DÖNEM: 23 CİLT: 46 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
104’üncü Birleşim
12 Haziran 2009 Cuma
(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip
üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN KAĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk’ün, işçi sağlığı ve iş güvenliğine
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- İstanbul Milletvekili
Hasan Macit’in, tarımsal sulamada kullanılan elektrik ücretleri ve borçlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Muş Milletvekili M. Nuri
Yaman’ın, Muş ilindeki Alparslan-I Barajı’nın oturum alanının
kamulaştırılmasına ilişkin açıklaması
V. - AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, bir milletvekilinin Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim Hastanesinde bir hekimi darp
etmesine ilişkin açıklaması
2.- Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
Elâzığ ve Malatya’daki çiftçilerin elektriklerinin kesilmesine ilişkin
açıklaması
3.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, Uşak Milletvekili Nuri Uslu’nun konuşmasında ismini zikrederek sözlerinin
çarpıtılması nedeniyle açıklaması
4.- Ankara Milletvekili Hakkı
Suha Okay’ın, Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın konuşmasında ismini
zikretmesi nedeniyle açıklaması
5.- Ankara Milletvekili Ahmet
İyimaya’nın, Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın konuşmasında ismini zikretmesi nedeniyle açıklaması
6.- Ankara Milletvekili Hakkı
Suha Okay’ın, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli’nin sözlerini
çarpıttığı iddiasıyla açıklaması
VI. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 20 milletvekilinin, Edirne’deki tarihî varlıkların
araştırılarak değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/399)
2.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 20 milletvekilinin, çeltik
üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/400)
3.- Van Milletvekili Fatma
Kurtulan ve 20 milletvekilinin, sağlık hizmeti sunumunda yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/401)
B) Önergeler
1.- Adana Milletvekili Kürşat
Atılgan’ın, (6/1344) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin
önergesi (4/140)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/306) esas numaralı
Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 12/6/2009 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin DTP
Grubu önerisi
2.- (10/131) esas numaralı
Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 12/6/2009 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP
Grubu önerisi
3.- (10/30, 10/231, 10/251,
10/269, 10/275) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 12/6/2009 Cuma günkü
birleşiminde birlikte yapılmasına ve saat 19.00’a kadar çalışmasına ilişkin CHP
Grubu önerisi
VIII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Gelir Vergisi Kanunu ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/692) (S. Sayısı: 385)
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli’nin, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın partisine sataşması
nedeniyle konuşması
X. - YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana Öğretmen ve
Öğrenci Veli Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi inşaatına,
Seyhan
Belediyesinin sosyal yardımlarına,
Yüreğir
Belediyesinin sosyal yardımlarına,
İlişkin
soruları ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/7600), (7/7606), (7/7607)
2.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Diyarbakır-Kayapınar
Kaymakamlığının hizmet binalarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir
Atalay’ın cevabı (7/7649)
3.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, yeni kurulan ilçe
belediyelerinin borçlandırıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Beşir Atalay’ın cevabı (7/7653)
4.-
Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın, Tarım Satış Kooperatifleri ve Birliklerine
finansman önerisine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün
cevabı (7/7670)
5.-
Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın, kapatılan ve
birleştirilen belediyelerin çalışanlarının durumuna ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/7789)
6.-
Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, Edirne’deki tarihi köprülerden bazı
araçlara geçiş yasağı uygulamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/7828)
7.-
Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
Silivri’deki bir höyüğün tahrip edildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/7922)
8.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Yozgat’taki yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür
ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/7923)
9.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
Mardin’de yaşanan düğün baskınıyla ilgili haberlere ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
(7/7999)
10.-
Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un, Anadolu
Ajansının bir basın toplantısıyla ilgili haberine ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
(7/8000)
11.-
Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, yardımcı
hizmetler sınıfındaki özürlü personele ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/8014)
12.-
Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, yardımcı
hizmetler sınıfındaki özürlü personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Selma
Aliye Kavaf’ın cevabı (7/8056)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.04’te açılarak sekiz oturum yaptı.
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman ilindeki turizm ve sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşmasına Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay
cevap verdi.
Karabük
Milletvekili Mehmet Ceylan, Türkiye’nin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
Dönem Başkanlığına seçilmesine ve bu görevi üstlenmesine,
Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün, teşvik istihdam paketinin
kapsamı ve kapsama alınan illere,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın
konuşmasına,
Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş, Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün
gündem dışı konuşmasına,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin ve 21 milletvekilinin, Hatay ilinin
sorunlarının araştırılarak (10/396),
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Türk Dünyası ile ilişkilerin
araştırılarak geliştirilmesi için (10/397),
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Tokat Organize Sanayi
Bölgesindeki sorunların araştırılarak (10/398),
Alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmının:
126’ncı sırasında
bulunan (10/181) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmelerinin
Genel Kurulun 11/6/2009 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin DTP Grubu önerisi,
39’uncu sırasında
bulunan (10/79) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmelerinin
Genel Kurulun 11/6/2009 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi,
329’uncu
sırasında bulunan (10/383) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin
görüşmelerinin Genel Kurulun, 11/6/2009 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılması ve saat 19.00’a kadar çalışmasına ilişkin CHP Grubu
önerisi,
Yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Ordu Milletvekili
Rıdvan Yalçın, Düzce Milletvekili Yaşar Yakış’ın
konuşmasındaki bazı sözleri nedeniyle bir açıklamada bulundu.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
3’üncü sırasında
bulunan, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun (1/704) (S. Sayısı:
383),
4’üncü sırasında
bulunan, Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu’nun (1/708) (S. Sayısı: 386),
Görüşmeleri,
2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen,
Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/692) (S. Sayısı: 385) görüşmelerine devam
edilerek, ikinci bölümün 36’ncı maddesine kadar kabul edildi, verilen aradan
sonra,
Komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
Alınan karar
gereğince, 12 Haziran 2009 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime
22.35’te son verildi.
|
|
Nevzat
PAKDİL |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
Canan
CANDEMİR ÇELİK |
|
Harun
TÜFEKCİ |
|
Bursa |
|
Konya |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Fatoş GÜRKAN |
|
|
|
Adana |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No.: 119
II.- GELEN KÂĞITLAR
12 Haziran 2009 Cuma
Raporlar
1.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/369) (S. Sayısı: 398) (Dağıtma tarihi: 12.6.2009) (GÜNDEME)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Kırgız Cumhuriyeti Arasında Hukuki, Ticari ve Cezai Konularda
Adli İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/370) (S. Sayısı: 399) (Dağıtma
tarihi: 12.6.2009) (GÜNDEME)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Moğolistan Hükümeti Arasında Çevre Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Çevre ile
Dışişleri Komisyonları Raporları (1/376) (S. Sayısı: 400) (Dağıtma tarihi:
12.6.2009) (GÜNDEME)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Moğolistan Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı Arasında Petrol, Doğal Gaz ve Mineral Kaynaklar Alanında
İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/400) (S. Sayısı: 401) (Dağıtma
tarihi: 12.6.2009) (GÜNDEME)
5.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Letonya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında, Eğitim, Bilim,
Kültür ve Spor Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/401) (S.
Sayısı: 402) (Dağıtma tarihi: 12.6.2009) (GÜNDEME)
6.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türk İşbirliği ve
Kalkınma İdaresi Başkanlığı Program Koordinasyon Ofisinin Faaliyetine İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/485) (S. Sayısı: 403) (Dağıtma tarihi: 12.6.2009) (GÜNDEME)
7.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Slovenya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Diplomatik
Misyon ve Konsolosluk Üyelerinin Yakınlarının Kazanç Getirici Bir İşte
Çalışmalarına Olanak Sağlayan Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/495) (S. Sayısı: 404) (Dağıtma
tarihi: 12.6.2009) (GÜNDEME)
8.- Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Haşimi Ürdün Krallığı Kraliyet Dokümantasyon Merkezi
Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/555) (S. Sayısı: 405) (Dağıtma
tarihi: 12.6.2009) (GÜNDEME)
9.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Deniz
Ulaştırması Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/697) (S. Sayısı: 406)
(Dağıtma tarihi: 12.6.2009) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 20 Milletvekilinin,
Edirne’deki tarihi varlıkların araştırılarak değerlendirilmesi için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/399) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.06.2009 )
2.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 20 Milletvekilinin,
çeltik üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/400)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04.06.2009)
3.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan ve 20 Milletvekilinin, sağlık hizmeti sunumunda
yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/401) (Başkanlığa geliş
tarihi: 04.06.2009)
12 Haziran 2009 Cuma
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104’üncü Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A
M A
BAŞKAN – Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
milletvekili arkadaşımıza söz vereceğim.
İlk söz, işçi sağlığı ve iş
güvenliği hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’e
aittir.
Sayın Öztürk,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, işçi sağlığı ve iş
güvenliğine ilişkin gündem dışı konuşması
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iş güvenliği ve işçi sağlığı hakkında
gündem dışı konuşma aldım. Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği
hakkındaki tablo dünyada ve Türkiye’de çok korkunçtur, tüyler ürperticidir.
(Gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Arkadaşlar… Lütfen…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) –
İş kazalarının ve meslek hastalıklarının en önemli sonucu ölüm, iş göremezlik,
ağır sakatlık ve hastalık gibi insani kayıplardır, bunlara bir de meslek
hastalıklarını ilave ettiğinizde tablo çok korkunç olmaktadır.
Ölümler iş kazalarının en
onarılmaz boyutunu oluşturmakta, mevcut üretim yapısı içerisinde artık iş
kazalarını birer cinayet olarak tanımlamak abartı sayılmamaktadır.
Uluslararası Çalışma Örgütü
kayıtlarına göre dünyada her yıl 1,2 milyon kişi iş kazası ve meslek hastalığı
nedeniyle ölüyor, bu rakamın 240 bini iş kazası. 250 milyon insan iş kazaları,
160 milyon insan meslek hastalıklarından zarar görüyor.
Türkiye'nin işçi sağlığı ve
iş güvenliği konusunda dereceleri vardır. Bu dereceler iyi dereceler değildir,
kötü derecelerdir. Avrupa’da birinci, dünyada üçüncüdür Türkiye.
Türkiye’de her yıl 80 bin iş
kazası olmakta, 1.200 ve 1.700 arasında kişi ölmekte, 2.200 kişi yaralanmakta,
yaklaşık 2 milyon iş kaybı olmakta, toplam 5-6 milyar
TL zarar olmaktadır. Her iş kazası doğrudan 2 işçiyi etkilemekte, bunun sonucu
200 binin üzerinde işçi iş kazası sonucu tedaviye muhtaç hâle geliyor.
Sayın Başkan, herkes
konuşuyor benim dışımda.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) –
İş kazalarının yaklaşık yüzde 2’si işçinin sürekli iş göremez hâle gelmesiyle
sonuçlanıyor. Her iş kazasından yüzde 1,4’ü ölümle sonuçlanıyor. Bugüne kadar
meydana gelen iş kazaları sonucu 56.105 kişi hâlen iş göremezlik aylığı
almaktadır. Bu rakam, çalışmakta olan sigortalı sanayi ve hizmet işçilerinin
yüzde 7’sini oluşturuyor. Bugüne kadar iş kazasında öldüğü tespit edilen
işçilerin sayısı minimum 34 bin kişidir.
Kriz derinleşirken iş sağlığı
ve iş güvenliği sorununun önemi daha da artmaktadır. İşçiyi bir maliyet unsuru
olarak gören anlayış, maliyetleri düşürmek için iş güvenliği konusundaki
önlemleri giderek gevşetmekte, temel iş güvenliği koşullarını yok saymaktadır.
İş kazaları basit bir sağlık
sorunu veya üretime ilişkin teknik bir mesele olarak görülemez. İş kazası,
insanla ilgili sosyal yanı ağır basan bir sorundur. İşçiler, iş kazalarının
nedeni değil, mağdurudurlar, korumasız tarafıdırlar.
İşçi, üretim sürecinin parası
ödenerek kolayca bulunabilen âdeta teknik bir girdisi hâline getirilmiştir.
İşçinin değeri, emeğin fiyatıyla ölçüldüğünden işçinin bir insan olarak
taşıdığı yaşama hakkı bu üretim sürecinde dikkate alınmamaktadır. Üretim
sürecinin merkezine insan unsuru konulmadığı ve işçi sağlığı sorunu toplumun
genel sağlığının bir parçası olarak görülmediği sürece, sorun yanlış bir
temelde tartışılıyor demektir. O hâlde, iş kazası ve meslek hastalıkları
sosyallikten soyutlanarak teknik bir sürecin yol açtığı sağlık sorunları olarak
ele alınamaz. Sorunun sosyal bir zemin temelinde tanımlanması ve tartışılması
gerekir.
İşçiyi üretim sürecinin
teknik bir girdisi olarak gören “üretim için üretim” anlayışıyla sorun
çözülemez. Türkiye’de bugüne kadar üretim, işletme çıkarları ve bireysel
çıkarlar her zaman iş güvenliği ve sağlığı sorunundan önce gelmiştir. AKP
İktidarı döneminde iş güvenliği ve sağlığına hiçbir önem verilmemiş, öncelik
verilmemiş, sorun daha da büyümüştür. AKP İktidarında uygulanan neoliberal iktisat politikalarında özelleştirme,
taşeronlaştırma, işletme kârları, ihracat ve benzeri olgular temel başarı
ölçütleri olarak benimsenmiş, hiçbir şekilde bu unsurların arka planında yer
alan üretici güce yani işçilere yer verilmemiştir.
İş kazaları ve meslek
hastalığı riski altında çalışan işçinin sağlığının korunması ve sürdürülmesi,
onun sosyal bir varlık olarak görülmesiyle, işçinin insan olarak kabulüyle
sağlanabilir. Bu anlayış sorunun ana noktasını oluşturmaktadır. İşçi sağlığı ve
iş güvenliğiyle ilgili meselelerde, bir kere, iş sağlığı ve meslek hastalığı
riski altında çalışan işçinin sağlığının korunması ve sürdürülmesi, onun sosyal
bir varlık olarak görülmesi, işçinin insan olarak dikkate alınmasıyla
sağlanabilir. Böyle bir anlayış sorunun ana noktasını oluşturur.
İkinci önemli nokta, yasal
koruma tedbirlerinin genişletilmesi ama bu tedbirlerin uygulanmasında sendikal
denetime ilişkin işlevin önünün açılmasına ilişkindir. Sendikaların önündeki
örgütlenme engellerinin kaldırılması, işçilerin örgütlenme hakkının tam olarak
kullanılmasıyla mümkündür.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) –
Ülkemizde bugün sendikalar çökertilmekte, sendikalar güçsüzleştirilmekte,
işçiler örgütlenememektedir. Bu da iş kazalarının artmasının önündeki temel
etkenlerden bir tanesidir. Konuya ilişkin yasal düzenlemeler yetersiz, hatta
göstermeliktir. Bunlar, 1980’den sonra özellikle işçi sağlığı ve iş güvenliğine
ilişkin düzenlemeler çalışanlar aleyhine genişletilmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
uluslararası bilim ve teknoloji firması Dupont
yetkilisi “Bizde olmamış bir kazaya bile olma ihtimaliyle yaklaşıp güvenliğimizi
alıyoruz.” diyor. Hiçbir iş, güvenlik önlemleri almadan yapılacak kadar acil
değildir. O nedenle bu iş kazaları ve işçi sağlığı konusuna önemle eğilinmeli ve bu konudaki tedbirler derhâl alınmalıdır. Bu
konuda en büyük görev Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına düşmektedir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bu konudaki denetim yetkisini yerine
getirememektedir. Sendikal yasalarda buna ilişkin düzenlemeler derhâl
yapılmalıdır.
Hepinize saygılar ve sevgiler
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Öztürk.
Sayın Yıldız, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, bir milletvekilinin
Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim Hastanesinde
bir hekimi darp etmesine ilişkin açıklaması
SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tam da bu bağlamda bir iki
şey söylemek istiyorum. İki gün evvel Koşuyolu’nda,
Kartal’da bir milletvekili arkadaşımızın bir hekime saldırdığını basından
öğrenmiş bulunuyoruz. Bir milletvekili arkadaşımız hijyenik
nedenlerle odaya alınmaması üzerine hekime saldırmış ve darp etmiştir. İstanbul
Tabip Odası bu konuda bir bildiri yayınlamıştır. Ben İstanbul Tabip Odasının
üyesiyim ve bu Parlamentonun da üyesiyim. Bu olaydan dolayı üzüntümü
bildiriyorum ve Tabip Odasının bildirisinden kısaca bahsetmek istiyorum çünkü
çok önemli, iş sağlığı ve iş güvenliği açısından da bu çok önemli.
BAŞKAN – Yirmi beş saniyeniz
var, lütfen…
SACİD YILDIZ (İstanbul) – Çok kısa efendim.
Sağlık alanında giderek artan
şiddete son derece üzücü, kaygı verici bir olay eklenmiştir. Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim Hastanesinde meslektaşımız
Kardiyolog Kürşat Tigen 10 Haziran Çarşamba günü bir
milletvekili tarafından darp edilmiştir. Hekime şiddetin bu kez bir
milletvekilinden gelmiş olması, kaygımızı ve tepkimizi büyütmektedir. Yaşanan
şiddet olaylarına çözüm üretmesi, önlem alması gereken Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bir mensubunun bizzat şiddete başvurması son derece düşündürücüdür.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet, konu
anlaşılmıştır.
SACİD YILDIZ (İstanbul) – En
son cümlede Başkanlığı göreve çağırıyordu Sayın Başkanım. Bir cümle kaldı. Ben
de buna katılıyorum, üyesi olduğum Tabip Odasının görüşüne.
BAŞKAN – Tamam efendim,
teşekkür ederim Sayın Yıldız.
İkinci söz, tarımsal sulamada
kullanılan elektrik ücretleri ve borçları hakkında söz isteyen, İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’e aittir.
Sayın Macit, buyurun efendim.
(DSP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
2.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, tarımsal sulamada kullanılan elektrik ücretleri ve
borçlarına ilişkin gündem dışı konuşması
HASAN MACİT (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaz mevsiminin başlamasıyla birlikte tarımsal
sulamalarda yaşanan sıkıntılar nedeniyle gündem dışı söz almış bulunuyorum.
Sizleri şahsım ve Demokratik Sol Parti adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Yaz döneminde çiftçilerimiz
gecesini gündüzüne katarak çalışır. Ailesini geçindirebilmek, üreterek ülke
ekonomisine katkı koyabilmek için büyük uğraş verir. En fazla girdiler için
masraf ettiği ve aynı zamanda ürünlerini derdiği bir dönemdir. Tarımsal sulama
yazın mutlaka zamanında yapılması gereken, çiftçinin olmazsa olmaz işidir.
Tarımsal sulama yapılamadığında ürünleri olmaz. Ürün derleyemeyen çiftçinin
geçinmesi mümkün değildir. Tarımsal sulama çiftçi için hayati önem
taşımaktadır.
Elektrik fiyatlarının
yüksekliği ve biriken enerji borçları nedeniyle ürünlerini ya sulayamamaktadır
ya da yasa dışı yollara başvurmak zorunda kalmaktadır. Bunun sonucu olarak can
ve mal kayıplarıyla karşı karşıya gelmektedir.
Tarımsal sulamada kullanılan
elektrik fiyatlarında 57’nci Hükûmet döneminde yüzde
34,4 oranında destekleme vardı. AKP iktidara gelir gelmez Aralık 2002’de destek
kaldırılmıştır. Tarımsal elektrik birim fiyatları 9,9 kuruş iken destek
kaldırılınca 13,2 kuruşa çıkmıştır. Sadece 2005 yılında borcunu ödeyenlere
kilovat başı 1,7 yeni kuruş gibi yetersiz bir destek uygulanmıştır. Bundan
borcu olanlar da yararlanamamıştır. 1/1/2008 tarihinde
kilovatsaat ücreti 13,7 yeni kuruş iken şu an
itibarıyla reaktifle beraber 29,5 kuruştur.
Görüldüğü gibi, tarımsal
sulamada kullanılan elektrik fiyatları 2002’ye göre 3 kat artarken ürün
fiyatlarında artış olmamıştır. En iyi
örnek Sayın Tarım Bakanının geçen hafta ilan ettiği buğday fiyatlarında
görülmektedir. Girdilerdeki artışlar kadar ürün fiyatlarının artmaması sonucu
çiftçi borçlarını ödeyememiştir ve bundan sonra da ödemesi mümkün değildir.
Türkiye Sulama Kooperatifleri
Birliğinden aldığım bilgilere göre, tarımsal sulamada kullanılan ve ödenemeyen
elektrik enerjisi borcu bugün itibarıyla 2,159 milyar lira olup bunun sadece
900 milyon lirası anapara iken 1,259 milyar lirası da faizdir.
Bir örnek verirsek, Derinkuyu
ilçesinde köyleri ile birlikte yaklaşık 1.140 tarımsal sulama abonesi
bulunmaktadır. Borçsuz abone sayısı 100’ü geçmemektedir. Yıllardır süregelen
tarımsal sulamadan kaynaklanan enerji borcu abone başı 50 ila 500 bin lira
arasında oluşmaktadır. Borcu olanların tamamının elektrik saatleri mühürlenmiş
ve aboneler icraya verilmiştir. Kısacası ilçenin tamamı icralık olmuştur. MEDAŞ
borçlarının yüzde 10’unu peşin kalanını üçer aylık taksitlerle ödemesini
istemiştir. Buna rağmen çiftçi, borcunu ödeyememektedir, ödeyemeyecek
koşullardadır.
Ürününü kurtarma telaşına
kapılan çiftçi, mühürleri kırarak kaçak elektrik kullanmak zorunda kalmaktadır.
Bu da bir cana mal olmuştur. On gün önce otuz iki yaşında bir genç elektrik
bağlarken akım çarpması sonucu yaşamını yitirmiştir. Bunun sorumlusu acaba
kimdir?
Türkiye genelinde yaklaşık
olarak yüzde 15 elektrik kaçağı varken, tarımsal sulamada kullanılan elektrik
enerjisi toplamı yüzde 3,4’tür. Dolayısıyla yüzde 15 kaçak kullanımın üzerine
gidemeyen Elektrik Kurumu, üretime katkı koyan çiftçilerimizi icra dairelerinde
sürüm sürüm süründürmektedir.
Sonuç olarak, kapalı olan
elektriklerin yaz döneminde mutlaka ve mutlaka açılması gerekir çünkü bugün
tarımsal sulama yapamayan çiftçimiz eğer sulamada kullanılan elektrik açılmazsa
ürünlerini kaldıramamakla karşı karşıyadır.
Tarımsal sulamada kullanılan
elektrikte uygulanan yüzde 18 KDV derhâl indirilmelidir.
Tarımsal sulamada kullanılan
elektrik enerjisi borçlarının yeniden yapılandırılarak…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Macit.
HASAN MACİT (Devamla) -
…faizleri kaldırılarak ana borcun yeniden yapılandırılması gerekir. Ayrıca,
tarımsal sulamada kullanılan elektriğin faturalarının her ay değil hasat
sonunda ödenmesi gerekmektedir.
Daha önceki yıllarda
uygulanan destekler mutlaka yeniden uygulanmalıdır.
Borçlarını ödeyemediğinden
dolayı tutuklu bulunan kooperatif başkanı ve çiftçiler derhâl serbest
bırakılmalıdır.
Tarım sektörünü yeterince
destekleyemediğimiz için hızla gereksinim duyduğumuz tarım ürünlerini dışarıdan
ithal etmek zorunda kalmaktayız. Gelişmiş ülkelerin destek verdiği çiftçisi,
Türkiye’ye sattığı ürünlerle büyük paralar kazanmaktadır ve 2008 yılında dış
ticaret dengeleri de aleyhimize bozulmuştur. Son yıllarda, özellikle 2008’de
ihracatımız ithalatımızın altında kalmış ve denge bozulmuştur. Bundan sonra da
ithalat daha fazla artarak devam edecektir. Bu nedenle, mutlaka ve mutlaka
tarımsal ürünlere destek olmamız gerekmektedir. Geleceğimiz açısından bu
gerekir.
Hepinize saygılar sunarım.
(DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Macit.
Sayın Aslanoğlu,
buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
Elâzığ ve Malatya’daki çiftçilerin elektriklerinin kesilmesine ilişkin
açıklaması
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sayın Başkan, Sayın Macit’e teşekkür ediyorum.
İki tane spesifik
örnek vereceğim. Elazığ-Uluova, 60 bin köylü, hasadı
yerde kaldı, aç kalacak bu insanlar. Kendisine zarar değil, ekmeğine zarar
veriyor. Elazığ-Uluova’da 60 bin kişi aç kalıyor.
Malatya-Doğanşehir’de 10 bin kişi aç kalıyor. Tam hasat mevsiminin başında
elektriklerin kesilmesi, ekmeklerin yok edilmesidir. Ben, buradan TEDAŞ
yetkililerine sesleniyorum: Bunun zamanı vardır ve doğrudan gelir desteği
temliği istiyor ama 60 bin kişiden bir günde doğrudan gelir desteği temliği
toplanabilir mi? Bir süre verin, bunları alamazsanız bu elektriği kesin. Şu
anda Elazığ-Uluova köylüleri ve
Malatya-Doğanşehir’deki tüm 10 bin kişi hasatları yok edilmiş, ürünlerini bir
hafta sonra kaldırıp atacaklar.
Bilgilerinize arz ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
Gündem dışı üçüncü söz, Muş
ilindeki Alparslan-I Barajı’nın oturum alanının kamulaştırılması hakkında söz
isteyen Muş Milletvekili Nuri Yaman’a aittir.
Buyurun. (DTP sıralarından
alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
3.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Muş ilindeki Alparslan-I Barajı’nın oturum
alanının kamulaştırılmasına ilişkin açıklaması
M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Muş’umuzun Bulanık ilçesinde yapılan
Alparslan-I Barajı’nın kamulaştırılmasından kaynaklanan ve bölgede aylardır,
yıllardır yaşanan sorunlarını sizlerle paylaşmak üzere gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Bu nedenle hepinizi en içten duygularla selamlıyorum.
Çağımızın, daha doğrusu
geleceğin en önemli stratejik maddesi olacak olan enerji konusunda arayış
içinde bulunan ülkemizde hidroelektrik üretimi için her türlü kaynaklar
değerlendirilmek istenirken, bu arada insanlarımıza ne tür dramlar
yaşattığımızın bir örneğini sizlerin de bilgilerine sunma ihtiyacı duydum.
Söz konusu bu dram, bugün,
ilimizin Bulanık ilçesinde hâlen devam etmekte, haritadan tamamıyla silinen
sekiz köyde, üstelik devletin gözleri önünde, hâlen bakılarak sürdürülmektedir.
1995 yılında yapımına başlanan ve 2008 yılında -tam on üç yıl sonra- tamamlanıp
su tutulmaya başlanan bu baraj ile sekiz köyün tamamı sular altında kalmış, bu
yerlerdeki şahısların evleri, tarla ve her türlü arazileri bugün için istimlak edilmeden, âdeta suyun ve devletin işgaline
uğramıştır. Şu anda bu kürsüden bu konuşmayı yapmakta olduğum zaman içinde de
yüzlerce aile, kamulaştırma bedellerinin ödenmemesi nedeniyle, çoluk
çocuklarıyla beraber perişan bir durumda, çadırlarda yaşamlarını sürdürmekle
karşı karşıyadırlar.
Yetkililerin verdiği bilgiye
göre, 2009 yılında su seviyesinin 1430 koduna kadar çıkacağı tahmin edilmiş, bu
nedenle kamulaştırma işlemleri 2009 yılı için buna göre planlanmıştır ancak,
yağan yağışlar ve Murat suyunun havzada bol yağış alması sonucu, suyun
beklenenin üzerinde artması ve su seviyesinin bu kodun çok üstüne çıkmasıyla da
kamulaştırma işlemleri yapılamadığından, köylünün ilerideki yıllarda ancak
kamulaştırılacağı hesaplanan arazileri de bu yıl beklenmedik bir şekilde sular
altında kalmak gibi bir durumla karşı karşıya kalmıştır.
Enerji üretimi için vatandaşı
evinden barkından, arazisinden edeceksiniz, yıllardır ailenin geçimini
sağladığı tarlasını, bağını, bahçesini yok edeceksiniz, arkasından da iktidar
olarak, AKP Hükûmeti olarak hukuk devletinden söz
edeceksiniz. Üstelik, partisinin adında “adalet”
sözcüğü olacak, buna karşın vatandaşa karşı adaletsiz davranacaksınız. Bu
trajikomik durum gerçekten de demokratik bir hukuk devleti olma ilkesi ile
bağdaşmadığı gibi adalet duygusuyla hiç ama hiç örtüşmemektedir. Evleri ve köyleri, baraj sularının taşması nedeni ile su baskınına
uğrayan köylüler, devletin ilçedeki mercisi olan ilçe kaymakamlığına barınmak
ve taşkından korunmak için başvurduklarında da Sayın Kaymakam tarafından,
bakın, nasıl karşılanıyor: Sayın Kaymakam, bu başvuruyu yapan -şahsın ismi
bende mevcuttur, isteyene verebilirim- ilgili kişiye aynen “İnsan olsaydınız
size insan gibi davranırdık.” diye yanıt verebilmektedir.
Sayın milletvekilleri,
başvuruda bulunan şahsın bana anlattığı değerlendirmesiyse şudur: Bu köyün
insanlarının son iki seçimde de oylarını Demokratik Toplum Partisine verdikleri
için sanki devlet yöneticileri tarafından cezalandırılmak istendiği yorumunun
halk içinde yaygın olarak yer bulduğunu söylemektedir. Bu husus, bu yaklaşım
gerçekten üzüntü verici bir durumdur. Devletin şefkat eli bu vatandaşlara bu
şekilde uzatılmamalıdır.
Şu anda Alpaslan-1
Barajı nedeni ile tüm arazisi ve evleri ile beraber sular altında kalan sekiz
köy, yani benim ve bölge halkının da bildiği isimleri ile Koğak,
Şeyhveliya, Kopo, Şahberat, Hırbe, Akrak, Hoşgeldi, Arincik ve kısmen Gülçimen
köyleri haritadan silinmiş durumdadırlar. Bu köylerin tüzel kişilikleri devam
ettiği hâlde, bu köyler için hâlen yeni yerleşim yerleri devlet tarafından
belirlenmemiştir.
Bu konu ile ilgili Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunduğum soru önergesine, Sayın Çevre Bakanı
Veysel Eroğlu’nun verdiği yanıtta su altında kalan
köylere ilişkin harita…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Yaman.
M. NURİ YAMAN (Devamla) – …ve
bilgilerin Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğüne intikal
ettirildiği ve İskan Kanunu kapsamında gerekli
çalışmaların başlatılması yönünde talepte bulunulduğu belirtilmektedir. Sayın
İl Valisi ile yirmi gün önce yüz yüze yaptığım görüşmede ise henüz yeni
yerleşim yerleriyle ilgili çalışmaların sonuçlanmadığını açık ve net olarak
bize bildirmiştir.
Şimdi soruyorum sayın devlet
yetkililerine: Evsiz ve yurtsuz kalan bu sekiz köy halkına kamulaştırma
parasını ne zaman vereceksiniz? Evini başlarına yıkarak yeni yerleşim yerlerini
göstermiyorsanız, bu vatandaşlar ne yapacaklar, nereye sığınacaklar? Arazisinin
yakınına yaptığı evini “burası yerleşim yeri değil, meraya tecavüz ediyorsunuz”
diyerek, jandarmayla, yaptığı yapısını başına yıktığınız bu işlemlerde hukuk
devleti nerede, adaletin burada yeri nedir?
Değerli milletvekilleri,
aslında bu barajla ilgili size teknik bilgileri de vermek isterdim. Yılda
yaklaşık 500 milyon kilovatsaat enerji üretimi
yapacak ve yine yılda millî ekonomiye 30 milyon dolar gibi katkısı bulunacak
bir barajla ilgili yaklaşık maliyetin 870 trilyon olduğu hesaplanmıştır.
Maliyetinin ancak dörtte 1’i kadar bir kamulaştırma bedeli şu anda ne yazık ki
yüzde 10, yüzde 17 miktarlarında gerçekleştirilmiştir. Bu durumda bulunan
vatandaşlarımız…
BAŞKAN – Sayın Yaman, iki
dakikalık süreyi aştınız, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
M. NURİ YAMAN (Devamla) - Peki.
Şu anda çoluk çocuğuyla,
okulların öğrencileriyle beraber çadırlarda yatan bu kişilerin, lütfen,
taşradaki temsilciler olan mülki amirler ve ilgili bakanlık yetkilileri en kısa
sürede binlerce ailenin bu perişan ve göçebe durumu ile bu acıklı dramlarına
son vermesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, önergeleri ayrı ayrı
okutuyorum:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 20 milletvekilinin,
Edirne’deki tarihî varlıkların araştırılarak değerlendirilmesi için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/399)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Serhat şehrimiz Edirne
ilimizin tarihî geçmişi çok eskiye dayanmaktadır. Değişik kültürlerin yaşadığı
bu topraklar üzerinde bulunan tarihî eserlerin insanlığın hizmetine sunulması,
bölge veülke ekonomisine büyük katkı sağlayacağı
muhakkaktır. Edirne ilimizin tarihi dokusunun gün yüzüne çıkarılması, bu
eserlerin gelecek nesillere aktarılması ve turizme kazandırılması amacıyla
Anayasanın 98 inci Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Cemaleddin
Uslu (Edirne)
2) Hasan Özdemir (Gaziantep)
3) Mehmet Şandır (Mersin)
4) Alim
Işık (Kütahya)
5) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
6) Süleyman Latif Yunusoğlu (Trabzon)
7) Recep Taner (Aydın)
8) Yılmaz Tankut (Adana)
9) Hüseyin Yıldız (Antalya)
10) Muharrem Varlı (Adana)
11) Münir Kutluata (Sakarya)
12) Ahmet Orhan (Manisa)
13) Kemalettin
Nalcı (Tekirdağ)
14) Hasan Çalış (Karaman)
15) Reşat Doğru (Tokat)
16) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
17) H. Hamit Homriş (Bursa)
18) Mehmet Ekici (Yozgat)
19) Mustafa Kalaycı (Konya)
20) Zeki Ertugay (Erzurum)
21) Ahmet Deniz Bölükbaşı (Ankara)
Gerekçe:
Edirne İl sınırları içindeki
tarihöncesi dönemlerden kalma ören yerleri, dolmenler ve menhirler
ile Ainos (Enez) Antik Yerleşimiyle, Roma-Bizans
Dönemi Kale kalıntıları dışında, kentin tarihi dokusu Osmanlı imparatorluğu
dönemine ait bir çok eser yer almaktadır. Cihan
imparatorluğu olan Osmanlı İmparatorluğu’na başkentlik yapmış olan Serhat
Şehrimizdeki bu eserlerin insanlığın hizmetine sunulması, bölge ve ülke
ekonomisine büyük katkı sağlayacağı muhakkaktır. Edirne ilimizin tarihi
dokusunun gün yüzüne çıkarılması, bu eserlerin gelecek nesillere aktarılması ve
turizme kazandırılması küresel krizin derinden etkilerini hissettirdiği
günümüzde bölgemiz ve ülkemiz ekonomisine olumlu katkılar sağlayacaktır.
Osmanlı İmparatorluğu
dönemine ait seçkin mimari özelliklere haiz bu eserlerin korunması ve
insanlığın hizmetine sunulması ülkemiz açısından güzel bir tanıtım olacaktır.
Bu dünya şaheseri mimari eserlerin ortaya çıkarılması, canlı şekilde tarihi
geçmişimizi yeni nesillere anlatma ve aktarma fırsatını bizlere verecektir.
Ayrıca, bir çok gencimizin işsiz olduğu bir dönemde bu eserlerin dünya
insanlığına tanıtılması yeni iş imkanlarını
beraberinde getirecektir.
Osmanlı İmparatorluğunun en
parlak dönemlerinde Padişahların hep uğrak yeri olan bu serhat şehrimizin,
dünya insanlığının da uğrak yeri haline getirilebilmesi ve gerek ilimize,
gerekse ülkemize daha fazla turist çekebilmek amacıyla Anayasa’nın 98 ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz. 04/06/2009
2.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 20 milletvekilinin,
çeltik üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/400)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Edirne ilimizin ekonomisi
büyük oranda tarıma dayanmaktadır. Bölgede yetiştirilen tarım ürünleri
içerisinde çeltik önemli bir yer tutmaktadır. Türkiye'de üretilen çeltiğin
yarısı ilimizde üretilmektedir. Bu itibarla hem bölge, hem de ülke ekonomisi
açısından büyük önem arz eden, gerekçesini ekte arz ettiğimiz çeltik
üreticilerimizin sorunlarının detaylı olarak araştırılması ve çözüm
önerilerinin bulunması amacıyla Anayasanın 98 inci Türkiye Büyük Milet Meclisi
İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz
03/06/2009
1) Cemaleddin
Uslu (Edirne)
2) Hasan Özdemir (Gaziantep)
3) Mehmet Şandır (Mersin)
4) Alim
Işık (Kütahya)
5) Recep Taner (Aydın)
6) Süleyman Latif Yunusoğlu (Trabzon)
7) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
8) Muharrem Varlı (Adana)
9) Hüseyin Yıldız (Antalya)
10) Yılmaz Tankut (Adana)
11) Kemalettin
Nalcı (Tekirdağ)
12) Ahmet Orhan (Manisa)
13) Münir Kutluata (Sakarya)
14) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
15) Mustafa Kalaycı (Konya)
16) Hasan Çalış (Karaman)
17) Reşat Doğru (Tokat)
18) H. Hamit Homriş (Bursa)
19) Mehmet Ekici (Yozgat)
20) Ahmet Deniz Bölükbaşı (Ankara)
21) Zeki Ertugay
(Erzurum)
Gerekçe:
Edirne ilimizin ekonomisi
büyük oranda tarıma dayanmaktadır. Bölgede yetiştirilen tarım ürünleri
içerisinde çeltik önemli bir yer tutmaktadır. Türkiye'de üretilen çeltiğin
yarısı ilimizde üretilmektedir. Bu itibarla hem bölge, hem de ülke ekonomisi
açısından büyük önem arz eden çeltiğin üretilmesinde çiftçilerimizin bir çok sorun yaşadığı bilinmektedir. Çeltik üretimi çok
zahmetlidir. Son yıllarda Dünya'da meydana gelen küresel ısınma ve hızlı nüfus
artışı gıda üretimini önemli hale getirmiştir.
Çeltik üretimi, teknolojinin
yoğun olarak kullanılmasına rağmen hem zor hem de çok özen gösterilerek
yapılması gereken bir iştir. Çok su ister. Çiftçi, özel olarak hazırladığı
tarlaya pirincin tohumu olan çeltiği eker. Hasat edildikten sonra, çeltik
kurutulur ve kabuğundan ayrılır. Türlerine göre 100 kilo çeltikten 60-65 kilo pirinç elde edilir. Pirinç, dünyada en az buğday
kadar önemli bir üründür. Ülkemizdeki çeltik üretim maliyetini, ülkemize pirinç
ithal edilen ülkelerin (Mısır, ABD, Avustralya ve Tayland vs.) maliyetleri ile
karşılaştırdığımızda, ülkemiz pirinç üretim maliyetinin, bu ülkelerin
maliyetlerinin iki katından fazla olduğu görülmektedir. Bu maliyet artışında,
işletmelerin küçük olması, makineleşmenin yeteri kadar sağlanamaması, gübre ve
yabancı ot ilacı gibi girdilerin fiyatlarının yüksek olması etkili olmaktadır.
Bu itibarla çeltik
üreticilerimizin yaşamakta olduğu bu sorunların araştırılarak çözümler
üretilmesi çiftçilerimizin hem üretimlerini artırmalarına imkan
sağlayacak, hem de işsizliğin arttığı bu ortamda bir çok insanımıza iş ve aş
imkanı sağlayacaktır. Sertifikalı tohumluk üretimi ve kullanımının artırılması
hem verim düzeyini, hem de üretimdeki kaliteyi artıracaktır. Girdi fiyatlarının
aşırı yükselmesi üreticiyi perişan etmektedir. Pirinç üretimimiz iç tüketimin yarısı
kadar olmasına rağmen bazı yıllar, yanlış ithalat politikaları nedeniyle çiftçi
ürününü satamamaktadır. İthal pirinçlerle fiyat, standardizasyon, girdi
maliyetlerinin yüksekliği ve pazarlama stratejileri nedeniyle çiftçimiz
rekabette zorlanmaktadır.
Çeltik üreticilerimizin
yaşamakta olduğu sorunların tespit edilerek bu sorunların giderilmesine yönelik
olarak çiftçimizin ve ülkemizin menfaatleri ön planda tutularak uzun vadeli
çeltik üretim politikası oluşturulması amacıyla Anayasa'nın 98 ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 nci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz. 04/06/2009
3.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan ve 20 milletvekilinin, sağlık hizmeti sunumunda
yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/401)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Son yıllarda devlet hastaneleri ve özel sağlık kuruluşlarında
yanlış teşhis, tedavi veya ihmal sonucu meydana gelen travma,
sakatlanma ve ölümlerin nedenlerinin bütün boyutlarıyla araştırılarak alınacak
önlemlerin belirlenmesi için Anayasa'nın 98. TBMM İç Tüzüğü'nün 104. ve 105.
maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ederim.
1) Fatma Kurtulan (Van)
2) Ahmet Türk (Mardin)
3) Emine Ayna (Mardin)
4) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
5) Sırrı Sakık (Muş)
6) Ayla Akat
Ata (Batman)
7) Bengi Yıldız (Batman)
8) M. Nezir Karabaş (Bitlis)
9) Akın Birdal (Diyarbakır)
10) Aysel Tuğluk (Diyarbakır)
11) Gültan
Kışanak (Diyarbakır)
12) Hamit Geylani (Hakkâri)
13) Pervin Buldan (Iğdır)
14) Sebahat Tuncel (İstanbul)
15) Nuri Yaman (Muş)
16) Osman Özçelik (Siirt)
17) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
18) Sevahir
Bayındır (Şırnak)
19) Hasip
Kaplan (Şırnak)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
21) Özdal
Üçer (Van)
Gerekçe:
Bilindiği gibi ülkemizde,
sağlık alanındaki sorunlar bir çok yönüyle hâlâ
varlığını korumaktadır. Devlet hastaneleri ve özel sağlık kurumlarının çoğu,
değişik nedenlerle ihtiyaca cevap verebilecek fiziki kapasiteye uygun olmamakla
beraber, sağlık personeli eksikliği, personel başına düşen hasta sayısını ve
yoğunluğunu arttırmaktadır. Hekim ve başta hemşire olmak üzere sağlık
personelinin sayısındaki yetersizlik, performansı düşürmekte, tedavi süresinin
uzamasına ve kimi zaman hastanın hayatını kaybetmesine ya da sakat kalmasına
neden olmaktadır. Birçok sağlık kurumunda mali veya yönetim eksikliğine bağlı
olarak, gerekli tıbbi cihazlar alınamamakta, arızalanan cihazlar tamir
edilememekte, teknik donanım iyi organize edilememekte veya cihazları
kullanabilecek yeterli personel bulunmamaktadır. Bundan dolayı da acil
durumlarda, gerekli müdahale aksamakta, zaman zaman,
aynı anda birden fazla hastanın ölümüne sebep olacak olayların yaşanmasına
neden olmaktadır. Sağlık alanında reform olarak adlandırılan düzenlemeler,
ihtiyaca göre belirlenmezken, deneyimli ve tecrübe kazanmış kadroların yerine
yeni ve deneyimsiz kadroların istihdam edilmesi, sağlık alanında yaşanan
koordinasyonsuzluğu ve karmaşayı, hayati problemleri yaşatacak seviyeye
getirmiştir. İstihdam alanındaki aksaklıklara, ihtiyaç duyulan niteliğe uygun
personelin atanmaması da eklenince, personel dağılımı ve kullanımında
dengesizlik oluşmakta bu durum da hizmet kalitesini önemli oranda olumsuz etkilemektedir.
Personelin kurumlar arası ve bölgeler arası dağılımındaki eşitsizliklere bir
düzenleme getirilmezken, gerek mezuniyet öncesi ve gerekse mezuniyet sonrası
eğitim programlarında halk sağlığı yaklaşımının güçlendirilmemesi, var olan
programlara gerekli desteğin verilmemesi, sağlık sistemindeki sorunları
arttırırken; teşhis ve tedavi yöntemlerinde telafisi olamayan hataların
yaşanmasını da beraberinde getirmektedir. “Genel Sağlık Sigortası",
"Aile Doktorluğu", "Sözleşmeli Personel Yasası",
"Kamudan Özele Sevk" gibi düzenlemelerle ne yazık ki
vatandaşlarımızın sağlığına, hekim ve diğer sağlık çalışanlarının yaşam
koşullarına, çalışma ortamlarına hedeflenen oranda bir katkı sağlamamıştır.
Sağlık alanındaki özelleştirmeler, denetimsizliği doğururken, kâr anlayışına
göre şekillenen sağlık hizmeti, sağlık merkezlerinde büyük faciaların
yaşanmasına neden olmakta, çok sayıda vatandaşımızın bu nedenden dolayı
hayatını kaybetmesine yol açmaktadır. Nitekim 3 Ağustos 2008'de Ankara Dr. Zekai Tahir Burak Hastanesi'nde iki haftada 27 bebek
yaşamını yitirmiş, ölümlere gerekçe olarak da enfeksiyon
gösterilmiştir. Yine 2 Şubat 2009 tarihinde İzmir'de, Dr. Hayri Ekrem Üstündağ Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi'nde
gerçekleşen doğum sonrasında, bebeğin yere düşürüldüğü ve bu yüzden
sakatlandığı ileri sürülmüştür. Yakın bir tarihte, Balıkesir'de doktorların
öldüğünü söyleyerek ailesine kutu içinde verdiği bebeğin, gömülmeden önce
yaşadığının anlaşıldığı iddia edilmiştir. 30 Mayıs 2009
tarihinde, Mersin Devlet Hastanesi Cerrahi Yoğun Bakım Servisi'nde, hastanedeki
taşeron firmada hasta bakıcı olarak çalışan ve sarhoş olarak işe geldiği iddia
edilen bir hasta bakıcı ile personel arasında çıkan kavgada taraflardan
birinin, hasta yatağında yatan, 9 yaşındaki Eren Söylemez adındaki çocuğun
üzerine düşerek ölümüne neden olduğu iddia edilmiştir. 25 Mayıs 2009'da,
Bursa Şevket Yılmaz Hastanesi'nde çıkan yangın sonucu, yoğun bakım ünitesinde
tedavi gören 8 hasta hayatını kaybetmiştir. Bu örneklerin çoğaltılabileceği
dikkate alındığında, sağlık sisteminde yaşanan sorunların nedenlerinin tespiti
ve alınacak önlemlerin belirlenmesi için bir Meclis Araştırma Komisyonu
kurulması gerekmektedir.
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sözlü soru önergesinin geri
alınmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum:
B) Önergeler
1.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, (6/1344) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına
ilişkin önergesi (4/140)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin Sözlü Sorular
Kısmının 444. sırasında yer alan (6/1344) esas numaralı sözlü soru önergemi
geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz
ederim.
Kürşat
Atılgan
Adana
BAŞKAN – Sözlü soru önergesi
geri verilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Demokratik Toplum Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/306)
esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 12/6/2009 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin DTP
Grubu önerisi
12.06.2009
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu’nun 12.06.2009
Cuma günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu
maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Fatma
Kurtulan
Van
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler
Kısmında yer alan 10/306 esas numaralı Kot Taşlama atölyelerinde işçi sağlığı
ve iş güvenliği sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilen Meclis Araştırma Önergesini, 12.06.2009 Cuma günlü
birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Grup önerisinin
lehinde İstanbul Milletvekili Sayın Sebahat Tuncel,
buyurun.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kot kumlama atölyesinde işçi sağlığı ve
iş güvenliği konusunda araştırma yapmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi
bünyesinde araştırma komisyonu kurulmasına dair Demokratik Toplum Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dünya genelinde madenlerde,
dökümhanelerde, tünel ve yol yapım işlerinde, seramik ve benzeri iş kollarında
çalışan işçilerin silika tozuna maruz kalmasıyla ortaya çıkan bir meslek
hastalığı olarak bilinmektedir. Ancak Türkiye’de kot işçiliği yapan işçilerin slikozis hastalığı nedeniyle ölümlerinin başlamasıyla
gündeme geldi.
Kot kumlama, kotların
beyazlatılması, eskitilmiş görünümü verilmesi için kumun, kuru havada
kompresörlerle kotların üzerinde tutularak aşındırılması işlemi kısa süreli bir
çalışma olsa da hastalığın ciğerlere yerleşmesi için yeterli olmaktadır.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının tahminlerine göre şimdiye kadar en az 10 bin tekstil işçisi bu iş
kolunda çalışmaktadır. İki üç ay gibi kısa sürelerde de olsa bu işi yapan
binlerce işçi soludukları tozun yoğunluğu nedeniyle hastalık tehdidi altında
bulunmaktadırlar. Sadece Bingöl’ün Karlıova ilçesinin Taşlıçay ve Toklular
köyünde neredeyse her evde bir silikozis hastalığı
var ve sağlık raporu almış hasta sayısı ise 200’ü geçiyor. Hasta kişilerin
birçoğu, silikozis hastalığının tekstil iş kolunda
daha önce görülmemiş bir hastalık olması nedeniyle yanlış teşhis mağduru
olmuşlardır. Türkiye genelinde en az 5 bin silikozis
hastası kot kumlama işçisi bulunmaktadır. Hastalık İstanbul’la sınırlı
değildir. Sinop, Tokat, Bingöl, Diyarbakır, Siirt, Erzurum, Zonguldak ve
Çorum’da da kot kumlama sonucu akciğerleri iflas etmiş, memleketlerine dönen
çok sayıda işçi bulunmaktadır. Sadece Erzurum, Kars ve Bingöl’de binin üzerinde
silikozis hastası kot işçisinin bulunduğunu biliyoruz. Batman, Bitlis
ve Diyarbakır’daki hastalar da eklenirse bu sayının 2 bini bulmasından endişe
ediliyor.
Kot kumlama işlemi böylesi
bir ağır sonuçlara neden olmasına rağmen, hâlen denetimden uzak çok sayıda kot
kumlama atölyesinin işçi çalıştırmaya devam ettiğini biliyoruz. Kot kumlama
küçük merdiven altı atölyelerin işi olarak yansıtılmaya çalışılmaktadır. Oysa
bu atölyeler büyük firmalar için çalışmaktadır. Bu şirketler, işleri taşerona
vererek işçilerin iş güvenliğini sağlama ve sağlığını koruma sorumluluklarını
yerine getirmemekte ve binlerce işçinin sağlığıyla oynamaktadırlar,
onlarcasının da yaşamını yitirmesine neden olmuşlardır.
Kotların kumlama yöntemiyle
ağartılması işlemi Avrupa’da tamamen kapalı cam kutularda, neredeyse uzaktan
kumanda ile yapılmaktadır. Silikanın serbest havada solunacak şekilde kullanımı
1950’li yıllarda yasaklanmıştır ancak üretim, bu yasakla birlikte Türkiye,
Bangladeş, Suriye gibi ülkelere kaydırılmıştır. Bu ülkelerde de kot kumlamada
ucuz iş gücü olması nedeniyle çok sayıda çocuk ve yabancı işçi kaçak,
sigortasız olarak çalıştırılmaktadır. Bu felaketin asıl sorumlusu, işçilerin
canına kasteden, bu yöntemi bölge değiştirme ve taşeronlaşma yoluyla devam
ettiren büyük çok uluslu şirketlerdir.
Kot kumlamaya bağlı olarak
gelişen silikozis hastalığı dünyada ilk kez
Türkiye’de görüldü ve hastalığın ilk olguları 2005 yılında Atatürk Üniversitesi
Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Hastanesi ile İstanbul Yedikule Göğüs
Hastalıkları Hastanesinde bildirildi.
Türk Toraks
Derneğinin 2006 yılında gerçekleşen kongresinde olayın sosyal boyutunun önemi
üzerinde duran doktorların müdahalesiyle, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
konuyu gündemine almak zorunda kalmış olsa da işi uzatarak bir yıl sonra, 2007
yılında kot kumlamayı önlem alınması gereken iş koluna ekledi.
Sağlık Bakanlığı, konuyla
ilgili yazılı bir açıklama yaparak Dünya Sağlık Örgütü ve Uluslararası Çalışma
Örgütü tarafından ortaklaşa yürütülen küresel eylem planı çerçevesinde 2012’ye
kadar hastalığın tüm iş kollarında görülme sıklığının azaltılması, 2030 yılında
ise tamamen yok edilmesinin hedeflendiğini ve her türlü kot, giysi ve kumaşlara
uygulanan püskürtme işlevinde kum, silis tozu ve silika kristalleri içeren
herhangi bir madde kullanılmasını ölümle sonuçlanabilen silikozis
hastalığına neden olduğu gerekçesiyle yasaklamış olması önemli bir adımdır. Ancak
Sağlık Bakanlığının bu kararı, sorunun çözümü için sadece bir ilk adımdır,
çözümü sağlamamaktadır. Ümit ediyoruz ki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
da en kısa sürede Sağlık Bakanlığının bu kararıyla uyumlu şekilde üzerine düşen
görevi yerine getirecek ve işçilerin ölümlerine ortak olmaktan vazgeçecektir.
Sayın milletvekilleri, sosyal
güvenlik hakkı, Anayasa’yla devlet güvencesi altına alınmış en temel insan
haklarından birisidir. Anayasa’nın 49’uncu maddesinde herkesin çalışma hakkına
sahip olduğu belirtilmiş ve devamla 60’ncı maddesi uyarınca da devletin sosyal
güvenliği sağlayacak tüm tedbirleri almakla yükümlü olduğu açıkça
düzenlenmiştir. Buna rağmen, işçiler, kot kumlama atölyelerinde sigortasız
çalıştırılmış ve sosyal güvenlik haklarından mahrum bırakılmışlardır. Şimdi,
hastalıkla mücadele eden işçiler sosyal güvenceden yoksun bir hâlde, yeşil
kartın sağladığı sağlık hizmetlerinden yararlanmaya çalışmaktadırlar.
Yine Sayın Bakan geçtiğimiz
nisan ayında bir açıklama yaparak silikozis teşhisi
konulan sigortalı işçilerin erken emekliliklerinin yapılacağını açıklamış,
sigortasız çalışan işçilerinse -ki bunlar bu sektörde yüzde 95 oranında bir
çoğunluğu ifade ediyor- iş yerinde çalıştıklarını kanıtlamaları hâlinde
sigortalılar ile aynı haklardan faydalanacağını ifade etmiştir. Bu, yanıltıcı
bir açıklamadır çünkü zaten var olan yasal düzenleme uyarınca sigortalı işçiler
maluliyetleri oranında hak sahibidir. Sigortasız işçilerden ise iş yeriyle
illiyet bağı kurması ve hastalık koşullarını kanıtlamaları beklenmektedir.
İşçiler meslek hastalıkları
hastanelerinde “Silikozis meslek hastalığıdır.”
teyitli rapor alıyor olmalarına rağmen, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
meslek hastalığını teyit etmek için iş yerinde çalışır hâlde kumlama tezgâhı
arıyor olması işçilerin ölüme terk edilmesi anlamına gelmektedir. Müfettişler
çalışır hâlde kumlama tezgâhı tespit edemedikleri için işçilerin raporlarını
olumsuz olarak yazıyor, sigortasızlar için aynı iş yerinde çalışan sigortalı
şahit aranıyor. Bir düşünün ki, iş yeri kapanmış, bir işçi on üç-on dört
yaşlarında çalışmış o iş yerinde. Askerde çürük alınca hastalığını öğrenmiş,
dönüp oksijen tüpüne mahkûm olmuş ve şu sözlere maruz kalıyor: “Kalk, hiç
sigortalı işçi çalışmayan iş yerinde sigortalı bir şahit bul, maluliyet hakkını
verelim.” Yani, işçinin “Evet, ben bu iş yerinde kot kumlama işinde sigortasız
çalışıyorum.” beyanı yeterli sayılması gerekirken, işçiler böylesi ciddi bir
hayatta kalma mücadelesinde bu sefer de bürokrasi engeline takılmaktadırlar.
Burada meslek hastanelerinden
alınmış sağlık raporu yeterli olmalı, işçilerin bu işte çalıştıklarını gösteren
illiyet bağı olarak kabul edilmeli ve bununla ilgili derhal bir yasal düzenleme
yapılmalıdır. Çünkü silikozis dünyada kabul edilmiş
en eski meslek hastalıklarından biridir ve günlük yaşam koşullarında
yakalanılması mümkün olmayan bir hastalıktır.
Sayın milletvekilleri, bugüne
kadar AKP Hükûmeti bir yandan ekonomik krizin
faturasını işçi ve emekçilere ödetmeye çalışırken, diğer yandan işçi ve
emekçilerin çalışma koşullarının düzeltilmesini, örgütlenme ve sendikalaşma
alanında yaşadıkları sıkıntıları görmezden gelmiş, insan hayatının ne kadar
kıymetli olduğunu unutmuş ve işçilerin iş, sigorta, sağlık güvencesi gibi
haklarının olduğunu göz ardı etmiş, işçilerin sendikaya üye oldukları için
patronlar tarafından işten çıkarılmalarına ve kayıt dışı işçiliğe göz yummuş,
kot kumlama işçilerinin yüzde 95’ten fazlasının sigortasız olarak çalıştığı iş
yerlerini tespit etme gereği bile duymazken bir de üstüne üstlük meslek
hastalığına yakalanan kaçak çalıştırılmış işçilerin işçi olduklarını
kanıtlamalarını istemektedir.
Sayın milletvekilleri, kot
kumlama işçisi olan ve silikozis hastalığına
yakalanan Abdülhalim Demir şöyle diyor: “Silikozis ilk olarak 1933’te Amerika’da 700 işçinin
çalıştığı bir tünel yapımında 400 işçinin ölümüyle sonuçlanan bir vakayla adını
duyurmuş dünyada. Yani silikozis tıp tarihine 1933’te
girmiş ve 1960’larda Avrupa’da açık ortamda silika maddesinin kullanımı
yasaklanmış.
Ben ise 2005 yılında bir
arkadaşımın ölümüyle tanışıyorum silikozis ismi ve
kendisiyle. Ben adını duyduğumda o çoktan ciğerlerimde yer edinmiş. Silikozis, tedavisi olmayan ve ölümle sonuçlanan bir
hastalık. 1987’de Türkiye’de yapılmaya başlanan tekstildeki kot kumlamaya bağlı
olarak ortaya çıkıyor.
Yirmi yılda 5 bin kişi
çalışmışız kot kumlamada. 2005’te ölmeye başladık, 2008’de sesimizi duydular.
Ama sesimizi duyan devlet değil, duyarlı insanlardı.”
Abdülhalim Demir’in
ilginç bir hikâyesi var: Bingöl’ün Karlıova ilçesi Taşlıçay köyünde yaşıyor.
Çatışmaların en yoğun yaşandığı 90’lı yıllarda koruculuk dayatılıyor Taşlıçay
köylülerine, onlar kabul etmiyor ve zorunlu göç mağduru milyonlarca insan gibi
o da İstanbul’a göç etmek zorunda kalıyor. İstanbul’da Güngören’de kot kumlama
işi yapan bir firmada işe başlıyor. Daha sonra iş bulmanın sevinciyle köydeki
diğer gençleri de çağırıyor, tabii yaptıkları işin bir gün hayatlarına mal
olacağından habersiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Tuncel, konuşmanızı tamamlayınız.
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) –
Yeni bir yaşam kurma umuduyla bazen on iki, bazen on altı saat çalışıyorlar.
Kalacak yerleri olmadığından çalıştıkları yerlerde, tozu soluyarak uyuyorlar.
Köylerinden kalkıp geldikleri İstanbul’da sigortasız, maskesiz, havalandırması
bile olmayan kot taşlama atölyelerinde, çok değil altı ay ile iki yıl arasında
çalıştıktan sonra, öleceklerini öğreniyorlar.
Sadece Taşlıçay köyünde 300’e
yakın silikozis hastası var. Sadece Abdülhalim Demir değil, onun gibi binlercesi Karadeniz’den,
İç Anadolu’dan, Güney’den İstanbul’a karınlarını doyurmaya gelip, silikozise yakalanmışlar. Mesela Durmuş Demirkol,
Karadeniz’den, Sinop’tan İstanbul’a gelen yoksul bir emekçi, 2 kaynını da silikozis hastalığında yitirmiş, geride 5 yetim kaldı.
Durmuş ise akciğer nakli için sıra bekliyor. Ailesi ve kendisi için refah
içinde bir gelecek ararken şimdi ölümün ne zaman kendisine geleceği korkusuyla
yaşıyor.
Sayın milletvekilleri, bizler
burada ölüme karşı yaşam mücadelesi veren bu insanların dramına göz mü
yumacağız, yoksa bu drama son vermek için onların seslerini duyup, bu dramın
bir an önce son bulması için…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Mikrofonunuz açık.
Buyurun efendim
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) –
Çok teşekkür ederim.
…bundan sonra başka işçilerin
ölmemeleri için tedbir mi alacağız, buna karar vereceğiz.
Bu duygularla önergemize
olumlu oy vereceğinizi düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Grup önerisinin aleyhinde
Bursa Milletvekili Sayın Necati Özensoy.
Buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Toplum Partisinin vermiş olduğu kot
taşlama atölyelerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği konusundaki araştırma
önergesinin kabulüyle ilgili önergenin aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, kot taşlama
atölyelerindeki çalışma neticesinde çalışanlarda görülen silikozis
hastalığının, özellikle son yıllarda tespit edilmesiyle birlikte- bunun yoğun
bir şekilde olması elbette üzücüdür. Üzerinde durulması gereken, araştırılması
gereken konuların başında gelmektedir. Ancak tabii, ben, bu konuya biraz daha
geniş bir perspektiften bakılmasını, işçi ve iş güvenliği noktasında Türkiye’de
birçok sektörde problemlerin olduğunu, dolayısıyla bu meseleye daha çok böyle
bakmamız gerektiğini, tekstilde özellikle sıkıntıların tekstil iş kolundaki
sıkıntıların bir anlamda yansıması olduğunu düşünüyorum.
Gerçekten doğru, bu kot
taşlama atölyeleri maalesef son yirmi yılda başlayıp daha önce teknolojisi
Türkiye’de bulunmayan ancak Türkiye’de bu çalışmaların başlamasıyla birlikte
bunun sonuçlarının da görülmeyişi ve yine bu çalışmaların maalesef yine
merdiven altı tabir ettiğimiz atölyelerce yapılması ve yine maliyetlerin düşük
olması için de bu atölyelerin genellikle sigortasız ve iş güvenliğine önem vermeyen
bir şekilde çalışanları çalışmaya zorlamasıyla birlikte üzücü olaylar meydana
gelmiştir.
Tabii, aslına bakarsanız, bu
tür çalışmalar, bu tür atölyeler açıldığından itibaren normal şartlarda bunun
sonuçlarının fark edilip bunların üzerine gidilmesi için birçok sebepler vardı.
Dünyada bu silikozis hastalığı yeni başlamış bir
hastalık değildi. Bunun da sebebi, silisyum dioksitin ya da silikanın solunum
yoluyla ciğerlere girmesiyle birlikte oluşan bir hastalık. Bunun dışında, yine
bu solumaya maruz kalan birçok iş kolunda da bu hastalıkların daha 19’uncu
yüzyıldan bu yana olduğu bilindiğine göre, bunun bu şekilde değerlendirilmesi
gerekirdi. Amerikan Ulusal İşçi Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü verilerine göre,
en sık görülen meslek hastalıkları listesinin birinci sırasında mesleki akciğer
hastalıkları yer almaktadır.
Yine, aynı kuruluşun
verilerine göre ABD’de 1,2 milyon kişi silikaya maruz kalmakta, maruz kalan
kişilerin yaklaşık yüzde 5’inde değişik derecelerde silikozis
saptanmaktadır.
Ülkemizde yapılan değişik
çalışmalarda ise, silika maruziyetinin olduğu değişik
iş kollarında silikozis görülme sıklığı yüzde 6 ile
yüzde 36,3 arasında saptandığı bildiriliyor. Ancak bu çalışmalar daha çok büyük
iş yerlerindeki bulguları kapsamaktadır. Büyük iş yerlerindeki hem teknik hem
de tıbbi olanakların daha iyi olması ve bu iş yerlerinin sürekli denetim
altında olmaları nedeniyle, temel sorun 50 kişiden az işçi çalıştıran ve
denetimsiz olan iş kollarıdır. Buralarda çalışan kişilerde organize ve örgütlü
bir denetim olmadığı için, rastlantısal çekilen grafiler
sonucunda çoğunlukla birinci basamak hizmeti veren hekimlerce
değerlendirilmekte ve bu kişiler, belirtilen sonuç oluşunca ilk başvuru
yerleri, ilk basamak sağlık birimlerindeki hekimler olmaktadır.
Silikozise neden
olan silisyum dioksit ya da silika dünyada en bol bulunan minerallerin başında
gelmektedir.
Silikozis riskinin olduğu diğer iş kolları da taş ocakları, kuvars değirmenleri,
kum püskürtme işleri, madenciler, tünel kazıcıları, dökümcüler, cam sanayisi,
seramik, vitray yapımı, çimento üretimi, çanak çömlek yapımı, kiremit, tuğla,
balçık üretimi gibi iş kollarında da bu risklere maruz kalınmaktadır ve bu
hastalıklara yakalananlardan bu iş kollarında da çalışanlar mevcut
bulunmaktadır.
Yine, işçi sağlığı, güvenlik
önlemlerine karşın, silikozis yapıcı işlerde çalışan
kişilerin bir ulusal politika oluşturularak silikozis
riski yönünden izlenmeleri, çağdaş, sosyal devlet ilkesinin bir gereği
olmalıdır. Çalışma Örgütü, bu kuruluş, bu işlerde çalışan kişilerin standart
bir radyolojik izlemden geçmesini ve epidemiyolojik anlamda uluslararası ortak
bir dil ve düşünce birliği oluşturulmasını amaçlamıştır. Bunun yansımalarının
Türkiye'de de bu şekilde olması ve devam ettirilmesi de önemlidir.
Yine, önlenebilir meslek hastalıklarının
başında olan silikoziste önemli olan, riskli iş
kollarında gerekli önlemlerin alınması, toz oluşumunun ve oluşan tozun
yayılmasının kişinin solunum düzeyine ulaşmasının önlenmesidir. Ülkemizde
riskli iş kollarında çalışan kişilerde yasal anlamda izin verilen kuvars düzeyi
0,25 miligram/metreküptür. Oysa yapılan çalışmalarda 0,1 miligram/metreküp ve
üzeri kuvars maruziyetinin de silikozise
yol açtığı da gösterildiğinden gelişmiş ülkelerde yasal izin verilen sınır 0,1
miligram/metreküp olmasına karşın bunun 0,05 miligram/metreküpe çekilmesi iş
yerlerine önerilmektedir.
Tabii, bütün bu çalışmaları
yaparken, ifade ettiğimiz gibi, maalesef “merdiven altı” dediğimiz ufak
atölyeler olan ve bu kot taşlama işiyle ilgili uluslararası rekabette maalesef maliyet
esaslarını düşünerek bu çalışmaların yapıldığı bir ortamda da Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığının da yine gayretlerinin nasıl oluşacağı, neler yapacağı da
önemlidir.
Yine, bakın, Türkiye’deki SSK
iş kazaları ve meslek hastalıkları istatistiklerine -bir yıl içerisinde - 2006
yılı istatistiklerine göz attığımızda, SSK tarafından iş kazaları ve meslek
hastalıklarına ilişkin 2006 yılı verileri: 2006 yılında 79.027 iş kazası
yaşanmış ve 574 meslek hastalığı tespit edilmiş. Meydana gelen iş kazaları sonucunda
1.592, meslek hastalıkları sonucunda da 9 kişi yaşamını yitirmiştir.
Yine bu SSK verilerine göre,
en fazla iş kazası metalden eşya imalatı sektöründe meydana gelmiş, bu 79 bin
yaşanan iş kazasının 11 bini bu sektörde gerçekleşmiş. Yine, makine imalatı ve
tamirinde 5.330 civarında iş kazası, elektrik ve makineleri, cihazları,
malzemeleri imalatında 1.450 civarında, nakil araçları imalatında ise 5.807
civarında, diğer muhtelif eşya imalatında ise 1.710 civarında, inşaat
sektöründe 7.143, kömür madenciliğinde de 6.722 iş kazası meydana gelmiş.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özensoy.
NECATİ ÖZENSOY (Devamla) – İş
kazasına maruz kalanların yaş ortalamaları maalesef 30 civarında. Kadınlarda
31,3… Bu 79.027 iş kazasının 3.739’una maruz kalan kadınların yaş ortalaması
28, yine 75.288’ine maruz kalan erkeklerin ise yaş ortalaması 30 civarındadır.
Yine, meslek hastaları vakalarında da ağırlıklı yaş ortalaması 49 yaş civarında
meydana gelmektedir. Dolayısıyla Türkiye’de bu yaşanan iş ve iş güvenliği
noktasındaki sıkıntıların gerçekten genel anlamda ele alınarak bu sıkıntıların
daha az yaşanması için tedbirlerin alınması bir an önce elzemdir.
Ben bu vesileyle hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Grup önerisinin lehinde
İstanbul Milletvekili Çetin Soysal.
Buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kumlama sektöründe yaşanan işçi
ölümlerinin nedenleri ve bu ölümlerin önlenmesi için alınacak tedbirlerin
tespiti amacıyla Meclis araştırma komisyonu kurulmasıyla ilgili olarak verilen
önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi bu vesileyle saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, kot
kumlama, en basit anlatımıyla kotların beyazlatılması anlamına gelmektedir.
Kotların beyazlatılması işlemi de özel bir maddenin kot düzeyine
püskürtülmesiyle sağlanmaktadır. İşte işçilerimizin hayatlarının karardığı,
tedavisi olmayan hastalığa yakalandıkları an da bu andır. Kotlar
beyazlatılırken maalesef yaşamlar karartılmaktadır. Çoğu kayıt dışı ve
sigortasız çalışan işçiler, “Silikozis” denen
hastalığa kotları beyazlatmakta kullandıkları silika maddesini solumaları
nedeniyle yakalanmaktadırlar. Sektörde çalışan 10 bin kişiden yaklaşık 5 bini silikozis hastalığına yakalanmıştır. İki üç ay gibi kısa
sürede de olsa bu işi yapan binlerce işçi, soludukları tozun yoğunluğu
nedeniyle hastalık tehdidi altında yaşamlarını sürdürmektedirler. Silikozis, önlem alındığında aslında önlenebilen,
engellenebilen ama hastalığa yakalandıktan sonra tedavisi olmayan bir
hastalıktır. Yavaş yavaş ciğerleri bitiren, nefes
almayı engelleyen ve sonu ölüm olan bu hastalık, gencecik yaşta pek çok işçi
kardeşimizin aramızdan ayrılmasına neden olmaktadır. Anadolu’nun çeşitli
yerlerinden gelen ve çok düşük ücretler karşılığı bu sektörde çalışan
işçilerimizin çoğu, bu hastalığı, yakalandıktan daha sonra öğrenmek durumunda
kalmaktadırlar. Örneğin, Bingöl’ün Karlıova ilçesinin Taşlıçay ve Toklular köyünde
neredeyse her evde bir silikozis hastası var. Başta
İstanbul olmak üzere, Sinop, Tokat, Bingöl, Siirt, Erzurum, Zonguldak ve
Çorum’da kot taşlama sonucu akciğerleri iflas etmiş, memleketlerinde ölümü
bekleyen bir sürü insan var.
OSMAN COŞKUN (Yozgat) – Yozgat’ta
da var.
ÇETİN SOYSAL (Devamla) –
Yozgat’ta da var, doğru.
Değerli milletvekilleri,
bugün konuştuğumuz konu son derece önemli bir konudur. İnsanların yaşamlarından
bahsediyoruz. Bakın, burada yaşananlar, yaşam hakkının ihlal edilmesi anlamına
gelmektedir. Yaşam hakkının en temel hak ve özgürlüklerden olduğu bizim
Anayasa’mızda var, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde var, Evrensel İnsan
Hakları Beyannamesi’nde var. Biz, eğer gereklerini yerine getirmeyecek isek
neden bu anlaşmaların altına imza atmışız, Anayasa’mıza bununla ilgili korumacı
maddeler koymuşuz? Kendi yasalarımızda, üstelik uluslararası metinlerde de
düzenlenen bu hakkı hiçe sayamayız ve bunun gereğini yapmak zorundayız.
Ne yazık ki bu insanlar,
yaşamlarını idame ettirmek için sapasağlam geldikleri yerlere, memleketlerine
geri döndüklerinde cenazeleriyle dönmek durumunda kalıyorlar. Bu insanlar ilkel
koşullarda çalıştırılmaktadırlar, yani 19’uncu yüzyıl koşulları. Bunlar belki
18’inci, 19’uncu yüzyılda olağan karşılanabilirdi ama bugün teknolojinin bu
kadar geliştiği bir noktada, bunu asla ve asla kabul edilemez bir yaklaşım
olarak değerlendiriyoruz. Esas önemli olan da şu: Bu sektörde çalışan işçilerin
neredeyse tamamı kayıt dışı ve sigortasız çalışıyor. İşte bu nedenle, meslek
hastalıkları hastanelerine de kabul edilmiyorlar çünkü önce çalıştıklarını
ispatlamaları gerekiyor. Bunun için tek yol var: Mahkemeler. Burada da çok
büyük çıkmazlar var. Hepimiz yargıdaki sorunları biliyoruz. Ne yazık ki çok
uzun zaman almaktadır. Eğer mahkeme masraflarını karşılayacak parayı bulacak
kadar şanslı olsalar bile sonucunu görecek kadar şanslı değil bu insanlar çünkü
ömürleri yetmiyor sonucu görmeye; çoğu, mahkeme sonucunu görmeden yaşamlarını
kaybediyorlar.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, bir işçi düşünün, işi olmadığı için memleketinden kalkıp geliyor;
pazarlık şansı yok çünkü zor durumda; sigorta isteyemiyor işverenden, oysa
işveren sigorta yapmak zorunda ama yapmıyor; düşük ücret veriyor, işçi yine
hiçbir şey diyemiyor. Neden? Çünkü ne yazık ki işsizlik
alabildiğine yoğun. Yeter ki iş olsun ve bu işin sonunda ölüm var ise
ona da gitmek durumunda kalabiliyor.
Bu konuda çalışma yapan Kot
Kumlama İşçileri Dayanışma Komitesinin konuyla ilgili çalışmaları çözüm
noktasından ne kadar uzak olunduğunu ne yazık ki ortaya koyuyor. Sosyal
Güvenlik Kurumu Sigorta Genel Müdürüyle yaptıkları görüşmede sigortasız
çalıştırılan işçiler açısından idare olarak yapabilecekleri bir şey olmadığı
yanıtını almış durumdalar.
Öyleyse, bu durumun
çözümlenmesi için yeni düzenlemelere ihtiyaç var. İşte bu noktada devreye
girmesi gereken Türkiye Büyük Millet Meclisidir ve bizler de bu konuda
üzerimize düşeni yapmak durumundayız, yaşamları kararan bu insanlara sahip
çıkmak durumundayız.
Bu işin bir başka tarafı da
iş sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili konuları da ele almak durumundayız.
Ülkemizde iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili önemli zafiyetlerin olduğunu ne
yazık ki bilmeyen yoktur. Tuzla’da bunu yaşadık. Daha birkaç gün önce, yine
Tuzla’da yaşamlar karardı. Kot kumlamada da bunu yaşıyoruz. Ne gerekli önlemler
alınıyor ne de gerekli ve yeterince teftişler yapılabiliyor. Yani işçiler
çalışırken sahipsiz, hasta olduklarında da neresinden tutarsanız elinde kalan
bir durum var. Kot kumlama sektöründe gerçekten işler iç açıcı değil. Yurt
dışında yapay kollarla, astronot kıyafetlerini andıran giysilerle yapılan bu iş
bizim ülkemizde basit maskeler bile takılmadan yapılmak durumunda kalıyor.
“Bizim ülkemizin insanı daha mı değersiz?” diye kendimize sormaktan
alıkoyamıyoruz. Ne özel kıyafetler var ne de yapay kollar. Bu tür iş yerlerinde
havalandırmanın çok iyi olması gerekmesine rağmen, havalandırma bile ne yazık
ki yok.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemizde insanımıza verilen değer bu, işçilerimize verilen değer ne yazık ki
bu. Hayatının baharında sırf geçinmek için, aş için, ekmek bulabilmek için, çoluğunun çocuğunun nafakasını ve kendi yaşantısını idame
ettirmek için çaba sarf eden bu insanlar hastalığın pençesiyle karşılaşmak
durumunda kalıyorlar ve devlet buna seyirci kalamaz, Türkiye Büyük Millet
Meclisimiz buna seyirci kalamaz.
Değerli arkadaşlarım, bu konu
birçok bakanlığı birden ilgilendiriyor. İçişleri, Sağlık, Çalışma Bakanlıkları
koordineli bir şekilde bu olayın üzerinde çalışmalar yapmak durumundadır.
İçişleri Bakanlığı, silika maddesinin
kullanımıyla ilgili olarak gereken düzenlemeleri yapmak durumundadır.
Sağlık Bakanlığı, meslek
hastalıkları hastanelerinin yetersizliğini de göz önüne alarak gereken adımları
atmalı, ayrıca bu sektörde çalışmış kişilerin sağlık durumlarının kontrol
edilmesi için girişimlerde bulunmalıdır.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı da kot taşlama atölyelerinin çalışma koşullarının dünyadaki
standartlara uyması için gereken teftişleri yaparak konuyla yakından ilgilenmek
zorundadır.
Dünyadaki çalışma standartlarına
uymayan iş yerleri derhal kapatılmalıdır çünkü hiçbir şey insan hayatından daha
önemli ve öncelikli değildir. Meclisimizin mevcut durumu daha ayrıntılı bir
şekilde incelemesi ve sorunun çözümünde bir adım atması önemli ve gereklidir.
Sosyal devletin şartlarını da saymakla sosyal devlet olunmuyor. İşte sosyal
devlet budur, buraya sahip çıkmaktır. Yaşam mücadelesi veren ve ağır ve
tehlikeli iş kolunda çalışan insanlarımıza, işçilerimize sahip çıkmakla olunur.
İşçisine sahip çıkmayan, yurttaşına sahip çıkmayan bir devlet sosyal devlet
olamaz. Sosyal devlet, Anayasa’yla güvence altına alınmış olmasına rağmen, en
temel insan haklarından biri olmasına rağmen, bu işçilerimiz sigortasız
çalıştırılmış ve sosyal güvenlik haklarından mahrum bırakılmışlardır. Bu iş
yerlerinde iş güvenliği ve işçi sağlığıyla ilgili mevzuatla belirlenmiş usul ve
esaslara hiçbir şekilde uyulmamıştır. Anayasa’nın 49’uncu maddesinde herkesin
çalışma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ve devamla, 60’ncı madde uyarınca da
devletin sosyal güvenliği sağlayacak tüm tedbirleri almakla yükümlü olduğu
açıkça düzenlenmiştir.
Peki, devlet bu konuda
üzerine düşeni yapmış mıdır? Gerekli denetimlerin alınmasını sağlamış mıdır?
İşçilerin yaşam haklarına sahip çıkmış mıdır? Devletin şefkatli eli bu
işçilerimize ulaşmış mıdır ve Çalışma Bakanlığı bu konuda neler yapmıştır?
Burada tüyler ürperten
rakamlardan bahsediyoruz değerli arkadaşlarım. Kot taşlamak için ölümle burun
buruna süren çalışma koşullarıyla ilgili neler yaptık? Bunları değerlendirmemiz
lazım. Bu sektörde çalışan işçilerin ne kadarı kayıt altında olduğu gerçekten
görülmektedir. İşçilerin ruhsatları var mıdır? Eğer kayıt dışılık varsa devlet
yok demektir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Soysal,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ÇETİN SOYSAL (Devamla) –
Evet, değerli arkadaşlarım, burada gerçekten bir insan yaşamını konuşuyoruz.
Hayatını idame ettirmek için köyünden, kasabasından büyük kentlere gelen ve
burada yaşantısını, çoluğunun çocuğunun nafakasını çıkartmak
için alın teri, emek döken insanlarımızı, kardeşlerimizi konuşuyoruz. Yani burada ne yazık ki önlenebilir ölümler olmasına rağmen, ilkel
koşullarda, çağ dışı koşullarda çalışmak durumunda bırakılan, işsizliğin
getirdiği, iş bulma arzusunun getirdiği ve bunun ölümle tanışmak dahi olsa,
işini, aşı için, çocuğu için yapmak durumunda kalan insanlar ve bu insanlar
bugün ölümle karşı karşıyalar ve bu insanların tedavileri çok pahalı ve yüksek.
Tedavi olmaları için de kayıt altında değiller, sosyal güvenlik içinde
değiller, sosyal güvenliğin şemsiyesi altında değiller. Şimdi bu insanların
ölümüne seyirci mi kalacağız? Bunlar için bir şey yapılmayacak mı? Bir çaba
sarf etmemiz gerekmiyor mu?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın
konuşmanızı.
ÇETİN SOYSAL (Devamla) –
İnanıyorum ki Türkiye Büyük Millet Meclisi, buradaki ölümlere karşı duyarsız
olmayacaktır, bununla ilgili üzerine düşeni yapması gerekmektedir. Bu konuda
hep birlikte bir duyarlılık hâlinde olmamız gerekiyor.
Hepinize sevgilerimi,
saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Görüşmeler tamamlanmıştır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Karar
yeter sayısının aranmasını istiyorum.
BAŞKAN – Grup önerisini
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Grup önerisini kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
15.18
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.36
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104’üncü Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Demokratik Toplum Partisi
Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Grup önerisini kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
2.- (10/131)
esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 12/6/2009 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP
Grubu önerisi
Tarih: 12.06.2009
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu’nun 12.06.2009
Cuma günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, Grubumuzun “TBMM Genel Kurul Gündeminin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler” kısmının 80.
sırasında yer alan 10/131 esas nolu, “Özel
Dershanelerin Eğitim Sistemindeki Yerinin Araştırılarak Fırsat Eşitsizliğine
Yol Açmaması İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın
98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince” Meclis Araştırması
önergesinin görüşmelerinin bugünkü birleşimde yapılması önerisinin İçtüzüğün 19
uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz
ederim.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkan Vekili
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisinin lehinde Mehmet Serdaroğlu,
Kastamonu Milletvekili.
Sayın Serdaroğlu,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
önerisi üzerine söz aldım. Sizleri en iyi dileklerimle selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, grup
önerimiz özel dershanelerin yarattığı fırsat eşitsizliğine karşı alınacak
önlemlerin belirlenmesini amaçlamaktadır. Ayrıca, araştırılmasını istediğimiz
konu, Sayın Başbakanın da anlamadığı ve anlayamadığı bir konudur. Şöyle ki:
Sayın Başbakanımız geçen yılki üniversite sınavından hemen önce diyor ki: “Çok
açık ve net söylüyorum. Millî Eğitim Bakanımla konuşuyorum. Niçin acaba
öğrenciler üniversite hazırlık kurslarına giderler? Bunu anlamakta
zorlanıyorum.” demiş ve devamla “Bakıyorsunuz en güçlü liseden mezun oluyor, o
bile hazırlık kursuna gidiyor. Bu bir garabet, bundan ülkemin kurtulması lazım,
milletçe kurtulmamız lazım.” diyor.
Sayın Başbakanın bu konuşmayı
yapmasının üstünden tam bir yıl geçmiştir. Bu pazar günü yine üniversite sınavı
yapılacaktır ancak ne dershaneler ne de sınavlar konusunda hiçbir gelişme ve
değişme yaşanmamıştır. Ülkemizin bu garabetten kurtulması için hiçbir gayret
gösterilmemiştir. Sistem aynen devam etmektedir. Anlaşılan Sayın Başbakan her
zamanki popülist çıkışıyla sınavdan bunalmış
öğrencilerin gazını almaya çalışmış. Yedi yıldır ülkeyi yöneten iktidarın,
dershane sorununun ne olduğunu anlayamamış, kavrayamamış olması da ayrıca
dikkate şayandır. Adalet ve Kalkınma Partisi sorunu anlayamadığı için de sorun
büyüyerek maalesef devam etmektedir.
İşte, verdiğimiz araştırma
önergesiyle, Sayın Başbakanın da yedi yıldır çözemediği, bir garabet olarak
nitelendirdiği özel dershaneler sisteminin araştırılmasını istemekteyiz.
Değerli milletvekilleri, bu
önergeyi laf olsun diye verilmiş sıradan bir önerge olarak lütfen
değerlendirmeyin. Bu önerge, üniversite, ortaöğretim, dil, seviye belirleme,
memur adayları için KPS sınavlarına giren 15 milyonu ilgilendiriyor. Ayrıca
aileleriyle birlikte yaklaşık 50 milyon vatandaşımızı ilgilendirmektedir. Böyle
bir önergeyi iktidarıyla-muhalefetiyle hiçbirimiz basite alamayız. Siz de
lütfen sırf muhalefetten geldi diye bu önergemizi reddetmeyin.
Değerli milletvekilleri,
kurulacak araştırma komisyonunun hazırlayacağı rapor var olan bir
adaletsizliğin giderilmesine katkı sağlayacaktır. Yani bugün Milliyetçi Hareket
Partisi grup önerisini birlikte kabul ederek milyonlarca insanımızın dershane
ücreti kâbusuna, ülkemizin önemli bir sorununa birlikte hâl çaresi arayacağız.
Değerli milletvekilleri,
eğitim sistemimiz içinde büyük bir arz-talep dengesizliği vardır. Üniversiteye
girmek isteyen çocuklarımızın açık öğretim dâhil yüzde 35’i, ortaöğretim seçme
sınavına girenlerin de yüzde 25’i kayıt yaptırmaya hak kazanmaktadırlar. Bu
durum ise seçme sınavlarını zorunlu kılmaktadır. Ancak, okullarda verilen
eğitimle sınav kazanılamayacağı yaygın bir kanaat olarak bütün topluma
yerleşmiştir. Daha da acı olan, dershaneye gitmeden sınav kazanılamayacağı
kanaati hasıl olmuştur. İyi bir dershaneye gitmeden
sadece okulda alınan eğitimle sınav kazanmak gerçekten hayal olmuştur.
Çok kıymetli milletvekilleri,
ülkemizde sayıları 4 bine yaklaşan özel dershanelerde 60 bini aşkın öğretmen ve
20 bini aşkın da personel görev yapmaktadır. Özel dershanelere her yıl 1
milyonu aşkın öğrenci devam etmekte, böylece 1,5-2
milyar lira büyüklüğünde bir sektör oluşmaktadır. Bu 2 milyar liralık para
öğrencilerin velilerinin cebinden çıkmaktadır. Veli yemiyor içmiyor, dershane
ücretini ödemeye çalışıyor. Bakınız, yüzlerce veli ücret ödeyememekten,
dershane sahipleri ise tahsilat yapamadıklarından
şikâyet etmektedirler. Aksine, AKP, dershaneleri eğitim sistemimizin merkezine
taşımaya devam ediyor. Eskiden öğrenciler sadece son yıl dershaneye devam
ederken seviye belirleme sınavlarıyla birlikte bu süreklilik arz etmeye
başlamıştır. Böylece dershaneler örgün eğitime alternatif kurumlar hâline
gelmişlerdir. Sürecin bu şekilde devam etmesi hâlinde dershanelerin örgün
eğitimin yerini alması kimseyi şaşırtmasın. Çözüm, okullardaki eğitimi sınav
kazanabilecek seviyeye getirebilmektir. Tabii ki bu konuda görev ve sorumluluk
iktidarındır. Ancak, sorunun ne olduğunu yedi yıldır anlayamayan iktidardan çözüm
beklemenin pembe bir hayal olduğu ayan beyan ortadadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; özel dershaneler paralı eğitim yaparak zengin olanlar lehine
bir fırsat eşitsizliği yaratmaktadır. Üzerinde dikkatle durulması gereken
önemli bir boyut da yarattığı bu fırsat eşitsizliğinin nasıl giderileceğidir.
Okullarda verilen eğitimle çocuğunun sınav kazanamayacağını düşünen
velilerimiz, maddi imkânları yetersiz bile olsa, tabir caizse, bacaklarına
baltayı vurarak çocuklarını dershaneye göndermenin bir yolunu aramaktadırlar.
Konunun iki tarafı da keskin bıçaktır. Çocuğunu dershaneye gönderse parası yok,
göndermese sınavı kazanamayacak.
Değerli milletvekilleri, bir
çocuğun babasına “Sen beni dershaneye göndermediğin için ben sınavı
kazanamadım. Sınavı kazanamadığım için de iyi bir meslek sahibi olamadım.” demesi , o babanın kolay kolay
altından kalkabileceği bir durum değildir.
Dershanelerin yarattığı
fırsat eşitsizliği, fakir aile çocuklarının iyi bir eğitimle iyi bir iş bulma
imkânını gerçekten ortadan kaldırmaktadır. Cumhuriyetimizin en büyük başarısı
eğitimdir. Fakir aile çocukları eğitim yoluyla bürokraside ve iş hayatında
yükselebilmekte, böylece eğitim, sınıflar arasındaki hareketliliğin, toplumsal
birlik ve barışımızın en önemli teminatını oluşturmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biliniyor ki ilk ve ortaöğretimde 15 milyon civarında
öğrencimiz var. Bu öğrencilerin en az beşte 1’i sınava giriyor. Dolayısıyla, 3
milyon öğrenci her yıl sınava girerken bunların ancak üçte 1’i dershaneye gidebiliyor.
Netice itibarıyla, dershaneye gidenler ile gitmeyenler arasında adaletsiz bir
yarış oluyor.
Burada dikkati çeken nokta,
dershaneye gidemeyen üçte 2’lik kısım ülke gerçeğinin bir doğal sonucu olarak
karşımıza çıkıyor. Yani bu da ülke nüfusunun üçte 2’sinin yoksulluk sınırının
altında yaşıyor olmasıdır. İşte, esas sorun da buradadır çünkü yoksul aileler
çocuklarını dershaneye gönderemiyor, gönderenler de borçlarına borç katarak
çocuklarına gelecek sağlamaya çalışıyorlar. İyi niyetle ihdas edilmiş olan
dershanelerin yarattığı fırsat eşitsizliği özellikle fakir aile çocuklarının
iyi bir eğitim almasını engellediği gibi sonuçta iyi bir iş bulma imkânını da
azaltmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak önerimiz -altını çizerek ifade ediyorum ki-
ülkemizin eğitim sisteminde oluşan bir boşluğu doldurmaya çalışan 100 bine
yakın istihdamın oluştuğu özel dershaneleri ve çalışanlarını mağdur
etmeden bu kurulu gücün ve varlığın eğitim sistemimize bir şekilde entegre
edilmesidir ama her şeyden evvel yapılması gereken, mevcut okullarımızda
verilen eğitimin tekrar gözden geçirilmesidir.
Bununla beraber, her yıl
ailelerin ve çocuklarımızın kâbusu hâline gelen sınav sistemi de mutlaka masaya
yatırılmalıdır. Özel dershaneler sistemi, eğitim sistemimizi son derece
karmaşık ve çözülmesi zor sorunlarla karşı karşıya bıraktığı bir vakıadır. Bunu
Sayın Başbakanımız da teyit etmektedir. Önerimizi kabul ettiğiniz takdirde,
kurulacak komisyonun birçok çözüm üreterek bir rapor ortaya çıkaracağına inanıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Serdaroğlu.
MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) –
Böylece, Sayın Başbakanımızın da anlamakta sıkıntı çektiği bir konuyu hep
birlikte araştırıp ortaya çıkaracağız. Bu sebeple de bu grup önerimizi,
konuşmamızın başında da ifade ettiğim gibi, sıradan bir önerge olarak
değerlendirmeyin. Lütfen ama lütfen bu önergemizi hep birlikte gündeme alalım.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Serdaroğlu.
Sayın İçli burada mı? Yok.
Sayın Engin Altay, Sinop
Milletvekili, lehte.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; MHP Grubunun, özel dershanelerin eğitimde yarattığı fırsat
eşitsizliğinin araştırılması ile ilgili verdikleri Meclis araştırma önergesi
üzerinde grubumun ve şahsımın görüşlerini açıklamak için söz aldım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Önergeye geçmeden önce bir
duygumu, bir hissimi yüce Meclisle ve milletimizle paylaşmayı da bir görev
sayıyorum.
Sayın milletvekilleri,
demokrasilerde, hele hele parlamenter demokrasilerde
Başbakanla Genelkurmay Başkanının gizli görüşme yapması diye bir usul yoktur.
Hele bu görüşmeyi -Millî Güvenlik Kurulu olur, şu bu olur, anlarız- İstanbul’da
bir yerde gerçekleştiriyorlar ve sonra birisi “O açıklarsa ben açıklarım.”,
birisi, işte “Benimle mezara gider.” şeklinde şeyler söyleniyorsa, bu ülkede,
bunun, demokrasinin hiçbir parametresinde, hiçbir demokratik anlayış içerisinde
kabul edilmesi mümkün değildir.
Ben, buradan, bu milletin bir
vekili olarak Sayın Başbakana bir çağrıda bulunuyorum: En kötü ihtimalle
Parlamentoda bir kapalı oturumda milletvekillerine bu görüşmeyi anlatmak
Başbakanın görevidir. Başbakan buna mecburdur. Yok, Başbakan bunu yapmıyorsa,
ben, maalesef bu ülkedeki düzenin parlamenter demokrasi mi yoksa bir oligarşik diktatörlük mü olduğu konusunda milletin
kafasında şüpheler uyandığı konusunu Meclisimizin, sizin bilginize sunmayı bir
görev sayıyorum. Türkiye’de bir oligarşik diktatörlük
yoktur, Türkiye’de parlamenter demokrasi vardır. Başbakanla Genelkurmay Başkanı
kapalı kapılar ardında pazarlık yapamazlar. Ne Genelkurmay Başkanının hakkı ve
haddidir ne Başbakanın hakkı ve haddidir.
Tekrar altını çizerek söylüyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisine özel kapalı bir oturumda Başbakanın gelip bu
kürsüden bu konuşmayı açıklamasını istiyorum ve bekliyorum. Milletvekilliğim
bitene kadar her vesileyle bu kürsüye çıktığımda bu talebimi sürdüreceğimi de
buradan ilan ediyorum.
Sayın milletvekilleri, bugün
yaklaşık 20 milyona yakın ilk, ortaöğretim, okul öncesi öğrencimiz karne aldı.
Peşinen belirtmek isterim ki 2008-2009 eğitim öğretim
yılı sonu ve sonuçları, hem öğrencilerimize hem velilerimize hayırlı olsun.
Sevgili veliler,
çocuklarımızın karnesindeki kırık notlar bilin ki onların kırık notları,
onların zaafları, onların başarısızlığı değildir. Çocuklarınızı bu yüzden sakın
ola incitmeyin. Bu kırık notlar, yıllardır ülkemizdeki eğitim sistemimizdeki
fırsat eşitsizliğinin kırık notlarıdır. Bu kırık notların adresi Hükûmettir, bu kırık notların adresi Parlamentodur. Evet,
çözüm merci burasıdır.
Bu yüzden, MHP Grubunun
verdiği ve araştırılmasının son derece önemli olduğunu gördüğüm, hissettiğim,
bir eğitimci olarak bu konunun da bu Meclis gündeminde, tam da gününde, karne
verilen, karne alınan bir günde, 2008-2009 eğitim
öğretim yılının tamamlandığı bir günde gündeme alınacağına çok inanıyorum. O
yüzden de olabildiğince sakin konuşmaya çalışıyorum ve çalışacağım.
Değerli milletvekilleri,
eğitim bir ülkenin en önemli meselesidir. Sayın Başbakan hep diyor ya: ”Adalet,
emniyet, sağlık, bunlar öncelikli hassasiyetlerimiz.” Ama AKP’nin icraatına
baktığımızda pek öyle olmadığını görüyoruz. Bakın, mesela özel dershaneler
konumuz. İki altı yıllık dilim vereceğim size yani 1996-2002,
2002-2008. Şimdi, 1996’dan sizin Türkiye’yi devraldığınız döneme kadar geçen
altı yıllık dilimde özel dershanelerin artış oranı, sayın milletvekilleri,
yüzde 41’dir, yüzde 41. Sonra siz geldiniz, devletin direksiyonuna geçtiniz,
bir altı yıl geldik, altı yıl içinde, iktidarınız döneminde sizin özel
dershanelerdeki artış oranı ne biliyor musunuz? Yüzde 100,8. Sizden önceki altı
yılda yüzde 41, sizin altı yıllık döneminizde 100,8. Bu sevinilecek bir şey değil,
bu üzülünülecek bir şey. Bu “Eğitimde yanlış yaptık,
eğitimde bir şeyler doğru gitmiyor ki devletin okullarına, devletin
öğretmenine, öğrenciler, veliler itibar etmiyor ki büyük bir dershane talebi
doğdu.” diye sizi düşündürmesi gereken bir şey sayın milletvekilleri.
Böyle bir şey olabilir mi?
Yani dershaneler… Evet, biz dershanelere zinhar karşı değiliz. Biz
dershanelerin millî eğitim sistemi içinde yeniden entegre
edilmesini, ekonomiye kazandırılmasını savunuyoruz. Dünyanın hangi ülkesinde,
hangi gelişmiş ülkesinde böyle bir garabet var? Bunu hiçbir mantıkla
açıklayabilmemiz, değerli milletvekilleri, mümkün değildir.
Şimdi, bir araştırma
yapılmış. Sayın milletvekilleri, eğitim hepimizin. Hepinizin çocuğu ya da
torunu bugün karne aldı. Bir araştırma yapılmış, sadece öğretmen ve
yöneticilerimizin, Türkiye’deki öğretmen ve yöneticilerimizin yüzde 5,3’ü
okullardaki eğitimi yeterli buluyor. Yani yüzde 84,7’si Türkiye’nin
öğretmenlerinin -düşünce ayrımı yapmaksızın- ve yöneticilerinin yüzde 87,7’si
Türk millî eğitim sistemindeki eğitim-öğretim hizmetlerini, kalitesini yetersiz
buluyor ve bir dönemde bir çocuğun ilköğretim 5’inci sınıftan ÖSS’ye kadar
uzanan zinciri, bir kuşağın maliyeti bize, özel öğretim maliyeti, dershane
maliyeti 8,4 milyar dolar.
Sayın milletvekilleri, başka
bir rakam söyleyeyim ben size: Türkiye’nin bir yıllık özel dershane için
harcadığı para, Yükseköğretim Kurulunun -yani üniversiteleri de içine koyarak
söylüyorum - bütçesinden
fazladır. Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde de böyle bir tabloyla
karşılaşabilmeniz mümkün değildir.
Şimdi, yasama, yürütme,
yargı. En tepede yasama var, burası var, bu çatı var. Dün her ne kadar çatı
aktıysa da bu çatı önemli bir çatıdır. Bu çatıda bulunan bizler, sizler,
Türkiye’nin bu en temel meselesinde “Canım, bu muhalefetten geldi, bunu
görüşmeyiverelim” diyemezsiniz. Çocuklarımıza, torunlarımıza karşı bu konuda
gerçekten insani, siyasi, vicdani sorumluluklarımızla baş başayız.
Bunu bir kere belirtmek istiyorum.
On beş yıllık özel öğretime
harcayacağımız, özel dershanelere Türkiye’nin harcayacağı parayla, yapılan bir
araştırmaya göre, 162 adet birinci sınıf üniversite yapmak mümkün ve böylece
567 bin öğrenciye de yükseköğretimin kapısını açmak mümkün. Böyle bir kaynağı,
Türkiye’nin bu şekilde sarf etmesi, hovardaca kullanması çok akla yatkın
değildir sayın milletvekilleri. Bu konuda gerçekten hassasiyetinizi rica
ediyorum.
Bakınız, 2008 itibarıyla
ÖSS’ye 1 milyon 645 bin öğrencimiz giriyor, sadece ve sadece 265 bini bir
lisans programına yerleştiriliyor. Bunu düşünmemiz lazım. SBS’lere
giren öğrenci sayısı yılda 3 milyon civarındadır. Demek ki ÖSS, SBS, 5 milyon
yıllık bir sirkülasyon, 5 milyon öğrencimiz böyle bir
sınav kulvarında. Bu 5 milyon öğrencimizin -bendeki verilere göre- yüzde 25’i
dershaneye gidiyor, gidebiliyor. Okullardaki, devlet okullarındaki eğitimdeki
fırsat eşitsizliğinden kaynaklı nitelik probleminin ayrıntılarına girmiyorum.
Ama sayın milletvekilleri, şu sizi üzmüyor mu? 5 milyonun 1 milyon 500 bini, 1
milyon 750 bini bu olanaktan yararlanabiliyor, 3 milyon 250 bini
yararlanamıyor. O 3 milyon 250 bin öğrenci de bu milletin evladı, o 1 milyon
750 bin öğrenci de bu milletin evladı. Oradakiler buradakiler, fırsatı olanlar
olmayanlar… Bunu bizim kabul edebilmemiz inanın mümkün değildir. Teker teker vicdanlarınızda sizin de bu hâlden memnun
olmadığınızı, bir şeyler yapılması gerektiğini düşündüğünüzü biliyorum. Bir
şeyler yapacak merci burasıdır, bu yüce çatıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) –
Bir şeyler yapılmalı ama birileri izin vermiyor.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın
Başkanım, iki dakika verir misiniz?
BAŞKAN – İki dakika mı
vereyim, peki.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Bu
hassasiyet içerisinde, bakın değerli arkadaşlar, Millî Eğitim Bakanlığının
bursları var. 2008-2009 istatistik yıllığını açın, bir
inceleyin. Burslulukla ilgili, Millî Eğitim Bakanımız… Yani bunu anlamakta
güçlük çekiyorum; ilköğretimde burs alan öğrenci oranı yüzde 53, ticaret
turizmde yüzde 7, erkek teknikte yüzde 33, din öğretiminde yüzde 107! “Elbette
hepsi bizim.” dedim, gene söylüyorum ama bu makas niye bu kadar açık? Bunu da
otomatiğe bağlanmış Millî Eğitim Bakanlığının otomatikten derhâl alınıp,
yeniden, insani duyguları hâkim bir kadro tarafından yönetilmesi lazım geldiği
için söylüyorum.
Sayın Başbakan, önceki Sayın
Millî Eğitim Bakanı her vesileyle şunu söyler: “Efendim, devri iktidarımızda
130 bin derslik yaptık.” Mitingde söyler, Mecliste söyler, bütçede söyler,
söyler, söyler, söyler…
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Doğru
söylüyorlar!
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) –
Müteahhitlere kazandırdılar ama, müteahhitlere
kazandırdılar!
ENGİN ALTAY (Devamla) –
Değerli arkadaşlarım, eyvallah, eyvallah, ben yalanlamıyorum, Millî Eğitim
Bakanlığı 2008-2009 istatistik yıllığı yalanlıyor.
Bakın, yıllıktan söylüyorum, sayfa numarası bile verebilirim. Sizin
devraldığınız Türkiye’de ilköğretimde 280 bin derslik var, bugün 320 bin, 40
bin artış var; ortaöğretimde 102 binle devraldınız, bugün 109 bin, 6.800 artış
var. Yani 47.027 derslik artırmışsınız, eyvallah, teşekkür ediyoruz ama bu 130
bin nereden çıkıyor? Bu rakam Millî Eğitim Bakanlığının istatistik yıllığından
alınmıştır, ben uydurmuyorum. Ya Millî Eğitim Bakanlığının istatistik
bölümündeki yöneticiler bu işi bilmiyor ya da Başbakan bilmiyor.
Başkanın müsamahasını daha
fazla zorlamak istemiyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) –
Onu hep yapıyorlar, bu aldatmacayı. Bu ülkede TÜİK’i
bile yalancı yaptılar. Mübalağada bu kadar ileri gitmek…
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Altay.
Milliyetçi Hareket Partisinin
grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, aleyhte söz istemi…
BAŞKAN – Aleyhte söz talebi
yok.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yok mu?
BAŞKAN – Yok, yani konuşacak
arkadaşlar vazgeçtiler.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) –
Ben varım Başkanım.
BAŞKAN – Hayır, ben buraya
müracaatları aldım, o arkadaşlar bana vazgeçtiklerini söylediler.
OKTAY VURAL (İzmir) – Karar
yeter sayısı istiyoruz.
TAYFUR SÜNER (Antalya) –
Karar yeter sayısı arayın lütfen.
BAŞKAN – Evet, bir sayayım
arkadaşlar çünkü başladım oylamaya.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir. [CHP ve MHP sıralarından alkışlar(!)]
OKTAY VURAL (İzmir) – Karar
yeter sayısı aramadınız değil mi efendim?
BAŞKAN – Hayır, oylamaya
başladım, o zaman talep olmadı.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım:
3.- (10/30,
10/231, 10/251, 10/269, 10/275) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin
ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 12/6/2009 Cuma günkü
birleşiminde birlikte yapılmasına ve saat 19.00’a kadar çalışmasına ilişkin CHP
Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu’nun, 12/06/2009 Cuma günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi
parti grupları arasında oy biriliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Hakkı
Suha Okay
Ankara
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (10/30), (10/231), (10/251),
(10/269) ile (10/275) esas numaralı Meclis Araştırma Önergelerinin görüşmelerinin,
Genel Kurulun 12/06/2009 Cuma günlü birleşiminde
birlikte yapılması ve Genel Kurulun bu gün saat 19.00’a kadar çalışması
önerilmiştir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisiyle ilgili olarak lehte Antalya Milletvekili Osman Kaptan.
Buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
OSMAN KAPTAN (Antalya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; orman yangınları konusunda ben ve 21
milletvekili arkadaşımızın 4/8/2008 tarihinde
verdiğimiz Meclis araştırma önergesi ile bu konuda verilen diğer önergelerin
Genel Kurul gündemine alınması lehinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, 2003-2007 yılları arasında Ağrı, Iğdır, Muş, Van ve Nevşehir
illeri dışındaki yetmiş altı ilimizin tümünde yangın çıkmıştır. Geçen yıl da
yurdumuzun birçok yerinde, özellikle Gülnar’da, Manavgat’ta, Serik’te,
Çanakkale’de ciddi, büyük orman yangınları olmuştur. Son bir ay içinde de,
tespit edebildiğimiz kadarıyla Bilecik’te, Adana’da, Hatay’da, Muğla’da,
İzmir’de, Giresun’da, Edremit’te, Zonguldak’ta orman yangınları çıkmıştır.
Sayın arkadaşlarım, Sayın
Orman Bakanının 2009 yılı bütçesini Plan ve Bütçe Komisyonunda sunuş
kitapçığındaki bilgilerde, 2003-2007 döneminde
ortalama yanan alan
Değerli arkadaşlarım, Hükûmet yangınla mücadelede başarısız olduğunu saklamak
için gerçek rakamları vermemekte, yanan alanları küçük göstermeye
çalışmaktadır. Örneğin: Geçen yıl Manavgat-Serik sınırları içinde meydana gelen
yangında yanan alanın Tarım Orman-Sen 17 bin hektar olduğunu, orman
mühendisleri odası
Sayın Bakan, yine “Yangına
ilk on beş dakikada müdahale ediyoruz.” diyor ancak Manavgat -Serik yangın bölgesinde, 3/8/2008’de Sayın Genel Başkanımız Deniz Baykal ile
yaptığımız inceleme gezisinde bulunan arkadaşlarla yapılan incelemede, Serik
Karataş köyündeki 2 insanımızın, 60 evin, 88 ahır ve büyükbaş hayvanın yanarak
kül olduğunu bizzat yerinde gördük. Değil on beş dakikada, yangın süresince
hiçbir söndürme faaliyetinin yapılmadığını-yangın altı gün, bir haftaya
yakın - Orman Bakanının da
köye gelmediğini muhtar ve köylüler bize söylemişlerdi.
Yine, Sayın Bakan, Plan ve
Bütçe Komisyonu toplantısında “Yunanistan’da olan yangın bizde olsa kısa
zamanda söndürürdük.” demiştir. Sayın Bakan, siz Türkiye’deki yangını kısa
zamanda söndürdünüz mi ki de Yunanistan’dakini
söndürmeye çalışıyorsunuz? Geçen yıl kasım ayının 9’unda Finike’de çıkan yangın
derin bir vadide olduğundan havadan müdahale yapılamadığı için üç dört gün
sürmüştür. Sayın arkadaşlar, neden havadan müdahale yapılamadı biliyor musunuz?
Yangın söndürme uçağımız yok da ondan. Koskoca Türkiye'nin yangın söndürme
uçağı yok. Yurt dışından kiralananların da “Ekim sonu, sezon sonu.” denmiş,
sözleşmesi bitmiş; yangın işçilerine “Sezon bitti, işe paydos.” denmiş. Kasım
ayında Akdeniz Bölgesi’nde yangın çıkacağını Orman Bakanlığı tahmin edemiyorsa,
tedbir alamıyorsa ormanları artık Orman Bakanlığından da korumak gerekiyor.
Sayın milletvekilleri, ben
Finike’deki yangının üçüncü gününde, ne zaman söndürülebileceğini Orman Genel
Müdür Yardımcısına sordum: “Bu akşam Finike’de yağmur bekleniyor, yangın söner.”
dedi. Nitekim, yağmur yağdı, yangın söndü. Sayın
arkadaşlarım, işte Türkiye’deki yangın söndürme işleri böyle oluyor.
Sayın arkadaşlarım, 4 Haziran
2009 günü, Genel Kurulda sorduğum soruya, Sayın Bakan “Geçen sene maalesef
yangın helikopteri, uçağı bulamadık ama bu sene erken davrandık, ocak ayında
ihaleye çıkıldı.” dedi. Sayın Bakan, bu ifadesiyle de geçen yıl uçak ihalesine
geç çıkıldığını, uçak bulamadıklarını ifade ederek geçen yılki orman
yangınlarının sorumluluğunu da üzerine almış bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Amerika’da, Avustralya’da, Kanada’da, Fransa’da, İtalya’da,
İspanya’da, Yunanistan’da, kısaca dünyada orman yangınını söndürme işine çok
önem verilmektedir. Bu önem verilmeden ve küresel ısınmadan dolayı iki yıl önce
1 milyon dolar olan ilk müdahale uçağı, 3 milyon dolara çıkmıştır. Türkiye’de
devlete ait hiçbir orman yangını söndürme uçağı ve helikopteri yoktur ancak
Türk Hava Kurumuna ait her biri 200 bin dolar fiyatında, eski model 12 adet,
yangın çıktığında etkili olabilen ilk müdahale uçakları vardır. 2009 yılında
Türk Hava Kurumu, 5 adet, 1970 model, denizden, gölden su alabilen uçak satın
almıştır. Bunlar da kırk yıllıktır, modelleri çok eskidir.
Sayın arkadaşlarım, kurban
derilerinin Deniz Feneri yerine Türk Hava Kurumuna verilmesi özendirilerek niye
Türk Hava Kurumuna daha fazla, daha yeni model yangın söndürme uçağı
aldırılmamaktadır, bunu merak ediyoruz. Yine, Sayın Başbakana 61 milyon dolara
uçak alınacağına, niye 20 tane yangına ilk müdahale uçağı alınmamıştır? 6
tonluk uçaklar ise 30 milyon dolardır, bunlardan 2 tane uçak alınabilirdi.
Obama kendine uçak almıyor, iptal ediyor, bizim Başbakan ise kriz döneminde 60
milyon dolara uçak alıyor.
Şimdiye kadar diğer ülkeler
beşer yıllık ihale yaparken Türkiye hep bir yıllık ihale yapmıştır. İlk defa bu
yıl, Orman Bakanlığı beş yıllık helikopter ve uçak ihalesi yapmıştır ancak
orman bölge müdürlükleri, bir yıllık ihalelere devam etmektedir, bu yeterli
değildir. Orman bölge müdürlükleri de en az beş yıl süreli ihaleler yapmalıdır.
Kiralama yerine devlet kendi yangın söndürme filosunu kurmalıdır. Sayın
Başbakan uçak alımı konusunda geçen yıl vermiş olduğu sözü tutmalıdır ve yangın
söndürme uçakları alınmalıdır. Özel girişimcilerin orman yangın söndürme uçağı
almaları da özendirilmelidir.
Sayın milletvekilleri,
istiyoruz ki ormanlarımız yanmasın, yakılmasın, işgal edilmesin. İstiyoruz ki
orman köylülerimizin sorunları çözülsün. İstiyoruz ki orman işçilerimize
sendikasını değiştirme baskısı yapılmasın. İstiyoruz ki 2/B sorunu çözülsün,
orman vasfını kaybetmiş yerler, parası olana değil ekene biçene, üzerine ev
yapana, üzerinde yaşayana verilsin. İstiyoruz ki orman yangınlarını söndürmek
için rüzgârların dinmesini, yağmurun yağmasını beklemeyelim.
Onun için, araştırma
önergemizin gündeme alınmasını diler, yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kaptan.
Grup önerisinin aleyhinde
Pervin Buldan, Iğdır Milletvekili.
Buyurun efendim. (DTP
sıralarından alkışlar)
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin, orman
yangınlarının araştırılması için vermiş olduğu araştırma önergesinin aleyhinde
konuşmak için söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Ayrıca Demokratik Toplum
Partisi Grubu olarak Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde 2008 yazı boyunca devam
eden orman yangınlarının araştırılması için 19 Eylül 2008 tarihinde Diyarbakır
Milletvekilimiz Sayın Gültan Kışanak’ın
vermiş olduğu bir araştırma önergesi var, bu araştırma önergelerinin
birleştirilerek gündeme alınmasını biz de talep ediyoruz.
Sayın milletvekilleri, bu yıl
uzun aradan sonra yağışlı, nispeten serin bir bahar yaşadık. Haziran ayıyla
birlikte havalar ısınmaya, nem oranı düşmeye başladı ve biliyoruz ki bu durum
ülkemiz için orman yangını sinyali demektir. Nitekim beş gün önce Balıkesir’in
Edremit ilçesinde çıkan orman yangınında 1 hektarlık ağaçlık alan zarar
görmüştür. Edremit halkına geçmiş olsun dileklerimizi bir kez daha buradan
iletmek istiyoruz.
Sayın milletvekilleri, Doğu
ve Güneydoğu Bölgesi kurak iklimi dolayısıyla orman yangınları açısından riskli
bir bölgedir. Orman Genel Müdürü, orman yangınlarına ilişkin yaptığı
açıklamada, 2008 yılı için ocak-temmuz periyodunda 681 orman yangını çıktığını,
3 Mart 2009’da Suriye’den
Türkiye’ye sıçrama tehlikesi olan orman yangınının engellenmesi amacıyla
Hatay’ın Yayladağı-Suriye sınırında tampon bölge oluşturulmuş, yangının Suriye
sınırında durdurulması ve söndürme işlemleri için Genelkurmay Başkanlığına
bağlı üç uçak, Çevre ve Orman Bakanlığına ait bir helikopter
görevlendirilmiştir. Müdahale dolayısıyla yapılan toplantıya Kahramanmaraş
Orman Bölge Müdür Yardımcısı, Koruma Şube Müdürü, Reyhanlı Kaymakamı, Yayladağı
Kaymakamı Vekili, Antakya Orman İşletme Müdürü ve diğer sorumlu yetkililer
katılmıştır. Bu etkili çalışma için elbette Bakanlığımızı kutluyoruz. Çevre
sorunları yerkürenin sorunlarıdır; bölge, ülke, sınır tanımaz.
Sayın milletvekilleri, her ne
kadar yangın -medyanın konuyu gündeme taşımamasının da etkisiyle olsa gerek-
yeterince bilinmemesine rağmen, 2008 yılı bahar aylarından itibaren Doğu ve
Güneydoğu Bölgelerinde sık sık orman ve mera
yangınları çıkmıştır. Bu yangınlara orman işletmesi, itfaiye veya güvenlik
güçleri müdahale etmediği gibi, bölge halkının da müdahale etmesine izin
verilmediği yönünde kamuoyunda yoğun tartışmalar yaşandı. Sayın Bakana sormak
isterim: Ahmet Arif’in dediği gibi, Fırat’tan sonra kimin yurdu?
İnsan Hakları Derneği
Diyarbakır Şubesinin bölgede yaşanan insan hakları ihlallerine ilişkin 22/07/2008 tarihli Doğu ve Güneydoğu Bölgesel İnsan Hakları
Raporu’nda yalnızca 2008 Haziran ayında yirmi iki alanda orman yangını çıktığı,
fakat yangınlara müdahale edilmediği ve halkın müdahale etmesine de izin
verilmediği belirtilmektedir. Türkiye'nin batısında görülen orman yangınlarına
yaklaşım ile bölgedeki yangınlara ilişkin tutum arasında farklılıklar
bulunduğuna dikkat çekilen raporda, bu durumun derin çelişkiler içerdiği
kaygısı dile getirilmiştir.
Bölgedeki orman yangınları ve
yangınlara resmî makamların yaklaşımı kamuoyu vicdanını rahatsız edecek
boyutlara ulaşmıştır. Hatta Şırnak’ın Cizre ilçesinde 28 Temmuz 2008 tarihinde
orman yangınlarına resmî makamların ilgisiz kalmasını protesto eden bir miting
düzenlenmiştir. Kalabalık bir kitlenin katıldığı mitingde orman yangınları
kınanmış, tüm iddialar gündeme getirilmiş ve yetkililer göreve davet
edilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
burada ciddi bir sorun var. Komşu ülkelerdeki yangına-yanlış anlaşılmasın-
olması gerektiği gibi müdahale edilirken kendi ülkemizde özellikle Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’ndeki yangınlara müdahale edilmediği, hatta söndürülmesinin de
engellendiği iddia edilmektedir. İzninizle 2008 yılı temmuz ayında yaşanan 27 yangından 2 örneği
sizlere iletmek isterim:
Diyarbakır ili Dolapdere mezrasında köylüler, 8
Temmuz 2008 tarihinde sabah saat beş buçuk civarlarında korucuların önce
mezraya doğru ateş açtıklarını, ardından çevreyi ateşe verdiklerini, yüzlerce
dönümlük mera ve bahçelerin yandığını ifade etmiştir. Köylüler, hayvanların da
ateşin içinde kalarak telef olduğunu, yangını söndürmelerine izin verilmediğini
belirtmişlerdir. Konu ile ilgili haber “Biri bize yardım etsin."
başlığıyla basında yer almıştır fakat biz kamuoyuna yansıyan resmî bir açıklama
duymadık.
Bir diğer yangın da yine
Diyarbakır’ın Dicle ilçesine bağlı Kırkpınar, Kurşunlu ve Kayaş
köyleri çevresinde bulunan ormanlık alanda 7 Eylül 2008 tarihinde yapılan
operasyon sırasında yaşanmıştır. Söz konusu bölgede yaklaşık yirmi ayrı noktada
çıkan orman yangını aynı gün Diyarbakır Valiliğine bildirilmiş ancak yangın
söndürme çalışmaları başlatılmamıştır.
08 Eylül 2008 tarihinde Grup
Başkan Vekilimiz Sayın Selahattin Demirtaş ve
Diyarbakır Milletvekillimiz Sayın Gültan Kışanak’ın da eşlik ettiği İHD, MAZLUMDER, GÖÇ-DER Diyarbakır
şubelerinin temsilcilerinden oluşan bir heyet yangın yerine gitmiş, yangının
devam ettiğini ve müdahale edilmediğini gözlemlemişlerdir. Olay yerinde Çevre
ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu ile telefon
görüşmesi yapılmış, yangının civardaki yerleşim yerlerini tehdit ettiği ifade
edilmiş ve söndürme çalışmalarının bir an önce başlatılması talep edilmiştir.
Sayın Bakan da gerekli talimatı vereceğini bildirmiştir. Buna rağmen orman
yangınına o gün de müdahale edilmemiş, yangın söndürme çalışmaları ancak bir
gün sonra ve sayıca yetersiz bir ekip tarafından başlatılmıştır. Yangın, büyük
ölçüde, Dicle ilçesinden giden kent sakinlerinin çabasıyla üçüncü gününde
söndürülmüştür. Ancak bu olayda da yetkililer, halkın yangına müdahale etmesini
engellemek isteyen bir yaklaşım içerisine girmiştir. Dicle Belediye
Başkanlığına bir yazı gönderen Dicle Kaymakamlığı, yangını söndürmeye giden
halkın can güvenliğinden belediyenin sorumlu olduğunu belirterek âdeta halkı
yangın söndürme çalışmalarına katılmaktan vazgeçirmeye çalışmıştır.
Bu iki örnekte anlatmaya
çalıştığımız durum, bölgede yaşanan tüm orman yangınlarını yansıtmaktadır.
Hatta bu olayda milletvekilleri, belediye başkanları ve sivil toplum örgütleri,
yetkilileri harekete geçirmek için yoğun bir çaba içerisinde oldukları için
yangın üçüncü gününde söndürülebilmiştir.
Mardin’in Nusaybin ilçesi
ormanlık alanında çıkan yangına uzun süre yetkililer müdahale etmemiş, yangın
belediye ile yöre halkının çabaları sonucunda ancak sekiz gün sonra
söndürülebilmiştir. Bölgedeki ormanların seyrek olması, yangınların hızlı
ilerlemesini engellediği gibi bir süre sonra kendiliğinden sönmesini de
sağlamaktadır. Ayrıca bölgedeki ormanlar genellikle meşe ağaçlarından oluşuyor
ve meşe ağacı da hem zor tutuşur hem de yavaş yanar. Bu durum da orman
yangınlarının yerleşim yerlerine sıçramasını ve can kaybının olmasını
önlemiştir. Ancak 2008 yılı içerisinde çıkan orman yangınları nedeniyle çok
geniş bir alanda ormanlık tahrip olmuştur.
Anayasa’nın 44, 45, 169 ve
170’inci maddeleri ormanın korunmasını anayasal bir görev olarak tanımlarken,
6831 sayılı Orman Kanunu’nun 110’uncu maddesi de orman yangınlarına dair cezai
hükümleri düzenlemektedir. Bölgedeki orman yangınlarıyla ilgili iddialar
aylarca yerel ve yaygın medyada yer almasına rağmen Bakanlıkça resmî hiçbir açıklama
yapılmamış, kamuoyuyla paylaşılan hiçbir önlem alınmamıştır.
2008 yılı içerisinde Doğu ve
Güneydoğu bölgelerinde hangi noktalarda, kaç orman yangını çıkmıştır? Bu
yangınlarla ilgili herhangi bir inceleme yapılmış mıdır? Bu yangınların
nedenleri ve sorumluları tespit edilmiş midir? Ormanların güvenlik gerekçesiyle
yakıldığı doğru mudur? Bu yangınlarda tahrip olan ormanlık alan kaç hektardır?
Bu yangınlardan kaçı yetkili kurumların müdahalesi sonucunda söndürülmüştür,
kaçı halk tarafından söndürülmüş, kaçı kendiliğinden sönmüştür? Yetkili
kurumlar yangınlara neden geç müdahale etmiştir ya da hiç müdahale etmemiştir?
Operasyon yapıldığı gerekçesiyle yetkili kurumların yangınlara müdahale etmesi
engellenmiş midir?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı
tamamlayınız.
PERVİN BULDAN (Devamla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Halkın orman yangınlarını
söndürmeye çalışması neden engellenmiştir? Yangın bölgelerinin yeniden
ağaçlandırılması, tahrip olan ormanlık alanın ıslahı ve iyileştirilmesi için
bir çalışma yapılıyor mu?
Bu ve benzeri sorular, olay
mahallinde ilgili tüm kurumların ve yöre halkının görüşleri alınarak
aydınlatılmak durumundadır. Yöre halkının sosyal ve ekonomik hayatını olumsuz
etkilemekte olan orman yangınları, son dört-beş yılda, geçmişte boşaltılan
köylere geri dönüşlerle başlamıştır. Orman yangınları köye dönüşleri olumsuz
etkileyecektir.
Ayrıntılı olarak izah
edildiği gibi, orman yangınlarının güvenlik gerekçesiyle çıkartıldığı ya da
operasyon sırasında kullanılan askerî malzeme nedeniyle çıktığı, yangın
söndürme çalışmalarının zamanında ve yeterli düzeyde yapılmadığı,
yaptırılmadığı, halkın kendi imkânlarıyla yangınları söndürme çabalarının
engellendiği yönünde çok ciddi iddialar bulunmaktadır.
Sayın milletvekilleri,
hazirandayız, yangının bir mevsimi varsa eğer o mevsimin başındayız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
PERVİN BULDAN (Devamla) –
Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Buldan, lütfen
konuşmanızı tamamlayınız. Ek sürenizi vermiştim.
Buyurun.
PERVİN BULDAN (Devamla) –
Teşekkür ederim.
Bir yangın varsa, yanan,
bütün insanların ciğerleridir. Bir kaygı varsa, bu bir yangına dönüşmeden
birlikte açığa çıkartmalıyız. Yanacak her fidanın vebali karar kılma
merciindedir. Bu yıl hiçbir canın ateşe düşmemesi dileğiyle saygılar sunuyorum.
(DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Grup önerisinin lehinde,
Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır.
Buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine
göre, buradan alınan hakla, muhalefet partileri olarak Meclis Genel Kurulumuzda
yaklaşık on günden bu yana devam ettiğimiz bir denetim görevini yapıyoruz.
İktidar partisi grubunun sözlü sorulara cevap verilmesi hususunu salı ve
çarşamba gününden kaldıran bir aylık grup önerisinden sonra Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak, muhalefet partileri olarak milletin beklentilerini ve
tenkitlerini buraya getirebilmenin bir başka yolu bulunamadığı için bu yola
tevessül ediyoruz.
Bence de doğru olmuştur, daha
önce de ifade ettiğim gibi burada ülkenin gündemindeki önemli konuları, bu
konuların araştırılmasıyla ilgili verilmiş önergeleri tartışıyoruz. Bunu bir muhalefet aracı, bunu bir engelleme aracı olarak görmeden,
gerçekten ülke sorunlarının tartışılmasına bir fırsat olarak değerlendirmek ve
keşke mümkün olabilse bir sayın bakan gelse bu konuştuğumuz konularla ilgili
açıklayıcı bilgiler de vererek toplumun bizden beklediği hususları gerçekten
samimiyetle, ciddiyetle ele aldığımızın ifadesini ortaya koyabilsek ama bu
maalesef böyle olmuyor, bakın burada çığlık çığlığa konuşuluyor.
Şimdi, biraz önceki önergede,
şimdi konuşulan önergede, sizlerin buna katılmadığınızı kabullenebilmek mümkün
değil. Yani özel dershanelerin, Türk eğitim sisteminin çok
önemli bir meselesi olan özel dershanelerin içinde bulunduğu durumu, bunun
getirdiği toplumsal yansımayı, sorunları araştırıp tedbirlerini, çözümlerini
önermek bu Meclisin görevi değil mi? Bu görev, yalnız muhalefetin
dillendirmesiyle mi, yoksa iktidar partisinin de sahiplenerek “Gerçekten bu
konuyu tartışmamız gerekir.” diyerek sahiplenmesinden mi geçer, bunu milletin
takdirine sunuyorum.
Şimdi, yangın mevsimine
giriyoruz. Türkiye’miz her yıl yaklaşık 3 bin adet orman yangını yaşıyor ve bu
yangınlarda yine yaklaşık ortalama 12 bin hektara yakın ormanımız yanıyor.
Yeniden kazanılması çok zor olan, uzun yıllara dayalı olan ormanlarımız
gözlerimizin önünde cayır cayır yanıyor. Geçen seneyi
hatırlayınız lütfen. Bir hafta süreyle Antalya ormanları yandı. 17 bin hektara
yakın orman yandı.
Burada bir eksiklik var,
burada bir yanlışlık var. Ben orman teşkilatının, Orman Genel Müdürlüğünün ve
tüm birimlerinin, orman mühendislerinin ve tüm Orman Genel Müdürlüğü
çalışanlarının bu yöndeki yoğun gayretlerini bir orman yüksek mühendisi olarak
biliyorum ama bir yerde bir eksiklik var ki bir yangın bir haftada
söndürülemiyor ve 17 bin hektar orman yanıyor. Şimdi, yine aynı korkulu
günlerin eşiğindeyiz.
Değerli milletvekilleri,
getirdiğimiz araştırma önergesiyle Meclis olarak, Genel Kurul olarak bu konuda Hükûmete yardımcı olmak maksadıyla, bu konunun sebeplerinin
araştırılması, mümkünse birtakım çözüm önerilerinin belirlenmesi ve Hükûmete duyurulması amacıyla böyle bir önerge verdik. Cumhuriyet Halk Partisinin, diğer partilerin, bizim partimizin de
–Milliyetçi Hareket Partisinin- bu konudaki önergelerinin birleştirilerek
gündeme alınmasını, Sayın Bakanın da gelerek, sizlerin de katılımıyla bu konunun
tartışılmasını, en azından tartışılmasını, eğer mümkünse de bu konuyu daha
derinlemesine tartışmak üzere bir heyetin oluşturulmasını talep ediyoruz ama
maalesef üzülerek ifade ediyorum, dinlemeye bile değer bulmuyorsunuz sayın
iktidar partisi milletvekilleri; sanki bu memleket sizin değil, sanki bu
sorunlar sizin değil; sanki millet sizi buraya, bu sorunları çözmek için seçip
göndermedi. Maalesef, üzülerek ifade ediyorum.
Şimdi, bakınız bir araştırma
önergesi verdik, dedik ki: Orman yangınlarının söndürülmesiyle görevli olan,
sorumlu olan ve de yetkili olan Çevre ve Orman Bakanlığının bir ihalesini
yaşadık ocak ayında. Orman yangınlarında kullanılmak üzere, beş yıl süreyle on
üç helikopter ve yedi yıl süreyle de dört adet amfibik
uçakların kiralanmasıyla ilgili bir ihale yapıldı.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bedellerine bakacak olursanız, yaklaşık 400 milyon dolara
ulaşan bir bedel. Şimdi, biz bu orman yangınlarını her sene yaşıyoruz ve her
sene kiralık uçaklarla bu yangınları söndürmeye çalışıyoruz ama söndüremiyoruz.
Soruyoruz -soru önergesi de vermiş Sayın Adana Milletvekilimiz Kürşat Atılgan-
yani, niye bir helikopter filosu, yangın söndürme uçak filosu kurmuyoruz da her
sene, menşei belli olmayan, kapasitesi belli olmayan ve yangın söndürme noktasında
da başarısızlığı tescilli, başaramayan böyle bir yolda ısrar ediyoruz diye soru
soruyoruz, cevap yok. Nereden alınacağı henüz daha belli…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Otuz beş yaşında, gelen uçak, otuz beş yaşında!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bu uçakların
henüz temin edilip edilmediği de meçhul. Bu ihale yapıldıktan sonra biliyoruz
ki ihaleyi alan firma Rusya pazarında kiralayacak uçak arayışına girdi. Yok böyle bir şey.
Değerli milletvekilleri, bu
ülke bizim. Bazı değerleri çok uzun zaman içerisinde kazanabilirsiniz. Ormanlar
bunlardan biri ve ormanlar birtakım sebeplerle yanıyor; 17 bin hektar Antalya
ormanları... Ben orman yüksek mühendisiyim. Ormanların nasıl korunduğunu, nasıl
kazanıldığını... Yalnız ağaç yanmıyor orada; orada hayatlar yanıyor, içinde
yaşayan köylüsüyle, tüm canlılarıyla yanıyor. Dolayısıyla, bu
konu bu ülkenin ciddi bir konusu. Bu konuyu araştırmak herkesten önce bu
Meclisin görevi. Gelin, bir araştırma önergesiyle oluşturacağımız bir
komisyonla orman yangınlarının sebeplerini sorgulayalım, oluşturacağımız çözüm
önerilerini Hükûmete teklif edelim ve bu sorunun
çözümüne katkı verelim. Talebimiz bu. Bunu gerçekleştirmek için verdiğimiz
araştırma önergesi, maalesef, iktidar partisinin grup başkan vekilleri
tarafından, muhalefetin Meclisin çalışmasını engellemesi olarak
nitelendiriliyor ve onların oyları doğrultusunda, sizler de maalesef meseleye
gereken duyarlılığı göstermiyorsunuz.
Sonuç itibarıyla, ısrarla
söylediğimiz gibi bu ülkenin sorunlarını, bu toplumun beklentilerini tartışmak,
çözüm yollarını üretmek sorumlusu olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulu ve siz sayın milletvekillerinin, bir iktidar-muhalefet inatlaşması
uğruna bu duyarsızlığa hakkınız olmadığı kanaatindeyiz.
Tekrar ediyorum, yaklaşık
yüzde 27’si ormanlarla kaplı olan ülkemizin, Hatay’dan İstanbul’a kadar tüm
sahil şeridinde 12 milyon, yani orman varlığımızın yarıdan fazlası orman
yangınları tehdidi altındadır, birinci derecede değilse bile büyük oranda orman
yangınları tehdidi altındadır. Bu geniş sahada çıkması muhtemel yangınları
önlemek için alınması gereken tedbirleri… Hükûmetin
aldığı tedbirler veya Orman Genel Müdürlüğünün aldığı tedbirler yeterli olmuyor
ki bu yangınlar azalmıyor. 2 bin adet dolayında gelişiyordu, şimdi sayısı 3
bine doğru çıkıyor. 12 bin hektara yakın orman yanıyor. Geçen sene yalnız
Antalya’da bir haftada 17 bin hektar, 16 bin küsur hektar orman yandı.
Değerli milletvekilleri,
duyarsız kalmaya, ilgisiz kalmaya hakkımızın olmadığı bir olayı tartışıyoruz ve
biz, muhalefet partileri olarak, Milliyetçi Hareket Partisi olarak sizleri
duyarlı olmaya ve bu konuda, milletin adına, milletten aldığınız sorumlulukla
bu konuyu araştırıp, çözümleri birlikte üretmeye sizleri davet ediyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisinin
vermiş olduğu bu araştırma önergesi, bu anlamda bütün Meclisin önergesi olmak
durumunda. Buna benzer önergeyi Milliyetçi Hareket Partisi de vermiş, diğer
muhalefet partisi de vermiş, birleştirerek getiriyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Şandır, konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Biz
de diyoruz ki: Geliniz, bunu gündeme alalım, görüşmelerini yapalım, içimizden
bir heyet oluşturarak Hükûmete, bürokrasiye yardımcı
olacak bir komisyon oluşturalım. Bu komisyon, hiç olmazsa orman yangını sezonu
açılmadan önce bu konuda ilave birtakım öneriler getirmeli ve bu ülke sorununa,
bu millet sorununa katkı vermeli diye düşünüyoruz.
Bunun için, bu önergenin
desteklenmesini Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz de talep ediyor,
destekleyeceğimizi de ifade ediyor, durumu bilgilerinize sunuyor, saygılar
sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Şandır.
Grup önerisinin aleyhinde
Uşak Milletvekili Nuri Uslu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NURİ USLU (Uşak) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet
Halk Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, orman yangınlarının araştırılması üzerine verilen önerge üzerinde
konuşuyoruz.
Tabii ki, özellikle günümüzde
dünyanın geldiği bu noktada, küresel ısınmanın ve buna dayalı olarak iklim
değişikliğinin, özellikle dünyanın Ekvator’a yakın bölgelerini, Asya’yı, Orta
Asya’yı ve özellikle bizim bölgemizi, ülkemizi de kapsayan enlemi çok önemli
derecede etkilediğini son derecede biliyoruz.
Ormanlar, mutlaka
korunmalıdır. Büyük Atatürk ne demiş: “Ormansız vatan yurt değildir. Ormansız
yurt vatan değildir.” demiş.
Gerçekten insanlığın yaşamı
için, toplumumuzun geleceği için, temiz, sağlıklı bir çevrede yaşayabilmemiz
için, nesillerimizin sağlıklı bir çevrede yaşayabilmesi için ormanların varlığı
son derece önemlidir.
Şimdi, bu anlamda, aslında
ilk bakışta verilen önerge yerinde gibi görülüyor, orman yangınlarının
araştırılması konusunda.
Şimdi, bir önerge niçin
verilir? Bir olayın üzerinde başarısızlık varsa, yapılması gerekenler
yapılmıyorsa, alınması gereken tedbirler alınmıyorsa, burada bir eksiklik
görülüyorsa, oradaki eksikliğin veyahut da alınması gereken tedbirlerin
alınabilmesi için yüce Parlamentonun üyeleri ile bir araştırma yapılabilir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Elli yaşındaki uçaklar dâhil, değil mi?
NURİ USLU (Devamla) – Ancak,
ben ömrünü -Sayın Şandır’ın da söylediği gibi, ben de
orman mühendisiyim- Orman Bakanlığının bölge şefliğinden başlayıp ta
müsteşarlığa kadar görevlerini yapan bir kardeşiniz olarak bu konularda, orman
teşkilatımızın, orman teşkilatında çalışan insanların, hatta ve hatta orman
bölgelerinde yaşayan insanlarımızı -onlar da bir mükelleftir, orman
yangınlarını söndürmekle mükelleftir- onları bile bu konuda suçlamamız veya
eksik görmemiz yanlıştır.
Ben bu konuda geçmişten bu
tarafa orman yangınlarının çok başarılı bir şekilde söndürülebilmesi için orman
teşkilatının ve ilgili herkesin, her kurumun bu konuda gerekli tedbiri,
yapılması gerekeni yaptığını ve aldığını size anlatabilirim.
Şimdi, orman yangınları niçin
oluyor?
Değerli milletvekilleri, bu
bir afettir. Siz çığın önüne geçebiliyor musunuz? Dolu afetinin önüne
geçebiliyor musunuz? Orman yangınları da…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Orman yangınlarıyla ilgili yapılacak bir şey yok mu yani?
NURİ USLU (Devamla) –
Anlatacağım, anlatacağım.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ne
anlatacaksın? Ormanlar yanacak!
NURİ USLU (Devamla) – Orman
yangınları da bizim ülkemizin bulunduğu, Akdeniz çevresindeki ülkelerin
bulunduğu bölgede…
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Her
şeyi Allah’a havale edelim o zaman!
NURİ USLU (Devamla) – …eğer
orman ağaç türü ibreli ağaçlardan oluşuyorsa…
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) –
Ormanların niye yandığı belli. Müsteşarlık yapmış, yazıklar olsun!
NURİ USLU (Devamla) – …iklim
sıcaksa ve özellikle sonbahar aylarında iklime dayalı olarak rüzgâr oluşuyorsa
orman yangınlarını önlemeniz mümkün değildir. Bakın, bu, şu demek değildir: Biz
orman yangınlarını…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Bırak, ormanlar yansın Nuri Bey!
NURİ USLU (Devamla) – Şimdi,
bak, şu mantığa bak, Allah aşkına bak: “Bırak, ormanlar yansın.” Ne demek,
bırak, ormanlar yansın? (MHP sıralarından gürültüler)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Onu
söylüyorsunuz. Yapılacak hiçbir şey yok, her şey yapılıyor!
NURİ USLU (Devamla) – Bakın,
ben diyorum ki: Orman yangınlarının çıkması ihtimaldir. Orman yangınları
çıkacaktır ama biz orman yangınlarının önlenmesi için elimizden gelen her türlü
tedbiri alıyoruz orman teşkilatı olarak.
Şimdi, orman yangınlarının
bir sezonu vardır; kasım ayında, aralık ayında, ocak ayında orman yangınlarını
göremezsiniz; orman yangınları Ege’den başlayarak mart, nisan aylarında ve
özellikle ağustos, temmuz, eylül aylarında artarak ihtimalli olarak çıkar.
Ancak orman teşkilatı ve orman mühendisleri, orman yangınlarının önlenmesi
üzerinde, bir bilim dalı olarak, ta üniversiteden, üniversite sıralarından
“Orman yangınları nasıl engellenir? Orman yangınının hâli, hareketi nasıl
gelişir, hangi etkilerin altında gelişir?” bunlar üzerinde ciddi anlamda eğitim
alırlar. Bu konuda da orman teşkilatı geçmişten bu tarafa her türlü tedbiri
almıştır. Sayın Şandır da bunu çok iyi biliyor aslında.
Şimdi, ben şuraya getireceğim
olayı: Bakın, bu orman yangınlarıyla ilgili olarak özellikle son yıllarda…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sorduğum soruya cevap verin. Yapılacak hiçbir şey yok mu?
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Her
şey dört dörtlük!
NURİ USLU (Devamla) - Bakın, ben
size bir örnek vereceğim: 2002 yılından önceki on yılda ortalama 11 bin hektar
orman alanı yanar iken 2002’den sonra, gelişen teknoloji, GPS aletleri ve buna
benzer aletler ve yeni teknolojilerde kullanılmak suretiyle, 2003 yılında
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bu
da kıyaslanacak şey mi?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – 2008
yılında?
NURİ USLU (Devamla) – 2008
yılında da 29 bin hektar orman yandı.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Onu
da söyle!
NURİ USLU (Devamla) - Niçin
yandı orman?
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Niçin?
NURİ USLU (Devamla) – Tedbir
alınmadığı için mi yandı?
OSMAN KAPTAN (Antalya) –
Evet.
NURİ USLU (Devamla) -
Söndürmede geç kalındığı için mi yandı?
OSMAN KAPTAN (Antalya) –
Bakan kendisi burada söyledi.
NURİ USLU (Devamla) - Hayır…
Hayır… Her türlü tedbir alındı, ancak…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani
o kadar hektar orman yanarken neredeydin?
NURİ USLU (Devamla) - Bakın,
bir şey, çok önemli bir şey söylüyorum size…
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Koordinasyon eksikliğinden yandı.
BEKİR AKSOY (Ankara) – Elini
cebinden çıkar!
NURİ USLU (Devamla) –
Arkadaşlar… (AK PARTİ sıralarından “Bize anlat.” sesleri)
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen
dinleyin de bir hatip konuşsun.
NURİ USLU (Devamla) - Şimdi,
bir orman mühendisi olarak şunu size söylüyorum: Bir orman yangınını -Sayın Şandır’ın gözünün içine bakarak söylüyorum- bir orman
yangınını bir işçi, bir mühendis, erken yetişir, hava hâlleri uygun ise
ayağıyla söndürebilir. Eğer bir orman yangınını, zamanında yetişemezseniz, hava
hâlleri çok kötüyse, bin tane işçi, bin tane mühendisle söndüremezsiniz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Niye
yetişemiyorsunuz?
NURİ USLU (Devamla) – Bu bir
afettir, bir savaştır; tamam mı? Ama bununla ilgili olarak orman teşkilatı her
türlü tedbiri aldı. Bakın, son yıllarda gelişen teknolojiden de istifade
ederek, uydu verilerini kullanmak suretiyle tüm araç ve gereçlerini, GPS
aletleriyle o kadar kontrol ediyor ki, Orman Genel Müdürlüğüne giderseniz bu
konuda size çok iyi bilgiler verirler.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Sorun teşkilatta değil, idarecilerinizde!
NURİ USLU (Devamla) – Orada
“Yangın Harekât
Merkezi” diye bir merkez vardır; aynı, savaş harekât merkezi gibi
bir merkez vardır. Oradan tüm yangını, Türkiye'nin her tarafındaki yangınları
kontrol ediyorlar ve gelişen teknolojiden son derecede istifade ediyorlar.
Bakın, bu orman yangınları
öyle hafife alınacak bir olay da değildir. 1 tane bölge müdürümüz olmak üzere,
kaç tane işletme müdürü bilmiyorum ama orman mühendisi ve işçilerimiz olmak
üzere 84 tane kardeşimiz orman yangınlarında canını vermiştir, canını! Orman
yangınlarını… Siz ormanları ne kadar seviyorsanız o ormanların içinde yaşayan
insanlar, orman teşkilatında yaşayan insanlar da en az sizin kadar seviyorlar,
kusura bakmayın.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Kim
aksini iddia ediyor?
NURİ USLU (Devamla) – Şimdi,
şunu açıklıkla söylüyorum: Bakın, bir konuşmacı arkadaşımız dedi ki: “Neden
uçak filosu kurmuyorsunuz?” Çok güzel, söylemek çok güzel. Biz
bunu o kadar çok düşündük ki “Neden uçak filosu kurmuyoruz, neden helikopter
filosu kurmuyoruz?” diye. Her şey hesap kitap meselesi beyler, hesap kitap
meselesi. Hesabını kitabını yapmadan konuşursanız olmaz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Saati 10 bin euro, 10 bin euro!
NURİ USLU (Devamla) – Şimdi,
bakın biz bunun hesabını çok yaptık.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Sizin ne hesabı yaptığınızı biliyoruz.
NURİ USLU (Devamla) – Filo
kurmaktan kiralanmasının daha kârlı olduğuna kanaat getirdik. İnanmıyorsanız
orman teşkilatından gider bunun hesabını, kitabını öğrenirsiniz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Elli yaşında uçak, elli yaşında!
NURİ USLU (Devamla) – Şimdi,
değerli arkadaşlarım, bir yanlış bilgiyi de buradan düzeltmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Elli yaşında uçak!
NURİ USLU (Devamla) – Şimdi,
Malatya’da orman yangını mı var konuşup duruyorsun?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Ben bu ülkenin parasına sahip çıkıyorum.
BAŞKAN – Sayın Uslu,
konuşmanızı tamamlayınız efendim.
Buyurun.
NURİ USLU (Devamla) – Şimdi,
değerli milletvekilleri, şunu söyleyeceğim…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Vicdanında rahat mısın?
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen…
NURİ USLU (Devamla) – Şimdi,
değerli milletvekilleri, şunu söylüyorum: Bakın, vicdanınız rahat olsun. Orman
teşkilatı ve ormanın içinde yaşayan orman köylüleri ve o insanlar canları
pahasına ormanların yangınlarını korumaktadır, ormanları korumaktadır. Bundan
hiç şüpheniz olmasın.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Orası doğru.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Biz buna bir şey demiyoruz.
NURİ USLU (Devamla) –
Alınması gereken tedbirler de alınmaktadır. Sayın Şandır, bunu çok iyi biliyor.
Her türlü tedbir de…
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Orası yanlış, orası yanlış!
NURİ USLU (Devamla) – Şunu
söylemek istiyorum en son olarak: Yanan orman alanları da o yıl içerisinde
mutlaka ağaçlandırılır, bunu da bilmenizi istirham ediyorum.
Değerli milletvekilleri, bir
diğer konu da yangın sezonu. Efendim, mayıs ayında, nisan
ayında yangın çıkıyor, niye helikopter kiralamıyorsunuz; efendim, aralıkta niye
helikopter kiralamıyorsunuz?
Değerli milletvekilleri,
şimdi, Türkiye'nin yedi bölgesinde iklim farklıdır. Bugün mart ayında, şubat
ayında İzmir’de yangın çıkabilir…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Uslu…
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Yeter, yeter!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Nuri Bey, siz bakan değilsiniz, bakan gibi cevap
veriyorsunuz! Sanki uygulamanın içindesin!
BAŞKAN – Saygıdeğer
arkadaşlarım, burada bütün arkadaşlarımız tabii ki deneyimli, donanımlı ama
orman mühendisliğinin sorunlarını falan tartışmıyoruz, diğer şeyleri
tartışmıyoruz. Yani, gerektiği şekilde ben on dakikalık, on bir dakikalık
sürenin yeterli olduğu kanaatindeyim. Onun için arkadaşlarımız haddi
zorlamasınlar.
Son cümlelerinizi alayım,
buyurun efendim.
NURİ USLU (Devamla) –
Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Son olarak şunu söylemek
istiyorum değerli milletvekilleri: Vicdanınız müsterih olsun. Orman teşkilatı,
ormanların korunması, orman yangınlarının önlenmesi konusunda her türlü tedbiri
ve teknolojiye de uygun olarak almaktadır. Buna inanabilirsiniz,
güvenebilirsiniz.
Saygılar sunuyorum, hayırlı
günler diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Şandır,
buyurun efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Müsaade ederseniz oradan…
BAŞKAN – Ne konuda efendim,
pardon?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Efendim, Sayın Sözcü ismimi birçok defa anarak benim söylediklerimin tersi
şeyler söyledi.
NURİ USLU (Uşak) – Sayın
Şandır, seni sevdiğim için söylüyorum.
BAŞKAN – Sayın Şandır,
isminizi söyledi, o konuda orman mühendisi olduğunuzu vurguladı, “Ben de orman
mühendisiyim.” dedi. Bu bir…
AHMET YENİ (Samsun) –
“Meslektaşız.” dedi.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkanım, efendim, hayır, öyle değil. Sayın Sözcü, benim
söylemediklerimin üzerine bir savunma getirdi.
BAŞKAN – Sayın Şandır, ben
size söz vereyim ama böyle, sizin söylemediğiniz hususunda bir söz ben şahsen
duymadım. Böyle bir ifade kullanmadı, ben duymadım yani.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ben
arz edeyim efendim, müsaade ederseniz ben arz edeyim.
BAŞKAN – Buyurun, iki
dakikalık süre veriyorum.
NURİ USLU (Uşak) – Sayın
Şandır da bir meslektaşımız olduğu için söylüyorum ben, yoksa...
AHMET YENİ (Samsun) – Sizi
sevdiği için…
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) –
Nuri Bey “O daha iyi bilir.” dedi.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, dinleyin lütfen.
Buyurun efendim.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
3.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Uşak Milletvekili Nuri
Uslu’nun konuşmasında ismini zikrederek sözlerinin
çarpıtılması nedeniyle açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkanım, Nuri Bey, Sayın Milletvekilimiz, bana göre bir yanlış yaptı.
Yanlış şu: Bizim burada tenkidimiz orman idaresi değil, orman mühendisleri
değil, orman içinde yaşayan köylüler değil. Tabii ki onlar canhıraş çığlıklarla
orman yangınını söndürmeye uğraşıyorlar. Bunu ben de biliyorum. Ama Sayın Nuri Uslu’nun burada kalkıp da “Orman idaresinin, Orman Genel
Müdürlüğünün, orman içinde yaşayan köylülerin bu yönde hiçbir eksiği yoktur.”
demesi bana göre yakışıksız olmuştur. Benim tenkidim, benim muhatabım onlar
değil. Benim muhatabım sizsiniz. Bakın, 2008 yılında 29 bin hektar orman yandı.
Demek ki alınması gereken bazı tedbirler yeterince ve zamanında alınmadı, öyle
mi? Biz de diyoruz ki: Gelin, bu alınamayan tedbirlerin, hatta alınması gereken
tedbirlerin tartışmasını Genel Kurul olarak birlikte yapalım, siyaset olarak
birlikte yapalım. Niye topu orman teşkilatına atıyorsunuz, orman içi köylüsüne
atıyorsunuz? Sorumlu sizsiniz. Bu ülkeyi yönetmek üzere, bu ülkenin değerlerini
korumak üzere bu millet yetkiyi ve sorumluluğu size verdi. Kendinizi kenara
çekerek orman köylüsünü, orman teşkilatını önümüze koymaya hakkınız yok. Bu çok
basit bir yaklaşım olmuştur, yakışmamıştır.
Bir başka husus şu: Bu bir
muhalefet, bu bir akıl oyunu değil. Gerçekten, yangın mevsimi geliyor. Arzu
ederiz ki bin hektar yansın, hiç yanmasın ama yanıyor arkadaş işte ya; sebebi
şu, sebebi bu. Bu sebepler üzerinde şu Genel Kurul olarak birlikte düşünmemizin
ne mahzuru var. Niye buna itiraz ediyorsunuz? Arzumuz bu. Yoksa ben de sizin
kadar biliyorum, orman teşkilatının bu konudaki birikimini, gayretini,
becerisini biliyoruz ama bizim -bu işin muhatabı siyaset, bu işin muhatabı
siyasi iktidar ve sizlersiniz- gelin, tedbirleri beraber düşünelim teklifimize
böyle bir yaklaşım getirmeniz doğru olmamıştır.
Bunu arz etmek için söz aldım
Sayın Başkan.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
III.- Y O K L A
M A
(MHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL (İzmir) –
Toplantı yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisinin oylamasından önce yoklama talebi vardır.
Arkadaşlarımı tespit
edeceğim: Sayın Özensoy, Sayın Şandır, Sayın Çakmakoğlu, Sayın Günal, Sayın
Aksoy, Sayın Paksoy, Sayın Asil, Sayın Torlak, Sayın
Yıldız, Sayın Akcan, Sayın Homriş, Sayın Ural, Sayın
Uslu, Sayın Tankut, Sayın Akçay,
Sayın Akkuş, Sayın Taner, Sayın Ayhan, Sayın Kumcuoğlu,
Sayın Uzunırmak, Sayın Tanrıkulu.
Sayın milletvekilleri,
yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- (10/30,
10/231, 10/251, 10/269, 10/275) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin
ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 12/6/2009 Cuma günkü
birleşiminde birlikte yapılmasına ve saat 19.00’a kadar çalışmasına ilişkin CHP
Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul
edilmemiştir.
Alınan karar gereğince
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Gelir
Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
2.- Gelir
Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/692) (S. Sayısı: 385) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet?
Yerinde.
Komisyon Raporu 385 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Geçen birleşimde 35’inci
madde kabul edilmişti.
Şimdi 36’ncı madde üzerinde
önerge işlemi yapılacaktır. Madde üzerinde dört adet önerge vardır.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 Esas Numaralı kanun
tasarısının 36’ıncı maddesinde geçen “yetkilendirilen” ibaresinin “yetki
verilen” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Ataş
İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
1/692 Esas Numaralı kanun
tasarısının 36’ncı maddesinde geçen “yetkilendirilen” ibaresinin “yetki
verilmiş” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Gülşen
Orhan
Van
TBMM
Başkanlığına
Halen Genel Kurul’da
görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun tasarısının 36’ncı maddesinin ikinci
fıkrasının son satırındaki “…yetkilendirilen…” kelimesinin “…selahiyetlendirilen…” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Mehmet Şandır |
Ertuğrul Kumcuoğlu |
Mustafa Kalaycı |
|
Mersin |
Aydın |
Konya |
|
Erdal Sipahi |
Kürşat Atılgan |
Yılmaz Tankut |
|
İzmir |
Adana |
Adana |
Necati Özensoy |
|
|
|
Bursa |
|
|
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 Sıra
Sayılı Tasarının 36’ncı Maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Ergün Aydoğan |
Şevket Köse |
|
Malatya |
Balıkesir |
Adıyaman |
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER
ÇAĞLAYAN (Ankara) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Köse, siz mi
konuşacaksınız efendim?
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) –
Evet, ben konuşacağım.
BAŞKAN – Buyurun.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 385 sıra sayılı yasa tasarısının 36’ncı
maddesi için verdiğimiz değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle yüce Meclisi en içten saygılarımla selamlarım.
Sayın milletvekilleri,
tasarının 36’ncı maddesi Gider Vergisi Kanunu’nun 39’uncu maddesi üzerinde
değişiklik yapmaktadır.
Değerli arkadaşlar, basında
yer alan ilginç bir haber Hükûmetin yine tehlikeli
işlerin peşinde olduğunu göstermektedir. Habere göre, AKP, yapacağı bir
değişiklikle, kültür ve turizm bölgeleri ile sahil şeridinde belediyelerin imar
uygulamaları ile bina ruhsatlarının verilmesine ilişkin tüm yetkilerini Kültür
ve Turizm Bakanlığına bırakmaya hazırlanıyor. Bunun gerekçesi ise ilginç
sözlerle açıklanıyor. Bakınız, haberde aynen şu satırlar yer almaktadır:
“Özellikle turizm bölgesi kapsamındaki sahil yörelerinde küçük belediyelerin bu
özellikli konulardaki işlemler için gerekli insan kaynağı ve bilgi birikimine
yeterince sahip olmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla özel nitelikteki bu
alanlarda projelerin hızlı ve etkin şekilde yürütülmesini teminen
İmar Kanunu uyarınca yapılması gereken diğer işlemlerde de Kültür ve Turizm
Bakanlığının inisiyatif alması uygun görülmüştür.”
Değerli arkadaşlar, bu
yapılanı ne hukukla ne de vicdanla açıklama olanağı yoktur. Seçimlerden önce
sahil şeritlerinde bir sorun yoktu da, bu sahil şeritleri Mart 2009 seçimiyle
Cumhuriyet Halk Partisinin eline geçince mi sorun oldu? Seçimden önce, AKP’den
başka bir partiye oy verenler, aleni, bakanlar tarafından tehdit edildi. Demek
ki bu tehditle kastedilenler yapılmaya başlandı. Siz nasıl Cumhuriyet Halk
Partisine oy verirsiniz diye cezalandırılıyor bu illerimiz. Siyasi kinle
hareket etmek yanlıştır. AKP İktidarı bir an önce bu tehlikeli girişimden
vazgeçmelidir. Halkımız bu yapılanları unutmaz ve unutmayacaktır.
Sayın milletvekilleri, geçtiğimiz
günlerde hububat alım fiyatları açıklandı. Hemen şunu belirtmek gerekir ki,
açıklama oldukça geç yapılmıştır. Özellikle Diyarbakır, Adıyaman, Şanlıurfa ve
Mardin gibi tarımın il ekonomisinde çok önemli bir yer tuttuğu illerde büyük
sıkıntılar yaşandı. Fiyat açıklanmadığı için üreticiler piyasa şartlarında da
satış yapamamış ya da çok düşük fiyatlarla ürünlerini vermiştir. Şimdi, bu
üreticilerin zararını kim karşılayacaktır? Ürün fiyatlarının neden geç
açıklandığı ise ayrı bir sorundur.
Değerli arkadaşlar,
biliyorsunuz 2008 yılı, kuraklık, petrol ve girdi fiyatlarındaki büyük artışlar
ve aynı zamanda yaşanan kriz nedeniyle tarım sektörü için zor bir yıl olmuştu,
ancak bir önceki yılın şiddetli kuraklığı geçen yıl yaşanmadığı için buğday
üretimi bir önceki yıla göre yüzde 3,2 oranında artarak yaklaşık 17,8 milyon
ton olarak gerçekleşmiştir. Bu rakam 20 milyon ton
civarında olan Türkiye ortalamasının çok altındaydı. Yani 2008 yılı üretiminin
düşük olmasının iki büyük nedeni vardır. Bunlardan birincisi, yıllardır hükûmet politikalarının da etkisiyle girdi-fiyat makasının
üretici aleyhine açılması, bunun sonucu olarak da tarıma ayrılan kaynakların
yetersizliğinden ötürü teknolojik açıdan bir tıkanma yaşanması ve küçük
üreticilerin yoğun biçimde tarım sektörünü terk etmesiydi. Bir diğer nedeni ise
kuraklıktı. Böyle durumlarda en önemli önlem mekanizması Toprak Mahsulleri
Ofisinin devreye sokulmamasıdır. Maalesef bizde bu müdahaleler zamanında
olmamakta ve üretici büyük oranda zarar gördükten sonra çeşitli önlem
yöntemleri açıklanmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker’in açıkladığı hububat fiyatları üretim maliyetlerinin
altında kalmıştır. Çeşitli meslek odaları ve demokratik kitle örgütlerinin
yaptığı araştırmalarda 1 kilogramlık buğday üretiminin maliyeti 60 ila 70 kuruş
arasında değişmektedir. Oysa Sayın Bakan kilogram başına 50 kuruşluk bir oran
açıklamıştır. Birim fiyatları da bu konuda tatmin edici olmamış ve kilogram
başına 5 kuruşta kalmıştır. Üstelik alımların peşin olarak değil bir aylık
vadeyle yapılacağı da söylenmiştir.
Sayın milletvekilleri,
üreticilerimizi Hükûmet düşünmeyecekse kim düşünecek?
Açıklanan fiyatlara bakın, üreticilerimiz büyük bir hayal kırıklığı
yaşamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Köse,
tamamlayınız konuşmanızı.
ŞEVKET KÖSE (Devamla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Geçtiğimiz yıl piyasa fiyatı
kilogram başına 56 kuruş olan buğdaya bu yıl Hükûmet
50 kuruş vermektedir. Üreticiler alın terinin ve ekmeğinin karşılığını yine
alamayacaklardır. Bunun önüne mutlaka geçilmelidir. Ya müdahale fiyatı ya da
prim fiyatları miktarları artırılarak üreticilerimize üretim maliyetinin
üstünde ürününü satma imkânı sağlanmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Hükûmetimiz yaptığı düzenlemelere dikkat etmelidir.
Biz ana muhalefet partisi olarak iktidarı iyi niyetle uyarmaya devam edeceğiz.
Verdiğimiz önergenin kabul
edilmesini diler, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Köse.
Önergeyi…
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunup karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
17.06
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.22
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatoş
GÜRKAN (Adana)
BAŞKAN – Saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104’üncü Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
385 sıra sayılı Tasarı’nın
36’ncı maddesi üzerinde verilen Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Önergeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Tasarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Halen Genel Kurul’da
görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun tasarısının 36 ncı
maddesinin ikinci fıkrasının son satırındaki “…yetkilendirilen…” kelimesinin “…selahiyetlendirilen…” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER
ÇAĞLAYAN (Ankara) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Özensoy, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 36’ncı maddesinin 2’nci fıkrasının son satırındaki
“yetkilendirilen” kelimesinin “selahiyetlendirilen”
şeklinde değiştirilmesini teklif ediyoruz. Biraz daha anlaşılır, kelimenin
biraz daha yetkin de olması noktasından bakmak lazım.
Tabii, bütün bu önergeleri
verirken vergi kanunlarını konuşuyoruz, Türkiye’deki aksaklıkları konuşuyoruz.
Biraz sonra söyleyeceklerime gülmeyeceksiniz yalnız, geçen dönem özellikle
Mecliste olanlar. Dün, üstat Ertuğrul Kumcuoğlu hem
Gelirler Genel Müdürlüğü yapmış hem de Müsteşarlık yapmış bir insan olarak
burada “Vergi kanunları ‘Ben yaptım oldu.’ mantığıyla değiştirilemez; hele hele KDV, öyle, kafasına göre değiştirilemez.” diye sizleri
ikaz etti. Bugün de hâlâ birtakım şeyler devam ediyor.
Geçen dönem tekstilin
sıkıntılarıyla ilgili -22’nci Dönemde- araştırma komisyonu kuruldu. O paketten
de çıka çıka KDV indirimi çıktı. O KDV indirimini
niye yaptığınızı acaba biliyor musunuz? Sonuçları nereye geldi acaba tekstille
ilgili? KDV indirimi de mamul mallarda yüzde 8’e indi. Yani ithalatçının
ekmeğine yağ sürdünüz. Tekstilin problemi ithalatçıyla ve uluslararası arenada
rekabet etmekten başka bir şey değil. Yani düşük kur-yüksek faiz politikasının
getirdiği sıkıntı varken ithalatçının gümrükte ödediği yüzde 18 KDV’yi yüzde
8’e indirdiniz. Bir de üstüne üstelik Türkiye’de yapılan işlemleri yüzde 18’de
bıraktınız. Yani neydi bunlar? İplik yüzde 8, dokuma yüzde 18, kumaş yüzde 8,
boya ve apre yüzde 18, konfeksiyon yüzde 18. Yani, Türkiye’de imalat yapmak
isteyen bir insanın ortalama KDV miktarı yüzde 13’leri buluyor ama ithalat yapan
birisi yüzde 8’le mal ediyor ve malını iç piyasada öyle satıyor ve Türkiye
şartlarında imalat yapan bir tekstilci ithalatçıyla yüzde 5 oranında bir haksız
rekabete daha uğradı. İşte burada böyle gülüp laf atarken yaptığınız
icraatların sonuçları bunlar, yansımaları da bunlar.
Yine vergilerle ilgili, vergi
adaletiyle ilgili madem konuşuyorsak Bursa’nın bu sene bütçeden, Bursa’nın
geçen yıl verdiği 5 katrilyonluk vergi gelirlerinden Bursa’ya yansıması ne
kadar oldu, onun da hesabını gelin burada verin. Bursa bu yıl 12 milyarlık
bütçeden yatırımlarına ayırdıkları pay sadece 44,7 trilyon lira, yani 44,7
milyon lira. Bursa verdiği 5 katrilyondan sadece yüzde 0,9’unu geriye almış.
Siz burada gülerken diğer şehirlere veya işte başka şeylere de böyle Bursa’ya
gelebilecek, Bursa’ya gelmesi gereken, yatırımlara ayrılması gereken paylar bu
şekilde uçup gidiyor. Geçtiğimiz günlerde bir Van milletvekili çıktı burada.
“Üç yılda Van’a 585 milyon yatırım yapıldı.” dedi. Sizler, Bursa
milletvekilleri olarak, iktidarın Bursa milletvekilleri olarak bundan
utanmalısınız. Bursa’nın… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) –
Ayıp, ayıp.
NECATİ ÖZENSOY (Devamla) –
Nesi ayıp?
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) –
Öyle konuşulur mu ya!
BAŞKAN – Sayın Özensoy, lütfen…
NECATİ ÖZENSOY (Devamla) –
Bursa milletvekiline…
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Niye utanacağız?
NECATİ ÖZENSOY (Devamla) -
Siz Bursa milletvekili misiniz?
Bakın, Bursa 5 katrilyon
vergi verdi diyorum size. 12 milyarın içerisindeki Bursa’ya ayrılan pay sadece
44 milyon lira. Bursa’nın Osmanlı döneminde treni var, Bursa’nın tren yolu var,
Bursa’nın bugün tren yolu yok. Bursa’nın yapılan yatırımları, Bursa’ya yapılan
yatırımlar ortada. 57’nci Hükûmet döneminde üçte 2’si
biten çevre yolunu hâlâ bitirmediniz.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) –
Siz iktidardayken ne yaptınız?
NECATİ ÖZENSOY (Devamla) –
Havaalanı yaptık. Havaalanı şu anda Erzurum ve Diyarbakır’ın dışında uçuş
yapmıyor. Erzurum ve Diyarbakır’a yapılan uçuşlar da ortada.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) –
Yakışmıyor Necati.
NECATİ ÖZENSOY (Devamla) -
Bursa, Ankara’ya en uzak şehir. Bursa’dan Ankara’ya gelmek için bir kişi
otobüse binerek ancak altı saatte gelebilir ama Diyarbakır’dan, Van’dan ve en
uzak şehirlerden dahi bir saatte gelirsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı
tamamlayınız.
NECATİ ÖZENSOY (Devamla) –
Onun için, Bursa’ya 57’nci Hükûmet döneminde, o günkü
parayla 70 trilyon harcanarak havaalanı yapıldı. O havaalanı bugün çalışmıyor,
çalıştırılmıyor.
Bursa’nın hâli ortada. Bursa’ya,
tekstil şehri Bursa’ya yapılan o paketten bugün çıkan teşvik ortada. Bursa’dan
tekstil sektöründeki insanların taşınmasını istiyorsunuz. Bursa’da tekstil
sektörünü bitirdiniz.
SONER AKSOY (Kütahya) –
Bursa’da…
NECATİ ÖZENSOY (Devamla) –
Siz Bursalı mısınız beyefendi? Bursa milletvekili misiniz?
SONER AKSOY (Kütahya) – Fark
etmez…
NECATİ ÖZENSOY (Devamla) –
Bilmiyorsanız konuşmayın oradan, laf atmayın.
SONER AKSOY (Kütahya) – Sen
bilmiyorsun.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
NECATİ ÖZENSOY (Devamla) –
Bursa’nın bütün rakamlarını ortaya koyarım ama siz ancak orada, oturduğunuz
yerde gülmekten, dalga geçmekten başka bir şey bilmezsiniz. Bu dalga geçmenin
de önümüzdeki seçimde hep birlikte hesabını göreceğiz.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…
Sayın milletvekilleri…
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 Esas Numaralı kanun
tasarısının 36’ıncı maddesinde geçen “yetkilendirilen” ibaresinin “yetki
verilmiş” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Gülşen
Orhan
Van
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER
ÇAĞLAYAN (Ankara) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Anlam bütünlüğü sağlanması
için değişiklik yapılmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 Esas Numaralı kanun
tasarısının 36’ıncı maddesinde geçen “yetkilendirilen” ibaresinin “yetki
verilen” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Ataş
İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER
ÇAĞLAYAN (Ankara) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Anlam bütünlüğü sağlanması
için değişiklik yapılmıştır.
III.- Y O K L A
M A
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Sayın Başkan, yoklama talep ediyoruz.
BAŞKAN – Evet, önergeyi
oylarınıza sunacağım. Sunmadan önce bir yoklama talebi vardır. Milletvekili
arkadaşlarımın o talebini yerine getireceğim.
Sayın Okay,
Sayın Hamzaçebi, Sayın Aslanoğlu,
Sayın Durgun, Sayın Keleş, Sayın Köse, Sayın Güner,
Sayın Özkan, Sayın Öğüt, Sayın Coşkunoğlu, Sayın Dibek,
Sayın Diren, Sayın Akıncı, Sayın Susam, Sayın Ağyüz,
Sayın Baratalı, Sayın Ahmet Küçük, Sayın Mengü, Sayın
Arat, Sayın Erbatur.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, 20 arkadaşımızı tespit ettim.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Gelir
Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/692) (S. Sayısı: 385) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 37’nci
madde üzerinde dört adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 Sıra
Sayılı Kanun Tasarının 37’inci maddesindeki “vergi, resim, harç ve benzeri mali
yükümlülükler” ibaresinin “vergi, resim ve harç yükümlülükleri” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Erkan Akçay |
Mustafa Kalaycı |
Hüseyin Yıldız |
|
Manisa |
Konya |
Antalya |
|
M. Akif Paksoy |
Yılmaz Tankut |
|
|
Kahramanmaraş |
Adana |
|
BAŞKAN – Bundan sonra
okutacağım üç önerge aynı mahiyettedir ve maddenin metinden çıkarılmasına
dairdir.
Üç önergeyi ayrı ayrı okutup birlikte işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 37 nci maddesinin Tasarı
metninden çıkarılmasını ve diğer madde numaralarının buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Bekir Bozdağ |
Ahmet İyimaya |
Hakkı Suha Okay |
|
Yozgat |
Ankara |
Ankara |
|
Ahmet Yeni |
Yılmaz Helvacıoğlu |
Fahrettin Poyraz |
|
Samsun |
Siirt |
Bilecik |
Abdurrahman Arıcı |
|
|
|
Antalya |
|
|
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 sıra
sayılı yasa tasarısının 37 nci maddesinin tasarıdan
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Hasip Kaplan |
Bengi Yıldız |
Nuri Yaman |
|
Şırnak |
Batman |
Muş |
Fatma Kurtulan |
|
|
|
Van |
|
|
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 Sıra
Sayılı Tasarının Çerçeve 37 nci maddenin Tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
M. Akif Hamzaçebi |
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Yaşar Ağyüz |
|
Trabzon |
Malatya |
Gaziantep |
|
Vahap Seçer |
Atilla Kart |
Şahin Mengü |
|
Mersin |
Konya |
Manisa |
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkanım, bu önerge bizde yok.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunca yeni verildi, fotokopisini verelim.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Bizde de yok Sayın Başkan.
BAŞKAN – Komisyon önergelere
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER
ÇAĞLAYAN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, önergeyi bir lütfedip dağıtırsanız…
BAŞKAN – Dağıttıracağım Sayın
Vural.
Sayın Kaplan, buyurun
efendim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu karmaşa içinde arada bir doğru yapmak da
iyi olur diye düşünüyorum. Çünkü gerçekten ortaklaşılan
bir gündem olmayınca sürekli muhalefet önergeleri söz konusu olduğunda, çok
haklı konularda, çok önemli konularda… İktidar partisinin verdiği araştırma
önergeleri var benzer, muhalefet gruplarının verdiği önergeler var benzer fakat
oylandığı zaman reddediliyor.
Şimdi, burada biz 37’nci
maddenin tasarı metninden çıkarılmasını isterken şöyle bir gerekçeye dayandık:
Avukatlık Kanunu özel bir kanun. Bunun bir maddesi var, özel, 168’inci madde.
Burada bu özel maddeye istinaden asgari ücret tarifeleri belirleniyor ve bu
nedenle de bu yetkinin bu şekilde kullanılması gerekirken ayrı bir yasa konusu
yapılması doğru değil.
Bir noktaya daha dikkat
çekmek istiyoruz. 6183 sayılı amme alacakları ile ilgili ulusal yargı boyutu
var, ulusal üstü yargı boyutu var. Ulusal üstü yargıda Lüksemburg Adalet Divanı
var, Lahey var, Strasburg’da
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi var. Yani bunların zaten kendi iç tüzüklerine
göre ücretlendirme, gider durumlarını belirleyen yasa hükümleri var.
Bu açıdan, bizim verdiğimiz
önerge doğrultusunda daha sonra gelen iki önergenin de aynı mahiyette olması
nedeniyle birleştirildi. Bunu olumlu karşılıyoruz, AKP Grubunun, CHP’nin ve üç
önergenin aynı mahiyette olmasını. Sadece, söz almamın nedeni oylamada
yanlışlık yapmayın, buna hep beraber “Evet” oyu kaldıracağız, yanlışlık
olmasın, arada kaynamasın. Bir maddede ortaklaştık, onu da gargaraya
getirmeyelim diyedir. Onun için söz aldım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Diğer önerge sahiplerinden
söz talebi?
Sayın Mengü,
buyurun efendim.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 385 sıra sayılı Tasarı’nın 37’nci maddesinin
tasarıdan çıkarılması konusundaki önergemiz hakkında söz almış bulunuyorum.
Yüce heyeti saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, bir
vergi kanununda Avukatlık Kanunu’nun düzenlenmesi hiçbir şekilde kabul
edilebilir bir davranış değildir. Maalesef üzülerek söylüyorum, Maliye
bürokratlarının yıllardır avukatlara ve hukukçulara karşı hasmane
bir tutum içinde oldukları herkesin bildiği bir gerçektir. İlk defa olmuyor,
Avukatlık Kanunu ve avukatlık mesleğiyle ilgili ellerine geçen her fırsatta
anlaşılmaz bir şekilde davranış içinde bulunurlar. Maalesef bu tasarının bir hükûmet tasarısı olduğundan da ben emin değilim. Burada Hükûmet, maalesef Maliye bürokratlarının oyuncağı hâline
gelmiştir. Anayasa ihlal edilmektedir. Çok daha makul bir düzenleme, Avukatlık
Kanununun tarifesiyle ilgili yapılan bir düzenleme ve yine vergi davalarıyla
ilgili yapılan bir düzenleme Danıştay 8. Dairesi tarafından “Yapamazsın.” diye
bozulmuştur. Bu dava Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunda beklerken
böyle bir düzenlemenin getirilmesi Anayasa’nın 138’inci maddesine aykırılık
teşkil eder. Zira 138’inci maddeye göre her türlü kurum, kuruluş, yasama
organı, yürütme organı yani herkes bu mahkeme kararına saygılı olmak
mecburiyetinde. Bu mahkeme kararının sağından solundan geçmek için getirilmiş
düzenlemeler Anayasa’ya aykırıdır.
Değerli arkadaşlar, Maliye
bürokratları kendi görevini doğru yapmayarak avukatlık mesleğine
saldırmaktadırlar.
Bakın, elimde istatistikler
var, vergi idaresinin temyiz ettiği davaların sonuçları: Mükellef lehine yüzde
88, vergi dairesi lehine yüzde 12, Danıştay’da temyiz edilen kurumlar vergisi uyuşmazlıklarında
temyiz başvurusuna vergi dairesi yüzde 84 başvurmuş, mükellef yüzde 16
başvurmuş. Sonuçlar ne biliyor musunuz: Vergi dairesi aleyhine yüzde 79,
mükellef aleyhine yüzde 21. Yani, yapılan işlem şu: Emir komuta zinciri içinde
vergi dairelerine, vergi denetleme uzmanlarına talimatı veriyorlar, bunlar
vergiyi salıyorlar. Vergi tarh ettikten sonra tabii, mükellef haklı olarak
davaya götürüyor. Kendi görevlerini doğru yapmıyorlar. İşte, yüzde 85, yüzde
90, yüzde 88 gibi oranlarda bütün davalar vergi dairelerinin aleyhine
sonuçlanıyor ve diyorlar ki: “Efendim, vatandaşı koruyorlarmış, ücreti
vekâletler çok yüksekmiş, dava reddolunca vatandaş mağdur oluyormuş.” Rakam
açık, işlemlerinizin yüzde 88’i Danıştay tarafından iptal edilmiş, vatandaşın
bir kaybı yok! Ha ayrıca vatandaş hata etmiş, vergi kaçırmış, bir usulsüzlük
yapmışsa bunun da bedeline katlanacak. Vergiyi konuşuyoruz, başka bir şeyi
konuşmuyoruz. Ama yapılan o değil. Verilen emir komuta içinde o topluluğa git
vergi tarh et, öbürüne git ceza tarh et; bu rakamların büyük olacağı
anlaşılınca, gel burada vatandaşı koruyorum havası içinde avukatın emeğini çal!
Buna izin vermeyin arkadaşlar. Bu, bugün avukatlık mesleğine yarın doktora,
yarın mali müşavirlere. Lütfen, serbest meslek gruplarını, Maliye
bürokratlarının oyuncağı hâline getirmeyin. Yapılmak istenen
bu.
İşlem Anayasa’ya aykırı,
işlem hukuka aykırı, Avukatlık Kanunu’yla Barolar Birliğine verilmiş olan bir
yetkiyi kanunla burada düzenleyemezsiniz. Düzenleyemezsiniz, o Kanunla bu yetki
Türkiye Barolar Birliğine verilmiş. Adalet Bakanlığı yapılan tarifeyi uygun
bulmazsa, idari yargıya götürür. İçimizde Adalet Bakanı arkadaşımız da
oturuyor, bunun uygulamaları da oldu bugüne kadar ama burada bir kanun
düzenlemesiyle Barolara verilen bir yetkiyi alamazsınız. Burada, Barolar
Birliğine verilen yetkiyi gasbediyorlar. Buna izin
vermeyiz. Bunu sonuna kadar kovalarız. Kendi görevlerini doğru yapmayanlar, bir
meslek grubunun sırtına basarak herhangi bir şey yapamazlar. Yapılan işlem bu.
İşte, ortada rakamlar var, vergi dairesi aleyhine verilen Danıştay kararı
sayısı yüzde 88. Ondan sonra çıkacaksın “Efendim, biz mükellefi koruyoruz,
vatandaşı koruyoruz, vatandaş mağdur olmasın…” Bakın, arkadaşlar, rakam
veriyorum: 1 katrilyonluk müddeabihli bir davanın nispi
ücreti vekaleti 1 trilyon 200 milyon lira eder;
tarihte de böyle bir dava görülmedi, tarihte böyle bir dava yok.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Mengü.
ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, söylüyorum, bir meslek taasubu
içinde konuşmuyorum ama çok açık bir şekilde, yüce Parlamentoyu maliye
bürokratlarının oyuncağı hâline getirmeyin.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –Teşekkür ederim Sayın
Mengü.
Diğer önergenin gerekçesini
okutuyorum:
“Avukatlık Kanununun, ücret
tarifesini hazırlama yetkisini Türkiye Barolar Birliğine tanıyan 168 inci madde
hükmü, savunma mesleğinin yerleşik bir ilkesidir.
Kökleşmiş olan bu uygulamadan
dönülmemesi gerekir. Kaldı ki tarife, mahiyeti itibariyle idari bir işlem
niteliğinde olduğundan yargısal denetime de tabidir. Belirtilen nedenlerle
maddenin metinden çıkarılması gerekir.”
BAŞKAN – Gerekçesini
dinlediğimiz veya önerge sahipleri tarafından açıklanan önergeleri birlikte
işleme alacağımı söylemiştim. Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 Sıra
Sayılı Kanun Tasarının 37’nci maddesindeki “vergi, resim, harç ve benzeri mali
yükümlülükler” ibaresinin “vergi, resim ve harç yükümlülükleri” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Akçay, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 37’nci maddesi
üzerine verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında konuşmak üzere söz aldım.
Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının 37’nci maddesiyle,
Avukatlık Kanunu’nun 168’inci maddesine hüküm eklenerek genel bütçeye, il özel
idarelerine, belediye ve köylere ait vergi, resim ve harç davalarında avukatlık
ücretinin maktu olarak belirlenmesi öngörülmektedir. Geçici 2’nci maddede
yapılan düzenleme ile de hâlen devam eden davalar için de maktu ücret uygulanması
gerektiği düzenlenmektedir.
Türkiye Barolar Birliğinin
avukatlık asgari ücret tarifesini idari yargı kararına uygun hâle getirmesi ve
Adalet Bakanlığının da bunu onaylaması sonucu vergi davalarında vekâlet ücreti
maktu değil nispi olarak düzenlenmeye başlamıştır. Vekâlet ücretinin nispi
olarak düzenlenmesi nedeniyle, vergi uyuşmazlıklarında vekâlet ücretlerinin çok
yüksek miktarlara ulaşacağı düşüncesiyle, Maliye Bakanlığı bu konuda bir
düzenleme yapılmasını istemişse de bu konu Danıştayda
olduğu için bir düzenleme yapılamamıştır.
Dava açmak isteyenler
öncelikle gerekli yargılama giderlerini peşin ödemek zorundadır. Bu giderler
davacının haklı çıkması durumunda karşı tarafa yüklenilerek tazmin
edilmektedir. Vergiye ilişkin davalarda avukatlık ücretinin maktu mu veya nispi
mi olacağı hususu, konunun tarafları bakımından farklı açılardan ele alınan
tartışmalı bir durumdur. Sorunun, Türkiye Barolar Birliğinin
tarife belirleme yetkisini ortadan kaldırmadan çözümlenmesi gerekmekle
birlikte, tarife belirlenirken, verginin devlet-vatandaş münasebetlerinin çok
önemli bir yönünü oluşturduğu, vergi davalarının sayısal çokluğu ve çok
değişken parasal meblağları içerdiği, vatandaş bakımından da vekâlet ücretinin
yüksekliği nedeniyle hak arama yolundan vazgeçmemesi ve vekâlet ücretinin
caydırıcı olmaması gerektiği ve vekâlet ücretinin de bir bütçe gider kalemi
olduğu da ve bütçeden gider yapılan giderlerin de yine bu halkın vergileriyle
toplandığı göz ardı edilmemelidir. Vergi davalarında maktu vekâlet
ücretinin çok düşük olması da avukatların bu davalara olan ilgisini azaltmaya
ve hak arama mücadelesinde mükellefi hukuki yardımdan yoksun ve yalnız
bırakmaması gerekmektedir. Aynı şekilde yüksek nispi vekâlet ücreti de
yurttaşların mahkemelere başvurmaktan kaçınmalarına, dolayısıyla hak arama
özürlüğünün engellenmesine de yol açabilecektir. Bu yüzden bir orta yol
bulunması zaruridir.
Türkiye’de yıllar itibarıyla
ortaya çıkan vergi uyuşmazlığı sayısına dair resmî veya gayriresmî
herhangi bir kayıt tutulmamaktadır. Danıştayda
dosyalar üzerinde yapılan çalışmalarla dava konusu yapılan uyuşmazlıkların
büyük ölçüde mükellef lehine sonuçlandığı da maalesef bir gerçektir. Yargıya
intikal eden uyuşmazlıklar içinde ilk dört sırayı oluşturan uyuşmazlıkların
vergi mahkemesinde idare aleyhine sonuçlarına baktığımızda durum hiç de iç
açıcı değildir. Danıştaya temyize giden vergi
uyuşmazlıkları dosyalarının yüzde 80’i vergi idaresinin, yüzde 20’si de
mükellefindir. Danıştaydaki bu dosyaların yüzde 23’ü
vergi dairesinin lehine sonuçlanırken yüzde 77’si mükellefin lehine
sonuçlanmaktadır. Vergi idaresinin temyiz ettiği davalara baktığımızda ise
davaların yüzde 80’i mükellef lehine sonuçlanırken ancak yüzde 12’sinin vergi
idaresi lehine sonuçlandığını görmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, bu
sonuçlara baktığımızda idarenin, vatandaşları vergi mahkemelerinde dava açmak
zorunda bırakan tasarruflarının büyük ölçüde hukuki dayanaktan yoksun olduğu
ortaya çıkmaktadır. Davaların hazineye yük olması karşısında alınacak tedbir,
öncelikle idari uygulamalara azami özen gösterilmesinin temini ile açılan
davalarda idare aleyhine ortaya çıkan büyük farkın ortadan kaldırılmasının
sağlanmasıdır. Davaların nicelik ve nitelik itibarıyla en aza indirilmesi,
devlet -vatandaş münasebetinin uyumlu ve düzenli hâle getirilebilmesi için
kapsamlı bir vergi ve idare reformu zorunludur. Şu anda Maliye Bakanlığı
maalesef mükellefiyle ve personeliyle davalı olan bir bakanlık durumundadır. Bu
durumun öncelikli olarak Hükûmetin gündemine
alınmasında büyük yarar ve zaruret vardır.
Bu düşüncelerle, muhterem
heyetinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Akçay
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Sayın Başkanım, yoklama talebimiz var.
BAŞKAN – Yoklama talebinde
bulunuyorsunuz.
Önergenin oylamasından önce
bir yoklama talebi vardır. Milletvekili arkadaşlarımızın bu talebini yerine
getireceğim.
Sayın Okay,
Sayın Hamzaçebi, Sayın Aslanoğlu,
Sayın Öğüt, Sayın Keleş, Sayın Durgun, Sayın Köse, Sayın Coşkuner,
Sayın Güner, Sayın Emek, Sayın Barış, Sayın Altay,
Sayın Arat, Sayın Köktürk, Sayın Dibek, Sayın Çakır, Sayın Erten, Sayın
Baratalı, Sayın Mengü, Sayın Diren.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Gelir Vergisi
Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/692) (S. Sayısı: 385) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
38’inci madde üzerinde beş
adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 Esas Numaralı kanun
tasarısının 38’inci maddesinde geçen “imal edenler” ibaresinin “üretilen”
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Ataş
İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 Esas Numaralı kanun
tasarısının 38’inci maddesinde geçen “imal edenler” ibaresinin “üretenler”
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Gülşen
Orhan
Van
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının çerçeve 38 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Maliye
Bakanı
Mehmet
Şimşek
Gaziantep
"Madde 38- 4/12/1984
tarihli ve 3093 sayılı Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununun 4
üncü maddesinin (a) fıkrasında yer alan "Aşağıdaki cihazları imal veya
ithal edenler satış sırasında, fabrika çıkış fiyatı veya ithal maliyeti
üzerinden bir defaya mahsus olmak üzere," ibaresi, "Aşağıdaki
cihazları imal edenler cihazın satış faturasındaki (özel tüketim vergisi hariç)
Katma Değer Vergisi matrahı, ithal edenler ise Gümrük Giriş Beyannamesindeki
(özel tüketim vergisi hariç) Katma Değer Vergisi matrahı üzerinden bir defaya
mahsus olmak üzere;" şeklinde ve aynı maddenin (d) fıkrası ise "Bu
maddede belirtilen oranları topluca veya ayrı ayrı
iki katına kadar artırmaya veya kanuni oranı sıfıra kadar indirmeye, (a)
fıkrasının 6 numaralı bendi kapsamında bandrole tabi olan cihazları türleri ve
özellikleri itibariyle gruplandırmaya ve her bir grup için farklı bandrol oranları belirlemeye Bakanlar Kurulu
yetkilidir." şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN – Bu son iki önerge
aynı mahiyettedir, okutup birlikte işleme alacağım.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 sıra
sayılı kanun tasarısının 38 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını ve
diğer madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Hasip Kaplan |
Fatma Kurtulan |
Pervin Buldan |
|
Şırnak |
Van |
Iğdır |
|
Bengi Yıldız |
Sırrı Sakık |
|
|
Batman |
Muş |
|
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 38’inci maddesinin Tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Erkan Akçay |
Mustafa Kalaycı |
Hüseyin Yıldız |
|
Manisa |
Konya |
Antalya |
|
Yılmaz Tankut |
M. Akif Paksoy |
|
|
Adana |
Kahramanmaraş |
|
BAŞKAN – Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Bunlara katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Akçay, konuşacak mısınız?
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Evet,
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
38’inci madde üzerinde verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında söz aldım.
Muhterem heyetinize saygılarımı sunuyorum.
Dünyanın sayılı yayıncılık
kuruluşlarından olan TRT, bugün uydular ve İnternet aracılığıyla yayınlarını
bütün dünyaya ulaştırmaktadır. TRT genel yayın planı, tek yanlı olarak, TRT
çalışanlarınca değil ülkeyi yöneten devlet teşkilatındaki kurumların ortak
çalışmalarıyla oluşmaktadır.
Anayasa’nın 133’üncü
maddesine göre kurulmuş olan TRT, AKP döneminde maalesef işi bilmeyen yöneticilerin
elinde perişan edilmiştir. TRT’nin gelirlerinin yüzde 78’i halkın bandrol ve elektrik faturalarından ödediği vergilerden
oluşmaktadır. TRT yılbaşı özel programı için bir sanatçıya 750 bin dolar verip
halkın parasını çarçur edeceğine bu paralarla yayın kalitesini yükseltmek için
teknolojisini yenilemelidir. Bütçesinin yüzde 80’i halkın katkısıyla oluşan TRT
harcamalarının hesabının çok ciddi yapılması gerekmektedir. TRT’de şeffaf ve
katılımcı bir yönetim modeli oluşturulması gerekmektedir.
Bütün baskılara rağmen
TRT’nin yayın politikasında istediği radikal değişiklikleri sağlayamayan AKP
İktidarı, yönetici atamamak, atanacak yöneticiyi engellemek, maddi kaynakları
kısmak, tasarrufa zorlamak, kadro vermemek yada
usulsüz eleman almaya zorlamak suretiyle TRT Kurumunu zora sokmaktadır.
TRT’ye yönelik en önemli
eleştirilerden biri de yayın kalitesinin düşüklüğüdür. Uzun yıllar TRT’ye
tasarruf genelgeleri bahanesiyle teknolojik yenilikler yansıtılmamış,
üniversite mezunu gençler yerine eş dost yakınlarının atanması, Kurumun yayın
kalitesini düşürmüştür. AKP İktidarı döneminde, Kurumun en hassas birimlerinde
çalışanların sayısı azaltılmış, bu arada Kuruma alınan elemanların büyük bir
kısmı açıktan atama yoluyla ve hatır gönül ile vasıfsız, kalifiye olmayan elemanlardan
atama yapılmıştır. 2004 yılından bu yana TRT’de değiştirilmeyen yönetici
kadrosu kalmamıştır. Hatta yöneticileri değiştiren AKP İktidarı ve onun atadığı
bürokratlar, şimdi de TRT’de yayın üreten kadroları tasfiye ederek kendi
kadrolarını oluşturma gayreti içerisindedirler.
TRT’nin 1972 yılında
kaldırılan özerkliğinin yeniden sağlanarak ve siyasi müdahalelerden uzak,
tarafsızlığını koruyan bir yapıya kavuşturulması gerekmektedir. Hepimizin
gözdesi olan Kurumun üzerindeki şaibeleri kaldırmak, hem yüce Meclisin hem de
ilgili Bakanın görevidir.
Değerli milletvekilleri, TRT,
AKP’nin borazanı olmuştur. KİT Komisyonunda “Ezberbozan”
programını kimin, kaça yaptığı, kimin yaptırdığı sorulmasına rağmen bu
soruların cevabı verilememiştir. Bu nedenle, TRT’yi milletin televizyonu olmaya
davet ediyoruz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulu tarafından da kabul edilmiş ve 27 Haziran 2000 tarihinde
onaylanarak yürürlüğe giren “Uzun Vadeli Strateji ve Sekizinci Beş Yıllık
Kalkınma Planı”nda “TRT’nin yeniden yapılandırılması ve sağlıklı bir mali
yapıya kavuşturulması kapsamında gerekli hukuki düzenlemeler yapılacaktır.”
şeklinde yer almıştır. Bu nedenle, TRT Kurumunun özerkliğinin bir an önce
sağlanması, teknolojik altyapısının güçlendirilmesi gerekmektedir.
TRT’nin en önemli gelir
kaynağı olan elektrik enerji payı 2003 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla yüzde
3,5’tan yüzde 2’ye indirilmiştir. Son dönem, içinde bulunduğumuz ekonomik kriz
gerekçe gösterilerek yüzde 2 oranındaki bu payın daha da azaltılması veya hepten
kaldırılması tartışılırken, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Gazi” unvanını
verdiği Anadolu basını da bugünlerde zor şartlar altında yaşam savaşı
vermektedir.
AKP Hükûmeti,
Anadolu’da mütevazı imkânlarla yayınlanan yerel gazetelerin, radyoların ve
televizyonların sorunlarını hep göz ardı etmiş ve Anadolu basınının kendi
hâline bırakılmasına neden olmuştur. Vergi ve SKK ödemelerini geciktiren gazete
sahipleri faiz yükü altında ezilirken, birçok devlet kurumundan her yerel
gazetenin binlerce Türk lirası alacağı bulunmakta, ödenek yokluğu bahane
edilerek bu ödemeler aylarca, hatta yıllarca bekletilmektedir. Halkın gerçek
sesi olan yerel gazete, radyo ve televizyonlar maddi sıkıntılar içinde
boğuşmaktadırlar. Bu nedenle yerel radyo ve televizyonların enerji kullanım
tarifelerinde düzenlemeler yapılmalı, SSK prim oranları düşürülmeli ve telif
ücretleri konusunda gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Ayrıca, yerel
gazetelerin resmî ilan alma şartları da hafifletilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay, konuşmanızı tamamlayınız.
ERKAN AKÇAY (Devamla) – Bu
nedenle gerekli düzenlemelerin yapılması için Hükûmeti
göreve çağırıyoruz. Unutmayalım ki Anadolu basını Türkiye’nin temel taşı,
ülkemizdeki demokrasinin en güçlü kalelerinden biri, Anadolu insanının tarafsız
haber alma özgürlüğünün de teminatıdır.
AKP Hükûmeti,
hâkim olamadığı Anadolu basınına, çıkartmaya çalıştığı yasalarla engel olmaya
çalışmaktadır. AKP Hükûmeti, yerel gazetelerin resmî
ilanları almalarını engellemeye çalışmaktadır. Yerel gazetelerin resmî ilanları
almalarının engellenmesi bir anlamda Anadolu basınının kapısına da kilit
vurulması demektir.
Bu düşüncelerle hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Akçay.
Sayın Kaplan, buyurun
efendim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi biz burada önergeler veriyoruz,
konuşuyoruz, tartışıyoruz üzerinde değil mi? Mecliste uyum sağlamaktan
bahsediyoruz.
Bir önceki önergeye dönmek
istiyorum. Bu Avukatlık Kanunu’yla ilgili biz iki üç gün önce bir önerge
vermiştik, sonra arkasından bir ortaklaşa önerge geldi. Bu önergedeki isimleri
özellikle okumak istiyorum: Bekir Bozdağ AK PARTİ
Grup Başkan Vekili. Bekir Bozdağ önemli bir isim.
Geçiyorum tekrar, Ahmet İyimaya Adalet Komisyonu
Başkanı. Sayın Ahmet İyimaya, Sayın Bekir Bozdağ, lütfen çıkın bu kürsüde sizin imzaladığınız bu
önergelerin dünden bugüne, gece 24.00’ten bu saate niye değiştiğini izah
ediniz. Hakkı Suha Okay,
aynı…
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Sonra geri çektim oradan imzamı.
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Çektiniz imzanızı, ayrıca verdiniz. Sabahtan bu saate ne değişti, lütfen
çıkınız…
Bakın, ben burada bir konuşma
yaptım “Üç parti grubundan ortak önergedir. Şaşırmayasınız, ortak önergedir,
oylarınız...” dedim. Ben biliyorum, son dakika her zaman bir şey oluyor, bir
şey oluyor!
Eğer sizin Grup Başkan
Vekilinizin, Adalet Komisyonu Başkanınızın, burada avukat olarak görev yapan
birçok milletvekilinin söylediklerinin kıymeti harbiyesi
yoksa, muhalefetin de yoksa, eğer buna da demokrasi
diyorsanız…
RECEP KORAL (İstanbul) – Asıl
demokrasi o ya!
HASİP KAPLAN (Devamla) – …bu
nasıl demokrasi diye sorarlar. Niye imzanıza sahip çıkmadınız diye sorarlar.
RECEP KORAL (İstanbul) –
Kimlere sorarlar?
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Sorarlar, sorarlar… Bunu önce kendi içinizden sorarlar.
Bu imza sahiplerini davet
ediyorum kürsüye, neden imzalarını geri aldıklarını lütfen açıklasınlar.
Şimdi, TRT ile ilgili bir
önerge verdik. Evet, düzenleme kaldırılsın dedik. TRT’nin zaten özerkliği yok,
tarafsızlığı yok. Çiftlik gibi kullanılmaya başlandı, bir
partinin görüşleri doğrultusunda kullanılmaya başlandı, Meclis TV, şu an canlı
yayında konuştuğumuz Meclis TV, TRT 3. TRT 3, bunca tartışma yaşanırken
Mecliste, mayın gibi günlerce tartışılan bir konuda dahi Mecliste grubu bulanan
dört partinin temsilcilerini çıkarıp bir açık oturum yaptıramıyorsa, bu
partiler, bu gruplar ne söylüyor, nedir dertleri bunu işleyemiyorsa, bu
tartışmaları halka yansıtamıyorsa o zaman bunun ne anlamı var. Meclisin
televizyonu üzerinde baskı olmamalı, yönlendirme olmamalı.
Bir gelenektir, biliyoruz,
muhalefet partilerinden bir Meclis Başkan Vekili genellikle Meclis TV’nin
sorumlusu olur. Bu gelenek uyarınca da ana muhalefet partisinden Meclis Başkan
Vekilimizin elbette ki sorumluluğunda ama sormak gerekiyor bu kadar önemli
konuları, yasaları tartışırken neden Meclis TV gruplar arasında ayrım yapıyor,
neden konuları seçerken grupların görüşlerini almıyor, neden Meclisin iradesini
halka yansıtmıyor? Bunları sorma hakkımız var.
Bu bütçeye giden para
vatandaşın cebinden çıkıyor, vergilerinden çıkıyor, hazineden çıkıyor. Hiç
kimse kendi çizgisine, siyasi görüşüne, dünya görüşüne göre TRT’yi kullanma
hakkına sahip değildir. Bu ayrımcılık gerçekten kabul edilemez. Zaten
holdingleri var, basını var, oluşturulan güçlü iktidar olanaklarında yandaş
medyası kuruluyor, bir de devletin televizyonunu, vatandaşın vergisiyle ödenen
televizyonu şekillendirmenin de etik bir yanı olması lazım, etik durmak lazım.
Siyaset etiğinin gereklerinin yerine getirilmesi lazım. Siyaset etiği öyledir
ki, kuruş kuruş, yapılan harcamaların hesabının
çıkarılması lazım. Örneğin TRT Şeş’te program yapan sanatçılar neden TRT
Şeş’ten ayrılmak zorunda kaldı? Onların imzaladığı protokoller, prodüksiyon şirketlerine ödenen harcamalar, bunların
hepsinin getirilip Mecliste açık açık anlatılması
lazım ve sormak lazım, TRT farklı dillerde yayın yapabilir ama “Kürtçe yayın
yapıyorum.” diye sağda solda konuşuluyorsa ben bunun hesabını şöyle sorarım: Ahmed-i Hani’yi, dünyanın, Orta Doğu’nun tanıdığı en büyük
mutasavvıfı, şairi, yazarı, divanını TRT 6 kaç defa işledi, anlattı?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) – E,
lahmacun ve çiğ köfte yapmayı anlatıyor, ona bir şey diyeceğim yok ama Kürt
dilinde, divanında, sanatında, Ahmed-i Ceziri’nin şiirlerini, Fakiye Teyran’ın… Ki Fakiye Teyran dünyada kuşların hocası olarak bilinen tek hocadır.
Ben geçen gün Kültür Bakanına bir soru önergesi verdim, Fakiye
Teyran’ın isminin Anıtlar Kurulunda olmadığını, onun
Dicle kenarındaki mescidinin, kuşlarla konuştuğu mescidinin, tarihî mescidin
kaydının olmadığını öğrendim. Alaaddin Kalesi ve
sarayının… Sulak köyü, İdil’in… Büyük bir kale, büyük bir
saray. Dicle Nehri’nde… Gelen geçenlerden gümrük alır. Bunun, bu kalenin
tarihi Anıtlar Kurulunda olmadığını gördüm, sordum, yeni cevap aldım. Kültür
Bakanına da bunu sözlü olarak ifade ettim. Eğer bir kanal açılıyorsa tarihini,
kültürünü, sanatını, şiirini, türküsünü, güzelliklerini anlatabilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaplan,
konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Bağlıyorum.
Bunu anlatamayan bir anlayış,
bir ayrımcı anlayış karşısında, elbette ki gelip burada gelir artırıcı düzenlemeleri
yapmanın hiç mi hiç bir anlamı yok. Kadrolaşırsın, istediğin insanları
getirirsin ama sonuçta oraya halkın rağbeti bittiği zaman, devletin
politikalarının iflas ettiği bir noktaya gelir. Onun için Meclisin yapması
gereken ilk iş dünkü önergeden sonra, bugünkü önergeden sonra siyasi etik
yasasının çıkarılmasıdır. Bu Meclisin bugünden itibaren sorunu etiktir,
ahlakidir; ahlak erozyonu yaşıyoruz, ahlak problemi yaşıyoruz, ahlaki bir
duruşumuz var, ahlaki bir sorunumuz var.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen…
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu
ahlaki sorun için etik yasasının çıkarılması lazım. Meclisi bundan sonra, bunu
çıkarana kadar sürekli çalışmaya davet ediyorum. Diyeceğim bu kadar. Çünkü ben
de şaşırdım…
BAŞKAN – Sayın Kaplan,
teşekkür ediyorum.
HASİP KAPLAN (Devamla) –
…artık, dün verdiğimiz önerge bugün değişiyorsa, vallahi nerede duracağımızı
biz de şaşırdık kaldık.
Teşekkür ederim.
AHMET İYİMAYA (Ankara) –
Sayın Başkanım, bir izahatta bulunmak istiyorum.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Sayın Başkan…
AHMET İYİMAYA (Ankara) –
Sataşma değil, yerimden kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Efendim, bir dakika
söz vereceğim.
Saygıdeğer milletvekilleri,
Sayın Kaplan, önergeyi verenler önergeyi alır, başka şekilde kullanır, yani
Meclisin ahlaki konusunu tartışmaya açmak uygun değil.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Etik
yasası Meclisin birinci konusudur.
BAŞKAN – Çıkarılır, o ayrı,
etik yasasına bir şey demiyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sizin
teklifiniz var AKP olarak, CHP’nin var, MHP’nin var, biz de katılıyor ve destek
veriyoruz, siyasi etiğe ihtiyaç var…
BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen
sakin konuşunuz efendim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Başkan, bana ders veremezsiniz!
BAŞKAN – Sayın Kaplan,
üslubunuz, sizin sesiniz duyuluyor, lütfen sakin olun efendim. Bağırmayınız
lütfen, sakin olun… Hayır, böyle bir üslup yok.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ben
bunları bilen bir hukukçuyum. Siz Başkansınız, sorgulamayın lütfen!
BAŞKAN – Hayır, sakin olun,
herkes duyuyor efendim, lütfen. Yani dışarıdakiler de duyuyor, içerdekiler de
duyuyor, biraz sakin olun lütfen.
Sayın Kaplan konuşması
sırasında önergeden bahsederek, hem Sayın Okay’ın hem
Sayın İyimaya’nın isimlerini geçirdi. Sayın Okay’a iki dakikalık bir süre vereceğim. Buyursun, kendisi
konusunu açıklasın.
Buyurun Sayın Okay. (CHP sıralarından alkışlar)
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
4.- Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın konuşmasında
ismini zikretmesi nedeniyle açıklaması
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten bu Parlamentoda hiç
de kabul edilemeyecek bir olayı biraz önce yaşadık. Dün akşam, Anayasa’ya ve
yasal düzenlemelere aykırı olduğu grup başkan vekilleri tarafından da kabul
edilen bir düzenlemeyle ilgili olarak, AKP Grup Başkan Vekili Sayın Bozdağ’ın ilk imza sahibi olduğu bir önergeye ve bize
verilen söz ve taahhüt çerçevesinde “O önergenin altına ben de imza ederim.”
dedim çünkü yanlıştı.
Sonuç: Dünden bugüne ne
değişti ki, AKP Grup Başkan Vekili Bozdağ’ın da altında
imzası olan bu önergenin Maliye bürokrasisi tarafından benimsenmediği ifade
edildi ve Maliye bürokrasisine teslim olan bir iktidar, önergesinin aleyhine oy
kullanacağını ifade etti. Ben, bu önergeden derhâl imzamı geri çektim.
Şimdi, kendinizi bir
sorgulayacaksınız, diyeceksiniz ki: Niye bize güvenilmiyor? Eğer dün akşam
gelip “Bu önergeye imza atar mısınız, evet yanlış yapmışız, geri çekiyoruz.”
diyenler, bugün “Hayır, o önergeyi bürokrasi kabul etmedi, onun için aleyhine
oy kullanıyoruz.” diyorsa, birlikte, gerçekten, Parlamento değil ama AKP
Grubunu temsil eden kadrolarla ilgili aramızda çok ciddi bir güven bunalımı
var. Bu güven bunalımından sonra, AKP Grubunun getirdiği her yasal düzenlemede
-böylesine Anayasa’ya aykırı, böylesine yasal düzenlemeye aykırı- oy veriyorsa AKP Grubu, o zaman, sizlerin çok
işi var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayınız Sayın Okay.
HAKKI SUHA OKAY (Devamla)
– Ve bilesiniz ki, AK PARTİ demek sadece
yolsuzluklarla ilintili değil her alanda ak olmak zorundasınız, sözünüzün
arkasında durmak zorundasınız, taahhüdünüzün arkasında durmak zorundasınız.
Eğer o sözün, taahhüdün arkasında durmuyor, attığınız imzanın, sorumluluğunu
taşıyamıyor, teslim oluyorsanız, o zaman, her türlü eleştiriyi hak edeceksiniz,
onu içinize sindireceksiniz, kabul edeceksiniz ve diyeceksiniz ki: Biz sözümüzü
yerine getiremiyoruz. Biz sizi kandırıyoruz. Biz, aslında sizi atlatmak
istiyoruz. Niye bu Parlamento cuma günü çalışıyor biliyor musunuz? İşte bu nedenlerden. Niye? Sayın Başbakan galiba bugün
açıklamış, Temmuz ayında da… İşte bu nedenle. Onun
için, kararlılıkla ifade ediyorum: Her gün en az 184 arkadaş, AKP’li burada
hazır olsun. Ağustossa Ağustos, Eylülse Eylül, 1 Ekime kadar çalışacağız
sizinle. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Sayın Başkan…
AHMET İYİMAYA (Ankara) –
Sayın Başkan, kısa bir açıklama yapabilir miyim?
BAŞKAN – Sayın İyimaya,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Kürsüden mi konuşacaksınız,
yerinizden mi?
AHMET İYİMAYA (Ankara) –
Yerimden.
BAŞKAN - Kürsüden
konuşabilirsiniz Sayın İyimaya, buyurun.
5.- Ankara
Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın konuşmasında ismini zikretmesi nedeniyle
açıklaması
AHMET İYİMAYA (Ankara) –
Değerli Başkanım, yüksek Parlamentonun muhterem üyeleri, ismime delalette
bulunarak bir açıklama yapılması üzerine yüksek heyeti aydınlatma sorumluluğu
içerisinde olduğumu düşündüm.
Gerçekten, Bütçe-Plan
Komisyonu, Avukatlık Yasası’nı ve avukatlık hukukunu ilgilendiren tasarıyla
ilgili bir hüküm konusunda Adalet Komisyonu görüşüne başvurdu. Başvuru tarihi
ile Bütçe -Plan
Komisyonunun toplantı tarihi arasında Adalet Komisyonunun
toplanmasını mümkün kılan bir süre yok idi. Bütün partilerimin Komisyon
üyelerini -ilgili kök başkan diyorum- aradım, görüşlerini aldım ve Bütçe-Plan
Komisyonunun davetine uydum. Hükûmet temsilcisinin ve
bütün üyelerin bulunduğu Komisyonda hukukun, Anayasa’nın bu konudaki iç yapısını, anlam özünü ortaya koydum.
Nitekim, o
Bütçe-Plan Komisyonu tutanaklarında var, muhalefet şerhinde de bu yer alıyor.
Ben biçimsel olarak konuşuyorum. Oradaki görüşlerimi önergeye aktardım.
Önergeye tabii, Genel Kurul, muhalefet, iktidar şöyle veya böyle oy verebilir,
saygıdeğerdir kabul oyları da ret oyları da ama grubumun bağlayıcı bir kararı
olmadığı için benim bu konudaki öznel görüşümü, şahsi kanaatimi, her noktada
savunabileceğim kanaatimi…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Konuşmanızı
tamamlayınız Sayın İyimaya.
ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) –
Şahsi kanaat olur mu, hukuk evrensel!
AHMET İYİMAYA (Devamla) –
Evet, hukuk görüşüm çerçevesindeki kanaatimi önergeleştirdim, arkadaşlar
katıldı. Ben şahsen önergem doğrultusunda oy kullandım ama karşı oy kullananlar
da Anayasa’nın 83’üncü maddesi içerisinde sorgulanamaz değerli oylardır. Öze
girmiyorum, o kadar.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Sayın Başkan, Sayın Okay konuşmasında grubumuzu hedef
alan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Canikli.
ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) –
Bekir Bozdağ konuşsun, nerede o?
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Efendim, Bekir Bozdağ konuşsun, imzacı konuşsun
imzacı!
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın
partisine sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütün ilgili arkadaşlar da
bilir ki burada grup yönetimine ilişkin birtakım kurallar vardır ve nöbetleşe
usulüyle yapılır bu iş. Bu hafta AK PARTİ Grubunun temsilcisi benim şahsım Grup
Başkan Vekili olarak. Resmî görüşler bana aittir burada.
Bu konuyla ilgili yani
tartıştığımız konuyla ilgili birkaç günden beri Sayın Okay’la
konuştuk, görüştük ama ben kesinlikle buna okey vermedim, kendisi de burada.
Sürekli olarak bunun uygun olmayacağını, kendi kanaatimiz açısından… Biraz
sonra konuyu anlatacağım yani Meclisimizi ve bizi izleyenleri bilgilendirmemiz
gerekiyor. Tartıştığımız konuyu sanıyorum birçok arkadaşımız da bilmiyor.
Dolayısıyla, grup kararı alınmadığı takdirde buradaki her arkadaşımız, unvanı,
pozisyonu ne olursa olsun -bakan olabilir, grup başkan vekili olabilir, başka
bir şekilde bir görev almış olabilir - kendi şahsi görüşünü yansıtabilir, kendi
şahsi görüşü çerçevesinde önerge verebilir. Bu son derece doğaldır ve Bekir
Bey’in imzasını da bu çerçevede düşünmek lazım kesinlikle. Çünkü ben, nöbetçi
ve yetkili grup başkan vekili olarak -çok net olarak söylüyorum- başından beri
karşı çıktım ve bunu Sayın Suha Okay’a
da söyledim. Bu bir.
İkincisi: Neyi tartışıyoruz
değerli arkadaşlar, bakın, neyi tartışıyoruz?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Önergeyi siz getirmediniz mi?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) –
Müsaade edin.
Tartıştığımız konu şu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Önergeyi getiren siz değil misiniz?
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen… Görüşünü ifade etsin.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) –
Bakın, öyle bir şey olsa ben imza koyardım. Burada grup adına verilen
önergelerde nöbetçi grup başkan vekilleri imzasını atıyor değerli arkadaşlar,
benim imzam yok…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Önergeyi siz getirdiniz…
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) -
…ve oradaki tüm imzalar şahsi düşüncelerini yansıtır; biraz önce Sayın İyimaya da söyledi çok net olarak.
Neyi tartışıyoruz? Bakın,
değerli arkadaşlar, özellikle vergi davalarında uygulanan avukatlık ücret
tarifesiyle ilgili bir durum var, onu tartışıyoruz. 2008’den önce Barolar
Birliği bunu maktu olarak belirliyor idi, daha sonra, 2008’den itibaren nispi
olarak belirlemeye başladı. Bir vergi davasında taraf kimdir? Bir mükelleftir
ve vergi dairesidir yani devlettir.
Şimdi, bu düzenlemeden sonra,
önceki, yine Barolar Birliğinin yaptığı tarifeye göre 10 kat ile 300 kata varan
artışlar meydana gelmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun,
tamamlayınız konuşmanızı.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) –
Yani, 1 trilyon lira olan bir davada tam 80 katlık bir artış meydana gelmiştir.
Bir başka ifadeyle, 1 trilyon liralık bir davada davayı ya idare kaybedecek ya
mükellef kaybedecek. Davayı idare kaybettiği zaman, konusu 1 trilyon lira olan
bir dava için 41.400 lira ödeyecek ya da mükellef ödeyecek.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) –
Ödesin…
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
- Olay bu değerli arkadaşlar ve bu
davaların sayısının çokluğu dikkate alındığı, inceleme yapılan mükellef sayısı
göz önünde bulundurulduğunda, devlet çok ciddi bir parasal yük altına girecekti
ya da mükellef.
İtiraz şu, yapılmak istenen
şu: Tekrar maktu hâle gelsin değerli arkadaşlar. Yani burada, gerçekten, hem
mükellef korunmaktadır hem de devlet korunmaktadır. Yoksa bizim ya da buna
aykırı, aleyhe oy veren arkadaşlarımızın, avukatlarla ya da bu meslekle en ufak
bir sorunları olamaz böyle bir şey. Olayın özü budur ve kullanılan oy da
mükelleflerimizi ve devleti, devletin kaynaklarını, bu kadar çok, yüklü bir
şekilde bir para çıkışını engellemek amacıyla ve kaybeden mükellefleri de
korumak amacıyla yapılmıştır.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Canikli, teşekkür ediyorum.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Sayın Başkan, izin verir misiniz?
BAŞKAN – Sayın Okay…
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Ama, aramızdaki görüşmeleri tutanaklara farklı yansıttı ve
bu konuda da bir olayı çarpıttı. Bu konuyu açıklamak durumundayım ben.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim
bu Dolmabahçe görüşmesi gibi olmuş galiba!
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
İzin verin açıklayayım.
BAŞKAN – Efendim, bakınız,
işin hukuki, iktisadi, ekonomik konusu ayrı ama şahsınızla ilgili Sayın…
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Efendim, bana…
BAŞKAN - Hayır… Şunu diyorum…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Açıklasın.
BAŞKAN - Sayın Canikli, görüşmelerimiz sırasında, “Ben bu konuya onay
vermedim.” dedi, onu ifade etti. Bekir Bey’in de şahsi görüşüdür.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Ve
ben de onay verdiğimi ifade edeceğim, izin verin ama.
BAŞKAN – Buyurun, bir dakika
içerisinde konuyu açıklayın tekrar ve bu konuyu burada tamamlıyoruz efendim.
Buyurun Sayın Okay.
V.- AÇIKLAMALAR
(Devam)
6.- Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin sözlerini
çarpıttığı iddiasıyla açıklaması
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum
bir kez daha.
Bundan sonra anlaşılan o ki,
AKP grup başkan vekilleriyle herhangi bir şeyi görüşürken yetki belgesi
isteyeceğiz, kim yetkili kim yetkisiz. (CHP sıralarından alkışlar) Sabahtan
akşama on dakika arayla girip çıkan elinde yetki belgesiyle gelecek, şu konuda
ben yetkiliyim diye. Yetkili, yetkisiz herkes o yapmış, Bekir yapmış… Ben izin
vermedim Sayın Canikli. Sayın Başkan, sizin de
tanıklığınızda, sizin odanızda bu konu konuşuldu. Sayın Canikli,
o önerge ben hemen sizin yanınızda otururken bizzat sizin tarafınızdan benim
önüme getirildi, konuldu ve neden iki gündür, iki gündür niçin gidiyorsunuz?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Tartışmak için getirmedik, yapmayın Allah aşkına konuşmak için getirdik oraya.
HAKKI SUHA OKAY (Devamla) –
Niye maliye bürokratlarını ikna etmeye çalışıyorsunuz?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Sayın Okay, önerge verme makamı orası değil ki.
HAKKI SUHA OKAY (Devamla) –
Niye Sayın Zafer Çağlayan’la, niye Sayın Maliye Bakanıyla görüşmeler
yapıyorsunuz? Çok rica ederim, çok rica ederim… Olabilir…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Onayım var mı yok mu, onu söyleyin. Onayım oldu mu olmadı mı, onu söyleyin
lütfen.
BAŞKAN – Sayın Okay…
HAKKI SUHA OKAY (Devamla) –
Ben bu bürokrasinin içindeyim. Bürokrasi kabul etmiyor…
BAŞKAN – Tamam efendim.
MEHMET ŞANDIR (İzmir) – Sayın
Başkan, bu görüşmenin bantları çözülsün efendim.
BAŞKAN – Sayın Okay, teşekkür ediyorum. Son cümlenizi alayım efendim.
HAKKI SUHA OKAY (Devamla) –
Efendim, bitiriyorum hemen.
Onun için saygın bir
parlamentersiniz ama böyle zor durumda kalmayın, böyle zorluklar içerisinde kalmayın
ve sözünüzün de arkasında durun, anlayışınızın da arkasında durun.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Ben duruyorum.
HAKKI SUHA OKAY (Devamla) –
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Gelir
Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/692) (S. Sayısı: 385) (Devam)
BAŞKAN – Önergeleri birlikte
işleme alacağımı söylemiştim. Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Neyi
oyluyoruz Başkanım?
BAŞKAN - Arkadaşlar, Genel
Kurulda görüşülen önergeleri oyluyoruz. Maddenin metinden çıkarılmasını
oyluyoruz.
Evet, kabul edenler… Kabul
etmeyenler… önergeler kabul edilmemiştir.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
18.32
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.44
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104’üncü Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
385 sıra sayılı Tasarı’nın
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının çerçeve 38 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Maliye
Bakanı
Mehmet
Şimşek
"Madde 38- 4/12/1984
tarihli ve 3093 sayılı Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununun 4
üncü maddesinin (a) fıkrasında yer alan "Aşağıdaki cihazları imal veya
ithal edenler satış sırasında, fabrika çıkış fiyatı veya ithal maliyeti
üzerinden bir defaya mahsus olmak üzere," ibaresi, "Aşağıdaki cihazları
imal edenler cihazın satış faturasındaki (özel tüketim vergisi hariç) Katma
Değer Vergisi matrahı, ithal edenler ise Gümrük Giriş Beyannamesindeki (özel
tüketim vergisi hariç) Katma Değer Vergisi matrahı üzerinden bir defaya mahsus
olmak üzere;" şeklinde ve aynı maddenin (d) fıkrası ise "Bu maddede
belirtilen oranları topluca veya ayrı ayrı iki katına
kadar artırmaya veya kanuni oranı sıfıra kadar indirmeye, (a) fıkrasının 6
numaralı bendi kapsamında bandrole tabi olan cihazları türleri ve özellikleri
itibariyle gruplandırmaya ve her bir grup için farklı bandrol
oranları belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir." şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN – Sayın Komisyon, Hükûmetin vermiş olduğu bu önergeye katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Bakanım, siz
zaten önergeyi verdiniz, dolayısıyla size tekrar sormaya gerek yok.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Katılıyoruz.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Bu önergeyle teknolojideki
gelişmelere paralel olarak sürekli çeşitlenmekte olan ve bünyesinde radyo
ve/veya televizyon alıcısı barındıran diğer birleşik cihazların bandrole tabi
tutulmasında, mevcut düzenlemeye göre piyasada oluşan haksız rekabetin önüne
geçilmesi amacıyla bandrol ücretlerinin, vatandaş
lehine, cihaz türleri bazında farklılaştırarak belirlenmesine yönelik olarak
3093 sayılı Kanunda Bakanlar Kuruluna verilmiş olan yetkinin yeniden
düzenlenmesi hedeflenmiştir.
III.- Y O K L A
M A
(MHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL (İzmir) – Yoklama
talep ediyoruz.
BAŞKAN – Önergenin
oylamasından önce bir yoklama talebi vardır. Yoklama talebini yerine
getireceğim.
Sayın Vural, Sayın Şandır,
Sayın Günal, Sayın Akçay, Sayın
Yunusoğlu, Sayın Özensoy,
Sayın Kalaycı, Sayın Akkuş, Sayın Asil, Sayın Sipahi, Sayın Enöz,
Sayın, Sayın Paksoy, Sayın Akcan, Sayın Toskay, Sayın Ural, Sayın Tankut,
Sayın Taner, Sayın Osman Ertuğrul, Sayın Ayhan, Sayın Torlak.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, ad okumak suretiyle yoklamayı yaparsanız milletvekillerimiz katılırlar
hiç olmazsa.
BAŞKAN – Sayın Vural, siz
görevinizi yapıyorsunuz, biz de görevimizi yapıyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri,
yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Gelir
Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/692) (S. Sayısı: 385) (Devam)
BAŞKAN – Hükûmetin
önergesini oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, biraz önce kabul edilen önergeyle madde tümüyle değiştirilmiş
olduğundan bu maddede değişiklik öngören diğer önergeleri işlemden
kaldırıyorum.
Şimdi, kabul edilen önerge
doğrultusunda 38’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
39’uncu madde üzerinde beş
adet önerge vardır.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
385 sıra sayılı kanun
tasarısının 39 uncu maddesiyle 3093 sayılı kanunun 6 ncı
maddesine eklenen cümlede geçen “Kanuna göre” ibaresinin “Kanun hükümlerine
göre” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Gülşen Orhan |
Ayhan Sefer Üstün |
Azize Sibel Gönül |
|
Van |
Sakarya |
Kocaeli |
|
Ramazan Başak |
Kerim Özkul |
|
|
Şanlıurfa |
Konya |
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 sıra
sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısının çerçeve 39 uncu maddesi ile 3093 sayılı Türkiye Radyo -Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununun
6 ncı maddesinin birinci fıkrasının sonuna eklenen
cümlede yer alan “para cezaları” ibaresinden sonra gelmek üzere “süresinde”
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mustafa Kalaycı |
Erkan Akçay |
Mustafa Enöz |
|
Konya |
Manisa |
Manisa |
|
Necati Özensoy |
Muharrem Varlı |
Mehmet Günal |
|
Bursa |
Adana |
Antalya |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının çerçeve 39 uncu maddesi ile değiştirilen 3093 Sayılı TRT Gelirleri
Hakkındaki Kanunun 6. maddesinin birinci fıkrasının sonuna eklenen cümleden
sonra gelmek üzere aşağıdaki cümlenin eklenmesini ve çerçevedeki “cümle”
ibaresinin “cümleler” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Şimşek
Maliye
Bakanı
“Bu maddeye göre kesilecek
idari para cezalarına karşı, ilgilisine tebliğ tarihinden itibaren, bir ay
içerisinde yetkili idare mahkemesinde dava açılabilir.”
BAŞKAN – Kâtip Üyemiz Sayın
Çelik’in şimdi okuyacağı iki önerge aynı mahiyette olduğu için birlikte işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 Sıra
Sayılı Tasarının 39 uncu Maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Bülent Baratalı |
Nevingaye Erbatur |
|
Malatya |
İzmir |
Adana |
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 sıra
sayılı kanun tasarısının 39 uncu maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
|
Sırrı Sakık |
Hasip Kaplan |
Bengi Yıldız |
|
Muş |
Şırnak |
Batman |
|
Fatma Kurtulan |
Pervin Buldan |
|
|
Van |
Iğdır |
|
BAŞKAN – Sayın Komisyon
önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge sahipleri?
Sayın Sakık,
buyurun.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, çok uzun süredir
TRT’yle ilgili ciddi sıkıntılarımızın olduğunu hep söylüyoruz ama ne hikmetse
bugüne kadar TRT bu konuda küçük bir adım bile atmadı. Tabii, birçok iktidarlar
geldi geçti. Genelde bütün iktidarların borazanlığını yapan TRT’yi biz çok iyi
tanıyoruz ama hiçbir iktidar döneminde TRT bu kadar fütursuzca davranmamıştır.
Ve özellikle muhalefet partileriyle ilgili ve özellikle DTP’yle
ilgili, yasaları ihlal eden bir TRT var, bir TRT Genel Müdürü var.
Şimdi, zaman zaman TRT 1, TRT 2’yi açıyoruz; AKP, Cumhuriyet Halk
Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisinin temsilcileri var ama Demokratik Toplum
Partisinin temsilcileri tartışmalarda yok. Yasanın açık hükmüne rağmen, TRT
Genel Müdürü suç işlemektedir. Bunları birkaç kez…
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Sayın Sakık, biz de yokuz.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Siz
protesto ediyorsunuz.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –
Tamam, biz de yokuz. Tashih edelim.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Evet,
buna rağmen, TRT Genel Müdürü bir keyfiyet içerisindedir.
Sevgili arkadaşlar, TRT’nin
görevi Alevi’yi Sünnileştirmek değil, TRT’nin görevi Kürt’ü Türkleştirmek
değildir, TRT’nin görevi solcuyu sağcılaştırmak değildir. TRT, bu ülkede
yaşayan bütün farklılıklara kucak açmalıdır, onun gereğini yapmalıdır. Ama ne
yazık ki bizim TRT’miz, tam tersi, herkesi, yani Alevi’yi Sünnileştirmeye
çalışıyor, Kürt’ü Türkleştirmeye çalışıyor, solcuyu sağcılaştırmaya çalışıyor.
Bu politikalar çok geride kaldı, bunlar çok çok
geride kaldı ama TRT hâlen o geri noktada. Biz burada birçok kez seslendirmemize
rağmen TRT’de bu noktada küçük bir adım atılmadı.
Bir gün TRT Genel Müdürünü
gruptan birkaç arkadaşımızla birlikte ziyaret ettik. Bu sıkıntılarımızı
kendileriyle paylaştık, yetkili bakanla da paylaştık. Bize şunu söyledi, dedi
ki: “Burada o kadar çok eleman var ki, askerî, sivil bürokratların çocukları
geliyor, aydan aya sadece gelip maaşlarını alıyorlar. Ben hepsinin ne
yaptıklarını biliyorum.” Ve biz de umutlanmıştık, bu TRT Genel Müdürü bunlardan
hesap soracak. Sonra bir baktık ki yine gidip sahipsizlerden hesap sordu,
askerî, sivil bürokratların çocukları yine gidip maaşlarını alıyor.
Ve bu arada bir TRT Şeş
kuruldu. Sözüm ona, Kürtlerin demokratik haklarını yerli yerine oturtmak için,
Kürtler kendi dilleriyle kendilerini ifade etsin diye TRT Şeş kuruldu. Buna da
sevindik, iyidir dedik. Ama sonra döndük baktık ki, TRT Şeş’te görev yapan
elemanlar birkaç gün sonra istifa etmek zorunda kaldılar. Ve istifa aynen şu:
“Biz domates, biber ve yanına limonu koyduğumuzda ‘Bu rengi buraya taşıyamazsınız.’
diyorlar.” Ya, böyle bir TRT olur mu, böyle bir anlayış olur
mu! Yani hâlen domatesin kırmızılığından, limonun sarılığından, biberin
yeşilliğinden korkan bir TRT’nin Türkiye’ye ne yararı olabilir! Allah rızası
için ne yararı olabilir! Yani bu TRT uzun süredir bu ülkede büyük bir rant.
Ve bugün CHP Konya
Milletvekili Atilla Bey’in bir açıklaması var,
biraz önce elime geçti. Bakın, TRT’nin kocaman, devasa bir kadrosu var.
Diğer o ulusal medyadaki çalışanların belki 10 kat, 20 kat fazla elemanları var.
Ama bugün bakıyoruz ki bir firmayla bir anlaşma yapmışlar, 3 program başına 24
milyon euro, bir anlaşma. Nereden? Peki
bu elemanlar niye çalışıyor? Yani bu askerî-sivil bürokratların çocukları
oralardan bu ciddi paraları alırken gidip kendi yandaşlarınıza yeni ihaleler
açarak bu ülkede iç barışı sağlayamazsınız. Bu ülkede hakkaniyet duygusunu
yitirirseniz kimsenin size güveni kalmaz.
O vesileyle biz, bu TRT Genel
Müdürünün TRT Yasası’nın 13’üncü maddesini ihlal ettiğini açıkça, net bir
şekilde burada kamuoyuna söylüyoruz. Bugün bu doğrultuda basın toplantısı yapan
arkadaşımıza buradan biz de destek veriyoruz. Ve yetkili Bakan bir an önce
13’üncü maddeye göre davranmalıdır, TRT Genel Müdürünü görevden almalıdır. Yani
TRT Genel Müdürü, bu hâliyle TRT’nin başında…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ve TRT Genel Müdürü tarafsız
olmalıdır, TRT Genel Müdürü hakka, hakkaniyete, adalete saygılı olmalıdır, TRT
Genel Müdürü halkın iradesine saygılı olmalıdır. Burada sadece TRT Genel Müdürü
AKP’nin genel müdürü değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan bütün
siyasi partilerin ve onun dışındaki siyasi partilerin de hakkını, hukukunu
yerli yerine oturtmalıdır ve TRT Genel Müdürü bir an önce görevden alınmalıdır.
Hepinize teşekkür ediyorum.
(DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Sakık,
yalnız şurada belki şöyle bir ince nüansa dikkat etmek
lazım: Kamuda görev yapan asker ve sivil bürokratlar tabii ki olacaktır.
Buradaki ifade bir genellemeyi kapsamamalıdır. Çalışmayan insanlarla ilgili
Genel Müdür gereğini yerine getirmelidir ama “Asker ve sivil bürokratların
çocukları” deyince, bu memlekete en güzel şekilde hizmet etmeye çalışan
insanları da bu kapsama almak haksızlık olur.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, size ben TRT Genel Müdürünün…
BAŞKAN – Yani, görev yapmayan
insanlara gereğini yapsın Genel Müdür ama diğer insanları töhmet altında
bırakmayalım, haksızlık yapmayalım.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Genel
Müdür söyledi, ben de oradaydım.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, bunu söyleyen TRT Genel Müdürüdür.
BAŞKAN – Anladım işte.
SIRRI SAKIK (Muş) – Biz,
orada arpalık olarak onu kullanan askerî-sivil bürokratların çocuklarını
kastediyoruz.
BAŞKAN – Genel Müdür
söylüyorsa Genel Müdür de haksızlık yapmasın.
Teşekkür ederim.
SIRRI SAKIK (Muş) – Siz
onların tercümanı değilsiniz ki. Niye yoksulları savunmuyorsunuz da onları
savunuyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Genel Müdür söylüyorsa
Genel Müdür de kimseye haksızlık yapmasın.
SIRRI SAKIK (Muş) – Ben
buradan savunuyorum.
BAŞKAN - Biz hakkı, hukuku
savunmak mecburiyetindeyiz. Genelleme yaparak başka insanlara haksızlık
yapmayalım.
Diğer önerge…
Sayın Erbatur,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 385 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
39’uncu maddesinin tasarıdan çıkarılması için verilen Cumhuriyet Halk Partisi
önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.
Türkiye’de özel radyo,
televizyonların yayın hayatına girmesinden sonra kamu hizmeti yayıncılığı
yapması gereken TRT’nin önemi daha da artmıştır. Medya-sermaye-siyaset
üçgeninin sarmalındaki özel radyo, televizyon yayıncılığının yaygınlaşmasıyla
TRT’nin halkın doğru bilgi ve habere ulaşabilmesini tarafsız bir biçimde
sağlaması gerekir. Ancak 2008 yılı sonu itibarıyla aylık ortalama 63 milyon TL
geliri olan TRT, böylesi muazzam büyüklükte bir bütçeyle, ne yazık ki,
basiretsiz ve kadrolaşma yanlısı bir yönetim anlayışı sonucunda, olması gereken
bu yayıncılık anlayışını gerçekleştirememiştir.
Artık TRT’nin haber yayınları
bile ilgi görmemektedir çünkü vatandaşın vergisiyle ayakta kalan TRT’de
haberler Hükûmetin sesi hâline gelmiştir. Kadrosunda
157 muhabir, 301 prodüktör
bulunduran TRT, bu nitelikli personelini çalıştırmak yerine,
kaynağı, sahibi ve yayın politikası belirsiz kuruluşlardan hizmet satın
almaktadır.
Kadrolu personelini
çalıştırmayan TRT Genel Müdürü, halkın parasını yandaş şirketlere, yandaş medya
çalışanlarına aktarmaktadır. Şu anda TRT radyo ve televizyonlarında yayınlanan
programların önemli bir bölümü dış yapımlardan, yani para ile satın alınan
programlardan oluşmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir kamu kuruluşu olan TRT, son yıllarda yanlış yönetimler
sonucu, olması gereken nitelikli yayıncılık anlayışından uzaklaşmış,
kendilerini belli gruplara yakın hisseden yöneticilerin elinde kadrolaşma
iddialarının odağına oturmuş durumdadır. TRT’de muhabir, prodüktör,
spiker, kameraman, montajcı gibi yayıncı kadrolar genel duyurulu sınavlarla
alınır. Stajyer olarak üç yıl çalıştıktan sonra bu kişiler tekrar bir sınav
sonucunda asıl kadrolarına atanırlar. TRT Genel Müdürü, yakınlarını TRT’ye
alabilmek için önce TRT Yasası’nda yaptırdığı değişiklikle sözleşmeli personel
alımının yolunu açıp ardından kendini belli gruplara yakın hisseden medya
kuruluşlarının çalışanlarını sınavsız kuruma almaya başlamıştır. Bununla da
yetinilmemiş, TRT Kurumu hizmetlerinin tanıtımı ve bu hizmetlere atanacak
personel yönetmeliğindeki sözleşmeli program, haber personeli tanımında ilginç
bir değişiklik yapılmıştır. Sözleşmeli program, haber personeli için gerekli
olan fakülte veya yüksekokul mezunu olmak şartının yanına “Yurt içi veya yurt dışı
yayın kuruluşlarının yayın, yapım, program veya haber hizmetlerinde en az iki
yıl çalışmış olanlarda bu şart aranmaz.” ibaresi eklenmiştir. TRT Genel Müdürü,
göreve geldiği günden bu yana bir kısmı akrabası olan hemşehrilerini
başka kurumlardan nakil yoluyla TRT’ye almıştır. Hukuka aykırı gerçekleştirilen
bu uygulamalar, iletişim fakültelerinden mezun olmuş ve TRT’de çalışmak
amacıyla sınava başvuran onlarca gencimizin hakkını gasp etmektedir.
TRT, her türlü kültürün,
evrensel değerin paylaşıldığı, anlaşıldığı ve değerler kazandırıldığı ortamlar
olmalıdır. TRT, diğerleri öyle yapıyor diye değil, olması gerekene göre yayın
yapmalıdır. Özgün bir kamu hizmeti yayıncılığı yaparak rating
kaygısını bir kenara bırakmalı ve en azından vatandaşların gerçekten izleyerek
kendisini geliştirebileceği evrensel ve ulusal bilim çalışmalarını, sanatın ve
sporun her dalını izleyicilere benimsetecek yayınlar ile tarafsız habercilik
anlayışıyla programlarını hazırlayabilmelidir.
Devletin, vatandaşlarına
bilim, sanat, kültür, spor ve eğitim alanında ucuz, kolay erişilebilir ve
yararlanılabilir hizmetler götürmesi sosyal devlet ilkesinin gereğidir. Ancak
TRT, izleyicinin en çok ekran karşısında olduğu saatleri şans oyunları ve
sadece futbol yorumculuğuna yönelik spor programlarıyla doldurmaktadır. Bu
programların sunucularının, yorumcularının, yapımcılarının hangi ölçütlere
göre, kimlerce seçildiği ve bu kişilere ödenen ücretler de ayrı bir soruşturma
konusu olmalıdır. TRT, var olduğu biçimiyle olabildiğince yozlaşmış ve kısırlaştırılmış
bir yayın politikasıyla yürütülmektedir. Ülkemizin saygın bir kamu kuruluşu
olması gereken TRT, böylece, hiçbir iddiası olmayan, eğitici, tarafsız
yayıncılık anlayışından uzak, yandaşları ihya etme mantığına dayalı bir kurum
hâline getirilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Erbatur, konuşmanızı tamamlayınız efendim.
NEVİNGAYE ERBATUR (Devamla) –
İsmet İnönü gibi tarihimizde saygın bir yer kazanmış, vefayla anılan, Garp
Cephesi’nin efsane komutanı, Mustafa Kemal Atatürk’ün tanımlamasıyla “Siz orada
düşmanı değil, milletin makûs talihini yendiniz.” diyerek iltifatına mazhar
olan, Lozan Antlaşması’nda gösterdiği cesur ve kişisel kararlılığıyla Lozan
kahramanı olan, Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci Cumhurbaşkanı, Türkiye’yi çok
partili rejime sokan ve yapılan bir seçimle iktidarı 14 Mayıs 1950’de gönül
rahatlığıyla devreden, iktidarı devrettiği günde
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
NEVİNGAYE ERBATUR (Devamla) –
Bitiriyorum Sayın Başkan.
…Sayın Genel Başkanımızın TRT
aleyhine açmış olduğu bir tazminat davasında haklı görülmesiyle de yargı
yolunca da kabul edilmiştir. Peki, bu yayınlar nedeniyle ödenmesi gereken
tazminatı TRT’nin kendisi mi ödeyecektir yoksa yapımcıları mı ödeyecektir?
Umarım, vatandaşın ödediği vergilerle ayakta kalan TRT, bir an evvel olması
gereken saygın, tarafsız ve çağdaş yayıncılık çizgisine çekilebilir.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının çerçeve 39 uncu maddesi ile değiştirilen 3093 Sayılı TRT Gelirleri
Hakkındaki Kanunun 6. maddesinin birinci fıkrasının sonuna eklenen cümleden
sonra gelmek üzere aşağıdaki cümlenin eklenmesini ve çerçevedeki “cümle”
ibaresinin “cümleler” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Şimşek
Maliye
Bakanı
“Bu maddeye göre kesilecek
idari para cezalarına karşı, ilgilisine tebliğ tarihinden itibaren, bir ay
içerisinde yetkili idare mahkemesinde dava açılabilir.”
BAŞKAN – Sayın Komisyon, Hükûmetin önergesine katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Bakanım, siz
zaten önergeyi verdiniz...
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Katılıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Mevcut düzenlemede Bandrol
ücreti anapara alacağının takibinde 6183 sayılı Kanun hükümleri uygulanmakta
iken, İdari Para Cezasında ise İcra ve İflas Kanunu hükümleri uygulanmaktadır.
Bu düzenlemeyle Kurumun her türlü alacağının takibinde 6183 sayılı Kanun esas
alınmak suretiyle uygulama birliği sağlanması hedeflenmiştir. Bununla birlikte
uygulamada oluşabilecek uyuşmazlıklarda da uygulama birliği sağlanarak idari
yargı mercilerinin görevlendirilmesi hedeflenmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 sıra
sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısının çerçeve 39 uncu maddesi ile 3093 sayılı Türkiye Radyo -Televizyon Kurumu Gelirleri
Kanununun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasının sonuna
eklenen cümlede yer alan “para cezaları” ibaresinden sonra gelmek üzere
“süresinde” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Günal, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, kısaca,
az önce tartışılan konuyla ilgili bir yorum yaptıktan sonra TRT’yle ilgili
görüşlerimi paylaşacağım.
Az önce Sayın Okay “Kim yetkili, kim yetkisiz?” dedi. Ben bugün
gazeteleri okurken birçok gazetede aynı haberi gördüm. Dün, Sayın Başbakanın da
sözlü olarak bir kısmını izledim.
Ben görüyorum ki AKP Grubunda
ve Hükûmette Sayın Başbakandan yetkili hiç kimse yok.
Yani yetkili kimse tabii ki yok ama Sayın Başbakan yardımcıları bile bir şey
söylediği zaman şahsi kanaatini açıklamış oluyor. Onun için, arkadaşlarımın
buna şaşırmamasını söylüyorum. Grup başkan vekillerinin haydi haydi olmaz. Koskoca Başbakan Yardımcısı, RTÜK kendisine
bağlı, RTÜK Başkanıyla ilgili bir şey söylüyor, Sayın Başbakan da diyor ki:
“Şahsi kanaatidir. Hükûmetin ve benim kanaatim
–başta- değildir.”
Değerli arkadaşlarım, şimdi,
bakınız… (AK PARTİ sıralarından “Bağlı değil.” sesleri, gürültüler)
Bağlı, ilgili… O da Başbakan
Yardımcısı. Başbakanlıkta genelgelerle işler yürür. Kendisiyle ilişkili kuruluş
olduğunu o genelgede Sayın Başbakan bizatihi yazmıştır. Şimdi ayrıntısına
girmemek için söylüyorum.
Burada… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlarım, madem
istiyorsunuz oradan devam edeyim. Sayın Başbakan “AKP demeyin, AK deyin.” dedi.
Şimdi Sayın Akman’ı aklayarak ak mı oluyorsunuz o
zaman? Ne diyelim? (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Ben size diyorum başka
konuya gireyim, siz buraya çekiyorsunuz. O zaman, tamam, size “Aklama Partisi”
diyelim madem öyle istiyorsanız.
Değerli arkadaşlarım, bakın,
burada birtakım şey var. Ben Sayın Bakanı burada bulmuşken kendisine bu konuyla
ilgili bir sorum vardı, Komisyonda da soracaktım, farklı bir konuya girdi.
18 kişinin bu Deniz Feneriyle
ilgili soruşturmada savcının mal varlıklarıyla ilgili ihtiyati tedbir kararı
aldığını duyduk, Sayın Akman da dâhil.
Sayın Bakanım, kendisinin
ilişkili olduğu, daha önceden yapılan sözleşme değişiklikleriyle üç dört tane
şirketin isimlerinin değiştirildiği iddiaları basında yer alıyor. Ben size
takdim edebilirim. Bu konuda, acaba, VEDOP aracılığıyla bu şirketlerin geriye
giderek herhangi bir kâr payında veya ortaklığında bir şey olup olmadığı
araştırıldı mı diye yeri gelmişken, arkadaşlarım söyleyince ilave etmek
istiyorum. Eğer bilgilendirirseniz sevinirim. Ben, size ayrıntılı bilgilerini
ve esas sözleşme örneklerini ayrıca takdim edebilirim.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
TRT’yi tartışıyoruz. TRT, bu dönemde maalesef AKP Hükûmetinin
–Sayın Başbakan yine kızacak ama- borazanı hâline geldi. Maalesef… (AK PARTİ
sıralarından “Bu konuda ne diyorsa aynen öyledir.” sesi)
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Ee tabii ki. Şimdi bakınız, RTÜK’ü, sizlerin oyuyla
üyelerini seçtik.
MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Siz
oy vermediniz hiç!
MEHMET GÜNAL (Devamla) - RTÜK
üyelerinin oyuyla da TRT’ye Genel Müdür seçtik. Doğal olarak tabii ki sizin
söylediklerinizi dinlemek durumunda kalıyorlar. Bu çerçevede, Türkiye
Radyo-Televizyon Kurumu, devletin en önemli kurumlarından birisiydi.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İsmi
ne oldu, ismi?
MEHMET GÜNAL (Devamla) –
Şimdi, devlete milletin verdiği vergilerle yönetiliyor, gelirleri de bizim
vermiş olduğumuz vergilerden kesilen paylardan oluşuyor. Peki, millete mi
hizmet ediyor, AKP Hükûmetine mi hizmet ediyor? Ne
hâle geldi TRT acaba? Ne hâle geldi sizce?
MEHMET OCAKDEN (Bursa) –
Halka sor bakalım bir, ne diyor. Halk ne diyor? Bir sor bakayım halka, ne
diyor.
MEHMET GÜNAL (Devamla) –
Vallahi, bana kalırsa TRT “AKRT” hâline geldi, bakın “AKRT” hâline geldi. (MHP
sıralarından alkışlar) Şu anda geldiği hâl budur. Şu anda TRT “AKRT” hâline
gelmiştir. Maalesef…
MEHMET OCAKDEN (Bursa) –
Komik şeyler söylüyorsun. Bunlar komik şeyler.
MEHMET GÜNAL (Devamla) -
Maalesef, milletin sesine, milletin duygularına tercüman olmamaktadır.
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane)
– “Türkiye” kelimesini kaldıramazsın.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Hadi
“AK RT” diyeyim de kızmayın, tamam. Edepli davranıyorum “AK RT” diyorum.
MEHMET OCAKDEN (Bursa) –
Bunlar komik şeyler, komik.
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane)
– Orada “Türkiye” kelimesini kaldıramazsın, kaldıramazsın sen. “Türkiye”yi niye
kaldırıyorsun?
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Siz
zaten kaldırdınız, bir şeyi kalmadı.
Sayın Genel Müdür de görevini
yapıyor.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
MEHMET GÜNAL (Devamla) –
Sayın Genel Müdür de görevini yapıyor. Sayın Başkanım da az önce söyledi,
görevini yapıyor. Bizler de Türk milletinin bize verdiği muhalefet görevini
yapıyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, sayın…
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane)
– Türkiye’yi muhalefette kullanamazsın.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
MEHMET GÜNAL (Devamla) -
Sizin bu sözlerinizle bunu unutturmanız mümkün değil. Sayın Başbakan da bir
buçuk ay tartıştığımız mayın meselesini unutturmak için edep, adap dersleri
veriyor bize ama biz maalesef bunları unutmayacağız, unutturmayacağız.
Ben de sizlere diyorum ki
-bakın bir daha gösteriyorum- unutmayın, unutturmayın, vicdanınızda hesabını
yapmaya devam edin.
Saygılarımı sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
385 sıra sayılı kanun
tasarısının 39 uncu maddesiyle 3093 sayılı kanunun 6 ncı
maddesine eklenen cümlede geçen “Kanuna göre” ibaresinin “Kanun hükümlerine
göre” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Gülşen Orhan (Van) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, oylamadan…
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Katılmıyoruz Değerli Başkanım.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
İbarenin değiştirilerek kanun
tekniği açısından uygun ibareye ulaşılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul…
III.- YOKLAMA
(MHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, yoklama talebimiz vardı.
BAŞKAN – Önergeden önce?
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet,
evet ve böyle bir önemli önergeye sayın milletvekilleri katılmak isterler herhâlde.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu
sayı kesmez bizi efendim, 184 olacak.
BAŞKAN – Önergenin
oylanmasından önce bir yoklama talebi vardır, milletvekili arkadaşlarımızın o
talebini yerine getireceğim:
Sayın Vural, Sayın Şandır,
Sayın Yunusoğlu, Sayın Özensoy,
Sayın Akçay, Sayın Kalaycı, Sayın Torlak, Sayın Enöz, Sayın Asil, Sayın Taner, Sayın Sipahi, Sayın Paksoy, Sayın Yıldız, Sayın Homriş,
Sayın Ural, Sayın Toskay, Sayın Tankut,
Sayın Ayhan, Sayın Cengiz, Sayın Akcan, Sayın Uzunırmak.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim,
20’yi geçti herhâlde.
BAŞKAN – Hayır, efendim, 20
oldu, yazıyorum burada tek tek çünkü.
KADİR URAL (Mersin) – Tam 20
efendim burası, arka tarafa gerek yok.
BAŞKAN – Arkadaşlar, o zaman
yazmadan oturdular. Benim saydığım milletvekili sayısı 20 şu anda.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Hepsi milletvekilidir efendim, hepsi milletvekilidir. (MHP sıralarından
gülüşmeler)
BAŞKAN – Efendim?
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
“Saydığım milletvekili sayısı” dediniz ya... (AK PARTİ sıralarından “Espri
yaptı.” sesleri)
BAŞKAN – Hayır, burada ismi
olan milletvekili sayısı 20.
Çalışma saatimiz sona
yaklaşırken espriler güzelleşmeye başladı, fazlalaştı.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Gelir
Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/692) (S. Sayısı: 385) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri,
tasarının 39’uncu maddesinin oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına dair
bir önerge vardır, önergeyi okutup imza sahiplerini arayacağım. Ancak, açık
oylama önergesinde imzası bulunanlardan -dikkat ederseniz bir milletvekili
arkadaşımız o hususta bizi ikaz etmişti- herhangi birinin oyunu kullanmadığı
tasnif sonunda anlaşılırsa yapılan oylama işaret oyu niteliğinde işlem
görecektir. Bilgilerinize arz ediyorum.
Arkadaşlarımın isimlerini
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Maddenin oylamasının açık
oylamayla gerçekleştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Turgut Dibek, Kırklareli? Burada.
Ali İhsan Köktürk, Zonguldak?
Burada.
Hakkı Suha
Okay, Ankara? Burada.
Şevket Köse, Adıyaman?
Burada.
Rıza Yalçınkaya,
Bartın? Burada.
Atila Emek,
Antalya? Burada.
Derviş Günday,
Çorum? Burada.
Tansel Barış, Kırklareli?
Burada.
Mehmet Ali Susam, İzmir?
Burada.
Rahmi Güner,
Ordu? Burada.
Gökhan Durgun, Hatay? Burada.
Ahmet Küçük, Çanakkale?
Burada.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu, Malatya? Burada.
Şahin Mengü,
Manisa? Burada.
Rasim Çakır, Edirne? Burada.
Birgen Keleş, İstanbul?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Takabbül ediyorum.
BAŞKAN – Tamam, Ali Rıza Öztürk kabul ediyor.
Enis Tütüncü, Tekirdağ?
Burada.
Nevingaye Erbatur, Adana? Burada.
Abdulaziz Yazar,
Hatay? Burada.
Yaşar Tüzün,
Bilecik? Burada.
Oylama için üç dakika süre
veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Evet, pusula
gönderen milletvekili arkadaşlarımın isimlerini okuyacağım:
Sayın Zekai
Özcan? Burada.
Sayın Çiçek? Burada. Sayın
Çiçek, aynı zamanda Sayın Başbakana vekâleten oy kullanıyor.
Sayın Feyzi İşbaşaran? Yok.
Sayın Vahit Kiler? Yok.
Sayın Sami Güçlü? Yok.
Sayın Fevzi Şanverdi? Yok.
Sayın Yusuf Ziya İrbeç? Burada.
Sayın Ali Babacan’a vekâleten
Sayın Çağlayan? Burada.
Sayın Vecdi Gönül’e vekâleten
Sayın Mehmet Aydın? Burada.
Sayın Hamza Yanılmaz? Yok.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, şu anda elimdeki pusulalar 6 tane. 179 tane sisteme giren arkadaş
var. Ayrıca, biraz önce ikaz etmiştim.
Açık oylama talebinde bulunup
da oy kullanmayan arkadaşlar var. Dolayısıyla, oy kullanmadıkları takdirde -bir
kişinin- işari oylamaya döneceğini ifade etmiştim.
Dün de Sayın Genç, oradan, hatırlarsanız itiraz etmişti.
Evet, şimdi işari oylama olarak madde kabul edilmiştir.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Burada
olmayan 6 kişi ne yapacak?
BAŞKAN – Saygıdeğer
arkadaşlarım, bakınız, Başkanlık Divanı olarak açık…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İç
Tüzük’e göre böyledir.
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) –
Kaç oy kullanıldı?
BAŞKAN – Efendim, İç Tüzük’ün
hükümleri çok açık. Eğer açık oylama talebinde bulunan arkadaşlardan herhangi
birisi oylamaya…
OKTAY VURAL (İzmir) – Tamam,
doğrudur doğru.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Doğru, doğru.
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) –
Ben girdim.
BAŞKAN – Sayın Susam, 20
kişiden bahsediyorum “Ben girdim.” diye ayağa kalkmaya gerek yok ki. İşte, girmeyen
arkadaşlarınız burada, lütfen.
OKTAY VURAL (İzmir) – İşlem
doğrudur, yaptığınız işlem doğrudur.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, işlem doğrudur, yaptığınız işlem doğrudur.
BAŞKAN - 40’ıncı madde
üzerinde dört adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 Esas Numaralı kanun
tasarısının 40’ıncı maddesinde geçen “toplanıncaya kadar” ibaresinin
“toplandığı ana kadar” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kerim
Özkul
Konya
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 Esas Numaralı kanun
tasarısının 40’ıncı maddesinde geçen “toplanıncaya kadar” ibaresinin “toplanana
kadar” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Turan
Kıratlı
Kırıkkale
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 sıra
sayılı Tasarı’nın 40 ıncı maddesinde yer alan
“girmesini müteakip” ibaresinin “girmesinden sonra” olarak değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
|
M. Akif Hamzaçebi |
Ali Oksal |
Şevket Köse |
|
Trabzon |
Mersin |
Adıyaman |
|
Şahin Mengü |
Tansel Barış |
Mehmet Ali Susam |
|
Manisa |
Kırklareli |
İzmir |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 sıra
sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısının çerçeve 40 ıncı maddesi ile 1/6/1989 tarihli ve 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali
Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununun geçici 13 üncü maddesine
eklenen ikinci fıkradaki “yüzde ona” ibaresinin “yüzde 15’e” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mustafa Kalaycı |
Abdülkadir Akcan |
Mehmet Günal |
|
|
Konya |
Afyonkarahisar |
Antalya |
|
|
Kemalettin Nalcı |
Hüseyin Yıldız |
Emin Haluk Ayhan |
|
|
Tekirdağ |
Antalya |
Denizli |
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Yıldız konuşacak.
BAŞKAN – Sayın Yıldız,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 385 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
40’ıncı maddesinde Milliyetçi Hareket Partisi olarak vermiş olduğumuz
değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Sizlerin önergemize destek
vermeyeceğimizi de baştan biliyorum ama ben yine sizleri ikna etmeye
çalışacağım.
NURİ USLU (Uşak) – Böyle
söylemeyin, böyle söylemeyin.
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) –
Değerli milletvekilleri, öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu arada, Sayın Maliye
Bakanına… Bundan önceki Maliye Bakanımız Sayın Kemal Unakıtan’a
sorular sorduğumuz zaman cevaplarını çok alamıyorduk ancak şu andaki Sayın
Bakanımız Mehmet Şimşek, sorduğumuz sorulara cevap vermeye çalışıyor, en
azından ciddiyetini de bozmuyor, kendisine teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bu arada, gerçi şu anda
Meclis yine biraz boşaldı ama yaklaşık iki yıla yakın zamandır, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde kanunlar görüşülürken Adalet ve Kalkınma Partisi sıralarında 15-20 milletvekili arkadaşımız oluyordu.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Siz de
en fazla 20 kişisiniz.
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) –
Bundan dolayı da hangi amaçla, sıklıkla burada bulunuyorsunuz, çoğunluğu
sağlıyorsunuz bilmiyorum ama sizlere de teşekkür ediyorum ve kutluyorum ayrıca.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize)
– Bu motivasyonla yarın da devam ederiz!
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) –
Yarın daha çok gelirsiniz!
Değerli milletvekilleri, 385
sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 40’ıncı maddesinde, 3568 sayılı Serbest
Muhasebeciler, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler
Odasıyla ilgili bir düzenleme getirmektesiniz.
Yine, değerli milletvekili
arkadaşlarım, 10/7/2008 tarihinde, 5786 sıra sayısıyla
bu 3568 sayılı mali müşavirlerle ilgili Yasa’yı görüşmüştük. O süreçte gerek
Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri gerekse Milliyetçi Hareket Partili
milletvekilleri olarak bu Yasa’da yanlışlıklar yaptığınızı ifade etmiştik. TÜRMOB’u da diğer kurumları olduğu gibi ele geçirme amaçlı
bu Yasa’yı düzenlediğinizi, bunun yanlış olduğunu ifade etmiştik. Şimdi, o
çıkarmış olduğunuz Yasa’dan dolayı, 80 bine yakın üyesi bulunan bu güzide odamız
maalesef kongresini yapamamış, mali noktada da harcamaları noktasında yüzde
10’luk bir ilave artışla bu bütçelerini kullanabileceğini ifade etmektesiniz.
Değerli milletvekilleri, bugüne
kadar Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmiş olduğunuz kanun tasarı ve
teklifleri ile ilgili eksiklikler, noksanlıklar ve yanlışlıklarda sizleri
uyarıyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri olarak iktidar
milletvekillerini kanun tasarı ve tekliflerinde yapmış olduğu yanlışları
yapmaması adına uyarıyoruz. Salt muhalefet yapalım, iktidarın açıklarını
yakalayalım, bundan da siyasi rant elde edelim diye
bir çaba içerisinde bugüne kadar olmadık. Bugüne kadar Meclis çalışmalarında
milletimizin menfaatine getirmiş olduğunuz kanun tasarı ve tekliflerinin
çoğuna, sayın grup başkan vekillerimizin de bildiği gibi, destek veriyoruz.
Ancak milletimizin menfaatlerinin aleyhine olabilecek yasalarda da karşı
koymaya çalışıyoruz.
Değerli milletvekilleri, sizler
bizim bu çabamızı görmüyor, takdir etmiyorsanız elbette bunun bedeli de
olacaktır. Siz, Sayın Başbakanı padişah, sözlerini ferman; bakanlarınızı ve
grup başkan vekillerinizi şehzade, sözlerini de buyruk kabul ediyor…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Sayın Başkan, lütfen sözlerini geri alsın sayın konuşmacı. Böyle bir hakkı yok.
BAŞKAN – Sayın Yıldız…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Padişah yok, kulları da yok. Sayın Başkan, lütfen geriye alsın. Böyle bir şey
olamaz, böyle bir konuşma olamaz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Yıldız, o
kelimeleri tashih edin lütfen.
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) –
Sayın Canikli…
BAŞKAN – Sayın Canikli, sürçülisan olduğuna inanıyoruz. Tashih edecek,
düzeltecek Sayın Yıldız.
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) –
Sayın Canikli, ben sözlerimi söylerim, siz
beğenmiyorsanız çıkar burada cevap verirsiniz. Burası Türk
milletinin kürsüsü. Ben de bu kürsüden milletimden almış olduğum yetkiye
istinaden konuşuyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Bu şekilde kelime kullanamazsınız! Kimsenin hakkı yok! Padişah yok burada,
demokrasi var. Bu ülkede Başbakan var ve milletvekilleri var.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) –
Pankart açmadılar mı “Son Osmanlı Padişahı” diye?
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) –
Siz söylediğimi anlayamadıysanız benim sorunum değil. Sözlerimi, birazdan
alırsınız, okursunuz, ne söylemek istediğimizi çok iyi anlarsınız Sayın Canikli.
Şimdi, bu 3568 sayılı Yasa’da
olduğu gibi, Türklüğe hakaretin tanzim edildiği 301’inci maddede aynısını
yaptınız, yine Vakıflar Yasası’nda bunu yaptınız, en sonunda mayına bastınız, mayın
yasasında bunu yaptınız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Konuşmanızı
tamamlayınız Sayın Yıldız.
Buyurun.
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, biz
yasaların, milletimizin ihtiyaçlarına istinaden ya da yapılan haksızlıkları
düzeltme amaçlı yapıldığını düşünüyor ve bu noktada kararlarımızı veriyoruz.
Ancak, bu yasaları torbalayarak, birbirine karıştırarak getirmenizden dolayı
Türk milletinin aleyhine onlarca yasayı maalesef burada çıkarmaktasınız.
Bu yasanın böyle olmaması ve
önergemizin kabulü noktasındaki katkılarınızı diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergenin
oylamasından önce bir yoklama talebi vardır, yoklama talebini yerine getireceğim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Oylamadan önce yoklama talep
ediyoruz.
Arz ederiz.
BAŞKAN – Oktay Vural, İzmir?
Burada.
Necati Özensoy,
Bursa? Burada.
Erkan Akçay,
Manisa? Burada.
Ali Torlak, İstanbul? Burada.
Süleyman Lâtif Yunusoğlu, Trabzon? Burada.
Akif Akkuş, Mersin? Burada.
Kemal Cengiz, Çanakkale?
Burada.
Beytullah Asil,
Eskişehir? Burada.
Recep Taner, Aydın? Burada.
Hüseyin Yıldız, Antalya?
Burada.
Mustafa Kalaycı, Konya?
Burada.
Emin Haluk Ayhan, Denizli?
Burada.
Mustafa Enöz,
Manisa? Burada.
Yılmaz Tankut,
Adana? Burada.
Sabahattin Çakmakoğlu, Kayseri? Sayın Çakmakoğlu
yok.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Takabbül ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Toskay kabul ediyor.
Erdal Sipahi, İzmir? Burada.
Kadir Ural, Mersin? Burada.
Mehmet Akif Paksoy, Kahramanmaraş? Burada.
Tunca Toskay,
Antalya?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Takabbül ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Şandır, Sayın Toskay’ın yerine kabul ediyor.
Abdülkadir Akcan, Afyonkarahisar?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Takabbül ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak kabul ediyor.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN – Yoklama için üç
dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Gelir
Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/692) (S. Sayısı: 385) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Saat 20.30’da toplanmak üzere
birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati
19.47
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.38
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104’üncü Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
385 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 40’ıncı maddesi
üzerindeki önerge işlemine devam ediyoruz.
Sıradaki önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 sıra
sayılı Tasarı’nın 40 ıncı maddesinde yer alan
“girmesini müteakip” ibaresinin “girmesinden sonra” olarak değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
M. Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Sayın Komisyon,
önergeye katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
İfade daha düzgün bir hale
getirilmiştir.
III.- Y O K L A
M A
(MHP VE CHP sıralarından bir
grup milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL (İzmir) –
Toplantı yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, önergenin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır; yoklama
talebini yerine getireceğim.
Arkadaşlarımı tespit
edeceğim: Sayın Vural, Sayın Günal, Sayın Uzunırmak, Sayın Yunusoğlu, Sayın
Özensoy, Sayın Taner, Sayın Sipahi, Sayın Asil, Sayın
Enöz, Sayın Yıldız, Sayın Akçay,
Sayın Kalaycı, Sayın Mengü, Sayın Toskay,
Sayın Tütüncü, Sayın Köse, Sayın Emek, Sayın Aslanoğlu,
Sayın Melen, Sayın Akkuş.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
20.44
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104’üncü Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
385 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 40’ıncı maddesi üzerinde verilen önergenin oylamasında yapılan
yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, yeniden elektronik
cihazla yoklama yapacağım ve toplantı yeter sayısını arayacağım.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN – Yoklama için üç
dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, yapılan bu yoklamada da toplantı yeter sayısı
bulunamamıştır.
Alınan karar gereğince kanun
tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 16 Haziran 2009 Salı günü saat
15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Sizlere ve bizleri izleyen
vatandaşlarımıza hayırlı geceler diliyorum.