Normal 45115 2 16 2009-07-15T13:26:00Z 2009-07-15T13:26:00Z 1 35948 204905 TBMM 1707 480 240373 11.5606 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

          

DÖNEM: 23                            CİLT: 46                    YASAMA YILI: 3

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

104’üncü Birleşim

12 Haziran 2009 Cuma

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. - GELEN KAĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, tarımsal sulamada kullanılan elektrik ücretleri ve borçlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Muş ilindeki Alparslan-I Barajı’nın oturum alanının kamulaştırılmasına ilişkin açıklaması

V. - AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, bir milletvekilinin Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim Hastanesinde bir hekimi darp etmesine ilişkin açıklaması

2.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Elâzığ ve Malatya’daki çiftçilerin elektriklerinin kesilmesine ilişkin açıklaması

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Uşak Milletvekili Nuri Uslu’nun konuşmasında ismini zikrederek sözlerinin çarpıtılması nedeniyle açıklaması

4.- Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın konuşmasında ismini zikretmesi nedeniyle açıklaması

5.- Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın konuşmasında ismini zikretmesi nedeniyle açıklaması

6.- Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin sözlerini çarpıttığı iddiasıyla açıklaması

VI. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 20 milletvekilinin, Edirne’deki tarihî varlıkların araştırılarak değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/399)

2.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 20 milletvekilinin, çeltik üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/400)

3.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 20 milletvekilinin, sağlık hizmeti sunumunda yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/401)

B) Önergeler

1.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, (6/1344) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/140)

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/306) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 12/6/2009 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin DTP Grubu önerisi

2.- (10/131) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 12/6/2009 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

3.- (10/30, 10/231, 10/251, 10/269, 10/275) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 12/6/2009 Cuma günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ve saat 19.00’a kadar çalışmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

VIII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/692) (S. Sayısı: 385)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın partisine sataşması nedeniyle konuşması

X. - YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana Öğretmen ve Öğrenci Veli Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi inşaatına,

Seyhan Belediyesinin sosyal yardımlarına,

Yüreğir Belediyesinin sosyal yardımlarına,

İlişkin soruları ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/7600), (7/7606), (7/7607)

2.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Diyarbakır-Kayapınar Kaymakamlığının hizmet binalarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/7649)

3.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, yeni kurulan ilçe belediyelerinin borçlandırıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/7653)

4.- Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın, Tarım Satış Kooperatifleri ve Birliklerine finansman önerisine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/7670)

5.- Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın, kapatılan ve birleştirilen belediyelerin çalışanlarının durumuna ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/7789)

6.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, Edirne’deki tarihi köprülerden bazı araçlara geçiş yasağı uygulamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/7828)

7.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Silivri’deki bir höyüğün tahrip edildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/7922)

8.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Yozgat’taki yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/7923)

9.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, Mardin’de yaşanan düğün baskınıyla ilgili haberlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/7999)

10.- Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un, Anadolu Ajansının bir basın toplantısıyla ilgili haberine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/8000)

11.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, yardımcı hizmetler sınıfındaki özürlü personele ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/8014)

12.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, yardımcı hizmetler sınıfındaki özürlü personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın cevabı (7/8056)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.04’te açılarak sekiz oturum yaptı.

 

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman ilindeki turizm ve sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay cevap verdi.

 

Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan, Türkiye’nin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Dönem Başkanlığına seçilmesine ve bu görevi üstlenmesine, 

Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün, teşvik istihdam paketinin kapsamı ve kapsama alınan illere,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın konuşmasına,

Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş, Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün gündem dışı konuşmasına,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin ve 21 milletvekilinin, Hatay ilinin sorunlarının araştırılarak (10/396),

Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Türk Dünyası ile ilişkilerin araştırılarak geliştirilmesi için (10/397),

Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Tokat Organize Sanayi Bölgesindeki sorunların araştırılarak (10/398),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının:

126’ncı sırasında bulunan (10/181) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmelerinin Genel Kurulun 11/6/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin DTP Grubu önerisi,

39’uncu sırasında bulunan (10/79) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmelerinin Genel Kurulun 11/6/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi,

329’uncu sırasında bulunan (10/383) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmelerinin Genel Kurulun, 11/6/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması ve saat 19.00’a kadar çalışmasına ilişkin CHP Grubu önerisi,

Yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

 

Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın, Düzce Milletvekili Yaşar Yakış’ın konuşmasındaki bazı sözleri nedeniyle bir açıklamada bulundu.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

 

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

3’üncü sırasında bulunan, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun (1/704) (S. Sayısı: 383),

4’üncü sırasında bulunan, Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/708) (S. Sayısı: 386),

Görüşmeleri,

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/692)     (S. Sayısı: 385) görüşmelerine devam edilerek, ikinci bölümün 36’ncı maddesine kadar kabul edildi, verilen aradan sonra,

Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

Alınan karar gereğince, 12 Haziran 2009 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 22.35’te son verildi. 

 

 

 

                                                                      

 

 

Nevzat PAKDİL

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Canan CANDEMİR ÇELİK

 

Harun TÜFEKCİ

 

Bursa

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Fatoş GÜRKAN

 

 

 

Adana

 

 

 

Kâtip Üye

 


No.: 119

II.- GELEN KÂĞITLAR

12 Haziran 2009 Cuma

Raporlar

1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/369) (S. Sayısı: 398) (Dağıtma tarihi: 12.6.2009) (GÜNDEME)

2.- Türkiye Cumhuriyeti ile Kırgız Cumhuriyeti Arasında Hukuki, Ticari ve Cezai Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/370) (S. Sayısı: 399) (Dağıtma tarihi: 12.6.2009) (GÜNDEME)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moğolistan Hükümeti Arasında Çevre Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Çevre ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/376) (S. Sayısı: 400) (Dağıtma tarihi: 12.6.2009) (GÜNDEME)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Moğolistan Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Arasında Petrol, Doğal Gaz ve Mineral Kaynaklar Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/400) (S. Sayısı: 401) (Dağıtma tarihi: 12.6.2009) (GÜNDEME)

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Letonya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında, Eğitim, Bilim, Kültür ve Spor Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/401) (S. Sayısı: 402) (Dağıtma tarihi: 12.6.2009) (GÜNDEME)

6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı Program Koordinasyon Ofisinin Faaliyetine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/485) (S. Sayısı: 403) (Dağıtma tarihi: 12.6.2009) (GÜNDEME)

7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Slovenya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Diplomatik Misyon ve Konsolosluk Üyelerinin Yakınlarının Kazanç Getirici Bir İşte Çalışmalarına Olanak Sağlayan Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/495) (S. Sayısı: 404) (Dağıtma tarihi: 12.6.2009) (GÜNDEME)

8.- Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Haşimi Ürdün Krallığı Kraliyet Dokümantasyon Merkezi Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/555) (S. Sayısı: 405) (Dağıtma tarihi: 12.6.2009) (GÜNDEME)

9.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Deniz Ulaştırması Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/697) (S. Sayısı: 406) (Dağıtma tarihi: 12.6.2009) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 20 Milletvekilinin, Edirne’deki tarihi varlıkların araştırılarak değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/399) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.06.2009 )

2.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 20 Milletvekilinin, çeltik üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/400) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.06.2009)

3.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 20 Milletvekilinin, sağlık hizmeti sunumunda yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/401) (Başkanlığa geliş tarihi: 04.06.2009)

12 Haziran 2009 Cuma

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104’üncü Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç milletvekili arkadaşımıza söz vereceğim.

İlk söz, işçi sağlığı ve iş güvenliği hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’e aittir.

Sayın Öztürk, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin gündem dışı konuşması

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iş güvenliği ve işçi sağlığı hakkında gündem dışı konuşma aldım. Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği hakkındaki tablo dünyada ve Türkiye’de çok korkunçtur, tüyler ürperticidir. (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Arkadaşlar… Lütfen…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – İş kazalarının ve meslek hastalıklarının en önemli sonucu ölüm, iş göremezlik, ağır sakatlık ve hastalık gibi insani kayıplardır, bunlara bir de meslek hastalıklarını ilave ettiğinizde tablo çok korkunç olmaktadır.

Ölümler iş kazalarının en onarılmaz boyutunu oluşturmakta, mevcut üretim yapısı içerisinde artık iş kazalarını birer cinayet olarak tanımlamak abartı sayılmamaktadır.

Uluslararası Çalışma Örgütü kayıtlarına göre dünyada her yıl 1,2 milyon kişi iş kazası ve meslek hastalığı nedeniyle ölüyor, bu rakamın 240 bini iş kazası. 250 milyon insan iş kazaları, 160 milyon insan meslek hastalıklarından zarar görüyor.

Türkiye'nin işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda dereceleri vardır. Bu dereceler iyi dereceler değildir, kötü derecelerdir. Avrupa’da birinci, dünyada üçüncüdür Türkiye.

Türkiye’de her yıl 80 bin iş kazası olmakta, 1.200 ve 1.700 arasında kişi ölmekte, 2.200 kişi yaralanmakta, yaklaşık 2 milyon iş kaybı olmakta, toplam 5-6 milyar TL zarar olmaktadır. Her iş kazası doğrudan 2 işçiyi etkilemekte, bunun sonucu 200 binin üzerinde işçi iş kazası sonucu tedaviye muhtaç hâle geliyor.

Sayın Başkan, herkes konuşuyor benim dışımda.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – İş kazalarının yaklaşık yüzde 2’si işçinin sürekli iş göremez hâle gelmesiyle sonuçlanıyor. Her iş kazasından yüzde 1,4’ü ölümle sonuçlanıyor. Bugüne kadar meydana gelen iş kazaları sonucu 56.105 kişi hâlen iş göremezlik aylığı almaktadır. Bu rakam, çalışmakta olan sigortalı sanayi ve hizmet işçilerinin yüzde 7’sini oluşturuyor. Bugüne kadar iş kazasında öldüğü tespit edilen işçilerin sayısı minimum 34 bin kişidir.

Kriz derinleşirken iş sağlığı ve iş güvenliği sorununun önemi daha da artmaktadır. İşçiyi bir maliyet unsuru olarak gören anlayış, maliyetleri düşürmek için iş güvenliği konusundaki önlemleri giderek gevşetmekte, temel iş güvenliği koşullarını yok saymaktadır.

İş kazaları basit bir sağlık sorunu veya üretime ilişkin teknik bir mesele olarak görülemez. İş kazası, insanla ilgili sosyal yanı ağır basan bir sorundur. İşçiler, iş kazalarının nedeni değil, mağdurudurlar, korumasız tarafıdırlar.

İşçi, üretim sürecinin parası ödenerek kolayca bulunabilen âdeta teknik bir girdisi hâline getirilmiştir. İşçinin değeri, emeğin fiyatıyla ölçüldüğünden işçinin bir insan olarak taşıdığı yaşama hakkı bu üretim sürecinde dikkate alınmamaktadır. Üretim sürecinin merkezine insan unsuru konulmadığı ve işçi sağlığı sorunu toplumun genel sağlığının bir parçası olarak görülmediği sürece, sorun yanlış bir temelde tartışılıyor demektir. O hâlde, iş kazası ve meslek hastalıkları sosyallikten soyutlanarak teknik bir sürecin yol açtığı sağlık sorunları olarak ele alınamaz. Sorunun sosyal bir zemin temelinde tanımlanması ve tartışılması gerekir.

İşçiyi üretim sürecinin teknik bir girdisi olarak gören “üretim için üretim” anlayışıyla sorun çözülemez. Türkiye’de bugüne kadar üretim, işletme çıkarları ve bireysel çıkarlar her zaman iş güvenliği ve sağlığı sorunundan önce gelmiştir. AKP İktidarı döneminde iş güvenliği ve sağlığına hiçbir önem verilmemiş, öncelik verilmemiş, sorun daha da büyümüştür. AKP İktidarında uygulanan neoliberal iktisat politikalarında özelleştirme, taşeronlaştırma, işletme kârları, ihracat ve benzeri olgular temel başarı ölçütleri olarak benimsenmiş, hiçbir şekilde bu unsurların arka planında yer alan üretici güce yani işçilere yer verilmemiştir.

İş kazaları ve meslek hastalığı riski altında çalışan işçinin sağlığının korunması ve sürdürülmesi, onun sosyal bir varlık olarak görülmesiyle, işçinin insan olarak kabulüyle sağlanabilir. Bu anlayış sorunun ana noktasını oluşturmaktadır. İşçi sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili meselelerde, bir kere, iş sağlığı ve meslek hastalığı riski altında çalışan işçinin sağlığının korunması ve sürdürülmesi, onun sosyal bir varlık olarak görülmesi, işçinin insan olarak dikkate alınmasıyla sağlanabilir. Böyle bir anlayış sorunun ana noktasını oluşturur.

İkinci önemli nokta, yasal koruma tedbirlerinin genişletilmesi ama bu tedbirlerin uygulanmasında sendikal denetime ilişkin işlevin önünün açılmasına ilişkindir. Sendikaların önündeki örgütlenme engellerinin kaldırılması, işçilerin örgütlenme hakkının tam olarak kullanılmasıyla mümkündür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Ülkemizde bugün sendikalar çökertilmekte, sendikalar güçsüzleştirilmekte, işçiler örgütlenememektedir. Bu da iş kazalarının artmasının önündeki temel etkenlerden bir tanesidir. Konuya ilişkin yasal düzenlemeler yetersiz, hatta göstermeliktir. Bunlar, 1980’den sonra özellikle işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin düzenlemeler çalışanlar aleyhine genişletilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, uluslararası bilim ve teknoloji firması Dupont yetkilisi “Bizde olmamış bir kazaya bile olma ihtimaliyle yaklaşıp güvenliğimizi alıyoruz.” diyor. Hiçbir iş, güvenlik önlemleri almadan yapılacak kadar acil değildir. O nedenle bu iş kazaları ve işçi sağlığı konusuna önemle eğilinmeli ve bu konudaki tedbirler derhâl alınmalıdır. Bu konuda en büyük görev Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına düşmektedir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bu konudaki denetim yetkisini yerine getirememektedir. Sendikal yasalarda buna ilişkin düzenlemeler derhâl yapılmalıdır.

Hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Sayın Yıldız, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, bir milletvekilinin Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim Hastanesinde bir hekimi darp etmesine ilişkin açıklaması

SACİD YILDIZ  (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tam da bu bağlamda bir iki şey söylemek istiyorum. İki gün evvel Koşuyolu’nda, Kartal’da bir milletvekili arkadaşımızın bir hekime saldırdığını basından öğrenmiş bulunuyoruz. Bir milletvekili arkadaşımız hijyenik nedenlerle odaya alınmaması üzerine hekime saldırmış ve darp etmiştir. İstanbul Tabip Odası bu konuda bir bildiri yayınlamıştır. Ben İstanbul Tabip Odasının üyesiyim ve bu Parlamentonun da üyesiyim. Bu olaydan dolayı üzüntümü bildiriyorum ve Tabip Odasının bildirisinden kısaca bahsetmek istiyorum çünkü çok önemli, iş sağlığı ve iş güvenliği açısından da bu çok önemli.

BAŞKAN – Yirmi beş saniyeniz var, lütfen…

SACİD YILDIZ  (İstanbul) – Çok kısa efendim.

Sağlık alanında giderek artan şiddete son derece üzücü, kaygı verici bir olay eklenmiştir. Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim Hastanesinde meslektaşımız Kardiyolog Kürşat Tigen 10 Haziran Çarşamba günü bir milletvekili tarafından darp edilmiştir. Hekime şiddetin bu kez bir milletvekilinden gelmiş olması, kaygımızı ve tepkimizi büyütmektedir. Yaşanan şiddet olaylarına çözüm üretmesi, önlem alması gereken Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir mensubunun bizzat şiddete başvurması son derece düşündürücüdür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, konu anlaşılmıştır.

SACİD YILDIZ (İstanbul) – En son cümlede Başkanlığı göreve çağırıyordu Sayın Başkanım. Bir cümle kaldı. Ben de buna katılıyorum, üyesi olduğum Tabip Odasının görüşüne.

BAŞKAN – Tamam efendim, teşekkür ederim Sayın Yıldız.

İkinci söz, tarımsal sulamada kullanılan elektrik ücretleri ve borçları hakkında söz isteyen, İstanbul Milletvekili Hasan Macit’e aittir.

Sayın Macit, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, tarımsal sulamada kullanılan elektrik ücretleri ve borçlarına ilişkin gündem dışı konuşması

HASAN MACİT (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaz mevsiminin başlamasıyla birlikte tarımsal sulamalarda yaşanan sıkıntılar nedeniyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Sizleri şahsım ve Demokratik Sol Parti adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Yaz döneminde çiftçilerimiz gecesini gündüzüne katarak çalışır. Ailesini geçindirebilmek, üreterek ülke ekonomisine katkı koyabilmek için büyük uğraş verir. En fazla girdiler için masraf ettiği ve aynı zamanda ürünlerini derdiği bir dönemdir. Tarımsal sulama yazın mutlaka zamanında yapılması gereken, çiftçinin olmazsa olmaz işidir. Tarımsal sulama yapılamadığında ürünleri olmaz. Ürün derleyemeyen çiftçinin geçinmesi mümkün değildir. Tarımsal sulama çiftçi için hayati önem taşımaktadır.

Elektrik fiyatlarının yüksekliği ve biriken enerji borçları nedeniyle ürünlerini ya sulayamamaktadır ya da yasa dışı yollara başvurmak zorunda kalmaktadır. Bunun sonucu olarak can ve mal kayıplarıyla karşı karşıya gelmektedir.

Tarımsal sulamada kullanılan elektrik fiyatlarında 57’nci Hükûmet döneminde yüzde 34,4 oranında destekleme vardı. AKP iktidara gelir gelmez Aralık 2002’de destek kaldırılmıştır. Tarımsal elektrik birim fiyatları 9,9 kuruş iken destek kaldırılınca 13,2 kuruşa çıkmıştır. Sadece 2005 yılında borcunu ödeyenlere kilovat başı 1,7 yeni kuruş gibi yetersiz bir destek uygulanmıştır. Bundan borcu olanlar da yararlanamamıştır. 1/1/2008 tarihinde kilovatsaat ücreti 13,7 yeni kuruş iken şu an itibarıyla reaktifle beraber 29,5 kuruştur.

Görüldüğü gibi, tarımsal sulamada kullanılan elektrik fiyatları 2002’ye göre 3 kat artarken ürün fiyatlarında artış olmamıştır.  En iyi örnek Sayın Tarım Bakanının geçen hafta ilan ettiği buğday fiyatlarında görülmektedir. Girdilerdeki artışlar kadar ürün fiyatlarının artmaması sonucu çiftçi borçlarını ödeyememiştir ve bundan sonra da ödemesi mümkün değildir.

Türkiye Sulama Kooperatifleri Birliğinden aldığım bilgilere göre, tarımsal sulamada kullanılan ve ödenemeyen elektrik enerjisi borcu bugün itibarıyla 2,159 milyar lira olup bunun sadece 900 milyon lirası anapara iken 1,259 milyar lirası da faizdir.

Bir örnek verirsek, Derinkuyu ilçesinde köyleri ile birlikte yaklaşık 1.140 tarımsal sulama abonesi bulunmaktadır. Borçsuz abone sayısı 100’ü geçmemektedir. Yıllardır süregelen tarımsal sulamadan kaynaklanan enerji borcu abone başı 50 ila 500 bin lira arasında oluşmaktadır. Borcu olanların tamamının elektrik saatleri mühürlenmiş ve aboneler icraya verilmiştir. Kısacası ilçenin tamamı icralık olmuştur. MEDAŞ borçlarının yüzde 10’unu peşin kalanını üçer aylık taksitlerle ödemesini istemiştir. Buna rağmen çiftçi, borcunu ödeyememektedir, ödeyemeyecek koşullardadır.

Ürününü kurtarma telaşına kapılan çiftçi, mühürleri kırarak kaçak elektrik kullanmak zorunda kalmaktadır. Bu da bir cana mal olmuştur. On gün önce otuz iki yaşında bir genç elektrik bağlarken akım çarpması sonucu yaşamını yitirmiştir. Bunun sorumlusu acaba kimdir?

Türkiye genelinde yaklaşık olarak yüzde 15 elektrik kaçağı varken, tarımsal sulamada kullanılan elektrik enerjisi toplamı yüzde 3,4’tür. Dolayısıyla yüzde 15 kaçak kullanımın üzerine gidemeyen Elektrik Kurumu, üretime katkı koyan çiftçilerimizi icra dairelerinde sürüm sürüm süründürmektedir.

Sonuç olarak, kapalı olan elektriklerin yaz döneminde mutlaka ve mutlaka açılması gerekir çünkü bugün tarımsal sulama yapamayan çiftçimiz eğer sulamada kullanılan elektrik açılmazsa ürünlerini kaldıramamakla karşı karşıyadır.

Tarımsal sulamada kullanılan elektrikte uygulanan yüzde 18 KDV derhâl indirilmelidir.

Tarımsal sulamada kullanılan elektrik enerjisi borçlarının yeniden yapılandırılarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Macit.

HASAN MACİT (Devamla) - …faizleri kaldırılarak ana borcun yeniden yapılandırılması gerekir. Ayrıca, tarımsal sulamada kullanılan elektriğin faturalarının her ay değil hasat sonunda ödenmesi gerekmektedir.

Daha önceki yıllarda uygulanan destekler mutlaka yeniden uygulanmalıdır.

Borçlarını ödeyemediğinden dolayı tutuklu bulunan kooperatif başkanı ve çiftçiler derhâl serbest bırakılmalıdır.

Tarım sektörünü yeterince destekleyemediğimiz için hızla gereksinim duyduğumuz tarım ürünlerini dışarıdan ithal etmek zorunda kalmaktayız. Gelişmiş ülkelerin destek verdiği çiftçisi, Türkiye’ye sattığı ürünlerle büyük paralar kazanmaktadır ve 2008 yılında dış ticaret dengeleri de aleyhimize bozulmuştur. Son yıllarda, özellikle 2008’de ihracatımız ithalatımızın altında kalmış ve denge bozulmuştur. Bundan sonra da ithalat daha fazla artarak devam edecektir. Bu nedenle, mutlaka ve mutlaka tarımsal ürünlere destek olmamız gerekmektedir. Geleceğimiz açısından bu gerekir.

Hepinize saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Macit.

Sayın Aslanoğlu, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Elâzığ ve Malatya’daki çiftçilerin elektriklerinin kesilmesine ilişkin açıklaması

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, Sayın Macit’e teşekkür ediyorum.

İki tane spesifik örnek vereceğim. Elazığ-Uluova, 60 bin köylü, hasadı yerde kaldı, aç kalacak bu insanlar. Kendisine zarar değil, ekmeğine zarar veriyor. Elazığ-Uluova’da 60 bin kişi aç kalıyor. Malatya-Doğanşehir’de 10 bin kişi aç kalıyor. Tam hasat mevsiminin başında elektriklerin kesilmesi, ekmeklerin yok edilmesidir. Ben, buradan TEDAŞ yetkililerine sesleniyorum: Bunun zamanı vardır ve doğrudan gelir desteği temliği istiyor ama 60 bin kişiden bir günde doğrudan gelir desteği temliği toplanabilir mi? Bir süre verin, bunları alamazsanız bu elektriği kesin. Şu anda Elazığ-Uluova köylüleri ve Malatya-Doğanşehir’deki tüm 10 bin kişi hasatları yok edilmiş, ürünlerini bir hafta sonra kaldırıp atacaklar.

Bilgilerinize arz ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Gündem dışı üçüncü söz, Muş ilindeki Alparslan-I Barajı’nın oturum alanının kamulaştırılması hakkında söz isteyen Muş Milletvekili Nuri Yaman’a aittir.

Buyurun. (DTP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Muş ilindeki Alparslan-I Barajı’nın oturum alanının kamulaştırılmasına ilişkin açıklaması

M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Muş’umuzun Bulanık ilçesinde yapılan Alparslan-I Barajı’nın kamulaştırılmasından kaynaklanan ve bölgede aylardır, yıllardır yaşanan sorunlarını sizlerle paylaşmak üzere gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu nedenle hepinizi en içten duygularla selamlıyorum.

Çağımızın, daha doğrusu geleceğin en önemli stratejik maddesi olacak olan enerji konusunda arayış içinde bulunan ülkemizde hidroelektrik üretimi için her türlü kaynaklar değerlendirilmek istenirken, bu arada insanlarımıza ne tür dramlar yaşattığımızın bir örneğini sizlerin de bilgilerine sunma ihtiyacı duydum.

Söz konusu bu dram, bugün, ilimizin Bulanık ilçesinde hâlen devam etmekte, haritadan tamamıyla silinen sekiz köyde, üstelik devletin gözleri önünde, hâlen bakılarak sürdürülmektedir. 1995 yılında yapımına başlanan ve 2008 yılında -tam on üç yıl sonra- tamamlanıp su tutulmaya başlanan bu baraj ile sekiz köyün tamamı sular altında kalmış, bu yerlerdeki şahısların evleri, tarla ve her türlü arazileri bugün için istimlak edilmeden, âdeta suyun ve devletin işgaline uğramıştır. Şu anda bu kürsüden bu konuşmayı yapmakta olduğum zaman içinde de yüzlerce aile, kamulaştırma bedellerinin ödenmemesi nedeniyle, çoluk çocuklarıyla beraber perişan bir durumda, çadırlarda yaşamlarını sürdürmekle karşı karşıyadırlar.

Yetkililerin verdiği bilgiye göre, 2009 yılında su seviyesinin 1430 koduna kadar çıkacağı tahmin edilmiş, bu nedenle kamulaştırma işlemleri 2009 yılı için buna göre planlanmıştır ancak, yağan yağışlar ve Murat suyunun havzada bol yağış alması sonucu, suyun beklenenin üzerinde artması ve su seviyesinin bu kodun çok üstüne çıkmasıyla da kamulaştırma işlemleri yapılamadığından, köylünün ilerideki yıllarda ancak kamulaştırılacağı hesaplanan arazileri de bu yıl beklenmedik bir şekilde sular altında kalmak gibi bir durumla karşı karşıya kalmıştır.

Enerji üretimi için vatandaşı evinden barkından, arazisinden edeceksiniz, yıllardır ailenin geçimini sağladığı tarlasını, bağını, bahçesini yok edeceksiniz, arkasından da iktidar olarak, AKP Hükûmeti olarak hukuk devletinden söz edeceksiniz. Üstelik, partisinin adında “adalet” sözcüğü olacak, buna karşın vatandaşa karşı adaletsiz davranacaksınız. Bu trajikomik durum gerçekten de demokratik bir hukuk devleti olma ilkesi ile bağdaşmadığı gibi adalet duygusuyla hiç ama hiç örtüşmemektedir. Evleri ve köyleri, baraj sularının taşması nedeni ile su baskınına uğrayan köylüler, devletin ilçedeki mercisi olan ilçe kaymakamlığına barınmak ve taşkından korunmak için başvurduklarında da Sayın Kaymakam tarafından, bakın, nasıl karşılanıyor: Sayın Kaymakam, bu başvuruyu yapan -şahsın ismi bende mevcuttur, isteyene verebilirim- ilgili kişiye aynen “İnsan olsaydınız size insan gibi davranırdık.” diye yanıt verebilmektedir.

Sayın milletvekilleri, başvuruda bulunan şahsın bana anlattığı değerlendirmesiyse şudur: Bu köyün insanlarının son iki seçimde de oylarını Demokratik Toplum Partisine verdikleri için sanki devlet yöneticileri tarafından cezalandırılmak istendiği yorumunun halk içinde yaygın olarak yer bulduğunu söylemektedir. Bu husus, bu yaklaşım gerçekten üzüntü verici bir durumdur. Devletin şefkat eli bu vatandaşlara bu şekilde uzatılmamalıdır.

Şu anda Alpaslan-1 Barajı nedeni ile tüm arazisi ve evleri ile beraber sular altında kalan sekiz köy, yani benim ve bölge halkının da bildiği isimleri ile Koğak, Şeyhveliya, Kopo, Şahberat, Hırbe, Akrak, Hoşgeldi, Arincik ve kısmen Gülçimen köyleri haritadan silinmiş durumdadırlar. Bu köylerin tüzel kişilikleri devam ettiği hâlde, bu köyler için hâlen yeni yerleşim yerleri devlet tarafından belirlenmemiştir.

Bu konu ile ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunduğum soru önergesine, Sayın Çevre Bakanı Veysel Eroğlu’nun verdiği yanıtta su altında kalan köylere ilişkin harita…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yaman.

M. NURİ YAMAN (Devamla) – …ve bilgilerin Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğüne intikal ettirildiği ve İskan Kanunu kapsamında gerekli çalışmaların başlatılması yönünde talepte bulunulduğu belirtilmektedir. Sayın İl Valisi ile yirmi gün önce yüz yüze yaptığım görüşmede ise henüz yeni yerleşim yerleriyle ilgili çalışmaların sonuçlanmadığını açık ve net olarak bize bildirmiştir.

Şimdi soruyorum sayın devlet yetkililerine: Evsiz ve yurtsuz kalan bu sekiz köy halkına kamulaştırma parasını ne zaman vereceksiniz? Evini başlarına yıkarak yeni yerleşim yerlerini göstermiyorsanız, bu vatandaşlar ne yapacaklar, nereye sığınacaklar? Arazisinin yakınına yaptığı evini “burası yerleşim yeri değil, meraya tecavüz ediyorsunuz” diyerek, jandarmayla, yaptığı yapısını başına yıktığınız bu işlemlerde hukuk devleti nerede, adaletin burada yeri nedir?

Değerli milletvekilleri, aslında bu barajla ilgili size teknik bilgileri de vermek isterdim. Yılda yaklaşık 500 milyon kilovatsaat enerji üretimi yapacak ve yine yılda millî ekonomiye 30 milyon dolar gibi katkısı bulunacak bir barajla ilgili yaklaşık maliyetin 870 trilyon olduğu hesaplanmıştır. Maliyetinin ancak dörtte 1’i kadar bir kamulaştırma bedeli şu anda ne yazık ki yüzde 10, yüzde 17 miktarlarında gerçekleştirilmiştir. Bu durumda bulunan vatandaşlarımız…

BAŞKAN – Sayın Yaman, iki dakikalık süreyi aştınız, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

M. NURİ YAMAN (Devamla) - Peki.

Şu anda çoluk çocuğuyla, okulların öğrencileriyle beraber çadırlarda yatan bu kişilerin, lütfen, taşradaki temsilciler olan mülki amirler ve ilgili bakanlık yetkilileri en kısa sürede binlerce ailenin bu perişan ve göçebe durumu ile bu acıklı dramlarına son vermesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri ayrı ayrı okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 20 milletvekilinin, Edirne’deki tarihî varlıkların araştırılarak değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/399)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Serhat şehrimiz Edirne ilimizin tarihî geçmişi çok eskiye dayanmaktadır. Değişik kültürlerin yaşadığı bu topraklar üzerinde bulunan tarihî eserlerin insanlığın hizmetine sunulması, bölge veülke ekonomisine büyük katkı sağlayacağı muhakkaktır. Edirne ilimizin tarihi dokusunun gün yüzüne çıkarılması, bu eserlerin gelecek nesillere aktarılması ve turizme kazandırılması amacıyla Anayasanın 98 inci Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Cemaleddin Uslu                         (Edirne)

2) Hasan Özdemir                           (Gaziantep)

3) Mehmet Şandır                            (Mersin)

4) Alim Işık                                     (Kütahya)

5) Kamil Erdal Sipahi                      (İzmir)

6) Süleyman Latif Yunusoğlu         (Trabzon)

7) Recep Taner                                                (Aydın)

8) Yılmaz Tankut                             (Adana)

9) Hüseyin Yıldız                            (Antalya)

10) Muharrem Varlı                        (Adana)

11) Münir Kutluata                          (Sakarya)

12) Ahmet Orhan                            (Manisa)

13) Kemalettin Nalcı                        (Tekirdağ)

14) Hasan Çalış                               (Karaman)

15) Reşat Doğru                              (Tokat)

16) Emin Haluk Ayhan                   (Denizli)

17) H. Hamit Homriş                      (Bursa)

18) Mehmet Ekici                            (Yozgat)

19) Mustafa Kalaycı                        (Konya)

20) Zeki Ertugay                              (Erzurum)

21) Ahmet Deniz Bölükbaşı            (Ankara)

Gerekçe:

Edirne İl sınırları içindeki tarihöncesi dönemlerden kalma ören yerleri, dolmenler ve menhirler ile Ainos (Enez) Antik Yerleşimiyle, Roma-Bizans Dönemi Kale kalıntıları dışında, kentin tarihi dokusu Osmanlı imparatorluğu dönemine ait bir çok eser yer almaktadır. Cihan imparatorluğu olan Osmanlı İmparatorluğu’na başkentlik yapmış olan Serhat Şehrimizdeki bu eserlerin insanlığın hizmetine sunulması, bölge ve ülke ekonomisine büyük katkı sağlayacağı muhakkaktır. Edirne ilimizin tarihi dokusunun gün yüzüne çıkarılması, bu eserlerin gelecek nesillere aktarılması ve turizme kazandırılması küresel krizin derinden etkilerini hissettirdiği günümüzde bölgemiz ve ülkemiz ekonomisine olumlu katkılar sağlayacaktır.

Osmanlı İmparatorluğu dönemine ait seçkin mimari özelliklere haiz bu eserlerin korunması ve insanlığın hizmetine sunulması ülkemiz açısından güzel bir tanıtım olacaktır. Bu dünya şaheseri mimari eserlerin ortaya çıkarılması, canlı şekilde tarihi geçmişimizi yeni nesillere anlatma ve aktarma fırsatını bizlere verecektir. Ayrıca, bir çok gencimizin işsiz olduğu bir dönemde bu eserlerin dünya insanlığına tanıtılması yeni iş imkanlarını beraberinde getirecektir.

Osmanlı İmparatorluğunun en parlak dönemlerinde Padişahların hep uğrak yeri olan bu serhat şehrimizin, dünya insanlığının da uğrak yeri haline getirilebilmesi ve gerek ilimize, gerekse ülkemize daha fazla turist çekebilmek amacıyla Anayasa’nın 98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz. 04/06/2009

2.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 20 milletvekilinin, çeltik üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/400)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Edirne ilimizin ekonomisi büyük oranda tarıma dayanmaktadır. Bölgede yetiştirilen tarım ürünleri içerisinde çeltik önemli bir yer tutmaktadır. Türkiye'de üretilen çeltiğin yarısı ilimizde üretilmektedir. Bu itibarla hem bölge, hem de ülke ekonomisi açısından büyük önem arz eden, gerekçesini ekte arz ettiğimiz çeltik üreticilerimizin sorunlarının detaylı olarak araştırılması ve çözüm önerilerinin bulunması amacıyla Anayasanın 98 inci Türkiye Büyük Milet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz                          

03/06/2009

1) Cemaleddin Uslu                         (Edirne)

2) Hasan Özdemir                           (Gaziantep)

3) Mehmet Şandır                            (Mersin)

4) Alim Işık                                     (Kütahya)

5) Recep Taner                                                (Aydın)

6) Süleyman Latif Yunusoğlu         (Trabzon)

7) Kamil Erdal Sipahi                      (İzmir)

8) Muharrem Varlı                          (Adana)

9) Hüseyin Yıldız                            (Antalya)

10) Yılmaz Tankut                           (Adana)

11) Kemalettin Nalcı                        (Tekirdağ)

12) Ahmet Orhan                            (Manisa)

13) Münir Kutluata                          (Sakarya)

14) Emin Haluk Ayhan                   (Denizli)

15) Mustafa Kalaycı                        (Konya)

16) Hasan Çalış                               (Karaman)

17) Reşat Doğru                              (Tokat)

18) H. Hamit Homriş                      (Bursa)

19) Mehmet Ekici                            (Yozgat)

20) Ahmet Deniz Bölükbaşı            (Ankara)

21) Zeki Ertugay                              (Erzurum)

Gerekçe:

Edirne ilimizin ekonomisi büyük oranda tarıma dayanmaktadır. Bölgede yetiştirilen tarım ürünleri içerisinde çeltik önemli bir yer tutmaktadır. Türkiye'de üretilen çeltiğin yarısı ilimizde üretilmektedir. Bu itibarla hem bölge, hem de ülke ekonomisi açısından büyük önem arz eden çeltiğin üretilmesinde çiftçilerimizin bir çok sorun yaşadığı bilinmektedir. Çeltik üretimi çok zahmetlidir. Son yıllarda Dünya'da meydana gelen küresel ısınma ve hızlı nüfus artışı gıda üretimini önemli hale getirmiştir.

Çeltik üretimi, teknolojinin yoğun olarak kullanılmasına rağmen hem zor hem de çok özen gösterilerek yapılması gereken bir iştir. Çok su ister. Çiftçi, özel olarak hazırladığı tarlaya pirincin tohumu olan çeltiği eker. Hasat edildikten sonra, çeltik kurutulur ve kabuğundan ayrılır. Türlerine göre 100 kilo çeltikten 60-65 kilo pirinç elde edilir. Pirinç, dünyada en az buğday kadar önemli bir üründür. Ülkemizdeki çeltik üretim maliyetini, ülkemize pirinç ithal edilen ülkelerin (Mısır, ABD, Avustralya ve Tayland vs.) maliyetleri ile karşılaştırdığımızda, ülkemiz pirinç üretim maliyetinin, bu ülkelerin maliyetlerinin iki katından fazla olduğu görülmektedir. Bu maliyet artışında, işletmelerin küçük olması, makineleşmenin yeteri kadar sağlanamaması, gübre ve yabancı ot ilacı gibi girdilerin fiyatlarının yüksek olması etkili olmaktadır.

Bu itibarla çeltik üreticilerimizin yaşamakta olduğu bu sorunların araştırılarak çözümler üretilmesi çiftçilerimizin hem üretimlerini artırmalarına imkan sağlayacak, hem de işsizliğin arttığı bu ortamda bir çok insanımıza iş ve aş imkanı sağlayacaktır. Sertifikalı tohumluk üretimi ve kullanımının artırılması hem verim düzeyini, hem de üretimdeki kaliteyi artıracaktır. Girdi fiyatlarının aşırı yükselmesi üreticiyi perişan etmektedir. Pirinç üretimimiz iç tüketimin yarısı kadar olmasına rağmen bazı yıllar, yanlış ithalat politikaları nedeniyle çiftçi ürününü satamamaktadır. İthal pirinçlerle fiyat, standardizasyon, girdi maliyetlerinin yüksekliği ve pazarlama stratejileri nedeniyle çiftçimiz rekabette zorlanmaktadır.

Çeltik üreticilerimizin yaşamakta olduğu sorunların tespit edilerek bu sorunların giderilmesine yönelik olarak çiftçimizin ve ülkemizin menfaatleri ön planda tutularak uzun vadeli çeltik üretim politikası oluşturulması amacıyla Anayasa'nın 98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 nci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz. 04/06/2009

3.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 20 milletvekilinin, sağlık hizmeti sunumunda yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/401)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

        Son yıllarda devlet hastaneleri ve özel sağlık kuruluşlarında yanlış teşhis, tedavi veya ihmal sonucu meydana gelen travma, sakatlanma ve ölümlerin nedenlerinin bütün boyutlarıyla araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesi için Anayasa'nın 98. TBMM İç Tüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ederim.

1) Fatma Kurtulan           (Van)

2) Ahmet Türk                 (Mardin)

3) Emine Ayna                                (Mardin)

4) Selahattin Demirtaş     (Diyarbakır)

5) Sırrı Sakık                   (Muş)

6) Ayla Akat Ata             (Batman)

7) Bengi Yıldız                (Batman)

8) M. Nezir Karabaş        (Bitlis)

9) Akın Birdal                 (Diyarbakır)

10) Aysel Tuğluk            (Diyarbakır)

11) Gültan Kışanak         (Diyarbakır)

12) Hamit Geylani           (Hakkâri)

13) Pervin Buldan           (Iğdır)

14) Sebahat Tuncel          (İstanbul)

15) Nuri Yaman              (Muş)

16) Osman Özçelik          (Siirt)

17) İbrahim Binici           (Şanlıurfa)

18) Sevahir Bayındır       (Şırnak)

19) Hasip Kaplan            (Şırnak)

20) Şerafettin Halis          (Tunceli)

21) Özdal Üçer                (Van)

Gerekçe:

Bilindiği gibi ülkemizde, sağlık alanındaki sorunlar bir çok yönüyle hâlâ varlığını korumaktadır. Devlet hastaneleri ve özel sağlık kurumlarının çoğu, değişik nedenlerle ihtiyaca cevap verebilecek fiziki kapasiteye uygun olmamakla beraber, sağlık personeli eksikliği, personel başına düşen hasta sayısını ve yoğunluğunu arttırmaktadır. Hekim ve başta hemşire olmak üzere sağlık personelinin sayısındaki yetersizlik, performansı düşürmekte, tedavi süresinin uzamasına ve kimi zaman hastanın hayatını kaybetmesine ya da sakat kalmasına neden olmaktadır. Birçok sağlık kurumunda mali veya yönetim eksikliğine bağlı olarak, gerekli tıbbi cihazlar alınamamakta, arızalanan cihazlar tamir edilememekte, teknik donanım iyi organize edilememekte veya cihazları kullanabilecek yeterli personel bulunmamaktadır. Bundan dolayı da acil durumlarda, gerekli müdahale aksamakta, zaman zaman, aynı anda birden fazla hastanın ölümüne sebep olacak olayların yaşanmasına neden olmaktadır. Sağlık alanında reform olarak adlandırılan düzenlemeler, ihtiyaca göre belirlenmezken, deneyimli ve tecrübe kazanmış kadroların yerine yeni ve deneyimsiz kadroların istihdam edilmesi, sağlık alanında yaşanan koordinasyonsuzluğu ve karmaşayı, hayati problemleri yaşatacak seviyeye getirmiştir. İstihdam alanındaki aksaklıklara, ihtiyaç duyulan niteliğe uygun personelin atanmaması da eklenince, personel dağılımı ve kullanımında dengesizlik oluşmakta bu durum da hizmet kalitesini önemli oranda olumsuz etkilemektedir. Personelin kurumlar arası ve bölgeler arası dağılımındaki eşitsizliklere bir düzenleme getirilmezken, gerek mezuniyet öncesi ve gerekse mezuniyet sonrası eğitim programlarında halk sağlığı yaklaşımının güçlendirilmemesi, var olan programlara gerekli desteğin verilmemesi, sağlık sistemindeki sorunları arttırırken; teşhis ve tedavi yöntemlerinde telafisi olamayan hataların yaşanmasını da beraberinde getirmektedir. “Genel Sağlık Sigortası", "Aile Doktorluğu", "Sözleşmeli Personel Yasası", "Kamudan Özele Sevk" gibi düzenlemelerle ne yazık ki vatandaşlarımızın sağlığına, hekim ve diğer sağlık çalışanlarının yaşam koşullarına, çalışma ortamlarına hedeflenen oranda bir katkı sağlamamıştır. Sağlık alanındaki özelleştirmeler, denetimsizliği doğururken, kâr anlayışına göre şekillenen sağlık hizmeti, sağlık merkezlerinde büyük faciaların yaşanmasına neden olmakta, çok sayıda vatandaşımızın bu nedenden dolayı hayatını kaybetmesine yol açmaktadır. Nitekim 3 Ağustos 2008'de Ankara Dr. Zekai Tahir Burak Hastanesi'nde iki haftada 27 bebek yaşamını yitirmiş, ölümlere gerekçe olarak da enfeksiyon gösterilmiştir. Yine 2 Şubat 2009 tarihinde İzmir'de, Dr. Hayri Ekrem Üstündağ Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi'nde gerçekleşen doğum sonrasında, bebeğin yere düşürüldüğü ve bu yüzden sakatlandığı ileri sürülmüştür. Yakın bir tarihte, Balıkesir'de doktorların öldüğünü söyleyerek ailesine kutu içinde verdiği bebeğin, gömülmeden önce yaşadığının anlaşıldığı iddia edilmiştir. 30 Mayıs 2009 tarihinde, Mersin Devlet Hastanesi Cerrahi Yoğun Bakım Servisi'nde, hastanedeki taşeron firmada hasta bakıcı olarak çalışan ve sarhoş olarak işe geldiği iddia edilen bir hasta bakıcı ile personel arasında çıkan kavgada taraflardan birinin, hasta yatağında yatan, 9 yaşındaki Eren Söylemez adındaki çocuğun üzerine düşerek ölümüne neden olduğu iddia edilmiştir. 25 Mayıs 2009'da, Bursa Şevket Yılmaz Hastanesi'nde çıkan yangın sonucu, yoğun bakım ünitesinde tedavi gören 8 hasta hayatını kaybetmiştir. Bu örneklerin çoğaltılabileceği dikkate alındığında, sağlık sisteminde yaşanan sorunların nedenlerinin tespiti ve alınacak önlemlerin belirlenmesi için bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması gerekmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum:

B) Önergeler

1.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, (6/1344) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/140)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin Sözlü Sorular Kısmının 444. sırasında yer alan (6/1344) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                       Kürşat Atılgan

                                                                                                                              Adana

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Demokratik Toplum Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/306) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 12/6/2009 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin DTP Grubu önerisi

12.06.2009

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun 12.06.2009 Cuma günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                       Fatma Kurtulan

                                                                                                                                Van

                                                                                                                    Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmında yer alan 10/306 esas numaralı Kot Taşlama atölyelerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis Araştırma Önergesini, 12.06.2009 Cuma günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Grup önerisinin lehinde İstanbul Milletvekili Sayın Sebahat Tuncel, buyurun.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kot kumlama atölyesinde işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda araştırma yapmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde araştırma komisyonu kurulmasına dair Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dünya genelinde madenlerde, dökümhanelerde, tünel ve yol yapım işlerinde, seramik ve benzeri iş kollarında çalışan işçilerin silika tozuna maruz kalmasıyla ortaya çıkan bir meslek hastalığı olarak bilinmektedir. Ancak Türkiye’de kot işçiliği yapan işçilerin slikozis hastalığı nedeniyle ölümlerinin başlamasıyla gündeme geldi.

Kot kumlama, kotların beyazlatılması, eskitilmiş görünümü verilmesi için kumun, kuru havada kompresörlerle kotların üzerinde tutularak aşındırılması işlemi kısa süreli bir çalışma olsa da hastalığın ciğerlere yerleşmesi için yeterli olmaktadır.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının tahminlerine göre şimdiye kadar en az 10 bin tekstil işçisi bu iş kolunda çalışmaktadır. İki üç ay gibi kısa sürelerde de olsa bu işi yapan binlerce işçi soludukları tozun yoğunluğu nedeniyle hastalık tehdidi altında bulunmaktadırlar. Sadece Bingöl’ün Karlıova ilçesinin Taşlıçay ve Toklular köyünde neredeyse her evde bir silikozis hastalığı var ve sağlık raporu almış hasta sayısı ise 200’ü geçiyor. Hasta kişilerin birçoğu, silikozis hastalığının tekstil iş kolunda daha önce görülmemiş bir hastalık olması nedeniyle yanlış teşhis mağduru olmuşlardır. Türkiye genelinde en az 5 bin silikozis hastası kot kumlama işçisi bulunmaktadır. Hastalık İstanbul’la sınırlı değildir. Sinop, Tokat, Bingöl, Diyarbakır, Siirt, Erzurum, Zonguldak ve Çorum’da da kot kumlama sonucu akciğerleri iflas etmiş, memleketlerine dönen çok sayıda işçi bulunmaktadır. Sadece Erzurum, Kars ve Bingöl’de binin üzerinde silikozis hastası kot işçisinin  bulunduğunu biliyoruz. Batman, Bitlis ve Diyarbakır’daki hastalar da eklenirse bu sayının 2 bini bulmasından endişe ediliyor.

Kot kumlama işlemi böylesi bir ağır sonuçlara neden olmasına rağmen, hâlen denetimden uzak çok sayıda kot kumlama atölyesinin işçi çalıştırmaya devam ettiğini biliyoruz. Kot kumlama küçük merdiven altı atölyelerin işi olarak yansıtılmaya çalışılmaktadır. Oysa bu atölyeler büyük firmalar için çalışmaktadır. Bu şirketler, işleri taşerona vererek işçilerin iş güvenliğini sağlama ve sağlığını koruma sorumluluklarını yerine getirmemekte ve binlerce işçinin sağlığıyla oynamaktadırlar, onlarcasının da yaşamını yitirmesine neden olmuşlardır.

Kotların kumlama yöntemiyle ağartılması işlemi Avrupa’da tamamen kapalı cam kutularda, neredeyse uzaktan kumanda ile yapılmaktadır. Silikanın serbest havada solunacak şekilde kullanımı 1950’li yıllarda yasaklanmıştır ancak üretim, bu yasakla birlikte Türkiye, Bangladeş, Suriye gibi ülkelere kaydırılmıştır. Bu ülkelerde de kot kumlamada ucuz iş gücü olması nedeniyle çok sayıda çocuk ve yabancı işçi kaçak, sigortasız olarak çalıştırılmaktadır. Bu felaketin asıl sorumlusu, işçilerin canına kasteden, bu yöntemi bölge değiştirme ve taşeronlaşma yoluyla devam ettiren büyük çok uluslu şirketlerdir.

Kot kumlamaya bağlı olarak gelişen silikozis hastalığı dünyada ilk kez Türkiye’de görüldü ve hastalığın ilk olguları 2005 yılında Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Hastanesi ile İstanbul Yedikule Göğüs Hastalıkları Hastanesinde bildirildi.

Türk Toraks Derneğinin 2006 yılında gerçekleşen kongresinde olayın sosyal boyutunun önemi üzerinde duran doktorların müdahalesiyle, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı konuyu gündemine almak zorunda kalmış olsa da işi uzatarak bir yıl sonra, 2007 yılında kot kumlamayı önlem alınması gereken iş koluna ekledi.

Sağlık Bakanlığı, konuyla ilgili yazılı bir açıklama yaparak Dünya Sağlık Örgütü ve Uluslararası Çalışma Örgütü tarafından ortaklaşa yürütülen küresel eylem planı çerçevesinde 2012’ye kadar hastalığın tüm iş kollarında görülme sıklığının azaltılması, 2030 yılında ise tamamen yok edilmesinin hedeflendiğini ve her türlü kot, giysi ve kumaşlara uygulanan püskürtme işlevinde kum, silis tozu ve silika kristalleri içeren herhangi bir madde kullanılmasını ölümle sonuçlanabilen silikozis hastalığına neden olduğu gerekçesiyle yasaklamış olması önemli bir adımdır. Ancak Sağlık Bakanlığının bu kararı, sorunun çözümü için sadece bir ilk adımdır, çözümü sağlamamaktadır. Ümit ediyoruz ki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da en kısa sürede Sağlık Bakanlığının bu kararıyla uyumlu şekilde üzerine düşen görevi yerine getirecek ve işçilerin ölümlerine ortak olmaktan vazgeçecektir.

Sayın milletvekilleri, sosyal güvenlik hakkı, Anayasa’yla devlet güvencesi altına alınmış en temel insan haklarından birisidir. Anayasa’nın 49’uncu maddesinde herkesin çalışma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ve devamla 60’ncı maddesi uyarınca da devletin sosyal güvenliği sağlayacak tüm tedbirleri almakla yükümlü olduğu açıkça düzenlenmiştir. Buna rağmen, işçiler, kot kumlama atölyelerinde sigortasız çalıştırılmış ve sosyal güvenlik haklarından mahrum bırakılmışlardır. Şimdi, hastalıkla mücadele eden işçiler sosyal güvenceden yoksun bir hâlde, yeşil kartın sağladığı sağlık hizmetlerinden yararlanmaya çalışmaktadırlar.

Yine Sayın Bakan geçtiğimiz nisan ayında bir açıklama yaparak silikozis teşhisi konulan sigortalı işçilerin erken emekliliklerinin yapılacağını açıklamış, sigortasız çalışan işçilerinse -ki bunlar bu sektörde yüzde 95 oranında bir çoğunluğu ifade ediyor- iş yerinde çalıştıklarını kanıtlamaları hâlinde sigortalılar ile aynı haklardan faydalanacağını ifade etmiştir. Bu, yanıltıcı bir açıklamadır çünkü zaten var olan yasal düzenleme uyarınca sigortalı işçiler maluliyetleri oranında hak sahibidir. Sigortasız işçilerden ise iş yeriyle illiyet bağı kurması ve hastalık koşullarını kanıtlamaları beklenmektedir.

İşçiler meslek hastalıkları hastanelerinde “Silikozis meslek hastalığıdır.” teyitli rapor alıyor olmalarına rağmen, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının meslek hastalığını teyit etmek için iş yerinde çalışır hâlde kumlama tezgâhı arıyor olması işçilerin ölüme terk edilmesi anlamına gelmektedir. Müfettişler çalışır hâlde kumlama tezgâhı tespit edemedikleri için işçilerin raporlarını olumsuz olarak yazıyor, sigortasızlar için aynı iş yerinde çalışan sigortalı şahit aranıyor. Bir düşünün ki, iş yeri kapanmış, bir işçi on üç-on dört yaşlarında çalışmış o iş yerinde. Askerde çürük alınca hastalığını öğrenmiş, dönüp oksijen tüpüne mahkûm olmuş ve şu sözlere maruz kalıyor: “Kalk, hiç sigortalı işçi çalışmayan iş yerinde sigortalı bir şahit bul, maluliyet hakkını verelim.” Yani, işçinin “Evet, ben bu iş yerinde kot kumlama işinde sigortasız çalışıyorum.” beyanı yeterli sayılması gerekirken, işçiler böylesi ciddi bir hayatta kalma mücadelesinde bu sefer de bürokrasi engeline takılmaktadırlar.

Burada meslek hastanelerinden alınmış sağlık raporu yeterli olmalı, işçilerin bu işte çalıştıklarını gösteren illiyet bağı olarak kabul edilmeli ve bununla ilgili derhal bir yasal düzenleme yapılmalıdır. Çünkü silikozis dünyada kabul edilmiş en eski meslek hastalıklarından biridir ve günlük yaşam koşullarında yakalanılması mümkün olmayan bir hastalıktır.

Sayın milletvekilleri, bugüne kadar AKP Hükûmeti bir yandan ekonomik krizin faturasını işçi ve emekçilere ödetmeye çalışırken, diğer yandan işçi ve emekçilerin çalışma koşullarının düzeltilmesini, örgütlenme ve sendikalaşma alanında yaşadıkları sıkıntıları görmezden gelmiş, insan hayatının ne kadar kıymetli olduğunu unutmuş ve işçilerin iş, sigorta, sağlık güvencesi gibi haklarının olduğunu göz ardı etmiş, işçilerin sendikaya üye oldukları için patronlar tarafından işten çıkarılmalarına ve kayıt dışı işçiliğe göz yummuş, kot kumlama işçilerinin yüzde 95’ten fazlasının sigortasız olarak çalıştığı iş yerlerini tespit etme gereği bile duymazken bir de üstüne üstlük meslek hastalığına yakalanan kaçak çalıştırılmış işçilerin işçi olduklarını kanıtlamalarını istemektedir.

Sayın milletvekilleri, kot kumlama işçisi olan ve silikozis hastalığına yakalanan Abdülhalim Demir şöyle diyor: “Silikozis ilk olarak 1933’te Amerika’da 700 işçinin çalıştığı bir tünel yapımında 400 işçinin ölümüyle sonuçlanan bir vakayla adını duyurmuş dünyada. Yani silikozis tıp tarihine 1933’te girmiş ve 1960’larda Avrupa’da açık ortamda silika maddesinin kullanımı yasaklanmış.

Ben ise 2005 yılında bir arkadaşımın ölümüyle tanışıyorum silikozis ismi ve kendisiyle. Ben adını duyduğumda o çoktan ciğerlerimde yer edinmiş. Silikozis, tedavisi olmayan ve ölümle sonuçlanan bir hastalık. 1987’de Türkiye’de yapılmaya başlanan tekstildeki kot kumlamaya bağlı olarak ortaya çıkıyor.

Yirmi yılda 5 bin kişi çalışmışız kot kumlamada. 2005’te ölmeye başladık, 2008’de sesimizi duydular. Ama sesimizi duyan devlet değil, duyarlı insanlardı.”

Abdülhalim Demir’in ilginç bir hikâyesi var: Bingöl’ün Karlıova ilçesi Taşlıçay köyünde yaşıyor. Çatışmaların en yoğun yaşandığı 90’lı yıllarda koruculuk dayatılıyor Taşlıçay köylülerine, onlar kabul etmiyor ve zorunlu göç mağduru milyonlarca insan gibi o da İstanbul’a göç etmek zorunda kalıyor. İstanbul’da Güngören’de kot kumlama işi yapan bir firmada işe başlıyor. Daha sonra iş bulmanın sevinciyle köydeki diğer gençleri de çağırıyor, tabii yaptıkları işin bir gün hayatlarına mal olacağından habersiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tuncel, konuşmanızı tamamlayınız.

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) – Yeni bir yaşam kurma umuduyla bazen on iki, bazen on altı saat çalışıyorlar. Kalacak yerleri olmadığından çalıştıkları yerlerde, tozu soluyarak uyuyorlar. Köylerinden kalkıp geldikleri İstanbul’da sigortasız, maskesiz, havalandırması bile olmayan kot taşlama atölyelerinde, çok değil altı ay ile iki yıl arasında çalıştıktan sonra, öleceklerini öğreniyorlar.

Sadece Taşlıçay köyünde 300’e yakın silikozis hastası var. Sadece Abdülhalim Demir değil, onun gibi binlercesi Karadeniz’den, İç Anadolu’dan, Güney’den İstanbul’a karınlarını doyurmaya gelip, silikozise yakalanmışlar. Mesela Durmuş Demirkol, Karadeniz’den, Sinop’tan İstanbul’a gelen yoksul bir emekçi, 2 kaynını da silikozis hastalığında yitirmiş, geride 5 yetim kaldı. Durmuş ise akciğer nakli için sıra bekliyor. Ailesi ve kendisi için refah içinde bir gelecek ararken şimdi ölümün ne zaman kendisine geleceği korkusuyla yaşıyor.

Sayın milletvekilleri, bizler burada ölüme karşı yaşam mücadelesi veren bu insanların dramına göz mü yumacağız, yoksa bu drama son vermek için onların seslerini duyup, bu dramın bir an önce son bulması için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuz açık.

Buyurun efendim

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) – Çok teşekkür ederim.

…bundan sonra başka işçilerin ölmemeleri için tedbir mi alacağız, buna karar vereceğiz.

Bu duygularla önergemize olumlu oy vereceğinizi düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Grup önerisinin aleyhinde Bursa Milletvekili Sayın Necati Özensoy.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Toplum Partisinin vermiş olduğu kot taşlama atölyelerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği konusundaki araştırma önergesinin kabulüyle ilgili önergenin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, kot taşlama atölyelerindeki çalışma neticesinde çalışanlarda görülen silikozis hastalığının, özellikle son yıllarda tespit edilmesiyle birlikte- bunun yoğun bir şekilde olması elbette üzücüdür. Üzerinde durulması gereken, araştırılması gereken konuların başında gelmektedir. Ancak tabii, ben, bu konuya biraz daha geniş bir perspektiften bakılmasını, işçi ve iş güvenliği noktasında Türkiye’de birçok sektörde problemlerin olduğunu, dolayısıyla bu meseleye daha çok böyle bakmamız gerektiğini, tekstilde özellikle sıkıntıların tekstil iş kolundaki sıkıntıların bir anlamda yansıması olduğunu düşünüyorum.

Gerçekten doğru, bu kot taşlama atölyeleri maalesef son yirmi yılda başlayıp daha önce teknolojisi Türkiye’de bulunmayan ancak Türkiye’de bu çalışmaların başlamasıyla birlikte bunun sonuçlarının da görülmeyişi ve yine bu çalışmaların maalesef yine merdiven altı tabir ettiğimiz atölyelerce yapılması ve yine maliyetlerin düşük olması için de bu atölyelerin genellikle sigortasız ve iş güvenliğine önem vermeyen bir şekilde çalışanları çalışmaya zorlamasıyla birlikte üzücü olaylar meydana gelmiştir.

Tabii, aslına bakarsanız, bu tür çalışmalar, bu tür atölyeler açıldığından itibaren normal şartlarda bunun sonuçlarının fark edilip bunların üzerine gidilmesi için birçok sebepler vardı. Dünyada bu silikozis hastalığı yeni başlamış bir hastalık değildi. Bunun da sebebi, silisyum dioksitin ya da silikanın solunum yoluyla ciğerlere girmesiyle birlikte oluşan bir hastalık. Bunun dışında, yine bu solumaya maruz kalan birçok iş kolunda da bu hastalıkların daha 19’uncu yüzyıldan bu yana olduğu bilindiğine göre, bunun bu şekilde değerlendirilmesi gerekirdi. Amerikan Ulusal İşçi Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü verilerine göre, en sık görülen meslek hastalıkları listesinin birinci sırasında mesleki akciğer hastalıkları yer almaktadır.

Yine, aynı kuruluşun verilerine göre ABD’de 1,2 milyon kişi silikaya maruz kalmakta, maruz kalan kişilerin yaklaşık yüzde 5’inde değişik derecelerde silikozis saptanmaktadır.

Ülkemizde yapılan değişik çalışmalarda ise, silika maruziyetinin olduğu değişik iş kollarında silikozis görülme sıklığı yüzde 6 ile yüzde 36,3 arasında saptandığı bildiriliyor. Ancak bu çalışmalar daha çok büyük iş yerlerindeki bulguları kapsamaktadır. Büyük iş yerlerindeki hem teknik hem de tıbbi olanakların daha iyi olması ve bu iş yerlerinin sürekli denetim altında olmaları nedeniyle, temel sorun 50 kişiden az işçi çalıştıran ve denetimsiz olan iş kollarıdır. Buralarda çalışan kişilerde organize ve örgütlü bir denetim olmadığı için, rastlantısal çekilen grafiler sonucunda çoğunlukla birinci basamak hizmeti veren hekimlerce değerlendirilmekte ve bu kişiler, belirtilen sonuç oluşunca ilk başvuru yerleri, ilk basamak sağlık birimlerindeki hekimler olmaktadır.

Silikozise neden olan silisyum dioksit ya da silika dünyada en bol bulunan minerallerin başında gelmektedir.

Silikozis riskinin olduğu diğer iş kolları da taş ocakları, kuvars değirmenleri, kum püskürtme işleri, madenciler, tünel kazıcıları, dökümcüler, cam sanayisi, seramik, vitray yapımı, çimento üretimi, çanak çömlek yapımı, kiremit, tuğla, balçık üretimi gibi iş kollarında da bu risklere maruz kalınmaktadır ve bu hastalıklara yakalananlardan bu iş kollarında da çalışanlar mevcut bulunmaktadır.

Yine, işçi sağlığı, güvenlik önlemlerine karşın, silikozis yapıcı işlerde çalışan kişilerin bir ulusal politika oluşturularak silikozis riski yönünden izlenmeleri, çağdaş, sosyal devlet ilkesinin bir gereği olmalıdır. Çalışma Örgütü, bu kuruluş, bu işlerde çalışan kişilerin standart bir radyolojik izlemden geçmesini ve epidemiyolojik anlamda uluslararası ortak bir dil ve düşünce birliği oluşturulmasını amaçlamıştır. Bunun yansımalarının Türkiye'de de bu şekilde olması ve devam ettirilmesi de önemlidir.

Yine, önlenebilir meslek hastalıklarının başında olan silikoziste önemli olan, riskli iş kollarında gerekli önlemlerin alınması, toz oluşumunun ve oluşan tozun yayılmasının kişinin solunum düzeyine ulaşmasının önlenmesidir. Ülkemizde riskli iş kollarında çalışan kişilerde yasal anlamda izin verilen kuvars düzeyi 0,25 miligram/metreküptür. Oysa yapılan çalışmalarda 0,1 miligram/metreküp ve üzeri kuvars maruziyetinin de silikozise yol açtığı da gösterildiğinden gelişmiş ülkelerde yasal izin verilen sınır 0,1 miligram/metreküp olmasına karşın bunun 0,05 miligram/metreküpe çekilmesi iş yerlerine önerilmektedir.

Tabii, bütün bu çalışmaları yaparken, ifade ettiğimiz gibi, maalesef “merdiven altı” dediğimiz ufak atölyeler olan ve bu kot taşlama işiyle ilgili uluslararası rekabette maalesef maliyet esaslarını düşünerek bu çalışmaların yapıldığı bir ortamda da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının da yine gayretlerinin nasıl oluşacağı, neler yapacağı da önemlidir.

Yine, bakın, Türkiye’deki SSK iş kazaları ve meslek hastalıkları istatistiklerine -bir yıl içerisinde - 2006 yılı istatistiklerine göz attığımızda, SSK tarafından iş kazaları ve meslek hastalıklarına ilişkin 2006 yılı verileri: 2006 yılında 79.027 iş kazası yaşanmış ve 574 meslek hastalığı tespit edilmiş. Meydana gelen iş kazaları sonucunda 1.592, meslek hastalıkları sonucunda da 9 kişi yaşamını yitirmiştir.

Yine bu SSK verilerine göre, en fazla iş kazası metalden eşya imalatı sektöründe meydana gelmiş, bu 79 bin yaşanan iş kazasının 11 bini bu sektörde gerçekleşmiş. Yine, makine imalatı ve tamirinde 5.330 civarında iş kazası, elektrik ve makineleri, cihazları, malzemeleri imalatında 1.450 civarında, nakil araçları imalatında ise 5.807 civarında, diğer muhtelif eşya imalatında ise 1.710 civarında, inşaat sektöründe 7.143, kömür madenciliğinde de 6.722 iş kazası meydana gelmiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özensoy.

NECATİ ÖZENSOY (Devamla) – İş kazasına maruz kalanların yaş ortalamaları maalesef 30 civarında. Kadınlarda 31,3… Bu 79.027 iş kazasının 3.739’una maruz kalan kadınların yaş ortalaması 28, yine 75.288’ine maruz kalan erkeklerin ise yaş ortalaması 30 civarındadır. Yine, meslek hastaları vakalarında da ağırlıklı yaş ortalaması 49 yaş civarında meydana gelmektedir. Dolayısıyla Türkiye’de bu yaşanan iş ve iş güvenliği noktasındaki sıkıntıların gerçekten genel anlamda ele alınarak bu sıkıntıların daha az yaşanması için tedbirlerin alınması bir an önce elzemdir.

Ben bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Grup önerisinin lehinde İstanbul Milletvekili Çetin Soysal.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kumlama sektöründe yaşanan işçi ölümlerinin nedenleri ve bu ölümlerin önlenmesi için alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla Meclis araştırma komisyonu kurulmasıyla ilgili olarak verilen önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi bu vesileyle saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kot kumlama, en basit anlatımıyla kotların beyazlatılması anlamına gelmektedir. Kotların beyazlatılması işlemi de özel bir maddenin kot düzeyine püskürtülmesiyle sağlanmaktadır. İşte işçilerimizin hayatlarının karardığı, tedavisi olmayan hastalığa yakalandıkları an da bu andır. Kotlar beyazlatılırken maalesef yaşamlar karartılmaktadır. Çoğu kayıt dışı ve sigortasız çalışan işçiler, “Silikozis” denen hastalığa kotları beyazlatmakta kullandıkları silika maddesini solumaları nedeniyle yakalanmaktadırlar. Sektörde çalışan 10 bin kişiden yaklaşık 5 bini silikozis hastalığına yakalanmıştır. İki üç ay gibi kısa sürede de olsa bu işi yapan binlerce işçi, soludukları tozun yoğunluğu nedeniyle hastalık tehdidi altında yaşamlarını sürdürmektedirler. Silikozis, önlem alındığında aslında önlenebilen, engellenebilen ama hastalığa yakalandıktan sonra tedavisi olmayan bir hastalıktır. Yavaş yavaş ciğerleri bitiren, nefes almayı engelleyen ve sonu ölüm olan bu hastalık, gencecik yaşta pek çok işçi kardeşimizin aramızdan ayrılmasına neden olmaktadır. Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelen ve çok düşük ücretler karşılığı bu sektörde çalışan işçilerimizin çoğu, bu hastalığı, yakalandıktan daha sonra öğrenmek durumunda kalmaktadırlar. Örneğin, Bingöl’ün Karlıova ilçesinin Taşlıçay ve Toklular köyünde neredeyse her evde bir silikozis hastası var. Başta İstanbul olmak üzere, Sinop, Tokat, Bingöl, Siirt, Erzurum, Zonguldak ve Çorum’da kot taşlama sonucu akciğerleri iflas etmiş, memleketlerinde ölümü bekleyen bir sürü insan var.

OSMAN COŞKUN (Yozgat) – Yozgat’ta da var.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Yozgat’ta da var, doğru.

Değerli milletvekilleri, bugün konuştuğumuz konu son derece önemli bir konudur. İnsanların yaşamlarından bahsediyoruz. Bakın, burada yaşananlar, yaşam hakkının ihlal edilmesi anlamına gelmektedir. Yaşam hakkının en temel hak ve özgürlüklerden olduğu bizim Anayasa’mızda var, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde var, Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nde var. Biz, eğer gereklerini yerine getirmeyecek isek neden bu anlaşmaların altına imza atmışız, Anayasa’mıza bununla ilgili korumacı maddeler koymuşuz? Kendi yasalarımızda, üstelik uluslararası metinlerde de düzenlenen bu hakkı hiçe sayamayız ve bunun gereğini yapmak zorundayız.

Ne yazık ki bu insanlar, yaşamlarını idame ettirmek için sapasağlam geldikleri yerlere, memleketlerine geri döndüklerinde cenazeleriyle dönmek durumunda kalıyorlar. Bu insanlar ilkel koşullarda çalıştırılmaktadırlar, yani 19’uncu yüzyıl koşulları. Bunlar belki 18’inci, 19’uncu yüzyılda olağan karşılanabilirdi ama bugün teknolojinin bu kadar geliştiği bir noktada, bunu asla ve asla kabul edilemez bir yaklaşım olarak değerlendiriyoruz. Esas önemli olan da şu: Bu sektörde çalışan işçilerin neredeyse tamamı kayıt dışı ve sigortasız çalışıyor. İşte bu nedenle, meslek hastalıkları hastanelerine de kabul edilmiyorlar çünkü önce çalıştıklarını ispatlamaları gerekiyor. Bunun için tek yol var: Mahkemeler. Burada da çok büyük çıkmazlar var. Hepimiz yargıdaki sorunları biliyoruz. Ne yazık ki çok uzun zaman almaktadır. Eğer mahkeme masraflarını karşılayacak parayı bulacak kadar şanslı olsalar bile sonucunu görecek kadar şanslı değil bu insanlar çünkü ömürleri yetmiyor sonucu görmeye; çoğu, mahkeme sonucunu görmeden yaşamlarını kaybediyorlar.

Değerli milletvekilleri, şimdi, bir işçi düşünün, işi olmadığı için memleketinden kalkıp geliyor; pazarlık şansı yok çünkü zor durumda; sigorta isteyemiyor işverenden, oysa işveren sigorta yapmak zorunda ama yapmıyor; düşük ücret veriyor, işçi yine hiçbir şey diyemiyor. Neden? Çünkü ne yazık ki işsizlik alabildiğine yoğun. Yeter ki iş olsun ve bu işin sonunda ölüm var ise ona da gitmek durumunda kalabiliyor.

Bu konuda çalışma yapan Kot Kumlama İşçileri Dayanışma Komitesinin konuyla ilgili çalışmaları çözüm noktasından ne kadar uzak olunduğunu ne yazık ki ortaya koyuyor. Sosyal Güvenlik Kurumu Sigorta Genel Müdürüyle yaptıkları görüşmede sigortasız çalıştırılan işçiler açısından idare olarak yapabilecekleri bir şey olmadığı yanıtını almış durumdalar.

Öyleyse, bu durumun çözümlenmesi için yeni düzenlemelere ihtiyaç var. İşte bu noktada devreye girmesi gereken Türkiye Büyük Millet Meclisidir ve bizler de bu konuda üzerimize düşeni yapmak durumundayız, yaşamları kararan bu insanlara sahip çıkmak durumundayız.

Bu işin bir başka tarafı da iş sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili konuları da ele almak durumundayız. Ülkemizde iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili önemli zafiyetlerin olduğunu ne yazık ki bilmeyen yoktur. Tuzla’da bunu yaşadık. Daha birkaç gün önce, yine Tuzla’da yaşamlar karardı. Kot kumlamada da bunu yaşıyoruz. Ne gerekli önlemler alınıyor ne de gerekli ve yeterince teftişler yapılabiliyor. Yani işçiler çalışırken sahipsiz, hasta olduklarında da neresinden tutarsanız elinde kalan bir durum var. Kot kumlama sektöründe gerçekten işler iç açıcı değil. Yurt dışında yapay kollarla, astronot kıyafetlerini andıran giysilerle yapılan bu iş bizim ülkemizde basit maskeler bile takılmadan yapılmak durumunda kalıyor. “Bizim ülkemizin insanı daha mı değersiz?” diye kendimize sormaktan alıkoyamıyoruz. Ne özel kıyafetler var ne de yapay kollar. Bu tür iş yerlerinde havalandırmanın çok iyi olması gerekmesine rağmen, havalandırma bile ne yazık ki yok.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde insanımıza verilen değer bu, işçilerimize verilen değer ne yazık ki bu. Hayatının baharında sırf geçinmek için, aş için, ekmek bulabilmek için, çoluğunun çocuğunun nafakasını ve kendi yaşantısını idame ettirmek için çaba sarf eden bu insanlar hastalığın pençesiyle karşılaşmak durumunda kalıyorlar ve devlet buna seyirci kalamaz, Türkiye Büyük Millet Meclisimiz buna seyirci kalamaz.

Değerli arkadaşlarım, bu konu birçok bakanlığı birden ilgilendiriyor. İçişleri, Sağlık, Çalışma Bakanlıkları koordineli bir şekilde bu olayın üzerinde çalışmalar yapmak durumundadır.

İçişleri Bakanlığı, silika maddesinin kullanımıyla ilgili olarak gereken düzenlemeleri yapmak durumundadır.

Sağlık Bakanlığı, meslek hastalıkları hastanelerinin yetersizliğini de göz önüne alarak gereken adımları atmalı, ayrıca bu sektörde çalışmış kişilerin sağlık durumlarının kontrol edilmesi için girişimlerde bulunmalıdır.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da kot taşlama atölyelerinin çalışma koşullarının dünyadaki standartlara uyması için gereken teftişleri yaparak konuyla yakından ilgilenmek zorundadır.

Dünyadaki çalışma standartlarına uymayan iş yerleri derhal kapatılmalıdır çünkü hiçbir şey insan hayatından daha önemli ve öncelikli değildir. Meclisimizin mevcut durumu daha ayrıntılı bir şekilde incelemesi ve sorunun çözümünde bir adım atması önemli ve gereklidir. Sosyal devletin şartlarını da saymakla sosyal devlet olunmuyor. İşte sosyal devlet budur, buraya sahip çıkmaktır. Yaşam mücadelesi veren ve ağır ve tehlikeli iş kolunda çalışan insanlarımıza, işçilerimize sahip çıkmakla olunur. İşçisine sahip çıkmayan, yurttaşına sahip çıkmayan bir devlet sosyal devlet olamaz. Sosyal devlet, Anayasa’yla güvence altına alınmış olmasına rağmen, en temel insan haklarından biri olmasına rağmen, bu işçilerimiz sigortasız çalıştırılmış ve sosyal güvenlik haklarından mahrum bırakılmışlardır. Bu iş yerlerinde iş güvenliği ve işçi sağlığıyla ilgili mevzuatla belirlenmiş usul ve esaslara hiçbir şekilde uyulmamıştır. Anayasa’nın 49’uncu maddesinde herkesin çalışma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ve devamla, 60’ncı madde uyarınca da devletin sosyal güvenliği sağlayacak tüm tedbirleri almakla yükümlü olduğu açıkça düzenlenmiştir.

Peki, devlet bu konuda üzerine düşeni yapmış mıdır? Gerekli denetimlerin alınmasını sağlamış mıdır? İşçilerin yaşam haklarına sahip çıkmış mıdır? Devletin şefkatli eli bu işçilerimize ulaşmış mıdır ve Çalışma Bakanlığı bu konuda neler yapmıştır?

Burada tüyler ürperten rakamlardan bahsediyoruz değerli arkadaşlarım. Kot taşlamak için ölümle burun buruna süren çalışma koşullarıyla ilgili neler yaptık? Bunları değerlendirmemiz lazım. Bu sektörde çalışan işçilerin ne kadarı kayıt altında olduğu gerçekten görülmektedir. İşçilerin ruhsatları var mıdır? Eğer kayıt dışılık varsa devlet yok demektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Soysal, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlarım, burada gerçekten bir insan yaşamını konuşuyoruz. Hayatını idame ettirmek için köyünden, kasabasından büyük kentlere gelen ve burada yaşantısını, çoluğunun çocuğunun nafakasını çıkartmak için alın teri, emek döken insanlarımızı, kardeşlerimizi konuşuyoruz. Yani burada ne yazık ki önlenebilir ölümler olmasına rağmen, ilkel koşullarda, çağ dışı koşullarda çalışmak durumunda bırakılan, işsizliğin getirdiği, iş bulma arzusunun getirdiği ve bunun ölümle tanışmak dahi olsa, işini, aşı için, çocuğu için yapmak durumunda kalan insanlar ve bu insanlar bugün ölümle karşı karşıyalar ve bu insanların tedavileri çok pahalı ve yüksek. Tedavi olmaları için de kayıt altında değiller, sosyal güvenlik içinde değiller, sosyal güvenliğin şemsiyesi altında değiller. Şimdi bu insanların ölümüne seyirci mi kalacağız? Bunlar için bir şey yapılmayacak mı? Bir çaba sarf etmemiz gerekmiyor mu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın konuşmanızı.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – İnanıyorum ki Türkiye Büyük Millet Meclisi, buradaki ölümlere karşı duyarsız olmayacaktır, bununla ilgili üzerine düşeni yapması gerekmektedir. Bu konuda hep birlikte bir duyarlılık hâlinde olmamız gerekiyor.

Hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Görüşmeler tamamlanmıştır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısının aranmasını istiyorum.

BAŞKAN – Grup önerisini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Grup önerisini kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

               

Kapanma Saati: 15.18
İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.36

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Demokratik Toplum Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi öneriyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Grup önerisini kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

2.- (10/131) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 12/6/2009 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

Tarih: 12.06.2009

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun 12.06.2009 Cuma günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun “TBMM Genel Kurul Gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler” kısmının 80. sırasında yer alan 10/131 esas nolu, “Özel Dershanelerin Eğitim Sistemindeki Yerinin Araştırılarak Fırsat Eşitsizliğine Yol Açmaması İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince” Meclis Araştırması önergesinin görüşmelerinin bugünkü birleşimde yapılması önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                   Mehmet Şandır

                                                                                                                         Mersin

                                                                                                          MHP Grup Başkan Vekili

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde Mehmet Serdaroğlu, Kastamonu Milletvekili.

Sayın Serdaroğlu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun önerisi üzerine söz aldım. Sizleri en iyi dileklerimle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, grup önerimiz özel dershanelerin yarattığı fırsat eşitsizliğine karşı alınacak önlemlerin belirlenmesini amaçlamaktadır. Ayrıca, araştırılmasını istediğimiz konu, Sayın Başbakanın da anlamadığı ve anlayamadığı bir konudur. Şöyle ki: Sayın Başbakanımız geçen yılki üniversite sınavından hemen önce diyor ki: “Çok açık ve net söylüyorum. Millî Eğitim Bakanımla konuşuyorum. Niçin acaba öğrenciler üniversite hazırlık kurslarına giderler? Bunu anlamakta zorlanıyorum.” demiş ve devamla “Bakıyorsunuz en güçlü liseden mezun oluyor, o bile hazırlık kursuna gidiyor. Bu bir garabet, bundan ülkemin kurtulması lazım, milletçe kurtulmamız lazım.” diyor.

Sayın Başbakanın bu konuşmayı yapmasının üstünden tam bir yıl geçmiştir. Bu pazar günü yine üniversite sınavı yapılacaktır ancak ne dershaneler ne de sınavlar konusunda hiçbir gelişme ve değişme yaşanmamıştır. Ülkemizin bu garabetten kurtulması için hiçbir gayret gösterilmemiştir. Sistem aynen devam etmektedir. Anlaşılan Sayın Başbakan her zamanki popülist çıkışıyla sınavdan bunalmış öğrencilerin gazını almaya çalışmış. Yedi yıldır ülkeyi yöneten iktidarın, dershane sorununun ne olduğunu anlayamamış, kavrayamamış olması da ayrıca dikkate şayandır. Adalet ve Kalkınma Partisi sorunu anlayamadığı için de sorun büyüyerek maalesef devam etmektedir.

İşte, verdiğimiz araştırma önergesiyle, Sayın Başbakanın da yedi yıldır çözemediği, bir garabet olarak nitelendirdiği özel dershaneler sisteminin araştırılmasını istemekteyiz.

Değerli milletvekilleri, bu önergeyi laf olsun diye verilmiş sıradan bir önerge olarak lütfen değerlendirmeyin. Bu önerge, üniversite, ortaöğretim, dil, seviye belirleme, memur adayları için KPS sınavlarına giren 15 milyonu ilgilendiriyor. Ayrıca aileleriyle birlikte yaklaşık 50 milyon vatandaşımızı ilgilendirmektedir. Böyle bir önergeyi iktidarıyla-muhalefetiyle hiçbirimiz basite alamayız. Siz de lütfen sırf muhalefetten geldi diye bu önergemizi reddetmeyin.

Değerli milletvekilleri, kurulacak araştırma komisyonunun hazırlayacağı rapor var olan bir adaletsizliğin giderilmesine katkı sağlayacaktır. Yani bugün Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini birlikte kabul ederek milyonlarca insanımızın dershane ücreti kâbusuna, ülkemizin önemli bir sorununa birlikte hâl çaresi arayacağız.

Değerli milletvekilleri, eğitim sistemimiz içinde büyük bir arz-talep dengesizliği vardır. Üniversiteye girmek isteyen çocuklarımızın açık öğretim dâhil yüzde 35’i, ortaöğretim seçme sınavına girenlerin de yüzde 25’i kayıt yaptırmaya hak kazanmaktadırlar. Bu durum ise seçme sınavlarını zorunlu kılmaktadır. Ancak, okullarda verilen eğitimle sınav kazanılamayacağı yaygın bir kanaat olarak bütün topluma yerleşmiştir. Daha da acı olan, dershaneye gitmeden sınav kazanılamayacağı kanaati hasıl olmuştur. İyi bir dershaneye gitmeden sadece okulda alınan eğitimle sınav kazanmak gerçekten hayal olmuştur.

Çok kıymetli milletvekilleri, ülkemizde sayıları 4 bine yaklaşan özel dershanelerde 60 bini aşkın öğretmen ve 20 bini aşkın da personel görev yapmaktadır. Özel dershanelere her yıl 1 milyonu aşkın öğrenci devam etmekte, böylece 1,5-2 milyar lira büyüklüğünde bir sektör oluşmaktadır. Bu 2 milyar liralık para öğrencilerin velilerinin cebinden çıkmaktadır. Veli yemiyor içmiyor, dershane ücretini ödemeye çalışıyor. Bakınız, yüzlerce veli ücret ödeyememekten, dershane sahipleri ise tahsilat yapamadıklarından şikâyet etmektedirler. Aksine, AKP, dershaneleri eğitim sistemimizin merkezine taşımaya devam ediyor. Eskiden öğrenciler sadece son yıl dershaneye devam ederken seviye belirleme sınavlarıyla birlikte bu süreklilik arz etmeye başlamıştır. Böylece dershaneler örgün eğitime alternatif kurumlar hâline gelmişlerdir. Sürecin bu şekilde devam etmesi hâlinde dershanelerin örgün eğitimin yerini alması kimseyi şaşırtmasın. Çözüm, okullardaki eğitimi sınav kazanabilecek seviyeye getirebilmektir. Tabii ki bu konuda görev ve sorumluluk iktidarındır. Ancak, sorunun ne olduğunu yedi yıldır anlayamayan iktidardan çözüm beklemenin pembe bir hayal olduğu ayan beyan ortadadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özel dershaneler paralı eğitim yaparak zengin olanlar lehine bir fırsat eşitsizliği yaratmaktadır. Üzerinde dikkatle durulması gereken önemli bir boyut da yarattığı bu fırsat eşitsizliğinin nasıl giderileceğidir. Okullarda verilen eğitimle çocuğunun sınav kazanamayacağını düşünen velilerimiz, maddi imkânları yetersiz bile olsa, tabir caizse, bacaklarına baltayı vurarak çocuklarını dershaneye göndermenin bir yolunu aramaktadırlar. Konunun iki tarafı da keskin bıçaktır. Çocuğunu dershaneye gönderse parası yok, göndermese sınavı kazanamayacak.

Değerli milletvekilleri, bir çocuğun babasına “Sen beni dershaneye göndermediğin için ben sınavı kazanamadım. Sınavı kazanamadığım için de iyi bir meslek sahibi olamadım.” demesi , o babanın kolay kolay altından kalkabileceği bir durum değildir.

Dershanelerin yarattığı fırsat eşitsizliği, fakir aile çocuklarının iyi bir eğitimle iyi bir iş bulma imkânını gerçekten ortadan kaldırmaktadır. Cumhuriyetimizin en büyük başarısı eğitimdir. Fakir aile çocukları eğitim yoluyla bürokraside ve iş hayatında yükselebilmekte, böylece eğitim, sınıflar arasındaki hareketliliğin, toplumsal birlik ve barışımızın en önemli teminatını oluşturmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biliniyor ki ilk ve ortaöğretimde 15 milyon civarında öğrencimiz var. Bu öğrencilerin en az beşte 1’i sınava giriyor. Dolayısıyla, 3 milyon öğrenci her yıl sınava girerken bunların ancak üçte 1’i dershaneye gidebiliyor. Netice itibarıyla, dershaneye gidenler ile gitmeyenler arasında adaletsiz bir yarış oluyor.

Burada dikkati çeken nokta, dershaneye gidemeyen üçte 2’lik kısım ülke gerçeğinin bir doğal sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Yani bu da ülke nüfusunun üçte 2’sinin yoksulluk sınırının altında yaşıyor olmasıdır. İşte, esas sorun da buradadır çünkü yoksul aileler çocuklarını dershaneye gönderemiyor, gönderenler de borçlarına borç katarak çocuklarına gelecek sağlamaya çalışıyorlar. İyi niyetle ihdas edilmiş olan dershanelerin yarattığı fırsat eşitsizliği özellikle fakir aile çocuklarının iyi bir eğitim almasını engellediği gibi sonuçta iyi bir iş bulma imkânını da azaltmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak önerimiz -altını çizerek ifade ediyorum ki- ülkemizin eğitim sisteminde oluşan bir boşluğu doldurmaya çalışan 100 bine yakın istihdamın oluştuğu özel  dershaneleri ve çalışanlarını mağdur etmeden bu kurulu gücün ve varlığın eğitim sistemimize bir şekilde entegre edilmesidir ama her şeyden evvel yapılması gereken, mevcut okullarımızda verilen eğitimin tekrar gözden geçirilmesidir.

Bununla beraber, her yıl ailelerin ve çocuklarımızın kâbusu hâline gelen sınav sistemi de mutlaka masaya yatırılmalıdır. Özel dershaneler sistemi, eğitim sistemimizi son derece karmaşık ve çözülmesi zor sorunlarla karşı karşıya bıraktığı bir vakıadır. Bunu Sayın Başbakanımız da teyit etmektedir. Önerimizi kabul ettiğiniz takdirde, kurulacak komisyonun birçok çözüm üreterek bir rapor ortaya çıkaracağına inanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Serdaroğlu.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Böylece, Sayın Başbakanımızın da anlamakta sıkıntı çektiği bir konuyu hep birlikte araştırıp ortaya çıkaracağız. Bu sebeple de bu grup önerimizi, konuşmamızın başında da ifade ettiğim gibi, sıradan bir önerge olarak değerlendirmeyin. Lütfen ama lütfen bu önergemizi hep birlikte gündeme alalım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Serdaroğlu.

Sayın İçli burada mı? Yok.

Sayın Engin Altay, Sinop Milletvekili, lehte.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; MHP Grubunun, özel dershanelerin eğitimde yarattığı fırsat eşitsizliğinin araştırılması ile ilgili verdikleri Meclis araştırma önergesi üzerinde grubumun ve şahsımın görüşlerini açıklamak için söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Önergeye geçmeden önce bir duygumu, bir hissimi yüce Meclisle ve milletimizle paylaşmayı da bir görev sayıyorum.

Sayın milletvekilleri, demokrasilerde, hele hele parlamenter demokrasilerde Başbakanla Genelkurmay Başkanının gizli görüşme yapması diye bir usul yoktur. Hele bu görüşmeyi -Millî Güvenlik Kurulu olur, şu bu olur, anlarız- İstanbul’da bir yerde gerçekleştiriyorlar ve sonra birisi “O açıklarsa ben açıklarım.”, birisi, işte “Benimle mezara gider.” şeklinde şeyler söyleniyorsa, bu ülkede, bunun, demokrasinin hiçbir parametresinde, hiçbir demokratik anlayış içerisinde kabul edilmesi mümkün değildir.

Ben, buradan, bu milletin bir vekili olarak Sayın Başbakana bir çağrıda bulunuyorum: En kötü ihtimalle Parlamentoda bir kapalı oturumda milletvekillerine bu görüşmeyi anlatmak Başbakanın görevidir. Başbakan buna mecburdur. Yok, Başbakan bunu yapmıyorsa, ben, maalesef bu ülkedeki düzenin parlamenter demokrasi mi yoksa bir oligarşik diktatörlük mü olduğu konusunda milletin kafasında şüpheler uyandığı konusunu Meclisimizin, sizin bilginize sunmayı bir görev sayıyorum. Türkiye’de bir oligarşik diktatörlük yoktur, Türkiye’de parlamenter demokrasi vardır. Başbakanla Genelkurmay Başkanı kapalı kapılar ardında pazarlık yapamazlar. Ne Genelkurmay Başkanının hakkı ve haddidir ne Başbakanın hakkı ve haddidir.

Tekrar altını çizerek söylüyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisine özel kapalı bir oturumda Başbakanın gelip bu kürsüden bu konuşmayı açıklamasını istiyorum ve bekliyorum. Milletvekilliğim bitene kadar her vesileyle bu kürsüye çıktığımda bu talebimi sürdüreceğimi de buradan ilan ediyorum.

Sayın milletvekilleri, bugün yaklaşık 20 milyona yakın ilk, ortaöğretim, okul öncesi öğrencimiz karne aldı. Peşinen belirtmek isterim ki 2008-2009 eğitim öğretim yılı sonu ve sonuçları, hem öğrencilerimize hem velilerimize hayırlı olsun.

Sevgili veliler, çocuklarımızın karnesindeki kırık notlar bilin ki onların kırık notları, onların zaafları, onların başarısızlığı değildir. Çocuklarınızı bu yüzden sakın ola incitmeyin. Bu kırık notlar, yıllardır ülkemizdeki eğitim sistemimizdeki fırsat eşitsizliğinin kırık notlarıdır. Bu kırık notların adresi Hükûmettir, bu kırık notların adresi Parlamentodur. Evet, çözüm merci burasıdır.

Bu yüzden, MHP Grubunun verdiği ve araştırılmasının son derece önemli olduğunu gördüğüm, hissettiğim, bir eğitimci olarak bu konunun da bu Meclis gündeminde, tam da gününde, karne verilen, karne alınan bir günde, 2008-2009 eğitim öğretim yılının tamamlandığı bir günde gündeme alınacağına çok inanıyorum. O yüzden de olabildiğince sakin konuşmaya çalışıyorum ve çalışacağım.

Değerli milletvekilleri, eğitim bir ülkenin en önemli meselesidir. Sayın Başbakan hep diyor ya: ”Adalet, emniyet, sağlık, bunlar öncelikli hassasiyetlerimiz.” Ama AKP’nin icraatına baktığımızda pek öyle olmadığını görüyoruz. Bakın, mesela özel dershaneler konumuz. İki altı yıllık dilim vereceğim size yani 1996-2002, 2002-2008. Şimdi, 1996’dan sizin Türkiye’yi devraldığınız döneme kadar geçen altı yıllık dilimde özel dershanelerin artış oranı, sayın milletvekilleri, yüzde 41’dir, yüzde 41. Sonra siz geldiniz, devletin direksiyonuna geçtiniz, bir altı yıl geldik, altı yıl içinde, iktidarınız döneminde sizin özel dershanelerdeki artış oranı ne biliyor musunuz? Yüzde 100,8. Sizden önceki altı yılda yüzde 41, sizin altı yıllık döneminizde 100,8. Bu sevinilecek bir şey değil, bu üzülünülecek bir şey. Bu “Eğitimde yanlış yaptık, eğitimde bir şeyler doğru gitmiyor ki devletin okullarına, devletin öğretmenine, öğrenciler, veliler itibar etmiyor ki büyük bir dershane talebi doğdu.” diye sizi düşündürmesi gereken bir şey sayın milletvekilleri.

Böyle bir şey olabilir mi? Yani dershaneler… Evet, biz dershanelere zinhar karşı değiliz. Biz dershanelerin millî eğitim sistemi içinde yeniden entegre edilmesini, ekonomiye kazandırılmasını savunuyoruz. Dünyanın hangi ülkesinde, hangi gelişmiş ülkesinde böyle bir garabet var? Bunu hiçbir mantıkla açıklayabilmemiz, değerli milletvekilleri, mümkün değildir.

Şimdi, bir araştırma yapılmış. Sayın milletvekilleri, eğitim hepimizin. Hepinizin çocuğu ya da torunu bugün karne aldı. Bir araştırma yapılmış, sadece öğretmen ve yöneticilerimizin, Türkiye’deki öğretmen ve yöneticilerimizin yüzde 5,3’ü okullardaki eğitimi yeterli buluyor. Yani yüzde 84,7’si Türkiye’nin öğretmenlerinin -düşünce ayrımı yapmaksızın- ve yöneticilerinin yüzde 87,7’si Türk millî eğitim sistemindeki eğitim-öğretim hizmetlerini, kalitesini yetersiz buluyor ve bir dönemde bir çocuğun ilköğretim 5’inci sınıftan ÖSS’ye kadar uzanan zinciri, bir kuşağın maliyeti bize, özel öğretim maliyeti, dershane maliyeti 8,4 milyar dolar.

Sayın milletvekilleri, başka bir rakam söyleyeyim ben size: Türkiye’nin bir yıllık özel dershane için harcadığı para, Yükseköğretim Kurulunun -yani üniversiteleri de içine koyarak söylüyorum          - bütçesinden fazladır. Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde de böyle bir tabloyla karşılaşabilmeniz mümkün değildir.

Şimdi, yasama, yürütme, yargı. En tepede yasama var, burası var, bu çatı var. Dün her ne kadar çatı aktıysa da bu çatı önemli bir çatıdır. Bu çatıda bulunan bizler, sizler, Türkiye’nin bu en temel meselesinde “Canım, bu muhalefetten geldi, bunu görüşmeyiverelim” diyemezsiniz. Çocuklarımıza, torunlarımıza karşı bu konuda gerçekten insani, siyasi, vicdani sorumluluklarımızla baş başayız. Bunu bir kere belirtmek istiyorum.

On beş yıllık özel öğretime harcayacağımız, özel dershanelere Türkiye’nin harcayacağı parayla, yapılan bir araştırmaya göre, 162 adet birinci sınıf üniversite yapmak mümkün ve böylece 567 bin öğrenciye de yükseköğretimin kapısını açmak mümkün. Böyle bir kaynağı, Türkiye’nin bu şekilde sarf etmesi, hovardaca kullanması çok akla yatkın değildir sayın milletvekilleri. Bu konuda gerçekten hassasiyetinizi rica ediyorum.

Bakınız, 2008 itibarıyla ÖSS’ye 1 milyon 645 bin öğrencimiz giriyor, sadece ve sadece 265 bini bir lisans programına yerleştiriliyor. Bunu düşünmemiz lazım. SBS’lere giren öğrenci sayısı yılda 3 milyon civarındadır. Demek ki ÖSS, SBS, 5 milyon yıllık bir sirkülasyon, 5 milyon öğrencimiz böyle bir sınav kulvarında. Bu 5 milyon öğrencimizin -bendeki verilere göre- yüzde 25’i dershaneye gidiyor, gidebiliyor. Okullardaki, devlet okullarındaki eğitimdeki fırsat eşitsizliğinden kaynaklı nitelik probleminin ayrıntılarına girmiyorum. Ama sayın milletvekilleri, şu sizi üzmüyor mu? 5 milyonun 1 milyon 500 bini, 1 milyon 750 bini bu olanaktan yararlanabiliyor, 3 milyon 250 bini yararlanamıyor. O 3 milyon 250 bin öğrenci de bu milletin evladı, o 1 milyon 750 bin öğrenci de bu milletin evladı. Oradakiler buradakiler, fırsatı olanlar olmayanlar… Bunu bizim kabul edebilmemiz inanın mümkün değildir. Teker teker vicdanlarınızda sizin de bu hâlden memnun olmadığınızı, bir şeyler yapılması gerektiğini düşündüğünüzü biliyorum. Bir şeyler yapacak merci burasıdır, bu yüce çatıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bir şeyler yapılmalı ama birileri izin vermiyor.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın Başkanım, iki dakika verir misiniz?

BAŞKAN – İki dakika mı vereyim, peki.

Buyurun.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bu hassasiyet içerisinde, bakın değerli arkadaşlar, Millî Eğitim Bakanlığının bursları var. 2008-2009 istatistik yıllığını açın, bir inceleyin. Burslulukla ilgili, Millî Eğitim Bakanımız… Yani bunu anlamakta güçlük çekiyorum; ilköğretimde burs alan öğrenci oranı yüzde 53, ticaret turizmde yüzde 7, erkek teknikte yüzde 33, din öğretiminde yüzde 107! “Elbette hepsi bizim.” dedim, gene söylüyorum ama bu makas niye bu kadar açık? Bunu da otomatiğe bağlanmış Millî Eğitim Bakanlığının otomatikten derhâl alınıp, yeniden, insani duyguları hâkim bir kadro tarafından yönetilmesi lazım geldiği için söylüyorum.

Sayın Başbakan, önceki Sayın Millî Eğitim Bakanı her vesileyle şunu söyler: “Efendim, devri iktidarımızda 130 bin derslik yaptık.” Mitingde söyler, Mecliste söyler, bütçede söyler, söyler, söyler, söyler…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Doğru söylüyorlar!

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Müteahhitlere kazandırdılar ama, müteahhitlere kazandırdılar!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, eyvallah, eyvallah, ben yalanlamıyorum, Millî Eğitim Bakanlığı 2008-2009 istatistik yıllığı yalanlıyor. Bakın, yıllıktan söylüyorum, sayfa numarası bile verebilirim. Sizin devraldığınız Türkiye’de ilköğretimde 280 bin derslik var, bugün 320 bin, 40 bin artış var; ortaöğretimde 102 binle devraldınız, bugün 109 bin, 6.800 artış var. Yani 47.027 derslik artırmışsınız, eyvallah, teşekkür ediyoruz ama bu 130 bin nereden çıkıyor? Bu rakam Millî Eğitim Bakanlığının istatistik yıllığından alınmıştır, ben uydurmuyorum. Ya Millî Eğitim Bakanlığının istatistik bölümündeki yöneticiler bu işi bilmiyor ya da Başbakan bilmiyor.

Başkanın müsamahasını daha fazla zorlamak istemiyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Onu hep yapıyorlar, bu aldatmacayı. Bu ülkede TÜİK’i bile yalancı yaptılar. Mübalağada bu kadar ileri gitmek…

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, aleyhte söz istemi…

BAŞKAN – Aleyhte söz talebi yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yok mu?

BAŞKAN – Yok, yani konuşacak arkadaşlar vazgeçtiler.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ben varım Başkanım.

BAŞKAN – Hayır, ben buraya müracaatları aldım, o arkadaşlar bana vazgeçtiklerini söylediler.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Karar yeter sayısı arayın lütfen.

BAŞKAN – Evet, bir sayayım arkadaşlar çünkü başladım oylamaya.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir. [CHP ve MHP sıralarından alkışlar(!)]

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı aramadınız değil mi efendim?

BAŞKAN – Hayır, oylamaya başladım, o zaman talep olmadı.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

3.- (10/30, 10/231, 10/251, 10/269, 10/275) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 12/6/2009 Cuma günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ve saat 19.00’a kadar çalışmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun, 12/06/2009 Cuma günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy biriliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                 Hakkı Suha Okay

                                                                                                                          Ankara

                                                                                                                Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (10/30), (10/231), (10/251), (10/269) ile (10/275) esas numaralı Meclis Araştırma Önergelerinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 12/06/2009 Cuma günlü birleşiminde birlikte yapılması ve Genel Kurulun bu gün saat 19.00’a kadar çalışması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisiyle ilgili olarak lehte Antalya Milletvekili Osman Kaptan.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; orman yangınları konusunda ben ve 21 milletvekili arkadaşımızın 4/8/2008 tarihinde verdiğimiz Meclis araştırma önergesi ile bu konuda verilen diğer önergelerin Genel Kurul gündemine alınması lehinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, 2003-2007 yılları arasında Ağrı, Iğdır, Muş, Van ve Nevşehir illeri dışındaki yetmiş altı ilimizin tümünde yangın çıkmıştır. Geçen yıl da yurdumuzun birçok yerinde, özellikle Gülnar’da, Manavgat’ta, Serik’te, Çanakkale’de ciddi, büyük orman yangınları olmuştur. Son bir ay içinde de, tespit edebildiğimiz kadarıyla Bilecik’te, Adana’da, Hatay’da, Muğla’da, İzmir’de, Giresun’da, Edremit’te, Zonguldak’ta orman yangınları çıkmıştır.

Sayın arkadaşlarım, Sayın Orman Bakanının 2009 yılı bütçesini Plan ve Bütçe Komisyonunda sunuş kitapçığındaki bilgilerde, 2003-2007 döneminde ortalama yanan alan 3,2 hektar iken, 2008’de 14,2 hektardır. 2008 yılı dâhil edildiğinde, AKP döneminde yıllık ortalama yanan alan, sunulduğu gibi 6,717 hektar değil, 10,502 hektardır.

Değerli arkadaşlarım, Hükûmet yangınla mücadelede başarısız olduğunu saklamak için gerçek rakamları vermemekte, yanan alanları küçük göstermeye çalışmaktadır. Örneğin: Geçen yıl Manavgat-Serik sınırları içinde meydana gelen yangında yanan alanın Tarım Orman-Sen 17 bin hektar olduğunu, orman mühendisleri odası 16.925 hektar olduğunu, Orman Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu ise 15.954 hektar olduğunu belirtirken, Orman Bakanı ise yanan alanı 3.400-4.000 hektar olarak açıklamıştır. Sayın Bakan bu rakamların hangisi doğru olduğuna bir netlik kazandırmamıştır.

Sayın Bakan, yine “Yangına ilk on beş dakikada müdahale ediyoruz.” diyor ancak Manavgat        -Serik yangın bölgesinde, 3/8/2008’de Sayın Genel Başkanımız Deniz Baykal ile yaptığımız inceleme gezisinde bulunan arkadaşlarla yapılan incelemede, Serik Karataş köyündeki 2 insanımızın, 60 evin, 88 ahır ve büyükbaş hayvanın yanarak kül olduğunu bizzat yerinde gördük. Değil on beş dakikada, yangın süresince hiçbir söndürme faaliyetinin yapılmadığını-yangın altı gün, bir haftaya yakın              - Orman Bakanının da köye gelmediğini muhtar ve köylüler bize söylemişlerdi.

Yine, Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonu toplantısında “Yunanistan’da olan yangın bizde olsa kısa zamanda söndürürdük.” demiştir. Sayın Bakan, siz Türkiye’deki yangını kısa zamanda söndürdünüz mi ki de Yunanistan’dakini söndürmeye çalışıyorsunuz? Geçen yıl kasım ayının 9’unda Finike’de çıkan yangın derin bir vadide olduğundan havadan müdahale yapılamadığı için üç dört gün sürmüştür. Sayın arkadaşlar, neden havadan müdahale yapılamadı biliyor musunuz? Yangın söndürme uçağımız yok da ondan. Koskoca Türkiye'nin yangın söndürme uçağı yok. Yurt dışından kiralananların da “Ekim sonu, sezon sonu.” denmiş, sözleşmesi bitmiş; yangın işçilerine “Sezon bitti, işe paydos.” denmiş. Kasım ayında Akdeniz Bölgesi’nde yangın çıkacağını Orman Bakanlığı tahmin edemiyorsa, tedbir alamıyorsa ormanları artık Orman Bakanlığından da korumak gerekiyor.

Sayın milletvekilleri, ben Finike’deki yangının üçüncü gününde, ne zaman söndürülebileceğini Orman Genel Müdür Yardımcısına sordum: “Bu akşam Finike’de yağmur bekleniyor, yangın söner.” dedi. Nitekim, yağmur yağdı, yangın söndü. Sayın arkadaşlarım, işte Türkiye’deki yangın söndürme işleri böyle oluyor.

Sayın arkadaşlarım, 4 Haziran 2009 günü, Genel Kurulda sorduğum soruya, Sayın Bakan “Geçen sene maalesef yangın helikopteri, uçağı bulamadık ama bu sene erken davrandık, ocak ayında ihaleye çıkıldı.” dedi. Sayın Bakan, bu ifadesiyle de geçen yıl uçak ihalesine geç çıkıldığını, uçak bulamadıklarını ifade ederek geçen yılki orman yangınlarının sorumluluğunu da üzerine almış bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Amerika’da, Avustralya’da, Kanada’da, Fransa’da, İtalya’da, İspanya’da, Yunanistan’da, kısaca dünyada orman yangınını söndürme işine çok önem verilmektedir. Bu önem verilmeden ve küresel ısınmadan dolayı iki yıl önce 1 milyon dolar olan ilk müdahale uçağı, 3 milyon dolara çıkmıştır. Türkiye’de devlete ait hiçbir orman yangını söndürme uçağı ve helikopteri yoktur ancak Türk Hava Kurumuna ait her biri 200 bin dolar fiyatında, eski model 12 adet, yangın çıktığında etkili olabilen ilk müdahale uçakları vardır. 2009 yılında Türk Hava Kurumu, 5 adet, 1970 model, denizden, gölden su alabilen uçak satın almıştır. Bunlar da kırk yıllıktır, modelleri çok eskidir.

Sayın arkadaşlarım, kurban derilerinin Deniz Feneri yerine Türk Hava Kurumuna verilmesi özendirilerek niye Türk Hava Kurumuna daha fazla, daha yeni model yangın söndürme uçağı aldırılmamaktadır, bunu merak ediyoruz. Yine, Sayın Başbakana 61 milyon dolara uçak alınacağına, niye 20 tane yangına ilk müdahale uçağı alınmamıştır? 6 tonluk uçaklar ise 30 milyon dolardır, bunlardan 2 tane uçak alınabilirdi. Obama kendine uçak almıyor, iptal ediyor, bizim Başbakan ise kriz döneminde 60 milyon dolara uçak alıyor.

Şimdiye kadar diğer ülkeler beşer yıllık ihale yaparken Türkiye hep bir yıllık ihale yapmıştır. İlk defa bu yıl, Orman Bakanlığı beş yıllık helikopter ve uçak ihalesi yapmıştır ancak orman bölge müdürlükleri, bir yıllık ihalelere devam etmektedir, bu yeterli değildir. Orman bölge müdürlükleri de en az beş yıl süreli ihaleler yapmalıdır. Kiralama yerine devlet kendi yangın söndürme filosunu kurmalıdır. Sayın Başbakan uçak alımı konusunda geçen yıl vermiş olduğu sözü tutmalıdır ve yangın söndürme uçakları alınmalıdır. Özel girişimcilerin orman yangın söndürme uçağı almaları da özendirilmelidir.

Sayın milletvekilleri, istiyoruz ki ormanlarımız yanmasın, yakılmasın, işgal edilmesin. İstiyoruz ki orman köylülerimizin sorunları çözülsün. İstiyoruz ki orman işçilerimize sendikasını değiştirme baskısı yapılmasın. İstiyoruz ki 2/B sorunu çözülsün, orman vasfını kaybetmiş yerler, parası olana değil ekene biçene, üzerine ev yapana, üzerinde yaşayana verilsin. İstiyoruz ki orman yangınlarını söndürmek için rüzgârların dinmesini, yağmurun yağmasını beklemeyelim.

Onun için, araştırma önergemizin gündeme alınmasını diler, yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaptan.

Grup önerisinin aleyhinde Pervin Buldan, Iğdır Milletvekili.

Buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin, orman yangınlarının araştırılması için vermiş olduğu araştırma önergesinin aleyhinde konuşmak için söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Ayrıca Demokratik Toplum Partisi Grubu olarak Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde 2008 yazı boyunca devam eden orman yangınlarının araştırılması için 19 Eylül 2008 tarihinde Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Gültan Kışanak’ın vermiş olduğu bir araştırma önergesi var, bu araştırma önergelerinin birleştirilerek gündeme alınmasını biz de talep ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, bu yıl uzun aradan sonra yağışlı, nispeten serin bir bahar yaşadık. Haziran ayıyla birlikte havalar ısınmaya, nem oranı düşmeye başladı ve biliyoruz ki bu durum ülkemiz için orman yangını sinyali demektir. Nitekim beş gün önce Balıkesir’in Edremit ilçesinde çıkan orman yangınında 1 hektarlık ağaçlık alan zarar görmüştür. Edremit halkına geçmiş olsun dileklerimizi bir kez daha buradan iletmek istiyoruz.

Sayın milletvekilleri, Doğu ve Güneydoğu Bölgesi kurak iklimi dolayısıyla orman yangınları açısından riskli bir bölgedir. Orman Genel Müdürü, orman yangınlarına ilişkin yaptığı açıklamada, 2008 yılı için ocak-temmuz periyodunda 681 orman yangını çıktığını, 1.400 hektar orman alanının yandığını belirtmiştir. 2007 yılında, aynı dönemde 989 yangın çıkmış ve 1.703 hektarlık alan yanmıştır. Orman yangınları öncelikle bütün canlılar ve ekosistemimiz için bir çevre felaketidir.

3 Mart 2009’da Suriye’den Türkiye’ye sıçrama tehlikesi olan orman yangınının engellenmesi amacıyla Hatay’ın Yayladağı-Suriye sınırında tampon bölge oluşturulmuş, yangının Suriye sınırında durdurulması ve söndürme işlemleri için Genelkurmay Başkanlığına bağlı üç uçak, Çevre ve Orman Bakanlığına ait bir helikopter görevlendirilmiştir. Müdahale dolayısıyla yapılan toplantıya Kahramanmaraş Orman Bölge Müdür Yardımcısı, Koruma Şube Müdürü, Reyhanlı Kaymakamı, Yayladağı Kaymakamı Vekili, Antakya Orman İşletme Müdürü ve diğer sorumlu yetkililer katılmıştır. Bu etkili çalışma için elbette Bakanlığımızı kutluyoruz. Çevre sorunları yerkürenin sorunlarıdır; bölge, ülke, sınır tanımaz.

Sayın milletvekilleri, her ne kadar yangın -medyanın konuyu gündeme taşımamasının da etkisiyle olsa gerek- yeterince bilinmemesine rağmen, 2008 yılı bahar aylarından itibaren Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde sık sık orman ve mera yangınları çıkmıştır. Bu yangınlara orman işletmesi, itfaiye veya güvenlik güçleri müdahale etmediği gibi, bölge halkının da müdahale etmesine izin verilmediği yönünde kamuoyunda yoğun tartışmalar yaşandı. Sayın Bakana sormak isterim: Ahmet Arif’in dediği gibi, Fırat’tan sonra kimin yurdu?

İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesinin bölgede yaşanan insan hakları ihlallerine ilişkin 22/07/2008 tarihli Doğu ve Güneydoğu Bölgesel İnsan Hakları Raporu’nda yalnızca 2008 Haziran ayında yirmi iki alanda orman yangını çıktığı, fakat yangınlara müdahale edilmediği ve halkın müdahale etmesine de izin verilmediği belirtilmektedir. Türkiye'nin batısında görülen orman yangınlarına yaklaşım ile bölgedeki yangınlara ilişkin tutum arasında farklılıklar bulunduğuna dikkat çekilen raporda, bu durumun derin çelişkiler içerdiği kaygısı dile getirilmiştir.

Bölgedeki orman yangınları ve yangınlara resmî makamların yaklaşımı kamuoyu vicdanını rahatsız edecek boyutlara ulaşmıştır. Hatta Şırnak’ın Cizre ilçesinde 28 Temmuz 2008 tarihinde orman yangınlarına resmî makamların ilgisiz kalmasını protesto eden bir miting düzenlenmiştir. Kalabalık bir kitlenin katıldığı mitingde orman yangınları kınanmış, tüm iddialar gündeme getirilmiş ve yetkililer göreve davet edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, burada ciddi bir sorun var. Komşu ülkelerdeki yangına-yanlış anlaşılmasın- olması gerektiği gibi müdahale edilirken kendi ülkemizde özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki yangınlara müdahale edilmediği, hatta söndürülmesinin de engellendiği iddia edilmektedir. İzninizle 2008 yılı temmuz ayında yaşanan 27  yangından 2 örneği sizlere iletmek isterim:

Diyarbakır ili  Dolapdere mezrasında köylüler, 8 Temmuz 2008 tarihinde sabah saat beş buçuk civarlarında korucuların önce mezraya doğru ateş açtıklarını, ardından çevreyi ateşe verdiklerini, yüzlerce dönümlük mera ve bahçelerin yandığını ifade etmiştir. Köylüler, hayvanların da ateşin içinde kalarak telef olduğunu, yangını söndürmelerine izin verilmediğini belirtmişlerdir. Konu ile ilgili haber “Biri bize yardım etsin." başlığıyla basında yer almıştır fakat biz kamuoyuna yansıyan resmî bir açıklama duymadık.

Bir diğer yangın da yine Diyarbakır’ın Dicle ilçesine bağlı Kırkpınar, Kurşunlu ve Kayaş köyleri çevresinde bulunan ormanlık alanda 7 Eylül 2008 tarihinde yapılan operasyon sırasında yaşanmıştır. Söz konusu bölgede yaklaşık yirmi ayrı noktada çıkan orman yangını aynı gün Diyarbakır Valiliğine bildirilmiş ancak yangın söndürme çalışmaları başlatılmamıştır.

08 Eylül 2008 tarihinde Grup Başkan Vekilimiz Sayın Selahattin Demirtaş ve Diyarbakır Milletvekillimiz Sayın Gültan Kışanak’ın da eşlik ettiği  İHD, MAZLUMDER, GÖÇ-DER Diyarbakır şubelerinin temsilcilerinden oluşan bir heyet yangın yerine gitmiş, yangının devam ettiğini ve müdahale edilmediğini gözlemlemişlerdir. Olay yerinde Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu ile telefon görüşmesi yapılmış, yangının civardaki yerleşim yerlerini tehdit ettiği ifade edilmiş ve söndürme çalışmalarının bir an önce başlatılması talep edilmiştir. Sayın Bakan da gerekli talimatı vereceğini bildirmiştir. Buna rağmen orman yangınına o gün de müdahale edilmemiş, yangın söndürme çalışmaları ancak bir gün sonra ve sayıca yetersiz bir ekip tarafından başlatılmıştır. Yangın, büyük ölçüde, Dicle ilçesinden giden kent sakinlerinin çabasıyla üçüncü gününde söndürülmüştür. Ancak bu olayda da yetkililer, halkın yangına müdahale etmesini engellemek isteyen bir yaklaşım içerisine girmiştir. Dicle Belediye Başkanlığına bir yazı gönderen Dicle Kaymakamlığı, yangını söndürmeye giden halkın can güvenliğinden belediyenin sorumlu olduğunu belirterek âdeta halkı yangın söndürme çalışmalarına katılmaktan vazgeçirmeye çalışmıştır.

Bu iki örnekte anlatmaya çalıştığımız durum, bölgede yaşanan tüm orman yangınlarını yansıtmaktadır. Hatta bu olayda milletvekilleri, belediye başkanları ve sivil toplum örgütleri, yetkilileri harekete geçirmek için yoğun bir çaba içerisinde oldukları için yangın üçüncü gününde söndürülebilmiştir.

Mardin’in Nusaybin ilçesi ormanlık alanında çıkan yangına uzun süre yetkililer müdahale etmemiş, yangın belediye ile yöre halkının çabaları sonucunda ancak sekiz gün sonra söndürülebilmiştir. Bölgedeki ormanların seyrek olması, yangınların hızlı ilerlemesini engellediği gibi bir süre sonra kendiliğinden sönmesini de sağlamaktadır. Ayrıca bölgedeki ormanlar genellikle meşe ağaçlarından oluşuyor ve meşe ağacı da hem zor tutuşur hem de yavaş yanar. Bu durum da orman yangınlarının yerleşim yerlerine sıçramasını ve can kaybının olmasını önlemiştir. Ancak 2008 yılı içerisinde çıkan orman yangınları nedeniyle çok geniş bir alanda ormanlık tahrip olmuştur.

Anayasa’nın 44, 45, 169 ve 170’inci maddeleri ormanın korunmasını anayasal bir görev olarak tanımlarken, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 110’uncu maddesi de orman yangınlarına dair cezai hükümleri düzenlemektedir. Bölgedeki orman yangınlarıyla ilgili iddialar aylarca yerel ve yaygın medyada yer almasına rağmen Bakanlıkça resmî hiçbir açıklama yapılmamış, kamuoyuyla paylaşılan hiçbir önlem alınmamıştır.

2008 yılı içerisinde Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde hangi noktalarda, kaç orman yangını çıkmıştır? Bu yangınlarla ilgili herhangi bir inceleme yapılmış mıdır? Bu yangınların nedenleri ve sorumluları tespit edilmiş midir? Ormanların güvenlik gerekçesiyle yakıldığı doğru mudur? Bu yangınlarda tahrip olan ormanlık alan kaç hektardır? Bu yangınlardan kaçı yetkili kurumların müdahalesi sonucunda söndürülmüştür, kaçı halk tarafından söndürülmüş, kaçı kendiliğinden sönmüştür? Yetkili kurumlar yangınlara neden geç müdahale etmiştir ya da hiç müdahale etmemiştir? Operasyon yapıldığı gerekçesiyle yetkili kurumların yangınlara müdahale etmesi engellenmiş midir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

PERVİN BULDAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Halkın orman yangınlarını söndürmeye çalışması neden engellenmiştir? Yangın bölgelerinin yeniden ağaçlandırılması, tahrip olan ormanlık alanın ıslahı ve iyileştirilmesi için bir çalışma yapılıyor mu?

Bu ve benzeri sorular, olay mahallinde ilgili tüm kurumların ve yöre halkının görüşleri alınarak aydınlatılmak durumundadır. Yöre halkının sosyal ve ekonomik hayatını olumsuz etkilemekte olan orman yangınları, son dört-beş yılda, geçmişte boşaltılan köylere geri dönüşlerle başlamıştır. Orman yangınları köye dönüşleri olumsuz etkileyecektir.

Ayrıntılı olarak izah edildiği gibi, orman yangınlarının güvenlik gerekçesiyle çıkartıldığı ya da operasyon sırasında kullanılan askerî malzeme nedeniyle çıktığı, yangın söndürme çalışmalarının zamanında ve yeterli düzeyde yapılmadığı, yaptırılmadığı, halkın kendi imkânlarıyla yangınları söndürme çabalarının engellendiği yönünde çok ciddi iddialar bulunmaktadır.

Sayın milletvekilleri, hazirandayız, yangının bir mevsimi varsa eğer o mevsimin başındayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

PERVİN BULDAN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Buldan, lütfen konuşmanızı tamamlayınız. Ek sürenizi vermiştim.

Buyurun.

PERVİN BULDAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bir yangın varsa, yanan, bütün insanların ciğerleridir. Bir kaygı varsa, bu bir yangına dönüşmeden birlikte açığa çıkartmalıyız. Yanacak her fidanın vebali karar kılma merciindedir. Bu yıl hiçbir canın ateşe düşmemesi dileğiyle saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Grup önerisinin lehinde, Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre, buradan alınan hakla, muhalefet partileri olarak Meclis Genel Kurulumuzda yaklaşık on günden bu yana devam ettiğimiz bir denetim görevini yapıyoruz. İktidar partisi grubunun sözlü sorulara cevap verilmesi hususunu salı ve çarşamba gününden kaldıran bir aylık grup önerisinden sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, muhalefet partileri olarak milletin beklentilerini ve tenkitlerini buraya getirebilmenin bir başka yolu bulunamadığı için bu yola tevessül ediyoruz.

Bence de doğru olmuştur, daha önce de ifade ettiğim gibi burada ülkenin gündemindeki önemli konuları, bu konuların araştırılmasıyla ilgili verilmiş önergeleri tartışıyoruz. Bunu bir muhalefet aracı, bunu bir engelleme aracı olarak görmeden, gerçekten ülke sorunlarının tartışılmasına bir fırsat olarak değerlendirmek ve keşke mümkün olabilse bir sayın bakan gelse bu konuştuğumuz konularla ilgili açıklayıcı bilgiler de vererek toplumun bizden beklediği hususları gerçekten samimiyetle, ciddiyetle ele aldığımızın ifadesini ortaya koyabilsek ama bu maalesef böyle olmuyor, bakın burada çığlık çığlığa konuşuluyor.

Şimdi, biraz önceki önergede, şimdi konuşulan önergede, sizlerin buna katılmadığınızı kabullenebilmek mümkün değil. Yani özel dershanelerin, Türk eğitim sisteminin çok önemli bir meselesi olan özel dershanelerin içinde bulunduğu durumu, bunun getirdiği toplumsal yansımayı, sorunları araştırıp tedbirlerini, çözümlerini önermek bu Meclisin görevi değil mi? Bu görev, yalnız muhalefetin dillendirmesiyle mi, yoksa iktidar partisinin de sahiplenerek “Gerçekten bu konuyu tartışmamız gerekir.” diyerek sahiplenmesinden mi geçer, bunu milletin takdirine sunuyorum.

Şimdi, yangın mevsimine giriyoruz. Türkiye’miz her yıl yaklaşık 3 bin adet orman yangını yaşıyor ve bu yangınlarda yine yaklaşık ortalama 12 bin hektara yakın ormanımız yanıyor. Yeniden kazanılması çok zor olan, uzun yıllara dayalı olan ormanlarımız gözlerimizin önünde cayır cayır yanıyor. Geçen seneyi hatırlayınız lütfen. Bir hafta süreyle Antalya ormanları yandı. 17 bin hektara yakın orman yandı.

Burada bir eksiklik var, burada bir yanlışlık var. Ben orman teşkilatının, Orman Genel Müdürlüğünün ve tüm birimlerinin, orman mühendislerinin ve tüm Orman Genel Müdürlüğü çalışanlarının bu yöndeki yoğun gayretlerini bir orman yüksek mühendisi olarak biliyorum ama bir yerde bir eksiklik var ki bir yangın bir haftada söndürülemiyor ve 17 bin hektar orman yanıyor. Şimdi, yine aynı korkulu günlerin eşiğindeyiz.

Değerli milletvekilleri, getirdiğimiz araştırma önergesiyle Meclis olarak, Genel Kurul olarak bu konuda Hükûmete yardımcı olmak maksadıyla, bu konunun sebeplerinin araştırılması, mümkünse birtakım çözüm önerilerinin belirlenmesi ve Hükûmete duyurulması amacıyla böyle bir önerge verdik. Cumhuriyet Halk Partisinin, diğer partilerin, bizim partimizin de –Milliyetçi Hareket Partisinin- bu konudaki önergelerinin birleştirilerek gündeme alınmasını, Sayın Bakanın da gelerek, sizlerin de katılımıyla bu konunun tartışılmasını, en azından tartışılmasını, eğer mümkünse de bu konuyu daha derinlemesine tartışmak üzere bir heyetin oluşturulmasını talep ediyoruz ama maalesef üzülerek ifade ediyorum, dinlemeye bile değer bulmuyorsunuz sayın iktidar partisi milletvekilleri; sanki bu memleket sizin değil, sanki bu sorunlar sizin değil; sanki millet sizi buraya, bu sorunları çözmek için seçip göndermedi. Maalesef, üzülerek ifade ediyorum.

Şimdi, bakınız bir araştırma önergesi verdik, dedik ki: Orman yangınlarının söndürülmesiyle görevli olan, sorumlu olan ve de yetkili olan Çevre ve Orman Bakanlığının bir ihalesini yaşadık ocak ayında. Orman yangınlarında kullanılmak üzere, beş yıl süreyle on üç helikopter ve yedi yıl süreyle de dört adet amfibik uçakların kiralanmasıyla ilgili bir ihale yapıldı.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bedellerine bakacak olursanız, yaklaşık 400 milyon dolara ulaşan bir bedel. Şimdi, biz bu orman yangınlarını her sene yaşıyoruz ve her sene kiralık uçaklarla bu yangınları söndürmeye çalışıyoruz ama söndüremiyoruz. Soruyoruz -soru önergesi de vermiş Sayın Adana Milletvekilimiz Kürşat Atılgan- yani, niye bir helikopter filosu, yangın söndürme uçak filosu kurmuyoruz da her sene, menşei belli olmayan, kapasitesi belli olmayan ve yangın söndürme noktasında da başarısızlığı tescilli, başaramayan böyle bir yolda ısrar ediyoruz diye soru soruyoruz, cevap yok. Nereden alınacağı henüz daha belli…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Otuz beş yaşında, gelen uçak, otuz beş yaşında!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bu uçakların henüz temin edilip edilmediği de meçhul. Bu ihale yapıldıktan sonra biliyoruz ki ihaleyi alan firma Rusya pazarında kiralayacak uçak arayışına girdi. Yok böyle bir şey.

Değerli milletvekilleri, bu ülke bizim. Bazı değerleri çok uzun zaman içerisinde kazanabilirsiniz. Ormanlar bunlardan biri ve ormanlar birtakım sebeplerle yanıyor; 17 bin hektar Antalya ormanları... Ben orman yüksek mühendisiyim. Ormanların nasıl korunduğunu, nasıl kazanıldığını... Yalnız ağaç yanmıyor orada; orada hayatlar yanıyor, içinde yaşayan köylüsüyle, tüm canlılarıyla yanıyor. Dolayısıyla, bu konu bu ülkenin ciddi bir konusu. Bu konuyu araştırmak herkesten önce bu Meclisin görevi. Gelin, bir araştırma önergesiyle oluşturacağımız bir komisyonla orman yangınlarının sebeplerini sorgulayalım, oluşturacağımız çözüm önerilerini Hükûmete teklif edelim ve bu sorunun çözümüne katkı verelim. Talebimiz bu. Bunu gerçekleştirmek için verdiğimiz araştırma önergesi, maalesef, iktidar partisinin grup başkan vekilleri tarafından, muhalefetin Meclisin çalışmasını engellemesi olarak nitelendiriliyor ve onların oyları doğrultusunda, sizler de maalesef meseleye gereken duyarlılığı göstermiyorsunuz.

Sonuç itibarıyla, ısrarla söylediğimiz gibi bu ülkenin sorunlarını, bu toplumun beklentilerini tartışmak, çözüm yollarını üretmek sorumlusu olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu ve siz sayın milletvekillerinin, bir iktidar-muhalefet inatlaşması uğruna bu duyarsızlığa hakkınız olmadığı kanaatindeyiz.

Tekrar ediyorum, yaklaşık yüzde 27’si ormanlarla kaplı olan ülkemizin, Hatay’dan İstanbul’a kadar tüm sahil şeridinde 12 milyon, yani orman varlığımızın yarıdan fazlası orman yangınları tehdidi altındadır, birinci derecede değilse bile büyük oranda orman yangınları tehdidi altındadır. Bu geniş sahada çıkması muhtemel yangınları önlemek için alınması gereken tedbirleri… Hükûmetin aldığı tedbirler veya Orman Genel Müdürlüğünün aldığı tedbirler yeterli olmuyor ki bu yangınlar azalmıyor. 2 bin adet dolayında gelişiyordu, şimdi sayısı 3 bine doğru çıkıyor. 12 bin hektara yakın orman yanıyor. Geçen sene yalnız Antalya’da bir haftada 17 bin hektar, 16 bin küsur hektar orman yandı.

Değerli milletvekilleri, duyarsız kalmaya, ilgisiz kalmaya hakkımızın olmadığı bir olayı tartışıyoruz ve biz, muhalefet partileri olarak, Milliyetçi Hareket Partisi olarak sizleri duyarlı olmaya ve bu konuda, milletin adına, milletten aldığınız sorumlulukla bu konuyu araştırıp, çözümleri birlikte üretmeye sizleri davet ediyoruz.

Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu bu araştırma önergesi, bu anlamda bütün Meclisin önergesi olmak durumunda. Buna benzer önergeyi Milliyetçi Hareket Partisi de vermiş, diğer muhalefet partisi de vermiş, birleştirerek getiriyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Şandır, konuşmanızı tamamlayınız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Biz de diyoruz ki: Geliniz, bunu gündeme alalım, görüşmelerini yapalım, içimizden bir heyet oluşturarak Hükûmete, bürokrasiye yardımcı olacak bir komisyon oluşturalım. Bu komisyon, hiç olmazsa orman yangını sezonu açılmadan önce bu konuda ilave birtakım öneriler getirmeli ve bu ülke sorununa, bu millet sorununa katkı vermeli diye düşünüyoruz.

Bunun için, bu önergenin desteklenmesini Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz de talep ediyor, destekleyeceğimizi de ifade ediyor, durumu bilgilerinize sunuyor, saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Grup önerisinin aleyhinde Uşak Milletvekili Nuri Uslu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NURİ USLU (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, şimdi, orman yangınlarının araştırılması üzerine verilen önerge üzerinde konuşuyoruz.

Tabii ki, özellikle günümüzde dünyanın geldiği bu noktada, küresel ısınmanın ve buna dayalı olarak iklim değişikliğinin, özellikle dünyanın Ekvator’a yakın bölgelerini, Asya’yı, Orta Asya’yı ve özellikle bizim bölgemizi, ülkemizi de kapsayan enlemi çok önemli derecede etkilediğini son derecede biliyoruz.

Ormanlar, mutlaka korunmalıdır. Büyük Atatürk ne demiş: “Ormansız vatan yurt değildir. Ormansız yurt vatan değildir.” demiş.

Gerçekten insanlığın yaşamı için, toplumumuzun geleceği için, temiz, sağlıklı bir çevrede yaşayabilmemiz için, nesillerimizin sağlıklı bir çevrede yaşayabilmesi için ormanların varlığı son derece önemlidir.

Şimdi, bu anlamda, aslında ilk bakışta verilen önerge yerinde gibi görülüyor, orman yangınlarının araştırılması konusunda.

Şimdi, bir önerge niçin verilir? Bir olayın üzerinde başarısızlık varsa, yapılması gerekenler yapılmıyorsa, alınması gereken tedbirler alınmıyorsa, burada bir eksiklik görülüyorsa, oradaki eksikliğin veyahut da alınması gereken tedbirlerin alınabilmesi için yüce Parlamentonun üyeleri ile bir araştırma yapılabilir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Elli yaşındaki uçaklar dâhil, değil mi?

NURİ USLU (Devamla) – Ancak, ben ömrünü -Sayın Şandır’ın da söylediği gibi, ben de orman mühendisiyim- Orman Bakanlığının bölge şefliğinden başlayıp ta müsteşarlığa kadar görevlerini yapan bir kardeşiniz olarak bu konularda, orman teşkilatımızın, orman teşkilatında çalışan insanların, hatta ve hatta orman bölgelerinde yaşayan insanlarımızı -onlar da bir mükelleftir, orman yangınlarını söndürmekle mükelleftir- onları bile bu konuda suçlamamız veya eksik görmemiz yanlıştır.

Ben bu konuda geçmişten bu tarafa orman yangınlarının çok başarılı bir şekilde söndürülebilmesi için orman teşkilatının ve ilgili herkesin, her kurumun bu konuda gerekli tedbiri, yapılması gerekeni yaptığını ve aldığını size anlatabilirim.

Şimdi, orman yangınları niçin oluyor?

Değerli milletvekilleri, bu bir afettir. Siz çığın önüne geçebiliyor musunuz? Dolu afetinin önüne geçebiliyor musunuz? Orman yangınları da…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Orman yangınlarıyla ilgili yapılacak bir şey yok mu yani?

NURİ USLU (Devamla) – Anlatacağım, anlatacağım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ne anlatacaksın? Ormanlar yanacak!

NURİ USLU (Devamla) – Orman yangınları da bizim ülkemizin bulunduğu, Akdeniz çevresindeki ülkelerin bulunduğu bölgede…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Her şeyi Allah’a havale edelim o zaman!

NURİ USLU (Devamla) – …eğer orman ağaç türü ibreli ağaçlardan oluşuyorsa…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Ormanların niye yandığı belli. Müsteşarlık yapmış, yazıklar olsun!

NURİ USLU (Devamla) – …iklim sıcaksa ve özellikle sonbahar aylarında iklime dayalı olarak rüzgâr oluşuyorsa orman yangınlarını önlemeniz mümkün değildir. Bakın, bu, şu demek değildir: Biz orman yangınlarını…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bırak, ormanlar yansın Nuri Bey!

NURİ USLU (Devamla) – Şimdi, bak, şu mantığa bak, Allah aşkına bak: “Bırak, ormanlar yansın.” Ne demek, bırak, ormanlar yansın? (MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Onu söylüyorsunuz. Yapılacak hiçbir şey yok, her şey yapılıyor!

NURİ USLU (Devamla) – Bakın, ben diyorum ki: Orman yangınlarının çıkması ihtimaldir. Orman yangınları çıkacaktır ama biz orman yangınlarının önlenmesi için elimizden gelen her türlü tedbiri alıyoruz orman teşkilatı olarak.

Şimdi, orman yangınlarının bir sezonu vardır; kasım ayında, aralık ayında, ocak ayında orman yangınlarını göremezsiniz; orman yangınları Ege’den başlayarak mart, nisan aylarında ve özellikle ağustos, temmuz, eylül aylarında artarak ihtimalli olarak çıkar. Ancak orman teşkilatı ve orman mühendisleri, orman yangınlarının önlenmesi üzerinde, bir bilim dalı olarak, ta üniversiteden, üniversite sıralarından “Orman yangınları nasıl engellenir? Orman yangınının hâli, hareketi nasıl gelişir, hangi etkilerin altında gelişir?” bunlar üzerinde ciddi anlamda eğitim alırlar. Bu konuda da orman teşkilatı geçmişten bu tarafa her türlü tedbiri almıştır. Sayın Şandır da bunu çok iyi biliyor aslında.

Şimdi, ben şuraya getireceğim olayı: Bakın, bu orman yangınlarıyla ilgili olarak özellikle son yıllarda…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sorduğum soruya cevap verin. Yapılacak hiçbir şey yok mu?

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Her şey dört dörtlük!

NURİ USLU (Devamla) - Bakın, ben size bir örnek vereceğim: 2002 yılından önceki on yılda ortalama 11 bin hektar orman alanı yanar iken 2002’den sonra, gelişen teknoloji, GPS aletleri ve buna benzer aletler ve yeni teknolojilerde kullanılmak suretiyle, 2003 yılında 6.600 hektar, 2004 yılında 4.800 hektar, 2005 yılında 2.800 hektar, 2006, 2007’de 11 bin hektar civarında orman yangını olmuş. Bak, bir şey söylüyorum…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bu da kıyaslanacak şey mi?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – 2008 yılında?

NURİ USLU (Devamla) – 2008 yılında da 29 bin hektar orman yandı.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Onu da söyle!

NURİ USLU (Devamla) - Niçin yandı orman?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Niçin?

NURİ USLU (Devamla) – Tedbir alınmadığı için mi yandı?

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Evet.

NURİ USLU (Devamla) - Söndürmede geç kalındığı için mi yandı?

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Bakan kendisi burada söyledi.

NURİ USLU (Devamla) - Hayır… Hayır… Her türlü tedbir alındı, ancak… 

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani o kadar hektar orman yanarken neredeydin?

NURİ USLU (Devamla) - Bakın, bir şey, çok önemli bir şey söylüyorum size…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Koordinasyon eksikliğinden yandı.

BEKİR AKSOY (Ankara) – Elini cebinden çıkar!

NURİ USLU (Devamla) – Arkadaşlar… (AK PARTİ sıralarından “Bize anlat.” sesleri)

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen dinleyin de bir hatip konuşsun.

NURİ USLU (Devamla) - Şimdi, bir orman mühendisi olarak şunu size söylüyorum: Bir orman yangınını -Sayın Şandır’ın gözünün içine bakarak söylüyorum- bir orman yangınını bir işçi, bir mühendis, erken yetişir, hava hâlleri uygun ise ayağıyla söndürebilir. Eğer bir orman yangınını, zamanında yetişemezseniz, hava hâlleri çok kötüyse, bin tane işçi, bin tane mühendisle söndüremezsiniz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Niye yetişemiyorsunuz?

NURİ USLU (Devamla) – Bu bir afettir, bir savaştır; tamam mı? Ama bununla ilgili olarak orman teşkilatı her türlü tedbiri aldı. Bakın, son yıllarda gelişen teknolojiden de istifade ederek, uydu verilerini kullanmak suretiyle tüm araç ve gereçlerini, GPS aletleriyle o kadar kontrol ediyor ki, Orman Genel Müdürlüğüne giderseniz bu konuda size çok iyi bilgiler verirler.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sorun teşkilatta değil, idarecilerinizde!

NURİ USLU (Devamla) – Orada “Yangın Harekât  Merkezi” diye bir merkez vardır; aynı, savaş harekât merkezi gibi bir merkez vardır. Oradan tüm yangını, Türkiye'nin her tarafındaki yangınları kontrol ediyorlar ve gelişen teknolojiden son derecede istifade ediyorlar.

Bakın, bu orman yangınları öyle hafife alınacak bir olay da değildir. 1 tane bölge müdürümüz olmak üzere, kaç tane işletme müdürü bilmiyorum ama orman mühendisi ve işçilerimiz olmak üzere 84 tane kardeşimiz orman yangınlarında canını vermiştir, canını! Orman yangınlarını… Siz ormanları ne kadar seviyorsanız o ormanların içinde yaşayan insanlar, orman teşkilatında yaşayan insanlar da en az sizin kadar seviyorlar, kusura bakmayın.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Kim aksini iddia ediyor?

NURİ USLU (Devamla) – Şimdi, şunu açıklıkla söylüyorum: Bakın, bir konuşmacı arkadaşımız dedi ki: “Neden uçak filosu kurmuyorsunuz?” Çok güzel, söylemek çok güzel. Biz bunu o kadar çok düşündük ki “Neden uçak filosu kurmuyoruz, neden helikopter filosu kurmuyoruz?” diye. Her şey hesap kitap meselesi beyler, hesap kitap meselesi. Hesabını kitabını yapmadan konuşursanız olmaz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Saati 10 bin euro, 10 bin euro!

NURİ USLU (Devamla) – Şimdi, bakın biz bunun hesabını çok yaptık.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sizin ne hesabı yaptığınızı biliyoruz.

NURİ USLU (Devamla) – Filo kurmaktan kiralanmasının daha kârlı olduğuna kanaat getirdik. İnanmıyorsanız orman teşkilatından gider bunun hesabını, kitabını öğrenirsiniz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Elli yaşında uçak, elli yaşında!

NURİ USLU (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, bir yanlış bilgiyi de buradan düzeltmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Elli yaşında uçak!

NURİ USLU (Devamla) – Şimdi, Malatya’da orman yangını mı var konuşup duruyorsun?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ben bu ülkenin parasına sahip çıkıyorum.

BAŞKAN – Sayın Uslu, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

Buyurun.

NURİ USLU (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, şunu söyleyeceğim…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Vicdanında rahat mısın?

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen…

NURİ USLU (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, şunu söylüyorum: Bakın, vicdanınız rahat olsun. Orman teşkilatı ve ormanın içinde yaşayan orman köylüleri ve o insanlar canları pahasına ormanların yangınlarını korumaktadır, ormanları korumaktadır. Bundan hiç şüpheniz olmasın.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Orası doğru.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Biz buna bir şey demiyoruz.

NURİ USLU (Devamla) – Alınması gereken tedbirler de alınmaktadır. Sayın Şandır, bunu çok iyi biliyor. Her türlü tedbir de…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Orası yanlış, orası yanlış!

NURİ USLU (Devamla) – Şunu söylemek istiyorum en son olarak: Yanan orman alanları da o yıl içerisinde mutlaka ağaçlandırılır, bunu da bilmenizi istirham ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bir diğer konu da yangın sezonu. Efendim, mayıs ayında, nisan ayında yangın çıkıyor, niye helikopter kiralamıyorsunuz; efendim, aralıkta niye helikopter kiralamıyorsunuz?

Değerli milletvekilleri, şimdi, Türkiye'nin yedi bölgesinde iklim farklıdır. Bugün mart ayında, şubat ayında İzmir’de yangın çıkabilir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Uslu…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Yeter, yeter!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Nuri Bey, siz bakan  değilsiniz, bakan gibi cevap veriyorsunuz! Sanki uygulamanın içindesin!

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, burada bütün arkadaşlarımız tabii ki deneyimli, donanımlı ama orman mühendisliğinin sorunlarını falan tartışmıyoruz, diğer şeyleri tartışmıyoruz. Yani, gerektiği şekilde ben on dakikalık, on bir dakikalık sürenin yeterli olduğu kanaatindeyim. Onun için arkadaşlarımız haddi zorlamasınlar.

Son cümlelerinizi alayım, buyurun efendim.

NURİ USLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Son olarak şunu söylemek istiyorum değerli milletvekilleri: Vicdanınız müsterih olsun. Orman teşkilatı, ormanların korunması, orman yangınlarının önlenmesi konusunda her türlü tedbiri ve teknolojiye de uygun olarak almaktadır. Buna inanabilirsiniz, güvenebilirsiniz.

Saygılar sunuyorum, hayırlı günler diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Şandır, buyurun efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Müsaade ederseniz oradan…

BAŞKAN – Ne konuda efendim, pardon?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, Sayın Sözcü ismimi birçok defa anarak benim söylediklerimin tersi şeyler söyledi.

NURİ USLU (Uşak) – Sayın Şandır, seni sevdiğim için söylüyorum.

BAŞKAN – Sayın Şandır, isminizi söyledi, o konuda orman mühendisi olduğunuzu vurguladı, “Ben de orman mühendisiyim.” dedi. Bu bir…

AHMET YENİ (Samsun) – “Meslektaşız.” dedi.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, efendim, hayır, öyle değil. Sayın Sözcü, benim söylemediklerimin üzerine bir savunma getirdi.

BAŞKAN – Sayın Şandır, ben size söz vereyim ama böyle, sizin söylemediğiniz hususunda bir söz ben şahsen duymadım. Böyle bir ifade kullanmadı, ben duymadım yani.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ben arz edeyim efendim, müsaade ederseniz ben arz edeyim.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakikalık süre veriyorum.

NURİ USLU (Uşak) – Sayın Şandır da bir meslektaşımız olduğu için söylüyorum ben, yoksa...

AHMET YENİ (Samsun) – Sizi sevdiği için…

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Nuri Bey “O daha iyi bilir.” dedi.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, dinleyin lütfen.

Buyurun efendim.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Uşak Milletvekili Nuri Uslu’nun konuşmasında ismini zikrederek sözlerinin çarpıtılması nedeniyle açıklaması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, Nuri Bey, Sayın Milletvekilimiz, bana göre bir yanlış yaptı. Yanlış şu: Bizim burada tenkidimiz orman idaresi değil, orman mühendisleri değil, orman içinde yaşayan köylüler değil. Tabii ki onlar canhıraş çığlıklarla orman yangınını söndürmeye uğraşıyorlar. Bunu ben de biliyorum. Ama Sayın Nuri Uslu’nun burada kalkıp da “Orman idaresinin, Orman Genel Müdürlüğünün, orman içinde yaşayan köylülerin bu yönde hiçbir eksiği yoktur.” demesi bana göre yakışıksız olmuştur. Benim tenkidim, benim muhatabım onlar değil. Benim muhatabım sizsiniz. Bakın, 2008 yılında 29 bin hektar orman yandı. Demek ki alınması gereken bazı tedbirler yeterince ve zamanında alınmadı, öyle mi? Biz de diyoruz ki: Gelin, bu alınamayan tedbirlerin, hatta alınması gereken tedbirlerin tartışmasını Genel Kurul olarak birlikte yapalım, siyaset olarak birlikte yapalım. Niye topu orman teşkilatına atıyorsunuz, orman içi köylüsüne atıyorsunuz? Sorumlu sizsiniz. Bu ülkeyi yönetmek üzere, bu ülkenin değerlerini korumak üzere bu millet yetkiyi ve sorumluluğu size verdi. Kendinizi kenara çekerek orman köylüsünü, orman teşkilatını önümüze koymaya hakkınız yok. Bu çok basit bir yaklaşım olmuştur, yakışmamıştır.

Bir başka husus şu: Bu bir muhalefet, bu bir akıl oyunu değil. Gerçekten, yangın mevsimi geliyor. Arzu ederiz ki bin hektar yansın, hiç yanmasın ama yanıyor arkadaş işte ya; sebebi şu, sebebi bu. Bu sebepler üzerinde şu Genel Kurul olarak birlikte düşünmemizin ne mahzuru var. Niye buna itiraz ediyorsunuz? Arzumuz bu. Yoksa ben de sizin kadar biliyorum, orman teşkilatının bu konudaki birikimini, gayretini, becerisini biliyoruz ama bizim -bu işin muhatabı siyaset, bu işin muhatabı siyasi iktidar ve sizlersiniz- gelin, tedbirleri beraber düşünelim teklifimize böyle bir yaklaşım getirmeniz doğru olmamıştır.

Bunu arz etmek için söz aldım Sayın Başkan.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

III.- Y O K L A M A

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Toplantı yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin oylamasından önce yoklama talebi vardır.

Arkadaşlarımı tespit edeceğim: Sayın Özensoy, Sayın Şandır, Sayın Çakmakoğlu, Sayın Günal, Sayın Aksoy, Sayın Paksoy, Sayın Asil, Sayın Torlak, Sayın Yıldız, Sayın Akcan, Sayın Homriş, Sayın Ural, Sayın Uslu, Sayın Tankut, Sayın Akçay, Sayın Akkuş, Sayın Taner, Sayın Ayhan, Sayın Kumcuoğlu, Sayın Uzunırmak, Sayın Tanrıkulu.

Sayın milletvekilleri, yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- (10/30, 10/231, 10/251, 10/269, 10/275) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 12/6/2009 Cuma günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ve saat 19.00’a kadar çalışmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Alınan karar gereğince gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

2.- Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/692) (S. Sayısı: 385) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon Raporu 385 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Geçen birleşimde 35’inci madde kabul edilmişti.

Şimdi 36’ncı madde üzerinde önerge işlemi yapılacaktır. Madde üzerinde dört adet önerge vardır.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 Esas Numaralı kanun tasarısının 36’ıncı maddesinde geçen “yetkilendirilen” ibaresinin “yetki verilen” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                         Mustafa Ataş

                                                                                                             İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 Esas Numaralı kanun tasarısının 36’ncı maddesinde geçen “yetkilendirilen” ibaresinin “yetki verilmiş” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                         Gülşen Orhan

                                                                                                                                 Van

                                                                                                                   TBMM Başkanlığına

Halen Genel Kurul’da görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun tasarısının 36’ncı maddesinin ikinci fıkrasının son satırındaki “…yetkilendirilen…” kelimesinin “…selahiyetlendirilen…” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                 

 

Mehmet Şandır

Ertuğrul Kumcuoğlu

Mustafa Kalaycı

 

Mersin

Aydın

Konya

 

Erdal Sipahi

Kürşat Atılgan

Yılmaz Tankut

 

İzmir

Adana

Adana

Necati Özensoy

 

 

 

Bursa

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Tasarının 36’ncı Maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                 

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Ergün Aydoğan

Şevket Köse

 

Malatya

Balıkesir

Adıyaman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Köse, siz mi konuşacaksınız efendim?

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Evet, ben konuşacağım.

BAŞKAN – Buyurun.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 385 sıra sayılı yasa tasarısının 36’ncı maddesi için verdiğimiz değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi en içten saygılarımla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, tasarının 36’ncı maddesi Gider Vergisi Kanunu’nun 39’uncu maddesi üzerinde değişiklik yapmaktadır.

Değerli arkadaşlar, basında yer alan ilginç bir haber Hükûmetin yine tehlikeli işlerin peşinde olduğunu göstermektedir. Habere göre, AKP, yapacağı bir değişiklikle, kültür ve turizm bölgeleri ile sahil şeridinde belediyelerin imar uygulamaları ile bina ruhsatlarının verilmesine ilişkin tüm yetkilerini Kültür ve Turizm Bakanlığına bırakmaya hazırlanıyor. Bunun gerekçesi ise ilginç sözlerle açıklanıyor. Bakınız, haberde aynen şu satırlar yer almaktadır: “Özellikle turizm bölgesi kapsamındaki sahil yörelerinde küçük belediyelerin bu özellikli konulardaki işlemler için gerekli insan kaynağı ve bilgi birikimine yeterince sahip olmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla özel nitelikteki bu alanlarda projelerin hızlı ve etkin şekilde yürütülmesini teminen İmar Kanunu uyarınca yapılması gereken diğer işlemlerde de Kültür ve Turizm Bakanlığının inisiyatif alması uygun görülmüştür.”

Değerli arkadaşlar, bu yapılanı ne hukukla ne de vicdanla açıklama olanağı yoktur. Seçimlerden önce sahil şeritlerinde bir sorun yoktu da, bu sahil şeritleri Mart 2009 seçimiyle Cumhuriyet Halk Partisinin eline geçince mi sorun oldu? Seçimden önce, AKP’den başka bir partiye oy verenler, aleni, bakanlar tarafından tehdit edildi. Demek ki bu tehditle kastedilenler yapılmaya başlandı. Siz nasıl Cumhuriyet Halk Partisine oy verirsiniz diye cezalandırılıyor bu illerimiz. Siyasi kinle hareket etmek yanlıştır. AKP İktidarı bir an önce bu tehlikeli girişimden vazgeçmelidir. Halkımız bu yapılanları unutmaz ve unutmayacaktır.

Sayın milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde hububat alım fiyatları açıklandı. Hemen şunu belirtmek gerekir ki, açıklama oldukça geç yapılmıştır. Özellikle Diyarbakır, Adıyaman, Şanlıurfa ve Mardin gibi tarımın il ekonomisinde çok önemli bir yer tuttuğu illerde büyük sıkıntılar yaşandı. Fiyat açıklanmadığı için üreticiler piyasa şartlarında da satış yapamamış ya da çok düşük fiyatlarla ürünlerini vermiştir. Şimdi, bu üreticilerin zararını kim karşılayacaktır? Ürün fiyatlarının neden geç açıklandığı ise ayrı bir sorundur.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz 2008 yılı, kuraklık, petrol ve girdi fiyatlarındaki büyük artışlar ve aynı zamanda yaşanan kriz nedeniyle tarım sektörü için zor bir yıl olmuştu, ancak bir önceki yılın şiddetli kuraklığı geçen yıl yaşanmadığı için buğday üretimi bir önceki yıla göre yüzde 3,2 oranında artarak yaklaşık 17,8 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Bu rakam 20 milyon ton civarında olan Türkiye ortalamasının çok altındaydı. Yani 2008 yılı üretiminin düşük olmasının iki büyük nedeni vardır. Bunlardan birincisi, yıllardır hükûmet politikalarının da etkisiyle girdi-fiyat makasının üretici aleyhine açılması, bunun sonucu olarak da tarıma ayrılan kaynakların yetersizliğinden ötürü teknolojik açıdan bir tıkanma yaşanması ve küçük üreticilerin yoğun biçimde tarım sektörünü terk etmesiydi. Bir diğer nedeni ise kuraklıktı. Böyle durumlarda en önemli önlem mekanizması Toprak Mahsulleri Ofisinin devreye sokulmamasıdır. Maalesef bizde bu müdahaleler zamanında olmamakta ve üretici büyük oranda zarar gördükten sonra çeşitli önlem yöntemleri açıklanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker’in açıkladığı hububat fiyatları üretim maliyetlerinin altında kalmıştır. Çeşitli meslek odaları ve demokratik kitle örgütlerinin yaptığı araştırmalarda 1 kilogramlık buğday üretiminin maliyeti 60 ila 70 kuruş arasında değişmektedir. Oysa Sayın Bakan kilogram başına 50 kuruşluk bir oran açıklamıştır. Birim fiyatları da bu konuda tatmin edici olmamış ve kilogram başına 5 kuruşta kalmıştır. Üstelik alımların peşin olarak değil bir aylık vadeyle yapılacağı da söylenmiştir.

Sayın milletvekilleri, üreticilerimizi Hükûmet düşünmeyecekse kim düşünecek? Açıklanan fiyatlara bakın, üreticilerimiz büyük bir hayal kırıklığı yaşamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Köse, tamamlayınız konuşmanızı.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Geçtiğimiz yıl piyasa fiyatı kilogram başına 56 kuruş olan buğdaya bu yıl Hükûmet 50 kuruş vermektedir. Üreticiler alın terinin ve ekmeğinin karşılığını yine alamayacaklardır. Bunun önüne mutlaka geçilmelidir. Ya müdahale fiyatı ya da prim fiyatları miktarları artırılarak üreticilerimize üretim maliyetinin üstünde ürününü satma imkânı sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimiz yaptığı düzenlemelere dikkat etmelidir. Biz ana muhalefet partisi olarak iktidarı iyi niyetle uyarmaya devam edeceğiz.

Verdiğimiz önergenin kabul edilmesini diler, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köse.

Önergeyi…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunup karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

       

Kapanma Saati: 17.06
 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.22

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatoş GÜRKAN (Adana)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

385 sıra sayılı Tasarı’nın 36’ncı maddesi üzerinde verilen Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Halen Genel Kurul’da görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun tasarısının 36 ncı maddesinin ikinci fıkrasının son satırındaki “…yetkilendirilen…” kelimesinin “…selahiyetlendirilen…” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Özensoy, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 36’ncı maddesinin 2’nci fıkrasının son satırındaki “yetkilendirilen” kelimesinin “selahiyetlendirilen” şeklinde değiştirilmesini teklif ediyoruz. Biraz daha anlaşılır, kelimenin biraz daha yetkin de olması noktasından bakmak lazım.

Tabii, bütün bu önergeleri verirken vergi kanunlarını konuşuyoruz, Türkiye’deki aksaklıkları konuşuyoruz. Biraz sonra söyleyeceklerime gülmeyeceksiniz yalnız, geçen dönem özellikle Mecliste olanlar. Dün, üstat Ertuğrul Kumcuoğlu hem Gelirler Genel Müdürlüğü yapmış hem de Müsteşarlık yapmış bir insan olarak burada “Vergi kanunları ‘Ben yaptım oldu.’ mantığıyla değiştirilemez; hele hele KDV, öyle, kafasına göre değiştirilemez.” diye sizleri ikaz etti. Bugün de hâlâ birtakım şeyler devam ediyor.

Geçen dönem tekstilin sıkıntılarıyla ilgili -22’nci Dönemde- araştırma komisyonu kuruldu. O paketten de çıka çıka KDV indirimi çıktı. O KDV indirimini niye yaptığınızı acaba biliyor musunuz? Sonuçları nereye geldi acaba tekstille ilgili? KDV indirimi de mamul mallarda yüzde 8’e indi. Yani ithalatçının ekmeğine yağ sürdünüz. Tekstilin problemi ithalatçıyla ve uluslararası arenada rekabet etmekten başka bir şey değil. Yani düşük kur-yüksek faiz politikasının getirdiği sıkıntı varken ithalatçının gümrükte ödediği yüzde 18 KDV’yi yüzde 8’e indirdiniz. Bir de üstüne üstelik Türkiye’de yapılan işlemleri yüzde 18’de bıraktınız. Yani neydi bunlar? İplik yüzde 8, dokuma yüzde 18, kumaş yüzde 8, boya ve apre yüzde 18, konfeksiyon yüzde 18. Yani, Türkiye’de imalat yapmak isteyen bir insanın ortalama KDV miktarı yüzde 13’leri buluyor ama  ithalat yapan birisi yüzde 8’le mal ediyor ve malını iç piyasada öyle satıyor ve Türkiye şartlarında imalat yapan bir tekstilci ithalatçıyla yüzde 5 oranında bir haksız rekabete daha uğradı. İşte burada böyle gülüp laf atarken yaptığınız icraatların sonuçları bunlar, yansımaları da bunlar.

Yine vergilerle ilgili, vergi adaletiyle ilgili madem konuşuyorsak Bursa’nın bu sene bütçeden, Bursa’nın geçen yıl verdiği 5 katrilyonluk vergi gelirlerinden Bursa’ya yansıması ne kadar oldu, onun da hesabını gelin burada verin. Bursa bu yıl 12 milyarlık bütçeden yatırımlarına ayırdıkları pay sadece 44,7 trilyon lira, yani 44,7 milyon lira. Bursa verdiği 5 katrilyondan sadece yüzde 0,9’unu geriye almış. Siz burada gülerken diğer şehirlere veya işte başka şeylere de böyle Bursa’ya gelebilecek, Bursa’ya gelmesi gereken, yatırımlara ayrılması gereken paylar bu şekilde uçup gidiyor. Geçtiğimiz günlerde bir Van milletvekili çıktı burada. “Üç yılda Van’a 585 milyon yatırım yapıldı.” dedi. Sizler, Bursa milletvekilleri olarak, iktidarın Bursa milletvekilleri olarak bundan utanmalısınız. Bursa’nın… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Ayıp, ayıp.

NECATİ ÖZENSOY (Devamla) – Nesi ayıp?

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Öyle konuşulur mu ya!

BAŞKAN – Sayın Özensoy, lütfen…

NECATİ ÖZENSOY (Devamla) – Bursa milletvekiline…

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Niye utanacağız?

NECATİ ÖZENSOY (Devamla) - Siz Bursa milletvekili misiniz?

Bakın, Bursa 5 katrilyon vergi verdi diyorum size. 12 milyarın içerisindeki Bursa’ya ayrılan pay sadece 44 milyon lira. Bursa’nın Osmanlı döneminde treni var, Bursa’nın tren yolu var, Bursa’nın bugün tren yolu yok. Bursa’nın yapılan yatırımları, Bursa’ya yapılan yatırımlar ortada. 57’nci Hükûmet döneminde üçte 2’si biten çevre yolunu hâlâ bitirmediniz.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Siz iktidardayken ne yaptınız?

NECATİ ÖZENSOY (Devamla) – Havaalanı yaptık. Havaalanı şu anda Erzurum ve Diyarbakır’ın dışında uçuş yapmıyor. Erzurum ve Diyarbakır’a yapılan uçuşlar da ortada.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Yakışmıyor Necati.

NECATİ ÖZENSOY (Devamla) - Bursa, Ankara’ya en uzak şehir. Bursa’dan Ankara’ya gelmek için bir kişi otobüse binerek ancak altı saatte gelebilir ama Diyarbakır’dan, Van’dan ve en uzak şehirlerden dahi bir saatte gelirsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

NECATİ ÖZENSOY (Devamla) – Onun için, Bursa’ya 57’nci Hükûmet döneminde, o günkü parayla 70 trilyon harcanarak havaalanı yapıldı. O havaalanı bugün çalışmıyor, çalıştırılmıyor.

Bursa’nın hâli ortada. Bursa’ya, tekstil şehri Bursa’ya yapılan o paketten bugün çıkan teşvik ortada. Bursa’dan tekstil sektöründeki insanların taşınmasını istiyorsunuz. Bursa’da tekstil sektörünü bitirdiniz.

SONER AKSOY (Kütahya) – Bursa’da…

NECATİ ÖZENSOY (Devamla) – Siz Bursalı mısınız beyefendi? Bursa milletvekili misiniz?

SONER AKSOY (Kütahya) – Fark etmez…

NECATİ ÖZENSOY (Devamla) – Bilmiyorsanız konuşmayın oradan, laf atmayın.

SONER AKSOY (Kütahya) – Sen bilmiyorsun.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

NECATİ ÖZENSOY (Devamla) – Bursa’nın bütün rakamlarını ortaya koyarım ama siz ancak orada, oturduğunuz yerde gülmekten, dalga geçmekten başka bir şey bilmezsiniz. Bu dalga geçmenin de önümüzdeki seçimde hep birlikte hesabını göreceğiz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen… Sayın milletvekilleri…

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 Esas Numaralı kanun tasarısının 36’ıncı maddesinde geçen “yetkilendirilen” ibaresinin “yetki verilmiş” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                          Gülşen Orhan

                                                                                                                                  Van

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Anlam bütünlüğü sağlanması için değişiklik yapılmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 Esas Numaralı kanun tasarısının 36’ıncı maddesinde geçen “yetkilendirilen” ibaresinin “yetki verilen” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                        Mustafa Ataş

                                                                                                                             İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Anlam bütünlüğü sağlanması için değişiklik yapılmıştır.

III.- Y O K L A M A

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, yoklama talep ediyoruz.

BAŞKAN – Evet, önergeyi oylarınıza sunacağım. Sunmadan önce bir yoklama talebi vardır. Milletvekili arkadaşlarımın o talebini yerine getireceğim.

Sayın Okay, Sayın Hamzaçebi, Sayın Aslanoğlu, Sayın Durgun, Sayın Keleş, Sayın Köse, Sayın Güner, Sayın Özkan, Sayın Öğüt, Sayın Coşkunoğlu, Sayın Dibek, Sayın Diren, Sayın Akıncı, Sayın Susam, Sayın Ağyüz, Sayın Baratalı, Sayın Ahmet Küçük, Sayın Mengü, Sayın Arat, Sayın Erbatur.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 20 arkadaşımızı tespit ettim.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/692) (S. Sayısı: 385) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 37’nci madde üzerinde dört adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Kanun Tasarının 37’inci maddesindeki “vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler” ibaresinin “vergi, resim ve harç yükümlülükleri” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                 

 

Erkan Akçay

Mustafa Kalaycı

Hüseyin Yıldız

 

Manisa

Konya

Antalya

 

M. Akif Paksoy

Yılmaz Tankut

 

 

Kahramanmaraş

Adana

 

BAŞKAN – Bundan sonra okutacağım üç önerge aynı mahiyettedir ve maddenin metinden çıkarılmasına dairdir.

Üç önergeyi ayrı ayrı okutup birlikte işleme alacağım:

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 37 nci maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                 

 

Bekir Bozdağ

Ahmet İyimaya

Hakkı Suha Okay

 

Yozgat

Ankara

Ankara

 

Ahmet Yeni

Yılmaz Helvacıoğlu

Fahrettin Poyraz

 

Samsun

Siirt

Bilecik

Abdurrahman Arıcı

 

 

 

Antalya

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı yasa tasarısının 37 nci maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                 

 

Hasip Kaplan

Bengi Yıldız

Nuri Yaman

 

Şırnak

Batman

Muş

Fatma Kurtulan

 

 

 

Van

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Tasarının Çerçeve 37 nci maddenin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                 

 

M. Akif Hamzaçebi

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Yaşar Ağyüz

 

Trabzon

Malatya

Gaziantep

 

Vahap Seçer

Atilla Kart

Şahin Mengü

 

Mersin

Konya

Manisa

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bu önerge bizde yok.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunca yeni verildi, fotokopisini verelim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bizde de yok Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, önergeyi bir lütfedip dağıtırsanız…

BAŞKAN – Dağıttıracağım Sayın Vural.

Sayın Kaplan, buyurun efendim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu karmaşa içinde arada bir doğru yapmak da iyi olur diye düşünüyorum. Çünkü gerçekten ortaklaşılan bir gündem olmayınca sürekli muhalefet önergeleri söz konusu olduğunda, çok haklı konularda, çok önemli konularda… İktidar partisinin verdiği araştırma önergeleri var benzer, muhalefet gruplarının verdiği önergeler var benzer fakat oylandığı zaman reddediliyor.

Şimdi, burada biz 37’nci maddenin tasarı metninden çıkarılmasını isterken şöyle bir gerekçeye dayandık: Avukatlık Kanunu özel bir kanun. Bunun bir maddesi var, özel, 168’inci madde. Burada bu özel maddeye istinaden asgari ücret tarifeleri belirleniyor ve bu nedenle de bu yetkinin bu şekilde kullanılması gerekirken ayrı bir yasa konusu yapılması doğru değil.

Bir noktaya daha dikkat çekmek istiyoruz. 6183 sayılı amme alacakları ile ilgili ulusal yargı boyutu var, ulusal üstü yargı boyutu var. Ulusal üstü yargıda Lüksemburg Adalet Divanı var, Lahey var, Strasburg’da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi var. Yani bunların zaten kendi iç tüzüklerine göre ücretlendirme, gider durumlarını belirleyen yasa hükümleri var.

Bu açıdan, bizim verdiğimiz önerge doğrultusunda daha sonra gelen iki önergenin de aynı mahiyette olması nedeniyle birleştirildi. Bunu olumlu karşılıyoruz, AKP Grubunun, CHP’nin ve üç önergenin aynı mahiyette olmasını. Sadece, söz almamın nedeni oylamada yanlışlık yapmayın, buna hep beraber “Evet” oyu kaldıracağız, yanlışlık olmasın, arada kaynamasın. Bir maddede ortaklaştık, onu da gargaraya getirmeyelim diyedir. Onun için söz aldım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Diğer önerge sahiplerinden söz talebi?

Sayın Mengü, buyurun efendim.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 385 sıra sayılı Tasarı’nın 37’nci maddesinin tasarıdan çıkarılması konusundaki önergemiz hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, bir vergi kanununda Avukatlık Kanunu’nun düzenlenmesi hiçbir şekilde kabul edilebilir bir davranış değildir. Maalesef üzülerek söylüyorum, Maliye bürokratlarının yıllardır avukatlara ve hukukçulara karşı hasmane bir tutum içinde oldukları herkesin bildiği bir gerçektir. İlk defa olmuyor, Avukatlık Kanunu ve avukatlık mesleğiyle ilgili ellerine geçen her fırsatta anlaşılmaz bir şekilde davranış içinde bulunurlar. Maalesef bu tasarının bir hükûmet tasarısı olduğundan da ben emin değilim. Burada Hükûmet, maalesef Maliye bürokratlarının oyuncağı hâline gelmiştir. Anayasa ihlal edilmektedir. Çok daha makul bir düzenleme, Avukatlık Kanununun tarifesiyle ilgili yapılan bir düzenleme ve yine vergi davalarıyla ilgili yapılan bir düzenleme Danıştay 8. Dairesi tarafından “Yapamazsın.” diye bozulmuştur. Bu dava Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunda beklerken böyle bir düzenlemenin getirilmesi Anayasa’nın 138’inci maddesine aykırılık teşkil eder. Zira 138’inci maddeye göre her türlü kurum, kuruluş, yasama organı, yürütme organı yani herkes bu mahkeme kararına saygılı olmak mecburiyetinde. Bu mahkeme kararının sağından solundan geçmek için getirilmiş düzenlemeler Anayasa’ya aykırıdır.

Değerli arkadaşlar, Maliye bürokratları kendi görevini doğru yapmayarak avukatlık mesleğine saldırmaktadırlar.

Bakın, elimde istatistikler var, vergi idaresinin temyiz ettiği davaların sonuçları: Mükellef lehine yüzde 88, vergi dairesi lehine yüzde 12, Danıştay’da temyiz edilen kurumlar vergisi uyuşmazlıklarında temyiz başvurusuna vergi dairesi yüzde 84 başvurmuş, mükellef yüzde 16 başvurmuş. Sonuçlar ne biliyor musunuz: Vergi dairesi aleyhine yüzde 79, mükellef aleyhine yüzde 21. Yani, yapılan işlem şu: Emir komuta zinciri içinde vergi dairelerine, vergi denetleme uzmanlarına talimatı veriyorlar, bunlar vergiyi salıyorlar. Vergi tarh ettikten sonra tabii, mükellef haklı olarak davaya götürüyor. Kendi görevlerini doğru yapmıyorlar. İşte, yüzde 85, yüzde 90, yüzde 88 gibi oranlarda bütün davalar vergi dairelerinin aleyhine sonuçlanıyor ve diyorlar ki: “Efendim, vatandaşı koruyorlarmış, ücreti vekâletler çok yüksekmiş, dava reddolunca vatandaş mağdur oluyormuş.” Rakam açık, işlemlerinizin yüzde 88’i Danıştay tarafından iptal edilmiş, vatandaşın bir kaybı yok! Ha ayrıca vatandaş hata etmiş, vergi kaçırmış, bir usulsüzlük yapmışsa bunun da bedeline katlanacak. Vergiyi konuşuyoruz, başka bir şeyi konuşmuyoruz. Ama yapılan o değil. Verilen emir komuta içinde o topluluğa git vergi tarh et, öbürüne git ceza tarh et; bu rakamların büyük olacağı anlaşılınca, gel burada vatandaşı koruyorum havası içinde avukatın emeğini çal! Buna izin vermeyin arkadaşlar. Bu, bugün avukatlık mesleğine yarın doktora, yarın mali müşavirlere. Lütfen, serbest meslek gruplarını, Maliye bürokratlarının oyuncağı hâline getirmeyin. Yapılmak istenen bu.

İşlem Anayasa’ya aykırı, işlem hukuka aykırı, Avukatlık Kanunu’yla Barolar Birliğine verilmiş olan bir yetkiyi kanunla burada düzenleyemezsiniz. Düzenleyemezsiniz, o Kanunla bu yetki Türkiye Barolar Birliğine verilmiş. Adalet Bakanlığı yapılan tarifeyi uygun bulmazsa, idari yargıya götürür. İçimizde Adalet Bakanı arkadaşımız da oturuyor, bunun uygulamaları da oldu bugüne kadar ama burada bir kanun düzenlemesiyle Barolara verilen bir yetkiyi alamazsınız. Burada, Barolar Birliğine verilen yetkiyi gasbediyorlar. Buna izin vermeyiz. Bunu sonuna kadar kovalarız. Kendi görevlerini doğru yapmayanlar, bir meslek grubunun sırtına basarak herhangi bir şey yapamazlar. Yapılan işlem bu. İşte, ortada rakamlar var, vergi dairesi aleyhine verilen Danıştay kararı sayısı yüzde 88. Ondan sonra çıkacaksın “Efendim, biz mükellefi koruyoruz, vatandaşı koruyoruz, vatandaş mağdur olmasın…” Bakın, arkadaşlar, rakam veriyorum: 1 katrilyonluk müddeabihli bir davanın nispi ücreti vekaleti 1 trilyon 200 milyon lira eder; tarihte de böyle bir dava görülmedi, tarihte böyle bir dava yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Mengü.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, söylüyorum, bir meslek taasubu içinde konuşmuyorum ama çok açık bir şekilde, yüce Parlamentoyu maliye bürokratlarının oyuncağı hâline getirmeyin.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –Teşekkür ederim Sayın Mengü.

Diğer önergenin gerekçesini okutuyorum:

“Avukatlık Kanununun, ücret tarifesini hazırlama yetkisini Türkiye Barolar Birliğine tanıyan 168 inci madde hükmü, savunma mesleğinin yerleşik bir ilkesidir.

Kökleşmiş olan bu uygulamadan dönülmemesi gerekir. Kaldı ki tarife, mahiyeti itibariyle idari bir işlem niteliğinde olduğundan yargısal denetime de tabidir. Belirtilen nedenlerle maddenin metinden çıkarılması gerekir.”

BAŞKAN – Gerekçesini dinlediğimiz veya önerge sahipleri tarafından açıklanan önergeleri birlikte işleme alacağımı söylemiştim. Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Kanun Tasarının 37’nci maddesindeki “vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler” ibaresinin “vergi, resim ve harç yükümlülükleri” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Akçay, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 37’nci maddesi üzerine verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında konuşmak üzere söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının 37’nci maddesiyle, Avukatlık Kanunu’nun 168’inci maddesine hüküm eklenerek genel bütçeye, il özel idarelerine, belediye ve köylere ait vergi, resim ve harç davalarında avukatlık ücretinin maktu olarak belirlenmesi öngörülmektedir. Geçici 2’nci maddede yapılan düzenleme ile de hâlen devam eden davalar için de maktu ücret uygulanması gerektiği düzenlenmektedir.

Türkiye Barolar Birliğinin avukatlık asgari ücret tarifesini idari yargı kararına uygun hâle getirmesi ve Adalet Bakanlığının da bunu onaylaması sonucu vergi davalarında vekâlet ücreti maktu değil nispi olarak düzenlenmeye başlamıştır. Vekâlet ücretinin nispi olarak düzenlenmesi nedeniyle, vergi uyuşmazlıklarında vekâlet ücretlerinin çok yüksek miktarlara ulaşacağı düşüncesiyle, Maliye Bakanlığı bu konuda bir düzenleme yapılmasını istemişse de bu konu Danıştayda olduğu için bir düzenleme yapılamamıştır.

Dava açmak isteyenler öncelikle gerekli yargılama giderlerini peşin ödemek zorundadır. Bu giderler davacının haklı çıkması durumunda karşı tarafa yüklenilerek tazmin edilmektedir. Vergiye ilişkin davalarda avukatlık ücretinin maktu mu veya nispi mi olacağı hususu, konunun tarafları bakımından farklı açılardan ele alınan tartışmalı bir durumdur. Sorunun, Türkiye Barolar Birliğinin tarife belirleme yetkisini ortadan kaldırmadan çözümlenmesi gerekmekle birlikte, tarife belirlenirken, verginin devlet-vatandaş münasebetlerinin çok önemli bir yönünü oluşturduğu, vergi davalarının sayısal çokluğu ve çok değişken parasal meblağları içerdiği, vatandaş bakımından da vekâlet ücretinin yüksekliği nedeniyle hak arama yolundan vazgeçmemesi ve vekâlet ücretinin caydırıcı olmaması gerektiği ve vekâlet ücretinin de bir bütçe gider kalemi olduğu da ve bütçeden gider yapılan giderlerin de yine bu halkın vergileriyle toplandığı göz ardı edilmemelidir. Vergi davalarında maktu vekâlet ücretinin çok düşük olması da avukatların bu davalara olan ilgisini azaltmaya ve hak arama mücadelesinde mükellefi hukuki yardımdan yoksun ve yalnız bırakmaması gerekmektedir. Aynı şekilde yüksek nispi vekâlet ücreti de yurttaşların mahkemelere başvurmaktan kaçınmalarına, dolayısıyla hak arama özürlüğünün engellenmesine de yol açabilecektir. Bu yüzden bir orta yol bulunması zaruridir.

Türkiye’de yıllar itibarıyla ortaya çıkan vergi uyuşmazlığı sayısına dair resmî veya gayriresmî herhangi bir kayıt tutulmamaktadır. Danıştayda dosyalar üzerinde yapılan çalışmalarla dava konusu yapılan uyuşmazlıkların büyük ölçüde mükellef lehine sonuçlandığı da maalesef bir gerçektir. Yargıya intikal eden uyuşmazlıklar içinde ilk dört sırayı oluşturan uyuşmazlıkların vergi mahkemesinde idare aleyhine sonuçlarına baktığımızda durum hiç de iç açıcı değildir. Danıştaya temyize giden vergi uyuşmazlıkları dosyalarının yüzde 80’i vergi idaresinin, yüzde 20’si de mükellefindir. Danıştaydaki bu dosyaların yüzde 23’ü vergi dairesinin lehine sonuçlanırken yüzde 77’si mükellefin lehine sonuçlanmaktadır. Vergi idaresinin temyiz ettiği davalara baktığımızda ise davaların yüzde 80’i mükellef lehine sonuçlanırken ancak yüzde 12’sinin vergi idaresi lehine sonuçlandığını görmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, bu sonuçlara baktığımızda idarenin, vatandaşları vergi mahkemelerinde dava açmak zorunda bırakan tasarruflarının büyük ölçüde hukuki dayanaktan yoksun olduğu ortaya çıkmaktadır. Davaların hazineye yük olması karşısında alınacak tedbir, öncelikle idari uygulamalara azami özen gösterilmesinin temini ile açılan davalarda idare aleyhine ortaya çıkan büyük farkın ortadan kaldırılmasının sağlanmasıdır. Davaların nicelik ve nitelik itibarıyla en aza indirilmesi, devlet -vatandaş münasebetinin uyumlu ve düzenli hâle getirilebilmesi için kapsamlı bir vergi ve idare reformu zorunludur. Şu anda Maliye Bakanlığı maalesef mükellefiyle ve personeliyle davalı olan bir bakanlık durumundadır. Bu durumun öncelikli olarak Hükûmetin gündemine alınmasında büyük yarar ve zaruret vardır.

Bu düşüncelerle, muhterem heyetinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkanım, yoklama talebimiz var.

BAŞKAN – Yoklama talebinde bulunuyorsunuz.

Önergenin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır. Milletvekili arkadaşlarımızın bu talebini yerine getireceğim.

Sayın Okay, Sayın Hamzaçebi, Sayın Aslanoğlu, Sayın Öğüt, Sayın Keleş, Sayın Durgun, Sayın Köse, Sayın Coşkuner, Sayın Güner, Sayın Emek, Sayın Barış, Sayın Altay, Sayın Arat, Sayın Köktürk, Sayın Dibek, Sayın Çakır, Sayın Erten, Sayın Baratalı, Sayın Mengü, Sayın Diren.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/692) (S. Sayısı: 385) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

38’inci madde üzerinde beş adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 Esas Numaralı kanun tasarısının 38’inci maddesinde geçen “imal edenler” ibaresinin “üretilen” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                          Mustafa Ataş

                                                                                                                              İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 Esas Numaralı kanun tasarısının 38’inci maddesinde geçen “imal edenler” ibaresinin “üretenler” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                           Gülşen Orhan

                                                                                                                                  Van

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 38 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                          Maliye Bakanı

                                                                                                                         Mehmet Şimşek

                                                                                                                              Gaziantep

"Madde 38- 4/12/1984 tarihli ve 3093 sayılı Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununun 4 üncü maddesinin (a) fıkrasında yer alan "Aşağıdaki cihazları imal veya ithal edenler satış sırasında, fabrika çıkış fiyatı veya ithal maliyeti üzerinden bir defaya mahsus olmak üzere," ibaresi, "Aşağıdaki cihazları imal edenler cihazın satış faturasındaki (özel tüketim vergisi hariç) Katma Değer Vergisi matrahı, ithal edenler ise Gümrük Giriş Beyannamesindeki (özel tüketim vergisi hariç) Katma Değer Vergisi matrahı üzerinden bir defaya mahsus olmak üzere;" şeklinde ve aynı maddenin (d) fıkrası ise "Bu maddede belirtilen oranları topluca veya ayrı ayrı iki katına kadar artırmaya veya kanuni oranı sıfıra kadar indirmeye, (a) fıkrasının 6 numaralı bendi kapsamında bandrole tabi olan cihazları türleri ve özellikleri itibariyle gruplandırmaya ve her bir grup için farklı bandrol oranları belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir." şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Bu son iki önerge aynı mahiyettedir, okutup birlikte işleme alacağım.

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun tasarısının 38 inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                 

 

Hasip Kaplan

Fatma Kurtulan

Pervin Buldan

 

Şırnak 

Van

Iğdır

 

Bengi Yıldız

Sırrı Sakık

 

 

Batman

Muş

 

TBMM  Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 38’inci maddesinin Tasarı metninden çıkartılmasını  arz ve teklif ederiz.

                                 

 

Erkan Akçay

Mustafa Kalaycı

Hüseyin Yıldız

 

Manisa

Konya

Antalya

 

Yılmaz Tankut

M. Akif Paksoy

 

 

Adana

Kahramanmaraş

 

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Bunlara katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN  (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Akçay, konuşacak mısınız?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Evet, Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY  (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 38’inci madde üzerinde verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında söz aldım. Muhterem heyetinize saygılarımı sunuyorum.

Dünyanın sayılı yayıncılık kuruluşlarından olan TRT, bugün uydular ve İnternet aracılığıyla yayınlarını bütün dünyaya ulaştırmaktadır. TRT genel yayın planı, tek yanlı olarak, TRT çalışanlarınca değil ülkeyi yöneten devlet teşkilatındaki kurumların ortak çalışmalarıyla oluşmaktadır.

Anayasa’nın 133’üncü maddesine göre kurulmuş olan TRT, AKP döneminde maalesef işi bilmeyen yöneticilerin elinde perişan edilmiştir. TRT’nin gelirlerinin yüzde 78’i halkın bandrol ve elektrik faturalarından ödediği vergilerden oluşmaktadır. TRT yılbaşı özel programı için bir sanatçıya 750 bin dolar verip halkın parasını çarçur edeceğine bu paralarla yayın kalitesini yükseltmek için teknolojisini yenilemelidir. Bütçesinin yüzde 80’i halkın katkısıyla oluşan TRT harcamalarının hesabının çok ciddi yapılması gerekmektedir. TRT’de şeffaf ve katılımcı bir yönetim modeli oluşturulması gerekmektedir.

Bütün baskılara rağmen TRT’nin yayın politikasında istediği radikal değişiklikleri sağlayamayan AKP İktidarı, yönetici atamamak, atanacak yöneticiyi engellemek, maddi kaynakları kısmak, tasarrufa zorlamak, kadro vermemek yada usulsüz eleman almaya zorlamak suretiyle TRT Kurumunu zora sokmaktadır.

TRT’ye yönelik en önemli eleştirilerden biri de yayın kalitesinin düşüklüğüdür. Uzun yıllar TRT’ye tasarruf genelgeleri bahanesiyle teknolojik yenilikler yansıtılmamış, üniversite mezunu gençler yerine eş dost yakınlarının atanması, Kurumun yayın kalitesini düşürmüştür. AKP İktidarı döneminde, Kurumun en hassas birimlerinde çalışanların sayısı azaltılmış, bu arada Kuruma alınan elemanların büyük bir kısmı açıktan atama yoluyla ve hatır gönül ile vasıfsız, kalifiye olmayan elemanlardan atama yapılmıştır. 2004 yılından bu yana TRT’de değiştirilmeyen yönetici kadrosu kalmamıştır. Hatta yöneticileri değiştiren AKP İktidarı ve onun atadığı bürokratlar, şimdi de TRT’de yayın üreten kadroları tasfiye ederek kendi kadrolarını oluşturma gayreti içerisindedirler.

TRT’nin 1972 yılında kaldırılan özerkliğinin yeniden sağlanarak ve siyasi müdahalelerden uzak, tarafsızlığını koruyan bir yapıya kavuşturulması gerekmektedir. Hepimizin gözdesi olan Kurumun üzerindeki şaibeleri kaldırmak, hem yüce Meclisin hem de ilgili Bakanın görevidir.

Değerli milletvekilleri, TRT, AKP’nin borazanı olmuştur. KİT Komisyonunda “Ezberbozan” programını kimin, kaça yaptığı, kimin yaptırdığı sorulmasına rağmen bu soruların cevabı verilememiştir. Bu nedenle, TRT’yi milletin televizyonu olmaya davet ediyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından da kabul edilmiş ve 27 Haziran 2000 tarihinde onaylanarak yürürlüğe giren “Uzun Vadeli Strateji ve Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı”nda “TRT’nin yeniden yapılandırılması ve sağlıklı bir mali yapıya kavuşturulması kapsamında gerekli hukuki düzenlemeler yapılacaktır.” şeklinde yer almıştır. Bu nedenle, TRT Kurumunun özerkliğinin bir an önce sağlanması, teknolojik altyapısının güçlendirilmesi gerekmektedir.

TRT’nin en önemli gelir kaynağı olan elektrik enerji payı 2003 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla yüzde 3,5’tan yüzde 2’ye indirilmiştir. Son dönem, içinde bulunduğumuz ekonomik kriz gerekçe gösterilerek yüzde 2 oranındaki bu payın daha da azaltılması veya hepten kaldırılması tartışılırken, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Gazi” unvanını verdiği Anadolu basını da bugünlerde zor şartlar altında yaşam savaşı vermektedir.

AKP Hükûmeti, Anadolu’da mütevazı imkânlarla yayınlanan yerel gazetelerin, radyoların ve televizyonların sorunlarını hep göz ardı etmiş ve Anadolu basınının kendi hâline bırakılmasına neden olmuştur. Vergi ve SKK ödemelerini geciktiren gazete sahipleri faiz yükü altında ezilirken, birçok devlet kurumundan her yerel gazetenin binlerce Türk lirası alacağı bulunmakta, ödenek yokluğu bahane edilerek bu ödemeler aylarca, hatta yıllarca bekletilmektedir. Halkın gerçek sesi olan yerel gazete, radyo ve televizyonlar maddi sıkıntılar içinde boğuşmaktadırlar. Bu nedenle yerel radyo ve televizyonların enerji kullanım tarifelerinde düzenlemeler yapılmalı, SSK prim oranları düşürülmeli ve telif ücretleri konusunda gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Ayrıca, yerel gazetelerin resmî ilan alma şartları da hafifletilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay, konuşmanızı tamamlayınız.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Bu nedenle gerekli düzenlemelerin yapılması için Hükûmeti göreve çağırıyoruz. Unutmayalım ki Anadolu basını Türkiye’nin temel taşı, ülkemizdeki demokrasinin en güçlü kalelerinden biri, Anadolu insanının tarafsız haber alma özgürlüğünün de teminatıdır.

AKP Hükûmeti, hâkim olamadığı Anadolu basınına, çıkartmaya çalıştığı yasalarla engel olmaya çalışmaktadır. AKP Hükûmeti, yerel gazetelerin resmî ilanları almalarını engellemeye çalışmaktadır. Yerel gazetelerin resmî ilanları almalarının engellenmesi bir anlamda Anadolu basınının kapısına da kilit vurulması demektir.

Bu düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Sayın Kaplan, buyurun efendim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi biz burada önergeler veriyoruz, konuşuyoruz, tartışıyoruz üzerinde değil mi? Mecliste uyum sağlamaktan bahsediyoruz.

Bir önceki önergeye dönmek istiyorum. Bu Avukatlık Kanunu’yla ilgili biz iki üç gün önce bir önerge vermiştik, sonra arkasından bir ortaklaşa önerge geldi. Bu önergedeki isimleri özellikle okumak istiyorum: Bekir Bozdağ AK PARTİ Grup Başkan Vekili. Bekir Bozdağ önemli bir isim. Geçiyorum tekrar, Ahmet İyimaya Adalet Komisyonu Başkanı. Sayın Ahmet İyimaya, Sayın Bekir Bozdağ, lütfen çıkın bu kürsüde sizin imzaladığınız bu önergelerin dünden bugüne, gece 24.00’ten bu saate niye değiştiğini izah ediniz. Hakkı Suha Okay, aynı…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sonra geri çektim oradan imzamı.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Çektiniz imzanızı, ayrıca verdiniz. Sabahtan bu saate ne değişti, lütfen çıkınız…

Bakın, ben burada bir konuşma yaptım “Üç parti grubundan ortak önergedir. Şaşırmayasınız, ortak önergedir, oylarınız...” dedim. Ben biliyorum, son dakika her zaman bir şey oluyor, bir şey oluyor!

Eğer sizin Grup Başkan Vekilinizin, Adalet Komisyonu Başkanınızın, burada avukat olarak görev yapan birçok milletvekilinin söylediklerinin kıymeti harbiyesi yoksa, muhalefetin de yoksa, eğer buna da demokrasi diyorsanız…

RECEP KORAL (İstanbul) – Asıl demokrasi o ya!

HASİP KAPLAN (Devamla) – …bu nasıl demokrasi diye sorarlar. Niye imzanıza sahip çıkmadınız diye sorarlar.

RECEP KORAL (İstanbul) – Kimlere sorarlar?

HASİP KAPLAN (Devamla) – Sorarlar, sorarlar… Bunu önce kendi içinizden sorarlar.

Bu imza sahiplerini davet ediyorum kürsüye, neden imzalarını geri aldıklarını lütfen açıklasınlar.

Şimdi, TRT ile ilgili bir önerge verdik. Evet, düzenleme kaldırılsın dedik. TRT’nin zaten özerkliği yok, tarafsızlığı yok. Çiftlik gibi kullanılmaya başlandı, bir partinin görüşleri doğrultusunda kullanılmaya başlandı, Meclis TV, şu an canlı yayında konuştuğumuz Meclis TV, TRT 3. TRT 3, bunca tartışma yaşanırken Mecliste, mayın gibi günlerce tartışılan bir konuda dahi Mecliste grubu bulanan dört partinin temsilcilerini çıkarıp bir açık oturum yaptıramıyorsa, bu partiler, bu gruplar ne söylüyor, nedir dertleri bunu işleyemiyorsa, bu tartışmaları halka yansıtamıyorsa o zaman bunun ne anlamı var. Meclisin televizyonu üzerinde baskı olmamalı, yönlendirme olmamalı.

Bir gelenektir, biliyoruz, muhalefet partilerinden bir Meclis Başkan Vekili genellikle Meclis TV’nin sorumlusu olur. Bu gelenek uyarınca da ana muhalefet partisinden Meclis Başkan Vekilimizin elbette ki sorumluluğunda ama sormak gerekiyor bu kadar önemli konuları, yasaları tartışırken neden Meclis TV gruplar arasında ayrım yapıyor, neden konuları seçerken grupların görüşlerini almıyor, neden Meclisin iradesini halka yansıtmıyor? Bunları sorma hakkımız var.

Bu bütçeye giden para vatandaşın cebinden çıkıyor, vergilerinden çıkıyor, hazineden çıkıyor. Hiç kimse kendi çizgisine, siyasi görüşüne, dünya görüşüne göre TRT’yi kullanma hakkına sahip değildir. Bu ayrımcılık gerçekten kabul edilemez. Zaten holdingleri var, basını var, oluşturulan güçlü iktidar olanaklarında yandaş medyası kuruluyor, bir de devletin televizyonunu, vatandaşın vergisiyle ödenen televizyonu şekillendirmenin de etik bir yanı olması lazım, etik durmak lazım. Siyaset etiğinin gereklerinin yerine getirilmesi lazım. Siyaset etiği öyledir ki, kuruş kuruş, yapılan harcamaların hesabının çıkarılması lazım. Örneğin TRT Şeş’te program yapan sanatçılar neden TRT Şeş’ten ayrılmak zorunda kaldı? Onların imzaladığı protokoller, prodüksiyon şirketlerine ödenen harcamalar, bunların hepsinin getirilip Mecliste açık açık anlatılması lazım ve sormak lazım, TRT farklı dillerde yayın yapabilir ama “Kürtçe yayın yapıyorum.” diye sağda solda konuşuluyorsa ben bunun hesabını şöyle sorarım: Ahmed-i Hani’yi, dünyanın, Orta Doğu’nun tanıdığı en büyük mutasavvıfı, şairi, yazarı, divanını TRT 6 kaç defa işledi, anlattı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) – E, lahmacun ve çiğ köfte yapmayı anlatıyor, ona bir şey diyeceğim yok ama Kürt dilinde, divanında, sanatında, Ahmed-i Ceziri’nin şiirlerini, Fakiye Teyran’ın… Ki Fakiye Teyran dünyada kuşların hocası olarak bilinen tek hocadır. Ben geçen gün Kültür Bakanına bir soru önergesi verdim, Fakiye Teyran’ın isminin Anıtlar Kurulunda olmadığını, onun Dicle kenarındaki mescidinin, kuşlarla konuştuğu mescidinin, tarihî mescidin kaydının olmadığını öğrendim. Alaaddin Kalesi ve sarayının… Sulak köyü, İdil’in… Büyük bir kale, büyük bir saray. Dicle Nehri’nde… Gelen geçenlerden gümrük alır. Bunun, bu kalenin tarihi Anıtlar Kurulunda olmadığını gördüm, sordum, yeni cevap aldım. Kültür Bakanına da bunu sözlü olarak ifade ettim. Eğer bir kanal açılıyorsa tarihini, kültürünü, sanatını, şiirini, türküsünü, güzelliklerini anlatabilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bağlıyorum.

Bunu anlatamayan bir anlayış, bir ayrımcı anlayış karşısında, elbette ki gelip burada gelir artırıcı düzenlemeleri yapmanın hiç mi hiç bir anlamı yok. Kadrolaşırsın, istediğin insanları getirirsin ama sonuçta oraya halkın rağbeti bittiği zaman, devletin politikalarının iflas ettiği bir noktaya gelir. Onun için Meclisin yapması gereken ilk iş dünkü önergeden sonra, bugünkü önergeden sonra siyasi etik yasasının çıkarılmasıdır. Bu Meclisin bugünden itibaren sorunu etiktir, ahlakidir; ahlak erozyonu yaşıyoruz, ahlak problemi yaşıyoruz, ahlaki bir duruşumuz var, ahlaki bir sorunumuz var.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen…

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu ahlaki sorun için etik yasasının çıkarılması lazım. Meclisi bundan sonra, bunu çıkarana kadar sürekli çalışmaya davet ediyorum. Diyeceğim bu kadar. Çünkü ben de şaşırdım…

BAŞKAN – Sayın Kaplan, teşekkür ediyorum.

HASİP KAPLAN (Devamla) – …artık, dün verdiğimiz önerge bugün değişiyorsa, vallahi nerede duracağımızı biz de şaşırdık kaldık.

Teşekkür ederim.

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sayın Başkanım, bir izahatta bulunmak istiyorum.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sataşma değil, yerimden kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Efendim, bir dakika söz vereceğim.

Saygıdeğer milletvekilleri, Sayın Kaplan, önergeyi verenler önergeyi alır, başka şekilde kullanır, yani Meclisin ahlaki konusunu tartışmaya açmak uygun değil.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Etik yasası Meclisin birinci konusudur.

BAŞKAN – Çıkarılır, o ayrı, etik yasasına bir şey demiyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sizin teklifiniz var AKP olarak, CHP’nin var, MHP’nin var, biz de katılıyor ve destek veriyoruz, siyasi etiğe ihtiyaç var…

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen sakin konuşunuz efendim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Başkan, bana ders veremezsiniz!

BAŞKAN – Sayın Kaplan, üslubunuz, sizin sesiniz duyuluyor, lütfen sakin olun efendim. Bağırmayınız lütfen, sakin olun… Hayır, böyle bir üslup yok.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ben bunları bilen bir hukukçuyum. Siz Başkansınız, sorgulamayın lütfen!

BAŞKAN – Hayır, sakin olun, herkes duyuyor efendim, lütfen. Yani dışarıdakiler de duyuyor, içerdekiler de duyuyor, biraz sakin olun lütfen.

Sayın Kaplan konuşması sırasında önergeden bahsederek, hem Sayın Okay’ın hem Sayın İyimaya’nın isimlerini geçirdi. Sayın Okay’a iki dakikalık bir süre vereceğim. Buyursun, kendisi konusunu açıklasın.

Buyurun Sayın Okay. (CHP sıralarından alkışlar)

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

4.- Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın konuşmasında ismini zikretmesi nedeniyle açıklaması

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten bu Parlamentoda hiç de kabul edilemeyecek bir olayı biraz önce yaşadık. Dün akşam, Anayasa’ya ve yasal düzenlemelere aykırı olduğu grup başkan vekilleri tarafından da kabul edilen bir düzenlemeyle ilgili olarak, AKP Grup Başkan Vekili Sayın Bozdağ’ın ilk imza sahibi olduğu bir önergeye ve bize verilen söz ve taahhüt çerçevesinde “O önergenin altına ben de imza ederim.” dedim çünkü yanlıştı.

Sonuç: Dünden bugüne ne değişti ki, AKP Grup Başkan Vekili Bozdağ’ın da altında imzası olan bu önergenin Maliye bürokrasisi tarafından benimsenmediği ifade edildi ve Maliye bürokrasisine teslim olan bir iktidar, önergesinin aleyhine oy kullanacağını ifade etti. Ben, bu önergeden derhâl imzamı geri çektim.

Şimdi, kendinizi bir sorgulayacaksınız, diyeceksiniz ki: Niye bize güvenilmiyor? Eğer dün akşam gelip “Bu önergeye imza atar mısınız, evet yanlış yapmışız, geri çekiyoruz.” diyenler, bugün “Hayır, o önergeyi bürokrasi kabul etmedi, onun için aleyhine oy kullanıyoruz.” diyorsa, birlikte, gerçekten, Parlamento değil ama AKP Grubunu temsil eden kadrolarla ilgili aramızda çok ciddi bir güven bunalımı var. Bu güven bunalımından sonra, AKP Grubunun getirdiği her yasal düzenlemede -böylesine Anayasa’ya aykırı, böylesine yasal düzenlemeye aykırı-  oy veriyorsa AKP Grubu, o zaman, sizlerin çok işi var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayınız Sayın Okay.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) –  Ve bilesiniz ki, AK PARTİ demek sadece yolsuzluklarla ilintili değil her alanda ak olmak zorundasınız, sözünüzün arkasında durmak zorundasınız, taahhüdünüzün arkasında durmak zorundasınız. Eğer o sözün, taahhüdün arkasında durmuyor, attığınız imzanın, sorumluluğunu taşıyamıyor, teslim oluyorsanız, o zaman, her türlü eleştiriyi hak edeceksiniz, onu içinize sindireceksiniz, kabul edeceksiniz ve diyeceksiniz ki: Biz sözümüzü yerine getiremiyoruz. Biz sizi kandırıyoruz. Biz, aslında sizi atlatmak istiyoruz. Niye bu Parlamento cuma günü çalışıyor biliyor musunuz? İşte bu nedenlerden. Niye? Sayın Başbakan galiba bugün açıklamış, Temmuz ayında da… İşte bu nedenle. Onun için, kararlılıkla ifade ediyorum: Her gün en az 184 arkadaş, AKP’li burada hazır olsun. Ağustossa Ağustos, Eylülse Eylül, 1 Ekime kadar çalışacağız sizinle. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan…

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sayın Başkan, kısa bir açıklama yapabilir miyim?

BAŞKAN –  Sayın İyimaya, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Kürsüden mi konuşacaksınız, yerinizden mi?

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yerimden.

BAŞKAN - Kürsüden konuşabilirsiniz Sayın İyimaya, buyurun.

5.- Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya’nın, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın konuşmasında ismini zikretmesi nedeniyle açıklaması

AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım, yüksek Parlamentonun muhterem üyeleri, ismime delalette bulunarak bir açıklama yapılması üzerine yüksek heyeti aydınlatma sorumluluğu içerisinde olduğumu düşündüm.

Gerçekten, Bütçe-Plan Komisyonu, Avukatlık Yasası’nı ve avukatlık hukukunu ilgilendiren tasarıyla ilgili bir hüküm konusunda Adalet Komisyonu görüşüne başvurdu. Başvuru tarihi ile Bütçe -Plan  Komisyonunun toplantı tarihi arasında Adalet Komisyonunun toplanmasını mümkün kılan bir süre yok idi. Bütün partilerimin Komisyon üyelerini -ilgili kök başkan diyorum- aradım, görüşlerini aldım ve Bütçe-Plan Komisyonunun davetine uydum. Hükûmet temsilcisinin ve bütün üyelerin bulunduğu Komisyonda hukukun, Anayasa’nın bu konudaki iç yapısını, anlam özünü ortaya koydum.

Nitekim, o Bütçe-Plan Komisyonu tutanaklarında var, muhalefet şerhinde de bu yer alıyor. Ben biçimsel olarak konuşuyorum. Oradaki görüşlerimi önergeye aktardım. Önergeye tabii, Genel Kurul, muhalefet, iktidar şöyle veya böyle oy verebilir, saygıdeğerdir kabul oyları da ret oyları da ama grubumun bağlayıcı bir kararı olmadığı için benim bu konudaki öznel görüşümü, şahsi kanaatimi, her noktada savunabileceğim kanaatimi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayınız Sayın İyimaya.

ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Şahsi kanaat olur mu, hukuk evrensel!

AHMET İYİMAYA (Devamla) – Evet, hukuk görüşüm çerçevesindeki kanaatimi önergeleştirdim, arkadaşlar katıldı. Ben şahsen önergem doğrultusunda oy kullandım ama karşı oy kullananlar da Anayasa’nın 83’üncü maddesi içerisinde sorgulanamaz değerli oylardır. Öze girmiyorum, o kadar.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, Sayın Okay konuşmasında grubumuzu hedef alan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Canikli.

ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Bekir Bozdağ konuşsun, nerede o?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Efendim, Bekir Bozdağ konuşsun, imzacı konuşsun imzacı!

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın partisine sataşması nedeniyle konuşması

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütün ilgili arkadaşlar da bilir ki burada grup yönetimine ilişkin birtakım kurallar vardır ve nöbetleşe usulüyle yapılır bu iş. Bu hafta AK PARTİ Grubunun temsilcisi benim şahsım Grup Başkan Vekili olarak. Resmî görüşler bana aittir burada.

Bu konuyla ilgili yani tartıştığımız konuyla ilgili birkaç günden beri Sayın Okay’la konuştuk, görüştük ama ben kesinlikle buna okey vermedim, kendisi de burada. Sürekli olarak bunun uygun olmayacağını, kendi kanaatimiz açısından… Biraz sonra konuyu anlatacağım yani Meclisimizi ve bizi izleyenleri bilgilendirmemiz gerekiyor. Tartıştığımız konuyu sanıyorum birçok arkadaşımız da bilmiyor. Dolayısıyla, grup kararı alınmadığı takdirde buradaki her arkadaşımız, unvanı, pozisyonu ne olursa olsun -bakan olabilir, grup başkan vekili olabilir, başka bir şekilde bir görev almış olabilir - kendi şahsi görüşünü yansıtabilir, kendi şahsi görüşü çerçevesinde önerge verebilir. Bu son derece doğaldır ve Bekir Bey’in imzasını da bu çerçevede düşünmek lazım kesinlikle. Çünkü ben, nöbetçi ve yetkili grup başkan vekili olarak -çok net olarak söylüyorum- başından beri karşı çıktım ve bunu Sayın Suha Okay’a da söyledim. Bu bir.

İkincisi: Neyi tartışıyoruz değerli arkadaşlar, bakın, neyi tartışıyoruz?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Önergeyi siz getirmediniz mi?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Müsaade edin.

Tartıştığımız konu şu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Önergeyi getiren siz değil misiniz?

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen… Görüşünü ifade etsin.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın, öyle bir şey olsa ben imza koyardım. Burada grup adına verilen önergelerde nöbetçi grup başkan vekilleri imzasını atıyor değerli arkadaşlar, benim imzam yok…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Önergeyi siz getirdiniz…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - …ve oradaki tüm imzalar şahsi düşüncelerini yansıtır; biraz önce Sayın İyimaya da söyledi çok net olarak.

Neyi tartışıyoruz? Bakın, değerli arkadaşlar, özellikle vergi davalarında uygulanan avukatlık ücret tarifesiyle ilgili bir durum var, onu tartışıyoruz. 2008’den önce Barolar Birliği bunu maktu olarak belirliyor idi, daha sonra, 2008’den itibaren nispi olarak belirlemeye başladı. Bir vergi davasında taraf kimdir? Bir mükelleftir ve vergi dairesidir yani devlettir.

Şimdi, bu düzenlemeden sonra, önceki, yine Barolar Birliğinin yaptığı tarifeye göre 10 kat ile 300 kata varan artışlar meydana gelmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayınız konuşmanızı.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani, 1 trilyon lira olan bir davada tam 80 katlık bir artış meydana gelmiştir. Bir başka ifadeyle, 1 trilyon liralık bir davada davayı ya idare kaybedecek ya mükellef kaybedecek. Davayı idare kaybettiği zaman, konusu 1 trilyon lira olan bir dava için 41.400 lira ödeyecek ya da mükellef ödeyecek.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Ödesin…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) -  Olay bu değerli arkadaşlar ve bu davaların sayısının çokluğu dikkate alındığı, inceleme yapılan mükellef sayısı göz önünde bulundurulduğunda, devlet çok ciddi bir parasal yük altına girecekti ya da mükellef.

İtiraz şu, yapılmak istenen şu: Tekrar maktu hâle gelsin değerli arkadaşlar. Yani burada, gerçekten, hem mükellef korunmaktadır hem de devlet korunmaktadır. Yoksa bizim ya da buna aykırı, aleyhe oy veren arkadaşlarımızın, avukatlarla ya da bu meslekle en ufak bir sorunları olamaz böyle bir şey. Olayın özü budur ve kullanılan oy da mükelleflerimizi ve devleti, devletin kaynaklarını, bu kadar çok, yüklü bir şekilde bir para çıkışını engellemek amacıyla ve kaybeden mükellefleri de korumak amacıyla yapılmıştır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Canikli, teşekkür ediyorum.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, izin verir misiniz?

BAŞKAN – Sayın Okay

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Ama, aramızdaki görüşmeleri tutanaklara farklı yansıttı ve bu konuda da bir olayı çarpıttı. Bu konuyu açıklamak durumundayım ben.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim bu Dolmabahçe görüşmesi gibi olmuş galiba!

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – İzin verin açıklayayım.

BAŞKAN – Efendim, bakınız, işin hukuki, iktisadi, ekonomik konusu ayrı ama şahsınızla ilgili Sayın…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Efendim, bana…

BAŞKAN - Hayır… Şunu diyorum…

OKTAY VURAL (İzmir) – Açıklasın.

BAŞKAN - Sayın Canikli, görüşmelerimiz sırasında, “Ben bu konuya onay vermedim.” dedi, onu ifade etti. Bekir Bey’in de şahsi görüşüdür.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Ve ben de onay verdiğimi ifade edeceğim, izin verin ama.

BAŞKAN – Buyurun, bir dakika içerisinde konuyu açıklayın tekrar ve bu konuyu burada tamamlıyoruz efendim.

Buyurun Sayın Okay.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

6.- Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin sözlerini çarpıttığı iddiasıyla açıklaması

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum bir kez daha.

Bundan sonra anlaşılan o ki, AKP grup başkan vekilleriyle herhangi bir şeyi görüşürken yetki belgesi isteyeceğiz, kim yetkili kim yetkisiz. (CHP sıralarından alkışlar) Sabahtan akşama on dakika arayla girip çıkan elinde yetki belgesiyle gelecek, şu konuda ben yetkiliyim diye. Yetkili, yetkisiz herkes o yapmış, Bekir yapmış… Ben izin vermedim Sayın Canikli. Sayın Başkan, sizin de tanıklığınızda, sizin odanızda bu konu konuşuldu. Sayın Canikli, o önerge ben hemen sizin yanınızda otururken bizzat sizin tarafınızdan benim önüme getirildi, konuldu ve neden iki gündür, iki gündür niçin gidiyorsunuz?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Tartışmak için getirmedik, yapmayın Allah aşkına konuşmak için getirdik oraya.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Niye maliye bürokratlarını ikna etmeye çalışıyorsunuz?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Okay, önerge verme makamı orası değil ki.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Niye Sayın Zafer Çağlayan’la, niye Sayın Maliye Bakanıyla görüşmeler yapıyorsunuz? Çok rica ederim, çok rica ederim… Olabilir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Onayım var mı yok mu, onu söyleyin. Onayım oldu mu olmadı mı, onu söyleyin lütfen.

BAŞKAN – Sayın Okay

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Ben bu bürokrasinin içindeyim. Bürokrasi kabul etmiyor…

BAŞKAN – Tamam efendim.

MEHMET ŞANDIR (İzmir) – Sayın Başkan, bu görüşmenin bantları çözülsün efendim.

BAŞKAN – Sayın Okay, teşekkür ediyorum. Son cümlenizi alayım efendim.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Efendim, bitiriyorum hemen.

Onun için saygın bir parlamentersiniz ama böyle zor durumda kalmayın, böyle zorluklar içerisinde kalmayın ve sözünüzün de arkasında durun, anlayışınızın da arkasında durun.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ben duruyorum.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/692) (S. Sayısı: 385) (Devam)

BAŞKAN – Önergeleri birlikte işleme alacağımı söylemiştim. Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Neyi oyluyoruz Başkanım?

BAŞKAN - Arkadaşlar, Genel Kurulda görüşülen önergeleri oyluyoruz. Maddenin metinden çıkarılmasını oyluyoruz.

Evet, kabul edenler… Kabul etmeyenler… önergeler kabul edilmemiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.32
DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.44

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

385 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 38 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                          Maliye Bakanı

                                                                                                                         Mehmet Şimşek

"Madde 38- 4/12/1984 tarihli ve 3093 sayılı Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununun 4 üncü maddesinin (a) fıkrasında yer alan "Aşağıdaki cihazları imal veya ithal edenler satış sırasında, fabrika çıkış fiyatı veya ithal maliyeti üzerinden bir defaya mahsus olmak üzere," ibaresi, "Aşağıdaki cihazları imal edenler cihazın satış faturasındaki (özel tüketim vergisi hariç) Katma Değer Vergisi matrahı, ithal edenler ise Gümrük Giriş Beyannamesindeki (özel tüketim vergisi hariç) Katma Değer Vergisi matrahı üzerinden bir defaya mahsus olmak üzere;" şeklinde ve aynı maddenin (d) fıkrası ise "Bu maddede belirtilen oranları topluca veya ayrı ayrı iki katına kadar artırmaya veya kanuni oranı sıfıra kadar indirmeye, (a) fıkrasının 6 numaralı bendi kapsamında bandrole tabi olan cihazları türleri ve özellikleri itibariyle gruplandırmaya ve her bir grup için farklı bandrol oranları belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir." şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Sayın Komisyon, Hükûmetin vermiş olduğu bu önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, siz zaten önergeyi verdiniz, dolayısıyla size tekrar sormaya gerek yok.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılıyoruz.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Bu önergeyle teknolojideki gelişmelere paralel olarak sürekli çeşitlenmekte olan ve bünyesinde radyo ve/veya televizyon alıcısı barındıran diğer birleşik cihazların bandrole tabi tutulmasında, mevcut düzenlemeye göre piyasada oluşan haksız rekabetin önüne geçilmesi amacıyla bandrol ücretlerinin, vatandaş lehine, cihaz türleri bazında farklılaştırarak belirlenmesine yönelik olarak 3093 sayılı Kanunda Bakanlar Kuruluna verilmiş olan yetkinin yeniden düzenlenmesi hedeflenmiştir.

III.- Y O K L A M A

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Yoklama talep ediyoruz.

BAŞKAN – Önergenin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır. Yoklama talebini yerine getireceğim.

Sayın Vural, Sayın Şandır, Sayın Günal, Sayın Akçay, Sayın Yunusoğlu, Sayın Özensoy, Sayın Kalaycı, Sayın Akkuş, Sayın Asil, Sayın Sipahi, Sayın Enöz, Sayın, Sayın Paksoy, Sayın Akcan, Sayın Toskay, Sayın Ural, Sayın Tankut, Sayın Taner, Sayın Osman Ertuğrul, Sayın Ayhan, Sayın Torlak.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, ad okumak suretiyle yoklamayı yaparsanız milletvekillerimiz katılırlar hiç olmazsa.

BAŞKAN – Sayın Vural, siz görevinizi yapıyorsunuz, biz de görevimizi yapıyoruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/692) (S. Sayısı: 385) (Devam)

BAŞKAN – Hükûmetin önergesini oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, biraz önce kabul edilen önergeyle madde tümüyle değiştirilmiş olduğundan bu maddede değişiklik öngören diğer önergeleri işlemden kaldırıyorum.

Şimdi, kabul edilen önerge doğrultusunda 38’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

39’uncu madde üzerinde beş adet önerge vardır.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

385 sıra sayılı kanun tasarısının 39 uncu maddesiyle 3093 sayılı kanunun 6 ncı maddesine eklenen cümlede geçen “Kanuna göre” ibaresinin “Kanun hükümlerine göre” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                 

 

Gülşen Orhan

Ayhan Sefer Üstün

Azize Sibel Gönül

 

Van

Sakarya

Kocaeli

 

Ramazan Başak

Kerim Özkul

 

 

Şanlıurfa

Konya

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının çerçeve 39 uncu maddesi ile 3093 sayılı Türkiye Radyo           -Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasının sonuna eklenen cümlede yer alan “para cezaları” ibaresinden sonra gelmek üzere “süresinde” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                 

 

Mustafa Kalaycı

Erkan Akçay

Mustafa Enöz

 

Konya

Manisa

Manisa

 

Necati Özensoy

Muharrem Varlı

Mehmet Günal

 

Bursa

Adana

Antalya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 39 uncu maddesi ile değiştirilen 3093 Sayılı TRT Gelirleri Hakkındaki Kanunun 6. maddesinin birinci fıkrasının sonuna eklenen cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümlenin eklenmesini ve çerçevedeki “cümle” ibaresinin “cümleler” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                         Mehmet Şimşek

                                                                                                                          Maliye Bakanı

“Bu maddeye göre kesilecek idari para cezalarına karşı, ilgilisine tebliğ tarihinden itibaren, bir ay içerisinde yetkili idare mahkemesinde dava açılabilir.”

BAŞKAN – Kâtip Üyemiz Sayın Çelik’in şimdi okuyacağı iki önerge aynı mahiyette olduğu için birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Tasarının 39 uncu Maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                 

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Bülent Baratalı

Nevingaye Erbatur

 

Malatya

İzmir

Adana

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun tasarısının 39 uncu maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                 

 

Sırrı Sakık

Hasip Kaplan

Bengi Yıldız

 

Muş

Şırnak

Batman

 

Fatma Kurtulan

Pervin Buldan

 

 

Van

Iğdır

 

 

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergelere katılıyor mu? 

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge sahipleri?

Sayın Sakık, buyurun.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, çok uzun süredir TRT’yle ilgili ciddi sıkıntılarımızın olduğunu hep söylüyoruz ama ne hikmetse bugüne kadar TRT bu konuda küçük bir adım bile atmadı. Tabii, birçok iktidarlar geldi geçti. Genelde bütün iktidarların borazanlığını yapan TRT’yi biz çok iyi tanıyoruz ama hiçbir iktidar döneminde TRT bu kadar fütursuzca davranmamıştır. Ve özellikle muhalefet partileriyle ilgili ve özellikle DTP’yle ilgili, yasaları ihlal eden bir TRT var, bir TRT Genel Müdürü var.

Şimdi, zaman zaman TRT 1, TRT 2’yi açıyoruz; AKP, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisinin temsilcileri var ama Demokratik Toplum Partisinin temsilcileri tartışmalarda yok. Yasanın açık hükmüne rağmen, TRT Genel Müdürü suç işlemektedir. Bunları birkaç kez…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Sakık, biz de yokuz.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Siz protesto ediyorsunuz.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Tamam, biz de yokuz. Tashih edelim.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Evet, buna rağmen, TRT Genel Müdürü bir keyfiyet içerisindedir.

Sevgili arkadaşlar, TRT’nin görevi Alevi’yi Sünnileştirmek değil, TRT’nin görevi Kürt’ü Türkleştirmek değildir, TRT’nin görevi solcuyu sağcılaştırmak değildir. TRT, bu ülkede yaşayan bütün farklılıklara kucak açmalıdır, onun gereğini yapmalıdır. Ama ne yazık ki bizim TRT’miz, tam tersi, herkesi, yani Alevi’yi Sünnileştirmeye çalışıyor, Kürt’ü Türkleştirmeye çalışıyor, solcuyu sağcılaştırmaya çalışıyor. Bu politikalar çok geride kaldı, bunlar çok çok geride kaldı ama TRT hâlen o geri noktada. Biz burada birçok kez seslendirmemize rağmen TRT’de bu noktada küçük bir adım atılmadı.

Bir gün TRT Genel Müdürünü gruptan birkaç arkadaşımızla birlikte ziyaret ettik. Bu sıkıntılarımızı kendileriyle paylaştık, yetkili bakanla da paylaştık. Bize şunu söyledi, dedi ki: “Burada o kadar çok eleman var ki, askerî, sivil bürokratların çocukları geliyor, aydan aya sadece gelip maaşlarını alıyorlar. Ben hepsinin ne yaptıklarını biliyorum.” Ve biz de umutlanmıştık, bu TRT Genel Müdürü bunlardan hesap soracak. Sonra bir baktık ki yine gidip sahipsizlerden hesap sordu, askerî, sivil bürokratların çocukları yine gidip maaşlarını alıyor.

Ve bu arada bir TRT Şeş kuruldu. Sözüm ona, Kürtlerin demokratik haklarını yerli yerine oturtmak için, Kürtler kendi dilleriyle kendilerini ifade etsin diye TRT Şeş kuruldu. Buna da sevindik, iyidir dedik. Ama sonra döndük baktık ki, TRT Şeş’te görev yapan elemanlar birkaç gün sonra istifa etmek zorunda kaldılar. Ve istifa aynen şu: “Biz domates, biber ve yanına limonu koyduğumuzda ‘Bu rengi buraya taşıyamazsınız.’ diyorlar.” Ya, böyle bir TRT olur mu, böyle bir anlayış olur mu! Yani hâlen domatesin kırmızılığından, limonun sarılığından, biberin yeşilliğinden korkan bir TRT’nin Türkiye’ye ne yararı olabilir! Allah rızası için ne yararı olabilir! Yani bu TRT uzun süredir bu ülkede büyük bir rant.

Ve bugün CHP Konya Milletvekili Atilla Bey’in bir açıklaması var,  biraz önce elime geçti. Bakın, TRT’nin kocaman, devasa bir kadrosu var. Diğer o ulusal medyadaki çalışanların belki 10 kat, 20 kat fazla elemanları var. Ama bugün bakıyoruz ki bir firmayla bir anlaşma yapmışlar, 3 program başına 24 milyon euro, bir anlaşma. Nereden? Peki bu elemanlar niye çalışıyor? Yani bu askerî-sivil bürokratların çocukları oralardan bu ciddi paraları alırken gidip kendi yandaşlarınıza yeni ihaleler açarak bu ülkede iç barışı sağlayamazsınız. Bu ülkede hakkaniyet duygusunu yitirirseniz kimsenin size güveni kalmaz.

O vesileyle biz, bu TRT Genel Müdürünün TRT Yasası’nın 13’üncü maddesini ihlal ettiğini açıkça, net bir şekilde burada kamuoyuna söylüyoruz. Bugün bu doğrultuda basın toplantısı yapan arkadaşımıza buradan biz de destek veriyoruz. Ve yetkili Bakan bir an önce 13’üncü maddeye göre davranmalıdır, TRT Genel Müdürünü görevden almalıdır. Yani TRT Genel Müdürü, bu hâliyle TRT’nin başında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ve TRT Genel Müdürü tarafsız olmalıdır, TRT Genel Müdürü hakka, hakkaniyete, adalete saygılı olmalıdır, TRT Genel Müdürü halkın iradesine saygılı olmalıdır. Burada sadece TRT Genel Müdürü AKP’nin genel müdürü değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan bütün siyasi partilerin ve onun dışındaki siyasi partilerin de hakkını, hukukunu yerli yerine oturtmalıdır ve TRT Genel Müdürü bir an önce görevden alınmalıdır.

Hepinize teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Sakık, yalnız şurada belki şöyle bir ince nüansa dikkat etmek lazım: Kamuda görev yapan asker ve sivil bürokratlar tabii ki olacaktır. Buradaki ifade bir genellemeyi kapsamamalıdır. Çalışmayan insanlarla ilgili Genel Müdür gereğini yerine getirmelidir ama “Asker ve sivil bürokratların çocukları” deyince, bu memlekete en güzel şekilde hizmet etmeye çalışan insanları da bu kapsama almak haksızlık olur.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, size ben TRT Genel Müdürünün…

BAŞKAN – Yani, görev yapmayan insanlara gereğini yapsın Genel Müdür ama diğer insanları töhmet altında bırakmayalım, haksızlık yapmayalım.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Genel Müdür söyledi, ben de oradaydım.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, bunu söyleyen TRT Genel Müdürüdür.

BAŞKAN – Anladım işte.

SIRRI SAKIK (Muş) – Biz, orada arpalık olarak onu kullanan askerî-sivil bürokratların çocuklarını kastediyoruz.

BAŞKAN – Genel Müdür söylüyorsa Genel Müdür de haksızlık yapmasın.

Teşekkür ederim.

SIRRI SAKIK (Muş) – Siz onların tercümanı değilsiniz ki. Niye yoksulları savunmuyorsunuz da onları savunuyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Genel Müdür söylüyorsa Genel Müdür de kimseye haksızlık yapmasın.

SIRRI SAKIK (Muş) – Ben buradan savunuyorum.

BAŞKAN - Biz hakkı, hukuku savunmak mecburiyetindeyiz. Genelleme yaparak başka insanlara haksızlık yapmayalım.

Diğer önerge…

Sayın Erbatur, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 385 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 39’uncu maddesinin tasarıdan çıkarılması için verilen Cumhuriyet Halk Partisi önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.

Türkiye’de özel radyo, televizyonların yayın hayatına girmesinden sonra kamu hizmeti yayıncılığı yapması gereken TRT’nin önemi daha da artmıştır. Medya-sermaye-siyaset üçgeninin sarmalındaki özel radyo, televizyon yayıncılığının yaygınlaşmasıyla TRT’nin halkın doğru bilgi ve habere ulaşabilmesini tarafsız bir biçimde sağlaması gerekir. Ancak 2008 yılı sonu itibarıyla aylık ortalama 63 milyon TL geliri olan TRT, böylesi muazzam büyüklükte bir bütçeyle, ne yazık ki, basiretsiz ve kadrolaşma yanlısı bir yönetim anlayışı sonucunda, olması gereken bu yayıncılık anlayışını gerçekleştirememiştir.

Artık TRT’nin haber yayınları bile ilgi görmemektedir çünkü vatandaşın vergisiyle ayakta kalan TRT’de haberler Hükûmetin sesi hâline gelmiştir. Kadrosunda 157 muhabir, 301 prodüktör  bulunduran TRT, bu nitelikli personelini çalıştırmak yerine, kaynağı, sahibi ve yayın politikası belirsiz kuruluşlardan hizmet satın almaktadır.

Kadrolu personelini çalıştırmayan TRT Genel Müdürü, halkın parasını yandaş şirketlere, yandaş medya çalışanlarına aktarmaktadır. Şu anda TRT radyo ve televizyonlarında yayınlanan programların önemli bir bölümü dış yapımlardan, yani para ile satın alınan programlardan oluşmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir kamu kuruluşu olan TRT, son yıllarda yanlış yönetimler sonucu, olması gereken nitelikli yayıncılık anlayışından uzaklaşmış, kendilerini belli gruplara yakın hisseden yöneticilerin elinde kadrolaşma iddialarının odağına oturmuş durumdadır. TRT’de muhabir, prodüktör, spiker, kameraman, montajcı gibi yayıncı kadrolar genel duyurulu sınavlarla alınır. Stajyer olarak üç yıl çalıştıktan sonra bu kişiler tekrar bir sınav sonucunda asıl kadrolarına atanırlar. TRT Genel Müdürü, yakınlarını TRT’ye alabilmek için önce TRT Yasası’nda yaptırdığı değişiklikle sözleşmeli personel alımının yolunu açıp ardından kendini belli gruplara yakın hisseden medya kuruluşlarının çalışanlarını sınavsız kuruma almaya başlamıştır. Bununla da yetinilmemiş, TRT Kurumu hizmetlerinin tanıtımı ve bu hizmetlere atanacak personel yönetmeliğindeki sözleşmeli program, haber personeli tanımında ilginç bir değişiklik yapılmıştır. Sözleşmeli program, haber personeli için gerekli olan fakülte veya yüksekokul mezunu olmak şartının yanına “Yurt içi veya yurt dışı yayın kuruluşlarının yayın, yapım, program veya haber hizmetlerinde en az iki yıl çalışmış olanlarda bu şart aranmaz.” ibaresi eklenmiştir. TRT Genel Müdürü, göreve geldiği günden bu yana bir kısmı akrabası olan hemşehrilerini başka kurumlardan nakil yoluyla TRT’ye almıştır. Hukuka aykırı gerçekleştirilen bu uygulamalar, iletişim fakültelerinden mezun olmuş ve TRT’de çalışmak amacıyla sınava başvuran onlarca gencimizin hakkını gasp etmektedir.

TRT, her türlü kültürün, evrensel değerin paylaşıldığı, anlaşıldığı ve değerler kazandırıldığı ortamlar olmalıdır. TRT, diğerleri öyle yapıyor diye değil, olması gerekene göre yayın yapmalıdır. Özgün bir kamu hizmeti yayıncılığı yaparak rating kaygısını bir kenara bırakmalı ve en azından vatandaşların gerçekten izleyerek kendisini geliştirebileceği evrensel ve ulusal bilim çalışmalarını, sanatın ve sporun her dalını izleyicilere benimsetecek yayınlar ile tarafsız habercilik anlayışıyla programlarını hazırlayabilmelidir.

Devletin, vatandaşlarına bilim, sanat, kültür, spor ve eğitim alanında ucuz, kolay erişilebilir ve yararlanılabilir hizmetler götürmesi sosyal devlet ilkesinin gereğidir. Ancak TRT, izleyicinin en çok ekran karşısında olduğu saatleri şans oyunları ve sadece futbol yorumculuğuna yönelik spor programlarıyla doldurmaktadır. Bu programların sunucularının, yorumcularının, yapımcılarının hangi ölçütlere göre, kimlerce seçildiği ve bu kişilere ödenen ücretler de ayrı bir soruşturma konusu olmalıdır. TRT, var olduğu biçimiyle olabildiğince yozlaşmış ve kısırlaştırılmış bir yayın politikasıyla yürütülmektedir. Ülkemizin saygın bir kamu kuruluşu olması gereken TRT, böylece, hiçbir iddiası olmayan, eğitici, tarafsız yayıncılık anlayışından uzak, yandaşları ihya etme mantığına dayalı bir kurum hâline getirilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Erbatur, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

NEVİNGAYE ERBATUR (Devamla) – İsmet İnönü gibi tarihimizde saygın bir yer kazanmış, vefayla anılan, Garp Cephesi’nin efsane komutanı, Mustafa Kemal Atatürk’ün tanımlamasıyla “Siz orada düşmanı değil, milletin makûs talihini yendiniz.” diyerek iltifatına mazhar olan, Lozan Antlaşması’nda gösterdiği cesur ve kişisel kararlılığıyla Lozan kahramanı olan, Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci Cumhurbaşkanı, Türkiye’yi çok partili rejime sokan ve yapılan bir seçimle iktidarı 14 Mayıs 1950’de gönül rahatlığıyla devreden, iktidarı devrettiği günde 10.600 kilometre demir yolu, hazinede 144 ton altın, sıfır enflasyon ve sıfıra yakın borç bırakan, böylesi önemli başarılara imza atmış olan İsmet İnönü dahi “millet düşmanı” gibi akıl dışı ithamlarda bulunan kişilerin TRT ekranlarında boy gösterebilmesi millete yapılmış bir hakarettir. TRT’nin taraflı yayıncılık anlayışı ve saygın kişilere yönelik iftiraya dayalı yönetim anlayışı, Sayın Genel Başkanımızın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NEVİNGAYE ERBATUR (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

…Sayın Genel Başkanımızın TRT aleyhine açmış olduğu bir tazminat davasında haklı görülmesiyle de yargı yolunca da kabul edilmiştir. Peki, bu yayınlar nedeniyle ödenmesi gereken tazminatı TRT’nin kendisi mi ödeyecektir yoksa yapımcıları mı ödeyecektir? Umarım, vatandaşın ödediği vergilerle ayakta kalan TRT, bir an evvel olması gereken saygın, tarafsız ve çağdaş yayıncılık çizgisine çekilebilir.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının çerçeve 39 uncu maddesi ile değiştirilen 3093 Sayılı TRT Gelirleri Hakkındaki Kanunun 6. maddesinin birinci fıkrasının sonuna eklenen cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümlenin eklenmesini ve çerçevedeki “cümle” ibaresinin “cümleler” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                         Mehmet Şimşek

                                                                                                                          Maliye Bakanı

“Bu maddeye göre kesilecek idari para cezalarına karşı, ilgilisine tebliğ tarihinden itibaren, bir ay içerisinde yetkili idare mahkemesinde dava açılabilir.”

BAŞKAN – Sayın Komisyon, Hükûmetin  önergesine katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, siz zaten önergeyi verdiniz...

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Mevcut düzenlemede Bandrol ücreti anapara alacağının takibinde 6183 sayılı Kanun hükümleri uygulanmakta iken, İdari Para Cezasında ise İcra ve İflas Kanunu hükümleri uygulanmaktadır. Bu düzenlemeyle Kurumun her türlü alacağının takibinde 6183 sayılı Kanun esas alınmak suretiyle uygulama birliği sağlanması hedeflenmiştir. Bununla birlikte uygulamada oluşabilecek uyuşmazlıklarda da uygulama birliği sağlanarak idari yargı mercilerinin görevlendirilmesi hedeflenmektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının çerçeve 39 uncu maddesi ile 3093 sayılı Türkiye Radyo           -Televizyon Kurumu Gelirleri Kanununun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasının sonuna eklenen cümlede yer alan “para cezaları” ibaresinden sonra gelmek üzere “süresinde” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

        Mustafa Kalaycı (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Günal, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, kısaca, az önce tartışılan konuyla ilgili bir yorum yaptıktan sonra TRT’yle ilgili görüşlerimi paylaşacağım.

Az önce Sayın Okay “Kim yetkili, kim yetkisiz?” dedi. Ben bugün gazeteleri okurken birçok gazetede aynı haberi gördüm. Dün, Sayın Başbakanın da sözlü olarak bir kısmını izledim.

Ben görüyorum ki AKP Grubunda ve Hükûmette Sayın Başbakandan yetkili hiç kimse yok. Yani yetkili kimse tabii ki yok ama Sayın Başbakan yardımcıları bile bir şey söylediği zaman şahsi kanaatini açıklamış oluyor. Onun için, arkadaşlarımın buna şaşırmamasını söylüyorum. Grup başkan vekillerinin haydi haydi olmaz. Koskoca Başbakan Yardımcısı, RTÜK kendisine bağlı, RTÜK Başkanıyla ilgili bir şey söylüyor, Sayın Başbakan da diyor ki: “Şahsi kanaatidir. Hükûmetin ve benim kanaatim –başta- değildir.”

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakınız… (AK PARTİ sıralarından “Bağlı değil.” sesleri, gürültüler)

Bağlı, ilgili… O da Başbakan Yardımcısı. Başbakanlıkta genelgelerle işler yürür. Kendisiyle ilişkili kuruluş olduğunu o genelgede Sayın Başbakan bizatihi yazmıştır. Şimdi ayrıntısına girmemek için söylüyorum.

Burada… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, madem istiyorsunuz oradan devam edeyim. Sayın Başbakan “AKP demeyin, AK deyin.” dedi. Şimdi Sayın Akman’ı aklayarak ak mı oluyorsunuz o zaman? Ne diyelim? (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Ben size diyorum başka konuya gireyim, siz buraya çekiyorsunuz. O zaman, tamam, size “Aklama Partisi” diyelim madem öyle istiyorsanız.

Değerli arkadaşlarım, bakın, burada birtakım şey var. Ben Sayın Bakanı burada bulmuşken kendisine bu konuyla ilgili bir sorum vardı, Komisyonda da soracaktım, farklı bir konuya girdi.

18 kişinin bu Deniz Feneriyle ilgili soruşturmada savcının mal varlıklarıyla ilgili ihtiyati tedbir kararı aldığını duyduk, Sayın Akman da dâhil.

Sayın Bakanım, kendisinin ilişkili olduğu, daha önceden yapılan sözleşme değişiklikleriyle üç dört tane şirketin isimlerinin değiştirildiği iddiaları basında yer alıyor. Ben size takdim edebilirim. Bu konuda, acaba, VEDOP aracılığıyla bu şirketlerin geriye giderek herhangi bir kâr payında veya ortaklığında bir şey olup olmadığı araştırıldı mı diye yeri gelmişken, arkadaşlarım söyleyince ilave etmek istiyorum. Eğer bilgilendirirseniz sevinirim. Ben, size ayrıntılı bilgilerini ve esas sözleşme örneklerini ayrıca takdim edebilirim.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, TRT’yi tartışıyoruz. TRT, bu dönemde maalesef AKP Hükûmetinin –Sayın Başbakan yine kızacak ama- borazanı hâline geldi. Maalesef… (AK PARTİ sıralarından “Bu konuda ne diyorsa aynen öyledir.” sesi)

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Ee tabii ki. Şimdi bakınız, RTÜK’ü, sizlerin oyuyla üyelerini seçtik.

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Siz oy vermediniz hiç!

MEHMET GÜNAL (Devamla) - RTÜK üyelerinin oyuyla da TRT’ye Genel Müdür seçtik. Doğal olarak tabii ki sizin söylediklerinizi dinlemek durumunda kalıyorlar. Bu çerçevede, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu, devletin en önemli kurumlarından birisiydi.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İsmi ne oldu, ismi?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Şimdi, devlete milletin verdiği vergilerle yönetiliyor, gelirleri de bizim vermiş olduğumuz vergilerden kesilen paylardan oluşuyor. Peki, millete mi hizmet ediyor, AKP Hükûmetine mi hizmet ediyor? Ne hâle geldi TRT acaba? Ne hâle geldi sizce?

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Halka sor bakalım bir, ne diyor. Halk ne diyor? Bir sor bakayım halka, ne diyor.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Vallahi, bana kalırsa TRT “AKRT” hâline geldi, bakın “AKRT” hâline geldi. (MHP sıralarından alkışlar) Şu anda geldiği hâl budur. Şu anda TRT “AKRT” hâline gelmiştir. Maalesef…

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Komik şeyler söylüyorsun. Bunlar komik şeyler.

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Maalesef, milletin sesine, milletin duygularına tercüman olmamaktadır.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – “Türkiye” kelimesini kaldıramazsın.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Hadi “AK RT” diyeyim de kızmayın, tamam. Edepli davranıyorum “AK RT” diyorum.

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Bunlar komik şeyler, komik.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Orada “Türkiye” kelimesini kaldıramazsın, kaldıramazsın sen. “Türkiye”yi niye kaldırıyorsun?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Siz zaten kaldırdınız, bir şeyi kalmadı.

Sayın Genel Müdür de görevini yapıyor.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Sayın Genel Müdür de görevini yapıyor. Sayın Başkanım da az önce söyledi, görevini yapıyor. Bizler de Türk milletinin bize verdiği muhalefet görevini yapıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, sayın…

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Türkiye’yi muhalefette kullanamazsın.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Sizin bu sözlerinizle bunu unutturmanız mümkün değil. Sayın Başbakan da bir buçuk ay tartıştığımız mayın meselesini unutturmak için edep, adap dersleri veriyor bize ama biz maalesef bunları unutmayacağız, unutturmayacağız.

Ben de sizlere diyorum ki -bakın bir daha gösteriyorum- unutmayın, unutturmayın, vicdanınızda hesabını yapmaya devam edin.

Saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

385 sıra sayılı kanun tasarısının 39 uncu maddesiyle 3093 sayılı kanunun 6 ncı maddesine eklenen cümlede geçen “Kanuna göre” ibaresinin “Kanun hükümlerine göre” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                        Gülşen Orhan (Van) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, oylamadan…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Değerli Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

İbarenin değiştirilerek kanun tekniği açısından uygun ibareye ulaşılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul…

III.- YOKLAMA

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, yoklama talebimiz vardı.

BAŞKAN – Önergeden önce?

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, evet ve böyle bir önemli önergeye sayın milletvekilleri katılmak isterler herhâlde.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu sayı kesmez bizi efendim, 184 olacak.

BAŞKAN – Önergenin oylanmasından önce bir yoklama talebi vardır, milletvekili arkadaşlarımızın o talebini yerine getireceğim:

Sayın Vural, Sayın Şandır, Sayın Yunusoğlu, Sayın Özensoy, Sayın Akçay, Sayın Kalaycı, Sayın Torlak, Sayın Enöz, Sayın Asil, Sayın Taner, Sayın Sipahi, Sayın Paksoy, Sayın Yıldız, Sayın Homriş, Sayın Ural, Sayın Toskay, Sayın Tankut, Sayın Ayhan, Sayın Cengiz, Sayın Akcan, Sayın Uzunırmak.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, 20’yi geçti herhâlde.

BAŞKAN – Hayır, efendim, 20 oldu, yazıyorum burada tek tek çünkü.

KADİR URAL (Mersin) – Tam 20 efendim burası, arka tarafa gerek yok.

BAŞKAN – Arkadaşlar, o zaman yazmadan oturdular. Benim saydığım milletvekili sayısı 20 şu anda.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Hepsi milletvekilidir efendim, hepsi milletvekilidir. (MHP sıralarından gülüşmeler)

BAŞKAN – Efendim?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – “Saydığım milletvekili sayısı” dediniz ya... (AK PARTİ sıralarından “Espri yaptı.” sesleri)

BAŞKAN – Hayır, burada ismi olan milletvekili sayısı 20.

Çalışma saatimiz sona yaklaşırken espriler güzelleşmeye başladı, fazlalaştı.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/692) (S. Sayısı: 385) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının 39’uncu maddesinin oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına dair bir önerge vardır, önergeyi okutup imza sahiplerini arayacağım. Ancak, açık oylama önergesinde imzası bulunanlardan -dikkat ederseniz bir milletvekili arkadaşımız o hususta bizi ikaz etmişti- herhangi birinin oyunu kullanmadığı tasnif sonunda anlaşılırsa yapılan oylama işaret oyu niteliğinde işlem görecektir. Bilgilerinize arz ediyorum.

Arkadaşlarımın isimlerini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Maddenin oylamasının açık oylamayla gerçekleştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Turgut Dibek, Kırklareli? Burada.

Ali İhsan Köktürk, Zonguldak? Burada.

Hakkı Suha Okay, Ankara? Burada.

Şevket Köse, Adıyaman? Burada.

Rıza Yalçınkaya, Bartın? Burada.

Atila Emek, Antalya? Burada.

Derviş Günday, Çorum? Burada.

Tansel Barış, Kırklareli? Burada.

Mehmet Ali Susam, İzmir? Burada.

Rahmi Güner, Ordu? Burada.

Gökhan Durgun, Hatay? Burada.

Ahmet Küçük, Çanakkale? Burada.

Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya? Burada.

Şahin Mengü, Manisa? Burada.

Rasim Çakır, Edirne? Burada.

Birgen Keleş, İstanbul?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Takabbül ediyorum.

BAŞKAN – Tamam, Ali Rıza Öztürk kabul ediyor.

Enis Tütüncü, Tekirdağ? Burada.

Nevingaye Erbatur, Adana? Burada.

Abdulaziz Yazar, Hatay? Burada.

Yaşar Tüzün, Bilecik? Burada.

Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Evet, pusula gönderen milletvekili arkadaşlarımın isimlerini okuyacağım:

Sayın Zekai Özcan? Burada.

Sayın Çiçek? Burada. Sayın Çiçek, aynı zamanda Sayın Başbakana vekâleten oy kullanıyor.

Sayın Feyzi İşbaşaran? Yok.

Sayın Vahit Kiler? Yok.

Sayın Sami Güçlü? Yok.

Sayın Fevzi Şanverdi? Yok.

Sayın Yusuf Ziya İrbeç? Burada.

Sayın Ali Babacan’a vekâleten Sayın Çağlayan? Burada.

Sayın Vecdi Gönül’e vekâleten Sayın Mehmet Aydın? Burada.

Sayın Hamza Yanılmaz? Yok.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, şu anda elimdeki pusulalar 6 tane. 179 tane sisteme giren arkadaş var. Ayrıca, biraz önce ikaz etmiştim.

Açık oylama talebinde bulunup da oy kullanmayan arkadaşlar var. Dolayısıyla, oy kullanmadıkları takdirde -bir kişinin- işari oylamaya döneceğini ifade etmiştim. Dün de Sayın Genç, oradan, hatırlarsanız itiraz etmişti.

Evet, şimdi işari oylama olarak madde kabul edilmiştir.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Burada olmayan 6 kişi ne yapacak?

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, bakınız, Başkanlık Divanı olarak açık…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İç Tüzük’e göre böyledir.

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Kaç oy kullanıldı?

BAŞKAN – Efendim, İç Tüzük’ün hükümleri çok açık. Eğer açık oylama talebinde bulunan arkadaşlardan herhangi birisi oylamaya…

OKTAY VURAL (İzmir) – Tamam, doğrudur doğru.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Doğru, doğru.

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Ben girdim.

BAŞKAN – Sayın Susam, 20 kişiden bahsediyorum “Ben girdim.” diye ayağa kalkmaya gerek yok ki. İşte, girmeyen arkadaşlarınız burada, lütfen.

OKTAY VURAL (İzmir) – İşlem doğrudur, yaptığınız işlem doğrudur.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, işlem doğrudur, yaptığınız işlem doğrudur.

BAŞKAN - 40’ıncı madde üzerinde dört adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 Esas Numaralı kanun tasarısının 40’ıncı maddesinde geçen “toplanıncaya kadar” ibaresinin “toplandığı ana kadar” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                           Kerim Özkul

                                                                                                                                Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 Esas Numaralı kanun tasarısının 40’ıncı maddesinde geçen “toplanıncaya kadar” ibaresinin “toplanana kadar” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                            Turan Kıratlı

                                                                                                                              Kırıkkale

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Tasarı’nın 40 ıncı maddesinde yer alan “girmesini müteakip” ibaresinin “girmesinden sonra” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                 

 

M. Akif Hamzaçebi

Ali Oksal

Şevket Köse

 

Trabzon

Mersin

Adıyaman

 

Şahin Mengü

Tansel Barış

Mehmet Ali Susam

 

Manisa

Kırklareli

İzmir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının çerçeve 40 ıncı maddesi ile 1/6/1989 tarihli ve 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununun geçici 13 üncü maddesine eklenen ikinci fıkradaki “yüzde ona” ibaresinin “yüzde 15’e” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                 

 

Mustafa Kalaycı

Abdülkadir Akcan

Mehmet Günal

 

 

Konya

Afyonkarahisar

Antalya

 

 

Kemalettin Nalcı

Hüseyin Yıldız

Emin Haluk Ayhan

 

 

Tekirdağ

Antalya

Denizli

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Yıldız konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Yıldız, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 385 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 40’ıncı maddesinde Milliyetçi Hareket Partisi olarak vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Sizlerin önergemize destek vermeyeceğimizi de baştan biliyorum ama ben yine sizleri ikna etmeye çalışacağım.

NURİ USLU (Uşak) – Böyle söylemeyin, böyle söylemeyin.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu arada, Sayın Maliye Bakanına… Bundan önceki Maliye Bakanımız Sayın Kemal Unakıtan’a sorular sorduğumuz zaman cevaplarını çok alamıyorduk ancak şu andaki Sayın Bakanımız Mehmet Şimşek, sorduğumuz sorulara cevap vermeye çalışıyor, en azından ciddiyetini de bozmuyor, kendisine teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bu arada, gerçi şu anda Meclis yine biraz boşaldı ama yaklaşık iki yıla yakın zamandır, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kanunlar görüşülürken Adalet ve Kalkınma Partisi sıralarında 15-20 milletvekili arkadaşımız oluyordu.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Siz de en fazla 20 kişisiniz.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Bundan dolayı da hangi amaçla, sıklıkla burada bulunuyorsunuz, çoğunluğu sağlıyorsunuz bilmiyorum ama sizlere de teşekkür ediyorum ve kutluyorum ayrıca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Bu motivasyonla yarın da devam ederiz!

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Yarın daha çok gelirsiniz!

Değerli milletvekilleri, 385 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 40’ıncı maddesinde, 3568 sayılı Serbest Muhasebeciler, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odasıyla ilgili bir düzenleme getirmektesiniz.

Yine, değerli milletvekili arkadaşlarım, 10/7/2008 tarihinde, 5786 sıra sayısıyla bu 3568 sayılı mali müşavirlerle ilgili Yasa’yı görüşmüştük. O süreçte gerek Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri gerekse Milliyetçi Hareket Partili milletvekilleri olarak bu Yasa’da yanlışlıklar yaptığınızı ifade etmiştik. TÜRMOB’u da diğer kurumları olduğu gibi ele geçirme amaçlı bu Yasa’yı düzenlediğinizi, bunun yanlış olduğunu ifade etmiştik. Şimdi, o çıkarmış olduğunuz Yasa’dan dolayı, 80 bine  yakın üyesi bulunan bu güzide odamız maalesef kongresini yapamamış, mali noktada da harcamaları noktasında yüzde 10’luk bir ilave artışla bu bütçelerini kullanabileceğini ifade etmektesiniz.

Değerli milletvekilleri, bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmiş olduğunuz kanun tasarı ve teklifleri ile ilgili eksiklikler, noksanlıklar ve yanlışlıklarda sizleri uyarıyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri olarak iktidar milletvekillerini kanun tasarı ve tekliflerinde yapmış olduğu yanlışları yapmaması adına uyarıyoruz. Salt muhalefet yapalım, iktidarın açıklarını yakalayalım, bundan da siyasi rant elde edelim diye bir çaba içerisinde bugüne kadar olmadık. Bugüne kadar Meclis çalışmalarında milletimizin menfaatine getirmiş olduğunuz kanun tasarı ve tekliflerinin çoğuna, sayın grup başkan vekillerimizin de bildiği gibi, destek veriyoruz. Ancak milletimizin menfaatlerinin aleyhine olabilecek yasalarda da karşı koymaya çalışıyoruz.

Değerli milletvekilleri, sizler bizim bu çabamızı görmüyor, takdir etmiyorsanız elbette bunun bedeli de olacaktır. Siz, Sayın Başbakanı padişah, sözlerini ferman; bakanlarınızı ve grup başkan vekillerinizi şehzade, sözlerini de buyruk kabul ediyor…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, lütfen sözlerini geri alsın sayın konuşmacı. Böyle bir hakkı yok.

BAŞKAN – Sayın Yıldız…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Padişah yok, kulları da yok. Sayın Başkan, lütfen geriye alsın. Böyle bir şey olamaz, böyle bir konuşma olamaz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Yıldız, o kelimeleri tashih edin lütfen.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Sayın Canikli

BAŞKAN – Sayın Canikli, sürçülisan olduğuna inanıyoruz. Tashih edecek, düzeltecek Sayın Yıldız.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Sayın Canikli, ben sözlerimi söylerim, siz beğenmiyorsanız çıkar burada cevap verirsiniz. Burası Türk milletinin kürsüsü. Ben de bu kürsüden milletimden almış olduğum yetkiye istinaden konuşuyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bu şekilde kelime kullanamazsınız! Kimsenin hakkı yok! Padişah yok burada, demokrasi var. Bu ülkede Başbakan var ve milletvekilleri var.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Pankart açmadılar mı “Son Osmanlı Padişahı” diye?

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Siz söylediğimi anlayamadıysanız benim sorunum değil. Sözlerimi, birazdan alırsınız, okursunuz, ne söylemek istediğimizi çok iyi anlarsınız Sayın Canikli.

Şimdi, bu 3568 sayılı Yasa’da olduğu gibi, Türklüğe hakaretin tanzim edildiği 301’inci maddede aynısını yaptınız, yine Vakıflar Yasası’nda bunu yaptınız, en sonunda mayına bastınız, mayın yasasında bunu yaptınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayınız Sayın Yıldız.

Buyurun.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, biz yasaların, milletimizin ihtiyaçlarına istinaden ya da yapılan haksızlıkları düzeltme amaçlı yapıldığını düşünüyor ve bu noktada kararlarımızı veriyoruz. Ancak, bu yasaları torbalayarak, birbirine karıştırarak getirmenizden dolayı Türk milletinin aleyhine onlarca yasayı maalesef burada çıkarmaktasınız.

Bu yasanın böyle olmaması ve önergemizin kabulü noktasındaki katkılarınızı diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergenin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır, yoklama talebini yerine getireceğim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Oylamadan önce yoklama talep ediyoruz.

Arz ederiz.

BAŞKAN – Oktay Vural, İzmir? Burada.

Necati Özensoy, Bursa? Burada.

Erkan Akçay, Manisa? Burada.

Ali Torlak, İstanbul? Burada.

Süleyman Lâtif Yunusoğlu, Trabzon? Burada.

Akif Akkuş, Mersin? Burada.

Kemal Cengiz, Çanakkale? Burada.

Beytullah Asil, Eskişehir? Burada.

Recep Taner, Aydın? Burada.

Hüseyin Yıldız, Antalya? Burada.

Mustafa Kalaycı, Konya? Burada.

Emin Haluk Ayhan, Denizli? Burada.

Mustafa Enöz, Manisa? Burada.

Yılmaz Tankut, Adana? Burada.

Sabahattin Çakmakoğlu, Kayseri? Sayın Çakmakoğlu yok.

TUNCA TOSKAY (Antalya) – Takabbül ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Toskay kabul ediyor.

Erdal Sipahi, İzmir? Burada.

Kadir Ural, Mersin? Burada.

Mehmet Akif Paksoy, Kahramanmaraş? Burada.

Tunca Toskay, Antalya?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Takabbül ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Şandır, Sayın Toskay’ın yerine kabul ediyor.

Abdülkadir Akcan, Afyonkarahisar?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Takabbül ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak kabul ediyor.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum. 

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/692) (S. Sayısı: 385) (Devam)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Saat 20.30’da toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

               

Kapanma Saati 19.47
BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.38

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

385 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının 40’ıncı maddesi üzerindeki önerge işlemine devam ediyoruz.

Sıradaki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Tasarı’nın 40 ıncı maddesinde yer alan “girmesini müteakip” ibaresinin “girmesinden sonra” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        M. Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

İfade daha düzgün bir hale getirilmiştir.

III.- Y O K L A M A

(MHP VE CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Toplantı yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergenin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır; yoklama talebini yerine getireceğim.

Arkadaşlarımı tespit edeceğim: Sayın Vural, Sayın Günal, Sayın Uzunırmak, Sayın Yunusoğlu, Sayın Özensoy, Sayın Taner, Sayın Sipahi, Sayın Asil, Sayın Enöz, Sayın Yıldız, Sayın Akçay, Sayın Kalaycı, Sayın Mengü, Sayın Toskay, Sayın Tütüncü, Sayın Köse, Sayın Emek, Sayın Aslanoğlu, Sayın Melen, Sayın Akkuş.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

       

Kapanma Saati: 20.44
ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 21.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104’üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

385 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 40’ıncı maddesi üzerinde verilen önergenin oylamasında yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, yeniden elektronik cihazla yoklama yapacağım ve toplantı yeter sayısını arayacağım.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, yapılan bu yoklamada da toplantı yeter sayısı bulunamamıştır.

Alınan karar gereğince kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 16 Haziran 2009 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı geceler diliyorum.

       

Kapanma Saati: 21.06