Normal nuri 2 8 2009-11-03T12:52:00Z 2009-11-03T12:52:00Z 1 66828 380921 TBMM 3174 893 446856 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

 

DÖNEM: 23                                                    CİLT: 47                                              YASAMA YILI: 3

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

109’uncu Birleşim

24 Haziran 2009 Çarşamba

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

 IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- İstanbul Milletvekili Halide İncekara’nın, kamuoyunda yankı yaratan şiddet olaylarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Denizli Milletvekili Mehmet Salih Erdoğan’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarında verimliliği artırmak için İç Tüzük’ten kaynaklanan sorunların giderilmesi gerektiğine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın, 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkmenistan Meclisi Dış İlişkiler Komisyonunun davetine icabet edecek olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Parlamento heyetini oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca isimleri bildirilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/849)

2.- Dilekçe Komisyonu Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu süre içerisinde de komisyon çalışmalarını sürdürmesine ilişkin tezkeresi (3/850)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 19 milletvekilinin, Denizli’nin ekonomik ve sosyal sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/414)

2.- Antalya Milletvekili Tunca Toskay ve 21 milletvekilinin, ekonomik krizin etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/415)

3.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer ve 20 milletvekilinin, genetiği değiştirilmiş organizmalar konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/416)

 

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/713) (S. Sayısı: 397)

3.- Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın; Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 4 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın; Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 13 Milletvekilinin; Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/718, 2/307, 2/392, 2/406, 2/416, 2/424) (S. Sayısı: 411)

4.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/716) (S. Sayısı: 412)

VII.- OYLAMALAR

1.- Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve tekliflerinin oylaması

2.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, ikinci konutların turizme kazandırılmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/7715)

2.- İzmir Milletvekili Abdurrezzak Erten’in, kruvaziyer turizmin geliştirilmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/7791)

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta restore edilen vakıf eserlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/8115)

4.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, TRT’ye alınan bazı personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/8116)

5.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, TRT’nin hizmet aldığı bir haber ajansına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/8117)

6.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, çocukların katıldığı bir şarkı yarışması programına ve medyada çocuk istismarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/8118)

7.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, çocukların katıldığı bir şarkı yarışması programına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın cevabı (7/8177)

8.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, Diyarbakır’da yapılan aile konulu bir toplantıya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın cevabı (7/8181)

9.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, yurtların afetlere hazırlık durumlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın cevabı (7/8202)

10.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, yangın çıkan bir yurdun yöneticilerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın cevabı (7/8203)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak üç oturum yaptı.

Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün, 732’nci Türk Dil Bayramı’na,

Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan, Balıkesir ilinin ulaşım ve bazı sorunlarına,

Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu, belediyelerin içinde bulunduğu sıkıntılara,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Suudi Arabistan Şûra Meclisi Başkanı Dr. Abdullah bin Muhammed bin İbrahim Al-Alsheikh ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Manisa Milletvekili Mustafa Enöz ve 23 milletvekilinin, toplum içerisinde artan şiddet olaylarının (10/411),

Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 23 milletvekilinin, TOKİ tarafından üretilen konutlardaki sorunların (10/412),

Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 24 milletvekilinin, ziraat mühendisliği mesleğinin sorunlarının (10/413),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü bünyesinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin 5 Eylül 2009 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL Harekâtı’na iştirak etmesine izin verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi,

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 409, 384, 394 ve 397 sıra sayılı kanun tasarılarının bu kısmın 2, 3, 4 ve 5’inci sıralarına, “Gelen Kâğıtlar” listesinde yayınlanan ve bastırılarak dağıtılan 411, 412 ve 410 sıra sayılı kanun tasarılarının ise 48 saat geçmeden bu kısmın 6, 7 ve 8’inci sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun, 23 Haziran 2009 Salı günkü (bugün) birleşiminde 394 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 24 Haziran 2009 Çarşamba günkü birleşiminde 412 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 25 Haziran 2009 Perşembe günkü birleşiminde ise 410 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine; 410 ve 412 sıra sayılı kanun tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekli cetvellerdeki şekliyle olmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi,

Yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

2’nci sırasına alınan, Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet Komisyonları Raporları (1/717) (S. Sayısı: 409) görüşmelerini müteakip,

3’üncü sırasına alınan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/688, 1/703, 1/684, 1/696) (S. Sayısı: 384) görüşmelerini müteakip,

4’üncü sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İslam Konferansı Örgütüne Bağlı İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar ve Eğitim Merkezi (SESRIC) Arasında Ankara/Oran Diplomatik Sitede Arsa Tahsisine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/705) (S. Sayısı: 394) görüşmelerini müteakip, yapılan açık oylamadan sonra,

Kabul edildi.

24 Haziran 2009 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 22.59’da son verildi.

 

 

Nevzat PAKDİL

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Yaşar TÜZÜN

 

Fatma SALMAN KOTAN

 

Bilecik

 

Ağrı

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Yusuf COŞKUN

 

 

 

Bingöl

 

 

 

Kâtip Üye

 

No.: 127

II.- GELEN KÂĞITLAR

24 Haziran 2009 Çarşamba

Tasarı

1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Arasında Arama ve Kurtarma Hizmetlerinin Koordinasyonuna Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/723) (İçişleri; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.6.2009)

Teklif

1.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın; Elektrik Piyasası Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/480) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.6.2009)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 19 Milletvekilinin, Denizli’nin ekonomik ve sosyal sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/414) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.06.2009 )

2.- Antalya Milletvekili Tunca Toskay ve 21 Milletvekilinin, ekonomik krizin etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/415) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.06.2009)

3.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer ve 20 Milletvekilinin, genetiği değiştirilmiş organizmalar konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/416) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.06.2009)

24 Haziran 2009 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 109’uncu Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, kamuoyunda yankı yaratan şiddet olayları hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Halide İncekara’ya aittir.

Sayın İncekara, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Halide İncekara’nın, kamuoyunda yankı yaratan şiddet olaylarına ilişkin gündem dışı konuşması

HALİDE İNCEKARA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; gündem dışı konuşma olarak aldığım konu, aslında hepimizin ve sokağın son derece gündeminde olan bir konu ama ben bugün konuya, sizlerin de iş birliğiyle bir mutabakat zemininde farklı yerden bakmak istiyorum.

Son on yıllar, belki yüz yıl, dünyayı ve ülkemizi en tehdit eden şiddet olaylarının hâl değiştirerek, alet değiştirerek, sayı değiştirerek her gün gündemimizde olması, maalesef, hepimizi üzmekte. Özellikle de cinayetlerin genç yaşlarda, aile içinde olması ayrı bir vahamet unsuru.

Eskiden, hatırlar mısınız annelerimiz, babalarımız bizleri yetiştirirken “Yavrum, yabancıdan bir şey alma, yabancılarla konuşma.” der ve genellikle tehlike sınırlarını tanımadığımız insanların çerçevesinde tutarlardı ama günümüzde işlenen cinayetlerin, katliamların anneden, babadan, evlattan anneye, babaya; anneden, babadan evlada, komşuluk ilişkilerini…

Toplumun temel taşı dediğimiz ve özellikle ülkemizde en temel unsur olarak aldığımız aile içinde şiddetin bu kadar ayyuka çıkması, insanların gözlerini kan bürümesi, sanırım hepimizin ilgi alanında. Ama ben bugün polisiye ya da adli olarak bakmayacağım şiddete. Ülkemde şiddetin bir sağlık sorunu olarak ele alınmamasını biraz dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Dünya Sağlık Örgütü, artık, şiddeti sağlık meselelerinin başında getirmektedir. Hem şiddetin başlangıcında kişisel davranış olarak algıladığımızda hem sonuçlarını irdelediğimizde, şiddet, bir sağlık konusudur ama maalesef ülkemde henüz kamu otoritesi, kamu otoriteleri, Sağlık Bakanlığındaki arkadaşlar şiddeti sağlığın bir konusu almaktan uzak durmaktalar. Bu kürsüye çıkmadan önce Bakanlıktaki arkadaşları da aradım. Toplumsal ruh sağlığını koruyucu önlemle ilgili yapılmış bir çalışmaları olup olmadığını sorduğumda maalesef, istediğim sonucu alamadığımı söylemek isterim.

“Eyvah” demeden önce alınacak çok tedbir var. Oturup burada hep birlikte polis istatistiklerini, adli vakaları, katillerin yakalanıp yakalanmadığını kendi aramızda konuşup durabiliriz ama bu, sonucu hiç değiştirmez.

Defalarca kere başka arkadaşlar da söylediler, biz de söyledik; bu Mecliste -sporda şiddet, kadına karşı şiddet, çocukta şiddet- çok ciddi çalışmalar yapıldı. Eğer bu araştırma komisyonlarının raporlarının sonuçları, önerileri kamuyu yönetenler tarafından ciddiye alınıp birkaç maddesi hayata geçirilseydi her gün yeniden yeniden aynı konuları konuşmak zorunda kalmazdık.

Şimdi birkaç tane akademisyen arkadaşın, ben, düşüncelerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bahçeşehir Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Nilüfer Narlı, şiddetin rakamsal olarak artmasa da boyutlarının değiştiğini, dehşetin büyüdüğünü söylüyor. “Adana’daki kızın ulaşabileceği bir destek olsa sonuç farklı olurdu.” diyor. “Sosyal hizmet uzmanlarının devreye girmesi birçok şiddet olayını engelleyebilirdi.” diyor.

Dokuz Eylül Üniversitesinden Doktor Halis Ulaş, “Suç oranlarındaki artışı salt bireyin psikolojisiyle açıklamanın çok tehlikeli olduğunu, şiddetin bir problem çözme yöntemi olarak sunulması, hukukun gerektiği gibi işlememesi insanların kendi hukuklarını oluşturma eğilimlerini doğuruyor.” diyor.

Diğer yandan Bahçeşehir Üniversitesinde Yılmaz Esmer’in yaptığı otuz dört ilde 1.715 denekle “Radikalizm ve Aşırıcılık” araştırmasında “Dünyada değer sistemleri bir sarsıntı geçiriyor.” diyor. Fakat Türkiye’deki sorun çok daha derin. Demografik, kültürel ve ekonomik, politik değişimleri son yirmi yılda çok hızlı bir şekilde yaşadık. Şiddetin yaygınlaşmasında kanıksanmasında medyadaki rol modellerin de etkisi büyük.

Benim buradan önerim şudur ki: Başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere, en az bir domuz gribi kadar, en az bir kuş gribi kadar, en az bir kızamık aşısı kadar bu şiddet vakalarının bir sağlık sorunu olarak ele alınması, çocukların sıfır yaş grubundan itibaren sağlık kontrollerinin takip edilmesi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İncekara, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

HALİDE İNCEKARA (Devamla) - Bu arada, yaşanan cinayet vakalarında, bazılarının, bir kere psikologla karşı karşıya geldiği ama hekimlerin bu ilaçların kullanılıp kullanılmadığı sürecini takip etmediği… Hollanda bu problemi çözdü, İngiltere bu problemi çözdü; psikologlarına ve doktorlarına hastalarının ilaçlarını kullanıp kullanmadığıyla ilgili bir sorumluluk verdi.

Bu arada, “Her şeyin başı eğitim.” dediğimiz yerde, eğitim araçlarımızın değiştiğini, artık yayın organlarımızın en önemli eğitim araçlarından birisi olduğunu unutmamamız gerekir.

Kültür Bakanlığının, kültür arşivi olmanın dışında, kültürü yaşatmak gibi bir misyon üstlenmesi gerektiğini; Sağlık Bakanlığı, Kültür Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığının çocuklarımızı ve toplumu tehdit eden bu şiddet olgusu karşısında bir iş birliğiyle olağanüstü bir eylem planına geçmesini, hepimizin bunu mutabakatla yapmamızı çok rica ediyorum.

Bu arada, polisiye kayıtlarda, işlenen cinayetlerin ve vakaların analizlerinin yapılabilmesi ve istatistiklerinin çıkarılabilmesi için, orada müracaat edilen ve vaka karakola intikal ettiğinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İncekara, son cümlelerinizi alayım.

Buyurun.

HALİDE İNCEKARA (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum.

Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür etme imkânı size vermiştim ama kullanmadınız. Teşekkür cümlenizi alacaktım. Neyse, ben sizin namınıza teşekkür edeyim Genel Kurula.

HALİDE İNCEKARA (İstanbul) – Peki, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Gündem dışı ikinci söz, İç Tüzük ve Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarının verimliliği hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Mehmet Salih Erdoğan’a aittir.

Sayın Erdoğan, buyurun efendim.

2.- Denizli Milletvekili Mehmet Salih Erdoğan’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarında verimliliği artırmak için İç Tüzük’ten kaynaklanan sorunların giderilmesi gerektiğine ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İç Tüzük ve Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarında verimlilikle ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hepimiz şunun farkındayız ki toplumsal ve ekonomik gelişmeyle hedeflenen amaç, insanlara daha iyi yaşam sunmak, bu amaçla daha iyi eğitim vermek, daha güzel ve sağlıklı bir çevrede yaşamlarını sürdürmelerini sağlamaktır. Yani ekonomik gelişmenin ve verimlilik artışının nihai hedefi insanların yaşam kalitesini yükseltmektir. Gerçekten de verimlilik günümüzde kalkınmanın, kalkınmış ülke ya da toplum olmanın en şaşmaz ölçütlerinden biri kabul edilmektedir. Çağdaş dünyanın ekonomik ve sosyal sorunlarını çözümleyecek anahtar kavramlardan biri hâline gelmiştir verimlilik.

Verimliliği artıran faktörleri bir iki cümleyle özetlersek: Birincisi, bilimsel ve teknolojik gelişmeler. Bilimsel ve teknolojik gelişmeler verimliliği doğrudan etkileyen faktörlerin başında gelmektedir. Bilimsel ve teknolojik gelişmelere ayak uydurabildiğimiz sürece verimlilik artışında geri kalmaktan kurtulabiliriz.

İkincisi, verimliliği artıran diğer en önemli faktör, eğitilmiş insan gücüdür. İyi eğitilmiş insan gücü verimliliği doğrudan etkileyen bir faktördür.

Sayın milletvekilleri, verimliliği sadece ekonomik işletmelerde ekonomik bir olay gibi görmemek gerekir. Verimlilik, kamu kurum ve kuruluşlarımızın da hizmet üretiminde üzerinde durması gereken bir konudur. Dolayısıyla verimlilik, hem özel sektörün hem de kamunun, tabii, özellikle de, Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarında da üzerinde durulması ve düşünülmesi gereken konuların başında gelmektedir. Yasama süreci ile verimlilik arasında da önemli bir ilişki bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi Meclis çalışmaları iki faaliyetten oluşmaktadır. Birincisi, Meclise sunulan kanun teklif ve tasarılarının görüşülerek yasalaştırılması, ikincisi, denetim faaliyetleri. Denetim faaliyetleri yazılı ve sözlü sorular, soru önergesi, genel görüşme, gensoru, Meclis araştırması ve Meclis soruşturması önergeleri olarak sayılabilir. Bu çerçeve açısından baktığımızda 22’nci ve 23’üncü Dönemde daha önceki dönemlere göre Meclisimizin performansının daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz.

Meclise sunulan kanun tasarı ve tekliflerinin yasalaşma oranları ile yazılı ve sözlü sorular ve bunlara verilen cevaplar ve araştırma önergelerini mukayese ettiğimizde, örneğin, kanun tasarı ve tekliflerine baktığımızda, 22’nci Dönemde 259 teklif ve tasarı yasalaşmış, 19’uncu Dönemde 350 yasa çıkarılmış, 20’nci Dönemde 369, 21’inci Dönemde 470, 22’nci Dönemde ise 914 kanun teklif ve tasarısı yasalaştırılmıştır. 23’üncü dönemde ise, yani bugüne kadarki geçen sürede 225 kanun bu Mecliste görüşülerek yasalaştırılmıştır, yasalaşmıştır.

Yazılı sorulara baktığımızda, 19’uncu Dönemde 6.619, 20’nci Dönemde 4.729, 21’inci Dönemde 6.697, 22’nci Dönemde 14.385 ve 23’üncü Dönemde de bugüne kadar 4.416 yazılı soru önergesi cevaplandırılmıştır.

Sözlü sorularda da değerli milletvekilleri, benzer bir artış ve cevaplama söz konusudur. Söz gelimi 19’uncu Dönemde 98 sözlü soruya cevap verilirken, 22’nci Dönemde 981 ve 23’üncü Dönemde de 779 sözlü soru önergesi cevaplandırılmıştır.

Değerli milletvekilleri, bu oranlara baktığımızda Meclisimizin tabiri caizse hiç durmadan çalıştığını görmekteyiz. Tabii, Meclisimiz çalışmalarını İç Tüzük hükümlerine göre yürütmektedir değerli milletvekilleri.

İç Tüzük konusunda da birtakım değişiklikler ve gelişmeler olmuştur. İç Tüzük’ümüz 1973 yılında yürürlüğe girmiş…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Erdoğan, konuşmanızı tamamlayınız.

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Devamla) - …aradan geçen otuz altı yıl içerisinde de İç Tüzük maddeleri üzerinde 155 değişiklik yapılmıştır. Bu değişiklikler İç Tüzük’ümüzün sistematiğini bozmuş, mevcut bazı hükümler uygulanmaz hale gelirken İç Tüzük’te dayanağı bulanmayan bazı uygulamalar teamülle yürütülür hale gelmiştir. Bu nedenle Meclisimizde bir komisyon, uzlaşma komisyonu oluşmuş. Bu uzlaşma komisyonu hazırlamış olduğu İç Tüzük Tasarısı’nı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunmuştur. Temennimiz yeni İç Tüzük’ümüzün en kısa sürede çıkarılması ve Meclis çalışmalarımızdaki performansın artması ve bu yüce Meclisten bugüne kadar olduğu gibi iyi kanunların, güzel hizmetlerin halka sunulmasını gerçekleştirmek olmalıdır.

Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla tekrar selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı üçüncü söz Dünya Mülteciler Günü münasebetiyle söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’a aittir.

Sayın Kışanak, buyurun. (DTP sıralarından alkışlar)

3.- Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın, 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dört gün önce, yani 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’ydü. Anneler Günü, Babalar Günü gibi kutlanacak bir gün değil Mülteciler Günü. İnsanların kendi vatanlarında kimliklerinden, düşüncelerinden ötürü esenlik içinde yaşama imkânları kalmadığından yaşamları pahasına yollara düştükleri, en yakın yerde vatanlarındaki şartlar düzelinceye kadar barınmak, yaşamak, kalmak zorunda oldukları bir dönem mültecilik. Zorunlu göçün dramatik hâllerinden biri. İnsanlık bu sorunu en kapsamlı biçimiyle İkinci Dünya Savaşı yıllarında yaşadı ve 1951 Cenevre Sözleşmesi’yle bu soruna çözüm bulunmaya çalışıldı. 1951 öncesinde gelişen olaylarla kendini sınırlayan Cenevre Sözleşmesi, yerinden edilme sorununun devam etmesi nedeniyle 1967 Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Protokol’le revize edilmek zorunda kalındı. İnsan haklarına ilişkin her uluslararası belge yerinden edilmiş insanların haklarını geliştirmeyi, hükûmetlerin bu alandaki sorumluluklarını geliştirmeyi öngörür. Özellikle Avrupa Birliği ülkelerinin bu alandaki çalışmaları, geliştirilen yeni hukuki araçlar ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin uygulamaları gelişmeleri desteklemektedir. Bu, insanlık adına umut vericidir.

Mültecilerin tanınması ve sorunlarına çözüm bulunmasına ilişkin Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği dünyanın çeşitli ülkelerinde faaliyet yürütmektedir. Türkiye de Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğiyle iş birliği hâlinde çalışmaktadır.

Türkiye’nin zorunlu göç mağdurlarına karşı sorumluluklarına gelince… Türkiye, gerek Cenevre Sözleşmesi’ni gerekse de 1967 protokolünü ilk imzalayan ülkelerden biridir. Ne var ki bu imzalar coğrafi sınır getirilerek atılmıştır.

Türkiye, yalnızca Avrupa Konseyi ülkelerinden gelen başvurulara mülteci statüsü tanımaktadır. Bu sınırlama dönemin iktidarının kaygılarından kaynaklanmıştır ancak bu kaygıların bugün de devam ettiği görülmektedir.

Türkiye etrafının bir şiddet sarmalıyla çevrili olduğu, ekonomisinin zorlanacağı, komşu ülkelerle ilişkilerinin olumsuz etkileneceği gerekçesiyle coğrafi sınırlama yaklaşımından vazgeçmemektedir.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Türkiye Ofisinin kayıtlarına göre Türkiye’de 18 bin mülteci bulunmaktadır. Yaklaşık 18 milyon nüfusu olan komşumuz Suriye’de ise 1 milyon 100 bin mülteci bulunmaktadır.

Mülteciler ve göçmenler için komitenin 2009 yılı raporunda Türkiye dünyanın en kötü devletleri arasında sayılmıştır. Türkiye, Avrupa Konseyi ülkelerinden gelen mültecileri kabul edeceğini beyan etmiştir ancak bu konuda da ikircikli davranmaktadır. Örneğin, Çeçenistan uluslararası mevzuatta Avrupa sınırları içerisindedir. Bu nedenle de Çeçenistan’dan gelen kişilere mülteci statüsü verilmesi gerekir. Oysa, ülkemiz, Türkiye’ye gelen Çeçenlere hukuki anlamda ne olduğu belli olmayan bir misafir tanımlamasıyla geçici ikametgâh izni vermiştir. Çeçenler ülkemizde hiçbir sağlık ve sosyal güvenceye sahip değildirler, bazı derneklerin ve belediyelerin insafına terk edilmişlerdir; can güvenlikleri de yoktur, zaman zaman faili meçhul cinayetlere kurban gittiklerini de görmekteyiz.

Türkiye’nin en dramatik yaşadığı mülteci sorunlarından biri de İran’dan Türkiye’ye gelen Kürt göçmenlerdir. Amerika’nın Irak’ı işgal ettiği yıllarda Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Irak Ofisi üçüncü ülkelere mülteci göndermeyi durdurmuştur. Bu nedenle, İran rejim muhaliflerinden oluşan Kürt mülteciler Irak veya İran üzerinden çeşitli yollarda Türkiye’ye gelmiştir.

Türkiye, 7 Kasım 2003 tarihinde İçişleri, Dışişleri Bakanlarının ve Mülteciler Yüksek Komiserliğinin temsilcilerinin katıldığı bir toplantı düzenlemiş; bu toplantıda 2003 yılına kadar Türkiye’ye gelenlere iyi niyet kapsamında ikametgâh izni verileceğine dair bir karar alınmıştır. Ancak, bu karar doğrultusunda, kimi kaynaklara göre 1.210 Kürt mültecinin iyi niyet göstergesi olarak Van, Hakkâri, Şırnak, Ankara valiliklerinde ikamet izni aldıklarını görüyoruz. Ne yazık ki bu ikamet izni aslında zorunlu bir hapishaneye dönüşmüştür. Türkiye, bu kişilere çalışma izni vermemiş, barınma imkânı sağlamamış, sosyal yardım yapmamış, sağlık güvencesi tanımamış, üçüncü ülkelere de gitmesine izin vermemiştir. Süreç içerisinde, bu kişiler, açlık ve yoksulluk içerisinde ya kendi imkânlarıyla başka ülkelere kaçmanın yollarını aramış, kaçarken de yollarda vurulmuş, yaşamlarını yitirmişlerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kışanak.

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkan.

Bugün, ülkemizde bu 1.210 İranlı Kürt mülteciden geriye kaç kişinin kaldığını ve diğerlerinin hangi ülkelere gittiğini ve şu anda hayatta olup olmadıklarını dahi bilmiyoruz.

Mültecilerin, sığınmacıların, zorunlu göç mağdurlarının durumlarına ilişkin açık, anlaşılır, uygulanabilir, kapsayıcı ve evrensel değerlerle uyumlu yasal düzenlemeler yapılması bir zorunluluktur. Sığınma talebinde bulunan kişilerin insanlık onuruna yakışır muamele görmelerinin temel koşullarından biri anlayacakları dilde hizmet alabilmeleridir. Bu insanlara Türkiye’deki hakları konusunda bilgi verilmelidir.

Avrupa Birliği uyum süreciyle Türkiye’de sığınma prosedürü de tartışmaya açılmıştır. Ulusal Program’ın 37’nci faslı, yani adalet, özgürlük ve güvenlik faslı mültecilerin durumunu da içermektedir fakat ülkemizde, uygulamada süregeldiği gibi adalet ve özgürlük güvenliğe feda edilmiştir. Türkiye, 2003’ten 2004 Aralık ayına kadar devam eden süreç sonrasında, iltica ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkan.

…göç alanındaki Avrupa Birliği müktesebatının üstlenilmesine ilişkin Türkiye Ulusal Eylem Planı’nı hazırlamıştır. Birçok sıkıntıyı, kaygıyı ve yapılması gerekenleri ortaya koyan bu eylem planı, beş yıl sonra söylemden ibaret kalmıştır. Bugün, aradan geçen beş yıla rağmen bu konuda tek bir adım atıldığını dahi görmüyoruz. Şu anda Türkiye’de kaç mülteci var, kaç sığınmacı var, hangi koşullarda, nerede barınıyorlar, bu konuda bile sağlıklı bilgi mevcut değildir. Bu bir insanlık sorunudur. Türkiye'nin de bu konudaki sorumluluklarını üstlenmesi ve insanca bir yaşama katkı sunması gerekiyor.

Hepinize teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kışanak.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkmenistan Meclisi Dış İlişkiler Komisyonunun davetine icabet edecek olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Parlamento heyetini oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca isimleri bildirilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/849)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkmenistan Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu’nun vaki davetine istinaden, Türkiye Büyük Millet Meclisi parlamento heyetinin Türkmenistan’a resmi bir ziyarette bulunması Genel Kurul’un 09 Haziran 2009 tarih ve 101 sayılı birleşiminde kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi hakkında 3620 Sayılı Kanunun 2. Maddesi uyarınca heyeti oluşturmak üzere siyasi parti gruplarının bildirmiş olduğu isimler Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                                                                   Köksal Toptan

                                                                                                       Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                        Başkanı

Ahmet Deniz Bölükbaşı     Ankara

Hasan Murat Mercan         Eskişehir

Canan Arıtman                   İzmir

Mehmet Ceylan                  Karabük

Mehmet Şahin Malatya

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 19 milletvekilinin, Denizli’nin ekonomik ve sosyal sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/414)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Denizli İli ekonomik ve sosyal sorunları giderek artmaya devam etmektedir. Ekonomik ve sosyal açıdan gelişmiş olan bu ilimizin AKP iktidarı döneminde içine düştüğü sıkıntıların tespiti ile çözüm yollarının bulunması için Anayasa’nın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 104 ve 105. Maddeleri gereği Meclis Araştırması açılmasına müsaadelerinizi arz ederim.

1) Emin Haluk Ayhan       (Denizli)

2) Mehmet Şandır             (Mersin)

3) Hasan Özdemir             (Gaziantep)

4) Necati Özensoy             (Bursa)

5) Cumali Durmuş            (Kocaeli)

6) Hasan Çalış                   (Karaman)

7) İsmet Büyükataman      (Bursa)

8) Recai Birgün                 (İzmir)

9) Mithat Melen                (İstanbul)

10) Ahmet Duran Bulut    (Balıkesir)

11) Erkan Akçay               (Manisa)

12) Behiç Çelik                 (Mersin)

13) Osman Durmuş          (Kırıkkale)

14) Recep Taner                (Aydın)

15) Ahmet Orhan              (Manisa)

16) Kemalettin Nalcı         (Tekirdağ)

17) Beytullah Asil             (Eskişehir)

18) Hüseyin Yıldız            (Antalya)

19) Osman Ertuğrul          (Aksaray)

20) Mümin İnan                (Niğde)

Gerekçe:

Denizli ili ekonomik ve sosyal alanda ulaşmış olduğu gelişmişlik düzeyi için gerekli kaynakları kendisi sağlayan bir ilimizdir. İhracatın artırılması, istihdamın artırılması, üretim düzeyinin artırılması, tarımsal üretimin geliştirilmesi ve artırılması konularında önemli mesafeler kaydeden Denizli ilimiz son yıllarda ekonomik ve sosyal açıdan çok önemli problemlerle karşı karşıya kalmaya başlamıştır.

Son yıllarda AKP'nin iktidara gelmesi ile birlikte Denizli ilimizde ekonomik ve sosyal açıdan büyük problemler oluşmaya ve yaşanmaya başlamıştır.

- Kayıtlı istihdam düzeyi 2008 Nisan ayından 2009 Mart ayına kadar yaklaşık yüzde 20 azalarak, 162 binlerden 130 binlere düşmüştür.

- Kırsal kesime geri göç başlamıştır.

- İhracat her ay yüzde 30'lar düzeyinde azalmaktadır.

- Üretim azalmaktadır.

- Esnaf kredi bulamamakta ve borcunu ödeyememektedir.

- Çiftçiler borçlarını ödeyememektedir.

- Kirada oturanlar kiralarını ödeyemez hâle gelmiştir.

- Tekstil sektörü, mermer sektörü önemli darboğaz yaşamaktadır.

- Denizli’de vatandaşlar vergilerini ödeyemez hâle gelmiştir.

- Genel bütçe vergi gelirlerinde tahsilat/tahakkuk oranı 2009 Nisan ayı itibarıyla yüzde 36’lara düşmüş ve sondan 14. il olmuştur. Merkezi Yönetim Bütçesinde ise bu oran yüzde 34’lere kadar düşmüştür.

- Denizli’de vergi tahsilatı harcamaların gerisinde kalmıştır.

- Hacizler artmaktadır.

- Kadın ve genç işsizler giderek artmaktadır. Hemen hemen her evde bir işsiz bulunmaktadır.

- Toplam krediler içinde tekstil sektörünün kullandığı pay giderek azalmaktadır.

- Denizli’de yatırım teşvik belgesi sayısı 2004 yılında yüzde 18, 2005 yılında yüzde 27, 2006 yılında yüzde 7, 2007 yılında yüzde 6, 2008 yılında ise yüzde 41 azalmıştır.

- Denizli’de teşvikli yatırım 2008 yılında yüzde 57 azalmıştır.

- Denizli ili, takibe uğrayan kredilerde liderliğe oynamaktadır.

- Aileler çocuklarının yeterli derecede eğitimini sağlayacak geliri temin edememektedir.

- DİR belgesi kapsamında ihracat taahhüdü azalmaktadır.

- 2008 yılında Denizli ilinde ödenen vergiler 2007 yılına göre %6 oranında azalmıştır.

- AKP iktidarı döneminde özellikle tekstil sektöründe iş kaybı çok büyük olmuştur.

- AKP Hükûmetinin uyguladığı teşvik yasası Denizli'nin başına bela olmuştur. Sanayi işletmeleri Denizli ilinin komşusu olan illere taşınmaya başlamıştır.

- Çiftçiler üretim yapamaz hâle gelmiştir.

- Çiftçiler ürünlerinin değerini alamamaktadır.

- Sanayide enerji kullanımı azalmaktadır.

- İnşaat sektörü çökmüş vaziyettedir.

Yukarıda ifade edilen nedenlerle Denizli ilinin ekonomik ve sosyal alanda son yıllarda ortaya çıkan büyük problemlerinin araştırılması ve problemlerin çözümüne yönelik önlemlerin geliştirilmesi gerekmektedir.

2.- Antalya Milletvekili Tunca Toskay ve 21 milletvekilinin, ekonomik krizin etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/415)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bugün; yetersiz sermaye birikiminin dışında, makroekonomik istikrarı sağlamaktaki güçlükler, yüksek vergiler, sermayenin ve temel sınai girdilerin yüksek maliyetleri, teknolojik gelişmelere ayak uydurma konusundaki zorluklar, yenilik ve yeni teknoloji üretmede yetersizlik Türk sanayiinin rekabet gücünü olumsuz olarak etkileyen unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır

Özellikle son iki yıldır; gerek dünya, gerekse Türkiye ekonomisinde yaşanan olumsuz gelişmeler, hükümetin çözüme yönelik tedbirleri geciktirmesi nedeni ile üreten ve tüketen kesimlerde, uygulanan ekonomi politikalarına yönelik eleştiriler gittikçe artmaya başlamıştır.

Ek'te sunduğumuz gerekçelerden dolayı; yaşanmakta olan ekonomik krize karşı hükümet tarafından açıklanan tedbirlerin, reel sektörümüze ve ekonomik hayata etkilerini ve çözüm önerilerinin araştırılarak tespiti amacıyla, Anayasamızın 98, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri gereğince Araştırma Komisyonu kurulmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Tunca Toskay                   (Antalya)

2) Oktay Vural                      (İzmir)

3) Mehmet Şandır                 (Mersin)

4) Münir Kutluata                 (Sakarya)

5) Emin Haluk Ayhan           (Denizli)

6) Ahmet Kenan Tanrıkulu   (İzmir)

7) Ertuğrul Kumcuoğlu         (Aydın)

8) Mithat Melen                    (İstanbul)

9) Hüseyin Yıldız                  (Antalya)

10) Behiç Çelik                     (Mersin)

11) Yılmaz Tankut                (Adana)

12) Zeki Ertugay                   (Erzurum)

13) Gürcan Dağdaş               (Kars)

14) Akif Akkuş                     (Mersin)

15) Ahmet Bukan                  (Çankırı)

16) Kadir Ural                       (Mersin)

17) Ali Uzunırmak                (Aydın)

18) Muharrem Varlı              (Adana)

19) Hakan Coşkun                (Osmaniye)

20) Recep Taner                    (Aydın)

21) Mümin İnan                    (Niğde)

22) Mehmet Akif Paksoy      (Kahramanmaraş)

Gerekçe:

İktidarın; 2008 sonbaharından bu yana, etkilerinin şiddetlenerek arttığı ekonomik krizi görmezlik ve duymazlıktan gelmesi, bugün krizin etkilerinin daha çok hissedilmesine neden olmaktadır.

Kriz gerçeğini Şubat 2009'da kabul ederek, günümüze kadar sürekli tedbir paketi açıklamaya mecbur kalan iktidar, bu paketlerin sağlayacağı faydayı ve kapsama alanı öngörüsünü yeterince yapamamıştır.

Açıklanan tedbirler eğer amaca yönelik olsaydı, bugün ihracat ve ithalat rakamlarında yaşanan sert düşüşler, işsizlik oranlarındaki tarihî yükselişler, kapanan işyeri ve ödenemeyen çek, senet ve kredi sayısındaki artışlar ve vergi gelirlerindeki düşüşler meydana gelmezdi.

Ülkemiz; IMF'in 2009 yılı büyüme tahminlerine göre; 181 ülke arasında 165'inci sırada yer almaktadır.

ILO rakamlarına göre 2008 yılında dünyadaki işsizlik oranı yüzde 5,9 iken, ülkemizde bu rakam Şubat 2009'da yüzde 16,1 seviyesine ulaşmıştır.

İhracat rakamlarımız Nisan 2008'e göre yüzde 33,3 azalmıştır. İthalatımızdaki düşüş oranı ise yüzde 43,5 gerçekleşmiştir.

Sanayi üretimi ve imalat sanayinde kapasite kullanım oranları 2009 yılına düşüşle başlamıştır. Sanayi üretimi Nisan 2009'da yüzde 18,5 ve imalat sanayinde kapasite kullanım oranı ise Nisan 2009'da yüzde 14,9 düşmüştür.

Hal böyleyken Sayın Başbakan tarafından 4 Haziran 2009'da açıklanan, çok gecikmiş, finansal endişeleri içinde barındıran tedbir paketinin de, kısa dönemde ülkemizin ekonomik sorunlarına çare olamayacağı belli olmuş ve ekonomi çevrelerince açıkça dile getirilmeye başlamıştır.

Devasa işsizlik rakamlarına sahip ülkemizin, şu an için çözümlenmesi gereken öncelikli sorunu işsizlik, orta ve uzun vadeye yayılmıştır. Peki şu an için işsiz kalan vatandaşlarımıza çözüm olarak ne sunulmaktadır?

Açıklanan son pakette yer alan teşvik sistemi ise mevcut zor durumda olan işletmelerimize çare olmayacağı gibi, geri kalmış bazı illerimiz, gelişmiş illerimizle aynı oranda değerlendirilmiştir. Tamamen teorik olarak masa başında tasarlanan bu teşvik sisteminin, şu anki sıkıntıları giderecek yönü bulunmamaktadır.

Haziran 2008 tarihinden önceki iki yıl içerisinde borcundan dolayı takibe düşmüş firmalarımızın Kredi Garanti Fonu'ndan yararlanamaması, iktidarın mali dengesi bozulmuş ve borç içindeki firmalarımıza bakış açısını gözler önüne sermektedir.

Diğer yandan büyüklüğü 4 milyar TL olarak adlandırılan paketin bütçe sınırlarını zorlayarak ciddi açıklara neden olabileceği yine iktidar tarafından itiraf edilmekte ancak bu sıkıntının çözümü sunulmamaktadır.

Yine geçtiğimiz günlerde Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı'nın büyüme oranlarındaki düşüşün, tahmin ettiklerinden daha fazla olacağını itiraf etmesi, önümüzdeki günlerin ekonomik yönden sancılı geçeceğinin göstergesi olmuştur.

İktidar tarafından son olarak açıklanan 'Teşvik Paketi'nin, '2001 yılı rakamlarıyla tasarlanması ve bu durumun da önümüzdeki yılın rakamlarıyla düzeltileceğinin ifade edilmesi, açıklanan paketin ne kadar güvenilir ve sağlıklı olacağı yönünde kaygılar uyandırmaktadır.

Yukarıda saydığımız tüm bu olumsuzlukları bir an önce önleyebilmek için, krizin gerçek anlamda etkilerini tespit ederek, alınması gereken gerçek tedbirlerin tespit edilmesi ve bir an önce uygulamaya geçirilebilmesi için Anayasamızın 98, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri gereğince Araştırma Komisyonu kurulmasını saygılarımızla arz ederiz.

3.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer ve 20 milletvekilinin, genetiği değiştirilmiş organizmalar konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/416)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gerekçesini arz ettiğimiz “Türkiye’deki ve Dünya’daki Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar’ın Analizi, Uygulamaları ve Alınacak Tedbirlerin Tespit Edilmesi” amacıyla Anayasanın 98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 102 ve 105. Maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz. 08.06.2009

1) Vahap Seçer                      (Mersin)

2) Atila Emek                        (Antalya)

3) Ali Rıza Öztürk                 (Mersin)

4) Şevket Köse                      (Adıyaman)

5) Ergün Aydoğan                 (Balıkesir)

6) Tansel Barış                      (Kırklareli)

7) Akif Ekici                          (Gaziantep)

8) Turgut Dibek                     (Kırklareli)

9) Nesrin Baytok                   (Ankara)

10) Gökhan Durgun              (Hatay)

11) Abdulaziz Yazar              (Hatay)

12) Sacid Yıldız                     (İstanbul)

13) Tekin Bingöl                   (Ankara)

14) İsa Gök                           (Mersin)

15) Tayfur Süner                   (Antalya)

16) Ali Rıza Ertemür             (Denizli)

17) Mehmet Ali Özpolat        (İstanbul)

18) Ramazan Kerim Özkan   (Burdur)

19) Ahmet Küçük                  (Çanakkale)

20) Mevlüt Coşkuner            (Isparta)

21) Ali Koçal                         (Zonguldak)

Gerekçe:

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar ya da kısaca GDO'lu ürünler;

Genetik müdahale yöntemiyle genetik yapısına herhangi bir canlıdan alınan gen veya genlerin aktarılması ile elde edilen yeni organizmalardır.

1996 yılından bu yana dünyada üretilen ve ticareti yaygınlaşan tarımsal ürünlerin en önemlileri Soya, Mısır, Pamuk ve Kanoladır. Dünyada üretilen Soya'nın %53'ü; Mısır'ın %30'u; Pamuk'un %12'si; Kanola'nın %5'i GDO'dur. GDO'lu bitkilerin üretimini yapan ülkeler başta ABD olmak üzere Arjantin, Kanada, Brezilya, Çin, Hindistan, Romanya, İspanya gibi toplam 25'dir. GDO'lu ürünlerin henüz üretimini yapmayan ancak bu ürünlerin ithal edildiği içinde ülkemizin de olduğu birçok ülke bulunmaktadır.

Amacı GDO'lu ürünlerin sağlıklı ve güvenli ticaretinin yapılmasına katkıda bulunmak olan BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi'nin bir parçası olan Cartagene protokolü 2003 yılında yürürlüğe girmiş olup, içerisinde Türkiye'nin de olduğu 187 ülke protokole taraf olmuştur.

Ancak ABD, Kanada, Arjantin, Avustralya gibi GDO'lu ürünlerin ihracatında söz sahibi ülkeler, kendi ulusal yasalarının bu protokolün içeriğini aynen kapsadığı gerekçesiyle protokolü imzalamamışlardır.

Ülkemizde üretimine ve ithalatına yönelik bir yasal düzenleme bulunmayan GDO'lu ürünlerin yılda binlerce ton ülkemize ithalat yoluyla girdiği bir gerçektir.

Bazı bilim çevreleri GDO'lu tarım ürünlerinden elde edilen gıdaların insanda ve hayvanlarda pek çok hastalığın önemli etkenlerinden biri olduğunu ileri sürmeleri kamuoyunun bu konudaki endişesini arttırmaktadır.

Ayrıca GDO'ların Biyogüvenlik ve Biyoçeşitlilik sorunlarını beraberinde getirebileceği gibi çevre sorunları da yaratabileceği düşüncesi yaygındır.

Ülkemizde ve dünyada GDO oldukça tartışmalı bir teknolojidir. GDO'nun etkilerinin somut olarak tespit edilebilmesi için uzun bir zamana ihtiyaç olduğu bilim çevreleri tarafından söylenmektedir.

Geçtiğimiz günlerde bakanlar kurulunda imzaya açılan ve içeriğinde GDO'lu ürünlerin üretilmesini ve ithalatını düzenleyecek olan “Biyogüvenlik Yasa Tasarısı” yakın bir zamanda ilgili komisyonlara ve daha sonra da Genel Kurul gündemine gelecektir. Böyle önemli bir konunun hem meclis genel kurulunda hem de kamuoyunda çok tartışılacağı görülmektedir.

Böyle önemli bir konu ile ilgili yasal düzenlemenin yapılacağı bir dönemde;

GDO'ların dünyada ve ülkemizde üretimi, ticareti ve tüketimi ile ilgili detaylı bir araştırma ivedilikle yapılmalıdır. Böyle bir araştırmanın yapılacak yasal düzenlemeye önemli katkılar sağlayacağı kesindir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Dilekçe Komisyonu Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

A) Tezkereler (Devam)

2.- Dilekçe Komisyonu Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu süre içerisinde de komisyon çalışmalarını sürdürmesine ilişkin tezkeresi (3/850)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Dilekçe Komisyonu, Anayasanın “Dilekçe Hakkı” başlıklı 74’üncü maddesi ve 3701 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanunun ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün ilgili hükümleri gereğince, başvuru sahiplerine süresi içerisinde cevap verebilmek amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin tatilde bulunduğu süre içerisinde de Dilekçe Komisyonunun çalışmalarının devam etmesi için çalışma izni talebinde bulunulmasına karar vermiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 25’inci maddesi uyarınca gereğini takdirlerinize arz ederim.

                                                                                                                     Alev Dedegil

                                                                                                                         İstanbul

                                                                                                         Dilekçe Komisyonu Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1'nci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/713) (S. Sayısı: 397)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın; Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 4 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın; Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 13 Milletvekilinin; Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın; Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 4 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın; Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 13 Milletvekilinin; Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/718, 2/307, 2/392, 2/406, 2/416, 2/424) (S. Sayısı: 411) (x)

BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 411 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına Samsun Milletvekili Ahmet Yeni, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Yılmaz Tankut.

İlk söz AK PARTİ Grubu adına Ahmet Yeni’ye aittir.

Sayın Yeni, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 411 sıra sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle huzurlarınızdayım. Sözlerime başlamadan önce Türkiye Büyük Millet Meclisimizi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclisimiz bu ay sonuna kadar yoğun bir mesaiyle çalışma kararı almıştır. Alınan bu karar doğrultusunda da her hafta birkaç kanun tasarısını görüşerek tamamlamaktayız ancak herkes için aciliyet arz eden, ülkemiz ve vatandaşlarımız için gerekli olan, hepimiz için faydalı olacak yasaların, bir an önce vakit geçirilmeden çıkarılması, uygulamaya sokulması gerekmektedir. Ancak, şunu ifade etmeliyim ki bu süre içinde getirdiğimiz yasal düzenlemeler, tüm vatandaşlarımızla birlikte bütün piyasalarımızın, ekonomimizin biraz daha canlanmasına, özellikle önümüzdeki yaz döneminde turizmin, ticaretin daha da gelişmesine, yatırımların daha da hızlanmasına yönelik çalışmalarımız olmuştur. Aynı zamanda, insanımızın gelir seviyesini, alım gücünü artırmaya yönelik, üretici ve tüketicilerimizin hepsinin haklarını koruduğumuz kanuni düzenlemeler olmuştur. Bu çalışmalarımızda, bizlerle beraber muhalefet ve tüm parti sözcülerimizin yapıcı desteğine, yasalarımızın bir an önce çıkması için gösterdikleri özveriye teşekkür ediyorum.

                        

(x) 411 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Milletvekillerimizin verdikleri teklif ve öneriler, yaptığımız bu çalışmalara önemli ölçüde katkı sağlamıştır. Kanunların ülke meseleleri ve gerçek ihtiyaçlarımıza cevap verecek şekilde hazırlanmasına vesile olmaktadır. Biz, milletimiz için, ülkemiz için getirilen her türlü öneriye açık bir partiyiz. Bu yapılanların tüm milletimize mal olduğunu, her kazanılan zamanın ülkemiz lehine işlediğini bilmekteyiz. Bu amaçla, ülkemiz ve insanımızın yararına olan yapıcı çalışmaları hızlandırmakta zaman kaybettiren, yararı olmayan her türlü müdahaleye de takılmadan devam etmekteyiz. AK PARTİ Grubu olarak bütün gayretimizle, daha önceden olduğu gibi yine milletimizin, memleketimizin faydasına olacak yasaları çıkarmakta, her gün yeni bir yasayı uygulamaya sokarak çözümler getirmekteyiz. Hükûmetimizce getirilen yasa tasarıları, bizlerin ortaya koyduğu bu çalışmalar, ülkemizin gerçek gündemini ele aldığı faydalı çalışmalar olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Parlamentoda bu dönem yani 23’üncü Dönem başladığından bugüne kadar 225 adet kanun tasarısı ve teklifini görüşmüş bulunmaktayız. Bu çalışmamız azımsanmayacak kadar önemlidir, çünkü çıkardığımız her yasal düzenleme ekonomiden sanayimize, eğitimimizden güvenliğimize kadar her alanda bizlere, milletimize katkı ve kazanç sağlayan çalışmalardır. Aynı zamanda, yapılması gereken bu yasal düzenlemeler, bizleri milletimizin nazarında huzurlu ve mutlu kılmakta, görevimizi yerine getirmemiz anlamında da vicdani rahatlığı bize sağlamaktadır.

Bugün görüştüğümüz bu yasa ile yine, öncelikle mali ve finans piyasalarımızda etkisini ve tesirlerini gördüğümüz bir sorunu, tüm üretici ve tüketici kesimlerimizle birlikte herkesi yakinen ilgilendiren bir düzenlemeyi getirmiş bulunmaktayız. Yasama dönemi tamamlanmadan kalan bu süre içinde, genel anlamda ülkemiz ve ekonomimiz açısından katkılarını göreceğimiz, tüm vatandaşlarımızın lehine olacak birtakım fırsat veya imkânlar getiren, karşılıklı hak ve sorumlulukları ortaya koyan kanuni bir düzenlemeyi çıkarmaktayız.

Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu’nda düzenleme getiren beş maddelik bu düzenleyici tasarı, yıllardır birikerek gelen, çığ topu gibi büyümüş bir borç yığınını çözüme kavuşturmakta, karşılıklı olarak yapıcı yaklaşım ve yaptırımları getirmektedir. Bizler günümüzün yasal ihtiyaçlarını karşılamak, karşılıklı hak ve alacakları, sorumlulukları hukuki zeminde netleştirmek için bu düzenlemeyi yapmaktayız. Memleketimizin, insanlarımızın geçmişte yaşadıklarını tekrar yaşamaması için doğru işlerle, düzenli istemlerle ülkemizin ilerlemesini istemekteyiz. Hiçbir kişiyi, hiçbir vatandaşımızı zora sokmak istemiyoruz. Yaşanan küresel mali krizle birlikte oluşan ekonomik daralmaları da göz önüne alarak herkese, tüm çevrelere makul yaklaşımlarla çözümler üretmekteyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaptığımız bu düzenlemeyle bankalarımızın işleyişinde önemli bir faktör olan kredi sistemimizi bundan böyle daha sağlıklı bir zemine oturtmaktayız. Bir taraftan da kredi taleplerine cevap veren bu kuruluşlarımıza daha güçlü ve daha güvenli bir ortam hazırlamaktayız. Artık dünyanın her yerinde mali, ticari ve sanayi piyasalarımızın tamamında yerleşmiş olan bu devasa para hareketinin yaşandığı ekonomik döngüyü daha sağlam temeller üzerinde işletmek, akılcı ve makul bir anlayışla, sisteme dâhil olanları da bir kısım mali yükümlülüklerle birlikte sistemli bir işleyişe getirmekteyiz.

Artık, kredi kullananlar, tüm bireyler, tüketicilerimizin hepsi, bankalarımızın finansman kaynaklarımızın başında geldiğini, ekonomimizin bel kemiği olduklarını bilmekteyiz. Yasalarımızın hazırlanmasında, tüketicilerle birlikte bankalarımızın da haklarını, ticari taleplerini göz ardı etmeden düzenleyemeyeceğimizi ifade ediyoruz. Bu kurumlar, hepimizin yararlandığı, imkânlarından ve fırsatlarından istifade ettiğimiz ticari kuruluşlarımızdır. Bankalarımızın ve finans kuruluşlarımızın sıkıntıya girmeleri, iflas etmeleri demek, sahip olduğumuz diğer piyasalarımızın da, ticaretimizin de yavaşlaması ve iflas etmesi demektir. Bu konuda hassas dengeleri korumalıyız. Bunun için, finans kuruluşlarımızı, bankalarımızı, bu kuruluşların sunduğu hizmetleri, bu hizmetlerden istifade edenleri de, ticari anlamda kazanç sağlayıcı makul talepleri de, yasal hakları da birlikte ele alarak yorumlamamız gerekmektedir. Hizmetlerden yararlanmanın bir bedelinin olduğunu, bunun da hepimize belirli ölçüde kazançları olduğunu bilmeliyiz. Bu açıdan da baktığımızda, bankacılığımızın güçlenmesi herkesçe kabul edilir bir makul taleptir. Bankacılık sektörünü yakinen takip eden birisi olarak, özellikle devlet bankalarımızın son zamanlarda ekonomimize, KOBİ’lerimize, iş yerlerine ve tüm bireylere ne denli katkı sağladıklarını, finansman imkânları sunduklarını yakinen görmekteyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis KİT Komisyonumuzda yaklaşık olarak yedi yıldır kamu bankaları alt komisyon başkanlığını sürdürmekteyim. Özellikle kamu bankalarımızdan Ziraat Bankamız ve Halk Bankamızın yaptığı çalışmaları yakinen takip etmekteyim. Komisyon üyesi milletvekillerimizle birlikte hem alt komisyonda hem de üst komisyonda denetim faaliyetlerimizi sürdürmekteyiz. Özel bankaların, kamu bankalarımızın köylere kadar giderek kredi çalışmalarında bulunduklarını görmekteyiz. En ücra köşelere kadar verilen bu hizmet doğrultusunda banka kartları ve kredi kartlarının da artırılması doğrultusunda taleplerini ifade etmektedirler. Tabii ki bu artışta, düşürülen faiz oranlarının, uzun vadeli kredi kullanım olanaklarının getirilmesinin, cazip kredi imkânlarının sunulmasının da büyük etken olduğunu bilmekteyiz. Örneğin, 2002 öncesi kredilerinin yüzde 80’ini kanuni takibe intikal ettiren bir kamu bankası olan Halk Bankamız, AK PARTİ İktidarı döneminde yaptığı çalışmalarla sektörün öncü kuruluşu hâline gelmiştir. 2007 yılında 40,2 milyar TL olan aktifini 2008 yılında 51,1 milyar TL’ye yükseltmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; muhakkak ki bankalarımız kredi arzında bulunacaktır, ticari işleyişlerini, kârlılıklarını artırmaya yönelik çalışmalar yapacaklardır. Bu anlamda kredi sunumlarıyla birlikte banka kartlarını çoğaltacaklardır. Muhalefetin “Ekmek peynir gibi kredi kartı dağıtılıyor.” tenkitleri yerinde değildir. Kredi kartlarının artışındaki bu işleyiş ortaya çıkan talebe yönelik olarak yapılmıştır.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Kart aidatını söyle!

AHMET YENİ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; büyüyen bu bankalarımızın reel sektöre verdiği destek, ekonomimizde iş ve istihdam alanlarımıza aktardığı kredi imkânları ülkemizin kalkınması için büyük önem arz etmektedir. Tüm dinamiklerimizi birlikte ele alarak çözmek zorundayız. Bizler bunun gibi her konuda yaptığımız tüm yasal çalışmalarımızı, Türkiye ekonomisinin bütün aktörleriyle, sivil kuruluşlarımızla, mali ve ticari tüm faktörleriyle birlikte ele alarak ortaya koymakta ve bu şekilde çözmekteyiz. Bunları dayatmacı, zorlaştırıcı anlayışla değil, karşılıklı anlaşmacı, kolaylaştırıcı, uygulanır icraatlarla başarmaktayız. Her çalışmada olduğu gibi burada da bütün kesimlerle, sosyal ve ticari gruplarla, tüketicilerle birlikte konuşarak farklı farklı alternatifleri de getirerek çözümler üretmekteyiz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Tüketicilerin haberi yok!

AHMET YENİ (Devamla) - Geçtiğimiz süre bir kısım çevrelerce devamlı olarak kasıtlı ve haksız olarak eleştirilen Hükûmetimiz ve bizler her gün, her alanda ortaya koyduğumuz gerçekçi yaklaşımlarla, attığımız emin adımlarla ilerlemekte, vatandaşlarımızın taleplerine çare olmaktayız.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Aman ne gerçek!

AHMET YENİ (Devamla) - Piyasalarımızın ve işleyen tüm sistemlerimizin moral ve motivasyon kazanması için elimizden gelen tüm talepleri ve tedbirleri almaktayız. Realist uygulamaların yapılabilmesi, koruyucu tedbirlerin zamanında alınması için mücadele vermekteyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bunlara karşılık tüm bireylerimizden de, bu arenada bulunan herkesten de yapıcı ve yaklaşımcı adımlar atmasını beklemekteyiz. Banka kartları ve kredi kartları konusunda yaptığımız bu yasal düzenlemeyle bankalarımızla kredi kartı kullanıcıları arasındaki bağı sağlıklı olarak sürdürmek, hak ve sorumlulukları net olarak belirlemek, biriken borçların da makul bir şekliyle ödenmesini sağlamak amacındayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; banka kredi kartları günlük alışverişlerden tüm ticari faaliyetlere kadar yapılan her ticari işlemin kayıt dışı kalmaması yönünden, buradan da direkt olarak vergi gelirlerimize yansıması açısından önemini bir kat daha artırmış bulunmaktadır. Kredi kartları esasen bir nakit kullanım aracıdır. Geleceğe yönelik, ancak zamanı geldiğinde borcu ödenmesi gereken bir harcama aracıdır.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Asgari ödemeyi ne yapacağız o zaman?

AHMET YENİ (Devamla) – Kredi kartlarının amacının dışında kullanılması, borç ödeme aracı veya borcu öteleme aracı olarak kullanılması gelecekte daha büyük sorunlarla karşılaşmasına sebebiyet vermektedir.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayenizde, sayenizde!

AHMET YENİ (Devamla) – Bu şekilde kullanımın çok daha pahalı bir bedelle ödeneceğini herkes bilmektedir.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Para yok, cepte para yok!

AHMET YENİ (Devamla) – Bu, dünyanın her yerinde bu şekildedir. İşte, bu nedenlerle, kredi kartlarını daha rasyonel olarak, esas amacına uygun şekilde kullanarak bunlardan istifade etmenin yollarını bilmeliyiz.

Tabii ki, bu kullanım getirdiği sorumluluklarımızı da yükümlülüklerimizi de artırmaktadır. İşte, yapılan bu düzenlemeyle, daha net olarak kredi kartı kullanım bedeli, asgari ödeme tutarı, temerrüde düşmüş kredi borçlarının yapılandırılması gibi düzenlemeler yapmaktayız.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Asgari ödeme o zaman niye çıkmadı?

AHMET YENİ (Devamla) – Düzenlemeye göre, bundan böyle kredi kartı veren kuruluşlar yıllık aidat almayacaktır. Bunu biraz evvel verdiğimiz bir önergeyle devre dışı bıraktık.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Yasada var mı yok mu, tasarıda var mı yok mu?

AHMET YENİ (Devamla) – Yasaya konulan bu konuyu Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu olarak çıkarıyoruz, umarım ki bu teklifimize muhalefet de imza koyar ve bu şekilde bunu çıkarmış oluruz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Tasarıda var mı yok mu? Tasarıda var, o zaman aklın neredeydi!

AHMET YENİ (Devamla) – Bankalar, bu düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten önce kredi kartı almış bulunan kart hamillerine yıllık kredi kartı kullanım bedeli veya bu bedelinin bir defada mı, yoksa taksit hâlinde mi tahsil edileceğine ilişkin bilgiler verecekti. Biz bu düzenlemeyi şimdi kaldırdık, bankalar eskiden olduğu gibi çalışmalarını sürdürmüş olacaklar.

Kart hamili kartını iptal etmek istediği takdirde, bilgilendirme tarihinden itibaren otuz gün içinde, ilgili kartı çıkaran kuruluşa olan borcunun tamamını doksan gün içinde ödemek şartıyla kredi kartını iptal etme hakkına sahip olacaktır.

Asgari ödeme tutarına ilişkin getirilen düzenleme ise: BDDK, Hazine Müsteşarlığı ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının olumlu görüşü alınarak asgari ödeme tutarını yüzde 30’a kadar artırmaya ya da yüzde 10’a kadar azaltmaya yetkilidir.

Diğer bir önemli nokta ise temerrüde düşmüş kredi kartı borçlarına ödeme imkânının getirilmiş olmasıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 31 Mayıs 2009 tarihi itibarıyla ödeme ihtarı çekilmiş, icra takibi başlatılmış ya da banka tarafından takip olunan krediler grubunda sınıflandırılmış olan kredi kartları borçları için yeni bir yapılandırmaya ödeme imkânı getirilmektedir.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Takip olunmayanlar ne olacak?

AHMET YENİ (Devamla) – Borçluların birikmiş olan bu borçlarını ödeyebilmeleri için tekrar yeni oranlarla hesaplanmış bir ödeme planı sunulmaktadır. Bu durumdaki kart hamilleri, yeniden yapılandırmaya ilişkin kanunun yayınlanmasından itibaren altmış gün içinde bankalara ya da bankaların avukatlarına veya varlık yönetim şirketlerine, bunların temsilcilerine başvurmaları hâlinde, tasarıda belirtilen esaslar doğrultusunda, bu imkânlardan istifade edeceklerdir. Kredi kartı borcunun temerrüde düştüğü tarihteki anapara ve faiz tutarına 31 Mayıs 2009 tarihine kadar geçen sürede makul bir artış uygulanarak ödemeye esas borç tutarı hesaplanmış olacaktır. Uygulanacak artış oranı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından bankaların üç aya kadar vadeli mevduata uyguladıkları faiz oranlarının ağırlıklı ortalaması esas alınacaktır. Ödemeye esas borcun müracaat tarihinden itibaren otuz gün içinde ödenmesi durumunda herhangi bir ilave faiz hesaplanması yapılmayacaktır.

Kredi kartı hamilinin borcunu taksitle ödemeyi tercih etmesi hâlinde, ödemeye esas borç tutarı altı ay vade için 1,04, on iki aylık vade için 1,08, yirmi dört ay vade için 1,18, otuz altı aylık vade için 1,26 katsayısıyla çarpılarak ödenecek toplam borç hesaplanmış olacaktır. Çıkan miktar ay sayısına bölünerek aylık taksitler hâlinde ödenmiş olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, borçlu olan bu insanlarımıza çıkış yolunu açmakta, bu imkânlardan yararlanmalarına imkân ve fırsat vermekteyiz. Burada belirlenen oranlar, tüketici kredi faiz oranlarına mümkün olduğu kadar yakın tutulmuştur. Borçluların yeniden ödeme sıkıntısına girmelerinin engellenmesi hedeflenmiştir. Borçluların ödeme planını imzalaması hâlinde, borç icra takibine konu olmuş ise takip dava masraf ve harçlarının tamamı, kanuni vekâlet ücretlerinin ise belli bir oranı borçlu tarafından ödenecektir.

Yaptığımız bu düzenleme, öncelikle kredi kartlarının daha rasyonel olarak, amacına uygun bir şekilde kullanılmasına, kredi kartlarının anapara ve faiz borçlarının yeniden yapılandırılmasıyla, giderek artan takipteki kredi kartı sorununun çözümüne katkı sağlayacaktır.

Yapılan bu düzenlemenin kendi çerçevesi dışında muhakkak başka getirileri de olacaktır. Bu sistemi işletmek zorundayız. Diğer ekonomik mekanizmalarımız da bu sorundan ciddi anlamda etkilenmektedir. Bankacılık sektörü bunların başında gelmektedir. Bu yapılandırma, bankacılık sektörümüzün gelecek yıllarda daha güçlü, daha verimli bir şekilde işleyişine aracı olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarıyı ele alırken, sorunun bir tarafında bulunan, yasayla önemli ölçüde ilişkisi olan ve yaşanan bu duruma rağmen kredi faaliyetlerini daha da geliştirerek ilerleyen bankacılık sektörümüze de değinmek istiyorum. Bugün itibarıyla dünyada ve ülkemizde yaşanan gelişmelerle Türk bankacılığının eskiye kıyaslanamayacak kadar ne denli güçlendiğini, krizler karşısındaki işleyişlerine nasıl devam ettiklerini hep birlikte görmekteyiz. Bu gelişmelerde iktidarımızın payının ne kadar büyük olduğunu herkes takdir etmektedir. Mali piyasalarda, borsa ve para piyasalarımızda dengeleri nasıl koruduğumuzu, krizler ve riskler karşısında nasıl tedbirli olduğumuzu hep birlikte müşahede etmekteyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünya finans sisteminde yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen, Türk bankacılığı geçtiğimiz altı buçuk yıllık zaman içinde sürekli olarak büyümeye devam etmiştir. Türk bankacılık sektörünün, geçtiğimiz 2008 yılında 733 milyar TL’lik bir aktifle gayrisafi yurt içi hasılasından aldığı pay yüzde 77 seviyelerine çıkmıştır. Bu süre içinde Türk bankacılık sektörümüzdeki aktif kalitesi önemli ölçüde iyileşmiştir. Geçmişe göre bankalarımızın öz kaynakları çok daha güçlendirilerek Türk bankacılık ve finans sektörü yaşanan global krizden önemli ölçüde etkilenmeden kurtulmuştur.

Bildiğiniz üzere, geçmişte sadece iç siyasetimizde yaşanan küçük bir hareket, olumsuz bir dalgalanma bankaların batmasına, para ve mali piyasalarımızda olağanüstü olumsuzluklara sebep olmaktaydı. Bu olumsuzluklar neticesinde, birçok insanımızın canı yanmaktaydı. Bu olumsuz gelişmeler neticesinde, sektörde güven ortamı ve istikrar kalmamıştı. Artık, bunların hiçbirisi olmamaktadır çünkü tüm ekonomik dinamiklerimiz güçlendirilmiş, her türlü tedbir ve koruyucu önlem zamanında alınmıştır; kriz senaryolarına, fırsatçı ve olumsuz düşünenlere mahal verilmeden, ülkemiz ekonomisi yükselen bir yolda ilerlemektedir.

Biz, bir tarafta, insanımızın mali sıkıntılarına ciddi ve kararlı çözümler getirirken, yıllardır dokunulmamış, kangren hâline gelen birçok meseleye de el atmaktayız. Yapılan ve getirilen teşvik paketlerimizle kamu ve özel alanda ortaya konulan birçok yapılarla sanayi ve ticaretimiz daha da gelişmektedir. Organize sanayi bölgelerimizle, duble yollarla, iletişim ve ulaşım için yapılan tüm teknolojik gelişmelerle, mali ve hukuki anlamda getirdiğimiz kolaylıklarla, vergi indirimleriyle tüm insanımıza daha rahat yaşamanın, daha umutla çalışmanın yolunu açmaktayız. Hiçbir iktidarın yapamadığı işleri bizler başarıyla yapmış bulunmaktayız. Toplu konut inşaatlarımızla birçok insanımızın ev sahibi olma hayalini gerçekleştirdik. Bu imkânları yine uzun vadeli ödemelerle kira öder gibi ev sahibi olma imkânlarını sağladık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yeni, bir dakika ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayınız.

AHMET YENİ (Devamla) - Unutulmamalıdır ki, geçmiş dönem iktidarlarından kucağımıza bırakılan birçok borcu sildik ve temizledik. Çiftçilerimize, esnafımıza yeniden imkânlar sağladık. Aynı şekilde SSK ve BAĞ-KUR prim borcu olanlara ödeme imkânı, ödeme kolaylığı sağlamış olduk.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bunların hepsi ciddi anlamda maliyetler getiren işlerdir. Sözde değil, gerçekten somut icraatlar ortaya konmaktadır. Günübirlik, ayaküstü yapılan siyasetle değil, boş vaatlerle değil, özellikle orta ve uzun vadede kalıcı, gelecek dönemler için hizmet veren, ülke menfaatlerini düşünerek hizmet etmekteyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim gayemiz; Türkiye’nin standartlarını yükseltmektir. Bizim amacımız, ülkemizi her alanda medeniyetler seviyesinin üstüne çıkarmaktır.

Bu yaptığımız düzenleme insanımızın faydasına olmuştur.

Hepinize saygılar sunuyorum. Kanunun hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz.

Sayın Korkmaz, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi adına, Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, benden önce konuşan Hatiple ilgili izninizle, onun sözleriyle ilgili bir tamamlamada bulunmak istiyorum. Değerli Hatibin çıkış yolu olarak tarif ettiği bu yasa tasarısı acaba AKP’nin yasa tasarısı mıdır yoksa bankaların yasa tasarısı mıdır?

Değerli arkadaşlar, eğer AKP’nin yasa tasarısı olsaydı benden önce konuşan Değerli Hatibi yalnız 7 kişi dinlemezdi.

MUHARREM VARLI (Adana) – Çok doğru Hocam.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) - Değerli Hatibi yalnız 7 kişi dinledi AKP’li ama beni 15 kişi dinliyor.

MUHARREM VARLI (Adana) – Başbakan kızacak bunlara.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – 7 de AKP…

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Demek ki 7’nin üzerine bir 7 daha ilave edildi arkadaşlar. Böyle, kanun çıkarılmaz arkadaşlar. Böyle, millete yardımcı olamazsınız. Böyle, tüketiciyi koruyamazsınız.

VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Bağırma Hocam, bağırma!

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Bağıracağım da, daha da ileri gideceğim çünkü AKP milletvekilleri görevini yapsın. Gelsin, kanun tasarısı çıkarıyorsa, kanun çıkarıyorsa; gelsin kanun çıkarmada kendi tasarılarının arkasında dursunlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Kendileri inanmıyor tasarıya.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Kendileri neden inanmıyor? Çünkü bu tasarı bankaların tasarısıdır. Bu tasarı içerisinde yer alan 5 teklif daha var; 2’si benim teklifimdir, 1’i Milliyetçi Hareket Partisinin teklifidir, 1’i Ensar Öğüt’ün teklifidir. Bu tekliflerle ilgili bu tasarıda en ufak bir alıntı yok. O teklifler usulen bu metnin içine, bu kitabın içine konulmuş ama en ufak bir alıntı yok.

Arkadaşlar, biz kanun çıkarıyoruz; muhalefeti, iktidarı -Türkiye'nin bir sorunu var- bunu birlikte çıkaralım. E, niye peki… Biz geçen sene, bir sene önce bir kanun teklifi verdik, dedik ki: “Bu faizler böyle giderse mağdur sayısı artacak.” Geçen sene 16 Temmuzda verdim. Peki, niye bir senedir bunu dikkate almadınız da, mağdur sayısı 2006 başında 650 bindi, bir kanun getirerek bunların borçları düzenlendi ama yeniden 875 bine çıktı?

Arkadaşlar, demek ki bu tasarı sizin tasarınız değil, bankaların tasarısı. Bankaların tasarısı olduğu nereden belli? Bakın arkadaşlar, bankaların alacakları, kredi kartlarından dolayı, dört ay önce yüzde 6,52 idi, bugün 8,75’e çıktı. Bankalar panikledi. Ne yaptılar paniklediler? Apar topar bu tasarıyı getirdiler. Bu tasarı tüketiciye, kredi kartı kullanana çözüm getirmiyor, yalnızca geçici bir idareimaslahat getiriyor. Onun için, bu kanunun birçok maddesinin değişmesi ve kredi kartı mağdurları lehine bunların dönüştürülmesi gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, bir defa, sorunlara temel noktalardan yaklaşmamız ve… Biz kanun yapıyoruz. Kanunlar temel prensipleri düzenler. Şimdi biz, kredi kartı mağdurlarına burada çözüm getiriyoruz; faizleri, yalnızca mağdur olanların faizleri düşürülüyor. 42 milyon kredi kartı var, 9 milyon insan var ki yalnızca asgari ödemede bulunuyor. Peki, bunlar ne olacak arkadaşlar? Yani kanun, her altı ayda bir, mağdur çıktıkça, her yılda bir mağdurlar sokağa döküldükçe mi değişecek? Neden temel prensipleri değiştirmiyoruz?

Değişmesi gereken en temel prensip faizdir arkadaşlar. Bir defa, sadece kredi kartları faizi değil, bütün faizler, Türkiye’de âdeta ekonomik istikrarı bozan, ekonomik istikrar için risk yaratan faizlerdir. Şimdi, arkadaşlar, bankalara karşı her ülkede, her hükûmet çekingen davranır. Neden çekingen davranır? Çünkü bir banka iflas ederse panik yaşanır, herkes mevduata hücum eder, panik yaşanır; hükûmetler bu panikten korkar. Aslında bunun psikolojik etkileri de çok önemlidir. Onun için, bütün dünyada -dikkat ederseniz- bankaların iflasına, bankaların zor duruma girmesi sorununa karşı hükûmetler hassas davranır. Türkiye’de de 2001 yılında, dikkat edersek, böyle oldu. Bankalar bu hassasiyeti, hükûmetlerin bu iyi niyetini kötüye kullanıyor. Bugün Türkiye’de bankalar bu kanunu da kötüye kullanıyorlar.

Şimdi, bakın, eğer bankalar zora girerse ekonomide panik olur. Ama bugün 6,5 milyon insan işsiz. Türkiye’de bankalar elli bir tane fabrikayı satışa çıkarmış. Reel sektör daha zor durumda. Reel sektörün iflası, reel sektörün zora girmesi, reel ekonominin daralması, ekonomide bunların etkileri geç ortaya çıkar. Geç çıktığı için hükûmetler hep bankalara üşüşürler. Onun içindir ki, Sayın Başbakan “Kredi kartı mağduru yok, borçlusu var.” dedi ve âdeta suçladı.

Şimdi, arkadaşlar, Sayın Başbakan kredi kartı borçlusunu suçlarsa banka ne yapar? Bakın, örneğini vereyim. Banka ne yaptı? Bankalar Birliği Başkanı bir zat, aynen okuyorum, diyor ki: “Bizim gibi insanlar…” Ben hep kredi kartı mağdurlarına sahip çıkmaya çalıştım. Bizim partimiz sahip çıkmaya çalıştı ve özellikle Genel Başkanımız, altı aydır “Kredi kartı mağdurlarının sorunlarının çözülmesi gerekir.” diye her platformda, her zeminde konuşuyor.

Şimdi, buna karşılık Sayın Başbakan eğer “Kredi kartı mağduru yok, borçlusu var.” der ve bunları ahlaksızlıkla itham ederse, Bankalar Birliği Başkanı da şöyle der: Herkese…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Öyle bir şey yok Sayın Hocam, öyle bir şey yok. Nereden çıkardınız onu?

AHMET YENİ (Samsun) - Hocam ayıp oluyor.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Ayıp değil.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Öyle bir açıklama yok, lütfen…

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Açıklaması da var, açıp da gösterelim. Herkese…

AHMET YENİ (Samsun) – Hocam, bundan daha güzel şeyler bekliyoruz.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Peki, arkadaşlar, “Kredi kartı mağduru yok, borçlusu var.” demedi mi?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – O tamam, onu söyledi.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Evet, “Ama bunu zorlayanlar ahlaksızdır.” demedi mi?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Öyle bir şey yok, hayır.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Dolaylı yoldan dedi.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Lütfen Hocam… Öyle bir şey yok.

AHMET YENİ (Samsun) – Size yakışmıyor bu sözler.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Şimdi, Bankalar Birliği Başkanı şöyle diyor: “Herkese böyle körü körüne sahip çıkmayalım.” Yani “herkes” dediği kredi kartı mağduru. Bunlara körü körüne sahip çıkmayın… Şimdi Bankalar Birliği Başkanı, bir milletvekili olarak örneğin bana diyor ki: “Körü körüne sahip çıkma.” Şimdi, bu hangi terbiye sınırlarına girer, hangi ahlak sınırlarına girer?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Kim söylüyor onu?

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Bankalar Birliği Başkanı söylüyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Netleştirelim Hocam.

AHMET YENİ (Samsun) – Dava aç Hocam.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Neden söylüyor? Çünkü Hükûmet yüz veriyor, çünkü Hükûmet, bankaların lobisi ne derse onu yapıyor. Hükûmet benim dediklerimi yapsın, bakalım Bankalar Birliği Başkanı böyle ukalaca konuşabilecek mi? Ne diyor: “Politika yapmak için konuşanlar var.” Bak, bak… Arkadaşlar, ya, bizim işimiz politika yapmak. Eğer Bankalar Birliği Başkanı “Politika yapmak için konuşuyorlar.” diyorsa o zaman bu düzeni yeni baştan yapmamız lazım arkadaşlar, yeni baştan değiştirmemiz lazım.

AHMET YENİ (Samsun) – Değiştirin Hocam.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Gelirsiniz buraya 350 milletvekili, değiştiririz; 14 kişiyle değiştiremezsiniz!

AHMET YENİ (Samsun) – Bankalar Birliği Başkanı İş Bankasının Genel Müdürü Hocam.

BAŞKAN – Sayın Yeni… Sayın Yeni…

Karşılıklı konuşmayalım arkadaşlar, lütfen…

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Mevzuatı, Bankacılık Yasası’nı değiştirmemiz lazım.

Şimdi, değerli arkadaşlar, diyor ki: “Herkes işini yapsın.” Neden Bankalar Birliği böyle konuşuyor? Çünkü bankacılık lobisi hâkim Türkiye’ye. Bizim bu lobiyi kırmamız lazım. Biz halk adına hareket ediyoruz, biz toplum adına hareket ediyoruz. Bu lobiyi kırmamız lazım. Bunun için Bankacılık Kanunu’nu değiştirmemiz lazım, bunun için bankaların böyle yüzde 500 spekülatif faiz almasının önüne geçmemiz lazım.

Şimdi, bu spekülatif faiz Anayasa’ya aykırı, açıkça aykırı arkadaşlar. Bakın ben size ispat edeyim neden aykırı? Şimdi, Merkez Bankası son bir yıl içerisinde gecelik faizleri yarı yarıya düşürdü. Ne yaptı? 8,75’e düşürdü. Bankaların kullandıkları yani gecelik borç verme faizlerini 11,25’e düşürdü. Şimdi, arkadaşlar, buna karşılık, aynı Merkez Bankası kredi kartları faizini 12 Haziranda yüzde 50,88 ilan etti. Yahu şimdi hani bu gecelik faizler referans faizdi? Hani Merkez Bankası piyasada faizleri düzenlemekte, bu nedenle referans faiz açıklıyordu. Peki, kendisi kredi kartı faizini 50,88 ilan etti aynı gün. Böyle haksızlık olur mu arkadaşlar, böyle düzensizlik olur mu?

Bakın, başka söyleyeyim. Şimdi, kredi faizlerine gelelim, bakın, kredi faizlerine bakalım: Şimdi, taşıt kredileri faizleri yüzde 21 senelik ama aynı zamanda yüzde 4 de dosya faizi alıyorlar yani aldığınız toplam üzerinden yüzde 4 faiz daha alıyorlar, bu da dosya parası. Yahu arkadaşlar, bu gizli faiz değil mi? Ayrıca bir de 800 lira para alıyorlar, bireysel kredilerde de ayrıca 800 lira alıyorlar.

Başka örnek vereyim: Şimdi, diyelim ki konut kredisi kullandınız. Konut kredisi 100 bin lira istediniz değil mi, banka sizin elinize 94 bin lira veriyor. Peki, nerede bunun gerisi? 2 bin lirası komisyon parası. Bakın arkadaşlar, hem faiz alıyor hem de 2 bin lira komisyon alıyor. Dünyanın neresinde böyle bir düzen var arkadaşlar? Peki başka… 3 bin lira ekspertiz alıyor. Şimdi, kendi gönderdiği, bir ev için, bir konut için gönderdiği ekspertizin parasını, kendi memurunun parasını konut alandan tahsil ediyor, 3 bin lira da ekspertiz parası alıyor. Sigorta, şu bu; 100 bin lira alırsanız elinize 94 bin lira geçiyor. Şimdi, burada gizli faiz yok mu arkadaşlar? Şimdi, burada, siz, konut kredisi faizleri yüzde 25’tir diyebilir misiniz? Hesaplarsanız yüzde 28.

Arkadaşlar, bakın, benim bu söylediklerimin hepsi tek tek sorulmuştur ve hepsi değerlendirilmiştir ve size arz ediyorum, yani bu işe çözüm getirelim diyorum.

Bakın, başka bir örnek vereyim: Şimdi, bankalar Merkez Bankasından yüzde kaçla para alıyorlar? Yüzde 11,25’le, değil mi? Bunun bir kısmını… Bir maliyet var, üzerine onu da koyarsak yüzde 12 eder. Şimdi, açın bankaları, işletme kredisi faiz oranları aylık yüzde 3, senelik yüzde 43 eder. Arkadaşlar, Merkez Bankasından bir banka yüzde 12 maliyetle para alıyor, işletmelere yüzde 43’le satıyor, yani yüzde 350 kâr ediyor. Bu durumda reel sektör ile finans sektörü arasında bir denge olur mu? Bir denge olur mu?

Arkadaşlar, onun için, 2008’in son çeyreğinde bankacılık sektörü yüzde 9 büyüdü, reel kesim, sanayi sektörü yüzde 10 küçüldü. Şimdi, böyle istikrar olur mu yahu? Böyle istikrar olur mu arkadaşlar?

Şimdi, reel sektör ile finans sektörünün arasındaki bu dengesizlik varken hiçbir planlama, hiçbir program, hiçbir politika ekonomide istikrarın yeniden sağlanmasını sağlayamaz, yeniden sağlanması için bir araç olarak kullanılamaz.

Değerli arkadaşlar, şimdi, Türkiye’de bankaların aldığı yüzde 50,88 değil mi kredi kartı faizleri? Brezilya dışında dünyada en yüksek faizi bizim insanımız ödüyor. Yunanistan’da senelik yüzde 9-10, Meksika’da yüzde 7,5, Amerika Birleşik Devletleri’nde yüzde 12,47 kredi kartları faizleri.

Şimdi, arkadaşlar, niye dünyada bizim milletimiz en yüksek faizi ödesin? Sebebi ne? Sebebi, bankalar kartelleşmiş, bankalar piyasayı ve ülkeyi yönetiyor. İddia ediyorum bunu.

Bakın, şimdi, yüzde 12’yle kullandıkları kaynağı eğer kredi kartı sahibine yüzde 50,88’le satıyorlarsa bu ne demektir? Bu, bankaların yüzde 500 kâr etmesi demektir. Şimdi, sanayi sektörü yüzde 20 kâr edince seviniyor. Ya, yüzde 500 kâr ederse bankalar, sanayi ayakta kalır mı? Yani yüzde 11’le aldığı parayı sanayi sektörüne yüzde 43’le satarsa o sanayi ayakta kalır mı? Sanayi ayakta kalmazsa 6,5 milyon işsiz sayısı 10 milyona çıkmaz mı? Niye bunların hesabını yapmıyoruz arkadaşlar? Niye bunlara çözüm getirmiyoruz?

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Hocam, siz temerrüt faizinden bahsediyorsunuz. Yüzde 20 bugün ticari işletme kredilerindeki faiz oranı.

AHMET YENİ (Samsun) – Hocam, yüzde 43’ü biz görmedik.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Efendim, yüzde 3, aylık, pazarlık yoluyla düşürebiliyorlar.

AHMET YENİ (Samsun) – Hocam, 43 yok, yok.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, kredi kartı faizlerine gelelim. Arkadaşlar, kredi kartı faizlerine gelelim. Yüzde 50,88 mi kredi kartı faizleri? Şimdi, bak, dinleyin arkadaşlar, yüzde 50,88 mi kredi kartı faizi, şimdi bankaların da yüzde 45’i, yarısı yabancı mı? Şimdi, ne oluyor biliyor musunuz? Bir millet çalışıyor, bankalar kâr ediyor ve bunu yurt dışına transfer ediyor. Ya, bundan daha iyi ekonomik hegemonya olur mu? Bundan daha iyi ekonomik sömürü olur mu? Vatandaştan yüzde 51 faiz alıyor, yüksek kâr ediyor, bunu yurt dışına transfer ediyor. Getirdiği sermayeyle orantılı kâr değil. Yabancı sermayenin, getirdiği sermayeyle orantılı olarak kâr etmesi lazım. Ama getirdiğini iki yılda götürüyor, ondan sonra bir millet hayat boyu on tane yabancı bankaya çalışıyor. Böyle şey olmaz, böyle sömürü düzeni olmaz. Bunları önlememiz lazım arkadaşlar.

Şimdi, Türkiye’de 9 milyon insan asgari ödemede bulunuyor. Çünkü kredi kartı olan, bir defa, gecikme faizine girdi mi kurtuluş yok, tuzağa düştü demektir. Ve bunlar 9 milyon. Bugün biz 875 bin kişinin işini çözüyoruz, evet, peki bu 9 milyon ne olacak? Bu sistem devamlı mağdur üreten bir sistem. Gelin biz bu sistemi değiştirelim, gelin bu kredi kartı faizlerini yüzde 25’e indirelim arkadaşlar. Yüzde 25’e indirirsek yine bankalar yüzde 100 kâr edecek. Yüzde 100 kâr etsin, yüzde 500 etmesin. Gelin bunları yüzde 20’ye -hatta- indirelim de kalıcı olarak bir çözüm olsun. Biz bir yıl önce bu kanun teklifini getirdik, maalesef sizlerin oylarıyla reddedildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Korkmaz.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, son olarak ben size Anayasa’nın 167’nci maddesini hatırlatmak istiyorum.

AHMET YENİ (Samsun) – Hocam, ülkeye sermaye lazım.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) - Anayasa’nın 167’nci maddesi piyasaların denetimini düzenliyor ve aynen şöyle: “Devlet, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alır; piyasalarda fiilî veya anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmeyi önler.” Yirmi bir bankanın yirmi biri de en yüksek orandan faiz alıyor. Bu kartelleşmedir. Yirmi bir bankanın aldığı faiz kullandıkları kaynağın yüzde 500’üdür. Eğer bankalar yüzde 500 kâr ediyorsa, bu, piyasa düzeninin bozulmasıdır, bu, istikrarın bozulmasıdır. Sizleri, Millet Meclisini, yüce Meclisi ve tüm toplumu Anayasa’ya uymaya davet ediyorum, başta Hükûmeti davet ediyorum.

Saygılar sunarım. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Yılmaz Tankut.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 411 sıra sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarı ve Tekliflerinin geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, hepinizin malumu olduğu üzere, kredi kartları, bankaların ve bazı finansman kuruluşlarının müşterilerine verdiği, anlaşmalı POS cihazı bulunan alışveriş noktalarında ödeme amaçlı yapılan harcamaların aylık olarak bankaya tek seferde ya da taksitlerle ödenmek zorunda olunduğu, nakit paraya alternatif bir ödeme aracıdır. Alışverişlerde nakit para taşımayı ortadan kaldırmasının yanında kullanım kolaylığı da bulunan kredi kartı ülkemizde kullanılan en yaygın tüketici finansman araçlarının başında gelmektedir.

Ülkemizde ilk kez kredi kartı kullanımı 1968 yılında başlarken, bugün itibarıyla kırk milyonu aşkın kredi kartı bulunmakta ve bu rakamla Türkiye, Fransa’dan sonra Avrupa’da kredi kartı kullanımının en çok olduğu ikinci ülke konumunda olup yapılan harcamalar bakımından da Avrupa üçüncüsü durumundadır.

Kredi kartları -az önce de ifade ettiğim gibi- sadece nakit ödeme aracı olarak kullanılması düşünülmüş olup yerinde ve doğru kullanıldığı zaman tüketicilere büyük kolaylıklar sağlayan bir işleve sahiptir. Ancak bugün ülkemizde küresel kriz çıkmadan çok önce de AKP İktidarının ekonomideki vizyonsuz ve üretime dayalı olmaktan ziyade tüketime ve borçlanmaya dayalı ekonomi anlayışı neticesinde vatandaşlarımızın büyük bir kısmı sahip oldukları kredi kartlarını amacı dışında kullanmak mecburiyetinde kalmıştır.

AKP İktidarının aldatıcı ve oyalayıcı, beceriksiz yönetimiyle birlikte küresel krizin de tetiklemesiyle ekonomideki görülmemiş daralma ve işsizlikteki yükseliş, bugün ve önümüzdeki günlerde, vatandaşlarımızın içinde çırpındıkları bireysel ve kredi kart borcunu ödeme konusunda çok büyük sıkıntılar yaşadığını ve yaşayacağını da apaçık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Nitekim, 2008 yılının başında kredi kartıyla ilgili takipteki müşteri sayısı 1 milyon 86 bin iken tasarının madde gerekçelerinde de belirtildiği gibi bu sayı Nisan 2009 itibarıyla 1 milyon 914 bin, yaklaşık 2 milyona ulaşmış bulunmaktadır.

Yine benzer şekilde, Aralık 2008 itibarıyla takipteki 2,4 milyar olan kredi kartı alacakları tutarı yaklaşık yüzde 43’lük bir artışla 3,4 milyar TL’ye yükselmiştir. Dolayısıyla, bugün maalesef, sokaktaki her 3 kişiden 2’si kredi kartı ya da başka bir borcun altında ezilmektedir. Diğer taraftan, milyonlarca kredi kart borçlusu, yaşanan ekonomik kriz, gelirlerinin azalması ve kredi kart alacaklarına uygulanan yüksek oranlı faizler nedeniyle borcunu asgari tutarda ödeyerek ötelemekte veya hiç ödeyemeyerek adli takip tehdidi altında bulunmaktadır.

Gerek ekonomik sıkıntı ve gerekse yüksek miktardaki kredi kartı borcu nedeniyle insanların cinnet geçirip ailelerini katletmeleri, intihar etmeleri, komşularının çocuklarını kaçırıp soygunlar yapması gibi toplumsal travmaların çok yüksek bir seviyeye ulaşması bugün çok vahim bir tablo olarak hepimizin önünde durmaktadır. Bu acı tablo karşısında artık insanlarımızın başta kredi kart borçlarını minimum seviyede ödeyerek ve her defasında biraz daha yükselterek âdeta suni teneffüslerle bitkisel hayatlarını uzatmaya çalışmalarına da son yedi yılda ülkeyi bu hâle getirenlerin daha fazla kayıtsız kalmamalarının lazım geldiğini buradan bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

AKP İktidarının sahte ve sanal tablolar çizerek yönettiği Türkiye’de bugün vatandaşlarımız biriken borçlarını ödemekte zorluk çekerken bazı yetkisiz kişi ve kuruluşların borçlu vatandaşlarımızın bu durumundan faydalanmaya çalışarak yüksek oranlı faizlerle kredi kartı borcunu taksitlendirip haksız kazanç sağlayarak tefecilik yaptıkları da acı bir gerçektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakan Erdoğan 3 Kasım 2002 seçimlerinin akabinde “Üç yıl içerisinde tüm sıkıntılarımız ortadan kalkacak.” sözünü vermişti. Bugün AKP İktidarının yedinci yılı tamamlanmak üzeredir. Yani Başbakanın sıkıntılarımızın sona ermesi için vermiş olduğu üç yıllık zaman dilimi sözünün üzerinden tamı tamına dört koca yıl geçmiş bulunmaktadır. Buna rağmen, AKP’nin sözünü yerine getirmesi için aziz milletimiz 2002 yılında büyük bir Meclis çoğunluyla AKP’yi tek başına iktidara getirmekle de yetinmemiş ve 2002 genel seçimlerinin akabinde 2004 mahalli seçimleri, 2007 genel seçimleri ve nihayetinde de 2009 mahalli seçimlerde de büyük bir sabırla yine yetkiyi AKP İktidarına vermiştir. Ancak, ne yazık ki milletimizin büyük bir ümit ve sabrıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi ve yerel yönetimlerde iktidar yetkisini verdiği AKP, millete verdiği sözü yerine getirmemiştir. Yedi yıllık tek başına AKP İktidarında milletimizin sıkıntıları ortadan kalkmamış, merkezî ve yerel yönetimlerin kaynaklarını paylaştığı yandaşlarının dışındaki bütün vatandaşlarımızın sıkıntıları azalmamış, aksine, ülke ekonomisi ve toplumsal yapımız telafisi imkânsız yaralar almıştır.

AKP, tek başına ülkeyi yönettiği bu uzun iktidarı döneminde uyguladığı dış politikayla millî menfaatler yerine uluslararası yönlendirmeleri esas alması bakımından teslimiyetçi, siyasi politikalarla üniter ve ulus devletin temellerini sarsacak uygulamaları bakımından yıkıcı, sosyal ve kültürel politikalarla Türk milletinin kültür ve medeniyet anlayışı yerine çok kültürlü bir anlayışla bölücü özellikleriyle dikkat çekmiştir. Ekonomide de benzer anlayışıyla bu politikalarına paralel olarak Türkiye’nin ekonomisini yabancılaştıran, rekabet gücünü azaltan, işsizliği artıran, satın alma gücünü düşüren, Türk milletini yoksullaştıran ve gelir dağılımını bozan adaletsiz ve güçsüz bir yönetim sergilemiştir.

AKP Hükûmeti, 57’nci Hükûmet döneminde uygulamaya konulan ekonomik programın odaklandığı bankacılık sisteminin güçlenmesi, enflasyonun düşmesi ve kamu açıklarının azalması alanlarındaki başarının o dönemde ortaya konulan ekonomik programlar sonucu olduğunu da bir türlü görmemiştir, görmediği gibi de inkâr yoluna gidip, sanki kendi başarısıymış gibi hareket ederek toplumumuzu da aldatmaktan çekinmemiştir. Dolayısıyla, kendi dönemlerinde ortaya çıkan sorunların farkını ve ayrı bir ekonomik program gerektirdiğini de ne yazık ki kavrayamamıştır. Bu yüzden de cari işlemler açığının küresel krizden önce kronik hâle gelmesi, ithalat bağımlılığının artması, istihdam yaratmayan büyüme, işsizliğin fazlalaşması, toplumun ancak borçlanarak ihtiyaçlarını karşılayabilir hâle gelmesi, halkın satın alma gücünün düşmesi gibi konularda çareler geliştirememiş ve programlar da üretememiştir ve maalesef, özet olarak AKP İktidarı siyasi emellerine uygun ve hiçbir teorik ve uygulama tabanı olmayan ekonomik politikalarla yoksulluğu ve yolsuzluğu artırmak suretiyle, âdeta yağmacı bir zihniyetle hem devleti hem milleti aşırı ölçüde borçlandırmış ve Türk milletinin sadece bugününü değil, ne yazık ki geleceğini de ipotek altına aldırmıştır.

Diğer yandan, Türk Telekom, TÜPRAŞ, Tekel dâhil diğer KİT özelleştirmeleri ve dolaylı vergi artışlarıyla AKP Hükûmeti çok önemli kaynaklar da elde etmiştir. Ancak AKP bunları da iyi değerlendirememiş ve cumhuriyet tarihinde hiçbir hükûmete böylesine büyük bir kaynak nasip olmamışken AKP döneminde kamu yatırımları düşmüş, kamu çalışan sayısı da azalmıştır.

Bütün bunların yanı sıra işsizlik, yoksulluk artmış, esnaf ve sanatkâr işyerlerini kapatmış, köylü köyünde geçinemediği için şehirlere göç etmek zorunda kalmış ve sanayi işletmeleri durmuş, toplu işten çıkartmalar en yüksek seviyelere ulaşmıştır. Bu husus ekonomi bilimiyle de açıklanamayacak bir olay hâline gelmiş ve Sayın Başbakanın “nereden nereye” edebiyatıyla toplumumuzun içerisine düştüğü çaresizlik, acı tecrübeler ışığında gözler önüne serilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte bütün bu acı gerçekler ve sıkıntılar karşısında, hatırlanacağı üzere, kredi kartı borçlarını ödeme kolaylığı getirmek suretiyle milyonlarca vatandaşımızın mağduriyetini bir nebze de olsa giderebilmek amacıyla ve bu sorunu çözüme kavuşturabilmek için Milliyetçi Hareket Partisine mensup milletvekili arkadaşlarımızla birlikte geçtiğimiz ocak ve şubat aylarında kanun teklifleri vermiş idik. Tekliflerimizde borçların ödenebilir bir tutara dönüştürülerek taksitlendirilen anapara ve faiz tutarlarının netleştirilmesi gerektiğini belirtmiştik.

Yine, kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla kendisine dönem sonu borcunun ödenmesi için ihtar çekilmiş, haklarında icra takibi başlatılmış veya -altını çizerek önemle belirtmek istiyorum- borcunun asgarisini ödeyen veyahut da temerrüde düşmüş olan kredi kartı borçlularının altmış gün içerisinde ilgili kredi kartı veren kuruluşa müracaat edebilmesine imkân sağlanmasını da vermiş olduğumuz tekliflerimizde dile getirmiştik. Ayrıca, yıllık faizin de yüzde 18 olarak kabul edilerek istendiğinde yirmi dört aya kadar taksitlendirilmesini de teklif etmiştik. Ancak bu tekliflerimiz maalesef Hükûmetin getirdiği tasarıyla birleştirilmesine rağmen Komisyonumuzda kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, defalarca da belirttiğimiz gibi, bugün kredi kartlarına vatandaşlarımızın aşırı borçlanmasıyla meydana gelen bu tablo gerçekten de hiç iç açıcı bir tablo değildir. Bu alanda özellikle son yıllarda oluşan başıbozukluk ve denetimsizlik sonucu birden fazla kart hamili olmak ise asla normal bir durum değildir. Bankaların, her ne pahasına olursa olsun, hemen herkese ve her bireye birden fazla kart satma çabası, şu an yaşanan sorunlara zemin hazırlayan en önemli sebeplerden birisidir. Dahası, gelir düzeyiyle uyumsuz yüksek limitler sunulması, yine satın alma gücüne ters orantılı, ülke gerçekleriyle örtüşmeyen, tüketimi özendirici, reklam, tanıtım ve pazarlama çalışmaları da sonuçta bu olumsuz tabloyu oluşturan çok önemli faktörler olmuştur.

Komisyon görüşmelerinde de ifade ettiğimiz gibi bu tasarı, değerli arkadaşlar, gereken düzeltmeler yapılmadan kanunlaşırsa kesinlikle kredi kartları mağdurlarına değil, az önce Değerli Hocamızın da ifade ettiği gibi âdeta işporta tezgâhlarında kredi kartı dağıtarak vatandaşlarımızın sıkıntılarını istismar eden bankalara hizmet edecek olan bir yasa olacaktır.

Değerli arkadaşlar, peki, bütün bu ekonomik sıkıntı ve kredi kart borçlarının ödenemez hâle gelmesi, kendiliğinden, piyasanın kendi şartları içerisinde mi oluşmuştur? Elbette ki hayır. Ülkeyi yedi yıldır tek başına yöneten Hükûmetin sorumluluğu ve kusuru hiç yok mudur? Bize göre, bu zamana kadar ve bugün yaşanan sorunların mimarı ve sorumlusu Hükûmetin ta kendisidir. 2000’li yıllardan itibaren ama özellikle son yıllarda hızla artan kart sayısıyla birlikte sorunlar da katmerleşmiş, çığ gibi artmış ve bugün bu çığın altında ne yazık ki milyonlarca vatandaşımız kalmış bulunmaktadır. Kredi kartıyla ilgili yaşanan ve yaşanmakta olan mağduriyetlerin, bu temelde yükselen ferdî cinnetlerin, ailevi ve sosyal buhranların hemen her gün görülmesine rağmen, Hükûmet, zamanında gerekli tedbirleri almaktan kaçınmış ve maalesef çok gecikmiştir. Şimdi, atılmak istenen adım ise geç kalmış olmakla birlikte, eğer -az önce de ifade ettiğim gibi- bu hâliyle yasalaşırsa milyonlarca mağdurun beklentisine, feryadına cevap vermekten çok uzak olarak çıkartılmış olan bir kanun olacaktır.

Başbakan Yardımcısı Sayın Babacan’ın dediği gibi, bu sistem, ekonomik faaliyetlerin de kayıt altına alınmasına katkıda bulunmaktadır ancak ne yazık ki aynı kredi kartlarının kayıt dışı finansal hareketleri de beraberinde getirdiği bilinmektedir. Etkin bir denetim mekanizması kurulamadığı için “sanal tefecilik” dediğimiz hadise hâlen yaygın olarak ne yazık ki kullanılmaktadır. Kontrol edilemeyen bu tefeciliğin artmasında ise insanlarımızın büyük sıkıntılar içine düşmesinin, yani çok ciddi manada ödeme zorluğu yaşamalarının da etkisinin olduğu acı bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır. Diğer bir ifadeyle, değerli arkadaşlar, denize düşen yılana sarılır misali, vatandaşlarımızın, kurtuluşu tefecilerde bulur hâle gelmesi oldukça düşündürücü olup Hükûmetin bundan gereken dersi mutlaka çıkarması lazımdır. Dolayısıyla, bu tasarı bu hâliyle kart mağdurları için değil de sanki rantiye için çıkartılmış bir kanun gibi kabul edilecektir.

Bakınız değerli arkadaşlar, hemen bütün tüketiciler yıllardır, bugüne kadar kart ücretlerinin yüksek olmasından yakınmışlar, tüketici dernekleri bu konuda yıllardır mücadele vermişlerdir. Yargıya taşınan birçok dava tüketiciler lehine sonuçlanmış, yıllık kart ücretleri iptal edilmiştir. Hâl böyle iken tasarının bir ayağını oluşturan kart ücretleri konusunda Hükûmet temsilcilerinin anlaşılması mümkün olmayan inadıyla, artık bankaların haksız olarak aldığı yıllık kart ücretleri üstüne üstlük tasarıda yükseltilmek suretiyle güvenceye alınmaktadır veya güvenceye alınmak istenmektedir. Yapılan hesaplara göre, bu şekilde tüketicinin cebinden her yıl fazladan 2 milyar lira alınmış olacaktır. Bu durum ise, soygun olarak adlandırılan uygulamayı Hükûmetin ve yasama organının marifetiyle güvence altına almakla eş anlamlı demektir.

Değerli arkadaşlar, biz elbette ki ülke ekonomisine, yatırımlara hizmet eden bankalara, finans kuruluşlarına karşı değiliz ama burada, gerçekten milyonlarca insanımızın mağduriyetini de göz önüne alarak onların bu mağduriyetlerinin de giderilmesine hizmet edecek yasaları hepimizin çıkartma mecburiyeti olduğunu ben düşünüyorum.

Yine ayrıca, Komisyonda, değerli arkadaşlar, asgari ödemesini yapanların da tasarının kapsamına alınması için önerge vermiş idik fakat maalesef bu önergemiz de kabul edilmeyerek banka temsilcilerinin görüşleri doğrultusunda AKP milletvekilleri el kaldırmak suretiyle, kimlerin temsilcisi olduğunu Komisyonda da göstermişlerdir.

O yüzden de şimdi buradan iktidar partisinin pek olmayan değerli milletvekillerine soruyorum ve ellerini vicdanlarına koyarak cevap bulmalarını istiyorum: Sizler kimlerin vekili ve temsilcilerisiniz değerli arkadaşlar? Finans ve sermayenin mi yoksa 16 milyon oy aldığınız ve büyük bir kısmı bugün yokluk ve yoksullukla boğuşan insanlarımızın mı vekilisiniz?

Eğer bu tasarının kapsamı genişletilmeden, sadece icra ve temerrüde düşmüş borçlular için ödeme kolaylığı getirilerek bankaların tahsil edemediği 3,4 milyar TL'nin tahsilatına hizmet edercesine bu tasarıyı oylarsanız, elbette ki sıkıntı içerisinde didinen vatandaşlarımızın değil, faizlerle onların kanını emen finans merkezlerinin vekilleri olursunuz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; netice olarak, reçetesi Ankara dışında yazılmış ekonomi politikalarının kurbanı olan vatandaşlarımız şu anda çok ciddi sıkıntılar içerisindedirler. Hayatının hiçbir döneminde bir gemiciği olmayan, tutunabildiği bir sandalcığı ise batırılan Ahmetler, Mehmetler, Ayşeler ve Fatmalar terk edildiği denizin üzerinde nefes alma çabası içerisindedirler. Bankalardan ve Hükûmetten beklenen ise bu çabaya köstek olmak değil, destek olmaktır.

Sayın milletvekilleri, var olan ve sözde çözüm amacı güdülen bu sorun bir anda ortaya çıkmamıştır ve Hükûmetin uygulamada ısrar ettiği yanlış ekonomi politikaları bugün ülkemizi maalesef yangın yerine çevirmiştir. İşte, o politikaların sonucudur ki her gün fabrikalar kapanmakta, işsizlik çığ gibi artmakta, tabiidir ki bir dilim ekmeğe muhtaç hâle gelen milyonlarca insanımız çare aramaktadır. Bu dramatik süreçte kimi insanımız intiharı tercih etmekte, kimi aileler boşanmayı çare olarak görmekte, kimileri ise çocuklarını sokağa terk etmektedirler. Cinnetin egemen olduğu bu dönemlerde cinayet, hırsızlık, kapkaç, soygun ve boşanma gibi sosyal olaylara artık gazetelerin üçüncü sayfası bile yetmemektedir değerli arkadaşlar. Daha geçtiğimiz günlerde Adana’da 8 insanımızın hayatına mal olan cinnetin sebebi hepinizin malumudur. Ülkemiz genelinde de hemen her gün benzer haberlerle sarsılmaktayız.

Bütün bunlar görmezden gelinerek sırf örgütsüz ve güçsüz olduğu için milyonların feryadının duyulmamasının ama sayıca bir elin parmağı kadar olan ancak Hükûmet üzerinde etkin güce sahip rantiyenin sesine kulak verilmesinin sebebi nedir acaba? Krizin silindir gibi ezdiği milyonlarca insanımızın yıllardan beri beklediği yasayı, haftalardır “Kart mağdurlarına müjde.” şeklinde servis edip umutlarını sömüren bu Hükûmetin, krizi teğet geçmenin ötesinde fırsata dönüştüren ve kazancına kazanç katan rantiyenin taleplerini yerine getirmesinin hikmeti sebebi nedir acaba? Hani siz kimsesizlerin kimi olacaktınız? Hani siz garip ve yoksullardan yanaydınız?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tankut, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Peki, bu durumda adaletiniz nerede? Kalkınmanız kimler için gerçekleşmektedir?

Sayın milletvekilleri, geliniz, bu yanlış işten vazgeçiniz ve milyonlarca kart mağdurunu da kapsayacak şekilde verilen ve verilecek önergelerle bu tasarının gerçek amacına uygun olarak kanunlaşmasına katkı koyunuz, yaralı vatandaşımıza merhem olunuz, yarasına tuz basmayınız ve vicdan gemisini terk etmeyiniz diyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, yasanın bu hâliyle geçmesine rıza gösterilmemesini temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Sayın Nezir Karabaş.

Buyurun efendim.

DTP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerine Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, 20 milyonun üzerinde kişiyi ilgilendiren, 44 milyon sayısına ulaşmış kredi kartları üzerinde konuşuyoruz bugün. Her kesimden, her yaştan, her meslekten Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını ilgilendiren, Türkiye’de yıllardır intiharlara, aile facialarına neden olan bir konuyu tartışıyoruz. Daha önceki hatipler dile getirdi. Kredi kartlarıyla ilgili bugüne kadar tüm siyasi partilerin kanun teklifleri oldu, araştırma önergeleri verildi. Tabii partimiz adına da kredi kartları faizlerinin indirilmesiyle ilgili 4822 sayılı Kanun ile Değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’a geçici 2’nci madde eklenmesiyle ilgili bir teklif verilmişti ve bu teklif “Kredi kartları faizleri hazine borçlanma faizinin 2 katından fazla olamaz. Bugüne kadar tahakkuk eden borçlar nedeniyle altı ay içinde kredi kartı sahiplerinin başvurması hâlinde faiz oranları yeniden hesaplanır ve bir defaya mahsus olmak üzere on iki taksite bölünür.” şeklinde içeriği olan bir teklifti. Ancak Hükûmet, bugüne kadar, verilen kanun tekliflerine, araştırma önergelerine, 20 milyonun üzerindeki vatandaşı ilgilendiren ve vatandaşın beklenti içinde olmasına rağmen, sessiz kaldı.

Meclisin kapanmasına günler, hatta saatler kala alelacele bu tasarı Komisyona getirildi. Komisyonda muhalefet milletvekilleri, bizler, bu yasanın aciliyetini belirttik. Ancak çıkarılacak bu tasarının, banka kartlarıyla ilgili düzenlemenin önemini ve hassasiyetini de belirterek, tüm bunlara rağmen, aciliyete rağmen sağlıklı bir tasarı ve sağlıklı bir çözüm isteniyorsa bir alt komisyon oluşması ve tatilden sonra hemen, bu konunun, tüm yönleriyle bu sorunun çözümü için alt komisyonun da çalışmaları sonucunda karar verilmesi gerektiğini söyledik ancak Hükûmet bu yasanın aciliyetini gerekçe göstererek bir iki saatlik görüşme sonunda, muhalefet partilerinin kanun tekliflerini, değişiklik önergelerini de dikkate almayarak tasarıyı Komisyondan geçirdi ve bugün de Genel Kurula indirdi.

Şimdi, bir sorundan bahsediyoruz, kredi kartları sorunu ve bu sorunun milyonlarca insanı ilgilendirdiğini söylüyoruz. Peki, eğer ortada bir sorun varsa bu sorunun temelleri, esasları konulur, bunlar tartışılır ve bunların kesin çözümüne kavuşturulması konusunda da yasa çıkarılır. Peki, kredi kartlarına baktığımız zaman temel sorunlar nelerdir? En önemli, hem kredi kartları borçlusunun hem Meclisin hem dışarıya, bugün dünyaya baktığımız zaman, diğer ülkelerin uyguladıkları kredi kartı faizlerine baktığımız zaman en temel sorun kredi kartlarına uygulanan faizdir. Eğer bu Mecliste faizlerle ilgili, faiz miktarıyla ilgili bir tartışma yürütmeyeceksek, eğer bununla ilgili bir çözüm bulmayacaksak bu sorunun çok kısa bir süre sonra, yıllar değil, belki altı ay sonra, tekrar yüksek kredi kartları faizi ve yine kredi kartı borçlusunun bir şekilde asgarisini ödeyerek veya kredi kartını bir borçlanma aracı olarak kullanarak bu sorunla karşılaştığını göreceğiz ve yine karşımıza gelecek.

Yine, en önemli sorunlardan biri asgari ödemedir. Sayın milletvekilleri, hem tasarının gerekçesinde hem şu anda Sayın Babacan yok, Komisyonda kendileri dile getirdi: Vatandaş, kredi kartı borçlusu kredi kartını bir ödeme aracı olarak değil, bir borçlanma aracı olarak kullanıyor. Doğru, herkes buna katılıyor, bizler de katılıyoruz. Peki, biz, kredi kartını bir ödeme aracı olarak kullanmayı, bir borçlanma aracı olmaktan çıkarmayı nasıl sağlayabiliriz? Bu konuda en önemli değişiklik asgari ödemeyle ilgili yapılabilir. Siz, vatandaşa, gidip kredi kartıyla alışveriş yapıp veya nakit çekebilirsin, onun vadesi geldiğinde yüzde 20’sini ödeyip diğerini öteleyebilirsin… Ve yine bankalar her gün, hiçbir sınırlama olmadan televizyonlarda, gazetelerde, gündelik yaşamda reklamlar yapıyor, otuz altı aya varan taksitlendirmelerle kredi kartı sahiplerine, kredi kartı borçlularına alışveriş yapma imkânı tanıyor. Peki, siz bunu, eğer kredi kartını bir gündelik kullanım aracı olarak kullanmak istiyorsanız, bir borçlanma aracı olmaktan çıkarmak istiyorsanız başta yapılması gereken düzenleme asgari tutarla ilgili, asgari ödemeyle ilgili değişiklik yapmaktır.

Şimdi, bankalar, komisyona bu tasarıyı getirirken bankaların çıkarı kadar tüketicinin de, banka kredi kartı borçlusunun da çıkarlarını düşündüklerini söylediler ancak en önemli sorun asgari ödemeyken ve bu konuda asgari ödemeyi ödeyip diğer borçları çeviren milyonlarca insan varken bu tasarıda kredi kartı asgari tutarını yüzde 10’a kadar düşüren bir öneri de vardı. Nitekim, muhalefet partisinin muhalefeti sonucu bu yüzde 20 ile 40 arasına çekilmek üzere değiştirildi. Ancak, biz bunun bir çözüm olmayacağını söylüyoruz. Bankalar, yarın öbür gün, tekrar kredi kartı borçlusunun daha fazla işlem yapmasını ve borçlanmasını sağlamak için bunu asgari düzeyde -her ne kadar yüzde 20 ile 40 arasında tutsanız bile- asgari ödemeyi yüzde 20 civarında tutacaktır. Onun için, en azından bugün, başlangıçta, asgari ödemenin asgari yüzde 40 civarında tutulması gerekiyor ve kademeli olarak da bunun kaldırılması gerekiyor. Eğer kredi kartları bir borçlanma değil ödeme aracıysa asgari ödemeyi süreç içinde kaldırmak gerekiyor.

İnsanlar, cebinde para taşımak yerine kredi kartından alışverişini yapar ve ay başında da gider, parasını öder. Fakat siz, bankalar aracılığıyla, hiçbir denetim koymadan her gün televizyonlarda reklam yapıyorsanız, eğer kaldırım üzerlerinde her vatandaşa, yaşlıya, gence, öğrenciye ve ailenin neredeyse tüm fertlerine -20 milyonun üzerinde kart sahibi var- herkese dağıtıyorsanız, siz bunun bir ödeme aracı olarak işlem görmesini denetleyemezsiniz, siz bunun bir borçlanma aracı olarak vatandaş tarafından kullanılmasını engelleyemezsiniz ve sonuçta, bugün yaşandığı gibi milyonlarca insan mağdur olur ve bu insanlar toplumsal bir kaosla yüz yüze gelir, intiharlara kalkışır ve aile faciaları yaşanır.

Şimdi, yasada en önemli düzenlemelerden biri de kredi kartı ücretidir. Bankalar kredi kartına astronomik, gerçekten vicdansız bir şekilde faiz uyguluyorken, gecikme faizi uyguluyorken, müşteriyle yapılan işlemde, otuzla kırk yedi gün arasında faizsiz hesabında işlem yapan esnaf parasını hesabında tutmak veya peşin çekmek istiyorsa yüzde 2 ile 3 arasında bir faiz uyguluyorken bir de ayrıca kredi kartı veriyorum diye kredi kartı ücreti almasının hiçbir şekilde mantığı yoktur. Bunun tek mantığı şudur ki nitekim Komisyonda bankalar dile getirdi: Milyonlarca vatandaşa kredi kartı dağıtıp kredi kartı, hiç kullanılmıyor olsa bile veya çok az şekilde kullanılıyor olsa bile kredi kartı dağıtımı veya satışı üzerinden bankalara bir kazanç sağlama aracı hâline getirilmek isteniyor. Eğer bankalar verdikleri kredi kartlarının önemli bir kısmının hiç işlem yapılmadan tutulduğunu veya çok cüzi işlemler yapıldığını iddia ediyorlarsa -ki bu doğrudur- o zaman kaldırım üzerlerinde kredi kartı dağıtmak yerine, gerçekten kredi kartına ihtiyaç duyan, bunu bir ödeme aracı olarak kullanan… Bankaların da “Kredi kartını verdim, bir harcama yaptım ama bunu kredi kartı borçlusu kullanmadığı için ben zarara uğruyorum.” demesinin yolu böyle kesilir. Yoksa siz zaten çok astronomik rakamlarla hem kredi kartı kullanıcısına, borçlusuna faiz uyguluyorken, işlem yaptığınız kredi kartı üzerinden esnafa uzun süre parasını bankada tutma veya yüksek faiz uyguluyorken bir de ayrıca “Ben kredi kartı dağıttım, onun için harcamasını da sizden, vatandaştan, kredi kartı borçlusundan alıyorum.” demenin mantığı yoktur. Bu tasarının 1’inci maddesinin ve geçici 6’ncı maddesinin çıkarılması gerekiyor.

Tabii, iktidar adına konuşan Hatip şunu dile getirdi: “Bizler bir taraftan kredi kartı borçlusunu, vatandaşı düşünmek, diğer taraftan da bankaları düşünmek zorundayız.” dedi. Evet, tabii ki bankalarımızı da düşünmek durumundayız ama bizim, çıkardığımız yasalarla, hiçbir denetime tabi tutmadan, vicdan ölçüsüne vurmadan bankaların milyonlarca vatandaştan dünyanın hiçbir yerinde uygulanmayan gecikme faizi, kredi kartı kullanımından kaynaklı kredi kartı bedeli ve benzeri paraları almasının ve kaldırım üzerinde kredi kartı dağıtarak “kredi kartı ücreti” adı altında haksız gelir elde etmesinin de önünü almamız gerekiyor. Buna bankaları koruma adına hiç kimsenin hakkı yoktur. Bankaları koruma adına, vatandaştan hak edilmeyen bir ücretin, bir paranın alınmasına kimsenin hakkı yok.

Bu tasarıdaki en önemli eksikliklerden ve mutlaka çözüm bulunması ve bu Genel Kurulda değiştirilmesi gereken bölümlerden biri şudur: “İhtar çekilmiş veya icra takibi başlatılmış kredi kartı borçluları…” diyoruz. Ve 900 bine yakın bu durumda olan kredi kartı borçlusu var. Ama, bizler de biliyoruz, iktidar partisi de biliyor, bankalar da biliyor, herkes de biliyor ki milyonlarca, kendisine ihtar çekilmemiş, icra takibi başlatılmamış ama aylardır, yıllardır kredi kartının -tek bir kredi kartının değil, kullandığı birçok kredi kartının- sadece asgarisini ödeyerek borcunu çevirenler var.

Peki, bir yasa tasarısı neden getirilir? Komisyona gelecek, iktidar, muhalefet bunun üzerinde konuşacak, tüketici birlikleri gelecek, Genel Kurula inecek bu yasa ve siz bu yasayı çıkaracaksınız bir çözüm için, kesin bir çözüm için. Ha, ne olabilir? Bugün gündemde olmayan, bugün hesaplamadığınız, yarın bir değişiklik olduğu zaman gelir o yasada değişikliğe gidersiniz. Ancak önümüze gelmişken biz yarın, bugün hakkında icra takibi başlatılmış veya ihtar çekilmiş sayının kat be kat üzerine önümüzdeki çok kısa sürede çıkacak aynı kredi kartı borçlusuyla karşılaşacağımızı bile bile burada yasa çıkarıyorken, sadece ihtar çekilmiş olanı veya icra takibi başlatılmış olanı gündeme almak, bu konuda bir değişiklik yapmak “hele bir bakalım, idare edelim, yarın öbür gün düşünürüz.” deme anlamına geliyor ve ne yazık ki tasarının bu şekilde hazırlatılması, bizi Hükûmetin, kredi kartı borçlusunu, 20 milyonun üzerindeki vatandaşı, zor durumda olan milyonlarca kişiyi düşünmediği, bankaları, bankaların taleplerini öne aldığı düşüncesine sevk ediyor. Biz bu tasarıyla böyle düşünmek zorundayız, iktidar partisi böyle düşünmüyor olsa bile. Eğer bugün bu tasarı bu şekilde gelmişse bizim, Tüketiciler Birliğinin, kredi kartı borçlusunun farklı düşünmesi, farklı değerlendirme yapması mümkün değildir.

Şimdi, onun için biz bu tasarı burada tartışılıyorken, bu yasa Genel Kuruldan çıkacaksa mutlaka ihtar çekilmiş ve icra başlatılmış kredi kartı borçlusu dışında kredi kartı borcu bulunan ki nitekim biz bu yasa tasarısının 30/5/2009 tarihinden itibaren uygulanacağını söylüyoruz. O tarihe kadarki kredi kartı borçlularına uygulanacağını söylüyoruz. Onun için, bugün kredi kartı borçlularının tümünün eğer 30/5/2009 tarihinden itibaren alacaksak, o tarihte borcu bulunan herkes ya borcunu ödememiştir veya kredi kartının asgarisini veya bir kısmını ödemiş, diğer borcu kalmıştır. Bu yasa tasarısında tüm kredi kartı borçlularının, eğer isterlerse borçlarını yapılandırmalarını düzenlemeliyiz.

Yine kredi kartı faizlerini mutlaka makul bir seviyeye çekmeliyiz. Sayın Bakan Komisyonda dile getirdi. “Dünyanın her yerinde kredi kartı faizleri mevduat faizlerinden, tüketici kredileri faizlerinden ve diğer benzeri faizlerden farklı olur.” diye dile getirdi; doğrudur, katılıyoruz. Dünyanın her yerinde kredi kartları faizi diğer faizlere göre yüksek olur. Ama dünyanın hiçbir yerinde kredi kartları faizi tüketici kredilerinin 2-3 katı, bankaların Merkez Bankasından kullandığı mevduat kredilerinin 4 katı olmaz. Onun için bir an önce bu konuda Sayın Hasip Kaplan’ın, 4822 sayılı Kanunla Değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Kanunu’nda değişikliği de dikkate alarak “Kredi kartı faizleri hazine borçlanma faizlerinin 2 katından fazla olamaz.” diye bir düzenleme getirilmesi ve kredi kartları faizinin makul, kabul edilebilir, vicdanın kabul edebileceği bir seviyeye çekilmesi gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan.

Sayın milletvekilleri, bankalarımızın da müşterisine, kredi kartı borçlusuna yaptığı her işlemde “Ben nasıl daha fazla para alabilirim, nasıl daha fazla gelir elde edebilirim?” mantığından, çıkarcı mantıktan, neredeyse bazı uygulamalarda tefeci mantığına kadar uzanan bir mantıktan vazgeçmeleri gerekiyor. Yoksa hiç kimsenin, hiç birimizin bankaların işleyişini, yani sıkıntıya girmesini isteme gibi bir talebimiz de bir düşüncemiz de yok diyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahsı adına Rize Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Grupları temsilen arkadaşlarımız çeşitli konulara değindiler. Ben bu konulara girmeden, biraz istatistiki bilgilerle öncelikle sizleri bilgilendirmek, mevcut durumu bir tespit etmek açısından ve geleceğe de ışık tutması açısından bu bilgileri sizlerle paylaşmakta fayda görüyorum.

Şu anda, Türkiye genelinde toplam olarak bütün kredileri alt alta yazarsak kullanılan toplam kredi miktarı 361 milyar TL. Bu 361 milyar TL’nin içerisinde 118,7 milyar bireysel kredi toplamımız var. Bu bireysel kredi toplamının içerisinde yaklaşık 34 milyar, küsurlarını kaldırırsam 34 milyar lira civarından da kredi kartı limitleri var. Yine bu rakamın içerisinde 34 milyara yaklaşık eş değer miktarda da 34,7 milyar liralık da ihtiyaç kredisi var.

Toplam şu ana kadar bankalar tarafından dağıtılmış kredi kartı miktarı 43 milyon adet, ama bunların içerisinde aktif olarak kullanılan, yani fiilî, cebimizde bulunan ve bu cebimizdeki kredi kartlarıyla alışveriş -küçük- büyük- yapılanların toplamı yaklaşık 25,6 milyon adet.

Bugün itibarıyla 3,3 milyar TL’lik takipte olan kredi kartı bedeli var. Bu 3,3 milyar takibe geçildiği tarihteki faizleriyle birlikte, yani bunun içerisinde doksan günlük faiz uygulamasını nazarı itibara alırsanız, yaklaşık yüzde 13-14’lük kısmını düşerseniz 2,8 ile 2,9 milyar TL civarında toplam takibe düşen ve adet olarak da 1 milyon 914 bin adetlik kredi kartı miktarı var.

Şimdi, bunları rakamsal olarak, bu istatistikleri takipteki kredi kartlarının beher adedine intikal ettirmiş olursak yani yaklaşık 2,8 milyarı 1,9 milyon adetle bir hesap edersek beher kredi kartı başına ortalama 1.500 Türk liralık kredi kartı limitine göre takip olduğunu hep beraber görmüş oluruz.

Şimdi, bir başka rakam daha vereceğim. Bu da aslında son derece önemli yani insanlarımızın hadiseye bakışını veya limitlerinin büyüklüğünü, küçüklüğünü hesap etmeden gündeme getirirken… 102 milyar TL’lik kredi kartı limitimiz var, ceplerimizdekilerin toplam limiti ama bu ay itibarıyla söylediğimiz ne kadar? Yaklaşık 34 milyar liralık kredi kartı tutarımız var. Yani nereden bakarsanız bakın limitlerimizin maksimum üçte 1’ini kullanıyoruz. Mesela Türkiye'nin en büyük bankalarından bir tanesinin kredi kartı limitine baktığım zaman, bankanın kendi kredi kartı limiti toplam 3,9 milyar TL ama bugüne kadar kullanılan maksimum kredi kartı miktarı 819 milyon TL yani orada neredeyse beşte 1’ini -10 bin lira limitli olan insan maksimum 2 bin liralık limitini- kullanıyor demek.

İşte, buradan yola çıkarak şu anda kredi kartları noktasında, takibe düşmüş alacaklar noktasında aslında ödeme güçlüğü çeken insanların zaten satın alma güçlüğü içerisinde olduğunu çıkartmak çok mümkün. Bir tane, iki tane, üç tane, dört tane, beş tane kart alarak, beşer yüz liralık, biner liralık limitlerle, bu limitleri böyle çarkın içerisinde çevirmeye çalışan hatta bunların birçoğunda kendi imkânları yokken bu imkânlarının yerine maalesef eş dost, ahbaplarını da kendilerine kefil yapmak suretiyle bu anlamda onları da sıkıntıya sokan insanlarımızın sayısının fazlalığı maalesef ortada. Hatta sizlere iki tane çok önemli örnek vereceğim, bunları bizatihi bankalardan aldığım veriler olarak söylüyorum: Özellikle 2008 yılı ve 2009 yılının başında dünyadaki genel ekonomik krizle birlikte başlayan bu furyanın içerisinde, kredi limitleri dolan birçok firma kendi bünyesinde çalıştırdığı insanları, 50 kişi, 100 kişi, 150 kişi, neyse, onların normal bordrolarını nazarı itibara alarak, onları bankalara müracaat ettirerek, onların adına bin liralık, 1.500 liralık, 2 bin liralık limitli kredi kartları alarak bu kredi kartlarındaki değerleri kullanmak ve aslında kredi kartı kullanıcısının değil, bir başka birisinin kullandırmış olduğu krediden dolayı o insanları mağdur duruma düşürdüğü muhakkak ve bana geliyor ki bu 1,9 milyon adetlik… Yani toplam 750 bin kişinin içerisinde bu rakam maalesef hiç de azımsanmayacak rakam. Dolayısıyla, kredi kartını kullanan insanlarımızın ısrarla unutmaması gereken bir şey var: Kredi kartı bir kredi aracı değildir, bir ödeme aracıdır. Ödeme aracını kullanırken kendi adınıza olmayan, bir başka birisinin adına kullandığınız kredinin, hani Anadolu’da çok güzel bir laf vardır “Paran çoksa kefil ol, vaktin varsa şahit ol.” misali, gereksiz bir kefaletten dolayı kendi kendinizi mağdur etmenizin hiçbir anlamı yok demektir.

İkinci bir nokta, bunu Komisyon sırasındaki toplantıda da gündeme getirmiştim: Bakın -birçoğunuz seyretmiştir- özellikle geçtiğimiz yıl içerisinde birçok insanımız Kapalıçarşı’da kuyumcuları gezerken bir kuyumcudan kredi kartıyla altın satın alması, hemen ondan sonraki bir başka kuyumcuya bozdurması, hatta bazı kuyumcularla karşılıklı anlaşma yapmak suretiyle, satın aldığı yerde tekrar o altını o kuyumcuya satmak suretiyle yeni bir kredi aracı olarak bunu kullandığını gördük. Burada iki gayeli bir sistem oluşabilir. Bir, limitini yüksek tutmak; iki, eğer elinde tutabiliyorsa, işte, bu altının spekülatif iniş çıkışlarından kâr elde etmek gibi değerlendirmelerle kullanmaya kalkılıyor. Hâlbuki kredi kartı böyle bir araç değil.

Bakın, az evvel size rakamları verirken özellikle iki tane rakamın altını çizdim. Birincisi ne? Kredi kartı limitimiz. Ne kadar? 34 milyar. Peki, bunun yanında şu anda tüketiciler olarak ihtiyaç kredisi kullandığımız ne kadar? Yaklaşık o kadar, 34,6 milyar. Peki, ihtiyaç kredisi kullanırsak bunun toplam faizi ne kadar, aylık ortalama faizi? Bugüne göre yüzde 2 ama kredi kartını kredi kartı statüsünde kullanarak, bankaya asgari ödemeyi yaparak üstünü ödeme şekliyle vadeye bırakırsak ortalama aylık ödediğimiz faiz ne kadar? Yüzde 4,3. Niye kredi kartını kullanalım? Eğer ortada bir ihtiyaç varsa, bir emtia satın alma varsa, bir ihtiyacın karşılanması varsa o zaman kredi kartının kullanılması çok doğru bir tarz değil. Bankalarla anlaşma yapmak suretiyle bunun yerine ihtiyaç kredisini gündeme getirmek çok daha önemlidir diye düşünüyorum.

Şimdi, burada bir başka uyarıyı daha yapmakta fayda mülahaza ediyorum: Bakın, aynı mahiyette 2003 senesinde bir düzenleme yapılmış kredi kartlarıyla ilgili, 2006 senesinde de bir düzenleme daha yapılmış. Bugün 2009 senesindeyiz bir düzenleme daha yapıyoruz. Yani bu istatistiki veriye bakarsanız “her üç yılda bir nasıl olsa bir kredi kartı düzenlemesi yapılacaktır” düşüncesiyle kimse aman ha sakın hareket etmesin. Neden? Eğer biz düzenli olarak “kredi kartlarında nasıl olsa yarın bir gün bir af daha çıkar” veya “bunların limitlerine göre faizlerini indiririz, yeni faiz uygulaması gündeme getiririz” gibi bir düşünceye sahip olursak kendi kendimize hata ederiz.

Ama bugün özellikle ben bu noktada muhalefetteki, Komisyonumuzda çalışan arkadaşlarımıza da teşekkür ediyorum aynı gün Komisyona gelip, Komisyondan karar olarak geçip sıra numarası alarak bugün de gündemde kanunlaşmasına göstermiş oldukları katkıdan dolayı. Neden? Çünkü biz bu hafta tatile giriyoruz, bir daha ne zaman geleceğiz? Ekim’de. Önümüzde yaklaşık üç dört aylık bir süre var ama mağdur duruma düşmüş bu insanların kapılarına haciz memurlarının veya icra yollarına gidilmesinin en azından bu yaz döneminde önünü kapamak ve o insanlara da huzurlu ve refah içerisinde bir yaz geçirmek açısından bu kadar kısa süre içerisinde gündeme getirilmiş olması, bugün kanunlaşmış olması ve ittifakla kanunlaşarak bu insanlarımıza bu hizmeti sunmuş olmamız hakikaten çok kayda değer bir konudur. Ancak yine de bu noktada uyarımı tekrar ediyorum: Bunun, nasıl olsa bir daha yapılacaktır, önümüzdeki dönemde yapılacaktır, mantığıyla hareket edilmemesi gerektiğini de özellikle hatırlatmakta fayda görüyorum.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Bugün içinde bulunduğumuz noktada, insanlarımızın kendi imkânları doğrultusunda kaynaklarını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

…ve kredi kartlarını mutlak ve mutlak bir ödeme aracı olarak kullanmalarını, sakın ha, bir kredi ihtiyaçları varsa bunu tüketici veya ihtiyaç kredisi olarak kullanmalarının hem onlar hem de ülke ekonomisi açısından, kredi kartı limitlerinin açılarak Türkiye'de alışverişin kredi kartıyla yoğunlaşmasının da bizim genel anlamda kayıt içindeki ekonomi açısından son derece önemli olduğunu ve kredi kartı kullanımının daha da yaygınlaşmasının hem tüketiciler açısından hem de ekonomimiz açısından çok daha faydalı olduğunu hatırlatıyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bayramoğlu.

Şahsı adına Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğlu.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle belirtmeliyim ki bu konuda 13 Mayıs 2008 tarihinde verdiğim (2/251) esas numaralı teklifim Sanayi ve Ticaret Komisyonunda bir seneyi aşkın süredir beklemektedir. Kredi kartlarından ve mevduat hesaplarından yıllık ücret, aidat, hesap işletim ücreti gibi ücretlerin alınmamasını öngören teklifim dolayısıyla da iki basın toplantısı yaptım. İç Tüzük 37’ye göre de doğrudan gündeme alınması önergesi verdim, ancak ne hikmetse, Sanayi ve Ticaret Komisyonu benzer mahiyetteki teklifimi bu tasarıyla birleştirme gereği duymamıştır. Komisyon Başkan ve uzmanlarının gündemlerine hâkim olmadıkları, komisyonlarında hangi tekliflerin beklediğinden haberdar olmadıkları buradan anlaşılmaktadır. İyi niyetle bağdaştırmadığım bu tavırlarından dolayı, Komisyona üzgün olduğumu buradan ifade etmek istiyorum. Meclis Başkanlığının da bu konuda gerekli tedbirleri alacağına inanmaktayım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; getirdiğiniz tasarıyı müjde gibi filan sunmayın. Bu tasarıda tüketici düşünülerek değil, bankaların alacaklarının tahsili için getirilmiş bir tasarı görüntüsü vardır. Tasarıyla 3 milyarlık temerrüde düşmüş, birçoğu bankalardan varlık şirketlerine geçmiş bir borç yapılandırılmaktadır. Bu borçlar bankaların zaten umut kestikleri alacaklardır. Şimdi, bankalara bu alacaklarının bir kısmını tahsil etme imkânı getirmektesiniz. Bu, bir borç yapılandırması değil, bu bir alacak yapılandırılmasıdır. İktidar, burada, tüketici ya da millet adına değil, yüzde 50’si yabancıların elinde olan bankalar adına hareket etmektedir; bankaların tahsil etme imkânları kalmamış alacaklarını yeniden yapılandırarak bankalara ve varlık şirketlerine büyük bir iyilik yapmaktadır.

Eğer tüketiciyi korumak adına hareket edilseydi, etseydiniz, temerrüde düşmemiş, ancak asgari tutarı taklacı ve tefecilerden alınarak ödenip döndürülmeye çalışılan yaklaşık 12 milyar liralık kredi kartı borcunu da yeniden yapılandırırdınız. Vatandaş, o karttan çekip bu karta, bu karttan çekip şu karta veya taklacı ve tefecilerden alıp borcun asgari tutarını yatırarak evine haciz gelmesin diye uğraşmaktadır.

Değerli milletvekilleri, asıl sıkıntıda olanlar da bunlardır. Asıl yapılandırılması gerekenler de bunlardır. Asıl faiz kıskacı altında olanlar da bunlardır. Ama bunları siz maalesef yapılandıramazsınız. Çünkü sözcülüğünü yaptığınız, yüzde 50’si yabancıların elinde olan bankalar bu borçların yapılandırılmasını istemezler. Onlar vatandaşın kanını son damlasına kadar emip yüzde 50, 60, 70 faizlerle borcun çoğalmasını isterler. Vatandaşın evinde, iş yerinde nesi varsa haczedip bin liralık borcu 10 bin, 20 bin lira olarak tahsil etmenin peşindedirler.

Değerli milletvekilleri, bankaların korunması noktasında kredi kartlarından alınan aidatların durumu ise çok daha vahimdir. Durumun ciddiyetini, vahametini aslında siz de biliyorsunuz ama bilmezlikten geliyorsunuz.

Bankalar kredi kartı kullanıcılarından “Yıllık ücret, kart aidatı” gibi adlar altında Yargıtay kararına göre haksız ücretler almaktadırlar. Bu yolla Tüketiciler Birliğinin hesaplamalarına göre yaklaşık 1,6 milyar TL vatandaştan bankalara transfer edilmektedir. Tüketici Hakem Heyeti kararıyla, mahkeme kararıyla ya da bankalarla kavga dövüş ederek bu ücretleri geri alan vatandaşımız vardır. Bugüne kadar aidat ücreti tamamen haksız, hukuksuz, hiçbir kanunda yeri olmayan bir şeydi. Şimdi sayenizde bu, yasal hâle gelmektedir. Elinizi vatandaşın cebine sokarak, vatandaşın cebinden alınacak yaklaşık 1,6 katrilyon liralık bir parayı bankaların kasasına koymayı burada yasallaştırmaktasınız. Bundan sonra bankaların kart sahiplerinden alacakları ücretin adı “kart aidatı” değil, “AKP aidatı” olacaktır. Üstelik belirlediğiniz 35 liralık üst sınır da alt sınır olarak uygulanacaktır. Çünkü Hükûmetinizce 3.500 TL olarak belirlenen limite göre 35 liralık aidat üst sınır olarak tespit edilmiştir. Oysa bankalar süratle limitleri artırarak kart aidatlarını yükselteceklerdir. Dolayısıyla, üst sınır olarak belirlediğiniz 35 TL havada kalacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konu sadece kart aidatlarıyla da sınırlı değildir. Bir de mevduat hesaplarından alınan “hesap işletim ücretleri” meselesi de vardır. Sayenizde yasallaşan kart aidatları hesap işletim ücretlerine de emsal teşkil edecektir. Böylece 2 milyardan fazla bir kaynak daha vatandaşın cebinden bankaların kasasına hortumlanacaktır. Bütün bunlar sizlerin, evet, sizlerin sayesinde olacaktır. Komisyonda görev yapan ve oylamalara katılmayan lütfen kendi milletvekillerinizi dinleyin.

Soruyorum: Yedi yılda nasıl bu kadar değiştiniz? “Faiz haramdır.” noktasından “yüzde 50’si yabancıların elinde olan bankaların temsilcisi” konumuna nasıl geldiniz? Ne oldu da birdenbire bu kadar bankaların kankası oldunuz? Bu soygunu yasallaştırmaya nasıl ikna oldunuz? Sizi kim ikna etti? Lütfen… Ayrıca millî görüş çizgisinden “Bırakınız yapsınlar, bırakınız etsinler.” çizgisine, vahşi kapitalizmin çizgisine nasıl gelindi, anlamak mümkün değil.

Değerli milletvekilleri, birçok konuda eleştirilerime katıldığınızı tahmin ediyorum. Şu söylediklerimi savunacak hiçbir noktanızın olmadığını, getirdiğiniz tasarının gerçekten elle tutulur bir tarafı olmadığını sizler de bilmektesiniz. Borç yapılandırması yapacaksanız yapalım. Hatta, temerrüde düşmüş 3 milyarlık borçla birlikte, samimiyseniz, asgari tutarları ödenerek çevrilmeye çalışılan 12 milyarlık borcu da beraberce burada yapılandıralım ama gelin, bu kart aidatı işini bu kanuna sokmayalım. Bu kart aidatının düzenleneceği yer Tüketicinin Korunması Kanunu’dur. Bu Kanun’u bekleyip orada düzeltelim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; netice itibarıyla, temerrüde düşmüş 3 milyar lira bankaların isteğiyle yapılandırılıyor, tüketici de mutlaka bundan faydalanacak. Ancak, esas sorun, ileriki günlerde, bu miktarın 4 katı olan yani 12 milyarlık kart borcunun sadece ve sadece asgari tutarını karttan karta aktararak, taklacı ve tefeciler kanalıyla ödeyebilen kart sahiplerinin başına geleceklerdir. Bugün 3, yarın 12 milyarlık temerrüt ile karşı karşıya kalınacaktır. Bu sebeple, bu kanun bir adımdır ancak nihai çare değildir.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak diyoruz ki: Gelin, kart sahiplerine nihai çareyi ve çözümü birlikte bulalım. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kanunu yeterli bulmamaktayız. Bunun kapsamının mutlaka genişlemesi gerekir. Ayrıca, kart aidatının yasallaşarak alınmasına yani…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Serdaroğlu.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Kart aidatının yasallaşmasına yani vatandaşın cebinden haksızca alınan 1,6 katrilyonun yirmi-yirmi beş bankanın kasasına girmesine kesinlikle razı değiliz.

Her şeye rağmen, kanunun desteklediğimiz tarafları da vardır diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Yalnız, konuşmacıları dinlememişsin. Önergeyi verdiğimiz hakkında bilgiler aktardık.

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Ağyüz, buyurun efendim.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 744 TL, asgari ücret 527 TL. Bu aradaki fark, elbette ki kredi kartlarına hücumu yaratıyor. Asgari ücretin vergi dışı kalmasını düşünüyor musunuz?

Tüketici kredisi mağdurları var, çek senet mağdurları var, ayrıca sulama suyu elektrik borcu faizi altında ezilen mağdurlar var. Bunlar için bir düzenleme yapacak mısınız?

Ayrıca, bir siyasetçi olarak katıldığınız Abant Toplantısı’na Bolu Valisinin katılmasını etik buluyor musunuz? Devlet tarafsızlığıyla bağdaştırıyor musunuz?

Yine bir valinin bir mühendisi kıyafetini beğenmedi diye kovmasını devlet anlayışınızla uygun görüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ağyüz.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Nisan 2009 itibarıyla takipteki kredi kartı sayısının 1 milyon 914 bin olduğu belirtilmektedir. Şimdi sormak istiyorum:

Takibe düşmeyen ama özellikle uzun dönem devamlı asgari tutarını ödeyerek borçlarını da yükselten kredi kartı sahibi olanların sayısı nedir?

Yine, Mayıs 2009 itibarıyla toplam kredi kartı borcu miktarı ile tüketici kredi tutarlarının ayrı ayrı toplam tutarları nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, hâlen temerrüde düşmüş kredi kartı sahiplerinin sayısı elinizdeki rakamlara göre net nedir? Çünkü BDDK yetkilileriyle Hükûmet yetkililerinin açıkladıkları rakamlar arasında yaklaşık 1 milyona yakın fark olduğu basında da, medyada da dile getirildi. Gerçekten bunun doğrusu nedir? Aradaki fark neden kaynaklanmaktadır? Acaba tefecilerin eline düşerek bu temerrüde düşmeyen kişilerin sayısı, bu farka eş değer bir sayı olarak değerlendirilebilir mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Özkan…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Bakan, çeklerle ilgili olarak Türkiye’de çok kaygı verici bir sorunlar yumağıyla karşı karşıyayız. Yaşanan ekonomik kriz, ekonomik sıkıntılar ahlaki bir problem olarak değil, ekonomik bir problem olarak çok ciddi bir şekilde tıkanıklık konusu hâline dönüşmüştür. Bu durum artık bir ticari ve ekonomik olay olmaktan hızla uzaklaşmıştır, bir insani sorun hâline dönüşmüştür. Bugün çeklerini ödeyemeyen insanların bir kısmı çeklerini tahsil edemeyen insanlardır. Çeklerini tahsil edemeyen çek borcunu da ödeyememektedir. Bu konuda çözümleri bir an önce Meclis gündemine getirmeyi düşünüyor musunuz?

Şu anda, çeklerle ilgili 2004 yılına kadar gerçekleşmiş 75 bin çek dosyası vardır, Yargıtay tıkanmıştır, asliye hukuk mahkemeleri çek mahkemelerine dönüşmüştür. 150 bin kadar çek dosyası da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının önünde beklemektedir. Bu konuda derhâl bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Aydoğan

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ekonomide yaşanan sıkıntı ve sorunun “kriz” diye tanımlanabilmesi için mutlaka bankacılık sektöründe sorun mu yaşanması gerekiyor? Bu dönemde en çok kâr eden kurumlar bankalar değil midir? Bankalar kâr ederken reel sektör iflas ediyor, vatandaş işini kaybediyor, geçinemiyor, kredi kartını ödeyemiyor. Bu düzenleme, ödeme kolaylığı mıdır, bankacılığın tahsilatı mıdır, bankaların tahsilatını hızlandırma düzenlemesi midir?

Yine ödenemeyen kartların her geçen gün arttığı Sayın Bakan tarafından ifade ediliyor. Bu, ekonominin gelişmişliğinin göstergesi midir?

Yine Sayın Bakanın ifadesiyle, dünyada da kredi kart faizlerinin normal kredi faizi üzerinde olduğu ifade edilmekte. Dünyada bu faizlerin net oranı nedir, Türkiye’yle kıyaslar mısınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Çakır...

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Hükûmete sormak istiyorum: Sayın Başbakanın 13 Mart 2009 tarihinde Eskişehir’de yapmış olduğu bir konuşmanın alıntısını Anadolu Ajansından aynen okuyorum: “ ‘Kredi kartı mağdurları’ ifadesini kullanıyorlar. En akıllısı bile kullanıyor. Kusura bakmasınlar, kredi kartının mağduru olmaz. Kredi kartı sebebiyle borçlananlar olur. Kredi kartıyla borçlananları şöyle bir farklı yere koyuyorum, onlara da dürüst gözüyle bakmam. Kredi kartı kullanıyorsan fazlasını kullanma. Zaman zaman bunu yaptılar. Şimdi diyorlar ki: ‘Bunları bağışlayın, affedin, bunun üzerine çizgi çekin.’ Nasıl çekeceksin? Kart mağduru olmayıp da alın teriyle kazananın hakkı ne olacak?” Bu ifadem, Sayın Başbakanın Eskişehir’de yapmış olduğu bir konuşmadan, Anadolu Ajansından alınmıştır. Aradan geçen süre yüz bir gün, bugün 24 Haziran 2009.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Bu süre içerisinde Hükûmetinizin bu konuyla ilgili bakış açısında bir değişiklik mi olmuştur yoksa bankaların telkinleri sonucu mu böyle bir kanun teklifini Parlamentoya getirmek durumunda kaldınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çakır.

Sayın Arat…

NECLA ARAT (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Bankalar yüksek faizlerden bu kadar büyük kâr sağlarken ve kredi kartlarından aidat alınması mahkeme kararıyla haksız bir uygulama olarak geçersiz kılınmışken şimdi bu uygulamanın yasalaştırılarak meşrulaştırılmaya çalışılması hukukun üstünlüğünün çiğnenmesi anlamına gelmiyor mu? Bu durum, AKP’nin adındaki “A” harfi ile yani “adalet” ile bağdaşıyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hükûmete sormak istiyorum: AKP iktidara geldiği günden beri evvela bankaların kurumlar vergisini yüzde 30’dan yüzde 20’ye indirdi. Türkiye'deki bankaların aşağı yukarı yüzde 45 ile 50 arası yabancı bankaların eline geçti. Bu yabancı bankalara niye bu kadar avantaj sağlanıyor? Kredi kartı gecikme faizi yüzde 4,71 aylık, yıllık yüzde 56,5. Ama kamu alacaklarına, bu faiz nispetini amme alacaklarındaki gecikme faizi seviyesine düşürmeyi düşünüyorlar mı?

Ayrıca, bu Abant toplantılarını kim düzenliyor? Buraya devlet bakanlarının katılması etik midir? Esas patronu kimdir? Bunu düzenleyen kişinin Türkiye Cumhuriyeti devletiyle bir sorunu var mıdır? Sorunu varsa Hükûmet seviyesinde neden buraya katılınıyor?

Bir de bu kredi kartı aidatı nereden çıktı? Yani durup dururken kim böyle bir buyrukta bulundu? Bilmiyorum, biraz sonra belki çıkarırlarsa… Yani, bu kadar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Serdaroğlu

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, bu borç yapılandırılmasıyla ilgili vatandaşlarımızın bize aksettirdiği, açıklığa kavuşturulmasını istediği bir konuyu bir örnekle sormak istiyorum.

Vatandaşımızın 4 bin liralık bir kredi kartı borcu vardır. Bu borç icra takibine konu olmuş, icra yoluyla taksitler hâlinde 2 bin lirası vatandaşımızın maaşından kesilmiştir. Bu durumda olan, yani haciz işlemiyle karşılaşmış, borcunu ödemeye başlamış vatandaşlarımız bu yapılandırmadan yararlanabilecekler mi? Yararlanabileceklerse geçici 5’inci maddeye göre borçlarının yapılandırılması nasıl olacaktır? Vatandaşımızın borcu hiç icra görmemiş gibi anapara üzerinden ikinci fıkraya göre hesaplanarak mı yapılandırılacaktır, yoksa icra yoluyla ödediği 2 bin lira düşülerek kalan miktar üzerinden mi hesaplanacaktır? Bize göre makul olan, bu durumda olan vatandaşlarımızın anaparalarının ikinci fıkra uyarınca hesaplanarak yapılandırılması, bulunan miktardan ödenen miktarın düşülmesi ve kalan kısmının taksitlendirilmesidir. Uygulamaya esas teşkil etmesi bakımından açıklığa kavuşturulmasını istirham ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Kredi kartı mağdurları içerisinde çiftçiler de en büyük payı oluşturmaktadır. Çiftçilerin ürünleri para etmediğinden borçlarını ödeyememişlerdir, hacizler kapıya gelmiştir. En son örneği de sulama birliklerinin elektrik borçlarından dolayı su kanallarına su verilememektedir. Göllerde, ırmaklarda su olmasına rağmen, elektrik olmamasından dolayı çiftçi tarlasını sulayamamaktadır. Çiftçinin elektrik borçlarını ertelemeyi, yeniden yapılandırmayı Hükûmet olarak düşünüyor musunuz? Çok kısa bir zamanda elektrikler açılmazsa ürünler tam olarak yok olacaktır. Çiftçiler bu konuda görüşlerinizi beklemektedirler.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Doğru.

Son olarak Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, kredi kartı ücretleri mutlaka kaldırılmalıdır diyerek başlıyorum. Çünkü kredi kartı kullandıkça bankaya getiri sağlamaktadır. Yani kredi kartı başlı başına bir meta değil, bir alışveriş ve ödeme aracıdır. Bu da bankanın işlemlerini bir makine yardımıyla kolaylaştıran bir araçtır. Bu durumda banka kartlarından kart ücreti alınmaması için acilen bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz? İki: Kredi kartının sokak ve kaldırımlarda pazarlanmasına nasıl bakıyorsunuz? Bu yolla yasal bir şekilde vatandaşın mağduriyetine katkıda bulunduğunuzun farkında mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Soru soran değerli milletvekili arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Tabii, burada ilk defa sorulara muhatap oldum, arkadaşlarımız da zamandan istifade etmek için çok süratli konuştular, bazı notlarımı yeterince alamadığımı biliyorum, ancak bazı konularda arkadaşlarıma cevap vermek isterim, inceleme ihtiyacı duyduğumuzu da yazılı olarak arkadaşlarımıza bildireceğim.

Bir defa, bir iki konuyu genelde konuşulduğu için aktarmak isterim. Bir tanesi, aylık kredi kartı faizlerinin yüksek olduğu konuşuldu, hatta bir değerli arkadaşımız yüzde 50’lerin üstünde bir rakam ifade etti. Merkez Bankasının son üç aylık ilan edilen kredi kartı faiz oranı yüzde 3,49’dur yani toplam olarak belki yüzde 41 nokta küsuru yüzde 47’ye yaklaşmaktadır, yüzde 50’nin üzerine hiç çıkmamıştır. Yüzde 7’lerden üç yılda bu noktaya geldiğimizi ifade etmek istiyorum.

Bir ikincisi de, yüzde 3,49 ilan edilmekle birlikte bazı bankalar bunun altında da faiz uygulamaktadırlar. Mesela bir bankanın aylık oranı yüzde 2,75’tir, bir diğer bankanın aylık oranı şu anda 1,99’dur, diğer bankalar da 3,49’a yakın faiz uygulaması yapmaktadırlar. Bildiğiniz gibi bileşik faiz de bu konuda uygulanmamaktadır.

Yine milletvekili arkadaşlarımızın sorduğu soruları kapsayan bir iki rakam daha vermek istiyorum. 29 Mayıs 2009 tarihi itibarıyla -yani bu kanunda uygulama tarihi kabul edilen 30 Mayısa en yakın tarih budur- toplam bireysel krediler 119 milyar Türk lirasıdır. Bunların içerisinde 85 milyarı tüketici kredileri, 34 milyarı da kredi kartlarından oluşmaktadır. Mayıs 2009 sonu itibarıyla aktif kullanılan kredi kartı sayısı 25 milyon 576 bindir. Aynı tarih itibarıyla kredi kartlarının yüzde 9,4’ü, yaklaşık yüzde 10’a yakını takip hesaplarında izlenmekte. Takip hesaplarında izlenen kredi kartı sayısı 1 milyon 914 bindir. Takipteki tutar 3,3 milyar Türk lirasıdır.

Tartışma konusu olan sözlerden birisini bir değerli arkadaşımız Sayın Başbakanın Eskişehir’deki konuşmasına atfen önümüze getirdiler, “O konuşmadan şu kadar zaman sonra da bu konuda bir yasal düzenleme yapma ihtiyacı nereden çıktı?” dediler. Bu ihtiyaç hem Bakanlar Kurulunun tasarısıyla hem de farklı siyasi partilere mensup milletvekili arkadaşlarımızın kanun teklifleriyle birleştirilerek Sanayi, Ticaret Komisyonumuzdan önümüze gelmiş bulunmaktadır. Ancak şu sözün üzerinde durulması gerekir: Yani “Kredi kartı mağdurları” mı, “Kredi kartı borçluları” mı? “Kredi kartı borçluları” hem yasal bir tabirdir hem de gerçeğe en uygun düşmektedir. Bildiğiniz gibi, biz kredi kartlarının kullanılmasını ödeme ve nakit kullanım aracı olarak kabul ediyoruz, genelde borçlanma olarak kabul etmiyoruz. Türkiye’de yurttaşlarımızın uyguladığı sistem belki bir kısmı açısından farklılık gösterebilir ama Ticaret Kanunu açısından da, diğer mevzuat açısından da genelde kredi kartlarını ödeme ve nakit kullanım aracı olarak görmek çok daha gerçekçi olmalıdır.

Arkadaşlarımızın soruları içerisinde BDDK rakamları ile TC Merkez Bankası rakamları arasındaki fark… BDDK kat sayısını vermektedir, Merkez Bankası da kişi sayısını vermektedir. Belki bu açıdan bir farklılık ortaya çıkmış olabilir.

Kredi kartlarının şube dışında pazarlanması şu anda yasaktır; yani hukuken ve fiilen yasaktır. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu da bunun aksine hareket edenlere ceza kesmektedir.

Takibe düşmeden kredi kartını taksitlendirerek faiz ödeyen kişi sayısı elimizdeki rakamlara göre 7 milyon 76 bindir. Yani bunu 7 milyon kabul edebiliriz.

Şu anda üzerinde çalıştığımız kanun, genel itibarıyla “31 Mayıs 2009 tarihi itibarıyla, ödeme ihtarı çekilmiş, icra takibi başlatılmış ya da banka tarafından takip olunan krediler” grubunda sınıflandırılmış kredi kartı borçları için yeni bir ödeme planına bağlama imkânı getirmektedir. Dikkatinizi çekmek istediğim konu: “31 Mayıs tarihi itibarıyla ödeme ihtarı çekilen, icra takibi başlatılan ya da banka tarafından takip olunan krediler” grubuna ait bulunmaktadır.

Bir arkadaşımız -sanıyorum Sayın Özkan’dı- çekle ilgili bir düzenleme yapılıp yapılamayacağını sordu. Bu görüştüğümüz kanunla ilgisi yok ama çok önemlidir, Adalet Bakanlığımızın bu konu üzerinde çalışma yaptığını biliyorum.

Sayın Ağyüz ve Sayın Genç kredi kartlarını görüştüğümüz bu kanun tasarı ve teklifleri içerisinde Abant toplantılarıyla ilgili sorular da sordular. Konuyla çok yakından ilgisi yok ama Sayın Ağyüz’ün bu konuda bana soru önergesi verdiğini de biliyorum -buradasınız- evet, sorunuza çok güzel bir cevap vereceğim, ama arkadaşlarımdan rica ediyorum… Ben Meclis Başkanlığı da yaptığım için bazı soru önergelerini iade ederdim. İç Tüzük’ümüzün 97’nci maddesine göre, sadece istişare amaçlı soruların sorulması Başkanlık tarafından geri çevrilir. Net ve makul sorular olursa, cevabı istenen sorular olursa bunların hepsine çok açık bir şekilde cevap veririz ama lütfen istişare amaçlı soru sormayın, İç Tüzük buna cevap vermeyi yasaklıyor.

Değerli arkadaşlarım, en çok kâr eden bankalar değil mi? Kredi kart faizi yüksek mi?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Bakan, istişare amaçlı değil.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Ben sizinle tartışmak niyetinde değilim. İç Tüzük’ün 97’nci maddesi istişare amaçlı soru sorulmasının Başkanlık tarafından kabul edilmeyeceğini söylüyor. Yani istişare amaçlı sorular…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Bakan, soruma cevap vermediniz. İstişare amaçlı değil.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa ) - Müsaade eder misiniz, ben süremi kullanmak mecburiyetindeyim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Soruma doğru dürüst cevap vermediniz.

BAŞKAN – Buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Siz de kredi kartlarıyla ilgili soru sorun, Abant nereden aklınıza geldi? Onun cevabını ben yazılı olarak vereceğim sizlere.

Değerli arkadaşlarım, bankalar ve finansman kuruluşlarının güçlü bir yapıya kavuşturulması Türkiye'nin başarısıdır. 2000 ve 2001 krizlerini yaşadığımız dönemi hatırlarsak, bunun arkasından bankacılık ve finansman konusunda ne yapılmışsa bunların çok faydalı ve çok iyi işler olduğunu görüyoruz. Dünyanın yaşadığı global ekonomik kriz içerisinde de bir finansman krizinin yaşandığını biliyoruz. Türkiye bugün sağlıklı bir finansman yapısına kavuştuysa ben bunu, şahsen, başarı olarak görüyorum.

Kredi kartı kullananların aidat ödemesi konusu, yani 1’inci madde ve onunla bağlantılı olan geçici 6’ncı maddeye gelince: Bu konuda bir önerge verildiğini veya verileceğini biliyorum. Genel Kurul bu konuyu nasıl takdir ederse biz ona göre elbette kabul etme noktasındayız.

Sayın Serdaroğlu, spesifik bir konu sordunuz. Doğrusu, hemen cevap verebilecek bir noktada değilim. Belki bir hesap kitap yapmak veya konuyu bilmek gerekir.

Ben, diğer konularda arkadaşlarımın eksik kalan bir sorusu varsa bunlara yazılı cevap vermek istiyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Evet, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler…

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Sayın Başkan, bir açıklama yapmam lazım.

BAŞKAN – Neyle ilgili?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Sayın Serdaroğlu’nun Komisyonumuz hakkında söylediği bir hususla ilgili.

BAŞKAN – Buyurun.

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Sayın Mehmet Serdaroğlu, Komisyonumuzda kendisiyle alakalı bir teklifin olduğunu ama bu teklifin bugünkü gündeme alınmadığından bahsettiler. Doğrudur, haklıdır ancak kendisinin teklifi önümde. Bu teklif de 4077 sayılı Tüketicilerin Korunması Hakkındaki Kanun’da yapılacak değişikliği öneren bir teklif olduğu için bu yasada alınmamıştır. O bakımdan, bir kasıt söz konusu değildir. Kendisine bunu ifade etmek isterim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Tamam efendim.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.53


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.09

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 109’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

411 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın maddelerine geçilmesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi tasarının maddelerine geçilmesini yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Karar yeter sayısı vardır.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Sayın Komisyon ve Hükûmet yerinde.

1’inci maddeyi okutuyorum:

BANKA KARTLARI VE KREDİ KARTLARI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1- 23/2/2006 tarihli ve 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununun 8 inci maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Kart çıkaran kuruluşlar, kartın verilmesi anında kart hamilini yeteri derecede bilgilendirmek ve talep edilmesi halinde, gerçekleştirilmiş işlemlere ait kayıtları otuz günü geçmemek üzere işlemin mahiyetine uygun bir süre zarfında sağlamakla yükümlüdür. Yurt dışı işlemlerinde bu süre altmış gün olarak uygulanır. Kart çıkaran kuruluşlar Kanunun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde üçbinbeşyüz Türk Lirasına kadar kullanım limiti tahsis ettikleri kredi kartları için otuzbeş Türk Lirasına kadar, üçbinbeşyüz Türk Lirası ve daha fazla bir tutarda kullanım limiti tahsis ettikleri kredi kartları içinse tahsis edilen limitin yüzde birini geçmeyecek şekilde belirleyecekleri bir tutarda yıllık kredi kartı kullanım bedeli talep edebilirler. Kredi kartı kullanım bedeli kart hamillerinden yılda bir kez ya da eşit taksitler halinde tahsil edilebilir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Hakkındaki Kanun Tasarısı üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle bir konunun hepimiz tarafından bilinmesi, hepimiz tarafından çok iyi algılanması gerekiyor, bu konuda gerçeğin altının çizilmesi gerekiyor.

Şimdi, bu, sanki Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ya da bizatihi AKP tarafından tüketici kredisi kartları borçlularına getirilen bir lütuf gibi algılanıyor. Şimdi, gerçek böyle mi? Bakınız, özellikle son bir yıl içinde bankalar dara düşmüş olan kredi borçlularına, tüm kredi borçlularına, onların ödemelerini kolaylaştırma amacıyla yeni ödeme planları yaparlar yani kolaylık sağlarlar. Bu, geçmiş yıllarda da vardı, özellikle son bir yıl içinde ekonomik krizin derinleşmesine koşut olarak, paralel olarak bankaların kredi kartı borçlularına çok önemli kolaylıklar getirdiğini çok iyi biliyoruz. Bu nedenle, bankaların normalde kredi borçlularına getirmiş olduğu kolaylıkları biz şimdi kurala bağlıyoruz -işin özü, esası budur- ve yasa çerçevesinde bunu, bu kural çerçevesinde bundan sonra götürmeye çalışıyoruz. Şimdi, öncelikle bunun bilinmesi gerekiyor. Yani, mevcut bir uygulamayı kurala bağlıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, yerel seçim öncesinde Cumhuriyet Halk Partisi ne diyordu? Kredi kartı mağduriyetinden söz ediyorduk, kredi kartı faizlerinin çok yüksek olduğunu dile getiriyorduk, temerrüt faizlerinin ise taşınamaz noktalarda olduğunu söylüyorduk; kredi kartı borçlusunun hızla artmakta olduğunu dile getiriyorduk ve borca düşenler, dara düşenlerde bir kötü niyet aranmaması gerektiğini belirtiyorduk; ekonomik krizin ağır darbesini yiyen özellikle dar ve sabit gelirli insanımızın, yurttaşlarımızın tüketim amacıyla bunu kullanmak mecburiyetinde kaldığını, bu nedenle elinde olmadan kötü duruma düştüklerini ifade ediyorduk ve Hükûmetin bu konuya mutlaka ve mutlaka bir çözüm getirmesini istiyorduk ve önerilerimizi sıralıyorduk. Anımsıyorsunuz değil mi? Yerel seçim öncesi, yerel seçimden üç ay önce başlayan bir süreçteki Cumhuriyet Halk Partisinin önerileri.

Sayın Başbakan ne diyordu? Sayın Rasim Çakır, Edirne Milletvekilimiz, az önce, bu şimdi söyleyeceğim konuyu Sayın Bakana soru olarak sordular. Sayın Başbakan, bizim bu önerilerimizi, Cumhuriyet Halk Partisinin önerilerini hiç dikkate almadı ve nihayet -sanırım- Eskişehir’de dedi ki: “Kredi kartı mağduru diye bir sözü kabul etmiyorum, bunların yaptıkları dürüstlüğe sığmaz.” Düşünebiliyor musunuz, yani kredi kartı mağdurlarını üçkâğıtçı, düzenbaz olarak niteledi Sayın Başbakan. Şimdi ne yapılıyor? Sayın Başbakan, öyle sanıyorum mahcup ama memnun. AKP milletvekili arkadaşlarımız da herhâlde memnunlar, herhâlde memnunlar. Şimdi, Meclis tatile girdikten sonra vatandaşın arasında dolaşırken “İşte, biz, kredi kartı mağduriyetini çözdük, faizleri indirdik.” şeklinde bunun propagandasını yapacaklar, az önce söylediğim gerçek çerçevesinde. Bu bir lütuf değildir, bankaların öteden beri yapmış oldukları, yurttaşa, borçlu vatandaşımıza sağlamış oldukları kolaylıkların kurala bağlanmasından başka bir şey değildir. Yani, eğer bazı konularda değişiklik yapılmazsa bu tasarının AKP’nin siyasal manevrasından başka bir kıymeti harbiyesi yoktur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, burada ben bir soru sormak istiyorum. Sayın BDDK Başkanımız da burada. BDDK bir rapor açıkladı ve kredi kartında kafalar karıştı. Şimdi, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun son raporuna göre 31 Mart itibarıyla kredi kartı batağına düşmüş müşteri sayısı 1 milyon 864 bin olarak hesaplanıyor. Peki, Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan nasıl bir sayı açıkladı? Nisan sonu itibarıyla yaklaşık olarak 875 bin kişinin -874 bin küsur- bu durumda olduğunu ifade ettiler.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Birisi kart, diğeri kişi. İkisi arasında fark var.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Kart batağına düşmüş, dikkatinizi çekiyorum, kart batağına düşmüş.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bir kişide birden fazla kart olabilir. Bunu da dikkate alırsanız…

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Efendim, basına düştü bu. Lütfen, sakin olalım. Kürsüye çıkarsınız, gereken yanıtı verirsiniz.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, Sayın Hatip, Sayın Bayramoğlu; lütfen karşılıklı konuşmayalım.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Şimdi, burada kafalar karıştı. Ben de farkındayım olayın ama burada başka bir şey var. Bakınız, burada yeni bir tefeci grubu türedi. Bunun için bu konuyu dile getirdim. Hepsi sizin ifade ettiğiniz gibi değil. Sayın Bakanım, sizin ifade ettiğiniz gibi de değil. Sayın Başkan burada, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu Başkanı burada.

Bakınız, ben 22 Ocak 2008 tarihinde Sayın Başbakana bir soru önergesi yönelttim, hâlâ yanıtını almış değilim. Demişim ki: “Kredi kartı borçlusu olan yurttaşlarımıza borçlarını yeniden yapılandırmayı öneren, yeni bir borç veren grubunun ortaya çıktığını ve modern tefeciler olarak isimlendirilen bu grubun yurttaşlarımızın yoğun talebiyle karşı karşıya kaldığını basından öğrenmekteyiz. Söz konusu grubun İstanbul ve Ankara’da dağıttıkları el ilanlarından ve İnternet’te yer alan duyurularından nakit ya da taksit öneren her kredi borcuna farklı faiz uygulayabildikleri görülmektedir.”

Ve bu çerçevede bu modern tefecilerin durumu hakkında, konunun aydınlanması hakkında beş ay önce, beş buçuk ay önce soru sormuşum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; beş soru sormuşum, iki tanesini konunun önemine binaen sizlerle paylaşmak istiyorum; demişim ki: “Kriz ortamında ödeme güçlüğü bulunan kart borçlusu yurttaşlarımız, iddia edildiği gibi yeni, modern bir tefeci grubuyla karşı karşıya mı bırakılmışlardır?” Bunun yanıtını bekliyorum.

Yine beş sorudan ikincisini söylüyorum: “Söz konusu borç verenlerin yani modern tefecilerin bankacılık sistemiyle ilişkileri hangi konumdadır? Maliye Bakanlığı ve Türk bankacılık sistemi bu konuya nasıl yaklaşmaktadır?”

Bu konuda, Sayın Başkan da hazır buradayken, en azından bu sorumun aydınlatılmasını talep ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi bu görüşmüş olduğumuz yasa tasarısıyla ilgili iki tane esaslı sorun var. Birinci sorun şudur: Halkın ödeme gücü kalmadı. Halkın ödeme gücü kalmadı, halk perişan. Ondan, böyle hızlı bir şekilde bu sorun büyümekte ve aynı zamanda -benden önce konuşan arkadaşlarım dile getirdiler- gecikme faizleri düşünülenin ya da dayanılması gerekenin çok ötesinde, yüksek. Şimdi, ödeme gücü yok. Burada bu iki olay da pas geçiliyor.

Ödeme gücünün nasıl artırılması gerekiyor? Bu konuda Hükûmetin dikkatini çekmek istiyorum. Bakınız, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; karşılıksız çek sayısı yıllık bazda yüzde 73 artmıştır. Protesto edilen senet tutarı, Mayıs 2009-2008 arasında yüzde 13 yükselmiştir. Tüketicilerin bankalara borcu, yani tüketici kredisi artı kredi kartları borcunu ödemeyenler -biraz geriye gideyim- 2004 ile 2008 yılları arasında 15 kat artmıştır, 15 kat! Ve borcu yüzünden iptal edilen kart sayısı da yine 2004-2008 yılları arasında 6 kat artmıştır. Haziranın 5’i ile 12’sini içeren haftasında, yani bir haftada tüketici kredisi ve kredi kartları borcu 890 milyon lira artmıştır. Yaklaşık 1 milyar lira, bir haftada! Yani bu ne anlama geliyor: Halk ölmüş, bitmiş; çiftçi, esnaf, işçi, memur, emekli, dul, yetim… Yani, bir haftada 1 milyar liraya yakın artıyor ise, ödeme gücü kalmamış. Yani, bu getirilen yasal düzenlemenin ne kadar kıymeti harbiyesi olacak? Bunun altını çizmek istiyorum, özellikle AKP’nin ve Hükûmetin dikkatlerini çekmek istiyorum: Asıl sorun halkın ödeme gücünün kalmamış olmasıdır. Eğer buraya dikkat etmez isek, bu yasa tasarısına benzer yasa tasarılarını çok kısa zamanda yeniden düzenlemek ya da düşünmek durumunda kalırız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada bir konuyu daha dikkatlerinize sunayım: Kredi kartının işlevi nedir? Kredi kartının işlevi, bir ödeme ve nakit kullanım aracı olmasıdır, aynı zamanda, ekonominin kayıt altına alınmasına da yardımcı oluyor ama Türkiye’de, az önce söylediğim bu ödeme gücünün tamamen yok olması karşısında, borcu borçla çevirme, borçları öteleme aracı hâline geliyor.

Şimdi, bakınız, Hükûmetin elinde iki tane konu var, halkın ödeme gücünün yükseltilmesi açısından iki tane konu var. Hükûmet acilen bu iki konu üzerine yoğunlaşmak mecburiyetindedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen hafta burada, Kredi Garanti Fonu Yasası’nı çıkardık. Kredi Garanti Fonu’nda, KOBİ’lere ve birleşmek isteyen KOBİ’lere finansman kolaylıkları sağladık ama öyle bir madde koyduk ki, 30 Haziran 2008’den önceki iki yıl içinde takibe düşmüş borcu olmayacak ve iki yıl içinde yine kamuya borcu olmayacak, su, elektrik, vergi, telefon borcu, doğal gaz borcu, SSK prim borcu olmayacak. Yani, kaç tane KOBİ’yi böyle bulabilirsiniz? Devede kulak, devede kulak. Bir yasa çıkarıyorsunuz, bir uygulama getiriyorsunuz, ölü doğan bir yasa çıkarıyorsunuz. Aynen, geçen dönemde çıkarmış olduğunuz, Anadolu kaplanlarına verilen o hayat öpücüğü, Anadolu yaklaşımındaki, yaklaşımdaki rezalet, skandal, aynen burada da yaşanacaktır. “42 bin KOBİ’ye can suyu vereceğiz.” dediniz, 93 KOBİ başvurabildi, 71 KOBİ ancak imzalayabildi. Bu nedenle, bir an önce, bu yasanın, gerçekten derde deva olacak bir şekilde genişletilmesi gerekmektedir. Acilen yapmanız gereken, ödeme güçlüğü açısından bakıyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yine, Kredi Garanti Fonu, orijinal yasasında, Hükûmetin orijinal metninde yok ama Plan ve Bütçe Komisyonunda bir ek madde eklendi, Toprak Mahsulleri Ofisine 2009 yılı hububat alımları için finansman olanağı sağlandı. Bir an önce bu uygulamanın harekete geçirilmesi lazım, çünkü tarım ve hayvancılık bitti, çiftçi yerlerde sürünüyor. Bir an önce Toprak Mahsulleri Ofisinin devreye girmesi lazım, çünkü bu 875 bin kredi borcunun yarısı bin liranın altındadır ve çoğunluğu da çiftçidir. Bir an önce Toprak Mahsulleri Ofisinin adam gibi peşin parayla devreye girmesi gerekiyor. Aynı zamanda bu 50 kuruşluk taban fiyatının mutlaka 60-61 kuruşa çıkarılması gerekiyor. Bunu eğer yapamayacaksanız 5 kuruşluk primin 15 kuruşa çıkarılması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Sayın Başkan, herhâlde bitti. Son sözümü söyleyebilir miyim?

BAŞKAN – Buyurun, son cümlenizi alayım.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ve Toprak Mahsulleri Ofisi kapatılan bazı alım merkezlerini mutlaka ve mutlaka açmalıdır. Yoksa Hükûmet çiftçinin ve tarım ve hayvancılıkla uğraşan insanların vebali altında ezilir.

Ve son olarak -Sayın Başkan, izninizle- hasat zamanında ve hububatın pazarlama zamanında ithalat, dâhilde işleme rejimi dâhil olmak üzere geçici bir süre yasaklanmalıdır. İşte bunları yaparsak en azından ödeme gücünün düşmüş olduğu kesimlere bir hayat öpücüğü verebiliriz.

BAŞKAN – Sayın Tütüncü, son cümlenizi alacaktım efendim; lütfen…

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan, sağ olun.

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahsı adına Rize Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu, buyurun.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 411 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında Komisyonda da, kamuoyunda da bu kanunla ilgili en çok tartışılan konu, 1’inci maddenin dördüncü fıkrası dediğimiz, bankalarca, kredi kartlarıyla ilgili, “kart bedeli” şeklinde, “kart bedeli” adı altında alınacak bedeller konusunu içeriyordu. Bir de tanımlamaları vardı. Zaten, grubumuz adına konuşma yapan milletvekili arkadaşımızın da söylediği gibi, şu anda benzer nitelikli iki tane önerge Meclise takdim edilmiş vaziyette ve böylece, 1’inci maddeyle ilgili, kredi kartlarıyla ilgili herhangi bir adla veya faiz dışında bir komisyon alınamayacağını ifade eden bir düzenleme gündeme getirilmiş oluyor. Dolayısıyla, 1’inci maddenin içerisinde, bu anlamda, kamuoyunu da rencide edici mesele otomatikman ortadan kalkmış oluyor.

Konuşmalar sırasında haklı olarak bazı arkadaşlarımız “Niye buraya madde olarak bu şekliyle indi, Komisyonda da değerlendirilemez miydi?” dediler. Onda da haklılar. Aslında Komisyonda bu meseleyi tartıştık, fakat o gün için sıra numarası alınması ve bu hafta içerisinde gündeme gelmesi açısından, bir an önce bu incelemelerin ve değerlendirmelerin bitirilmesi açısından yeteri kadar zaman olmadığından, Komisyonda arkadaşlar şerh koymasına rağmen, bizim de iktidar partisi mensupları olarak bununla ilgili bir çalışma yapıp bir önergeyi gündeme getireceğimizi dile getirmiştik. Bu vesileyle bir ortak kanaatin oluşmuş olması aslında son derece güzel bir neticedir. En azından, tüketicilerin sürekli, her gün mesaj çekmesini gerektirecek bir hadisenin de ortadan kalkmış olmasını böylece sağlamış olduk.

Diğer konu Sayın Tütüncü’nün az evvel kredi kartıyla ilgili meseleyi gündeme getirirken söylediği ifadelerdir. Doğrudur, insanların satın alma güçlüğü içerisinde oldukları için temerrüde düşmeleri ve imkânsızlıklarından dolayı böyle bir ödemeyi yapamaması çok doğaldır ama bunu Türkiye genelindeki bütün kredi kartı kullanıcılarının satın alma gücü yokmuş gibi bir havaya getirmiş olmanın bir anlamı yok çünkü eninde sonunda şu anda temerrüde düşmüş ve takipte olan rakam, toplam kredi kartı limiti miktarının anapara açısından alırsanız yüzde 7,5’udur. Sadece kredi kartı tüketimiyle ilgili temerrüde düşmüş olan rakam yüzde 7,5’udur. Bunun diğer krediler limitleriyle, işte tüketici kredileriyle veya ihtiyaç kredileriyle birleştirdiğiniz zaman bu rakam çok daha aşağıya düşecek demektir. Ancak, biz de özellikle şunu vurgulamakta, sürekli şekilde vurgulamakta fayda görüyoruz ki, kredi kartı, sıkıntı oluşturacak bir kredi kullanma aracı olmaktan çıkarılmalıdır. Kredi kartı, cebinizde bir karşılığı bulunan kaynağın yerine bir ödeme aracı olarak kullanılmaya devam edilmelidir, esas önemli olan nokta burasıdır. Kredi kartını bu niyetle kullandığımız müddetçe hem genel olarak ekonominin takibini yapmak, kayıt dışı ekonomiyi kayıt içerisine almak, ödemeleri bir planlama içerisine almış olmak son derece doğaldır ama ödeme güçlüğüne insanlarımızın düşmüş olması genel ekonomik krizin içerisinde de kaçınılmazdır. Anadolu’da çok güzel bir tabir vardır -bunu hepimiz biliriz- her hâlükârda ayaklarımızı yorganlarımıza göre uzatmak zorunluluğunu hepimizin iyi değerlendirip, iyi düşünmesi lazım.

Ben de, bir vatandaşımızın, bir kardeşimizin herhangi bir şekilde kapısına bir bankanın gelip de haciz getirmesini veya onu huzursuz edecek bir uygulama yapmasını arzu etmem ama bu kanunu, bu düzenlemeyi bankaları kurtarmaya yönelik, bankaların isteklerine yönelik bir kanun olarak değerlendiriyorsanız, o zaman bir başka yanlışı daha yapıyoruz demektir çünkü -az evvelki konuşmamda da söyledim- bir yaz dönemine gidiyoruz, Meclisin tatiline doğru gidiyoruz, Meclisi tatil ettikten sonra huzursuzluk çeken yaklaşık 750 bin tane kart ödemesi noktasında sıkıntıya giden insanımızı en azından bir ödeme terminine sokarak huzurlu ve refahlı bir şekilde, huzur içerisinde bir yaz dönemi geçirmesini sağlamak için bu kanunu çıkartıyoruz. Yoksa burada bankalar, toplam kredi limitleri içerisinde bu 3 milyar lirayı otuz altı ayda yapılandırmış olsa veya yirmi dört ayda yapılandırmış olsa ekstra olarak ayda gelecek rakamları 100 milyon liradır. Dolayısıyla bu rakamın genel anlamda değerlendirilmesi, bankacılık limitleri içerisinde kullanılan toplam 34 milyar liralık kredi limiti içerisinde son derece düşük bir rakamdır. Yani aylığı yüzde 2,5-3’ler seviyesinde bir rakam demektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bayramoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Dolayısıyla, bu anlamda yapılan düzenleme, aslında bankaların dosyalarını ortadan kaldırabilmek, tüketici insanlarımızı, kredi kartı sahibi insanlarımızı da rahatlatmaya matuftur.

Bir başka önemli nokta daha aslında altını çizmemiz gereken: Bu Kanun mahkemelerimizi de rahatlatacak önemli bir kanundur. 1 milyon 914 bin tane kartın her birisinin adına iyi veya kötü mahkemelerde bir takip davası açılmış olsa, 1 milyon 900 bin, yaklaşık 2 milyon tane daha dosya açacaksınız. Genel makro ölçekli birçok dosyanın da gündeme gelmesini veya kısa sürede mahkemede gün alabilmesini engellemiş olacaksınız. Umuyorum ki, inşallah bu düzenlemeyle insanlarımız kendilerini bu ödeme planları içerisine alır -bu yaşadıkları sıkıntıları- ve en azından önümüzdeki yaz dönemini huzur ve refah içerisinde geçirir.

Kanunun bu manada hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Kulkuloğlu, buyurun efendim.

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Kişilerin kendi borç ve edinimlerini takip etmek kendi vazifeleri olmasına rağmen, kredi kartı kullanımındaki düzenlemelerde bankaların yani kart veren kurumların artı taksit uygulamaları, para puan uygulamaları nedeniyle her ay ekstrelerde kredi kartı kullanıcıları ödeme bakiyelerini takipte zorlanmaktadırlar. Ancak bankalarsa, hep son ödeme tarihinden daha sonra kişilerin ellerine geçecek şekilde ekstre göndermektedir. Bu bankaların, posta gecikmesinden kaynaklanan nedenlerle kişiler çok zarara uğramaktadır. Hükûmetimiz bunun düzenlenmesi yönünde herhangi bir yaptırım yapmayı düşünmekte midir?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Çakır…

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Sayın Başkan, aracılığınızla, benim değil bir vatandaşın bana sorduğu soruyu Sayın Bakana sormak istiyorum.

Vatandaş “Mayıs ayı kredi kartı borcumun asgari tutarını eşime düğünde taktığım bileziği bozdurarak ödedim ama haziran ayındaki asgari tutarı ödeme imkânı bulamadım, benim durumum ne olacak?” diye soruyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Sakık

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, ben de teşekkür ediyorum.

Üniversite öğrencileriyle ilgili böyle bir sorun yaşanıyor. Şimdi, öğrencilerin büyük bir çoğunluğu üniversiteye başladığında birçok bankadan bunlara kredi kartı veriliyor ve bunlar da ciddi bir şekilde harcama yapıyorlar, sonra geriye ödeme olmayınca ailelerle sorunlar yaşanıyor ve bu sorunlar bize iletiliyor. Bu konuda ne yapılabilinir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sakık.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim, tabii, bu özellikle PTT’deki gecikmelerden dolayı şu anda kanunda yapılacak bir şey yok ama notumuzu aldık, dikkate alacağız. Yani bununla ilgili bir düzenleme, belki bir tebliğle bu çözülebilir.

Sayın Çakır’ın tabii sorduğu husus da tamamen kapsam dışı. Yani bu onları kapsamıyor Sayın Çakır, onu ifade edeyim.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Bu vatandaşın günahı ne efendim? Suçu ne, günahı ne?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Öğrencilerle ilgili konuya gelince, bütün öğrencilere ebeveynlerinin izni olmadan kredi kartı verilmiyor, dolayısıyla…

SIRRI SAKIK (Muş) – Veriliyor Sayın Bakan, veriliyor.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Veriliyorsa kanuna aykırı veriliyor. Yani, kanunda… Ama bunu da zaten arkadaşlarımız…

SIRRI SAKIK (Muş) – Öğrenciler çok perişan, birçoğunun aileleriyle bağları koptu.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Haklısınız. Yani veriliyorsa kanuna aykırı veriliyor. Bu konuyu arkadaşlarımız dikkatle takip edecek, sizlere de yazılı olarak cevap verecekler.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.40


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.53

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 109’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

411 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 411 Sıra sayılı “Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarının” 1. maddesinin 4. ve 5. cümlelerinin madde metninden çıkarılarak bunların yerine “Kart çıkaran kuruluşlar kanunun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde tahsis ettikleri kredi kartları için üç yılda bir kez olmak üzere kart tesliminde peşin alınmak üzere 15 TL kredi kartı kullanım bedeli talep edebilirler.” cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Prof. Dr. Alim Işık

Cemaleddin Uslu

Yılmaz Tankut

 

Kütahya

Edirne

Adana

 

Hüseyin Yıldız

 

Mehmet Serdaroğlu

 

Antalya

 

Kastamonu

BAŞKAN – Bu iki önerge aynı mahiyette olduğundan okutup birlikte işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 411 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 1. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

M. Nezir Karabaş

Şerafettin Halis

 

Şırnak

Bitlis

Tunceli

 

Nuri Yaman

 

Osman Özçelik

 

Muş

 

Siirt

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

411 sıra sayılı ve görüşülmekte olan Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda değişiklik yapılması hakkındaki Kanun tasarısının 1 inci maddesinin tasarı metninden çıkartılması ve diğer maddelerinin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Nurettin Canikli

Bekir Bozdağ

Ahmet Yeni

 

Giresun

Yozgat

Samsun

 

Vahit Kirişci

 

Fatih Arıkan

 

Adana

 

Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Kredi kartlarından yıllık kullanım bedeli alınmasının kart çıkaran kuruluşlar ile tüketiciler arasında sözleşme hükümlerine göre belirlenmesinin daha uygun olacağı ve bu konuda yasal bir düzenlemeye gerek olmaması gerekçesiyle tasarı metninden çıkartılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Diğer gerekçeyi de okutuyorum:

Gerekçe:

Bankalar, üye işyerlerinin kredi kartı ile yapmış olduğu işlemler sonucu oluşan meblağı, 30 ile 47 gün arasında değişen sürelerde bloke ederek vadesiz mevduat olarak tutmak veya bu meblağ üzerinden yüzde 2 ile 3 arasında değişen oranlarda komisyon almaktadır. Ayrıca kart kullanıcılarından ödeyemedikleri kredi kartı borcu için aylık yüzde 5'e varan oranlarda faiz talep etmektedirler. Bu gerçeklerden hareketle kredi kartı kullanım ücreti adı altında ve kullanıcılar aleyhine sonuç doğuran düzenleme mevcut haliyle kabul edilemez.

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece 1’inci madde tasarı metninden çıkarılmıştır.

Bu maddede değişiklik öngören ilk önergeyi işlemden kaldırıyorum.

2’nci maddeyi 1’inci madde olarak okutuyorum:

MADDE 1- 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununun 24 üncü maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Sözleşmede belirtilen asgari tutar, dönem borcunun yüzde yirmisinden aşağı olamaz. Kurul, Hazine Müsteşarlığı ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının olumlu görüşünü alarak bu oranı yüzde kırka kadar arttırmaya, arttırdığı oranı yüzde yirmiye kadar düşürmeye veya belirtilen sınırlar dahilinde söz konusu oranı kart hamili grupları itibariyle farklılaştırmaya yetkilidir. Hesap özetinde yer alan asgari ödeme tutarı son ödeme tarihinde ödenmediği takdirde kart hamili ödenmeyen tutar için sözleşmede öngörülen gecikme faizi dışında bir yükümlülük altına sokulamaz.”

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Şevki Kulkuloğlu’na aittir.

Sayın Kulkuloğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 411 sıra sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın eski 2, şu andaki hâliyle 1’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi bu tasarı geçen hafta içerisinde Komisyonumuzda ele alındı. Aynı anda Genel Kurulda yine Komisyonumuzun değerlendirdiği ve raporunu verdiği İhracatçı Birlikleri ve Türkiye İhracatçılar Meclisi Yasası görüşülmekteydi. Toplumun her iki kanun tasarısıyla çok büyük bir kesimini ilgilendiren konular maalesef iktidar partisinin Meclisi doğru çalıştıramamasının kurbanı oldu. Hele hele kredi kartları kanununda değişiklik yapılması gibi kart kullanan 44 milyon kişiyi ilgilendiren çok hassas bir konunun Komisyonun yarıdan fazlası Genel Kurulda başka bir kanunu görüşürken alelacele ve sıkboğazla geçirilmiş olması, bu konuda verilmiş diğer kanun tekliflerinin Hükûmetin getirdiği tasarıyla beraberce görüşülmesinin oylanarak kabulüne rağmen, o tekliflerin hiç görüşülmeden reddedilmesini muhalefet milletvekillerinin taşıdıkları milletvekili sorumluluğuyla yapmaya çalıştıkları vazifelerine, emeklerine, düşüncelerine yapılan büyük bir saygısızlık olarak değerlendiriyorum.

Sayın milletvekilleri, tasarının 1’inci maddesi 5464 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin dördüncü fıkrasını değiştirmeyi amaçlamaktaydı ancak kaldırıldı. Yalnız, kaldırılmakla, buradaki sorun çözülmedi; yine geçmişe döndük. Uygulamada alınmış birçok yargı kararıyla kredi kartı kullanım bedelinin alımının hukuka aykırı olduğu tespit edilmiş olmasına rağmen, bankalar kendilerini dava etmeyen, edemeyen ya da bu konudan haberi olmayan yurttaşlarımızdan yine kredi kartı kullanım bedellerini aldılar. Eğer ekstrelerinin asgari bedellerini ödeyerek bu vatandaşlarımız kredi kartı borçlarını sürdürülebilir kılıyorlarsa onu da bir güzel o ödenemeyen dönem içerisinde katmer katmer, yüzde 50-60’a hatta yüzde 70’e varan temerrüt faizleriyle faizlendirdiler. Yine döndük başa, yine aynısı yaşanacak. Maalesef burada yapılan uygulama hiçbir şeye değmemiştir. Madem getirdiniz neden geçirmediniz? Madem siz de bizimki gibi bu işin vicdana, hukuka aykırı olduğunu düşünüyorsunuz, neden önergelerimizi desteklemediniz? Neden hep beraber, ortak, gruplar hâlinde önerge verildi de bunu sonradan değiştirdiniz, çektiniz? Bunu anlamak gerçekten mümkün değil. Bu yasanın getirilişindeki samimiyetinizi de bu anlamda, bu vesileyle sorgulamak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, bu yapılan düzenleme zaten kredi kartlarının geçerlilik süresinin üç yıl olacağı ve bu üç yıl için bir defa kart ücreti alınacağı yönünde yeni tüketici kanunu taslağına da aykırı idi. Üstelik, yapılan düzenlemeler tüketici aleyhine olmamalı ve dengeleri kesinlikle gözetmelidir. Bu düzenlemeler tüketici aleyhine sonuçlar doğurmaktadır. Nitekim, yaptığımız bu geri çekme, yani kanunun eski metnine dönme de yine bankalara ait kârlılığı artıracak, tüketicinin faiz ve borç yükü altında ezilmesine neden olacaktır.

Bankaların, bireysel ürünler içerisinde önemli bir yeri olan ve yüksek kârlılığı bünyesinde barındıran kredi kartlarıyla ilgili olarak, gerek faizlerin yüksekliği gerekse harcama yapıldıkça üye iş yerinden komisyon alınması, zaten konu ürünü son derece kârlı bir ürün hâline getirmektedir. Bunun üzerine bir de kullanıcıdan değişik ücretler adı altında paralar aldığınızda, bu kârlılığı tanımlamak mümkün değildir. Bu durum göstermektedir ki yürürlükteki kanunda, geri dönüşte, tüketici haklarında geriye gidiş olmuştur.

Gerek Komisyon toplantılarında gerekse Genel Kurul görüşmelerinde, değişik vesilelerle Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak yapılan yanlışlıkları defalarca dile getirmişiz ve maddelerle ilgili değişik önergeler vermişiz.

Şimdi, 1’inci maddede, samimiyeti sorgulamak adına söylemek istiyorum: 1’inci madde Komisyonda görüşülürken de bu samimiyetsizlik ortadaydı. Neden? Çünkü aşağıda TİM Yasası görüşülürken, yani grubun, Komisyonun çoğu aşağıda, Genel Kurul salonundayken, yukarıda 11 milletvekiliyle geçirilmişti.

Şimdi, yine bu samimiyeti bir başka şekilde sorgulamak istiyorum: Sayın Ali Bayramoğlu bu kürsüde diyor ki: “361 katrilyon -yani milyar- kredi kullanılmış, bunun çok azı kredi kartları.”

Şimdi, Sayın Bayramoğlu’na da değerli AKP milletvekillerine de hatırlatmak istiyorum: Materyalist yaklaşımla bu sorunu çözemeyiz. Bizim, şimdi, üstteki 240 milyarı, yani tüketici ve kredi kartı borcu olmayan kredi limitini kullanan kişi sayısıyla aşağıdakini kullanan kişi sayısına bakmamız gerekir. Toplumda yaygın olarak kullanılan ve toplumun çoğunu ilgilendiren kısmı bu 361 milyar TL’lik kredi stokunun yaklaşık 119 milyarını oluşturan bireysel krediler ve 39 milyarını oluşturan kredi kartlarıdır. Kaldı ki, burada bireysel kredilerde oluşan gecikmeler ve orada yaşanan mağduriyetler asla söz konusu edilmemektedir. Sizin küçümsediğiniz yaklaşık 3 milyar gecikmiş kredi borcunu içeren kısım ise hiç küçümsenemeyecek bir sayı 1 milyon 914 bin kişiyi içermektedir.

Şimdi, takibe düşen kredi kartı miktarında artış var. Acaba sorguluyor musunuz neden artış var? İşsizlikteki artışla paralel olduğunu gözlemleyebiliyor musunuz? İktidara geldiğiniz bu yedi yıl içerisinde yüzde 8’lerden, resmî olarak yüzde 16’ya gelmiş işsizlik rakamının buraya nasıl yansıdığını görebiliyor musunuz? Hele hele, kayıt dışında bu yüzde 15,8’e yansımayan işsizleri hiç düşünüyor musunuz?

Değerli arkadaşlar, bankalar borç sarmalına yurttaşlarımızı bilerek sokmaktadırlar. Ekstreleri geç göndermekte, kart kullanıcısının asgari ödeme miktarını dahi ödeyememiş olması durumunda üç aylık gecikme süresini kullanıp yasal takibe geçmeden aldıkları yüksek faiz ile yetinip, borcu kar topu gibi, bir çığ gibi büyütme eğilimindedirler. Neden? Bu parayı başka türlü kazanamazlar. Enflasyonun tek haneli rakamlarda olduğu, yüzde 7-8 olduğu bir ülkede siz eğer gecikmiş alacağınızı yüzde 60’la 70’le tahsil ediyorsanız ne âlâ, şeker gibi kazanç. Bunu kim elinin tersiyle iter? Dolayısıyla, bu kişinin ödeyebileceği yere kadar dayanıp, o güne kadar sadece telefonla taciz edip ondan sonra işleme geçmektedirler.

Değerli arkadaşlar, uygulanan gecikme faizleri çok fahiştir ve vatandaş bunun altında ezilmektedir. Hükümetin bankaların bu fahiş faiz uygulamasına göz yummasını, bu uygulamayı durdurmamasını enflasyonun tek haneye indiği şu günlerde gerçekten anlamak mümkün değildir.

İşte, bu nedenledir ki, 2001 krizinde bankalar batmış, ancak 70 milyon tüketici o krizden ekonomik olarak en az etkilenen olmuş olmasına rağmen AKP hükûmetlerinin bu teslimiyetçi, bankaları, finans kaynaklarını koruyan, tüketiciyi, vatandaşı ezdiren ve ülkeyi krize sokan yedi yıldır uyguladığı yanlış finansal reçeteler sonucu bugün gelinen noktada 70 milyon insan, yani 70 milyon vatandaş, tüketici sıkıntıda ve ekonomik girdaba girmiş, bıçak kemiğe dayanmış durumda. Bankalar ise tarihlerinin rekor kârlılıklarını yaşayarak rahat durumdadırlar.

Tüm dünyada olması gereken ekonomik uygulamalar uygulamada olduğu içindir ki, bankalar global krizden en çok etkilenen kurumlar olduğu hâlde, bizde ise bu durum, Hükûmetin, vatandaşı ezen, bankaların her istediği politikaya “Evet” diyen ve uygulayan tutumu yüzünden bankalar rahat ama vatandaş ekonomik sıkıntılar içerisinde inim inim inlemektedir.

Sayın milletvekilleri, kredi kartı bir finansman aracı değildir; doğrudur, bir ödeme aracıdır. Ancak gelinen noktada bir bakmak lazım: Kredi kartı neden bu kadar yaygın hâle gelmiştir? Son yedi yıllık AKP İktidarında bankalar, işletme kredisi ve yatırım kredisi vermeyi âdeta unutmuş çünkü onların kârlılıkları çok düşük, yıllık gelirleri yüzde 15-20’ler civarında. Bireysel ve tüketici kredileri ile, kredi kartları verme konusunda bir çabaya, bir yarışa girmişlerdir. Neden? Çünkü vatandaşın gelir düzeyi düşük, işini kaybetme riski her an var ve bu borcu ancak gecike gecike ödeyeceği için o yüzde 60-70 faizler üzerine binecek. Bu yüksek kârlılığı başka bir yerde elde edemeyecek olan bankalar, kendisine gelip 500 bin TL -yani eski parayla 500 milyar- işletme kredisi isteyen fabrikatöre “Hayır kardeşim” demiş, anasının evlilik cüzdanını, babasının mezar tapusunu istemiş ama yanında çalışan 500 kişiye yemekhanesine adamdan izin almadan gelip 1’er milyar limitle asgari ücretliye kredi kartları dağıtmışlardır.

Sonuçta, o krediyi isteyip de alamayan fabrikatör batmış, ee o kredi kartını alan işçi de işsiz kalmıştır ve asgari ücretle geçinen bu işçi kendisine birçok banka tarafından alışveriş merkezlerinde, sokakta, fabrikalarda dağıtılan bu kredi kartlarını ödeyememişlerdir, ödeyemez hâle gelmişlerdir. Ama sonuçta bankalar bunların evlerine haciz götürerek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Devamla) – …onları sıkıştırarak, kefillerini sıkıştırarak bir şekilde bu parayı tahsil etmektedirler. Sayın milletvekilleri, sıkıntı, bankaların açgözlülüğündedir, 70 milyon insanda değil.

Şimdi, burada bankaların işlediği bir suç vardır. Türk Ceza Kanunu’nda “azmettirme” diye bir suç vardır, “taammüden suç işleme” diye bir tanım vardır yani önceden planlayarak, önceden kastederek. Burada bankalar tüketimi artırma yönünde insanların nefislerini her türlü imtihana sokmakta, sonra da onları icra kıskacıyla evlerinde inim inim inletmektedir. Gelin, burada vatandaşın lehine olan uygulamalara dönük verilen önergelere siz sayın milletvekilleri kart kullananların hakkını koruyarak “evet” diyelim.

Konuşmama son verirken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kulkuloğlu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 411 sıra sayılı kanunun 2’nci maddesi -şu anda 1’inci madde olarak değerlendiriliyor- üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bu kanunun hazırlanmasında yaklaşık olarak bir yıl önce biz çalışmıştık. Kanunun hazırlanması esnasında görüşmüş olduğumuz sosyal katmanların hepsinde çok ciddi oranda bu konuyla ilgili kanun çıkartılması noktasında istek vardı. Herkes özellikle bu kredi kartı ücretlerinden, faizlerin yüksekliğinden söz ediyorlardı. Bundan dolayı da bunların bir zapturapt altına alınması noktasında kanun teklifinin mutlaka Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirilmesi istenmişti. Biz de arkadaşlarımızla beraber bu konuda bir kanun teklifi hazırladık ancak kanun teklifimiz yaklaşık olarak bir buçuk yıl önce hazırlanmış olmasına rağmen şu anda geldi. Geldi ama -biraz önce de 1’inci maddesini kaldırdık- acaba çıkartmakta olduğumuz kanunla biz ne yapıyoruz veyahut da neyin değişmiş olduğunu da yüce Meclisin takdirine sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii nakit kullanımı gerekmeksizin mal ve hizmet alımında nakit çekme imkânının dışında, günümüzde, günlük hayatımızda kredi kartlarını yoğun bir şekilde kullanıyoruz. Kredi kartları tabii artık normal şekilde de ihtiyaç hâline gelmiştir. Tabii, kredi kartlarının ihtiyaç hâline gelmesiyle beraber, beraberinde de elimizdeki o sorumsuz şekilde dağıtılan kartlarla beraber birçok kart ortaya çıkmış ve bu kartların da kullanımı yoğun bir şekilde olmuştur. Şu anda kart kullanımıyla ilgili çok ciddi birtakım veriler vardır ama şunu söylemek istiyorum ki: 2008 yılı için -ocak ve kasım döneminde- 186 milyon 549 bin 45 lira işlem hacmi varken şu anda bu oran kat kat artmış, çok büyük rakamlara ulaşmıştır. Bu da kredi kartlarının ülke ekonomisi içerisinde önemli bir yeri olduğunu vurgulamaktadır.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası verilerine göre, kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin sayısı 2002 yılında 16.712 adet iken 2008 yılında bu rakam 431.280’e çıkmış, toplamda da 830.009 kişiye ulaşmıştır. Ekonomik krizin en ağır şekilde yaşanmış olduğu 2009 yılı başlangıcından bugüne kadar borcunu ödeyemeyen kredi kartı sahibinin de yaklaşık olarak 1,6 milyonun üzerine çıkmış olduğunu da üzülerek görmekteyiz.

Enflasyon düşük tutularak ücretlilere, memura, işçiye, emeklilere zam yapılmıyor. Bu insanlar şu anda kartzede durumdadırlar. Ellerindeki kredi kartlarının, bırakın tamamını, asgari miktarını bile ödeyemez duruma gelmişlerdir. Emekli insanlar bile isyan eder duruma gelmişlerdir. Özellikle işçi emeklisi kardeşlerimiz -intibak kanununun çıkmamasıyla beraber- çok büyük sıkıntı içerisindedirler; yüce Meclisimizden özellikle intibak kanununun çıkartılmasını bekliyorlar. Bilhassa bu kredi kartı mağdurları içerisinde memurlarımızı görüyoruz, emeklilerimizi görüyoruz -emekliler yoğun bir şekilde vardır- işçilerimizi görüyoruz, çiftçilerimizi görüyoruz yani sosyal katmanların hepsinin kredi kartı batağı içerisinde olduğunu görüyoruz.

Tabii bununla beraber, sıkıntı da beraberinde başlıyor. Bakınız, şu anda emekli kardeşlerimiz neredeyse torununa bir tane çikolata alamama durumuyla karşı karşıya, mahcubiyet içerisindedirler. Yani çok süratli bir şekilde kredi kartı mağdurlarının durumlarını düzeltmeye çalışırken beraberinde de işçi emeklilerinin intibak kanununu çıkartmak, emekli insanlarımızı rahatlatmak ve beraberinde çiftçi kardeşlerimizin o mağduriyetlerini önlemek mecburiyetindeyiz.

Bakınız, şu anda çiftçiler, üretmiş oldukları ürünlerin para etmemesinden dolayı büyük sıkıntı içerisindedirler. Özellikle şimdi, şu an itibarıyla yaz ortamındayız. İşte, şu anda, çiftçilerimizin istifade ettiği sulama birlikleri vardır, sulama birliklerindeki elektrik borçlarını ödeyememelerinden dolayı şu anda suyu alamıyorlar. Yani derelerde, ırmaklarda su akıyor ama elektrik borçlarını ödeyememişler. Borçlar katlana katlana karşımıza gelmiş ve şu anda su akıyor ve biz bakıyoruz. Tabii, bunların çok acil olarak çözülmesi gerekmektedir. Hükûmetten de bu noktada acil önlem almasını ve birtakım kararları vermesini bekliyoruz.

Bakın, ben Tokat milletvekiliyim, şu anda Tokat ilimizin Erbaa ilçesinde Çalkara köyünde, Değirmenli köyünde, işte orada Karayaka beldesinde insanlar neredeyse yolu kapatma durumuyla karşı karşıya kalmışlar. Diyorlar ki: “Elektrik borcunu ödeyemiyoruz, paramız olsa ödeyeceğiz. Elektrik borcunu ödeyemediğimiz için de suyu sebzemize, meyvemize veremiyoruz ve sebze ve meyve yanma durumuyla karşı karşıya kalmıştır. Acil olarak bir hafta içerisinde, on gün içerisinde bu konuda bir çözüm bulunmazsa, çözüm önerilmezse, çözüm ortaya konulmazsa benim sebzem, benim meyvem tamamen yanmış olacak.”

Şunu söylemek istiyorum: Çiftçilerin bu durumunu tabii göz önüne almak mecburiyetindeyiz. Daha önceki zamanlarda çiftçi kardeşlerimize bu yönlü olarak bazı iyileştirmeler yapılmış, çeşitli noktalarda onlara taksitlendirmeler yapılmış, faizlerle ilgili birtakım iyileştirmeler yapılmıştı. Ama onlar üretimden üretmiş oldukları ürünün fiyatının yeterli olmamasından veyahut da beraberinde de para etmemesinden dolayı aynı durumla tekrar karşılaştılar. İşte bu aşamada da çiftçi kardeşlerimize, köylü kardeşlerimize de çok süratli bir şekilde, zaman kaybetmeden onların yarasına çare bulacak bir çözüm bulmak mecburiyetindeyiz.

Sayın milletvekilleri, kredi kartı aidatı ve hesap işletim ücreti uygulamasının haksız olduğu gerçektir. Bankalar bugün bu konuda itiraz eden kart kullanıcılarının aidatlarını bazen iptal ediyorlar, bazen almıyorlar. İşte 1’inci maddeyi de şu anda iptal ettik ama bakalım bundan sonraki aşamada neler yapacaklar. Tekrar iyileştirme noktasına gelirken beraberinde eski duruma dönmüş durumdayız. İnanıyorum ki önümüzdeki maddeler içerisinde sayın siyasi parti yetkilileri, özellikle iktidar partisi bu konuda bir karar alır da bununla ilgili bir maddeyi geçirmiş oluruz. Yoksa kart ücretleri mutlaka tekrar önümüze gelecektir. Ama bunun da kaldırılması gerektiğinin, kaldırılmasının doğru bir hareket olacağını da milletimizin birçok ferdinden -sizler de duymuşsunuzdur bizler de duyuyoruz- kart ücreti mutlaka kaldırılmalıdır.

Bazı uygulamalarda aynı anlamda yapılan işlemler için farklı faiz oranlarının belirlendiği görülmektedir. Bankaların kart müşterisine uygulamış olduğu akdi ve gecikme faiz oranlarının tüketici kredi faiz oranlarından 2-3 kat fazla olduğu görülmektedir. Çünkü kart sahibi satın alacağı mala taksit uygulaması yaptırmakta, bir nevi banka kredisi kullanmış olmaktadır. Bankaların maaş ve ücret ödemeleri için promosyon ödemesi yaptığı, üyelik ücreti almadan kredi kartı dağıttığı, yine kartlı alışverişler üzerinden komisyon aldığı bilinmektedir. Bankalara sağlanan bu imkânlar karşısında kredi kartı üyelik ücreti alınması açıkça soygundur. Bu soygunun önlenmesi yerindedir ve mutlaka yapılması gerekir.

Zaten ekonomik olarak çökmüş durumda olan halkımız, elinde nakit olmadığı için tüm harcamalarını kredi kartıyla yapmaktadır. Bu harcamaların büyük çoğunluğunu da insanoğlunun temel ihtiyacı olan gıdaya yaptığı bilinen bir gerçektir. Bunlara bir de eğitim ve sağlık giderlerini eklersek durumun vahameti ortaya çıkmaktadır. Artık kredi kartı borcu yüzünden yuvalar dağılmakta, insanlarımız cinnet geçirip ailelerini katletmektedirler. Hatta, birçok insanda, birçok kimsede psikolojik bozuklukların olduğuna hepimiz yakinen şahidiz. Yani, kredi kartından dolayı hepimizin kapısına insanlar geliyor. “Acaba bana nasıl yardım edilebilir?” yahut da “Benim kredi kartımı öder misiniz?” şeklinde sorularla zaman zaman karşılaşmış olduğunuza da inanıyorum.

Esnaf, sanayici, işçi, memur çek, senet, nakit para gibi mali konularda birbirine neredeyse güvenemez hâle gelmiş durumdadır. Alt gelir grupları açlık sınırını 750 TL aşıp, yoksulluk sınırına, 2.400 TL’ye dayanmak için mecburen dört veya beş kredi kartı kullanmakta ancak bu şekilde hayatını idame ettirmektedirler. Aslında bütün bunların temel sebeplerinden biri, gelir düzeyindeki çarpıklıktır. İnsanlara açlık sınırının altında bir ücret öderseniz, insanlar standart yaşam seviyesine ulaşmak için bu harcamaları yapmak zorunda kalırlar çünkü düne kadar lüks olan bazı giderler bugün zorunlu hâle gelmiştir.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde, genç nüfusta yüzde 28,6; kentsel yerlerde yüzde 18,1; kırsal alanda ise yüzde 11,9 oranında işsizlik çıkmıştır. İnsanımız açlık ve işsizlik durumuna süratle gitmektedir. Adaletsiz bir teşvik sistemi kamuoyuna sunulmuştur. Bu teşvik sistemiyle yatırım yapmak ve işsizliği azaltmak da çok zordur. Zaten üretim düşmekte, yatırımlar durma noktasına gelmektedir. Dış ticaret açığı, bütçe açığı, sosyal güvenlik kurumları açıkları dev boyutlara varmıştır. Ekonomi iyiye gitmemektedir. Bu ortamda, acaba insanlarımız kredi kartları faizlerini nasıl ödeyecekler? Taksitlendirmek, yeniden yapılandırmak iyidir ancak bunun nasıl ödenebileceğini de Hükûmetin mutlaka bulması gerekmektedir. İş yerleri kapanırken, gençler umutsuz ve işsiz bir şekilde sokaklarda dolaşırken bunun sonunun nereye varacağını da hep beraber düşünmek mecburiyetindeyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kredi kartı kullanıcılarının da bir insan olduğunun bilinmesi ve insanca değer verilmesi gerektiğinin her kademedeki yetkililerce bilinmesi gerekir. Şu anda, kredi kartı mağdurları televizyonları başında bizim çıkartmakta olduğumuz bu kanunu yakinen takip ediyorlar. Tabii, takip ederlerken de çok ciddi manada bunun ortaya konmasını bekliyorlar. Yani bu noktada çok ciddi atılımlar yapılması, doğru işlerin yapılması ve beraberinde de çıkmış olan kanunun dört dörtlük olması noktasındadır. Ama görüldüğü kadarıyla da… İnşallah, önümüzdeki diğer maddeler üzerinde bazı iyileştirmeler veyahut da bazı konuları gündeme getiririz de doğrusunu yapmış oluruz. Yoksa çıkartmış olduğumuz kanunun hiçbir şeye faydası olmayacaktır, sadece kanun çıkartmış olmuş durumuyla karşı karşıya kalabiliriz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

REŞAT DOĞRU (Devamla) – O mealde de bu tür kanunların mutlaka çıkartılması gerekir.

Bakın, çıkartmamız gereken bir kanun da öğrenci kredileriyle ilgilidir. Öğrenci kredileri, şu anda okullarını bitiren öğrencilerimizin ve ebeveynlerin çok büyük sorunları olarak karşımızda bulunmaktadır, yani ödeyemiyorlar, daha doğrusu alınmış olan kredilerin faizleriyle beraber ödenme imkânları yoktur. Niye yoktur? Çünkü gençlerimiz ve çocuklarımız okullarını bitirmiş olmalarına rağmen iş bulamıyorlar, aş bulamıyorlar; beraberinde de acaba borçlarını nasıl ödeyecekler? İşte kredi kartlarının durumu, işte öğrenci kredilerinin durumu!

İnanıyorum ki bunların hepsini sayın Hükûmet yetkilileri göz önüne alacak ve doğrusunu yapacaklardır diyor, yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.

Sayın Kaplan, buyurun.

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüketiciler, milyonlarca insanımız, yine küresel ekonomik kriz nedeniyle, karşılıksız çek nedeniyle mağdur olan on binlerce insan son günlerde yüzlerini Meclise döndüler. Kredi kartları faizleri borçlarıyla ilgili ne yapılacak, ne yapılmalı? Çek Kanunu ile ilgili farklı uygulamalar nedeniyle mağdur olan, ekonomik yoksunlukları nedeniyle çeklerini ödemeyenlerin cezaevine girmesi karşısında Meclis bir şeyler yapar umuduyla beklediler. Fakat görülen o ki, birincisi, Çek Kanunu zaten ertelendi, olmadı. İkincisi, Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu ile ilgili düzenlemeye baktığımız zaman, üzülüyoruz, yani gerçekten utanç verici bir durumla karşı karşıyayız.

Şimdi, biz bu konunun önemini dikkate alarak bundan tam bir yıl öncesi, 22 Şubat 2008’de şöyle bir yasa teklifi vermişiz, diyoruz ki: “Bir, kredi kartları faizleri yüzde 100’lere varıyor, tefecileri geçtiler. Borçlanmanın da bir usulü, adabı vardır. Bu kadar frensiz, izansız, vicdansız faiz oranı olmaz.” ve diyoruz ki: “Merkez Bankasının borçlanma faiz oranları bellidir, onun 2 katını geçmesin.” Bizim verdiğimiz önerge bu. 1 milyonun üstünde de kredi kartını ödeyemediği için icraya uğrayan insanlarımız var, bunların da borçlarını yapılandırın işte -on iki ay, yirmi dört ay, otuz altı ay, neyse- uygun bir zaman dilimine. Küresel kriz nedeniyle ekonomik sıkıntı vardır, ekonomik sıkıntı nedeniyle bu borçlanma vardır, bunu düzenleyin.

Şimdi, bizim verdiğimiz kanun teklifi Komisyona girmiyor, arkadaşımız genel görüşmede bunun üzerinde durdu, açıkladı. Peki, ilk verilen teklif bu, niye bu girmiyor Komisyona? Tüketici Hakları Kanunu da var, Kredi Kartları Kanunu da var, iki tane de kanun var. Sayın Korkmaz da vermişti bir önerge, MHP’den de verilen var. Yine parti grubumuzun verdiği bir araştırma önergesi var. Eğer bu kadar ciddi ve milyonları ilgilendiren bir sorun karşısında ciddiyet olsa önce araştırma önergelerini bir araya getirir, Meclis iki ayda bir araştırma yapar, bu Komisyon doğru dürüst bir tespit yapardı, bu tespitten sonra da çıkar yasa teklifini ona göre düzenler ve bu soruna ortak bir çözümü bulurduk. Budur doğru olanı.

Şimdi, araştırma önergelerimiz bekliyor, kanun teklifimiz Komisyona bile alınmıyor, çağrılmıyoruz ve Bankalar Birliğinin isteğine göre, onların ihtiyaçlarını düzenleyen bir yasa teklifi buraya geliyor. Bunu kabul edemeyiz. Bunu vicdan kabul etmez.

Bakın, Müslüman olanlar daha iyi bilmesi lazım, faiz haramdır. Çok çok faiz almak çok çok daha haramdır. Tefecilikte bile bir izan, bir ölçü vardır ama banka kredi kartları faizindeki bu izan yüzde 100’leri buluyorsa oturup düşüneceksiniz.

Bakın, araştırma komisyonu olsaydı sorardık: “Tefeciler ne kadar faiz alıyor?” ve görecektiniz, banka faizleri tefecilerin aldığı oranın üstündedir. Şimdi durum böyleyken Bankalar Birliğinin Meclise boyun eğdirmesini kabul etmemiz mümkün değil arkadaşlar. Burası icra dairesi değil. Elli bankanın yirmi altısı yabancı banka. Burası icra dairesi mi, tahsilat dairesi mi? Bankaların borçlarını düzenleme, taksitlendirme, faizlendirme yeri midir burası? Ayıptır! Bankaların kalkıp Meclisi bu alacakları için kullanmaya kalkmaları, baskı kurmaya çalışmaları ayrı bir vicdansızlık konusudur. Burasına icra dairesi gözüyle bakanların tüketicilerin haklarını koruması mümkün değildir. İşte önümüzde örnekler; burada tüketicilerin bütün dosyaları geldi, kendileri geldi. Ben tüketicilerle konuşmadan, partim konuşmadan önce biz bu yasa teklifini verdik. Ne diyor tüketiciler: “Kredi kartları faizlerini indirin. Kredi kartlarının aidatları yasal değil, 4 milyar liraya kadar bunları kaldırın.” Demin 1’inci maddede önerge verdik. Çünkü bankalar yargıyı da dinlemiyor. Bakın, tüketici mahkemelerinin verdiği kararlar ortada. Tüketici mahkemelerinin dışında 13. Hukuk Dairesinin verdiği kararlar, içtihatlar ortada. Peki, bankalar yargıyı dinleyemeyecek. Yargıyı dinlemiyorlar. Verdikleri kararları da, işlerine gelince, diyorlar “gidin tek tek dava açın.” Bir içtihadı, bir vicdanı oluştuğu zaman yargıyı dinlemeyen bir hukuk sistemi söz konusu olabilir mi? Yargı dinlenmiyor. Bunu uygulamıyorlar. Yine, tüketicilere bakıyoruz, bizim kanun teklifinde olduğu gibi, diyorlar ki: “Kredi kartı faizleri mevduat faiz oranlarının 2 katını geçmemelidir.” Tüketicilerin birlikleri, dernekleri de bunu söylüyor. Yüz binlerce imza toplayıp getirdiler, iktidar partisine de getirdiler, diğer partilere de.

Şimdi, burada çok açık rakamları konuşmacılar izah etti. Bakın, Merkez Bankasının açıkladığı aylık yüzde 4,71, yıllık 56,52 ve bankaların uygulamadaki yasa ve hukuk tanımaz şekilde yüzde 73,72 oranındaki bileşik faiz uygulamaları. Nedir bunun sonucu? Nedir bunun yansımaları toplumda? Çok açık yansımaları. Her gün etrafınıza bakın, sokağınıza bakın, komşunuza bakın, gittiğiniz manava, kasaba, berbere, öğretmene, memura, işçiye bakın. Hayatın her alanında elinde bir icra ödeme emriyle, peşinde mal hacziyle, kamyonların icra takip memurlarıyla nasıl geldiğini görürsünüz. Görmediğiniz şeyleri gazetelerin üçüncü sayfalarına bakınız, oradaki cinayet haberleri, intihar haberleri ve diğer haberlerde de görürsünüz. Tüketiciler bunların dökümünü çıkarmışlar zaten: Kredi kartı borcu nedeniyle intihara sürüklenenler, bankayı soyanlar, kredi kartı mağduru olarak yaşanan çözümsüzlükler sonucu böbreğini satışa çıkaranlar, boşananlar… Yani bunların yüzlerce örneği var.

Şimdi, bu yüzlerce örnek karşısında bu yasanın 2’nci maddesiyle ilgili bir önerge verdik, diyoruz ki: “Bu yasanın can damarı, faiz haddini Merkez Bankasının 2 katı faizlerinin üstüne çıkmamak kaydıyla bunu sınırlayın.” Meclisin görevi bu olmalı, halka hizmeti bu olmalı, tüketiciye hizmeti bu olmalı. Milyonlarca insanımıza eğer bu hizmeti getiremiyorsak, eğer onların taleplerine derman olamıyorsak… Yasama Meclisi olarak bankaların dayatmaları karşısında esas duruşa geçer bir yaklaşımla eğer öyle bir yasa getirip “Efendim, kredi kartı mağdurlarının borçlarını şu kadar ay erteleyelim, şu kadar ay bölelim -ama borç ve icra takibine uğrayanlar için- işte faizleri de şu kadar, şu kadar ayarlayalım.” dersek, biz yüce Meclisi icra dairesinin yerine koymuş olmaz mıyız? Buna çok dikkatinizi çekmek istiyorum.

Evet, çok ciddi bir sorunla karşı karşıyayız ve faiz oranlarını çözmediğiniz sürece, indirmediğiniz sürece hiçbir şeyi çözemezsiniz. Bu yasa teklifi karşısında Meclisten umut yok. Ben halka bunu söylüyorum: Ey halkım sizden özür diliyorum, görevimi yapamıyorum.

Bir tek formül kalıyor, onu size göstereyim, yapacağınız tek şey: Herkesin cebinde şu kredi kartları var, şunlardan çıkaracak, sonra da şöyle bir makas alacak, kredi kartlarından tek kurtuluş yolu budur arkadaşlar. Bakın, böyle, bankaların anlayacağı dili kullanacak… (Hatip, makasla elindeki kredi kartını kesti) Ondan sonra bu kredi kartlarının faizlerini indirmeyen Meclisin, yüce Meclis üyelerine ve partilerine, iki yıl sonra seçim var, sandığa gittiği zaman hesabını soracak ve yüce Meclisin icra dairesi, infaz dairesi, haciz memurluğu olmadığını, buranın vatandaşın vicdanının sesinin yeri olduğunu, buranın ağlama duvarı olmadığını gösterecek onurlu bir Meclisin yeni üyelerini seçecektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Madde üzerinde dört adet önerge vardır.

Önergeleri okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 411 sıra sayılı yasa tasarısının 1. maddesindeki % 20 ibaresinin % 25 olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Yaşar Tüzün

Tayfur Süner

 

Malatya

Bilecik

Antalya

 

Ergün Aydoğan

Atila Emek

Hüsnü Çöllü

 

Balıkesir

Antalya

Antalya

 

 

Şevket Köse

 

 

 

Adıyaman

 

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 411 S. Sayılı yasanın 1 inci maddesinin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Sırrı Sakık

Nezir Karabaş

Hasip Kaplan

 

Muş

Bitlis

Şırnak

 

Sevahir Bayındır

 

Nuri Yaman

 

Şırnak

 

Muş

“Kredi kartları faizleri hazine borçlanma faizlerinin iki katından fazla olamaz.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 411 sıra sayılı “Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı”nın 1. maddesine aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Şevki Kulkuloğlu

Şevket Köse

Ergün Aydoğan

 

Kayseri

Adıyaman

Balıkesir

 

Gökhan Durgun

Atila Emek

Tayfur Süner

 

Hatay

Antalya

Antalya

Madde 1- (2).

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, azami akdi ve gecikme faiz oranlarını tespit etmeye yetkilidir. Belirlediği bu oranlar akdi faiz için en yüksek mevduat yıllık faiz oranı ve bu faizin yüzde 25’inin ilavesiyle bulunacak faiz oranından, gecikme faiz oranı ise en yüksek mevduat faiz oranı ve bu faizin yüzde 50’sinin ilavesiyle bulunacak faiz oranından daha yüksek olamaz. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası tespit ettiği bu faizleri üç ayda bir ve yıllık basit faiz olarak açıklar.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 411 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 1. maddesine bağlı fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Sözleşmede belirtilen asgari tutar, dönem borcunun yüzde kırkından aşağı olamaz. Hesap özetinde yer alan asgari ödeme tutarı son ödeme tarihinde ödenmediği takdirde kart hamili ödenmeyen tutar için sözleşmede öngörülen gecikme faizi dışında bir yükümlülük altına sokulamaz.”

 

Hasip Kaplan

Şerafettin Halis

M. Nezir Karabaş

 

Şırnak

Tunceli

Bitlis

 

Osman Özçelik

 

Nuri Yaman

 

Siirt

 

Muş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) –Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Konuşacak kimse var mı, gerekçeyi mi okutayım?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kredi kartları esas itibarıyla bir ödeme aracıdır. Pratik kullanımı sayesinde olumlu etkilerinin yanı sıra yanlış ve bilinçsiz kullanımı sonucu bir finans aracı olarak algılanması ile kullanıcısı aleyhine sonuçlarda doğurabilmektedir. Bu yanlış algının önüne geçilmesi ve kartların aslına uygun kullanım bilincin oluşturulması açısından asgari ödeme tutarının yüzde 40 olarak sabitlenmesi uygun olacaktır.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Yoklama talebimiz var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergenin oylanmasından önce bir yoklama talebi vardır.

Yoklama talebinde bulunan milletvekili arkadaşlarımın isimlerini tespit edeceğim: Sayın Okay, Sayın Susam, Sayın Kulkuloğlu, Sayın Korkmaz, Sayın Süner, Sayın Çöllü, Sayın Çakır, Sayın Durgun, Sayın Emek, Sayın Özkan, Sayın Kaptan, Sayın Paçarız, Sayın Köktürk, Sayın İnce, Sayın Vahap Seçer, Sayın Tütüncü, Sayın Kesici, Sayın Ağyüz, Sayın Arifağaoğlu, Sayın Coşkunoğlu.

Sayın milletvekilleri, yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın; Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 4 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın; Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 13 Milletvekilinin; Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/718, 2/307, 2/392, 2/406, 2/416, 2/424) (S. Sayısı: 411) (Devam)

Hasip Kaplan ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 411 sıra sayılı “Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı”nın 1. maddesine aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                     Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri) ve arkadaşları

Madde 1- (2).

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, azami akdi ve gecikme faiz oranlarını tespit etmeye yetkilidir. Belirlediği bu oranlar akdi faiz için en yüksek mevduat yıllık faiz oranı ve bu faizin yüzde 25’inin ilavesiyle bulunacak faiz oranından, gecikme faiz oranı ise en yüksek mevduat faiz oranı ve bu faizin yüzde 50’sinin ilavesiyle bulunacak faiz oranından daha yüksek olamaz. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası tespit ettiği bu faizleri üç ayda bir ve yıllık basit faiz olarak açıklar.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, TEKNOLOJİ, ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Aydoğan, siz mi konuşacaksınız?

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydoğan.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, görüşülmekte olan 411 sıra sayılı kanunun 2’nci maddesinin değiştirilmesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar; gerçekten, toplumumuzun önemli bir kesimini çok yakından ilgilendiren kredi kartlarıyla ilgili düzenleme üzerinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu konuda sıkıntı yaşayan bütün yurttaşlarımız bütün dikkatleriyle bizleri izlemekteler.

Öncelikle, bu noktaya nasıl gelindi, ona bakmakta yarar görüyorum. Yıllardır uygulanan yanlış ekonomi programlarının, tüketiciyi tüketime, harcamaya teşvik edenlerin, sokaklarda kredi kartı dağıtanların, maaşının, gelirinin 5-10 katı limit verenlerin sorumluluğu yok mudur? Tek suçlu, tek sorumlu, ekonomide mucize yarattığını söyleyen yöneticilere inanan vatandaşlar mıdır? Kredi kartı kullanımı, kayıtsız ekonomiyi kayıt altına alması adına kart kullanımı teşvik edilmedi mi? Bakkallarda, marketlerde, ekmeğin, tuzun bile kart kullanımıyla kayıt altına alındığı ve taksitle satıldığı dönemi yaşıyoruz.

Tüketici kredisi mağdurları bu düzenlemede de ne yazık ki görünmemektedir. Kredi kartı borcunu ödeyemeyen, kredi kartı borcunu ödemek için bankalardan kredi kullanan, bu kredilerin geri ödenmesinde de ne yazık ki, burada ciddi sıkıntı vardır. Kredi kartı borcunu ödeyebilmek için tüketici kredisi kullanan, sayıları 780 bin civarında olan tüketicilerin bankalara olan bireysel kredi borçları da yeniden yapılandırılmalıdır.

Burada soygunun ve sorunun temel fahişi kredi faizidir. “Kredi kartı bir kredi türü değildir.” argümanı toplumu yanıltmaya yöneliktir. Eğer tüketiciye kredi kartıyla otuz altı aya kadar vadelerle alışveriş imkânı sağlanıyorsa, hesabınızda para olmadığı hâlde alacaklı firmalara alacaklı bankalar tarafından ödeniyorsa kredi kartı ödeme aracı olmaktan çıkmış demektir. Taksitlendirmeyi yapan bankaların kendisiyken bireysel kredilerden fahiş faiz farkı alınma anlamı nedir? Bu sorunun çözümü kart faizini objektif kriterlere bağlamaktır. Bu da mevduat faizi veya Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası kısa vadeli borçlanma faizi baz alınarak keyfî olmaktan çıkarılmalıdır. Aksi hâlde bu sorun her iki üç yılda bir tekrar edecektir. Biraz önce AKP’li konuşmacı bir arkadaşımız da yapılan düzenlemelerin çözüm olmadığını, her iki yılda, her üç yılda bir bu sorunun tekrar ettiğini, iki üç yıl sonra tekrar düzenleme yapmak zorunda kalacağımızı ifade etti. Bu da gösteriyor ki bu yüksek faizlerle, altından kalkılamaz faizlerle ekonomideki refahın, gelişmişliğin nedenlerinden dolayı bu harcamaları yapan insanlarımızın bu yüksek faizlerle kart borçlarını ödemeleri asla söz konusu değildir.

Tabii, burada, baktığımızda enflasyon hedeflemesiyle enflasyonun yüzde 2, yüzde 3, yüzde 4 olduğu, sabit gelirlilerin enflasyon hedeflemesine göre ücretlendirildiği ama bununla birlikte bankadaki kredi kartı faizlerinin inanılmaz miktarlarda olduğunu biraz önce arkadaşlarımız söylediler.

Şimdi, yine, kredi kartı faizlerinin değişik rakamları telaffuz edildi. Kredi kartı kullanan bir vatandaşımızın, gelen ödeme emrinde, kredi faizinin toplamda yüzde 68,16 olduğunu görmekteyiz. Yani 2007’de 7 bin TL olan borç mayıs ayında bankaya gittiğinde, ödeme güçlüğü çektiğini ve taksitlendirme talebini bankaya iletiyor. Banka bu talebi dikkate almıyor. İsteğini yerine getirmiyor. 2007’de 7 bin lira olan kredi kartı borcunun bugün geldiği nokta 17.820 liradır değerli arkadaşlar. Yani burada enflasyon hedeflemesiyle, ekonomideki düzelme iddialarıyla, yüzde 4, yüzde 3 enflasyon hedeflemesiyle yüzde 68,16 faizin ödenmesi asla söz konusu değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydoğan.

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Burada bu, kredi kartı ödeme zorluğu çeken veya kredi kartı mağduru dediğimiz kitlelerin ödeme kolaylığı veya mağduriyetinin giderilebilmesi için bu altından kalkılamaz faizlerin bir an önce ödenebilir noktaya çekilmesini istiyoruz.

Sonuç olarak baktığımızda, bu, küresel kriz dediğimiz ekonomideki yaşanan sorunlarda da işçi, esnaf, ticaret, piyasada inanılmaz sorunlar yaşanırken, reel sektör kepenk kapatırken, bankaların en yüksek kâr ettiğini, kârlılıkta birinci olduğunu görüyoruz. Sabit gelirli ve kredi kartı kullanıcıları ciddi sorunlar yaşarken bankaların da inanılmaz kârlar ettiğini, bu yüksek faizlerin kabul edilemez olduğunu bir kez daha paylaşıyor, bu mağduriyetin giderilmesi dileğiyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyor, bu önergemize desteğinizi bekliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydoğan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 411 S. Sayılı yasanın 1 inci maddesinin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                   Sırrı Sakık (Muş) ve arkadaşları

“Kredi kartları faizleri hazine borçlanma faizlerinin iki katından fazla olamaz.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Faiz oranları çok yüksek olup azaltılmalıdır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 411 sıra sayılı yasa tasarısının 1. maddesindeki % 20 ibaresinin % 25 olarak belirlenmesini arz ederiz.

                                                                                       Şevket Köse (Adıyaman) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Köse, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 411 sıra sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi hakkında verdiğimiz değişiklik önergesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, konuştuğumuz konu, ülkemizin en hassas olduğu konulardan biridir. Yurttaşlarımızın gözünde bir silah olarak görülen kredi kartlarına çözüm bulabilmek amacıyla Meclisimiz bir süredir çalışmalarını sürdürmektedir. Bu çalışmalar esnasında, diğer milletvekili arkadaşlarım gibi ben de çok sayıda telefon, faks ve mektup aldım. Yurttaşlarımız kan ağlıyor. Kredi kartı konusunda yapılacak olumlu düzenlemeyle büyük bir nefes alacaklarını söylüyorlar.

Değerli arkadaşlar, vatandaşlarımız nasıl bu hâle geldi? Bir şeyi unutmamak gerekiyor. Kredi kartlarından bu kadar çok sayıda vatandaşımızın mağdur olmasının esas nedeni, bu insanların kredi kartlarına mecbur bırakılmış olmalarıdır. Yani kredi kartı mağduriyeti yaşayanlar, keyfî ve rahatlıktan ya da yalnızca kredi kartını kullanmayı bilmemekten ötürü bu duruma gelmediler. Ekonomi tepetaklak olmuş, işsizlik rekor kırıyor, dış borcun hâli ortada, maaşlar eriyor, yoksulluk sınırında yaşayan milyonların sayısına her gün yenisi ekleniyor. Bu duruma “dur” denecek gerekli önlemler alınamıyor. Vatandaşa “Eve kapanma, pazara çık.” deniyor ama “Cebinde para var mı?” diye soran olmuyor.

Sayın milletvekilleri, insanın olmazsa olmaz ihtiyaçlarının karşılanması insan olmasının bir gereğidir. Kişiler barınma, yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını karşılamak zorundalar. Yalnız, vatandaşlarımızın cebinde para yok. Peki, ne var? Kredi kartı. Doğal olarak kredi kartından harcamaya başlıyor. Kredi kartını ödeyecek parası var mı? O da yok. Zaten onu ödeyecek parası olsa kredi kartıyla harcama yapmadan istediğini alır. Bu durumun sonunda ne oluyor diye düşünecek olursak, intiharlar, isyanlar, cinnetlerle mücadele eden bir toplum hâlini alıyoruz.

Değerli arkadaşlar, işsizliğin bu denli yüksek olduğu bir ülkede insanların kredi kartlarına ilişkin sorun yaşamaması olanaksızdır. Bu konuda nasıl çözümler düşünülmektedir, ne gibi çözüm yolları bulunacaktır, sürekli sorup duruyoruz ancak henüz bu sorunun yanıtını doğru düzgün almış değiliz. Bakınız, Mart 2009 itibarıyla İşsizlik Sigortası Fonu’nda yaklaşık 41 milyar lira birikmiş durumdadır. Yani eski parayla 41 trilyondan bahsediyoruz. Maalesef bu para, kalifiye eleman yetiştirilmesi, işsizliğin ortadan kalkması için yatırım yapılması gibi seçeneklerde kullanılmıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İşsizlik Sigortası Fonu için de toplam 8 milyon civarı kişiden kesinti yapılmaktadır. Asıl ilginç olan, bu kadar kişiden kesinti yapılmasına rağmen, kaç kişiye ödeme yapıldığıdır. 2008 yılında toplamda sadece 331 bin kişiye işsizlik sigortası ödemesi yapılmıştır. İşsiz sayımız milyonlarla ölçülmekteyken yalnızca bu kadar işsize destek çıkarsanız elbette kredi kartlarında mağduriyet olur. Bu yanlışlığın sonunda kredi kartlarında yaşanan sıkıntılarla uğraşıp duruyoruz. Şu anda yaptığımız düzenleme bu ekonomik kötü gidişin bir sonucudur. Buna daha kalıcı ve köklü çözümler bulmak zorundayız. Hükûmet her ne kadar kulaklarını tıkasa da biz önerilerimizi sunmaya devam edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, Sayın Başbakan bir konuşmasında krizde kapanan iş yerlerinin nedeni olarak iş bilmez iş adamlarını gösterdi. Ben de bunun üzerine bir soru önergesi verdim. İş adamlarının borç batağında yüzdüğü, işsizliğin ülke için tehdit boyutuna geldiği günümüzde Sayın Başbakanın bahanesi hiç de inandırıcı gelmemiştir. Nitekim, soru önergesine Devlet Bakanı Sayın Cevdet Yılmaz yanıt verdi. Sayın Bakan işsizliğin önüne geçilebilmesi için yaptıkları çalışmaları anlatmış. Yanıtın içerisinde ise önemli bir ayrıntı yer almaktadır. Buna göre, Hükûmet istihdamla ilgili yeni bir paket hazırlığı yapmaktaymış. Yalnız -kendisi olmamakla birlikte- yaptığım araştırmalar sonucunda Hükûmetin böyle bir çalışması olduğuna dair bir bilgiye ulaşamıyorum. Ortada çelişkili bir durum var. Yeni bir soru önergesiyle Sayın Bakana yeni sorular yönelttim. Şimdi onun yanıtını bekliyorum. Yeni istihdam paketinin takipçisi olacağım. Bu işin sonunda ne çıkacak bilemiyorum ama ben sonuna kadar götüreceğim bunu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Köse, buyurun.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin gözü şu an Mecliste. Herkes yapacağımız düzenlemeyi beklemektedir. Kredi kartlarında yaşanan sıkıntıların çözülebilmesi için daha verimli sonuçlar elde edebilmek amacıyla verdiğimiz önergenin kabul edilmesini diliyor, yüce heyetinizi en içten saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 2, yeni madde 1 olarak kabul edilmiştir.

Yeni madde 2’ye bağlı geçici madde 5’i okutuyorum:

MADDE 2- 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununa aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 5- 31/5/2009 tarihi itibariyle, kart çıkaran kuruluşlarca ya da varlık yönetim şirketlerince, kendisine ödeme için ihtar çekilmiş veya haklarında icra takibi başlatılmış ya da 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 53 üncü maddesi uyarınca Kurulca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde üçüncü, dördüncü veya beşinci grup krediler ve diğer alacaklar içerisinde sınıflandırılmış kredi kartı borcu bulunan kart hamilleri Kanunun yayımı tarihinden itibaren altmış gün içerisinde ilgili kredi kartını çıkaran kuruluşa ya da kuruluşun avukatlarına veya 5411 sayılı Bankacılık Kanunu kapsamında faaliyet gösteren varlık yönetim şirketine ya da ilgili şirketin yetkilendirdiği temsilcilerine yazılı olarak, güncel tebligat adreslerini de belirtmek suretiyle müracaat ederek, ikinci fıkrada belirlenen usule göre hesaplanacak borçlarını üçüncü fıkradaki koşullardan birine göre ödemek istediklerini beyan etmeleri halinde, düzenlenecek ödeme plânını imzalamaları şartıyla, icra takibine konu olmuş ise takip, dava masraf ve harçlarını ve nispi kanuni vekalet ücretinin yüzde yirmibeşini de kabul edilen plan çerçevesinde ödeme hakkına sahip olurlar.

31/5/2009 tarihi itibariyle, kart hamiline ödenmesi için ihtar çekilen veya hakkında icra takibi başlatılan kredi kartı ana para ve faiz borcu ya da kart hamilinin anılan tarih itibariyle 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 53 üncü maddesi uyarınca Kurulca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde üçüncü, dördüncü veya beşinci grup krediler ve diğer alacaklar içerisinde sınıflandırılmış bulunan kredi kartı ana para borcu ile bu hesaplarda sınıflandırılma tarihine kadar işletilmiş bulunan faiz borcu 31/5/2009 tarihine kadar Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasınca üç aya kadar vadeli ağırlıklı ortalama mevduat faiz oranı esas alınarak ilan edilecek aylık endeks katsayısı ile çarpılmak suretiyle ödeme planına esas borç tutarı hesaplanır.

İkinci fıkraya göre hesaplanan ödeme planına esas borç tutarının müracaat tarihinden itibaren otuz gün içerisinde defaten ya da taksitler halinde ödenmesi durumunda herhangi bir ilave borç hesaplamasına gidilmez. Ancak, ödeme planına esas borcun vadeli olarak ödenmesinin talep edilmesi halinde aylık eşit taksitler şeklinde ödenecek borç tutarı;

a) 6 aylık vade için 1,04,

b) 12 aylık vade için 1,08,

c) 24 aylık vade için 1,18,

d) 36 aylık vade için 1,26,

ile çarpılarak hesaplanacak tutarın ay sayısına bölünmesi suretiyle hesaplanır. Vadeli ödemelerde ilk taksit peşin olarak ödenir.

Kredi kartı borçlusunun bu maddenin birinci fıkrasına uygun olarak alacaklıya müracaat etmesi ve yapılan ödeme planı doğrultusunda taksit tutarlarını ödemesi şartıyla, halihazırda yapılmış işlemler baki kalmak kaydıyla icra işlemleri durur, İcra ve İflas Kanununda belirtilen süreler işlemez.

Kredi kartı borçlusu bu ödeme planına karşı ancak, plan doğrultusunda ödeme yapmak ve ödemelere devam etmek koşulu ile itiraz yoluna başvurabilir.

Bu madde kapsamında yeniden yapılandırılan borçlarda, borçlunun yapılandırma öncesi dönemde borca vaki itirazları ortadan kalkar. Ödeme planı uyarınca son taksitin de vadesinde ödenmesi üzerine icra takibi sona erer.

Altı aylık vade de dahil olmak üzere kabul edilen taksit planına göre, bir yıl içerisinde 3 taksitin vadesinde ödenmemesi halinde bu madde ile sağlanan haklar, ilgili kart çıkaran kuruluşça ya da varlık yönetim şirketince ortadan kaldırılabilir ve bu Kanunun 26 ncı maddesinde belirtilen gecikme faizi üzerinden mevcut icra takip işlemlerine devam edilebilir.

Bankaların kredi kartı alacaklarını temlik almış olan varlık yönetim şirketleri de kredi kartı borçlularının talebi halinde, bu madde gereğince işlem yapmak zorundadırlar. Temlik alacaklıları da bu madde kapsamındaki alacaklarıyla ilgili olarak bankaların yararlandıkları harç muafiyetlerinden yararlanırlar.

Bu madde, Kanunun yürürlüğe giriş tarihinden önce yapılmış ödemeleri geri isteme hakkı vermez.”

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 411 sıra sayılı kanunun 2’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, gerçekten Türkiye kamuoyunun ilgiyle izlediği ve yaklaşık 1,5 milyon, direkt, insanın mağdur durumda olduğu kredi kartlarıyla ilgili konunun görüşmesini yapıyoruz.

Aslında, Meclisin tatile girmesine çok kısa süre kala bu kanunun komisyonlardan hızlı bir şekilde geçip Meclis gündemine gelmesi -burada konuşan birçok arkadaşımızın yaptığı itirazlar gibi- bu konuda Meclisin ciddi bir çalışma yapma şansı ve fırsatını ortadan kaldırmıştır.

Kredi kartlarıyla ilgili olayı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak uzun zamandır dile getiriyoruz. Türkiye'de krizin hissedilmeye başladığı günden itibaren kredi kartlarındaki mağduriyet olaylarının da hızla arttığı gündemdedir. Neden? Çünkü krizle birlikte, bir ödeme aracı olarak, bir borçlanma aracı olarak ikisi bir arada kullanılan kredi kartlarında geriye dönüşlerde sıkıntı yaşanmaya başlamış, bu sıkıntılarda bir kısmı ödeyemez duruma gelmiş, bir kısmı ise gerekli olan asgari tutarı ödeyerek borcunu ertelemeye gitmiş, hatta kredi kartlarının sayısını artırarak, borç miktarını artırarak içinden çıkılmaz bir borç batağına girme noktasına gelmiştir. Partimiz bu konuda çalışmaları yapmış, arkadaşlarımız önergeler vermiş, Genel Başkanımız grup toplantılarında kredi kartı borçlularının geldiği duruma dikkati çekmiş ve demiş ki “Kredi kartı borçlularını, hemen, acilen bir yasal düzenlemeyle mağduriyetten kurtaralım.” Ama o dönem söylediklerimize, Başbakan çıkıp kredi kartı borçlularının mağdur olmadığını, onların iyi niyetlerine inanmadığını söyleme noktasına gelip kredi kartı borçlularını rencide eden, üzen bir açıklama yapma durumunda kalmıştır. Ama o günden bu yana geçen süre içerisinde hayat kendini öyle bir dayatmış, borçlular öyle bir noktaya gelmiş ki bugün Hükûmet, Parlamentoyu tatile sokmadan bu kanunu çıkartmak için ciddi bir şekilde gayret içerisindedir ama çıkartırken de kredi kartlıların sorunlarını çözmekten daha çok, bankacılık sektörünün kredi kartlarındaki sorunlarını çözen bir anlayış ve yaklaşım içerisinde olmuştur. Bizim bu yasal düzenlemede beklentimiz, kredi kartı mağdurlarının, kredi kartı borçlularının, kriz nedeniyle işsiz kalmış, işleri bozulmuş, kredi kartlarını ödeyememiş veya kredi kartlarının asgari tutarlarını ödeyerek bir süre durumu idare etmiş ama artık bugün içinden çıkılamaz duruma gelmiş insanların sorunlarını çözebilecek bir düzenleme yapmaya ilişkindir. Bu düzenlemenin bunu içermediğini az önce de söyledim.

Şimdi, burada, bu maddede de önemli bir konu var:

1) Kredi kartı borçlarının ödeme noktasında zorunlu bir duruma düşmüş, ödeyememiş insanların bir kısmı, bankalardan yüksek faiz karşılığında tüketici kredisi, ihtiyaç kredisi veya dışarıdan para bularak kredi kartlarını taksitlendirme yapmış durumdalar. Bu yaptığımız düzenlemede bu insanlar için hiçbir düzenleme getirmiyoruz.

2) Aylardır kredi kartlarıyla ilgili düzenlemeye ilişkin konuşulduğu için bankacılık sektörü bazı kredi kartlarında ihtar çekmemiş durumda.

Eğer bugün bu kredi kartlarında geçmişe yönelik bir uygulama yapmazsak, bu kredi kartlarıyla ilgili yasal düzenlemenin çıktığı ve yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bunu geçerli sayarsak birçok mağduru kurtarmış durumda olmayacağız. Onun için, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak çok açıkça söylüyoruz: Geçmişte temerrüde düşüp, başka krediler alarak bu kredisini ödemek durumunda kalıp, yüksek faizle bu borcunu ödemiş olanlar dâhil olmak üzere bu işi yılbaşından itibaren geçerli sayacak bir düzenleme yapmaya ihtiyacımız var, bir.

Değerli arkadaşlarım, bunun dışında, kredi kartlarıyla ilgili ciddi bir çalışmaya ihtiyaç var. Neden ciddi bir çalışmaya ihtiyaç var? Bakın, bugün 1’inci maddeyi kaldırdınız. Ne yaptınız? Kredi kartlarında aidat ödemesini geçmiş dönemdeki gibi muğlak bir noktada bıraktınız, banka isterse alacak, istemezse pazarlık yapma gücü olanlar kredi kartının bedelini ödemeyecek. Geçmişte şikâyetçi olduğumuz durumu aynen koruduk.

Değerli arkadaşlar, bu niye böyle oldu? Çünkü bu kartlarla ilgili konuda fazla kafa yormadınız, tüketiciyi düşünmediniz, bankacılığın istemiş olduğu “Benim kredi kartıyla ilgili bir masrafım var, bunu karşılamak için bir bedel almam lazım. En azından bunu serbest bırakın, ben tuttuğumdan bu kart parasını alırım”ı gerçekleştirmiş durumda oldunuz. Bu, güçlü karşısında zayıfı kollamamaktır. Bugün, kredi kartı alan, birden fazla kredi kartı kullanan insanların çok önemli bir kısmı mağdur, kredi kartından para kullanarak hayatını idame ettirmek veya borcunu ödemek zorunda kalan insanlardır.

Değerli arkadaşlar, zaten gücü olanlar kredi kartlarını gününde ödemekte ve kredi kartlarından dolayı bir mağduriyete uğramamaktadırlar. Bizim burada düşüneceğimiz insanlar, gerçekten kredi kartlarına ihtiyaç duyan, zorda olan insanlardır. Bugün basında açıklama var, diyor ki Ersin Özince, bankalar arası kurulun başkanı: “Kredi kartı borcunu ödeyememiş çok sayıda esnaf var.” Bu kredi kartlarını ödeyemeyenler daha çok batıda. Kimdir bunlar? Bir: İşsiz kalmış insanlar. İki: Çaresiz kalmış esnaflar, sanatkârlar.

Kredi kartı artık bir ödeme aracı olmuş, bankacılık sistemi de bunu kabul etmiş ve bugün getirdikleri düzenleme, biraz önce çıkardığınız düzenlemede 3,5 milyar -bugünkü parayla 3.500- liranın üzerindeki kredi kartlarından yüzde 1 kredi kartı masrafı almayı koydular. Bunun altını deşelediğiniz zaman ne çıkıyor biliyor musunuz? Kredi kartını bir teminat mektubu gibi kullanma olayı çıkıyor çünkü kredi kartının masrafı varsa 3.500 liralık kredi kartının da masrafı aynı 350 bin liralık kredi kartının da masrafı aynı. Niye bundan yüzde 1 alıyorsunuz 3.500 liranın üzerinden? Çünkü bankacılık sistemi, kredi kartının artık bir ödeme aracı olduğunu gördü. Onun için, buradan bir para kazanma noktasına gidiyor.

İkinci bir konu, burada altını çizmek istediğim bir konu: Değerli arkadaşlar, kredi kartları vasıtasıyla büyük alışveriş merkezleri ciddi bir şekilde küçükleri haksız rekabette yok ediyorlar. Nasıl mı oluyor? Firma bankalarla anlaşıyor, kredi kartına altı taksit, altı taksit de banka üzerine koyuyor, on iki taksit.

Değerli arkadaşlar, peki, ufak bir firma kredi kartına on iki ay taksit yapabiliyor mu? Yaptığı zaman bırakın kazancını, anaparasını dahi bu kartın bozulmasına öder. Ne oluyor? Büyükle küçük arasında haksız bir rekabet doğuyor. Aslında, bizim burada bu küçükleri düşünme diye bir görevimiz yok mu, bir sorumluluğumuz yok mu? Var. Bugün ayda 35 milyar liralık kredi kartıyla alışveriş yapılıyor, yılda 420 milyar lira ve bunun büyük çoğunluğu büyük mağazalardan geçiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Değerli arkadaşlar, peki, o zaman perakende sektörü kimin eline geçmiş oldu? Kredi kartları aracılığıyla büyüklerin eline geçmiş oldu. Bugün kredi kartları haksız rekabetin, büyüklerin küçükleri yok etmesinin bir aracı hâline geldi. Onlar kredi kartlarına faiz ödemeden taksitler yapıyorlar çünkü ciro onlarda. Küçüklere POS cihazı bile vermiyorlar bankacılık sektörü. Demek ki bizim bu kredi kartı konusunu konuşurken bunları da masaya yatırmamız gerekiyordu, haksız rekabeti önleyip büyük on tane mağazanın küçükleri yok etmesinin önüne geçmemiz gerekiyordu ama bunların hiçbirini tartışacak, görüşecek zaman bırakmadınız ve biz bugün burada, sadece palyatif bir çözümle kredi kartlarında bir çözüm aramaya çalışıyoruz. Bu anlayışı, küçükleri düşünmeyen bir anlayış olarak görüyorum. Bu anlayışı, sadece büyüklerin ihtiyaçlarını karşılayan ve büyüklere ekonomide yaşama hakkı tanıyan bir yönetim anlayışı olarak görüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Susam, buyurun tamamlayın.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) - Bu anlayışla, kredi kartlarında daha geniş bir düzenlemeye ihtiyaç var. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunu uzun zamandır söylüyoruz, bugün de bunu söylemeye devam ediyoruz. Ancak, en azından derdi olanlara bir nebze çare bulunması anlamında bu kanuna destek veriyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Madde üzerinde yedi adet önerge vardır. Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 411 sıra sayılı “Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının” Çerçeve 2. maddesinin Geçici Madde 5’in birinci ve ikinci paragraflarında geçen “31/5/2009 tarihi itibariyle” ibarelerinin “30/6/2009 tarihi itibariyle” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Alim Işık

Cemaleddin Uslu

Yılmaz Tankut

 

Kütahya

Edirne

Adana

 

Hüseyin Yıldız

 

Mehmet Serdaroğlu

 

Antalya

 

Kastamonu

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 411 sıra sayılı yasa tasarısının 2. maddesindeki Geçici 5. maddesinde belirlenen faiz oranlarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve 31/5/2009 tarihinin bu kanunun yürürlüğe girdiği tarih olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ergün Aydoğan

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Tayfur Süner

 

Balıkesir

Malatya

Antalya

 

Atila Emek

 

Hüsnü Çöllü

 

Antalya

 

Antalya

“a) 6 aylık vade için 0,80

b) 12 aylık vade için 0,85

c) 24 aylık vade için 0,90

d) 36 aylık vade için 1,00”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 411 Sıra sayılı “Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının” Çerçeve 2. maddesinin Geçici Madde-5’in birinci paragrafındaki birinci cümlesinde geçen “…kendisine ödeme için ihtar çekilmiş” ve ikinci paragrafındaki birinci cümlesinde geçen “…kart hamiline ödenmesi için ihtar çekilen” ibarelerinden sonra gelmek üzere “veya borcunun asgari ödeme tutarını ödeyen” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Alim Işık

Cemaleddin Uslu

Yılmaz Tankut

 

Kütahya

Edirne

Adana

 

Mehmet Serdaroğlu

 

Hüseyin Yıldız

 

Kastamonu

 

Antalya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 411 sıra sayılı “Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı”nın 2. Maddesinin Geçici madde 5’te 1. cümlesinde “kendisine ödeme için ihtar çekilmiş veya haklarında icra takibi başlatılmış” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya borcunun asgari ödeme tutarını ödeyebilen veya bu kanun yürürlüğe girdiği tarihe kadar gecikmiş borcunu yapılandırmış ancak taksitlerini ödemekte sıkıntıya düşmüş” ibaresinin eklenmesini arz ve talep ederiz.

 

Şevket Köse

Mehmet Şevki Kulkuloğlu

Ergün Aydoğan

 

Adıyaman

Kayseri

Balıkesir

 

Gökhan Durgun

 

Tayfur Süner

 

Hatay

 

Antalya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 411 Sıra Sayılı Kanun Tasarısında yer alan Geçici Madde 5’in birinci fıkrasındaki “kendisine ödeme için ihtar çekilmiş veya haklarında icra takibi başlatılmış” ifadesinden hemen sonra gelmek üzere “veya kredi kartı borcu bulunan” ifadesinin eklenmesi, ikinci fıkrasında yer alan “31/05/2009 tarihi itibarıyla, kart hamiline ödenmesi için ihtar çekilen” ifadesinden hemen sonra gelmek üzere “veya kredi kartı borcu bulunan” ifadesinin eklenmesi şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

M. Nezir Karabaş

Sevahir Bayındır

Hasip Kaplan

 

Bitlis

Şırnak

Şırnak

 

Hamit Geylani

 

Osman Özçelik

 

Hakkâri

 

Siirt

T.B.M.M. Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 411 sıra sayılı yasa tasarısının 2. Maddesindeki Geçici-5. maddenin 1. paragrafının sonundaki ibarelerin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla,

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Tayfur Süner

Hüsnü Çöllü

 

Malatya

Antalya

Antalya

 

Atila Emek

 

Yaşar Tüzün

 

Antalya

 

Bilecik

“icra takibine konu olmuş ise takip, dava masraf ve harçlarını ve nispi kanunî vekâlet ücretinin % 25 de kabul edilen plan çerçevesinde ödeme hakkına sahip olurlar. Ayrıca, bankalarca da, % 25 oranında vekâlet ücreti defaten ilgili avukata ödenir.”

T. B. M. M. Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 411 sıra sayılı yasa tasarısının 2. maddesindeki Geçici 5. maddesinin başlangıcındaki “31/5/2009 tarihi itibariyle, kart çıkaran kuruluşlarca ya da varlık yönetim şirketlerince, kendisine ödeme için ihtar çekilmiş veya haklarında icra takibi başlatılmış ya da” ifadesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Atila Emek

Tayfur Süner

 

Malatya

Antalya

Antalya

 

Hüsnü Çöllü

Ergün Aydoğan

Yaşar Tüzün

 

Antalya

Balıkesir

Bilecik

“Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle, kart çıkaran kuruluşlarca ya da varlık yönetim şirketlerince kendisine ödeme için ihtar çekilmiş, haklarında icra takibi başlatılmış veya yürürlük tarihinden iki ay öncesinde ödemesi gereken asgari tutarı ödemeyen veya eksik ödeyenler ya da”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; dikkatlice dinlerseniz size bir şey arz etmek istiyorum.

Madem bir yasa yapıyoruz, madem zor durumdaki insanların önünü açmak istiyoruz, mademki bu insanların sorunlarını çözmek istiyoruz… Ancak, aynı konularla yarın sabah karşı karşıya gelecek insanlara da bugünden eğer biz önlemini alırsak yarın yine bununla karşı karşıya…

Burada istediğimiz şey ne arkadaşlar: Bankalar son üç dört aydır ihtarname çekmiyorlar arkadaşlar. Bunu açık ve net söylüyorum. Sadece yasa tasarısı “İhtarname çekilmiş veya takibe geçilmiş…” diyor. Burada dediğimiz şu, burada istediğimiz şu arkadaşlar: Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren geriye dönük iki ay içinde asgari ödeme tutarını ödeyemeyenler -çekmemiş ihtarnameyi, çekmek zorunda, çekmemiş- veya asgari ödeyeceği ödeme tutarını eksik ödeyenleri de bu yasanın içine koyalım, yarın gene karşımıza bir grup insan aynı şekilde gelmesin. Yani dediğimiz bu kadar basit. Gelin… Bilerek ihtarname çekmiyor arkadaşlar, çekmediler. Yaklaşık beş aydır bu yasanın geleceği, geldi gelecek şeklinde… Ben biliyorum, yaklaşık üç aydır hiçbir ödemesini yapmayan insanlara ihtarname gelmedi, takibe geçmediler. Gelin, şu önergeyi kabul edin. Yani biz bankaların aleyhine de bir şey istemiyoruz. Yarın onlarla da gene aynı şekilde, aynı şeye gelecek. Bu nedenle bu insanlar da borcunu ödesinler ama bu yasanın içine sokalım.

Değerli arkadaşlarım, yani sizden… Bu kadar basit bir önerge. Yani Hükûmetin katılmamasını hakikaten garipsiyorum, Komisyonun katılmamasını garipsiyorum çünkü dediğimiz şu: Yarın önümüze gelecek insanları bugünden telafi edelim, bugünden bu insanların sorununu yarın sorun yaratmadan çözelim. Bir kere de böyle yapın arkadaşlar ya, bir kere de ya! Gene söylüyorum, ödemesini yapamayan ama ihtarname yememiş ama takibe geçilmemiş -ödememiş, ödeyememiş, üç aydır ödeyemiyor- bu insanın…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Çekilmeyen ihtarname yokmuş, konuştuk da.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır, ben size ispat edeyim. Çekmiyorlar, doksan gündür Sayın BDDK Başkanım… Yasal süresi doksan gündür, doksan gün içinde ihtarname çekmek zorunda yani son ödemesini yapmadığı tarihten itibaren doksan gündür.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Kasıtlı geciktirme yok yani. Kasıtlı geciktirme yok, onu söylüyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Efendim, hayır, normalde, bu yasa çıkmasa, bir ay sonra ödemeyene ertesi günü ihtarname dayıyorlar.

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Üç ay dolsa da çekmiyorlar, örneklemek mümkün.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ha, şimdi bu yasanın çıkacağını bildiği için üç aydır ihtarname çekilmiyor, bilerek çekilmiyor. Bu nedenle, bu yasa kapsamına daha az insan girsin de yine eski faizlerden devam edelim diyor. Arkadaşlar, burada, yarın bugünkü duruma düşecek insanların bugünden önüne geçmek zorundayız. Yani burada yarın yine bu insanlar… Bu yasa kapsamında bugün kim varsa yarın da onlar olacaktır. Hep birlikte bugünden önlem alalım. Sadece bunu söylüyoruz arkadaşlar, sizden istediğimiz bu, sizden ricamız bu. Meclis iradesine sesleniyorum. Meclis iradesine, bilmiyorum, daha nasıl açıklayabilirim. Yarın aynı duruma düşecek insanları bugünden koruyup kollayalım arkadaşlar. Ben hepinizin vicdanında destek vereceğinize inanıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M.M. Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 411 sıra sayılı yasa tasarısının 2. Maddesindeki Geçici-5. maddenin 1. paragrafının sonundaki ibarelerin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla,

                                                                                          Hüsnü Çöllü (Antalya) ve arkadaşları

“icra takibine konu olmuş ise takip, dava masraf ve harçlarını ve nispi kanunî vekalet ücretinin % 25 de kabul edilen plan çerçevesinde ödeme hakkına sahip olurlar. Ayrıca, bankalarca da, % 25 oranında vekalet ücreti defaten ilgili avukata ödenir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli üyeler; önce şunu söyleyeyim, biraz önce bir haber ajansımızdan bir haber geçtiler, aynen şu ifade edildi: “Meclis Genel Kurulunda kredi kartlarından ücret alınmaması yönünde önerge kabul edildi.” dedi. Bu sadece -ben bizi izleyen herkese söylüyorum- yeni şekliyle, yasadaki şekliyle ücret alınmayacak, eskiden nasıl uygulama varsa sözleşmeden dolayı yine aynı şekilde bankalar kredi kartlarından ücret alacaklar. Yani “ücret alınmayacak diye kabul edildi” diye bir haber geçti, bu böyle değildir. Bunun gerçeği, eski uygulama aynen devam edecek, 40 bin lira için, 50 bin lira için herkes mahkeme kapılarına yine düşecek. Ben bunu bir kere söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, peki, siz bankaların iş yerlerinden komisyon aldığını biliyor musunuz? Yani, bir iş yerinde POS cihazı hangi bankanın varsa o bankadaki slipler, o iş yerindeki slipler bankaya gittiği zaman mutlaka bir komisyon alıyor, müşteriden alıyor. Ya diyor ki “Ben paranı bir ay sonra öderim bu sliplerden dolayı.” yahut “Hemen ödersem ben binde 5 komisyon alırım.” Kesip alıyor. Yani, bir kere, sadece bir müşteri… Kredi kartı sahibinin dışında bankalar oradan da bir komisyon alıyor. Bunu bilin arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım, önergemiz ne? Burada, bir kere ben bir hukukçu değilim ama vicdanımda bir hukukçunun… Yani avukatlarla ilgili bir kararın bir başka yasada alınmasına vicdanım elvermiyor, bir. Burada dediğimiz, tabii, müşterilere, yani kredi kartı müşterilerine ne kadar indirim yapabilirsek hakikaten sonuna kadar varız ve önergedeki yüzde 75’inin affedilip sadece yüzde 25’lik ücreti vekâleti taksitlendirme süresi kadar yani taksit kadar ödemesine hepimiz “Evet.” diyoruz. Ancak burada banka alacağını alıyor, banka müşteriden parasını tahsil ediyor ama lütfetsin o banka da avukatlık ücretinin en az müşterinin verdiği kadar kısmını da -banka lütfetsin- versin. Yani hepten bir mesleği… Vermişsin dosyaları, yıllarca uğraşmış, aylarca uğraşmış, aylarca bu… Takiptekiler için yani ihtarname çekilmiş. Takibe geçmemişler için bir şey demiyorum ama belki bir yıldır, belki iki yıldır o avukat uğraşıyor arkadaşlar. Müşteriden tahsil ettiğimiz miktar kadar da avukatın emeğine, avukatların emeğine lütfetsin -banka alacağını tahsil ediyor- defaten, bir defada banka ilgili avukata ücreti vekâleti ödesin arkadaşlar. Bu kadar emeği de onların emeğini de yok etmeyelim.

Tamam, müşteri lehine her türlü fedakârlığı yapalım. Zaten dörtte 1’i alınıyor ama bir dörtte 1 kadar da ilgili banka -nasılsa parasını tahsil ediyor- avukatlık ücretini defaten ödesin arkadaşlar. Yani burada bir Avukatlık Kanunu’na, bir ücreti vekâlete bir başka kanunda müdahale edilmesini ben şahsen hazmedemiyorum.

Benim kısaca söyleyeceğim bu arkadaşlar. Yani ben hukukçu olmadığım için çok kolay da bunu ifade edebiliyorum çünkü hukukçu değilim ama onların da emeğine, avukatların da emeğine saygı duyan bir insanım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 411 Sıra Sayılı Kanun Tasarısında yer alan Geçici Madde 5’in birinci fıkrasındaki “kendisine ödeme için ihtar çekilmiş veya haklarında icra takibi başlatılmış” ifadesinden hemen sonra gelmek üzere “veya kredi kartı borcu bulunan” ifadesinin eklenmesi, ikinci fıkrasında yer alan “31/05/2009 tarihi itibarıyla, kart hamiline ödenmesi için ihtar çekilen” ifadesinden hemen sonra gelmek üzere “veya kredi kartı borcu bulunan” ifadesinin eklenmesi şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz

                                                                                            Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 411 sıra sayılı banka kartları ve kredi kartları kanunu üzerine verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bugün Genel Kurulda Komisyondan gelen kredi kartları tasarısı üzerinde çalışma yürütüyoruz ve bir kanun çıkaracağız. Peki, bugün, iktidarın oylarıyla, kredi kartı asgari ödeme miktarını değiştirmedik, kredi kartları faizini değiştirmedik. Şimdi, mevcut verdiğimiz önerilerle, ihtar çekilmiş veya icra takibi başlamış olan 800 bin kişi dışında, kredi kartı borçlusu dışında, ödeme güçlüğü çeken, yıllardır asgari ödemenin dışında borcunu ödeyemeyen kredi kartı borçlusuyla ilgili bir düzenleme yapmıyoruz. Peki, o zaman, daha önce Komisyonda, bugün de saatlerdir burada neyi tartışıyoruz? Yani, şimdi, altı ay sonra, en geç altı ay sonra, bugün, kendisine ihtar çekilmiş veya icra takibi başlatılmış olan sayının 2 katı, belki 3 katı oranında takibe uğramış, icra başlatılmış kredi kartı borçlusu sorunuyla karşılaşacağımız bir sorunu tartışıyoruz. Yani, altı ay sonra tekrar karşılaşacağımız ve tekrar burada konuşacağımız, tekrar sokakta her gün kredi kartı borcunu ödeyemediği için icralık olan, intihara kalkışan, aile faciası yaşayan vatandaşın sorununu tekrar burada tartışacaksak biz bu yasaya neden bu kadar zaman harcıyoruz?

Şimdi, biraz da halk veya belli kesimler yanıltılmak isteniyor. Burada iktidar partisinin Sayın Hatibi şunu söylüyor, diyor ki: “Kendisine ihtar çekilmiş veya icra takibinde olan kredi kartları borçlusunun oranı, genel kredi kartlarına göre yüzde 6’dır.”

Tamam, bu doğru ama aylardır, yıllardır sadece asgari ödemesini yapan, borçlarını yuvarlayan ve erteleyen milyonlarca insan var ve bu oran, kredi kartlarıyla yapılan işlemler içinde ciddi bir orandır. Bu yarın tekrar önümüze çıkacaktır.

Bizim verdiğimiz önergede şu vardır: Biz “Kendisine ihtar çekilene, icra takibi başlatılana bu ödeme planını çıkarıyorsak, borçlarını yapılandırıyorsak sadece borcunun asgarisini ödeyen veya kendisine hâlâ ihtar çekilmemiş, icra takibi başlatılmamış olan tüm kredi kartı borçlusunu, zor durumda olan borçlusunu bu yasa tasarısının içine alalım ve -tabii, daha önce verildi, kabul edilmedi önergeler- faiz oranını düşürelim.

Faiz oranı düşürülmedi, bari yarın tekrar karşılaşacağımız sorunu bugün çözelim; insanlar bu faiz oranlarıyla ve bu yasayla bir iki yıl sonra tekrar ödeme güçlüğü çekecek ama en azından kısa bir süre için, bir iki yıllığına da olsa bu sorunu çözelim diyoruz. İktidar partisinin milletvekillerine de eğer siz altı ay sonra bu sorunu tekrar burada tartışmak ve yaşamak istemiyorsanız bu önergemize oy vermeniz gerekir diyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Karabaş, teşekkür ediyorum efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 411 sıra sayılı “Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı”nın 2. Maddesinin Geçici madde 5’te 1. cümlesinde “kendisine ödeme için ihtar çekilmiş veya haklarında icra takibi başlatılmış” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya borcunun asgari ödeme tutarını ödeyebilen veya bu kanun yürürlüğe girdiği tarihe kadar gecikmiş borcunu yapılandırmış ancak taksitlerini ödemekte sıkıntıya düşmüş” ibaresinin eklenmesini arz ve talep ederiz.

                                                                     Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kulkuloğlu.

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından geçtiğimiz günlerde yeni yatırım ve teşvik paketi hakkında yapılan açıklamada, Sayın Başbakan G20 ülkeleri arasındaki mutabakata göre hükûmetlerin destekleyici müdahaleleri olmaksızın dünya ekonomisinin kendi kendine bu krizden çıkamayacağını, aksi durumda, krizden çıkışın tahammül edilemeyecek kadar uzun zaman alacağını açıklıyor. Yine, “Bu mutabakata göre para politikası önlemlerinin tek başına yeterli olamayacağı açıkça ortaya çıkmıştır.” diyor Sayın Başbakan. “Hükûmetler bu nedenlerle arka arkasına mali önlem paketleri devreye sokmak zorunda kaldılar.” diyor. Yine Sayın Başbakan yaptığı açıklamada, IMF’nin son tespitlerine göre hükûmetlerin piyasalara olumlu destekleriyle 2009’da küresel ekonominin yüzde 1,3 daralacağını, 2010 yılında ise daralmada ılımlı da olsa bir toparlanma olabileceğini söylüyor. Yani, hepimizin anlayacağı dil ile: “2010 yılı da nispeten daralmanın azalacağı ama krizin kendisini hissederek yaşanacağı yani düzelmenin ve iyileşmenin olmayacağı bir yıl olacak.” diyor.

İşte buradan hareketle bugün yaptığımız bu düzenleme geçici bir düzenlemedir. Kalıcı bir rahatlamayı getirmek için her türlü teklif ve iş birliği AKP milletvekillerine önerilmiştir.

Kredi kartı hamillerinin sorunlarını çözmek yerine bankalar lehine getirdiğiniz bu tasarının Komisyona getirilişi gibi, buradan, Genel Kuruldan geçirilişi de alelacele ve uzlaşma zemininden âdeta kaçarak, önce “Evet, uzlaştık.” sonra “Vazgeçtik.” diyerek bir samimiyetsizlik içerisindesiniz.

Sorunun enine boyuna tartışılmasına fırsat vermiyorsunuz. Kanun tasarısına, sorunun çözümüne başka başka bakış açılarının, çözüm önerilerinin, muhalefetin katkılarının sunulmasının hep önünü tıkıyorsunuz. İşiniz gücünüz hülle.

Kredi kartı kullanım bedelini yükseltmek yönünde tasarı getiriyorsunuz -bu tasarıyı siz getirdiniz, biz getirmedik- sonra kendiniz önerge verip eskiye dönüyorsunuz. Bu nedir biliyor musunuz? Ölümü gösteriyorsunuz, 44 milyonu sıtmaya razı ediyorsunuz. Yani 44 milyon insanı 40 lira para için kırk kere mahkeme kapısına götüreceksiniz. Bütün şu emeklere yazık. Gerçekten yazık.

Zaten bu tasarıyı bankaların görüşlerini alarak bankaların menfaatlerine düzenleyip getirirken tüketici örgütlerinin görüşünü almaya hiç ihtiyaç duymadınız. Ne tüketici federasyonunun, derneklerinin ne birliklerinin hiç birisinin görüşünü almadınız.

Bankaların hepsi yedi yıldır ülkede kârlılıkta rekor seviyedeler. Madem bankalar bu işletme giderlerini karşılamak üzere -ki gerekçede öyle diyor- bu kart bedelinde ısrarlı, siz de ölümü gösterip sıtmaya razı ettiniz, eskiye döndünüz, 40 milyonu yine, dava etmezse, kart bedeli ödemek zorunda bıraktınız. O zaman gelin hep beraber bir önerge daha verelim, Türk Ticaret Kanunu’nun ilgili maddelerini değiştirelim. Tüm ticarethane sahipleri işletmelerinin genel giderlerini sattıkları ürünlerinin üzerine sabit bedel olarak eklesin, üzerine kâr marjı tayin etsinler ya da üzerine başka giderlerini eklesinler. Niye onları bu haktan mahrum bırakıyorsunuz?

Bu tasarı bugüne kadar bir vesileyle yüksek bedelle borcunu yapılandırmışlar ile zorlanarak da olsa asgari ödeme tutarını ödemeye çalışanların toplam borcunu yapılandırma şansını bu saydığım kişilere tanımıyor. Bu açıdan yetersizdir. Söylediğimiz gibi, borcunun asgari tutarını zorlanarak da olsa ödeyenlerle borcunu çekilen ihtar sonrası ya da başlatılan icra takibi sonucu bu kanunun yürürlüğe gireceği tarihe kadar bir vesileyle yapılandırmış ancak taksitlerini ödemekte zorlanan kart sahiplerinin bu kanunda getirilen kolaylıktan faydalanmasını öneriyor önergemiz.

Sayın milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde grubum adına konuşurken de söylemiştim: Türk Ceza Kanunu’nda “azmettirme” suçu var, “taammüden suç işleme” diye bir tanım var ve ceza var. Ne demek taammüd? Önceden tasarlamak, bile bile yapmak, kastetmek. Yani şu anda biz bankalara tüketiciyi taammüden azmettirme yetkisi veriyoruz bu yasayla. Çünkü bankalar “kart puan, para puan, nakit puan, mil puan, bonus” vesaire gibi değişik adlarla kart kullanımını özendirmekteler. “Bir sonraki alışverişinizde 200 TL ve üzeri tekstil alışverişi yaparsanız size artı 4 taksit ve 50 para puan” diyor. Bu, insanın nefsini azdırmaz mı? Ya da “Bir yılda harcayacağınız para taahhüdünde bulunun, bugünden imzayı atın, size bugünden kullanılmak üzere 250 lira bonus veriyoruz.” diyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kulkuloğlu, konuşmanızı tamamlayınız.

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Devamla) – Şimdi, bu kredi vermek değil mi? Hani kredi kartı, ödeme aracıydı, kredi aracı değildi?

İşte bakın burada bankalar bu taammüden azmettirme suçunu işliyorlar. Türk Ceza Kanunu’na göre tetiği çeken de azmettiren de aynı cezayı alır. Biz burada tüketiciyi cezalandırıyoruz ama azmettirene, özellikle de taammüden azmettirene hiç ceza vermiyoruz.

Türk Ticaret Kanunu’nda simsarlık suçtur. Bu aynı zamanda simsarlık kapsamına da alınabilir.

Dolayısıyla, burada ödeyemeyen vatandaş kadar bunu azmettiren bankalar da suçludur. Gelin, bu önergemize “evet” diyerek kapsamı genişletelim ve çifte standart oluşturmayalım, tüm yurttaşlarımıza bu kullanım hakkını verelim bu önergedeki genişletmeyle.

Önergemize “evet” oyu vereceğinizi ümit ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına,

Görüşülmekte olan 411 Sıra sayılı “Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının” Çerçeve 2. maddesinin Geçici Madde-5’in birinci paragrafındaki birinci cümlesinde geçen “…kendisine ödeme için ihtar çekilmiş” ve ikinci paragrafındaki birinci cümlesinde geçen “…kart hamiline ödenmesi için ihtar çekilen” ibarelerinden sonra gelmek üzere “veya borcunun asgari ödeme tutarını ödeyen” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                               Alim Işık (Kütahya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı ancak önemli ölçüde vatandaşımızı ilgilendirdiğini düşündüğümüz bu önergenin yüce Meclis tarafından takdir edileceğini umut ediyorum. Sözlerime bu umutla başlıyorum.

Diğer taraftan, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Merkezinin 25/5/2004 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığına, Hazineden sorumlu Devlet Bakanlığına, Sanayi ve Ticaret Bakanlığına, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanlığına, Rekabet Kurumu Başkanlığına, Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu Başkanlığına ve Bankalar Birliği Başkanlığına, kredi kartlarında kart faizlerinin düşürülmesi ve yeni düzenlemenin gerektiğine ilişkin yazısı; diğer yandan, yine Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna mensup Sayın Mehmet Serdaroğlu’nun 13/5/2008 tarihli, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna mensup Sayın Esfender Korkmaz’ın 16/7/2008 tarihli, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu milletvekillerinden Reşat Doğru ve arkadaşlarına ait 23/1/2009 tarihli, yine Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna mensup Yılmaz Tankut ve arkadaşlarına ait 20/02/2009 tarihli ve Cumhuriyet Halk Partisinden Ensar Öğüt’ün 24/3/2009 tarihli ve en son Sayın Esfender Korkmaz’ın 20/4/2009 tarihli tekliflerinde bu konunun önemli olduğu dile getirilmiş ve maalesef bir yılı aşkın süreden sonra 16/6/2009 tarihinde Hükûmetimiz tarafından Komisyona getirilmiş bu tasarıda, ilk önce dedik ki: “Bunların hepsini birlikte değerlendirecek bir alt komisyon kuralım.” Acilen yasama yılı bitmeden önce bunun çıkması gerektiği düşüncesiyle bu teklifimiz kabul görmedi ve tasarı, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışılan son hâline yani bu önümüze gelen şekline gelmiş oldu.

Tasarı ne getiriyor? Öncelikle vatandaşlarımızın bunu iyi anlaması açısından, ben kendi adıma, anladığım kadarıyla birkaç cümleyle özetlemek istiyorum. Takibe düşmüş, temerrüde düşmüş yaklaşık 2 milyona yakın vatandaşın elindeki kredi kartı borcunu tahsil edemeyen bankalar, çıkardığımız bu yasa aracılığıyla bunu dayanak gösterip vatandaşı avukatların pençesinde borcunu ödemeye mecbur edip bu borcu tahsil edecek. Bu yasa tasarısı bu hâliyle bunu getiriyor. Yapılandırıp bunun tahsilatını sağlayan bir yasa tasarısıdır.

Biz de bu önergede diyoruz ki: “Geliniz, 9-10 milyona yakın olduğu ifade edilen ve -sayın Komisyon üyelerimizin hepsine dağıtıldığını düşündüğüm Tüketiciler Birliğinin raporlarında ve yazılarında da var- banka kredi kartı borçlarının asgari ödeme tutarlarını düzenli olarak ödeyen vatandaşlarımızı da bu önerge kapsamında bu çıkarılacak yapılandırmadan ve kolaylıklardan yararlandıralım. Geliniz, bu masumane ve son derece iyi niyetli, milyonlarca insanı yakından ilgilendiren değişiklik önergesine ‘evet’ deyiniz, bunu düzeltelim.”

Hepiniz çok iyi biliyorsunuz ve ulusal basına da yansıdı, medyada da hepimiz yakından takip ettik. Asgari ödeme tutarını ödeyebilmek için hanımının kolundaki bileziği, boynundaki kolyeyi, kulağındaki küpeyi satıp bunu zamanında ödeyen, iş yeri sahibi olup da altındaki ticari aracını satıp, çiftçi olup da altındaki traktörünü satıp düzenli olarak borcunu ödeyen vatandaşlarımızı bu yasayla cezalandırmayalım. Onların da durumları zor, onların da sıkıntıları var. Birçok insanı içine alacak bir şekle dönüştürelim. Bu sayede nice ocakların söndüğünü hepimiz biliyoruz, aile cinayetlerinin işlendiğini hepimiz medyadan, basından izledik, gördük. Buna son vermek herkesi kucaklayacak bir yasayla mümkün. İşte, önergemiz, daha çok kişinin bu yapılandırmadan ve çıkarılacak kolaylıklardan yararlanmasını sağlayacak bir önerge. Umarım birçok insanı kapsayacak şekle gelmesiyle, Hükûmetimizin sadece bankaların ya da Denetme Kurulu yetkililerinin önlerine sunduğu tasarıyı desteklemekten değil, vatandaşımızın da talepleri doğrultusunda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ALİM IŞIK (Devamla) – …iktidarıyla muhalefetiyle yüce Meclisin çok değerli milletvekillerinin de katkısını alıp, bu şekliyle daha olgunlaşmış bir tasarı şekline dönüştürülmesi sağlanmış olsun.

Niye böyle söylüyorum? Sanayi Komisyonunun değerli üyeleri çok yakından bilirler, kanun tasarısıyla ilgili Hükûmetimizin görüşünü sorduğumuz ekonomiden sorumlu Sayın Bakanımız, görüşünü, Bankalar Birliğinin açıklamasından sonra beyan edebilmiştir ve Komisyonun takdirine sunmuştur. Bu, bu Meclis için çok önemlidir. Geliniz, yüce Meclisin iradesini ve milletin iradesini burada hep beraber kabul edelim ve bunun herkesin yararlanacağı bir tasarı şekline dönüşmesini sağlayalım.

Önergemizin kabulü yönünde oy kullanacağınızı da şimdiden tahmin ettiğimi söylüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 411 sıra sayılı yasa tasarısının 2. maddesindeki Geçici 5. maddesinde belirlenen faiz oranlarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve 31/5/2009 tarihinin bu kanunun yürürlüğe girdiği tarih olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ergün Aydoğan (Balıkesir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Aydoğan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; burada çok yararlı olduğuna inandığımız önergelerin hızla reddedildiğini görüyoruz.

Şimdi, bu önergemizde ne öneriyoruz? Diyoruz ki: Altı aylık vade için -Komisyondan geçen raporun- 1,04’ün 0,80 olmasını, on iki aylık vadenin 1,08’den 0,85 olmasını, yirmi dört aylık vadenin 1,18’den 0,90 olmasını, otuz altı aylık vadenin 1,26 olan oranının 1’e indirilmesini öneriyoruz.

Peki, bu önerimizde, yani sizlerin bugüne kadar çok savunduğunuz, sürekli söylediğiniz fakir fukara, garip gurebanın zararına bir düzenleme mi talep ediyoruz?

Değerli milletvekilleri, bugüne kadar hep fakir fukara, garip gureba söylemleriyle geldik. Bu sorunu niye yaşıyoruz? Beş yıldan beri “Ekonomide çağ atladık, Avrupa'nın 17’nci ekonomisi olduk, kişi başı millî gelir 10 bin dolar oldu.” demedik mi? Bu insanlar sizlere güvendi, harcama yaptı, kredi kartı kullandı ve şimdi ödeyemez noktaya geldi. Başbakana göre kötü niyette olan ama bir taraftan baktığımızda ödenemez faizler nedeniyle bankaların kâr rekorları kırdığı, bizlerin de sizi savunduğu… Bu ülkenin fakir fukarası, garip gurebasının yaşayabilmesi, kullandığı kredi kartlarını ödeyebilmesini istiyoruz, isteğimiz bu.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; eğer bu olmazsa ne olur? Biraz önce söylediğimiz gibi sürekli bu düzenlemeleri yaparız. Biraz önceki konuşmamda ifade ettim, iyi niyetli bir tüketici borcunu ödemek için bankaya gittiğinde, taksitlendirme talebinde bulunduğunda bankanın bunu yapmadığını ve ertelediğini, 7 bin lira olan kredi kartı borcunun erteleme sonrasında 17.820 lira olduğunu biraz önce söyledim, faizin yüzde 68 olduğunu ifade ettim. Biraz önce Mevlüt arkadaşımız da söyledi, vekâlet ücreti, bakın, 1.514 lira.

Değerli milletvekilleri, sizlerin de birlikte olduğunuz, politika yaptığınız bölgelerinizdeki insanların hepsi bankacılık sektöründe değil herhâlde, hepsi çok zengin insanlar değil, mutlaka kredi kartı borcunu ödeyemeyen, ödeme güçlüğü yaşayan çok sayıda çevrenizde insanlar vardır, niye bu muhalefetin toplumun yararına olan önerilerini her defasında reddediyorsunuz, gerçekten anlamakta zorlanıyorum.

Değerli milletvekilleri, toplam kredi kartı kullanımı 43 milyon 780 bin. 25 milyon kredi kartı şu anda sorunlu hâle gelmiş. 15 milyon kişi kredi kartı kullanıyor, 2 milyon 170 bin kişi kredi kartı ve tüketici kredisi borcunu ödeyemiyor. Buradan da şunu anlıyoruz, gerçekten millî gelirin 10 bin dolar olduğunu, ekonominin çok iyi olduğunu ama bu insanların iyi niyetli olmadığını anlıyoruz ve 874 bin kişi de kredi kartı borcunu ödeyemiyor değerli arkadaşlar. 650 bin kişi de 1.000 TL’nin altını ödeyemiyor. Üçte 1’i asgarisini, üçte 2’si tamamını ödüyor. Yani bu ödeyemeyenlerin, ödeme güçlüğü çekenlerin hepsini kötü niyetli sayamayız.

Biraz önce bir değerli iktidar partisi milletvekili arkadaşımız vatandaşı kötü niyetli olmakla ilgili kredi kartı kullanarak altın aldığını ve bunu nakde dönüştürdüğünü söyledi. Bunun Komisyonda da doğru olmadığını ifade ettim.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; bu doğru değil. Gerçekten, kredi kartıyla altın alan veya nakit para kullanan insanlar çok zeki olduklarından, aldıkları altını zararına satmaları sonrasında kâr edeceklerinden değil, mecburiyetten… Sarrafa gidip kredi kartıyla aldıkları altını yan taraftaki sarrafa zararına bozduruyorlar, mecburiyetten bozduruyorlar. Lütfen bunu bilelim.

Burada, baktığımızda, kredi kartı borçlarının son dönemde arttığını görüyoruz ve Sayın Bakan, ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı “Kredi faizlerinin yüksek olmasının nedeni caydırıcılığındandır.” diyor, yani “Kredi kartı kullanmayın, kullanmamanız gerekir.” diyor, “Gidin, ihtiyaç kredisi kullanın.” diyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) - Peki, bu kadar yüksek oranda kredi kartı kullanıcıları gerçekten gerçekleri göremiyor mu, ihtiyaç kredisi ile kredi kartı faizleri arasındaki farkı bilemiyorlar mı? Bunlar, mecburiyetten bunu yapmak zorundalar, mecburiyetten bu noktaya geliyorlar. Sizlere inandıkları için bu noktaya geldiler çünkü yedi yıldan beri ekonomide çağ atladığımızı, kişi başına millî gelirin 10 bin dolar olduğunu, kart kullanılması gerektiğini… Tüketimi teşvik ettiğimiz için bu insanlar sizlere güvendi ve bugün bu mağduriyeti yaşıyor. Biraz önce de söyledim, eğer bu tedbirler alınmazsa, önlemler alınmazsa iki yıl, üç yıl sonra aynı sorunları tekrar yaşayacağız, tekrar bu düzenlemeyi yapmak zorunda kalacağız.

Yine sıkça söylenen kredi kartının bir kredi kartı olmadığı, bir ödeme aracı olduğu çok da doğru değil değerli arkadaşlar. Bir çek yazdığınızda, bankada paranız yoksa banka bunu ödemiyor ama kredi kartı kullandığınızda, harcamayı yaptığınızda hesabınızda para olmasa bile banka sizin adınıza bunu ödüyor. Bunu sadece bir ödeme aracı olarak görmek çok da doğru değildir değerli arkadaşlar.

Bu fakir fukaranın, garip gurebanın, kredi kartı borcunu ödeyemeyen iyi niyetli -kötü niyetli demiyoruz, biz iyi niyetli olduğuna inanıyoruz- tüketicilerin mağduriyetinin giderilmesi adına önergemizin desteklenmesini diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydoğan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 411 sıra sayılı “Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının” Çerçeve 2. maddesinin Geçici Madde 5’in birinci ve ikinci paragraflarında geçen “31/5/2009 tarihi itibariyle” ibarelerinin “30/6/2009 tarihi itibariyle” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                     Cemaleddin Uslu (Edirne) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Uslu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 411 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde verdiğimiz değişiklik önergesiyle ilgili söz aldım. Sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Böyle bir düzenleme, yaşadığımız ekonomik krizde çok önemli hâle gelmektedir. Toplumda sosyal patlamaya sebep olacak kredi kartlarıyla ilgili gelişmelerin bir an önce çözüme kavuşturulması için bu kanun tasarısının doğru bir şekilde yasalaşması gerekmektedir.

Türkiye’de kredi kartı sayısı 44 milyona ulaştı. Bunun yarısı aktif durumda. Vatandaşımızda en az 2 ve daha fazla kredi kartı bulunmakta. Yılda 250 milyar TL işlem hacmi yaratılıyor.

Bir ülkede kredi kartı kullanımının yaygınlaşması çok önemlidir değerli milletvekilleri. Özellikle küçük harcamalarda dahi kart kullanımı teşvik edilmelidir. Zira bu sayede kayıt dışı işlemler ortadan kalkacaktır. Ancak kredi kartının doğru kullanımı da sağlanmalıdır. Yani kredi kartı, nakit kullanım ve ödeme aracı olmalıdır, borçlanma aracı olarak kullanıldığında sorun yaşanmaktadır. Nitekim içerisinde bulunduğumuz şartlar, özellikle işsizlikle ilgili sorunlar ve küresel krizin etkisiyle bu sorunlar daha da artmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla ilgili gerek Komisyon çalışmaları gerekse Genel Kuruldaki bu çalışmalar biraz aciliyetine binaen hemen Genel Kurula geldi. Bir değerli sayın milletvekilimiz, özellikle özverili bir çalışmayla bu tasarının Genel Kurula indirilmesinin Hükûmetin de çok önem verdiği anlamına geldiğini ifade etti. Aslında bir yıl öncesinden beri bu dört değişik milletvekili grubu tarafından banka kartlarıyla ilgili yasa teklifi verilmesine rağmen, bu teklif bu defa Hükûmet teklifi olarak şimdi gündeme gelmekte, dolayısıyla bu sürede bu sorunlar biraz daha artmış bulunmaktadır.

Bakınız, Mayıs 2009 sonu itibarıyla takipteki kredi kartı alacakları tutarı 3,4 milyar TL’ye yükselmiştir. Bu gerçekten ciddi bir sorundur. İşte bu yasa vatandaşımızın sıkıntılarını çözecek bir yasa olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, tasarı Komisyonda görüşüldükten sonra bir gazetenin yazdıkları şu şekilde: “Kredi kartlarıyla ilgili yasal düzenleme Mecliste kabul edildi. Milletvekillerinin iktidar-muhalefet ayrımı gözetmeksizin kart ücretinin kaldırılması yönünde oy kullanmasına rağmen Bankalar Birliğinin karşı görüşü yasal düzenlemede etkili oldu. Kart ücretleri kaldırılmadı, asgari ücrete ise sınırlama getirildi.” Bu yasa bankalar için mi yoksa vatandaşlar için mi çıkarılmaktadır? Bunu bilgilerinize sunuyorum. Doğrusu, Bankalar Birliğinin bu yasal düzenlemede etkili olduğu da muhakkaktır. Kredi kartı borçlularına ödeme kolaylığı gerekçesiyle bankaların 3,4 milyar TL’ye varan alacaklarının ek faizle tahsili sağlanmış olacaktır.

Bir diğer husus da kredi kartı kullanımından kaynaklanan sorunu belli dönemlerde içinden çıkılmaz hâle getiren yüksek kredi kartı faizidir. Bu da haksız bir uygulamadır. Sayın Bakan, Komisyon çalışmalarında bu hususu “Caydırıcı olması özelliği sebebiyle faiz her ülkede yüksektir.” sözleriyle açıklamıştır. Ancak, bankalar kredi kartından akdi faiz olarak yüzde 40 ila 50 seviyelerinde, gecikme faizi olarak da yüzde 60 seviyesinde faiz alıyorlar. Bu faizleri Merkez Bankası tayin ediyor. Bankaların kârlılık oranı yüzde 400’e kadar çıkıyor. Bu durum piyasa düzenlemesine aykırıdır.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı kapsamına tüketici kredisi borçluları alınmamıştır. Ekonomik kriz nedeniyle işini kaybeden, maaşını düzenli alamayan, iş bulamayan, iş yerini kapatan ve sayıları 800 bini bulan tüketicilerin bankalara olan bireysel kredi borçları da yeniden yapılandırılmalıdır. Zira, bu vatandaşlarımızın da durumları kredi kartı borçluları kadar vahimdir. Zaman zaman bazı gazetelerde ve İnternet sayfalarında “Faizden kurtulun, kredi kartı borçlarınızı taksitlendirmek için bizi arayın.” veya “Yüksek faiz ödemeye son. Kart borcunuzu hemen kapatalım.” gibi ilanlar gözünüze çarpmıştır. Bu, vatandaşımızın düştüğü durumu, acı tabloyu göstermektedir, vatandaşımızın tefecinin eline düştüğünü göstermektedir. Teknolojinin bütün imkân ve kolaylıklarını kullanmak, gelişmiş ve müreffeh bir toplumun birer ferdi olmak hepimizin arzusudur. Bunu gerçekleştirecek olan da, muhakkak ki işbaşındaki Hükûmettir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Uslu.

CEMALEDDİN USLU (Devamla) – Teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, tasarıyla mevcut düzenleme 31/5/2009 tarihini hedeflemektedir. Hâlbuki son bir ay içerisinde kredi kartı borçlarını ödemede zora düşmüş olan vatandaşlarımızın kanunla sağlanacak yapılandırma avantajlarından yararlandırılması da önemlidir. Bu yüzden önergemizin kabul edilmesi, bu durumda olan vatandaşlarımıza imkân sağlayacaktır.

Önergemizi bilgilerinize sunuyorum, sizleri tekrar saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uslu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeye bağlı geçici madde 6’yı okutuyorum:

“GEÇİCİ MADDE 6- Kart çıkaran kuruluşlar, bu Kanunun yayımı tarihinden önce kredi kartı verdikleri kart hamilini, kredi kartı kullanımına ilişkin düzenlenen sözleşmelerde hüküm bulunmasa dahi, Kanunun 8 inci maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca talep edilebilecek yıllık kredi kartı kullanım bedelini ve bu tutarın yılda bir kez ya da taksitler halinde tahsil edileceğine ilişkin yazılı olarak ya da Kanunun 10 uncu maddesinde belirlenen usul ve esaslara göre hesap özetinin bildirilmesinde uyguladıkları yollar ile bilgilendirirler. Bilgilendirme tarihinden itibaren 30 gün içerisinde itirazda bulunulmaması halinde kart kullanım bedelini bilgilendirilen tahsilat şekline uygun olarak tahsil etmeye hak kazanırlar. Bu süre içerisinde itiraz edilmesi halinde kart hamili 90 gün içerisinde kart borcunu ödeyerek sözleşmeyi feshetmek hakkına sahiptir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi yok.

Dört adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 411 Sıra Sayılı “Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının” Çerçeve 2. maddesinin Geçici Madde-6’nın birinci cümlesinde geçen “talep edilebilecek yıllık kredi kartı kullanım bedelini ve bu tutarın yılda bir kez ya da taksitler halinde” ibaresinin “talep edilebilecek üç yıllık kredi kartı kullanım bedelini ve bu tutarın kart tesliminde peşin olarak” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                       

Yılmaz Tankut

Cemaleddin Uslu

Prof. Dr. Alim Işık

 

 

Adana

Edirne

Kütahya

 

Mehmet Serdaroğlu

 

Hüseyin Yıldız

 

Kastamonu

 

Antalya

BAŞKAN – Okutacağım üç önerge aynı mahiyettedir. Okutup birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

411 sıra sayılı kanun tasarısının 2’nci maddesiyle 5464 sayılı Kanuna eklenen Geçici Madde 6’nın madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Elitaş

Hakkı Suha Okay

Oktay Vural

 

Kayseri

Ankara

İzmir

 

Alim Işık

Nezir Karabaş

Bekir Bozdağ

 

Kütahya

Bitlis

Yozgat

 

Nurettin Canikli

 

Ahmet Yeni

 

Giresun

 

Samsun

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 411 Sıra Sayılı Kanun Tasarısında yer alan GEÇİCİ MADDE 6’nın tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Sevahir Bayındır

Nezir Karabaş

 

Şırnak

Şırnak

Bitlis

 

Hamit Geylani

 

Osman Özçelik

 

Hakkari

 

Siirt

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 411 sıra sayılı yasa tasarısının 2. maddesiyle 5464 sayılı Kanuna eklenen geçici madde 6’nın tasarı metninden çıkartılmasını arz ederiz.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Yaşar Tüzün

Tayfur Süner

 

Malatya

Bilecik

Antalya

 

Ergün Aydoğan

Atila Emek

Hüsnü Çöllü

 

Balıkesir

Antalya

Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeleri okutuyorum:

Gerekçe: Geriye dönük uygulamanın olmayacağı nedeniyle.

Gerekçe: Kredi kartı kullanım ücreti alınmasının kabul edilebilir yanı yoktur. Birinci madde için verilen önerge gerekçesi dikkate alınarak bu maddenin tasarıdan çıkarılması gerekmektedir.

Gerekçe: Geçici madde 6’nın metinden çıkarılması amacıyla işbu önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeleri birlikte oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmiştir.

Böylece, diğer, bir önceki önergeyi işleme koyma imkânı kalmadığından bu önergeyi işlemden kaldırıyorum.

Geçici 6’ncı madde tasarı metninden çıkarılmıştır.

Sayın milletvekilleri, maddeye yeni bir geçici madde eklenmesine ilişkin iki önerge vardır.

İlk önergeyi okutuyorum:

T. B. M. M. Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan yasa tasarısının 3. maddesindeki Geçici 6. maddeden sonra gelmek üzere Geçici 7. madde ilave edilerek 5464 sayılı yasaya aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

 

Esfender Korkmaz

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Rasim Çakır

 

İstanbul

Malatya

Edirne

 

Tayfur Süner

Ramazan Kerim Özkan

 Şevket Köse

 

Antalya

Burdur

Adıyaman

Geçici Madde 7: 30.6.2012 tarihine kadar Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, azami akdi ve gecikme faiz oranlarını tespit etmeye yetkilidir. Ancak belirleyeceği Akdi faiz oranları Hazine bonosu faizlerinin 2,5 katını gecikme faiz oranları ise akdi faiz oranının % 20 sinden fazla olamaz.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Çakır, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz kanunla ilgili önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle ifade etmemiz gerekir ki bugün ülkemizde yaşadığımız ekonomik kriz maalesef Sayın Başbakanın tespit ettiği, söylemeye çalıştığı şekilde teğet geçmiyor. Tam tersine toplumun en alt kesimlerinden, köylüden, işçiden, emekçiden, memurdan, emekliden, insanların yaşam standardını düşürerek, insanları yoksulluğa iterek, insanları ekonomik anlamda yok olma noktasına götürecek bir biçimde gelişiyor. Bu süreç içerisinde, hepinizin bildiği gibi, süreci en kârlı atlatan sektör de banka sektörümüz. Bugüne kadar 22’nci Dönemde ve 23’üncü Dönemde bu Parlamentoda gerek çiftçilerin Ziraat Bankasına olan borçlarını yeniden yapılandırmaya yönelik bir kanun teklifi çıkardık gerekse çiftçilerin yine Tarım Krediye olan borçlarının yeniden yapılandırılmasıyla ilgili bir kanun çıkardık gerekse BAĞ-KUR ve SSK borçlarının yeniden yapılandırılmasına yönelik kanunlar çıkardık. Ama, değerli arkadaşlarım, çıkardığımız bu kanunların hepsinde bir tek ortak özellik var, o da şu: Ödeme zorluğu içerisine düşmüş olan vatandaşlarımızın ödemelerini kolaylaştırmaya çalışmak, ama ödemelerini düzenli yapan, uygun yapan vatandaşlarımızı da bu tür kanunlardan yararlandırmamak. Böyle bir ortak özelliği var değerli arkadaşlarım.

Şimdi “875 bin” deniliyor, kredi kartından takipte olan insan sayısı. Ben inanıyorum ki, bu 875 bin rakamı aysbergin suyun üzerinde görünen kısmıdır. Şu an bütün olanaklarını zorlayarak takibe düşmemeye gayret eden ama böyle giderse çok yakın bir gelecekte takiplere düşecek olan milyonlarca kredi kartı sahibi var ülkemizde. Bunu görmek mecburiyetindeyiz. Eğer sadece bu 875 bin takipteki alacakla ilgili bir düzenlemeyi burada hep beraber kabul edersek, bu, Türkiye’de, ekonomik kriz yaşayan Türkiye’de toplumun, halkın, vatandaşlarımızın sorunlarını çözmeye yönelik bir kanun olmaz. Tam tersi, alacaklarını tahsil etmekte ürken, korkan, çekinen bankaların tahsildarı durumuna düşeriz Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak ve hep beraber yaşayıp göreceğiz, bu kanun çıktıktan sonra, önümüzdeki bir yıllık, iki yıllık süreçte birçok 875 bin kredi kartı mağdurları olacak bu ülkede.

O bakımdan, değerli arkadaşlarım, az önce Sayın Bakana sordum, sizler de duydunuz. Bugün gayrimenkulünü satarak, bugün arabasını satarak, bugün hanımının bileziklerini satarak takibe düşmeyeyim diye mücadele eden vatandaşlarımızın da eğer isterlerse, eğer arzu ederlerse böyle bir borcun yeniden yapılandırılması hakkından yararlanmaları gerekir. Eğer bu kanunu bu düzeyde, bu kapsamda düşünür ve yaparsak, işte o zaman krize karşı halkı koruyan, toplumu koruyan bir kanun yapmış oluruz ama mevcut biçimiyle bu kanunun geçmesine evet dersek, bu, krizde olan ülkemizde vatandaşlarımızın krizi aşma noktasında vatandaşlarımıza bir destek, bir nefes alma kapısı olmaktan çıkar, tamamen, bankaların ürktükleri, korktukları, tahsil etmede zorlandıkları paraların tahsilini kolaylaştırmaya yönelik bir kanun hâline gelir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çakır.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Ben, yüce Meclisin bütün milletvekillerinin, milletin oylarıyla seçilmiş bütün milletvekillerinin bu anlayışı, benim ifade etmeye çalıştığım anlayışı kabul edeceklerine inanıyorum. Bu krizden çıkış noktası olarak herkesin elini taşın altına sokması gerektiğini hepimiz artık biliyor olmamız gerekir ve bu noktada da en fazla bankaların, yüzde 50’den fazlasını yabancı sermaye ele geçirmiş noktada olan bankaların bu krizden Türkiye’nin en zararsız bir biçimde çıkması için elini taşın altına sokmaları gerektiğine inanıyorum.

Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çakır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 411 sıra sayılı “Banka Kartları ve Kredi kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı”nın 3. Maddesinin Geçici 6. maddesinden sonra gelmek üzere Geçici 7. madde olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                       

 

Dr. Mehmet Şevki Kulkuloğlu

Nesrin Baytok

Ergün Aydoğan

 

Kayseri

Ankara

Balıkesir

 

Gökhan Durgun

Tayfur Süner

Şevket Köse

 

Hatay

Antalya

Adıyaman

Geçici madde 7- Kart çıkaran kuruluşlar kart hamillerinden kredi kartı sözleşmesinde bulunan faizler dışında herhangi bir isim altında ödemede bulunmasını talep edemezler. Kart çıkaran kuruluşlar, kart hamillerini verdikleri kart üzerinden harcama yapmaya zorlayan, özendiren faaliyetlerde bulunamazlar.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Baytok, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

NESRİN BAYTOK (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir düzenlemeyi konuşuyoruz, kredi kartı mağdurlarının sorunlarını çözmek üzere önümüze gelmiş bir yasal düzenleme ama baktığımız zaman, bunun, kredi kartı mağdurlarının sorunlarını çözmek yerine bankaların tahsilat sorununu çözmeye yönelik bir düzenleme olduğunu görüyoruz. Üzülerek tespit ediyorum bunu.

Öncelikle bir düzeltmeyi, basına yansımış, Türkiye’nin kulağının burada, Meclis çalışmalarında olduğu bir noktada bir düzeltmeyi hemen dikkatlere sunalım. Biraz önce Sayın Mevlüt Aslanoğlu da buradan bu düzeltmeyi yaptı. Basına yansıyan haberlerde artık kredi kartlarından para alınmayacağını, bir bedel tahsil edilmeyeceğini duyuruyor bir müjde olarak basın kuruluşlarımız, medya kuruluşlarımız. Ancak bu doğru değil. Sadece eski sistem devam edecek, tekrar bu konudaki ihtilaflar sürecek, yeni bir düzenleme arayışından vazgeçilmiştir, yeni bir bedel almayı garanti altına alan uygulamadan vazgeçilmiştir ama eski usul devam edecektir. Bizim önergemiz de zaten bununla ilgilidir.

Sayın milletvekilleri, bankalar kredi kartlarını her türlü özendirici reklamlarla, her türlü kullanmaya teşvik edici reklamlarla, uygulamalarla vatandaşlar üzerinde bir etki yaratmakta ve kredi kartı mağdurlarının artmasına da neden olan bir başka hususu oluşturmaktadır bu uygulama.

“Kart bedeli” adı altında alınan ücretten vazgeçilmelidir. Bu önergede biz bunu dile getiriyoruz. Kart bedeli alınmayarak bunun hukuki düzenlemesi de sağlanmış olmalıdır, aksi takdirde bu konudaki ihtilaflar devam edecek, hukuk karşısında bir düzenleme, bir eksiklik var olmaya devam edecektir. Ayrıca, zaten üzerinden çok yüksek oranlarda kâr elde edilen böyle bir konuda bir bedel alınması da ne akla ne vicdana sığmamaktadır. Adında “adalet” olan bir partiden de, bir iktidar partisinden de, gerçekten halkı düşünüyorsa eğer bu uygulamayı güvence altına alacak, bedel tahsilatını engelleyecek bir düzenlemeye geçmesi beklenir.

Sayın milletvekilleri, bakın, daha önce Sayın Esfender Korkmaz’ın vermiş olduğu “bu konuda bir düzenleme yapılsın” şeklindeki kanun teklifi sırasında da belirtmiştim. Türkiye’de yedi yıl önce vatandaşların borçluluk düzeyiyle bugün içine girdikleri borçluluk düzeyi Türkiye Cumhuriyeti’nin borçluluk düzeyinden hiç farklı değil. Yedi yıl önce 64 dolar idi kişi başına borçluluk ama bugün bu rakam 971 dolara çıkmıştır sayın milletvekilleri. Eğer bu borçlardan konut ve otomobil kredilerini çıkarırsak mal edinimi söz konusu olacağı için, 53 dolardan bu rakamın 605 dolara çıkmış olduğunu görüyoruz. Yani yedi yıl önce 53 dolar kişi başına borçlu olan Türk halkı, bugün 605 dolar borçludur.

Yani, diğer bir deyişle, bugün “kredi kartı düzenlemesi” adı altında getirdiğiniz bu düzenleme de, az önce söylediğim gibi sorunu çözmeyip bankaların tahsilat sorununu çözmeye dönük bir düzenlemeye dönüştürmüş olduğunuz buradan da anlaşılıyor. Bu borçluluk oranlarıyla çok yakında temerrüde düşecek, ödeyemeyecek vatandaşların sayısı, o 44 milyona yakın kredi kartı sahibi arasında hızla yükselecektir. Hızla önümüzdeki günlerde yeni bir düzenleme ihtiyacını daha Meclis olarak hissedeceğiz, çünkü bu getirilen çalışma sorunu çözmemektedir.

Gelin, değerli arkadaşlar, bu sorunu kökten çözecek bir yaklaşıma yönelelim. Yani kredi kartlarında kartını iade edip kapatmak isteyen bir vatandaş, borçlarını belli bir faiz uygulamasıyla, belli bir taksitlendirmeyle de ödeyebilsin. Böyle bir düzenlemeyi de bu çalışmaya ekleyelim. Yoksa bu çalışma sadece bankalara yönelik tahsilat çalışması olacaktır. Hepinizin bu noktada dikkatini çekiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Baytok, teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi geçici 5’inci maddenin bağlı olduğu çerçeve 2’nci maddeyi, “maddeler” ibaresini “madde” olarak düzelterek oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi 3’üncü madde olarak okutuyorum:

MADDE 3- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Soru için sisteme girmiştik Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bu defada kullandırayım soru hakkınızı.

Madde 5’i madde 4 olarak okutuyorum:

MADDE 4- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Uslu, buyurun efendim.

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 1’inci madde yürürlükten kaldırıldığına göre bankalar yıllık aidatı ne şekilde alacaklar veya almayacaklar? Bu konuda bilgi almak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, bu kanun bu hâliyle yürürlüğe girdikten sonra kredi kartı mağdurlarına ne tür bir avantaj sağlıyor, sorun çözülmüş müdür? Net soruyorum, yani kredi kartı mağdurları acaba bu kanunun yürürlüğe girmesiyle bu mağduriyetten kurtulabilecek midir?

İki: Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanının Hükûmet görüşünü, Bankalar Birliği Genel Sekreterinin açıklamasından sonra beyan etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu tasarıyı Bankalar Birliği mi hazırlamıştır? Lütfen net cevap bekliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, ülkemizdeki bankaların yüzde 45’inin yabancı sermayeye ait olduğu bilinmektedir. Borçları nedeniyle 875 bin kişinin ödemelerine kolaylık tanınacaktır bu yasayla. Sayısal olarak ne kadarı yabancı sermayeye aittir, rakamsal olarak ne kadarı yabancı sermayeye aittir bu kolaylığın?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Serdaroğlu

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, az önce Genel Kurulda bir konuşma yaptım, bankalarla ilgili de çok ciddi ifadeler kullandım. Şimdi, İzmir’den aldığım bir mektubun bir paragrafını sizlerle paylaşmak istiyorum ve konuşmamdaki ifadelerin az bile olduğunu tekrarlamak istiyorum. “Bankalar, esnaf ve iş yerlerine verdiği ‘POS’ tabir edilen makinelerden kredi kartı işlemlerinden binde 2,5 ile 3,5 arasında komisyon almaktadırlar. Bunun dışında ayda 2.500 TL’den az işlem yapan esnafın hesabından 25 TL ‘POS işletim ücreti’ adı altında ikinci bir ücret alınmaktadır. Bu şekilde bir koyundan iki post çıkarılmaya çalışılmaktadır. Zaten binbir sıkıntıyla geçinmeye çalışan küçük esnafın sırtından kazanç sağlamaya devam edilmesi de ayrıca düşünülmesi gereken önemli bir sorundur. Komisyon alındığına göre POS kullanım ücreti haksız bir kazanç olmuyor mu? Bu haksızlığa da lütfen siz ‘dur’ deyiniz çünkü bizim ‘dur’ dememiz pek mümkün gözükmüyor.” diyor. Bu konu hakkında düşüncenizi alabilir miyim?

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Nalcı…

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tabii, ben ilgili bakana sormak isterdim. Bu kredi kartının çevreyle pek şeyi yok. Tabii, Sayın Bakan da ona göre cevap verecek.

Sayın Bakanım, yine de soruyorum: Bu kanun acaba vatandaşlar için mi çıkartıldı, bankaların tahsil edemedikleri paraları tahsil etmek için mi çıkartıldı? Çünkü burada baktığımız zaman sadece ve sadece tahsil edilemeyen borçlarla ilgili yapılandırma var ama zamanında asgari tutarları veren, kredi kartı borcu birikmiş olan ve çok yüksek faize maruz olan kişilerle ilgili herhangi bir uygulama yok. Ben net olarak şunu öğrenmek istiyorum: Vatandaş için mi çıktı, bankalar için mi çıktı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Aydoğan

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu düzenlemeyle iyi niyetli kredi kartı mağdurlarının mağduriyetinin giderilmeyeceğini anlıyoruz. Biraz önce söylediğim bu 17 bin lira borcu olan kredi kartı ödeme zorluğuna düşmüş bu kredi kartı -bize göre- mağduru ne kadar ödeyecek ve burada uygulanacak olan faiz nedir? Yani bizi izleyen kredi kartında ödeme sorunu yaşayan yurttaşlarımızın biriken borçlarında uygulanacak olan faiz nedir, onu çok açık biçimde söylerseniz dinleyenleri aydınlatmış oluruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum.

Efendim, tabii ki yıllık aidatlar sözleşmelerde belirtilen şekilde ödenecek. Biliyorsunuz 1’inci madde Meclisin iradesiyle kaldırıldı. Dolayısıyla, eski kanundaki esaslar geçerli olacak.

Tabii, Sayın Işık’ın da bahsettiği, özellikle bu meseleyi büyük ölçüde çözüyor tabii. Tamamen çözmeyebilir ama stokta bekleyen, yani bütün kredi borçları meselesini çözüyor ama gelecekteki borçların meselesini çözer mi? Gelecek için bunu söylemek mümkün değil ama bundan sonra, tahmin ediyorum, müracaat edenler için problem çözülecek ama artık daha ilerideki birtakım ödeme güçlüğü çekenler için şimdiden böyle bir çözüm söz konusu değil.

Şimdi, Sayın Yıldız’ın bahsettiği, yüzde 43’ü bankaların yabancı sermaye. Ancak, tabii, bunun, bu kredi mağdurlarının yüzde kaçı bu bankalara ait, onu şu anda söylemek mümkün değil ama bunu yazılı olarak tespit etmeye çalışıp cevaplandırmaya çalışalım.

Sayın Serdaroğlu’nun bahsettiği, POS’lardan bankalar hakikaten iyi ücret alıyor. Binde 2,5 ile 3,5 arasında, bir de ayda belli bir miktar bedel alıyorlar. Onu ilgili mercilere ileteceğiz. Bununla ilgili ne gibi çözüm olabilir? Tabii, şu anda benim bu konuda söyleyeceğim bir şey yok. Onu belki BDDK vasıtasıyla bankaları ikaz ederek çözmek mümkün olabilir mi? Onu yazılı olarak size cevaplandıracağız efendim.

Şimdi, Sayın Nalcı’nın söylediği husus da… Tabii, tahsil edilemeyen... “Bundan kim istifade etti?” şeklinde özetle sorusu var. Tabii, bunda kredi kartı borcunu ödeyemeyen vatandaşlar için iyi bir yapılandırma getirildiği ortadadır yani. Onlara iyi bir yapılandırmanın, borçlarını ödeme imkânının iyi şartlarla sağlandığı çok açık. Dolayısıyla, bu, tabii ki hem vatandaşların borçlarını ödeme imkânını kolaylaştırmak ve şartları iyileştirmek hem de bu arada bankaların da aynı zamanda tahsil edemedikleri bu paraları tahsil etme imkânı olacak. Dolayısıyla, her iki taraf da bunda kazançlı diye düşünüyorum.

Sayın Aydoğan’ın bu kredi kartıyla alakalı husus konusunda bir sorusu vardı. Tabii, bu kanun metninde bu var. Özellikle ne kadar bunu ödeyecek, hangi şartlarla, bunu, gerek web sayfalarında, sitelerde ilan edecek. Ayrıca kanun metninde var, hesap esasları, bunlar belirlenerek, vatandaş gittiği zaman bununla ilgili hesap esasları da ilgili kurumların web sitelerinde yayınlanacak. Zaten kanunda faiz nispetleri müddetlere göre belirtilmiş, dolayısıyla hesaplama kolay olacak, onu da dikkatlerinize arz ediyorum.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünün oylamasından önce, İç Tüzük’ün 86’ncı maddesi gereğince oyunun rengini belirtmek üzere Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Akif Paksoy’un söz talebi vardır.

Sayın Paksoy, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 411 sıra sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kıymetli arkadaşlar, bu tasarı için söylenebilecek tek bir şey var aslında; bu tasarı tüketiciyi koruma yasası falan değil, tamamı tamamına bankaları koruma yasası. Bankaların tahsili riske girmiş alacaklarını “af” adı altında kurtarma yasası. Başka ne yasası? Tüketicilerden haksız olarak alınan kredi kartı aidatlarını kanunla zorunlu hâle getirme yasası. Sonuç olarak, tüketici derneklerinin ifadesiyle zehre şeker karıştırılarak tüketiciye yutturulma yasası.

Ben bu yasanın tek bir olumlu yanını gördüm, bunu ifade edeyim; o da, Sayın Başbakanın, teğet mi, sürtünerek mi, delerek mi geçtiğine bir türlü karar veremediği ekonomik krizi kabul etmiş olması.

Değerli arkadaşlar, tasarının genel gerekçesinde de samimiyetle itiraf edildiği üzere, ülkemizde bir kriz var. Hükûmet bu kriz ortamına gelinceye kadar ne yaptı? Yaptığı şu: İçeriden ve dışarıdan borçlanarak, düşük kurun da etkisiyle yalancı bir bahar havası oluşturdu. Üstelik oturduğu yerde, sadece hesaplama yöntemini değiştirerek millî geliri 10 bin dolara çıkardı. Bu havadan doğal olarak vatandaşlarımız da etkilendi. Vatandaş da devletin, şirketlerin borçlandığı gibi tüketici kredileri ve kredi kartları yoluyla gelirinden fazla borçlandı. Bizce vatandaşın borçlanması geçinememesinden, ihtiyaçlarını geliriyle karşılayamamasından dolayı idi, Sayın Başbakanın veciz şekliyle ifade ettiği gibi dürüst olmamasından dolayı değil idi.

Vatandaşı batağa bu Hükûmet düşürdü. Çiftçiyi, işçiyi, esnafı, sanayiciyi siz zor duruma soktunuz. Bu ülkeye tarihinin en büyük işsizlik rakamlarını siz yaşattınız. Ondan sonra “Ben, kredi kartının borcunu ödeyemeyen vatandaşa dürüst gözüyle bakmam.” diyorsunuz. Siz de çok iyi biliyorsunuz, vatandaşın çocukları sizin çocuklarınız gibi burs alma imkânına sahip değil. Haydi, sizinki kadar olmasa da belediyeden, Sosyal Yardımlaşmadan, vesaireden aldı diyelim; bu sefer, mezun olduktan sonra iş aramaktan gemicik alma şansına, ballı ticaret yapma şansına, adrese teslim kanun çıkarttırma şansına sahip değil. Bizce yapılması gereken, Komisyondaki arkadaşlarımızın da belirttiği gibi, kredi kartı faizlerini makul bir düzeye çekmektir. Hükûmet bunu yapmıyor, yandaş medya vasıtasıyla “Kredi kartı mağdurlarına yasa çıkardık.” propagandası yapıyor.

Kıymetli arkadaşlar, kredi kartından dolayı takibe düşen vatandaşlarımızın sayısının 1,5 milyonu aştığı, 2 milyona yaklaştığı ifade ediliyor. Bankaların kredi kartı müşterilerine uyguladıkları faiz oranları tüketici kredisi faiz oranlarının 2-2,5 katını bulmaktadır. Bugün geçerli olan kredi kartı aylık gecikme faiz oranı yüzde 3-4’leri, yıllık 45-50’leri bulmaktadır. Bu oran, bankaların kaynak maliyetinin yaklaşık 6 katıdır. Bu fahiş bir faiz oranıdır ve vatandaş bunun altında ezilmektedir. Temerrüt faizleri ise daha da yüksektir.

Siz geçmişe yönelik bir düzenleme yapıyorsunuz, ancak mevcut hukuksuzluk ve soygun devam ediyor. Çok geçmeden aynı sıkıntıyla tekrar karşı karşıya kalacaksınız. Asıl bu soygunu önlemek için tedbir alınmalı, kredi kartlarına uygulanan gecikme faiz oranları makul bir seviyeye indirilmelidir. Merkez Bankası kredi kartı faiz oranlarını mevduat faizinin yüzde 20’sini geçmeyecek şekilde mutlaka sınırlandırmalıdır.

Ayrıca, temerrüt faizlerindeki soygunun sözleşmelere eklenen minicik maddelerle devam ettirilmesine dur denilmesi gerekmektedir. Halkımızın yüce Meclisten beklediği budur.

Bir başka husus da, bu yasa tasarısı, sadece kredi kartı borçlarının taksitlendirilmesiyle ilgili olup, takibe uğramış yaklaşık 875 bin borçluyu kapsamaktadır. Bu düzenleme mevcut hâliyle kanunlaştığı takdirde sosyal barışı bozacaktır.

Sonuç olarak, bu tasarı, haklarında icra takibi yapılmaması için gayret sarf eden, bırakın ana parayı, oluşan faizi dahi ödemekte zorluk çeken vatandaşlarımızı rahatlatmaktan çok, aksine, daha fazla sıkıntıya ve sorun içine sokacak bir tasarıdır. Bizim örfümüzde borç namustur. Küçük istisnalar olabilir. Ancak halkımız imkânı varsa borcunu ödemek için ceketini bile satar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Paksoy.

MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) – Ancak, siz yaptığınız düzenlemelerle vatandaşın soyulmasına zemin hazırlıyor, sırtındaki ceketi bile alarak borcunu ödeme imkânını elinden alıyorsunuz. Sonra da çıkıp “Benim gözümde dürüst değil.” diyorsunuz.

Sizi halkın sesini duymaya ve bu adaletsizliği, bu soygunu durdurmaya bir kez daha davet ediyorum. Sonuçta herkesin yaptığı kendi vicdanıdır. Yaptıklarınız da halkımıza vicdanınızın ak mı kara mı olduğu konusunda bir fikir verecektir diyorum.

Bu tasarının, alacaklarını tahsil edemeyen birçok bankanın Türkiye Büyük Millet Meclisi aracılığıyla bu paralarını daha kolay tahsil etmesine yarayacağı ve birçok mağdurun derdine derman olmayacağı görüşüyle aleyhinde oy vereceğimi belirtir, hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Paksoy.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 411 sıra sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın; Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 4 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın; Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 13 Milletvekilinin; Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün Benzer Mahiyetteki Kanun Tekliflerinin açık oylama sonucunu açıklıyorum.

Kullanılan oy sayısı  : 250

Kabul                       : 247

Ret:                           : 3 (x)

Böylece tasarı ve teklifler kanunlaşmıştır. Hayırlı olmasını ve ilgililere hayır getirmesini diliyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, 4’üncü sırada yer alan, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

4.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/716) (S. Sayısı: 412) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet burada.

Komisyon raporu 412 sıra sayısı ile bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Onur Öymen.

Sayın Öymen, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

                        

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 412 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu tasarı Avrupa Uyum Komisyonunda ve Dışişleri Komisyonunda görüşüldü. Son olarak Dışişleri Komisyonunda görüşüldükten sonra, biz, bazı noktalardaki muhalefetimizi bir muhalefet şerhi hâlinde bildirdik. Ne yazık ki bu muhalefet şerhimizin Meclise sunulan metinde yer almadığını görüyoruz ama şimdi hangi noktalarda bu yasaya itiraz ettiğimizi söyleyeceğim.

Öncelikle şunu belirteyim: Tasarının genel gerekçesinde deniliyor ki: “Tam üyelik müzakerelerinin başlamasıyla beraber daha verimli, daha etkin ve daha hızlı bir koordinasyon ve yönlendirmeye ihtiyaç vardır.” Çok doğrudur. Peki, ne zaman başladı tam üyelik müzakereleri? 3 Ekim 2005. Neredeyse dört yıl geçmiş. Bu hızlı, etkili, verimli koordinasyon ihtiyacını bugün mü hissediyoruz da böyle bir tasarıyı Meclis huzuruna getiriyoruz? Bizim kanaatimizce bu tasarı çok daha önceden Meclisin huzuruna getirilmeliydi ve Meclisin onayına sunulmalıydı.

Değerli arkadaşlarım, bu vesileyle bir hususa daha değinmek istiyorum. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini kuvvetle destekliyoruz ve bunun için gerekli adımların atılmasına her zaman katkıda bulunmaya hazırız, yeter ki atılacak adımlar hukuka, Anayasa’ya ve devletimizin temel ilkelerine uygun olsun. Buna aykırı bir nokta gördüğümüz zaman ilgili komisyonlarda uyarıyoruz Hükûmeti, ilgili bakanları, gerekli düzenlemelerin yapılmasını istiyoruz. Ama bu düzenlemeler yapılmadan geldiği zaman da -kimse kusura bakmasın- bu yasalara bu hâliyle oy vermemiz çok zor oluyor.

Meclisin huzurundaki yasada bizi rahatsız eden, düzeltilmesini teklif ettiğimiz ve maalesef, kabul ettiremediğimiz bir iki nokta var. Onlara değinmek istiyorum.

Bir tanesi şu: Değerli arkadaşlarım, bu yasayla birlikte Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin üst kadroları tamamen tasfiye ediliyor. Görülmemiş bir durumdur. Bu açıdan bakarsanız bu yasa bir tasfiye yasasıdır. Bu yasada, gerçekten, üst kadrolar tamamen tasfiye ediliyor, görevlerine son veriliyor. Belli ki bu görevlere yeni atamalar yapılacak.

Şimdi, biz, Sayın Bakanın bu konuda kötü niyet sahibi olduğuna ihtimal vermek istemeyiz. Kendisi, Komisyonda görüşülürken Genel Sekreterden de, onun yardımcılarından da çok memnun olduğunu söyledi. Güzel. Peki, o zaman niçin bunları tasfiye ediyorsunuz? Yani anlaşılır gibi bir şey değildir. Bunu şiddetle reddediyoruz ve bunun mutlaka düzeltilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bunları Komisyonda da söyledik. Maalesef, bakıyoruz, Meclise gelen tasarıda aynı hükümler yer alıyor ve bir düzeltme yoluna gidilmemiş.

İki: Bildiğiniz gibi, Türkiye'nin tam üyelik müzakerelerine başlamasından çok önce, daha 1963 Ankara Anlaşması’ndan itibaren Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizin yürütülmesinde Dışişleri Bakanlığı çok etkili rol oynamıştır, nâzım rol oynamıştır ve başından itibaren Avrupa Birliği Genel Sekreterliğine daima Dışişleri Bakanlığından kıdemli ve tecrübeli bir büyükelçi tayin edilmiştir. Şimdi de böyledir. Sayın Bakan da bu Büyükelçimizin çalışmalarından sitayişle bahsediyor, kendisine biz de katılıyoruz. Peki, o zaman kendisini niye tasfiye edeceksiniz?

Üçüncüsü: Kanunda başka bir madde var, o maddede diyor ki: Dışarıdan birisi getirilecek ve gelecek insana da “büyükelçi” sıfatı verilecekmiş. Yani belli ki artık, Dışişleri Bakanlığının büyükelçilerinden biri getirilmeyecek de dışarıdan, başka bir yerden tayin edilecek insana “büyükelçi” sıfatı verilecek. Bu da yanlış, bunu da söyledik.

Dört: Genel sekreter yardımcılıkları… Bu genel sekreter yardımcılıkları Avrupa Birliğiyle en yakından ilgili bakanlıklardan, kuruluşlardan geliyordu şimdiye kadar. Bu da değiştiriliyor. Burada istenilen, herhangi bir yerden genel sekreter yardımcısı atanabilecek. Yani herhâlde Avrupa Birliğiyle en yakın ilişki içinde olan bakanlık, spor bakanlığı değil. Niçin ilgili bakanlıklardan bu genel sekreter yardımcılarını tayin etmek yönteminden vazgeçiyorsunuz?

Değerli arkadaşlar, buna benzer söylenecek çok husus var ama şimdilik bunu, bu kadarını söylemekle yetiniyoruz. Eğer Sayın Bakan bu söylediğimiz düzenlemeleri yaparsa, Komisyona çekerek veya önergeler verdirmek suretiyle bu söylediğimiz düzenlemeleri yaparsa Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz bu tasarıyı destekleyeceğiz. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.

Şimdi, bu tasarıya baktığımız zaman -bir unsuru daha söyleyeyim size- çeşitli başkanlıklar kuruluyor, çeşitli alt birimler kuruluyor. Ne yapacak bunlar? Avrupa Birliği mevzuatıyla uyum sağlayacaklarmış. Güzel, Avrupa Birliği mevzuatıyla mutlaka uyum sağlamak lazım. Biz de taraftarız. Avrupa Birliğinin kendi hukuk sistemine uymayan kanunlarımız varsa bunu düzenleyeceğiz. Çünkü tam üyelik hedefimiz. Bunda birleşiyoruz ama sadece mevzuatı değiştirmek yetmiyor. Sadece mevzuatı değiştirmekle Avrupalı olmuyorsunuz. Dünyanın en ileri, en çağdaş yasalarıyla çok geri bir ülke hâline gelebilirsiniz. En demokratik yasalarıyla dünyanın en antidemokratik ülkelerinden biri hâline gelebilirsiniz. Dünyada çok örneği var. Demokratiğiz demek, demokrat sıfatını kullanmak sizi demokrat yapmıyor. Demokrat Alman Cumhuriyeti’nin de adı demokrattı, kendisi demokrat değildi. O bakımdan, mevzuat metinleri gayet tabii ki çağdaşlaştırılacak, Avrupa normlarına uydurulacak ama daha önemlisi uygulamada Avrupa ülkelerinin uygulamalarına uyacaksınız, çağdaş ülkelerin uygulamalarına uyacaksınız. Türkiye Avrupa Birliğine girdikten sonra Avrupalı olmayacak, Avrupalı olduğu için Avrupa Birliğine girecek. Onun için, her atacağımız adımda Avrupa standartlarını özellikle hukuk alanında, insan hakları alanında uygulamak temel hedeflerimizden biri olmalıdır.

Birkaç gün önce Sayın Cumhurbaşkanımız söyledi, “Türkiye’de şeffaflık var, hiçbir şey gizli kalmaz.” diyor, “Türkiye şeffaf bir ülkedir, her şey açıklıkla kamuoyunda bilinir.” Bakıyoruz, Uluslararası Şeffaflık Örgütü var. Şeffaflık Örgütü… AKP sıraları da bugün bir hayli şeffaf gözüküyor, daha çok arkadaş olsaydı bunları dinleme fırsatını bulurlardı.

Değerli arkadaşlarım, Uluslararası Şeffaflık Örgütü listesine bakıyoruz, 2008 yılında yayınlanan verilere göre, Türkiye, dünya ülkeleri arasında 58’inci sırada geliyor şeffaflıkta, yani 57 ülke Türkiye’den daha şeffaf. İşte, bunu düzelteceksiniz.

Nedir başka ölçü? Demokraside, efendim, basın özgürlüğü… Daha önce de söyledik, basın özgürlüğünde, bakıyoruz, Davos Uluslararası Ekonomik Forumunun raporuna göre, Türkiye, 134 ülke içinde 106’ncı sırada geliyor.

Değerli arkadaşlarım, yargı özgürlüğüne bakıyoruz, 64’üncü sırada geliyor. Şimdi, bizim elimizde çok daha fazla rakam var. Bütün bu rakamları vererek vaktinizi almak istemiyorum ama şunu bilesiniz ki uluslararası verilere göre, istatistiklere göre son altı yıl içinde, son yedi yıl içinde bütün bu konularda Türkiye ileri gitmemiştir, geri gitmiştir. Yani, biz, mevzuatı Avrupa Birliğine yakınlaştıracağız derken ülkemizi Avrupa Birliğinden uzaklaştırıyoruz. İşte, yanlış olan budur. Biz de onun için, Komisyonda görüşürken Sayın Bakana dedik ki, bu yasa içinde, Avrupa normlarına uyulmasını, uygulamanın Avrupa normlarına uygun olmasını sağlayacak daha açık hükümler olmalıdır. Eğer siz bu Genel Sekreterliğin esas faaliyetini mevzuat ahenkleştirmesi işine tahsis ederseniz, bununla sınırlandırırsanız alacağınız sonuç sınırlıdır. Onun için, uygulamanın Avrupa normlarına uyması lazım.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, biz bunları niçin söylüyoruz? Yani bunları bugün gündeme getirmemizin sebebi nedir? Sebebi şudur: Değerli arkadaşlarım, eğer bir ülkede yargı bağımsız değilse o ülkede demokrasiden bahsedilemez. Hiç kimse kendini aldatmasın. Yargı bağımsızlığını mutlaka sağlayacağız. Bakın, bu demin söylediğim listeye bakın, Türkiye’yi 64’üncü sırada sayan listeye bakın, demokrat ülkeler, demokrasi ile yönetilen ülkeler arasında yer almayan pek çok ülke yargı bağımsızlığında bizden ileridir. Canım, iftira mı ediyorlar acaba, yargının bağımsız olmadığını nereden çıkarıyorlar? Türkiye’de çok ünlü hukukçular, yüksek mahkemeler hariç, yargının bağımsız olmadığını açıkça ve defalarca ilan ettiler. Ama bir şey daha var. Geçenlerde, geçen hafta, belki biraz dikkatlerden kaçtı, son derece önemli bir gelişme oldu. Ergenekon davasında bir sanığı delil yetersizliği olduğu gerekçesiyle tahliye eden, tahliye kararı veren bir hâkim birkaç gün önce mahkemeden çekildi. Niye çekiliyor? Şunu söylüyor: “Üzerimde kurumsal baskı vardı, onun için çekildim.” Değerli arkadaşlar, son derece vahimdir. Hangi kurum baskı yapıyor bu hâkime? Herhâlde Et Balık Kurumu değil. Hangi kurum baskı yapıyor bu hâkime? Bunu soruyoruz size.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Makine ve Kimya Endüstrisi.

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Makine Kimya Kurumu…

Peki, bu hâkime baskı yapanlar acaba başka hâkimlere baskı yapmıyorlar mı? Bir tek bu hâkime mi baskı yapılmış? Eğer yargı baskı altına alınıyorsa, kurumlar, bu devletin kurumları tarafından yargı baskı altına alınıyorsa çok ciddi bir sıkıntımız var demektir. Hukuk devleti olma özelliğimizi kaybediyoruz demektir. Kim bunları düzeltecek? Bunları düzeltecek kurum belli. Bunları düzeltecek kurum Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu. Peki, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Başkanı kim? Adalet Bakanı. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ne yapar? Hâkimlerin ve savcıların özlük işlerini düzenler, tayinlerini ve terfilerini düzenler ama başında Adalet Bakanı! Böyle bir bağımsız yargı olabilir mi?

Onun için, şimdi konuştuğumuz Avrupa Birliği, bize yıllardan beri bütün raporlarında, ısrarla, “Adalet Bakanını ve Müsteşarını çıkarın bu Kuruldan.” diyor, “Bu Kurul bağımsız bir kurul olsun.” diyor. Biz ne diyoruz? Hiçbir şey demiyoruz. Açın Hükûmetin Ulusal Programı’nı, bu konuda bir satır yoktur. Adalet Bakanının ve Müsteşarının bu Kuruldan çıkarılacağının ve bu Kurulun gerçekten bağımsız bir kurul hâline getirileceğinin işareti yoktur. Peki, hâkimler ve savcıların özlük haklarını düzenleyen kurum bağımsız olmazsa ne olur? Yargı bağımsız olmaz.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de bugün yargı bağımsızlığı ciddi sıkıntı içindedir, ciddi tehdit altındadır. Yargıçların ve hâkimlerin haklarını koruyan YARSAV’ın Başkanı üzerinde çok büyük baskılar var. Onu da basından izlediniz. İşte bunlar ülkemizi uluslararası alanda, demokratik ülkeler arasında gerçekten çok sıkıntıya düşürüyor ve Türkiye'nin çağdaş, demokratik bir ülke olma özelliğini kaybetmesine yol açıyor.

Değerli arkadaşlarım, buradan kanunlar çıkarıyoruz, bu Meclisten kanunlar çıkarıyoruz ve biz bu kanunları uygulanması için çıkarıyoruz. Bu kanunlar uygulanmazsa ne olur? O zaman Meclisin etkinliği kalmaz. Ne diyor mesela bizim çıkardığımız Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda? Diyor ki, sorgulama sırasında sanıkları yormayacaksınız, sanıklara eziyet etmeyeceksiniz, değil mi? Size bir bilgi vereyim. Çok ünlü bir rektörümüz, sekiz sene Uludağ Üniversitesine rektörlük yapan, çok sayıda bilim adamı yetiştiren, öğrenci yetiştiren ve Uludağ Üniversitesini, yalnız Türkiye'nin değil, dünyanın en saygın üniversiteleri arasına sokan, uluslararası kalite ödülü kazandıran rektörümüz tutuklandı, Ergenekon davası çerçevesinde. Tutuklanmadan bir ay önce ağır bir kanser ameliyatı geçirdi. Siz biliyor musunuz ki bu rektörümüz gece saat üçte sorguya alınıyor, on bir saat aralıksız sorgulanıyor. Şimdi, bu mudur sanıkları yormadan sorgulama yöntemi? Sanıklara eziyet yapmadan sorgulama yöntemi bu mudur? Ağır hasta, bugün ameliyat oldu, dört tane damarı değiştiriliyor, hâlâ tahliye kararı yok. Kanser ameliyatı olmuş, kanser tedavisi olacak; bu ameliyatın sonucunda gereken tıbbi tedavi hapishane koşullarında yapılamıyor, geciktiriliyor. Sağlığıyla oynuyorsunuz insanların. Demokratik ülkelerde oluyor mu bu? Hangi demokratik ülkelerde oluyor bu gibi şeyler? Şimdi, gayet tabii ki biz yargıya saygılıyız, yargı bağımsızlığına saygılıyız, hâkimlerin, savcıların bağımsız karar vermesini isteriz. Ama bundan önemli bir şey var; yargıdan da, hukuktan da, demokrasiden de daha önemli bir şey var, o da insan haysiyetine saygıdır, insan vicdanının ön planda tutulmasıdır. Eğer siz vicdanınızı kaybetmişseniz, vicdani değerlerden uzaklaşmışsanız demokrasinin de kıymeti yoktur, hukuk devletinin de kıymeti yoktur. Önce insana değer vereceksiniz, insan sağlığına değer vereceksiniz, devlete emanet edilmiş insanların sağlığını bozmayacaksınız. Bunları söylüyorum, belki Sayın Bakan ilgili bakanlara, kuruluşlara ulaştırır da, insafa gelen, vicdan duygusunu kaybetmemiş insanlara ulaşır bu mesajlarımız diye.

Başka? Bütün demokratik ülkelerde, bütün Avrupa Birliği ülkelerinde, değerli arkadaşlarım, cezalar şahsidir. İnsana ceza verebilirsiniz ama o insandan ayrı, aile fertlerine ceza veremezsiniz, doğrudan doğruya sanık olmadıkça.

Bu yapılan davada -yine size Sayın Yurtkuran’dan örnek vereyim- kendisi gözaltına alınıyor, evine geliniyor, bütün varına yoğuna el konuluyor ne kadar bilgisayarı, belgesi varsa. Bu arada oğlunun master tezine el konuluyor. Düşünebiliyor musunuz? Ve geri verilmiyor. Ve bu yüzden oğlu master sınavına giremiyor. Böyle bir hukuk devleti var mı dünyada? Eşi uluslararası alanda ünlü bir profesör, konferans verecek uluslararası bir toplantıda, konferans metni elinden alınıyor, konferans veremiyor. Siz aile boyu ceza mı veriyorsunuz? Bütün bunları biz niçin konuşuyoruz? Avrupalı olmak için. Hangi Avrupa ülkesinde oluyor bu gibi şeyler?

Daha Profesör Erol Manisalı’dan bahsetmedik, başka profesörlerden bahsetmedik, Kuddusi Okkır’dan bahsetmedik. Yani, ölene kadar insanları hapishanede tutmak nasıl bir zihniyetin ürünüdür, nasıl bir vicdanın eseridir? Değerli arkadaşlarım, önce vicdanımızın sesini dinleyeceğiz. Ama siz hâkimler üzerinde, savcılar üzerinde kurumsal baskı yaparsanız, bu vicdanın sesi nasıl dinlenecek? Nasıl dinlenecek?

Değerli arkadaşlarım, biz gerçekten son zamanlarda çok büyük zemin kaybettik. Türkiye olarak, biz, demokrasi, hukuk alanında çok zemin kaybetmiştik, bunu çok söyledik ama şimdi bu son örnekler gösteriyor ki, biz insan vicdanı alanında da insanlık alanında da zemin kaybediyoruz, buna hakkımız yok.

Değerli arkadaşlarım, hepimiz yaşadık, kısa bir süre önce çok değerli bir bilim adamımız, dünyaca ünlü bir bilim kadınımız Türkan Saylan kanser hastalığının en son aşamasında, evine yapılan baskın sonucunda yedi saat evinde kalmak zorunda kaldı, tedavisi aksadı, büyük bir şok geçirdi ve ondan kısa bir süre sonra da maalesef vefat etti. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı. 36 bin gencimize burs vermiş, 36 bin genç kızımızı eğitmiş, böyle bir kuruluşun başkanı. Bunun cenazesine, değerli arkadaşlarım, Hükûmetten bir tek üye katılmadı, bir çelengi çok gördüler. Düşünebiliyor musunuz, insanlık duygusunu kaybettik. Efendim, devlet büyükleri diyor ki: “Biz mi düşüneceğiz bunu, çelenk işiyle başka arkadaşlar uğraşır.” Bu kadar hafife alıyorsanız, siz cüzzamla mücadelede, gençlerin aydınlatılmasında, eğitilmesinde bu kadar büyük hizmet yapmış insanların cenazesine bir çiçek göndermeyi üçüncü sınıf bir memurun inisiyatifine bırakıyorsanız, zaten söylenecek bir şey kalmamıştır.

İşte, bütün bunları üst üste koyduğunuz zaman nasıl bir tablo çıkıyor ortaya? Türkiye süratle -maalesef üzülerek söylüyorum- bu Hükûmet zamanında Avrupa’dan uzaklaşıyor, çağdaş değerlerden uzaklaşıyor ve daha da vahimi -demin de söyledim- insani değerlerden uzaklaşıyor. Adam çok ciddi ameliyat olacak -demin anlattım, Profesör Yurtkuran- karısı refakatçi olmak için müracaat ediyor. Savcılar “Refakatçi olmak için mutlaka ‘Refakatçi olmanız gerekir.’ diye belge lazım ‘Refakatçi olması uygundur.’ diye belge bize yetmez” diyor, eziyet ediyorlar. Sonra ne oluyor? Diyorlar: “Bir kere, ne malum sizin onun karısı olduğunuz? Gidin, nüfus dairesinden vukuatlı nüfus belgesi getirin.” Nedir bunlar? Bu uygulamaların adı nedir? Size soruyorum. Kim bunları düzeltecek? Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu. Başka? Demin söyledim, Adalet Bakanı.

Değerli arkadaşlarım, kimse kimseyi aldatmasın. Biz bu belgeleri geçirerek, bu kanunları geçirerek Avrupalı olmayız. Biz Avrupalı olursak Avrupa Birliğine gireceğiz ve biz size söz veriyoruz, halkımızın önünde hepinize söz veriyoruz, halkımıza da söz veriyoruz, Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarında böyle olaylar yaşanmayacaktır, insanlık dışı olaylar yaşanmayacaktır, bu kadar hukuka aykırı, demokrasiye aykırı olaylar yaşanmayacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öymen, konuşmanızı tamamlayınız.

ONUR ÖYMEN (Devamla) – İşte, onun için biz diyoruz ki Türkiye’yi Avrupa Birliğine sokacak olan Cumhuriyet Halk Partisidir ve biz, bu yolda hiçbir gayreti esirgemeyeceğiz ama böyle tasfiye kanunlarıyla, kadrolaşma kanunlarıyla karşımıza gelmeyin. Avrupa normlarına uygun bir kanun getirin, hemen imzalayalım, hemen onaylayayım, hemen oy verelim. Demin söylediğimiz önerileri kabul edin, getirin, derhâl onaylayalım ama şimdi bu itirazlarımızı yerine getirmezseniz, bu itirazlarımızın gereğini yerine getirmezseniz, ondan sonra da bizden beklediğiniz oyu alamazsanız, Sayın Başbakanın yaptığı gibi gidip Brüksel’e “Biz Avrupa Birliği için çalışıyoruz ama muhalefet bizi engelliyor.” demeyin. Ayıp oluyor biraz. Muhalefet, Avrupa Birliği konusunda sizden daha samimidir. Kısa bir süre önce Sayın Genel Başkanımız Brüksel’e gitti. Avrupa Komisyonu Başkanı Barroso, Cumhuriyet Halk Partisinin, AB üyeliğine Türkiye'nin, desteği için kendisi de teşekkür etti. Kalkıp da bizi gidip Avrupa’da, başka yerlerde böyle kötülemeye kalkışarak Adalet ve Kalkınma Partisine itibar kazandıramazsınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan, son sözümü söylüyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

ONUR ÖYMEN (Devamla) – İşte, değerli arkadaşlarım, biz bu kanunu bu düşüncelerle değerlendiriyoruz. Söylediğimiz makul ve Avrupa ölçülerine uygun önerilerin yerine getirilmesi hâlinde bu kanuna olumlu oy vereceğimizi huzurunuzda ifade ediyoruz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birleşime otuz dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.05


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.48

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 109’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

412 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının tümü üzerinde şimdi söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Deniz Bölükbaşı’na aittir.

Sayın Bölükbaşı, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 412 sıra sayılı Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak ve bu vesileyle Avrupa Birliği ile dört yıla yakın bir süredir sürdürülen sanal müzakere sürecinde gelinen noktanın kısa bir muhasebesini yapmak amacıyla huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının amacı AB müzakere sürecinde Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin etkinliğinin artırılması, Avrupa  Birliğine üyelik hedefi doğrultusundaki çalışmaların verimli ve etkili bir şekilde sürdürülmesi için AB ile ilişkilerin yönlendirilmesi, izlenmesi ve koordinasyonu için yeni bir teşkilatlanmaya gidilmesi olarak belirlenmiştir. Türkiye’nin Avrupa Birliğine eşit haklara sahip tam üye olarak katılması hedefini samimiyetle destekleyen Milliyetçi Hareket Partisi, Genel Sekreterliğin bu amaca uygun olarak yeniden yapılandırılmasını ilke olarak olumlu ve yerinde bulmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin dış ilişkilerinin yürütülmesinin tabi olacağı esaslar 5 Mayıs 1969 tarihli 1173 sayılı Milletlerarası Münasebetlerin Yürütülmesi ve Koordinasyonu Hakkındaki Kanun’la belirlenmiştir. Bu kapsamda uluslararası temas ve müzakerelerin Dışişleri Bakanlığı eliyle, ilgili Bakanlıklarla işbirliği yapılmak suretiyle yürütüleceği hükme bağlanmıştır. Bu amir hüküm karşısında, uluslararası ilişkilerin yürütülmesi sürecinde kamu kurumları arasında yetki çatışması ve karmaşası yaşanmaması için bu temel ilkenin kuruluş kanunlarında göz önünde bulundurulması gerekli ve kaçınılmaz olacaktır.

Mevcut yasa tasarısının Dışişleri Komisyonundaki görüşmelerinde genel sekreterliğin görev tanımının açık olarak yapılması ve dış ilişkinin yürütülmesinde Dışişleri Bakanlığının asli görev ve yetkilerinin haleldar olmayacağının hüküm altına alınması yolundaki telkinlerimizi olumlu karşılayan ve yasa tasarısının bu doğrultuda değiştirilmesi konusunda Sayın Bakanımız Egemen Bağış’ın sergilediği yapıcı ve iyi niyetli yaklaşımdan dolayı kendilerine huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum.

Yasa tasarısının dikkatlerinize getirmek istediğim diğer bir yönü, genel sekretere büyükelçilik unvanının verileceğini hükme bağlayan 11’inci maddedir. Madde bu şekliyle, genel sekreterlik görevine Dışişleri Bakanlığı mensubu bir büyükelçinin atanmasının peşinen öngörülmediği izlenimini doğurmaktadır. Bu göreve Dışişleri Bakanlığı dışından atama yapılması tabiatıyla Hükûmetin takdirindedir ancak teşkilat kanununun amaçları göz önünde bulundurulduğunda, bu görevin bir büyükelçi tarafından yürütülmesinin sayısız yararları bulunduğunu Sayın Bakan mutlaka takdir edeceklerdir.

Bunun yanı sıra, konunun dikkatinize getirmek istediğim hukuki bir yönü de bulunmaktadır. Bilindiği üzere, büyükelçi unvanı verilmesi Sayın Cumhurbaşkanının tasarrufundadır. Bunun bir kanunla amir hüküm hâline getirilmesi Cumhurbaşkanının yetkilerine müdahale olacaktır. Bu mülahazalarla 11’inci maddenin ikinci fıkrasının “Genel sekretere büyükelçi unvanı verilebilir.” veya “Genel sekretere bu unvanı taşımıyorsa büyükelçi unvanı verilebilir.” şeklinde değiştirilmesini ve bu değişikliğin anılan maddenin görüşmesi sırasında Hükûmet tarafından önerilmesini Sayın Bakanımızın takdir ve değerlendirmelerine sunmak isterim.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan yasa tasarısının Türkiye’nin etkinliğini artırmayı amaçladığı Avrupa Birliği müzakere sürecinin yol haritası 2005 zirve kararları, müzakere çerçeve belgesi ve 9 Kasım 2006 tarihli Katılım Ortaklığı Belgesi’yle belirlenmiştir. Bu süreçte bugüne kadar yaşanan gelişmeler şu gerçekleri inkâr ve tevil getirmez bir açıklıkla ortaya koymuştur. Avrupa Birliği Türkiye’yi özürlü bir ülke olarak görmekte, eşit haklara sahip bir üye olarak içine kabul etmek istememektedir. Din ve kültür farklılığı nedeniyle Türkiye’nin Hristiyan değerler üzerine bina edilen Avrupa Birliği Medeniyet Projesi içinde eşit ortak olarak yeri yoktur. Türkiye’yi kemikleşmiş ön yargılarla sürekli dışlayan Avrupa Birliği, AB değerleri ve kriterleri gibi bahaneler arkasına saklanmakta, Kopenhag Siyasi Kriterleri’ni Türkiye’yi Avrupa Birliğinin dışında tutmak amacıyla yorumlamakta ve bunları Türkiye için sonu gelmeyecek ev ödevleri hâline getirmektedir. Bunun sonucu ilişkiler baskı, dayatma ve şantaj üçgeninde ön şart ve ipoteklere bağlı bir açmaz ilişkisi niteliği kazanmıştır.

AB sürecinde Türkiye’nin önüne çıkartılan talepler Türkiye’nin güvenliğini, devlet yapısını, millî birliğini ve kimliğini, dış politika alanındaki hayati hak ve çıkarlarını doğrudan ilgilendiren siyasi amaçlı dayatmalardır. Türkiye’de zorla millî azınlık yaratmak, azınlık hakları, Kıbrıs, Yunanistan ve Ermenistan dayatmaları, esas itibarıyla Türkiye’nin Avrupa Birliğinin uzağında tutulmasının araçları olarak görülmektedir. Yaşanan gerçekler Avrupa Birliğinin amacının Türkiye’nin tam üyelik dışında ikinci sınıf bir konumda AB’nin etki alanı içinde kalmasını sağlamaktır.

Türkiye’ye biçilen konum “özel ve imtiyazlı statü” ve “ayrıcalıklı ortaklık” gibi süslü ifadelerle tanımlanan AB yörüngesinde gevşek bir ortaklık ilişkisidir. AB’nin bu amaçla Türkiye için özel bir istikamet ve özel mekanizmalar öngördüğü, bu amaçla bu esaslara dayanan bir yol haritası ve ayrımcı bir yöntem belirlediği ortadadır. Sanal müzakere süreci işte bu temelde sürdürülmektedir. Avrupa Birliği genel sekreterleri de böyle bir sanal müzakere sürecinde Türkiye’nin etkinliğini artırmak amacına dönük bir düzenleme olarak karşımızdadır.

Bu çerçevede, Türkiye’yle müzakerelerin ucunun açık olacağı ve sonucunun önceden garanti edilemeyeceği peşinen hükme bağlanmıştır. Müzakerelerin sonuçsuz kalabileceği veya varılacak sonuçların üye ülkelerin parlamentolarında onaylanmayabileceği baştan kayda geçirilmiştir. Müzakere sürecinin sonunda Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinin asgari gereği olan temel haklardan yararlanmayacağı da baştan kayıt altına alınmıştır. Bu kapsamda iş gücünün serbest dolaşımı, vizesiz seyahat ve ortak tarım politikalarına katılım, tarım desteklerinden yararlanma konularında sürekli ve kalıcı kısıtlamalar uygulanacağı, koruma tedbirlerinin ve uzun vadeli geçiş dönemlerinin getirileceği, müzakere zemininin ana unsurları olarak tescil edilmiştir.

Avrupa Birliğinin bu kararlarıyla Türkiye’nin tam üyeliği nihai hedef olmaktan çıkarılmıştır. Bu şartlara bağlı olarak başlayan müzakere sürecinde Türkiye’nin önüne konulan hedefin takvimi belirlenmiş, gerçekleşmesi objektif kriterlere bağlanmış, eşit statüde tam üyelik olduğunu idrak ve insaf sahibi hiç kimse iddia edemeyecektir. Türkiye’ye vaat edilen ucu açık, içi boş ve göstermelik bir müzakere süreci sonunda bir tabiiyet ilişkisi, ikincisi sınıf bir ortaklık ilişkisi olacaktır.

Son dönemde yeniden gündeme gelen özel ilişki, imtiyazlı ortaklık modeli tartışmalarında bu kavramın anlamı, içeriği ve fikrî mülkiyet hakkının kime ait olduğu konusunda çeşitli yorumlar yapılmıştır. Sayın Başbakan da AB büyükelçileriyle hafta başında yaptığı yemekli toplantıda “imtiyazlı ortaklığın kitaplarında olmadığı” sözleriyle bu tartışmaya katılmışlardır. Bu kavramın kaynağını Sarkozy’de veya Merkel’de aramak beyhudedir. Özel ilişki modeline kapıyı aralayan Avrupa Birliğiyle sanal müzakere sürecinin temelini oluşturan Müzakere Çerçeve Belgesi ve buna bağlı konsey kararlarıdır. Müzakere süreci, Türkiye’nin de kabul ettiği bu kitaba uygun olarak yürütülmektedir.

Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizde temel sorun, Türkiye’ye dayatılmak istenen bu çarpık denklem ve sakat yol haritasıdır. Bu denklem değişmediği, bu yol haritası üyeliği hedef alan bir anlayışla yeniden belirlenmediği takdirde ilişkilerin geleceği olmadığı bütün çıplaklığıyla ortadadır. Avrupa Birliğinin amacı, Türkiye’yi tam üyelikten uzak tutmak, ikinci sınıf bir konumda kendi etki ve kontrolü altında kalmasını sağlamaktır.

3 Ekim 2005’te başlayan müzakere süreci, içi boşaltılmış, ucu ve hedefi açık, tarihi ve takvimi olmayan özel ilişki modeline yönlendirilmiş göstermelik bir süreç olmuştur. Bir Alman gazetesinde bu konuda yer alan tespitte de belirtildiği gibi, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki müzakere süreci, her iki tarafın da kerhen sürdürdüğü bir formaliteye dönüşmüştür. Bu denklem ve yol haritası üyeliğe açılmayacak çıkmaz bir sokağın adresidir. Bir dizi kabulü mümkün olmayan ön şart ve dayatmanın ipoteğinde kördüğüm hâline gelen AB sürecinin bu hâliyle sürdürülmesi mümkün değildir.

Nitekim bu sanal, göstermelik, aldatma ve oyalama sürecinde ilk kırılma 2006 yılında Kıbrıs konusunda yaşanmıştır. Avrupa Birliği sürecinin raydan çıkmasına neden olan Gümrük Birliği Ek Protokolü ve Türkiye’nin limanlarını Kıbrıs Rum gemi ve uçaklarına açması talebine ilişkin sorunlar bugün de ortadadır. Avrupa Birliği Konseyi bu şartların yerine getirilmesine kadar müzakere sürecinin özünü teşkil eden sekiz fasılda görüşmeleri askıya almış, Türkiye’nin bu şartları karşılayıp karşılamadığını izlemek için üç yıllık denetim mekanizması ihdas etmiştir. Denetim mekanizması çerçevesinde 2009 yılı sonu nihai vade olarak belirlenmiştir. Bu vadenin dolmasına da altı ay kalmıştır.

Aralık 2009’a gidilen süreçte, her yıl olduğu gibi Hükûmetin sonbahar sendromuyla hareket ederek bu konudaki engelleri aşmak ve Avrupa Birliğinin önümüze koyduğu ceza vadesini erteletmek ümidiyle ara formüller arayışına girmesi beklenmektedir. Bunun işaretleri de şimdiden ortaya çıkmaya başlamıştır.

Kıbrıs sorununun kapsamlı çözümü için sürdürülen müzakerelerde kısa vadede ilerleme sağlanması mümkün görülmemektedir. Ancak burada Türkiye’yi bir tehlike beklemektedir. “Kıbrıs sorununun Avrupa Birliği müktesebatına uygun çözümü” adı altında bir çerçeve anlaşması hazırlanarak Türkiye’ye dayatmada bulunulması ihtimal dışı sayılmayacaktır. Bu çerçevede Kıbrıs sorununun çözümünün ana parametrelerini Rumların lehine belirleyecek bir çerçeve anlaşmasının yıl sonuna doğru Türkiye'nin önüne getirilmesinin öngörüldüğü, bu amaçla bir çalışma yürütüldüğüne ilişkin bilgiler bulunmaktadır. Bu çerçeve anlaşmasının kabulü karşılığında Türkiye'nin limanlarını açması, bu şekilde Avrupa Birliği sürecinin ölüme terk edilmesinin önlenmesinin planlandığı tahmin edilmektedir.

Bunun yanı sıra, yıl sonunda karşılaşılacak çıkmazı aşma yolu arayışlarının Avrupa Birliğinin din ve vicdan özgürlüğü alanındaki taleplerinin karşılanmasına yönlendirilmesi de diğer bir ihtimal olarak karşımızdadır. Avrupa Birliğinin genişlemeden sorumlu komiseri Olli Rehn’in Heybeliada Ruhban Okulunun açılması ve Fener Rum Patriğinin ekümenlik sıfatının tanınması konusundaki son beyanları ve Sayın Başbakan ile Avrupa Birliğinden sorumlu Sayın Devlet Bakanının buna gösterdiği olumlu tepkiler bu bakımdan anlamlı olmuştur.

Sayın Başbakan Erdoğan’ın, geçtiğimiz 11 Haziran günü bir televizyon kanalında verdiği mülakattaki Ruhban Okulunun açılması konusunun tartışılabileceği, 1972 yılına kadar açık olan bu Okulun yeniden eğitime başlamasının çok da önemli bir konu olmadığı yolundaki beyanlar, üzerinde dikkatle durulması gereken sözlerdir. Aynı yaklaşımın Rum Ortodoks Patriğinin ekümenlik statüsünün tanınması konusunda da sergilenmesi bu bakımdan çok iyi değerlendirilmelidir.

Lozan Anlaşması’na göre Patrikhanenin Sen Sinod Meclisi üyelerinin Türk vatandaşı olması gerektiğini söyleyen Sayın Başbakan, Patriğin bu Meclise Türk vatandaşı olmayan üyeler atamasına göz yumduklarını yine kendi sözleriyle itiraf etmiştir. Lozan Anlaşması’na aykırı olarak Türk vatandaşı olmayan metropolitlerin atanmasına ses çıkarmadıklarını bizzat kendisi söyleyen Sayın Başbakan, bu konuda Patriğe hile yolunu da gösterdiklerini ve bunların Türk vatandaşlığına geçme başvurusu yapmalarını önerdiklerini açıklayarak Lozan Anlaşması’nın Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının eliyle delindiğini ikrar etmekten çekinmemiştir.

Sayın Başbakanın sözleri Avrupa Birliğinden sorumlu Sayın Bakanın, Heybeliada Ruhban Okulunun Avrupa istediği için değil, insan hakları sorunu olarak açılması gerektiği yönündeki beyanlarıyla birlikte ele alındığında AKP Hükûmeti, Türk kamuoyunun tepkisini yumuşatacak bir zemin hazırlayarak bu iki konudaki AB dayatmasının gereğini yapma hazırlığı içinde olduğu izlenimini uyandırmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bazılarının çıpa, bazılarının sopa, bazılarının da meşruiyet sigortası olarak gördüğü Avrupa Birliğiyle ilişkiler bugüne kadar özetlemeye çalıştığım böyle bir sakat zeminde yürütülegelmiştir. Bu süreçte gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklendiğinden bundan sonra bunun düzgün durması ve ütü tutması beklenmeyecektir.

Böyle bir sanal süreçte Türkiye'nin etkinliğini artırmak amacıyla çıkarılacak olan bu yasanın süreçten kaynaklanan sakatlıklar nedeniyle, bu amaca ne ölçüde hizmet edebileceğine ilişkin tereddütlerimiz saklı kalmak kaydıyla yasanın hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bölükbaşı,  teşekkür ediyorum.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.

Buyurun Sayın Kaplan.

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri Komisyonları Raporları hakkında Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Doğrusu, Avrupa Birliği süreci Türkiye açısından çok önemli ve dönüşü olmayan bir yol içinde bazı eksiklikleri gidermeyi hedeflediğimiz bir süreç. Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilatının oluşturulması da bu ev ödevlerinden, eksikliklerden birisi.

Biz Demokratik Toplum Partisi olarak, bu sürecin son üç yılda yavaşladığını, sekteye uğradığını, ilerleme kaydedilmediğini, özellikle ilerleme raporlarında belirtilen hususların dikkate alınmadığını, bir yavaşlama sürecine girildiğini görüyoruz. Parti olarak, Avrupa Birliği sürecinin güçlendirilmesiyle ilgili alınacak yasal önlemler konusunda her zaman desteklerimizi sunduk. Bu yasa tasarısını da parti grubumuz olarak destekliyoruz, eksiklikleri olsa bile bu süreçte gerekli olduğuna inanıyoruz çünkü 27 Haziran 2000 tarihinde daha 4587 sayılı Yasa’yla böyle bir sekreterlik kurulduğu zaman -Avrupa Birliği Genel Sekreterliği- henüz Türkiye aday aday üyelik sürecinden aday üyelik sürecine, yeni bir aşamaya girmişti ve bu sürecin getirdiği yoğun kapasite dikkate alınmadığı için görev, yetki ve sorumluluklar bu süreci karşılamaya yetmemiş, kadroların azlığı, hizmetin geri kaldığı, görevde uyumun sağlanamadığı gibi bazı tespitler zamanla ortaya çıkmıştır.

Avrupa Birliği sürecinde çok hayati önem taşıyan başlıklar olan iletişim, hukuk, mevzuat çevirisi gibi alanlarda da bu eski yapılanma, yani 4587 sayılı Kanun imkân tanımıyordu hem kadro hem araç hem bütçe olarak. Böyle bir donanım ve eleman eksikliği yaşanıyordu. Bizler, bu süreçte, Avrupa Birliğiyle ilgili gelen son iki yıldaki yasa tasarılarının özellikle Türkiye açısından bağımlılık getirmeyen, ilerleten, önünü açan tasarılardaki desteklerimizi sunduğumuz zaman, bir bütün olarak sürekli değerlendirdik. Klasik anlamda bir diplomatik müzakere anlayışı ötesinden, cumhuriyetin kuruluş felsefesinde, Batı çoğulcu demokratik hukuk devletleri düzeninden, çoğulcu demokrasilerden esinlenen, onurlu, çağdaş, uygar dünyanın bir üyesi olmanın gereklerini yerine getirecek bir Türkiye'nin önünü açacağını düşünerek bu gelişme süreçlerini çok yakından izledik. Bunu kabul etmek gerekir ki 59 ve 60’ıncı hükûmetler öncesi 57 ve 58’inci hükûmetlerin bu aday aday üyelik sürecinde, hatta gökkuşağı koalisyonunun Ulusal Program’ın oluşmasında çok büyük katkısı olduğunu ve en radikal kararların da bu dönemde çıktığını -Türkiye'yle ilgili- ifade etmekte yarar görüyorum. Örneğin, idam cezasının kaldırılması, işte Kürtçe yasağının kaldırılması, RTÜK Yasası’nda değişiklik, yönetmelikler çıkarılması. Resmî söylem ve statükonun kabuklarının kırıldığı bu süreçteki bu cesur adımların, daha sonra, 2002 sonrası, AK PARTİ hükûmetleri döneminde, yedi yıl süre içinde, her ne kadar TRT Şeş alanına gelse bile, böylesine radikal, etkili, resmî söylemin dışına çıkan bazı cesur adımlara hâlâ Türkiye'nin hasret kaldığını söylemekte yarar var.

Bizler, parti olarak, elbette ki birtakım hukuksal düzenlemelerin, demokrasinin, insan haklarının, planlı bir kalkınmanın, ekonominin, Türkiye'nin önünün açılmasının, kendi iç dinamikleriyle, kendi sistemiyle, kendi siyasi partileriyle, kendi Meclisiyle şüphesiz yol almasının en doğru olduğunu savunan bir partiyiz. Şüphesiz, bunun yanında iki dünya savaşının külleri üzerinde, acıları üzerinde, edindiği deneyimleri üzerinde oluşturulan Birleşmiş Milletlerin, evrensel hukukun, bölgesel paktların, Avrupa Konseyinin bütün süreçlerinde daha ilk başta yer almış Türkiye'nin, bu yer alış süreciyle beraber ağırlığını görmemiz ve kabul etmemiz gerekiyor. Bu ilişkilerimize bu yönüyle baktığımız zaman, bazı eksikliklerin, savsaklamaların, gerilemelerin yaşandığını da biliyoruz.

Bugün, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Yasası’nı görüştüğümüz şu saatlerde, partimizin sayın eş başkanları Avrupa Birliği Komisyon Üyemiz ve Dışişleri Komisyon Üyemiz, Avrupa Birliğinin büyükelçileriyle Ankara’da şu an bir yemek yiyorlar; bir tesadüf, çakışma sonucu böylesi bir tasarının görüşüldüğü ana denk geldi.

Biz, şüphesiz tüm siyasi partilerin hem ulusal hem uluslararası alandaki çaba ve gayretleri, Türkiye'nin önünün açılması, gelişmesi, çağdaşlaşması, uygar bir ülke olarak özellikle bulunduğu coğrafyada, Orta Doğu’da örnek bir ülke, bir demokrasi, bir hukuk devleti olması konusundaki çabalarda bu tasarının geç de olsa… Özellikle 2008 İlerleme Raporu sonrası böyle bir ihtiyacın dayatması karşısında kurulmasıyla personel sayısı az da olsa -Avrupa Birliğinin gelişmiş ülkelerine baktığımız zaman, nüfus olarak Türkiye’ye tekabül eden, 71,5 milyon nüfusu olan Türkiye’ye, Almanya, Fransa, İngiltere veya İtalya gibi büyük ülkeler denk geliyor- o ülkelerin Avrupa Birliği Genel Sekreterliği teşkilatlarını ve ayrılan bütçelerini dikkate aldığımız zaman, ona da eş, denk gelen bir genel sekreterlik olmasa bile bu kadroların, en azından, önümüzde Türkiye'nin çalışmaları açısından oluşturduğu şematik mekanizma olarak dikkate alırsak, Siyasi İşler Başkanlığı, Katılım Politikası Başkanlığı, Sektörel Politikalar Başkanlığı, Sosyal, Bölgesel ve Yenilikçi Politikalar Başkanlığı, Ekonomik ve Mali Politikalar Başkanlığı, Tek Pazar ve Rekabet Başkanlığı, Tarım ve Balıkçılık Başkanlığı, Mali İşbirliği Başkanlığı, Sivil Toplum, İletişim ve Kültür Başkanlığı, Eğitim ve Kurumsal Yapılanma Başkanlığı, Araştırma ve Dokümantasyon Başkanlığı, İdari Hizmetler Başkanlığı ve Strateji Geliştirme Dairesi Başkanlığının oluşturulmasını kanımca bu alanda, milletvekili olmadan önce de kendi meslek alanım itibarıyla önemli kurumsal başlıklar olarak görüyoruz ve bu alanlardaki bu eksikliklerin tamamlanmasının gerekli olduğuna inanıyoruz.

Geçen gün Dışişleri Bakanlığını aradım İnsan Hakları Genel Müdürlüğü Yardımcılığını ve şöyle bir şey sordum: “Türkiye ile ilgili verilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin işte, 246 civarında kararı var. Bunların sizde resmî çevirileri var mı? Bir milletvekili olarak edinmek istiyorum.” dediğimde ne yazık ki, olumsuz cevap aldım ve bu çevirilerin hepsinin Dışişleri Bakanlığı bünyesinde olmadığı, bir kısmının Adalet Bakanlığının sitesinden yayınlandığını, ancak onlarla yetinebileceğimizi söylediler ve ben bundan üzüntü duydum bir hukukçu olarak, bir milletvekili olarak. Ben, ülkemle ilgili verilen kararların resmî çevirisine ulaşmak istiyordum çünkü resmî olmayan çevirilerde biliyorsunuz bazen bir virgül, bir nokta bazen kelime anlamsızlıklarına yol açabiliyor.

Diğer yandan, Avrupa Birliğinin Uygulama Başkanlığı, işte Genel Sekreterlikle birlikte fonların yürütülmesi, projeleri, ihale, uygulama, izleme konuları var.

Biliyorsunuz, daha önce, beş altı ay önce buradan projelerle ilgili çıkan bir yasa vardı. Oldukça yüklü bir proje yardımı kapasitesi getiriyor. Bu projelerin Türkiye sathında bütün bölgelere doğru yayılması için bilgi gerekiyor, bilgilenme gerekiyor. Bilgilenmeyi nasıl sağlarsınız? Türkçeye çeviri olur, Türkçe mevzuat İngilizceye veya Fransızcaya -iki resmî dili var Avrupa Konseyinin- bu ikisinin olması gerekiyor fakat bu konuda maalesef kurumsal yetersizlikler dikkati çekiyor.

Burada 2008 İlerleme Raporu’nun bir gereği olarak da gelse ben burada birkaç önemli başlıkta Hükûmeti, görevleri konusunda biraz daha duyarlı olmaya davet edeceğim. Evet, geliştirilmiş siyasi diyalog konusunda çabalar var. Gümrük Birliği ile ilgili yakın zamanda yine bir yasa çıktı buradan. Katılım ortaklığıyla ilgili ciddi sorunlar var ama temmuz ayına doğru gidiyoruz ve üç ay sonra Ekim İlerleme Raporu geldiği zaman göreceksiniz ki siyasi kriterlerde yine aynı başlıklar önümüze gelecek. Nedir bu aynı başlıklar? Parti kapatma davaları. Şimdi, bu parti kapatma davaları Adalet ve Kalkınma Partisine de açıldı, Demokratik Toplum Partisinin de davası şu an görülüyor. Türkiye, partilerin kapatıldığı, siyasi partilerin kapatıldığı, mezarlığı hâline geldiği, Guinness Rekorlar Kitabı’na girecek bir noktaya doğru giderken bu konuda Anayasa değişikliklerini, Venedik Kriterleri’ni dikkate alan, uluslararası içtihatları dikkate alan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin defalarca verdiği kararları içtihada alan bir düzenleme maalesef yapamamıştır ve bekliyor. Onun için yarın AK PARTİ hakkında eğer tekrar bir kapatılma davası açılırsa feveran etmeye -şimdiden peşinen söyleyeyim- hiçbir hakkı yok çünkü kendisi iktidar ve çoğunluk.

“Anayasa reformu” ilerleme raporlarında bir başlık olarak duruyor ve 82 Anayasası’ndan artık kurtulunması gerekiyordu. Bilmiyorum, şimdiye kadar “Uzmanlara, profesörlere taslak hazırlatıyorduk.” diyordu Hükûmet, bundan sonra ne diyecek Avrupa Birliğine merak ediyoruz. Yani Avrupa Birliğine “Hazırladık taslağı, rafa koyduk.” mu diyecekler? Çünkü o taslak iki senedir maalesef rafta ve Anayasa taslağını getiremiyoruz.

Hükûmetin bir önceki ilerleme raporunda aynen şu cümle çok ilginç bir betimleme getiriyor: “Geniş siyasi yetkilerine rağmen Hükûmet tutarlı ve kapsamlı bir siyasi reform programı ortaya koyamamıştır.” Doğru, koyamıyor. Çünkü günübirlik, eklektik, ihtiyaca göre, torba kanunlar, çorba kanunlar bir araya geliyor, öyle dönüyor Türkiye'nin döngüsü.

1997 yılında imzalanan EMASYA Gizli Protokolü hâlâ yürürlükte, bu her ilerleme raporunda gündeme geliyor; hâlâ kaldırılmış değil.

Yargı sisteminde sıkıntılar devam ediyor. Bağımsız yargı konusu ciddi bir sorun. Bakın, eğer “Değil.” diyorsanız bugün Genelkurmay Başkanlığı Askerî Savcılığının AK PARTİ ile ilgili, belgeyle ilgili bugün verdiği bir takipsizlik kararı var, diyor ki: “İşte, araştırdık, grafolojik, kriminalistik inceleme yaptık; jandarma laboratuvarı, polis laboratuvarı, sonradan da TÜBİTAK’ın ilgili bir biriminde yaptık, Adli Tıpta yaptık. Fotokopiydi, fotokopiden imza tespit edilemedi. Ben, bunun albayın imzası olduğunu tespit edemedim, takipsizlik kararı veriyorum. Buyurun, sivil yargı, sivil savcı, özel ağır ceza mahkemeleri görevi gereğini yapsın.” Tabii, askerî yargı ile sivil yargı arasında böyle bir çizgi konulduğu zaman, sivil yargının bağımsızlığı ve darbe ve Hükûmete yönelen bu tür şeylerde net şeyler konulmadığı zaman, Genelkurmay Başkanlığı da “Ben bu kadarını yaptım, buyur sivil savcı, meydan senin.” diyor. Şimdi göreceğiz, bağımsız yargı işleyecekse göreceğiz gereğinin ne olup ne olmadığını.

Yolsuzlukla mücadele politikası konusunda da çok ciddi adımlar atılmadığı bilinmektedir. Özellikle de dokunulmazlık, milletvekili dokunulmazlıkları bunun önünde bir engel. En çok dokunulmazlık dosyası olan bir parti biziz. Maşallah, Meclisteki üçte 2 dokunulmazlık dosyası bizim -iki yüz tane- fakat biz çocuklarımıza “Başımız dik, alnımız ak.” diyebiliyoruz. Ki biz düşüncelerimizi açıkladığımız için hakkımızda fezlekeler hazırlanıyor. Kürtçe “merhaba” dediğimiz için, “… …”(*) dediğimiz için hakkımızda fezlekeler düzenleniyor. Biz bundan utanç duymuyoruz. Yani düşünce suçundan yargılananların hiçbir dönem utanç duyduğu görülmemiştir ama yolsuzluk, ihale vesaire konularında sorunlar, fezlekeler oldu mu, kanımızca, Meclisin, hiçbir milletvekilinin artık dokunulmazlık zırhının arkasına saklanmaması gerekir. Kürsü dokunulmazlığı dışında dokunulmazlıkların kaldırılmasının çok doğru olacağına inanıyoruz.

İnsan hakları ve azınlıkların korunması konusundaki başlıklara baktığımız zaman da ne yazık ki çok fazla adım atmadığımızın ölçütlerinden birisi de İşkenceye Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne Ek İhtiyari Protokol’ü hâlâ imzalamış değiliz. Niye imzalamıyoruz, bunun bir türlü nedenini de bilmiyorum. Bir taraftan sıfır tolerans tezini işleyen Hükûmetin, bir taraftan bu tür sözleşmeleri Meclise getirmemesinin hiçbir haklı izahı olamaz diye düşünüyoruz.

Yine, görülmekte olan, komisyon kurulan Hrant Dink cinayetinden tutun da birçok yargılamada benzer sıkıntıların yaşandığı görülüyor.

Medeni ve siyasi haklar konusunda işkence ve kötü muamele konusunda, yargısız infazlar konusunda son olarak ortaya çıkarılan itirafçı da olsa… İşte gördünüz, Elâzığ’da kimsesizler mezarlığından çıkarılan Silopi’li Hasan Ergül’ün, çocuğuyla beraber gözaltına alınıp öldürülen, eski bir JİTEM mensubu Aygan’ın itirafları… DNA testleri sonucu babasının Elâzığ Hazar Gölü kıyısında gömülü olduğu yıllar sona tespit edilebildi, 95’ten on dört yıl sonra. İşte, burada yargının gerçekten devreye girmesi, savcıların görevini yapması, gereğini yapması gerekiyor.

On iki yaşındaki çocukların, Uğur Kaymaz’ların dokuz kurşunla sırtından vurulduğu yargılamalarda çok başarılı sınavlar veremedi yargı.

Güvenlik görevlilerini koruma anlayışı, yanlış bir anlayıştır. Suçlu olanı korumamak, suçlu olmayanı da korumak doğru olanıdır. Bu dosyanın da Avrupa Mahkemesine gideceği avukatlar tarafından açıklanmış durumda. Buna benzer birçok konuda, ifade özgürlüğü konusunda çok ciddi sıkıntıları hâlâ Türkiye yaşıyor.

Bizim partimize yönelik operasyonlarda bir tek çakı, bir tek silahlı eylem, bir tek şiddet eylemi yer almazken söylemlerin, ifadelerin Türk Ceza Kanunu’nun 215, 216’ncı maddelerindeki suçluyu övme, yok işte kabahat nevinden fiillerin düşünce suç kapsamında insanların alınarak bu kapsamdaki insanların terörist örgüt muamelesiyle, yasa dışı örgüt muamelesiyle yargılanmasının da ileride yine bu süreçte ayaklara dolanacağı bir gerçektir.

                        

(*) Bu bölümde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.

Toplanma özgürlüğünün sıkıntıları, dernek kurma özgürlüğüyle ilgili sıkıntılar, sivil toplum, dinî özgürlükler konusu, birçok konuda bu tür sıkıntıların sürdüğü bir gerçek. Bu sürecin iyi işlemesi iyi bir demokrasiden geçer, Anayasa reformundan geçer; siyasi partiler, seçim yasalarından geçer, baraj sisteminin düşürülmesinden geçer; iyi bir demokratik temsilin, eşit ve adaletli bir temsil kabiliyetinin sağlanmasından geçer.

Evet, biz bu yollara gittiğimiz zaman, Türkiye gibi nüfusunun yüzde 99’u Müslüman olan bir ülke Avrupa Birliği üyesi olduğu zaman herkesin keyifle, davul zurnayla karşılamayacağını da biliyoruz. İşte örnekleri: Sarkozy, Merkel… Fransa’da, Almanya’da sağ partilerin, Hristiyan muhafazakâr demokrat partilerin veya Le Pen gibi gerici faşist partilerin, ırkçı partilerin Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine karşı çıkacağı malum, biliniyor. Zaten bu sene seçim senesi; üç tane seçim geçiriyor bu ülkeler, Türkiye’yi koz olarak kullanıyorlar, Avrupa anayasa reformunda da bunu yaptılar.

Ama Türkiye'nin gücü şunu çok rahatlıkla ispatlayacak ve anlatabilecek konumdadır: Avrupa Birliğinin bir Hristiyan kulübü olmadığını, eğer ilkeleri, kurumları, normları olan bir Birlik ise Orta Doğu’da, Asya ile Avrupa arasında bir köprü olan Türkiye'nin bu süreçteki köklü demokrasisinin, Avrupa Birliği üyesi olarak sadece Orta Doğu’nun, Uzak Doğu’nun, Asya’nın, Afrika’nın değil, Avrupa’nın doğusundaki bütün Avrupa ülkelerinin, Türkî cumhuriyetlerinin, birçok ülkenin yeniden yapılanması sürecine, Balkanlardaki yapılanma süreçlerine…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) - …çok büyük katkı sunacağını, bir model ülke olabileceğini ve model ülke olarak Balkanlar, Kafkaslar, Orta Doğu üçgenindeki istikrarlı bir demokrasinin Türkiye'nin gelişmesinin önünü açacağını düşünüyoruz. Böylesi bir süreçte, böylesi bir demokratikleşmede karanlık örgütlenmeler, odaklar, çeteler barınamazlar, demokrasinin kuralları işler, demokrasinin değerleri yükselir. Demokrasinin değerlerinin yükselmesi demek parlamentonun değerinin, güvenirliğinin, çalışmasının artması demektir.

Bu duygularla, Demokratik Toplum Partisi olarak bu yasa tasarısına olumlu destek vereceğimizi belirtiyor, ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.

Şahsı adına Balıkesir Milletvekili Sayın Hüseyin Pazarcı, buyurun efendim.

HÜSEYİN PAZARCI (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Demokratik Sol Parti ve şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Avrupa Birliğine tam üyelik için başvurmuş bir Türkiye'nin böyle bir yasayı çıkarması kesin bir gereklilikti. Bunda, aşağı yukarı herkes hemfikir zaten ancak bu biraz gecikmeli geldi. Buna rağmen, bugün bu yasanın Meclisimize sunulabilmiş olması memnuniyet vericidir ve dolayısıyla, bunu olumlu karşılıyoruz.

Avrupa Birliği Komisyonunda görüşlerimizi, kişisel görüşlerimizi bildirmiştik ve bu çerçevede Sayın Bakanın, özellikle bazı görüşleri, bazı telkinleri tasvip ettiği ve bunu yeni kanun tasarısına koyduğunu memnuniyetle gördük; kendisine teşekkür ediyoruz.

Bu memnuniyet verici tasarının özellikle bazı unsurlarını size kısaca söylemek istiyorum. Bunlardan bir tanesi, bu yasa tasarısında… Daha önceki Yasa’da Dışişleriyle olacak veyahut da öteki kurumlarla olabilecek ilişkiler arasında ne tür bir bağ olacağı, yetkilerin nasıl paylaşılacağı ifade edilmemişti. Bunun bu yeni tasarıda son şekline katıldığını görüyoruz ve Dışişleri Bakanlığının özellikle yetkilerini belirleyen 1173 sayılı Yasa’nın hükümlerinin saklı kaldığının ifade edilmesi Dışişleri ile Genel Sekreterlik arasında ortaya çıkabilecek uyumsuzlukları da silmeye matuf bir nitelik taşımaktadır.

Bunun dışında, yine Avrupa Birliği Komisyonunda Maliye Bakanlığınca ifade edilen bir unsur vardı. Daha önceki yasa tasarısında adli ve idari davalarda kurumun kendisini hukuk müşavirleri aracılığıyla savunacağı ifade edilmişti. Hâlbuki hazineyi ilgilendiren adli konular itibarıyla Türkiye Cumhuriyeti Maliye Bakanlığı yetkilidir ve dolayısıyla bunun yeni tasarıya son şekline dercedilmiş olması da yine memnuniyet vericidir.

Bu arada, elimizdeki yasa tasarısında özellikle birtakım yeni başkanlıkların kurulmasının çok yerinde olduğunun altını çizmek istiyorum. Avrupa Birliği hukuku konusunda bir başkanlığın kurulması, çeviri konusunda bir başkanlığın kurulması bu konulardaki çok büyük gereksinmelerimizi karşılayacak bir nitelik arz etmektedir.

Dolayısıyla bu açılardan elimizdeki kanun tasarısı memnuniyet vericidir ancak elimizdeki kanun tasarısının bazı, endişeye mahal veren hükümleri de yok değil. Bunların da önemli bir bölümünü Avrupa Birliği Komisyonunda ifade etmiştik. Örneğin, bir 17’nci maddede 657 sayılı Kanun’un 59’uncu maddesinin birinci fıkrasına birtakım eklemeler yapılması öngörülmüş ve bu çerçevede Genel Sekreterliğe istisnai memur alınması yolunun açıldığını görüyoruz. Bu, uygun şekilde kullanıldığında… Çünkü bu konuda gerçekten uzman kişilere, kadrolara ihtiyaç vardır ve Türkiye’de bu konuda da her zaman devletin mekanizması içinde gerekli kişileri bulmak olanaklı olmamaktadır. Ancak bu istisnai memuriyet unsurunun bir partileşme, kendi partisi adına olumsuz kullanılmaması Türkiye'nin istikbali, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin daha olumlu çalışmalar yapabilmesi bakımından çok büyük önem arz etmektedir. Buna Sayın Bakanın ve ekibinin tevessül etmeyeceğini, Hükûmetin buna tevessül etmeyeceğini ifade etmek istiyorum. Bu endişemizi bu çerçevede ifade etmek istiyorum.

Onun dışında, geçici 3’üncü maddede, yine, hâlihazırda kadrolu bulunan bütün üst kadronun görevden alınması gibi bir yola gidiliyor. Bu çerçevede de aynı temennileri, aynı beklentileri ifade ediyoruz ve dolayısıyla bu konuda da Hükûmetimizin bizi rahatlatmasını, bu endişeleri ortadan kaldırmasını bekliyoruz.

Bu çerçevenin dışında, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin bu şekilde düzenlenmesine ilişkin olarak bir unsuru -belki bizlerin gözünden biraz kaçtı, Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda; anlaşılan, Dışişleri Komisyonunda da gözden kaçmış- bu yasa, bu kanun tasarısı Plan ve Bütçe Komisyonundan geçseydi, kadrolarla ilgili, birtakım bakanlıklara atamalarla ve bakanlık sistemine veya devlet kurumlarına atamalarla ilgili birtakım sorunları da çözmüş olarak önümüze gelecekti ve bazı tereddütleri de ortadan kaldırmış olacaktı.

Şimdi, bu yasa tasarısının birçok memnuniyet veren ama endişe veren yanlarını da ifade ettikten sonra bir temel sorunla karşılaşıyoruz, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği ne yapacak, ne işe yarayacak ister istemez, işlevi ne olacak? Normalde Avrupa Birliğine tam üyeliğe başvurulmuş bir Türkiye bakımından bu Genel Sekreterliğin işlevi çok önemli idi, çok büyüktü. Ancak, hâlihazırda Avrupa Birliği temsilcilerinin değişik vesilelerle veya değişik forumlarda ifade ettiği gibi, ucu açık -bu, müzakere belgesinde de yer alıyor- görüşmeler yapılması unsuru bir ayrıcalıklı, imtiyazlı ortaklık şeklinde bir sonuca da götürebilir gibi Türkiye’de çok büyük tereddütler uyandıran, Avrupa Birliği üyeliğimiz konusunda bizleri çok rahatsız eden birtakım durumlarla karşı karşıya bulunuyoruz.

Bunun dışında, yine, müzakere belgesi çerçevesinde birtakım unsurların Türkiye bakımından dayatılması bizim için çok umut verici olmayan bir ortam yaratma yoluna giriyor. Bu konuda, özellikle Kıbrıs konusunda Avrupa Birliğinin Türkiye’ye dayattığı veya dayatmak istediği verilerin üzerinde çok dikkatle çalışmamız gerektiğini düşünüyorum.

Bu Kıbrıs konusunun Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine etkisi, birinci olasılık, Türkiye tamamen ödün verecektir, bizi, toplumumuzda da çok büyük, derin yaraları açacak sonuçlara götürecektir. Böyle bir davranışı Hükûmetimizden beklemiyoruz.

İkinci olasılık, bazı küçük ödünler vermek suretiyle bu işin halledilmesi yoludur. Bunun da birtakım sakıncaları olacaktır belki ülkemiz bakımından.

Üçüncü olasılık, belki birtakım yapmamız gereken görevleri yerine getirirken Avrupa Birliğinin de bunları yaptığımızı hesaba katarak Kıbrıs konusundaki koşullarını esnekleştirmesi veya ortadan kaldırmasının sağlanması sorunudur.

Bütün bu konularla ilgili eğer gerekli girişimler üzerinde yoğunlaşılmazsa, Hükûmetimiz bu konuda tüm çabaları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Pazarcı.

HÜSEYİN PAZARCI (Devamla) - …elinden gelen her şeyi yapmazsa o zaman Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin bu, iyi yola girme şeklindeki düzenlemesinin de maalesef bir işlevi olmayacaktır veyahut da diplomatik ve siyasi olarak Türkiye’nin çok büyük başka sorunlarla karşı karşıya kalması nedeniyle Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin teknik işlevini kaybetmesi gibi durumlarla karşılaşılması söz konusudur. Bu konuda Hükûmetimizin ve Sayın Başmüzakereci ve Devlet Bakanımızın gerekli ihtimamı göstereceği ve bugünden itibaren üzerinde en fazla durmamız gereken konunun işin bu diplomatik ve siyasi yanı olduğunu hepinizin takdirlerine sunarım.

Saygılarımla. (DSP, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Pazarcı, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına Karaman Milletvekili Sayın Lutfi Elvan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LUTFİ ELVAN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, bildiğiniz gibi, aşağı yukarı dokuz yıl önce kuruldu. Avrupa Birliği Genel Sekreterliği kurulduğu zamanki yapısına baktığımızda Genel Sekreterliğin temel olarak dört birimden oluştuğunu görüyoruz. Diğer taraftan, yine Genel Sekreterliğe Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Hazine Müsteşarlığı ve Dış Ticaret Müsteşarlığından, ilave olarak tabii ki Dışişleri Bakanlığından birer genel sekreter yardımcısı atanması öngörülen bir yasa idi. O dönemde açıkçası Avrupa Birliğiyle ilişkilerin yürütülmesinin sadece bu bir bakanlık ve üç müsteşarlıkla yürütüleceği düşünülüyordu. Ancak, zaman içerisinde biz şunu gördük: Gerçekten bu Avrupa Birliği süreci Türkiye’deki tüm kurumlarımızı ilgilendiren bir husus ve artık bu yasa günümüzün koşullarına cevap veren nitelikte bir yasa değil. Ve bu çerçevede bu yasa tasarısı hazırlandı.

Yasa tasarısına baktığımızda, gerçekten oldukça kapsamlı ve dinamik bir yapısı var. Dinamik olmak zorunda. Neden dinamik olmak zorunda? Çünkü günün koşullarına bu yasanın uyma zorunluluğu var. Her an Avrupa Birliğinde gündem değişebiliyor, önemli konular ortaya çıkabiliyor. Bugün çok önemsiz gördüğümüz hususlar yarın Avrupa Birliği nezdinde çok önem arz edebiliyor. Bu nedenle bu yasanın dinamik bir yapıda olması gerekiyordu, ki böyle bir yapıda hazırlandı. Ben, Başmüzakerecimiz ve Sayın Bakanımız Egemen Bağış Bey’e ve tüm personeline, yaptıkları çabalardan dolayı çok teşekkür etmek istiyorum.

Tasarıya baktığımızda, özellikle tasarıda iletişime yönelik geçmişte olmayan hususların… İletişim, biliyorsunuz Türkiye'nin Avrupa Birliğine girmesi açısından son derece önem arz eden bir husus. Hem Türkiye içerisinde iletişim imkânlarının artırılması, Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyeliğinin Türkiye içerisinde anlatılması hem de Avrupa’da Türkiye'nin üyeliği nezdinde gerekli girişimlerde bulunulması son derece önem arz ediyor. Bu çerçevede iletişime ve sosyal diyaloga yönelik bir başkanlığın oluşturulması anlamlı diye düşünüyorum.

Bir diğer husus, gerçekten bizim açımızdan son derece önem taşıyan bir husus ise hukuk birimi. Bugüne kadar, gerçekten Avrupa Birliği Genel Sekreterliğimizin en çok zorlandığı alanlardan bir tanesi de hukuk alanında olmuştur çünkü Avrupa Topluluğu Adalet Divanının almış olduğu kararlar karşısında nasıl ve ne şekilde bir tutum takınmamız gerektiği konusunda zaman zaman tereddütler yaşadık. Bu açıdan baktığımızda böyle bir hukuk biriminin oluşturulması ve Avrupa Birliğindeki gelişmelerin yakinen takip edilmesi son derece önem arz etmektedir. Bu açıdan, Hukuk işleri Başkanlığının oluşturulması da son derece önemli diye düşünüyorum.

Bir diğer önemli husus, çeviri konusu değerli arkadaşlar. Çeviri konusunda da şunu söyleyeyim: Elbette, AB müktesebatının kendi dilimize, Türkçemize çevrilmesi konusunda da  profesyonel bir yaklaşım gerekiyor. Bu açıdan da baktığımızda böyle bir birimin oluşturulması oldukça anlamlı diye düşünüyorum.

Tabii ki zaman içerisinde, Avrupa Birliğine uyum yönünde nasıl ve ne şekilde hareket etmemiz gerektiğini, hangi alanlarda uzmanlaşmamız gerektiğini bizler de öğrendik açıkçası. Bu çerçevede oluşturulan kanun tasarısının, gerçekten bugünün koşullarına hizmet edebilecek tarzda hazırlanmış bir tasarı olduğunu ve aynı zamanda önümüzdeki dönemde herhangi bir değişiklik olması hâlinde bu değişikliğe ayak uydurabilecek nitelikte bir yasa tasarısı olduğunu düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, ben fazla zamanınızı almak istemiyorum ve buradan tekrar Devlet Bakanımız ve Başmüzakerecimiz Sayın Egemen Bağış’a ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliği personelinin fedakâr çalışmalarından dolayı tüm personeline teşekkür etmek istiyor ve hepinize saygılar sunuyorum. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Elvan, teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Öztürk

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hakkında Kanun’un 16’ncı maddesinde bakanlık merkez teşkilatı ile bakanlık bağlı kuruluşlarının genel müdürlük, müstakil daire başkanlığı, danışma, denetim ve yardımcı birimlerinin kurulması, kaldırılması, görev, yetki ve sorumluluklarının kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Tasarıda bu gerekliliğe şimdilik uyulmuş görülmektedir ancak tasarının 6’ncı maddesinin (3)’üncü fıkrasında Genel Sekreterliğe bağlı birimlerin isimlerinin ve görevlerinin değiştirilmesi yetkisinin verilmesi yasama yetkisinin devri anlamına gelmemekte midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği sözleşme ücret cetvelini incelediğimizde maaşların çok düşük tespit edildiği kanaatindeyim. Konularında yetişmiş personelin düşük ücretle çalışması pek mümkün görünmemektedir. Diğer kurumlardaki muadilleriyle maaş kıyaslaması yaptınız mı? Örneğin, Sermaye Piyasası, BDDK, Hazine, DPT Müsteşarlığı gibi.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Paksoy.

Sayın Enöz? Yok.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Aslında, Egemen Bey’i ben tanımak istiyorum biraz. Şimdi, kendisi Türkiye’de bu göreve gelmeden önce Amerika’da bir düşünce kurulunda çalışıyordu, öyle söyleniyor. Acaba, bu, Türkiye’de ne görev, daha doğrusu Türk bürokrasisini, Türkiye'nin neresini tanıyordu ki böyle bir Bakanlık makamına geldi? Bildiğimiz kadarıyla, işte, Amerika’da Bush’la görüşmeye gidilirken orada Türk heyetine Türkiye’den giden bir kişinin tercümanlık yapması istenilmişti fakat, denildiğine göre, “İşte, bizim burada tercümanımız var…” Egemen Bey de o yolla geldi.

Şimdi, bununla şunu söylemek istiyorum: Tabii, Avrupa Birliği bizim için çok önemli bir konu. Bu konuda çok büyük emekler sarf ettik şimdiye kadar ama maalesef, işte, birdenbire birileri geldi, oraya, başına oturdu.

Şimdi, size göre, Genel Sekreter bu getirdiğiniz kanunla kaç lira maaş alacaktır? Genel sekreter yardımcıları kaç lira maaş alacaktır?

Bir de bu Dışişlerinde bir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Pardon Sayın Genç… Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, tespit ettiniz herhâlde. Genel Sekreter, genel sekreter yardımcılarının özlük haklarıyla ilgili sorusu olacak.

Sayın Kınıklıoğlu’nun sorusunu alayım.

Buyurun efendim.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, öncelikle aracılığınızla çok değerli milletvekillerimizin burada son derece katkı yapıcı konuşmalarına ve sorularına teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, pardon…

Sayın Kınıklıoğlu, soru sormak istemiştiniz. Siz konuşmayınca Sayın Bakanım cevap vermeye başladı.

Buyurun.

SUAT KINIKLIOĞLU (Çankırı) – Sayın Bakanım, teşekkür ederim.

Yeni kanun tasarısının Dışişleri Bakanlığının görev ve yetkileriyle olan ilişkisine açıklık getirirseniz ve Merkezi Finans ve İhale Biriminin görev ve yetkileriyle bu yeni yasa tasarısı arasında nasıl bir ilişki olduğu konusunda açıklık getirebilir misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet, Sayın Başkan, yani şimdi burada soru soran kişiler malumken hemen kesmeniz doğru değil.

BAŞKAN – Yok, ben kesmiyorum, otomatik… Birbirimizi töhmet altında bulundurmayalım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet, otomatik…

Şimdi, öyle bir kanun getiriliyor ki Bakana olağanüstü yetkiler veriliyor. Yani Bakan, Türk idari yapısı altında personel yapısına ters bir şeyde, mahiyetinde çalışan kişilere yüzde 200’e varan zam getiriliyor. Bunu neye göre getiriyor? Ayrıca Dışişlerinde mevcut bir elçinin başkanlığında bir kadro var. Bu kadroda ne eksiklikler var da onu feshediyorsunuz? Yerine, siz neyi keşfettiniz ki onu feshedip de yeni yeni bir teşkilat kuruyorsunuz? Hâlbuki o teşkilatın bir deneyimi var, bir çalışması var, uzun zaman orada görev yapmış. Şimdi, bunu feshedip de yeni bir teşkilat kurduğunuz zaman bu aksamalar olmayacak mı? Bir de şimdiye kadar kaç tane başlık açılmıştır? Bundan kaçı daha bekliyorsunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, bir kez daha ben bu kanunun Genel Kurula inme sürecinde gerek komisyonlarda gerek bugün Genel Kurulda katkıda bulunan gerek iktidar partimizin gerek muhalefet partilerimizin çok değerli milletvekillerine, bu kanunun yazılmasında çok büyük emeği olan bürokratlarımıza ve bugün, şu anda burada, Türkiye’nin en önemli projelerinden bir tanesi olan, belki de cumhuriyetimizin ilanından sonraki en önemli çağdaşlaşma projelerimizden biri olan Avrupa Birliği sürecine katkı veren tüm Genel Kurul üyelerimize saygılarımı sunuyorum, teşekkürlerimi ederek sözlerime başlamak istiyorum.

Şimdi, Genel Sekreterliğe bağlı birimlerin isim ve görevlerinin değiştirilmesi konusundaki soruyla ilgili olarak, biraz sonra Başkanlığınıza sunulacak olan bir önergeyle bu konuda sadece isimlerin değiştirilmesi, “görev” kelimesinin kalkmasına yönelik bir önerge sunulacaktır. Bu bizim de destek vereceğimiz bir önergedir. Bu konuda herhangi bir hukuki engel olmaması açısından düşünülmüştür.

İsimlerin değişmesi de, Avrupa Birliği süreci dinamik bir süreç, Avrupa Birliğinin kendisinin kuralları ve kurumları her geçen gün değişiyor. Biliyorsunuz, şu anda Avrupa Birliği üyesi ülkeler Lizbon Anlaşması üzerinde bir tartışma içerisindeler. Avrupa Birliğinin kendi kurum ve kuralları değişirken, Türkiye’nin de buna ayak uydurabilmesi, Türkiye’de farklı kamu kurumlarımızın Avrupa Birliği sürecindeki koordinasyonunu yürütmekle sorumlu olan Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin de bu değişimlere ayak uydurabilmesi için bu esnekliğin sağlanması amacıyla konulmuş bir maddeydi ama görevlerinin değişebilmesine yönelik maddeyi değiştiriyoruz. Onun için sadece isimlerinin değişebilmesini öngörüyoruz. Buna benzer yetkiler, hâlihazırda Dışişleri Bakanlığımızın teşkilat kanununda da bulunmaktadır, Millî Savunma Bakanlığımızın teşkilat kanununda da bulunmaktadır. Bakanlıkların içerisindeki birimlerin isimlerinin şartlara göre değişebileceğine dair kanunlar vardır.

Bu, düşük ücret konusu gündeme geldi. Bu kanunla Avrupa Birliği Genel Sekreterliği -ki, bu Genel Sekreterlik Başbakanlığa bağlı bir kurumdur- çalışanlarının maaşlarının ve özlük haklarının Başbakanlıktaki muadilleriyle eşitlenmesi sağlanmaktadır. Ne üstünde ne altında bir kategoride olmayan, Başbakanlığa bağlı bir kuruluş olan Avrupa Birliği Genel Sekreterliğindeki arkadaşlarımızın da haklarını, özlük haklarını ve maaşlarını, ücretlerini tamamen Başbakanlıktaki muadilleriyle eşit duruma getirmektedir. Avrupa Birliği Genel Sekreterliğindeki, örneğin Genel Sekreterimiz bir bakanlık müsteşarı, genel sekreter yardımcıları da bakanlık müsteşar yardımcıları seviyesinde maaş alacaklardır. Bu da kamudaki eşitlik hassasiyetini gözeterek hazırlanmış bir maddedir.

Sayın Genç, beni tanımak istediğini söyledi. Ben kendisiyle tanışmak için çeşitli vesilelerle her zaman bu ihtiyacını giderebilirim, memnuniyetle kendisiyle yakından tanışma imkânlarını sağlayabilirim ama mademki sordu, ben Amerika’da bir düşünce kuruluşunda değil, Amerika’da faaliyet gösteren Türk derneklerinin çatı kuruluşu olan, 1956’dan bu yana Amerika’da Türk lobisinin oluşmasında çok önemli katkıları olan Türk-Amerikan Dernekleri Federasyonunun iki dönem seçilmiş başkanlığını yaptım ve iki keresinde de oy birliğiyle seçilmiş bir yöneticiydim. Amerika’da aynı zamanda farklı konularda iş alanlarında çalışan işlerim de oldu. Kendisinin söylediği gibi, Sayın Başbakanımızın çeşitli toplantılarında tercümanlığını yaptım, bundan da onur duyuyorum. Gün geldi Sayın Başbakanımızın verdiği görev çerçevesinde İstanbul’un Avrupa’nın kültür başkenti seçilmesi için çalışmalar yürüttüm, gün geldi Türkiye’nin önemli hassasiyetlerini iletmek üzere, özellikle sözde Ermeni soykırım iddialarına cevap vermek üzere Amerika Birleşik Devletleri’nde farklı çalışmalar yürüttüm, gün geldi Türkiye’nin Avrupa’daki birtakım hassasiyetlerini dile getirmek üzere Avrupa’da birtakım çalışmalar yürüttüm, gün geldi NATO Parlamenterler Asamblesi’nde Türkiye’nin hassasiyetlerini dile getirmek üzere çok değerli milletvekili arkadaşlarımla birlikte o platformlarda görev yaptım. Gerektiğinde de ihtiyaç duyulan konularda tercümanlık da yaptım. Ben bundan hiçbir zaman bir utanç değil, tam aksine onur duyarım. Sayın Genç’e de bu hassasiyeti paylaşmama imkân verdiği için teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Vallahi bu kadar nazik Bakan biz görmedik. Sayın Bakan, çok naziksiniz.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) - Bu tasarının herhangi bir kişiye yüzde 200 zam falan getirmesi gibi bir şey yoktur. Özlük haklarıyla ilgili biraz sonra sizlerin de onayına sunulacak birtakım önergeler vardır. O önergeler çerçevesinde de zaten bazı şeyler düzeltilecektir.

Sayın Kınıklıoğlu’nun Dışişleri Bakanlığının ve Merkezi Finans ve İhale Biriminin yetkileriyle ilgili sorusuna gelince: Bu tasarı Avrupa Birliğine uyum sürecine ilişkin işlemlerin tek elden toplanması ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığında yer alan Avrupa Birliği ile İlişkiler Genel Müdürlüğünün kaldırılmasını öngörmektedir. Onun dışında herhangi bir kurumun yetkileriyle ilgili herhangi bir girişimi yoktur. Dışişleri Bakanlığının genel görevlerini düzenleyen 1969 tarihli 1173 sayılı Milletlerarası Münasebetlerin Yürütülmesi ve Koordinasyonu Hakkında Kanun hükümlerinin saklı tutulacağı kanun içerisinde zaten yazılıdır. Dışişleri Bakanlığımızın görev alanı zaten bellidir. Biz o görev alanındaki Dışişleri Bakanlığımızın yetkilerine saygılı bir şekilde Avrupa Birliği katılım müzakerelerinde, tam üyeliğimize yönelik çalışmalarda kamu kurumlarının koordinasyonunu yapmaya çalışacağız Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinde.

Yine, Merkezi Finans ve İhale Biriminin görevlerini düzenleyen, uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan ve Avrupa Birliğiyle yapılan mali yardımlara ilişkin çerçeve anlaşması hükümleri içerisindeki yetkileri de yine Merkezi Finans ve İhale Biriminin görevleri arasında kalacaktır. Bizim, herhangi bir kurumun görevlerini, yetkilerini almak veyahut da sınırlandırma gibi bir girişimimiz yoktur.

Sayın Genç, aynı zamanda, şu ana kadar kaç başlığın açıldığını sormuşlardı. Türkiye’nin Avrupa Birliğiyle tam üyelik sürecinin başlama tarihi aslında rahmetli Adnan Menderes’in 1959 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğuna ilk başvuruyu yapmasıyla başlar. 59’dan 2004’e kadar geçen süre içerisinde maalesef Türkiye müzakere tarihi bile alamamıştır. Ama 2004 17 Aralığında alınan bir kararla 3 Ekim 2005’ten itibaren müzakerelerin başlaması öngörülmüştür. 3 Ekim 2005’ten bu yana Türkiye 33 fasıl başlığının 10’unu açmış bulunmaktadır. Hâlihazırda 23 fasıl başlığı bulunmaktadır. Bunların 18’iyle ilgili birtakım siyasi kısıtlamalar vardır, farklı ülkelerin engellemeleri vardır, Kıbrıs’la ilgili birtakım, biliyorsunuz, limanların açılmasına yönelik beklentiler vardır ve üye ülkelerden biri olan Kıbrıs Rum Yönetiminin engelleme çabaları vardır. Ama biz ne Türkiye’nin içerisindeki direnç odaklarının ne Avrupa Birliği içerisindeki direnç odaklarının bu çabalarına havlu atacak bir anlayışa sahip değiliz. Azimle, kararlılıkla, Türk milletinin bizden beklediği, sadece iktidarın değil, iktidarıyla muhalefetiyle, genciyle yaşlısıyla, askeriyle siviliyle, Alevisiyle Sünnisiyle, Müslümanıyla gayrimüslimiyle, doğulusuyla batılısıyla, Türkiye Cumhuriyeti bütün vatandaşlarının ortak heyecanı ve ortak projesi olan Avrupa Birliği sürecinde azimle, kararlılıkla ilerlemeye devam edeceğiz.

Ben, bütün milletvekillerimizin katkılarına bir kez daha teşekkür ediyorum ve bu yasanın ülkemiz için, ülkemizin Avrupa Birliği tam üyelik süreci için hayırlara vesile olmasını temenni ederek teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Maddelere geçilmesinde karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Tamam Sayın Genç.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Evet, karar yeter sayısı vardır, maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – “Kabul etmeyenler”i söylemediniz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Pardon, affedersiniz. Düzeltiyorum, doğru söylediniz. Teşekkür ederim ikazınıza.

Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 11’inci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, ilk söz, İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu’na aittir.

Sayın Hacaloğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

412 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın temel yasa mantığı içinde görüşmelerinde, birinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına partimin görüşlerini dile getireceğim.

Öncelikle, AB’yle tam üyelik sürecinin müzakerelerin başladığı tarihten günümüze, dar imkânlarına rağmen özveriyle bu sürece katkı sağlayan AB Genel Sekreterliği personeline ve bu arada Genel Sekreter Sayın Demiralp’e bu geçmiş hizmetleri için teşekkürlerimizi iletiyorum. Geçmiş hizmetleri diyorum, çünkü bundan sonra AB Genel Sekreterliğinin yapısı ne olacak, biraz ortada, biraz meşkûk. Tabiatıyla tasarının asıl amacı, temel amacı bu teşkilatı yeniden yapılandırarak güçlendirmek ve böylelikle müzakere sürecine de yeni bir ivme ve güç katmaktır. Bu amaçla uzun yıllardır düşünüldüğü hâlde bugüne kadar ele alınmamış olan, AKP İktidarının yıllardır ihmal ettiği bu tasarı bugün önümüze gelmiş olmakla beraber, arzu edilen kıvamda, içerikte maalesef değildir.

Bu konudaki görüşlerimizin, tasarının tali komisyon olarak ele alındığı AB Uyum Komisyonunda ve asıl komisyon olan Dışişleri Komisyonunda arkadaşlarımız tarafından, partili arkadaşlarımız tarafından dile getirilmiş olan görüşlerin tasarıya yeterince yansıtılmadığını görmekteyiz. Umarım ki bu eksikliklerin, maddelere geçildiği zaman, sunmuş olduğumuz ve bir şekilde görüşülecek olan bazı düzenleyici önerilerimiz de dikkate alınarak eksikliklerin giderilmesi ve AB Genel Sekreterliğinin üstlenmiş olduğu, üstleneceği gerçekten önemli görevleri daha etkin olarak yerine getirebilecek bir yapılanmayı gerçekleştirmesini umuyoruz.

Sayın Bakan Egemen Bağış, Başmüzakerecimiz, geçenlerde AB ülkeleri büyükelçileriyle yapmış olduğu bir toplantıda bu yasanın bu hafta çıkacağını belirtmiş, yani bir anlamda bir tekmil vermiş: “Evet, bu yasayı ele aldık ve öncelikle bu hafta çıkarıyoruz.” Ancak, Sayın Bakanın bundan sonra bazı şeyleri de söylemesi gerekirdi büyükelçilere, eksik söylemiş. Sayın Bakan “Biz AKP İktidarı olarak sizin her söylediğinizi, AB’ye üyelik süreci çerçevesi içinde her talep ettiğinizi, gereğini yaptık kabul ettik. AB üyelik sürecinin müzakerelerini başlatabilmek için onu siyasi prim konusu hâline dönüştürebilecek bir anlayışı içimize sindirdik ve bu anlamda daha ta başlangıcında Türkiye'nin bazı temel kırmızı çizgilerinin kırılması, çizilmesini dahi içimize sindirecek adımlar attık, ödünler verdik.” demeliydi, diyebilirdi.

Keza Sayın Bakan, Avrupa Birliği büyükelçilerine 17 Aralık 2004 belgesini imzalarken ve 3 Ekim 2005 Müzakere Çerçeve Belgesi’ni kabullenirken, müzakerelerin ilk adımları atılırken AB’ye üye oluşumunun en temel insan hakları çerçevesini oluşturan serbest dolaşım konusunda, keza AB’nin üye ülkelere sağladığı destekler içinde aslan payını alan bölgesel destekler, bölgesel fonlar ve tarım destekleri konusunda haklarımızın belirsiz sürelere ertelenebileceğini ve hatta hatta kalıcı bir şekilde kısıtlanabileceğini kabul ettiğimizi, o aşamada kabul ettiğimizi AB büyükelçilerine bir kez daha hatırlatabilirdi.

Sayın Bakan, keza Avrupa Birliği büyükelçilerine Genel Sekreterliği güçlendirecek böyle bir yasa tasarısını yıllardır bu Genel Kurula getirmediğini, bu konuya gereken önemi vermediğini ifade edebilirdi.

Bütün bunlar esasında, sonuç itibarıyla Sayın Bakanın bir yerde, bir öz eleştiri yapmasını gerekli kılmakta çünkü AKP İktidarı, AB’ye tam üyelik süreci içinde samimi değildir, AB üyeliğine göstermelik bir anlayışla bakmaktadır ve bunun bedelini de gerçekten Türkiye birçok boyutuyla ağır ödemektedir.

Bugün eğer… Hırvatistan’la aynı zamanda başlamış olduğumuz müzakere sürecinde Hırvatistan yarı yolu aşmış olduğu hâlde biz hâlâ -biraz evvel Sayın Bakan “On faslı aştık.” dedi, evet aştık da nasıl kapanacağı çok meşkûk, bir tanesi geçici olarak kapatıldı- olayın başındayız ve buraya, bu konuda, bu noktaya gelmiş, getirilmiş olmamızın nedeni de AKP İktidarının 17 Aralıkta, o ilk tam üyeliğe yönelik, müzakerelerin başlatılabilmesine yönelik ilk belgenin kabul edilişinde, onu bir siyasi şova dönüştürebilmek için maalesef başını eğip imzaladığı o belge çerçevesi içindeki tavrı yatmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, evet, bu yasa gereklidir dedim, ifade ettim. Belirli eksiklikler var, onları maddeler görüşülürken daha ayrıntılı görüşlerimizi dile getireceğiz. Ancak şunu ifade etmek isterim ki: Bu tasarı, evet, AB Uyum Komisyonunda görüşüldü, ondan sonra, doğrudan doğruya, nedense tali komisyon olarak gözüken Plan-Bütçe Komisyonunda gereğince ele alınmadan, gereğince olgunlaştırılmadan Dışişleri Komisyonunda tamamlandı ve buraya geldi. O nedenledir ki bugüne değin kamu idaresine yönelik yeni yapılanmaların oluşturulması, kadroların oluşturulması konusundaki yasa tasarıları her zaman ve bugüne değin -ki ben altı yedi yıl Plan-Bütçede görev yaptım- her zaman Plan-Bütçenin asli komisyon olarak görev ifa ettiği bir süreçte değerlendirilir, öyle buraya indirilirdi. Bu yasa tasarısı bu süreçten âdeta kaçırıldı ve bunun bedelini, sonuçlarını bazı arkadaşlarım da dile getirdi. Çok ciddi hatalar vardır, Anayasa’ya aykırılıklar söz konusudur değerli arkadaşlarım. Bunu maddeler gelince hep beraber, umarım, tartışacağız.

Bu bağlamda, bir iki şeye de değinmek istiyorum. AKP İktidarı AB’yle müzakere sürecini bir taraftan “Herkesle paylaşıyoruz, basına açıyoruz, sivil toplum örgütlerine danışıyoruz.” derken bu müzakere sürecini, değerli arkadaşlarım, ne yazık ki siyasetçilerden, siyasi partilerden ve bu Parlamentodan gizlemektedir, kaçırmaktadır.

Neden bunu diyorum? Bu biliniyor. Sayın Yakış -göremiyorum, burada mı- şahididir ve tanığıdır. Biliyorsunuz, her fasıl açılırken müzakere pozisyon belgeleri hazırlanır ve bunun karşılığında ortak müzakere pozisyonu belirlenir.

Biz AB Uyum Komisyonu üyeleri olarak, biz Cumhuriyet Halk Partisi grup başkan vekilleri olarak ve diğer muhalefet partileri grup başkan vekilleri olarak -bilhassa böyle ifade ediyorum sayın grup başkan vekilleri- sizler de bu müzakere pozisyon belgelerini bugüne kadar görmediniz. Muhalefetin hiçbir milletvekili görmedi. Bilemiyorum AKP’li milletvekili kardeşlerimden kaç tanesi gördü.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Onlar görmüşlerdir.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Bunu müteaddit defalar dışarıda sorduk. Bir defasında, Sayın Yakış’ın yanında Sayın Bakan, o zamanın Bakanı, Başmüzakerecisi Sayın Babacan’a sordum. Yanında Lagendijk, Olli Rehn

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hacaloğlu, konuşmanızı tamamlayınız.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum, tamamlıyorum.

…ve Sayın Babacan o zaman “yasak” dedi. Oysa bu konuda danıştığımız, görüşlerini aldığımız, şu anda üye konumunda olan eski üye devletlerin hiçbir temsilcisi, bize bu konuda bir yasağı ifade etmedi, bu belgeleri daima parlamentolarıyla, muhalefetleriyle paylaştıklarını ifade ettiler.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa önemli bir yasa, bu süreç önemli bir süreç. Bu süreç, Sayın Bağış’ın bazen dediği gibi -bugün biraz farklı dedi- cumhuriyetimizin ilanından sonraki en önemli çağdaşlaşma projesi olarak ifade ettiği AB’ye üyelik süreci. Tam öyle değil, tam öyle değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan, izin verirseniz.

Bu süreç, tabiatıyla önemli, tabiatıyla Mustafa Kemal Atatürk’ün batılılaşma için Türkiye’ye çizdiği yörüngenin uzantısında olan çok önemli bir hedef. Türkiye'nin gerçek çağdaşlaşma projesi, cumhuriyetimizin bizzat kendisidir, laik, demokratik cumhuriyetimizin bizzat kendisidir, Atatürk ilke ve devrimlerinin bizzat kendisidir.

Ben, bu süreci, bu duyarlılık içinde ulusal değerlerimize, ulusal kırmızı çizgilerimize tüm özeni göstererek eşit koşullarda tam üyeliğe, ister Merkel ister Sarkozy ne derse desin, kendi doğrultumuzda ulaşacağımıza inanıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hacaloğlu.

AK PARTİ Grubu adına Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlu.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SUAT KINIKLIOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Avrupa Birliği ile Türkiye'nin ilişkileri 1959 yılında Türkiye'nin Avrupa Ekonomik Topluluğuna -o zamanki ismiyle- ortaklık başvurusuyla başlar. 1963 yılında Ankara Anlaşmasıyla ortaklık anlaşması imzalanmış, 1987 yılında tam üyelik başvurusu yapılmış, 1996 yılında gümrük birliğine geçilmiş, 1999 yılında, yani tam on yıl önce Türkiye, adaylık statüsünü kazanmış, 2005 yılının Ekim ayında da tam üyelik müzakerelerine geçilmiştir.

Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri özellikle 2002 yılında Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara gelmesiyle önemli bir ivme kazanmıştır. Bundan önce son kırk yıl içerisinde yapılamayan önemli reform ve yasal değişiklikler çok kısa bir süre içerisinde gerçekleştirilmiş, cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir reform ve değişim dönemi geçirilmiştir. Bu reform ve değişim süreci sonucunda Türkiye daha saydam, daha demokratik ve daha güçlü bir ülke hâline gelmiştir.

Dış siyasetimize ve uluslararası konumumuza da Avrupa Birliği çıpası önemli bir katkı sağlamaktadır. Günümüzde Türkiye, İslam dünyasında, Orta Doğu’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde ve birçok bölgede bir ayağı Avrupa Birliği içerisinde olan bir ülke olarak görülmektedir.

Avrupa Birliği, aynı zamanda Türkiye’nin birinci ticaret ortağıdır. Bu konuda bazı rakamlar vermek istiyorum:

2008 yılı itibarıyla 27 Avrupa Birliği ülkesine 63,3 milyar dolar ihracat yapmışız. Aynı yılda yani 2008 yılında 27 Avrupa Birliği ülkesinden Türkiye’ye 74,8 milyar dolar ithalat gerçekleştirilmiştir. İhracat rakamının toplam ticaret hacmimiz içindeki ağırlığını görmek açısından, Türkiye’nin 2008 yılında 132 milyar ihracat yaptığı göz önüne alınırsa eğer yüzde 48’ine tekabül etmektedir. Yani Türkiye’de ihracat için üretilen her 100 dolarlık katma değerin yüzde 48’i yani yarısı Avrupa Birliğine gitmektedir.

Bunun yanında, Türkiye’de istihdam yaratılması açısından çok önemli olan doğrudan yabancı sermaye yatırımları içinde Avrupa Birliği sürecinin önemli bir katkı sağladığını görüyoruz. 1995 ile 2003 yılları arasında doğrudan yabancı sermaye yatırımı ortalama 1 milyar dolar iken 2005 yılında 10 milyar, 2006 yılında 20,2 milyar, 2007 yılında 22 milyar, 2008 yılında 18 milyar  dolara ulaşmıştır. Bu ulaşılan rakamların son beş yıldaki ortalaması şunu göstermektedir ki bu doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının yüzde 76’sı AB ülkelerinden gelmektedir.

Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimizde her şey tozpembe değildir, bazı sıkıntılar da mevcuttur. Özellikle Fransa ve Almanya’da iktidar değişiklikleriyle birlikte, Avrupa Birliğinin son yaşadığı genişleme sürecinden sonra hazmetme kapasitesinde yaşadığı zorluklarla birlikte Avrupa Birliği içerisinde Türkiye'nin tam üyeliğine yönelik mesafeli bazı yaklaşımlar göze çarpmaktadır. Ne var ki Adalet ve Kalkınma Partisi olarak Avrupa Birliği tam üyeliğini siyasetimizin öncelikli bir unsuru olarak görmekteyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; müzakere süreçleri toplumların siyasal, ekonomik ve sosyal değişimlerine sebep olduğundan bütün müzakere süreçleri zorludur. Müzakerelerin daha etkin yürütülmesi için Sayın Devlet Bakanımız Egemen Bağış’ın önderliğinde ABGS’nin yeniden yapılandırılması amacıyla, şu anda müzakere ettiğimiz tasarı gündeme gelmiştir. Bu çok garip de bir şey değildir. Orta ve Doğu Avrupa’daki daha önce tam üyelik müzakerelerini yürüten ülkelere baktığımızda burada da müzakereyi yürüten kurumların zaman içerisinde müzakerenin gidişatına ve ülkenin şartlarına uygun olarak yenilendiği ve daha etkin hâle getirilecek bir süreçten geçirildiği görülmektedir.

Bu tasarı ne getiriyor? Bu tasarı, bir kere, 2000 yılında kabul edilen 4587 sayılı Kanun’u yürürlükten kaldırıyor. Tasarı, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğini daha esnek, daha etkin ve daha güçlü hâle getirmeyi hedefliyor, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin kurumsal kimliğini güçlendiriyor, ABGS’nin personel sayısını artırıyor ve atamalarda esneklik getiriliyor.

Personel sayısına işaret etmek istiyorum: Şu anda Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinde takriben 100’e yakın personel istihdam edilmektedir ki bunun yarısına yakını uzman seviyesindedir. Polonya’nın sadece Avrupa Birliği Hukuk Biriminde 40 kişi çalışmaktadır. Dolayısıyla personelin yetersiz olduğu ve şu anda yürütülen müzakere sürecinin başarıyla devam ettirilmesi konusunda kısıtlamalar getirildiği aşikârdır. Tasarının yasalaşması hâlinde 333 personele ulaşılacaktır.

Bu tasarı aynı zamanda yeni birimler kuruyor. Yurt dışında ABGS’nin teşkilatlanmasına olanak sağlıyor. Kurumlar arası iş birliği ve koordinasyonun kalitesini artırıyor. Kurulacak olan yeni birimler içerisinden üç tanesini zikretmek istiyorum.

Bir tanesi Sivil Toplum, İletişim ve Kültür Başkanlığı. Bunun görevi, özel sektör, yerel yönetim, sivil toplum ve üniversitelerle eş güdüm sağlanması ve özellikle iletişim konusunda -ki bu, Türkiye'nin AB sürecindeki en önemli, yıllardır üzerinde durulan ve Avrupa Birliği içerisindeki dostlarımız tarafından Türkiye'nin daha da güçlendirilmesi gerektiğine inanılan bir konuydu- kurulan bu yeni Başkanlıkla bu konunun da önemle üzerine gidileceği anlaşılmaktadır.

Avrupa Birliği müktesebatına uygunluğu denetleyecek olan AB Hukuku Başkanlığı kurulmaktadır ve Türkiye ile Avrupa Birliği müktesebatının çevirisini uygun bir şekilde yapacak bir çeviri eş güdüm başkanlığını öngörmektedir. Burada daha önce değerli muhalefet milletvekillerimizin ifade ettiği gibi üst düzey bir tasfiye operasyonu yoktur; aksine, hem Genel Sekreterin ve genel sekreter yardımcılarının üçlü kararnameyle atanmaları ve kurumun daha güçlü hâle gelerek görevini tam olarak ifa etmesi için bir yenilik getirilmektedir.

Memnuniyetle ifade etmek istiyoruz ki her iki komisyonda da bu yasa tasarısı komisyonlardan oy birliğiyle geçmiştir, Hükûmetle muhalefet partileri arasındaki bir uyuma işaret etmiştir. Bunun böyle olması da doğaldır çünkü Avrupa Birliği meselesi sadece bir iktidar meselesi değildir. Avrupa Birliği meselesi, iktidarıyla, muhalefetiyle, sivil toplumuyla, medyasıyla, büyük sermayesiyle toplumsal bir projedir. Gönül istiyor ki 17 Aralık 2004 tarihinin öncesinde nasıl bu bütün unsurlar, adı konmamış bir “tam saha pres“ şeklinde Türkiye’ye bir müzakere tarihi elde ettiği gibi, bundan sonra da bu süreç bu unsurların bir arada çalışmasıyla devam edecektir.

Sözlerime son vermeden önce, Avrupa Ekonomik Topluluğu Başkanı Walter Hallstein’in 12 Eylül 1963 tarihinde, Ankara Anlaşması’nın imzalandığı gün, o günkü törende yaptığı konuşmadan bir alıntı yapmak istiyorum: “Bugün siyasi anlamı çok büyük olan bir olaya tanıklık ediyoruz. Türkiye, Avrupa’nın bir parçasıdır. Bugünkü toplantının önemi buradan kaynaklanmaktadır. Türkiye'nin Avrupalı olması, yüzyıllardır gerçekliği olan coğrafi bir ifadeden veya tarihsel bir kararlılıktan öte, bir gerçeğin teyit edilmesidir. Bu vesileyle Türkiye’yle Avrupa arasında yakın bir iş birliği döneminin başlangıcında duruyoruz. İki taraf da Avrupa Konseyinde bir araya gelecek ve eşit ortaklar olarak görüşeceklerdir ve bir gün bu sürecin son adımı da atılacak ve Türkiye Birliğin tam üyesi olacaktır.”

Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevlerine İlişkin Yasa Tasarısı’na AK PARTİ Grubu olarak lehte oy kullanacağımızı ifade ediyor, yasanın ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kınıklıoğlu.

Başka bir söz talebi yok.

Görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci maddenin başlığını okutuyorum:

AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN TASARISI

BİRİNCİ BÖLÜM

Amaç, Görev ve Teşkilat

Amaç

MADDE 1-

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2’nci maddenin başlığını okutuyorum:

Görev

MADDE 2-

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddenin başlığını okutuyorum:

Teşkilat

MADDE 3-

BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra nolu Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 3’üncü maddesine bağlı bentlerin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi için gereğini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

Algan Hacaloğlu

Yaşar Ağyüz

Akif Ekici

 

İstanbul

Gaziantep

Gaziantep

 

Mehmet Ali Susam

Metin Arifağaoğlu

İlhan Kesici

 

İzmir

Artvin

İstanbul

a) Katılım Politikaları ve Strateji Geliştirme Genel Müdürlüğü

b) Sektörel Politikalar (müzakerelere esas fasıllar) Genel Müdürlüğü

c) Mali İşbirliği ve Proje Uygulama Genel Müdürlüğü

d) Avrupa Birliği Hukuku İnceleme ve Mevzuatı Çeviri Genel Müdürlüğü

e) Eğitim, İletişim ve Tanıtım Genel Müdürlüğü

f) İdari ve Lojistik Hizmetler Genel Müdürlüğü.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz efendim.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Algan Hacaloğlu konuşacaklar.

BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; saygılarımı sunuyorum.

Esasında öneri kendisini ifade ediyor, açık ancak ben bir kez daha sizleri düşünceye sevk edebilmek için öneriyi tekrar burada okumak ve ifade etmek istiyorum.

Bildiğiniz gibi on altı adet daire kuruluyor. Bunların kadrosu genel müdürlük ile eş konumda, yani bildiğimiz anlamda on altı adet genel müdürlük oluşturuluyor. Bunların da çok büyük bölümü mevcut fasılların üçü, dördü, beşi bir araya getirilerek oluşturulmuş olan genel müdürlükler. Yani müzakere sürecinde, örneğin sektörel politikalara galiba beş tane fasıl bağlı -bakınca görebiliyorsunuz- Sosyal, Bölgesel ve Yenilikçi Politikalar Başkanlığı, Ekonomik ve Mali Politikalar Başkanlığı, Tek Pazar ve Rekabet Başkanlığı filan gibi… Yani, fasıl, esasında müzakere sürecinin temeli, doğası; yapılacak, bitecek. Bu fasılların esasında şu anda bazısı erteleniyor, bazısı bekliyor. Tümü bir bütünlük içinde sürdürülüyor bu müzakerelerin. Dolayısıyla, fasıllar, yani müzakerelere esas olan fasıllar için “sektörel politikalar” tanımı içinde bir genel müdürlük her şeye yeter. Yani onun içinde bir süre bir fasıl için belirli hizmetler yerine getirilecektir; mutfak hizmetleri, kurmay hizmetler yerine getirilecektir, müzakereler desteklenecektir. Şu anda, biliyorsunuz fasıllarının çoğunun önü tıkalı zaten. Yani, Genel Müdürlük, evet, bazı hazırlıklar yapabilir ama özünde bunun bu kadar abartılarak çok genel müdürlüklere bölünmesinin hiçbir anlamı olmadığını düşünüyorum.

Bu bağlamda, önerimiz:

Katılım politikaları ve Strateji Geliştirme Genel Müdürlüğü. Yani bu sürecin genel stratejisini, politikalarını belirleyecek bir ana kurmay genel müdürlük.

İkincisi: Müzakere sürecine yönelik çalışmaları yapacak olan genel müdürlük. Biraz evvel ifade ettim.

Üçüncüsü: Biliyorsunuz, fonlar kullanılıyor, mali iş birliği aday üyelik sürecinde de yürüyor, sonra da yürüyecek. Dolayısıyla bu, müzakere sürecinin paralelinde yürüyen ayrı bir ilişki. Bu da mali iş birliği ve proje uygulama genel müdürlüğü olarak toparlanır.

Sonra, arkadaşlarım da değindiler, doğrular, haklılar; Avrupa Birliği hukuku inceleme ve mevzuatı çeviri… Bir çeviri hizmetleri var. Burada ayrı bir genel müdürlük… Yani bütün çeviriler yapılacak, önemli bir iş ama çeviri için bir genel müdürlük. Buna gerek yok. Çeviri, önemli ölçüde hukuki terminolojiyi de kapsayan bir alan. Avrupa Birliği hukuku inceleme birimi yani genel müdürlüğü, aynı zamanda mevzuatı çeviri işlevini de görebilir.

Sonra, Eğitim, İletişim ve Tanıtım Genel Müdürlüğü. Burada üçe bölünmüş. Hiçbir anlamı yok.

Sonra, tüm diğer hizmetler, İdari, Lojistik Hizmetler Genel Müdürlüğü.

Bu altı birim içinde, on altı genel müdürlüğün işlevleri kapsanmıştır.

Mevcut şekliyle, getirilmiş olan öneri -affınıza sığınarak ifade ediyorum Sayın Başkan, Sayın Bakan- yani sanki yeni kadrolar, yeni payeler oluşturmak, çok sayıda insana bir paye vermek… Hepsi değerlidir. Hepimiz bürokraside görev yaptık, böylesine bir olay görmedik, olamaz bu.

Dolayısıyla, işi fonksiyonel, verimli kılabilmek, rasyonelliği yakalayabilmek ve iç koordinasyonu daha etkin kılabilmek için bu öneri yapılmıştır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hacaloğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 3’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 4’ün başlığını okutuyorum:

Genel Sekreter ve Genel Sekreter Yardımcılarının görevleri

MADDE 4-

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 5’in başlığını okutuyorum:

Çalışma grupları

MADDE 5-

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 6’nın başlığını okutuyorum:

İki adet önerge vardır, önergeleri de okutacağım. Ayrıca bir de Komisyonun bir düzeltme talebi var, Komisyona da söz vereceğim.

Buyurun.

Hizmet birimleri ve görevleri

MADDE 6-

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra nolu Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 6. maddesinin 3’üncü alt bendinin tasarı metninden çıkarılması için gereğini arz ederim. Saygılarımızla. 24/06/2009

                       

 

Algan Hacaloğlu

Yaşar Ağyüz

Metin Arifağaoğlu

 

İstanbul

Gaziantep

Artvin

 

Mehmet Ali Susam

Osman Kaptan

Ergün Aydoğan

 

İzmir

Antalya

Balıkesir

                                                                Akif Ekici

                                                                Gaziantep

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, “Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nın 6 ncı maddesinin, birinci fıkrasının (l) bendinin (3) numaralı alt bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve üçüncü fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

“3) Genel Sekreterliğin idari, sosyal, protokol ve yayım hizmetlerini yürütür,”

 

Nurettin Canikli

Bekir Bozdağ

Lutfi Elvan

 

Giresun

Yozgat

Karaman

 

Yılmaz Helvacıoğlu

 

İhsan Koca

 

Siirt

 

Malatya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – İkinci okunan önergeye katılıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ve ilgili diğer mevzuat ile Bakanlıklar ve kamu kurumlarının mali ve bilgi işlem hizmetlerinin Strateji Geliştirme Başkanlıklarınca yürütülmesi öngörüldüğünden söz konusu hizmetlerin İdari Hizmetler Başkanlığı’nın görevlerinden çıkarılması öngörülmektedir. Genel Sekreterliğin idari yapısının Avrupa Birliğine üyelik sürecinde ortaya çıkabilecek yeni durumlara hızlı bir şekilde uyum sağlayabilmesi için bağlı olunan Bakana hizmet birimlerinin isimlerini değiştirme yetkisi verilmekte, görevlerin kanunla değişmesi gerektiğinden ilgili kısımlar madde metninden çıkarılmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, biraz önce okutmuş olduğum önergedeki ilgili fıkra bu önergeyle kaldırılmıştır. Bu önerge, daha kapsamlı bir önergedir. Dolayısıyla, bir önceki okunmuş olan önergedeki hüküm de gerçekleşmiş olduğundan o önergeyi tekrar işleme almıyorum.

Sayın Komisyon, sözlü tashih talebinizi alayım.

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, 6’ncı maddenin (1)’inci fıkrasının (b) bendinin (1) numaralı alt bendinde yer alan “Programının” ibaresi “Programın” şeklinde değiştirilerek maddi bir hatanın giderilmesi gerekmektedir. Yüce heyete saygılarımla arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gerekli notlar alınmıştır.

Değiştirilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

7’nci maddenin başlığını okutuyorum:

Geçici ve sürekli kurullar

MADDE 7-

BAŞKAN – Bir adet önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra nolu Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri hakkında kanun tasarısının 7’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi için gereğini arz ederim.

Saygılarımızla. 24/06/2009

 

Algan Hacaloğlu

Yaşar Ağyüz

Akif Ekici

 

İstanbul

Gaziantep

Gaziantep

 

Gökhan Durgun

Vahap Seçer

Turgut Dibek

 

Hatay

Mersin

Kırklareli

 

 

Mehmet Ali Susam

 

 

 

İzmir

 

Madde 7- (1) Genel Sekreterlik, görev alanına giren konularla ilgili olarak çalışmalarda bulunmak üzere bakanlık, kurum ve kuruluş, sivil toplum kuruluşları ve konu ile ilgili uzmanların katılımı ile geçici kurullar oluşturabilir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu önergenin maddeden farkı ne?

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan tasarının 7’nci maddesine ilişkin olarak vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum bir kez daha.

Getirilmiş olan önergeyle, daha doğrusu, tasarı metninde yer alan şekliyle geçici ve sürekli komisyonlar kurulabileceği ifade edilmektedir. Geçici komisyonlar kamu idaresinin her biriminde doğal olarak oluşturulabilinir, o yetki vardır ve uygulamalarını her alanda görmekteyiz. Ancak, bir komisyon eğer kalıcı nitelikteyse, o, yeni bir örgütlenme, yeni bir kamu işlevi görecek birim yaratma anlamına gelir. Böyle bir birimi siz yasayla ayrıntılı bir şekilde tanımlamıyorsanız, bunu böyle muğlak bir ifade içinde, bu yetkiyi Bakana veya Genel Sekretere veriyorsanız, bunun, mevcut mevzuat içinde ve Anayasa’mız içinde yeri yoktur. Anayasa’mızın 123’üncü maddesi “İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir.

Kamu tüzelkişiliği, ancak kanun ile veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak…” Açıkça verilen yetki, yetkinin alanını, özünü, içeriğini de tanımlar. Burada böyle bir şey yok.

Bir başka boyutuyla da Anayasa’nın 128’inci maddesi ile de “Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.” Yükümlülükleri, kanunla düzenlenir... Şimdi siz kalıcı bir komisyon kurup buna bir işlev verdiğiniz zaman, o komisyona yönelik yeni örgütlenme, yeni yükümlülükler üstlenmiş olan kadrolar tahsis etmeniz gerekir. Kısaca, geçici kurullara evet diyoruz, kalıcı kurullar bizce mevzuata ve Anayasa’ya aykırıdır.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Genç, biraz önceki söylediğiniz şeyde “geçici ve sürekli kurullar kurulabilir” diyor, önerge de ise “sürekli” kelimesi çıkarılmış “geçici kurullar kurulabilir” ifadesi var. Böyle bir durum var.

Evet, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

8’inci maddenin başlığını okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

İç Koordinasyon ve Uyum Komitesi ve Görevleri

İç Koordinasyon ve Uyum Komitesi ve görevleri

MADDE 8-

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

9’uncu maddenin başlığını okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Sorumluluk ve Yetkiler

Yöneticilerin sorumlulukları

MADDE 9-

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

10’uncu maddenin başlığını okutuyorum:

Yetki devri

MADDE 10-

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

11’inci maddenin başlığını okutuyorum:

Düzenleme yetkisi

MADDE 11-

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm geçici 1, 2 ve 3’üncü maddeler dâhil 12 ila 20’nci maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ.

Sayın Elekdağ, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına görüşlerimizi belirtmek amacıyla söz almış bulunuyorum.

Benden önce söz alan Sayın Öymen ve Hacaloğlu tasarının geneli üzerinde konuşurken bilhassa, eksik ve düzeltilmesine lüzum gördüğümüz noktalar hakkında görüş ve önerilerimizi açıkladılar. Benim bu konuda -ikinci bölüm hususunda- bazı önerilerim vardı. Bunların da dikkate alındığını ve düzeltildiğini görüyorum. Teşekkür ediyorum bundan dolayı.

Değerli arkadaşlarım, ben bu konuda hepimizi ilgilendiren diğer önemli bir soruna temas edeceğim. Bu sorun, Sayın Başbakanın geçen pazartesi günü Avrupa Birliği büyükelçileri için düzenlenen yemekte yaptığı konuşmada üzerinde durduğu imtiyazlı ortaklıkla ilgilidir. Başbakan, konuşmasında, Alman ve Fransız büyükelçilerine hitaben “İmtiyazlı ortaklık ne Avrupa Birliği müktesebatında ne de bizim kitabımızda yer almaktadır.” demiştir. Değerli arkadaşlarım, buna rağmen Avrupa Birliği içinde Türkiye’ye karşı sinsice yürütülen bir senaryo uyarınca Türkiye'nin hedefi tam üyelikten saptırılarak imtiyazlı ortaklığa yöneltilmektedir. Bu senaryoyu akamete uğratmak için alınması gereken önlemleri belirtmeden önce Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin hâlihazır statüsüne değineceğim.

Değerli arkadaşlarım, yarım asrı aşan bir dönem boyunca Türk hükûmetleri Türkiye'nin Avrupa entegrasyonuna katılmasına, Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ne verdiği muasır medeniyet düzeyine erişme hedefine ülkemizi ulaştıracak bir yol ve yöntem olarak bakmışlardır. Bu bakımdan 1999 Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’ye adaylık statüsünün verilmesini öngören karar ülkemize Avrupa Birliğine üyelik ufkunu açan tarihî bir dönüm noktası oluşturmuştur. Helsinki Zirvesi’nde alınan karar Türkiye’yle yürütülecek müzakere sürecinde Avrupa Birliğinin uygulayacağı önemli bir ilkeyi de vurguluyordu. Bu da tam üyeliğe giden süreçte Türkiye’ye diğer aday ülkelere uygulanan kriterlerin aynen uygulanacağıydı.

Bu ilkeyle Avrupa Birliği, Türkiye’ye karşı bir ayrımcılık yapılmayacağını ve çifte standart uygulanmayacağını taahhüt ediyordu. Ne var ki Avrupa Birliği üyeleri bu ilkeye saygı göstermediler. Bilahare aldıkları kararlarla hem üyelik hedefini muğlak ve tartışmalı bir hâle getirdiler hem de kriterleri ve müzakere yöntemini Türkiye’yi tam üyelik yolundan o saptıracak veya bu amaçtan caydıracak şekilde değiştirdiler. Türkiye’yle Avrupa Birliği arasındaki katılım müzakere sürecini düzenleyen üç temel belgenin, yani 17 Aralık 2004 Zirve Kararının, 3 Ekim 2005 Müzakere Çerçeve Belgesi’nin, 15 Aralık 2006 Zirve Kararının ve Strateji Belgesi’nin bu zihniyet ve bu amaçla düzenlenmiş oldukları tartışma götürmez değerli arkadaşlarım.

Alınan belgelerle çizilen yol haritası Türkiye’ye tam üyeliğin değil, ikinci sınıf bir ilişki statüsünün veya imtiyazlı ortaklığın adresini vermektedir. Bu üç belge bir taraftan Türkiye’yi tam üyelikten dışlayan bir duvarı peyderpey örerken diğer taraftan da ülkemizi Avrupa yapılarına sıkı sıkıya demirleyen imtiyazlı ortaklığa oturtmayı öngören bir müktesebat, bir hukuki zemin yaratmıştır.

Avrupa Birliğine yön veren kararların alınmasında ağırlığı olan Fransa ve Almanya gibi devletler için şimdi hedef, Türkiye’yi yapay sorunlarla bunaltmak ve köprülerin atılacağı şiddetli bir gerilim yaratmadan en uygun ortamda ona bu özel statüyü kabul ettirmektir. İşte hâlen bu amaçla yeni bir senaryonun uygulanmasına geçilmiştir. Bu amaçla Avrupa Birliğinin üst karar organlarına, son iki yıldır Türkiye’ye tam üyelik yolunun kapatıldığı ve ülkemizle müzakerelerin tam üyelik perspektifiyle yürütülmeyeceği görüşünü içeren kararlar aldırtılmaktadır.

Avrupa Birliği dışişleri bakanlarından oluşan Avrupa Birliği Genel İşler Konseyi, Aralık 2007 ve Aralık 2008’de Brüksel’de yaptığı toplantılarda Türkiye’nin üyeliğine vurgu yapmayan ve “Avrupa Birliğinin Türkiye’yle müzakereyi katılım için yaptığı” ifadesine yer vermeyen kararlar almıştır. Genel İşler Konseyinin aldığı bu kararlar, gerek 2007’de gerekse 2008’de Brüksel’de toplanan devlet ve hükûmet başkanları zirvelerinde de onaylanmıştır. Yani iki yıl üst üste, Avrupa Birliğinin en yüksek karar organları Türkiye’yle müzakerelerin üyelik perspektifiyle yapılmadığını vurgulayan kararlar almışlardır. Bu gelişmeye Türkiye açısından vahim bir boyut kazandıran husus, Fransa’nın inisiyatifiyle alınan bu kararlara diğer yirmi altı Avrupa Birliği ülkesinden hiçbirinin ciddi bir direnç göstermemiş olmasıdır.

Altı çizilmesi gereken bir nokta da Avrupa Birliği üyelerinden Türkiye'nin üyeliğini kuvvetle desteklediklerini sürekli bir şekilde açıklayan İngiltere, İsveç, İspanya, İtalya ve Portekiz gibi ülkelerden sadece bir tanesi dahi bu öneriye karşı çıkmış olsaydı, bu şekilde bir kararın kabul edilmesi mümkün olmazdı. Zira, Avrupa Birliği içinde geçerli olan kural gereğince, üye ülkelerden birinin karşı çıktığı bir önerinin ortak karara dönüştürülmesi mümkün değildir. Söz konusu kararların yazılış şekli, bundan böyle Türkiye’de yapılacak müzakerelerin katılımı, yani üyelik amacını gütmediğini ve başka belirsiz bir hedefe yönelik olduğunu ortaya koyuyor. Kısacası, bu hâliyle söz konusu kararlar, Türkiye'nin tam üyelik sürecinden dışlanıp farklı alternatif bir ilişki türüne yönlendirildiği anlamına gelen bir içerik taşıyor.

Bu değerlendirme, değerli arkadaşlarım, sadece bizim kanaatimizi yansıtmıyor. Bu konuyu kendi bünyesinde tartışan ve Avrupa Birliği alanında uzman bir kuruluş olan İktisadi Kalkınma Vakfı da müzakerelerin katılım için yapıldığına ilişkin ifadenin karar metninden çıkarılmasının, tam üyelik dışında “imtiyazlı ortaklık” gibi farklı alternatife yol açtığı sonucuna varmıştır.

Daha 2007’de ortaya çıkan bu son derece ciddi durum karşısında, değerli arkadaşlarım, yetkililere ve ilgili Bakana ısrarlı uyarılarda bulundum. Genel İşler Konseyi ve zirve kararlarıyla düzenlenen yeni sürecin ülkemizi tam üyelik dışında yeni bir hedefe yönelttiğini, Türkiye’nin Avrupa Birliğindeki kazanımlarını koruyabilmesi için Hükûmetin ivedilikle Avrupa Birliği kurumları nezdinde girişimlerde bulunmasını ve Avrupa Birliği Başkanlığından duruma açıklık getirmesini resmen talep etmesini önerdim. Ayrıca, tepki göstermediğimiz takdirde bundan sonraki zirve kararlarında da aynı tutumun devam edeceğini ve Türkiye’nin Avrupa Birliğiyle müzakere amacının tam anlamıyla muğlak ve belirsiz bir nitelik kazanacağını vurguladım. Değerli arkadaşlarım, ne yazık ki kaygılarım gerçekleşti ve 2008’de de endişe ettiğimiz durumla karşılaştık.

Değerli arkadaşlarım, şimdi geldiğimiz noktada tepkimizi en uygun ve etkin şekilde ortaya koyamadığımız takdirde 2009 sonunda da üçüncü defa aynı içerikte kararlar alınacak ve bunun sonucunda Avrupa Birliğine tam üyelik hedefi Türkiye’nin ayaklarının altından kayacaktır. Zira, bunu bir dördüncü kararın izlemesi kaçınılmaz olacaktır. Böyle bir gelişimi önlemek amacıyla, dönem başkanı olan İsveç nezdinde Bakan ve Başbakan düzeyinde yapılacak girişimlerle yetinilmemelidir. Benzer girişimlerin Türkiye’ye dost tüm Avrupa Birliği ülkeleri nezdinde de en yüksek düzeyde yapılması gereklidir. Ayrıca, durumun ciddiyeti nedeniyle, Türk Hükûmeti, Avrupa Birliği Başkanlığından şu soruların yanıtlanmasını istemelidir; Avrupa Birliğinin en üst organları 2007 ve 2008 yıllarında aldıkları kararlarla Avrupa Birliğinin Türkiye ile müzakere sürecine tam bir belirsizlik kazandırmış olmaları nedeniyle şu sorulara yanıt aranması kaçınılmaz hâle gelmiştir:

1) Avrupa Birliği, Türkiye ile müzakereleri katılım amacıyla yürütmüyorsa o zaman müzakereler hangi amaçla sürdürülmektedir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Elekdağ.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

2) Türkiye, Kopenhag ve Maastricht Kriterlerini eksiksiz yerine getirdiği takdirde diğer aday ülkeler gibi tam üye olma imkânına sahip olacak mıdır?

Hükûmet olumsuz bir yanıt verilebileceği endişesiyle bu öneriyi yerine getirmeyi göze almayabilir ancak bu hususta iki nokta vurgulanmalıdır: Birincisi, Türkiye’nin bu soruları sorması gayet haklı gerekçelere dayanmaktadır. Bu bakımdan, Avrupa Birliği Başkanlığının bu sorulara olumsuz bir yanıt vermesi hukuki açıdan da mümkün değildir. Zira böyle bir yanıtla tüm kredibilitesini tehlikeye atmış olur fakat daha önemlisi, Fransa ve Almanya gibi ülkeler Türkiye’yi Avrupa Birliğinden dışlayan ve imtiyazlı ortaklığa yönlendiren bir duvarı peyderpey örerken Türkiye bu adımlar karşısında etkin bir tavır koymaz ve olan biteni çaresizlik içinde karşılarsa, Avrupa Birliği içinde maruz kaldığı ayrımcılık ve çifte standardın artarak uygulanmasına davetiye çıkarır.

Değerli arkadaşlarım, 2009 yılı sonunda da Avrupa Birliği Genel İşler Konseyinin ve Avrupa Birliği devlet ve hükûmet başkanlarının, yani Avrupa Birliğinin en yüksek iki organının Türkiye’ye Avrupa Birliğine tam üyelik perspektifini kapatan bir karar alması istenmiyorsa önerilerimin değerlendirilmesinde yarar görüyorum.

Saygılarımı sunuyorum değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Elekdağ.

Sayın milletvekilleri, başka bir söz talebi yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

Şahsı adına Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un ikinci bölümü üzerinde şahsım adına söz istedim. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, çok önemli bir kanunu görüşüyoruz. Sabahleyin İmar Kanunu’nu görüşecektik, geldik, geçtik Avrupa Birliği Genel Sekreterliğine. Meclis bir oyuncak oldu yani biz dün başka bir kanuna hazırlanırken bugün başka bir kanuna geçtik.

Yani arkadaşlar, bu Meclis gayriciddi bir kurum hâline getirildi. Bu, AKP sayesinde getirildi. Türkiye gayriciddi bir ülke hâline getirildi. İşte, Avrupa Birliğinin bize karşı yaptığı muameleler ortada.

Bakın, 3 Ekim 2005 tarihinde müzakere çerçeve belgesini bu Hükûmet imzaladı. Onun altıncı paragrafında Kıbrıs ve Ege politikamızı Yunanlılara ve Rumlara terk ettik. Yani şimdi biz neyi konuşuyoruz arkadaşlar? Hükûmet diye bir hükûmet yok, korku içinde bir hükûmet… Yahu, acaba… Yani gidip de Avrupa’ya teslim olan bir hükûmet. Türkiye Cumhuriyeti kadar güçlü, 70 milyon nüfusu olan, güçlü bir ordusu olan, dünyanın her tarafında ordusunun gücünden yararlanılmaya çalışan bir devlet, burada, yani üç beş tane kendini bilmez kişiler karşısında bu kadar güçsüz hâle getirilebilir mi?

Şimdi, biz Avrupa Birliği Genel Sekreterliğini kuruyoruz. Dışişleri Bakanlığında bir büyükelçinin denetiminde bir teşkilat var. Şimdi, AKP öyle iyi görünüyor ki bu kanunda… Tabii, kanunu zaten yapan Komisyon işin farkında değil, Hükûmet farkında değil… “Muhalefet partileri müzakereye katılmadı.” diye imzalamamışlar. Anlaşılıyor ki muhalefet şerhleri getirilmemiş, konulmamış.

Şimdi, bu kadar önemli bir kanunu müzakere ediyoruz. Ondan sonra “Temel kanun, hiçbir şey konuşmayın…” E, konuşmayın da Türkiye elden gitmiş. Yıllardır, elli senedir siz Avrupa Birliğine üye olmak için bu ülke, Türkiye Cumhuriyeti devleti Avrupa’nın herhangi bir devletiyle eş değer bir ülkeyken şimdi imtiyazlı ortaklık… Nedir bu imtiyazlı ortaklık? Hükûmet çıksın açıklasın. Peki, biz, imtiyazlı ortak olduğumuz zaman bu Avrupa Birliği bize ne veriyor, ne imtiyaz veriyor? Gümrük Birliğinde bizim bunlardaki kaybımız nedir? Ondan sonra, yok ki yani bu konuda bilgi sahibi kimse, yok ki çıksın burada bize fikir versin, yok. Bilgi sahibi olmayınca fikir sahibi de olunmuyor. Ama burada çıkıyorlar çok parlak nutuklar atıyorlar.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devleti, bu kadar Avrupa’da dış güçler karşısında bu kadar güçsüz, bu kadar kuvvetten yoksun -yani kelimeleri tam kullanmak istemiyorum- duruma düşürülemez. Bunun sebebi AKP İktidarıdır. AKP İktidarı Türkiye’nin hiçbir uluslararası düzeyde Türkiye Cumhuriyeti devletinin sahip olması gereken onura yakışan bir adım atmadı. Hep dedi ki: “Ben önde olacağım.” Kıbrıs’ı verdik.

Şimdi, Kıbrıs’ta Mehmet Ali Talat ne diyor bakın burada: “Ben satmam ama bizi Türkiye satar.” diyor. Kimdir bu Mehmet Ali Talat? Kıbrıs Cumhurbaşkanı. Kim buraya getirdi? İşte, Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan gitti orada dedi ki: “Siz Mehmet Ali Talat’ı seçerseniz biz Kıbrıs’ı Avrupa Birliği üyesi yapacağız.” Şimdi de adam diyor ki: “Ben satmam ama bizi satarlarsa Türkiye satar.” Buyurun.

Şimdi, değerli milletvekilleri, Türkiye büyük bir acizlik içinde AKP İktidarıyla içine düşmüş. Türkiye uluslararası düzeyde hiçbir değeri olmayan bir ülke hâline gelmiş, âdeta bir sömürge ülkesi hâline gelmiş. Biz, şimdi bunların üzerine gitmiyoruz, gecenin bu saatlerinde ülkemizi çok yakından ilgilendiren kanunları müzakere ederken dahi bu şartlarda acaba hangi tarikata, hangi cemaate daha güzel maddi olanaklar sağlayan bir kadro oluşturacağız…

Şimdi, Dışişleri Bakanlığında elçilik yapan insanların uluslararası düzeyde, dış politikada belli bir kültürü var. Böyle bir ahlak yaklaşımı var. Şimdi, ne yapıyoruz? Onu kaldırıyoruz, kimi getiriyoruz? İşte, Bakanınız orada. Yirmi sene mi, on beş sene Amerika’da çalışmış, hiçbir devlet kültürü olmayan, kamu hizmetini almayan…

Arkadaşlar, bakın, devlet hizmetinde çalışan bir insanın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben yıllarca, otuz seneden beri bu politikanın içindeyim. Hayatımda şunu gördüm: Devlet memuriyeti yaparak bu Parlamentoya gelen insanların belli bir sorumluluk duygusu gelişmiş, ama hiçbir devlet memuriyeti yapmadan, işte serbest meslekten gelen kişilerin hiçbir sorumluluk duygusu yok, boyuna devletten bir şeyler koparmaya çalışıyorlar. Bu çok önemli bir olay, yani devletin sorumluluğunu taşımak çok önemli bir şey.

Arkadaşımız Amerika’da bulunmuş. Amerikan vatandaşı mıdır, değil midir bilmiyoruz, ama oradan gelmiş, burada Bakan. Şimdi, bu Avrupa Birliğiyle bizim hangi menfaatimiz… Yani sizin devri iktidarınızda neyi elde ettik Allah aşkına, söyleyin diyorum. Şimdi bunları enine boyuna tartışmaya imkânımız yok, beş dakikada da bunları söyleme imkânımız yok.

Şimdi, ben biraz önce soru soruyorum, diyorum ki… Bakın, öyle bir kanun getirmişsiniz ki, bakın 13’üncü maddenin beşinci fıkrasında diyor ki: İlgili bakan bu personele devlet memurlarının aldığı bütün ek ve göstergelerden daha fazla, yüzde 200’den fazla ücret verecek. Bunlar hiç vergi ödemeyecek. Yüzde 40, yüzde 50’ de oradan avantajı olacak. Ya böyle bir şey olur mu? Böyle bir şey olmaz değerli milletvekilleri.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) - Bir iki dakika verirseniz bitireyim.

BAŞKAN – Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) - Yani şimdi bu devlet bizim devletimiz. Bu devlette yeni bir organizasyon yaparken, devletin kurulmuş bir nizamı var, bu nizamı bozmamamız lazım, hak ve hukuktan ayrılmamamız lazım, eşitlik ilkesinden ayrımlamamız lazım. Yani bize uygun birtakım kadroyu çalıştıracağız, oraya birtakım insanları getireceğiz, emsalinin çok çok üstünde maaş ödenecek düşüncesiyle… Keşke bu insanlar faydalı hizmetler yapsa, keşke Türkiye Cumhuriyeti devletini uluslararası düzeyde çok itibar sahibi bir ülke yapsa, bu bilgiyle, bu donanımla, bu eğitimle donatılmış olsa hay hay, ama öyle bir şey yok, çünkü bir bakanın takdiri. Bakan yarın karısını getirir, baldızını getirir, damadını getirir. Görmedik mi? İşte, bu düşüncede olan bir iktidar zihniyetiyle olan bir parti ve kadrosuna böyle yetki veremezsiniz, verdiğiniz zaman Türkiye’nin zaten geldiği hâl belli.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Genç, kamu görevi yapıp seçilmiş olan arkadaşlarımız olabilir, onların tabii hakkıdır ama serbest meslek mensubu olup Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olan çiftçi olur, köylü olur, işçi olur…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, benim uygulamam…

BAŞKAN – Hayır efendim, böyle bir şey olmaz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani, benim gördüğüm, çünkü devlet memuriyetinde çalışan arkadaşlar bir sorumluluk duygusu taşımaktadırlar ama serbest meslekten gelince hep devletten bir şeyler almaya çalışırlar.

BAŞKAN – Seçilmiş milletvekillerinin, millet iradesinin hukukunu korumak hepimizin görevidir. Seçilmiş, bakanlık yapacak kişiler mutlaka kamu görevinden gelir diye bir şey yoktur. Lütfen, istirham ediyorum, milletvekili arkadaşlarımızın hukukunu çiğnemeyelim, lütfen millet iradesine saygılı olalım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Saygısızlık yapmadım.

BAŞKAN – İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

12’nci maddenin başlığını okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Atama ve Personele İlişkin Hükümler

Atama

MADDE 12-

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

13’üncü maddenin başlığını okutuyorum:

Personele ilişkin hükümler

MADDE 13-

BAŞKAN – Önce Komisyonun bir düzeltme talebi var.

Buyurun efendim.

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 13’üncü maddenin 4’üncü fıkrasında yer alan “kurumlardan” ibaresi “kurumlarından” şeklinde düzeltilerek ifade hatası giderilmelidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gereken not alınmıştır, gereken düzeltme yapılacaktır.

Madde üzerinde dört adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, “Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nın 13 üncü maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinin madde metninden çıkarılmasını, ikinci cümlesinin “Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar ile söz konusu personele yapılacak diğer ödemeler Bakanlar Kurulunca tespit edilir.” şeklinde, son cümlesinde yer alan “Özlük hakları” ibaresinin “Mali ve Sosyal haklar” şeklinde değiştirilmesini ve fıkranın sonuna “Bu personele yapılacak ödemeler, hiçbir şekilde Başbakanlıktaki emsallerine yapılan ödemelerin toplamını geçemez.” cümlesinin eklenmesini, altıncı fıkrası ile birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “Çözümleyici ile Programcı” ibaresi ve eki (1) sayılı Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Sözleşme Ücret Cetvelinde yer alan “Çözümleyici, Programcı” ibaresinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

Veysi Kaynak

A. Sibel Gönül

 

Yozgat

Kahramanmaraş

Kocaeli

 

Yılmaz Helvacıoğlu

 

Gülşen Orhan

 

Siirt

 

Van

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı Yasa Tasarısı'nın 13. maddesinin 6 nolu fıkrasının sonunda geçen “yukarıda belirlenen esaslar dahilinde yapılacak ödemeler gelir vergisine tabi tutulamaz” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ederim.

                                                                                                                                Kamer Genç

                                                                                                                                    Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra nolu Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 13 maddesinin 6. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesi için gereğini arz ederim.

Saygılarımızla. 24/06/2009

 

Algan Hacaloğlu

Yaşar Ağyüz

Vahap Seçer

 

İstanbul

Gaziantep

Mersin

 

Akif Ekici

Mehmet Ali Susam

Metin Arifağaoğlu

 

Gaziantep

İzmir

Artvin

 

 

R. Kerim Özkan

 

 

 

Burdur

 

6) Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin ilgili olduğu Bakan:

a) Avrupa Birliği Genel Sekreterliği kadrolarında çalışan memurlar ile sözleşmeli personele en yüksek devlet memuru aylığını (ek gösterge dâhil) geçmemek üzere ödeme yaptırmaya,

b) Görev yapan birim ve iş hacmi, görev mahalli, görevin önemi ve güçlüğü, personelin sınıfı, kadro unvanı, derecesi ve atama biçimi gibi kriterlere göre yapılacak ek ödemelerin farklı miktarları ve ödemeye ilişkin usul ve esasları tespite,

yetkilidir. 

Ek ödemelerde 657 sayılı kanunun aylıklara ilişkin hükümleri uygulanır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

412 sıra sayılı Kanun Tasarısının 13 üncü maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi ile ikinci fıkrasının dördüncü cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Harun Öztürk

 

Kamer Genç

 

İzmir

 

Tunceli

“Bunlardan üstün gayret ve çalışmaları sonucunda emsallerine göre başarılı çalışma yaptıkları tespit edilenlere, Genel Sekreterin teklifi ve Bakan onayı ile Haziran ve Aralık aylarında birer aylık sözleşme ücreti tutarında teşvik ikramiyesi ödenebilir. Bu suretle ödeme yapılacak personel sayısı dolu kadro sayısının yüzde 10’unu geçemez.”

“Bu maddeye göre, Genel Sekreterlikte kadrolu, kadro karşılığı sözleşmeli ve sözleşmeli olarak çalıştırılacak personele ödenen sözleşme ücreti dışındaki özel hizmet tazminatı, fazla çalışma ücreti, ikramiye ve her ne ad altında olursa olsun kanunlar ve diğer mevzuat gereği ödemeler aynı esas ve usullere göre ödenir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Hangi önergeye, son önergeye mi?

BAŞKAN – Son önergeye, evet.

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, metinden çıkarılan, en aykırı önerge.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 13’üncü maddeyle ilgili olarak vermiş olduğum önerge üzerine söz aldım. Şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değişiklikte neyi öngördüğümüzü açıklamaya çalışacağım. 13’üncü maddede, ocak, nisan, temmuz ve ekim aylarında birer aylık sözleşme ücreti tutarında personele ikramiye ödeneceği öngörülüyor. Devamında “Bunlardan üstün gayret ve çalışmaları sonucunda emsallerine göre başarılı çalışma yaptıkları tespit edilenlere, Genel Sekreterin teklifi ve Bakan onayı ile Haziran ve Aralık  aylarında  birer  aylık  sözleşme ücreti tutarında teşvik ikramiyesi ödenebilir.” denilmektedir. İkramiyelerin ödenmesine ilişkin herhangi bir eleştirimiz yoktur, bu ikramiyeler ödenmelidir. Ancak ikinci okuduğum bölümde, teşvik ikramiyesi ödenirken, emsallerine göre üstün çalışmaları olanlara bu iki ikramiyenin ödenmesi gerekir. Tasarı bu hâliyle yasalaştığı takdirde, elbette ilgili bakan bunun takdirini yapacaktır ama bu hâliyle yasalaşması durumunda, bütün personele dört maaş tutarındaki ikramiyeye iki maaş tutarında ikramiye daha ödenebilir. O zaman da üstün başarısı olan personelin diğer personelden ayrılması imkânı olmaz. İşte, buna, üstün başarılıları ayırt edebilmek için dolu kadroların yüzde 10’unu geçmeyecek şekilde bir sınırlama getirmenin doğru olacağını ve kurumda üstün başarılı olan bütün personeli de bu yüzde 10’la ödüllendirebileceğimizi düşünüyorum. Birinci bölümü bununla ilgiliydi.

İkinci bölümü önergemizin, yine aynı maddenin ikinci fıkrasının dördüncü cümlesine bakarsak… Ben okuyorum tekrar: “Bu maddeye göre, Genel Sekreterlikte kadrolu, kadro karşılığı sözleşmeli ve sözleşmeli olarak çalıştırılacak personele, Başbakanlık merkez teşkilatında çalıştırılan emsal personele ödenen sözleşme ücreti dışındaki özel hizmet tazminatı, fazla çalışma ücreti, ikramiye ve her ne ad altında olursa olsun kanunlar ve diğer mevzuat gereği yapılan…” Buraya kadar biz de aynen uyuyoruz. Yapılan ödemeler Avrupa Birliği Genel Sekreterliği personeline de ödensin. İtirazımız devam eden cümleye. “…ve daha sonra yapılabilecek diğer ödemeler…”

Değerli milletvekilleri, bu ifade, yasama organının önüne gelecek, ileride gelecek bir konuda Başbakanlık merkez teşkilatında görevli personele ilave bir ödeme yapılmasıyla ilgili bir konu geldiğinde, biz bu hükümle yasama organının takdir yetkisini bir şekilde kısıtlamayı düşünüyoruz. Bunun fiilen bir anlamı olamaz. Yasama organı, bir şekilde önüne gelen konuda düzenlemeye açıklık getirerek bu hükmü hükümsüz kılabilir, ancak bu hüküm ileride doğacak birtakım düzenlemelerle ilgili olduğu için metinden çıkarılmasının uygun olduğunu düşünüyoruz ve bu nedenle önergeyi verdik.

Diğer bir konu, önergemizde olmamakla birlikte, dördüncü fıkrada diğer kamu kurum ve kuruluşlarından Sekreterlikte görevlendirilecek personele aylık ve özlük hakları geldikleri kurumlardan ödenecek ancak Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinde ilave bir ödeme yapılacağının öngörülmemiş olmasını bir eksiklik olarak değerlendiriyorum ve aynı maddenin son fıkrasına dikkatinizi çekmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

“Yukarıda belirtilen esaslar dâhilinde yapılacak ödemeler Gelir Vergisine tabi tutulmaz.” denilmektedir.

Değerli milletvekilleri, yukarıda sayılan ödemeler arasında personele yapılacak ikramiye ödemeleri de yer alıyor. Kamu kurum ve kuruluşlarında benzer personele hâlen mevzuat gereği ödenmekte olan ikramiyeler, bilebildiğim kadarıyla, vergi kesintisi yapılarak ödeniyor. Dolayısıyla, bu hüküm sadece Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinde ikramiye ödemelerini de vergisiz tutmaktadır. Bunun doğru olmayacağını ve hem vergi sistemimizde hem de personel arasında değişik tedirginliklere yol açacağını ifade ediyor, tekrar önergemize destek vereceğiniz ümidiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra nolu Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 13. maddesinin 6. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesi için gereğini arz ederim.

Saygılarımızla.

                                                                                   Algan Hacaloğlu (İstanbul) ve arkadaşları

(6) Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin ilgili olduğu Bakan:

a) Avrupa Birliği Genel Sekreterliği kadrolarında çalışan memurlar ile sözleşmeli personele en yüksek devlet memuru aylığını (ek gösterge dâhil) geçmemek üzere ödeme yaptırmaya,

b) Görev yapılan birim ve iş hacmi, görev mahalli, görevin önem ve güçlüğü, personelin sınıfı, kadro unvanı, derecesi ve atama biçimi gibi kriterlere göre yapılacak ek ödemelerin farklı miktarları ve ödemeye ilişkin usul ve esasları tespite, yetkilidir.

Ek ödemelerde 657 sayılı kanunun aylıklara ilişkin hükümleri uygulanır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutalım, konuşacak mısınız Sayın Hacaloğlu?

Buyurun efendim.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinize saygılarımı sunuyorum.

Bir kamu idaresinde çalışan ve çalışmakta olan değerli bürokrat arkadaşlarımızın özlük haklarına ilişkin bir düzenleme üzerinde bir değişiklik önergesi sunduk. Onun hakkında bazı bilgiler vermek istiyorum.

Tabiatıyla burada getirmiş olduğumuz düşünceler ve yaptığımız önerge hiçbir şekilde, çok değerli uzman arkadaşlarımızın hak ettikleri ücret, özlük hakları konusunda farklı düşünce içinde olduğumuzdan kaynaklanmıyor. Ama kamu yönetiminin bütünü içinde belli ilkeler, belli kriterler vardır. Yani herhangi bir kurulan yeni bir organizasyonda çalışmakta olan kamu hizmetlerine siz çok farklı bakıp, idarenin diğer bölümlerine o imkânları sağlamazsanız Anayasa’nın eşitlik ilkesini ihlal edersiniz.

Eğer siz, gerçekten çok özgün, çok özverili bugüne kadar çalışma yapmış, katkı sağlamış, sağlayacak olan Genel Sekreterlik personeline bence belki de hak edecekleri ama Türkiye’nin koşulları içinde başka birimlerde çalışan arkadaşlardan esirgediğimiz ücretleri, gerek ikramiye veya gerekse diğer destek ödemeler şeklinde yasalaştırırsanız bunun altından kalkamazsınız.

Bakınız, bugün, biraz evvel, kredi kartlarına ilişkin 850 bin insanımızın dertlerini çözmeye yönelik, bunalım içinde olan kişilere yönelik bir yasa geçirdik. Bugün, çiftçiler gerçekten çökmüş vaziyette. Esnaf kepenk açamıyor ve burada getirilmiş olan öneri ile yani tasarı çerçevesi içinde en yüksek devlet memuru maaşı yani sizlerin aldığı maaş, milletvekillerinin aldığı maaşın 2 katı ve vergisiz olarak yani kemiksiz.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Önergemiz var çıkaracağız.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – O zaman çıkarılıyorsa eğer bu madde, Sayın Başkan, tümüyle çıkarılıyorsa ben sözümü burada kesiyorum. Öyle midir?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – 6’ncı fıkrayı tamamen çıkarıyoruz.

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Önerge var, çıkarıyoruz.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Peki.

Ben çıkarılmasını önermiyorum burada. Bizim getirdiğimiz, esasında bir anlamlı boyutta, vergisini vermesi kaydıyla 2 katı olarak belirlenmiş olan bu ikramiyeyi belli düzeye çekmekti. O anlayış içinde bir önerge sunduk. Kaldırılmasını, tümüyle sıfırlanmasını önermedik.

Takdirlerinize sunuyorum. Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hacaloğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. 

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı Yasa Tasarısı'nın 13. maddesinin 6 nolu fıkrasının sonunda geçen “yukarıda belirlenen esaslar dahilinde yapılacak ödemeler gelir vergisine tabi tutulamaz” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ederim.

                                                                                                                                 Kamer Genç

                                                                                                                                     Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz çünkü bir sonraki önergede zaten bu madde tamamen çıkıyor.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 412 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 13’üncü maddesinin son fıkrasında geçen “Yukarıda belirtilen esaslar dâhilinde yapılacak ödemeler Gelir Vergisine tabi tutulmaz…” Şimdi, deniliyor ki: “Efendim, bu maddeyi tümüyle çıkaracağız.” Bu bir oyuncak meselesi geldi. Yani, bakın, bu kredi kartlarında da 1’inci maddede bir madde getirdiniz. Maddeyi getiriyorsunuz; madde üzerinde gruplar konuşuyor, kişiler konuşuyor, sorular soruluyor, ondan sonra da “Biz maddeyi çıkarıyoruz…” Yahu, arkadaşlar, bu Meclis oyuncak değil. Eğer bu devleti yönetecek bir kapasiteniz yoksa lütfen -onurlu bir davranış var- istifa edin. İstifa ederek… Yani, bilgi önemli bir unsurdur. Şimdi, böyle yapacağınıza, bu maddeleri alın komisyona, komisyondan tekrar çıkarın, ondan sonra gelsin Genel Kurula. Yani, böyle bir şey olur mu? Biz burada metni inceliyoruz, bu kadar Meclisin zamanı gidiyor, ondan sonra, “Biz bunu çıkaracağız…” Eh, maşallah! “Günaydın!” derler adama. Yani, böyle bir şey olmaz. Bakın, hakikaten samimi bir tavsiyede bulunuyorum. Eğer bilginiz yoksa, birikiminiz yoksa, teklif ettiğiniz kanunları, Hükûmet olarak getirdiğiniz kanunları kavrayabilecek bir aklıselimden yoksun iseniz yapmayın bu görevi kardeşim! Bu Meclis, yani, bu saate kadar…

Şimdi arkadaşlar kızıyorlar, “Niye çıkıp burada konuşuyorsunuz?” Şimdi, bakın arkadaşlar, öyle bir kanun getiriyor ki, maddenin başı, 13’üncü maddenin başı: “Genel Sekreterlik personeli, şu tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabidir.” diyor, “tabidir” diyor. Hemen arkasındaki cümlede, “…657 sayılı Kanun ve diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki   hükümlerine   bağlı   olmaksızın sözleşmeli personel çalıştırılabilir.” Yahu bunu getirseniz, ilkokul tahsilini yapmış bir çocuğa söyleseniz böyle bir madde yazmaz arkadaşlar. Birinci cümlesinde “tabidir”, ikinci cümlesinde “tabi değildir.” diyor. Yahu arkadaşlar, yani hiç mi siz… Yani, şimdi, ben bu kanundan dolayı bu Hükûmete niye güvenmiyorum biliyor musunuz? Getirecek, kendisi gibi cahil cühelayı bu teşkilata dolduracak, Türkiye'nin uluslararası düzeyde değerini bitirecek. Yani şimdi, bakın, ben Avrupa’ya zaman zaman gidiyorum. Hakikaten orada bilgisayar mühendisleri var, hukukçular var, avukatlar var, doktorlar var. Pırıl pırıl gençlerimiz yetişiyor. Bu gençlerimiz, aldığı çok ileri düzeydeki o bilgi, birikim ve seviye itibarıyla getirilip de bu Avrupa Birliği Genel Sekreterliği kadrosuna yerleştirilirse tabii ki Türkiye için çok parlak bir başarıya ulaşabilecek müzakereler yapabilir. Ama şimdi, burada, arkadaşlar, belki AKP’li arkadaşlar bana kızıyorlar ama arkadaşlar bana kızmayın. Şu Hükûmetinize kızın, deyin ki: “Kardeşim, senin burada hükûmet etme gücün yoksa, böyle kanun getirme.” Biz burada niye çene patlatıyoruz? Niye bunları müzakere ediyoruz?

Bugün bakın o kredi kartlarında bir maddeyi kaç dakika burada müzakere ettik, en azından iki saat müzakere ettik. Şimdi bunu müzakere ediyoruz. E, ondan sonra biz bunu çıkaracağız. İç Tüzük’te buna imkân var. Bunları anında müzakeresiz komisyon geri alır, hemen çıkarır, geri getirir. O zaman, ne burada kimse çıkar konuşur ne sizin canınız sıkılır ne bizim canımız sıkılır ne şey edilir.

Onun için, şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın, bu kanunla Genel Sekreterlikte çalışan elemanlara çok büyük ücret ödemeleri yapılıyor. Bir de vergi muafiyeti getiriliyor. Yahu, bugün Anayasa’mızın 73’üncü maddesine göre herkes gelirine göre kamu giderlerine iştirak etmek zorundadır. Bu bir anayasal şeydir. Yani bunu da, hâkim vergi verecek, milletvekili verecek, doktor verecek, Genel Sekreterlikte çalışan personel gelir vergisini vermeyecek. Bunun bir mantığı var mı? Yok. Ha, ücreti de zaten yüksek. Ayrıca da Bakana diyor ki: ”Sen kendi teşkilatlarında çalışan insanlara evvela dört tane ikramiye vereceksin, bir de bunların içinde çok başarılı olanlara da iki ikramiye daha ilave edeceksin.” Ya böyle bir şey olmaz yani. Bakanın takdir hakkı, baldızını getirmiş orada çalıştırıyor, damadını getirmiş orada çalıştırıyor. E, ona tabii ki takdir hakkını kullanarak daha fazla ücret verecek. Arkadaşlar, ben bunları yani şey için demiyorum. Türkiye’de olan gerçek bu. Türkiye’de kamu hizmeti gören birçok insanlarda görüyoruz ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Maalesef, herhangi bir kurumun başına gelen insanlar, oraya, ülkenin sorunlarını çözecek, tarafsız, hakikaten bilgili, deneyimli personel getireceğine kendi yandaşlarını getiriyorlar, “Bu da bizdendir” diyor getiriyorlar. Zaten Türkiye bu duruma bunun için geldi, yoksa ki herkes objektif davransaydı bu durum buraya gelmezdi.

Kriteri ne? Bütün personele dört ikramiye vereceksiniz, Bakanın göreceği kişilere iki ikramiye daha ilave edeceksiniz. Ayrıca devletin en yüksek kamu görevlisinin aldığı maaşın yüzde 200 fazlası ödeme yapacaksın, ayrıca da gelir vergisi vermeyeceksin. Yani devletin en fazla maaş alan kişisi… Bir ara milletvekillerinin şeyi vardı, milletvekilleri en yüksek devlet memuru maaşının üzerine maaş alır diyordu, kimisi Başbakanlık Müsteşarı dedi, kimisi Genelkurmay Başkanlığı dedi, kimisi… Yani bunun ismini belirtin ya, yani bir belirtin bunu, yani kimdir bu? Bunun takdirini birilerine bırakmayın. Bakın, hani biz bir günlük, iki günlük veya bir yıllık devlet değiliz. En azından Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden beri yüz yıla yakın bir zaman geçmiş, deneyimimiz var. Bu deneyimimizi kullanarak buraya bir rakam koyalım, bir ad koyalım sayın milletvekilleri.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, “Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nın 13 üncü maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü cümlesinin madde metninden çıkarılmasını, ikinci cümlesinin “Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar ile söz konusu personele yapılacak diğer ödemeler Bakanlar Kurulunca tespit edilir.” şeklinde, son cümlesinde yer alan “Özlük hakları” ibaresinin “Mali ve Sosyal haklar” şeklinde değiştirilmesini ve fıkranın sonuna “Bu personele yapılacak ödemeler, hiçbir şekilde Başbakanlıktaki emsallerine yapılan ödemelerin toplamını geçemez.” cümlesinin eklenmesini, altıncı fıkrası ile birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “Çözümleyici ile Programcı” ibaresi ve eki (1) sayılı Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Sözleşme Ücret Cetvelinde yer alan “Çözümleyici, Programcı” ibaresinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                          Bekir Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önerge kamu personeli mali rejiminin dengelerinin korunması amacıyla hazırlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda madde 13’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 14’ün başlığını okutuyorum:

Yurt dışı teşkilatı

MADDE 14-

BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığına

Görüşülmekte olan, “Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nın 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi ve ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Nurettin Canikli

Bekir Bozdağ

Yılmaz Helvacıoğlu

 

Giresun

Yozgat

Siirt

 

Mehmet Çiçek

 

Lutfi Elvan

 

Yozgat

 

Karaman

“Genel Sekreterlik, 13/12/1983 tarihli ve 189 sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre yurt dışı teşkilatı kurabilir.”

“ (2) Genel Sekreter yardımcılarından biri, Avrupa Birliği nezdinde Daimi Temsilci Yardımcısı olarak atanabilir. Bu şekilde atananlara, Daimi Temsilci Yardımcısı kadrosuna atananların mali ve sosyal haklarına ilişkin hükümleri aynı esas ve usuller çerçevesinde uygulanır.”

TBM Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı yasa tasarısının 14. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                 Kamer Genç

                                                                                                                                      Tunceli

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, 15’inci madde olması lazım.

BAŞKAN – Peki.

Biraz önce okutmuş olduğum Bekir Bozdağ ve arkadaşlarının önergesine Sayın Komisyon katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yurt dışı teşkilatı kurulmasında ve buralarda yapılacak görevlendirmelere ilişkin düzenlemeler yapılmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde madde 14’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 15’in başlığını okutuyorum:

BEŞİNCİ BÖLÜM

Çeşitli ve Son Hükümler

Hizmetlerin gördürülmesi

MADDE 15-

BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra nolu Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 15’inci maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.

 

Algan Hacaloğlu

Yaşar Ağyüz

Metin Arifağaoğlu

 

İstanbul

Gaziantep

Artvin

 

Mehmet Ali Susam

Akif Ekici

İlhan Kesici

 

İzmir

Gaziantep

İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 412 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 15’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                   Kamer Genç

                                                                                                                                       Tunceli

BAŞKAN – Önergeleri aynı mahiyette olduğu için birlikte işleme alıyorum.

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız efendim?

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu ve arkadaşlarının önergesinin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

İdarenin mevcut teamül ve uygulamalar ile mevzuat çerçevesinde hangi alanlarda, ne tür hizmetleri hangi yöntem ve yasalar çerçevesinde “hizmet satın alabileceği” belirlenmiştir. Bu madde, tüm kurallar ve yetkiler aşılarak, “hizmet satın alınmasına” keyfîlik ve kuralsızlık unsurunu getirebilecektir. Bu nedenle madde tasarı metninden çıkarılmalıdır.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Konuşacağım efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu, 412 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın, tabii, Hükûmet tasarısındaki 14’üncü madde, Komisyon tasarısında da 15’inci madde aslında. Orada ben bir hata etmişim. Bu hata Komisyondan kaynaklanıyor çünkü Komisyon doğru dürüst görev yapmıyor. İç Tüzük’ün 35’inci maddesine göre, komisyonlar, kanun tasarı ve tekliflerini aynen veya değiştirerek kabul etmek zorundalar, kendileri kanun teklif edemezler. Burada, Komisyon, 2’nci maddeyi kendileri teklif etmişler; haddinizde değil ki, yetkinizde de değil. Ama bir defa buraya getirildi. O zaman Meclis Başkanlığı yapan Başkan Vekili arkadaş burada Komisyona da dedi ki: “Bir daha böyle hatalar yapmayın.” Size o zaman ihtar da yapıldı ama nedense, siz, İç Tüzük’ü hesaba katmadığınız için… Tabii, burada kendiniz de madde ilave edince Komisyon metni ile Hükûmet metnindeki maddeler değişti, dolayısıyla biz de tabii şey ederken… Alelacele önerge hazırlıyoruz sayın milletvekilleri. Tabii, tek kişinin önerge verebilmesi için kanunun müzakereye alınmaması lazım. Bu şartlar içinde, çok zor şartlarda muhalefet görevimizi yapınca böyle ufak tefek hatalar oluyor.

“Genel Sekreterlik kanunlarla belirlenen görevlerini yerine getirirken hizmet satın alabilir.” deniyor. Çok muğlak, belirsiz… Hangi hizmetleri satın alabilir? Genel Sekreterliğe 300 küsur, 330 tane personel alıyorsunuz. Kamu görevlilerinin sahip olduğu en üst ücretleri ödüyorsunuz. Peki, ondan sonra… İşte, tabii, Genel Sekreterliğin görevleri var. Bunların içinde en önemli görev tercümanlık görevleri. Bu görevi yaparken… Yani, hangi hizmetler olduğunu burada saymamız lazım. Hangi usullerle satın alacaksınız?

Türkiye’de, arkadaşlar, yani çok şeyler biliyoruz. Ne kadar adam kayrıldığını, hak ve hukukun bir taraflara itildiğini… İşte, geçen gün birisi bana geldi “Sizin, Gaziantep’teki, işte, il başkanlığı seçime girmesin diye 120 milyon euro, on yılı ödemesiz, faizsiz bir kredi verilmiş.” dediler.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Yalan bu, yalan!

KAMER GENÇ (Devamla) – Yalan mı?

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Evet.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bana söyleyen Gaziantepli. Ama ben ispatlarsam…

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Kim söylüyor?

KAMER GENÇ (Devamla) - Peki, bir dakika, ben ispatlarsam sen neye katlanırsın?

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Ama her söylentiyi kürsüye getirmek olmaz.

KAMER GENÇ (Devamla) - Hayır, neye katlanırsın?

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Öyle her yalanı buraya getirmeyin.

KAMER GENÇ (Devamla) - 120 milyon euro kredi aldığı ve onunla fabrika kurduğu, ondan sonra on yılı ödemesiz, faizsiz verdiği.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Ayıp ya!

KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi ben size getireceğim onun belgesini.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Kamer Bey, yanlış, yalan. Ayıp!

KAMER GENÇ (Devamla) - Ben getireceğim. Ya getireceğim. Ne yalanı kardeşim, ne yalanı?

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – İhtiyacı yok, yılların sanayicisi.

KAMER GENÇ (Devamla) - Hayır, şimdi, uygulamalarınız bu yönde. Ya hiçbir şeye gitmeye gerek yok, Tayyip Bey gitti, iki tane devlet bankasından 750 milyon dolar kredi aldı damadının şirketine verdi mi, vermedi mi? İşte bu. Bu, bu işte. Verdi mi, vermedi mi?

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Vermedi.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Kamer Bey, sürekli buraya yalan taşımayın, bu kürsüyü hep yalanlarla işgal ediyorsunuz.

KAMER GENÇ (Devamla) - Hangi şartlarla verdi? Teminat yok.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – 360 trilyon peşin vermiş, risk almış.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Yine o krediyi alan ATV ve Sabah gazetesinin Sosyal Güvenlik Kurumuna açıklanan şeyine göre 1 trilyona yakın Sosyal Güvenliğe borcu var. Hâlbuki ATV ile Sabah Grubu devletten büyük paralar alıyor; TRT’den alıyor, ondan sonra reklam ücretlerinden alıyor. Niye bunların paralarını kesmiyorsunuz? Çünkü kesmiyorsunuz, kendi yandaşlarınız olduğu için koruyorsunuz. Yani diyorum ki, burada hizmet satın alırken, işte, bu Genel Sekreterlik gidecek kendi yandaşlarına hiçbir kurala bağlı olmadan… Yani, onu buraya koymamız lazım. Şu şartlarda hizmet satın alacak. İşte, Kamu İhale Kanunu’na göre mi alacak, ondan sonra 1886 sayılı İhale Kanunu’na göre mi alacak veya neye göre alacak ve hangi hizmetleri satın alacak? Yani, adam gidecek deniz kıyısında villa alıp orada keyif çatacak, buna göre yapacak mı veyahut da gidecek lüks otellerde istediği gibi eğlenecek, bunu yapacak mı? Yani, bu kendi görev alanına girecek hangi hizmetleri satın alacak ve hangi usullerle satın alacak, kanuna koymak lazım. Kanun yapmanın tekniği bu. Kanunları sağlam yaparsınız, ondan sonra da bürokrasiye suistimal yapma imkânını bırakmazsınız. Kanunları sağlam yapmazsanız, onların takdir hakkını bırakırsanız, bürokrata da keyfine geldiği şekilde suistimal yapma hakkını veriyorsunuz. İşte bu Meclisin sorumluluğu, yapılan kanunlarda bürokratı sorumlu duruma düşmeyecek şekilde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) - …genel, açık ve hiçbir surette takdire dayanacak noktalara kapatacaksınız. Onun için, Genel Sekreterlik belirlenen görevleri yerine getirmek için hizmet satın alabilir. Hangi usullerde satın alabilir; nasıl satın alabilir; ne miktara kadar satın alabilir; devlette bunun ödeneği var mıdır, yok mudur; bütçede bunun ödeneği var mıdır? İşte, Plan ve Bütçe Komisyonundan bu kanunu geçirseydiniz bu kadar sorumsuz bir kanun metni karşımıza çıkmazdı değerli milletvekilleri.

Tabii, Meclis Başkanlığı, Başkanlık Divanı kendi görevini yapmıyor, komisyonları denetlemiyor, komisyonlara kanun tasarı ve tekliflerini sevk ederken o kanunun hangi komisyonun görev alanına girdiğini yapmıyor. Burada Meclis Başkanlığı bu kadar vurdumduymazlık içinde olunca işte kanunlar böyle çıkıyor ortaya, acayip bir kılıkla çıkıyor ortaya. Bu acayip kılığı da burada düzeltmek çok mümkün olmuyor. İşte böyle! Kurumlar böyle yıpratılıyor.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Madde 15’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

16’ncı maddenin başlığını okutuyorum:

Kadrolar

MADDE 16-

BAŞKAN – Sayın Komisyon, bir açıklama talebiniz var; buyurun.

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Sayın Başkanım, kanun tasarısının 15’inci maddesi ve bizim Komisyonumuzda 16’ncı madde olarak aynen kabul ettiğimiz bu madde, aslında raporumuzda da ifade edildiği üzere ekli liste ve cetvellerde değişiklik yapılarak kabul edilmiştir. Maddi bir hatayla Komisyonun kabul ettiği metinde bu ifade yer almamıştır.

Bilgilerinize arz ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim. Gereken notlar alınmıştır.

Madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”na ekli (2) sayılı listenin Yurtdışı Teşkilatına ilişkin bölümünün aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Nurettin Canikli

Bekir Bozdağ

Mehmet Çiçek

 

Giresun

Yozgat

Yozgat

 

Lutfi Elvan

İhsan Koca

Yılmaz Helvacıoğlu

 

Karaman

Malatya

Siirt

İHDAS EDİLEN KADROLAR

                                                                                       Serbest            Tutulan                 

Sınıfı                      Unvanı                    Derecesi            Kadro              Kadro             Toplam

                                                                                        Adedi              Adedi                  

GİH        Daimi Temsilci Yardımcısı           1                      1                      -                       1

GİH          Avrupa Birliği Müşaviri             1                      6                      -                       6

                                                                                                               Toplam                 7

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Brüksel’de bulunan Daimi Temsilciliğimiz nezdinde (1) adet Daimi Temsilci Yardımcısı atanmasında duyulacak kadro ihtiyacının giderilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 16’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

17’nci maddenin başlığını okutuyorum:

Değiştirilen hükümler

MADDE 17-

BAŞKAN – Sayın Komisyon, bir düzeltme talebiniz var; buyurun.

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; 17’nci maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan “ibareleri” ifadesinin “ibaresi”, (c) bendinde yer alan “fıkrasının” ibaresinin “kısmının”, “bendinin” ibaresinin “bölümünün”, “alt bendine” ibaresinin “bendine” şeklinde düzeltilmesi gerekmektedir.

Bilgilerinize arz ediyorum.

BAŞKAN – Gerekli notlar alınmıştır. Teşekkür ediyorum.

Madde 17’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 18’in başlığını okutuyorum:

Yürürlükten kaldırılan hükümler

MADDE 18-

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici madde 1’in başlığını okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1-

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

GEÇİCİ  MADDE 2- 

BAŞKAN - Geçici madde 2’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

GEÇİCİ MADDE 3-

BAŞKAN – Geçici madde 3 üzerinde bir adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nın Geçici 3’üncü maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendindeki “45” rakamının “50” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Nurettin Canikli

Bekir Bozdağ

Lutfi Elvan

 

Giresun

Yozgat

Karaman

 

Yılmaz Helvacıoğlu

 

İhsan Koca

 

Siirt

 

Malatya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Kamudaki yetişmiş insan gücünün değerlendirilmesi amacıyla hazırlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici madde 3’ü kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 19’un başlığını okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 19.-

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 20’nin başlığını okutuyorum:

Yürütme

MADDE 20.-

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının görüşmeleri böylece nihayete ermiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 412 sıra sayılı Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:

Kullanılan oy sayısı : 237

Kabul                       : 235

Ret                           : 2 (x)

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Milletimiz için hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Sayıştay Birinci Başkanlığı ve Sayıştay üyeliklerine seçim yapmak ve kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 25 Haziran 2009 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum, sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 23.41

                         

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.