DÖNEM: 23 CİLT: 47 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
106’ncı
Birleşim
17 Haziran 2009 Çarşamba
(Bu Tutanak
Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMA
IV.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, genetiği değiştirilmiş
organizmaların yarattığı tehlikeler ve ülkemizdeki biyogüvenlik
sorununa ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Muş
Milletvekili Seracettin Karayağız’ın,
bor madeni ve stratejik önemine ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, 12 Haziran Dünya
Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Bursa
Milletvekili Necati Özensoy ve 21 milletvekilinin,
Bursa’da bir hastanede çıkan yangın olayının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/405)
2.- Kocaeli
Milletvekili Cevdet Selvi ve 25 milletvekilinin,
toplumda yaşanan şiddet olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/406)
3.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 24 milletvekilinin,
konut üretim politikaları ile TOKİ uygulamalarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/407)
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Kamu
Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/708) (S.
Sayısı: 386)
3.- Türkiye
İhracatçılar Meclisi ile İhracatçı Birliklerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (1/607) (S. Sayısı: 408)
VII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul 2010 Kültür Başkenti Projesine ilişkin
sorusu ve Kültür
ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/7792)
2.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, emekli aylıklarının
iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer
Dinçer’in cevabı
(7/7818)
3.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, SGK’nın
eczacıların fatura ödemelerini bankalarda bekleterek komisyon aldığı iddiasına
ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı (7/7841)
4.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
ev tipi tüplere dolum yapan akaryakıt istasyonlarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/7962)
5.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, İznik’teki bir gölet yapımına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/7996)
6.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, İznik’teki bir gölet yapımına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlu’nun cevabı (7/7997)
7.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
bir tarihi hamamın durumuna ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/8015)
8.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, yardımcı hizmetler
sınıfındaki özürlü personele ilişkin sorusu
ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/8040)
9.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir
Akcan’ın, DSİ kanal ve kanaletlerinin yenilenmesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/8112)
10.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kura Nehrinin dibinin
temizlenmesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/8113)
11.- Mersin
Milletvekili Vahap Seçer’in,
Tarsus’taki arkeolojik çalışmalara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/8175)
12.- Ankara
Milletvekili Hulusi Güvel’in, yurt dışındaki
Türklerle ilgili bir sempozyuma ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı
(7/8228)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak beş oturum yaptı.
Hatay
Milletvekili Gökhan Durgun, Hatay ilindeki çiftçilerin sorunlarına ilişkin
gündem dışı bir konuşma yaptı.
Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, yeni teşvik
kararlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat
Ergün,
Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan ilinde meydana
gelen sel ve dolu felaketinin açtığı zararlara ilişkin gündem dışı konuşmasına
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu,
Cevap verdiler.
Kırgızistan-Türkiye
Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Sayın Cangoroz Kanımetov ve
beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaretinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık
tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Adana
Milletvekili Recai Yıldırım ve 20 milletvekilinin, sınır ticaretinin
düzenlenmesinde ve uygulamada yaşanan sorunların (10/402),
Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 22
milletvekilinin, kamu personel sorunlarının (10/403),
Mardin Milletvekili
Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, kömür üretimi ve ticaretindeki yolsuzluk ve
usulsüzlük iddialarının (10/404),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
TBMM Başkanı
Köksal Toptan’ın, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Kosova Cumhuriyeti
Meclis Başkanı Jakup Krasniqi
ve Karadağ Cumhuriyeti Meclis Başkanı Ranko Krivokapic’in vaki davetine icabetle Kosova ve Karadağ’a
resmî ziyarette bulunmasına,
17-19 Haziran
2009 tarihlerindeki Birleşmiş Milletler Felaketlerin Önlenmesi Uluslararası
Strateji Merkezi tarafından İsviçre’nin Cenevre kentinde gerçekleştirilecek
olan “Felaketlerin Önlenmesi Evrensel Forumu II. Parlamenterler Toplantısı”na
davet edilen Aksaray Milletvekili ve Çevre Komisyonu Üyesi Ali Rıza Alaboyun’un icabet etmesine,
İlişkin
Başkanlık,
23-24 Mart 2009
tarihlerinde Irak’a resmî ziyarette bulunan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e
refakat eden heyete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak
etmesinin uygun bulunduğuna dair Başbakanlık,
Tezkereleri kabul
edildi.
Gündemin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmının 25’inci sırasında yer alan (10/58) esas numaralı Meclis Araştırması
Önergesi’nin görüşmelerinin 16/6/2009 Salı günü
yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan
387, 361, 316, 357, 386, 395, 394 ve 324 sıra sayılı kanun tasarı ve
tekliflerinin bu kısmın 3, 4, 5, 6, 7, 9, 10 ve 11’inci sıralarına, “Gelen
Kâğıtlar” listesinde yayınlanan ve bastırılarak dağıtılan 408 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın ise 48 saat geçmeden bu kısmın 8’inci sırasına alınmasına ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine, Genel Kurulun, 16 Haziran
2009 Salı günkü (bugün) birleşimlerinde 357 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar; 17 Haziran Çarşamba ve 18 Haziran 2009
Perşembe günkü birleşiminde ise saat 13.00’ten 21.00’e kadar çalışmalarını
sürdürmesine, 19 Haziran 2009 Cuma günü Genel Kurulun çalışmamasına, 408 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91. maddesine göre Temel Kanun olarak
görüşülmesine ve bölümlerinin ekli cetveldeki şekliyle olmasına ilişkin AK
PARTİ Grubu önerisi yapılan görüşme-lerden sonra
kabul edildi.
Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, Seçimlerin Temel
Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/288) İç Tüzük’ün 37’nci
maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri Komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu’nun (1/692) (S. Sayısı: 385)
görüşmeleri tamamlanarak, yapılan açık oylamadan sonra,
3’üncü sırasına
alınan, Askerî Hâkimler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/460) (S. Sayısı: 387) görüşmelerini müteakip,
4’üncü sırasına
alınan, Siirt Milletvekili Memet Yılmaz Helvacıoğlu ve 4 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Kamil
Erdal Sipahi’nin, Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 1 milletvekilinin Türk
Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifleri ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (2/427, 2/428, 2/429) (S. Sayısı:
361) görüşmelerini müteakip,
5’inci sırasına
alınan, Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subay ve
Astsubaylar Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/463) (S.Sayısı: 316) görüşmelerini müteakip,
6’ncı sırasına
alınan, Türkiye Cumhuriyeti ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Arasında
Akdedilen 27 Nisan 1988 Tarihli Konsolosluk Sözleşmesinin Bazı Maddelerinin
Tadiline İlişkin Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Arasında Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/587) (S. Sayısı: 357) görüşmelerini müteakip, yapılan açık oylamadan
sonra,
Kabul edildi.
17 Haziran 2009
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
23.03’te son verildi.
|
Şükran Güldal MUMCU |
|
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
Harun TÜFEKCİ |
|
Yusuf COŞKUN |
|
Konya |
|
Bingöl |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 122
II.- GELEN KÂĞITLAR
17 Haziran 2009 Çarşamba
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, suni tohumlamaya ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1438)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
2.- Aksaray
Milletvekili Osman Ertuğrul’un, sebze ve meyvelerde hormon kullanımının
denetimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1439) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
3.- Aksaray
Milletvekili Osman Ertuğrul’un, tarım ilaçları ve hormon kullanımına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1440) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
4.- Aksaray
Milletvekili Osman Ertuğrul’un, hormonlu gıdaların sağlığa etkisine ilişkin
Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1441) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
5.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, KEY ödemelerine ilişkin
Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1442) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
6.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, Başbakanın Bingöl ziyaretine ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç)
sözlü soru önergesi (6/1443) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
7.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuş’un, güreş sporuna yönelik çalışmalara ilişkin Devlet
Bakanından (Faruk Nafiz Özak) sözlü soru önergesi
(6/1444) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
8.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep Büyükşehir
Belediyesince kesilen ağaçlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1445) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
9.- Antalya
Milletvekili Osman Kaptan’ın, Antalya Devlet Senfoni Orkestrası Şefinin görev
yerinin değiştirilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1446) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
10.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, çeteler konusundaki bir
açıklamasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) sözlü soru önergesi (6/1447) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05/06/2009)
11.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, TRT’nin bir ajanstan
hizmet alımına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) sözlü soru önergesi (6/1448) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/06/2009)
12.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, işçi emeklileri için intibak düzenlemesine
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1449) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
13.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, bir derenin ıslahına ilişkin İçişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1450) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
14.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, uzman erbaşların memurluğa yatay geçişine ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1451) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
15.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, gelir uzmanlığına yapılan atamalara ilişkin Maliye
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1452) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
16.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, gelir uzmanlığına yapılan atamalara ilişkin Maliye
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1453) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
17.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, gelir uzmanlığına yapılan atamalara ilişkin Maliye
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1454) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
18.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, süt üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1455) (Başkanlığa
geliş tarihi: 09/06/2009)
19.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, bireysel kredilerin geri ödemesindeki sıkıntılara
ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1456) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/06/2009)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya-Ankara hızlı tren projesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8313) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
2.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, İhlas Finansın oluşturduğu mağduriyete ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8314) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
3.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, TÜBİTAK’ın verdiği burslara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/8315) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
4.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, cinsiyetler arası
ücret farklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8316) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02/06/2009)
5.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis’in, Mardin Valisinin karma eğitimle ilgili
açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8317) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02/06/2009)
6.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, işsizlikle mücadeleye ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/8318) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
7.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, emeklilerin durumlarının iyileştirilmesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8319) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
8.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana Zincirlibağlar’daki TOKİ konutlarının teslimine ve yönetimine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8320) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
9.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Karadeniz Bakır
İşletmelerinin kurumsal ve kişisel iştirakçilere borcuna ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/8321) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
10.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, Kırklareli’nin sınır ticaret merkezi kapsamına
alınmamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8322) (Başkanlığa
geliş tarihi: 03/06/2009)
11.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, TOKİ’den
ev alanların yaşadıkları ödeme zorluklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/8323) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
12.- Adana
Milletvekili Recai Yıldırım’ın, buğday müdahale fiyatına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/8324) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
13.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, gelir artışına ve dağılımına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/8325) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
14.- Erzincan
Milletvekili Erol Tınastepe’nin, TOKİ’nin
lüks konut yapımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8326)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
15.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Deniz Feneri
davasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8327) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02/06/2009)
16.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, Anamur İcra Dairesinin personel ve fiziki mekan
ihtiyacına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8328) (Başkanlığa
geliş tarihi: 03/06/2009)
17.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, adli personelin yol tazminatlarına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8329) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
18.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köye gölet yapımına ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8330) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
19.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya’da orman
yangınlarına karşı alınacak bazı önlemlere ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8331) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
20.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
Malkara’daki bir süt fabrikasının atıklarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8332) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
21.- İstanbul
Milletvekili Necla Arat’ın, Olimpiyat Parkına otopark
ve alışveriş merkezi yapılacağı iddiasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8333) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
22.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, gayrimenkul iadesi talep eden vakıflara ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç)
yazılı soru önergesi (7/8334) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
23.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, TRT’nin bir haber
ajansıyla yaptığı sözleşmeye ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/8335)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
24.- Antalya
Milletvekili Yusuf Ziya İrbeç’in, Antalya Büyükşehir
Belediyesinin borçlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8336) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
25.- Antalya
Milletvekili Abdurrahman Arıcı’nın,
Antalya Büyükşehir Belediyesinin borçlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/8337) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
26.- Antalya
Milletvekili Sadık Badak’ın, Antalya Büyükşehir
Belediyesinin borçlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8338) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
27.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8339) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
28.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8340) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
29.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya’daki bazı alanlarda gerçekleştirilecek
yapılaşmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8341)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
30.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Akmerkez’deki kaçak
alana ve olaylı yıkımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8342) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
31.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, yargıda dosyası
bulunan belediyelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8343)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
32.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, bazı kamu görevlilerinin gerçekleştirdiği bir
ziyarete ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8344) (Başkanlığa
geliş tarihi: 03/06/2009)
33.- İstanbul
Milletvekili Necla Arat’ın, Olimpiyat Parkına otopark
ve ticaret alanı yapılacağı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8345) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
34.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, öğrenci pasolarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8346) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
35.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, İznik Kalesinin restorasyonuna ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/8347) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
36.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, turistik tesislerin
nitelik beyanlarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8348) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
37.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya’daki turizm
bürolarının yetersizliğine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8349) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
38.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, Anamur’da turizmin geliştirilmesine ilişkin Kültür
ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/8350) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
39.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, Türkiye Turizm Stratejisi-2023 Eylem Planına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/8351) (Başkanlığa
geliş tarihi: 03/06/2009)
40.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, Tarsus’ta turizmin geliştirilmesine yönelik
projelere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/8352)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
41.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
tarihi bir çeşmenin restorasyonuna ve Dupnisa
Mağarasının yol ve elektrik sorunlarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8353) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
42.- Kocaeli Milletvekili
Hikmet Erenkaya’nın, Kandıra’da Kafkas göçünün
izlerini taşıyan alanların korunmasına ve etkinliklere altyapı sağlanmasına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/8354) (Başkanlığa
geliş tarihi: 03/06/2009)
43.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, THY’de bazı
personele emeklilik baskısı yapıldığı iddialarına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8355) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
44.- İstanbul
Milletvekili Ümit Şafak’ın, Gelir İdaresi Başkanlığının kiraladığı bir
gayrimenkule ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/8356)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
45.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, THY
seferlerindeki rötarlara ve havaalanındaki kapalı gişelere ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8357) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
46.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, öğretim elemanlarına ödenen geliştirme ödeneğine
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/8358) (Başkanlığa geliş
tarihi: 04/06/2009)
47.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, gelir dağılımında % 1’lik dilimde bulunanlardan
alınan gelir vergisine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/8359)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
48.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, vergi incelemelerine ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8360) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
49.- İstanbul
Milletvekili Hüseyin Mert’in, öğretmenlerin yer değiştirme işlemleriyle ilgili
iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8361)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
50.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, bir köy okulunun öğretmen ihtiyacına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8362) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
51.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, yer değiştirme işlemlerine yönelik bazı
iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8363)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
52.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, ilahiyat fakültelerinin
kontenjanlarının artırılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8364) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
53.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, eğitim kurumlarındaki
temizlik işlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8365)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
54.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bursa’da yanan
hastaneye ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8366) (Başkanlığa
geliş tarihi: 03/06/2009)
55.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, Mersin’de meydana gelen bir olaya ve taşeron
firmaların çalıştırıldığı hizmetlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8367) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
56.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, sözleşmeli sağlık çalışanlarının becayiş ve
eş durumu tayinlerinin ertelenmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8368) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
57.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in,
Şarkikaraağaç Devlet Hastanesinin doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8369) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
58.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Bartın
Göğüs Hastalıkları Hastanesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8370) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
59.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, İznik Devlet Hastanesinde çökmeler olduğu
iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8371) (Başkanlığa
geliş tarihi: 04/06/2009)
60.- Samsun
Milletvekili Suat Binici’nin, Samsun’daki anne
sağlığı hizmetlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8372) (Başkanlığa
geliş tarihi: 04/06/2009)
61.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye Kadirli’deki OSB’ye ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8373) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
62.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, Tarım Satış Kooperatifleri ve Birliklerinin
harcamalarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8374) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
63.- İzmir
Milletvekili Recai Birgün’ün, çiftçilere yönelik
çalışmalara ve borçların yeniden yapılandırılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8375)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
64.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, bazı ürünlerin
destekleme primlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8376) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
65.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
hayvancılığın desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8377) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
66.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da tohumculukla
uğraşanlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8378) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
67.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’de
tohumculukla uğraşanlara ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8379) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
68.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, tohumculukla
uğraşanlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8380) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
69.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, köprü ve otoyol
geçişlerinde “otomatik zam” sisteminin getirileceği iddialarına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8381) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)
70.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
Tekirdağ sahilindeki balıkçı barınağının temizlik ve denetimine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8382) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
71.- Trabzon
Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu’nun, Rusya
Federasyonunun verdiği geçiş belgesi sayısının yetersizliğine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8383) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)
72.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, parti sloganının havaalanlarında kullanılmasına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8384) (Başkanlığa geliş
tarihi: 04/06/2009)
73.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, durdurulan bir yol
yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8385) (Başkanlığa
geliş tarihi: 04/06/2009)
74.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz’ün, Ege Linyitleri
İşletmesindeki özel güvenlik personeline ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8386) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
75.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, kayıt dışı istihdamın incelenmesine ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/8387) (Başkanlığa
geliş tarihi: 04/06/2009)
76.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, Ziraat
Bankasında bazı personele emeklilik baskısı yapıldığı iddialarına ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi
(7/8388) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)
77.- Balıkesir
Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Paşalimanı
Adasının ulaşım ve sağlık alanlarındaki sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/8389) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
78.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, GAP bölgesindeki
çiftçilerin tarımsal sulamada kullandığı elektriğe ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/8390) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
79.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, çiftçilerin tarımsal
sulamada kullandıkları elektrik borçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/8391) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
80.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, hatalı üretildiği öne sürülen bir tıbbi ürüne
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8392) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
81.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan’ın, Adalet ve Kalkınma
Partisinin kısaltılmış adı ile ilgili konuşmasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/8393) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
82.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, TOKİ’nin İzmir’deki bir
projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8394) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05/06/2009)
83.- Kocaeli
Milletvekili Hikmet Erenkaya’nın, İzmit Körfezindeki
sanayi yoğunluğuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8395)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
84.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, dış politikada gizli anlaşmalar yapıldığı
açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8396) (Başkanlığa
geliş tarihi: 09/06/2009)
85.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, telefon görüşme kayıtlarıyla ilgili bir talebe
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8397) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
86.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, dış politikada gizli
anlaşmalar yapıldığı açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/8398) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
87.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’da ikinci bir
üniversite açılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8399)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
88.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Göcek koyundaki bir
yapıya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8400) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/06/2009)
89.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, taşınmaz iadesi talep eden cemaat
vakıflarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8401) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/06/2009)
90.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, mayın yada silah atıklarının patlaması sonucu ölenlere ve
yaralananlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8402)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
91.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, telefon görüşmelerinin tespitiyle ilgili bir
talebe ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8403) (Başkanlığa
geliş tarihi: 05/06/2009)
92.- İzmir
Milletvekili Abdurrezzak Erten’in,
kat irtifaklı ve iskansız yapılarla ilgili düzenleme çalışmalarına ilişkin
Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/8404) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05/06/2009)
93.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, YDK’nın İller Bankası
raporundaki bulgulara ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8405) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
94.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Bahreyn’in ülkemizde toprak kiraladığı bilgisine
ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/8406)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
95.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan’ın, çiftçilerin sosyal güvenlik sorunlarına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/8407) (Başkanlığa
geliş tarihi: 05/06/2009)
96.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan’ın, emeklilerin ekonomik ve sosyal durumlarının
iyileştirilmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8408) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
97.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, doğalgaz alım taahhüdünden kaynaklanan
ödemeye ve BOTAŞ’ın zarar ettiği haberlerine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8409) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
98.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, NABUCCO
projesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8410) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
99.- Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylani’nin, Eruh’ta öldürülen
teröristlerin cenazelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8411) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
100.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Polis Meslek Yüksek Okullarıyla ilgili bazı
iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8412) (Başkanlığa
geliş tarihi: 05/06/2009)
101.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, bazı vakıflara verilen
cezalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8413) (Başkanlığa
geliş tarihi: 05/06/2009)
102.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, İETT şoförlerinin
yüksek fiyatla Akbil kullandırmasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8414) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/06/2009)
103.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’de zirai
kazançtan ve motorinden alınan vergilere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8415) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
104.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da zirai
kazançtan ve motorinden alınan vergilere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8416) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
105.- İzmir
Milletvekili Abdurrezzak Erten’in,
mobilya sektöründeki KDV indirimine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8417) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
106.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, teşvik paketinde Adıyaman’ın 3. bölgede yer
almasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/8418) (Başkanlığa
geliş tarihi: 09/06/2009)
107.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, motorlu taşıtlardaki vergi indiriminin sonuçlarına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/8419) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/06/2009)
108.- İstanbul
Milletvekili Ufuk Uras’ın, okul çeşitliliğinin azaltılmasındaki bazı
uygulamalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8420)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
109.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, bir okul
müdürü hakkındaki iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8421) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
110.- İzmir
Milletvekili Abdurrezzak Erten’in,
bazı idareci atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8422) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
111.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, sözleşmeli personel istihdamına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8423) (Başkanlığa geliş tarihi:
09/06/2009)
112.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, Anadolu Meteoroloji
Meslek Lisesinin kapatılması kararına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/8424) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
113.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Balıkesir’de yaşanan bir bebek ölümü
vakasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8425) (Başkanlığa
geliş tarihi: 05/06/2009)
114.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, şef ve şef yardımcısı atamalarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8426) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
115.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, sözleşmeli personel istihdamına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8427) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
116.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, diş hekimliğindeki uzmanlık eğitimine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8428) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/06/2009)
117.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
domuz gribine ve domuz eti ticaretine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8429) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
118.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan’ın, pamuk üretimindeki sorunlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8430)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
119.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemur’un, buğday üretimine ve
çiftçilerin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8431) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
120.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, TMO’nun hububat alım fiyatlarına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8432)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
121.- Edirne
Milletvekili Rasim Çakır’ın, Edirne İl Tarım Müdürlüğünün personel ihtiyacına
ve Kapıkule gümrüğüne “Zirai Karantina Şubesi” kurulup kurulmayacağına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8433) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
122.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, İznik’te dolu yağışından zarar gören çiftçilere
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8434) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
123.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, çiftçilik belgesine ve
Ziraat Odalarının güçlendirilmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8435) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
124.- Mersin Millevekili Behiç Çelik’in, Anamur’da Dış Ticarette
Standardizasyon Grup Başkanlığı kurulup kurulmayacağına ilişkin Devlet
Bakanından (Mehmet Zafer Çağlayan) yazılı soru önergesi (7/8436) (Başkanlığa
geliş tarihi: 05/06/2009)
125.- Hatay Milletvekili
Süleyman Turan Çirkin’in, TRT Türk’ün kurulumu ve yayımının özel ajansa
yaptırılmasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/8437) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05/06/2009)
126.- Trabzon
Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, SPK Başkanının
şirket hisselerini devretmesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/8438) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05/06/2009)
127.- İstanbul
Milletvekili Bihlun Tamaylıgil’in,
TÜİK’in “mevsimsel düzeltme” çalışması yapıp
yapmadığına ilişkin Devlet Bakanından (Cevdet Yılmaz) yazılı soru önergesi
(7/8439) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)
128.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, bazı koylardaki balık çiftliklerine ilişkin Milli
Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8440) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
129.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars-Erzurum karayolu
genişletme çalışmalarının Sarıkamış Ormanına etkisine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8441) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)
130.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Keşap Deresinde HES kurulması başvurusuna ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/8442) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/06/2009)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Bursa
Milletvekili Necati Özensoy ve 21 Milletvekilinin,
Bursa’da bir hastanede çıkan yangın olayının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/405)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05.06.2009 )
2.- Kocaeli
Milletvekili Cevdet Selvi ve 25 Milletvekilinin,
toplumda yaşanan şiddet olaylarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/406)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05.06.2009)
3.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 24 Milletvekilinin,
konut üretim politikaları ile TOKİ uygulamalarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/407) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.06.2009)
17 Haziran 2009 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 106’ncı Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır.
Görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, genetiği değiştirilmiş organizmaların yarattığı tehlikeler ve ülkemizdeki biyogüvenlik sorunu hakkında söz isteyen Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’e aittir. (CHP sıralarından
alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in,
genetiği değiştirilmiş organizmaların yarattığı tehlikeler ve ülkemizdeki biyogüvenlik sorununa ilişkin gündem dışı konuşması
TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; genetiği değiştirilmiş organizmaların
yarattığı tehlikeler ve ülkemizde biyogüvenlikle
ilgili gündem dışı söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kendi türünden ya
da kendi türü dışındaki bir canlıdan gen aktarılarak bazı özellikleri
değiştirilen bitki, hayvan ya da mikroorganizmalara “Genetiği değiştirilmiş
organizma” denilmektedir. Ticari kaygılar yüzünden tarım ürünlerinde ilk olarak
domates genleriyle oynanmıştır. Çeşitli biyoteknoloji
şirketleri genleriyle oynadıkları tohumları 1990’lı yılların ortasında tarımla
uğraşan ülkelere sokmuşlardır.
Yunanistan
genetiği değiştirilmiş mısırın ithalat yasağını iki yıl daha uzatmıştır.
Almanya da Monsanto firmasının ürettiği mısırın
ithalatını bir ay önce çevreye verdiği olumsuz etki nedeniyle durdurmuştur.
Ülkemizde ise AKP Hükûmeti geçen hafta aldığı bir
kararla, genetiği değiştirilmiş bitkilerin ülkemize girişinin önünü açmıştır.
AB ülkeleri genetiği oynanmış ürünlerin ülkelerine girişini yasaklarken AKP Hükûmeti neyin peşindedir?
Genetiği
değiştirilen ürünlerde sadece biyoteknoloji
şirketlerinin çıkarı düşünülmüştür. Bu şirketlerin başını da “Monsanto” adlı firma çekmektedir. Oysa,
Amerikan Federal Mahkemesinde firmanın aleyhine açılmış onlarca dava vardır.
Çok uluslu şirketler genetiğiyle oynanmış ürünlerle yaşamı patentlemeye
çalışmakta, ilaç şirketleriyle de evlilikler yaparak üreticileri kendilerine
bağlamaktadırlar. Bu çaba, girdikleri ülkelerle sınırlı kalmayıp komşu ülkeleri
de etkisi altına almaktadır.
Değerli
milletvekilleri, genetiği değiştirilmiş ürünler, doğanın ve biyolojik
çeşitliliğin yok edilmesine katkıda bulunmaktadır, normal ve organik tarımı
tehdit etmektedir; ne kadar uzak alanda olursa olsun, rüzgârlar ve arılar
yoluyla organik ürünlere de bulaşmaktadır. Genetiğiyle oynanmış ekinler,
tozlaşma yoluyla aynı türden akrabalarının da genlerini değiştirebilmektedir.
Bu tip tarım yapılan alanlardaki haşereleri yiyen kuşların türünün tükendiği
gözlenmiştir. Kısacası, dünyamızdaki biyoçeşitlilik
tehdit altındadır. Genetiği değiştirilmemiş pirinç tohumlarından
İleride dünyamıza
vereceği tahribatı gören bazı ülkelerde genetiği değiştirilen ürünler ya
yasaklılar listesindedir ya da bu ürünlere katı sınırlamalar getirilmiştir.
Dünyanın dört bir tarafından çiftçi örgütleri ve ihracatçılar, yayınladıkları
bildirilerde, genetiği değiştirilen ürün çalışmalarının insan sağlığı için
tehdit içerdiğini savunmaktadır. Ülkemizde de bu tehlikeyi öngören sivil toplum
örgütleri 28 Haziranda Ankara’da miting düzenleyeceklerdir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye'nin de 17 Haziran 2003’te imzaladığı Birleşmiş
Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’ne ek olarak hazırlanan Cartagena Biyogüvenlik Protokolü,
genetiği değiştirilmiş ürünleri riskli olarak değerlendirmekte ve ülkelere bu
ürünlerin ithalatı esnasında her türlü tedbir alma hak ve yükümlülüğü
vermektedir. Müktesebatına uyum yükümlülüğü altında bulunduğumuz Avrupa Birliği
de çıkardığı biyogüvenlik yasası ile içinde binde
9’dan fazla genetiği değiştirilen ürün içeren işlenmiş ürünlerin ancak
etiketlenerek satılabileceğine karar vermiştir.
31/10/2006 tarihinde
çıkarılan Tohumculuk Yasası, CHP Grubunun tüm muhalefetine rağmen kanunlaşmış,
genetiği değiştirilen tohumların ithalatının önünü açmıştır. Ülkemizde
üretimine ve ithalatına yönelik bir düzenleme bulunmayan genetiği değiştirilen
ürünlerin binlerce tonunun ülkemize ithalat yoluyla girdiği bir gerçektir.
Bursa ve
Pendik’te tesisleri bulunan ve tatlandırıcı üreten Cargill’in
birinci derece tarım arazisinde kurularak çevreyi tehdit ettiği bilinmektedir.
Tesisle ilgili birçok kapatma kararı verilmiş ama Sayın Başbakan müdahale etmiş
ve kapatılmamıştır. Bursa Orhangazi’deki fabrikada ise…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TAYFUR SÜNER
(Devamla) - …ithal ya da yerli mısırdan nişasta bazlı
şeker üreterek ülkemizdeki sanayi şekerinin yüzde 40’ından fazlası
karşılanmaktadır. ABD ve Arjantin’den mısır getiriyorsanız bunun genetiği
değişmemiş olma ihtimali yok denecek kadar azdır. Ülkemizde sadece Ankara ve
Bursa’da Tarım Bakanlığına ait ithal edilen ürünlerin kontrol edildiği iki laboratuvar olduğundan denetim yetersiz kalmaktır. Genetiği
değiştirilen mısır ve soya, gümrüklerden kontrolü yapılmadan evlerimize kadar
girmektedir.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde 2004’ten bu yana hazırlandığı iddia edilen yasa
tasarısı, sadece çok uluslu firmaların lehine hazırlanmış olup yerli
üreticilerimizin kârını, toprağın verimliliğini ve tüketicilerimizin sağlığını
göz ardı etmektedir. Yasa tasarısını bir türlü Meclise getirmeyen Hükûmetin, çok uluslu tohum şirketleriyle bağlantısı mı var
diye düşünmeden geçemeyeceğim. AKP Hükûmetini buradan
bir kez daha uyarıyorum. Bu yasa tasarısında Avrupa Birliğinde olduğu gibi bir biyogüvenlik kurumu oluşturun…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözünüzü sağlayınız.
TAYFUR SÜNER
(Devamla) – Yerli üretici ve tüketici lehine, para ve sermaye akışıyla değil
insan odaklı bakışla acilen düzeltilerek Meclis gündemine getirilmesi düşüncesiyle,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Süner.
Gündem dışı
ikinci söz, bor madeni ve stratejik önemi hakkında söz isteyen Muş Milletvekili
Seracettin Karayağız’a
aittir.
Buyurunuz Sayın Karayağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- Muş Milletvekili Seracettin Karayağız’ın, bor madeni ve stratejik önemine ilişkin
gündem dışı konuşması
SERACETTİN
KARAYAĞIZ (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bor madeni ve
stratejik önemi üzerine, şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Konuşmama
başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bor madeninin şu
anda kısıtlı kullanım alanına sahip olsa da geleceğin en önemli stratejik
madeni olarak yerini alacağı büyük bir ihtimalle tahmin edilmektedir. Türkiye,
yüzde 60 oran ile dünyanın en büyük bor rezervlerine sahiptir. Rafine ürün
üretim kapasitesiyle de dünya lideridir ancak rafine ürünün yüzde 92’si ihraç
edilmektedir.
AK PARTİ iktidara
gelir gelmez bor kimyasallarının ve ileri bor ürünlerinin ülkemizde
üretilebilmesi amacıyla 2003 Haziranında çıkardığı 4865 sayılı Yasa ile kısa
adı “BOREN” olan Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün kurulumunu sağlamıştır.
BOREN, üniversiteler, TÜBİTAK ve benzeri araştırma kurumlarıyla iş birliği
sayesinde gerekli bilimsel araştırmaları yapmakta, bor kimyasalları ürün
yelpazesini giderek genişletmektedir. BOREN’in
yaptığı araştırmalar sayesinde çimento sanayisinden metalürji ve tarıma,
tababete varıncaya kadar birçok dalda bor katkısının ciddi avantajlar sağladığı
görülmüştür. Çimento sanayisinde katkı maddesi olarak kullanıldığında betonda
yüzde 70 dayanıklılık ve yüzde 10 enerji tasarrufu sağladığı görülmüştür.
Seramik sanayisinde kullanıldığında kuru mukavemette yüzde 80 artış sağladığı
ispatlanmış ve bu etki sayesinde seramik yüzeylerin genişletilmesi mümkün
olmuştur. Metalürjide kullanıldığında enerji tasarrufu sağlamakta ve çeliğin
özelliğini önemli ölçüde artırmaktadır. Tekstil ve kâğıda uygulandığında
yangına, çürümeye, böceklenmeye karşı 5 ve 10 misli mukavemet kazandığı
gözlenmiştir. Tarımda kullanıldığında yüzde 20’ye kadar verim artışı
sağlanmaktadır. Plastikte yanmazlık özelliği kazandırmakta, güneş enerjisi
camlarında yüksek enerji verimliliği sağlamaktadır. Yakıt pillerinde yapılan
denemeler de olumlu sonuçlar vermekte, geliştirilmesiyle ilgili çalışmalar
sürdürülmektedir. Dalga enerjisinde mıknatısa katıldığında çok daha güçlü çekim
sağlamaktadır. Tıpta kanserli hücrelerin yok edilmesi amacıyla borlu lazer
ışını şu anda fareler üzerinde denenmektedir.
Bor, görüldüğü
gibi, hayatın birçok alanında kullanılan, genç araştırmacı bilim adamlarımız ve
girişimci iş adamlarımızın yakın ilgisini bekleyen millî madenimizdir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bor madeni üzerinde birçok spekülatif
haberler de yayılmaktadır. Bunların birçoğu Hükûmeti
yıpratmaya yönelik olup hiçbir gerçek yanı bulunmamaktadır.
Bor madeni
ülkemizde sadece Eti Maden İşletmeleri tarafından çıkarılmakta ve
işletilmektedir; özelleştirilmesi de söz konusu değildir.
AK PARTİ İktidarından
önce çıkarılan bor madeninin yüzde 65’i ham madde olarak yurt dışına ihraç
edilirken dönemimizde bu oran yüzde 15’e indirilmiştir. Hedefimiz, çıkan bütün
madenin ülkemizde işletilmesidir.
AK PARTİ
İktidarından önce 730 bin ton olan kuru kapasite 2008 yılı sonunda 1 milyon 375
bin tona ulaşmıştır, yani yüzde 188 artış. Kapasite kullanımı ise 442 bin
tondan 1 milyon 408 bin tona çıkarılmıştır, burada da yüzde 218 artış. Proaktif pazarlama sayesinde iktidara geldiğimiz dönemde
121 milyon dolar olan bor kimyasalları ihracatı 2008 yılı sonunda 476 milyon
dolara yükselmiştir, yüzde 293 artış. Gene konsantre
bor ve bor kimyasallarının satış değeri 2002’de 201 milyon dolardan 2008’de 535
milyon dolara yükselmiştir, yüzde 166 artış.
AK PARTİ döneminde 150 milyon dolar yatırım yapılarak 542 bin ton
kapasite artımı, 220 milyon dolar satış geliri ve 216 kişiye iş imkânı
sağlanmıştır.
Bütün bu güzel
gelişmelerde katkısı olan başta Sayın Başbakanımıza, Enerji ve Tabii Kaynaklar
eski Bakanımız Sayın Hilmi Güler’e, Eti Madencilik
Genel Müdürümüz Sayın Orhan Yılmaz’a ve BOREN Başkanı Sayın Erk İnger’e milletim adına teşekkürü bir borç biliyor,
başarılarının devamını diliyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Karayağız.
Gündem dışı
üçüncü söz, Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü hakkında söz isteyen Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’a aittir.
Buyurunuz Sayın
Bayındır. (DTP sıralarından alkışlar)
3.- Şırnak Milletvekili Sevahir
Bayındır’ın, 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü’ne ilişkin
gündem dışı konuşması
SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben de 12 Haziran Çocuk İşçiliği Haftası nedeniyle söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ekonomik kriz,
yoksulluk ve bunun getirdiği kayıt dışı işçilikte en büyük zararı gören
çocuklar. Dünya genelinde 200 milyondan fazla çocuğun çocuk işçi olarak
çalıştığı belirtilmekte, Türkiye’de de bu oran 4 milyon olarak belirlenmektedir.
Tabii bu rakamların daha da fazla olması beklenir. Sebebi de… Küçük ve orta
ölçekli sanayilerde ya da kayıt dışı çalışan çocuklar olarak ele aldığımızda bu
oranın daha yüksek olması beklenmektedir.
Şimdi, ILO, 1973’ten bu yana çocuk işçiliğinin yasaklanması için
Asgari Yaş sınırı Sözleşmesi imzalanmıştır ve bu Sözleşme 1999’da yine çocuk
işçiliğinin en kötü biçimlerinin ortadan kaldırılması şeklinde tamamlanarak
çocuk işçiliğinin ortadan kaldırılmasına dair bir eylem planı çıkarılmış ve
çocuk işçiliğinin ortadan kaldırılmasına dair bu sözleşmeyi imzalayan tüm üye
devletler de belli yükümlülükler altına girmişlerdir. Türkiye de bu yükümlülükler altına giren ülkelerden biridir.
Yine, genç nüfusa
sahip olan Türkiye’de son yapılan nüfus sayımına göre 16 milyon 264’ünün çocuk
olduğu tespit edilmiştir. Bu yaş grubundaki çocukların yüzde 60,9’u kentsel,
yüzde 39,1’i kırsal yerlerde bulunmaktadır.
Çocuklar kurumsal
olmayan nüfusa göre yüzde 22,3’ünü oluşturmakta ve bu gruptaki çalışan çocuk
sayısı 958 bin kişidir. Çalışan çocukların yüzde 31,5’i bir okula devam ederken
yüzde 68,5’i öğrenimine devam etmemektedir.
Ekonomik işlerde
çalışan çocukların 392 bini tarım sektöründe çalışmakta, mevsimlik tarım işçisi
olarak çalışan çok fazla çocuk bulunmaktadır.
Her ne kadar
istihdama kabulde asgari yaş sınırı uygulansa da Türkiye’de belirlenen yaş
sınırının altında yüz binlerce çocuk çalıştırılmakta ve çocuk işçiliğinin
ortadan kaldırılmasına yönelik ciddi çalışmalar yapılmamaktadır.
Çocuk işçiliğinin
en kötü biçimleri: Çocukların sokakta çalıştırılması, tarımda mevsimlik işçi
olarak çalıştırılması, küçük ve orta ölçekli işletmelerde ağır ve tehlikeli
işlerde çalıştırılması 182 sayılı ILO Sözleşmesi’ne ve Türkiye’de bugüne kadar
yapılan araştırmalara göre çocuk işçiliğinin en kötü biçimleri olarak
belirlenmiştir. Ancak çok sayıda çocuk, çocuk işçiliğinin en kötü biçimleri
olarak tanımlanan ayakkabıcılık, oto tamirciliği, mobilya ve sanayi sektörü,
tarım sektörü gibi alanlarda çalışmaktadır.
Çocukların bu
işlerde çalışarak ruh ve beden sağlığı bozulmakla beraber eğitim haklarından da
yoksun kalmaktadırlar.
Türkiye’de küçük
ölçekli işletmelerde ve tarım sektöründe çalışan çocukları düşündüğümüzde kayıt
dışı istihdam çocuk işgücünde çok fazladır. Kayıt dışı istihdam ve kayıt dışı
ekonomi göz önüne alındığında yoksulluk, işsizlik sorunları iç içe geçmiştir.
Kayıt dışı istihdamın büyük bir bölümünü çocuk işçi oluşturmaktadır. Çocuk
işçiler, hiçbir yasal güvencesi olmadan, sosyal güvenlik sisteminin koruması
olmadan eğitim yaşlarında yoğun bir şekilde ucuz iş gücü olarak
çalıştırılmaktadır. Dolayısıyla ekonomik ve sosyal kalkınmanın olmadığı,
yoksulluğun ve işsizliğin büyük oranda olduğu ülkelerde çocuk işçi daha fazla
büyük bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kırsal bölgelerden
kentlere doğru yaşanan göçler ve beraberinde getirdiği adaptasyon sorunları ve
tarımın giderek sanayileşmesi çocuk işçiliğini gündeme getirmektedir. Bu
nedenle, aileler, gelir düzeylerini artırmak için çocukların sokaklarda
çalışmasına neden olmaktadır. Çocuk işçiliğinin temel nedenleri arasında
yoksulluk, göç, geleneksel aile yapıları, eğitimsizlik, işsizlik, ucuz iş gücü
ihtiyacı ve iş mevzuatındaki yetersizlikler ve var olan mevzuatın etkin olarak
uygulanmamasıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
SEVAHİR BAYINDIR
(Devamla) – Teşekkürler.
Çocuklar eğitim
dışına itildiği sürece çocuk işçiliği devam edecektir. Dolayısıyla Asgari Yaş
Sözleşmesi ve yine çocukların en kötü biçimde çalışmasını engellemeye dönük Hükûmetin daha etkili ve caydırıcı tedbirler alması
gerekmektedir. Bunun için, öncelikle, bir an önce bir veri tabanının
oluşturulması gerekiyor. Ne kadar çocuk çalışıyor ve bu çalışan çocukların
çalışma yaşamından alıkonulması için gerekli düzenlemelerin bir an önce
yapılmasını arzu ediyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bayındır.
Şimdi gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Bursa Milletvekili Necati Özensoy
ve 21 milletvekilinin, Bursa’da bir hastanede çıkan yangın olayının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/405)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
26 Mayıs 2009
Salı sabahı saat 02:00 sularında Bursa ili Şevket
Yılmaz Devlet Hastanesi bünyesinde görev yapan görüntüleme merkezinde çıkan
yangın sonucunda hastanenin 3. katında hizmet veren genel yoğun bakım ünitesinde
yatan 8 hastanın hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan üzücü olayın yinelenmemesi,
bu vahim olayın nedenlerini açığa kavuşturmak için gerekli önerilerin ortaya
konulması amacıyla, Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri
gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
1) Necati Özensoy (Bursa)
2) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
3) İsmet Büyükataman (Bursa)
4) Ahmet Orhan (Manisa)
5) Beytullah Asil (Eskişehir)
6) Erkan Akçay (Manisa)
7) Kemalettin Nalcı (Tekirdağ)
8) Süleyman Lâtif Yunusoğlu (Trabzon)
9) Oktay Vural (İzmir)
10) Reşat Doğru (Tokat)
11) Cumali Durmuş (Kocaeli)
12) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
13) Mehmet Şandır (Mersin)
14) Osman Durmuş (Kırıkkale)
15) Murat Özkan (Giresun)
16) Mithat Melen (İstanbul)
17) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
18) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
19) Recai Yıldırım (Adana)
20) Hasan Çalış (Karaman)
21) Behiç Çelik (Mersin)
22) Recep Taner (Aydın)
Gerekçe:
Sağlık hizmeti,
insanın en kutsal hakkıdır. "Sağlık hakkı"nın
korunması önemli bir husus olmakla birlikte Anayasamızın 56'ncı maddesi,
"Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal
kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir" hükmüne
yer vererek, sağlık hakkını güvence altına almıştır.
İnsanı merkezine
yerleştiren ve "önce insan" ilkesinden yola çıkması gereken sağlık
hizmetlerinin verildiği hastaneler hiç şüphesiz yaşam hakkını bütün haklardan
önde ve üstün tutmalıdır. Ayrıca, tedavi hizmeti ile birlikte güvenli, hijyenik ve benzeri konularda da azami oranda da dikkatle
hizmet vermeleri yasal ve ahlaki bir sorumluluktur. Ancak, bu sorumluluğu
zedeleyen ve toplumumuzu derinden yaralayan Bursa Şevket Yılmaz Hastanesi'nde çıkan
yangın yine kamuoyunda yanıt beklemektedir.
Öncelikli
soruların başında "hastanede yangın neden çıktı" sorusu yer
almaktadır. Yetkililerin "Elektrik kaçağı" sonucu eksi ikinci katta
yangın çıktığını açıklaması yeterli görülmemekte, bazı ihmallerin bulunduğu
şaibesini doğurmaktadır. Ayrıca, yangının çıktığı yerden tam beş kat yukarıda
bulunan genel yoğun bakım ünitesinde yatan 8 hastanın ölümüne neden olan bu
olay akıllarda yanıt bekleyen sorular bırakmıştır.
Hastanenin
öncelikle yangına ilişkin önlemleri eksiksiz alması, akabinde oluşturduğu afet
planı çerçevesinde bir yangın çıkması halinde gerekli müdahaleleri yapması
gerekirken, bu konularda ortaya atılan iddialar tüyler ürperticidir.
Yangınla ilgili
yine başka çarpıcı iddialar da ortaya atılmaktadır. Bu iddialardan birinde,
pencerelerin içeriden açılmaması nedeniyle hastaların dumandan etkilenerek
yaşamını yitirmeleri olmuştur. iddiaya göre hastanede
çıkan yangın sırasında yoğun bakım ünitesinde, kulpları sökülen pencereler
içeriden açılamamıştır. Yangına müdahale eden itfaiye ekipleri de hastaları
kurtarmak için camı kırmak zorunda kalmıştır.
Binayı yapan
firmanın yeterli yangın güvenlik önlemleri almaması, alt katta meydana gelen
yangında "konveksiyon" denilen sıcak gazların üst katlara taşınması
sonucuyla büyüme yapmıştır.
Sağlık
Bakanlığı'nca gönderilen müfettişlere yardımcı olmak amacıyla görevlendirilen
elektrik, inşaat ve kimya mühendisleri ile mimarlardan oluşan bilirkişi
heyetince yapılan incelemede, bir çok aksaklık tespit
edildiği bildirilmiştir.
Hastanenin teknik
alt yapısının sonradan açılan bu bölümün kullandığı gücü yeterli karşılama
noktasında yeterli olup olmadığı incelenmelidir.
Şevket Yılmaz
Devlet Hastanesinin planlamasında olmayan görüntüleme ünitesi özel bir
görüntüleme merkezine verilmiştir. İlgili yönetmelikler gereği duman çıkarmayan
malzeme kullanılması gerekirken maliyet azaltmak adına farklı bir malzeme
kullanıldığı apaçık ortadadır.
Sağlık Bakanı
Sayın Recep Akdağ'ın "Çok net olarak ifade
ediyorum. İhmal ortaya çıkarsa gerekenler adli ve idari yapılacaktır."
Açıklaması da göz önünde bulundurularak gerekenin bir an önce yapılması
amacıyla, Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir
Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
2.- Kocaeli Milletvekili Cevdet Selvi
ve 25 milletvekilinin, toplumda yaşanan şiddet olaylarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/406)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde yaşanan
cinnet, cinayet ve intihar olayları her geçen gün artmakta ve vahşet boyutuna
ulaşmaktadır.
Değişik tür ve
yoğunluktaki şiddet olayları, toplumsal yaşamın hemen hemen
her alanında evde, işte, sokakta, okulda, maçta, trafikte, konserde yaşanır
hâle gelmiştir.
Görsel ve yazılı
medyada neredeyse her gün bir vahşet haberine rastlamak olağan hâle gelmiştir.
2009 yılının ilk
beş ayında yaşanan ve basında yer alan bazı vahşet olaylarının haber
başlıklarına şöyle bir göz atıldığında bile konunun vahameti açıkça
görülmektedir.
Van’da cinnet
geçiren kişi, eşi ve çocuklarını tabancayla vurduktan sonra evinin balkonundan
atlayarak intihar etti. (23.02.2009)
Etiler’deki bir
çöp konteynırında, öldürüldükten sonra gövdesi gitar
çantası, başı ise çöp poşetine konulmuş genç bir kadına ait ceset bulundu.
Cesedin 18 yaşındaki Münevver Karabulut’a ait olduğu tespit edildi. (4.3.2009)
Ankara’da vahşet!
İvedik’teki boş arazide 2’si kadın 1’i çocuk 3 ceset
bulundu. Polis soruşturma başlattı. (6 Mart 2009)
Ordu’da Şahincili
Mahallesi’nde cinnet geçiren baba eşi ve oğlunu kurşun yağmuruna tutarak
öldürdü… (8 Mart 2009)
Çatalca’ya bağlı
Halaç köyünde tartıştığı ağabeyini vurarak öldüren Necdet Ergün daha sonra
ağabeyinin evine giderek yengesini ve 4 yeğenini de öldürdü. (20.4.2009)
Mardin’in
Mazıdağı İlçesi’ne bağlı Bilge Köyü’nde dün akşam nişan yapılan eve baskın
düzenleyen maskeli ve silahlı kişiler katliam yaptı. İçişleri Bakanı Beşir
Atalay, silahlı saldırıda 21’i çocuk 44 kişinin öldüğünü, 3 kişinin
yaralandığını bildirdi. (4.5.2009)
Kastamonu’nun Devrekani ilçesinde yengesi ve yengesinin annesini öldüren
şahıs, abisi ve yengesinin kardeşini de yaraladı. (6.5.2009)
İzmir’de cinnet
geçiren bir kadın 3 aylık oğlunu boğarak öldürdü, 4 yaşındaki kızını ise
bıçakla yaraladı. (11.05.2009)
Aydın’ın Nazilli
İlçesi’nde bilinmeyen bir nedenden dolayı cinnet geçiren bir şahıs tartıştığı
karısını vurduktan sonra intihar etti. (12 Mayıs 2009)
Konya’nın Yunak
ilçesi Yavaşlı Köyü’nde bir kişinin, ablası, eniştesi, ablasının gelini ve
yeğenini silahla vurduğu, olayda 3 kişinin yaşamını yitirdiği bir kişinin de
yaralandığı bildirildi. (26.5.2009)
Konya’da 33 Gün
Önce Ekmek Almak İçin Çıktığı Evine Bir Daha Dönmeyen 4 Yaşındaki Beyza Çökekoğlu’nun, Komşu Kadın Tarafından Öldürüldükten Sonra
Cesedinin Sobada Yakıldığı İddia Edildi. (3.6.2009)
Adana’da 8 Kişiyi
Öldürdüğü İddiasıyla Gözaltına Alınan Zanlının, Cinayetleri, Dün Öğleden Sonra
İşlemeye Başladığı ve Gece Geç Saatlere Kadar Sürdürdüğü Belirlendi. (2.6.2009)
Ülkemizde,
toplumsal yaşamın her alanında yaşanmaya başlanan şiddet olaylarındaki artış ve
vahşet boyutuna ulaşan cinnet, cinayet ve intihar olaylarındaki artış, toplumu
derinden etkilemekte ve tedirgin etmekle birlikte toplumsal yapıyı tehdit eder
hale gelmektedir.
Vahşet boyutuna
ulaşan bu yaşanan olaylar; toplumda “Toplumsal cinnet mi geçiriyoruz?” “Cinnet
toplumu mu oluyoruz?” “Öfke ve şiddet toplumuna mı dönüşüyoruz?” sorularının
ciddi bir biçimde sorulur hale gelmesine neden olmuştur.
Toplumu derinden etkileyen, tedirgin eden, toplumsal yapıyı tehdit
eder hale gelen, hızla artan ve yaygınlaşan cinnet, cinayet ve intihar vb.
şiddet olaylarının nedenlerinin ve toplumsal yapı üzerindeki etkilerinin her
yönüyle belirlenerek gerekli önlemlerin alınması amacıyla, Anayasa'nın 98'nci
ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105 inci maddelerine göre Meclis Araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Cevdet Selvi (Kocaeli)
2) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
3) Şahin Mengü (Manisa)
4) Şevket Köse (Adıyaman)
5) Hulusi Güvel (Adana)
6) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
7) M. Akif Hamzaçebi (Trabzon)
8) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
9) Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir)
10) Fatma Nur Serter (İstanbul)
11) Osman Kaptan (Antalya)
12) Tansel Barış (Kırklareli)
13) Ahmet Ersin (İzmir)
14) Rasim Çakır (Edirne)
15) Selçuk Ayhan (İzmir)
16) Abdullah Özer (Bursa)
17) Fuat Çay (Hatay)
18) Mustafa Özyürek (İstanbul)
19) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
20) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
21) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
22) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
23) Ahmet Küçük (Çanakkale)
24) Ensar Öğüt (Ardahan)
25) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
26) Metin Arifağaoğlu (Artvin)
3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel
ve 24 milletvekilinin, konut üretim politikaları ile TOKİ uygulamalarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/407)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 57. Maddesinde, "Devlet, şehirlerin özelliklerini
ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını
karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler"
ibaresi bulunmaktadır. Bu madde ile kanun koyucu, Devlet'e çevre şartlarını
korumak koşulu ile planlı ve şehir özelliklerini gözetmek suretiyle
yurttaşların konut gereksinmesini karşılama görevi vermektedir. Ayrıca toplu
konut girişimlerine destek olma ödevini yüklemektedir.
Ancak yıllık
ortalama 600.000 konut üretilmesi gereken ülkemizde, arsa ve konut üretimi
yeterli düzeyde gerçekleşememektedir. Bunda yanlış uygulanan konut ve kentleşme
politikalarının etkisi gözlenmektedir.
Sorunların
ortadan kaldırılması amacıyla 1984 yılında Toplu Konut Kanunu Yüce Meclisimizde
kabul edilmiştir. Ancak, uygulamada başta Toplu Konut idaresinin politikaları
olmak üzere sorunlar yaşanmaktadır. Konut ve arsa üretiminde tutarlı ve uzun
vadeli bir ulusal politika ve planlamaya gereksinim vardır.
Bu nedenle, konut
üretim politikaları ve Toplu Konut idaresinin uygulamaları ile ilgili
sorunların ve alınacak tedbirlerin Yüce Meclisimizce tespiti amacıyla
Anayasanın 98 inci iç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ederiz. 02.06.2009
1) Hulusi Güvel (Adana)
2) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
3) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
4) Şevket Köse (Adıyaman)
5) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
6) Muharrem İnce (Yalova)
7) Necla Arat
(İstanbul)
8) Tacidar Seyhan (Adana)
9) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
10) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
11) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
12) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
13) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
14) Atila Emek (Antalya)
15) Tayfur Süner (Antalya)
16) Akif Ekici (Gaziantep)
17) Ali Koçal (Zonguldak)
18) Abdullah Özer (Bursa)
19) Erol Tınaztepe (Erzincan)
20) Çetin Soysal (İstanbul)
21) Gökhan Durgun (Hatay)
22) Ahmet Küçük (Çanakkale)
23) Tekin Bingöl (Ankara)
24) Gürol Ergin (Muğla)
25) Abdülaziz Yazar (Hatay)
Gerekçe;
Devlet Planlama
Teşkilatı (DPT) verilerine göre, Türkiye'deki konut stokunun nüfus artış hızına
uygun artması ve yenilenmesi için her yıl 600 bin civarında konut üretmek
gerekmektedir.
Bu nedenle dar
gelirlilerin barındırılmasını amaç edinen konutların ve çevresinin niteliğini
yükseltici önlemlerin alınması gerektirmektedir. Buna karşın, TOKİ
uygulamalarında, çoklukla yoksul kesimler ihmal edilmekte, sosyal konut
projeleri yerine lüks veya lüks sayılabilecek konut üretimine ağırlık
verilmektedir. TOKİ tarafından üretilen konutların ağırlıklı kesimini orta
gelir grubuna üretildiği ifade edilen 150 metrekarelik lüks konutlar
oluşturmaktadır.
Her alanda
devletin küçülmesini savunan siyasi iktidarın konut üretiminde böyle bir
tercihte bulunması akla başka sorular getirmektedir. TOKİ uygulamalarında
Devlet, müteahhit Devlet izlenimi yaratmakta ve
çoklukla haksız rekabete neden olmaktadır.
Toplu konut
politikalarının temel amacı yatırım odaklı değil barınma odaklı olmak
zorundadır. Hazine arsaları ve kamu kaynakları lüks konut projeleri yerine dar
gelirlilere yönelik konut projelerine tahsis edilmelidir. TOKİ'nin
2008 yılına kadar ürettiği 299.000 konuttan yalnızca 65.000 adedi alt gelir ve
yoksullara yönelik projelerdir.
TOKİ'nin konut
uygulamalarında, projeleri ihale ettiği alt yüklenici firmaların kimisiyle
konutların kalitesi, konut teslim tarihleri konularında sorunlar yaşanmaktadır.
TOKİ'nin ihalelerinde yandaş firmaların kollandığı
yolunda Kamuoyunda ciddi kuşkulara neden olan uygulamalar göze çarpmaktadır.
TOKİ, özellikle
seçim dönemlerinde siyasi etiğe uymayacak bir biçimde siyasi iktidarın
propaganda aracına dönüştürülmekte, açılış, temel atma töreni veya konut teslim
töreni adı altında harcamaları TOKİ tarafından karşılanan mitinglere aracılık
etmektedir.
TOKİ konut
sektöründeki en büyük aktördür. Hazine arazilerinin kullanımı, kamulaştırma
avantajı, imar planı yapma ve tadil etme yetkisi, ruhsat, vergi ve harç
muafiyeti, proje ve yapı denetimi konularındaki avantajlar nedeniyle sektörde
haksız rekabete neden olmaktadır.
TOKİ projelerinde
kar edilmediği iddia edilmesine rağmen sosyal donatılar düzenlemeleri dahil metrekaresi 420 TL ye
ihale edilen konutlar peşin bedelle metrekaresi 750-3000 TL den satışa
sunulmaktadır. Bu denli yüksek kar oranlarına rağmen TOKİ’nin
halihazırda finansman açığının bulunması tahsis edilen
kaynakların kullanımı ve harcama yerleri konusunda sorulara neden olmaktadır.
Yukarıda
belirtilen gerekçelerle, konut üretim politikaları ve Toplu Konut İdaresinin
uygulamaları ile ilgili sorunların ve alınacak tedbirlerin Yüce Meclisimizce
tespiti amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasının yerinde olacağı kanısını
taşımaktayız.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın
milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.38
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 106’ncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer
alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer
alan Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
raporunun görüşmelerine başlayacağız.
2.- Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/708) (S. Sayısı: 386) (x)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
386 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Mithat
Melen konuşacaktır. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Melen.
MHP GRUBU ADINA
MİTHAT MELEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu
Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’la ilgili değişiklik
yapılmasına dair tasarı üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, KOBİ finansman sıkıntısını, gerekçede anlatıldığı gibi, kanun
başta bu büyüklükteki bir ekonomide çözmek üzere tasarlanmış ve düşünülmüş.
Aslında, kredi sisteminde daha etkin işlemesi ve bunun için bir garanti
verilmesi için de kaleme alınmış ve bir kredi garanti kurumu bu konuda
öngörülüyor ve bu kredi garanti kurumunun bu paraları alıp veya bu garantileri
alıp ilgili yerlere dağıtılması tasarlanmış.
(x)
386 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Şimdi, buraya kadar gayet iyi. Niye gayet iyi? Hep yıllardan beri söylenen Türkiye’de iç
finansman ihtiyacının en kısa zamanda ve rahat bir biçimde karşılanmasıyla
ilgili sorunlardı. Bugün sadece KOBİ’ler değil, Türkiye’de bütün kurumların
ciddi biçimde iç finansman sıkıntısı var. İç finansman sıkıntısını da önlemenin
gerçekten yolu sadece ve sadece krediden geçmiyor, devletin yardımından da
geçmiyor. Onu anlamakta yarar var. Yani devlet her gün balık vererek, balık
tutmayı öğretmek yerine, herkesi korumakla aslında görevli değil. Devletin en önemli görevi piyasayı, piyasa ekonomisini işletmek.
Şimdi, bir
taraftan piyasa ekonomisini işletmek için her gün piyasaya uygun olmayan
işlerle uğraşıp diğer taraftan da yasalarla piyasa ekonomisini işletme gayreti
içerisinde olmak. Bence, esas çelişki burada. Yani
sadece bu yasayı çıkarmakla veya bu yasanın ilgili maddeleri kullanarak veya bu
yasanın verdiği yetkileri kullanarak hazine üzerinden belirli garantiler
vermekle belirli işleri çözemeyeceğimizi bilmemiz lazım.
Bir de bilmemiz
gerekli daha başka ve daha ciddi bir iş var. O da, daha Türkiye’de henüz
ekonomi hukukunu çok ciddi anlamda oturtamamış olmamız.
Bakın, burada her
gün başka bir sayın bakan oturuyor, özellikle bu ekonomi konularında yasalar
geçerken çünkü Hükûmet içinde de yasal yapı olarak da
devletin ekonomi hukukuna bakışı ve koordinasyonu tam anlamıyla düzenlenememiş
durumda. Bunu bir daha düşünmemiz lazım. Niye düşünmemiz lazım? Çünkü yıllar
boyu bu hataları yapıyoruz yani bu kanunu çıkardık. Bu nasıl uygulanacak? Kim
karar verecek? Bir de, tabii, hep Bakanlar Kuruluna yetki. Bakanlar Kuruluna
yetki, sayın bakanları da bir konuda ve bakanlıklarda çalışanları da acze
itiyor gerçekten ve bürokrasiyi çalıştırmaz hâle geliyor. Bazı şeyler kanun
çıkarmadan da çözülebilir. Hâlbuki yukarıya doğru, devamlı yukarıya doğru
imzalamak için o bürokraside sorumlu alıyor ve her şey geliyor Sayın Başbakanda
tıkanıyor. Yani bir yerde doğru, Hükûmetin de başı,
ekonominin de başı Sayın Başbakandır ama bir parça da yetkinin dağıtılması...
Daha doğrusu ekonomik yapının, ekonomi hukuku arasındaki ilişkilerin çok sağlam
olması lazım. Bu, gerçekten Türkiye'nin aczi ve yirmi
seneden, otuz seneden beri bu sıkıntıyı geçiriyoruz ve her seferinde yine hep o
-"Torba" lafı çok hoş bir laf- torba kanunlar çıkarıp işte otuz üç
tane ayrı yasada, kırk tane ayrı kararnamede yine belirli maddeleri değişip
yine sistemin aslını düzeltmeyip yine aynı yerlere geliyoruz.
Şimdi, toplum
bekliyor tabii, bu yasa da çıktıktan sonra bazı şeyler rahatlayacak Türkiye'nin
önü açılacak diye. Hayır, rahatlamayacak. Yani bununla bir kere kendi kendimizi
1 milyarla kısıtlamışız, orada bir önemli yanlışlık var. Yani 1 milyara kadar
verebilir. İkincisi: Mesela, bununla ilgili yetki Maliye
Bakanında.
Şimdi, hazine:
Türkiye'de hazineyi yıllardan beri kullanamıyoruz, kullanmak istemiyoruz.
Aslında devletin atının süvarisi gelen giden bakanlardır ama devletin atı
hakikaten hazinedir ekonomik alanlarda. Hazine de üzerindeki süvariyi kolay kolay atmaz, atmaması lazım aynı Dışişleri gibi. Çok önemli
şeyler bunlar. Ama biz o atı doğru dürüst kullanamadığımız için, devreye
sokamadığımız için ve Merkez Bankası üzerine de çok yüklendiğimiz için, bazen
hazine devre dışı kaldığı için makroekonomik açıdan vaziyete hâkim olmak mümkün
olmuyor. Bugün bunun gerçek bir göstergesi var: Mesela bu faiz dışı fazla meselesi.
Bunun üzerinde durmuyoruz, durmadık. Faiz dışı fazlayı yine itişerek -tırnak
içinde söylüyorum- yine itişerek... Niye itişerek diyorum? Kamuoyuyla
itişiyoruz bir kere “IMF ile anlaşma imzaladık imzalamadık...” IMF veya
başkası, başka bir çapa, Türkiye için gerekli olan bir çapa; IMF, Avrupa
Birliği ne olursa olsun önemli değil, Türkiye’nin ne yapması önemli. Orada da
neye takılmış kalmışız? Faiz dışı fazlaya takılmış kalmışız ve faiz dışı fazla
-ki o da kendi kendimize uydurduğumuz, belki IMF’yi de kandırdığımız çok hoş
bir terim- oraya da yüzde 6,5 oranıyla takılmış kalmışız. İşte, o 6,5 oranına
takılmak kalmak, belki bugün dolaylı vergileri yüzde 70 civarında tutup
doğrudan vergileri yüzde 30’a düşürmekle ilgili bir hâle geldi. İki gün önce
çıkardığımız vergi kanununda da bu denge değişmediği gibi, yine, her gün bu
KDV’yle ve ÖTV’yle oynayıp üç aylık, iki aylık geçici
önlemlerle bunları da kendi kendimize düzeltmeye başladık. İşte, bir an bir
sektör, öbür gün öbür sektör. Çünkü sıkıya geldi mi herkes, sistemle değil de
kendi sektörünün sıkıntılarıyla ilgili ağlaşıp devlete koşuyor. Esas bunları
düzenleyecek hakikaten devlet biziz, yani hepimiz, başta Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kendisi. Oturup bunları burada düzenlemek lazım. Bunları
böyle on beş günlük, üçer aylık keyfî olarak değil, hiçbir şeyi araştırmadan
değil. Yani gene üç aylık bir önlem aldık, bu önlem sonunda bir sektör biraz
daha parlayacak, o sektör biraz daha parlayacak. Kesinlikle parlasın, hiç
itirazımız yok ama gerçekten bir araştırma yapılmadığı için üç ay sonra o
sektörün ne kadar daha fazla ithalat yükü getireceğini hesaplayamamışız mesela.
Ama bu arada kamu açığı ve artı nakit açığı devam ettiği için ve özellikle
ödemeler bilançosunda açıklar devam ettiği için yine bir ayrı baskı oluşturacak.
O baskı da nedir? Kamunun daha fazla borç alanına intikal etmesidir. Yani dış
alana da intikal edip şu anda zaten dünyada azalmış bulunan borç imkânının,
azalmış ve özellikle bizim de içinde bulunduğumuz ülkelere, yani bu gelişmekte
olan ve kalkınan ülkelere gelen -yüzde 80 civarında azalan, geçen yıla kadar-
bir kaynak var. Şimdi, bu kaynak da azaldığına göre bu açıklar tekrar bizim dış
piyasalara başvurmamıza ve faizi zorlamamıza neden olacak ve faiz yükselecek.
Bir taraftan Merkez Bankası faizi indirirken diğer taraftan da biz bu faizin
yükünü daha fazla taşır hâle geleceğiz. İşte, sonuçları da
çok belli: Büyümenin azalması, tüketimin doğal olarak azalması. Büyümenin
ve tüketiminin azalmasından bir ekonomistin korkması lazım, hele kamu maliyesinin
daha fazla korkması lazım çünkü Türkiye’de ciddi biçimde bir durgunluk var.
İnşallah -bunu dua ederek şey yapıyoruz- dünyada ikinci kere bir çatlama olmaz
çünkü görünüyor ki bu yılın sonuna kadar, başta Amerika Birleşik Devletleri,
ardından 2010 yılında Avrupa Birliği eğer toparlanmazsa -ki bu ana kadar çok
fazla toparlanabilir havaları yok, biraz bir değişiklik oldu ama yaz geliyor,
kış bitti. Yazın faaliyetler, özellikle tarımsal faaliyetler daha artacağı
için, işte okullar da tatil oluyor falan, biraz daha yumuşadı bütün dünya ama
bu piyasalarda kırılganlık sürüyor dünyada- eğer bir daha böyle bir kırılganlık bize
yansırsa bize takla attırabilir. Aman bunu da çok böyle hoşumuza gider bir
biçimde anlatmıyoruz, korkarak söylüyoruz. İnşallah Türkiye böyle bir ortama
tekrar girmez ama nasıl giriyoruz bu ortama? Bakın, büyüme azalarak, tüketim
azalarak, vergi esnekliğini kaybettiğimiz bir şekilde giriyoruz. Çok ciddi
oranda, Türkiye’de ikide bir bu vergi kanunlarını hesapsız ve bence gereksiz
yere, hiç aslını çözemeden yani tabana yaymadan, ileriye dönük strateji
yapmadan vergi esnekliğini ikide bir kaybettiğimiz zaman ortaya bu sıkıntılı
durum geçiyor.
Şimdi, ne yapmak
lazım? Tabii yani her şeyi söylemek yetmiyor. Ayrıca bunların çok kolay
olmadığını da biliyoruz. Yani buradan böyle sadece ahkâm kesmek değil bunlar.
Bunlar çok kolay değil. Bunları yapmak için önce kararlı olmak lazım ama bir
kere Hükûmette bu kararlılık yok daha henüz, o
görünmüyor açıkça. Tabii, çok ciddi endişe ediyor herkes, bunu da görüyorum.
Ayrıca hep burada, bu kürsülerde “Eskiden böyle oldu, siz şöyle yaptınız, böyle
yaptınız…” falan ama dikkat edin, ekonomik sıkıntılarla gelenler ekonomik
sıkıntılarla da giderler. Onun için bu iş ciddi. Ayrıca bu iş o kadar ciddi ki
yani “Kim gitsin kim gitmesin”den çok “Bu çatı çökmesin”le ilgili. Yani bu rejim ve çatı
ekonomik problemlerle çökmesin çünkü Türkiye gerçekten piyasalarda ateşin olduğu
bir ülke hâline geldi, işler bayağı ciddi. Şimdi istihdam paketi de evet hoş, o
da hoş, bu ateşi söndürmeye yönelik bir paket belki ama dikkat edin, yarın iş
yaratacak bir paket değil yani eğittiğiniz insanlar yarın sabahleyin bir iş
kuracak değiller. Ayrıca, alınan bütün o teşvik önlemlerinin birçoğu
doğru, birçoğuna katılıyorum, içinde bizim de emeğimiz var fakat bunların
hiçbiri 2012 yılından önce Türkiye’yi düzlüğe çıkaracak çabuk önlemler değil
yani biz iki seneyi atlatamayız o önlemlerle, o önlemler yetmez. Türkiye’de
üretim motorunu tekrar ateşlemek lazım, tekrar üretmeye dönmemiz lazım.
Şimdi, kabul
edin, bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde hepimiz kabul edelim, bırakın her
şeyi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendi sistemi nasıl işliyor, ne kadar
yavaş işliyor. Son bir aydır, bence, ne kadar lüzumsuz işlerle uğraştık, işin
aslıyla bir türlü uğraşmadık, hiç derinine inmedik bu işlerin, hep kendi
kendimizi oyaladık ve zannettik ki bunlarla yani kamuoyu da bizi anlıyor. Hiç
anladıkları yok, olmadığı gibi hiç kimse de ilgilenmiyor. Zaten biz de
ilgilenmiyoruz, şu hâlimize bakın, en önemli kanunlardan biri çıkıyor, hiç
kimsenin ilgilendiği yok. Niye yok? Çünkü, yani “Nasıl
olsa ekonomi kendi kendine işler.” Hayır, işlemiyor maalesef. Tabii, inşallah
işler de. Bu seneyi de özellikle ekim ayına doğru sıkıntısız geçirmek dileğim
var çünkü bu sıkıntılar hepimizi etkiliyor.
Şimdi, kayıt
dışılık mesela. Hep kayıt dışılığı önlemekten bahsettik. Efendim, Türkiye’de
resmî rakamlara göre kayıt dışılık öyle bir hâle geldi ki artık tutulamaz hâle
geldi yani yüzde 50’lerin de üzerini aştı. Hiçbir şeyin kaydını tutamaz hâle
geldik. Yani devletin, kamunun, bir kere, kendi ekonomisiyle ilgili kendi
altyapısını düzgün yapmaması, yapamaması, kendi kendini düzenleyememesi, sonra
piyasayı düzenlemeye kalkması zor iş. Biz piyasayı düzenlemekle uğraşırken
kendi altyapımızı, ekonomik altyapımızı
-hukuk başta olmak üzere- düzenleyemiyoruz, düzenlemedik. E, tabii yani
şimdiye kadar hiçbir şey yapılmadı anlamında değil bu bütün dediklerim. Tabii,
mutlaka yapılıyor, herkes de yapıyor, herkesin de samimi olduğuna inanıyorum
ama eksik yapılıyor veya sistemi yeni baştan kurmak gereğimiz var hep birlikte;
yeni bir sistem kurmamız lazım bu finansman dâhil. Türkiye’de bankacılık
sisteminde de -ki bu kanunda da öyle, bunu çıkarmanız yetmez- Bankacılık
Kanunu’nda da belirli değişiklikler yapmanız lazım. Ayrıca, bunu çıkardığınız
zaman alınan o son teşvik önlemleri var ya onları da yeni baştan gözden
geçirmeniz lazım çünkü burada çelişkiler var çok dikkatli bakarsak.
Bütün meselemiz
vergiyi yaygınlaştırmak olmasına rağmen tersini yapmak… Yüksek iç borç döndürme
oranında da çok büyük sıkıntı var. Bakın, artık iç ve dış borç döndürme
oranlarında sıkıntıya düşüyoruz her geçen gün.
Şimdi, iç ve dış
borcu döndürmenin önemi şurada: Yani siz devamlı borç alır, devamlı borç öder
bir ülkeyseniz, ki, bu bütün dünyada böyle. Dünyanın
en borçlu ülkelerinden bir tanesi Amerika’dır, öbürkü de İsveç’tir ama borç
döndürme oranları yüksektir, çok borç döndürürler, borçlar birikmez. Bizim
sıkıntımız borçlar birikiyor. Borçlar biriktikçe de, işte bu sefer kamuda
birikti, bu sefer özel sektörde birikti diye kendi kendimizi de arada sırada
kandırıyoruz ama çok tehlikeli. Kamunun, özel sektörün borcu yok, Türkiye’nin
borcu var ve bu borçlar gittikçe zorlamaya başladı hakikaten. Döndürmede
sıkıntı çektikçe de faiz dengesini bozuyoruz. Faizi de şöyle halledemeyiz: Yani
emirle faiz de indiremeyiz veya faiz de kaldıramayız. Aranızda birçok iş adamı
var, iş adamları bu işi çok iyi bilirler. Siz ekonomik ve siyasi bir istikrar
olmazsa yatırım yapmazsınız, talep olmazsa yatırım yapmayı düşünmezsiniz.
Türkiye’de dünyadan da gelen etkiyle talep ciddi bir biçimde düştü. Talep
düştüğü zaman da yatırım yapma oranınız azalır ve orada ciddi sıkıntılar baş
gösterir.
Bu arada şunu
belirtmemde de yarar var: Şu son geçen altı ayda bir geçmişe bakalım, bütçe
şeffaflığını da yitirir hâle geldik. Bütçe şeffaflığında da çok ciddi sorun
var, okuyamıyoruz yani bugün. Mesela, bakın hazinenin nakit dengesine, nakit
akışına, orada okuyamadığımız bazı şeyler var. Yani Türkiye bir taraftan açık
veriyor, bir taraftan, kendi nakit dengesinde bazı dengeler var. Yani hesap
edemediğimiz paralar, hesap edemediğimiz girdiler mi var yoksa bir yerden bulup
hep kapatmaya çalışıp bir yere yamayıp öbür tarafı açık mı bırakıyoruz?
İşte, bütün bunlar
bu kamu finansmanı ve borç yönetiminin yeniden düzenlenmesiyle üç satırlık bir
kanunun meselesi değil. Bu geçici bir şey. Üç satırla
bir dönem, çok kısa bir süre belirli bir kesime bir rahatlatma imkânı
vereceksiniz. O da nasıl vereceksiniz? Yine hazine üzerinden vereceksiniz ama
hazine üzerinden verirken de Maliye Bakanlığı yetkili. Bakın bugünkü yasaya da.
Bunun koordinasyonuyla kim yetkili? Bir Başbakan Yardımcısı yetkili ama
aralarında hiçbir hukuki, resmî ilişki yok. Resmî ilişkiler yazılmamış, hukuka
şey yapılmamış. Yarın burada çok ciddi biçimde imzalama sorunları çıkacak.
Şimdi, bürokraside –birçoğumuz da bürokrasiden geldik- her gün herkes imzadan
nasıl kaçıyor, görüyoruz, çünkü sonunda yargılananlar onlar oluyorlar. Ama esas
sorumluluğu, siyasi sorumluluğu kimse almamış oluyor. Bunu da çözmemiz lazım.
Burada bu kadar önemli paralara imza attırıyoruz, o bürokratlara ve
sorumlulukları almıyoruz, sorumluluklar onlarda kalıyor. Bununla da ilgili
hakikaten oturup düşünüp sorumluluk almamız lazım, Parlamento olarak, Türkiye
Büyük Millet Meclisi olarak ki, bu imzaları rahat atsınlar, Türkiye’ye
inandıkları için atsınlar bu arkadaşlarımız.
Efendim, tekrar
yasada mesela, Toprak Mahsulleri Ofisine yine inanılmaz bir yetki verilmiş. Bu da belki tarihte ilk defa olan bir şey. Şimdi, Türkiye’de
kamu kurumlarının ne gün nasıl yetkilendirileceği de belli değil. Evet,
kanunları var, yasaları var, her şeyleri var ama bir sabahleyin bunları bunları da yap diyorlar. İşte “bir gün arpa al, buğday al,
ertesi gün senet ihraç et, ertesi gün bankacılıkla oyna, işte yurt dışında
bilmem ne yap falan” gibi…
E bunlar çok
ciddidir yani. Nasıl bir ülkedir ki, bir türlü mali ve
finansal koordinasyonu kendi kendimize düzenlemeyip veya düzenleyemeyip el
yordamıyla her gün bir başka yasa çıkararak veyahut da bir torba kanunun
kimsenin anlamadığı 33’üncü maddesinin (a) fıkrasına göre birisine yetki verip,
onun da anlamadığı, okuyanın da sonra anlamadığı ve nasıl uygulayacağını
bilmediği bir hâle getiriyoruz. Türkiye'de esas mesele, galiba, sistemin
bir yerden ama bizim tarafımızdan -hepimizin, kimseyi suçlamıyorum- yavaş yavaş çatlatılmaya başladığı bir
döneme girdik. Kimse sorumluluğunu almıyor, kimse sorumluluk
almak istemiyor ve herkes topu birbirine atmak istiyor ama esas burada
sorumluluk alması gereken herhâlde Türkiye Büyük Millet Meclisinden başka bir
makam değil ama onun da başta ekonomi olmak üzere çok ilgilendiğini görmüyorum
çünkü ekonomi kanunları, ekonomi yasaları çok medyatik olmadığı için kimseyi
ilgilendirmiyor, hele medyayı hiç ilgilendirmiyor birkaç kişinin dışında ama
Türkiye’yi o kadar ilgilendiriyor ki gelecek iki senemizi… Gelecek iki
sene içerisinde Türkiye ciddi sıkıntılara girebilir, ekonomik sıkıntılara
girebilir ve ekonomik sıkıntılar içerisinden üç tane Bakanlar Kurulu kararıyla
şey çıkarıp -işte eğitim gibi, istihdam gibi veya binaları boyatmak gibi- bazı
işleri çözemeyebiliriz. Çünkü iş gücü de öyle bir iş gücü ki dünya
standartlarında değil, eğitimi az, teknik düzeyi az, dünyayla rekabet
edebilecek gibi değil. Nüfus da her zaman büyük bir nüfus ve aşağı yukarı 5
milyon gencin de işsiz olduğunu unutmamakta yarar var.
Aslında benim
söylediklerim çok kötümserlik değil, bazı şeylerin düzeltilmesiyle ilgili. Yani
bunları da biz yapabiliriz diye düşünüyorum ve ekonomiye daha fazla inanıp,
daha fazla ciddiye alıp ve daha fazla bunu tartışıp ve kendi yolumuzu kendimiz
seçmek zorunda olduğumuza inanıyorum.
Bu görüş ve
duygularla yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Melen.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Mehmet Yüksel. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Yüksel.
AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, çok
değerli milletvekili arkadaşlarım; 386 sıra sayılı Kamu Finansmanı ve Borç
Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’yla ilgili AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, şimdi, Kredi Garanti Fonu’yla ilgili ve Türkiye
Toprak Mahsulleri Ofisine hazineden aktarılacak yardımlarla ilgili, desteklerle
ilgili bir yasa tasarısı var önümüzde. Tabii, buna gelmeden önce, ben,
dünyadaki ekonomik durumu bir irdeleyerek bu yasamıza doğru geleceğim.
Hepimizin malumu
olduğu gibi, dünyamızda yüzyılın en büyük krizi yaşandı ve yaşanmaya devam
ediyor. 2009 yılı OECD raporuna göre de dünya ticaretinin yüzde 13’le 14
dolaylarında küçüleceği hesaplanmakta, öngörülmekte. Bu krizde kaybedilen
servetin de 50-55 trilyon dolar civarında olacağı hesaplanmaktadır.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Sayın Yüksel, Denizli ne oldu?
MEHMET YÜKSEL
(Devamla) – Bu rakam neredeyse dünyanın hemen hemen
bir yıllık üretimine eş değerdir.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, 2008 yılında uzun bir hazırlık döneminden sonra
hazırlanan katılım öncesi ekonomik programda 2009-2011 yıllarını kapsayacak şekilde
üç yıllık bir perspektifte hazırlık yapılmış, bu plan aynı zamanda Mayıs
2009’da da son şeklini almıştır.
Bilindiği gibi,
Türkiye’de Dokuzuncu Plan uygulanmakta, bu plan kaydırılarak üç yıllık orta
vadeli programlar hâlinde uygulanmaya devam etmektedir. 2008 yılı öncesi
dünyamızda ve Türkiye’de, konjonktürde öncelikler,
ekonomide hedef istikrar idi. Enflasyonu önlemek, bütçe dengesini sağlamak,
kamu borçlarını azaltarak yönetilebilir bir durumda tutmaktı ve istikrar
odaklı, sürdürülebilir bir ekonomik büyümeyi hedeflemiştik ancak ekonomik kriz
sonrası dünyada ve Türkiye’de ekonomik öncelikler tamamen değişmiştir.
Büyümenin desteklenmesi, istihdamın korunması, piyasaların nakit ve kredi
ihtiyacının karşılanması öne çıkmıştır. İşte, bizim de meselemiz burada
başlıyor. Piyasalarda, dünyadaki krizden dolayı başlayan daralmanın, sanayideki
daralmanın, finanstaki daralmanın, üretimdeki daralmanın çıkış yolları
noktasında önümüzde yeni açıklanan bir Teşvik Yasası vardır, Bakanlar Kuruluna
verilen yetkiyle açıklanmış olan bu Teşvik Yasası’nda bölgelere ayrılmıştır
ülkemiz.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Denizli hangi bölgede?
MEHMET YÜKSEL
(Devamla) – Tabii, bundaki hedef, mutlaka ileriye dönük çalışmalarda teşvikin mantalitesi nedir, teşvikin mantığı nedir ona baktığımız
zaman biraz olsun ileriye dönük iyi düşüncelerimiz olacaktır diye düşünüyorum.
Şimdi, elbette
değerli milletvekili arkadaşım zaman zaman oradan laf
atıyor ama haklıdır, bazı bölgelerin değerlendirilmesinde mutlaka eleştiriler
olacaktır, bunların bir tanesi de bizim Denizli ili gelmektedir. 5084’te
uygulamada yine Denizli ili sıkıntılar yaşamıştır. Bizim sanayi yapımız
tamamen, Denizli olarak ihracata yönelik bir sanayi yapısıdır. 2000 ve 2001
krizlerinde bu yapı sayesinde, Avrupa ülkelerine yapmış olduğumuz ihracat
sayesinde bu krizi en hafif atlatan illerden bir tanesidir ama bu dönemdeki
dünya finansal krizinden maalesef Türkiye’de en çok etkilenen illerimizin
başında Denizli ili gelmektedir. Sebebi de ihracatımızın yüzde 65-70 dolayları
Avrupa Birliği ülkelerine olmasıdır. Bu sebeple bu dünya finansal krizinden
dolayı, dünyadaki ve Avrupa’daki talep daralmasından dolayı ihracatımızda
oldukça büyük gerilemeler olmuş, Denizli bu anlamda bir darboğaza girmiştir.
Müşteri anlamında korkulacak bir sıkıntısı olmamasına rağmen,
giderek işletme sermayeleri noktasında sıkıntılar yaşayan Denizli ilimizin, bu
son açıklanan haritaya göre baktığımızda ikinci bölgede kalmış olması, Manisa,
Konya, Kayseri, Gaziantep, Kahramanmaraş gibi illerimizin üçüncü grupta olması,
Denizli’de en çok konuşulan konudur ama biz yine ümit ediyoruz ki bu
sektörlerin dağılımıyla ve 2010 yılında yapılacak yeni revize çalışmalarıyla,
Denizli müteşebbisi bu konuda da yine yapılması gereken neyse onu yapacaktır.
Ama, bizim tabii burada, Hükûmetimizden
beklentilerimiz noktasında Denizli olarak haklılığımız var, beklentilerimiz
var.
İşte, Kredi
Garanti Fonu noktasında, KOBİ’lere hazineden aktarılacak 1 milyar TL’lik
desteğin ve bu desteğin yanında, yine bankalarımızın da Kredi Garanti Fonu
kurumlarına iştirakiyle güçlenecek bu yapı sayesinde, KOBİ’lerimizin erişmekte
zorlandıkları, kredi bulmakta zorlandıkları noktayı hiç olmazsa aşarız diye
düşünüyorum. Tabii, teşvikin mantığına baktığımızda, biz genelde hep teşviki,
Türk milleti olarak anladığımız, yatırımların maliyeti değil de sanki üretimin
maliyeti gibi düşünüyoruz. Aslında teşvik, yatırımların maliyetini aşağı
çekmektir. Üretimin maliyetini çekmek ise sübvansiyon dediğimiz olaydır. Bu iki
mantığı birbiriyle karıştırmamak lazım ama görülen odur ki dünyada yaşanan bu
krizden dolayı Denizli gibi ihracat potansiyeli yüksek olan illerimizde ve
Türkiye genelinde mutlaka belli sıkıntılar yaratmıştır. Bu sıkıntıların
aşılmasında da mevcut işletmelerimizin, bilhassa istihdam deposu olan işletmelerimizin
de güçlenmesi, ayakta kalabilmesi, hayatiyetlerini devam ettirmesi de bir o
kadar önemlidir. Bu anlamda, bu teşvikle ilgili konuyu tamamlayıp kapatacağım.
Burada dikkat
edilmesi gereken en önemli konunun da ülkemizin bazı yörelerini, bölgelerini
mamur ederken diğer yöre ve bölgelerini mağdur etmemek prensibi çok önemlidir.
Tabii, bu çok kolay bir şey değildir. Her ne şekilde planlarsanız planlayın,
her ne şekilde düzenleme yaparsanız yapın, mutlaka, bir tarafından
beğenilmeyen, eleştirilen noktalar olacaktır. Her şeyin dört dörtlük olması
maalesef bugünkü süreçte mümkün görünmemektedir.
Biz yine de burada, Kredi Garanti Fonu’yla ilgili konumuzda
dünyadaki garanti fonlarının kuruluşundaki paylaşımcılık fikirlerinin ortaya
atıldığı 1848’lere dayanmakla birlikte, etkinliği 1929 dünya bunalımı sırasında
görülür, ancak gelişmeleri ve yaygınlık kazanmaları -1999 yılları- 90’lı
yılların başında, özellikle Sovyetlerin dağılması sonrasında eski Doğu Bloğu
ülkelerinde özelleştirme hareketi sonucunda, yetişmiş iş gücünün girişimciliğe
dönüştürülmesi için gereken sermayenin oluşturulmasında rol oynayan kurumlar
olarak yaygınlık kazanmışlar ve Türkiye’de Kredi Garanti Fonu ile ilgili
kuruluş fikri, düşüncesi aynı yıllarda, yani 1990’lı yıllarda olmuştur.
Kredi garanti
fonları, her ülkenin özgün ekonomik yapısına göre bankacılık sisteminin yanı
başında ve bankalarla risk paylaşımı içinde rakip olmadan eklemlenmiş durumda
faaliyet çeşitliliği göstermektedir. Örneğin, Macaristan’da kredi garanti
kuruluşları tarımın en büyük finans desteği, modeli olarak durmaktadır. Dünyada
kredi kefalet sistemiyle ticari hayatta karşılıklı güven ilişkisi
yaygınlaştırma çabasıyla faaliyet gösteren kredi garanti kuruluşları belli
ölçek ve özellikte kredi risklerine karşı bankacılık sisteminin koruma amacı
olarak kabul edilmektedir.
Genelde kredi
garanti fonu mekanizmalarıyla;
1) Mali
kuruluşlar tarafından riskli görülen,
2) Teminat
güçlüğü içinde olan işletmeler,
3) Bankaların
kabul etmediği riskleri taşıyan küçük firmaların ve riskli yatırımların
desteklenmesi hedeflenmektedir.
Gelişmiş ve
gelişmekte olan tüm ülkelerde küçük sanayici, genç girişimci ve özellikle de
KOBİ’lerin destekleme araçlarının en önemlileri arasında yer alan kredi garanti
kuruluşları, her ülkenin hukuki ve ekonomik mevzuatına göre hükûmetlerin
ekonomik politika araçları arasına dâhil olmuştur.
Bizim de
Türkiye’deki Kredi Garanti Fonu’muza müracaatla
ilgili şu anda elimdeki son rakamlar da şöyledir değerli milletvekili
arkadaşlarım: Şu ana kadar, 2009 Ocak ayı ile 31/5/2009 -mayıs
ayı sonu- itibarıyla müracaat eden firma sayısı 1.507’dir ve toplam talep de
2.026 ve bunların toplam kredi talep değeri de, kefalet değeri de 488 milyon
TL’dir, istenen kefalet oranı ise 356 milyon TL’dir. Bunların müracaatları
sonrasında 943 KOBİ’mize, toplamda 1.235 krediye cevap verilmiş ve verilen
kefalet tutarı da bu beş aylık süre içerisinde 196-197 milyon TL civarındadır,
yarattığı kredi miktarı 270-300 milyon TL civarındadır.
Dolayısıyla,
burada Kredi Garanti Fonu’yla ilgili çalışmalarımızın amacı, ülkemizdeki küçük
işletmelerimizin nakdî anlamda, finans anlamında yaşadığı sıkıntıların
giderilebilmesi, teşvikin değişik bir amacı olarak da, değişik bir yönü olarak
da bizim küçük ve orta ölçekli işletmelerimizin bundan yararlanabilmeleridir.
Şimdi, burada
önemli bir etken de, bankalarımızın bu sisteme dâhil olması sırasında
yaşanabilecek bazı sıkıntılar vardır. Bunların da atlatılabilmesi için yine
yasaya ilave madde konmuştur. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun uygulanması
bakımından yaratabileceği problemlerden önemli olan şudur: Kredi garantisi
veren kredi garanti kurumlarında pay sahibi olacak bankaların genel
müdürlerinin veya yardımcılarının yer alması 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun
25’inci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca mümkün görülmemektedir. Ancak
belirtilen unvanlardaki kişilerin bahse konu kredi garanti kurumlarında görev
almasının, söz konusu kurumların yönetiminin daha etkin çalışmasına katkıda
bulunacağı da tabiidir.
48’inci maddede
de yine kredi olarak aktedilecek işlemler arasında
ortaklık payları da yer almaktadır. Bu bağlamda da, söz konusu nitelikteki
ortaklık payları için 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 53’üncü maddesi
uyarınca genel kredi karşılığı ayrılarak ilave bir maliyet üstlenilmesi durumu
ortaya çıkmaktadır.
Yine, 5411 sayılı
Bankacılık Kanunu’nun 49’uncu maddesinin dördüncü fıkrasında da, “Aralarında
birinin ödeme güçlüğüne düşmesinin diğer bir veya birkaçının ödeme güçlüğüne
düşmesi sonucunu doğuracağı boyuttaki kefalet, garanti veya benzeri ilişkiler
bulunan gerçek ve tüzel kişilerin ilgili risk grubuna dahil
edileceği öngörülmüştür.” diyor.
Burada da dolayısıyla,
bankalarca söz konusu kurumlarda edinilecek ortaklık payları nedeniyle bu kuruluşlar
tarafından verilecek garantilerin 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 49’uncu
maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, bankanın dâhil olduğu risk grubuna ait bir
kredi ilişkisi değerlendirmesi ve aynı Kanun’un 54’üncü maddesinin birinci
fıkrasında öngörülen yüzde 20'lik limitin azaltılması söz konusu olacaktır. Ayrıca, nakit kaynak aktarılarak veya özel tertip devlet iç
borçlanma senedi ihraç edilerek Hazine Müsteşarlığının destek sağlayacağı kredi
garantisi veren kredi garanti kurumlarının Kanun’un 3’üncü maddesinde
tanımlanan finansal kuruluş kapsamında değerlendirilemeyeceğine dair bir
tartışmanın ortaya çıkmaması veya bunun çıkması durumunda da Kanun’un 56’ncı
maddesinde, bankaların kredi kuruluşları ve finansal kuruluşlar dışındaki
ortaklıklarda edinecekleri paylar bakımından sınırlamalara tabi olması durumu
ortaya çıkabilecektir ve muhtemel sorunların önlenmesini teminen
de 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 25’inci, 48’inci, 49’uncu, 50’nci,
53’üncü, 54’üncü ve 56’ncı maddelerinin, kredi garantisi veren kredi garanti
kurumlarında pay sahibi olacak bankaların sahip oldukları paylar bakımından
uygulama dışı tutulması gereği ortaya çıkmaktadır. Bahse konu maddelerin
uygulanmaması, bankaların söz konusu kuruluşlara katkıda bulunmalarını da
teşvik edecektir.
Bu sayede de
önümüzde, bu kanun sayesinde yine kredi garanti fonları kurumları, birkaç tane
olabilir. Şu andaki kurumumuz, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin yüzde 51,
KOSGEB’in yüzde 48-49 civarında ve diğer kuruluşların katılımıyla bir kurumumuz
mevcuttur. Ama bu kanun yeni kurumların açılmasına da imkân sağlamaktadır.
Bunun yanında,
yine teminat konusunda, yeni hazırlanan taslakta sistemi biraz daha
rahatlatacak çalışmalar vardır ve bilhassa KOBİ’lerimizin en büyük sıkıntıları
olan teminat bulma sıkıntısında da onları, en asgari şekilde teminat isteyerek
biraz daha rahatlatmış olacaktır.
2’nci maddede
bahsi geçen -yasamızın geçici 21’inci maddesi- “Toprak Mahsulleri Ofisi Genel
Müdürlüğünün 2009 yılı kampanya dönemi finansman açığının da karşılanmasını teminen Hazine Müsteşarlığınca ikrazen
özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebilir.” maddesi var. Bununla
da ilgili olarak değerli arkadaşlarım, 2009 yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu’nun 1’inci maddesi (a) bendinde “sayılı cetvelde yer alan genel bütçe
kapsamındaki kamu idarelerine 257 milyar 742 milyon 143 bin 488 TL ödenek
verilmiştir.” diyor. Buna istinaden de “Bu Kanunun 1 inci maddesi ile
belirlenen başlangıç ödeneklerinin yüzde 1’ine kadar ikrazen
özel tertip devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebilir.” diyor. Bu miktar da
şu anda hemen hemen 2,57 milyar TL’ye tekabül
etmektedir. Burada Toprak Mahsullerinin elini güçlendiren, çiftçimizi,
tarımımızı güçlendiren ve destekleyen bir gelişme olacaktır bu. Burada
tarımımıza baktığımız zaman, iki yıl üst üste kuraklık geçiren ülkemizde, bu
dönemdeki bol yağışlardan dolayı ürünün mutlaka değerlendirilmesi ve ürünün
üreticinin elinde kalmaması noktasında iyi bir çalışma, iyi bir destektir diye
düşünüyoruz.
Tarımda önemli
bir gelişme de, yine bununla paralel olarak, önemli bir veri tabanı
hazırlanmıştır. Üç yıllık çalışmanın ürünü, sonucu, 572 milyon kayıt ve işlemle
ürün ve havza haritası hazırlanmıştır. Bu sayede havzaların ürün desenleri
verimlilik esasına göre açıklanacak, destekler ve üretimde yönlendirme bu
verilere göre yapılacaktır.
Tabii, burada en
büyük temennimiz de bu destekler sayesinde tarım sektörünün, üreticilerin
mutlaka ihracata doğru yönlendirilmeleri ve üreticilerimizin bu işi artık
tarımsal sanayi hâline getirebilmeleri, sadece, tarlada elde edilen ürünün
Toprak Mahsullerince alınması, tüccarın alması diye beklemeden kendi
yapılandırmalarını geliştirmeleridir. Bunun için de sektörel
dış ticaret şirketleriyle irtibata geçmeleri, vadeli işlemler borsasıyla
irtibata geçmeleri ve çok daha önemlisi tarım sigortası dediğimiz ve yüzde
50’lik miktarını Hükûmetimizin karşıladığı bir
sigorta yapılanmasında, tarımda şiddetle ihtiyaç vardır. Yani, tarımı ayağa
kaldırırken, çiftçimizi desteklerken bunu parça parça
yapmaktan ziyade bu yöntemle, bu sistemle topyekûn çiftçimizi, üreticimizi
artık yavaş yavaş tarımsal sanayiye doğru kaydırmak
zorundayız.
Geçtiğimiz
günlerde çıkan Depoculuk Yasası’yla ürünlerin depolanması anlamında da
ihracatçıya yönelik, ihracata yönelik çalışmaların olumlu bir ivme kazanmış
olması da önemli bir gelişmedir. Yine de tarım sektöründeki arkadaşlarımızın bu
dönemki üretimlerinin bol ve bereketli olması ve sağlanacak destekler sayesinde
hiçbir üreticimizin malının elinde kalmaması, emeğinin mutlaka değerlendirilmesi
en büyük temennimizdir.
Bu duygu ve
düşüncelerle yasamızın Türk sanayisine, Türk iş âlemine, KOBİ’lerimize ve tarım
sektörüne hayırlar getirmesini diliyor, hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yüksel.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurunuz Sayın
Kaplan.
DTP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Finansmanı
ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı’yla ilgili Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Küresel krize
bağlı olarak yaşanan olumsuzluklar nedeniyle bu yasanın çıkarıldığı söyleniyor.
Küçük ve orta büyüklükteki işletmelere, firmalara finansman kaynağı sağlanması,
kredi sistemi açısından bazı sıkıntıların giderilmesi, Toprak Mahsulleri
Ofisine de borçlanma senetleri konusunda destek olunması hedeflenmektedir.
Biz, prensip
olarak ekonomide, sıkıntılarda özellikle küçük ve orta büyüklükteki
işletmelerin desteklenmesi konusunda, özellikle bu kriz dönemlerinde bir
desteğin yapılmasını doğru buluyoruz ancak küresel kriz karşısında bu küçük
paketlerin, bu küçük değişikliklerin ne kadar etkili ve sorun çözücü olacağının
üzerinde durmak gerekiyor.
Bu yasa
tasarısında Toprak Mahsulleri Ofisinin 1 milyara kadar, borç senetleriyle
olsun, borçlanması özellikle buğday alımlarında düşünülüyor. Peki, Toprak
Mahsulleri Ofislerinin depoları yeterli değil, fındık alımı var, zeytin var,
üzüm var, incir var, diğer mahsuller var. Peki, onlara bakış açısı ne olacak?
Bu konuda da bir sıkıntı olduğunu görüyoruz ama asıl sıkıntı bütçede yeri
olmayan bu borçlanmayı, tahvilleri nasıl sağlayacaksınız, sorun burada.
Şimdi, küresel
krizle ilgili Meclise vermiş olduğumuz bir araştırma önergemiz var. G-20 zirvesine Sayın Başbakan katıldıktan sonra şunu söyledik:
Demokratik Toplum Partisi bu küresel krizin Türkiye’yi de vuracağını ve
etkileyeceğini söyleyerek Meclisin bu konuda önlem almasını söyledi ve bu
konuda Meclise verdiğimiz araştırma önergesinde küresel krizin özellikle başta
ABD olmak üzere Avrupa Birliği ülkelerinde gelişmesi, Türkiye'nin ekonomisinde
ihracatının yüzde 60’ının üzerinde bu ülkelere -100 milyar dolar civarında-
olması nedeniyle Türkiye'nin mutlak surette önlem alması gerektiğini söyledim. Ancak
-bu konuda- bunu Hükûmete bir türlü anlatamadık çünkü
“Küresel kriz teğet geçiyor, bizi etkilemiyor, fırsata çevireceğiz.” deniliyor.
Arkasından da muhalefet bir şeyler söylediği zaman bizler “Efendim, kriz
tellallığı yapılıyor.” deniliyor. Yani gerçekten eğer kriz etkilemiyorsa bu
küçük, minik paketler, daha önce KOBİ’lerle ilgili, KOSGEB’le ilgili, teşvikle
ilgili küçük küçük, minimini paketler çıkarıldı.
Neden? Şimdi, küresel krizin 71,5 milyon insanımızı etkilediği dikkate
alınmıyor. Sanki sadece finans sektörü, bankacılık sektörü, küçük KOBİ’ler,
küçük firmalar, orta boy firmalar, sadece işverenler, sadece sermaye kesimleri
etkileniyormuş gibi bir yaklaşım tarzı gerçekten yanılgının en büyük noktası.
Peki, madalyonun
öbür yüzünde, emekçi kesim ve tarım sektörü, köylülük, köylüler, üretime
katılan vatandaşlarımız, milyonlarca emekli, milyonlarca çalışan, işçi,
ücretli, memur, maaşlı, bunların hiçbirisi küresel krizden etkilenmiyor mu?
Bunun göstergeleri aslında sosyal olarak toplumdaki gelinen ve sinyallerini
verdiği bir noktaya gelmiş durumda toplum. Toplum cinnet geçiriyor aslında
farkında değiliz. Kredi kartlarının tamamının borçlanması, 1 milyonun üzerinde
kredi kartları borçlarının icra ve iflasa götürmesi, bankalara haciz şokları,
bankalardan evlere, kişilere haciz şokları… Toplumda bir yandan böylesi bir
kıskaç yaşanırken, diğer taraftan cep telefonları, dolaylı vergiler, petrole,
akaryakıta yapılan zamlar, doğal gaza yapılan zamlar, elektriğe yapılan zamlar,
suya yapılan zamlar, ekmeğe yapılan zamlar ve bütün bunların sonucu enflasyonun
artması, dış borçların artması, ödeme güçlüğü, ihracatın daralması, yatırımın
durması ve işsizlik. Bunun verileri aslında çok net hissediliyor. İstediğimiz
kadar teğet geçtiğini söyleyelim. Sayın Başbakan: “Etkilemiyor, teğet geçiyor.”
diyor.
Bakın, ne kadar
teğet geçtiğini göstermek için yakın tarih tespitlerine geçeceğiz. Martta
tarihî rekorundan dönen işsizlikte dünya 3’üncüsüyüz bakın. Son verilere göre
Güney Afrika yüzde 235 ile ilk sırayı alıyor. Sonra, bakıyoruz 2’nci sırada
İspanya, 3’üncü sırada Türkiye yer alıyor. Yüzde 14,4 ile de Letonya 4’üncü
sırada. Peki, bu rakamlara baktığımız zaman işsizlikte, bu krizin etkilediği inşaat
sektörü, tekstil sektörü, sanayi sektörü, otomotiv sektörü ve diğer alanlardaki
işsizliklerle beraber AK PARTİ’nin iktidar olduğu
2002 yılından 2009 yılına çizilen grafiğe dikkat ettiğimiz zaman gelinen nokta
korkunç bir noktadır. 2002’de 10,3 olan işsizlik oranı 2003, 2004, 2005’te yine
aynı oranlarda seyrediyor. 2006’da bir ara 9,9’a düşüyor ve akabinde yine
fırlıyor en son 2009 Şubatında 16,1’e. Genç işsizler oranının çok fazla olması
-aslında burada çok ciddi bir oran yüzde 27,5- bu da düşünüldüğü zaman bugün
2,3 milyon kişi, zaten iş bulma umudunu kesmiş olan büyük bir rakam.
Bilmiyorum,
milletvekili olarak benim Mecliste halkla ilişkiler odama gelen en büyük talep,
en fazla talep -batıdan ve doğudan, Karadeniz’den ve güneyden- işle ilgilidir. Hem vasıflı hem üniversite mezunu hem genç en fazla Mecliste
başvuru gerekçesi iş, iş talebi. Üniversite bitirmiş, evli barklı, bir
yerde çalışamayan insanlarımız.
Şimdi, Türkiye
gerçeklerine baktığımız zaman, ya dayısı olacak ya adamı olacak ya torpili
olacak anlayışıyla hâlâ iş bulma umuduyla çalışan bir çalışma ortamının adil
olduğunu söyleyemeyiz.
Biz bütçe
görüşmelerinde bu kürsüden ifade ettik, söyledik. Küresel krizin etkisi sonucu,
daha 2009 bütçesi görüşülürken, bütçe görüşmeleri esnasında, IMF’nin de
dayatmaları sonucu bu bütçe revizyon gördü. 6,7 milyar
-bütçe görüşülürken uğradığı- revizyon. Aslında
IMF’nin öngördüğü rakam 20-25 milyar.
Bugün IMF heyeti
Ankara’da, Hükûmetle görüşmeler hâlinde. Bugüne
kadar, IMF’yle, bu kriz sonrası imzalaması gereken protokolü imzalamadı. Bugün
öğreneceğiz. Ama şu krizle ilgili 20 milyar, 30 milyar, ne anlaşma yapılacak?
2011’e kadar mı? Yani ülkemizin bu borç, bu taahhüt altına sokulması durumunda,
nezaketen, demokrasi gereği, çoğulculuk gereği, katılımcılık gereği, Başbakanın
veya ilgili bakanların gelip Meclise bir bilgi vermesi gerekir, bir
bilgilendirme yapması gerekir, ama bu tür bir demokratik, çoğulcu, katılımcı
anlayışı göremiyoruz.
Ne oluyor peki?
Durum iyiye mi gidiyor? Hayır. Bakın, bütçede beş aylık açık yıllık hedefin 2
katı oldu. Beş aylık açık 2 katı oldu. Bütçe açığı, yılın ilk beş ayında, geçen
yılın aynı dönemine göre yüzde 903,9 artarak… Bakın, bu bir rekordur, korkunç
bir rakamdır bu, bunu hiç kimse anlamayabilir.
Bakın, toplumsal
cinnet geçiren -batıda, doğuda fark etmiyor- çocuklarını öldüren, ailelerine
kurşun sıkan ve intihar eden birçok insanların hepsinin odağında ekonomik
bunalım vardır, parasızlık vardır, borçlanma vardır, haciz vardır. Bunları,
toplumu sosyal çürümüşlüğe doğru iten bu etkenleri çok iyi görmek ve
değerlendirmek gerekiyor.
Şimdi, bu rakam,
2 milyar 60 milyon TL’den 20 milyar 683 milyon TL’ye yükseldi beş ayda. Bakın,
Maliye Bakanının 2009 bütçesiyle ilgili öngörüsü 10 milyar civarında bir açık,
rakamlar burada.
Şimdi, bu krizi
yönetme konusunda Hükûmete şunu açıkça söylemek
istiyoruz: Evet, üç beş tane mini paket getirdiniz. “KOBİ” dediniz “KOSGEB”
dediniz “firma” dediniz “ticaret” dediniz “sınır ticareti” dediniz “şirket”
dediniz “banka” dediniz “kredi” dediniz; iyi, güzel. Peki, milyonlarca emekçi
ne olacak? Milyonlarca emekçi… Tarım endüstrisi, tarım üretimi ne olacak? Tarım
gibi, Türkiye'nin çok zengin olduğu bir alanda çöken, gübre parasını, üretim
parasını karşılayamayan bir tarım sektörü ne durumda olacak? Buğday taban
fiyatları şimdiden insanların uykusunu kaçırmış durumda. Geçen seneki taban
fiyat yüzde 6-7’lerde buğday alımı, bugün yüzde 5’lerde düşünülüyor. Fındık ile ilgili “Fındık üretim rekoltesi yüksek.” deniliyor, Türkiye yüzde 75’ini
karşılıyor. Kardeşim, çok karşılıyor, çok kazanıyor, çok üretiyor diye kendi
üreticisini cezalandıran başka bir devlet var mıdır? Bakınız, eğer çok üretiyor
diye… Çok petrol üreten ülkelerin de satamaması gerekiyor, çok balık tutan
ülkelerin de dört tarafı deniz olan ülkelerin de balığı satamaması gerekiyor.
Bu kriz ortamında
şu fotoğrafı görmek gerekiyor artık: Dünyanın haritası ekonomik olarak
değişiyor, dünyanın sistemi değişiyor. Yeni ekonomik politikaları, yeni
stratejileri, yeni programları Türkiye'nin önüne koymasının artık zamanıdır.
Neden zamanıdır? Gördük, bir sosyalist sistem vardı. Reel sosyalist sistemin
çökmesi sonrası Doğu Bloku ülkelerindeki gelişmeleri,
serbest piyasa ekonomisine dönüş alanındaki devletleştirmeyle ilgili hataları,
özelleştirmeleri nasıl yeniden revize etme gibi bir yarışa girdiklerini gördük.
Ama öbür tarafta da kapitalist sistemin çöküşü, bu küresel krizden dibe vuruş
durumu söz konusu.
Şimdi, bu durumda
iki modelin de, kapitalist ve sosyalist modelin de çöküş sürecini ekonomik
alanda yaşadığı bu yüzyılda Türkiye’nin yönünü dünyada fırsatı
değerlendirebileceği, iş yapabileceği alanlara çevirmesi gerekiyor. Hindistan,
milyarlarca nüfusun olduğu Çin, milyarlarca nüfusun olduğu Uzak Doğu’ya
yönelmesi gerekiyor. Bu güzelim ülkenin yer altı ve yer üstü zenginlikleri o
kadar çok ki, bunları satabileceği pazarları şimdiden oluşturması gerekiyor.
Şimdi sorun,
burada, üretim, istihdam konusunda doğru bir politika geliştiremeyen Hükûmet, diğer taraftan şunu yapıyor: Diyor ki: “Bu
açıkları kapatmanın bir tek yolu vardır: Muhalefeti sustururum. Sendikaları,
emek, meslek örgütlerini sustururum. Grevlerini erteletirim. Ee, seslerini çıkardıkları zaman da copu indiririm.” Hep
böyle olmuş. Küresel kriz yaşanan her dönemde muhalefet ne zaman ki ses çıkarmıştır,
memur sendikaları ne zaman Kızılay Meydanı’na gelmiştir su sıkılmıştır, cop
indirilmiştir. Bu alanda müdahaleler başlamıştır.
Şimdi, özgürlük
mü üretim mi, demokrasi mi güvenlik mi ikilemleri içine sokularak ülkenin
güvenliği de aynı şekilde, yok güvenlik önemli demokrasi önemli değil
anlayışının arkasına sığınılarak demokratikleşmenin önü kesilmek istenmektedir.
Şimdi ben size
tarım sektörüyle ilgili bir iki veriden bahsetmek istiyorum. Ziraat
mühendisleri odalarının tarım sektörüyle ilgili bazı tespitleri var. Diyor ki:
“Krize karşı alınacak önlemler içinde tarımın sözü bile geçmiyor.” Evet,
geçmiyor. Oysaki 5,5 milyar TL olarak açıklanan 2009 tarım destekleme bütçesi,
Tarım Kanunu’na göre de gayrisafi millî hasılanın
yüzde 1’inden az olmaması hükmünü yerine getirmesi için yaklaşık 10 milyar TL
olması gereken bir rakamdır. Nerede? Hani paket? Yani, Hükûmet,
iyi, götürüyor, küçük küçük paketler… Tarım sektörü
için ne getireceksiniz kardeşim? Yani, tarım sektöründe diyebilecek misiniz:
GAP’a biz 3,5 milyar lira İşsizlik Fonu’ndan harcadığımız parayı… Sayın
Bakanımız burada. Evet, bu parayı aldık, Atatürk Barajı’ndan suyu direkt
Harran’a geçtik. Oysa Atatürk Barajı’ndan Harran’a gidene kadar arada iki üç
tane kasaba, ilçe, belde vardı. O arazileri sulamadık, Harran’ı suladık, kabul.
Harran’dan Mardin Ovası’na, oradan da Habur’a kadar
sulama var. Bu 3,5 milyarla, ben bu parayı, hazır parayı, depodaki, kaynaktaki
parayı bir senede sulama kanallarını yaparak bölgede tarıma kazandıracağım; bu
da yüz binlerce, hatta milyonlarca istihdam, işçi, tarım endüstrisi, tarım
sanayisi demek.
Bir örnek
veriyoruz, bu anlayış anlamında bunu ifade etmeye çalışıyoruz. Tarım sektörü
elbette ki krizden önemli ölçüde etkileniyor. Çünkü tarım ürünlerinin zorunlu
ihtiyaçlar olan gıda ve giyim ihtiyaçlarını karşılayan ham madde niteliğinde
ürünler olması itibarıyla talep açısından belki otomotiv, dayanıklı tüketim
malları, tekstil, inşaat ve turizm sektörleri kadar olumsuz etkilenmeyebilir
çünkü zorunlu bunlar. Ancak şunu görmek gerekiyor: Dış pazarlara yönelik yaş
meyve sebze, fındık, kuru üzüm, kuru incir benzeri ihraç ürünlerinde bir talep
daralması söz konusu olabilir, beklenebilir. Bu pazarları aşmak o Hükûmetin, o bürokratlarının, o bakanlıklarının, genel
müdürlüklerinin öngörüsüne, çalışmasına ve yeteneğine biraz da bağlıdır.
Bu açıdan
baktığımız zaman tarım alanında hiçbir desteklemenin yapılmaması karşısında
şöyle bir şeyler yapılıyor: Tekel ürünlerine tekrar şu kadar zam yapalım,
oradan 900 milyon TL’lik bir kaynak sağlayalım. Şimdi, 71,5 milyon insanımızın
25 milyonu, 30 milyonu aile olarak ücretli ve maaşlı. Parası kirasına,
yakıtına, suya, elektriğe yetmeyen memur ve işçi pazara gittiği zaman pazarda,
dükkânda, mağazada alışveriş edecek parayı cebinde bulamıyorsa, maaşı ayın
başında bitiyorsa, kredi kartlarıyla borçlanmışsa, alışveriş yapamıyorsa iç
pazarda canlanmayı nasıl sağlayacaksınız? E, bunun da bir yöntemi olması lazım.
Cebinde parası olmayan vatandaş alışveriş yapamaz, bu çok açık bir kural. Peki,
bunlara yönelik bir teşvik var mı, bir çalışma var mı? Maalesef, Hükûmet kanadında da bunu göremiyoruz. Oysaki biz bu
konularda aslında çok açık ve net politikaları buralarda defalarca açıkladık,
yine açıklayacağız.
Evet, bir küresel
kriz gerçeğimiz var. Bunu aşmak zorundayız, atlatmak zorundayız. Türkiye
rahata, düze çıkmak zorundadır. Bunun için bu çatışma sürecini durdurmak
zorundayız. Türkiye’de silahların susmasını sağlamak zorundayız. Bu silahlanma
harcamalarına, operasyonlara, bombalara harcayacağımız paraların büyük bir
bölümünü ülke ekonomisine, yatırımına döndürdüğümüz zaman milyarlarca dolar
kendi bütçemize kazandırmış olacağız. Bu konuda, Hükûmetin
gerçekten sağlıklı bir politika yürüttüğünü söylemek mümkün değildir.
Yine tarım
sektörünün desteklenmediğini, emek ve meslek örgütlerinin taleplerinin dikkate
alınmadığını, emekçi kesime yönelik bugüne kadar, işte 2007’de başlayan krizin
günümüze kadar etkilerini dikkate aldığımızda, tek bir paketin açıklanmadığını
görüyoruz. Buradan sormak istiyoruz. Hangi sosyal önlemleri alacağız? Sosyal
önlemlerimiz ne olacak? Hane halkına, tarıma, küçük işletmecilere, yeşil
kartlılara ve istihdamı koruma ve artırmada, zenginden, varlıklıdan,
kazanandan, kazandığı kadar vergi alma adaletini ne zaman sağlayacağız? Sekiz
senedir… Gelir vergisi reformu, gelir vergisi yasa tasarısını ne zaman Meclise
getireceğiz ki, bu gelir vergisini adaletli bir sisteme dönüştürdükten sonra
varlıklıdan kazandığı kadar vergi aldığımız zaman, bu ülkede de ekonomi rayına
girecektir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Bağlıyorum efendim.
Özelleştirmede
bir yandan, yap-işlet-devret modelleri bir yandan, e, diğer yandan bankacılık
sektörünün kurtarılması çabaları… Peki, niye Halkbank,
Vakıfbank, Ziraat Bankası birleştirilerek daha güçlü bir bankacılık sistemine yönelinme gibi bir ihtiyaç duyulmuyor veya yeni KİT’ler
kurulması veya bölgesel dengesizliğin kaldırılması konularında yeni, etkin
önlemler alınmıyor?
Burada şunu çok
açıklıkla ifade etmek istiyoruz: Evet, krizin iki yanı vardır, madalyonun iki
yanı vardır: Bir çalışanlar cephesi, emek cephesi, üretenler cephesi; bir de
sermaye cephesi, işveren cephesi, kazananlar cephesi vardır. Bu madalyonun iki
tarafında adaletli bir dengeyi sağlamadığımız zaman ve bunu eş güdüm şeklinde
hayata geçirip önlemler almadığımız zaman, bu küçük paketlerle hiçbir sorunu
değiştiremeyiz, çözemeyiz.
Bu duygularla,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Kaplan.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekilli Faik Öztrak.
Buyurunuz Sayın Öztrak. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 386 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın geneli üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, küresel krizin ilk işaretlerinin algılanmasından bu yana iki
yıl, Türkiye'nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelerin bu krizden
etkilenmeye başlamasının ardından da sekiz ay geçmiştir. Dünyada tüm ülkelerin
canlandırma paketlerini uygulamaya koymayı tamamladığı ve artık bu paketlerin
mali dengelerini bozucu etkilerini önümüzdeki yıllarda nasıl kontrol
edeceklerini tartışmaya başladıkları bir dönemde, biz, canlandırma paketlerini
açmaya başladık. Bu ayrışma, hem içeride hem de dışarıda risk algılamasını
arttırıyor.
CHP olarak,
mevcut iktidarın izlediği büyüme stratejisindeki yanlışlıkları sürekli dile getirdik. 2007 yılından
sonra da küresel iklimdeki bozulmayı görerek hızla tedbir alınması ihtiyacını
ve bu çerçevede önlem önerilerimizi defalarca açıkladık. O zamanlar Sayın
Başbakan ve Hükûmet krizin teğet geçeceğinden ve
küresel krizin getireceği fırsatlardan söz ediyordu. Son olarak, şubat ayında
Başbakanın seçim meydanlarından yaptığı yardım çağrısı üzerine, krizin işsizlik
ve büyüme cinsinden maliyetlerini sınırlayacak acil önerileri Genel Başkanımız
yedi madde hâlinde sıraladı. Partimizin bu yapıcı tavrı karşısında Sayın
Başbakan yine sinirlendi veya kendi ifadesiyle dertlendi ve “Herkes kendi işini
baksın.” dedi. Ancak, seçimlerden sonra Hükûmet,
Cumhuriyet Halk Partisinin getirdiği öneri paketleri içinden belirli önlemleri
seçerek uygulamaya koymaya başladı.
Değerli
milletvekilleri, bazı sektörlerde özel tüketim vergisi ve katma değer
vergisinde indirime gidilerek piyasada belirli bir canlanmanın sağlanmasına
yönelik önerimiz nisan ayından başlamak üzere uygulamaya kondu. Şu anda
huzurunuzda bulunan Kredi Garanti Fonu da kredi piyasalarında tıkanıklığın
aşılması amacıyla yine aynı öneri seti içinde partimiz tarafından ifade
edilmişti.
Sayın
milletvekilleri, getirilen yasa teklifinin 1’inci maddesiyle KOBİ’lerin
kullanacağı krediler için Hazine kefaleti sağlanmaya çalışılmakta, böylece
kredi piyasalarındaki sıkışıklık aşılmak istenmektedir. Bu çerçevede, Hazinenin
2009 yılında 1 milyar Türk lirasına kadar özel tertip devlet tahvili ihraç
etmesi öngörülmektedir.
Sayın Başbakanın
teşvik paketiyle ilgili son açıklamaları bu düzenlemenin nasıl uygulanacağına
dair ipuçlarını da vermiştir. Bu destekle KOBİ’lere açılacak bir kredinin geri
dönmemesi hâlinde bunun yüzde 65’i Hazine tarafından karşılanacak, geriye kalan
yüzde 35 risk ise krediyi veren bankanın üzerinde kalacaktır. Kredi riskinin
bir kısmının banka üzerinde kalması ahlaki rizikoyu azaltmak bakımından
doğrudur ancak ekonominin içinde olduğu koşullarda 1 milyar Türk lirasının
yetersiz kalacağını düşünüyoruz. Diğer taraftan, 30 Haziran 2008’den önceki iki
yılda tahsili gecikmiş alacağı olan veya kamuya herhangi bir yükümlülüğü
bulunan KOBİ’lerin bu sistemden yararlanmayacağı da anlaşılmaktadır. Bu, Hükûmetin, ekonominin içinde bulunduğu durumun farkında
olmadığını açıkça ortaya koymaktadır.
Bize benzeyen
ekonomilerin reel sektörlerinde 2008 yılının son üç ayında baş gösteren
sıkıntıların, bizde 2007 yılından beri artarak sürdüğünü rakamlar ortaya
koymaktadır. Bu nedenle, uygulamanın, 2007 yılını da kapsayacak şekilde
değiştirilmemesi hâlinde kredi garantisi düzenlemesinin etkisi sınırlı
kalacaktır.
Bütün bunların ötesinde, bu yasayı etkisizleştirecek en önemli
husus, bir yandan firmaların finansman kaynaklarına erişimini kolaylaştırmaya
çalışırken, diğer yandan hem kriz nedeniyle kaçan yabancı sermayenin kredi
imkânlarını daraltması hem de düşen büyüme nedeniyle azalan vergi gelirleri ve Hükûmetin hesapsız kitapsız yaptığı birçok düzenlemeyle
hızla artan bütçe açıkları sonucunda hazinenin özel kesimin borçlanabileceği
kaynaklara el koymasıdır. Nitekim 2008
yılının ilk beş aylık döneminde 43,3 milyar Türk lirası artan kredi hacmi, bu
yılın aynı döneminde 5 milyar Türk lirası düşmüştür. Buna karşın geçen yılın
ilk beş aylık döneminde yaklaşık 4,5 milyar Türk lirası gerileyen bankacılık
sistemi portföyünde tutulan kamu kâğıtları, bu yılın
aynı döneminde 19,4 milyar TL artmıştır. 2008 yılının Ocak-Mayıs döneminde 3,6
milyar Türk lirası net iç borçlanma gerçekleştiren hazine, bu yılın aynı
döneminde 25,5 milyar Türk lirası net iç borçlanma gerçekleştirmiştir. Yine, bu
dönemde borç çevirme oranı, toplam borç çevirme oranı yüzde 72,5’tan yüzde
101,9’a yükselmiştir.
Bu belirsizlik
ortamında bankaların yüzde 65 oranında garanti edilen bir kredi yerine yüzde
100 garantili olan hazine kâğıtlarına para yatırmasından daha doğal hiçbir şey
yoktur. Sonuç olarak Hükûmet, dış borçlanma
imkânlarının hızla daraldığı bir ortamda bütçe açıklarını iç piyasadan finanse
etmeye devam ettikçe ve ortaya önümüzdeki üç yılda mali sürdürülebilirliği
sağlayacak bir program koymadıkça bu tedbir kâğıt üzerinde kalmaya mahkûmdur.
Diğer taraftan, Hükûmetin bütçenin samimiyet ilkesini ihlal eden ve
Meclisimizin bütçe yapma hakkını görmezden gelen yaklaşımları da sürmektedir.
Bunun son örneği, bu yasa tasarısına Plan ve Bütçe Komisyonunda eklenen ve
Toprak Mahsulleri Ofisine hububat alımları için 2,6 milyar Türk lirasına kadar
özel tertip devlet tahvili verilmesini öngören 2’nci maddedir. Ancak, Toprak
Mahsulleri Ofisine 2008-2009 ürünü buğday alımlarında kullanılmak üzere
verilecek özel tertip devlet tahvilleri, bir önceki maddedeki uygulamadan
farklı olarak kuruluşa borç, hazineye alacak olarak kaydedilecektir.
Değerli
milletvekilleri, Toprak Mahsulleri Ofisinin bu yıl ciddi bir müdahale alımı
yapmasını ve bu amaçla bütçeden kaynak tahsisini destekliyoruz. Ancak, 500
liralık müdahale alım başfiyatının da çiftçilerimizi hiçbir şekilde tatmin
etmediğinin burada altını çizmek istiyorum. Yine ayrıca,
Toprak Mahsulleri Ofisinin geçtiğimiz yıl hububat alımlarında başta Tekirdağ
olmak üzere Trakya’ya yaptığı üvey evlat muamelesinin sürmesi hâlinde bu
fiyatın da geçerli olmayacağını, çiftçinin tüccarın kucağına düşerek çok daha
düşük fiyatlarla ürününü satmak zorunda kaldığının altını çizmek istiyor ve
Toprak Mahsulleri Ofisinin bu yıl Trakya bölgesinde ciddi şekilde destekleme
alımı yapmasını beklediğimizi bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, buraya kadar söylediklerim bu maddeyi desteklediğimize
ilişkindi. Ancak, bundan sonra bu maddede öngörülen finansman yöntemi
konusundaki ciddi endişelerimizi de dile getirmek isterim.
Toprak Mahsulleri
Ofisine kendi görev alanı dışında fındık alımı gibi görevlerin verilmesi
nedeniyle kurum hâlihazırda çok ciddi bir borç yükü altına girmiştir. 2007 ve
2008 bilançolarının karşılaştırması Ofisin mali yapısındaki hızlı bozulmayı
açıkça göstermektedir. 2007 yılında Ofisin kısa vadeli mali borçları 31 milyon
Türk lirası iken, 2008’de söz konusu mali borçlar 1,5 milyar Türk lirasına
yükselmiştir. Sadece bir yılda kurumun kısa vadeli mali borçlarındaki artış 50
kattır. Aynı dönemde Ofisin toplam borçları ise neredeyse 2’ye katlanarak 5,4
milyar Türk lirasına çıkmıştır.
Sonuçta, Ofisin
öz kaynaklarının toplam pasifler içindeki payı da 2007’de yüzde 41 iken 2008’de
yüzde 25’e gerilemiş ve kurum, hızla öz kaynaklarını yitirmiştir. Bu tablo,
Ofise bu yıl ikrazen yani borç olarak verilecek ve
bütçe harcamaları içinde gösterilmeyerek borçlanma kalemlerine atılacak özel
tertip devlet tahvillerinin önümüzdeki yıllarda geri ödenmeyeceğini açıkça
ortaya koymaktadır. Bu durumda, bu kâğıtların bütçe dışında çizgi altı
finansman kaleminde gösterilmesi 2009 yılında yapılan bir harcamayı gizleyerek
bütçenin suni olarak küçük gösterilmesinden başka bir şey değildir. Bu,
bütçenin samimiyet ilkesinin açıkça ihlalidir. Diğer taraftan, artık
gerçekçiliğini yitirdiği belli olan bütçenin gelir ve gider kalemlerinin Meclis
tarafından yeniden belirlenmesi yerine bu tür hesap oyunlarına başvurulması
veya açığı değiştirmek yerine borçlanma kanunundaki limitlerin değiştirilmesi
Meclisimizin bütçe yapma hakkının engellenmesidir. Bu tür uygulamalar, 2001
krizinin ardından mali şeffaflığın sağlanması yönündeki düzenlemelerle elde
edilen güven artırıcı kazanımların bunlara en çok ihtiyaç duyduğumuz bir konjonktürde yitirilmesi anlamına gelmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmet tarafından getirilen ve
aralarında bizim de önerdiklerimizin bir kısmı yer alan önlemler, krizin
etkilerinin azaltılması için gerekli ancak yeterli değildir. Bizim
önerilerimizin birincisi ve olmazsa olmazı ekonomik aktörlere güven verecek,
orta vadeli belirsizlikleri ortadan kaldıracak bir programın açıklanması ve
alınacak önlemlerin bu program çerçevesinde hayata geçirilmesiydi. Mali
sektörde bir kriz yaşanmamasına rağmen Türkiye kendi liginde daralma ve
işsizlik şampiyonu olmuştur. Buna karşın AKP Hükûmeti,
yerle bir olmuş dengeleri yeniden kuran, güven veren, geleceğe ışık tutan bir
programı ortaya koyamamıştır. Bırakın orta vadeli bir programı, gerçekçi bir
2009 bütçesi ve bunun finansmanına ilişkin ayakları yere basan bu yıla ait bir
program dahi yoktur. Aksine Hükûmet, parça parça uygulamalarla akılları daha da fazla karıştırmakta,
güven erozyonunu hızlandırmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, kuşkusuz böyle bir yöntem alınan önlemlerin etkinliğini
sınırlamaktadır. Nitekim, bugün tüm ekonomik aktörler,
2010 ve 2011 yıllarına ilişkin artan belirsizliklerden ve öngörü eksikliğinden
şikâyet etmektedir. Başlangıçta Sayın Başbakanın krizi görmezden gelme ve
küçümseme yaklaşımı, ekonomik birimler nezdinde Hükûmetin
olayları doğru okuyamadığı kanaatini oluşturmuştur.
Son olarak, bu
tasarının da içinde yer aldığı teşvik ve istihdam paketlerini açıklarken
Başbakanın önlemlerin bütçeye yükünün ucu açık olduğunu söylemesi ve ortaya ne
bir maliyet ne de bir finansman hesabı koyamaması, ne yapıldığının bilinmediği
izlenimini pekiştirmiştir. Böyle bir açıklama, aynı zamanda, bu paketler çerçevesinde
verilen taahhütlerin yerine getirilemeyeceğinin endişesini de yaratarak bu
düzenlemelerden beklenen etkinin sınırlanmasına neden olmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, kriz dönemlerinde mali disiplin gevşetilebilir. Nitekim, dış dünyada da ülkeler tarihte eşine az rastlanan
bir mali gevşemeye gitmişlerdir. Ancak bu ülkeler hem mali gevşemeye imkân
verecek esnekliğe sahiptir hem de gevşemenin ilerleyen yıllarda nasıl telafi
edileceğine dair güvenilir, orta vadeli programları ortaya koyma çabası içindedirler.
Bugün dünya,
Şili’nin 4 milyar dolarlık mali teşvik paketini alkışlamaktadır. Dünyada tüm
ülkelerin kredi değerliliği sorgulanırken Moody’s
Şili’nin kredi notunu artırmıştır. Şili, güneşli günlerde biriktirdiği
imkânlarını, kötü günlerde her bir vatandaşına 70 dolarlık harcama çekleri
dağıtarak kullanmaktadır.
O hâlde izlenecek
yol, ikinci grupta yer alan ülkelerin yaptığı gibi güven verecek, temel makro
hedeflerde belirsizliği ortadan kaldıracak orta vadeli bir program çerçevesinde
mali gevşemeye gidilmesi, ilerleyen yıllarda ise bu gevşemenin nasıl telafi
edileceğinin kamuoyuna açıklanmasıdır. Bu yapılmadığı takdirde, son dönemde
kamuoyuna açıklanan paketlerin etkisi hem sınırlı kalacak hem de bütçede yeni
delikler açılacaktır. AKP Hükûmetinin 2007 yılından
bu yana genel ve yerel seçimlere yönelik izlediği politikalar ekonomide mali
gevşemeye yönelik esnekliği büyük ölçüde daraltmıştır. Seçimler nedeniyle faiz
dışı fazla hedefi hızla gevşetilmiş, kötü günler için kullanılabilecek bir
imkân heba edilmiştir. Artık vakit geçirmeden yapılması gereken mevcut koşullara
uygun yeni bir elbisenin dikilmesidir.
Sayın
milletvekilleri, Hükûmet, 2002 sonrasında yaşanan
küresel ekonomideki iklim değişikliğini algılayamamıştır. İktidara geldiğinde
kucağında bulduğu ve önceki konjonktürde geçerli ve
güven uyandıran reçetelerde değişen küresel iklimin gerektirdiği değişiklikleri
yapamamıştır. Bu eksikliğin faturası bugün önümüze konmaktadır. Bunun
neticesinde, 2006 yılına kadar benzerlerine göre daha iyi performans gösteren
Türkiye, 2006 yılından itibaren küresel krizden çok önce benzerlerinden hızla
ayrışmaya başlamıştır. 2002-2005 döneminde bize benzeyen ekonomiler ortalama
yüzde 7 oranında büyürken Türkiye, hem küresel konjonktürün
hem de bir önceki Hükûmetten devraldığı programın
güvenilirliği ile aynı dönemde ortalama yüzde 7,3 büyüme başarısını
göstermiştir. Ancak, izlenen yanlış politikaların yarattığı kırılganlıklar
etkisini 2006-2008 yılları arasında göstermeye başlamıştır. Bunun sonucunda, bu
dönemde tablo tam tersine dönmüş ve bize benzeyen ekonomiler ortalama yüzde 7,5
büyürken, Türkiye aynı dönemde sadece ve sadece yüzde 4,2 büyüyebilmiştir.
Küresel krizden önce kendi sıkıntılarına gömülen Türkiye, küresel krizin
gelmesiyle büyüme ve işsizlik cinsinden dünyada en yüksek bedeli ödeyen
ülkelerden biri konumuna gelmiştir. AKP Hükûmetinin
krizi hızla okuyamaması, kapsamlı, tutarlı bir programı ortaya koyamamasının
bedeli ağır olmuştur.
2008 yılının son
üç ayında yüzde 6,2 daralmayla Türk ekonomisi G-20 ekonomileri içinde daralma
şampiyonu olmuştur. Sanayi üretiminde bu yılın ilk üç aylık dönemindeki yüzde
21’lik düşüş, 2009’un ilk üç aylık döneminde de ekonominin yüzde 12-13
civarında küçüleceğini göstermektedir. Bu yılın ilk üç ayında da daralma
şampiyonluğunu elimizde tutacağımız açıktır. İşsizlik oranları da her ay yeni
bir rekor kırmaktadır. Tarım dışında iş arayan her beş kişiden biri işsizdir,
iş arayan her üç gencimizden biri işsizdir. Son bir yıl içinde ücretli olarak
çalışan 460 bin kişi işsiz kalmıştır. Türkiye, mart ayı itibarıyla İspanya’dan
sonra OECD içinde en yüksek işsizlik oranına sahip ülke konumundadır.
Değerli
milletvekilleri, resmî veriler, Hükûmetin ekonomide
görmek istediği yalancı baharın hâlen çok uzakta olduğunu ortaya koymaktadır.
Türkiye İhracatçılar Meclisinin rakamlarına göre mayıs ayında ihracattaki düşüş
hızlanarak sürmektedir. Nisan ayında sanayi üretimi geçen yılın aynı dönemine
göre yüzde 18,5; imalat sanayi üretimi de yüzde 20,6 oranında düşmüştür. İlk
bakışta üretimdeki düşüşün önceki aylara göre yavaşlaması dibin bulunduğu
izlenimini verse de mevsimlik etkilerden arındırılmış üretim endeksi baş aşağı
gidişini sürdürmektedir. Nisan ayında endeks, yayımlanmaya başladığı 2005
yılının Ocak ayından bu yana en düşük değerine gerilemiştir. Kapasite kullanım
oranıyla birlikte açıklanan imalat sanayi mayıs ayı üretim tahmini de düşüşün
sürdüğünü göstermektedir. Ekonomideki hızlı daralmayla düşen cari açığa rağmen
yabancı sermaye girişlerinin kaçışa dönmesiyle birlikte sermaye hesabının
verdiği açıklar cari açığı geçmiştir. Nitekim krizin bizim
gibi ülkelere yansımaya başladığı geçen yılın ekim ayı ile bu yılın ilk dört
aylık dönemi arasında cari işlemler dengesi açığı 8,4 milyar dolar olurken,
sermaye hesabı dengesi 14,8 milyar dolar açık vermiştir ve bu 23 milyar dolar
civarındaki açığın 18 milyar doları net hata noksan kalemiyle finanse edilmiştir.
Bunun mahiyeti belli değildir. Nisan ayı rakamları ise net hata noksan
girişindeki duruşla birlikte ödemeler dengesinin rezerv azalışıyla finanse
edilmeye başladığını göstermektedir.
Sayın
milletvekilleri, Merkez Bankasının son yayımladığı Finansal İstikrar Raporu
hane halkı borçlarının gelirlere oranının hızla arttığını göstermektedir.
İktisadi faaliyetteki yavaşlamayla artan işsizlik, hane halkının
yükümlülüklerini yerine getirme imkânını hızla ortadan kaldırmaktadır. Nitekim, 2007 sonunda tasfiye olunacak kredi kartı ve
tüketici kredisi borcu bulunan gerçek kişi sayısı 652 bin kişiyken, mart ayında
bu sayının 1 milyon 174 bin kişiye yükseldiğini görüyoruz. “Kriz teğet geçecek”
söylemiyle küresel krizi ve ekonomik gelişmeleri ne kadar doğru okuyabildiğini
gösteren Başbakan, bu verilere rağmen vatandaşta harcayacak para olduğunu
söyleyerek kendi vatandaşının durumundan ne kadar haberdar olduğunu da açıkça
ortaya koymaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Hükûmet, mayın temizleme yasası üzerinde gösterdiği
hassasiyeti milyonları etkileyen krize çözüm arama yönünde göstermelidir. Seçim
nedeniyle aylarca önlem almayı geciktiren Hükûmetin
son olarak Meclis gündemini iktidar-muhalefet uzlaşmasına en çok ihtiyaç
duyulan bir dönemde kara mayınlarının temizlenmesi konusundaki dayatmasıyla bir
ay süreyle meşgul etmesinin maliyeti, işsizler ordusuna eklenen kişi sayısının
milyonları aşması olmuştur. Hükûmet bu tavrını
süratle değiştirmelidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
FAİK ÖZTRAK
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, bundan önceki krizden çıkış sürecinde
Hazine Müsteşarlığı yapmış bir arkadaşınız olarak Hükûmete
sesleniyorum: Küresel krizi millîleştiriyorsunuz. Küresel krizden çok önce
yaşamaya başladığımız kendi krizimizi daha da derinleştiriyorsunuz. Bu ülkeyi
hızla üretimsizlik ve işsizlik batağına çekiyorsunuz. Durumu daha fazla
savsaklamadan, artık gerçekçi bir programı ortaya koyun, yerle bir olmuş makro
dengeleri yeniden kurun, uzun dönemde maliye politikasının ve borç
dinamiklerinin sürdürülebilir olduğunu gösterin, ekonomiyi canlandıracak en
önemli unsur olan güveni bir an önce tesis edin.
Sözlerimi
tamamlarken yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Öztrak.
Tasarının tümü
üzerinde şahsı adına Afyonkarahisar Milletvekili
Halil Aydoğan.
Buyurunuz Sayın Aydoğan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz 386 sıra sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin
Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’na
ilişkin şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve halkımızı saygıyla
selamlıyorum.
Yaşanmakta olan
küresel finans krizi ülkeleri farklı yön ve şekilde etkilemektedir. Bazı
ülkeler doğrudan finans ve bankacılık kriziyle karşı karşıya iken bazı ülkeler
özellikle yükselen piyasa ekonomileri ise iki şokun etkisi altında kalmıştır.
Bunlar, sermaye girişlerinin durması ve ihracat talebinin çöküşüdür.
Küreselleşme
sürecinin doğası gereği söz konusu şoklar ülkemizi de etkilemektedir. Bazı
yükselen piyasa ekonomileri, sürdürülemez kredi artışı ve maliye politikaları
nedeniyle kendilerinden kaynaklanacak bir kriz için uygun ortama sahip
bulunmaktayken Türkiye gibi bazı ülkeler de krizden kendi sorumluluğu yokken
etkilenmektedirler.
Dünyada
uygulamaya konulan krize yönelik tedbirler genel olarak üç başlık altında
toplanmaktadır: Faiz oranlarının düşürülmesi ve piyasalara likidite sağlanması,
altyapı yatırımlarının ve talebin canlandırılması, finans ve bankacılık
sektöründe büyük boyutlarda kurtarma işlemlerinin yapılması. Bu tedbirler
setinin dünya genelinde gayrisafi yurt içi hasılaya
oranı ortalama yüzde 30’dur. Küresel krizin finans kurumlarında oluşturduğu
zarar tutarı 1,3 trilyon dolar civarındadır. Öte yandan bu süreçte finansal
kurumlardaki sermaye artırımı ise 1,2 trilyon dolara yakındır.
Yaşanmakta olan
krizin en önemli özelliği, belirleyicisi, bunun finans ve bankacılık krizi
olmasıdır. Bu nedenle, özellikle bu alanda bir kriz içinde bulunmayan ülkelerin
krizden etkilenme oranı diğer ülkelere göre daha az olacaktır. Türkiye de bu
ülkelerden biridir. Türk bankacılık ve finans sektörü, mimarisi sağlıklı bir
yapıya sahip bulunmaktadır.
İktidarımız,
küresel finans krizinin doğuşundan bugüne kadar belirli bir sistematik ve
bütünlük içinde, farklı zamanlarda farklı içerikli tedbirleri, paketleri
uygulamaya koymuştur. Hatırlayacak olursak, Türkiye
Cumhuriyeti Merkez Bankası gecelik faiz oranlarını önemli ölçüde düşürdü,
piyasalara TL ve döviz likiditesi sağlandı, kamu altyapı yatırımlarına önemli
kaynak ayrıldı, GAP ve diğer bölgesel kalkınma projelerine hız verildi,
çalışanların satın alma güçleri önemli ölçüde iyileştirildi, ayrıca değişik
sektörlerde vergi oranlarında yapılan indirimlerle stok ve talep sorunlarının
azaltılması sağlandı. 2008 yılının ikinci yarısından sonra alınan ve
uygulamaya konulan yetmişe yakın tedbirin, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası
işlemleri ve Sayın Başbakanımızın en son açıkladığı tedbirlerin maliyeti hariç
tutarı, ortalama 36,3 milyar TL ve gayrisafi yurt içi hasılaya
oranı da yüzde 3,8’dir.
Katılım öncesi
ekonomik programda da krize karşı alınan önlemler ve maliyeti bir tablo hâlinde
yer almaktadır. 2008-2010 dönemini kapsayan OECD sistematiğine göre gelir
önlemleri, harcama önlemleri ve bütçe üzerinde doğrudan veya hemen etkisi
olmayan mali önlemler şeklinde hazırlanmış bu tablodaki tedbirlerin tutarı 54,4
milyar TL ve gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı
ise yüzde 5,13 olarak ifade edilmiştir. 2008 yılında faizsiz krediden
yararlanan KOBİ sayısı 24 bin ve sağlanan kredi desteği 1,6 milyar TL olmuştur.
2009 yılında da bu destek 4 milyar TL’ye ulaşacaktır.
Adalet ve
Kalkınma Partisi İktidarı, finans krizine yönelik olarak küresel sistemin
oyuncularının aldığı tedbirlerin benzerlerini, benzer zaman diliminde
uygulamaya koymuştur. Krizin etkilerinin azalmaya başladığına yönelik
sinyallerin arttığı günümüzde ekonomik büyümenin tekrar hızlanması, finans ve
bankacılık sektörü güçlü ekonomilerde daha hızlı olacaktır. Bu yaklaşımlarda
ana prensip, geçici mali gevşeme ve borç stokundaki artışların orta vadede
tekrar eski seviyelerine geri getirilmesidir. Katılım öncesi ekonomik program,
bu çerçevede önemli ip uçları vermektedir. Önümüzdeki
günlerde yenisi yayınlanacak orta vadeli program ve orta vadeli mali planda bu
prensibe ilişkin yaklaşımlar yer alacaktır.
Sayın
Başbakanımızın birkaç ay önce ifade ettiği, son basın toplantısında da
vurguladığı önemli bir destek de KOBİ’lere yönelik kredi garanti sistemidir.
Toplam işletme sayısının yüzde 99’unu ve toplam istihdamın yüzde 80’ini
oluşturan KOBİ’ler, ekonomimizin önemli bileşenidir ve dinamik gücü
durumundadır. Özellikle istihdam açısından bu denli öneme sahip olan KOBİ’lerin
desteklenmesi büyük önem taşımaktadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna getirilmiş bulunan bu
tasarıyla, KOBİ’lerin, bankacılık sektörünün imkân ve kaynaklarından, finans
imkânlarından daha fazla ve etkin şekilde yararlanması; hâlihazırda var olan
kredi garanti sisteminin etkin bir şekilde çalışmasının sağlanması; özel
sektörün, reel sektörün üretim, ihracat ve istihdam potansiyelinin korunması ve
artırılması; bankacılık sektörünün tahsili gecikmiş alacak stokunun artışının
azaltılması, kredi kalitesinin yükseltilmesi; ekonomik ve finansal sorunlara,
gelişmelere yönelik kamu ve özel sektör yönetişiminin
somut ve kurumsal yapısının oluşturulması ve güçlendirilmesi amaçlanmaktadır.
Dünyadaki
başarılı kredi garanti sistemleri içerisinde İtalya, Portekiz ve Fransa’daki
örneklerin Türkiye için daha uygun modeller olduğu düşünülmekle birlikte,
hiçbir modelin Türkiye’de bire bir uygulanma şansı bulunmadığından ideal model
bu konuda tespit edilmelidir.
Kamunun kredi
garanti kurumlarına destek vermesi, durumu iyi olan ancak yeterli teminatı
bulunmayan KOBİ’lere kredi açılmasında bankaların risk alma davranışını olumlu
yönde etkileyecektir. Risk algılamasının değiştiği ve kredi verme
standartlarının yükseldiği dönemlerde kamunun bu tür destekleri, ekonomideki
küçülme eğilimini yavaşlatıcı etki üretecektir. Bu hem üretim ve istihdam
üzerinde hem de vergi gelirleri üzerinde olumlu destek yaratacaktır.
Görüşmelerini yapmakta olduğumuz tasarı bu konuya vurgu yapmaktadır. Bu tasarı
ile kredi garanti kurumlarının düzenlenmesi ve devletin sisteme vereceği
destekler ve bu konuda kullanılacak kamusal kaynaklar belirlenmektedir.
Sistemin dizaynına ilişkin konularda da Bakanlar
Kurulu yetkilendirilmiş bulunmaktadır.
Hazine tarafından
kredi garanti kurumlarına ilk etapta toplam 1 milyar Türk lirası kaynak
aktarılacaktır. Bu kaynak, sistemin işleyiş mekanizmasına bağlı olarak en az 10
milyar Türk liralık krediye kefalet sağlanmasına imkân verecektir.
Ayrıca yasa
tasarısında Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün 2009 yılı kampanya
dönemi finansman açığının karşılanması için Hazine Müsteşarlığına ikrazen özel tertip iç borçlanma senedi ihraç edebilme
yetkisi de düzenlenmektedir.
Tasarının hem
reel sektör hem de bankacılık sektörü açısından olumlu katkıları bulunmaktadır.
Bu tasarıyla reel sektör firmalarının finansman imkânları genişleyecek,
firmalar nakit yönetimlerini daha öngörülebilir bir biçimde yapacak ve bu
iyileşmeler üretim ve istihdam artışına olumlu katkıda bulunacaktır. Küresel
kriz ortamında geçici finansman sıkıntısı çeken ancak mali temelleri güçlü olan
firmalarımızın sıkıntılarının giderilmesi ile üretim potansiyellerinin
muhafazası bu şirketlerin bankacılık sektörüyle olan ilişkilerini orta ve uzun vadede
daha sağlıklı bir temelde sürdürmelerine de katkı sağlayacaktır. Bankacılık
sektörü açısından konuya bakıldığında reel sektörün kredilerinin sorunlu hâle
gelmemesi ve mali sektör ile reel sektör arasındaki kredi ilişkisinin sağlıklı
bir biçimde işlemesi sektörün aktif kalitesi bakımından önemli bir unsurdur.
Aktif kalitesinin iyileşmesi ise karşılık ayırma hükümleri ve mali sektörün
güçlü sermaye yapısının devamı açısından önemlidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HALİL AYDOĞAN
(Devamla) - Bu tasarı, mali sektörün kredi verme kapasitesinin en üst düzeyde
kullanılmasına ve mali sektörün asli görevlerinden birisini en iyi biçimde
yerine getirmesine önemli katkı sağlayacaktır.
Bu süreçte
firmalarımızın rekabet gücünün artırılması, teknik, finansal ve beşeri sermaye
yapısının güçlendirilmesinin kamu-özel sektör iş birliğiyle yapılması
alternatif maliyetlerimizi azaltacak, etkinlik ve verimliliğimizi artıracaktır.
Sayın Başkan,
değerli üyeler; KOBİ’lerimiz ve dolayısıyla ekonomimiz açısından önemli rol ve
fonksiyon üstlenecek, görecek bu tasarının ülkemiz ve milletimiz için hayırlı
sonuçlara vesile olmasını diliyor, yüce Meclisi ve halkımızı bir kez daha
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Aydoğan.
Şahsı adına Samsun Milletvekili Ahmet Yeni.
Buyurunuz Sayın
Yeni. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ
(Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 386 sıra sayılı Kamu
Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bilindiği üzere dünyada etkisini sürdüren küresel mali
krizle birlikte ortaya çıkan ekonomik ve mali olumsuzluklar özellikle küçük ve
orta ölçekli birçok işletmemizi etkilemiştir, firmaların finansman kaynaklarına
erişimleri noktasında ve kredi sistemleri açısından bazı sıkıntıların
yaşanmasına sebep olmuştur. Yaşadığımız bu süre içinde, kredi risklerinin
finans piyasalarında yarattığı dalgalanmalar da derinleşerek küresel çapta bir
finansal krize neden olmuştur. Söz konusu krizin doğal bir sonucu olarak da
ülke ekonomilerinde birtakım bozulmalar görülmektedir. Dünya ile entegrasyonunu sağlamış olan ülkemizde de bazı ekonomik
göstergelerde olumsuzluklar meydana gelmiştir. Bu durumda, başta KOSGEB
kapsamında işletmelerimiz olmak üzere, firmaların finansman kaynaklarına
erişimleri noktasında ve kredi sisteminin işlerliği açısından bir kısım
sıkıntıları hep beraber ülkemizde de yaşadık.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; dünyada ve ülkemizde gelişen bu olağan ve olağanüstü
olaylar karşısında hiçbir zaman duyarsız kalmadık, bu gelişmeleri her zaman
takip ederek gerekli tedbirleri zamanında aldık. İktidara geldiğimiz günden
bugüne, küçük büyük bütün esnafımızdan tüm KOBİ’lerimize, her alanda
yatırımlara girişen firmalarımıza sağladığımız imkân ve kaynaklarla bu riskleri
birlikte aşmayı başardık. Bugün, yine, gündeme aldığımız bu tasarıyı yeni bir
hamle için hayata geçirmekteyiz. Yaptığımız bu düzenleme, yine, firmalarımızın
mali yönden finansman imkânlarını artıracak, kredi sistemimizin, bankalarımızın
kredi işleyişinin etkin bir şekilde işlemesine katkı sağlayacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu tasarının kanunlaşması, ülkemiz ekonomisinin temel
taşlarından olan KOBİ’lerimizi, ihracata yönelik faaliyette bulunan bütün
işletmelerimizi, yatırımda bulunan tüm girişimcilerimizi, ihtiyaç duyan tüm
firmalarımızı özellikle bilançolarında reel olarak güçlendirecek, mali işleyiş
ve yapılarına destek verecektir. Burada özellikle KOBİ’lerimizin üretim
kapasiteleri ve kaliteleri daha da artırılacak, bir yandan 500 bine yakın
kişinin istihdamını sağlayan ekonomik pakete katkı sağlayacaktır. Yatırımların
çoğalmasıyla tüm ekonomik ve ticari faktörlerimiz de canlanmış olacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; dünyada olduğu gibi ülkemizde de her gün birçok
gelişmeler olmakta, ekonomiden ticarete, reel yatırımlardan uluslararası
bağlantılara kadar birçok yeni atılımlar ortaya konulmaktadır. Bunlarla
birlikte, ekonomik işleyişin temelini oluşturan, yatırımları harekete geçiren
finans ve mali sektörlerimizde de birçok müspet gelişmeler izlenmektedir.
AK PARTİ İktidarı
olarak, ilk günden bugüne kadar, her zaman bütün faktörleri birlikte alarak
sonucuna gittik. Ülkemiz için ne yaptıysak bütün bunların hepsinde realist
yaklaşımlarla, bilimsel çalışmalarla, istatistiki
verilerle hareket ettik. Bugüne kadar yaptığımız her teşvik ve her destekten,
alınan tüm ekonomik tedbirlerden, ortaya koyduğumuz tüm hizmetlerden başarıyla
çıktık. Ülkede güven ve istikrar ortamını sağlamış olduk. Bu yapılanların
kaynağını yine kendi çalışmalarımızla sağladık. Bir yandan geçmişin borçlarını
kapattık, bir yandan da Türkiye’yi her gün ileri götürmenin yollarını aradık.
Üretime, istihdama yönelik yapılan çalışmalar, teşvik paketleri, özellikle
kurumlar vergisi ve diğer vergi kalemlerinde yapılan indirimlerimiz, KOBİ’lere
sağlanan mali ve yatırım mahiyetindeki destekler, kredi faiz indirimleri ve
borçların yapılandırılmaları, geçmişte uygulanan cezaların silinmesi,
yatırımcılara yönelik altyapı, üstyapı çalışmalarımız, sayıları her gün artan
organize sanayi bölgelerimiz, kamu bankalarınca ve ihracat bankalarınca verilen
düşük faizli, uzun vadeli birçok kredilerimiz hem mali hem sınai
desteklerimiz olmuştur. Bunlar ülkemizin ticaretini, sanayisini, üretimini
canlandırmış, eskiyle kıyaslanamayacak düzeyde kat kat
artmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; aldığımız son verilere göre, Mart 2009 itibarıyla
toplam 367 milyar TL düzeyinde olan toplam kredi hacmimizin yüzde 22,9’u
KOBİ’lere aittir. Bununla birlikte toplam işletme sayısının yüzde 99’unu ve
toplam istihdamın yüzde 80’ini KOBİ’lerimiz oluşturmaktadır. Diğer yandan,
küresel krize bağlı olarak KOBİ kredilerinin takibe dönüşüm oranında son birkaç
aylık dönemde artış görülmektedir. Kasım 2008 tarihi itibarıyla yüzde 4,8 olan
söz konusu oran, Mart 2009 itibarıyla 1 puan daha yükselerek yüzde 5,9
seviyesine yükselmiştir. Dolayısıyla, KOBİ’lerin mali krizden gittikçe
etkilerini hep beraber gördük. Bu çerçevede özellikle istihdam açısından büyük
önem arz eden KOBİ’lerin desteklenmesi gerekmektedir. Hazırlanmış olan bu
tasarı ile KOBİ’lerin finansman imkânlarına daha kolay erişimi, kredi
sisteminin daha etkin çalıştırılması ve üretim ile istihdam gibi konularda
devamlılığın sağlanması amaçlanmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tasarıyla sistemde yıllık 25 milyon TL’den daha az
cirosu olan ve en fazla 250 çalışanı olan firmalar KOBİ olarak kabul
edilmektedir. Bu bağlamda, 30 Haziran 2008 tarihinden önceki iki yıl içinde
takibe düşmüş borcu olmayan ve bu tarih itibarıyla kamuya vadesi geçmiş borcu
olmayan KOBİ’lerimiz bu sistemden istifade edeceklerdir. Söz konusu sistem ile
birlikte bahsedilen şartları taşıyan KOBİ’lerin yeni ve ilave olarak sağlayacakları
krediler ile mevcut kredilerden yenilenenlere kefalet sağlanabilmiş olacaktır.
Asgari bir yıl azami dört yıl vadeye sahip olacak bu krediler Türk lirası
cinsinden olabileceği gibi döviz cinsinden de olabilecektir. Bahse konu
kredilere kredi garanti kurumları tarafından yüzde 65’e kadar kefalet
sağlanabilecektir. Kredi riskinin yüzde 35’i ise bankalar tarafından
üstlenilmiş olacaktır. Diğer yandan, Hazine Müsteşarlığı sistemin etkin
işleyebilmesi için kredi garanti kurumlarına tazmin taleplerinin yerine
getirilmesinde kullanmak üzere 1 milyar TL’ye kadar kaynak aktarımı da sağlamış
olacaktır. Söz konusu kaynağın kullanılmasıyla birlikte toplam 10 milyar TL’lik
bir krediye kefalet sağlanması öngörülmektedir.
Tasarıyla
öngörülen sistemin hem reel sektör hem de mali sektör açısından olumlu
katkıları bulunmaktadır. Reel sektör firmalarının finansman imkânlarının
genişlemesi, firmaların nakit yönetimlerini daha öngörülebilir bir biçimde
yapabilmeleri, üretimle istihdam artışlarına sağlanacak katkılar bu faydaların
başında gelmektedir. Küresel kriz ortamında geçici finansman sıkıntısı çeken
ancak mali temelleri güçlü olan firmalarımızın sıkıntılarının giderilmesiyle,
üretim kapasitelerinin korunması sağlanacak, böylelikle bu şirketlerin mali
sektörle olan ilişkilerini orta ve uzun vadede daha sağlıklı bir temelde
sürdürebilmeleri imkânı ortaya konmuş olacaktır.
Mali sektör
açısından sistemi değerlendirdiğimizde ise reel sektör kredilerinin sorunsuz
olarak işlemesi ve mali sektörle reel sektör arasındaki kredi ilişkisinin
sağlıklı bir biçimde çalışması sektörün aktif kalitesi bakımından önemlidir.
Aktif kalitesinin iyileşmesi ise karşılık ayırma hükümleri ve mali sektörün
güçlü sermaye yapısının devamı açısından da çok önemlidir. Ayrıca, öngörülen
sistem, mali sektörün kredi verme kapasitesini en üst düzeyde kullanmasında ve
asli görevlerinden birisini en iyi biçimde yerine getirmesinde önemli katkı
sağlayacaktır. Bu bağlamda, reel sektörün üretim ve istihdam devamlılığının ve
mali sektörün sağlıklı yapısının korunmasının, istikrar ve güven ortamının
geliştirilmesi noktasında önemli yararları bulunmaktadır.
Tasarının
şimdiden ülkemiz ekonomisine, her yönden kalkınmamıza, istihdamımıza faydalar
sağlamasını diliyorum ve tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yeni.
Tasarının tümü
üzerindeki konuşmalar sona ermiştir.
Şimdi soru-cevap
bölümüne geçiyoruz.
Sayın Işık, Sayın
Orhan, Sayın Doğru, Sayın Akçay ve Sayın Cengiz sisteme girmişlerdir, sırayla
söz vereceğim.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
Toprak Mahsulleri Ofisinin 2009 yılı finansman ihtiyacı hangi yöntem ya da
yöntemlerle belirlenmiştir? Bu kurumun tahminî 2008 ve 2009 yılları görev
zararı ne kadardır? Bu zararın gerekçeleri nelerdir? Toprak Mahsulleri Ofisi ve
benzeri gibi kamu kurumlarındaki görev zararlarının önlenmesi amacıyla Hükûmetinizce hangi tedbirler alınmış ya da alınmaktadır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Işık.
Sayın Orhan…
AHMET ORHAN
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bildiğiniz gibi içinde bulunduğumuz şu dönemde özellikle Akdeniz ve Ege
Bölgesi’ndeki hububat hasadı tamamlandı. Çiftçilerimiz ekonomik sıkıntıları
sebebiyle elindeki ürünlerini elden çıkarmaya, piyasa fiyatlarıyla satmaya
başladılar. Şu gün itibarıyla buğdayda piyasa fiyatı 36 ile 40 kuruş arasında
oluşmaktadır. Hükûmetinizin açıkladığı ortalama 50
kuruşluk fiyatın hiç hayata geçmemiş olmasının piyasadaki finansman
sıkıntısından kaynaklandığı tahmin edilmektedir. Bu konuda acilen bir tedbir
almayı düşünmekte misiniz?
Bir de geçtiğimiz
yıl Ege Bölgesi’nin en önemli tarım ürünü olan kuru üzümde yaşanan bir
sıkıntıdan bahsetmek istiyorum. Sezon başında 80 ile 1 lira 20 kuruş arasında
ancak satılabilen kurum üzüm Türkiye'nin klasik tarım ihraç ürünleri arasında
yer almakta, ülkemizin ciddi bir gelir elde etmesine sebep olmaktaydı. Yaşanan
bu sıkıntının aşılabilmesi için bölge iktidar milletvekillerinin de katkısıyla,
değerlendirmesiyle bu konuda bir şeyler yapılma ihtiyacı ortaya çıkmış ancak Hükûmetinizin bir finansman destek formülü bulamaması
sebebiyle de fiyatların istenen seviyelere çekilmesi mümkün olmamıştı. Bir
önceki sezon 4 liraya satılan bu ürünler bugün itibarıyla 1 lira 80 kuruşa
satılmaktadır. Türkiye'nin kuru üzüm ve benzeri klasik tarım ve ihraç ürünleri için
herhangi bir finansman tedbiri düşünmekte misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Orhan.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanımıza
sormak istiyoruz: Ülkemizin her tarafında olduğu gibi Tokat ilinde de çiftçiler
tarım kredi, bankalar ve elektrik dairelerine borçlarını ödeyemedikleri için
icralarla karşı karşıyadır. Özellikle elektrik borçlarından dolayı sulama
kanallarında kullanılan elektrik şalterleri kapatılmış ve kanallarda su
bulunmamaktadır. Kanallardan su alınamayınca yaz mevsiminden dolayı çok ciddi
manada kuraklıkla karşı karşıyayız. Su var, para yok ve ürünler susuzluktan
yanmış ve kurumuş duruma gelmiştir. Bu yönlü olarak, diğer borçların yanında
elektrik borçlarıyla ilgili bir çalışma yapılması gerekmektedir. Özellikle
Erbaa’nın, Çalkara, Değirmenli gibi köylerinde müthiş şekilde susuzluktan
dolayı bir yanma tehlikesiyle karşı karşıya kalınmış ve beraberinde de Samsun
ile Erzurum arasındaki yolu bile kapatma durumuna gelmişlerdir. Bu yönde olarak
elektrik borçlarının bir sonraki döneme ertelenmesiyle ilgili bir çalışma
yapılabilir mi? Bunu sormak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Doğru.
Sayın Akçay…
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Hükûmet yetkilileri, sık sık
borçlarımızın gayrisafi yurt içi hasılaya oranı
bakımından iyi durumda olduğunu ifade etmektedirler. Vergi gelirlerimizin
Türkiye'nin kamu net borçlarına oranı nedir? Bu oran itibarıyla Avrupa ülkeleri
ve dünyadaki sıralamamız nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Akçay.
Sayın Cengiz…
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakana da başarılar
diliyorum yeni görevinde.
Dünyada kriz mali
sektörü derinden etkilerken Türkiye’de mali kuruluşların 2008 yılında yüzde 9
civarında büyüme göstermesi, kamunun bankalardan borçlanmasına delalet olarak
ve işaret olarak bağlanmış ve bu konuda böyle yorumlar yapılmıştır. Bu
kapsamda, bir: Bu borç miktarı borçlanma nedir?
İki: Ülke
ekonomisi ve kriz açısından bu borçlanmanın etkisi ve yansıması sizce nasıl
gerçekleşmiştir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Cengiz.
Buyurunuz Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Şimdi biraz
karışık bir şekilde cevap vereceğim sıralama açısından. Sayın Orhan, Akdeniz ve
Ege’de hasadın tamamlandığını ama piyasa fiyatları ile TMO fiyatları arasında
bir fark oluştuğunu söyledi. TMO’nun bir ay gecikmeli ödeme yapmasının bunda
muhtemelen bir etkisi olabilir finansman sıkıntısı duyan çiftçilerimiz
açısından ama genel anlamda bakıldığında TMO’nun tabii, alım politikasını ve
fiyatları açıklaması, piyasadaki fiyatları da olumlu bir şekilde etkilemiştir.
Piyasayı tabii kısıtlama imkânımız yok. Piyasa fiyatları içinde tüccarla
üretici arasında bu fiyatlar oluşacaktır ama TMO alımlarına başlamıştır,
Akdeniz ve Ege Bölgesi’nde de ama bir aylık bir gecikme de söz konusudur tabii,
alımdan sonraki ödemeler konusunda.
Sayın Doğru,
Tokat ilinde kuraklıkla ilgili ve elektrik borçlarıyla ilgili sorunları dile
getirdiler. Elektrik borçları gerçekten sadece Tokat’ta değil, birçok diğer
ilimizde de bir problem olarak karşımızda duruyor. Şimdi buraya, değerli
arkadaşlar, bir taraftan şu prensiple yaklaşıyoruz: Zamanında elektrik borcunu
ödemiş olanla ödememiş olan arasında hiçbir farklılık gözetmezsek bu adalet
ilkelerine uymaz diye düşünüyoruz. Fakat bir taraftan da birikmiş borçlar,
sıkıntılar olduğunun da farkındayız. Bu ikisi arasında bir denge kurarak,
gözeterek bu sorunla ilgili olarak çiftçilerimizi rahatlatacak ama aynı
zamanda, dediğim gibi, bu ödeyen-ödemeyen ayrımını da gözetecek bir çalışma
üzerinde duruyoruz. Şu anda değerlendirmeler…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Bir hafta içinde yapmazsanız yanmış olacak Sayın Bakan, ürünün hepsi
yanmış olacak.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Şu anda çalışmalarına devam ediyor bürokrasimiz. Biz
de bunu, herhâlde, fazlaca uzatmadan tamamlayacağız bu çalışmamızı.
Yine, görev
zararlarıyla ilgili bir soru vardı TMO’nun. 2007 yılında 101 milyon TL, 2008’de
494 milyon TL, 2009’da 90 milyon TL, üretimin az olduğu dönemlerde… Görev
zararları ihracattan, işte dahilde işleme rejiminden,
ithalat ve fındık ile haşhaş faaliyetlerinden kaynaklanıyor. Temel
kaynaklandığı unsurlar da bunlar, bunları da ifade etmiş olayım.
Vergi
gelirlerinin kamu net borcuna oranından bahsedildi. Şu anda doğrusu o oran
elimde yok, o yüzden yanıltıcı bir bilgi vermek istemiyorum ama şu oranı
verebilirim: AB tanımlı borç olarak baktığınızda, 2002 yılında yüzde 73,7 iken
2008 sonunda 39,5’e düşüyor gayrisafi yurt içi hasılaya
oran itibarıyla. Bu tabii çok ciddi bir iyileşmeyi işaret ediyor. Kamu net borç
stokuysa 2002 ile 2008 döneminde yüzde 61,4’ten yüzde 28,6’ya düşmüş durumda.
Bu, dünyadaki küresel krize borçlarımızı bu düzeylere indirerek girmiş bir ülke
olmamız da ayrıca bence altı çizilmesi gereken önemli bir avantajımız. Eğer o
tarihlerdeki borç yüküyle bugün Türkiye dünyadaki krizle karşı karşıya kalsaydı
yaşayacağımız şeyleri hayal bile etmek istemiyorum doğrusu.
Nihayet bu mali
sektörle ilgili bir soru vardı, büyümesine ilişkin bir soru geldi. Şimdi, tabii
biz mali sektörün daha fazla kredi vermesini istiyoruz. Kârlılık oranları iyi
bir taraftan da gerçekten mali sektörümüzün sağlam olmasından da büyük gurur
duyuyoruz. Birçok gelişmiş ülkede bankalar batarken, birbiri peşi sıra
sıkıntılar yaşanırken bizim mali sektörümüzde böyle bir şeyin yaşanmamış olması
son derece sevindirici fakat bir taraftan da tabii, kamunun bu dünyadaki
yaşanan sıkıntılar nedeniyle borçlanma ihtiyaçları da artıyor. Dolayısıyla kamu
belki özel sektörün de kullanabileceği birtakım fonları değerlendirmiş oluyor.
İşin o boyutu da var elbette.
Çok teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – İki soru
daha var Sayın Bakan.
Buyurunuz Sayın Taner.
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, geçici 21’inci maddede Toprak Mahsulleri Ofisiyle
ilgili, 2009 yılı kampanya dönemiyle ilgili boyut yazılmış ama mali boyutu
belli değil. Ne kadar bir mali boyut öngörmektesiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Taner.
Sayın Genç,
buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Efendim, dün de
burada yaptığım konuşmada dile getirdim, Sayın Bakana sormak istiyorum. Şimdi,
bizim ille ilgili bir-iki tane sorum var. Birisi: Terörde zarar gören
vatandaşların bu zararları idare tarafından tespit edilmiş ama uzun süredir
para gitmiyor ve ödenmiyor. Bu terörden zarar gören vatandaşların paraları ne
zaman ödenecek?
İkincisi: Bazı
köyler tamamen boşaltılmış ama bu köylere vatandaşlar gitmek istiyorlar. İşte
evleri harap olmuş, yolları yok. Köye dönüş isteyen bu insanlarımız, özellikle
büyükşehirlerde yaşayan birçok insanımız köye dönmeye çalışıyor. Acaba Hükûmet olarak bu vatandaşların hem yollarının yapılması
hem sularının getirilmesi ve elektriklerinin yapılması ve köyde evlerinin
yapılması konusunda bir yardım yapmayı düşünüyorlar mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Genç.
Buyurunuz Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Sayın Başkan, TMO’ya bu yaptığımız düzenlemeyle
sağladığımız imkân açıkçası -genel toplam olarak baktığımızda- 2,5 milyar TL
civarında. Tabii, alımların mutlak değer olarak ne kadar olacağını şimdiden
bire bir söylemek belki mümkün değil ama aşağı yukarı bu mertebeler civarında
bir ihtiyaç tespit edildiğinden dolayı 2,5 milyar TL’lik bir imkân sağlanıyor
TMO’ya, bu borçlanma imkânı sağlanıyor.
Sayın Genç’in
sorularıyla ilgili olarak: “Terörden zarar gören vatandaşların paraları ne
zaman ödenecek?” diyor. Aslında peyderpey ödeniyor tabii Sayın Genç bunlar.
Şimdi, müsaade ederseniz, burada il düzeyinde komisyonlar var. O komisyonlar
-çok sayıda başvuru var- başvuruları peyderpey değerlendiriyorlar.
Değerlendirilen başvurularla ilgili olarak da merkeze intikal ediyor dosyalar.
Merkezden de yine bütçedeki imkânlar çerçevesinde paralar ödeniyor. Büyük
oranda da ödendi zannediyorum ama şu anda tam elimde rakamlar yok doğrusu.
Fakat burada elbette bir hukuk devleti olarak vatandaşın hak ettikleri
ödenecek. Hızlandırma yönünde de -bütçe imkânları çerçevesinde- takipçisi
olabileceğimiz bir konu. Bütün, bizim de yaşadığımız bölgenin bir sorunu tabii.
Köye dönüşle
ilgili olarak: İlk başladığında ev boyutu da vardı belki ama şimdi daha çok
altyapı ağırlıklı olarak yürütülüyor. Yine İçişleri Bakanlığımız valilikler emrine
belli ödenekler gönderiyor, o ödeneklerden altyapılar yapılıyor. Ancak burada
şunu da tabii görmek lazım: Gerçekten geriye dönüp köylerinde yaşayacak mı
vatandaşlarımız yoksa göç ettikleri yerde yaşamaya mı devam edecekler? Kamu
kaynaklarını da boş yere israf etmemek gerekir ama gerçekten köye dönecek
yeterli sayıda vatandaşımız olduğu zaman onlarla ilgili yine ödeneklerle
valiliklerimiz, özel idarelerimiz aracılığıyla bu destekler sağlanıyor.
İçişleri Bakanlığımız belli oranda, ülkemizin tabii imkânlarının el verdiği
oranda tahsisatlar yapıyor.
Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bakan.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN –
Arayacağım efendim.
Bir soru daha
var.
Sayın Ayhan,
buyurunuz.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, şu
anda çiftçilerin çok borçlu olduğunu biliyoruz. Özellikle seçim bölgem
Denizli’de üreticilerden ve muhtarlardan hububat alımlarıyla hububat alım
fiyatlarına ilişkin çok önemli şikâyetler almaktayım. Hükûmet
olarak Toprak Mahsulleri Ofisi kanalıyla gerek ürün fiyatlarının artışı ve alım
miktarlarını artırmaya yönelik bir politikanız var mı? Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Ayhan.
Buyurunuz Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Sayın Ayhan, şimdi TMO gerçekten zamanında hasat
döneminde alım politikasını ve fiyatlarını açıklamakla aslında çiftçinin
yanında olduğunu göstermiştir. Gelen bütün ürünleri de almaya hazır olduğunu
ilan etmiştir. Yani hiçbir çiftçimizi kapısından geri çevirmeyecektir ve buna
dönük olarak da zaten finansman imkânları bu yaptığımız düzenlemelerle
hazırlanmaktadır. Dolayısıyla çiftçimiz herhangi bir sıkıntı yaşamayacaktır.
İlan ettiğimiz fiyatların düzeyi de biraz uluslararası fiyatlarla mukayese
edildiği zaman Hükûmetimizin aslında çiftçilere ne
ölçüde destek sağlamaya çalıştığı da görülecektir diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz.
Sayın Nalcı...
KEMALETTİN NALCI
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
bundan önce de bir ton kanun çıkarttık. Bunların teki de sicil affıydı. Burada
şunu sormak istiyorum ki çok iyi biliyorum hiçbir banka bunu uygulamıyor, buna
devlet bankaları da dâhil.
Ondan bir önceki
kanunumuz da can suyu kredisiydi. Şimdi bankalara gidildiği zaman bankalar
vergi borcu istemiyor, sigorta borcu istemiyor, yazılmış çek-senet istemiyor ve
kefalet istiyor. Bu şartlarda olan kişiler, krediyi zaten sağlayacak
kişilerdir. Bu çıkan kanun da acaba bir öncekiler gibi boş mu olacak?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Nalcı.
Sayın Karaibrahim buyurunuz.
Son soru olarak
aldım.
EŞREF KARAİBRAHİM
(Giresun) – Sayın Bakan, şu anda TMO’nun elinde ne kadar fındık vardır? Bunun
parasal değeri nedir? Şu anda TMO fındık alacak mıdır, bu sezon, 2009’da?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Karaibrahim.
Buyurunuz Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Sayın Başkanım, az önce, tabii, sicil affı, can suyu
kredisi gibi konularda olduğu gibi kredi garanti konusunda da belli şartlar
konuyor, bütün firmalarımız faydalanamıyorlar. Sayın Vekilimizin tabii dikkat
çektiği hususlar önemli ama bir taraftan da şunu düşünmemiz gerekiyor: Bu
sonuçta verdiğimiz bir kamu kaynağı; finans sisteminin, bankacılık sisteminin,
bu kamu kaynağını riskli alanlara, gerçekten batacak alanlara yönlendirip heba
etmesi de söz konusu olabilir. Biz bunu istemiyoruz tabii. Bu kaynağın…
KEMALETTİN NALCI
(Tekirdağ) – Sayın Bakan, söylediğim o değil, teminat bile verse vermiyor.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Bu cephesi de var işin ama…
KEMALETTİN NALCI
(Tekirdağ) – Gayrimenkul teminatı bile verseler vermiyor bankalar, yazılmış
çekten, senetten dolayı vermiyor.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Evet, yani doğrudur ama buradaki bizim maksadımız, bu
sağladığımız kamu kaynakları gerçekten sağlam yerlere yönlendirilsin mümkün
mertebe ve faydalı olsun, orada üretimi, istihdamı artırsın, batık bazı
kredilere yönlendirilmesin, bu anlamda kamu kaynağı israf edilmesin. Yani bizim
esas hareket noktamız burasıdır, onu vurgulamak isterim.
Sayın Karaibrahim de fındık konusundaki politikamızı sordu. O
konuda çalışmalar devam ediyor, henüz nihai bir açıklama yapma durumunda
değiliz ama şunu belirteyim: Biliyorsunuz, bu sene fındık üretimi nispeten
düşük, piyasa fiyatları muhtemelen iyi düzeyde oluşacak fındıkta ama bir
taraftan da tabii TMO’nun stoklarında 563 bin ton fındığımız var. Onunla ilgili
de ayrıca politikalar, kararlar almak durumundayız. Bu konudaki çalışmalar şu
anda devam ediyor, henüz sonuçlanmış bir politikamız söz konusu değil.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz efendim.
Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısının aranmasını istemiştim.
BAŞKAN –
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı da arayacağım
efendim.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 15.58
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 106’ncı Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
386 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının çerçeve
1’inci maddesini ve bu maddeye bağlı geçici 20’nci maddesini okutuyorum:
KAMU FİNANSMANI VE BORÇ YÖNETİMİNİN DÜZENLENMESİ HAKKINDA
KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 28/3/2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç
Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.
"GEÇİCİ
MADDE 20- Finansman imkanlarını geliştirmek ve kredi sisteminin etkin
işlemesine katkı sağlamak amacıyla firmalara kredi garantisi veren kredi
garanti kurumlarına 1 milyar Türk Lirasına kadar nakit kaynak aktarmaya ve/veya
özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç etmeye Bakan; nakit aktarımı
ve/veya ihraç edilecek özel tertip Devlet iç borçlanma senetleri için
Müsteşarlık bütçesinin mevcut ya da yeni açılacak tertiplerine 1 milyar Türk Lirasına kadar
ödenek eklemeye Maliye Bakanı yetkilidir.
Nakit kaynak
aktarılarak ve/veya özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç edilerek
Müsteşarlığın destek sağladığı kredi garantisi veren kredi garanti kurumlarında
bankaların sahip oldukları paylarla ilgili olarak, 19/10/2005 tarihli ve 5411
sayılı Bankacılık Kanununun
25 inci, 48 inci, 49 uncu, 50 nci, 53
üncü, 54 üncü, ve 56 ncı maddeleri uygulanmaz.
Bu madde
kapsamında nakit kaynak ve/veya özel tertip Devlet iç borçlanma senedi
aktarılacak kredi garanti kurumları ile aktarılacak kaynağın kullandırılmasına
ilişkin usul ve esaslar Bakanlar Kurulunca belirlenir.
BAŞKAN – Geçici
madde 20 üzerine gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa
Milletvekili Erkan Akçay.
Buyurunuz Sayın
Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, 386 sıra sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin
Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
1’inci maddesindeki geçici 20’nci madde üzerine Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
İki yıl
öncesinden ekonomideki olumsuz gidişatın sinyallerini veren ekonomik kriz 2008
yılının Eylül ayından itibaren daha da artarak etkisini göstermiş ve ekonomi
üzerinde çok ciddi tahribat meydana getirmiştir. Krize karşı reel sektöre
yönelik gerçek anlamda tedbir almakta ve bunları bir bütün olarak ve koordineli
bir şekilde uygulamakta zafiyete düşen Hükûmetin
aldığı tedbirler, esas itibarıyla etkileri kalıcı olmayan, krize karşı kapsamlı
bir bütünlükten uzak, geçici tedbirlerdir.
AKP Hükûmeti aradan geçen yaklaşık sekiz aylık süre içinde
adına “paket” dediği bazı düzenlemeleri açıklamıştır. Stokları eritmek için
vergi indirimi içeren bu paketler daralan piyasayı biraz rahatlatmanın dışında
çok fazla bir işe yaramamaktadır. Kısa dönem için stokları eritmeye yönelik bu
indirimle stoklar eridikten sonra ne olacaktır? Krizin asıl etkilediği işçiler,
memurlar, emekliler, çiftçiler ve bilhassa işsizler ve yoksullar için bu
paketler çok fazla bir anlam taşımamaktadır. İç talebi canlandırmanın en önemli
unsuru, toplumun satın alma gücünü artıracak ciddi düzenlemeler yapılmasından
geçmektedir. Ama bunu tamamlamak üzere sanayi sektöründe girdi maliyetlerini
düşürmek, sigorta primlerini indirmek ve kayıt dışı ekonomiyi küçülterek
sigorta tabanını genişletici önlemler almak gerekmektedir.
Ekonomik kriz
nedeniyle iç ve dış talep ile finansman imkânları olumsuz etkilenmiş,
ekonomideki hızlı küçülme kredi stokunda yavaşlamaya neden olmuştur. Ekonomik
krizin ortaya çıkardığı olumsuzluklar nedeniyle KOBİ’ler başta olmak üzere reel
sektör firmalarının finansman kaynaklarına erişimlerinde ve mevcut kredi
sisteminin işleyişinde ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. Çalışanlara, emeklilere,
esnaf ve çiftçiye verilecek destekle piyasalara nefes aldırılmalı ve bu yolla
iç talep de canlandırılmalıdır. Çiftçiler ve KOBİ’ler için kolay kredi
uygulaması yaygınlaştırılmalıdır. Ekonomideki istihdam, büyüme ve üretimin ana
dinamiği olan KOBİ’lerin sağlıklı bir ekonomik ortamda gelişip büyümeleri ve
hayatlarını devam ettirmeleri fevkalade önemlidir.
Milliyetçi Hareket Partisi, 2007 yılından bu yana KOBİ’lerin
bankalardan daha fazla kredi almasını temin etmek üzere Kredi Garanti Fonu
sisteminin kaynaklarının artırılması, Kredi Garanti Fonu ve risk sermayesi
sisteminin etkin hâle getirilmesi, KOBİ’lerin teminat sorununun çözülmesi,
Türkiye İhracat Kredi Bankasının kaynaklarının artırılması ve ihracatın
finansmanında ve sigortalanmasında etkinliğin artırılarak ihracata dayalı bir
büyüme yapısına katkıda bulunması gerektiğini çeşitli platformlarda defaatle ifade etmiştir.
Türkiye’de
KOBİ’lerin kredi hacminden yararlanma oranları, istihdama ve ülke katma
değerine sağladıkları katkılarıyla karşılaştırılamayacak seviyelerde düşük
kalmaktadır. Daha fazla vakit kaybetmeden, bilhassa KOBİ’lerin finansman
imkânlarına erişimi kolaylaştırılmalı, vergi ve enerji borçları
yapılandırılmalı, KOSGEB kredilerinde ve diğer kredilerde bankaların sicil
affını dikkate almamaları nedeniyle meydana gelen sorunlar giderilmeli ve
kredilerin gerçek ihtiyaç sahiplerine yönlendirilmesi sağlanmalıdır. KOSGEB can
suyu ve ihracat teşvik kredilerinin geri dönüş süreleri mevcut kriz ortamı da
dikkate alınarak uzatılmalıdır.
Firmaların
finansman imkânlarını geliştirmeyi ve kredi sisteminin etkin işlemesine katkı
da sağlamayı amaçlayan bu tasarı, geç kalmış bir düzenlemedir.
Ayrıca, kredi
garantisi verilecek 1 milyar Türk liralık kaynak da son derece yetersizdir.
Mart 2009 itibarıyla bankacılık sisteminde toplam kredi hacminin 374 milyar
Türk lirası düzeyinde olduğu da dikkate alındığında, tasarıda öngörülen 1
milyar Türk liralık kaynağın yetersiz olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır ve bu 1
milyar Türk liralık kaynak tutarı, KOBİ’lerin finansman sorununu çözmekten
uzaktır. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu verilerine göre Türkiye’deki
kurumsal ve KOBİ kredilerinin oranının toplam kredi hacmi içinde yaklaşık yüzde
67 olduğu düşünülürse, 1 milyar Türk lirası hangi kredinin teminatına
yetecektir?
KOBİ’lerin en
büyük derdi yalnızca finansman ve kredi de değildir. KOBİ’lerle ilgili yapılan
bir ankette katılımcıların yüzde 88’i vergi yüklerinin hafifletilmesini
isterken, yüzde 38’i girdi maliyetlerinin düşürülmesini istemekte ve yüzde 30’u
da finansman sorunu olduğunu dile getirmektedir.
İş adamlarına “Zulaları var.” diye tepki gösteren Sayın Başbakan, son
teşvik paketi açıklaması sırasında da “Vatandaşta harcayacak para yok diyenler
yanılıyor, kusura bakmayın arkadaşlar, vatandaşta para var.” şeklinde ifadede
bulunmuştur. Ancak Bankalararası Kart Merkezi 2009
yılı araştırma sonuçlarına göre, Türkiye’de alışverişlerin yüzde 65’i kartla
yapılmaktadır. Bu açıklama Sayın Başbakanı tekzip etmektedir. Vatandaş, gelecek
aylarda ödemek üzere geleceğinden harcama yapmaktadır ve çok büyük ödeme sorunları
yaşamaktadır. Banka kredi kartı borçlarının yapılandırılmasına ilişkin kanun
tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisine gelecek olması bunun en büyük
ispatıdır.
Değerli milletvekilleri, açıklanan son teşvik paketiyle, Türkiye,
sosyoekonomik gelişmişlik düzeyine göre dört bölgeye ayrılmakta, bölge bazında
kurumlar ve gelir vergisi indirimi, SSK primi işveren hissesinin Hazine
tarafından karşılanması, faiz desteği, yatırım yeri tahsisi, KDV istisnası ve
gümrük vergisi muafiyeti gibi teşvik araçları kullanılarak büyük proje
yatırımları on iki başlıkta toplanıp 31 Aralık 2010’a kadar başlayacak
yatırımlar teşvikten yararlandırılmaktadır.
Bu teşvik paketi,
yatırımlarını mutlaka artırmak zorunda olan Türkiye için çok gerekli, ancak
yine de geç kalmış bir pakettir. Ayrıca bu teşvik paketinde hâlâ birtakım
noksanlıklar bulunmaktadır.
Elbette her
teşvik paketinin ve teşvikin çeşitli ölçülerde mutlaka faydaları vardır. Bu paketin
krizden çıkışta etkili olmasını diliyorum. Ancak bazı görüş, öneri ve
uyarılarımızı da dile getirmeyi yararlı buluyorum.
Teşvik paketinin
kapsamı kısa ve orta vadede ortaya çıkacak ihtiyaçlar çerçevesinde mikro
düzenlemelerle genişletilmelidir. Tüketici güveniyle birlikte tüketici
harcamasının geri gelmesi gerekmektedir.
Türkiye'de sanayi
iklimini oluşturmak, sanayici ruhunu canlandırmak ve özendirmek için daha güçlü
teşvik tedbirlerinin alınması gerekmektedir. Yatırımlara yapılan desteğin
işletmelere sermaye desteği ile güçlendirilmesi teşvikin etkinliğini oldukça
artıracaktır ve ayrıca teşvik limitleri de çok yüksek tutulmuştur. Limitlerin
yüksek tutulması nedeniyle yabancı yatırımcılara önemli destekler var ancak
özellikle yerli yatırımcılarımızı desteklememiz gerekmektedir.
Makine sektörü
KOBİ ağırlıklı olduğundan 50 milyon Türk lirası yatırım tutarı yüksektir. Bu
hâliyle makine sektöründeki KOBİ’lerin büyük çoğunluğu teşvik kapsamının
dışında kalacaktır ve bu teşvikten de daha çok yabancı yatırımcılar
yararlanacaktır.
Ülkemizde
ekonomik krize karşı alınan tedbirler krizden etkilenen kesimlerin bütününe
yönelik olmaktan uzaktır. Bu paket hazırlanırken, işveren dünyasının görüşü
alınırken çalışan kesimin görüşleri dikkate alınmamıştır. Alınan tedbirlerin
büyük çoğunluğu üretici kesime yöneliktir. Tüketicileri desteklemeden, alım
gücünü artırmadan krize karşı başarılı olunması mümkün değildir.
Bölgesel ve sektörel yatırım teşviki olumludur, ancak yetersizdir. Zor
durumda olan mevcut işletmelere yine çözüm yoktur. Yenileri teşvik edelim,
ancak, var olanları da yaşatmamız gerekmektedir. Devam eden yatırımların da
teşvik kapsamına alınması gerekmektedir.
Bölgeler arası il
dağılımı da adaletsizdir. Ayrıca, benzer özelliklere sahip illerin farklı
bölgelerde olması da iç piyasada haksızlık yaratacaktır. Bu konuda bazı
illerimizde rahatsızlık vardır.
Yatırım süreleri
de çok kısa tutulmuştur. Bu teşviklerden, 2010 yılı sonuna kadar başlayan
yatırımlar yararlandırılmaktadır. Yani yatırımcılar, bu teşviklerden
yararlanabilmek için yaklaşık bir buçuk yıl içinde yatırıma başlamak
zorundadır. 2010 gibi bir tarih sınırı konmuş olması, bir an önce yatırıma
başlanmasını özendirme amacına mı dönüktür, yoksa bu tarih belirlenirken 2011
yılındaki genel seçimler mi dikkate alınmaktadır?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız; buyurunuz.
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bu düşüncelerle
muhterem heyetinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Akçay.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu.
Buyurunuz Sayın Aslanoğlu.
CHP GRUBU ADINA
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye’de kredi hacminin, 10 Haziran itibarıyla 367 milyar
olduğunu bir kere baştan hatırlatayım size. Türkiye’de toplam kredi hacmi 367
milyarda, 1 milyarlık Kredi Garanti Fonu konuşuyoruz. 367 milyar, 1 milyar… Bir
kere her şeyi toz pembe görmeyelim, gerçekleri
konuşalım burada ve biliyorsunuz, KOSGEB ve Türkiye Odalar Birliğinin ortak
olduğu -yüzde 51’i Odalar Birliği, yüzde 48’i KOSGEB’in ortak olduğu- bir
fondur Kredi Garanti Fonu. Amaç, altını çiziyorum, KOBİ’lere kredi desteği
sağlamaktır.
Şimdi, teşvikle
ilgili kararname hazırlığınızda… O da ne zaman gelecek bilmiyorum, bir teşvik
şeyi atıldı ama ortaya. Yani Türkiye’de gürültüler koptu, her şey, ama daha
buraya gelen, Meclise, komisyonlara gelen bir şey yok. Acaba yani yasayı
getirmeden mi çıkaracaksınız, onu da bilmiyorum, çünkü gelecek hafta Meclis
tatil oluyor.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Bakanlar Kurulu kararıyla…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) - Bakanlar Kurulu kararını buraya getirmeden mi
uygulayacaksınız? Bilemiyorum, yani bir an evvel bu teşvikle ilgili tüm
maddelerin açıklığa kavuşması lazım ki insanlar da kendini…
Değerli
arkadaşlarım, tabii, bu 367 milyarda 1 milyarı konuşuyoruz. Bir kere -bir
önergemiz var- bunu artırmak zorundasınız. Artırın bunu. 5 milyar yapın. Altına
hepimiz imza atalım.
Ha, şimdi
arkadaşlar, burada bu teşvikle ilgili kararnamenizin bir yerinde diyorsunuz ki:
25 milyonu geçmeyen cirolar –tamam, KOBİ kavramı- ama 30 Hazirana, 2008’e kadar
iki yıl takibe uğramamış olmak, yani bankalar tarafından daha önce, iki yıl
öncesinden hiçbir takibe uğramamış firma arıyoruz, böyle bir KOBİ arıyoruz. Bir
de bu firmaların vergi ve sigorta borcu olmayacak.
Değerli
milletvekilleri, kim kimi kandırıyor? Kimi kandırıyoruz? Amaç, zor durumda olan
firmaların önünü açmak, bunlara hayat vermek, bunlara ekonomik… Şu anda bu
insanlar çok zor koşullarda istihdam yapıyor, üretim yapıyor, bu insanlara bir
can simidi olması gerekirken, eğer, bir adres mi belirtiyoruz? Türkiye’de şu
andaki teşvik kanunundan önce Türkiye'nin gerçeği, Türkiye’de şu anda yaşayan
firmaların hayat suyudur arkadaşlar. Türkiye'nin buna ihtiyacı var. Türkiye’de
-şu anda yeni yatırımdan çok- yeni yatırım mutlak olmalı, hedeflemeliyiz ama
-esas teşvik edilecek insanlar- teşvik edilmesi gereken kurumlar yaşayan
şirketlerdir arkadaşlar.
Şimdi, siz, vergi
ve sigorta borcunu aramıyorsunuz ve “Olmayacak.” diyorsunuz. Size iki tane örnek
vereceğim, canlı örnek vereceğim: Elli yıllık firma, -namuslu, şerefli,
haysiyetli- iplik sektöründe bir firma. SSK borcu var. Yaklaşık 10,5-11 milyon
dolar fabrika değeri var. 2 milyon dolar ipotek var fabrikanın üzerinde. Bir de
arsaları var firmanın. Tabii, ben, SSK niye haciz koydu demiyorum, koymalı.
Yapılandırma da yapılmış. 1 milyon borcu var -bir iki taksit atladığı için bu
krizde- ve iplik borcu var, piyasa borcu var. En son iplik aldığı firmaya demiş
ki: “Ben bu arsalarımı sana vereyim.” Biraz da, bir miktar da para alacak. “Bu
paramla sigortanın belli kısmını, bir de banka borcumun belli kısmını ödeyeyim
de yaşayayım.” diyor. Ama, tabii, devretmesi için o
haczin kalkması lazım, haczin fabrika üzerine konulması lazım.
Yani, insanlar
nasıl yaşıyorlar? Vergi ve sigorta borcunu ödemek istiyor bu insanlar. Gelin,
etmeyin, tutmayın, bu kredilerde… En azından, kamuya borçlu olan insanlar kamu
borçlarını ödüyorsa bunların borçlarını yapılandırın arkadaşlar. Bunların
kamuya borcu var diye bu krediden faydalanamaz demeyin. O zaman, amacı ne bu
kredinin? Zaten yaşayan firmaların, eğer iki yıldır bir takibe uğramamışsa, iki
yıldır sigorta, vergi borcu yoksa… Çok şükür, bu insanların bir sorunu yok.
Bunların böyle bir krediye ihtiyacı yok arkadaşlar. Kime yapıyoruz bunu o
zaman? Gelin, çalışan, vergi ve sigorta borçlarını ödemek isteyen insanların
ancak önünü açarsanız, tam bu krediyle iki-iki buçuk, üç yılda tüm borçlarını
sıfırlayacaksa, esas krediye layık olan, krediye aç olan, kredinin verilmesi
gereken firmalar bunlar arkadaşlar. Niye birbirimizi kandırıyoruz.
Yine kamu,
borçlarını ödemediği sürece firmalardan alacak istiyor arkadaşlar. Kamunun bir
başka kurumunun ilgili firmaya borcu var ama bir başka kamu alacağı, vergi ve
sigorta alacağı var. Bunu haczediyor arkadaşlar. İnsanların bir de itibarıyla
oynanıyor. Önce kamunun kendi içinde bir borç yapılandırması yapması gerekiyor.
Değerli
arkadaşlarım, insanlara tesis yaptırıyorsunuz, üretim için tesis
yaptırıyorsunuz, tüm girdileri yüzde 18 KDV’li yapılan. Örneğin okul
yaptırıyorsunuz, özel okul yaptırıyorsunuz, her inşaat girdisi yüzde 18 ama
özel okulda aldığınız KDV yüzde 1. Ancak o özel okul sahibinin KDV’sini iade
alması için otuz beş yıl geçmesi lazım. Yüzde 1, yani kestiği faturanın ancak
yüzde 1’ini aldığı için yüzde 1 mahsup edebiliyor.
Yine aynı şekilde
turizm tesislerinde, arkadaşlar, tüm KDV girdileri yüzde 18, KDV yüzde 18 fakat
turistten aldığı KDV yüzde 8. Bu insanların Maliye Bakanlığından 8-10 milyon
KDV alacağı var, ancak mahsup etme suretiyle alabiliyor ama insanların bir
tarafta vergi borcu var, bir tarafta sigorta borcu… Sigorta haciz yapıyor,
vergi haciz yapıyor.
Değerli
arkadaşlarım, işin gerçeğini konuşalım. En azından yeni açılmış işletmelerde,
yeni bu, KDV farkı yaratan kurumlarda, yeni açılan işletmelerde bir yıl, iki
yıl süreyle, insanların kendisine vermeyin ama hiç değilse vergi ve sigorta
borçlarını KDV alacaklarından mahsup edin arkadaşlar. Ne oluyor? Devletten 5-6
milyon alacağı var, öbür tarafta sigorta gelip haciz yapıyor, Maliye gelip
haciz yapıyor. Arkadaşlar, yani bir yerde bir insaf vardır insaf!
İSMAİL ÖZGÜN
(Balıkesir) – Maliye mahsup ediyor.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır, etmiyor efendim, etmiyor. Etmiyor efendim.
İSMAİL ÖZGÜN
(Balıkesir) – KDV...
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – KDV değil, KDV borcu değil efendim. Örneğin stopaj borcu
var. Etmiyor efendim. Stopaj borçlarını dahi KDV’den etmiyorlar efendim.
Sigorta borcunu…
İSMAİL ÖZGÜN
(Balıkesir) – Mahsup ediliyor.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır, etmiyorlar.
Yani, onun için,
ancak KDV alacağı çıktığı takdirde bir tek KDV’yi mahsup ediyor İsmail Bey.
KDV’den KDV’yi mahsup ediyor, Maliyenin başka bir alacağına mahsup etmiyor.
Onun için, bu yeni açılan işletmelerde, özellikle yüksek KDV girdisi olup da
düşük KDV’den fatura kesen kurumların belli bir süre vergi ve sigorta
borçlarının mahsup edilmesi lazım arkadaşlar. Yani biz ondan sonra getiriyoruz
bir kanun, hepimiz seviniyoruz! Arkadaşlar, tozpembe görmeyin. Bu, krize çare,
krize derman yasası değildir, krizde ezilen firmalara çözüm değildir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi bağlayınız.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Çok karamsarsınız.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır, karamsar değilim Beyefendi. Siz yoktunuz,
dinlemiyorsunuz Halil Bey. Siz eğer… Türkiye’de iki yıl önce takibe uğramamış
olacak, yine altını çiziyorum, vergi borcu olmayacak iki yıllık süre içinde,
sigorta borcu olmayacak. Nerede böyle firma, var mı böyle bir firma? O zaman hangi
adrese hangi şeyler teslim ediliyor? Aynen bunu söylüyorum. Arkadaşlar, bu
şartı kaldırın. Kredi Garanti Fonu’nda bu şartı kaldırmazsanız, hakikaten
-Komisyonda da söyledim, burada da söylüyorum- o zaman ne krize karşı bir önlem
alıyorsunuz… Sadece yasak savıyorsunuz. Gelin, bu ülke yasak savma ülkesi
değil, gerçek ihtiyacı olana, gerçek borcu olana, borcunu namusuyla ödemek
isteyen insanlara yardımcı olmak zorundasınız. Aksi halde tozpembe bir yasa
çıkarıyorsunuz. Miktarı hiçbir şey değildir. Gelin miktarını yükseltin, vergi
ve sigorta borcunu ödeyecek insanları da bu yasadan yararlandırın. “Ben yasadan
yararlanıp vergi ve sigorta borcumu ödeyeceğim.” diyen insana da mutlaka bu
olanağı sağlamak zorundayız.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Aslanoğlu.
Geçici 20’nci madde üzerine şahsı adına Balıkesir Milletvekili
İsmail Özgün.
Buyurunuz Sayın
Özgün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İSMAİL ÖZGÜN
(Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun
tasarısının 1’inci maddesinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, çok önemli bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Türkiye’de yatırım
yapmakta olan, Türkiye’de ”KOBİ” dediğimiz, iş hayatımızın, sanayicimizin bel
kemiğini oluşturan yatırımcıya kredi desteği getirecek olan önemli bir kanunu
görüşüyoruz.
Sayın Aslanoğlu’nun kaldığı yerden ben devam edeyim. Dedi ki:
“Çok tozpembe görüyorsunuz. Bu tasarı da bu anlamda bir tasarı.” Tozpembe görmüyoruz ama
tabii önümüzdeki zorlukları biliyoruz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) - Söylediklerimize katılmıyor musunuz?
İSMAİL ÖZGÜN
(Devamla) – Şimdi, ben size birkaç rakam vereyim.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) - Evet…
İSMAİL ÖZGÜN
(Devamla) – Şimdi, tüketici güven endeksleri yayınlandı geçtiğimiz günlerde.
Şimdi, 2008’in Kasım ayında yüzde 68’e gerilemişti -yüzde 100’ü esas alırsak- halbuki Nisan 2009’da bu, yüzde 80’e şu anda tırmanmış
bulunuyor. Tüketici güven endeksi, gerçekten ekonomide önemli kriterlerden birisidir. Bu ne demektir? Yani tüketici artık Hükûmete, yöneticilere, ekonomiye güvenmeye başlamıştır ve
güven artmaktadır.
Bu nereden
kaynaklanıyor? Bu da Hükûmetin getirdiği
tasarılardan, kanunlardan, krize karşı aldığı önlemlerin giderek etkinliğini
artırmasından kaynaklanıyor. Vergi indirimleri geliyor, sigortayla ilgili
kolaylıklar geliyor, yatırımları teşvik eden paket geçtiğimiz günlerde
açıklandı -bütün illeri kapsayacak önemli bir paket- arkasından, istihdamı
geliştirecek, artıracak bir paket ve bunun arkasından da… Siz belki miktarını
az olarak söylediniz, “1 milyar TL azdır, bunun yükseltilmesi gerekir.” dediniz
ama bu da çok küçümsenecek bir rakam değil. Gerçekten, bugün piyasaya
baktığımız zaman KOBİ’lerimizin çok büyük kredi desteğine ihtiyaçları var, bunu
görüyoruz. Kapasite kullanım oranları yükselmeye başladı, sanayi üretimi
yükselmeye başladı.
Bakın şimdi,
sanayideki kapasite kullanım oranı yüzde 63’e gerilemişken, şu anda, mayıs
ayında yüzde 70’e doğru tırmanmaya başladı.
Sanayi üretimi de
aynı şekilde. Şubat 2009’da yüzde 84’e gerilemişken Nisan 2009’da yüzde 97’ye
doğru artış olmaya başlamıştır. Bizim bu trendi artırmamız lazım yani
KOBİ’lerimize, sanayicimize, iş hayatımıza destek vermemiz lazım. Bizim yapmaya
çalıştığımız da bu tasarıyla, aslında bunu yapmaya çalışıyoruz.
KOBİ’lerimiz
istihdam bakımından, sağladıkları katma değer bakımından, ihracatımız
içerisindeki fonksiyonları bakımından fevkalade önemli bir paya sahiptirler ve
mayıs ayı itibarıyla da 367 milyar TL düzeyinde olan toplam nakdî kredi
hacmimizin yüzde 23’ünü, yani 84 milyar TL’sini KOBİ’lerimize vermiş
bulunmaktayız. Özellikle istihdam açısından bu denli öneme sahip olan KOBİ’lere
yönelik olarak kredi garanti sistemini başlatmış oluyoruz. Bu tasarının temel
gayesi KOBİ’lerimizin finansman imkânlarının geliştirilmesi ve bu finansman
imkânlarına daha kolay ulaşılmasının sağlanmasıdır. Tabii, bununla beraber,
üretimin, istihdamın ve ihracatta devamlılığın sağlanması yine bu tasarının
amaçlarından birisidir. Kefalet sisteminin daha etkin biçimde çalıştırılması
yine bu tasarının amaçlarından birisidir. Bu sistemden gerçekten KOBİ’lerimiz
çok büyük istifadeler -inşallah- sağlayacaklardır ve Türkiye’de amaçladığımız
yatırımın, istihdamın, ihracatın artırılması ve bu krizden en kısa süre
içerisinde çıkılmasıdır. Getirilen tedbirlerle, sadece -bakıyoruz- krizi aşmak
değil, krizin ötesini de düşünüyor Hükûmetimiz,
krizin ötesine yönelik bu tedbirlerin içerisinde birtakım ayrıntılar var, onu
da gözden kaçırmamamız gerekir.
Tabii, burada,
mali sektör tarafından KOBİ’lere sağlanan kredinin…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
İSMAİL ÖZGÜN
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
…yüzde 65’ine
hazinenin kefalet sağlayacağı ve diğer yüzde 35’ini de bankaların -bu riski-
üstleneceği tasarıda ifade edilmektedir.
Ben, iş
hayatımıza, sanayicimize, KOBİ’lerimize çok büyük faydalar sağlayacak olan bu
tasarının buraya getirilmesine teşekkür ediyorum, Hükûmetimize
teşekkür ediyorum.
Yüce Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Özgün.
Şahsı adına,
Karaman Milletvekili Lutfi Elvan.
Buyurunuz Sayın
Elvan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LUTFİ ELVAN
(Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Küçük ve orta boy
işletmelere Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı döneminde önemli destekler
sağlanmıştır değerli arkadaşlar ve bu destekler sayesinde küçük ve orta boy
işletmelerimizin ülke ekonomisine katkısında çok önemli artışlar olmuştur. Size
sadece birkaç örnek vermek istiyorum: İktidarımız öncesi, örneğin 2002 yılında
sadece 2.000-2.500 civarında küçük ve orta boy işletme desteklenirken bugün 60
binin üzerinde küçük ve orta boy işletme desteklenmektedir.
KOSGEB…
İktidarımız öncesi sadece adı vardı, değerli arkadaşlar, KOSGEB’in,
hatırlayınız. KOSGEB’in 1990-2002 döneminde, yani on üç yıllık dönemde,
muhalefet partilerimizin de zaman zaman iktidarda
oldukları dönemde kullandırdıkları toplam kaynak miktarı sadece ve sadece 19
milyon Türk lirasıdır değerli arkadaşlar, on üç yılda. Biz altı yıl gibi bir
sürede, yani 2003-2008 döneminde yaklaşık 1 milyar Türk lirasına yakın kaynak
kullandırdık. Dolayısıyla bizim beş altı yılda kullandırmış olduğumuz kaynak
miktarı, sizlerin belki on üç yılda kullandırmış olduğunuz kaynak miktarının 50
katından daha fazladır değerli arkadaşlar.
Bir başka husus:
Kredi Garanti Fonu’yla ilgili olarak… Değerli arkadaşlar, Kredi Garanti Fonu
1991 yılında kurulmuştur. 1991 yılından AK PARTİ İktidarı dönemine kadar sadece
raflarda bir kuruluş olarak yer almıştır. Sizlerin de 91-95 döneminde iktidarda
olduğunuz, muhalefetin iktidarda olduğu dönemlerde de Kredi Garanti Fonu vardı değerli
arkadaşlar ve size şunu söyleyeyim: Kredi Garanti Fonu hemen hemen hiç kullanılmamıştır. Yine bizim iktidarımız
döneminde Kredi Garanti Fonu’nun sermayesi tam 15 kat artırılmıştır değerli
arkadaşlar. Yine iktidarımız öncesi sadece ve sadece 2 bankayla sözleşmesi olan
Kredi Garanti Fonu yine iktidarımız döneminde 27 bankayla sözleşme
imzalamıştır. Dolayısıyla bunları görmezlikten hiçbir zaman gelemeyiz diye
düşünüyorum değerli arkadaşlar.
Bir başka husus:
Küçük ve orta boy işletmelerin toplam kredi hacmi içerisindeki payına, 2002
yılı öncesine bir bakın. Yüzde 3-5 seviyelerindeydi değerli arkadaşlar. Bugün
küçük ve orta boy işletmelerin toplam kredi hacmi içerisindeki aldıkları pay
yüzde 30’ların üzerine çıkmıştır. Elbette krediye ulaşmada küçük ve orta boy
işletmelerimizin sıkıntıları vardır. Örneğin bugün Van’da yatırım yapmak
isteyen bir iş adamı bankaya teminat vermek istediği zaman banka şunu söylüyor,
diyor ki: “Ben Van’dan bir teminat kabul etmiyorum.” “Peki, ne yapmam
gerekiyor?” “Sen, Ankara’dan, İstanbul’dan teminat vermek zorundasın.” İşte,
biz ne yaptık? Kredi Garanti Fonu’nun Van’da bir şubesi açıldı, Diyarbakır’da
açıldı, Erzurum’da açıldı, Kayseri’de açıldı. Şu anda 16 ilde Kredi Garanti
Fonu’nun şubeleri var değerli arkadaşlar.
Şimdi, sağlanan 1
milyar Türk lirasıyla -arkadaşlarımız da söyledi- 10 milyar Türk liralık bir
kredi hacmi oluşacak ve bundan sonra Van gibi, Hakkâri gibi, Muş gibi, Bitlis
gibi illerimizde artık, insanlarımız Ankara’dan, İstanbul’dan gayrimenkul almak
zorunda kalmayacaklar. Kredi Garanti Fonu onlar için bir simit olacak değerli
arkadaşlar. Bu nedenle, Kredi Garanti Fonu’nun son derece önemli olduğunu
düşünüyorum ve bunun daha da geliştirilmesi gerektiğine ben de inanıyorum.
Bugün İtalya’da 950 bin civarındaki küçük ve orta boy işletme kredi garanti
fonunu kullanabilmektedir. Bunun elbette daha da geliştirilmesi gerekecektir,
buna inanıyorum.
Değerli
arkadaşlar, teşvik konusunda da çok kısa birkaç şey söylemek istiyorum. Çok
fazla sayıda eleştiri oldu ama şunu anlamamızda yarar var diye düşünüyorum: Hükûmetimizin bu şekilde bir teşvik tasarısını gündeme
getirmesinin temel nedeni bizim işletmelerimizin rekabet gücünün artırılmasıdır
değerli arkadaşlar. Biz şunu istiyoruz: İllerimiz, bölgelerimiz belirli
alanlarda uzmanlaşsın istiyoruz. Yani kümeleşmeyi sağlamak istiyoruz.
Dolayısıyla belirli bölgelerde belirli sektörlerin desteklenmesini istiyoruz.
Budur bizim temel amacımız.
Bir başka husus,
değerli arkadaşlar -belki teşvik konusunda çok daha fazla konuşmak gerekir ama
zamanım yok- bir arkadaşımız, ana muhalefet partisinden bir arkadaşımız işletme
dönemine yönelik olarak destek verilmesini talep etti.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bizim Avrupa Birliğine olan taahhüdümüz
nedeniyle işletme dönemine yönelik destek vermemiz mümkün değil, bunu bilmemiz
gerekiyor. Bu taahhüdü de biz vermiş değiliz. Bu taahhüt Cumhuriyet Halk Partisinin
iktidarda olduğu dönemde Avrupa Birliğine verilmiştir.
Bunu da sizlere
hatırlatmak ister, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Elvan.
Şimdi, soru-cevap
bölümüne geçiyoruz.
Sayın Tütüncü,
Sayın Doğru, Sayın Taner, Sayın Işık, Sayın Akçay ve Sayın Bulut…
Buyurunuz Sayın
Tütüncü.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Üç ayaklı bir teşvik
paketinin üçüncü ayağını konuşuyoruz. Burada, Plan ve Bütçe Komisyonunda Toprak
Mahsulleri Ofisiyle ilgili de bir şey girdi. Şimdi, ben, bununla ilgili
soruyorum Sayın Başkan.
50 kuruşluk bir
müdahale fiyatı maliyetin son derece altında kaldı, 60 kuruş maliyetin. Bu
konuda bir düzenleme yapmak düşünülmekte midir? Kaldı ki bu 50 kuruşluk fiyat,
kırmızı sert buğday fiyatı Trakya için 45 kuruşa geliyor. Kaldı ki müdahaleye
girmediği için Toprak Mahsulleri Ofisi bu 50 kuruşluk fiyat 43 kuruştan, 42
kuruştan muamele görüyor. Çiftçi son derece mağdur durumda. Bu
konuda Sayın Bakandan açıklama rica ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Tütüncü.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Kanunun geneli
üzerinde görüşmeler esnasında sormuş olduğum soruyla ilgili olarak çiftçilerden
birçok telefon aldım. Ondan dolayı tekrar sormak mecburiyetinde kalıyorum.
Sulama
kanallarında kullanılan elektrik borçlarını ödeyemeyen üreticiler ve çiftçiler
ürünlerine su veremedikleri için kaybetme durumuyla karşı karşıyalar. Ürünlerin
kuruması ve yanmasıyla beraber icra önlerinde bulunan bu insanlar diğer
borçları da ödeyememektedirler. Borçların yeniden yapılanması, elektriklerin
açılması için acilen karar verilmesini bekliyorlar. Bu konu Bakanlar Kuruluna
ve Maliye Bakanlığına taşınacak mıdır? Taşınması noktasında da, eğer acilen
yapılmazsa, bir haftalık bir süre geçtikten sonra hiçbir faydası olmayacağını
ifade ediyorlar. Bu konuyla ilgili Sayın Bakandan da açık ve net bir açıklama
bekliyorlar.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Doğru.
Sayın Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, geçici 20’nci maddede 1 milyar liralık nakit kaynak
aktarılarak firmalara garanti verecek olan kredi garanti kurumlarından
bahsediliyor. Bu kredi garanti kurumlarının hangileri olacağı nasıl tespit
edilecek, kim tespit edecek, hangi kriterlere göre
tespit edilecek? Bunlarla ilgili bir açıklama yok. Bu konuda bilgilendirir
misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Taner.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, Sayın Başbakanın kamuoyuna
açıkladığı son teşvik sisteminde genelde KOBİ’ler üzerindeki yükün azaltılacağı
ve destekleneceği ifade edilmişken, tarafınızdan verilen bir gece yarısı
önergesiyle 10 ve daha az sayıda çalışanı bulunan KOBİ’lerin birleşmesi hâlinde
vergi muafiyetinin dışında kalacağı hükmü getirildi. Özellikle küçük ölçekli
işletmelerin desteklenmesi konusunda bu aşamada ne düşünüyorsunuz? Nasıl bir
tedbir alınacak bu konuda? Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Işık.
Sayın Akçay…
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
KOSGEB kredilerinde ve diğer kredilerde bankaların kanunla düzenlenen sicil
affını dikkate almamaları nedeniyle krediye erişimde sorunlar ortaya
çıkmaktadır. Bu sorunu nasıl çözmeyi düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Akçay.
Sayın Bulut…
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
Balıkesir ili merkezde bir organize sanayi bölgesini daha tamamlayamamış
durumda. Sanayisi çok geri. Tarımda ve hayvancılıkta
son yıllarda müthiş bir gerileme oldu. Zeytin bölgesi olan
körfez bölgesinde zeytinci perişan vaziyette. Böyle olduğu hâlde
Balıkesir’i desteklemede ikinci bölgeye aldınız. Komşu ilimiz Manisa üçüncü
bölge olarak tespit edildi. Hangi kriterlere göre
Manisa’dan daha ileri olarak Balıkesir’i gösterip de Kayseri’den, Konya’dan
daha az destekleme kapsamına aldınız. Bu konuda bilgi verirseniz memnun olurum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ederiz Sayın Bulut.
Buyurunuz Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Sayın Tütüncü,
maliyetlere göre açıkladığımız buğday taban fiyatını yeterli bulmadığını
söyledi ama bizim yaptığımız değerlendirmelerde maliyetin 457 TL/ton olduğu
görülüyor. 500 fiyat açıklandı. 500’ün dışında da artı –biliyorsunuz- 50 kuruş
prim desteği söz konusu. Prim desteğinin dışında da yine -detayına şimdi
giremeyeceğim ama- çeşitli idari yüklerin azaltılmasına dönük, AB
uygulamalarına yakınsamaya dönük yapılan düzenlemelerden de yine çiftçimiz
faydalanacak bu noktada. Mazot, gübre desteği de ayrıca tabii çiftçilerimize
sağlanmaya devam ediliyor.
Elektrik borçları
konusunda aslında daha önce bir izahat vermeye çalışmıştım. Şu anda
söyleyebileceğimiz nihai bir karar söz konusu değil. Fakat bu konu kamuoyunda
da tartışılıyor, bürokraside de üzerinde çalışmalar yapılıyor. Sadece ilkeleri
az önce söylemiştim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Zaman önemli Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) –
Zamanlama bakımından bahsettiğiniz husus var. Orada da aslında belli oranda
ödeme olunca TEDAŞ gerekli idari kolaylıkları gösteriyor bildiğim kadarıyla.
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Para yok.
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Fakat, işte bir an önce tabii bu çalışmalar inşallah biter.
Tabii, bizim temennimiz, herkesin borcunu zamanında ödemesi, böyle durumlarla
bürokrasimizin de çiftçimizin de karşılaşmaması elbette.
Sayın Taner “Kredi garanti kurumu kimdir?” dedi.
Tabii şu aşamada sadece Kredi Garanti Fonu var ve o kullanacak bu kaynağı ancak
ileride başka kredi garanti kurumları oluşursa onlar da aynı şekilde bu kanunun
çerçevesi içinde aracı kurum olarak devreye girmeleri söz konusu olacak.
Bu 10 ve daha fazla çalışanların kapsamdan
çıkarılması… KOBİ tanımında 250 ile 10 arası aslında KOBİ tanımı, 10’un altı
biraz mikro işletme olarak görebileceğimiz yapılar. Yani bunlara da vergi
kolaylıkları getirdiğiniz zaman, 2 şahsın “Biz işimizi birleştirdik.” deyip
vergi avantajından faydalanması söz konusu olacaktı. Bir taraftan da bizim,
tabii, bunun idari yüklerini, bütçeye etkilerini ve suistimal
edilebilme durumlarını da değerlendirmemiz gerekiyordu. O açıdan, 10 ila 250
arası yapılmış olması isabetli olmuştur diye düşünüyoruz.
Sayın Akçay sicil affı nedeniyle yaşanabilecek
sorunlara değindi. Az önce, aslında, yine değişik arkadaşlarımız birtakım
sıkıntıları olan KOBİ’lerimizin bu garantiden faydalanması hususunu dile
getirmişlerdi. Bazı hatiplerimiz de aslında benzer konulara değindiler.
Şimdi, tabii, usul ve esasları, bir defa,
Bakanlar Kurulu belirleyecek. Yani henüz burada tam olarak bu usul ve esaslar
kanunda tabii ayrıntılı bir şekilde yer almış değil ama orada da şu ilkeden de
bir taraftan hareket ediyoruz: Bu bir kamu kaynağı. Kamu kaynağını yeterince
güven telkin etmeyen birtakım alanlarda kullanmanın da bir sorumluluğu söz
konusu. Dolayısıyla, Bakanlar Kurulumuz o düzenlemeleri yaparken, elbette bu
kamu kaynağının riskini, çok riskli alanlara, bankacılık sisteminin bu kamu
kaynaklarını kullanmaması konusunda da gerekli tedbirleri öngörecektir ama
onları şimdiden detaylı bir şekilde izah etmemiz mümkün değil tabii. Dediğim
gibi, bu kanunda değil, Bakanlar Kurulu tarafından düzenlenecek hususlardır
bunlar.
Balıkesir’le
ilgili Sayın Bulut’un bir sorusu oldu. Balıkesir OSB ile ilgili sıkıntılardan
bahsedildi. 2’nci bölgede, son düzenlemeye göre. Şimdi, orada, Sayın Bulut,
ekonomik havzalar bazında bir düzenleme söz konusu. Yanlış hatırlamıyorsam
Çanakkale, Balıkesir, ikisi birlikte bir ekonomik havza oluşturuyorlar. Bu
kapsamda bunun ortalaması alınıyor. Manisa ilimiz ise yine çevresindeki komşu
iller ile birlikte, o ortalamalara göre değerlendiriliyor. Yani burada il bazlı bir mukayese değil de ekonomik havza bazlı bir
mukayese yapmak gerekiyor. Manisa, Afyon, Kütahya, Uşak bir ekonomik havza
oluşturuyor. Oradaki ortalamalardan hareket ediyoruz.
Yalnız şunu
müsaadenizle belirteyim: Bu konulardaki bütün verilerimiz -TÜİK bana bağlı bir
kurum, gerekli çalışmaları başlattık TÜİK’le- bu
yılın sonuna kadar bölge bazında, 2010 sonunda da il bazında yenilenecek. TÜİK
gerçekten son yıllarda çok güzel çalışmalar yaptı ama bu sosyoekonomik
gelişmişlik anlamında il bazında son dönemlerde yaptığı bir çalışma yoktu.
Gerekli bütün bütçe imkânlarını, eleman imkânlarını tahsis etmek suretiyle…
Tabii, uluslararası anlamda geçerliliği olacak, AB’nin, uluslararası kurumların
kabul etmeyeceği şekilde değil ama uluslararası geçerliliği olacak yeni bir
çalışma başlattık. Zaten bu teşvik de 2010’un sonuna kadar geçerli. O vakte
kadar bu verilerimizi de inşallah yenilemiş olacağız. Çok daha sağlıklı bir bazda devam edeceğiz inşallah.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Bakan, orada Eti Bor var. Eti Bor’un rakamları kabartıyor
geliri. Onu dışarıda bırakırsanız Hakkâri seviyesinde…
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Anladım. İşte onu da TÜİK’le
tartışacağız inşallah. Bu ulusal ölçekli etkileri olan işleri nasıl ayıklarız
diye de teknik düzeyde çalışacağız inşallah.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz, süreniz bitmiştir soru-cevap işlemi için.
Madde üzerinde
dört önerge vardır.
Önergeleri önce
geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık derecesine göre de işleme
alacağım.
Okutuyorum:
T.B.M. Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
386 Sıra Sayılı yasa tasarısının birinci maddesine bağlı geçici 20. maddede
geçen (1 milyar) ibaresinin (2 milyar) olarak değiştirilmesini arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 386 Sıra Sayılı yasa Tasarısının 1 inci
maddesine bağlı geçici 20. maddede yer alan “1 milyar” ibarelerinin “2 milyar”
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
M. Akif Hamzaçebi |
Faik Öztrak |
Gürol Ergin |
|
Trabzon |
Tekirdağ |
Muğla |
|
Enis Tütüncü |
Bülent Baratalı |
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
|
Tekirdağ |
İzmir |
Malatya |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 386 sıra sayılı “Kamu Finansmanı ve Borç
Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı”nın Geçici Madde 20’nin 1. fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini, arz ve teklif ederiz.
|
Hulusi Güvel |
Ali Koçal |
Dr. Mehmet
Şevki Kulkuloğlu |
|
Adana |
Zonguldak |
Kayseri |
|
Vahap Seçer |
Eşref Karaibrahim |
|
|
Mersin |
Giresun |
|
“GEÇİCİ MADDE 20- Finansman imkanlarını
geliştirmek ve kredi sisteminin etkin işlemesine katkı sağlamak amacıyla
firmalara kredi garantisi veren kredi garanti kurumlarına 3 milyar Türk
Lirasına kadar nakit kaynak aktarmaya ve/veya özel tertip Devlet iç borçlanma
senedi ihraç etmeye Bakan: ihraç edilecek özel tertip Devlet iç borçlanma
senedi için Müsteşarlık bütçesine tertip açmaya ve bu tertibe 3 milyar Türk
Lirasına kadar ödenek aktarmaya Maliye Bakanlığı yetkilidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 386 Sıra Sayılı Kanunu Tasarının çerçeve 1’inci
maddesinin Geçici 20’nci maddesinde yer alan “1milyar” ibarelerinin “5 milyar”
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Erkan Akçay |
Mustafa Kalaycı |
Mustafa Enöz |
|
Manisa |
Konya |
Manisa |
|
Recep Taner |
Ahmet Orhan |
Beytullah Asil |
|
Aydın |
Manisa |
Eskişehir |
|
D. Ali Torlak |
K. Erdal Sipahi |
|
|
İstanbul |
İzmir |
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Kalaycı efendim.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 386 sıra sayılı tasarının 1’inci maddesiyle 4749 sayılı
Kanun’a eklenen geçici 20’nci maddede değişiklik içeren önergemiz üzerine
görüşlerimizi açıklamak üzere huzurlarınızda bulunmaktayım. Bu vesileyle
hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Geçici 20’nci madde, kredi garanti kurumlarına 1 milyar Türk
lirasına kadar nakit kaynak aktarılmasına ilişkin hususları düzenlenmektedir.
Kredi garanti desteğinden, yıllık cirosu 25 milyon liranın altında ve en fazla
250 çalışanı olan işletmelerin yani KOBİ’lerin yararlanması açıklanmış olup
aktarılacak 1 milyarlık kaynağın en az 10 milyar liralık krediye kefalet
sağlanmasına imkân vereceği öngörülmektedir.
Ekonomik gelişmeyi hızlandırmanın, toplumdaki müteşebbis ruhu
harekete geçirmenin, yaratıcı potansiyeli ortaya çıkarmanın, yenilikçi ve
yaratıcı fikirleri yaygınlaştırmanın en etkin yolu fırsat eşitliğinin
ekonominin tüm birimlerine yayılmasıdır. Bu birimlerin temel taşı ise küçük ve
orta ölçekli işletmelerdir. Ekonomilerin gelişme motoru ve istihdam kaynağı
olarak bilinen KOBİ’ler, yeni iş imkânları yaratmakla kalmayıp yenileşmenin ve
rekabetin de en dinamik kaynağını oluşturmaktadırlar. Bu itibarla, KOBİ’ler
tarafından kullanılacak daha fazla krediye kefalet sağlanabilmesini teminen aktarılacak kaynağın artırılması önergemizin
esasını oluşturmaktadır.
Değerli milletvekilleri, esasen ülkemizde Kredi Garanti Fonu
İşletme ve Araştırma AŞ 1991 yılında kurulmuş olup KOBİ’lerin bankalardan
kullandığı kredilere imkânları ölçüsünde verdiği kefaletlerle teminat
sağlamaktadır. Fon, 1994-2007 yıllarında toplam 2.179 adet teminatla 149 milyon
liralık kefalet vermiştir. Görüldüğü üzere, kaynakları yetersiz olan fonun on
dört yılda verdiği kefalet tutarı KOBİ’lerin kullandığı kredilere göre çok
düşük seviyelerdedir.
Milliyetçi Hareket Partisinin 3 Kasım 2002 seçim
beyannamesinde, KOBİ’lerin kredi kullanımında garanti gösterebilmelerini teminen Kredi Garanti Fonu imkânlarının artırılması, 22
Temmuz 2007 seçim beyannamesinde de reel sektör-mali sektör etkileşiminin
artırılması ve ekonominin istihdam ve üretim açısından ana motoru olan
KOBİ’lerin, bankalardan daha fazla kredi alabilmesini temin etmek üzere Kredi
Garanti Fonu sisteminin kaynaklarının artırılması, ayrıca Kredi Garanti Fonu ve
risk sermayesi sisteminin etkin hâle getirilerek KOBİ’lerin teminat sorununun
çözülmesi vaat ettiğimiz konular arasında yer almıştır.
Değerli milletvekilleri, kredi garanti sisteminin etkin hâle
getirilmesi konusunda geç kalınmıştır. Zamanlama açısından da isabet
bulunmamaktadır. Gerçi Sayın Başbakan ve Hükûmetin
değerli üyeleri bu geç kalınma meselesi konusundaki eleştirilere bozulmakta ama
gerçekten geç kalındı. Dün Sanayi ve Ticaret Bakanımız işte “Altı ay önce
uygulamaya koysak uygun muydu?” diyor. Bizim kastettiğimiz kriz döneminde
değil, altı yıldır neredesiniz, altı buçuk yıldır neredesiniz? Kastettiğimiz
odur.
Değerli vekiller, dünyanın birçok ülkesinde kredi garanti fonu
bulunmaktadır ancak bu fonların kuruluş maksatları farklı olup bu fonlar kriz
veya kredi sıkışması gibi kötü zamanlarda değil tam tersine ekonomilerin iyi ve
yükselmekte olduğu zamanlarda kurulmakta ve çalıştırılmaktadır.
Tasarıda belirtilmemekle birlikte Sayın Başbakan tarafından
yapılan açıklamada 30 Haziran 2008 tarihinden önceki iki yıl içinde takibe
düşmüş borcu olmayan ve kamuya vadesi geçmiş borcu bulunmayan işletmelerin
kredi garanti desteğinden yararlanacağı ifade edilmiştir. Yani 1 Temmuz 2006
ile 30 Haziran 2008 tarihleri arasında takibe düşmüş borcu olanlar
yararlanamayacak. Bu iki yıllık sürenin amacı nedir? Daha öncesinde ve
sonrasında takibe düşmüş borcu olanlar yararlanacaklar mı? Eski borçların ve
kredilerin ödenmesi amacıyla kullanılacak krediler için kredi garanti
sisteminin kefalet vermesi doğru mudur? Bu konuların mutlaka göz önüne alınması
ve gözden geçirilmesi gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz.
MUSTAFA KALAYCI (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.
Değerli milletvekilleri, yine bir konuya dikkat çekmek istiyorum:
Kredi Garanti Fonu’na bankaların da mutlaka aktif bir şekilde katılması ve
katkıda bulunması sağlanmalıdır. Oluşabilecek batık kredilerin yükü sadece
kamuya dolayısıyla vatandaşa yüklenmemelidir.
Yine önemsediğimiz bir diğer konu, fonun idaresinin
profesyonellere bırakılması, fonun etkinlik hakkaniyet dengesini tesis etmek ve
siyasi manipülasyon tehlikesini en aza indirmek
açısından önem arz etmektedir. Bu bağlamda, Fon’a ilişkin yönetişim ilkelerinin
doğru tespit edilmesinin hayati önemde olduğu unutulmamalıdır. Yeni bir hortum
vanası hâline sistem getirilmemelidir.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kalaycı.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Arayacağım efendim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yeter sayısı yoktur, on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati :
17.10
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.22
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN
(Bingöl), Fatoş GÜRKAN (Adana)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
106’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
1’inci maddeye bağlı geçici 20’nci madde üzerinde Konya
Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı ve arkadaşlarının verdiği değişiklik
önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
386 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Geçici 20’nci madde üzerinde sıradaki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 386 sıra sayılı “Kamu Finansmanı ve Borç
Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı”nın Geçici Madde 20’nin 1. fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini, arz ve teklif ederiz.
Ali
Koçal (Zonguldak) ve arkadaşları
“GEÇİCİ MADDE 20- Finansman imkânlarını geliştirmek ve
kredi sisteminin etkin işlemesine katkı sağlamak amacıyla firmalara kredi garantisi
veren kredi garanti kurumlarına 3 milyar Türk Lirasına kadar nakit kaynak
aktarmaya ve/veya özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç etmeye Bakan:
ihraç edilecek özel tertip Devlet iç borçlanma senedi için Müsteşarlık
bütçesine tertip açmaya ve bu tertibe 3 milyar Türk Lirasına kadar ödenek
aktarmaya Maliye Bakanlığı yetkilidir.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) –
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Kulkuloğlu, buyurunuz
efendim.
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın geçici 20’nci maddesinin
birinci fıkrasındaki değişiklik önergemiz adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Bu tasarıda, kredi garantisi veren kredi garanti kurumları
açısından 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun uygulanmayacak hükümleri
düzenlenmektedir. Bu tasarıyla, kredi garantisi veren kredi garanti
kurumlarında pay sahibi olacak bankaların yöneticilerinin görev alabilmeleriyle
kurumların daha etkin çalışmasına katkıda bulunabilmeleri amaçlanmakta ve
ilgili yasanın uygulanmayacak hükümlerinin tasarıya eklenmesiyle bahse konu
maddelerin uygulanmaması bankaların söz konusu kuruluşlara katkıda
bulunmalarını da teşvik edecektir. Ayrıca, maddenin son fıkrasında, kaynak
aktarılacak kredi kurumlarını tespit etme ve aktarılacak kaynağa ilişkin usul
ve esasları belirleme yetkisi Bakanlar Kuruluna tanınmaktadır.
Tasarıyla, işletmelere kredi garantisi verecek olan kredi garanti
kurumlarına 1 milyar Türk lirasına kadar nakit kaynak aktarmaya ve/veya özel
tertip devlet iç borçlanma senedi ihraç etmeye Hazine Müsteşarlığının bağlı
olduğu Bakan yetkili kılınmaktadır.
Kredi garanti kurumları sistemi vasıtasıyla bankaların,
işletmelerin ve kredi garantisi veren kuruluşların kredi riskini paylaşması
yoluyla küresel ekonomik krizden etkilenen piyasa aktörlerinin risk yüklerinin
azaltılabileceği doğrudur. Ancak, küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin
doğrudan kredi desteğine ihtiyacı vardır. Şu anda var olan mevcut kredi stoku,
içerisinde bulunduğumuz şartlarda, bu işletmelerce çevrilemez, ödenemez
durumdadır. Mevcut kredi stokunda yaşanan sorunlara acil çözüm üretilmesi gerekmektedir.
Tasarının 1’inci maddesi, kredi garanti sisteminin daha etkin
çalışabilmesi amacıyla kredi garanti kurumlarına 1 milyar TL'ye kadar kaynak
aktarılmasını düzenlemektedir. Tasarı bu yönüyle olumludur, ancak 1 milyar
TL’lik kaynak yetersizdir. 30 Haziran 2008 itibarıyla iki yıl geriye dönük
vergi ve SSK borcu olanlar ve mevcut kredisi sıkıntıya girmiş olanlar bundan
yararlanamayacaktır. Esas ihtiyaç, devlete ve bankalara olan borcun finansmanı
yönündedir. Sadece bu madde, bu kanunu uygulanamaz kılmaktadır.
Yaklaşık iki yıldan beri yaşanan krizin iyi yönetilememesi ülke
ekonomisinin ve yaşamımızın her alanında ciddi yaralar açmış, zararlar
vermiştir. Başbakanın yeni teşvik planını tanıttığı toplantıda da belirttiği
gibi, IMF değerlendirmelerine göre, 2010’da dahi bir çıkış görünmemekte, sadece
2009’a oranla gerilemenin azalacağı tespiti yapılmaktadır. Ekonomik krizin
yaşandığı ortamda küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin reel sektör
firmalarının finansman temininde kredi kaynaklarını kullanabilme kabiliyetinde
azalma ve olumsuzluklar yaşanmaktadır. Mevcut kredilerde ciddi oranda geri
ödeme kabiliyetinin yitirildiği gözlenmektedir. Hükûmetin
uygulamaya koyduğu sicil affı, finansman kurumlarınca ihtiyatla yaklaşılarak
neredeyse uygulanmamakta, sicil düzeltilmesi dikkate alınmamaktadır. Kredi
Garanti Fonu’nun işler hâle gelmesinde ve krediye erişimde de sorunlar vardır.
Siyasi iktidarın gecikerek aldığı ve bir bütünlük arz etmeyen,
kaynakları net tanımlanmamış, kopuk kopuk ve değişik
takvimlere bağlanıp uygulanan tedbir ve teşviklerde karar almakta geç kalınması
ve bütünleşik olmaması nedeniyle olası etkilerini reel sektörün finansmanında
ve ekonomik yaşamında yeterince gösteremeyecektir. Ortada ciddi bir
koordinasyon ve kararlılık noksanlığı vardır. Aktarılacak kaynağın
kullandırılmasına ilişkin usul ve esaslar belirlenirken kredi erişimi ve kredi
kullanım şartlarını kolaylaştıracak düzenlemelere ihtiyaç vardır.
Bütçeden kaynak aktarılacak kredi garanti kurumlarının hangileri
olacağı tasarıda yer almamaktadır. Özellikle başta KOBİ’ler olmak üzere tüm
reel sektörün mevcut kredileri bu kapsamda yenilenmeli ve reel sektör yeni
kredilerle desteklenmelidir. Mevcut kredi stoku olan 367 milyar TL’nin yaklaşık
yüzde 9’nun geri ödeme kabiliyetini kaybettiği günümüzde gerekli finansman
açığının ciddi bir şekilde hesaplanması ve tasarıya eklenmesi gerekmektedir. Bu
yolla gerek yüce Meclis neye izin verdiğini bilebilmeli gerekse reel sektör
kendisine sunulan bu olanağın kapsamını bilmeli ve kullanabilmelidir. Kamu
kaynaklarının yandaş
medya, yandaş zengin oluşturma adına “bizim Çalıklara” bugünün
dolar kuruyla yaklaşık 1,5 milyar TL’yi teminat almadan sırf yandaş olduğu
için, sırf damadı yönettiği için, sırf kendi medya organlarına sahip olabilmek
adına 1 kişiye verebilen siyasi iktidar, Sayın Başbakan ve Hükûmet…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Devamla) – …bu yasa tasarısıyla
aktardığı 1 milyar TL kredi garanti desteğini ülkedeki milyonlarca işletmeye
bunca zaman fazla görmüş, hem yetersiz olan hem de geç kalınan bu düzenlemeyi
ancak kriz delip geçtikten sonra akıl etmekte ve yasalaştırmaktadırlar ve bu
milyonlarca işletme ancak ticari olarak uçurumun eşiğine geldiğinde
hatırlanmaktadır. Umarım uygulamada
da, aynen sicil affında yaşadığımız gibi bankalara karşı yaptırım gücünü
yitirmiş iktidarın aldığı bu karar ve yasada uygulamada zorluklarla
karşılaşılmaz ve krizin etkileri altında inim inim
inleyen, esnafa, sanatkâra, tüccara, sanayiciye bu yolla kredi vermek için bin
dereden su getirilmez.
Yasanın hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kulkuloğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi okunacak olan iki önerge aynı
mahiyette olduğundan işlemlerini birlikte yapacağım ancak isterlerse imza
sahiplerine gerekçelerini açıklamaları için ayrı ayrı
söz vereceğim.
Şimdi önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 386 Sıra Sayılı yasa Tasarısının 1 inci
maddesine bağlı geçici 20. maddede yer alan “1 milyar” ibarelerinin “2 milyar”
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
M.
Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları
T.B.M. Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 386 Sıra Sayılı yasa tasarısının birinci
maddesine bağlı geçici 20. maddede geçen (1 milyar) ibaresinin (2 milyar)
olarak değiştirilmesini arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) –
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Genç, buyurunuz efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 386
sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 1’inci maddesine bağlı geçici 20’nci maddesinde
getirilen 1 katrilyonluk -eski parayla- kredi imkânının 2 katrilyona
çıkarılması konusunda verdiğim önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize
saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, tabii, piyasada çok ciddi bir krizin
etkisiyle büyük bir işsizlik var, büyük bir daralma var. Aklın yolu birdir,
artık madem bu krizi aşmanın en önemli yollarından birisi mümkün olduğu kadar
insanların satın alma gücünü artırmak, satın alma gücü artmadan ekonomiye bir
canlılık getirmek mümkün değildir. Hatta daha önce ben burada yaptığım bir
konuşmada dedim ki: “Seyyanen bütün memurlara, emeklilere, işçilere 500’er
milyon lira para verelim, en azından piyasaya bir canlılık getirir.” Piyasada
canlılık olmayınca işletmelerin kapasitelerinin artması mümkün değil ama Hükûmet ne etti? Getirdi, özellikle motorlu kara
taşıtlarındaki ÖTV ve KDV’de indirim yaptı. Bu daha ziyade yabancı kaynaklı
araçlara fayda getirdi, işte Jaguarlara, Mercedeslere,
BMW’lere. O tip lüks araçların şiddetle satılmasını
sağladı ve dolayısıyla Türkiye’deki işçilere değil de daha ziyade yabancı
işçilere, İngilizlerin, Almanların işçilerine bir kaynak sağlanmak suretiyle
satışlarına bir imkân getirildi.
Şimdi, tabii burada getirilen 1 milyar liralık kaynak bence çok
düşük. Mümkün olduğu kadar bu zor günde KOBİ’lerin
desteklenmesi lazım. Tabii, KOBİ’ler desteklenirken ben yine bizim
Tunceli’ye bir dirhem düşeceğini de zannetmiyorum, bu düşse düşse
ancak bugünkü işte siyasi iktidarın güdümünde olan yerlere düşer. İşte, zaten
biliyorsunuz bir teşvik kanunlarını getirdiler, işte yeni işletmeler kurulursa
kurumlar vergisini yüzde 20’lerden yüzde 5’e kadar indirmeye… Tabii, AKP
İktidarının bir politikası var, yani kendisine yandaş bir ekonomi grubu
oluşturmaya çalışıyor, dolayısıyla bu yandaş ekonomi grubuna yine burada da bu
KOBİ’lerden para aktarılacaktır.
Şimdi bakın, BAĞ-KUR’a tabi esnafın
yüzde 20’si hiç BAĞ-KUR aidatını ödemiyor, ötekilerin de -BAĞ-KUR
iştirakçilerinin- 19 katrilyon liralık borcu var. Şimdi bunların hiç birisine
bu KOBİ’lerden bir pay düşmez. Dolayısıyla ne yapacaklar? Bu daha ziyade işte
yeni kurulacak işletmelere gidecek. Tabii, yeni kurulacak işletmelerin de
kimler olduğu çok önemli.
Bugün benim bir misafirim gelmişti, mobilya satıyordu. “Daha
ziyade bize tesettürlüler geliyor, hem de en pahalılarından alıyor diyor.”
Müşterinin niteliği değişti diyor. En pahalı, 40 milyarlık, 50 milyarlık
mobilya alıyor. 4x4, biliyorsunuz, en lüks arabalara onlar biniyor. Tabii ki
AKP İktidarı zamanında devlet kaynaklarından, ihalelerinden serveti artan
kişilerin yapısı değişti.
Şimdi, ben arada sırada burada tabii karar yeter sayısı istiyorum.
Dün Tayyip Bey grupta diyor ki: “İstersek üç yüz altmış gün, altı saat
çalışacağız.” Arkasından da ben gayet iyi biliyorum ki bu Meclisi Tayyip Bey
temmuzda çalıştırmak istemiyor. Bir an önce kapanmasını istiyor çünkü burada
birtakım şeyler dile gelince bu Hükûmet rahatsız oluyor
çünkü rahatsız olması lazım. Devleti yönetebilecek bir kapasiteyi kaybetmiş,
basireti kaybetmiş, dolayısıyla bir an önce Meclisin kapatılmasını istiyor.
Gerçi getirilen
bu kanunu olumlu görüyoruz ama öteki kanunlarda hiç de hayat yok.
Yine, işte, bizim gördüğümüz kadarıyla söyledim, bakın Sayın
Bakana da sordum, yani terörden zarar görmüş özellikle işte Bingöl’den,
Tunceli’den, Van’dan, Bitlis’ten insanlar var, bunların zarar tespitleri
yapılıyor. Bunlar yani çok büyük bir para da tutmuyor. Genel olarak belki
300-500 milyon lira
tutuyor –trilyon diyelim, eski hesapla tutuyor- bunlar ödense en
azından piyasaya bir canlılık gelir ama maalesef biraz da bu olaydan
yararlanacak insanlar doğu ve güneydoğulu insanlar olduğu için Bu Hükûmeti de çok fazla ilgilendirmiyor. O bakımdan, daha
ziyade kendilerine yakın esnaf grubunu, KOBİ’leri ilgilendiriyor. Bu kanunun
amacı da o ama bari hiç olmazsa bunlara yapacağınız yardımların biraz daha
rakamlarını artırın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla) – Biz muhalefet olarak iktidara destek
veriyoruz daha fazla yandaş toplaması için.
Bu Köye Dönüş Projesi konusunda da ben Sayın Bakana söyledim;
şimdi “Kalıcı olması lazım.” diyorlar. Gerçekten özellikle bizim Tunceli’de çok
ciddi olarak insanlar artık, büyük şehirlerde işsiz, aç, çıplak, bir iş
yapamıyor. E ne yapsın? Köyü boş işte, hiç olmazsa gidip köye yerleşecek. İşte,
yolu yapılsın diyoruz, suyu gelsin diyoruz. Orada o insanlar ev yapacak,
kaynakları yok. Orada hiç olmazsa, köyünde, işte, üç beş hayvan besler, tarımla
uğraşır, sebze meyve eker, dolayısıyla, yaşamlarını sürdürebilecek bir ortama
kavuşur. Bence buralara bir öncelik vermek lazım, bu insanların köye
dönüşlerini sağlamak lazım; zaten büyükşehirlerde muazzam nüfus artışları var, Hükûmetin politikasının bu yönde değiştirilmesi lazım.
Önergemizin mahiyeti bu. Kabulünü diliyorum.
Saygılar sunarım.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç.
Diğer önerge için, Sayın Tütüncü siz mi konuşacaksınız?
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Evet efendim.
BAŞKAN – Buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Önergemiz üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Kredi Garanti Fonu, az önce soruda da dile getirmeye çalıştığım
gibi, üç ayaklı teşvik paketinin üçüncü ayağı ama
diğer iki ayağa bakınca gerçekten son derece kritik, stratejik önemi fazla olan
bir ayak. Bu nedenle, biz, bu önergemizle, Kredi Garanti Fonu’na 1 milyar
liralık kaynağın 2 milyar liraya çıkarılmasını yararlı gördük. Neden? Çok
sayıda neden var. Bir bölümünü, izin verirseniz, sizlerle paylaşayım: KOBİ’ler
şu anda imalat sanayisinin omurgasını oluşturuyor ve bu omurga bu krizden
öylesine büyük bir darbe yedi ki toparlanması çok güç; bir an önce bu omurganın
toparlanması için gereken finansman desteğinin sağlanması gerekiyor.
İkinci olarak: Sanayide istihdam çöküyor, istihdam geriliyor.
Şubatta da geriledi, martta çok daha fazla geriledi. Yıllık bazda,
2008 Mart-2009 Mart arasında 409 bin kişilik istihdam daralması meydana geldi
ve ayrıca dış kaynak girişi KOBİ’ler için tıkalı ve kredi konusunda bankalar
ile KOBİ’ler öylesine kritik bir noktaya gelmiş ki her an bir kırılma noktası
yaşayabiliriz ve işsizlik, yoksulluk, gelir dağılımındaki adaletsizlik
dayanılması çok güç noktalara gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, bu önergemiz işsizlik ve yoksullukla mücadele
açısından yaşamsal önemde. Bakınız, AKP olarak işsizlikte tüm zamanların
Türkiye rekorunu kırdınız. Ayrıca, Avrupa ve dünyada da ön planlara çıktınız.
Tahminler nasıldı? İşsizlikle ilgili tahmininiz, program tahmini
yüzde 10,4 idi; tutmayacağını gördünüz, revize ettiniz, yüzde 13,5’a çıkardınız
ve şimdi görüyoruz ki bu da tutmadı ve Mart 2009’da ne oldu? Yaklaşık yüzde
16’ya çıktı. Yaklaşık 6 milyon kişi şu anda işsiz değerli milletvekilleri.
AKP’nin işsizlikle ilgili tahminleri yerle bir oldu. Burnunuzun ucunu
göremediniz bu işsizlikte. Gerçek işsizliğe bakarsak, gerçek işsizlik yüzde 23
dolaylarında. Ne anlama geliyor değerli arkadaşlarım?
Değerli milletvekilleri, her 4 kişiden 1’i işsiz, ama gençlere
baktığımızda durum daha vahim, her 3 gençten 1’i işsiz. Taşı sıksa suyunu
çıkaracak genç insanlar, diplomalı, bir diploması, iki diploması olan insanlar,
hâlâ annelerinin babalarının kendilerine vermiş oldukları cep harçlığına bakar
durumda; kendi kişiliklerini, kendi kimliklerini kendi elleriyle yoğurma
yeteneğinden yoksun bırakılmış. İşte, bu açıdan son derece
önemli.
Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakan “Kriz Varsa Çare de Var
Kampanyası”na katıldı. Anımsayacaksınız. Bir gazeteci sordu, dedi ki: “Halkta
para var mı?” Sayın Başbakan halkta para kalmadı ki. İşsizlik bir taraftan, bir
de istihdamda olanların çok büyük yoksulluk içinde kaldığını biliyoruz,
çalışanların yoksulluğu hatta çalışanların açlığı söz konusu çünkü insanlar tam
maaş alamıyor, çalışan insanlar on beş günlük, yirmi günlük ücretsiz izne
çıkarılıyor. Sözüm ona istihdamdalar!
Sayın Başbakan, aynen şunu söyledi:”Harcayacak para yok diyenler
yanılıyor. Kusura bakmayın arkadaşlar, halkta para var.” Biz anlayamadık.
Birileri çıksın, Sayın Başbakanın “halk” kavramından ne anladığını, eğer
biliyorsa bize anlatsın.
Değerli milletvekilleri, ayıptır, ayıp, gerçekten ayıptır! Halkta
para olduğunu iddia etmek kadar halka böylesine ayıp edilmesini anlamak ve
kabul etmek kesinlikle mümkün değil.
Bakınız, bu ülkede açlık sınırı mayıs ayı itibarıyla 744 lira,
asgari ücret haziran sonuna kadar 527 lira.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Asgari ücret azami ücret olmuş. Asgari
ücretten insanlar iş bulabilmek için birbirini kırıyorlar, ama ne yazık ki,
bulamıyorlar. Halk gırtlağına kadar borç içinde.
Evvelsi gün Trakya’dan geldim. Çiftçide para yok, işçide para yok,
memurda, esnaf-sanatkârda yok, emekli, dul ve yetimde zaten hiç yok değerli
arkadaşlar, sevgili hemşerilerim. Trakya böyleyse, Trakya bu durumda ise acaba
Anadolu hangi durumdadır? İnsanlar böbreklerini hiç bu kadar fazla sayıda
satmaya çıkarmamıştı. İnsanlar işsizlikten Türkiye'nin hiçbir zaman kesitinde
böylesine fazla sayıda intihar eder noktaya gelmemişti. Bu nedenle, şunu
söylüyorum: Ekonomik kriz, özellikle istihdama ve işsizliğe damgasını
vurmuştur.
Lütfen, bizim bu önergemize sahip çıkınız, 1 milyardan 2 milyara
el birliğiyle bu kaynak desteğini artıralım.
Teşekkür ederim.
Sağ olun Sayın Başkan.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tütüncü.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
Geçici 1’inci maddeye bağlı geçici 20’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi, 1’inci maddeye bağlı geçici 21’inci maddeyi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 21- Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü'nün 2009
yılı kampanya dönemi finansman açığının karşılanmasını teminen
Hazine Müsteşarlığınca ikrazen özel tertip Devlet iç
borçlanma senedi ihraç edilebilir.”
BAŞKAN – Gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı.
Buyurunuz Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) –Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, görüşülmekte olan 386 sıra sayılı Tasarı’nın 1’inci maddesi
ile 4749 sayılı Kanun’a eklenen geçici 21’inci maddeye ilişkin Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızda
bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi tekrar saygılarımla selamlıyorum.
Söz konusu geçici 21’inci madde Toprak Mahsulleri Ofisi Genel
Müdürlüğünün 2009 yılı kampanya dönemi finansman açığının karşılanmasını teminen Hazine Müsteşarlığınca ikrazen
özel tertip devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebilmesi hususunu
düzenlemektedir.
4749 sayılı Kanun’un 5’inci maddesinde, mali yıl içerisinde ikrazen ihraç edilecek özel tertip devlet iç borçlanma
limitinin her yıl bütçe kanunlarıyla belirlenmesi öngörülmektedir.
2009 Yılı Bütçe Kanunu’nun 19’uncu maddesinde de bütçenin
başlangıç ödeneklerinin yüzde 1’ine kadar ikrazen
özel tertip devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebileceği öngörülmekte olup,
buna göre 2009 yılı ikrazen borçlanma limiti yaklaşık
2,6 milyar Türk Lirasına tekabül etmektedir.
Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün 2008 yılı bilançosuna
göre 3 milyar liraya yakın görev zararları ve ödenmemiş sermayeden dolayı
Hazineden alacağının bulunduğu görülmektedir.
Kurumun Hazineden bu alacakları bulunmakla birlikte yurt dışı ve
yurt içi bankalardan kullandığı ticari kredilere ilişkin 3,6 milyar liralık
borcunun bulunduğu ve 2008 yılında 325 milyon liralık kısa vadeli borçlanma
giderinin olduğu dikkat çekmektedir. Bu durum AKP’nin Toprak Mahsulleri Ofisini
bankaların kucağına attığını göstermektedir.
Daha dört ay önce kabul edilen 5838 sayılı Kanun’la görev zararı
alacaklarına ve ödenmemiş sermayesine mahsuben Hazinece özel tertip devlet iç
borçlanma senedi ihraç edilerek Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğüne 1
milyar lira kaynak aktarılması hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla, görüşmekte
olduğumuz tasarıdaki hükmün de ikrazen özel tertip iç
borçlanma senedi ihraç edilmesi yerine görev zararları ve ödenmemiş sermayeden
dolayı borçlarına mahsuben Hazinece kaynak aktarılmasının daha doğru olduğu
açıktır. Ancak AKP Hükûmetinin yüksek boyutlara
ulaşan bütçe açığını kısmen de olsa düşük göstermek adına bundan kaçındığı
anlaşılmaktadır.
Toprak Mahsulleri Ofisinin 2008 yılı bilançosunda dikkat çeken bir
başka husus, geçmiş yıllara ilişkin 4,1 milyar liralık birikmiş zarar ve 2008
yılına ilişkin 105 milyon liralık dönem zararıdır. Görev zararları Hazinece
karşılanmasına rağmen 2008 yılı sonu itibarıyla 4,2 milyar liraya ulaşan kurum
zararının mutlaka sorgulanması gerekmektedir. Görüldüğü üzere AKP’nin yanlış ve
tutarsız politikaları sonucu Toprak Mahsulleri Ofisi finansman durumu ve
faaliyet sonuçları itibarıyla batık bir kuruluş hâline getirilmiştir.
Toprak Mahsulleri Ofisi esasen yurtta hububat fiyatlarının
üreticiler yönünden normalin altına düşmesini ve tüketici aleyhine anormal
derecede yükselmesini önlemek, bu ürünlerin piyasasını düzenleyici tedbirler
almak üzere kurulmuştur. Türkiye'nin tek müdahale kuruluşu olan Toprak
Mahsulleri Ofisi, son yıllarda bu görevini bir yana bırakmış, ithalat ofisi
gibi çalışmaktadır. AKP Hükûmetinin müdahalesiyle
fındık almakla görevlendirilen kurum, fındıkta da tam bir çıkmaza
sürüklenmiştir. AKP İktidarı, daha başta, Toprak Mahsulleri Ofisinin bölge,
şube, işletme, ajans gibi birimlerini kapatarak tüccar karşısında üreticiyi
çaresiz bırakmıştır. Ayrıca, dâhilde işleme rejimi çerçevesinde, tam hasat
döneminde sonsuz ithalata müsaade ederek üreticiyi haksız rekabete maruz
bırakmıştır.
Geçtiğimiz hafta Tarım Bakanı, müdahale alım fiyatı olarak
ekmeklik buğdayın tonunun, haziran, temmuz, ağustos ayları için 500 lira, eylülde 510, ekimde 520, kasımda 530 lira, buğdaydaki primin
de tonuna 50 lira olduğunu açıklamıştır. Açıklanan kasım fiyatları dahi
çiftçinin maliyetinin çok altında kalmıştır. Çiftçi ve köylü, bu fiyatlardan
dolayı hayal kırıklığı yaşamamıştır çünkü AKP, çiftçinin hayallerini bile yok
etmiştir.
Buğday, Türkiye ekim alanlarının yaklaşık yarısında ekilen, 15
milyona yakın insanın geçim kaynağıdır. Tam hasat döneminde buğday fiyatlarının
düşük olmasından yakınan Türk çiftçisine AKP, “Buğdayınızı satmayın, kışın daha
yüksek fiyattan satarsınız.” gibi telkinde de bulunmaktadır. Hasat dönemini zar
zor getiren çiftçi, tüccarın, spekülatörün insafına
bırakılarak mağdur edilmekte ve açıkçası, kendi kaderine terk edilmektedir.
Değerli milletvekilleri, AKP yönetiminde geçen ve yedi yıla
yaklaşan zaman içerisinde, işçimizden memurumuza, esnafımızdan çiftçimize,
emeklimizden yetimlerimize kadar hiç kimsenin fani yaşamında bir iyileşme,
rahatlama, mahkûm oldukları sorunlar karşısında rahat nefes almalarını
sağlayıcı olumlu bir gelişme görülmemiştir. Bugün çiftçimizin, memurumuzun,
işçimizin, esnafımızın cebinde, sadece, son ödeme tarihi geçmiş faturalar,
kredi kartı borcu hesap özetleri, icra tebliğleri ve çaresizlik içinde sıkılmış
yumrukları vardır. Özellikle bunlar arasında, elbette çiftçilerimizin perişan
hâli daha çok düşündürücü olup daha fazla endişe vericidir. Topraktan ekmeğini
kazanmak için çırpınan, tarlasından çocuklarının rızkını çıkarmak için didinen
çiftçilerimizin çok şikâyetleri olduğunu biliyoruz.
Değerli milletvekilleri, seçim bölgem Konya’ya yaptığım
seyahatlerde de çiftçilerimizden çok şikâyetler alıyoruz. Başta elektrik
borçları nedeniyle tarlalarını sulayamadıklarından şikâyet etmekteler. Ayrıca
banka kredilerini, tarımsal kredileri, tarım kredi kooperatiflerinden
kullandıkları kredileri ödeyememekten dolayı şikâyetleri bulunmakta. Bu konuda
bizlerden talepte bulunmaktadırlar. Bu konuyu Sayın Tarım Bakanımıza ve
Başbakana soru önergeleriyle sordum, gündeme getirdim. Ancak verilen cevaplarda
bugün için böyle bir çalışma olmadığını, daha önce bu yapılandırmaların
yapıldığını ifade eden cevaplar verildi. Ancak, gerçekten çiftçimiz çok büyük
sıkıntıda. Özellikle bu hasat döneminde elektrik kullanamamaktan dolayı
tarlasını sulayamaz hâle düşmüştür. Yine banka kredilerini ödeyememekten dolayı
tarlası, bahçesi, icra hacizle karşı karşıya kalmak durumuna gelmiştir. O
nedenle, bu konuda mutlaka bir adım atmamız gerekmektedir. Aslında Hükûmet ve Sayın Başbakan, gerekse bakanlar ekonomik krizle
ilgili alınan yetmişe varan tedbirden bahsetmektedirler. Ancak, bugüne kadar
çiftçilerimizi ilgilendiren, çiftçilerimizi rahatlatacak bir adet dahi maalesef
bir tedbir getirilmemiştir. Getirilmediği gibi tarımsal destekleme ödemelerinde
yüzde 10 kesintiye gidilmiştir.
Bize hep şunu da soruyorlar değerli AKP milletvekilleri: “İktidar
partisi vekilleri nerede? Neden gelmiyorlar? Neden hâlimizi, hatırımızı
sormuyorlar?” diyorlar çiftçilerimiz. Tabii, ne yapacaklarını bilmiyorum ama
sizler için iyi şeyler düşünmediklerini söyleyebilirim.
Değerli milletvekilleri, sadece hububat üreticimiz değil sıkıntıda
olan, meyve sebze üreticimiz de sıkıntıda. Geçtiğimiz hafta Akşehir
bölgemizdeydim, Seydişehir-Bozkır bölgemizdeydim. Yine, vişne üreticilerimizin,
kiraz üreticilerimizin ve çilek üreticilerimizin büyük sıkıntıları var.
Dışarıdan resmî ithalat yoluyla veya kaçak yolla giren konsantre,
dondurulmuş, şoklanmış vişne, kiraz, çilek gibi
ürünler maalesef kendi üreticimizi, çiftçimizi sorunlarla karşı karşıya
bırakmakta, büyük darbe vurmaktadır. Bu konuyu da gündeme getirdik. Yalnız
Sayın Bakanının verdiği cevapta, maalesef, bu konuda ithalatın bu yükseklikte
olmadığını, kendi üreticimize zarar verecek boyutta olmadığını dile getiren bir
yazısını aldım ama Sayın Bakanının verdiği cevap gerçeklerden çok uzaktadır.
Değerli milletvekilleri, çiftçimizin öncelikli taleplerinin
mutlaka dikkate alınarak… Ki bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi olarak
getirilecek her türlü önergeye desteğimizi vereceğimizi de söylüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MUSTAFA KALAYCI (Devamla) – Tasarının ülkemize hayırlar
getirmesini diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kalaycı.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Giresun Milletvekili Eşref Karaibrahim.
Buyurunuz Sayın Karaibrahim. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 386 sıra sayılı Tasarı’nın geçici
21’inci maddesinde söz almış bulunuyorum. Herkesi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün 2009 yılı dönemindeki
finansman açığının karşılanması için devlet iç borçlanma senedi ihraç
edilmesiyle ilgili bir maddedir bu. Bununla ilgili, arkadaşlarım biraz sonra
bununla ilgili değişiklik önergesi vereceklerdir. Şu açıdan vereceklerdir: Biz,
bunun Hazine tarafından karışlanmasını, bir borç olmasını düşünmediğimiz için
bununla ilgili bir önerge vereceğiz.
Benim esas açıklamak istediğim, Toprak Mahsulleri Ofisinin bugünkü
yapısına nasıl geldiğidir. Tabii ki, ben fındık bölgesinde olduğum için
fındıkla ilgili açıklamalar yapacağım, TMO’nun fındık alımlarıyla ilgili
açıklamalar yapacağım.
Biraz önce Bakana sordum: “Sayın Bakan, siz TMO olarak bu sene
fındık alımı yapacak mısınız, yapmayacak mısınız?” Sayın Bakan bana açık bir
cevap veremedi; bunun üzerinde çalışıldığını, ileride düşünüldüğünü, bir
açıklama yapılamayacağını söyledi. Neden böyle açıklamaya Bakan gerek gördü?
Şunun için: Toprak Mahsulleri Ofisinin asli görevi fındık alımı değildir. Asli
görevi olmayan fındık alımına girdiği için, burada battığı için, buradan çıkmak
için türlü sebepler uydurmaktadır. Neden buna gerek görüldü, neden Toprak
Mahsulleri Ofisi fındık bölgesine geldi ve bölgede görev aldı? Bunu da sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Tabii, fındığın asıl sahibi olan FİSKOBİRLİK, o günkü yönetimi,
fındıkta AKP yönetimine yakın olmamasından dolayı ve seçimlerde AKP’nin
FİSKOBİRLİK’i çok istemesinden dolayı seçimlere girdi. Hatırlayalım
-tabii ben bölgemden hatırlayayım- bütün yöre milletvekilleri, AKP yöre
milletvekilleri Giresun’a geldiler, eski bir bakanımız da -bu bölgeden- geldi
-şu anda elimizde mevcuttur, CD’leri vardır, televizyonda konuşmaları vardır-
şöyle bir açıklama yaptı: “Sayın üreticiler, sayın delegeler, bize, bizim
desteklediğimiz adayımıza oy verirseniz FİSKOBİRLİK’in bir sorunu olmayacak,
bütün borçlar ödenecek, üreticilere olan borçlar ödenecek.” Tabii,
bunların CD’leri var. Ben bunu kendimden söylemiyorum, isterseniz de bu CD’leri
televizyonlardan alabilirsiniz. Böyle bir açıklama yaptı. Seçimlere girildi.
Onların desteklediği aday seçilemeyince bunun hesabı görüldü. Acilen bölgeye
TMO getirildi, fındık alımına başlandı.
TMO bölgede ne yaptı? Geldi. Fındığı biliyor mu TMO? Bilmiyor.
Deposu var mı? Yok. Fındık nasıl alınır, bilmiyor. Acilen depolar kiralandı. O
FİSKOBİRLİK’in emekli olan işçileri, memurları acilen alınarak alım yapılmaya
başlandı ancak bir karmaşadır gidiyordu. Randıman almasını bilmeyen, fındık
tartmasını bilmeyen, depolara fındığın nasıl konulacağını bilmeyen bir yapıyla
alıma gidildi. Tabii, bu alım ikinci seneye geçildiğindeyse, hızlı bir şekilde
altyapı oluşturulmaya başlandı. Yeni depolar, yeni alımlar, yeni bölge binaları
yapıldı, bölgeye yerleşilmeye çalışıldı ve çok ciddi bir masraf yapıldı bölgede
ama bunun altında bazı suistimaller de başladı.
Randıman dediğimiz olaydan ya da fındığın neminden fındıklar geri götürülüyor
ve bir başka sebeple yeniden TMO’ya getirilerek satılıyordu. Tüccarlarımız –bazı
tüccarlar diyeyim, hepsini katmayalım- defter topluyor, ruhsat topluyor,
fındıkları ucuz fiyattan topluyor, yeniden Toprak Mahsulleri Ofisine satıyor.
İki tür fiyat oluştu bölgemizde; birisi TMO’nun 4-4,5-5, biri
tüccarın 2-2,5 civarında. Bu neden oluştu? Sisteme dâhil olmayan bahçelerdeki
fındıklar TMO tarafından alınmıyor ya da belli bir sistemden, ya randımandan ya
da nemden geri gönderilen fındıklar piyasada ucuz fiyatla satılıyordu.
Tabii, TMO, bu fındık alımını yaptıktan sonra, depolarında, biraz
önce Bakan 500 küsur ton diye bir açıklama yaptı, benim bilgilerim, bilmiyorum,
600 binin üzerinde şu anda TMO depolarında fındık vardır. Bu fındıklar hızlı
bir şekilde bozulmaktadır, çünkü TMO depoları şu anda sıhhi depolar değildir,
hızla çürümektedir diye düşünüyoruz ve bu çürümeden dolayı da muhakkak yağlığa
gidecektir.
FİSKOBİRLİK bu dönemde ne yaptı? Halk ve üretici “Biz, AKP yanlısı
bir yönetim oluşturursak bu borçları öderiz, siz engel oluyorsunuz” dedi;
üreticiler ve delegeler de, bugün AKP yanlısı olan bir başkanı seçtiler. Şu
anda bu Başkan kredi bulmak için hızlı bir şekilde çalışıyor ama iki senedir
hiçbir şey oluşamadı. Şu anda FİSKOBİRLİK’in… Bölgeden FİSKOBİRLİK’i bilen
arkadaşlar, onun, “AKP’li oldu” dediğim zaman nere ilçe başkanı olduğunu da
bilir.
Şimdi FİSKOBİRLİK’in 140 trilyon borcu var. En acısı şudur arkadaşlar:
FİSKOBİRLİK’te beş aydır işçilerin ücreti ödenmemektedir, yani ödeme
yapmamaktadır. En büyük sıkıntımız budur. Çalışanlarına ödeme yapmıyor beş
aydır ve bölgemizdeki en büyük sıkıntılardan bir tanesi de budur.
Bugün anlıyoruz ki TMO bölgemizden çıkacaktır. FİSKOBİRLİK bu
yapıdadır. Benim aldığım duyumlarda şöyle bir olaya geliniyor anladığım
kadarıyla: Dönüm başı, sisteme dâhil bahçelere prim verecekler. Bu ne anlama
geliyor? Giresun için iyi bir anlama geliyor çünkü Giresun’da, benim bölgemde
bahçelerin hemen hemen çoğu sisteme dâhildir. Olumlu
bir karardır bölgem için, ben bunu desteklemek zorundayım ancak bugün bir ucu
İstanbul’da, bir ucu Artvin’de olan bir fındık yapısında, peki, Zonguldak
milletvekillerine, Sakarya, Düzce milletvekillerine, Ordu milletvekillerine,
Trabzon milletvekillerine soruyorum: Sizler ne yapacaksınız? Bu prim sistemi
olmazsa, bölgenizde bahçelere prim sistemi verilmezse üreticilerimize ne
diyeceksiniz?
“Bu sene fındık az” diyor Sayın Bakan, doğrudur, bir miktar az
fındığımız bu sene; 500 bin tonlar civarında olacağı ya da daha belli olmaz
belki yanıklar olabilir, hava şartları daha değişik olabilir… Onun için “Fındık
pahalanacak” diyor Sayın Bakan.
Sayın Bakanım, fındık alımı bir anda olmaz ama üretici -dayanacak
gücü olmadığı için, ekonomik sıkıntı yaşadığı için- fındığını bizde acilen,
fındık daldan indiği zaman tüccara götürür ya da satacağı yere götürür. Sıkıntı
odur. Yani bir anda fındık pazara iner. Fındığın fiyatının artabilmesi için
üreticinin fındığını elinde tutabilmesi gerekmektedir, yani az miktarda pazara
götürürse ancak o şartlarda fındık pahalanır. Sizin dediğiniz sistem burada
olmaz. Ya asli görevi olmayan, iki yıldır fındık alan, üç yıldır fındık alan
TMO bölgede kalacak, yeniden destek verecek ya da şu anda 140 trilyon borcu
olan ve beş aydır işçisine ücret ödeyemeyen FİSKOBİRLİK yeniden devreye
sokulacaktır, doğrusu da budur, eğer sokulamazsa sıkıntı daha büyüktür.
Bakın, size bir sayı vereyim… Hep, biraz önce arkadaşlarımız… Ben
ekonomist değilim, TMO’nun zararı fındıkta nedir biliyor musunuz? 600 bin ton.
Şu anda ortalama 5 liradan hesaplarsanız 3 katrilyon civarında bir zarar var.
Şu anda depolarınızda duruyor. Bu fındığı ne yapacaksınız? Yağlık yapacaksınız.
Peki, iki üç aydır, belki bir senedir FİSKOBİRLİK diyor ki: “Bana biraz fındık
ver, ben kendimi kurtarayım.” Onu da vermiyorsunuz.
Başka bir tehlike daha var: TMO’nun elindeki bu fındık piyasaya az
girdiğinde… Piyasaya satmayacağını nereden garanti edeceğiz? Peki, TMO’ya iyi
bir fiyat geldiğinde TMO bu elindeki fındığı ya piyasaya satarsa? O zaman,
benim üreticimin elindeki fındık ne olacak? Yeniden para etmeyecektir.
Bu sene bir başka şey daha yapmalıyız diye düşünüyorum: Fındık
fiyatları -ağustosta biz toplamaya başlarız- temmuz başında açıklanmalıdır.
Ağustosun 15’inde başlar, 10’unda başlar bizim oralarda ama bazı bölgelerde
daha önce başlar. Temmuzun ilk haftasında fındık fiyatlarını açıklamak
zorundayız. Bunun için yöre milletvekillerini göreve çağırıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Meclis tatil olmadan açıklasın.
EŞREF KARAİBRAHİM (Devamla) – “Meclis tatil olmadan açıklasın.”
Teşekkür ediyorum.
Şimdi, biz, Giresun fındığı olarak kaliteli bir fındık üretiyoruz.
Bunu satmaktan da fazla zorlanmayabiliriz bu dönem çünkü bizim bölgede şu anda
ciddi de fındık var, yani o kadar yok değil ama bazı bölgelerde yok.
Ben tüm bölge milletvekillerine sesleniyorum, hangi siyasi
partiden olursanız olun: Bu sene çok büyük bir kaos
yaşayacağız. Onun için, fındığımıza sahip çıkalım, bölgemize sahip çıkalım.
Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum, iyi günler
diliyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Karaibrahim…
Geçici 21’inci madde üzerinde şahsı adına Antalya Milletvekili
Sadık Badak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Badak.
SADIK BADAK (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
kanunun 1’inci madde geçici 21’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Toprak Mahsulleri Ofisinin görevleri
içinde ülkemizde hububat fiyatlarının üreticiler yönünden normalin altına
düşmesini ve vatandaşlarımızın aleyhine anormal derecede fiyatlarının yükselmesini
önlemek önemli bir yer tutmakta.
Tarım Bakanlığı verilerine göre yaklaşık 3 milyon çiftçimiz
hububat ekmektedir. Dünyanın bazı yıllarda yedinci, bazı yıllarda sekizinci
hububat üreticisi olan ülkemizde hububat alanlarının yüzde 68’inde buğday ekilmekte,
elde edilen ürün yılda yaklaşık 10 milyar dolarlık ticaret hacmi meydana
getirmektedir.
Ülkemizde üretilen buğdayın yaklaşık 13-14 milyon tonu 927 bin
çiftçi tarafından satılmakta, kalan 4-5 milyon ton hububat tarım işletmelerinin
kendi içinde kullanılmaktadır.
Önceki yıllarda genel kuraklık sebebiyle dünya hububat
piyasalarında buğdayın ton fiyatı 150-200 dolar seviyelerinden 480-500 dolarlar
seviyesine yükselmişti. 2008’de dünya buğday üretiminin artması sebebiyle ton
fiyatları 200 dolara kadar düşmüştür.
Ülkemizin hububat üretimi 2007 yılında 17,3 milyon, 2008 yılında
17,8 milyon ton olmuştur. Bu yıl memnuniyet verici olarak 20,6 milyon ton
buğday üretimi beklenmekte. Böylece, geçtiğimiz yıllara göre yaklaşık yüzde 18
üretim artışı elde edilmiş olacaktır.
Bu yıl Toprak Mahsulleri Ofisinin hububat alım planına göre
Haziran 2009’da 650 bin ton ve Temmuz 2009’dan 2010 Mayıs ayına kadar da
yaklaşık 5 milyon 350 bin ton olmak üzere toplam 5 milyon ton buğday, 1 milyon
ton arpa alımı yapılacaktır. Alımlar karşılığında bu kampanya döneminde 2,5
milyar liralık finansmana ihtiyaç duyulacağı ifade edildi.
Toprak Mahsulleri Ofisi, Çiftçi Kayıt Sistemi’ne dâhil çiftçilerin
getireceği ürünleri yurt sathına yayılmış üç yüz noktada alım yapacaktır.
Belirli standartlar dâhilinde en az 80 ton olmak ve çiftçiden satın alınmış
olmak kaydıyla, müstahsil makbuzuyla birlikte tüccardan da müdahale alımları
planlandığını memnuniyetle öğrenmekteyiz.
Bu yıl müdahale fiyatı buğdayda yaklaşık 330 dolara tekabül
etmektedir. Toprak Mahsulleri Ofisinin müdahale fiyatları üzerinden aldığı
ürünler dünyada oluşan piyasa fiyatlarından ihraç edilmekte veya mamul madde
ihracatçılarına ham madde olarak satılmaktadır.
Geçici 21’inci maddeyle, Toprak Mahsulleri Ofisine 2009 yılı
kampanya dönemi içinde finansman açığının karşılanmasını teminen
Hazine Müsteşarlığınca ikrazen özel tertip iç
borçlanma senedi ihraç yetkisi verilmekte, böylece Ofis tahvile dayalı olarak
sağlayacağı yeni finansmanla asli görevini yerine getirmiş olacaktır.
Değerli milletvekilleri, tasarının 1’inci maddesi, muhtevasıyla
kredi kefalet mekanizmasını daha güçlü kılacak, ülkemizde iş hayatına yeni bir
hareket getirecektir. Hükûmetimiz, son dönemde gerek
KOBİ’ler gerekse TESK üyesi esnaf ve sanatkârlarımızın rekabet güçlerini artırmak
amacıyla pek çok düzenleme, destek ve geliştirme mekanizmasını ortaya
koymuştur. Ticari sicil affı, girişimci envanteri,
TESK Değişim, Dönüşüm ve Destek Eylem Planı, KOSGEB destekleri ve KOSGEB’in
yeni yapılanması, gelir ve kurumlar vergilerinde kalıcı indirimler veya
uygulanmakta olan geçici vergi indirimleri, KOBİ’lerin birleşmesini, kümelenme
ve kurumlaşmayı destekleyen düzenlemelerle beraber haziranın ilk haftasında Hükûmetimizin açıkladığı yeni teşvik ve destek unsurlarının
meydana getireceği yeni teşebbüs ve çalışma alanlarında işletmelerimizin daha
fazla ihtiyaç duyacağı finansman için kredi garanti mekanizması bu kanunla
fonksiyonlarını çok büyütmüş olacaktır.
Kredi garanti uygulaması, KOBİ’lere sağlanan kamusal destekler
içinde en az maliyetle ve kefalet çarpanı yoluyla en çok KOBİ’ye iş yapma
imkânı veren bir teşvik mekanizmasıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle emeği geçen herkese teşekkür ediyor,
kanunun iş hayatımıza ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Badak.
Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Sayın Susam ve Sayın Tütüncü sisteme girmişler.
Buyurunuz Sayın Susam.
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Bakan biraz
önce sorulara cevap verirken KOBİ tanımlaması konusunda şu an Avrupa
Birliğindeki KOBİ tanımının dışında bir tanımlama yaptı ve mikro ölçekli
işletmeleri KOBİ tanımının dışında addetti ve firma birleşmelerinde vergi
muafiyetine tabi tutulmasında mikro işletmelerin birleşmelerini
denetleyemeyeceklerini ve bundan dolayı da onlara teşvik vermeyeceklerini
söyledi. Sanıyorum bu yanlış anlamadığım bir
durumdur. Eğer doğruysa Sayın Bakan ciddi bir yanlışlık içerisindedir.
Bir: KOBİ tanımı mikro işletmeleri de içine alır. Avrupa
Birliğinin yeni tanımında mikro işletmeler KOBİ tanımının içerisindedir.
İki: Vergi istisnasında firmaların birleştirilmesinde 10 kişiden
az çalışatıranlar için “Eğer bunlara teşvik verirsek
usulsüzlük yaparlar, denetleyemeyiz” anlayışının bir Bakanlık görüşü olarak
burada dillendirilmesini, bunca sayıdaki KOBİ adına çok talihsiz bir açıklama
olarak addediyorum. Tam tersine alt
komisyonda da bu konu çok net bir şekilde ortak bir görüş şeklinde olmasına
rağmen, Vergi Kanunu’ndaki değişiklikle Mecliste değiştirilmiştir. Bu, küçük
işletmelerin desteğe ihtiyacı olduğu bir dönemde ciddi bir eksikliktir. Sayın
Bakanın bunu böyle düşünmediğini zannederek açıklama yapmasını özellikle rica
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Susam.
Sayın Tütüncü.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kredi Garanti Fonu’na 1 milyar lira destek verilmesiyle 10
milyarlık krediye kefalet sağlanacağı ifade ediliyor. Bu hesap nasıl yapıldı,
burada açıklama rica ediyorum.
İkincisi: 30 Haziran 2008’den önceki iki yıl içinde -bu yasadan
yararlanmak için- kamuya borcu olmayacak KOBİ’nin aynı zamanda, aynı dönemde
takibe düşmüş borcu olmayacak. Ne kadar tahmin ediliyor? Bu durumdaki
KOBİ’lerin sayısı kaç?
Üç: Geçen dönemde burada, bu Mecliste “Anadolu Yaklaşımı” adıyla
bilinen bir yasa çıkarıldı. Bilebildiğimiz kadarıyla tam anlamıyla bir
fiyaskoya dönüştü sonuç. Ne kadar KOBİ kapsanacağı düşünülüyordu? Ne kadar KOBİ
bu Anadolu Yaklaşımı’ndan yararlanmıştır?
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tütüncü.
Sayın Ayhan…
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 1 milyar TL kaynak aktarılmasıyla yüzde 65’inin
garanti edileceği ifade ediliyor, 8-10 milyar TL kredi verilebileceği de
belirtiliyor. Bunun nasıl olacağını topluma anlatmakta yarar olduğu
kanaatindeyim. Bunu soruyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ayhan.
Sayın Aslanoğlu, son soru.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, kalkınma
ajanslarının kurulacağı merkezler ne zaman ilan edilecek? Burada objektif kriterleriniz nedir? Bu ajansların kurulacağı illerdeki
merkezde ilin olanaklarını dikkate alacak mısınız, yoksa siyasi mi
davranacaksınız?
İki: Devlete borcunu ödemek isteyen, vergi ve sigorta borcunu
olanaksızlıklar nedeniyle ödeyemeyen insanlara “Sadece ve sadece bu krediden
yararlanıp ben vergimi ödemek istiyorum, sigortamı ödemek istiyorum belli bir
vadede, üç yıl vadede.” diyen, haykıran insanlara yarın ne cevap vereceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Buyurunuz Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Susam’ın belirttiği hususta… Tabii ki KOBİ’lerimizi, küçük
işletmelerimizi hiçbir şekilde, az önce ifade edildiği gibi görmemiz mümkün
değil. Ben sadece, ondan düşük işletmeleri mikro işletme gibi görebileceğimizi,
bunun operasyonel sıkıntılar doğurduğunu… Zaten Hükûmetten Meclise gelen tasarıda da 10’la 250 arasındaydı.
Ona Genel Kurulda geri dönülmüş oldu.
Onun ötesinde, hiçbir kasıt olması mümkün değil zaten. Yani o
şekilde anlaşılmasından da üzüldüm doğrusu. Hiçbir şekilde öyle bir kasıt söz
konusu olamaz ama operasyonel anlamda güçlükleri
olabilir, izleme güçlükleri olabilir. Bu da sayının getirdiği
son derece doğal, matematiksel bir durum.
Sayın Tütüncü “Bu 1 milyarla 10 milyar nasıl yapılabilir?” diye
sordu, yani 1 milyarlık kamu kaynağı koyuyoruz, sonuçta 10 milyarlık kredi
hacmi oluşturuyoruz…
Temerrüt oranının yüzde 10 civarında olacağı tahminiyle yapılıyor
bu. Dolayısıyla bu, temelde bir varsayım tabii fakat geçmiş deneyimlerimizden,
şüphesiz, hareketle ortaya konmuş bir varsayım. Sonuçta biz bunu bütçeden alıp
doğrudan bankacılık sistemine vermeyeceğiz. Bu olay gerçekleştikçe, vuku
buldukça peyderpey aktarılacak bir kaynak. Yani temelde geçmiş deneyimlerimize
dayalı, temerrüt oranını esas alarak oluşturduğumuz bir tahmin. Aşağı yukarı 10
milyar civarında bir kaldıraç etkisi oluşturacağını düşünüyoruz.
“Takibe düşmüş borçlu sayısı…”, “Anadolu Yaklaşımı’ndan kaç KOBİ
yararlandı?” Onlar şu anda elimin altında yok doğrusu. Eğer müsaade ederseniz,
arkadaşlarımız yazılı olarak size bu sayıları aktarsınlar, versinler.
Yalnız şunun da altını çizmek istiyorum: Bu kanunda usul ve
esasları bu anlamda belirlemiyoruz. Bu usul ve esaslar Bakanlar Kurulu
tarafından, yani daha ayrıntılı bazda usul ve esaslar
Bakanları Kurulu tarafından belirlenecek.
Sayın Ayhan da benzer bir soru sormuştu, onu da herhâlde böylece
cevaplamış olduk. Yani bu, esas itibarıyla bir tahmin, ama geçmiş yıllardaki
gerçekleşmeler, ülkemizin tecrübeleri baz alınarak
oluşturulmuş bir varsayım, aşağı yukarı bu civarda gerçekleşmesini bekliyoruz.
Fakat bizim fiilen, tabii, kamu olarak ortaya koyduğumuz 1 milyarlık bir miktar
var, bunu da hemen bütçeden çıkacak diye de düşünmeyelim. Bu, bütçede
kredilerin garantisi olarak duracak bir kaynak. O krediler gerçekleşecek,
bunlardan bir kısmı temerrüde düşecek, o zaman peyderpey bu mekanizma da
devreye girmiş olacak, kullanılmış olacak. Dolayısıyla, bunun kullanımı da
hemen bir bütçe açığına yansımamış olacak. Zaman içinde realize
olacak bir durum.
Sayın Aslanoğlu, kalkınma ajanslarıyla
ilgili sorular sordu. Tabii, doğrudan bu kanunun konusu değil ama benimle
ilgili bir şey olduğu için cevap vermeye çalışayım. “Ne zaman ilan edilecek
kalkınma ajansları?” dediniz. Şimdi, 26 tane tüm Türkiye için kurulacak ajans
var. Bunlardan 2 tanesi pilot olarak kurulmuştu biliyorsunuz, 1’i İzmir’e 1’i
Adana-Mersin bölgemize. Geriye kalan 8 bölgemiz için de ayrıca Bakanlar Kurulu
kararı çıkmıştı. Dolayısıyla geriye 16 tane bölgemiz kalıyor. O bölgelerimizle
ilgili hazırlıklarımızı da biz aşağı yukarı tamamlamak üzereyiz. Yani çok net
bir tarih vermem mümkün değil ama kısa süre içinde…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – 8 bölgenin merkezi… 8 bölge,
hangi il olacağı şu anda…
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Şimdi, orada da, şunu
söyleyeyim Sayın Aslanoğlu: Buraları DSİ’nin, Karayollarının bölge müdürlükleriyle
karıştırmayın. Gerçekten, merkezin nerede olduğu hiç önemli değil. İsterseniz
gelin bir gün yapısını da birlikte ortaya koyalım. Karar alma sürecinde
illerimiz tamamen eşit. Yararlanma açısından hiçbir sıkıntı yok iller arasında.
Fakat bu Karayolları ve DSİ tecrübesinden dolayı bu merkezi herkes çok fazla
önemsiyor. Emin olun, hiç o kadar önemli değil. Sadece bir bina bir ilimizde
yer alacak ama bütün iller bundan faydalanacaklar. Nasıl belirlenecek merkez?
Kanuna göre Bakanlar Kurulumuz belirliyor merkezi, Bakanlar Kurulumuzun kararı.
İşte, orada çok çeşitli, her bölgenin kendine özgü kriterleri
olabilir. İşte, üniversite öğrenci sayısından girişimci sayısına,
ulaşılabilirlikten kent ortamına kadar çok çeşitli, her bölge için farklı
şeyler düşünülebilir. Fakat tekrar altını çizmek istiyorum: Emin olun, bu
yapılarda merkezin hangi ilde olduğu hiç önemli değil, bütün yöreye hizmet
edecek şekilde çok dikkatli tasarlanmış bir yapı. Başkanlık da zaten
valilerimiz arasında rotasyonla, yani bir sene bir ilimizin valisi başkansa,
ertesi sene başka ilimizin valisi; öyle farklı bir yapımız da var. Mesela,
Urfa-Diyarbakır bir bölge; Merkez Diyarbakır’da ama bir sene Urfa Valimiz, bir
sene Diyarbakır Valimiz başkanlığını yapacak oradaki kalkınma ajansının.
Şimdi, diğer konu da bu “alacakları olan KOBİ’ler” dediniz. O
konular, dediğim gibi, bu kanun çerçevesinde düzenlenmiyor. Bakanlar Kurulu
usul ve esasları belirleyecek. Borcunu taksitlendirmiş olanlar için nasıl bir
değerlendirme yapar bürokrasimiz, Bakanlar Kurulumuz, onu görürüz ama bu
fikirleriniz elbette dikkate alınır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Geçici madde 21 üzerinde üç önerge vardır. Önergeleri önce geliş
sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 386 Sıra Sayılı Tasarının 1 inci maddesiyle 28/3/2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç
Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanuna eklenmesi öngörülen Geçici Madde 21’de
yer alan “ikrazen” kelimesinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
M. Akif Hamzaçebi Faik
Öztrak Gürol
Ergin
Trabzon Tekirdağ Muğla
Enis Tütüncü Bülent Baratalı Ferit Mevlüt
Aslanoğlu
Tekirdağ İzmir Malatya
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 386 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 1’inci
maddesindeki Geçici 21’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
|
Erkan Akçay |
Mustafa Kalaycı |
Mustafa Enöz |
|
Manisa |
Konya |
Manisa |
|
Ahmet Orhan |
K. Erdal Sipahi |
Beytullah Asil |
|
Manisa |
İzmir |
Eskişehir |
|
|
Recep Taner |
|
|
|
Aydın |
|
“Geçici Madde 21- Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü’nün 2009
yılı kampanya dönemi finansman açığının karşılanmasını teminen,
80 milyon Türk Lirası çekirdeksiz kuru üzüm finansmanında kullanılmak üzere,
Hazine Müsteşarlığınca ikrazen özel tertip Devlet iç
borçlanma senedi ihraç edilebilir.”
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 386 sıra sayılı yasa tasarısının geçici 21.
maddesinin sonuna aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ederim.
Saygılarımızla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
Malatya
Bu finansmanın 100 milyon TL’lik kısmı kayısı alımı için
kullanılır.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli)–
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) – En aykırı önerge, bizim önergeydi aslında
çünkü tamamının değiştirilmesini öngörüyor.
BAŞKAN – İşlem doğruymuş efendim, tartıştılar.
Kim konuşacak efendim?
Sayın Aslanoğlu, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın milletvekilleri, Sayın
Başkan; hepinize saygılar sunuyorum.
Toprak Mahsulleri Ofisi Türkiye’de tüm tarım ürünlerinin
desteklenmesi için kurulmuş bir kurumdur, doğru mu arkadaşlar? Görev tanımında,
Türkiye’de tüm tarım ürünlerinin desteklenmesi için…
Değerli arkadaşlarım, burada Toprak Mahsulleri Ofisi, tabii,
fındığa destek olsun, fındık fiyatları ülkemiz açısından çok iyi bir… Fındık
fiyatlarını korumak, kollamak amacıyla… Biz ona çok saygı duyarız, hiç…
Karadeniz çiftçisinin emeğine, onun alın terine çok saygı duyarız ama yeter ki
şu daha 2004’teki don olayından kalan Karadeniz çiftçisine o hasar bedelleri de
ödensin, yüzde 35’i daha duruyor, daha yüzde 35’i duruyor. 2004, 2009…
Karadeniz çiftçisinin hasar bedeli olarak don olayından daha yüzde 35 alacağı
duruyor, altı yıldır.
Değerli arkadaşlarım, biz FİSKOBİRLİK’in her ürününe, üzüme de,
patatese de, ülkenin ekonomik kaynağına destek olmak ve fiyat istikrarını
sağlamak için destek olmasını istiyoruz. Toprak Mahsullerinin görev tanımı buna
müsait.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Kayısı, kayısı!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım,
bir dakika… Üzüme de destek olsun diyorum, fındığa da olsun, patatese de… Ama
biz burada minnacık hakkımızı istiyoruz, minnacık. Bakın, 2,6 milyar
-dikkatinizi çekiyorum arkadaşlar- borçlanma yetkisi istiyor, 2,6 milyar.
Nereye? Buğdaya, fındığa. Bir de demin Sayın Öztrak
Toprak Mahsulleri Ofisinin borcunun bugüne kadar nereye geldiğini söyledi. Biz,
minicik, 100 milyon istiyoruz sizden. Bu hakkımızı verin. Biz, kayısı
fiyatlarının… Bize 100 milyoncuk yeter. Biz fazla istemiyoruz. Fındığa 1 milyar
verin, 2 milyar verin, 5 milyar verin, hiç… Arkadaşlar, bize 100 milyon yeter,
100 milyon. Kayısı fiyatlarının oluşmasında, dünyada kayısı fiyatlarının
dengelenmesinde dışarıdaki üç tane yabancının –altını çiziyorum- kayısı
fiyatlarımızı belirleme hakkını elinden alın. Biz, yılda 300 milyon dolarlık
kayısı ihraç ediyoruz ve maalesef acıdır, bunu söylüyorum acıdır, aynı şey fındıkta
var. Dışarıda oturan üç tane Hans efendi, bunların parası yok diyor, nasılsa bunlar birbirine
düşer, nasılsa çiftçi satmak zorunda ve kayısı fiyatlarını dışarıdaki üç tane Hans efendi belirliyor. Onun için, Toprak Mahsulleri 100
milyon bir bedelle bu yıl kayısı fiyatlarını dengelemek için piyasaya
girdiğinde kayısı fiyatları fiyat olarak dışarıya karşı çok güçlü duruma gelir.
Biz burada hakkımızı istiyoruz. Büyük para istemiyoruz. Üzüme,
Manisa’ya verin, Aydın’a verin, İzmir’e verin ama Toprak Mahsulleri,
Türkiye’nin Toprak Mahsulleriyse, Toprak Mahsullerinin bu ülkedeki tarım
ürünlerini desteklemek görevi varsa, böyle bir görev ve zorunluluğu varsa, öyle
sadece tahıl ve sadece -Toprak Mahsulleri- fındığa destek veremez arkadaşlar. O
zaman kimsenin hakkını da yemeyin. Burada minicik, 100 milyoncuk bir para
istiyoruz. Bu hakkımızı verin. Biz büyük para istemiyoruz. Fındığa verin, üzüme
verin, her yere verin, ne veriyorsanız verin ama 100 milyonluk bir dilim bizim
kayısı fiyatlarının 2 misline yani şu anda ihraç fiyatının ikiye katlanmasında
mutlak bir yarar sağlayacaktır.
Arkadaşlarım, hangi ilimizin bu ülkedeki katma değer üreten hangi
ürünümüz varsa o ürüne destek olalım ama hakkımızı yemeyin.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 386 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 1’inci
maddesindeki Geçici 21’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Erkan
Akçay (Manisa) ve arkadaşları
“Geçici Madde 21- Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü’nün 2009
yılı kampanya dönemi finansman açığının karşılanmasını teminen,
80 milyon Türk Lirası çekirdeksiz kuru üzüm finansmanında kullanılmak üzere,
Hazine Müsteşarlığınca ikrazen özel tertip Devlet iç
borçlanma senedi ihraç edilebilir.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Akçay, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 386
sıra sayılı Tasarı’nın 1’inci maddesinin geçici 21’inci maddesinde verdiğimiz
önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Muhterem heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, verdiğimiz önergeyle, Toprak Mahsulleri
Ofisine tahsis edilecek kaynağın 80 milyon Türk lirasının arz fazlası
çekirdeksiz kuru üzüm finansmanında kullanılmasını teklif ediyoruz.
Başta Manisa olmak üzere Denizli, Aydın ve İzmir’de aileleriyle
birlikte toplam 1 milyon kişi geçimini üzümden sağlamaktadır. Ancak üzüm
üreticisi son yılların en sıkıntılı günlerini yaşamakta ve üzüm tam manasıyla
sahipsiz kalmaktadır. 2008 yılında
Türkiye çekirdeksiz kuru üzüm üretiminde ve ihracatında yüzde 45
ile dünyada ilk sırada yer almakta ve ürettiği kuru üzümün yüzde 87’sini ihraç
ederek her yıl ortalama 300 milyon dolar döviz girdisi sağlamaktadır. 2006
yılında üzüm rekoltesi 291 bin ton olurken tonu
ortalama 1.191 dolardan ihraç edilmiştir. 2007 yılında üretim miktarı 243 bin
tona düşerken tonu ortalama 1.772 dolardan satılmıştır. İhracat rakamlarından
da görüldüğü gibi, üzüm rekoltesinin fazla olduğu
dönemde ihracat satış fiyatı düşmektedir.
Fındıkta olduğu gibi çekirdeksiz kuru üzümde de arz fazlası sorunu
yaşanmaktadır. Fındık ürünündeki gibi arz fazlalığı sorunu olan çekirdeksiz
kuru üzümde, özellikle rekoltenin yüksek gerçekleştiği
dönemlerde üretici ekonomik olarak mağdur olmakta ve ülkemiz düşen fiyatlarla
önemli miktarda döviz kaybına uğramaktadır. Çekirdeksiz kuru üzümde arz fazlası
olduğu yıllarda bu fazlalığı alıp stoklayacak bir mekanizmanın oluşturulması
gerekmektedir. TARİŞ, çekirdeksiz kuru üzümde arz fazlası olan yıllarda arz talep
dengesini sağlamaktadır ancak TARİŞ bu görevi yerine getirirken öz kaynakları
gün geçtikçe erimekte, Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu borçlarını
ödeyebilmesi mümkün görünmemektedir. Bu nedenle, fındık için sağlanan imkânlar,
ülkemizin en önemli tarımsal ihraç ürünlerinden birisi olan ve fındıkla benzer
sorunlar yaşayan çekirdeksiz kuru üzüm için de sağlanmalıdır. Çekirdeksiz kuru
üzümün destekleme alımı kapsamına alınmasıyla çiftçi, tüccar ve ihracatçının
insafına terk edilmeyecek, emeğinin karşılığını alması sağlanarak hem
üreticinin mağduriyeti giderilecek hem de ülke ekonomisi kazanacaktır.
Manisa’da iktidar partisinin bir kısım yönetici ve sözcüleri
çeşitli platformlarda halka bu konuda çeşitli sözler de verdiler, destekleme
alımı yapılacağını ifade ettiler ve bu da Manisa basınında en geniş şekilde yer
almıştır. Bu da üzüm üreticilerinde haklı bir beklenti oluşturmuştur. Hükûmet piyasa düzenleyici fonksiyonunu üstlenmeli, daha
fazla gecikmeden müdahale alımı yapılmalıdır. Üzüm üreticileri “Fındıkta Toprak
Mahsulleri Ofisiyle destekleme alımı yaptınız. Üzüm için aynısını neden
yapmıyorsunuz? Üzüm üvey evlat mı? Bunca sıkıntının sorumlusu kim?” diye
sormakta ve bu sorunun cevabını beklemektedir.
Değerli milletvekilleri, eğer bu önerge kabul edilirse fiyat regülasyonu yoluyla üzüm fiyatı üretici, tüccar ve ihracatçı
lehine olacak, bu sayede ihraç fiyatlarını belirlemede etkin olan Türkiye,
sadece ihraç fiyatlarındaki düzelme nedeniyle yaklaşık 100 ila 150 milyon dolar
üzerinde ülkeye ilave döviz girdisi sağlayacaktır. Bu nedenle önergemizin
kabulünü diliyor, muhterem heyetinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akçay.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bak, ben üzüm dedim, sen kayısı
demedin!
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza…
ERKAN AKÇAY (Devamla) – Kayısı da dâhil olmak üzere tabii ki.
Maalesef Malatya’nın kayısısı da bu konuda aynı mağduriyete uğramaktadır. Sayın
Aslanoğlu, bu konuda hassasız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hah!
BAŞKAN – Sayın Akçay, yerinize geçer misiniz.
ERKAN AKÇAY (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı
istiyorum.
BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım efendim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 386 Sıra Sayılı Tasarının 1 inci maddesiyle 28/3/2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç
Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanuna eklenmesi öngörülen Geçici Madde 21’de
yer alan “ikrazen” kelimesinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
M.
Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz.
Önerge üzerinde Sayın Seçer, buyurunuz efendim.
VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 386
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 21’inci maddesi üzerinde verdiğimiz
değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, geçici 21’inci maddede, hazineye, 2009
sezonunda TMO’nun finansman açığını gidermesi için, karşılaması için ikrazen özel tertip devlet iç borçlanma senetlerinin ihracı
yetkisini veriyoruz. Biz bu önergemizde bu maddedeki “ikrazen”
kelimesinin madde metninden çıkartılmasını talep ediyoruz. Gerekçemiz ise,
böyle bir finansman kaynağı yaratılmasına Cumhuriyet Halk Partisi olarak karşı
değiliz ancak bu finansman kaynağının yaratılmasında direkt bütçeden, normal
tertip devlet iç borçlanma senedi ihracına hazineyi yetkili kılarak bu rakamın,
bu para miktarının direkt bütçeden çıkmasını veya bütçede gösterilmesini
istiyoruz.
Netice itibarıyla, bu para TMO tarafından tekrar geri
ödenmesi mümkün olmayan bir para. Daha önceki hatip
arkadaşlarım, konuşmacı arkadaşlarım da TMO’nun bugün içinde bulunduğu
finansman sıkıntısını, para sıkıntısını, borçlarını burada aktarmaya çalıştı.
Dolayısıyla, buradaki, yasada ikrazen özel tertip iç
borçlanmanın bir arkadan dolanma olduğunu biz düşünüyoruz. Dolayısıyla, direkt
normal tertip iç borçlanma senet ihracıyla bu finansman kaynağının
yaratılmasının daha doğru olduğunu düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, tabii, Toprak Mahsulleri Ofisi 2002’den bu
yana, mevcut iktidarın işbaşında olduğu 2002’den bu yana aslında genel kanaat:
“TMO’yu devre dışı bırakalım, bu işlere artık devlet marifetiyle, devlet eliyle
müdahale etmeyelim hububat alımlarına, bunu özel sektöre bırakalım. Bunu
yaparken de tabii bunun altyapısını hazırlayalım. Nasıl bunun altyapısını hazırlayacağız?
Tabii, Türkiye’nin bu anlamda depo sorunu var. Lisanslı depoculuğu
geliştirelim. Bu konuda kanun çıkaralım.” Geçtiğimiz dönem bu kanun da çıktı
ama uygulamada yetersiz kaldı. “Ne yapalım? Vadeli işlemler borsasını
geliştirelim.” Vadeli işlemler borsası da kuruldu ama gelişti mi? Bugün
geldiğimiz noktada beklediğimiz işlevsellik içerisinde olduğunu hiçbir
milletvekili arkadaşım iddia edemez.
Yani, şunu anlatmaya çalışıyorum: Yedi yıldır TMO, uygulayacağı
politikayı yerli yerine yerleştiremedi. O dönemde “Nasıl olsa biz bu vazifeyi,
bu işi özel sektöre teslim edeceğiz.” diye bütün depolarını tasfiye etti.
Elemanlarını, çalışanlarını, işçilerini, teknik elemanlarını tasfiye etti,
ajanslarını kapattı ama daha sonra birdenbire bir fındık işi çıktı ortaya,
FİSKOBİRLİK’le bir tersleşme, hiç akla hayale gelmeyecek bir sektöre TMO adım
attı. FİSKOBİRLİK’le tabii bu bir siyasi düşünce sonucu ortaya çıkan bir
çatışmaydı. Bunu herkes biliyor. Dolayısıyla, bu, TMO’ya çok pahalıya mal oldu.
1,5 milyar TL gibi bir zarar söz konusu oldu. Bunu da hazine
karşılamak zorunda.
Değerli arkadaşlarım, TMO’nun asli görevi piyasaları regüle etmek; ne çiftçiyi ne sanayiciyi ne tüketiciyi
mağdur etmeyecek birtakım politikalar, alım politikaları uygulamak zorunda ama
gerçekten son yıllarda çok ciddi hatalar TMO tarafından yapıldı. 2007’yi
hatırlayın, 2008’deki yapılan hataları hatırlayın, ithalatta hatalar, alım
politikalarında hatalar. Dolayısıyla, TMO bugün bu noktaya geldiyse, finansman
konusunda ciddi açıklar ve sıkıntılar var ise TMO’da, mutlaka, burada sevk ve
idarede, TMO yönetiminde zafiyetler var, bunu inkâr etmemiz mümkün değil.
Bakınız, geçtiğimiz günlerde -1 Haziran itibarıyla- 2009 hasat
dönemi alım politikalarını açıkladı TMO. Ton fiyatı 500 lira sert buğdayın ama
tabii bu… Bugün, burada TMO Genel Müdürlüğüne vekalet
eden arkadaşımız var. “Şu ana kadar ne kadar buğday aldı ve bunun kaç tonunu
500 liradan aldı?” diye sorarsam, 1 ton dahi 500 liradan buğday aldığını burada
iddia edemez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
VAHAP SEÇER (Devamla) – Türkiye'de buğdayın TMO tarafından alım
fiyatı 500 lira değildir, 420 lira ile 500 lira arasındadır. Burada bir
aldatmaca yapılıyor, Hükûmet yurttaşı aldatıyor,
üreticiyi aldatıyor. Böyle bir şey yok. Burada, 500 lira fiyatı, birinci sınıf,
en yüksek fiyatlı buğdayın alım fiyatıdır. Dolayısıyla, bugün Çukurova’da hasat
bitti, işte Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde hasat devam ediyor. Orada, bakın,
TMO’nun fiyat açıklamasıyla beraber zaten serbest piyasada fiyatlar dip yaptı.
Bugün, bölgeye gidin, kilogram fiyatının, 40 ile 42 kuruş arasında buğday
fiyatının alım satım işlemi gördüğünü orada tespit edeceksiniz.
Değerli arkadaşlarım, tabii, TMO fiyat açıklarken, geçtiğimiz yıl
ile bu yıl açıkladığı fiyatı mukayese ettiğimiz zaman -geçen yıl müdahale alım
fiyatı açıklamadı ama emanet alım fiyatı açıkladı- geçtiğimiz yıl da fiyatları
500 TL/ton olarak açıkladı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, sözünüzü bağlayınız Sayın Seçer.
VAHAP SEÇER (Devamla) – Bitiriyorum efendim.
Bu yıl da aynı fiyatı açıkladı. Oysaki geçtiğimiz yıldan bu yana
mutlaka girdi fiyatlarında çok az miktarda da olsa bir artış söz konusu oldu
ama bu fiyatlar açıklanırken bunlar göz önüne alınmadı. Bugün açıklanan fiyat
yetersizdir, üreticinin maliyetini karşılamamaktadır. Dolayısıyla üretici de bu
hasat sezonunda istediği bir fiyatı elde edememiştir, bu sıkıntılar devam
edecektir. Umarım bu yanlıştan TMO bir an önce döner ve bu süreç içerisinde bir
revize fiyat açıklar. Daha, bu fiyatın üzerine en azından ton başı 10 lira, 20
lira, 30 lira gibi bir revize fiyat açıklarsa üreticiyi rahatlatacağını umut
ediyorum.
Bu düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Seçer.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi, tasarının çerçeve 1’inci maddesine bağlı geçici 21’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Şimdi, geçici 20 ve 21’inci maddelerin bağlı olduğu çerçeve 1’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Tütüncü.
CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri, yürürlük maddesi üzerine söz almış
bulunuyorum. Hepinizi en iyi dileklerimle selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yürürlük maddesi… Ancak bu konuda önemli
gördüğümüz üç konuyu yeniden dikkatlerinize sunmak istiyoruz: Birinci olarak,
bu yasa tasarısı çok geç kalmış bir tasarıdır. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak dokuz ay önce böyle bir yasa tasarısının çıkarılmasını önerdik. Dokuz ay
gecikmeyle geldi. Ne yazık ki etkisi çok sınırlı kalacak. İkinci olarak -az
önce önergemiz reddedildi- verilen destek, 1 milyar liralık destek son derece
yetersizdir. Bunun sıkıntısını önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ve üçüncüsü de,
bu yasada katılmadığımız üçüncü konu, özel tertip devlet tahvilini doğru
bulmuyoruz. Finansman desteğinde normal tertip devlet tahvili çıkarılmasını
yararlı görüyoruz çeşitli açılardan.
Neden çok geç kalınmıştır Sayın Başkan, değerli milletvekilleri?
AKP dünya ekonomik krizinin farklılığını algılamakta ne yazık ki geç kaldı.
Dünyadaki kriz finans kriziydi. Dünya finans krizini yaşarken Türkiye’deki
sıkıntılar özel kesim tasarruflarının olağanüstü düşmesinden kaynaklanıyordu,
ekonominin yapısal sorunlarının giderek büyümesinden kaynaklanıyordu ve reel
ekonomiyle, reel sektörle ilgili çeşitli aşılamayan sorunlardan
kaynaklanıyordu.
Şu anda reel sektördeki manzara şudur Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri: Büyük şirketler yurt içinden kaynak buluyorlar. Kaldı ki büyük
şirketler için yurt dışından kaynak sağlanma olanakları da yavaş yavaş açılıyor. Sorun KOBİ’lerde. KOBİ dünyasında şöyle bir
anlayış hâkim olmuş, diyorlar ki: “Biz bu krizi şu ya da bu şekilde mutlaka
çözeriz ama yeter ki şu içinde bulunduğum finansman sıkıntısını, borç sarmalını
aşayım.” Bu anlayışı fark eden Sayın Başbakan, anımsayacaksınız, bir ay kadar
önce bankalara yüklendi “Neden kredi vermiyorsunuz KOBİ’lere?” diye, açtı
ağzını yumdu gözünü. Aynen şöyle seslendi bankalara Sayın Başbakan: “İnsaf ya,
insaf yani! Önünü aç, yardımcı ol. Tamam, eşeği sağlam kazığa bağla ama gel,
girişimciye destek ver.”
Yani, Sayın Başbakanımız, istediği gibi konuşuyor, istediği gibi
yükleniyor, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Başbakanı. En iyi müdafaa hücumdur
anlayışıyla saldırıyor.
Değerli milletvekilleri, bu konuda ciddi olmalıyız. Bakınız,
Türkiye’de, Başbakanın tabiriyle, Sayın Başbakanın tabiriyle konuşayım, eşek
için kazığın çakılacağı zemin sağlam değil. Devlet bütçesinde büyük bir açık
yarattınız, beş aylık açık 20 milyar lira, bu gidişle yıl
sonu açığın 75 milyar liraya ulaşacağı tahmin ediliyor. Ee, bütçe yok ortada, orta vadeli program yok ve açığın
nasıl seyredeceği belli değil, dış finansman sorununun ne olacağı belli değil,
kredi talebi yatırım kaynaklı değil, mevcut borçların yeniden
yapılandırılmasına yönelik ve geri dönmeyen kredilerde de hızlı bir artış var
yani zemin gevşek. Bu nedenle, bu koşullarda eşeği bir kazığa bağlamak yeterli
olmuyor; iki, üç, hatta dört tane kazığa ihtiyaç var.
Kaldı ki değerli milletvekilleri, bankacılık sistemi içinde özel
bankalarla birlikte kamu bankaları var. Ee, peki,
kamu bankaları da kredi açmıyorlar KOBİ’lere. Neden açmıyorlar? Neden bankalar,
kamu bankaları öncelik yapmıyorlar? Yapamazlar. Sayın Başbakan, kredi sorununun
çözülmesinde önce kamu bankalarını harekete geçirsin. Damadının genel müdür
olduğu bir şirkete bir medya kuruluşunu satın almak için 750 milyon dolarlık
krediyi nasıl sağladıysa Sayın Başbakan, KOBİ’lere de öyle sağlasın.
Sağlayamazsa bankacılık sistemine ağzını açıp, gözünü yumup, ağzına geleni
söylemesin, bu ciddi bir iş. Burada bir endişemizi paylaşmalıyız. Bankalar buna
rağmen bu kredi riskini de üstlenmeyebilirler.
Bu yasa tasarısında, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yanlış
gördüğümüz bir diğer nokta şudur: Kredi garanti kurumlarını tespit etme
yetkisi, kaynak aktarımına ilişkin usul ve esasları belirleme yetkisi, daha da
ötede fonun nasıl işletileceğini belirleme yetkisi Bakanlar Kuruluna veriliyor.
Yani işin uygulamasıyla ilgili yüce Meclis hiçbir şey söyleyemeyecek, Hükûmet “Kendin pişir, kendin ye.” mantığıyla bu sorunu
çözecek. Öyle sanıyoruz ki bu işi Hükûmet yüzüne
gözüne bulaştıracak.
Nasıl konuşuyorum böyle, neden böyle konuşuyorum? Çünkü geçen
dönemde Anadolu Yaklaşımı’nda ne dediysek gerçekleşti. “42 bin KOBİ’ye can suyu
vereceğiz.” anlayışıyla, iddiasıyla yola çıktınız; uyardık, “Yapmayın, etmeyin,
ölü bir yasa çıkarıyorsunuz.” diye. 93 tane KOBİ başvurdu, 71 tane KOBİ’ye
ancak ve ancak imkân sağlandı. Korkarım ki bu yasa tasarısı da böyle bir
sonuçla karşılaşacak.
Şimdi buradan soruyorum: Kredi Garanti Fonu’ndan yararlanacak KOBİ
sayısı ne olacak? Bankalarla borç ilişkisi hangi konumda olan KOBİ’ler, hangi
yıllar itibarıyla bu yasadan yararlanacak? Bu soruların burada yanıtlanmasını
istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; lütfen bir düşünelim.
Bakınız, nasıl ölü bir yasa çıkarıyoruz? 30 Haziran 2008 tarihinden önce iki
yıl içinde bankalara takibi düşmüş borcu olmayacak ve aynı dönemde kamuya
vadesi gelmiş borcu olmayacak, yani vergi borcu, SSK prim borcu, su borcu,
elektrik borcu, telefon borcu. Nerede bulacağız böyle KOBİ’yi? Evet, bu nedenle
1 milyar lirayı 2 milyar liraya çıkarmanın yolunu bulalım dedik ve Anadolu
Yaklaşımı skandalı nedeniyle, yaşanan o skandalın yeniden yaşanmaması amacıyla
en azından Bakanlar Kurulu kararını bu yasayı daha da gevşetecek, daha fazla
KOBİ’nin yararlanmasına imkân sağlayacak bir şekilde lütfen çıkaralım. Finansman
desteğinde de mutlaka ve mutlaka normal tertip devlet tahvili kullanılmalıdır.
Toprak Mahsulleri Ofisine finansman sağlıyoruz Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri. Toprak Mahsulleri Ofisi piyasaya hızla girmelidir.
Bakınız, 50 kuruşluk müdahale fiyatı açıkladınız, Adana yöresinde bu kırmızı
sert buğday için piyasa 43 kuruştan gidiyor. Yazıktır, günahtır. Trakya’da
demek ki 40 kuruştan gidecek.
Değerli milletvekilleri, müdahale fiyatı son derece düşüktür. Ben
soru sordum Sayın Bakana, Sayın Bakan benim soruma beklediğim yanıtı veremedi.
61 kuruş maliyettir. 61 kuruş maliyettir, ülkenin çeşitli yörelerinde yapılmış
olan, sulu ve kuru tarım koşullarında yapılmış olan, birçok yerde yapılmış olan
maliyet hesaplarının ortalamasıdır bu. Kaldı ki bu maliyet hesabını Ziraat
Mühendisleri Odası da teyit etmiştir.
Değerli milletvekilleri, ya müdahale fiyatını 61 kuruşa çıkaralım
ya da -prim miktarı çok düşük- 5 kuruş kilograma prim miktarı verdiniz,
maliyeti kurtarmak istiyorsanız bu 5 kuruşluk prim miktarını 15 kuruşa
çıkarınız.
Toprak Mahsulleri Ofisi alımlarının mutlaka ve mutlaka
peşin yapılması lazım. Bakınız, eğer
Toprak Mahsulleri Ofisinin alımları peşin yapılmazsa, çok büyük bir olasılıkla,
üretici, çiftçi, tüccarın ayağına gidecektir, tüccarın eline düşecektir. Ancak
bir başka sıkıntı var: Ne yazık ki tüccarın durumu da çok kötü.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Yani eğer Toprak Mahsulleri Ofisine
buğdayını veremez ise büyük bir olasılıkla, çiftçi, sağlam ve parasını
zamanında ödeyecek tüccar bulmakta zorlanacaktır. Bu hususun 3 kez altını
çiziyorum, sonradan yanılmak ve acı içinde kıvranmak gerçekten hepimizi
üzecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aynı zamanda hasat ve
pazarlama döneminde hem normal ithalatın yasaklanması gerekiyor hem de dâhilî
işletme rejimi kapsamında ithalatın yasaklanması gerekiyor.
Burada benden önceki konuşan arkadaşlarım, değerli, saygıdeğer
milletvekilleri, bir bölümü kayısı bir bölümü üzüm üzerinde durdular. Evet,
bizim Şarköy, Mürefte, Hoşköy
ve Tekirdağ’daki üzüm üreticileri gerçekten çok sıkıntılı durumdadırlar.
Lütfen, Tekelin ortadan kaldırılması ya da aradan çıkarılması sonucunda çok
mağdur olan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, Sayın Tütüncü, sözünüzü bağlayın.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
…gerçekten çok mağdur duruma düşen üzüm üreticisinin durumunu da
düzeltecek çareleri belki burada olmayabilir, Toprak Mahsulleri Ofisinin
sıkıntılarını biliyoruz ama bir an önce -mademki diğer ürünlerle ilgili dile
getirildi- Şarköy’ün, Mürefte’nin, Hoşköy’ün, Tekirdağ’ın üzüm üreticilerinin çığlıklarını
lütfen duyalım ve gereğini yapalım.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Hepinizi sevgi saygıyla selamlıyorum
tekrar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tütüncü.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Ahmet
Kenan Tanrıkulu.
Buyurunuz Sayın Tanrıkulu. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 2’nci maddesi üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulumuzu saygıyla
selamlıyorum.
Geçtiğimiz yıllar içerisinde öncelikle konut piyasasında dış
dünyada oluşan kriz, nihayet küresel hâle gelip birçok uzman tarafından da bu
yüzyılın en büyük ekonomik krizi olarak adlandırılmıştır. Hatta Uluslararası
Para Fonu dünya ekonomisinin 1930’lardan sonra karşılaştığı en tehlikeli ve
çözümü en zor kriz olarak,finansal şok olarak bu krizi
tarif etmektedir.
Bu kriz ülkemizde de zaten var olan ve 2007 yılından itibaren
içine girilmiş olan ekonomik sıkıntı ve krizi tetiklemiş, küresel krizle
birlikte ülkemiz de özellikle KOBİ’lerde, küçük ve orta büyüklükteki
işletmelerde de ciddi anlamda tahribata yol açmıştır.
Bugün için baktığımızda, 2008 yılının sonu itibarıyla finansal
krizden kurtarılma paketleri bütün dünyada yaklaşık olarak 5,5 trilyon doları
bulmuştur. Bu kadar büyük kurtarma paketlerine rağmen küresel kriz en
nihayetinde gelmiştir, şimdi konuşmakta olduğumuz konuyu yani reel sektörü ve
KOBİ’leri vurmuş ve derinden etkilemiştir.
Küresel krizin en önemli etkisinin görüldüğü en ciddi alan da
belki de en vurucu alan da kredi piyasalarındaki tıkanıklıktır. Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulunun verilerine göre geçtiğimiz Mart 2009 verileri
bankacılık sistemindeki toplam kredi hacmini yaklaşık olarak 370 milyar olarak
göstermektedir ve bu incelenen dönemde takipteki kredi oranımız da yüzde 4,4
olmuştur.
KOBİ kredilerine baktığımız zaman, gene Nisan 2009 itibarıyla
incelediğimizde, toplam kredi stokunun yüzde 22’sini KOBİ kredileri meydana
getirmektedir, ticari, kurumsal kredilerin de 1/3’ünü teşkil etmektedir. Yani
kredi garanti sistemi bankalarımızın kredi stokunun tamamını içermemektedir.
KOBİ’lerin 84,1 milyar liralık nakit kullandığı bu dönemde, gene KOBİ’lere
kullandırılan kredilerin 5,3 milyar lirasının takibe uğradığını da özellikle
vurgulamak istiyorum.
Toplamda bu kadar yani 84 milyar liralık bir kredi kullanan
KOBİ’lerin yaklaşık yüzde 25’i tarafından -ki bu da 20 ila 25 milyar civarında
bir kredi borcuna tekabül etmektedir- bu borçların yeniden yapılandırılması çok
acilen beklenmektedir. İşte burada yapılması gereken şey, aslında bu kanunla
belki de yapılması gereken şey, 5 milyar civarında bir kaldıraç etkisi
kullandırılarak, ek bir kaynak sağlayarak bu 20-25 milyar liralık borcu yeniden
yapılandırılarak bir miktar -üç veya dört yıl- ötelemek gerekmekteydi. Bu
kanunda en önemli eksiklik budur.
Bir diğer önemli konu ise ticari ve kurumsal kredilerde kötü kredi
oranı gene geçtiğimiz mart ayı içerisinde yüzde 4,3 iken mayıs ayına geldiğimiz
zaman bu 4,7’ye yükselmiştir -ki bu oranlar oldukça iyimser oranlardır- haziran
ayı içerisinde bunun daha da artacağı beklenmektedir. KOBİ kredilerinde bu oran
yüzde 6’lar civarında seyretmektedir, mart ayında yüzde 6,2’ydi, nisan ayında
6,3’e çıktı. Bu ay gene bunun yükseleceği beklentisi var.
Kredi değerliliği kötüleşen KOBİ’lerin sayısı ise Eylül 2008’de
125 bin civarındaydı. Bu sayıyı yine geçtiğimiz mart ayıyla mukayese yaptığımız
zaman 157 bin civarına gelmiştir. İşte bütün bu kredi grupları içerisinde
KOBİ’lerdeki takipteki oranın yaklaşık yüzde 6 olması ve banka kredilerindeki
bu eğilimler krizin derinliğinin belki de en önemli göstergelerinden bir tanesi
olmuştur.
Şimdi gelelim KOBİ’lere: Eğer dünya ekonomisi içerisinde
KOBİ’lerin belirli bir yeri ve ağırlığı varsa -ki öyledir- Türkiye ekonomisi de
bundan soyutlanamayacağına göre hem üretimde hem istihdamda hem de yaratılan
katma değerde KOBİ’lerimizin bu küreselleşen ve gittikçe çetinleşen rekabet
şartları içerisinde tutunabilmeleri için kredi finans kuruluşlarından yeterli
finansman imkânına kavuşturulmaları gerekmektedir. Bu işletmelerimiz eğer yeterli finansman bulabilirlerse çok kısa
süre içerisinde kendi üretim kapasitelerini hem artırabilecekler hem de daha
büyük ölçekte üretim yapabilecekleri için rekabet şartlarını da daha da olumlu
hâle getireceklerdir.
Bugün KOBİ’lerimizin özellikle finans alanında karşılaştığı en
önemli sorun kredilerine teminat bulamamalarıdır. Hangi KOBİ hangi bankaya
giderse gitsin karşısına çıkan, ciddi miktarda teminat mektubu sıkıntısıdır.
Dolayısıyla bu riski bankalar artıramadıkları için ve üslerinden alamadıkları
için KOBİ’lerimiz kredi çekememektedirler. Eğer bu başvurulardaki teminat
yetersizliği bir şekilde halledilemezse bizim burada yaptığımız bu tür yasalar
en nihayetinde doğru yerde ve doğru amaçla kullanılamayacaktır.
Genel ekonomik şartlar ve ülkede bulunan kriz sebebiyle sıkıntılar
arttığı sürece bankalar da doğal olarak yüksek miktarda garanti talep
edeceklerinden bu teminat sorunu giderek büyüyerek devam edecektir. İşte bu
sorunu kaldırmak için kredi teminat sistemleri dünyada ve Türkiye’de
oluşturulmuştur. Evet 1991 yılında oluşturulmuştur ama
bu fon özellikle alt paylarına, paydaşlarına baktığımız zaman kamudan ziyade
özel sektörün ağırlığı olan bir fon olarak karşımıza çıkar. Yüzde 50,04’ü TOBB’undur, yüzde 48,4’ü KOSGEB’indir, kalan çok küçük
oranlar Halk Bankası, TOSYÖV veya MEKSA gibi diğer vakıf veya üçüncü sektör
kuruluşlarıdır.
Değerli arkadaşlar, Kredi Garanti Fonu, kredinin en çok yüzde
80’ine kadar kefalet verebilmektedir. Bu yönüyle baktığımız zaman kamu zaten bu
fonu hem kurumlar vergisinden ayrı tutmuştur, muaf tutmuştur hem de faaliyetlerini KDV ve damga
vergisinden istisna kılmıştır, daha iyi hizmet kılabilmesi için.
Mayıs sonu itibarıyla baktığımız zaman kuruluşundan bugüne kadar
toplam 8 bin civarında, 8.683 KOBİ’ye bu kuruluş kredi kefalet talebi işlemi
yapmış ancak bunlardan 5.207 adedine 720 milyon tutarında bir kefalet
işletmiştir. İşte burada problem ortaya çıkıyor. Bu 720 milyonun ancak kefalet
tutarına karşılık 3.555 adet kuruluşa bankalar kredi işlemi tekemmül ettirmişler ve
720 milyona karşılık 576 milyon liralık kredi oluşmuştur.
İşte, ne yazık ki bu tasarıda krizin etkilerinin başladığı günden
çok uzun bir süre, aylar geçmesine rağmen ancak bugün getirilebilmiştir ve
maalesef krize karşı tedbir almadaki yavaşlık sonucunda da uygulamada devreye
sokulması çok gecikmiştir. Hükûmet yetkilileri bu
tasarıda 1 milyar liralık bir kaynak ortaya koymaktadırlar ve bu biraz önce
Milliyetçi Hareket Partisi ve diğer muhalefet partilerimizin de verdiği
önergelere rağmen maalesef artırılamamıştır. Konuşulan konu şudur: 300 milyar
liralık toplam kredi hacminin olduğu veya bu miktarın çok üstünde bir kredi
hacminin olduğu bir bankacılık piyasasında 1 milyar lirayla ne kadar kaldıraç
etkisi yapabileceksiniz? İşte, mesele buradadır.
Tabii, bir diğer şart da şudur: Bu kredi garantisi verilecek olan
kuruluşlara, vergi ve sigorta borçları olmamasına rağmen, yani vergi ve sigorta
borçlarından muaf tutularak yapılmamasına rağmen kredi talebinde bulunmaları
istenmektedir. Ciddi anlamda, Türkiye’de bu şekilde bir kuruluş bulunabilmesi
zordur çünkü bütün KOBİ’lerin, hemen hemen bütün
KOBİ’lerin içinde bulunduğu sıkıntıların en başında bunlar gelmektedir.
Değerli arkadaşlar, bu sistemde vurgulamamız gereken belki de en
önemli konulardan biri kefil sorunudur. Kredi Garanti Fonu kefildir. Borçlar
ödenmediği takdirde bankalar doğal olarak ilk önce kefile gelmektedir ve ona
başvurmaktadırlar. Bankaların bu kötüleyen kredilerin tahsilatında
da kefil olarak Fon ciddi manada zorlanmaktadır. Bugün iflas erteleme davaları
çok ciddi manada artmıştır. O yüzden, görüşmekte olduğumuz bu tasarıya keşke
mümkün olabilseydi de…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
AHMET KENAN TANRIKULU (Devamla) - …kefille ilgili bir madde koyup
uygulamayı da daha pratik hâle getirebilseydik.
Değerli milletvekilleri, bu tasarının ülkemizin içinde bulunduğu
krizden çıkarılmasında veyahut da kısa sürede atlatılmasında bir basamak
olacağı söylense de karşımıza çıkan en önemli eksiklik 4 Temmuzda açıklanan
teşvik paketidir. Bu pakette hem sosyoekonomik şartlar itibarıyla bölgeler
yeterince tespit edilememiştir ve önümüzdeki günlerde bu konuyla ilgili
Anadolu’dan çok ciddi sıkıntılar gelecektir Hükûmet
kanadına ve bir diğeri de orta ve uzun vadeli tedbirlerin geliştirilmesine
rağmen kısa vadeli tedbirler geliştirilmemiş ve istihdam politikasına yönelik
ciddi çözümler bu paketin içine konmamıştır.
Önemli olan, ciddi bir sanayi envanteriyle
bütünleştirilmiş bir yeni sanayi politikası ve stratejisi oluşturmaktır. Eğer
bunları bir bütün içerisinde yaparsak neticede ülkemiz içinde bulunulan
sıkıntıdan da kolaylıkla çıkacaktır.
Teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tanrıkulu.
Sayın milletvekilleri, 19.30’a kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.11
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.38
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN
(Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
106’ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
386 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
2’nci madde üzerinde gruplar adına yapılan konuşmalar
tamamlanmıştı.
Şahıslar adına da söz talebi yok.
Soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Buyurunuz Sayın Uzunırmak.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, herhâlde başka soru da olmadığına göre, ben biraz
sorumu açarak Sayın Bakana tevdi etmek istiyorum, izin verirseniz.
Kamu finansmanı açısından acaba müdahale alım metotlarında bir
model değişikliğine gitmek ihtiyacı var mıdır? Bakan Bey, Hükûmet
böyle bir şey düşünür mü?
Şu iki sebepten dolayı bunu dile getirmek istiyorum:
Bir, müdahale alım fiyatı ile anapara ve fark olarak bir fiyat
veriliyor. Bu, zaman içerisinde finansman açısından bir yükümlülük getiriyor
yani finansmanın maliyeti yüksek oluyor ve aynı zamanda müdahale alım yaptığımız
üründe stok maliyetleri biniyor üzerine.
Bunun yerine acaba şunu öngörmek mümkün mü: Hem müdahale alım
fiyatındaki bu yüksek finans gideri hem de stoklama maliyetleri öngörüldüğünde,
bunun yerine piyasa fiyatını üretim maliyetleriyle eşitleyecek şekilde bir prim
verilmesi acaba kamu finansmanı açısından daha ucuz bir maliyet getirir mi ve
ben getireceği kanaatini taşıyorum.
Müdahale alım fiyatıyla yüksek maliyetlere ulaşmak yerine prim
verilmesinin daha sağlıklı bir yapı oluşturacağı, daha ucuza mal olacağı
kanaatini taşıyorum, birinci gerekçem bu.
İkinci gerekçem de tarımsal üretimde bazı ürünlerde müdahale alım
yapılıyor. Dolayısıyla diğer ürünlerde, müdahale alım yapılmayan ürünlerde bir
eşitsizlik meydana getiriyor tarımsal üreticiler açısından. Bu da vatandaşlık
haklarına aykırı ve dediğimiz gibi müdahale alım metotlarında bir değişiklik
yapılarak daha sağlıklı bir prim sistemine doğru gidilirse daha hem kamu
finansmanı açısından ucuza mal olacağı hem de vatandaşlar arasındaki
eşitsizliğin tarımsal ürünlerde giderileceği kanaatini taşıyorum.
Acaba Hükûmet böyle bir yolu öngörür ve
planlama yapmayı düşünür mü?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Uzunırmak.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, Toprak Mahsulleri
Ofisi Türkiye’deki haşhaş ekim alanlarının daha genişlemesi için -altını
çiziyorum- acaba birileriyle görüşme yapıyor mu? Bu haşhaşta konan kotanın daha
fazlalaştırılması açısından yani dünyadaki diğer kurumlarla bu konuda mücadele
veriyor mu? Çünkü Türkiye haşhaş açısından önemli bir toprak,
verimli bir toprak.
Ben bu konuda bir mücadele verilirse sonuç alınabileceğini
düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Buyurunuz Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Sayın Başkanım, teşekkür
ediyorum.
Şimdi, bu müdahale alım yöntemleriyle ilgili Sayın Uzunırmak’ın soruları vardı. Türkiye Avrupa Birliği ile
müzakereler yapan bir ülke tam üyelik hedefi doğrultusunda. Müzakere edilen
fasıllardan bir tanesi de “Tarım ve Kırsal Kalkınma” faslı. Bu fasıl kapsamında
tabii bu müdahale alımları hususu da tartışma konusu hususlardan bir tanesi.
Avrupa Birliğinde biliyorsunuz daha farklı bir sistem var.
“Müdahale kurumu” dediğimiz bir yapı oluşması gerekiyor. Tarımsal piyasaları
düzenleyen, dış ticaretteki gelişmelere, iç piyasadaki dengesizliklere göre
müdahale eden bir yapı oluyor. Aslında bizde de Toprak Mahsulleri Ofisimizin
böyle bir hedefi var. Yani giderek Avrupa Birliğindeki müdahale kurumlarına
benzer bir kurum hâline gelme hedefi var ama henüz onun tabii uzağındayız. Daha
henüz o hedefin uzağındayız ama Toprak Mahsulleri Ofisimizin kendi kurumsal
çalışmalarında böyle bir hedefi olduğunu, çalışmalar yürüttüğünü de biliyorum.
Burada tabii bu sistemi oluştururken stok maliyetlerini,
gerçekten, alım yapıp stok maliyetleri oluşturmaktan kurtulmak gerekiyor. Bir
taraftan “lisanslı depoculuk” dediğimiz yine Meclisimizden geçen -teşekkür
ediyoruz bütün partilerimize- bir kanunla lisanslı depoculuğu daha teşvik edici
bir düzenleme de yapıldı. O sistemin de gelişmesine bağlı olarak daha sağlıklı
bir yapı oluşacak diye ümit ediyorum.
Yine Tarım Bakanlığımızın bu havza bazlı
üretim sistemine geçme ve daha dengeli bir üretim yapısı oluşturma yönünde
çalışmaları var. Tarım Bakanlığımız bu yönde epeydir çalışıyordu, belli bir
olgunluğa getirdiler. Ona dayalı olarak, belki bahsettiğiniz prim sistemi daha
rahat bir şekilde uygulanabilecek. Esas olan tabii, arz fazlalığı olan
ürünlerin havuz dışına atılması, ihracatla, dâhilde işleme rejimiyle bunların
kullanılması ve arz fazlasının bir şekilde iç piyasa dışına atılması ve piyasa
dengelerinin oluşturulması. Bu yönde de Toprak Mahsulleri Ofisimiz çalışıyor
yani bu bir tabii süreç. Aslında, şu anda, tahıllar ve haşhaş dışında fazla bir
alana girmemesi gerekiyor ama malum, fındık konusunda yaşanan sıkıntılardan
dolayı, işte FİSKOBİRLİK’in bu işi götürememesinden ve yükü bir anlamda devlete
rücu etmesinden dolayı bu alana girmiş durumda Toprak
Mahsulleri Ofisi. Bunun da getirdiği sıkıntıları hep birlikte yaşıyoruz; hem iç
piyasada meydana getirdiği tahribatı hem aslında uluslararası piyasalarda meydana
getirdiği sıkıntıları hep birlikte yaşıyoruz. Bunları tabii -dediğiniz gibi-
daha sağlıklı, daha ilkeli bir temele oturtmakta büyük fayda var. Bu şekilde,
hem tarımsal yapımız daha sağlıklı bir şekilde gelişecek hem de bütçe disiplini
açısından, daha uzun vadeli, sürdürülebilir bir yapı oluşturmuş olacağız.
Ayrıca, hâlen uyguladığımız şeyler var tabii, prim... Yüzde 10 civarında,
üretim değeri üzerinden “de minimis” dediğimiz yani
bu devlet yardımı kurallarını ihlal etmeyen oran olarak belirlenen oran
üzerinden prim sistemini de hâlen uyguluyoruz, tabii belli ürünlerimizde.
Sayın Aslanoğlu’nun, haşhaş ekim
alanlarıyla ilgili sorusu var. Tabii, TMO’nun yaptığı görüşmeler konusunda
doğrusu bir bilgi sahibi değilim ama Birleşmiş Milletlerin 700 bin civarında
bir sınırı var. Ülkemizin yararı neyse…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Amerika’ya gidin Sayın Bakan.
Amerika kendi köylüsüne ektiriyor.
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Ülkemizin faydası neyse
kurumlarımız da mutlaka o doğrultuda gayret gösteriyorlardır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
2’nci madde…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.
2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
3’üncü maddeyi okutuyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yok… Sayın Başkan, karar yeter sayısı yok.
BAŞKAN – Herkes kabul etti.
KAMER GENÇ (Tunceli) - 100 kişi yok efendim.
BAŞKAN – Sayın Genç, bütün muhalefet sıraları da kabul etti.
MADDE 3 - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde gruplar adına, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan.
Buyurunuz Sayın Ayhan.
MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 386 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesine ilişkin MHP Grubunun görüşlerini arz
etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tasarının genel gerekçesinde, KOBİ’lerin finansman kaynaklarına
erişim noktasında ve kredi sistemi açısından bazı sıkıntıların yaşandığı, bunun
da küresel krizle ilgili yaşanan olumsuzluklara bağlı olduğu hususları yer
alıyor. Sanki küresel kriz olmasaydı KOBİ’ler finansman kaynaklarına çok rahat
erişebiliyor ve kredi problemleri olmuyordu.
AKP Hükûmeti iktidara geldiğinden bu
yana KOBİ’ler gerçekten büyük sıkıntı içine düşmüştür. Uygulanan yüksek faiz
düşük kur politikası, bu teşebbüsleri önemli, içinden çıkılamaz darboğazlara
sokmuştur. Birçok KOBİ, dış piyasa ile rekabet edemez hâle düşmüş ve işletmeler
kapanmaya başlamışlardır. Babadağ, Buldan, Kızılcabölük,
Yatağan gibi önemli KOBİ merkezleri büyük problemlerle karşı karşıya
kalmışlardır. Finansman darboğazı nedeniyle işletme sermayesi problemi yaşayan
bu işletmeler, borçlarını ödeyemez hâle gelmiş, hacizlerle karşılaşmaya
başlamışlardır. Birçoğu kapanmış, vergiler ve sigorta borçları gibi borçlarını
da ödeyemez duruma düşmüşlerdir. “Can suyu” diye adlandırılan kredilerin toplam
KOBİ’lerin kullandığı krediler içindeki payı ise son derece azdır. Denizli’de
35 bin esnaftan, bin dolayında esnafın bu krediyi kullanabilme şartlarını
taşıdığını görmüşüzdür. 60 bin vergi mükellefinin 20 bininin vergi erteleme
müracaatı olduğunu düşündüğünüzde, diğer borçlarıyla beraber bundan yararlanma
ümidinin giderek azaldığı ortaya çıkmıştır. Birçok işletme, bizzat aldığı
kredinin mevcut kamuya olan borçlarının ödenmesinde kullanıldığını, yine kriz
ortamında işletme sermayesi bulamadıklarından işletmelerini kapatmak zorunda
olduklarını beyan etmişlerdir.
Yine gerekçede, firmaların finans imkânlarının geliştirilmesine ve
kredi sisteminin etkin işlemesine katkı sağlanması için firmalara kredi
garantisi vermek üzere belirlenecek olan kredi garanti kurumlarına kaynak
aktarılacağı hususu yer almaktadır. Kuşkusuz bu olumlu bir gelişmedir. Kaynağın
yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu kaynak da netice itibarıyla ya
nakit olarak aktarılacak ya da özel tertip iç borçlanma senedi ihraç edilerek
gerçekleştirilecektir. Netice itibarıyla, özel sektörün kullanabileceği fonlar
piyasadan çekilerek yapılacaktır. Şu anda kredi sisteminin etkin çalışmadığı,
tasarının genel gerekçesinde itiraf edilmektedir çünkü düzenlemenin temel
amacının kredi sisteminin etkin çalışmasına katkıda bulunmak olduğu söyleniyor.
Ayrıca, bankaların bu sistemin işlemesine etkin katkıda bulunması gerektiği de
ifade ediliyor. Bunun için bankalar açısından doğabilecek problemleri ortadan
kaldırmak için, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun bazı maddelerinin kredi
garantisi veren kredi garanti kurumları açısından uygulanmayacağı belirtiliyor.
Şimdi, yukarıdakiler tamam. “Yeterli kaynak temini için finansman
sağlansın, bu işletmeler rahatlasın.” Bu işte geç kaldınız. Biz, Milliyetçi
Hareket Partisi kriz komitesi olarak bu işin ele alınması gerektiğini çok
önceden kamuoyuna açıkladık. O tarihte Hükûmet, krizi
inkâr etmekle meşguldü. 367 milyarlık krediden 1 milyar ayırıyorsunuz, bunun
yeterli olmadığını bilmiyor musunuz? İki yıl takibe uğramayacak, vergi ve
sigorta borcu olmayacak.
Sayın Bakan, gerçekten şunu ifade etmek istiyorum ve sormak
istiyorum -yanınızda Denizli Milletvekili arkadaşımız var-: Bu şartları haiz
Denizli’de toplam ne kadar esnaf, KOBİ çıkacak bunu kullanabilecek? Gerçekten
zor durumdalar. Bunları mutlaka tekrar tekrar
incelemek lazım, bunları rahatlatmak lazım. Aceleyle bir kanunu çıkarmak
problemi çözmüyor.
Bir başka husus, tasarıya Komisyonda bir ilave yapıyorsunuz: 4749
sayılı Kamu Finansmanı Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’a bir
geçici madde ilavesi. Bu Kanun daha yeni değişti, yeni ilaveler ve
değişiklikler yapılmış idi. Yine bir geçici madde getiriyorsunuz. Önerge ilk
geldiğinde miktar yok, sınırsız yetki, bütçeyle borçlanma ilişkilendirilmiyor.
Bakın, daha şubat ayının 18’inde 5838 sayılı Kanun’a eklenen geçici maddeyle
bir düzenleme yaptınız. Bunu bütçeyle ilişkilendirdiniz, Maliye Bakanını
Müsteşarlık bütçesinin ilgili tertiplerine 1 milyar TL’ye kadar ödenek eklemeye
yetkili kıldınız. Şimdi çok farklı bir uygulamaya gidiyorsunuz. Şimdi bu geçici
maddeyle “TMO’nun 2009 yılı kampanya dönemi finansman açığının karşılanmasını teminen Hazine Müsteşarlığınca ikrazen
özel tertip devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebilir.” denilmektedir.
Burada şu hususu ifade etmek istiyorum: Toprak Mahsulleri Ofisinin
yatırım programı belli, finansman programı belli, ne kadar ürün alacağı
programlanmış, şimdi hiç hesapta yokken miktarı ve meblağı belli olmayan bir
önerge verip, bu iş için Toprak Mahsulleri Ofisi için borçlanarak kaynak
aktarmaya, yaratmaya çalışıyorsunuz. Üstelik, harcama
olarak bütçede göstermeyi… Çizgi altıyla bütçe açığını düşük gösteriyorsunuz,
düşük göstermeye çalışıyorsunuz, vatandaştan saklıyorsunuz.
Her defasında söylüyoruz, Toprak Mahsulleri Ofisinin faaliyet
alanı belli. Siz, fındık aldırıp görev zararı ödettiriyorsunuz. Destekleme
tarihinde gülünecek çok şey gördüm ama bu kadar ilginç olanını gerçekten hiç
görmemiştim. 2009 yılı programında 2008 yılı destekleme alımlarını tahminî
olarak da koyamıyorsunuz. Neden? Çünkü politikanız belli değil, tahminî miktar
ve değeri, kuruluşların finansman programlarında olmasına rağmen deklare
edemiyorsunuz, açıklayamıyorsunuz. Eski yıllarda biz bunu ürün bazında yapar,
kamuoyuna açıklardık. Hükûmetin bu konuda gerçekten
görüşü bile yok. Şimdi böyle bir maddeyle geliyorsunuz, elle tutulur bir tarafı
yok. Yine 2009 yılı programında, bırakın reel olarak artışı, cari olarak
tarımsal destekleme ödemeleri maalesef düşüyor. Bunu nasıl izah edeceksiniz?
Bunu krizle izah edemezsiniz, o tarihte krize inanmıyordunuz.
Maliye Bakanı, komisyonda bütçe görüşülürken, bütçe açığının
bütçeye oranının yüzde 5 olduğunu, 13,4 milyar Türk lirası olduğunu söylüyor.
Buna 48 milyar telaffuz ediliyor daha sonra. Şimdi borçlanma talepleri 70
milyar YTL’yi aşıyor. Acaba, bütçenin yüzde kaçı açık oluyor? Yüzde kaça
ulaşıyor açıklar? Maastricht kriterlerine
uygun mu oluyor? Şimdi gayrisafi yurt içi hasılanın
yüzde kaçı oluyor?
Bu Hükûmet ekonomik olayları
yorumlamakta problem yaşamaktadır, ne söyleyeceğini bilememektedir. Ekonomik
olaylara bakarken ya başkasının gözlüğünü takmakta ya da gözünün bozulduğunu,
gözlüğe ihtiyacı olduğunu fark etmemektedir yahut nasıl görmek isterse, doktora
gitmeden, pazardan, pazar yerinden, görmek istediği gibi bir gözlük alarak
takmak, öyle görmektedir.
Şimdi iktisadi faaliyetler yavaşlıyor, daralıyor, 2009’un ilk
çeyreğinde keskin bir daralma var. Tarım dışı işsizlik artıyor, her üç gençten
biri işsiz. İşsizlikte Türkiye maalesef liderliğe oynuyor. Toplam talep
düşüyor, ücretleri de bastırıyor, üretim daralıyor, kapasite kullanımı düşüyor.
Dış talep daralıyor, reel ücretler düşüyor. İktisadi faaliyetlerdeki daralma
derinleşiyor, özel yatırım harcaması, üretim ve ithalatı azalıyor, ihracat sert
düşüşler gösteriyor. Özel sektör tüketim ve yatırım talebine ilişkin
göstergeler düşüyor. Bütçe politikası, nakit dengesi hesabı, bütçe açığı, bütçe
gelirleri, bütçe harcamaları, vergi gelirleri, her şey birbirine girmiş,
hedefler delik deşik olmuş, nereden toparlanacağı belli bile değil. Bütçe
açığı, borç alma, borç stoku gibi mali performansın özet göstergeleriyle ifade
edilen mali politikalardaki uygulama sonuçlarının ne olacağına dair işaretler
hiç iç açıcı değil. Teşvik belgesine bağlı yatırımlar yarı yarıya azalmış,
istihdam taahhüdü de buna bağlı olarak önemli azalmalar gösteriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ayhan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Reel sektör dış borç ödemeleri önemli boyutlara ulaşmış. Serbest
piyasadan kurallı piyasaya geçiyorsunuz. Özel sektör dış borç ödemesinde
problem ortaya çıkabilir. Sizin koyduğunuz 2009 hedefleri en hafif deyimiyle hilafıhakikat idi. Öyle olduğu gerçekleşmeler ortaya
çıktıkça daha rahat anlaşılır hâle geldi. Kriz gelinceye kadar, AKP, olan bütün
müspet gelişmeleri kendi üstün performansı olarak gösteriyordu. Kriz ise
kürenin krizi oldu. Hiçbir özel sektör yöneticisi Hükûmetin
2009 hedeflerine göre kendi hedeflerini belirlemedi. Dolayısıyla bu hususun, bu
kanun tasarısının yeterli olduğu kanaatinde değilim. Olsa olsa
bu tasarı ve getirdiğiniz bu teşvik paketleri postmodern
teşvik paketleri olabilir.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ayhan.
3’üncü madde üzerinde şahsı adına söz talebi yok.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben varım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Siz oyunuzun rengini belirtmek üzere istemişsiniz Sayın
Genç, şimdi burada mı konuşmak istiyorsunuz?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet efendim.
BAŞKAN – Buyurunuz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 386
sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, bu, Kredi Garanti Fonu teşkiline
ilişkin bir kanun tasarısı. Bu tasarının
çıkmasını biz istiyoruz. Aslında getirilen bu tasarıyla öngörülen kredinin
yetersiz olduğunu burada daha önce verdiğimiz önergelerle belirttik.
Şimdi, ben, insanların özüyle sözüyle bir olmasını istiyorum.
Tayyip Bey dün grupta diyor ki: “Biz, gerekirse üç yüz altmış gün altı saat
çalışırız.” Hani? Biz, eskiden… 1980’den beri ben bu Meclisteyim.
Bir kanunun çıkarılmasını isteyen başbakan gelir burada oturur, grubu da gelir,
ondan sonra, kanunlar ciddi ciddi burada müzakere
edilir, çıkar; bakanları gelir oturur, bu kanunlar burada müzakere edilir,
çıkar. Yok, kendileri, Hükûmet bir defa bu Meclise
inanmıyor, gelmiyor.
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Var ya işte.
KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, Hükûmet, 25
tane bakandan teşekkül ediyor.
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Çalışıyorlar.
KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, gidip geziyorlar, keyif
çatıyorlar.
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Nerede keyif çatıyorlar?
KAMER GENÇ (Devamla) – Her gün devletin uçakları emrinde. Bol bol, orası benim, burası senin diye
geziyorlar bunlar.
Size soruyorum, vicdanınıza bir danışın: Sizin AKP iktidara
geldiği günden beri Türkiye'nin hangi dış sorunu halledildi? Avrupa Birliği mi
halledildi? Kıbrıs meselesi mi halledildi? Hangi meselesi halledildi? Hangi
Batı ülkesi ile Türkiye Cumhuriyeti devletinin sorunları çözüldü? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Arkadaşlar, ben düşüncemi söylüyorum.
Bir söyleyin bakalım: Bu kadar dış seyahatler yapılıyor, bu kadar
uçaklara atlanıp gidiliyor, bu kadar insanlara harcırah ödeniyor, yandaş milletvekilleri
uçağa dolduruluyor, her gün geziyorlar; hangi sorun çözüldü? Avrupa Birliğinde
bir mesafe alındı mı? Kıbrıs’ı neredeyse elden çıkarıyordunuz, Yunanlılara
veriyordunuz. İşte, buradaki Meclisin, muhalefetin koyduğu tavırdan dolayı
bundan geri adım atmak zorunda kaldınız. Yani hiçbir şey yapmadınız. Yaptığınız
şu: Kendinize yakın yeni bir dünya yaratmak, Türkiye Cumhuriyeti devletini yeni
bir dünyaya şey etmek.
Bakın, bugün bana Belediye-İş’ten gelen bir yazı var. Diyor ki:
“Belediyelerde AKP’li belediye başkanları, Türk-İş’teki bütün işçileri burada
Türk-İş’ten koparıp kendi Hak-İş’e sevk etmeye çalışıyorlar ve bunu açıkça
yapıyorlar.” Diyor ki: “Eğer Hak-İş’e kaydolmazsan senin işine son vereceğim.”
Ve bir de vatandaş diyor ki: “Bu Kocaeli Büyükşehir Belediye Genel Sekreteri
Münir Karaoğlu, Kocaeli’deki
üstün hizmetlerinden dolayı Van’a vali olarak atandı.”
Şimdi, değerli milletvekilleri, yani bu kişi acaba ne üstün
hizmeti var ki… Yani, bakın, Türkiye Cumhuriyeti devletinde valiliğe atanmak
için belirli, en azından birtakım idarecilik yapabilecek kapasitesinin olması
lazım.
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Kanunla ilgili konuş!
EYÜP AYAR (Kocaeli) – Kaymakamdı daha önce.
KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi, neden dolayı bunu atadınız? Birilerinin çıkıp da bunu söylemesi lazım.
EYÜP AYAR (Kocaeli) – Daha önce kaymakamdı.
KAMER GENÇ (Devamla) - Yani devleti bu kadar tahrip edemezsiniz,
devleti tahrip ediyorsunuz. Belli bir göreve gelmek için belli bir bilgi, belli
bir birikim, belli bir dürüstlük ve belli bir objektiflik olması lazım. Bunları
bir tarafa atıyorsunuz. “Birisi bana köleyse ben onu istediğim yere getiririm.
Eğer birisi hakça düşünüyorsa, hukukça düşünüyorsa, tarafsız düşünüyorsa,
ülkeyi ve milletin menfaatini düşünüyorsa ben onu tasfiye ederim, onu en
sonuncu, yani ona kamu görevini bile vermem.” zihniyetiyle hareket eden bir
zihniyetle devlet yönetildiği zaman o zihniyetin sahipleri de öyle gün gelecek
ki kaçacak delik bulamayacak. Böyle bir şey olur mu ya? Bu
Türkiye Cumhuriyeti devleti büyük bir devlet. Bu devletin bir
kademesinde bir yerlere gelebilmek için çok ciddi bir niteliklere sahip olmak
lazım.
Olabilir, tabii ki… 2002 yılında ben de o Meclisteydim.
Gerçekten çok acı olaylar oldu, o zaman bazı sıkıntılar oldu. İşte, bir gün de
bir kitapçık atıldı, bilmem 5 milyar 800 milyon dolar bir anda birileri
ceplerine indirdi. Hatta onun içinde siyasi iktidarın ortakları da vardı.
Bunlarla ben devamlı mücadele ettim ama onun yerine öyle bir felaket geldi ki,
daha büyük bir felaket geldi. 5 milyar 800 milyon değil 100 milyarlar Türkiye
Cumhuriyeti’ne kaybettirilen bir gerçekle karşılaşıldı.
Onun için, ben, özellikle, bakın, size ciddi birtakım şeyler
söylüyorum. Beyler, insanların güçlü olduğu anlar vardır ama o anlar çok
geçicidir. O güçlü olduğu anlarda haktan, hukuktan, adaletten ayrıldıktan sonra
onun sonu felaket olur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, göreceğiz, yani hiç gülmenize de
gerek yok. Ben hayatın içinden gelen bir insanım ve sizin iktidarınızın sonunu
çok kötü görüyorum. Yani sizin iktidarınızın… Bugün birtakım andıçlardan mandıçlardan
bahsediliyor. Bunu tertip eden insanlar size yandaş insanlar olabilirler.
Bugün, yani yalan haberlerle üç gün, beş gün ayakta kalabilirsiniz ama onun
sonu gelmez. Onun için, bu siyasi iktidara tavsiyede bulunuyorum: Haktan,
adaletten ayrılmayın, bu belediyelerin kamu yetkisini bu kadar kendi lehinize
çok böyle aşırı derecede kullanmayın. Kullandığınız zaman göreceksiniz, bunun
sonucu çok kötü olacak.
Ben bu konuda bu vesileyle bunları belirtmek istedim.
Saygılar sunuyorum efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.
3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın milletvekilleri, şimdi 3’üncü sırada yer alan, Türkiye
İhracatçılar Meclisi ile İhracatçı Birliklerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
3.- Türkiye İhracatçılar Meclisi
ile İhracatçı Birliklerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(1/607) (S. Sayısı: 408) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 408 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç
Tüzük’ün
Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu.
Buyurunuz Sayın Kulkuloğlu.
CHP GRUBU ADINA MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Türkiye İhracatçılar Meclisi ile İhracatçı Birliklerinin
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın geneli üzerine Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım.
Bu kanun tasarısından bahsetmeden önce ülkemizde ihracatın
durumundan bahsetmeyi gerekli görmekteyim. Ülkemiz maalesef bir ekonomik krizin
içerisinde ve maalesef bu kriz her geçen gün daha da derinleşmekte. İhracat
oranlarımıza baktığımızda, 2008 yılına göre bu yılın ilk beş ay oranları
toplamda yüzde 39 oranında düşmüş ve kriz ihracatımızı da büyük oranda
etkilemiştir.
Sayın milletvekilleri, ülke ihracatımızdaki gerilemenin en çok
kendini gösterdiği yer üretim sektörüdür yani sanayi ürünlerindedir. Sanayi
sektöründe 2008 yılının ilk beş aylık oranlarını bu yılın ilk beş aylık
oranlarıyla karşılaştırdığınızda 2008 yılı oranları karşısında bu yıl yüzde
40’lara varan gerileme görülmektedir. Tarım sektöründeki gerileme ise yüzde
11’leri bulmaktadır. Bu göstermektedir ki, ülkemiz ihracatına kriz, teğet geçme
bir kenara dursun, misket bombası gibi düşmüş, ortadan dalarak her tarafı
patlatmış, zarar vermiştir. İhracatçılarımız her geçen gün krizden daha da
etkilenmektedir. Durum bu iken, ülkemizde ihracatın geliştirilmesi konusunda
yapılması gereken işler yapılmamaktadır. Atılması gereken adımlar, alınması
gereken acil önlemler vardır. Hükûmet, derhâl
ihracatçımız ve üretim üzerindeki engelleri kaldırmalı, maliyete etki eden unsurları
yeniden ele alarak ihracatçı lehine düzenlemeli, ihracatı desteklemelidir.
Sayın milletvekilleri, ihracatın geliştirilmesi ve önündeki
engellerin kaldırılması, Cumhuriyet Halk Partisi olarak önemle ele aldığımız
konuların içerisindedir. Hele şimdi içinde bulunduğumuz bu kriz ortamında bizim
için zaten var olan önemini daha da artırmaktadır. Bunun için ihracata dönük
sektörlerin ve yurt dışı müşavirlik hizmetlerinin desteklenmesi, dış ticaret
hacmini artıran ve ihracatı artıran, istihdam yaratan, reel sektörü güçlendiren
ve üretime özendiren politikaların derhâl uygulamaya geçirilmesi gerekmektedir.
(x) 408 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
İhracatta büyümenin süreklilik ve derinlik kazanması için çok
yönlü ancak kontrollü, hızla uygulamaya geçirilebilen, kolay ulaşılabilen,
kaynakları net tanımlanmış ve oluşturulmuş, uygulama takvimi gerçekçi bir
şekilde hazırlanmış, sektörel ve bölgesel olarak var
olan sorunların çözümüne dönük önlem ve tedbirler alınmış, sorunları çözen, var
olan kapasitelerin kullanılmasına olanak sağlayan, mevcut sanayi yatırımlarının
ekonomik yapılarının rehabilitasyonuyla yok
olmalarının önlenerek geri kazanımlarına zemin hazırlayacak, ihtiyaç duyulan
sektörlerde ve gerekirse yeni açılacak sektörlerde yeni yatırımları özendiren
ve destekleyen gerçekçi teşvik politikaları derhâl uygulanmaya konmalıdır.
Ekonomik ortam yeniden gözden geçirilmelidir. Üreticilerin devlete
ve bankacılık sistemine olan borçları belirli bir dönemi ödemesiz olmak üzere
azdan çoğa doğru taksitleri düzenlenerek, mümkün olan en düşük ek maliyetlerle,
olabiliyorsa ek maliyet getirmeden ötelenmeli, yeniden yapılandırılmalıdır.
Getirilen sicil affının sağlıklı olarak işleyebilmesi için de
uygulamada bankaların üretici ve ihracatçıya yeni finansman sağlaması yönünde
bu affın uygulamaya geçirilmesi önündeki engelleri kaldırmak için gereken yasal
ve idari düzenlemeler acilen yapılmalıdır.
Maliyeti azaltacak ve sanayici üzerindeki ekonomik yükü
hafifletecek direkt ya da dolaylı vergi sistemlerinde gerekli eksiltmeler,
düzenlemeler acilen ve öyle, üç ay gibi kısa vadelerle değil, uzun vadede
geçerli olacak şekilde bu krizden çıkılabilecek gerçekçi bir takvimle
yapılmalıdır.
İstihdamın artırılmasına dönük, yine krizden çıkış takvimini
gerçekçi olarak ele alıp işveren üzerindeki yükler azaltılmalıdır. İstihdamı
özendirecek destek ve ek tedbirler ele alınmalı, derhâl uygulamaya
geçirilmelidir. Ülkenin var olan potansiyelinin doğru ve sağlıklı
kullanılabilmesi adına, can suyu vererek değil rehabilite
edecek düzenleme ve yaklaşımlarla ve ihracatın önündeki siyasi ve hukuki
engeller kaldırılarak destekler sağlanmalıdır. İhracatçılarımızın örgütlü
davranabilmeleri, ihracatımızın gelişimi açısından son derece önemlidir.
Sektörler itibarıyla ihracatımızın sağlıklı yapılanmasının sağlanması ve
uygulamada sanayicinin ve ihracatçının üzerindeki mali, fiziki engellerin,
zorlukların ve maliyetlerin kaldırılması yönünde ihracatçı ile devlet birimleri
arasındaki eş güdüm ve iletişimin sağlanabilmesi hükûmetin
en önemli görevlerinden olmalıdır.
Sayın milletvekilleri, kurulduğu günden bu yana ihracatın
artırılması ve geliştirilmesi yönündeki başarılı çalışmalarıyla dikkat çeken İhracatçı
Birlikleri ve Türkiye İhracatçılar Meclisinin yapısının gözden geçirilerek,
varsa aksayan yönlerinin düzeltilerek teşkilatın yasal zemininin oluşturulması
yönünde görüşülen bu tasarı konusunda, partimiz, gerek Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda ve gerekse alt komisyonda her
türlü olumlu katkı ve çalışmayı sunmuştur.
Sayın milletvekilleri, İhracatçı Birlikleri ve Türkiye
İhracatçılar Meclisini düzenleyen bu tasarının yüce heyetiniz karşısına
gelmeden önceki aşamalarına değinmekte fayda vardır diye düşünüyorum.
İhracatçı birliklerini ve Türkiye İhracatçılar Meclisini, yani
kısaca TİM’i düzenleyen 93/4614 sayılı Bakanlar
Kurulu kararına karşı Danıştay 10. Dairesi, bu Bakanlar Kurulu kararının
dayanağı olan 4059 sayılı Kanun’un 6’ncı maddesinin (c) bendinin Anayasa’ya
aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesine iptal davası açmıştır. Anayasa Mahkemesine 2006/55 esas sayısıyla açılan bu iptal davası
2008/145 karar sayısıyla 18 Eylül 2008 tarihinde karara bağlanmış ve bu karar
ile 4059 sayılı Yasa’nın 6’ncı maddesinin (c) bendinin ikinci tümcesi olan
“İhracatçı birlikleri, ithalatçı birlikleri ve bunların üst kuruluşlarının
teşkilatlanma, işleyişleri, gelirleri, gelirlerinin kullanım esasları, iştigal
sahaları ve denetimleri, organları ve üyeliğe ilişkin esasları ile üyelerinin
hak ve yükümlülüklerini gösteren statüleri Bakanlar Kurulu kararıyla
belirlenir.” hükmü ihracatçı birlikleri ve bunların üst kuruluşlarının ancak
bir teşkilat kanunuyla kurulabileceği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesince iptal
edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin bu iptal kararı nedeniyle Türkiye
İhracatçılar Meclisi ile ihracatçı birliklerinin statüsünün oluşturulması için
bir kanun tasarısı hazırlanmış ve Sanayi, Ticaret Komisyonumuza getirilmiştir.
Bu tasarının ilk hâli incelendiğinde tamamen Bakanlığın bir birimi olarak
çalışan, Müsteşarlık denetimi ve yönetimi olan, özerkliği bulunmayan bir kurum
oluşturulmuştu. Ancak, esas komisyonda yapılan itirazlar üzerine alt komisyon
oluşturulmuş, alt komisyonda yapılan çalışmalar ile bu kurum Anayasa’mızın
135’inci madde hükmü uyarınca kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu hâline
getirilmişti. Alt komisyonda görüşülerek tüm siyasi partilerden gelen üyelerin
mutabakatıyla şekillenen bu tasarı, esas komisyon görüşmelerinde verilen
önergelerle, sağlanan mutabakat zemininden çıkarılmış, yapılan düzenlemelerle
de kurum özerkliğini yitirmiştir.
Sayın milletvekilleri, bu kanun tasarısıyla kurulan Türkiye
İhracatçılar Meclisi ile ihracatçı birliklerinin Anayasa’nın 135’inci maddesi
hükmü gereğince özerk yapıya sahip olması bir zarurettir. Bu sebeple
birliklerin ve Türkiye İhracatçılar Meclisinin, Müsteşarlığın kati
hâkimiyetinden uzak ve istikrarlı bir yönetime sahip olması gerekmektedir.
Ancak tasarı konusunda çalışan alt komisyon görüşünün tam aksine, esas
komisyon, tasarının 4’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında “Gümrük idarelerince
gümrük beyannamelerinin onaylanmasında birliğin onayının aranması ve buna
ilişkin usul ve esaslar, Gümrük Müsteşarlığının olumlu görüşü alınmak kaydıyla
Müsteşarlık tarafından belirlenir.” hükmünü getirmiştir. Bu hüküm ile, ihracatçının ihracat yapabilmesi için birliklerden onay
alması gerekliliği getirilmiştir. Birliklere borcu olan üyelerin ihracat
yapmasını önleyerek borçlarını tahsil etme yönünde zorlama yapılabilmesinin
önünü açan bu düzenleme ihracatımızın önüne konulacak bir engel
oluşturmaktadır. Tasarının 18’inci maddesinin dördüncü fıkrasında bu aidatların
nasıl tahsil edileceğine ilişkin bir düzenleme varken 4’üncü maddenin üçüncü
fıkrasındaki hükmün derhâl tasarıdan çıkarılması gereklidir.
Sayın milletvekilleri, yine tasarının 6’ncı maddesinin birinci
fıkrası “Yönetim kurulu, yönetmelikle belirlenen niteliklere sahip üyeler
arasından genel kurul tarafından dört yıl için seçilen bir başkan ve on asil
üyeden oluşur. Genel kurul tarafından ayrıca asil üye sayısı kadar aynı
nitelikleri haiz yedek üye seçilir.” hükmünü getirmiştir. Bu hükümle tasarının
23’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında ise “Bu Kanunda yer alan hususlara ilişkin
yönetmelikler; Müsteşarlığın olumlu görüşü alınmak kaydıyla, Türkiye
İhracatçılar Meclisi tarafından hazırlanarak Bakanlığın onayı üzerine Resmî
Gazetede yayımlanmak suretiyle yürürlüğe girer.” hükmü birlikte
değerlendirildiğinde, yönetim kurulu üyelerinin sahip olması gereken nitelikler
Müsteşarlığın olumlu görüşüyle belirlenecek demektir. Bu durum, ihracatçı
birlikleri ve Türkiye İhracatçılar Meclisinin özerk yapısını yok etmekte olup,
ayrıca, Anayasa’nın 135’inci maddesine de aykırılık teşkil etmektedir. Bu
hükmün de derhal değiştirilmesi kurumun özerkliği için zaruridir.
Sayın milletvekilleri, tasarının 8’inci maddesinin birinci
fıkrasının düzenlenmesinde “Genel sekreter ve sayısı üçten fazla olmamak üzere
genel sekreter yardımcısı; Müsteşarlığın olumlu görüşü alınmak kaydıyla yönetim
kurulu tarafından atanır.” hükmü getirilmiştir. Buna paralel olarak, tasarının
16’ncı maddesinin birinci fıkrasında da “Türkiye İhracatçılar Meclisinin
işlerini yürütmek üzere bir genel sekreter ile beşten fazla olmamak üzere genel
sekreter yardımcısı, Müsteşarlığın olumlu görüşü alınmak kaydıyla yönetim
kurulu tarafından atanır.” hükmü getirilmektedir. Bu iki hükümde de genel
sekreterin atanması konusunda Müsteşarlığın olumlu görüşü kati bir şart hâline
getirilmiştir. Bu düzenlemeler de ihracatçı birlikleri ve Türkiye İhracatçılar
Meclisinin özerk yapısını yok edecek nitelikte düzenlemelerdir.
Sayın milletvekilleri, ülkemizde ihracatın önündeki
engellerin kaldırılması gerekirken, ihracatçılarımız üzerindeki yüklerin
hafifletilmesi gerekirken, ihracatın önündeki engellerin kaldırılması yönünde, Türkiye
ile Avrupa Birliği arasında gümrük birliğini tesis eden 1/95 sayılı Ortaklık
Konseyi Kararı’nın 4’üncü maddesi düzenlemesi gereği, topluluk ile Türkiye
arasındaki ithalat ve ihracatta alınan gümrük vergileri ile eş etkili vergi ve
resimlerin kaldırılacağını ve yeni ithalat ve ihracat vergileri ile eş etkili
vergi ve resimlerin de malî nitelikteki gümrük vergileri de dâhil olmak üzere
konulamayacağı hükmü varken, tasarı, ihracatımız ve ihracatçılarımızın önüne
engel koyan düzenlemeler getirmektedir.
Tasarının 18’inci maddesinde birliklerin gelirleri olarak “Giriş
aidatı”, “Yıllık aidat”, “Nispi ödeme” ve “Diğer gelirler” şeklinde dört kalem
belirlenmiştir. Özellikle ödemelerin miktarları ihracatımız önünde teknik
engeller oluşturabilecek niteliktedir.
Sayın milletvekilleri, tasarının 18’inci maddesinde yer
alan “Giriş aidatı ve yıllık aidat, on altı yaşından büyükler için uygulanan
aylık asgari ücretin brüt tutarının yüzde ellisinden fazla olamaz.” şeklindeki
hükmün de, alt komisyonda kabul edilen şekliyle “On altı yaşından büyükler için
uygulanan aylık asgari ücretin brüt tutarının üçte birinden fazla olamaz.”
şeklinde kalması yine aynı gerekçelerle bir gerekliliktir.
Yine, tasarının 18’inci maddesi (3)’üncü fıkrasında “Nispi ödeme,
FOB bedelin asgari onbinde ikisi ile azami binde biri
arasında…” belirlenmiş. Ayrıca, maddede “İhracatın geliştirilmesini teminen sektörel bazda tanıtım grupları oluşturulması halinde, FOB bedelin
binde üçü oranına kadar ek nispi ödeme kesintisi…” öngörülmüştür. “Nispi ödeme”
adı altında alınan bu ödemenin malların serbest dolaşımını engelleyici teknik
engeller yaratacağı ortada olup ayrıca uluslararası piyasalarda var olan yoğun
rekabet ortamında da ihracatçı bakımından maliyet artırıcı unsur olması
açısından da ayrı bir zorluk ve mali yük getirmektedir.
Yine, bu fıkradan ele alınan “ek nispi ödeme” adı altındaki gelir
kalemi alınış gerekçesi nedeniyle de kanunda ayrı bir gelir kalemi olarak
belirtilmesi gerekmekteydi. Nispi ödeme kalemi için geçerli olan muhalefet
gerekçelerimiz ek nispi ödeme kalemi için de aynen geçerlidir.
Sayın milletvekilleri, tasarının 19’uncu maddesinin beşinci
fıkrasında “Birlikler tarafından, dış ticaret hizmetleri ve alt yapısının
geliştirilmesi ve yürütülebilmesi için tayin ve tespit olunacak işlerin,
faaliyetlerin, projelerin ve amaçların gerçekleştirilmesine yönelik ortaya
çıkan giderler ile bu amaçla yapılan hizmet ve idari giderlerin karşılanmasını teminen, bir önceki yılın birlik gelirlerinden hesap
edilerek izleyen yılın Ocak ve Temmuz aylarında iki eşit taksit halinde ödenmek
üzere yüzde sekiz oranında pay ayrılır.” hükmü getirilmiştir. Bu maddede de belirtilen yüzde 8 oranında payın nereye
aktarılacağı, nasıl değerlendirileceği konusunda herhangi bir düzenleme yoktur.
Bu payın nereye aktarılacağı ve nerede kullanılacağının madde metninde açıkça
düzenlenmesi gerekmektedir. Alt komisyon toplantısında bu payın Müsteşarlığa
aktarılması konusunda uzlaşılmış ancak esas komisyon sırasında bu maddede
“Müsteşarlığa aktarılması” ibaresi gözden kaçmıştır.
Sayın milletvekilleri, yüce heyetiniz karşısına gelen bu
tasarı konusunda partimizin, daha özerk ve ihracatçılarımıza teknik engeller
oluşturmayan ve ihracatımızı destekleyen bir ihracatçı birlikleri ve Türkiye
İhracatçılar Meclisine ülkemizin ihtiyacı olduğu doğrultusundaki düşüncesiyle
beraber, Genel Kurulda verileceğini umduğum önergelerle, ihracatçı birlikleri
ve Türkiye İhracatçılar Meclisinin doğrudan Müsteşarlığa yani kamuya bağlanması
düşüncesinden, kanun metninin çıkarılmasıyla, tamamen özerk ancak kamu kurumu
niteliğindeki meslek teşekkülü vasfını kazanması yönünde yüce heyetinizin
katkıları olması gerektiği ümidi ve düşüncesiyle konuşmama son veriyorum.
Ayrıca, yarın TİM’in yapılacak olan
genel kurulu nedeniyle de görüşmelerin kısa sürmesi amacıyla konuşmamı çok
hızlı yapmak zorunda kaldım. Tüm Genel Kurul üyelerinden özür diliyor, yarın
yapılacak genel kurulunda TİM üyelerine başarılar diliyorum.
Bu kanunun ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kulkuloğlu.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak.
Buyurunuz Sayın Kışanak. (DTP sıralarından
alkışlar)
DTP GRUBU ADINA GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 408 sıra sayılı Türkiye
İhracatçılar Meclisi ile İhracatçı Birliklerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Yasa Tasarısı hakkında Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini ifade etmek
üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ancak bu konuya geçmeden önce, bu konudaki görüşlerimizi ifade
etmeden önce, bugün Türkiye’de yaşanan, demokrasi ve adalet adına kaygı verici
birkaç gelişmeye değinmek istiyorum.
Sizler de biliyorsunuz, bu ülkede emek hakları açısından oldukça
önemli bir üye potansiyeline sahip olan Kamu Emekçileri Sendikasına yönelik bir
süredir gözaltı ve tutuklama furyası devam ediyor. Bugün de Kamu Emekçileri
Sendikasına yönelik bu gözaltı furyasında, Konfederasyonun Genel Merkez
yöneticilerinin ve EĞİTİM SEN’le TÜM BEL-SEN Genel
Merkez yöneticilerinin aralarında bulunduğu 7 sendikacı daha tutuklandı. Bu
tutuklanma furyasının, emek hakları açısından öncelikli olarak korunması
gereken örgütlenme hakkını ciddi derecede tehdit ettiğini düşünüyoruz ve
şiddetle kınıyoruz. Derhâl bu sendikacıların serbest bırakılmasını, emek
hakları açısından, örgütlenme hakları açısından, demokrasi hak ve hukuk
mücadelesi açısından bir zorunluluk olarak görüyoruz.
Ayrıca, partimiz Demokratik Toplum Partisine yönelik, partimizin
il, ilçe yöneticileri, Genel Merkez yöneticilerine yönelik gözaltı ve tutuklama
furyası da devam ediyor. Bugün sabaha karşı Bitlis, Şırnak, Mardin ve
Diyarbakır’da yine onlarca eve yapılan baskında, aralarında bazı
belediyelerimizin başkan yardımcılarının, bazı ilçelerimizin ilçe başkanlarının
ve bazı belediyelerdeki meclis üyelerimizin de yer aldığı arkadaşlarımız
gözaltına alındı. Bu hukuksuz, bu adaletsiz yaklaşımın nereye kadar devam
ettirileceğini sormak istiyoruz. Son aylarda yapılan gözaltı operasyonları,
âdeta Türkiye’nin bir sıkıyönetim ya da OHAL koşullarını yaşadığını andırıyor.
Bine yakın gözaltı var, 300’e yakın tutuklama var. Bunun demokrasiyle bağdaşır bir
yanı yoktur. Bu operasyonlar derhâl durdurulmalı, tutuklu tüm arkadaşlarımız da
serbest bırakılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, örgütlenme hakkını tehdit eden bir başka
konuya daha değinmek istiyorum: Bugün Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanının
başkanlığında oluşturulan bir heyet Meclise gelerek Mecliste grubu bulunan
partilerin grup yönetimleriyle görüştü. Çünkü bir aydan beri ATV ve Sabah
Grubunda devam eden bir grev var. Örgütlenme hakkının ciddi derecede tehdit
altına alındığı, hatta kullanılamaz bir hak hâline getirildiği bir sektör basın
sektörü. Taşeronlaşmanın had safhaya ulaştığı, artık gerçek işverenin kim
olduğunun tespit edilmesinde ciddi derecede zorluklar yaşandığı bir sektör
hâline geldi ve örgütlenme özgürlüğü ortadan kaldırılma aşamasında, ama ATV ve
Sabah Grubunda yaşanan bu grev, aslında gazetecilerin örgütlenme hakkı, toplu
görüşme ve toplu sözleşme hakkı konusunda ortaya koydukları önemli
direnişlerden birisidir. Bu arkadaşlarımızın direnişini selamlıyoruz.
Ayrıca da bu greve, bu kadar hukuksuzluklarla dolu bir süreçten
sonra bile Çalışma Bakanlığı tarafından müdahale edilmemesi, sendikalaştıkları
ve toplu sözleşme hakkını kullanmak istedikleri için işten çıkarılan 10
gazetecinin işe geri iade edilmemesi konusunda işverenin ayak diremesi
karşısında Çalışma Bakanlığının suskun kalmasını da doğrusu kınıyoruz. Çünkü, sendikanın yaptığı başvuruyla mahkeme kararıyla
işlerine iade hakları edinmişlerdir ve derhâl, işveren olan Çalık Grubu bu
gazetecilerin haklarını teslim etmeli, işe iadelerini kabul etmeli ve toplu
görüşme süreçlerinden de kaçınmadan bu görüşmelere başlamalıdır. Fakat, AKP Hükûmetinin bu konudaki
duyarsızlığı bugün AKP Grubuna da yansımıştır ve AKP Grubu bu sendika heyetine
görüşme randevusu dahi vermemiştir. Bunun nedeni acaba Çalık Grubunun Sayın
Başbakanın damadıyla olan ilişkisi midir? Eğer bir iktidar, kişisel
ilişkilerini, böylesine önemli olan en temel hak ve özgürlükler konusunda bile
kötüye kullanacaksa bu ülkede hak ve özgürlük arayışını ne üzerine oturtacağız diye
doğrusu hepimiz kaygılanıyoruz.
Değerli milletvekilleri, üzerinde görüşme yaptığımız yasayla
ilgili görüşlerimize geçmek istiyorum.
Bilindiği gibi, değişen dünya ve farklılaşan normlar sonucu her
ülkede değişim ve dönüşüm süreci yaşanmaktadır. Global sistemdeki değişim, hiç
kuşkusuz dönemin şartlarına göre bu şartlardan en çok etkilenen aktörler,
kesimler ve kurumlar tarafından talep edilmekte ve kendi çıkarları
doğrultusunda şekillendirilmeye çalışılmaktadır. Bu değişim ve dönüşüm süreci
gerek sosyal gerek kültürel ve gerekse de ekonomik boyutuyla böyledir.
Global ekonominin içine düştüğü çıkmazdan kaynaklı zorunlu olarak
1970’li yıllardan itibaren dünyada bir değişim rüzgârı esmeye başlamıştı. Bu
değişim ve dönüşüm yine kendi ihtiyaçlarını ve çıkarlarını en üst seviyede
korumaya çalışan dünya sermaye aktörlerinin ve bu yönlü politikaların merkezi
olan büyük devletlerin bir ürünü olmuştur. Geri bırakılmış dünya halklarının ve
üreten emek kesiminin bu değişim ve dönüşümden hiçbir çıkarı olmamıştır. Tam tersine,
yeni üretim biçimleri ve dış ticaret yaklaşımıyla hem yoksul hem de kalkınmakta
olan ülkelere bu politikalar
dayatılmış hem de sürdürülebilir olmayan politikalar bu ülkelere
ihraç edilmiştir.
Gelişmekte olan bu ülkelerin ekonomik politikaları, uluslararası
finans kuruluşlarının ve dünya siyasetine, ekonomisine egemen devletlerin
yaratmış oldukları kurallar doğrultusunda şekillenmeye başlamıştır. Bunun
sonucunda Türkiye’de de birtakım gelişmeler yaşanmıştır ve bu gelişmeler
yaşanmaya devam etmektedir. Bu gelişmeler, gelişmekte olan ülkelerin kendi
kaynaklarının âdeta gelişmiş kapitalist ülkelerin çıkarları doğrultusunda
kullanmalarına zemin hazırlamaktadır. Bu değişim ve dönüşüm süreçlerinde, başta
çalışma koşulları ve büyüme stratejileri olmak üzere, dış ticaret politikası da
bu değişimden nasibini almıştır. Özellikle 1980’lerden sonra ülkemizdeki dış
ticaret yaklaşımında bazı değişimin adımları atılmış ve göreceli bir
liberalleşme politikasına geçilmiştir. Ancak bu değişim ve dönüşümün ne kadar
Türkiye'nin kendi iç dinamiklerinin ve halkımızın büyük bir kesiminin
ihtiyaçları ve çıkarları doğrultusunda, ne kadar sürdürülebilir bir ekonomik
büyüme ve kalkınma politikası göz önünde bulundurularak yapıldığı da ortadadır.
Türkiye’de, maalesef, kendi iç dinamiklerinin ihtiyaçları doğrultusunda,
dünyadan bağını koparmadan fakat ekonomik bir bağımlılığa da müsaade etmeyen
bir genel ekonomi politikası ve dış ticaret politikası geliştirilememiştir. Bu
bağımlılık kuşkusuz birçok yapısal sorunu da beraberinde getirmiştir.
Bugün dünyada birçok ülke
ve Türkiye kendi dinamiklerine dayanan ekonomi politikalarına bağımlılıktan
kaynaklı ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Bunların en belirgini, bugün
ülkemizi âdeta kasıp kavuran, milyonlarca emekçimizi işsiz bırakan, yoksullarımızı
daha da yoksullaştıran ve ülkemizi de daha da fakirleştiren ekonomik krizdir.
Bilindiği gibi bu ekonomik kriz gelişmiş Batı ülkelerinde finans krizi olarak
başlamış ve bizim gibi ülkelere ise genel ekonomilerini etkileyecek düzeyde
ulaşmıştır. İktisadi büyümenin motor gücü olan dış ticaret politikalarındaki,
yani ithalat ve ihracat politikalarındaki yanlışlar nedeniyle ekonomik krizin
Türkiye’ye faturası ağır olmuştur. Sürdürülebilirliği olmayan, bağımlı bir yapı
arz eden dış ticaret politikası krizin bu kadar derin yaşanmasının en önemli
nedenlerinden biri olmuştur. Kuşkusuz, şimdi üzerinde görüşme yaptığımız yasa
tasarısı dış ticaret konusunda önemli bir düzenlemeyi öngörmektedir. Bu yasa
tasarısı, gerçekleştirilmeye çalışılan yeni düzenlemeyle, yapısal bir nitelik
arz etmektedir. Özellikle ülkemizde ihracat alanının özerkleştirilmesine
yönelik çaba olumlu bir adım olarak değerlendirilmektedir, ancak dış ticaret
politikasını bütünlüklü olarak ele almadan, iç dinamiklerin harekete
geçirilmesini esas alan düzenlemeler yapılmadan, bu tür kısmi olumlu adımlarla
Türkiye'nin dış ticaret potansiyelini açığa çıkarmak mümkün olmayacaktır.
Değerli milletvekilleri, dış ticaret, bir ülkenin zenginleşmesi,
ekonomik büyümesi ve kalkınması için günümüzde vazgeçilmez bir alandır. Doğru
bir dış ticaret algısına ve politikasına sahipseniz ve ülke çıkarlarını
gözeten, kendi doğal kaynaklarınızı, üretici ve iç sektörü gözeten bir
yaklaşımla hareket ediyorsanız, kuşkusuz o ülkede çok şeyler değişecek ve
düzelecektir, ancak, maalesef, dış ticaret politikamızın bu yönlü
yaklaşımlardan oldukça uzak olduğu bugün gözler önündedir.
Ciddi boyutlu doğal
kaynaklarımız herkesin malumu iken, bu doğal kaynaklarımızın bulunup,
çıkartılıp katma değerli ürünlere dönüştürülmesi ve bunların dışarıya ihraç
edilmesi noktasında doğru bir politikanın oluşturulamaması, bu kaynaklarımızın
âdeta çarçur edilmesine neden olmaktadır. Özel sektörün bu alandaki kısıtlılığı
ve çekinceleri kamu sektörüne daha fazla sorumluluklar yüklemektedir. Kamunun
bu yönlü yatırımlar yapıp bunun ihracatını sağlaması gerekirken bu konuda belli
adımların atılmaması, Türkiye'nin kendi zenginliklerinden faydalanmaması anlamı
taşımaktadır.
Ayrıca, bugüne kadar uygulanan yanlış dış ticaret politikaları
belli sektörleri ve üretim alanlarını âdeta bitirmiş ve bu alanlarda ithalata
bağımlı bir noktaya getirmiştir. Ülkemizde ve iç piyasada fazlasıyla yetmesinin
yanı sıra ihracatı yapılan birçok tarım ürününün ve üreticilerinin durumu bugün
içler acısı bir hâldedir. Örneğin fındık üreticisinin durumu ortadadır.
Neredeyse dünya genelinde fındık tekeli niteliği arz eden ülkemizin fındık
alanında düştüğü durum, yanlış ve dışa bağımlı dış ticaret politikalarından
kaynaklanmıştır. Buğday da bu yanlış politikaların kurbanıdır. Tahıl ambarı
olarak nitelenen Türkiye, buğday ithal etmek zorunda olan bir ülke durumuna
düşmüştür. Dünyanın en kaliteli tütününü yetiştirme koşullarına sahip olan
ülkemizde tütün üreticileri âdeta sefalet koşullarına mahkûm edilmiştir.
Tarım ve hayvancılık politikalarındaki hataların yanı sıra, yanlış
dış ticaret politikaları da bu sektörlerin çökmesine neden olmuştur. Bu durum,
tüm Türkiye ekonomisini etkilediği gibi en ağır sonuçlarını da bölge illerinde
göstermiştir. Sanayinin gelişmediği bölge illerinin ihracat potansiyeli büyük
ölçüde tarım ve hayvancılık sektörüne dayanmaktadır. Ancak izlenen politikalar
sonucunda, tarım ve hayvancılık sektörü çökme noktasına geldiği için bölge
illerindeki ihracat da gerilemiştir.
Ayrıca, bölge illerinde, başta ulaşım olmak üzere ihracatı
kolaylaştıran, gümrüklere ulaşım maliyetini düşüren altyapı hizmetlerinin de
oldukça geri düzeyde olması bölge ihracatını olumsuz etkilemektedir.
Bölgede özel sektörün sorumluluk alarak geliştirmeye çalıştığı
madencilik sektörü, altyapı hizmetlerinin yetersizliği nedeniyle büyük sıkıntı
içerisindedir. Örneğin, en hızlı gelişen mermer ihracatı açısından yapılan şu
kıyaslama, sanırım, sorunun ne kadar büyük olduğunu göstermeye yetmektedir:
Mermerin Diyarbakır’dan İstanbul’a ulaşım maliyeti İstanbul’dan Çin’e ulaşım
maliyetinden çok daha yüksektir.
Bölge illeri için hayati önem arz eden sınır ticaretinde de ciddi
sıkıntılar yaşanmaktadır. Sınır ticaretine gereken önemin verilmemesi, gerekli
kolaylıkların sağlanmaması gibi olumsuzluklara bir de komşu ülkelerle yaşanan
siyasi problemler eklenince, sınır ticaretinin dış ticaret içerisindeki payı
her geçen gün azalmaktadır.
Değerli milletvekilleri, dış ticaretimizin ithalat lehine açık
vermesi ciddi bir problemdir. Bu ülkede kuşkusuz ithalatın da önemi büyüktür,
ancak ithalattaki yanlış yaklaşımlar ve hükûmetlerin
bu konuda iç piyasayı koruyucu önlemleri yeterince almaması Türkiye’nin ekonomi
politikasındaki en önemli sorunlardan biri hâline gelmiştir.
İhracatımızdaki düşüş ekonomik krizin bir yansıması olarak
açıklanabilir, ancak bu yeterli bir açıklama değildir. Özellikle yatırım
malları ithalatının diğer ithalat kalemleri içerisinde yeterince ön plana
çıkmamış olması günümüz kriz koşullarında ihracatın âdeta çökmesinin bir başka
nedenini teşkil etmektedir.
Ülkemiz bu kadar yoğun ithalat yapan bir ülke olmasına rağmen
özellikle dayanıklı tüketim mallarının üretiminde ve ihracatında merkezi bir
noktayı yakalayamamış olması sorgulanması gereken bir durumdur.
Bütün bunlar gösteriyor ki, uygulanan dış ticaret politikası
ülkemizin zenginleşmesine ve dışa bağımlılığın azaltılmasına değil, tam tersi
bir noktaya hizmet etmektedir.
İşte, bahsini ettiğimiz kapsamlı, ülke çıkarlarını ve halkın
çıkarlarını esas alan bir makroekonomik politikanın gelişmesi tam da bu noktada
önem arz etmektedir. Aksi takdirde belli bir noktaya kadar önemli olmakla
beraber parçalı, bütünlüklü olmayan yasa tasarılarıyla doğru bir dış ticaret
politikası oluşturmak mümkün görünmemektedir.
Daha önceden çıkartılan ve 6’ncı maddesinin (c) bendi hükmünün
Anayasa’ya aykırı olduğu tespiti yapılan 4059 sayılı Kanun’dan sonra böyle bir
düzenlemeye gidilmesi kuşkusuz Hükûmetin tasarı
hazırlamadaki özensiz davranışının da bir göstergesidir.
Bu hazırlanan tasarıda bünyesinde birçok ihracatçılar birliğini
bulunduran bir üst kurumun yasal statüsü belirlenmekte ve buna yönelik ülkemiz
ihracatının kurumsal olarak gelişiminin önünün açılacağı yaklaşımı ifade
edilmektedir.
Ülkemiz ihracatının planlı olarak merkezi bir yapıya ve özerkliğe
kavuşturulması kuşkusuz olumlu sonuçları beraberinde getirecektir. Ancak
geçmişte Meclise gelen ve yasalaşan birçok tasarıda olduğu gibi bu tasarıda da
amaçlanan hedefle çelişen, Hükûmetin hakkında
düzenleme yaptığı kuruluşları kendi politik organlarına tabi kılmaya yönelik
bazı maddeler bu tasarıda da gözden kaçmamaktadır.
Bu tasarıda alt komisyonun görüşünün aksine esas komisyonda
tasarının 4’üncü maddesinin 3’üncü fıkrasındaki hüküm eklenmiştir. Gümrük
Müsteşarlığının olumlu görüşünün alınmasına dair ibare görece ve subjektif uygulamaların önünü açacaktır.
Yine bu tasarıda birtakım zorunlu ödemeler ihracatın önünün
açılmasını gerektirirken, tam tersine, engel teşkil edecek niteliktedir. Ayrıca
yönetim kurulu üyelerinin sahip olması gereken niteliklerin Müsteşarlığın
olumlu görüşüyle belirlenmesi durumu ise iddia ile uygulamanın tam bir tezatlık
içerisinde olduğunu ortaya koymaktadır. Bu ibare, özerkliği savunulan bir
yapının özerkliğine bir müdahaledir. Bu tasarının 8’inci ve 18’inci
maddelerinde de aynı çelişkiyi görmek mümkündür.
Sayın milletvekilleri, bütünlüklü ve sonuç alıcı bir politika,
parçalı ve Hükûmet ihlallerine açık olamaz. Ülkemizin
ciddiyetle hazırlanmış, üreticisinden komisyoncusuna herkesin menfaatlerinin
düzenlendiği temel bir ekonomik modele ihtiyacı vardır. Ancak görüyoruz ki AKP Hükûmeti bu yönlü adımları atma iradesinden oldukça uzak
bir noktadadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkan.
Doğru bir üretim stratejisi, doğru ihracat, doğru ithalat, doğru
yatırım ve üretim anlayışında bir değişim yoksa, yine
ihracat dış talebinin dönemsel artışından kaynaklı olacaksa ve her koşulda
sürdürülebilir olmayacaksa, ithalat dışa bağımlılığını sürdürecekse, içerideki
temel sektörlerimizi yok etmeye devam edecekse, sanayimiz yapısal olarak
gelişmeyecekse bu tasarılar da yine ülkemizin ekonomik gelişmesine katkı
sunmayacaktır.
Bu eleştirilerimizle birlikte Demokratik Toplum Partisi olarak
ihracatçılarımızın sorunlarına kısmi de olsa çözüm getirecek olan bu tasarıyı
destekleyeceğimizi ifade ediyorum. Saygılarımı sunuyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kışanak.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Alim Işık.
Buyurunuz Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 408
sıra sayılı Türkiye İhracatçılar Meclisi ile İhracatçı Birliklerinin Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı üzerindeki görüşlerimizi belirtmek üzere,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
yüce Meclisi, değerli ihracatçılarımızı ve bizleri izleyen değerli
vatandaşlarımızı saygılarımla selamlıyorum.
Bilindiği gibi bu tasarı, Danıştay 10. Dairesinin 4059
sayılı Hazine Müsteşarlığı ile Dış Ticaret Müsteşarlığı Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun’un 6’ncı maddesinin (c) fıkrasının iptali için Anayasa
Mahkemesine başvurusu sonucunda Anayasa Mahkemesi tarafından 18 Eylül 2008
tarih ve 145 sayılı Karar’la söz konusu fıkranın ikinci cümlesinin iptal
edilmesi nedeniyle hazırlanmıştır. İptal edilen bu
cümlede –Sayın Kulkuloğlu’nun da belirttiği gibi-
“Söz konusu ihracatçı birlikleri, ithalatçı birlikleri ve bunların üst
kuruluşlarının teşkilatlanma organları ve üyeliğe ilişkin esasları ile
üyelerinin hak ve yükümlülüklerini gösteren statüleri Bakanlar Kurulu kararıyla
belirlenir.” şeklindedir. Bu statülerin Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenme
yerine bir kanunla düzenlenmesinin yapılması uygun görülerek tasarı hazırlanmış
ve bugün yüce Meclisin huzuruna getirilmiştir.
Tasarı bir ölçüde hukuki mecburiyetten kaynaklanmış ve yaklaşık
bir yıl gibi bir süreden sonra ancak Genel Kurul gündemine getirilebilmiştir. Çünkü, Genel Kurula, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına 12/6/2008 tarihiyle havale edilen tasarı metni, uzun bir
beklemeden sonra, yoğun bir komisyon çalışması sonucunda ancak bugüne
yetiştirilebilmiştir.
Tasarı metninin geneli üzerinde yapılan 20 Mayıs 2009
tarihli komisyon görüşmeleri sırasında metnin bir alt komisyon marifetiyle
yeniden düzenlenerek görüşülmesi kararlaştırılmış ve bu kapsamda Sayın Mücahit
Fındıklı Başkanlığında Sayın Kutbettin Arzu, Sayın Şevki Kulkuloğlu,
Sayın Kayhan Türkmenoğlu ve şahsımdan oluşan alt komisyonumuz beş farklı uzun
süreli görüşmeler sonunda gerekli taraflarla yaptığı bilgi alışverişini de
değerlendirerek oy birliğiyle alt komisyon raporunu hazırlamış ve yeni metni,
ekinde üst komisyona havale etmiştir.
Bu sırada, görüş alışverişinde bulunduğumuz kişi, kurum veya
kuruluşların tüm bilgileri değerlendirilmiş ve uygulamanın içinde bulunan bir
ihracatçı birliğimizden gelen konuyu da şu anda görüştüğümüz tasarının tam
anlamıyla anlaşılabilmesine katkı sağlaması açısından, hiçbir yorum katmadan,
aynen mevcut bir ihracatçı birliğinin diliyle sizlere aktarmak istiyorum.
Mevcut durum: İhracatçı birlikleri 1938 yılında anonim şirketi olarak
kurulmuştur. İhracatçı birlikleri mevzuatında köklü değişim 1986 yılında
yapılmıştır. Bu değişikliği, 1991 ve 1993 yıllarında yapılan değişiklikler
izlemiştir. İhracatçı birliklerinin dayandığı mevzuat 4059 sayılı Dış Ticaret
Müsteşarlığı Yasası ve 1993/4614 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’dır. Bu Yasa’ya
göre ihracatçı birliklerinin DTM’nin bağlı kuruluşları olduğu belirtilmiş ve
ihracatçı birliklerine ilişkin düzenlemelerin Bakanlar Kurulu kararıyla
yapılacağı hükme bağlanmıştır. İhracatçı birliklerinin yasal statüsü
belirsizliğini korumaktadır. İhracatçı birlikleri bir kamu kurumu değildir.
İhracatçı birlikleri Anayasa’mızın 135’inci maddesinde belirtilen kamu kurumu
niteliğinde meslek kuruluşları da değildir. İhracatçı birlikleri dernek, vakıf,
kooperatif ve benzeri gibi bir kuruluş da değildir. Hâlen on bir ilde on üç
genel sekreterliğe bağlı elli dokuz ihracatçı birliği bulunmaktadır. İhracatçı
birliklerine üye olanların sayısı elli bin civarındadır. Ancak bu rakam, elli
bin ihracatçı firma demek değildir. Zira, bir
ihracatçı kişi ya da kuruluş birden fazla birliğe üye olabilmektedir. O nedenle
elli bin rakamı mükerrer üyelerden oluşmaktadır.
Mükerrer üyelik şu şekilde olmaktadır:
1) Bir ihracatçı firma farklı ürünleri ihraç ediyorsa farklı
konulardaki birliklere üye olmak zorundadır. Örneğin, mobilya mefruşat konusunda
çalışan bir firma ağaç mamulleri, demir çelik ve tekstil konfeksiyon
birliklerine üye olmak zorundadır.
2) Örneğin, yaş meyve sebze konusunda çalışan bir firma, beş ayrı
ihracatçı birliğine üye olabilmektedir. Aynı konuda birden fazla ihracatçı
birliği vardır. Örneğin, yedi hububat, bakliyat, yağlı tohumlar ihracatçı
birliği; altı tekstil ve ham maddeleri ihracatçı birliği; beş hazır giyim, konfeksiyon ihracatçı birliği; beş canlı hayvan, su ürünleri
ihracatçı birliği; dört ağaç mamulleri ihracatçı birliği bulunmaktadır.
Bu yapılanma modeliyle ihraç ürünü değil, ihraç bölgesi ön plana
çıkmaktadır. Bu yapılanma modeli ayrıca büyük miktarda kaynak kaybına neden
olmaktadır. Yeterli potansiyeli olmayan yerlerde birlik kurulmakta ve bu
birlikler finansman açısından desteklenmeye muhtaç kalmaktadırlar.
İhracatçı birliklerinin eksik yönleri de şunlardır:
İhracatçı birlikleri, DTM’nin taşra teşkilatı görevini
görmektedirler. Bu nedenle, DTM birçok yetkisini birliklere devretmiştir.
Birlikler, kendilerine verilen evrak görevini mükemmel bir şekilde yerine
getirmektedirler ancak ARGE hizmetleriyle birlikte vizyon
çalışmalarına çok fazla zaman ve eleman ayıramamaktadırlar.
Bölgesel bazda madde birlikleri kurulması
maddeden ziyade bölgeyi ön plana çıkarmaktadır. Mevcut örgütlenme modeli
finansal açıdan ilave yüklere neden olmaktadır.
Aynı konuda çalışan birliklerde maddeyle ilgili ortak karar
alınabilmesi için ortak yönetim kurulu oluşturulmaktadır. Genel Sekreterlik
bünyesinde birden fazla birliğin bulunması nedeniyle Başkanlar Kurulu
oluşturulmakta, bu nedenle de yönetim kurullarının yönetimindeki ağırlığı daha
da azalmaktadır.
Önerilen model:
1) Madde bazında bölgesel birlik modelinden vazgeçilerek Türkiye
çapında yirmi iki sektörde birlikler kurulmalıdır. Örneğin farklı illerde yedi
tane hububat, bakliyat, yağlı tohumlar ihracatçı birliği yerine merkezi
İstanbul’da Türkiye hububat, bakliyat ve yağlı tohumlar ihracatçılar birliği
kurulmalıdır. Bu modelin benimsenmesiyle çok daha güçlü birlikler kurulacaktır,
finansman kaybı olmayacaktır, karar alma mekanizması daha da hızlanacaktır,
mükerrer üyelik ortadan kalkacaktır.
2) Her ikisi de DTM’nin bağlı kuruluşu olan İGM, ihracatçı
birlikleri ve TİM tek bir potada eritilerek merkezi İstanbul’da çok güçlü bir
dış ticaret birliği kurulmalıdır. Bu modelle, maksatları ve faaliyet konuları
birbirinin hemen hemen aynı olan kuruluşlar ortak bir
amaç etrafında toplanarak mali yapısı ve yönetimi çok güçlü bir teşkilat
oluşturulacaktır, kaynak israfı önlenecektir, merkezî teşkilat daha çok ARGE ve
vizyon çalışmaları üzerinde çalışacak, birliklerin şu
an sahip oldukları il bazındaki teşkilatlar merkezin bir şubesi olarak evrak
bazında çalışmaya devam edeceklerdir. Güçlü merkezî teşkilat, iş birliği ve
koordinasyon konusunda merkezî hükûmete daha fazla
bilgi ve birikim aktarabilecek konumda olabilecektir. Güçlü bir mali yapıya
sahip olan bu teşkilat yurt dışında da ihracatçılarımızın isteklerine cevap
verebilecek tarzda etkin ve esnek bir örgütlenmeye gidebilecektir.
İşte bu ve benzeri görüşleri alt komisyonumuz kendi arasında ve
muhataplarıyla birlikte tartışarak değerlendirdi ve bu önerilen modelin
gerçekten ülke için köklü bir değişikliğe neden olacak bir model olacağı
konusunda birleştik ve bunun arkasından “Var olan vücuda uygun bir elbiseyi
nasıl dikebiliriz?” anlayışından hareketle bugün üzerinde tartıştığımız tasarı
metnini oluşturmaya çalıştık.
Ancak ne yazıktır ki alt komisyon üyelerinin hemfikir olarak üst
Komisyona sunduğu tasarı metninin müzakereleri sırasında Hükûmetimiz
kanadından yirmiye yakın değişiklik önergesi geldi. Önce birkaç önergenin bu
yapıyı tamamen bozacağı düşüncesiyle değerli Komisyon üyeleri bu önergelere
katılmadıklarını beyan ettiler. Daha sonra Hükûmet
kanadımızın da anlayışıyla bu önergelerin bazıları çekildi ve az sayıda
önergeyle kısmi bir değişikliğe uğrayan alt komisyon metni bugünkü hâline
gelmiş oldu.
Biz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak tasarının tamamına
olumlu görüş vereceğimizi, komisyonda da, alt komisyonda da belirttik, burada
da belirtiyoruz. Ancak, komisyon raporunda üç konuda önemli muhalefet şerhimizi
koyduk. Bunlardan birisi, 8’inci maddede “Birlik genel sekreteri ve genel
sekreter yardımcılarının atanmasında müsteşarlığın olumlu görüşü aranır ve bu
görüşe istinaden yönetim kurulu sekreter ve sekreter yardımcılarını atar”
hükmünden müsteşarlığın olumlu görüşünün çıkmasını talep ediyoruz. Aksi
takdirde, müsteşarlığın olumlu görüş vermediği bir durumda birliklerin sekreter
atamaları gecikecek, birçok ihracatçımız bu konudan sıkıntı çekecektir.
İkinci konu, yine tasarının 18’inci maddesinde, Sayın Kulkuloğlu’nun da dile getirdiği nispi ödemelerdeki
miktarlar ve oranlar üzerinde şerhimiz var. Bu konuyla ilgili, gerek komisyonda
gerek alt komisyonda, on binde 1 ile binde 1 FOB bedeli üzerinden nispi
ödemenin yapılması alt komisyon metninde yer almaktaydı, bu değişikliğe
uğratıldı. Bunun da, ihracatçı firma ya da kişiler üzerinde önemli yük
getireceği inancıyla, bunun on binde 1 alt sınırına çekilmesi yönünde görüşümüz
var.
Bir diğer konu, tasarının 23’üncü maddesindeki yönetmeliklerle
ilgili kısımda, TİM tarafından hazırlanacak yönetmeliklerin müsteşarlığın
olumlu görüşü ardından bakanın onayıyla yürürlüğe gireceği şeklindeki hükümden
müsteşarlığın olumlu görüşünün mutlaka çıkmasını talep ediyoruz. Eğer
müsteşarlık olumlu görüş beyan etmezse, bu yönetmeliklerin gerek bakanlık
hiyerarşisinde sıkıntı yaratacağı gerekse gecikmesi hâlinde gerek TİM’de gerek İhracatçılar Birliğinde önemli sıkıntılara
neden olacağı konusunu da bu vesileyle sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, hâlen ülke genelinde 13 genel sekreterlik
bünyesinde yaklaşık 1.100 personel ile hizmet veren ihracatçı birliklerinin
kimi kayıtlara göre 50 bin civarında, kimi kayıtlara göre de 100 bine yakın
ihracatçı üyesi bulunduğu ve bu konuyu bu kadronun şimdiye kadar önemli
hizmetler vererek getirdiği ifade edilmektedir. İhracatçı birliklerinin üst
kuruluşu olan TİM, ihracatçı birlikleri ile DTM arasındaki organik bağı
oluşturan bir yapıya bu tasarıyla kavuşturulmaktadır.
1980’li yıllarda 3 milyar dolar civarında olan
ihracatımızın bugünlerde 100 milyar doları aşmış olmasında emeği geçen herkesi
kutluyoruz ancak bu seyirde ithalatın ve buna dayalı olarak dış ticaret
açığının da ihracattaki artış oranlarının üzerinde bir artış seyrine gelmiş
olmasının Türkiye'nin iyi düşünmesi gereken ve tedbirlerini iyi alması gereken
bir diğer konu olduğunu da ifade etmek istiyorum.
Sadece bir rakam vermek istiyorum: Dış borç stoku 2003
yılında 144,2 milyar dolar iken, 2008 yılı sonunda yüzde 100 artışla 284,4
milyar dolara çıkarken, dış ticaret açığı da aynı yılda, 2003’te 22 milyar
dolar iken 2008 yılında 80,5; 2009 yılı sonunda da yaklaşık 84 milyar dolara
çıkacak ve böylece beş yılda yaklaşık yüzde 400 oranında bir artış gerçekleşmiş
olacaktır.
İşte bu olumsuz tablonun ortadan kaldırılmasında en akılcı
yol mutlaka ihracatçının artırılması ve bu konuda hizmet veren gerek
birliklerin gerekse TİM’in ve ihracat yapan kişi ya
da kuruluşların desteklenmesi olacağı görüşünde hemfikir olduğumuzu düşünüyor,
bu tasarının başta ihracatçılarımıza ve ülkemize hayırlı olması dileklerimle
yarın yapılacak olan İhracatçı Birlikleri Genel Kurulunda da birliklerimize
başarılar diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde söz yok.
Soru-cevap yok.
Böylece, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Çalışma süremizin sonuna geldiğimiz için kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için 18 Haziran 2009 Perşembe günü alınan karar
gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 21.01