Normal 26011 2 5 2009-07-07T11:44:00Z 2009-07-07T11:44:00Z 1 53837 306871 TBMM 2557 719 359989 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 47                    YASAMA YILI: 3

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

106’ncı Birleşim

17 Haziran 2009 Çarşamba

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

   I. -  GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

   II. - GELEN KÂĞITLAR

III. -  YOKLAMA

IV. -   GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, genetiği değiştirilmiş organizmaların yarattığı tehlikeler ve ülkemizdeki biyogüvenlik sorununa ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Muş Milletvekili Seracettin Karayağız’ın, bor madeni ve stratejik önemine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Bursa Milletvekili Necati Özensoy ve 21 milletvekilinin, Bursa’da bir hastanede çıkan yangın olayının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla  Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/405)

2.- Kocaeli Milletvekili Cevdet Selvi ve 25 milletvekilinin, toplumda yaşanan şiddet olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla  Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/406)

3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 24 milletvekilinin, konut üretim politikaları ile TOKİ uygulamalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla  Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/407)

 

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/708) (S. Sayısı: 386)

3.- Türkiye İhracatçılar Meclisi ile İhracatçı Birliklerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/607) (S. Sayısı: 408)

 

VII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul 2010 Kültür Başkenti Projesine ilişkin sorusu ve  Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı  (7/7792)

2.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, emekli aylıklarının iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve  Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı  (7/7818)

3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, SGK’nın eczacıların fatura ödemelerini bankalarda bekleterek komisyon aldığı iddiasına ilişkin sorusu ve  Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/7841)

4.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, ev tipi tüplere dolum yapan akaryakıt istasyonlarına ilişkin sorusu ve  Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı  (7/7962)

5.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, İznik’teki bir gölet yapımına ilişkin sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/7996)

6.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, İznik’teki bir gölet yapımına ilişkin  sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/7997)

7.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, bir tarihi hamamın durumuna ilişkin sorusu ve  Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/8015)

8.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, yardımcı hizmetler sınıfındaki özürlü personele ilişkin  sorusu  ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı  (7/8040)

9.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, DSİ kanal ve kanaletlerinin yenilenmesine ilişkin sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı  (7/8112)

10.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kura Nehrinin dibinin temizlenmesine ilişkin sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/8113)

11.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in, Tarsus’taki arkeolojik çalışmalara ilişkin sorusu ve  Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/8175)

12.- Ankara Milletvekili Hulusi Güvel’in, yurt dışındaki Türklerle ilgili bir sempozyuma ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı  (7/8228)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak beş oturum yaptı.

 

Hatay Milletvekili Gökhan Durgun, Hatay ilindeki çiftçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.

 

Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, yeni teşvik kararlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün,

Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan ilinde meydana gelen sel ve dolu felaketinin açtığı zararlara ilişkin gündem dışı konuşmasına Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu,

Cevap verdiler.

 

Kırgızistan-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Sayın Cangoroz Kanımetov ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaretinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

 

Adana Milletvekili Recai Yıldırım ve 20 milletvekilinin, sınır ticaretinin düzenlenmesinde ve uygulamada yaşanan sorunların (10/402),

Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 22 milletvekilinin, kamu personel sorunlarının (10/403),

Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, kömür üretimi ve ticaretindeki yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarının (10/404),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

TBMM Başkanı Köksal Toptan’ın, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Kosova Cumhuriyeti Meclis Başkanı Jakup Krasniqi ve Karadağ Cumhuriyeti Meclis Başkanı Ranko Krivokapic’in vaki davetine icabetle Kosova ve Karadağ’a resmî ziyarette bulunmasına,

17-19 Haziran 2009 tarihlerindeki Birleşmiş Milletler Felaketlerin Önlenmesi Uluslararası Strateji Merkezi tarafından İsviçre’nin Cenevre kentinde gerçekleştirilecek olan “Felaketlerin Önlenmesi Evrensel Forumu II. Parlamenterler Toplantısı”na davet edilen Aksaray Milletvekili ve Çevre Komisyonu Üyesi Ali Rıza Alaboyun’un icabet etmesine,

İlişkin Başkanlık,

23-24 Mart 2009 tarihlerinde Irak’a resmî ziyarette bulunan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e refakat eden heyete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesinin uygun bulunduğuna dair Başbakanlık,

Tezkereleri kabul edildi.

 

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 25’inci sırasında yer alan (10/58) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmelerinin 16/6/2009 Salı günü yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 387, 361, 316, 357, 386, 395, 394 ve 324 sıra sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin bu kısmın 3, 4, 5, 6, 7, 9, 10 ve 11’inci sıralarına, “Gelen Kâğıtlar” listesinde yayınlanan ve bastırılarak dağıtılan 408 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ise 48 saat geçmeden bu kısmın 8’inci sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine, Genel Kurulun, 16 Haziran 2009 Salı günkü (bugün) birleşimlerinde 357 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar; 17 Haziran Çarşamba ve 18 Haziran 2009 Perşembe günkü birleşiminde ise saat 13.00’ten 21.00’e kadar çalışmalarını sürdürmesine, 19 Haziran 2009 Cuma günü Genel Kurulun çalışmamasına, 408 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91. maddesine göre Temel Kanun olarak görüşülmesine ve bölümlerinin ekli cetveldeki şekliyle olmasına ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi yapılan görüşme-lerden sonra kabul edildi.

 

Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/288) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/692)    (S. Sayısı: 385) görüşmeleri tamamlanarak, yapılan açık oylamadan sonra,

3’üncü sırasına alınan, Askerî Hâkimler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/460) (S. Sayısı: 387) görüşmelerini müteakip,

4’üncü sırasına alınan, Siirt Milletvekili Memet Yılmaz Helvacıoğlu ve 4 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 1 milletvekilinin Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (2/427, 2/428, 2/429) (S. Sayısı: 361) görüşmelerini müteakip,

5’inci sırasına alınan, Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subay ve Astsubaylar Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/463) (S.Sayısı: 316) görüşmelerini müteakip,

6’ncı sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Arasında Akdedilen 27 Nisan 1988 Tarihli Konsolosluk Sözleşmesinin Bazı Maddelerinin Tadiline İlişkin Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu Arasında Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/587) (S. Sayısı: 357) görüşmelerini müteakip, yapılan açık oylamadan sonra,

Kabul edildi.

 

17 Haziran 2009 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 23.03’te son verildi.

                          

 

Şükran Güldal MUMCU

 

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Harun TÜFEKCİ

 

Yusuf COŞKUN

 

Konya

 

Bingöl

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

                                                                                                                                               No.:  122

II.- GELEN KÂĞITLAR

17 Haziran 2009 Çarşamba

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, suni tohumlamaya ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1438) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

2.- Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul’un, sebze ve meyvelerde hormon kullanımının denetimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1439) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

3.- Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul’un, tarım ilaçları ve hormon kullanımına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1440) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

4.- Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul’un, hormonlu gıdaların sağlığa etkisine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1441) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

5.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, KEY ödemelerine ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1442) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

6.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, Başbakanın Bingöl ziyaretine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) sözlü soru önergesi (6/1443) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)

7.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, güreş sporuna yönelik çalışmalara ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafiz Özak) sözlü soru önergesi (6/1444) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)

8.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep Büyükşehir Belediyesince kesilen ağaçlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/1445) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)

9.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, Antalya Devlet Senfoni Orkestrası Şefinin görev yerinin değiştirilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1446) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

10.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, çeteler konusundaki bir açıklamasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) sözlü soru önergesi (6/1447) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

11.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, TRT’nin bir ajanstan hizmet alımına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) sözlü soru önergesi (6/1448) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

12.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, işçi emeklileri için intibak düzenlemesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1449) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

13.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, bir derenin ıslahına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1450) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

14.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, uzman erbaşların memurluğa yatay geçişine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1451) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

15.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, gelir uzmanlığına yapılan atamalara ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1452) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, gelir uzmanlığına yapılan atamalara ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1453) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, gelir uzmanlığına yapılan atamalara ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1454) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

18.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, süt üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1455) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

19.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, bireysel kredilerin geri ödemesindeki sıkıntılara ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1456) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya-Ankara hızlı tren projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8313) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)

2.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, İhlas Finansın oluşturduğu mağduriyete ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8314) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)

3.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, TÜBİTAK’ın verdiği burslara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8315) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)

4.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, cinsiyetler arası ücret farklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8316) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)

5.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, Mardin Valisinin karma eğitimle ilgili açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8317) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)

6.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, işsizlikle mücadeleye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8318) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

7.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, emeklilerin durumlarının iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8319) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

8.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana Zincirlibağlar’daki TOKİ konutlarının teslimine ve yönetimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8320) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

9.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Karadeniz Bakır İşletmelerinin kurumsal ve kişisel iştirakçilere borcuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8321) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

10.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, Kırklareli’nin sınır ticaret merkezi kapsamına alınmamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8322) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

11.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, TOKİ’den ev alanların yaşadıkları ödeme zorluklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8323) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

12.- Adana Milletvekili Recai Yıldırım’ın, buğday müdahale fiyatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8324) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)

13.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, gelir artışına ve dağılımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8325) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)

14.- Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe’nin, TOKİ’nin lüks konut yapımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8326) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)

15.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Deniz Feneri davasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8327) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)

16.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Anamur İcra Dairesinin personel ve fiziki mekan ihtiyacına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8328) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

17.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, adli personelin yol tazminatlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8329) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)

18.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köye gölet yapımına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/8330) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)

19.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya’da orman yangınlarına karşı alınacak bazı önlemlere ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/8331) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)

20.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Malkara’daki bir süt fabrikasının atıklarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/8332) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

21.- İstanbul Milletvekili Necla Arat’ın, Olimpiyat Parkına otopark ve alışveriş merkezi yapılacağı iddiasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/8333) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)

22.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, gayrimenkul iadesi talep eden vakıflara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/8334) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)

23.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, TRT’nin bir haber ajansıyla yaptığı sözleşmeye ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/8335) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)

24.- Antalya Milletvekili Yusuf Ziya İrbeç’in, Antalya Büyükşehir Belediyesinin borçlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8336) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)

25.- Antalya Milletvekili Abdurrahman Arıcı’nın, Antalya Büyükşehir Belediyesinin borçlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8337) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)

26.- Antalya Milletvekili Sadık Badak’ın, Antalya Büyükşehir Belediyesinin borçlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8338) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)

27.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8339) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)

28.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köy yoluna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8340) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)

29.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya’daki bazı alanlarda gerçekleştirilecek yapılaşmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8341) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)

30.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Akmerkez’deki kaçak alana ve olaylı yıkımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8342) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

31.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, yargıda dosyası bulunan belediyelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8343) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

32.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, bazı kamu görevlilerinin gerçekleştirdiği bir ziyarete ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8344) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

33.- İstanbul Milletvekili Necla Arat’ın, Olimpiyat Parkına otopark ve ticaret alanı yapılacağı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8345) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)

34.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, öğrenci pasolarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8346) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)

35.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, İznik Kalesinin restorasyonuna ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/8347) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)

36.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, turistik tesislerin nitelik beyanlarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/8348) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)

37.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya’daki turizm bürolarının yetersizliğine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/8349) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)

38.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Anamur’da turizmin geliştirilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/8350) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

39.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Türkiye Turizm Stratejisi-2023 Eylem Planına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/8351) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

40.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Tarsus’ta turizmin geliştirilmesine yönelik projelere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/8352) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

41.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, tarihi bir çeşmenin restorasyonuna ve Dupnisa Mağarasının yol ve elektrik sorunlarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/8353) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

42.- Kocaeli Milletvekili Hikmet Erenkaya’nın, Kandıra’da Kafkas göçünün izlerini taşıyan alanların korunmasına ve etkinliklere altyapı sağlanmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/8354) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

43.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, THY’de bazı personele emeklilik baskısı yapıldığı iddialarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/8355) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

44.- İstanbul Milletvekili Ümit Şafak’ın, Gelir İdaresi Başkanlığının kiraladığı bir gayrimenkule ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/8356) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

45.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, THY seferlerindeki rötarlara ve havaalanındaki kapalı gişelere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/8357) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

46.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, öğretim elemanlarına ödenen geliştirme ödeneğine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/8358) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)

47.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, gelir dağılımında % 1’lik dilimde bulunanlardan alınan gelir vergisine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/8359) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)

48.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, vergi incelemelerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/8360) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)

49.- İstanbul Milletvekili Hüseyin Mert’in, öğretmenlerin yer değiştirme işlemleriyle ilgili iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8361) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

50.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, bir köy okulunun öğretmen ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8362) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

51.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, yer değiştirme işlemlerine yönelik bazı iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8363) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

52.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, ilahiyat fakültelerinin kontenjanlarının artırılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8364) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)

53.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, eğitim kurumlarındaki temizlik işlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8365) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)

54.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bursa’da yanan hastaneye ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8366) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

55.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Mersin’de meydana gelen bir olaya ve taşeron firmaların çalıştırıldığı hizmetlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8367) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

56.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, sözleşmeli sağlık çalışanlarının becayiş ve eş durumu tayinlerinin ertelenmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8368) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

57.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in, Şarkikaraağaç Devlet Hastanesinin doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8369) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

58.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Bartın Göğüs Hastalıkları Hastanesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8370) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)

59.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, İznik Devlet Hastanesinde çökmeler olduğu iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8371) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)

60.- Samsun Milletvekili Suat Binici’nin, Samsun’daki anne sağlığı hizmetlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8372) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)

61.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye Kadirli’deki OSB’ye ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/8373) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)

62.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, Tarım Satış Kooperatifleri ve Birliklerinin harcamalarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/8374) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

63.- İzmir Milletvekili Recai Birgün’ün, çiftçilere yönelik çalışmalara ve borçların yeniden yapılandırılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8375) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)

64.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, bazı ürünlerin destekleme primlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8376) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)

65.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, hayvancılığın desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8377) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

66.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da tohumculukla uğraşanlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8378) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

67.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’de tohumculukla uğraşanlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8379) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

68.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, tohumculukla uğraşanlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8380) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

69.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, köprü ve otoyol geçişlerinde “otomatik zam” sisteminin getirileceği iddialarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8381) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/06/2009)

70.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Tekirdağ sahilindeki balıkçı barınağının temizlik ve denetimine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8382) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

71.- Trabzon Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu’nun, Rusya Federasyonunun verdiği geçiş belgesi sayısının yetersizliğine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8383) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/06/2009)

72.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, parti sloganının havaalanlarında kullanılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8384) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)

73.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, durdurulan bir yol yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8385) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)

74.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, Ege Linyitleri İşletmesindeki özel güvenlik personeline ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/8386) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)

75.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, kayıt dışı istihdamın incelenmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/8387) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)

76.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, Ziraat Bankasında bazı personele emeklilik baskısı yapıldığı iddialarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/8388) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/06/2009)

77.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Paşalimanı Adasının ulaşım ve sağlık alanlarındaki sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8389) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

78.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, GAP bölgesindeki çiftçilerin tarımsal sulamada kullandığı elektriğe ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8390) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

79.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, çiftçilerin tarımsal sulamada kullandıkları elektrik borçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8391) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

80.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, hatalı üretildiği öne sürülen bir tıbbi ürüne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8392) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

81.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’ın, Adalet ve Kalkınma Partisinin kısaltılmış adı ile ilgili konuşmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8393) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

82.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, TOKİ’nin İzmir’deki bir projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8394) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

83.- Kocaeli Milletvekili Hikmet Erenkaya’nın, İzmit Körfezindeki sanayi yoğunluğuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8395) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

84.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, dış politikada gizli anlaşmalar yapıldığı açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8396) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

85.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, telefon görüşme kayıtlarıyla ilgili bir talebe ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8397) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

86.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, dış politikada gizli anlaşmalar yapıldığı açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8398) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

87.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana’da ikinci bir üniversite açılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8399) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

88.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Göcek koyundaki bir yapıya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8400) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

89.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, taşınmaz iadesi talep eden cemaat vakıflarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8401) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

90.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, mayın yada silah atıklarının patlaması sonucu ölenlere ve yaralananlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8402) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

91.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, telefon görüşmelerinin tespitiyle ilgili bir talebe ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8403) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

92.- İzmir Milletvekili Abdurrezzak Erten’in, kat irtifaklı ve iskansız yapılarla ilgili düzenleme çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/8404) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

93.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, YDK’nın İller Bankası raporundaki bulgulara ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/8405) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

94.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Bahreyn’in ülkemizde toprak kiraladığı bilgisine ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/8406) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

95.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, çiftçilerin sosyal güvenlik sorunlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/8407) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

96.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, emeklilerin ekonomik ve sosyal durumlarının iyileştirilmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/8408) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

97.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, doğalgaz alım taahhüdünden kaynaklanan ödemeye ve BOTAŞ’ın zarar ettiği haberlerine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/8409) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

98.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, NABUCCO projesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/8410) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

99.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani’nin, Eruh’ta öldürülen teröristlerin cenazelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8411) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

100.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Polis Meslek Yüksek Okullarıyla ilgili bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8412) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

101.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, bazı vakıflara verilen cezalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8413) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

102.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, İETT şoförlerinin yüksek fiyatla Akbil kullandırmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8414) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/06/2009)

103.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’de zirai kazançtan ve motorinden alınan vergilere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/8415) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

104.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da zirai kazançtan ve motorinden alınan vergilere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/8416) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

105.- İzmir Milletvekili Abdurrezzak Erten’in, mobilya sektöründeki KDV indirimine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/8417) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

106.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, teşvik paketinde Adıyaman’ın 3. bölgede yer almasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/8418) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

107.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, motorlu taşıtlardaki vergi indiriminin sonuçlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/8419) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

108.- İstanbul Milletvekili Ufuk Uras’ın, okul çeşitliliğinin azaltılmasındaki bazı uygulamalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8420) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

109.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, bir okul müdürü hakkındaki iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8421) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

110.- İzmir Milletvekili Abdurrezzak Erten’in, bazı idareci atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8422) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

111.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, sözleşmeli personel istihdamına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8423) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

112.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Anadolu Meteoroloji Meslek Lisesinin kapatılması kararına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8424) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

113.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Balıkesir’de yaşanan bir bebek ölümü vakasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8425) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

114.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, şef ve şef yardımcısı atamalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8426) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

115.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, sözleşmeli personel istihdamına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8427) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

116.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, diş hekimliğindeki uzmanlık eğitimine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8428) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

117.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, domuz gribine ve domuz eti ticaretine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8429) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

118.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, pamuk üretimindeki sorunlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8430) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

119.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemur’un, buğday üretimine ve çiftçilerin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8431) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

120.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, TMO’nun hububat alım fiyatlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8432) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

121.- Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın, Edirne İl Tarım Müdürlüğünün personel ihtiyacına ve Kapıkule gümrüğüne “Zirai Karantina Şubesi” kurulup kurulmayacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8433) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

122.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, İznik’te dolu yağışından zarar gören çiftçilere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8434) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

123.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, çiftçilik belgesine ve Ziraat Odalarının güçlendirilmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8435) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

124.- Mersin Millevekili Behiç Çelik’in, Anamur’da Dış Ticarette Standardizasyon Grup Başkanlığı kurulup kurulmayacağına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Zafer Çağlayan) yazılı soru önergesi (7/8436) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

125.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, TRT Türk’ün kurulumu ve yayımının özel ajansa yaptırılmasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/8437) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

126.- Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, SPK Başkanının şirket hisselerini devretmesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/8438) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

127.- İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil’in, TÜİK’in “mevsimsel düzeltme” çalışması yapıp yapmadığına ilişkin Devlet Bakanından (Cevdet Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/8439) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/06/2009)

128.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, bazı koylardaki balık çiftliklerine ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8440) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

129.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars-Erzurum karayolu genişletme çalışmalarının Sarıkamış Ormanına etkisine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8441) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

130.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Keşap Deresinde HES kurulması başvurusuna ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/8442) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/06/2009)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Bursa Milletvekili Necati Özensoy ve 21 Milletvekilinin, Bursa’da bir hastanede çıkan yangın olayının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/405) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.06.2009 )

2.- Kocaeli Milletvekili Cevdet Selvi ve 25 Milletvekilinin, toplumda yaşanan şiddet olaylarının  araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/406) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.06.2009)

3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 24 Milletvekilinin, konut üretim politikaları ile TOKİ uygulamalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/407) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.06.2009)

17 Haziran 2009 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 106’ncı Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

Görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, genetiği değiştirilmiş organizmaların yarattığı tehlikeler ve ülkemizdeki biyogüvenlik sorunu hakkında söz isteyen Antalya Milletvekili Tayfur Süner’e aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, genetiği değiştirilmiş organizmaların yarattığı tehlikeler ve ülkemizdeki biyogüvenlik sorununa ilişkin gündem dışı konuşması

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; genetiği değiştirilmiş organizmaların yarattığı tehlikeler ve ülkemizde biyogüvenlikle ilgili gündem dışı söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kendi türünden ya da kendi türü dışındaki bir canlıdan gen aktarılarak bazı özellikleri değiştirilen bitki, hayvan ya da mikroorganizmalara “Genetiği değiştirilmiş organizma” denilmektedir. Ticari kaygılar yüzünden tarım ürünlerinde ilk olarak domates genleriyle oynanmıştır. Çeşitli biyoteknoloji şirketleri genleriyle oynadıkları tohumları 1990’lı yılların ortasında tarımla uğraşan ülkelere sokmuşlardır.

Yunanistan genetiği değiştirilmiş mısırın ithalat yasağını iki yıl daha uzatmıştır. Almanya da Monsanto firmasının ürettiği mısırın ithalatını bir ay önce çevreye verdiği olumsuz etki nedeniyle durdurmuştur. Ülkemizde ise AKP Hükûmeti geçen hafta aldığı bir kararla, genetiği değiştirilmiş bitkilerin ülkemize girişinin önünü açmıştır. AB ülkeleri genetiği oynanmış ürünlerin ülkelerine girişini yasaklarken AKP Hükûmeti neyin peşindedir?

Genetiği değiştirilen ürünlerde sadece biyoteknoloji şirketlerinin çıkarı düşünülmüştür. Bu şirketlerin başını da “Monsanto” adlı firma çekmektedir. Oysa, Amerikan Federal Mahkemesinde firmanın aleyhine açılmış onlarca dava vardır. Çok uluslu şirketler genetiğiyle oynanmış ürünlerle yaşamı patentlemeye çalışmakta, ilaç şirketleriyle de evlilikler yaparak üreticileri kendilerine bağlamaktadırlar. Bu çaba, girdikleri ülkelerle sınırlı kalmayıp komşu ülkeleri de etkisi altına almaktadır.

Değerli milletvekilleri, genetiği değiştirilmiş ürünler, doğanın ve biyolojik çeşitliliğin yok edilmesine katkıda bulunmaktadır, normal ve organik tarımı tehdit etmektedir; ne kadar uzak alanda olursa olsun, rüzgârlar ve arılar yoluyla organik ürünlere de bulaşmaktadır. Genetiğiyle oynanmış ekinler, tozlaşma yoluyla aynı türden akrabalarının da genlerini değiştirebilmektedir. Bu tip tarım yapılan alanlardaki haşereleri yiyen kuşların türünün tükendiği gözlenmiştir. Kısacası, dünyamızdaki biyoçeşitlilik tehdit altındadır. Genetiği değiştirilmemiş pirinç tohumlarından 1 kilogram ürün alabilmek için 3 ton su gerekirken genetiği değiştirilen tohumlarda aynı miktar için 5 ton suya ihtiyaç vardır. Ayrıca, genetiği oynanmış ürünleri kullanan insanlarda alerjik reaksiyonlar gözlenmiş, antibiyotik direnci zayıflatmıştır.

İleride dünyamıza vereceği tahribatı gören bazı ülkelerde genetiği değiştirilen ürünler ya yasaklılar listesindedir ya da bu ürünlere katı sınırlamalar getirilmiştir. Dünyanın dört bir tarafından çiftçi örgütleri ve ihracatçılar, yayınladıkları bildirilerde, genetiği değiştirilen ürün çalışmalarının insan sağlığı için tehdit içerdiğini savunmaktadır. Ülkemizde de bu tehlikeyi öngören sivil toplum örgütleri 28 Haziranda Ankara’da miting düzenleyeceklerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin de 17 Haziran 2003’te imzaladığı Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’ne ek olarak hazırlanan Cartagena Biyogüvenlik Protokolü, genetiği değiştirilmiş ürünleri riskli olarak değerlendirmekte ve ülkelere bu ürünlerin ithalatı esnasında her türlü tedbir alma hak ve yükümlülüğü vermektedir. Müktesebatına uyum yükümlülüğü altında bulunduğumuz Avrupa Birliği de çıkardığı biyogüvenlik yasası ile içinde binde 9’dan fazla genetiği değiştirilen ürün içeren işlenmiş ürünlerin ancak etiketlenerek satılabileceğine karar vermiştir.

31/10/2006 tarihinde çıkarılan Tohumculuk Yasası, CHP Grubunun tüm muhalefetine rağmen kanunlaşmış, genetiği değiştirilen tohumların ithalatının önünü açmıştır. Ülkemizde üretimine ve ithalatına yönelik bir düzenleme bulunmayan genetiği değiştirilen ürünlerin binlerce tonunun ülkemize ithalat yoluyla girdiği bir gerçektir.

Bursa ve Pendik’te tesisleri bulunan ve tatlandırıcı üreten Cargill’in birinci derece tarım arazisinde kurularak çevreyi tehdit ettiği bilinmektedir. Tesisle ilgili birçok kapatma kararı verilmiş ama Sayın Başbakan müdahale etmiş ve kapatılmamıştır. Bursa Orhangazi’deki fabrikada ise…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TAYFUR SÜNER (Devamla) - …ithal ya da yerli mısırdan nişasta bazlı şeker üreterek ülkemizdeki sanayi şekerinin yüzde 40’ından fazlası karşılanmaktadır. ABD ve Arjantin’den mısır getiriyorsanız bunun genetiği değişmemiş olma ihtimali yok denecek kadar azdır. Ülkemizde sadece Ankara ve Bursa’da Tarım Bakanlığına ait ithal edilen ürünlerin kontrol edildiği iki laboratuvar olduğundan denetim yetersiz kalmaktır. Genetiği değiştirilen mısır ve soya, gümrüklerden kontrolü yapılmadan evlerimize kadar girmektedir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde 2004’ten bu yana hazırlandığı iddia edilen yasa tasarısı, sadece çok uluslu firmaların lehine hazırlanmış olup yerli üreticilerimizin kârını, toprağın verimliliğini ve tüketicilerimizin sağlığını göz ardı etmektedir. Yasa tasarısını bir türlü Meclise getirmeyen Hükûmetin, çok uluslu tohum şirketleriyle bağlantısı mı var diye düşünmeden geçemeyeceğim. AKP Hükûmetini buradan bir kez daha uyarıyorum. Bu yasa tasarısında Avrupa Birliğinde olduğu gibi bir biyogüvenlik kurumu oluşturun…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü sağlayınız.

TAYFUR SÜNER (Devamla) – Yerli üretici ve tüketici lehine, para ve sermaye akışıyla değil insan odaklı bakışla acilen düzeltilerek Meclis gündemine getirilmesi düşüncesiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Süner.

Gündem dışı ikinci söz, bor madeni ve stratejik önemi hakkında söz isteyen Muş Milletvekili Seracettin Karayağız’a aittir.

Buyurunuz Sayın Karayağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Muş Milletvekili Seracettin Karayağız’ın, bor madeni ve stratejik önemine ilişkin gündem dışı konuşması

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bor madeni ve stratejik önemi üzerine, şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Konuşmama başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bor madeninin şu anda kısıtlı kullanım alanına sahip olsa da geleceğin en önemli stratejik madeni olarak yerini alacağı büyük bir ihtimalle tahmin edilmektedir. Türkiye, yüzde 60 oran ile dünyanın en büyük bor rezervlerine sahiptir. Rafine ürün üretim kapasitesiyle de dünya lideridir ancak rafine ürünün yüzde 92’si ihraç edilmektedir.

AK PARTİ iktidara gelir gelmez bor kimyasallarının ve ileri bor ürünlerinin ülkemizde üretilebilmesi amacıyla 2003 Haziranında çıkardığı 4865 sayılı Yasa ile kısa adı “BOREN” olan Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün kurulumunu sağlamıştır. BOREN, üniversiteler, TÜBİTAK ve benzeri araştırma kurumlarıyla iş birliği sayesinde gerekli bilimsel araştırmaları yapmakta, bor kimyasalları ürün yelpazesini giderek genişletmektedir. BOREN’in yaptığı araştırmalar sayesinde çimento sanayisinden metalürji ve tarıma, tababete varıncaya kadar birçok dalda bor katkısının ciddi avantajlar sağladığı görülmüştür. Çimento sanayisinde katkı maddesi olarak kullanıldığında betonda yüzde 70 dayanıklılık ve yüzde 10 enerji tasarrufu sağladığı görülmüştür. Seramik sanayisinde kullanıldığında kuru mukavemette yüzde 80 artış sağladığı ispatlanmış ve bu etki sayesinde seramik yüzeylerin genişletilmesi mümkün olmuştur. Metalürjide kullanıldığında enerji tasarrufu sağlamakta ve çeliğin özelliğini önemli ölçüde artırmaktadır. Tekstil ve kâğıda uygulandığında yangına, çürümeye, böceklenmeye karşı 5 ve 10 misli mukavemet kazandığı gözlenmiştir. Tarımda kullanıldığında yüzde 20’ye kadar verim artışı sağlanmaktadır. Plastikte yanmazlık özelliği kazandırmakta, güneş enerjisi camlarında yüksek enerji verimliliği sağlamaktadır. Yakıt pillerinde yapılan denemeler de olumlu sonuçlar vermekte, geliştirilmesiyle ilgili çalışmalar sürdürülmektedir. Dalga enerjisinde mıknatısa katıldığında çok daha güçlü çekim sağlamaktadır. Tıpta kanserli hücrelerin yok edilmesi amacıyla borlu lazer ışını şu anda fareler üzerinde denenmektedir.

Bor, görüldüğü gibi, hayatın birçok alanında kullanılan, genç araştırmacı bilim adamlarımız ve girişimci iş adamlarımızın yakın ilgisini bekleyen millî madenimizdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bor madeni üzerinde birçok spekülatif haberler de yayılmaktadır. Bunların birçoğu Hükûmeti yıpratmaya yönelik olup hiçbir gerçek yanı bulunmamaktadır.

Bor madeni ülkemizde sadece Eti Maden İşletmeleri tarafından çıkarılmakta ve işletilmektedir; özelleştirilmesi de söz konusu değildir.

AK PARTİ İktidarından önce çıkarılan bor madeninin yüzde 65’i ham madde olarak yurt dışına ihraç edilirken dönemimizde bu oran yüzde 15’e indirilmiştir. Hedefimiz, çıkan bütün madenin ülkemizde işletilmesidir.

AK PARTİ İktidarından önce 730 bin ton olan kuru kapasite 2008 yılı sonunda 1 milyon 375 bin tona ulaşmıştır, yani yüzde 188 artış. Kapasite kullanımı ise 442 bin tondan 1 milyon 408 bin tona çıkarılmıştır, burada da yüzde 218 artış. Proaktif pazarlama sayesinde iktidara geldiğimiz dönemde 121 milyon dolar olan bor kimyasalları ihracatı 2008 yılı sonunda 476 milyon dolara yükselmiştir, yüzde 293 artış. Gene konsantre bor ve bor kimyasallarının satış değeri 2002’de 201 milyon dolardan 2008’de 535 milyon dolara yükselmiştir, yüzde 166 artış.  AK PARTİ döneminde 150 milyon dolar yatırım yapılarak 542 bin ton kapasite artımı, 220 milyon dolar satış geliri ve 216 kişiye iş imkânı sağlanmıştır.

Bütün bu güzel gelişmelerde katkısı olan başta Sayın Başbakanımıza, Enerji ve Tabii Kaynaklar eski Bakanımız Sayın Hilmi Güler’e, Eti Madencilik Genel Müdürümüz Sayın Orhan Yılmaz’a ve BOREN Başkanı Sayın Erk İnger’e milletim adına teşekkürü bir borç biliyor, başarılarının devamını diliyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Karayağız.

Gündem dışı üçüncü söz, Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü hakkında söz isteyen Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’a aittir.

Buyurunuz Sayın Bayındır. (DTP sıralarından alkışlar)

3.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de 12 Haziran Çocuk İşçiliği Haftası nedeniyle söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ekonomik kriz, yoksulluk ve bunun getirdiği kayıt dışı işçilikte en büyük zararı gören çocuklar. Dünya genelinde 200 milyondan fazla çocuğun çocuk işçi olarak çalıştığı belirtilmekte, Türkiye’de de bu oran 4 milyon olarak belirlenmektedir. Tabii bu rakamların daha da fazla olması beklenir. Sebebi de… Küçük ve orta ölçekli sanayilerde ya da kayıt dışı çalışan çocuklar olarak ele aldığımızda bu oranın daha yüksek olması beklenmektedir.

Şimdi, ILO, 1973’ten bu yana çocuk işçiliğinin yasaklanması için Asgari Yaş sınırı Sözleşmesi imzalanmıştır ve bu Sözleşme 1999’da yine çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerinin ortadan kaldırılması şeklinde tamamlanarak çocuk işçiliğinin ortadan kaldırılmasına dair bir eylem planı çıkarılmış ve çocuk işçiliğinin ortadan kaldırılmasına dair bu sözleşmeyi imzalayan tüm üye devletler de belli yükümlülükler altına girmişlerdir. Türkiye de bu yükümlülükler altına giren ülkelerden biridir.

Yine, genç nüfusa sahip olan Türkiye’de son yapılan nüfus sayımına göre 16 milyon 264’ünün çocuk olduğu tespit edilmiştir. Bu yaş grubundaki çocukların yüzde 60,9’u kentsel, yüzde 39,1’i kırsal yerlerde bulunmaktadır.

Çocuklar kurumsal olmayan nüfusa göre yüzde 22,3’ünü oluşturmakta ve bu gruptaki çalışan çocuk sayısı 958 bin kişidir. Çalışan çocukların yüzde 31,5’i bir okula devam ederken yüzde 68,5’i öğrenimine devam etmemektedir.

Ekonomik işlerde çalışan çocukların 392 bini tarım sektöründe çalışmakta, mevsimlik tarım işçisi olarak çalışan çok fazla çocuk bulunmaktadır.

Her ne kadar istihdama kabulde asgari yaş sınırı uygulansa da Türkiye’de belirlenen yaş sınırının altında yüz binlerce çocuk çalıştırılmakta ve çocuk işçiliğinin ortadan kaldırılmasına yönelik ciddi çalışmalar yapılmamaktadır.

Çocuk işçiliğinin en kötü biçimleri: Çocukların sokakta çalıştırılması, tarımda mevsimlik işçi olarak çalıştırılması, küçük ve orta ölçekli işletmelerde ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılması 182 sayılı ILO Sözleşmesi’ne ve Türkiye’de bugüne kadar yapılan araştırmalara göre çocuk işçiliğinin en kötü biçimleri olarak belirlenmiştir. Ancak çok sayıda çocuk, çocuk işçiliğinin en kötü biçimleri olarak tanımlanan ayakkabıcılık, oto tamirciliği, mobilya ve sanayi sektörü, tarım sektörü gibi alanlarda çalışmaktadır.

Çocukların bu işlerde çalışarak ruh ve beden sağlığı bozulmakla beraber eğitim haklarından da yoksun kalmaktadırlar.

Türkiye’de küçük ölçekli işletmelerde ve tarım sektöründe çalışan çocukları düşündüğümüzde kayıt dışı istihdam çocuk işgücünde çok fazladır. Kayıt dışı istihdam ve kayıt dışı ekonomi göz önüne alındığında yoksulluk, işsizlik sorunları iç içe geçmiştir. Kayıt dışı istihdamın büyük bir bölümünü çocuk işçi oluşturmaktadır. Çocuk işçiler, hiçbir yasal güvencesi olmadan, sosyal güvenlik sisteminin koruması olmadan eğitim yaşlarında yoğun bir şekilde ucuz iş gücü olarak çalıştırılmaktadır. Dolayısıyla ekonomik ve sosyal kalkınmanın olmadığı, yoksulluğun ve işsizliğin büyük oranda olduğu ülkelerde çocuk işçi daha fazla büyük bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kırsal bölgelerden kentlere doğru yaşanan göçler ve beraberinde getirdiği adaptasyon sorunları ve tarımın giderek sanayileşmesi çocuk işçiliğini gündeme getirmektedir. Bu nedenle, aileler, gelir düzeylerini artırmak için çocukların sokaklarda çalışmasına neden olmaktadır. Çocuk işçiliğinin temel nedenleri arasında yoksulluk, göç, geleneksel aile yapıları, eğitimsizlik, işsizlik, ucuz iş gücü ihtiyacı ve iş mevzuatındaki yetersizlikler ve var olan mevzuatın etkin olarak uygulanmamasıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) – Teşekkürler.

Çocuklar eğitim dışına itildiği sürece çocuk işçiliği devam edecektir. Dolayısıyla Asgari Yaş Sözleşmesi ve yine çocukların en kötü biçimde çalışmasını engellemeye dönük Hükûmetin daha etkili ve caydırıcı tedbirler alması gerekmektedir. Bunun için, öncelikle, bir an önce bir veri tabanının oluşturulması gerekiyor. Ne kadar çocuk çalışıyor ve bu çalışan çocukların çalışma yaşamından alıkonulması için gerekli düzenlemelerin bir an önce yapılmasını arzu ediyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bayındır.

Şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Bursa Milletvekili Necati Özensoy ve 21 milletvekilinin, Bursa’da bir hastanede çıkan yangın olayının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla  Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/405)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

26 Mayıs 2009 Salı sabahı saat 02:00 sularında Bursa ili Şevket Yılmaz Devlet Hastanesi bünyesinde görev yapan görüntüleme merkezinde çıkan yangın sonucunda hastanenin 3. katında hizmet veren genel yoğun bakım ünitesinde yatan 8 hastanın hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan üzücü olayın yinelenmemesi, bu vahim olayın nedenlerini açığa kavuşturmak için gerekli önerilerin ortaya konulması amacıyla, Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

1) Necati Özensoy                    (Bursa)

2) Hamza Hamit Homriş          (Bursa)

3) İsmet Büyükataman              (Bursa)

4) Ahmet Orhan                       (Manisa)

5) Beytullah Asil                      (Eskişehir)

6) Erkan Akçay                        (Manisa)

7) Kemalettin Nalcı                   (Tekirdağ)

8) Süleyman Lâtif Yunusoğlu  (Trabzon)

9) Oktay Vural                         (İzmir)

10) Reşat Doğru                       (Tokat)

11) Cumali Durmuş                  (Kocaeli)

12) Sabahattin Çakmakoğlu      (Kayseri)

13) Mehmet Şandır                   (Mersin)

14) Osman Durmuş                  (Kırıkkale)

15) Murat Özkan                      (Giresun)

16) Mithat Melen                      (İstanbul)

17) Emin Haluk Ayhan            (Denizli)

18) Ahmet Duran Bulut            (Balıkesir)

19) Recai Yıldırım                    (Adana)

20) Hasan Çalış                        (Karaman)

21) Behiç Çelik                         (Mersin)

22) Recep Taner                       (Aydın)

Gerekçe:

Sağlık hizmeti, insanın en kutsal hakkıdır. "Sağlık hakkı"nın korunması önemli bir husus olmakla birlikte Anayasamızın 56'ncı maddesi, "Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir" hükmüne yer vererek, sağlık hakkını güvence altına almıştır.

İnsanı merkezine yerleştiren ve "önce insan" ilkesinden yola çıkması gereken sağlık hizmetlerinin verildiği hastaneler hiç şüphesiz yaşam hakkını bütün haklardan önde ve üstün tutmalıdır. Ayrıca, tedavi hizmeti ile birlikte güvenli, hijyenik ve benzeri konularda da azami oranda da dikkatle hizmet vermeleri yasal ve ahlaki bir sorumluluktur. Ancak, bu sorumluluğu zedeleyen ve toplumumuzu derinden yaralayan Bursa Şevket Yılmaz Hastanesi'nde çıkan yangın yine kamuoyunda yanıt beklemektedir.

Öncelikli soruların başında "hastanede yangın neden çıktı" sorusu yer almaktadır. Yetkililerin "Elektrik kaçağı" sonucu eksi ikinci katta yangın çıktığını açıklaması yeterli görülmemekte, bazı ihmallerin bulunduğu şaibesini doğurmaktadır. Ayrıca, yangının çıktığı yerden tam beş kat yukarıda bulunan genel yoğun bakım ünitesinde yatan 8 hastanın ölümüne neden olan bu olay akıllarda yanıt bekleyen sorular bırakmıştır.

Hastanenin öncelikle yangına ilişkin önlemleri eksiksiz alması, akabinde oluşturduğu afet planı çerçevesinde bir yangın çıkması halinde gerekli müdahaleleri yapması gerekirken, bu konularda ortaya atılan iddialar tüyler ürperticidir.

Yangınla ilgili yine başka çarpıcı iddialar da ortaya atılmaktadır. Bu iddialardan birinde, pencerelerin içeriden açılmaması nedeniyle hastaların dumandan etkilenerek yaşamını yitirmeleri olmuştur. iddiaya göre hastanede çıkan yangın sırasında yoğun bakım ünitesinde, kulpları sökülen pencereler içeriden açılamamıştır. Yangına müdahale eden itfaiye ekipleri de hastaları kurtarmak için camı kırmak zorunda kalmıştır.

Binayı yapan firmanın yeterli yangın güvenlik önlemleri almaması, alt katta meydana gelen yangında "konveksiyon" denilen sıcak gazların üst katlara taşınması sonucuyla büyüme yapmıştır.

Sağlık Bakanlığı'nca gönderilen müfettişlere yardımcı olmak amacıyla görevlendirilen elektrik, inşaat ve kimya mühendisleri ile mimarlardan oluşan bilirkişi heyetince yapılan incelemede, bir çok aksaklık tespit edildiği bildirilmiştir.

Hastanenin teknik alt yapısının sonradan açılan bu bölümün kullandığı gücü yeterli karşılama noktasında yeterli olup olmadığı incelenmelidir.

Şevket Yılmaz Devlet Hastanesinin planlamasında olmayan görüntüleme ünitesi özel bir görüntüleme merkezine verilmiştir. İlgili yönetmelikler gereği duman çıkarmayan malzeme kullanılması gerekirken maliyet azaltmak adına farklı bir malzeme kullanıldığı apaçık ortadadır.

Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ'ın "Çok net olarak ifade ediyorum. İhmal ortaya çıkarsa gerekenler adli ve idari yapılacaktır." Açıklaması da göz önünde bulundurularak gerekenin bir an önce yapılması amacıyla, Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

2.- Kocaeli Milletvekili Cevdet Selvi ve 25 milletvekilinin, toplumda yaşanan şiddet olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla  Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/406)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde yaşanan cinnet, cinayet ve intihar olayları her geçen gün artmakta ve vahşet boyutuna ulaşmaktadır.

Değişik tür ve yoğunluktaki şiddet olayları, toplumsal yaşamın hemen hemen her alanında evde, işte, sokakta, okulda, maçta, trafikte, konserde yaşanır hâle gelmiştir.

Görsel ve yazılı medyada neredeyse her gün bir vahşet haberine rastlamak olağan hâle gelmiştir.

2009 yılının ilk beş ayında yaşanan ve basında yer alan bazı vahşet olaylarının haber başlıklarına şöyle bir göz atıldığında bile konunun vahameti açıkça görülmektedir.

Van’da cinnet geçiren kişi, eşi ve çocuklarını tabancayla vurduktan sonra evinin balkonundan atlayarak intihar etti. (23.02.2009)

Etiler’deki bir çöp konteynırında, öldürüldükten sonra gövdesi gitar çantası, başı ise çöp poşetine konulmuş genç bir kadına ait ceset bulundu. Cesedin 18 yaşındaki Münevver Karabulut’a ait olduğu tespit edildi. (4.3.2009)

Ankara’da vahşet! İvedik’teki boş arazide 2’si kadın 1’i çocuk 3 ceset bulundu. Polis soruşturma başlattı. (6 Mart 2009)

Ordu’da Şahincili Mahallesi’nde cinnet geçiren baba eşi ve oğlunu kurşun yağmuruna tutarak öldürdü… (8 Mart 2009)

Çatalca’ya bağlı Halaç köyünde tartıştığı ağabeyini vurarak öldüren Necdet Ergün daha sonra ağabeyinin evine giderek yengesini ve 4 yeğenini de öldürdü. (20.4.2009)

Mardin’in Mazıdağı İlçesi’ne bağlı Bilge Köyü’nde dün akşam nişan yapılan eve baskın düzenleyen maskeli ve silahlı kişiler katliam yaptı. İçişleri Bakanı Beşir Atalay, silahlı saldırıda 21’i çocuk 44 kişinin öldüğünü, 3 kişinin yaralandığını bildirdi. (4.5.2009)

Kastamonu’nun Devrekani ilçesinde yengesi ve yengesinin annesini öldüren şahıs, abisi ve yengesinin kardeşini de yaraladı. (6.5.2009)

İzmir’de cinnet geçiren bir kadın 3 aylık oğlunu boğarak öldürdü, 4 yaşındaki kızını ise bıçakla yaraladı. (11.05.2009)

Aydın’ın Nazilli İlçesi’nde bilinmeyen bir nedenden dolayı cinnet geçiren bir şahıs tartıştığı karısını vurduktan sonra intihar etti. (12 Mayıs 2009)

Konya’nın Yunak ilçesi Yavaşlı Köyü’nde bir kişinin, ablası, eniştesi, ablasının gelini ve yeğenini silahla vurduğu, olayda 3 kişinin yaşamını yitirdiği bir kişinin de yaralandığı bildirildi. (26.5.2009)

Konya’da 33 Gün Önce Ekmek Almak İçin Çıktığı Evine Bir Daha Dönmeyen 4 Yaşındaki Beyza Çökekoğlu’nun, Komşu Kadın Tarafından Öldürüldükten Sonra Cesedinin Sobada Yakıldığı İddia Edildi. (3.6.2009)

Adana’da 8 Kişiyi Öldürdüğü İddiasıyla Gözaltına Alınan Zanlının, Cinayetleri, Dün Öğleden Sonra İşlemeye Başladığı ve Gece Geç Saatlere Kadar Sürdürdüğü Belirlendi. (2.6.2009)

Ülkemizde, toplumsal yaşamın her alanında yaşanmaya başlanan şiddet olaylarındaki artış ve vahşet boyutuna ulaşan cinnet, cinayet ve intihar olaylarındaki artış, toplumu derinden etkilemekte ve tedirgin etmekle birlikte toplumsal yapıyı tehdit eder hale gelmektedir.

Vahşet boyutuna ulaşan bu yaşanan olaylar; toplumda “Toplumsal cinnet mi geçiriyoruz?” “Cinnet toplumu mu oluyoruz?” “Öfke ve şiddet toplumuna mı dönüşüyoruz?” sorularının ciddi bir biçimde sorulur hale gelmesine neden olmuştur.

Toplumu derinden etkileyen, tedirgin eden, toplumsal yapıyı tehdit eder hale gelen, hızla artan ve yaygınlaşan cinnet, cinayet ve intihar vb. şiddet olaylarının nedenlerinin ve toplumsal yapı üzerindeki etkilerinin her yönüyle belirlenerek gerekli önlemlerin alınması amacıyla, Anayasa'nın 98'nci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105 inci maddelerine göre Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Cevdet Selvi                              (Kocaeli)

2) Ferit Mevlüt Aslanoğlu             (Malatya)

3) Şahin Mengü                            (Manisa)

4) Şevket Köse                                (Adıyaman)

5) Hulusi Güvel                            (Adana)

6) Mehmet Şevki Kulkuloğlu        (Kayseri)

7) M. Akif Hamzaçebi                  (Trabzon)

8) Ergün Aydoğan                        (Balıkesir)

9) Fehmi Murat Sönmez               (Eskişehir)

10) Fatma Nur Serter                    (İstanbul)

11) Osman Kaptan                        (Antalya)

12) Tansel Barış                            (Kırklareli)

13) Ahmet Ersin                            (İzmir)

14) Rasim Çakır                            (Edirne)

15) Selçuk Ayhan                         (İzmir)

16) Abdullah Özer                        (Bursa)

17) Fuat Çay                                 (Hatay)

18) Mustafa Özyürek                    (İstanbul)

19) Ali Rıza Ertemür                     (Denizli)

20) Mehmet Ali Özpolat               (İstanbul)

21) Mevlüt Coşkuner                    (Isparta)

22) Ramazan Kerim Özkan           (Burdur)

23) Ahmet Küçük                         (Çanakkale)

24) Ensar Öğüt                              (Ardahan)

25) Ali Rıza Öztürk                       (Mersin)

26) Metin Arifağaoğlu                  (Artvin)

3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 24 milletvekilinin, konut üretim politikaları ile TOKİ uygulamalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla  Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/407)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 57. Maddesinde, "Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler" ibaresi bulunmaktadır. Bu madde ile kanun koyucu, Devlet'e çevre şartlarını korumak koşulu ile planlı ve şehir özelliklerini gözetmek suretiyle yurttaşların konut gereksinmesini karşılama görevi vermektedir. Ayrıca toplu konut girişimlerine destek olma ödevini yüklemektedir.

Ancak yıllık ortalama 600.000 konut üretilmesi gereken ülkemizde, arsa ve konut üretimi yeterli düzeyde gerçekleşememektedir. Bunda yanlış uygulanan konut ve kentleşme politikalarının etkisi gözlenmektedir.

Sorunların ortadan kaldırılması amacıyla 1984 yılında Toplu Konut Kanunu Yüce Meclisimizde kabul edilmiştir. Ancak, uygulamada başta Toplu Konut idaresinin politikaları olmak üzere sorunlar yaşanmaktadır. Konut ve arsa üretiminde tutarlı ve uzun vadeli bir ulusal politika ve planlamaya gereksinim vardır.

Bu nedenle, konut üretim politikaları ve Toplu Konut idaresinin uygulamaları ile ilgili sorunların ve alınacak tedbirlerin Yüce Meclisimizce tespiti amacıyla Anayasanın 98 inci iç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz. 02.06.2009

1) Hulusi Güvel                           (Adana)

2) Ali Rıza Öztürk                       (Mersin)

3) Halil Ünlütepe                         (Afyonkarahisar)

4) Şevket Köse                               (Adıyaman)

5) Mevlüt Coşkuner                    (Isparta)

6) Muharrem İnce                        (Yalova)

7) Necla Arat                               (İstanbul)

8) Tacidar Seyhan                        (Adana)

9) Ali Rıza Ertemür                     (Denizli)

10) Mehmet Ali Özpolat              (İstanbul)

11) Mehmet Şevki Kulkuloğlu    (Kayseri)

12) Ali İhsan Köktürk                 (Zonguldak)

13) Ferit Mevlüt Aslanoğlu         (Malatya)

14) Atila Emek                            (Antalya)

15) Tayfur Süner                         (Antalya)

16) Akif Ekici                              (Gaziantep)

17) Ali Koçal                               (Zonguldak)

18) Abdullah Özer                       (Bursa)

19) Erol Tınaztepe                       (Erzincan)

20) Çetin Soysal                          (İstanbul)

21) Gökhan Durgun                    (Hatay)

22) Ahmet Küçük                        (Çanakkale)

23) Tekin Bingöl                         (Ankara)

24) Gürol Ergin                           (Muğla)

25) Abdülaziz Yazar                    (Hatay)

Gerekçe;

Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) verilerine göre, Türkiye'deki konut stokunun nüfus artış hızına uygun artması ve yenilenmesi için her yıl 600 bin civarında konut üretmek gerekmektedir.

Bu nedenle dar gelirlilerin barındırılmasını amaç edinen konutların ve çevresinin niteliğini yükseltici önlemlerin alınması gerektirmektedir. Buna karşın, TOKİ uygulamalarında, çoklukla yoksul kesimler ihmal edilmekte, sosyal konut projeleri yerine lüks veya lüks sayılabilecek konut üretimine ağırlık verilmektedir. TOKİ tarafından üretilen konutların ağırlıklı kesimini orta gelir grubuna üretildiği ifade edilen 150 metrekarelik lüks konutlar oluşturmaktadır.

Her alanda devletin küçülmesini savunan siyasi iktidarın konut üretiminde böyle bir tercihte bulunması akla başka sorular getirmektedir. TOKİ uygulamalarında Devlet, müteahhit Devlet izlenimi yaratmakta ve çoklukla haksız rekabete neden olmaktadır.

Toplu konut politikalarının temel amacı yatırım odaklı değil barınma odaklı olmak zorundadır. Hazine arsaları ve kamu kaynakları lüks konut projeleri yerine dar gelirlilere yönelik konut projelerine tahsis edilmelidir. TOKİ'nin 2008 yılına kadar ürettiği 299.000 konuttan yalnızca 65.000 adedi alt gelir ve yoksullara yönelik projelerdir.

TOKİ'nin konut uygulamalarında, projeleri ihale ettiği alt yüklenici firmaların kimisiyle konutların kalitesi, konut teslim tarihleri konularında sorunlar yaşanmaktadır. TOKİ'nin ihalelerinde yandaş firmaların kollandığı yolunda Kamuoyunda ciddi kuşkulara neden olan uygulamalar göze çarpmaktadır.

TOKİ, özellikle seçim dönemlerinde siyasi etiğe uymayacak bir biçimde siyasi iktidarın propaganda aracına dönüştürülmekte, açılış, temel atma töreni veya konut teslim töreni adı altında harcamaları TOKİ tarafından karşılanan mitinglere aracılık etmektedir.

TOKİ konut sektöründeki en büyük aktördür. Hazine arazilerinin kullanımı, kamulaştırma avantajı, imar planı yapma ve tadil etme yetkisi, ruhsat, vergi ve harç muafiyeti, proje ve yapı denetimi konularındaki avantajlar nedeniyle sektörde haksız rekabete neden olmaktadır.

TOKİ projelerinde kar edilmediği iddia edilmesine rağmen sosyal donatılar   düzenlemeleri dahil metrekaresi 420 TL ye ihale edilen konutlar peşin bedelle metrekaresi 750-3000 TL den satışa sunulmaktadır. Bu denli yüksek kar oranlarına rağmen TOKİ’nin halihazırda finansman açığının bulunması tahsis edilen kaynakların kullanımı ve harcama yerleri konusunda sorulara neden olmaktadır.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle, konut üretim politikaları ve Toplu Konut İdaresinin uygulamaları ile ilgili sorunların ve alınacak tedbirlerin Yüce Meclisimizce tespiti amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasının yerinde olacağı kanısını taşımaktayız.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 13.38

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.53

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 106’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/708) (S. Sayısı: 386) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 386 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Mithat Melen konuşacaktır. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Melen.

MHP GRUBU ADINA MİTHAT MELEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’la ilgili değişiklik yapılmasına dair tasarı üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, KOBİ finansman sıkıntısını, gerekçede anlatıldığı gibi, kanun başta bu büyüklükteki bir ekonomide çözmek üzere tasarlanmış ve düşünülmüş. Aslında, kredi sisteminde daha etkin işlemesi ve bunun için bir garanti verilmesi için de kaleme alınmış ve bir kredi garanti kurumu bu konuda öngörülüyor ve bu kredi garanti kurumunun bu paraları alıp veya bu garantileri alıp ilgili yerlere dağıtılması tasarlanmış.

                            

(x) 386 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Şimdi, buraya kadar gayet iyi. Niye gayet iyi? Hep yıllardan beri söylenen Türkiye’de iç finansman ihtiyacının en kısa zamanda ve rahat bir biçimde karşılanmasıyla ilgili sorunlardı. Bugün sadece KOBİ’ler değil, Türkiye’de bütün kurumların ciddi biçimde iç finansman sıkıntısı var. İç finansman sıkıntısını da önlemenin gerçekten yolu sadece ve sadece krediden geçmiyor, devletin yardımından da geçmiyor. Onu anlamakta yarar var. Yani devlet her gün balık vererek, balık tutmayı öğretmek yerine, herkesi korumakla aslında görevli değil. Devletin en önemli görevi piyasayı, piyasa ekonomisini işletmek.

Şimdi, bir taraftan piyasa ekonomisini işletmek için her gün piyasaya uygun olmayan işlerle uğraşıp diğer taraftan da yasalarla piyasa ekonomisini işletme gayreti içerisinde olmak. Bence, esas çelişki burada. Yani sadece bu yasayı çıkarmakla veya bu yasanın ilgili maddeleri kullanarak veya bu yasanın verdiği yetkileri kullanarak hazine üzerinden belirli garantiler vermekle belirli işleri çözemeyeceğimizi bilmemiz lazım.

Bir de bilmemiz gerekli daha başka ve daha ciddi bir iş var. O da, daha Türkiye’de henüz ekonomi hukukunu çok ciddi anlamda oturtamamış olmamız.

Bakın, burada her gün başka bir sayın bakan oturuyor, özellikle bu ekonomi konularında yasalar geçerken çünkü Hükûmet içinde de yasal yapı olarak da devletin ekonomi hukukuna bakışı ve koordinasyonu tam anlamıyla düzenlenememiş durumda. Bunu bir daha düşünmemiz lazım. Niye düşünmemiz lazım? Çünkü yıllar boyu bu hataları yapıyoruz yani bu kanunu çıkardık. Bu nasıl uygulanacak? Kim karar verecek? Bir de, tabii, hep Bakanlar Kuruluna yetki. Bakanlar Kuruluna yetki, sayın bakanları da bir konuda ve bakanlıklarda çalışanları da acze itiyor gerçekten ve bürokrasiyi çalıştırmaz hâle geliyor. Bazı şeyler kanun çıkarmadan da çözülebilir. Hâlbuki yukarıya doğru, devamlı yukarıya doğru imzalamak için o bürokraside sorumlu alıyor ve her şey geliyor Sayın Başbakanda tıkanıyor. Yani bir yerde doğru, Hükûmetin de başı, ekonominin de başı Sayın Başbakandır ama bir parça da yetkinin dağıtılması... Daha doğrusu ekonomik yapının, ekonomi hukuku arasındaki ilişkilerin çok sağlam olması lazım. Bu, gerçekten Türkiye'nin aczi ve yirmi seneden, otuz seneden beri bu sıkıntıyı geçiriyoruz ve her seferinde yine hep o -"Torba" lafı çok hoş bir laf- torba kanunlar çıkarıp işte otuz üç tane ayrı yasada, kırk tane ayrı kararnamede yine belirli maddeleri değişip yine sistemin aslını düzeltmeyip yine aynı yerlere geliyoruz.

Şimdi, toplum bekliyor tabii, bu yasa da çıktıktan sonra bazı şeyler rahatlayacak Türkiye'nin önü açılacak diye. Hayır, rahatlamayacak. Yani bununla bir kere kendi kendimizi 1 milyarla kısıtlamışız, orada bir önemli yanlışlık var. Yani 1 milyara kadar verebilir. İkincisi: Mesela, bununla ilgili yetki Maliye Bakanında.

Şimdi, hazine: Türkiye'de hazineyi yıllardan beri kullanamıyoruz, kullanmak istemiyoruz. Aslında devletin atının süvarisi gelen giden bakanlardır ama devletin atı hakikaten hazinedir ekonomik alanlarda. Hazine de üzerindeki süvariyi kolay kolay atmaz, atmaması lazım aynı Dışişleri gibi. Çok önemli şeyler bunlar. Ama biz o atı doğru dürüst kullanamadığımız için, devreye sokamadığımız için ve Merkez Bankası üzerine de çok yüklendiğimiz için, bazen hazine devre dışı kaldığı için makroekonomik açıdan vaziyete hâkim olmak mümkün olmuyor. Bugün bunun gerçek bir göstergesi var: Mesela bu faiz dışı fazla meselesi. Bunun üzerinde durmuyoruz, durmadık. Faiz dışı fazlayı yine itişerek -tırnak içinde söylüyorum- yine itişerek... Niye itişerek diyorum? Kamuoyuyla itişiyoruz bir kere “IMF ile anlaşma imzaladık imzalamadık...” IMF veya başkası, başka bir çapa, Türkiye için gerekli olan bir çapa; IMF, Avrupa Birliği ne olursa olsun önemli değil, Türkiye’nin ne yapması önemli. Orada da neye takılmış kalmışız? Faiz dışı fazlaya takılmış kalmışız ve faiz dışı fazla -ki o da kendi kendimize uydurduğumuz, belki IMF’yi de kandırdığımız çok hoş bir terim- oraya da yüzde 6,5 oranıyla takılmış kalmışız. İşte, o 6,5 oranına takılmak kalmak, belki bugün dolaylı vergileri yüzde 70 civarında tutup doğrudan vergileri yüzde 30’a düşürmekle ilgili bir hâle geldi. İki gün önce çıkardığımız vergi kanununda da bu denge değişmediği gibi, yine, her gün bu KDV’yle ve ÖTV’yle oynayıp üç aylık, iki aylık geçici önlemlerle bunları da kendi kendimize düzeltmeye başladık. İşte, bir an bir sektör, öbür gün öbür sektör. Çünkü sıkıya geldi mi herkes, sistemle değil de kendi sektörünün sıkıntılarıyla ilgili ağlaşıp devlete koşuyor. Esas bunları düzenleyecek hakikaten devlet biziz, yani hepimiz, başta Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendisi. Oturup bunları burada düzenlemek lazım. Bunları böyle on beş günlük, üçer aylık keyfî olarak değil, hiçbir şeyi araştırmadan değil. Yani gene üç aylık bir önlem aldık, bu önlem sonunda bir sektör biraz daha parlayacak, o sektör biraz daha parlayacak. Kesinlikle parlasın, hiç itirazımız yok ama gerçekten bir araştırma yapılmadığı için üç ay sonra o sektörün ne kadar daha fazla ithalat yükü getireceğini hesaplayamamışız mesela. Ama bu arada kamu açığı ve artı nakit açığı devam ettiği için ve özellikle ödemeler bilançosunda açıklar devam ettiği için yine bir ayrı baskı oluşturacak. O baskı da nedir? Kamunun daha fazla borç alanına intikal etmesidir. Yani dış alana da intikal edip şu anda zaten dünyada azalmış bulunan borç imkânının, azalmış ve özellikle bizim de içinde bulunduğumuz ülkelere, yani bu gelişmekte olan ve kalkınan ülkelere gelen -yüzde 80 civarında azalan, geçen yıla kadar- bir kaynak var. Şimdi, bu kaynak da azaldığına göre bu açıklar tekrar bizim dış piyasalara başvurmamıza ve faizi zorlamamıza neden olacak ve faiz yükselecek. Bir taraftan Merkez Bankası faizi indirirken diğer taraftan da biz bu faizin yükünü daha fazla taşır hâle geleceğiz. İşte, sonuçları da çok belli: Büyümenin azalması, tüketimin doğal olarak azalması. Büyümenin ve tüketiminin azalmasından bir ekonomistin korkması lazım, hele kamu maliyesinin daha fazla korkması lazım çünkü Türkiye’de ciddi biçimde bir durgunluk var. İnşallah -bunu dua ederek şey yapıyoruz- dünyada ikinci kere bir çatlama olmaz çünkü görünüyor ki bu yılın sonuna kadar, başta Amerika Birleşik Devletleri, ardından 2010 yılında Avrupa Birliği eğer toparlanmazsa -ki bu ana kadar çok fazla toparlanabilir havaları yok, biraz bir değişiklik oldu ama yaz geliyor, kış bitti. Yazın faaliyetler, özellikle tarımsal faaliyetler daha artacağı için, işte okullar da tatil oluyor falan, biraz daha yumuşadı bütün dünya ama bu piyasalarda kırılganlık sürüyor dünyada- eğer bir daha böyle bir  kırılganlık bize yansırsa bize takla attırabilir. Aman bunu da çok böyle hoşumuza gider bir biçimde anlatmıyoruz, korkarak söylüyoruz. İnşallah Türkiye böyle bir ortama tekrar girmez ama nasıl giriyoruz bu ortama? Bakın, büyüme azalarak, tüketim azalarak, vergi esnekliğini kaybettiğimiz bir şekilde giriyoruz. Çok ciddi oranda, Türkiye’de ikide bir bu vergi kanunlarını hesapsız ve bence gereksiz yere, hiç aslını çözemeden yani tabana yaymadan, ileriye dönük strateji yapmadan vergi esnekliğini ikide bir kaybettiğimiz zaman ortaya bu sıkıntılı durum geçiyor.

Şimdi, ne yapmak lazım? Tabii yani her şeyi söylemek yetmiyor. Ayrıca bunların çok kolay olmadığını da biliyoruz. Yani buradan böyle sadece ahkâm kesmek değil bunlar. Bunlar çok kolay değil. Bunları yapmak için önce kararlı olmak lazım ama bir kere Hükûmette bu kararlılık yok daha henüz, o görünmüyor açıkça. Tabii, çok ciddi endişe ediyor herkes, bunu da görüyorum. Ayrıca hep burada, bu kürsülerde “Eskiden böyle oldu, siz şöyle yaptınız, böyle yaptınız…” falan ama dikkat edin, ekonomik sıkıntılarla gelenler ekonomik sıkıntılarla da giderler. Onun için bu iş ciddi. Ayrıca bu iş o kadar ciddi ki yani “Kim gitsin kim gitmesin”den çok “Bu çatı çökmesin”le ilgili. Yani bu rejim ve çatı ekonomik problemlerle çökmesin çünkü Türkiye gerçekten piyasalarda ateşin olduğu bir ülke hâline geldi, işler bayağı ciddi. Şimdi istihdam paketi de evet hoş, o da hoş, bu ateşi söndürmeye yönelik bir paket belki ama dikkat edin, yarın iş yaratacak bir paket değil yani eğittiğiniz insanlar yarın sabahleyin bir iş kuracak değiller. Ayrıca, alınan bütün o teşvik önlemlerinin birçoğu doğru, birçoğuna katılıyorum, içinde bizim de emeğimiz var fakat bunların hiçbiri 2012 yılından önce Türkiye’yi düzlüğe çıkaracak çabuk önlemler değil yani biz iki seneyi atlatamayız o önlemlerle, o önlemler yetmez. Türkiye’de üretim motorunu tekrar ateşlemek lazım, tekrar üretmeye dönmemiz lazım.

Şimdi, kabul edin, bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde hepimiz kabul edelim, bırakın her şeyi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendi sistemi nasıl işliyor, ne kadar yavaş işliyor. Son bir aydır, bence, ne kadar lüzumsuz işlerle uğraştık, işin aslıyla bir türlü uğraşmadık, hiç derinine inmedik bu işlerin, hep kendi kendimizi oyaladık ve zannettik ki bunlarla yani kamuoyu da bizi anlıyor. Hiç anladıkları yok, olmadığı gibi hiç kimse de ilgilenmiyor. Zaten biz de ilgilenmiyoruz, şu hâlimize bakın, en önemli kanunlardan biri çıkıyor, hiç kimsenin ilgilendiği yok. Niye yok? Çünkü, yani “Nasıl olsa ekonomi kendi kendine işler.” Hayır, işlemiyor maalesef. Tabii, inşallah işler de. Bu seneyi de özellikle ekim ayına doğru sıkıntısız geçirmek dileğim var çünkü bu sıkıntılar hepimizi etkiliyor.

Şimdi, kayıt dışılık mesela. Hep kayıt dışılığı önlemekten bahsettik. Efendim, Türkiye’de resmî rakamlara göre kayıt dışılık öyle bir hâle geldi ki artık tutulamaz hâle geldi yani yüzde 50’lerin de üzerini aştı. Hiçbir şeyin kaydını tutamaz hâle geldik. Yani devletin, kamunun, bir kere, kendi ekonomisiyle ilgili kendi altyapısını düzgün yapmaması, yapamaması, kendi kendini düzenleyememesi, sonra piyasayı düzenlemeye kalkması zor iş. Biz piyasayı düzenlemekle uğraşırken kendi altyapımızı, ekonomik altyapımızı      -hukuk başta olmak üzere- düzenleyemiyoruz, düzenlemedik. E, tabii yani şimdiye kadar hiçbir şey yapılmadı anlamında değil bu bütün dediklerim. Tabii, mutlaka yapılıyor, herkes de yapıyor, herkesin de samimi olduğuna inanıyorum ama eksik yapılıyor veya sistemi yeni baştan kurmak gereğimiz var hep birlikte; yeni bir sistem kurmamız lazım bu finansman dâhil. Türkiye’de bankacılık sisteminde de -ki bu kanunda da öyle, bunu çıkarmanız yetmez- Bankacılık Kanunu’nda da belirli değişiklikler yapmanız lazım. Ayrıca, bunu çıkardığınız zaman alınan o son teşvik önlemleri var ya onları da yeni baştan gözden geçirmeniz lazım çünkü burada çelişkiler var çok dikkatli bakarsak.

Bütün meselemiz vergiyi yaygınlaştırmak olmasına rağmen tersini yapmak… Yüksek iç borç döndürme oranında da çok büyük sıkıntı var. Bakın, artık iç ve dış borç döndürme oranlarında sıkıntıya düşüyoruz her geçen gün.

Şimdi, iç ve dış borcu döndürmenin önemi şurada: Yani siz devamlı borç alır, devamlı borç öder bir ülkeyseniz, ki, bu bütün dünyada böyle. Dünyanın en borçlu ülkelerinden bir tanesi Amerika’dır, öbürkü de İsveç’tir ama borç döndürme oranları yüksektir, çok borç döndürürler, borçlar birikmez. Bizim sıkıntımız borçlar birikiyor. Borçlar biriktikçe de, işte bu sefer kamuda birikti, bu sefer özel sektörde birikti diye kendi kendimizi de arada sırada kandırıyoruz ama çok tehlikeli. Kamunun, özel sektörün borcu yok, Türkiye’nin borcu var ve bu borçlar gittikçe zorlamaya başladı hakikaten. Döndürmede sıkıntı çektikçe de faiz dengesini bozuyoruz. Faizi de şöyle halledemeyiz: Yani emirle faiz de indiremeyiz veya faiz de kaldıramayız. Aranızda birçok iş adamı var, iş adamları bu işi çok iyi bilirler. Siz ekonomik ve siyasi bir istikrar olmazsa yatırım yapmazsınız, talep olmazsa yatırım yapmayı düşünmezsiniz. Türkiye’de dünyadan da gelen etkiyle talep ciddi bir biçimde düştü. Talep düştüğü zaman da yatırım yapma oranınız azalır ve orada ciddi sıkıntılar baş gösterir.

Bu arada şunu belirtmemde de yarar var: Şu son geçen altı ayda bir geçmişe bakalım, bütçe şeffaflığını da yitirir hâle geldik. Bütçe şeffaflığında da çok ciddi sorun var, okuyamıyoruz yani bugün. Mesela, bakın hazinenin nakit dengesine, nakit akışına, orada okuyamadığımız bazı şeyler var. Yani Türkiye bir taraftan açık veriyor, bir taraftan, kendi nakit dengesinde bazı dengeler var. Yani hesap edemediğimiz paralar, hesap edemediğimiz girdiler mi var yoksa bir yerden bulup hep kapatmaya çalışıp bir yere yamayıp öbür tarafı açık mı bırakıyoruz?

İşte, bütün bunlar bu kamu finansmanı ve borç yönetiminin yeniden düzenlenmesiyle üç satırlık bir kanunun meselesi değil. Bu geçici bir şey. Üç satırla bir dönem, çok kısa bir süre belirli bir kesime bir rahatlatma imkânı vereceksiniz. O da nasıl vereceksiniz? Yine hazine üzerinden vereceksiniz ama hazine üzerinden verirken de Maliye Bakanlığı yetkili. Bakın bugünkü yasaya da. Bunun koordinasyonuyla kim yetkili? Bir Başbakan Yardımcısı yetkili ama aralarında hiçbir hukuki, resmî ilişki yok. Resmî ilişkiler yazılmamış, hukuka şey yapılmamış. Yarın burada çok ciddi biçimde imzalama sorunları çıkacak. Şimdi, bürokraside –birçoğumuz da bürokrasiden geldik- her gün herkes imzadan nasıl kaçıyor, görüyoruz, çünkü sonunda yargılananlar onlar oluyorlar. Ama esas sorumluluğu, siyasi sorumluluğu kimse almamış oluyor. Bunu da çözmemiz lazım. Burada bu kadar önemli paralara imza attırıyoruz, o bürokratlara ve sorumlulukları almıyoruz, sorumluluklar onlarda kalıyor. Bununla da ilgili hakikaten oturup düşünüp sorumluluk almamız lazım, Parlamento olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak ki, bu imzaları rahat atsınlar, Türkiye’ye inandıkları için atsınlar bu arkadaşlarımız.

Efendim, tekrar yasada mesela, Toprak Mahsulleri Ofisine yine inanılmaz bir yetki verilmiş. Bu da belki tarihte ilk defa olan bir şey. Şimdi, Türkiye’de kamu kurumlarının ne gün nasıl yetkilendirileceği de belli değil. Evet, kanunları var, yasaları var, her şeyleri var ama bir sabahleyin bunları bunları da yap diyorlar. İşte “bir gün arpa al, buğday al, ertesi gün senet ihraç et, ertesi gün bankacılıkla oyna, işte yurt dışında bilmem ne yap falan” gibi…

E bunlar çok ciddidir yani. Nasıl bir ülkedir ki, bir türlü mali ve finansal koordinasyonu kendi kendimize düzenlemeyip veya düzenleyemeyip el yordamıyla her gün bir başka yasa çıkararak veyahut da bir torba kanunun kimsenin anlamadığı 33’üncü maddesinin (a) fıkrasına göre birisine yetki verip, onun da anlamadığı, okuyanın da sonra anlamadığı ve nasıl uygulayacağını bilmediği bir hâle getiriyoruz. Türkiye'de esas mesele, galiba, sistemin bir yerden ama bizim tarafımızdan -hepimizin, kimseyi suçlamıyorum- yavaş yavaş çatlatılmaya başladığı bir döneme girdik. Kimse sorumluluğunu almıyor, kimse sorumluluk almak istemiyor ve herkes topu birbirine atmak istiyor ama esas burada sorumluluk alması gereken herhâlde Türkiye Büyük Millet Meclisinden başka bir makam değil ama onun da başta ekonomi olmak üzere çok ilgilendiğini görmüyorum çünkü ekonomi kanunları, ekonomi yasaları çok medyatik olmadığı için kimseyi ilgilendirmiyor, hele medyayı hiç ilgilendirmiyor birkaç kişinin dışında ama Türkiye’yi o kadar ilgilendiriyor ki gelecek iki senemizi… Gelecek iki sene içerisinde Türkiye ciddi sıkıntılara girebilir, ekonomik sıkıntılara girebilir ve ekonomik sıkıntılar içerisinden üç tane Bakanlar Kurulu kararıyla şey çıkarıp -işte eğitim gibi, istihdam gibi veya binaları boyatmak gibi- bazı işleri çözemeyebiliriz. Çünkü iş gücü de öyle bir iş gücü ki dünya standartlarında değil, eğitimi az, teknik düzeyi az, dünyayla rekabet edebilecek gibi değil. Nüfus da her zaman büyük bir nüfus ve aşağı yukarı 5 milyon gencin de işsiz olduğunu unutmamakta yarar var.

Aslında benim söylediklerim çok kötümserlik değil, bazı şeylerin düzeltilmesiyle ilgili. Yani bunları da biz yapabiliriz diye düşünüyorum ve ekonomiye daha fazla inanıp, daha fazla ciddiye alıp ve daha fazla bunu tartışıp ve kendi yolumuzu kendimiz seçmek zorunda olduğumuza inanıyorum.

Bu görüş ve duygularla yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Melen.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Mehmet Yüksel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Yüksel.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; 386 sıra sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’yla ilgili AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, şimdi, Kredi Garanti Fonu’yla ilgili ve Türkiye Toprak Mahsulleri Ofisine hazineden aktarılacak yardımlarla ilgili, desteklerle ilgili bir yasa tasarısı var önümüzde. Tabii, buna gelmeden önce, ben, dünyadaki ekonomik durumu bir irdeleyerek bu yasamıza doğru geleceğim.

Hepimizin malumu olduğu gibi, dünyamızda yüzyılın en büyük krizi yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. 2009 yılı OECD raporuna göre de dünya ticaretinin yüzde 13’le 14 dolaylarında küçüleceği hesaplanmakta, öngörülmekte. Bu krizde kaybedilen servetin de 50-55 trilyon dolar civarında olacağı hesaplanmaktadır.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Yüksel, Denizli ne oldu?

MEHMET YÜKSEL (Devamla) – Bu rakam neredeyse dünyanın hemen hemen bir yıllık üretimine eş değerdir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, 2008 yılında uzun bir hazırlık döneminden sonra hazırlanan katılım öncesi ekonomik programda 2009-2011 yıllarını kapsayacak şekilde üç yıllık bir perspektifte hazırlık yapılmış, bu plan aynı zamanda Mayıs 2009’da da son şeklini almıştır.

Bilindiği gibi, Türkiye’de Dokuzuncu Plan uygulanmakta, bu plan kaydırılarak üç yıllık orta vadeli programlar hâlinde uygulanmaya devam etmektedir. 2008 yılı öncesi dünyamızda ve Türkiye’de, konjonktürde öncelikler, ekonomide hedef istikrar idi. Enflasyonu önlemek, bütçe dengesini sağlamak, kamu borçlarını azaltarak yönetilebilir bir durumda tutmaktı ve istikrar odaklı, sürdürülebilir bir ekonomik büyümeyi hedeflemiştik ancak ekonomik kriz sonrası dünyada ve Türkiye’de ekonomik öncelikler tamamen değişmiştir. Büyümenin desteklenmesi, istihdamın korunması, piyasaların nakit ve kredi ihtiyacının karşılanması öne çıkmıştır. İşte, bizim de meselemiz burada başlıyor. Piyasalarda, dünyadaki krizden dolayı başlayan daralmanın, sanayideki daralmanın, finanstaki daralmanın, üretimdeki daralmanın çıkış yolları noktasında önümüzde yeni açıklanan bir Teşvik Yasası vardır, Bakanlar Kuruluna verilen yetkiyle açıklanmış olan bu Teşvik Yasası’nda bölgelere ayrılmıştır ülkemiz.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Denizli hangi bölgede?

MEHMET YÜKSEL (Devamla) – Tabii, bundaki hedef, mutlaka ileriye dönük çalışmalarda teşvikin mantalitesi nedir, teşvikin mantığı nedir ona baktığımız zaman biraz olsun ileriye dönük iyi düşüncelerimiz olacaktır diye düşünüyorum.

Şimdi, elbette değerli milletvekili arkadaşım zaman zaman oradan laf atıyor ama haklıdır, bazı bölgelerin değerlendirilmesinde mutlaka eleştiriler olacaktır, bunların bir tanesi de bizim Denizli ili gelmektedir. 5084’te uygulamada yine Denizli ili sıkıntılar yaşamıştır. Bizim sanayi yapımız tamamen, Denizli olarak ihracata yönelik bir sanayi yapısıdır. 2000 ve 2001 krizlerinde bu yapı sayesinde, Avrupa ülkelerine yapmış olduğumuz ihracat sayesinde bu krizi en hafif atlatan illerden bir tanesidir ama bu dönemdeki dünya finansal krizinden maalesef Türkiye’de en çok etkilenen illerimizin başında Denizli ili gelmektedir. Sebebi de ihracatımızın yüzde 65-70 dolayları Avrupa Birliği ülkelerine olmasıdır. Bu sebeple bu dünya finansal krizinden dolayı, dünyadaki ve Avrupa’daki talep daralmasından dolayı ihracatımızda oldukça büyük gerilemeler olmuş, Denizli bu anlamda bir darboğaza girmiştir.

Müşteri anlamında korkulacak bir sıkıntısı olmamasına rağmen, giderek işletme sermayeleri noktasında sıkıntılar yaşayan Denizli ilimizin, bu son açıklanan haritaya göre baktığımızda ikinci bölgede kalmış olması, Manisa, Konya, Kayseri, Gaziantep, Kahramanmaraş gibi illerimizin üçüncü grupta olması, Denizli’de en çok konuşulan konudur ama biz yine ümit ediyoruz ki bu sektörlerin dağılımıyla ve 2010 yılında yapılacak yeni revize çalışmalarıyla, Denizli müteşebbisi bu konuda da yine yapılması gereken neyse onu yapacaktır. Ama, bizim tabii burada, Hükûmetimizden beklentilerimiz noktasında Denizli olarak haklılığımız var, beklentilerimiz var.

İşte, Kredi Garanti Fonu noktasında, KOBİ’lere hazineden aktarılacak 1 milyar TL’lik desteğin ve bu desteğin yanında, yine bankalarımızın da Kredi Garanti Fonu kurumlarına iştirakiyle güçlenecek bu yapı sayesinde, KOBİ’lerimizin erişmekte zorlandıkları, kredi bulmakta zorlandıkları noktayı hiç olmazsa aşarız diye düşünüyorum. Tabii, teşvikin mantığına baktığımızda, biz genelde hep teşviki, Türk milleti olarak anladığımız, yatırımların maliyeti değil de sanki üretimin maliyeti gibi düşünüyoruz. Aslında teşvik, yatırımların maliyetini aşağı çekmektir. Üretimin maliyetini çekmek ise sübvansiyon dediğimiz olaydır. Bu iki mantığı birbiriyle karıştırmamak lazım ama görülen odur ki dünyada yaşanan bu krizden dolayı Denizli gibi ihracat potansiyeli yüksek olan illerimizde ve Türkiye genelinde mutlaka belli sıkıntılar yaratmıştır. Bu sıkıntıların aşılmasında da mevcut işletmelerimizin, bilhassa istihdam deposu olan işletmelerimizin de güçlenmesi, ayakta kalabilmesi, hayatiyetlerini devam ettirmesi de bir o kadar önemlidir. Bu anlamda, bu teşvikle ilgili konuyu tamamlayıp kapatacağım.

Burada dikkat edilmesi gereken en önemli konunun da ülkemizin bazı yörelerini, bölgelerini mamur ederken diğer yöre ve bölgelerini mağdur etmemek prensibi çok önemlidir. Tabii, bu çok kolay bir şey değildir. Her ne şekilde planlarsanız planlayın, her ne şekilde düzenleme yaparsanız yapın, mutlaka, bir tarafından beğenilmeyen, eleştirilen noktalar olacaktır. Her şeyin dört dörtlük olması maalesef bugünkü süreçte mümkün görünmemektedir.

Biz yine de burada, Kredi Garanti Fonu’yla ilgili konumuzda dünyadaki garanti fonlarının kuruluşundaki paylaşımcılık fikirlerinin ortaya atıldığı 1848’lere dayanmakla birlikte, etkinliği 1929 dünya bunalımı sırasında görülür, ancak gelişmeleri ve yaygınlık kazanmaları -1999 yılları- 90’lı yılların başında, özellikle Sovyetlerin dağılması sonrasında eski Doğu Bloğu ülkelerinde özelleştirme hareketi sonucunda, yetişmiş iş gücünün girişimciliğe dönüştürülmesi için gereken sermayenin oluşturulmasında rol oynayan kurumlar olarak yaygınlık kazanmışlar ve Türkiye’de Kredi Garanti Fonu ile ilgili kuruluş fikri, düşüncesi aynı yıllarda, yani 1990’lı yıllarda olmuştur.

Kredi garanti fonları, her ülkenin özgün ekonomik yapısına göre bankacılık sisteminin yanı başında ve bankalarla risk paylaşımı içinde rakip olmadan eklemlenmiş durumda faaliyet çeşitliliği göstermektedir. Örneğin, Macaristan’da kredi garanti kuruluşları tarımın en büyük finans desteği, modeli olarak durmaktadır. Dünyada kredi kefalet sistemiyle ticari hayatta karşılıklı güven ilişkisi yaygınlaştırma çabasıyla faaliyet gösteren kredi garanti kuruluşları belli ölçek ve özellikte kredi risklerine karşı bankacılık sisteminin koruma amacı olarak kabul edilmektedir.

Genelde kredi garanti fonu mekanizmalarıyla;

1) Mali kuruluşlar tarafından riskli görülen,

2) Teminat güçlüğü içinde olan işletmeler,

3) Bankaların kabul etmediği riskleri taşıyan küçük firmaların ve riskli yatırımların desteklenmesi hedeflenmektedir.

Gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ülkelerde küçük sanayici, genç girişimci ve özellikle de KOBİ’lerin destekleme araçlarının en önemlileri arasında yer alan kredi garanti kuruluşları, her ülkenin hukuki ve ekonomik mevzuatına göre hükûmetlerin ekonomik politika araçları arasına dâhil olmuştur.

Bizim de Türkiye’deki Kredi Garanti Fonu’muza müracaatla ilgili şu anda elimdeki son rakamlar da şöyledir değerli milletvekili arkadaşlarım: Şu ana kadar, 2009 Ocak ayı ile 31/5/2009 -mayıs ayı sonu- itibarıyla müracaat eden firma sayısı 1.507’dir ve toplam talep de 2.026 ve bunların toplam kredi talep değeri de, kefalet değeri de 488 milyon TL’dir, istenen kefalet oranı ise 356 milyon TL’dir. Bunların müracaatları sonrasında 943 KOBİ’mize, toplamda 1.235 krediye cevap verilmiş ve verilen kefalet tutarı da bu beş aylık süre içerisinde 196-197 milyon TL civarındadır, yarattığı kredi miktarı 270-300 milyon TL civarındadır.

Dolayısıyla, burada Kredi Garanti Fonu’yla ilgili çalışmalarımızın amacı, ülkemizdeki küçük işletmelerimizin nakdî anlamda, finans anlamında yaşadığı sıkıntıların giderilebilmesi, teşvikin değişik bir amacı olarak da, değişik bir yönü olarak da bizim küçük ve orta ölçekli işletmelerimizin bundan yararlanabilmeleridir.

Şimdi, burada önemli bir etken de, bankalarımızın bu sisteme dâhil olması sırasında yaşanabilecek bazı sıkıntılar vardır. Bunların da atlatılabilmesi için yine yasaya ilave madde konmuştur. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun uygulanması bakımından yaratabileceği problemlerden önemli olan şudur: Kredi garantisi veren kredi garanti kurumlarında pay sahibi olacak bankaların genel müdürlerinin veya yardımcılarının yer alması 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 25’inci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca mümkün görülmemektedir. Ancak belirtilen unvanlardaki kişilerin bahse konu kredi garanti kurumlarında görev almasının, söz konusu kurumların yönetiminin daha etkin çalışmasına katkıda bulunacağı da tabiidir.

48’inci maddede de yine kredi olarak aktedilecek işlemler arasında ortaklık payları da yer almaktadır. Bu bağlamda da, söz konusu nitelikteki ortaklık payları için 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 53’üncü maddesi uyarınca genel kredi karşılığı ayrılarak ilave bir maliyet üstlenilmesi durumu ortaya çıkmaktadır.

Yine, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 49’uncu maddesinin dördüncü fıkrasında da, “Aralarında birinin ödeme güçlüğüne düşmesinin diğer bir veya birkaçının ödeme güçlüğüne düşmesi sonucunu doğuracağı boyuttaki kefalet, garanti veya benzeri ilişkiler bulunan gerçek ve tüzel kişilerin ilgili risk grubuna dahil edileceği öngörülmüştür.” diyor.

Burada da  dolayısıyla, bankalarca söz konusu kurumlarda edinilecek ortaklık payları nedeniyle bu kuruluşlar tarafından verilecek garantilerin 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 49’uncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, bankanın dâhil olduğu risk grubuna ait bir kredi ilişkisi değerlendirmesi ve aynı Kanun’un 54’üncü maddesinin birinci fıkrasında öngörülen yüzde 20'lik limitin azaltılması söz konusu olacaktır. Ayrıca, nakit kaynak aktarılarak veya özel tertip devlet iç borçlanma senedi ihraç edilerek Hazine Müsteşarlığının destek sağlayacağı kredi garantisi veren kredi garanti kurumlarının Kanun’un 3’üncü maddesinde tanımlanan finansal kuruluş kapsamında değerlendirilemeyeceğine dair bir tartışmanın ortaya çıkmaması veya bunun çıkması durumunda da Kanun’un 56’ncı maddesinde, bankaların kredi kuruluşları ve finansal kuruluşlar dışındaki ortaklıklarda edinecekleri paylar bakımından sınırlamalara tabi olması durumu ortaya çıkabilecektir ve muhtemel sorunların önlenmesini teminen de 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 25’inci, 48’inci, 49’uncu, 50’nci, 53’üncü, 54’üncü ve 56’ncı maddelerinin, kredi garantisi veren kredi garanti kurumlarında pay sahibi olacak bankaların sahip oldukları paylar bakımından uygulama dışı tutulması gereği ortaya çıkmaktadır. Bahse konu maddelerin uygulanmaması, bankaların söz konusu kuruluşlara katkıda bulunmalarını da teşvik edecektir.

Bu sayede de önümüzde, bu kanun sayesinde yine kredi garanti fonları kurumları, birkaç tane olabilir. Şu andaki kurumumuz, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin yüzde 51, KOSGEB’in yüzde 48-49 civarında ve diğer kuruluşların katılımıyla bir kurumumuz mevcuttur. Ama bu kanun yeni kurumların açılmasına da imkân sağlamaktadır.

Bunun yanında, yine teminat konusunda, yeni hazırlanan taslakta sistemi biraz daha rahatlatacak çalışmalar vardır ve bilhassa KOBİ’lerimizin en büyük sıkıntıları olan teminat bulma sıkıntısında da onları, en asgari şekilde teminat isteyerek biraz daha rahatlatmış olacaktır.

2’nci maddede bahsi geçen -yasamızın geçici 21’inci maddesi- “Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün 2009 yılı kampanya dönemi finansman açığının da karşılanmasını teminen Hazine Müsteşarlığınca ikrazen özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebilir.” maddesi var. Bununla da ilgili olarak değerli arkadaşlarım, 2009 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’nun 1’inci maddesi (a) bendinde “sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerine 257 milyar 742 milyon 143 bin 488 TL ödenek verilmiştir.” diyor. Buna istinaden de “Bu Kanunun 1 inci maddesi ile belirlenen başlangıç ödeneklerinin yüzde 1’ine kadar ikrazen özel tertip devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebilir.” diyor. Bu miktar da şu anda hemen hemen 2,57 milyar TL’ye tekabül etmektedir. Burada Toprak Mahsullerinin elini güçlendiren, çiftçimizi, tarımımızı güçlendiren ve destekleyen bir gelişme olacaktır bu. Burada tarımımıza baktığımız zaman, iki yıl üst üste kuraklık geçiren ülkemizde, bu dönemdeki bol yağışlardan dolayı ürünün mutlaka değerlendirilmesi ve ürünün üreticinin elinde kalmaması noktasında iyi bir çalışma, iyi bir destektir diye düşünüyoruz.

Tarımda önemli bir gelişme de, yine bununla paralel olarak, önemli bir veri tabanı hazırlanmıştır. Üç yıllık çalışmanın ürünü, sonucu, 572 milyon kayıt ve işlemle ürün ve havza haritası hazırlanmıştır. Bu sayede havzaların ürün desenleri verimlilik esasına göre açıklanacak, destekler ve üretimde yönlendirme bu verilere göre yapılacaktır.

Tabii, burada en büyük temennimiz de bu destekler sayesinde tarım sektörünün, üreticilerin mutlaka ihracata doğru yönlendirilmeleri ve üreticilerimizin bu işi artık tarımsal sanayi hâline getirebilmeleri, sadece, tarlada elde edilen ürünün Toprak Mahsullerince alınması, tüccarın alması diye beklemeden kendi yapılandırmalarını geliştirmeleridir. Bunun için de sektörel dış ticaret şirketleriyle irtibata geçmeleri, vadeli işlemler borsasıyla irtibata geçmeleri ve çok daha önemlisi tarım sigortası dediğimiz ve yüzde 50’lik miktarını Hükûmetimizin karşıladığı bir sigorta yapılanmasında, tarımda şiddetle ihtiyaç vardır. Yani, tarımı ayağa kaldırırken, çiftçimizi desteklerken bunu parça parça yapmaktan ziyade bu yöntemle, bu sistemle topyekûn çiftçimizi, üreticimizi artık yavaş yavaş tarımsal sanayiye doğru kaydırmak zorundayız.

Geçtiğimiz günlerde çıkan Depoculuk Yasası’yla ürünlerin depolanması anlamında da ihracatçıya yönelik, ihracata yönelik çalışmaların olumlu bir ivme kazanmış olması da önemli bir gelişmedir. Yine de tarım sektöründeki arkadaşlarımızın bu dönemki üretimlerinin bol ve bereketli olması ve sağlanacak destekler sayesinde hiçbir üreticimizin malının elinde kalmaması, emeğinin mutlaka değerlendirilmesi en büyük temennimizdir.

Bu duygu ve düşüncelerle yasamızın Türk sanayisine, Türk iş âlemine, KOBİ’lerimize ve tarım sektörüne hayırlar getirmesini diliyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yüksel.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.

Buyurunuz Sayın Kaplan.

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’yla ilgili Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Küresel krize bağlı olarak yaşanan olumsuzluklar nedeniyle bu yasanın çıkarıldığı söyleniyor. Küçük ve orta büyüklükteki işletmelere, firmalara finansman kaynağı sağlanması, kredi sistemi açısından bazı sıkıntıların giderilmesi, Toprak Mahsulleri Ofisine de borçlanma senetleri konusunda destek olunması hedeflenmektedir.

Biz, prensip olarak ekonomide, sıkıntılarda özellikle küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin desteklenmesi konusunda, özellikle bu kriz dönemlerinde bir desteğin yapılmasını doğru buluyoruz ancak küresel kriz karşısında bu küçük paketlerin, bu küçük değişikliklerin ne kadar etkili ve sorun çözücü olacağının üzerinde durmak gerekiyor.

Bu yasa tasarısında Toprak Mahsulleri Ofisinin 1 milyara kadar, borç senetleriyle olsun, borçlanması özellikle buğday alımlarında düşünülüyor. Peki, Toprak Mahsulleri Ofislerinin depoları yeterli değil, fındık alımı var, zeytin var, üzüm var, incir var, diğer mahsuller var. Peki, onlara bakış açısı ne olacak? Bu konuda da bir sıkıntı olduğunu görüyoruz ama asıl sıkıntı bütçede yeri olmayan bu borçlanmayı, tahvilleri nasıl sağlayacaksınız, sorun burada.

Şimdi, küresel krizle ilgili Meclise vermiş olduğumuz bir araştırma önergemiz var. G-20 zirvesine Sayın Başbakan katıldıktan sonra şunu söyledik: Demokratik Toplum Partisi bu küresel krizin Türkiye’yi de vuracağını ve etkileyeceğini söyleyerek Meclisin bu konuda önlem almasını söyledi ve bu konuda Meclise verdiğimiz araştırma önergesinde küresel krizin özellikle başta ABD olmak üzere Avrupa Birliği ülkelerinde gelişmesi, Türkiye'nin ekonomisinde ihracatının yüzde 60’ının üzerinde bu ülkelere -100 milyar dolar civarında- olması nedeniyle Türkiye'nin mutlak surette önlem alması gerektiğini söyledim. Ancak -bu konuda- bunu Hükûmete bir türlü anlatamadık çünkü “Küresel kriz teğet geçiyor, bizi etkilemiyor, fırsata çevireceğiz.” deniliyor. Arkasından da muhalefet bir şeyler söylediği zaman bizler “Efendim, kriz tellallığı yapılıyor.” deniliyor. Yani gerçekten eğer kriz etkilemiyorsa bu küçük, minik paketler, daha önce KOBİ’lerle ilgili, KOSGEB’le ilgili, teşvikle ilgili küçük küçük, minimini paketler çıkarıldı. Neden? Şimdi, küresel krizin 71,5 milyon insanımızı etkilediği dikkate alınmıyor. Sanki sadece finans sektörü, bankacılık sektörü, küçük KOBİ’ler, küçük firmalar, orta boy firmalar, sadece işverenler, sadece sermaye kesimleri etkileniyormuş gibi bir yaklaşım tarzı gerçekten yanılgının en büyük noktası.

Peki, madalyonun öbür yüzünde, emekçi kesim ve tarım sektörü, köylülük, köylüler, üretime katılan vatandaşlarımız, milyonlarca emekli, milyonlarca çalışan, işçi, ücretli, memur, maaşlı, bunların hiçbirisi küresel krizden etkilenmiyor mu? Bunun göstergeleri aslında sosyal olarak toplumdaki gelinen ve sinyallerini verdiği bir noktaya gelmiş durumda toplum. Toplum cinnet geçiriyor aslında farkında değiliz. Kredi kartlarının tamamının borçlanması, 1 milyonun üzerinde kredi kartları borçlarının icra ve iflasa götürmesi, bankalara haciz şokları, bankalardan evlere, kişilere haciz şokları… Toplumda bir yandan böylesi bir kıskaç yaşanırken, diğer taraftan cep telefonları, dolaylı vergiler, petrole, akaryakıta yapılan zamlar, doğal gaza yapılan zamlar, elektriğe yapılan zamlar, suya yapılan zamlar, ekmeğe yapılan zamlar ve bütün bunların sonucu enflasyonun artması, dış borçların artması, ödeme güçlüğü, ihracatın daralması, yatırımın durması ve işsizlik. Bunun verileri aslında çok net hissediliyor. İstediğimiz kadar teğet geçtiğini söyleyelim. Sayın Başbakan: “Etkilemiyor, teğet geçiyor.” diyor.

Bakın, ne kadar teğet geçtiğini göstermek için yakın tarih tespitlerine geçeceğiz. Martta tarihî rekorundan dönen işsizlikte dünya 3’üncüsüyüz bakın. Son verilere göre Güney Afrika yüzde 235 ile ilk sırayı alıyor. Sonra, bakıyoruz 2’nci sırada İspanya, 3’üncü sırada Türkiye yer alıyor. Yüzde 14,4 ile de Letonya 4’üncü sırada. Peki, bu rakamlara baktığımız zaman işsizlikte, bu krizin etkilediği inşaat sektörü, tekstil sektörü, sanayi sektörü, otomotiv sektörü ve diğer alanlardaki işsizliklerle beraber AK PARTİ’nin iktidar olduğu 2002 yılından 2009 yılına çizilen grafiğe dikkat ettiğimiz zaman gelinen nokta korkunç bir noktadır. 2002’de 10,3 olan işsizlik oranı 2003, 2004, 2005’te yine aynı oranlarda seyrediyor. 2006’da bir ara 9,9’a düşüyor ve akabinde yine fırlıyor en son 2009 Şubatında 16,1’e. Genç işsizler oranının çok fazla olması -aslında burada çok ciddi bir oran yüzde 27,5- bu da düşünüldüğü zaman bugün 2,3 milyon kişi, zaten iş bulma umudunu kesmiş olan büyük bir rakam.

Bilmiyorum, milletvekili olarak benim Mecliste halkla ilişkiler odama gelen en büyük talep, en fazla talep -batıdan ve doğudan, Karadeniz’den ve güneyden- işle ilgilidir. Hem vasıflı hem üniversite mezunu hem genç en fazla Mecliste başvuru gerekçesi iş, iş talebi. Üniversite bitirmiş, evli barklı, bir yerde çalışamayan insanlarımız.

Şimdi, Türkiye gerçeklerine baktığımız zaman, ya dayısı olacak ya adamı olacak ya torpili olacak anlayışıyla hâlâ iş bulma umuduyla çalışan bir çalışma ortamının adil olduğunu söyleyemeyiz.

Biz bütçe görüşmelerinde bu kürsüden ifade ettik, söyledik. Küresel krizin etkisi sonucu, daha 2009 bütçesi görüşülürken, bütçe görüşmeleri esnasında, IMF’nin de dayatmaları sonucu bu bütçe revizyon gördü. 6,7 milyar -bütçe görüşülürken uğradığı- revizyon. Aslında IMF’nin öngördüğü rakam 20-25 milyar.

Bugün IMF heyeti Ankara’da, Hükûmetle görüşmeler hâlinde. Bugüne kadar, IMF’yle, bu kriz sonrası imzalaması gereken protokolü imzalamadı. Bugün öğreneceğiz. Ama şu krizle ilgili 20 milyar, 30 milyar, ne anlaşma yapılacak? 2011’e kadar mı? Yani ülkemizin bu borç, bu taahhüt altına sokulması durumunda, nezaketen, demokrasi gereği, çoğulculuk gereği, katılımcılık gereği, Başbakanın veya ilgili bakanların gelip Meclise bir bilgi vermesi gerekir, bir bilgilendirme yapması gerekir, ama bu tür bir demokratik, çoğulcu, katılımcı anlayışı göremiyoruz.

Ne oluyor peki? Durum iyiye mi gidiyor? Hayır. Bakın, bütçede beş aylık açık yıllık hedefin 2 katı oldu. Beş aylık açık 2 katı oldu. Bütçe açığı, yılın ilk beş ayında, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 903,9 artarak… Bakın, bu bir rekordur, korkunç bir rakamdır bu, bunu hiç kimse anlamayabilir.

Bakın, toplumsal cinnet geçiren -batıda, doğuda fark etmiyor- çocuklarını öldüren, ailelerine kurşun sıkan ve intihar eden birçok insanların hepsinin odağında ekonomik bunalım vardır, parasızlık vardır, borçlanma vardır, haciz vardır. Bunları, toplumu sosyal çürümüşlüğe doğru iten bu etkenleri çok iyi görmek ve değerlendirmek gerekiyor.

Şimdi, bu rakam, 2 milyar 60 milyon TL’den 20 milyar 683 milyon TL’ye yükseldi beş ayda. Bakın, Maliye Bakanının 2009 bütçesiyle ilgili öngörüsü 10 milyar civarında bir açık, rakamlar burada.

Şimdi, bu krizi yönetme konusunda Hükûmete şunu açıkça söylemek istiyoruz: Evet, üç beş tane mini paket getirdiniz. “KOBİ” dediniz “KOSGEB” dediniz “firma” dediniz “ticaret” dediniz “sınır ticareti” dediniz “şirket” dediniz “banka” dediniz “kredi” dediniz; iyi, güzel. Peki, milyonlarca emekçi ne olacak? Milyonlarca emekçi… Tarım endüstrisi, tarım üretimi ne olacak? Tarım gibi, Türkiye'nin çok zengin olduğu bir alanda çöken, gübre parasını, üretim parasını karşılayamayan bir tarım sektörü ne durumda olacak? Buğday taban fiyatları şimdiden insanların uykusunu kaçırmış durumda. Geçen seneki taban fiyat yüzde 6-7’lerde buğday alımı, bugün yüzde 5’lerde düşünülüyor.  Fındık ile ilgili “Fındık üretim rekoltesi yüksek.” deniliyor, Türkiye yüzde 75’ini karşılıyor. Kardeşim, çok karşılıyor, çok kazanıyor, çok üretiyor diye kendi üreticisini cezalandıran başka bir devlet var mıdır? Bakınız, eğer çok üretiyor diye… Çok petrol üreten ülkelerin de satamaması gerekiyor, çok balık tutan ülkelerin de dört tarafı deniz olan ülkelerin de balığı satamaması gerekiyor.

Bu kriz ortamında şu fotoğrafı görmek gerekiyor artık: Dünyanın haritası ekonomik olarak değişiyor, dünyanın sistemi değişiyor. Yeni ekonomik politikaları, yeni stratejileri, yeni programları Türkiye'nin önüne koymasının artık zamanıdır. Neden zamanıdır? Gördük, bir sosyalist sistem vardı. Reel sosyalist sistemin çökmesi sonrası Doğu Bloku ülkelerindeki gelişmeleri, serbest piyasa ekonomisine dönüş alanındaki devletleştirmeyle ilgili hataları, özelleştirmeleri nasıl yeniden revize etme gibi bir yarışa girdiklerini gördük. Ama öbür tarafta da kapitalist sistemin çöküşü, bu küresel krizden dibe vuruş durumu söz konusu.

Şimdi, bu durumda iki modelin de, kapitalist ve sosyalist modelin de çöküş sürecini ekonomik alanda yaşadığı bu yüzyılda Türkiye’nin yönünü dünyada fırsatı değerlendirebileceği, iş yapabileceği alanlara çevirmesi gerekiyor. Hindistan, milyarlarca nüfusun olduğu Çin, milyarlarca nüfusun olduğu Uzak Doğu’ya yönelmesi gerekiyor. Bu güzelim ülkenin yer altı ve yer üstü zenginlikleri o kadar çok ki, bunları satabileceği pazarları şimdiden oluşturması gerekiyor.

Şimdi sorun, burada, üretim, istihdam konusunda doğru bir politika geliştiremeyen Hükûmet, diğer taraftan şunu yapıyor: Diyor ki: “Bu açıkları kapatmanın bir tek yolu vardır: Muhalefeti sustururum. Sendikaları, emek, meslek örgütlerini sustururum. Grevlerini erteletirim. Ee, seslerini çıkardıkları zaman da copu indiririm.” Hep böyle olmuş. Küresel kriz yaşanan her dönemde muhalefet ne zaman ki ses çıkarmıştır, memur sendikaları ne zaman Kızılay Meydanı’na gelmiştir su sıkılmıştır, cop indirilmiştir. Bu alanda müdahaleler başlamıştır.

Şimdi, özgürlük mü üretim mi, demokrasi mi güvenlik mi ikilemleri içine sokularak ülkenin güvenliği de aynı şekilde, yok güvenlik önemli demokrasi önemli değil anlayışının arkasına sığınılarak demokratikleşmenin önü kesilmek istenmektedir.

Şimdi ben size tarım sektörüyle ilgili bir iki veriden bahsetmek istiyorum. Ziraat mühendisleri odalarının tarım sektörüyle ilgili bazı tespitleri var. Diyor ki: “Krize karşı alınacak önlemler içinde tarımın sözü bile geçmiyor.” Evet, geçmiyor. Oysaki 5,5 milyar TL olarak açıklanan 2009 tarım destekleme bütçesi, Tarım Kanunu’na göre de gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’inden az olmaması hükmünü yerine getirmesi için yaklaşık 10 milyar TL olması gereken bir rakamdır. Nerede? Hani paket? Yani, Hükûmet, iyi, götürüyor, küçük küçük paketler… Tarım sektörü için ne getireceksiniz kardeşim? Yani, tarım sektöründe diyebilecek misiniz: GAP’a biz 3,5 milyar lira İşsizlik Fonu’ndan harcadığımız parayı… Sayın Bakanımız burada. Evet, bu parayı aldık, Atatürk Barajı’ndan suyu direkt Harran’a geçtik. Oysa Atatürk Barajı’ndan Harran’a gidene kadar arada iki üç tane kasaba, ilçe, belde vardı. O arazileri sulamadık, Harran’ı suladık, kabul. Harran’dan Mardin Ovası’na, oradan da Habur’a kadar sulama var. Bu 3,5 milyarla, ben bu parayı, hazır parayı, depodaki, kaynaktaki parayı bir senede sulama kanallarını yaparak bölgede tarıma kazandıracağım; bu da yüz binlerce, hatta milyonlarca istihdam, işçi, tarım endüstrisi, tarım sanayisi demek.

Bir örnek veriyoruz, bu anlayış anlamında bunu ifade etmeye çalışıyoruz. Tarım sektörü elbette ki krizden önemli ölçüde etkileniyor. Çünkü tarım ürünlerinin zorunlu ihtiyaçlar olan gıda ve giyim ihtiyaçlarını karşılayan ham madde niteliğinde ürünler olması itibarıyla talep açısından belki otomotiv, dayanıklı tüketim malları, tekstil, inşaat ve turizm sektörleri kadar olumsuz etkilenmeyebilir çünkü zorunlu bunlar. Ancak şunu görmek gerekiyor: Dış pazarlara yönelik yaş meyve sebze, fındık, kuru üzüm, kuru incir benzeri ihraç ürünlerinde bir talep daralması söz konusu olabilir, beklenebilir. Bu pazarları aşmak o Hükûmetin, o bürokratlarının, o bakanlıklarının, genel müdürlüklerinin öngörüsüne, çalışmasına ve yeteneğine biraz da bağlıdır.

Bu açıdan baktığımız zaman tarım alanında hiçbir desteklemenin yapılmaması karşısında şöyle bir şeyler yapılıyor: Tekel ürünlerine tekrar şu kadar zam yapalım, oradan 900 milyon TL’lik bir kaynak sağlayalım. Şimdi, 71,5 milyon insanımızın 25 milyonu, 30 milyonu aile olarak ücretli ve maaşlı. Parası kirasına, yakıtına, suya, elektriğe yetmeyen memur ve işçi pazara gittiği zaman pazarda, dükkânda, mağazada alışveriş edecek parayı cebinde bulamıyorsa, maaşı ayın başında bitiyorsa, kredi kartlarıyla borçlanmışsa, alışveriş yapamıyorsa iç pazarda canlanmayı nasıl sağlayacaksınız? E, bunun da bir yöntemi olması lazım. Cebinde parası olmayan vatandaş alışveriş yapamaz, bu çok açık bir kural. Peki, bunlara yönelik bir teşvik var mı, bir çalışma var mı? Maalesef, Hükûmet kanadında da bunu göremiyoruz. Oysaki biz bu konularda aslında çok açık ve net politikaları buralarda defalarca açıkladık, yine açıklayacağız.

Evet, bir küresel kriz gerçeğimiz var. Bunu aşmak zorundayız, atlatmak zorundayız. Türkiye rahata, düze çıkmak zorundadır. Bunun için bu çatışma sürecini durdurmak zorundayız. Türkiye’de silahların susmasını sağlamak zorundayız. Bu silahlanma harcamalarına, operasyonlara, bombalara harcayacağımız paraların büyük bir bölümünü ülke ekonomisine, yatırımına döndürdüğümüz zaman milyarlarca dolar kendi bütçemize kazandırmış olacağız. Bu konuda, Hükûmetin gerçekten sağlıklı bir politika yürüttüğünü söylemek mümkün değildir.

Yine tarım sektörünün desteklenmediğini, emek ve meslek örgütlerinin taleplerinin dikkate alınmadığını, emekçi kesime yönelik bugüne kadar, işte 2007’de başlayan krizin günümüze kadar etkilerini dikkate aldığımızda, tek bir paketin açıklanmadığını görüyoruz. Buradan sormak istiyoruz. Hangi sosyal önlemleri alacağız? Sosyal önlemlerimiz ne olacak? Hane halkına, tarıma, küçük işletmecilere, yeşil kartlılara ve istihdamı koruma ve artırmada, zenginden, varlıklıdan, kazanandan, kazandığı kadar vergi alma adaletini ne zaman sağlayacağız? Sekiz senedir… Gelir vergisi reformu, gelir vergisi yasa tasarısını ne zaman Meclise getireceğiz ki, bu gelir vergisini adaletli bir sisteme dönüştürdükten sonra varlıklıdan kazandığı kadar vergi aldığımız zaman, bu ülkede de ekonomi rayına girecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bağlıyorum efendim.

Özelleştirmede bir yandan, yap-işlet-devret modelleri bir yandan, e, diğer yandan bankacılık sektörünün kurtarılması çabaları… Peki, niye Halkbank, Vakıfbank, Ziraat Bankası birleştirilerek daha güçlü bir bankacılık sistemine yönelinme gibi bir ihtiyaç duyulmuyor veya yeni KİT’ler kurulması veya bölgesel dengesizliğin kaldırılması konularında yeni, etkin önlemler alınmıyor?

Burada şunu çok açıklıkla ifade etmek istiyoruz: Evet, krizin iki yanı vardır, madalyonun iki yanı vardır: Bir çalışanlar cephesi, emek cephesi, üretenler cephesi; bir de sermaye cephesi, işveren cephesi, kazananlar cephesi vardır. Bu madalyonun iki tarafında adaletli bir dengeyi sağlamadığımız zaman ve bunu eş güdüm şeklinde hayata geçirip önlemler almadığımız zaman, bu küçük paketlerle hiçbir sorunu değiştiremeyiz, çözemeyiz.

Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekilli Faik Öztrak.

Buyurunuz Sayın Öztrak. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 386 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın geneli üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, küresel krizin ilk işaretlerinin algılanmasından bu yana iki yıl, Türkiye'nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelerin bu krizden etkilenmeye başlamasının ardından da sekiz ay geçmiştir. Dünyada tüm ülkelerin canlandırma paketlerini uygulamaya koymayı tamamladığı ve artık bu paketlerin mali dengelerini bozucu etkilerini önümüzdeki yıllarda nasıl kontrol edeceklerini tartışmaya başladıkları bir dönemde, biz, canlandırma paketlerini açmaya başladık. Bu ayrışma, hem içeride hem de dışarıda risk algılamasını arttırıyor.

CHP olarak, mevcut iktidarın izlediği büyüme stratejisindeki yanlışlıkları  sürekli dile getirdik. 2007 yılından sonra da küresel iklimdeki bozulmayı görerek hızla tedbir alınması ihtiyacını ve bu çerçevede önlem önerilerimizi defalarca açıkladık. O zamanlar Sayın Başbakan ve Hükûmet krizin teğet geçeceğinden ve küresel krizin getireceği fırsatlardan söz ediyordu. Son olarak, şubat ayında Başbakanın seçim meydanlarından yaptığı yardım çağrısı üzerine, krizin işsizlik ve büyüme cinsinden maliyetlerini sınırlayacak acil önerileri Genel Başkanımız yedi madde hâlinde sıraladı. Partimizin bu yapıcı tavrı karşısında Sayın Başbakan yine sinirlendi veya kendi ifadesiyle dertlendi ve “Herkes kendi işini baksın.” dedi. Ancak, seçimlerden sonra Hükûmet, Cumhuriyet Halk Partisinin getirdiği öneri paketleri içinden belirli önlemleri seçerek uygulamaya koymaya başladı.

Değerli milletvekilleri, bazı sektörlerde özel tüketim vergisi ve katma değer vergisinde indirime gidilerek piyasada belirli bir canlanmanın sağlanmasına yönelik önerimiz nisan ayından başlamak üzere uygulamaya kondu. Şu anda huzurunuzda bulunan Kredi Garanti Fonu da kredi piyasalarında tıkanıklığın aşılması amacıyla yine aynı öneri seti içinde partimiz tarafından ifade edilmişti.

Sayın milletvekilleri, getirilen yasa teklifinin 1’inci maddesiyle KOBİ’lerin kullanacağı krediler için Hazine kefaleti sağlanmaya çalışılmakta, böylece kredi piyasalarındaki sıkışıklık aşılmak istenmektedir. Bu çerçevede, Hazinenin 2009 yılında 1 milyar Türk lirasına kadar özel tertip devlet tahvili ihraç etmesi öngörülmektedir.

Sayın Başbakanın teşvik paketiyle ilgili son açıklamaları bu düzenlemenin nasıl uygulanacağına dair ipuçlarını da vermiştir. Bu destekle KOBİ’lere açılacak bir kredinin geri dönmemesi hâlinde bunun yüzde 65’i Hazine tarafından karşılanacak, geriye kalan yüzde 35 risk ise krediyi veren bankanın üzerinde kalacaktır. Kredi riskinin bir kısmının banka üzerinde kalması ahlaki rizikoyu azaltmak bakımından doğrudur ancak ekonominin içinde olduğu koşullarda 1 milyar Türk lirasının yetersiz kalacağını düşünüyoruz. Diğer taraftan, 30 Haziran 2008’den önceki iki yılda tahsili gecikmiş alacağı olan veya kamuya herhangi bir yükümlülüğü bulunan KOBİ’lerin bu sistemden yararlanmayacağı da anlaşılmaktadır. Bu, Hükûmetin, ekonominin içinde bulunduğu durumun farkında olmadığını açıkça ortaya koymaktadır.

Bize benzeyen ekonomilerin reel sektörlerinde 2008 yılının son üç ayında baş gösteren sıkıntıların, bizde 2007 yılından beri artarak sürdüğünü rakamlar ortaya koymaktadır. Bu nedenle, uygulamanın, 2007 yılını da kapsayacak şekilde değiştirilmemesi hâlinde kredi garantisi düzenlemesinin etkisi sınırlı kalacaktır.

Bütün bunların ötesinde, bu yasayı etkisizleştirecek en önemli husus, bir yandan firmaların finansman kaynaklarına erişimini kolaylaştırmaya çalışırken, diğer yandan hem kriz nedeniyle kaçan yabancı sermayenin kredi imkânlarını daraltması hem de düşen büyüme nedeniyle azalan vergi gelirleri ve Hükûmetin hesapsız kitapsız yaptığı birçok düzenlemeyle hızla artan bütçe açıkları sonucunda hazinenin özel kesimin borçlanabileceği kaynaklara el koymasıdır. Nitekim 2008 yılının ilk beş aylık döneminde 43,3 milyar Türk lirası artan kredi hacmi, bu yılın aynı döneminde 5 milyar Türk lirası düşmüştür. Buna karşın geçen yılın ilk beş aylık döneminde yaklaşık 4,5 milyar Türk lirası gerileyen bankacılık sistemi portföyünde tutulan kamu kâğıtları, bu yılın aynı döneminde 19,4 milyar TL artmıştır. 2008 yılının Ocak-Mayıs döneminde 3,6 milyar Türk lirası net iç borçlanma gerçekleştiren hazine, bu yılın aynı döneminde 25,5 milyar Türk lirası net iç borçlanma gerçekleştirmiştir. Yine, bu dönemde borç çevirme oranı, toplam borç çevirme oranı yüzde 72,5’tan yüzde 101,9’a yükselmiştir.

Bu belirsizlik ortamında bankaların yüzde 65 oranında garanti edilen bir kredi yerine yüzde 100 garantili olan hazine kâğıtlarına para yatırmasından daha doğal hiçbir şey yoktur. Sonuç olarak Hükûmet, dış borçlanma imkânlarının hızla daraldığı bir ortamda bütçe açıklarını iç piyasadan finanse etmeye devam ettikçe ve ortaya önümüzdeki üç yılda mali sürdürülebilirliği sağlayacak bir program koymadıkça bu tedbir kâğıt üzerinde kalmaya mahkûmdur.

Diğer taraftan, Hükûmetin bütçenin samimiyet ilkesini ihlal eden ve Meclisimizin bütçe yapma hakkını görmezden gelen yaklaşımları da sürmektedir. Bunun son örneği, bu yasa tasarısına Plan ve Bütçe Komisyonunda eklenen ve Toprak Mahsulleri Ofisine hububat alımları için 2,6 milyar Türk lirasına kadar özel tertip devlet tahvili verilmesini öngören 2’nci maddedir. Ancak, Toprak Mahsulleri Ofisine 2008-2009 ürünü buğday alımlarında kullanılmak üzere verilecek özel tertip devlet tahvilleri, bir önceki maddedeki uygulamadan farklı olarak kuruluşa borç, hazineye alacak olarak kaydedilecektir.

Değerli milletvekilleri, Toprak Mahsulleri Ofisinin bu yıl ciddi bir müdahale alımı yapmasını ve bu amaçla bütçeden kaynak tahsisini destekliyoruz. Ancak, 500 liralık müdahale alım başfiyatının da çiftçilerimizi hiçbir şekilde tatmin etmediğinin burada altını çizmek istiyorum. Yine ayrıca, Toprak Mahsulleri Ofisinin geçtiğimiz yıl hububat alımlarında başta Tekirdağ olmak üzere Trakya’ya yaptığı üvey evlat muamelesinin sürmesi hâlinde bu fiyatın da geçerli olmayacağını, çiftçinin tüccarın kucağına düşerek çok daha düşük fiyatlarla ürününü satmak zorunda kaldığının altını çizmek istiyor ve Toprak Mahsulleri Ofisinin bu yıl Trakya bölgesinde ciddi şekilde destekleme alımı yapmasını beklediğimizi bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, buraya kadar söylediklerim bu maddeyi desteklediğimize ilişkindi. Ancak, bundan sonra bu maddede öngörülen finansman yöntemi konusundaki ciddi endişelerimizi de dile getirmek isterim.

Toprak Mahsulleri Ofisine kendi görev alanı dışında fındık alımı gibi görevlerin verilmesi nedeniyle kurum hâlihazırda çok ciddi bir borç yükü altına girmiştir. 2007 ve 2008 bilançolarının karşılaştırması Ofisin mali yapısındaki hızlı bozulmayı açıkça göstermektedir. 2007 yılında Ofisin kısa vadeli mali borçları 31 milyon Türk lirası iken, 2008’de söz konusu mali borçlar 1,5 milyar Türk lirasına yükselmiştir. Sadece bir yılda kurumun kısa vadeli mali borçlarındaki artış 50 kattır. Aynı dönemde Ofisin toplam borçları ise neredeyse 2’ye katlanarak 5,4 milyar Türk lirasına çıkmıştır.

Sonuçta, Ofisin öz kaynaklarının toplam pasifler içindeki payı da 2007’de yüzde 41 iken 2008’de yüzde 25’e gerilemiş ve kurum, hızla öz kaynaklarını yitirmiştir. Bu tablo, Ofise bu yıl ikrazen yani borç olarak verilecek ve bütçe harcamaları içinde gösterilmeyerek borçlanma kalemlerine atılacak özel tertip devlet tahvillerinin önümüzdeki yıllarda geri ödenmeyeceğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu durumda, bu kâğıtların bütçe dışında çizgi altı finansman kaleminde gösterilmesi 2009 yılında yapılan bir harcamayı gizleyerek bütçenin suni olarak küçük gösterilmesinden başka bir şey değildir. Bu, bütçenin samimiyet ilkesinin açıkça ihlalidir. Diğer taraftan, artık gerçekçiliğini yitirdiği belli olan bütçenin gelir ve gider kalemlerinin Meclis tarafından yeniden belirlenmesi yerine bu tür hesap oyunlarına başvurulması veya açığı değiştirmek yerine borçlanma kanunundaki limitlerin değiştirilmesi Meclisimizin bütçe yapma hakkının engellenmesidir. Bu tür uygulamalar, 2001 krizinin ardından mali şeffaflığın sağlanması yönündeki düzenlemelerle elde edilen güven artırıcı kazanımların bunlara en çok ihtiyaç duyduğumuz bir konjonktürde yitirilmesi anlamına gelmektedir.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet tarafından getirilen ve aralarında bizim de önerdiklerimizin bir kısmı yer alan önlemler, krizin etkilerinin azaltılması için gerekli ancak yeterli değildir. Bizim önerilerimizin birincisi ve olmazsa olmazı ekonomik aktörlere güven verecek, orta vadeli belirsizlikleri ortadan kaldıracak bir programın açıklanması ve alınacak önlemlerin bu program çerçevesinde hayata geçirilmesiydi. Mali sektörde bir kriz yaşanmamasına rağmen Türkiye kendi liginde daralma ve işsizlik şampiyonu olmuştur. Buna karşın AKP Hükûmeti, yerle bir olmuş dengeleri yeniden kuran, güven veren, geleceğe ışık tutan bir programı ortaya koyamamıştır. Bırakın orta vadeli bir programı, gerçekçi bir 2009 bütçesi ve bunun finansmanına ilişkin ayakları yere basan bu yıla ait bir program dahi yoktur. Aksine Hükûmet, parça parça uygulamalarla akılları daha da fazla karıştırmakta, güven erozyonunu hızlandırmaktadır.

Sayın milletvekilleri, kuşkusuz böyle bir yöntem alınan önlemlerin etkinliğini sınırlamaktadır. Nitekim, bugün tüm ekonomik aktörler, 2010 ve 2011 yıllarına ilişkin artan belirsizliklerden ve öngörü eksikliğinden şikâyet etmektedir. Başlangıçta Sayın Başbakanın krizi görmezden gelme ve küçümseme yaklaşımı, ekonomik birimler nezdinde Hükûmetin olayları doğru okuyamadığı kanaatini oluşturmuştur.

Son olarak, bu tasarının da içinde yer aldığı teşvik ve istihdam paketlerini açıklarken Başbakanın önlemlerin bütçeye yükünün ucu açık olduğunu söylemesi ve ortaya ne bir maliyet ne de bir finansman hesabı koyamaması, ne yapıldığının bilinmediği izlenimini pekiştirmiştir. Böyle bir açıklama, aynı zamanda, bu paketler çerçevesinde verilen taahhütlerin yerine getirilemeyeceğinin endişesini de yaratarak bu düzenlemelerden beklenen etkinin sınırlanmasına neden olmaktadır.

Sayın milletvekilleri, kriz dönemlerinde mali disiplin gevşetilebilir. Nitekim, dış dünyada da ülkeler tarihte eşine az rastlanan bir mali gevşemeye gitmişlerdir. Ancak bu ülkeler hem mali gevşemeye imkân verecek esnekliğe sahiptir hem de gevşemenin ilerleyen yıllarda nasıl telafi edileceğine dair güvenilir, orta vadeli programları ortaya koyma çabası içindedirler.

Bugün dünya, Şili’nin 4 milyar dolarlık mali teşvik paketini alkışlamaktadır. Dünyada tüm ülkelerin kredi değerliliği sorgulanırken Moody’s Şili’nin kredi notunu artırmıştır. Şili, güneşli günlerde biriktirdiği imkânlarını, kötü günlerde her bir vatandaşına 70 dolarlık harcama çekleri dağıtarak kullanmaktadır.

O hâlde izlenecek yol, ikinci grupta yer alan ülkelerin yaptığı gibi güven verecek, temel makro hedeflerde belirsizliği ortadan kaldıracak orta vadeli bir program çerçevesinde mali gevşemeye gidilmesi, ilerleyen yıllarda ise bu gevşemenin nasıl telafi edileceğinin kamuoyuna açıklanmasıdır. Bu yapılmadığı takdirde, son dönemde kamuoyuna açıklanan paketlerin etkisi hem sınırlı kalacak hem de bütçede yeni delikler açılacaktır. AKP Hükûmetinin 2007 yılından bu yana genel ve yerel seçimlere yönelik izlediği politikalar ekonomide mali gevşemeye yönelik esnekliği büyük ölçüde daraltmıştır. Seçimler nedeniyle faiz dışı fazla hedefi hızla gevşetilmiş, kötü günler için kullanılabilecek bir imkân heba edilmiştir. Artık vakit geçirmeden yapılması gereken mevcut koşullara uygun yeni bir elbisenin dikilmesidir.

Sayın milletvekilleri, Hükûmet, 2002 sonrasında yaşanan küresel ekonomideki iklim değişikliğini algılayamamıştır. İktidara geldiğinde kucağında bulduğu ve önceki konjonktürde geçerli ve güven uyandıran reçetelerde değişen küresel iklimin gerektirdiği değişiklikleri yapamamıştır. Bu eksikliğin faturası bugün önümüze konmaktadır. Bunun neticesinde, 2006 yılına kadar benzerlerine göre daha iyi performans gösteren Türkiye, 2006 yılından itibaren küresel krizden çok önce benzerlerinden hızla ayrışmaya başlamıştır. 2002-2005 döneminde bize benzeyen ekonomiler ortalama yüzde 7 oranında büyürken Türkiye, hem küresel konjonktürün hem de bir önceki Hükûmetten devraldığı programın güvenilirliği ile aynı dönemde ortalama yüzde 7,3 büyüme başarısını göstermiştir. Ancak, izlenen yanlış politikaların yarattığı kırılganlıklar etkisini 2006-2008 yılları arasında göstermeye başlamıştır. Bunun sonucunda, bu dönemde tablo tam tersine dönmüş ve bize benzeyen ekonomiler ortalama yüzde 7,5 büyürken, Türkiye aynı dönemde sadece ve sadece yüzde 4,2 büyüyebilmiştir. Küresel krizden önce kendi sıkıntılarına gömülen Türkiye, küresel krizin gelmesiyle büyüme ve işsizlik cinsinden dünyada en yüksek bedeli ödeyen ülkelerden biri konumuna gelmiştir. AKP Hükûmetinin krizi hızla okuyamaması, kapsamlı, tutarlı bir programı ortaya koyamamasının bedeli ağır olmuştur.

2008 yılının son üç ayında yüzde 6,2 daralmayla Türk ekonomisi G-20 ekonomileri içinde daralma şampiyonu olmuştur. Sanayi üretiminde bu yılın ilk üç aylık dönemindeki yüzde 21’lik düşüş, 2009’un ilk üç aylık döneminde de ekonominin yüzde 12-13 civarında küçüleceğini göstermektedir. Bu yılın ilk üç ayında da daralma şampiyonluğunu elimizde tutacağımız açıktır. İşsizlik oranları da her ay yeni bir rekor kırmaktadır. Tarım dışında iş arayan her beş kişiden biri işsizdir, iş arayan her üç gencimizden biri işsizdir. Son bir yıl içinde ücretli olarak çalışan 460 bin kişi işsiz kalmıştır. Türkiye, mart ayı itibarıyla İspanya’dan sonra OECD içinde en yüksek işsizlik oranına sahip ülke konumundadır.

Değerli milletvekilleri, resmî veriler, Hükûmetin ekonomide görmek istediği yalancı baharın hâlen çok uzakta olduğunu ortaya koymaktadır. Türkiye İhracatçılar Meclisinin rakamlarına göre mayıs ayında ihracattaki düşüş hızlanarak sürmektedir. Nisan ayında sanayi üretimi geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 18,5; imalat sanayi üretimi de yüzde 20,6 oranında düşmüştür. İlk bakışta üretimdeki düşüşün önceki aylara göre yavaşlaması dibin bulunduğu izlenimini verse de mevsimlik etkilerden arındırılmış üretim endeksi baş aşağı gidişini sürdürmektedir. Nisan ayında endeks, yayımlanmaya başladığı 2005 yılının Ocak ayından bu yana en düşük değerine gerilemiştir. Kapasite kullanım oranıyla birlikte açıklanan imalat sanayi mayıs ayı üretim tahmini de düşüşün sürdüğünü göstermektedir. Ekonomideki hızlı daralmayla düşen cari açığa rağmen yabancı sermaye girişlerinin kaçışa dönmesiyle birlikte sermaye hesabının verdiği açıklar cari açığı geçmiştir. Nitekim krizin bizim gibi ülkelere yansımaya başladığı geçen yılın ekim ayı ile bu yılın ilk dört aylık dönemi arasında cari işlemler dengesi açığı 8,4 milyar dolar olurken, sermaye hesabı dengesi 14,8 milyar dolar açık vermiştir ve bu 23 milyar dolar civarındaki açığın 18 milyar doları net hata noksan kalemiyle finanse edilmiştir. Bunun mahiyeti belli değildir. Nisan ayı rakamları ise net hata noksan girişindeki duruşla birlikte ödemeler dengesinin rezerv azalışıyla finanse edilmeye başladığını göstermektedir.

Sayın milletvekilleri, Merkez Bankasının son yayımladığı Finansal İstikrar Raporu hane halkı borçlarının gelirlere oranının hızla arttığını göstermektedir. İktisadi faaliyetteki yavaşlamayla artan işsizlik, hane halkının yükümlülüklerini yerine getirme imkânını hızla ortadan kaldırmaktadır. Nitekim, 2007 sonunda tasfiye olunacak kredi kartı ve tüketici kredisi borcu bulunan gerçek kişi sayısı 652 bin kişiyken, mart ayında bu sayının 1 milyon 174 bin kişiye yükseldiğini görüyoruz. “Kriz teğet geçecek” söylemiyle küresel krizi ve ekonomik gelişmeleri ne kadar doğru okuyabildiğini gösteren Başbakan, bu verilere rağmen vatandaşta harcayacak para olduğunu söyleyerek kendi vatandaşının durumundan ne kadar haberdar olduğunu da açıkça ortaya koymaktadır.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet, mayın temizleme yasası üzerinde gösterdiği hassasiyeti milyonları etkileyen krize çözüm arama yönünde göstermelidir. Seçim nedeniyle aylarca önlem almayı geciktiren Hükûmetin son olarak Meclis gündemini iktidar-muhalefet uzlaşmasına en çok ihtiyaç duyulan bir dönemde kara mayınlarının temizlenmesi konusundaki dayatmasıyla bir ay süreyle meşgul etmesinin maliyeti, işsizler ordusuna eklenen kişi sayısının milyonları aşması olmuştur. Hükûmet bu tavrını süratle değiştirmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

FAİK ÖZTRAK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bundan önceki krizden çıkış sürecinde Hazine Müsteşarlığı yapmış bir arkadaşınız olarak Hükûmete sesleniyorum: Küresel krizi millîleştiriyorsunuz. Küresel krizden çok önce yaşamaya başladığımız kendi krizimizi daha da derinleştiriyorsunuz. Bu ülkeyi hızla üretimsizlik ve işsizlik batağına çekiyorsunuz. Durumu daha fazla savsaklamadan, artık gerçekçi bir programı ortaya koyun, yerle bir olmuş makro dengeleri yeniden kurun, uzun dönemde maliye politikasının ve borç dinamiklerinin sürdürülebilir olduğunu gösterin, ekonomiyi canlandıracak en önemli unsur olan güveni bir an önce tesis edin.

Sözlerimi tamamlarken yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztrak.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan.

Buyurunuz Sayın Aydoğan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 386 sıra sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’na ilişkin şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve halkımızı saygıyla selamlıyorum.

Yaşanmakta olan küresel finans krizi ülkeleri farklı yön ve şekilde etkilemektedir. Bazı ülkeler doğrudan finans ve bankacılık kriziyle karşı karşıya iken bazı ülkeler özellikle yükselen piyasa ekonomileri ise iki şokun etkisi altında kalmıştır. Bunlar, sermaye girişlerinin durması ve ihracat talebinin çöküşüdür.

Küreselleşme sürecinin doğası gereği söz konusu şoklar ülkemizi de etkilemektedir. Bazı yükselen piyasa ekonomileri, sürdürülemez kredi artışı ve maliye politikaları nedeniyle kendilerinden kaynaklanacak bir kriz için uygun ortama sahip bulunmaktayken Türkiye gibi bazı ülkeler de krizden kendi sorumluluğu yokken etkilenmektedirler.

Dünyada uygulamaya konulan krize yönelik tedbirler genel olarak üç başlık altında toplanmaktadır: Faiz oranlarının düşürülmesi ve piyasalara likidite sağlanması, altyapı yatırımlarının ve talebin canlandırılması, finans ve bankacılık sektöründe büyük boyutlarda kurtarma işlemlerinin yapılması. Bu tedbirler setinin dünya genelinde gayrisafi yurt içi hasılaya oranı ortalama yüzde 30’dur. Küresel krizin finans kurumlarında oluşturduğu zarar tutarı 1,3 trilyon dolar civarındadır. Öte yandan bu süreçte finansal kurumlardaki sermaye artırımı ise 1,2 trilyon dolara yakındır.

Yaşanmakta olan krizin en önemli özelliği, belirleyicisi, bunun finans ve bankacılık krizi olmasıdır. Bu nedenle, özellikle bu alanda bir kriz içinde bulunmayan ülkelerin krizden etkilenme oranı diğer ülkelere göre daha az olacaktır. Türkiye de bu ülkelerden biridir. Türk bankacılık ve finans sektörü, mimarisi sağlıklı bir yapıya sahip bulunmaktadır.

İktidarımız, küresel finans krizinin doğuşundan bugüne kadar belirli bir sistematik ve bütünlük içinde, farklı zamanlarda farklı içerikli tedbirleri, paketleri uygulamaya koymuştur. Hatırlayacak olursak, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası gecelik faiz oranlarını önemli ölçüde düşürdü, piyasalara TL ve döviz likiditesi sağlandı, kamu altyapı yatırımlarına önemli kaynak ayrıldı, GAP ve diğer bölgesel kalkınma projelerine hız verildi, çalışanların satın alma güçleri önemli ölçüde iyileştirildi, ayrıca değişik sektörlerde vergi oranlarında yapılan indirimlerle stok ve talep sorunlarının azaltılması sağlandı. 2008 yılının ikinci yarısından sonra alınan ve uygulamaya konulan yetmişe yakın tedbirin, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası işlemleri ve Sayın Başbakanımızın en son açıkladığı tedbirlerin maliyeti hariç tutarı, ortalama 36,3 milyar TL ve gayrisafi yurt içi hasılaya oranı da yüzde 3,8’dir.

Katılım öncesi ekonomik programda da krize karşı alınan önlemler ve maliyeti bir tablo hâlinde yer almaktadır. 2008-2010 dönemini kapsayan OECD sistematiğine göre gelir önlemleri, harcama önlemleri ve bütçe üzerinde doğrudan veya hemen etkisi olmayan mali önlemler şeklinde hazırlanmış bu tablodaki tedbirlerin tutarı 54,4 milyar TL ve gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı ise yüzde 5,13 olarak ifade edilmiştir. 2008 yılında faizsiz krediden yararlanan KOBİ sayısı 24 bin ve sağlanan kredi desteği 1,6 milyar TL olmuştur. 2009 yılında da bu destek 4 milyar TL’ye ulaşacaktır.

Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı, finans krizine yönelik olarak küresel sistemin oyuncularının aldığı tedbirlerin benzerlerini, benzer zaman diliminde uygulamaya koymuştur. Krizin etkilerinin azalmaya başladığına yönelik sinyallerin arttığı günümüzde ekonomik büyümenin tekrar hızlanması, finans ve bankacılık sektörü güçlü ekonomilerde daha hızlı olacaktır. Bu yaklaşımlarda ana prensip, geçici mali gevşeme ve borç stokundaki artışların orta vadede tekrar eski seviyelerine geri getirilmesidir. Katılım öncesi ekonomik program, bu çerçevede önemli ip uçları vermektedir. Önümüzdeki günlerde yenisi yayınlanacak orta vadeli program ve orta vadeli mali planda bu prensibe ilişkin yaklaşımlar yer alacaktır.

Sayın Başbakanımızın birkaç ay önce ifade ettiği, son basın toplantısında da vurguladığı önemli bir destek de KOBİ’lere yönelik kredi garanti sistemidir. Toplam işletme sayısının yüzde 99’unu ve toplam istihdamın yüzde 80’ini oluşturan KOBİ’ler, ekonomimizin önemli bileşenidir ve dinamik gücü durumundadır. Özellikle istihdam açısından bu denli öneme sahip olan KOBİ’lerin desteklenmesi büyük önem taşımaktadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna getirilmiş bulunan bu tasarıyla, KOBİ’lerin, bankacılık sektörünün imkân ve kaynaklarından, finans imkânlarından daha fazla ve etkin şekilde yararlanması; hâlihazırda var olan kredi garanti sisteminin etkin bir şekilde çalışmasının sağlanması; özel sektörün, reel sektörün üretim, ihracat ve istihdam potansiyelinin korunması ve artırılması; bankacılık sektörünün tahsili gecikmiş alacak stokunun artışının azaltılması, kredi kalitesinin yükseltilmesi; ekonomik ve finansal sorunlara, gelişmelere yönelik kamu ve özel sektör yönetişiminin somut ve kurumsal yapısının oluşturulması ve güçlendirilmesi amaçlanmaktadır.

Dünyadaki başarılı kredi garanti sistemleri içerisinde İtalya, Portekiz ve Fransa’daki örneklerin Türkiye için daha uygun modeller olduğu düşünülmekle birlikte, hiçbir modelin Türkiye’de bire bir uygulanma şansı bulunmadığından ideal model bu konuda tespit edilmelidir.

Kamunun kredi garanti kurumlarına destek vermesi, durumu iyi olan ancak yeterli teminatı bulunmayan KOBİ’lere kredi açılmasında bankaların risk alma davranışını olumlu yönde etkileyecektir. Risk algılamasının değiştiği ve kredi verme standartlarının yükseldiği dönemlerde kamunun bu tür destekleri, ekonomideki küçülme eğilimini yavaşlatıcı etki üretecektir. Bu hem üretim ve istihdam üzerinde hem de vergi gelirleri üzerinde olumlu destek yaratacaktır. Görüşmelerini yapmakta olduğumuz tasarı bu konuya vurgu yapmaktadır. Bu tasarı ile kredi garanti kurumlarının düzenlenmesi ve devletin sisteme vereceği destekler ve bu konuda kullanılacak kamusal kaynaklar belirlenmektedir. Sistemin dizaynına ilişkin konularda da Bakanlar Kurulu yetkilendirilmiş bulunmaktadır.

Hazine tarafından kredi garanti kurumlarına ilk etapta toplam 1 milyar Türk lirası kaynak aktarılacaktır. Bu kaynak, sistemin işleyiş mekanizmasına bağlı olarak en az 10 milyar Türk liralık krediye kefalet sağlanmasına imkân verecektir.

Ayrıca yasa tasarısında Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün 2009 yılı kampanya dönemi finansman açığının karşılanması için Hazine Müsteşarlığına ikrazen özel tertip iç borçlanma senedi ihraç edebilme yetkisi de düzenlenmektedir.

Tasarının hem reel sektör hem de bankacılık sektörü açısından olumlu katkıları bulunmaktadır. Bu tasarıyla reel sektör firmalarının finansman imkânları genişleyecek, firmalar nakit yönetimlerini daha öngörülebilir bir biçimde yapacak ve bu iyileşmeler üretim ve istihdam artışına olumlu katkıda bulunacaktır. Küresel kriz ortamında geçici finansman sıkıntısı çeken ancak mali temelleri güçlü olan firmalarımızın sıkıntılarının giderilmesi ile üretim potansiyellerinin muhafazası bu şirketlerin bankacılık sektörüyle olan ilişkilerini orta ve uzun vadede daha sağlıklı bir temelde sürdürmelerine de katkı sağlayacaktır. Bankacılık sektörü açısından konuya bakıldığında reel sektörün kredilerinin sorunlu hâle gelmemesi ve mali sektör ile reel sektör arasındaki kredi ilişkisinin sağlıklı bir biçimde işlemesi sektörün aktif kalitesi bakımından önemli bir unsurdur. Aktif kalitesinin iyileşmesi ise karşılık ayırma hükümleri ve mali sektörün güçlü sermaye yapısının devamı açısından önemlidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

HALİL AYDOĞAN (Devamla) - Bu tasarı, mali sektörün kredi verme kapasitesinin en üst düzeyde kullanılmasına ve mali sektörün asli görevlerinden birisini en iyi biçimde yerine getirmesine önemli katkı sağlayacaktır.

Bu süreçte firmalarımızın rekabet gücünün artırılması, teknik, finansal ve beşeri sermaye yapısının güçlendirilmesinin kamu-özel sektör iş birliğiyle yapılması alternatif maliyetlerimizi azaltacak, etkinlik ve verimliliğimizi artıracaktır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; KOBİ’lerimiz ve dolayısıyla ekonomimiz açısından önemli rol ve fonksiyon üstlenecek, görecek bu tasarının ülkemiz ve milletimiz için hayırlı sonuçlara vesile olmasını diliyor, yüce Meclisi ve halkımızı bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aydoğan.

Şahsı adına Samsun Milletvekili Ahmet Yeni.

Buyurunuz Sayın Yeni. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 386 sıra sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere dünyada etkisini sürdüren küresel mali krizle birlikte ortaya çıkan ekonomik ve mali olumsuzluklar özellikle küçük ve orta ölçekli birçok işletmemizi etkilemiştir, firmaların finansman kaynaklarına erişimleri noktasında ve kredi sistemleri açısından bazı sıkıntıların yaşanmasına sebep olmuştur. Yaşadığımız bu süre içinde, kredi risklerinin finans piyasalarında yarattığı dalgalanmalar da derinleşerek küresel çapta bir finansal krize neden olmuştur. Söz konusu krizin doğal bir sonucu olarak da ülke ekonomilerinde birtakım bozulmalar görülmektedir. Dünya ile entegrasyonunu sağlamış olan ülkemizde de bazı ekonomik göstergelerde olumsuzluklar meydana gelmiştir. Bu durumda, başta KOSGEB kapsamında işletmelerimiz olmak üzere, firmaların finansman kaynaklarına erişimleri noktasında ve kredi sisteminin işlerliği açısından bir kısım sıkıntıları hep beraber ülkemizde de yaşadık.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyada ve ülkemizde gelişen bu olağan ve olağanüstü olaylar karşısında hiçbir zaman duyarsız kalmadık, bu gelişmeleri her zaman takip ederek gerekli tedbirleri zamanında aldık. İktidara geldiğimiz günden bugüne, küçük büyük bütün esnafımızdan tüm KOBİ’lerimize, her alanda yatırımlara girişen firmalarımıza sağladığımız imkân ve kaynaklarla bu riskleri birlikte aşmayı başardık. Bugün, yine, gündeme aldığımız bu tasarıyı yeni bir hamle için hayata geçirmekteyiz. Yaptığımız bu düzenleme, yine, firmalarımızın mali yönden finansman imkânlarını artıracak, kredi sistemimizin, bankalarımızın kredi işleyişinin etkin bir şekilde işlemesine katkı sağlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarının kanunlaşması, ülkemiz ekonomisinin temel taşlarından olan KOBİ’lerimizi, ihracata yönelik faaliyette bulunan bütün işletmelerimizi, yatırımda bulunan tüm girişimcilerimizi, ihtiyaç duyan tüm firmalarımızı özellikle bilançolarında reel olarak güçlendirecek, mali işleyiş ve yapılarına destek verecektir. Burada özellikle KOBİ’lerimizin üretim kapasiteleri ve kaliteleri daha da artırılacak, bir yandan 500 bine yakın kişinin istihdamını sağlayan ekonomik pakete katkı sağlayacaktır. Yatırımların çoğalmasıyla tüm ekonomik ve ticari faktörlerimiz de canlanmış olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyada olduğu gibi ülkemizde de her gün birçok gelişmeler olmakta, ekonomiden ticarete, reel yatırımlardan uluslararası bağlantılara kadar birçok yeni atılımlar ortaya konulmaktadır. Bunlarla birlikte, ekonomik işleyişin temelini oluşturan, yatırımları harekete geçiren finans ve mali sektörlerimizde de birçok müspet gelişmeler izlenmektedir.

AK PARTİ İktidarı olarak, ilk günden bugüne kadar, her zaman bütün faktörleri birlikte alarak sonucuna gittik. Ülkemiz için ne yaptıysak bütün bunların hepsinde realist yaklaşımlarla, bilimsel çalışmalarla, istatistiki verilerle hareket ettik. Bugüne kadar yaptığımız her teşvik ve her destekten, alınan tüm ekonomik tedbirlerden, ortaya koyduğumuz tüm hizmetlerden başarıyla çıktık. Ülkede güven ve istikrar ortamını sağlamış olduk. Bu yapılanların kaynağını yine kendi çalışmalarımızla sağladık. Bir yandan geçmişin borçlarını kapattık, bir yandan da Türkiye’yi her gün ileri götürmenin yollarını aradık. Üretime, istihdama yönelik yapılan çalışmalar, teşvik paketleri, özellikle kurumlar vergisi ve diğer vergi kalemlerinde yapılan indirimlerimiz, KOBİ’lere sağlanan mali ve yatırım mahiyetindeki destekler, kredi faiz indirimleri ve borçların yapılandırılmaları, geçmişte uygulanan cezaların silinmesi, yatırımcılara yönelik altyapı, üstyapı çalışmalarımız, sayıları her gün artan organize sanayi bölgelerimiz, kamu bankalarınca ve ihracat bankalarınca verilen düşük faizli, uzun vadeli birçok kredilerimiz hem mali hem sınai desteklerimiz olmuştur. Bunlar ülkemizin ticaretini, sanayisini, üretimini canlandırmış, eskiyle kıyaslanamayacak düzeyde kat kat artmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aldığımız son verilere göre, Mart 2009 itibarıyla toplam 367 milyar TL düzeyinde olan toplam kredi hacmimizin yüzde 22,9’u KOBİ’lere aittir. Bununla birlikte toplam işletme sayısının yüzde 99’unu ve toplam istihdamın yüzde 80’ini KOBİ’lerimiz oluşturmaktadır. Diğer yandan, küresel krize bağlı olarak KOBİ kredilerinin takibe dönüşüm oranında son birkaç aylık dönemde artış görülmektedir. Kasım 2008 tarihi itibarıyla yüzde 4,8 olan söz konusu oran, Mart 2009 itibarıyla 1 puan daha yükselerek yüzde 5,9 seviyesine yükselmiştir. Dolayısıyla, KOBİ’lerin mali krizden gittikçe etkilerini hep beraber gördük. Bu çerçevede özellikle istihdam açısından büyük önem arz eden KOBİ’lerin desteklenmesi gerekmektedir. Hazırlanmış olan bu tasarı ile KOBİ’lerin finansman imkânlarına daha kolay erişimi, kredi sisteminin daha etkin çalıştırılması ve üretim ile istihdam gibi konularda devamlılığın sağlanması amaçlanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıyla sistemde yıllık 25 milyon TL’den daha az cirosu olan ve en fazla 250 çalışanı olan firmalar KOBİ olarak kabul edilmektedir. Bu bağlamda, 30 Haziran 2008 tarihinden önceki iki yıl içinde takibe düşmüş borcu olmayan ve bu tarih itibarıyla kamuya vadesi geçmiş borcu olmayan KOBİ’lerimiz bu sistemden istifade edeceklerdir. Söz konusu sistem ile birlikte bahsedilen şartları taşıyan KOBİ’lerin yeni ve ilave olarak sağlayacakları krediler ile mevcut kredilerden yenilenenlere kefalet sağlanabilmiş olacaktır. Asgari bir yıl azami dört yıl vadeye sahip olacak bu krediler Türk lirası cinsinden olabileceği gibi döviz cinsinden de olabilecektir. Bahse konu kredilere kredi garanti kurumları tarafından yüzde 65’e kadar kefalet sağlanabilecektir. Kredi riskinin yüzde 35’i ise bankalar tarafından üstlenilmiş olacaktır. Diğer yandan, Hazine Müsteşarlığı sistemin etkin işleyebilmesi için kredi garanti kurumlarına tazmin taleplerinin yerine getirilmesinde kullanmak üzere 1 milyar TL’ye kadar kaynak aktarımı da sağlamış olacaktır. Söz konusu kaynağın kullanılmasıyla birlikte toplam 10 milyar TL’lik bir krediye kefalet sağlanması öngörülmektedir.

Tasarıyla öngörülen sistemin hem reel sektör hem de mali sektör açısından olumlu katkıları bulunmaktadır. Reel sektör firmalarının finansman imkânlarının genişlemesi, firmaların nakit yönetimlerini daha öngörülebilir bir biçimde yapabilmeleri, üretimle istihdam artışlarına sağlanacak katkılar bu faydaların başında gelmektedir. Küresel kriz ortamında geçici finansman sıkıntısı çeken ancak mali temelleri güçlü olan firmalarımızın sıkıntılarının giderilmesiyle, üretim kapasitelerinin korunması sağlanacak, böylelikle bu şirketlerin mali sektörle olan ilişkilerini orta ve uzun vadede daha sağlıklı bir temelde sürdürebilmeleri imkânı ortaya konmuş olacaktır.

Mali sektör açısından sistemi değerlendirdiğimizde ise reel sektör kredilerinin sorunsuz olarak işlemesi ve mali sektörle reel sektör arasındaki kredi ilişkisinin sağlıklı bir biçimde çalışması sektörün aktif kalitesi bakımından önemlidir. Aktif kalitesinin iyileşmesi ise karşılık ayırma hükümleri ve mali sektörün güçlü sermaye yapısının devamı açısından da çok önemlidir. Ayrıca, öngörülen sistem, mali sektörün kredi verme kapasitesini en üst düzeyde kullanmasında ve asli görevlerinden birisini en iyi biçimde yerine getirmesinde önemli katkı sağlayacaktır. Bu bağlamda, reel sektörün üretim ve istihdam devamlılığının ve mali sektörün sağlıklı yapısının korunmasının, istikrar ve güven ortamının geliştirilmesi noktasında önemli yararları bulunmaktadır.

Tasarının şimdiden ülkemiz ekonomisine, her yönden kalkınmamıza, istihdamımıza faydalar sağlamasını diliyorum ve tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yeni.

Tasarının tümü üzerindeki konuşmalar sona ermiştir.

Şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Sayın Işık, Sayın Orhan, Sayın Doğru, Sayın Akçay ve Sayın Cengiz sisteme girmişlerdir, sırayla söz vereceğim.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, Toprak Mahsulleri Ofisinin 2009 yılı finansman ihtiyacı hangi yöntem ya da yöntemlerle belirlenmiştir? Bu kurumun tahminî 2008 ve 2009 yılları görev zararı ne kadardır? Bu zararın gerekçeleri nelerdir? Toprak Mahsulleri Ofisi ve benzeri gibi kamu kurumlarındaki görev zararlarının önlenmesi amacıyla Hükûmetinizce hangi tedbirler alınmış ya da alınmaktadır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Sayın Orhan…

AHMET ORHAN (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bildiğiniz gibi içinde bulunduğumuz şu dönemde özellikle Akdeniz ve Ege Bölgesi’ndeki hububat hasadı tamamlandı. Çiftçilerimiz ekonomik sıkıntıları sebebiyle elindeki ürünlerini elden çıkarmaya, piyasa fiyatlarıyla satmaya başladılar. Şu gün itibarıyla buğdayda piyasa fiyatı 36 ile 40 kuruş arasında oluşmaktadır. Hükûmetinizin açıkladığı ortalama 50 kuruşluk fiyatın hiç hayata geçmemiş olmasının piyasadaki finansman sıkıntısından kaynaklandığı tahmin edilmektedir. Bu konuda acilen bir tedbir almayı düşünmekte misiniz?

Bir de geçtiğimiz yıl Ege Bölgesi’nin en önemli tarım ürünü olan kuru üzümde yaşanan bir sıkıntıdan bahsetmek istiyorum. Sezon başında 80 ile 1 lira 20 kuruş arasında ancak satılabilen kurum üzüm Türkiye'nin klasik tarım ihraç ürünleri arasında yer almakta, ülkemizin ciddi bir gelir elde etmesine sebep olmaktaydı. Yaşanan bu sıkıntının aşılabilmesi için bölge iktidar milletvekillerinin de katkısıyla, değerlendirmesiyle bu konuda bir şeyler yapılma ihtiyacı ortaya çıkmış ancak Hükûmetinizin bir finansman destek formülü bulamaması sebebiyle de fiyatların istenen seviyelere çekilmesi mümkün olmamıştı. Bir önceki sezon 4 liraya satılan bu ürünler bugün itibarıyla 1 lira 80 kuruşa satılmaktadır. Türkiye'nin kuru üzüm ve benzeri  klasik tarım ve ihraç ürünleri için herhangi bir finansman tedbiri düşünmekte misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Orhan.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanımıza sormak istiyoruz: Ülkemizin her tarafında olduğu gibi Tokat ilinde de çiftçiler tarım kredi, bankalar ve elektrik dairelerine borçlarını ödeyemedikleri için icralarla karşı karşıyadır. Özellikle elektrik borçlarından dolayı sulama kanallarında kullanılan elektrik şalterleri kapatılmış ve kanallarda su bulunmamaktadır. Kanallardan su alınamayınca yaz mevsiminden dolayı çok ciddi manada kuraklıkla karşı karşıyayız. Su var, para yok ve ürünler susuzluktan yanmış ve kurumuş duruma gelmiştir. Bu yönlü olarak, diğer borçların yanında elektrik borçlarıyla ilgili bir çalışma yapılması gerekmektedir. Özellikle Erbaa’nın, Çalkara, Değirmenli gibi köylerinde müthiş şekilde susuzluktan dolayı bir yanma tehlikesiyle karşı karşıya kalınmış ve beraberinde de Samsun ile Erzurum arasındaki yolu bile kapatma durumuna gelmişlerdir. Bu yönde olarak elektrik borçlarının bir sonraki döneme ertelenmesiyle ilgili bir çalışma yapılabilir mi? Bunu sormak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru.

Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın  Başkan.

Sayın Bakan, Hükûmet yetkilileri, sık sık borçlarımızın gayrisafi yurt içi hasılaya oranı bakımından iyi durumda olduğunu ifade etmektedirler. Vergi gelirlerimizin Türkiye'nin kamu net borçlarına oranı nedir? Bu oran itibarıyla Avrupa ülkeleri ve dünyadaki sıralamamız nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akçay.

Sayın Cengiz…

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakana da başarılar diliyorum yeni görevinde.

Dünyada kriz mali sektörü derinden etkilerken Türkiye’de mali kuruluşların 2008 yılında yüzde 9 civarında büyüme göstermesi, kamunun bankalardan borçlanmasına delalet olarak ve işaret olarak bağlanmış ve bu konuda böyle yorumlar yapılmıştır. Bu kapsamda, bir: Bu borç miktarı borçlanma nedir?

İki: Ülke ekonomisi ve kriz açısından bu borçlanmanın etkisi ve yansıması sizce nasıl gerçekleşmiştir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Cengiz.

Buyurunuz Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Şimdi biraz karışık bir şekilde cevap vereceğim sıralama açısından. Sayın Orhan, Akdeniz ve Ege’de hasadın tamamlandığını ama piyasa fiyatları ile TMO fiyatları arasında bir fark oluştuğunu söyledi. TMO’nun bir ay gecikmeli ödeme yapmasının bunda muhtemelen bir etkisi olabilir finansman sıkıntısı duyan çiftçilerimiz açısından ama genel anlamda bakıldığında TMO’nun tabii, alım politikasını ve fiyatları açıklaması, piyasadaki fiyatları da olumlu bir şekilde etkilemiştir. Piyasayı tabii kısıtlama imkânımız yok. Piyasa fiyatları içinde tüccarla üretici arasında bu fiyatlar oluşacaktır ama TMO alımlarına başlamıştır, Akdeniz ve Ege Bölgesi’nde de ama bir aylık bir gecikme de söz konusudur tabii, alımdan sonraki ödemeler konusunda.

Sayın Doğru, Tokat ilinde kuraklıkla ilgili ve elektrik borçlarıyla ilgili sorunları dile getirdiler. Elektrik borçları gerçekten sadece Tokat’ta değil, birçok diğer ilimizde de bir problem olarak karşımızda duruyor. Şimdi buraya, değerli arkadaşlar, bir taraftan şu prensiple yaklaşıyoruz: Zamanında elektrik borcunu ödemiş olanla ödememiş olan arasında hiçbir farklılık gözetmezsek bu adalet ilkelerine uymaz diye düşünüyoruz. Fakat bir taraftan da birikmiş borçlar, sıkıntılar olduğunun da farkındayız. Bu ikisi arasında bir denge kurarak, gözeterek bu sorunla ilgili olarak çiftçilerimizi rahatlatacak ama aynı zamanda, dediğim gibi, bu ödeyen-ödemeyen ayrımını da gözetecek bir çalışma üzerinde duruyoruz. Şu anda değerlendirmeler…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Bir hafta içinde yapmazsanız yanmış olacak Sayın Bakan, ürünün hepsi yanmış olacak.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Şu anda çalışmalarına devam ediyor bürokrasimiz. Biz de bunu, herhâlde, fazlaca uzatmadan tamamlayacağız bu çalışmamızı.

Yine, görev zararlarıyla ilgili bir soru vardı TMO’nun. 2007 yılında 101 milyon TL, 2008’de 494 milyon TL, 2009’da 90 milyon TL, üretimin az olduğu dönemlerde… Görev zararları ihracattan, işte dahilde işleme rejiminden, ithalat ve fındık ile haşhaş faaliyetlerinden kaynaklanıyor. Temel kaynaklandığı unsurlar da bunlar, bunları da ifade etmiş olayım.

Vergi gelirlerinin kamu net borcuna oranından bahsedildi. Şu anda doğrusu o oran elimde yok, o yüzden yanıltıcı bir bilgi vermek istemiyorum ama şu oranı verebilirim: AB tanımlı borç olarak baktığınızda, 2002 yılında yüzde 73,7 iken 2008 sonunda 39,5’e düşüyor gayrisafi yurt içi hasılaya oran itibarıyla. Bu tabii çok ciddi bir iyileşmeyi işaret ediyor. Kamu net borç stokuysa 2002 ile 2008 döneminde yüzde 61,4’ten yüzde 28,6’ya düşmüş durumda. Bu, dünyadaki küresel krize borçlarımızı bu düzeylere indirerek girmiş bir ülke olmamız da ayrıca bence altı çizilmesi gereken önemli bir avantajımız. Eğer o tarihlerdeki borç yüküyle bugün Türkiye dünyadaki krizle karşı karşıya kalsaydı yaşayacağımız şeyleri hayal bile etmek istemiyorum doğrusu.

Nihayet bu mali sektörle ilgili bir soru vardı, büyümesine ilişkin bir soru geldi. Şimdi, tabii biz mali sektörün daha fazla kredi vermesini istiyoruz. Kârlılık oranları iyi bir taraftan da gerçekten mali sektörümüzün sağlam olmasından da büyük gurur duyuyoruz. Birçok gelişmiş ülkede bankalar batarken, birbiri peşi sıra sıkıntılar yaşanırken bizim mali sektörümüzde böyle bir şeyin yaşanmamış olması son derece sevindirici fakat bir taraftan da tabii, kamunun bu dünyadaki yaşanan sıkıntılar nedeniyle borçlanma ihtiyaçları da artıyor. Dolayısıyla kamu belki özel sektörün de kullanabileceği birtakım fonları değerlendirmiş oluyor. İşin o boyutu da var elbette.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – İki soru daha var Sayın Bakan.

Buyurunuz Sayın Taner.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, geçici 21’inci maddede Toprak Mahsulleri Ofisiyle ilgili, 2009 yılı kampanya dönemiyle ilgili boyut yazılmış ama mali boyutu belli değil. Ne kadar bir mali boyut öngörmektesiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Taner.

Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Efendim, dün de burada yaptığım konuşmada dile getirdim, Sayın Bakana sormak istiyorum. Şimdi, bizim ille ilgili bir-iki tane sorum var. Birisi: Terörde zarar gören vatandaşların bu zararları idare tarafından tespit edilmiş ama uzun süredir para gitmiyor ve ödenmiyor. Bu terörden zarar gören vatandaşların paraları ne zaman ödenecek?

İkincisi: Bazı köyler tamamen boşaltılmış ama bu köylere vatandaşlar gitmek istiyorlar. İşte evleri harap olmuş, yolları yok. Köye dönüş isteyen bu insanlarımız, özellikle büyükşehirlerde yaşayan birçok insanımız köye dönmeye çalışıyor. Acaba Hükûmet olarak bu vatandaşların hem yollarının yapılması hem sularının getirilmesi ve elektriklerinin yapılması ve köyde evlerinin yapılması konusunda bir yardım yapmayı düşünüyorlar mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç.

Buyurunuz Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Sayın Başkan, TMO’ya bu yaptığımız düzenlemeyle sağladığımız imkân açıkçası -genel toplam olarak baktığımızda- 2,5 milyar TL civarında. Tabii, alımların mutlak değer olarak ne kadar olacağını şimdiden bire bir söylemek belki mümkün değil ama aşağı yukarı bu mertebeler civarında bir ihtiyaç tespit edildiğinden dolayı 2,5 milyar TL’lik bir imkân sağlanıyor TMO’ya, bu borçlanma imkânı sağlanıyor.

Sayın Genç’in sorularıyla ilgili olarak: “Terörden zarar gören vatandaşların paraları ne zaman ödenecek?” diyor. Aslında peyderpey ödeniyor tabii Sayın Genç bunlar. Şimdi, müsaade ederseniz, burada il düzeyinde komisyonlar var. O komisyonlar -çok sayıda başvuru var- başvuruları peyderpey değerlendiriyorlar. Değerlendirilen başvurularla ilgili olarak da merkeze intikal ediyor dosyalar. Merkezden de yine bütçedeki imkânlar çerçevesinde paralar ödeniyor. Büyük oranda da ödendi zannediyorum ama şu anda tam elimde rakamlar yok doğrusu. Fakat burada elbette bir hukuk devleti olarak vatandaşın hak ettikleri ödenecek. Hızlandırma yönünde de -bütçe imkânları çerçevesinde- takipçisi olabileceğimiz bir konu. Bütün, bizim de yaşadığımız bölgenin bir sorunu tabii.

Köye dönüşle ilgili olarak: İlk başladığında ev boyutu da vardı belki ama şimdi daha çok altyapı ağırlıklı olarak yürütülüyor. Yine İçişleri Bakanlığımız valilikler emrine belli ödenekler gönderiyor, o ödeneklerden altyapılar yapılıyor. Ancak burada şunu da tabii görmek lazım: Gerçekten geriye dönüp köylerinde yaşayacak mı vatandaşlarımız yoksa göç ettikleri yerde yaşamaya mı devam edecekler? Kamu kaynaklarını da boş yere israf etmemek gerekir ama gerçekten köye dönecek yeterli sayıda vatandaşımız olduğu zaman onlarla ilgili yine ödeneklerle valiliklerimiz, özel idarelerimiz aracılığıyla bu destekler sağlanıyor. İçişleri Bakanlığımız belli oranda, ülkemizin tabii imkânlarının el verdiği oranda tahsisatlar yapıyor.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Arayacağım efendim.

Bir soru daha var.

Sayın Ayhan, buyurunuz.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, şu anda çiftçilerin çok borçlu olduğunu biliyoruz. Özellikle seçim bölgem Denizli’de üreticilerden ve muhtarlardan hububat alımlarıyla hububat alım fiyatlarına ilişkin çok önemli şikâyetler almaktayım. Hükûmet olarak Toprak Mahsulleri Ofisi kanalıyla gerek ürün fiyatlarının artışı ve alım miktarlarını artırmaya yönelik bir politikanız var mı? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ayhan.

Buyurunuz Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Sayın Ayhan, şimdi TMO gerçekten zamanında hasat döneminde alım politikasını ve fiyatlarını açıklamakla aslında çiftçinin yanında olduğunu göstermiştir. Gelen bütün ürünleri de almaya hazır olduğunu ilan etmiştir. Yani hiçbir çiftçimizi kapısından geri çevirmeyecektir ve buna dönük olarak da zaten finansman imkânları bu yaptığımız düzenlemelerle hazırlanmaktadır. Dolayısıyla çiftçimiz herhangi bir sıkıntı yaşamayacaktır. İlan ettiğimiz fiyatların düzeyi de biraz uluslararası fiyatlarla mukayese edildiği zaman Hükûmetimizin aslında çiftçilere ne ölçüde destek sağlamaya çalıştığı da görülecektir diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Sayın Nalcı...

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, bundan önce de bir ton kanun çıkarttık. Bunların teki de sicil affıydı. Burada şunu sormak istiyorum ki çok iyi biliyorum hiçbir banka bunu uygulamıyor, buna devlet bankaları da dâhil.

Ondan bir önceki kanunumuz da can suyu kredisiydi. Şimdi bankalara gidildiği zaman bankalar vergi borcu istemiyor, sigorta borcu istemiyor, yazılmış çek-senet istemiyor ve kefalet istiyor. Bu şartlarda olan kişiler, krediyi zaten sağlayacak kişilerdir. Bu çıkan kanun da acaba bir öncekiler gibi boş mu olacak?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Nalcı.

Sayın Karaibrahim buyurunuz.

Son soru olarak aldım.

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Sayın Bakan, şu anda TMO’nun elinde ne kadar fındık vardır? Bunun parasal değeri nedir? Şu anda TMO fındık alacak mıdır, bu sezon, 2009’da?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Karaibrahim.

Buyurunuz Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Sayın Başkanım, az önce, tabii, sicil affı, can suyu kredisi gibi konularda olduğu gibi kredi garanti konusunda da belli şartlar konuyor, bütün firmalarımız faydalanamıyorlar. Sayın Vekilimizin tabii dikkat çektiği hususlar önemli ama bir taraftan da şunu düşünmemiz gerekiyor: Bu sonuçta verdiğimiz bir kamu kaynağı; finans sisteminin, bankacılık sisteminin, bu kamu kaynağını riskli alanlara, gerçekten batacak alanlara yönlendirip heba etmesi de söz konusu olabilir. Biz bunu istemiyoruz tabii. Bu kaynağın…

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Bakan, söylediğim o değil, teminat bile verse vermiyor.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Bu cephesi de var işin ama…

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Gayrimenkul teminatı bile verseler vermiyor bankalar, yazılmış çekten, senetten dolayı vermiyor.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Evet, yani doğrudur ama buradaki bizim maksadımız, bu sağladığımız kamu kaynakları gerçekten sağlam yerlere yönlendirilsin mümkün mertebe ve faydalı olsun, orada üretimi, istihdamı artırsın, batık bazı kredilere yönlendirilmesin, bu anlamda kamu kaynağı israf edilmesin. Yani bizim esas hareket noktamız burasıdır, onu vurgulamak isterim.

Sayın Karaibrahim de fındık konusundaki politikamızı sordu. O konuda çalışmalar devam ediyor, henüz nihai bir açıklama yapma durumunda değiliz ama şunu belirteyim: Biliyorsunuz, bu sene fındık üretimi nispeten düşük, piyasa fiyatları muhtemelen iyi düzeyde oluşacak fındıkta ama bir taraftan da tabii TMO’nun stoklarında 563 bin ton fındığımız var. Onunla ilgili de ayrıca politikalar, kararlar almak durumundayız. Bu konudaki çalışmalar şu anda devam ediyor, henüz sonuçlanmış bir politikamız söz konusu değil.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz efendim.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısının aranmasını istemiştim.

BAŞKAN – Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı da arayacağım efendim.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

On dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.58

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.13

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 106’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

386 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının çerçeve 1’inci maddesini ve bu maddeye bağlı geçici 20’nci maddesini okutuyorum:

KAMU FİNANSMANI VE BORÇ YÖNETİMİNİN DÜZENLENMESİ HAKKINDA

KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 28/3/2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 20- Finansman imkanlarını geliştirmek ve kredi sisteminin etkin işlemesine katkı sağlamak amacıyla firmalara kredi garantisi veren kredi garanti kurumlarına 1 milyar Türk Lirasına kadar nakit kaynak aktarmaya ve/veya özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç etmeye Bakan; nakit aktarımı ve/veya ihraç edilecek özel tertip Devlet iç borçlanma senetleri için Müsteşarlık bütçesinin mevcut ya da yeni açılacak tertiplerine      1 milyar Türk Lirasına kadar ödenek eklemeye Maliye Bakanı yetkilidir.

Nakit kaynak aktarılarak ve/veya özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç edilerek Müsteşarlığın destek sağladığı kredi garantisi veren kredi garanti kurumlarında bankaların sahip oldukları paylarla ilgili olarak, 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununun    25 inci, 48 inci, 49 uncu, 50 nci, 53 üncü, 54 üncü, ve 56 ncı maddeleri uygulanmaz.

Bu madde kapsamında nakit kaynak ve/veya özel tertip Devlet iç borçlanma senedi aktarılacak kredi garanti kurumları ile aktarılacak kaynağın kullandırılmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlar Kurulunca belirlenir.

BAŞKAN – Geçici madde 20 üzerine gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay.

Buyurunuz Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 386 sıra sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesindeki geçici 20’nci madde üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

İki yıl öncesinden ekonomideki olumsuz gidişatın sinyallerini veren ekonomik kriz 2008 yılının Eylül ayından itibaren daha da artarak etkisini göstermiş ve ekonomi üzerinde çok ciddi tahribat meydana getirmiştir. Krize karşı reel sektöre yönelik gerçek anlamda tedbir almakta ve bunları bir bütün olarak ve koordineli bir şekilde uygulamakta zafiyete düşen Hükûmetin aldığı tedbirler, esas itibarıyla etkileri kalıcı olmayan, krize karşı kapsamlı bir bütünlükten uzak, geçici tedbirlerdir.

AKP Hükûmeti aradan geçen yaklaşık sekiz aylık süre içinde adına “paket” dediği bazı düzenlemeleri açıklamıştır. Stokları eritmek için vergi indirimi içeren bu paketler daralan piyasayı biraz rahatlatmanın dışında çok fazla bir işe yaramamaktadır. Kısa dönem için stokları eritmeye yönelik bu indirimle stoklar eridikten sonra ne olacaktır? Krizin asıl etkilediği işçiler, memurlar, emekliler, çiftçiler ve bilhassa işsizler ve yoksullar için bu paketler çok fazla bir anlam taşımamaktadır. İç talebi canlandırmanın en önemli unsuru, toplumun satın alma gücünü artıracak ciddi düzenlemeler yapılmasından geçmektedir. Ama bunu tamamlamak üzere sanayi sektöründe girdi maliyetlerini düşürmek, sigorta primlerini indirmek ve kayıt dışı ekonomiyi küçülterek sigorta tabanını genişletici önlemler almak gerekmektedir.

Ekonomik kriz nedeniyle iç ve dış talep ile finansman imkânları olumsuz etkilenmiş, ekonomideki hızlı küçülme kredi stokunda yavaşlamaya neden olmuştur. Ekonomik krizin ortaya çıkardığı olumsuzluklar nedeniyle KOBİ’ler başta olmak üzere reel sektör firmalarının finansman kaynaklarına erişimlerinde ve mevcut kredi sisteminin işleyişinde ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. Çalışanlara, emeklilere, esnaf ve çiftçiye verilecek destekle piyasalara nefes aldırılmalı ve bu yolla iç talep de canlandırılmalıdır. Çiftçiler ve KOBİ’ler için kolay kredi uygulaması yaygınlaştırılmalıdır. Ekonomideki istihdam, büyüme ve üretimin ana dinamiği olan KOBİ’lerin sağlıklı bir ekonomik ortamda gelişip büyümeleri ve hayatlarını devam ettirmeleri fevkalade önemlidir.

Milliyetçi Hareket Partisi, 2007 yılından bu yana KOBİ’lerin bankalardan daha fazla kredi almasını temin etmek üzere Kredi Garanti Fonu sisteminin kaynaklarının artırılması, Kredi Garanti Fonu ve risk sermayesi sisteminin etkin hâle getirilmesi, KOBİ’lerin teminat sorununun çözülmesi, Türkiye İhracat Kredi Bankasının kaynaklarının artırılması ve ihracatın finansmanında ve sigortalanmasında etkinliğin artırılarak ihracata dayalı bir büyüme yapısına katkıda bulunması gerektiğini çeşitli platformlarda defaatle ifade etmiştir.

Türkiye’de KOBİ’lerin kredi hacminden yararlanma oranları, istihdama ve ülke katma değerine sağladıkları katkılarıyla karşılaştırılamayacak seviyelerde düşük kalmaktadır. Daha fazla vakit kaybetmeden, bilhassa KOBİ’lerin finansman imkânlarına erişimi kolaylaştırılmalı, vergi ve enerji borçları yapılandırılmalı, KOSGEB kredilerinde ve diğer kredilerde bankaların sicil affını dikkate almamaları nedeniyle meydana gelen sorunlar giderilmeli ve kredilerin gerçek ihtiyaç sahiplerine yönlendirilmesi sağlanmalıdır. KOSGEB can suyu ve ihracat teşvik kredilerinin geri dönüş süreleri mevcut kriz ortamı da dikkate alınarak uzatılmalıdır.

Firmaların finansman imkânlarını geliştirmeyi ve kredi sisteminin etkin işlemesine katkı da sağlamayı amaçlayan bu tasarı, geç kalmış bir düzenlemedir.

Ayrıca, kredi garantisi verilecek 1 milyar Türk liralık kaynak da son derece yetersizdir. Mart 2009 itibarıyla bankacılık sisteminde toplam kredi hacminin 374 milyar Türk lirası düzeyinde olduğu da dikkate alındığında, tasarıda öngörülen 1 milyar Türk liralık kaynağın yetersiz olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır ve bu 1 milyar Türk liralık kaynak tutarı, KOBİ’lerin finansman sorununu çözmekten uzaktır. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu verilerine göre Türkiye’deki kurumsal ve KOBİ kredilerinin oranının toplam kredi hacmi içinde yaklaşık yüzde 67 olduğu düşünülürse, 1 milyar Türk lirası hangi kredinin teminatına yetecektir?

KOBİ’lerin en büyük derdi yalnızca finansman ve kredi de değildir. KOBİ’lerle ilgili yapılan bir ankette katılımcıların yüzde 88’i vergi yüklerinin hafifletilmesini isterken, yüzde 38’i girdi maliyetlerinin düşürülmesini istemekte ve yüzde 30’u da finansman sorunu olduğunu dile getirmektedir.

İş adamlarına “Zulaları var.” diye tepki gösteren Sayın Başbakan, son teşvik paketi açıklaması sırasında da “Vatandaşta harcayacak para yok diyenler yanılıyor, kusura bakmayın arkadaşlar, vatandaşta para var.” şeklinde ifadede bulunmuştur. Ancak Bankalararası Kart Merkezi 2009 yılı araştırma sonuçlarına göre, Türkiye’de alışverişlerin yüzde 65’i kartla yapılmaktadır. Bu açıklama Sayın Başbakanı tekzip etmektedir. Vatandaş, gelecek aylarda ödemek üzere geleceğinden harcama yapmaktadır ve çok büyük ödeme sorunları yaşamaktadır. Banka kredi kartı borçlarının yapılandırılmasına ilişkin kanun tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisine gelecek olması bunun en büyük ispatıdır.

Değerli milletvekilleri, açıklanan son teşvik paketiyle, Türkiye, sosyoekonomik gelişmişlik düzeyine göre dört bölgeye ayrılmakta, bölge bazında kurumlar ve gelir vergisi indirimi, SSK primi işveren hissesinin Hazine tarafından karşılanması, faiz desteği, yatırım yeri tahsisi, KDV istisnası ve gümrük vergisi muafiyeti gibi teşvik araçları kullanılarak büyük proje yatırımları on iki başlıkta toplanıp 31 Aralık 2010’a kadar başlayacak yatırımlar teşvikten yararlandırılmaktadır.

Bu teşvik paketi, yatırımlarını mutlaka artırmak zorunda olan Türkiye için çok gerekli, ancak yine de geç kalmış bir pakettir. Ayrıca bu teşvik paketinde hâlâ birtakım noksanlıklar bulunmaktadır.

Elbette her teşvik paketinin ve teşvikin çeşitli ölçülerde mutlaka faydaları vardır. Bu paketin krizden çıkışta etkili olmasını diliyorum. Ancak bazı görüş, öneri ve uyarılarımızı da dile getirmeyi yararlı buluyorum.

Teşvik paketinin kapsamı kısa ve orta vadede ortaya çıkacak ihtiyaçlar çerçevesinde mikro düzenlemelerle genişletilmelidir. Tüketici güveniyle birlikte tüketici harcamasının geri gelmesi gerekmektedir.

Türkiye'de sanayi iklimini oluşturmak, sanayici ruhunu canlandırmak ve özendirmek için daha güçlü teşvik tedbirlerinin alınması gerekmektedir. Yatırımlara yapılan desteğin işletmelere sermaye desteği ile güçlendirilmesi teşvikin etkinliğini oldukça artıracaktır ve ayrıca teşvik limitleri de çok yüksek tutulmuştur. Limitlerin yüksek tutulması nedeniyle yabancı yatırımcılara önemli destekler var ancak özellikle yerli yatırımcılarımızı desteklememiz gerekmektedir.

Makine sektörü KOBİ ağırlıklı olduğundan 50 milyon Türk lirası yatırım tutarı yüksektir. Bu hâliyle makine sektöründeki KOBİ’lerin büyük çoğunluğu teşvik kapsamının dışında kalacaktır ve bu teşvikten de daha çok yabancı yatırımcılar yararlanacaktır.

Ülkemizde ekonomik krize karşı alınan tedbirler krizden etkilenen kesimlerin bütününe yönelik olmaktan uzaktır. Bu paket hazırlanırken, işveren dünyasının görüşü alınırken çalışan kesimin görüşleri dikkate alınmamıştır. Alınan tedbirlerin büyük çoğunluğu üretici kesime yöneliktir. Tüketicileri desteklemeden, alım gücünü artırmadan krize karşı başarılı olunması mümkün değildir.

Bölgesel ve sektörel yatırım teşviki olumludur, ancak yetersizdir. Zor durumda olan mevcut işletmelere yine çözüm yoktur. Yenileri teşvik edelim, ancak, var olanları da yaşatmamız gerekmektedir. Devam eden yatırımların da teşvik kapsamına alınması gerekmektedir.

Bölgeler arası il dağılımı da adaletsizdir. Ayrıca, benzer özelliklere sahip illerin farklı bölgelerde olması da iç piyasada haksızlık yaratacaktır. Bu konuda bazı illerimizde rahatsızlık vardır.

Yatırım süreleri de çok kısa tutulmuştur. Bu teşviklerden, 2010 yılı sonuna kadar başlayan yatırımlar yararlandırılmaktadır. Yani yatırımcılar, bu teşviklerden yararlanabilmek için yaklaşık bir buçuk yıl içinde yatırıma başlamak zorundadır. 2010 gibi bir tarih sınırı konmuş olması, bir an önce yatırıma başlanmasını özendirme amacına mı dönüktür, yoksa bu tarih belirlenirken 2011 yılındaki genel seçimler mi dikkate alınmaktadır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız; buyurunuz.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bu düşüncelerle muhterem heyetinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akçay.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu.

Buyurunuz Sayın Aslanoğlu.

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de kredi hacminin, 10 Haziran itibarıyla 367 milyar olduğunu bir kere baştan hatırlatayım size. Türkiye’de toplam kredi hacmi 367 milyarda, 1 milyarlık Kredi Garanti Fonu konuşuyoruz. 367 milyar, 1 milyar… Bir kere her şeyi toz pembe görmeyelim, gerçekleri konuşalım burada ve biliyorsunuz, KOSGEB ve Türkiye Odalar Birliğinin ortak olduğu -yüzde 51’i Odalar Birliği, yüzde 48’i KOSGEB’in ortak olduğu- bir fondur Kredi Garanti Fonu. Amaç, altını çiziyorum, KOBİ’lere kredi desteği sağlamaktır.

Şimdi, teşvikle ilgili kararname hazırlığınızda… O da ne zaman gelecek bilmiyorum, bir teşvik şeyi atıldı ama ortaya. Yani Türkiye’de gürültüler koptu, her şey, ama daha buraya gelen, Meclise, komisyonlara gelen bir şey yok. Acaba yani yasayı getirmeden mi çıkaracaksınız, onu da bilmiyorum, çünkü gelecek hafta Meclis tatil oluyor.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Bakanlar Kurulu kararıyla…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Bakanlar Kurulu kararını buraya getirmeden mi uygulayacaksınız? Bilemiyorum, yani bir an evvel bu teşvikle ilgili tüm maddelerin açıklığa kavuşması lazım ki insanlar da kendini…

Değerli arkadaşlarım, tabii, bu 367 milyarda 1 milyarı konuşuyoruz. Bir kere -bir önergemiz var- bunu artırmak zorundasınız. Artırın bunu. 5 milyar yapın. Altına hepimiz imza atalım.

Ha, şimdi arkadaşlar, burada bu teşvikle ilgili kararnamenizin bir yerinde diyorsunuz ki: 25 milyonu geçmeyen cirolar –tamam, KOBİ kavramı- ama 30 Hazirana, 2008’e kadar iki yıl takibe uğramamış olmak, yani bankalar tarafından daha önce, iki yıl öncesinden hiçbir takibe uğramamış firma arıyoruz, böyle bir KOBİ arıyoruz. Bir de bu firmaların vergi ve sigorta borcu olmayacak.

Değerli milletvekilleri, kim kimi kandırıyor? Kimi kandırıyoruz? Amaç, zor durumda olan firmaların önünü açmak, bunlara hayat vermek, bunlara ekonomik… Şu anda bu insanlar çok zor koşullarda istihdam yapıyor, üretim yapıyor, bu insanlara bir can simidi olması gerekirken, eğer, bir adres mi belirtiyoruz? Türkiye’de şu andaki teşvik kanunundan önce Türkiye'nin gerçeği, Türkiye’de şu anda yaşayan firmaların hayat suyudur arkadaşlar. Türkiye'nin buna ihtiyacı var. Türkiye’de -şu anda yeni yatırımdan çok- yeni yatırım mutlak olmalı, hedeflemeliyiz ama -esas teşvik edilecek insanlar- teşvik edilmesi gereken kurumlar yaşayan şirketlerdir arkadaşlar.

Şimdi, siz, vergi ve sigorta borcunu aramıyorsunuz ve “Olmayacak.” diyorsunuz. Size iki tane örnek vereceğim, canlı örnek vereceğim: Elli yıllık firma, -namuslu, şerefli, haysiyetli- iplik sektöründe bir firma. SSK borcu var. Yaklaşık 10,5-11 milyon dolar fabrika değeri var. 2 milyon dolar ipotek var fabrikanın üzerinde. Bir de arsaları var firmanın. Tabii, ben, SSK niye haciz koydu demiyorum, koymalı. Yapılandırma da yapılmış. 1 milyon borcu var -bir iki taksit atladığı için bu krizde- ve iplik borcu var, piyasa borcu var. En son iplik aldığı firmaya demiş ki: “Ben bu arsalarımı sana vereyim.” Biraz da, bir miktar da para alacak. “Bu paramla sigortanın belli kısmını, bir de banka borcumun belli kısmını ödeyeyim de yaşayayım.” diyor. Ama, tabii, devretmesi için o haczin kalkması lazım, haczin fabrika üzerine konulması lazım.

Yani, insanlar nasıl yaşıyorlar? Vergi ve sigorta borcunu ödemek istiyor bu insanlar. Gelin, etmeyin, tutmayın, bu kredilerde… En azından, kamuya borçlu olan insanlar kamu borçlarını ödüyorsa bunların borçlarını yapılandırın arkadaşlar. Bunların kamuya borcu var diye bu krediden faydalanamaz demeyin. O zaman, amacı ne bu kredinin? Zaten yaşayan firmaların, eğer iki yıldır bir takibe uğramamışsa, iki yıldır sigorta, vergi borcu yoksa… Çok şükür, bu insanların bir sorunu yok. Bunların böyle bir krediye ihtiyacı yok arkadaşlar. Kime yapıyoruz bunu o zaman? Gelin, çalışan, vergi ve sigorta borçlarını ödemek isteyen insanların ancak önünü açarsanız, tam bu krediyle iki-iki buçuk, üç yılda tüm borçlarını sıfırlayacaksa, esas krediye layık olan, krediye aç olan, kredinin verilmesi gereken firmalar bunlar arkadaşlar. Niye birbirimizi kandırıyoruz.

Yine kamu, borçlarını ödemediği sürece firmalardan alacak istiyor arkadaşlar. Kamunun bir başka kurumunun ilgili firmaya borcu var ama bir başka kamu alacağı, vergi ve sigorta alacağı var. Bunu haczediyor arkadaşlar. İnsanların bir de itibarıyla oynanıyor. Önce kamunun kendi içinde bir borç yapılandırması yapması gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, insanlara tesis yaptırıyorsunuz, üretim için tesis yaptırıyorsunuz, tüm girdileri yüzde 18 KDV’li yapılan. Örneğin okul yaptırıyorsunuz, özel okul yaptırıyorsunuz, her inşaat girdisi yüzde 18 ama özel okulda aldığınız KDV yüzde 1. Ancak o özel okul sahibinin KDV’sini iade alması için otuz beş yıl geçmesi lazım. Yüzde 1, yani kestiği faturanın ancak yüzde 1’ini aldığı için yüzde 1 mahsup edebiliyor.

Yine aynı şekilde turizm tesislerinde, arkadaşlar, tüm KDV girdileri yüzde 18, KDV yüzde 18 fakat turistten aldığı KDV yüzde 8. Bu insanların Maliye Bakanlığından 8-10 milyon KDV alacağı var, ancak mahsup etme suretiyle alabiliyor ama insanların bir tarafta vergi borcu var, bir tarafta sigorta borcu… Sigorta haciz yapıyor, vergi haciz yapıyor.

Değerli arkadaşlarım, işin gerçeğini konuşalım. En azından yeni açılmış işletmelerde, yeni bu, KDV farkı yaratan kurumlarda, yeni açılan işletmelerde bir yıl, iki yıl süreyle, insanların kendisine vermeyin ama hiç değilse vergi ve sigorta borçlarını KDV alacaklarından mahsup edin arkadaşlar. Ne oluyor? Devletten 5-6 milyon alacağı var, öbür tarafta sigorta gelip haciz yapıyor, Maliye gelip haciz yapıyor. Arkadaşlar, yani bir yerde bir insaf vardır insaf!

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Maliye mahsup ediyor.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır, etmiyor efendim, etmiyor. Etmiyor efendim.

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – KDV...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – KDV değil, KDV borcu değil efendim. Örneğin stopaj borcu var. Etmiyor efendim. Stopaj borçlarını dahi KDV’den etmiyorlar efendim. Sigorta borcunu…

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Mahsup ediliyor.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır, etmiyorlar.

Yani, onun için, ancak KDV alacağı çıktığı takdirde bir tek KDV’yi mahsup ediyor İsmail Bey. KDV’den KDV’yi mahsup ediyor, Maliyenin başka bir alacağına mahsup etmiyor. Onun için, bu yeni açılan işletmelerde, özellikle yüksek KDV girdisi olup da düşük KDV’den fatura kesen kurumların belli bir süre vergi ve sigorta borçlarının mahsup edilmesi lazım arkadaşlar. Yani biz ondan sonra getiriyoruz bir kanun, hepimiz seviniyoruz! Arkadaşlar, tozpembe görmeyin. Bu, krize çare, krize derman yasası değildir, krizde ezilen firmalara çözüm değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Çok karamsarsınız.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır, karamsar değilim Beyefendi. Siz yoktunuz, dinlemiyorsunuz Halil Bey. Siz eğer… Türkiye’de iki yıl önce takibe uğramamış olacak, yine altını çiziyorum, vergi borcu olmayacak iki yıllık süre içinde, sigorta borcu olmayacak. Nerede böyle firma, var mı böyle bir firma? O zaman hangi adrese hangi şeyler teslim ediliyor? Aynen bunu söylüyorum. Arkadaşlar, bu şartı kaldırın. Kredi Garanti Fonu’nda bu şartı kaldırmazsanız, hakikaten -Komisyonda da söyledim, burada da söylüyorum- o zaman ne krize karşı bir önlem alıyorsunuz… Sadece yasak savıyorsunuz. Gelin, bu ülke yasak savma ülkesi değil, gerçek ihtiyacı olana, gerçek borcu olana, borcunu namusuyla ödemek isteyen insanlara yardımcı olmak zorundasınız. Aksi halde tozpembe bir yasa çıkarıyorsunuz. Miktarı hiçbir şey değildir. Gelin miktarını yükseltin, vergi ve sigorta borcunu ödeyecek insanları da bu yasadan yararlandırın. “Ben yasadan yararlanıp vergi ve sigorta borcumu ödeyeceğim.” diyen insana da mutlaka bu olanağı sağlamak zorundayız.

Hepinize  saygılar sunarım. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aslanoğlu.

Geçici 20’nci madde üzerine şahsı adına Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün.

Buyurunuz Sayın Özgün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 1’inci maddesinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, çok önemli bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Türkiye’de yatırım yapmakta olan, Türkiye’de ”KOBİ” dediğimiz, iş hayatımızın, sanayicimizin bel kemiğini oluşturan yatırımcıya kredi desteği getirecek olan önemli bir kanunu görüşüyoruz.

Sayın Aslanoğlu’nun kaldığı yerden ben devam edeyim. Dedi ki: “Çok tozpembe görüyorsunuz.  Bu tasarı da bu anlamda bir tasarı.” Tozpembe görmüyoruz ama tabii önümüzdeki zorlukları biliyoruz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Söylediklerimize katılmıyor musunuz?

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – Şimdi, ben size birkaç rakam vereyim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Evet…

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – Şimdi, tüketici güven endeksleri yayınlandı geçtiğimiz günlerde. Şimdi, 2008’in Kasım ayında yüzde 68’e gerilemişti -yüzde 100’ü esas alırsak- halbuki Nisan 2009’da bu, yüzde 80’e şu anda tırmanmış bulunuyor. Tüketici güven endeksi, gerçekten ekonomide önemli kriterlerden birisidir. Bu ne demektir? Yani tüketici artık Hükûmete, yöneticilere, ekonomiye güvenmeye başlamıştır ve güven artmaktadır.

Bu nereden kaynaklanıyor? Bu da Hükûmetin getirdiği tasarılardan, kanunlardan, krize karşı aldığı önlemlerin giderek etkinliğini artırmasından kaynaklanıyor. Vergi indirimleri geliyor, sigortayla ilgili kolaylıklar geliyor, yatırımları teşvik eden paket geçtiğimiz günlerde açıklandı -bütün illeri kapsayacak önemli bir paket- arkasından, istihdamı geliştirecek, artıracak bir paket ve bunun arkasından da… Siz belki miktarını az olarak söylediniz, “1 milyar TL azdır, bunun yükseltilmesi gerekir.” dediniz ama bu da çok küçümsenecek bir rakam değil. Gerçekten, bugün piyasaya baktığımız zaman KOBİ’lerimizin çok büyük kredi desteğine ihtiyaçları var, bunu görüyoruz. Kapasite kullanım oranları yükselmeye başladı, sanayi üretimi yükselmeye başladı.

Bakın şimdi, sanayideki kapasite kullanım oranı yüzde 63’e gerilemişken, şu anda, mayıs ayında yüzde 70’e doğru tırmanmaya başladı.

Sanayi üretimi de aynı şekilde. Şubat 2009’da yüzde 84’e gerilemişken Nisan 2009’da yüzde 97’ye doğru artış olmaya başlamıştır. Bizim bu trendi artırmamız lazım yani KOBİ’lerimize, sanayicimize, iş hayatımıza destek vermemiz lazım. Bizim yapmaya çalıştığımız da bu tasarıyla, aslında bunu yapmaya çalışıyoruz.

KOBİ’lerimiz istihdam bakımından, sağladıkları katma değer bakımından, ihracatımız içerisindeki fonksiyonları bakımından fevkalade önemli bir paya sahiptirler ve mayıs ayı itibarıyla da 367 milyar TL düzeyinde olan toplam nakdî kredi hacmimizin yüzde 23’ünü, yani 84 milyar TL’sini KOBİ’lerimize vermiş bulunmaktayız. Özellikle istihdam açısından bu denli öneme sahip olan KOBİ’lere yönelik olarak kredi garanti sistemini başlatmış oluyoruz. Bu tasarının temel gayesi KOBİ’lerimizin finansman imkânlarının geliştirilmesi ve bu finansman imkânlarına daha kolay ulaşılmasının sağlanmasıdır. Tabii, bununla beraber, üretimin, istihdamın ve ihracatta devamlılığın sağlanması yine bu tasarının amaçlarından birisidir. Kefalet sisteminin daha etkin biçimde çalıştırılması yine bu tasarının amaçlarından birisidir. Bu sistemden gerçekten KOBİ’lerimiz çok büyük istifadeler -inşallah- sağlayacaklardır ve Türkiye’de amaçladığımız yatırımın, istihdamın, ihracatın artırılması ve bu krizden en kısa süre içerisinde çıkılmasıdır. Getirilen tedbirlerle, sadece -bakıyoruz- krizi aşmak değil, krizin ötesini de düşünüyor Hükûmetimiz, krizin ötesine yönelik bu tedbirlerin içerisinde birtakım ayrıntılar var, onu da gözden kaçırmamamız gerekir.

Tabii, burada, mali sektör tarafından KOBİ’lere sağlanan kredinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

İSMAİL ÖZGÜN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

…yüzde 65’ine hazinenin kefalet sağlayacağı ve diğer yüzde 35’ini de bankaların -bu riski- üstleneceği tasarıda ifade edilmektedir.

Ben, iş hayatımıza, sanayicimize, KOBİ’lerimize çok büyük faydalar sağlayacak olan bu tasarının buraya getirilmesine teşekkür ediyorum, Hükûmetimize teşekkür ediyorum.

Yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özgün.

Şahsı adına, Karaman Milletvekili Lutfi Elvan.

Buyurunuz Sayın Elvan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LUTFİ ELVAN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Küçük ve orta boy işletmelere Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı döneminde önemli destekler sağlanmıştır değerli arkadaşlar ve bu destekler sayesinde küçük ve orta boy işletmelerimizin ülke ekonomisine katkısında çok önemli artışlar olmuştur. Size sadece birkaç örnek vermek istiyorum: İktidarımız öncesi, örneğin 2002 yılında sadece 2.000-2.500 civarında küçük ve orta boy işletme desteklenirken bugün 60 binin üzerinde küçük ve orta boy işletme desteklenmektedir.

KOSGEB… İktidarımız öncesi sadece adı vardı, değerli arkadaşlar, KOSGEB’in, hatırlayınız. KOSGEB’in 1990-2002 döneminde, yani on üç yıllık dönemde, muhalefet partilerimizin de zaman zaman iktidarda oldukları dönemde kullandırdıkları toplam kaynak miktarı sadece ve sadece 19 milyon Türk lirasıdır değerli arkadaşlar, on üç yılda. Biz altı yıl gibi bir sürede, yani 2003-2008 döneminde yaklaşık 1 milyar Türk lirasına yakın kaynak kullandırdık. Dolayısıyla bizim beş altı yılda kullandırmış olduğumuz kaynak miktarı, sizlerin belki on üç yılda kullandırmış olduğunuz kaynak miktarının 50 katından daha fazladır değerli arkadaşlar.

Bir başka husus: Kredi Garanti Fonu’yla ilgili olarak… Değerli arkadaşlar, Kredi Garanti Fonu 1991 yılında kurulmuştur. 1991 yılından AK PARTİ İktidarı dönemine kadar sadece raflarda bir kuruluş olarak yer almıştır. Sizlerin de 91-95 döneminde iktidarda olduğunuz, muhalefetin iktidarda olduğu dönemlerde de Kredi Garanti Fonu vardı değerli arkadaşlar ve size şunu söyleyeyim: Kredi Garanti Fonu hemen hemen hiç kullanılmamıştır. Yine bizim iktidarımız döneminde Kredi Garanti Fonu’nun sermayesi tam 15 kat artırılmıştır değerli arkadaşlar. Yine iktidarımız öncesi sadece ve sadece 2 bankayla sözleşmesi olan Kredi Garanti Fonu yine iktidarımız döneminde 27 bankayla sözleşme imzalamıştır. Dolayısıyla bunları görmezlikten hiçbir zaman gelemeyiz diye düşünüyorum değerli arkadaşlar.

Bir başka husus: Küçük ve orta boy işletmelerin toplam kredi hacmi içerisindeki payına, 2002 yılı öncesine bir bakın. Yüzde 3-5 seviyelerindeydi değerli arkadaşlar. Bugün küçük ve orta boy işletmelerin toplam kredi hacmi içerisindeki aldıkları pay yüzde 30’ların üzerine çıkmıştır. Elbette krediye ulaşmada küçük ve orta boy işletmelerimizin sıkıntıları vardır. Örneğin bugün Van’da yatırım yapmak isteyen bir iş adamı bankaya teminat vermek istediği zaman banka şunu söylüyor, diyor ki: “Ben Van’dan bir teminat kabul etmiyorum.” “Peki, ne yapmam gerekiyor?” “Sen, Ankara’dan, İstanbul’dan teminat vermek zorundasın.” İşte, biz ne yaptık? Kredi Garanti Fonu’nun Van’da bir şubesi açıldı, Diyarbakır’da açıldı, Erzurum’da açıldı, Kayseri’de açıldı. Şu anda 16 ilde Kredi Garanti Fonu’nun şubeleri var değerli arkadaşlar.

Şimdi, sağlanan 1 milyar Türk lirasıyla -arkadaşlarımız da söyledi- 10 milyar Türk liralık bir kredi hacmi oluşacak ve bundan sonra Van gibi, Hakkâri gibi, Muş gibi, Bitlis gibi illerimizde artık, insanlarımız Ankara’dan, İstanbul’dan gayrimenkul almak zorunda kalmayacaklar. Kredi Garanti Fonu onlar için bir simit olacak değerli arkadaşlar. Bu nedenle, Kredi Garanti Fonu’nun son derece önemli olduğunu düşünüyorum ve bunun daha da geliştirilmesi gerektiğine ben de inanıyorum. Bugün İtalya’da 950 bin civarındaki küçük ve orta boy işletme kredi garanti fonunu kullanabilmektedir. Bunun elbette daha da geliştirilmesi gerekecektir, buna inanıyorum.

Değerli arkadaşlar, teşvik konusunda da çok kısa birkaç şey söylemek istiyorum. Çok fazla sayıda eleştiri oldu ama şunu anlamamızda yarar var diye düşünüyorum: Hükûmetimizin bu şekilde bir teşvik tasarısını gündeme getirmesinin temel nedeni bizim işletmelerimizin rekabet gücünün artırılmasıdır değerli arkadaşlar. Biz şunu istiyoruz: İllerimiz, bölgelerimiz belirli alanlarda uzmanlaşsın istiyoruz. Yani kümeleşmeyi sağlamak istiyoruz. Dolayısıyla belirli bölgelerde belirli sektörlerin desteklenmesini istiyoruz. Budur bizim temel amacımız.

Bir başka husus, değerli arkadaşlar -belki teşvik konusunda çok daha fazla konuşmak gerekir ama zamanım yok- bir arkadaşımız, ana muhalefet partisinden bir arkadaşımız işletme dönemine yönelik olarak destek verilmesini talep etti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bizim Avrupa Birliğine olan taahhüdümüz nedeniyle işletme dönemine yönelik destek vermemiz mümkün değil, bunu bilmemiz gerekiyor. Bu taahhüdü de biz vermiş değiliz. Bu taahhüt Cumhuriyet Halk  Partisinin iktidarda olduğu dönemde Avrupa Birliğine verilmiştir.

Bunu da sizlere hatırlatmak ister, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Elvan.

Şimdi, soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Sayın Tütüncü, Sayın Doğru, Sayın Taner, Sayın Işık, Sayın Akçay ve Sayın Bulut…

Buyurunuz Sayın Tütüncü.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Üç ayaklı bir teşvik paketinin üçüncü ayağını konuşuyoruz. Burada, Plan ve Bütçe Komisyonunda Toprak Mahsulleri Ofisiyle ilgili de bir şey girdi. Şimdi, ben, bununla ilgili soruyorum Sayın Başkan.

50 kuruşluk bir müdahale fiyatı maliyetin son derece altında kaldı, 60 kuruş maliyetin. Bu konuda bir düzenleme yapmak düşünülmekte midir? Kaldı ki bu 50 kuruşluk fiyat, kırmızı sert buğday fiyatı Trakya için 45 kuruşa geliyor. Kaldı ki müdahaleye girmediği için Toprak Mahsulleri Ofisi bu 50 kuruşluk fiyat 43 kuruştan, 42 kuruştan muamele görüyor. Çiftçi son derece mağdur durumda. Bu konuda Sayın Bakandan açıklama rica ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tütüncü.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Kanunun geneli üzerinde görüşmeler esnasında sormuş olduğum soruyla ilgili olarak çiftçilerden birçok telefon aldım. Ondan dolayı tekrar sormak mecburiyetinde kalıyorum.

Sulama kanallarında kullanılan elektrik borçlarını ödeyemeyen üreticiler ve çiftçiler ürünlerine su veremedikleri için kaybetme durumuyla karşı karşıyalar. Ürünlerin kuruması ve yanmasıyla beraber icra önlerinde bulunan bu insanlar diğer borçları da ödeyememektedirler. Borçların yeniden yapılanması, elektriklerin açılması için acilen karar verilmesini bekliyorlar. Bu konu Bakanlar Kuruluna ve Maliye Bakanlığına taşınacak mıdır? Taşınması noktasında da, eğer acilen yapılmazsa, bir haftalık bir süre geçtikten sonra hiçbir faydası olmayacağını ifade ediyorlar. Bu konuyla ilgili Sayın Bakandan da açık ve net bir açıklama bekliyorlar.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, geçici 20’nci maddede 1 milyar liralık nakit kaynak aktarılarak firmalara garanti verecek olan kredi garanti kurumlarından bahsediliyor. Bu kredi garanti kurumlarının hangileri olacağı nasıl tespit edilecek, kim tespit edecek, hangi kriterlere göre tespit edilecek? Bunlarla ilgili bir açıklama yok. Bu konuda bilgilendirir misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Taner.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

 Sayın Bakan, Sayın Başbakanın kamuoyuna açıkladığı son teşvik sisteminde genelde KOBİ’ler üzerindeki yükün azaltılacağı ve destekleneceği ifade edilmişken, tarafınızdan verilen bir gece yarısı önergesiyle 10 ve daha az sayıda çalışanı bulunan KOBİ’lerin birleşmesi hâlinde vergi muafiyetinin dışında kalacağı hükmü getirildi. Özellikle küçük ölçekli işletmelerin desteklenmesi konusunda bu aşamada ne düşünüyorsunuz? Nasıl bir tedbir alınacak bu konuda? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, KOSGEB kredilerinde ve diğer kredilerde bankaların kanunla düzenlenen sicil affını dikkate almamaları nedeniyle krediye erişimde sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bu sorunu nasıl çözmeyi düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akçay.

Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Balıkesir ili merkezde bir organize sanayi bölgesini daha tamamlayamamış durumda. Sanayisi çok geri. Tarımda ve hayvancılıkta son yıllarda müthiş bir gerileme oldu. Zeytin bölgesi olan körfez bölgesinde zeytinci perişan vaziyette. Böyle olduğu hâlde Balıkesir’i desteklemede ikinci bölgeye aldınız. Komşu ilimiz Manisa üçüncü bölge olarak tespit edildi. Hangi kriterlere göre Manisa’dan daha ileri olarak Balıkesir’i gösterip de Kayseri’den, Konya’dan daha az destekleme kapsamına aldınız. Bu konuda bilgi verirseniz memnun olurum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bulut.

Buyurunuz Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Sayın Tütüncü, maliyetlere göre açıkladığımız buğday taban fiyatını yeterli bulmadığını söyledi ama bizim yaptığımız değerlendirmelerde maliyetin 457 TL/ton olduğu görülüyor. 500 fiyat açıklandı. 500’ün dışında da artı –biliyorsunuz- 50 kuruş prim desteği söz konusu. Prim desteğinin dışında da yine -detayına şimdi giremeyeceğim ama- çeşitli idari yüklerin azaltılmasına dönük, AB uygulamalarına yakınsamaya dönük yapılan düzenlemelerden de yine çiftçimiz faydalanacak bu noktada. Mazot, gübre desteği de ayrıca tabii çiftçilerimize sağlanmaya devam ediliyor.

Elektrik borçları konusunda aslında daha önce bir izahat vermeye çalışmıştım. Şu anda söyleyebileceğimiz nihai bir karar söz konusu değil. Fakat bu konu kamuoyunda da tartışılıyor, bürokraside de üzerinde çalışmalar yapılıyor. Sadece ilkeleri az önce söylemiştim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Zaman önemli Sayın Bakan.

 DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Zamanlama bakımından bahsettiğiniz husus var. Orada da aslında belli oranda ödeme olunca TEDAŞ gerekli idari kolaylıkları gösteriyor bildiğim kadarıyla.

 REŞAT DOĞRU (Tokat) – Para yok.

 DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Fakat, işte bir an önce tabii bu çalışmalar inşallah biter. Tabii, bizim temennimiz, herkesin borcunu zamanında ödemesi, böyle durumlarla bürokrasimizin de çiftçimizin de karşılaşmaması elbette.

 Sayın Taner “Kredi garanti kurumu kimdir?” dedi. Tabii şu aşamada sadece Kredi Garanti Fonu var ve o kullanacak bu kaynağı ancak ileride başka kredi garanti kurumları oluşursa onlar da aynı şekilde bu kanunun çerçevesi içinde aracı kurum olarak devreye girmeleri söz konusu olacak.

 Bu 10 ve daha fazla çalışanların kapsamdan çıkarılması… KOBİ tanımında 250 ile 10 arası aslında KOBİ tanımı, 10’un altı biraz mikro işletme olarak görebileceğimiz yapılar. Yani bunlara da vergi kolaylıkları getirdiğiniz zaman, 2 şahsın “Biz işimizi birleştirdik.” deyip vergi avantajından faydalanması söz konusu olacaktı. Bir taraftan da bizim, tabii, bunun idari yüklerini, bütçeye etkilerini ve suistimal edilebilme durumlarını da değerlendirmemiz gerekiyordu. O açıdan, 10 ila 250 arası yapılmış olması isabetli olmuştur diye düşünüyoruz.

 Sayın Akçay sicil affı nedeniyle yaşanabilecek sorunlara değindi. Az önce, aslında, yine değişik arkadaşlarımız birtakım sıkıntıları olan KOBİ’lerimizin bu garantiden faydalanması hususunu dile getirmişlerdi. Bazı hatiplerimiz de aslında benzer konulara değindiler.

 Şimdi, tabii, usul ve esasları, bir defa, Bakanlar Kurulu belirleyecek. Yani henüz burada tam olarak bu usul ve esaslar kanunda tabii ayrıntılı bir şekilde yer almış değil ama orada da şu ilkeden de bir taraftan hareket ediyoruz: Bu bir kamu kaynağı. Kamu kaynağını yeterince güven telkin etmeyen birtakım alanlarda kullanmanın da bir sorumluluğu söz konusu. Dolayısıyla, Bakanlar Kurulumuz o düzenlemeleri yaparken, elbette bu kamu kaynağının riskini, çok riskli alanlara, bankacılık sisteminin bu kamu kaynaklarını kullanmaması konusunda da gerekli tedbirleri öngörecektir ama onları şimdiden detaylı bir şekilde izah etmemiz mümkün değil tabii. Dediğim gibi, bu kanunda değil, Bakanlar Kurulu tarafından düzenlenecek hususlardır bunlar.

Balıkesir’le ilgili Sayın Bulut’un bir sorusu oldu. Balıkesir OSB ile ilgili sıkıntılardan bahsedildi. 2’nci bölgede, son düzenlemeye göre. Şimdi, orada, Sayın Bulut, ekonomik havzalar bazında bir düzenleme söz konusu. Yanlış hatırlamıyorsam Çanakkale, Balıkesir, ikisi birlikte bir ekonomik havza oluşturuyorlar. Bu kapsamda bunun ortalaması alınıyor. Manisa ilimiz ise yine çevresindeki komşu iller ile birlikte, o ortalamalara göre değerlendiriliyor. Yani burada il bazlı bir mukayese değil de ekonomik havza bazlı bir mukayese yapmak gerekiyor. Manisa, Afyon, Kütahya, Uşak bir ekonomik havza oluşturuyor. Oradaki ortalamalardan hareket ediyoruz.

Yalnız şunu müsaadenizle belirteyim: Bu konulardaki bütün verilerimiz -TÜİK bana bağlı bir kurum, gerekli çalışmaları başlattık TÜİK’le- bu yılın sonuna kadar bölge bazında, 2010 sonunda da il bazında yenilenecek. TÜİK gerçekten son yıllarda çok güzel çalışmalar yaptı ama bu sosyoekonomik gelişmişlik anlamında il bazında son dönemlerde yaptığı bir çalışma yoktu. Gerekli bütün bütçe imkânlarını, eleman imkânlarını tahsis etmek suretiyle… Tabii, uluslararası anlamda geçerliliği olacak, AB’nin, uluslararası kurumların kabul etmeyeceği şekilde değil ama uluslararası geçerliliği olacak yeni bir çalışma başlattık. Zaten bu teşvik de 2010’un sonuna kadar geçerli. O vakte kadar bu verilerimizi de inşallah yenilemiş olacağız. Çok daha sağlıklı bir bazda devam edeceğiz inşallah.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakan, orada Eti Bor var. Eti Bor’un rakamları kabartıyor geliri. Onu dışarıda bırakırsanız Hakkâri seviyesinde…

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Anladım. İşte onu da TÜİK’le tartışacağız inşallah. Bu ulusal ölçekli etkileri olan işleri nasıl ayıklarız diye de teknik düzeyde çalışacağız inşallah.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz, süreniz bitmiştir soru-cevap işlemi için.

Madde üzerinde dört önerge vardır.

Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık derecesine göre de işleme alacağım.

Okutuyorum:

T.B.M. Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 386 Sıra Sayılı yasa tasarısının birinci maddesine bağlı geçici 20. maddede geçen (1 milyar) ibaresinin (2 milyar) olarak değiştirilmesini arz ederim.

                                                                                                                   Kamer Genç

                                                                                                                       Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 386 Sıra Sayılı yasa Tasarısının 1 inci maddesine bağlı geçici 20. maddede yer alan “1 milyar” ibarelerinin “2 milyar” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Faik Öztrak

Gürol Ergin

 

Trabzon

Tekirdağ

Muğla

 

Enis Tütüncü

Bülent Baratalı

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

 

Tekirdağ

İzmir

Malatya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 386 sıra sayılı “Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın Geçici Madde 20’nin 1. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, arz ve teklif ederiz.

 

Hulusi Güvel

Ali Koçal

Dr. Mehmet Şevki Kulkuloğlu

 

Adana

Zonguldak

Kayseri

 

Vahap Seçer

Eşref Karaibrahim

 

 

Mersin

Giresun

 

“GEÇİCİ MADDE 20- Finansman imkanlarını geliştirmek ve kredi sisteminin etkin işlemesine katkı sağlamak amacıyla firmalara kredi garantisi veren kredi garanti kurumlarına 3 milyar Türk Lirasına kadar nakit kaynak aktarmaya ve/veya özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç etmeye Bakan: ihraç edilecek özel tertip Devlet iç borçlanma senedi için Müsteşarlık bütçesine tertip açmaya ve bu tertibe 3 milyar Türk Lirasına kadar ödenek aktarmaya Maliye Bakanlığı yetkilidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 386 Sıra Sayılı Kanunu Tasarının çerçeve 1’inci maddesinin Geçici 20’nci maddesinde yer alan “1milyar” ibarelerinin “5 milyar” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Erkan Akçay

Mustafa Kalaycı

Mustafa Enöz

 

Manisa

Konya

Manisa

 

Recep Taner

Ahmet Orhan

Beytullah Asil

 

Aydın

Manisa

Eskişehir

 

D. Ali Torlak

K. Erdal Sipahi

 

 

İstanbul

İzmir

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Kalaycı efendim.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 386 sıra sayılı tasarının 1’inci maddesiyle 4749 sayılı Kanun’a eklenen geçici 20’nci maddede değişiklik içeren önergemiz üzerine görüşlerimizi açıklamak üzere huzurlarınızda bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Geçici 20’nci madde, kredi garanti kurumlarına 1 milyar Türk lirasına kadar nakit kaynak aktarılmasına ilişkin hususları düzenlenmektedir. Kredi garanti desteğinden, yıllık cirosu 25 milyon liranın altında ve en fazla 250 çalışanı olan işletmelerin yani KOBİ’lerin yararlanması açıklanmış olup aktarılacak 1 milyarlık kaynağın en az 10 milyar liralık krediye kefalet sağlanmasına imkân vereceği öngörülmektedir.

Ekonomik gelişmeyi hızlandırmanın, toplumdaki müteşebbis ruhu harekete geçirmenin, yaratıcı potansiyeli ortaya çıkarmanın, yenilikçi ve yaratıcı fikirleri yaygınlaştırmanın en etkin yolu fırsat eşitliğinin ekonominin tüm birimlerine yayılmasıdır. Bu birimlerin temel taşı ise küçük ve orta ölçekli işletmelerdir. Ekonomilerin gelişme motoru ve istihdam kaynağı olarak bilinen KOBİ’ler, yeni iş imkânları yaratmakla kalmayıp yenileşmenin ve rekabetin de en dinamik kaynağını oluşturmaktadırlar. Bu itibarla, KOBİ’ler tarafından kullanılacak daha fazla krediye kefalet sağlanabilmesini teminen aktarılacak kaynağın artırılması önergemizin esasını oluşturmaktadır.

Değerli milletvekilleri, esasen ülkemizde Kredi Garanti Fonu İşletme ve Araştırma AŞ 1991 yılında kurulmuş olup KOBİ’lerin bankalardan kullandığı kredilere imkânları ölçüsünde verdiği kefaletlerle teminat sağlamaktadır. Fon, 1994-2007 yıllarında toplam 2.179 adet teminatla 149 milyon liralık kefalet vermiştir. Görüldüğü üzere, kaynakları yetersiz olan fonun on dört yılda verdiği kefalet tutarı KOBİ’lerin kullandığı kredilere göre çok düşük seviyelerdedir.

Milliyetçi Hareket Partisinin 3 Kasım 2002 seçim beyannamesinde, KOBİ’lerin kredi kullanımında garanti gösterebilmelerini teminen Kredi Garanti Fonu imkânlarının artırılması, 22 Temmuz 2007 seçim beyannamesinde de reel sektör-mali sektör etkileşiminin artırılması ve ekonominin istihdam ve üretim açısından ana motoru olan KOBİ’lerin, bankalardan daha fazla kredi alabilmesini temin etmek üzere Kredi Garanti Fonu sisteminin kaynaklarının artırılması, ayrıca Kredi Garanti Fonu ve risk sermayesi sisteminin etkin hâle getirilerek KOBİ’lerin teminat sorununun çözülmesi vaat ettiğimiz konular arasında yer almıştır.

Değerli milletvekilleri, kredi garanti sisteminin etkin hâle getirilmesi konusunda geç kalınmıştır. Zamanlama açısından da isabet bulunmamaktadır. Gerçi Sayın Başbakan ve Hükûmetin değerli üyeleri bu geç kalınma meselesi konusundaki eleştirilere bozulmakta ama gerçekten geç kalındı. Dün Sanayi ve Ticaret Bakanımız işte “Altı ay önce uygulamaya koysak uygun muydu?” diyor. Bizim kastettiğimiz kriz döneminde değil, altı yıldır neredesiniz, altı buçuk yıldır neredesiniz? Kastettiğimiz odur.

Değerli vekiller, dünyanın birçok ülkesinde kredi garanti fonu bulunmaktadır ancak bu fonların kuruluş maksatları farklı olup bu fonlar kriz veya kredi sıkışması gibi kötü zamanlarda değil tam tersine ekonomilerin iyi ve yükselmekte olduğu zamanlarda kurulmakta ve çalıştırılmaktadır. 

Tasarıda belirtilmemekle birlikte Sayın Başbakan tarafından yapılan açıklamada 30 Haziran 2008 tarihinden önceki iki yıl içinde takibe düşmüş borcu olmayan ve kamuya vadesi geçmiş borcu bulunmayan işletmelerin kredi garanti desteğinden yararlanacağı ifade edilmiştir. Yani 1 Temmuz 2006 ile 30 Haziran 2008 tarihleri arasında takibe düşmüş borcu olanlar yararlanamayacak. Bu iki yıllık sürenin amacı nedir? Daha öncesinde ve sonrasında takibe düşmüş borcu olanlar yararlanacaklar mı? Eski borçların ve kredilerin ödenmesi amacıyla kullanılacak krediler için kredi garanti sisteminin kefalet vermesi doğru mudur? Bu konuların mutlaka göz önüne alınması ve gözden geçirilmesi gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz.

MUSTAFA KALAYCI (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.

Değerli milletvekilleri, yine bir konuya dikkat çekmek istiyorum: Kredi Garanti Fonu’na bankaların da mutlaka aktif bir şekilde katılması ve katkıda bulunması sağlanmalıdır. Oluşabilecek batık kredilerin yükü sadece kamuya dolayısıyla vatandaşa yüklenmemelidir.

Yine önemsediğimiz bir diğer konu, fonun idaresinin profesyonellere bırakılması, fonun etkinlik hakkaniyet dengesini tesis etmek ve siyasi manipülasyon tehlikesini en aza indirmek açısından önem arz etmektedir. Bu bağlamda, Fon’a ilişkin yönetişim ilkelerinin doğru tespit edilmesinin hayati önemde olduğu unutulmamalıdır. Yeni bir hortum vanası hâline sistem getirilmemelidir.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kalaycı.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Arayacağım efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yeter sayısı yoktur, on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 17.10

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.22

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatoş GÜRKAN (Adana)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 106’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

1’inci maddeye bağlı geçici 20’nci madde üzerinde Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı ve arkadaşlarının verdiği değişiklik önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

386 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Geçici 20’nci madde üzerinde sıradaki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 386 sıra sayılı “Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın Geçici Madde 20’nin 1. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, arz ve teklif ederiz.

                                                                                    Ali Koçal (Zonguldak) ve arkadaşları

“GEÇİCİ MADDE 20- Finansman imkânlarını geliştirmek ve kredi sisteminin etkin işlemesine katkı sağlamak amacıyla firmalara kredi garantisi veren kredi garanti kurumlarına 3 milyar Türk Lirasına kadar nakit kaynak aktarmaya ve/veya özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç etmeye Bakan: ihraç edilecek özel tertip Devlet iç borçlanma senedi için Müsteşarlık bütçesine tertip açmaya ve bu tertibe 3 milyar Türk Lirasına kadar ödenek aktarmaya Maliye Bakanlığı yetkilidir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Kulkuloğlu, buyurunuz efendim.

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın geçici 20’nci maddesinin birinci fıkrasındaki değişiklik önergemiz adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bu tasarıda, kredi garantisi veren kredi garanti kurumları açısından 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun uygulanmayacak hükümleri düzenlenmektedir. Bu tasarıyla, kredi garantisi veren kredi garanti kurumlarında pay sahibi olacak bankaların yöneticilerinin görev alabilmeleriyle kurumların daha etkin çalışmasına katkıda bulunabilmeleri amaçlanmakta ve ilgili yasanın uygulanmayacak hükümlerinin tasarıya eklenmesiyle bahse konu maddelerin uygulanmaması bankaların söz konusu kuruluşlara katkıda bulunmalarını da teşvik edecektir. Ayrıca, maddenin son fıkrasında, kaynak aktarılacak kredi kurumlarını tespit etme ve aktarılacak kaynağa ilişkin usul ve esasları belirleme yetkisi Bakanlar Kuruluna tanınmaktadır.

Tasarıyla, işletmelere kredi garantisi verecek olan kredi garanti kurumlarına 1 milyar Türk lirasına kadar nakit kaynak aktarmaya ve/veya özel tertip devlet iç borçlanma senedi ihraç etmeye Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan yetkili kılınmaktadır.

Kredi garanti kurumları sistemi vasıtasıyla bankaların, işletmelerin ve kredi garantisi veren kuruluşların kredi riskini paylaşması yoluyla küresel ekonomik krizden etkilenen piyasa aktörlerinin risk yüklerinin azaltılabileceği doğrudur. Ancak, küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin doğrudan kredi desteğine ihtiyacı vardır. Şu anda var olan mevcut kredi stoku, içerisinde bulunduğumuz şartlarda, bu işletmelerce çevrilemez, ödenemez durumdadır. Mevcut kredi stokunda yaşanan sorunlara acil çözüm üretilmesi gerekmektedir.

Tasarının 1’inci maddesi, kredi garanti sisteminin daha etkin çalışabilmesi amacıyla kredi garanti kurumlarına 1 milyar TL'ye kadar kaynak aktarılmasını düzenlemektedir. Tasarı bu yönüyle olumludur, ancak 1 milyar TL’lik kaynak yetersizdir. 30 Haziran 2008 itibarıyla iki yıl geriye dönük vergi ve SSK borcu olanlar ve mevcut kredisi sıkıntıya girmiş olanlar bundan yararlanamayacaktır. Esas ihtiyaç, devlete ve bankalara olan borcun finansmanı yönündedir. Sadece bu madde, bu kanunu uygulanamaz kılmaktadır.

Yaklaşık iki yıldan beri yaşanan krizin iyi yönetilememesi ülke ekonomisinin ve yaşamımızın her alanında ciddi yaralar açmış, zararlar vermiştir. Başbakanın yeni teşvik planını tanıttığı toplantıda da belirttiği gibi, IMF değerlendirmelerine göre, 2010’da dahi bir çıkış görünmemekte, sadece 2009’a oranla gerilemenin azalacağı tespiti yapılmaktadır. Ekonomik krizin yaşandığı ortamda küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin reel sektör firmalarının finansman temininde kredi kaynaklarını kullanabilme kabiliyetinde azalma ve olumsuzluklar yaşanmaktadır. Mevcut kredilerde ciddi oranda geri ödeme kabiliyetinin yitirildiği gözlenmektedir. Hükûmetin uygulamaya koyduğu sicil affı, finansman kurumlarınca ihtiyatla yaklaşılarak neredeyse uygulanmamakta, sicil düzeltilmesi dikkate alınmamaktadır. Kredi Garanti Fonu’nun işler hâle gelmesinde ve krediye erişimde de sorunlar vardır.

Siyasi iktidarın gecikerek aldığı ve bir bütünlük arz etmeyen, kaynakları net tanımlanmamış, kopuk kopuk ve değişik takvimlere bağlanıp uygulanan tedbir ve teşviklerde karar almakta geç kalınması ve bütünleşik olmaması nedeniyle olası etkilerini reel sektörün finansmanında ve ekonomik yaşamında yeterince gösteremeyecektir. Ortada ciddi bir koordinasyon ve kararlılık noksanlığı vardır. Aktarılacak kaynağın kullandırılmasına ilişkin usul ve esaslar belirlenirken kredi erişimi ve kredi kullanım şartlarını kolaylaştıracak düzenlemelere ihtiyaç vardır.

Bütçeden kaynak aktarılacak kredi garanti kurumlarının hangileri olacağı tasarıda yer almamaktadır. Özellikle başta KOBİ’ler olmak üzere tüm reel sektörün mevcut kredileri bu kapsamda yenilenmeli ve reel sektör yeni kredilerle desteklenmelidir. Mevcut kredi stoku olan 367 milyar TL’nin yaklaşık yüzde 9’nun geri ödeme kabiliyetini kaybettiği günümüzde gerekli finansman açığının ciddi bir şekilde hesaplanması ve tasarıya eklenmesi gerekmektedir. Bu yolla gerek yüce Meclis neye izin verdiğini bilebilmeli gerekse reel sektör kendisine sunulan bu olanağın kapsamını bilmeli ve kullanabilmelidir. Kamu kaynaklarının yandaş  medya, yandaş zengin oluşturma adına “bizim Çalıklara” bugünün dolar kuruyla yaklaşık 1,5 milyar TL’yi teminat almadan sırf yandaş olduğu için, sırf damadı yönettiği için, sırf kendi medya organlarına sahip olabilmek adına 1 kişiye verebilen siyasi iktidar, Sayın Başbakan ve Hükûmet

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Devamla) – …bu yasa tasarısıyla aktardığı 1 milyar TL kredi garanti desteğini ülkedeki milyonlarca işletmeye bunca zaman fazla görmüş, hem yetersiz olan hem de geç kalınan bu düzenlemeyi ancak kriz delip geçtikten sonra akıl etmekte ve yasalaştırmaktadırlar ve bu milyonlarca işletme ancak ticari olarak uçurumun eşiğine geldiğinde hatırlanmaktadır. Umarım uygulamada da, aynen sicil affında yaşadığımız gibi bankalara karşı yaptırım gücünü yitirmiş iktidarın aldığı bu karar ve yasada uygulamada zorluklarla karşılaşılmaz ve krizin etkileri altında inim inim inleyen, esnafa, sanatkâra, tüccara, sanayiciye bu yolla kredi vermek için bin dereden su getirilmez.

Yasanın hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kulkuloğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi okunacak olan iki önerge aynı mahiyette olduğundan işlemlerini birlikte yapacağım ancak isterlerse imza sahiplerine gerekçelerini açıklamaları için ayrı ayrı söz vereceğim.

Şimdi önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 386 Sıra Sayılı yasa Tasarısının 1 inci maddesine bağlı geçici 20. maddede yer alan “1 milyar” ibarelerinin “2 milyar” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                               M. Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları

T.B.M. Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 386 Sıra Sayılı yasa tasarısının birinci maddesine bağlı geçici 20. maddede geçen (1 milyar) ibaresinin (2 milyar) olarak değiştirilmesini arz ederim.

                                                                                                                   Kamer Genç

                                                                                                                       Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurunuz efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 386 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 1’inci maddesine bağlı geçici 20’nci maddesinde getirilen 1 katrilyonluk -eski parayla- kredi imkânının 2 katrilyona çıkarılması konusunda verdiğim önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii, piyasada çok ciddi bir krizin etkisiyle büyük bir işsizlik var, büyük bir daralma var. Aklın yolu birdir, artık madem bu krizi aşmanın en önemli yollarından birisi mümkün olduğu kadar insanların satın alma gücünü artırmak, satın alma gücü artmadan ekonomiye bir canlılık getirmek mümkün değildir. Hatta daha önce ben burada yaptığım bir konuşmada dedim ki: “Seyyanen bütün memurlara, emeklilere, işçilere 500’er milyon lira para verelim, en azından piyasaya bir canlılık getirir.” Piyasada canlılık olmayınca işletmelerin kapasitelerinin artması mümkün değil ama Hükûmet ne etti? Getirdi, özellikle motorlu kara taşıtlarındaki ÖTV ve KDV’de indirim yaptı. Bu daha ziyade yabancı kaynaklı araçlara fayda getirdi, işte Jaguarlara, Mercedeslere, BMW’lere. O tip lüks araçların şiddetle satılmasını sağladı ve dolayısıyla Türkiye’deki işçilere değil de daha ziyade yabancı işçilere, İngilizlerin, Almanların işçilerine bir kaynak sağlanmak suretiyle satışlarına bir imkân getirildi.

Şimdi, tabii burada getirilen 1 milyar liralık kaynak bence çok düşük. Mümkün olduğu kadar bu zor günde KOBİ’lerin desteklenmesi lazım. Tabii, KOBİ’ler desteklenirken ben yine bizim Tunceli’ye bir dirhem düşeceğini de zannetmiyorum, bu düşse düşse ancak bugünkü işte siyasi iktidarın güdümünde olan yerlere düşer. İşte, zaten biliyorsunuz bir teşvik kanunlarını getirdiler, işte yeni işletmeler kurulursa kurumlar vergisini yüzde 20’lerden yüzde 5’e kadar indirmeye… Tabii, AKP İktidarının bir politikası var, yani kendisine yandaş bir ekonomi grubu oluşturmaya çalışıyor, dolayısıyla bu yandaş ekonomi grubuna yine burada da bu KOBİ’lerden para aktarılacaktır.

Şimdi bakın, BAĞ-KUR’a tabi esnafın yüzde 20’si hiç BAĞ-KUR aidatını ödemiyor, ötekilerin de -BAĞ-KUR iştirakçilerinin- 19 katrilyon liralık borcu var. Şimdi bunların hiç birisine bu KOBİ’lerden bir pay düşmez. Dolayısıyla ne yapacaklar? Bu daha ziyade işte yeni kurulacak işletmelere gidecek. Tabii, yeni kurulacak işletmelerin de kimler olduğu çok önemli.

Bugün benim bir misafirim gelmişti, mobilya satıyordu. “Daha ziyade bize tesettürlüler geliyor, hem de en pahalılarından alıyor diyor.” Müşterinin niteliği değişti diyor. En pahalı, 40 milyarlık, 50 milyarlık mobilya alıyor. 4x4, biliyorsunuz, en lüks arabalara onlar biniyor. Tabii ki AKP İktidarı zamanında devlet kaynaklarından, ihalelerinden serveti artan kişilerin yapısı değişti.

Şimdi, ben arada sırada burada tabii karar yeter sayısı istiyorum. Dün Tayyip Bey grupta diyor ki: “İstersek üç yüz altmış gün, altı saat çalışacağız.” Arkasından da ben gayet iyi biliyorum ki bu Meclisi Tayyip Bey temmuzda çalıştırmak istemiyor. Bir an önce kapanmasını istiyor çünkü burada birtakım şeyler dile gelince bu Hükûmet rahatsız oluyor çünkü rahatsız olması lazım. Devleti yönetebilecek bir kapasiteyi kaybetmiş, basireti kaybetmiş, dolayısıyla bir an önce Meclisin kapatılmasını istiyor.

Gerçi getirilen  bu kanunu olumlu görüyoruz ama öteki kanunlarda   hiç de hayat yok.

Yine, işte, bizim gördüğümüz kadarıyla söyledim, bakın Sayın Bakana da sordum, yani terörden zarar görmüş özellikle işte Bingöl’den, Tunceli’den, Van’dan, Bitlis’ten insanlar var, bunların zarar tespitleri yapılıyor. Bunlar yani çok büyük bir para da tutmuyor. Genel olarak belki 300-500 milyon lira  tutuyor –trilyon diyelim, eski hesapla tutuyor- bunlar ödense en azından piyasaya bir canlılık gelir ama maalesef biraz da bu olaydan yararlanacak insanlar doğu ve güneydoğulu insanlar olduğu için Bu Hükûmeti de çok fazla ilgilendirmiyor. O bakımdan, daha ziyade kendilerine yakın esnaf grubunu, KOBİ’leri ilgilendiriyor. Bu kanunun amacı da o ama bari hiç olmazsa bunlara yapacağınız yardımların biraz daha rakamlarını artırın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Biz muhalefet olarak iktidara destek veriyoruz daha fazla yandaş toplaması için.

Bu Köye Dönüş Projesi konusunda da ben Sayın Bakana söyledim; şimdi “Kalıcı olması lazım.” diyorlar. Gerçekten özellikle bizim Tunceli’de çok ciddi olarak insanlar artık, büyük şehirlerde işsiz, aç, çıplak, bir iş yapamıyor. E ne yapsın? Köyü boş işte, hiç olmazsa gidip köye yerleşecek. İşte, yolu yapılsın diyoruz, suyu gelsin diyoruz. Orada o insanlar ev yapacak, kaynakları yok. Orada hiç olmazsa, köyünde, işte, üç beş hayvan besler, tarımla uğraşır, sebze meyve eker, dolayısıyla, yaşamlarını sürdürebilecek bir ortama kavuşur. Bence buralara bir öncelik vermek lazım, bu insanların köye dönüşlerini sağlamak lazım; zaten büyükşehirlerde muazzam nüfus artışları var, Hükûmetin politikasının bu yönde değiştirilmesi lazım.

Önergemizin mahiyeti bu. Kabulünü diliyorum.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç.

Diğer önerge için, Sayın Tütüncü siz mi konuşacaksınız?

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Evet efendim.

BAŞKAN – Buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Önergemiz üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Kredi Garanti Fonu, az önce soruda da dile getirmeye çalıştığım gibi, üç ayaklı teşvik paketinin üçüncü ayağı ama diğer iki ayağa bakınca gerçekten son derece kritik, stratejik önemi fazla olan bir ayak. Bu nedenle, biz, bu önergemizle, Kredi Garanti Fonu’na 1 milyar liralık kaynağın 2 milyar liraya çıkarılmasını yararlı gördük. Neden? Çok sayıda neden var. Bir bölümünü, izin verirseniz, sizlerle paylaşayım: KOBİ’ler şu anda imalat sanayisinin omurgasını oluşturuyor ve bu omurga bu krizden öylesine büyük bir darbe yedi ki toparlanması çok güç; bir an önce bu omurganın toparlanması için gereken finansman desteğinin sağlanması gerekiyor.

İkinci olarak: Sanayide istihdam çöküyor, istihdam geriliyor. Şubatta da geriledi, martta çok daha fazla geriledi. Yıllık bazda, 2008 Mart-2009 Mart arasında 409 bin kişilik istihdam daralması meydana geldi ve ayrıca dış kaynak girişi KOBİ’ler için tıkalı ve kredi konusunda bankalar ile KOBİ’ler öylesine kritik bir noktaya gelmiş ki her an bir kırılma noktası yaşayabiliriz ve işsizlik, yoksulluk, gelir dağılımındaki adaletsizlik dayanılması çok güç noktalara gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu önergemiz işsizlik ve yoksullukla mücadele açısından yaşamsal önemde. Bakınız, AKP olarak işsizlikte tüm zamanların Türkiye rekorunu kırdınız. Ayrıca, Avrupa ve dünyada da ön planlara çıktınız.

Tahminler nasıldı? İşsizlikle ilgili tahmininiz, program tahmini yüzde 10,4 idi; tutmayacağını gördünüz, revize ettiniz, yüzde 13,5’a çıkardınız ve şimdi görüyoruz ki bu da tutmadı ve Mart 2009’da ne oldu? Yaklaşık yüzde 16’ya çıktı. Yaklaşık 6 milyon kişi şu anda işsiz değerli milletvekilleri. AKP’nin işsizlikle ilgili tahminleri yerle bir oldu. Burnunuzun ucunu göremediniz bu işsizlikte. Gerçek işsizliğe bakarsak, gerçek işsizlik yüzde 23 dolaylarında. Ne anlama geliyor değerli arkadaşlarım?

Değerli milletvekilleri, her 4 kişiden 1’i işsiz, ama gençlere baktığımızda durum daha vahim, her 3 gençten 1’i işsiz. Taşı sıksa suyunu çıkaracak genç insanlar, diplomalı, bir diploması, iki diploması olan insanlar, hâlâ annelerinin babalarının kendilerine vermiş oldukları cep harçlığına bakar durumda; kendi kişiliklerini, kendi kimliklerini kendi elleriyle yoğurma yeteneğinden yoksun bırakılmış. İşte, bu açıdan son derece önemli.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakan “Kriz Varsa Çare de Var Kampanyası”na katıldı. Anımsayacaksınız. Bir gazeteci sordu, dedi ki: “Halkta para var mı?” Sayın Başbakan halkta para kalmadı ki. İşsizlik bir taraftan, bir de istihdamda olanların çok büyük yoksulluk içinde kaldığını biliyoruz, çalışanların yoksulluğu hatta çalışanların açlığı söz konusu çünkü insanlar tam maaş alamıyor, çalışan insanlar on beş günlük, yirmi günlük ücretsiz izne çıkarılıyor. Sözüm ona istihdamdalar!

Sayın Başbakan, aynen şunu söyledi:”Harcayacak para yok diyenler yanılıyor. Kusura bakmayın arkadaşlar, halkta para var.” Biz anlayamadık. Birileri çıksın, Sayın Başbakanın “halk” kavramından ne anladığını, eğer biliyorsa bize anlatsın.

Değerli milletvekilleri, ayıptır, ayıp, gerçekten ayıptır! Halkta para olduğunu iddia etmek kadar halka böylesine ayıp edilmesini anlamak ve kabul etmek kesinlikle mümkün değil.

Bakınız, bu ülkede açlık sınırı mayıs ayı itibarıyla 744 lira, asgari ücret haziran sonuna kadar 527 lira.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Asgari ücret azami ücret olmuş. Asgari ücretten insanlar iş bulabilmek için birbirini kırıyorlar, ama ne yazık ki, bulamıyorlar. Halk gırtlağına kadar borç içinde.

Evvelsi gün Trakya’dan geldim. Çiftçide para yok, işçide para yok, memurda, esnaf-sanatkârda yok, emekli, dul ve yetimde zaten hiç yok değerli arkadaşlar, sevgili hemşerilerim. Trakya böyleyse, Trakya bu durumda ise acaba Anadolu hangi durumdadır? İnsanlar böbreklerini hiç bu kadar fazla sayıda satmaya çıkarmamıştı. İnsanlar işsizlikten Türkiye'nin hiçbir zaman kesitinde böylesine fazla sayıda intihar eder noktaya gelmemişti. Bu nedenle, şunu söylüyorum: Ekonomik kriz, özellikle istihdama ve işsizliğe damgasını vurmuştur.

Lütfen, bizim bu önergemize sahip çıkınız, 1 milyardan 2 milyara el birliğiyle bu kaynak desteğini artıralım.

Teşekkür ederim.

Sağ olun Sayın Başkan.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tütüncü.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Geçici 1’inci maddeye bağlı geçici 20’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, 1’inci maddeye bağlı geçici 21’inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 21- Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü'nün 2009 yılı kampanya dönemi finansman açığının karşılanmasını teminen Hazine Müsteşarlığınca ikrazen özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebilir.”

BAŞKAN – Gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı.

Buyurunuz Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) –Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 386 sıra sayılı Tasarı’nın 1’inci maddesi ile 4749 sayılı Kanun’a eklenen geçici 21’inci maddeye ilişkin Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızda bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi tekrar saygılarımla selamlıyorum.

Söz konusu geçici 21’inci madde Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün 2009 yılı kampanya dönemi finansman açığının karşılanmasını teminen Hazine Müsteşarlığınca ikrazen özel tertip devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebilmesi hususunu düzenlemektedir.

4749 sayılı Kanun’un 5’inci maddesinde, mali yıl içerisinde ikrazen ihraç edilecek özel tertip devlet iç borçlanma limitinin her yıl bütçe kanunlarıyla belirlenmesi öngörülmektedir.

2009 Yılı Bütçe Kanunu’nun 19’uncu maddesinde de bütçenin başlangıç ödeneklerinin yüzde 1’ine kadar ikrazen özel tertip devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebileceği öngörülmekte olup, buna göre 2009 yılı ikrazen borçlanma limiti yaklaşık 2,6 milyar Türk Lirasına tekabül etmektedir.

Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün 2008 yılı bilançosuna göre 3 milyar liraya yakın görev zararları ve ödenmemiş sermayeden dolayı Hazineden alacağının bulunduğu görülmektedir.

Kurumun Hazineden bu alacakları bulunmakla birlikte yurt dışı ve yurt içi bankalardan kullandığı ticari kredilere ilişkin 3,6 milyar liralık borcunun bulunduğu ve 2008 yılında 325 milyon liralık kısa vadeli borçlanma giderinin olduğu dikkat çekmektedir. Bu durum AKP’nin Toprak Mahsulleri Ofisini bankaların kucağına attığını göstermektedir.

Daha dört ay önce kabul edilen 5838 sayılı Kanun’la görev zararı alacaklarına ve ödenmemiş sermayesine mahsuben Hazinece özel tertip devlet iç borçlanma senedi ihraç edilerek Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğüne 1 milyar lira kaynak aktarılması hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla, görüşmekte olduğumuz tasarıdaki hükmün de ikrazen özel tertip iç borçlanma senedi ihraç edilmesi yerine görev zararları ve ödenmemiş sermayeden dolayı borçlarına mahsuben Hazinece kaynak aktarılmasının daha doğru olduğu açıktır. Ancak AKP Hükûmetinin yüksek boyutlara ulaşan bütçe açığını kısmen de olsa düşük göstermek adına bundan kaçındığı anlaşılmaktadır.

Toprak Mahsulleri Ofisinin 2008 yılı bilançosunda dikkat çeken bir başka husus, geçmiş yıllara ilişkin 4,1 milyar liralık birikmiş zarar ve 2008 yılına ilişkin 105 milyon liralık dönem zararıdır. Görev zararları Hazinece karşılanmasına rağmen 2008 yılı sonu itibarıyla 4,2 milyar liraya ulaşan kurum zararının mutlaka sorgulanması gerekmektedir. Görüldüğü üzere AKP’nin yanlış ve tutarsız politikaları sonucu Toprak Mahsulleri Ofisi finansman durumu ve faaliyet sonuçları itibarıyla batık bir kuruluş hâline getirilmiştir.

Toprak Mahsulleri Ofisi esasen yurtta hububat fiyatlarının üreticiler yönünden normalin altına düşmesini ve tüketici aleyhine anormal derecede yükselmesini önlemek, bu ürünlerin piyasasını düzenleyici tedbirler almak üzere kurulmuştur. Türkiye'nin tek müdahale kuruluşu olan Toprak Mahsulleri Ofisi, son yıllarda bu görevini bir yana bırakmış, ithalat ofisi gibi çalışmaktadır. AKP Hükûmetinin müdahalesiyle fındık almakla görevlendirilen kurum, fındıkta da tam bir çıkmaza sürüklenmiştir. AKP İktidarı, daha başta, Toprak Mahsulleri Ofisinin bölge, şube, işletme, ajans gibi birimlerini kapatarak tüccar karşısında üreticiyi çaresiz bırakmıştır. Ayrıca, dâhilde işleme rejimi çerçevesinde, tam hasat döneminde sonsuz ithalata müsaade ederek üreticiyi haksız rekabete maruz bırakmıştır.

Geçtiğimiz hafta Tarım Bakanı, müdahale alım fiyatı olarak ekmeklik buğdayın tonunun, haziran, temmuz, ağustos ayları için 500 lira, eylülde 510, ekimde 520, kasımda 530 lira, buğdaydaki primin de tonuna 50 lira olduğunu açıklamıştır. Açıklanan kasım fiyatları dahi çiftçinin maliyetinin çok altında kalmıştır. Çiftçi ve köylü, bu fiyatlardan dolayı hayal kırıklığı yaşamamıştır çünkü AKP, çiftçinin hayallerini bile yok etmiştir.

Buğday, Türkiye ekim alanlarının yaklaşık yarısında ekilen, 15 milyona yakın insanın geçim kaynağıdır. Tam hasat döneminde buğday fiyatlarının düşük olmasından yakınan Türk çiftçisine AKP, “Buğdayınızı satmayın, kışın daha yüksek fiyattan satarsınız.” gibi telkinde de bulunmaktadır. Hasat dönemini zar zor getiren çiftçi, tüccarın, spekülatörün insafına bırakılarak mağdur edilmekte ve açıkçası, kendi kaderine terk edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, AKP yönetiminde geçen ve yedi yıla yaklaşan zaman içerisinde, işçimizden memurumuza, esnafımızdan çiftçimize, emeklimizden yetimlerimize kadar hiç kimsenin fani yaşamında bir iyileşme, rahatlama, mahkûm oldukları sorunlar karşısında rahat nefes almalarını sağlayıcı olumlu bir gelişme görülmemiştir. Bugün çiftçimizin, memurumuzun, işçimizin, esnafımızın cebinde, sadece, son ödeme tarihi geçmiş faturalar, kredi kartı borcu hesap özetleri, icra tebliğleri ve çaresizlik içinde sıkılmış yumrukları vardır. Özellikle bunlar arasında, elbette çiftçilerimizin perişan hâli daha çok düşündürücü olup daha fazla endişe vericidir. Topraktan ekmeğini kazanmak için çırpınan, tarlasından çocuklarının rızkını çıkarmak için didinen çiftçilerimizin çok şikâyetleri olduğunu biliyoruz.

Değerli milletvekilleri, seçim bölgem Konya’ya yaptığım seyahatlerde de çiftçilerimizden çok şikâyetler alıyoruz. Başta elektrik borçları nedeniyle tarlalarını sulayamadıklarından şikâyet etmekteler. Ayrıca banka kredilerini, tarımsal kredileri, tarım kredi kooperatiflerinden kullandıkları kredileri ödeyememekten dolayı şikâyetleri bulunmakta. Bu konuda bizlerden talepte bulunmaktadırlar. Bu konuyu Sayın Tarım Bakanımıza ve Başbakana soru önergeleriyle sordum, gündeme getirdim. Ancak verilen cevaplarda bugün için böyle bir çalışma olmadığını, daha önce bu yapılandırmaların yapıldığını ifade eden cevaplar verildi. Ancak, gerçekten çiftçimiz çok büyük sıkıntıda. Özellikle bu hasat döneminde elektrik kullanamamaktan dolayı tarlasını sulayamaz hâle düşmüştür. Yine banka kredilerini ödeyememekten dolayı tarlası, bahçesi, icra hacizle karşı karşıya kalmak durumuna gelmiştir. O nedenle, bu konuda mutlaka bir adım atmamız gerekmektedir. Aslında Hükûmet ve Sayın Başbakan, gerekse bakanlar ekonomik krizle ilgili alınan yetmişe varan tedbirden bahsetmektedirler. Ancak, bugüne kadar çiftçilerimizi ilgilendiren, çiftçilerimizi rahatlatacak bir adet dahi maalesef bir tedbir getirilmemiştir. Getirilmediği gibi tarımsal destekleme ödemelerinde yüzde 10 kesintiye gidilmiştir.

Bize hep şunu da soruyorlar değerli AKP milletvekilleri: “İktidar partisi vekilleri nerede? Neden gelmiyorlar? Neden hâlimizi, hatırımızı sormuyorlar?” diyorlar çiftçilerimiz. Tabii, ne yapacaklarını bilmiyorum ama sizler için iyi şeyler düşünmediklerini söyleyebilirim.

Değerli milletvekilleri, sadece hububat üreticimiz değil sıkıntıda olan, meyve sebze üreticimiz de sıkıntıda. Geçtiğimiz hafta Akşehir bölgemizdeydim, Seydişehir-Bozkır bölgemizdeydim. Yine, vişne üreticilerimizin, kiraz üreticilerimizin ve çilek üreticilerimizin büyük sıkıntıları var. Dışarıdan resmî ithalat yoluyla veya kaçak yolla giren konsantre, dondurulmuş, şoklanmış vişne, kiraz, çilek gibi ürünler maalesef kendi üreticimizi, çiftçimizi sorunlarla karşı karşıya bırakmakta, büyük darbe vurmaktadır. Bu konuyu da gündeme getirdik. Yalnız Sayın Bakanının verdiği cevapta, maalesef, bu konuda ithalatın bu yükseklikte olmadığını, kendi üreticimize zarar verecek boyutta olmadığını dile getiren bir yazısını aldım ama Sayın Bakanının verdiği cevap gerçeklerden çok uzaktadır.

Değerli milletvekilleri, çiftçimizin öncelikli taleplerinin mutlaka dikkate alınarak… Ki bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi olarak getirilecek her türlü önergeye desteğimizi vereceğimizi de söylüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MUSTAFA KALAYCI (Devamla) – Tasarının ülkemize hayırlar getirmesini diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kalaycı.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Giresun Milletvekili Eşref Karaibrahim.

Buyurunuz Sayın Karaibrahim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 386 sıra sayılı Tasarı’nın geçici 21’inci maddesinde söz almış bulunuyorum. Herkesi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün 2009 yılı dönemindeki finansman açığının karşılanması için devlet iç borçlanma senedi ihraç edilmesiyle ilgili bir maddedir bu. Bununla ilgili, arkadaşlarım biraz sonra bununla ilgili değişiklik önergesi vereceklerdir. Şu açıdan vereceklerdir: Biz, bunun Hazine tarafından karışlanmasını, bir borç olmasını düşünmediğimiz için bununla ilgili bir önerge vereceğiz.

Benim esas açıklamak istediğim, Toprak Mahsulleri Ofisinin bugünkü yapısına nasıl geldiğidir. Tabii ki, ben fındık bölgesinde olduğum için fındıkla ilgili açıklamalar yapacağım, TMO’nun fındık alımlarıyla ilgili açıklamalar yapacağım.

Biraz önce Bakana sordum: “Sayın Bakan, siz TMO olarak bu sene fındık alımı yapacak mısınız, yapmayacak mısınız?” Sayın Bakan bana açık bir cevap veremedi; bunun üzerinde çalışıldığını, ileride düşünüldüğünü, bir açıklama yapılamayacağını söyledi. Neden böyle açıklamaya Bakan gerek gördü? Şunun için: Toprak Mahsulleri Ofisinin asli görevi fındık alımı değildir. Asli görevi olmayan fındık alımına girdiği için, burada battığı için, buradan çıkmak için türlü sebepler uydurmaktadır. Neden buna gerek görüldü, neden Toprak Mahsulleri Ofisi fındık bölgesine geldi ve bölgede görev aldı? Bunu da sizlerle paylaşmak istiyorum.

Tabii, fındığın asıl sahibi olan FİSKOBİRLİK, o günkü yönetimi, fındıkta AKP yönetimine yakın olmamasından dolayı ve seçimlerde AKP’nin FİSKOBİRLİK’i çok istemesinden dolayı seçimlere girdi. Hatırlayalım -tabii ben bölgemden hatırlayayım- bütün yöre milletvekilleri, AKP yöre milletvekilleri Giresun’a geldiler, eski bir bakanımız da -bu bölgeden- geldi -şu anda elimizde mevcuttur, CD’leri vardır, televizyonda konuşmaları vardır- şöyle bir açıklama yaptı: “Sayın üreticiler, sayın delegeler, bize, bizim desteklediğimiz adayımıza oy verirseniz FİSKOBİRLİK’in bir sorunu olmayacak, bütün borçlar ödenecek, üreticilere olan borçlar ödenecek.” Tabii, bunların CD’leri var. Ben bunu kendimden söylemiyorum, isterseniz de bu CD’leri televizyonlardan alabilirsiniz. Böyle bir açıklama yaptı. Seçimlere girildi. Onların desteklediği aday seçilemeyince bunun hesabı görüldü. Acilen bölgeye TMO getirildi, fındık alımına başlandı.

TMO bölgede ne yaptı? Geldi. Fındığı biliyor mu TMO? Bilmiyor. Deposu var mı? Yok. Fındık nasıl alınır, bilmiyor. Acilen depolar kiralandı. O FİSKOBİRLİK’in emekli olan işçileri, memurları acilen alınarak alım yapılmaya başlandı ancak bir karmaşadır gidiyordu. Randıman almasını bilmeyen, fındık tartmasını bilmeyen, depolara fındığın nasıl konulacağını bilmeyen bir yapıyla alıma gidildi. Tabii, bu alım ikinci seneye geçildiğindeyse, hızlı bir şekilde altyapı oluşturulmaya başlandı. Yeni depolar, yeni alımlar, yeni bölge binaları yapıldı, bölgeye yerleşilmeye çalışıldı ve çok ciddi bir masraf yapıldı bölgede ama bunun altında bazı suistimaller de başladı. Randıman dediğimiz olaydan ya da fındığın neminden fındıklar geri götürülüyor ve bir başka sebeple yeniden TMO’ya getirilerek satılıyordu. Tüccarlarımız –bazı tüccarlar diyeyim, hepsini katmayalım- defter topluyor, ruhsat topluyor, fındıkları ucuz fiyattan topluyor, yeniden Toprak Mahsulleri Ofisine satıyor.

İki tür fiyat oluştu bölgemizde; birisi TMO’nun 4-4,5-5, biri tüccarın 2-2,5 civarında. Bu neden oluştu? Sisteme dâhil olmayan bahçelerdeki fındıklar TMO tarafından alınmıyor ya da belli bir sistemden, ya randımandan ya da nemden geri gönderilen fındıklar piyasada ucuz fiyatla satılıyordu.

Tabii, TMO, bu fındık alımını yaptıktan sonra, depolarında, biraz önce Bakan 500 küsur ton diye bir açıklama yaptı, benim bilgilerim, bilmiyorum, 600 binin üzerinde şu anda TMO depolarında fındık vardır. Bu fındıklar hızlı bir şekilde bozulmaktadır, çünkü TMO depoları şu anda sıhhi depolar değildir, hızla çürümektedir diye düşünüyoruz ve bu çürümeden dolayı da muhakkak yağlığa gidecektir.

FİSKOBİRLİK bu dönemde ne yaptı? Halk ve üretici “Biz, AKP yanlısı bir yönetim oluşturursak bu borçları öderiz, siz engel oluyorsunuz” dedi; üreticiler ve delegeler de, bugün AKP yanlısı olan bir başkanı seçtiler. Şu anda bu Başkan kredi bulmak için hızlı bir şekilde çalışıyor ama iki senedir hiçbir şey oluşamadı. Şu anda FİSKOBİRLİK’in… Bölgeden FİSKOBİRLİK’i bilen arkadaşlar, onun, “AKP’li oldu” dediğim zaman nere ilçe başkanı olduğunu da bilir.

Şimdi FİSKOBİRLİK’in 140 trilyon borcu var. En acısı şudur arkadaşlar: FİSKOBİRLİK’te beş aydır işçilerin ücreti ödenmemektedir, yani ödeme yapmamaktadır. En büyük sıkıntımız budur. Çalışanlarına ödeme yapmıyor beş aydır ve bölgemizdeki en büyük sıkıntılardan bir tanesi de budur.

Bugün anlıyoruz ki TMO bölgemizden çıkacaktır. FİSKOBİRLİK bu yapıdadır. Benim aldığım duyumlarda şöyle bir olaya geliniyor anladığım kadarıyla: Dönüm başı, sisteme dâhil bahçelere prim verecekler. Bu ne anlama geliyor? Giresun için iyi bir anlama geliyor çünkü Giresun’da, benim bölgemde bahçelerin hemen hemen çoğu sisteme dâhildir. Olumlu bir karardır bölgem için, ben bunu desteklemek zorundayım ancak bugün bir ucu İstanbul’da, bir ucu Artvin’de olan bir fındık yapısında, peki, Zonguldak milletvekillerine, Sakarya, Düzce milletvekillerine, Ordu milletvekillerine, Trabzon milletvekillerine soruyorum: Sizler ne yapacaksınız? Bu prim sistemi olmazsa, bölgenizde bahçelere prim sistemi verilmezse üreticilerimize ne diyeceksiniz?

“Bu sene fındık az” diyor Sayın Bakan, doğrudur, bir miktar az fındığımız bu sene; 500 bin tonlar civarında olacağı ya da daha belli olmaz belki yanıklar olabilir, hava şartları daha değişik olabilir… Onun için “Fındık pahalanacak” diyor Sayın Bakan.

Sayın Bakanım, fındık alımı bir anda olmaz ama üretici -dayanacak gücü olmadığı için, ekonomik sıkıntı yaşadığı için- fındığını bizde acilen, fındık daldan indiği zaman tüccara götürür ya da satacağı yere götürür. Sıkıntı odur. Yani bir anda fındık pazara iner. Fındığın fiyatının artabilmesi için üreticinin fındığını elinde tutabilmesi gerekmektedir, yani az miktarda pazara götürürse ancak o şartlarda fındık pahalanır. Sizin dediğiniz sistem burada olmaz. Ya asli görevi olmayan, iki yıldır fındık alan, üç yıldır fındık alan TMO bölgede kalacak, yeniden destek verecek ya da şu anda 140 trilyon borcu olan ve beş aydır işçisine ücret ödeyemeyen FİSKOBİRLİK yeniden devreye sokulacaktır, doğrusu da budur, eğer sokulamazsa sıkıntı daha büyüktür.

Bakın, size bir sayı vereyim… Hep, biraz önce arkadaşlarımız… Ben ekonomist değilim, TMO’nun zararı fındıkta nedir biliyor musunuz? 600 bin ton. Şu anda ortalama 5 liradan hesaplarsanız 3 katrilyon civarında bir zarar var. Şu anda depolarınızda duruyor. Bu fındığı ne yapacaksınız? Yağlık yapacaksınız. Peki, iki üç aydır, belki bir senedir FİSKOBİRLİK diyor ki: “Bana biraz fındık ver, ben kendimi kurtarayım.” Onu da vermiyorsunuz.

Başka bir tehlike daha var: TMO’nun elindeki bu fındık piyasaya az girdiğinde… Piyasaya satmayacağını nereden garanti edeceğiz? Peki, TMO’ya iyi bir fiyat geldiğinde TMO bu elindeki fındığı ya piyasaya satarsa? O zaman, benim üreticimin elindeki fındık ne olacak? Yeniden para etmeyecektir.

Bu sene bir başka şey daha yapmalıyız diye düşünüyorum: Fındık fiyatları -ağustosta biz toplamaya başlarız- temmuz başında açıklanmalıdır. Ağustosun 15’inde başlar, 10’unda başlar bizim oralarda ama bazı bölgelerde daha önce başlar. Temmuzun ilk haftasında fındık fiyatlarını açıklamak zorundayız. Bunun için yöre milletvekillerini göreve çağırıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Meclis tatil olmadan açıklasın.

EŞREF KARAİBRAHİM (Devamla) – “Meclis tatil olmadan açıklasın.” Teşekkür ediyorum.

Şimdi, biz, Giresun fındığı olarak kaliteli bir fındık üretiyoruz. Bunu satmaktan da fazla zorlanmayabiliriz bu dönem çünkü bizim bölgede şu anda ciddi de fındık var, yani o kadar yok değil ama bazı bölgelerde yok.

Ben tüm bölge milletvekillerine sesleniyorum, hangi siyasi partiden olursanız olun: Bu sene çok büyük bir kaos yaşayacağız. Onun için, fındığımıza sahip çıkalım, bölgemize sahip çıkalım.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum, iyi günler diliyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Karaibrahim

Geçici 21’inci madde üzerinde şahsı adına Antalya Milletvekili Sadık Badak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Badak.

SADIK BADAK (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanunun 1’inci madde geçici 21’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Toprak Mahsulleri Ofisinin görevleri içinde ülkemizde hububat fiyatlarının üreticiler yönünden normalin altına düşmesini ve vatandaşlarımızın aleyhine anormal derecede fiyatlarının yükselmesini önlemek önemli bir yer tutmakta.

Tarım Bakanlığı verilerine göre yaklaşık 3 milyon çiftçimiz hububat ekmektedir. Dünyanın bazı yıllarda yedinci, bazı yıllarda sekizinci hububat üreticisi olan ülkemizde hububat alanlarının yüzde 68’inde buğday ekilmekte, elde edilen ürün yılda yaklaşık 10 milyar dolarlık ticaret hacmi meydana getirmektedir.

Ülkemizde üretilen buğdayın yaklaşık 13-14 milyon tonu 927 bin çiftçi tarafından satılmakta, kalan 4-5 milyon ton hububat tarım işletmelerinin kendi içinde kullanılmaktadır.

Önceki yıllarda genel kuraklık sebebiyle dünya hububat piyasalarında buğdayın ton fiyatı 150-200 dolar seviyelerinden 480-500 dolarlar seviyesine yükselmişti. 2008’de dünya buğday üretiminin artması sebebiyle ton fiyatları 200 dolara kadar düşmüştür.

Ülkemizin hububat üretimi 2007 yılında 17,3 milyon, 2008 yılında 17,8 milyon ton olmuştur. Bu yıl memnuniyet verici olarak 20,6 milyon ton buğday üretimi beklenmekte. Böylece, geçtiğimiz yıllara göre yaklaşık yüzde 18 üretim artışı elde edilmiş olacaktır.

Bu yıl Toprak Mahsulleri Ofisinin hububat alım planına göre Haziran 2009’da 650 bin ton ve Temmuz 2009’dan 2010 Mayıs ayına kadar da yaklaşık 5 milyon 350 bin ton olmak üzere toplam 5 milyon ton buğday, 1 milyon ton arpa alımı yapılacaktır. Alımlar karşılığında bu kampanya döneminde 2,5 milyar liralık finansmana ihtiyaç duyulacağı ifade edildi.

Toprak Mahsulleri Ofisi, Çiftçi Kayıt Sistemi’ne dâhil çiftçilerin getireceği ürünleri yurt sathına yayılmış üç yüz noktada alım yapacaktır. Belirli standartlar dâhilinde en az 80 ton olmak ve çiftçiden satın alınmış olmak kaydıyla, müstahsil makbuzuyla birlikte tüccardan da müdahale alımları planlandığını memnuniyetle öğrenmekteyiz.

Bu yıl müdahale fiyatı buğdayda yaklaşık 330 dolara tekabül etmektedir. Toprak Mahsulleri Ofisinin müdahale fiyatları üzerinden aldığı ürünler dünyada oluşan piyasa fiyatlarından ihraç edilmekte veya mamul madde ihracatçılarına ham madde olarak satılmaktadır.

Geçici 21’inci maddeyle, Toprak Mahsulleri Ofisine 2009 yılı kampanya dönemi içinde finansman açığının karşılanmasını teminen Hazine Müsteşarlığınca ikrazen özel tertip iç borçlanma senedi ihraç yetkisi verilmekte, böylece Ofis tahvile dayalı olarak sağlayacağı yeni finansmanla asli görevini yerine getirmiş olacaktır.

Değerli milletvekilleri, tasarının 1’inci maddesi, muhtevasıyla kredi kefalet mekanizmasını daha güçlü kılacak, ülkemizde iş hayatına yeni bir hareket getirecektir. Hükûmetimiz, son dönemde gerek KOBİ’ler gerekse TESK üyesi esnaf ve sanatkârlarımızın rekabet güçlerini artırmak amacıyla pek çok düzenleme, destek ve geliştirme mekanizmasını ortaya koymuştur. Ticari sicil affı, girişimci envanteri, TESK Değişim, Dönüşüm ve Destek Eylem Planı, KOSGEB destekleri ve KOSGEB’in yeni yapılanması, gelir ve kurumlar vergilerinde kalıcı indirimler veya uygulanmakta olan geçici vergi indirimleri, KOBİ’lerin birleşmesini, kümelenme ve kurumlaşmayı destekleyen düzenlemelerle beraber haziranın ilk haftasında Hükûmetimizin açıkladığı yeni teşvik ve destek unsurlarının meydana getireceği yeni teşebbüs ve çalışma alanlarında işletmelerimizin daha fazla ihtiyaç duyacağı finansman için kredi garanti mekanizması bu kanunla fonksiyonlarını çok büyütmüş olacaktır.

Kredi garanti uygulaması, KOBİ’lere sağlanan kamusal destekler içinde en az maliyetle ve kefalet çarpanı yoluyla en çok KOBİ’ye iş yapma imkânı veren bir teşvik mekanizmasıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle emeği geçen herkese teşekkür ediyor, kanunun iş hayatımıza ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Badak.

Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Sayın Susam ve Sayın Tütüncü sisteme girmişler.

Buyurunuz Sayın Susam.

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Bakan biraz önce sorulara cevap verirken KOBİ tanımlaması konusunda şu an Avrupa Birliğindeki KOBİ tanımının dışında bir tanımlama yaptı ve mikro ölçekli işletmeleri KOBİ tanımının dışında addetti ve firma birleşmelerinde vergi muafiyetine tabi tutulmasında mikro işletmelerin birleşmelerini denetleyemeyeceklerini ve bundan dolayı da onlara teşvik vermeyeceklerini söyledi. Sanıyorum bu yanlış anlamadığım bir durumdur. Eğer doğruysa Sayın Bakan ciddi bir yanlışlık içerisindedir.

Bir: KOBİ tanımı mikro işletmeleri de içine alır. Avrupa Birliğinin yeni tanımında mikro işletmeler KOBİ tanımının içerisindedir.

İki: Vergi istisnasında firmaların birleştirilmesinde 10 kişiden az çalışatıranlar için “Eğer bunlara teşvik verirsek usulsüzlük yaparlar, denetleyemeyiz” anlayışının bir Bakanlık görüşü olarak burada dillendirilmesini, bunca sayıdaki KOBİ adına çok talihsiz bir açıklama olarak addediyorum.  Tam tersine alt komisyonda da bu konu çok net bir şekilde ortak bir görüş şeklinde olmasına rağmen, Vergi Kanunu’ndaki değişiklikle Mecliste değiştirilmiştir. Bu, küçük işletmelerin desteğe ihtiyacı olduğu bir dönemde ciddi bir eksikliktir. Sayın Bakanın bunu böyle düşünmediğini zannederek açıklama yapmasını özellikle rica ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Susam.

Sayın Tütüncü.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kredi Garanti Fonu’na 1 milyar lira destek verilmesiyle 10 milyarlık krediye kefalet sağlanacağı ifade ediliyor. Bu hesap nasıl yapıldı, burada açıklama rica ediyorum.

İkincisi: 30 Haziran 2008’den önceki iki yıl içinde -bu yasadan yararlanmak için- kamuya borcu olmayacak KOBİ’nin aynı zamanda, aynı dönemde takibe düşmüş borcu olmayacak. Ne kadar tahmin ediliyor? Bu durumdaki KOBİ’lerin sayısı kaç?

Üç: Geçen dönemde burada, bu Mecliste “Anadolu Yaklaşımı” adıyla bilinen bir yasa çıkarıldı. Bilebildiğimiz kadarıyla tam anlamıyla bir fiyaskoya dönüştü sonuç. Ne kadar KOBİ kapsanacağı düşünülüyordu? Ne kadar KOBİ bu Anadolu Yaklaşımı’ndan yararlanmıştır?

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tütüncü.

Sayın Ayhan…

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 1 milyar TL kaynak aktarılmasıyla yüzde 65’inin garanti edileceği ifade ediliyor, 8-10 milyar TL kredi verilebileceği de belirtiliyor. Bunun nasıl olacağını topluma anlatmakta yarar olduğu kanaatindeyim. Bunu soruyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ayhan.

Sayın Aslanoğlu, son soru.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, kalkınma ajanslarının kurulacağı merkezler ne zaman ilan edilecek? Burada objektif kriterleriniz nedir? Bu ajansların kurulacağı illerdeki merkezde ilin olanaklarını dikkate alacak mısınız, yoksa siyasi mi davranacaksınız?

İki: Devlete borcunu ödemek isteyen, vergi ve sigorta borcunu olanaksızlıklar nedeniyle ödeyemeyen insanlara “Sadece ve sadece bu krediden yararlanıp ben vergimi ödemek istiyorum, sigortamı ödemek istiyorum belli bir vadede, üç yıl vadede.” diyen, haykıran insanlara yarın ne cevap vereceksiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.

Buyurunuz Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Susam’ın belirttiği hususta… Tabii ki KOBİ’lerimizi, küçük işletmelerimizi hiçbir şekilde, az önce ifade edildiği gibi görmemiz mümkün değil. Ben sadece, ondan düşük işletmeleri mikro işletme gibi görebileceğimizi, bunun operasyonel sıkıntılar doğurduğunu… Zaten Hükûmetten Meclise gelen tasarıda da 10’la 250 arasındaydı. Ona Genel Kurulda geri dönülmüş oldu.

Onun ötesinde, hiçbir kasıt olması mümkün değil zaten. Yani o şekilde anlaşılmasından da üzüldüm doğrusu. Hiçbir şekilde öyle bir kasıt söz konusu olamaz ama operasyonel anlamda güçlükleri olabilir, izleme güçlükleri olabilir. Bu da sayının getirdiği son derece doğal, matematiksel bir durum.

Sayın Tütüncü “Bu 1 milyarla 10 milyar nasıl yapılabilir?” diye sordu, yani 1 milyarlık kamu kaynağı koyuyoruz, sonuçta 10 milyarlık kredi hacmi oluşturuyoruz…

Temerrüt oranının yüzde 10 civarında olacağı tahminiyle yapılıyor bu. Dolayısıyla bu, temelde bir varsayım tabii fakat geçmiş deneyimlerimizden, şüphesiz, hareketle ortaya konmuş bir varsayım. Sonuçta biz bunu bütçeden alıp doğrudan bankacılık sistemine vermeyeceğiz. Bu olay gerçekleştikçe, vuku buldukça peyderpey aktarılacak bir kaynak. Yani temelde geçmiş deneyimlerimize dayalı, temerrüt oranını esas alarak oluşturduğumuz bir tahmin. Aşağı yukarı 10 milyar civarında bir kaldıraç etkisi oluşturacağını düşünüyoruz.

“Takibe düşmüş borçlu sayısı…”, “Anadolu Yaklaşımı’ndan kaç KOBİ yararlandı?” Onlar şu anda elimin altında yok doğrusu. Eğer müsaade ederseniz, arkadaşlarımız yazılı olarak size bu sayıları aktarsınlar, versinler.

Yalnız şunun da altını çizmek istiyorum: Bu kanunda usul ve esasları bu anlamda belirlemiyoruz. Bu usul ve esaslar Bakanlar Kurulu tarafından, yani daha ayrıntılı bazda usul ve esaslar Bakanları Kurulu tarafından belirlenecek.

Sayın Ayhan da benzer bir soru sormuştu, onu da herhâlde böylece cevaplamış olduk. Yani bu, esas itibarıyla bir tahmin, ama geçmiş yıllardaki gerçekleşmeler, ülkemizin tecrübeleri baz alınarak oluşturulmuş bir varsayım, aşağı yukarı bu civarda gerçekleşmesini bekliyoruz. Fakat bizim fiilen, tabii, kamu olarak ortaya koyduğumuz 1 milyarlık bir miktar var, bunu da hemen bütçeden çıkacak diye de düşünmeyelim. Bu, bütçede kredilerin garantisi olarak duracak bir kaynak. O krediler gerçekleşecek, bunlardan bir kısmı temerrüde düşecek, o zaman peyderpey bu mekanizma da devreye girmiş olacak, kullanılmış olacak. Dolayısıyla, bunun kullanımı da hemen bir bütçe açığına yansımamış olacak. Zaman içinde realize olacak bir durum.

Sayın Aslanoğlu, kalkınma ajanslarıyla ilgili sorular sordu. Tabii, doğrudan bu kanunun konusu değil ama benimle ilgili bir şey olduğu için cevap vermeye çalışayım. “Ne zaman ilan edilecek kalkınma ajansları?” dediniz. Şimdi, 26 tane tüm Türkiye için kurulacak ajans var. Bunlardan 2 tanesi pilot olarak kurulmuştu biliyorsunuz, 1’i İzmir’e 1’i Adana-Mersin bölgemize. Geriye kalan 8 bölgemiz için de ayrıca Bakanlar Kurulu kararı çıkmıştı. Dolayısıyla geriye 16 tane bölgemiz kalıyor. O bölgelerimizle ilgili hazırlıklarımızı da biz aşağı yukarı tamamlamak üzereyiz. Yani çok net bir tarih vermem mümkün değil ama kısa süre içinde…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – 8 bölgenin merkezi… 8 bölge, hangi il olacağı şu anda…

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Şimdi, orada da, şunu söyleyeyim Sayın Aslanoğlu: Buraları DSİ’nin, Karayollarının bölge müdürlükleriyle karıştırmayın. Gerçekten, merkezin nerede olduğu hiç önemli değil. İsterseniz gelin bir gün yapısını da birlikte ortaya koyalım. Karar alma sürecinde illerimiz tamamen eşit. Yararlanma açısından hiçbir sıkıntı yok iller arasında. Fakat bu Karayolları ve DSİ tecrübesinden dolayı bu merkezi herkes çok fazla önemsiyor. Emin olun, hiç o kadar önemli değil. Sadece bir bina bir ilimizde yer alacak ama bütün iller bundan faydalanacaklar. Nasıl belirlenecek merkez? Kanuna göre Bakanlar Kurulumuz belirliyor merkezi, Bakanlar Kurulumuzun kararı. İşte, orada çok çeşitli, her bölgenin kendine özgü kriterleri olabilir. İşte, üniversite öğrenci sayısından girişimci sayısına, ulaşılabilirlikten kent ortamına kadar çok çeşitli, her bölge için farklı şeyler düşünülebilir. Fakat tekrar altını çizmek istiyorum: Emin olun, bu yapılarda merkezin hangi ilde olduğu hiç önemli değil, bütün yöreye hizmet edecek şekilde çok dikkatli tasarlanmış bir yapı. Başkanlık da zaten valilerimiz arasında rotasyonla, yani bir sene bir ilimizin valisi başkansa, ertesi sene başka ilimizin valisi; öyle farklı bir yapımız da var. Mesela, Urfa-Diyarbakır bir bölge; Merkez Diyarbakır’da ama bir sene Urfa Valimiz, bir sene Diyarbakır Valimiz başkanlığını yapacak oradaki kalkınma ajansının.

Şimdi, diğer konu da bu “alacakları olan KOBİ’ler” dediniz. O konular, dediğim gibi, bu kanun çerçevesinde düzenlenmiyor. Bakanlar Kurulu usul ve esasları belirleyecek. Borcunu taksitlendirmiş olanlar için nasıl bir değerlendirme yapar bürokrasimiz, Bakanlar Kurulumuz, onu görürüz ama bu fikirleriniz elbette dikkate alınır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Geçici madde 21 üzerinde üç önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 386 Sıra Sayılı Tasarının 1 inci maddesiyle 28/3/2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanuna eklenmesi öngörülen Geçici Madde 21’de yer alan “ikrazen” kelimesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

        M. Akif Hamzaçebi                       Faik Öztrak                                  Gürol Ergin

                 Trabzon                                  Tekirdağ                                         Muğla

             Enis Tütüncü                          Bülent Baratalı                       Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                 Tekirdağ                                     İzmir                                          Malatya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 386 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 1’inci maddesindeki Geçici 21’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Erkan Akçay

Mustafa Kalaycı

Mustafa Enöz

 

Manisa

Konya

Manisa

 

Ahmet Orhan

K. Erdal Sipahi

Beytullah Asil

 

Manisa

İzmir

Eskişehir

 

 

Recep Taner

 

 

 

Aydın

 

“Geçici Madde 21- Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü’nün 2009 yılı kampanya dönemi finansman açığının karşılanmasını teminen, 80 milyon Türk Lirası çekirdeksiz kuru üzüm finansmanında kullanılmak üzere, Hazine Müsteşarlığınca ikrazen özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebilir.”

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 386 sıra sayılı yasa tasarısının geçici 21. maddesinin sonuna aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ederim.

Saygılarımızla.

                                                                                                          Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                                                                                                                      Malatya

Bu finansmanın 100 milyon TL’lik kısmı kayısı alımı için kullanılır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli)– Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – En aykırı önerge, bizim önergeydi aslında çünkü tamamının değiştirilmesini öngörüyor.

BAŞKAN – İşlem doğruymuş efendim, tartıştılar.

Kim konuşacak efendim?

Sayın Aslanoğlu, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın milletvekilleri, Sayın Başkan; hepinize saygılar sunuyorum.

Toprak Mahsulleri Ofisi Türkiye’de tüm tarım ürünlerinin desteklenmesi için kurulmuş bir kurumdur, doğru mu arkadaşlar? Görev tanımında, Türkiye’de tüm tarım ürünlerinin desteklenmesi için…

Değerli arkadaşlarım, burada Toprak Mahsulleri Ofisi, tabii, fındığa destek olsun, fındık fiyatları ülkemiz açısından çok iyi bir… Fındık fiyatlarını korumak, kollamak amacıyla… Biz ona çok saygı duyarız, hiç… Karadeniz çiftçisinin emeğine, onun alın terine çok saygı duyarız ama yeter ki şu daha 2004’teki don olayından kalan Karadeniz çiftçisine o hasar bedelleri de ödensin, yüzde 35’i daha duruyor, daha yüzde 35’i duruyor. 2004, 2009… Karadeniz çiftçisinin hasar bedeli olarak don olayından daha yüzde 35 alacağı duruyor, altı yıldır.

Değerli arkadaşlarım, biz FİSKOBİRLİK’in her ürününe, üzüme de, patatese de, ülkenin ekonomik kaynağına destek olmak ve fiyat istikrarını sağlamak için destek olmasını istiyoruz. Toprak Mahsullerinin görev tanımı buna müsait.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Kayısı, kayısı!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, bir dakika… Üzüme de destek olsun diyorum, fındığa da olsun, patatese de… Ama biz burada minnacık hakkımızı istiyoruz, minnacık. Bakın, 2,6 milyar -dikkatinizi çekiyorum arkadaşlar- borçlanma yetkisi istiyor, 2,6 milyar. Nereye? Buğdaya, fındığa. Bir de demin Sayın Öztrak Toprak Mahsulleri Ofisinin borcunun bugüne kadar nereye geldiğini söyledi. Biz, minicik, 100 milyon istiyoruz sizden. Bu hakkımızı verin. Biz, kayısı fiyatlarının… Bize 100 milyoncuk yeter. Biz fazla istemiyoruz. Fındığa 1 milyar verin, 2 milyar verin, 5 milyar verin, hiç… Arkadaşlar, bize 100 milyon yeter, 100 milyon. Kayısı fiyatlarının oluşmasında, dünyada kayısı fiyatlarının dengelenmesinde dışarıdaki üç tane yabancının –altını çiziyorum- kayısı fiyatlarımızı belirleme hakkını elinden alın. Biz, yılda 300 milyon dolarlık kayısı ihraç ediyoruz ve maalesef acıdır, bunu söylüyorum acıdır, aynı şey fındıkta var. Dışarıda oturan üç tane Hans efendi, bunların parası yok diyor, nasılsa bunlar birbirine düşer, nasılsa çiftçi satmak zorunda ve kayısı fiyatlarını dışarıdaki üç tane Hans efendi belirliyor. Onun için, Toprak Mahsulleri 100 milyon bir bedelle bu yıl kayısı fiyatlarını dengelemek için piyasaya girdiğinde kayısı fiyatları fiyat olarak dışarıya karşı çok güçlü duruma gelir.

Biz burada hakkımızı istiyoruz. Büyük para istemiyoruz. Üzüme, Manisa’ya verin, Aydın’a verin, İzmir’e verin ama Toprak Mahsulleri, Türkiye’nin Toprak Mahsulleriyse, Toprak Mahsullerinin bu ülkedeki tarım ürünlerini desteklemek görevi varsa, böyle bir görev ve zorunluluğu varsa, öyle sadece tahıl ve sadece -Toprak Mahsulleri- fındığa destek veremez arkadaşlar. O zaman kimsenin hakkını da yemeyin. Burada minicik, 100 milyoncuk bir para istiyoruz. Bu hakkımızı verin. Biz büyük para istemiyoruz. Fındığa verin, üzüme verin, her yere verin, ne veriyorsanız verin ama 100 milyonluk bir dilim bizim kayısı fiyatlarının 2 misline yani şu anda ihraç fiyatının ikiye katlanmasında mutlak bir yarar sağlayacaktır.

Arkadaşlarım, hangi ilimizin bu ülkedeki katma değer üreten hangi ürünümüz varsa o ürüne destek olalım ama hakkımızı yemeyin.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 386 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 1’inci maddesindeki Geçici 21’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                     Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları

“Geçici Madde 21- Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü’nün 2009 yılı kampanya dönemi finansman açığının karşılanmasını teminen, 80 milyon Türk Lirası çekirdeksiz kuru üzüm finansmanında kullanılmak üzere, Hazine Müsteşarlığınca ikrazen özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Akçay, buyurunuz efendim. (MHP  sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 386 sıra sayılı Tasarı’nın 1’inci maddesinin geçici 21’inci maddesinde verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, verdiğimiz önergeyle, Toprak Mahsulleri Ofisine tahsis edilecek kaynağın 80 milyon Türk lirasının arz fazlası çekirdeksiz kuru üzüm finansmanında kullanılmasını teklif ediyoruz.

Başta Manisa olmak üzere Denizli, Aydın ve İzmir’de aileleriyle birlikte toplam 1 milyon kişi geçimini üzümden sağlamaktadır. Ancak üzüm üreticisi son yılların en sıkıntılı günlerini yaşamakta ve üzüm tam manasıyla sahipsiz kalmaktadır. 2008 yılında 1 kilogram kuru üzümün maliyeti 1 lira 70 kuruş olarak tespit edilmişken, 2008 yılı alım kampanyası döneminde 1 lira 30 ve 1 lira 40 kuruş olan üzüm fiyatları şimdi de 1 lira 60 ve 1 lira 70 kuruş civarındadır. Yani üzüm üreticisi üzümünü maliyetinin altında satmaktadır.

Türkiye çekirdeksiz kuru üzüm üretiminde ve ihracatında yüzde 45 ile dünyada ilk sırada yer almakta ve ürettiği kuru üzümün yüzde 87’sini ihraç ederek her yıl ortalama 300 milyon dolar döviz girdisi sağlamaktadır. 2006 yılında üzüm rekoltesi 291 bin ton olurken tonu ortalama 1.191 dolardan ihraç edilmiştir. 2007 yılında üretim miktarı 243 bin tona düşerken tonu ortalama 1.772 dolardan satılmıştır. İhracat rakamlarından da görüldüğü gibi, üzüm rekoltesinin fazla olduğu dönemde ihracat satış fiyatı düşmektedir.

Fındıkta olduğu gibi çekirdeksiz kuru üzümde de arz fazlası sorunu yaşanmaktadır. Fındık ürünündeki gibi arz fazlalığı sorunu olan çekirdeksiz kuru üzümde, özellikle rekoltenin yüksek gerçekleştiği dönemlerde üretici ekonomik olarak mağdur olmakta ve ülkemiz düşen fiyatlarla önemli miktarda döviz kaybına uğramaktadır. Çekirdeksiz kuru üzümde arz fazlası olduğu yıllarda bu fazlalığı alıp stoklayacak bir mekanizmanın oluşturulması gerekmektedir. TARİŞ, çekirdeksiz kuru üzümde arz fazlası olan yıllarda arz talep dengesini sağlamaktadır ancak TARİŞ bu görevi yerine getirirken öz kaynakları gün geçtikçe erimekte, Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu borçlarını ödeyebilmesi mümkün görünmemektedir. Bu nedenle, fındık için sağlanan imkânlar, ülkemizin en önemli tarımsal ihraç ürünlerinden birisi olan ve fındıkla benzer sorunlar yaşayan çekirdeksiz kuru üzüm için de sağlanmalıdır. Çekirdeksiz kuru üzümün destekleme alımı kapsamına alınmasıyla çiftçi, tüccar ve ihracatçının insafına terk edilmeyecek, emeğinin karşılığını alması sağlanarak hem üreticinin mağduriyeti giderilecek hem de ülke ekonomisi kazanacaktır.

Manisa’da iktidar partisinin bir kısım yönetici ve sözcüleri çeşitli platformlarda halka bu konuda çeşitli sözler de verdiler, destekleme alımı yapılacağını ifade ettiler ve bu da Manisa basınında en geniş şekilde yer almıştır. Bu da üzüm üreticilerinde haklı bir beklenti oluşturmuştur. Hükûmet piyasa düzenleyici fonksiyonunu üstlenmeli, daha fazla gecikmeden müdahale alımı yapılmalıdır. Üzüm üreticileri “Fındıkta Toprak Mahsulleri Ofisiyle destekleme alımı yaptınız. Üzüm için aynısını neden yapmıyorsunuz? Üzüm üvey evlat mı? Bunca sıkıntının sorumlusu kim?” diye sormakta ve bu sorunun cevabını beklemektedir.

Değerli milletvekilleri, eğer bu önerge kabul edilirse fiyat regülasyonu yoluyla üzüm fiyatı üretici, tüccar ve ihracatçı lehine olacak, bu sayede ihraç fiyatlarını belirlemede etkin olan Türkiye, sadece ihraç fiyatlarındaki düzelme nedeniyle yaklaşık 100 ila 150 milyon dolar üzerinde ülkeye ilave döviz girdisi sağlayacaktır. Bu nedenle önergemizin kabulünü diliyor, muhterem heyetinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akçay.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bak, ben üzüm dedim, sen kayısı demedin!

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza…

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Kayısı da dâhil olmak üzere tabii ki. Maalesef Malatya’nın kayısısı da bu konuda aynı mağduriyete uğramaktadır. Sayın Aslanoğlu, bu konuda hassasız. 

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hah!

BAŞKAN – Sayın Akçay, yerinize geçer misiniz.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 386 Sıra Sayılı Tasarının 1 inci maddesiyle 28/3/2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanuna eklenmesi öngörülen Geçici Madde 21’de yer alan “ikrazen” kelimesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                              M. Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz.

Önerge üzerinde Sayın Seçer, buyurunuz efendim.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 386 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 21’inci maddesi üzerinde verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, geçici 21’inci maddede, hazineye, 2009 sezonunda TMO’nun finansman açığını gidermesi için, karşılaması için ikrazen özel tertip devlet iç borçlanma senetlerinin ihracı yetkisini veriyoruz. Biz bu önergemizde bu maddedeki “ikrazen” kelimesinin madde metninden çıkartılmasını talep ediyoruz. Gerekçemiz ise, böyle bir finansman kaynağı yaratılmasına Cumhuriyet Halk Partisi olarak karşı değiliz ancak bu finansman kaynağının yaratılmasında direkt bütçeden, normal tertip devlet iç borçlanma senedi ihracına hazineyi yetkili kılarak bu rakamın, bu para miktarının direkt bütçeden çıkmasını veya bütçede gösterilmesini istiyoruz.

Netice itibarıyla, bu para TMO tarafından tekrar geri ödenmesi mümkün olmayan bir para. Daha önceki hatip arkadaşlarım, konuşmacı arkadaşlarım da TMO’nun bugün içinde bulunduğu finansman sıkıntısını, para sıkıntısını, borçlarını burada aktarmaya çalıştı. Dolayısıyla, buradaki, yasada ikrazen özel tertip iç borçlanmanın bir arkadan dolanma olduğunu biz düşünüyoruz. Dolayısıyla, direkt normal tertip iç borçlanma senet ihracıyla bu finansman kaynağının yaratılmasının daha doğru olduğunu düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, tabii, Toprak Mahsulleri Ofisi 2002’den bu yana, mevcut iktidarın işbaşında olduğu 2002’den bu yana aslında genel kanaat: “TMO’yu devre dışı bırakalım, bu işlere artık devlet marifetiyle, devlet eliyle müdahale etmeyelim hububat alımlarına, bunu özel sektöre bırakalım. Bunu yaparken de tabii bunun altyapısını hazırlayalım. Nasıl bunun altyapısını hazırlayacağız? Tabii, Türkiye’nin bu anlamda depo sorunu var. Lisanslı depoculuğu geliştirelim. Bu konuda kanun çıkaralım.” Geçtiğimiz dönem bu kanun da çıktı ama uygulamada yetersiz kaldı. “Ne yapalım? Vadeli işlemler borsasını geliştirelim.” Vadeli işlemler borsası da kuruldu ama gelişti mi? Bugün geldiğimiz noktada beklediğimiz işlevsellik içerisinde olduğunu hiçbir milletvekili arkadaşım iddia edemez.

Yani, şunu anlatmaya çalışıyorum: Yedi yıldır TMO, uygulayacağı politikayı yerli yerine yerleştiremedi. O dönemde “Nasıl olsa biz bu vazifeyi, bu işi özel sektöre teslim edeceğiz.” diye bütün depolarını tasfiye etti. Elemanlarını, çalışanlarını, işçilerini, teknik elemanlarını tasfiye etti, ajanslarını kapattı ama daha sonra birdenbire bir fındık işi çıktı ortaya, FİSKOBİRLİK’le bir tersleşme, hiç akla hayale gelmeyecek bir sektöre TMO adım attı. FİSKOBİRLİK’le tabii bu bir siyasi düşünce sonucu ortaya çıkan bir çatışmaydı. Bunu herkes biliyor. Dolayısıyla, bu, TMO’ya çok pahalıya mal oldu. 1,5 milyar TL gibi bir zarar söz konusu oldu. Bunu da hazine karşılamak zorunda.

Değerli arkadaşlarım, TMO’nun asli görevi piyasaları regüle etmek; ne çiftçiyi ne sanayiciyi ne tüketiciyi mağdur etmeyecek birtakım politikalar, alım politikaları uygulamak zorunda ama gerçekten son yıllarda çok ciddi hatalar TMO tarafından yapıldı. 2007’yi hatırlayın, 2008’deki yapılan hataları hatırlayın, ithalatta hatalar, alım politikalarında hatalar. Dolayısıyla, TMO bugün bu noktaya geldiyse, finansman konusunda ciddi açıklar ve sıkıntılar var ise TMO’da, mutlaka, burada sevk ve idarede, TMO yönetiminde zafiyetler var, bunu inkâr etmemiz mümkün değil.

Bakınız, geçtiğimiz günlerde -1 Haziran itibarıyla- 2009 hasat dönemi alım politikalarını açıkladı TMO. Ton fiyatı 500 lira sert buğdayın ama tabii bu… Bugün, burada TMO Genel Müdürlüğüne vekalet eden arkadaşımız var. “Şu ana kadar ne kadar buğday aldı ve bunun kaç tonunu 500 liradan aldı?” diye sorarsam, 1 ton dahi 500 liradan buğday aldığını burada iddia edemez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Türkiye'de buğdayın TMO tarafından alım fiyatı 500 lira değildir, 420 lira ile 500 lira arasındadır. Burada bir aldatmaca yapılıyor, Hükûmet yurttaşı aldatıyor, üreticiyi aldatıyor. Böyle bir şey yok. Burada, 500 lira fiyatı, birinci sınıf, en yüksek fiyatlı buğdayın alım fiyatıdır. Dolayısıyla, bugün Çukurova’da hasat bitti, işte Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde hasat devam ediyor. Orada, bakın, TMO’nun fiyat açıklamasıyla beraber zaten serbest piyasada fiyatlar dip yaptı. Bugün, bölgeye gidin, kilogram fiyatının, 40 ile 42 kuruş arasında buğday fiyatının alım satım işlemi gördüğünü orada tespit edeceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, tabii, TMO fiyat açıklarken, geçtiğimiz yıl ile bu yıl açıkladığı fiyatı mukayese ettiğimiz zaman -geçen yıl müdahale alım fiyatı açıklamadı ama emanet alım fiyatı açıkladı- geçtiğimiz yıl da fiyatları 500 TL/ton olarak açıkladı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözünüzü bağlayınız Sayın Seçer.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

Bu yıl da aynı fiyatı açıkladı. Oysaki geçtiğimiz yıldan bu yana mutlaka girdi fiyatlarında çok az miktarda da olsa bir artış söz konusu oldu ama bu fiyatlar açıklanırken bunlar göz önüne alınmadı. Bugün açıklanan fiyat yetersizdir, üreticinin maliyetini karşılamamaktadır. Dolayısıyla üretici de bu hasat sezonunda istediği bir fiyatı elde edememiştir, bu sıkıntılar devam edecektir. Umarım bu yanlıştan TMO bir an önce döner ve bu süreç içerisinde bir revize fiyat açıklar. Daha, bu fiyatın üzerine en azından ton başı 10 lira, 20 lira, 30 lira gibi bir revize fiyat açıklarsa üreticiyi rahatlatacağını umut ediyorum.

Bu düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Seçer.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi, tasarının çerçeve 1’inci maddesine bağlı geçici 21’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, geçici 20 ve 21’inci maddelerin bağlı olduğu çerçeve 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Tütüncü.

CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, yürürlük maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi en iyi dileklerimle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yürürlük maddesi… Ancak bu konuda önemli gördüğümüz üç konuyu yeniden dikkatlerinize sunmak istiyoruz: Birinci olarak, bu yasa tasarısı çok geç kalmış bir tasarıdır. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak dokuz ay önce böyle bir yasa tasarısının çıkarılmasını önerdik. Dokuz ay gecikmeyle geldi. Ne yazık ki etkisi çok sınırlı kalacak. İkinci olarak -az önce önergemiz reddedildi- verilen destek, 1 milyar liralık destek son derece yetersizdir. Bunun sıkıntısını önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ve üçüncüsü de, bu yasada katılmadığımız üçüncü konu, özel tertip devlet tahvilini doğru bulmuyoruz. Finansman desteğinde normal tertip devlet tahvili çıkarılmasını yararlı görüyoruz çeşitli açılardan.

Neden çok geç kalınmıştır Sayın Başkan, değerli milletvekilleri? AKP dünya ekonomik krizinin farklılığını algılamakta ne yazık ki geç kaldı. Dünyadaki kriz finans kriziydi. Dünya finans krizini yaşarken Türkiye’deki sıkıntılar özel kesim tasarruflarının olağanüstü düşmesinden kaynaklanıyordu, ekonominin yapısal sorunlarının giderek büyümesinden kaynaklanıyordu ve reel ekonomiyle, reel sektörle ilgili çeşitli aşılamayan sorunlardan kaynaklanıyordu.

Şu anda reel sektördeki manzara şudur Sayın Başkan, değerli milletvekilleri: Büyük şirketler yurt içinden kaynak buluyorlar. Kaldı ki büyük şirketler için yurt dışından kaynak sağlanma olanakları da yavaş yavaş açılıyor. Sorun KOBİ’lerde. KOBİ dünyasında şöyle bir anlayış hâkim olmuş, diyorlar ki: “Biz bu krizi şu ya da bu şekilde mutlaka çözeriz ama yeter ki şu içinde bulunduğum finansman sıkıntısını, borç sarmalını aşayım.” Bu anlayışı fark eden Sayın Başbakan, anımsayacaksınız, bir ay kadar önce bankalara yüklendi “Neden kredi vermiyorsunuz KOBİ’lere?” diye, açtı ağzını yumdu gözünü. Aynen şöyle seslendi bankalara Sayın Başbakan: “İnsaf ya, insaf yani! Önünü aç, yardımcı ol. Tamam, eşeği sağlam kazığa bağla ama gel, girişimciye destek ver.”

Yani, Sayın Başbakanımız, istediği gibi konuşuyor, istediği gibi yükleniyor, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Başbakanı. En iyi müdafaa hücumdur anlayışıyla saldırıyor.

Değerli milletvekilleri, bu konuda ciddi olmalıyız. Bakınız, Türkiye’de, Başbakanın tabiriyle, Sayın Başbakanın tabiriyle konuşayım, eşek için kazığın çakılacağı zemin sağlam değil. Devlet bütçesinde büyük bir açık yarattınız, beş aylık açık 20 milyar lira, bu gidişle yıl sonu açığın 75 milyar liraya ulaşacağı tahmin ediliyor. Ee, bütçe yok ortada, orta vadeli program yok ve açığın nasıl seyredeceği belli değil, dış finansman sorununun ne olacağı belli değil, kredi talebi yatırım kaynaklı değil, mevcut borçların yeniden yapılandırılmasına yönelik ve geri dönmeyen kredilerde de hızlı bir artış var yani zemin gevşek. Bu nedenle, bu koşullarda eşeği bir kazığa bağlamak yeterli olmuyor; iki, üç, hatta dört tane kazığa ihtiyaç var.

Kaldı ki değerli milletvekilleri, bankacılık sistemi içinde özel bankalarla birlikte kamu bankaları var. Ee, peki, kamu bankaları da kredi açmıyorlar KOBİ’lere. Neden açmıyorlar? Neden bankalar, kamu bankaları öncelik yapmıyorlar? Yapamazlar. Sayın Başbakan, kredi sorununun çözülmesinde önce kamu bankalarını harekete geçirsin. Damadının genel müdür olduğu bir şirkete bir medya kuruluşunu satın almak için 750 milyon dolarlık krediyi nasıl sağladıysa Sayın Başbakan, KOBİ’lere de öyle sağlasın. Sağlayamazsa bankacılık sistemine ağzını açıp, gözünü yumup, ağzına geleni söylemesin, bu ciddi bir iş. Burada bir endişemizi paylaşmalıyız. Bankalar buna rağmen bu kredi riskini de üstlenmeyebilirler.

Bu yasa tasarısında, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yanlış gördüğümüz bir diğer nokta şudur: Kredi garanti kurumlarını tespit etme yetkisi, kaynak aktarımına ilişkin usul ve esasları belirleme yetkisi, daha da ötede fonun nasıl işletileceğini belirleme yetkisi Bakanlar Kuruluna veriliyor. Yani işin uygulamasıyla ilgili yüce Meclis hiçbir şey söyleyemeyecek, Hükûmet “Kendin pişir, kendin ye.” mantığıyla bu sorunu çözecek. Öyle sanıyoruz ki bu işi Hükûmet yüzüne gözüne bulaştıracak.

Nasıl konuşuyorum böyle, neden böyle konuşuyorum? Çünkü geçen dönemde Anadolu Yaklaşımı’nda ne dediysek gerçekleşti. “42 bin KOBİ’ye can suyu vereceğiz.” anlayışıyla, iddiasıyla yola çıktınız; uyardık, “Yapmayın, etmeyin, ölü bir yasa çıkarıyorsunuz.” diye. 93 tane KOBİ başvurdu, 71 tane KOBİ’ye ancak ve ancak imkân sağlandı. Korkarım ki bu yasa tasarısı da böyle bir sonuçla karşılaşacak.

Şimdi buradan soruyorum: Kredi Garanti Fonu’ndan yararlanacak KOBİ sayısı ne olacak? Bankalarla borç ilişkisi hangi konumda olan KOBİ’ler, hangi yıllar itibarıyla bu yasadan yararlanacak? Bu soruların burada yanıtlanmasını istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; lütfen bir düşünelim. Bakınız, nasıl ölü bir yasa çıkarıyoruz? 30 Haziran 2008 tarihinden önce iki yıl içinde bankalara takibi düşmüş borcu olmayacak ve aynı dönemde kamuya vadesi gelmiş borcu olmayacak, yani vergi borcu, SSK prim borcu, su borcu, elektrik borcu, telefon borcu. Nerede bulacağız böyle KOBİ’yi? Evet, bu nedenle 1 milyar lirayı 2 milyar liraya çıkarmanın yolunu bulalım dedik ve Anadolu Yaklaşımı skandalı nedeniyle, yaşanan o skandalın yeniden yaşanmaması amacıyla en azından Bakanlar Kurulu kararını bu yasayı daha da gevşetecek, daha fazla KOBİ’nin yararlanmasına imkân sağlayacak bir şekilde lütfen çıkaralım. Finansman desteğinde de mutlaka ve mutlaka normal tertip devlet tahvili kullanılmalıdır.

Toprak Mahsulleri Ofisine finansman sağlıyoruz Sayın Başkan, değerli milletvekilleri. Toprak Mahsulleri Ofisi piyasaya hızla girmelidir. Bakınız, 50 kuruşluk müdahale fiyatı açıkladınız, Adana yöresinde bu kırmızı sert buğday için piyasa 43 kuruştan gidiyor. Yazıktır, günahtır. Trakya’da demek ki 40 kuruştan gidecek.

Değerli milletvekilleri, müdahale fiyatı son derece düşüktür. Ben soru sordum Sayın Bakana, Sayın Bakan benim soruma beklediğim yanıtı veremedi. 61 kuruş maliyettir. 61 kuruş maliyettir, ülkenin çeşitli yörelerinde yapılmış olan, sulu ve kuru tarım koşullarında yapılmış olan, birçok yerde yapılmış olan maliyet hesaplarının ortalamasıdır bu. Kaldı ki bu maliyet hesabını Ziraat Mühendisleri Odası da teyit etmiştir.

Değerli milletvekilleri, ya müdahale fiyatını 61 kuruşa çıkaralım ya da -prim miktarı çok düşük- 5 kuruş kilograma prim miktarı verdiniz, maliyeti kurtarmak istiyorsanız bu 5 kuruşluk prim miktarını 15 kuruşa çıkarınız.

Toprak Mahsulleri Ofisi alımlarının mutlaka ve mutlaka peşin yapılması lazım. Bakınız, eğer Toprak Mahsulleri Ofisinin alımları peşin yapılmazsa, çok büyük bir olasılıkla, üretici, çiftçi, tüccarın ayağına gidecektir, tüccarın eline düşecektir. Ancak bir başka sıkıntı var: Ne yazık ki tüccarın durumu da çok kötü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Yani eğer Toprak Mahsulleri Ofisine buğdayını veremez ise büyük bir olasılıkla, çiftçi, sağlam ve parasını zamanında ödeyecek tüccar bulmakta zorlanacaktır. Bu hususun 3 kez altını çiziyorum, sonradan yanılmak ve acı içinde kıvranmak gerçekten hepimizi üzecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aynı zamanda hasat ve pazarlama döneminde hem normal ithalatın yasaklanması gerekiyor hem de dâhilî işletme rejimi kapsamında ithalatın yasaklanması gerekiyor.

Burada benden önceki konuşan arkadaşlarım, değerli, saygıdeğer milletvekilleri, bir bölümü kayısı bir bölümü üzüm üzerinde durdular. Evet, bizim Şarköy, Mürefte, Hoşköy ve Tekirdağ’daki üzüm üreticileri gerçekten çok sıkıntılı durumdadırlar. Lütfen, Tekelin ortadan kaldırılması ya da aradan çıkarılması sonucunda çok mağdur olan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, Sayın Tütüncü, sözünüzü bağlayın.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

…gerçekten çok mağdur duruma düşen üzüm üreticisinin durumunu da düzeltecek çareleri belki burada olmayabilir, Toprak Mahsulleri Ofisinin sıkıntılarını biliyoruz ama bir an önce -mademki diğer ürünlerle ilgili dile getirildi- Şarköy’ün, Mürefte’nin, Hoşköy’ün, Tekirdağ’ın üzüm üreticilerinin çığlıklarını lütfen duyalım ve gereğini yapalım.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. Hepinizi sevgi saygıyla selamlıyorum tekrar.   (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tütüncü.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu.

Buyurunuz Sayın Tanrıkulu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA  AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan,  değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 2’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.

Geçtiğimiz yıllar içerisinde öncelikle konut piyasasında dış dünyada oluşan kriz, nihayet küresel hâle gelip birçok uzman tarafından da bu yüzyılın en büyük ekonomik krizi olarak adlandırılmıştır. Hatta Uluslararası Para Fonu dünya ekonomisinin 1930’lardan sonra karşılaştığı en tehlikeli ve çözümü en zor kriz olarak,finansal şok olarak bu krizi tarif etmektedir.

Bu kriz ülkemizde de zaten var olan ve 2007 yılından itibaren içine girilmiş olan ekonomik sıkıntı ve krizi tetiklemiş, küresel krizle birlikte ülkemiz de özellikle KOBİ’lerde, küçük ve orta büyüklükteki işletmelerde de ciddi anlamda tahribata yol açmıştır.

Bugün için baktığımızda, 2008 yılının sonu itibarıyla finansal krizden kurtarılma paketleri bütün dünyada yaklaşık olarak 5,5 trilyon doları bulmuştur. Bu kadar büyük kurtarma paketlerine rağmen küresel kriz en nihayetinde gelmiştir, şimdi konuşmakta olduğumuz konuyu yani reel sektörü ve KOBİ’leri vurmuş ve derinden etkilemiştir.

Küresel krizin en önemli etkisinin görüldüğü en ciddi alan da belki de en vurucu alan da kredi piyasalarındaki tıkanıklıktır. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun verilerine göre geçtiğimiz Mart 2009 verileri bankacılık sistemindeki toplam kredi hacmini yaklaşık olarak 370 milyar olarak göstermektedir ve bu incelenen dönemde takipteki kredi oranımız da yüzde 4,4 olmuştur.

KOBİ kredilerine baktığımız zaman, gene Nisan 2009 itibarıyla incelediğimizde, toplam kredi stokunun yüzde 22’sini KOBİ kredileri meydana getirmektedir, ticari, kurumsal kredilerin de 1/3’ünü teşkil etmektedir. Yani kredi garanti sistemi bankalarımızın kredi stokunun tamamını içermemektedir. KOBİ’lerin 84,1 milyar liralık nakit kullandığı bu dönemde, gene KOBİ’lere kullandırılan kredilerin 5,3 milyar lirasının takibe uğradığını da özellikle vurgulamak istiyorum.

Toplamda bu kadar yani 84 milyar liralık bir kredi kullanan KOBİ’lerin yaklaşık yüzde 25’i tarafından -ki bu da 20 ila 25 milyar civarında bir kredi borcuna tekabül etmektedir- bu borçların yeniden yapılandırılması çok acilen beklenmektedir. İşte burada yapılması gereken şey, aslında bu kanunla belki de yapılması gereken şey, 5 milyar civarında bir kaldıraç etkisi kullandırılarak, ek bir kaynak sağlayarak bu 20-25 milyar liralık borcu yeniden yapılandırılarak bir miktar -üç veya dört yıl- ötelemek gerekmekteydi. Bu kanunda en önemli eksiklik budur.

Bir diğer önemli konu ise ticari ve kurumsal kredilerde kötü kredi oranı gene geçtiğimiz mart ayı içerisinde yüzde 4,3 iken mayıs ayına geldiğimiz zaman bu 4,7’ye yükselmiştir -ki bu oranlar oldukça iyimser oranlardır- haziran ayı içerisinde bunun daha da artacağı beklenmektedir. KOBİ kredilerinde bu oran yüzde 6’lar civarında seyretmektedir, mart ayında yüzde 6,2’ydi, nisan ayında 6,3’e çıktı. Bu ay gene bunun yükseleceği beklentisi var.

Kredi değerliliği kötüleşen KOBİ’lerin sayısı ise Eylül 2008’de 125 bin civarındaydı. Bu sayıyı yine geçtiğimiz mart ayıyla mukayese yaptığımız zaman 157 bin civarına gelmiştir. İşte bütün bu kredi grupları içerisinde KOBİ’lerdeki takipteki oranın yaklaşık yüzde 6 olması ve banka kredilerindeki bu eğilimler krizin derinliğinin belki de en önemli göstergelerinden bir tanesi olmuştur.

Şimdi gelelim KOBİ’lere: Eğer dünya ekonomisi içerisinde KOBİ’lerin belirli bir yeri ve ağırlığı varsa -ki öyledir- Türkiye ekonomisi de bundan soyutlanamayacağına göre hem üretimde hem istihdamda hem de yaratılan katma değerde KOBİ’lerimizin bu küreselleşen ve gittikçe çetinleşen rekabet şartları içerisinde tutunabilmeleri için kredi finans kuruluşlarından yeterli finansman imkânına kavuşturulmaları gerekmektedir. Bu işletmelerimiz eğer yeterli finansman bulabilirlerse çok kısa süre içerisinde kendi üretim kapasitelerini hem artırabilecekler hem de daha büyük ölçekte üretim yapabilecekleri için rekabet şartlarını da daha da olumlu hâle getireceklerdir.

Bugün KOBİ’lerimizin özellikle finans alanında karşılaştığı en önemli sorun kredilerine teminat bulamamalarıdır. Hangi KOBİ hangi bankaya giderse gitsin karşısına çıkan, ciddi miktarda teminat mektubu sıkıntısıdır. Dolayısıyla bu riski bankalar artıramadıkları için ve üslerinden alamadıkları için KOBİ’lerimiz kredi çekememektedirler. Eğer bu başvurulardaki teminat yetersizliği bir şekilde halledilemezse bizim burada yaptığımız bu tür yasalar en nihayetinde doğru yerde ve doğru amaçla kullanılamayacaktır.

Genel ekonomik şartlar ve ülkede bulunan kriz sebebiyle sıkıntılar arttığı sürece bankalar da doğal olarak yüksek miktarda garanti talep edeceklerinden bu teminat sorunu giderek büyüyerek devam edecektir. İşte bu sorunu kaldırmak için kredi teminat sistemleri dünyada ve Türkiye’de oluşturulmuştur. Evet 1991 yılında oluşturulmuştur ama bu fon özellikle alt paylarına, paydaşlarına baktığımız zaman kamudan ziyade özel sektörün ağırlığı olan bir fon olarak karşımıza çıkar. Yüzde 50,04’ü TOBB’undur, yüzde 48,4’ü KOSGEB’indir, kalan çok küçük oranlar Halk Bankası, TOSYÖV veya MEKSA gibi diğer vakıf veya üçüncü sektör kuruluşlarıdır.

Değerli arkadaşlar, Kredi Garanti Fonu, kredinin en çok yüzde 80’ine kadar kefalet verebilmektedir. Bu yönüyle baktığımız zaman kamu zaten bu fonu hem kurumlar vergisinden ayrı tutmuştur, muaf tutmuştur hem  de faaliyetlerini KDV ve damga vergisinden istisna kılmıştır, daha iyi hizmet kılabilmesi için.

Mayıs sonu itibarıyla baktığımız zaman kuruluşundan bugüne kadar toplam 8 bin civarında, 8.683 KOBİ’ye bu kuruluş kredi kefalet talebi işlemi yapmış ancak bunlardan 5.207 adedine 720 milyon tutarında bir kefalet işletmiştir. İşte burada problem ortaya çıkıyor. Bu 720 milyonun ancak kefalet tutarına karşılık 3.555 adet kuruluşa bankalar  kredi işlemi tekemmül ettirmişler ve 720 milyona karşılık 576 milyon liralık kredi oluşmuştur.

İşte, ne yazık ki bu tasarıda krizin etkilerinin başladığı günden çok uzun bir süre, aylar geçmesine rağmen ancak bugün getirilebilmiştir ve maalesef krize karşı tedbir almadaki yavaşlık sonucunda da uygulamada devreye sokulması çok gecikmiştir. Hükûmet yetkilileri bu tasarıda 1 milyar liralık bir kaynak ortaya koymaktadırlar ve bu biraz önce Milliyetçi Hareket Partisi ve diğer muhalefet partilerimizin de verdiği önergelere rağmen maalesef artırılamamıştır. Konuşulan konu şudur: 300 milyar liralık toplam kredi hacminin olduğu veya bu miktarın çok üstünde bir kredi hacminin olduğu bir bankacılık piyasasında 1 milyar lirayla ne kadar kaldıraç etkisi yapabileceksiniz? İşte, mesele buradadır.

Tabii, bir diğer şart da şudur: Bu kredi garantisi verilecek olan kuruluşlara, vergi ve sigorta borçları olmamasına rağmen, yani vergi ve sigorta borçlarından muaf tutularak yapılmamasına rağmen kredi talebinde bulunmaları istenmektedir. Ciddi anlamda, Türkiye’de bu şekilde bir kuruluş bulunabilmesi zordur çünkü bütün KOBİ’lerin, hemen hemen bütün KOBİ’lerin içinde bulunduğu sıkıntıların en başında bunlar gelmektedir.

Değerli arkadaşlar, bu sistemde vurgulamamız gereken belki de en önemli konulardan biri kefil sorunudur. Kredi Garanti Fonu kefildir. Borçlar ödenmediği takdirde bankalar doğal olarak ilk önce kefile gelmektedir ve ona başvurmaktadırlar. Bankaların bu kötüleyen kredilerin tahsilatında da kefil olarak Fon ciddi manada zorlanmaktadır. Bugün iflas erteleme davaları çok ciddi manada artmıştır. O yüzden, görüşmekte olduğumuz bu tasarıya keşke mümkün olabilseydi de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

AHMET KENAN TANRIKULU (Devamla) - …kefille ilgili bir madde koyup uygulamayı da daha pratik hâle getirebilseydik.

Değerli milletvekilleri, bu tasarının ülkemizin içinde bulunduğu krizden çıkarılmasında veyahut da kısa sürede atlatılmasında bir basamak olacağı söylense de karşımıza çıkan en önemli eksiklik 4 Temmuzda açıklanan teşvik paketidir. Bu pakette hem sosyoekonomik şartlar itibarıyla bölgeler yeterince tespit edilememiştir ve önümüzdeki günlerde bu konuyla ilgili Anadolu’dan çok ciddi sıkıntılar gelecektir Hükûmet kanadına ve bir diğeri de orta ve uzun vadeli tedbirlerin geliştirilmesine rağmen kısa vadeli tedbirler geliştirilmemiş ve istihdam politikasına yönelik ciddi çözümler bu paketin içine konmamıştır.

Önemli olan, ciddi bir sanayi envanteriyle bütünleştirilmiş bir yeni sanayi politikası ve stratejisi oluşturmaktır. Eğer bunları bir bütün içerisinde yaparsak neticede ülkemiz içinde bulunulan sıkıntıdan da kolaylıkla çıkacaktır.

Teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tanrıkulu.

Sayın milletvekilleri, 19.30’a kadar ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 19.11

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.38

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 106’ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

386 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

2’nci madde üzerinde gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştı.

Şahıslar adına da söz talebi yok. 

Soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Buyurunuz Sayın Uzunırmak.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, herhâlde başka soru da olmadığına göre, ben biraz sorumu açarak Sayın Bakana tevdi etmek istiyorum, izin verirseniz.

Kamu finansmanı açısından acaba müdahale alım metotlarında bir model değişikliğine gitmek ihtiyacı var mıdır? Bakan Bey, Hükûmet böyle bir şey düşünür mü?

Şu iki sebepten dolayı bunu dile getirmek istiyorum:

Bir, müdahale alım fiyatı ile anapara ve fark olarak bir fiyat veriliyor. Bu, zaman içerisinde finansman açısından bir yükümlülük getiriyor yani finansmanın maliyeti yüksek oluyor ve aynı zamanda müdahale alım yaptığımız üründe stok maliyetleri biniyor üzerine.

Bunun yerine acaba şunu öngörmek mümkün mü: Hem müdahale alım fiyatındaki bu yüksek finans gideri hem de stoklama maliyetleri öngörüldüğünde, bunun yerine piyasa fiyatını üretim maliyetleriyle eşitleyecek şekilde bir prim verilmesi acaba kamu finansmanı açısından daha ucuz bir maliyet getirir mi ve ben getireceği kanaatini taşıyorum.

Müdahale alım fiyatıyla yüksek maliyetlere ulaşmak yerine prim verilmesinin daha sağlıklı bir yapı oluşturacağı, daha ucuza mal olacağı kanaatini taşıyorum, birinci gerekçem bu.

İkinci gerekçem de tarımsal üretimde bazı ürünlerde müdahale alım yapılıyor. Dolayısıyla diğer ürünlerde, müdahale alım yapılmayan ürünlerde bir eşitsizlik meydana getiriyor tarımsal üreticiler açısından. Bu da vatandaşlık haklarına aykırı ve dediğimiz gibi müdahale alım metotlarında bir değişiklik yapılarak daha sağlıklı bir prim sistemine doğru gidilirse daha hem kamu finansmanı açısından ucuza mal olacağı hem de vatandaşlar arasındaki eşitsizliğin tarımsal ürünlerde giderileceği kanaatini taşıyorum.

Acaba Hükûmet böyle bir yolu öngörür ve planlama yapmayı düşünür mü?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Uzunırmak.

Sayın Aslanoğlu

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, Toprak Mahsulleri Ofisi Türkiye’deki haşhaş ekim alanlarının daha genişlemesi için -altını çiziyorum- acaba birileriyle görüşme yapıyor mu? Bu haşhaşta konan kotanın daha fazlalaştırılması açısından yani dünyadaki diğer kurumlarla bu konuda mücadele veriyor mu? Çünkü Türkiye haşhaş açısından önemli bir toprak, verimli bir toprak.

Ben bu konuda bir mücadele verilirse sonuç alınabileceğini düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.

Buyurunuz Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Şimdi, bu müdahale alım yöntemleriyle ilgili Sayın Uzunırmak’ın soruları vardı. Türkiye Avrupa Birliği ile müzakereler yapan bir ülke tam üyelik hedefi doğrultusunda. Müzakere edilen fasıllardan bir tanesi de “Tarım ve Kırsal Kalkınma” faslı. Bu fasıl kapsamında tabii bu müdahale alımları hususu da tartışma konusu hususlardan bir tanesi.

Avrupa Birliğinde biliyorsunuz daha farklı bir sistem var. “Müdahale kurumu” dediğimiz bir yapı oluşması gerekiyor. Tarımsal piyasaları düzenleyen, dış ticaretteki gelişmelere, iç piyasadaki dengesizliklere göre müdahale eden bir yapı oluyor. Aslında bizde de Toprak Mahsulleri Ofisimizin böyle bir hedefi var. Yani giderek Avrupa Birliğindeki müdahale kurumlarına benzer bir kurum hâline gelme hedefi var ama henüz onun tabii uzağındayız. Daha henüz o hedefin uzağındayız ama Toprak Mahsulleri Ofisimizin kendi kurumsal çalışmalarında böyle bir hedefi olduğunu, çalışmalar yürüttüğünü de biliyorum.

Burada tabii bu sistemi oluştururken stok maliyetlerini, gerçekten, alım yapıp stok maliyetleri oluşturmaktan kurtulmak gerekiyor. Bir taraftan “lisanslı depoculuk” dediğimiz yine Meclisimizden geçen -teşekkür ediyoruz bütün partilerimize- bir kanunla lisanslı depoculuğu daha teşvik edici bir düzenleme de yapıldı. O sistemin de gelişmesine bağlı olarak daha sağlıklı bir yapı oluşacak diye ümit ediyorum.

Yine Tarım Bakanlığımızın bu havza bazlı üretim sistemine geçme ve daha dengeli bir üretim yapısı oluşturma yönünde çalışmaları var. Tarım Bakanlığımız bu yönde epeydir çalışıyordu, belli bir olgunluğa getirdiler. Ona dayalı olarak, belki bahsettiğiniz prim sistemi daha rahat bir şekilde uygulanabilecek. Esas olan tabii, arz fazlalığı olan ürünlerin havuz dışına atılması, ihracatla, dâhilde işleme rejimiyle bunların kullanılması ve arz fazlasının bir şekilde iç piyasa dışına atılması ve piyasa dengelerinin oluşturulması. Bu yönde de Toprak Mahsulleri Ofisimiz çalışıyor yani bu bir tabii süreç. Aslında, şu anda, tahıllar ve haşhaş dışında fazla bir alana girmemesi gerekiyor ama malum, fındık konusunda yaşanan sıkıntılardan dolayı, işte FİSKOBİRLİK’in bu işi götürememesinden ve yükü bir anlamda devlete rücu etmesinden dolayı bu alana girmiş durumda Toprak Mahsulleri Ofisi. Bunun da getirdiği sıkıntıları hep birlikte yaşıyoruz; hem iç piyasada meydana getirdiği tahribatı hem aslında uluslararası piyasalarda meydana getirdiği sıkıntıları hep birlikte yaşıyoruz. Bunları tabii -dediğiniz gibi- daha sağlıklı, daha ilkeli bir temele oturtmakta büyük fayda var. Bu şekilde, hem tarımsal yapımız daha sağlıklı bir şekilde gelişecek hem de bütçe disiplini açısından, daha uzun vadeli, sürdürülebilir bir yapı oluşturmuş olacağız. Ayrıca, hâlen uyguladığımız şeyler var tabii, prim... Yüzde 10 civarında, üretim değeri üzerinden “de minimis” dediğimiz yani bu devlet yardımı kurallarını ihlal etmeyen oran olarak belirlenen oran üzerinden prim sistemini de hâlen uyguluyoruz, tabii belli ürünlerimizde.

Sayın Aslanoğlu’nun, haşhaş ekim alanlarıyla ilgili sorusu var. Tabii, TMO’nun yaptığı görüşmeler konusunda doğrusu bir bilgi sahibi değilim ama Birleşmiş Milletlerin 700 bin civarında bir sınırı var. Ülkemizin yararı neyse…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Amerika’ya gidin Sayın Bakan. Amerika kendi köylüsüne ektiriyor.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Ülkemizin faydası neyse kurumlarımız da mutlaka o doğrultuda gayret gösteriyorlardır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

2’nci madde…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

3’üncü maddeyi okutuyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yok… Sayın Başkan, karar yeter sayısı yok.

BAŞKAN – Herkes kabul etti.

KAMER GENÇ (Tunceli) - 100 kişi yok efendim.

BAŞKAN – Sayın Genç, bütün muhalefet sıraları da kabul etti.

MADDE 3 - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan.

Buyurunuz Sayın Ayhan.

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 386 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesine ilişkin MHP Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının genel gerekçesinde, KOBİ’lerin finansman kaynaklarına erişim noktasında ve kredi sistemi açısından bazı sıkıntıların yaşandığı, bunun da küresel krizle ilgili yaşanan olumsuzluklara bağlı olduğu hususları yer alıyor. Sanki küresel kriz olmasaydı KOBİ’ler finansman kaynaklarına çok rahat erişebiliyor ve kredi problemleri olmuyordu.

AKP Hükûmeti iktidara geldiğinden bu yana KOBİ’ler gerçekten büyük sıkıntı içine düşmüştür. Uygulanan yüksek faiz düşük kur politikası, bu teşebbüsleri önemli, içinden çıkılamaz darboğazlara sokmuştur. Birçok KOBİ, dış piyasa ile rekabet edemez hâle düşmüş ve işletmeler kapanmaya başlamışlardır. Babadağ, Buldan, Kızılcabölük, Yatağan gibi önemli KOBİ merkezleri büyük problemlerle karşı karşıya kalmışlardır. Finansman darboğazı nedeniyle işletme sermayesi problemi yaşayan bu işletmeler, borçlarını ödeyemez hâle gelmiş, hacizlerle karşılaşmaya başlamışlardır. Birçoğu kapanmış, vergiler ve sigorta borçları gibi borçlarını da ödeyemez duruma düşmüşlerdir. “Can suyu” diye adlandırılan kredilerin toplam KOBİ’lerin kullandığı krediler içindeki payı ise son derece azdır. Denizli’de 35 bin esnaftan, bin dolayında esnafın bu krediyi kullanabilme şartlarını taşıdığını görmüşüzdür. 60 bin vergi mükellefinin 20 bininin vergi erteleme müracaatı olduğunu düşündüğünüzde, diğer borçlarıyla beraber bundan yararlanma ümidinin giderek azaldığı ortaya çıkmıştır. Birçok işletme, bizzat aldığı kredinin mevcut kamuya olan borçlarının ödenmesinde kullanıldığını, yine kriz ortamında işletme sermayesi bulamadıklarından işletmelerini kapatmak zorunda olduklarını beyan etmişlerdir.

Yine gerekçede, firmaların finans imkânlarının geliştirilmesine ve kredi sisteminin etkin işlemesine katkı sağlanması için firmalara kredi garantisi vermek üzere belirlenecek olan kredi garanti kurumlarına kaynak aktarılacağı hususu yer almaktadır. Kuşkusuz bu olumlu bir gelişmedir. Kaynağın yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu kaynak da netice itibarıyla ya nakit olarak aktarılacak ya da özel tertip iç borçlanma senedi ihraç edilerek gerçekleştirilecektir. Netice itibarıyla, özel sektörün kullanabileceği fonlar piyasadan çekilerek yapılacaktır. Şu anda kredi sisteminin etkin çalışmadığı, tasarının genel gerekçesinde itiraf edilmektedir çünkü düzenlemenin temel amacının kredi sisteminin etkin çalışmasına katkıda bulunmak olduğu söyleniyor. Ayrıca, bankaların bu sistemin işlemesine etkin katkıda bulunması gerektiği de ifade ediliyor. Bunun için bankalar açısından doğabilecek problemleri ortadan kaldırmak için, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun bazı maddelerinin kredi garantisi veren kredi garanti kurumları açısından uygulanmayacağı belirtiliyor.

Şimdi, yukarıdakiler tamam. “Yeterli kaynak temini için finansman sağlansın, bu işletmeler rahatlasın.” Bu işte geç kaldınız. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi kriz komitesi olarak bu işin ele alınması gerektiğini çok önceden kamuoyuna açıkladık. O tarihte Hükûmet, krizi inkâr etmekle meşguldü. 367 milyarlık krediden 1 milyar ayırıyorsunuz, bunun yeterli olmadığını bilmiyor musunuz? İki yıl takibe uğramayacak, vergi ve sigorta borcu olmayacak. 

Sayın Bakan, gerçekten şunu ifade etmek istiyorum ve sormak istiyorum -yanınızda Denizli Milletvekili arkadaşımız var-: Bu şartları haiz Denizli’de toplam ne kadar esnaf, KOBİ çıkacak bunu kullanabilecek? Gerçekten zor durumdalar. Bunları mutlaka tekrar tekrar incelemek lazım, bunları rahatlatmak lazım. Aceleyle bir kanunu çıkarmak problemi çözmüyor.

Bir başka husus, tasarıya Komisyonda bir ilave yapıyorsunuz: 4749 sayılı Kamu Finansmanı Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’a bir geçici madde ilavesi. Bu Kanun daha yeni değişti, yeni ilaveler ve değişiklikler yapılmış idi. Yine bir geçici madde getiriyorsunuz. Önerge ilk geldiğinde miktar yok, sınırsız yetki, bütçeyle borçlanma ilişkilendirilmiyor. Bakın, daha şubat ayının 18’inde 5838 sayılı Kanun’a eklenen geçici maddeyle bir düzenleme yaptınız. Bunu bütçeyle ilişkilendirdiniz, Maliye Bakanını Müsteşarlık bütçesinin ilgili tertiplerine 1 milyar TL’ye kadar ödenek eklemeye yetkili kıldınız. Şimdi çok farklı bir uygulamaya gidiyorsunuz. Şimdi bu geçici maddeyle “TMO’nun 2009 yılı kampanya dönemi finansman açığının karşılanmasını teminen Hazine Müsteşarlığınca ikrazen özel tertip devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebilir.” denilmektedir.

Burada şu hususu ifade etmek istiyorum: Toprak Mahsulleri Ofisinin yatırım programı belli, finansman programı belli, ne kadar ürün alacağı programlanmış, şimdi hiç hesapta yokken miktarı ve meblağı belli olmayan bir önerge verip, bu iş için Toprak Mahsulleri Ofisi için borçlanarak kaynak aktarmaya, yaratmaya çalışıyorsunuz. Üstelik, harcama olarak bütçede göstermeyi… Çizgi altıyla bütçe açığını düşük gösteriyorsunuz, düşük göstermeye çalışıyorsunuz, vatandaştan saklıyorsunuz.

Her defasında söylüyoruz, Toprak Mahsulleri Ofisinin faaliyet alanı belli. Siz, fındık aldırıp görev zararı ödettiriyorsunuz. Destekleme tarihinde gülünecek çok şey gördüm ama bu kadar ilginç olanını gerçekten hiç görmemiştim. 2009 yılı programında 2008 yılı destekleme alımlarını tahminî olarak da koyamıyorsunuz. Neden? Çünkü politikanız belli değil, tahminî miktar ve değeri, kuruluşların finansman programlarında olmasına rağmen deklare edemiyorsunuz, açıklayamıyorsunuz. Eski yıllarda biz bunu ürün bazında yapar, kamuoyuna açıklardık. Hükûmetin bu konuda gerçekten görüşü bile yok. Şimdi böyle bir maddeyle geliyorsunuz, elle tutulur bir tarafı yok. Yine 2009 yılı programında, bırakın reel olarak artışı, cari olarak tarımsal destekleme ödemeleri maalesef düşüyor. Bunu nasıl izah edeceksiniz? Bunu krizle izah edemezsiniz, o tarihte krize inanmıyordunuz.

Maliye Bakanı, komisyonda bütçe görüşülürken, bütçe açığının bütçeye oranının yüzde 5 olduğunu, 13,4 milyar Türk lirası olduğunu söylüyor. Buna 48 milyar telaffuz ediliyor daha sonra. Şimdi borçlanma talepleri 70 milyar YTL’yi aşıyor. Acaba, bütçenin yüzde kaçı açık oluyor? Yüzde kaça ulaşıyor açıklar? Maastricht kriterlerine uygun mu oluyor? Şimdi gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde kaçı oluyor?

Bu Hükûmet ekonomik olayları yorumlamakta problem yaşamaktadır, ne söyleyeceğini bilememektedir. Ekonomik olaylara bakarken ya başkasının gözlüğünü takmakta ya da gözünün bozulduğunu, gözlüğe ihtiyacı olduğunu fark etmemektedir yahut nasıl görmek isterse, doktora gitmeden, pazardan, pazar yerinden, görmek istediği gibi bir gözlük alarak takmak, öyle görmektedir.

Şimdi iktisadi faaliyetler yavaşlıyor, daralıyor, 2009’un ilk çeyreğinde keskin bir daralma var. Tarım dışı işsizlik artıyor, her üç gençten biri işsiz. İşsizlikte Türkiye maalesef liderliğe oynuyor. Toplam talep düşüyor, ücretleri de bastırıyor, üretim daralıyor, kapasite kullanımı düşüyor. Dış talep daralıyor, reel ücretler düşüyor. İktisadi faaliyetlerdeki daralma derinleşiyor, özel yatırım harcaması, üretim ve ithalatı azalıyor, ihracat sert düşüşler gösteriyor. Özel sektör tüketim ve yatırım talebine ilişkin göstergeler düşüyor. Bütçe politikası, nakit dengesi hesabı, bütçe açığı, bütçe gelirleri, bütçe harcamaları, vergi gelirleri, her şey birbirine girmiş, hedefler delik deşik olmuş, nereden toparlanacağı belli bile değil. Bütçe açığı, borç alma, borç stoku gibi mali performansın özet göstergeleriyle ifade edilen mali politikalardaki uygulama sonuçlarının ne olacağına dair işaretler hiç iç açıcı değil. Teşvik belgesine bağlı yatırımlar yarı yarıya azalmış, istihdam taahhüdü de buna bağlı olarak önemli azalmalar gösteriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Reel sektör dış borç ödemeleri önemli boyutlara ulaşmış. Serbest piyasadan kurallı piyasaya geçiyorsunuz. Özel sektör dış borç ödemesinde problem ortaya çıkabilir. Sizin koyduğunuz 2009 hedefleri en hafif deyimiyle hilafıhakikat idi. Öyle olduğu gerçekleşmeler ortaya çıktıkça daha rahat anlaşılır hâle geldi. Kriz gelinceye kadar, AKP, olan bütün müspet gelişmeleri kendi üstün performansı olarak gösteriyordu. Kriz ise kürenin krizi oldu. Hiçbir özel sektör yöneticisi Hükûmetin 2009 hedeflerine göre kendi hedeflerini belirlemedi. Dolayısıyla bu hususun, bu kanun tasarısının yeterli olduğu kanaatinde değilim. Olsa olsa bu tasarı ve getirdiğiniz bu teşvik paketleri postmodern teşvik paketleri olabilir.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ayhan.

3’üncü madde üzerinde şahsı adına söz talebi yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben varım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Siz oyunuzun rengini belirtmek üzere istemişsiniz Sayın Genç, şimdi burada mı konuşmak istiyorsunuz?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet efendim.

BAŞKAN – Buyurunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 386 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bu, Kredi Garanti Fonu teşkiline ilişkin bir kanun tasarısı. Bu tasarının çıkmasını biz istiyoruz. Aslında getirilen bu tasarıyla öngörülen kredinin yetersiz olduğunu burada daha önce verdiğimiz önergelerle belirttik.

Şimdi, ben, insanların özüyle sözüyle bir olmasını istiyorum. Tayyip Bey dün grupta diyor ki: “Biz, gerekirse üç yüz altmış gün altı saat çalışırız.” Hani? Biz, eskiden… 1980’den beri ben bu Meclisteyim. Bir kanunun çıkarılmasını isteyen başbakan gelir burada oturur, grubu da gelir, ondan sonra, kanunlar ciddi ciddi burada müzakere edilir, çıkar; bakanları gelir oturur, bu kanunlar burada müzakere edilir, çıkar. Yok, kendileri, Hükûmet bir defa bu Meclise inanmıyor, gelmiyor.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Var ya işte.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, Hükûmet, 25 tane bakandan teşekkül ediyor.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Çalışıyorlar.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, gidip geziyorlar, keyif çatıyorlar.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Nerede keyif çatıyorlar?

KAMER GENÇ (Devamla) – Her gün devletin uçakları emrinde. Bol bol, orası benim, burası senin diye geziyorlar bunlar.

Size soruyorum, vicdanınıza bir danışın: Sizin AKP iktidara geldiği günden beri Türkiye'nin hangi dış sorunu halledildi? Avrupa Birliği mi halledildi? Kıbrıs meselesi mi halledildi? Hangi meselesi halledildi? Hangi Batı ülkesi ile Türkiye Cumhuriyeti devletinin sorunları çözüldü? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Arkadaşlar, ben düşüncemi söylüyorum.

Bir söyleyin bakalım: Bu kadar dış seyahatler yapılıyor, bu kadar uçaklara atlanıp gidiliyor, bu kadar insanlara harcırah ödeniyor, yandaş milletvekilleri uçağa dolduruluyor, her gün geziyorlar; hangi sorun çözüldü? Avrupa Birliğinde bir mesafe alındı mı? Kıbrıs’ı neredeyse elden çıkarıyordunuz, Yunanlılara veriyordunuz. İşte, buradaki Meclisin, muhalefetin koyduğu tavırdan dolayı bundan geri adım atmak zorunda kaldınız. Yani hiçbir şey yapmadınız. Yaptığınız şu: Kendinize yakın yeni bir dünya yaratmak, Türkiye Cumhuriyeti devletini yeni bir dünyaya şey etmek.

Bakın, bugün bana Belediye-İş’ten gelen bir yazı var. Diyor ki: “Belediyelerde AKP’li belediye başkanları, Türk-İş’teki bütün işçileri burada Türk-İş’ten koparıp kendi Hak-İş’e sevk etmeye çalışıyorlar ve bunu açıkça yapıyorlar.” Diyor ki: “Eğer Hak-İş’e kaydolmazsan senin işine son vereceğim.” Ve bir de vatandaş diyor ki: “Bu Kocaeli Büyükşehir Belediye Genel Sekreteri Münir Karaoğlu, Kocaeli’deki üstün hizmetlerinden dolayı Van’a vali olarak atandı.”

Şimdi, değerli milletvekilleri, yani bu kişi acaba ne üstün hizmeti var ki… Yani, bakın, Türkiye Cumhuriyeti devletinde valiliğe atanmak için belirli, en azından birtakım idarecilik yapabilecek kapasitesinin olması lazım.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Kanunla ilgili konuş!

EYÜP AYAR (Kocaeli) – Kaymakamdı daha önce.

KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi, neden dolayı bunu atadınız? Birilerinin çıkıp da bunu söylemesi lazım.

EYÜP AYAR (Kocaeli) – Daha önce kaymakamdı.

KAMER GENÇ (Devamla) - Yani devleti bu kadar tahrip edemezsiniz, devleti tahrip ediyorsunuz. Belli bir göreve gelmek için belli bir bilgi, belli bir birikim, belli bir dürüstlük ve belli bir objektiflik olması lazım. Bunları bir tarafa atıyorsunuz. “Birisi bana köleyse ben onu istediğim yere getiririm. Eğer birisi hakça düşünüyorsa, hukukça düşünüyorsa, tarafsız düşünüyorsa, ülkeyi ve milletin menfaatini düşünüyorsa ben onu tasfiye ederim, onu en sonuncu, yani ona kamu görevini bile vermem.” zihniyetiyle hareket eden bir zihniyetle devlet yönetildiği zaman o zihniyetin sahipleri de öyle gün gelecek ki kaçacak delik bulamayacak. Böyle bir şey olur mu ya? Bu Türkiye Cumhuriyeti devleti büyük bir devlet. Bu devletin bir kademesinde bir yerlere gelebilmek için çok ciddi bir niteliklere sahip olmak lazım.

Olabilir, tabii ki… 2002 yılında ben de o Meclisteydim. Gerçekten çok acı olaylar oldu, o zaman bazı sıkıntılar oldu. İşte, bir gün de bir kitapçık atıldı, bilmem 5 milyar 800 milyon dolar bir anda birileri ceplerine indirdi. Hatta onun içinde siyasi iktidarın ortakları da vardı. Bunlarla ben devamlı mücadele ettim ama onun yerine öyle bir felaket geldi ki, daha büyük bir felaket geldi. 5 milyar 800 milyon değil 100 milyarlar Türkiye Cumhuriyeti’ne kaybettirilen bir gerçekle karşılaşıldı.

Onun için, ben, özellikle, bakın, size ciddi birtakım şeyler söylüyorum. Beyler, insanların güçlü olduğu anlar vardır ama o anlar çok geçicidir. O güçlü olduğu anlarda haktan, hukuktan, adaletten ayrıldıktan sonra onun sonu felaket olur. 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, göreceğiz, yani hiç gülmenize de gerek yok. Ben hayatın içinden gelen bir insanım ve sizin iktidarınızın sonunu çok kötü görüyorum. Yani sizin iktidarınızın… Bugün birtakım andıçlardan mandıçlardan bahsediliyor. Bunu tertip eden insanlar size yandaş insanlar olabilirler. Bugün, yani yalan haberlerle üç gün, beş gün ayakta kalabilirsiniz ama onun sonu gelmez. Onun için, bu siyasi iktidara tavsiyede bulunuyorum: Haktan, adaletten ayrılmayın, bu belediyelerin kamu yetkisini bu kadar kendi lehinize çok böyle aşırı derecede kullanmayın. Kullandığınız zaman göreceksiniz, bunun sonucu çok kötü olacak.

Ben bu konuda bu vesileyle bunları belirtmek istedim.

Saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, şimdi 3’üncü sırada yer alan, Türkiye İhracatçılar Meclisi ile İhracatçı Birliklerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Türkiye İhracatçılar Meclisi ile İhracatçı Birliklerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/607) (S. Sayısı: 408) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 408 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’ inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu.

Buyurunuz Sayın Kulkuloğlu.

CHP GRUBU ADINA MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye İhracatçılar Meclisi ile İhracatçı Birliklerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın geneli üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Bu kanun tasarısından bahsetmeden önce ülkemizde ihracatın durumundan bahsetmeyi gerekli görmekteyim. Ülkemiz maalesef bir ekonomik krizin içerisinde ve maalesef bu kriz her geçen gün daha da derinleşmekte. İhracat oranlarımıza baktığımızda, 2008 yılına göre bu yılın ilk beş ay oranları toplamda yüzde 39 oranında düşmüş ve kriz ihracatımızı da büyük oranda etkilemiştir.

Sayın milletvekilleri, ülke ihracatımızdaki gerilemenin en çok kendini gösterdiği yer üretim sektörüdür yani sanayi ürünlerindedir. Sanayi sektöründe 2008 yılının ilk beş aylık oranlarını bu yılın ilk beş aylık oranlarıyla karşılaştırdığınızda 2008 yılı oranları karşısında bu yıl yüzde 40’lara varan gerileme görülmektedir. Tarım sektöründeki gerileme ise yüzde 11’leri bulmaktadır. Bu göstermektedir ki, ülkemiz ihracatına kriz, teğet geçme bir kenara dursun, misket bombası gibi düşmüş, ortadan dalarak her tarafı patlatmış, zarar vermiştir. İhracatçılarımız her geçen gün krizden daha da etkilenmektedir. Durum bu iken, ülkemizde ihracatın geliştirilmesi konusunda yapılması gereken işler yapılmamaktadır. Atılması gereken adımlar, alınması gereken acil önlemler vardır. Hükûmet, derhâl ihracatçımız ve üretim üzerindeki engelleri kaldırmalı, maliyete etki eden unsurları yeniden ele alarak ihracatçı lehine düzenlemeli, ihracatı desteklemelidir.

Sayın milletvekilleri, ihracatın geliştirilmesi ve önündeki engellerin kaldırılması, Cumhuriyet Halk Partisi olarak önemle ele aldığımız konuların içerisindedir. Hele şimdi içinde bulunduğumuz bu kriz ortamında bizim için zaten var olan önemini daha da artırmaktadır. Bunun için ihracata dönük sektörlerin ve yurt dışı müşavirlik hizmetlerinin desteklenmesi, dış ticaret hacmini artıran ve ihracatı artıran, istihdam yaratan, reel sektörü güçlendiren ve üretime özendiren politikaların derhâl uygulamaya geçirilmesi gerekmektedir.

                      

(x) 408 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

İhracatta büyümenin süreklilik ve derinlik kazanması için çok yönlü ancak kontrollü, hızla uygulamaya geçirilebilen, kolay ulaşılabilen, kaynakları net tanımlanmış ve oluşturulmuş, uygulama takvimi gerçekçi bir şekilde hazırlanmış, sektörel ve bölgesel olarak var olan sorunların çözümüne dönük önlem ve tedbirler alınmış, sorunları çözen, var olan kapasitelerin kullanılmasına olanak sağlayan, mevcut sanayi yatırımlarının ekonomik yapılarının rehabilitasyonuyla yok olmalarının önlenerek geri kazanımlarına zemin hazırlayacak, ihtiyaç duyulan sektörlerde ve gerekirse yeni açılacak sektörlerde yeni yatırımları özendiren ve destekleyen gerçekçi teşvik politikaları derhâl uygulanmaya konmalıdır.

Ekonomik ortam yeniden gözden geçirilmelidir. Üreticilerin devlete ve bankacılık sistemine olan borçları belirli bir dönemi ödemesiz olmak üzere azdan çoğa doğru taksitleri düzenlenerek, mümkün olan en düşük ek maliyetlerle, olabiliyorsa ek maliyet getirmeden ötelenmeli, yeniden yapılandırılmalıdır.

Getirilen sicil affının sağlıklı olarak işleyebilmesi için de uygulamada bankaların üretici ve ihracatçıya yeni finansman sağlaması yönünde bu affın uygulamaya geçirilmesi önündeki engelleri kaldırmak için gereken yasal ve idari düzenlemeler acilen yapılmalıdır.

Maliyeti azaltacak ve sanayici üzerindeki ekonomik yükü hafifletecek direkt ya da dolaylı vergi sistemlerinde gerekli eksiltmeler, düzenlemeler acilen ve öyle, üç ay gibi kısa vadelerle değil, uzun vadede geçerli olacak şekilde bu krizden çıkılabilecek gerçekçi bir takvimle yapılmalıdır.

İstihdamın artırılmasına dönük, yine krizden çıkış takvimini gerçekçi olarak ele alıp işveren üzerindeki yükler azaltılmalıdır. İstihdamı özendirecek destek ve ek tedbirler ele alınmalı, derhâl uygulamaya geçirilmelidir. Ülkenin var olan potansiyelinin doğru ve sağlıklı kullanılabilmesi adına, can suyu vererek değil rehabilite edecek düzenleme ve yaklaşımlarla ve ihracatın önündeki siyasi ve hukuki engeller kaldırılarak destekler sağlanmalıdır. İhracatçılarımızın örgütlü davranabilmeleri, ihracatımızın gelişimi açısından son derece önemlidir. Sektörler itibarıyla ihracatımızın sağlıklı yapılanmasının sağlanması ve uygulamada sanayicinin ve ihracatçının üzerindeki mali, fiziki engellerin, zorlukların ve maliyetlerin kaldırılması yönünde ihracatçı ile devlet birimleri arasındaki eş güdüm ve iletişimin sağlanabilmesi hükûmetin en önemli görevlerinden olmalıdır.

Sayın milletvekilleri, kurulduğu günden bu yana ihracatın artırılması ve geliştirilmesi yönündeki başarılı çalışmalarıyla dikkat çeken İhracatçı Birlikleri ve Türkiye İhracatçılar Meclisinin yapısının gözden geçirilerek, varsa aksayan yönlerinin düzeltilerek teşkilatın yasal zemininin oluşturulması yönünde görüşülen bu tasarı konusunda, partimiz, gerek Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda ve gerekse alt komisyonda her türlü olumlu katkı ve çalışmayı sunmuştur.

Sayın milletvekilleri, İhracatçı Birlikleri ve Türkiye İhracatçılar Meclisini düzenleyen bu tasarının yüce heyetiniz karşısına gelmeden önceki aşamalarına değinmekte fayda vardır diye düşünüyorum.

İhracatçı birliklerini ve Türkiye İhracatçılar Meclisini, yani kısaca TİM’i düzenleyen 93/4614 sayılı Bakanlar Kurulu kararına karşı Danıştay 10. Dairesi, bu Bakanlar Kurulu kararının dayanağı olan 4059 sayılı Kanun’un 6’ncı maddesinin (c) bendinin Anayasa’ya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesine iptal davası açmıştır. Anayasa Mahkemesine 2006/55 esas sayısıyla açılan bu iptal davası 2008/145 karar sayısıyla 18 Eylül 2008 tarihinde karara bağlanmış ve bu karar ile 4059 sayılı Yasa’nın 6’ncı maddesinin (c) bendinin ikinci tümcesi olan “İhracatçı birlikleri, ithalatçı birlikleri ve bunların üst kuruluşlarının teşkilatlanma, işleyişleri, gelirleri, gelirlerinin kullanım esasları, iştigal sahaları ve denetimleri, organları ve üyeliğe ilişkin esasları ile üyelerinin hak ve yükümlülüklerini gösteren statüleri Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenir.” hükmü ihracatçı birlikleri ve bunların üst kuruluşlarının ancak bir teşkilat kanunuyla kurulabileceği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin bu iptal kararı nedeniyle Türkiye İhracatçılar Meclisi ile ihracatçı birliklerinin statüsünün oluşturulması için bir kanun tasarısı hazırlanmış ve Sanayi, Ticaret Komisyonumuza getirilmiştir. Bu tasarının ilk hâli incelendiğinde tamamen Bakanlığın bir birimi olarak çalışan, Müsteşarlık denetimi ve yönetimi olan, özerkliği bulunmayan bir kurum oluşturulmuştu. Ancak, esas komisyonda yapılan itirazlar üzerine alt komisyon oluşturulmuş, alt komisyonda yapılan çalışmalar ile bu kurum Anayasa’mızın 135’inci madde hükmü uyarınca kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu hâline getirilmişti. Alt komisyonda görüşülerek tüm siyasi partilerden gelen üyelerin mutabakatıyla şekillenen bu tasarı, esas komisyon görüşmelerinde verilen önergelerle, sağlanan mutabakat zemininden çıkarılmış, yapılan düzenlemelerle de kurum özerkliğini yitirmiştir.

Sayın milletvekilleri, bu kanun tasarısıyla kurulan Türkiye İhracatçılar Meclisi ile ihracatçı birliklerinin Anayasa’nın 135’inci maddesi hükmü gereğince özerk yapıya sahip olması bir zarurettir. Bu sebeple birliklerin ve Türkiye İhracatçılar Meclisinin, Müsteşarlığın kati hâkimiyetinden uzak ve istikrarlı bir yönetime sahip olması gerekmektedir. Ancak tasarı konusunda çalışan alt komisyon görüşünün tam aksine, esas komisyon, tasarının 4’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında “Gümrük idarelerince gümrük beyannamelerinin onaylanmasında birliğin onayının aranması ve buna ilişkin usul ve esaslar, Gümrük Müsteşarlığının olumlu görüşü alınmak kaydıyla Müsteşarlık tarafından belirlenir.” hükmünü getirmiştir. Bu hüküm ile, ihracatçının ihracat yapabilmesi için birliklerden onay alması gerekliliği getirilmiştir. Birliklere borcu olan üyelerin ihracat yapmasını önleyerek borçlarını tahsil etme yönünde zorlama yapılabilmesinin önünü açan bu düzenleme ihracatımızın önüne konulacak bir engel oluşturmaktadır. Tasarının 18’inci maddesinin dördüncü fıkrasında bu aidatların nasıl tahsil edileceğine ilişkin bir düzenleme varken 4’üncü maddenin üçüncü fıkrasındaki hükmün derhâl tasarıdan çıkarılması gereklidir.

Sayın milletvekilleri, yine tasarının 6’ncı maddesinin birinci fıkrası “Yönetim kurulu, yönetmelikle belirlenen niteliklere sahip üyeler arasından genel kurul tarafından dört yıl için seçilen bir başkan ve on asil üyeden oluşur. Genel kurul tarafından ayrıca asil üye sayısı kadar aynı nitelikleri haiz yedek üye seçilir.” hükmünü getirmiştir. Bu hükümle tasarının 23’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında ise “Bu Kanunda yer alan hususlara ilişkin yönetmelikler; Müsteşarlığın olumlu görüşü alınmak kaydıyla, Türkiye İhracatçılar Meclisi tarafından hazırlanarak Bakanlığın onayı üzerine Resmî Gazetede yayımlanmak suretiyle yürürlüğe girer.” hükmü birlikte değerlendirildiğinde, yönetim kurulu üyelerinin sahip olması gereken nitelikler Müsteşarlığın olumlu görüşüyle belirlenecek demektir. Bu durum, ihracatçı birlikleri ve Türkiye İhracatçılar Meclisinin özerk yapısını yok etmekte olup, ayrıca, Anayasa’nın 135’inci maddesine de aykırılık teşkil etmektedir. Bu hükmün de derhal değiştirilmesi kurumun özerkliği için zaruridir.

Sayın milletvekilleri, tasarının 8’inci maddesinin birinci fıkrasının düzenlenmesinde “Genel sekreter ve sayısı üçten fazla olmamak üzere genel sekreter yardımcısı; Müsteşarlığın olumlu görüşü alınmak kaydıyla yönetim kurulu tarafından atanır.” hükmü getirilmiştir. Buna paralel olarak, tasarının 16’ncı maddesinin birinci fıkrasında da “Türkiye İhracatçılar Meclisinin işlerini yürütmek üzere bir genel sekreter ile beşten fazla olmamak üzere genel sekreter yardımcısı, Müsteşarlığın olumlu görüşü alınmak kaydıyla yönetim kurulu tarafından atanır.” hükmü getirilmektedir. Bu iki hükümde de genel sekreterin atanması konusunda Müsteşarlığın olumlu görüşü kati bir şart hâline getirilmiştir. Bu düzenlemeler de ihracatçı birlikleri ve Türkiye İhracatçılar Meclisinin özerk yapısını yok edecek nitelikte düzenlemelerdir.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde ihracatın önündeki engellerin kaldırılması gerekirken, ihracatçılarımız üzerindeki yüklerin hafifletilmesi gerekirken, ihracatın önündeki engellerin kaldırılması yönünde, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında gümrük birliğini tesis eden 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nın 4’üncü maddesi düzenlemesi gereği, topluluk ile Türkiye arasındaki ithalat ve ihracatta alınan gümrük vergileri ile eş etkili vergi ve resimlerin kaldırılacağını ve yeni ithalat ve ihracat vergileri ile eş etkili vergi ve resimlerin de malî nitelikteki gümrük vergileri de dâhil olmak üzere konulamayacağı hükmü varken, tasarı, ihracatımız ve ihracatçılarımızın önüne engel koyan düzenlemeler getirmektedir.

Tasarının 18’inci maddesinde birliklerin gelirleri olarak “Giriş aidatı”, “Yıllık aidat”, “Nispi ödeme” ve “Diğer gelirler” şeklinde dört kalem belirlenmiştir. Özellikle ödemelerin miktarları ihracatımız önünde teknik engeller oluşturabilecek niteliktedir.

Sayın milletvekilleri, tasarının 18’inci maddesinde yer alan “Giriş aidatı ve yıllık aidat, on altı yaşından büyükler için uygulanan aylık asgari ücretin brüt tutarının yüzde ellisinden fazla olamaz.” şeklindeki hükmün de, alt komisyonda kabul edilen şekliyle “On altı yaşından büyükler için uygulanan aylık asgari ücretin brüt tutarının üçte birinden fazla olamaz.” şeklinde kalması yine aynı gerekçelerle bir gerekliliktir.

Yine, tasarının 18’inci maddesi (3)’üncü fıkrasında “Nispi ödeme, FOB bedelin asgari onbinde ikisi ile azami binde biri arasında…” belirlenmiş. Ayrıca, maddede “İhracatın geliştirilmesini teminen sektörel bazda tanıtım grupları oluşturulması halinde, FOB bedelin binde üçü oranına kadar ek nispi ödeme kesintisi…” öngörülmüştür. “Nispi ödeme” adı altında alınan bu ödemenin malların serbest dolaşımını engelleyici teknik engeller yaratacağı ortada olup ayrıca uluslararası piyasalarda var olan yoğun rekabet ortamında da ihracatçı bakımından maliyet artırıcı unsur olması açısından da ayrı bir zorluk ve mali yük getirmektedir.

Yine, bu fıkradan ele alınan “ek nispi ödeme” adı altındaki gelir kalemi alınış gerekçesi nedeniyle de kanunda ayrı bir gelir kalemi olarak belirtilmesi gerekmekteydi. Nispi ödeme kalemi için geçerli olan muhalefet gerekçelerimiz ek nispi ödeme kalemi için de aynen geçerlidir.

Sayın milletvekilleri, tasarının 19’uncu maddesinin beşinci fıkrasında “Birlikler tarafından, dış ticaret hizmetleri ve alt yapısının geliştirilmesi ve yürütülebilmesi için tayin ve tespit olunacak işlerin, faaliyetlerin, projelerin ve amaçların gerçekleştirilmesine yönelik ortaya çıkan giderler ile bu amaçla yapılan hizmet ve idari giderlerin karşılanmasını teminen, bir önceki yılın birlik gelirlerinden hesap edilerek izleyen yılın Ocak ve Temmuz aylarında iki eşit taksit halinde ödenmek üzere yüzde sekiz oranında pay ayrılır.” hükmü getirilmiştir. Bu maddede de belirtilen yüzde 8 oranında payın nereye aktarılacağı, nasıl değerlendirileceği konusunda herhangi bir düzenleme yoktur. Bu payın nereye aktarılacağı ve nerede kullanılacağının madde metninde açıkça düzenlenmesi gerekmektedir. Alt komisyon toplantısında bu payın Müsteşarlığa aktarılması konusunda uzlaşılmış ancak esas komisyon sırasında bu maddede “Müsteşarlığa aktarılması” ibaresi gözden kaçmıştır.

Sayın milletvekilleri, yüce heyetiniz karşısına gelen bu tasarı konusunda partimizin, daha özerk ve ihracatçılarımıza teknik engeller oluşturmayan ve ihracatımızı destekleyen bir ihracatçı birlikleri ve Türkiye İhracatçılar Meclisine ülkemizin ihtiyacı olduğu doğrultusundaki düşüncesiyle beraber, Genel Kurulda verileceğini umduğum önergelerle, ihracatçı birlikleri ve Türkiye İhracatçılar Meclisinin doğrudan Müsteşarlığa yani kamuya bağlanması düşüncesinden, kanun metninin çıkarılmasıyla, tamamen özerk ancak kamu kurumu niteliğindeki meslek teşekkülü vasfını kazanması yönünde yüce heyetinizin katkıları olması gerektiği ümidi ve düşüncesiyle konuşmama son veriyorum.

Ayrıca, yarın TİM’in yapılacak olan genel kurulu nedeniyle de görüşmelerin kısa sürmesi amacıyla konuşmamı çok hızlı yapmak zorunda kaldım. Tüm Genel Kurul üyelerinden özür diliyor, yarın yapılacak genel kurulunda TİM üyelerine başarılar diliyorum.

Bu kanunun ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.

Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kulkuloğlu.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak.

Buyurunuz Sayın Kışanak. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 408 sıra sayılı Türkiye İhracatçılar Meclisi ile İhracatçı Birliklerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Yasa Tasarısı hakkında Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ancak bu konuya geçmeden önce, bu konudaki görüşlerimizi ifade etmeden önce, bugün Türkiye’de yaşanan, demokrasi ve adalet adına kaygı verici birkaç gelişmeye değinmek istiyorum.

Sizler de biliyorsunuz, bu ülkede emek hakları açısından oldukça önemli bir üye potansiyeline sahip olan Kamu Emekçileri Sendikasına yönelik bir süredir gözaltı ve tutuklama furyası devam ediyor. Bugün de Kamu Emekçileri Sendikasına yönelik bu gözaltı furyasında, Konfederasyonun Genel Merkez yöneticilerinin ve EĞİTİM SEN’le TÜM BEL-SEN Genel Merkez yöneticilerinin aralarında bulunduğu 7 sendikacı daha tutuklandı. Bu tutuklanma furyasının, emek hakları açısından öncelikli olarak korunması gereken örgütlenme hakkını ciddi derecede tehdit ettiğini düşünüyoruz ve şiddetle kınıyoruz. Derhâl bu sendikacıların serbest bırakılmasını, emek hakları açısından, örgütlenme hakları açısından, demokrasi hak ve hukuk mücadelesi açısından bir zorunluluk olarak görüyoruz.

Ayrıca, partimiz Demokratik Toplum Partisine yönelik, partimizin il, ilçe yöneticileri, Genel Merkez yöneticilerine yönelik gözaltı ve tutuklama furyası da devam ediyor. Bugün sabaha karşı Bitlis, Şırnak, Mardin ve Diyarbakır’da yine onlarca eve yapılan baskında, aralarında bazı belediyelerimizin başkan yardımcılarının, bazı ilçelerimizin ilçe başkanlarının ve bazı belediyelerdeki meclis üyelerimizin de yer aldığı arkadaşlarımız gözaltına alındı. Bu hukuksuz, bu adaletsiz yaklaşımın nereye kadar devam ettirileceğini sormak istiyoruz. Son aylarda yapılan gözaltı operasyonları, âdeta Türkiye’nin bir sıkıyönetim ya da OHAL koşullarını yaşadığını andırıyor. Bine yakın gözaltı var, 300’e yakın tutuklama var. Bunun demokrasiyle bağdaşır bir yanı yoktur. Bu operasyonlar derhâl durdurulmalı, tutuklu tüm arkadaşlarımız da serbest bırakılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, örgütlenme hakkını tehdit eden bir başka konuya daha değinmek istiyorum: Bugün Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanının başkanlığında oluşturulan bir heyet Meclise gelerek Mecliste grubu bulunan partilerin grup yönetimleriyle görüştü. Çünkü bir aydan beri ATV ve Sabah Grubunda devam eden bir grev var. Örgütlenme hakkının ciddi derecede tehdit altına alındığı, hatta kullanılamaz bir hak hâline getirildiği bir sektör basın sektörü. Taşeronlaşmanın had safhaya ulaştığı, artık gerçek işverenin kim olduğunun tespit edilmesinde ciddi derecede zorluklar yaşandığı bir sektör hâline geldi ve örgütlenme özgürlüğü ortadan kaldırılma aşamasında, ama ATV ve Sabah Grubunda yaşanan bu grev, aslında gazetecilerin örgütlenme hakkı, toplu görüşme ve toplu sözleşme hakkı konusunda ortaya koydukları önemli direnişlerden birisidir. Bu arkadaşlarımızın direnişini selamlıyoruz.

Ayrıca da bu greve, bu kadar hukuksuzluklarla dolu bir süreçten sonra bile Çalışma Bakanlığı tarafından müdahale edilmemesi, sendikalaştıkları ve toplu sözleşme hakkını kullanmak istedikleri için işten çıkarılan 10 gazetecinin işe geri iade edilmemesi konusunda işverenin ayak diremesi karşısında Çalışma Bakanlığının suskun kalmasını da doğrusu kınıyoruz. Çünkü, sendikanın yaptığı başvuruyla mahkeme kararıyla işlerine iade hakları edinmişlerdir ve derhâl, işveren olan Çalık Grubu bu gazetecilerin haklarını teslim etmeli, işe iadelerini kabul etmeli ve toplu görüşme süreçlerinden de kaçınmadan bu görüşmelere başlamalıdır. Fakat, AKP Hükûmetinin bu konudaki duyarsızlığı bugün AKP Grubuna da yansımıştır ve AKP Grubu bu sendika heyetine görüşme randevusu dahi vermemiştir. Bunun nedeni acaba Çalık Grubunun Sayın Başbakanın damadıyla olan ilişkisi midir? Eğer bir iktidar, kişisel ilişkilerini, böylesine önemli olan en temel hak ve özgürlükler konusunda bile kötüye kullanacaksa bu ülkede hak ve özgürlük arayışını ne üzerine oturtacağız diye doğrusu hepimiz kaygılanıyoruz.

Değerli milletvekilleri, üzerinde görüşme yaptığımız yasayla ilgili görüşlerimize geçmek istiyorum.

Bilindiği gibi, değişen dünya ve farklılaşan normlar sonucu her ülkede değişim ve dönüşüm süreci yaşanmaktadır. Global sistemdeki değişim, hiç kuşkusuz dönemin şartlarına göre bu şartlardan en çok etkilenen aktörler, kesimler ve kurumlar tarafından talep edilmekte ve kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirilmeye çalışılmaktadır. Bu değişim ve dönüşüm süreci gerek sosyal gerek kültürel ve gerekse de ekonomik boyutuyla böyledir.

Global ekonominin içine düştüğü çıkmazdan kaynaklı zorunlu olarak 1970’li yıllardan itibaren dünyada bir değişim rüzgârı esmeye başlamıştı. Bu değişim ve dönüşüm yine kendi ihtiyaçlarını ve çıkarlarını en üst seviyede korumaya çalışan dünya sermaye aktörlerinin ve bu yönlü politikaların merkezi olan büyük devletlerin bir ürünü olmuştur. Geri bırakılmış dünya halklarının ve üreten emek kesiminin bu değişim ve dönüşümden hiçbir çıkarı olmamıştır. Tam tersine, yeni üretim biçimleri ve dış ticaret yaklaşımıyla hem yoksul hem de kalkınmakta olan ülkelere bu politikalar  dayatılmış hem de sürdürülebilir olmayan politikalar bu ülkelere ihraç edilmiştir.

Gelişmekte olan bu ülkelerin ekonomik politikaları, uluslararası finans kuruluşlarının ve dünya siyasetine, ekonomisine egemen devletlerin yaratmış oldukları kurallar doğrultusunda şekillenmeye başlamıştır. Bunun sonucunda Türkiye’de de birtakım gelişmeler yaşanmıştır ve bu gelişmeler yaşanmaya devam etmektedir. Bu gelişmeler, gelişmekte olan ülkelerin kendi kaynaklarının âdeta gelişmiş kapitalist ülkelerin çıkarları doğrultusunda kullanmalarına zemin hazırlamaktadır. Bu değişim ve dönüşüm süreçlerinde, başta çalışma koşulları ve büyüme stratejileri olmak üzere, dış ticaret politikası da bu değişimden nasibini almıştır. Özellikle 1980’lerden sonra ülkemizdeki dış ticaret yaklaşımında bazı değişimin adımları atılmış ve göreceli bir liberalleşme politikasına geçilmiştir. Ancak bu değişim ve dönüşümün ne kadar Türkiye'nin kendi iç dinamiklerinin ve halkımızın büyük bir kesiminin ihtiyaçları ve çıkarları doğrultusunda, ne kadar sürdürülebilir bir ekonomik büyüme ve kalkınma politikası göz önünde bulundurularak yapıldığı da ortadadır. Türkiye’de, maalesef, kendi iç dinamiklerinin ihtiyaçları doğrultusunda, dünyadan bağını koparmadan fakat ekonomik bir bağımlılığa da müsaade etmeyen bir genel ekonomi politikası ve dış ticaret politikası geliştirilememiştir. Bu bağımlılık kuşkusuz birçok yapısal sorunu da beraberinde getirmiştir.

 Bugün dünyada birçok ülke ve Türkiye kendi dinamiklerine dayanan ekonomi politikalarına bağımlılıktan kaynaklı ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Bunların en belirgini, bugün ülkemizi âdeta kasıp kavuran, milyonlarca emekçimizi işsiz bırakan, yoksullarımızı daha da yoksullaştıran ve ülkemizi de daha da fakirleştiren ekonomik krizdir. Bilindiği gibi bu ekonomik kriz gelişmiş Batı ülkelerinde finans krizi olarak başlamış ve bizim gibi ülkelere ise genel ekonomilerini etkileyecek düzeyde ulaşmıştır. İktisadi büyümenin motor gücü olan dış ticaret politikalarındaki, yani ithalat ve ihracat politikalarındaki yanlışlar nedeniyle ekonomik krizin Türkiye’ye faturası ağır olmuştur. Sürdürülebilirliği olmayan, bağımlı bir yapı arz eden dış ticaret politikası krizin bu kadar derin yaşanmasının en önemli nedenlerinden biri olmuştur. Kuşkusuz, şimdi üzerinde görüşme yaptığımız yasa tasarısı dış ticaret konusunda önemli bir düzenlemeyi öngörmektedir. Bu yasa tasarısı, gerçekleştirilmeye çalışılan yeni düzenlemeyle, yapısal bir nitelik arz etmektedir. Özellikle ülkemizde ihracat alanının özerkleştirilmesine yönelik çaba olumlu bir adım olarak değerlendirilmektedir, ancak dış ticaret politikasını bütünlüklü olarak ele almadan, iç dinamiklerin harekete geçirilmesini esas alan düzenlemeler yapılmadan, bu tür kısmi olumlu adımlarla Türkiye'nin dış ticaret potansiyelini açığa çıkarmak mümkün olmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, dış ticaret, bir ülkenin zenginleşmesi, ekonomik büyümesi ve kalkınması için günümüzde vazgeçilmez bir alandır. Doğru bir dış ticaret algısına ve politikasına sahipseniz ve ülke çıkarlarını gözeten, kendi doğal kaynaklarınızı, üretici ve iç sektörü gözeten bir yaklaşımla hareket ediyorsanız, kuşkusuz o ülkede çok şeyler değişecek ve düzelecektir, ancak, maalesef, dış ticaret politikamızın bu yönlü yaklaşımlardan oldukça uzak olduğu bugün gözler önündedir.

 Ciddi boyutlu doğal kaynaklarımız herkesin malumu iken, bu doğal kaynaklarımızın bulunup, çıkartılıp katma değerli ürünlere dönüştürülmesi ve bunların dışarıya ihraç edilmesi noktasında doğru bir politikanın oluşturulamaması, bu kaynaklarımızın âdeta çarçur edilmesine neden olmaktadır. Özel sektörün bu alandaki kısıtlılığı ve çekinceleri kamu sektörüne daha fazla sorumluluklar yüklemektedir. Kamunun bu yönlü yatırımlar yapıp bunun ihracatını sağlaması gerekirken bu konuda belli adımların atılmaması, Türkiye'nin kendi zenginliklerinden faydalanmaması anlamı taşımaktadır.

Ayrıca, bugüne kadar uygulanan yanlış dış ticaret politikaları belli sektörleri ve üretim alanlarını âdeta bitirmiş ve bu alanlarda ithalata bağımlı bir noktaya getirmiştir. Ülkemizde ve iç piyasada fazlasıyla yetmesinin yanı sıra ihracatı yapılan birçok tarım ürününün ve üreticilerinin durumu bugün içler acısı bir hâldedir. Örneğin fındık üreticisinin durumu ortadadır. Neredeyse dünya genelinde fındık tekeli niteliği arz eden ülkemizin fındık alanında düştüğü durum, yanlış ve dışa bağımlı dış ticaret politikalarından kaynaklanmıştır. Buğday da bu yanlış politikaların kurbanıdır. Tahıl ambarı olarak nitelenen Türkiye, buğday ithal etmek zorunda olan bir ülke durumuna düşmüştür. Dünyanın en kaliteli tütününü yetiştirme koşullarına sahip olan ülkemizde tütün üreticileri âdeta sefalet koşullarına mahkûm edilmiştir.

Tarım ve hayvancılık politikalarındaki hataların yanı sıra, yanlış dış ticaret politikaları da bu sektörlerin çökmesine neden olmuştur. Bu durum, tüm Türkiye ekonomisini etkilediği gibi en ağır sonuçlarını da bölge illerinde göstermiştir. Sanayinin gelişmediği bölge illerinin ihracat potansiyeli büyük ölçüde tarım ve hayvancılık sektörüne dayanmaktadır. Ancak izlenen politikalar sonucunda, tarım ve hayvancılık sektörü çökme noktasına geldiği için bölge illerindeki ihracat da gerilemiştir.

Ayrıca, bölge illerinde, başta ulaşım olmak üzere ihracatı kolaylaştıran, gümrüklere ulaşım maliyetini düşüren altyapı hizmetlerinin de oldukça geri düzeyde olması bölge ihracatını olumsuz etkilemektedir.

Bölgede özel sektörün sorumluluk alarak geliştirmeye çalıştığı madencilik sektörü, altyapı hizmetlerinin yetersizliği nedeniyle büyük sıkıntı içerisindedir. Örneğin, en hızlı gelişen mermer ihracatı açısından yapılan şu kıyaslama, sanırım, sorunun ne kadar büyük olduğunu göstermeye yetmektedir: Mermerin Diyarbakır’dan İstanbul’a ulaşım maliyeti İstanbul’dan Çin’e ulaşım maliyetinden çok daha yüksektir.

Bölge illeri için hayati önem arz eden sınır ticaretinde de ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. Sınır ticaretine gereken önemin verilmemesi, gerekli kolaylıkların sağlanmaması gibi olumsuzluklara bir de komşu ülkelerle yaşanan siyasi problemler eklenince, sınır ticaretinin dış ticaret içerisindeki payı her geçen gün azalmaktadır.

Değerli milletvekilleri, dış ticaretimizin ithalat lehine açık vermesi ciddi bir problemdir. Bu ülkede kuşkusuz ithalatın da önemi büyüktür, ancak ithalattaki yanlış yaklaşımlar ve hükûmetlerin bu konuda iç piyasayı koruyucu önlemleri yeterince almaması Türkiye’nin ekonomi politikasındaki en önemli sorunlardan biri hâline gelmiştir.

İhracatımızdaki düşüş ekonomik krizin bir yansıması olarak açıklanabilir, ancak bu yeterli bir açıklama değildir. Özellikle yatırım malları ithalatının diğer ithalat kalemleri içerisinde yeterince ön plana çıkmamış olması günümüz kriz koşullarında ihracatın âdeta çökmesinin bir başka nedenini teşkil etmektedir.

Ülkemiz bu kadar yoğun ithalat yapan bir ülke olmasına rağmen özellikle dayanıklı tüketim mallarının üretiminde ve ihracatında merkezi bir noktayı yakalayamamış olması sorgulanması gereken bir durumdur.

Bütün bunlar gösteriyor ki, uygulanan dış ticaret politikası ülkemizin zenginleşmesine ve dışa bağımlılığın azaltılmasına değil, tam tersi bir noktaya hizmet etmektedir.

İşte, bahsini ettiğimiz kapsamlı, ülke çıkarlarını ve halkın çıkarlarını esas alan bir makroekonomik politikanın gelişmesi tam da bu noktada önem arz etmektedir. Aksi takdirde belli bir noktaya kadar önemli olmakla beraber parçalı, bütünlüklü olmayan yasa tasarılarıyla doğru bir dış ticaret politikası oluşturmak mümkün görünmemektedir.

Daha önceden çıkartılan ve 6’ncı maddesinin (c) bendi hükmünün Anayasa’ya aykırı olduğu tespiti yapılan 4059 sayılı Kanun’dan sonra böyle bir düzenlemeye gidilmesi kuşkusuz Hükûmetin tasarı hazırlamadaki özensiz davranışının da bir göstergesidir.

Bu hazırlanan tasarıda bünyesinde birçok ihracatçılar birliğini bulunduran bir üst kurumun yasal statüsü belirlenmekte ve buna yönelik ülkemiz ihracatının kurumsal olarak gelişiminin önünün açılacağı yaklaşımı ifade edilmektedir.

Ülkemiz ihracatının planlı olarak merkezi bir yapıya ve özerkliğe kavuşturulması kuşkusuz olumlu sonuçları beraberinde getirecektir. Ancak geçmişte Meclise gelen ve yasalaşan birçok tasarıda olduğu gibi bu tasarıda da amaçlanan hedefle çelişen, Hükûmetin hakkında düzenleme yaptığı kuruluşları kendi politik organlarına tabi kılmaya yönelik bazı maddeler bu tasarıda da gözden kaçmamaktadır.

Bu tasarıda alt komisyonun görüşünün aksine esas komisyonda tasarının 4’üncü maddesinin 3’üncü fıkrasındaki hüküm eklenmiştir. Gümrük Müsteşarlığının olumlu görüşünün alınmasına dair ibare görece ve subjektif uygulamaların önünü açacaktır.

Yine bu tasarıda birtakım zorunlu ödemeler ihracatın önünün açılmasını gerektirirken, tam tersine, engel teşkil edecek niteliktedir. Ayrıca yönetim kurulu üyelerinin sahip olması gereken niteliklerin Müsteşarlığın olumlu görüşüyle belirlenmesi durumu ise iddia ile uygulamanın tam bir tezatlık içerisinde olduğunu ortaya koymaktadır. Bu ibare, özerkliği savunulan bir yapının özerkliğine bir müdahaledir. Bu tasarının 8’inci ve 18’inci maddelerinde de aynı çelişkiyi görmek mümkündür.

Sayın milletvekilleri, bütünlüklü ve sonuç alıcı bir politika, parçalı ve Hükûmet ihlallerine açık olamaz. Ülkemizin ciddiyetle hazırlanmış, üreticisinden komisyoncusuna herkesin menfaatlerinin düzenlendiği temel bir ekonomik modele ihtiyacı vardır. Ancak görüyoruz ki AKP Hükûmeti bu yönlü adımları atma iradesinden oldukça uzak bir noktadadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkan.

Doğru bir üretim stratejisi, doğru ihracat, doğru ithalat, doğru yatırım ve üretim anlayışında bir değişim yoksa, yine ihracat dış talebinin dönemsel artışından kaynaklı olacaksa ve her koşulda sürdürülebilir olmayacaksa, ithalat dışa bağımlılığını sürdürecekse, içerideki temel sektörlerimizi yok etmeye devam edecekse, sanayimiz yapısal olarak gelişmeyecekse bu tasarılar da yine ülkemizin ekonomik gelişmesine katkı sunmayacaktır.

Bu eleştirilerimizle birlikte Demokratik Toplum Partisi olarak ihracatçılarımızın sorunlarına kısmi de olsa çözüm getirecek olan bu tasarıyı destekleyeceğimizi ifade ediyorum. Saygılarımı sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kışanak.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Alim Işık.

Buyurunuz Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 408 sıra sayılı Türkiye İhracatçılar Meclisi ile İhracatçı Birliklerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı üzerindeki görüşlerimizi belirtmek üzere, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi, değerli ihracatçılarımızı ve bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı saygılarımla selamlıyorum.

Bilindiği gibi bu tasarı, Danıştay 10. Dairesinin 4059 sayılı Hazine Müsteşarlığı ile Dış Ticaret Müsteşarlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un 6’ncı maddesinin (c) fıkrasının iptali için Anayasa Mahkemesine başvurusu sonucunda Anayasa Mahkemesi tarafından 18 Eylül 2008 tarih ve 145 sayılı Karar’la söz konusu fıkranın ikinci cümlesinin iptal edilmesi nedeniyle hazırlanmıştır. İptal edilen bu cümlede –Sayın Kulkuloğlu’nun da belirttiği gibi- “Söz konusu ihracatçı birlikleri, ithalatçı birlikleri ve bunların üst kuruluşlarının teşkilatlanma organları ve üyeliğe ilişkin esasları ile üyelerinin hak ve yükümlülüklerini gösteren statüleri Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenir.” şeklindedir. Bu statülerin Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenme yerine bir kanunla düzenlenmesinin yapılması uygun görülerek tasarı hazırlanmış ve bugün yüce Meclisin huzuruna getirilmiştir.

Tasarı bir ölçüde hukuki mecburiyetten kaynaklanmış ve yaklaşık bir yıl gibi bir süreden sonra ancak Genel Kurul gündemine getirilebilmiştir. Çünkü, Genel Kurula, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 12/6/2008 tarihiyle havale edilen tasarı metni, uzun bir beklemeden sonra, yoğun bir komisyon çalışması sonucunda ancak bugüne yetiştirilebilmiştir.

Tasarı metninin geneli üzerinde yapılan 20 Mayıs 2009 tarihli komisyon görüşmeleri sırasında metnin bir alt komisyon marifetiyle yeniden düzenlenerek görüşülmesi kararlaştırılmış ve bu kapsamda Sayın Mücahit Fındıklı Başkanlığında Sayın Kutbettin Arzu, Sayın Şevki Kulkuloğlu, Sayın Kayhan Türkmenoğlu ve şahsımdan oluşan alt komisyonumuz beş farklı uzun süreli görüşmeler sonunda gerekli taraflarla yaptığı bilgi alışverişini de değerlendirerek oy birliğiyle alt komisyon raporunu hazırlamış ve yeni metni, ekinde üst komisyona havale etmiştir.

Bu sırada, görüş alışverişinde bulunduğumuz kişi, kurum veya kuruluşların tüm bilgileri değerlendirilmiş ve uygulamanın içinde bulunan bir ihracatçı birliğimizden gelen konuyu da şu anda görüştüğümüz tasarının tam anlamıyla anlaşılabilmesine katkı sağlaması açısından, hiçbir yorum katmadan, aynen mevcut bir ihracatçı birliğinin diliyle sizlere aktarmak istiyorum. Mevcut durum: İhracatçı birlikleri 1938 yılında anonim şirketi olarak kurulmuştur. İhracatçı birlikleri mevzuatında köklü değişim 1986 yılında yapılmıştır. Bu değişikliği, 1991 ve 1993 yıllarında yapılan değişiklikler izlemiştir. İhracatçı birliklerinin dayandığı mevzuat 4059 sayılı Dış Ticaret Müsteşarlığı Yasası ve 1993/4614 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’dır. Bu Yasa’ya göre ihracatçı birliklerinin DTM’nin bağlı kuruluşları olduğu belirtilmiş ve ihracatçı birliklerine ilişkin düzenlemelerin Bakanlar Kurulu kararıyla yapılacağı hükme bağlanmıştır. İhracatçı birliklerinin yasal statüsü belirsizliğini korumaktadır. İhracatçı birlikleri bir kamu kurumu değildir. İhracatçı birlikleri Anayasa’mızın 135’inci maddesinde belirtilen kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları da değildir. İhracatçı birlikleri dernek, vakıf, kooperatif ve benzeri gibi bir kuruluş da değildir. Hâlen on bir ilde on üç genel sekreterliğe bağlı elli dokuz ihracatçı birliği bulunmaktadır. İhracatçı birliklerine üye olanların sayısı elli bin civarındadır. Ancak bu rakam, elli bin ihracatçı firma demek değildir. Zira, bir ihracatçı kişi ya da kuruluş birden fazla birliğe üye olabilmektedir. O nedenle elli bin rakamı mükerrer üyelerden oluşmaktadır.

Mükerrer üyelik şu şekilde olmaktadır:

1) Bir ihracatçı firma farklı ürünleri ihraç ediyorsa farklı konulardaki birliklere üye olmak zorundadır. Örneğin, mobilya mefruşat konusunda çalışan bir firma ağaç mamulleri, demir çelik ve tekstil konfeksiyon birliklerine üye olmak zorundadır.

2) Örneğin, yaş meyve sebze konusunda çalışan bir firma, beş ayrı ihracatçı birliğine üye olabilmektedir. Aynı konuda birden fazla ihracatçı birliği vardır. Örneğin, yedi hububat, bakliyat, yağlı tohumlar ihracatçı birliği; altı tekstil ve ham maddeleri ihracatçı birliği; beş hazır giyim, konfeksiyon ihracatçı birliği; beş canlı hayvan, su ürünleri ihracatçı birliği; dört ağaç mamulleri ihracatçı birliği bulunmaktadır.

Bu yapılanma modeliyle ihraç ürünü değil, ihraç bölgesi ön plana çıkmaktadır. Bu yapılanma modeli ayrıca büyük miktarda kaynak kaybına neden olmaktadır. Yeterli potansiyeli olmayan yerlerde birlik kurulmakta ve bu birlikler finansman açısından desteklenmeye muhtaç kalmaktadırlar.

İhracatçı birliklerinin eksik yönleri de şunlardır:

İhracatçı birlikleri, DTM’nin taşra teşkilatı görevini görmektedirler. Bu nedenle, DTM birçok yetkisini birliklere devretmiştir. Birlikler, kendilerine verilen evrak görevini mükemmel bir şekilde yerine getirmektedirler ancak ARGE hizmetleriyle birlikte vizyon çalışmalarına çok fazla zaman ve eleman ayıramamaktadırlar.

Bölgesel bazda madde birlikleri kurulması maddeden ziyade bölgeyi ön plana çıkarmaktadır. Mevcut örgütlenme modeli finansal açıdan ilave yüklere neden olmaktadır.

Aynı konuda çalışan birliklerde maddeyle ilgili ortak karar alınabilmesi için ortak yönetim kurulu oluşturulmaktadır. Genel Sekreterlik bünyesinde birden fazla birliğin bulunması nedeniyle Başkanlar Kurulu oluşturulmakta, bu nedenle de yönetim kurullarının yönetimindeki ağırlığı daha da azalmaktadır.

Önerilen model:

1) Madde bazında bölgesel birlik modelinden vazgeçilerek Türkiye çapında yirmi iki sektörde birlikler kurulmalıdır. Örneğin farklı illerde yedi tane hububat, bakliyat, yağlı tohumlar ihracatçı birliği yerine merkezi İstanbul’da Türkiye hububat, bakliyat ve yağlı tohumlar ihracatçılar birliği kurulmalıdır. Bu modelin benimsenmesiyle çok daha güçlü birlikler kurulacaktır, finansman kaybı olmayacaktır, karar alma mekanizması daha da hızlanacaktır, mükerrer üyelik ortadan kalkacaktır.

2) Her ikisi de DTM’nin bağlı kuruluşu olan İGM, ihracatçı birlikleri ve TİM tek bir potada eritilerek merkezi İstanbul’da çok güçlü bir dış ticaret birliği kurulmalıdır. Bu modelle, maksatları ve faaliyet konuları birbirinin hemen hemen aynı olan kuruluşlar ortak bir amaç etrafında toplanarak mali yapısı ve yönetimi çok güçlü bir teşkilat oluşturulacaktır, kaynak israfı önlenecektir, merkezî teşkilat daha çok ARGE ve vizyon çalışmaları üzerinde çalışacak, birliklerin şu an sahip oldukları il bazındaki teşkilatlar merkezin bir şubesi olarak evrak bazında çalışmaya devam edeceklerdir. Güçlü merkezî teşkilat, iş birliği ve koordinasyon konusunda merkezî hükûmete daha fazla bilgi ve birikim aktarabilecek konumda olabilecektir. Güçlü bir mali yapıya sahip olan bu teşkilat yurt dışında da ihracatçılarımızın isteklerine cevap verebilecek tarzda etkin ve esnek bir örgütlenmeye gidebilecektir.

İşte bu ve benzeri görüşleri alt komisyonumuz kendi arasında ve muhataplarıyla birlikte tartışarak değerlendirdi ve bu önerilen modelin gerçekten ülke için köklü bir değişikliğe neden olacak bir model olacağı konusunda birleştik ve bunun arkasından “Var olan vücuda uygun bir elbiseyi nasıl dikebiliriz?” anlayışından hareketle  bugün üzerinde tartıştığımız tasarı metnini oluşturmaya çalıştık.

Ancak ne yazıktır ki alt komisyon üyelerinin hemfikir olarak üst Komisyona sunduğu tasarı metninin müzakereleri sırasında Hükûmetimiz kanadından yirmiye yakın değişiklik önergesi geldi. Önce birkaç önergenin bu yapıyı tamamen bozacağı düşüncesiyle değerli Komisyon üyeleri bu önergelere katılmadıklarını beyan ettiler. Daha sonra Hükûmet kanadımızın da anlayışıyla bu önergelerin bazıları çekildi ve az sayıda önergeyle kısmi bir değişikliğe uğrayan alt komisyon metni bugünkü hâline gelmiş oldu.

Biz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak tasarının tamamına olumlu görüş vereceğimizi, komisyonda da, alt komisyonda da belirttik, burada da belirtiyoruz. Ancak, komisyon raporunda üç konuda önemli muhalefet şerhimizi koyduk. Bunlardan birisi, 8’inci maddede “Birlik genel sekreteri ve genel sekreter yardımcılarının atanmasında müsteşarlığın olumlu görüşü aranır ve bu görüşe istinaden yönetim kurulu sekreter ve sekreter yardımcılarını atar” hükmünden müsteşarlığın olumlu görüşünün çıkmasını talep ediyoruz. Aksi takdirde, müsteşarlığın olumlu görüş vermediği bir durumda birliklerin sekreter atamaları gecikecek, birçok ihracatçımız bu konudan sıkıntı çekecektir.

İkinci konu, yine tasarının 18’inci maddesinde, Sayın Kulkuloğlu’nun da dile getirdiği nispi ödemelerdeki miktarlar ve oranlar üzerinde şerhimiz var. Bu konuyla ilgili, gerek komisyonda gerek alt komisyonda, on binde 1 ile binde 1 FOB bedeli üzerinden nispi ödemenin yapılması alt komisyon metninde yer almaktaydı, bu değişikliğe uğratıldı. Bunun da, ihracatçı firma ya da kişiler üzerinde önemli yük getireceği inancıyla, bunun on binde 1 alt sınırına çekilmesi yönünde görüşümüz var.

Bir diğer konu, tasarının 23’üncü maddesindeki yönetmeliklerle ilgili kısımda, TİM tarafından hazırlanacak yönetmeliklerin müsteşarlığın olumlu görüşü ardından bakanın onayıyla yürürlüğe gireceği şeklindeki hükümden müsteşarlığın olumlu görüşünün mutlaka çıkmasını talep ediyoruz. Eğer müsteşarlık olumlu görüş beyan etmezse, bu yönetmeliklerin gerek bakanlık hiyerarşisinde sıkıntı yaratacağı gerekse gecikmesi hâlinde gerek TİM’de gerek İhracatçılar Birliğinde önemli sıkıntılara neden olacağı konusunu da bu vesileyle sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, hâlen ülke genelinde 13 genel sekreterlik bünyesinde yaklaşık 1.100 personel ile hizmet veren ihracatçı birliklerinin kimi kayıtlara göre 50 bin civarında, kimi kayıtlara göre de 100 bine yakın ihracatçı üyesi bulunduğu ve bu konuyu bu kadronun şimdiye kadar önemli hizmetler vererek getirdiği ifade edilmektedir. İhracatçı birliklerinin üst kuruluşu olan TİM, ihracatçı birlikleri ile DTM arasındaki organik bağı oluşturan bir yapıya bu tasarıyla kavuşturulmaktadır.

1980’li yıllarda 3 milyar dolar civarında olan ihracatımızın bugünlerde 100 milyar doları aşmış olmasında emeği geçen herkesi kutluyoruz ancak bu seyirde ithalatın ve buna dayalı olarak dış ticaret açığının da ihracattaki artış oranlarının üzerinde bir artış seyrine gelmiş olmasının Türkiye'nin iyi düşünmesi gereken ve tedbirlerini iyi alması gereken bir diğer konu olduğunu da ifade etmek istiyorum.

Sadece bir rakam vermek istiyorum: Dış borç stoku 2003 yılında 144,2 milyar dolar iken, 2008 yılı sonunda yüzde 100 artışla 284,4 milyar dolara çıkarken, dış ticaret açığı da aynı yılda, 2003’te 22 milyar dolar iken 2008 yılında 80,5; 2009 yılı sonunda da yaklaşık 84 milyar dolara çıkacak ve böylece beş yılda yaklaşık yüzde 400 oranında bir artış gerçekleşmiş olacaktır.

İşte bu olumsuz tablonun ortadan kaldırılmasında en akılcı yol mutlaka ihracatçının artırılması ve bu konuda hizmet veren gerek birliklerin gerekse TİM’in ve ihracat yapan kişi ya da kuruluşların desteklenmesi olacağı görüşünde hemfikir olduğumuzu düşünüyor, bu tasarının başta ihracatçılarımıza ve ülkemize hayırlı olması dileklerimle yarın yapılacak olan İhracatçı Birlikleri Genel Kurulunda da birliklerimize başarılar diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde söz yok.

Soru-cevap yok.

Böylece, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Çalışma süremizin sonuna geldiğimiz için kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 18 Haziran 2009 Perşembe günü alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 21.01