam, onu söyledi.
ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Evet, “Ama bunu zorlayanlar ahlaksızdır.” demedi mi?
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Öyle bir şey yok, hayır.
ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Dolaylı yoldan dedi.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Lütfen Hocam… Öyle bir şey yok.
AHMET YENİ
(Samsun) – Size yakışmıyor bu sözler.
ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Şimdi, Bankalar Birliği Başkanı şöyle diyor: “Herkese böyle körü
körüne sahip çıkmayalım.” Yani “herkes” dediği kredi kartı
mağduru. Bunlara körü körüne sahip çıkmayın… Şimdi Bankalar Birliği
Başkanı, bir milletvekili olarak örneğin bana diyor ki: “Körü körüne sahip
çıkma.” Şimdi, bu hangi terbiye sınırlarına girer, hangi ahlak sınırlarına
girer?
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Kim söylüyor onu?
ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Bankalar Birliği Başkanı söylüyor.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Netleştirelim Hocam.
AHMET YENİ
(Samsun) – Dava aç Hocam.
ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Neden söylüyor? Çünkü Hükûmet yüz
veriyor, çünkü Hükûmet, bankaların lobisi ne derse
onu yapıyor. Hükûmet benim dediklerimi yapsın,
bakalım Bankalar Birliği Başkanı böyle ukalaca konuşabilecek mi? Ne diyor:
“Politika yapmak için konuşanlar var.” Bak, bak… Arkadaşlar, ya, bizim işimiz
politika yapmak. Eğer Bankalar Birliği Başkanı “Politika yapmak için
konuşuyorlar.” diyorsa o zaman bu düzeni yeni baştan yapmamız lazım arkadaşlar,
yeni baştan değiştirmemiz lazım.
AHMET YENİ
(Samsun) – Değiştirin Hocam.
ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Gelirsiniz buraya 350 milletvekili, değiştiririz; 14 kişiyle
değiştiremezsiniz!
AHMET YENİ
(Samsun) – Bankalar Birliği Başkanı İş Bankasının Genel Müdürü Hocam.
BAŞKAN – Sayın
Yeni… Sayın Yeni…
Karşılıklı
konuşmayalım arkadaşlar, lütfen…
ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Mevzuatı, Bankacılık Yasası’nı değiştirmemiz lazım.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, diyor ki: “Herkes işini yapsın.” Neden Bankalar Birliği böyle
konuşuyor? Çünkü bankacılık lobisi hâkim Türkiye’ye. Bizim bu lobiyi kırmamız
lazım. Biz halk adına hareket ediyoruz, biz toplum adına hareket ediyoruz. Bu
lobiyi kırmamız lazım. Bunun için Bankacılık Kanunu’nu değiştirmemiz lazım,
bunun için bankaların böyle yüzde 500 spekülatif faiz
almasının önüne geçmemiz lazım.
Şimdi, bu spekülatif faiz Anayasa’ya aykırı, açıkça aykırı arkadaşlar.
Bakın ben size ispat edeyim neden aykırı? Şimdi, Merkez Bankası son bir yıl
içerisinde gecelik faizleri yarı yarıya düşürdü. Ne yaptı? 8,75’e düşürdü.
Bankaların kullandıkları yani gecelik borç verme faizlerini 11,25’e düşürdü.
Şimdi, arkadaşlar, buna karşılık, aynı Merkez Bankası kredi kartları faizini 12
Haziranda yüzde 50,88 ilan etti. Yahu şimdi hani bu gecelik faizler referans
faizdi? Hani Merkez Bankası piyasada faizleri düzenlemekte, bu nedenle referans
faiz açıklıyordu. Peki, kendisi kredi kartı faizini 50,88 ilan etti aynı gün.
Böyle haksızlık olur mu arkadaşlar, böyle düzensizlik olur mu?
Bakın, başka
söyleyeyim. Şimdi, kredi faizlerine gelelim, bakın, kredi faizlerine bakalım:
Şimdi, taşıt kredileri faizleri yüzde 21 senelik ama aynı zamanda yüzde 4 de
dosya faizi alıyorlar yani aldığınız toplam üzerinden yüzde 4 faiz daha
alıyorlar, bu da dosya parası. Yahu arkadaşlar, bu gizli faiz değil mi? Ayrıca
bir de 800 lira para alıyorlar, bireysel kredilerde de ayrıca 800 lira
alıyorlar.
Başka örnek
vereyim: Şimdi, diyelim ki konut kredisi kullandınız. Konut kredisi 100 bin
lira istediniz değil mi, banka sizin elinize 94 bin lira veriyor. Peki, nerede
bunun gerisi? 2 bin lirası komisyon parası. Bakın arkadaşlar, hem faiz alıyor
hem de 2 bin lira komisyon alıyor. Dünyanın neresinde böyle bir düzen var
arkadaşlar? Peki başka… 3 bin lira ekspertiz alıyor.
Şimdi, kendi gönderdiği, bir ev için, bir konut için gönderdiği ekspertizin
parasını, kendi memurunun parasını konut alandan tahsil ediyor, 3 bin lira da ekspertiz parası alıyor. Sigorta, şu bu; 100 bin lira
alırsanız elinize 94 bin lira geçiyor. Şimdi, burada gizli faiz yok mu
arkadaşlar? Şimdi, burada, siz, konut kredisi faizleri yüzde 25’tir diyebilir
misiniz? Hesaplarsanız yüzde 28.
Arkadaşlar,
bakın, benim bu söylediklerimin hepsi tek tek
sorulmuştur ve hepsi değerlendirilmiştir ve size arz ediyorum, yani bu işe
çözüm getirelim diyorum.
Bakın, başka bir
örnek vereyim: Şimdi, bankalar Merkez Bankasından yüzde kaçla para alıyorlar?
Yüzde 11,25’le, değil mi? Bunun bir kısmını… Bir maliyet var, üzerine onu da
koyarsak yüzde 12 eder. Şimdi, açın bankaları, işletme kredisi faiz oranları
aylık yüzde 3, senelik yüzde 43 eder. Arkadaşlar, Merkez Bankasından bir banka
yüzde 12 maliyetle para alıyor, işletmelere yüzde 43’le satıyor, yani yüzde 350
kâr ediyor. Bu durumda reel sektör ile finans sektörü arasında bir denge olur
mu? Bir denge olur mu?
Arkadaşlar, onun
için, 2008’in son çeyreğinde bankacılık sektörü yüzde 9 büyüdü, reel kesim,
sanayi sektörü yüzde 10 küçüldü. Şimdi, böyle istikrar olur mu yahu? Böyle
istikrar olur mu arkadaşlar?
Şimdi, reel
sektör ile finans sektörünün arasındaki bu dengesizlik varken hiçbir planlama,
hiçbir program, hiçbir politika ekonomide istikrarın yeniden sağlanmasını
sağlayamaz, yeniden sağlanması için bir araç olarak kullanılamaz.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, Türkiye’de bankaların aldığı yüzde 50,88 değil mi kredi
kartı faizleri? Brezilya dışında dünyada en yüksek faizi bizim insanımız
ödüyor. Yunanistan’da senelik yüzde 9-10, Meksika’da yüzde 7,5, Amerika Birleşik
Devletleri’nde yüzde 12,47 kredi kartları faizleri.
Şimdi,
arkadaşlar, niye dünyada bizim milletimiz en yüksek faizi ödesin? Sebebi ne?
Sebebi, bankalar kartelleşmiş, bankalar piyasayı ve ülkeyi yönetiyor. İddia
ediyorum bunu.
Bakın, şimdi,
yüzde 12’yle kullandıkları kaynağı eğer kredi kartı sahibine yüzde 50,88’le
satıyorlarsa bu ne demektir? Bu, bankaların yüzde 500 kâr etmesi demektir.
Şimdi, sanayi sektörü yüzde 20 kâr edince seviniyor. Ya, yüzde 500 kâr ederse
bankalar, sanayi ayakta kalır mı? Yani yüzde 11’le aldığı parayı sanayi
sektörüne yüzde 43’le satarsa o sanayi ayakta kalır mı? Sanayi ayakta kalmazsa
6,5 milyon işsiz sayısı 10 milyona çıkmaz mı? Niye bunların hesabını yapmıyoruz
arkadaşlar? Niye bunlara çözüm getirmiyoruz?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Hocam, siz temerrüt faizinden bahsediyorsunuz. Yüzde 20 bugün
ticari işletme kredilerindeki faiz oranı.
AHMET YENİ
(Samsun) – Hocam, yüzde 43’ü biz görmedik.
ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Efendim, yüzde 3, aylık, pazarlık yoluyla düşürebiliyorlar.
AHMET YENİ
(Samsun) – Hocam, 43 yok, yok.
ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, kredi kartı faizlerine gelelim.
Arkadaşlar, kredi kartı faizlerine gelelim. Yüzde
Şimdi, Türkiye’de
9 milyon insan asgari ödemede bulunuyor. Çünkü kredi kartı olan, bir defa,
gecikme faizine girdi mi kurtuluş yok, tuzağa düştü demektir. Ve bunlar 9
milyon. Bugün biz 875 bin kişinin işini çözüyoruz, evet, peki bu 9 milyon ne
olacak? Bu sistem devamlı mağdur üreten bir sistem. Gelin
biz bu sistemi değiştirelim, gelin bu kredi kartı faizlerini yüzde 25’e
indirelim arkadaşlar. Yüzde 25’e indirirsek yine bankalar yüzde 100 kâr edecek.
Yüzde 100 kâr etsin, yüzde 500 etmesin. Gelin bunları yüzde 20’ye -hatta-
indirelim de kalıcı olarak bir çözüm olsun. Biz bir yıl önce bu kanun teklifini
getirdik, maalesef sizlerin oylarıyla reddedildi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Korkmaz.
ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, son olarak ben size Anayasa’nın 167’nci
maddesini hatırlatmak istiyorum.
AHMET YENİ (Samsun) – Hocam, ülkeye sermaye lazım.
ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) - Anayasa’nın 167’nci maddesi piyasaların denetimini düzenliyor ve
aynen şöyle: “Devlet, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının
sağlıklı işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alır; piyasalarda
fiilî veya anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmeyi önler.” Yirmi bir
bankanın yirmi biri de en yüksek orandan faiz alıyor. Bu kartelleşmedir. Yirmi
bir bankanın aldığı faiz kullandıkları kaynağın yüzde 500’üdür. Eğer bankalar
yüzde 500 kâr ediyorsa, bu, piyasa düzeninin bozulmasıdır, bu, istikrarın
bozulmasıdır. Sizleri, Millet Meclisini, yüce Meclisi ve tüm toplumu Anayasa’ya
uymaya davet ediyorum, başta Hükûmeti davet ediyorum.
Saygılar sunarım.
(CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Korkmaz.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Yılmaz Tankut.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 411 sıra sayılı
Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarı ve Tekliflerinin geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, hepinizin malumu olduğu üzere, kredi kartları, bankaların ve bazı
finansman kuruluşlarının müşterilerine verdiği, anlaşmalı POS cihazı bulunan
alışveriş noktalarında ödeme amaçlı yapılan harcamaların aylık olarak bankaya
tek seferde ya da taksitlerle ödenmek zorunda olunduğu, nakit paraya alternatif
bir ödeme aracıdır. Alışverişlerde nakit para taşımayı ortadan kaldırmasının
yanında kullanım kolaylığı da bulunan kredi kartı ülkemizde kullanılan en
yaygın tüketici finansman araçlarının başında gelmektedir.
Ülkemizde ilk kez
kredi kartı kullanımı 1968 yılında başlarken, bugün itibarıyla kırk milyonu
aşkın kredi kartı bulunmakta ve bu rakamla Türkiye, Fransa’dan sonra Avrupa’da
kredi kartı kullanımının en çok olduğu ikinci ülke konumunda olup yapılan
harcamalar bakımından da Avrupa üçüncüsü durumundadır.
Kredi kartları
-az önce de ifade ettiğim gibi- sadece nakit ödeme aracı olarak kullanılması
düşünülmüş olup yerinde ve doğru kullanıldığı zaman tüketicilere büyük
kolaylıklar sağlayan bir işleve sahiptir. Ancak bugün ülkemizde küresel kriz
çıkmadan çok önce de AKP İktidarının ekonomideki vizyonsuz
ve üretime dayalı olmaktan ziyade tüketime ve borçlanmaya dayalı ekonomi
anlayışı neticesinde vatandaşlarımızın büyük bir kısmı sahip oldukları kredi
kartlarını amacı dışında kullanmak mecburiyetinde kalmıştır.
AKP İktidarının
aldatıcı ve oyalayıcı, beceriksiz yönetimiyle birlikte küresel krizin de
tetiklemesiyle ekonomideki görülmemiş daralma ve işsizlikteki yükseliş, bugün
ve önümüzdeki günlerde, vatandaşlarımızın içinde çırpındıkları bireysel ve
kredi kart borcunu ödeme konusunda çok büyük sıkıntılar yaşadığını ve
yaşayacağını da apaçık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Nitekim, 2008 yılının
başında kredi kartıyla ilgili takipteki müşteri sayısı 1 milyon 86 bin iken
tasarının madde gerekçelerinde de belirtildiği gibi bu sayı Nisan 2009
itibarıyla 1 milyon 914 bin, yaklaşık 2 milyona ulaşmış bulunmaktadır.
Yine benzer
şekilde, Aralık 2008 itibarıyla takipteki 2,4 milyar olan kredi kartı alacakları
tutarı yaklaşık yüzde 43’lük bir artışla 3,4 milyar TL’ye yükselmiştir.
Dolayısıyla, bugün maalesef, sokaktaki her 3 kişiden 2’si kredi kartı ya da
başka bir borcun altında ezilmektedir. Diğer taraftan, milyonlarca kredi kart
borçlusu, yaşanan ekonomik kriz, gelirlerinin azalması ve kredi kart
alacaklarına uygulanan yüksek oranlı faizler nedeniyle borcunu asgari tutarda
ödeyerek ötelemekte veya hiç ödeyemeyerek adli takip tehdidi altında
bulunmaktadır.
Gerek ekonomik
sıkıntı ve gerekse yüksek miktardaki kredi kartı borcu nedeniyle insanların
cinnet geçirip ailelerini katletmeleri, intihar etmeleri, komşularının
çocuklarını kaçırıp soygunlar yapması gibi toplumsal travmaların
çok yüksek bir seviyeye ulaşması bugün çok vahim bir tablo olarak hepimizin
önünde durmaktadır. Bu acı tablo karşısında artık insanlarımızın başta kredi
kart borçlarını minimum seviyede ödeyerek ve her defasında biraz daha
yükselterek âdeta suni teneffüslerle bitkisel hayatlarını uzatmaya
çalışmalarına da son yedi yılda ülkeyi bu hâle getirenlerin daha fazla kayıtsız
kalmamalarının lazım geldiğini buradan bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
AKP İktidarının
sahte ve sanal tablolar çizerek yönettiği Türkiye’de bugün vatandaşlarımız
biriken borçlarını ödemekte zorluk çekerken bazı yetkisiz kişi ve kuruluşların
borçlu vatandaşlarımızın bu durumundan faydalanmaya çalışarak yüksek oranlı
faizlerle kredi kartı borcunu taksitlendirip haksız kazanç sağlayarak tefecilik
yaptıkları da acı bir gerçektir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Başbakan Erdoğan 3 Kasım 2002 seçimlerinin akabinde
“Üç yıl içerisinde tüm sıkıntılarımız ortadan kalkacak.” sözünü vermişti. Bugün
AKP İktidarının yedinci yılı tamamlanmak üzeredir. Yani Başbakanın
sıkıntılarımızın sona ermesi için vermiş olduğu üç yıllık zaman dilimi sözünün
üzerinden tamı tamına dört koca yıl geçmiş bulunmaktadır. Buna rağmen, AKP’nin
sözünü yerine getirmesi için aziz milletimiz 2002 yılında büyük bir Meclis
çoğunluyla AKP’yi tek başına iktidara getirmekle de yetinmemiş ve 2002 genel
seçimlerinin akabinde 2004 mahalli seçimleri, 2007 genel seçimleri ve
nihayetinde de 2009 mahalli seçimlerde de büyük bir sabırla yine yetkiyi AKP
İktidarına vermiştir. Ancak, ne yazık ki milletimizin büyük bir ümit ve
sabrıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi ve yerel yönetimlerde iktidar yetkisini
verdiği AKP, millete verdiği sözü yerine getirmemiştir. Yedi yıllık tek başına
AKP İktidarında milletimizin sıkıntıları ortadan kalkmamış, merkezî ve yerel
yönetimlerin kaynaklarını paylaştığı yandaşlarının dışındaki bütün vatandaşlarımızın
sıkıntıları azalmamış, aksine, ülke ekonomisi ve toplumsal yapımız telafisi
imkânsız yaralar almıştır.
AKP, tek başına ülkeyi yönettiği bu uzun iktidarı döneminde
uyguladığı dış politikayla millî menfaatler yerine uluslararası yönlendirmeleri
esas alması bakımından teslimiyetçi, siyasi politikalarla üniter
ve ulus devletin temellerini sarsacak uygulamaları bakımından yıkıcı, sosyal ve
kültürel politikalarla Türk milletinin kültür ve medeniyet anlayışı yerine çok
kültürlü bir anlayışla bölücü özellikleriyle dikkat çekmiştir. Ekonomide de benzer anlayışıyla bu politikalarına paralel olarak
Türkiye’nin ekonomisini yabancılaştıran, rekabet gücünü azaltan, işsizliği
artıran, satın alma gücünü düşüren, Türk milletini yoksullaştıran ve gelir
dağılımını bozan adaletsiz ve güçsüz bir yönetim sergilemiştir.
AKP Hükûmeti, 57’nci Hükûmet
döneminde uygulamaya konulan ekonomik programın odaklandığı bankacılık
sisteminin güçlenmesi, enflasyonun düşmesi ve kamu açıklarının azalması
alanlarındaki başarının o dönemde ortaya konulan ekonomik programlar sonucu
olduğunu da bir türlü görmemiştir, görmediği gibi de inkâr yoluna gidip, sanki
kendi başarısıymış gibi hareket ederek toplumumuzu da aldatmaktan
çekinmemiştir. Dolayısıyla, kendi dönemlerinde ortaya çıkan sorunların farkını
ve ayrı bir ekonomik program gerektirdiğini de ne yazık ki kavrayamamıştır. Bu yüzden de cari işlemler açığının küresel krizden önce kronik
hâle gelmesi, ithalat bağımlılığının artması, istihdam yaratmayan büyüme,
işsizliğin fazlalaşması, toplumun ancak borçlanarak ihtiyaçlarını
karşılayabilir hâle gelmesi, halkın satın alma gücünün düşmesi gibi konularda
çareler geliştirememiş ve programlar da üretememiştir ve maalesef, özet olarak
AKP İktidarı siyasi emellerine uygun ve hiçbir teorik ve uygulama tabanı
olmayan ekonomik politikalarla yoksulluğu ve yolsuzluğu artırmak suretiyle,
âdeta yağmacı bir zihniyetle hem devleti hem milleti aşırı ölçüde borçlandırmış
ve Türk milletinin sadece bugününü değil, ne yazık ki geleceğini de ipotek
altına aldırmıştır.
Diğer yandan,
Türk Telekom, TÜPRAŞ, Tekel dâhil diğer KİT özelleştirmeleri ve dolaylı vergi
artışlarıyla AKP Hükûmeti çok önemli kaynaklar da
elde etmiştir. Ancak AKP bunları da iyi değerlendirememiş ve cumhuriyet
tarihinde hiçbir hükûmete böylesine büyük bir kaynak
nasip olmamışken AKP döneminde kamu yatırımları düşmüş, kamu çalışan sayısı da
azalmıştır.
Bütün bunların
yanı sıra işsizlik, yoksulluk artmış, esnaf ve sanatkâr işyerlerini kapatmış,
köylü köyünde geçinemediği için şehirlere göç etmek zorunda kalmış ve sanayi
işletmeleri durmuş, toplu işten çıkartmalar en yüksek seviyelere ulaşmıştır. Bu
husus ekonomi bilimiyle de açıklanamayacak bir olay hâline gelmiş ve Sayın
Başbakanın “nereden nereye” edebiyatıyla toplumumuzun içerisine düştüğü
çaresizlik, acı tecrübeler ışığında gözler önüne serilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte bütün bu acı gerçekler
ve sıkıntılar karşısında, hatırlanacağı üzere, kredi kartı borçlarını ödeme
kolaylığı getirmek suretiyle milyonlarca vatandaşımızın mağduriyetini bir nebze
de olsa giderebilmek amacıyla ve bu sorunu çözüme kavuşturabilmek için
Milliyetçi Hareket Partisine mensup milletvekili arkadaşlarımızla birlikte
geçtiğimiz ocak ve şubat aylarında kanun teklifleri vermiş idik. Tekliflerimizde borçların ödenebilir bir tutara dönüştürülerek
taksitlendirilen anapara ve faiz tutarlarının netleştirilmesi gerektiğini
belirtmiştik.
Yine, kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla kendisine dönem
sonu borcunun ödenmesi için ihtar çekilmiş, haklarında icra takibi başlatılmış
veya -altını çizerek önemle belirtmek istiyorum- borcunun asgarisini ödeyen
veyahut da temerrüde düşmüş olan kredi kartı borçlularının altmış gün
içerisinde ilgili kredi kartı veren kuruluşa müracaat edebilmesine imkân
sağlanmasını da vermiş olduğumuz tekliflerimizde dile getirmiştik. Ayrıca, yıllık faizin de yüzde 18 olarak kabul edilerek
istendiğinde yirmi dört aya kadar taksitlendirilmesini de teklif etmiştik.
Ancak bu tekliflerimiz maalesef Hükûmetin getirdiği
tasarıyla birleştirilmesine rağmen Komisyonumuzda kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, defalarca da belirttiğimiz gibi, bugün kredi kartlarına
vatandaşlarımızın aşırı borçlanmasıyla meydana gelen bu tablo gerçekten de hiç
iç açıcı bir tablo değildir. Bu alanda özellikle son yıllarda oluşan
başıbozukluk ve denetimsizlik sonucu birden fazla kart hamili olmak ise asla
normal bir durum değildir. Bankaların, her ne pahasına olursa olsun, hemen
herkese ve her bireye birden fazla kart satma çabası, şu an yaşanan sorunlara zemin
hazırlayan en önemli sebeplerden birisidir. Dahası, gelir düzeyiyle uyumsuz
yüksek limitler sunulması, yine satın alma gücüne ters orantılı, ülke
gerçekleriyle örtüşmeyen, tüketimi özendirici, reklam, tanıtım ve pazarlama
çalışmaları da sonuçta bu olumsuz tabloyu oluşturan çok önemli faktörler
olmuştur.
Komisyon
görüşmelerinde de ifade ettiğimiz gibi bu tasarı, değerli arkadaşlar, gereken
düzeltmeler yapılmadan kanunlaşırsa kesinlikle kredi kartları mağdurlarına
değil, az önce Değerli Hocamızın da ifade ettiği gibi âdeta işporta
tezgâhlarında kredi kartı dağıtarak vatandaşlarımızın sıkıntılarını istismar
eden bankalara hizmet edecek olan bir yasa olacaktır.
Değerli
arkadaşlar, peki, bütün bu ekonomik sıkıntı ve kredi kart borçlarının ödenemez
hâle gelmesi, kendiliğinden, piyasanın kendi şartları içerisinde mi oluşmuştur?
Elbette ki hayır. Ülkeyi yedi yıldır tek başına
yöneten Hükûmetin sorumluluğu ve kusuru hiç yok
mudur? Bize göre, bu zamana kadar ve bugün yaşanan sorunların mimarı ve
sorumlusu Hükûmetin ta kendisidir. 2000’li yıllardan
itibaren ama özellikle son yıllarda hızla artan kart sayısıyla birlikte
sorunlar da katmerleşmiş, çığ gibi artmış ve bugün bu çığın altında ne yazık ki
milyonlarca vatandaşımız kalmış bulunmaktadır. Kredi kartıyla ilgili yaşanan ve
yaşanmakta olan mağduriyetlerin, bu temelde yükselen ferdî cinnetlerin, ailevi
ve sosyal buhranların hemen her gün görülmesine rağmen, Hükûmet,
zamanında gerekli tedbirleri almaktan kaçınmış ve maalesef çok gecikmiştir.
Şimdi, atılmak istenen adım ise geç kalmış olmakla birlikte, eğer -az önce de
ifade ettiğim gibi- bu hâliyle yasalaşırsa milyonlarca mağdurun beklentisine,
feryadına cevap vermekten çok uzak olarak çıkartılmış olan bir kanun olacaktır.
Başbakan
Yardımcısı Sayın Babacan’ın dediği gibi, bu sistem, ekonomik faaliyetlerin de
kayıt altına alınmasına katkıda bulunmaktadır ancak ne yazık ki aynı kredi
kartlarının kayıt dışı finansal hareketleri de beraberinde getirdiği
bilinmektedir. Etkin bir denetim mekanizması kurulamadığı için “sanal
tefecilik” dediğimiz hadise hâlen yaygın olarak ne yazık ki kullanılmaktadır.
Kontrol edilemeyen bu tefeciliğin artmasında ise insanlarımızın büyük
sıkıntılar içine düşmesinin, yani çok ciddi manada ödeme zorluğu yaşamalarının
da etkisinin olduğu acı bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır. Diğer bir
ifadeyle, değerli arkadaşlar, denize düşen yılana sarılır misali,
vatandaşlarımızın, kurtuluşu tefecilerde bulur hâle gelmesi oldukça düşündürücü
olup Hükûmetin bundan gereken dersi mutlaka çıkarması
lazımdır. Dolayısıyla, bu tasarı bu hâliyle kart mağdurları için değil de sanki
rantiye için çıkartılmış bir kanun gibi kabul
edilecektir.
Bakınız değerli
arkadaşlar, hemen bütün tüketiciler yıllardır, bugüne kadar kart ücretlerinin
yüksek olmasından yakınmışlar, tüketici dernekleri bu konuda yıllardır mücadele
vermişlerdir. Yargıya taşınan birçok dava tüketiciler lehine sonuçlanmış,
yıllık kart ücretleri iptal edilmiştir. Hâl böyle iken tasarının bir ayağını
oluşturan kart ücretleri konusunda Hükûmet
temsilcilerinin anlaşılması mümkün olmayan inadıyla, artık bankaların haksız
olarak aldığı yıllık kart ücretleri üstüne üstlük tasarıda yükseltilmek
suretiyle güvenceye alınmaktadır veya güvenceye alınmak istenmektedir. Yapılan
hesaplara göre, bu şekilde tüketicinin cebinden her yıl fazladan 2 milyar lira
alınmış olacaktır. Bu durum ise, soygun olarak adlandırılan uygulamayı Hükûmetin ve yasama organının marifetiyle güvence altına
almakla eş anlamlı demektir.
Değerli
arkadaşlar, biz elbette ki ülke ekonomisine, yatırımlara hizmet eden bankalara,
finans kuruluşlarına karşı değiliz ama burada, gerçekten milyonlarca
insanımızın mağduriyetini de göz önüne alarak onların bu mağduriyetlerinin de
giderilmesine hizmet edecek yasaları hepimizin çıkartma mecburiyeti olduğunu
ben düşünüyorum.
Yine ayrıca,
Komisyonda, değerli arkadaşlar, asgari ödemesini yapanların da tasarının
kapsamına alınması için önerge vermiş idik fakat maalesef bu önergemiz de kabul
edilmeyerek banka temsilcilerinin görüşleri doğrultusunda AKP milletvekilleri
el kaldırmak suretiyle, kimlerin temsilcisi olduğunu Komisyonda da
göstermişlerdir.
O yüzden de şimdi
buradan iktidar partisinin pek olmayan değerli milletvekillerine soruyorum ve
ellerini vicdanlarına koyarak cevap bulmalarını istiyorum: Sizler kimlerin
vekili ve temsilcilerisiniz değerli arkadaşlar? Finans ve sermayenin mi yoksa
16 milyon oy aldığınız ve büyük bir kısmı bugün yokluk ve yoksullukla boğuşan
insanlarımızın mı vekilisiniz?
Eğer bu tasarının
kapsamı genişletilmeden, sadece icra ve temerrüde düşmüş borçlular için ödeme
kolaylığı getirilerek bankaların tahsil edemediği 3,4 milyar TL'nin tahsilatına hizmet edercesine bu tasarıyı oylarsanız,
elbette ki sıkıntı içerisinde didinen vatandaşlarımızın değil, faizlerle
onların kanını emen finans merkezlerinin vekilleri olursunuz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; netice olarak, reçetesi Ankara dışında yazılmış
ekonomi politikalarının kurbanı olan vatandaşlarımız şu anda çok ciddi
sıkıntılar içerisindedirler. Hayatının hiçbir döneminde bir gemiciği olmayan,
tutunabildiği bir sandalcığı ise batırılan Ahmetler, Mehmetler, Ayşeler ve
Fatmalar terk edildiği denizin üzerinde nefes alma çabası içerisindedirler.
Bankalardan ve Hükûmetten beklenen ise bu çabaya
köstek olmak değil, destek olmaktır.
Sayın milletvekilleri,
var olan ve sözde çözüm amacı güdülen bu sorun bir anda ortaya çıkmamıştır ve Hükûmetin uygulamada ısrar ettiği yanlış ekonomi
politikaları bugün ülkemizi maalesef yangın yerine çevirmiştir. İşte, o
politikaların sonucudur ki her gün fabrikalar kapanmakta, işsizlik çığ gibi
artmakta, tabiidir ki bir dilim ekmeğe muhtaç hâle gelen milyonlarca insanımız
çare aramaktadır. Bu dramatik süreçte kimi insanımız intiharı tercih etmekte,
kimi aileler boşanmayı çare olarak görmekte, kimileri ise çocuklarını sokağa
terk etmektedirler. Cinnetin egemen olduğu bu dönemlerde cinayet, hırsızlık,
kapkaç, soygun ve boşanma gibi sosyal olaylara artık gazetelerin üçüncü sayfası
bile yetmemektedir değerli arkadaşlar. Daha geçtiğimiz günlerde Adana’da 8
insanımızın hayatına mal olan cinnetin sebebi hepinizin malumudur. Ülkemiz
genelinde de hemen her gün benzer haberlerle sarsılmaktayız.
Bütün bunlar
görmezden gelinerek sırf örgütsüz ve güçsüz olduğu için milyonların feryadının
duyulmamasının ama sayıca bir elin parmağı kadar olan ancak Hükûmet
üzerinde etkin güce sahip rantiyenin sesine kulak
verilmesinin sebebi nedir acaba? Krizin silindir gibi ezdiği milyonlarca
insanımızın yıllardan beri beklediği yasayı, haftalardır “Kart mağdurlarına
müjde.” şeklinde servis edip umutlarını sömüren bu Hükûmetin,
krizi teğet geçmenin ötesinde fırsata dönüştüren ve kazancına kazanç katan rantiyenin taleplerini yerine getirmesinin hikmeti sebebi
nedir acaba? Hani siz kimsesizlerin kimi olacaktınız? Hani siz garip ve
yoksullardan yanaydınız?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tankut, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
YILMAZ TANKUT
(Devamla) – Peki, bu durumda adaletiniz nerede? Kalkınmanız kimler için
gerçekleşmektedir?
Sayın
milletvekilleri, geliniz, bu yanlış işten vazgeçiniz ve milyonlarca kart
mağdurunu da kapsayacak şekilde verilen ve verilecek önergelerle bu tasarının
gerçek amacına uygun olarak kanunlaşmasına katkı koyunuz, yaralı vatandaşımıza
merhem olunuz, yarasına tuz basmayınız ve vicdan gemisini terk etmeyiniz
diyorum.
Bu duygu ve
düşüncelerle sözlerime son verirken, yasanın bu hâliyle geçmesine rıza
gösterilmemesini temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Sayın Nezir Karabaş.
Buyurun efendim.
DTP GRUBU ADINA
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Banka
Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı üzerine Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, 20 milyonun üzerinde kişiyi ilgilendiren, 44 milyon sayısına
ulaşmış kredi kartları üzerinde konuşuyoruz bugün. Her kesimden, her yaştan,
her meslekten Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını ilgilendiren, Türkiye’de
yıllardır intiharlara, aile facialarına neden olan bir konuyu tartışıyoruz.
Daha önceki hatipler dile getirdi. Kredi kartlarıyla ilgili bugüne kadar tüm
siyasi partilerin kanun teklifleri oldu, araştırma önergeleri verildi. Tabii
partimiz adına da kredi kartları faizlerinin indirilmesiyle ilgili 4822 sayılı
Kanun ile Değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’a geçici
2’nci madde eklenmesiyle ilgili bir teklif verilmişti ve bu teklif “Kredi
kartları faizleri hazine borçlanma faizinin 2 katından fazla olamaz. Bugüne
kadar tahakkuk eden borçlar nedeniyle altı ay içinde kredi kartı sahiplerinin
başvurması hâlinde faiz oranları yeniden hesaplanır ve bir defaya mahsus olmak
üzere on iki taksite bölünür.” şeklinde içeriği olan bir teklifti. Ancak Hükûmet, bugüne kadar, verilen kanun tekliflerine,
araştırma önergelerine, 20 milyonun üzerindeki vatandaşı ilgilendiren ve
vatandaşın beklenti içinde olmasına rağmen, sessiz kaldı.
Meclisin kapanmasına
günler, hatta saatler kala alelacele bu tasarı Komisyona getirildi. Komisyonda
muhalefet milletvekilleri, bizler, bu yasanın aciliyetini
belirttik. Ancak çıkarılacak bu tasarının, banka kartlarıyla
ilgili düzenlemenin önemini ve hassasiyetini de belirterek, tüm bunlara rağmen,
aciliyete rağmen sağlıklı bir tasarı ve sağlıklı bir
çözüm isteniyorsa bir alt komisyon oluşması ve tatilden sonra hemen, bu
konunun, tüm yönleriyle bu sorunun çözümü için alt komisyonun da çalışmaları
sonucunda karar verilmesi gerektiğini söyledik ancak Hükûmet
bu yasanın aciliyetini gerekçe göstererek bir iki
saatlik görüşme sonunda, muhalefet partilerinin kanun tekliflerini, değişiklik
önergelerini de dikkate almayarak tasarıyı Komisyondan geçirdi ve bugün de
Genel Kurula indirdi.
Şimdi, bir
sorundan bahsediyoruz, kredi kartları sorunu ve bu sorunun milyonlarca insanı
ilgilendirdiğini söylüyoruz. Peki, eğer ortada bir sorun varsa bu sorunun
temelleri, esasları konulur, bunlar tartışılır ve bunların kesin çözümüne
kavuşturulması konusunda da yasa çıkarılır. Peki, kredi kartlarına baktığımız
zaman temel sorunlar nelerdir? En önemli, hem kredi kartları borçlusunun hem
Meclisin hem dışarıya, bugün dünyaya baktığımız zaman, diğer ülkelerin
uyguladıkları kredi kartı faizlerine baktığımız zaman en temel sorun kredi
kartlarına uygulanan faizdir. Eğer bu Mecliste faizlerle
ilgili, faiz miktarıyla ilgili bir tartışma yürütmeyeceksek, eğer bununla
ilgili bir çözüm bulmayacaksak bu sorunun çok kısa bir süre sonra, yıllar
değil, belki altı ay sonra, tekrar yüksek kredi kartları faizi ve yine kredi
kartı borçlusunun bir şekilde asgarisini ödeyerek veya kredi kartını bir
borçlanma aracı olarak kullanarak bu sorunla karşılaştığını göreceğiz ve yine
karşımıza gelecek.
Yine, en önemli
sorunlardan biri asgari ödemedir. Sayın milletvekilleri, hem tasarının
gerekçesinde hem şu anda Sayın Babacan yok, Komisyonda kendileri dile getirdi:
Vatandaş, kredi kartı borçlusu kredi kartını bir ödeme aracı olarak değil, bir
borçlanma aracı olarak kullanıyor. Doğru, herkes buna katılıyor, bizler de
katılıyoruz. Peki, biz, kredi kartını bir ödeme aracı olarak kullanmayı, bir
borçlanma aracı olmaktan çıkarmayı nasıl sağlayabiliriz? Bu konuda en önemli
değişiklik asgari ödemeyle ilgili yapılabilir. Siz, vatandaşa, gidip kredi
kartıyla alışveriş yapıp veya nakit çekebilirsin, onun vadesi geldiğinde yüzde
20’sini ödeyip diğerini öteleyebilirsin… Ve yine bankalar her gün, hiçbir
sınırlama olmadan televizyonlarda, gazetelerde, gündelik yaşamda reklamlar
yapıyor, otuz altı aya varan taksitlendirmelerle kredi kartı sahiplerine, kredi
kartı borçlularına alışveriş yapma imkânı tanıyor. Peki, siz bunu, eğer kredi
kartını bir gündelik kullanım aracı olarak kullanmak istiyorsanız, bir
borçlanma aracı olmaktan çıkarmak istiyorsanız başta yapılması gereken
düzenleme asgari tutarla ilgili, asgari ödemeyle ilgili değişiklik yapmaktır.
Şimdi, bankalar, komisyona bu tasarıyı getirirken bankaların
çıkarı kadar tüketicinin de, banka kredi kartı borçlusunun da çıkarlarını
düşündüklerini söylediler ancak en önemli sorun asgari ödemeyken ve bu konuda
asgari ödemeyi ödeyip diğer borçları çeviren milyonlarca insan varken bu
tasarıda kredi kartı asgari tutarını yüzde 10’a kadar düşüren bir öneri de
vardı. Nitekim, muhalefet partisinin muhalefeti
sonucu bu yüzde 20 ile 40 arasına çekilmek üzere değiştirildi. Ancak, biz bunun
bir çözüm olmayacağını söylüyoruz. Bankalar, yarın öbür gün, tekrar kredi kartı
borçlusunun daha fazla işlem yapmasını ve borçlanmasını sağlamak için bunu
asgari düzeyde -her ne kadar yüzde 20 ile 40 arasında tutsanız bile- asgari
ödemeyi yüzde 20 civarında tutacaktır. Onun için, en azından bugün,
başlangıçta, asgari ödemenin asgari yüzde 40 civarında tutulması gerekiyor ve
kademeli olarak da bunun kaldırılması gerekiyor. Eğer kredi kartları bir
borçlanma değil ödeme aracıysa asgari ödemeyi süreç içinde kaldırmak gerekiyor.
İnsanlar, cebinde
para taşımak yerine kredi kartından alışverişini yapar ve ay
başında da gider, parasını öder. Fakat siz, bankalar aracılığıyla,
hiçbir denetim koymadan her gün televizyonlarda reklam yapıyorsanız, eğer
kaldırım üzerlerinde her vatandaşa, yaşlıya, gence, öğrenciye ve ailenin
neredeyse tüm fertlerine -20 milyonun üzerinde kart sahibi var- herkese
dağıtıyorsanız, siz bunun bir ödeme aracı olarak işlem görmesini
denetleyemezsiniz, siz bunun bir borçlanma aracı olarak vatandaş tarafından
kullanılmasını engelleyemezsiniz ve sonuçta, bugün yaşandığı gibi milyonlarca
insan mağdur olur ve bu insanlar toplumsal bir kaosla
yüz yüze gelir, intiharlara kalkışır ve aile faciaları yaşanır.
Şimdi, yasada en
önemli düzenlemelerden biri de kredi kartı ücretidir. Bankalar
kredi kartına astronomik, gerçekten vicdansız bir şekilde faiz uyguluyorken,
gecikme faizi uyguluyorken, müşteriyle yapılan işlemde, otuzla kırk yedi gün
arasında faizsiz hesabında işlem yapan esnaf parasını hesabında tutmak veya
peşin çekmek istiyorsa yüzde 2 ile 3 arasında bir faiz uyguluyorken bir de
ayrıca kredi kartı veriyorum diye kredi kartı ücreti almasının hiçbir şekilde
mantığı yoktur. Bunun tek mantığı şudur ki nitekim Komisyonda bankalar
dile getirdi: Milyonlarca vatandaşa kredi kartı dağıtıp kredi kartı, hiç
kullanılmıyor olsa bile veya çok az şekilde kullanılıyor olsa bile kredi kartı
dağıtımı veya satışı üzerinden bankalara bir kazanç sağlama aracı hâline
getirilmek isteniyor. Eğer bankalar verdikleri kredi kartlarının önemli bir
kısmının hiç işlem yapılmadan tutulduğunu veya çok cüzi işlemler yapıldığını
iddia ediyorlarsa -ki bu doğrudur- o zaman kaldırım üzerlerinde kredi kartı dağıtmak
yerine, gerçekten kredi kartına ihtiyaç duyan, bunu bir ödeme aracı olarak
kullanan… Bankaların da “Kredi kartını verdim, bir harcama yaptım ama bunu
kredi kartı borçlusu kullanmadığı için ben zarara uğruyorum.” demesinin yolu
böyle kesilir. Yoksa siz zaten çok astronomik rakamlarla hem kredi kartı
kullanıcısına, borçlusuna faiz uyguluyorken, işlem yaptığınız kredi kartı
üzerinden esnafa uzun süre parasını bankada tutma veya yüksek faiz uyguluyorken
bir de ayrıca “Ben kredi kartı dağıttım, onun için harcamasını da sizden,
vatandaştan, kredi kartı borçlusundan alıyorum.” demenin mantığı yoktur. Bu
tasarının 1’inci maddesinin ve geçici 6’ncı maddesinin çıkarılması gerekiyor.
Tabii, iktidar
adına konuşan Hatip şunu dile getirdi: “Bizler bir taraftan kredi kartı
borçlusunu, vatandaşı düşünmek, diğer taraftan da bankaları düşünmek
zorundayız.” dedi. Evet, tabii ki bankalarımızı da düşünmek
durumundayız ama bizim, çıkardığımız yasalarla, hiçbir denetime tabi tutmadan,
vicdan ölçüsüne vurmadan bankaların milyonlarca vatandaştan dünyanın hiçbir
yerinde uygulanmayan gecikme faizi, kredi kartı kullanımından kaynaklı kredi
kartı bedeli ve benzeri paraları almasının ve kaldırım üzerinde kredi kartı
dağıtarak “kredi kartı ücreti” adı altında haksız gelir elde etmesinin de önünü
almamız gerekiyor. Buna bankaları koruma adına hiç kimsenin hakkı
yoktur. Bankaları koruma adına, vatandaştan hak edilmeyen bir ücretin, bir
paranın alınmasına kimsenin hakkı yok.
Bu tasarıdaki en
önemli eksikliklerden ve mutlaka çözüm bulunması ve bu Genel Kurulda
değiştirilmesi gereken bölümlerden biri şudur: “İhtar çekilmiş veya icra takibi
başlatılmış kredi kartı borçluları…” diyoruz. Ve 900 bine yakın bu durumda olan
kredi kartı borçlusu var. Ama, bizler de biliyoruz,
iktidar partisi de biliyor, bankalar da biliyor, herkes de biliyor ki
milyonlarca, kendisine ihtar çekilmemiş, icra takibi başlatılmamış ama
aylardır, yıllardır kredi kartının -tek bir kredi kartının değil, kullandığı
birçok kredi kartının- sadece asgarisini ödeyerek borcunu çevirenler var.
Peki, bir yasa
tasarısı neden getirilir? Komisyona gelecek, iktidar, muhalefet bunun üzerinde
konuşacak, tüketici birlikleri gelecek, Genel Kurula inecek bu yasa ve siz bu
yasayı çıkaracaksınız bir çözüm için, kesin bir çözüm için. Ha, ne olabilir?
Bugün gündemde olmayan, bugün hesaplamadığınız, yarın bir değişiklik olduğu
zaman gelir o yasada değişikliğe gidersiniz. Ancak önümüze
gelmişken biz yarın, bugün hakkında icra takibi başlatılmış veya ihtar çekilmiş
sayının kat be kat üzerine önümüzdeki çok kısa sürede çıkacak aynı kredi kartı
borçlusuyla karşılaşacağımızı bile bile burada yasa
çıkarıyorken, sadece ihtar çekilmiş olanı veya icra takibi başlatılmış olanı
gündeme almak, bu konuda bir değişiklik yapmak “hele bir bakalım, idare edelim,
yarın öbür gün düşünürüz.” deme anlamına geliyor ve ne yazık ki tasarının bu
şekilde hazırlatılması, bizi Hükûmetin, kredi kartı
borçlusunu, 20 milyonun üzerindeki vatandaşı, zor durumda olan milyonlarca
kişiyi düşünmediği, bankaları, bankaların taleplerini öne aldığı düşüncesine
sevk ediyor. Biz bu tasarıyla böyle düşünmek zorundayız, iktidar partisi
böyle düşünmüyor olsa bile. Eğer bugün bu tasarı bu şekilde gelmişse bizim,
Tüketiciler Birliğinin, kredi kartı borçlusunun farklı düşünmesi, farklı değerlendirme
yapması mümkün değildir.
Şimdi, onun için
biz bu tasarı burada tartışılıyorken, bu yasa Genel Kuruldan çıkacaksa mutlaka
ihtar çekilmiş ve icra başlatılmış kredi kartı borçlusu dışında kredi kartı
borcu bulunan ki nitekim biz bu yasa tasarısının 30/5/2009
tarihinden itibaren uygulanacağını söylüyoruz. O tarihe kadarki kredi kartı
borçlularına uygulanacağını söylüyoruz. Onun için, bugün kredi kartı
borçlularının tümünün eğer 30/5/2009 tarihinden
itibaren alacaksak, o tarihte borcu bulunan herkes ya borcunu ödememiştir veya
kredi kartının asgarisini veya bir kısmını ödemiş, diğer borcu kalmıştır. Bu
yasa tasarısında tüm kredi kartı borçlularının, eğer isterlerse borçlarını
yapılandırmalarını düzenlemeliyiz.
Yine kredi kartı
faizlerini mutlaka makul bir seviyeye çekmeliyiz. Sayın Bakan Komisyonda dile
getirdi. “Dünyanın her yerinde kredi kartı faizleri mevduat faizlerinden,
tüketici kredileri faizlerinden ve diğer benzeri faizlerden farklı olur.” diye
dile getirdi; doğrudur, katılıyoruz. Dünyanın her yerinde kredi kartları faizi
diğer faizlere göre yüksek olur. Ama dünyanın hiçbir yerinde kredi kartları
faizi tüketici kredilerinin 2-3 katı, bankaların Merkez Bankasından kullandığı
mevduat kredilerinin 4 katı olmaz. Onun için bir an önce bu
konuda Sayın Hasip Kaplan’ın, 4822 sayılı Kanunla
Değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Kanunu’nda değişikliği de dikkate
alarak “Kredi kartı faizleri hazine borçlanma faizlerinin 2 katından fazla
olamaz.” diye bir düzenleme getirilmesi ve kredi kartları faizinin makul, kabul
edilebilir, vicdanın kabul edebileceği bir seviyeye çekilmesi gerekiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
efendim, konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan.
Sayın milletvekilleri,
bankalarımızın da müşterisine, kredi kartı borçlusuna yaptığı her işlemde “Ben
nasıl daha fazla para alabilirim, nasıl daha fazla gelir elde edebilirim?”
mantığından, çıkarcı mantıktan, neredeyse bazı uygulamalarda tefeci mantığına
kadar uzanan bir mantıktan vazgeçmeleri gerekiyor. Yoksa hiç kimsenin, hiç
birimizin bankaların işleyişini, yani sıkıntıya girmesini isteme gibi bir
talebimiz de bir düşüncemiz de yok diyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Gruplar adına
konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahsı adına Rize
Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Grupları temsilen
arkadaşlarımız çeşitli konulara değindiler. Ben bu konulara girmeden, biraz istatistiki bilgilerle öncelikle sizleri bilgilendirmek,
mevcut durumu bir tespit etmek açısından ve geleceğe de ışık tutması açısından
bu bilgileri sizlerle paylaşmakta fayda görüyorum.
Şu anda, Türkiye
genelinde toplam olarak bütün kredileri alt alta yazarsak kullanılan toplam
kredi miktarı 361 milyar TL. Bu 361 milyar TL’nin içerisinde 118,7 milyar
bireysel kredi toplamımız var. Bu bireysel kredi toplamının içerisinde yaklaşık
34 milyar, küsurlarını kaldırırsam 34 milyar lira civarından da kredi kartı
limitleri var. Yine bu rakamın içerisinde 34 milyara yaklaşık eş değer miktarda
da 34,7 milyar liralık da ihtiyaç kredisi var.
Toplam şu ana
kadar bankalar tarafından dağıtılmış kredi kartı miktarı 43 milyon adet, ama
bunların içerisinde aktif olarak kullanılan, yani fiilî, cebimizde bulunan ve
bu cebimizdeki kredi kartlarıyla alışveriş -küçük- büyük- yapılanların toplamı
yaklaşık 25,6 milyon adet.
Bugün itibarıyla
3,3 milyar TL’lik takipte olan kredi kartı bedeli var. Bu 3,3 milyar takibe
geçildiği tarihteki faizleriyle birlikte, yani bunun içerisinde doksan günlük
faiz uygulamasını nazarı itibara alırsanız, yaklaşık yüzde 13-14’lük kısmını
düşerseniz 2,8 ile 2,9 milyar TL civarında toplam takibe düşen ve adet olarak
da 1 milyon 914 bin adetlik kredi kartı miktarı var.
Şimdi, bunları
rakamsal olarak, bu istatistikleri takipteki kredi kartlarının beher adedine
intikal ettirmiş olursak yani yaklaşık 2,8 milyarı 1,9 milyon adetle bir hesap
edersek beher kredi kartı başına ortalama 1.500 Türk liralık kredi kartı
limitine göre takip olduğunu hep beraber görmüş oluruz.
Şimdi, bir başka
rakam daha vereceğim. Bu da aslında son derece önemli yani insanlarımızın
hadiseye bakışını veya limitlerinin büyüklüğünü, küçüklüğünü hesap etmeden
gündeme getirirken… 102 milyar TL’lik kredi kartı limitimiz var,
ceplerimizdekilerin toplam limiti ama bu ay itibarıyla söylediğimiz ne kadar?
Yaklaşık 34 milyar liralık kredi kartı tutarımız var. Yani nereden bakarsanız
bakın limitlerimizin maksimum üçte 1’ini kullanıyoruz. Mesela
Türkiye'nin en büyük bankalarından bir tanesinin kredi kartı limitine baktığım
zaman, bankanın kendi kredi kartı limiti toplam 3,9 milyar TL ama bugüne kadar
kullanılan maksimum kredi kartı miktarı 819 milyon TL yani orada neredeyse
beşte 1’ini -10 bin lira limitli olan insan maksimum 2 bin liralık limitini-
kullanıyor demek.
İşte, buradan
yola çıkarak şu anda kredi kartları noktasında, takibe düşmüş alacaklar noktasında
aslında ödeme güçlüğü çeken insanların zaten satın alma güçlüğü içerisinde
olduğunu çıkartmak çok mümkün. Bir tane, iki tane, üç tane,
dört tane, beş tane kart alarak, beşer yüz liralık, biner liralık limitlerle,
bu limitleri böyle çarkın içerisinde çevirmeye çalışan hatta bunların
birçoğunda kendi imkânları yokken bu imkânlarının yerine maalesef eş dost,
ahbaplarını da kendilerine kefil yapmak suretiyle bu anlamda onları da
sıkıntıya sokan insanlarımızın sayısının fazlalığı maalesef ortada. Hatta sizlere
iki tane çok önemli örnek vereceğim, bunları bizatihi bankalardan aldığım
veriler olarak söylüyorum: Özellikle 2008 yılı ve 2009 yılının başında
dünyadaki genel ekonomik krizle birlikte başlayan bu furyanın içerisinde, kredi
limitleri dolan birçok firma kendi bünyesinde çalıştırdığı insanları, 50 kişi,
100 kişi, 150 kişi, neyse, onların normal bordrolarını nazarı itibara alarak,
onları bankalara müracaat ettirerek, onların adına bin liralık, 1.500 liralık,
2 bin liralık limitli kredi kartları alarak bu kredi kartlarındaki değerleri
kullanmak ve aslında kredi kartı kullanıcısının değil, bir başka birisinin
kullandırmış olduğu krediden dolayı o insanları mağdur duruma düşürdüğü
muhakkak ve bana geliyor ki bu 1,9 milyon adetlik… Yani toplam 750 bin
kişinin içerisinde bu rakam maalesef hiç de azımsanmayacak rakam. Dolayısıyla,
kredi kartını kullanan insanlarımızın ısrarla unutmaması gereken bir şey var:
Kredi kartı bir kredi aracı değildir, bir ödeme aracıdır. Ödeme aracını
kullanırken kendi adınıza olmayan, bir başka birisinin adına kullandığınız
kredinin, hani Anadolu’da çok güzel bir laf vardır “Paran çoksa kefil ol,
vaktin varsa şahit ol.” misali, gereksiz bir kefaletten dolayı kendi kendinizi
mağdur etmenizin hiçbir anlamı yok demektir.
İkinci bir nokta, bunu Komisyon sırasındaki toplantıda da gündeme
getirmiştim: Bakın -birçoğunuz seyretmiştir- özellikle geçtiğimiz yıl
içerisinde birçok insanımız Kapalıçarşı’da kuyumcuları gezerken bir kuyumcudan
kredi kartıyla altın satın alması, hemen ondan sonraki bir başka kuyumcuya
bozdurması, hatta bazı kuyumcularla karşılıklı anlaşma yapmak suretiyle, satın
aldığı yerde tekrar o altını o kuyumcuya satmak suretiyle yeni bir kredi aracı
olarak bunu kullandığını gördük. Burada iki gayeli
bir sistem oluşabilir. Bir, limitini yüksek tutmak; iki, eğer elinde
tutabiliyorsa, işte, bu altının spekülatif iniş
çıkışlarından kâr elde etmek gibi değerlendirmelerle kullanmaya kalkılıyor.
Hâlbuki kredi kartı böyle bir araç değil.
Bakın, az evvel
size rakamları verirken özellikle iki tane rakamın altını çizdim. Birincisi ne?
Kredi kartı limitimiz. Ne kadar? 34 milyar. Peki, bunun yanında şu anda
tüketiciler olarak ihtiyaç kredisi kullandığımız ne kadar? Yaklaşık o kadar,
34,6 milyar. Peki, ihtiyaç kredisi kullanırsak bunun toplam faizi ne kadar,
aylık ortalama faizi? Bugüne göre yüzde 2 ama kredi kartını kredi kartı
statüsünde kullanarak, bankaya asgari ödemeyi yaparak üstünü ödeme şekliyle
vadeye bırakırsak ortalama aylık ödediğimiz faiz ne kadar? Yüzde 4,3. Niye
kredi kartını kullanalım? Eğer ortada bir ihtiyaç varsa, bir emtia satın alma
varsa, bir ihtiyacın karşılanması varsa o zaman kredi kartının kullanılması çok
doğru bir tarz değil. Bankalarla anlaşma yapmak suretiyle bunun yerine ihtiyaç
kredisini gündeme getirmek çok daha önemlidir diye düşünüyorum.
Şimdi, burada bir
başka uyarıyı daha yapmakta fayda mülahaza ediyorum: Bakın, aynı mahiyette 2003
senesinde bir düzenleme yapılmış kredi kartlarıyla ilgili, 2006 senesinde de
bir düzenleme daha yapılmış. Bugün 2009 senesindeyiz bir düzenleme daha
yapıyoruz. Yani bu istatistiki veriye bakarsanız “her
üç yılda bir nasıl olsa bir kredi kartı düzenlemesi yapılacaktır” düşüncesiyle
kimse aman ha sakın hareket etmesin. Neden? Eğer biz düzenli olarak “kredi
kartlarında nasıl olsa yarın bir gün bir af daha çıkar” veya “bunların
limitlerine göre faizlerini indiririz, yeni faiz uygulaması gündeme getiririz”
gibi bir düşünceye sahip olursak kendi kendimize hata ederiz.
Ama bugün
özellikle ben bu noktada muhalefetteki, Komisyonumuzda çalışan arkadaşlarımıza
da teşekkür ediyorum aynı gün Komisyona gelip, Komisyondan karar olarak geçip
sıra numarası alarak bugün de gündemde kanunlaşmasına göstermiş oldukları
katkıdan dolayı. Neden? Çünkü biz bu hafta tatile giriyoruz, bir daha ne zaman
geleceğiz? Ekim’de. Önümüzde yaklaşık üç dört aylık bir süre
var ama mağdur duruma düşmüş bu insanların kapılarına haciz memurlarının veya
icra yollarına gidilmesinin en azından bu yaz döneminde önünü kapamak ve o
insanlara da huzurlu ve refah içerisinde bir yaz geçirmek açısından bu kadar
kısa süre içerisinde gündeme getirilmiş olması, bugün kanunlaşmış olması ve
ittifakla kanunlaşarak bu insanlarımıza bu hizmeti sunmuş olmamız hakikaten çok
kayda değer bir konudur. Ancak yine de bu noktada uyarımı tekrar
ediyorum: Bunun, nasıl olsa bir daha yapılacaktır, önümüzdeki dönemde
yapılacaktır, mantığıyla hareket edilmemesi gerektiğini de özellikle
hatırlatmakta fayda görüyorum.
Sonuç olarak şunu
söyleyebiliriz: Bugün içinde bulunduğumuz noktada, insanlarımızın kendi imkânları
doğrultusunda kaynaklarını…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
…ve kredi kartlarını mutlak ve mutlak bir ödeme aracı olarak
kullanmalarını, sakın ha, bir kredi ihtiyaçları varsa bunu tüketici veya
ihtiyaç kredisi olarak kullanmalarının hem onlar hem de ülke ekonomisi
açısından, kredi kartı limitlerinin açılarak Türkiye'de alışverişin kredi
kartıyla yoğunlaşmasının da bizim genel anlamda kayıt içindeki ekonomi
açısından son derece önemli olduğunu ve kredi kartı kullanımının daha da
yaygınlaşmasının hem tüketiciler açısından hem de ekonomimiz açısından çok daha
faydalı olduğunu hatırlatıyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bayramoğlu.
Şahsı adına
Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğlu.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET SERDAROĞLU
(Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Banka Kartları ve Kredi
Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde söz
aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle
belirtmeliyim ki bu konuda 13 Mayıs 2008 tarihinde verdiğim (2/251) esas
numaralı teklifim Sanayi ve Ticaret Komisyonunda bir seneyi aşkın süredir
beklemektedir. Kredi kartlarından ve mevduat hesaplarından yıllık ücret, aidat,
hesap işletim ücreti gibi ücretlerin alınmamasını öngören teklifim dolayısıyla
da iki basın toplantısı yaptım. İç Tüzük 37’ye göre de doğrudan gündeme
alınması önergesi verdim, ancak ne hikmetse, Sanayi ve Ticaret Komisyonu benzer
mahiyetteki teklifimi bu tasarıyla birleştirme gereği duymamıştır. Komisyon
Başkan ve uzmanlarının gündemlerine hâkim olmadıkları, komisyonlarında hangi
tekliflerin beklediğinden haberdar olmadıkları buradan anlaşılmaktadır. İyi
niyetle bağdaştırmadığım bu tavırlarından dolayı, Komisyona üzgün olduğumu
buradan ifade etmek istiyorum. Meclis Başkanlığının da bu konuda gerekli
tedbirleri alacağına inanmaktayım.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; getirdiğiniz tasarıyı müjde gibi filan sunmayın. Bu
tasarıda tüketici düşünülerek değil, bankaların alacaklarının tahsili için
getirilmiş bir tasarı görüntüsü vardır. Tasarıyla 3 milyarlık temerrüde düşmüş,
birçoğu bankalardan varlık şirketlerine geçmiş bir borç yapılandırılmaktadır.
Bu borçlar bankaların zaten umut kestikleri alacaklardır. Şimdi, bankalara bu
alacaklarının bir kısmını tahsil etme imkânı getirmektesiniz. Bu, bir borç
yapılandırması değil, bu bir alacak yapılandırılmasıdır. İktidar, burada,
tüketici ya da millet adına değil, yüzde 50’si yabancıların elinde olan
bankalar adına hareket etmektedir; bankaların tahsil etme imkânları kalmamış
alacaklarını yeniden yapılandırarak bankalara ve varlık şirketlerine büyük bir
iyilik yapmaktadır.
Eğer tüketiciyi
korumak adına hareket edilseydi, etseydiniz, temerrüde düşmemiş, ancak asgari
tutarı taklacı ve tefecilerden alınarak ödenip döndürülmeye çalışılan yaklaşık
12 milyar liralık kredi kartı borcunu da yeniden yapılandırırdınız. Vatandaş, o
karttan çekip bu karta, bu karttan çekip şu karta veya taklacı ve tefecilerden
alıp borcun asgari tutarını yatırarak evine haciz gelmesin diye uğraşmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, asıl sıkıntıda olanlar da bunlardır. Asıl yapılandırılması
gerekenler de bunlardır. Asıl faiz kıskacı altında olanlar da bunlardır. Ama
bunları siz maalesef yapılandıramazsınız. Çünkü sözcülüğünü yaptığınız, yüzde
50’si yabancıların elinde olan bankalar bu borçların yapılandırılmasını
istemezler. Onlar vatandaşın kanını son damlasına kadar emip yüzde 50, 60, 70
faizlerle borcun çoğalmasını isterler. Vatandaşın evinde, iş yerinde nesi varsa
haczedip bin liralık borcu 10 bin, 20 bin lira olarak tahsil etmenin
peşindedirler.
Değerli
milletvekilleri, bankaların korunması noktasında kredi kartlarından alınan
aidatların durumu ise çok daha vahimdir. Durumun ciddiyetini, vahametini
aslında siz de biliyorsunuz ama bilmezlikten geliyorsunuz.
Bankalar kredi
kartı kullanıcılarından “Yıllık ücret, kart aidatı” gibi adlar altında Yargıtay
kararına göre haksız ücretler almaktadırlar. Bu yolla Tüketiciler Birliğinin
hesaplamalarına göre yaklaşık 1,6 milyar TL vatandaştan bankalara transfer
edilmektedir. Tüketici Hakem Heyeti kararıyla, mahkeme kararıyla ya da
bankalarla kavga dövüş ederek bu ücretleri geri alan vatandaşımız vardır.
Bugüne kadar aidat ücreti tamamen haksız, hukuksuz, hiçbir kanunda yeri olmayan
bir şeydi. Şimdi sayenizde bu, yasal hâle gelmektedir. Elinizi vatandaşın
cebine sokarak, vatandaşın cebinden alınacak yaklaşık 1,6 katrilyon liralık bir
parayı bankaların kasasına koymayı burada yasallaştırmaktasınız. Bundan sonra
bankaların kart sahiplerinden alacakları ücretin adı “kart aidatı” değil, “AKP
aidatı” olacaktır. Üstelik belirlediğiniz 35 liralık üst sınır da alt sınır
olarak uygulanacaktır. Çünkü Hükûmetinizce 3.500 TL
olarak belirlenen limite göre 35 liralık aidat üst sınır olarak tespit
edilmiştir. Oysa bankalar süratle limitleri artırarak kart aidatlarını
yükselteceklerdir. Dolayısıyla, üst sınır olarak belirlediğiniz 35 TL havada
kalacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; konu sadece kart aidatlarıyla da sınırlı değildir. Bir
de mevduat hesaplarından alınan “hesap işletim ücretleri” meselesi de vardır.
Sayenizde yasallaşan kart aidatları hesap işletim ücretlerine de emsal teşkil
edecektir. Böylece 2 milyardan fazla bir kaynak daha vatandaşın cebinden
bankaların kasasına hortumlanacaktır. Bütün bunlar sizlerin, evet, sizlerin
sayesinde olacaktır. Komisyonda görev yapan ve oylamalara katılmayan lütfen
kendi milletvekillerinizi dinleyin.
Soruyorum: Yedi
yılda nasıl bu kadar değiştiniz? “Faiz haramdır.” noktasından “yüzde 50’si
yabancıların elinde olan bankaların temsilcisi” konumuna nasıl geldiniz? Ne
oldu da birdenbire bu kadar bankaların kankası
oldunuz? Bu soygunu yasallaştırmaya nasıl ikna oldunuz? Sizi kim ikna etti?
Lütfen… Ayrıca millî görüş çizgisinden “Bırakınız yapsınlar, bırakınız
etsinler.” çizgisine, vahşi kapitalizmin çizgisine nasıl gelindi, anlamak
mümkün değil.
Değerli
milletvekilleri, birçok konuda eleştirilerime katıldığınızı tahmin ediyorum. Şu
söylediklerimi savunacak hiçbir noktanızın olmadığını, getirdiğiniz tasarının
gerçekten elle tutulur bir tarafı olmadığını sizler de bilmektesiniz. Borç
yapılandırması yapacaksanız yapalım. Hatta, temerrüde
düşmüş 3 milyarlık borçla birlikte, samimiyseniz, asgari tutarları ödenerek
çevrilmeye çalışılan 12 milyarlık borcu da beraberce burada yapılandıralım ama
gelin, bu kart aidatı işini bu kanuna sokmayalım. Bu kart aidatının
düzenleneceği yer Tüketicinin Korunması Kanunu’dur. Bu Kanun’u bekleyip orada
düzeltelim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; netice itibarıyla, temerrüde düşmüş 3 milyar lira
bankaların isteğiyle yapılandırılıyor, tüketici de mutlaka bundan faydalanacak.
Ancak, esas sorun, ileriki günlerde, bu miktarın 4 katı olan yani 12 milyarlık
kart borcunun sadece ve sadece asgari tutarını karttan karta aktararak, taklacı
ve tefeciler kanalıyla ödeyebilen kart sahiplerinin başına geleceklerdir. Bugün
3, yarın 12 milyarlık temerrüt ile karşı karşıya kalınacaktır. Bu sebeple, bu
kanun bir adımdır ancak nihai çare değildir.
Biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak diyoruz ki: Gelin, kart sahiplerine nihai çareyi ve
çözümü birlikte bulalım. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kanunu yeterli
bulmamaktayız. Bunun kapsamının mutlaka genişlemesi gerekir. Ayrıca, kart
aidatının yasallaşarak alınmasına yani…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Serdaroğlu.
MEHMET SERDAROĞLU
(Devamla) – Kart aidatının yasallaşmasına yani vatandaşın cebinden haksızca
alınan 1,6 katrilyonun yirmi-yirmi beş bankanın kasasına girmesine kesinlikle
razı değiliz.
Her şeye rağmen,
kanunun desteklediğimiz tarafları da vardır diyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Rize) – Yalnız, konuşmacıları dinlememişsin. Önergeyi verdiğimiz
hakkında bilgiler aktardık.
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Ağyüz, buyurun efendim.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim.
4 kişilik bir
ailenin açlık sınırı 744 TL, asgari ücret 527 TL. Bu aradaki fark, elbette ki
kredi kartlarına hücumu yaratıyor. Asgari ücretin vergi dışı kalmasını
düşünüyor musunuz?
Tüketici kredisi
mağdurları var, çek senet mağdurları var, ayrıca sulama suyu elektrik borcu
faizi altında ezilen mağdurlar var. Bunlar için bir düzenleme yapacak mısınız?
Ayrıca, bir
siyasetçi olarak katıldığınız Abant Toplantısı’na Bolu Valisinin katılmasını
etik buluyor musunuz? Devlet tarafsızlığıyla bağdaştırıyor musunuz?
Yine bir valinin
bir mühendisi kıyafetini beğenmedi diye kovmasını devlet anlayışınızla uygun
görüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ağyüz.
Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Nisan 2009 itibarıyla takipteki kredi kartı sayısının 1 milyon 914 bin olduğu
belirtilmektedir. Şimdi sormak istiyorum:
Takibe düşmeyen
ama özellikle uzun dönem devamlı asgari tutarını ödeyerek borçlarını da
yükselten kredi kartı sahibi olanların sayısı nedir?
Yine, Mayıs 2009
itibarıyla toplam kredi kartı borcu miktarı ile tüketici kredi tutarlarının
ayrı ayrı toplam tutarları nedir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
hâlen temerrüde düşmüş kredi kartı sahiplerinin sayısı elinizdeki rakamlara
göre net nedir? Çünkü BDDK yetkilileriyle Hükûmet
yetkililerinin açıkladıkları rakamlar arasında yaklaşık 1 milyona yakın fark
olduğu basında da, medyada da dile getirildi. Gerçekten bunun doğrusu nedir?
Aradaki fark neden kaynaklanmaktadır? Acaba tefecilerin eline düşerek bu
temerrüde düşmeyen kişilerin sayısı, bu farka eş değer bir sayı olarak
değerlendirilebilir mi?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Özkan…
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Bakan, çeklerle ilgili olarak Türkiye’de çok kaygı
verici bir sorunlar yumağıyla karşı karşıyayız. Yaşanan ekonomik kriz, ekonomik
sıkıntılar ahlaki bir problem olarak değil, ekonomik bir problem olarak çok
ciddi bir şekilde tıkanıklık konusu hâline dönüşmüştür. Bu durum artık bir
ticari ve ekonomik olay olmaktan hızla uzaklaşmıştır, bir insani sorun hâline
dönüşmüştür. Bugün çeklerini ödeyemeyen insanların bir kısmı çeklerini tahsil
edemeyen insanlardır. Çeklerini tahsil edemeyen çek borcunu da ödeyememektedir.
Bu konuda çözümleri bir an önce Meclis gündemine getirmeyi düşünüyor musunuz?
Şu anda, çeklerle
ilgili 2004 yılına kadar gerçekleşmiş 75 bin çek dosyası vardır, Yargıtay
tıkanmıştır, asliye hukuk mahkemeleri çek mahkemelerine dönüşmüştür. 150 bin kadar
çek dosyası da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının önünde beklemektedir. Bu
konuda derhâl bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Aydoğan…
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ekonomide yaşanan
sıkıntı ve sorunun “kriz” diye tanımlanabilmesi için mutlaka bankacılık
sektöründe sorun mu yaşanması gerekiyor? Bu dönemde en çok kâr eden kurumlar
bankalar değil midir? Bankalar kâr ederken reel sektör iflas ediyor, vatandaş
işini kaybediyor, geçinemiyor, kredi kartını ödeyemiyor. Bu düzenleme, ödeme
kolaylığı mıdır, bankacılığın tahsilatı mıdır,
bankaların tahsilatını hızlandırma düzenlemesi midir?
Yine ödenemeyen
kartların her geçen gün arttığı Sayın Bakan tarafından ifade ediliyor. Bu,
ekonominin gelişmişliğinin göstergesi midir?
Yine Sayın
Bakanın ifadesiyle, dünyada da kredi kart faizlerinin normal kredi faizi
üzerinde olduğu ifade edilmekte. Dünyada bu faizlerin net oranı nedir,
Türkiye’yle kıyaslar mısınız?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Çakır...
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
aracılığınızla Sayın Hükûmete sormak istiyorum: Sayın
Başbakanın 13 Mart 2009 tarihinde Eskişehir’de yapmış olduğu bir konuşmanın
alıntısını Anadolu Ajansından aynen okuyorum: “ ‘Kredi kartı mağdurları’
ifadesini kullanıyorlar. En akıllısı bile kullanıyor. Kusura bakmasınlar, kredi
kartının mağduru olmaz. Kredi kartı sebebiyle borçlananlar olur. Kredi kartıyla
borçlananları şöyle bir farklı yere koyuyorum, onlara da dürüst gözüyle bakmam.
Kredi kartı kullanıyorsan fazlasını kullanma. Zaman zaman
bunu yaptılar. Şimdi diyorlar ki: ‘Bunları bağışlayın, affedin, bunun üzerine
çizgi çekin.’ Nasıl çekeceksin? Kart mağduru olmayıp da alın teriyle kazananın
hakkı ne olacak?” Bu ifadem, Sayın Başbakanın Eskişehir’de yapmış olduğu bir
konuşmadan, Anadolu Ajansından alınmıştır. Aradan geçen süre yüz bir gün, bugün
24 Haziran 2009.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Bu süre içerisinde Hükûmetinizin bu
konuyla ilgili bakış açısında bir değişiklik mi olmuştur yoksa bankaların
telkinleri sonucu mu böyle bir kanun teklifini Parlamentoya getirmek durumunda
kaldınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Çakır.
Sayın Arat…
NECLA ARAT
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana
sormak istiyorum: Bankalar yüksek faizlerden bu kadar büyük kâr sağlarken ve
kredi kartlarından aidat alınması mahkeme kararıyla haksız bir uygulama olarak
geçersiz kılınmışken şimdi bu uygulamanın yasalaştırılarak meşrulaştırılmaya
çalışılması hukukun üstünlüğünün çiğnenmesi anlamına gelmiyor mu? Bu durum,
AKP’nin adındaki “A” harfi ile yani “adalet” ile bağdaşıyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hükûmete sormak
istiyorum: AKP iktidara geldiği günden beri evvela bankaların kurumlar
vergisini yüzde 30’dan yüzde 20’ye indirdi. Türkiye'deki bankaların aşağı
yukarı yüzde 45 ile 50 arası yabancı bankaların eline geçti. Bu yabancı
bankalara niye bu kadar avantaj sağlanıyor? Kredi kartı gecikme faizi yüzde
4,71 aylık, yıllık yüzde 56,5. Ama kamu alacaklarına, bu faiz nispetini amme
alacaklarındaki gecikme faizi seviyesine düşürmeyi düşünüyorlar mı?
Ayrıca, bu Abant
toplantılarını kim düzenliyor? Buraya devlet bakanlarının katılması etik midir?
Esas patronu kimdir? Bunu düzenleyen kişinin Türkiye Cumhuriyeti devletiyle bir
sorunu var mıdır? Sorunu varsa Hükûmet seviyesinde
neden buraya katılınıyor?
Bir de bu kredi
kartı aidatı nereden çıktı? Yani durup dururken kim böyle bir buyrukta bulundu?
Bilmiyorum, biraz sonra belki çıkarırlarsa… Yani, bu kadar…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Serdaroğlu…
MEHMET SERDAROĞLU
(Kastamonu) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, bu
borç yapılandırılmasıyla ilgili vatandaşlarımızın bize aksettirdiği, açıklığa
kavuşturulmasını istediği bir konuyu bir örnekle sormak istiyorum.
Vatandaşımızın 4
bin liralık bir kredi kartı borcu vardır. Bu borç icra takibine konu olmuş,
icra yoluyla taksitler hâlinde 2 bin lirası vatandaşımızın maaşından
kesilmiştir. Bu durumda olan, yani haciz işlemiyle karşılaşmış, borcunu ödemeye
başlamış vatandaşlarımız bu yapılandırmadan yararlanabilecekler mi?
Yararlanabileceklerse geçici 5’inci maddeye göre borçlarının yapılandırılması
nasıl olacaktır? Vatandaşımızın borcu hiç icra görmemiş gibi anapara üzerinden
ikinci fıkraya göre hesaplanarak mı yapılandırılacaktır, yoksa icra yoluyla
ödediği 2 bin lira düşülerek kalan miktar üzerinden mi hesaplanacaktır? Bize
göre makul olan, bu durumda olan vatandaşlarımızın anaparalarının ikinci fıkra
uyarınca hesaplanarak yapılandırılması, bulunan miktardan ödenen miktarın
düşülmesi ve kalan kısmının taksitlendirilmesidir. Uygulamaya esas teşkil
etmesi bakımından açıklığa kavuşturulmasını istirham ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanıma
sormak istiyorum: Kredi kartı mağdurları içerisinde çiftçiler de en büyük payı
oluşturmaktadır. Çiftçilerin ürünleri para etmediğinden borçlarını
ödeyememişlerdir, hacizler kapıya gelmiştir. En son örneği de sulama
birliklerinin elektrik borçlarından dolayı su kanallarına su verilememektedir.
Göllerde, ırmaklarda su olmasına rağmen, elektrik olmamasından dolayı çiftçi
tarlasını sulayamamaktadır. Çiftçinin elektrik borçlarını ertelemeyi, yeniden
yapılandırmayı Hükûmet olarak düşünüyor musunuz? Çok
kısa bir zamanda elektrikler açılmazsa ürünler tam olarak yok olacaktır.
Çiftçiler bu konuda görüşlerinizi beklemektedirler.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Doğru.
Son olarak Sayın
Akkuş…
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, kredi kartı ücretleri mutlaka kaldırılmalıdır diyerek
başlıyorum. Çünkü kredi kartı kullandıkça bankaya getiri sağlamaktadır. Yani
kredi kartı başlı başına bir meta değil, bir alışveriş ve ödeme aracıdır. Bu da
bankanın işlemlerini bir makine yardımıyla kolaylaştıran bir araçtır. Bu
durumda banka kartlarından kart ücreti alınmaması için acilen bir çalışma
yapmayı düşünüyor musunuz? İki: Kredi kartının sokak ve kaldırımlarda
pazarlanmasına nasıl bakıyorsunuz? Bu yolla yasal bir şekilde vatandaşın
mağduriyetine katkıda bulunduğunuzun farkında mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakanım,
buyurun.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Soru soran
değerli milletvekili arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Tabii, burada ilk
defa sorulara muhatap oldum, arkadaşlarımız da zamandan istifade etmek için çok
süratli konuştular, bazı notlarımı yeterince alamadığımı biliyorum, ancak bazı
konularda arkadaşlarıma cevap vermek isterim, inceleme ihtiyacı duyduğumuzu da
yazılı olarak arkadaşlarımıza bildireceğim.
Bir defa, bir iki
konuyu genelde konuşulduğu için aktarmak isterim. Bir tanesi, aylık kredi kartı
faizlerinin yüksek olduğu konuşuldu, hatta bir değerli arkadaşımız yüzde
50’lerin üstünde bir rakam ifade etti. Merkez Bankasının son üç aylık ilan
edilen kredi kartı faiz oranı yüzde 3,49’dur yani toplam olarak belki yüzde 41
nokta küsuru yüzde 47’ye yaklaşmaktadır, yüzde 50’nin üzerine hiç çıkmamıştır.
Yüzde 7’lerden üç yılda bu noktaya geldiğimizi ifade etmek istiyorum.
Bir ikincisi de,
yüzde 3,49 ilan edilmekle birlikte bazı bankalar bunun altında da faiz
uygulamaktadırlar. Mesela bir bankanın aylık oranı yüzde 2,75’tir, bir diğer
bankanın aylık oranı şu anda 1,99’dur, diğer bankalar da 3,49’a yakın faiz
uygulaması yapmaktadırlar. Bildiğiniz gibi bileşik faiz de bu konuda uygulanmamaktadır.
Yine milletvekili
arkadaşlarımızın sorduğu soruları kapsayan bir iki rakam daha vermek istiyorum.
29 Mayıs 2009 tarihi itibarıyla -yani bu kanunda uygulama tarihi kabul edilen
30 Mayısa en yakın tarih budur- toplam bireysel krediler 119 milyar Türk
lirasıdır. Bunların içerisinde 85 milyarı tüketici kredileri, 34 milyarı da
kredi kartlarından oluşmaktadır. Mayıs 2009 sonu itibarıyla aktif kullanılan
kredi kartı sayısı 25 milyon 576 bindir. Aynı tarih itibarıyla kredi
kartlarının yüzde 9,4’ü, yaklaşık yüzde 10’a yakını takip hesaplarında
izlenmekte. Takip hesaplarında izlenen kredi kartı sayısı 1 milyon 914 bindir.
Takipteki tutar 3,3 milyar Türk lirasıdır.
Tartışma konusu
olan sözlerden birisini bir değerli arkadaşımız Sayın Başbakanın Eskişehir’deki
konuşmasına atfen önümüze getirdiler, “O konuşmadan şu kadar zaman sonra da bu
konuda bir yasal düzenleme yapma ihtiyacı nereden çıktı?” dediler. Bu ihtiyaç
hem Bakanlar Kurulunun tasarısıyla hem de farklı siyasi partilere mensup
milletvekili arkadaşlarımızın kanun teklifleriyle birleştirilerek Sanayi,
Ticaret Komisyonumuzdan önümüze gelmiş bulunmaktadır. Ancak şu sözün üzerinde
durulması gerekir: Yani “Kredi kartı mağdurları” mı, “Kredi kartı borçluları”
mı? “Kredi kartı borçluları” hem yasal bir tabirdir hem de gerçeğe en uygun
düşmektedir. Bildiğiniz gibi, biz kredi kartlarının kullanılmasını ödeme ve
nakit kullanım aracı olarak kabul ediyoruz, genelde borçlanma olarak kabul
etmiyoruz. Türkiye’de yurttaşlarımızın uyguladığı sistem belki bir kısmı
açısından farklılık gösterebilir ama Ticaret Kanunu açısından da, diğer mevzuat
açısından da genelde kredi kartlarını ödeme ve nakit kullanım aracı olarak
görmek çok daha gerçekçi olmalıdır.
Arkadaşlarımızın
soruları içerisinde BDDK rakamları ile TC Merkez Bankası rakamları arasındaki
fark… BDDK kat sayısını vermektedir, Merkez Bankası da kişi sayısını
vermektedir. Belki bu açıdan bir farklılık ortaya çıkmış olabilir.
Kredi kartlarının
şube dışında pazarlanması şu anda yasaktır; yani hukuken ve fiilen yasaktır.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu da bunun aksine hareket edenlere ceza
kesmektedir.
Takibe düşmeden
kredi kartını taksitlendirerek faiz ödeyen kişi sayısı elimizdeki rakamlara
göre 7 milyon 76 bindir. Yani bunu 7 milyon kabul edebiliriz.
Şu anda üzerinde
çalıştığımız kanun, genel itibarıyla “31 Mayıs 2009 tarihi itibarıyla, ödeme
ihtarı çekilmiş, icra takibi başlatılmış ya da banka tarafından takip olunan
krediler” grubunda sınıflandırılmış kredi kartı borçları için yeni bir ödeme
planına bağlama imkânı getirmektedir. Dikkatinizi çekmek istediğim konu: “31
Mayıs tarihi itibarıyla ödeme ihtarı çekilen, icra takibi başlatılan ya da
banka tarafından takip olunan krediler” grubuna ait bulunmaktadır.
Bir arkadaşımız
-sanıyorum Sayın Özkan’dı- çekle ilgili bir düzenleme yapılıp yapılamayacağını
sordu. Bu görüştüğümüz kanunla ilgisi yok ama çok önemlidir, Adalet
Bakanlığımızın bu konu üzerinde çalışma yaptığını biliyorum.
Sayın Ağyüz ve Sayın Genç kredi kartlarını görüştüğümüz bu kanun
tasarı ve teklifleri içerisinde Abant toplantılarıyla ilgili sorular da
sordular. Konuyla çok yakından ilgisi yok ama Sayın Ağyüz’ün
bu konuda bana soru önergesi verdiğini de biliyorum -buradasınız- evet,
sorunuza çok güzel bir cevap vereceğim, ama arkadaşlarımdan rica ediyorum… Ben
Meclis Başkanlığı da yaptığım için bazı soru önergelerini iade ederdim. İç
Tüzük’ümüzün 97’nci maddesine göre, sadece istişare amaçlı soruların sorulması
Başkanlık tarafından geri çevrilir. Net ve makul sorular olursa, cevabı istenen
sorular olursa bunların hepsine çok açık bir şekilde cevap veririz ama lütfen
istişare amaçlı soru sormayın, İç Tüzük buna cevap vermeyi yasaklıyor.
Değerli
arkadaşlarım, en çok kâr eden bankalar değil mi? Kredi kart faizi yüksek mi?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Bakan, istişare amaçlı değil.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Ben sizinle tartışmak niyetinde
değilim. İç Tüzük’ün 97’nci maddesi istişare amaçlı soru sorulmasının Başkanlık
tarafından kabul edilmeyeceğini söylüyor. Yani istişare amaçlı sorular…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Bakan, soruma cevap vermediniz. İstişare amaçlı değil.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa ) - Müsaade eder misiniz, ben süremi
kullanmak mecburiyetindeyim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Soruma doğru dürüst cevap vermediniz.
BAŞKAN – Buyurun.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Siz de kredi kartlarıyla ilgili
soru sorun, Abant nereden aklınıza geldi? Onun cevabını ben yazılı olarak
vereceğim sizlere.
Değerli
arkadaşlarım, bankalar ve finansman kuruluşlarının güçlü bir yapıya
kavuşturulması Türkiye'nin başarısıdır. 2000 ve 2001 krizlerini yaşadığımız
dönemi hatırlarsak, bunun arkasından bankacılık ve finansman konusunda ne
yapılmışsa bunların çok faydalı ve çok iyi işler olduğunu görüyoruz. Dünyanın
yaşadığı global ekonomik kriz içerisinde de bir
finansman krizinin yaşandığını biliyoruz. Türkiye bugün sağlıklı bir finansman
yapısına kavuştuysa ben bunu, şahsen, başarı olarak görüyorum.
Kredi kartı
kullananların aidat ödemesi konusu, yani 1’inci madde ve onunla bağlantılı olan
geçici 6’ncı maddeye gelince: Bu konuda bir önerge verildiğini veya
verileceğini biliyorum. Genel Kurul bu konuyu nasıl takdir ederse biz ona göre
elbette kabul etme noktasındayız.
Sayın Serdaroğlu, spesifik bir konu
sordunuz. Doğrusu, hemen cevap verebilecek bir noktada değilim. Belki bir hesap
kitap yapmak veya konuyu bilmek gerekir.
Ben, diğer
konularda arkadaşlarımın eksik kalan bir sorusu varsa bunlara yazılı cevap
vermek istiyorum.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Evet,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler…
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) – Sayın Başkan, bir açıklama yapmam lazım.
BAŞKAN – Neyle
ilgili?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) – Sayın Serdaroğlu’nun Komisyonumuz
hakkında söylediği bir hususla ilgili.
BAŞKAN – Buyurun.
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) – Sayın Mehmet Serdaroğlu, Komisyonumuzda
kendisiyle alakalı bir teklifin olduğunu ama bu teklifin bugünkü gündeme
alınmadığından bahsettiler. Doğrudur, haklıdır ancak kendisinin teklifi önümde.
Bu teklif de 4077 sayılı Tüketicilerin Korunması Hakkındaki Kanun’da yapılacak
değişikliği öneren bir teklif olduğu için bu yasada alınmamıştır. O bakımdan,
bir kasıt söz konusu değildir. Kendisine bunu ifade etmek isterim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Tamam
efendim.
Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısını arayacağım: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.53
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.09
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN
(Ağrı)
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 109’uncu
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
411 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın maddelerine geçilmesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi tasarının
maddelerine geçilmesini yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Karar yeter sayısı vardır.
Görüşmelere
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Sayın Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
BANKA KARTLARI VE KREDİ KARTLARI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE 1- 23/2/2006 tarihli ve 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi
Kartları Kanununun 8 inci maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“Kart çıkaran
kuruluşlar, kartın verilmesi anında kart hamilini yeteri derecede
bilgilendirmek ve talep edilmesi halinde, gerçekleştirilmiş işlemlere ait
kayıtları otuz günü geçmemek üzere işlemin mahiyetine uygun bir süre zarfında sağlamakla
yükümlüdür. Yurt dışı işlemlerinde bu süre altmış gün olarak uygulanır. Kart çıkaran kuruluşlar Kanunun 9 uncu maddesinin birinci
fıkrasında belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde üçbinbeşyüz
Türk Lirasına kadar kullanım limiti tahsis ettikleri kredi kartları için otuzbeş Türk Lirasına kadar, üçbinbeşyüz
Türk Lirası ve daha fazla bir tutarda kullanım limiti tahsis ettikleri kredi
kartları içinse tahsis edilen limitin yüzde birini geçmeyecek şekilde
belirleyecekleri bir tutarda yıllık kredi kartı kullanım bedeli talep
edebilirler. Kredi kartı kullanım bedeli kart hamillerinden yılda bir
kez ya da eşit taksitler halinde tahsil edilebilir.”
BAŞKAN – Madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Tekirdağ Milletvekili
Sayın Enis Tütüncü, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz Banka Kartları ve Kredi Kartları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Hakkındaki Kanun Tasarısı üzerine Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime
başlarken hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle bir konunun hepimiz tarafından bilinmesi,
hepimiz tarafından çok iyi algılanması gerekiyor, bu konuda gerçeğin altının
çizilmesi gerekiyor.
Şimdi, bu, sanki
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ya da bizatihi AKP tarafından tüketici
kredisi kartları borçlularına getirilen bir lütuf gibi algılanıyor. Şimdi, gerçek
böyle mi? Bakınız, özellikle son bir yıl içinde bankalar dara düşmüş olan kredi
borçlularına, tüm kredi borçlularına, onların ödemelerini kolaylaştırma
amacıyla yeni ödeme planları yaparlar yani kolaylık sağlarlar. Bu, geçmiş
yıllarda da vardı, özellikle son bir yıl içinde ekonomik krizin derinleşmesine
koşut olarak, paralel olarak bankaların kredi kartı borçlularına çok önemli
kolaylıklar getirdiğini çok iyi biliyoruz. Bu nedenle, bankaların normalde
kredi borçlularına getirmiş olduğu kolaylıkları biz şimdi kurala bağlıyoruz
-işin özü, esası budur- ve yasa çerçevesinde bunu, bu kural çerçevesinde bundan
sonra götürmeye çalışıyoruz. Şimdi, öncelikle bunun bilinmesi gerekiyor. Yani,
mevcut bir uygulamayı kurala bağlıyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi, yerel seçim öncesinde Cumhuriyet Halk Partisi
ne diyordu? Kredi kartı mağduriyetinden söz ediyorduk, kredi
kartı faizlerinin çok yüksek olduğunu dile getiriyorduk, temerrüt faizlerinin
ise taşınamaz noktalarda olduğunu söylüyorduk; kredi kartı borçlusunun hızla
artmakta olduğunu dile getiriyorduk ve borca düşenler, dara düşenlerde bir kötü
niyet aranmaması gerektiğini belirtiyorduk; ekonomik krizin ağır darbesini
yiyen özellikle dar ve sabit gelirli insanımızın, yurttaşlarımızın tüketim amacıyla
bunu kullanmak mecburiyetinde kaldığını, bu nedenle elinde olmadan kötü duruma
düştüklerini ifade ediyorduk ve Hükûmetin bu konuya
mutlaka ve mutlaka bir çözüm getirmesini istiyorduk ve önerilerimizi
sıralıyorduk. Anımsıyorsunuz değil mi? Yerel seçim öncesi, yerel
seçimden üç ay önce başlayan bir süreçteki Cumhuriyet Halk Partisinin
önerileri.
Sayın Başbakan ne
diyordu? Sayın Rasim Çakır, Edirne Milletvekilimiz, az önce, bu şimdi
söyleyeceğim konuyu Sayın Bakana soru olarak sordular. Sayın Başbakan, bizim bu
önerilerimizi, Cumhuriyet Halk Partisinin önerilerini hiç dikkate almadı ve
nihayet -sanırım- Eskişehir’de dedi ki: “Kredi kartı mağduru diye bir sözü
kabul etmiyorum, bunların yaptıkları dürüstlüğe sığmaz.” Düşünebiliyor musunuz,
yani kredi kartı mağdurlarını üçkâğıtçı, düzenbaz olarak niteledi Sayın
Başbakan. Şimdi ne yapılıyor? Sayın Başbakan, öyle sanıyorum mahcup ama memnun.
AKP milletvekili arkadaşlarımız da herhâlde memnunlar, herhâlde memnunlar.
Şimdi, Meclis tatile girdikten sonra vatandaşın arasında dolaşırken “İşte, biz,
kredi kartı mağduriyetini çözdük, faizleri indirdik.” şeklinde bunun
propagandasını yapacaklar, az önce söylediğim gerçek çerçevesinde. Bu bir lütuf
değildir, bankaların öteden beri yapmış oldukları, yurttaşa, borçlu vatandaşımıza
sağlamış oldukları kolaylıkların kurala bağlanmasından başka bir şey değildir.
Yani, eğer bazı konularda değişiklik yapılmazsa bu tasarının AKP’nin siyasal
manevrasından başka bir kıymeti harbiyesi yoktur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi, burada ben bir soru sormak istiyorum. Sayın
BDDK Başkanımız da burada. BDDK bir rapor açıkladı ve kredi kartında kafalar
karıştı. Şimdi, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun son raporuna göre
31 Mart itibarıyla kredi kartı batağına düşmüş müşteri sayısı 1 milyon 864 bin
olarak hesaplanıyor. Peki, Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan nasıl bir sayı
açıkladı? Nisan sonu itibarıyla yaklaşık olarak 875 bin kişinin -874 bin küsur-
bu durumda olduğunu ifade ettiler.
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Rize) – Birisi kart, diğeri kişi. İkisi arasında fark var.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Kart batağına düşmüş, dikkatinizi çekiyorum, kart batağına düşmüş.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bir kişide
birden fazla kart olabilir. Bunu da dikkate alırsanız…
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Efendim, basına düştü bu. Lütfen, sakin olalım. Kürsüye çıkarsınız,
gereken yanıtı verirsiniz.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, Sayın Hatip, Sayın Bayramoğlu; lütfen
karşılıklı konuşmayalım.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Şimdi, burada kafalar karıştı. Ben de farkındayım olayın ama burada
başka bir şey var. Bakınız, burada yeni bir tefeci grubu türedi. Bunun için bu
konuyu dile getirdim. Hepsi sizin ifade ettiğiniz gibi değil. Sayın Bakanım,
sizin ifade ettiğiniz gibi de değil. Sayın Başkan burada, Bankacılık Düzenleme
ve Denetleme Kurumu Başkanı burada.
Bakınız, ben 22
Ocak 2008 tarihinde Sayın Başbakana bir soru önergesi yönelttim, hâlâ yanıtını
almış değilim. Demişim ki: “Kredi kartı borçlusu olan yurttaşlarımıza
borçlarını yeniden yapılandırmayı öneren, yeni bir borç veren grubunun ortaya
çıktığını ve modern tefeciler olarak isimlendirilen bu grubun yurttaşlarımızın
yoğun talebiyle karşı karşıya kaldığını basından öğrenmekteyiz. Söz konusu
grubun İstanbul ve Ankara’da dağıttıkları el ilanlarından ve İnternet’te yer
alan duyurularından nakit ya da taksit öneren her kredi borcuna farklı faiz
uygulayabildikleri görülmektedir.”
Ve bu çerçevede
bu modern tefecilerin durumu hakkında, konunun aydınlanması hakkında beş ay
önce, beş buçuk ay önce soru sormuşum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
beş soru sormuşum, iki tanesini konunun önemine binaen sizlerle paylaşmak
istiyorum; demişim ki: “Kriz ortamında ödeme güçlüğü bulunan kart borçlusu
yurttaşlarımız, iddia edildiği gibi yeni, modern bir tefeci grubuyla karşı
karşıya mı bırakılmışlardır?” Bunun yanıtını bekliyorum.
Yine beş sorudan
ikincisini söylüyorum: “Söz konusu borç verenlerin yani modern tefecilerin
bankacılık sistemiyle ilişkileri hangi konumdadır? Maliye Bakanlığı ve Türk
bankacılık sistemi bu konuya nasıl yaklaşmaktadır?”
Bu konuda, Sayın
Başkan da hazır buradayken, en azından bu sorumun aydınlatılmasını talep
ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi bu görüşmüş olduğumuz yasa tasarısıyla ilgili
iki tane esaslı sorun var. Birinci sorun şudur: Halkın ödeme gücü kalmadı.
Halkın ödeme gücü kalmadı, halk perişan. Ondan, böyle hızlı bir şekilde bu
sorun büyümekte ve aynı zamanda -benden önce konuşan arkadaşlarım dile
getirdiler- gecikme faizleri düşünülenin ya da dayanılması gerekenin çok
ötesinde, yüksek. Şimdi, ödeme gücü yok. Burada bu iki olay da pas geçiliyor.
Ödeme gücünün
nasıl artırılması gerekiyor? Bu konuda Hükûmetin
dikkatini çekmek istiyorum. Bakınız, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
karşılıksız çek sayısı yıllık bazda yüzde 73
artmıştır. Protesto edilen senet tutarı, Mayıs 2009-2008 arasında yüzde 13
yükselmiştir. Tüketicilerin bankalara borcu, yani tüketici kredisi artı kredi
kartları borcunu ödemeyenler -biraz geriye gideyim- 2004 ile 2008 yılları arasında
15 kat artmıştır, 15 kat! Ve borcu yüzünden iptal edilen kart sayısı da yine
2004-2008 yılları arasında 6 kat artmıştır. Haziranın 5’i ile 12’sini içeren
haftasında, yani bir haftada tüketici kredisi ve kredi kartları borcu 890
milyon lira artmıştır. Yaklaşık 1 milyar lira, bir haftada! Yani bu ne anlama
geliyor: Halk ölmüş, bitmiş; çiftçi, esnaf, işçi, memur, emekli, dul, yetim…
Yani, bir haftada 1 milyar liraya yakın artıyor ise, ödeme gücü kalmamış. Yani,
bu getirilen yasal düzenlemenin ne kadar kıymeti harbiyesi
olacak? Bunun altını çizmek istiyorum, özellikle AKP’nin ve Hükûmetin
dikkatlerini çekmek istiyorum: Asıl sorun halkın ödeme gücünün kalmamış
olmasıdır. Eğer buraya dikkat etmez isek, bu yasa tasarısına benzer yasa
tasarılarını çok kısa zamanda yeniden düzenlemek ya da düşünmek durumunda
kalırız.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; burada bir konuyu daha dikkatlerinize sunayım: Kredi
kartının işlevi nedir? Kredi kartının işlevi, bir ödeme ve nakit kullanım aracı
olmasıdır, aynı zamanda, ekonominin kayıt altına alınmasına da yardımcı oluyor
ama Türkiye’de, az önce söylediğim bu ödeme gücünün tamamen yok olması
karşısında, borcu borçla çevirme, borçları öteleme aracı hâline geliyor.
Şimdi, bakınız, Hükûmetin elinde iki tane konu var, halkın ödeme gücünün
yükseltilmesi açısından iki tane konu var. Hükûmet
acilen bu iki konu üzerine yoğunlaşmak mecburiyetindedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; geçen hafta burada, Kredi Garanti Fonu Yasası’nı
çıkardık. Kredi Garanti Fonu’nda, KOBİ’lere ve birleşmek isteyen KOBİ’lere
finansman kolaylıkları sağladık ama öyle bir madde koyduk ki, 30 Haziran
2008’den önceki iki yıl içinde takibe düşmüş borcu olmayacak ve iki yıl içinde
yine kamuya borcu olmayacak, su, elektrik, vergi, telefon borcu, doğal gaz
borcu, SSK prim borcu olmayacak. Yani, kaç tane KOBİ’yi böyle bulabilirsiniz? Devede kulak, devede kulak. Bir yasa çıkarıyorsunuz, bir
uygulama getiriyorsunuz, ölü doğan bir yasa çıkarıyorsunuz. Aynen, geçen
dönemde çıkarmış olduğunuz, Anadolu kaplanlarına verilen o hayat öpücüğü,
Anadolu yaklaşımındaki, yaklaşımdaki rezalet, skandal, aynen burada da
yaşanacaktır. “42 bin KOBİ’ye can suyu vereceğiz.” dediniz, 93 KOBİ
başvurabildi, 71 KOBİ ancak imzalayabildi. Bu nedenle, bir an önce, bu yasanın,
gerçekten derde deva olacak bir şekilde genişletilmesi gerekmektedir. Acilen
yapmanız gereken, ödeme güçlüğü açısından bakıyorum…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
efendim, konuşmanızı tamamlayınız.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yine, Kredi
Garanti Fonu, orijinal yasasında, Hükûmetin orijinal
metninde yok ama Plan ve Bütçe Komisyonunda bir ek madde eklendi, Toprak
Mahsulleri Ofisine 2009 yılı hububat alımları için finansman olanağı sağlandı.
Bir an önce bu uygulamanın harekete geçirilmesi lazım, çünkü tarım ve
hayvancılık bitti, çiftçi yerlerde sürünüyor. Bir an önce Toprak Mahsulleri
Ofisinin devreye girmesi lazım, çünkü bu 875 bin kredi borcunun yarısı bin
liranın altındadır ve çoğunluğu da çiftçidir. Bir an önce Toprak Mahsulleri
Ofisinin adam gibi peşin parayla devreye girmesi gerekiyor. Aynı zamanda bu 50
kuruşluk taban fiyatının mutlaka 60-61 kuruşa çıkarılması gerekiyor. Bunu eğer
yapamayacaksanız 5 kuruşluk primin 15 kuruşa çıkarılması gerekmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Sayın Başkan, herhâlde bitti. Son sözümü söyleyebilir miyim?
BAŞKAN – Buyurun,
son cümlenizi alayım.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ve Toprak
Mahsulleri Ofisi kapatılan bazı alım merkezlerini mutlaka ve mutlaka açmalıdır.
Yoksa Hükûmet çiftçinin ve tarım ve hayvancılıkla
uğraşan insanların vebali altında ezilir.
Ve son olarak
-Sayın Başkan, izninizle- hasat zamanında ve hububatın pazarlama zamanında
ithalat, dâhilde işleme rejimi dâhil olmak üzere geçici bir süre
yasaklanmalıdır. İşte bunları yaparsak en azından ödeme gücünün düşmüş olduğu
kesimlere bir hayat öpücüğü verebiliriz.
BAŞKAN – Sayın
Tütüncü, son cümlenizi alacaktım efendim; lütfen…
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan, sağ olun.
BAŞKAN – Ben
teşekkür ederim.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Şahsı
adına Rize Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu,
buyurun.
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 411 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında
Komisyonda da, kamuoyunda da bu kanunla ilgili en çok tartışılan konu, 1’inci
maddenin dördüncü fıkrası dediğimiz, bankalarca, kredi kartlarıyla ilgili,
“kart bedeli” şeklinde, “kart bedeli” adı altında alınacak bedeller konusunu
içeriyordu. Bir de tanımlamaları vardı. Zaten, grubumuz adına konuşma yapan
milletvekili arkadaşımızın da söylediği gibi, şu anda benzer nitelikli iki tane
önerge Meclise takdim edilmiş vaziyette ve böylece, 1’inci maddeyle ilgili,
kredi kartlarıyla ilgili herhangi bir adla veya faiz dışında bir komisyon
alınamayacağını ifade eden bir düzenleme gündeme getirilmiş oluyor.
Dolayısıyla, 1’inci maddenin içerisinde, bu anlamda, kamuoyunu da rencide edici
mesele otomatikman ortadan kalkmış oluyor.
Konuşmalar
sırasında haklı olarak bazı arkadaşlarımız “Niye buraya madde olarak bu
şekliyle indi, Komisyonda da değerlendirilemez miydi?” dediler. Onda da
haklılar. Aslında Komisyonda bu meseleyi tartıştık, fakat o
gün için sıra numarası alınması ve bu hafta içerisinde gündeme gelmesi
açısından, bir an önce bu incelemelerin ve değerlendirmelerin bitirilmesi
açısından yeteri kadar zaman olmadığından, Komisyonda arkadaşlar şerh koymasına
rağmen, bizim de iktidar partisi mensupları olarak bununla ilgili bir çalışma
yapıp bir önergeyi gündeme getireceğimizi dile getirmiştik. Bu vesileyle
bir ortak kanaatin oluşmuş olması aslında son derece güzel bir neticedir. En
azından, tüketicilerin sürekli, her gün mesaj çekmesini gerektirecek bir
hadisenin de ortadan kalkmış olmasını böylece sağlamış olduk.
Diğer konu Sayın Tütüncü’nün az evvel kredi kartıyla ilgili meseleyi gündeme
getirirken söylediği ifadelerdir. Doğrudur, insanların satın
alma güçlüğü içerisinde oldukları için temerrüde düşmeleri ve
imkânsızlıklarından dolayı böyle bir ödemeyi yapamaması çok doğaldır ama bunu
Türkiye genelindeki bütün kredi kartı kullanıcılarının satın alma gücü yokmuş
gibi bir havaya getirmiş olmanın bir anlamı yok çünkü eninde sonunda şu anda
temerrüde düşmüş ve takipte olan rakam, toplam kredi kartı limiti miktarının
anapara açısından alırsanız yüzde 7,5’udur. Sadece kredi kartı
tüketimiyle ilgili temerrüde düşmüş olan rakam yüzde 7,5’udur. Bunun diğer
krediler limitleriyle, işte tüketici kredileriyle veya ihtiyaç kredileriyle
birleştirdiğiniz zaman bu rakam çok daha aşağıya düşecek demektir. Ancak, biz
de özellikle şunu vurgulamakta, sürekli şekilde vurgulamakta fayda görüyoruz
ki, kredi kartı, sıkıntı oluşturacak bir kredi kullanma aracı olmaktan
çıkarılmalıdır. Kredi kartı, cebinizde bir karşılığı bulunan kaynağın yerine
bir ödeme aracı olarak kullanılmaya devam edilmelidir, esas önemli olan nokta
burasıdır. Kredi kartını bu niyetle kullandığımız müddetçe hem genel olarak
ekonominin takibini yapmak, kayıt dışı ekonomiyi kayıt içerisine almak,
ödemeleri bir planlama içerisine almış olmak son derece doğaldır ama ödeme
güçlüğüne insanlarımızın düşmüş olması genel ekonomik krizin içerisinde de
kaçınılmazdır. Anadolu’da çok güzel bir tabir vardır -bunu hepimiz biliriz- her
hâlükârda ayaklarımızı yorganlarımıza göre uzatmak zorunluluğunu hepimizin iyi
değerlendirip, iyi düşünmesi lazım.
Ben de, bir vatandaşımızın, bir kardeşimizin herhangi bir şekilde
kapısına bir bankanın gelip de haciz getirmesini veya onu huzursuz edecek bir
uygulama yapmasını arzu etmem ama bu kanunu, bu düzenlemeyi bankaları
kurtarmaya yönelik, bankaların isteklerine yönelik bir kanun olarak
değerlendiriyorsanız, o zaman bir başka yanlışı daha yapıyoruz demektir çünkü
-az evvelki konuşmamda da söyledim- bir yaz dönemine gidiyoruz, Meclisin
tatiline doğru gidiyoruz, Meclisi tatil ettikten sonra huzursuzluk çeken
yaklaşık 750 bin tane kart ödemesi noktasında sıkıntıya giden insanımızı en
azından bir ödeme terminine sokarak huzurlu ve
refahlı bir şekilde, huzur içerisinde bir yaz dönemi geçirmesini sağlamak için
bu kanunu çıkartıyoruz. Yoksa burada
bankalar, toplam kredi limitleri içerisinde bu 3 milyar lirayı otuz altı ayda
yapılandırmış olsa veya yirmi dört ayda yapılandırmış olsa ekstra olarak ayda
gelecek rakamları 100 milyon liradır. Dolayısıyla bu rakamın genel anlamda
değerlendirilmesi, bankacılık limitleri içerisinde kullanılan toplam 34 milyar
liralık kredi limiti içerisinde son derece düşük bir rakamdır. Yani aylığı
yüzde 2,5-3’ler seviyesinde bir rakam demektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bayramoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Dolayısıyla, bu
anlamda yapılan düzenleme, aslında bankaların dosyalarını ortadan
kaldırabilmek, tüketici insanlarımızı, kredi kartı sahibi insanlarımızı da
rahatlatmaya matuftur.
Bir başka önemli
nokta daha aslında altını çizmemiz gereken: Bu Kanun mahkemelerimizi de
rahatlatacak önemli bir kanundur. 1 milyon 914 bin tane kartın her birisinin
adına iyi veya kötü mahkemelerde bir takip davası açılmış olsa, 1 milyon 900
bin, yaklaşık 2 milyon tane daha dosya açacaksınız. Genel makro ölçekli birçok
dosyanın da gündeme gelmesini veya kısa sürede mahkemede gün alabilmesini
engellemiş olacaksınız. Umuyorum ki, inşallah bu düzenlemeyle insanlarımız
kendilerini bu ödeme planları içerisine alır -bu yaşadıkları sıkıntıları- ve en
azından önümüzdeki yaz dönemini huzur ve refah içerisinde geçirir.
Kanunun bu manada
hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz.
Sayın Kulkuloğlu, buyurun efendim.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak
istiyorum: Kişilerin kendi borç ve edinimlerini takip etmek kendi vazifeleri
olmasına rağmen, kredi kartı kullanımındaki düzenlemelerde bankaların yani kart
veren kurumların artı taksit uygulamaları, para puan uygulamaları nedeniyle her
ay ekstrelerde kredi kartı kullanıcıları ödeme
bakiyelerini takipte zorlanmaktadırlar. Ancak bankalarsa, hep son ödeme
tarihinden daha sonra kişilerin ellerine geçecek şekilde ekstre
göndermektedir. Bu bankaların, posta gecikmesinden kaynaklanan nedenlerle
kişiler çok zarara uğramaktadır. Hükûmetimiz bunun
düzenlenmesi yönünde herhangi bir yaptırım yapmayı düşünmekte midir?
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Çakır…
RASİM ÇAKIR (Edirne)
– Sayın Başkan, aracılığınızla, benim değil bir vatandaşın bana sorduğu soruyu
Sayın Bakana sormak istiyorum.
Vatandaş “Mayıs
ayı kredi kartı borcumun asgari tutarını eşime düğünde taktığım bileziği
bozdurarak ödedim ama haziran ayındaki asgari tutarı ödeme imkânı bulamadım,
benim durumum ne olacak?” diye soruyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Sakık…
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, ben de teşekkür ediyorum.
Üniversite
öğrencileriyle ilgili böyle bir sorun yaşanıyor. Şimdi, öğrencilerin büyük bir
çoğunluğu üniversiteye başladığında birçok bankadan bunlara kredi kartı
veriliyor ve bunlar da ciddi bir şekilde harcama yapıyorlar, sonra geriye ödeme
olmayınca ailelerle sorunlar yaşanıyor ve bu sorunlar bize iletiliyor. Bu
konuda ne yapılabilinir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Sakık.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim,
tabii, bu özellikle PTT’deki gecikmelerden dolayı şu anda kanunda yapılacak bir
şey yok ama notumuzu aldık, dikkate alacağız. Yani bununla ilgili bir
düzenleme, belki bir tebliğle bu çözülebilir.
Sayın Çakır’ın
tabii sorduğu husus da tamamen kapsam dışı. Yani bu onları kapsamıyor Sayın
Çakır, onu ifade edeyim.
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Bu vatandaşın günahı ne efendim? Suçu ne, günahı ne?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Öğrencilerle
ilgili konuya gelince, bütün öğrencilere ebeveynlerinin izni olmadan kredi
kartı verilmiyor, dolayısıyla…
SIRRI SAKIK (Muş)
– Veriliyor Sayın Bakan, veriliyor.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Veriliyorsa
kanuna aykırı veriliyor. Yani, kanunda… Ama bunu da zaten arkadaşlarımız…
SIRRI SAKIK (Muş)
– Öğrenciler çok perişan, birçoğunun aileleriyle bağları koptu.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Haklısınız.
Yani veriliyorsa kanuna aykırı veriliyor. Bu konuyu arkadaşlarımız dikkatle
takip edecek, sizlere de yazılı olarak cevap verecekler.
Teşekkür ediyorum
efendim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım.
Sayın milletvekilleri,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.40
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN
(Ağrı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 109’uncu Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
411 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Madde üzerinde üç
adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 411 Sıra sayılı “Banka Kartları ve Kredi
Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarının” 1. maddesinin
4. ve 5. cümlelerinin madde metninden çıkarılarak bunların yerine “Kart çıkaran
kuruluşlar kanunun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirlenen usul ve
esaslar çerçevesinde tahsis ettikleri kredi kartları için üç yılda bir kez
olmak üzere kart tesliminde peşin alınmak üzere 15 TL kredi kartı kullanım
bedeli talep edebilirler.” cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Prof. Dr. Alim Işık |
Cemaleddin Uslu |
Yılmaz Tankut |
|
Kütahya |
Edirne |
Adana |
|
Hüseyin Yıldız |
|
Mehmet Serdaroğlu |
|
Antalya |
|
Kastamonu |
BAŞKAN – Bu iki
önerge aynı mahiyette olduğundan okutup birlikte işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
411 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 1. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
|
Hasip Kaplan |
M. Nezir
Karabaş |
Şerafettin
Halis |
|
Şırnak |
Bitlis |
Tunceli |
|
Nuri Yaman |
|
Osman Özçelik |
|
Muş |
|
Siirt |
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
411 sıra sayılı
ve görüşülmekte olan Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda değişiklik
yapılması hakkındaki Kanun tasarısının 1 inci maddesinin tasarı metninden
çıkartılması ve diğer maddelerinin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Nurettin Canikli |
Bekir Bozdağ |
Ahmet Yeni |
|
Giresun |
Yozgat |
Samsun |
|
Vahit Kirişci |
|
Fatih Arıkan |
|
Adana |
|
Kahramanmaraş |
BAŞKAN – Komisyon
önergelere katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) – Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Katılıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Kredi
kartlarından yıllık kullanım bedeli alınmasının kart çıkaran kuruluşlar ile
tüketiciler arasında sözleşme hükümlerine göre belirlenmesinin daha uygun
olacağı ve bu konuda yasal bir düzenlemeye gerek olmaması gerekçesiyle tasarı
metninden çıkartılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Diğer
gerekçeyi de okutuyorum:
Gerekçe:
Bankalar, üye
işyerlerinin kredi kartı ile yapmış olduğu işlemler sonucu oluşan meblağı, 30
ile 47 gün arasında değişen sürelerde bloke ederek vadesiz mevduat olarak
tutmak veya bu meblağ üzerinden yüzde 2 ile 3 arasında değişen oranlarda
komisyon almaktadır. Ayrıca kart kullanıcılarından ödeyemedikleri kredi kartı
borcu için aylık yüzde 5'e varan oranlarda faiz talep etmektedirler. Bu
gerçeklerden hareketle kredi kartı kullanım ücreti adı altında ve kullanıcılar
aleyhine sonuç doğuran düzenleme mevcut haliyle kabul edilemez.
BAŞKAN –
Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, böylece 1’inci madde tasarı metninden çıkarılmıştır.
Bu maddede
değişiklik öngören ilk önergeyi işlemden kaldırıyorum.
2’nci maddeyi
1’inci madde olarak okutuyorum:
MADDE 1- 5464
sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununun 24 üncü maddesinin üçüncü
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Sözleşmede
belirtilen asgari tutar, dönem borcunun yüzde yirmisinden aşağı olamaz. Kurul,
Hazine Müsteşarlığı ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının olumlu görüşünü
alarak bu oranı yüzde kırka kadar arttırmaya, arttırdığı oranı yüzde yirmiye
kadar düşürmeye veya belirtilen sınırlar dahilinde söz
konusu oranı kart hamili grupları itibariyle farklılaştırmaya yetkilidir. Hesap
özetinde yer alan asgari ödeme tutarı son ödeme tarihinde ödenmediği takdirde
kart hamili ödenmeyen tutar için sözleşmede öngörülen gecikme faizi dışında bir
yükümlülük altına sokulamaz.”
BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kayseri
Milletvekili Şevki Kulkuloğlu’na aittir.
Sayın Kulkuloğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 411
sıra sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı’nın eski 2, şu andaki hâliyle 1’inci maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi bu
tasarı geçen hafta içerisinde Komisyonumuzda ele alındı. Aynı anda Genel
Kurulda yine Komisyonumuzun değerlendirdiği ve raporunu verdiği İhracatçı
Birlikleri ve Türkiye İhracatçılar Meclisi Yasası görüşülmekteydi. Toplumun her
iki kanun tasarısıyla çok büyük bir kesimini ilgilendiren konular maalesef
iktidar partisinin Meclisi doğru çalıştıramamasının kurbanı oldu. Hele hele kredi kartları kanununda
değişiklik yapılması gibi kart kullanan 44 milyon kişiyi ilgilendiren çok
hassas bir konunun Komisyonun yarıdan fazlası Genel Kurulda başka bir kanunu
görüşürken alelacele ve sıkboğazla geçirilmiş olması, bu konuda verilmiş diğer
kanun tekliflerinin Hükûmetin getirdiği tasarıyla
beraberce görüşülmesinin oylanarak kabulüne rağmen, o tekliflerin hiç
görüşülmeden reddedilmesini muhalefet milletvekillerinin taşıdıkları
milletvekili sorumluluğuyla yapmaya çalıştıkları vazifelerine, emeklerine,
düşüncelerine yapılan büyük bir saygısızlık olarak değerlendiriyorum.
Sayın
milletvekilleri, tasarının 1’inci maddesi 5464 sayılı Kanun’un 8’inci
maddesinin dördüncü fıkrasını değiştirmeyi amaçlamaktaydı ancak kaldırıldı.
Yalnız, kaldırılmakla, buradaki sorun çözülmedi; yine geçmişe döndük.
Uygulamada alınmış birçok yargı kararıyla kredi kartı kullanım bedelinin
alımının hukuka aykırı olduğu tespit edilmiş olmasına rağmen, bankalar
kendilerini dava etmeyen, edemeyen ya da bu konudan haberi olmayan
yurttaşlarımızdan yine kredi kartı kullanım bedellerini aldılar. Eğer ekstrelerinin asgari bedellerini ödeyerek bu vatandaşlarımız
kredi kartı borçlarını sürdürülebilir kılıyorlarsa onu da bir güzel o
ödenemeyen dönem içerisinde katmer katmer, yüzde
50-60’a hatta yüzde 70’e varan temerrüt faizleriyle faizlendirdiler. Yine
döndük başa, yine aynısı yaşanacak. Maalesef burada yapılan uygulama hiçbir
şeye değmemiştir. Madem getirdiniz neden geçirmediniz? Madem siz de bizimki
gibi bu işin vicdana, hukuka aykırı olduğunu düşünüyorsunuz, neden
önergelerimizi desteklemediniz? Neden hep beraber, ortak, gruplar hâlinde
önerge verildi de bunu sonradan değiştirdiniz, çektiniz? Bunu anlamak gerçekten
mümkün değil. Bu yasanın getirilişindeki samimiyetinizi de bu anlamda, bu
vesileyle sorgulamak istiyorum.
Sayın
milletvekilleri, bu yapılan düzenleme zaten kredi kartlarının geçerlilik
süresinin üç yıl olacağı ve bu üç yıl için bir defa kart ücreti alınacağı
yönünde yeni tüketici kanunu taslağına da aykırı idi. Üstelik,
yapılan düzenlemeler tüketici aleyhine olmamalı ve dengeleri kesinlikle
gözetmelidir. Bu düzenlemeler tüketici aleyhine sonuçlar doğurmaktadır. Nitekim, yaptığımız bu geri çekme, yani kanunun eski metnine
dönme de yine bankalara ait kârlılığı artıracak, tüketicinin faiz ve borç yükü
altında ezilmesine neden olacaktır.
Bankaların,
bireysel ürünler içerisinde önemli bir yeri olan ve yüksek kârlılığı bünyesinde
barındıran kredi kartlarıyla ilgili olarak, gerek faizlerin yüksekliği gerekse
harcama yapıldıkça üye iş yerinden komisyon alınması, zaten konu ürünü son
derece kârlı bir ürün hâline getirmektedir. Bunun üzerine bir de kullanıcıdan
değişik ücretler adı altında paralar aldığınızda, bu kârlılığı tanımlamak
mümkün değildir. Bu durum göstermektedir ki yürürlükteki kanunda, geri dönüşte,
tüketici haklarında geriye gidiş olmuştur.
Gerek Komisyon
toplantılarında gerekse Genel Kurul görüşmelerinde, değişik vesilelerle
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak yapılan yanlışlıkları defalarca
dile getirmişiz ve maddelerle ilgili değişik önergeler vermişiz.
Şimdi, 1’inci
maddede, samimiyeti sorgulamak adına söylemek istiyorum: 1’inci madde
Komisyonda görüşülürken de bu samimiyetsizlik ortadaydı. Neden? Çünkü aşağıda
TİM Yasası görüşülürken, yani grubun, Komisyonun çoğu aşağıda, Genel Kurul
salonundayken, yukarıda 11 milletvekiliyle geçirilmişti.
Şimdi, yine bu
samimiyeti bir başka şekilde sorgulamak istiyorum: Sayın Ali Bayramoğlu bu kürsüde diyor ki: “361 katrilyon -yani
milyar- kredi kullanılmış, bunun çok azı kredi kartları.”
Şimdi, Sayın Bayramoğlu’na da değerli AKP milletvekillerine de
hatırlatmak istiyorum: Materyalist yaklaşımla bu sorunu çözemeyiz. Bizim,
şimdi, üstteki 240 milyarı, yani tüketici ve kredi kartı borcu olmayan kredi
limitini kullanan kişi sayısıyla aşağıdakini kullanan kişi sayısına bakmamız gerekir.
Toplumda yaygın olarak kullanılan ve toplumun çoğunu ilgilendiren kısmı bu 361
milyar TL’lik kredi stokunun yaklaşık 119 milyarını oluşturan bireysel krediler
ve 39 milyarını oluşturan kredi kartlarıdır. Kaldı ki, burada bireysel
kredilerde oluşan gecikmeler ve orada yaşanan mağduriyetler asla söz konusu
edilmemektedir. Sizin küçümsediğiniz yaklaşık 3 milyar gecikmiş kredi borcunu
içeren kısım ise hiç küçümsenemeyecek bir sayı 1 milyon 914 bin kişiyi
içermektedir.
Şimdi, takibe
düşen kredi kartı miktarında artış var. Acaba sorguluyor musunuz neden artış
var? İşsizlikteki artışla paralel olduğunu gözlemleyebiliyor musunuz? İktidara
geldiğiniz bu yedi yıl içerisinde yüzde 8’lerden, resmî olarak yüzde 16’ya
gelmiş işsizlik rakamının buraya nasıl yansıdığını görebiliyor musunuz? Hele hele, kayıt dışında bu yüzde 15,8’e yansımayan işsizleri
hiç düşünüyor musunuz?
Değerli
arkadaşlar, bankalar borç sarmalına yurttaşlarımızı bilerek sokmaktadırlar.
Ekstreleri geç göndermekte, kart kullanıcısının asgari ödeme miktarını dahi
ödeyememiş olması durumunda üç aylık gecikme süresini kullanıp yasal takibe
geçmeden aldıkları yüksek faiz ile yetinip, borcu kar topu
gibi, bir çığ gibi büyütme eğilimindedirler. Neden? Bu parayı başka türlü
kazanamazlar. Enflasyonun tek haneli rakamlarda olduğu, yüzde 7-8 olduğu bir
ülkede siz eğer gecikmiş alacağınızı yüzde 60’la 70’le tahsil ediyorsanız ne
âlâ, şeker gibi kazanç. Bunu kim elinin tersiyle iter? Dolayısıyla, bu kişinin
ödeyebileceği yere kadar dayanıp, o güne kadar sadece telefonla taciz edip
ondan sonra işleme geçmektedirler.
Değerli
arkadaşlar, uygulanan gecikme faizleri çok fahiştir ve vatandaş bunun altında
ezilmektedir. Hükümetin bankaların bu fahiş faiz uygulamasına göz yummasını, bu
uygulamayı durdurmamasını enflasyonun tek haneye indiği şu günlerde gerçekten
anlamak mümkün değildir.
İşte, bu nedenledir ki, 2001 krizinde bankalar batmış, ancak 70
milyon tüketici o krizden ekonomik olarak en az etkilenen olmuş olmasına rağmen
AKP hükûmetlerinin bu teslimiyetçi, bankaları, finans
kaynaklarını koruyan, tüketiciyi, vatandaşı ezdiren ve ülkeyi krize sokan yedi
yıldır uyguladığı yanlış finansal reçeteler sonucu bugün gelinen noktada 70
milyon insan, yani 70 milyon vatandaş, tüketici sıkıntıda ve ekonomik girdaba
girmiş, bıçak kemiğe dayanmış durumda. Bankalar ise tarihlerinin rekor kârlılıklarını yaşayarak rahat
durumdadırlar.
Tüm dünyada
olması gereken ekonomik uygulamalar uygulamada olduğu içindir ki, bankalar global krizden en çok etkilenen kurumlar olduğu hâlde, bizde
ise bu durum, Hükûmetin, vatandaşı ezen, bankaların
her istediği politikaya “Evet” diyen ve uygulayan tutumu yüzünden bankalar
rahat ama vatandaş ekonomik sıkıntılar içerisinde inim inim
inlemektedir.
Sayın
milletvekilleri, kredi kartı bir finansman aracı değildir; doğrudur, bir ödeme
aracıdır. Ancak gelinen noktada bir bakmak lazım: Kredi kartı neden bu kadar
yaygın hâle gelmiştir? Son yedi yıllık AKP İktidarında bankalar, işletme
kredisi ve yatırım kredisi vermeyi âdeta unutmuş çünkü onların kârlılıkları çok
düşük, yıllık gelirleri yüzde 15-20’ler civarında. Bireysel ve tüketici
kredileri ile, kredi kartları verme konusunda bir
çabaya, bir yarışa girmişlerdir. Neden? Çünkü vatandaşın gelir düzeyi düşük,
işini kaybetme riski her an var ve bu borcu ancak gecike gecike
ödeyeceği için o yüzde 60-70 faizler üzerine binecek. Bu
yüksek kârlılığı başka bir yerde elde edemeyecek olan bankalar, kendisine gelip
500 bin TL -yani eski parayla 500 milyar- işletme kredisi isteyen fabrikatöre
“Hayır kardeşim” demiş, anasının evlilik cüzdanını, babasının mezar tapusunu
istemiş ama yanında çalışan 500 kişiye yemekhanesine adamdan izin almadan gelip
1’er milyar limitle asgari ücretliye kredi kartları dağıtmışlardır.
Sonuçta, o
krediyi isteyip de alamayan fabrikatör batmış, ee o
kredi kartını alan işçi de işsiz kalmıştır ve asgari ücretle geçinen bu işçi
kendisine birçok banka tarafından alışveriş merkezlerinde, sokakta,
fabrikalarda dağıtılan bu kredi kartlarını ödeyememişlerdir, ödeyemez hâle
gelmişlerdir. Ama sonuçta bankalar bunların evlerine haciz götürerek…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Devamla) – …onları sıkıştırarak, kefillerini sıkıştırarak bir
şekilde bu parayı tahsil etmektedirler. Sayın milletvekilleri, sıkıntı,
bankaların açgözlülüğündedir, 70 milyon insanda değil.
Şimdi, burada
bankaların işlediği bir suç vardır. Türk Ceza Kanunu’nda “azmettirme” diye bir
suç vardır, “taammüden suç işleme” diye bir tanım vardır yani önceden
planlayarak, önceden kastederek. Burada bankalar tüketimi artırma yönünde
insanların nefislerini her türlü imtihana sokmakta, sonra da onları icra
kıskacıyla evlerinde inim inim inletmektedir. Gelin,
burada vatandaşın lehine olan uygulamalara dönük verilen önergelere siz sayın
milletvekilleri kart kullananların hakkını koruyarak “evet” diyelim.
Konuşmama son
verirken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kulkuloğlu.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 411 sıra sayılı
kanunun 2’nci maddesi -şu anda 1’inci madde olarak değerlendiriliyor- üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bu kanunun
hazırlanmasında yaklaşık olarak bir yıl önce biz çalışmıştık. Kanunun
hazırlanması esnasında görüşmüş olduğumuz sosyal katmanların hepsinde çok ciddi
oranda bu konuyla ilgili kanun çıkartılması noktasında istek vardı. Herkes
özellikle bu kredi kartı ücretlerinden, faizlerin yüksekliğinden söz
ediyorlardı. Bundan dolayı da bunların bir zapturapt altına alınması noktasında
kanun teklifinin mutlaka Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirilmesi
istenmişti. Biz de arkadaşlarımızla beraber bu konuda bir kanun teklifi
hazırladık ancak kanun teklifimiz yaklaşık olarak bir buçuk yıl önce
hazırlanmış olmasına rağmen şu anda geldi. Geldi ama -biraz önce de 1’inci
maddesini kaldırdık- acaba çıkartmakta olduğumuz kanunla biz ne yapıyoruz
veyahut da neyin değişmiş olduğunu da yüce Meclisin takdirine sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, tabii nakit kullanımı gerekmeksizin mal ve hizmet alımında
nakit çekme imkânının dışında, günümüzde, günlük hayatımızda kredi kartlarını
yoğun bir şekilde kullanıyoruz. Kredi kartları tabii artık normal şekilde de
ihtiyaç hâline gelmiştir. Tabii, kredi kartlarının ihtiyaç hâline gelmesiyle
beraber, beraberinde de elimizdeki o sorumsuz şekilde dağıtılan kartlarla
beraber birçok kart ortaya çıkmış ve bu kartların da kullanımı yoğun bir
şekilde olmuştur. Şu anda kart kullanımıyla ilgili çok ciddi birtakım veriler
vardır ama şunu söylemek istiyorum ki: 2008 yılı için -ocak ve kasım döneminde-
186 milyon 549 bin 45 lira işlem hacmi varken şu anda bu oran kat kat artmış, çok büyük rakamlara ulaşmıştır. Bu da kredi
kartlarının ülke ekonomisi içerisinde önemli bir yeri olduğunu vurgulamaktadır.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası verilerine göre, kredi kartı
borcunu ödeyemeyenlerin sayısı 2002 yılında 16.712 adet iken 2008 yılında bu
rakam 431.280’e çıkmış, toplamda da 830.009 kişiye ulaşmıştır. Ekonomik krizin
en ağır şekilde yaşanmış olduğu 2009 yılı başlangıcından bugüne kadar borcunu
ödeyemeyen kredi kartı sahibinin de yaklaşık olarak 1,6 milyonun üzerine çıkmış
olduğunu da üzülerek görmekteyiz.
Enflasyon düşük
tutularak ücretlilere, memura, işçiye, emeklilere zam yapılmıyor. Bu insanlar
şu anda kartzede durumdadırlar. Ellerindeki kredi
kartlarının, bırakın tamamını, asgari miktarını bile ödeyemez duruma
gelmişlerdir. Emekli insanlar bile isyan eder duruma gelmişlerdir. Özellikle
işçi emeklisi kardeşlerimiz -intibak kanununun çıkmamasıyla beraber- çok büyük
sıkıntı içerisindedirler; yüce Meclisimizden özellikle intibak kanununun
çıkartılmasını bekliyorlar. Bilhassa bu kredi kartı mağdurları içerisinde
memurlarımızı görüyoruz, emeklilerimizi görüyoruz -emekliler yoğun bir şekilde
vardır- işçilerimizi görüyoruz, çiftçilerimizi görüyoruz yani sosyal
katmanların hepsinin kredi kartı batağı içerisinde olduğunu görüyoruz.
Tabii bununla
beraber, sıkıntı da beraberinde başlıyor. Bakınız, şu anda emekli kardeşlerimiz
neredeyse torununa bir tane çikolata alamama durumuyla karşı karşıya,
mahcubiyet içerisindedirler. Yani çok süratli bir şekilde kredi kartı
mağdurlarının durumlarını düzeltmeye çalışırken beraberinde de işçi
emeklilerinin intibak kanununu çıkartmak, emekli insanlarımızı rahatlatmak ve
beraberinde çiftçi kardeşlerimizin o mağduriyetlerini önlemek
mecburiyetindeyiz.
Bakınız, şu anda
çiftçiler, üretmiş oldukları ürünlerin para etmemesinden dolayı büyük sıkıntı
içerisindedirler. Özellikle şimdi, şu an itibarıyla yaz ortamındayız. İşte, şu
anda, çiftçilerimizin istifade ettiği sulama birlikleri vardır, sulama
birliklerindeki elektrik borçlarını ödeyememelerinden dolayı şu anda suyu
alamıyorlar. Yani derelerde, ırmaklarda su akıyor ama elektrik borçlarını
ödeyememişler. Borçlar katlana katlana karşımıza
gelmiş ve şu anda su akıyor ve biz bakıyoruz. Tabii, bunların çok acil olarak
çözülmesi gerekmektedir. Hükûmetten de bu noktada
acil önlem almasını ve birtakım kararları vermesini bekliyoruz.
Bakın, ben Tokat
milletvekiliyim, şu anda Tokat ilimizin Erbaa ilçesinde Çalkara köyünde,
Değirmenli köyünde, işte orada Karayaka beldesinde insanlar neredeyse yolu
kapatma durumuyla karşı karşıya kalmışlar. Diyorlar ki: “Elektrik borcunu
ödeyemiyoruz, paramız olsa ödeyeceğiz. Elektrik borcunu ödeyemediğimiz için de
suyu sebzemize, meyvemize veremiyoruz ve sebze ve meyve yanma durumuyla karşı
karşıya kalmıştır. Acil olarak bir hafta içerisinde, on gün içerisinde bu
konuda bir çözüm bulunmazsa, çözüm önerilmezse, çözüm ortaya konulmazsa benim
sebzem, benim meyvem tamamen yanmış olacak.”
Şunu söylemek
istiyorum: Çiftçilerin bu durumunu tabii göz önüne almak mecburiyetindeyiz.
Daha önceki zamanlarda çiftçi kardeşlerimize bu yönlü olarak bazı
iyileştirmeler yapılmış, çeşitli noktalarda onlara taksitlendirmeler yapılmış,
faizlerle ilgili birtakım iyileştirmeler yapılmıştı. Ama onlar üretimden
üretmiş oldukları ürünün fiyatının yeterli olmamasından veyahut da beraberinde
de para etmemesinden dolayı aynı durumla tekrar karşılaştılar. İşte bu aşamada
da çiftçi kardeşlerimize, köylü kardeşlerimize de çok süratli bir şekilde,
zaman kaybetmeden onların yarasına çare bulacak bir çözüm bulmak
mecburiyetindeyiz.
Sayın
milletvekilleri, kredi kartı aidatı ve hesap işletim ücreti uygulamasının
haksız olduğu gerçektir. Bankalar bugün bu konuda itiraz eden kart
kullanıcılarının aidatlarını bazen iptal ediyorlar, bazen almıyorlar. İşte
1’inci maddeyi de şu anda iptal ettik ama bakalım bundan sonraki aşamada neler
yapacaklar. Tekrar iyileştirme noktasına gelirken beraberinde eski duruma
dönmüş durumdayız. İnanıyorum ki önümüzdeki maddeler içerisinde sayın siyasi
parti yetkilileri, özellikle iktidar partisi bu konuda bir karar alır da
bununla ilgili bir maddeyi geçirmiş oluruz. Yoksa kart ücretleri mutlaka tekrar
önümüze gelecektir. Ama bunun da kaldırılması gerektiğinin, kaldırılmasının
doğru bir hareket olacağını da milletimizin birçok ferdinden -sizler de
duymuşsunuzdur bizler de duyuyoruz- kart ücreti mutlaka kaldırılmalıdır.
Bazı
uygulamalarda aynı anlamda yapılan işlemler için farklı faiz oranlarının belirlendiği
görülmektedir. Bankaların kart müşterisine uygulamış olduğu akdi ve gecikme
faiz oranlarının tüketici kredi faiz oranlarından 2-3 kat fazla olduğu
görülmektedir. Çünkü kart sahibi satın alacağı mala taksit uygulaması
yaptırmakta, bir nevi banka kredisi kullanmış olmaktadır. Bankaların maaş ve
ücret ödemeleri için promosyon ödemesi yaptığı, üyelik
ücreti almadan kredi kartı dağıttığı, yine kartlı alışverişler üzerinden
komisyon aldığı bilinmektedir. Bankalara sağlanan bu imkânlar karşısında kredi
kartı üyelik ücreti alınması açıkça soygundur. Bu soygunun önlenmesi yerindedir
ve mutlaka yapılması gerekir.
Zaten ekonomik
olarak çökmüş durumda olan halkımız, elinde nakit olmadığı için tüm
harcamalarını kredi kartıyla yapmaktadır. Bu harcamaların büyük çoğunluğunu da
insanoğlunun temel ihtiyacı olan gıdaya yaptığı bilinen bir gerçektir. Bunlara
bir de eğitim ve sağlık giderlerini eklersek durumun vahameti ortaya
çıkmaktadır. Artık kredi kartı borcu yüzünden yuvalar dağılmakta, insanlarımız
cinnet geçirip ailelerini katletmektedirler. Hatta,
birçok insanda, birçok kimsede psikolojik bozuklukların olduğuna hepimiz
yakinen şahidiz. Yani, kredi kartından dolayı hepimizin kapısına insanlar
geliyor. “Acaba bana nasıl yardım edilebilir?” yahut da “Benim kredi kartımı
öder misiniz?” şeklinde sorularla zaman zaman
karşılaşmış olduğunuza da inanıyorum.
Esnaf, sanayici,
işçi, memur çek, senet, nakit para gibi mali konularda birbirine neredeyse
güvenemez hâle gelmiş durumdadır. Alt gelir grupları açlık sınırını 750 TL
aşıp, yoksulluk sınırına, 2.400 TL’ye dayanmak için mecburen dört veya beş
kredi kartı kullanmakta ancak bu şekilde hayatını idame ettirmektedirler.
Aslında bütün bunların temel sebeplerinden biri, gelir düzeyindeki
çarpıklıktır. İnsanlara açlık sınırının altında bir ücret öderseniz, insanlar
standart yaşam seviyesine ulaşmak için bu harcamaları yapmak zorunda kalırlar
çünkü düne kadar lüks olan bazı giderler bugün zorunlu hâle gelmiştir.
Sayın
milletvekilleri, ülkemizde, genç nüfusta yüzde 28,6; kentsel yerlerde yüzde
18,1; kırsal alanda ise yüzde 11,9 oranında işsizlik çıkmıştır. İnsanımız açlık
ve işsizlik durumuna süratle gitmektedir. Adaletsiz bir teşvik sistemi
kamuoyuna sunulmuştur. Bu teşvik sistemiyle yatırım yapmak ve işsizliği
azaltmak da çok zordur. Zaten üretim düşmekte, yatırımlar durma noktasına
gelmektedir. Dış ticaret açığı, bütçe açığı, sosyal güvenlik kurumları açıkları
dev boyutlara varmıştır. Ekonomi iyiye gitmemektedir. Bu ortamda, acaba
insanlarımız kredi kartları faizlerini nasıl ödeyecekler? Taksitlendirmek,
yeniden yapılandırmak iyidir ancak bunun nasıl ödenebileceğini de Hükûmetin mutlaka bulması gerekmektedir. İş yerleri
kapanırken, gençler umutsuz ve işsiz bir şekilde sokaklarda dolaşırken bunun
sonunun nereye varacağını da hep beraber düşünmek mecburiyetindeyiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kredi kartı kullanıcılarının da bir insan olduğunun
bilinmesi ve insanca değer verilmesi gerektiğinin her kademedeki yetkililerce
bilinmesi gerekir. Şu anda, kredi kartı mağdurları televizyonları başında bizim
çıkartmakta olduğumuz bu kanunu yakinen takip ediyorlar. Tabii, takip
ederlerken de çok ciddi manada bunun ortaya konmasını bekliyorlar. Yani bu
noktada çok ciddi atılımlar yapılması, doğru işlerin yapılması ve beraberinde
de çıkmış olan kanunun dört dörtlük olması noktasındadır. Ama görüldüğü
kadarıyla da… İnşallah, önümüzdeki diğer maddeler üzerinde bazı iyileştirmeler
veyahut da bazı konuları gündeme getiririz de doğrusunu yapmış oluruz. Yoksa
çıkartmış olduğumuz kanunun hiçbir şeye faydası olmayacaktır, sadece kanun
çıkartmış olmuş durumuyla karşı karşıya kalabiliriz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun,
konuşmanızı tamamlayınız.
REŞAT DOĞRU
(Devamla) – O mealde de bu tür kanunların mutlaka çıkartılması gerekir.
Bakın,
çıkartmamız gereken bir kanun da öğrenci kredileriyle ilgilidir. Öğrenci
kredileri, şu anda okullarını bitiren öğrencilerimizin ve ebeveynlerin çok
büyük sorunları olarak karşımızda bulunmaktadır, yani ödeyemiyorlar, daha
doğrusu alınmış olan kredilerin faizleriyle beraber ödenme imkânları yoktur.
Niye yoktur? Çünkü gençlerimiz ve çocuklarımız okullarını bitirmiş olmalarına
rağmen iş bulamıyorlar, aş bulamıyorlar; beraberinde de acaba borçlarını nasıl
ödeyecekler? İşte kredi kartlarının durumu, işte öğrenci kredilerinin durumu!
İnanıyorum ki
bunların hepsini sayın Hükûmet
yetkilileri göz önüne alacak ve doğrusunu yapacaklardır diyor, yüce Meclisi en
derin saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Sayın Kaplan,
buyurun.
DTP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüketiciler,
milyonlarca insanımız, yine küresel ekonomik kriz nedeniyle, karşılıksız çek
nedeniyle mağdur olan on binlerce insan son günlerde yüzlerini Meclise
döndüler. Kredi kartları faizleri borçlarıyla ilgili ne yapılacak, ne
yapılmalı? Çek Kanunu ile ilgili farklı uygulamalar nedeniyle mağdur olan,
ekonomik yoksunlukları nedeniyle çeklerini ödemeyenlerin cezaevine girmesi
karşısında Meclis bir şeyler yapar umuduyla beklediler. Fakat görülen o ki,
birincisi, Çek Kanunu zaten ertelendi, olmadı. İkincisi, Banka Kartları ve
Kredi Kartları Kanunu ile ilgili düzenlemeye baktığımız zaman, üzülüyoruz, yani
gerçekten utanç verici bir durumla karşı karşıyayız.
Şimdi, biz bu
konunun önemini dikkate alarak bundan tam bir yıl öncesi, 22 Şubat 2008’de
şöyle bir yasa teklifi vermişiz, diyoruz ki: “Bir, kredi kartları faizleri
yüzde 100’lere varıyor, tefecileri geçtiler. Borçlanmanın da bir usulü, adabı
vardır. Bu kadar frensiz, izansız, vicdansız faiz oranı olmaz.” ve diyoruz ki:
“Merkez Bankasının borçlanma faiz oranları bellidir, onun 2 katını geçmesin.”
Bizim verdiğimiz önerge bu. 1 milyonun üstünde de kredi kartını ödeyemediği
için icraya uğrayan insanlarımız var, bunların da borçlarını yapılandırın işte
-on iki ay, yirmi dört ay, otuz altı ay, neyse- uygun bir zaman dilimine.
Küresel kriz nedeniyle ekonomik sıkıntı vardır, ekonomik sıkıntı nedeniyle bu
borçlanma vardır, bunu düzenleyin.
Şimdi, bizim
verdiğimiz kanun teklifi Komisyona girmiyor, arkadaşımız genel görüşmede bunun
üzerinde durdu, açıkladı. Peki, ilk verilen teklif bu, niye bu girmiyor
Komisyona? Tüketici Hakları Kanunu da var, Kredi Kartları Kanunu da var, iki
tane de kanun var. Sayın Korkmaz da vermişti bir önerge, MHP’den de verilen
var. Yine parti grubumuzun verdiği bir araştırma önergesi var. Eğer bu kadar
ciddi ve milyonları ilgilendiren bir sorun karşısında ciddiyet olsa önce
araştırma önergelerini bir araya getirir, Meclis iki ayda bir araştırma yapar,
bu Komisyon doğru dürüst bir tespit yapardı, bu tespitten sonra da çıkar yasa
teklifini ona göre düzenler ve bu soruna ortak bir çözümü bulurduk. Budur doğru
olanı.
Şimdi, araştırma
önergelerimiz bekliyor, kanun teklifimiz Komisyona bile alınmıyor,
çağrılmıyoruz ve Bankalar Birliğinin isteğine göre, onların ihtiyaçlarını
düzenleyen bir yasa teklifi buraya geliyor. Bunu kabul edemeyiz. Bunu vicdan
kabul etmez.
Bakın, Müslüman
olanlar daha iyi bilmesi lazım, faiz haramdır. Çok çok
faiz almak çok çok daha haramdır. Tefecilikte bile
bir izan, bir ölçü vardır ama banka kredi kartları faizindeki bu izan yüzde
100’leri buluyorsa oturup düşüneceksiniz.
Bakın, araştırma
komisyonu olsaydı sorardık: “Tefeciler ne kadar faiz alıyor?” ve görecektiniz,
banka faizleri tefecilerin aldığı oranın üstündedir. Şimdi durum böyleyken
Bankalar Birliğinin Meclise boyun eğdirmesini kabul etmemiz mümkün değil
arkadaşlar. Burası icra dairesi değil. Elli bankanın yirmi
altısı yabancı banka. Burası icra dairesi mi, tahsilat
dairesi mi? Bankaların borçlarını düzenleme, taksitlendirme, faizlendirme yeri
midir burası? Ayıptır! Bankaların kalkıp Meclisi bu alacakları için kullanmaya
kalkmaları, baskı kurmaya çalışmaları ayrı bir vicdansızlık konusudur. Burasına
icra dairesi gözüyle bakanların tüketicilerin haklarını koruması mümkün
değildir. İşte önümüzde örnekler; burada tüketicilerin bütün dosyaları geldi,
kendileri geldi. Ben tüketicilerle konuşmadan, partim konuşmadan önce biz bu
yasa teklifini verdik. Ne diyor tüketiciler: “Kredi kartları faizlerini
indirin. Kredi kartlarının aidatları yasal değil, 4 milyar liraya kadar bunları
kaldırın.” Demin 1’inci maddede önerge verdik. Çünkü bankalar yargıyı da
dinlemiyor. Bakın, tüketici mahkemelerinin verdiği kararlar ortada. Tüketici
mahkemelerinin dışında 13. Hukuk Dairesinin verdiği kararlar, içtihatlar
ortada. Peki, bankalar yargıyı dinleyemeyecek. Yargıyı dinlemiyorlar.
Verdikleri kararları da, işlerine gelince, diyorlar “gidin tek tek dava açın.” Bir içtihadı, bir vicdanı oluştuğu zaman
yargıyı dinlemeyen bir hukuk sistemi söz konusu olabilir mi? Yargı dinlenmiyor.
Bunu uygulamıyorlar. Yine, tüketicilere bakıyoruz, bizim kanun teklifinde
olduğu gibi, diyorlar ki: “Kredi kartı faizleri mevduat faiz oranlarının 2
katını geçmemelidir.” Tüketicilerin birlikleri, dernekleri de bunu söylüyor.
Yüz binlerce imza toplayıp getirdiler, iktidar partisine de getirdiler, diğer
partilere de.
Şimdi, burada çok
açık rakamları konuşmacılar izah etti. Bakın, Merkez Bankasının açıkladığı
aylık yüzde 4,71, yıllık 56,52 ve bankaların uygulamadaki yasa ve hukuk tanımaz
şekilde yüzde 73,72 oranındaki bileşik faiz uygulamaları. Nedir bunun sonucu?
Nedir bunun yansımaları toplumda? Çok açık yansımaları. Her
gün etrafınıza bakın, sokağınıza bakın, komşunuza bakın, gittiğiniz manava,
kasaba, berbere, öğretmene, memura, işçiye bakın. Hayatın her alanında elinde
bir icra ödeme emriyle, peşinde mal hacziyle, kamyonların icra takip memurlarıyla
nasıl geldiğini görürsünüz. Görmediğiniz şeyleri gazetelerin üçüncü sayfalarına
bakınız, oradaki cinayet haberleri, intihar haberleri ve diğer haberlerde de
görürsünüz. Tüketiciler bunların dökümünü çıkarmışlar zaten: Kredi kartı borcu
nedeniyle intihara sürüklenenler, bankayı soyanlar, kredi kartı mağduru olarak
yaşanan çözümsüzlükler sonucu böbreğini satışa çıkaranlar, boşananlar… Yani
bunların yüzlerce örneği var.
Şimdi, bu
yüzlerce örnek karşısında bu yasanın 2’nci maddesiyle ilgili bir önerge verdik,
diyoruz ki: “Bu yasanın can damarı, faiz haddini Merkez Bankasının 2 katı
faizlerinin üstüne çıkmamak kaydıyla bunu sınırlayın.” Meclisin görevi bu
olmalı, halka hizmeti bu olmalı, tüketiciye hizmeti bu olmalı. Milyonlarca
insanımıza eğer bu hizmeti getiremiyorsak, eğer onların taleplerine derman
olamıyorsak… Yasama Meclisi olarak bankaların dayatmaları
karşısında esas duruşa geçer bir yaklaşımla eğer öyle bir yasa getirip
“Efendim, kredi kartı mağdurlarının borçlarını şu kadar ay erteleyelim, şu kadar
ay bölelim -ama borç ve icra takibine uğrayanlar için- işte faizleri de şu
kadar, şu kadar ayarlayalım.” dersek, biz yüce Meclisi icra dairesinin yerine
koymuş olmaz mıyız? Buna çok dikkatinizi çekmek istiyorum.
Evet, çok ciddi
bir sorunla karşı karşıyayız ve faiz oranlarını çözmediğiniz sürece,
indirmediğiniz sürece hiçbir şeyi çözemezsiniz. Bu yasa teklifi karşısında
Meclisten umut yok. Ben halka bunu söylüyorum: Ey halkım sizden özür diliyorum,
görevimi yapamıyorum.
Bir tek formül
kalıyor, onu size göstereyim, yapacağınız tek şey: Herkesin cebinde şu kredi
kartları var, şunlardan çıkaracak, sonra da şöyle bir makas alacak, kredi
kartlarından tek kurtuluş yolu budur arkadaşlar. Bakın, böyle, bankaların
anlayacağı dili kullanacak… (Hatip, makasla elindeki kredi
kartını kesti) Ondan sonra bu kredi kartlarının faizlerini indirmeyen Meclisin,
yüce Meclis üyelerine ve partilerine, iki yıl sonra seçim var, sandığa gittiği
zaman hesabını soracak ve yüce Meclisin icra dairesi, infaz dairesi, haciz
memurluğu olmadığını, buranın vatandaşın vicdanının sesinin yeri olduğunu,
buranın ağlama duvarı olmadığını gösterecek onurlu bir Meclisin yeni üyelerini
seçecektir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Madde
üzerinde dört adet önerge vardır.
Önergeleri
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
411 sıra sayılı yasa tasarısının 1. maddesindeki % 20 ibaresinin % 25 olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Yaşar Tüzün |
Tayfur Süner |
|
Malatya |
Bilecik |
Antalya |
|
Ergün Aydoğan |
Atila Emek |
Hüsnü Çöllü |
|
Balıkesir |
Antalya |
Antalya |
|
|
Şevket Köse |
|
|
|
Adıyaman |
|
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 411 S. Sayılı yasanın 1 inci maddesinin sonuna
aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Sırrı Sakık |
Nezir Karabaş |
Hasip Kaplan |
|
Muş |
Bitlis |
Şırnak |
|
Sevahir Bayındır |
|
Nuri Yaman |
|
Şırnak |
|
Muş |
“Kredi kartları faizleri hazine borçlanma faizlerinin iki katından
fazla olamaz.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 411 sıra sayılı “Banka Kartları ve Kredi
Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı”nın 1.
maddesine aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet Şevki Kulkuloğlu |
Şevket Köse |
Ergün Aydoğan |
|
Kayseri |
Adıyaman |
Balıkesir |
|
Gökhan Durgun |
Atila Emek |
Tayfur Süner |
|
Hatay |
Antalya |
Antalya |
Madde 1- (2).
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, azami akdi ve gecikme faiz
oranlarını tespit etmeye yetkilidir. Belirlediği bu oranlar akdi faiz için en
yüksek mevduat yıllık faiz oranı ve bu faizin yüzde 25’inin ilavesiyle
bulunacak faiz oranından, gecikme faiz oranı ise en yüksek mevduat faiz oranı
ve bu faizin yüzde 50’sinin ilavesiyle bulunacak faiz oranından daha yüksek
olamaz. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası tespit ettiği bu faizleri üç ayda
bir ve yıllık basit faiz olarak açıklar.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 411 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 1. maddesine
bağlı fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Sözleşmede belirtilen asgari tutar, dönem borcunun yüzde
kırkından aşağı olamaz. Hesap özetinde yer alan asgari ödeme tutarı son ödeme
tarihinde ödenmediği takdirde kart hamili ödenmeyen tutar için sözleşmede
öngörülen gecikme faizi dışında bir yükümlülük altına sokulamaz.”
|
Hasip Kaplan |
Şerafettin
Halis |
M. Nezir
Karabaş |
|
Şırnak |
Tunceli |
Bitlis |
|
Osman Özçelik |
|
Nuri Yaman |
|
Siirt |
|
Muş |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) –Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükümet?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN -
Konuşacak kimse var mı, gerekçeyi mi okutayım?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kredi kartları
esas itibarıyla bir ödeme aracıdır. Pratik kullanımı sayesinde olumlu
etkilerinin yanı sıra yanlış ve bilinçsiz kullanımı sonucu bir finans aracı
olarak algılanması ile kullanıcısı aleyhine sonuçlarda doğurabilmektedir. Bu
yanlış algının önüne geçilmesi ve kartların aslına uygun kullanım bilincin
oluşturulması açısından asgari ödeme tutarının yüzde 40 olarak sabitlenmesi
uygun olacaktır.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Yoklama talebimiz var Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, önergenin oylanmasından önce bir yoklama talebi vardır.
Yoklama talebinde
bulunan milletvekili arkadaşlarımın isimlerini tespit edeceğim: Sayın Okay, Sayın Susam, Sayın Kulkuloğlu,
Sayın Korkmaz, Sayın Süner, Sayın Çöllü, Sayın Çakır,
Sayın Durgun, Sayın Emek, Sayın Özkan, Sayın Kaptan, Sayın Paçarız, Sayın
Köktürk, Sayın İnce, Sayın Vahap Seçer, Sayın
Tütüncü, Sayın Kesici, Sayın Ağyüz, Sayın Arifağaoğlu, Sayın Coşkunoğlu.
Sayın
milletvekilleri, yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Banka Kartları ve Kredi
Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Esfender Korkmaz’ın;
Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 4 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın; Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut ve 13 Milletvekilinin;
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün Benzer Mahiyetteki
Kanun Teklifleri ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporu (1/718, 2/307, 2/392, 2/406, 2/416, 2/424) (S.
Sayısı: 411) (Devam)
Hasip Kaplan ve
arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
411 sıra sayılı “Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı”nın 1. maddesine aşağıdaki cümlenin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Şevki Kulkuloğlu (Kayseri) ve arkadaşları
Madde 1- (2).
Türkiye
Cumhuriyeti Merkez Bankası, azami akdi ve gecikme faiz oranlarını tespit etmeye
yetkilidir. Belirlediği bu oranlar akdi faiz için en yüksek mevduat yıllık faiz
oranı ve bu faizin yüzde 25’inin ilavesiyle bulunacak faiz oranından, gecikme
faiz oranı ise en yüksek mevduat faiz oranı ve bu faizin yüzde 50’sinin
ilavesiyle bulunacak faiz oranından daha yüksek olamaz. Türkiye Cumhuriyeti
Merkez Bankası tespit ettiği bu faizleri üç ayda bir ve yıllık basit faiz
olarak açıklar.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
TEKNOLOJİ, ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Aydoğan, siz mi konuşacaksınız?
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Evet.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Aydoğan.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Teşekkür ederim.
Değerli
arkadaşlar, görüşülmekte olan 411 sıra sayılı kanunun 2’nci maddesinin
değiştirilmesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, değerli arkadaşlar; gerçekten, toplumumuzun önemli bir
kesimini çok yakından ilgilendiren kredi kartlarıyla ilgili düzenleme üzerinde
çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu konuda sıkıntı yaşayan bütün yurttaşlarımız
bütün dikkatleriyle bizleri izlemekteler.
Öncelikle, bu
noktaya nasıl gelindi, ona bakmakta yarar görüyorum. Yıllardır uygulanan yanlış
ekonomi programlarının, tüketiciyi tüketime, harcamaya teşvik edenlerin,
sokaklarda kredi kartı dağıtanların, maaşının, gelirinin 5-10 katı limit
verenlerin sorumluluğu yok mudur? Tek suçlu, tek sorumlu, ekonomide mucize
yarattığını söyleyen yöneticilere inanan vatandaşlar mıdır? Kredi kartı
kullanımı, kayıtsız ekonomiyi kayıt altına alması adına kart kullanımı teşvik
edilmedi mi? Bakkallarda, marketlerde, ekmeğin, tuzun bile kart kullanımıyla
kayıt altına alındığı ve taksitle satıldığı dönemi yaşıyoruz.
Tüketici kredisi
mağdurları bu düzenlemede de ne yazık ki görünmemektedir. Kredi kartı borcunu
ödeyemeyen, kredi kartı borcunu ödemek için bankalardan kredi kullanan, bu
kredilerin geri ödenmesinde de ne yazık ki, burada ciddi sıkıntı vardır. Kredi
kartı borcunu ödeyebilmek için tüketici kredisi kullanan, sayıları 780 bin
civarında olan tüketicilerin bankalara olan bireysel kredi borçları da yeniden
yapılandırılmalıdır.
Burada soygunun
ve sorunun temel fahişi kredi faizidir. “Kredi kartı bir kredi türü değildir.” argümanı toplumu yanıltmaya yöneliktir. Eğer tüketiciye
kredi kartıyla otuz altı aya kadar vadelerle alışveriş imkânı sağlanıyorsa,
hesabınızda para olmadığı hâlde alacaklı firmalara alacaklı bankalar tarafından
ödeniyorsa kredi kartı ödeme aracı olmaktan çıkmış demektir. Taksitlendirmeyi
yapan bankaların kendisiyken bireysel kredilerden fahiş faiz farkı alınma
anlamı nedir? Bu sorunun çözümü kart faizini objektif kriterlere
bağlamaktır. Bu da mevduat faizi veya Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası kısa
vadeli borçlanma faizi baz alınarak keyfî olmaktan
çıkarılmalıdır. Aksi hâlde bu sorun her iki üç yılda bir tekrar edecektir.
Biraz önce AKP’li konuşmacı bir arkadaşımız da yapılan düzenlemelerin çözüm
olmadığını, her iki yılda, her üç yılda bir bu sorunun tekrar ettiğini, iki üç
yıl sonra tekrar düzenleme yapmak zorunda kalacağımızı ifade etti. Bu da
gösteriyor ki bu yüksek faizlerle, altından kalkılamaz faizlerle ekonomideki
refahın, gelişmişliğin nedenlerinden dolayı bu harcamaları yapan insanlarımızın
bu yüksek faizlerle kart borçlarını ödemeleri asla söz konusu değildir.
Tabii, burada,
baktığımızda enflasyon hedeflemesiyle enflasyonun yüzde 2, yüzde 3, yüzde 4
olduğu, sabit gelirlilerin enflasyon hedeflemesine göre ücretlendirildiği ama
bununla birlikte bankadaki kredi kartı faizlerinin inanılmaz miktarlarda
olduğunu biraz önce arkadaşlarımız söylediler.
Şimdi, yine,
kredi kartı faizlerinin değişik rakamları telaffuz edildi. Kredi kartı kullanan
bir vatandaşımızın, gelen ödeme emrinde, kredi faizinin toplamda yüzde 68,16
olduğunu görmekteyiz. Yani 2007’de 7 bin TL olan borç mayıs ayında bankaya
gittiğinde, ödeme güçlüğü çektiğini ve taksitlendirme talebini bankaya
iletiyor. Banka bu talebi dikkate almıyor. İsteğini yerine getirmiyor. 2007’de
7 bin lira olan kredi kartı borcunun bugün geldiği nokta 17.820 liradır değerli
arkadaşlar. Yani burada enflasyon hedeflemesiyle, ekonomideki düzelme
iddialarıyla, yüzde 4, yüzde 3 enflasyon hedeflemesiyle yüzde 68,16 faizin
ödenmesi asla söz konusu değildir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Aydoğan.
ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Burada bu, kredi kartı ödeme zorluğu çeken veya kredi kartı mağduru
dediğimiz kitlelerin ödeme kolaylığı veya mağduriyetinin giderilebilmesi için
bu altından kalkılamaz faizlerin bir an önce ödenebilir noktaya çekilmesini
istiyoruz.
Sonuç olarak
baktığımızda, bu, küresel kriz dediğimiz ekonomideki yaşanan sorunlarda da
işçi, esnaf, ticaret, piyasada inanılmaz sorunlar yaşanırken, reel sektör
kepenk kapatırken, bankaların en yüksek kâr ettiğini, kârlılıkta birinci
olduğunu görüyoruz. Sabit gelirli ve kredi kartı kullanıcıları ciddi sorunlar
yaşarken bankaların da inanılmaz kârlar ettiğini, bu yüksek faizlerin kabul
edilemez olduğunu bir kez daha paylaşıyor, bu mağduriyetin giderilmesi
dileğiyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyor, bu önergemize desteğinizi
bekliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aydoğan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
411 S. Sayılı yasanın 1 inci maddesinin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Sırrı
Sakık (Muş) ve arkadaşları
“Kredi kartları
faizleri hazine borçlanma faizlerinin iki katından fazla olamaz.”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Faiz oranları çok
yüksek olup azaltılmalıdır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
411 sıra sayılı yasa tasarısının 1. maddesindeki % 20 ibaresinin % 25 olarak
belirlenmesini arz ederiz.
Şevket
Köse (Adıyaman) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Köse, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 411 sıra sayılı Banka
Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı’nın 1’inci maddesi hakkında verdiğimiz değişiklik önergesiyle ilgili
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, konuştuğumuz konu, ülkemizin en hassas olduğu konulardan
biridir. Yurttaşlarımızın gözünde bir silah olarak görülen kredi kartlarına
çözüm bulabilmek amacıyla Meclisimiz bir süredir çalışmalarını sürdürmektedir.
Bu çalışmalar esnasında, diğer milletvekili arkadaşlarım gibi ben de çok sayıda
telefon, faks ve mektup aldım. Yurttaşlarımız kan ağlıyor. Kredi kartı
konusunda yapılacak olumlu düzenlemeyle büyük bir nefes alacaklarını
söylüyorlar.
Değerli
arkadaşlar, vatandaşlarımız nasıl bu hâle geldi? Bir şeyi unutmamak gerekiyor.
Kredi kartlarından bu kadar çok sayıda vatandaşımızın mağdur olmasının esas
nedeni, bu insanların kredi kartlarına mecbur bırakılmış olmalarıdır. Yani
kredi kartı mağduriyeti yaşayanlar, keyfî ve rahatlıktan ya da yalnızca kredi
kartını kullanmayı bilmemekten ötürü bu duruma gelmediler. Ekonomi tepetaklak
olmuş, işsizlik rekor kırıyor, dış borcun hâli ortada, maaşlar eriyor,
yoksulluk sınırında yaşayan milyonların sayısına her gün yenisi ekleniyor. Bu
duruma “dur” denecek gerekli önlemler alınamıyor. Vatandaşa “Eve kapanma,
pazara çık.” deniyor ama “Cebinde para var mı?” diye soran olmuyor.
Sayın
milletvekilleri, insanın olmazsa olmaz ihtiyaçlarının karşılanması insan
olmasının bir gereğidir. Kişiler barınma, yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını
karşılamak zorundalar. Yalnız, vatandaşlarımızın cebinde para yok. Peki, ne
var? Kredi kartı. Doğal olarak kredi kartından harcamaya başlıyor. Kredi
kartını ödeyecek parası var mı? O da yok. Zaten onu ödeyecek parası olsa kredi
kartıyla harcama yapmadan istediğini alır. Bu durumun sonunda ne oluyor diye
düşünecek olursak, intiharlar, isyanlar, cinnetlerle mücadele eden bir toplum
hâlini alıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, işsizliğin bu denli yüksek olduğu bir ülkede insanların kredi
kartlarına ilişkin sorun yaşamaması olanaksızdır. Bu konuda nasıl çözümler
düşünülmektedir, ne gibi çözüm yolları bulunacaktır, sürekli sorup duruyoruz
ancak henüz bu sorunun yanıtını doğru düzgün almış değiliz. Bakınız, Mart 2009
itibarıyla İşsizlik Sigortası Fonu’nda yaklaşık 41 milyar lira birikmiş
durumdadır. Yani eski parayla 41 trilyondan bahsediyoruz. Maalesef bu para, kalifiye
eleman yetiştirilmesi, işsizliğin ortadan kalkması için yatırım yapılması gibi
seçeneklerde kullanılmıyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İşsizlik Sigortası Fonu için de toplam 8 milyon civarı
kişiden kesinti yapılmaktadır. Asıl ilginç olan, bu kadar kişiden kesinti
yapılmasına rağmen, kaç kişiye ödeme yapıldığıdır. 2008 yılında toplamda sadece
331 bin kişiye işsizlik sigortası ödemesi yapılmıştır. İşsiz sayımız
milyonlarla ölçülmekteyken yalnızca bu kadar işsize destek çıkarsanız elbette kredi
kartlarında mağduriyet olur. Bu yanlışlığın sonunda kredi kartlarında yaşanan
sıkıntılarla uğraşıp duruyoruz. Şu anda yaptığımız düzenleme bu ekonomik kötü
gidişin bir sonucudur. Buna daha kalıcı ve köklü çözümler bulmak zorundayız. Hükûmet her ne kadar kulaklarını tıkasa da biz
önerilerimizi sunmaya devam edeceğiz.
Değerli
milletvekilleri, biliyorsunuz, Sayın Başbakan bir konuşmasında krizde kapanan
iş yerlerinin nedeni olarak iş bilmez iş adamlarını gösterdi. Ben de bunun
üzerine bir soru önergesi verdim. İş adamlarının borç batağında yüzdüğü,
işsizliğin ülke için tehdit boyutuna geldiği günümüzde Sayın Başbakanın
bahanesi hiç de inandırıcı gelmemiştir. Nitekim, soru
önergesine Devlet Bakanı Sayın Cevdet Yılmaz yanıt verdi. Sayın Bakan
işsizliğin önüne geçilebilmesi için yaptıkları çalışmaları anlatmış. Yanıtın
içerisinde ise önemli bir ayrıntı yer almaktadır. Buna göre, Hükûmet istihdamla ilgili yeni bir paket hazırlığı
yapmaktaymış. Yalnız -kendisi olmamakla birlikte- yaptığım araştırmalar
sonucunda Hükûmetin böyle bir çalışması olduğuna dair
bir bilgiye ulaşamıyorum. Ortada çelişkili bir durum var. Yeni bir soru
önergesiyle Sayın Bakana yeni sorular yönelttim. Şimdi onun yanıtını
bekliyorum. Yeni istihdam paketinin takipçisi olacağım. Bu işin sonunda ne
çıkacak bilemiyorum ama ben sonuna kadar götüreceğim bunu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Köse, buyurun.
ŞEVKET KÖSE
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin gözü şu an
Mecliste. Herkes yapacağımız düzenlemeyi beklemektedir. Kredi kartlarında
yaşanan sıkıntıların çözülebilmesi için daha verimli sonuçlar elde edebilmek
amacıyla verdiğimiz önergenin kabul edilmesini diliyor, yüce heyetinizi en
içten saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
2’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 2, yeni
madde 1 olarak kabul edilmiştir.
Yeni madde 2’ye
bağlı geçici madde 5’i okutuyorum:
MADDE 2- 5464
sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununa aşağıdaki geçici maddeler
eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 5- 31/5/2009 tarihi itibariyle, kart çıkaran kuruluşlarca ya da
varlık yönetim şirketlerince, kendisine ödeme için ihtar çekilmiş veya
haklarında icra takibi başlatılmış ya da 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı
Bankacılık Kanununun 53 üncü maddesi uyarınca Kurulca belirlenen usul ve
esaslar çerçevesinde üçüncü, dördüncü veya beşinci grup krediler ve diğer
alacaklar içerisinde sınıflandırılmış kredi kartı borcu bulunan kart hamilleri
Kanunun yayımı tarihinden itibaren altmış gün içerisinde ilgili kredi kartını
çıkaran kuruluşa ya da kuruluşun avukatlarına veya 5411 sayılı Bankacılık
Kanunu kapsamında faaliyet gösteren varlık yönetim şirketine ya da ilgili
şirketin yetkilendirdiği temsilcilerine yazılı olarak, güncel tebligat
adreslerini de belirtmek suretiyle müracaat ederek, ikinci fıkrada belirlenen
usule göre hesaplanacak borçlarını üçüncü fıkradaki koşullardan birine göre
ödemek istediklerini beyan etmeleri halinde, düzenlenecek ödeme plânını
imzalamaları şartıyla, icra takibine konu olmuş ise takip, dava masraf ve
harçlarını ve nispi kanuni vekalet ücretinin yüzde yirmibeşini
de kabul edilen plan çerçevesinde ödeme hakkına sahip olurlar.
31/5/2009 tarihi
itibariyle, kart hamiline ödenmesi için ihtar çekilen veya hakkında icra takibi
başlatılan kredi kartı ana para ve faiz borcu ya da kart hamilinin anılan tarih
itibariyle 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 53 üncü maddesi uyarınca Kurulca
belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde üçüncü, dördüncü veya beşinci grup
krediler ve diğer alacaklar içerisinde sınıflandırılmış bulunan kredi kartı ana
para borcu ile bu hesaplarda sınıflandırılma tarihine kadar işletilmiş bulunan
faiz borcu 31/5/2009 tarihine kadar Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasınca üç aya
kadar vadeli ağırlıklı ortalama mevduat faiz oranı esas alınarak ilan edilecek
aylık endeks katsayısı ile çarpılmak suretiyle ödeme planına esas borç tutarı
hesaplanır.
İkinci fıkraya
göre hesaplanan ödeme planına esas borç tutarının müracaat tarihinden itibaren
otuz gün içerisinde defaten ya da taksitler halinde ödenmesi durumunda herhangi
bir ilave borç hesaplamasına gidilmez. Ancak, ödeme planına esas borcun vadeli
olarak ödenmesinin talep edilmesi halinde aylık eşit taksitler şeklinde
ödenecek borç tutarı;
a) 6 aylık vade
için 1,04,
b) 12 aylık vade
için 1,08,
c) 24 aylık vade
için 1,18,
d) 36 aylık vade
için 1,26,
ile çarpılarak
hesaplanacak tutarın ay sayısına bölünmesi suretiyle hesaplanır. Vadeli
ödemelerde ilk taksit peşin olarak ödenir.
Kredi kartı
borçlusunun bu maddenin birinci fıkrasına uygun olarak alacaklıya müracaat
etmesi ve yapılan ödeme planı doğrultusunda taksit tutarlarını ödemesi şartıyla,
halihazırda yapılmış işlemler baki kalmak kaydıyla
icra işlemleri durur, İcra ve İflas Kanununda belirtilen süreler işlemez.
Kredi kartı
borçlusu bu ödeme planına karşı ancak, plan doğrultusunda ödeme yapmak ve
ödemelere devam etmek koşulu ile itiraz yoluna başvurabilir.
Bu madde
kapsamında yeniden yapılandırılan borçlarda, borçlunun yapılandırma öncesi
dönemde borca vaki itirazları ortadan kalkar. Ödeme planı uyarınca son taksitin
de vadesinde ödenmesi üzerine icra takibi sona erer.
Altı aylık vade
de dahil olmak üzere kabul edilen taksit planına göre,
bir yıl içerisinde 3 taksitin vadesinde ödenmemesi halinde bu madde ile
sağlanan haklar, ilgili kart çıkaran kuruluşça ya da varlık yönetim şirketince
ortadan kaldırılabilir ve bu Kanunun 26 ncı maddesinde
belirtilen gecikme faizi üzerinden mevcut icra takip işlemlerine devam
edilebilir.
Bankaların kredi
kartı alacaklarını temlik almış olan varlık yönetim şirketleri de kredi kartı
borçlularının talebi halinde, bu madde gereğince işlem yapmak zorundadırlar.
Temlik alacaklıları da bu madde kapsamındaki alacaklarıyla ilgili olarak
bankaların yararlandıkları harç muafiyetlerinden yararlanırlar.
Bu madde, Kanunun
yürürlüğe giriş tarihinden önce yapılmış ödemeleri geri isteme hakkı vermez.”
BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 411 sıra
sayılı kanunun 2’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, gerçekten
Türkiye kamuoyunun ilgiyle izlediği ve yaklaşık 1,5 milyon, direkt, insanın
mağdur durumda olduğu kredi kartlarıyla ilgili konunun görüşmesini yapıyoruz.
Aslında, Meclisin
tatile girmesine çok kısa süre kala bu kanunun komisyonlardan hızlı bir şekilde
geçip Meclis gündemine gelmesi -burada konuşan birçok arkadaşımızın yaptığı
itirazlar gibi- bu konuda Meclisin ciddi bir çalışma yapma şansı ve fırsatını
ortadan kaldırmıştır.
Kredi kartlarıyla
ilgili olayı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak uzun zamandır dile
getiriyoruz. Türkiye'de krizin hissedilmeye başladığı günden itibaren kredi
kartlarındaki mağduriyet olaylarının da hızla arttığı gündemdedir. Neden? Çünkü krizle birlikte, bir ödeme aracı olarak, bir borçlanma aracı
olarak ikisi bir arada kullanılan kredi kartlarında geriye dönüşlerde sıkıntı
yaşanmaya başlamış, bu sıkıntılarda bir kısmı ödeyemez duruma gelmiş, bir kısmı
ise gerekli olan asgari tutarı ödeyerek borcunu ertelemeye gitmiş, hatta kredi
kartlarının sayısını artırarak, borç miktarını artırarak içinden çıkılmaz bir
borç batağına girme noktasına gelmiştir. Partimiz bu konuda çalışmaları
yapmış, arkadaşlarımız önergeler vermiş, Genel Başkanımız grup toplantılarında
kredi kartı borçlularının geldiği duruma dikkati çekmiş ve demiş ki “Kredi
kartı borçlularını, hemen, acilen bir yasal düzenlemeyle mağduriyetten
kurtaralım.” Ama o dönem söylediklerimize, Başbakan çıkıp kredi kartı
borçlularının mağdur olmadığını, onların iyi niyetlerine inanmadığını söyleme
noktasına gelip kredi kartı borçlularını rencide eden, üzen bir açıklama yapma
durumunda kalmıştır. Ama o günden bu yana geçen süre
içerisinde hayat kendini öyle bir dayatmış, borçlular öyle bir noktaya gelmiş
ki bugün Hükûmet, Parlamentoyu tatile sokmadan bu
kanunu çıkartmak için ciddi bir şekilde gayret içerisindedir ama çıkartırken de
kredi kartlıların sorunlarını çözmekten daha çok, bankacılık sektörünün kredi
kartlarındaki sorunlarını çözen bir anlayış ve yaklaşım içerisinde olmuştur. Bizim
bu yasal düzenlemede beklentimiz, kredi kartı mağdurlarının, kredi kartı
borçlularının, kriz nedeniyle işsiz kalmış, işleri bozulmuş, kredi kartlarını
ödeyememiş veya kredi kartlarının asgari tutarlarını ödeyerek bir süre durumu idare etmiş ama artık bugün içinden çıkılamaz
duruma gelmiş insanların sorunlarını çözebilecek bir düzenleme yapmaya
ilişkindir. Bu düzenlemenin bunu içermediğini az önce de söyledim.
Şimdi, burada, bu
maddede de önemli bir konu var:
1) Kredi kartı borçlarının
ödeme noktasında zorunlu bir duruma düşmüş, ödeyememiş insanların bir kısmı,
bankalardan yüksek faiz karşılığında tüketici kredisi, ihtiyaç kredisi veya
dışarıdan para bularak kredi kartlarını taksitlendirme yapmış durumdalar. Bu
yaptığımız düzenlemede bu insanlar için hiçbir düzenleme getirmiyoruz.
2) Aylardır kredi
kartlarıyla ilgili düzenlemeye ilişkin konuşulduğu için bankacılık sektörü bazı
kredi kartlarında ihtar çekmemiş durumda.
Eğer bugün bu
kredi kartlarında geçmişe yönelik bir uygulama yapmazsak, bu kredi kartlarıyla
ilgili yasal düzenlemenin çıktığı ve yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bunu
geçerli sayarsak birçok mağduru kurtarmış durumda olmayacağız. Onun için,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak çok açıkça söylüyoruz: Geçmişte temerrüde
düşüp, başka krediler alarak bu kredisini ödemek durumunda kalıp, yüksek faizle
bu borcunu ödemiş olanlar dâhil olmak üzere bu işi yılbaşından itibaren geçerli
sayacak bir düzenleme yapmaya ihtiyacımız var, bir.
Değerli
arkadaşlarım, bunun dışında, kredi kartlarıyla ilgili ciddi bir çalışmaya
ihtiyaç var. Neden ciddi bir çalışmaya ihtiyaç var? Bakın, bugün 1’inci maddeyi
kaldırdınız. Ne yaptınız? Kredi kartlarında aidat ödemesini geçmiş dönemdeki
gibi muğlak bir noktada bıraktınız, banka isterse alacak,
istemezse pazarlık yapma gücü olanlar kredi kartının bedelini ödemeyecek.
Geçmişte şikâyetçi olduğumuz durumu aynen koruduk.
Değerli
arkadaşlar, bu niye böyle oldu? Çünkü bu kartlarla ilgili konuda fazla kafa
yormadınız, tüketiciyi düşünmediniz, bankacılığın istemiş olduğu “Benim kredi
kartıyla ilgili bir masrafım var, bunu karşılamak için bir bedel almam lazım.
En azından bunu serbest bırakın, ben tuttuğumdan bu kart parasını alırım”ı gerçekleştirmiş durumda oldunuz. Bu, güçlü
karşısında zayıfı kollamamaktır. Bugün, kredi kartı alan, birden fazla kredi
kartı kullanan insanların çok önemli bir kısmı mağdur, kredi kartından para
kullanarak hayatını idame ettirmek veya borcunu ödemek zorunda kalan
insanlardır.
Değerli
arkadaşlar, zaten gücü olanlar kredi kartlarını gününde ödemekte ve kredi
kartlarından dolayı bir mağduriyete uğramamaktadırlar. Bizim burada
düşüneceğimiz insanlar, gerçekten kredi kartlarına ihtiyaç duyan, zorda olan insanlardır.
Bugün basında açıklama var, diyor ki Ersin Özince,
bankalar arası kurulun başkanı: “Kredi kartı borcunu ödeyememiş çok sayıda
esnaf var.” Bu kredi kartlarını ödeyemeyenler daha çok batıda. Kimdir bunlar?
Bir: İşsiz kalmış insanlar. İki: Çaresiz kalmış esnaflar, sanatkârlar.
Kredi kartı artık
bir ödeme aracı olmuş, bankacılık sistemi de bunu kabul etmiş ve bugün
getirdikleri düzenleme, biraz önce çıkardığınız düzenlemede 3,5 milyar -bugünkü
parayla 3.500- liranın üzerindeki kredi kartlarından yüzde 1 kredi kartı
masrafı almayı koydular. Bunun altını deşelediğiniz zaman ne çıkıyor biliyor
musunuz? Kredi kartını bir teminat mektubu gibi kullanma olayı çıkıyor çünkü
kredi kartının masrafı varsa 3.500 liralık kredi kartının da masrafı aynı 350
bin liralık kredi kartının da masrafı aynı. Niye bundan yüzde 1 alıyorsunuz
3.500 liranın üzerinden? Çünkü bankacılık sistemi, kredi kartının artık bir
ödeme aracı olduğunu gördü. Onun için, buradan bir para kazanma noktasına
gidiyor.
İkinci bir konu,
burada altını çizmek istediğim bir konu: Değerli arkadaşlar, kredi kartları
vasıtasıyla büyük alışveriş merkezleri ciddi bir şekilde küçükleri haksız
rekabette yok ediyorlar. Nasıl mı oluyor? Firma bankalarla anlaşıyor, kredi
kartına altı taksit, altı taksit de banka üzerine koyuyor, on iki taksit.
Değerli
arkadaşlar, peki, ufak bir firma kredi kartına on iki ay taksit yapabiliyor mu?
Yaptığı zaman bırakın kazancını, anaparasını dahi bu kartın bozulmasına öder.
Ne oluyor? Büyükle küçük arasında haksız bir rekabet doğuyor. Aslında, bizim
burada bu küçükleri düşünme diye bir görevimiz yok mu, bir sorumluluğumuz yok
mu? Var. Bugün ayda 35 milyar liralık kredi kartıyla alışveriş yapılıyor, yılda
420 milyar lira ve bunun büyük çoğunluğu büyük mağazalardan geçiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun,
konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, peki, o zaman perakende sektörü kimin eline
geçmiş oldu? Kredi kartları aracılığıyla büyüklerin eline geçmiş oldu. Bugün kredi
kartları haksız rekabetin, büyüklerin küçükleri yok etmesinin bir aracı hâline
geldi. Onlar kredi kartlarına faiz ödemeden taksitler yapıyorlar çünkü ciro
onlarda. Küçüklere POS cihazı bile vermiyorlar bankacılık sektörü. Demek ki
bizim bu kredi kartı konusunu konuşurken bunları da masaya yatırmamız
gerekiyordu, haksız rekabeti önleyip büyük on tane mağazanın küçükleri yok
etmesinin önüne geçmemiz gerekiyordu ama bunların hiçbirini tartışacak,
görüşecek zaman bırakmadınız ve biz bugün burada, sadece palyatif
bir çözümle kredi kartlarında bir çözüm aramaya çalışıyoruz. Bu anlayışı,
küçükleri düşünmeyen bir anlayış olarak görüyorum. Bu anlayışı, sadece
büyüklerin ihtiyaçlarını karşılayan ve büyüklere ekonomide yaşama hakkı tanıyan
bir yönetim anlayışı olarak görüyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Susam, buyurun tamamlayın.
MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) - Bu anlayışla, kredi kartlarında daha geniş bir düzenlemeye ihtiyaç
var. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunu uzun zamandır söylüyoruz, bugün de
bunu söylemeye devam ediyoruz. Ancak, en azından derdi olanlara bir nebze çare
bulunması anlamında bu kanuna destek veriyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde
yedi adet önerge vardır. Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
411 sıra sayılı “Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının” Çerçeve 2. maddesinin Geçici Madde 5’in
birinci ve ikinci paragraflarında geçen “31/5/2009
tarihi itibariyle” ibarelerinin “30/6/2009 tarihi itibariyle” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Alim Işık |
Cemaleddin Uslu |
Yılmaz Tankut |
|
Kütahya |
Edirne |
Adana |
|
Hüseyin Yıldız |
|
Mehmet Serdaroğlu |
|
Antalya |
|
Kastamonu |
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
411 sıra sayılı yasa tasarısının 2. maddesindeki Geçici 5. maddesinde
belirlenen faiz oranlarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve 31/5/2009 tarihinin bu kanunun yürürlüğe girdiği tarih
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Ergün Aydoğan |
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Tayfur Süner |
|
Balıkesir |
Malatya |
Antalya |
|
Atila Emek |
|
Hüsnü Çöllü |
|
Antalya |
|
Antalya |
“a) 6 aylık vade
için 0,80
b) 12 aylık vade
için 0,85
c) 24 aylık vade
için 0,90
d) 36 aylık vade
için
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 411 Sıra sayılı “Banka Kartları ve Kredi
Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının” Çerçeve 2.
maddesinin Geçici Madde-5’in birinci paragrafındaki birinci cümlesinde geçen
“…kendisine ödeme için ihtar çekilmiş” ve ikinci paragrafındaki birinci
cümlesinde geçen “…kart hamiline ödenmesi için ihtar çekilen” ibarelerinden
sonra gelmek üzere “veya borcunun asgari ödeme tutarını ödeyen” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Alim Işık |
Cemaleddin Uslu |
Yılmaz Tankut |
|
Kütahya |
Edirne |
Adana |
|
Mehmet Serdaroğlu |
|
Hüseyin Yıldız |
|
Kastamonu |
|
Antalya |
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 411 sıra sayılı “Banka Kartları ve Kredi
Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı”nın 2.
Maddesinin Geçici madde 5’te 1. cümlesinde “kendisine ödeme için ihtar çekilmiş
veya haklarında icra takibi başlatılmış” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya
borcunun asgari ödeme tutarını ödeyebilen veya bu kanun yürürlüğe girdiği
tarihe kadar gecikmiş borcunu yapılandırmış ancak taksitlerini ödemekte
sıkıntıya düşmüş” ibaresinin eklenmesini arz ve talep ederiz.
|
Şevket Köse |
Mehmet Şevki Kulkuloğlu |
Ergün Aydoğan |
|
Adıyaman |
Kayseri |
Balıkesir |
|
Gökhan Durgun |
|
Tayfur Süner |
|
Hatay |
|
Antalya |
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
411 Sıra Sayılı Kanun Tasarısında yer alan Geçici Madde 5’in birinci
fıkrasındaki “kendisine ödeme için ihtar çekilmiş veya haklarında icra takibi
başlatılmış” ifadesinden hemen sonra gelmek üzere “veya kredi kartı borcu
bulunan” ifadesinin eklenmesi, ikinci fıkrasında yer alan “31/05/2009
tarihi itibarıyla, kart hamiline ödenmesi için ihtar çekilen” ifadesinden hemen
sonra gelmek üzere “veya kredi kartı borcu bulunan” ifadesinin eklenmesi
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
M. Nezir
Karabaş |
Sevahir Bayındır |
Hasip Kaplan |
|
Bitlis |
Şırnak |
Şırnak |
|
Hamit Geylani |
|
Osman Özçelik |
|
Hakkâri |
|
Siirt |
T.B.M.M.
Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
411 sıra sayılı yasa tasarısının 2. Maddesindeki Geçici-5. maddenin 1.
paragrafının sonundaki ibarelerin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ederiz.
Saygılarımızla,
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Tayfur Süner |
Hüsnü Çöllü |
|
Malatya |
Antalya |
Antalya |
|
Atila Emek |
|
Yaşar Tüzün |
|
Antalya |
|
Bilecik |
“icra takibine
konu olmuş ise takip, dava masraf ve harçlarını ve nispi kanunî vekâlet
ücretinin % 25 de kabul edilen plan çerçevesinde ödeme hakkına sahip olurlar.
Ayrıca, bankalarca da, % 25 oranında vekâlet ücreti defaten ilgili avukata
ödenir.”
T. B. M. M.
Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
411 sıra sayılı yasa tasarısının 2. maddesindeki Geçici 5. maddesinin
başlangıcındaki “31/5/2009 tarihi itibariyle, kart
çıkaran kuruluşlarca ya da varlık yönetim şirketlerince, kendisine ödeme için
ihtar çekilmiş veya haklarında icra takibi başlatılmış ya da” ifadesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Atila Emek |
Tayfur Süner |
|
Malatya |
Antalya |
Antalya |
|
Hüsnü Çöllü |
Ergün Aydoğan |
Yaşar Tüzün |
|
Antalya |
Balıkesir |
Bilecik |
“Kanunun
yürürlüğe girdiği tarih itibariyle, kart çıkaran kuruluşlarca ya da varlık
yönetim şirketlerince kendisine ödeme için ihtar çekilmiş, haklarında icra
takibi başlatılmış veya yürürlük tarihinden iki ay öncesinde ödemesi gereken
asgari tutarı ödemeyen veya eksik ödeyenler ya da”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; dikkatlice
dinlerseniz size bir şey arz etmek istiyorum.
Madem bir yasa
yapıyoruz, madem zor durumdaki insanların önünü açmak istiyoruz, mademki bu
insanların sorunlarını çözmek istiyoruz… Ancak, aynı konularla yarın sabah
karşı karşıya gelecek insanlara da bugünden eğer biz önlemini alırsak yarın
yine bununla karşı karşıya…
Burada
istediğimiz şey ne arkadaşlar: Bankalar son üç dört aydır ihtarname çekmiyorlar
arkadaşlar. Bunu açık ve net söylüyorum. Sadece yasa tasarısı “İhtarname
çekilmiş veya takibe geçilmiş…” diyor. Burada dediğimiz şu, burada istediğimiz
şu arkadaşlar: Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren geriye dönük iki ay
içinde asgari ödeme tutarını ödeyemeyenler -çekmemiş ihtarnameyi, çekmek
zorunda, çekmemiş- veya asgari ödeyeceği ödeme tutarını eksik ödeyenleri de bu
yasanın içine koyalım, yarın gene karşımıza bir grup insan aynı şekilde
gelmesin. Yani dediğimiz bu kadar basit. Gelin… Bilerek ihtarname çekmiyor
arkadaşlar, çekmediler. Yaklaşık beş aydır bu yasanın geleceği, geldi gelecek
şeklinde… Ben biliyorum, yaklaşık üç aydır hiçbir ödemesini yapmayan insanlara
ihtarname gelmedi, takibe geçmediler. Gelin, şu önergeyi kabul edin. Yani biz
bankaların aleyhine de bir şey istemiyoruz. Yarın onlarla da gene aynı şekilde,
aynı şeye gelecek. Bu nedenle bu insanlar da borcunu ödesinler ama bu yasanın
içine sokalım.
Değerli
arkadaşlarım, yani sizden… Bu kadar basit bir önerge. Yani
Hükûmetin katılmamasını hakikaten garipsiyorum,
Komisyonun katılmamasını garipsiyorum çünkü dediğimiz şu: Yarın önümüze gelecek
insanları bugünden telafi edelim, bugünden bu insanların sorununu yarın sorun
yaratmadan çözelim. Bir kere de böyle yapın arkadaşlar ya, bir kere de ya! Gene
söylüyorum, ödemesini yapamayan ama ihtarname yememiş ama takibe geçilmemiş
-ödememiş, ödeyememiş, üç aydır ödeyemiyor- bu insanın…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Çekilmeyen ihtarname yokmuş, konuştuk da.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır, ben size ispat edeyim. Çekmiyorlar, doksan gündür
Sayın BDDK Başkanım… Yasal süresi doksan gündür, doksan gün içinde ihtarname
çekmek zorunda yani son ödemesini yapmadığı tarihten itibaren doksan gündür.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Kasıtlı geciktirme yok yani. Kasıtlı geciktirme yok, onu
söylüyorum.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Efendim, hayır, normalde, bu yasa çıkmasa, bir ay sonra ödemeyene
ertesi günü ihtarname dayıyorlar.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Üç ay dolsa da çekmiyorlar, örneklemek mümkün.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Ha, şimdi bu yasanın çıkacağını bildiği için üç aydır
ihtarname çekilmiyor, bilerek çekilmiyor. Bu nedenle, bu yasa kapsamına daha az
insan girsin de yine eski faizlerden devam edelim diyor. Arkadaşlar, burada,
yarın bugünkü duruma düşecek insanların bugünden önüne geçmek zorundayız. Yani
burada yarın yine bu insanlar… Bu yasa kapsamında bugün kim varsa yarın da
onlar olacaktır. Hep birlikte bugünden önlem alalım. Sadece bunu söylüyoruz
arkadaşlar, sizden istediğimiz bu, sizden ricamız bu. Meclis iradesine
sesleniyorum. Meclis iradesine, bilmiyorum, daha nasıl açıklayabilirim. Yarın
aynı duruma düşecek insanları bugünden koruyup kollayalım arkadaşlar. Ben
hepinizin vicdanında destek vereceğinize inanıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
T.B.M.M.
Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
411 sıra sayılı yasa tasarısının 2. Maddesindeki Geçici-5. maddenin 1.
paragrafının sonundaki ibarelerin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla,
Hüsnü
Çöllü (Antalya) ve arkadaşları
“icra takibine
konu olmuş ise takip, dava masraf ve harçlarını ve nispi kanunî vekalet ücretinin % 25 de kabul edilen plan çerçevesinde
ödeme hakkına sahip olurlar. Ayrıca, bankalarca da, % 25 oranında vekalet ücreti defaten ilgili avukata ödenir.”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli üyeler; önce şunu söyleyeyim, biraz
önce bir haber ajansımızdan bir haber geçtiler, aynen şu ifade edildi: “Meclis
Genel Kurulunda kredi kartlarından ücret alınmaması yönünde önerge kabul
edildi.” dedi. Bu sadece -ben bizi izleyen herkese söylüyorum- yeni şekliyle,
yasadaki şekliyle ücret alınmayacak, eskiden nasıl uygulama varsa sözleşmeden
dolayı yine aynı şekilde bankalar kredi kartlarından ücret alacaklar. Yani
“ücret alınmayacak diye kabul edildi” diye bir haber geçti, bu böyle değildir.
Bunun gerçeği, eski uygulama aynen devam edecek, 40 bin lira için, 50 bin lira
için herkes mahkeme kapılarına yine düşecek. Ben bunu bir kere söylemek
istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, peki, siz bankaların iş yerlerinden komisyon aldığını biliyor
musunuz? Yani, bir iş yerinde POS cihazı hangi bankanın varsa o bankadaki
slipler, o iş yerindeki slipler bankaya gittiği zaman mutlaka bir komisyon
alıyor, müşteriden alıyor. Ya diyor ki “Ben paranı bir ay sonra öderim bu
sliplerden dolayı.” yahut “Hemen ödersem ben binde 5 komisyon alırım.” Kesip
alıyor. Yani, bir kere, sadece bir müşteri… Kredi kartı sahibinin dışında
bankalar oradan da bir komisyon alıyor. Bunu bilin arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlarım, önergemiz ne? Burada, bir kere ben bir hukukçu değilim ama
vicdanımda bir hukukçunun… Yani avukatlarla ilgili bir kararın bir başka yasada
alınmasına vicdanım elvermiyor, bir. Burada dediğimiz, tabii, müşterilere, yani
kredi kartı müşterilerine ne kadar indirim yapabilirsek hakikaten sonuna kadar
varız ve önergedeki yüzde 75’inin affedilip sadece yüzde 25’lik ücreti vekâleti
taksitlendirme süresi kadar yani taksit kadar ödemesine hepimiz “Evet.” diyoruz.
Ancak burada banka alacağını alıyor, banka müşteriden parasını tahsil ediyor
ama lütfetsin o banka da avukatlık ücretinin en az müşterinin verdiği kadar
kısmını da -banka lütfetsin- versin. Yani hepten bir mesleği… Vermişsin
dosyaları, yıllarca uğraşmış, aylarca uğraşmış, aylarca bu… Takiptekiler için
yani ihtarname çekilmiş. Takibe geçmemişler için bir şey demiyorum ama belki
bir yıldır, belki iki yıldır o avukat uğraşıyor arkadaşlar. Müşteriden tahsil
ettiğimiz miktar kadar da avukatın emeğine, avukatların emeğine lütfetsin
-banka alacağını tahsil ediyor- defaten, bir defada banka ilgili avukata ücreti
vekâleti ödesin arkadaşlar. Bu kadar emeği de onların emeğini de yok etmeyelim.
Tamam, müşteri
lehine her türlü fedakârlığı yapalım. Zaten dörtte 1’i alınıyor ama bir dörtte
1 kadar da ilgili banka -nasılsa parasını tahsil ediyor- avukatlık ücretini
defaten ödesin arkadaşlar. Yani burada bir Avukatlık Kanunu’na, bir ücreti
vekâlete bir başka kanunda müdahale edilmesini ben şahsen hazmedemiyorum.
Benim kısaca
söyleyeceğim bu arkadaşlar. Yani ben hukukçu olmadığım için çok kolay da bunu
ifade edebiliyorum çünkü hukukçu değilim ama onların da emeğine, avukatların da
emeğine saygı duyan bir insanım.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
411 Sıra Sayılı Kanun Tasarısında yer alan Geçici Madde 5’in birinci
fıkrasındaki “kendisine ödeme için ihtar çekilmiş veya haklarında icra takibi
başlatılmış” ifadesinden hemen sonra gelmek üzere “veya kredi kartı borcu
bulunan” ifadesinin eklenmesi, ikinci fıkrasında yer alan “31/05/2009
tarihi itibarıyla, kart hamiline ödenmesi için ihtar çekilen” ifadesinden hemen
sonra gelmek üzere “veya kredi kartı borcu bulunan” ifadesinin eklenmesi
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz
Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Buyurun.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 411 sıra sayılı banka
kartları ve kredi kartları kanunu üzerine verdiğimiz önerge üzerine söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, bugün Genel Kurulda Komisyondan gelen kredi kartları tasarısı
üzerinde çalışma yürütüyoruz ve bir kanun çıkaracağız. Peki, bugün, iktidarın
oylarıyla, kredi kartı asgari ödeme miktarını değiştirmedik, kredi kartları
faizini değiştirmedik. Şimdi, mevcut verdiğimiz önerilerle, ihtar çekilmiş veya
icra takibi başlamış olan 800 bin kişi dışında, kredi kartı borçlusu dışında,
ödeme güçlüğü çeken, yıllardır asgari ödemenin dışında borcunu ödeyemeyen kredi
kartı borçlusuyla ilgili bir düzenleme yapmıyoruz. Peki, o zaman, daha önce
Komisyonda, bugün de saatlerdir burada neyi tartışıyoruz? Yani, şimdi, altı ay
sonra, en geç altı ay sonra, bugün, kendisine ihtar çekilmiş veya icra takibi
başlatılmış olan sayının 2 katı, belki 3 katı oranında takibe uğramış, icra
başlatılmış kredi kartı borçlusu sorunuyla karşılaşacağımız bir sorunu
tartışıyoruz. Yani, altı ay sonra tekrar karşılaşacağımız ve tekrar burada
konuşacağımız, tekrar sokakta her gün kredi kartı borcunu ödeyemediği için
icralık olan, intihara kalkışan, aile faciası yaşayan vatandaşın sorununu
tekrar burada tartışacaksak biz bu yasaya neden bu kadar zaman harcıyoruz?
Şimdi, biraz da
halk veya belli kesimler yanıltılmak isteniyor. Burada iktidar partisinin Sayın
Hatibi şunu söylüyor, diyor ki: “Kendisine ihtar çekilmiş veya icra takibinde
olan kredi kartları borçlusunun oranı, genel kredi kartlarına göre yüzde
6’dır.”
Tamam, bu doğru
ama aylardır, yıllardır sadece asgari ödemesini yapan, borçlarını yuvarlayan ve
erteleyen milyonlarca insan var ve bu oran, kredi kartlarıyla yapılan işlemler
içinde ciddi bir orandır. Bu yarın tekrar önümüze çıkacaktır.
Bizim verdiğimiz önergede şu vardır: Biz “Kendisine ihtar
çekilene, icra takibi başlatılana bu ödeme planını çıkarıyorsak, borçlarını
yapılandırıyorsak sadece borcunun asgarisini ödeyen veya kendisine hâlâ ihtar
çekilmemiş, icra takibi başlatılmamış olan tüm kredi kartı borçlusunu, zor
durumda olan borçlusunu bu yasa tasarısının içine alalım ve -tabii, daha önce
verildi, kabul edilmedi önergeler- faiz oranını düşürelim.
Faiz oranı
düşürülmedi, bari yarın tekrar karşılaşacağımız sorunu bugün çözelim; insanlar
bu faiz oranlarıyla ve bu yasayla bir iki yıl sonra tekrar ödeme güçlüğü
çekecek ama en azından kısa bir süre için, bir iki yıllığına da olsa bu sorunu
çözelim diyoruz. İktidar partisinin milletvekillerine de eğer siz altı ay sonra
bu sorunu tekrar burada tartışmak ve yaşamak istemiyorsanız bu önergemize oy
vermeniz gerekir diyorum.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın
Karabaş, teşekkür ediyorum efendim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 411 sıra sayılı “Banka Kartları ve Kredi
Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı”nın 2.
Maddesinin Geçici madde 5’te 1. cümlesinde “kendisine ödeme için ihtar çekilmiş
veya haklarında icra takibi başlatılmış” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya
borcunun asgari ödeme tutarını ödeyebilen veya bu kanun yürürlüğe girdiği
tarihe kadar gecikmiş borcunu yapılandırmış ancak taksitlerini ödemekte
sıkıntıya düşmüş” ibaresinin eklenmesini arz ve talep ederiz.
Mehmet
Şevki Kulkuloğlu (Kayseri) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Kulkuloğlu.
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından geçtiğimiz günlerde
yeni yatırım ve teşvik paketi hakkında yapılan açıklamada, Sayın Başbakan G20
ülkeleri arasındaki mutabakata göre hükûmetlerin
destekleyici müdahaleleri olmaksızın dünya ekonomisinin kendi kendine bu
krizden çıkamayacağını, aksi durumda, krizden çıkışın tahammül edilemeyecek
kadar uzun zaman alacağını açıklıyor. Yine, “Bu
mutabakata göre para politikası önlemlerinin tek başına yeterli olamayacağı
açıkça ortaya çıkmıştır.” diyor Sayın Başbakan. “Hükûmetler
bu nedenlerle arka arkasına mali önlem paketleri devreye sokmak zorunda
kaldılar.” diyor. Yine Sayın Başbakan yaptığı açıklamada, IMF’nin son
tespitlerine göre hükûmetlerin piyasalara olumlu
destekleriyle 2009’da küresel ekonominin yüzde 1,3 daralacağını, 2010 yılında
ise daralmada ılımlı da olsa bir toparlanma olabileceğini söylüyor. Yani,
hepimizin anlayacağı dil ile: “2010 yılı da nispeten daralmanın azalacağı ama
krizin kendisini hissederek yaşanacağı yani düzelmenin ve iyileşmenin
olmayacağı bir yıl olacak.” diyor.
İşte buradan
hareketle bugün yaptığımız bu düzenleme geçici bir düzenlemedir. Kalıcı bir
rahatlamayı getirmek için her türlü teklif ve iş birliği AKP milletvekillerine
önerilmiştir.
Kredi kartı
hamillerinin sorunlarını çözmek yerine bankalar lehine getirdiğiniz bu
tasarının Komisyona getirilişi gibi, buradan, Genel Kuruldan geçirilişi de
alelacele ve uzlaşma zemininden âdeta kaçarak, önce “Evet, uzlaştık.” sonra
“Vazgeçtik.” diyerek bir samimiyetsizlik içerisindesiniz.
Sorunun enine
boyuna tartışılmasına fırsat vermiyorsunuz. Kanun tasarısına, sorunun çözümüne
başka başka bakış açılarının, çözüm önerilerinin,
muhalefetin katkılarının sunulmasının hep önünü tıkıyorsunuz. İşiniz gücünüz
hülle.
Kredi kartı
kullanım bedelini yükseltmek yönünde tasarı getiriyorsunuz -bu tasarıyı siz
getirdiniz, biz getirmedik- sonra kendiniz önerge verip eskiye dönüyorsunuz. Bu
nedir biliyor musunuz? Ölümü gösteriyorsunuz, 44 milyonu sıtmaya razı
ediyorsunuz. Yani 44 milyon insanı 40 lira para için kırk kere mahkeme kapısına
götüreceksiniz. Bütün şu emeklere yazık. Gerçekten
yazık.
Zaten bu tasarıyı
bankaların görüşlerini alarak bankaların menfaatlerine düzenleyip getirirken
tüketici örgütlerinin görüşünü almaya hiç ihtiyaç duymadınız. Ne tüketici
federasyonunun, derneklerinin ne birliklerinin hiç birisinin görüşünü
almadınız.
Bankaların hepsi
yedi yıldır ülkede kârlılıkta rekor seviyedeler. Madem bankalar bu işletme
giderlerini karşılamak üzere -ki gerekçede öyle diyor- bu kart bedelinde
ısrarlı, siz de ölümü gösterip sıtmaya razı ettiniz, eskiye döndünüz, 40
milyonu yine, dava etmezse, kart bedeli ödemek zorunda bıraktınız. O zaman
gelin hep beraber bir önerge daha verelim, Türk Ticaret Kanunu’nun ilgili
maddelerini değiştirelim. Tüm ticarethane sahipleri işletmelerinin genel
giderlerini sattıkları ürünlerinin üzerine sabit bedel olarak eklesin, üzerine
kâr marjı tayin etsinler ya da üzerine başka
giderlerini eklesinler. Niye onları bu haktan mahrum bırakıyorsunuz?
Bu tasarı bugüne
kadar bir vesileyle yüksek bedelle borcunu yapılandırmışlar ile zorlanarak da
olsa asgari ödeme tutarını ödemeye çalışanların toplam borcunu yapılandırma
şansını bu saydığım kişilere tanımıyor. Bu açıdan yetersizdir. Söylediğimiz
gibi, borcunun asgari tutarını zorlanarak da olsa ödeyenlerle borcunu çekilen
ihtar sonrası ya da başlatılan icra takibi sonucu bu kanunun yürürlüğe gireceği
tarihe kadar bir vesileyle yapılandırmış ancak taksitlerini ödemekte zorlanan
kart sahiplerinin bu kanunda getirilen kolaylıktan faydalanmasını öneriyor
önergemiz.
Sayın
milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde grubum adına konuşurken de söylemiştim:
Türk Ceza Kanunu’nda “azmettirme” suçu var, “taammüden suç işleme” diye bir
tanım var ve ceza var. Ne demek taammüd? Önceden
tasarlamak, bile bile yapmak, kastetmek. Yani şu anda
biz bankalara tüketiciyi taammüden azmettirme yetkisi veriyoruz bu yasayla.
Çünkü bankalar “kart puan, para puan, nakit puan, mil puan, bonus”
vesaire gibi değişik adlarla kart kullanımını özendirmekteler. “Bir sonraki
alışverişinizde 200 TL ve üzeri tekstil alışverişi yaparsanız size artı 4
taksit ve 50 para puan” diyor. Bu, insanın nefsini azdırmaz mı? Ya da “Bir
yılda harcayacağınız para taahhüdünde bulunun, bugünden imzayı atın, size bugünden
kullanılmak üzere 250 lira bonus veriyoruz.” diyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Kulkuloğlu, konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Devamla) – Şimdi, bu kredi vermek değil mi? Hani kredi kartı, ödeme
aracıydı, kredi aracı değildi?
İşte bakın burada
bankalar bu taammüden azmettirme suçunu işliyorlar. Türk Ceza Kanunu’na göre
tetiği çeken de azmettiren de aynı cezayı alır. Biz burada tüketiciyi
cezalandırıyoruz ama azmettirene, özellikle de taammüden azmettirene hiç ceza
vermiyoruz.
Türk Ticaret
Kanunu’nda simsarlık suçtur. Bu aynı zamanda simsarlık kapsamına da alınabilir.
Dolayısıyla,
burada ödeyemeyen vatandaş kadar bunu azmettiren bankalar da suçludur. Gelin,
bu önergemize “evet” diyerek kapsamı genişletelim ve çifte standart
oluşturmayalım, tüm yurttaşlarımıza bu kullanım hakkını verelim bu önergedeki
genişletmeyle.
Önergemize “evet”
oyu vereceğinizi ümit ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve
MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına,
Görüşülmekte olan 411 Sıra sayılı “Banka Kartları ve Kredi
Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının” Çerçeve 2.
maddesinin Geçici Madde-5’in birinci paragrafındaki birinci cümlesinde geçen
“…kendisine ödeme için ihtar çekilmiş” ve ikinci paragrafındaki birinci
cümlesinde geçen “…kart hamiline ödenmesi için ihtar çekilen” ibarelerinden
sonra gelmek üzere “veya borcunun asgari ödeme tutarını ödeyen” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Alim Işık (Kütahya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı ancak önemli ölçüde vatandaşımızı
ilgilendirdiğini düşündüğümüz bu önergenin yüce Meclis tarafından takdir
edileceğini umut ediyorum. Sözlerime bu umutla başlıyorum.
Diğer taraftan,
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Merkezinin 25/5/2004
tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığına, Hazineden sorumlu Devlet
Bakanlığına, Sanayi ve Ticaret Bakanlığına, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
Başkanlığına, Rekabet Kurumu Başkanlığına, Bankacılık Denetleme ve Düzenleme
Kurulu Başkanlığına ve Bankalar Birliği Başkanlığına, kredi kartlarında kart
faizlerinin düşürülmesi ve yeni düzenlemenin gerektiğine ilişkin yazısı; diğer
yandan, yine Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna mensup Sayın Mehmet Serdaroğlu’nun 13/5/2008 tarihli, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubuna mensup Sayın Esfender Korkmaz’ın
16/7/2008 tarihli, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu milletvekillerinden Reşat
Doğru ve arkadaşlarına ait 23/1/2009 tarihli, yine Milliyetçi Hareket Partisi
Grubuna mensup Yılmaz Tankut ve arkadaşlarına ait
20/02/2009 tarihli ve Cumhuriyet Halk Partisinden Ensar
Öğüt’ün 24/3/2009 tarihli ve en son Sayın Esfender Korkmaz’ın 20/4/2009 tarihli tekliflerinde bu konunun önemli
olduğu dile getirilmiş ve maalesef bir yılı aşkın süreden sonra 16/6/2009
tarihinde Hükûmetimiz tarafından Komisyona getirilmiş
bu tasarıda, ilk önce dedik ki: “Bunların hepsini birlikte değerlendirecek bir
alt komisyon kuralım.” Acilen yasama yılı bitmeden önce bunun çıkması gerektiği
düşüncesiyle bu teklifimiz kabul görmedi ve tasarı, bugün Türkiye Büyük Millet
Meclisinde tartışılan son hâline yani bu önümüze gelen şekline gelmiş oldu.
Tasarı ne
getiriyor? Öncelikle vatandaşlarımızın bunu iyi anlaması açısından, ben kendi
adıma, anladığım kadarıyla birkaç cümleyle özetlemek istiyorum. Takibe düşmüş,
temerrüde düşmüş yaklaşık 2 milyona yakın vatandaşın elindeki kredi kartı
borcunu tahsil edemeyen bankalar, çıkardığımız bu yasa aracılığıyla bunu
dayanak gösterip vatandaşı avukatların pençesinde borcunu ödemeye mecbur edip
bu borcu tahsil edecek. Bu yasa tasarısı bu hâliyle bunu getiriyor.
Yapılandırıp bunun tahsilatını sağlayan bir yasa
tasarısıdır.
Biz de bu
önergede diyoruz ki: “Geliniz, 9-10 milyona yakın olduğu ifade edilen ve -sayın Komisyon üyelerimizin hepsine dağıtıldığını düşündüğüm
Tüketiciler Birliğinin raporlarında ve yazılarında da var- banka kredi kartı
borçlarının asgari ödeme tutarlarını düzenli olarak ödeyen vatandaşlarımızı da
bu önerge kapsamında bu çıkarılacak yapılandırmadan ve kolaylıklardan
yararlandıralım. Geliniz, bu masumane ve son derece iyi niyetli, milyonlarca
insanı yakından ilgilendiren değişiklik önergesine ‘evet’ deyiniz, bunu
düzeltelim.”
Hepiniz çok iyi
biliyorsunuz ve ulusal basına da yansıdı, medyada da hepimiz yakından takip
ettik. Asgari ödeme tutarını ödeyebilmek için hanımının kolundaki bileziği,
boynundaki kolyeyi, kulağındaki küpeyi satıp bunu zamanında ödeyen, iş yeri
sahibi olup da altındaki ticari aracını satıp, çiftçi olup da altındaki
traktörünü satıp düzenli olarak borcunu ödeyen vatandaşlarımızı bu yasayla
cezalandırmayalım. Onların da durumları zor, onların da sıkıntıları var. Birçok
insanı içine alacak bir şekle dönüştürelim. Bu sayede nice ocakların söndüğünü
hepimiz biliyoruz, aile cinayetlerinin işlendiğini hepimiz medyadan, basından
izledik, gördük. Buna son vermek herkesi kucaklayacak bir yasayla mümkün. İşte,
önergemiz, daha çok kişinin bu yapılandırmadan ve çıkarılacak kolaylıklardan
yararlanmasını sağlayacak bir önerge. Umarım birçok insanı kapsayacak şekle
gelmesiyle, Hükûmetimizin sadece bankaların ya da
Denetme Kurulu yetkililerinin önlerine sunduğu tasarıyı desteklemekten değil,
vatandaşımızın da talepleri doğrultusunda…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
ALİM IŞIK (Devamla) –
…iktidarıyla muhalefetiyle yüce Meclisin çok değerli milletvekillerinin de
katkısını alıp, bu şekliyle daha olgunlaşmış bir tasarı şekline dönüştürülmesi
sağlanmış olsun.
Niye böyle söylüyorum?
Sanayi Komisyonunun değerli üyeleri çok yakından bilirler, kanun tasarısıyla
ilgili Hükûmetimizin görüşünü sorduğumuz ekonomiden
sorumlu Sayın Bakanımız, görüşünü, Bankalar Birliğinin açıklamasından sonra
beyan edebilmiştir ve Komisyonun takdirine sunmuştur. Bu, bu Meclis için çok
önemlidir. Geliniz, yüce Meclisin iradesini ve milletin iradesini burada hep
beraber kabul edelim ve bunun herkesin yararlanacağı bir tasarı şekline
dönüşmesini sağlayalım.
Önergemizin
kabulü yönünde oy kullanacağınızı da şimdiden tahmin ettiğimi söylüyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
411 sıra sayılı yasa tasarısının 2. maddesindeki Geçici 5. maddesinde
belirlenen faiz oranlarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve 31/5/2009 tarihinin bu kanunun yürürlüğe girdiği tarih
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ergün Aydoğan (Balıkesir) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Aydoğan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, değerli milletvekilleri; burada çok yararlı olduğuna inandığımız
önergelerin hızla reddedildiğini görüyoruz.
Şimdi, bu
önergemizde ne öneriyoruz? Diyoruz ki: Altı aylık vade için -Komisyondan geçen
raporun- 1,04’ün 0,80 olmasını, on iki aylık vadenin 1,08’den 0,85 olmasını,
yirmi dört aylık vadenin 1,18’den 0,90 olmasını, otuz altı aylık vadenin 1,26
olan oranının 1’e indirilmesini öneriyoruz.
Peki, bu
önerimizde, yani sizlerin bugüne kadar çok savunduğunuz, sürekli söylediğiniz
fakir fukara, garip gurebanın zararına bir düzenleme
mi talep ediyoruz?
Değerli
milletvekilleri, bugüne kadar hep fakir fukara, garip gureba
söylemleriyle geldik. Bu sorunu niye yaşıyoruz? Beş yıldan beri “Ekonomide çağ
atladık, Avrupa'nın 17’nci ekonomisi olduk, kişi başı millî gelir 10 bin dolar
oldu.” demedik mi? Bu insanlar sizlere güvendi, harcama yaptı, kredi kartı
kullandı ve şimdi ödeyemez noktaya geldi. Başbakana göre kötü niyette olan ama
bir taraftan baktığımızda ödenemez faizler nedeniyle bankaların kâr rekorları
kırdığı, bizlerin de sizi savunduğu… Bu ülkenin fakir fukarası, garip gurebasının yaşayabilmesi, kullandığı kredi kartlarını
ödeyebilmesini istiyoruz, isteğimiz bu.
Değerli
arkadaşlar, değerli milletvekilleri; eğer bu olmazsa ne olur? Biraz önce
söylediğimiz gibi sürekli bu düzenlemeleri yaparız. Biraz önceki konuşmamda
ifade ettim, iyi niyetli bir tüketici borcunu ödemek için bankaya gittiğinde,
taksitlendirme talebinde bulunduğunda bankanın bunu yapmadığını ve
ertelediğini, 7 bin lira olan kredi kartı borcunun erteleme sonrasında 17.820
lira olduğunu biraz önce söyledim, faizin yüzde 68 olduğunu ifade ettim. Biraz
önce Mevlüt arkadaşımız da söyledi, vekâlet ücreti,
bakın, 1.514 lira.
Değerli
milletvekilleri, sizlerin de birlikte olduğunuz, politika yaptığınız
bölgelerinizdeki insanların hepsi bankacılık sektöründe değil herhâlde, hepsi
çok zengin insanlar değil, mutlaka kredi kartı borcunu ödeyemeyen, ödeme
güçlüğü yaşayan çok sayıda çevrenizde insanlar vardır, niye bu muhalefetin
toplumun yararına olan önerilerini her defasında reddediyorsunuz, gerçekten
anlamakta zorlanıyorum.
Değerli
milletvekilleri, toplam kredi kartı kullanımı 43 milyon 780 bin. 25 milyon
kredi kartı şu anda sorunlu hâle gelmiş. 15 milyon kişi kredi kartı kullanıyor,
2 milyon 170 bin kişi kredi kartı ve tüketici kredisi borcunu ödeyemiyor.
Buradan da şunu anlıyoruz, gerçekten millî gelirin 10 bin dolar olduğunu,
ekonominin çok iyi olduğunu ama bu insanların iyi niyetli olmadığını anlıyoruz
ve 874 bin kişi de kredi kartı borcunu ödeyemiyor değerli arkadaşlar. 650 bin
kişi de 1.000 TL’nin altını ödeyemiyor. Üçte 1’i asgarisini, üçte 2’si tamamını
ödüyor. Yani bu ödeyemeyenlerin, ödeme güçlüğü çekenlerin hepsini kötü niyetli
sayamayız.
Biraz önce bir
değerli iktidar partisi milletvekili arkadaşımız vatandaşı kötü niyetli olmakla
ilgili kredi kartı kullanarak altın aldığını ve bunu nakde dönüştürdüğünü
söyledi. Bunun Komisyonda da doğru olmadığını ifade ettim.
Değerli
arkadaşlar, değerli milletvekilleri; bu doğru değil. Gerçekten, kredi kartıyla
altın alan veya nakit para kullanan insanlar çok zeki olduklarından, aldıkları
altını zararına satmaları sonrasında kâr edeceklerinden değil, mecburiyetten…
Sarrafa gidip kredi kartıyla aldıkları altını yan taraftaki sarrafa zararına
bozduruyorlar, mecburiyetten bozduruyorlar. Lütfen bunu bilelim.
Burada,
baktığımızda, kredi kartı borçlarının son dönemde arttığını görüyoruz ve Sayın
Bakan, ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı “Kredi faizlerinin yüksek olmasının
nedeni caydırıcılığındandır.” diyor, yani “Kredi kartı kullanmayın,
kullanmamanız gerekir.” diyor, “Gidin, ihtiyaç kredisi kullanın.” diyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) - Peki, bu kadar yüksek oranda kredi kartı kullanıcıları gerçekten
gerçekleri göremiyor mu, ihtiyaç kredisi ile kredi kartı faizleri arasındaki
farkı bilemiyorlar mı? Bunlar, mecburiyetten bunu yapmak zorundalar,
mecburiyetten bu noktaya geliyorlar. Sizlere inandıkları için bu noktaya
geldiler çünkü yedi yıldan beri ekonomide çağ atladığımızı, kişi başına millî
gelirin 10 bin dolar olduğunu, kart kullanılması gerektiğini… Tüketimi teşvik
ettiğimiz için bu insanlar sizlere güvendi ve bugün bu mağduriyeti yaşıyor.
Biraz önce de söyledim, eğer bu tedbirler alınmazsa, önlemler alınmazsa iki
yıl, üç yıl sonra aynı sorunları tekrar yaşayacağız, tekrar bu düzenlemeyi
yapmak zorunda kalacağız.
Yine sıkça
söylenen kredi kartının bir kredi kartı olmadığı, bir ödeme aracı olduğu çok da
doğru değil değerli arkadaşlar. Bir çek yazdığınızda, bankada paranız yoksa
banka bunu ödemiyor ama kredi kartı kullandığınızda, harcamayı yaptığınızda
hesabınızda para olmasa bile banka sizin adınıza bunu ödüyor. Bunu sadece bir
ödeme aracı olarak görmek çok da doğru değildir değerli arkadaşlar.
Bu fakir
fukaranın, garip gurebanın, kredi kartı borcunu
ödeyemeyen iyi niyetli -kötü niyetli demiyoruz, biz iyi niyetli olduğuna
inanıyoruz- tüketicilerin mağduriyetinin giderilmesi adına önergemizin
desteklenmesini diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aydoğan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
411 sıra sayılı “Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının” Çerçeve 2. maddesinin Geçici Madde 5’in
birinci ve ikinci paragraflarında geçen “31/5/2009
tarihi itibariyle” ibarelerinin “30/6/2009 tarihi itibariyle” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Cemaleddin Uslu (Edirne) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Uslu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 411 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi
üzerinde verdiğimiz değişiklik önergesiyle ilgili söz aldım. Sizleri
saygılarımla selamlıyorum.
Böyle bir
düzenleme, yaşadığımız ekonomik krizde çok önemli hâle gelmektedir. Toplumda
sosyal patlamaya sebep olacak kredi kartlarıyla ilgili gelişmelerin bir an önce
çözüme kavuşturulması için bu kanun tasarısının doğru bir şekilde yasalaşması
gerekmektedir.
Türkiye’de kredi
kartı sayısı 44 milyona ulaştı. Bunun yarısı aktif durumda. Vatandaşımızda en
az 2 ve daha fazla kredi kartı bulunmakta. Yılda 250 milyar TL işlem hacmi
yaratılıyor.
Bir ülkede kredi
kartı kullanımının yaygınlaşması çok önemlidir değerli milletvekilleri.
Özellikle küçük harcamalarda dahi kart kullanımı teşvik edilmelidir. Zira bu
sayede kayıt dışı işlemler ortadan kalkacaktır. Ancak kredi kartının doğru
kullanımı da sağlanmalıdır. Yani kredi kartı, nakit kullanım ve ödeme aracı
olmalıdır, borçlanma aracı olarak kullanıldığında sorun yaşanmaktadır. Nitekim
içerisinde bulunduğumuz şartlar, özellikle işsizlikle ilgili sorunlar ve
küresel krizin etkisiyle bu sorunlar daha da artmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bu tasarıyla ilgili gerek Komisyon çalışmaları gerekse Genel
Kuruldaki bu çalışmalar biraz aciliyetine binaen
hemen Genel Kurula geldi. Bir değerli sayın milletvekilimiz, özellikle özverili
bir çalışmayla bu tasarının Genel Kurula indirilmesinin Hükûmetin
de çok önem verdiği anlamına geldiğini ifade etti. Aslında bir yıl öncesinden
beri bu dört değişik milletvekili grubu tarafından banka kartlarıyla ilgili
yasa teklifi verilmesine rağmen, bu teklif bu defa Hükûmet
teklifi olarak şimdi gündeme gelmekte, dolayısıyla bu sürede bu sorunlar biraz
daha artmış bulunmaktadır.
Bakınız, Mayıs
2009 sonu itibarıyla takipteki kredi kartı alacakları tutarı 3,4 milyar TL’ye
yükselmiştir. Bu gerçekten ciddi bir sorundur. İşte bu yasa vatandaşımızın
sıkıntılarını çözecek bir yasa olmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, tasarı Komisyonda görüşüldükten sonra bir gazetenin yazdıkları
şu şekilde: “Kredi kartlarıyla ilgili yasal düzenleme Mecliste kabul edildi.
Milletvekillerinin iktidar-muhalefet ayrımı gözetmeksizin kart ücretinin
kaldırılması yönünde oy kullanmasına rağmen Bankalar Birliğinin karşı görüşü
yasal düzenlemede etkili oldu. Kart ücretleri kaldırılmadı, asgari ücrete ise
sınırlama getirildi.” Bu yasa bankalar için mi yoksa vatandaşlar için mi
çıkarılmaktadır? Bunu bilgilerinize sunuyorum. Doğrusu, Bankalar Birliğinin bu
yasal düzenlemede etkili olduğu da muhakkaktır. Kredi kartı borçlularına ödeme
kolaylığı gerekçesiyle bankaların 3,4 milyar TL’ye varan alacaklarının ek
faizle tahsili sağlanmış olacaktır.
Bir diğer husus
da kredi kartı kullanımından kaynaklanan sorunu belli dönemlerde içinden
çıkılmaz hâle getiren yüksek kredi kartı faizidir. Bu da haksız bir
uygulamadır. Sayın Bakan, Komisyon çalışmalarında bu hususu “Caydırıcı olması
özelliği sebebiyle faiz her ülkede yüksektir.” sözleriyle açıklamıştır. Ancak,
bankalar kredi kartından akdi faiz olarak yüzde 40 ila 50 seviyelerinde,
gecikme faizi olarak da yüzde 60 seviyesinde faiz alıyorlar. Bu faizleri Merkez
Bankası tayin ediyor. Bankaların kârlılık oranı yüzde 400’e kadar çıkıyor. Bu
durum piyasa düzenlemesine aykırıdır.
Değerli
milletvekilleri, bu tasarı kapsamına tüketici kredisi borçluları alınmamıştır.
Ekonomik kriz nedeniyle işini kaybeden, maaşını düzenli alamayan, iş bulamayan,
iş yerini kapatan ve sayıları 800 bini bulan tüketicilerin bankalara olan
bireysel kredi borçları da yeniden yapılandırılmalıdır. Zira,
bu vatandaşlarımızın da durumları kredi kartı borçluları kadar vahimdir. Zaman zaman bazı gazetelerde ve İnternet sayfalarında “Faizden
kurtulun, kredi kartı borçlarınızı taksitlendirmek için bizi arayın.” veya
“Yüksek faiz ödemeye son. Kart borcunuzu hemen kapatalım.” gibi ilanlar
gözünüze çarpmıştır. Bu, vatandaşımızın düştüğü durumu, acı tabloyu
göstermektedir, vatandaşımızın tefecinin eline düştüğünü göstermektedir.
Teknolojinin bütün imkân ve kolaylıklarını kullanmak, gelişmiş ve müreffeh bir
toplumun birer ferdi olmak hepimizin arzusudur. Bunu gerçekleştirecek olan da,
muhakkak ki işbaşındaki Hükûmettir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Uslu.
CEMALEDDİN USLU
(Devamla) – Teşekkür ederim.
Değerli
milletvekilleri, tasarıyla mevcut düzenleme 31/5/2009
tarihini hedeflemektedir. Hâlbuki son bir ay içerisinde kredi kartı borçlarını
ödemede zora düşmüş olan vatandaşlarımızın kanunla sağlanacak yapılandırma
avantajlarından yararlandırılması da önemlidir. Bu yüzden önergemizin kabul
edilmesi, bu durumda olan vatandaşlarımıza imkân sağlayacaktır.
Önergemizi
bilgilerinize sunuyorum, sizleri tekrar saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Uslu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeye
bağlı geçici madde 6’yı okutuyorum:
“GEÇİCİ MADDE 6- Kart çıkaran kuruluşlar, bu Kanunun yayımı
tarihinden önce kredi kartı verdikleri kart hamilini, kredi kartı kullanımına
ilişkin düzenlenen sözleşmelerde hüküm bulunmasa dahi, Kanunun 8 inci
maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca talep edilebilecek yıllık kredi kartı
kullanım bedelini ve bu tutarın yılda bir kez ya da taksitler halinde tahsil
edileceğine ilişkin yazılı olarak ya da Kanunun 10 uncu maddesinde belirlenen
usul ve esaslara göre hesap özetinin bildirilmesinde uyguladıkları yollar ile
bilgilendirirler. Bilgilendirme
tarihinden itibaren 30 gün içerisinde itirazda bulunulmaması halinde kart
kullanım bedelini bilgilendirilen tahsilat şekline
uygun olarak tahsil etmeye hak kazanırlar. Bu süre içerisinde itiraz edilmesi
halinde kart hamili 90 gün içerisinde kart borcunu ödeyerek sözleşmeyi
feshetmek hakkına sahiptir.”
BAŞKAN – Madde
üzerinde söz talebi yok.
Dört adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 411 Sıra Sayılı “Banka Kartları ve Kredi
Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının” Çerçeve 2.
maddesinin Geçici Madde-6’nın birinci cümlesinde geçen “talep edilebilecek
yıllık kredi kartı kullanım bedelini ve bu tutarın yılda bir kez ya da
taksitler halinde” ibaresinin “talep edilebilecek üç yıllık kredi kartı
kullanım bedelini ve bu tutarın kart tesliminde peşin olarak” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yılmaz Tankut |
Cemaleddin Uslu |
Prof. Dr. Alim Işık |
|
|
Adana |
Edirne |
Kütahya |
|
Mehmet Serdaroğlu |
|
Hüseyin Yıldız |
|
Kastamonu |
|
Antalya |
BAŞKAN –
Okutacağım üç önerge aynı mahiyettedir. Okutup birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
411 sıra sayılı
kanun tasarısının 2’nci maddesiyle 5464 sayılı Kanuna eklenen Geçici Madde
6’nın madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Mustafa Elitaş |
Hakkı Suha Okay |
Oktay Vural |
|
Kayseri |
Ankara |
İzmir |
|
Alim Işık |
Nezir Karabaş |
Bekir Bozdağ |
|
Kütahya |
Bitlis |
Yozgat |
|
Nurettin Canikli |
|
Ahmet Yeni |
|
Giresun |
|
Samsun |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 411 Sıra Sayılı Kanun Tasarısında yer alan
GEÇİCİ MADDE 6’nın tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Hasip Kaplan |
Sevahir Bayındır |
Nezir Karabaş |
|
Şırnak |
Şırnak |
Bitlis |
|
Hamit Geylani |
|
Osman Özçelik |
|
Hakkari |
|
Siirt |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 411 sıra sayılı yasa tasarısının 2. maddesiyle
5464 sayılı Kanuna eklenen geçici madde 6’nın tasarı metninden çıkartılmasını
arz ederiz.
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Yaşar Tüzün |
Tayfur Süner |
|
Malatya |
Bilecik |
Antalya |
|
Ergün Aydoğan |
Atila Emek |
Hüsnü Çöllü |
|
Balıkesir |
Antalya |
Antalya |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) – Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeleri okutuyorum:
Gerekçe: Geriye dönük uygulamanın olmayacağı nedeniyle.
Gerekçe: Kredi
kartı kullanım ücreti alınmasının kabul edilebilir yanı yoktur. Birinci madde
için verilen önerge gerekçesi dikkate alınarak bu maddenin tasarıdan
çıkarılması gerekmektedir.
Gerekçe: Geçici
madde 6’nın metinden çıkarılması amacıyla işbu önerge verilmiştir.
BAŞKAN –
Önergeleri birlikte oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önergeler kabul edilmiştir.
Böylece, diğer,
bir önceki önergeyi işleme koyma imkânı kalmadığından bu önergeyi işlemden
kaldırıyorum.
Geçici 6’ncı
madde tasarı metninden çıkarılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, maddeye yeni bir geçici madde eklenmesine ilişkin iki önerge
vardır.
İlk önergeyi
okutuyorum:
T. B. M. M.
Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
yasa tasarısının 3. maddesindeki Geçici 6. maddeden sonra gelmek üzere Geçici
7. madde ilave edilerek 5464 sayılı yasaya aşağıdaki geçici maddenin
eklenmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
|
Esfender Korkmaz |
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Rasim Çakır |
|
İstanbul |
Malatya |
Edirne |
|
Tayfur Süner |
Ramazan Kerim
Özkan |
Şevket Köse |
|
Antalya |
Burdur |
Adıyaman |
Geçici Madde 7:
30.6.2012 tarihine kadar Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, azami akdi ve
gecikme faiz oranlarını tespit etmeye yetkilidir. Ancak belirleyeceği Akdi faiz
oranları Hazine bonosu faizlerinin 2,5 katını gecikme faiz oranları ise akdi
faiz oranının % 20 sinden fazla olamaz.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Çakır, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz kanunla ilgili önerge üzerinde söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle ifade
etmemiz gerekir ki bugün ülkemizde yaşadığımız ekonomik kriz maalesef Sayın
Başbakanın tespit ettiği, söylemeye çalıştığı şekilde teğet geçmiyor. Tam
tersine toplumun en alt kesimlerinden, köylüden, işçiden, emekçiden, memurdan,
emekliden, insanların yaşam standardını düşürerek, insanları yoksulluğa iterek,
insanları ekonomik anlamda yok olma noktasına götürecek bir biçimde gelişiyor.
Bu süreç içerisinde, hepinizin bildiği gibi, süreci en kârlı atlatan sektör de
banka sektörümüz. Bugüne kadar 22’nci Dönemde ve 23’üncü Dönemde bu
Parlamentoda gerek çiftçilerin Ziraat Bankasına olan borçlarını yeniden
yapılandırmaya yönelik bir kanun teklifi çıkardık gerekse çiftçilerin yine
Tarım Krediye olan borçlarının yeniden yapılandırılmasıyla ilgili bir kanun
çıkardık gerekse BAĞ-KUR ve SSK borçlarının yeniden yapılandırılmasına yönelik
kanunlar çıkardık. Ama, değerli arkadaşlarım,
çıkardığımız bu kanunların hepsinde bir tek ortak özellik var, o da şu: Ödeme
zorluğu içerisine düşmüş olan vatandaşlarımızın ödemelerini kolaylaştırmaya
çalışmak, ama ödemelerini düzenli yapan, uygun yapan vatandaşlarımızı da bu tür
kanunlardan yararlandırmamak. Böyle bir ortak özelliği var değerli
arkadaşlarım.
Şimdi “875 bin”
deniliyor, kredi kartından takipte olan insan sayısı. Ben inanıyorum ki, bu 875
bin rakamı aysbergin suyun üzerinde görünen kısmıdır. Şu an bütün olanaklarını
zorlayarak takibe düşmemeye gayret eden ama böyle giderse çok yakın bir
gelecekte takiplere düşecek olan milyonlarca kredi kartı sahibi var ülkemizde.
Bunu görmek mecburiyetindeyiz. Eğer sadece bu 875 bin takipteki alacakla ilgili
bir düzenlemeyi burada hep beraber kabul edersek, bu, Türkiye’de, ekonomik kriz
yaşayan Türkiye’de toplumun, halkın, vatandaşlarımızın sorunlarını çözmeye
yönelik bir kanun olmaz. Tam tersi, alacaklarını tahsil etmekte ürken, korkan,
çekinen bankaların tahsildarı durumuna düşeriz Türkiye Büyük Millet Meclisi
olarak ve hep beraber yaşayıp göreceğiz, bu kanun çıktıktan sonra, önümüzdeki
bir yıllık, iki yıllık süreçte birçok 875 bin kredi kartı mağdurları olacak bu
ülkede.
O bakımdan,
değerli arkadaşlarım, az önce Sayın Bakana sordum, sizler de duydunuz. Bugün
gayrimenkulünü satarak, bugün arabasını satarak, bugün hanımının bileziklerini
satarak takibe düşmeyeyim diye mücadele eden vatandaşlarımızın da eğer
isterlerse, eğer arzu ederlerse böyle bir borcun yeniden yapılandırılması
hakkından yararlanmaları gerekir. Eğer bu kanunu bu düzeyde,
bu kapsamda düşünür ve yaparsak, işte o zaman krize karşı halkı koruyan,
toplumu koruyan bir kanun yapmış oluruz ama mevcut biçimiyle bu kanunun
geçmesine evet dersek, bu, krizde olan ülkemizde vatandaşlarımızın krizi aşma
noktasında vatandaşlarımıza bir destek, bir nefes alma kapısı olmaktan çıkar,
tamamen, bankaların ürktükleri, korktukları, tahsil etmede zorlandıkları
paraların tahsilini kolaylaştırmaya yönelik bir kanun hâline gelir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Çakır.
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Ben, yüce Meclisin bütün milletvekillerinin, milletin oylarıyla
seçilmiş bütün milletvekillerinin bu anlayışı, benim ifade etmeye çalıştığım
anlayışı kabul edeceklerine inanıyorum. Bu krizden çıkış noktası olarak
herkesin elini taşın altına sokması gerektiğini hepimiz artık biliyor olmamız
gerekir ve bu noktada da en fazla bankaların, yüzde 50’den fazlasını yabancı
sermaye ele geçirmiş noktada olan bankaların bu krizden Türkiye’nin en zararsız
bir biçimde çıkması için elini taşın altına sokmaları gerektiğine inanıyorum.
Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çakır.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
411 sıra sayılı “Banka Kartları ve Kredi kartları Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı”nın 3. Maddesinin Geçici 6. maddesinden sonra
gelmek üzere Geçici 7. madde olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Dr. Mehmet
Şevki Kulkuloğlu |
Nesrin Baytok |
Ergün Aydoğan |
|
Kayseri |
Ankara |
Balıkesir |
|
Gökhan Durgun |
Tayfur Süner |
Şevket Köse |
|
Hatay |
Antalya |
Adıyaman |
Geçici madde 7-
Kart çıkaran kuruluşlar kart hamillerinden kredi kartı sözleşmesinde bulunan
faizler dışında herhangi bir isim altında ödemede bulunmasını talep edemezler.
Kart çıkaran kuruluşlar, kart hamillerini verdikleri kart üzerinden harcama
yapmaya zorlayan, özendiren faaliyetlerde bulunamazlar.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Baytok, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
NESRİN BAYTOK
(Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir düzenlemeyi konuşuyoruz,
kredi kartı mağdurlarının sorunlarını çözmek üzere önümüze gelmiş bir yasal
düzenleme ama baktığımız zaman, bunun, kredi kartı mağdurlarının sorunlarını
çözmek yerine bankaların tahsilat sorununu çözmeye
yönelik bir düzenleme olduğunu görüyoruz. Üzülerek tespit ediyorum bunu.
Öncelikle bir
düzeltmeyi, basına yansımış, Türkiye’nin kulağının burada, Meclis
çalışmalarında olduğu bir noktada bir düzeltmeyi hemen dikkatlere sunalım.
Biraz önce Sayın Mevlüt Aslanoğlu
da buradan bu düzeltmeyi yaptı. Basına yansıyan haberlerde artık kredi
kartlarından para alınmayacağını, bir bedel tahsil edilmeyeceğini duyuruyor bir
müjde olarak basın kuruluşlarımız, medya kuruluşlarımız. Ancak bu doğru değil.
Sadece eski sistem devam edecek, tekrar bu konudaki ihtilaflar sürecek, yeni
bir düzenleme arayışından vazgeçilmiştir, yeni bir bedel almayı garanti altına
alan uygulamadan vazgeçilmiştir ama eski usul devam edecektir. Bizim önergemiz
de zaten bununla ilgilidir.
Sayın
milletvekilleri, bankalar kredi kartlarını her türlü özendirici reklamlarla,
her türlü kullanmaya teşvik edici reklamlarla, uygulamalarla vatandaşlar
üzerinde bir etki yaratmakta ve kredi kartı mağdurlarının artmasına da neden
olan bir başka hususu oluşturmaktadır bu uygulama.
“Kart bedeli” adı
altında alınan ücretten vazgeçilmelidir. Bu önergede biz bunu dile getiriyoruz.
Kart bedeli alınmayarak bunun hukuki düzenlemesi de sağlanmış olmalıdır, aksi
takdirde bu konudaki ihtilaflar devam edecek, hukuk karşısında bir düzenleme,
bir eksiklik var olmaya devam edecektir. Ayrıca, zaten üzerinden çok yüksek
oranlarda kâr elde edilen böyle bir konuda bir bedel alınması da ne akla ne
vicdana sığmamaktadır. Adında “adalet” olan bir partiden de, bir iktidar
partisinden de, gerçekten halkı düşünüyorsa eğer bu uygulamayı güvence altına
alacak, bedel tahsilatını engelleyecek bir düzenlemeye
geçmesi beklenir.
Sayın
milletvekilleri, bakın, daha önce Sayın Esfender Korkmaz’ın vermiş olduğu “bu konuda bir düzenleme yapılsın”
şeklindeki kanun teklifi sırasında da belirtmiştim. Türkiye’de yedi yıl önce
vatandaşların borçluluk düzeyiyle bugün içine girdikleri borçluluk düzeyi
Türkiye Cumhuriyeti’nin borçluluk düzeyinden hiç farklı değil. Yedi yıl önce 64
dolar idi kişi başına borçluluk ama bugün bu rakam 971 dolara çıkmıştır sayın
milletvekilleri. Eğer bu borçlardan konut ve otomobil kredilerini çıkarırsak
mal edinimi söz konusu olacağı için, 53 dolardan bu rakamın 605 dolara çıkmış
olduğunu görüyoruz. Yani yedi yıl önce 53 dolar kişi başına borçlu olan Türk
halkı, bugün 605 dolar borçludur.
Yani, diğer bir
deyişle, bugün “kredi kartı düzenlemesi” adı altında getirdiğiniz bu düzenleme
de, az önce söylediğim gibi sorunu çözmeyip bankaların tahsilat
sorununu çözmeye dönük bir düzenlemeye dönüştürmüş olduğunuz buradan da
anlaşılıyor. Bu borçluluk oranlarıyla çok yakında temerrüde düşecek, ödeyemeyecek
vatandaşların sayısı, o 44 milyona yakın kredi kartı sahibi arasında hızla
yükselecektir. Hızla önümüzdeki günlerde yeni bir düzenleme ihtiyacını daha
Meclis olarak hissedeceğiz, çünkü bu getirilen çalışma sorunu çözmemektedir.
Gelin, değerli arkadaşlar,
bu sorunu kökten çözecek bir yaklaşıma yönelelim. Yani kredi kartlarında
kartını iade edip kapatmak isteyen bir vatandaş, borçlarını belli bir faiz
uygulamasıyla, belli bir taksitlendirmeyle de ödeyebilsin. Böyle bir
düzenlemeyi de bu çalışmaya ekleyelim. Yoksa bu çalışma sadece bankalara
yönelik tahsilat çalışması olacaktır. Hepinizin bu
noktada dikkatini çekiyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Baytok, teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi geçici 5’inci maddenin bağlı olduğu çerçeve 2’nci
maddeyi, “maddeler” ibaresini “madde” olarak düzelterek oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4’üncü maddeyi
3’üncü madde olarak okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Soru için sisteme girmiştik Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bu
defada kullandırayım soru hakkınızı.
Madde 5’i madde 4
olarak okutuyorum:
MADDE 4- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde
üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Uslu,
buyurun efendim.
CEMALEDDİN USLU (Edirne)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
1’inci madde yürürlükten kaldırıldığına göre bankalar yıllık aidatı ne şekilde
alacaklar veya almayacaklar? Bu konuda bilgi almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, bu
kanun bu hâliyle yürürlüğe girdikten sonra kredi kartı mağdurlarına ne tür bir
avantaj sağlıyor, sorun çözülmüş müdür? Net soruyorum, yani kredi kartı
mağdurları acaba bu kanunun yürürlüğe girmesiyle bu mağduriyetten
kurtulabilecek midir?
İki: Ekonomiden
sorumlu Devlet Bakanının Hükûmet görüşünü, Bankalar
Birliği Genel Sekreterinin açıklamasından sonra beyan etmesini nasıl
değerlendiriyorsunuz? Bu tasarıyı Bankalar Birliği mi hazırlamıştır? Lütfen net
cevap bekliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Yıldız…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
ülkemizdeki bankaların yüzde 45’inin yabancı sermayeye ait olduğu
bilinmektedir. Borçları nedeniyle 875 bin kişinin ödemelerine kolaylık
tanınacaktır bu yasayla. Sayısal olarak ne kadarı yabancı sermayeye aittir,
rakamsal olarak ne kadarı yabancı sermayeye aittir bu kolaylığın?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Serdaroğlu…
MEHMET SERDAROĞLU
(Kastamonu) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, az
önce Genel Kurulda bir konuşma yaptım, bankalarla ilgili de çok ciddi ifadeler
kullandım. Şimdi, İzmir’den aldığım bir mektubun bir paragrafını sizlerle
paylaşmak istiyorum ve konuşmamdaki ifadelerin az bile olduğunu tekrarlamak
istiyorum. “Bankalar, esnaf ve iş yerlerine verdiği ‘POS’ tabir edilen
makinelerden kredi kartı işlemlerinden binde 2,5 ile 3,5 arasında komisyon
almaktadırlar. Bunun dışında ayda 2.500 TL’den az işlem yapan esnafın
hesabından 25 TL ‘POS işletim ücreti’ adı altında ikinci bir ücret
alınmaktadır. Bu şekilde bir koyundan iki post çıkarılmaya çalışılmaktadır.
Zaten binbir sıkıntıyla geçinmeye çalışan küçük
esnafın sırtından kazanç sağlamaya devam edilmesi de ayrıca düşünülmesi gereken
önemli bir sorundur. Komisyon alındığına göre POS kullanım ücreti haksız bir
kazanç olmuyor mu? Bu haksızlığa da lütfen siz ‘dur’ deyiniz çünkü bizim ‘dur’
dememiz pek mümkün gözükmüyor.” diyor. Bu konu hakkında düşüncenizi alabilir
miyim?
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Nalcı…
KEMALETTİN NALCI
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, ben ilgili
bakana sormak isterdim. Bu kredi kartının çevreyle pek şeyi yok. Tabii, Sayın
Bakan da ona göre cevap verecek.
Sayın Bakanım,
yine de soruyorum: Bu kanun acaba vatandaşlar için mi çıkartıldı, bankaların
tahsil edemedikleri paraları tahsil etmek için mi çıkartıldı? Çünkü burada
baktığımız zaman sadece ve sadece tahsil edilemeyen borçlarla ilgili
yapılandırma var ama zamanında asgari tutarları veren, kredi kartı borcu
birikmiş olan ve çok yüksek faize maruz olan kişilerle ilgili herhangi bir
uygulama yok. Ben net olarak şunu öğrenmek istiyorum: Vatandaş için mi çıktı,
bankalar için mi çıktı?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Aydoğan…
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu
düzenlemeyle iyi niyetli kredi kartı mağdurlarının mağduriyetinin
giderilmeyeceğini anlıyoruz. Biraz önce söylediğim bu 17 bin lira borcu olan
kredi kartı ödeme zorluğuna düşmüş bu kredi kartı -bize göre- mağduru ne kadar
ödeyecek ve burada uygulanacak olan faiz nedir? Yani bizi izleyen kredi
kartında ödeme sorunu yaşayan yurttaşlarımızın biriken borçlarında uygulanacak
olan faiz nedir, onu çok açık biçimde söylerseniz dinleyenleri aydınlatmış
oluruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakanım,
buyurun.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Teşekkür
ediyorum.
Efendim, tabii ki
yıllık aidatlar sözleşmelerde belirtilen şekilde ödenecek. Biliyorsunuz 1’inci
madde Meclisin iradesiyle kaldırıldı. Dolayısıyla, eski kanundaki esaslar
geçerli olacak.
Tabii, Sayın
Işık’ın da bahsettiği, özellikle bu meseleyi büyük ölçüde çözüyor tabii.
Tamamen çözmeyebilir ama stokta bekleyen, yani bütün kredi borçları meselesini
çözüyor ama gelecekteki borçların meselesini çözer mi? Gelecek için bunu
söylemek mümkün değil ama bundan sonra, tahmin ediyorum, müracaat edenler için
problem çözülecek ama artık daha ilerideki birtakım ödeme güçlüğü çekenler için
şimdiden böyle bir çözüm söz konusu değil.
Şimdi, Sayın
Yıldız’ın bahsettiği, yüzde 43’ü bankaların yabancı sermaye. Ancak, tabii,
bunun, bu kredi mağdurlarının yüzde kaçı bu bankalara ait, onu şu anda söylemek
mümkün değil ama bunu yazılı olarak tespit etmeye çalışıp cevaplandırmaya
çalışalım.
Sayın Serdaroğlu’nun bahsettiği, POS’lardan
bankalar hakikaten iyi ücret alıyor. Binde 2,5 ile 3,5 arasında, bir de ayda
belli bir miktar bedel alıyorlar. Onu ilgili mercilere ileteceğiz. Bununla
ilgili ne gibi çözüm olabilir? Tabii, şu anda benim bu konuda söyleyeceğim bir
şey yok. Onu belki BDDK vasıtasıyla bankaları ikaz ederek çözmek mümkün
olabilir mi? Onu yazılı olarak size cevaplandıracağız efendim.
Şimdi, Sayın Nalcı’nın söylediği husus da… Tabii, tahsil edilemeyen...
“Bundan kim istifade etti?” şeklinde özetle sorusu var. Tabii, bunda kredi
kartı borcunu ödeyemeyen vatandaşlar için iyi bir yapılandırma getirildiği
ortadadır yani. Onlara iyi bir yapılandırmanın, borçlarını ödeme imkânının iyi
şartlarla sağlandığı çok açık. Dolayısıyla, bu, tabii ki hem vatandaşların
borçlarını ödeme imkânını kolaylaştırmak ve şartları iyileştirmek hem de bu
arada bankaların da aynı zamanda tahsil edemedikleri bu paraları tahsil etme
imkânı olacak. Dolayısıyla, her iki taraf da bunda kazançlı diye düşünüyorum.
Sayın Aydoğan’ın bu kredi kartıyla alakalı husus konusunda bir
sorusu vardı. Tabii, bu kanun metninde bu var. Özellikle ne kadar bunu
ödeyecek, hangi şartlarla, bunu, gerek web sayfalarında, sitelerde ilan edecek.
Ayrıca kanun metninde var, hesap esasları, bunlar belirlenerek, vatandaş
gittiği zaman bununla ilgili hesap esasları da ilgili kurumların web
sitelerinde yayınlanacak. Zaten kanunda faiz nispetleri müddetlere göre
belirtilmiş, dolayısıyla hesaplama kolay olacak, onu da dikkatlerinize arz
ediyorum.
Teşekkür ediyorum
efendim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümünün
oylamasından önce, İç Tüzük’ün 86’ncı maddesi gereğince oyunun rengini
belirtmek üzere Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Akif Paksoy’un söz talebi vardır.
Sayın Paksoy, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 411 sıra sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli
arkadaşlar, bu tasarı için söylenebilecek tek bir şey var aslında; bu tasarı
tüketiciyi koruma yasası falan değil, tamamı tamamına bankaları koruma yasası.
Bankaların tahsili riske girmiş alacaklarını “af” adı altında kurtarma yasası.
Başka ne yasası? Tüketicilerden haksız olarak alınan kredi kartı aidatlarını
kanunla zorunlu hâle getirme yasası. Sonuç olarak, tüketici derneklerinin
ifadesiyle zehre şeker karıştırılarak tüketiciye yutturulma yasası.
Ben bu yasanın
tek bir olumlu yanını gördüm, bunu ifade edeyim; o da, Sayın Başbakanın, teğet
mi, sürtünerek mi, delerek mi geçtiğine bir türlü karar veremediği ekonomik
krizi kabul etmiş olması.
Değerli
arkadaşlar, tasarının genel gerekçesinde de samimiyetle itiraf edildiği üzere,
ülkemizde bir kriz var. Hükûmet bu kriz ortamına
gelinceye kadar ne yaptı? Yaptığı şu: İçeriden ve dışarıdan borçlanarak, düşük
kurun da etkisiyle yalancı bir bahar havası oluşturdu. Üstelik oturduğu yerde,
sadece hesaplama yöntemini değiştirerek millî geliri 10 bin dolara çıkardı. Bu
havadan doğal olarak vatandaşlarımız da etkilendi. Vatandaş da devletin,
şirketlerin borçlandığı gibi tüketici kredileri ve kredi kartları yoluyla
gelirinden fazla borçlandı. Bizce vatandaşın borçlanması geçinememesinden,
ihtiyaçlarını geliriyle karşılayamamasından dolayı idi, Sayın Başbakanın veciz
şekliyle ifade ettiği gibi dürüst olmamasından dolayı değil idi.
Vatandaşı batağa
bu Hükûmet düşürdü. Çiftçiyi, işçiyi, esnafı,
sanayiciyi siz zor duruma soktunuz. Bu ülkeye tarihinin en büyük işsizlik
rakamlarını siz yaşattınız. Ondan sonra “Ben, kredi kartının borcunu ödeyemeyen
vatandaşa dürüst gözüyle bakmam.” diyorsunuz. Siz de çok iyi biliyorsunuz,
vatandaşın çocukları sizin çocuklarınız gibi burs alma imkânına sahip değil.
Haydi, sizinki kadar olmasa da belediyeden, Sosyal Yardımlaşmadan, vesaireden aldı diyelim; bu sefer, mezun olduktan sonra iş
aramaktan gemicik alma şansına, ballı ticaret yapma şansına, adrese teslim
kanun çıkarttırma şansına sahip değil. Bizce yapılması gereken, Komisyondaki
arkadaşlarımızın da belirttiği gibi, kredi kartı faizlerini makul bir düzeye
çekmektir. Hükûmet bunu yapmıyor, yandaş medya
vasıtasıyla “Kredi kartı mağdurlarına yasa çıkardık.” propagandası yapıyor.
Kıymetli
arkadaşlar, kredi kartından dolayı takibe düşen vatandaşlarımızın sayısının 1,5
milyonu aştığı, 2 milyona yaklaştığı ifade ediliyor. Bankaların kredi kartı
müşterilerine uyguladıkları faiz oranları tüketici kredisi faiz oranlarının
2-2,5 katını bulmaktadır. Bugün geçerli olan kredi kartı aylık gecikme faiz
oranı yüzde 3-4’leri, yıllık 45-50’leri bulmaktadır. Bu oran, bankaların kaynak
maliyetinin yaklaşık 6 katıdır. Bu fahiş bir faiz oranıdır ve vatandaş bunun
altında ezilmektedir. Temerrüt faizleri ise daha da yüksektir.
Siz geçmişe
yönelik bir düzenleme yapıyorsunuz, ancak mevcut hukuksuzluk ve soygun devam
ediyor. Çok geçmeden aynı sıkıntıyla tekrar karşı karşıya kalacaksınız. Asıl bu
soygunu önlemek için tedbir alınmalı, kredi kartlarına uygulanan gecikme faiz
oranları makul bir seviyeye indirilmelidir. Merkez Bankası kredi kartı faiz
oranlarını mevduat faizinin yüzde 20’sini geçmeyecek şekilde mutlaka
sınırlandırmalıdır.
Ayrıca, temerrüt
faizlerindeki soygunun sözleşmelere eklenen minicik maddelerle devam
ettirilmesine dur denilmesi gerekmektedir. Halkımızın yüce Meclisten beklediği
budur.
Bir başka husus
da, bu yasa tasarısı, sadece kredi kartı borçlarının taksitlendirilmesiyle
ilgili olup, takibe uğramış yaklaşık 875 bin borçluyu kapsamaktadır. Bu
düzenleme mevcut hâliyle kanunlaştığı takdirde sosyal barışı bozacaktır.
Sonuç olarak, bu
tasarı, haklarında icra takibi yapılmaması için gayret sarf eden, bırakın ana parayı, oluşan faizi dahi ödemekte zorluk çeken
vatandaşlarımızı rahatlatmaktan çok, aksine, daha fazla sıkıntıya ve sorun
içine sokacak bir tasarıdır. Bizim örfümüzde borç namustur. Küçük istisnalar
olabilir. Ancak halkımız imkânı varsa borcunu ödemek için ceketini bile satar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Paksoy.
MEHMET AKİF
PAKSOY (Devamla) – Ancak, siz yaptığınız düzenlemelerle vatandaşın soyulmasına
zemin hazırlıyor, sırtındaki ceketi bile alarak borcunu ödeme imkânını elinden
alıyorsunuz. Sonra da çıkıp “Benim gözümde dürüst değil.” diyorsunuz.
Sizi halkın
sesini duymaya ve bu adaletsizliği, bu soygunu durdurmaya bir kez daha davet
ediyorum. Sonuçta herkesin yaptığı kendi vicdanıdır. Yaptıklarınız da halkımıza
vicdanınızın ak mı kara mı olduğu konusunda bir fikir verecektir diyorum.
Bu tasarının,
alacaklarını tahsil edemeyen birçok bankanın Türkiye Büyük Millet Meclisi
aracılığıyla bu paralarını daha kolay tahsil etmesine yarayacağı ve birçok
mağdurun derdine derman olmayacağı görüşüyle aleyhinde oy vereceğimi belirtir,
hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Paksoy.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için üç
dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 411 sıra sayılı
Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın; Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 4
Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın; Adana Milletvekili Yılmaz Tankut
ve 13 Milletvekilinin; Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün Benzer Mahiyetteki Kanun Tekliflerinin açık oylama sonucunu
açıklıyorum.
Kullanılan oy sayısı : 250
Kabul :
247
Ret: :
3 (x)
Böylece tasarı ve
teklifler kanunlaşmıştır. Hayırlı olmasını ve ilgililere hayır getirmesini
diliyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 4’üncü sırada yer alan, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile
Dışişleri Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
4.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri Komisyonları
Raporları (1/716) (S. Sayısı: 412) (xx)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet burada.
Komisyon raporu
412 sıra sayısı ile bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi
kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde
görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı
oylanacaktır.
Tasarının tümü
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Onur Öymen.
Sayın Öymen, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 412 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir.
CHP GRUBU ADINA
ONUR ÖYMEN (Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği
Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile ilgili
olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu tasarı Avrupa Uyum Komisyonunda ve Dışişleri Komisyonunda
görüşüldü. Son olarak Dışişleri Komisyonunda görüşüldükten sonra, biz, bazı
noktalardaki muhalefetimizi bir muhalefet şerhi hâlinde bildirdik. Ne yazık ki
bu muhalefet şerhimizin Meclise sunulan metinde yer almadığını görüyoruz ama
şimdi hangi noktalarda bu yasaya itiraz ettiğimizi söyleyeceğim.
Öncelikle şunu
belirteyim: Tasarının genel gerekçesinde deniliyor ki: “Tam üyelik
müzakerelerinin başlamasıyla beraber daha verimli, daha etkin ve daha hızlı bir
koordinasyon ve yönlendirmeye ihtiyaç vardır.” Çok doğrudur. Peki, ne zaman
başladı tam üyelik müzakereleri? 3 Ekim 2005. Neredeyse dört yıl geçmiş. Bu
hızlı, etkili, verimli koordinasyon ihtiyacını bugün mü hissediyoruz da böyle
bir tasarıyı Meclis huzuruna getiriyoruz? Bizim kanaatimizce bu tasarı çok daha
önceden Meclisin huzuruna getirilmeliydi ve Meclisin onayına sunulmalıydı.
Değerli
arkadaşlarım, bu vesileyle bir hususa daha değinmek istiyorum. Biz, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini kuvvetle destekliyoruz
ve bunun için gerekli adımların atılmasına her zaman katkıda bulunmaya hazırız,
yeter ki atılacak adımlar hukuka, Anayasa’ya ve devletimizin temel ilkelerine
uygun olsun. Buna aykırı bir nokta gördüğümüz zaman ilgili komisyonlarda
uyarıyoruz Hükûmeti, ilgili bakanları, gerekli
düzenlemelerin yapılmasını istiyoruz. Ama bu düzenlemeler yapılmadan geldiği
zaman da -kimse kusura bakmasın- bu yasalara bu hâliyle oy vermemiz çok zor
oluyor.
Meclisin
huzurundaki yasada bizi rahatsız eden, düzeltilmesini teklif ettiğimiz ve
maalesef, kabul ettiremediğimiz bir iki nokta var. Onlara değinmek istiyorum.
Bir tanesi şu:
Değerli arkadaşlarım, bu yasayla birlikte Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin
üst kadroları tamamen tasfiye ediliyor. Görülmemiş bir durumdur. Bu açıdan
bakarsanız bu yasa bir tasfiye yasasıdır. Bu yasada, gerçekten, üst kadrolar
tamamen tasfiye ediliyor, görevlerine son veriliyor. Belli ki bu görevlere yeni
atamalar yapılacak.
Şimdi, biz, Sayın
Bakanın bu konuda kötü niyet sahibi olduğuna ihtimal vermek istemeyiz. Kendisi,
Komisyonda görüşülürken Genel Sekreterden de, onun yardımcılarından da çok
memnun olduğunu söyledi. Güzel. Peki, o zaman niçin bunları tasfiye
ediyorsunuz? Yani anlaşılır gibi bir şey değildir. Bunu şiddetle reddediyoruz
ve bunun mutlaka düzeltilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bunları Komisyonda da
söyledik. Maalesef, bakıyoruz, Meclise gelen tasarıda aynı hükümler yer alıyor
ve bir düzeltme yoluna gidilmemiş.
İki: Bildiğiniz
gibi, Türkiye'nin tam üyelik müzakerelerine başlamasından çok önce, daha 1963
Ankara Anlaşması’ndan itibaren Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizin yürütülmesinde
Dışişleri Bakanlığı çok etkili rol oynamıştır, nâzım rol oynamıştır ve başından
itibaren Avrupa Birliği Genel Sekreterliğine daima Dışişleri Bakanlığından kıdemli
ve tecrübeli bir büyükelçi tayin edilmiştir. Şimdi de böyledir. Sayın Bakan da
bu Büyükelçimizin çalışmalarından sitayişle bahsediyor, kendisine biz de
katılıyoruz. Peki, o zaman kendisini niye tasfiye edeceksiniz?
Üçüncüsü: Kanunda
başka bir madde var, o maddede diyor ki: Dışarıdan birisi getirilecek ve
gelecek insana da “büyükelçi” sıfatı verilecekmiş. Yani belli ki artık,
Dışişleri Bakanlığının büyükelçilerinden biri getirilmeyecek de dışarıdan,
başka bir yerden tayin edilecek insana “büyükelçi” sıfatı verilecek. Bu da
yanlış, bunu da söyledik.
Dört: Genel
sekreter yardımcılıkları… Bu genel sekreter yardımcılıkları Avrupa Birliğiyle
en yakından ilgili bakanlıklardan, kuruluşlardan geliyordu şimdiye kadar. Bu da
değiştiriliyor. Burada istenilen, herhangi bir yerden genel sekreter yardımcısı
atanabilecek. Yani herhâlde Avrupa Birliğiyle en yakın ilişki içinde olan
bakanlık, spor bakanlığı değil. Niçin ilgili bakanlıklardan bu genel sekreter
yardımcılarını tayin etmek yönteminden vazgeçiyorsunuz?
Değerli
arkadaşlar, buna benzer söylenecek çok husus var ama şimdilik bunu, bu kadarını
söylemekle yetiniyoruz. Eğer Sayın Bakan bu söylediğimiz düzenlemeleri yaparsa,
Komisyona çekerek veya önergeler verdirmek suretiyle bu söylediğimiz
düzenlemeleri yaparsa Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz bu tasarıyı
destekleyeceğiz. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.
Şimdi, bu
tasarıya baktığımız zaman -bir unsuru daha söyleyeyim size- çeşitli
başkanlıklar kuruluyor, çeşitli alt birimler kuruluyor. Ne yapacak bunlar?
Avrupa Birliği mevzuatıyla uyum sağlayacaklarmış. Güzel,
Avrupa Birliği mevzuatıyla mutlaka uyum sağlamak lazım. Biz de
taraftarız. Avrupa Birliğinin kendi hukuk sistemine uymayan kanunlarımız varsa
bunu düzenleyeceğiz. Çünkü tam üyelik hedefimiz. Bunda birleşiyoruz ama sadece
mevzuatı değiştirmek yetmiyor. Sadece mevzuatı değiştirmekle Avrupalı
olmuyorsunuz. Dünyanın en ileri, en çağdaş yasalarıyla çok geri bir ülke hâline
gelebilirsiniz. En demokratik yasalarıyla dünyanın en antidemokratik
ülkelerinden biri hâline gelebilirsiniz. Dünyada çok örneği var. Demokratiğiz
demek, demokrat sıfatını kullanmak sizi demokrat yapmıyor. Demokrat Alman
Cumhuriyeti’nin de adı demokrattı, kendisi demokrat değildi. O bakımdan,
mevzuat metinleri gayet tabii ki çağdaşlaştırılacak, Avrupa normlarına
uydurulacak ama daha önemlisi uygulamada Avrupa ülkelerinin uygulamalarına
uyacaksınız, çağdaş ülkelerin uygulamalarına uyacaksınız. Türkiye Avrupa
Birliğine girdikten sonra Avrupalı olmayacak, Avrupalı olduğu için Avrupa
Birliğine girecek. Onun için, her atacağımız adımda Avrupa standartlarını
özellikle hukuk alanında, insan hakları alanında uygulamak temel
hedeflerimizden biri olmalıdır.
Birkaç gün önce
Sayın Cumhurbaşkanımız söyledi, “Türkiye’de şeffaflık var, hiçbir şey gizli
kalmaz.” diyor, “Türkiye şeffaf bir ülkedir, her şey açıklıkla kamuoyunda
bilinir.” Bakıyoruz, Uluslararası Şeffaflık Örgütü var. Şeffaflık Örgütü… AKP
sıraları da bugün bir hayli şeffaf gözüküyor, daha çok arkadaş olsaydı bunları
dinleme fırsatını bulurlardı.
Değerli
arkadaşlarım, Uluslararası Şeffaflık Örgütü listesine bakıyoruz, 2008 yılında
yayınlanan verilere göre, Türkiye, dünya ülkeleri arasında 58’inci sırada
geliyor şeffaflıkta, yani 57 ülke Türkiye’den daha şeffaf. İşte, bunu
düzelteceksiniz.
Nedir başka ölçü?
Demokraside, efendim, basın özgürlüğü… Daha önce de söyledik, basın
özgürlüğünde, bakıyoruz, Davos Uluslararası Ekonomik
Forumunun raporuna göre, Türkiye, 134 ülke içinde 106’ncı sırada geliyor.
Değerli
arkadaşlarım, yargı özgürlüğüne bakıyoruz, 64’üncü sırada geliyor. Şimdi, bizim
elimizde çok daha fazla rakam var. Bütün bu rakamları vererek vaktinizi almak
istemiyorum ama şunu bilesiniz ki uluslararası verilere göre, istatistiklere
göre son altı yıl içinde, son yedi yıl içinde bütün bu konularda Türkiye ileri
gitmemiştir, geri gitmiştir. Yani, biz, mevzuatı Avrupa Birliğine
yakınlaştıracağız derken ülkemizi Avrupa Birliğinden uzaklaştırıyoruz. İşte,
yanlış olan budur. Biz de onun için, Komisyonda görüşürken Sayın Bakana dedik
ki, bu yasa içinde, Avrupa normlarına uyulmasını, uygulamanın Avrupa normlarına
uygun olmasını sağlayacak daha açık hükümler olmalıdır. Eğer siz bu Genel
Sekreterliğin esas faaliyetini mevzuat ahenkleştirmesi işine tahsis ederseniz,
bununla sınırlandırırsanız alacağınız sonuç sınırlıdır. Onun için, uygulamanın
Avrupa normlarına uyması lazım.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, biz bunları niçin söylüyoruz? Yani bunları bugün gündeme
getirmemizin sebebi nedir? Sebebi şudur: Değerli arkadaşlarım, eğer bir ülkede
yargı bağımsız değilse o ülkede demokrasiden bahsedilemez. Hiç kimse kendini
aldatmasın. Yargı bağımsızlığını mutlaka sağlayacağız. Bakın, bu demin
söylediğim listeye bakın, Türkiye’yi 64’üncü sırada sayan listeye bakın,
demokrat ülkeler, demokrasi ile yönetilen ülkeler arasında yer almayan pek çok
ülke yargı bağımsızlığında bizden ileridir. Canım, iftira mı ediyorlar acaba,
yargının bağımsız olmadığını nereden çıkarıyorlar? Türkiye’de çok ünlü
hukukçular, yüksek mahkemeler hariç, yargının bağımsız olmadığını açıkça ve
defalarca ilan ettiler. Ama bir şey daha var. Geçenlerde, geçen hafta, belki
biraz dikkatlerden kaçtı, son derece önemli bir gelişme oldu. Ergenekon
davasında bir sanığı delil yetersizliği olduğu gerekçesiyle tahliye eden,
tahliye kararı veren bir hâkim birkaç gün önce mahkemeden çekildi. Niye
çekiliyor? Şunu söylüyor: “Üzerimde kurumsal baskı vardı, onun için çekildim.”
Değerli arkadaşlar, son derece vahimdir. Hangi kurum baskı yapıyor bu hâkime?
Herhâlde Et Balık Kurumu değil. Hangi kurum baskı yapıyor bu hâkime? Bunu
soruyoruz size.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Makine ve Kimya Endüstrisi.
ONUR ÖYMEN
(Devamla) – Makine Kimya Kurumu…
Peki, bu hâkime
baskı yapanlar acaba başka hâkimlere baskı yapmıyorlar mı? Bir tek bu hâkime mi
baskı yapılmış? Eğer yargı baskı altına alınıyorsa, kurumlar, bu devletin
kurumları tarafından yargı baskı altına alınıyorsa çok ciddi bir sıkıntımız var
demektir. Hukuk devleti olma özelliğimizi kaybediyoruz demektir. Kim bunları
düzeltecek? Bunları düzeltecek kurum belli. Bunları düzeltecek kurum Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu. Peki, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Başkanı
kim? Adalet Bakanı. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ne yapar? Hâkimlerin ve
savcıların özlük işlerini düzenler, tayinlerini ve terfilerini düzenler ama
başında Adalet Bakanı! Böyle bir bağımsız yargı olabilir mi?
Onun için, şimdi
konuştuğumuz Avrupa Birliği, bize yıllardan beri bütün raporlarında, ısrarla,
“Adalet Bakanını ve Müsteşarını çıkarın bu Kuruldan.” diyor, “Bu Kurul bağımsız
bir kurul olsun.” diyor. Biz ne diyoruz? Hiçbir şey demiyoruz. Açın Hükûmetin Ulusal Programı’nı, bu konuda bir satır yoktur.
Adalet Bakanının ve Müsteşarının bu Kuruldan çıkarılacağının ve bu Kurulun
gerçekten bağımsız bir kurul hâline getirileceğinin işareti yoktur. Peki,
hâkimler ve savcıların özlük haklarını düzenleyen kurum bağımsız olmazsa ne
olur? Yargı bağımsız olmaz.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye’de bugün yargı bağımsızlığı ciddi sıkıntı içindedir,
ciddi tehdit altındadır. Yargıçların ve hâkimlerin haklarını koruyan YARSAV’ın Başkanı üzerinde çok büyük baskılar var. Onu da
basından izlediniz. İşte bunlar ülkemizi uluslararası alanda, demokratik
ülkeler arasında gerçekten çok sıkıntıya düşürüyor ve Türkiye'nin çağdaş,
demokratik bir ülke olma özelliğini kaybetmesine yol açıyor.
Değerli
arkadaşlarım, buradan kanunlar çıkarıyoruz, bu Meclisten kanunlar çıkarıyoruz
ve biz bu kanunları uygulanması için çıkarıyoruz. Bu kanunlar uygulanmazsa ne
olur? O zaman Meclisin etkinliği kalmaz. Ne diyor mesela bizim çıkardığımız Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda? Diyor ki, sorgulama sırasında sanıkları
yormayacaksınız, sanıklara eziyet etmeyeceksiniz, değil mi? Size bir bilgi
vereyim. Çok ünlü bir rektörümüz, sekiz sene Uludağ Üniversitesine rektörlük
yapan, çok sayıda bilim adamı yetiştiren, öğrenci yetiştiren ve Uludağ
Üniversitesini, yalnız Türkiye'nin değil, dünyanın en saygın üniversiteleri
arasına sokan, uluslararası kalite ödülü kazandıran rektörümüz tutuklandı,
Ergenekon davası çerçevesinde. Tutuklanmadan bir ay önce ağır bir kanser
ameliyatı geçirdi. Siz biliyor musunuz ki bu rektörümüz gece saat üçte sorguya
alınıyor, on bir saat aralıksız sorgulanıyor. Şimdi, bu mudur sanıkları
yormadan sorgulama yöntemi? Sanıklara eziyet yapmadan sorgulama yöntemi bu
mudur? Ağır hasta, bugün ameliyat oldu, dört tane damarı değiştiriliyor, hâlâ
tahliye kararı yok. Kanser ameliyatı olmuş, kanser tedavisi olacak; bu
ameliyatın sonucunda gereken tıbbi tedavi hapishane koşullarında yapılamıyor,
geciktiriliyor. Sağlığıyla oynuyorsunuz insanların. Demokratik ülkelerde oluyor
mu bu? Hangi demokratik ülkelerde oluyor bu gibi şeyler? Şimdi, gayet tabii ki
biz yargıya saygılıyız, yargı bağımsızlığına saygılıyız, hâkimlerin, savcıların
bağımsız karar vermesini isteriz. Ama bundan önemli bir şey var; yargıdan da,
hukuktan da, demokrasiden de daha önemli bir şey var, o da insan haysiyetine
saygıdır, insan vicdanının ön planda tutulmasıdır. Eğer siz vicdanınızı
kaybetmişseniz, vicdani değerlerden uzaklaşmışsanız demokrasinin de kıymeti
yoktur, hukuk devletinin de kıymeti yoktur. Önce insana değer vereceksiniz,
insan sağlığına değer vereceksiniz, devlete emanet edilmiş insanların sağlığını
bozmayacaksınız. Bunları söylüyorum, belki Sayın Bakan ilgili bakanlara,
kuruluşlara ulaştırır da, insafa gelen, vicdan duygusunu kaybetmemiş insanlara
ulaşır bu mesajlarımız diye.
Başka? Bütün
demokratik ülkelerde, bütün Avrupa Birliği ülkelerinde, değerli arkadaşlarım,
cezalar şahsidir. İnsana ceza verebilirsiniz ama o insandan ayrı, aile
fertlerine ceza veremezsiniz, doğrudan doğruya sanık olmadıkça.
Bu yapılan davada
-yine size Sayın Yurtkuran’dan örnek vereyim- kendisi
gözaltına alınıyor, evine geliniyor, bütün varına yoğuna el konuluyor ne kadar
bilgisayarı, belgesi varsa. Bu arada oğlunun master
tezine el konuluyor. Düşünebiliyor musunuz? Ve geri verilmiyor. Ve bu yüzden
oğlu master sınavına giremiyor. Böyle bir hukuk
devleti var mı dünyada? Eşi uluslararası alanda ünlü bir profesör, konferans
verecek uluslararası bir toplantıda, konferans metni elinden alınıyor, konferans
veremiyor. Siz aile boyu ceza mı veriyorsunuz? Bütün bunları biz niçin
konuşuyoruz? Avrupalı olmak için. Hangi Avrupa ülkesinde oluyor bu gibi şeyler?
Daha Profesör
Erol Manisalı’dan bahsetmedik, başka profesörlerden
bahsetmedik, Kuddusi Okkır’dan
bahsetmedik. Yani, ölene kadar insanları hapishanede tutmak nasıl bir
zihniyetin ürünüdür, nasıl bir vicdanın eseridir? Değerli arkadaşlarım, önce
vicdanımızın sesini dinleyeceğiz. Ama siz hâkimler üzerinde, savcılar üzerinde
kurumsal baskı yaparsanız, bu vicdanın sesi nasıl dinlenecek? Nasıl dinlenecek?
Değerli
arkadaşlarım, biz gerçekten son zamanlarda çok büyük zemin kaybettik. Türkiye
olarak, biz, demokrasi, hukuk alanında çok zemin kaybetmiştik, bunu çok
söyledik ama şimdi bu son örnekler gösteriyor ki, biz insan vicdanı alanında da
insanlık alanında da zemin kaybediyoruz, buna hakkımız yok.
Değerli arkadaşlarım, hepimiz yaşadık, kısa bir süre önce çok
değerli bir bilim adamımız, dünyaca ünlü bir bilim kadınımız Türkan Saylan
kanser hastalığının en son aşamasında, evine yapılan baskın sonucunda yedi saat
evinde kalmak zorunda kaldı, tedavisi aksadı, büyük bir şok geçirdi ve ondan
kısa bir süre sonra da maalesef vefat etti. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı. 36 bin gencimize burs
vermiş, 36 bin genç kızımızı eğitmiş, böyle bir kuruluşun başkanı. Bunun
cenazesine, değerli arkadaşlarım, Hükûmetten bir tek
üye katılmadı, bir çelengi çok gördüler. Düşünebiliyor musunuz, insanlık
duygusunu kaybettik. Efendim, devlet büyükleri diyor ki: “Biz mi düşüneceğiz
bunu, çelenk işiyle başka arkadaşlar uğraşır.” Bu kadar hafife alıyorsanız, siz
cüzzamla mücadelede, gençlerin aydınlatılmasında,
eğitilmesinde bu kadar büyük hizmet yapmış insanların cenazesine bir çiçek
göndermeyi üçüncü sınıf bir memurun inisiyatifine
bırakıyorsanız, zaten söylenecek bir şey kalmamıştır.
İşte, bütün
bunları üst üste koyduğunuz zaman nasıl bir tablo çıkıyor ortaya? Türkiye
süratle -maalesef üzülerek söylüyorum- bu Hükûmet
zamanında Avrupa’dan uzaklaşıyor, çağdaş değerlerden uzaklaşıyor ve daha da
vahimi -demin de söyledim- insani değerlerden uzaklaşıyor. Adam çok ciddi
ameliyat olacak -demin anlattım, Profesör Yurtkuran-
karısı refakatçi olmak için müracaat ediyor. Savcılar “Refakatçi olmak için
mutlaka ‘Refakatçi olmanız gerekir.’ diye belge lazım ‘Refakatçi olması
uygundur.’ diye belge bize yetmez” diyor, eziyet ediyorlar. Sonra ne oluyor?
Diyorlar: “Bir kere, ne malum sizin onun karısı olduğunuz? Gidin, nüfus
dairesinden vukuatlı nüfus belgesi getirin.” Nedir bunlar? Bu uygulamaların adı
nedir? Size soruyorum. Kim bunları düzeltecek? Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu. Başka? Demin söyledim, Adalet Bakanı.
Değerli
arkadaşlarım, kimse kimseyi aldatmasın. Biz bu belgeleri geçirerek, bu
kanunları geçirerek Avrupalı olmayız. Biz Avrupalı olursak Avrupa Birliğine
gireceğiz ve biz size söz veriyoruz, halkımızın önünde hepinize söz veriyoruz,
halkımıza da söz veriyoruz, Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarında böyle
olaylar yaşanmayacaktır, insanlık dışı olaylar yaşanmayacaktır, bu kadar hukuka
aykırı, demokrasiye aykırı olaylar yaşanmayacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Öymen, konuşmanızı tamamlayınız.
ONUR ÖYMEN
(Devamla) – İşte, onun için biz diyoruz ki Türkiye’yi Avrupa Birliğine sokacak
olan Cumhuriyet Halk Partisidir ve biz, bu yolda hiçbir gayreti esirgemeyeceğiz
ama böyle tasfiye kanunlarıyla, kadrolaşma kanunlarıyla karşımıza gelmeyin.
Avrupa normlarına uygun bir kanun getirin, hemen imzalayalım, hemen onaylayayım,
hemen oy verelim. Demin söylediğimiz önerileri kabul edin, getirin, derhâl
onaylayalım ama şimdi bu itirazlarımızı yerine getirmezseniz, bu
itirazlarımızın gereğini yerine getirmezseniz, ondan sonra da bizden
beklediğiniz oyu alamazsanız, Sayın Başbakanın yaptığı gibi gidip Brüksel’e
“Biz Avrupa Birliği için çalışıyoruz ama muhalefet bizi engelliyor.” demeyin.
Ayıp oluyor biraz. Muhalefet, Avrupa Birliği konusunda sizden daha samimidir.
Kısa bir süre önce Sayın Genel Başkanımız Brüksel’e gitti. Avrupa Komisyonu
Başkanı Barroso, Cumhuriyet Halk Partisinin, AB
üyeliğine Türkiye'nin, desteği için kendisi de teşekkür etti. Kalkıp da bizi
gidip Avrupa’da, başka yerlerde böyle kötülemeye kalkışarak Adalet ve Kalkınma
Partisine itibar kazandıramazsınız.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ONUR ÖYMEN
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan, son sözümü söylüyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
ONUR ÖYMEN
(Devamla) – İşte, değerli arkadaşlarım, biz bu kanunu bu düşüncelerle
değerlendiriyoruz. Söylediğimiz makul ve Avrupa ölçülerine uygun önerilerin
yerine getirilmesi hâlinde bu kanuna olumlu oy vereceğimizi huzurunuzda ifade
ediyoruz.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, birleşime otuz dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.05
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.48
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN
KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 109’uncu Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
412 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının tümü
üzerinde şimdi söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara
Milletvekili Deniz Bölükbaşı’na aittir.
Sayın Bölükbaşı,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Ankara) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 412 sıra sayılı Avrupa Birliği Genel Sekreterliği
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak ve bu vesileyle Avrupa Birliği
ile dört yıla yakın bir süredir sürdürülen sanal müzakere sürecinde gelinen
noktanın kısa bir muhasebesini yapmak amacıyla huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte
olduğumuz yasa tasarısının amacı AB müzakere sürecinde Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğinin etkinliğinin artırılması, Avrupa Birliğine üyelik hedefi
doğrultusundaki çalışmaların verimli ve etkili bir şekilde sürdürülmesi için AB
ile ilişkilerin yönlendirilmesi, izlenmesi ve koordinasyonu için yeni bir
teşkilatlanmaya gidilmesi olarak belirlenmiştir. Türkiye’nin Avrupa Birliğine
eşit haklara sahip tam üye olarak katılması hedefini samimiyetle destekleyen
Milliyetçi Hareket Partisi, Genel Sekreterliğin bu amaca uygun olarak yeniden
yapılandırılmasını ilke olarak olumlu ve yerinde bulmaktadır.
Türkiye
Cumhuriyeti’nin dış ilişkilerinin yürütülmesinin tabi olacağı esaslar 5 Mayıs
1969 tarihli 1173 sayılı Milletlerarası Münasebetlerin Yürütülmesi ve
Koordinasyonu Hakkındaki Kanun’la belirlenmiştir. Bu kapsamda uluslararası
temas ve müzakerelerin Dışişleri Bakanlığı eliyle, ilgili Bakanlıklarla
işbirliği yapılmak suretiyle yürütüleceği hükme bağlanmıştır. Bu amir hüküm
karşısında, uluslararası ilişkilerin yürütülmesi sürecinde kamu kurumları
arasında yetki çatışması ve karmaşası yaşanmaması için bu temel ilkenin kuruluş
kanunlarında göz önünde bulundurulması gerekli ve kaçınılmaz olacaktır.
Mevcut yasa tasarısının Dışişleri Komisyonundaki görüşmelerinde
genel sekreterliğin görev tanımının açık olarak yapılması ve dış ilişkinin
yürütülmesinde Dışişleri Bakanlığının asli görev ve yetkilerinin haleldar
olmayacağının hüküm altına alınması yolundaki telkinlerimizi olumlu karşılayan
ve yasa tasarısının bu doğrultuda değiştirilmesi konusunda Sayın Bakanımız
Egemen Bağış’ın sergilediği yapıcı ve iyi niyetli yaklaşımdan dolayı
kendilerine huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum.
Yasa tasarısının
dikkatlerinize getirmek istediğim diğer bir yönü, genel sekretere büyükelçilik
unvanının verileceğini hükme bağlayan 11’inci maddedir. Madde bu şekliyle,
genel sekreterlik görevine Dışişleri Bakanlığı mensubu bir büyükelçinin
atanmasının peşinen öngörülmediği izlenimini doğurmaktadır. Bu göreve Dışişleri
Bakanlığı dışından atama yapılması tabiatıyla Hükûmetin
takdirindedir ancak teşkilat kanununun amaçları göz önünde bulundurulduğunda,
bu görevin bir büyükelçi tarafından yürütülmesinin sayısız yararları
bulunduğunu Sayın Bakan mutlaka takdir edeceklerdir.
Bunun yanı sıra,
konunun dikkatinize getirmek istediğim hukuki bir yönü de bulunmaktadır.
Bilindiği üzere, büyükelçi unvanı verilmesi Sayın Cumhurbaşkanının
tasarrufundadır. Bunun bir kanunla amir hüküm hâline getirilmesi
Cumhurbaşkanının yetkilerine müdahale olacaktır. Bu mülahazalarla 11’inci
maddenin ikinci fıkrasının “Genel sekretere büyükelçi unvanı verilebilir.” veya
“Genel sekretere bu unvanı taşımıyorsa büyükelçi unvanı verilebilir.” şeklinde
değiştirilmesini ve bu değişikliğin anılan maddenin görüşmesi sırasında Hükûmet tarafından önerilmesini Sayın Bakanımızın takdir ve
değerlendirmelerine sunmak isterim.
Değerli
milletvekilleri, görüşülmekte olan yasa tasarısının Türkiye’nin etkinliğini
artırmayı amaçladığı Avrupa Birliği müzakere sürecinin yol haritası 2005 zirve
kararları, müzakere çerçeve belgesi ve 9 Kasım 2006 tarihli Katılım Ortaklığı
Belgesi’yle belirlenmiştir. Bu süreçte bugüne kadar yaşanan gelişmeler şu
gerçekleri inkâr ve tevil getirmez bir açıklıkla ortaya koymuştur. Avrupa
Birliği Türkiye’yi özürlü bir ülke olarak görmekte, eşit haklara sahip bir üye
olarak içine kabul etmek istememektedir. Din ve kültür farklılığı nedeniyle
Türkiye’nin Hristiyan değerler üzerine bina edilen
Avrupa Birliği Medeniyet Projesi içinde eşit ortak olarak yeri yoktur.
Türkiye’yi kemikleşmiş ön yargılarla sürekli dışlayan Avrupa Birliği, AB
değerleri ve kriterleri gibi bahaneler arkasına
saklanmakta, Kopenhag Siyasi Kriterleri’ni Türkiye’yi Avrupa Birliğinin dışında
tutmak amacıyla yorumlamakta ve bunları Türkiye için sonu gelmeyecek ev
ödevleri hâline getirmektedir. Bunun sonucu ilişkiler baskı, dayatma ve şantaj
üçgeninde ön şart ve ipoteklere bağlı bir açmaz ilişkisi niteliği kazanmıştır.
AB sürecinde
Türkiye’nin önüne çıkartılan talepler Türkiye’nin güvenliğini, devlet yapısını,
millî birliğini ve kimliğini, dış politika alanındaki hayati hak ve çıkarlarını
doğrudan ilgilendiren siyasi amaçlı dayatmalardır. Türkiye’de zorla millî
azınlık yaratmak, azınlık hakları, Kıbrıs, Yunanistan ve Ermenistan
dayatmaları, esas itibarıyla Türkiye’nin Avrupa Birliğinin uzağında
tutulmasının araçları olarak görülmektedir. Yaşanan gerçekler Avrupa Birliğinin
amacının Türkiye’nin tam üyelik dışında ikinci sınıf bir konumda AB’nin etki
alanı içinde kalmasını sağlamaktır.
Türkiye’ye
biçilen konum “özel ve imtiyazlı statü” ve “ayrıcalıklı ortaklık” gibi süslü
ifadelerle tanımlanan AB yörüngesinde gevşek bir ortaklık ilişkisidir. AB’nin
bu amaçla Türkiye için özel bir istikamet ve özel mekanizmalar öngördüğü, bu amaçla
bu esaslara dayanan bir yol haritası ve ayrımcı bir yöntem belirlediği
ortadadır. Sanal müzakere süreci işte bu temelde sürdürülmektedir. Avrupa
Birliği genel sekreterleri de böyle bir sanal müzakere sürecinde Türkiye’nin
etkinliğini artırmak amacına dönük bir düzenleme olarak karşımızdadır.
Bu çerçevede,
Türkiye’yle müzakerelerin ucunun açık olacağı ve sonucunun önceden garanti
edilemeyeceği peşinen hükme bağlanmıştır. Müzakerelerin sonuçsuz kalabileceği
veya varılacak sonuçların üye ülkelerin parlamentolarında onaylanmayabileceği
baştan kayda geçirilmiştir. Müzakere sürecinin sonunda Türkiye’nin Avrupa
Birliği üyeliğinin asgari gereği olan temel haklardan yararlanmayacağı da
baştan kayıt altına alınmıştır. Bu kapsamda iş gücünün serbest dolaşımı, vizesiz
seyahat ve ortak tarım politikalarına katılım, tarım desteklerinden yararlanma
konularında sürekli ve kalıcı kısıtlamalar uygulanacağı, koruma tedbirlerinin
ve uzun vadeli geçiş dönemlerinin getirileceği, müzakere zemininin ana
unsurları olarak tescil edilmiştir.
Avrupa Birliğinin
bu kararlarıyla Türkiye’nin tam üyeliği nihai hedef olmaktan çıkarılmıştır. Bu
şartlara bağlı olarak başlayan müzakere sürecinde Türkiye’nin önüne konulan
hedefin takvimi belirlenmiş, gerçekleşmesi objektif kriterlere
bağlanmış, eşit statüde tam üyelik olduğunu idrak ve insaf sahibi hiç kimse
iddia edemeyecektir. Türkiye’ye vaat edilen ucu açık, içi boş ve göstermelik
bir müzakere süreci sonunda bir tabiiyet ilişkisi, ikincisi sınıf bir ortaklık
ilişkisi olacaktır.
Son dönemde
yeniden gündeme gelen özel ilişki, imtiyazlı ortaklık modeli tartışmalarında bu
kavramın anlamı, içeriği ve fikrî mülkiyet hakkının kime ait olduğu konusunda
çeşitli yorumlar yapılmıştır. Sayın Başbakan da AB büyükelçileriyle hafta
başında yaptığı yemekli toplantıda “imtiyazlı ortaklığın kitaplarında olmadığı”
sözleriyle bu tartışmaya katılmışlardır. Bu kavramın kaynağını Sarkozy’de veya Merkel’de aramak
beyhudedir. Özel ilişki modeline kapıyı aralayan Avrupa Birliğiyle sanal
müzakere sürecinin temelini oluşturan Müzakere Çerçeve Belgesi ve buna bağlı
konsey kararlarıdır. Müzakere süreci, Türkiye’nin de kabul ettiği bu kitaba
uygun olarak yürütülmektedir.
Avrupa Birliğiyle
ilişkilerimizde temel sorun, Türkiye’ye dayatılmak istenen bu çarpık denklem ve
sakat yol haritasıdır. Bu denklem değişmediği, bu yol haritası üyeliği hedef
alan bir anlayışla yeniden belirlenmediği takdirde ilişkilerin geleceği
olmadığı bütün çıplaklığıyla ortadadır. Avrupa Birliğinin amacı, Türkiye’yi tam
üyelikten uzak tutmak, ikinci sınıf bir konumda kendi etki ve kontrolü altında
kalmasını sağlamaktır.
3 Ekim 2005’te
başlayan müzakere süreci, içi boşaltılmış, ucu ve hedefi açık, tarihi ve
takvimi olmayan özel ilişki modeline yönlendirilmiş göstermelik bir süreç
olmuştur. Bir Alman gazetesinde bu konuda yer alan tespitte de belirtildiği
gibi, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki müzakere süreci, her iki tarafın da
kerhen sürdürdüğü bir formaliteye dönüşmüştür. Bu denklem ve yol haritası
üyeliğe açılmayacak çıkmaz bir sokağın adresidir. Bir dizi kabulü mümkün
olmayan ön şart ve dayatmanın ipoteğinde kördüğüm hâline gelen AB sürecinin bu
hâliyle sürdürülmesi mümkün değildir.
Nitekim bu sanal,
göstermelik, aldatma ve oyalama sürecinde ilk kırılma 2006 yılında Kıbrıs
konusunda yaşanmıştır. Avrupa Birliği sürecinin raydan çıkmasına neden olan
Gümrük Birliği Ek Protokolü ve Türkiye’nin limanlarını Kıbrıs Rum gemi ve
uçaklarına açması talebine ilişkin sorunlar bugün de ortadadır. Avrupa Birliği
Konseyi bu şartların yerine getirilmesine kadar müzakere sürecinin özünü teşkil
eden sekiz fasılda görüşmeleri askıya almış, Türkiye’nin bu şartları karşılayıp
karşılamadığını izlemek için üç yıllık denetim mekanizması ihdas etmiştir.
Denetim mekanizması çerçevesinde 2009 yılı sonu nihai vade olarak belirlenmiştir.
Bu vadenin dolmasına da altı ay kalmıştır.
Aralık 2009’a
gidilen süreçte, her yıl olduğu gibi Hükûmetin
sonbahar sendromuyla hareket ederek bu konudaki
engelleri aşmak ve Avrupa Birliğinin önümüze koyduğu ceza vadesini erteletmek
ümidiyle ara formüller arayışına girmesi beklenmektedir. Bunun işaretleri de
şimdiden ortaya çıkmaya başlamıştır.
Kıbrıs sorununun
kapsamlı çözümü için sürdürülen müzakerelerde kısa vadede ilerleme sağlanması
mümkün görülmemektedir. Ancak burada Türkiye’yi bir tehlike beklemektedir.
“Kıbrıs sorununun Avrupa Birliği müktesebatına uygun çözümü” adı altında bir
çerçeve anlaşması hazırlanarak Türkiye’ye dayatmada bulunulması ihtimal dışı
sayılmayacaktır. Bu çerçevede Kıbrıs sorununun çözümünün ana parametrelerini
Rumların lehine belirleyecek bir çerçeve anlaşmasının yıl
sonuna doğru Türkiye'nin önüne getirilmesinin öngörüldüğü, bu amaçla bir
çalışma yürütüldüğüne ilişkin bilgiler bulunmaktadır. Bu çerçeve anlaşmasının
kabulü karşılığında Türkiye'nin limanlarını açması, bu şekilde Avrupa Birliği
sürecinin ölüme terk edilmesinin önlenmesinin planlandığı tahmin edilmektedir.
Bunun yanı sıra, yıl sonunda karşılaşılacak çıkmazı aşma yolu arayışlarının
Avrupa Birliğinin din ve vicdan özgürlüğü alanındaki taleplerinin karşılanmasına
yönlendirilmesi de diğer bir ihtimal olarak karşımızdadır. Avrupa Birliğinin
genişlemeden sorumlu komiseri Olli Rehn’in Heybeliada Ruhban Okulunun açılması ve Fener Rum
Patriğinin ekümenlik sıfatının tanınması konusundaki
son beyanları ve Sayın Başbakan ile Avrupa Birliğinden sorumlu Sayın Devlet
Bakanının buna gösterdiği olumlu tepkiler bu bakımdan anlamlı olmuştur.
Sayın Başbakan
Erdoğan’ın, geçtiğimiz 11 Haziran günü bir televizyon kanalında verdiği
mülakattaki Ruhban Okulunun açılması konusunun tartışılabileceği, 1972 yılına
kadar açık olan bu Okulun yeniden eğitime başlamasının çok da önemli bir konu
olmadığı yolundaki beyanlar, üzerinde dikkatle durulması gereken sözlerdir.
Aynı yaklaşımın Rum Ortodoks Patriğinin ekümenlik
statüsünün tanınması konusunda da sergilenmesi bu bakımdan çok iyi
değerlendirilmelidir.
Lozan
Anlaşması’na göre Patrikhanenin Sen Sinod Meclisi
üyelerinin Türk vatandaşı olması gerektiğini söyleyen Sayın Başbakan, Patriğin
bu Meclise Türk vatandaşı olmayan üyeler atamasına göz yumduklarını yine kendi
sözleriyle itiraf etmiştir. Lozan Anlaşması’na aykırı olarak Türk vatandaşı
olmayan metropolitlerin atanmasına ses çıkarmadıklarını bizzat kendisi söyleyen
Sayın Başbakan, bu konuda Patriğe hile yolunu da gösterdiklerini ve bunların Türk
vatandaşlığına geçme başvurusu yapmalarını önerdiklerini açıklayarak Lozan
Anlaşması’nın Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının eliyle delindiğini ikrar
etmekten çekinmemiştir.
Sayın Başbakanın
sözleri Avrupa Birliğinden sorumlu Sayın Bakanın, Heybeliada Ruhban Okulunun
Avrupa istediği için değil, insan hakları sorunu olarak açılması gerektiği
yönündeki beyanlarıyla birlikte ele alındığında AKP Hükûmeti,
Türk kamuoyunun tepkisini yumuşatacak bir zemin hazırlayarak bu iki konudaki AB
dayatmasının gereğini yapma hazırlığı içinde olduğu izlenimini uyandırmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bazılarının çıpa,
bazılarının sopa, bazılarının da meşruiyet sigortası olarak gördüğü Avrupa
Birliğiyle ilişkiler bugüne kadar özetlemeye çalıştığım böyle bir sakat zeminde
yürütülegelmiştir. Bu süreçte gömleğin ilk düğmesi
yanlış iliklendiğinden bundan sonra bunun düzgün durması ve ütü tutması
beklenmeyecektir.
Böyle bir sanal
süreçte Türkiye'nin etkinliğini artırmak amacıyla çıkarılacak olan bu yasanın
süreçten kaynaklanan sakatlıklar nedeniyle, bu amaca ne ölçüde hizmet
edebileceğine ilişkin tereddütlerimiz saklı kalmak kaydıyla yasanın hayırlı
olmasını diliyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Bölükbaşı, teşekkür ediyorum.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurun Sayın
Kaplan.
DTP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği
Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum ile Dışişleri Komisyonları Raporları hakkında Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu, Avrupa
Birliği süreci Türkiye açısından çok önemli ve dönüşü olmayan bir yol içinde
bazı eksiklikleri gidermeyi hedeflediğimiz bir süreç. Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği Teşkilatının oluşturulması da bu ev ödevlerinden, eksikliklerden
birisi.
Biz Demokratik
Toplum Partisi olarak, bu sürecin son üç yılda yavaşladığını, sekteye uğradığını,
ilerleme kaydedilmediğini, özellikle ilerleme raporlarında belirtilen
hususların dikkate alınmadığını, bir yavaşlama sürecine girildiğini görüyoruz.
Parti olarak, Avrupa Birliği sürecinin güçlendirilmesiyle ilgili alınacak yasal
önlemler konusunda her zaman desteklerimizi sunduk. Bu yasa
tasarısını da parti grubumuz olarak destekliyoruz, eksiklikleri olsa bile bu
süreçte gerekli olduğuna inanıyoruz çünkü 27 Haziran 2000 tarihinde daha 4587
sayılı Yasa’yla böyle bir sekreterlik kurulduğu zaman -Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği- henüz Türkiye aday aday üyelik
sürecinden aday üyelik sürecine, yeni bir aşamaya girmişti ve bu sürecin
getirdiği yoğun kapasite dikkate alınmadığı için görev, yetki ve sorumluluklar
bu süreci karşılamaya yetmemiş, kadroların azlığı, hizmetin geri kaldığı,
görevde uyumun sağlanamadığı gibi bazı tespitler zamanla ortaya çıkmıştır.
Avrupa Birliği
sürecinde çok hayati önem taşıyan başlıklar olan iletişim, hukuk, mevzuat
çevirisi gibi alanlarda da bu eski yapılanma, yani 4587 sayılı Kanun imkân
tanımıyordu hem kadro hem araç hem bütçe olarak. Böyle bir donanım ve eleman
eksikliği yaşanıyordu. Bizler, bu süreçte, Avrupa Birliğiyle ilgili gelen son
iki yıldaki yasa tasarılarının özellikle Türkiye açısından bağımlılık
getirmeyen, ilerleten, önünü açan tasarılardaki desteklerimizi sunduğumuz
zaman, bir bütün olarak sürekli değerlendirdik. Klasik anlamda bir diplomatik
müzakere anlayışı ötesinden, cumhuriyetin kuruluş felsefesinde, Batı çoğulcu
demokratik hukuk devletleri düzeninden, çoğulcu demokrasilerden esinlenen,
onurlu, çağdaş, uygar dünyanın bir üyesi olmanın gereklerini yerine getirecek
bir Türkiye'nin önünü açacağını düşünerek bu gelişme süreçlerini çok yakından
izledik. Bunu kabul etmek gerekir ki 59 ve 60’ıncı hükûmetler
öncesi 57 ve 58’inci hükûmetlerin bu aday aday üyelik sürecinde, hatta gökkuşağı koalisyonunun Ulusal
Program’ın oluşmasında çok büyük katkısı olduğunu ve en radikal kararların da
bu dönemde çıktığını -Türkiye'yle ilgili- ifade etmekte yarar görüyorum.
Örneğin, idam cezasının kaldırılması, işte Kürtçe yasağının kaldırılması, RTÜK
Yasası’nda değişiklik, yönetmelikler çıkarılması. Resmî söylem ve statükonun kabuklarının kırıldığı bu süreçteki bu cesur
adımların, daha sonra, 2002 sonrası, AK PARTİ hükûmetleri
döneminde, yedi yıl süre içinde, her ne kadar TRT Şeş alanına gelse bile,
böylesine radikal, etkili, resmî söylemin dışına çıkan bazı cesur adımlara hâlâ
Türkiye'nin hasret kaldığını söylemekte yarar var.
Bizler, parti
olarak, elbette ki birtakım hukuksal düzenlemelerin, demokrasinin, insan
haklarının, planlı bir kalkınmanın, ekonominin, Türkiye'nin önünün açılmasının,
kendi iç dinamikleriyle, kendi sistemiyle, kendi siyasi partileriyle, kendi
Meclisiyle şüphesiz yol almasının en doğru olduğunu savunan bir partiyiz.
Şüphesiz, bunun yanında iki dünya savaşının külleri üzerinde, acıları üzerinde,
edindiği deneyimleri üzerinde oluşturulan Birleşmiş Milletlerin, evrensel
hukukun, bölgesel paktların, Avrupa Konseyinin bütün süreçlerinde daha ilk
başta yer almış Türkiye'nin, bu yer alış süreciyle beraber ağırlığını görmemiz
ve kabul etmemiz gerekiyor. Bu ilişkilerimize bu yönüyle baktığımız zaman, bazı
eksikliklerin, savsaklamaların, gerilemelerin yaşandığını da biliyoruz.
Bugün, Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği Yasası’nı görüştüğümüz şu saatlerde, partimizin
sayın eş başkanları Avrupa Birliği Komisyon Üyemiz ve Dışişleri Komisyon
Üyemiz, Avrupa Birliğinin büyükelçileriyle Ankara’da şu an bir yemek yiyorlar;
bir tesadüf, çakışma sonucu böylesi bir tasarının görüşüldüğü ana denk geldi.
Biz, şüphesiz tüm
siyasi partilerin hem ulusal hem uluslararası alandaki çaba ve gayretleri,
Türkiye'nin önünün açılması, gelişmesi, çağdaşlaşması, uygar bir ülke olarak
özellikle bulunduğu coğrafyada, Orta Doğu’da örnek bir ülke, bir demokrasi, bir
hukuk devleti olması konusundaki çabalarda bu tasarının geç de olsa… Özellikle 2008 İlerleme Raporu sonrası böyle bir ihtiyacın
dayatması karşısında kurulmasıyla personel sayısı az da olsa -Avrupa Birliğinin
gelişmiş ülkelerine baktığımız zaman, nüfus olarak Türkiye’ye tekabül eden,
71,5 milyon nüfusu olan Türkiye’ye, Almanya, Fransa, İngiltere veya İtalya gibi
büyük ülkeler denk geliyor- o ülkelerin Avrupa Birliği Genel Sekreterliği
teşkilatlarını ve ayrılan bütçelerini dikkate aldığımız zaman, ona da eş, denk
gelen bir genel sekreterlik olmasa bile bu kadroların, en azından, önümüzde
Türkiye'nin çalışmaları açısından oluşturduğu şematik mekanizma olarak dikkate
alırsak, Siyasi İşler Başkanlığı, Katılım Politikası Başkanlığı, Sektörel Politikalar Başkanlığı, Sosyal, Bölgesel ve
Yenilikçi Politikalar Başkanlığı, Ekonomik ve Mali Politikalar Başkanlığı, Tek
Pazar ve Rekabet Başkanlığı, Tarım ve Balıkçılık Başkanlığı, Mali İşbirliği
Başkanlığı, Sivil Toplum, İletişim ve Kültür Başkanlığı, Eğitim ve Kurumsal
Yapılanma Başkanlığı, Araştırma ve Dokümantasyon Başkanlığı, İdari Hizmetler
Başkanlığı ve Strateji Geliştirme Dairesi Başkanlığının oluşturulmasını kanımca
bu alanda, milletvekili olmadan önce de kendi meslek alanım itibarıyla önemli
kurumsal başlıklar olarak görüyoruz ve bu alanlardaki bu eksikliklerin
tamamlanmasının gerekli olduğuna inanıyoruz.
Geçen gün
Dışişleri Bakanlığını aradım İnsan Hakları Genel Müdürlüğü Yardımcılığını ve
şöyle bir şey sordum: “Türkiye ile ilgili verilen Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin işte, 246 civarında kararı var. Bunların sizde resmî çevirileri
var mı? Bir milletvekili olarak edinmek istiyorum.” dediğimde ne yazık ki,
olumsuz cevap aldım ve bu çevirilerin hepsinin Dışişleri Bakanlığı bünyesinde
olmadığı, bir kısmının Adalet Bakanlığının sitesinden yayınlandığını, ancak
onlarla yetinebileceğimizi söylediler ve ben bundan üzüntü duydum bir hukukçu
olarak, bir milletvekili olarak. Ben, ülkemle ilgili verilen kararların resmî
çevirisine ulaşmak istiyordum çünkü resmî olmayan çevirilerde biliyorsunuz
bazen bir virgül, bir nokta bazen kelime anlamsızlıklarına yol açabiliyor.
Diğer yandan,
Avrupa Birliğinin Uygulama Başkanlığı, işte Genel Sekreterlikle birlikte
fonların yürütülmesi, projeleri, ihale, uygulama, izleme konuları var.
Biliyorsunuz,
daha önce, beş altı ay önce buradan projelerle ilgili çıkan bir yasa vardı.
Oldukça yüklü bir proje yardımı kapasitesi getiriyor. Bu projelerin Türkiye
sathında bütün bölgelere doğru yayılması için bilgi gerekiyor, bilgilenme
gerekiyor. Bilgilenmeyi nasıl sağlarsınız? Türkçeye çeviri olur, Türkçe mevzuat
İngilizceye veya Fransızcaya -iki resmî dili var Avrupa Konseyinin- bu ikisinin
olması gerekiyor fakat bu konuda maalesef kurumsal yetersizlikler dikkati
çekiyor.
Burada 2008
İlerleme Raporu’nun bir gereği olarak da gelse ben burada birkaç önemli
başlıkta Hükûmeti, görevleri konusunda biraz daha
duyarlı olmaya davet edeceğim. Evet, geliştirilmiş siyasi diyalog konusunda
çabalar var. Gümrük Birliği ile ilgili yakın zamanda yine bir yasa çıktı
buradan. Katılım ortaklığıyla ilgili ciddi sorunlar var ama temmuz ayına doğru
gidiyoruz ve üç ay sonra Ekim İlerleme Raporu geldiği zaman göreceksiniz ki
siyasi kriterlerde yine aynı başlıklar önümüze
gelecek. Nedir bu aynı başlıklar? Parti kapatma davaları. Şimdi, bu parti
kapatma davaları Adalet ve Kalkınma Partisine de açıldı, Demokratik Toplum
Partisinin de davası şu an görülüyor. Türkiye, partilerin kapatıldığı, siyasi
partilerin kapatıldığı, mezarlığı hâline geldiği, Guinness Rekorlar Kitabı’na
girecek bir noktaya doğru giderken bu konuda Anayasa değişikliklerini, Venedik
Kriterleri’ni dikkate alan, uluslararası içtihatları dikkate alan, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin defalarca verdiği kararları içtihada alan bir düzenleme
maalesef yapamamıştır ve bekliyor. Onun için yarın AK PARTİ hakkında eğer
tekrar bir kapatılma davası açılırsa feveran etmeye -şimdiden peşinen
söyleyeyim- hiçbir hakkı yok çünkü kendisi iktidar ve çoğunluk.
“Anayasa reformu”
ilerleme raporlarında bir başlık olarak duruyor ve 82 Anayasası’ndan artık kurtulunması gerekiyordu. Bilmiyorum, şimdiye kadar
“Uzmanlara, profesörlere taslak hazırlatıyorduk.” diyordu Hükûmet,
bundan sonra ne diyecek Avrupa Birliğine merak ediyoruz. Yani Avrupa Birliğine
“Hazırladık taslağı, rafa koyduk.” mu diyecekler? Çünkü o taslak iki senedir
maalesef rafta ve Anayasa taslağını getiremiyoruz.
Hükûmetin bir önceki
ilerleme raporunda aynen şu cümle çok ilginç bir betimleme getiriyor: “Geniş
siyasi yetkilerine rağmen Hükûmet tutarlı ve kapsamlı
bir siyasi reform programı ortaya koyamamıştır.” Doğru, koyamıyor. Çünkü
günübirlik, eklektik, ihtiyaca göre, torba kanunlar, çorba kanunlar bir araya
geliyor, öyle dönüyor Türkiye'nin döngüsü.
1997 yılında
imzalanan EMASYA Gizli Protokolü hâlâ yürürlükte, bu her ilerleme raporunda
gündeme geliyor; hâlâ kaldırılmış değil.
Yargı sisteminde
sıkıntılar devam ediyor. Bağımsız yargı konusu ciddi bir sorun. Bakın, eğer
“Değil.” diyorsanız bugün Genelkurmay Başkanlığı Askerî Savcılığının AK PARTİ
ile ilgili, belgeyle ilgili bugün verdiği bir takipsizlik kararı var, diyor ki:
“İşte, araştırdık, grafolojik, kriminalistik inceleme
yaptık; jandarma laboratuvarı, polis laboratuvarı, sonradan da TÜBİTAK’ın ilgili bir biriminde
yaptık, Adli Tıpta yaptık. Fotokopiydi, fotokopiden imza tespit edilemedi. Ben,
bunun albayın imzası olduğunu tespit edemedim, takipsizlik kararı veriyorum.
Buyurun, sivil yargı, sivil savcı, özel ağır ceza mahkemeleri görevi gereğini
yapsın.” Tabii, askerî yargı ile sivil yargı arasında böyle bir çizgi konulduğu
zaman, sivil yargının bağımsızlığı ve darbe ve Hükûmete
yönelen bu tür şeylerde net şeyler konulmadığı zaman, Genelkurmay Başkanlığı da
“Ben bu kadarını yaptım, buyur sivil savcı, meydan senin.” diyor. Şimdi
göreceğiz, bağımsız yargı işleyecekse göreceğiz gereğinin ne olup ne
olmadığını.
Yolsuzlukla
mücadele politikası konusunda da çok ciddi adımlar atılmadığı bilinmektedir.
Özellikle de dokunulmazlık, milletvekili dokunulmazlıkları bunun önünde bir
engel. En çok dokunulmazlık dosyası olan bir parti biziz. Maşallah, Meclisteki
üçte 2 dokunulmazlık dosyası bizim -iki yüz tane- fakat biz çocuklarımıza
“Başımız dik, alnımız ak.” diyebiliyoruz. Ki biz düşüncelerimizi açıkladığımız
için hakkımızda fezlekeler hazırlanıyor. Kürtçe “merhaba” dediğimiz için, “…
…”(*) dediğimiz için hakkımızda fezlekeler düzenleniyor. Biz bundan utanç
duymuyoruz. Yani düşünce suçundan yargılananların hiçbir dönem utanç duyduğu
görülmemiştir ama yolsuzluk, ihale vesaire konularında sorunlar, fezlekeler
oldu mu, kanımızca, Meclisin, hiçbir milletvekilinin artık dokunulmazlık
zırhının arkasına saklanmaması gerekir. Kürsü dokunulmazlığı dışında
dokunulmazlıkların kaldırılmasının çok doğru olacağına inanıyoruz.
İnsan hakları ve
azınlıkların korunması konusundaki başlıklara baktığımız zaman da ne yazık ki
çok fazla adım atmadığımızın ölçütlerinden birisi de İşkenceye Karşı Birleşmiş
Milletler Sözleşmesi’ne Ek İhtiyari Protokol’ü hâlâ imzalamış değiliz. Niye
imzalamıyoruz, bunun bir türlü nedenini de bilmiyorum. Bir taraftan sıfır tolerans
tezini işleyen Hükûmetin, bir taraftan bu tür
sözleşmeleri Meclise getirmemesinin hiçbir haklı izahı olamaz diye düşünüyoruz.
Yine, görülmekte
olan, komisyon kurulan Hrant Dink
cinayetinden tutun da birçok yargılamada benzer sıkıntıların yaşandığı görülüyor.
Medeni ve siyasi
haklar konusunda işkence ve kötü muamele konusunda, yargısız infazlar konusunda
son olarak ortaya çıkarılan itirafçı da olsa… İşte gördünüz, Elâzığ’da
kimsesizler mezarlığından çıkarılan Silopi’li Hasan Ergül’ün, çocuğuyla beraber gözaltına alınıp öldürülen,
eski bir JİTEM mensubu Aygan’ın itirafları… DNA
testleri sonucu babasının Elâzığ Hazar Gölü kıyısında gömülü olduğu yıllar sona
tespit edilebildi, 95’ten on dört yıl sonra. İşte, burada yargının gerçekten
devreye girmesi, savcıların görevini yapması, gereğini yapması gerekiyor.
On iki yaşındaki
çocukların, Uğur Kaymaz’ların dokuz kurşunla
sırtından vurulduğu yargılamalarda çok başarılı sınavlar veremedi yargı.
Güvenlik
görevlilerini koruma anlayışı, yanlış bir anlayıştır. Suçlu olanı korumamak,
suçlu olmayanı da korumak doğru olanıdır. Bu dosyanın da Avrupa Mahkemesine
gideceği avukatlar tarafından açıklanmış durumda. Buna benzer birçok konuda,
ifade özgürlüğü konusunda çok ciddi sıkıntıları hâlâ Türkiye yaşıyor.
Bizim partimize yönelik operasyonlarda bir tek çakı, bir tek
silahlı eylem, bir tek şiddet eylemi yer almazken söylemlerin, ifadelerin Türk
Ceza Kanunu’nun 215, 216’ncı maddelerindeki suçluyu övme, yok işte kabahat
nevinden fiillerin düşünce suç kapsamında insanların alınarak bu kapsamdaki
insanların terörist örgüt muamelesiyle, yasa dışı örgüt muamelesiyle
yargılanmasının da ileride yine bu süreçte ayaklara dolanacağı bir gerçektir.
(*)
Bu bölümde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade
edildi.
Toplanma
özgürlüğünün sıkıntıları, dernek kurma özgürlüğüyle ilgili sıkıntılar, sivil
toplum, dinî özgürlükler konusu, birçok konuda bu tür sıkıntıların sürdüğü bir
gerçek. Bu sürecin iyi işlemesi iyi bir demokrasiden geçer, Anayasa reformundan
geçer; siyasi partiler, seçim yasalarından geçer, baraj sisteminin
düşürülmesinden geçer; iyi bir demokratik temsilin, eşit ve adaletli bir temsil
kabiliyetinin sağlanmasından geçer.
Evet, biz bu
yollara gittiğimiz zaman, Türkiye gibi nüfusunun yüzde 99’u Müslüman olan bir
ülke Avrupa Birliği üyesi olduğu zaman herkesin keyifle, davul zurnayla
karşılamayacağını da biliyoruz. İşte örnekleri: Sarkozy,
Merkel… Fransa’da, Almanya’da sağ partilerin, Hristiyan muhafazakâr demokrat partilerin veya Le Pen gibi gerici faşist
partilerin, ırkçı partilerin Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine karşı
çıkacağı malum, biliniyor. Zaten bu sene seçim senesi; üç tane seçim geçiriyor
bu ülkeler, Türkiye’yi koz olarak kullanıyorlar, Avrupa anayasa reformunda da
bunu yaptılar.
Ama Türkiye'nin gücü şunu çok rahatlıkla ispatlayacak ve
anlatabilecek konumdadır: Avrupa Birliğinin bir Hristiyan
kulübü olmadığını, eğer ilkeleri, kurumları, normları olan bir Birlik ise Orta
Doğu’da, Asya ile Avrupa arasında bir köprü olan Türkiye'nin bu süreçteki köklü
demokrasisinin, Avrupa Birliği üyesi olarak sadece Orta Doğu’nun, Uzak
Doğu’nun, Asya’nın, Afrika’nın değil, Avrupa’nın doğusundaki bütün Avrupa
ülkelerinin, Türkî cumhuriyetlerinin, birçok ülkenin yeniden yapılanması sürecine,
Balkanlardaki yapılanma süreçlerine…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN
(Devamla) - …çok büyük katkı sunacağını, bir model ülke olabileceğini ve model
ülke olarak Balkanlar, Kafkaslar, Orta Doğu üçgenindeki istikrarlı bir
demokrasinin Türkiye'nin gelişmesinin önünü açacağını düşünüyoruz. Böylesi bir
süreçte, böylesi bir demokratikleşmede karanlık örgütlenmeler, odaklar, çeteler
barınamazlar, demokrasinin kuralları işler, demokrasinin değerleri yükselir.
Demokrasinin değerlerinin yükselmesi demek parlamentonun değerinin,
güvenirliğinin, çalışmasının artması demektir.
Bu duygularla,
Demokratik Toplum Partisi olarak bu yasa tasarısına olumlu destek vereceğimizi
belirtiyor, ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kaplan.
Şahsı adına
Balıkesir Milletvekili Sayın Hüseyin Pazarcı, buyurun efendim.
HÜSEYİN PAZARCI
(Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Demokratik
Sol Parti ve şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Avrupa Birliğine
tam üyelik için başvurmuş bir Türkiye'nin böyle bir yasayı çıkarması kesin bir
gereklilikti. Bunda, aşağı yukarı herkes hemfikir zaten ancak bu biraz
gecikmeli geldi. Buna rağmen, bugün bu yasanın Meclisimize sunulabilmiş olması
memnuniyet vericidir ve dolayısıyla, bunu olumlu karşılıyoruz.
Avrupa Birliği
Komisyonunda görüşlerimizi, kişisel görüşlerimizi bildirmiştik ve bu çerçevede
Sayın Bakanın, özellikle bazı görüşleri, bazı telkinleri tasvip ettiği ve bunu
yeni kanun tasarısına koyduğunu memnuniyetle gördük; kendisine teşekkür
ediyoruz.
Bu memnuniyet
verici tasarının özellikle bazı unsurlarını size kısaca söylemek istiyorum.
Bunlardan bir tanesi, bu yasa tasarısında… Daha önceki Yasa’da Dışişleriyle
olacak veyahut da öteki kurumlarla olabilecek ilişkiler arasında ne tür bir bağ
olacağı, yetkilerin nasıl paylaşılacağı ifade edilmemişti. Bunun bu yeni
tasarıda son şekline katıldığını görüyoruz ve Dışişleri Bakanlığının özellikle
yetkilerini belirleyen 1173 sayılı Yasa’nın hükümlerinin saklı kaldığının ifade
edilmesi Dışişleri ile Genel Sekreterlik arasında ortaya çıkabilecek
uyumsuzlukları da silmeye matuf bir nitelik taşımaktadır.
Bunun dışında,
yine Avrupa Birliği Komisyonunda Maliye Bakanlığınca ifade edilen bir unsur
vardı. Daha önceki yasa tasarısında adli ve idari davalarda kurumun kendisini
hukuk müşavirleri aracılığıyla savunacağı ifade edilmişti. Hâlbuki hazineyi
ilgilendiren adli konular itibarıyla Türkiye Cumhuriyeti Maliye Bakanlığı
yetkilidir ve dolayısıyla bunun yeni tasarıya son şekline dercedilmiş
olması da yine memnuniyet vericidir.
Bu arada,
elimizdeki yasa tasarısında özellikle birtakım yeni başkanlıkların kurulmasının
çok yerinde olduğunun altını çizmek istiyorum. Avrupa Birliği hukuku konusunda
bir başkanlığın kurulması, çeviri konusunda bir başkanlığın kurulması bu
konulardaki çok büyük gereksinmelerimizi karşılayacak bir nitelik arz etmektedir.
Dolayısıyla bu
açılardan elimizdeki kanun tasarısı memnuniyet vericidir ancak elimizdeki kanun
tasarısının bazı, endişeye mahal veren hükümleri de yok değil. Bunların da
önemli bir bölümünü Avrupa Birliği Komisyonunda ifade etmiştik. Örneğin, bir
17’nci maddede 657 sayılı Kanun’un 59’uncu maddesinin birinci fıkrasına
birtakım eklemeler yapılması öngörülmüş ve bu çerçevede Genel Sekreterliğe
istisnai memur alınması yolunun açıldığını görüyoruz. Bu, uygun şekilde
kullanıldığında… Çünkü bu konuda gerçekten uzman kişilere, kadrolara ihtiyaç
vardır ve Türkiye’de bu konuda da her zaman devletin mekanizması içinde gerekli
kişileri bulmak olanaklı olmamaktadır. Ancak bu istisnai memuriyet unsurunun
bir partileşme, kendi partisi adına olumsuz kullanılmaması Türkiye'nin
istikbali, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin daha olumlu çalışmalar
yapabilmesi bakımından çok büyük önem arz etmektedir. Buna Sayın Bakanın ve
ekibinin tevessül etmeyeceğini, Hükûmetin buna
tevessül etmeyeceğini ifade etmek istiyorum. Bu endişemizi bu çerçevede ifade
etmek istiyorum.
Onun dışında,
geçici 3’üncü maddede, yine, hâlihazırda kadrolu bulunan bütün üst kadronun
görevden alınması gibi bir yola gidiliyor. Bu çerçevede de aynı temennileri,
aynı beklentileri ifade ediyoruz ve dolayısıyla bu konuda da Hükûmetimizin bizi rahatlatmasını, bu endişeleri ortadan
kaldırmasını bekliyoruz.
Bu çerçevenin dışında, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin bu
şekilde düzenlenmesine ilişkin olarak bir unsuru -belki bizlerin gözünden biraz
kaçtı, Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda; anlaşılan, Dışişleri Komisyonunda da
gözden kaçmış- bu yasa, bu kanun tasarısı Plan ve Bütçe Komisyonundan geçseydi,
kadrolarla ilgili, birtakım bakanlıklara atamalarla ve bakanlık sistemine veya
devlet kurumlarına atamalarla ilgili birtakım sorunları da çözmüş olarak
önümüze gelecekti ve bazı tereddütleri de ortadan kaldırmış olacaktı.
Şimdi, bu yasa
tasarısının birçok memnuniyet veren ama endişe veren yanlarını da ifade
ettikten sonra bir temel sorunla karşılaşıyoruz, Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği ne yapacak, ne işe yarayacak ister istemez, işlevi ne olacak?
Normalde Avrupa Birliğine tam üyeliğe başvurulmuş bir Türkiye bakımından bu
Genel Sekreterliğin işlevi çok önemli idi, çok büyüktü. Ancak,
hâlihazırda Avrupa Birliği temsilcilerinin değişik vesilelerle veya değişik
forumlarda ifade ettiği gibi, ucu açık -bu, müzakere belgesinde de yer alıyor-
görüşmeler yapılması unsuru bir ayrıcalıklı, imtiyazlı ortaklık şeklinde bir
sonuca da götürebilir gibi Türkiye’de çok büyük tereddütler uyandıran, Avrupa
Birliği üyeliğimiz konusunda bizleri çok rahatsız eden birtakım durumlarla
karşı karşıya bulunuyoruz.
Bunun dışında,
yine, müzakere belgesi çerçevesinde birtakım unsurların Türkiye bakımından
dayatılması bizim için çok umut verici olmayan bir ortam yaratma yoluna
giriyor. Bu konuda, özellikle Kıbrıs konusunda Avrupa Birliğinin Türkiye’ye
dayattığı veya dayatmak istediği verilerin üzerinde çok dikkatle çalışmamız
gerektiğini düşünüyorum.
Bu Kıbrıs
konusunun Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine etkisi, birinci olasılık,
Türkiye tamamen ödün verecektir, bizi, toplumumuzda da çok büyük, derin
yaraları açacak sonuçlara götürecektir. Böyle bir davranışı Hükûmetimizden
beklemiyoruz.
İkinci olasılık,
bazı küçük ödünler vermek suretiyle bu işin halledilmesi yoludur. Bunun da
birtakım sakıncaları olacaktır belki ülkemiz bakımından.
Üçüncü olasılık,
belki birtakım yapmamız gereken görevleri yerine getirirken Avrupa Birliğinin
de bunları yaptığımızı hesaba katarak Kıbrıs konusundaki koşullarını esnekleştirmesi
veya ortadan kaldırmasının sağlanması sorunudur.
Bütün bu
konularla ilgili eğer gerekli girişimler üzerinde yoğunlaşılmazsa,
Hükûmetimiz bu konuda tüm çabaları…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Pazarcı.
HÜSEYİN PAZARCI (Devamla) - …elinden gelen her şeyi yapmazsa o
zaman Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin bu, iyi yola girme şeklindeki
düzenlemesinin de maalesef bir işlevi olmayacaktır veyahut da diplomatik ve
siyasi olarak Türkiye’nin çok büyük başka sorunlarla karşı karşıya kalması
nedeniyle Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin teknik işlevini kaybetmesi gibi
durumlarla karşılaşılması söz konusudur. Bu konuda Hükûmetimizin ve Sayın Başmüzakereci ve Devlet Bakanımızın gerekli ihtimamı
göstereceği ve bugünden itibaren üzerinde en fazla durmamız gereken konunun
işin bu diplomatik ve siyasi yanı olduğunu hepinizin takdirlerine sunarım.
Saygılarımla.
(DSP, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Pazarcı, teşekkür ediyorum.
Şahsı adına
Karaman Milletvekili Sayın Lutfi Elvan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
LUTFİ ELVAN
(Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Avrupa Birliği
Genel Sekreterliği, bildiğiniz gibi, aşağı yukarı dokuz yıl önce kuruldu.
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği kurulduğu zamanki yapısına baktığımızda Genel
Sekreterliğin temel olarak dört birimden oluştuğunu görüyoruz. Diğer taraftan,
yine Genel Sekreterliğe Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Hazine
Müsteşarlığı ve Dış Ticaret Müsteşarlığından, ilave olarak tabii ki Dışişleri
Bakanlığından birer genel sekreter yardımcısı atanması öngörülen bir yasa idi.
O dönemde açıkçası Avrupa Birliğiyle ilişkilerin yürütülmesinin sadece bu bir
bakanlık ve üç müsteşarlıkla yürütüleceği düşünülüyordu. Ancak, zaman
içerisinde biz şunu gördük: Gerçekten bu Avrupa Birliği süreci Türkiye’deki tüm
kurumlarımızı ilgilendiren bir husus ve artık bu yasa günümüzün koşullarına
cevap veren nitelikte bir yasa değil. Ve bu çerçevede bu yasa tasarısı
hazırlandı.
Yasa tasarısına
baktığımızda, gerçekten oldukça kapsamlı ve dinamik bir yapısı var. Dinamik olmak zorunda. Neden dinamik olmak zorunda? Çünkü
günün koşullarına bu yasanın uyma zorunluluğu var. Her an Avrupa Birliğinde
gündem değişebiliyor, önemli konular ortaya çıkabiliyor. Bugün çok önemsiz
gördüğümüz hususlar yarın Avrupa Birliği nezdinde çok önem arz edebiliyor. Bu
nedenle bu yasanın dinamik bir yapıda olması gerekiyordu,
ki böyle bir yapıda hazırlandı. Ben, Başmüzakerecimiz
ve Sayın Bakanımız Egemen Bağış Bey’e ve tüm personeline, yaptıkları çabalardan
dolayı çok teşekkür etmek istiyorum.
Tasarıya
baktığımızda, özellikle tasarıda iletişime yönelik geçmişte olmayan hususların…
İletişim, biliyorsunuz Türkiye'nin Avrupa Birliğine girmesi açısından son
derece önem arz eden bir husus. Hem Türkiye içerisinde iletişim imkânlarının
artırılması, Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyeliğinin Türkiye içerisinde
anlatılması hem de Avrupa’da Türkiye'nin üyeliği nezdinde gerekli girişimlerde
bulunulması son derece önem arz ediyor. Bu çerçevede iletişime ve sosyal
diyaloga yönelik bir başkanlığın oluşturulması anlamlı diye düşünüyorum.
Bir diğer husus,
gerçekten bizim açımızdan son derece önem taşıyan bir husus ise hukuk birimi.
Bugüne kadar, gerçekten Avrupa Birliği Genel Sekreterliğimizin en çok
zorlandığı alanlardan bir tanesi de hukuk alanında olmuştur çünkü Avrupa
Topluluğu Adalet Divanının almış olduğu kararlar karşısında nasıl ve ne şekilde
bir tutum takınmamız gerektiği konusunda zaman zaman
tereddütler yaşadık. Bu açıdan baktığımızda böyle bir hukuk biriminin
oluşturulması ve Avrupa Birliğindeki gelişmelerin yakinen takip edilmesi son
derece önem arz etmektedir. Bu açıdan, Hukuk işleri Başkanlığının oluşturulması
da son derece önemli diye düşünüyorum.
Bir diğer önemli
husus, çeviri konusu değerli arkadaşlar. Çeviri konusunda da şunu söyleyeyim:
Elbette, AB müktesebatının kendi dilimize, Türkçemize çevrilmesi konusunda da profesyonel bir
yaklaşım gerekiyor. Bu açıdan da baktığımızda böyle bir birimin oluşturulması
oldukça anlamlı diye düşünüyorum.
Tabii ki zaman
içerisinde, Avrupa Birliğine uyum yönünde nasıl ve ne şekilde hareket etmemiz
gerektiğini, hangi alanlarda uzmanlaşmamız gerektiğini bizler de öğrendik
açıkçası. Bu çerçevede oluşturulan kanun tasarısının, gerçekten bugünün
koşullarına hizmet edebilecek tarzda hazırlanmış bir tasarı olduğunu ve aynı
zamanda önümüzdeki dönemde herhangi bir değişiklik olması hâlinde bu
değişikliğe ayak uydurabilecek nitelikte bir yasa tasarısı olduğunu
düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlar, ben fazla zamanınızı almak istemiyorum ve buradan tekrar Devlet
Bakanımız ve Başmüzakerecimiz Sayın Egemen Bağış’a ve
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği personelinin fedakâr çalışmalarından dolayı
tüm personeline teşekkür etmek istiyor ve hepinize saygılar sunuyorum. Sağ
olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Elvan, teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Öztürk…
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bakanlıkların
Kuruluş ve Görev Esasları Hakkında Kanun’un 16’ncı maddesinde bakanlık merkez
teşkilatı ile bakanlık bağlı kuruluşlarının genel müdürlük, müstakil daire
başkanlığı, danışma, denetim ve yardımcı birimlerinin kurulması, kaldırılması,
görev, yetki ve sorumluluklarının kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır.
Tasarıda bu gerekliliğe şimdilik uyulmuş görülmektedir ancak tasarının 6’ncı
maddesinin (3)’üncü fıkrasında Genel Sekreterliğe bağlı birimlerin isimlerinin
ve görevlerinin değiştirilmesi yetkisinin verilmesi yasama yetkisinin devri
anlamına gelmemekte midir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Öztürk.
Sayın Paksoy…
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği sözleşme ücret cetvelini incelediğimizde
maaşların çok düşük tespit edildiği kanaatindeyim. Konularında yetişmiş
personelin düşük ücretle çalışması pek mümkün görünmemektedir. Diğer
kurumlardaki muadilleriyle maaş kıyaslaması yaptınız mı? Örneğin, Sermaye
Piyasası, BDDK, Hazine, DPT Müsteşarlığı gibi.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Paksoy.
Sayın Enöz? Yok.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Aslında, Egemen
Bey’i ben tanımak istiyorum biraz. Şimdi, kendisi Türkiye’de bu göreve gelmeden
önce Amerika’da bir düşünce kurulunda çalışıyordu, öyle söyleniyor. Acaba, bu,
Türkiye’de ne görev, daha doğrusu Türk bürokrasisini, Türkiye'nin neresini
tanıyordu ki böyle bir Bakanlık makamına geldi? Bildiğimiz kadarıyla, işte,
Amerika’da Bush’la görüşmeye gidilirken orada Türk heyetine Türkiye’den giden
bir kişinin tercümanlık yapması istenilmişti fakat,
denildiğine göre, “İşte, bizim burada tercümanımız var…” Egemen Bey de o yolla
geldi.
Şimdi, bununla
şunu söylemek istiyorum: Tabii, Avrupa Birliği bizim için çok önemli bir konu.
Bu konuda çok büyük emekler sarf ettik şimdiye kadar ama maalesef, işte,
birdenbire birileri geldi, oraya, başına oturdu.
Şimdi, size göre,
Genel Sekreter bu getirdiğiniz kanunla kaç lira maaş alacaktır? Genel sekreter
yardımcıları kaç lira maaş alacaktır?
Bir de bu
Dışişlerinde bir…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Pardon
Sayın Genç… Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım,
tespit ettiniz herhâlde. Genel Sekreter, genel sekreter yardımcılarının özlük
haklarıyla ilgili sorusu olacak.
Sayın Kınıklıoğlu’nun sorusunu alayım.
Buyurun efendim.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, öncelikle aracılığınızla çok değerli
milletvekillerimizin burada son derece katkı yapıcı konuşmalarına ve sorularına
teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, pardon…
Sayın Kınıklıoğlu, soru sormak istemiştiniz. Siz konuşmayınca
Sayın Bakanım cevap vermeye başladı.
Buyurun.
SUAT KINIKLIOĞLU
(Çankırı) – Sayın Bakanım, teşekkür ederim.
Yeni kanun tasarısının
Dışişleri Bakanlığının görev ve yetkileriyle olan ilişkisine açıklık
getirirseniz ve Merkezi Finans ve İhale Biriminin görev ve yetkileriyle bu yeni
yasa tasarısı arasında nasıl bir ilişki olduğu konusunda açıklık getirebilir
misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Genç,
konuşmanızı tamamlayınız, buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Evet, Sayın Başkan, yani şimdi burada soru soran kişiler malumken
hemen kesmeniz doğru değil.
BAŞKAN – Yok, ben
kesmiyorum, otomatik… Birbirimizi töhmet altında bulundurmayalım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Evet, otomatik…
Şimdi, öyle bir
kanun getiriliyor ki Bakana olağanüstü yetkiler veriliyor. Yani Bakan, Türk
idari yapısı altında personel yapısına ters bir şeyde, mahiyetinde çalışan
kişilere yüzde 200’e varan zam getiriliyor. Bunu neye göre getiriyor? Ayrıca
Dışişlerinde mevcut bir elçinin başkanlığında bir kadro var. Bu kadroda ne
eksiklikler var da onu feshediyorsunuz? Yerine, siz neyi keşfettiniz ki onu
feshedip de yeni yeni bir teşkilat kuruyorsunuz? Hâlbuki
o teşkilatın bir deneyimi var, bir çalışması var, uzun zaman orada görev
yapmış. Şimdi, bunu feshedip de yeni bir teşkilat kurduğunuz zaman bu aksamalar
olmayacak mı? Bir de şimdiye kadar kaç tane başlık açılmıştır? Bundan kaçı daha
bekliyorsunuz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Genç.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim.
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, bir kez
daha ben bu kanunun Genel Kurula inme sürecinde gerek komisyonlarda gerek bugün
Genel Kurulda katkıda bulunan gerek iktidar partimizin gerek muhalefet
partilerimizin çok değerli milletvekillerine, bu kanunun yazılmasında çok büyük
emeği olan bürokratlarımıza ve bugün, şu anda burada, Türkiye’nin en önemli
projelerinden bir tanesi olan, belki de cumhuriyetimizin ilanından sonraki en
önemli çağdaşlaşma projelerimizden biri olan Avrupa Birliği sürecine katkı
veren tüm Genel Kurul üyelerimize saygılarımı sunuyorum, teşekkürlerimi ederek
sözlerime başlamak istiyorum.
Şimdi, Genel
Sekreterliğe bağlı birimlerin isim ve görevlerinin değiştirilmesi konusundaki
soruyla ilgili olarak, biraz sonra Başkanlığınıza sunulacak olan bir önergeyle
bu konuda sadece isimlerin değiştirilmesi, “görev” kelimesinin kalkmasına
yönelik bir önerge sunulacaktır. Bu bizim de destek vereceğimiz bir önergedir.
Bu konuda herhangi bir hukuki engel olmaması açısından düşünülmüştür.
İsimlerin
değişmesi de, Avrupa Birliği süreci dinamik bir süreç, Avrupa Birliğinin
kendisinin kuralları ve kurumları her geçen gün değişiyor. Biliyorsunuz, şu
anda Avrupa Birliği üyesi ülkeler Lizbon Anlaşması üzerinde bir tartışma
içerisindeler. Avrupa Birliğinin kendi kurum ve kuralları değişirken,
Türkiye’nin de buna ayak uydurabilmesi, Türkiye’de farklı kamu kurumlarımızın
Avrupa Birliği sürecindeki koordinasyonunu yürütmekle sorumlu olan Avrupa
Birliği Genel Sekreterliğinin de bu değişimlere ayak uydurabilmesi için bu
esnekliğin sağlanması amacıyla konulmuş bir maddeydi ama görevlerinin
değişebilmesine yönelik maddeyi değiştiriyoruz. Onun için sadece isimlerinin
değişebilmesini öngörüyoruz. Buna benzer yetkiler, hâlihazırda Dışişleri
Bakanlığımızın teşkilat kanununda da bulunmaktadır, Millî Savunma
Bakanlığımızın teşkilat kanununda da bulunmaktadır. Bakanlıkların içerisindeki
birimlerin isimlerinin şartlara göre değişebileceğine dair kanunlar vardır.
Bu, düşük ücret
konusu gündeme geldi. Bu kanunla Avrupa Birliği Genel Sekreterliği -ki, bu
Genel Sekreterlik Başbakanlığa bağlı bir kurumdur- çalışanlarının maaşlarının
ve özlük haklarının Başbakanlıktaki muadilleriyle eşitlenmesi sağlanmaktadır.
Ne üstünde ne altında bir kategoride olmayan, Başbakanlığa bağlı bir kuruluş
olan Avrupa Birliği Genel Sekreterliğindeki arkadaşlarımızın da haklarını,
özlük haklarını ve maaşlarını, ücretlerini tamamen Başbakanlıktaki
muadilleriyle eşit duruma getirmektedir. Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğindeki, örneğin Genel Sekreterimiz bir bakanlık müsteşarı, genel
sekreter yardımcıları da bakanlık müsteşar yardımcıları seviyesinde maaş
alacaklardır. Bu da kamudaki eşitlik hassasiyetini gözeterek hazırlanmış bir
maddedir.
Sayın Genç, beni
tanımak istediğini söyledi. Ben kendisiyle tanışmak için
çeşitli vesilelerle her zaman bu ihtiyacını giderebilirim, memnuniyetle
kendisiyle yakından tanışma imkânlarını sağlayabilirim ama mademki sordu, ben
Amerika’da bir düşünce kuruluşunda değil, Amerika’da faaliyet gösteren Türk
derneklerinin çatı kuruluşu olan, 1956’dan bu yana Amerika’da Türk lobisinin
oluşmasında çok önemli katkıları olan Türk-Amerikan Dernekleri Federasyonunun
iki dönem seçilmiş başkanlığını yaptım ve iki keresinde de oy birliğiyle
seçilmiş bir yöneticiydim. Amerika’da aynı zamanda farklı konularda iş
alanlarında çalışan işlerim de oldu. Kendisinin söylediği gibi, Sayın
Başbakanımızın çeşitli toplantılarında tercümanlığını yaptım, bundan da onur
duyuyorum. Gün geldi Sayın Başbakanımızın verdiği görev
çerçevesinde İstanbul’un Avrupa’nın kültür başkenti seçilmesi için çalışmalar
yürüttüm, gün geldi Türkiye’nin önemli hassasiyetlerini iletmek üzere,
özellikle sözde Ermeni soykırım iddialarına cevap vermek üzere Amerika Birleşik
Devletleri’nde farklı çalışmalar yürüttüm, gün geldi Türkiye’nin Avrupa’daki
birtakım hassasiyetlerini dile getirmek üzere Avrupa’da birtakım çalışmalar
yürüttüm, gün geldi NATO Parlamenterler Asamblesi’nde Türkiye’nin
hassasiyetlerini dile getirmek üzere çok değerli milletvekili arkadaşlarımla
birlikte o platformlarda görev yaptım. Gerektiğinde de ihtiyaç duyulan
konularda tercümanlık da yaptım. Ben bundan hiçbir zaman bir utanç değil, tam aksine
onur duyarım. Sayın Genç’e de bu hassasiyeti paylaşmama imkân verdiği için
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Vallahi bu kadar nazik Bakan biz görmedik. Sayın Bakan, çok
naziksiniz.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) - Bu tasarının herhangi bir kişiye yüzde 200 zam falan
getirmesi gibi bir şey yoktur. Özlük haklarıyla ilgili biraz sonra sizlerin de
onayına sunulacak birtakım önergeler vardır. O önergeler çerçevesinde de zaten
bazı şeyler düzeltilecektir.
Sayın Kınıklıoğlu’nun Dışişleri Bakanlığının ve Merkezi Finans ve
İhale Biriminin yetkileriyle ilgili sorusuna gelince: Bu tasarı Avrupa
Birliğine uyum sürecine ilişkin işlemlerin tek elden toplanması ve Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığında yer alan Avrupa Birliği ile İlişkiler Genel
Müdürlüğünün kaldırılmasını öngörmektedir. Onun dışında herhangi bir kurumun
yetkileriyle ilgili herhangi bir girişimi yoktur. Dışişleri Bakanlığının genel
görevlerini düzenleyen 1969 tarihli 1173 sayılı Milletlerarası Münasebetlerin
Yürütülmesi ve Koordinasyonu Hakkında Kanun hükümlerinin saklı tutulacağı kanun
içerisinde zaten yazılıdır. Dışişleri Bakanlığımızın görev alanı zaten
bellidir. Biz o görev alanındaki Dışişleri Bakanlığımızın yetkilerine saygılı
bir şekilde Avrupa Birliği katılım müzakerelerinde, tam üyeliğimize yönelik
çalışmalarda kamu kurumlarının koordinasyonunu yapmaya çalışacağız Avrupa
Birliği Genel Sekreterliğinde.
Yine, Merkezi
Finans ve İhale Biriminin görevlerini düzenleyen, uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan
ve Avrupa Birliğiyle yapılan mali yardımlara ilişkin çerçeve anlaşması
hükümleri içerisindeki yetkileri de yine Merkezi Finans ve İhale Biriminin
görevleri arasında kalacaktır. Bizim, herhangi bir kurumun görevlerini,
yetkilerini almak veyahut da sınırlandırma gibi bir girişimimiz yoktur.
Sayın Genç, aynı
zamanda, şu ana kadar kaç başlığın açıldığını sormuşlardı. Türkiye’nin Avrupa
Birliğiyle tam üyelik sürecinin başlama tarihi aslında rahmetli Adnan
Menderes’in 1959 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğuna ilk başvuruyu yapmasıyla
başlar. 59’dan 2004’e kadar geçen süre içerisinde maalesef Türkiye müzakere
tarihi bile alamamıştır. Ama 2004 17 Aralığında alınan bir kararla 3 Ekim
2005’ten itibaren müzakerelerin başlaması öngörülmüştür. 3 Ekim 2005’ten bu
yana Türkiye 33 fasıl başlığının 10’unu açmış bulunmaktadır. Hâlihazırda 23
fasıl başlığı bulunmaktadır. Bunların 18’iyle ilgili birtakım siyasi
kısıtlamalar vardır, farklı ülkelerin engellemeleri vardır, Kıbrıs’la ilgili
birtakım, biliyorsunuz, limanların açılmasına yönelik beklentiler vardır ve üye
ülkelerden biri olan Kıbrıs Rum Yönetiminin engelleme çabaları vardır. Ama biz
ne Türkiye’nin içerisindeki direnç odaklarının ne Avrupa Birliği içerisindeki
direnç odaklarının bu çabalarına havlu atacak bir anlayışa sahip değiliz.
Azimle, kararlılıkla, Türk milletinin bizden beklediği, sadece iktidarın değil,
iktidarıyla muhalefetiyle, genciyle yaşlısıyla, askeriyle siviliyle, Alevisiyle Sünnisiyle, Müslümanıyla gayrimüslimiyle, doğulusuyla batılısıyla,
Türkiye Cumhuriyeti bütün vatandaşlarının ortak heyecanı ve ortak projesi olan
Avrupa Birliği sürecinde azimle, kararlılıkla ilerlemeye devam edeceğiz.
Ben, bütün
milletvekillerimizin katkılarına bir kez daha teşekkür ediyorum ve bu yasanın
ülkemiz için, ülkemizin Avrupa Birliği tam üyelik süreci için hayırlara vesile
olmasını temenni ederek teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Maddelere geçilmesinde karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Tamam
Sayın Genç.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Evet, karar yeter sayısı vardır,
maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – “Kabul etmeyenler”i söylemediniz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Pardon,
affedersiniz. Düzeltiyorum, doğru söylediniz. Teşekkür ederim ikazınıza.
Kabul etmeyenler…
Karar yeter sayısı vardır, maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
Şimdi, birinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1
ila 11’inci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, ilk söz, İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu’na aittir.
Sayın Hacaloğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
412 sıra sayılı
Yasa Tasarısı’nın temel yasa mantığı içinde görüşmelerinde, birinci bölüm
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına partimin görüşlerini dile
getireceğim.
Öncelikle, AB’yle
tam üyelik sürecinin müzakerelerin başladığı tarihten günümüze, dar imkânlarına
rağmen özveriyle bu sürece katkı sağlayan AB Genel Sekreterliği personeline ve
bu arada Genel Sekreter Sayın Demiralp’e bu geçmiş
hizmetleri için teşekkürlerimizi iletiyorum. Geçmiş hizmetleri diyorum, çünkü
bundan sonra AB Genel Sekreterliğinin yapısı ne olacak, biraz ortada, biraz
meşkûk. Tabiatıyla tasarının asıl amacı, temel amacı bu teşkilatı yeniden
yapılandırarak güçlendirmek ve böylelikle müzakere sürecine de yeni bir ivme ve
güç katmaktır. Bu amaçla uzun yıllardır düşünüldüğü hâlde bugüne kadar ele
alınmamış olan, AKP İktidarının yıllardır ihmal ettiği bu tasarı bugün önümüze
gelmiş olmakla beraber, arzu edilen kıvamda, içerikte maalesef değildir.
Bu konudaki
görüşlerimizin, tasarının tali komisyon olarak ele alındığı AB Uyum
Komisyonunda ve asıl komisyon olan Dışişleri Komisyonunda arkadaşlarımız
tarafından, partili arkadaşlarımız tarafından dile getirilmiş olan görüşlerin
tasarıya yeterince yansıtılmadığını görmekteyiz. Umarım ki bu eksikliklerin,
maddelere geçildiği zaman, sunmuş olduğumuz ve bir şekilde görüşülecek olan
bazı düzenleyici önerilerimiz de dikkate alınarak eksikliklerin giderilmesi ve
AB Genel Sekreterliğinin üstlenmiş olduğu, üstleneceği gerçekten önemli
görevleri daha etkin olarak yerine getirebilecek bir yapılanmayı
gerçekleştirmesini umuyoruz.
Sayın Bakan
Egemen Bağış, Başmüzakerecimiz, geçenlerde AB
ülkeleri büyükelçileriyle yapmış olduğu bir toplantıda bu yasanın bu hafta
çıkacağını belirtmiş, yani bir anlamda bir tekmil vermiş: “Evet, bu yasayı ele
aldık ve öncelikle bu hafta çıkarıyoruz.” Ancak, Sayın Bakanın bundan sonra
bazı şeyleri de söylemesi gerekirdi büyükelçilere, eksik söylemiş. Sayın Bakan
“Biz AKP İktidarı olarak sizin her söylediğinizi, AB’ye üyelik süreci çerçevesi
içinde her talep ettiğinizi, gereğini yaptık kabul ettik. AB üyelik sürecinin
müzakerelerini başlatabilmek için onu siyasi prim konusu hâline
dönüştürebilecek bir anlayışı içimize sindirdik ve bu anlamda daha ta
başlangıcında Türkiye'nin bazı temel kırmızı çizgilerinin
kırılması, çizilmesini dahi içimize sindirecek adımlar attık, ödünler verdik.”
demeliydi, diyebilirdi.
Keza Sayın Bakan, Avrupa Birliği büyükelçilerine 17 Aralık 2004
belgesini imzalarken ve 3 Ekim 2005 Müzakere Çerçeve Belgesi’ni kabullenirken,
müzakerelerin ilk adımları atılırken AB’ye üye oluşumunun en temel insan
hakları çerçevesini oluşturan serbest dolaşım konusunda, keza AB’nin üye
ülkelere sağladığı destekler içinde aslan payını alan bölgesel destekler,
bölgesel fonlar ve tarım destekleri konusunda haklarımızın belirsiz sürelere
ertelenebileceğini ve hatta hatta kalıcı bir şekilde
kısıtlanabileceğini kabul ettiğimizi, o aşamada kabul ettiğimizi AB
büyükelçilerine bir kez daha hatırlatabilirdi.
Sayın Bakan, keza
Avrupa Birliği büyükelçilerine Genel Sekreterliği güçlendirecek böyle bir yasa
tasarısını yıllardır bu Genel Kurula getirmediğini, bu konuya gereken önemi
vermediğini ifade edebilirdi.
Bütün bunlar
esasında, sonuç itibarıyla Sayın Bakanın bir yerde, bir öz eleştiri yapmasını
gerekli kılmakta çünkü AKP İktidarı, AB’ye tam üyelik süreci içinde samimi
değildir, AB üyeliğine göstermelik bir anlayışla bakmaktadır ve bunun bedelini
de gerçekten Türkiye birçok boyutuyla ağır ödemektedir.
Bugün eğer… Hırvatistan’la aynı zamanda başlamış olduğumuz müzakere sürecinde
Hırvatistan yarı yolu aşmış olduğu hâlde biz hâlâ -biraz evvel Sayın Bakan “On
faslı aştık.” dedi, evet aştık da nasıl kapanacağı çok meşkûk, bir tanesi
geçici olarak kapatıldı- olayın başındayız ve buraya, bu konuda, bu noktaya
gelmiş, getirilmiş olmamızın nedeni de AKP İktidarının 17 Aralıkta, o ilk tam
üyeliğe yönelik, müzakerelerin başlatılabilmesine yönelik ilk belgenin kabul
edilişinde, onu bir siyasi şova dönüştürebilmek için maalesef başını eğip
imzaladığı o belge çerçevesi içindeki tavrı yatmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, evet, bu yasa gereklidir dedim, ifade ettim. Belirli eksiklikler
var, onları maddeler görüşülürken daha ayrıntılı görüşlerimizi dile
getireceğiz. Ancak şunu ifade etmek isterim ki: Bu tasarı, evet, AB Uyum
Komisyonunda görüşüldü, ondan sonra, doğrudan doğruya, nedense tali komisyon
olarak gözüken Plan-Bütçe Komisyonunda gereğince ele alınmadan, gereğince
olgunlaştırılmadan Dışişleri Komisyonunda tamamlandı ve buraya geldi. O
nedenledir ki bugüne değin kamu idaresine yönelik yeni yapılanmaların
oluşturulması, kadroların oluşturulması konusundaki yasa tasarıları her zaman
ve bugüne değin -ki ben altı yedi yıl Plan-Bütçede görev yaptım- her zaman
Plan-Bütçenin asli komisyon olarak görev ifa ettiği bir süreçte
değerlendirilir, öyle buraya indirilirdi. Bu yasa tasarısı bu süreçten âdeta
kaçırıldı ve bunun bedelini, sonuçlarını bazı arkadaşlarım da dile getirdi. Çok
ciddi hatalar vardır, Anayasa’ya aykırılıklar söz konusudur değerli
arkadaşlarım. Bunu maddeler gelince hep beraber, umarım, tartışacağız.
Bu bağlamda, bir
iki şeye de değinmek istiyorum. AKP İktidarı AB’yle müzakere sürecini bir
taraftan “Herkesle paylaşıyoruz, basına açıyoruz, sivil toplum örgütlerine
danışıyoruz.” derken bu müzakere sürecini, değerli arkadaşlarım, ne yazık ki
siyasetçilerden, siyasi partilerden ve bu Parlamentodan gizlemektedir,
kaçırmaktadır.
Neden bunu
diyorum? Bu biliniyor. Sayın Yakış -göremiyorum, burada mı- şahididir ve
tanığıdır. Biliyorsunuz, her fasıl açılırken müzakere pozisyon belgeleri
hazırlanır ve bunun karşılığında ortak müzakere pozisyonu belirlenir.
Biz AB Uyum
Komisyonu üyeleri olarak, biz Cumhuriyet Halk Partisi grup başkan vekilleri
olarak ve diğer muhalefet partileri grup başkan vekilleri olarak -bilhassa
böyle ifade ediyorum sayın grup başkan vekilleri- sizler de bu müzakere
pozisyon belgelerini bugüne kadar görmediniz. Muhalefetin hiçbir milletvekili
görmedi. Bilemiyorum AKP’li milletvekili kardeşlerimden kaç tanesi gördü.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Onlar görmüşlerdir.
ALGAN HACALOĞLU
(Devamla) – Bunu müteaddit defalar dışarıda sorduk. Bir defasında, Sayın Yakış’ın yanında Sayın Bakan, o zamanın Bakanı, Başmüzakerecisi Sayın Babacan’a sordum. Yanında Lagendijk, Olli Rehn…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Hacaloğlu, konuşmanızı tamamlayınız.
ALGAN HACALOĞLU
(Devamla) – Bitiriyorum, tamamlıyorum.
…ve Sayın Babacan
o zaman “yasak” dedi. Oysa bu konuda danıştığımız, görüşlerini aldığımız, şu
anda üye konumunda olan eski üye devletlerin hiçbir temsilcisi, bize bu konuda
bir yasağı ifade etmedi, bu belgeleri daima parlamentolarıyla, muhalefetleriyle
paylaştıklarını ifade ettiler.
Değerli
arkadaşlarım, bu yasa önemli bir yasa, bu süreç önemli bir süreç. Bu süreç,
Sayın Bağış’ın bazen dediği gibi -bugün biraz farklı dedi- cumhuriyetimizin
ilanından sonraki en önemli çağdaşlaşma projesi olarak ifade ettiği AB’ye
üyelik süreci. Tam öyle değil, tam öyle değil.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALGAN HACALOĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan, izin verirseniz.
Bu süreç,
tabiatıyla önemli, tabiatıyla Mustafa Kemal Atatürk’ün batılılaşma için
Türkiye’ye çizdiği yörüngenin uzantısında olan çok önemli bir hedef.
Türkiye'nin gerçek çağdaşlaşma projesi, cumhuriyetimizin bizzat kendisidir,
laik, demokratik cumhuriyetimizin bizzat kendisidir, Atatürk ilke ve
devrimlerinin bizzat kendisidir.
Ben, bu süreci,
bu duyarlılık içinde ulusal değerlerimize, ulusal kırmızı
çizgilerimize tüm özeni göstererek eşit koşullarda tam üyeliğe, ister Merkel ister Sarkozy ne derse
desin, kendi doğrultumuzda ulaşacağımıza inanıyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Hacaloğlu.
AK PARTİ Grubu
adına Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlu.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA SUAT KINIKLIOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı’nın birinci bölümü hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Avrupa Birliği
ile Türkiye'nin ilişkileri 1959 yılında Türkiye'nin Avrupa Ekonomik Topluluğuna
-o zamanki ismiyle- ortaklık başvurusuyla başlar. 1963 yılında Ankara
Anlaşmasıyla ortaklık anlaşması imzalanmış, 1987 yılında tam üyelik başvurusu
yapılmış, 1996 yılında gümrük birliğine geçilmiş, 1999 yılında, yani tam on yıl
önce Türkiye, adaylık statüsünü kazanmış, 2005 yılının Ekim ayında da tam
üyelik müzakerelerine geçilmiştir.
Türkiye-Avrupa
Birliği ilişkileri özellikle 2002 yılında Adalet ve Kalkınma Partisinin
iktidara gelmesiyle önemli bir ivme kazanmıştır. Bundan önce son kırk yıl
içerisinde yapılamayan önemli reform ve yasal değişiklikler çok kısa bir süre
içerisinde gerçekleştirilmiş, cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir reform ve
değişim dönemi geçirilmiştir. Bu reform ve değişim süreci sonucunda Türkiye
daha saydam, daha demokratik ve daha güçlü bir ülke hâline gelmiştir.
Dış siyasetimize
ve uluslararası konumumuza da Avrupa Birliği çıpası
önemli bir katkı sağlamaktadır. Günümüzde Türkiye, İslam dünyasında, Orta Doğu’da,
Amerika Birleşik Devletleri’nde ve birçok bölgede bir ayağı Avrupa Birliği
içerisinde olan bir ülke olarak görülmektedir.
Avrupa Birliği,
aynı zamanda Türkiye’nin birinci ticaret ortağıdır. Bu konuda bazı rakamlar
vermek istiyorum:
2008 yılı
itibarıyla 27 Avrupa Birliği ülkesine 63,3 milyar dolar ihracat yapmışız. Aynı
yılda yani 2008 yılında 27 Avrupa Birliği ülkesinden Türkiye’ye 74,8 milyar
dolar ithalat gerçekleştirilmiştir. İhracat rakamının toplam ticaret hacmimiz
içindeki ağırlığını görmek açısından, Türkiye’nin 2008 yılında 132 milyar
ihracat yaptığı göz önüne alınırsa eğer yüzde 48’ine tekabül etmektedir. Yani
Türkiye’de ihracat için üretilen her 100 dolarlık katma değerin yüzde 48’i yani
yarısı Avrupa Birliğine gitmektedir.
Bunun yanında,
Türkiye’de istihdam yaratılması açısından çok önemli olan doğrudan yabancı
sermaye yatırımları içinde Avrupa Birliği sürecinin önemli bir katkı
sağladığını görüyoruz. 1995 ile 2003 yılları arasında doğrudan yabancı sermaye
yatırımı ortalama 1 milyar dolar iken 2005 yılında 10 milyar, 2006 yılında 20,2
milyar, 2007 yılında 22 milyar, 2008 yılında 18 milyar dolara ulaşmıştır. Bu ulaşılan
rakamların son beş yıldaki ortalaması şunu göstermektedir ki bu doğrudan
yabancı sermaye yatırımlarının yüzde 76’sı AB ülkelerinden gelmektedir.
Avrupa Birliği
ile olan ilişkilerimizde her şey tozpembe değildir, bazı sıkıntılar da
mevcuttur. Özellikle Fransa ve Almanya’da iktidar değişiklikleriyle birlikte,
Avrupa Birliğinin son yaşadığı genişleme sürecinden sonra hazmetme kapasitesinde
yaşadığı zorluklarla birlikte Avrupa Birliği içerisinde Türkiye'nin tam
üyeliğine yönelik mesafeli bazı yaklaşımlar göze çarpmaktadır. Ne var ki Adalet
ve Kalkınma Partisi olarak Avrupa Birliği tam üyeliğini siyasetimizin öncelikli
bir unsuru olarak görmekteyiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; müzakere süreçleri toplumların siyasal, ekonomik ve
sosyal değişimlerine sebep olduğundan bütün müzakere süreçleri zorludur.
Müzakerelerin daha etkin yürütülmesi için Sayın Devlet Bakanımız Egemen Bağış’ın
önderliğinde ABGS’nin yeniden yapılandırılması
amacıyla, şu anda müzakere ettiğimiz tasarı gündeme gelmiştir. Bu çok garip de
bir şey değildir. Orta ve Doğu Avrupa’daki daha önce tam üyelik müzakerelerini
yürüten ülkelere baktığımızda burada da müzakereyi yürüten kurumların zaman
içerisinde müzakerenin gidişatına ve ülkenin şartlarına uygun olarak
yenilendiği ve daha etkin hâle getirilecek bir süreçten geçirildiği
görülmektedir.
Bu tasarı ne
getiriyor? Bu tasarı, bir kere, 2000 yılında kabul edilen 4587 sayılı Kanun’u
yürürlükten kaldırıyor. Tasarı, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğini daha esnek,
daha etkin ve daha güçlü hâle getirmeyi hedefliyor, Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğinin kurumsal kimliğini güçlendiriyor, ABGS’nin
personel sayısını artırıyor ve atamalarda esneklik getiriliyor.
Personel sayısına
işaret etmek istiyorum: Şu anda Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinde takriben
100’e yakın personel istihdam edilmektedir ki bunun yarısına yakını uzman
seviyesindedir. Polonya’nın sadece Avrupa Birliği Hukuk Biriminde 40 kişi
çalışmaktadır. Dolayısıyla personelin yetersiz olduğu ve şu anda yürütülen
müzakere sürecinin başarıyla devam ettirilmesi konusunda kısıtlamalar
getirildiği aşikârdır. Tasarının yasalaşması hâlinde 333 personele
ulaşılacaktır.
Bu tasarı aynı
zamanda yeni birimler kuruyor. Yurt dışında ABGS’nin
teşkilatlanmasına olanak sağlıyor. Kurumlar arası iş birliği ve koordinasyonun
kalitesini artırıyor. Kurulacak olan yeni birimler içerisinden üç tanesini
zikretmek istiyorum.
Bir tanesi Sivil
Toplum, İletişim ve Kültür Başkanlığı. Bunun görevi, özel
sektör, yerel yönetim, sivil toplum ve üniversitelerle eş güdüm sağlanması ve
özellikle iletişim konusunda -ki bu, Türkiye'nin AB sürecindeki en önemli,
yıllardır üzerinde durulan ve Avrupa Birliği içerisindeki dostlarımız
tarafından Türkiye'nin daha da güçlendirilmesi gerektiğine inanılan bir
konuydu- kurulan bu yeni Başkanlıkla bu konunun da önemle üzerine gidileceği
anlaşılmaktadır.
Avrupa Birliği
müktesebatına uygunluğu denetleyecek olan AB Hukuku Başkanlığı kurulmaktadır ve
Türkiye ile Avrupa Birliği müktesebatının çevirisini uygun bir şekilde yapacak
bir çeviri eş güdüm başkanlığını öngörmektedir. Burada daha önce değerli
muhalefet milletvekillerimizin ifade ettiği gibi üst düzey bir tasfiye operasyonu
yoktur; aksine, hem Genel Sekreterin ve genel sekreter yardımcılarının üçlü
kararnameyle atanmaları ve kurumun daha güçlü hâle gelerek görevini tam olarak
ifa etmesi için bir yenilik getirilmektedir.
Memnuniyetle
ifade etmek istiyoruz ki her iki komisyonda da bu yasa tasarısı komisyonlardan
oy birliğiyle geçmiştir, Hükûmetle muhalefet
partileri arasındaki bir uyuma işaret etmiştir. Bunun böyle olması da doğaldır
çünkü Avrupa Birliği meselesi sadece bir iktidar meselesi değildir. Avrupa
Birliği meselesi, iktidarıyla, muhalefetiyle, sivil toplumuyla, medyasıyla,
büyük sermayesiyle toplumsal bir projedir. Gönül istiyor ki 17 Aralık 2004
tarihinin öncesinde nasıl bu bütün unsurlar, adı konmamış bir “tam saha pres“ şeklinde Türkiye’ye bir müzakere tarihi elde ettiği
gibi, bundan sonra da bu süreç bu unsurların bir arada çalışmasıyla devam
edecektir.
Sözlerime son
vermeden önce, Avrupa Ekonomik Topluluğu Başkanı Walter
Hallstein’in 12 Eylül 1963 tarihinde, Ankara
Anlaşması’nın imzalandığı gün, o günkü törende yaptığı konuşmadan bir alıntı
yapmak istiyorum: “Bugün siyasi anlamı çok büyük olan bir olaya tanıklık
ediyoruz. Türkiye, Avrupa’nın bir parçasıdır. Bugünkü toplantının önemi buradan
kaynaklanmaktadır. Türkiye'nin Avrupalı olması, yüzyıllardır gerçekliği olan
coğrafi bir ifadeden veya tarihsel bir kararlılıktan öte, bir gerçeğin teyit
edilmesidir. Bu vesileyle Türkiye’yle Avrupa arasında yakın bir iş birliği
döneminin başlangıcında duruyoruz. İki taraf da Avrupa Konseyinde bir araya
gelecek ve eşit ortaklar olarak görüşeceklerdir ve bir gün bu sürecin son adımı
da atılacak ve Türkiye Birliğin tam üyesi olacaktır.”
Avrupa Birliği
Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevlerine İlişkin Yasa Tasarısı’na AK PARTİ
Grubu olarak lehte oy kullanacağımızı ifade ediyor, yasanın ülkemize hayırlı
olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kınıklıoğlu.
Başka bir söz
talebi yok.
Görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi birinci
bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
1’inci maddenin
başlığını okutuyorum:
AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ
HAKKINDA KANUN TASARISI
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Görev ve
Teşkilat
Amaç
MADDE 1-
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2’nci maddenin
başlığını okutuyorum:
Görev
MADDE 2-
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddenin
başlığını okutuyorum:
Teşkilat
MADDE 3-
BAŞKAN – Madde
üzerinde bir adet önerge vardır.
Önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
412 sıra nolu Avrupa Birliği Genel Sekreterliği
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 3’üncü maddesine bağlı
bentlerin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi için gereğini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
|
Algan Hacaloğlu |
Yaşar Ağyüz |
Akif Ekici |
|
İstanbul |
Gaziantep |
Gaziantep |
|
Mehmet Ali
Susam |
Metin Arifağaoğlu |
İlhan Kesici |
|
İzmir |
Artvin |
İstanbul |
a) Katılım
Politikaları ve Strateji Geliştirme Genel Müdürlüğü
b) Sektörel Politikalar (müzakerelere esas fasıllar) Genel
Müdürlüğü
c) Mali İşbirliği
ve Proje Uygulama Genel Müdürlüğü
d) Avrupa Birliği
Hukuku İnceleme ve Mevzuatı Çeviri Genel Müdürlüğü
e) Eğitim,
İletişim ve Tanıtım Genel Müdürlüğü
f) İdari ve
Lojistik Hizmetler Genel Müdürlüğü.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Algan Hacaloğlu
konuşacaklar.
BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; saygılarımı sunuyorum.
Esasında öneri
kendisini ifade ediyor, açık ancak ben bir kez daha sizleri düşünceye sevk
edebilmek için öneriyi tekrar burada okumak ve ifade etmek istiyorum.
Bildiğiniz gibi
on altı adet daire kuruluyor. Bunların kadrosu genel müdürlük ile eş konumda,
yani bildiğimiz anlamda on altı adet genel müdürlük oluşturuluyor. Bunların da
çok büyük bölümü mevcut fasılların üçü, dördü, beşi bir araya getirilerek
oluşturulmuş olan genel müdürlükler. Yani müzakere sürecinde, örneğin sektörel politikalara galiba beş tane fasıl bağlı -bakınca
görebiliyorsunuz- Sosyal, Bölgesel ve Yenilikçi Politikalar Başkanlığı,
Ekonomik ve Mali Politikalar Başkanlığı, Tek Pazar ve Rekabet Başkanlığı filan
gibi… Yani, fasıl, esasında müzakere sürecinin temeli, doğası; yapılacak,
bitecek. Bu fasılların esasında şu anda bazısı erteleniyor, bazısı bekliyor.
Tümü bir bütünlük içinde sürdürülüyor bu müzakerelerin. Dolayısıyla, fasıllar,
yani müzakerelere esas olan fasıllar için “sektörel
politikalar” tanımı içinde bir genel müdürlük her şeye yeter. Yani onun içinde
bir süre bir fasıl için belirli hizmetler yerine getirilecektir; mutfak
hizmetleri, kurmay hizmetler yerine getirilecektir, müzakereler
desteklenecektir. Şu anda, biliyorsunuz fasıllarının çoğunun önü tıkalı zaten.
Yani, Genel Müdürlük, evet, bazı hazırlıklar yapabilir ama özünde bunun bu
kadar abartılarak çok genel müdürlüklere bölünmesinin hiçbir anlamı olmadığını
düşünüyorum.
Bu bağlamda,
önerimiz:
Katılım
politikaları ve Strateji Geliştirme Genel Müdürlüğü. Yani bu sürecin genel
stratejisini, politikalarını belirleyecek bir ana kurmay genel müdürlük.
İkincisi:
Müzakere sürecine yönelik çalışmaları yapacak olan genel müdürlük. Biraz evvel
ifade ettim.
Üçüncüsü:
Biliyorsunuz, fonlar kullanılıyor, mali iş birliği aday üyelik sürecinde de
yürüyor, sonra da yürüyecek. Dolayısıyla bu, müzakere
sürecinin paralelinde yürüyen ayrı bir ilişki. Bu da mali iş birliği ve
proje uygulama genel müdürlüğü olarak toparlanır.
Sonra,
arkadaşlarım da değindiler, doğrular, haklılar; Avrupa Birliği hukuku inceleme
ve mevzuatı çeviri… Bir çeviri hizmetleri var. Burada ayrı bir genel müdürlük…
Yani bütün çeviriler yapılacak, önemli bir iş ama çeviri için bir genel
müdürlük. Buna gerek yok. Çeviri, önemli ölçüde hukuki terminolojiyi de
kapsayan bir alan. Avrupa Birliği hukuku inceleme birimi yani genel müdürlüğü,
aynı zamanda mevzuatı çeviri işlevini de görebilir.
Sonra, Eğitim,
İletişim ve Tanıtım Genel Müdürlüğü. Burada üçe bölünmüş. Hiçbir anlamı yok.
Sonra, tüm diğer
hizmetler, İdari, Lojistik Hizmetler Genel Müdürlüğü.
Bu altı birim
içinde, on altı genel müdürlüğün işlevleri kapsanmıştır.
Mevcut şekliyle,
getirilmiş olan öneri -affınıza sığınarak ifade ediyorum Sayın Başkan, Sayın
Bakan- yani sanki yeni kadrolar, yeni payeler oluşturmak, çok sayıda insana bir
paye vermek… Hepsi değerlidir. Hepimiz bürokraside görev yaptık, böylesine bir
olay görmedik, olamaz bu.
Dolayısıyla, işi
fonksiyonel, verimli kılabilmek, rasyonelliği yakalayabilmek ve iç
koordinasyonu daha etkin kılabilmek için bu öneri yapılmıştır.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Hacaloğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Madde 3’ü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 4’ün
başlığını okutuyorum:
Genel Sekreter ve
Genel Sekreter Yardımcılarının görevleri
MADDE 4-
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 5’in
başlığını okutuyorum:
Çalışma grupları
MADDE 5-
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 6’nın
başlığını okutuyorum:
İki adet önerge
vardır, önergeleri de okutacağım. Ayrıca bir de Komisyonun bir düzeltme talebi
var, Komisyona da söz vereceğim.
Buyurun.
Hizmet birimleri
ve görevleri
MADDE 6-
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
412 sıra nolu Avrupa Birliği Genel Sekreterliği
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 6. maddesinin 3’üncü alt
bendinin tasarı metninden çıkarılması için gereğini arz ederim. Saygılarımızla.
24/06/2009
|
Algan Hacaloğlu |
Yaşar Ağyüz |
Metin Arifağaoğlu |
|
İstanbul |
Gaziantep |
Artvin |
|
Mehmet Ali Susam |
Osman Kaptan |
Ergün Aydoğan |
|
İzmir |
Antalya |
Balıkesir |
Akif
Ekici
Gaziantep
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan, “Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı”nın 6 ncı maddesinin, birinci fıkrasının (l)
bendinin (3) numaralı alt bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve üçüncü
fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
“3) Genel
Sekreterliğin idari, sosyal, protokol ve yayım hizmetlerini yürütür,”
|
Nurettin Canikli |
Bekir Bozdağ |
Lutfi Elvan |
|
Giresun |
Yozgat |
Karaman |
|
Yılmaz Helvacıoğlu |
|
İhsan Koca |
|
Siirt |
|
Malatya |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – İkinci okunan önergeye katılıyoruz.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
5018 sayılı Kamu
Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ve ilgili diğer mevzuat ile Bakanlıklar ve kamu
kurumlarının mali ve bilgi işlem hizmetlerinin Strateji Geliştirme
Başkanlıklarınca yürütülmesi öngörüldüğünden söz konusu hizmetlerin İdari
Hizmetler Başkanlığı’nın görevlerinden çıkarılması öngörülmektedir. Genel
Sekreterliğin idari yapısının Avrupa Birliğine üyelik sürecinde ortaya
çıkabilecek yeni durumlara hızlı bir şekilde uyum sağlayabilmesi için bağlı
olunan Bakana hizmet birimlerinin isimlerini değiştirme yetkisi verilmekte,
görevlerin kanunla değişmesi gerektiğinden ilgili kısımlar madde metninden
çıkarılmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, biraz önce okutmuş olduğum önergedeki ilgili fıkra bu
önergeyle kaldırılmıştır. Bu önerge, daha kapsamlı bir önergedir. Dolayısıyla,
bir önceki okunmuş olan önergedeki hüküm de gerçekleşmiş olduğundan o önergeyi
tekrar işleme almıyorum.
Sayın Komisyon,
sözlü tashih talebinizi alayım.
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, 6’ncı maddenin
(1)’inci fıkrasının (b) bendinin (1) numaralı alt bendinde yer alan
“Programının” ibaresi “Programın” şeklinde değiştirilerek maddi bir hatanın
giderilmesi gerekmektedir. Yüce heyete saygılarımla arz ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Gerekli notlar
alınmıştır.
Değiştirilen
önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
7’nci maddenin
başlığını okutuyorum:
Geçici ve sürekli
kurullar
MADDE 7-
BAŞKAN – Bir adet
önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
412 sıra nolu Avrupa Birliği Genel Sekreterliği
Teşkilat ve Görevleri hakkında kanun tasarısının 7’nci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesi için gereğini arz ederim.
Saygılarımızla. 24/06/2009
|
Algan Hacaloğlu |
Yaşar Ağyüz |
Akif Ekici |
|
İstanbul |
Gaziantep |
Gaziantep |
|
Gökhan Durgun |
Vahap Seçer |
Turgut Dibek |
|
Hatay |
Mersin |
Kırklareli |
|
|
Mehmet Ali
Susam |
|
|
|
İzmir |
|
Madde 7- (1)
Genel Sekreterlik, görev alanına giren konularla ilgili olarak çalışmalarda
bulunmak üzere bakanlık, kurum ve kuruluş, sivil
toplum kuruluşları ve konu ile ilgili uzmanların katılımı ile geçici kurullar
oluşturabilir.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, buyurun efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bu önergenin maddeden farkı ne?
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan tasarının
7’nci maddesine ilişkin olarak vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış
bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum bir kez daha.
Getirilmiş olan
önergeyle, daha doğrusu, tasarı metninde yer alan şekliyle geçici ve sürekli
komisyonlar kurulabileceği ifade edilmektedir. Geçici komisyonlar kamu
idaresinin her biriminde doğal olarak oluşturulabilinir, o yetki vardır ve
uygulamalarını her alanda görmekteyiz. Ancak, bir komisyon eğer kalıcı
nitelikteyse, o, yeni bir örgütlenme, yeni bir kamu işlevi görecek birim
yaratma anlamına gelir. Böyle bir birimi siz yasayla ayrıntılı bir şekilde
tanımlamıyorsanız, bunu böyle muğlak bir ifade içinde,
bu yetkiyi Bakana veya Genel Sekretere veriyorsanız, bunun, mevcut mevzuat
içinde ve Anayasa’mız içinde yeri yoktur. Anayasa’mızın 123’üncü maddesi “İdare,
kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir.
Kamu
tüzelkişiliği, ancak kanun ile veya kanunun açıkça verdiği yetkiye
dayanılarak…” Açıkça verilen yetki, yetkinin alanını, özünü, içeriğini de
tanımlar. Burada böyle bir şey yok.
Bir başka
boyutuyla da Anayasa’nın 128’inci maddesi ile de “Memurların ve diğer kamu
görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve
yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.”
Yükümlülükleri, kanunla düzenlenir... Şimdi siz kalıcı bir komisyon kurup buna
bir işlev verdiğiniz zaman, o komisyona yönelik yeni örgütlenme, yeni
yükümlülükler üstlenmiş olan kadrolar tahsis etmeniz gerekir. Kısaca, geçici
kurullara evet diyoruz, kalıcı kurullar bizce mevzuata ve Anayasa’ya aykırıdır.
Saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Genç, biraz
önceki söylediğiniz şeyde “geçici ve sürekli kurullar kurulabilir” diyor,
önerge de ise “sürekli” kelimesi çıkarılmış “geçici kurullar kurulabilir”
ifadesi var. Böyle bir durum var.
Evet, önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
8’inci maddenin
başlığını okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
İç Koordinasyon
ve Uyum Komitesi ve Görevleri
İç Koordinasyon
ve Uyum Komitesi ve görevleri
MADDE 8-
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
9’uncu maddenin
başlığını okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Sorumluluk ve
Yetkiler
Yöneticilerin
sorumlulukları
MADDE 9-
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
10’uncu maddenin
başlığını okutuyorum:
Yetki devri
MADDE 10-
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
11’inci maddenin
başlığını okutuyorum:
Düzenleme yetkisi
MADDE 11-
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm
geçici 1, 2 ve 3’üncü maddeler dâhil 12 ila 20’nci maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ.
Sayın Elekdağ, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına görüşlerimizi
belirtmek amacıyla söz almış bulunuyorum.
Benden önce söz
alan Sayın Öymen ve Hacaloğlu
tasarının geneli üzerinde konuşurken bilhassa, eksik ve düzeltilmesine lüzum
gördüğümüz noktalar hakkında görüş ve önerilerimizi açıkladılar. Benim bu
konuda -ikinci bölüm hususunda- bazı önerilerim vardı. Bunların da dikkate
alındığını ve düzeltildiğini görüyorum. Teşekkür ediyorum bundan dolayı.
Değerli
arkadaşlarım, ben bu konuda hepimizi ilgilendiren diğer önemli bir soruna temas
edeceğim. Bu sorun, Sayın Başbakanın geçen pazartesi günü Avrupa Birliği
büyükelçileri için düzenlenen yemekte yaptığı konuşmada üzerinde durduğu
imtiyazlı ortaklıkla ilgilidir. Başbakan, konuşmasında, Alman ve Fransız
büyükelçilerine hitaben “İmtiyazlı ortaklık ne Avrupa Birliği müktesebatında ne
de bizim kitabımızda yer almaktadır.” demiştir. Değerli arkadaşlarım, buna
rağmen Avrupa Birliği içinde Türkiye’ye karşı sinsice yürütülen bir senaryo
uyarınca Türkiye'nin hedefi tam üyelikten saptırılarak imtiyazlı ortaklığa
yöneltilmektedir. Bu senaryoyu akamete uğratmak için alınması gereken önlemleri
belirtmeden önce Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin hâlihazır statüsüne
değineceğim.
Değerli
arkadaşlarım, yarım asrı aşan bir dönem boyunca Türk hükûmetleri
Türkiye'nin Avrupa entegrasyonuna katılmasına,
Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ne verdiği muasır medeniyet düzeyine erişme
hedefine ülkemizi ulaştıracak bir yol ve yöntem olarak bakmışlardır. Bu
bakımdan 1999 Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’ye adaylık statüsünün verilmesini
öngören karar ülkemize Avrupa Birliğine üyelik ufkunu açan tarihî bir dönüm noktası
oluşturmuştur. Helsinki Zirvesi’nde alınan karar Türkiye’yle yürütülecek
müzakere sürecinde Avrupa Birliğinin uygulayacağı önemli bir ilkeyi de
vurguluyordu. Bu da tam üyeliğe giden süreçte Türkiye’ye diğer aday ülkelere
uygulanan kriterlerin aynen uygulanacağıydı.
Bu ilkeyle Avrupa
Birliği, Türkiye’ye karşı bir ayrımcılık yapılmayacağını ve çifte standart
uygulanmayacağını taahhüt ediyordu. Ne var ki Avrupa Birliği üyeleri bu ilkeye
saygı göstermediler. Bilahare aldıkları kararlarla hem üyelik hedefini muğlak ve tartışmalı bir hâle getirdiler hem de kriterleri
ve müzakere yöntemini Türkiye’yi tam üyelik yolundan o saptıracak veya bu
amaçtan caydıracak şekilde değiştirdiler. Türkiye’yle Avrupa Birliği arasındaki
katılım müzakere sürecini düzenleyen üç temel belgenin, yani 17 Aralık 2004
Zirve Kararının, 3 Ekim 2005 Müzakere Çerçeve Belgesi’nin, 15 Aralık 2006 Zirve
Kararının ve Strateji Belgesi’nin bu zihniyet ve bu amaçla düzenlenmiş
oldukları tartışma götürmez değerli arkadaşlarım.
Alınan belgelerle
çizilen yol haritası Türkiye’ye tam üyeliğin değil, ikinci sınıf bir ilişki
statüsünün veya imtiyazlı ortaklığın adresini vermektedir. Bu üç belge bir
taraftan Türkiye’yi tam üyelikten dışlayan bir duvarı peyderpey örerken diğer
taraftan da ülkemizi Avrupa yapılarına sıkı sıkıya demirleyen imtiyazlı
ortaklığa oturtmayı öngören bir müktesebat, bir hukuki zemin yaratmıştır.
Avrupa Birliğine
yön veren kararların alınmasında ağırlığı olan Fransa ve Almanya gibi devletler
için şimdi hedef, Türkiye’yi yapay sorunlarla bunaltmak ve köprülerin atılacağı
şiddetli bir gerilim yaratmadan en uygun ortamda ona bu özel statüyü kabul
ettirmektir. İşte hâlen bu amaçla yeni bir senaryonun uygulanmasına
geçilmiştir. Bu amaçla Avrupa Birliğinin üst karar organlarına, son iki yıldır
Türkiye’ye tam üyelik yolunun kapatıldığı ve ülkemizle müzakerelerin tam üyelik
perspektifiyle yürütülmeyeceği görüşünü içeren kararlar aldırtılmaktadır.
Avrupa Birliği
dışişleri bakanlarından oluşan Avrupa Birliği Genel İşler Konseyi, Aralık 2007
ve Aralık 2008’de Brüksel’de yaptığı toplantılarda Türkiye’nin üyeliğine vurgu
yapmayan ve “Avrupa Birliğinin Türkiye’yle müzakereyi katılım için yaptığı”
ifadesine yer vermeyen kararlar almıştır. Genel İşler Konseyinin aldığı bu
kararlar, gerek 2007’de gerekse 2008’de Brüksel’de toplanan devlet ve hükûmet başkanları zirvelerinde de onaylanmıştır. Yani iki
yıl üst üste, Avrupa Birliğinin en yüksek karar organları Türkiye’yle
müzakerelerin üyelik perspektifiyle yapılmadığını vurgulayan kararlar
almışlardır. Bu gelişmeye Türkiye açısından vahim bir boyut kazandıran husus,
Fransa’nın inisiyatifiyle alınan bu kararlara diğer
yirmi altı Avrupa Birliği ülkesinden hiçbirinin ciddi bir direnç göstermemiş
olmasıdır.
Altı çizilmesi
gereken bir nokta da Avrupa Birliği üyelerinden Türkiye'nin üyeliğini kuvvetle
desteklediklerini sürekli bir şekilde açıklayan İngiltere, İsveç, İspanya,
İtalya ve Portekiz gibi ülkelerden sadece bir tanesi dahi bu öneriye karşı
çıkmış olsaydı, bu şekilde bir kararın kabul edilmesi mümkün olmazdı. Zira, Avrupa Birliği içinde geçerli olan kural gereğince,
üye ülkelerden birinin karşı çıktığı bir önerinin ortak karara dönüştürülmesi
mümkün değildir. Söz konusu kararların yazılış şekli, bundan böyle Türkiye’de
yapılacak müzakerelerin katılımı, yani üyelik amacını gütmediğini ve başka
belirsiz bir hedefe yönelik olduğunu ortaya koyuyor. Kısacası, bu hâliyle söz
konusu kararlar, Türkiye'nin tam üyelik sürecinden dışlanıp farklı alternatif
bir ilişki türüne yönlendirildiği anlamına gelen bir içerik taşıyor.
Bu değerlendirme,
değerli arkadaşlarım, sadece bizim kanaatimizi yansıtmıyor. Bu konuyu kendi
bünyesinde tartışan ve Avrupa Birliği alanında uzman bir kuruluş olan İktisadi
Kalkınma Vakfı da müzakerelerin katılım için yapıldığına ilişkin ifadenin karar
metninden çıkarılmasının, tam üyelik dışında “imtiyazlı ortaklık” gibi farklı
alternatife yol açtığı sonucuna varmıştır.
Daha 2007’de
ortaya çıkan bu son derece ciddi durum karşısında, değerli arkadaşlarım,
yetkililere ve ilgili Bakana ısrarlı uyarılarda bulundum. Genel İşler Konseyi
ve zirve kararlarıyla düzenlenen yeni sürecin ülkemizi tam üyelik dışında yeni
bir hedefe yönelttiğini, Türkiye’nin Avrupa Birliğindeki kazanımlarını
koruyabilmesi için Hükûmetin ivedilikle Avrupa
Birliği kurumları nezdinde girişimlerde bulunmasını ve Avrupa Birliği
Başkanlığından duruma açıklık getirmesini resmen talep etmesini önerdim.
Ayrıca, tepki göstermediğimiz takdirde bundan sonraki zirve kararlarında da
aynı tutumun devam edeceğini ve Türkiye’nin Avrupa Birliğiyle müzakere amacının
tam anlamıyla muğlak ve belirsiz bir nitelik
kazanacağını vurguladım. Değerli arkadaşlarım, ne yazık ki kaygılarım
gerçekleşti ve 2008’de de endişe ettiğimiz durumla karşılaştık.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi geldiğimiz noktada tepkimizi en uygun ve etkin şekilde
ortaya koyamadığımız takdirde 2009 sonunda da üçüncü defa aynı içerikte
kararlar alınacak ve bunun sonucunda Avrupa Birliğine tam üyelik hedefi
Türkiye’nin ayaklarının altından kayacaktır. Zira,
bunu bir dördüncü kararın izlemesi kaçınılmaz olacaktır. Böyle bir gelişimi
önlemek amacıyla, dönem başkanı olan İsveç nezdinde Bakan ve Başbakan düzeyinde
yapılacak girişimlerle yetinilmemelidir. Benzer girişimlerin Türkiye’ye dost
tüm Avrupa Birliği ülkeleri nezdinde de en yüksek düzeyde yapılması gereklidir.
Ayrıca, durumun ciddiyeti nedeniyle, Türk Hükûmeti,
Avrupa Birliği Başkanlığından şu soruların yanıtlanmasını istemelidir; Avrupa
Birliğinin en üst organları 2007 ve 2008 yıllarında aldıkları kararlarla Avrupa
Birliğinin Türkiye ile müzakere sürecine tam bir belirsizlik kazandırmış
olmaları nedeniyle şu sorulara yanıt aranması kaçınılmaz hâle gelmiştir:
1) Avrupa
Birliği, Türkiye ile müzakereleri katılım amacıyla yürütmüyorsa o zaman
müzakereler hangi amaçla sürdürülmektedir?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Elekdağ.
ŞÜKRÜ MUSTAFA
ELEKDAĞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
2) Türkiye,
Kopenhag ve Maastricht Kriterlerini eksiksiz yerine
getirdiği takdirde diğer aday ülkeler gibi tam üye olma imkânına sahip olacak
mıdır?
Hükûmet olumsuz bir
yanıt verilebileceği endişesiyle bu öneriyi yerine getirmeyi göze almayabilir
ancak bu hususta iki nokta vurgulanmalıdır: Birincisi, Türkiye’nin bu soruları
sorması gayet haklı gerekçelere dayanmaktadır. Bu bakımdan, Avrupa Birliği
Başkanlığının bu sorulara olumsuz bir yanıt vermesi hukuki açıdan da mümkün
değildir. Zira böyle bir yanıtla tüm kredibilitesini
tehlikeye atmış olur fakat daha önemlisi, Fransa ve Almanya gibi ülkeler
Türkiye’yi Avrupa Birliğinden dışlayan ve imtiyazlı ortaklığa yönlendiren bir
duvarı peyderpey örerken Türkiye bu adımlar karşısında etkin bir tavır koymaz
ve olan biteni çaresizlik içinde karşılarsa, Avrupa Birliği içinde maruz
kaldığı ayrımcılık ve çifte standardın artarak uygulanmasına davetiye çıkarır.
Değerli
arkadaşlarım, 2009 yılı sonunda da Avrupa Birliği Genel İşler Konseyinin ve
Avrupa Birliği devlet ve hükûmet başkanlarının, yani
Avrupa Birliğinin en yüksek iki organının Türkiye’ye Avrupa Birliğine tam
üyelik perspektifini kapatan bir karar alması istenmiyorsa önerilerimin
değerlendirilmesinde yarar görüyorum.
Saygılarımı
sunuyorum değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Elekdağ.
Sayın
milletvekilleri, başka bir söz talebi yok.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Genç.
Şahsı adına
Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un ikinci bölümü üzerinde
şahsım adına söz istedim. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, çok önemli
bir kanunu görüşüyoruz. Sabahleyin İmar Kanunu’nu görüşecektik, geldik, geçtik
Avrupa Birliği Genel Sekreterliğine. Meclis bir oyuncak oldu yani biz dün başka
bir kanuna hazırlanırken bugün başka bir kanuna geçtik.
Yani arkadaşlar,
bu Meclis gayriciddi bir kurum hâline getirildi. Bu,
AKP sayesinde getirildi. Türkiye gayriciddi bir ülke
hâline getirildi. İşte, Avrupa Birliğinin bize karşı yaptığı muameleler ortada.
Bakın, 3 Ekim
2005 tarihinde müzakere çerçeve belgesini bu Hükûmet
imzaladı. Onun altıncı paragrafında Kıbrıs ve Ege politikamızı Yunanlılara ve
Rumlara terk ettik. Yani şimdi biz neyi konuşuyoruz arkadaşlar? Hükûmet diye bir hükûmet yok,
korku içinde bir hükûmet… Yahu, acaba… Yani gidip de
Avrupa’ya teslim olan bir hükûmet. Türkiye
Cumhuriyeti kadar güçlü, 70 milyon nüfusu olan, güçlü bir ordusu olan, dünyanın
her tarafında ordusunun gücünden yararlanılmaya çalışan bir devlet, burada, yani
üç beş tane kendini bilmez kişiler karşısında bu kadar güçsüz hâle
getirilebilir mi?
Şimdi, biz Avrupa
Birliği Genel Sekreterliğini kuruyoruz. Dışişleri Bakanlığında bir büyükelçinin
denetiminde bir teşkilat var. Şimdi, AKP öyle iyi görünüyor ki bu kanunda…
Tabii, kanunu zaten yapan Komisyon işin farkında değil, Hükûmet
farkında değil… “Muhalefet partileri müzakereye katılmadı.” diye
imzalamamışlar. Anlaşılıyor ki muhalefet şerhleri getirilmemiş, konulmamış.
Şimdi, bu kadar
önemli bir kanunu müzakere ediyoruz. Ondan sonra “Temel kanun, hiçbir şey
konuşmayın…” E, konuşmayın da Türkiye elden gitmiş. Yıllardır, elli senedir siz
Avrupa Birliğine üye olmak için bu ülke, Türkiye Cumhuriyeti devleti Avrupa’nın
herhangi bir devletiyle eş değer bir ülkeyken şimdi imtiyazlı ortaklık… Nedir
bu imtiyazlı ortaklık? Hükûmet çıksın açıklasın.
Peki, biz, imtiyazlı ortak olduğumuz zaman bu Avrupa Birliği bize ne veriyor,
ne imtiyaz veriyor? Gümrük Birliğinde bizim bunlardaki kaybımız nedir? Ondan
sonra, yok ki yani bu konuda bilgi sahibi kimse, yok ki çıksın burada bize
fikir versin, yok. Bilgi sahibi olmayınca fikir sahibi de olunmuyor. Ama burada
çıkıyorlar çok parlak nutuklar atıyorlar.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devleti, bu kadar Avrupa’da dış güçler
karşısında bu kadar güçsüz, bu kadar kuvvetten yoksun -yani kelimeleri tam
kullanmak istemiyorum- duruma düşürülemez. Bunun sebebi AKP İktidarıdır. AKP
İktidarı Türkiye’nin hiçbir uluslararası düzeyde Türkiye Cumhuriyeti devletinin
sahip olması gereken onura yakışan bir adım atmadı. Hep dedi ki: “Ben önde
olacağım.” Kıbrıs’ı verdik.
Şimdi, Kıbrıs’ta
Mehmet Ali Talat ne diyor bakın burada: “Ben satmam ama bizi Türkiye satar.”
diyor. Kimdir bu Mehmet Ali Talat? Kıbrıs Cumhurbaşkanı. Kim buraya getirdi?
İşte, Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan gitti orada dedi ki: “Siz Mehmet Ali
Talat’ı seçerseniz biz Kıbrıs’ı Avrupa Birliği üyesi yapacağız.” Şimdi de adam
diyor ki: “Ben satmam ama bizi satarlarsa Türkiye satar.” Buyurun.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, Türkiye büyük bir acizlik içinde AKP İktidarıyla içine düşmüş.
Türkiye uluslararası düzeyde hiçbir değeri olmayan bir ülke hâline gelmiş,
âdeta bir sömürge ülkesi hâline gelmiş. Biz, şimdi bunların üzerine gitmiyoruz,
gecenin bu saatlerinde ülkemizi çok yakından ilgilendiren kanunları müzakere
ederken dahi bu şartlarda acaba hangi tarikata, hangi cemaate daha güzel maddi
olanaklar sağlayan bir kadro oluşturacağız…
Şimdi, Dışişleri
Bakanlığında elçilik yapan insanların uluslararası düzeyde, dış politikada
belli bir kültürü var. Böyle bir ahlak yaklaşımı var. Şimdi, ne yapıyoruz? Onu
kaldırıyoruz, kimi getiriyoruz? İşte, Bakanınız orada. Yirmi sene mi, on beş
sene Amerika’da çalışmış, hiçbir devlet kültürü olmayan, kamu hizmetini
almayan…
Arkadaşlar,
bakın, devlet hizmetinde çalışan bir insanın…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun,
konuşmanızı tamamlayınız.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Ben yıllarca, otuz seneden beri bu politikanın içindeyim. Hayatımda
şunu gördüm: Devlet memuriyeti yaparak bu Parlamentoya gelen insanların belli
bir sorumluluk duygusu gelişmiş, ama hiçbir devlet memuriyeti yapmadan, işte
serbest meslekten gelen kişilerin hiçbir sorumluluk duygusu yok, boyuna
devletten bir şeyler koparmaya çalışıyorlar. Bu çok önemli
bir olay, yani devletin sorumluluğunu taşımak çok önemli bir şey.
Arkadaşımız
Amerika’da bulunmuş. Amerikan vatandaşı mıdır, değil midir bilmiyoruz, ama
oradan gelmiş, burada Bakan. Şimdi, bu Avrupa Birliğiyle bizim hangi
menfaatimiz… Yani sizin devri iktidarınızda neyi elde ettik Allah aşkına,
söyleyin diyorum. Şimdi bunları enine boyuna tartışmaya imkânımız yok, beş
dakikada da bunları söyleme imkânımız yok.
Şimdi, ben biraz
önce soru soruyorum, diyorum ki… Bakın, öyle bir kanun getirmişsiniz ki, bakın
13’üncü maddenin beşinci fıkrasında diyor ki: İlgili bakan bu personele devlet
memurlarının aldığı bütün ek ve göstergelerden daha fazla, yüzde 200’den fazla
ücret verecek. Bunlar hiç vergi ödemeyecek. Yüzde 40, yüzde
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Devamla) - Bir iki dakika verirseniz bitireyim.
BAŞKAN – Buyurun.
KAMER GENÇ
(Devamla) - Yani şimdi bu devlet bizim devletimiz. Bu devlette yeni bir
organizasyon yaparken, devletin kurulmuş bir nizamı var, bu nizamı bozmamamız
lazım, hak ve hukuktan ayrılmamamız lazım, eşitlik ilkesinden ayrımlamamız
lazım. Yani bize uygun birtakım kadroyu çalıştıracağız, oraya birtakım
insanları getireceğiz, emsalinin çok çok üstünde maaş
ödenecek düşüncesiyle… Keşke bu insanlar faydalı hizmetler yapsa, keşke Türkiye
Cumhuriyeti devletini uluslararası düzeyde çok itibar sahibi bir ülke yapsa, bu
bilgiyle, bu donanımla, bu eğitimle donatılmış olsa hay hay,
ama öyle bir şey yok, çünkü bir bakanın takdiri. Bakan yarın karısını getirir,
baldızını getirir, damadını getirir. Görmedik mi? İşte, bu düşüncede olan bir
iktidar zihniyetiyle olan bir parti ve kadrosuna böyle yetki veremezsiniz,
verdiğiniz zaman Türkiye’nin zaten geldiği hâl belli.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Genç, kamu
görevi yapıp seçilmiş olan arkadaşlarımız olabilir, onların tabii hakkıdır ama
serbest meslek mensubu olup Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olan çiftçi olur,
köylü olur, işçi olur…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, benim uygulamam…
BAŞKAN – Hayır
efendim, böyle bir şey olmaz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yani, benim gördüğüm, çünkü devlet memuriyetinde çalışan arkadaşlar
bir sorumluluk duygusu taşımaktadırlar ama serbest meslekten gelince hep
devletten bir şeyler almaya çalışırlar.
BAŞKAN – Seçilmiş
milletvekillerinin, millet iradesinin hukukunu korumak hepimizin görevidir.
Seçilmiş, bakanlık yapacak kişiler mutlaka kamu görevinden gelir diye bir şey
yoktur. Lütfen, istirham ediyorum, milletvekili arkadaşlarımızın hukukunu
çiğnemeyelim, lütfen millet iradesine saygılı olalım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Saygısızlık yapmadım.
BAŞKAN – İkinci
bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
12’nci maddenin
başlığını okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Atama ve
Personele İlişkin Hükümler
Atama
MADDE 12-
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
13’üncü maddenin
başlığını okutuyorum:
Personele ilişkin
hükümler
MADDE 13-
BAŞKAN – Önce
Komisyonun bir düzeltme talebi var.
Buyurun efendim.
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 13’üncü maddenin 4’üncü fıkrasında yer alan “kurumlardan”
ibaresi “kurumlarından” şeklinde düzeltilerek ifade hatası giderilmelidir.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Gereken not
alınmıştır, gereken düzeltme yapılacaktır.
Madde üzerinde
dört adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan, “Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nın 13 üncü maddesinin ikinci fıkrasının
üçüncü cümlesinin madde metninden çıkarılmasını, ikinci cümlesinin “Bu fıkranın
uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar ile söz konusu personele yapılacak diğer
ödemeler Bakanlar Kurulunca tespit edilir.” şeklinde, son cümlesinde yer alan
“Özlük hakları” ibaresinin “Mali ve Sosyal haklar” şeklinde değiştirilmesini ve
fıkranın sonuna “Bu personele yapılacak ödemeler, hiçbir şekilde
Başbakanlıktaki emsallerine yapılan ödemelerin toplamını geçemez.” cümlesinin
eklenmesini, altıncı fıkrası ile birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan
“Çözümleyici ile Programcı” ibaresi ve eki (1) sayılı Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği Sözleşme Ücret Cetvelinde yer alan “Çözümleyici, Programcı”
ibaresinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Bekir Bozdağ |
Veysi Kaynak |
A. Sibel Gönül |
|
Yozgat |
Kahramanmaraş |
Kocaeli |
|
Yılmaz Helvacıoğlu |
|
Gülşen Orhan |
|
Siirt |
|
Van |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı Yasa Tasarısı'nın 13. maddesinin
6 nolu fıkrasının sonunda geçen “yukarıda belirlenen
esaslar dahilinde yapılacak ödemeler gelir vergisine
tabi tutulamaz” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 412 sıra nolu Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 13
maddesinin 6. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesi için gereğini arz
ederim.
Saygılarımızla. 24/06/2009
|
Algan Hacaloğlu |
Yaşar Ağyüz |
Vahap Seçer |
|
İstanbul |
Gaziantep |
Mersin |
|
Akif Ekici |
Mehmet Ali
Susam |
Metin Arifağaoğlu |
|
Gaziantep |
İzmir |
Artvin |
|
|
R. Kerim Özkan |
|
|
|
Burdur |
|
6) Avrupa Birliği
Genel Sekreterliğinin ilgili olduğu Bakan:
a) Avrupa Birliği
Genel Sekreterliği kadrolarında çalışan memurlar ile sözleşmeli personele en
yüksek devlet memuru aylığını (ek gösterge dâhil) geçmemek üzere ödeme
yaptırmaya,
b) Görev yapan
birim ve iş hacmi, görev mahalli, görevin önemi ve güçlüğü, personelin sınıfı,
kadro unvanı, derecesi ve atama biçimi gibi kriterlere
göre yapılacak ek ödemelerin farklı miktarları ve ödemeye ilişkin usul ve
esasları tespite,
yetkilidir.
Ek ödemelerde 657
sayılı kanunun aylıklara ilişkin hükümleri uygulanır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
412 sıra sayılı
Kanun Tasarısının 13 üncü maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi ile ikinci
fıkrasının dördüncü cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Harun Öztürk |
|
Kamer Genç |
|
İzmir |
|
Tunceli |
“Bunlardan üstün
gayret ve çalışmaları sonucunda emsallerine göre başarılı çalışma yaptıkları
tespit edilenlere, Genel Sekreterin teklifi ve Bakan onayı ile Haziran ve
Aralık aylarında birer aylık sözleşme ücreti tutarında teşvik ikramiyesi
ödenebilir. Bu suretle ödeme yapılacak personel sayısı dolu kadro sayısının
yüzde 10’unu geçemez.”
“Bu maddeye göre,
Genel Sekreterlikte kadrolu, kadro karşılığı sözleşmeli ve sözleşmeli olarak
çalıştırılacak personele ödenen sözleşme ücreti dışındaki özel hizmet
tazminatı, fazla çalışma ücreti, ikramiye ve her ne ad altında olursa olsun
kanunlar ve diğer mevzuat gereği ödemeler aynı esas ve usullere göre ödenir.”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Hangi önergeye, son önergeye mi?
BAŞKAN – Son önergeye, evet.
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, metinden çıkarılan, en aykırı önerge.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Öztürk.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 13’üncü maddeyle ilgili olarak
vermiş olduğum önerge üzerine söz aldım. Şahsım ve Demokratik Sol Parti adına
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değişiklikte neyi
öngördüğümüzü açıklamaya çalışacağım. 13’üncü maddede, ocak, nisan, temmuz ve
ekim aylarında birer aylık sözleşme ücreti tutarında personele ikramiye
ödeneceği öngörülüyor. Devamında “Bunlardan üstün gayret ve çalışmaları
sonucunda emsallerine göre başarılı çalışma yaptıkları tespit edilenlere, Genel
Sekreterin teklifi ve Bakan onayı ile Haziran ve Aralık aylarında birer
aylık sözleşme ücreti tutarında
teşvik ikramiyesi ödenebilir.” denilmektedir. İkramiyelerin ödenmesine ilişkin
herhangi bir eleştirimiz yoktur, bu ikramiyeler ödenmelidir. Ancak ikinci
okuduğum bölümde, teşvik ikramiyesi ödenirken, emsallerine göre üstün
çalışmaları olanlara bu iki ikramiyenin ödenmesi gerekir. Tasarı bu hâliyle
yasalaştığı takdirde, elbette ilgili bakan bunun takdirini yapacaktır ama bu
hâliyle yasalaşması durumunda, bütün personele dört maaş tutarındaki ikramiyeye
iki maaş tutarında ikramiye daha ödenebilir. O zaman da üstün başarısı olan
personelin diğer personelden ayrılması imkânı olmaz. İşte, buna, üstün
başarılıları ayırt edebilmek için dolu kadroların yüzde 10’unu geçmeyecek
şekilde bir sınırlama getirmenin doğru olacağını ve kurumda üstün başarılı olan
bütün personeli de bu yüzde 10’la ödüllendirebileceğimizi düşünüyorum. Birinci
bölümü bununla ilgiliydi.
İkinci bölümü
önergemizin, yine aynı maddenin ikinci fıkrasının dördüncü cümlesine bakarsak…
Ben okuyorum tekrar: “Bu maddeye göre, Genel Sekreterlikte kadrolu, kadro karşılığı
sözleşmeli ve sözleşmeli olarak çalıştırılacak personele, Başbakanlık merkez
teşkilatında çalıştırılan emsal personele ödenen sözleşme ücreti dışındaki özel
hizmet tazminatı, fazla çalışma ücreti, ikramiye ve her ne ad altında olursa
olsun kanunlar ve diğer mevzuat gereği yapılan…” Buraya kadar biz de aynen
uyuyoruz. Yapılan ödemeler Avrupa Birliği Genel Sekreterliği personeline de
ödensin. İtirazımız devam eden cümleye. “…ve daha sonra yapılabilecek diğer
ödemeler…”
Değerli
milletvekilleri, bu ifade, yasama organının önüne gelecek, ileride gelecek bir
konuda Başbakanlık merkez teşkilatında görevli personele ilave bir ödeme
yapılmasıyla ilgili bir konu geldiğinde, biz bu hükümle yasama organının takdir
yetkisini bir şekilde kısıtlamayı düşünüyoruz. Bunun fiilen bir anlamı olamaz.
Yasama organı, bir şekilde önüne gelen konuda düzenlemeye açıklık getirerek bu
hükmü hükümsüz kılabilir, ancak bu hüküm ileride doğacak birtakım
düzenlemelerle ilgili olduğu için metinden çıkarılmasının uygun olduğunu düşünüyoruz
ve bu nedenle önergeyi verdik.
Diğer bir konu,
önergemizde olmamakla birlikte, dördüncü fıkrada diğer kamu kurum ve
kuruluşlarından Sekreterlikte görevlendirilecek personele aylık ve özlük
hakları geldikleri kurumlardan ödenecek ancak Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğinde ilave bir ödeme yapılacağının öngörülmemiş olmasını bir
eksiklik olarak değerlendiriyorum ve aynı maddenin son fıkrasına dikkatinizi
çekmek istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
HARUN ÖZTÜRK
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
“Yukarıda
belirtilen esaslar dâhilinde yapılacak ödemeler Gelir Vergisine tabi tutulmaz.”
denilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, yukarıda sayılan ödemeler arasında personele yapılacak
ikramiye ödemeleri de yer alıyor. Kamu kurum ve kuruluşlarında benzer personele
hâlen mevzuat gereği ödenmekte olan ikramiyeler, bilebildiğim kadarıyla, vergi
kesintisi yapılarak ödeniyor. Dolayısıyla, bu hüküm sadece Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğinde ikramiye ödemelerini de vergisiz tutmaktadır. Bunun doğru
olmayacağını ve hem vergi sistemimizde hem de personel arasında değişik
tedirginliklere yol açacağını ifade ediyor, tekrar önergemize destek
vereceğiniz ümidiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öztürk.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
412 sıra nolu Avrupa Birliği Genel Sekreterliği
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 13. maddesinin 6. fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesi için gereğini arz ederim.
Saygılarımızla.
Algan Hacaloğlu (İstanbul) ve
arkadaşları
(6) Avrupa
Birliği Genel Sekreterliğinin ilgili olduğu Bakan:
a) Avrupa Birliği
Genel Sekreterliği kadrolarında çalışan memurlar ile sözleşmeli personele en
yüksek devlet memuru aylığını (ek gösterge dâhil) geçmemek üzere ödeme
yaptırmaya,
b) Görev yapılan
birim ve iş hacmi, görev mahalli, görevin önem ve güçlüğü, personelin sınıfı,
kadro unvanı, derecesi ve atama biçimi gibi kriterlere
göre yapılacak ek ödemelerin farklı miktarları ve ödemeye ilişkin usul ve
esasları tespite, yetkilidir.
Ek ödemelerde 657
sayılı kanunun aylıklara ilişkin hükümleri uygulanır.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi mi okutalım, konuşacak mısınız Sayın Hacaloğlu?
Buyurun efendim.
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinize saygılarımı
sunuyorum.
Bir kamu
idaresinde çalışan ve çalışmakta olan değerli bürokrat arkadaşlarımızın özlük
haklarına ilişkin bir düzenleme üzerinde bir değişiklik önergesi sunduk. Onun
hakkında bazı bilgiler vermek istiyorum.
Tabiatıyla burada
getirmiş olduğumuz düşünceler ve yaptığımız önerge hiçbir şekilde, çok değerli
uzman arkadaşlarımızın hak ettikleri ücret, özlük hakları konusunda farklı
düşünce içinde olduğumuzdan kaynaklanmıyor. Ama kamu yönetiminin bütünü içinde
belli ilkeler, belli kriterler vardır. Yani herhangi
bir kurulan yeni bir organizasyonda çalışmakta olan kamu hizmetlerine siz çok
farklı bakıp, idarenin diğer bölümlerine o imkânları sağlamazsanız Anayasa’nın
eşitlik ilkesini ihlal edersiniz.
Eğer siz,
gerçekten çok özgün, çok özverili bugüne kadar çalışma yapmış, katkı sağlamış,
sağlayacak olan Genel Sekreterlik personeline bence belki de hak edecekleri ama
Türkiye’nin koşulları içinde başka birimlerde çalışan arkadaşlardan
esirgediğimiz ücretleri, gerek ikramiye veya gerekse diğer destek ödemeler
şeklinde yasalaştırırsanız bunun altından kalkamazsınız.
Bakınız, bugün,
biraz evvel, kredi kartlarına ilişkin 850 bin insanımızın dertlerini çözmeye
yönelik, bunalım içinde olan kişilere yönelik bir yasa geçirdik. Bugün,
çiftçiler gerçekten çökmüş vaziyette. Esnaf kepenk açamıyor ve burada
getirilmiş olan öneri ile yani tasarı çerçevesi içinde en yüksek devlet memuru
maaşı yani sizlerin aldığı maaş, milletvekillerinin aldığı maaşın 2 katı ve
vergisiz olarak yani kemiksiz.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Önergemiz var çıkaracağız.
ALGAN HACALOĞLU
(Devamla) – O zaman çıkarılıyorsa eğer bu madde, Sayın Başkan, tümüyle
çıkarılıyorsa ben sözümü burada kesiyorum. Öyle midir?
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – 6’ncı fıkrayı tamamen çıkarıyoruz.
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Önerge var, çıkarıyoruz.
ALGAN HACALOĞLU
(Devamla) – Peki.
Ben çıkarılmasını
önermiyorum burada. Bizim getirdiğimiz, esasında bir anlamlı boyutta, vergisini
vermesi kaydıyla 2 katı olarak belirlenmiş olan bu ikramiyeyi belli düzeye
çekmekti. O anlayış içinde bir önerge sunduk. Kaldırılmasını, tümüyle
sıfırlanmasını önermedik.
Takdirlerinize
sunuyorum. Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Hacaloğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
412 sıra sayılı Yasa Tasarısı'nın 13. maddesinin 6 nolu
fıkrasının sonunda geçen “yukarıda belirlenen esaslar dahilinde
yapılacak ödemeler gelir vergisine tabi tutulamaz” ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz çünkü bir sonraki önergede zaten bu
madde tamamen çıkıyor.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 412 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 13’üncü maddesinin
son fıkrasında geçen “Yukarıda belirtilen esaslar dâhilinde yapılacak ödemeler
Gelir Vergisine tabi tutulmaz…” Şimdi, deniliyor ki: “Efendim, bu maddeyi
tümüyle çıkaracağız.” Bu bir oyuncak meselesi geldi. Yani, bakın, bu kredi
kartlarında da 1’inci maddede bir madde getirdiniz. Maddeyi getiriyorsunuz;
madde üzerinde gruplar konuşuyor, kişiler konuşuyor, sorular soruluyor, ondan
sonra da “Biz maddeyi çıkarıyoruz…” Yahu, arkadaşlar, bu Meclis oyuncak değil.
Eğer bu devleti yönetecek bir kapasiteniz yoksa lütfen -onurlu bir davranış
var- istifa edin. İstifa ederek… Yani, bilgi önemli bir unsurdur. Şimdi, böyle
yapacağınıza, bu maddeleri alın komisyona, komisyondan tekrar çıkarın, ondan
sonra gelsin Genel Kurula. Yani, böyle bir şey olur mu? Biz burada metni
inceliyoruz, bu kadar Meclisin zamanı gidiyor, ondan sonra, “Biz bunu
çıkaracağız…” Eh, maşallah! “Günaydın!” derler adama. Yani, böyle bir şey
olmaz. Bakın, hakikaten samimi bir tavsiyede bulunuyorum. Eğer bilginiz yoksa, birikiminiz yoksa, teklif ettiğiniz kanunları, Hükûmet olarak getirdiğiniz kanunları kavrayabilecek bir
aklıselimden yoksun iseniz yapmayın bu görevi kardeşim! Bu Meclis, yani, bu
saate kadar…
Şimdi arkadaşlar
kızıyorlar, “Niye çıkıp burada konuşuyorsunuz?” Şimdi, bakın arkadaşlar, öyle
bir kanun getiriyor ki, maddenin başı, 13’üncü maddenin başı: “Genel
Sekreterlik personeli, şu tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa
tabidir.” diyor, “tabidir” diyor. Hemen arkasındaki cümlede, “…657 sayılı Kanun
ve diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki hükümlerine bağlı
olmaksızın sözleşmeli personel çalıştırılabilir.” Yahu bunu getirseniz,
ilkokul tahsilini yapmış bir çocuğa söyleseniz böyle bir madde yazmaz
arkadaşlar. Birinci cümlesinde “tabidir”, ikinci cümlesinde “tabi değildir.”
diyor. Yahu arkadaşlar, yani hiç mi siz… Yani, şimdi, ben bu kanundan dolayı bu
Hükûmete niye güvenmiyorum biliyor musunuz?
Getirecek, kendisi gibi cahil cühelayı bu teşkilata dolduracak, Türkiye'nin
uluslararası düzeyde değerini bitirecek. Yani şimdi, bakın, ben Avrupa’ya zaman
zaman gidiyorum. Hakikaten orada bilgisayar
mühendisleri var, hukukçular var, avukatlar var, doktorlar var. Pırıl pırıl gençlerimiz yetişiyor. Bu gençlerimiz, aldığı çok
ileri düzeydeki o bilgi, birikim ve seviye itibarıyla getirilip de bu Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği kadrosuna yerleştirilirse tabii ki Türkiye için çok
parlak bir başarıya ulaşabilecek müzakereler yapabilir. Ama şimdi, burada,
arkadaşlar, belki AKP’li arkadaşlar bana kızıyorlar ama arkadaşlar bana
kızmayın. Şu Hükûmetinize kızın, deyin ki: “Kardeşim,
senin burada hükûmet etme gücün yoksa,
böyle kanun getirme.” Biz burada niye çene patlatıyoruz? Niye bunları müzakere
ediyoruz?
Bugün bakın o
kredi kartlarında bir maddeyi kaç dakika burada müzakere ettik, en azından iki
saat müzakere ettik. Şimdi bunu müzakere ediyoruz. E, ondan sonra biz bunu çıkaracağız.
İç Tüzük’te buna imkân var. Bunları anında müzakeresiz komisyon geri alır,
hemen çıkarır, geri getirir. O zaman, ne burada kimse çıkar konuşur ne sizin
canınız sıkılır ne bizim canımız sıkılır ne şey edilir.
Onun için, şimdi,
değerli arkadaşlarım, bakın, bu kanunla Genel Sekreterlikte çalışan elemanlara
çok büyük ücret ödemeleri yapılıyor. Bir de vergi muafiyeti getiriliyor. Yahu,
bugün Anayasa’mızın 73’üncü maddesine göre herkes gelirine göre kamu
giderlerine iştirak etmek zorundadır. Bu bir anayasal şeydir. Yani bunu da,
hâkim vergi verecek, milletvekili verecek, doktor verecek, Genel Sekreterlikte
çalışan personel gelir vergisini vermeyecek. Bunun bir mantığı var mı? Yok. Ha,
ücreti de zaten yüksek. Ayrıca da Bakana diyor ki: ”Sen kendi teşkilatlarında
çalışan insanlara evvela dört tane ikramiye vereceksin, bir de bunların içinde
çok başarılı olanlara da iki ikramiye daha ilave edeceksin.” Ya böyle bir şey
olmaz yani. Bakanın takdir hakkı, baldızını getirmiş orada çalıştırıyor,
damadını getirmiş orada çalıştırıyor. E, ona tabii ki takdir hakkını kullanarak
daha fazla ücret verecek. Arkadaşlar, ben bunları yani şey için demiyorum. Türkiye’de olan gerçek bu. Türkiye’de kamu hizmeti gören
birçok insanlarda görüyoruz ki…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Maalesef, herhangi bir kurumun başına gelen insanlar, oraya,
ülkenin sorunlarını çözecek, tarafsız, hakikaten bilgili, deneyimli personel
getireceğine kendi yandaşlarını getiriyorlar, “Bu da bizdendir” diyor
getiriyorlar. Zaten Türkiye bu duruma bunun için geldi, yoksa ki herkes
objektif davransaydı bu durum buraya gelmezdi.
Kriteri ne? Bütün
personele dört ikramiye vereceksiniz, Bakanın göreceği kişilere iki ikramiye
daha ilave edeceksiniz. Ayrıca devletin en yüksek kamu görevlisinin aldığı
maaşın yüzde 200 fazlası ödeme yapacaksın, ayrıca da gelir vergisi
vermeyeceksin. Yani devletin en fazla maaş alan kişisi… Bir ara
milletvekillerinin şeyi vardı, milletvekilleri en yüksek devlet memuru maaşının
üzerine maaş alır diyordu, kimisi Başbakanlık Müsteşarı dedi, kimisi
Genelkurmay Başkanlığı dedi, kimisi… Yani bunun ismini belirtin ya, yani bir
belirtin bunu, yani kimdir bu? Bunun takdirini birilerine bırakmayın. Bakın,
hani biz bir günlük, iki günlük veya bir yıllık devlet değiliz. En azından
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden beri yüz yıla yakın bir zaman geçmiş,
deneyimimiz var. Bu deneyimimizi kullanarak buraya bir rakam koyalım, bir ad
koyalım sayın milletvekilleri.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan, “Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nın 13 üncü maddesinin ikinci fıkrasının
üçüncü cümlesinin madde metninden çıkarılmasını, ikinci cümlesinin “Bu fıkranın
uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar ile söz konusu personele yapılacak diğer
ödemeler Bakanlar Kurulunca tespit edilir.” şeklinde, son cümlesinde yer alan
“Özlük hakları” ibaresinin “Mali ve Sosyal haklar” şeklinde değiştirilmesini ve
fıkranın sonuna “Bu personele yapılacak ödemeler, hiçbir şekilde
Başbakanlıktaki emsallerine yapılan ödemelerin toplamını geçemez.” cümlesinin
eklenmesini, altıncı fıkrası ile birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan
“Çözümleyici ile Programcı” ibaresi ve eki (1) sayılı Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği Sözleşme Ücret Cetvelinde yer alan “Çözümleyici, Programcı”
ibaresinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önerge kamu
personeli mali rejiminin dengelerinin korunması amacıyla hazırlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda madde 13’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 14’ün
başlığını okutuyorum:
Yurt dışı
teşkilatı
MADDE 14-
BAŞKAN – Madde
üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan, “Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı”nın 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi ve ikinci
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Nurettin Canikli |
Bekir Bozdağ |
Yılmaz Helvacıoğlu |
|
Giresun |
Yozgat |
Siirt |
|
Mehmet Çiçek |
|
Lutfi Elvan |
|
Yozgat |
|
Karaman |
“Genel
Sekreterlik, 13/12/1983 tarihli ve 189 sayılı Kamu
Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
hükümlerine göre yurt dışı teşkilatı kurabilir.”
“ (2) Genel
Sekreter yardımcılarından biri, Avrupa Birliği nezdinde Daimi Temsilci
Yardımcısı olarak atanabilir. Bu şekilde atananlara, Daimi Temsilci Yardımcısı
kadrosuna atananların mali ve sosyal haklarına ilişkin hükümleri aynı esas ve
usuller çerçevesinde uygulanır.”
TBM Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
412 sıra sayılı yasa tasarısının 14. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
saygılarımla arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, 15’inci madde olması lazım.
BAŞKAN – Peki.
Biraz önce
okutmuş olduğum Bekir Bozdağ ve arkadaşlarının
önergesine Sayın Komisyon katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yurt dışı
teşkilatı kurulmasında ve buralarda yapılacak görevlendirmelere ilişkin
düzenlemeler yapılmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge istikametinde madde 14’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 15’in
başlığını okutuyorum:
BEŞİNCİ BÖLÜM
Çeşitli ve Son
Hükümler
Hizmetlerin
gördürülmesi
MADDE 15-
BAŞKAN – Madde
üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
412 sıra nolu Avrupa Birliği Genel Sekreterliği
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 15’inci maddesinin Tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.
|
Algan Hacaloğlu |
Yaşar Ağyüz |
Metin Arifağaoğlu |
|
İstanbul |
Gaziantep |
Artvin |
|
Mehmet Ali
Susam |
Akif Ekici |
İlhan Kesici |
|
İzmir |
Gaziantep |
İstanbul |
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
412 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 15’inci maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını saygılarımla arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN –
Önergeleri aynı mahiyette olduğu için birlikte işleme alıyorum.
BAŞKAN – Komisyon
önergelere katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız
efendim?
ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) – Gerekçe okunsun efendim.
BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu ve arkadaşlarının önergesinin gerekçesini
okutuyorum:
Gerekçe:
İdarenin mevcut
teamül ve uygulamalar ile mevzuat çerçevesinde hangi alanlarda, ne tür
hizmetleri hangi yöntem ve yasalar çerçevesinde “hizmet satın alabileceği”
belirlenmiştir. Bu madde, tüm kurallar ve yetkiler aşılarak, “hizmet satın
alınmasına” keyfîlik ve kuralsızlık unsurunu getirebilecektir. Bu nedenle madde
tasarı metninden çıkarılmalıdır.
BAŞKAN – Sayın
Genç…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Konuşacağım efendim.
BAŞKAN – Buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu, 412 sıra sayılı Yasa
Tasarısı’nın, tabii, Hükûmet tasarısındaki 14’üncü
madde, Komisyon tasarısında da 15’inci madde aslında. Orada ben bir hata
etmişim. Bu hata Komisyondan kaynaklanıyor çünkü Komisyon doğru dürüst görev
yapmıyor. İç Tüzük’ün 35’inci maddesine göre, komisyonlar, kanun tasarı ve tekliflerini
aynen veya değiştirerek kabul etmek zorundalar, kendileri kanun teklif
edemezler. Burada, Komisyon, 2’nci maddeyi kendileri teklif etmişler;
haddinizde değil ki, yetkinizde de değil. Ama bir defa buraya getirildi. O
zaman Meclis Başkanlığı yapan Başkan Vekili arkadaş burada Komisyona da dedi
ki: “Bir daha böyle hatalar yapmayın.” Size o zaman ihtar da yapıldı ama
nedense, siz, İç Tüzük’ü hesaba katmadığınız için… Tabii, burada kendiniz de
madde ilave edince Komisyon metni ile Hükûmet
metnindeki maddeler değişti, dolayısıyla biz de tabii şey ederken… Alelacele
önerge hazırlıyoruz sayın milletvekilleri. Tabii, tek kişinin önerge
verebilmesi için kanunun müzakereye alınmaması lazım. Bu şartlar içinde, çok
zor şartlarda muhalefet görevimizi yapınca böyle ufak tefek hatalar oluyor.
“Genel
Sekreterlik kanunlarla belirlenen görevlerini yerine getirirken hizmet satın
alabilir.” deniyor. Çok muğlak, belirsiz… Hangi
hizmetleri satın alabilir? Genel Sekreterliğe 300 küsur, 330 tane personel
alıyorsunuz. Kamu görevlilerinin sahip olduğu en üst ücretleri ödüyorsunuz.
Peki, ondan sonra… İşte, tabii, Genel Sekreterliğin görevleri var. Bunların içinde en önemli görev tercümanlık görevleri. Bu
görevi yaparken… Yani, hangi hizmetler olduğunu burada saymamız lazım. Hangi
usullerle satın alacaksınız?
Türkiye’de,
arkadaşlar, yani çok şeyler biliyoruz. Ne kadar adam kayrıldığını, hak ve
hukukun bir taraflara itildiğini… İşte, geçen gün birisi bana geldi “Sizin,
Gaziantep’teki, işte, il başkanlığı seçime girmesin diye 120 milyon euro, on yılı ödemesiz, faizsiz bir kredi verilmiş.”
dediler.
MEHMET ERDOĞAN
(Gaziantep) – Yalan bu, yalan!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Yalan mı?
MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Evet.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Bana söyleyen Gaziantepli. Ama ben ispatlarsam…
MEHMET ERDOĞAN
(Gaziantep) – Kim söylüyor?
KAMER GENÇ
(Devamla) - Peki, bir dakika, ben ispatlarsam sen neye katlanırsın?
MEHMET ERDOĞAN
(Gaziantep) – Ama her söylentiyi kürsüye getirmek olmaz.
KAMER GENÇ
(Devamla) - Hayır, neye katlanırsın?
MEHMET ERDOĞAN
(Gaziantep) – Öyle her yalanı buraya getirmeyin.
KAMER GENÇ
(Devamla) - 120 milyon euro kredi aldığı ve onunla
fabrika kurduğu, ondan sonra on yılı ödemesiz, faizsiz verdiği.
MEHMET ERDOĞAN
(Gaziantep) – Ayıp ya!
KAMER GENÇ
(Devamla) - Şimdi ben size getireceğim onun belgesini.
MEHMET ERDOĞAN
(Gaziantep) – Kamer Bey, yanlış, yalan. Ayıp!
KAMER GENÇ
(Devamla) - Ben getireceğim. Ya getireceğim. Ne yalanı kardeşim, ne yalanı?
MEHMET ERDOĞAN
(Gaziantep) – İhtiyacı yok, yılların sanayicisi.
KAMER GENÇ
(Devamla) - Hayır, şimdi, uygulamalarınız bu yönde. Ya hiçbir şeye gitmeye
gerek yok, Tayyip Bey gitti, iki tane devlet bankasından 750 milyon dolar kredi
aldı damadının şirketine verdi mi, vermedi mi? İşte bu. Bu,
bu işte. Verdi mi, vermedi mi?
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Vermedi.
MEHMET ERDOĞAN
(Gaziantep) – Kamer Bey, sürekli buraya yalan taşımayın, bu kürsüyü hep
yalanlarla işgal ediyorsunuz.
KAMER GENÇ
(Devamla) - Hangi şartlarla verdi? Teminat yok.
MEHMET ERDOĞAN
(Gaziantep) – 360 trilyon peşin vermiş, risk almış.
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Yine o krediyi alan ATV ve Sabah gazetesinin Sosyal Güvenlik
Kurumuna açıklanan şeyine göre 1 trilyona yakın Sosyal Güvenliğe borcu var.
Hâlbuki ATV ile Sabah Grubu devletten büyük paralar alıyor; TRT’den alıyor, ondan
sonra reklam ücretlerinden alıyor. Niye bunların paralarını kesmiyorsunuz?
Çünkü kesmiyorsunuz, kendi yandaşlarınız olduğu için koruyorsunuz. Yani diyorum
ki, burada hizmet satın alırken, işte, bu Genel Sekreterlik gidecek kendi
yandaşlarına hiçbir kurala bağlı olmadan… Yani, onu buraya koymamız lazım. Şu
şartlarda hizmet satın alacak. İşte, Kamu İhale Kanunu’na göre mi alacak, ondan
sonra 1886 sayılı İhale Kanunu’na göre mi alacak veya neye göre alacak ve hangi
hizmetleri satın alacak? Yani, adam gidecek deniz kıyısında villa alıp orada
keyif çatacak, buna göre yapacak mı veyahut da gidecek lüks otellerde istediği
gibi eğlenecek, bunu yapacak mı? Yani, bu kendi görev alanına girecek hangi
hizmetleri satın alacak ve hangi usullerle satın alacak, kanuna koymak lazım. Kanun yapmanın tekniği bu. Kanunları sağlam yaparsınız,
ondan sonra da bürokrasiye suistimal yapma imkânını
bırakmazsınız. Kanunları sağlam yapmazsanız, onların takdir hakkını
bırakırsanız, bürokrata da keyfine geldiği şekilde suistimal
yapma hakkını veriyorsunuz. İşte bu Meclisin sorumluluğu, yapılan kanunlarda
bürokratı sorumlu duruma düşmeyecek şekilde…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Genç, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Devamla) - …genel, açık ve hiçbir surette takdire dayanacak noktalara
kapatacaksınız. Onun için, Genel Sekreterlik belirlenen görevleri yerine
getirmek için hizmet satın alabilir. Hangi usullerde satın alabilir; nasıl
satın alabilir; ne miktara kadar satın alabilir; devlette bunun ödeneği var
mıdır, yok mudur; bütçede bunun ödeneği var mıdır? İşte, Plan ve Bütçe
Komisyonundan bu kanunu geçirseydiniz bu kadar sorumsuz bir kanun metni
karşımıza çıkmazdı değerli milletvekilleri.
Tabii, Meclis
Başkanlığı, Başkanlık Divanı kendi görevini yapmıyor, komisyonları
denetlemiyor, komisyonlara kanun tasarı ve tekliflerini sevk ederken o kanunun
hangi komisyonun görev alanına girdiğini yapmıyor. Burada Meclis Başkanlığı bu
kadar vurdumduymazlık içinde olunca işte kanunlar böyle çıkıyor ortaya, acayip
bir kılıkla çıkıyor ortaya. Bu acayip kılığı da burada düzeltmek çok mümkün
olmuyor. İşte böyle! Kurumlar böyle yıpratılıyor.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul
edilmemiştir.
Madde 15’i
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
16’ncı maddenin
başlığını okutuyorum:
Kadrolar
MADDE 16-
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, bir açıklama talebiniz var; buyurun.
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Sayın Başkanım, kanun
tasarısının 15’inci maddesi ve bizim Komisyonumuzda 16’ncı madde olarak aynen
kabul ettiğimiz bu madde, aslında raporumuzda da ifade edildiği üzere ekli
liste ve cetvellerde değişiklik yapılarak kabul edilmiştir. Maddi bir hatayla
Komisyonun kabul ettiği metinde bu ifade yer almamıştır.
Bilgilerinize arz
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Gereken notlar alınmıştır.
Madde üzerinde
bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
“Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı”na ekli (2) sayılı listenin Yurtdışı Teşkilatına ilişkin bölümünün
aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Nurettin Canikli |
Bekir Bozdağ |
Mehmet Çiçek |
|
Giresun |
Yozgat |
Yozgat |
|
Lutfi Elvan |
İhsan Koca |
Yılmaz Helvacıoğlu |
|
Karaman |
Malatya |
Siirt |
İHDAS EDİLEN
KADROLAR
Serbest Tutulan
Sınıfı Unvanı Derecesi Kadro Kadro Toplam
Adedi Adedi
GİH Daimi Temsilci
Yardımcısı 1 1 - 1
GİH Avrupa Birliği
Müşaviri 1 6 - 6
Toplam 7
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Brüksel’de bulunan Daimi Temsilciliğimiz nezdinde (1) adet Daimi Temsilci
Yardımcısı atanmasında duyulacak kadro ihtiyacının giderilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda 16’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
17’nci maddenin
başlığını okutuyorum:
Değiştirilen
hükümler
MADDE 17-
BAŞKAN – Sayın
Komisyon, bir düzeltme talebiniz var; buyurun.
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 17’nci maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde yer
alan “ibareleri” ifadesinin “ibaresi”, (c) bendinde yer alan “fıkrasının”
ibaresinin “kısmının”, “bendinin” ibaresinin “bölümünün”, “alt bendine”
ibaresinin “bendine” şeklinde düzeltilmesi gerekmektedir.
Bilgilerinize arz
ediyorum.
BAŞKAN – Gerekli
notlar alınmıştır. Teşekkür ediyorum.
Madde 17’yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 18’in
başlığını okutuyorum:
Yürürlükten
kaldırılan hükümler
MADDE 18-
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 1’in
başlığını okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1-
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GEÇİCİ MADDE 2-
BAŞKAN - Geçici
madde 2’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
GEÇİCİ MADDE 3-
BAŞKAN – Geçici
madde 3 üzerinde bir adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
“Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı”nın Geçici 3’üncü maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendindeki “
|
Nurettin Canikli |
Bekir Bozdağ |
Lutfi Elvan |
|
Giresun |
Yozgat |
Karaman |
|
Yılmaz Helvacıoğlu |
|
İhsan Koca |
|
Siirt |
|
Malatya |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Kamudaki yetişmiş
insan gücünün değerlendirilmesi amacıyla hazırlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 3’ü
kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 19’un
başlığını okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 19.-
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 20’nin
başlığını okutuyorum:
Yürütme
MADDE 20.-
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının
görüşmeleri böylece nihayete ermiştir.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için üç
dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 412 sıra sayılı Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:
Kullanılan oy sayısı : 237
Kabul :
235
Ret :
2 (x)
Böylece tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Milletimiz için hayırlar getirmesini temenni
ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Sayıştay Birinci Başkanlığı ve Sayıştay üyeliklerine
seçim yapmak ve kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 25
Haziran 2009 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum, sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza
hayırlı geceler diliyorum.
Kapanma Saati: 23.41
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.