Normal 25669 2 11 2009-07-06T13:12:00Z 2009-07-06T13:12:00Z 1 55814 318145 TBMM 2651 746 373213 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 46                    YASAMA YILI: 3

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

103’üncü Birleşim

11 Haziran 2009 Perşembe

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

 IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman ilindeki turizm ve sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı

2.- Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan’ın, Türkiye’nin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Dönem Başkanlığına seçilmesine ve bu görevi üstlenmesine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, teşvik istihdam paketinin kapsamı ve kapsama alınan illere ilişkin gündem dışı konuşması

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması

2.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, Düzce Milletvekili Yaşar Yakış’ın konuşmasındaki bazı sözleri nedeniyle açıklaması

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin ve 21 milletvekilinin, Hatay ilinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/396)

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Türk dünyası ile ilişkilerin araştırılarak geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/397)

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Tokat Organize Sanayi Bölgesindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/398)

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

 

1.- (10/181) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 11/6/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin DTP Grubu önerisi

2.- (10/79) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmelerinin, Genel Kurulun 11/6/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

3.- (10/383) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 11/6/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması ve saat 19.00’a kadar çalışmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/692)        (S. Sayısı: 385)

3.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)

4.- Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/708) (S. Sayısı: 386)

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Van eski Cumhuriyet Savcısına ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/7431)

2.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, Silivri Cezaevi yönetimiyle ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/7439)

3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Ergenekon davasındaki bir tutuklunun durumuna ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/7486)

4.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Deniz Feneri dava dosyasının çevirisine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/7592)

5.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, gıda güvenliği denetimlerine,

- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, tohum bayilerinin birliklere yaptıkları ödemelere,

- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak’ın, balıkçılıktaki avlanma sürelerine,

- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bir yönetmelikteki bazı düzenlemelere,

Bir yönetmelikteki bazı hükümlere,

- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, bir tebliğde yoğurtla ilgili değişikliklere,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/7671), (7/7672), (7/7673), (7/7674), (7/7675), (7/7676)

6.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, TOKİ’nin Diyarbakır Valiliği ile yaptığı protokole ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/7880)

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.00’te açılarak dokuz oturum yaptı.

 

Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Artvin ilinin ulaşım ve barajlardan kaynaklanan sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız,

İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, cevaplandırılmayan soru önergeleri ile parlamenter denetime ilişkin gündem dışı konuşmasına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek,

Cevap verdiler.

 

Giresun Milletvekili Murat Özkan, Giresun ilinin ekonomik sorunlarına ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.

 

Artvin Milletvekili Ertekin Çolak, Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun gündem dışı konuşmasına;

Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay,

İzmir Milletvekili Ahmet Ersin,

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in verdiği cevaba;

İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi, son bir haftada 3 defa akaryakıt zammı yapılmasına ve bu konuda bir tedbir düşünülüp düşünülmediğine,

Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın, milletvekillerinin denetim faaliyetlerine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Manisa Milletvekili Ahmet Orhan ve 38 milletvekilinin, yoksulluk ve gelir dağılımındaki durumun (10/393),

Manisa Milletvekili Ahmet Orhan ve 38 milletvekilinin, TARİŞ’in tarım sektöründeki konumunun (10/394),

İstanbul Milletvekili Ümit Şafak ve 23 milletvekilinin, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin aldığı metrobüslerde yaşanan sorunların (10/395),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının:

214’üncü sırasında bulunan (10/268) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmelerinin Genel Kurulun 10/6/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin DTP Grubu önerisi,

69’uncu sırasında bulunan (10/117) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmelerinin Genel Kurulun 10/6/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi,

82’nci sırasında bulunan (10/135) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmelerinin Genel Kurulun, 10/6/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması ve saat 19.00’a kadar çalışmasına ilişkin CHP Grubu önerisi,

Yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in,

Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın,

Şahıslarına sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/692)    (S. Sayısı: 385) görüşmelerine devam edilerek, birinci bölüm kabul edildi, ikinci bölüm üzerinde bir süre görüşüldü.

 

Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin,

İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin,

Partilerine sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.

 

11 Haziran 2009 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 23.56’da son verildi.

 

 

 

Şükran Güldal MUMCU

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Canan CANDEMİR ÇELİK

 

Fatoş GÜRKAN

 

Bursa

 

Adana

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

No.: 118

II.- GELEN KÂĞITLAR

11 Haziran 2009 Perşembe

 

Raporlar

1.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/712) (S. Sayısı: 396) (Dağıtma tarihi: 11.6.2009) (GÜNDEME)

 2.- İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/713) (S. Sayısı: 397) (Dağıtma tarihi: 11.6.2009) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin ve 21 Milletvekilinin, Hatay İli’nin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/396) (Başkanlığa geliş tarihi: 03.06.2009 )

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 Milletvekilinin, Türk Dünyası ile ilişkilerin araştırılarak geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/397) (Başkanlığa geliş tarihi: 03.06.2009)

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 Milletvekilinin, Tokat Organize Sanayi Bölgesindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/398) (Başkanlığa geliş tarihi: 03.06.2009)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, sahte içki üretimine ve TAPDK’nın sorumluluğuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7581)

2.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, Katılım Öncesi Ekonomik Programın AB’ye sunulmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7582)

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, tarımsal amaçlı soğuk hava depolarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7583)                                    

4.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, tekstil ve hazır giyim sektörünün desteklenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7584)                                    

5.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, TMSF’nin bir ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7585)                                    

6.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, işsizliğe ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7587)                                    

7.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, futbol sahalarındaki şiddete ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7588)                                    

8.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana Büyükşehir Belediyesinin sosyal yardımlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7589)                                                                        

9.- Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın, çeklerle ilgili kanunun yeniden düzenlenmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/7591)                                     

10.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, deprem bölgelerine göre konut sayısına ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/7594)                                    

11.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa’da deprem riski taşıyan binalara ve deprem sigortasına ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/7595)  

12.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici’nin, Şanlıurfa’da yaşanan bazı olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7598)                                 

13.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, Bilecik’teki belediyelerin borçlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7599)                                    

14.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, trafik cezalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7601)                                    

15.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, bazı dernek ve vakıflarda yapılan aramalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7602)                                     

16.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, İDO’nun bir televizyon kanalıyla anlaşmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7603)                                    

17.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Kahramanmaraş’ta meydana gelen helikopter kazasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7604)                                    

18.- Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe’nin, güvenlik güçlerinin neden olduğu yaralama ve ölüm olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7605)                                    

19.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, yerel seçim sürecindeki olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7608)                                    

20.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Ağrı’da meydana gelen bazı olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7609)                                    

21.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, tıp fakültelerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7613)                                    

22.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, üniversitelerle ilgili bazı hususlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7614)                                    

23.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, parasız yatılılık ve bursluluk sınavına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7615)                                    

24.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, Ergenekon Soruşturmasıyla ilgili beyanına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7616)                                    

25.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, bir sınavda sorulan soruya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7617)                                     

26.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, bir sınav sorusuna ve bazı uygulamalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7619)                                    

27.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bir hayvan hastalığına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7620)                                    

28.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, balıkçılıktaki bazı uygulamalara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7621)                                    

29.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, arıcılık sektörünün desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7622)                                    

30.- İzmir Milletvekili Abdurrezzak Erten’in, TARİŞ’in desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7623)                                    

31.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, TMO’nun alımlarına ve ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7624)                                    

32.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, hızlı trene yönelik bazı iddialara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7625)                                    

33.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Antalya-Kepez yoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7626)                                    

34.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, İstanbul-İzmir otoyol projesinde yer alan asma köprüdeki demiryolu şeridine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7627)                                    

35.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, bazı yerlerdeki doktor açığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7629)                                     

36.- Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe’nin, TAPDK yönetimine yönelik bazı iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı soru önergesi (7/7630)                                    

37.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in, 2009 yılı bütçesinin revizyonuna ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/7631)                                    

38.- İzmir Milletvekili Abdurrezzak Erten’in, çalışanların ve emeklilerin aylıklarına zam ihtiyacına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/7634)  

39.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Kırım Kongo Kanamalı ateşi hastalığına karşı alınacak önlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7636)                          

40.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Azerbaycan politikasına yönelik bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7637)                          

41.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, gerçekleştirdiği bir ziyarete ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7639)                          

42.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, İşsizlik Sigortası Fonuna ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/7644)

43.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Vakıfbank Yönetim Kurulunun bir üyesinin görevden alınmasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/7645)

44.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, ücretlilere bir defaya mahsus ödeme yapılmasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/7646)                          

45.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, bazı Valilerin AK Parti Genel Merkezindeki görüşmelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7647)                          

46.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in, İETT’nin ithal ettiği bazı otobüslere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7648)                          

47.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir köyün yollarının yapımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7651)                          

48.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir köyün yol ve su sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7652)                          

49.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Darülaceze Müdürlüğünün bir ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7654)                          

50.- İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil’ın, İstanbul Büyükşehir Belediyesince alınan metrobüslere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7655)                          

51.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, İstanbul Büyükşehir Belediyesince alınan metrobüslere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7656)                          

52.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in, bazı mükellefler hakkında oluşturulan listeye ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/7657)                          

53.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Bakan onayı ile atanan eğitim kurumu yöneticilerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7663)                          

54.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bazı okul müdürü atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7664)                          

55.- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, bazı okullara doğrudan müdür atadığı iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7665)                           

56.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir köydeki sağlık ocağının ihtiyaçlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7666)                          

57.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bir hastanede işten çıkarılan işçilere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7667)                          

58.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan İl Sağlık Müdürlüğünün bir ihalesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7668)                           

59.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, İstanbul-İzmir otoyolu ve hızlı tren projelerinin güzergahlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7677)                          

60.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan TELEKOM İl Müdürlüğünün bir ihalesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7678)

 

11 Haziran 2009 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103’üncü Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim ve yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

İlk söz, Adıyaman ilindeki turizm ve sorunları hakkında söz isteyen Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’ye aittir.

Sayın Köse, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman ilindeki turizm ve sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adıyaman’da turizm ve sorunları konusunda gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu en içten saygılarımla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, dünyada, güneşin doğuşunun en güzel biçimde izlendiği Nemrut’u bağrında taşıyan Adıyaman ilimiz, maalesef turizme yapılan yatırım ve turizmin geliştirilmesi konusunda yeterli ilgiyi görememektedir.

Oysa Adıyaman coğrafyası çeşitli medeniyetlere sahne olmuş, birçok kültüre ev sahipliği yapmış nadir illerimizdendir.

Giyimi-kuşamı, oyunu, düğünü, geleneği-göreneği, misafirperverliği, halısı, kilimi ve heybesiyle zengin kültürel değerlere sahiptir.

Efsanesi, türküsü, halk oyunları Adıyaman’ı dünyanın tanıdığı bir il hâline getirmiştir. Binlerce yıllık zengin Adıyaman kültürünün bir ifadesi olan halk oyunlarımız ilimizi temsil etmiş, birçok başarılara imza atmıştır.

Değerli arkadaşlar, turizm potansiyeli açısından çok büyük öneme sahip Adıyaman ilimiz, Nemrut Dağı’ndan Perre antik kentine, Sen Pol Kilisesi’ne kadar çok sayıda esere ev sahipliği yapmaktadır. Perre antik kent o kadar başıboş bırakılmış ki orayı gezmeye giden insanların hiçbir can güvenliği bulunmamaktadır. Perre’deki çalışmalar için ödenekler oldukça az verilmektedir. Kazı çalışmalarının devam edebilmesi için buraya özel önem verilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Nemrut Dağı dünyanın sekizinci harikası olarak bilinmektedir. Doğu ve Batı medeniyetlerinin birleştiği Yukarı Mezopotamya’da yer alan en yüksek açık hava müzesidir. Bu dağın zirvesinde Kommagene Krallığı’na ait iki bin yıllık Tümülüs, devasa heykeller ve kitabeler yer almaktadır. Aynı zamanda 1987 yılında UNESCO tarafından da dünya kültür mirası listesine de alınmıştır. Nemrut Dağı anlatılmaz, ancak gidip Nemrut Dağı’nı görmek gerekir. Kültür Bakanlığının kitabının üzerinde Nemrut Dağı vardır, ancak, bu, kâğıt üzerinde kalmamalıdır; bu, icraatla, çalışmayla mümkündür.

Değerli milletvekilleri, bütün bunların ötesinde, ne şehrin otogarında ne Kâhta Otogarı’nda ne de Nemrut Dağı yol güzergâhının üzerinde turizm bilgi ya da danışma bürosuna rastlayamıyoruz. Güneşle heykellerin söyleşi yaptığı Nemrut’a bu yapılanlar reva değildir. Oysa Nemrut, dünyada çok daha farklı tanıtılabilir.

İşte Nemrut! Gördüğünüz, heykellerin güneşle buluştuğu ünlü Nemrut Dağı.

Özellikle Japonlar ve Güney Koreliler dağa ve güneşe çok düşkündürler. Dağ ve güneş onlar için çok kutsaldır. Bunun nedeni ise Japon imparatorunun güneşin oğlu olduğuna inanmalarıdır.

Güneş en güzel, en muhteşem olarak Nemrut Dağı’nın zirvesinden ancak seyredilebilir. Bundan dolayı Japon ve Güney Kore gibi ülkelerde Nemrut’un  tanıtılması için çok daha fazla çaba harcanması gerekmektedir. Bu anlamda “Nemrut Dağı festivali” gerçekleştirebiliriz, teşvik edici yatırımlar yapabiliriz, sanayici ve girişimcilerin iş birliğiyle “Nemrut fuarı” düzenlenebilir, sanatçılarla iş birliği yaparak konser ve sergiler yapılabilir.

Değerli arkadaşlar, Güneydoğu Anadolu Projesi’nin en önemli ayağı olan Atatürk Barajı Avrupa’nın ve Türkiye'nin de en büyük baraj gölüdür. Bu baraj yöre halkı tarafından deniz olarak bilinmektedir. Ancak bu büyüklükteki baraj gölümüzden maalesef yeterince yararlanamıyoruz. Göl üzerinde balıkçılık ve su sporları yapılmaktadır. Yalnız, yeterince destek sağlanamadığından göl üzerinde yapılan su sporları da yaygınlaşamamıştır.

İşte, gördüğünüz şu tablo Marmaris yahut da Bodrum değildir, Adıyaman’da bulunan Atatürk Barajı’nın resmidir. Dikkatinize sunulur.

Değerli milletvekilleri, en son olarak AKP Hükûmeti de Adıyaman’ın turizm potansiyelini görmezden gelmektedir. Adıyaman’da turizm, bacasız fabrika olacak durumdadır. Adıyaman’ın ekonomisine büyük katkı sağlaması an meselesidir. Sadece ekonomik olarak değil sosyal açıdan da turizmin ilimize büyük katkıları olacaktır. Kültürlerin tanışması, kaynaşması ancak bu yollarla gerçekleşebilir.

Değerli arkadaşlarım, Japonya ve Güney Kore’den 2008 yılında 100 binin üzerinde turist ülkemize gelmiştir. Eğer biz bu turistlerin 10-15 bin kişisini Nemrut Dağı’na kanalize edebilirsek çok şeyleri değiştirebiliriz. Bunu niçin söylüyorum: Son yıllarda Adıyaman’da tütün yok edildi. Nüfusumuzun yaklaşık yüzde 50’si tütüncülükle geçiniyordu. Tarımın en büyük ayağı tütün idi. Dolayısıyla, tütün yok edilince işsizlik baş göstermiştir. Eğer Nemrut Dağı’nı turizme açarsak en az 10 bin işçinin çalışabileceği bacasız bir fabrikayı çalıştırmış oluruz.

Adıyaman’ı bir Kapadokya’ya çevirebiliriz. Bu sadece bir düş değildir. Bunun için altyapı gerekli, çalışmak ve uğraşmak gereklidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Köse.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Altyapı çalışmaları hızlandırılmalıdır. Bunun için TRT’nin bu konuda çok çalışma yapması gerekir. Geçen pazartesi günü TRT Türk’te tam kırk dakika Kapadokya anlatıldı. İsterdim ki Adıyaman gibi devasa heykellere sahip olan Nemrut Dağı da en az bir on-on beş dakikayla bu televizyonda tanıtılmış olsaydı.

Adıyaman’da turizmi şansa çevirebiliriz. Spor etkinlikleri, özellikle dağcılık ve su sporları yapılabilir. Bunun için Atatürk Barajı Gölü buna çok uygundur.

Yine Nemrut Dağı için belgesel filmler çekilebilir, yurt dışı özel tanıtımlar, lobi faaliyetleri kuvvetlendirilebilir, İnternet tanıtımları, tur operatörleri ve rehberlik çalışmaları yapılabilir, alan gezileri yapılabilir. Bütün bunlar için de basın ve medya faaliyetlerine büyük görev düşmektedir. Yerel belediyeler yahut da valilikler veya kaymakamlıkların bütçeleri buna müsait değildir. Hükûmet bu konuda gerekeni yapmalıdır. 25 milyon dolarlık bir bütçeyle Adıyaman ilimizi büyük bir işsizlikten kurtarmış oluruz.

Tüm bunlar gerçekleşirse GAP bölgesine ve Türkiye ekonomisine büyük katkılar sunmuş oluruz.

Sözlerime son verirken şu dörtlükle sözü bitirmek istiyorum:

“Nemrut Dağın başında,

Heykelleri karşında,

Adıyaman kokuyor,

Toprağında, taşında.”

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Adıyaman seninle gurur duyuyor.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse.

Gündem dışı konuşmaya Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay cevap vereceklerdir.

Sayın Bakanım, buyurun.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; Adıyaman Milletvekilimiz Sayın Köse’ye, Türkiye'nin kültür turizmi açısından son derece önem taşıyan bir yöremizi Meclis kürsüsüne getirdiği için çok teşekkür ederim. Gerçekten, Nemrut Dağı ve Nemrut Dağı merkezli olmak üzere Adıyaman, bizim Türkiye’de yapmaya çalıştığımız turizm çeşitlendirmesi açısından son derece önem taşıyan bir büyük zenginliktir.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri arasında Adıyaman’ı ve bilhassa Nemrut Dağı’nı görmemiş olanlar varsa bunun kendileri için en kısa zamanda giderilmesi gereken bir Türkiye zenginliğine ilişkin bir bilgi eksikliği olduğunu ifade etmek isterim.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Bakanlık olarak bir gezi düzenleyin.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Gerçekten, Türkiye’de olup da Türkiye’de belli bir kültür ve gelir düzeyinde olup da Adıyaman gibi -başka örnekleri de var kuşkusuz ama- Nemrut gibi bir zenginliği görmemek olmaz.

Ne yazık ki -Sayın Milletvekilimizin yakınmalarının önemli bir kısmına katılıyorum- henüz, Nemrut gibi bir büyük zenginliğin ülkemize ve dünyaya tanıtılması için gereken altyapı eksiklikleri giderilebilmiş değildir. Ben kendi payıma, yıllar önce Nemrut’u görmüştüm. Önceki yıl bir kez daha, bu sefer taşıdığım sıfat nedeniyle ve o makamın gerektirdiği dikkatle, özenle bir kez daha gördüm. Yıllar içinde iyiye doğru gelişmiş fazla bir şey olmadığını üzüntüyle tespit ettim.

Şimdi, geçen yıl, dünya miras alanlarıyla ilgili 2010 Ajansı çerçevesinde bir fon kullanmak konusunda sayın milletvekillerimizin katkısıyla bir kaynak oluşturabildik. O kaynak çerçevesi içinde dünya miras alanlarının altyapı eksiklerinin giderilmesi, ziyaret güzergâhlarının belirlenmesi, ulaşım güzergâhlarının düzenlenmesi, karşılama merkezlerinin oluşturulması ve elbette, o asıl ören yerlerinin gelecek bin yıllara da taşınabilmesi için gereken düzenlemelerin yapılması konusunda proje, proje uygulama ve uygulama çalışmalarımız var. Bu çerçevede biz Nemrut’a ciddi bir kaynak ayırdık ama bu kadar önemli arkeolojik alanlarda, siz isteseniz bile ve kaynak bulsanız bile istediğiniz kadar hızlı ilerlenilmiyor. Orta Doğu Teknik Üniversitesi ile bir çalışma yapıyoruz, Adıyaman milletvekili arkadaşlarım yakından biliyorlar, bir çalışma yapıyoruz. Orta Doğu Teknik Üniversitesi oradaki eserlerin korunmasıyla ilgili bize bilimsel açıdan yol gösteriyor. Geçen yıl bir tartışma başlattık: Adıyaman’ın Nemrut Dağı’nın tepesindeki, dağın her iki yüzündeki anıtlar olduğu yerde mi korunmalı, yoksa orada replica’ları bırakılarak bir müzeye mi, aşağıda bir müzeye mi taşınmalı? Bilim çevreleri arasında bu konuda bir görüş birliği oluşamadı. Bilim çevrelerinin bir kesimi aşağıya taşınması, bir müzede, yeni, çağdaş bir müzede gelecek bin yıllara uygun bir biçimde korunarak aktarılması konusunda görüş birliğine varamadılar. Şimdi biz bir ortak bilimsel görüş oluşturmaya ve o çerçevede bir koruma oluşturmaya çalışıyoruz. Şu anda hem Malatya yönünden hem Adıyaman yönünden yol düzenlemeleri, karşılama merkezi düzenlemeleri, projeleri yaptırıyoruz. Yol düzenlemeleriyle ilgili uygulama çalışmaları da başladı. Ama bir kez daha söylemek istiyorum ki, bizim bu geçmiş yıllardaki ihmali hızla ortadan kaldırmamız gerekiyor ve Adıyaman’ı, Nemrut’u bütün dünyaya tanıtmamız gerekiyor.

Geçen yıl, yanılmıyorsam, 125 bin civarında, Nemrut Dağı’nın ziyaretçisi vardı, Adıyaman’ın ziyaretçisi vardı. 100 bin kadarı yerli, 25 bin kadarı yabancıydı. Biraz önce Sayın Milletvekilim, Türkiye’ye gelen Uzak Doğuluların 20-25 bin kişisinin Nemrut’a taşınması hâlinde bu bölgenin kaderinin değişebileceğini söyledi. Güzel, ama bence bu sayılar çok az. Bence 25-26 milyon ziyaretçinin geldiği Türkiye’de Nemrut’a birkaç yüz bin insanın çıkıyor olması, yakın bir gelecekte Adıyaman eksenli olarak o bölgeye 1 milyon ziyaretçinin gidiyor olmasını bizim hayal etmemiz gerekir. Benim şahsen böyle bir hayalim var. Yani, iki bin yıl önce 2.200 metre yükseklikteki bir dağın doğusuna ve batısına aynı eserleri, dünyada başka eşi olmayan eserleri, yeryüzündeki ve gökyüzündeki güçleri temsil eden kartal ve aslan başlarını, o dönemin inançlarını temsil eden tanrı-tanrıça heykellerini ve o dönemin egemenini temsil eden anıtları dağın iki yüzüne, iki bin yıl önce, 2 bin metre mesafede yapmış olan bir uygarlık… Bunun dünyada eşi yok. Bunu iddiayla söylüyorum, bunun dünyada eşi yok, ama üzüntüyle yine söylüyorum ki, bizim ülkemizde bile, batıyı, doğuyu, birçok yeri görmüş olan insanların çok önemli bir kısmı Nemrut’u görmemiş. Şimdi, Nemrut’u…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Davet lazım Sayın Bakan.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Davet…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım, Sayın Köse konuştu, davet etti.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Sayın milletvekilleri her konuda davet mi bekler Allah aşkına. Ben tabii davet ederim de, özel gayrete de ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Yani, bu zenginliklerimizi paylaşmak konusunda gayrete ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

Yani, Nemrut, benim çok özel olarak, son yıllarda sahiplenmeye ve hızla o eksiklikleri gidermeye çalıştığım mekânlardan birisidir. Sayın Milletvekilimize teşekkür ederim, bizim bu yılki faaliyet programımızın kapağına da bir hatırlatma olsun, bir bilgi tazeleme olsun diye Nemrut’u koyduğumuzu burada işaret etti ama ondan ibaret değil.

Tabii, şunu da sizlerle paylaşmak isterim: 9 dünya miras alanımız var şu anda bizim UNESCO tarafından kabul edilmiş olan Türkiye’de. İşte, Hattuşa var, Troya var, Nemrut var, Safranbolu var, 9 alanımız var. Şimdi hayalimiz, bu 9 alanla ilgili altyapı eksikliklerini gidermek. Yürüyüş güzergâhları, güvenlik önlemleri, bunları almaya çalışmak. Bunları yapıyoruz.

İkincisi: Bu 9 alana yenilerini katmaya, dünya miras alanındaki kalıcı yerlerimize yenilerini katmaya çalışmak. Bu çerçevede Alanya’yla ilgili çalışıyoruz, Selimiye’yle ilgili çalışıyoruz ve Efes’le ilgili çalışıyoruz. Önümüzdeki birkaç yıl içinde 9 alana Efes’i, Selimiye’yi ve Alanya’yı katmak konusunda hazırlıklarımız var.

Bir taze bilgiyi de sizlerle paylaşmak istiyorum: 18 de bizim dünya miras alanı aday listesinde Türkiye’de doğal ve arkeolojik ören yerimiz vardı ya da sit alanımız vardı. 2000’den bu yana yeni bir dosya önerilmemiş ve 2000’den bu yana, bu dünya miras alanı aday listesine yeni bir bölge katılmamıştı. Biz, geçen yıldan bu yana 5 dosya gönderdik: Konya Çatalhöyük, Antalya Perge, Aydın Afrodisias, Burdur Sagalassos ve Fethiye’den Olimpos’a kadar bütün Likya kıyılarındaki  Likya kalıntıları. 5’i de kabul edildi. Şimdi, 18 değil, şu anda dünya miras alanı aday listesinde 23 yeni yerimiz var. Yani bir yıl içindeki bir gayretle biz bu aday listesini 5 çoğalttık. Şimdi, birkaç yıllık bir gayretle UNESCO’nun kalıcı listesindeki  yerlerimizi de en az 12’ye çıkarmak konusunda bir niyetimiz var, inşallah muvaffak oluruz.

Adıyaman’la ilgili tabii, dikkatimiz ve gayretimiz ayrıca sadece Nemrut Dağı değil. Tabii, Nemrut Dağı Türkiye çapında, dünya çapında çok önemli ama Nemrut’u görmek için gelenlerin Adıyaman içinde de nefes alacakları, tarihî dokuyu paylaşacakları bir Orta Anadolu, Orta Doğu Anadolu şehrinin nostaljisini ve tarihini birlikte yaşayacakları mekânlara ihtiyaç var. “Tuz Hanı” tabir edilen bir alan var, Adıyaman içinde bir eski kervansaray var. Orasıyla ilgili bir çalışma yapıyoruz. Ciddi bir kaynak ayırdık. Bazı kamulaştırma problemlerimiz var. Özel mülkiyet ilişkileri çıktı. Yargıda sorunlar var ama Adıyaman’ın dokusunu değiştirecek olan bir çalışmayı da bu arada sürdürüyoruz şehir merkezinde.

İkincisi: Kâhta Kalesi’yle ilgili bir çalışma yapıyoruz. Kâhta Kalesi’nde restorasyon projesi  çalışmaları yapıyoruz.

Ayrıca, biliyorsunuz, Adıyaman Kültür Merkezini üniversiteyle paylaştık ve şu anda üniversitenin katkılarıyla Adıyaman Kültür Merkezi faal bir ünite hâline dönüştü. Kâhta Kültür Merkezini geçen yılın sonunda bitirdik ve Besni Kültür Merkezi için çalışıyoruz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, şu Malatya-Adıyaman yolunu bitir, biz Adıyaman’a çok turist getiririz.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Malatya konusunda da, Değerli Milletvekilim, burada gündem dışı bir konuşma yaptığınızda bu taze bilgileri sizinle Malatya konusunda da paylaşmaktan keyif alırım.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ama Adıyaman’a faydamız olsun. Adıyaman bizim kardeşimiz. Oraya faydamız olsun.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Tabii, faydanız oluyor.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Onun için, Malatya-Adıyaman yolunu bitirin.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, fazla zamanınızı almak istemiyorum. Gündem dışı bir konuşma vesilesiyle, hem UNESCO dünya miras alanındaki yerlerle ilgili hem aday alanlarla yaptığımız çalışmalarla ilgili bazı bilgileri sizlerle paylaşmak istedim.

Benim hayalim şudur: Türkiye geçen yıl dünya 7’ncisi oldu turizmdeki gelişmelerle, dünyada hız itibarıyla 7’ncisi oldu. İstanbul, Avrupa’da yükselme hızı itibarıyla 3’üncü oldu, Paris ve Londra’dan sonra. Bunlar kuşkusuz iyi gelişmeler. Bunu sürekli kılmamız lazım. Bir de, bu bereketi Anadolu’ya yaymamız lazım. Yani bunun sadece Antalya’yla İzmir arasındaki kıyı şeridinde kalmaması, Anadolu içlerine doğru yürüyüp gelmesi lazım çünkü turizm istihdam sağlıyor.

Geçenlerde ben Mardin’deydim. Nüfusun yüzde 68’inin otuz yaşın altında olduğunu öğrendim. Sanıyorum benzer bir durum birçok şehrimizde var bizim. Bu genç nüfusa bizim istihdam sağlamamız lazım ve bu genç nüfusu dünyaya entegre edecek olan yatırımlara girişmemiz lazım. Turizm bunlardan birisi.

Kültür turizmi alanında Türkiye’nin büyük zenginlikleri var ama ihmal edilmiş büyük zenginlikleri var. Şimdi, bu ihmali ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. Termal turizmi, kongre turizmi, kış turizmi alanında turizmi çeşitlendirmeye çalışıyoruz.

Kültür turizmini özellikle önemsiyorum çünkü Türkiye’yi dünyada kitlesel olarak turizmde yükselen değil, aynı zamanda kalite olarak yükselen ve dünyada farklılaştıracak olan alan bence kültür turizmidir. Yani Türkiye’ye gelen ziyaretçiler Nemrut’u gördükleri zaman, Sümela’yı gördükleri zaman, Ani’yi gördükleri zaman, Konya’yı gördükleri zaman ve oradaki müziğin, oradaki yemeğin, oradaki lezzetin farkına vardıkları zaman, bizim bağlarımızda yetişen üzümün, üzümden üretilen şıranın ya da şarabın, bizim yemeklerimizin, bizim soframızın, bizim hayat tarzımızın –tabii, çok hijyenik bir ortamda sunulması kaydıyla- farkına vardıkları zaman Türkiye turizmde sadece kitlesel olarak yükselen değil, kalite olarak da farklılaşan bir ülke hâline dönüşecektir.

Hayalim benim, bir vadede, on yıl içinde, hepimizin göreceği bir vadede, dünyada belli bir kültür ve belli bir gelir düzeyine ulaşmış insanlar için Türkiye’yi görmemiş olmak bir eksiklik olmalıdır, “Türkiye’yi gördüm” demek prestij, bir itibar sorunu olmalıdır ve Türkiye’yi görmediyse “çok şey kaybettim” diyebilmelidir insanlar dünyada. İnşallah bunu gerçekleştirmeye çalışacağız.

Konuyu gündeme getiren arkadaşıma teşekkür ediyorum.

Hepinizi, Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim Sayın Köse?

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Kısa bir açıklama yapmak istiyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Ee, siz yedi dakika konuşmuştunuz.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Katkı vermek için.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Köse.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana da teşekkür ediyorum.

Adıyaman Nemrut, özellikle Nemrut Dağı’na olan hassasiyetlerini biliyorum. Ancak bir açıklamasında dediler ki: “O heykeller orada mı kalmalı, yoksa kaldırılmalı mı? Bir çalışma var.” Ben özellikle itirazsız orada kalmalı diyorum. Sebep de şu: O zaman Nemrut Dağı, Nemrut Dağı olmaktan çıkar. Bu bir.

İkincisi: Gerçekten turizm açısından Adıyaman’ın bir ayrıcalığı vardır. Konuşmamda da belirtmiştim Sayın Bakanım. Orada ekonomi felç olmuştur. Turizm burayı canlandırabilecektir. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Katkı vereceğiniz için de ayrıca teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bakanım, buyurun.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Sayın Başkanım, bir yanlış anlaşılma olmasın. Elbette Adıyaman’ın, Nemrut’un özelliğini veren oradaki anıtlardır. Fakat bazı bilimsel çevreler dediler ki -dünyada örnekleri var- “Anıtların asıllarını, bu iş için mahsusen yapılan, hassaten yapılan bir müzeye taşıyabilirsiniz; tıpkısını da oraya, replica’larını da oraya koyabilirsiniz. Böylece doğanın ve ziyaretçinin tahribatına replicalar maruz kalır ama asıllarını hemen yakında bir yerde muhafaza edebilirsiniz.” Dünyada böyle örnekler var. Bu, bir bilimsel öneriydi. Bu bilimsel öneriyi bilim çevreleri tartışıyor. Bizim bu konuda verilmiş bir ön kararımız yoktur. Sakın yanlış anlaşılma olmasın.

Teşekkür ederim, tekrar saygılarımı sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı ikinci söz, Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Dönem Başkanlığı hakkında söz isteyen Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan’a aittir.

Sayın Ceylan, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan’ın, Türkiye’nin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Dönem Başkanlığına seçilmesine ve bu görevi üstlenmesine ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET CEYLAN (Karabük) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ülkemizin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Dönem Başkanlığına seçilmesi ve bu görevi üstlenmesi dolayısıyla gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, geçen yıl Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda, Türkiye, kırk sekiz yıl aradan sonra, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun üyesi olan ülkelerin yüzde 80’den çoğunun desteğini alarak iki yıllık bir süreç için, 2009 ve 2010 yılları için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğine seçilmiş bulunmaktadır. Bu görevini de 2009 yılı başından itibaren üstlenmiş bulunmaktadır. Türkiye şimdi ise 1 Hazirandan itibaren de, bir ay boyunca Güvenlik Konseyi Dönem Başkanlığını yürütmeye başlamış bulunmaktadır. Bu Başkanlık görevinin öncelikle ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını ve dünya barışına katkıda bulunmasını diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, takdir edersiniz ki bu görev, ülkemizin uluslararası alanda saygınlığı ve itibarı açısından  son derece önemli ve onurlu bir görevdir. Ülkemizin kırk sekiz yıl aradan sonra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğine seçilmesi ve onun ötesinde Dönem Başkanlığını üstlenmesi, hiç şüphesiz ki ülkemizin uluslararası alanda kazandığı haklı güven ve itibarın somut bir göstergesini teşkil etmektedir. Nitekim, dünyanın stratejik açıdan en kilit bölgelerinden birinin merkezinde yer alan Türkiye'nin dış ve güvenlik politikaları bakımından özellikle son yıllarda izlediği aktif ve yapıcı tutum, uluslararası toplumun çok geniş bir kesiminde takdir toplamaktadır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Türkiye bu dönemde, dış politikada olduğu gibi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliği ve Dönem Başkanlığında da aktif bir politika izlemektedir. Güvenlik Konseyi Dönem Başkanlığımız sırasında Konsey gündeminde, Orta Doğu, Kosova, Afganistan, Gürcistan, İran, Sudan gibi ülkelerde yaşanan güvenlik sorunları gibi önemli konular yer almaktadır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Güvenlik Konseyinde yine, 18 Haziranda, Türkiye'nin önemli gayretleriyle Irak’taki durum ele alınacaktır. Tabii ki Irak bizim komşumuz ve dost bir ülke. Irak’ta yaşananları önemsiyoruz. Irak’ın geleceği açısından Türkiye büyük bir önem vermektedir. Bu açıdan işte, Dönem Başkanlığımız sırasında Irak’la da ilgili güvenlik ve istikrar konusu gündeme taşınacak ve mümkün olan en üst düzeyde bir toplantı gerçekleştirilecektir.

Değerli arkadaşlarım, yine bu dönemde Güvenlik Konseyi açısından, gerek üyelik ve Dönem Başkanlığımız açısından Afganistan ve Pakistan’daki gelişmeleri de son derece önemsiyoruz. Bilindiği gibi, son zamanlarda Pakistan’da askerî operasyonlar nedeniyle özellikle Swat ve Dir bölgesinde milyonlarca insan yerlerinden, yurtlarından olmuş bulunmaktadır. Yaklaşık 2,5 milyon Afganlı insanımız, kardeşimiz göçebe durumuna düşmüş bulunmaktadır.

Tabii ki Türkiye olarak, hem bir kardeş ülke olarak hem de Güvenlik Konseyi üyesi ve Dönem Başkanı olarak, Afganistan’da ve Pakistan’da yaşanan olayları önemsiyoruz. İşte, Sayın Dışişleri Bakanımız Sayın Davutoğlu da bugünlerde Pakistan’da bulunmaktadır. 9-11 Haziranda Pakistan ziyaretini gerçekleştirmekte ve Türkiye olarak, yaşadığı bu sıkıntılar nedeniyle Pakistan’a, Pakistan halkına yaklaşık 10 milyon dolar civarında bir nakdî yardımı Sayın Bakanımız takdim etmiş bulunmaktadır. Bunun dışında ayni yardımlar da devam etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bunun dışında, tabii, Güvenlik Konseyi Dönem Başkanlığımız sırasında gündeme getirdiğimiz birçok önemli sorun da, konu da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ceylan, konuşmanızı tamamlayın.

MEHMET CEYLAN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Güvenlik Konseyi Dönem Başkanlığımızda, ifade ettiğim gibi, önemli konuları gündeme getirmeye devam edeceğiz. Bunlardan bir tanesi de Birleşmiş Milletler çerçevesinde dünya çapında yürütülen barışı koruma faaliyetleri ile ilgili de bir toplantı düzenleyeceğiz. Birleşmiş Milletlerin dünya çapında yürüttüğü barışı koruma operasyonları çerçevesinde, bu operasyonların nasıl daha etkin, nasıl daha faydalı bir hâle getirilebileceği ve yerel halka nasıl bir destek sağlanabileceği konuları gündeme taşınacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bir kez daha özetle ifade ediyorum: Güvenlik Konseyi Dönem Başkanlığımızın ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, dünya barışına, dünya güvenliğine katkı sağlamasını diliyor, hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ceylan teşekkür ederim.

Gündem dışı üçüncü söz, teşvik istihdam paketinin kapsamı ve kapsama alınan iller hakkında söz isteyen Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’e aittir.

Sayın Tüzün, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, teşvik istihdam paketinin kapsamı ve kapsama alınan illere ilişkin gündem dışı konuşması

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; geçtiğimiz hafta Sayın Başbakan tarafından bizzat açıklanan teşvik istihdam paketinin kapsamı ve kapsamı içerisine giren illerle ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu cümleyi özellikle kullanıyorum çünkü Sayın Başbakanın Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyelerinin düşüncelerine ipotek koyarak açıklamış olduğu bu karar maalesef Genel Kurulumuzdan, Meclisimizden kaçırılmıştır. Çünkü geçtiğimiz yıl bir torba kanuna ilave edilen teşvik kanununun Bakanlar Kurulu kararıyla yapılması konusundaki bir madde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilmiş idi ve bu kanun doğrultusunda Bakanlar Kurulu seksen bir ilimizi dört bölgeye ayırarak yeni bir kanun açıkladı.

Burada belirtildiği gibi, Meclisimizin duvarında belirtildiği gibi “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” Milletin temsilcileri olan milletvekilleri maalesef bu kanundan bilgilendirilmedi, bu kanundan haberdar edilmedi. Sayın Başbakan bizzat kendisi bu kanunu açıkladı ve Bakanlar Kurulu kararı olarak yürürlüğe girdi.

Değerli arkadaşlarım, bizler geçtiğimiz Parlamento döneminde de 5084 sayılı Teşvik Kanunu’nun yanlış olduğunu, iller arasında rekabeti artıracağız derken, gelişmişlik seviyesini yükselteceğiz derken, iller arasındaki rekabetin büyük olumsuzluklar yaratacağını, çünkü sınırda bulunan her iki ildeki sanayi kuruluşlarının birbiriyle rekabet edemeyeceğini, dolayısıyla bir ile yatırım yapılsın derken, mevcut ildeki yatırımların yok olacağını, kapanacağını söylemiştik ama maalesef, o 5084 sayılı Kanun 2004 yılında yürürlüğe girdi ve dediğimiz gibi 36 tane ile, Doğu ve Güneydoğu illerini kapsayan bölgeye yatırım yapılmadı, İç Anadolu, Batı illerindeki 13 ile daha fazla yardım yapıldı, teşvik bu anlamda 13 ile yaradı.

Şimdi, bakıyoruz, bu ayrılan dört bölgede tabii ki, kuşkusuz yine şanslı olan iller var. Özellikle bu kanunla Doğu ve Güneydoğu illerine yatırım yapılması konusunda dördüncü bölüme ayrılan Doğu ve Güneydoğu illeri yine bu kanundan faydalanamayacak. Çünkü, bizzat Sayın Başbakanın tasarrufu doğrultusunda açıklanan bu kanunda Ordu, Giresun, Rize, Artvin, Gümüşhane, Malatya, Kastamonu, Çankırı ve Sinop gibi iller de açıklanan bu Teşvik Kanunu’nda dördüncü bölgede yer almışlardır. Sayın milletvekilleri, özellikle Doğu ve Güneydoğu illerinin milletvekillerine buradan soruyorum: Bu iller dördüncü bölgede yer alırken sizin bölgelerinize herhangi bir yatırımcı, sanayici gelir mi arkadaşlar? Ama bakıyorum, Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinin milletvekilleri her zaman olduğu gibi sessizliklerini yine koruyorlar.

Değerli arkadaşlarım, tabii, kuşkusuz bu kanunda gerek 5084 sayılı, gerekse yeni açılan bu kanunda en büyük mağduriyeti yaşayan kuşkusuz seçim bölgem olan Bilecik ili. Bilecik ilinde 6 tane organize sanayi bölgesi, 186 fabrika kuruluşuyla 2002 yılına kadar sanayi kuruluşları üretimine devam ediyordu. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiğinden bugüne kadar, maalesef, 186 fabrikamızın 100’e yakını kapandı, bir kısmı üretimini düşürdü çünkü bu uygulanan Teşvik Kanunu’ndan en fazla mağdur olan illerden bir tanesi de Bilecik ili oldu.

Yine, Sanayi ve Ticaret Bakanımızın bizzat tarafımıza göndermiş olduğu sanayi potansiyeli ve yatırım alanları araştırması sonuçlarına göre, Bilecik Milletvekili olarak tarafıma göndermiş olduğu raporda, ilin profilinde “sosyoekonomik gelişmişlik sırası 18, gelişmişlik kademesi ikinci derece” demesine rağmen, bunu resmî yazı olarak tarafıma göndermesine rağmen, Bilecik ili, maalesef, bu taslakta…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tüzün.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Seçim bölgem Bilecik ilimiz, maalesef, bu taslakta birinci bölgede yer almıştır.

Tarihin altın sayfalarında yer alan Bilecik ilimizin, hem kuruluşun hem de kurtuluşun merkezi olan, her iki onuru yaşayan ve bugüne kadar kendi kaynakları ve imkânlarıyla kurmuş olduğu organize sanayi bölgelerinin yok edilmesine, sanayi kuruluşlarının tek tek kapanmasına ve sanayi kuruluşlarının tek tek diğer bölgelerde yer alan illere kaydırılmasına seyirci kalmayacağımızı, kalamayacağımızı belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Bilecik ilinin özellikle beş büyük şehir arasına sıkışıp kalmış olması, coğrafi olarak da aynı bölgede yer alması, yani İstanbul, Ankara, İzmir, Kocaeli, Bursa ve Eskişehir gibi illerle aynı statü içinde bulunması son derece yanlıştır. Sizler, bu Teşvik Kanunu’nu çıkartırken bölgeler arasında dengeyi kuralım derken, kaş yaparken göz çıkartıyorsunuz. Çünkü hemen yanı başımızda bulunan ve… Türkiye’deki seramik üretiminin, bakın, altını çizerek söylüyorum, seramik üretiminin yüzde 70’i Bilecik ilinde yapılırken; porselen üretiminin, ihracatının yüzde 50’si Bilecik ilinde yapılırken; mermer sektörünün, altını çizerek söylüyorum, mermer sektörünün yüzde 70’i yine Bilecik ilinde bulunurken ve ihracatta, mermerde, seramikte ve porselende ilk beşte yer alan fabrikalar Bilecik ilinde bulunurken maalesef kaş yaparken göz çıkarttınız. Bilecik’i birinci bölgeye aldınız. Kuşkusuz, bu teşvik kanunu yürürlüğe girdikten sonra o fabrikalarımızın birçoğu kapanmak zorunda kalacak, birçoğu da teşvikte hemen yanı başımızda bulunan Kütahya gibi diğer illere taşınmak zorunda kalacaktır.

Değerli arkadaşlarım, sonuç olarak şunu söylemek istiyorum: Gelin, bu kanunu milletvekilleri olarak, milletimizin bize verdiği yetkiye dayanarak tekrar inceleyelim. Sayın Başbakanın tasarrufuna bırakılarak, 547 milletvekilinin düşüncesine ipotek koyularak açıklanan bu kanuna hep beraber “dur” diyelim ve bu kanunun yeniden düzenlenmesi konusunda girişimlerde bulunalım. Seçim bölgemizdeki vatandaşlarımıza, yurttaşlarımıza kuşkusuz büyük hizmet yapmış oluruz diye düşünüyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tüzün.

Sayın Durmuş…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, bu konuda yerimden bir cümleyle ilave yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

Bir dakika süre veriyorum.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Hatibin bahsettiği Bilecik ilini Bolu iliyle mukayese etmek istiyorum.

Özellikle sağlık personeli ve devlette çalışan birçok personel Bilecik ilini tercih etmez, Bolu’yu tercih eder ama ekonomik kalkınmışlık çizgisi bakımından Bilecik, Bolu’nun önündedir; bu çelişkilere dikkat etmemiz lazım. O bakımdan, Bilecik, sanayi potansiyeli yüksek olduğu hâlde sosyal potansiyeli çok geri bir bölgedir. Devlet memurları ve doktorlar orayı tercih etmemektedir.

Arz ediyorum efendim. Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Durmuş.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

“Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları” vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin ve 21 milletvekilinin, Hatay ilinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/396)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hatay ilinin sorunlarının araştırılması ve alınacak önlemlerin tespiti amacıyla, Anayasa’nın      98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 04.06.2009

1)     Süleyman Turan Çirkin                           (Hatay)

2)     Mehmet Şandır                                        (Mersin)

3)     Ahmet Orhan                                          (Manisa)

4)     Süleyman Nevzat Korkmaz                     (Isparta)

5)     Mehmet Günal                                        (Antalya)

6)     Münir Kutlata                                          (Sakarya)

7)     Erkan Akçay                                           (Manisa)

8)     Hasan Çalış                                             (Karaman)

9)     İsmet Büyükataman                                 (Bursa)

10)   Ahmet Duran Bulut                                 (Balıkesir)

11)   Mustafa Enöz                                          (Manisa)

12)   Yılmaz Tankut                                         (Adana)

13)   Mehmet Akif Paksoy                              (Kahramanmaraş)

14)   Reşat Doğru                                            (Tokat)

15)   Beytullah Asil                                         (Eskişehir)

16)   Metin Çobanoğlu                                    (Kırşehir)

17)   Osman Durmuş                                       (Kırıkkale)

18)   Ümit Şafak                                              (İstanbul)

19)   Kadir Ural                                               (Mersin)

20)   Mustafa Kalaycı                                      (Konya)

21)   Abdülkadir Akcan                                   (Afyonkarahisar)

22)   Hüseyin Yıldız                                        (Antalya)

 

Gerekçe:

Hatay, ülkemizin kültürel ve sosyal açıdan en zengin illerimizden birisidir. Doğal güzelliği, tarihsel ve kültürel birikimi, çeşitli etnik kökenden ve dini inanıştan vatandaşların bir arada huzurla yaşadığı, denizi, yaylası, dağları ile turizm potansiyeli yüksek, engin Amik Ovasıyla her türlü tarıma elverişli bütün bu özellikleriyle şanslı, ama gereken ilgi gösterilmediği için de bir o kadar şanssız bir ilimizdir. Hatay, Suriye ile sınır komşusu olması itibariyle, Türkiye'nin Ortadoğu'ya açılan kapısıdır.

Üç semavi dinin doğuş, gelişim ve yayılma noktasında bulunan Hatay, dünyanın bilinen ilk kilisesi Sen Pierre ile de inanç turizmi haritasının en önemli noktalarından biridir. Antakya Mozaik Müzesi sergilenen mozaikleriyle dünyanın ikinci büyük müzesidir.

Turizm için gerekli bütün doğal çatıya sahip Hatay, ne yazık ki bu özelliklerinden bilinçsiz politikalar nedeniyle yararlanamamıştır. Hatay İl Kültür ve Turizm Müdürlüğünün, Hatay'ın ihtiyacı olan 5 müze için sunduğu rapor dikkate alınmamış, Antakya Mozaik Müzesi'nin yer sorunu nedeniyle sergilenemeyen eserleri depoda çürümeye terk edilmiştir. Ödenek yetersizliği nedeniyle yeni bir müze açamayan Bakanlık, depodaki eserleri sergileyecek veya çürümekten koruyacak çözüm de bulamamıştır.

Dört mevsim turizm sezonu açık Hatay için Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 2008 yılında ayırdığı ödenek miktarı 1000 TL'dir. Bu yatırımla Hatay'ın turizm tanıtımı, tarihi eserlerin restorasyonu, yatırım teşviki, yeni müze açılması sorunları çözülebiliyorsa Kültür ve Turizm Bakanını tebrik etmek gerekmektedir.

Sen Pierre Kilisesi'nin Hac merkezi olabilmesi için çalışma yürütmeyen ve yürütmeyi düşünmeyen Kültür Bakanlığı, Hatay'ın tanıtımı için büyük bir fırsatı elinin tersiyle itmiştir.

Hatay'ın sadece turizmi değil, tarım potansiyeli de değerlendirilmemektedir.

Ülkemizin gözde ovalarından Amik Ovası, yıllar yılı bitirilmeyen bir sulama projesinin tamamlanmasını, kanaletlerin bitirilmesini beklemektedir. Çiftçimiz, kendi imkanları ile toprak bentlerle su sorununu gidermeye çalışılırken verilen sözler unutulmuş, 1995 yılında projelendirilen ve Devlet yatırım programına alınan Reyhanlı Baraj Projesi, Arsuz-Gönençay Projesi, Karaçay Barajı gibi projeler, proje olarak kalmıştır.

Yaş sebze ve meyve, zeytinyağı, pamuk, buğday, narenciye, havuç, maydanoz ve organik tarım gibi katma değeri yüksek ürünlerin üretimi ve ihracatında şansı çok yüksek illerden biri olmasına rağmen Hatay, çiftçisinin sermaye birikiminin olmaması, tarımsal girdilerin çok yüksek, desteklerin kısıtlı ve zamanında ödenmemesi nedeniyle bu şansını da kullanamamaktadır. Toprakların kısıtlı olması ve büyük masraf ve zahmetlerle üretilen ürünün karşılığını bulamaması çiftçi sayısını azaltmaktadır. Sera köylerinin oluşturulması ve meyvecilikte yapılacak sıfır faizli kredi desteğiyle tarımda marka olabilecek Hatay, hükûmetin çözüm programını beklemektedir.

Hatay'ın diğer sorunları arasında, 2004 yılında batan ve zehirli atık içeren Ulla gemisinin çıkartılmaması, zehirli atığın suya karışması, deniz ve çevre kirliliğinin yanında, su ürünleri üretimi oranının düşmesine neden olması, arıtma tesislerinin olmaması, zararlı atıkların denize aktarılması ve İskenderun Körfezi’nde bulunan termik santralin yarattığı kirlilik sayılabilir.

Ayrıca, İskenderun Limanının tam kapasitesi çalışamaması, organize sanayi bölgelerinin kurulmaması, komşu illerinin teşvik almasına rağmen Hatay'ın bu imkândan yararlanamaması Hatay sanayisine sekte vurmaktadır.

Bu gerekçelerle, Hatay ilinin sorunlarının araştırılması ve alınacak önlemlerin tespiti amacıyla, Anayasa'nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ediyoruz.

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Türk dünyası ile ilişkilerin araştırılarak geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/397)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizin son yıllarda Türk Dünyası ile ilişkilerine gereken önem verilmemiş ve bundan dolayı Türk Dünyasını oluşturan Türk Cumhuriyetleri ile Türkiye arasındaki siyasi, ekonomik ve kültürel gelişmeler sağlanmamıştır.

Bu nedenle Türk Dünyası ilişkileri ile ilgili sorunların tespit edilip istenilen düzeye gelmesi açısından Anayasanın 98. İç Tüzüğün 104 ve 105. maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ve talep ederiz. 03.06.2009

 1) Reşat Doğru                                                   (Tokat)

 2) Mehmet Şandır                                               (Mersin)

 3) Hasan Çalış                                                    (Karaman)

 4) Mustafa Enöz                                                 (Manisa)

 5) Erkan Akçay                                                  (Manisa)

 6) Recep Taner                                                   (Aydın)

 7) Cemaleddin Uslu                                            (Edirne)

 8) Kamil Erdal Sipahi                                         (İzmir)

 9) Süleyman Lâtif Yunusoğlu                            (Trabzon)

10) Mehmet Serdaroğlu                                       (Kastamonu)

11) Ahmet Duran Bulut                                       (Balıkesir)

12) Osman Durmuş                                             (Kırıkkale)

13) Necati Özensoy                                             (Bursa)

14) Beytullah Asil                                               (Eskişehir)

15) Mehmet Günal                                              (Antalya)

16) İsmet Büyükataman                                       (Bursa)

17) Mümin İnan                                                  (Niğde)

18) Yılmaz Tankut                                               (Adana)

19) Hakan Coşkun                                              (Osmaniye)

20) Mehmet Akif Paksoy                                    (Kahramanmaraş)

21) Metin Ergun                                                  (Muğla)

 

Gerekçe:

Türk Dünyası Ekonomik kaynakları, yer altı ve yerüstü zenginlikleri ile dünyanın her zaman cazip bölgesi olmuş ve diğer ülkeler tarafından topraklarına müdahalelerle karşılaşmıştır. Yaşadığımız Hocalı Katliamı, Karabağ sorunu bunların en belirgin örnekleridir. Maalesef ülkemiz ve diğer dünya devletleri buradaki mağdur Türk halkının yanında olamamış ve onların mağduriyetini halen giderememiştir.

Ülkemizin batıya vermiş olduğu önem, son yıllarda Türk Dünyasına verilmemiştir. En son yaşanan Ermenistan Kapısının açılmak istenmesi dost ve kardeş devlet Azerbaycan'da büyük bir üzüntüye neden olmuştur.

Türk Dünyası ile gerek ekonomik gerek kültürel gelişmeler giderek zayıflamış, hatta bazı Türk Cumhuriyetleri ile bitme noktasına gelmiştir.

Bu nedenle Türk Dünyası ilişkileri ile sorunlarımızın tespit edilip, daha iyi noktalara getirilmesi için Meclis Araştırması açılmasını yararlı görmekteyiz.

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Tokat Organize Sanayi Bölgesindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/398)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gerekçesi ekte belirtildiği üzere Tokat Organize Sanayi Bölgesi İş yerlerinin sorunlarının araştırılarak, alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasamızın 98. ve İç Tüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis araştırması yapılmasını arz ederiz.

1)    Reşat Doğru                                             (Tokat)

2)    Mehmet Şandır                                         (Mersin)

3)    Hasan Çalış                                              (Karaman)

4)    Osman Ertuğrul                                        (Aksaray)

5)    Mustafa Kalaycı                                       (Konya)

6)    Yılmaz Tankut                                          (Adana)

7)    Mustafa Enöz                                           (Manisa)

8)    Mehmet Akif Paksoy                               (Kahramanmaraş)

9)    Alim Işık                                                  (Kütahya)

10)  Ümit Şafak                                               (İstanbul)

11)  Muharrem Varlı                                       (Adana)

12)  Ahmet Orhan                                           (Manisa)

13)  Cemaleddin Uslu                                      (Edirne)

14)  Süleyman Lâtif Yunusoğlu                      (Trabzon)

15)  Recep Taner                                             (Aydın)

16)  Kamil Erdal Sipahi                                   (İzmir)

17)  Osman Durmuş                                        (Kırıkkale)

18)  Hüseyin Yıldız                                         (Antalya)

19)  Recai Yıldırım                                          (Adana)

20)  Hamza Hamit Homriş                              (Bursa)

21)  Münir Kutluata                                         (Sakarya)

Gerekçe:

Ülkemizdeki ağır ekonomik kriz tüm ülkede olduğu üzere Tokat ilinde de ağır bir şekilde hissedilmektedir.

Bunu Organize Sanayisi Bölgesindeki esnafımız çok ağır bir şekilde hissetmektedir. Hızla iş yerleri kapanmakta, işçilerin işlerine son verilmekte, buna bağlı olarak işsizlik oranı Tokat ilinde hızlı bir şekilde artmaktadır.

Hükûmet afişlerle halkı pazara davet etmekte ise de, halk işsizlikten dolayısıyla parasızlıktan evinden bile çıkamamaktadır.

Tokat Organize Sanayi Bölgesinde üretim durmuş, sürekli artan girdi maliyetleri artık işvereni iş yapamaz hale getirmiştir.

Bu da doğal olarak üretim maliyetlerini arttırmıştır. İşveren çok zor durumdadır. Bu sorunların tespit edilip giderilmesi ve İşverenlerin üretir hale gelmesi için Meclis araştırması yapılması uygun olacaktır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Saygıdeğer milletvekilleri, Demokratik Toplum Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/181) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 11/6/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin DTP Grubu önerisi

                                                                                                              11.06.2009

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 11.06.2009 Perşembe günü (Bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                           Fatma Kurtulan

                                                                                                                    Van

                                                                                                         Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmında yer alan 10/181 esas numaralı Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki kuraklığın hayvancılık ve tarım üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis Araştırma Önergesini, 11.06.2009 Perşembe günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - DTP grup önerisinin lehinde Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık.

Sayın Sakık, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, bu önerimizle ilgili grubum adına buradayım. Bizim tabii ki amacımız, ilk günden beri Parlamentonun bir uzlaşı içerisinde bu yasaları görüşmesini arzu ediyoruz ama ne hikmetse, bir uzlaşı çıkmayınca biz de demokratik haklarımızı kullanmaya çalışıyoruz.

Sevgili arkadaşlar, ben sözlerime başlamadan önce, yanı başımızda, İran’da, çok yakın bir tarihte -dün akşam televizyonda da izledik- 6-7 tane insan idam edildi. İran’da Muhammed Ahmedinejad’ın Cumhurbaşkanı seçildiği günden bugüne kadar, yani 2005’ten bu yana idam edilenlerin sayısında büyük artış yaşandı ve 2008 yılında 346 insan idam edildi hemen yanı başımızda ve dün akşam da 6 insan yardım ve yataklıktan idam edildi.

İdam, evet, evrensel hukukta bir suçtur, cinayettir. Yanı başımızda oluyor ve biz seyirci kalıyoruz. İçeride yüzlerce aydın ve meslek kuruluşlarından sendikacıların idamı beklediğini hepimiz biliyoruz. Geçmişte de bir yurttaşımız Suudi Arabistan’da idama mahkûm edilmişti, başta Sayın Cumhurbaşkanı ve diğer siyasi parti liderlerinin bu konudaki gayretini gördük ve büyük bir çaba sonucu o vatandaşımızın idam edilişini engelledik ama onun için biz bu konuda da duyarlı olmalıyız. Yanı başımızdaki bir ülkede insanlığa karşı suç işleniyorsa bizim Parlamento olarak seyirci kalmamamız gerekir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz üzere küresel ısınma dünyayı tehdit altına alan büyük bir tehlikedir. Bilim adamları son elli yılda sıcaklık artışının insan hayatı üzerinde fark edilebilir etkileri olduğunu bir bütün olarak görmüş ve hiçbir önlem alınmazsa bu yüzyıl sonunda küresel sıcaklığın ortalama 2 derece artacağı tahmin edilmektedir. Bunun sonucunda doğacak olan doğa olayları ciddi felaketlere sebep olacaktır. Elbette ki küresel ısınma tüm dünya açısından büyük bir tehlikedir fakat biz ilk önce kendi içimizde yaşattığı zararları görmeli ve onun için birtakım önlemler almalıyız.

Bilim adamlarına göre küresel ısınma önlenmediği takdirde Türkiye yüz yıl içinde kuzey Afrika’ya dönecek, yağışlar azalacak, başta GAP bölgesi olmak üzere tüm nehirlerin taşıdığı su miktarı düşecek, baraj göllerinin su seviyesi azalacak ve enerji üretimi ciddi olarak aksayacak. Yüksek basınç kuşağının kuzeye kaymasıyla ülkemizde hâkim olabilecek tropikale benzer bir iklim, düzensiz, ani ve şiddetli yağışlar, seller, hortum, kasırga ve heyelana yol açacak. Bu tehlikeleri…

Eğer ciddi şekilde önlemler alınmazsa ve büyük bir önlem alınmadığı takdirde balıkların göç yolları bozulacak, kuru kesimlerde yüksek sıcaklıklarla birlikte orman yangınlarıyla tarımsal hastalıklarda büyük artışlar görülecekler. Bu kavurucu sıcaklıklar devam ettiği müddetçe bölgemizde geçen yıl çok ciddi şekilde iklimle ilgili gördüğümüz zararları hep birlikte yaşadık. 2030’da Türkiye'nin büyük bir kısmı oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine girecek. Türkiye’de sıcaklık 2-3 derece artacak. Deniz seviyesinin 2030’da 30, 2050 ve 2100 arasında azami 100 santimetre yükselmesi bekleniyor. Denizlerin yükselmesiyle kıyı kesimleri etkilenecek. Deniz seviyesinde yükselmelerle birlikte kıyı şeridi ve tarım alanları, plajlar, yat limanları kullanılmaz hâle gelecek.

Türkiye’de küresel ısınmanın birinci derecede etkisini gösterdiği yer Van Gölü’dür. Göl ve çevresinde yıllık ortalama sıcaklık 1 derece artmış ve Van Gölü yavaş yavaş kurumaya başlamıştır. Göldeki su seviyesi 1994’te maksimum seviyeye ulaşmış, on beş yıldır bu seviyeye ulaşmaması küresel ısınmanın göstergesidir. Küresel ısınma devam ettikçe su seviyesi azalmaya devam edecek. Uydu görüntülerinde Van’ın Özalp, Saray ilçelerinde tamamen kurumuş göletler saptanmıştır.

Binlerce yıllık tarihî kültür hazinesi Hasankeyf’in Ilısu Barajı’nın suları altında kalması an meselesidir. Küresel ısınma nedeniyle mevcut barajlarda bir de güçlükle su tutulurken kuraklığın tehdidi altındaki Güneydoğu’da Hasankeyf’i yok etmek pahasına baraj inşa etmenin bedeli hesaplanmamaktadır. Ekonomik ömrü zaten sınırlı olan barajdan sağlanacak sulama, enerji gibi olanakları başka yollardan karşılamak da mümkündür. Kaldı ki yöre halkı ticari faydalar gözetmeksizin tarihî ve kültürel dokunun korunmasını, Hasankeyf’e dokunulmamasını istemektedir. Halkımızın göstermiş olduğu bu duyarlılığı devletin diğer yetkili birimlerinin de göstermesi gerektiğine inanıyoruz.

Bir diğer örnek de Tunceli ilimizde Munzur Çayı’dır. Munzur Çayı, çevresinde birçok önemli bitki örtüsü barındıran, sadece ülkemiz için değil tüm dünya için oldukça önemli bir doğa harikasıdır. Şu ana kadar bir barajın tamamlandığı, sekiz barajın da yapılmakta olduğunu biliyoruz. Munzur Vadisi ciddi bir tehlikeyle karşı karşıyadır. Yapılacak barajlarla birlikte Munzur Vadisi içinde, çevresinde barındırdığı canlı bitki türlerinin yok olacağını biliyoruz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; küresel ısınmayla birlikte dünyada karşılaşılan kuraklık ülkemizde de son yıllarda, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ciddi etkinliğini göstermiştir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi de tarım ve hayvancılık alanında ülkemizin en önemli bölgeleridir. Bu bölgelerimizde yetiştirilen ürünler ağırlıklı olarak buğday, arpa, kırmızı mercimek ve şeker pancarıdır. Bu ürünlerin tümü gerek ülke ekonomisinde gerek insan hayatında önemli yerlere sahiptir. Ülkemizde hububat üretiminin yüzde 30’u, kırmızı mercimek üretiminin neredeyse tamamı iki bölgede yapılmaktadır. Diğer, Türkiye’nin tarım sektörü olan, gittikçe daralmakta olan bu sektörde insan âdeta çaresizlikler ve yoksulluklarla cebelleşmektedir.

Diğer bir boyutuyla da ülkemizin önemli sorunlarından biri olan… Güneydoğu’nun birçok ilinde ekilen, başta Muş, Batman ve Adıyaman’da, Bitlis’te tütüncülükle uğraşan büyük bir kesimimiz var. Ne yazık ki son dönemlerde uluslararası sermayeye verilen söz ve Amerika’daki tütün üretimine peşkeş çekilen bu yoksul vatandaşlarımızın ektiği tütünler uzun süredir ciddi bir kotayla karşı karşıyaydı. Son dönemlerde de bu kotayı tamamen ortadan kaldırdılar ve özellikle Muş ve Bitlis’te yetişen Virginia tipi tütün dediğimiz bu tütün diğer ülkelere, Amerika’ya bile ihraç ediliyordu. Yani sigara üretiminde katkı maddesi olarak Virginia tipi tütün buralara ihraç ediliyordu. Ne yazık ki, şu anda bütün kotalardan bu bölgedeki ekiciler tamamen perişan bir hâldedirler. O vesileyle bu insanların ekmeğini elinden almamalıyız. Amerika’daki bu tütün tüccarlarının ve ülkemizdeki tütün tüccarlarının ekmeğine yağ sürmemeliyiz. Devlet bir an önce bununla ilgili olumlu adımlar atmalıdır.

Değerli arkadaşlar, diğer bir boyutu da şudur: Yani küresel ısınma dünyayı tehdit ediyor, ülkemizi tehdit ediyor. Hemen yanı başımızda Muş’ta Alpaslan I Barajı denilen bir baraj yapıldı, bu baraj yapılırken insanların büyük bir çoğunluğunun hâlen istimlak edilmeyen arazileri su altında kaldı. Bu insanlar hâlen perişan ve onlara ödenen paralar o kadar komik bir rakam ki, 100 milyar liraya yaptırdığı eve devlet gidiyor 20-30 milyar lira ödüyor ve “Gidin” diyor. Sosyal devlet bu değil. Eğer gelip bir yeri istimlak edecekseniz benim orada atalarım, hayatım… Orada atalarım yatıyorsa, mezarlığım oradaysa, hayatım oradaysa, eğer gelip istimlak ediyorsanız beni mağdur etmemelisiniz. Şu anda Muş’ta Alpaslan I Barajı’yla ilgili binlerce mağdur insan var. Sayın Muş Milletvekilimizle birlikte gittik, Valiyi de ziyaret ettik, kendisi de kabul etti, hâlen istimlak etmediğimiz topraklar su altında, bu vatandaşlarımız da perişan.

Eğer doğayı tahrik edersek, doğayı yok edersek emin olunuz ki bir gün doğa da döner insanlığı yok eder. O vesileyle Afrika’da yaşayan yerli halkların bir gözlemi var, onu sizlerle paylaşmak istiyorum: O Afrika’nın uçsuz bucaksız toprakları yazın çok ciddi yağmur alır, yağmurlardan sonra ciddi göller oluşur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Sakık.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkan.

O göller oluştuğunda karıncalar göllerin üzerine çıkar ve sonra balıklar bu karıncaları yer. Sonra, güneş doğduktan sonra, bir hafta sonra göller kurur ve balıklar kalır, karıncalar döner balıkları yer.

Şimdi, doğayla oynarsanız, doğayı yok ederseniz, bugün kendi geleceğimiz için doğayla oynarsak, doğanın birçok tarafını ateşe verirsek -özellikle Kürt coğrafyasında ormanın nasıl ateşe verildiğini hepimiz biliyoruz- bir gün doğa da döner bizi yer. Onun için doğayla oynamamalıyız, doğaya karşı saygılı olmalıyız, doğa hepimizin geleceğidir, çocuklarımızın geleceğidir, ülkemizin geleceğidir.

Teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Grup önerisinin aleyhinde, Artvin Milletvekili Sayın Ertekin Çolak.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Toplum Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, küresel ısınma çağımızın bir problemidir. Hem dünyada  hem de ülkemizde özellikle son yıllarda küresel ısınma nedeniyle birtakım sıkıntılar, problemler yaşanmıştır, bu doğrudur. Özellikle tarım alanlarında ve çevreyle ilgili sorunlarda ciddi artışlar olmuştur fakat bununla ilgili gerek hükûmetlerimiz döneminde gerekse geçtiğimiz yıl ciddi önlemler alınmıştır. Özellikle tarım alanlarında kuraklıktan zarar gören çiftçilerimize dönük ciddi kaynaklar ayrılmış, ödenekler ayrılmış ve küresel ısınmadan kaynaklanan ya da kuraklıktan kaynaklanan tarım zararlarıyla ilgili çiftçilerimize Tarım Bakanlığı tarafından ciddi destekler geçtiğimiz yıl içerisinde yapılmıştır.

Çok şükür, bu yıl, 2009 yılı içerisinde böyle bir sıkıntı yaşanmamaktadır. Barajlarımız ful doludur ve ülkemizin her tarafında güzel ve bereketli yağmurlar yağmaktadır. Bu problem, bu sene ülkemizde görülmemektedir. Bu sene görülmemesi gelecek yıllarda da elbette ki görülmeyeceği manasına gelmez. Bu nedenle Hükûmetimiz bu konuda çok ciddi çalışmalar yapmaktadır.

Geçtiğimiz yıl Meclis araştırma komisyonu kurulmuş ve bu küresel ısınmayla ilgili ciltler dolusu araştırmalar yapılarak, bilimsel araştırmalar yapılarak ülkemizin ve milletimizin faydalanacağı şekilde raporlar hazırlanmıştır ve bu raporların neticesinde de alınması gerekli olan tedbirler alınmıştır ve alınmaya devam edilmektedir. Bundan dolayı, yeni bir grup önerisinin ve araştırmanın yapılmasının zaman kaybından öteye bir işe yaramayacağını düşünüyorum.

Ayrıca, Değerli Milletvekilinin, zaman zaman, buradaki konuşmalarında, ülkenin coğrafyasını çeşitli etnik gruplara ayırıp dile getirmesini de işin doğrusu çok doğru bulmuyorum ve bu ülkeye bir fayda getirmeyeceğini de buradan söylemek istiyorum.

Bu duygu ve düşünceler içerisinde hepinizi saygı, sevgi, muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çolak.

Grup önerisinin lehinde Tokat Milletvekili Sayın Orhan Diren, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ısınma ve kuraklığın Türkiye üzerindeki etkilerinin araştırılmasıyla ilgili Demokratik Toplum Partisinin vermiş olduğu önerge üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, küresel ısınma, kelime anlamı olarak, insanlar tarafından atmosfere salınan gazların sera etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasıdır. Sanayi Devrimi’nden sonra binlerce fabrika kurulmuş, yeni teknolojiler gelişmiş, bilinçsizce tüketilen fosil yakıtlar sonucunda dünyanın haddinden fazla ısınmasının şartları oluşturulmuştur. Neticede, sanayinin gelişmesi, atık artışı, ormanların telef edilmesi, savaşlar derken insanlık kendi sonunu kendi hazırlamaktadır. Birleşmiş Milletler İklim Konferansı’nda küresel ısınmanın nedenleri arasında yüzde 90 insan faktörü olduğu ve 2100 yılına kadar dünya ısısının 1,8 ila 4 derece arasında artacağı tespiti yapılmıştır.

İnsanoğlunun varoluşundan bu yana dünyamıza yaklaşık 13 milyar insan gelmiş ve gitmiştir. Yapılan hesaplamalar bu rakamın doğru olduğunu teyit etmektedir. Bugünse bu rakamın yaklaşık yarısı kadar insan ve buna paralel de aynı sayıda artmış bir hayvan varlığı yeryüzünde bulunmakta ve tüm bu canlılar topraktan nemalanmaktadır. Bu sayısal artış yetmiyormuş gibi geometrik bir hızla gelişen sanayileşme hareketleri ve bunların doğa ve çevreye olumsuz etkileri, yeni oluşan kentler ve bunların inanılmaz boyutlarda gelişerek tarım topraklarını yok etmeleri, yine yaz-kış değişimleri, yağışlar ve bunun sebep olduğu toprak kayıpları, erozyonlar, ulaşım hizmetleri için kara yolu, tren yolu ağları ve hava meydanları için kaybedilen tarım toprakları, bu hayati malzemeyi acımasızca yok etmeye devam etmektedir.

İnsanların maalesef acımasızca yok ettiği ormanlar, yani doğanın akciğerlerinin de tükenişini, yine atmosferdeki ozon tabakasının yok oluşu sonucunu ve güneş ışınlarının filtre edilemeyişi sonunda artan kanser vakalarını da maalesef üzülerek görüyoruz. Bir de buna küresel ısınma ve kuraklıkların etkileri eklendiğinde durum daha da vahim bir hâle gelmektedir. Bugün yaklaşık 950 milyon insan kıtlığın pençesinde âdeta kıvranmaktadır.

Sayın milletvekilleri, sera gazı salımlarını azaltma konusu, arıtma teknolojileri kullanılarak çözülebilir nitelikte bir sorun değildir. Dolayısıyla, yenilenebilir enerji kaynaklarından azami yararlanmayı gerektirmektedir. Bu konuda Türkiye için çözüm yaklaşımı, konutlarda ısı yalıtımı, ulaşımda toplu taşımacılık, demir yolu, deniz yolu ve sanayide temiz yakıt kullanımı teknolojilerinin ve yenilenebilir enerjilerin en uygun güvenlik ve ekonomik koşullarının oluşturulması mutlaka gerekmektedir. Sera gazı salımlarının azaltılmasında fayda-maliyet hesaplarının sağlıklı bir şekilde yapılması için kamu ve özel sektörün tüm alt sektörlerinde detaylı salım envanterlerinin mutlaka çıkartılması zorunludur ve büyük ihtiyaç vardır.

Sayın milletvekilleri, küresel ısınmaya bağlı kuraklık söz konusu olunca akıllara ilk gelen su kullanımıdır. Ülkemiz topraklarının 25,8 milyon hektarlık kısmı sulanabilir arazilerden oluşmaktadır. Ekonomik olarak sulanabilir arazi miktarı ise 8,5 milyon hektardır ancak Devlet Su İşleri, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve halk sulamalarıyla bu alanın ancak 4,9 milyon hektarlık kısmı sulamaya açılabilmiştir. Sektörel bazda yapılan su tüketim tahminlerinde, ülkemizin ekonomik olarak sulanabilir 8,5 milyon hektar arazisinin bu iş için ayrılan ödenekler dikkate alındığında, tamamının sulamaya açılabilmesi için onlarca yıl gerekmektedir.

Kurak ve yarı kurak iklim kuşağında yer alan ülkemizde kuraklık ve çölleşme sorunlarının küresel ısınmayla daha da artacağı dikkate alındığında, sulama aynı zamanda önemli bir sorunu da beraberinde getirmektedir, o da  toprakların çoraklaşması, yani toprak kalitesinin bozulmasıdır.

Yağışlı bölgelerde toprak içerisinde doğal olarak bulunan tuzlar yağmur sularıyla birlikte akarsulara ve yer altı sularına karışır ve böylece toprak yıkanmış olur. Bu nedenle, yağışlı bölge topraklarında genellikle tuz birikmesi ve çoraklaşma olmaz. Ancak yanlış sulamalarda, iklimi sıcak yağışı az bölgelerde tarımsal üretim ve verimi artırmak amacıyla toprağa kontrolsüz, gelişigüzel verilen sular yeteri kadar direne edilmediği ve topraktan boşaltılamadığı için toprağın kapilaritesiyle asidik veya bazik tuzların yüzeye çıkması ve dolayısıyla çoraklaşma ve verimsizliğin artması meydana gelmektedir. Maalesef, bu durum şu anda Güneydoğu Anadolu Bölgemizde çok açık görülmektedir. Harran Ovası’nın topraklarında belirgin bir tuzlanma başlamıştır. GAP bölgesinin kalan toprakları da sulamaya açıldıkça bu problem o kısımlarda da görülecektir. Özellikle batı ve güney bölgelerimizde aşırı sulamalar sonucu toprak kalitesi bozulmuş, tuzlanma, zararlı ve hastalık oranları artmış ve verim düşmeye başlamıştır. Çukurova, Gediz, Söke ve Amik ovaları da bunun tipik örnekleridir.

Sayın milletvekilleri, küresel ısınma ülkemizde etkisini göstermeye başlamış, yağışlar azalmış, su kaynaklarının bilinçsiz kullanımı ve sulama yatırımlarının yetersizliği tarımsal alanları ve bu alandaki nüfusu tehdit etmektedir.

Hububat hasat döneminin başladığı bugünlerde yaklaşık 3 milyon çiftçimiz, dolaylı olarak da 15 milyon insanımız zor günler yaşayacaktır. Ülkemizin belli bölgelerinde yağışların az olması, yanlış sulama politikaları ve Toprak Mahsulleri Ofisinin yanlış alım politikaları sonucu çiftçimiz yine kara kara düşünmektedir. Örneğin, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ülke hububat üretiminin yüzde 30’u, kırmızı mercimek üretiminin hemen hemen tamamı yapılmaktadır. Ancak yağışların bölgede az olması ve kuraklık nedeniyle üretim rakamlarının neredeyse yarıya düşeceği, bunun sonucu hububat ithalat rakamlarının artacağı da tahmin edilmektedir.

Belleklerimize önceden yerleşen “Türkiye, tarımda kendine yeten yedi ülkeden biri.” lafı artık çok gerilerde kalmıştır. Tarımsal ithalat ve ihracat rakamları arasındaki uçurum gittikçe açılmaktadır. Özetle, henüz tarımda net ithalatçı değiliz ama giderek daha fazla tarımsal ürün ithal ettiğimiz gerçeğiyle de karşı karşıyayız. Geleneksel tarım ürünleri yerine yaş meyve ve sebze ihracatıyla durumu belki şimdilik toparlıyor ve kurtarıyoruz ama hububat ve benzer ihracatta ise mevcut toprak büyüklüğüyle bu ürünleri değil ihraç etmek, üretmek bile olanaksızlaşacaktır.

Bu durum, bölgenin en önemli ikinci geçim kaynağı olan hayvancılığı da direkt etkilemektedir. Hayvanların yem bulamaması ve otlak alanların da olumsuz etkilenmesi sonucu hayvancılıkta da ciddi bir gerileme beklenmektedir. Özellikle büyükbaş süt ve et hayvancılığı çok sıkıntıya düşecektir. Aslında, son yıllarda hayvancılığa yapılan destek ve politika değişiklikleri ve özellikle birkaç yurtsever sermayedarın fedakâr katkılarıyla bu sektörde bir büyüme sağlanmış gibi görünüyorsa da Adalet ve Kalkınma Partisinin uyguladığı yanlış ekonomik politikalar sonucu tüketim talepleri inanılmaz ölçüde azalmış ve özellikle süt hayvanlarımız, günlerce emek vererek, günlerce para harcayarak oluşturduğumuz tatminkâr olmasa da güçlü süt hayvancılığımız nihayet hayvanların kesime gönderilmesiyle büyük zarar görmeye başlamıştır. Bu konuda çok müteyakkız olmak mecburiyetindeyiz.

Bu konuda da Roma’yı yeniden keşfetmeye gerek yoktur. Bütün dünyanın yaptığı Okul Sütü Projesi derhâl hayata geçirilmelidir ve süt tüketen yeni ve sağlıklı bir neslin yetiştirilmesi mutlaka sağlanmalıdır. Böylece, sağlık ve tedavi harcamaları azalacak, hatta her uygulayıcı ülkede görüldüğü gibi müteakip bütçeler bundan kârlı bile çıkacaktır. Hepinizin malumları, rahmine bebek düşmüş bir hanım gebeliğinin ilk altı ayında sağlıklı bir süt beslenmesi gerçekleştirmediği takdirde maalesef zekâdan yoksun çocuklar doğurmaktadır. Oysa çağımızda zekâyla artık yarışlar yapılmaktadır. Dolayısıyla, biz, sağlıklı beslenmiş anneler ve sağlıklı beslenmiş çocukları da yetiştirmek mecburiyetindeyiz. Onun için bu Okul Sütü Projesi’ni -hepinize ısrarla hatırlatmak ve önermek istiyorum- hepimiz savunalım. Bütün dünyada bu yapılıyor, Türkiye’mizde de bunun yapılması lazım. Buna niyet etmiştik, AKP’den de bir milletvekili arkadaşımla bu konuda gerekli girişimlerde bulunmuştuk ama her neyse bu işten AKP Hükûmeti ve ilgili bakanlar kaçındılar ve bir kaçamak yola gittiler ve süt tozu üretimini desteklemeye başladılar. Bu son derece yanlış bir iştir diye düşünüyor, bunu da sizlerle paylaşmak istiyorum.

Ülkemizde kişi başı yıllık süt tüketiminde 30 litreyle son sıralarda olmamıza karşın Avrupa Birliği ülkelerinde bu rakam 95 litrelerdedir. Keza, et tüketiminde de çok gerilerde olduğumuzu söylemeliyiz. Bizde yıllık 12 kilogram olan et tüketimi Avrupa Birliğinde 20 kilogram civarındadır ama ben bu rakama, tabii ki Avrupa'da tüketilen ve yaklaşık 40 kilogram/yıl olan domuz eti rakamını eklemiyorum. Onu da eklersek bizim 12 kilogram et tüketmemiz karşısında Avrupa 64 kilogram et tüketmektedir. Dolayısıyla, toplum olarak proteik beslenmeden uzak ve ne kadar zavallı durumda olduğumuzu da açıkça görmeliyiz. Nitekim toplumumuzun sağlık standardında da bunu açık açık görüyoruz, hastanelerimiz hastalardan geçilmiyor.

Bu bağlamda, tüketici kadar üreticiler de büyük zarar görmektedir. Bu nedenle, zarar gören çiftçilere ivedilikle yardım ve destek çalışmaları derhâl başlatılmalıdır. Tarım Bakanlığı buğday alım fiyatlarını açıklamış ama maliyetleri bile karşılamayan bir durum ortaya çıkmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Diren, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ORHAN ZİYA DİREN (Devamla) – Çiftçilerimizi bir mağduriyetle karşı karşıya bırakmamak için prim artışını mutlaka hemen yapmalı ve mutlaka, bu alışverişleri peşin yapmalıyız.

Çiftçinin belinde kambur olan elektrik, mazot, gübre ve ilaçtaki KDV oranlarını yüzde 1’e çekmek ve mazottaki ÖTV’yi de mutlaka kaldırmak mecburiyetindeyiz.

Sayın milletvekilleri, önümüzdeki elli yıllık süreçte suyun tüm dünyada önemli bir sorun olacağı, bırakın sulama suyunu, içme suyunda dahi sıkıntı çekeceğimiz de kaçınılmazdır.

Bu durumda, ülke olarak suyun önemi ve toprağımızın önemini kavrayarak topyekûn hareket etmemiz gerekmektedir. “Nasıl olsa şimdilik idare ediyoruz, ileride sorun olursa düşünürüz.” mantığıyla, sorun olduğu zaman çözüm aramaya çalışırsak yarın çok geç kalmış oluruz.

Tarımla uğraşan çiftçilerimiz bu konularda eğitilmeli, küresel iklim değişikliklerinin ülke tarımındaki ileride yaratacağı aksamaların en aza indirilmesi için şu andan itibaren, her kesim, üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmelidir. Yarın çok geç olmadan ülkemizin iklim, kuraklık, yağış ve toprak dörtlemi içerisinde yeni program ve projeler geliştirilmeli, güçlü bir tarım politikası mutlaka uygulanmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, bir büyük ülke, ismini burada söylemek istemiyorum…

BAŞKAN – Sayın Diren, lütfen konuşmanızı tamamlayınız efendim.

ORHAN ZİYA DİREN (Devamla) - …uluslararası bir yardım kampanyasına çıktığında, parlamentosunda yapılan konuşmalardan küçük bir paragraf size aktarmak istiyorum. Orada, bir senatör diyor ki: “Bugünkü emperyalist ve sömürücü gücümüzü daha uzun süre elimizde bulundurma imkânı kalmamıştır zira, açlığın pençesinde kıvranan Rusya dahi teknikte gelişmiş ülkelerle uzayda araç kenetleyecek teknolojiye ulaşmışlardır. O hâlde nükleer ve konvansiyonel silahlarla bu gücümüzü elimizde tutma imkânı kalmamıştır. Bu ülkelere bu gücümüzü hâlen sürdürebilmemiz için onları açlığa mahkûm etmek, tarımlarını ve tarımsal pazarlarını tahrip etmekten geçer.” Tarım o kadar önemlidir. Bizim ülkemizde, özellikle insanlarımızın gıda güvencesini… Gıda güvenliğini iyi kötü sağlıyoruz, Koruma Kontrol Genel Müdürlüğümüz, gıda güvenliği açısından neredeyse Avrupa Birliği…

BAŞKAN – Sayın Diren, lütfen… Efendim, ben…

ORHAN ZİYA DİREN (Devamla) - …normlarında kontrol ve denetimlerini yapıyorlar, orada bir noktaya geldik ufak tefek kusurlarımız da olsa ama gıda güvencemiz açısından büyük tehlikelerle karşı karşıyayız. Bugün Türkiye milyonlarca ton buğday ithal ediyor, ayçiçeği ithal ediyor, tükettiğimiz etin de üçte 1’i legal ve illegal yollardan maalesef, o, hazır et üreten…

BAŞKAN – Sayın Diren, sözünüzü kesmek istemiyorum ama ben bir dakikalık süreyi arkadaşlar ama...

ORHAN ZİYA DİREN (Devamla) – Özür diliyorum Başkanım, bitirdim.

BAŞKAN - …bundan sonraki konuşmacılar açısından sadece bir dakikalık süre yaptırıp, kapatacağım. Lütfen…

ORHAN ZİYA DİREN (Devamla) – Bağlıyorum, çok teşekkür ediyorum.

Onun için, değerli arkadaşlarım, bu konularda çok dikkatli ve müteyakkız olmalıyız.

Bu araştırma önergesini Cumhuriyet Halk Partisi olarak destekleyeceğimizi belirtiyor, saygılarımı sunuyorum.

Müsamahasından dolayı da Sayın Başkanımıza çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Diren.

Grup önerisinin aleyhinde, Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Abdülkadir Akcan.

Sayın Akcan, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Toplum Partisi tarafından verilmiş olan kuraklıkla ilgili Meclis araştırma önergesinin aleyhine olmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, son yıllarda yaşadığımız iki temel kriz çeşidi var. Bunlardan bir tanesi dünyayı saran küresel ısınma ve bunun yarattığı doğal afet ve krizler. İkincisi de ekonomik kriz.

Dünya ekonomik krizi, yaşanan kuraklığın getirdiği olumsuzlukları elbette ki tetikliyor ve üstüne ilave yük bindiriyor. Bu nedenle özellikle hâlâ nüfusunun en az üçte 1’inin tarımsal faaliyetle doğrudan ilgilenerek geçindiği ülkemizde, kuraklığın önlenmesi suretiyle, çiftçinin, tarımsal üretim yapan insanların sorunlarının, ekonomik sorunlarının, geçimle ilgili sorunlarının üretimin önünü açarak giderilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Kuraklığın önüne geçilmesi için tabii ki pek çok alternatif yok. Bir taraftan doğal olarak gerçekleşen küresel ısınma, diğer taraftan da bunun getirdiği yağmurun, suyun eksikliğine karşı tarımsal sulamanın güçlendirilmesi. Bu amaçla da her ülkede olduğu gibi ülkemizde ağırlıklı olarak AKP İktidarına kadarki dönemde Devlet Su İşleri ve Köy Hizmetlerinin ortaklaşa yaptığı, daha sonra, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün lağvedilmesinden sonra her türlü su sorununun Devlet Su İşlerinin sorumluluğuna verildiği bir döneme girildiği ve Devlet Su İşlerinin bu sorunların üstesinden gelmeye çalıştığını gözlüyoruz. Ağırlıklı olarak da bütçe yapılırken bürolarda masaların etrafına toparlanarak: Ne kadar nereye bütçe verelim, verilen bütçeyi nasıl kullanalım… Yani kuraklıkla ilgili sorunların üstesinden gelebilmek için ne yapmamız gerektiğinden çok, planlama, verilen paranın nasıl kullanılacağına yönelik olarak yapılmakta. Oysa “Biz bu sorunun üstesinden gelmek için ne kadar kaynak ayırmalıyız?” veya “Önceliği hangi safhada tutmalıyız?” tarzında, sorunun peşine düşmüyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu amaçla, yapılan barajlar ve göletlerde su tutmaya çalışıyoruz veya elde tutulmuş olan o baraj ve göletlerdeki suyun dikkatli kullanılmasını öneriyoruz, dikkatli kullanılmasını istiyoruz.

Bu sırada kapalı devre sulama sistemleri devreye sokulmaya çalışılıyor, yağmurlama sulama sistemleri devreye sokulmaya çalışılıyor. Bunlar öneriliyor. Bunlar önerilirken de en önemli kaynak yine enerji. Tarlanın başına getirilmiş olan suyun… Hangi sistemle sularsanız sulayın, vahşi sulama dediğimiz sulama şeklinin dışındaki her türlü sulamada enerji kullanımı söz konusu. Bunların başında da, en ucuz olan, diğerine göre, yani akaryakıta göre daha ucuz olan elektrik.

Elektrik kullanımı tarımsal alanda gerçekten pahalı. Bu pahalılığın sonunda vatandaş bir taraftan ektiği ürünün kuruyup, heba olup gitmesine göz yummak istemiyor, yüreği dayanmıyor, bu nedenle de elektrik enerjisini kullanarak, damlama veya yağmurlama sulamayla o ürünü kurutmamaya çalışıyor ama arkasından kaldırdığı ürün, uygulanan yanlış veya eksik tarım politikaları yüzünden para etmeyince… Ki bu politikaların dayandığı nokta, efendim, ülkemizde serbest piyasa ekonomisi hüküm sürüyor, dolayısıyla, serbest piyasa ekonomisi şartlarında, ister sebze olsun ister meyve olsun üretilen ürün pazarda değerini bulur ve satılıra dayalı bir politika geliştiriliyor. Oysa, bunun böyle olmaması gerektiği, diğer, öteki dünya ülkelerinin uyguladığı tarım politikalarıyla net bir şekilde karşımızda duruyor.

Değerli milletvekilleri, destekleme olmaksızın bu işlerin olamayacağını hep beraber bütün dünyada görüyoruz. Ama “Destekleme yapın tarımsal sulamada kullanılan elektriğe” dediğimizde “Ee ne yapalım, bu elektrik satılıyor, ödeyememişse borcunu 7-8 taksitle alacağız.” Peki, 7-8 taksitle borcunu ödeyecek olan çiftçi hangi ürününü satıp, nereden gelir sağlayıp da bu parayı ödeyecek? İşin özü burada. Dolayısıyla, tarımsal sulamada, kuraklıkla mücadelede tarımsal sulama enstrümanının kullanılabilmesi için çiftçinin gönül rahatlığıyla bu suyu kullanabilmek için ihtiyaç duyduğu enerjiyi çok ucuza sağlayabilmesi lazım. Bu noktada Hükûmetin anlayışı, politikası ve destekleme yöntemlerinin eksik ve hatta tutarsız olduğunu, yetersiz olduğunun ötesinde, tutarsız olduğunu görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, desteklemenin yeteri kadar yapılamamasının sonunda elektriği kesilen vatandaş bu sefer mazotla sulamayı gerçekleştirmeye çalışıyor. Mazot fiyatları almış başını gidiyor. Neye rağmen? İki sene öncesinde, bir buçuk sene öncesinde ham petrolün varili 145-150 dolarlara dayanmışkenki fiyatlar -şimdi yeniden tırmanışa geçti- ve “Bu yüzden endişe ediyoruz.” denen ham petrolün varili şimdi 70 dolarda iken, yine aşağı yukarı 150 dolar mertebesindeki fiyatların çok az düzeyde altında. Hatta uzun süre sessiz kalan, sessiz kaldığını da bu kürsüden eleştirdiğimiz Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunun yönlendirmeleriyle en nihayet bundan birkaç hafta önce petrol satıcı ve dağıtıcılarını EPDK uyarma ihtiyacı hissediyor “Bu fiyatlarınız ham petrolün fiyatlarıyla uyumlu değil, fiyatlarınızı aşağı çekin.” diye. Ama EPDK bunu yaparken Hükûmet hâlâ sessizliğini koruyor ve bu noktada da “İndiremiyorsa, hiç olmazsa destekleyelim.” anlayışını devreye sokmayarak çiftçiyi mağdur ediyor.

Küresel ekonomik kriz ile çiftçinin kuraklığa dayalı mağduriyeti yan yana geldiğinde borçlarını ödeyemez hâle geliyor. Mesela Afyonkarahisar’da deprem geçirmiş vatandaşlarımız, 2002 depreminde, köy şartlarında, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğünün verdiği krediyle, destekle “Evini yapana yardım” yöntemiyle yaptığı konutların parasını ödeyemez duruma geliyor ve Ziraat Bankası bunu uyarıyor “Paranı öde.” diye. Oysa parayı veren Ziraat Bankası olmadığı, Afet İşleri Genel Müdürlüğü olduğu hâlde bu para talep ediliyor. Biz de bunu Sayın Başbakandan cevaplandırılmak üzere “Bir çare düşünüyor musunuz?” diye soruyoruz. Başbakanımız adına, şimdiki Sayın Maliye Bakanımız, o günkü Devlet Bakanımız Mehmet Şimşek Bey’in verdiği cevap çok enteresan. Ben bu cevabı okumak istiyorum: “İlgi yazıda Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Abdülkadir Akcan’ın şu sayılı yazılı soru önergesinin sureti ekli olarak gönderilmiş ve cevaplandırılması talep edilmiştir.” Biz talep ettik bunu. “Malumları olduğu üzere, 22 Mart 2009 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanan şu sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla Ziraat Bankası tarafından çıkartılan kararnameler çerçevesinde ertelenen düşük faizli kredilerin vadelerinin işletme kredilerinde yirmi dört ayı, yatırım kredilerinde ise yedi yılı aşmayacak şekilde yeniden belirlenebileceği hükme bağlanmıştır. Söz konusu kararnameler kapsamında Ziraat Bankasından kredi kullanan vatandaşların vade uzatımından faydalanmaları mümkün olabilecektir.” Verdiği cevap bu. Biz istiyoruz ki… “Afet İşleri Genel Müdürlüğünün verdiği yirmi yılda Afet İşlerine geri ödenmek üzere ama Ziraat Bankasının sadece burada aracı kurum olarak rol oynadığı kredilerin veya yardımın, desteğin geri ödenmesinde acaba kuraklığın ve ekonomik krizin çiftçi üzerindeki olumsuz etkisini hafifletmek için birkaç yıllığına erteleme yapmanız mümkün mü?” sorusunu soruyoruz, Sayın şimdiki Maliye Bakanımız ve o günkü Devlet Bakanımız Sayın Mehmet Şimşek Sayın Başbakanımız adına böyle bir cevap veriyor. Yani alınan kredi işletme kredisi değil, zirai faaliyet kredisi değil ama Sayın Bakanın anlayışı, bunların ödeyememesi karşılığında ya evini götürüp elinden alacaksınız veya borcunu bir miktar erteleyeceksiniz. Talep ettiğimiz bu. Maalesef anlayış bu olunca konuya somut açıdan bakmak yerine soyut, yüzeysel, “Ben yaptım, oldu.” mantığıyla, yani cevap vermiş olmak için cevap veren bir anlayışla verilmiş cevap olarak değerlendiriyorum. Bu nedenle enteresan bulduğum için okuyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akcan, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan, tamamlıyorum.

Biz “Ziraat Bankasından bunların aldığı tarımsal kredinin ertelenmesi değil, afetzedenin afet konutu olarak kendisine devletinin yaptığı ve parasını da Afet İşleri Genel Müdürlüğüne teslim etmek üzere geri toplanmada ödeme sıkıntısına düşmüş bütün köylüler, acaba bunu birkaç yıl erteleyebilir misiniz?” diye sormuşuz, “Ziraat Bankası kredilerinin, işte, şu işletme kredilerinde beş yıl, öbür kredilerde yedi yıl yeniden yapılandırma şansı var, orada arayın.”

Zirai kredi değil Sayın Bakan. İşte, bizi hangi anlayışta, hangi mantıkta ve nasıl yönettiğini sergilemeye çalıştığım anlayış yönetiyor. Bu anlayıştan kurtularak Türkiye'nin kuraklığına çare bulmak zorundayız ama bu çareyi bulurken de dünya üzerinde tek enstrüman olan barajlar ve göletlerin yapımına “Şu veya bu nedenle yapılmasın, edilmesin…” diye afaki sınırlar çizerek engel olunması da ciddi anlamda yanlış.

Bu nedenle, DTP’nin vermiş olduğu önergeye mantık olarak değil sunuş biçimi olarak karşı olduğumu ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akcan.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, grup önerisinin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır.

Şimdi, sayın milletvekillerimizin yeterli sayıya ulaşıp ulaşmadığına bakacağım: Sayın Anadol, Sayın Ersin, Sayın Özer, Sayın Aslanoğlu, Sayın Mengü, Sayın Oyan, Sayın Arat, Sayın Keleş, Sayın Seçer, Sayın Küçük, Sayın Erenkaya, Sayın Susam, Sayın Çakır, Sayın Diren, Sayın Barış, Sayın Hacaloğlu, Sayın Köktürk, Sayın Paçarız, Sayın Öztrak.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Pusula veren arkadaşlarımız lütfen Genel Kuruldan ayrılmasınlar.

Sayın İsmail Katmerci? Burada.

Sayın Ergezen? Burada.

Sayın Eyüp Ayar? Burada.

Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kaç kişiyle?

BAŞKAN - 184 kişi efendim.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- (10/181) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 11/6/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin DTP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN - Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

2.- (10/79) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmelerinin, Genel Kurulun 11/6/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 11.06.2009 Perşembe günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun TBMM Genel Kurul Gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler kısmının 39. sırasında yer alan 10/79 esas nolu, “Fındık Tarımı ve Piyasasındaki Sorunların Araştırılarak Ürünün Verimli Değerlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince” Meclis Araştırması önergesi görüşmelerinin bugünkü birleşimde yapılması önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                           Mehmet Şandır

                                                                                                                  Mersin

                                                                                                    MHP Grup Başkanvekili

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde Giresun Milletvekili Sayın Murat Özkan.

Sayın Özkan, buyurun efendim.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin, Meclis gündemine alınması hususunda daha önce verilmiş olan fındık tarımının ve bu piyasadaki sorunların araştırılmasına ilişkin araştırma önergesinin lehinde söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, 2007 yılında 20 milletvekili arkadaşımla birlikte vermiş olduğumuz fındık tarımı ve bu piyasadaki sorunların araştırılması ve alınması gereken tedbirler hakkındaki araştırma önergemiz maalesef iki yıldır Meclis Genel Kuruluna getirilmemiştir. Bu nedenle, bu araştırma önergesinin Meclis Genel Kuruluna getirilmesi için bir grup önerisi hazırlamış ve grup önerisiyle birlikte Meclis gündemine alınmasını istemiş bulunmaktayız.

Sayın milletvekilleri, iki yıldan bu yana fındıkla ilgili problemler maalesef azalmak yerine artarak devam etmiştir. Bu araştırma önergesinin dışında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak 2008 yılında bölge milletvekillerine bir çağrıda bulunarak fındıkla ilgili problemin çözülmesi hususunda bir platform oluşturulması talebinde bulunduk. Maalesef iktidara mensup milletvekilleri bu talebimize de olumlu bir cevap vermediler.

Sayın milletvekilleri, fındık piyasa koşullarına göre yıllık 1,5-2 milyarlık net ihracat geliri bırakan önemli bir tarımsal ürünümüzdür. Fındığın ham madde olarak kullanıldığı pastacılık ve çikolata sanayisi dünya çapında trilyon dolarlık bir çapa, trilyon dolarlık bir meblağa tekabül etmektedir. Bu kadar büyük bir sektör içerisinde olmamıza karşın, fındığın ham madde olarak bu sektörde almış olduğu pay son derece kifayetsiz, son derece yetersiz bulunmaktadır. Bunun da en önemli nedeni bugüne kadar fındık hakkında kalıcı ve ciddi bir politika oluşturamamış olmamızdan kaynaklanmaktadır.

Sayın milletvekilleri, son kırk yıllık bir döneme baktığımızda fındık sektörüyle ilgili üç önemli gelişmeyle karşılaşıyoruz. Bunlardan birincisi, 1964 yılında dönemin hükûmeti tarafından fındığın desteklenecek ürünler kapsamına alınarak ekim alanlarının genişletilmesine karar verilmesidir. Diğer bir gelişme fındıkla ilgili olarak, 1983 yılında çıkartılan 2844 sayılı fındık dikim alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin Yasa’dır. Üçüncü bir husus fındık sektörüyle ilgili olarak, 2006 yılında fındığın desteklenmesine ilişkin olarak FİSKOBİRLİK’in devre dışı bırakılarak Toprak Mahsulleri Ofisine görev verilmesidir sayın milletvekilleri.

Şunu açık ve net olarak ifade etmem gerekiyor ki, bugünkü problemlerimizin temelinde bu üç tedbirin, bu üç önlemin yattığını ifade etmek gerekir. Geçmişte uygulanan fındık politikalarının doğru ya da yanlış olması konusunda artık tartışmak, yeni bir söz söylemek istemiyorum çünkü yıllardır bu husus tartışılmakta ve konuşulmaktadır.

Sayın milletvekilleri, bu noktada geleceğe ilişkin bazı önerilerde, bazı tekliflerde bulunmak gerektiği kanaatindeyim. Öncelikle çok sayıda satıcının, buna karşılık çok az sayıda alıcının bulunduğu bir aksak piyasa koşulları içeren fındık piyasası tam rekabetin sağlanamadığı bir piyasa görünümü arz etmektedir. Aksak rekabet koşullarının ortadan kaldırılması için gerekli tedbirleri almak ise Hükûmetin görevidir. Bunun için yapılması gereken, piyasada az sayıda alıcının yerine daha çok alıcının yer almasını sağlayacak tedbirlerin alınmasıdır.

Fındık, sayın milletvekilleri, nakit parayla çalışan bir piyasadır. Bu nakit para da yaklaşık              1 milyar dolara tekabül etmektedir. Bu kadar büyük bir meblağın, nakit olarak, fındık ticareti ve ihracatı yapan insanların elinde bulunması ise çok zor bir durumdur. Bunu aşmak isteyen Hükûmetin alması gereken tedbir ise, Eximbank kredisini Türk fındık ihracatçısının emrine açmak ve bu krediden ihracatçılarımızı faydalandırmaktan geçmektedir. Aksi takdirde, ihracatçımız, birkaç Batılı fındık simsarına mahkûm edilmekte, âdeta o insanların Türkiye’de temsilcisi gibi çalışmaktadırlar.

Diğer bir husus, Hükûmetin rekolteyi gerçekçi olarak tespit etmesi ve piyasadan çekeceği ürün miktarını belirlemesidir. Buna bağlı olarak yine Hükûmetin, arz fazlası ürünü, FİSKOBİRLİK mi, Toprak Mahsulleri Ofisi mi, yoksa başka bir kurum ya da birim marifetiyle mi alacağını fındık piyasası açılmadan önce deklare etmesi, açıklamasıdır.

Son üç yıldır piyasayı regüle etmekle ya da diğer bir ifadeyle düzenlemekle görevlendirilen Toprak Mahsulleri Ofisi, maalesef, sayın milletvekilleri, görevini yerine getirememiştir. Neden görevini yerine getirememiştir? Bizim müdahale fiyatı olarak açıkladığımız fiyata hiçbir zaman serbest piyasa ulaşamamış, hatta serbest piyasa bu seneki, yani 2008-2009 sezonunda gördüğümüz gibi açıklanan fiyatın, yüzde 40-yüzde 60 arasında, altında kalmıştır. Hatta ilk açıklandığında iki fiyat arasındaki açıklık yüzde 60 sınırına dayanmaktaydı; özellikle dar gelirli, özellikle fındığını hemen satmak zorunda olan üreticilerimiz için ciddi bir mağduriyet söz konusu olmuştu. Bu nedenle, Hükûmetin, behemehâl, fındığın kim tarafından, kaça alınacağını belirlemesi ve çok ciddi bir şekilde hazineye yük getiren Toprak Mahsulleri Ofisinin bu işte başarısız olduğunu kabul ederek ya yeni bir kurum ya da FİSKOBİRLİK’in yeniden düzenlenerek… Çünkü, FİSKOBİRLİK mevcut yönetim yapısıyla bu sektörü regüle edebilecek ne bilgiye ne de birikime sahiptir. FİSKOBİRLİK yıllardır siyasetçilerin elini attığı, siyasetin bir şekilde bulaştırıldığı bir kurumdur.

Şunu ifade etmek istiyorum: Hangi sektör olursa olsun, hangi alan olursa olsun, ticari alana siyasi kaygılarla müdahale ettiğiniz anda, bunu biliniz ki bu sizin aleyhinize döner. Ancak burada uygulanması gereken siyaset şudur, Hükûmetin uygulaması gereken bence: Sayıları 8 milyona kadar çıkan fındık üreticisinin lehinde olacak siyaseti gütmektir. Yoksa piyasayı hallaç pamuğuna çeviren ve piyasada hiçbir anlamı olmayan, üç senedir uygulanan politikalar neticesinde yaklaşık 2 milyar 580 milyon Türk lirası bir kaynak aktarılmıştır ki bu, Türkiye’de kırk bir yıllık fındık destekleme alımlarının yaklaşık yüzde 40’tan fazlasıdır. Hazineye çok ciddi bir zarar verilmiştir. Hâlen bu fındığın nasıl değerlendirileceğini de kimse bilmemektedir sayın milletvekilleri.

Değerli milletvekilleri, açıklanan teşvik paketi kapsamında, sektörel bazda fındık sanayisi teşvik edilmeli, Giresun ve Ordu gibi işsizliğin had safhaya ulaştığı illerde fındık işleme ve çikolata sanayisinin kurulması sağlanmalıdır. Hatta devlet, elindeki fındığı bu illerde kurulacak tesislere, fabrikalara ücretsiz bile vermeyi kabul etmelidir.

Sayın milletvekilleri, diğer bir husus, şu anda Başbakanlıkta beklemekte olan bir yasa tasarısıyla ilgilidir. FİSKOBİRLİK hariç diğer kooperatiflere ciddi bir kaynak, ciddi bir gelir elde etmesi sağlanacak bu yasa tasarısından maalesef FİSKOBİRLİK istifade edemeyecektir çünkü sayın milletvekilleri, FİSKOBİRLİK DFİF’e olan borçlarını yani Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu’na olan borçlarını 2005 yılında tamamen ödemiş, 2001 yılından itibaren de kredi kullanmamıştır. Bu getirilen yasayla kooperatiflerin hazinede bulunan fona olan borçları faizsiz ötelenmektedir. Eğer böyle bir kanun çıkartılacaksa FİSKOBİRLİK’in de dâhil edilmesi, FİSKOBİRLİK’in de özel bankalara olan borçları DFİF’e devredilerek DFİF kredisi kapsamına alınması ve borçların ötelenmesi çok önem arz etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Bunun dışında şunu belirtmekte fayda var: Fındık, siyasi mülahazalardan arındırılarak ekonominin gerektirdiği şartlar çerçevesinde değerlendirilmelidir. Bu amaçla Meclisimize önemli görevler düştüğüne inanıyorum. Grup önerisi olarak getirdiğimiz bu araştırma önerisinin desteklenmesi, fındık tarımı ve piyasasındaki sorunların araştırılması ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi hususunda mevcut Hükûmete ve bundan sonraki hükûmetlere yol göstermemiz gerektiği kanaatindeyim. Bunun için bir araştırma komisyonu kurularak millî bir fındık politikası tespit edilmelidir. Bu nedenle fındığın sorunları, alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi ve hükûmetlere yol gösterecek bir metnin ortaya çıkartılması için bir araştırma komisyonu kurulmasına dair teklifimizin siz yüce heyetiniz tarafından kabul edilmesi ve önemli bir hizmet yapacağınızın bilinciyle hareket edeceğinize dair inancımı bir kez daha vurgulayarak hepinize en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkan.

Grup önerisinin aleyhinde Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.

Buyurun Sayın Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin önergesi aleyhinde Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunmaktayım.

Bizim, fındık üreticisinin desteklenmesine, yine arz talep konusunda pazarlarının oluşturulmasına ve diğer konularda teşviklerin getirilmesine bir diyeceğimiz yok, aksine bu konuda destekliyoruz ancak mevcut sorun karşısında biz fındık üreticisinin -iki yıldır önerge verilmiş ancak bugün Meclis gündemine geldi- artık komisyona havale edilecek takatinin kalmadığını söylemek istiyoruz. Şu an turfanda fındık piyasaya çıkmaya başladı, hasat mevsimi açılıyor, bir ay sonra toplanacak ama bir taban fiyatı çalışması yok, üreticiyi destekleme yok, üretici borç altında, borçlarını ödeyemiyor, gübre fiyatlarını ödeyemiyor ve acil paraya ihtiyacı var.

Şimdi, bu fındık üreticisini yani dünya üretiminin yüzde 80’ini sağlayan Karadeniz Bölgemizdeki, başta Ünye, Ordu olmak üzere Giresun’dan tutun Rize’ye kadar, Sakarya, Kocaeli’ne kadar bu güzel alandaki fındık üreticisini her yıl mağdur ettiğimiz için her yıl mitingler, hoşnutsuzluklar, tepkiler görüyoruz, bu çok açık. Mahsul mevsimi açılırken şimdiden “Acaba, fındık üreticisini komisyona havale etmek, sorunlarını birkaç mahsul daha öteye, zamana yaymak bir çözüm müdür?” diyoruz. Değil. Acil çözüme ihtiyaçları var fındık üreticilerinin. Neden acil çözüme ihtiyaçları var?

Bakın, çok açık, aslında önergede konulan veriler bir noktada ortaya koyuyor, 1983 yılında bir yasa çıkarılmış, uygulanmamış, fındık alanları açılmış, daha sonra hükûmetler birtakım yasak bölgeler çıkarmış, onlar da uygulanmamış ama sonuçta bugün dünya fındık üretimine baktığınız zaman 1 milyon ton civarında. Bunun da yüzde 80’i, 900 bin ton civarı Karadeniz Bölgesi’nde üretiliyor, geri kalan kısmıysa 120-130 ton civarında İtalya’da üretilen fındık söz konusu. Yani, dünyada çok önemli bir ürünün Türkiye yüzde 80’ini üretiyor, tıpkı bor madeni gibi dünyada sahibi olduğu bir kaynağı değerlendiremiyor. Şimdi, burada soru şu: “Eximbank’tı, Toprak Mahsulleri Ofisiydi, alanları sınırlıydı, depoları azdı, parasını veremedi…” Yani, şimdi, o zaman Hükûmetin, devletin görevi nedir? Bir tarım politikası oluşturmaktır. Tarım politikası olmayan bir hükûmetin destekleme ve teşvik konusunda da bir şey yapması söz konusu değil.

Bakın, işverenlerle ilgili primleri yüzde 5 indirdik, 5 milyar gitti. Yakın zamanda ARGE faaliyetleri dedik, teşvikler getirdik, KOSGEB dedik, KOBİ’ler dedik, işte yakında yine bir iki yasa daha Mecliste var; sürekli teşvikler getiriyoruz. Niye? Kriz. Peki, kriz, küresel ekonomik kriz fındık üreticisini vurmuyor mu? Gübre fiyatları artmıyor mu, işçi fiyatları artmıyor mu, maliyetler artmıyor mu? E, artıyor. “E, çok ürettin, seni cezalandıracağım, geçen sene yüzde 5 taban fiyatı verdik, e, bu sene çok ürettin, indiriyorum yüzde 4’e.” demek, kendi üreticisini cezalandıran bir ülke durumuna gelmek karşısında ülke ekonomisinin gelişmesi mümkün müdür?

Bakınız, fındığın kullanıldığı alanlara, faydalarına, tanıtımına, kampanyasına fazla girmeyeceğim. Çikolata sanayisinden tutun birçok alanda değerlendirilen fındık konusunda reklamları da afrodizyak noktalara çekmek, son derece, fındık üreticileriyle dalga geçmekten öte bir şey değildir. Böylesine bir ürünü bir ülke elinde tuttuğu zaman sadece bu ürünle geçinebilir. Yani, İzlanda’nın dört tarafı okyanus, deniz; bir tek ürünü var: Balık. Çok balık tutuyor diye ekonomide sürünsün mü, çöksün mü? Böylesi durumlarda bunun bir çözümü var: Dünya pazarları açılır, yeni pazarlara gidilir. Küresel ekonomik kriz sürecinde -bakıyoruz- fındık ihracatımızı nereye yapıyoruz? Avrupa Birliği ülkelerine. Peki, bir gıda olarak biz neden Hindistan’a, Çin’e, milyar nüfuslara açılamıyoruz? Niye Uzak Doğu’ya açılamıyoruz? Niye Afrika’ya, Latin Amerika ülkelerine, pazar payımızı artırıcı, teşvik edici çalışmalar yapamıyoruz? Bunun değerlendirilmesi konusunda, sadece sadece, üreticinin elinden alıp depolara bıraktıktan sonra, onu o şekilde değerlendirmenin ülke ekonomisine çok fazla bir şey katmadığını… Bunun, çikolatadan tutun da birçok alanda işlenmesini, paketlenmesini, satılmasını, uzun süre korunmasını, fındık yağından tutun değişik ürünlerin elde edilmesini sağlamak mümkün değil mi? Mümkün.

Peki, mademki her alana teşvik veriyoruz, fındık konusunda neden, işverenlere, KOBİ’lere, KOSGEB’e, ARGE’ye, hepsine bugünlerde çıkardığımız bir paket gibi, tarım alanında, tarım desteği konusunda, fındık alanında neden böyle bir paket açıklama gereği duyulmuyor? Tabii ki fındık çokça konuşuluyor. İncir, üzüm, zeytin, diğer alanlara gelin, korkunç rakamlarla karşılaşırsınız. Buğdaya gelin, buğdayın bu seneki taban fiyatı geçen senekinden düşük. Şimdi, birbirine bağlı ama mazot artıyor, mazotun, gübrenin, işçinin ücretindeki artışlar yansımıyor taban fiyatlarına.

Şimdi soruyorum Hükûmete: Bir ay sonra taban fiyatlarının açıklanması gerekiyor, şimdiden acil paraya, sıcak paraya ihtiyacı var. Fındık deyip geçmiyoruz. Yani bugün sadece Karadeniz’deki üreticiyi değil, 8 milyon insanımızı, artı fındık toplamaya giden, Doğu, Güneydoğu’dan giden yoksul insanlarımızı da kattığımız zaman 10 milyon insanımızı yakından ilgilendiriyor. Yani, 7 kişiden 1 kişiyi yakından ilgilendiren Karadeniz’den Güneydoğu’ya bir fındık köprüsü var. Borç ödeme konusunda bile, Güneydoğu’da, minibüslerde, trafik kazalarında telef olan insanlarımız borçlarının ödenmesini fındık mahsulatının sonrasına bırakıyor. Fındık üreticisi değil, toplayıcısı bunlar.

Şimdi, böylesine bir acil sıkıntısı olan fındık üreticisini… Yani Ünye’nin, Fatsa’nın günahı ne kardeşim? Ünye, Fatsa bu işte üretimin büyük… Veya Giresun’un günahı ne? Niye çok üretiyorsun diye cezalandırmanın bir anlamı var mı? Tarım ekonomisinde bunun neden teşvikleri yok? Neden? Kredi desteği çıkaracağız işte, 1 milyar liraya kadar kredi desteği. 1 milyar liraya kadar KOBİ’lere getireceğimiz kredi desteğinden fındık üreticisine hangi kredi garantisini, hangi kredi teşvikini, hangi kredi desteğini veriyoruz? Yok. Yani, bakıyoruz, tarımda bu kadar acımasız bir yaklaşımın karşısında ziraat odaları ne diyor, söyledikleri dikkate alınmıyor; yöredeki kooperatifler ne diyor, dikkate alınmıyor. Bunun hesabı kolay. Fındık üreticisi diyor ki: “Kardeşim, buyurun, fındık şu kadara mal oluyor. Bunun ekilmesi, emeği şu kadar.” Diyelim 4 lira. Buna, üreticinin de yüzde 25-30 kârını koyun üstüne. Taban fiyatı budur yani dünyanın her yerinde budur. Al ama değerlendir. “Beni eğer talebimle, piyasada borçlarımla sıkıştırırsan, beni tefeciye, faizciye mecbur bırakırsan, elimdeki ürünü 6 lira veya 7 lira taban fiyatına satacakken 3 liraya mecbur bırakıp sattırırsan, beni perişan edersen ben de seni perişan ederim.” der.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) - Ordu’da seçimler bir perişanlık sonucunu gösteriyor zaten. Fındığın, fındık üreticisinin gerçekten sesine kulak vermek gerekiyor diye düşünüyoruz. Bunun, çok değil, isterseniz kısa bir araştırmasını yapın. Krizin yükü üreticiye… Üreticiye bir dokunun, binlerce şey düşünürsünüz. Yine köy kahvelerine gidin, fındık konusunda korkunç şeyler duyarsınız. Burada ben fındık üreticisinin içinde bulunduğu acil sıkıntı karşısında derhâl acil önlem alınmasını, ön ödemelerin yapılmasını, TMO’nun yeni, kapasiteleri artırıcı depolar geliştirmesini, banka kredilerinin, desteklerin verilmesini ve bunun da komisyonlara havale edilemeyecek kadar acil ve önlem alınması gereken, Hükûmetin derhâl önlem alması gereken bir konu olduğunu belirtiyor, fındık üreticilerinin inşallah yeni pazarlarda, yeni işleyişlerde, yeni çalışmalarında daha kârlı, daha mutlu olacakları günlere kavuşacağına inanıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.04

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.21

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatoş GÜRKAN (Adana)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi üzerinde şimdi söz sırası, lehinde, Ordu Milletvekili Rahmi Güner’e aittir.

Sayın Güner, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin fındık konusunda vermiş olduğu Meclis araştırması konusunda verilen önergenin lehinde konuşmak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Karadeniz Bölgesi’nin tek geçim kaynağı, Karadeniz Bölgesi’nde esnafın, Karadeniz Bölgesi’nde üreticinin, Karadeniz Bölgesi’nde sanatkârın ve dar gelirlinin tek geçim kaynağı fındık ürünüdür. Fındık ürünü, diğer ürünler gibi alelade bir ürün değil, Türkiye devletinin en fazla döviz girdisi olan, döviz girdisi sağlayan bir ürünüdür.

Bu üründen sadece üretici istifade etmez. Bu üründen tüccarı da istifade eder, bu üründen bunun komisyoncusu da istifade eder. Son zamanlarda Türkiye'nin, bilhassa Güneydoğu, Doğu Anadolu Bölgesi’nden gelen, emeğiyle bu fındığı toplayan ve hazır hâle getiren o yöre halkının da büyük bir istifadesi vardır. Onlar da bu fındıkta büyük emek vermekte, emeğinin hakkını almaktadır. Fındık üreticisi, fındığı daha satılmadan, daha parasını almadan, öncelikle bu emekçi halkın, bu emekçilerin, alın teri dökenlerin hakkını öder.

Değerli arkadaşlarım, bu fındık gerçekten bu kadar önemli bir ürünken, bir sanayi ürünüyken, aynı zamanda ihraç ürünüyken bunun üzerinde büyük spekülasyonlar, büyük oyunlar oynanmaktadır. Bugün, gazetelerden takip ediyorum, hâlen Amerika’da bademinden bahsediliyor. Amerika’nın Arjantin’de, Amerika’nın Şili’de bu Karadeniz Bölgesi’nde yetişen fındığın kalitesinde bir fındık yetiştirmek için nasıl çaba sarf ettiğini biliyorum. Bunları da inceledim. Yine, İspanya’da, İtalya’da bize rakip olarak gösterilen fındıktan bahsedilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, ne Amerika’nın yetiştirdiği ne İspanya’nın yetiştirdiği ne İtalya’nın yetiştirdiği ne de komşumuz Gürcistan’ın yetiştirdiği fındık, Karadeniz Bölgesi’nin yetiştirdiği fındığın kalitesinde değildir. Bunlar -belli fındık fiyatlarını- üreticiden nasıl ucuza alırız, nasıl kapatırız diye rakip olarak çıkarılan bazı söylentiler, söylemlerdir.

Değerli arkadaşlarım, işte Karadeniz Bölgesi’nin bu kadar önemli olan geçim kaynağı üzerinde büyük oyunlar oynanmaktadır. Geçen sene bu zamanlarda fındığın 800-900 milyon kilo olduğu söyleniyordu. Ama şimdi ben bölgemden geliyorum değerli arkadaşlarım. Eğer ürün üzerinde bir afet varsa, ürün üzerinde büyük bir sıkıntı varsa… Geçen seneki fındığın üçte 1’i, dörtte 1’i ancak doğuş hâlindedir. Bunun önümüzdeki aylarda daha ne kadar zayiat vereceği belli değil ve şu anda şunu söylemek istiyorum sayın milletvekilleri: Karadeniz Bölgesi’nde, kendi bölgemde ürün, geçen seneki ürünün üçte 1’i dolayındadır.

Şimdi, 2004 yılında fındıkta noksan oluşumun büyük bir fiyat etmesi, 2006 yılında 6,5-7 milyon, 7,5 milyon liraya satılması ve buna önayak olan FİSKOBİRLİK’in akıbeti meydanda. İşte FİSKOBİRLİK üreticinin bu dar zamanında onun alın terinin, emeğinin nasıl değerlendirileceğinin en güzel mücadelesini verdi. Fındığı 6,5-7-7,5 milyondan sattı, üretici gerçek alın terini, emeğini aldı. Bu, Sayın Hükûmeti rahatsız etti ve bir sene, iki sene sonra FİSKOBİRLİK büyük bir kıskaç altına alındı. Kredileri kesildi ve fındık alamaz duruma sokuldu. Yöneticiler Cumhuriyet Halk Partili diye suçlandı ama bilahare kongrelerde iktidar partisi yönünde kişiler geldiler. Ama maalesef FİSKOBİRLİK diskalifiye edildi. Yerine üretici kuruluşu değil, buğday almayla, baklagiller almayla görevli olan, yetkisi olan Toprak Mahsulleri Ofisi görevlendirildi.

Değerli arkadaşlarım, Toprak Mahsulleri Ofisinin ne fındık alacak elamanı var ne deposu var ne de… Fındık konusunda hiçbir hazırlığı olmayan bir kuruluşa fındık teslim edildi ve çok cüzi fiyatlar verildi. Serbest piyasada ise fındık, maalesef, dikkat edilirse 2,5-3 milyon 1,5 milyona kadar düştü.

Değerli arkadaşlarım, fındığa devletin müdahale etmesi lazım. Fındık yüzde 100 gelir getiren bir mahsul ve şunu belirtmek istiyorum: Maalesef, ne iktidar partili milletvekilleri ne de iktidar partili, Karadenizli olan bakanlar fındığa sahip çıkmadılar.

Değerli arkadaşlarım, bu boşluğu Ordu-Giresun Valiliği tamamlamaya uğraşıyor. Buyurun, Ordu-Giresun Valiliğinin raporları var. Üretici lehine raporlar. Nerede milletvekilleri? Nerede Karadenizli bakanlar? Neden bu üreticiye sahip çıkmıyorlar? Karadeniz göç veriyor, göç.

Değerli arkadaşlarım, Karadeniz’i son beş yılda 500-600 bin kişi terk etti. Tek geçim kaynağı fındıktı. Neden alın teri, emeği verilmedi? Uyarı mitingleri yapıldı. Bazıları bunu şu şekilde değerlendirdi: “Ergenekon kapsamına aldılar. Siz neden direniyorsunuz?” dediler.

Değerli arkadaşlarım, o üreticinin arasında ben de vardım. Bir tek istekleri vardı: “Sayın Başbakanım, alın terimizi ver, emeğimizi ver, başka bir şey istemiyoruz.” dediler. Hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyeti’nin devletine, Türkiye Cumhuriyeti’nin rejimine, Türkiye devletinin ulusal yapısına benim bölgemden tepki gelmez. Hiç kimse endişe etmesin, her zaman ulusalcı bir toplumdur. Vatanını, milletini seven bir toplumdur değerli arkadaşlarım. Şimdi böyle de suçlanmaya başlandı bu halk.

Değerli arkadaşlarım, şimdi ikinci bir oyun oynanıyor. Fındık üçte 1, dörtte 1 oranında. 2009 yılı fındığı piyasaya inerse, 2005-2006 yılı gibi yüksek fiyat verilirse önümüzdeki sene nasıl yaparız hesapları var; komisyoncuyu, rantçıyı nasıl koruruz hesapları var.

Değerli arkadaşlarım, işte onun için Ankara’da toplantılar yapılıyor. TMO piyasadan çekilecekmiş, başka kimse girmeyecek, serbest piyasa ekonomisi fındığı tespit edecekmiş.

Değerli arkadaşlarım, bu da yanlış bir oyun. 2009 yılı fındığı piyasaya inmeden 2008 yılı fındığından piyasaya fındık satışı yapılacak ve ihtiyaç sahibi firmalar, dış firmalar, fındığı, 2008 yılı fındığını alarak 2009 yılı fındığına fiyat vermeyecekler.

Değerli arkadaşlarım, 2009 yılı fındığı piyasaya inmeden, üreticinin alın teri, emeği verilmeden 2008 yılı fındığını piyasaya sürmeyin. Sahip çıkın bu halka. Eğer sahip çıkmazsanız, dört beş sene önceki giden büyük bir göç yine başlayacaktır. Bunun önünü alamazsınız. Esasında, Karadeniz’de sadece üretici değil, esnaf da perişan, sanatkâr da perişan, dar gelirli de perişan. Bu Meclise gerçekten söylüyorum: Sahip çıkın bu bölgeye. Bu bölgede gerçekten üretilen ürün kutsal bir üründür ve buna sahip çıkın, bunu değerlendirelim.

Değerli arkadaşlarım, şu anda üretici kuruluşu yok, üreticinin hakkını savunacak kuruluş yok. FİSKOBİRLİK’i kapatmayın, üstten aşağı düzenleyin, aksaklıklarını giderin, üretici kuruluş olarak görevine devam etsin, üreticinin hakkını savunsun. Bu yapacak olduğunuz uygulama, biz muhalefet partisine değil, siz iktidar partisine de puan kazandıracaktır değerli arkadaşlarım. Neden ilgilenmiyorsunuz? Neden milletvekillerimiz ilgilenmiyor. Buradan bakanlar gidiyor Karadeniz’e, sükse yapmaktan başka bir şey yaptıkları yok. Devletin bürokratlarına sükse yapıyorlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Güner, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Sorunlara çare bulma önerileri yok. “Neden bana selam vermedin? Neden benim yanıma gelmedin?” sözleri söyleniyor değerli arkadaşlarım. Sorun bu değil, halkın ekmeği elinden alınıyor. Halkın elinde ekmek kalmamış, açlık, sefalet içinde; ona çare bulun, onlara gitsin sayın bakanlar. Neden siyasi boşluktan mülki amirler “Fındık düzenlensin, halkın refahı iyi olsun.” diye raporlar sunuyor Ankara’ya? Nerede bu arkadaşlarımız? Neden sunmuyorlar değerli arkadaşlarım? İşte, bu önerge, inşallah Meclisimizde bir uyarı niteliğinde olur ve bizim halkımıza sahip çıkılır, bu halkın yanında olunur. Ben de bunu destekleyeceğim değerli arkadaşlarım. Hangi konuda öneri getirirseniz, şerefim üzerine söz veriyorum, onu en iyi destekleyen ben olacağım. Bunu da açıkça söylüyorum.

Ben üreticiyim, ben aynı zamanda oranın parlamenteriyim. Fındık sorununu en iyi bilen kişiyim, her platformda tartışırım değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Bir dakika efendim, bitireceğim.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlarım, Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu bu önergenin gerçekten lehinde oy kullanacağız, yanında olacağız ve bu araştırma bir uyarı niteliğinde olacaktır. Bu Karadeniz halkının da bundan sonra girişimleri yüzünü güldürecektir. Gençlerimiz yavuklularını, gençlerimiz nişanlılarını, gençlerimiz eşlerini, annelerini, babalarını bırakıp gurbet ele gitmeyecektir değerli arkadaşlarım. Evine ekmek getirecektir, işinde de gücünde de başarılı olacaktır, boynu eğik olmayacaktır. Bunu da bu Parlamento inşallah araştırma yapar ve gereken tedbirleri alır.

Ben hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Grup önerisinin aleyhinde Düzce Milletvekili Sayın Yaşar Yakış.

Sayın Yakış, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YAŞAR YAKIŞ (Düzce) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; fındık tarımı ve piyasasındaki sorunların araştırılarak ürünün verimli değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırma komisyonu kurulması yönünde Milliyetçi Hareket Partisi tarafından verilmiş olan önerge konusunda AK PARTİ Grubunun görüşlerini yüce Meclise sunmak için huzurunuzda bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; fındığın önemini anlatmak için birkaç özelliğini burada belirtmek istiyorum. Pek tabii ki Karadenizli milletvekillerimizin hepsi fındığı gayet iyi tanırlar, ben de onlardan biriyim. Haşır neşir oldum fındıkla çocukluğumdan beri ve bütün sorunlarını yaşadım.

Birincisi: Fındık “Genişletilmiş Karadeniz Bölgesi” dediğimiz bir bölgede yetiştirilmektedir. “Genişletilmiş” derken Marmara Bölgesi’ndeki birçok illeri yani Sakarya ve Kocaeli’ni de kapsar ve Marmara Denizi’nin güneyindeki bazı yörelerde de fındık yetiştiriliyor, böylelikle sadece Karadeniz değil, ben buna “Genişletilmiş Karadeniz Bölgesi” diyorum.

Fındık 7-8 milyon nüfusumuzun belli başlı geçim kaynağıdır. Bu da ikinci özelliği.

Üçüncüsü: 500 ila 800 bin ton fındık üretimiyle dünya fındık üretiminin yüzde 70’i civarındakini sadece Türkiye kendi başına üretmektedir. Bu sıfatıyla da dünya fındık piyasasında söz sahibi olması gerekir.

Dördüncü özelliği: Fındık yetiştirilen yamaç arazilerinin çok büyük bir kesiminde fındıktan başka bir ürünün yetişmesi zordur, yetiştirilebilse de ekonomik değildir.

Bu kadar önemli özellikleri olan fındık, geçmişteki hükûmetlerin yanlış politikaları nedeniyle aşırı ölçüde politize olmuş bir konudur hatta 2005 yılında fındık tarımı alanındaki ulusal kuruluşumuz olan FİSKOBİRLİK Hükûmetle inatlaşarak -bu kelimeyi özellikle seçtim, inatlaşarak- dünya piyasasında fındığın fiyatı 4,5-5 lira civarında iken yani o tarihte 4,5-5 milyon lira iken…

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Yakış, o günlerde AKP milletvekilleri onların yanında oturuyordu. “Bizim dönemimizde böyle açıklanıyor.” diye de politika yapılıyordu. Doğruları söyleyin lütfen.

BAŞKAN – Sayın Özkan, lütfen… Sayın Özkan, müdahale etmeyin efendim, lütfen…

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Efendim, müdahale etmiyorum, millete yanlış bilgi veriyor, bakanlık yapmış bir zat.

BAŞKAN –Lütfen efendim…

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, benim muhatabım Değerli Milletvekili değil, yüce şahsınızda Türkiye Büyük Millet Meclisidir.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Ben de millet adına konuşuyorum.

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) –  Onun için, Millet Meclisine hitap etmeye devam edeceğim. Özel olarak soruları toplantı dışında değerli milletvekili arkadaşlarımla her zaman tartışmaya hazırım.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Her  zaman ben de hazırım. Buyurun. O günkü kayıtlar ortada.

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – Fındığın fiyatının 4,5-5 lira olduğu bir dönemde fındığın kilosuna 7 lira para vermeye hazır olduğunu ilan ederek iki tane büyük hata yapmıştır:

Bir: Dünyada fındığın fiyatının kaç para olduğunu bilmediğini ortaya koymuştur.

İkincisi: FİSKOBİRLİK gibi ulusal, önemli bir kuruluşumuzu altından kalkamayacağı yükler altına itmiştir.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Hatip “bizden seçin” deyip de yönetimi organize eden siz değil miydiniz?

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – Öte yandan, FİSKOBİRLİK, asıl kuruluş amacının dışına çıkarak marketçilik ve âdeta yapsatçılık yapmaya başlamıştır. Benim seçim bölgemde 3 trilyon liraya mal olması mümkün olan bir iş merkezini inşa etmiş, o binayı da maliyetinin 2 katından daha pahalıya mal ederek ortaya çıkan rantı FİSKOBİRLİK yöneticileri kendi yandaşlarına dağıtmışlardır.

2005 yılında FİSKOBİRLİK’in Genel Kurul toplantısına kendi seçim bölgemden giden delegelerle birlikte ben de katıldım.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Yandaşlarına dağıtırken Sanayi Bakanlığındaki müfettişi niye göndermediniz Sayın Hatip?

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, orada gördüğüm manzara beni -kelimeyi yine seçerek söylüyorum- iğrendirmiştir. Sayın Başkanım, başka bir kelime bulamıyorum oradaki hissiyatımı anlatmak için.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Siz devlet adamı olmalısınız, yalan konuşmayın bari ya!

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – Yurt dışındaki görevim sırasında da Hamburg’a giden FİSKOOBİRLİK yöneticilerinin…

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Hepsi yalan!

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – …orada kırmızı fenerli mahallelerde sebep oldukları skandalları uzun zaman duymuşumdur.

Yakın zamanlarda da, yine seçim bölgemde, seçim bölgeme yakın yerlerde, delegeleri kendi tarafına kazanmak için FİSKOBİRLİK yöneticilerinin dansözlere ödedikleri paraları dahi FİSKOBİRLİK’in bütçesinden ödemişlerdir. Bütün bunları ben iğrenç buluyorum Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim.

FİSKOBİRLİK Genel Müdürlüğü Giresun’da olduğu hâlde Genel Müdür Ordu’da oturmaktadır, 45 kilometre ileride…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Ya suçlayacağına icraat yap! Şu konuşmaya bak! Hayret bir şey!

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – …ve her sabah şoför 45 kilometre giderek Ordu’dan Genel Müdürü almakta, 45 kilometre getirmekte, 90 kilometre yol katetmektedir, akşam da bir 90 kilometre daha gitmektedir.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bu söylediklerinizin hepsi savcılık takibi gerektirmiyor mu? Ne yaptınız bu zamana kadar? Suç duyurusunda bulundunuz mu?

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şoför de şehir dışına seyahat ettiği için harcırah almaktadır. (MHP sıralarından gürültüler) Bu para nereden gidiyor? Bu para nereden gidiyor? Bu para fukara fındık üreticisinin cebinden gidiyor.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Yakış, dedikodu anlatmayın burada lütfen!

OKTAY VURAL (İzmir) – Millet orada kan ağlıyor, siz masal anlatıyorsunuz ya!

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Yakış, siz değil misiniz “Bizden seçin, yardım ederim.” diyen? Utanıyorum ya! Diplomatlık yapmış bir adamsınız.

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu tespitler benim tespitim değildir. Bu tespitler FİSKOBİRLİK’in denetçileri tarafından tespit edilerek kongreye sunulan raporda yer alan tespitlerdir.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Ne işlem yaptınız Sayın Yakış?

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri arzu ettikleri takdirde…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Ne işlem yaptınız Sayın Yakış?

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – …o tarihteki tutanaklara bakarlar ve raporları incelerler…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Ne işlem yaptınız Sayın Yakış? İşlem ortada yok.

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – …bu tespitleri kendileri de orada görürler.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Kasetleri getirelim Sayın Yakış, gösterelim kasetleri!

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkanım, dinleyemeyecek miyiz?

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Yakış, son iki yıldır FİSKOBİRLİK’in Yönetim Kurulu Başkanı partinizin bir ilçe başkanı değil midir? Niye düzeltmediler madem?

AHMET YENİ (Samsun) – Sakin sakin

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, FİSKOBİRLİK Yönetim Kurulu…

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Partinizin ilçe başkanı değil mi Sayın Yakış? Onu soruyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım.

Buyurun Sayın Yakış.

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, FİSKOBİRLİK Yönetim Kurulu katrilyonlarca liraya hükmetmektedir.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Ya, Yönetim Kurulu Başkanı sizin ilçe başkanınız, yapmayın Sayın Yakış!

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – Bu yönetimde, seçilmişler arasında, ilaç için bir tane üniversite mezunu yoktur.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Yakış, ilçe başkanınız değil mi?

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – İşte, AK PARTİ’nin yönetimi devraldığı ilk yıllarda FİSKOBİRLİK bu idi ve aşırı derecede politize olmuştu.

SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – O zaman öyleydi, şimdi nasıl?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – FİSKOBİRLİK mi bıraktınız ki? Bitirdiniz. Ofise teslim ettiniz, Ofise! Ofis buğday almıyor, fındık alıyor.

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – İşte, bu nedenle FİSKOBİRLİK Hükûmetle inatlaşmış ve FİSKOBİRLİK’i batırmıştır. Ben şu sıralarda fındık üreticisi seçmenlerimi FİSKOBİRLİK’in mal varlıklarına el koyma davası açmaktan vazgeçirmek için akla karayı seçiyorum.

Değerli milletvekilleri, FİSKO’nun fındık üreticilerinin parasını ödeyemeyecek duruma gelmesi üzerine, Hükûmetimiz 2006 yılında…

MURAT ÖZKAN (Giresun) – FİSKOBİRLİK değil mi? Kısaltması var, FKB deyin bari! FİSKO da ne? Nedir FİSKO, fiskos mu?

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – …2006 yılından itibaren müdahale etmek zorunda kalmıştır ve Toprak Mahsulleri Ofisine fındık satın almak görevi vermiştir.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Fiskos mu bu ya? Ne FİSKO’su?

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – Toprak Mahsulleri Ofisinin ne altyapısı ne de uzmanlığı…

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Nereden biliyorsun?

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – …bu işi başarılı biçimde yürütmeye elverişli olmadığı için, 2006 ve 2007 yıllarında fındık üreticisi epey sıkıntı çekti.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Yakış, sen hiç fındık topladın mı? Onu söyle bana!

BAŞKAN – Sayın Özkan, lütfen…

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – 2008’de de eksikliklerin önemli bir bölümü giderilmiştir.

Öte yandan, FİSKOBİRLİK de devletle dalaşarak bir yere gidilemeyeceğini anladığı için, yine kendi içinde sadece fındık alımı işine odaklanacak bir yönetimi FİSKOBİRLİK işbaşına getirmiştir.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Yakış, “dalaşmak” ne demek? “Dalaşma” sözü size hiç yakışıyor mu? Bakanlık yapmış adamsınız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Devletin siyasileşmesini mi istiyorsunuz? Devletle dalaşmak ne demek? Terörist mi onlar?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Devletle kim dalaşıyor, kim?

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Size hiç yakışmıyor!

BAŞKAN – Sayın Özkan, lütfen efendim.

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – Bütün bunlar devam ederken Hükûmetimiz fındık politikasını günübirlik politikalarla yürütemeyeceğine inandığı için, uzun vadeli bir strateji belirleme kararı vermiştir ve ilk adımını atmıştır.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Kendinizi devletin yerine mi koyuyorsunuz?

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Fındıkçı devletle dalaşır mı ya? Bu ne biçim konuşma Sayın Yakış? Nasıl bir şey bu?

BAŞKAN – Sayın Özkan, lütfen… Sayın Özkan…

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Şu milletin huzurunda böyle bir üslup yakışıyor mu size?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bakanlık işi bitti, bundan sonra bakan olamazsın Sayın Yakış!

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – Bu stratejinin Meclisin onayına sunulacağı pek tabii ki doğaldır. Değerli milletvekilleri burada olacaktır o strateji burada konuşulduğu zaman çünkü yasal önlemler boyutu da vardır, onun için buraya esasen gelecektir.

MHP Grubunun böyle bir araştırma komisyonu kurulması fikrinin özüne karşı değiliz çünkü bu konuda söylenecek her şeyin mümkün olan en saydam ortamda söylenmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu konuyu da en iyi niyetlerle Meclis gündemine getirmeye çalıştıklarına inanıyoruz, orada bir tereddüdümüz yok. Ancak, biraz önce bahsettiğim nedenlerle, strateji belirleme çalışmaları devam ederken böyle bir komisyon kurulması, tam da işi komisyona havale anlamına gelecektir. Yani komisyon kurulmasına değil, bu konunun şu sırada gündeme getirilmesine karşıyız.

AK PARTİ Grubu olarak, bu nedenle, sadece bu nedenle, kısa bir süre sonra yüce Meclise esasen gelecek olan bir konunun şu aşamada bir araştırma komisyonu kurulması konusu hâline dönüştürülmesine karşı olduğumuz için bu önergeye olumsuz oy vereceğiz.

Saygılar sunuyorum Sayın Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Başkanım, Hatip fındık üreticilerini devletle dalaşan insan olarak yorumlamıştır. Sözlerini geri almasını rica ediyorum. Fındık üreticileri bunu hak etmiyor. Lütfen…

RECEP KORAL (İstanbul) – Şov yapma!

MURAT ÖZKAN (Giresun) -  Kimse şov yapmıyor. Gerçekleri söyleyin.

RECEP KORAL (İstanbul) – Şov yapıyorsun.

BAŞKAN – Arkadaşlar lütfen…

Sayın Koral… Sayın Özkan…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Yalçın, bir sözünüz mü var efendim?

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, bu konuda, müsaade ederseniz, kısa bir açıklama yapayım.

BAŞKAN – Arkadaşlar şöyle: Çok kısa, mikrofonunuzu açayım ama burada, bakınız, gruplar arasında gördüğüm kadarıyla bir anlaşma var, bütün gruplardan her arkadaş çıkıp görüşlerini ifade ediyor. Bunların üzerine tekrar olursa bir şey olmaz.

Bir dakika vereceğim Sayın Yalçın size. Lütfen, sözlerinizi ifade edin.

Buyurun efendim.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, Düzce Milletvekili Yaşar Yakış’ın konuşmasındaki bazı sözleri nedeniyle açıklaması

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Efendim, bakanlık yapmış bir milletvekilimizin burada “dalaşmak” tabirini kullanmasını “iğrenmek” tabirini kullanmasını hiç kendisine yakıştıramadığımı öncelikle ifade edeyim.

Bizim meselemiz FİSKOBİRLİK de değildir, biz üreticiyi, üreticinin hakkını savunmayı tercih ediyoruz.  Geçmişte FİSKOBİRLİK’in yanlışlarını da ifade ettik ama bu sürece getiren AKP İktidarının kendisi olmuştur. Bugün, AKP İktidarının FİSKOBİRLİK’e Yönetim Kurulu Başkanı yaptığı kişi bir AKP ilçe başkanıdır ve bu ilçe başkanı eliyle FİSKOBİRLİK tasfiye edilmektedir, 35 gayrimenkulü satılığa çıkarılmıştır.

Bir şeyi daha ifade edeyim Sayın Başkanım: FİSKOBİRLİK fındık fiyatını 7 YTL açıkladığı zaman, Sayın Hatibin mensup olduğu partinin genel sekreteri ve diğer sözcüleri Karadeniz’de “Bu AKP farkıdır, at sahibine göre kişner.” ifadelerini kullanmıştır. Daha geçen hafta, Sayın Nurettin Canikli FİSKOBİRLİK’e sahip çıkacaklarını ifade etmiştir.

Bu konuşmayı Sayın Bakana hiç yakıştıramadım.

Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Grup önerisini oylarınıza…

III.- YOKLAMA

(MHP ve CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Toplantı yeter sayısının aranmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama istiyorsunuz.

Grup önerisinin oylamasından önce bir yoklama talebi var.

Sayın Akçan, Sayın Yalçın, Sayın Özkan, Sayın Vural, Sayın Çakmakoğlu, Sayın Toskay, Sayın Yıldız, Sayın Yunusoğlu, Sayın Sipahi, Sayın Torlak, Sayın Paksoy, Sayın Vural, Sayın Durmuş, Sayın Tankut, Sayın Özensoy, Sayın Büyükataman, Sayın Kumcuoğlu, Sayın Çobanoğlu, Sayın Küçük, Sayın Diren, Sayın Güner.

Sayın milletvekilleri, milletvekili arkadaşlarımızın yoklama talebini yerine getireceğim.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- (10/79) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmelerinin, Genel Kurulun 11/6/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir. 

Saygıdeğer milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

3.- (10/383) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 11/6/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması ve saat 19.00’a kadar çalışmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 11.06.2009 Perşembe günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                         Hakkı Suha Okay

                                                                                                                  Ankara

                                                                                                        Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (10/383) esas numaralı Meclis Araştırma Önergesinin görüşmesinin, Genel Kurul’un 11.06.2009 Perşembe günlü birleşiminde yapılması ve Genel Kurulun bugün Saat 19:00’a kadar çalışması önerilmiştir.

BAŞKAN – Grup önerisinin lehinde Bursa Milletvekili Sayın Abdullah Özer.

Sayın Özer, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ABDULLAH ÖZER (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4/C kapsamında istihdam edilenlerin sorunlarına ilişkin verdiğimiz Meclis araştırma önergesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün sizlere yıllardan beri çözülemeyen ama çözülememesine rağmen kanamaya devam eden ve hatta kanatılmaya devam edilen bir konudan, bir yaradan bahsetmek istiyorum. Bu konu, kamuoyunda “özelleştirme mağdurları” veya “4/C’liler” olarak bilenen konudur.

Özelleştirme mağdurlarına ilişkin yasal dayanak 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4’üncü maddesinin “Geçici personel” başlıklı (C) bendi ile her yıl ocak veya şubat aylarında çıkarılan Bakanlar Kurulu kararıdır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4’üncü maddesinin (C) bendine göre geçici personel tanımı şöyledir: “Bir yıldan az süreli veya mevsimlik hizmet olduğuna Devlet Personel Başkanlığının ve Maliye Bakanlığının görüşlerine dayanılarak Bakanlar Kurulunca karar verilen görevlerde ve belirtilen ücret ve adet sınırları içinde sözleşme ile çalıştırılan ve işçi sayılmayan kimselerdir.” Yani bu kapsamda çalışanlar işçi değil ama memur da değil yani ne olduğu belli değil.

Bugün bu kapsamda çalışanların sayıları 2009/14538 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’na göre 21.193’tür. Zaman zaman Maliye Bakanı başta olmak üzere sayın bakanlar “Biz bunlara iş verdik. Nelerine yetmiyor?” anlamına gelen sözler sarf ediyorlar. Bu kürsülerde bu sorunu sürüncemeye bırakmaktan da âdeta zevk alıyorlar. Bu 21.193 kişinin büyük bir bölümü eski Maliye Bakanının “Babalar gibi satarım.” dediği özelleştirilen kurumların yani SEKA’nın, HAVAŞ’ın, Gima’nın, TÜPRAŞ’ın, Petrol Ofisinin, PETKİM’in, TÜGSAŞ’ın, Sümerbank’ın ve benzer kuruluşların kalifiye -dikkat ediniz, kalifiye- elemanlarıydı, kadrolu elemanlarıydı, yetişmiş elemanlarıydı. O kurumlar da Türkiye’nin göz bebeği kurumlardı, cumhuriyetin çok önemli birikimleriydi.

Değerli milletvekilleri, iktidara sesleniyorum: Bu kurumları babalar gibi sattınız, helalühoş olsun da çalışanlarından ne istediniz? Aile sorumluluklarını yerine getirebilecekleri bir gelir ve sosyal haklardan mahrum ettiniz. Bu insanları neden açlığa mahkûm ettiniz? Bu insanlara düşmanlığınızın, haklarını vermemekte ısrarınızın sebebi nedir, anlamakta zorlanıyorum. Şimdi, 2009/14538 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’na bakıyorum çünkü bu karar özelleştirme mağdurlarının çalışma usul ve esaslarını düzenliyor. Kararın 5’inci maddesi çalışma saatlerini düzenliyor. Bu maddenin ikinci ve üçüncü cümlesinde deniliyor ki: “Geçici personel kendisine verilen görevleri çalışma saatlerine bağlı kalmaksızın sonuçlandırmak zorundadır. Bu çalışma karşılığında herhangi bir ek ücret ödenmez.” 21’inci yüzyıl Türkiye’sindeki uygulamaya bir bakın Allah aşkına! Adında “adalet” kelimesi bulunan bir partinin iktidarındaki uygulamaya bir bakın! Yani burası, Orta Çağ Türkiye'si mi, Uganda mı, anlamakta zorlanıyorum.

Bu uygulama, Türkiye'nin onayladığı uluslararası sözleşmelere göre ve Anayasa’mıza göre suçtur çünkü bu uygulamanın adı “angarya”dır ve angarya, Anayasa’mıza göre suçtur. Yani aynı dairede memur ve işçilerle birlikte çalışan bu personel, mesai bitiminde herkes evine giderken kendilerine verilen işi ücretsiz olarak bitirmek zorundadır veya mesai arkadaşları fazla mesai alırken bunlar alamayacaktır. Bunun hukuka, adalete, vicdana sığan tarafı var mıdır?

Değerli milletvekilleri, az önce de ifade ettim, özelleştirme mağdurları kalifiye eleman yani nitelikli personel iken mağdur duruma düşürülmüş kişilerdir. Bu mağduriyet, ücretlerini de yarıya veya üçte 1’e indirmiştir yani özelleştirme mağdurları varlıktan yokluğa düşürülmüş kişilerdir. Bunların kazanç getirici bir işte çalışmaları da yasaktır. Neden? Çünkü bunlar işçi sayılmayan ama memur da sayılmayan kişilerdir. Memur sayılmıyorlar ama devlet memurları için suç sayılan fiil ve hareketler bunlar için geçerli. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!

İzinler konusunda da ayrı bir gariplik var. Yıllık izin yok çünkü yılda on ay çalışıyorlar yani bir yılı dolduramadıkları için yıllık izni hak etmiyorlar. İktidarın mantığına göre “Ayda bir gün ücretli izin verilebilir.” diyor Bakanlar Kurulu. Şimdi burada bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum: Yılın on ayı çalışıp iki ay ücretsiz izne çıkan bu insanlar, neticede Kızılayın tahsis ettiği çadırlarda yaşamıyorlar, çoluk çocukları var ama diyorsunuz ki: Bu iki aylık sürede sigortalı bir işte çalışamazsınız, çalışırsanız sözleşmenizi yenilemeyiz. Peki, bu iki aylık sürede bu insanlar kira vermeyecek, elektrik, su kullanmayacak, yiyip içmeyecek, çocuğunu okula göndermeyecek mi? Parayı nereden bulacak? Haa, demek istiyorsunuz ki: Çalış ama haberimiz olmasın. Ee peki, kayıt dışıyla mücadele etmiyor muyduk? Kayıt dışı suç değil mi? Bu insanları gözlerimizin içine baka baka suça yönlendiriyorsunuz, azmettiriyorsunuz, suç işliyorsunuz. Yetmiyor, bir yıl çalışmadıkları için kıdem tazminatı hakkı da ortadan kalkmış oluyor. Yani yirmi beş-otuz yıl çalıştıktan sonra açlık sınırında yaşayan bu insanları herhangi bir toplu para almaksızın emekli ediyorsunuz. Bunun vicdana sığan bir tarafı var mı? Gelin, bu duruma bir son verelim, sözleşmeleri birer yıllık yapalım.

Değerli milletvekilleri, Bakanlar Kurulu kararının 8’inci maddesi “Çalıştıkları her dört ay için iki günü geçmemek üzere hastalık izni verilir, rapor süresinin iki günü aşması hâlinde aşan kısım için ücret ödenmez.” diyor. Yani ayda yarım gün hastalanma hakkınız var. Allah aşkına, hastalık, özelleştirme mağdurları için sizden izin mi isteyecek? Hastalık bu, bir gün de sürer, kırk gün de sürer. Önemli olan bunu belgelemek değil mi? Hayır. Adında “adalet” kelimesi olan İktidara göre hasta olma hakkınız yok. Allah göstermesin, özelleştirme mağdurları ağır hastalığa maruz kalsalar işten atılacaklar, sokakta kalacaklar; hem hasta hem işsiz hem aç… Bu mantığı benim vicdanım kabul etmiyor açıkçası.

Değerli milletvekilleri, çok uzağa gitmeye gerek yok, diğer kurumlara gitmeye veya bakmaya gerek yok. Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışan 4/B’liler için de, 4/C’liler için de Başkanlık Divanı kararıyla iyileştirmeler yapmışız, ücretlerde, sosyal haklarda, izinlerde iyileştirmeler yapmışız. Ben, özel sektörden geliyorum, inanın, özel sektörde hiçbir işveren böyle bir sözleşmeyle işçi çalıştıramaz. Böyle bir sözleşme yargıdan kesinlikle geri döner. Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, gelin bu örneği genelleştirelim, 21 bin kişinin ıstırabına son verelim.

Değerli milletvekilleri, 21 bin kişiyle Türkiye Cumhuriyeti devleti batmaz, gelin bunları kadroya geçirelim ve bu zulüm sona ersin. İşinize geldiğinde yapıyorsunuz zaten, işte size bir örnek; 2007 yılında, Diyanet İşleri Başkanlığında çalışan 250 civarındaki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özer.

ABDULLAH ÖZER (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

…4/C çalışanını, hatta TRT’de çalışan 165 4/C kapsamında çalışanı kitabına uydurup 4/B kapsamında çalışır hâle getirdiniz. Bu uygulamayı neden tüm 4/C kapsamında çalışanlar için yapmıyorsunuz? Yani, buradaki tek sorun, TRT ve Diyanet İşleri Başkanlığında 4/C kapsamında çalıştırılanların özelleştirme mağduru olması mıdır? Unutmayın, özelleştirme mağdurlarının işi gücü vardı, işlerini ellerinden aldınız, onları mağdur hâle siz getirdiniz; o yüzden bu sorunu çözmek zorundasınız. İşinize gelince kitabına uyduruyorsunuz, işinize gelmeyince bin dereden su getiriyorsunuz. Unutmayın, hiçbir iktidar zulüm ile payidar kalamaz.

Kamuda çalışan 657’ye tabi 4/C statüsündeki personelin çalışma koşullarını düzenleyen hizmet sözleşmesindeki sakıncaların düzeltilmesi, yanlışlıkların giderilmesi yüce Meclisin önünde duran çok ciddi bir zorunluluktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDULLAH ÖZER (Devamla) – Bitiyor Sayın Başkan, çok az kaldı.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ABDULLAH ÖZER (Devamla) – 4/C statüsünde çalışan binlerce vatandaşımıza reva görülen bu zulmün bir an önce giderilmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özer.

Grup önerisinin aleyhinde, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy.

Buyurun Sayın Paksoy. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin, kamu görevlilerinin sorunları hakkında verdiği araştırma önergesinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Hepimizin malumu olduğu üzere, kamu personel rejimi, AKP Hükûmetinin yedi yıllık iktidarı döneminde bir türlü düzenlenememiştir. Aslında düzenlenmemiştir demek daha doğru olur diye düşünüyorum.

Kamudaki statü ve ücret eşitsizliği bu Hükûmet döneminde had safhaya ulaşmıştır. AKP sözcüleri bu kürsüye geldiklerinde, bütün cumhuriyet döneminde şu kadar icraat yapıldı, bizim dönemimizde bu kadar yapıldı diyorlar. İyi güzel de, döneminizde yapılmayanları, yapmadıklarınızı niye söylemiyorsunuz? Siz de çok iyi biliyor ve kabul ediyorsunuz ki aynı unvanda aynı işi yapan, farklı kurumlarda görev yapan kamu personeli arasındaki farklı ücret uygulaması iş barışını bozmakta, kurumlar arası nakil talebini artırmaktadır. Bu durumda ihtiyacı olan kurumlar personel sıkıntısı çekerken, ihtiyacı olmayan kurumlarda personel fazlalığı oluşmaktadır. Özlük hakları kendi kurumuna nazaran daha iyi kurumlara geçmek isteyen memurlar, milletvekilleri başta olmak üzere üst yöneticilerden tavassut ve torpil talep etmektedirler. Bu talepler karşılanmadığı takdirde -ki çoğunluğu karşılanamamaktadır- vatandaşla siyasiler ve kamu yöneticileri arasında hoş olmayan durumlar yaşanmaktadır.

Hükûmete kamu personel rejimiyle ilgili ne zaman bir soru sorulsa, kadro talebinde bulunulsa, ücretlere zam istense alınacak cevap çok kısa ve net: Kamu personel reformu çalışmaları devam etmektedir. Çalışmalar neticelendiğinde bu sorunlar çözülecektir.

İyi de, bu çalışmalar ne zaman tamamlanacak? Çalışmalar tamamlanmaktan öte, siz kamu yönetimini daha çetrefilli hâle getiriyorsunuz. Mesela ısrarla sözleşmeli personel uygulamasına devam ediyorsunuz ve sözleşmeli personelin sayısını artırıyorsunuz, vekâletle yönetme huyunuzdan vazgeçmiyorsunuz. Bakın, kamuda 150 binin üzerinde sözleşmeli personel çalışıyor. 657 sayılı Yasa gayet açık. Sözleşmeli personelin ihtiyaca göre geçici ve uzmanlık gerektiren işlerde çalıştırılmasını öngörüyor.

Millî Eğitim ve Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere diğer bakanlıklarda da yaygınlaştırılan sözleşmeli personel uygulamanız 657 sayılı Yasa’yla uyuşuyor mu? Millî Eğitim Bakanlığı sırf 30 bin usta öğreticiyi bu statüde geçici zamanlı çalıştırıyor. Sağlık Bakanlığının uygulamaları tam Avrupa İnsan Hakları Mahkemelik. Hiçbir mazeret tanımıyor. Askere gidenler ancak mahkeme kararına istinaden görevlerine dönebilirken, nihayet bu uygulamadan vazgeçildi. Böyle sosyal devlet, böyle hukuk devleti olur mu?

Kıymetli arkadaşlar, bu sözleşmeli personel işi tam bir vicdanları sızlatan yara hâline geldi. Aynı kurumda, aynı yerde, aynı öğrenimde iki kişiden biri sözleşmeli, diğeri kadrolu. Sözleşmelinin mazeret de dâhil tayin hakkı yok, sözleşmesi yıllık yenileniyor, terfi imkânı yok, sosyal güvenlik kurumu olarak SSK’lı sayılıyor, arkadaşının aldığı ücretten daha az ücret alıyor. Bizce, sözleşmeli personel uygulamasına Başbakanlık ve Maliye Bakanlığı engel olmaları gerektiği hâlde örtülü olarak destek vermektedirler. Şunun için: Kamunun ihtiyacı olan kadroları Maliye Bakanlığı vermiyor. Maliyeden kadro alamayınca siz de bu sefer arkadan dolanarak sözleşmeli personel ihdas edilme amacına aykırı olarak personel ihtiyacını karşılamaya çalışıyorsunuz. Nihayetinde çıkan kaynak yine kamunun kesesinden çıkıyor. Şimdi Millî Eğitim ve Sağlık Bakanlığında yaygın olarak kullandığınız bu yöntemi, yarın, polisler, hâkimler için de mi kullanacaksınız? Sözleşmeli öğretmenden sonra, Türkiye, sözleşmeli hâkim, sözleşmeli polisle mi tanışacak? Arkadaşlar, burada hem yasa ihlal ediliyor hem de personel mağdur ediliyor. Bakın, mesela, sözleşmeli öğretmenlerin kadrolu öğretmenlere nazaran maruz kaldığı birkaç haksızlığı size aktarayım:

Kadrolu öğretmene göre sözleşmeli öğretmenin il içi ve özür durumu hariç il dışı tayin hakkı yok. Eş durumu atamaları eşlerinin çalıştıkları kurumun yüzlerce kilometre uzağına yapılıyor. Sözleşmelilere yolluk verilmiyor. Ek dersinden SSK kesintisi yapılıyor. Burası çok önemli, sözleşmeli öğretmenler yönetici veya müfettiş olamıyorlar. Bir yıllık sözleşmeli öğretmen ile yirmi beş yıllık sözleşmeli öğretmen aynı maaşı almakta, eş, çocuk ve doğum yardımlarından faydalanamamaktadır.

Sözleşmeli öğretmenlerin sözleşmeleri her yıl yenilenerek giriş-çıkış yapılmaktadır. İş garantileri konusunda endişe verici bir durum söz konusudur. Sözleşmeli bir öğretmenin emekli olma ve emekli tazminatı alma hakkı belirsizdir. Dahası var, sözleşmeli öğretmenin yurt dışı öğretmenliğe başvuru hakkı yoktur. Her sözleşme döneminde “sözleşme bedeli” veya başka adlar altında kesinti yapılmaktadır. Sözleşmeli öğretmenlikte geçen süreler maaş derecesine etki etmemektedir.

Sözleşmeli öğretmenlik, atama değil görevlendirmedir. Sözleşmeli öğretmenler hiçbir şekilde Yönetici Atama ve Görevde Yükselme Yönetmeliği’nden yararlanmamaktadırlar. İdarecilik hakları yoktur. Sözleşmeli öğretmenler asker öğretmen olarak görev yapamamaktadırlar. Sözleşmeli öğretmenler ile kadrolu öğretmenlerin ek ders ücretleri farklıdır. Bu listeyi uzatmak mümkün. Öğretmenlerde yaşanan sıkıntıların benzerleri diğer sözleşmeliler için de geçerli.

Kıymetli arkadaşlar, bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak çağrımız: Öncelikle hangi kamu görevlerinin memurlar ve sözleşmeliler eliyle yürütüleceğini açıkça bir tanımlayın. Yok, diyorsanız, bu durum 657 sayılı Yasa’da tanımlanmış; bu sizin yaptığınız, 657 sayılı Yasa’ya da, Anayasa’ya da, kamu vicdanına da aykırı.

Bir başka husus: 57’nci Hükûmet döneminde eşitliği ve adaleti temin amacıyla çıkarılan kamu personelinin merkezî sınavla seçilmesine dair yönetmelik sizin döneminizde sulandırıldı. Özellikle belediyelerin bu yönetmelik hükümleriyle bağdaşmayan şekilde mülakat yoluyla personel almalarına imkân verilmektedir. Bu da torpil ve kayırmacılık iddialarını güçlendirmektedir.

Kamu personel reformu çalışmaları tamamlanmadan Hükûmetin bir kısım bakanlıkları veya kamu kurumlarını yeniden yapılandıracağına dair haberler çıkmaktadır. Bu husus kamu personel reformu çalışmalarını akamete uğratacaktır. Bu çalışmanın bir bütünlük içinde süratle yapılarak personelin mağduriyetine ve kamu hizmetlerinin aksamasına sebep olacak uygulamalardan kaçınılması gerekmektedir.

Kamu kurumlarında çok sayıda vekâleten yönetici görev yapmaktadır. Hükûmetin 10’uncu Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer’le anlaşamaması sonucu bir kısım görevlerin vekâletle yürütülmesi makul karşılanıyordu. Ancak, Sayın Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasından sonra aynı uygulamanın artarak devam etmesi kamu personeli üzerinde bir baskı oluşturmaktadır. Vekâleten yönetici atama tasarrufunun kullanılması bu yöneticileri inisiyatif kullanmaktan uzaklaştırmakta, sorumluluk almalarını engellemektedir. Vekil yönetici, işine gerektiği gibi motive olamamakta ve en önemlisi, astlarının kendilerini yer yer dikkate almamaları, yasal otoritelerinin zaafa uğraması gibi sonuçlarla karşılaşılmaktadır.

Diğer bizce çok önemli bir konu: Bir kısım kamu personelinin Hükûmet yandaşı sendikaya üye olmaları yönünde baskı gördüğüne dair çok sayıda bilgi almaktayız. Bir kısım sendikalar kendilerinin Hükûmetle yakın ilişki içinde olduğu izlenimini vererek personeli yönlendirmekte, bir kısım amirler de şifahi olarak personele baskı yapmaktadır. Kamu görevlilerine yönelik bu baskılar affedilmeyecek bir yanlıştır.

Kıymetli arkadaşlar, AKP Hükûmeti ülkemizin, insanımızın temel meselelerini çözmek yerine gündemi sürekli maniple etmektedir. Sayın Başbakanın edep ve ahlak dersi vermeden önce kendi söylemlerini, kendi konuşmalarını güzelce bir oturup gözden geçirmesi gerekmektedir. Ak ve adaletin sözlükte bir kelime olmaktan öte anlam kazanabilmesi için gerçekten ak ve adil icraatlara imza atılması gerekmektedir.

Size bir örnek vermek istiyorum: Özürlülerin istihdamına yönelik olarak yönetmelikler var. Bu yönetmelikler ne diyor: “Memur olarak özürlü istihdamı için kamu kurumları kadrolarının yüzde 3’ünü, işçi olarak istihdam edilecekler için kamuda yüzde 4’ünü, 51 kişiden fazla personel çalıştıran iş yerleri için de yüzde 3’ünü özürlülere ayırın.” diyor. Peki, bu kıstaslara uyuluyor mu? Bu yönetmeliklerin uygulanıp uygulanmadığının takibi yapılmıyor mu? Yapılmıyor. Üstelik sizin bir de engelli vatandaşlarımızı temsil eden bir milletvekiliniz var. Sayın Ayva, Hükûmet bizim önerilerimize kulaklarını kapatıyor, âdeta sessiz sinema oynuyor. Lütfen, siz bu kadroların gereği gibi kullanılıp kullanılmadığını bir araştırın. Özellikle Millî Eğitim, Sağlık gibi personel sayıları fazla olan bakanlıkların bu oranlara ne kadar riayet ettiklerini bir tespit edin. 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Paksoy.

MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) - Ben cevabını biliyorum, belki siz de biliyorsunuz ama lütfen, bu konunun üzerine gidelim.

Kıymetli arkadaşlar, aynı sıkıntı 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında iş hakları olan şehit yakınları ve gazilerimiz için de mevcut. Bu Kanun kapsamında ayrılması gereken kontenjanlar ayrılmıyor. Temenni edilmez ama bu Kanun’dan iş hakkını kullanmak isteyen vatan evlatlarının kendileri ve yakınlarına ayrılması gereken kontenjanların bildirilmemesi yüzünden istedikleri yere, istedikleri kuruma atanamıyorlar.

Öyle anlaşılıyor ki kamu personel reformunu ne zaman çıkartacağınız meçhul, hatta çıkartamayacağınız daha kuvvetli bir ihtimal. En iyisi, siz, kamu personelinin “ek ödeme” altında aldığı tazminatları emekli maaşlarına yansıtın, en azından yüzde 70-80’ini yansıtın, emekli olmak isteyen personel gönül rahatlığıyla emekli olabilsin. Bu şekilde, ülkemiz gibi işsizliğin had safhada olduğu bir sırada iş bekleyen binlerce, yüz binlerce insanımıza da umut verin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Paksoy.

MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) – Ben, bu araştırma önergesinin Meclise bu şekilde getirilmesi şeklinde değil de Sayın Bakanın kamu görevlilerinin, yani kamu personel reformunun açıklanmasını beklerdim diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paksoy.

Grup önerisinin lehinde Muş Milletvekili Sayın Nuri Yaman, buyurun efendim.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi 4/C statüsündeki çalışanları kapsayan hizmet sözleşmesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun verdiği araştırma önergesinin lehinde Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu nedenle yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Benden önce konuşan değerli hatipler konunun benzer, benim de değineceğim can alıcı noktalarına deyim yerindeyse satırbaşlarıyla değindiler. Ben de bunları belirtmenin yanında, zamanın elverdiği ölçüde de, uygulamadan gelen ve 2004 yılından bu yana uygulanan sözleşmeli personelin uygulama sırasında ne tür sıkıntılarla karşılaştıklarına ve yaşadıkları -benim de bire bir tanık olduğum- bazı konulara da yeri geldiğinde değinmek istiyorum.

Bilindiği gibi, kamu hizmetleri, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4’üncü maddesine göre “Memurlar, sözleşmeli personel, geçici personel ve işçiler eliyle gördürülür.” hükmünü taşıyor. Bu düzenlemeye göre araştırma önergesine konu edilen geçici personel çalıştırılması da bu Kanun’un söz konusu 4’üncü maddesi kapsamındaki personel olarak değerlendiriliyor. Bu maddeye göre, bir yıldan az süreli veya mevsimlik hizmet olduğunda, Devlet Personel Başkanlığı ve Maliye Bakanlığının görüşlerine dayanılarak Bakanlar Kurulunca karar verilen görevlerde ve belirtilen ücret ve sayı sınırları içinde sözleşmeyle çalıştırılan ve işçi olmayan kimseler, diye tanımlanmaktadır. Bu konuyu düzenleyen ve her yıl Bakanlar Kurulunca çıkarılan karara dayalı sözleşme hükümleri değerlendirildiğinde, konuyla ilgili sözleşmeli çalışan kimselerin tazminat haklarının önüne geçilmesi için yılın on iki ayının belli bir süresi için çalıştırılmaması gibi -ki bu genelde bir ile iki ay arasında görülmekte- bir uygulamanın devam ettirilmekte olduğu ve bunun her yıl kararnamede de aynen yinelendiğini görüyoruz. Bu uygulama ile çağdaş çalışma sistemlerinin dışında bir düzenlemeye gidildiğini sanıyorum kabul etmeyecek bir kişi aramızdan çıkmayacaktır.

Sayın milletvekilleri, bu kapsamdaki personele ücretsiz izinli sayıldıkları bir veya iki aylık süreler içinde başka bir yerde çalışma yasağı getirilerek insanların âdeta iradeleri üzerine ipotek konulduğu bu düzenlemeyle de ortaya çıkıyor. Yine, bu sözleşmeyle çalışanlar birer prangalı mahkûm gibi, elleri de bağlanmış vaziyette. Devlete çalışırken fazla mesai, sosyal yardımlar, denge tazminatı, döner sermaye katkısı gibi hiçbir ek ödeme bunlara yapılmayarak, insanlar âdeta, çalıştırıldıkları kapılara muhtaç duruma devlet tarafından sokulmuş durumdadır.

4/C kapsamındaki personele ilişkin sözleşmede yıllık izin hakları da çağdaş yönetim sistemlerinde rastlanmayacak bir biçimde yılda on günle sınırlı tutularak, âdeta, sözleşmeli personelin sanki dinlenme ve izin yapma hakkı yokmuş gibi bu hak ellerinden alınarak gasbediliyor. Peki, tüm çalışanlara bir hak olarak verilen tatil ve dinlenme hakkı bu insanlara neden hak olarak tanınmamakta? Bu kişiler yoksa modern köle olarak değerlendirildikleri için mi böyle bir haktan yoksun bırakılmaktadır?

Sözü edilen 4/C statüsündeki personelin çalışma şartlarını düzenleyen ve her yıl çıkarılan sözleşme değerlendirildiğinde de, İktidarca, AKP Hükûmetince bu personelin aleyhine, hem ücretleri hem diğer sosyal hakları bakımından, sanki çalışan köleler statüsünde mahkûmlarmış gibi, böyle bir, ekmeğe muhtaç duruma getirilmeleri söz konusudur.

Bu personelin Türkiye genelinde, 2004 yılından bu yana, özelleştirme işlemlerinin başlamasından bu yana yaklaşık 80 bin kadar olduğu da düşünüldüğünde, bilhassa 2004 yılında yürürlüğe giren, özelleştirme uygulamaları sonucu işsiz kalanların diğer kamu kurumlarında geçici personel statüsünde istihdam edilmelerine ilişkin uygulamayla, söz konusu bu personeller oldukça mağdur ve bakımsız, sahipsiz bir duruma düşmüşlerdir. Öncelikle, atandıkları yeni kurumlarda görevleriyle ilgili yaptıkları işlere büyük bir uyumsuzluk ve psikolojik sorunları yaşamaya başlayarak işe başlıyorlar. Bu durum da personelin veriminin düşmesine ve çalışma arkadaşları arasında çeşitli huzursuzlukların çıkmasına neden olmaktadır.

Söz konusu personelin ücret farklılıkları ile çalışma saatleri konusundaki düzenlemede de geçici personelin kendisine verilen görevleri çalışma saatlerine bağlı kalmaksızın sonuçlandırmak zorunda kalması, buna karşılık herhangi bir ek ücret almaması durumu da günümüzün modern yönetim sistemlerine uymadığı gibi, kendisini “Adalet ve Kalkınma Partisi” olarak adlandıran mevcut İktidarın adalet duygularıyla da çeliştiği kanaatindeyim.

Ücretsiz izinli sayılma süresinin de her ay için azami bir gün hesaplanması düzenlenmesinde de çalışma hayatımızı düzenleyen mevcut sisteme tamamen ters bir yaklaşım sergilenmektedir. 4/C kapsamındaki geçici personelin görev yerinde sözleşmenin feshi hâlinde ihbar, kıdem ve başka adlar altında herhangi bir tazminatın ödenmemesi hususlarındaki düzenlemelerin de yine bütün dünyada ve bizim de uymaya çalıştığımız kamu yönetimlerindeki çalışma ilkeleriyle bağdaşmadığını da burada siz sayın milletvekillerine duyurmak isterim.

Tabii, bu uygulama sonucunda kamuda, bilhassa KİT’lerde ve kamu bankalarında 2004 uygulamaları sonucunda çok sayıdaki personel buradaki kendi çalışma sistemlerinin ve kendi uzmanlık alanlarının dışındaki görevlere atanmakla âdeta mecbur kılındılar.

Bu uygulamanın başladığı dönemde kamuda görev yaptığım süre içinde aynı yöntemle bilhassa İçişleri Bakanlığının taşra il ve ilçe örgütlerine bu yolla atanan personelin bire bir karşılaştığı sorunları gördüğümde duyduğum üzüntüyü ve uğradığım o hayal kırıklığını da burada siz değerli milletvekillerimle, arkadaşlarımla paylaşmaktan vazgeçemeyeceğim.

Hiç unutmuyorum, bu denetimlerin birinde, bir ilin il idare kurulunda görevlendirilen, bankadan gelen değerli iki bayan arkadaşın, o uyum süresi içinde, sürekli dışarı çıkarak içeri girmesinden sorunu olduğunu anladım ve çıktıkça kendi heyecanını, kendi psikolojik sorununu gidermek amacıyla ilaç aldığını ancak bu ilaca bu göreve geldiği bu altı aylık süre içinde diazeme bağımlı hâle geldiğini söylediğinde, büyük bir üzüntüyle, kendisine, yaptığı işlerindeki eksikliklerini neredeyse görmezlikten gelecek şekilde bir acıma duygusu duydum. Çünkü bankadaki kişi “Ben bu işlerin yabancısıyım. Ben bir il idare kurulunda alınan bir kararın, bir 3091 sayılı Kanun kapsamında alınan bir kararın içeriği hakkında, işlemleri hakkında yetişmedim.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yaman, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

M. NURİ YAMAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

“Benim emekliliğime şu kadar süre var. Ben çocuklarımın geçimi için, ben ailemin geçimi için bu görevi kabullenmek zorunda kaldım. Üstelik eşim de benim bulunduğum bölgenin dışında görev yapıyor. Ben bu psikolojiyle –ben o zaman mülkiye müfettişi olarak görev yapıyordum- Sayın Müfettişim, ben bu dosyadaki gösterdiğiniz bu eksikliklerin içeriğini bilmeden bunları nasıl hazırlayabilirim?” Ve söyledikleri doğruydu. Çünkü, siz, o görevin gereği olan bir kişiyi buraya atamamıştınız. Siz, o kişiyi o göreve atarken bu görevin gerektirdiği bilgi ve birikimi olup olmadığını düşünerek vermediğiniz için ve benzeri birçok insanın psikolojik sorunlarla, hatta hatta intiharlara kadar gittiğini de burada vurgulamak istiyorum.

Sözü fazla uzatmadan bu kısa süre içinde değineceğim bir konu da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

M. NURİ YAMAN (Devamla) – İzin verin Sayın Başkan, bir dakika içinde sözümü tamamlayacağım.

BAŞKAN – Buyurun.

M. NURİ YAMAN (Devamla) – Önemli bir kesimi ilgilendiren ve kamuda sayıları 84’ten bu yana gittikçe artan sözleşmeli personelin kangrenleşen bu sorununun gerçekten böyle bir araştırma önergesiyle ele alınması gerektiğini, vicdani bir sorumluluk olarak, işin uygulamasından ve içinden gelen bir kişi olarak belirtirken, söz konusu araştırma önergesine olumlu oy vereceğimizi belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yaman.

Grup önerisinin aleyhinde Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, nasıl ki Türkiye’nin uzun yıllardan beri bekleyen kangrenleşmiş sorunlarına AK PARTİ el attıysa, çözdüyse, gerek geçici işçilerle ilgili olarak ve gerekse de sözleşmeli personelle ilgili birçok düzenleme yine Hükûmetimiz tarafından yapılmıştır. O yüzden, özellikle benden önce konuşan bütün hatiplerin burada bu manada da AK PARTİ’yi takdir etmesini beklerdim.

Değerli arkadaşlar, uzun  yıllardan  beri var olan geçici işçilerin sorunlarına AK PARTİ el atmış ve hatırlayın, 2007 yılında yine bu Genel Kurul, bu Meclis Türkiye’de yaklaşık 219 bin geçici işçinin sorununa el atmış, onları “daimî iş” pozisyonuna yerleştirmiştir. Uzun zamandır kamuda ve mahallî idarelerde yer alan bu geçici işçiler AK PARTİ’yle birlikte, 5620 sayılı Kanun’la refaha kavuşmuş, rahata kavuşmuş ve kendileri kadrolu işçi olarak şu anda da işlerine devam ediyor.

Şunu da antrparantez belirteyim ki, bu geçici işçilerin büyük bir kısmı da, büyük bir ekseriyeti de bizden daha önceki dönemlerde çalışmaya başlayıp ama o  sıkıntılarla işlerine devam eden vatandaşlarımızdı. Bunların dışında kalan geçici işçiler ise sözleşmeli personel statüsüne kavuşmuştur.

Değerli arkadaşlar, 657 sayılı Kanun 1965’ten beri var olan bir kanun. 65’ten bu yana -sizlerin yaşı biraz daha fazladır belki bana göre, birçoğunuz daha kıdemlisiniz- hatırlayın, o tarihten bu tarihe kaç tane hükûmet geçti, kaç tane parti iktidar oldu. Bugüne kadar hangi parti, hangi hükûmet bu işçilerin sorunlarına el attı?

Bakın değerli arkadaşlar, 1992’den beri özelleştirmeler yapılıyor, bugün değil 1992’den beri özelleştirmeler yapılıyor ve 1992’den 2002’ye geldiğimizde ya da bu geçici sözleşmeli personelleri 4/C kapsamına aldığımız tarihe geldiğimizde yaklaşık 10 bin civarında işçi sokağa atılmış durumdaydı, özelleştirme nedeniyle işini kaybetmişti ve bunların sorunlarıyla o günkü iktidarlar maalesef hiç ilgilenmemişlerdi, el atmamışlardı.

Yine işçi sınıfından gelen talepler -başta Türk-İş olmak üzere- “Özelleştirme nedeniyle işini kaybeden işçilerin 4/C kapsamında değerlendirilmesi onları rahata kavuşturur.” gibi talepler Hükûmetimiz tarafından kabul edilmiş ve özelleştirme nedeniyle, hem daha önceki dönemlerde özelleştirme nedeniyle işini kaybedenler hem de mevcut, devam eden özelleştirme nedeniyle işini kaybedenler bu kapsamda değerlendirilerek kamu kurumlarında sözleşmeli personel statüsünde işe kavuşmuştur. Yani onları sokağa atan biz değiliz; bilakis onları sokaktan işlerinin başına koyan yine bu parti olmuştur, bu İktidar olmuştur.

Değerli arkadaşlar, pek tabii ki özelleştirme nedeniyle işini kaybedenleri nasıl ki 4/C kapsamında AK PARTİ istihdam ettiyse, inşallah yine onların şartlarının iyileştirilmesi de bu İktidarla mümkün olacaktır. Bizler onların sıkıntılarını biliyoruz ancak mevcut anayasal ve yasal durum da şu hâliyle buna imkân vermiyor. Diliyorum ve umuyorum ki tüm sıkıntıları giderecek olan kamu personel rejimiyle çok daha geniş bir zamanda ve geniş bir platformda konunun ele alınarak çözülmesi ve değerlendirilmesi gereklidir.

Değerli arkadaşlar, işte arz ettiğim nedenlerle, Meclisin oluşmuş bir gündeminin de olması nazara alınarak, sıkışık bir zamana denk getirilen Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde olduğumu belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III. – YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, grup önerisinin oylamasından önce yoklama talebi vardır. Bu talebi yerine getireceğim.

Yoklama talebinde bulunan arkadaşları tespit ediyorum: Sayın Anadol, Sayın Hamzaçebi, Sayın Aslanoğlu, Sayın Özyürek, Sayın Bingöl, Sayın Köse, Sayın Mengü, Sayın Emek, Sayın Koçal, Sayın Coşkuner, Sayın Barış, Sayın Paçarız, Sayın Köktürk, Sayın Seçer, Sayın Dibek, Sayın Gök, Sayın Arat, Sayın Sönmez, Sayın Durgun, Sayın Oksal.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- (10/383) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 11/6/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması ve saat 19.00’a kadar çalışmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisini oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/692) (S. Sayısı: 385) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Sayın milletvekilleri, Komisyon Raporu 385 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Geçen birleşimde ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.

Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

21’inci madde üzerinde dört adet önerge vardır; önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 21’inci maddesiyle 4760 sayılı kanuna eklenen geçici madde 6’da geçen “40” ibarelerinin “60” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                             Mustafa Ataş

                                                                                                                 İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 21 inci maddesiyle 4760 sayılı kanuna eklenen geçici madde 6’da geçen “40” ibarelerinin “65” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                            Veysi Kaynak

                                                                                                           Kahramanmaraş

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir. Önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Önergeleri okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 21’inci maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Erkan Akçay

Mustafa Kalaycı

Hüseyin Yıldız

 

Manisa

Konya

Antalya

 

Yılmaz Tankut

Mehmet Akif Paksoy

 

 

Adana

Kahramanmaraş

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 21. maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Osman Coşkunoğlu

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Atila Emek

 

Uşak

Malatya

Antalya

 

Ali Koçal

Abdullah Özer

Akif Ekici

 

Zonguldak

Bursa

Gaziantep

 

 

Vahap Seçer

 

 

 

Mersin

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katı-lamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarı temel yasa olmamakla birlikte temel yasa kabulüyle görüşüldüğü için maddeler üzerinde görüş bildirme olanağımız maalesef bulunmamaktadır. Önergeler vesilesiyle çeşitli maddeler ve tasarının kimi düzenlemeleri hakkında görüş ifade etme fırsatı buluyorum.

Değerli milletvekilleri, dün akşam burada yapılan görüşmeler sırasında, iktidar partisinin Grup Başkan Vekili, tasarının birkaç maddesine yönelik olarak bazı açıklamalarda bulundu. Benim dün yaptığım bir eleştiri vardı. Tasarının 13’üncü ve 20’nci maddelerinde, Türkiye’den yurt dışına ihracat amacıyla mal taşıyan, Gümrük Kanunu’nun ihracat rejimi hükümleri çerçevesinde mal taşıyan taşımacılarımıza sınır kapılarında yapılan mazot teslimlerinin vergisiz olması yönündeki düzenlemeler, tasarının 13’üncü ve 20’nci maddesi düzenlemeleri, burada verilen önergelerle tasarıdan çıkarıldı. Sayın Canikli yapmış olduğu açıklamada, yapılan bazı vergi incelemeleri nedeniyle bu düzenlemelerin vergi affı anlamına geleceğini ifade etti, o nedenle çıkarıldı…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gelebileceği…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Gelebileceği…

Bunun gerçeklerle hiçbir ilgisi yoktur değerli milletvekilleri.

Vergi kanunlarının birçok maddesiyle ilgili her zaman için vergi inceleme elemanlarının sürekli olarak incelemesi vardır. Yani, bir konuda vergi incelemesi yapılması o konuda bir yasal düzenleme yapılmasına engel değil; yeter ki yasal düzenlemenin içeriği konusunda emin olalım, doğru bir iş yaptığımız konusunda emin olalım. Neydi yapılan düzenleme ve burada tasarıdan çıkarılan düzenleme? Daha önce, 2006 yılında yapılan bir yasa değişikliğiyle, Katma Değer Vergisi Kanunu’na ve Özel Tüketim Vergisi Kanunu’na eklenen hükümle yurt dışına ihracat malı götüren taşımacılarımıza, sınır kapılarında standart depolarını geçmemek üzere yapılan motorin teslimleri vergiden istisna edilecektir. Bu standart deponun kaç litre olduğu uygulamada tartışma konusu oldu. Hükûmet buraya bir madde getirdi, dedi ki: “Bu 550 litredir.” Şimdi, bunu buradan çıkardık. Niye çıkardık? Gerekçesi meçhul. Sayın Canikli’nin yapmış olduğu açıklamayı, gerekçeyi kabul etmiyorum, doğru değil. Yani, yapılan yasal düzenleme yürürlükteki vergi incelemesini niye etkilesin? Yapılan yasal düzenleme bundan sonrasını bir kere ilgilendirir. Ayrıca şu anlama da gelebilir: Tam tersine vergi incelemesini güçlendirebilir de. “Bak, bugüne kadar 550 litre değildi, şimdi 550 litre oldu.” gerekçesini ileri sürebilir inceleme elemanları. Bunlar makul değil.

Benzer şekilde, ithalat, ihracat ve transit rejim kapsamında işlem gören mallar için liman ve hava meydanlarında bu yerlerin işleticileri tarafından verilen hizmetlere ilişkin katma değer vergisine yönelik olarak getirilen istisna düzenlemesi de tasarıdan çıkarıldı. Buna yönelik bir değerlendirme yapılmadı burada ama belki bunun için de muhtemel bir vergi incelemesinden veya yapılmakta olan bir vergi incelemesinden söz edilebilir. Bilemiyorum var mıdır yok mudur ama bu da bundan sonrasını düzenler. Yani geleceğe yönelik düzenlemenin içeriği yanlış ise çıkaralım buradan, hiç itirazım yok, konuşalım. Vergi kanunlarına herhangi birini kollayan, Türkiye ekonomisinin zararına, Türkiye ekonomisinin aleyhine, rekabet eşitsizliği yaratacak düzenlemeleri koymama konusunda biz de grup olarak son derece hassasız. Bu varsa bu gerekçeler konuşulur, bunları çıkarırız ama bu yoksa onun dışında başka objektif bir gerekçe ortaya konamadığına göre yapılan işlemi ben makul bulmuyorum.

Teşvikle ilgili birkaç cümle daha söylemek istiyorum: Teşvikle ilgili paketi dün burada değerlendirdim, dedim ki: Seksen bir ilin seksen birine de teşvik veriyorsanız, bu artık bölgesel teşvik değildir. Bölgesel teşvik, geri kalmış yörelerin, gelişememiş illerimizin, bölgelerimizin gelişmiş bölgelere kıyasla rekabet eşitsizliğini gidermek amacıyla getirilir. O nedenle, bu bölgeleri ayrı gruplarsınız, buralara o eşitsizliği giderecek şekilde bazı önlemler koyarsınız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – …o şekilde bunu bölgesel teşvik olarak isimlendirebiliriz. Şimdi, ben teşvikle ilgili listeleri inceledim. Bir sektör söyleyeceğim: Eğitim yatırımları. Eğitim yatırımları seksen bir ilin seksen birinde de teşvik ediliyor. Şimdi bunu bölgesel teşvik olarak adlandırmak mümkün değil. Sektörel teşvik olarak bile adlandırmayı doğru bulmuyorum. Türkiye'nin eğitim yatırımlarını teşvikte, seksen bir ilde teşvikte bu kadar dağıtılacak bol kaynağı var mıdır? Yani İstanbul’da…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sağlıkta da yok.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Dört bölgede var.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Dört bölgenin dördünde ve seksen bir ilin tamamında -tek tek o listeleri inceledim- teşvik ediyoruz. Yani İstanbul’daki bir eğitim yatırımının Doğu’daki, Güneydoğu’daki eğitim yatırımına kıyasla teşvik edilecek hangi yanı vardır? Denilebilecek ki: “Oradaki vergi oranı biraz daha yüksek diğerinde biraz daha düşük.”

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Var tabii, olmaz olur mu? İstanbul’un da var.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Değil. Bakın, o zaman, üçüncü ve dördüncü bölgeye çok daha anlamlı teşvikler vermelisiniz. Teşvik paketi son derece eksik kalmıştır değerli arkadaşlar.

İkinci bir eksiklik de şudur: İndirimli kurumlar vergisi oranını, yatırım faaliyete geçtikten sonra o yatırımdan elde edilecek kazanca uygulayacağız. O yatırım dışında başka bir faaliyet konusundan o şirketin geliri varsa, oradan doğacak kurumlar vergisini uygulamıyoruz; bu da eksikliktir. Mademki bir teşviktir, yatırım faaliyete geçmeden veya faaliyete geçtikten sonra başka bir alandan elde ettiği gelir varsa, gelin buna da indirimli kurumlar vergisini uygulayarak bir an önce o yatırıma yönelik teşvikin o yatırımcının eline ulaşmasını sağlayalım.

Sözlerimi burada bitiriyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Akçay, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 385 sıra sayılı Tasarı’nın 21’inci maddesi üzerine verdiğimiz değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yıllardır ülkemizde eleştirilen konulardan birisi de toplanan vergilerin dolaylı veya dolaysız olup olmaması hususudur. Pek çok gelişmiş ülkede dolaysız vergilerin vergi gelirleri içindeki payı da yüzde 70 civarında iken bizim ülkemizde maalesef dolaylı vergilerin payı da yüzde 70’lere dayanmaktadır. Bizde dolaylı vergilerin vergi gelirleri içindeki oranı yüzde 70 civarında iken, OECD verilerine göre, ABD’de yüzde 11, İsviçre, Kanada’da yüzde 19, İtalya’da yüzde 20, Fransa’da yüzde 22, Meksika ve İspanya’da yüzde 23 civarındadır. Ülkemiz, OECD ülkeleri arasında bu bakımdan en son sıralarda yer almaktadır.

Değerli milletvekilleri, dolaylı vergiler en adaletsiz vergilerdir çünkü vergi adaletinin sağlanabilmesi için az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi almak gerekmektedir. Dolaylı vergileri, gelir düzeyi ne olursa olsun tüm tüketiciler aynı miktarda ödemektedirler.

Dolaylı vergiler, alınan mal veya hizmetin içindedir. Katma değer vergisi, özel tüketim vergisi gibi vergiler asgari ücretliden de, gelir düzeyi çok yüksek kişilerden de aynı miktarda alınmaktadır. Ayrıca yüksek dolaylı vergiler kayıt dışılığa neden olmaktadır. Kişiler, vergi ödememek için vergi kaçırma ve vergiden kaçınma yoluna gitmektedirler. Vergi ödememek için kayıt altına alınmayan ürünlere yönelmektedirler.

Ülkeler neden dolaylı vergi alır? Çünkü toplaması kolaydır. Kişinin harcamaları içinden alınır. Özellikle vergi tahsilatında başarısız olan ülkeler daha çok dolaylı vergileri tercih ederler, tıpkı ülkemizde olduğu gibi. Ama bakıyoruz ki Hükûmet toplanması kolay olan bu vergiyi bile toplayamadığı gerekçesiyle dolaylı vergilerin içinde ikinci bir adaletsizlik yaparak kazancı düşük olanların tükettiği piyasa değeri daha düşük olan cep telefonlarından daha fazla vergi alma yoluna gitmektedir. Hem nispi hem de maktu vergi uygulaması koyarak nispi oranda vergi artışı yapmaktadır. Tabii, bu verginin bir de katma değer vergisi matrahına etkisi vardır ki dolaylı olarak katma değer vergisini de artırmaktadır.

Mevcut düzenlemede cep telefonlarının ithalatında yüzde 20 oranında özel tüketim vergisi ve yüzde 18 oranında katma değer vergisi alınmaktadır. Yani mükellef 50 Türk liralık bir cep telefonu ithal ettiğinde 10 Türk lirası özel tüketim vergisi ödemekte ve 10,8 TL de ithalde alınan katma değer vergisi ödemekteydi. Yani toplam 20,8 Türk lirası katma değer vergisi ve özel tüketim vergisi ödenmekteydi.

Yeni düzenlemeyle ne olacak? Kişi 50 Türk lirasına ithal ettiği telefon için 40 Türk lirası özel tüketim vergisi ve 16,2 Türk lirası da ithalde alınacak katma değer vergisi ödeyecek, yani toplamda 56,2 Türk lirası vergi ödeyeceklerdir. Bu durum, dikkat edilirse, az gelirli bir kişinin kullandığı düşük fiyatlı telefonlar içindir. Hâlbuki mevcut ithalat değeri 200 Türk lirası ve üzeri olan telefonlarda bir değişiklik olmayacak, aynı vergiyi ödemeye devam edeceklerdir. Kısaca, bu düzenleme bu kriz döneminde fakire ek vergi yükü getirirken, zenginin ödediği vergide herhangi bir değişikliğe neden olmamaktadır. Yani AKP Hükûmeti krizi fakir ve yoksuldan daha fazla vergi alarak aşmaya çalışmaktadır.

Aslında vergi mevzuatımızda vergiden kaçınmayı önleyen düzenlemeler mevcuttur. Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 13’üncü maddesinde yer alan “Transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı” başlıklı maddesinde “Kurumlar, ilişkili kişilerle emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit ettikleri bedel veya fiyat üzerinden mal veya hizmet alım ya da satımında bulunursa, kazanç tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılmış sayılır.” denilmektedir.

Gelir İdaresi Başkanlığı bu madde kapsamında gümrük beyannamelerinde gerçek değerinin altında değer gösterilerek ithal edilen cep telefonlarını transfer fiyatlandırması kapsamında değerlendirerek gerçek bedel üzerinden vergilendirebilir. Ama bunu yapabilmek için iyi bir vergi denetimine ihtiyaç vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akçay, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sonuç olarak, iyi bir vergi denetimi yapılarak cep telefonları gerçek değeri üzerinden vergilendirilebilir. Böylelikle düşük gelir grubundan ek vergi alınmasına neden olunacak bu düzenlemeye de gerek kalmaz. Maliye Bakanlığı faturayı düşük gelir grubuna çıkarmamış olur.

Anayasa’mızın 2’nci maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin sosyal bir hukuk devleti olduğu, 73’üncü maddesinde ise herkesin kamu giderlerini karşılamak üzere maddi gücüne göre vergi ödemekle yükümlü olduğu belirtilmektedir. Getirilmek istenen düzenlemeyi sosyal devlet anlayışına uygun bulmadığımız gibi, adalet, eşitlik ve genellik gibi vergileme ilkelerine de uygun bulmadığımız için bu kanun tasarısının 21’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasının uygun olacağını ifade eder, saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akçay.

Evet, iki önergeyi birlikte oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 21 inci maddesiyle 4760 sayılı kanuna eklenen geçici madde 6’da geçen “40” ibarelerinin “65” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                            Veysi Kaynak

                                                                                                           Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Uygulama açısından uygun tutara ulaşılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 21 inci maddesiyle 4760 sayılı kanuna eklenen geçici madde 6’da geçen “40” ibarelerinin “60” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                        Mustafa Ataş

                                                                                                                            İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan teklif ile rakamın artırılması düşünülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

21’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

22’nci madde üzerinde dört adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 22 nci maddesiyle 488 sayılı kanuna ekli (2) sayılı tablonun “Ticari ve medeni işlerle ilgili kağıtlar” başlıklı bölümüne eklenen fıkrada geçen “Kanunu çerçevesinde” ibaresinin “Kanunu hükümlerince” olarak  değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                           Turan Kıratlı

                                                                                                                              Kırıkkale

TBMM Başkanlığına

Hâlen Genel Kurulda görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun tasarısının  22 nci maddesi ile 488 sayılı Damga Vergisi Kanununa ekli (2) sayılı tabloya eklenen (40) numaralı fıkradaki “…mudi…” ibaresinin “…tevdiat sahibi…“  şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Şandır

Erdal Sipahi

Ertuğrul Kumcuoğlu

 

 

 

Mersin

İzmir

Aydın

 

 

 

Mustafa Kalaycı

Yılmaz Tankut

Kürşat Atılgan

 

 

 

Konya

Adana

Adana

 

 

 

 

Akif Akkuş

 

 

 

 

 

Mersin

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 22 nci maddesiyle 488 sayılı kanuna eklenen (2) sayılı tablonun “Ticari ve medeni işlerle ilgili kağıtlar” başlıklı bölümüne eklenen fıkrada geçen “Kanunu çerçevesinde” ibaresinin “Kanunu hükümleri çerçevesinde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                             Kerim Özkul

                                                                                                                  Konya

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı yasa tasarısının 22. maddesindeki “Depoculuk Kanunu” ibaresinin “Depoculuk Kanunu hükümleri” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Şahin Mengü

Vahap Seçer

 

Malatya

Manisa

Mersin

 

M. Şevki Kulkuloğlu

Ali Rıza Öztürk

 

 

Kayseri

Mersin

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Kâtip Üyemizin okumuş olduğu iki önerge aynı mahiyettedir. Dolayısıyla bu önergeleri birlikte işleme alıyorum. İstemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılamıyoruz Sayın Başkan. 

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Katılmıyoruz efendim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Vahap Seçer…

BAŞKAN – Sayın Seçer, buyurun efendim, önerge sahipleri adına. (CHP sıralarından alkışlar)

VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 385 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 22’nci maddesinde verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değişiklik önergemizde, 22’nci maddede yer alan “Depoculuk Kanunu çerçevesinde” ibaresinin “Depoculuk Kanunu hükümleri” olarak değiştirilmesini talep ediyoruz. Bu değişiklikle kanun maddesine açıklık getirilmesi amaçlanmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz günlerde açıklanan yatırım teşvik paketiyle ilgili bazı değerlendirmelerde bulunmak istiyorum. Bu yatırım teşvik paketi, tabii, ülkemizin, hatta dünyanın içinde bulunduğu ekonomik krizin hâlâ hüküm sürdüğü bir ortamda açıklanan bir teşvik paketi.

Tabii bu paket açıklanırken, Türkiye’nin mevcut içinde bulunduğu, özellikle istihdama dönük sorunların aşılması amaçlanıyordu. Elbette ki ülkemizde yatırıma ihtiyaç vardır; istihdam için ihtiyaç vardır, gayrisafi millî hasılaya katkı yapsın diye, üretim olsun diye ihtiyaç vardır, ihracat için ihtiyaç vardır. Ama Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu krizden dolayı mevcut faaliyette bulunan sanayi tesisleri ve diğer sektörler, tarım sektörü, vesair sektörler, inşaat sektörü, imalat sektörü, bu paket içerisinde sektör olarak teşvik edilecek, desteklenecek hangi sektörleri düşünürsek düşünelim, göz önüne alırsak alalım, bütün sektörler şu anda zaten ciddi anlamda bir kriz içerisinde.

Sanayi sektöründe zaten kapasite kullanım oranları, belki de geçmiş yıllara göre mukayese ettiğiniz zaman en düşük oranlarda. İşsizlik, mevcut krizin ortaya çıktığından bu yana yüzde 10 sevi-yelerinden, yüzde 15 seviyelerine çıkmış; 2,5 milyon işsizimiz 4 milyon, 4,5 milyon seviyelerine yükselmiş.

Bütün bu sorunlar varken, tabii, bir iş adamına sorarsanız “Yatırım için en uygun ortam hangi ortamdır?” Tabii, ortamın güllük gülistanlık olduğu, piyasaların iyi olduğu, talebin yoğun olduğu, para kazanıldığı dönemler daha çok iş adamları için yatırıma müsait dönemlerdir. Böyle kriz ortamlarında insanlar mevcut işletmelerini, mevcut fabrikalarını devam ettirmek, çalışmalarını devam ettirmek, faaliyetlerini devam ettirmek, krizden en az zararla kurtulma yönünde o enerjilerini harcamayı tercih ederler. Böyle dönemlerde pek yatırım düşünülmez.

Benim tespitime göre bu yatırım teşviki birçok sektörü ele almış ama daha çok büyük projelere uygun bir teşvik paketi olarak yorumluyorum. Âdeta adrese teslim bir teşvik paketi, vücut belli ona göre bir kumaş biçiliyor. Bu teşvik paketi incelendiğinde daha çok büyük projelere, örneğin rafineri yatırımları, enerji, boru nakil hattı yatırımları, bu projelere katkı sunacak bir yatırım teşvik paketi olarak algılıyorum. Yoksa, küçük ve orta boy işletmelerin veya ondan biraz daha büyük işletmelerin, tekrar yeni tesislerin kurulmasına yönelik bir fayda sağlayacağını düşünmüyorum. Zaten bu yatırım teşvik paketinin mali portresine baktığınız zaman -Sayın Başbakan da dün açıkladı- pek beklenen büyüklük seviyesinde değil, 250 milyon TL gibi bir maliyetten söz ediyor. Tabii böyle bir maliyetin şu anda Türkiye ekonomisine ve yatırımlara sağlayacağı katkı da burada tartışma konusu olabilir.

Ayrıca, bölge ve sektör tespitlerinde ciddi hataların olduğunu ben gözlemliyorum. Nitekim bu bölgeler -dört bölge- tespit edilirken 2002 yılının verilerine göre TÜİK çalışmaları sonucu elde edilmiş sosyoekonomik gelişmişlik endeksi kriterleri göz önüne alınmış ama 2002’den bu yana yedi yıl bir süre geçti, o süreç içerisinde Türkiye’de çok şey değişti, o gün doğan çocuk bugün yedi yaşında. Dolayısıyla, bölgesel anlamda baktığınız zaman da yedi yılda -belli bir bölgeyi düşündüğünüz zaman- çok şeylerin değiştiğini görebileceksiniz.

Bakıyorum, benim seçim bölgem Mersin ikinci bölgede yer alıyor, oysaki Gaziantep, Konya, Kayseri, Hatay, Samsun gibi illerimiz üçüncü bölgede yer alıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Seçer, konuşmanızı tamamlayınız.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Tabii, üçüncü bölgede yer almaları onların bu yatırım teşvikinden daha fazla avantajlar sağlayacağı anlamına geliyor. Mersin ile Gaziantep’i karşılaştırdığınız zaman kimse iddia edemez ki Mersin Gaziantep’ten çok daha fazla gelişmiştir veya Konya’yla mukayese ettiğiniz zaman.

Zira, benim seçim bölgeme bakıyorsunuz, gerçekten Türkiye'nin sosyolojik anlamda birtakım yüklerini çeken önemli yerleşim birimlerinden bir tanesi. Güneydoğu’dan göç aldığını hepimiz biliyoruz, çok yoğun iç göçe muhatap olan bir bölgemiz. Orada işsizlik oranını incelediğiniz zaman Türkiye ortalamasının en az 2 katı fazla işsizliğin hüküm sürdüğünü göreceksiniz. Bu anlamda değerlendirmelerin çok daha objektif yapılmasını ben dilerdim ama bakıyorum ki burada bana göre siyasi birtakım müdahalelerin kokusunu ben alıyorum, bunu da yadırgıyorum açıkçası.

Bizim bölgemizin seçim dönemi çalışmalarında sizin de milletvekili…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Seçer.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Hemen bitireceğim Sayın Başkanım.

Mevcut iktidarın milletvekilleri de beni doğrulayacaklardır. Bize Mersin’de seçim çalışma-larında, programlarda sordukları zaman “Mersin’in en önemli sorunu nedir?” diye, hepimiz, hep bir ağızdan “İşsizlik” diyorduk.  “Peki, bu konuda çözüm önerileriniz nelerdir?” diyorduk. Sayın Kürşad Tüzmen 3T formülünü ortaya atmıştı. Nedir bu 3T formülü? Tarım,  turizm ve taşımacılık ama bakıyorum sektörel bazda bizim bölgeye desteklenecek sektörlerde turizm unutulmuş,  taşımacılık unutulmuş, tarım unutulmuş. Bu anlamda, tekrar bu teşvik paketinin gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bölgelere has birtakım özelliklerin sektör seçiminde göz önüne alınması gerektiğini düşünüyorum.

Sayın Başbakanın da bu konuda açıklaması var, kabul ediyor “2010’a kadar TÜİK bu konuda tekrar bir çalışma yapacak ve 2010 sonuna kadar tekrar bölgeler güncelleştirilecek ve ilan edecek.” diyor.

Diliyorum Sayın Başbakanın dediği gibi olur ve bu haksızlıklar ortadan kalkar diyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Diğer önergenin gerekçesini okutuyorum.

Buyurun.

Gerekçe:

Verilen teklif ile ibarenin netleşmesi amaçlanmıştır. Teklif edilen ibarenin dil kullanımı açısından daha uygun olduğu düşünülmüştür.

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Hâlen Genel Kurul’da görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun tasarısının  22 nci maddesi ile 488 sayılı Damga Vergisi Kanununa ekli (2) sayılı tabloya eklenen (40) numaralı fıkradaki “…mudi…” ibaresinin “…tevdiat sahibi…” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Cemaleddin Bey…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Uslu. (MHP sıralarından alkışlar)

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 22’nci maddesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu tarafından verilen değişiklik önergesi üzerine söz aldım. Sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının 4, 8, 9, 10, 12, 15, 16’ncı maddeleriyle Katma Değer Vergisi Kanunu’nda, 22’nci maddesiyle de Damga Vergisi Kanunu’nda yapılan düzenlemelerle, tarım ürünlerinde lisanslı depoculuğu teşvik etmeyi amaçlayan önemli vergi istisna ve muafiyetleri getirilmektedir. Bizim verdiğimiz bu değişiklik önergesi esasen bir düzenleme mahiyetindedir. Bu tasarının bu tarım ürünlerindeki lisanslı depoculuğu teşvik etmesi anlamında olumlu bir değerlendirmesi olacaktır diye düşünüyorum.

Ülkemiz tarımının gelişmesi bakımından lisanslı depoculuğun teşvik edilmesi ve yaygınlaştırılması fevkalade önemlidir. Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere gelişmiş ülkelerde etkin ve yaygın bir lisanslı depoculuk ile ürün ticareti sistemi bulunmaktadır. Polonya, Bulgaristan, Romanya, Macaristan gibi eski Doğu Bloku ülkelerinde bile lisanslı depoculuk sistemi bulunmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’nde federal düzeyde 863, eyalet düzeyinde 6.937 adet lisanslı depo faaliyet göstermektedir. Ülkemizde lisanslı depoculuk sistemi uygulamaya geçirilebilirse Türk tarımının içine düştüğü dar boğazdan çıkmasına ve uzun vadede Türk tarımının gelişimine önemli katkılar sağlayabilecektir. Bu sayede sağlıklı bir depolama altyapısı oluşacak, üründe kalite bozukluğu önlenecek ve ürün kalitesi korunacak, arz-talep dengesi sağlanacak ve kayıt dışılık büyük ölçüde azaltılacaktır. Üreticilerimiz bu sistem sayesinde malını daha iyi değerlendirebilecek, tüccar daha kapsamlı ve sistemli bir ticaret yapabilecek ve sanayicilerimiz de stok maliyetlerini düşürebileceklerdir. Zira, lisanslı depoculuk sistemi, tarım ürünlerine dayalı ticareti kolaylaştıran, pazar alanını genişleten, ürün piyasalarının gelişmesine ve bu piyasalarda fiyat istikrarına katkı sağlayan ve sanayicinin üretim için ihtiyaç duyduğu ham maddeyi tedarik etmesini kolaylaştıran önemli bir kurumsal altyapıdır. Bu kurumsal altyapı içerisinde üreticiler, sanayiciler, lisanslı depolar, yetkili sınıflandırıcılar, ürün borsaları, bankalar, sigorta şirketleri ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bulunmaktadır.

İşte, görüşmekte olduğumuz bu tasarıyla lisanslı depoculuk yatırımlarının vergi düzenlemeleriyle teşvik edilmesi sağlanacaktır. Ancak sistemin amaçlanan işlevinin yerine getirilebilmesi bakımından, tarımsal destekleme çalışmalarında, destekleme politikaları oluşturulmasında ve uygulamalarında, depolama ücretinin bir kısmının sistem oturana kadar sübvanse edilmesinin, devlet destekli kredi kullanımlarında öncelik ve avantajlı şartlar gibi hususların ve diğer destekleme politikalarının dikkate alınması fevkalade önemli hâle gelmektedir.

Sözlerime son verirken önergemizi bilgilerinize sunuyor, sizleri saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Uslu, teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.12

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.29

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana),  Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

385 sıra sayılı Tasarı’nın 22’nci maddesi üzerinde verilen Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 22 nci maddesiyle 488 sayılı kanuna ekli (2) sayılı tablonun “Ticari ve medeni işlerle ilgili kağıtlar” başlıklı bölümüne eklenen fıkrada geçen “Kanunu çerçevesinde” ibaresinin “Kanunu hükümlerince” olarak  değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                             Turan Kıratlı

                                                                                                                Kırıkkale

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: İbarenin değiştirilerek, dilin kullanımı açısından uygun ifadeye ulaşılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

23’üncü madde üzerinde beş adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 23 üncü maddesiyle değiştirilen 213 sayılı kanunun 72 nci maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesinde geçen “bu madde uyarınca” ibaresinin “bu madde gereğince” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                      Mehmet Müezzinoğlu

                                                                                                                 İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 23 üncü maddesiyle değiştirilen 213 sayılı kanunun 72 nci maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesinde geçen “bu madde uyarınca” ibaresinin “bu madde hükmünce” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                             Turan Kıratlı

                                                                                                                Kırıkkale

TBMM Başkanlığına

Halen Genel Kurul’da görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun tasarısının 23 üncü maddesinde, parantez içinde yer alan ibaredeki en son “… bir üye” ifadesinin “… ayrıca bir üye” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Şandır

Erdal Sipahi

Ertuğrul Kumcuoğlu

 

Mersin

İzmir

Aydın

 

Mustafa Kalaycı

Cemaleddin Uslu

Kürşat Atılgan

 

Konya

Edirne

Adana

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı yasa tasarısının 23 üncü maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Bengi Yıldız

Nuri Yaman

 

Şırnak

Batman

Muş

 

 

Fatma Kurtulan

 

 

 

Van

 

“Takdir komisyonların kurulacağı yerler ile bu madde uyarınca kurulan komisyonların çalışma usul ve esasları yönetmelikle belirlenir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Tasarının 23 üncü Maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

         Ferit Mevlüt Aslanoğlu                                                              Hüseyin Ünsal

                     Malatya                                                                                 Amasya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, size bir insan boyutuyla bir de iş boyutuyla iki tane örnek anlatacağım hak, eşitlik, adalet açısından. Şimdi, burada çalışan memurlar, takdir komisyonları, bu ülkedeki tüm kamu görevlileri kendi işlerini en iyi şekilde yapmaya çalışıyorlar. Tüm kamu görevlileri -siz de gidip görüyorsunuz- olağanüstü çaba gösteriyorlar. Cumartesi pazarı yok bu insanların.

Bugün Plan ve Bütçe Komisyonuna bir yasa tasarısı geldi. Sanki Türkiye'de başka hiçbir kamu görevlisi yoktur, Başbakanlık personeli fazla çalışma ücretinin 5 katı kadar fazla çalışma ücreti alacak. Değerli arkadaşlarım, ben görüyorum, gece 24.00’e kadar şuralarda bekleyen tüm bakanlık temsilcileri fazla çalışmıyor mu? Tarım Bakanlığı, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü, Maliye Bakanlığı bu ülkenin üvey evlatları mı? Değerli arkadaşlarım, bakın, altını çiziyorum: Bugün gelen tasarı metni… Fazla çalışma ücreti var zaten, gece çalışıyorsa alıyor ama 5 katı kadar arkadaşlar, 5 katı!

Orada çalışan özel kalem müdürüne veriyorsun, “Orada çalışan” aynen, spesifik, altını çiziyorum, peki, orada çalışan emniyet görevlisi senin memurun, senin bürokratın değil mi arkadaşlar? Onlara vermiyorsun. Bir bu, bir kere bunu arz edeyim.

İkincisi: Değerli arkadaşlarım, esnafımızın, yine burada organize sanayi bölgeleriyle ilgili küçük esnafımızın, değişik meslek gruplarının kurduğu kooperatifler var; bunlar, iş yeri yaptırmak için, iş yeri kooperatifleri. Kendi adlarına iş yapmak için ve taşınıp ekmeğini oradan çıkarmak için, bir şekilde bunlar… Her şeye KDV istisnası getiriyorsunuz ama küçük esnafın iş yeri kooperatifleri tapusunu alırken… Arkadaşlar -içinizde var, illerinize gidince sorun- yani 150 metrenin altındaki dairelere uyguluyorsunuz ama 50 metrekare, 60 metrekare iş yeri yapmış insana -ekmek parası için yapmış ve birleşerek yapmışlar- bir iş yeri kooperatifine -ekmeği için yapıyor- bunlara, bunların KDV istisnasını niye sağlamıyoruz? Dün verdik bir önerge, reddettiniz. Değerli arkadaşlarım, bunlar küçük esnaf. Ayda bin lira ödüyorlar, zorla, kendilerine bir iş yeri -örneğin ayakkabıcılar, örneğin tenekeciler, örneğin başka bir şey- açmak için bir kooperatif kurmuşlar ve küçük küçük yani bunlar böyle bir fabrika değil, atölye değil. Yani, bunlara KDV uygulamanın bir anlamı var mı arkadaşlar? Zaten inşaatı yaparken zaten inşaat maliyetinden KDV’yi yiyorlar bu insanlar. Yani, inşaatı için aldığı her türlü inşaat malzemesini -kapısı, penceresi, betonu, çimentosu- zaten KDV’li alıyor. Her şeyde KDV iadesi, KDV istisnası sağlıyorsunuz, bir küçük esnaf tapusunu alırken tapusunu KDV’siz vermiyorsak o zaman bu yasada eşitlik ilkesi de yoktur.

Demin verdiğim örnek gibi, tıpkı Başbakanlık çalışanlarının bu ülkede üstün ırk olduğu bir yerde, esnafın hor görüldüğü bir yerde ben başka söz söylemiyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.  (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı yasa tasarısının 23 üncü maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                          Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları

“Takdir komisyonlarının kurulacağı yerler ile bu madde uyarınca kurulan komisyonların çalışma usul ve esasları yönetmelikle belirlenir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Katılmıyoruz efendim.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Belirsizlik giderilmek istenmiş ve uygulama kurallarının takdiri olmasından ziyade hukuki kurallara bağlanması daha faydalı görülmüştür.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Hâlen Genel Kurul’da görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun tasarısının 23 üncü maddesinde, parantez içinde yer alan ibaredeki en son “… bir üye” ifadesinin “… ayrıca bir üye” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                          Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kumcuoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyanın hemen hemen her yerinde hukuk öğrenimine ilk başlayan öğrencilere “Hukuka Giriş” diye bir ders verilir ve bu derste hukukun temel kavramları, ilerideki öğrenim safhasına yardımcı olsun diye o çocuklara verilmeye çalışılır. Bunların, bu kavramların bazıları esasa, bazıları şekle aittir ve şekle ait olan hususlardan birisi de şudur: “Kanun yapımında parantez içinde hüküm olmaz.” Bunu pek çok hukukçu yakından bilir ama bu maddede parantez içinde hüküm var. Ayrıca, bazı hâllerde parantez içine hüküm koymakla yetinmiyorsunuz, parantez içine bir de tırnak içinde hüküm koyuyorsunuz. Sayın Arınç gibi hukuk bilgisi bilinen bir kişinin şu anda burada bulunması bu Meclis için bir şans.

Şimdi, beyefendiler, bakın, bu maddeyi okuyun dikkatlice. Bu maddeye göre bir takdir komisyonu kuruluyor. Bu takdir komisyonunda maliyeden 2 kişi bulunur, tapudan 1 kişi bulunur, bir de ticaret odasından 1 kişi bulunur. Sonra parantez açıyorsunuz ve “eğer söz konusu arsa organize sanayi bölgeleriyle ilgili ise organize sanayi bölgesinden gelir bu temsilci” diyorsunuz. Ama bu hükümde, gelecek olan bu üyenin bu 4 üyeye ilave mi olduğu veyahut da ticaret odasından gelecek temsilcinin yerine mi geleceği açık değildir. Okuyun, o net bir şekilde görülmektedir. Dolayısıyla, eğer bu zat ticaret odasından gelecek temsilciye ilaveten geliyor ise benim önergemde ifade ettiğim şekilde bu maddenin değiştirilmesi lazım, yok öyle değilse o zaman bu hükmün doğru dürüst ifade edilmesi lazım.

Ayrıca, bakın, şimdi dikkatle metni okuduğunuzda madde şöyle gidiyor: “… ‘tapu sicil müdürü veya tevkil edeceği bir memur ve ticaret odasınca seçilmiş bir üye’ ibaresinin ... şeklinde … değiştirilmiştir.” Türkçede böyle bir cümle kurulmaz, “-nin yapılmıştır” denmez; “şu, şu şekilde yapılmıştır” diyebilirsiniz, “şunun şu şekilde yapılması kararlaştırılmıştır” diyebilirsiniz ama “şunun … değiştirilmiştir” diyemezsiniz. Bu Türkçe bozuk.

Şimdi, ben bunu ısrarla burada söylüyorum, diyorum ki: AKP Hükûmeti iktidara geldiğinden beri, devlete ve devletin kanun yapma prosesine saygı kalmadı. Gelişigüzel, çalakalem metinler kaleme alınıyor ve getiriliyor. Bu neden oluyor, bu neden oluyor? Çünkü, dün de söyledim, kanun yapma sürecinde inisiyatif artık Türkiye’de Başbakanlığa geldi, eskiden ilgili bakanlıklar tasarı hazırlarlardı ve Başbakanlıkta “Kanunlar ve Kararlar Tetkik Dairesi” diye bir merci vardı ve bu merci bakanlıklardan gelen kanunları profesyonel gözle incelerdi. Şimdi, artık, Türkiye'de “Başbakanlık” diye bir kurum yok, sadece “Başbakan” diye bir kimse var. Türkiye'de “Başbakanlık” diye bir kurum yok “Başbakan” diye bir kimse var ve Başbakanın etrafında birtakım kimseler var; hukuk bilgileri yok, devlet tecrübeleri yok. Ondan sonra, oturuyorlar, bir yerlerden topladıkları birtakım metinleri bir araya getiriyorlar, kanun tasarısı diye önümüze koyuyorlar. Ondan sonra da, ben komisyon başkanı olsam iade ederim bunları Hükûmete “Doğru dürüst yazıp gönderin.” derim ama artık, -defalarca bu kürsüde ifade ettiğim gibi- Türkiye Büyük Millet Meclisi  de bütünüyle Hükûmetin kontrolüne girmiş görünüyor.

Değerli arkadaşlarım, bunun adı demokrasi değildir. Bu yüce Meclise, bu yüce kuruma bu denli sırt çeviremezsiniz. Yaptığınız iş yanlıştır. Lütfen, yürütme yürütmeliğini, yasama yasamalığını bilsin. Yürütme yerine geçsin, yasama yerinde dursun ve Türkiye'de doğru dürüst kanun yapalım. Aksi takdirde, yarın, bu kanunlarla yargının başını ciddi surette derde sokuyoruz, yargının işini zorlaştırıyoruz, vatandaşı büsbütün çaresiz ve sıkıntılı hâle getiriyoruz. O bakımdan, bu maddeyi geri çekin lütfen Komisyon olarak, doğru dürüst, doğru bir Türkçeyle yeniden kaleme alıp bu milletin huzuruna getirin veyahut da bundan sonra yapacağınız kanunlarda da aynı titizliği gösterin. Öyle, hep beraber Hükûmetin 8-10 üyesi Uluslararası Türkçe Olimpiyatı yapıyoruz diye bir araya gelip, gayet romantik, gözyaşları içinde, birtakım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kumcuoğlu.

AHMET YENİ (Samsun) – Romantik değil o, siz anlayamazsınız ondan.

BAŞKAN – Sayın Yeni, lütfen…

AHMET YENİ (Samsun) – Onun için anlayamazsınız.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla)  - Şimdi, beyefendiler…

MUHARREM VARLI (Adana) – Sen mi anlarsın?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yahu her gelene laf atma huyundan vazgeç ya!

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) - …70 milyonluk kitle zatıalinizin neyi anlayıp neyi anlamayacağını, Ertuğrul Kumcuoğlu’nun da neyi anlayıp anlamayacağını çok iyi bilir.

AHMET YENİ (Samsun) – O gözyaşlarından anlayamazsınız.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Benimle laf atıştırmayın, zararlı çıkarsınız.

BAŞKAN – Sayın Yeni, lütfen müdahale etmeyin.

MUHARREM VARLI (Adana) – Ne anlıyormuş bir anlatsın Sayın Başkan.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Bakın, ben size burada…

MUHARREM VARLI (Adana) – Şu yasayı bir anlatsın da dinleyelim engin feyzinden faydalanalım!

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) - Türkiye Cumhuriyeti devletini biz ucuza kurmadık beyefendiler. Bu noktaya kolay gelinmedi. Bu devlete saygı göstereceksiniz. Bu çatıya da saygı göstereceksiniz. Siz onlardan saygı bekleyeceksiniz. Niye benimle uğraşıyorsunuz? Benim söylediklerim yanlış mı? Bülent Bey çıksın, Ertuğrul Bey yanlış söylüyor desin.

AHMET YENİ (Samsun) – Hepsi yanlış.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Yok, hayır… Hepsi yanlış… Sayın Bakanınız söylesin hadi bakalım yanlış diye. Sayın Bakanınız söylesin. Sen anlamıyorsun ki, anlasan söylersin ama o hukukçu, ne dediğimi anladı.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kumcuoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 23 üncü maddesiyle değiştirilen 213 sayılı kanunun 72 nci maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesinde geçen “bu madde uyarınca” ibaresinin “bu madde hükmünce” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                             Turan Kıratlı

                                                                                                                Kırıkkale

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: İbarenin değiştirilerek dilin kullanımı açısından uygun ifadeye ulaşılması amaçlanmıştır.

RECEP TANER (Aydın) – Karar yeter sayısının aranmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunup karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.47

 

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.54

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

385 sıra sayılı Tasarı’nın 23’üncü maddesi üzerinde verilen Kırıkkale Milletvekili Turan Kıratlı ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 23 üncü maddesiyle değiştirilen 213 sayılı kanunun 72 nci maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesinde geçen “bu madde uyarınca” ibaresinin “bu madde gereğince” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                  Mehmet Müezzinoğlu (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Dil tekniği açısından teklif edilen ibarenin uygun olacağı düşünülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

24’üncü madde üzerinde dört adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 24’üncü maddesiyle 213 sayılı kanunun 355 inci maddesinin sonuna eklenen ilk fıkrada geçen “Bakanlığınca” ibaresinin “Bakanlığı tarafından” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                      Mehmet Müezzinoğlu

                                                                                                                 İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 24’üncü maddesiyle 213 sayılı kanunun 355 inci maddesinin sonuna eklenen ilk fıkrada geçen “getirilmesine ilişkin” ibaresinin “getirilmesi için belirtilen” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                             Turan Kıratlı

                                                                                                                Kırıkkale

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun tasarısının 24’üncü maddesinde yer alan “1/2” ibaresinin “1/4” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Erkan Akçay

Mustafa Kalaycı

Hüseyin Yıldız

 

Manisa

Konya

Antalya

 

M. Akif Paksoy

Yılmaz Tankut

 

 

Kahramanmaraş

Adana

 

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı yasa tasarısının 24. maddesinin 3. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

 

Vahap Seçer

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Gökhan Durgun

 

Mersin

Malatya

Hatay

 

Ali İhsan Köktürk

Mevlüt Coşkuner

 

 

Zonguldak

Isparta

 

24) Vergi Usul Kanunu’nun 352. maddesinin 1. fıkrasına göre kesilen cezalarla, 355. maddeye göre geç verilen veya düzeltme yapılan E-Beyannameler için kesilen ceza uygulamasından vazgeçilir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu madde üzerinde benim de önergem vardı, ne oldu?

BAŞKAN – Önergenizi şu anda İç Tüzük gereği olarak işleme alma imkânı yoktur. Arkadaşımız gelip, size izah edeceklerdir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Onu söyleyin o zaman.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Köktürk, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 24’üncü maddeye yönelik önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarının genel gerekçesine baktığımızda, birinci paragrafında, vergi sistemlerinin karakteristik özelliklerinden birisinin ekonomik, sosyal ve teknolojik gelişmelere dayanması ve bu gelişmelere hızlı reaksiyon verebilmesi olduğu ifade edilmektedir. Yani tasarının genel gerekçesinden de anlaşılacağı üzere vergi yasaları, ekonomik, sosyal ve teknolojik gerçekliklere dayanmalı ve bu gerçekliklere en kısa sürede, en etkin biçimde uyarlanmalıdır. Buna karşın, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının bu temel gerçeklikten uzak yönetim anlayışı maalesef reel sektörün sorunlarına hızlı ve etkin bir biçimde eğilmemiş, özellikle krizin derinleşmeye başladığı 2008 yılından bu yana reel sektörün sorunlarını hafifletecek önlemler alınmamıştır. Özellikle krizin teğet geçmediği, delip geçtiği bir süreçte Sayın Başbakanın krizi yok sayan, krizi dışlayan yaklaşımları pek çok iş yerinin kapanmasına ve yüz binlerce yeni işsizler yaratılmasına neden olmuştur. Bu şekilde işsizler ordusu cumhuriyet tarihi rekorları kırar hâle gelmiştir.

Bu rakamlara baktığımızda 2008 yılı boyunca kapanan ve tasfiyeye tabi tutulan şirket, kooperatif ve ticari işletme sayısı 64.292’ye ulaşmış, kapısına kilit vurulan bu ticari işletmeler yüzde 51,2 gibi rekor bir artış göstermiştir. Yine Nisan 2008’de 10 milyon 97 bin olan SSK’lı sigortalı sayısı bu süreçte 1 milyon 735 bin azalarak 8 milyon 362 bine inmiştir. Şimdi ise bu tasarıyla soruna kısmen çözüm bulunmaya çalışılmakta, örneğin KOBİ’lerin birleşmelerinin önündeki vergi engellemelerinin kaldırılması gibi düzenlemeler getirilmektedir. Ancak, değerli milletvekilleri, maalesef bu düzenlemeler, verdiğim rakamlardan da açıkça anlaşılacağı üzere, pek çok önlem gibi, geciken, eksik düzenlemeler olarak karşımıza çıkmaktadır. KOBİ’lerimizin inim inim inlediği bir dönemde rahatlatılmadığı, KOBİ’lerimizin, ticari işletmelerimizin kredi pastasından hak ettiği payı alamadığı ve bu nedenle binlerce ticari işletmenin, KOBİ’nin kapısına kilit vurulduğu gerçekliği karşısında siyasal iktidarın şimdi getirdiği bu düzenlemeler maalesef zamanında ve yeterli düzenlemeler olarak kabul edilemez.

Soruna bölgesel olarak bir örnek vermek istiyorum: Değerli milletvekilleri, seçim bölgem olan Zonguldak’ta 2008 yılında tüm il ve ilçeleri ile esnaf kefalet kooperatifi birlikleri kanalıyla kullandırılan toplam kredi miktarı 47 milyon 576 bin 943 YTL’dir. Bu oran tek başına iki devlet bankasından Çalık Holdinge kullandırılan kredinin maalesef yirmide 1’i bile değildir. Cumhuriyetin ilk ili olan, kömürüyle, demir-çeliğiyle yıllarca ağır sanayisini omuzlarında taşıyan ve yer altında grizularda, iş kazalarında 5 bine yakın madencisini şehit veren emeğin başkenti Zonguldak gibi yirmi il maalesef bu kredi rakamları nazara alındığında siyasal iktidarın gözünde bir tek Çalık’a denk gelmemektedir. Şimdi size soruyorum değerli arkadaşlar: Böylesine adaletten uzak, böylesine hakkaniyetten uzak bir yönetim anlayışıyla ülke sorunları çözülebilir mi? Böyle bir anlayışla bu mümkün müdür?

Yine emekliye yüzde 2’lik zam yapıldığı bir dönemde makam araçlarının her birisi için yıllık -eski parayla- 145 milyar YTL kira ödeyen ve mayınları temizletmeye para bulamadığı gerekçesiyle ülke topraklarını yarım asırlık bir süre yabancı güçlerin egemenliğine, kullanımına terk etmek için olağanüstü bir çaba sarf eden, bu da yetmiyormuş gibi Sayın Başbakanın satın alacağı veya kiralayacağı taşıtların KDV gibi, ÖTV gibi, gümrük vergisi gibi muafiyetlere tabi tutulmasını bu tasarıya yerleştiren yönetim anlayışıyla esnafımızın, emeklimizin ve açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşayan milyonlarca insanımızın sorunlarını çözmek mümkün müdür değerli arkadaşlar?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Köktürk, konuşmanızı tamamlayın.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, önergemizle ilgili olarak vergi sisteminde aslolan, bu vergileri dolaysız vergilerden toplamak olmalıdır. Ancak, Maliye Bakanlığı dolaysız vergileri azaltmış, bunun yerine dolaylı vergilere ağırlık verme eğilimini ortaya koymuş ve bütçe açıklarını cezalarla kapatma eğilimine girmiştir. Ekonomik krizde mükelleflerin vergilerini bile ödemekte zorlandığı bir süreçte vergiden ağır cezalara yer verilmesi doğru bir anlayışı yansıtamaz. Şayet bütçe açıkları kapatılmak isteniyorsa bu ancak nereden buldun yasasını hayata geçirmekle ve kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına almakla sağlanabilir. Ancak, maalesef dokunulmazlık tezkerelerini Meclisin tozlu raflarında bekleten, yolsuzluklarla ilgili yasa tasarılarını Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirmekten kaçınan siyasal iktidarda kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına almak ve nereden buldun yasalarını hayata geçirmek gibi bir irade olmadığını görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Köktürk, son cümlelerinizi alayım.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Ben bu duygu ve düşüncelerle önergemizin kabulünü arz ve teklif ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köktürk.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 24’üncü maddesinde yer alan “1/2” ibaresinin “1/4” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                          Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Kalaycı, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 24’üncü maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge hakkında konuşmak üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, önergemizde, elektronik ortamda verilme zorunluluğu getirilen bildirim veya formlara ilişkin olarak, süresinden sonra düzeltme amacıyla verilen bildirim ve formların belirlenen süreden itibaren on beş gün içinde verilmesi hâlinde kesilmesi gereken özel usulsüzlük cezasının hafifletilmesidir.

Esasen bu konuyu Plan ve Bütçe Komisyonunda uzun uzun tartıştık. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, henüz Maliye Bakanlığınca inceleme kapsamına alınmadan mükelleflerce düzeltme amaçlı verilen beyanname eki bildirilerin cezası olmaması gerektiğini savunduk. Tabii, bu konunun istismar edildiği yönünde Bakanlığımızın açıklamaları üzerine cezada kısmen hafifletme yapıldı ancak yine de şu durumu dikkate almak gerektiğini düşünüyorum: Cezaların kanunilik, orantılılık, ölçülülük, yetki aşımı gibi pek çok nedenle hukuka, hukukun üstünlüğüne, evrensel insan haklarına, uluslararası ceza hukukunun evrensel ilkelerine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine, Anayasa’ya, vergi hukukuna ve ceza hukukuna aykırı yönleri bulunmaktadır. Öncelikle, bu cezayla ilgili düzenleme kanun yapma tekniğine aykırıdır. Söz konusu bildirim ve formların ne veya neler olduğu Kanun’da tanımlanmamıştır. Kanunda maddi unsurları tanımlanmamış, idarece BA, BS adı verilen -muhasebeci arkadaşlarımız çok iyi bilirler- alım satımlara ilişkin ve 2008 yılından itibaren uygulanan her ay bildirilmesi zorunluluğu, şimdiye kadar idarece 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 257’nci maddesiyle sınırlandırılmamış bir yetki üzerine, sık sık değiştirilen şekil ve sürelerle, tutarlarla, daha da önemlisi muğlaklıklar taşıyan genel tebliğlerle giderilmiştir. Dolayısıyla kanunda tanımı yapılmayan bildirimin verilmemesiyle ilgili kanunda ceza öngörüyoruz. Bu nedenle, hukukun üstünlüğü ilkesine aykırı bir düzenlemedir.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakanın geçen hafta açıkladığı teşvik paketi ve istihdam paketiyle ilgili kısaca görüşlerimi açıklamak istiyorum. Bir defa, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bölgesel ve sektörel teşvik uygulamasının bir an önce uygulamaya geçirilmesi konusunda yıllardır çağrımız bulunmaktadır. Neden? Çünkü AKP iktidarlarının uyguladığı ekonomi politikaları ithalata, sıcak paraya, tüketime dayalı politikalar olmuştur. Yatırım yapanlar, istihdam yaratanlar, üretim yapanlar gerekli şekilde desteklenmemiştir. Bu konuyu hep eleştirdik ve nihayet 60’ıncı Hükûmetin Hükûmet Programı’nda yer almış idi ancak bugüne kadar da uygulamaya geçirilmedi. En son Sayın Başbakan geçen hafta özünü açıkladı ancak şu an bile henüz uygulamaya geçmiş değil.

Bir defa, bu düzenlemeyle ilgili bazı gayriciddilikler görüyoruz. Bunlara kısaca değinmek istiyorum. Birincisi, bu kriz döneminde, krizden çıkışla ilgili bir düzenleme olmaması gerekir, normal şartlarda uygulamaya konulması gereken düzenleme olması gerekir çünkü krizde firmalar bırakın yeni yatırım yapmayı ayakta durmaya zorlanıyor. Bu şartlar altında yatırıma başlamanın son tarihini de 2010 yılı sonu olarak belirlemek firmaları riskli ve rasyonel olmayan davranışlara itmek anlamına gelebilecektir.

Yine, vergi ödeyicilerine bu teşvik paketinin bir bütçesi öngörülmemiştir. Maliyet yönüyle ucu açık bir kamu politikası olur mu değerli arkadaşlarım? Yük beklediğimizin üstünde gelirse bu teşvikler aniden indirilecek mi? Bu şartlar altında önünü göremeyen müteşebbisin nasıl yatırım yapmasını bekleyeceğiz? Esasen Hükûmet 2006 yılı başından itibaren yatırım indirimini reform adı altında kaldırmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kalaycı, tamamlayınız.

MUSTAFA KALAYCI (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Aslında getirilen sistem, indirimli kurumlar vergisi bir anlamda yatırım indirimi uygulamasıyla örtüşen tarafları vardır. Yeni sistemle adı konulmadan yine yatırım indirimi sistemi getirilmektedir. Bu, önceki yapılan işlemden geri dönme, bir özür müdür? Eğer öyleyse, açıkça adını koyup özür dilemek, yanlış yapmışız demek gerekmez mi?

Değerli milletvekilleri, bu sistemde Türkiye dört bölgeye ayrılırken 2000-2001 yılları verileri esas alınmıştır. Burada temel belirleyici 2001 yılı iller bazında millî gelir rakamlarıdır. On yıl öncesinin datasıyla bölgelerin belirlenmesi son derece yanlış olmuştur. Bu dataların bugüne kadar güncellenmemiş olmasının ise ayrıca sorgulanması gerekmektedir.

Sürem elvermediği için… Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 24 üncü maddesiyle 213 sayılı kanunun 355 inci maddesinin sonuna eklenen ilk fıkrada geçen “getirilmesine ilişkin” ibaresinin “getirilmesi için belirtilen” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                              Turan Kıratlı

                                                                                                                Kırıkkale

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: İbarenin değiştirilerek, dilin kullanımı açısından uygun ifadeye ulaşılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 24 üncü maddesiyle 213 sayılı kanunun 355 inci maddesinin sonuna eklenen ilk fıkrada geçen “Bakanlığınca” ibaresinin “Bakanlığı tarafından” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                      Mehmet Müezzinoğlu

                                                                                                                 İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Dil tekniği açısından teklif edilen ibarenin uygun olacağı düşünülmüştür.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.13

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.23

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

385 sıra sayılı Tasarı’nın 24’üncü maddesi üzerinde verilen İstanbul Milletvekili Mehmet Müezzinoğlu’nun önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, tasarının 24’üncü maddesinin oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına dair bir önerge vardır. Önergeyi okutup imza sahiplerini arayacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Madde oylamasının açık oylama yöntemiyle yapılmasını saygıyla arz ederiz.

BAŞKAN –Kemal Anadol? Burada.

Akif Hamzaçebi? Burada.

Ferit Mevlüt Aslanoğlu?

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Takabbül ediyorum.

BAŞKAN – Tamam, Sayın Halil Ünlütepe

Gökhan Durgun? Burada.

Ali Rıza Öztürk? Burada.

Ali İhsan Köktürk? Burada.

Rahmi Güner? Burada.

Orhan Ziya Diren? Burada.

Mevlüt Coşkuner? Burada.

Hakkı Suha Okay? Burada.

Ahmet Küçük? Burada.

Bilgin Paçarız?

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Takabbül ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tüzün

İsa Gök? Burada.

Algan Hacaloğlu? Burada.

Abdulaziz Yazar? Burada.

Rasim Çakır?

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Takabbül ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Susam…

Faik Öztrak? Burada.

Şahin Mengü? Burada.

Engin Altay? Burada.

Gürol Ergin?

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Takabbül ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kaptan…

Fuat Çay? Burada.

Sayın milletvekilleri, açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 385 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 24’üncü maddesinin açık oylama sonucunu arz ediyorum:

Kullanılan oy sayısı : 200

Kabul                      : 200 (x)

Böylece madde kabul edilmiştir.

25’inci madde üzerinde…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, açık oylama olmaz efendim. İç Tüzük’ün 139’uncu maddesine bakarsanız, açık oylamayı şey eden eğer oylamaya katılmamışsa işari oylama olur. Tutanaklara yanlış geçer, işari oylama kabul edin.

OKTAY VURAL (İzmir) – İşari oylama olur, açık oylama düşmüştür efendim, oylamaya katılmadılar.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani bir şey bilmiyorsunuz, size söyleyince de… (Gülüşmeler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, burada hepimizin İç Tüzük gereği bir sorumluluğu vardır. İç Tüzük hükümleri açıktır. Açık oylamayı talep eden milletvekillerinden, eğer talep edenlerden bir tanesi dahi girmemişse, işari oylama olarak kabul edilir. Bunu tekrar takdirinize sunuyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben de onu söylüyorum işte.

BAŞKAN - Bakarım orada. Getirteceğim şeyi. Eğer yoksa işari oylama olur ama neticeten bir şey değişmez. Madde kabul edilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, 200 kabul varsa, muhalefet partilerinden hiç kimse ret vermemişse, açık oylama isteyenleri oylamaya katılmamış sayacaksınız.

BAŞKAN – İç Tüzük hükümleri açık. Eğer o arkadaşlardan girmeyenler varsa, bir tanesi girmemişse işari oya döner. Bir şey yok burada.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam, onu söylüyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, açık oylama isteyenleri kabul mü saydınız?

BAŞKAN – Hayır. Açık oylama…

OKTAY VURAL (İzmir) – Değil, değil mi? Oylamaya girmediler.

BAŞKAN - Burada milletvekilleri yüz yüzeyiz. Açık oylamaya girmeyen arkadaşlarımız var mı?

OKTAY VURAL (İzmir) – Var, girmediler efendim.

BAŞKAN – Varsa o zaman tamam, girmemişlerse işari oylamaya çevrilir. Tamam. Bir şey demiyorum. İç Tüzük hakkını kullanmıştır milletvekilleri, açık oylama istemiştir, sisteme de girmemiştir, tamam. İşari oylama neticesi olarak madde kabul edilmiştir.

25’inci madde üzerinde dört adet önerge vardır. Önergeleri okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Hâlen Genel Kurulda görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun tasarısının 25 inci maddesindeki “on sekiz aydan” ibaresinin “bir buçuk yıldan” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Şandır

Erdal Sipahi

Ertuğrul Kumcuoğlu

 

Mersin

İzmir

Aydın

 

Mustafa Kalaycı

Recep Taner

Cemaleddin Uslu

 

Konya

Aydın

Edirne

 

 

Kürşat Atılgan

 

 

 

Adana

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 25 inci maddesiyle 213 sayılı kanunun 359 uncu maddesinin a fıkrasında “on sekiz aydan” olarak değiştirilen ibarenin “on bir aydan” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                             Kerim Özkul

                                                                                                                  Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 25 inci maddesiyle 213 sayılı kanunun 359 uncu maddesinin a fıkrasında “on sekiz aydan” olarak değiştirilen ibarenin “on beş aydan” olarak  değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                            Veysi Kaynak

                                                                                                           Kahramanmaraş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı tasarının 25 inci maddesinde yer alan “on sekiz aydan” ibaresinin “yirmi aydan” olarak  değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

         Ferit Mevlüt Aslanoğlu                                                            Abdulaziz Yazar

                     Malatya                                                                                 Hatay

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım Sayın Anadol?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Yazar konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Yazar, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ABDULAZİZ YAZAR (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 385 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 25’inci maddedeki önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devletin etkin olarak hizmetlerini yerine getirebilmesi, kamusal yatırımların yapılması, sosyal ve askerî harcamalar, kamunun daha fazla gelir elde etmesini gerekli kılmaktadır. Kamu gelirlerinin en sağlamı ve en ucuzu ise vergilerdir. Vergi, kamusal ihtiyaçların karşılanması için özel kesimden kamusal kesime hukuksal zor altında karşılıksız ve kesin olarak yapılan parasal aktarımlardır. Devlet hizmetlerinin en etkin şekilde yerine getirilmesi için vergi şarttır. Kamudaki bütün israf sayılan harcamalar kaldırılsa da vergilere her zaman ihtiyaç duyulmaktadır. Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal şartlara göre bir değerlendirme yapıldığında asıl sorunun daha fazla verginin nasıl alınabileceği üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir ancak vergileri artırmak ya fiilen olanaksızdır ya da toplumsal sorunlara yol açmaktadır. Bunun için yapılması gereken, mevcut vergi mükelleflerine ek külfet getirmeden vergi gelirlerini artırmanın yollarını aramaktır. Bu yollar, vergi mükellef tabanını genişletmek, kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına almak, eşit gelirden eşit vergi almak, etkin bir denetim mekanizması oluşturmak, önleyici ve caydırıcı bir ödüllendirme ve cezalandırma mekanizması kurmaktır. Yasalarla kurulan bir sistem ne kadar kusursuz olursa olsun, o sistemin başarıyla uygulanması, sisteme olan inanç, etkili bir denetim ile sisteme erken uyanları ödüllendirme ve uymayanları caydırma mekanizmalarına ihtiyaç gösterir. Bu durum vergi için de geçerlidir. Bu maddede bu tür bir düzenleme yapılacaksa caydırıcılığın esas alınması gerekir. Vatandaşı sadece hapis cezasıyla korkutmak vergi toplamak için yetmemektedir. Hapis cezasıyla korkutmak yerine sağlam ekonomik düzenlemeler yapılmalıdır.

İktidarların başlıca görevi, vergisini, kazanamadığı için ödeyemeyen vatandaşını değil, kazandığı hâlde vergi kaçıranı cezalandırmaktır. Sağlıklı bir vergi reformu yapılmadığı, vergi adaleti sağlanmadığı için ve geniş bir kesimden vergi toplanamadığı için yük işçinin, memurun ve asgari ücretlinin sırtında kalmıştır. İşçi ve memurun ödediği vergi sürekli artmaktadır. 2004 yılında 9 milyar 451 milyon lira olan gelir vergisi, 2008 yılında 19 milyar 942 milyon liraya çıkmıştır. Böylece, beş yıllık süreçte, çalışanlardan stopaj yoluyla kesilen gelir vergisi tutarı 76 milyar 537 milyon lirayı bulmuştur. Yani, Türkiye genelinde toplanan gelir vergisinin yaklaşık yarısı ücretlilerden, işçi ve memurlardan alınmaktadır.

Çiftçiler aşırı vergi yükünü kaldıramaz durumdadır. Elektrikten, mazottan, gübreden alınan yüksek vergi toprağı işlenemez duruma getirmiştir. Ülkemiz çiftçisi dünyanın en pahalı mazotunu kullanmaktadır. Mazotta vergi desteğinin sağlanması gerekiyor. Türkiye’de tüketilen mazotun yüzde 30’unu çiftçi tüketiyor. Bu insanlar gezmek için değil, üretmek için mazot kullanmaktadırlar.

Emekliler vergi yükü altında ezilen diğer bir kesimdir. Özellikle emeklilerin böylesine geçim derdi içine düştükleri bir dönem yaşanmamıştır. Geçim derdi yanında emeklilerden alınan vergi, emeklinin mağduriyetini katlayarak büyütmektedir. Kapsamlı, gerçekçi, sürdürülebilir, emekliye yaşam hakkı tanıyacak, onun onurunu koruyacak, refah düzeyini yükseltecek bir vergi sistemi emekliler için acil olarak uygulanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ücretli ve maaşlıların vergi yükü artarak taşınmaz hâle gelmiştir. Bu vergilerin azaltılması gerekmektedir. Ücret gelirlerinin asgari ücret kadarlık bölümünden alınacak gelir vergisi oranı kademeli olarak yüzde 5’e indirilmelidir. Eczanelerde satılan ilaçlar, toplu taşımacılık, engellilere ait sağlık ekipmanları, sağlık ve eğitim hizmetleri ile temel gıda mallarında KDV oranları indirilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yazar, buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.

ABDULAZİZ YAZAR (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Vergi oranları, vergiden kaçınma davranışına neden olmayacak, ödenebilir düzeyde indirilmelidir. İşletmelerin ve ekonominin üretim ve rekabet gücünü artırmayı, istihdamı geliştirmeyi esas alan, verimlilikle bağlantılı bir vergi politikası izlenmelidir. Vergi sistemimiz çağdaş, sosyal devlet anlayışı içinde, adil, sürdürülebilir, ekonomik büyümeye katkı sağlayan, etkin ve basit yapıya kavuşturulmalıdır.

Bu önerilerimizin bir an önce hayata geçmesi dileğiyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yazar, teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 25 inci maddesiyle 213 sayılı kanunun 359 uncu maddesinin a fıkrasında “on sekiz aydan” olarak değiştirilen ibarenin “on beş aydan” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                            Veysi Kaynak

                                                                                                           Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Uygulama açısından uygun süreye ulaşılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 25 inci maddesiyle 213 sayılı kanunun 359 uncu maddesinin a fıkrasında “on sekiz aydan” olarak değiştirilen ibarenin “on bir aydan” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                             Kerim Özkul

                                                                                                                  Konya

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Verilen teklif ile sürenin düşürülmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hâlen Genel Kurulda görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun tasarısının 25 inci maddesindeki “on sekiz aydan” ibaresinin “bir buçuk yıldan” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Taner konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Taner, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, maddede değişiklik yapmıyor ki.

BAŞKAN – Efendim?

KAMER GENÇ (Tunceli) – On sekiz ayla bir buçuk yıl aynı.

BAŞKAN – Evet.

Buyurun.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, işlemden kaldırmak lazım önergeyi, değişiklik öngörmüyor.

BAŞKAN – Evet, buyurun Sayın Taner.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 25’inci maddesinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, vermiş olduğumuz değişiklik önergesi, mevcut kanundaki “yıl” ibaresinin aya çevrilmeden yıl olarak devam etmesinden yana verilmiş olan bir değişiklik önergesidir. Neden bundan alınıyorsunuz ki?

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Kime ne faydası olacak?

RECEP TANER (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bahse konu madde, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 353’üncü maddesinin (a) fıkrasıdır. Bu fıkra ile “Vergi kanunlarına göre tutulan defter ve kayıtlarda hesap ve muhasebe hileleri yapanlar, gerçek olmayan, ilgisi bulunmayan kişiler adına hesap açanlar, defterlere kaydı gerekenleri kaydetmeyenler veya başka deftere kaydedenler…” diye devam eden bir maddenin neticesinde bu maddedeki bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasının, yeni düzenlemeyle bir buçuk yıldan üç yıla kadar şeklinde düzenlenmesi istenmektedir. Yani, bu maddedeki cezaların alt sınırı, 1999-2008 yılları arasında altı ay iken 2008 yılı Şubat ayında, bir sene önce çıkardığınız bir düzenleme ile bir yıla çıkarılmış. Şu anda da bir buçuk yıla çıkarmaktayız.

Değerli milletvekilleri, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 359’uncu maddesi “geçmişte sahte faturayı bilerek kullananlar” ibaresine sahipti. Ama daha sonra bu ibare kaldırılarak kasıt unsuru ortadan kaldırılmıştır. Yani şu anda aslında yapılan düzenleme, Anayasa’nın “suçun şahsiliği” ilkesine de aykırıdır. Anayasa’mıza göre suçun şahsiliği prensibi mevcut durumda var iken sahte belge kullanmaktan dolayı bu maddeye göre cezalandırılan birçok mükellef, aslında başkasının işlemiş olduğu suçlardan dolayı cezalandırılmaktadır. Mükellefler fiilen aldıkları malı, defterlerine girişlerini yapmakta, envanterine kaydetmekte. Daha sonra da bu malları satarak faturasını düzenleyip hasılat olarak gösteren mükellefler, satıcının düzenlediği sahte fatura yüzünden ceza almaktalar. Asıl suçlu, sahte faturayı basan matbaacı ve onu düzenleyen satıcı olmasına rağmen, mağdur olan, belgeyi bilmeden kullanan mükellef olmaktadır. Bu da Anayasa’mızın ruhuna aykırıdır.

Değerli milletvekilleri, konu vergi konusuyken biraz da vergi gelirlerindeki durumu gözden geçirmekte fayda var. Bildiğiniz gibi iki türlü vergi gelirimiz var: Birisi direkt vergiler, kazananın kazancı üzerinden alınan vergiler. Bir diğeri de dolaylı vergiler, yani 70 milyondan, kazanca bakılmaksızın herkesten toplanan vergiler. Bunlara örnek olarak da direkt vergilere gelir vergileri, kurumlar vergilerini koyabiliriz; dolaylı vergiler de katma değer vergisi, özel tüketim vergisi gibi diğer vergiler.

Bunların durumlarına baktığımızda, sizlerin her zaman yaptığınız gibi 2002 yılıyla 2008 yılını kıyasladığımızda, Sayın Başbakanın tabiriyle nereden nereye geldiğimizi hep beraber göreceğiz. 2002 yılında direkt vergiler yüzde 42, dolaylı vergiler yüzde 58 iken 2008 yılına geldiğimizde direkt vergiler yüzde 30’a, dolaylı vergiler yüzde 70’e çıkmıştır. Bu, 70 milyondan toplanan verginin artması manasına gelmektedir.

Değerli milletvekilleri, bir diğer konu da: Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz hafta içinde teşvik yasası açıklandı. Genel olarak incelendiğinde maalesef birçok hatalı uygulamanın da devam etmekte olduğu görülmektedir. Örneğin, ilim olan Aydın ikinci gruba verilmiş. İkinci bölge, teknoloji yoğun sektörlerin oluştuğu bir bölge. Aydın tarım ağırlıklı bir il olmasına rağmen, tarımın ağırlığının olduğu üçüncü bölgeye verilmesi gerekirken maalesef ikinci bölgede bırakılmıştır.

Ayrıca açıklanan on iki temel sektör arasında jeotermal enerji, seracılık, tarım ve tarıma dayalı sanayinin olmaması da bir eksikliktir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Taner, buyurun efendim.

RECEP TANER (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Her zaman olduğu gibi, Hükûmet üzerinde etkili olan sektör temsilcileri on iki temel sektörün belirlenmesinde ve bölgesel dağılımında ağırlıklarını hissettirmişler ama nedense, milletin efendisi olarak söylenen köylü, çiftçi, tarım kesimi ve tarıma dayalı sanayi yine sektörlerin tespitinde yok sayılmışlardır. İstihdam açısından en önemli sektörlerin başında gelen tarım sektörünün bu teşvik paketinde yer bulmamasının nedeni herhâlde AKP zihniyetinin “Gözünüzü toprak doyursun.” şeklindeki zihniyetinde yatmaktadır. Ama şu unutulmamalı ki Türkiye'nin kurtuluşu üretimden geçmektedir. Tıpkı 57’nci Hükûmet döneminde dendiği gibi: “Üretim, üretim, inadına üretim.”

Değerli milletvekilleri, bu duygu ve düşüncelerle, vermiş olduğumuz değişiklik önergesinin kabulü doğrultusunda desteklerinizi bekliyor, heyetinizi en içten duygularla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Taner.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

26’ncı madde üzerinde dört adet önerge vardır. Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 26 ncı maddesiyle 6183 sayılı kanunun 77 nci maddesine eklenen fıkrada geçen “verilebilmesine ilişkin” ibaresinin “verilebilmesi için belirlenen” olarak  değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                             Turan Kıratlı

                                                                                                                Kırıkkale

TBMM Başkanlığına

Hâlen Genel Kurul’da görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun tasarısının 26 ncı maddesiyle 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 77 nci maddesine eklenen yeni fıkranın son cümlesindeki “…tebliğe…” ibaresinin  “…tebligata…“  şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Şandır

Erdal Sipahi

Ertuğrul Kumcuoğlu

 

Mersin

İzmir

Aydın

 

Mustafa Kalaycı

Yılmaz Tankut

Kürşat Atılgan

 

Konya

Adana

Adana

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı yasa tasarısının 26 ncı maddesinin son fıkrasında “esasları” ibaresinden sonra gelen ibarelerin “yönetmelikle belirlenir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Bengi Yıldız

Nuri Yaman

 

Şırnak

Batman

Muş

 

 

Fatma Kurtulan

 

 

 

Van

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Tasarının 26 ncı Maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.   

         Ferit Mevlüt Aslanoğlu                                                                Rasim Çakır

                     Malatya                                                                                 Edirne                           

BAŞKAN –  Sayın Komisyon önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Rasim Çakır…

BAŞKAN – Sayın Çakır, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 26’ncı maddeyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisi üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yine yoğun bir Parlamento çalışması döneminde muhalefet partileri olarak çıkacak olan yasalara elimizden gelen katkıyı yapmaya gayret ediyoruz. Fakat bu katkıları yaparken zaman zaman muhalefet olarak, muhalefet milletvekilleri olarak şu Parlamentoda fonksiyonumuzun, etkimizin ne olduğu konusunda seçmenlerimize hesap verme noktasında tereddütlere düşmüyor da değiliz.

İki hafta önce Bakanlar Kurulunun sınır ticaret merkezleriyle ilgili, kararıyla ilgili bu kürsüde bir söz aldım. Bütün Doğu ve Güneydoğu illerindeki sınır illerimizde sınır ticaret merkezlerinin kurulmasına yönelik bu karara “Niye bir tek Edirne ili bu kapsam içerisine alınmadı?” diye bir konuşma yaptım. “Edirne ilinin ayrı tutulmasının amacı nedir, kayrılmasının amacı nedir?” diye sorular sordum. Aynı soruları soru önergesiyle de Sayın Bakana tevdi ettim. Edirne’deki ticaret odaları sahip çıktı, yerel medya sahip çıktı, bizler sahip çıktık ama Edirne’nin AKP örgütü, ilçe başkanları, il başkanları, il genel meclis üyeleri ve milletvekilleri, bu sorulara sahip çıkmadılar. Tabii ki onlar da sahip çıkmayınca Sayın Bakan da sahip çıkmadı. Bizim bir sorunla ilgili Parlamentoda yaptığımız, muhalefet milletvekili olarak yaptığımız çalışma maalesef suyun üzerine yazılmış bir yazı olarak, tutanaklarda kaldı.

Akabinde teşvikle ilgili bir karar çıktı. Yine aynı şekilde Edirne ili, Kırklareli, Tekirdağ illeri, birinci bölge kapsamına alındı. Yani hadi Edirneli olmayan milletvekili arkadaşlarımız Edirne’yi bilmeyebilirler ama Edirneli olan milletvekillerimiz, Edirne’nin ekonomik durumunu, sosyal durumunu çok yakinen biliyorlar. Buna da itiraz ettik, buna da söyledik. “Niçin?” dedik. Yani Edirne göç veren bir il, Edirne’nin yatırıma ihtiyacı var. Biz muhalefet milletvekilleri olarak söyledik, söylemeyi görev bildik ama yine aynı şekilde, iktidar tarafından çıt yok.

Bir de başımızda yedi seneden beri artık yılan hikâyesine dönmüş bir çevre düzeni planı derdi var. Yedi yıldır Trakya’nın bir çevre düzeni planı yapılıp onaylanıp bir türlü yürürlüğe sokulmadı. Dolayısıyla yapılacak olan yatırımlarda ruhsat vermede il özel idareleri, valilikler sıkıntı içerisinde. Yani gelişmemizin önünde böyle de bir engel var.

Değerli arkadaşlarım, biz ne yapalım? Yani biz de sizler gibi vatandaşlarımızın oylarıyla seçildik, geldik ve bize de günü geldiğinde soruyorlar: “Siz ne yapıyorsunuz?” Biz daha ne yapalım? Yani bunları söylemekten, bunları dile getirmekten, bunları bu kürsüde, milletin huzurunda Hükûmet üyeleriyle paylaşmaktan başka biz daha ne yapalım?

Bakın, tablo çok açık: 2009 seçimleri. Biz Edirne’de 108.114 oy almışız. AKP de, İktidar Partisi de 67.978 oy almış değerli arkadaşlar. Şimdi, bu 67.900 küsur oyun sahibi kim bu Parlamentoda? Soruyorum size: Kim bu oyun sahibi? Bu 67 bin küsur oyu sizin partinize Edirne’de oturan vatandaşlar verdi. Bu oyun sahibi kim, sözcüsü kim?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çakır, birkaç saniyede rica edeyim.

Buyurun.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Bu oylara hizmeti götürecek, bu oy veren insanların da sorunu olan… Sınır ticaret merkezi veya planlar veya teşvik bu insanların da sorunu, bunlar da arzu ediyorlar. Bunların sözcüsü kim? Size soruyorum: Temsilcisi kim? Niye muhalefet milletvekili olarak biz konuşuyoruz da onlar susuyorlar Allah aşkına! (AK PARTİ sıralarından “İcraat yapıyorlar.” sesi)

Onların yaptığı icraatları Edirneliler biliyor.

Uyarıyorum, dostça uyarıyorum: Eğer bizim bu dile getirdiğimiz konuları sizler de dile getirip sahiplenmezseniz, önümüzde yapılacak olan ilk genel seçimde ha vallah ha billah o 67 bin oyu da bulamazsınız.

Çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çakır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, saygıdeğer arkadaşlar, bir yasama çalışması yapıyoruz. İstirham ediyorum… Önergeler var iktidar ve muhalefet grubundan. Muhalefet katılır katılmaz, iktidar katılır katılmaz ama istirham ediyorum, lütfen şu çalışmamızı tamamlayalım.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı yasa tasarısının 26 ncı maddesinin son fıkrasında “esasları” ibaresinden sonra gelen ibarelerin “yönetmelikle belirlenir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                          Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurun efendim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dikkat ederseniz birkaç önerge verdik, hiçbiri üzerinde de konuşmadık. Biz burada hiç de mutlu değiliz bu tablodan, yani bu gidişattan, Meclisin bu çalışmasından.

Yani kanun yapılır. İki türlü kanun var. Biri enstrümandır, fasılda çalınanlardan. Bir de Meclisin yaptığı kanun var. İkisinin de bir usulü var, ikisinde de usule uymak lazım. Ama benim gördüğüm kadarıyla bu tasarı o kadar çorba bir kanun ki -torba değil- her şey o kadar birbirine karıştırılmış ki, buradan çıkacak düzenlemeler öyle içinden çıkılmaz durumlar yaratacak ki kimse farkında değil çünkü bunu ne komisyonda sağlıklı tartışabildik ne de burada.

Bakın, burada amme alacaklarıyla ilgili bir hüküm var ve önerge verdik. Diyor ki: “Maliye Bakanlığı yönetir.” Amme alacaklarında resmî sicile kayıtlı olan araçlarda, menkul mallarda… Nedir menkul mal? Araçtır, otomobildir, teknedir vesairedir vesaire. Araçlardır. Bunlar kaydedilecek. Amme alacağı olunca devlet, tak, elektronik bir şekilde haczini koyacak, elektronik bir şekilde tebligat yapacak, elektronik bir şeklide cevap alacak. Sonra Bakan yürütecek. Nasıl yürütür Bakan? İcra İflas Kanunu’nun düzenlediği bir konuyu nasıl bakan yürütür? Yürütme… İcra İflas Kanunu’nda haciz nasıl yapılır, alacak nasıl tahsil edilir, bunun yöntemi nedir? Yanlış yapılırsa şikâyet mercisi vardır, icra tetkik mercisine gidilir. Arkadaşlar, uzmanlar var, hukukçular var. Bunu hepimiz biliriz. Bunu bile bile bu yanlışı niye burada yapıyoruz? Şimdi, devlet alacağına şahin ama ödemeye gelince kaplumbağadan da beter yavaş gidiyor.

Bakın, 5233 sayılı tazmin komisyonlarınca verilen milyonlarca tazminat paraları var Doğu’da, Güneydoğu’da. Batı’da da var, Karadeniz’de de var ama yüzde 80’i orada. On beş aydır,  on sekiz aydır, yirmi dört aydır sulhname imzalanmış. İçişleri Bakanlığı ödenek için Maliye Bakanlığına gönderiyor, on beş aydır ödeme yapılmıyor, yirmi aydır ödeme yapılmıyor; Mardin’de yapılmıyor, Diyarbakır’da yapılmıyor, Bitlis’te, Muş’ta yapılmıyor. Her gün arkadaşlarımız arıyor.

Şimdi, devlet kendi borcunu öderken yirmi ay, yirmi dört ay takacak, ondan sonra da vatandaş tabii ki nereye gidecek? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine.

Bakın, şunu açık söyleyeyim, uzun yıllar o alanda çalışan bir avukat olarak şunu ifade etmek istiyorum: Türkiye hiçbir Avrupa mahkemesi davasında bugüne kadar 14’üncü maddeden, ayrımcılıktan mahkûm olmamıştı ama bu hafta oldu ayrımcılıktan, cins ayrımcılığından, kadına yönelik şiddetten. Yalnız ondan değil, 2’nci maddeden, yaşam hakkı ihlalinden; 3’üncü maddeden, kötü muamele, işkenceden; ama 14’üncü madde Türkiye'nin cumhuriyetinin devletinin ilk kez mahkûm olduğu bir maddedir, ayrımcılık. Ayrımcılığın boyutu da cinsiyet ayrımcılığı. Bu konu o kadar basite alınıyor ki Mecliste de tartışma konusu oluyor tabii. Şimdi, bu 2002’de açılmış ama sonra 2004’te de yaşanmış. Güldünya olayı var yaşanmış. Bunun arkasından afla çıkmışlar, yine aynı suçları işlemişler. Şimdi, bu kadar korkunç olayların işlendiği bir olayda Türkiye ilk kez 14’üncü maddeden, ayrımcılıktan mahkûm oluyor.

Şimdi, biz burada bu yasayı değiştirdik. Vatandaşın malını tak “Amme alacağıdır.” diye devlet alacak elektronik tebligatla. E, devlet borcunu ödemeyecek. Devlet niye yirmi dört sene bekleyecek, ödemeyecek borcunu da vatandaş bekleyecek, enflasyon karşısında, faiz karşısında ezilecek? Vatandaşın mülkiyet hakkı yok mu devlet kadar? Var ama devlet, Tahsildar İbrahim Efendi gibi, koltuğunun altında eski bir deri çantayla gidip… Tahsilat makbuzları vardı il özel idare müdürlüklerinin, giderdi köylere tahsilat… Derdi: “Vergini öde.” Birinde, bir köyde -İdil’de, bu, yaşanan bir olaydır- 70 yaşındaki tahsildar efendi gidiyor köye, diyor ki: “Parayı öde.” Para yok köylüde, hasıla mevsimi değil. Kibritini çıkarıyor o yaşlı adam “Yakayım mı köyü, yakayım mı?” diyor. Yani, devlet bunu mu yapmak istiyor? Devlet bu yasalarla vatandaşı yakmak mı istiyor?

Bakın arkadaşlar, bu o kadar kolay bir şey değil. Bu yanlışlar diğer maddelerde de var. Şimdi, ben diğer maddelerde birkaç önerge verdim. Bu sınır ticaretiyle ilgili, bir arkadaşımız da konuştu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu sınır ticaretiyle ilgili, tırların, işte, belli bir limit KDV ve ÖTV’den muaf tutulması. Şimdi, KDV ile ÖTV’den muaf tutulması bu kriz ortamında sınır ticareti olan Habur’da, Nusaybin’de, Cilvegözü’nde, Edirne’de, Kars’ta, işte Van’da, Gürpınar’da, buralarda bunu teşvik etmek lazım.

Diyor ki: “İşte, şu kadar litre muaftır.” Arkasından da diyor ki: “Bakan isterse sıfıra indirir, isterse yukarı çıkarır.” Yani bu çelişki bu yasanın içinde olmaz. Ya bir hakkı koyarsınız ya da koymazsınız.

Şimdi, bu önergeleri verdik. Tabii, bu önergeler buradan geçiyor. Şimdi, bunlar, bakın…

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Sayın Kaplan, muhalefet şerhiniz yok ama.

BAŞKAN – Sayın Kinay, lütfen Hatibe müdahale etmeyiniz.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bakın, bunların hepsini o gün Komisyonda da konuştuk. Tabii, biz 21 kişiyiz. Hem Komisyonda konuşuyoruz hem buraya geliyoruz, konuşuyoruz. Siz, maşallah 347 kişisiniz, bir oylamada zor sizi burada zapt edebiliyoruz.

Ee, şimdi diyorsun ki bana “Muhalefet şerhi…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) – Her gün üç tane tasarı çıkarıyorsunuz, torba, çorba tasarı. Her biri 100 maddeden oluşuyor. Hangisini yetiştirelim? Yirmi dört saatte muhalefet gerekçesi istiyorsunuz, yirmi dört saatte burada konuşma istiyorsunuz. Meclis böyle çalışmaz, böyle sağlıklı Meclis olmaz, sağlıklı karar çıkmaz, gerekçeli kararlar çıkmaz, tartışamayız, diyalog kuramayız, birbirimizi anlayamayız. Bakın, birbirimizi anlamaya ihtiyacımız var. Bu manzara üç gündür iyi değil. Arkadaşlar, iyi değil. Üzülüyoruz, sıkılıyoruz. İsterseniz birer önerge getirin “bitimine kadar” deyin. Olmazsa bir önerge daha getirin, gün yirmi dört saat, azdır, oyunuz çoktur…

BAŞKAN – Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Devamla) – …“Gün otuz dört saate çıkarılsın.” diye bir önerge verin, onu da geçirin. Geçmişte de vermiştiniz, 30 şubat tarihine de gündem koymuştunuz, onu da yaparsınız, nasılsa çoğunluksunuz, “Bizim de demokrasimiz bu” dersiniz olur biter ama yazık oluyor memlekete. Lütfen, grup başkan vekilleri bir araya gelin, bunu çözün, artık yeter.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Hâlen Genel Kurul’da görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun tasarısının 26 ncı maddesiyle 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 77 nci maddesine eklenen yeni fıkranın son cümlesindeki “…tebliğe…” ibaresinin  “…tebligata…“  şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.                                  

                                                                                        Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Kalaycı…

BAŞKAN – Sayın Kalaycı, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 26’ncı maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge hakkında görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle tekrar hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, önergemizde konunun daha anlaşılabilir hâle getirilmesi, uygulamada sıkıntılara neden olunmaması amaçlanmıştır. 

Değerli milletvekilleri, biraz önce yeni teşvik sisteminin esasları hakkında görüşlerimi açıklamıştım, ona devam edeceğim.

Yine vurgulamak istiyorum: Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak 5084 sayılı Yasa’nın uygulamaya girdiği 2004 yılından bu yana aksaklıkları hep dile getirdik ve bölgesel ve sektörel teşvik sisteminin bir an önce uygulamaya konulmasını hep savunduk.

Tabii, geçtiğimiz hafta Sayın Başbakan yeni sistemi açıkladı. Biz, tabii “Geç kalındı.” diyoruz ve zamanlamada isabet olmadığını belirtiyoruz, ayrıca eksiklikleri var.

Sayın Başbakan “Geç kaldı diye eleştiriyorlar.” diyor. Geç kalan bir şey herhâlde alkışlanacak değil değerli arkadaşlarım.

Şimdi, Başbakanlık sitesinden aldığım konuyla ilgili sunumdan bir yeri okuyacağım. Biliyorsunuz, teşvik sisteminde hangi ilde hatta ilçede hangi sektörü destekleyeceğimiz çok önemli. Şimdi, burada diyor ki: “Bölgesel ve sektörel teşvik sistemi, bölgesel ve sektörel bazda desteklenecek yatırım konuları 2002/4720 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’yla belirlenen istatistiki bölge birimleri sınıflandırması düzey 2 esas alınarak belirlenmiştir. Düzey 2 seviyesindeki 26 alt bölge sosyoekonomik gelişmişlik endeksi kullanılmak suretiyle gruplandırılarak teşvikler açısından 4 bölge oluşturulmuştur.” diyor.

Biraz önceki konuşmamda, sosyoekonomik gelişmişlik endeksinin 2000, 2001, 2002 yılı datalarına dayandığını belirtmiştim ve böylesi, yedi sekiz yıl öncesi datalara dayanan sistemde ne kadar isabet olduğunu eleştirmiştim.

Yine, düzey 2 bölgeleri daha çok illerin birbiriyle komşuluk ilişkisine göre oluşturulmuştur. Yani tamamen farklı amaçla oluşturulan bir yapının yatırım teşviklerinde kullanılması, teşvik kriterlerinin belirlenmesi sürecinin gayriciddiliğini de göstermektedir.

Örnek verirsek değerli arkadaşlarım, 5084 sayılı Yasa kapsamında hâlen teşvik kapsamında olan Düzce ilimiz, yeni sistemde İstanbul ile aynı kategoride. Bunu nasıl açıklayabilirsiniz? Yani teşvikten çok az yararlanacak olan birinci bölgede Düzce ilimiz, daha önce 5084 sayılı Yasa kapsamında.

Aynı şekilde, Tekirdağ’daki birtakım sanayi tesisleri dolayısıyla Tekirdağ ile aynı bölgede olan Kırklareli’nin bu teşviklerden İstanbul’la aynı statüde yararlanacak olması ne kadar adildir?

Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Gerçekten, bu 26 bölge, daha ziyade komşuluk ilişkilerine göre belirlenmiştir. Bunun üzerine de 2000, 2001 verileri esas alınarak, ekonomik gelişmişlikleri esas alınarak dört bölgeye ayrılmasıyla, illerin belirlenmesinde gerçekten adaletsizliklere sebebiyet verilmiştir.

Bu bölgelerin belirlenmesi yanlış olmuştur. Teşvikler il bazında hatta ilçe bazında belirlenmeliydi. Buna esas olacak çalışmalar bugüne kadar güncellenmeliydi. Buna Sayın Başbakanımız da değinmiş. Bir yandan, objektif olduğunu söylüyor Sayın Başbakan düzenlemenin ama bir taraftan da aynı konuşmasında diyor ki:Türkiye İstatistik Kurumunun 2002 yılı sosyoekonomik gelişmişlik endeksine işaret eden Sayın Başbakan: “Bugüne kadar bir güncellemenin yapılmaması gerçekten bizim için üzücüdür.” diyor. Yani AKP için üzücü olduğunu belirtiyor. Gerçekten, böylesi bir veri üzerine sistemin oturtulmasında da yanlışlık olmuştur.

Değerli milletvekilleri, özetle, esası hakkında bizim eleştirilerimiz:

Bölgeler, iller objektif kriterlere göre belirlenmemiştir. Yeni adaletsizliklere yol açacaktır.

Uygulanabilirliği zayıftır.

Belirlenen hedeflere ulaşması imkân dâhilinde görünmemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kalaycı.

MUSTAFA KALAYCI (Devamla) – Her şeyden önemlisi üretim desteği bulunmamaktadır.

Ayrıca, mevcut kurulu tesisler açısından da haksız rekabet oluşturabilecektir.

Yine, istihdamda sağlanacak artışa verilecek destek yıl sonuna kadar olarak -bir süreyle- kısıtlanmıştır. Bu süre kısıtlaması da doğru olmamıştır.

Yine, yatırım teşvikinin süresi 31/12/2010’a kadar sınırlandırılmıştır. Yine, en azından bir beş yıl olması gerekir.

Bir diğer eleştirimiz: Büyük projelerde teşvikten yararlanabilmek için öngörülen asgari limitler çok yüksek düzeydedir. Dolayısıyla henüz Bakanlar Kurulu kararı çıkmamıştır.

Bu konular dikkate alınarak sistemin daha sağlıklı, daha uygulanabilir hâle getirilmesi mümkündür diyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kalaycı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir. 

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 26 ncı maddesiyle 6183 sayılı kanunun 77 nci maddesine eklenen fıkrada geçen “verilebilmesine ilişkin” ibaresinin “verilebilmesi için belirlenen” olarak  değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                             Turan Kıratlı

                                                                                                                Kırıkkale

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

İbarenin değiştirilerek, dilin kullanımı açısından uygun ifadeye ulaşılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. 

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 

27’nci madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 27 nci maddesiyle 6183 sayılı kanunun 88 inci maddesinin birinci fıkrasının sonuna eklenen cümlelerde geçen “verilebilmesine ilişkin” ibaresinin “verilebilmesi için belirlenen” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                             Turan Kıratlı

                                                                                                                Kırıkkale

TBMM Başkanlığına

Halen Genel Kurul’da görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun tasarısının 27 nci maddesi ile 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 88 inci maddesinin birinci fıkrasının sonuna eklenen cümledeki “…ve bu tebligatlara…” ibaresinin “… ve bu tebligata…” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Şandır

Erdal Sipahi

Ertuğrul Kumcuoğlu

 

Mersin

İzmir

Aydın

 

Mustafa Kalaycı

Kürşat Atılgan

Cemaleddin Uslu

 

Konya

Adana

Edirne

 

 

Ümit Şafak

 

 

 

İstanbul

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Tasarının 27 nci Maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

         Ferit Mevlüt Aslanoğlu                                                           Orhan Ziya Diren

                     Malatya                                                                                 Tokat

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Diren, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarı üzerine verdiğimiz önerge münasebetiyle söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının önemli bir kısmı ekonomi ve teknolojide meydana gelen gelişmelere ilişkin teknik ve idari ihtiyaçların karşılanmasına yönelik düzenlemeler içermektedir. Bilindiği üzere ülkenin ekonomik rakam ve verileri pek de iç açıcı değildir. Yaşanmakta olan küresel ekonomik krizin toplumda yarattığı tahribat gün geçtikçe artmakta, çalışanlar, emekliler, dar gelirliler, işsizler, esnaf ve sanayicilerimiz açısından gelecek günlerin daha zor ve sıkıntılı geçeceği şimdiden görülmektedir. Ekonomik krizin ülkeye yansıyan rakamları ortadadır. Krizin etkisini gösterdiği eylül ayından beri yaklaşık on dokuz bin şirket ve kooperatifle, ticaret unvanlı iş yeri kapanmış, en büyük darbeyi ticaret hayatı yemiştir. Sanayi üretimi rekor düşüş yaşamış, işsizlik rakamları en üst seviyeleri görmüştür. İmalat sanayisinde işleyen her 4 makineden 1’i istop etmiş, işsizlik rakamları açıklanan resmî rakamların aksine 6 milyona ulaşmıştır. Yıllık bütçe açığı tahminine sadece iki ayda ulaşılmış, geçen yılın aynı dönemine göre 22 kat artış olmuş ama bu gerçeğe rağmen Hükûmet kriz yönetimi konusunda sürekli doğru adımlar attığını iddia etmektedir. Bu rakamları göz önüne aldığımızda yapılan açıklamaların vatandaşlarımızın yüreğine su serpmekten başka bir işe yaramadığı da açıkça görülmektedir.

Sayın milletvekilleri, ülke ekonomimizin en önemli unsurlarından biri KOBİ’lerdir. Ekonomik kriz, en çok da ülke ekonomisine yatırım, üretim, istihdam, ihracat girdisi sağlayan bu sektörü vurmuştur. Hükûmetin açıklamış olduğu tedbir paketleri, maalesef KOBİ’lerden ziyade büyük ve uluslararası sermaye ve işletmelerin sorunlarını çözmeye yönelik olmuştur. KOBİ’lerin en büyük sorunu birikmiş SSK primi borçları, vergi ve enerji borçları ve yine finansman sorunlarıdır. Düzenlemelerden, özellikle KOSGEB kredilerinden yararlanmak isteyen KOBİ’ler, bu kredilerin daha çok ticari kredi niteliğinde olması, SSK ve BAĞ-KUR prim borcu nedeniyle bu kredileri kullanamamaktadır.

Karşılıksız çek, protestolu senetler ile kredi ve kredi kartları borçlarına ilişkin, kayıtların silinmesine ilişkin çıkarılan sicil affına ilişkin kanun uyarınca Merkez Bankasının kayıtları silinmesine rağmen bu durumun bankalarca dikkate alınmadığına ilişkin şikâyetler devam etmektedir. Bu, işletmelerin mali yapılarını güçlendirmek, rekabet ortamlarına uyumlarını sağlamak ve istihdam düzeylerini artırmak için tasarıda geçen birleşmeleri yani kümelenmeleri vergili olarak teşvik etmek doğru bir uygulama olacaktır. Ancak vergi teşvikleriyle yetinilmemeli, KOSGEB ve can suyu kredilerinin ihtiyaç sahibi iştirakçilere ulaşması ve vergi ve enerji borçlarına taksitlendirme ve faiz indirimi mutlaka yapılmalıdır.

Kriz dönemlerinde talebi artırmak için vergi indirimi yapılması doğru bir uygulamadır. Ancak sorunun tespitini doğru yapmak gerekir. Vergi indirimini bir paket hâlinde başkaca önlemleri de beraberinde uygulamaya koymadan yaparsanız, gelecekteki talebi öne çeker ve ileride çok daha büyük sorunlara ortam hazırlamış oluruz. Teşvik sisteminin etkili olabilmesi için yatırım, üretim ve tüketim yani talep artırıcı teşviklerin de bir arada yapılması gereği vardır.

Türkiye’de tarım, ekonomik açıdan bakıldığında yarattığı katma değer ve ihracata yaptığı katkı açısından yeteri kadar verimli olmasa da istihdam ettiği iş gücü ve geçimini sağladığı nüfus hacmi açısından önemli bir sektördür. Artan nüfus, ağırlıklı ve dengeli beslenmeden uzaklaşmakta, hayvansal protein içeren ürünlerin kişi başına tüketimi giderek azalmaktadır. Yüksek katma değeri olan hayvancılık sektöründeki geriye gidiş istihdama da olumsuz yansımaktadır. Tarımla uğraşan çiftçi âdeta kaderiyle baş başa bırakılmış, 2009 yılı tarımsal destek bütçesi beklenenin çok altında olmuştur. Bütçenin genelinde yüzde 13-14 artış olmuşken tarım için yüzde 1,19’luk bir destek artışı öngörülmüştür. Hayvancılık sektörü gerekli desteklemeyi almış, süt üretimine yönelik hayvan sayısı artmışken maalesef ülkenin süt tüketim miktarı artırılamamıştır. Bunun en önemli nedeni, vatandaşın alım gücünün düşük olması ve eğitim sorunlarıdır.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmelerde AKP Hükûmeti adına konuşan milletvekillerimizden birisi, artık haciz işlemi bildirim ve uygulamalarının elektronik ortamda yapılabileceğini ve bunun çok önemli bir yenilik olduğunu söylediler. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik koşullar göz önüne alındığında vatandaşın evindeki bilgisayar ya haczedildi ya ekonomik sıkıntılardan dolayı satılmak zorunda kalındı ya da zaten alacak imkânı hiç olmamıştı. Acaba bu bilgi alışverişini nasıl kullanmayı düşünüyorsunuz bu şartlarda? Bu gelişmeyle iftihar etmek yerine uygulanabilirliğini tartışmak gerekirdi. Böyle bir ekonomik ortamda ülkenin bu uygulamaya ihtiyacı olmadığı açıkça görülmektedir.

Vermiş olduğumuz önergeyle maddenin tasarı metninden çıkarılmasının çok daha uygun olacağını düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlarken önergemize olumlu oy vermenizi diliyorum.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Diren.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, bu iş mi ya? Şu kapıdan girenler neye oy veriyor? İş mi bu ya? Yani demokrasi mi bu?

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) - Yasak mı girmek?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Nasıl yasak mı? Neye oy veriyor bu arkadaşlar?

BAŞKAN - Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Halen Genel Kurul’da görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun tasarısının 27 nci maddesi ile 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 88 inci maddesinin birinci fıkrasının sonuna eklenen cümledeki “…ve bu tebligatlara…” ibaresinin “… ve bu tebligata…” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Yıldız, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 27’nci maddesinde verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yasanın genel gerekçesinde yatırım, üretim ve istihdam imkânlarının artırılmasından bahsedilmektedir.

Sayın milletvekilleri, Amerika’da yaşanan ve dünyayı dalga dalga saran küresel bir kriz dönemini hep birlikte yaşamaktayız. Bu kriz, Sayın Başbakanımızın söylediği gibi Türkiye'yi teğet geçmemiştir. Bilakis, bu kriz, imalat sanayimizi, esnafımızı, işçimizi, memurumuzu mağdur etmiştir. O sebeple, yatırım ve üretimi artıracak, esnafı rahatlatacak düzenlemelere her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Krizle birlikte imalat sanayimiz küçülmüştür. Ekonomik kriz 400 bin civarında vatandaşımızın işini kaybetmesine sebep olmuştur. Toplam işsiz sayımız 4 milyona dayanmış. Yüzde 16’lık işsizlik oranı ile yine tarihin rekorlarını kırmaktasınız. Hem ihracatta hem de ithalatta azalma olmaktadır. Artık, AKP sıralarından ya da konuşmacıları, ihracattaki patlamadan bahsedememektedir. Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı döneminde işçi, memur, emekli ve küçük esnaf açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşamaya devam etmektedir.

Bir milletvekiliniz, konuşmasında “Faizleri düşürdük, BAĞ-KUR prim borçlarını, vergi borçlarını yapılandırdık. Kriz var ama Türkiye’de de hiçbir bankayı batırmadık.” diyerek krizin olumsuz etkilerini bu sözleriyle zımnen kabul ederken banka batmamasını da Adalet ve Kalkınma Partisinin icraatlarıyla özdeşleştirmiştir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de bu krizde banka batmadıysa bu bankaların batmamasının AKP İktidarının uygulamalarından kaynaklanmadığını, 57’nci Hükûmet döneminde yapılan ve Milliyetçi Hareket Partisinin de ortağı bulunduğu bu Hükûmet döneminde yapılan düzenlemelerle, çıkarılan kanunlarla bugün bankaların batmasına engel olunduğunu maalesef söylemeye diliniz varmamaktadır.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Yirmi iki bankayı ne yaptınız?

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Yirmi iki bankayı sonra hesap ederim ben, sana anlatırım gerisini boş vaktimde.

O dönemde batık bankalara el konulmuş, suçlular tutulup cezaevlerine konulmuştur. Bugün banka batmadıysa, bu, 57’nci Hükûmetin başarısıdır.

MÜJDAT KUŞKU (Çanakkale) – Paralar nerede?

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Paraların nerede olduğunu siz biliyorsunuz, topladığınız paraları yandaşlarınıza dağıtıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Hatibe müdahale etmeyiniz lütfen arkadaşlar.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Nerede olduğunu öğrendiniz herhâlde şimdi, değil mi!

BAŞKAN – Sayın Yıldız, Genel Kurula hitap edin.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Yoksa siz de aldınız mı?

BAŞKAN – Sayın Yıldız, Genel Kurula hitap edin lütfen.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, 2008 yılında yapılan vergi borçlarının ve BAĞ-KUR borçlarının yapılandırılarak taksite bağlanması da vergi yükümlüsünü maalesef rahatlatamamıştır. Taksitli borçlarını bin bir zorlukla ödeyen esnaf, yeni tahakkuk eden vergileri de maalesef ödeyememektedir.

O sebeple, vergi, sigorta, BAĞ-KUR borçlarına, ilk altı ay ödemesiz, on sekiz ya da yirmi dört aylık, faizi sıfırlanmış yeni bir yapılandırmaya vatandaşlarımız ihtiyaç duymaktadır çünkü esnaflarımız, bu sıkıntılarından dolayı iş yerlerini kapatmakta, fabrikalar kapılarına maalesef kilit vurmaya devam etmektedir. Bakınız, 2009 Nisanında, 2008 yılı sonuna göre hem gelir vergisi hem de kurumlar vergisi mükellef sayısında çok önemli azalmalar olmuştur. Bu sonuçların tamamı TÜİK’ten alınmıştır.

2009 Nisan sonu itibarıyla gelir vergisi mükellefi sayısında 13.396 azalma varken kurumlar vergisi mükellefi sayısında 3.006 azalma olmuştur.

2008 yılına göre kurulan iş yerlerinin sayısı azalırken kapanan iş yerlerinin sayısının artığı da maalesef görülmektedir.

Protestolu senet sayısında, karşılıksız çek sayısında artışlar vardır. 2008 Nisanında protestolu senet sayısı 493.336 iken 2009 Nisanında bu sayı 553.846 adede çıkmıştır. Sanıyorum bunlar sizleri de üzmektedir. Gene aynı dönemde 1 milyar 984 milyon 800 bin TL tutarında karşılıksız çek,               2 milyar 597 milyon 400 bin Türk lirası olarak gerçekleşmiştir. Yani bu şu demektir: Esnaflarımız borçlarını ödeyememektedir.

Sonuç olarak krizin faturası esnafa, sanayiciye çıkmıştır. Ekonomik kriz memuru, emekliyi yoksullaştırırken işsiz sayısını da maalesef artırmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yıldız.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Alınan tedbirler yetersizdir. Daha ciddi tedbirlerin alınması mutlaktır. İhracatçı desteklenmeli, esnaf desteklenmeli, sanayici desteklenmelidir. İstihdam dolayısıyla teşvik edilecektir.

27’nci maddeyle ilgili vermiş olduğumuz değişiklik önergesine desteklerinizi bekler, hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 27 nci maddesiyle 6183 sayılı kanunun 88 inci maddesinin birinci fıkrasının sonuna eklenen cümlelerde geçen “verilebilmesine ilişkin” ibaresinin “verilebilmesi için belirlenen” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                         Turan Kıratlı (Kırıkkale) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

İbarenin değiştirilerek dilin kullanımı açısından uygun ifadeye ulaşılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saat 20.30’da toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.28

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 20.34

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103’üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

385 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

28’inci madde üzerinde dört adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 28’inci maddesinde yer alan “% 20” ibaresinin “%18” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Erkan Akçay

Mustafa Kalaycı

Hüseyin Yıldız

 

Manisa

Konya

Antalya

 

M. Akif Paksoy

Yılmaz Tankut

 

 

Kahramanmaraş

Adana

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 28 inci maddesiyle değiştirilen 5602 sayılı kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen “% 20’sini” ibaresinin “% 24’ünü” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                             Mustafa Ataş

                                                                                                                 İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 28 inci maddesiyle değiştirilen 5602 sayılı kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen “% 20’sini” ibaresinin “% 25’ini” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                            Veysi Kaynak

                                                                                                           Kahramanmaraş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Tasarının 28 inci Maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                                     Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                                                                                                                 Malatya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; değerli arkadaşlarım, bu madde Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve Spor Toto Teşkilatıyla ilgili bir madde, yani şans oyunlarıyla ilgili bir madde. Arkadaşlar, hakikaten bu konuda açık ve net olun. Spor kulüplerinin içinde olduğu konumu hepiniz biliyorsunuz. Bu maddede İddaa oyununa futbolun dışında basketbol ve başka şeyler de ilave etmek için bu madde getirilmiştir. Doğru bir maddedir. Ancak, arkadaşlar, birkaç rakam vereceğim. Spor kulüpleri, futbol kulüpleri bugüne kadar İddaa oyunundan dolayı Türkiye’de yaklaşık 10 katrilyon veya 10 milyar… Eski parayla, eski TL’yle 10 katrilyon veya 10 trilyonluk bir İddaa oyunu oynandı.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Trilyondur, katrilyon değil.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Eski parayla katrilyon, evet.

BAŞKAN – Yeni parayla milyar.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Evet, bu parayla milyar.

Şimdi, bunun futbol kulüplerine sadece ve sadece 600 milyonluk kısmı verildi. Burada, Süper Lig’de futbol oynayan kulüplere yılda 3’le 3,5 milyon, “Bank Asya Ligi” dediğimiz Lig’e, oradaki kulüplere 1.200’le 1.500 arasında, İkinci Lig kulüplerine 750’yle 800 arasında, Üçüncü Lig kulüplerine 300-400 arasında pay veriliyor.

Değerli arkadaşlarım, hepimizin sorunu, herkesin sorunu kulüplerin özerk olması, özgür olması. Kulüplerin Dernekler Kanunu’yla yönetilmesi bir şanssızlıktır ve ben buradan sesleniyorum, Maliye Bakanıma sesleniyorum: Dernekler Kanunu’yla yönetilen kulüplerin görev yapan insanlarına hepimizin ilinde yalvarıyoruz yakarıyoruz, kulüp başkanı ve kulüpte yönetim kurulu üyesi olsun diye, kulübü yönetsin diye yalvarıyoruz ama vergi borçlarından, sigorta borçlarından dolayı bu insanların ocakları söndürülüyor. Bu bir anonim şirket değil arkadaşlar. Dernekler Kanunu’yla yönetilen bu kulüplerin, beş sene içinde görev yapan insanların… Arkadaşlar hepinizin başında…

Bu nedenle, kulüplerin özgür olması için, özerk olması için İddaa oyunu ihale edildi geçen dönem, biliyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, kulüplere verilen pay yüzde 7. Yani tüm İddaa oyununun hasılatından verilen pay yüzde 7. Bu hasılatın yüzde 15’e çıkarılması hâlinde Süper Lig kulüpleri 3,5 milyon yerine 7 milyon aldığı zaman o kulüp özgür olacaktır, o kulübün kimseye minnet borcu olmayacaktır. Bu nedenle, nereden verecek yüzde 7 ile 14’ü? İhale ettiği zaman geçen dönem yüzde 11, hasılattan işletmeci şirkete pay veriyordu, yüzde 11 veriyordu. Bu seneki ihalede bu 1,80’e düşürüldü. Yani orada yüzde 9 bir kârlılık oluştu. Spor Toto Teşkilatına yüzde 9 daha fazla para kalmaya başladı. Bu yüzde 9’un hiç değilse bir kısmını bu kulüplere versek hiçbirimizin başı ağrımaz, kulüpler özerk olur, özgür olur arkadaşlar.

Ayrıca -yine ben Komisyonda söyledim, burada da söylüyorum- bu hasılatın temlik edilmemesi lazım. Haciz, devlet dışında, devletin vergi ve sigorta alacağı dışında kimsenin temlik koymaya yetkisi olmasın, kimse bu hasılata haciz koyamasın ki kulüpler… Birisi geliyor, görev alıyor, iyi yönetiyor-kötü yönetiyor, borçlandırıyor, arkasından temliği koyuyor, gidiyor. Hadi gel temizle! Onun için, değerli arkadaşlarım, haciz ve temlik devlet alacağı dışında, sporcu alacağı dışında, sporcu alacaklarına…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar, burada ben Futbol Federasyonuna da “Ey! Elini taşına altına koy…” Sadece oynuyor. Risk başkalarının elinde. Hiçbir riski yoktur. “Ben sporu yöneteyim.” diyor. Hayır arkadaş! Sporu yöneten insan, kulüplerin tüm sorunlarıyla muhatap olur, onların sorunlarını çözmeye yardımcı olur. Hiçbir sorunu çözmüyor. Onun için, ben buradan Maliye Bakanlığına sesleniyorum. Kulüplerin vergi borçlarına mutlaka Futbol Federasyonunun da elinin taşın altında olması lazım. Yoksa bulamazsınız kimseyi ve kulüplerin hiç bu borçlarını tahsil edemezsiniz. Hep böyle ah vahla geçiririz, bir, temlik olayını kaldırmadığınız sürece. Yani İddaa bayiliği, İddaa’dan dolayı temlik koymayı kaldıralım, kimse temlik koyamasın. İki, Futbol Federasyonu da kulüplerin vergi borçlarıyla size birazcık muhatap olsun. Yani birazcık o da elini taşın altına koysun. Bu nedenle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Efendim, iki kelime…

Benim burada söyleyeceğim şu, arkadaşlar: Bu kanunda yeri değil, biliyorum ama gelin, şu İddaa’nın kulüplere verdiği yüzde 7 payı yüzde 14’e çıkarırsak, tüm kulüpler, Süper Lig kulüpleri yılda minimum 7 milyon, Bank Asya Ligi yılda minimum 3,5-4 milyon, diğer kulüpler de buna paralel pay alır, kulüpler özgür olur, kimsenin himayesi altında kalmaz, her şeyiyle özgür olur.

Ben bu konuyu hepinizin dikkatine bir kez daha sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunup, karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.43

 

 

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.57

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103’üncü Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

385 sıra sayılı Tasarı’nın 28’inci maddesi üzerinde verilen Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Görüşmelerimize devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 28 inci maddesiyle değiştirilen 5602 sayılı kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen “% 20’sini” ibaresinin “% 25’ini” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                            Veysi Kaynak

                                                                                                           Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Uygulama açısından uygun orana ulaşılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Arkadaşlar, lütfen oturalım, ayakta olmayalım sayın milletvekilleri.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 28 inci maddesiyle değiştirilen 5602 sayılı kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen “% 20’sini” ibaresinin “% 24’ünü” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                             Mustafa Ataş

                                                                                                                 İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan teklif ile oranın artırılması düşünülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 28’inci maddesinde yer alan “% 20” ibaresinin “% 18” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                          Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Akçay, buyurun efendim.

Sayın milletvekilleri, lütfen…

Hükûmet sırasındaki arkadaşlarım, lütfen sakin olunuz.

Buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz 385 sıra sayılı Tasarı’nın 28’inci maddesi üzerine verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hükûmetlerin görevi ekonomideki mevcut kaynakları en iyi şekilde kullanmak ve yeni kaynaklar sağlamaktır. AKP ise özelleştirme gelirlerini başlıca kaynaklardan biri olarak görmekte, kamunun elinde ne var ne yok satarak kaynak yarattığını sanmaktadır. AKP Hükûmetinin özelleştirme anlayışı “bize para lazımdır, sermayeden ve kazançtan doğru düzgün vergi alamıyoruz, fakirden de bu şans yok, o hâlde bir şeyleri satalım” anlayışıdır. AKP Hükûmeti, özelleştirmeden gelirlerle çarkı çevirmeye çalışmaktadır. Özelleştirme gelirleri geçici gelirlerdir, yani bu gelirlerle devlet bütçesi ancak kısa vadede dengelenir. Eğer bütçeyi bozan sorunları halletmez de özelleştirme gelirleriyle bütçeyi ayakta tutmaya çalışırsanız, ileride özelleştirecek kurum kalmayınca, yeniden, çözemediğiniz sorunlarla, hem de bu defa daha hazırlıksız karşı karşıya kalırsınız. AKP Hükûmetince, acil para ihtiyacı için bütün kamu iktisadi kuruluşları gözden çıkarılmaktadır. İktidara kaynak gerekiyor. Bir taraftan IMF, diğer taraftan ise seçim takvimi sıkıştırıyor. Öbür yanda, özelleştirme nedeniyle işçiler işlerini kaybetmiş, birçok kentin can damarı olan işletmeler kapanmış, araziler, varlıklar satılmıştır.

2009 yılı Ocak ayında Özelleştirme İdaresinden, BOTAŞ, Türkiye Kömür İşletmeleri, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunun da özelleştirileceği açıklandı. Özelleştirme İdaresi, tekel değilse bile bu sektörlerde hâkim durum yaratacak bu kararın özelleştirme kararını vermeden önce Rekabet Kurulundan görüş almış mıdır? AKP Hükûmeti, programlarında ve Acil Eylem Planı’nda ifade edildiği gibi özelleştirmeyle nasıl daha sağlıklı bir piyasa ekonomisi oluşturabilecektir?

Millî Piyango ve şans oyunları önemli bir gelir kaynağıdır. 2007 yılında 1,5 milyar lira gelir getiren, 2008 yılı geliri de 2 milyar liraya yaklaşan bir kurumu, AKP Hükûmeti 1,6 milyar TL’ye on yıllığına özel sektöre devretmeye çalışmaktadır ki, ihale iptal edilmek zorunda kalınmıştır. Devletin, Millî Piyangonun özelleştirmesinden alacağı 1 milyarın üzerindeki para ve hasılattan alacağı yüzde 3 pay, Millî Piyangonun iki yıllık gelirini ancak karşılamaktadır.

AKP’nin gündeminde Millî Piyangodan sonra paralı yollar ve köprü gelirlerini satmak, barajları ve gölleri de özelleştirmek vardır. Karayolları Genel Müdürlüğünün verilerine göre, bu yılın ocak-nisan dönemini kapsayan ilk dört ayında, İstanbul-Boğaziçi ve paralı geçiş olarak hizmet veren otoyollardan 146 milyon toplam gelir elde edilmiştir. İktidar bu yolla kamunun ilk etapta borcunu düşük göstermeyi amaçlamaktadır.

Özelleştirme İdaresi Başkanlığının verilerine göre 2003-2008 tarihleri arasındaki altı yıllık dönemde toplam 28 milyar 759 milyon dolar tutarında özelleştirme geliri elde edildi. 2009 yılı özelleştirme gelirleri de harcamalar ve vergi gelirleri gibi büyük bir sapmayla gerçekleşecek. Bu yıl özelleştirme gelirleri 15,5 milyar Türk lirası olarak öngörülmüşken, son yapılan revizyonda bu rakam 9,6 milyar Türk lirası düzeyine kadar çekildi. Böylece özelleştirme gelirlerinin bu yıl en az 6 milyar liralık sapmayla bütçeye katkı sağlayacağı resmî olarak ilan edilmiş oldu. Hâlen süreci devam edenler dışında 2009 yılında yeni bir özelleştirme yapılmayacağı da netleşmiştir. 2009-2011 dönemi özelleştirme hedefi ise 30,6 milyar Türk lirası düzeyinde bulunmaktadır.

2009 yılı Nisan ayı bütçesi bu yılın ilk aylarındaki bütçe sonuçlarına kıyasla ilk üç aya göre biraz daha iyi görülmekle birlikte, bu iyileşmede Nisan ayı bütçesine giren 1,8 milyar liralık özelleştirme geliri ile 2,1 milyar Türk liralık kamu bankalarının kârlarından hazineye alınan temettü payı önemli bir rol oynamıştır.

Değerli milletvekilleri, Hükûmetin bir eski Sayın Bakanı özelleştirme anlayışını “Satışa çıkıyoruz. Parayı veren düdüğü çalar. Kârlı kârsız ne varsa satacağız.” sözleriyle açıklıyordu.

PETKİM ve Tekelin özelleştirilmesine ilişkin olarak da “Babalar gibi satarım.” demişti.

“Sümerbank tarihten siliniyor, elinde bir şey kalmadığı için ismini de kaldırıyoruz.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akçay, buyurun efendim.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

SEKA’nın özeleştirilmesiyle ilgili “Stratejik yermiş! Ne stratejisi? Önemli olan müşteri bulmak. Müşteri gece gelsin, pijamayla çıkarım karşılarına.”

Şeker fabrikalarının özelleştirilmesiyle ilgili olarak da “Kâr edeni de zarar edeni de satacağız.”

TÜPRAŞ’ın özelleştirilmesiyle ilgili olarak “Parayı veren düdüğü çalar. ‘TÜPRAŞ’ı Ruslara satar mısın?’ diyorlar. Satarım arkadaş.”

Telekom’un özelleştirilmesi için Ulaştırma Bakanı 20 bin dolar veren herkese Telekom'a ait bilgileri vereceklerini ifade etmiştir.

Yine Sayın Ulaştırma Bakanı limanların özelleştirilmesi için “Ne banka bırakacağız ne fabrika ne de işletme, liman da bırakmayacağız, hepsini satacağız.” diyor. Diyor, ancak şimdi de işsizliğe çare diye millete pet şişe toplatma dışında elinizde alternatif kalmıyor.

Değerli milletvekilleri, muhterem heyetinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akçay, teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

29’uncu madde üzerinde 4 adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 Esas Numaralı kanun tasarısının 29’uncu maddesinin (ğ) bendinde geçen “çalışan” ibaresinin “görev yapan” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                      Mehmet Müezzinoğlu

                                                                                                                 İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 Esas Numaralı kanun tasarısının 29’uncu maddesinin (ğ) bendinde geçen “sınırlı olarak” ibaresinin “sınırlı şekilde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                             Kerim Özkul

                                                                                                                  Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının Çerçeve 29 uncu maddesi ile, 28/2/2008 tarihli ve 5746 sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanunun 2 nci maddesine eklenen (ğ) bendinde geçen “…belediyeler ile bunlara bağlı kuruluşlarda” ibaresinin “…belediyeler ile bunlara bağlı kuruluşlar ve sermayesinin yarısından fazlası bunlara ait şirketlerde” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Kalaycı

Ertuğrul Kumcuoğlu

Erkan Akçay

 

Konya

Aydın

Manisa

 

Cumali Durmuş

Mustafa Enöz

Osman Durmuş

 

Kocaeli

Manisa

Kırıkkale

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Tasarının 29 uncu Maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Bülent Baratalı

Gökhan Durgun

 

Malatya

İzmir

Hatay

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Durgun, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarı’nın 29’uncu maddesi üzerinde grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Sizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, genel olarak, AKP’nin yedi yıllık uygulamalarının bir benzerini daha yaşamaktayız. Bugün görüşmekte olduğumuz 385 sıra sayılı Tasarı birbiriyle ilgisi olmayan birçok konuda düzenlemeye yer veren ancak amaç ve konu bütünlüğünden yoksun bir torba kanun niteliğindedir.

Geçmiş yıllarda da gördüğümüz gibi bu ve benzeri düzenlemeler devletin işleyişinde bir kolaylık sağlamamakta, aksine yeni karışıklıklara ve olumsuzluklara yol açmaktadır. Sonuçta, birçok düzenleme ya Anayasa Mahkemesinden geri dönmekte ya da üzerinden bir yıl bile geçmeden yeniden değiştirilmektedir. Böylelikle hem zaman hem de emek israfı söz konusudur.

Bu çerçevede, tasarının 29’uncu maddesiyle, ARGE faaliyetlerinin desteklenmesi amacıyla kamu personeline yeni bir tanım getirilmektedir. Bu düzenlemenin gerekçesi olarak da uygulamada çeşitli tereddütlerin oluştuğu ve düzenlemenin bunu önlemeye yönelik olduğu ifade edilmektedir ama kamu personeli tanımının ARGE faaliyetlerinin desteklenmesine ne gibi katkı sağlayacağı ya da uygulamada ne gibi tereddütler oluşturduğu konusunda herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir. Yani yasa yapıcı olarak bu düzenlemenin ne getirip ne götürdüğünü bilmek Türkiye Büyük Millet Meclisinin hakkıdır diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, ekonomik değişimin itici gücü teknolojik yenilikler olmuştur. Teknolojik buluşlar sayesinde insanlar tarım toplumuna, tarım toplumundan da sanayi toplumuna geçiş yapmayı başarmışlardır. Şimdi de sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçişin uğraşısı verilmektedir. Bilgi toplumunun uğraşısı ise “araştırma-geliştirme” adını verdiğimiz kavramın içinde odaklaşmaktadır.

Dünya genelinde ARGE çalışmalarına verilen önem de, ayrılan kaynak da giderek artmaktadır ancak aynı trend Türkiye için hâlâ geçerli değildir. ARGE için 2005 yılında 245, 2006 yılında 415, 2007 yılında 425, 2008 yılında 450 milyon harcanmıştır. 2009 yılı için ise 500 milyon kaynak ayrıldığı ifade edilmektedir ama bu oran yeterli değildir. Türkiye sürekli olarak uluslararası ARGE yatırımları sıralamasında ne yazık ki son sıralarda yer almaktadır ve Türkiye’de ARGE’ye ayrılan pay oldukça düşüktür. Eğer gerçekten destek olunmak isteniyorsa bunun bir devlet politikası hâline gelmesi ve süreklilik kazanması gerekmektedir.

Diğer yandan, ARGE faaliyetleri konusunda ise gerek kamu gerekse özel sektör için öncü kurum şimdiye kadar TÜBİTAK olmuştur. Ancak içinde bulunduğumuz süreçte TÜBİTAK’ın bilimselliği önemli bir tartışma konusu hâline gelmiştir. Özellikle son Darwin olayından sonra, TÜBİTAK’ın kurumsal olarak hem özerklikten hem de bilimsel nitelikten uzaklaştığı, bizim değil bütün bilim camiasının ortak görüşüdür. Siyasi ve bürokratik baskıların altında bilim ilerleyemeyecektir.

Sayın milletvekilleri, bu düzenlemeyle bir kez daha görülmüştür ki ülkemizde ciddi ve çağa uygun bir personel yapılandırmasına ihtiyaç vardır. 657 sayılı Kanun uygulanmaya başlandığı 1965 yılından bu yana birçok değişikliğe uğramış, hatta mali hükümler değiştirilerek yürürlüğe konulmuştur. O günden bugüne kadar kamu kurum ve kuruluşlarında meydana gelen yapısal değişiklikler, kamu hizmetinin genişletilmesi gibi nedenlerle, yeni oluşturulan kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen personelin özlük işlemlerine ilişkin düzenleme 657 sayılı Kanun’da yapılan değişikliklerle çözüme kavuşturulamamış, zaman içinde kamu personeline ilişkin olarak yapılan yeni düzenleme çalışmaları da bir sonuç vermemiştir. Genel düzenleme içinde çözülemeyen sorunlar kuruluşların teşkilat kanunlarına, özellikle personelin mali haklarıyla ilgili hükümler konularak çözülmeye çalışılmıştır. Başlangıçta münferit olan bu uygulamalar zaman içerisinde yaygın bir hâl almaya başlamıştır. Kadro karşılığı sözleşmeli personel uygulaması, fazla çalışma ücreti ödenmesi, fon gelirlerinden ödeme yapılması, döner sermayeden pay verilmesi, yol parası adı altında ödenen ödemeler ve çeşitli tazminatlar bu uygulamaya örnek gösterilebilir.

Kuruluşlar arasında yaratılan ücret farklılığının, personeli, yüksek ücret ödeyen kuruluşlara naklen geçme arayışı içine soktuğu da bilinen bir gerçektir.

Diğer taraftan, işçi ve memur ayrımı gerçekleştirilemediği gibi, üretim ünitelerinde çalışması gereken işçiler zaman içerisinde memur yetersizliği gerekçesiyle büro hizmetlerinde de istihdam edilmeye başlamışlardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Durgun, buyurun efendim.

GÖKHAN DURGUN (Devamla) – Bu durum, bazen memurlar bazen de işçiler lehine değişen mali hakların farklılığı nedeniyle çalışma başarısını olumsuz yönde etkilemiştir.

Devletin personel giderlerini azaltmak için tümüyle akıl dışına çıkılmış olan devlet personel politikası akıl yoluna çekilmelidir. Temeli yanlış olan personel politikası düzeltilmedikçe, geçici çözümlerle durumun iyileştirilmesi olanağı yoktur.

Bu çerçevede ARGE’yi desteklemenin en önemli yolu bu konudaki teşvikleri artırmak, beyin gücüne ve nitelikli iş gücüne dayalı politikalar geliştirmektir.

Öte yandan, gerekli teknik altyapı sağlanmadan eğitime açılan üniversiteler adına yurt dışına gönderilen kişilerin çoğunluğu, yurda döndüklerinde kadro sıkıntısı ve mali imkânsızlıklar nedeniyle tekrar yurt dışına çıkmaktadır.

Hükûmet, eğer ARGE’ye gereken önemi verdiğini iddia ediyorsa öncelikle beyin göçünü önlemeli, bu insanlar için yeni kadrolar açılmalı, özgürce çalışma yapabilecekleri ortamlar oluşturulmalıdır.

Bu düşüncelerle önergemizin kabulünü talep ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Durgun.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının Çerçeve 29 uncu maddesi ile, 28/2/2008 tarihli ve 5746 sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanunun 2 nci maddesine eklenen (ğ) bendinde geçen “…belediyeler ile bunlara bağlı kuruluşlarda” ibaresinin “…belediyeler ile bunlara bağlı kuruluşlar ve sermayesinin yarısından fazlası bunlara ait şirketlerde” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Mustafa Kalaycı (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarı metninin belediyelerin şirketlerinde çalışan personeli de kapsaması öngörülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 Esas Numaralı kanun tasarısının 29’uncu maddesinin (ğ) bendinde geçen “sınırlı olarak” ibaresinin “sınırlı şekilde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                             Kerim Özkul

                                                                                                                  Konya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Anlam karmaşasının önüne geçilmesi için değişiklik yapılmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 Esas Numaralı kanun tasarısının 29’uncu maddesinin (ğ) bendinde geçen “çalışan” ibaresinin “görev yapan” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                      Mehmet Müezzinoğlu

                                                                                                                 İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Anlam netliğinin sağlanması için değişiklik yapılmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

30’uncu madde üzerinde üç adet önerge vardır; önergeleri okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Hâlen Genel Kurul’da görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun tasarısının 30 uncu maddesindeki “… fon veya kredi kullanan vakıflar…” ibaresinin “… mali yardım alan veya kredi kullanan vakıflar…” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Şandır

Erdal Sipahi

Ertuğrul Kumcuoğlu

 

Mersin

İzmir

Aydın

 

Mustafa Kalaycı

Kürşat Atılgan

Cemaleddin Uslu

 

Konya

Adana

Edirne

 

 

Ahmet Orhan

 

 

 

Manisa

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 Esas Numaralı kanun tasarısının 30’uncu maddesinde geçen “uluslar arası kurumlardan ya da” ibaresinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                                             Mustafa Ataş

                                                                                                                 İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 Esas Numaralı kanun tasarısının 30’uncu maddesinde geçen “AR-GE” ibaresinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                                            Gülşen Orhan

                                                                                                                    Van

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bütün projeleri kapsaması amacıyla değişiklik yapılmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 Esas Numaralı kanun tasarısının 30’uncu maddesinde geçen “uluslar arası kurumlardan ya da” ibaresinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                                             Mustafa Ataş

                                                                                                                 İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Vakıfların, uluslar arası kuruluşların fonlarından kullanmasının önüne geçmek için değişiklik yapılmıştır. 

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Halen Genel Kurul’da görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun tasarısının 30 uncu maddesindeki “… fon veya kredi kullanan vakıflar…” ibaresinin “…mali yardım alan veya kredi kullanan vakıflar…” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Uygulamada daha anlaşılır olması sağlanmış olacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

31’inci madde üzerinde dört adet önerge vardır; önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

385 sıra sayılı kanun tasarısının 31’inci maddesinde geçen “faaliyetleri” ibaresinin “işleri” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Kerim Özkul

Turan Kıratlı

Mehmet Müezzinoğlu

 

Konya

Kırıkkale

İstanbul

 

Mustafa Ataş

Veysi Kaynak

 

 

İstanbul

Kahramanmaraş

 

TBMM Başkanlığına

Halen Genel Kurul’da görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun tasarının 31 inci maddesinin;

“Bu muafiyetlerin, Darüşşafaka Cemiyetine bağlı huzurevleri ile Türkiye Kızılay Derneği’nin 11.4.2007 tarihli ve 5624 sayılı Kanuna göre yürüttüğü faaliyetleri hariç olmak üzere, bu kuruluşlara ait iktisadi işletmelere şümulü yoktur” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Şandır

Ertuğrul Kumcuoğlu

Mustafa Kalaycı

 

Mersin

Aydın

Konya

 

Yılmaz Tankut

Erdal Sipahi

Kürşat Atılgan

 

Adana

İzmir

Adana

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir, okutup birlikte işleme alacağım.

T.B.M.M. Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 s. sayılı Tasarının çerçeve 31. maddesinin Tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederim.

                                                                                                             Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Tasarının 31 inci Maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

         Ferit Mevlüt Aslanoğlu                                                              Hüseyin Ünsal

                     Malatya                                                                               Amasya

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Anadol?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddeye ihtiyaç olmadığı düşünülmektedir.

BAŞKAN – Sayın Genç?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben konuşacağım.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 385 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 31’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasına ilişkin olarak verdiğim önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bu 31’inci madde ile 1606 sayılı Kanun’un 1’inci maddesinde yer alan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Türkiye Kızılay Derneği, Türk Hava Kurumu, Türkiye Yardım Sevenler Derneği, Resmî Darülaceze Kurumları, Darüşşafaka Cemiyeti ve Yeşilay Derneğinin bunlara bağlı olan işletmeleri eskiden vergiden muaftı çünkü bunlar kamu hizmeti görüyorlar. Şimdi, getirilen bu fıkrayla bunların vergi muafiyeti kaldırılıyor. Bunlar kamu hizmeti yapıyorlar yani bunlara bağlı işletmelerin… Tabii, Türk Hava Kurumu, Türkiye Yardım Sevenler Derneği, Resmî Darüşşafaka Kurumları, Darüşşafaka Cemiyeti cumhuriyetle beraber kurulan temel kurumlardır. Bu kurumların işletmeleri, özellikle kurban derilerinin toplanmasına ilişkin olarak yaptıkları faaliyetler üzerindeki vergi muafiyeti kaldırılıyor. Niye kaldırıyor? Ama öte taraftan, biliyorsunuz AKP zamanında kurulan, mesela Deniz Feneri var, işte Kimse Yok mu orada diye bazı vakıflar ve cemaatlere bağlı dernekler var. Mesela onlara gelir vergisi mükelleflerinin yaptıkları bağışların tümü, yüzde 100’ü, Gelir Vergisi Kanunu’nun 40’ıncı maddesinin 10 numaralı fıkrasına göre tümü vergiden muaf tutuluyor. Yine, gelir vergisi mükellefi olmayanların bunlara yaptıkları bağışlar, özellikle gayrimenkul sermaye iradı sahipleri, yine Gelir Vergisi Kanunu’nun 89’uncu maddesinin 6 no.lu fıkrasına göre tümünü bundan muaf ediyor. Yine, KDV Kanunu’nun, 3065 sayılı KDV Kanunu’nun 17/2-b maddesine göre, bunlar, bu yiyecek, içecek ve temizlik maddeleri tümüyle vergi dışı bırakılıyor ama bu kamu hizmetini gören ve cumhuriyetle eş değer olan, cumhuriyetin kurumları olan bu kurumlarımıza bağlı işletmelerin vergi muafiyeti kaldırılıyor. Yani, bunun bir mantığı var mı?

Ben de şu geliyor: Yani siz zaten bu cumhuriyetle beraber kurulan bu hayırsever, özellikle Türk Hava Kurumu, Darüşşafaka, işte kurban derilerini toplayan o işletmeleri -tabii Türk Hava Kurumunun gelişmesine çok büyük katkıda bulundu- bunların özellikle vergi muafiyetini kaldırıyorsunuz. Burada, tabii, söylediklerimize ne Hükûmet ne de Komisyon doğru dürüst de cevap vermediği için, bence bunu kaldırmakla bu kurumlara büyük bir zarar veriyorsunuz. Zaten bunların yaptıkları kamu hizmeti. Kamu hizmeti yapan kişilere yapılan bağış ve yardımlar vergi muafiyetine tabi; muafiyetini kaldırmakla bu kişilerin gelirlerini azaltıyorsunuz ama öte tarafta da gelirlerinin azalması demek bunların bu faaliyet dallarındaki görevlerini sağlıklı olarak yapmamasını sağlamaktır.

Deniz Feneri, biliyorsunuz özellikle AKP zamanında kurulan bir Deniz Feneri var. Bu, tamamen AKP’ye hizmet eden bir kurum hâline geldi. İşte, Avrupa’daki Deniz Fenerinin durumu ortada. İşte bir RTÜK Başkanı var, maalesef, işte, hakkında bu kadar söylenti olmasına rağmen, mahkeme kararı olmasına rağmen, mal varlığına tedbir konulmasına rağmen âdeta Türk halkıyla, Türk milletiyle alay edercesine o görevden ayrılmıyor. Bugün Tayyip Bey diyor ki: “Yahu, o nasıl olsa bir buçuk ay sonra ayrılacak.” Ya, böyle bir şey olur mu? Bir kişi eğer suçluysa, yani bir buçuk ay niye o görevde kalsın? Ayrıca da…

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Mahkeme kararı var mı?

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, mahkeme kararı önemli değil. Önemli olan insanların vicdanıdır.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyiniz Hatibe.

KAMER GENÇ (Devamla) –Bakın, ben bununla ilgili bir soru önergesi verdim. Bakın, Polatlı’da 100 küsur dönüm arazi almış, birçok yerlerde arsa alıp satmış ve bize intikal eden bu sorular var. Sorularımıza cevap verilmediği için, maalesef sorularımıza cevap verilmediği için burada bununla ilgili çok açık ve net konuşmuyoruz. Ama bize gelen bilgiler o kadar çok yoğun ki, işte o Almanya’daki Deniz Fenerine kimlerin gittiğini, orada çantada kimlerin para getirdiğini, kimlerin bu para taşıma işinde çantacılık yaptığını, hepsini bilen insanım ben. Ama burada tabii… Aslında ben size söyleyeyim, sizin en yumuşak karnınızdır. Bu, bugün açıklanmasa bile bir sene sonra açıklanacak, ondan sonra da sizin birçok yöneticileriniz o makamlarda oturmayacak, onu bilesiniz. Ben bunu şimdiden söylüyorum. Ama yani bakın bu kurumların, bunların zamanınızda yaptıkları suistimalleri himaye ediyorsunuz, öte tarafta cumhuriyetle eş değer olan kurumların vergi muafiyetini kaldırıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) - Bunda bir mantık yok. Yani cumhuriyetin kurumlarına bu kadar düşmanlık yapmanın da bir anlamı yok.

Onun için, önergemizin mahiyeti, bu öteden beri Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşu aşamasında bu devlete büyük hizmetler yapan bu kurum, Türk Hava Kurumu, birçok kurumların, Çocuk Esirgeme Kurumunun işletmelerine tanınan vergi muafiyetinin devam etmesidir. Önergem bu yoldadır, kabulünü diliyorum.

Saygılar sunuyorum.

Karar yeter sayısını da istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Önergeleri oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeleri kabul edenler... Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Karar yeter sayısı vardır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Halen Genel Kurul’da görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun tasarının 31 inci maddesinin;

“Bu muafiyetlerin, Darüşşafaka Cemiyetine bağlı huzurevleri ile Türkiye Kızılay Derneği’nin 11.4.2007 tarihli ve 5624 sayılı Kanuna göre yürüttüğü faaliyetleri hariç olmak üzere, bu kuruluşlara ait iktisadi işletmelere şümulü yoktur” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor musunuz?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Arkadaşlar, bunu kabul edelim ya! “Darüşşafaka” diyoruz ya!

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan “Darüşşafaka” diyoruz.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Kumcuoğlu, buyurun efendim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sen diyorsun ya, olmaz!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Olmazsa olmaz. Sen söyle o zaman.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Benim kadar Darüşşafakayı sen sevmiyor musun?

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen karşılıklı konuşmayalım.

Sayın Kumcuoğlu, buyurun efendim.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, zatıalinizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Efendim, biraz önce önerge okundu. Zatıaliniz Komisyon Başkanına “Katılıyor musunuz?” diye sordunuz ama Komisyon Başkanı dinlemediği ve dolayısıyla, normal olarak kavrayamadığı önergeye “hayır” dedi. Müsaade ederseniz, ben size olayın ne olduğunu anlatayım.

Efendim, önergemde, Darüşşafaka Cemiyetinin, derneğinin özel bir durumuna temas ederek vergilendirme noktainazarından Darüşşafaka Cemiyetinin bu özelliğinin göz önünde tutulmasını teklif ediyorum. Neden? Çünkü üzerinde uzun uzun konuşmaya gerek yok, Darüşşafaka bu ülkenin en eski, en oturmuş, en mümtaz, en hayırlı müesseselerinden biridir. Bu konuda herhangi bir kimsenin herhangi bir itirazı olacağını düşünmüyorum. Şimdi, Darüşşafaka, esas itibarıyla babasız fakir çocukları okutmak için kurulmuş bir müessese olarak temayüz ediyor ve bu amacını gerçekleştirmek için de şeylerden yardım alıyor. Bu yardımlar genellikle gayrimenkul bağışı şeklinde oluyor. Gayrimenkul bağışı yapan birtakım zevat ileri yaşlarda bakıma muhtaç oluyorlar ve Darüşşafaka Cemiyeti de bunların yaptıkları bu jest karşılığında, ileri yaşlarda bunların bakımını üstleniyor.

Şimdi burada iktisadi bir amaç yok; yani kimse para kazanmak peşinde koşmuyor ve işin ilginç tarafı, burada hibe ve bağışı Darüşşafaka Cemiyetine yapıyor ama biz şimdi “huzurevleri” diye bir başka tüzel kişiliği göz önüne alıp, “İktisadi işletme budur.” diye bunu vergilendirmeye çalışacağız. Dolayısıyla, bu kanun çıktığı anda ihtilaf yaratacak çünkü tanımlar sarih değil, bu kanunun hangi maksada hizmet ettiği sarih değil,  Darüşşafakanın konumu sarih değil. Onun için, olaya sarahat kazandırmak için “Huzurevleri iktisadi işletme mahiyetinde değildir.” şeklinde bir önerge veriyorum ve böylece, ileride ortaya çıkabilecek ihtilafları önlemeye çalışıyoruz.

Doğru bir şey mi yapıyoruz, takdirlerinize sunuyorum. Elbette doğru bir şey yapıyoruz. Onun için, ya benim bu önergem kabul edilsin veyahut da bu kürsüden bu açıklamam muvacehesinde, Hükûmet, Darüşşafakaya bağlı huzurevlerinin iktisadi işletme olmadığına dair benim beyanıma karşı çıkmasın. Eğer herhangi bir şekilde zabıtlara bu mahiyette geçer ve “Yapılan bağışlar mukabilinde kurulup yürütülen Darüşşafaka Cemiyeti iktisadi işletme değildir.” beyanıma aksi bir beyanda bulunulmazsa yüce Mecliste, yarın herhangi bir hukuki ihtilafta bu delil olarak kullanılır ve Darüşşafaka Cemiyetine destek olur diye düşünüyorum. Aksi hâlde, bu gibi çok hayırlı, çok mümtaz, çok köklü müesseseleri vergi idaresiyle karşı karşıya bırakacağız, yargıyla karşı karşıya bırakacağız, yıllar süren ihtilaflar olacak; netice itibarıyla yine olay çözülemeyecek. Yine de burada aylar sonra, yıllar sonra bir kanun teklifiyle “Öyle değildi, böyleydi” diye meseleyi çözmeye çalışacağız bugün yaptığımız gibi. Daha önce de burada ifade etmeye çalıştım, eğer buralarda doğru kanunlar yapamazsak, sonra bize bumerang olarak geri dönüyor, yaptığımız yanlışları yine bu kürsüden, bu sıralardan düzeltmek durumunda kalıyoruz.

Dolayısıyla, eğer bu görüş ve önerilerime katılmak lütfunda bulunursanız, büyük bir hayra vesile olursunuz diye düşünerek hepinize ve Başkanlık Divanına saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Söyle Ertuğrul Bey, Allah kimseyi huzur evine düşürmesin.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Evet, düşürmesin.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kumcuoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

385 sıra sayılı kanun tasarısının 31’inci maddesinde geçen “faaliyetleri” ibaresinin “işleri” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                  Mehmet Müezzinoğlu (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Anlam netliğinin sağlanması için değişiklik yapılmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

32’nci madde üzerinde üç adet önerge vardır; önergeleri okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

385 sıra sayılı kanun tasarısının 32’inci maddesinde geçen “yapılacak bölünmelerde” ibaresinin “yapılması kararlaştırılan bölünmelerde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Turan Kıratlı

Ramazan Başak

Veysi Kaynak

 

Kırıkkale

Şanlıurfa

Kahramanmaraş

 

Mustafa Ataş

Kerim Özkul

 

 

İstanbul

Konya

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Tasarının 32 nci Maddesinde yer alan “13.06.2006” ibaresinin “yeni Türk Ticaret Kanunu yürürlüğe girinceye kadar 13.06.2006” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

         Ferit Mevlüt Aslanoğlu                                                              Ahmet Küçük

                     Malatya                                                                              Çanakkale

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 S. Sayılı Tasarının çerçeve 32. maddesinin Tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederim.

                                                                                                             Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 385 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 32’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasıyla ilgili olarak verdiğim önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Şimdi, arkadaşlar, Türk Ticaret Kanunu’nun 404’üncü maddesi, ayni sermaye karşılığı olarak edinilen hisse senetlerinin şirketin tescilinden itibaren iki yılı geçmeden satışını engelliyor. Şimdi buraya getirdiğiniz bir hükümle, “hayır” diyorsunuz, özellikle iki yıl geçmeden satılabilir diyorsunuz. Yani KOBİ’lerin özellikle intifa hisse senetlerinin iki yıldan az bir süre içinde satılmasını kolaylaştırıyorsunuz.

Şimdi, bir defa Ticaret Kanunu var önümüzde. Yani şurada, gündemde, gündemin 1’inci sırasında Ticaret Kanunu var. Peki, bunu niye orada düzenlemiyorsunuz da buraya getirdiniz, ben anlamıyorum.

Şimdi bir vergi kanunu getiriyorsunuz. Burada ticari işletmelerin bölünmesini teşvik ediyorsunuz. Hâlbuki bizim amacımıza göre işletmelerin mümkün olduğu kadar bölünmemesi, daha doğrusu yani kanunda getirilen bu iki yıllık süreden en azından hiç olmazsa kurulmuş bir şeyler bölünmemesi ve burada işletmenin büyütülmesi öngörülmüştür ama siz KOBİ’lere ilişkin bölünme yoluyla edinilen intifa hisse senetlerinin iki yıldan az bir süreden önce elden çıkarılmasını önleyen Ticaret Kanunu hükmünü ortadan kaldırıyorsunuz. Yani bundan ne elde ettiğinizi de ben anlamıyorum. Birileri herhâlde birilerine bir şeyler fısıldıyor, kanun getiriyorsunuz.

Bakın, bu torba kanunlar o kadar tehlikeli ki, getirilen kanunlar o kadar dağınık ki içinde ne olduğunu kimse anlamıyor; komisyon anlamıyor, Hükûmet de anlamıyor.

Daha önce de söyledim, cumhuriyet hükûmeti kurulduğundan, 1920’den bugüne kadar, yani sizin devri hükûmetinize kadar 15 tane torba kanun çıkıyor, sizin zamanınızda 73 tane torba kanun çıkıyor. Bu torba kanun…

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Çalışıyoruz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Çalışmanızdan değil. Bilmiyorsunuz. Birileri dikte ediyor. Yani, Türk vergi sistemini, kanun sistemini perişan ettiniz, karmakarışık ettiniz. Hangi kanunun hangi maddesinde ne var bilmiyorsunuz.

Bakın, bir sistem getirdiniz, gümrük tarifesini getirdiniz, yani, o gümrüklerle ilgili o tarifelerin yayınlandığı Resmî Gazete 600 sayfa, onun izahnamesi 1.800 sayfa. Bu ne demektir? Yani, kim gidip onları inceliyor, acaba hangi tarifenin hangi sırasına göre hangi mal ne kadar, ne miktar vergiye tabi kimse bilmiyor. Ancak o konuda çok ihtisas sahibi olan kişiler bunun farkına varıyor, onlar da zor. Bu ne demektir? Kaçakçılığı teşvik etmek demektir veyahut da o kadar çok burada ülkenin başına büyük sorunlar çıkıyor ki, önemli olan, devlet yönetiminde, özellikle vergi sisteminde basitliği getirmek lazım, basitleştirmek lazım, sistemi basitleştirmek lazım ve herkesin anlaması lazım. Ben şimdi Türkiye’de en değme maliyecinin Türk vergi sisteminin, hangi kanununun hangi maddesinin ne olduğunu bileceğini zannetmiyorum. İşte sizin içinizde maliyeciler var, bilmezler ki bunlar, çünkü her gün bir kanun değiştiriyorsunuz. Şimdi Plan ve Bütçe Komisyonunda yine bir torba kanununuz var. Yani, böyle mevzuatı dağıtarak, muafiyet ve istisnaları artırarak bir memlekette sağlıklı bir idare politikasını takip edemezsiniz.

Yani, şurada Ticaret Kanunu gündemin birinci sırasında bekliyor, getiriyorsunuz bir torba kanunla orada bölünmeyi teşvik ediyorsunuz. Ondan sonra Ticaret Kanunu’ndaki “iki yıldan az satılamaz” hükmünü ortadan kaldırıyorsunuz. Bir mantığı da yok. Ama herhâlde sizin amacınız işte şu Meclisi boşu boşuna çalıştırmak. Nasıl olsa, işte, birileri bulmuş, bizim beyler otursun sabaha kadar, çalışsın. Ne olacak? Bundan da keyif alanlar var. Bu saatlerde, beyler, yani, ancak insanlar barlara, sazlara gidiyorlar. Bu saatlerde hangi devlet dairesinde çalışma var? Nerede var? Yok.

VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Mecliste var.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani, Ticaret Kanunu’nun şu 32’nci maddesini, buraya… Yani, bu ne kazandırıyor. Bu saatte bu kadar saçma sapan kanunları getirerek şu 550 milletvekilini bu saatlere kadar inat için çalıştırmanın hakikaten şu bizim ekonomiye ne kazandırdığını ben öğrenmek istiyorum. Biri varsa, çıksın bunu söylesin. Yani getirip de bu saatlerde Başbakanlığa ski almanın da, efendim buna muafiyet getirmenin ne anlamı var? Bunun ne anlamı var ben de anlamıyorum. Dün size izah ettim, işte o (II) no.lu tarifede deniz araçları arasında sayılan deniz skileri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) - …işte botlar, kotralar Başbakanlık merkez teşkilatına alındı mı vergiden muaf tutuyorsunuz. Nerede…

MUHARREM VARLI (Adana) – Taşra teşkilatı!

KAMER GENÇ (Devamla) - Taşra teşkilatındakiler suçlu, yine merkezdekiler alacak da. Beyler lüks yatlara binecek, işte merkez teşkilatındaki Başbakan, ondan sonra deniz skilerine binecek, onlara da vergi vermeyecek. Zaten bunlar devletin parasıyla alınıyor ya! Ondan sonra lüks araçlar alınacak, uçaklar alınacak, helikopter alınacak vergi vermeyecek, otomobil alınacak… Nedir, zaten onu da... Satıcılar yönünden de o kadar büyük sıkıntılar olacak ki yani, bence, bu Mecliste oylanıyor… İşte, milletvekilleri, bence, kişilikli ve benlikli olursa keyfî yönetilmeye çalışılan bu Parlamento siyasi iradeye karşı karşı koyar. İşte, karşı konulmuyor, işte, böyle eften püften olaylarla bilmem işte Parlamento idare ediliyor.

Önergem bu yoldadır, kabulünü diliyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Tasarının 32 nci Maddesinde yer alan “13.06.2006” ibaresinin “yeni Türk Ticaret Kanunu yürürlüğe girinceye kadar 13.06.2006” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Küçük, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 385 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 32’nci maddesinde verdiğimiz bir önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabii, bu Parlamentoda iş yapmak istiyorsak, sonuç alacaksak, bunun en güzel tarafı, demokrasinin, tabii, herkesin en faydalanabileceği sistem uzlaşma. Ama bu yasadan önce görüştüğümüz yasada Mecliste öyle bir yapı oluşturuldu ki ve gruplar öyle bir karşı karşıya getirildi ki, bir türlü yapacağımız işlerle ilgili bir araya gelip olaylara beraberce katkı verme, geliştirme şansı bulunamadığı için, biraz önce Sayın Genç’in de eleştirdiği biçimde burada havanda su dövmeye devam ediyoruz ve biz önergelerimizi verip katkı vermeye çalışırken iktidar grubu da ısrarla bunları reddetmeye, bunlardan yararlanma yolunu seçmeden kendi bildiğini yapmaya devam ediyor.

MUHARREM VARLI (Adana) – Kendi önergelerini reddediyorlar.

AHMET KÜÇÜK (Devamla) – Tabii, bundan zarar gören de milletimiz oluyor değerli arkadaşlarım. Ama bunun gerçek sebebi, bu Meclisi doğru çalıştırmakla ilgili görevli olan iktidar grubudur. Dolayısıyla bunun faturasını da iktidar grubu ödemelidir ve ödeyecektir.

Değerli arkadaşlarım, Gelir Vergisi Kanunu görüşüyoruz. Elbette ki bu kanunla ilgili muhalefet milletvekillerinden teknik seviyede bu işi bilen arkadaşlarımız gerçekten bu işe doğru, olumlu katkılar verecek bir şekilde yol gösteren konuşmalar yaptılar, faydalanılabilecek çok önemli şeyler söylediler ve çok doğru önergeler verildi ama maalesef demin söylediğim biçimde bu önergeler reddedildi.

Tabii, gelir vergisi, vergi, bu sistemin, bu rejimin sigortası, sosyal adaleti sağlayan mekanizması ve vergi meselesi çok önemlidir. Türkiye’de, tabii, vergi sisteminin temel yanlışlığı, hepimizin bildiği gibi, gelir vergisinden ziyade toplam vergilerin önemli bir kısmını, çok büyük bir kısmını dolaylı vergilerin oluşturmasıdır ve bu da vergi sisteminin adaletsiz bir anlayışla devam etmesini sağlamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bu sistemi yaşatacaksak, geliştireceksek, halkımızı mutlu edeceksek elbette ki kazanan insanlar bulacağız, yaratacağız, destekleyeceğiz ama bir taraftan, bütün insanların mutluluğunu sağlamak adına sosyal adalet mekanizmalarını hayata geçireceğiz. İşte bunun modern yöntemi elbette ki gelir vergisidir. Yoksa, efendim, birtakım insanlara birtakım fonlardan kömür dağıtmak, efendim, birtakım kumanya dağıtmakla sosyal adalet sağlanmaz. Bunun gerçek yolu, gerçekçi bir gelir vergisi politikası ortaya koymak ve kazanandan kazandığı kadar vergiyi almak ve toplanan vergilerle de desteklenmesi gerekenleri, iş yapacak olanları, projesi olanları, kabiliyeti, yeteneği olanları destekleyebilmektir.

Tabii, bunlardan bir tanesi de destekleme politikalarından bir tanesi de hepimizin bildiği gibi teşvik sistemidir arkadaşlar. Şimdi, çok önemli bir krizin içinden geçiyoruz, ülke olarak önemli sıkıntılar yaşıyoruz; fabrikalar işçi çıkarıyor, esnaf kepenk kapatıyor, halk inim inim inliyor, iktidar hâlâ “Kriz geldi mi, gitti mi, neresinde…” bunu tarif edebilmiş değil, farkında değil ve tam krizin ortasında bir teşvik paketi sistemi açıklıyor. Adı doğru bence teşvik sisteminin, sektörel ve bölgesel bir sistem, yıllardır söylediğimiz, ama zamanı yanlış, şekli yanlış, elle tutulacak tarafı yok, hiç kimseyi heyecanlandırmadı.

Bakın, şimdi, hani kasap et derdinde, koyun can derdinde. İnsanlar fabrikasını açık tutmaya, işçilerini koruyarak dükkânını açık tutmaya çalışıyor ama bunlar yatırım yapmak için, insanlara “teşvik verme” diye abuk, acayip, aslında hiç yeni bir şey getirmeyen bir anlayışı ortaya koyuyorlar arkadaşlar. Böyle bir şey olur mu? Bu, meseleyi anlamamaktır, farkına varmamaktır. Böyle bir şey olabilir mi?

Biz, öncelikle, var olan kurulu işletmelerimizin yaşayabileceği, çalıştırılabileceği bir ortamı yaratmakla ilgili bir destekleme politikası ortaya koymalıyız. Kriz sonrası, krizden çıkıştan sonra insanlar para kazanır, yatırım heyecanları artar, o zaman teşvik sistemini koyarsın. O zaman insanlar da bakar “ben nerede yatırım yaparsam benim için avantajlı, kârlı olur” diye, onu yapar. Millet can derdinde, bunlar teşvik sistemi açıklıyor! Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar? Bu hangi akla hizmet, anlayabilmek mümkün değildir. Böyle bir şey görülmemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Küçük, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Anlarsın, ama bir sene sonra.

AHMET KÜÇÜK (Devamla) – Bu benim okul arkadaşım Ünal Kacır, gacır gucur gene bir şeyler söylüyor. Tabii, hayat onun için kolay olabilir ama Türkiye’de, arkadaşlar, milyonlarca insan yatağa aç giriyor. Onlar için kolay değil. Ünal Kacır gibi hayat kolay geçmiyor. Onun için, böyle, yan gelip de yandan gelişigüzel laf söylemek, laf atmak işi değil siyaset. Siyaset, sorunlara çözüm üretmek. Çok önemli bir komisyonun başkanlığını yapıp, rastgele laf atıp gayriciddi bir siyaset anlayışıyla burada milletvekilliği yapmak doğru değildir. Siz tecrübeli bir milletvekilisiniz. Lütfen dikkatli olun. Burada ciddi şeyler konuşuyoruz. Herkes de bunları ciddi bir şekilde dinlemelidir.

Değerli arkadaşlarım, bu sistemin, yapılanların hiç elle tutulacak bir tarafı yoktur.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ben de anlamakta zorluk çektiğinizi, ama bir sene sonra gördüğünüzde anlayacağınızı söylüyorum. Ciddi bir şey söylüyorum.

BAŞKAN – Sayın Kacır, lütfen…

Sayın Küçük, Genel Kurula hitap ediniz.

AHMET KÜÇÜK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, benim çok kısa vaktim var. Onu sizinle tartışarak geçirmek istemiyorum. Siz her zaman birilerine burada laf atarak bu işi yapıyorsunuz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bırak şimdi!

AHMET KÜÇÜK (Devamla) – Sizin ne kadar ciddi bir milletvekili olduğunuzu herkes biliyor. İşinize bakın siz. Gidin, KİT Komisyonunu gerçekten iyi yönetin ve oradan iyi politikalar üretin.

Değerli arkadaşlarım, tabii, söyleyebilecek çok şey var. Ama ben bu söylediklerimden iktidarın ve milletvekillerinin bir şey anlayacağını, değerlendireceğini zannetmiyorum. Umutsuzca bu sözleri söyledim.

Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Küçük.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

385 sıra sayılı kanun tasarısının 32’nci maddesinde geçen “yapılacak bölünmelerde” ibaresinin “yapılması kararlaştırılan bölünmelerde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                         Turan Kıratlı (Kırıkkale) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Anlam bütünlüğü sağlanması için değişiklik yapılmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

33’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır. Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

385 sıra sayılı kanun tasarısının 33’üncü maddesinin (a) bendinde geçen “kazanılan” ibarelerinin “kazanıldığı belirlenen” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Fahrettin Poyraz

Mehmet Emin Tutan

Gülşen Orhan

 

Bilecik

Bursa

Van

 

Azize Sibel Gönül

Faruk Koca

 

 

Kocaeli

Ankara

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı yasa tasarısının 33. maddesinin sonuna aşağıdaki ( e ) fıkrasının eklenmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Ali Rıza Öztürk

Turgut Dibek

 

Malatya

Mersin

Kırklareli

 

Ahmet Küçük

Ali İhsan Köktürk

Rahmi Güner

 

Çanakkale

Zonguldak

Ordu

( e ) : 7338 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

Geçici madde: Vergi borçlarından dolayı uzlaşma talep etmeyen veya uzlaşma hakkını kayıp eden, 10 yıllık taksitlendirme talebinde bulunmayan veya taksitlendirme talebinde bulunup, taahhütlerini yerine getirmeyen veya ödeyemeyen, bu nedenle haklarını kayıp edenlerle, her türlü vergi cezaları ile gecikme faizlerinden dolayı vergi borcu olan spor kulüplerinin, tüm cezaları silinerek ana para vergi borcu 10 yılda 20 eşit taksitle tahsil edilir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar)- Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Bütçe Plan Komisyonunun 33’üncü maddesinde Cumhuriyet Halk Partisi arkadaşlarımızla birlikte verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı vergi. Vergi verebilmek için önce kazanç elde etmek gerekiyor. Biz, son iki senedir insanların bırakın vergi verecek kazanç elde etmelerini, karınlarını doyuracak para bulamadıklarını hepimiz biliyoruz. Sayın Başbakan her ne kadar “Bu kriz sürttü geçti”, “Değdi geçti” yok “Teğet geçti.” dese de, kriz aslında insanları böldü geçti, ciğerlerini sökerek geçti.

Değerli arkadaşlarım, insanlar kendi vergi borçlarını ödeyemezken, kendi karınlarını doyuramazken şimdi spor kulüplerinin ödenmeyen vergi borçları, şu veya bu nedenle ödenmeyen vergi borçlarından dolayı yöneticileri, hem de hukuken sorumlu olmayan yöneticileri sorumlu tutulmaktadır. Biz bu önergeyi bu nedenle verdik.

Benim elimde Silifke’den gönderilen bir mektup var. Diyor ki: “2002’ye dek Silifkespor Üçüncü Lig’de oynuyordu. 2003 yılında Silifkespor Genel Kurul kararıyla Silifkespor Derneği feshedildi. Tüzüğe göre oluşturulan tasfiye kurulu -Kaymakamlık Yazı İşleri Müdürü, Dernekler Şube polis memuru ve millî emlak memurundan oluşan 3 kişi- yasalar gereği dernek borçlarını ödemeden 18/11/2003’te tasfiyesi tamamlandı, Valiliğin oluruyla kütükten silindi. Tasfiye süresinde Vergi Dairesi Müdürlüğü amme alacağının tahsili için tasfiye memurlarına ve dernek yetkililerinden hiçbirine ödeme emri tebliğ etmemiştir. Çoğumuz son yönetimde olmadığımız, mali sorumluluğumuz bulunmadığı hâlde şahsımıza ihtar, ödeme emri ve tebligat da yapılmadığından borçtan habersizdik.” diyor.

Silifke Vergi Dairesi dernekten tahsil edemediği alacağını -bu alacak, stopaj, gelir vergisi, KDV, fon, vergi zıyaı cezası vb- derneğin kütükteki kaydının silinip hukuki varlığı sona erdikten beş altı ay sonra 26 Mart 2004’te ilk kez ödeme emri tanzim ediyor. Zamanında yasal takipleri uygulamadığı gibi ilk kez karşılaştıkları bu durumda yasaları, hatta Maliye Bakanlığı tebliğleri bile incelemeden, mevzuata uymayan, belli kişileri koruyan -vergi sorumlusu saymanı ve 30 kişilik yönetim kurulu üyelerini hariç tutarak- uygulamalar başlatılıyor.

Değerli arkadaşlarım, o dönemde yönetimde, son dönemde yönetim olmadığı hâlde bazı kişilere doğrudan ödeme emri dahi gönderilmeden haciz uygulamalarına başlanılıyor.

Geçmişe doğru her yönetimden ibra edildikleri hâlde kanuni temsilcisi sıfatıyla Nisan 2004’ten itibaren ödeme emri tanzim edilip gönderiliyor. 2002’deki Uzlaşma Af Yasası’ndan yararlanmak için başvurduklarında uzlaşma komisyonuna dernek yetkilisi alınmıyor. Hâlbuki uzlaşma komisyonuna yetkisi olmadığı gerekçesiyle alınmayan dernek yetkilisi uzlaşma talebinde bulunan ve evraklara imza atan kişi. Komisyonca “Silifkesporun başkanı gelsin, onlarla uzlaşacağız.” deniliyor. Silifkesporun başkanı da bulunmadığı nedenle uzlaşma bir türlü gerçekleşemiyor. Vergi dairesi 1997’den itibaren tahsil edemediği vergiler için dernek yöneticileri ve kanunların gerçekten sorumlu saymadığı kişilerin üzerine kayıt silindikten beş ay sonra ödeme emri çıkarıyor. 2002 Uzlaşma ve Af Yasası, 2003 Vergi Barışı Kanunu hükümlerinden yararlanmaları engelleniyor. Borç bugün itibarıyla 130 bin YTL’yi buluyor. Bu meblağ beş altı kişiden tahsil edilmek isteniliyor.

Borçların merkezî uzlaşma komisyonunda değerlendirilerek affedilmesi veya derneğin fesih tarihi olan 2003 tarih itibarıyla ceza, faiz, gecikme zammı affedilerek vergi aslının uzlaşma, af ve vergi barışı hükümlerinden yararlandırılması için Maliye Bakanlığı Gelirler Dairesi Başkanlığına 12/04/2004, 27/01/2005, 29/06/2005, 20/01/2006’da çok imzalı dilekçeler verdiklerini belirtiyor bu vatandaşlarımız. Uzlaşmanın mümkün olmadığı ve vergi dairesi işlemlerinin yasaya uygun olduğu kendilerine belirtiliyor.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, vatandaşlarımız taleplerine devam ediyor ve “Bugün Türkiye’de üç büyük kulüp yüzde 12,5’u, bazı Anadolu kulüpleri asıl verginin yüzde 10’unu aldığı hâlde ve holdinglere bu konuda bir sürü ayrıcalık getirildiği hâlde uzlaşmalarla, bizim sorumlu olmadığımız borç, sadece bir dönem Silifkesporun yönetim kurulu üyeliği yapmış olmamızdan dolayı bizden tahsil edilmeye çalışılıyor.” diyorlar. Ve bu insanlar, tüm Silifke halkı adına Türkiye Büyük Millet Meclisinden bu konuda yardım talebinde bulunuyorlar.

Silinmekle hukuki varlığı sona eren tüzel kişilerin ve temsilcilerin geçmişe dönük de olsa borçlu kılınıp işlem yapılamayacağına dair birçok Sayıştay kararı olmasına rağmen uygulamada bunlar bir türlü dikkate alınmamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Gerçekten bu yöneticiler çok ciddi mağdur olmuşlardır. Bu insanlar son dönemde yönetimde bulunmadığı hâlde Silifkespor aktif olarak faaliyette bulunduğunda ve bir sürü işletmesi bulunduğu zaman tahsil edilebilecek vergi alacakları vergi dairesinin ihmali yüzünden tahsil edilmiyor, Silifkespor feshediliyor, tasfiye ediliyor, onaylanıyor, kütükten siliniyor, ondan sonra eski yöneticilerden bu paralar tahsil edilme yoluna gidiliyor. Bu hak ve adalet kurallarına uygun değildir.

Bu sorun, Silifke’deki sorunlardan bir tanesidir. Ülkemizin diğer yörelerinde de değişik spor kulüplerinin buna benzer sorunları vardır. O nedenle, biz bu değişiklik önergesini verdik. İnsanlar kendi vergi borçlarını ödeyemezken, kendi karınlarını doyuramazken, başka kurumlarda yöneticilik yapmış olmaktan dolayı onları cezalandırmak hak ve adalet kurallarına uygun düşmez diye düşünüyorum ve önergemizin özellikle AKP’li milletvekilleri tarafından desteklenerek bu spor kulüplerinin içinde bulunduğu zor durumda onlara bir olanak tanınması gerektiğini düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

385 sıra sayılı Kanun Tasarısının 33’üncü maddesinin (a) bendinde geçen “kazanılan” ibarelerinin “kazanıldığı belirlenen” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                 Mehmet Emin Tutan (Bursa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeyi katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Anlam netliğinin sağlanması için değişiklik yapılmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

34’üncü madde üzerinde dört adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 Esas Numaralı kanun tasarısının 34’üncü maddesinde geçen “10.000 Türk Lirası” ibaresinin “1.000 Türk Lirası“ olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                             Kerim Özkul

                                                                                                                  Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Halen Genel Kurulda Genel Kurul’da görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun tasarısının 34 üncü maddesinde yer alan “10.000 Türk Lirası” ibaresinin “15.000 Türk Lirası” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Şandır

Erdal Sipahi

Ertuğrul Kumcuoğlu

 

Mersin

İzmir

Aydın

 

Mustafa Kalaycı

Kürşat Atılgan

Yılmaz Tankut

 

Konya

Adana

Adana

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 Esas Numaralı kanun tasarısının 34’üncü maddesinde geçen “10.000 Türk Lirası” ibaresinin “25.000 Türk Lirası“ olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                             Turan Kıratlı

                                                                                                                Kırıkkale

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Tasarının 34 üncü Maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

         Ferit Mevlüt Aslanoğlu                                                              Murat Sönmez

                     Malatya                                                                              Eskişehir

BAŞKAN – Komisyon önergeyi katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Sönmez, buyurun efendim.

FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 385 sıra sayılı Tasarı’nın 34’üncü maddesiyle ilgili olarak vermiş olduğumuz önerge hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

34’üncü madde, 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu’nun 16’ncı maddesinde değişiklik öngörüyor. Emlak Vergisi Kanunu’nun 16’ncı maddesi, bir belediye ve bu belediyenin mücavir alan sınırları içinde bulunan arazilerin arazi vergisinden muaf olan miktarlarını düzenlemektedir. Bu miktar 250 liradan 10 bin liraya çıkarılmaktadır. Ancak, günümüzde yaşanmakta olan, AKP yetkilileri ve Sayın Başbakanın da Türkiye’yi etkilemeyeceğini iddia ettiği krizden maalesef ki vatandaşlarımız çok derinden etkilenmiştir ve bu ekonomik kriz içinde de acaba vatandaşlarımız para bulup da vergilerini yatırabilmişler midir?

Bilindiği üzere geçtiğimiz ayın sonu itibarıyla emlak vergilerinin son günü idi. Acaba işsizliğin çığ gibi büyüdüğü, her ay işsizler ordusuna yüz binlerin katıldığı bir ortamda Gelir Vergisi Kanunu’nda düzenlemeler yaparken, acaba bu vatandaşın gelirini nasıl artırabiliyoruz diye ne kadar bir çaba içindesiniz, bu merak konusu.

İktidarınız döneminde insanlar gelirini kaybetti. Ticaret yapan ticarethanesini, esnaf dükkânını, iş yeri sahipleri fabrikalarını kapattı. Çiftçi tarlasındaki üretimden vazgeçti. Ticaret odaları, esnaf, sanatkâr odaları sürekli olarak bülten hâlinde illerinde kapanan iş yerlerinin sayısını her gün yayınlamaktalar.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin kayıtlarına göre, bu yılın ilk beş ayında, geçen yılın aynı dönemine göre tasfiyeye giren şirket sayısında yüzde 15 artış olmuş. Yine aynı verilere göre 2009 yılı Mayıs ayında yani son bir aylık dönemde geçtiğimiz yılın mayıs ayına göre kurulan şirket sayısında yüzde 20, kurulan gerçek kişi ticaret işletme sayısında yüzde 27’lik bir azalma olmuş.

Bu konuda yaşanmakta olan sıkıntıyı geç de olsa fark eden Hükûmet, teşvik paketleri çıkarma yolunu seçmiş; geç de olsa Hükûmetin önlem alma yolunu seçmesi ve artık bunun, krizin teğet geçmeyeceğini anlaması, bu anlayışa girmesi hiç olmazsa olumlu bir adım diye düşünüyorum.

Sayın Başbakan yeni teşvik sistemini kamuoyuna açıklarken “Kusura bakmayın, halkta para var.” demiş, fakat eğer biraz halkın içinde dolaşan milletvekilleri iseniz halkta hiç para kalmadığını herhâlde fark ediyorsunuzdur. Bakın, Eskişehir’in ilçelerinde ve köylerinde çiftçilikle uğraşan hemşehrilerimiz sürekli olarak kredi borçlarını ödeyememekten yakınıyorlar bize, esnaf sürekli işinin kötüye gittiğini söylüyor. Parası olan halk borcunu öder. Yoksa o çek yasalarını falan getirmekle olmaz, herkes çekini, senedini ödese bu kanunları çıkarmak için belki bu kadar uğraşmamıza bile gerek kalmaz.

Sayın Başbakan yine aynı konuşmasında “Biz göreve geldiğimizde 660 TL olan en düşük memur maaşını 1.200 liraya çıkardık ve işçiyi, memuru enflasyona ezdirmedik.” diyor. Türk-İş’in mayıs ayında 4 kişilik bir aile için yapmış olduğu araştırmada yoksulluk sınırı 2.412 TL’ye çıkıyor ama. Yine Kamu-Sen’in aynı doğrultuda yaptığı ve düzenli olarak yayınladığı araştırmada 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 2.792 TL’dir. Sayın Başbakanın “Enflasyona ezdirmedik.” dediği ve parasının olduğunu söylediği memurumuz elde ettiği 1.200 liralık aylıkla değil enflasyonun, yoksulluğun pençesinde ezim ezim ezilmekte. Memurun bir aylık geliri yoksulluk sınırının yarısından bile azdır. Bu mudur memuru, işçiyi enflasyona karşı korumak?

Tabii, Sayın Başbakanın açıkladığı yeni teşvik sisteminde büyük haksızlıklar görünüyor, örneğin Eskişehir’e eş güçteki birçok il ikinci, üçüncü teşvik bölgelerinde yer alıyor. Nasıl bir adaletli yatırım yapılması düşünülüyor burada?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Zaten bir işe yaramıyormuş, ne olacak!

FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Devamla) – Siz orada nöbetçi laf atma görevlisi olarak oturmuyorsunuz herhâlde değil mi? Yani partide böyle bir görev mi var sizde bilemiyorum. Bir kişiyi görevlendiriyorsunuz o sürekli konuşmacıya laf atsın. Yeni bir çalışma stili herhâlde bu, tebrik ederim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Nöbetçi değil kadrolu.

FEHMİ MURAT SÖNMEZ  (Devamla) – Kadrolu mu; doğrudur, ayrı bir ücret ilave oluyorsa.

BAŞKAN – Sayın Sönmez, Genel Kurula hitap edin.

Sayın Kacır, lütfen…

FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Devamla) – Evet, lütfen.

Son sözlerimi kendi şehrime getiriyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Sönmez.

FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Devamla) – Teşvik bölgesinde Eskişehir birinci bölgeye alınıyor ama benzer güçteki, eş güçteki iller ikinci, üçüncü bölgeye konuluyor.

Şimdi, acaba seçim sonuçlarından sonra Eskişehir’den bir intikam mı alınıyor diye de düşünülüyor. Yani insanın aklına gelmeme imkânı yok. O zaman yatırımcının, benzer konumlardaki iller karşısında bir yatırımcının daha kolay koşullar varken bizim şehrimize gelip yatırım yapmasını beklemek hayalcilik olur diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Sönmez, teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum, buyurun efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 Esas Numaralı kanun tasarısının 34’üncü maddesinde geçen “10.000 Türk Lirası” ibaresinin “25.000 Türk Lirası“ olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                               Turan Kıratlı

                                                                                                                  Kırıkkale

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Miktarın artırılması böylelikle makul verginin alınması için değişiklik yapılmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hâlen Genel Kurulda Genel Kurul’da görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun tasarısının                 34 üncü maddesinde yer alan “10.000 Türk Lirası” ibaresinin “15.000 Türk Lirası” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                   Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeyi katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum, buyurun:

Gerekçe:

Daha makul ve ödenebilir bir  değer olabilmesi sağlanacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum, buyurun:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1/692 Esas Numaralı kanun tasarısının 34’üncü maddesinde geçen “10.000 Türk Lirası” ibaresinin “1.000 Türk Lirası“ olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                             Kerim Özkul

                                                                                                                  Konya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yüksek olan miktarın düşürülmesi için değişiklik yapılmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. 

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

35’inci madde üzerinde dört adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

385 sıra sayılı kanun tasarısının 35’inci maddesinde geçen “bin” ibaresinin “yüz” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Koca

Ayhan Sefer Üstün

Mehmet Müezzinoğlu

 

Ankara

Sakarya

İstanbul

 

Azize Sibel Gönül

Ramazan Başak

 

 

Kocaeli

Şanlıurfa

 

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı yasa tasarısının 35. maddesinde yer alan (bir) ibaresinin (beş) liraya çıkarılmasını arz ederim.

                                                                                                             Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının Çerçeve 35 inci maddesinin birinci cümlesinin başına 29/7/1970 tarihli ve” ibaresinin eklenmesini ve ikinci cümlede geçen “bir liraya” ibaresinin “on liraya” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Kalaycı

Mehmet Şandır

Necati Özensoy

 

Konya

Mersin

Bursa

 

Ertuğrul Kumcuoğlu

Muharrem Varlı

 

 

Aydın

Adana

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Tasarının 35 inci Maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

         Ferit Mevlüt Aslanoğlu                                                          M. Rıza Yalçınkaya

                     Malatya                                                                                 Bartın

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Yalçınkaya, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 385 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 35’inci maddesi üzerine vermiş olduğumuz önergeyle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, gelirine ve borç alabilme gücüne dayanarak devamlı olarak kaldırım yapıp bozan, birçok işe büyük paralar harcayan, parasının hesabını bilmeyen belediyelerimizin dışında, emlak vergisi bazı belediyelerimiz için oldukça önemli bir gelir kaynağıdır. Halkına iyi bir hizmet sunabilmek için emlak vergisinden gelecek 1 liraya bile ihtiyaç duyan çok sayıda belediyelerimizin olduğunu biliyoruz.

Toplanan bu emlak vergileri sadece belediye hizmetlerinde kullanılmakla kalmayıp, 5226 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kanunu’yla düzenleme yapılarak, belediyeler tarafından toplanan emlak vergilerinin yüzde 10’u belediye bütçesinden ildeki tarihî ve kültürel varlıkların korunması amacıyla il özel idaresi hesabına aktarılmakta ve toplanan bu paralar valilerimiz tarafından ilin genelindeki tarihî ve kültürel varlıkların korunması amacıyla kullanılmaktadır. Dolayısıyla, belediyeler tarafından toplanan emlak vergisi, gerek il açısından gerekse belediyeler açısından oldukça önem arz etmektedir.

Ayrıca, bu Hükûmet döneminde, yine belediye gelirleri açısından oldukça önem arz eden elektrik ve hava gazı tüketim vergisi 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu’yla genel bütçeye ilave edilmiş, bu nedenle de belediyelerimiz önemli bir oranda gelir kaybına uğramıştır. Bu uygulamayla genel bütçeye para bulunmuş fakat yerel yönetimler için önemli olan bir gelir kaynağı ortadan kaldırılmıştır. Bu sorunun da acilen çözülmesi gerekmektedir. Bu Hükûmet, maalesef belediyelerimizin gelirlerini artırıcı önlemler alacağı yerde belediye gelirlerini azaltan uygulamaları öne çıkarmıştır, belediyelerimizi gelir açısından mağdur etmiştir.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde yasal vergi yükü oldukça ağırdır. Ne zaman kayıt dışı ekonominin önlenmesi, yatırımların hızlandırılmasından söz edilse, Hükûmet vergi oranlarının indirilmesinden bahsetmekte, fakat maalesef, hem çalışanın hem de işverenin sırtına dalga geçer gibi çok ağır vergiler yüklemektedir.

AKP Hükûmeti tarafından Türkiye’de vergilerin yavaş yavaş indirileceği söylenmişti. Fakat, özel tüketim vergisi oranları, özellikle akaryakıt, sigara, içki, motorlu taşıtlar vergisi, damga vergisi, harçlar, emlak vergisi, sabit telefon konuşmalarından alınan özel iletişim vergileri ve benzeri vergiler Türkiye’de sürekli artmaktadır.

Satın alınan her mal ve hizmet üzerinden alınan vergiler yoksul halk kitlelerinin daha da yoksullaşmasına neden olmaktadır. Bu vergi yükünden en çok etkilenen kesim ise maalesef, alt ve orta gelir grupları olmaktadır.

Açlık ve yoksulluk sınırının altında maaş alan işçimiz, memurumuz, emeklimiz artan vergiler ve hayat pahalılığı karşısında ezilmektedir. Yaşamları boyunca ülkemizin kalkınması için çalışan, mücadeleden kaçınmayan, özverili, üretken, kişisel değil toplumsal çıkarları önde tutan, onurlu, tok gözlü ve başı dik olarak yaşamaya alışmış işçimiz, memurumuz ve emeklilerimizin, maalesef, yaşam koşullarının ağırlığı nedeniyle başları öne eğilmiştir. Çalışanlarımızın ve emeklilerimizin hak etmedikleri bu yaşam şartlarından bir an önce kurtulabilmeleri ve yaşamlarını rahat bir şekilde sürdürebilmeleri için, Hükûmet olarak, daha fazla geç kalınmadan bu insanlarımızın sesine kulak verilmelidir, bunun için gereken tedbirler acilen alınmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, maalesef, AKP Hükûmeti döneminde, aslında bir araç olan vergiler, özellikle dolaylı vergiler amaç olmuş ve olmaya da devam etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yalçınkaya, konuşmanızı tamamlayınız.

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Ülkemiz için asıl hedef olması gereken üreten, büyüyen ekonomi maalesef küçülmeye devam etmekte ve bu durumun yarattığı etki vergilerle vatandaşlarımızın üstüne bindirilmektedir.

Bu düşüncelerimle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yalçınkaya.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler..: Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının Çerçeve 35 inci maddesinin birinci cümlesinin başına 29/7/1970 tarihli ve” ibaresinin eklenmesini ve ikinci cümlede geçen “bir liraya” ibaresinin “on liraya” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Muharrem Varlı (Adana) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Muharrem Varlı konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Varlı, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın çerçeve 35’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bu yasa birazcık krizle alakalı, biraz bölgesel ve sektörel teşviklerle alakalı, biraz da bazı vergi yasalarındaki değişiklikle alakalı çıkarılmaya çalışılan yeni bir torba yasa. Her zaman gördüğümüz gibi, torba şeklinde getirilmiş, birçok insanın da birçok konuda çözüm üretemeyeceği bir yasa.

Şimdi, tabii, bu madde, 35’inci madde… Konu farklı ama ben daha çok Adana ile ilgili, kendi seçim bölgemle ilgili Teşvik Yasası’yla alakalı konuşmak istiyorum.

Şimdi, bilindiği gibi değerli milletvekilleri, Türkiye'nin yaş sebze meyve ihracatının büyük bir bölümü Mersin Limanı’ndan ve Adana’dan kara yolu ile ihraç edilmektedir. Bunların birçoğu Orta Doğu ülkelerine, Rusya’ya ve Balkanlara gönderilir ama bu kadar yoğun narenciye üretilen bir bölgeye ne yazık ki bu Teşvik Yasası’nda plastik kasa ve plastikten mamul file, çuval, torba gibi ürünlerin yatırımına teşvik verilmemiştir. Bu bir eksikliktir çünkü bu sektör diğer sektörü tamamlayan bir konudur. Birbirini tamamlayan konularda da teşvikin devamlılığı esas olduğu için teşviki devam ettirmek gerekirdi ama burada bir hata yapılmış.

Yine, Adana’da gıda ürünleri ve içecek imalatına yönelik teşvik verilmesine rağmen bu sektörün tamamlayıcısı olan ambalajlama, saklama ve muhafazasına dayalı ürünlerin üretimine ilişkin sektörler desteklenmemiştir ama bu sektörler, aynı konumda olan veya üçüncü derecede olan Antep’e verilmiştir, Adana’ya verilmemiştir. Bu da bir eksikliktir. Adana’da bu tip sektörün desteklenmesi gerekmektedir ama ne yazık ki bir destek verilmemiştir.

Yine, entegre olan sektörlerin birbirini tamamlamasına yönelik yatırımlar Adana ve Mersin bölgelerinde aynı grup, aynı bölgede destek kapsamına alınmamış olup haksız rekabetin yolu açılmıştır. Şimdi, Mersin’den niye bahsediyorum? Aynı bölgede olduğu için, aynı kapsama alındığı için Mersin’den de bahsediyorum.

Kimyasal madde ve ürünler 24 numaralı teşvik destek kapsamına alındı ancak nihai ürünler üretimine teşvik verilmemiştir. Yani kimyasalla ilgili madde ve ürünler teşvik destek kapsamına alınmasına rağmen onun yan sanayisiyle ilgili teşvik verilmemiştir. Biliyorsunuz Adana, Ceyhan özellikle, enerji ihtisas endüstri bölgesinin planlandığı, kurulduğu yer olacak. orada enerjiyle ilgili birçok yatırım yapılacak ama bu manada bir teşvikin olmamasını da bir eksiklik olarak değerlendiriyoruz.

Yine, son üç yılda Adana’da ekonomik veriler çok üst düzeye mi çıktı ki neden her zaman olduğu gibi Adana ikinci plana itilmiştir? Adana büyük göç almaktadır. İşsizlik yüzde 20’nin üzerindedir. Bu da Türkiye ortalamasının üzerinde olmasına rağmen, bu durum yeni yasa tasarısında dikkate alınmamıştır.

Sayın milletvekilleri, değerli hemşehrilerim; şimdi, 2003 yılı verisi esas alınmış, 2003 yılı verisi esas alınmış. 2003 yılına göre eğer siz teşvik verirseniz yanlış olur. 2003 yılıyla 2010 yılı arasındaki ortalamayı almak gerekirdi ama ne yazık ki böyle bir değerlendirme yapılmamıştır.

Yine Denizli ve Adana ikinci bölge olmasına rağmen, Adana’ya tekstil, boya ve terbiye yatırımları teşvik edilmemiştir ama Denizli’de bu vardır, Adana’ya verilmemiştir. Bilindiği gibi, Adana tekstille ünlenmiş bir şehirdir. Adana, Türk filmlerine tekstilin hammaddesi çırçır fabrikalarının sahipleriyle konu olmuş bir ilimizdir ama Adana’ya ne yazık ki tekstil sektöründe bir teşvik verilmemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız Sayın Varlı.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Şimdi, burada zaten Sayın Bakan daha önceki beyanatlarında da tekstili -Çin’le rekabet edemeyeceğimizi- Çin’e teslim ettiğimiz noktasında bir açıklama yapmıştı; herhâlde Adana da bu noktada unutulmuş. Adana tekstilin merkezidir. Türkiye’deki en büyük iplik fabrikaları, kumaş fabrikaları, boya basma fabrikaları geçmiş dönemde Adana’da kurulmuştur; Türkiye’ye ihracat noktasında çok büyük kazanımlar sağlamıştır. Hatta yine ÇUKOBİRLİK, yani Adana’da bu boya basma, kumaş fabrikası noktasında, çok büyük bir tesis olarak kurulmuştur ama Adana’nın tekstil sektöründe teşvik kapsamına alınmaması çok büyük eksikliktir. Bunun da buradan yanlış olduğunu söylüyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Önergemizin kabulünü diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Varlı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M. Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı yasa tasarısının 35. maddesinde yer alan (bir) lira ibaresinin (beş) liraya çıkarılmasını arz ederim.

                                                                                                             Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Genç, buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 385 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 35’inci maddesinde geçen “1 lira” yani “Vergi kesiri 1 liraya kadar olanlar nazara alınmaz.” ibaresinin, bunun 5 lira olarak nazara alınması şeklinde, asgari 5 liranın altında olanların nazara alınmaması şeklinde bir önerge verdim.

Biliyorsunuz emlak vergisi nispeti binde 4. Binde 4 de olunca bu çok değerli bir şey de değil. Aslında posta masraflarını falan da dikkate aldığınız zaman, zaman zaman işte bütçe kanunlarıyla yeni parayla 20 lira, 30 lira, 50 liraların da terkin edildiğini biliyoruz. Dolayısıyla önergemde bunu kastettim.

Tabii, bu teşvik tedbirlerinden çok bahsediliyor. Bir teşvik tedbirleri yayınlandı. Tunceli’yle Trabzon aynı bölgeye alındı. Yani Karadenizliler tabii, burada çok olduğu için, hem bakanlar hem bürokratlar Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve Türk yönetiminde, bürokraside çok olduğu için Karadeniz’le doğuyu bir aldılar. Hâlbuki Karadeniz’le doğunun gelişmişlik düzeyi çok farklı. Mesela bir Tunceli’yle Trabzon, bir Hakkâri’yle Trabzon bir olabilir mi veya Rize’yle bir olabilir mi? Yatırım rakamlarına bakarsanız, bunlara ayrılan ödeneklere bakarsanız çok farklı.

Sayın milletvekilleri, bir karar okumak istiyorum. Davacı: Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Ortaklığı. Talep edilen alacak: “1.692.222 yemek bedeli, 37.025 çiçek gideri, 83.539 lira hediyelik eşya bedeli, 11.750 lira konaklama gideri, 124.832 kartvizit bedeli.” Bunu Türkiye Kalkınma Bankası Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesine talep ediyor, toplam 1 milyar 949 milyon 372 bin liralık alacak. Bu 1996 hesaplarının incelenmesi sırasında, o zamanki bir devlet bakanı bunları, bakın…

AHMET YENİ (Samsun) – Kaç kere cevaplandı.

KAMER GENÇ (Devamla) – Tamam.

Bu Devlet Bakanı, bunları bankaya ödetiyor. Banka bu konuda 13. Asliye Hukuk Mahkemesine dava açıyor. 16. Asliye Hukuk Mahkemesi, bunun 1 milyar 652 milyon küsur olarak davalıdan tahsiline karar veriyor ve bu karar Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 11/9/2002 gün ve esas 2000/6788 karar 2000/7375 sayılı Karar’ıyla onaylanıyor. Burada geçen bu parayı, kendi yiyecek paralarını Türkiye Kalkınma Bankasına ödeten kişi Abdullah Bey’dir, Abdullah Gül’dür.

AHMET YENİ (Samsun) – 50 kere cevaplandı.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben daha önce buralarda söylediğim zaman, “Efendim burada siz belge ibraz etmiyorsunuz…” Hani o kayıp trilyon davası ayrı. Yani işte bu da belge. Bakın, bu tip, hakkında zimmet suçu işlenen kişiler, başka yerlerde milletvekilliğinden dahi istifa ediyorlar ama tabii, Çankaya Köşkü’ne gidince, orası çok tatlı oldu, istifa etmek kimsenin hesabına gelmiyor. İşte, daha başka şeyler var da biz bunları dile getiriyoruz. Ama maalesef bu dile getirdiklerimiz nedeniyle bize burada zaman zaman “Niye dile getiriyorsunuz?” diye hesap soruluyor.

Şimdi, bu Hükûmet o kadar olaylardan habersiz ki, mesela bu kanunun 18’inci maddesiyle ÖTV Kanunu’na ekli (B) listesini hekzan, heptan ve pentan benzeri gümrük tarife cetvelinin 270.10.11.25.00.00 numarada yazılı bir mal ÖTV’ye eklendi. Bu, akaryakıta karıştırılıyor ve satılıyordu. Ama bakın yedi senedir iktidardasınız, Petrol Kanunu çıkardınız. Petrol Kanunu çıkarılmasından tam yedi sene geçti, ilk defa bu maddenin vergilendirmesini bu sene getiriyorsunuz. Demek ki uyuyor sizin İktidarınız, memleketin olaylarından haberi yok! Bugüne kadar ben sordum buradan, dedim ki: “Şimdiye kadar bu malların getirilip de petrole karıştırılmasını hangi firmalar yaptı? Ne kadar vergi kaybı var? Bize cevap verin.” Zaten sorduğumuz soruyu da herhâlde Bakanlar Kurulu sırasında oturan arkadaşlarımız anlamadı; hele Komisyon zaten anlamaz, bu maddeler nedir; hekzan, heptan, pentan diye bir malzeme. Ama yani, bakın, Türkiye'de bu kadar vergi kayıpları var, birçok vergi dışı kayıplar var ama Hükûmet, maalesef, birçok şeylerden habersiz, birçok vergi kaçakçılığı geliyor. Bakın, bu petrole “marker” diye bir madde katıyorlar. O marker’ı, Petrol Piyasası Düzenleme Kanunu çıktıktan sonra, birdenbire, bir bakıyorsunuz, Petrol Piyasası Düzenleme Kanunu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir af kanunu çıkarılıyor. Bir bakıyorsunuz büyük miktardaki petrol kaçakçıları affediliyor. İşte, Genel Başkanınız bundan iki sene önce dedi ki: “78 milyar dolarlık petrol kaçakçılığı var memlekette.” O, o zamandı. Zaten şimdi denetimi kaldırdığınız için nerede ne kadar petrol giriyor, ne kadar kaçakçılık var onları bilmiyoruz. Devlet yönetimi, maalesef, böyle denetimden uzak, karanlık bir şeye getirildi.

Bakın, bir şey daha anlatayım: Son üç yılda iadesi istenen KDV 2 katrilyon 70 küsur trilyon liradır. Bunun yüzde 51’i -o zaman incelemeye tabi tutulmuş- hayali ihracat. Şimdi, değerli milletvekilleri, işte o ancak KDV’yi isteyenler kısmen iadeye giriliyor ve görüyorsunuz ki devlete kimse vergi vermiyor, hayali ihracat çok fazla, hayali ithalat çok fazla. Ama sizin zamanınızda, maalesef, en büyük koruyucu şemsiyesi bu kaçakçılara, naylon faturacılara, en fazla siz bunları himaye ediyorsunuz. Ama biz -tabii, zaman da olsa daha ayrıntılı da bu konuda bilgi veririm- buradaki bu 1 lira çok düşük, 5 liraya çıkarılması lazım diye önerge verdim.

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.31

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.34

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatoş GÜRKAN (Adana)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103’üncü Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

385 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, 3’üncü sırada yer alan, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

3.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/708) (S. Sayısı: 386)

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Gruplar arasında mutabakat bulunduğundan ve bundan sonra da komisyonun bulunmayacağı dikkate alınarak, alınan karar gereğince kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 12 Haziran 2009 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 22.35