DÖNEM: 23 CİLT: 46 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
103’üncü
Birleşim
11 Haziran 2009 Perşembe
(Bu Tutanak
Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman ilindeki turizm ve sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın
cevabı
2.- Karabük Milletvekili
Mehmet Ceylan’ın, Türkiye’nin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Dönem
Başkanlığına seçilmesine ve bu görevi üstlenmesine ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, teşvik istihdam
paketinin kapsamı ve kapsama alınan illere ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş’un, Bilecik Milletvekili
Yaşar Tüzün’ün gündem dışı konuşmasına ilişkin
açıklaması
2.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, Düzce Milletvekili Yaşar Yakış’ın
konuşmasındaki bazı sözleri nedeniyle açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin ve 21 milletvekilinin, Hatay ilinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/396)
2.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Türk dünyası ile ilişkilerin
araştırılarak geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/397)
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Tokat Organize Sanayi
Bölgesindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/398)
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/181) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 11/6/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
DTP Grubu önerisi
2.- (10/79) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmelerinin, Genel Kurulun 11/6/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
MHP Grubu önerisi
3.- (10/383) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 11/6/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması ve saat
19.00’a kadar çalışmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Gelir Vergisi
Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/692)
(S. Sayısı: 385)
3.- Kamu Düzeni
ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve
İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)
4.- Kamu
Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/708) (S.
Sayısı: 386)
IX.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, Van eski Cumhuriyet
Savcısına ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Ergin’in cevabı (7/7431)
2.- Sivas
Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, Silivri Cezaevi
yönetimiyle ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/7439)
3.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Ergenekon davasındaki
bir tutuklunun durumuna ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Ergin’in cevabı (7/7486)
4.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Deniz Feneri dava
dosyasının çevirisine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Ergin’in cevabı (7/7592)
5.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, gıda güvenliği denetimlerine,
- Muğla
Milletvekili Gürol Ergin’in, tohum bayilerinin birliklere yaptıkları ödemelere,
- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak’ın, balıkçılıktaki avlanma sürelerine,
- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, bir yönetmelikteki bazı
düzenlemelere,
Bir
yönetmelikteki bazı hükümlere,
- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, bir tebliğde yoğurtla ilgili değişikliklere,
İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/7671), (7/7672), (7/7673), (7/7674),
(7/7675), (7/7676)
6.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, TOKİ’nin Diyarbakır Valiliği ile yaptığı protokole ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in
cevabı (7/7880)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.00’te açılarak dokuz oturum yaptı.
Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Artvin ilinin
ulaşım ve barajlardan kaynaklanan sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız,
İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, cevaplandırılmayan soru önergeleri ile parlamenter
denetime ilişkin gündem dışı konuşmasına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek,
Cevap verdiler.
Giresun
Milletvekili Murat Özkan, Giresun ilinin ekonomik sorunlarına ilişkin gündem
dışı bir konuşma yaptı.
Artvin
Milletvekili Ertekin Çolak, Artvin Milletvekili Metin
Arifağaoğlu’nun gündem dışı konuşmasına;
Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okay,
İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin,
Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in verdiği cevaba;
İzmir Milletvekili
Kamil Erdal Sipahi, son bir haftada 3 defa akaryakıt zammı yapılmasına ve bu
konuda bir tedbir düşünülüp düşünülmediğine,
Ordu Milletvekili
Rıdvan Yalçın, milletvekillerinin denetim faaliyetlerine,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan ve 38 milletvekilinin, yoksulluk ve gelir
dağılımındaki durumun (10/393),
Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan ve 38 milletvekilinin, TARİŞ’in tarım sektöründeki
konumunun (10/394),
İstanbul
Milletvekili Ümit Şafak ve 23 milletvekilinin, İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin aldığı metrobüslerde yaşanan sorunların
(10/395),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Gündemin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmının:
214’üncü
sırasında bulunan (10/268) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin
görüşmelerinin Genel Kurulun 10/6/2009 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin DTP Grubu önerisi,
69’uncu sırasında
bulunan (10/117) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmelerinin
Genel Kurulun 10/6/2009 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi,
82’nci sırasında
bulunan (10/135) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmelerinin
Genel Kurulun, 10/6/2009 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılması ve saat 19.00’a kadar çalışmasına ilişkin CHP Grubu önerisi,
Yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Muş Milletvekili
Sırrı Sakık, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in,
Tunceli
Milletvekili Kamer Genç, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın,
Şahıslarına
sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri Komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen,
Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/692) (S. Sayısı: 385) görüşmelerine devam
edilerek, birinci bölüm kabul edildi, ikinci bölüm üzerinde bir süre görüşüldü.
Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Gaziantep Milletvekili
Akif Ekici’nin,
İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli’nin,
Partilerine
sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
11 Haziran 2009
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
23.56’da son verildi.
|
|
Şükran Güldal MUMCU |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
Canan CANDEMİR ÇELİK |
|
Fatoş GÜRKAN |
|
Bursa |
|
Adana |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 118
II.- GELEN KÂĞITLAR
11 Haziran 2009 Perşembe
Raporlar
1.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/712) (S. Sayısı: 396)
(Dağıtma tarihi: 11.6.2009) (GÜNDEME)
2.- İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/713) (S. Sayısı: 397) (Dağıtma tarihi:
11.6.2009) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin ve 21 Milletvekilinin, Hatay İli’nin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/396) (Başkanlığa geliş tarihi:
03.06.2009 )
2.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 Milletvekilinin, Türk Dünyası ile ilişkilerin
araştırılarak geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/397) (Başkanlığa geliş
tarihi: 03.06.2009)
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 Milletvekilinin, Tokat Organize Sanayi
Bölgesindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/398) (Başkanlığa geliş
tarihi: 03.06.2009)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Eskişehir
Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, sahte içki
üretimine ve TAPDK’nın sorumluluğuna ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7581)
2.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, Katılım Öncesi
Ekonomik Programın AB’ye sunulmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/7582)
3.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, tarımsal amaçlı
soğuk hava depolarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7583)
4.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, tekstil ve hazır giyim sektörünün desteklenmesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7584)
5.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, TMSF’nin
bir ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7585)
6.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, işsizliğe ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7587)
7.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, futbol sahalarındaki
şiddete ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7588)
8.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana Büyükşehir
Belediyesinin sosyal yardımlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7589)
9.- Edirne
Milletvekili Rasim Çakır’ın, çeklerle ilgili kanunun yeniden düzenlenmesine
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/7591)
10.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, deprem bölgelerine göre konut sayısına ilişkin
Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7594)
11.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa’da deprem riski taşıyan binalara ve deprem
sigortasına ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7595)
12.- Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici’nin, Şanlıurfa’da yaşanan
bazı olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7598)
13.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, Bilecik’teki
belediyelerin borçlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7599)
14.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, trafik
cezalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7601)
15.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, bazı dernek ve
vakıflarda yapılan aramalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7602)
16.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, İDO’nun bir
televizyon kanalıyla anlaşmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7603)
17.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Kahramanmaraş’ta meydana
gelen helikopter kazasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7604)
18.- Erzincan
Milletvekili Erol Tınastepe’nin, güvenlik güçlerinin
neden olduğu yaralama ve ölüm olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7605)
19.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, yerel seçim sürecindeki olaylara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7608)
20.- Van Milletvekili
Özdal Üçer’in, Ağrı’da meydana gelen bazı olaylara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7609)
21.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, tıp fakültelerine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7613)
22.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın,
üniversitelerle ilgili bazı hususlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7614)
23.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, parasız yatılılık ve bursluluk sınavına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7615)
24.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, Ergenekon
Soruşturmasıyla ilgili beyanına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7616)
25.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, bir sınavda sorulan
soruya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7617)
26.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, bir sınav sorusuna ve bazı uygulamalara ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7619)
27.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bir hayvan hastalığına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7620)
28.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, balıkçılıktaki bazı uygulamalara ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7621)
29.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, arıcılık sektörünün desteklenmesine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7622)
30.- İzmir Milletvekili
Abdurrezzak Erten’in,
TARİŞ’in desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7623)
31.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, TMO’nun alımlarına ve
ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7624)
32.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, hızlı trene yönelik
bazı iddialara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7625)
33.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Antalya-Kepez
yoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7626)
34.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, İstanbul-İzmir
otoyol projesinde yer alan asma köprüdeki demiryolu şeridine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7627)
35.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, bazı yerlerdeki doktor açığına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7629)
36.- Erzincan
Milletvekili Erol Tınastepe’nin, TAPDK yönetimine
yönelik bazı iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu)
yazılı soru önergesi (7/7630)
37.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürek’in, 2009 yılı bütçesinin
revizyonuna ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi
(7/7631)
38.- İzmir
Milletvekili Abdurrezzak Erten’in,
çalışanların ve emeklilerin aylıklarına zam ihtiyacına ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/7634)
39.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Kırım Kongo Kanamalı ateşi hastalığına karşı
alınacak önlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7636)
40.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Azerbaycan politikasına yönelik bazı iddialara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7637)
41.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, gerçekleştirdiği bir ziyarete ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/7639)
42.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, İşsizlik Sigortası Fonuna ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/7644)
43.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Vakıfbank Yönetim
Kurulunun bir üyesinin görevden alınmasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/7645)
44.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, ücretlilere bir defaya mahsus ödeme yapılmasına
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru
önergesi (7/7646)
45.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, bazı Valilerin AK Parti
Genel Merkezindeki görüşmelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7647)
46.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürek’in, İETT’nin ithal
ettiği bazı otobüslere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7648)
47.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, bir köyün yollarının yapımına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7651)
48.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir köyün yol ve su
sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7652)
49.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Darülaceze Müdürlüğünün
bir ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7654)
50.- İstanbul
Milletvekili Bihlun Tamaylıgil’ın,
İstanbul Büyükşehir Belediyesince alınan metrobüslere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7655)
51.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, İstanbul Büyükşehir
Belediyesince alınan metrobüslere ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7656)
52.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürek’in, bazı mükellefler
hakkında oluşturulan listeye ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7657)
53.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Bakan onayı ile atanan eğitim kurumu yöneticilerine ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7663)
54.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bazı okul müdürü atamalarına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7664)
55.- Eskişehir
Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, bazı okullara
doğrudan müdür atadığı iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7665)
56.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir köydeki sağlık
ocağının ihtiyaçlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7666)
57.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bir hastanede işten
çıkarılan işçilere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7667)
58.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan İl Sağlık
Müdürlüğünün bir ihalesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7668)
59.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, İstanbul-İzmir otoyolu ve hızlı tren
projelerinin güzergahlarına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7677)
60.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan TELEKOM İl Müdürlüğünün
bir ihalesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7678)
11 Haziran 2009 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 103’üncü Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre vereceğim ve yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
İlk söz, Adıyaman ilindeki turizm ve sorunları hakkında söz
isteyen Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’ye aittir.
Sayın Köse, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Adıyaman Milletvekili Şevket
Köse’nin, Adıyaman ilindeki turizm ve sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Adıyaman’da turizm ve sorunları konusunda gündem dışı söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle Genel Kurulu en içten saygılarımla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, dünyada, güneşin doğuşunun en güzel
biçimde izlendiği Nemrut’u bağrında taşıyan Adıyaman ilimiz, maalesef turizme
yapılan yatırım ve turizmin geliştirilmesi konusunda yeterli ilgiyi
görememektedir.
Oysa Adıyaman coğrafyası çeşitli medeniyetlere sahne olmuş, birçok
kültüre ev sahipliği yapmış nadir illerimizdendir.
Giyimi-kuşamı, oyunu, düğünü, geleneği-göreneği,
misafirperverliği, halısı, kilimi ve heybesiyle zengin kültürel değerlere
sahiptir.
Efsanesi, türküsü, halk oyunları Adıyaman’ı dünyanın tanıdığı bir
il hâline getirmiştir. Binlerce yıllık zengin Adıyaman kültürünün bir ifadesi
olan halk oyunlarımız ilimizi temsil etmiş, birçok başarılara imza atmıştır.
Değerli arkadaşlar, turizm potansiyeli açısından çok büyük öneme
sahip Adıyaman ilimiz, Nemrut Dağı’ndan Perre antik
kentine, Sen Pol Kilisesi’ne kadar çok sayıda esere
ev sahipliği yapmaktadır. Perre antik kent o kadar
başıboş bırakılmış ki orayı gezmeye giden insanların hiçbir can güvenliği
bulunmamaktadır. Perre’deki çalışmalar için ödenekler
oldukça az verilmektedir. Kazı çalışmalarının devam edebilmesi için buraya özel
önem verilmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Nemrut Dağı dünyanın
sekizinci harikası olarak bilinmektedir. Doğu ve Batı medeniyetlerinin
birleştiği Yukarı Mezopotamya’da yer alan en yüksek açık hava müzesidir. Bu
dağın zirvesinde Kommagene Krallığı’na ait iki bin
yıllık Tümülüs, devasa heykeller ve kitabeler yer almaktadır. Aynı zamanda 1987
yılında UNESCO tarafından da dünya kültür mirası listesine de alınmıştır.
Nemrut Dağı anlatılmaz, ancak gidip Nemrut Dağı’nı görmek gerekir. Kültür
Bakanlığının kitabının üzerinde Nemrut Dağı vardır, ancak, bu, kâğıt üzerinde
kalmamalıdır; bu, icraatla, çalışmayla mümkündür.
Değerli milletvekilleri, bütün bunların ötesinde, ne şehrin
otogarında ne Kâhta Otogarı’nda ne de Nemrut Dağı yol güzergâhının üzerinde
turizm bilgi ya da danışma bürosuna rastlayamıyoruz. Güneşle heykellerin
söyleşi yaptığı Nemrut’a bu yapılanlar reva değildir. Oysa Nemrut, dünyada çok
daha farklı tanıtılabilir.
İşte Nemrut! Gördüğünüz, heykellerin güneşle buluştuğu ünlü Nemrut
Dağı.
Özellikle Japonlar ve Güney Koreliler dağa ve güneşe çok
düşkündürler. Dağ ve güneş onlar için çok kutsaldır. Bunun nedeni ise Japon
imparatorunun güneşin oğlu olduğuna inanmalarıdır.
Güneş en güzel, en muhteşem olarak Nemrut Dağı’nın zirvesinden
ancak seyredilebilir. Bundan dolayı Japon ve Güney Kore gibi ülkelerde Nemrut’un tanıtılması
için çok daha fazla çaba harcanması gerekmektedir. Bu anlamda “Nemrut Dağı
festivali” gerçekleştirebiliriz, teşvik edici yatırımlar yapabiliriz, sanayici
ve girişimcilerin iş birliğiyle “Nemrut fuarı” düzenlenebilir, sanatçılarla iş
birliği yaparak konser ve sergiler yapılabilir.
Değerli arkadaşlar, Güneydoğu Anadolu Projesi’nin en önemli ayağı
olan Atatürk Barajı Avrupa’nın ve Türkiye'nin de en büyük baraj gölüdür. Bu
baraj yöre halkı tarafından deniz olarak bilinmektedir. Ancak bu büyüklükteki
baraj gölümüzden maalesef yeterince yararlanamıyoruz. Göl üzerinde balıkçılık
ve su sporları yapılmaktadır. Yalnız, yeterince destek sağlanamadığından göl
üzerinde yapılan su sporları da yaygınlaşamamıştır.
İşte, gördüğünüz şu tablo Marmaris yahut da Bodrum değildir,
Adıyaman’da bulunan Atatürk Barajı’nın resmidir. Dikkatinize sunulur.
Değerli milletvekilleri, en son olarak AKP Hükûmeti
de Adıyaman’ın turizm potansiyelini görmezden gelmektedir. Adıyaman’da turizm,
bacasız fabrika olacak durumdadır. Adıyaman’ın ekonomisine büyük katkı
sağlaması an meselesidir. Sadece ekonomik olarak değil sosyal açıdan da
turizmin ilimize büyük katkıları olacaktır. Kültürlerin tanışması, kaynaşması
ancak bu yollarla gerçekleşebilir.
Değerli arkadaşlarım, Japonya ve Güney Kore’den 2008 yılında 100
binin üzerinde turist ülkemize gelmiştir. Eğer biz bu turistlerin 10-15 bin
kişisini Nemrut Dağı’na kanalize edebilirsek çok
şeyleri değiştirebiliriz. Bunu niçin söylüyorum: Son yıllarda Adıyaman’da tütün
yok edildi. Nüfusumuzun yaklaşık yüzde 50’si tütüncülükle geçiniyordu. Tarımın
en büyük ayağı tütün idi. Dolayısıyla, tütün yok edilince işsizlik baş göstermiştir.
Eğer Nemrut Dağı’nı turizme açarsak en az 10 bin işçinin çalışabileceği bacasız
bir fabrikayı çalıştırmış oluruz.
Adıyaman’ı bir Kapadokya’ya çevirebiliriz. Bu sadece bir düş
değildir. Bunun için altyapı gerekli, çalışmak ve uğraşmak gereklidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Köse.
ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Altyapı çalışmaları hızlandırılmalıdır. Bunun için TRT’nin bu
konuda çok çalışma yapması gerekir. Geçen pazartesi günü TRT Türk’te tam kırk
dakika Kapadokya anlatıldı. İsterdim ki Adıyaman gibi devasa heykellere sahip
olan Nemrut Dağı da en az bir on-on beş dakikayla bu televizyonda tanıtılmış
olsaydı.
Adıyaman’da turizmi şansa çevirebiliriz. Spor etkinlikleri,
özellikle dağcılık ve su sporları yapılabilir. Bunun için Atatürk Barajı Gölü
buna çok uygundur.
Yine Nemrut Dağı için belgesel filmler çekilebilir, yurt dışı özel
tanıtımlar, lobi faaliyetleri kuvvetlendirilebilir, İnternet tanıtımları, tur
operatörleri ve rehberlik çalışmaları yapılabilir, alan gezileri yapılabilir.
Bütün bunlar için de basın ve medya faaliyetlerine büyük görev düşmektedir.
Yerel belediyeler yahut da valilikler veya kaymakamlıkların bütçeleri buna
müsait değildir. Hükûmet bu konuda gerekeni
yapmalıdır. 25 milyon dolarlık bir bütçeyle Adıyaman ilimizi büyük bir
işsizlikten kurtarmış oluruz.
Tüm bunlar gerçekleşirse GAP bölgesine ve Türkiye ekonomisine
büyük katkılar sunmuş oluruz.
Sözlerime son verirken şu dörtlükle sözü bitirmek istiyorum:
“Nemrut Dağın başında,
Heykelleri karşında,
Adıyaman kokuyor,
Toprağında, taşında.”
Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Adıyaman seninle gurur duyuyor.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse.
Gündem dışı konuşmaya Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay cevap vereceklerdir.
Sayın Bakanım, buyurun.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlarım; Adıyaman Milletvekilimiz Sayın Köse’ye,
Türkiye'nin kültür turizmi açısından son derece önem taşıyan bir yöremizi
Meclis kürsüsüne getirdiği için çok teşekkür ederim. Gerçekten, Nemrut Dağı ve
Nemrut Dağı merkezli olmak üzere Adıyaman, bizim Türkiye’de yapmaya
çalıştığımız turizm çeşitlendirmesi açısından son derece önem taşıyan bir büyük
zenginliktir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri arasında
Adıyaman’ı ve bilhassa Nemrut Dağı’nı görmemiş olanlar varsa bunun kendileri
için en kısa zamanda giderilmesi gereken bir Türkiye zenginliğine ilişkin bir
bilgi eksikliği olduğunu ifade etmek isterim.
ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Bakanlık olarak bir gezi düzenleyin.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Gerçekten,
Türkiye’de olup da Türkiye’de belli bir kültür ve gelir düzeyinde olup da
Adıyaman gibi -başka örnekleri de var kuşkusuz ama- Nemrut gibi bir zenginliği
görmemek olmaz.
Ne yazık ki -Sayın Milletvekilimizin yakınmalarının önemli bir
kısmına katılıyorum- henüz, Nemrut gibi bir büyük zenginliğin ülkemize ve
dünyaya tanıtılması için gereken altyapı eksiklikleri giderilebilmiş değildir.
Ben kendi payıma, yıllar önce Nemrut’u görmüştüm. Önceki yıl bir kez daha, bu
sefer taşıdığım sıfat nedeniyle ve o makamın gerektirdiği dikkatle, özenle bir
kez daha gördüm. Yıllar içinde iyiye doğru gelişmiş fazla bir şey olmadığını
üzüntüyle tespit ettim.
Şimdi, geçen yıl, dünya miras alanlarıyla ilgili 2010 Ajansı
çerçevesinde bir fon kullanmak konusunda sayın milletvekillerimizin katkısıyla
bir kaynak oluşturabildik. O kaynak çerçevesi içinde dünya miras alanlarının
altyapı eksiklerinin giderilmesi, ziyaret güzergâhlarının belirlenmesi, ulaşım
güzergâhlarının düzenlenmesi, karşılama merkezlerinin oluşturulması ve elbette,
o asıl ören yerlerinin gelecek bin yıllara da taşınabilmesi için gereken
düzenlemelerin yapılması konusunda proje, proje uygulama ve uygulama
çalışmalarımız var. Bu çerçevede biz Nemrut’a ciddi bir kaynak ayırdık ama bu
kadar önemli arkeolojik alanlarda, siz isteseniz bile ve kaynak bulsanız bile
istediğiniz kadar hızlı ilerlenilmiyor. Orta Doğu
Teknik Üniversitesi ile bir çalışma yapıyoruz, Adıyaman milletvekili
arkadaşlarım yakından biliyorlar, bir çalışma yapıyoruz. Orta Doğu Teknik
Üniversitesi oradaki eserlerin korunmasıyla ilgili bize bilimsel açıdan yol
gösteriyor. Geçen yıl bir tartışma başlattık: Adıyaman’ın Nemrut Dağı’nın
tepesindeki, dağın her iki yüzündeki anıtlar olduğu yerde mi korunmalı, yoksa
orada replica’ları bırakılarak bir müzeye mi, aşağıda
bir müzeye mi taşınmalı? Bilim çevreleri arasında bu konuda bir görüş birliği
oluşamadı. Bilim çevrelerinin bir kesimi aşağıya taşınması, bir müzede, yeni,
çağdaş bir müzede gelecek bin yıllara uygun bir biçimde korunarak aktarılması
konusunda görüş birliğine varamadılar. Şimdi biz bir ortak bilimsel görüş
oluşturmaya ve o çerçevede bir koruma oluşturmaya çalışıyoruz. Şu anda hem Malatya
yönünden hem Adıyaman yönünden yol düzenlemeleri, karşılama merkezi
düzenlemeleri, projeleri yaptırıyoruz. Yol düzenlemeleriyle ilgili uygulama
çalışmaları da başladı. Ama bir kez daha söylemek istiyorum ki, bizim bu geçmiş
yıllardaki ihmali hızla ortadan kaldırmamız gerekiyor ve Adıyaman’ı, Nemrut’u
bütün dünyaya tanıtmamız gerekiyor.
Geçen yıl, yanılmıyorsam, 125 bin civarında, Nemrut Dağı’nın
ziyaretçisi vardı, Adıyaman’ın ziyaretçisi vardı. 100 bin kadarı yerli, 25 bin
kadarı yabancıydı. Biraz önce Sayın Milletvekilim, Türkiye’ye gelen Uzak
Doğuluların 20-25 bin kişisinin Nemrut’a taşınması hâlinde bu bölgenin
kaderinin değişebileceğini söyledi. Güzel, ama bence bu sayılar çok az. Bence
25-26 milyon ziyaretçinin geldiği Türkiye’de Nemrut’a birkaç yüz bin insanın
çıkıyor olması, yakın bir gelecekte Adıyaman eksenli olarak o bölgeye 1 milyon
ziyaretçinin gidiyor olmasını bizim hayal etmemiz gerekir. Benim şahsen böyle
bir hayalim var. Yani, iki bin yıl önce
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Davet lazım Sayın Bakan.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Davet…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım, Sayın Köse konuştu, davet
etti.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Sayın
milletvekilleri her konuda davet mi bekler Allah aşkına. Ben tabii davet ederim
de, özel gayrete de ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Yani, bu zenginliklerimizi
paylaşmak konusunda gayrete ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
Yani, Nemrut, benim çok özel olarak, son yıllarda sahiplenmeye ve
hızla o eksiklikleri gidermeye çalıştığım mekânlardan birisidir. Sayın
Milletvekilimize teşekkür ederim, bizim bu yılki faaliyet programımızın
kapağına da bir hatırlatma olsun, bir bilgi tazeleme olsun diye Nemrut’u
koyduğumuzu burada işaret etti ama ondan ibaret değil.
Tabii, şunu da sizlerle paylaşmak isterim: 9 dünya miras alanımız
var şu anda bizim UNESCO tarafından kabul edilmiş olan Türkiye’de. İşte, Hattuşa var, Troya var, Nemrut
var, Safranbolu var, 9 alanımız var. Şimdi hayalimiz, bu 9 alanla ilgili
altyapı eksikliklerini gidermek. Yürüyüş güzergâhları, güvenlik önlemleri,
bunları almaya çalışmak. Bunları yapıyoruz.
İkincisi: Bu 9 alana yenilerini katmaya, dünya miras alanındaki
kalıcı yerlerimize yenilerini katmaya çalışmak. Bu çerçevede Alanya’yla ilgili
çalışıyoruz, Selimiye’yle ilgili çalışıyoruz ve Efes’le ilgili çalışıyoruz.
Önümüzdeki birkaç yıl içinde 9 alana Efes’i, Selimiye’yi ve Alanya’yı katmak
konusunda hazırlıklarımız var.
Bir taze bilgiyi de sizlerle paylaşmak istiyorum: 18 de bizim
dünya miras alanı aday listesinde Türkiye’de doğal ve arkeolojik ören yerimiz
vardı ya da sit alanımız vardı. 2000’den bu yana yeni bir dosya önerilmemiş ve
2000’den bu yana, bu dünya miras alanı aday listesine yeni bir bölge
katılmamıştı. Biz, geçen yıldan bu yana 5 dosya gönderdik: Konya Çatalhöyük,
Antalya Perge, Aydın Afrodisias, Burdur Sagalassos ve
Fethiye’den Olimpos’a kadar bütün Likya kıyılarındaki Likya
kalıntıları. 5’i de kabul edildi. Şimdi, 18 değil, şu anda dünya miras alanı
aday listesinde 23 yeni yerimiz var. Yani bir yıl içindeki bir gayretle biz bu
aday listesini 5 çoğalttık. Şimdi, birkaç yıllık bir gayretle UNESCO’nun kalıcı
listesindeki
yerlerimizi de en az 12’ye çıkarmak konusunda bir niyetimiz var,
inşallah muvaffak oluruz.
Adıyaman’la ilgili tabii, dikkatimiz ve gayretimiz ayrıca sadece
Nemrut Dağı değil. Tabii, Nemrut Dağı Türkiye çapında, dünya çapında çok önemli
ama Nemrut’u görmek için gelenlerin Adıyaman içinde de nefes alacakları, tarihî
dokuyu paylaşacakları bir Orta Anadolu, Orta Doğu Anadolu şehrinin nostaljisini ve tarihini birlikte yaşayacakları mekânlara
ihtiyaç var. “Tuz Hanı” tabir edilen bir alan var, Adıyaman içinde bir eski
kervansaray var. Orasıyla ilgili bir çalışma yapıyoruz. Ciddi bir kaynak
ayırdık. Bazı kamulaştırma problemlerimiz var. Özel mülkiyet ilişkileri çıktı.
Yargıda sorunlar var ama Adıyaman’ın dokusunu değiştirecek olan bir çalışmayı
da bu arada sürdürüyoruz şehir merkezinde.
İkincisi: Kâhta Kalesi’yle ilgili bir çalışma yapıyoruz. Kâhta
Kalesi’nde restorasyon projesi çalışmaları yapıyoruz.
Ayrıca, biliyorsunuz, Adıyaman Kültür Merkezini üniversiteyle
paylaştık ve şu anda üniversitenin katkılarıyla Adıyaman Kültür Merkezi faal
bir ünite hâline dönüştü. Kâhta Kültür Merkezini geçen yılın sonunda bitirdik
ve Besni Kültür Merkezi için çalışıyoruz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, şu
Malatya-Adıyaman yolunu bitir, biz Adıyaman’a çok turist getiririz.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Malatya
konusunda da, Değerli Milletvekilim, burada gündem dışı bir konuşma yaptığınızda
bu taze bilgileri sizinle Malatya konusunda da paylaşmaktan keyif alırım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ama Adıyaman’a faydamız olsun.
Adıyaman bizim kardeşimiz. Oraya faydamız olsun.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Tabii, faydanız
oluyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Onun için, Malatya-Adıyaman
yolunu bitirin.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, fazla zamanınızı almak istemiyorum. Gündem dışı bir konuşma
vesilesiyle, hem UNESCO dünya miras alanındaki yerlerle ilgili hem aday
alanlarla yaptığımız çalışmalarla ilgili bazı bilgileri sizlerle paylaşmak
istedim.
Benim hayalim şudur: Türkiye geçen yıl dünya 7’ncisi oldu
turizmdeki gelişmelerle, dünyada hız itibarıyla 7’ncisi oldu. İstanbul, Avrupa’da
yükselme hızı itibarıyla 3’üncü oldu, Paris ve Londra’dan sonra. Bunlar
kuşkusuz iyi gelişmeler. Bunu sürekli kılmamız lazım. Bir de, bu bereketi
Anadolu’ya yaymamız lazım. Yani bunun sadece Antalya’yla İzmir arasındaki kıyı
şeridinde kalmaması, Anadolu içlerine doğru yürüyüp gelmesi lazım çünkü turizm
istihdam sağlıyor.
Geçenlerde ben Mardin’deydim. Nüfusun yüzde 68’inin otuz yaşın
altında olduğunu öğrendim. Sanıyorum benzer bir durum birçok şehrimizde var
bizim. Bu genç nüfusa bizim istihdam sağlamamız lazım ve bu genç nüfusu dünyaya
entegre edecek olan yatırımlara girişmemiz lazım. Turizm bunlardan birisi.
Kültür turizmi alanında Türkiye’nin büyük zenginlikleri var ama
ihmal edilmiş büyük zenginlikleri var. Şimdi, bu ihmali ortadan kaldırmaya çalışıyoruz.
Termal turizmi, kongre turizmi, kış turizmi alanında turizmi çeşitlendirmeye
çalışıyoruz.
Kültür turizmini özellikle önemsiyorum çünkü Türkiye’yi dünyada
kitlesel olarak turizmde yükselen değil, aynı zamanda kalite olarak yükselen ve
dünyada farklılaştıracak olan alan bence kültür turizmidir. Yani Türkiye’ye
gelen ziyaretçiler Nemrut’u gördükleri zaman, Sümela’yı gördükleri zaman,
Ani’yi gördükleri zaman, Konya’yı gördükleri zaman ve oradaki müziğin, oradaki
yemeğin, oradaki lezzetin farkına vardıkları zaman, bizim bağlarımızda yetişen
üzümün, üzümden üretilen şıranın ya da şarabın, bizim yemeklerimizin, bizim
soframızın, bizim hayat tarzımızın –tabii, çok hijyenik
bir ortamda sunulması kaydıyla- farkına vardıkları zaman Türkiye turizmde
sadece kitlesel olarak yükselen değil, kalite olarak da farklılaşan bir ülke
hâline dönüşecektir.
Hayalim benim, bir vadede, on yıl içinde, hepimizin göreceği bir
vadede, dünyada belli bir kültür ve belli bir gelir düzeyine ulaşmış insanlar
için Türkiye’yi görmemiş olmak bir eksiklik olmalıdır, “Türkiye’yi gördüm”
demek prestij, bir itibar sorunu olmalıdır ve
Türkiye’yi görmediyse “çok şey kaybettim” diyebilmelidir insanlar dünyada.
İnşallah bunu gerçekleştirmeye çalışacağız.
Konuyu gündeme getiren arkadaşıma teşekkür ediyorum.
Hepinizi, Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim Sayın Köse?
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Kısa bir açıklama yapmak istiyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Ee, siz yedi dakika
konuşmuştunuz.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Katkı vermek için.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Köse.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakana da teşekkür ediyorum.
Adıyaman Nemrut, özellikle Nemrut Dağı’na olan hassasiyetlerini
biliyorum. Ancak bir açıklamasında dediler ki: “O heykeller orada mı kalmalı,
yoksa kaldırılmalı mı? Bir çalışma var.” Ben özellikle itirazsız orada kalmalı
diyorum. Sebep de şu: O zaman Nemrut Dağı, Nemrut Dağı olmaktan çıkar. Bu bir.
İkincisi: Gerçekten turizm açısından Adıyaman’ın bir ayrıcalığı
vardır. Konuşmamda da belirtmiştim Sayın Bakanım. Orada ekonomi felç olmuştur.
Turizm burayı canlandırabilecektir. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Katkı
vereceğiniz için de ayrıca teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Bakanım, buyurun.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Sayın
Başkanım, bir yanlış anlaşılma olmasın. Elbette Adıyaman’ın, Nemrut’un özelliğini
veren oradaki anıtlardır. Fakat bazı bilimsel çevreler dediler ki -dünyada
örnekleri var- “Anıtların asıllarını, bu iş için mahsusen yapılan, hassaten
yapılan bir müzeye taşıyabilirsiniz; tıpkısını da oraya, replica’larını
da oraya koyabilirsiniz. Böylece doğanın ve ziyaretçinin tahribatına replicalar maruz kalır ama asıllarını hemen yakında bir
yerde muhafaza edebilirsiniz.” Dünyada böyle örnekler var. Bu, bir bilimsel
öneriydi. Bu bilimsel öneriyi bilim çevreleri tartışıyor. Bizim bu konuda verilmiş
bir ön kararımız yoktur. Sakın yanlış anlaşılma olmasın.
Teşekkür ederim, tekrar saygılarımı sunarım.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Gündem dışı ikinci söz, Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi Dönem Başkanlığı hakkında söz isteyen Karabük Milletvekili Mehmet
Ceylan’a aittir.
Sayın Ceylan, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- Karabük Milletvekili Mehmet
Ceylan’ın, Türkiye’nin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Dönem Başkanlığına
seçilmesine ve bu görevi üstlenmesine ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET CEYLAN (Karabük) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; ülkemizin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Dönem Başkanlığına
seçilmesi ve bu görevi üstlenmesi dolayısıyla gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, geçen yıl Birleşmiş
Milletler Genel Kurulunda, Türkiye, kırk sekiz yıl aradan sonra, Birleşmiş
Milletler Genel Kurulunun üyesi olan ülkelerin yüzde 80’den çoğunun desteğini
alarak iki yıllık bir süreç için, 2009 ve 2010 yılları için Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi üyeliğine seçilmiş bulunmaktadır. Bu görevini de 2009 yılı
başından itibaren üstlenmiş bulunmaktadır. Türkiye şimdi ise 1 Hazirandan
itibaren de, bir ay boyunca Güvenlik Konseyi Dönem Başkanlığını yürütmeye
başlamış bulunmaktadır. Bu Başkanlık görevinin öncelikle ülkemize ve
milletimize hayırlı olmasını ve dünya barışına katkıda bulunmasını diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, takdir edersiniz ki bu görev, ülkemizin
uluslararası alanda saygınlığı ve itibarı açısından son derece önemli ve onurlu bir
görevdir. Ülkemizin kırk sekiz yıl aradan sonra Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi üyeliğine seçilmesi ve onun ötesinde Dönem Başkanlığını üstlenmesi, hiç
şüphesiz ki ülkemizin uluslararası alanda kazandığı haklı güven ve itibarın
somut bir göstergesini teşkil etmektedir. Nitekim,
dünyanın stratejik açıdan en kilit bölgelerinden birinin merkezinde yer alan
Türkiye'nin dış ve güvenlik politikaları bakımından özellikle son yıllarda
izlediği aktif ve yapıcı tutum, uluslararası toplumun çok geniş bir kesiminde
takdir toplamaktadır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Türkiye bu dönemde, dış
politikada olduğu gibi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliği ve Dönem
Başkanlığında da aktif bir politika izlemektedir. Güvenlik Konseyi Dönem
Başkanlığımız sırasında Konsey gündeminde, Orta Doğu, Kosova, Afganistan,
Gürcistan, İran, Sudan gibi ülkelerde yaşanan güvenlik sorunları gibi önemli
konular yer almaktadır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Güvenlik Konseyinde yine, 18
Haziranda, Türkiye'nin önemli gayretleriyle Irak’taki durum ele alınacaktır.
Tabii ki Irak bizim komşumuz ve dost bir ülke. Irak’ta yaşananları önemsiyoruz.
Irak’ın geleceği açısından Türkiye büyük bir önem vermektedir. Bu açıdan işte,
Dönem Başkanlığımız sırasında Irak’la da ilgili güvenlik ve istikrar konusu
gündeme taşınacak ve mümkün olan en üst düzeyde bir toplantı
gerçekleştirilecektir.
Değerli arkadaşlarım, yine bu dönemde Güvenlik Konseyi açısından,
gerek üyelik ve Dönem Başkanlığımız açısından Afganistan ve Pakistan’daki
gelişmeleri de son derece önemsiyoruz. Bilindiği gibi, son zamanlarda
Pakistan’da askerî operasyonlar nedeniyle özellikle Swat
ve Dir bölgesinde milyonlarca insan yerlerinden,
yurtlarından olmuş bulunmaktadır. Yaklaşık 2,5 milyon Afganlı insanımız,
kardeşimiz göçebe durumuna düşmüş bulunmaktadır.
Tabii ki Türkiye olarak, hem bir kardeş ülke olarak hem de
Güvenlik Konseyi üyesi ve Dönem Başkanı olarak, Afganistan’da ve Pakistan’da
yaşanan olayları önemsiyoruz. İşte, Sayın Dışişleri Bakanımız Sayın Davutoğlu da bugünlerde Pakistan’da bulunmaktadır. 9-11
Haziranda Pakistan ziyaretini gerçekleştirmekte ve Türkiye olarak, yaşadığı bu
sıkıntılar nedeniyle Pakistan’a, Pakistan halkına yaklaşık 10 milyon dolar
civarında bir nakdî yardımı Sayın Bakanımız takdim etmiş bulunmaktadır. Bunun
dışında ayni yardımlar da devam etmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bunun dışında, tabii, Güvenlik Konseyi Dönem
Başkanlığımız sırasında gündeme getirdiğimiz birçok önemli sorun da, konu da…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Ceylan, konuşmanızı tamamlayın.
MEHMET CEYLAN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Güvenlik Konseyi Dönem Başkanlığımızda, ifade ettiğim gibi, önemli
konuları gündeme getirmeye devam edeceğiz. Bunlardan bir tanesi de Birleşmiş
Milletler çerçevesinde dünya çapında yürütülen barışı koruma faaliyetleri ile
ilgili de bir toplantı düzenleyeceğiz. Birleşmiş Milletlerin dünya çapında
yürüttüğü barışı koruma operasyonları çerçevesinde, bu operasyonların nasıl
daha etkin, nasıl daha faydalı bir hâle getirilebileceği ve yerel halka nasıl
bir destek sağlanabileceği konuları gündeme taşınacaktır.
Değerli arkadaşlarım, bir kez daha özetle ifade ediyorum: Güvenlik
Konseyi Dönem Başkanlığımızın ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor,
dünya barışına, dünya güvenliğine katkı sağlamasını diliyor, hepinize sevgiler,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Ceylan teşekkür ederim.
Gündem dışı üçüncü söz, teşvik istihdam paketinin kapsamı ve
kapsama alınan iller hakkında söz isteyen Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’e aittir.
Sayın Tüzün, buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
3.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, teşvik istihdam paketinin kapsamı ve kapsama
alınan illere ilişkin gündem dışı konuşması
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; geçtiğimiz hafta Sayın Başbakan tarafından bizzat açıklanan
teşvik istihdam paketinin kapsamı ve kapsamı içerisine giren illerle ilgili
gündem dışı söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu cümleyi özellikle kullanıyorum çünkü Sayın
Başbakanın Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyelerinin düşüncelerine ipotek
koyarak açıklamış olduğu bu karar maalesef Genel Kurulumuzdan, Meclisimizden
kaçırılmıştır. Çünkü geçtiğimiz yıl bir torba kanuna ilave edilen teşvik
kanununun Bakanlar Kurulu kararıyla yapılması konusundaki bir madde Türkiye
Büyük Millet Meclisinde kabul edilmiş idi ve bu kanun doğrultusunda Bakanlar
Kurulu seksen bir ilimizi dört bölgeye ayırarak yeni bir kanun açıkladı.
Burada belirtildiği gibi, Meclisimizin duvarında belirtildiği gibi
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” Milletin temsilcileri olan
milletvekilleri maalesef bu kanundan bilgilendirilmedi, bu kanundan haberdar
edilmedi. Sayın Başbakan bizzat kendisi bu kanunu açıkladı ve Bakanlar Kurulu
kararı olarak yürürlüğe girdi.
Değerli arkadaşlarım, bizler geçtiğimiz Parlamento döneminde de
5084 sayılı Teşvik Kanunu’nun yanlış olduğunu, iller arasında rekabeti
artıracağız derken, gelişmişlik seviyesini yükselteceğiz derken, iller
arasındaki rekabetin büyük olumsuzluklar yaratacağını, çünkü sınırda bulunan
her iki ildeki sanayi kuruluşlarının birbiriyle rekabet edemeyeceğini,
dolayısıyla bir ile yatırım yapılsın derken, mevcut ildeki yatırımların yok
olacağını, kapanacağını söylemiştik ama maalesef, o 5084 sayılı Kanun 2004
yılında yürürlüğe girdi ve dediğimiz gibi 36 tane ile,
Doğu ve Güneydoğu illerini kapsayan bölgeye yatırım yapılmadı, İç Anadolu, Batı
illerindeki 13 ile daha fazla yardım yapıldı, teşvik bu anlamda 13 ile yaradı.
Şimdi, bakıyoruz, bu ayrılan dört bölgede tabii ki, kuşkusuz yine
şanslı olan iller var. Özellikle bu kanunla Doğu ve Güneydoğu illerine yatırım
yapılması konusunda dördüncü bölüme ayrılan Doğu ve Güneydoğu illeri yine bu
kanundan faydalanamayacak. Çünkü, bizzat Sayın
Başbakanın tasarrufu doğrultusunda açıklanan bu kanunda Ordu, Giresun, Rize,
Artvin, Gümüşhane, Malatya, Kastamonu, Çankırı ve Sinop gibi iller de açıklanan
bu Teşvik Kanunu’nda dördüncü bölgede yer almışlardır. Sayın milletvekilleri,
özellikle Doğu ve Güneydoğu illerinin milletvekillerine buradan soruyorum: Bu
iller dördüncü bölgede yer alırken sizin bölgelerinize herhangi bir yatırımcı,
sanayici gelir mi arkadaşlar? Ama bakıyorum, Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinin
milletvekilleri her zaman olduğu gibi sessizliklerini yine koruyorlar.
Değerli arkadaşlarım, tabii, kuşkusuz bu kanunda gerek 5084
sayılı, gerekse yeni açılan bu kanunda en büyük mağduriyeti yaşayan kuşkusuz
seçim bölgem olan Bilecik ili. Bilecik ilinde 6 tane organize sanayi bölgesi,
186 fabrika kuruluşuyla 2002 yılına kadar sanayi kuruluşları üretimine devam
ediyordu. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiğinden bugüne kadar,
maalesef, 186 fabrikamızın 100’e yakını kapandı, bir kısmı üretimini düşürdü
çünkü bu uygulanan Teşvik Kanunu’ndan en fazla mağdur olan illerden bir tanesi
de Bilecik ili oldu.
Yine, Sanayi ve Ticaret Bakanımızın bizzat tarafımıza göndermiş
olduğu sanayi potansiyeli ve yatırım alanları araştırması sonuçlarına göre,
Bilecik Milletvekili olarak tarafıma göndermiş olduğu raporda, ilin profilinde “sosyoekonomik gelişmişlik sırası 18, gelişmişlik
kademesi ikinci derece” demesine rağmen, bunu resmî yazı olarak tarafıma
göndermesine rağmen, Bilecik ili, maalesef, bu taslakta…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Tüzün.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Seçim bölgem Bilecik ilimiz, maalesef, bu
taslakta birinci bölgede yer almıştır.
Tarihin altın sayfalarında yer alan Bilecik ilimizin, hem
kuruluşun hem de kurtuluşun merkezi olan, her iki onuru yaşayan ve bugüne kadar
kendi kaynakları ve imkânlarıyla kurmuş olduğu organize sanayi bölgelerinin yok
edilmesine, sanayi kuruluşlarının tek tek kapanmasına
ve sanayi kuruluşlarının tek tek diğer bölgelerde yer
alan illere kaydırılmasına seyirci kalmayacağımızı, kalamayacağımızı belirtmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Bilecik ilinin özellikle beş büyük şehir
arasına sıkışıp kalmış olması, coğrafi olarak da aynı bölgede yer alması, yani
İstanbul, Ankara, İzmir, Kocaeli, Bursa ve Eskişehir gibi illerle aynı statü
içinde bulunması son derece yanlıştır. Sizler, bu Teşvik Kanunu’nu çıkartırken
bölgeler arasında dengeyi kuralım derken, kaş yaparken göz çıkartıyorsunuz.
Çünkü hemen yanı başımızda bulunan ve… Türkiye’deki seramik
üretiminin, bakın, altını çizerek söylüyorum, seramik üretiminin yüzde 70’i
Bilecik ilinde yapılırken; porselen üretiminin, ihracatının yüzde 50’si Bilecik
ilinde yapılırken; mermer sektörünün, altını çizerek söylüyorum, mermer
sektörünün yüzde 70’i yine Bilecik ilinde bulunurken ve ihracatta, mermerde,
seramikte ve porselende ilk beşte yer alan fabrikalar Bilecik ilinde bulunurken
maalesef kaş yaparken göz çıkarttınız. Bilecik’i birinci bölgeye
aldınız. Kuşkusuz, bu teşvik kanunu yürürlüğe girdikten sonra o
fabrikalarımızın birçoğu kapanmak zorunda kalacak, birçoğu da teşvikte hemen
yanı başımızda bulunan Kütahya gibi diğer illere taşınmak zorunda kalacaktır.
Değerli arkadaşlarım, sonuç olarak şunu söylemek istiyorum: Gelin,
bu kanunu milletvekilleri olarak, milletimizin bize verdiği yetkiye dayanarak
tekrar inceleyelim. Sayın Başbakanın tasarrufuna bırakılarak, 547
milletvekilinin düşüncesine ipotek koyularak açıklanan bu kanuna hep beraber
“dur” diyelim ve bu kanunun yeniden düzenlenmesi konusunda girişimlerde
bulunalım. Seçim bölgemizdeki vatandaşlarımıza, yurttaşlarımıza kuşkusuz büyük
hizmet yapmış oluruz diye düşünüyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tüzün.
Sayın Durmuş…
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, bu konuda yerimden bir
cümleyle ilave yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
Bir dakika süre veriyorum.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün
gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Hatibin bahsettiği Bilecik ilini Bolu iliyle mukayese etmek
istiyorum.
Özellikle sağlık personeli ve devlette çalışan birçok personel
Bilecik ilini tercih etmez, Bolu’yu tercih eder ama ekonomik kalkınmışlık
çizgisi bakımından Bilecik, Bolu’nun önündedir; bu çelişkilere dikkat etmemiz
lazım. O bakımdan, Bilecik, sanayi potansiyeli yüksek olduğu hâlde sosyal
potansiyeli çok geri bir bölgedir. Devlet memurları ve doktorlar orayı tercih
etmemektedir.
Arz ediyorum efendim. Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Durmuş.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
“Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları” vardır.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Hatay Milletvekili Süleyman
Turan Çirkin ve 21 milletvekilinin, Hatay ilinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/396)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Hatay ilinin sorunlarının araştırılması ve alınacak önlemlerin
tespiti amacıyla, Anayasa’nın 98. ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğü’nün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz. 04.06.2009
1) Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Ahmet Orhan (Manisa)
4) Süleyman Nevzat
Korkmaz (Isparta)
5) Mehmet Günal (Antalya)
6) Münir Kutlata (Sakarya)
7) Erkan Akçay (Manisa)
8) Hasan Çalış (Karaman)
9) İsmet Büyükataman (Bursa)
10) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
11) Mustafa Enöz (Manisa)
12) Yılmaz Tankut (Adana)
13) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
14) Reşat Doğru (Tokat)
15) Beytullah
Asil (Eskişehir)
16) Metin Çobanoğlu (Kırşehir)
17) Osman Durmuş (Kırıkkale)
18) Ümit Şafak (İstanbul)
19) Kadir Ural (Mersin)
20) Mustafa Kalaycı (Konya)
21) Abdülkadir
Akcan (Afyonkarahisar)
22) Hüseyin Yıldız (Antalya)
Gerekçe:
Hatay, ülkemizin kültürel ve sosyal açıdan en zengin illerimizden
birisidir. Doğal güzelliği, tarihsel ve kültürel birikimi, çeşitli etnik
kökenden ve dini inanıştan vatandaşların bir arada huzurla yaşadığı, denizi,
yaylası, dağları ile turizm potansiyeli yüksek, engin Amik Ovasıyla her türlü
tarıma elverişli bütün bu özellikleriyle şanslı, ama gereken ilgi
gösterilmediği için de bir o kadar şanssız bir ilimizdir. Hatay, Suriye ile
sınır komşusu olması itibariyle, Türkiye'nin Ortadoğu'ya açılan kapısıdır.
Üç semavi dinin doğuş, gelişim ve yayılma noktasında bulunan
Hatay, dünyanın bilinen ilk kilisesi Sen Pierre ile
de inanç turizmi haritasının en önemli noktalarından biridir. Antakya Mozaik
Müzesi sergilenen mozaikleriyle dünyanın ikinci büyük müzesidir.
Turizm için gerekli bütün doğal çatıya sahip Hatay, ne yazık ki bu
özelliklerinden bilinçsiz politikalar nedeniyle yararlanamamıştır. Hatay İl
Kültür ve Turizm Müdürlüğünün, Hatay'ın ihtiyacı olan 5 müze için sunduğu rapor
dikkate alınmamış, Antakya Mozaik Müzesi'nin yer sorunu nedeniyle
sergilenemeyen eserleri depoda çürümeye terk edilmiştir. Ödenek yetersizliği
nedeniyle yeni bir müze açamayan Bakanlık, depodaki eserleri sergileyecek veya
çürümekten koruyacak çözüm de bulamamıştır.
Dört mevsim turizm sezonu açık Hatay için Kültür ve Turizm
Bakanlığı'nın 2008 yılında ayırdığı ödenek miktarı 1000 TL'dir. Bu yatırımla
Hatay'ın turizm tanıtımı, tarihi eserlerin restorasyonu,
yatırım teşviki, yeni müze açılması sorunları çözülebiliyorsa Kültür ve Turizm
Bakanını tebrik etmek gerekmektedir.
Sen Pierre Kilisesi'nin Hac merkezi
olabilmesi için çalışma yürütmeyen ve yürütmeyi düşünmeyen Kültür Bakanlığı,
Hatay'ın tanıtımı için büyük bir fırsatı elinin tersiyle itmiştir.
Hatay'ın sadece turizmi değil, tarım potansiyeli de
değerlendirilmemektedir.
Ülkemizin gözde ovalarından Amik Ovası, yıllar yılı bitirilmeyen
bir sulama projesinin tamamlanmasını, kanaletlerin bitirilmesini beklemektedir.
Çiftçimiz, kendi imkanları ile toprak bentlerle su
sorununu gidermeye çalışılırken verilen sözler unutulmuş, 1995 yılında
projelendirilen ve Devlet yatırım programına alınan Reyhanlı Baraj Projesi, Arsuz-Gönençay Projesi, Karaçay
Barajı gibi projeler, proje olarak kalmıştır.
Yaş sebze ve meyve, zeytinyağı, pamuk, buğday, narenciye, havuç,
maydanoz ve organik tarım gibi katma değeri yüksek ürünlerin üretimi ve
ihracatında şansı çok yüksek illerden biri olmasına rağmen Hatay, çiftçisinin
sermaye birikiminin olmaması, tarımsal girdilerin çok yüksek, desteklerin
kısıtlı ve zamanında ödenmemesi nedeniyle bu şansını da kullanamamaktadır.
Toprakların kısıtlı olması ve büyük masraf ve zahmetlerle üretilen ürünün
karşılığını bulamaması çiftçi sayısını azaltmaktadır. Sera köylerinin
oluşturulması ve meyvecilikte yapılacak sıfır faizli kredi desteğiyle tarımda
marka olabilecek Hatay, hükûmetin çözüm programını
beklemektedir.
Hatay'ın diğer sorunları arasında, 2004 yılında batan ve zehirli
atık içeren Ulla gemisinin çıkartılmaması, zehirli
atığın suya karışması, deniz ve çevre kirliliğinin yanında, su ürünleri üretimi
oranının düşmesine neden olması, arıtma tesislerinin olmaması, zararlı
atıkların denize aktarılması ve İskenderun Körfezi’nde bulunan termik santralin
yarattığı kirlilik sayılabilir.
Ayrıca, İskenderun Limanının tam kapasitesi çalışamaması, organize
sanayi bölgelerinin kurulmaması, komşu illerinin teşvik almasına rağmen
Hatay'ın bu imkândan yararlanamaması Hatay sanayisine sekte vurmaktadır.
Bu gerekçelerle, Hatay ilinin sorunlarının araştırılması ve
alınacak önlemlerin tespiti amacıyla, Anayasa'nın 98. ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ediyoruz.
2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru
ve 20 milletvekilinin, Türk dünyası ile ilişkilerin araştırılarak geliştirilmesi
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/397)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizin son yıllarda Türk Dünyası ile ilişkilerine gereken önem
verilmemiş ve bundan dolayı Türk Dünyasını oluşturan Türk Cumhuriyetleri ile
Türkiye arasındaki siyasi, ekonomik ve kültürel gelişmeler sağlanmamıştır.
Bu nedenle Türk Dünyası ilişkileri ile ilgili sorunların tespit
edilip istenilen düzeye gelmesi açısından Anayasanın 98. İç Tüzüğün 104 ve 105.
maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ve talep
ederiz. 03.06.2009
1) Reşat Doğru (Tokat)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Hasan Çalış (Karaman)
4) Mustafa Enöz (Manisa)
5) Erkan Akçay (Manisa)
6) Recep Taner (Aydın)
7) Cemaleddin
Uslu (Edirne)
8) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
9) Süleyman Lâtif Yunusoğlu (Trabzon)
10) Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)
11) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
12) Osman Durmuş (Kırıkkale)
13) Necati Özensoy (Bursa)
14) Beytullah Asil (Eskişehir)
15) Mehmet Günal (Antalya)
16) İsmet Büyükataman (Bursa)
17) Mümin İnan (Niğde)
18) Yılmaz Tankut (Adana)
19) Hakan Coşkun (Osmaniye)
20) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
21) Metin Ergun (Muğla)
Gerekçe:
Türk Dünyası Ekonomik kaynakları, yer altı ve yerüstü
zenginlikleri ile dünyanın her zaman cazip bölgesi olmuş ve diğer ülkeler
tarafından topraklarına müdahalelerle karşılaşmıştır. Yaşadığımız Hocalı
Katliamı, Karabağ sorunu bunların en belirgin örnekleridir. Maalesef ülkemiz ve
diğer dünya devletleri buradaki mağdur Türk halkının yanında olamamış ve
onların mağduriyetini halen giderememiştir.
Ülkemizin batıya vermiş olduğu önem, son yıllarda Türk Dünyasına
verilmemiştir. En son yaşanan Ermenistan Kapısının açılmak istenmesi dost ve
kardeş devlet Azerbaycan'da büyük bir üzüntüye neden olmuştur.
Türk Dünyası ile gerek ekonomik gerek kültürel gelişmeler giderek
zayıflamış, hatta bazı Türk Cumhuriyetleri ile bitme noktasına gelmiştir.
Bu nedenle Türk Dünyası ilişkileri ile sorunlarımızın tespit
edilip, daha iyi noktalara getirilmesi için Meclis Araştırması açılmasını
yararlı görmekteyiz.
3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru
ve 20 milletvekilinin, Tokat Organize Sanayi Bölgesindeki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/398)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gerekçesi ekte belirtildiği üzere Tokat Organize Sanayi Bölgesi İş
yerlerinin sorunlarının araştırılarak, alınacak tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla, Anayasamızın 98. ve İç Tüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir
Meclis araştırması yapılmasını arz ederiz.
1) Reşat Doğru (Tokat)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Hasan Çalış (Karaman)
4) Osman Ertuğrul (Aksaray)
5) Mustafa Kalaycı (Konya)
6) Yılmaz Tankut (Adana)
7) Mustafa Enöz (Manisa)
8) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
9) Alim
Işık (Kütahya)
10) Ümit Şafak (İstanbul)
11) Muharrem Varlı (Adana)
12) Ahmet Orhan (Manisa)
13) Cemaleddin
Uslu (Edirne)
14) Süleyman Lâtif Yunusoğlu (Trabzon)
15) Recep Taner (Aydın)
16) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
17) Osman Durmuş (Kırıkkale)
18) Hüseyin Yıldız (Antalya)
19) Recai Yıldırım (Adana)
20) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
21) Münir Kutluata (Sakarya)
Gerekçe:
Ülkemizdeki ağır ekonomik kriz tüm ülkede olduğu üzere Tokat
ilinde de ağır bir şekilde hissedilmektedir.
Bunu Organize Sanayisi Bölgesindeki esnafımız çok ağır bir şekilde
hissetmektedir. Hızla iş yerleri kapanmakta, işçilerin işlerine son verilmekte,
buna bağlı olarak işsizlik oranı Tokat ilinde hızlı bir şekilde artmaktadır.
Hükûmet afişlerle halkı
pazara davet etmekte ise de, halk işsizlikten dolayısıyla parasızlıktan evinden
bile çıkamamaktadır.
Tokat Organize Sanayi Bölgesinde üretim durmuş, sürekli artan
girdi maliyetleri artık işvereni iş yapamaz hale getirmiştir.
Bu da doğal olarak üretim maliyetlerini arttırmıştır. İşveren çok
zor durumdadır. Bu sorunların tespit edilip giderilmesi ve İşverenlerin üretir
hale gelmesi için Meclis araştırması yapılması uygun olacaktır.
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Saygıdeğer milletvekilleri, Demokratik Toplum Partisi Grubunun İç
Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/181) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 11/6/2009
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin DTP Grubu önerisi
11.06.2009
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 11.06.2009 Perşembe günü (Bugün) toplanamadığından
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel
Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Fatma
Kurtulan
Van
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmında yer alan 10/181 esas
numaralı Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki kuraklığın hayvancılık ve
tarım üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla verilen Meclis Araştırma Önergesini, 11.06.2009 Perşembe
günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - DTP grup önerisinin lehinde Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık.
Sayın Sakık, buyurun efendim. (DTP
sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında, bu önerimizle ilgili grubum adına buradayım. Bizim tabii
ki amacımız, ilk günden beri Parlamentonun bir uzlaşı içerisinde bu yasaları
görüşmesini arzu ediyoruz ama ne hikmetse, bir uzlaşı çıkmayınca biz de
demokratik haklarımızı kullanmaya çalışıyoruz.
Sevgili arkadaşlar, ben sözlerime başlamadan önce, yanı başımızda,
İran’da, çok yakın bir tarihte -dün akşam televizyonda da izledik- 6-7 tane
insan idam edildi. İran’da Muhammed Ahmedinejad’ın
Cumhurbaşkanı seçildiği günden bugüne kadar, yani 2005’ten bu yana idam
edilenlerin sayısında büyük artış yaşandı ve 2008 yılında 346 insan idam edildi
hemen yanı başımızda ve dün akşam da 6 insan yardım ve yataklıktan idam edildi.
İdam, evet, evrensel hukukta bir suçtur, cinayettir. Yanı
başımızda oluyor ve biz seyirci kalıyoruz. İçeride yüzlerce aydın ve meslek
kuruluşlarından sendikacıların idamı beklediğini hepimiz biliyoruz. Geçmişte de
bir yurttaşımız Suudi Arabistan’da idama mahkûm edilmişti, başta Sayın
Cumhurbaşkanı ve diğer siyasi parti liderlerinin bu konudaki gayretini gördük
ve büyük bir çaba sonucu o vatandaşımızın idam edilişini engelledik ama onun
için biz bu konuda da duyarlı olmalıyız. Yanı başımızdaki bir ülkede insanlığa
karşı suç işleniyorsa bizim Parlamento olarak seyirci kalmamamız gerekir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz üzere küresel
ısınma dünyayı tehdit altına alan büyük bir tehlikedir. Bilim adamları son elli
yılda sıcaklık artışının insan hayatı üzerinde fark edilebilir etkileri
olduğunu bir bütün olarak görmüş ve hiçbir önlem alınmazsa bu yüzyıl sonunda
küresel sıcaklığın ortalama 2 derece artacağı tahmin edilmektedir. Bunun
sonucunda doğacak olan doğa olayları ciddi felaketlere sebep olacaktır. Elbette
ki küresel ısınma tüm dünya açısından büyük bir tehlikedir fakat biz ilk önce
kendi içimizde yaşattığı zararları görmeli ve onun için birtakım önlemler
almalıyız.
Bilim adamlarına göre küresel ısınma önlenmediği takdirde Türkiye
yüz yıl içinde kuzey Afrika’ya dönecek, yağışlar azalacak, başta GAP bölgesi
olmak üzere tüm nehirlerin taşıdığı su miktarı düşecek, baraj göllerinin su
seviyesi azalacak ve enerji üretimi ciddi olarak aksayacak. Yüksek basınç
kuşağının kuzeye kaymasıyla ülkemizde hâkim olabilecek tropikale benzer bir
iklim, düzensiz, ani ve şiddetli yağışlar, seller, hortum, kasırga ve heyelana
yol açacak. Bu tehlikeleri…
Eğer ciddi şekilde önlemler alınmazsa ve büyük bir önlem
alınmadığı takdirde balıkların göç yolları bozulacak, kuru kesimlerde yüksek
sıcaklıklarla birlikte orman yangınlarıyla tarımsal hastalıklarda büyük
artışlar görülecekler. Bu kavurucu sıcaklıklar devam ettiği müddetçe bölgemizde
geçen yıl çok ciddi şekilde iklimle ilgili gördüğümüz zararları hep birlikte
yaşadık. 2030’da Türkiye'nin büyük bir kısmı oldukça kuru ve sıcak bir iklimin
etkisine girecek. Türkiye’de sıcaklık 2-3 derece artacak. Deniz seviyesinin
2030’da 30, 2050 ve 2100 arasında azami
Türkiye’de küresel ısınmanın birinci derecede etkisini gösterdiği
yer Van Gölü’dür. Göl ve çevresinde yıllık ortalama sıcaklık 1 derece artmış ve
Van Gölü yavaş yavaş kurumaya başlamıştır. Göldeki su
seviyesi 1994’te maksimum seviyeye ulaşmış, on beş yıldır bu seviyeye
ulaşmaması küresel ısınmanın göstergesidir. Küresel ısınma devam ettikçe su
seviyesi azalmaya devam edecek. Uydu görüntülerinde Van’ın Özalp, Saray
ilçelerinde tamamen kurumuş göletler saptanmıştır.
Binlerce yıllık tarihî kültür hazinesi Hasankeyf’in Ilısu Barajı’nın suları altında kalması an meselesidir.
Küresel ısınma nedeniyle mevcut barajlarda bir de güçlükle su tutulurken
kuraklığın tehdidi altındaki Güneydoğu’da Hasankeyf’i yok etmek pahasına baraj
inşa etmenin bedeli hesaplanmamaktadır. Ekonomik ömrü zaten sınırlı olan
barajdan sağlanacak sulama, enerji gibi olanakları başka yollardan karşılamak
da mümkündür. Kaldı ki yöre halkı ticari faydalar gözetmeksizin tarihî ve
kültürel dokunun korunmasını, Hasankeyf’e dokunulmamasını istemektedir.
Halkımızın göstermiş olduğu bu duyarlılığı devletin diğer yetkili birimlerinin
de göstermesi gerektiğine inanıyoruz.
Bir diğer örnek de Tunceli ilimizde Munzur Çayı’dır. Munzur Çayı,
çevresinde birçok önemli bitki örtüsü barındıran, sadece ülkemiz için değil tüm
dünya için oldukça önemli bir doğa harikasıdır. Şu ana kadar bir barajın
tamamlandığı, sekiz barajın da yapılmakta olduğunu biliyoruz. Munzur Vadisi
ciddi bir tehlikeyle karşı karşıyadır. Yapılacak barajlarla birlikte Munzur
Vadisi içinde, çevresinde barındırdığı canlı bitki türlerinin yok olacağını
biliyoruz.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; küresel ısınmayla birlikte
dünyada karşılaşılan kuraklık ülkemizde de son yıllarda, özellikle Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ciddi etkinliğini göstermiştir. Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgesi de tarım ve hayvancılık alanında ülkemizin en önemli
bölgeleridir. Bu bölgelerimizde yetiştirilen ürünler ağırlıklı olarak buğday,
arpa, kırmızı mercimek ve şeker pancarıdır. Bu ürünlerin tümü gerek ülke ekonomisinde
gerek insan hayatında önemli yerlere sahiptir. Ülkemizde hububat üretiminin
yüzde 30’u, kırmızı mercimek üretiminin neredeyse tamamı iki bölgede
yapılmaktadır. Diğer, Türkiye’nin tarım sektörü olan, gittikçe daralmakta olan
bu sektörde insan âdeta çaresizlikler ve yoksulluklarla cebelleşmektedir.
Diğer bir boyutuyla da ülkemizin önemli sorunlarından biri olan…
Güneydoğu’nun birçok ilinde ekilen, başta Muş, Batman ve Adıyaman’da, Bitlis’te
tütüncülükle uğraşan büyük bir kesimimiz var. Ne yazık ki son dönemlerde
uluslararası sermayeye verilen söz ve Amerika’daki tütün üretimine peşkeş
çekilen bu yoksul vatandaşlarımızın ektiği tütünler uzun süredir ciddi bir
kotayla karşı karşıyaydı. Son dönemlerde de bu kotayı tamamen ortadan
kaldırdılar ve özellikle Muş ve Bitlis’te yetişen Virginia tipi tütün dediğimiz
bu tütün diğer ülkelere, Amerika’ya bile ihraç ediliyordu. Yani sigara
üretiminde katkı maddesi olarak Virginia tipi tütün buralara ihraç ediliyordu.
Ne yazık ki, şu anda bütün kotalardan bu bölgedeki ekiciler tamamen perişan bir
hâldedirler. O vesileyle bu insanların ekmeğini elinden almamalıyız.
Amerika’daki bu tütün tüccarlarının ve ülkemizdeki tütün tüccarlarının ekmeğine
yağ sürmemeliyiz. Devlet bir an önce bununla ilgili olumlu adımlar atmalıdır.
Değerli arkadaşlar, diğer bir boyutu da şudur: Yani küresel ısınma
dünyayı tehdit ediyor, ülkemizi tehdit ediyor. Hemen yanı başımızda Muş’ta
Alpaslan I Barajı denilen bir baraj yapıldı, bu baraj yapılırken insanların
büyük bir çoğunluğunun hâlen istimlak edilmeyen
arazileri su altında kaldı. Bu insanlar hâlen perişan ve onlara ödenen paralar
o kadar komik bir rakam ki, 100 milyar liraya yaptırdığı eve devlet gidiyor
20-30 milyar lira ödüyor ve “Gidin” diyor. Sosyal devlet bu değil. Eğer gelip
bir yeri istimlak edecekseniz benim orada atalarım,
hayatım… Orada atalarım yatıyorsa, mezarlığım oradaysa, hayatım oradaysa, eğer
gelip istimlak ediyorsanız beni mağdur etmemelisiniz.
Şu anda Muş’ta Alpaslan I Barajı’yla ilgili binlerce mağdur insan var. Sayın
Muş Milletvekilimizle birlikte gittik, Valiyi de ziyaret ettik, kendisi de
kabul etti, hâlen istimlak etmediğimiz topraklar su
altında, bu vatandaşlarımız da perişan.
Eğer doğayı tahrik edersek, doğayı yok edersek emin olunuz ki bir
gün doğa da döner insanlığı yok eder. O vesileyle Afrika’da yaşayan yerli
halkların bir gözlemi var, onu sizlerle paylaşmak istiyorum: O Afrika’nın uçsuz
bucaksız toprakları yazın çok ciddi yağmur alır, yağmurlardan sonra ciddi
göller oluşur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkan.
O göller oluştuğunda karıncalar göllerin üzerine çıkar ve sonra
balıklar bu karıncaları yer. Sonra, güneş doğduktan sonra, bir hafta sonra
göller kurur ve balıklar kalır, karıncalar döner balıkları yer.
Şimdi, doğayla oynarsanız, doğayı yok ederseniz, bugün kendi
geleceğimiz için doğayla oynarsak, doğanın birçok tarafını ateşe verirsek
-özellikle Kürt coğrafyasında ormanın nasıl ateşe verildiğini hepimiz
biliyoruz- bir gün doğa da döner bizi yer. Onun için doğayla oynamamalıyız,
doğaya karşı saygılı olmalıyız, doğa hepimizin geleceğidir, çocuklarımızın
geleceğidir, ülkemizin geleceğidir.
Teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Grup önerisinin aleyhinde, Artvin Milletvekili Sayın Ertekin Çolak.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Demokratik Toplum Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, küresel ısınma çağımızın bir problemidir.
Hem dünyada hem
de ülkemizde özellikle son yıllarda küresel ısınma nedeniyle birtakım
sıkıntılar, problemler yaşanmıştır, bu doğrudur. Özellikle tarım alanlarında ve
çevreyle ilgili sorunlarda ciddi artışlar olmuştur fakat bununla ilgili gerek hükûmetlerimiz döneminde gerekse geçtiğimiz yıl ciddi
önlemler alınmıştır. Özellikle tarım alanlarında kuraklıktan zarar gören
çiftçilerimize dönük ciddi kaynaklar ayrılmış, ödenekler ayrılmış ve küresel
ısınmadan kaynaklanan ya da kuraklıktan kaynaklanan tarım zararlarıyla ilgili
çiftçilerimize Tarım Bakanlığı tarafından ciddi destekler geçtiğimiz yıl
içerisinde yapılmıştır.
Çok şükür, bu yıl, 2009 yılı içerisinde böyle bir sıkıntı
yaşanmamaktadır. Barajlarımız ful doludur ve ülkemizin her tarafında güzel ve
bereketli yağmurlar yağmaktadır. Bu problem, bu sene ülkemizde görülmemektedir.
Bu sene görülmemesi gelecek yıllarda da elbette ki görülmeyeceği manasına
gelmez. Bu nedenle Hükûmetimiz bu konuda çok ciddi
çalışmalar yapmaktadır.
Geçtiğimiz yıl Meclis araştırma komisyonu kurulmuş ve bu küresel
ısınmayla ilgili ciltler dolusu araştırmalar yapılarak, bilimsel araştırmalar
yapılarak ülkemizin ve milletimizin faydalanacağı şekilde raporlar
hazırlanmıştır ve bu raporların neticesinde de alınması gerekli olan tedbirler
alınmıştır ve alınmaya devam edilmektedir. Bundan dolayı, yeni bir grup
önerisinin ve araştırmanın yapılmasının zaman kaybından öteye bir işe
yaramayacağını düşünüyorum.
Ayrıca, Değerli Milletvekilinin, zaman zaman,
buradaki konuşmalarında, ülkenin coğrafyasını çeşitli etnik gruplara ayırıp
dile getirmesini de işin doğrusu çok doğru bulmuyorum ve bu ülkeye bir fayda
getirmeyeceğini de buradan söylemek istiyorum.
Bu duygu ve düşünceler içerisinde hepinizi saygı, sevgi,
muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çolak.
Grup önerisinin lehinde Tokat Milletvekili Sayın Orhan Diren,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
küresel ısınma ve kuraklığın Türkiye üzerindeki etkilerinin araştırılmasıyla
ilgili Demokratik Toplum Partisinin vermiş olduğu önerge üzerine Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, küresel ısınma, kelime anlamı olarak,
insanlar tarafından atmosfere salınan gazların sera etkisi yaratması sonucunda
dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasıdır. Sanayi Devrimi’nden sonra binlerce
fabrika kurulmuş, yeni teknolojiler gelişmiş, bilinçsizce tüketilen fosil
yakıtlar sonucunda dünyanın haddinden fazla ısınmasının şartları
oluşturulmuştur. Neticede, sanayinin gelişmesi, atık artışı, ormanların telef
edilmesi, savaşlar derken insanlık kendi sonunu kendi hazırlamaktadır.
Birleşmiş Milletler İklim Konferansı’nda küresel ısınmanın nedenleri arasında
yüzde 90 insan faktörü olduğu ve 2100 yılına kadar dünya ısısının 1,8 ila 4 derece
arasında artacağı tespiti yapılmıştır.
İnsanoğlunun varoluşundan bu yana dünyamıza yaklaşık 13 milyar
insan gelmiş ve gitmiştir. Yapılan hesaplamalar bu rakamın doğru olduğunu teyit
etmektedir. Bugünse bu rakamın yaklaşık yarısı kadar insan ve buna paralel de
aynı sayıda artmış bir hayvan varlığı yeryüzünde bulunmakta ve tüm bu canlılar
topraktan nemalanmaktadır. Bu sayısal artış yetmiyormuş gibi
geometrik bir hızla gelişen sanayileşme hareketleri ve bunların doğa ve çevreye
olumsuz etkileri, yeni oluşan kentler ve bunların inanılmaz boyutlarda
gelişerek tarım topraklarını yok etmeleri, yine yaz-kış değişimleri, yağışlar
ve bunun sebep olduğu toprak kayıpları, erozyonlar, ulaşım hizmetleri için kara
yolu, tren yolu ağları ve hava meydanları için kaybedilen tarım toprakları, bu
hayati malzemeyi acımasızca yok etmeye devam etmektedir.
İnsanların maalesef acımasızca yok ettiği ormanlar, yani doğanın
akciğerlerinin de tükenişini, yine atmosferdeki ozon tabakasının yok oluşu
sonucunu ve güneş ışınlarının filtre edilemeyişi sonunda artan kanser
vakalarını da maalesef üzülerek görüyoruz. Bir de buna küresel ısınma ve
kuraklıkların etkileri eklendiğinde durum daha da vahim bir hâle gelmektedir.
Bugün yaklaşık 950 milyon insan kıtlığın pençesinde âdeta kıvranmaktadır.
Sayın milletvekilleri, sera gazı salımlarını
azaltma konusu, arıtma teknolojileri kullanılarak çözülebilir nitelikte bir
sorun değildir. Dolayısıyla, yenilenebilir enerji kaynaklarından azami
yararlanmayı gerektirmektedir. Bu konuda Türkiye için çözüm yaklaşımı,
konutlarda ısı yalıtımı, ulaşımda toplu taşımacılık, demir yolu, deniz yolu ve
sanayide temiz yakıt kullanımı teknolojilerinin ve yenilenebilir enerjilerin en
uygun güvenlik ve ekonomik koşullarının oluşturulması mutlaka gerekmektedir.
Sera gazı salımlarının azaltılmasında fayda-maliyet
hesaplarının sağlıklı bir şekilde yapılması için kamu ve özel sektörün tüm alt
sektörlerinde detaylı salım envanterlerinin mutlaka
çıkartılması zorunludur ve büyük ihtiyaç vardır.
Sayın milletvekilleri, küresel ısınmaya bağlı kuraklık söz konusu
olunca akıllara ilk gelen su kullanımıdır. Ülkemiz topraklarının 25,8 milyon
hektarlık kısmı sulanabilir arazilerden oluşmaktadır. Ekonomik olarak
sulanabilir arazi miktarı ise 8,5 milyon hektardır ancak Devlet Su İşleri, Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve halk sulamalarıyla bu alanın ancak 4,9 milyon
hektarlık kısmı sulamaya açılabilmiştir. Sektörel bazda yapılan su tüketim tahminlerinde, ülkemizin ekonomik
olarak sulanabilir 8,5 milyon hektar arazisinin bu iş için ayrılan ödenekler
dikkate alındığında, tamamının sulamaya açılabilmesi için onlarca yıl
gerekmektedir.
Kurak ve yarı kurak iklim kuşağında yer alan ülkemizde kuraklık ve
çölleşme sorunlarının küresel ısınmayla daha da artacağı dikkate alındığında,
sulama aynı zamanda önemli bir sorunu da beraberinde getirmektedir, o da toprakların
çoraklaşması, yani toprak kalitesinin bozulmasıdır.
Yağışlı bölgelerde toprak içerisinde doğal olarak bulunan tuzlar
yağmur sularıyla birlikte akarsulara ve yer altı sularına karışır ve böylece
toprak yıkanmış olur. Bu nedenle, yağışlı bölge topraklarında genellikle tuz
birikmesi ve çoraklaşma olmaz. Ancak yanlış sulamalarda, iklimi sıcak yağışı az
bölgelerde tarımsal üretim ve verimi artırmak amacıyla toprağa kontrolsüz,
gelişigüzel verilen sular yeteri kadar direne edilmediği ve topraktan
boşaltılamadığı için toprağın kapilaritesiyle asidik
veya bazik tuzların yüzeye çıkması ve dolayısıyla çoraklaşma ve verimsizliğin
artması meydana gelmektedir. Maalesef, bu durum şu anda Güneydoğu Anadolu
Bölgemizde çok açık görülmektedir. Harran Ovası’nın topraklarında belirgin bir
tuzlanma başlamıştır. GAP bölgesinin kalan toprakları da sulamaya açıldıkça bu
problem o kısımlarda da görülecektir. Özellikle batı ve güney bölgelerimizde
aşırı sulamalar sonucu toprak kalitesi bozulmuş, tuzlanma, zararlı ve hastalık
oranları artmış ve verim düşmeye başlamıştır. Çukurova, Gediz, Söke ve Amik
ovaları da bunun tipik örnekleridir.
Sayın milletvekilleri, küresel ısınma ülkemizde etkisini
göstermeye başlamış, yağışlar azalmış, su kaynaklarının bilinçsiz kullanımı ve
sulama yatırımlarının yetersizliği tarımsal alanları ve bu alandaki nüfusu
tehdit etmektedir.
Hububat hasat döneminin başladığı bugünlerde yaklaşık 3 milyon
çiftçimiz, dolaylı olarak da 15 milyon insanımız zor günler yaşayacaktır.
Ülkemizin belli bölgelerinde yağışların az olması, yanlış sulama politikaları
ve Toprak Mahsulleri Ofisinin yanlış alım politikaları sonucu çiftçimiz yine
kara kara düşünmektedir. Örneğin, Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nde ülke hububat üretiminin yüzde 30’u, kırmızı mercimek üretiminin
hemen hemen tamamı yapılmaktadır. Ancak yağışların
bölgede az olması ve kuraklık nedeniyle üretim rakamlarının neredeyse yarıya
düşeceği, bunun sonucu hububat ithalat rakamlarının artacağı da tahmin
edilmektedir.
Belleklerimize önceden yerleşen “Türkiye, tarımda kendine yeten
yedi ülkeden biri.” lafı artık çok gerilerde kalmıştır. Tarımsal ithalat ve
ihracat rakamları arasındaki uçurum gittikçe açılmaktadır. Özetle, henüz
tarımda net ithalatçı değiliz ama giderek daha fazla tarımsal ürün ithal
ettiğimiz gerçeğiyle de karşı karşıyayız. Geleneksel tarım ürünleri yerine yaş
meyve ve sebze ihracatıyla durumu belki şimdilik toparlıyor ve kurtarıyoruz ama
hububat ve benzer ihracatta ise mevcut toprak büyüklüğüyle bu ürünleri değil
ihraç etmek, üretmek bile olanaksızlaşacaktır.
Bu durum, bölgenin en önemli ikinci geçim kaynağı olan
hayvancılığı da direkt etkilemektedir. Hayvanların yem bulamaması ve otlak
alanların da olumsuz etkilenmesi sonucu hayvancılıkta da ciddi bir gerileme
beklenmektedir. Özellikle büyükbaş süt ve et hayvancılığı çok sıkıntıya
düşecektir. Aslında, son yıllarda hayvancılığa yapılan destek
ve politika değişiklikleri ve özellikle birkaç yurtsever sermayedarın fedakâr
katkılarıyla bu sektörde bir büyüme sağlanmış gibi görünüyorsa da Adalet ve
Kalkınma Partisinin uyguladığı yanlış ekonomik politikalar sonucu tüketim
talepleri inanılmaz ölçüde azalmış ve özellikle süt hayvanlarımız, günlerce
emek vererek, günlerce para harcayarak oluşturduğumuz tatminkâr olmasa da güçlü
süt hayvancılığımız nihayet hayvanların kesime gönderilmesiyle büyük zarar
görmeye başlamıştır. Bu konuda çok müteyakkız olmak mecburiyetindeyiz.
Bu konuda da Roma’yı yeniden keşfetmeye gerek yoktur. Bütün
dünyanın yaptığı Okul Sütü Projesi derhâl hayata geçirilmelidir ve süt tüketen
yeni ve sağlıklı bir neslin yetiştirilmesi mutlaka sağlanmalıdır. Böylece,
sağlık ve tedavi harcamaları azalacak, hatta her uygulayıcı ülkede görüldüğü
gibi müteakip bütçeler bundan kârlı bile çıkacaktır. Hepinizin malumları,
rahmine bebek düşmüş bir hanım gebeliğinin ilk altı ayında sağlıklı bir süt
beslenmesi gerçekleştirmediği takdirde maalesef zekâdan yoksun çocuklar
doğurmaktadır. Oysa çağımızda zekâyla artık yarışlar yapılmaktadır. Dolayısıyla,
biz, sağlıklı beslenmiş anneler ve sağlıklı beslenmiş çocukları da yetiştirmek
mecburiyetindeyiz. Onun için bu Okul Sütü Projesi’ni -hepinize ısrarla
hatırlatmak ve önermek istiyorum- hepimiz savunalım. Bütün dünyada bu
yapılıyor, Türkiye’mizde de bunun yapılması lazım. Buna niyet etmiştik, AKP’den
de bir milletvekili arkadaşımla bu konuda gerekli girişimlerde bulunmuştuk ama
her neyse bu işten AKP Hükûmeti ve ilgili bakanlar
kaçındılar ve bir kaçamak yola gittiler ve süt tozu üretimini desteklemeye
başladılar. Bu son derece yanlış bir iştir diye düşünüyor, bunu da sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Ülkemizde kişi başı yıllık süt tüketiminde 30 litreyle son
sıralarda olmamıza karşın Avrupa Birliği ülkelerinde bu rakam 95 litrelerdedir.
Keza, et tüketiminde de çok gerilerde olduğumuzu söylemeliyiz. Bizde yıllık
Bu bağlamda, tüketici kadar üreticiler de büyük zarar görmektedir.
Bu nedenle, zarar gören çiftçilere ivedilikle yardım ve destek çalışmaları
derhâl başlatılmalıdır. Tarım Bakanlığı buğday alım fiyatlarını açıklamış ama
maliyetleri bile karşılamayan bir durum ortaya çıkmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Diren, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ORHAN ZİYA DİREN (Devamla) – Çiftçilerimizi bir mağduriyetle karşı
karşıya bırakmamak için prim artışını mutlaka hemen yapmalı ve mutlaka, bu
alışverişleri peşin yapmalıyız.
Çiftçinin belinde kambur olan elektrik, mazot, gübre ve ilaçtaki
KDV oranlarını yüzde 1’e çekmek ve mazottaki ÖTV’yi
de mutlaka kaldırmak mecburiyetindeyiz.
Sayın milletvekilleri, önümüzdeki elli yıllık süreçte suyun tüm
dünyada önemli bir sorun olacağı, bırakın sulama suyunu, içme suyunda dahi
sıkıntı çekeceğimiz de kaçınılmazdır.
Bu durumda, ülke olarak suyun önemi ve toprağımızın önemini
kavrayarak topyekûn hareket etmemiz gerekmektedir. “Nasıl olsa şimdilik idare
ediyoruz, ileride sorun olursa düşünürüz.” mantığıyla, sorun olduğu zaman çözüm
aramaya çalışırsak yarın çok geç kalmış oluruz.
Tarımla uğraşan çiftçilerimiz bu konularda eğitilmeli, küresel
iklim değişikliklerinin ülke tarımındaki ileride yaratacağı aksamaların en aza
indirilmesi için şu andan itibaren, her kesim, üzerine düşen sorumlulukları
yerine getirmelidir. Yarın çok geç olmadan ülkemizin iklim, kuraklık, yağış ve
toprak dörtlemi içerisinde yeni program ve projeler
geliştirilmeli, güçlü bir tarım politikası mutlaka uygulanmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, bir büyük ülke, ismini burada söylemek
istemiyorum…
BAŞKAN – Sayın Diren, lütfen konuşmanızı tamamlayınız efendim.
ORHAN ZİYA DİREN (Devamla) - …uluslararası bir yardım kampanyasına
çıktığında, parlamentosunda yapılan konuşmalardan küçük bir paragraf size
aktarmak istiyorum. Orada, bir senatör diyor ki: “Bugünkü emperyalist ve
sömürücü gücümüzü daha uzun süre elimizde bulundurma imkânı kalmamıştır zira, açlığın pençesinde kıvranan Rusya dahi teknikte
gelişmiş ülkelerle uzayda araç kenetleyecek teknolojiye ulaşmışlardır. O hâlde
nükleer ve konvansiyonel silahlarla bu gücümüzü elimizde tutma imkânı
kalmamıştır. Bu ülkelere bu gücümüzü hâlen sürdürebilmemiz için onları açlığa
mahkûm etmek, tarımlarını ve tarımsal pazarlarını tahrip etmekten geçer.” Tarım
o kadar önemlidir. Bizim ülkemizde, özellikle insanlarımızın gıda güvencesini…
Gıda güvenliğini iyi kötü sağlıyoruz, Koruma Kontrol Genel Müdürlüğümüz, gıda
güvenliği açısından neredeyse Avrupa Birliği…
BAŞKAN – Sayın Diren, lütfen… Efendim, ben…
ORHAN ZİYA DİREN (Devamla) - …normlarında kontrol ve denetimlerini
yapıyorlar, orada bir noktaya geldik ufak tefek kusurlarımız da olsa ama gıda
güvencemiz açısından büyük tehlikelerle karşı karşıyayız. Bugün Türkiye
milyonlarca ton buğday ithal ediyor, ayçiçeği ithal ediyor, tükettiğimiz etin
de üçte 1’i legal ve illegal yollardan maalesef, o, hazır et üreten…
BAŞKAN – Sayın Diren, sözünüzü kesmek istemiyorum ama ben bir
dakikalık süreyi arkadaşlar ama...
ORHAN ZİYA DİREN (Devamla) – Özür diliyorum Başkanım, bitirdim.
BAŞKAN - …bundan sonraki konuşmacılar açısından sadece bir
dakikalık süre yaptırıp, kapatacağım. Lütfen…
ORHAN ZİYA DİREN (Devamla) – Bağlıyorum, çok teşekkür ediyorum.
Onun için, değerli arkadaşlarım, bu konularda çok dikkatli ve
müteyakkız olmalıyız.
Bu araştırma önergesini Cumhuriyet Halk Partisi olarak
destekleyeceğimizi belirtiyor, saygılarımı sunuyorum.
Müsamahasından dolayı da Sayın Başkanımıza çok teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Diren.
Grup önerisinin aleyhinde, Afyonkarahisar
Milletvekili Sayın Abdülkadir Akcan.
Sayın Akcan, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Toplum Partisi tarafından
verilmiş olan kuraklıkla ilgili Meclis araştırma önergesinin aleyhine olmak
üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, son yıllarda yaşadığımız iki temel kriz
çeşidi var. Bunlardan bir tanesi dünyayı saran küresel ısınma ve bunun
yarattığı doğal afet ve krizler. İkincisi de ekonomik kriz.
Dünya ekonomik krizi, yaşanan kuraklığın getirdiği olumsuzlukları
elbette ki tetikliyor ve üstüne ilave yük bindiriyor. Bu nedenle özellikle hâlâ
nüfusunun en az üçte 1’inin tarımsal faaliyetle doğrudan ilgilenerek geçindiği
ülkemizde, kuraklığın önlenmesi suretiyle, çiftçinin, tarımsal üretim yapan
insanların sorunlarının, ekonomik sorunlarının, geçimle ilgili sorunlarının
üretimin önünü açarak giderilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Kuraklığın önüne geçilmesi için tabii ki pek çok alternatif yok.
Bir taraftan doğal olarak gerçekleşen küresel ısınma, diğer taraftan da bunun
getirdiği yağmurun, suyun eksikliğine karşı tarımsal sulamanın güçlendirilmesi.
Bu amaçla da her ülkede olduğu gibi ülkemizde ağırlıklı
olarak AKP İktidarına kadarki dönemde Devlet Su İşleri ve Köy Hizmetlerinin
ortaklaşa yaptığı, daha sonra, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün
lağvedilmesinden sonra her türlü su sorununun Devlet Su İşlerinin sorumluluğuna
verildiği bir döneme girildiği ve Devlet Su İşlerinin bu sorunların üstesinden
gelmeye çalıştığını gözlüyoruz. Ağırlıklı olarak da bütçe yapılırken
bürolarda masaların etrafına toparlanarak: Ne kadar nereye bütçe verelim,
verilen bütçeyi nasıl kullanalım… Yani kuraklıkla ilgili sorunların üstesinden
gelebilmek için ne yapmamız gerektiğinden çok, planlama, verilen paranın nasıl
kullanılacağına yönelik olarak yapılmakta. Oysa “Biz bu sorunun üstesinden
gelmek için ne kadar kaynak ayırmalıyız?” veya “Önceliği hangi safhada tutmalıyız?”
tarzında, sorunun peşine düşmüyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu amaçla, yapılan barajlar ve göletlerde
su tutmaya çalışıyoruz veya elde tutulmuş olan o baraj ve göletlerdeki suyun
dikkatli kullanılmasını öneriyoruz, dikkatli kullanılmasını istiyoruz.
Bu sırada kapalı devre sulama sistemleri devreye sokulmaya
çalışılıyor, yağmurlama sulama sistemleri devreye sokulmaya çalışılıyor. Bunlar
öneriliyor. Bunlar önerilirken de en önemli kaynak yine enerji. Tarlanın başına
getirilmiş olan suyun… Hangi sistemle sularsanız sulayın, vahşi sulama dediğimiz
sulama şeklinin dışındaki her türlü sulamada enerji kullanımı söz konusu.
Bunların başında da, en ucuz olan, diğerine göre, yani akaryakıta göre daha
ucuz olan elektrik.
Elektrik kullanımı tarımsal alanda gerçekten pahalı. Bu pahalılığın sonunda vatandaş bir taraftan ektiği ürünün
kuruyup, heba olup gitmesine göz yummak istemiyor, yüreği dayanmıyor, bu
nedenle de elektrik enerjisini kullanarak, damlama veya yağmurlama sulamayla o
ürünü kurutmamaya çalışıyor ama arkasından kaldırdığı ürün, uygulanan yanlış
veya eksik tarım politikaları yüzünden para etmeyince… Ki bu politikaların
dayandığı nokta, efendim, ülkemizde serbest piyasa ekonomisi hüküm sürüyor,
dolayısıyla, serbest piyasa ekonomisi şartlarında, ister sebze olsun ister
meyve olsun üretilen ürün pazarda değerini bulur ve satılıra dayalı bir
politika geliştiriliyor. Oysa, bunun böyle olmaması
gerektiği, diğer, öteki dünya ülkelerinin uyguladığı tarım politikalarıyla net
bir şekilde karşımızda duruyor.
Değerli milletvekilleri, destekleme olmaksızın bu işlerin
olamayacağını hep beraber bütün dünyada görüyoruz. Ama “Destekleme yapın
tarımsal sulamada kullanılan elektriğe” dediğimizde “Ee
ne yapalım, bu elektrik satılıyor, ödeyememişse borcunu 7-8 taksitle alacağız.”
Peki, 7-8 taksitle borcunu ödeyecek olan çiftçi hangi ürününü satıp, nereden
gelir sağlayıp da bu parayı ödeyecek? İşin özü burada. Dolayısıyla,
tarımsal sulamada, kuraklıkla mücadelede tarımsal sulama enstrümanının
kullanılabilmesi için çiftçinin gönül rahatlığıyla bu suyu kullanabilmek için
ihtiyaç duyduğu enerjiyi çok ucuza sağlayabilmesi lazım. Bu noktada Hükûmetin anlayışı, politikası ve destekleme yöntemlerinin
eksik ve hatta tutarsız olduğunu, yetersiz olduğunun ötesinde, tutarsız olduğunu
görüyoruz.
Değerli milletvekilleri, desteklemenin yeteri kadar
yapılamamasının sonunda elektriği kesilen vatandaş bu sefer mazotla sulamayı
gerçekleştirmeye çalışıyor. Mazot fiyatları almış başını gidiyor. Neye rağmen?
İki sene öncesinde, bir buçuk sene öncesinde ham petrolün varili 145-150
dolarlara dayanmışkenki fiyatlar -şimdi yeniden tırmanışa geçti- ve “Bu yüzden
endişe ediyoruz.” denen ham petrolün varili şimdi 70 dolarda iken, yine aşağı
yukarı 150 dolar mertebesindeki fiyatların çok az düzeyde altında. Hatta uzun
süre sessiz kalan, sessiz kaldığını da bu kürsüden eleştirdiğimiz Enerji
Piyasası Düzenleme Kurulunun yönlendirmeleriyle en nihayet bundan birkaç hafta
önce petrol satıcı ve dağıtıcılarını EPDK uyarma ihtiyacı hissediyor “Bu
fiyatlarınız ham petrolün fiyatlarıyla uyumlu değil, fiyatlarınızı aşağı
çekin.” diye. Ama EPDK bunu yaparken Hükûmet hâlâ
sessizliğini koruyor ve bu noktada da “İndiremiyorsa, hiç olmazsa
destekleyelim.” anlayışını devreye sokmayarak çiftçiyi mağdur ediyor.
Küresel ekonomik kriz ile çiftçinin kuraklığa dayalı mağduriyeti
yan yana geldiğinde borçlarını ödeyemez hâle geliyor. Mesela Afyonkarahisar’da deprem geçirmiş vatandaşlarımız, 2002
depreminde, köy şartlarında, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Afet İşleri Genel
Müdürlüğünün verdiği krediyle, destekle “Evini yapana yardım” yöntemiyle
yaptığı konutların parasını ödeyemez duruma geliyor ve Ziraat Bankası bunu
uyarıyor “Paranı öde.” diye. Oysa parayı veren Ziraat Bankası olmadığı, Afet
İşleri Genel Müdürlüğü olduğu hâlde bu para talep ediliyor. Biz de bunu Sayın
Başbakandan cevaplandırılmak üzere “Bir çare düşünüyor musunuz?” diye
soruyoruz. Başbakanımız adına, şimdiki Sayın Maliye Bakanımız, o günkü Devlet
Bakanımız Mehmet Şimşek Bey’in verdiği cevap çok enteresan. Ben bu cevabı okumak
istiyorum: “İlgi yazıda Afyonkarahisar Milletvekili
Sayın Abdülkadir Akcan’ın şu sayılı yazılı soru
önergesinin sureti ekli olarak gönderilmiş ve cevaplandırılması talep
edilmiştir.” Biz talep ettik bunu. “Malumları olduğu üzere, 22 Mart 2009
tarihinde Resmî Gazetede yayımlanan şu sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla Ziraat
Bankası tarafından çıkartılan kararnameler çerçevesinde ertelenen düşük faizli
kredilerin vadelerinin işletme kredilerinde yirmi dört ayı, yatırım
kredilerinde ise yedi yılı aşmayacak şekilde yeniden belirlenebileceği hükme
bağlanmıştır. Söz konusu kararnameler kapsamında Ziraat Bankasından kredi
kullanan vatandaşların vade uzatımından faydalanmaları mümkün olabilecektir.” Verdiği cevap bu. Biz istiyoruz ki… “Afet
İşleri Genel Müdürlüğünün verdiği yirmi yılda Afet İşlerine geri ödenmek üzere
ama Ziraat Bankasının sadece burada aracı kurum olarak rol oynadığı kredilerin
veya yardımın, desteğin geri ödenmesinde acaba kuraklığın ve ekonomik krizin
çiftçi üzerindeki olumsuz etkisini hafifletmek için birkaç yıllığına erteleme
yapmanız mümkün mü?” sorusunu soruyoruz, Sayın şimdiki Maliye Bakanımız ve o
günkü Devlet Bakanımız Sayın Mehmet Şimşek Sayın Başbakanımız adına böyle bir
cevap veriyor. Yani alınan kredi işletme kredisi değil, zirai faaliyet kredisi
değil ama Sayın Bakanın anlayışı, bunların ödeyememesi karşılığında ya evini
götürüp elinden alacaksınız veya borcunu bir miktar erteleyeceksiniz. Talep
ettiğimiz bu. Maalesef anlayış bu olunca konuya somut açıdan bakmak yerine
soyut, yüzeysel, “Ben yaptım, oldu.” mantığıyla, yani cevap vermiş olmak için
cevap veren bir anlayışla verilmiş cevap olarak değerlendiriyorum. Bu nedenle
enteresan bulduğum için okuyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Akcan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan,
tamamlıyorum.
Biz “Ziraat Bankasından bunların aldığı tarımsal kredinin
ertelenmesi değil, afetzedenin afet konutu olarak kendisine devletinin yaptığı
ve parasını da Afet İşleri Genel Müdürlüğüne teslim etmek üzere geri toplanmada
ödeme sıkıntısına düşmüş bütün köylüler, acaba bunu birkaç yıl erteleyebilir
misiniz?” diye sormuşuz, “Ziraat Bankası kredilerinin, işte, şu işletme
kredilerinde beş yıl, öbür kredilerde yedi yıl yeniden yapılandırma şansı var,
orada arayın.”
Zirai kredi değil Sayın Bakan. İşte, bizi hangi anlayışta, hangi
mantıkta ve nasıl yönettiğini sergilemeye çalıştığım anlayış yönetiyor. Bu
anlayıştan kurtularak Türkiye'nin kuraklığına çare bulmak zorundayız ama bu
çareyi bulurken de dünya üzerinde tek enstrüman olan
barajlar ve göletlerin yapımına “Şu veya bu nedenle yapılmasın, edilmesin…”
diye afaki sınırlar çizerek engel olunması da ciddi anlamda yanlış.
Bu nedenle, DTP’nin vermiş olduğu
önergeye mantık olarak değil sunuş biçimi olarak karşı olduğumu ifade ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akcan.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, grup önerisinin oylamasından önce
bir yoklama talebi vardır.
Şimdi, sayın milletvekillerimizin yeterli sayıya ulaşıp
ulaşmadığına bakacağım: Sayın Anadol, Sayın Ersin,
Sayın Özer, Sayın Aslanoğlu, Sayın Mengü, Sayın Oyan, Sayın Arat, Sayın Keleş, Sayın Seçer,
Sayın Küçük, Sayın Erenkaya, Sayın Susam, Sayın
Çakır, Sayın Diren, Sayın Barış, Sayın Hacaloğlu,
Sayın Köktürk, Sayın Paçarız, Sayın Öztrak.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre vereceğim.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Pusula veren arkadaşlarımız lütfen Genel Kuruldan
ayrılmasınlar.
Sayın İsmail Katmerci? Burada.
Sayın Ergezen? Burada.
Sayın Eyüp Ayar? Burada.
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kaç kişiyle?
BAŞKAN - 184 kişi efendim.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- (10/181) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 11/6/2009
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin DTP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN - Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
2.- (10/79) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin görüşmelerinin, Genel Kurulun 11/6/2009
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 11.06.2009 Perşembe günü (Bugün)
toplanamadığından, Grubumuzun TBMM Genel Kurul Gündeminin Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler kısmının 39. sırasında yer
alan 10/79 esas nolu, “Fındık Tarımı ve Piyasasındaki
Sorunların Araştırılarak Ürünün Verimli Değerlendirilmesi İçin Alınması Gereken
Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105.
Maddeleri Gereğince” Meclis Araştırması önergesi görüşmelerinin bugünkü
birleşimde yapılması önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel
Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkanvekili
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde
Giresun Milletvekili Sayın Murat Özkan.
Sayın Özkan, buyurun efendim.
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisinin, Meclis gündemine alınması hususunda daha önce
verilmiş olan fındık tarımının ve bu piyasadaki sorunların araştırılmasına
ilişkin araştırma önergesinin lehinde söz almış bulunuyorum. Sözlerime
başlamadan önce hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, 2007 yılında 20 milletvekili arkadaşımla
birlikte vermiş olduğumuz fındık tarımı ve bu piyasadaki sorunların
araştırılması ve alınması gereken tedbirler hakkındaki araştırma önergemiz
maalesef iki yıldır Meclis Genel Kuruluna getirilmemiştir. Bu nedenle, bu
araştırma önergesinin Meclis Genel Kuruluna getirilmesi için bir grup önerisi
hazırlamış ve grup önerisiyle birlikte Meclis gündemine alınmasını istemiş
bulunmaktayız.
Sayın milletvekilleri, iki yıldan bu yana fındıkla ilgili
problemler maalesef azalmak yerine artarak devam etmiştir. Bu araştırma
önergesinin dışında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak 2008 yılında bölge
milletvekillerine bir çağrıda bulunarak fındıkla ilgili problemin çözülmesi
hususunda bir platform oluşturulması talebinde bulunduk. Maalesef iktidara
mensup milletvekilleri bu talebimize de olumlu bir cevap vermediler.
Sayın milletvekilleri, fındık piyasa koşullarına göre yıllık 1,5-2
milyarlık net ihracat geliri bırakan önemli bir tarımsal ürünümüzdür. Fındığın
ham madde olarak kullanıldığı pastacılık ve çikolata sanayisi dünya çapında
trilyon dolarlık bir çapa, trilyon dolarlık bir meblağa tekabül etmektedir. Bu
kadar büyük bir sektör içerisinde olmamıza karşın, fındığın ham madde olarak bu
sektörde almış olduğu pay son derece kifayetsiz, son derece yetersiz
bulunmaktadır. Bunun da en önemli nedeni bugüne kadar fındık hakkında kalıcı ve
ciddi bir politika oluşturamamış olmamızdan kaynaklanmaktadır.
Sayın milletvekilleri, son kırk yıllık bir döneme baktığımızda
fındık sektörüyle ilgili üç önemli gelişmeyle karşılaşıyoruz. Bunlardan
birincisi, 1964 yılında dönemin hükûmeti tarafından
fındığın desteklenecek ürünler kapsamına alınarak ekim alanlarının
genişletilmesine karar verilmesidir. Diğer bir gelişme fındıkla ilgili olarak,
1983 yılında çıkartılan 2844 sayılı fındık dikim alanlarının
sınırlandırılmasına ilişkin Yasa’dır. Üçüncü bir husus
fındık sektörüyle ilgili olarak, 2006 yılında fındığın desteklenmesine ilişkin
olarak FİSKOBİRLİK’in devre dışı bırakılarak Toprak Mahsulleri Ofisine görev
verilmesidir sayın milletvekilleri.
Şunu açık ve net olarak ifade etmem gerekiyor ki, bugünkü
problemlerimizin temelinde bu üç tedbirin, bu üç önlemin yattığını ifade etmek
gerekir. Geçmişte uygulanan fındık politikalarının doğru ya da yanlış olması
konusunda artık tartışmak, yeni bir söz söylemek istemiyorum çünkü yıllardır bu
husus tartışılmakta ve konuşulmaktadır.
Sayın milletvekilleri, bu noktada geleceğe ilişkin bazı
önerilerde, bazı tekliflerde bulunmak gerektiği kanaatindeyim. Öncelikle çok
sayıda satıcının, buna karşılık çok az sayıda alıcının bulunduğu bir aksak
piyasa koşulları içeren fındık piyasası tam rekabetin sağlanamadığı bir piyasa
görünümü arz etmektedir. Aksak rekabet koşullarının ortadan kaldırılması için
gerekli tedbirleri almak ise Hükûmetin görevidir.
Bunun için yapılması gereken, piyasada az sayıda alıcının yerine daha çok
alıcının yer almasını sağlayacak tedbirlerin alınmasıdır.
Fındık, sayın milletvekilleri, nakit parayla çalışan bir
piyasadır. Bu nakit para da yaklaşık 1 milyar dolara tekabül
etmektedir. Bu kadar büyük bir meblağın, nakit olarak, fındık ticareti ve
ihracatı yapan insanların elinde bulunması ise çok zor bir durumdur. Bunu aşmak
isteyen Hükûmetin alması gereken tedbir ise, Eximbank kredisini Türk fındık ihracatçısının emrine açmak
ve bu krediden ihracatçılarımızı faydalandırmaktan geçmektedir. Aksi takdirde,
ihracatçımız, birkaç Batılı fındık simsarına mahkûm edilmekte, âdeta o
insanların Türkiye’de temsilcisi gibi çalışmaktadırlar.
Diğer bir husus, Hükûmetin rekolteyi gerçekçi olarak tespit etmesi ve piyasadan
çekeceği ürün miktarını belirlemesidir. Buna bağlı olarak yine Hükûmetin, arz fazlası ürünü, FİSKOBİRLİK mi, Toprak
Mahsulleri Ofisi mi, yoksa başka bir kurum ya da birim marifetiyle mi alacağını
fındık piyasası açılmadan önce deklare etmesi, açıklamasıdır.
Son üç yıldır piyasayı regüle etmekle ya
da diğer bir ifadeyle düzenlemekle görevlendirilen Toprak Mahsulleri Ofisi,
maalesef, sayın milletvekilleri, görevini yerine getirememiştir. Neden görevini
yerine getirememiştir? Bizim müdahale fiyatı olarak açıkladığımız fiyata hiçbir
zaman serbest piyasa ulaşamamış, hatta serbest piyasa bu seneki, yani 2008-2009
sezonunda gördüğümüz gibi açıklanan fiyatın, yüzde 40-yüzde 60 arasında, altında
kalmıştır. Hatta ilk açıklandığında iki fiyat arasındaki açıklık yüzde 60
sınırına dayanmaktaydı; özellikle dar gelirli, özellikle fındığını hemen satmak
zorunda olan üreticilerimiz için ciddi bir mağduriyet söz konusu olmuştu. Bu
nedenle, Hükûmetin, behemehâl, fındığın kim
tarafından, kaça alınacağını belirlemesi ve çok ciddi bir şekilde hazineye yük
getiren Toprak Mahsulleri Ofisinin bu işte başarısız olduğunu kabul ederek ya
yeni bir kurum ya da FİSKOBİRLİK’in yeniden düzenlenerek… Çünkü,
FİSKOBİRLİK mevcut yönetim yapısıyla bu sektörü regüle
edebilecek ne bilgiye ne de birikime sahiptir. FİSKOBİRLİK yıllardır
siyasetçilerin elini attığı, siyasetin bir şekilde bulaştırıldığı bir kurumdur.
Şunu ifade etmek istiyorum: Hangi sektör olursa olsun, hangi alan
olursa olsun, ticari alana siyasi kaygılarla müdahale ettiğiniz anda, bunu
biliniz ki bu sizin aleyhinize döner. Ancak burada uygulanması gereken siyaset
şudur, Hükûmetin uygulaması gereken bence: Sayıları 8
milyona kadar çıkan fındık üreticisinin lehinde olacak siyaseti gütmektir.
Yoksa piyasayı hallaç pamuğuna çeviren ve piyasada hiçbir anlamı olmayan, üç
senedir uygulanan politikalar neticesinde yaklaşık 2 milyar 580 milyon Türk
lirası bir kaynak aktarılmıştır ki bu, Türkiye’de kırk bir yıllık fındık
destekleme alımlarının yaklaşık yüzde 40’tan fazlasıdır. Hazineye çok ciddi bir
zarar verilmiştir. Hâlen bu fındığın nasıl değerlendirileceğini de kimse
bilmemektedir sayın milletvekilleri.
Değerli milletvekilleri, açıklanan teşvik paketi kapsamında, sektörel bazda fındık sanayisi
teşvik edilmeli, Giresun ve Ordu gibi işsizliğin had safhaya ulaştığı illerde
fındık işleme ve çikolata sanayisinin kurulması sağlanmalıdır. Hatta devlet,
elindeki fındığı bu illerde kurulacak tesislere, fabrikalara ücretsiz bile
vermeyi kabul etmelidir.
Sayın milletvekilleri, diğer bir husus, şu anda Başbakanlıkta
beklemekte olan bir yasa tasarısıyla ilgilidir. FİSKOBİRLİK hariç diğer
kooperatiflere ciddi bir kaynak, ciddi bir gelir elde etmesi sağlanacak bu yasa
tasarısından maalesef FİSKOBİRLİK istifade edemeyecektir çünkü sayın
milletvekilleri, FİSKOBİRLİK DFİF’e olan borçlarını
yani Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu’na olan borçlarını 2005 yılında tamamen
ödemiş, 2001 yılından itibaren de kredi kullanmamıştır. Bu getirilen yasayla
kooperatiflerin hazinede bulunan fona olan borçları faizsiz ötelenmektedir.
Eğer böyle bir kanun çıkartılacaksa FİSKOBİRLİK’in de dâhil edilmesi,
FİSKOBİRLİK’in de özel bankalara olan borçları DFİF’e
devredilerek DFİF kredisi kapsamına alınması ve borçların ötelenmesi çok önem
arz etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.
MURAT ÖZKAN (Devamla) – Bunun dışında şunu belirtmekte fayda var:
Fındık, siyasi mülahazalardan arındırılarak ekonominin gerektirdiği şartlar
çerçevesinde değerlendirilmelidir. Bu amaçla Meclisimize önemli görevler
düştüğüne inanıyorum. Grup önerisi olarak getirdiğimiz bu araştırma önerisinin
desteklenmesi, fındık tarımı ve piyasasındaki sorunların araştırılması ve
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi hususunda mevcut Hükûmete
ve bundan sonraki hükûmetlere yol göstermemiz
gerektiği kanaatindeyim. Bunun için bir araştırma komisyonu kurularak millî bir
fındık politikası tespit edilmelidir. Bu nedenle fındığın
sorunları, alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi ve hükûmetlere
yol gösterecek bir metnin ortaya çıkartılması için bir araştırma komisyonu
kurulmasına dair teklifimizin siz yüce heyetiniz tarafından kabul edilmesi ve
önemli bir hizmet yapacağınızın bilinciyle hareket edeceğinize dair inancımı
bir kez daha vurgulayarak hepinize en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkan.
Grup önerisinin aleyhinde Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.
Buyurun Sayın Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisinin önergesi aleyhinde Demokratik Toplum Partisi
adına söz almış bulunmaktayım.
Bizim, fındık üreticisinin desteklenmesine, yine arz talep
konusunda pazarlarının oluşturulmasına ve diğer konularda teşviklerin
getirilmesine bir diyeceğimiz yok, aksine bu konuda destekliyoruz ancak mevcut
sorun karşısında biz fındık üreticisinin -iki yıldır önerge verilmiş ancak
bugün Meclis gündemine geldi- artık komisyona havale edilecek takatinin
kalmadığını söylemek istiyoruz. Şu an turfanda fındık piyasaya çıkmaya başladı,
hasat mevsimi açılıyor, bir ay sonra toplanacak ama bir taban fiyatı çalışması
yok, üreticiyi destekleme yok, üretici borç altında, borçlarını ödeyemiyor,
gübre fiyatlarını ödeyemiyor ve acil paraya ihtiyacı var.
Şimdi, bu fındık üreticisini yani dünya üretiminin yüzde 80’ini
sağlayan Karadeniz Bölgemizdeki, başta Ünye, Ordu olmak üzere Giresun’dan tutun
Rize’ye kadar, Sakarya, Kocaeli’ne kadar bu güzel alandaki fındık üreticisini
her yıl mağdur ettiğimiz için her yıl mitingler, hoşnutsuzluklar, tepkiler
görüyoruz, bu çok açık. Mahsul mevsimi açılırken şimdiden “Acaba, fındık
üreticisini komisyona havale etmek, sorunlarını birkaç mahsul daha öteye,
zamana yaymak bir çözüm müdür?” diyoruz. Değil. Acil çözüme ihtiyaçları var
fındık üreticilerinin. Neden acil çözüme ihtiyaçları var?
Bakın, çok açık, aslında önergede konulan veriler bir noktada
ortaya koyuyor, 1983 yılında bir yasa çıkarılmış, uygulanmamış, fındık alanları
açılmış, daha sonra hükûmetler birtakım yasak
bölgeler çıkarmış, onlar da uygulanmamış ama sonuçta bugün dünya fındık
üretimine baktığınız zaman 1 milyon ton civarında. Bunun da yüzde 80’i, 900 bin
ton civarı Karadeniz Bölgesi’nde üretiliyor, geri kalan kısmıysa 120-130 ton
civarında İtalya’da üretilen fındık söz konusu. Yani, dünyada çok önemli bir ürünün
Türkiye yüzde 80’ini üretiyor, tıpkı bor madeni gibi dünyada sahibi olduğu bir
kaynağı değerlendiremiyor. Şimdi, burada soru şu: “Eximbank’tı,
Toprak Mahsulleri Ofisiydi, alanları sınırlıydı, depoları azdı, parasını
veremedi…” Yani, şimdi, o zaman Hükûmetin, devletin
görevi nedir? Bir tarım politikası oluşturmaktır. Tarım politikası olmayan bir hükûmetin destekleme ve teşvik konusunda da bir şey yapması
söz konusu değil.
Bakın, işverenlerle ilgili primleri yüzde 5 indirdik, 5 milyar
gitti. Yakın zamanda ARGE faaliyetleri dedik, teşvikler getirdik, KOSGEB dedik,
KOBİ’ler dedik, işte yakında yine bir iki yasa daha Mecliste var; sürekli
teşvikler getiriyoruz. Niye? Kriz. Peki, kriz, küresel ekonomik kriz fındık
üreticisini vurmuyor mu? Gübre fiyatları artmıyor mu, işçi fiyatları artmıyor
mu, maliyetler artmıyor mu? E, artıyor. “E, çok ürettin, seni cezalandıracağım,
geçen sene yüzde 5 taban fiyatı verdik, e, bu sene çok ürettin, indiriyorum
yüzde 4’e.” demek, kendi üreticisini cezalandıran bir ülke durumuna gelmek
karşısında ülke ekonomisinin gelişmesi mümkün müdür?
Bakınız, fındığın kullanıldığı alanlara, faydalarına, tanıtımına,
kampanyasına fazla girmeyeceğim. Çikolata sanayisinden tutun birçok alanda
değerlendirilen fındık konusunda reklamları da afrodizyak noktalara çekmek, son
derece, fındık üreticileriyle dalga geçmekten öte bir şey değildir. Böylesine
bir ürünü bir ülke elinde tuttuğu zaman sadece bu ürünle geçinebilir. Yani,
İzlanda’nın dört tarafı okyanus, deniz; bir tek ürünü var: Balık. Çok balık
tutuyor diye ekonomide sürünsün mü, çöksün mü? Böylesi durumlarda bunun bir
çözümü var: Dünya pazarları açılır, yeni pazarlara gidilir. Küresel ekonomik
kriz sürecinde -bakıyoruz- fındık ihracatımızı nereye yapıyoruz? Avrupa Birliği ülkelerine. Peki, bir gıda olarak biz neden
Hindistan’a, Çin’e, milyar nüfuslara açılamıyoruz? Niye Uzak Doğu’ya
açılamıyoruz? Niye Afrika’ya, Latin Amerika ülkelerine, pazar payımızı
artırıcı, teşvik edici çalışmalar yapamıyoruz? Bunun değerlendirilmesi
konusunda, sadece sadece, üreticinin elinden alıp
depolara bıraktıktan sonra, onu o şekilde değerlendirmenin ülke ekonomisine çok
fazla bir şey katmadığını… Bunun, çikolatadan tutun da birçok alanda
işlenmesini, paketlenmesini, satılmasını, uzun süre korunmasını, fındık yağından
tutun değişik ürünlerin elde edilmesini sağlamak mümkün değil mi? Mümkün.
Peki, mademki her alana teşvik veriyoruz, fındık konusunda neden,
işverenlere, KOBİ’lere, KOSGEB’e, ARGE’ye, hepsine
bugünlerde çıkardığımız bir paket gibi, tarım alanında, tarım desteği
konusunda, fındık alanında neden böyle bir paket açıklama gereği duyulmuyor?
Tabii ki fındık çokça konuşuluyor. İncir, üzüm, zeytin, diğer alanlara gelin,
korkunç rakamlarla karşılaşırsınız. Buğdaya gelin, buğdayın bu seneki taban
fiyatı geçen senekinden düşük. Şimdi, birbirine bağlı ama mazot artıyor,
mazotun, gübrenin, işçinin ücretindeki artışlar yansımıyor taban fiyatlarına.
Şimdi soruyorum Hükûmete: Bir ay sonra
taban fiyatlarının açıklanması gerekiyor, şimdiden acil paraya, sıcak paraya
ihtiyacı var. Fındık deyip geçmiyoruz. Yani bugün sadece Karadeniz’deki
üreticiyi değil, 8 milyon insanımızı, artı fındık toplamaya giden, Doğu,
Güneydoğu’dan giden yoksul insanlarımızı da kattığımız zaman 10 milyon
insanımızı yakından ilgilendiriyor. Yani, 7 kişiden 1 kişiyi yakından
ilgilendiren Karadeniz’den Güneydoğu’ya bir fındık köprüsü var. Borç ödeme
konusunda bile, Güneydoğu’da, minibüslerde, trafik kazalarında telef olan
insanlarımız borçlarının ödenmesini fındık mahsulatının
sonrasına bırakıyor. Fındık üreticisi değil, toplayıcısı bunlar.
Şimdi, böylesine bir acil sıkıntısı olan fındık üreticisini… Yani
Ünye’nin, Fatsa’nın günahı ne kardeşim? Ünye, Fatsa bu işte üretimin büyük…
Veya Giresun’un günahı ne? Niye çok üretiyorsun diye cezalandırmanın bir anlamı
var mı? Tarım ekonomisinde bunun neden teşvikleri yok? Neden? Kredi desteği
çıkaracağız işte, 1 milyar liraya kadar kredi desteği. 1 milyar liraya kadar
KOBİ’lere getireceğimiz kredi desteğinden fındık üreticisine hangi kredi
garantisini, hangi kredi teşvikini, hangi kredi desteğini veriyoruz? Yok. Yani,
bakıyoruz, tarımda bu kadar acımasız bir yaklaşımın karşısında ziraat odaları
ne diyor, söyledikleri dikkate alınmıyor; yöredeki kooperatifler ne diyor,
dikkate alınmıyor. Bunun hesabı kolay. Fındık üreticisi diyor ki: “Kardeşim,
buyurun, fındık şu kadara mal oluyor. Bunun ekilmesi, emeği şu kadar.” Diyelim
4 lira. Buna, üreticinin de yüzde 25-30 kârını koyun üstüne. Taban fiyatı budur
yani dünyanın her yerinde budur. Al ama değerlendir. “Beni eğer talebimle,
piyasada borçlarımla sıkıştırırsan, beni tefeciye, faizciye mecbur bırakırsan,
elimdeki ürünü 6 lira veya 7 lira taban fiyatına satacakken 3 liraya mecbur
bırakıp sattırırsan, beni perişan edersen ben de seni perişan ederim.” der.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) - Ordu’da seçimler bir perişanlık sonucunu
gösteriyor zaten. Fındığın, fındık üreticisinin gerçekten sesine kulak vermek
gerekiyor diye düşünüyoruz. Bunun, çok değil, isterseniz kısa bir araştırmasını
yapın. Krizin yükü üreticiye… Üreticiye bir dokunun, binlerce şey düşünürsünüz.
Yine köy kahvelerine gidin, fındık konusunda korkunç şeyler duyarsınız. Burada ben fındık üreticisinin içinde bulunduğu acil sıkıntı
karşısında derhâl acil önlem alınmasını, ön ödemelerin yapılmasını, TMO’nun
yeni, kapasiteleri artırıcı depolar geliştirmesini, banka kredilerinin,
desteklerin verilmesini ve bunun da komisyonlara havale edilemeyecek kadar acil
ve önlem alınması gereken, Hükûmetin derhâl önlem
alması gereken bir konu olduğunu belirtiyor, fındık üreticilerinin inşallah
yeni pazarlarda, yeni işleyişlerde, yeni çalışmalarında daha kârlı, daha mutlu
olacakları günlere kavuşacağına inanıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.04
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.21
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa), Fatoş GÜRKAN (Adana)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
103’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi üzerinde şimdi söz
sırası, lehinde, Ordu Milletvekili Rahmi Güner’e
aittir.
Sayın Güner, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisinin fındık konusunda vermiş olduğu Meclis araştırması
konusunda verilen önergenin lehinde konuşmak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Karadeniz Bölgesi’nin tek geçim kaynağı,
Karadeniz Bölgesi’nde esnafın, Karadeniz Bölgesi’nde üreticinin, Karadeniz
Bölgesi’nde sanatkârın ve dar gelirlinin tek geçim kaynağı fındık ürünüdür.
Fındık ürünü, diğer ürünler gibi alelade bir ürün değil, Türkiye devletinin en
fazla döviz girdisi olan, döviz girdisi sağlayan bir ürünüdür.
Bu üründen sadece üretici istifade etmez. Bu üründen tüccarı da
istifade eder, bu üründen bunun komisyoncusu da istifade eder. Son zamanlarda
Türkiye'nin, bilhassa Güneydoğu, Doğu Anadolu Bölgesi’nden gelen, emeğiyle bu
fındığı toplayan ve hazır hâle getiren o yöre halkının da büyük bir istifadesi
vardır. Onlar da bu fındıkta büyük emek vermekte, emeğinin hakkını almaktadır.
Fındık üreticisi, fındığı daha satılmadan, daha parasını almadan, öncelikle bu
emekçi halkın, bu emekçilerin, alın teri dökenlerin hakkını öder.
Değerli arkadaşlarım, bu fındık gerçekten bu kadar önemli bir
ürünken, bir sanayi ürünüyken, aynı zamanda ihraç ürünüyken bunun üzerinde
büyük spekülasyonlar, büyük oyunlar oynanmaktadır.
Bugün, gazetelerden takip ediyorum, hâlen Amerika’da bademinden bahsediliyor.
Amerika’nın Arjantin’de, Amerika’nın Şili’de bu Karadeniz Bölgesi’nde yetişen
fındığın kalitesinde bir fındık yetiştirmek için nasıl çaba sarf ettiğini
biliyorum. Bunları da inceledim. Yine, İspanya’da, İtalya’da bize rakip olarak
gösterilen fındıktan bahsedilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, ne Amerika’nın yetiştirdiği ne İspanya’nın
yetiştirdiği ne İtalya’nın yetiştirdiği ne de komşumuz Gürcistan’ın
yetiştirdiği fındık, Karadeniz Bölgesi’nin yetiştirdiği fındığın kalitesinde
değildir. Bunlar -belli fındık fiyatlarını- üreticiden nasıl ucuza alırız,
nasıl kapatırız diye rakip olarak çıkarılan bazı söylentiler, söylemlerdir.
Değerli arkadaşlarım, işte Karadeniz Bölgesi’nin bu kadar önemli
olan geçim kaynağı üzerinde büyük oyunlar oynanmaktadır. Geçen sene bu
zamanlarda fındığın 800-900 milyon kilo olduğu söyleniyordu. Ama şimdi ben
bölgemden geliyorum değerli arkadaşlarım. Eğer ürün üzerinde bir afet varsa,
ürün üzerinde büyük bir sıkıntı varsa… Geçen seneki fındığın üçte 1’i, dörtte
1’i ancak doğuş hâlindedir. Bunun önümüzdeki aylarda daha ne kadar zayiat
vereceği belli değil ve şu anda şunu söylemek istiyorum sayın milletvekilleri:
Karadeniz Bölgesi’nde, kendi bölgemde ürün, geçen seneki ürünün üçte 1’i
dolayındadır.
Şimdi, 2004 yılında fındıkta noksan oluşumun büyük bir fiyat
etmesi, 2006 yılında 6,5-7 milyon, 7,5 milyon liraya satılması ve buna önayak
olan FİSKOBİRLİK’in akıbeti meydanda. İşte FİSKOBİRLİK üreticinin bu dar
zamanında onun alın terinin, emeğinin nasıl değerlendirileceğinin en güzel
mücadelesini verdi. Fındığı 6,5-7-7,5 milyondan sattı, üretici gerçek alın
terini, emeğini aldı. Bu, Sayın Hükûmeti rahatsız
etti ve bir sene, iki sene sonra FİSKOBİRLİK büyük bir kıskaç altına alındı.
Kredileri kesildi ve fındık alamaz duruma sokuldu. Yöneticiler Cumhuriyet Halk
Partili diye suçlandı ama bilahare kongrelerde iktidar partisi yönünde kişiler
geldiler. Ama maalesef FİSKOBİRLİK diskalifiye edildi. Yerine üretici kuruluşu
değil, buğday almayla, baklagiller almayla görevli olan, yetkisi olan Toprak
Mahsulleri Ofisi görevlendirildi.
Değerli arkadaşlarım, Toprak Mahsulleri Ofisinin ne fındık alacak
elamanı var ne deposu var ne de… Fındık konusunda hiçbir hazırlığı olmayan bir
kuruluşa fındık teslim edildi ve çok cüzi fiyatlar verildi. Serbest piyasada
ise fındık, maalesef, dikkat edilirse 2,5-3 milyon 1,5 milyona kadar düştü.
Değerli arkadaşlarım, fındığa devletin müdahale etmesi lazım.
Fındık yüzde 100 gelir getiren bir mahsul ve şunu belirtmek istiyorum:
Maalesef, ne iktidar partili milletvekilleri ne de iktidar partili, Karadenizli
olan bakanlar fındığa sahip çıkmadılar.
Değerli arkadaşlarım, bu boşluğu Ordu-Giresun Valiliği tamamlamaya
uğraşıyor. Buyurun, Ordu-Giresun Valiliğinin raporları var. Üretici lehine
raporlar. Nerede milletvekilleri? Nerede Karadenizli bakanlar? Neden bu üreticiye
sahip çıkmıyorlar? Karadeniz göç veriyor, göç.
Değerli arkadaşlarım, Karadeniz’i son beş yılda 500-600 bin kişi
terk etti. Tek geçim kaynağı fındıktı. Neden alın teri, emeği verilmedi? Uyarı
mitingleri yapıldı. Bazıları bunu şu şekilde değerlendirdi: “Ergenekon
kapsamına aldılar. Siz neden direniyorsunuz?” dediler.
Değerli arkadaşlarım, o üreticinin arasında ben de vardım. Bir tek
istekleri vardı: “Sayın Başbakanım, alın terimizi ver, emeğimizi ver, başka bir
şey istemiyoruz.” dediler. Hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyeti’nin devletine,
Türkiye Cumhuriyeti’nin rejimine, Türkiye devletinin ulusal yapısına benim
bölgemden tepki gelmez. Hiç kimse endişe etmesin, her zaman ulusalcı bir
toplumdur. Vatanını, milletini seven bir toplumdur değerli arkadaşlarım. Şimdi
böyle de suçlanmaya başlandı bu halk.
Değerli arkadaşlarım, şimdi ikinci bir oyun oynanıyor. Fındık üçte
1, dörtte 1 oranında. 2009 yılı fındığı piyasaya inerse, 2005-2006 yılı gibi
yüksek fiyat verilirse önümüzdeki sene nasıl yaparız hesapları var;
komisyoncuyu, rantçıyı nasıl koruruz hesapları var.
Değerli arkadaşlarım, işte onun için Ankara’da toplantılar
yapılıyor. TMO piyasadan çekilecekmiş, başka kimse girmeyecek, serbest piyasa
ekonomisi fındığı tespit edecekmiş.
Değerli arkadaşlarım, bu da yanlış bir oyun. 2009 yılı fındığı
piyasaya inmeden 2008 yılı fındığından piyasaya fındık satışı yapılacak ve
ihtiyaç sahibi firmalar, dış firmalar, fındığı, 2008 yılı fındığını alarak 2009
yılı fındığına fiyat vermeyecekler.
Değerli arkadaşlarım, 2009 yılı fındığı piyasaya inmeden,
üreticinin alın teri, emeği verilmeden 2008 yılı fındığını piyasaya sürmeyin.
Sahip çıkın bu halka. Eğer sahip çıkmazsanız, dört beş sene önceki giden büyük
bir göç yine başlayacaktır. Bunun önünü alamazsınız. Esasında, Karadeniz’de
sadece üretici değil, esnaf da perişan, sanatkâr da perişan, dar gelirli de
perişan. Bu Meclise gerçekten söylüyorum: Sahip çıkın bu bölgeye. Bu bölgede
gerçekten üretilen ürün kutsal bir üründür ve buna sahip çıkın, bunu
değerlendirelim.
Değerli arkadaşlarım, şu anda üretici kuruluşu yok, üreticinin
hakkını savunacak kuruluş yok. FİSKOBİRLİK’i kapatmayın, üstten aşağı
düzenleyin, aksaklıklarını giderin, üretici kuruluş olarak görevine devam
etsin, üreticinin hakkını savunsun. Bu yapacak olduğunuz uygulama, biz
muhalefet partisine değil, siz iktidar partisine de puan kazandıracaktır
değerli arkadaşlarım. Neden ilgilenmiyorsunuz? Neden milletvekillerimiz
ilgilenmiyor. Buradan bakanlar gidiyor Karadeniz’e, sükse yapmaktan başka bir
şey yaptıkları yok. Devletin bürokratlarına sükse yapıyorlar…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Güner, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun efendim.
RAHMİ GÜNER (Devamla) – Sorunlara çare bulma önerileri yok. “Neden
bana selam vermedin? Neden benim yanıma gelmedin?” sözleri söyleniyor değerli
arkadaşlarım. Sorun bu değil, halkın ekmeği elinden alınıyor. Halkın elinde
ekmek kalmamış, açlık, sefalet içinde; ona çare bulun, onlara gitsin sayın
bakanlar. Neden siyasi boşluktan mülki amirler “Fındık düzenlensin, halkın
refahı iyi olsun.” diye raporlar sunuyor Ankara’ya? Nerede bu arkadaşlarımız?
Neden sunmuyorlar değerli arkadaşlarım? İşte, bu önerge, inşallah Meclisimizde
bir uyarı niteliğinde olur ve bizim halkımıza sahip çıkılır, bu halkın yanında
olunur. Ben de bunu destekleyeceğim değerli arkadaşlarım. Hangi konuda öneri
getirirseniz, şerefim üzerine söz veriyorum, onu en iyi destekleyen ben
olacağım. Bunu da açıkça söylüyorum.
Ben üreticiyim, ben aynı zamanda oranın parlamenteriyim. Fındık
sorununu en iyi bilen kişiyim, her platformda tartışırım değerli arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RAHMİ GÜNER (Devamla) – Bir dakika efendim, bitireceğim.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
RAHMİ GÜNER (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlarım, Milliyetçi
Hareket Partisinin vermiş olduğu bu önergenin gerçekten lehinde oy
kullanacağız, yanında olacağız ve bu araştırma bir uyarı niteliğinde olacaktır.
Bu Karadeniz halkının da bundan sonra girişimleri yüzünü güldürecektir.
Gençlerimiz yavuklularını, gençlerimiz nişanlılarını, gençlerimiz eşlerini,
annelerini, babalarını bırakıp gurbet ele gitmeyecektir değerli arkadaşlarım.
Evine ekmek getirecektir, işinde de gücünde de başarılı olacaktır, boynu eğik
olmayacaktır. Bunu da bu Parlamento inşallah araştırma yapar ve gereken
tedbirleri alır.
Ben hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum efendim.
(Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Grup önerisinin aleyhinde Düzce Milletvekili Sayın Yaşar Yakış.
Sayın Yakış, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YAŞAR YAKIŞ (Düzce) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
fındık tarımı ve piyasasındaki sorunların araştırılarak ürünün verimli
değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırma komisyonu kurulması yönünde Milliyetçi Hareket Partisi
tarafından verilmiş olan önerge konusunda AK PARTİ Grubunun görüşlerini yüce
Meclise sunmak için huzurunuzda bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; fındığın önemini anlatmak
için birkaç özelliğini burada belirtmek istiyorum. Pek tabii ki Karadenizli
milletvekillerimizin hepsi fındığı gayet iyi tanırlar, ben de onlardan biriyim.
Haşır neşir oldum fındıkla çocukluğumdan beri ve bütün
sorunlarını yaşadım.
Birincisi: Fındık “Genişletilmiş Karadeniz Bölgesi” dediğimiz bir
bölgede yetiştirilmektedir. “Genişletilmiş” derken Marmara Bölgesi’ndeki birçok
illeri yani Sakarya ve Kocaeli’ni de kapsar ve Marmara Denizi’nin güneyindeki
bazı yörelerde de fındık yetiştiriliyor, böylelikle sadece Karadeniz değil, ben
buna “Genişletilmiş Karadeniz Bölgesi” diyorum.
Fındık 7-8 milyon nüfusumuzun belli başlı geçim kaynağıdır. Bu da ikinci özelliği.
Üçüncüsü: 500 ila 800 bin ton fındık üretimiyle dünya fındık
üretiminin yüzde 70’i civarındakini sadece Türkiye kendi başına üretmektedir.
Bu sıfatıyla da dünya fındık piyasasında söz sahibi olması gerekir.
Dördüncü özelliği: Fındık yetiştirilen yamaç arazilerinin çok
büyük bir kesiminde fındıktan başka bir ürünün yetişmesi zordur,
yetiştirilebilse de ekonomik değildir.
Bu kadar önemli özellikleri olan fındık, geçmişteki hükûmetlerin yanlış politikaları nedeniyle aşırı ölçüde politize olmuş bir konudur hatta 2005 yılında fındık tarımı
alanındaki ulusal kuruluşumuz olan FİSKOBİRLİK Hükûmetle
inatlaşarak -bu kelimeyi özellikle seçtim, inatlaşarak- dünya piyasasında
fındığın fiyatı 4,5-5 lira civarında iken yani o tarihte 4,5-5 milyon lira
iken…
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Yakış, o günlerde AKP
milletvekilleri onların yanında oturuyordu. “Bizim dönemimizde böyle
açıklanıyor.” diye de politika yapılıyordu. Doğruları söyleyin lütfen.
BAŞKAN – Sayın Özkan, lütfen… Sayın Özkan, müdahale etmeyin
efendim, lütfen…
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Efendim, müdahale etmiyorum, millete
yanlış bilgi veriyor, bakanlık yapmış bir zat.
BAŞKAN –Lütfen efendim…
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, benim muhatabım Değerli Milletvekili değil, yüce
şahsınızda Türkiye Büyük Millet Meclisidir.
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Ben de millet adına konuşuyorum.
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) –
Onun için, Millet Meclisine hitap etmeye devam edeceğim. Özel olarak
soruları toplantı dışında değerli milletvekili arkadaşlarımla her zaman
tartışmaya hazırım.
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Her zaman ben de hazırım. Buyurun. O günkü
kayıtlar ortada.
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – Fındığın fiyatının 4,5-5 lira olduğu bir
dönemde fındığın kilosuna 7 lira para vermeye hazır olduğunu ilan ederek iki
tane büyük hata yapmıştır:
Bir: Dünyada fındığın fiyatının kaç para olduğunu bilmediğini
ortaya koymuştur.
İkincisi: FİSKOBİRLİK gibi ulusal, önemli bir kuruluşumuzu
altından kalkamayacağı yükler altına itmiştir.
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Hatip “bizden seçin” deyip de
yönetimi organize eden siz değil miydiniz?
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – Öte yandan, FİSKOBİRLİK, asıl kuruluş
amacının dışına çıkarak marketçilik ve âdeta yapsatçılık yapmaya başlamıştır.
Benim seçim bölgemde 3 trilyon liraya mal olması mümkün olan bir iş merkezini
inşa etmiş, o binayı da maliyetinin 2 katından daha pahalıya mal ederek ortaya
çıkan rantı FİSKOBİRLİK yöneticileri kendi
yandaşlarına dağıtmışlardır.
2005 yılında FİSKOBİRLİK’in Genel Kurul toplantısına kendi seçim
bölgemden giden delegelerle birlikte ben de katıldım.
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Yandaşlarına dağıtırken Sanayi
Bakanlığındaki müfettişi niye göndermediniz Sayın Hatip?
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, orada gördüğüm
manzara beni -kelimeyi yine seçerek söylüyorum- iğrendirmiştir. Sayın Başkanım,
başka bir kelime bulamıyorum oradaki hissiyatımı anlatmak için.
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Siz devlet adamı olmalısınız, yalan
konuşmayın bari ya!
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – Yurt dışındaki görevim sırasında da
Hamburg’a giden FİSKOOBİRLİK yöneticilerinin…
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Hepsi yalan!
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – …orada kırmızı fenerli mahallelerde sebep
oldukları skandalları uzun zaman duymuşumdur.
Yakın zamanlarda da, yine seçim bölgemde, seçim bölgeme yakın
yerlerde, delegeleri kendi tarafına kazanmak için FİSKOBİRLİK yöneticilerinin
dansözlere ödedikleri paraları dahi FİSKOBİRLİK’in bütçesinden ödemişlerdir.
Bütün bunları ben iğrenç buluyorum Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim.
FİSKOBİRLİK Genel Müdürlüğü Giresun’da olduğu hâlde Genel Müdür
Ordu’da oturmaktadır,
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Ya suçlayacağına icraat yap! Şu konuşmaya
bak! Hayret bir şey!
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – …ve her sabah şoför
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bu söylediklerinizin hepsi savcılık
takibi gerektirmiyor mu? Ne yaptınız bu zamana kadar? Suç duyurusunda
bulundunuz mu?
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şoför de şehir dışına seyahat ettiği için harcırah almaktadır. (MHP
sıralarından gürültüler) Bu para nereden gidiyor? Bu para nereden gidiyor? Bu
para fukara fındık üreticisinin cebinden gidiyor.
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Yakış, dedikodu anlatmayın burada
lütfen!
OKTAY VURAL (İzmir) – Millet orada kan ağlıyor, siz masal
anlatıyorsunuz ya!
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Yakış, siz değil misiniz “Bizden
seçin, yardım ederim.” diyen? Utanıyorum ya! Diplomatlık yapmış bir adamsınız.
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu tespitler
benim tespitim değildir. Bu tespitler FİSKOBİRLİK’in denetçileri tarafından
tespit edilerek kongreye sunulan raporda yer alan tespitlerdir.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Ne işlem yaptınız Sayın Yakış?
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri arzu ettikleri
takdirde…
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Ne işlem yaptınız Sayın Yakış?
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – …o tarihteki tutanaklara bakarlar ve
raporları incelerler…
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Ne işlem yaptınız Sayın Yakış? İşlem ortada
yok.
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – …bu tespitleri kendileri de orada
görürler.
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Kasetleri getirelim Sayın Yakış,
gösterelim kasetleri!
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkanım, dinleyemeyecek miyiz?
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Yakış, son iki yıldır FİSKOBİRLİK’in
Yönetim Kurulu Başkanı partinizin bir ilçe başkanı değil midir? Niye
düzeltmediler madem?
AHMET YENİ (Samsun) – Sakin sakin…
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, FİSKOBİRLİK
Yönetim Kurulu…
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Partinizin ilçe başkanı değil mi Sayın
Yakış? Onu soruyorum.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım.
Buyurun Sayın Yakış.
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, FİSKOBİRLİK Yönetim
Kurulu katrilyonlarca liraya hükmetmektedir.
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Ya, Yönetim Kurulu Başkanı sizin ilçe
başkanınız, yapmayın Sayın Yakış!
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – Bu yönetimde, seçilmişler arasında, ilaç
için bir tane üniversite mezunu yoktur.
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Yakış, ilçe başkanınız değil mi?
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – İşte, AK PARTİ’nin
yönetimi devraldığı ilk yıllarda FİSKOBİRLİK bu idi ve aşırı derecede politize olmuştu.
SÜLEYMAN LÂTİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – O zaman öyleydi, şimdi nasıl?
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – FİSKOBİRLİK mi bıraktınız ki?
Bitirdiniz. Ofise teslim ettiniz, Ofise! Ofis buğday almıyor, fındık alıyor.
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – İşte, bu nedenle FİSKOBİRLİK Hükûmetle inatlaşmış ve FİSKOBİRLİK’i batırmıştır. Ben şu
sıralarda fındık üreticisi seçmenlerimi FİSKOBİRLİK’in mal varlıklarına el
koyma davası açmaktan vazgeçirmek için akla karayı seçiyorum.
Değerli milletvekilleri, FİSKO’nun
fındık üreticilerinin parasını ödeyemeyecek duruma gelmesi üzerine, Hükûmetimiz 2006 yılında…
MURAT ÖZKAN (Giresun) – FİSKOBİRLİK değil mi? Kısaltması var, FKB
deyin bari! FİSKO da ne? Nedir FİSKO, fiskos mu?
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – …2006 yılından itibaren müdahale etmek
zorunda kalmıştır ve Toprak Mahsulleri Ofisine fındık satın almak görevi
vermiştir.
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Fiskos mu bu ya? Ne FİSKO’su?
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – Toprak Mahsulleri Ofisinin ne altyapısı ne
de uzmanlığı…
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Nereden biliyorsun?
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – …bu işi başarılı biçimde yürütmeye elverişli
olmadığı için, 2006 ve 2007 yıllarında fındık üreticisi epey sıkıntı çekti.
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Yakış, sen hiç fındık topladın mı?
Onu söyle bana!
BAŞKAN – Sayın Özkan, lütfen…
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – 2008’de de eksikliklerin önemli bir bölümü
giderilmiştir.
Öte yandan, FİSKOBİRLİK de devletle dalaşarak bir yere
gidilemeyeceğini anladığı için, yine kendi içinde sadece fındık alımı işine
odaklanacak bir yönetimi FİSKOBİRLİK işbaşına getirmiştir.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Yakış, “dalaşmak” ne demek? “Dalaşma”
sözü size hiç yakışıyor mu? Bakanlık yapmış adamsınız.
OKTAY VURAL (İzmir) – Devletin siyasileşmesini mi istiyorsunuz?
Devletle dalaşmak ne demek? Terörist mi onlar?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Devletle kim dalaşıyor, kim?
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Size hiç yakışmıyor!
BAŞKAN – Sayın Özkan, lütfen efendim.
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – Bütün bunlar devam ederken Hükûmetimiz fındık politikasını günübirlik politikalarla
yürütemeyeceğine inandığı için, uzun vadeli bir strateji belirleme kararı
vermiştir ve ilk adımını atmıştır.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Kendinizi devletin yerine mi
koyuyorsunuz?
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Fındıkçı devletle dalaşır mı ya? Bu ne
biçim konuşma Sayın Yakış? Nasıl bir şey bu?
BAŞKAN – Sayın Özkan, lütfen… Sayın Özkan…
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Şu milletin huzurunda böyle bir üslup
yakışıyor mu size?
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bakanlık işi bitti, bundan sonra bakan
olamazsın Sayın Yakış!
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – Bu stratejinin Meclisin onayına sunulacağı
pek tabii ki doğaldır. Değerli milletvekilleri burada olacaktır o strateji
burada konuşulduğu zaman çünkü yasal önlemler boyutu da vardır, onun için
buraya esasen gelecektir.
MHP Grubunun böyle bir araştırma komisyonu kurulması fikrinin
özüne karşı değiliz çünkü bu konuda söylenecek her şeyin mümkün olan en saydam
ortamda söylenmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu konuyu da en iyi niyetlerle
Meclis gündemine getirmeye çalıştıklarına inanıyoruz, orada bir tereddüdümüz
yok. Ancak, biraz önce bahsettiğim nedenlerle, strateji belirleme çalışmaları
devam ederken böyle bir komisyon kurulması, tam da işi komisyona havale
anlamına gelecektir. Yani komisyon kurulmasına değil, bu konunun şu sırada
gündeme getirilmesine karşıyız.
AK PARTİ Grubu olarak, bu nedenle, sadece bu nedenle, kısa bir
süre sonra yüce Meclise esasen gelecek olan bir konunun şu aşamada bir
araştırma komisyonu kurulması konusu hâline dönüştürülmesine karşı olduğumuz
için bu önergeye olumsuz oy vereceğiz.
Saygılar sunuyorum Sayın Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Başkanım, Hatip fındık üreticilerini
devletle dalaşan insan olarak yorumlamıştır. Sözlerini geri almasını rica
ediyorum. Fındık üreticileri bunu hak etmiyor. Lütfen…
RECEP KORAL (İstanbul) – Şov yapma!
MURAT ÖZKAN (Giresun) -
Kimse şov yapmıyor. Gerçekleri söyleyin.
RECEP KORAL (İstanbul) – Şov yapıyorsun.
BAŞKAN – Arkadaşlar lütfen…
Sayın Koral… Sayın Özkan…
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Yalçın, bir sözünüz mü var efendim?
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, bu konuda, müsaade ederseniz,
kısa bir açıklama yapayım.
BAŞKAN – Arkadaşlar şöyle: Çok kısa, mikrofonunuzu açayım ama
burada, bakınız, gruplar arasında gördüğüm kadarıyla bir anlaşma var, bütün
gruplardan her arkadaş çıkıp görüşlerini ifade ediyor. Bunların üzerine tekrar
olursa bir şey olmaz.
Bir dakika vereceğim Sayın Yalçın size. Lütfen, sözlerinizi ifade
edin.
Buyurun efendim.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Ordu Milletvekili Rıdvan
Yalçın’ın, Düzce Milletvekili Yaşar Yakış’ın
konuşmasındaki bazı sözleri nedeniyle açıklaması
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Efendim, bakanlık yapmış bir milletvekilimizin burada “dalaşmak”
tabirini kullanmasını “iğrenmek” tabirini kullanmasını hiç kendisine
yakıştıramadığımı öncelikle ifade edeyim.
Bizim meselemiz FİSKOBİRLİK de değildir, biz üreticiyi, üreticinin
hakkını savunmayı tercih ediyoruz.
Geçmişte FİSKOBİRLİK’in yanlışlarını da ifade ettik ama bu sürece
getiren AKP İktidarının kendisi olmuştur. Bugün, AKP İktidarının FİSKOBİRLİK’e
Yönetim Kurulu Başkanı yaptığı kişi bir AKP ilçe başkanıdır ve bu ilçe başkanı
eliyle FİSKOBİRLİK tasfiye edilmektedir, 35 gayrimenkulü satılığa
çıkarılmıştır.
Bir şeyi daha ifade edeyim Sayın Başkanım: FİSKOBİRLİK fındık
fiyatını 7 YTL açıkladığı zaman, Sayın Hatibin mensup olduğu partinin genel
sekreteri ve diğer sözcüleri Karadeniz’de “Bu AKP farkıdır, at sahibine göre
kişner.” ifadelerini kullanmıştır. Daha geçen hafta, Sayın Nurettin Canikli FİSKOBİRLİK’e sahip çıkacaklarını ifade etmiştir.
Bu konuşmayı Sayın Bakana hiç yakıştıramadım.
Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Grup önerisini oylarınıza…
III.- YOKLAMA
(MHP ve CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL (İzmir) – Toplantı yeter sayısının aranmasını
istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama istiyorsunuz.
Grup önerisinin oylamasından önce bir yoklama talebi var.
Sayın Akçan, Sayın Yalçın, Sayın Özkan, Sayın Vural, Sayın Çakmakoğlu, Sayın Toskay, Sayın
Yıldız, Sayın Yunusoğlu, Sayın Sipahi, Sayın Torlak,
Sayın Paksoy, Sayın Vural, Sayın Durmuş, Sayın Tankut, Sayın Özensoy, Sayın Büyükataman, Sayın Kumcuoğlu,
Sayın Çobanoğlu, Sayın Küçük, Sayın Diren, Sayın Güner.
Sayın milletvekilleri, milletvekili arkadaşlarımızın yoklama
talebini yerine getireceğim.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- (10/79) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin görüşmelerinin, Genel Kurulun 11/6/2009
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç
Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım.
3.- (10/383) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 11/6/2009
Çarşamba günkü birleşiminde yapılması ve saat 19.00’a kadar çalışmasına ilişkin
CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu; 11.06.2009 Perşembe günü (Bugün)
toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Hakkı
Suha Okay
Ankara
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında
yer alan (10/383) esas numaralı Meclis Araştırma Önergesinin görüşmesinin,
Genel Kurul’un 11.06.2009 Perşembe günlü birleşiminde yapılması ve Genel
Kurulun bugün Saat 19:00’a kadar çalışması
önerilmiştir.
BAŞKAN – Grup önerisinin lehinde Bursa Milletvekili Sayın Abdullah
Özer.
Sayın Özer, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ABDULLAH ÖZER (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4/C
kapsamında istihdam edilenlerin sorunlarına ilişkin verdiğimiz Meclis araştırma
önergesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün sizlere yıllardan beri çözülemeyen
ama çözülememesine rağmen kanamaya devam eden ve hatta kanatılmaya devam edilen
bir konudan, bir yaradan bahsetmek istiyorum. Bu konu, kamuoyunda “özelleştirme
mağdurları” veya “4/C’liler” olarak bilenen konudur.
Özelleştirme mağdurlarına ilişkin yasal dayanak 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’nun 4’üncü maddesinin “Geçici personel” başlıklı (C) bendi ile
her yıl ocak veya şubat aylarında çıkarılan Bakanlar Kurulu kararıdır. 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4’üncü maddesinin (C) bendine göre geçici
personel tanımı şöyledir: “Bir yıldan az süreli veya mevsimlik hizmet olduğuna
Devlet Personel Başkanlığının ve Maliye Bakanlığının görüşlerine dayanılarak
Bakanlar Kurulunca karar verilen görevlerde ve belirtilen ücret ve adet
sınırları içinde sözleşme ile çalıştırılan ve işçi sayılmayan kimselerdir.”
Yani bu kapsamda çalışanlar işçi değil ama memur da değil yani ne olduğu belli
değil.
Bugün bu kapsamda çalışanların sayıları 2009/14538 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı’na göre 21.193’tür. Zaman zaman Maliye
Bakanı başta olmak üzere sayın bakanlar “Biz bunlara iş verdik. Nelerine
yetmiyor?” anlamına gelen sözler sarf ediyorlar. Bu kürsülerde bu sorunu
sürüncemeye bırakmaktan da âdeta zevk alıyorlar. Bu 21.193 kişinin büyük bir
bölümü eski Maliye Bakanının “Babalar gibi satarım.” dediği özelleştirilen
kurumların yani SEKA’nın, HAVAŞ’ın, Gima’nın, TÜPRAŞ’ın, Petrol
Ofisinin, PETKİM’in, TÜGSAŞ’ın,
Sümerbank’ın ve benzer kuruluşların kalifiye -dikkat ediniz, kalifiye- elemanlarıydı,
kadrolu elemanlarıydı, yetişmiş elemanlarıydı. O kurumlar da Türkiye’nin göz
bebeği kurumlardı, cumhuriyetin çok önemli birikimleriydi.
Değerli milletvekilleri, iktidara sesleniyorum: Bu kurumları
babalar gibi sattınız, helalühoş olsun da çalışanlarından
ne istediniz? Aile sorumluluklarını yerine getirebilecekleri bir gelir ve
sosyal haklardan mahrum ettiniz. Bu insanları neden açlığa mahkûm ettiniz? Bu
insanlara düşmanlığınızın, haklarını vermemekte ısrarınızın sebebi nedir,
anlamakta zorlanıyorum. Şimdi, 2009/14538 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’na
bakıyorum çünkü bu karar özelleştirme mağdurlarının çalışma usul ve esaslarını
düzenliyor. Kararın 5’inci maddesi çalışma saatlerini düzenliyor. Bu maddenin
ikinci ve üçüncü cümlesinde deniliyor ki: “Geçici personel kendisine verilen
görevleri çalışma saatlerine bağlı kalmaksızın sonuçlandırmak zorundadır. Bu
çalışma karşılığında herhangi bir ek ücret ödenmez.” 21’inci yüzyıl
Türkiye’sindeki uygulamaya bir bakın Allah aşkına! Adında “adalet” kelimesi bulunan
bir partinin iktidarındaki uygulamaya bir bakın! Yani burası, Orta Çağ
Türkiye'si mi, Uganda mı, anlamakta zorlanıyorum.
Bu uygulama, Türkiye'nin onayladığı uluslararası sözleşmelere göre
ve Anayasa’mıza göre suçtur çünkü bu uygulamanın adı “angarya”dır ve angarya,
Anayasa’mıza göre suçtur. Yani aynı dairede memur ve işçilerle birlikte çalışan
bu personel, mesai bitiminde herkes evine giderken kendilerine verilen işi
ücretsiz olarak bitirmek zorundadır veya mesai arkadaşları fazla mesai alırken
bunlar alamayacaktır. Bunun hukuka, adalete, vicdana sığan tarafı var mıdır?
Değerli milletvekilleri, az önce de ifade ettim, özelleştirme
mağdurları kalifiye eleman yani nitelikli personel iken mağdur duruma
düşürülmüş kişilerdir. Bu mağduriyet, ücretlerini de yarıya veya üçte 1’e
indirmiştir yani özelleştirme mağdurları varlıktan yokluğa düşürülmüş
kişilerdir. Bunların kazanç getirici bir işte çalışmaları da yasaktır. Neden?
Çünkü bunlar işçi sayılmayan ama memur da sayılmayan kişilerdir. Memur
sayılmıyorlar ama devlet memurları için suç sayılan fiil ve hareketler bunlar
için geçerli. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!
İzinler konusunda da ayrı bir gariplik var. Yıllık izin yok çünkü
yılda on ay çalışıyorlar yani bir yılı dolduramadıkları için yıllık izni hak etmiyorlar.
İktidarın mantığına göre “Ayda bir gün ücretli izin verilebilir.” diyor
Bakanlar Kurulu. Şimdi burada bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum: Yılın
on ayı çalışıp iki ay ücretsiz izne çıkan bu insanlar, neticede Kızılayın tahsis ettiği çadırlarda yaşamıyorlar, çoluk
çocukları var ama diyorsunuz ki: Bu iki aylık sürede sigortalı bir işte
çalışamazsınız, çalışırsanız sözleşmenizi yenilemeyiz. Peki, bu iki aylık
sürede bu insanlar kira vermeyecek, elektrik, su kullanmayacak, yiyip
içmeyecek, çocuğunu okula göndermeyecek mi? Parayı nereden bulacak? Haa, demek istiyorsunuz ki: Çalış ama haberimiz olmasın. Ee peki, kayıt dışıyla mücadele etmiyor muyduk? Kayıt dışı
suç değil mi? Bu insanları gözlerimizin içine baka baka
suça yönlendiriyorsunuz, azmettiriyorsunuz, suç işliyorsunuz. Yetmiyor, bir yıl
çalışmadıkları için kıdem tazminatı hakkı da ortadan kalkmış oluyor. Yani yirmi
beş-otuz yıl çalıştıktan sonra açlık sınırında yaşayan bu insanları herhangi
bir toplu para almaksızın emekli ediyorsunuz. Bunun vicdana sığan bir tarafı
var mı? Gelin, bu duruma bir son verelim, sözleşmeleri birer yıllık yapalım.
Değerli milletvekilleri, Bakanlar Kurulu kararının 8’inci maddesi
“Çalıştıkları her dört ay için iki günü geçmemek üzere hastalık izni verilir,
rapor süresinin iki günü aşması hâlinde aşan kısım için ücret ödenmez.” diyor.
Yani ayda yarım gün hastalanma hakkınız var. Allah aşkına, hastalık,
özelleştirme mağdurları için sizden izin mi isteyecek? Hastalık bu, bir gün de
sürer, kırk gün de sürer. Önemli olan bunu belgelemek değil mi? Hayır. Adında
“adalet” kelimesi olan İktidara göre hasta olma hakkınız yok. Allah
göstermesin, özelleştirme mağdurları ağır hastalığa maruz kalsalar işten
atılacaklar, sokakta kalacaklar; hem hasta hem işsiz hem aç… Bu mantığı benim
vicdanım kabul etmiyor açıkçası.
Değerli milletvekilleri, çok uzağa gitmeye gerek yok, diğer
kurumlara gitmeye veya bakmaya gerek yok. Türkiye Büyük Millet Meclisinde
çalışan 4/B’liler için de, 4/C’liler
için de Başkanlık Divanı kararıyla iyileştirmeler yapmışız, ücretlerde, sosyal
haklarda, izinlerde iyileştirmeler yapmışız. Ben, özel sektörden geliyorum,
inanın, özel sektörde hiçbir işveren böyle bir sözleşmeyle işçi çalıştıramaz.
Böyle bir sözleşme yargıdan kesinlikle geri döner. Burası Türkiye Büyük Millet
Meclisi, gelin bu örneği genelleştirelim, 21 bin kişinin ıstırabına son
verelim.
Değerli milletvekilleri, 21 bin kişiyle Türkiye Cumhuriyeti
devleti batmaz, gelin bunları kadroya geçirelim ve bu zulüm sona ersin. İşinize
geldiğinde yapıyorsunuz zaten, işte size bir örnek; 2007 yılında, Diyanet
İşleri Başkanlığında çalışan 250 civarındaki…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özer.
ABDULLAH ÖZER (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.
…4/C çalışanını, hatta TRT’de çalışan 165 4/C kapsamında çalışanı
kitabına uydurup 4/B kapsamında çalışır hâle getirdiniz. Bu uygulamayı neden
tüm 4/C kapsamında çalışanlar için yapmıyorsunuz? Yani, buradaki tek sorun, TRT
ve Diyanet İşleri Başkanlığında 4/C kapsamında çalıştırılanların özelleştirme
mağduru olması mıdır? Unutmayın, özelleştirme mağdurlarının işi gücü vardı,
işlerini ellerinden aldınız, onları mağdur hâle siz getirdiniz; o yüzden bu
sorunu çözmek zorundasınız. İşinize gelince kitabına uyduruyorsunuz, işinize
gelmeyince bin dereden su getiriyorsunuz. Unutmayın, hiçbir iktidar zulüm ile
payidar kalamaz.
Kamuda çalışan 657’ye tabi 4/C statüsündeki personelin çalışma
koşullarını düzenleyen hizmet sözleşmesindeki sakıncaların düzeltilmesi,
yanlışlıkların giderilmesi yüce Meclisin önünde duran çok ciddi bir
zorunluluktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULLAH ÖZER (Devamla) – Bitiyor Sayın Başkan, çok az kaldı.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
ABDULLAH ÖZER (Devamla) – 4/C statüsünde çalışan binlerce
vatandaşımıza reva görülen bu zulmün bir an önce giderilmesini diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özer.
Grup önerisinin aleyhinde, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy.
Buyurun Sayın Paksoy. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin, kamu görevlilerinin sorunları
hakkında verdiği araştırma önergesinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Hepimizin malumu olduğu üzere, kamu personel rejimi, AKP Hükûmetinin yedi yıllık iktidarı döneminde bir türlü
düzenlenememiştir. Aslında düzenlenmemiştir demek daha doğru olur diye
düşünüyorum.
Kamudaki statü ve ücret eşitsizliği bu Hükûmet
döneminde had safhaya ulaşmıştır. AKP sözcüleri bu kürsüye geldiklerinde, bütün
cumhuriyet döneminde şu kadar icraat yapıldı, bizim dönemimizde bu kadar
yapıldı diyorlar. İyi güzel de, döneminizde yapılmayanları, yapmadıklarınızı
niye söylemiyorsunuz? Siz de çok iyi biliyor ve kabul ediyorsunuz ki aynı
unvanda aynı işi yapan, farklı kurumlarda görev yapan kamu personeli arasındaki
farklı ücret uygulaması iş barışını bozmakta, kurumlar arası nakil talebini
artırmaktadır. Bu durumda ihtiyacı olan kurumlar personel sıkıntısı çekerken,
ihtiyacı olmayan kurumlarda personel fazlalığı oluşmaktadır. Özlük hakları
kendi kurumuna nazaran daha iyi kurumlara geçmek isteyen memurlar,
milletvekilleri başta olmak üzere üst yöneticilerden tavassut ve torpil talep
etmektedirler. Bu talepler karşılanmadığı takdirde -ki çoğunluğu
karşılanamamaktadır- vatandaşla siyasiler ve kamu yöneticileri arasında hoş
olmayan durumlar yaşanmaktadır.
Hükûmete kamu personel
rejimiyle ilgili ne zaman bir soru sorulsa, kadro talebinde bulunulsa, ücretlere
zam istense alınacak cevap çok kısa ve net: Kamu personel reformu çalışmaları
devam etmektedir. Çalışmalar neticelendiğinde bu sorunlar çözülecektir.
İyi de, bu çalışmalar ne zaman tamamlanacak? Çalışmalar
tamamlanmaktan öte, siz kamu yönetimini daha çetrefilli hâle getiriyorsunuz.
Mesela ısrarla sözleşmeli personel uygulamasına devam ediyorsunuz ve sözleşmeli
personelin sayısını artırıyorsunuz, vekâletle yönetme huyunuzdan
vazgeçmiyorsunuz. Bakın, kamuda 150 binin üzerinde sözleşmeli personel çalışıyor.
657 sayılı Yasa gayet açık. Sözleşmeli personelin ihtiyaca göre geçici ve
uzmanlık gerektiren işlerde çalıştırılmasını öngörüyor.
Millî Eğitim ve Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere diğer
bakanlıklarda da yaygınlaştırılan sözleşmeli personel uygulamanız 657 sayılı
Yasa’yla uyuşuyor mu? Millî Eğitim Bakanlığı sırf 30 bin usta öğreticiyi bu
statüde geçici zamanlı çalıştırıyor. Sağlık Bakanlığının
uygulamaları tam Avrupa İnsan Hakları Mahkemelik. Hiçbir mazeret
tanımıyor. Askere gidenler ancak mahkeme kararına istinaden görevlerine
dönebilirken, nihayet bu uygulamadan vazgeçildi. Böyle sosyal devlet, böyle
hukuk devleti olur mu?
Kıymetli arkadaşlar, bu sözleşmeli personel işi tam bir vicdanları
sızlatan yara hâline geldi. Aynı kurumda, aynı yerde, aynı öğrenimde iki
kişiden biri sözleşmeli, diğeri kadrolu. Sözleşmelinin mazeret de dâhil tayin
hakkı yok, sözleşmesi yıllık yenileniyor, terfi imkânı yok, sosyal güvenlik
kurumu olarak SSK’lı sayılıyor, arkadaşının aldığı ücretten daha az ücret
alıyor. Bizce, sözleşmeli personel uygulamasına Başbakanlık ve Maliye Bakanlığı
engel olmaları gerektiği hâlde örtülü olarak destek vermektedirler. Şunun için:
Kamunun ihtiyacı olan kadroları Maliye Bakanlığı vermiyor. Maliyeden kadro
alamayınca siz de bu sefer arkadan dolanarak sözleşmeli personel ihdas edilme
amacına aykırı olarak personel ihtiyacını karşılamaya çalışıyorsunuz.
Nihayetinde çıkan kaynak yine kamunun kesesinden çıkıyor. Şimdi Millî Eğitim ve
Sağlık Bakanlığında yaygın olarak kullandığınız bu yöntemi, yarın, polisler,
hâkimler için de mi kullanacaksınız? Sözleşmeli öğretmenden sonra, Türkiye,
sözleşmeli hâkim, sözleşmeli polisle mi tanışacak? Arkadaşlar, burada hem yasa
ihlal ediliyor hem de personel mağdur ediliyor. Bakın, mesela, sözleşmeli
öğretmenlerin kadrolu öğretmenlere nazaran maruz kaldığı birkaç haksızlığı size
aktarayım:
Kadrolu öğretmene göre sözleşmeli öğretmenin il içi ve özür durumu
hariç il dışı tayin hakkı yok. Eş durumu atamaları eşlerinin çalıştıkları
kurumun yüzlerce kilometre uzağına yapılıyor. Sözleşmelilere yolluk verilmiyor.
Ek dersinden SSK kesintisi yapılıyor. Burası çok önemli, sözleşmeli öğretmenler
yönetici veya müfettiş olamıyorlar. Bir yıllık sözleşmeli öğretmen ile yirmi
beş yıllık sözleşmeli öğretmen aynı maaşı almakta, eş, çocuk ve doğum
yardımlarından faydalanamamaktadır.
Sözleşmeli öğretmenlerin sözleşmeleri her yıl yenilenerek
giriş-çıkış yapılmaktadır. İş garantileri konusunda endişe verici bir durum söz
konusudur. Sözleşmeli bir öğretmenin emekli olma ve emekli tazminatı alma hakkı
belirsizdir. Dahası var, sözleşmeli öğretmenin yurt dışı öğretmenliğe başvuru
hakkı yoktur. Her sözleşme döneminde “sözleşme bedeli” veya başka adlar altında
kesinti yapılmaktadır. Sözleşmeli öğretmenlikte geçen süreler maaş derecesine
etki etmemektedir.
Sözleşmeli öğretmenlik, atama değil görevlendirmedir. Sözleşmeli
öğretmenler hiçbir şekilde Yönetici Atama ve Görevde Yükselme Yönetmeliği’nden
yararlanmamaktadırlar. İdarecilik hakları yoktur. Sözleşmeli öğretmenler asker
öğretmen olarak görev yapamamaktadırlar. Sözleşmeli öğretmenler ile kadrolu
öğretmenlerin ek ders ücretleri farklıdır. Bu listeyi uzatmak
mümkün. Öğretmenlerde yaşanan sıkıntıların benzerleri diğer
sözleşmeliler için de geçerli.
Kıymetli arkadaşlar, bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak
çağrımız: Öncelikle hangi kamu görevlerinin memurlar ve sözleşmeliler eliyle
yürütüleceğini açıkça bir tanımlayın. Yok, diyorsanız, bu durum 657 sayılı
Yasa’da tanımlanmış; bu sizin yaptığınız, 657 sayılı Yasa’ya da, Anayasa’ya da,
kamu vicdanına da aykırı.
Bir başka husus: 57’nci Hükûmet
döneminde eşitliği ve adaleti temin amacıyla çıkarılan kamu personelinin
merkezî sınavla seçilmesine dair yönetmelik sizin döneminizde sulandırıldı.
Özellikle belediyelerin bu yönetmelik hükümleriyle bağdaşmayan şekilde mülakat
yoluyla personel almalarına imkân verilmektedir. Bu da torpil ve kayırmacılık
iddialarını güçlendirmektedir.
Kamu personel reformu çalışmaları tamamlanmadan Hükûmetin bir kısım bakanlıkları veya kamu kurumlarını
yeniden yapılandıracağına dair haberler çıkmaktadır. Bu husus kamu personel
reformu çalışmalarını akamete uğratacaktır. Bu çalışmanın bir bütünlük içinde
süratle yapılarak personelin mağduriyetine ve kamu hizmetlerinin aksamasına
sebep olacak uygulamalardan kaçınılması gerekmektedir.
Kamu kurumlarında çok sayıda vekâleten yönetici görev yapmaktadır.
Hükûmetin 10’uncu Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet
Sezer’le anlaşamaması sonucu bir kısım görevlerin vekâletle yürütülmesi makul
karşılanıyordu. Ancak, Sayın Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasından sonra aynı
uygulamanın artarak devam etmesi kamu personeli üzerinde bir baskı
oluşturmaktadır. Vekâleten yönetici atama tasarrufunun kullanılması bu
yöneticileri inisiyatif kullanmaktan uzaklaştırmakta,
sorumluluk almalarını engellemektedir. Vekil yönetici, işine gerektiği gibi
motive olamamakta ve en önemlisi, astlarının kendilerini yer yer dikkate almamaları, yasal otoritelerinin zaafa uğraması
gibi sonuçlarla karşılaşılmaktadır.
Diğer bizce çok önemli bir konu: Bir kısım kamu personelinin Hükûmet yandaşı sendikaya üye olmaları yönünde baskı
gördüğüne dair çok sayıda bilgi almaktayız. Bir kısım sendikalar kendilerinin Hükûmetle yakın ilişki içinde olduğu izlenimini vererek
personeli yönlendirmekte, bir kısım amirler de şifahi olarak personele baskı
yapmaktadır. Kamu görevlilerine yönelik bu baskılar affedilmeyecek bir
yanlıştır.
Kıymetli arkadaşlar, AKP Hükûmeti
ülkemizin, insanımızın temel meselelerini çözmek yerine gündemi sürekli maniple
etmektedir. Sayın Başbakanın edep ve ahlak dersi vermeden önce kendi
söylemlerini, kendi konuşmalarını güzelce bir oturup gözden geçirmesi
gerekmektedir. Ak ve adaletin sözlükte bir kelime olmaktan öte anlam
kazanabilmesi için gerçekten ak ve adil icraatlara imza atılması gerekmektedir.
Size bir örnek vermek istiyorum: Özürlülerin istihdamına yönelik
olarak yönetmelikler var. Bu yönetmelikler ne diyor: “Memur olarak özürlü
istihdamı için kamu kurumları kadrolarının yüzde 3’ünü, işçi olarak istihdam
edilecekler için kamuda yüzde 4’ünü, 51 kişiden fazla personel çalıştıran iş
yerleri için de yüzde 3’ünü özürlülere ayırın.” diyor. Peki, bu kıstaslara
uyuluyor mu? Bu yönetmeliklerin uygulanıp uygulanmadığının takibi yapılmıyor
mu? Yapılmıyor. Üstelik sizin bir de engelli vatandaşlarımızı temsil eden bir
milletvekiliniz var. Sayın Ayva, Hükûmet bizim
önerilerimize kulaklarını kapatıyor, âdeta sessiz sinema oynuyor. Lütfen, siz
bu kadroların gereği gibi kullanılıp kullanılmadığını bir araştırın. Özellikle
Millî Eğitim, Sağlık gibi personel sayıları fazla olan bakanlıkların bu
oranlara ne kadar riayet ettiklerini bir tespit edin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Paksoy.
MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) - Ben cevabını biliyorum, belki siz
de biliyorsunuz ama lütfen, bu konunun üzerine gidelim.
Kıymetli arkadaşlar, aynı sıkıntı 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanunu kapsamında iş hakları olan şehit yakınları ve gazilerimiz için de
mevcut. Bu Kanun kapsamında ayrılması gereken kontenjanlar ayrılmıyor. Temenni
edilmez ama bu Kanun’dan iş hakkını kullanmak isteyen vatan evlatlarının
kendileri ve yakınlarına ayrılması gereken kontenjanların bildirilmemesi
yüzünden istedikleri yere, istedikleri kuruma atanamıyorlar.
Öyle anlaşılıyor ki kamu personel reformunu ne zaman
çıkartacağınız meçhul, hatta çıkartamayacağınız daha kuvvetli bir ihtimal. En
iyisi, siz, kamu personelinin “ek ödeme” altında aldığı tazminatları emekli
maaşlarına yansıtın, en azından yüzde 70-80’ini yansıtın, emekli olmak isteyen
personel gönül rahatlığıyla emekli olabilsin. Bu şekilde, ülkemiz gibi
işsizliğin had safhada olduğu bir sırada iş bekleyen binlerce, yüz binlerce
insanımıza da umut verin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Paksoy.
MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) – Ben, bu araştırma önergesinin
Meclise bu şekilde getirilmesi şeklinde değil de Sayın Bakanın kamu
görevlilerinin, yani kamu personel reformunun açıklanmasını beklerdim diyor,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paksoy.
Grup önerisinin lehinde Muş Milletvekili Sayın Nuri Yaman, buyurun
efendim.
M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu’na tabi 4/C statüsündeki çalışanları kapsayan hizmet sözleşmesiyle
ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun verdiği araştırma önergesinin lehinde
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu nedenle yüce
Meclisi saygıyla selamlarım.
Benden önce konuşan değerli hatipler konunun benzer, benim de
değineceğim can alıcı noktalarına deyim yerindeyse satırbaşlarıyla değindiler.
Ben de bunları belirtmenin yanında, zamanın elverdiği ölçüde de, uygulamadan
gelen ve 2004 yılından bu yana uygulanan sözleşmeli personelin uygulama
sırasında ne tür sıkıntılarla karşılaştıklarına ve yaşadıkları -benim de bire
bir tanık olduğum- bazı konulara da yeri geldiğinde değinmek istiyorum.
Bilindiği gibi, kamu hizmetleri, 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu’nun 4’üncü maddesine göre “Memurlar, sözleşmeli personel, geçici
personel ve işçiler eliyle gördürülür.” hükmünü taşıyor. Bu düzenlemeye göre
araştırma önergesine konu edilen geçici personel çalıştırılması da bu Kanun’un
söz konusu 4’üncü maddesi kapsamındaki personel olarak değerlendiriliyor. Bu
maddeye göre, bir yıldan az süreli veya mevsimlik hizmet olduğunda, Devlet
Personel Başkanlığı ve Maliye Bakanlığının görüşlerine dayanılarak Bakanlar
Kurulunca karar verilen görevlerde ve belirtilen ücret ve sayı sınırları içinde
sözleşmeyle çalıştırılan ve işçi olmayan kimseler, diye tanımlanmaktadır. Bu konuyu düzenleyen ve her yıl Bakanlar Kurulunca çıkarılan karara
dayalı sözleşme hükümleri değerlendirildiğinde, konuyla ilgili sözleşmeli
çalışan kimselerin tazminat haklarının önüne geçilmesi için yılın on iki ayının
belli bir süresi için çalıştırılmaması gibi -ki bu genelde bir ile iki ay
arasında görülmekte- bir uygulamanın devam ettirilmekte olduğu ve bunun her yıl
kararnamede de aynen yinelendiğini görüyoruz. Bu uygulama ile çağdaş
çalışma sistemlerinin dışında bir düzenlemeye gidildiğini sanıyorum kabul
etmeyecek bir kişi aramızdan çıkmayacaktır.
Sayın milletvekilleri, bu kapsamdaki personele ücretsiz izinli
sayıldıkları bir veya iki aylık süreler içinde başka bir yerde çalışma yasağı
getirilerek insanların âdeta iradeleri üzerine ipotek konulduğu bu düzenlemeyle
de ortaya çıkıyor. Yine, bu sözleşmeyle çalışanlar birer prangalı mahkûm gibi,
elleri de bağlanmış vaziyette. Devlete çalışırken fazla mesai, sosyal
yardımlar, denge tazminatı, döner sermaye katkısı gibi hiçbir ek ödeme bunlara
yapılmayarak, insanlar âdeta, çalıştırıldıkları kapılara muhtaç duruma devlet
tarafından sokulmuş durumdadır.
4/C kapsamındaki personele ilişkin sözleşmede yıllık izin hakları
da çağdaş yönetim sistemlerinde rastlanmayacak bir biçimde yılda on günle
sınırlı tutularak, âdeta, sözleşmeli personelin sanki dinlenme ve izin yapma
hakkı yokmuş gibi bu hak ellerinden alınarak gasbediliyor.
Peki, tüm çalışanlara bir hak olarak verilen tatil ve dinlenme hakkı bu
insanlara neden hak olarak tanınmamakta? Bu kişiler yoksa modern köle olarak
değerlendirildikleri için mi böyle bir haktan yoksun bırakılmaktadır?
Sözü edilen 4/C statüsündeki personelin çalışma şartlarını
düzenleyen ve her yıl çıkarılan sözleşme değerlendirildiğinde de, İktidarca,
AKP Hükûmetince bu personelin aleyhine, hem ücretleri
hem diğer sosyal hakları bakımından, sanki çalışan köleler statüsünde
mahkûmlarmış gibi, böyle bir, ekmeğe muhtaç duruma getirilmeleri söz konusudur.
Bu personelin Türkiye genelinde, 2004 yılından bu yana, özelleştirme
işlemlerinin başlamasından bu yana yaklaşık 80 bin kadar olduğu da
düşünüldüğünde, bilhassa 2004 yılında yürürlüğe giren, özelleştirme
uygulamaları sonucu işsiz kalanların diğer kamu kurumlarında geçici personel
statüsünde istihdam edilmelerine ilişkin uygulamayla, söz konusu bu personeller
oldukça mağdur ve bakımsız, sahipsiz bir duruma düşmüşlerdir. Öncelikle, atandıkları yeni kurumlarda görevleriyle ilgili
yaptıkları işlere büyük bir uyumsuzluk ve psikolojik sorunları yaşamaya
başlayarak işe başlıyorlar. Bu durum da personelin veriminin düşmesine ve
çalışma arkadaşları arasında çeşitli huzursuzlukların çıkmasına neden
olmaktadır.
Söz konusu personelin ücret farklılıkları ile çalışma
saatleri konusundaki düzenlemede de geçici personelin kendisine verilen
görevleri çalışma saatlerine bağlı kalmaksızın sonuçlandırmak zorunda kalması,
buna karşılık herhangi bir ek ücret almaması durumu da günümüzün modern yönetim
sistemlerine uymadığı gibi, kendisini “Adalet ve Kalkınma Partisi” olarak
adlandıran mevcut İktidarın adalet duygularıyla da çeliştiği kanaatindeyim.
Ücretsiz izinli sayılma süresinin de her ay için azami bir gün
hesaplanması düzenlenmesinde de çalışma hayatımızı düzenleyen mevcut sisteme
tamamen ters bir yaklaşım sergilenmektedir. 4/C kapsamındaki geçici personelin
görev yerinde sözleşmenin feshi hâlinde ihbar, kıdem ve başka adlar altında
herhangi bir tazminatın ödenmemesi hususlarındaki düzenlemelerin de yine bütün
dünyada ve bizim de uymaya çalıştığımız kamu yönetimlerindeki çalışma ilkeleriyle
bağdaşmadığını da burada siz sayın milletvekillerine duyurmak isterim.
Tabii, bu uygulama sonucunda kamuda, bilhassa KİT’lerde ve kamu
bankalarında 2004 uygulamaları sonucunda çok sayıdaki personel buradaki kendi
çalışma sistemlerinin ve kendi uzmanlık alanlarının dışındaki görevlere
atanmakla âdeta mecbur kılındılar.
Bu uygulamanın başladığı dönemde kamuda görev yaptığım süre içinde
aynı yöntemle bilhassa İçişleri Bakanlığının taşra il ve ilçe örgütlerine bu
yolla atanan personelin bire bir karşılaştığı sorunları gördüğümde duyduğum
üzüntüyü ve uğradığım o hayal kırıklığını da burada siz değerli
milletvekillerimle, arkadaşlarımla paylaşmaktan vazgeçemeyeceğim.
Hiç unutmuyorum, bu denetimlerin birinde, bir ilin il idare
kurulunda görevlendirilen, bankadan gelen değerli iki bayan arkadaşın, o uyum
süresi içinde, sürekli dışarı çıkarak içeri girmesinden sorunu olduğunu anladım
ve çıktıkça kendi heyecanını, kendi psikolojik sorununu gidermek amacıyla ilaç
aldığını ancak bu ilaca bu göreve geldiği bu altı aylık süre içinde diazeme bağımlı hâle geldiğini söylediğinde, büyük bir üzüntüyle,
kendisine, yaptığı işlerindeki eksikliklerini neredeyse görmezlikten gelecek
şekilde bir acıma duygusu duydum. Çünkü bankadaki
kişi “Ben bu işlerin yabancısıyım. Ben bir il idare kurulunda alınan bir
kararın, bir 3091 sayılı Kanun kapsamında alınan bir kararın içeriği hakkında,
işlemleri hakkında yetişmedim.”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yaman, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
M. NURİ YAMAN (Devamla) – Teşekkür ederim.
“Benim emekliliğime şu kadar süre var. Ben çocuklarımın geçimi
için, ben ailemin geçimi için bu görevi kabullenmek zorunda kaldım. Üstelik
eşim de benim bulunduğum bölgenin dışında görev yapıyor. Ben bu psikolojiyle
–ben o zaman mülkiye müfettişi olarak görev yapıyordum- Sayın Müfettişim, ben
bu dosyadaki gösterdiğiniz bu eksikliklerin içeriğini bilmeden bunları nasıl
hazırlayabilirim?” Ve söyledikleri doğruydu. Çünkü,
siz, o görevin gereği olan bir kişiyi buraya atamamıştınız. Siz, o kişiyi o
göreve atarken bu görevin gerektirdiği bilgi ve birikimi olup olmadığını
düşünerek vermediğiniz için ve benzeri birçok insanın psikolojik sorunlarla,
hatta hatta intiharlara kadar gittiğini de burada
vurgulamak istiyorum.
Sözü fazla uzatmadan bu kısa süre içinde değineceğim bir konu da…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
M. NURİ YAMAN (Devamla) – İzin verin Sayın Başkan, bir dakika
içinde sözümü tamamlayacağım.
BAŞKAN – Buyurun.
M. NURİ YAMAN (Devamla) – Önemli bir kesimi ilgilendiren ve
kamuda sayıları 84’ten bu yana gittikçe artan sözleşmeli personelin
kangrenleşen bu sorununun gerçekten böyle bir araştırma önergesiyle ele
alınması gerektiğini, vicdani bir sorumluluk olarak, işin uygulamasından ve
içinden gelen bir kişi olarak belirtirken, söz konusu araştırma önergesine
olumlu oy vereceğimizi belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yaman.
Grup önerisinin aleyhinde Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, nasıl ki Türkiye’nin uzun yıllardan beri
bekleyen kangrenleşmiş sorunlarına AK PARTİ el attıysa, çözdüyse, gerek geçici
işçilerle ilgili olarak ve gerekse de sözleşmeli personelle ilgili birçok
düzenleme yine Hükûmetimiz tarafından yapılmıştır. O
yüzden, özellikle benden önce konuşan bütün hatiplerin burada bu manada da AK PARTİ’yi takdir etmesini beklerdim.
Değerli arkadaşlar, uzun yıllardan beri var olan geçici işçilerin sorunlarına AK
PARTİ el atmış ve hatırlayın, 2007 yılında yine bu Genel Kurul, bu Meclis
Türkiye’de yaklaşık 219 bin geçici işçinin sorununa el atmış, onları “daimî iş”
pozisyonuna yerleştirmiştir. Uzun zamandır kamuda ve mahallî idarelerde yer
alan bu geçici işçiler AK PARTİ’yle birlikte, 5620
sayılı Kanun’la refaha kavuşmuş, rahata kavuşmuş ve kendileri kadrolu işçi
olarak şu anda da işlerine devam ediyor.
Şunu da antrparantez belirteyim ki, bu geçici işçilerin büyük bir
kısmı da, büyük bir ekseriyeti de bizden daha önceki dönemlerde çalışmaya
başlayıp ama o
sıkıntılarla işlerine devam eden vatandaşlarımızdı. Bunların
dışında kalan geçici işçiler ise sözleşmeli personel statüsüne kavuşmuştur.
Değerli arkadaşlar, 657 sayılı Kanun 1965’ten beri var olan bir
kanun. 65’ten bu yana -sizlerin yaşı biraz daha fazladır belki bana göre,
birçoğunuz daha kıdemlisiniz- hatırlayın, o tarihten bu tarihe kaç tane hükûmet geçti, kaç tane parti iktidar oldu. Bugüne kadar
hangi parti, hangi hükûmet bu işçilerin sorunlarına
el attı?
Bakın değerli arkadaşlar, 1992’den beri özelleştirmeler
yapılıyor, bugün değil 1992’den beri özelleştirmeler yapılıyor ve 1992’den
2002’ye geldiğimizde ya da bu geçici sözleşmeli personelleri 4/C kapsamına
aldığımız tarihe geldiğimizde yaklaşık 10 bin civarında işçi sokağa atılmış
durumdaydı, özelleştirme nedeniyle işini kaybetmişti ve bunların sorunlarıyla o
günkü iktidarlar maalesef hiç ilgilenmemişlerdi, el atmamışlardı.
Yine işçi sınıfından gelen talepler -başta Türk-İş olmak
üzere- “Özelleştirme nedeniyle işini kaybeden işçilerin 4/C kapsamında
değerlendirilmesi onları rahata kavuşturur.” gibi talepler Hükûmetimiz
tarafından kabul edilmiş ve özelleştirme nedeniyle, hem daha önceki dönemlerde
özelleştirme nedeniyle işini kaybedenler hem de mevcut, devam eden özelleştirme
nedeniyle işini kaybedenler bu kapsamda değerlendirilerek kamu kurumlarında
sözleşmeli personel statüsünde işe kavuşmuştur. Yani onları sokağa atan biz değiliz; bilakis onları sokaktan
işlerinin başına koyan yine bu parti olmuştur, bu İktidar olmuştur.
Değerli arkadaşlar, pek tabii ki özelleştirme nedeniyle işini
kaybedenleri nasıl ki 4/C kapsamında AK PARTİ istihdam ettiyse, inşallah yine
onların şartlarının iyileştirilmesi de bu İktidarla mümkün olacaktır. Bizler
onların sıkıntılarını biliyoruz ancak mevcut anayasal ve yasal durum da şu
hâliyle buna imkân vermiyor. Diliyorum ve umuyorum ki tüm sıkıntıları giderecek
olan kamu personel rejimiyle çok daha geniş bir zamanda ve geniş bir platformda
konunun ele alınarak çözülmesi ve değerlendirilmesi gereklidir.
Değerli arkadaşlar, işte arz ettiğim nedenlerle, Meclisin oluşmuş
bir gündeminin de olması nazara alınarak, sıkışık bir zamana denk getirilen
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde olduğumu belirtiyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
III. – YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, grup önerisinin oylamasından önce
yoklama talebi vardır. Bu talebi yerine getireceğim.
Yoklama talebinde bulunan arkadaşları tespit ediyorum: Sayın Anadol, Sayın Hamzaçebi, Sayın Aslanoğlu, Sayın Özyürek, Sayın
Bingöl, Sayın Köse, Sayın Mengü, Sayın Emek, Sayın Koçal, Sayın Coşkuner, Sayın
Barış, Sayın Paçarız, Sayın Köktürk, Sayın Seçer, Sayın Dibek, Sayın Gök, Sayın
Arat, Sayın Sönmez, Sayın Durgun, Sayın Oksal.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, yoklama için üç dakika süre
veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- (10/383) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 11/6/2009
Çarşamba günkü birleşiminde yapılması ve saat 19.00’a kadar çalışmasına ilişkin
CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisini oylarınıza arz
ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/692) (S. Sayısı: 385) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Sayın milletvekilleri, Komisyon Raporu 385 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Geçen birleşimde ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.
Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o maddeler
üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım.
21’inci madde üzerinde dört adet önerge vardır; önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 21’inci maddesiyle
4760 sayılı kanuna eklenen geçici madde 6’da geçen “
Mustafa
Ataş
İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 21 inci maddesiyle
4760 sayılı kanuna eklenen geçici madde 6’da geçen “
Veysi Kaynak
Kahramanmaraş
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı
mahiyettedir. Önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Talepleri hâlinde
önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.
Önergeleri okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 21’inci
maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Erkan Akçay |
Mustafa Kalaycı |
Hüseyin Yıldız |
|
Manisa |
Konya |
Antalya |
|
Yılmaz Tankut |
Mehmet Akif Paksoy |
|
|
Adana |
Kahramanmaraş |
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 21. maddesinin
tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Osman Coşkunoğlu |
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Atila Emek |
|
Uşak |
Malatya |
Antalya |
|
Ali Koçal |
Abdullah Özer |
Akif Ekici |
|
Zonguldak |
Bursa |
Gaziantep |
|
|
Vahap Seçer |
|
|
|
Mersin |
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katı-lamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarı temel yasa olmamakla birlikte temel yasa kabulüyle
görüşüldüğü için maddeler üzerinde görüş bildirme olanağımız maalesef
bulunmamaktadır. Önergeler vesilesiyle çeşitli maddeler ve tasarının kimi
düzenlemeleri hakkında görüş ifade etme fırsatı buluyorum.
Değerli milletvekilleri, dün akşam burada yapılan görüşmeler
sırasında, iktidar partisinin Grup Başkan Vekili, tasarının birkaç maddesine
yönelik olarak bazı açıklamalarda bulundu. Benim dün yaptığım bir eleştiri
vardı. Tasarının 13’üncü ve 20’nci maddelerinde, Türkiye’den yurt dışına
ihracat amacıyla mal taşıyan, Gümrük Kanunu’nun ihracat rejimi hükümleri
çerçevesinde mal taşıyan taşımacılarımıza sınır kapılarında yapılan mazot
teslimlerinin vergisiz olması yönündeki düzenlemeler, tasarının 13’üncü ve
20’nci maddesi düzenlemeleri, burada verilen önergelerle tasarıdan çıkarıldı.
Sayın Canikli yapmış olduğu açıklamada, yapılan bazı
vergi incelemeleri nedeniyle bu düzenlemelerin vergi affı anlamına geleceğini
ifade etti, o nedenle çıkarıldı…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gelebileceği…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Gelebileceği…
Bunun gerçeklerle hiçbir ilgisi yoktur değerli milletvekilleri.
Vergi kanunlarının birçok maddesiyle ilgili her zaman için vergi
inceleme elemanlarının sürekli olarak incelemesi vardır. Yani, bir konuda vergi
incelemesi yapılması o konuda bir yasal düzenleme yapılmasına engel değil;
yeter ki yasal düzenlemenin içeriği konusunda emin olalım, doğru bir iş
yaptığımız konusunda emin olalım. Neydi yapılan düzenleme ve burada tasarıdan
çıkarılan düzenleme? Daha önce, 2006 yılında yapılan bir yasa değişikliğiyle,
Katma Değer Vergisi Kanunu’na ve Özel Tüketim Vergisi Kanunu’na eklenen hükümle
yurt dışına ihracat malı götüren taşımacılarımıza, sınır kapılarında standart
depolarını geçmemek üzere yapılan motorin teslimleri vergiden istisna
edilecektir. Bu standart deponun kaç litre olduğu uygulamada tartışma konusu
oldu. Hükûmet buraya bir madde getirdi, dedi ki: “Bu
550 litredir.” Şimdi, bunu buradan çıkardık. Niye çıkardık? Gerekçesi meçhul.
Sayın Canikli’nin yapmış olduğu açıklamayı, gerekçeyi
kabul etmiyorum, doğru değil. Yani, yapılan yasal düzenleme yürürlükteki vergi
incelemesini niye etkilesin? Yapılan yasal düzenleme bundan sonrasını bir kere
ilgilendirir. Ayrıca şu anlama da gelebilir: Tam tersine vergi incelemesini
güçlendirebilir de. “Bak, bugüne kadar
Benzer şekilde, ithalat, ihracat ve transit rejim kapsamında işlem
gören mallar için liman ve hava meydanlarında bu yerlerin işleticileri
tarafından verilen hizmetlere ilişkin katma değer vergisine yönelik olarak
getirilen istisna düzenlemesi de tasarıdan çıkarıldı. Buna yönelik bir
değerlendirme yapılmadı burada ama belki bunun için de muhtemel bir vergi
incelemesinden veya yapılmakta olan bir vergi incelemesinden söz edilebilir.
Bilemiyorum var mıdır yok mudur ama bu da bundan sonrasını düzenler. Yani
geleceğe yönelik düzenlemenin içeriği yanlış ise çıkaralım buradan, hiç
itirazım yok, konuşalım. Vergi kanunlarına herhangi birini kollayan, Türkiye
ekonomisinin zararına, Türkiye ekonomisinin aleyhine, rekabet eşitsizliği
yaratacak düzenlemeleri koymama konusunda biz de grup olarak son derece
hassasız. Bu varsa bu gerekçeler konuşulur, bunları çıkarırız ama bu yoksa onun
dışında başka objektif bir gerekçe ortaya konamadığına göre yapılan işlemi ben
makul bulmuyorum.
Teşvikle ilgili birkaç cümle daha söylemek istiyorum: Teşvikle
ilgili paketi dün burada değerlendirdim, dedim ki: Seksen bir ilin seksen
birine de teşvik veriyorsanız, bu artık bölgesel teşvik değildir. Bölgesel
teşvik, geri kalmış yörelerin, gelişememiş illerimizin, bölgelerimizin gelişmiş
bölgelere kıyasla rekabet eşitsizliğini gidermek amacıyla getirilir. O nedenle,
bu bölgeleri ayrı gruplarsınız, buralara o eşitsizliği giderecek şekilde bazı
önlemler koyarsınız…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – …o şekilde bunu bölgesel teşvik
olarak isimlendirebiliriz. Şimdi, ben teşvikle ilgili listeleri inceledim. Bir
sektör söyleyeceğim: Eğitim yatırımları. Eğitim yatırımları seksen bir ilin
seksen birinde de teşvik ediliyor. Şimdi bunu bölgesel teşvik olarak
adlandırmak mümkün değil. Sektörel teşvik olarak bile
adlandırmayı doğru bulmuyorum. Türkiye'nin eğitim yatırımlarını teşvikte,
seksen bir ilde teşvikte bu kadar dağıtılacak bol kaynağı var mıdır? Yani
İstanbul’da…
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sağlıkta da yok.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Dört bölgede var.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Dört bölgenin dördünde ve seksen
bir ilin tamamında -tek tek o listeleri inceledim- teşvik ediyoruz. Yani
İstanbul’daki bir eğitim yatırımının Doğu’daki, Güneydoğu’daki eğitim
yatırımına kıyasla teşvik edilecek hangi yanı vardır? Denilebilecek ki:
“Oradaki vergi oranı biraz daha yüksek diğerinde biraz daha düşük.”
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Var tabii, olmaz olur mu? İstanbul’un da
var.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Değil. Bakın, o zaman, üçüncü ve
dördüncü bölgeye çok daha anlamlı teşvikler vermelisiniz. Teşvik paketi son
derece eksik kalmıştır değerli arkadaşlar.
İkinci bir eksiklik de şudur: İndirimli kurumlar vergisi oranını,
yatırım faaliyete geçtikten sonra o yatırımdan elde edilecek kazanca
uygulayacağız. O yatırım dışında başka bir faaliyet konusundan o şirketin
geliri varsa, oradan doğacak kurumlar vergisini uygulamıyoruz; bu da
eksikliktir. Mademki bir teşviktir, yatırım faaliyete geçmeden veya faaliyete
geçtikten sonra başka bir alandan elde ettiği gelir varsa, gelin buna da
indirimli kurumlar vergisini uygulayarak bir an önce o yatırıma yönelik
teşvikin o yatırımcının eline ulaşmasını sağlayalım.
Sözlerimi burada bitiriyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Akçay, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 385
sıra sayılı Tasarı’nın 21’inci maddesi üzerine verdiğimiz değişiklik önergesi
üzerine söz almış bulunuyorum. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yıllardır ülkemizde eleştirilen konulardan birisi de toplanan
vergilerin dolaylı veya dolaysız olup olmaması hususudur. Pek çok gelişmiş
ülkede dolaysız vergilerin vergi gelirleri içindeki payı da yüzde 70 civarında
iken bizim ülkemizde maalesef dolaylı vergilerin payı da yüzde 70’lere
dayanmaktadır. Bizde dolaylı vergilerin vergi gelirleri içindeki oranı yüzde 70
civarında iken, OECD verilerine göre, ABD’de yüzde 11, İsviçre, Kanada’da yüzde
19, İtalya’da yüzde 20, Fransa’da yüzde 22, Meksika ve İspanya’da yüzde 23
civarındadır. Ülkemiz, OECD ülkeleri arasında bu bakımdan en son sıralarda yer
almaktadır.
Değerli milletvekilleri, dolaylı vergiler en adaletsiz vergilerdir
çünkü vergi adaletinin sağlanabilmesi için az kazanandan az, çok kazanandan çok
vergi almak gerekmektedir. Dolaylı vergileri, gelir düzeyi ne olursa olsun tüm
tüketiciler aynı miktarda ödemektedirler.
Dolaylı vergiler, alınan mal veya hizmetin içindedir. Katma değer
vergisi, özel tüketim vergisi gibi vergiler asgari ücretliden de, gelir düzeyi
çok yüksek kişilerden de aynı miktarda alınmaktadır. Ayrıca yüksek dolaylı
vergiler kayıt dışılığa neden olmaktadır. Kişiler, vergi ödememek için vergi
kaçırma ve vergiden kaçınma yoluna gitmektedirler. Vergi ödememek için kayıt
altına alınmayan ürünlere yönelmektedirler.
Ülkeler neden dolaylı vergi alır? Çünkü toplaması kolaydır.
Kişinin harcamaları içinden alınır. Özellikle vergi tahsilatında
başarısız olan ülkeler daha çok dolaylı vergileri tercih ederler, tıpkı
ülkemizde olduğu gibi. Ama bakıyoruz ki Hükûmet
toplanması kolay olan bu vergiyi bile toplayamadığı gerekçesiyle dolaylı
vergilerin içinde ikinci bir adaletsizlik yaparak kazancı düşük olanların
tükettiği piyasa değeri daha düşük olan cep telefonlarından daha fazla vergi
alma yoluna gitmektedir. Hem nispi hem de maktu vergi uygulaması koyarak nispi
oranda vergi artışı yapmaktadır. Tabii, bu verginin bir de katma değer vergisi
matrahına etkisi vardır ki dolaylı olarak katma değer vergisini de
artırmaktadır.
Mevcut düzenlemede cep telefonlarının ithalatında yüzde 20
oranında özel tüketim vergisi ve yüzde 18 oranında katma değer vergisi
alınmaktadır. Yani mükellef 50 Türk liralık bir cep telefonu ithal ettiğinde 10
Türk lirası özel tüketim vergisi ödemekte ve 10,8 TL de ithalde alınan katma
değer vergisi ödemekteydi. Yani toplam 20,8 Türk lirası katma değer vergisi ve
özel tüketim vergisi ödenmekteydi.
Yeni düzenlemeyle ne olacak? Kişi 50 Türk lirasına ithal ettiği
telefon için 40 Türk lirası özel tüketim vergisi ve 16,2 Türk lirası da ithalde
alınacak katma değer vergisi ödeyecek, yani toplamda 56,2 Türk lirası vergi
ödeyeceklerdir. Bu durum, dikkat edilirse, az gelirli bir kişinin kullandığı
düşük fiyatlı telefonlar içindir. Hâlbuki mevcut ithalat değeri 200 Türk lirası
ve üzeri olan telefonlarda bir değişiklik olmayacak, aynı vergiyi ödemeye devam
edeceklerdir. Kısaca, bu düzenleme bu kriz döneminde fakire ek vergi yükü
getirirken, zenginin ödediği vergide herhangi bir değişikliğe neden
olmamaktadır. Yani AKP Hükûmeti krizi fakir ve
yoksuldan daha fazla vergi alarak aşmaya çalışmaktadır.
Aslında vergi mevzuatımızda vergiden kaçınmayı önleyen
düzenlemeler mevcuttur. Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 13’üncü maddesinde yer alan
“Transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı” başlıklı maddesinde
“Kurumlar, ilişkili kişilerle emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit
ettikleri bedel veya fiyat üzerinden mal veya hizmet alım ya da satımında
bulunursa, kazanç tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü
olarak dağıtılmış sayılır.” denilmektedir.
Gelir İdaresi Başkanlığı bu madde kapsamında gümrük
beyannamelerinde gerçek değerinin altında değer gösterilerek ithal edilen cep
telefonlarını transfer fiyatlandırması kapsamında değerlendirerek gerçek bedel
üzerinden vergilendirebilir. Ama bunu yapabilmek için iyi bir vergi denetimine
ihtiyaç vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Akçay, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
ERKAN AKÇAY (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sonuç olarak, iyi bir vergi denetimi yapılarak cep telefonları
gerçek değeri üzerinden vergilendirilebilir. Böylelikle düşük gelir grubundan
ek vergi alınmasına neden olunacak bu düzenlemeye de gerek kalmaz. Maliye
Bakanlığı faturayı düşük gelir grubuna çıkarmamış olur.
Anayasa’mızın 2’nci maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin sosyal bir
hukuk devleti olduğu, 73’üncü maddesinde ise herkesin kamu giderlerini
karşılamak üzere maddi gücüne göre vergi ödemekle yükümlü olduğu
belirtilmektedir. Getirilmek istenen düzenlemeyi sosyal devlet anlayışına uygun
bulmadığımız gibi, adalet, eşitlik ve genellik gibi vergileme ilkelerine de
uygun bulmadığımız için bu kanun tasarısının 21’inci maddesinin tasarı
metninden çıkarılmasının uygun olacağını ifade eder, saygılarımı sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akçay.
Evet, iki önergeyi birlikte oylarınıza arz ediyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 21 inci maddesiyle
4760 sayılı kanuna eklenen geçici madde 6’da geçen “
Veysi Kaynak
Kahramanmaraş
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) –
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Uygulama açısından uygun tutara ulaşılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 21 inci maddesiyle
4760 sayılı kanuna eklenen geçici madde 6’da geçen “
Mustafa
Ataş
İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan teklif ile rakamın artırılması düşünülmüştür.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
21’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
22’nci madde üzerinde dört adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 22 nci maddesiyle 488 sayılı kanuna ekli (2) sayılı tablonun
“Ticari ve medeni işlerle ilgili kağıtlar” başlıklı bölümüne eklenen fıkrada
geçen “Kanunu çerçevesinde” ibaresinin “Kanunu hükümlerince” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Turan Kıratlı
Kırıkkale
TBMM Başkanlığına
Hâlen Genel Kurulda görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun tasarısının 22 nci maddesi ile 488 sayılı Damga Vergisi Kanununa ekli (2)
sayılı tabloya eklenen (40) numaralı fıkradaki “…mudi…” ibaresinin “…tevdiat
sahibi…“ şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
|
Mehmet Şandır |
Erdal Sipahi |
Ertuğrul Kumcuoğlu |
|
|
|
Mersin |
İzmir |
Aydın |
|
|
|
Mustafa Kalaycı |
Yılmaz Tankut |
Kürşat Atılgan |
|
|
|
Konya |
Adana |
Adana |
|
|
|
|
Akif Akkuş |
|
|
|
|
|
Mersin |
|
|
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 22 nci maddesiyle 488 sayılı kanuna eklenen (2) sayılı
tablonun “Ticari ve medeni işlerle ilgili kağıtlar”
başlıklı bölümüne eklenen fıkrada geçen “Kanunu çerçevesinde” ibaresinin
“Kanunu hükümleri çerçevesinde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kerim
Özkul
Konya
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı yasa tasarısının 22.
maddesindeki “Depoculuk Kanunu” ibaresinin “Depoculuk Kanunu hükümleri”
şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Şahin Mengü |
Vahap Seçer |
|
Malatya |
Manisa |
Mersin |
|
M. Şevki Kulkuloğlu |
Ali Rıza Öztürk |
|
|
Kayseri |
Mersin |
|
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Kâtip Üyemizin okumuş olduğu iki
önerge aynı mahiyettedir. Dolayısıyla bu önergeleri birlikte işleme alıyorum.
İstemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz
vereceğim.
Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) -
Katılmıyoruz efendim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Vahap Seçer…
BAŞKAN – Sayın Seçer, buyurun efendim, önerge sahipleri adına.
(CHP sıralarından alkışlar)
VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 385
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 22’nci maddesinde verdiğimiz değişiklik önergesi
hakkında söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değişiklik önergemizde, 22’nci maddede yer alan “Depoculuk Kanunu
çerçevesinde” ibaresinin “Depoculuk Kanunu hükümleri” olarak değiştirilmesini
talep ediyoruz. Bu değişiklikle kanun maddesine açıklık getirilmesi
amaçlanmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz günlerde açıklanan yatırım teşvik
paketiyle ilgili bazı değerlendirmelerde bulunmak istiyorum. Bu yatırım teşvik
paketi, tabii, ülkemizin, hatta dünyanın içinde bulunduğu ekonomik krizin hâlâ
hüküm sürdüğü bir ortamda açıklanan bir teşvik paketi.
Tabii bu paket açıklanırken, Türkiye’nin mevcut içinde bulunduğu,
özellikle istihdama dönük sorunların aşılması amaçlanıyordu. Elbette ki
ülkemizde yatırıma ihtiyaç vardır; istihdam için ihtiyaç vardır, gayrisafi
millî hasılaya katkı yapsın diye, üretim olsun diye
ihtiyaç vardır, ihracat için ihtiyaç vardır. Ama Türkiye’nin bugün içinde
bulunduğu krizden dolayı mevcut faaliyette bulunan sanayi tesisleri ve diğer
sektörler, tarım sektörü, vesair sektörler, inşaat
sektörü, imalat sektörü, bu paket içerisinde sektör olarak teşvik edilecek,
desteklenecek hangi sektörleri düşünürsek düşünelim, göz önüne alırsak alalım,
bütün sektörler şu anda zaten ciddi anlamda bir kriz içerisinde.
Sanayi sektöründe zaten kapasite kullanım oranları, belki de
geçmiş yıllara göre mukayese ettiğiniz zaman en düşük oranlarda. İşsizlik,
mevcut krizin ortaya çıktığından bu yana yüzde 10 sevi-yelerinden, yüzde 15
seviyelerine çıkmış; 2,5 milyon işsizimiz 4 milyon, 4,5 milyon seviyelerine
yükselmiş.
Bütün bu sorunlar varken, tabii, bir iş adamına sorarsanız
“Yatırım için en uygun ortam hangi ortamdır?” Tabii, ortamın güllük gülistanlık
olduğu, piyasaların iyi olduğu, talebin yoğun olduğu, para kazanıldığı dönemler
daha çok iş adamları için yatırıma müsait dönemlerdir. Böyle kriz ortamlarında
insanlar mevcut işletmelerini, mevcut fabrikalarını devam ettirmek,
çalışmalarını devam ettirmek, faaliyetlerini devam ettirmek, krizden en az
zararla kurtulma yönünde o enerjilerini harcamayı tercih ederler. Böyle
dönemlerde pek yatırım düşünülmez.
Benim tespitime göre bu yatırım teşviki birçok sektörü ele almış
ama daha çok büyük projelere uygun bir teşvik paketi olarak yorumluyorum. Âdeta
adrese teslim bir teşvik paketi, vücut belli ona göre bir kumaş biçiliyor. Bu
teşvik paketi incelendiğinde daha çok büyük projelere, örneğin rafineri
yatırımları, enerji, boru nakil hattı yatırımları, bu projelere katkı sunacak
bir yatırım teşvik paketi olarak algılıyorum. Yoksa,
küçük ve orta boy işletmelerin veya ondan biraz daha büyük işletmelerin, tekrar
yeni tesislerin kurulmasına yönelik bir fayda sağlayacağını düşünmüyorum. Zaten
bu yatırım teşvik paketinin mali portresine baktığınız zaman -Sayın Başbakan da
dün açıkladı- pek beklenen büyüklük seviyesinde değil, 250 milyon TL gibi bir
maliyetten söz ediyor. Tabii böyle bir maliyetin şu anda Türkiye ekonomisine ve
yatırımlara sağlayacağı katkı da burada tartışma konusu olabilir.
Ayrıca, bölge ve sektör tespitlerinde ciddi hataların olduğunu ben
gözlemliyorum. Nitekim bu bölgeler -dört bölge- tespit edilirken 2002 yılının
verilerine göre TÜİK çalışmaları sonucu elde edilmiş sosyoekonomik gelişmişlik
endeksi kriterleri göz önüne alınmış ama 2002’den bu
yana yedi yıl bir süre geçti, o süreç içerisinde Türkiye’de çok şey değişti, o
gün doğan çocuk bugün yedi yaşında. Dolayısıyla, bölgesel anlamda baktığınız
zaman da yedi yılda -belli bir bölgeyi düşündüğünüz zaman- çok şeylerin
değiştiğini görebileceksiniz.
Bakıyorum, benim seçim bölgem Mersin ikinci bölgede yer alıyor,
oysaki Gaziantep, Konya, Kayseri, Hatay, Samsun gibi illerimiz üçüncü bölgede
yer alıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Seçer, konuşmanızı tamamlayınız.
VAHAP SEÇER (Devamla) – Tabii, üçüncü bölgede yer almaları onların
bu yatırım teşvikinden daha fazla avantajlar sağlayacağı anlamına geliyor.
Mersin ile Gaziantep’i karşılaştırdığınız zaman kimse iddia edemez ki Mersin
Gaziantep’ten çok daha fazla gelişmiştir veya Konya’yla mukayese ettiğiniz
zaman.
Zira, benim seçim
bölgeme bakıyorsunuz, gerçekten Türkiye'nin sosyolojik anlamda birtakım
yüklerini çeken önemli yerleşim birimlerinden bir tanesi. Güneydoğu’dan göç
aldığını hepimiz biliyoruz, çok yoğun iç göçe muhatap olan bir bölgemiz. Orada
işsizlik oranını incelediğiniz zaman Türkiye ortalamasının en az 2 katı fazla
işsizliğin hüküm sürdüğünü göreceksiniz. Bu anlamda değerlendirmelerin çok daha
objektif yapılmasını ben dilerdim ama bakıyorum ki burada bana göre siyasi
birtakım müdahalelerin kokusunu ben alıyorum, bunu da yadırgıyorum açıkçası.
Bizim bölgemizin seçim dönemi çalışmalarında sizin de
milletvekili…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Seçer.
VAHAP SEÇER (Devamla) – Hemen bitireceğim Sayın Başkanım.
Mevcut iktidarın milletvekilleri de beni doğrulayacaklardır. Bize
Mersin’de seçim çalışma-larında, programlarda
sordukları zaman “Mersin’in en önemli sorunu nedir?” diye, hepimiz, hep bir
ağızdan “İşsizlik” diyorduk. “Peki, bu
konuda çözüm önerileriniz nelerdir?” diyorduk. Sayın Kürşad Tüzmen
3T formülünü ortaya atmıştı. Nedir bu 3T formülü? Tarım, turizm ve taşımacılık ama bakıyorum sektörel bazda bizim bölgeye
desteklenecek sektörlerde turizm unutulmuş,
taşımacılık unutulmuş, tarım unutulmuş. Bu anlamda, tekrar bu teşvik
paketinin gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bölgelere has birtakım
özelliklerin sektör seçiminde göz önüne alınması gerektiğini düşünüyorum.
Sayın Başbakanın da bu konuda açıklaması var, kabul ediyor “2010’a
kadar TÜİK bu konuda tekrar bir çalışma yapacak ve 2010 sonuna kadar tekrar
bölgeler güncelleştirilecek ve ilan edecek.” diyor.
Diliyorum Sayın Başbakanın dediği gibi olur ve bu haksızlıklar
ortadan kalkar diyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Diğer önergenin gerekçesini okutuyorum.
Buyurun.
Gerekçe:
Verilen teklif ile ibarenin netleşmesi amaçlanmıştır. Teklif
edilen ibarenin dil kullanımı açısından daha uygun olduğu düşünülmüştür.
BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Hâlen Genel Kurul’da görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun tasarısının 22 nci maddesi ile 488 sayılı Damga Vergisi Kanununa ekli (2)
sayılı tabloya eklenen (40) numaralı fıkradaki “…mudi…” ibaresinin “…tevdiat
sahibi…” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Şandır (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) –
Katılmıyoruz efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Cemaleddin Bey…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Uslu. (MHP sıralarından alkışlar)
CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 22’nci maddesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
tarafından verilen değişiklik önergesi üzerine söz aldım. Sizleri saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, tasarının 4, 8, 9, 10, 12, 15, 16’ncı
maddeleriyle Katma Değer Vergisi Kanunu’nda, 22’nci maddesiyle de Damga Vergisi
Kanunu’nda yapılan düzenlemelerle, tarım ürünlerinde lisanslı depoculuğu teşvik
etmeyi amaçlayan önemli vergi istisna ve muafiyetleri getirilmektedir. Bizim
verdiğimiz bu değişiklik önergesi esasen bir düzenleme mahiyetindedir. Bu
tasarının bu tarım ürünlerindeki lisanslı depoculuğu teşvik etmesi anlamında
olumlu bir değerlendirmesi olacaktır diye düşünüyorum.
Ülkemiz tarımının gelişmesi bakımından lisanslı depoculuğun teşvik
edilmesi ve yaygınlaştırılması fevkalade önemlidir. Amerika Birleşik Devletleri
başta olmak üzere gelişmiş ülkelerde etkin ve yaygın bir lisanslı depoculuk ile
ürün ticareti sistemi bulunmaktadır. Polonya, Bulgaristan, Romanya, Macaristan
gibi eski Doğu Bloku ülkelerinde bile lisanslı
depoculuk sistemi bulunmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri’nde federal
düzeyde 863, eyalet düzeyinde 6.937 adet lisanslı depo faaliyet göstermektedir.
Ülkemizde lisanslı depoculuk sistemi uygulamaya geçirilebilirse Türk tarımının
içine düştüğü dar boğazdan çıkmasına ve uzun vadede Türk tarımının gelişimine
önemli katkılar sağlayabilecektir. Bu sayede sağlıklı bir depolama altyapısı
oluşacak, üründe kalite bozukluğu önlenecek ve ürün kalitesi korunacak,
arz-talep dengesi sağlanacak ve kayıt dışılık büyük ölçüde azaltılacaktır.
Üreticilerimiz bu sistem sayesinde malını daha iyi değerlendirebilecek, tüccar
daha kapsamlı ve sistemli bir ticaret yapabilecek ve sanayicilerimiz de stok
maliyetlerini düşürebileceklerdir. Zira, lisanslı
depoculuk sistemi, tarım ürünlerine dayalı ticareti kolaylaştıran, pazar
alanını genişleten, ürün piyasalarının gelişmesine ve bu piyasalarda fiyat
istikrarına katkı sağlayan ve sanayicinin üretim için ihtiyaç duyduğu ham
maddeyi tedarik etmesini kolaylaştıran önemli bir kurumsal altyapıdır. Bu
kurumsal altyapı içerisinde üreticiler, sanayiciler, lisanslı depolar, yetkili
sınıflandırıcılar, ürün borsaları, bankalar, sigorta şirketleri ve Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı bulunmaktadır.
İşte, görüşmekte olduğumuz bu tasarıyla lisanslı depoculuk
yatırımlarının vergi düzenlemeleriyle teşvik edilmesi sağlanacaktır. Ancak
sistemin amaçlanan işlevinin yerine getirilebilmesi bakımından, tarımsal
destekleme çalışmalarında, destekleme politikaları oluşturulmasında ve
uygulamalarında, depolama ücretinin bir kısmının sistem oturana kadar sübvanse
edilmesinin, devlet destekli kredi kullanımlarında öncelik ve avantajlı şartlar
gibi hususların ve diğer destekleme politikalarının dikkate alınması fevkalade
önemli hâle gelmektedir.
Sözlerime son verirken önergemizi bilgilerinize sunuyor, sizleri
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Uslu, teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum…
OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.12
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.29
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
103’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
385 sıra sayılı Tasarı’nın 22’nci maddesi üzerinde verilen Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu ve arkadaşlarının
önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 22 nci maddesiyle 488 sayılı kanuna ekli (2) sayılı tablonun
“Ticari ve medeni işlerle ilgili kağıtlar” başlıklı bölümüne eklenen fıkrada geçen
“Kanunu çerçevesinde” ibaresinin “Kanunu hükümlerince” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Turan
Kıratlı
Kırıkkale
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: İbarenin değiştirilerek, dilin kullanımı açısından uygun
ifadeye ulaşılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
23’üncü madde üzerinde beş adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 23 üncü maddesiyle
değiştirilen 213 sayılı kanunun 72 nci maddesinin
dördüncü fıkrasının ikinci cümlesinde geçen “bu madde uyarınca” ibaresinin “bu
madde gereğince” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Müezzinoğlu
İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 23 üncü maddesiyle
değiştirilen 213 sayılı kanunun 72 nci maddesinin
dördüncü fıkrasının ikinci cümlesinde geçen “bu madde uyarınca” ibaresinin “bu
madde hükmünce” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Turan
Kıratlı
Kırıkkale
TBMM Başkanlığına
Halen Genel Kurul’da görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun
tasarısının 23 üncü maddesinde, parantez içinde yer alan ibaredeki en son “… bir üye” ifadesinin “… ayrıca bir
üye” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet Şandır |
Erdal Sipahi |
Ertuğrul Kumcuoğlu |
|
Mersin |
İzmir |
Aydın |
|
Mustafa Kalaycı |
Cemaleddin Uslu |
Kürşat Atılgan |
|
Konya |
Edirne |
Adana |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı yasa tasarısının 23 üncü
maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Hasip Kaplan |
Bengi Yıldız |
Nuri Yaman |
|
Şırnak |
Batman |
Muş |
|
|
Fatma Kurtulan |
|
|
|
Van |
|
“Takdir komisyonların kurulacağı yerler ile bu madde uyarınca
kurulan komisyonların çalışma usul ve esasları yönetmelikle belirlenir.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Tasarının 23 üncü Maddesinin
Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Hüseyin
Ünsal
Malatya Amasya
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun
efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, size bir insan boyutuyla bir de iş boyutuyla
iki tane örnek anlatacağım hak, eşitlik, adalet açısından. Şimdi, burada
çalışan memurlar, takdir komisyonları, bu ülkedeki tüm kamu görevlileri kendi işlerini en iyi şekilde yapmaya çalışıyorlar. Tüm kamu
görevlileri -siz de gidip görüyorsunuz- olağanüstü çaba gösteriyorlar.
Cumartesi pazarı yok bu insanların.
Bugün Plan ve Bütçe Komisyonuna bir yasa tasarısı geldi. Sanki
Türkiye'de başka hiçbir kamu görevlisi yoktur, Başbakanlık personeli fazla
çalışma ücretinin 5 katı kadar fazla çalışma ücreti alacak. Değerli
arkadaşlarım, ben görüyorum, gece 24.00’e kadar şuralarda bekleyen tüm bakanlık
temsilcileri fazla çalışmıyor mu? Tarım Bakanlığı, Tapu Kadastro Genel
Müdürlüğü, Maliye Bakanlığı bu ülkenin üvey evlatları mı? Değerli arkadaşlarım,
bakın, altını çiziyorum: Bugün gelen tasarı metni… Fazla çalışma ücreti var
zaten, gece çalışıyorsa alıyor ama 5 katı kadar arkadaşlar, 5 katı!
Orada çalışan özel kalem müdürüne veriyorsun, “Orada çalışan”
aynen, spesifik, altını çiziyorum, peki, orada çalışan
emniyet görevlisi senin memurun, senin bürokratın değil mi arkadaşlar? Onlara
vermiyorsun. Bir bu, bir kere bunu arz edeyim.
İkincisi: Değerli arkadaşlarım, esnafımızın, yine burada organize
sanayi bölgeleriyle ilgili küçük esnafımızın, değişik meslek gruplarının
kurduğu kooperatifler var; bunlar, iş yeri yaptırmak için, iş yeri
kooperatifleri. Kendi adlarına iş yapmak için ve taşınıp ekmeğini oradan
çıkarmak için, bir şekilde bunlar… Her şeye KDV istisnası getiriyorsunuz ama
küçük esnafın iş yeri kooperatifleri tapusunu alırken… Arkadaşlar -içinizde
var, illerinize gidince sorun- yani 150 metrenin altındaki dairelere
uyguluyorsunuz ama
Demin verdiğim örnek gibi, tıpkı Başbakanlık çalışanlarının bu
ülkede üstün ırk olduğu bir yerde, esnafın hor görüldüğü bir yerde ben başka
söz söylemiyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı yasa tasarısının 23 üncü
maddesinin son fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
“Takdir komisyonlarının kurulacağı yerler ile bu madde uyarınca
kurulan komisyonların çalışma usul ve esasları yönetmelikle belirlenir.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) -
Katılmıyoruz efendim.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Belirsizlik giderilmek istenmiş ve uygulama kurallarının takdiri
olmasından ziyade hukuki kurallara bağlanması daha faydalı görülmüştür.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Hâlen Genel Kurul’da görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun
tasarısının 23 üncü maddesinde, parantez içinde yer alan ibaredeki en son “… bir üye” ifadesinin “… ayrıca bir
üye” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) -
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kumcuoğlu. (MHP
sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyanın hemen hemen her yerinde hukuk öğrenimine ilk başlayan öğrencilere
“Hukuka Giriş” diye bir ders verilir ve bu derste hukukun temel kavramları,
ilerideki öğrenim safhasına yardımcı olsun diye o çocuklara verilmeye
çalışılır. Bunların, bu kavramların bazıları esasa, bazıları şekle aittir ve
şekle ait olan hususlardan birisi de şudur: “Kanun yapımında parantez içinde
hüküm olmaz.” Bunu pek çok hukukçu yakından bilir ama bu maddede parantez
içinde hüküm var. Ayrıca, bazı hâllerde parantez içine hüküm koymakla
yetinmiyorsunuz, parantez içine bir de tırnak içinde hüküm koyuyorsunuz. Sayın Arınç gibi hukuk bilgisi bilinen bir kişinin şu anda burada
bulunması bu Meclis için bir şans.
Şimdi, beyefendiler, bakın, bu maddeyi okuyun dikkatlice. Bu
maddeye göre bir takdir komisyonu kuruluyor. Bu takdir komisyonunda maliyeden 2
kişi bulunur, tapudan 1 kişi bulunur, bir de ticaret odasından 1 kişi bulunur.
Sonra parantez açıyorsunuz ve “eğer söz konusu arsa organize sanayi
bölgeleriyle ilgili ise organize sanayi bölgesinden gelir bu temsilci”
diyorsunuz. Ama bu hükümde, gelecek olan bu üyenin bu 4 üyeye ilave mi olduğu
veyahut da ticaret odasından gelecek temsilcinin yerine mi geleceği açık
değildir. Okuyun, o net bir şekilde görülmektedir. Dolayısıyla, eğer bu zat
ticaret odasından gelecek temsilciye ilaveten geliyor ise benim önergemde ifade
ettiğim şekilde bu maddenin değiştirilmesi lazım, yok öyle değilse o zaman bu
hükmün doğru dürüst ifade edilmesi lazım.
Ayrıca, bakın, şimdi dikkatle metni okuduğunuzda madde şöyle
gidiyor: “… ‘tapu sicil müdürü veya tevkil edeceği bir memur ve ticaret
odasınca seçilmiş bir üye’ ibaresinin ... şeklinde … değiştirilmiştir.”
Türkçede böyle bir cümle kurulmaz, “-nin yapılmıştır”
denmez; “şu, şu şekilde yapılmıştır” diyebilirsiniz, “şunun şu şekilde
yapılması kararlaştırılmıştır” diyebilirsiniz ama “şunun …
değiştirilmiştir” diyemezsiniz. Bu
Türkçe bozuk.
Şimdi, ben bunu ısrarla burada söylüyorum, diyorum ki: AKP Hükûmeti iktidara geldiğinden beri, devlete ve devletin
kanun yapma prosesine saygı kalmadı. Gelişigüzel,
çalakalem metinler kaleme alınıyor ve getiriliyor. Bu neden oluyor, bu neden
oluyor? Çünkü, dün de söyledim, kanun yapma sürecinde inisiyatif
artık Türkiye’de Başbakanlığa geldi, eskiden ilgili bakanlıklar tasarı
hazırlarlardı ve Başbakanlıkta “Kanunlar ve Kararlar Tetkik Dairesi” diye bir
merci vardı ve bu merci bakanlıklardan gelen kanunları profesyonel gözle
incelerdi. Şimdi, artık, Türkiye'de “Başbakanlık” diye bir kurum yok, sadece
“Başbakan” diye bir kimse var. Türkiye'de “Başbakanlık” diye bir kurum yok
“Başbakan” diye bir kimse var ve Başbakanın etrafında birtakım kimseler var;
hukuk bilgileri yok, devlet tecrübeleri yok. Ondan sonra, oturuyorlar, bir
yerlerden topladıkları birtakım metinleri bir araya getiriyorlar, kanun
tasarısı diye önümüze koyuyorlar. Ondan sonra da, ben komisyon başkanı olsam
iade ederim bunları Hükûmete “Doğru dürüst yazıp
gönderin.” derim ama artık, -defalarca bu kürsüde ifade ettiğim gibi- Türkiye
Büyük Millet Meclisi
de bütünüyle Hükûmetin kontrolüne
girmiş görünüyor.
Değerli arkadaşlarım, bunun adı demokrasi değildir. Bu yüce
Meclise, bu yüce kuruma bu denli sırt çeviremezsiniz. Yaptığınız iş yanlıştır.
Lütfen, yürütme yürütmeliğini, yasama yasamalığını bilsin. Yürütme yerine
geçsin, yasama yerinde dursun ve Türkiye'de doğru dürüst kanun yapalım. Aksi
takdirde, yarın, bu kanunlarla yargının başını ciddi surette derde sokuyoruz,
yargının işini zorlaştırıyoruz, vatandaşı büsbütün çaresiz ve sıkıntılı hâle
getiriyoruz. O bakımdan, bu maddeyi geri çekin lütfen Komisyon olarak, doğru
dürüst, doğru bir Türkçeyle yeniden kaleme alıp bu milletin huzuruna getirin
veyahut da bundan sonra yapacağınız kanunlarda da aynı titizliği gösterin.
Öyle, hep beraber Hükûmetin 8-10 üyesi Uluslararası
Türkçe Olimpiyatı yapıyoruz diye bir araya gelip, gayet romantik, gözyaşları
içinde, birtakım…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kumcuoğlu.
AHMET YENİ (Samsun) – Romantik değil o, siz anlayamazsınız ondan.
BAŞKAN – Sayın Yeni, lütfen…
AHMET YENİ (Samsun) – Onun için anlayamazsınız.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla)
- Şimdi, beyefendiler…
MUHARREM VARLI (Adana) – Sen mi anlarsın?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yahu her gelene laf atma huyundan vazgeç
ya!
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) - …70 milyonluk kitle zatıalinizin neyi anlayıp neyi anlamayacağını, Ertuğrul Kumcuoğlu’nun da neyi anlayıp anlamayacağını çok iyi bilir.
AHMET YENİ (Samsun) – O gözyaşlarından anlayamazsınız.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Benimle laf atıştırmayın, zararlı
çıkarsınız.
BAŞKAN – Sayın Yeni, lütfen müdahale etmeyin.
MUHARREM VARLI (Adana) – Ne anlıyormuş bir anlatsın Sayın Başkan.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Bakın, ben size burada…
MUHARREM VARLI (Adana) – Şu yasayı bir anlatsın da dinleyelim
engin feyzinden faydalanalım!
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) - Türkiye Cumhuriyeti devletini biz
ucuza kurmadık beyefendiler. Bu noktaya kolay gelinmedi. Bu devlete saygı
göstereceksiniz. Bu çatıya da saygı göstereceksiniz. Siz onlardan saygı
bekleyeceksiniz. Niye benimle uğraşıyorsunuz? Benim söylediklerim yanlış mı?
Bülent Bey çıksın, Ertuğrul Bey yanlış söylüyor desin.
AHMET YENİ (Samsun) – Hepsi yanlış.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Yok, hayır… Hepsi yanlış… Sayın
Bakanınız söylesin hadi bakalım yanlış diye. Sayın Bakanınız söylesin. Sen
anlamıyorsun ki, anlasan söylersin ama o hukukçu, ne dediğimi anladı.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kumcuoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 23 üncü maddesiyle
değiştirilen 213 sayılı kanunun 72 nci maddesinin
dördüncü fıkrasının ikinci cümlesinde geçen “bu madde uyarınca” ibaresinin “bu
madde hükmünce” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Turan
Kıratlı
Kırıkkale
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: İbarenin değiştirilerek dilin kullanımı açısından uygun
ifadeye ulaşılması amaçlanmıştır.
RECEP TANER (Aydın) – Karar yeter sayısının aranmasını istiyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunup karar yeter sayısını
arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.47
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.54
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
103’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
385 sıra sayılı Tasarı’nın 23’üncü maddesi üzerinde verilen
Kırıkkale Milletvekili Turan Kıratlı ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım
ve karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 23 üncü maddesiyle
değiştirilen 213 sayılı kanunun 72 nci maddesinin
dördüncü fıkrasının ikinci cümlesinde geçen “bu madde uyarınca” ibaresinin “bu
madde gereğince” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Müezzinoğlu
(İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Dil tekniği açısından teklif edilen ibarenin uygun olacağı
düşünülmüştür.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
24’üncü madde üzerinde dört adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 24’üncü maddesiyle
213 sayılı kanunun 355 inci maddesinin sonuna eklenen ilk fıkrada geçen
“Bakanlığınca” ibaresinin “Bakanlığı tarafından” olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Mehmet
Müezzinoğlu
İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 24’üncü maddesiyle
213 sayılı kanunun 355 inci maddesinin sonuna eklenen ilk fıkrada geçen
“getirilmesine ilişkin” ibaresinin “getirilmesi için belirtilen” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Turan
Kıratlı
Kırıkkale
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun tasarısının 24’üncü maddesinde
yer alan “1/2” ibaresinin “1/4” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Erkan Akçay |
Mustafa Kalaycı |
Hüseyin Yıldız |
|
Manisa |
Konya |
Antalya |
|
M. Akif Paksoy |
Yılmaz Tankut |
|
|
Kahramanmaraş |
Adana |
|
TBMM Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı yasa tasarısının 24. maddesinin
3. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
|
Vahap Seçer |
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Gökhan Durgun |
|
Mersin |
Malatya |
Hatay |
|
Ali İhsan
Köktürk |
Mevlüt Coşkuner |
|
|
Zonguldak |
Isparta |
|
24) Vergi Usul Kanunu’nun 352. maddesinin 1. fıkrasına göre
kesilen cezalarla, 355. maddeye göre geç verilen veya düzeltme yapılan
E-Beyannameler için kesilen ceza uygulamasından vazgeçilir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu madde üzerinde benim de önergem
vardı, ne oldu?
BAŞKAN – Önergenizi şu anda İç Tüzük gereği olarak işleme alma
imkânı yoktur. Arkadaşımız gelip, size izah edeceklerdir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Onu söyleyin o zaman.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Köktürk, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 24’üncü maddeye yönelik önerge üzerine söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarının genel
gerekçesine baktığımızda, birinci paragrafında, vergi sistemlerinin
karakteristik özelliklerinden birisinin ekonomik, sosyal ve teknolojik
gelişmelere dayanması ve bu gelişmelere hızlı reaksiyon verebilmesi olduğu
ifade edilmektedir. Yani tasarının genel gerekçesinden de anlaşılacağı üzere
vergi yasaları, ekonomik, sosyal ve teknolojik gerçekliklere dayanmalı ve bu
gerçekliklere en kısa sürede, en etkin biçimde uyarlanmalıdır. Buna karşın,
Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının bu temel gerçeklikten uzak yönetim
anlayışı maalesef reel sektörün sorunlarına hızlı ve etkin bir biçimde
eğilmemiş, özellikle krizin derinleşmeye başladığı 2008 yılından bu yana reel
sektörün sorunlarını hafifletecek önlemler alınmamıştır. Özellikle krizin teğet
geçmediği, delip geçtiği bir süreçte Sayın Başbakanın krizi yok sayan, krizi
dışlayan yaklaşımları pek çok iş yerinin kapanmasına ve yüz binlerce yeni
işsizler yaratılmasına neden olmuştur. Bu şekilde işsizler ordusu cumhuriyet
tarihi rekorları kırar hâle gelmiştir.
Bu rakamlara baktığımızda 2008 yılı boyunca kapanan ve tasfiyeye
tabi tutulan şirket, kooperatif ve ticari işletme sayısı 64.292’ye ulaşmış,
kapısına kilit vurulan bu ticari işletmeler yüzde 51,2 gibi rekor bir artış
göstermiştir. Yine Nisan 2008’de 10 milyon 97 bin olan SSK’lı sigortalı sayısı
bu süreçte 1 milyon 735 bin azalarak 8 milyon 362 bine inmiştir. Şimdi ise bu
tasarıyla soruna kısmen çözüm bulunmaya çalışılmakta, örneğin KOBİ’lerin
birleşmelerinin önündeki vergi engellemelerinin kaldırılması gibi düzenlemeler
getirilmektedir. Ancak, değerli milletvekilleri, maalesef bu düzenlemeler,
verdiğim rakamlardan da açıkça anlaşılacağı üzere, pek çok önlem gibi, geciken,
eksik düzenlemeler olarak karşımıza çıkmaktadır. KOBİ’lerimizin inim inim inlediği bir dönemde rahatlatılmadığı, KOBİ’lerimizin,
ticari işletmelerimizin kredi pastasından hak ettiği payı alamadığı ve bu
nedenle binlerce ticari işletmenin, KOBİ’nin kapısına kilit vurulduğu
gerçekliği karşısında siyasal iktidarın şimdi getirdiği bu düzenlemeler
maalesef zamanında ve yeterli düzenlemeler olarak kabul edilemez.
Soruna bölgesel olarak bir örnek vermek istiyorum: Değerli
milletvekilleri, seçim bölgem olan Zonguldak’ta 2008 yılında tüm il ve ilçeleri
ile esnaf kefalet kooperatifi birlikleri kanalıyla kullandırılan toplam kredi
miktarı 47 milyon 576 bin 943 YTL’dir. Bu oran tek başına iki devlet
bankasından Çalık Holdinge kullandırılan kredinin maalesef yirmide 1’i bile
değildir. Cumhuriyetin ilk ili olan, kömürüyle, demir-çeliğiyle yıllarca ağır
sanayisini omuzlarında taşıyan ve yer altında grizularda, iş kazalarında 5 bine
yakın madencisini şehit veren emeğin başkenti Zonguldak gibi yirmi il maalesef
bu kredi rakamları nazara alındığında siyasal iktidarın gözünde bir tek Çalık’a
denk gelmemektedir. Şimdi size soruyorum değerli arkadaşlar: Böylesine
adaletten uzak, böylesine hakkaniyetten uzak bir yönetim anlayışıyla ülke
sorunları çözülebilir mi? Böyle bir anlayışla bu mümkün müdür?
Yine emekliye yüzde 2’lik zam yapıldığı bir dönemde makam
araçlarının her birisi için yıllık -eski parayla- 145 milyar YTL kira ödeyen ve
mayınları temizletmeye para bulamadığı gerekçesiyle ülke topraklarını yarım
asırlık bir süre yabancı güçlerin egemenliğine, kullanımına terk etmek için
olağanüstü bir çaba sarf eden, bu da yetmiyormuş gibi Sayın Başbakanın satın
alacağı veya kiralayacağı taşıtların KDV gibi, ÖTV gibi, gümrük vergisi gibi
muafiyetlere tabi tutulmasını bu tasarıya yerleştiren yönetim anlayışıyla
esnafımızın, emeklimizin ve açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşayan
milyonlarca insanımızın sorunlarını çözmek mümkün müdür değerli arkadaşlar?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Köktürk, konuşmanızı tamamlayın.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, önergemizle
ilgili olarak vergi sisteminde aslolan, bu vergileri
dolaysız vergilerden toplamak olmalıdır. Ancak, Maliye Bakanlığı dolaysız
vergileri azaltmış, bunun yerine dolaylı vergilere ağırlık verme eğilimini
ortaya koymuş ve bütçe açıklarını cezalarla kapatma eğilimine girmiştir.
Ekonomik krizde mükelleflerin vergilerini bile ödemekte zorlandığı bir süreçte
vergiden ağır cezalara yer verilmesi doğru bir anlayışı yansıtamaz. Şayet bütçe
açıkları kapatılmak isteniyorsa bu ancak nereden buldun yasasını hayata
geçirmekle ve kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına almakla sağlanabilir. Ancak, maalesef
dokunulmazlık tezkerelerini Meclisin tozlu raflarında bekleten, yolsuzluklarla
ilgili yasa tasarılarını Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirmekten
kaçınan siyasal iktidarda kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına almak ve nereden
buldun yasalarını hayata geçirmek gibi bir irade olmadığını görüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Köktürk, son cümlelerinizi alayım.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Ben bu duygu ve düşüncelerle
önergemizin kabulünü arz ve teklif ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köktürk.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 24’üncü
maddesinde yer alan “1/2” ibaresinin “1/4” olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Erkan
Akçay (Manisa) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Kalaycı, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan tasarının 24’üncü maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge
hakkında konuşmak üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, önergemizde, elektronik ortamda verilme
zorunluluğu getirilen bildirim veya formlara ilişkin olarak, süresinden sonra
düzeltme amacıyla verilen bildirim ve formların belirlenen süreden itibaren on
beş gün içinde verilmesi hâlinde kesilmesi gereken özel usulsüzlük cezasının
hafifletilmesidir.
Esasen bu konuyu Plan ve Bütçe Komisyonunda uzun uzun tartıştık. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
henüz Maliye Bakanlığınca inceleme kapsamına alınmadan mükelleflerce düzeltme
amaçlı verilen beyanname eki bildirilerin cezası olmaması gerektiğini savunduk.
Tabii, bu konunun istismar edildiği yönünde Bakanlığımızın
açıklamaları üzerine cezada kısmen hafifletme yapıldı ancak yine de şu durumu
dikkate almak gerektiğini düşünüyorum: Cezaların kanunilik, orantılılık,
ölçülülük, yetki aşımı gibi pek çok nedenle hukuka, hukukun üstünlüğüne,
evrensel insan haklarına, uluslararası ceza hukukunun evrensel ilkelerine,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine, Anayasa’ya, vergi hukukuna ve ceza hukukuna
aykırı yönleri bulunmaktadır. Öncelikle, bu cezayla ilgili düzenleme
kanun yapma tekniğine aykırıdır. Söz konusu bildirim ve formların ne veya neler
olduğu Kanun’da tanımlanmamıştır. Kanunda maddi unsurları tanımlanmamış,
idarece BA, BS adı verilen -muhasebeci arkadaşlarımız çok iyi bilirler- alım
satımlara ilişkin ve 2008 yılından itibaren uygulanan her ay bildirilmesi
zorunluluğu, şimdiye kadar idarece 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer
257’nci maddesiyle sınırlandırılmamış bir yetki üzerine, sık sık değiştirilen şekil ve sürelerle, tutarlarla, daha da
önemlisi muğlaklıklar taşıyan genel tebliğlerle
giderilmiştir. Dolayısıyla kanunda tanımı yapılmayan bildirimin verilmemesiyle
ilgili kanunda ceza öngörüyoruz. Bu nedenle, hukukun üstünlüğü ilkesine aykırı
bir düzenlemedir.
Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakanın geçen hafta açıkladığı
teşvik paketi ve istihdam paketiyle ilgili kısaca görüşlerimi açıklamak
istiyorum. Bir defa, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bölgesel ve sektörel teşvik uygulamasının bir an önce uygulamaya
geçirilmesi konusunda yıllardır çağrımız bulunmaktadır. Neden? Çünkü AKP
iktidarlarının uyguladığı ekonomi politikaları ithalata, sıcak paraya, tüketime
dayalı politikalar olmuştur. Yatırım yapanlar, istihdam yaratanlar, üretim
yapanlar gerekli şekilde desteklenmemiştir. Bu konuyu hep eleştirdik ve nihayet
60’ıncı Hükûmetin Hükûmet
Programı’nda yer almış idi ancak bugüne kadar da uygulamaya geçirilmedi. En son
Sayın Başbakan geçen hafta özünü açıkladı ancak şu an bile henüz uygulamaya
geçmiş değil.
Bir defa, bu düzenlemeyle ilgili bazı gayriciddilikler
görüyoruz. Bunlara kısaca değinmek istiyorum. Birincisi, bu kriz döneminde,
krizden çıkışla ilgili bir düzenleme olmaması gerekir, normal şartlarda
uygulamaya konulması gereken düzenleme olması gerekir çünkü krizde firmalar
bırakın yeni yatırım yapmayı ayakta durmaya zorlanıyor. Bu şartlar altında
yatırıma başlamanın son tarihini de 2010 yılı sonu olarak belirlemek firmaları
riskli ve rasyonel olmayan davranışlara itmek anlamına gelebilecektir.
Yine, vergi ödeyicilerine bu teşvik paketinin bir bütçesi
öngörülmemiştir. Maliyet yönüyle ucu açık bir kamu politikası olur mu değerli
arkadaşlarım? Yük beklediğimizin üstünde gelirse bu teşvikler aniden
indirilecek mi? Bu şartlar altında önünü göremeyen müteşebbisin nasıl yatırım
yapmasını bekleyeceğiz? Esasen Hükûmet 2006 yılı
başından itibaren yatırım indirimini reform adı altında kaldırmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kalaycı, tamamlayınız.
MUSTAFA KALAYCI (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkanım.
Aslında getirilen sistem, indirimli kurumlar vergisi bir anlamda
yatırım indirimi uygulamasıyla örtüşen tarafları vardır. Yeni sistemle adı
konulmadan yine yatırım indirimi sistemi getirilmektedir. Bu, önceki yapılan işlemden
geri dönme, bir özür müdür? Eğer öyleyse, açıkça adını koyup özür dilemek,
yanlış yapmışız demek gerekmez mi?
Değerli milletvekilleri, bu sistemde Türkiye dört bölgeye
ayrılırken 2000-2001 yılları verileri esas alınmıştır. Burada temel belirleyici
2001 yılı iller bazında millî gelir rakamlarıdır. On yıl öncesinin datasıyla bölgelerin belirlenmesi son derece yanlış
olmuştur. Bu dataların bugüne kadar güncellenmemiş
olmasının ise ayrıca sorgulanması gerekmektedir.
Sürem elvermediği için… Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP
ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 24 üncü maddesiyle
213 sayılı kanunun 355 inci maddesinin sonuna eklenen ilk fıkrada geçen
“getirilmesine ilişkin” ibaresinin “getirilmesi için belirtilen” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Turan
Kıratlı
Kırıkkale
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: İbarenin değiştirilerek, dilin kullanımı açısından uygun
ifadeye ulaşılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 24 üncü maddesiyle
213 sayılı kanunun 355 inci maddesinin sonuna eklenen ilk fıkrada geçen
“Bakanlığınca” ibaresinin “Bakanlığı tarafından” olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Mehmet
Müezzinoğlu
İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Dil tekniği açısından teklif edilen ibarenin uygun olacağı
düşünülmüştür.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.13
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.23
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
103’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
385 sıra sayılı Tasarı’nın 24’üncü maddesi üzerinde verilen
İstanbul Milletvekili Mehmet Müezzinoğlu’nun
önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri, tasarının 24’üncü maddesinin
oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına dair bir önerge vardır. Önergeyi
okutup imza sahiplerini arayacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Madde oylamasının açık oylama yöntemiyle yapılmasını saygıyla arz
ederiz.
BAŞKAN –Kemal Anadol? Burada.
Akif Hamzaçebi? Burada.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu?
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Takabbül ediyorum.
BAŞKAN – Tamam, Sayın Halil Ünlütepe…
Gökhan Durgun? Burada.
Ali Rıza Öztürk? Burada.
Ali İhsan Köktürk? Burada.
Rahmi Güner? Burada.
Orhan Ziya Diren? Burada.
Mevlüt Coşkuner? Burada.
Hakkı Suha Okay?
Burada.
Ahmet Küçük? Burada.
Bilgin Paçarız?
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Takabbül
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Tüzün…
İsa Gök? Burada.
Algan Hacaloğlu? Burada.
Abdulaziz Yazar? Burada.
Rasim Çakır?
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Takabbül
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Susam…
Faik Öztrak? Burada.
Şahin Mengü? Burada.
Engin Altay? Burada.
Gürol Ergin?
OSMAN KAPTAN (Antalya) – Takabbül
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Kaptan…
Fuat Çay? Burada.
Sayın milletvekilleri, açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun
kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 385 sıra sayılı Gelir Vergisi
Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın
24’üncü maddesinin açık oylama sonucunu arz ediyorum:
Kullanılan oy sayısı : 200
Kabul : 200 (x)
Böylece madde kabul edilmiştir.
25’inci madde üzerinde…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, açık oylama olmaz efendim. İç
Tüzük’ün 139’uncu maddesine bakarsanız, açık oylamayı şey eden eğer oylamaya katılmamışsa
işari oylama olur. Tutanaklara yanlış geçer, işari oylama kabul edin.
OKTAY VURAL (İzmir) – İşari oylama olur,
açık oylama düşmüştür efendim, oylamaya katılmadılar.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani bir şey bilmiyorsunuz, size söyleyince
de… (Gülüşmeler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, burada hepimizin İç Tüzük gereği
bir sorumluluğu vardır. İç Tüzük hükümleri açıktır. Açık oylamayı talep eden
milletvekillerinden, eğer talep edenlerden bir tanesi dahi girmemişse, işari oylama olarak kabul edilir. Bunu tekrar takdirinize
sunuyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben de onu söylüyorum işte.
BAŞKAN - Bakarım orada. Getirteceğim şeyi. Eğer yoksa işari oylama olur ama neticeten bir şey değişmez. Madde
kabul edilmiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, 200 kabul varsa, muhalefet
partilerinden hiç kimse ret vermemişse, açık oylama isteyenleri oylamaya
katılmamış sayacaksınız.
BAŞKAN – İç Tüzük hükümleri açık. Eğer o arkadaşlardan girmeyenler
varsa, bir tanesi girmemişse işari oya döner. Bir şey
yok burada.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam, onu söylüyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, açık oylama isteyenleri kabul
mü saydınız?
BAŞKAN – Hayır. Açık oylama…
OKTAY VURAL (İzmir) – Değil, değil mi? Oylamaya girmediler.
BAŞKAN - Burada milletvekilleri yüz yüzeyiz. Açık oylamaya
girmeyen arkadaşlarımız var mı?
OKTAY VURAL (İzmir) – Var, girmediler efendim.
BAŞKAN – Varsa o zaman tamam, girmemişlerse işari
oylamaya çevrilir. Tamam. Bir şey demiyorum. İç Tüzük hakkını kullanmıştır
milletvekilleri, açık oylama istemiştir, sisteme de girmemiştir, tamam. İşari oylama neticesi olarak madde kabul edilmiştir.
25’inci madde üzerinde dört adet önerge vardır. Önergeleri
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Hâlen Genel Kurulda görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun
tasarısının 25 inci maddesindeki “on sekiz aydan” ibaresinin “bir buçuk yıldan”
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet Şandır |
Erdal Sipahi |
Ertuğrul Kumcuoğlu |
|
Mersin |
İzmir |
Aydın |
|
Mustafa Kalaycı |
Recep Taner |
Cemaleddin Uslu |
|
Konya |
Aydın |
Edirne |
|
|
Kürşat Atılgan |
|
|
|
Adana |
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 25 inci maddesiyle
213 sayılı kanunun 359 uncu maddesinin a fıkrasında “on sekiz aydan” olarak
değiştirilen ibarenin “on bir aydan” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Kerim
Özkul
Konya
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 25 inci maddesiyle
213 sayılı kanunun 359 uncu maddesinin a fıkrasında “on sekiz aydan” olarak
değiştirilen ibarenin “on beş aydan” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Veysi Kaynak
Kahramanmaraş
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı tasarının 25 inci maddesinde yer
alan “on sekiz aydan” ibaresinin “yirmi aydan” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Abdulaziz Yazar
Malatya Hatay
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım Sayın Anadol?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Yazar konuşacak.
BAŞKAN – Sayın Yazar, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ABDULAZİZ YAZAR (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
385 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı’nın 25’inci maddedeki önerge üzerine söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devletin etkin olarak
hizmetlerini yerine getirebilmesi, kamusal yatırımların yapılması, sosyal ve
askerî harcamalar, kamunun daha fazla gelir elde etmesini gerekli kılmaktadır.
Kamu gelirlerinin en sağlamı ve en ucuzu ise vergilerdir. Vergi, kamusal
ihtiyaçların karşılanması için özel kesimden kamusal kesime hukuksal zor
altında karşılıksız ve kesin olarak yapılan parasal aktarımlardır. Devlet
hizmetlerinin en etkin şekilde yerine getirilmesi için vergi şarttır. Kamudaki
bütün israf sayılan harcamalar kaldırılsa da vergilere her zaman ihtiyaç
duyulmaktadır. Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal şartlara göre bir
değerlendirme yapıldığında asıl sorunun daha fazla verginin nasıl alınabileceği
üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir ancak vergileri artırmak ya fiilen
olanaksızdır ya da toplumsal sorunlara yol açmaktadır. Bunun için yapılması
gereken, mevcut vergi mükelleflerine ek külfet getirmeden vergi gelirlerini
artırmanın yollarını aramaktır. Bu yollar, vergi mükellef tabanını genişletmek,
kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına almak, eşit gelirden eşit vergi almak, etkin
bir denetim mekanizması oluşturmak, önleyici ve caydırıcı bir ödüllendirme ve
cezalandırma mekanizması kurmaktır. Yasalarla kurulan bir sistem ne kadar
kusursuz olursa olsun, o sistemin başarıyla uygulanması, sisteme olan inanç,
etkili bir denetim ile sisteme erken uyanları ödüllendirme ve uymayanları
caydırma mekanizmalarına ihtiyaç gösterir. Bu durum vergi için de geçerlidir.
Bu maddede bu tür bir düzenleme yapılacaksa caydırıcılığın esas alınması
gerekir. Vatandaşı sadece hapis cezasıyla korkutmak vergi toplamak için
yetmemektedir. Hapis cezasıyla korkutmak yerine sağlam ekonomik düzenlemeler
yapılmalıdır.
İktidarların başlıca görevi, vergisini, kazanamadığı için
ödeyemeyen vatandaşını değil, kazandığı hâlde vergi kaçıranı cezalandırmaktır.
Sağlıklı bir vergi reformu yapılmadığı, vergi adaleti sağlanmadığı için ve
geniş bir kesimden vergi toplanamadığı için yük işçinin, memurun ve asgari
ücretlinin sırtında kalmıştır. İşçi ve memurun ödediği vergi sürekli
artmaktadır. 2004 yılında 9 milyar 451 milyon lira olan gelir vergisi, 2008
yılında 19 milyar 942 milyon liraya çıkmıştır. Böylece, beş yıllık süreçte,
çalışanlardan stopaj yoluyla kesilen gelir vergisi tutarı 76 milyar 537 milyon
lirayı bulmuştur. Yani, Türkiye genelinde toplanan gelir vergisinin yaklaşık
yarısı ücretlilerden, işçi ve memurlardan alınmaktadır.
Çiftçiler aşırı vergi yükünü kaldıramaz durumdadır. Elektrikten,
mazottan, gübreden alınan yüksek vergi toprağı işlenemez duruma getirmiştir.
Ülkemiz çiftçisi dünyanın en pahalı mazotunu kullanmaktadır. Mazotta vergi
desteğinin sağlanması gerekiyor. Türkiye’de tüketilen mazotun yüzde 30’unu
çiftçi tüketiyor. Bu insanlar gezmek için değil, üretmek için mazot
kullanmaktadırlar.
Emekliler vergi yükü altında ezilen diğer bir kesimdir. Özellikle
emeklilerin böylesine geçim derdi içine düştükleri bir dönem yaşanmamıştır.
Geçim derdi yanında emeklilerden alınan vergi, emeklinin mağduriyetini
katlayarak büyütmektedir. Kapsamlı, gerçekçi, sürdürülebilir, emekliye yaşam
hakkı tanıyacak, onun onurunu koruyacak, refah düzeyini yükseltecek bir vergi
sistemi emekliler için acil olarak uygulanmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ücretli ve maaşlıların
vergi yükü artarak taşınmaz hâle gelmiştir. Bu vergilerin azaltılması
gerekmektedir. Ücret gelirlerinin asgari ücret kadarlık
bölümünden alınacak gelir vergisi oranı kademeli olarak yüzde 5’e
indirilmelidir. Eczanelerde satılan ilaçlar, toplu taşımacılık, engellilere ait
sağlık ekipmanları, sağlık ve eğitim hizmetleri ile
temel gıda mallarında KDV oranları indirilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yazar, buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.
ABDULAZİZ YAZAR (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Vergi oranları, vergiden kaçınma davranışına neden olmayacak,
ödenebilir düzeyde indirilmelidir. İşletmelerin ve ekonominin üretim ve rekabet
gücünü artırmayı, istihdamı geliştirmeyi esas alan, verimlilikle bağlantılı bir
vergi politikası izlenmelidir. Vergi sistemimiz çağdaş, sosyal devlet anlayışı
içinde, adil, sürdürülebilir, ekonomik büyümeye katkı sağlayan, etkin ve basit
yapıya kavuşturulmalıdır.
Bu önerilerimizin bir an önce hayata geçmesi dileğiyle yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Yazar, teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 25 inci maddesiyle
213 sayılı kanunun 359 uncu maddesinin a fıkrasında “on sekiz aydan” olarak
değiştirilen ibarenin “on beş aydan” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Veysi Kaynak
Kahramanmaraş
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Uygulama açısından uygun süreye ulaşılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 25 inci maddesiyle
213 sayılı kanunun 359 uncu maddesinin a fıkrasında “on sekiz aydan” olarak
değiştirilen ibarenin “on bir aydan” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Kerim
Özkul
Konya
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Verilen teklif ile sürenin düşürülmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Hâlen Genel Kurulda görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun
tasarısının 25 inci maddesindeki “on sekiz aydan” ibaresinin “bir buçuk yıldan”
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Şandır (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) –
Katılmıyoruz efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Taner konuşacak.
BAŞKAN – Sayın Taner, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, maddede değişiklik yapmıyor
ki.
BAŞKAN – Efendim?
KAMER GENÇ (Tunceli) – On sekiz ayla bir buçuk yıl aynı.
BAŞKAN – Evet.
Buyurun.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, işlemden kaldırmak lazım
önergeyi, değişiklik öngörmüyor.
BAŞKAN – Evet, buyurun Sayın Taner.
RECEP TANER (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 25’inci maddesinde vermiş
olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, vermiş olduğumuz değişiklik önergesi,
mevcut kanundaki “yıl” ibaresinin aya çevrilmeden yıl olarak devam etmesinden
yana verilmiş olan bir değişiklik önergesidir. Neden bundan alınıyorsunuz ki?
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Kime ne faydası olacak?
RECEP TANER (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bahse konu madde,
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 353’üncü maddesinin (a) fıkrasıdır. Bu fıkra ile “Vergi kanunlarına göre tutulan defter ve kayıtlarda
hesap ve muhasebe hileleri yapanlar, gerçek olmayan, ilgisi bulunmayan kişiler
adına hesap açanlar, defterlere kaydı gerekenleri kaydetmeyenler veya başka
deftere kaydedenler…” diye devam eden bir maddenin neticesinde bu maddedeki bir
yıldan üç yıla kadar hapis cezasının, yeni düzenlemeyle bir buçuk yıldan üç
yıla kadar şeklinde düzenlenmesi istenmektedir. Yani, bu maddedeki
cezaların alt sınırı, 1999-2008 yılları arasında altı ay iken 2008 yılı Şubat
ayında, bir sene önce çıkardığınız bir düzenleme ile bir yıla çıkarılmış. Şu
anda da bir buçuk yıla çıkarmaktayız.
Değerli milletvekilleri, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 359’uncu
maddesi “geçmişte sahte faturayı bilerek kullananlar” ibaresine sahipti. Ama
daha sonra bu ibare kaldırılarak kasıt unsuru ortadan kaldırılmıştır. Yani şu
anda aslında yapılan düzenleme, Anayasa’nın “suçun şahsiliği” ilkesine de
aykırıdır. Anayasa’mıza göre suçun şahsiliği prensibi mevcut durumda var iken
sahte belge kullanmaktan dolayı bu maddeye göre cezalandırılan birçok mükellef,
aslında başkasının işlemiş olduğu suçlardan dolayı cezalandırılmaktadır.
Mükellefler fiilen aldıkları malı, defterlerine girişlerini yapmakta, envanterine kaydetmekte. Daha sonra da bu malları satarak
faturasını düzenleyip hasılat olarak gösteren
mükellefler, satıcının düzenlediği sahte fatura yüzünden ceza almaktalar. Asıl
suçlu, sahte faturayı basan matbaacı ve onu düzenleyen satıcı olmasına rağmen,
mağdur olan, belgeyi bilmeden kullanan mükellef olmaktadır. Bu da Anayasa’mızın
ruhuna aykırıdır.
Değerli milletvekilleri, konu vergi konusuyken biraz da vergi
gelirlerindeki durumu gözden geçirmekte fayda var. Bildiğiniz gibi iki türlü
vergi gelirimiz var: Birisi direkt vergiler, kazananın kazancı üzerinden alınan
vergiler. Bir diğeri de dolaylı vergiler, yani 70 milyondan, kazanca
bakılmaksızın herkesten toplanan vergiler. Bunlara örnek olarak da direkt
vergilere gelir vergileri, kurumlar vergilerini koyabiliriz; dolaylı vergiler
de katma değer vergisi, özel tüketim vergisi gibi diğer vergiler.
Bunların durumlarına baktığımızda, sizlerin her zaman yaptığınız
gibi 2002 yılıyla 2008 yılını kıyasladığımızda, Sayın Başbakanın tabiriyle
nereden nereye geldiğimizi hep beraber göreceğiz. 2002 yılında direkt vergiler
yüzde 42, dolaylı vergiler yüzde 58 iken 2008 yılına geldiğimizde direkt
vergiler yüzde 30’a, dolaylı vergiler yüzde 70’e çıkmıştır. Bu, 70 milyondan
toplanan verginin artması manasına gelmektedir.
Değerli milletvekilleri, bir diğer konu da: Bildiğiniz gibi,
geçtiğimiz hafta içinde teşvik yasası açıklandı. Genel olarak incelendiğinde
maalesef birçok hatalı uygulamanın da devam etmekte olduğu görülmektedir.
Örneğin, ilim olan Aydın ikinci gruba verilmiş. İkinci bölge,
teknoloji yoğun sektörlerin oluştuğu bir bölge. Aydın tarım ağırlıklı
bir il olmasına rağmen, tarımın ağırlığının olduğu üçüncü bölgeye verilmesi
gerekirken maalesef ikinci bölgede bırakılmıştır.
Ayrıca açıklanan on iki temel sektör arasında jeotermal enerji,
seracılık, tarım ve tarıma dayalı sanayinin olmaması da bir eksikliktir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Taner, buyurun efendim.
RECEP TANER (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Her zaman olduğu gibi, Hükûmet üzerinde
etkili olan sektör temsilcileri on iki temel sektörün belirlenmesinde ve
bölgesel dağılımında ağırlıklarını hissettirmişler ama nedense, milletin
efendisi olarak söylenen köylü, çiftçi, tarım kesimi ve tarıma dayalı sanayi
yine sektörlerin tespitinde yok sayılmışlardır. İstihdam açısından en önemli
sektörlerin başında gelen tarım sektörünün bu teşvik paketinde yer bulmamasının
nedeni herhâlde AKP zihniyetinin “Gözünüzü toprak doyursun.” şeklindeki
zihniyetinde yatmaktadır. Ama şu unutulmamalı ki Türkiye'nin kurtuluşu
üretimden geçmektedir. Tıpkı 57’nci Hükûmet döneminde
dendiği gibi: “Üretim, üretim, inadına üretim.”
Değerli milletvekilleri, bu duygu ve düşüncelerle, vermiş
olduğumuz değişiklik önergesinin kabulü doğrultusunda desteklerinizi bekliyor,
heyetinizi en içten duygularla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Taner.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
26’ncı madde üzerinde dört adet önerge vardır. Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 26 ncı maddesiyle 6183 sayılı kanunun 77 nci
maddesine eklenen fıkrada geçen “verilebilmesine ilişkin” ibaresinin
“verilebilmesi için belirlenen” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Turan
Kıratlı
Kırıkkale
TBMM Başkanlığına
Hâlen Genel Kurul’da görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun
tasarısının 26 ncı maddesiyle 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 77 nci
maddesine eklenen yeni fıkranın son cümlesindeki “…tebliğe…” ibaresinin “…tebligata…“
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet Şandır |
Erdal Sipahi |
Ertuğrul Kumcuoğlu |
|
Mersin |
İzmir |
Aydın |
|
Mustafa Kalaycı |
Yılmaz Tankut |
Kürşat Atılgan |
|
Konya |
Adana |
Adana |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı yasa tasarısının 26 ncı maddesinin son fıkrasında “esasları” ibaresinden sonra
gelen ibarelerin “yönetmelikle belirlenir” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Hasip Kaplan |
Bengi Yıldız |
Nuri Yaman |
|
Şırnak |
Batman |
Muş |
|
|
Fatma Kurtulan |
|
|
|
Van |
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Tasarının 26 ncı
Maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Rasim
Çakır
Malatya Edirne
BAŞKAN – Sayın Komisyon
önergeye katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) –
Katılmıyoruz efendim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Rasim Çakır…
BAŞKAN – Sayın Çakır, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 26’ncı maddeyle
ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisi üzerinde söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Yine yoğun bir Parlamento çalışması döneminde muhalefet partileri
olarak çıkacak olan yasalara elimizden gelen katkıyı yapmaya gayret ediyoruz.
Fakat bu katkıları yaparken zaman zaman muhalefet
olarak, muhalefet milletvekilleri olarak şu Parlamentoda fonksiyonumuzun,
etkimizin ne olduğu konusunda seçmenlerimize hesap verme noktasında
tereddütlere düşmüyor da değiliz.
İki hafta önce Bakanlar Kurulunun sınır ticaret merkezleriyle
ilgili, kararıyla ilgili bu kürsüde bir söz aldım. Bütün Doğu ve Güneydoğu
illerindeki sınır illerimizde sınır ticaret merkezlerinin kurulmasına yönelik
bu karara “Niye bir tek Edirne ili bu kapsam içerisine alınmadı?” diye bir
konuşma yaptım. “Edirne ilinin ayrı tutulmasının amacı nedir, kayrılmasının
amacı nedir?” diye sorular sordum. Aynı soruları soru önergesiyle de Sayın
Bakana tevdi ettim. Edirne’deki ticaret odaları sahip çıktı, yerel medya sahip
çıktı, bizler sahip çıktık ama Edirne’nin AKP örgütü, ilçe başkanları, il başkanları,
il genel meclis üyeleri ve milletvekilleri, bu sorulara sahip çıkmadılar. Tabii
ki onlar da sahip çıkmayınca Sayın Bakan da sahip çıkmadı. Bizim bir sorunla
ilgili Parlamentoda yaptığımız, muhalefet milletvekili olarak yaptığımız
çalışma maalesef suyun üzerine yazılmış bir yazı olarak, tutanaklarda kaldı.
Akabinde teşvikle ilgili bir karar çıktı. Yine aynı şekilde Edirne
ili, Kırklareli, Tekirdağ illeri, birinci bölge kapsamına alındı. Yani hadi
Edirneli olmayan milletvekili arkadaşlarımız Edirne’yi bilmeyebilirler ama
Edirneli olan milletvekillerimiz, Edirne’nin ekonomik durumunu, sosyal durumunu
çok yakinen biliyorlar. Buna da itiraz ettik, buna da söyledik. “Niçin?” dedik.
Yani Edirne göç veren bir il, Edirne’nin yatırıma ihtiyacı var. Biz muhalefet
milletvekilleri olarak söyledik, söylemeyi görev bildik ama yine aynı şekilde,
iktidar tarafından çıt yok.
Bir de başımızda yedi seneden beri artık yılan hikâyesine dönmüş
bir çevre düzeni planı derdi var. Yedi yıldır Trakya’nın bir çevre düzeni planı
yapılıp onaylanıp bir türlü yürürlüğe sokulmadı. Dolayısıyla yapılacak olan
yatırımlarda ruhsat vermede il özel idareleri, valilikler sıkıntı içerisinde.
Yani gelişmemizin önünde böyle de bir engel var.
Değerli arkadaşlarım, biz ne yapalım? Yani biz de sizler gibi
vatandaşlarımızın oylarıyla seçildik, geldik ve bize de günü geldiğinde
soruyorlar: “Siz ne yapıyorsunuz?” Biz daha ne yapalım? Yani bunları
söylemekten, bunları dile getirmekten, bunları bu kürsüde, milletin huzurunda Hükûmet üyeleriyle paylaşmaktan başka biz daha ne yapalım?
Bakın, tablo çok açık: 2009 seçimleri. Biz Edirne’de 108.114 oy
almışız. AKP de, İktidar Partisi de 67.978 oy almış değerli arkadaşlar. Şimdi,
bu 67.900 küsur oyun sahibi kim bu Parlamentoda? Soruyorum size: Kim bu oyun
sahibi? Bu 67 bin küsur oyu sizin partinize Edirne’de oturan vatandaşlar verdi.
Bu oyun sahibi kim, sözcüsü kim?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çakır, birkaç saniyede rica edeyim.
Buyurun.
RASİM ÇAKIR (Devamla) – Bu oylara hizmeti götürecek, bu oy veren
insanların da sorunu olan… Sınır ticaret merkezi veya planlar veya teşvik bu
insanların da sorunu, bunlar da arzu ediyorlar. Bunların sözcüsü kim? Size
soruyorum: Temsilcisi kim? Niye muhalefet milletvekili olarak biz konuşuyoruz
da onlar susuyorlar Allah aşkına! (AK PARTİ sıralarından “İcraat yapıyorlar.”
sesi)
Onların yaptığı icraatları Edirneliler biliyor.
Uyarıyorum, dostça uyarıyorum: Eğer bizim bu dile getirdiğimiz
konuları sizler de dile getirip sahiplenmezseniz, önümüzde yapılacak olan ilk
genel seçimde ha vallah ha billah o 67 bin oyu da
bulamazsınız.
Çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çakır.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısını
arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, saygıdeğer arkadaşlar, bir yasama çalışması
yapıyoruz. İstirham ediyorum… Önergeler var iktidar ve muhalefet grubundan.
Muhalefet katılır katılmaz, iktidar katılır katılmaz ama istirham ediyorum,
lütfen şu çalışmamızı tamamlayalım.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı yasa tasarısının 26 ncı maddesinin son fıkrasında “esasları” ibaresinden sonra
gelen ibarelerin “yönetmelikle belirlenir” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurun efendim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
dikkat ederseniz birkaç önerge verdik, hiçbiri üzerinde de konuşmadık. Biz
burada hiç de mutlu değiliz bu tablodan, yani bu gidişattan, Meclisin bu
çalışmasından.
Yani kanun yapılır. İki türlü kanun var. Biri enstrümandır,
fasılda çalınanlardan. Bir de Meclisin yaptığı kanun var. İkisinin de bir usulü
var, ikisinde de usule uymak lazım. Ama benim gördüğüm kadarıyla bu tasarı o
kadar çorba bir kanun ki -torba değil- her şey o kadar birbirine karıştırılmış
ki, buradan çıkacak düzenlemeler öyle içinden çıkılmaz durumlar yaratacak ki
kimse farkında değil çünkü bunu ne komisyonda sağlıklı tartışabildik ne de
burada.
Bakın, burada amme alacaklarıyla ilgili bir hüküm var ve önerge
verdik. Diyor ki: “Maliye Bakanlığı yönetir.” Amme alacaklarında resmî sicile
kayıtlı olan araçlarda, menkul mallarda… Nedir menkul mal? Araçtır,
otomobildir, teknedir vesairedir vesaire. Araçlardır. Bunlar kaydedilecek. Amme
alacağı olunca devlet, tak, elektronik bir şekilde haczini koyacak, elektronik
bir şekilde tebligat yapacak, elektronik bir şeklide cevap alacak. Sonra Bakan
yürütecek. Nasıl yürütür Bakan? İcra İflas Kanunu’nun düzenlediği bir konuyu
nasıl bakan yürütür? Yürütme… İcra İflas Kanunu’nda haciz nasıl yapılır, alacak
nasıl tahsil edilir, bunun yöntemi nedir? Yanlış yapılırsa şikâyet mercisi
vardır, icra tetkik mercisine gidilir. Arkadaşlar, uzmanlar var, hukukçular
var. Bunu hepimiz biliriz. Bunu bile bile bu yanlışı
niye burada yapıyoruz? Şimdi, devlet alacağına şahin ama ödemeye gelince
kaplumbağadan da beter yavaş gidiyor.
Bakın, 5233 sayılı tazmin komisyonlarınca verilen milyonlarca
tazminat paraları var Doğu’da, Güneydoğu’da. Batı’da da var, Karadeniz’de de
var ama yüzde 80’i orada. On beş aydır,
on sekiz aydır, yirmi dört aydır sulhname
imzalanmış. İçişleri Bakanlığı ödenek için Maliye Bakanlığına gönderiyor, on
beş aydır ödeme yapılmıyor, yirmi aydır ödeme yapılmıyor; Mardin’de yapılmıyor,
Diyarbakır’da yapılmıyor, Bitlis’te, Muş’ta yapılmıyor. Her gün arkadaşlarımız
arıyor.
Şimdi, devlet kendi borcunu öderken yirmi ay, yirmi dört ay
takacak, ondan sonra da vatandaş tabii ki nereye gidecek? Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine.
Bakın, şunu açık söyleyeyim, uzun yıllar o alanda çalışan bir
avukat olarak şunu ifade etmek istiyorum: Türkiye hiçbir Avrupa mahkemesi
davasında bugüne kadar 14’üncü maddeden, ayrımcılıktan mahkûm olmamıştı ama bu
hafta oldu ayrımcılıktan, cins ayrımcılığından, kadına yönelik şiddetten.
Yalnız ondan değil, 2’nci maddeden, yaşam hakkı ihlalinden; 3’üncü maddeden,
kötü muamele, işkenceden; ama 14’üncü madde Türkiye'nin cumhuriyetinin
devletinin ilk kez mahkûm olduğu bir maddedir, ayrımcılık. Ayrımcılığın
boyutu da cinsiyet ayrımcılığı. Bu konu o kadar basite alınıyor ki
Mecliste de tartışma konusu oluyor tabii. Şimdi, bu 2002’de açılmış ama sonra
2004’te de yaşanmış. Güldünya olayı var yaşanmış.
Bunun arkasından afla çıkmışlar, yine aynı suçları işlemişler. Şimdi, bu kadar
korkunç olayların işlendiği bir olayda Türkiye ilk kez 14’üncü maddeden,
ayrımcılıktan mahkûm oluyor.
Şimdi, biz burada bu yasayı değiştirdik. Vatandaşın malını tak
“Amme alacağıdır.” diye devlet alacak elektronik tebligatla. E, devlet borcunu
ödemeyecek. Devlet niye yirmi dört sene bekleyecek, ödemeyecek borcunu da
vatandaş bekleyecek, enflasyon karşısında, faiz karşısında ezilecek? Vatandaşın
mülkiyet hakkı yok mu devlet kadar? Var ama devlet, Tahsildar İbrahim Efendi
gibi, koltuğunun altında eski bir deri çantayla gidip… Tahsilat
makbuzları vardı il özel idare müdürlüklerinin, giderdi köylere tahsilat…
Derdi: “Vergini öde.” Birinde, bir köyde -İdil’de, bu, yaşanan bir olaydır- 70
yaşındaki tahsildar efendi gidiyor köye, diyor ki: “Parayı öde.” Para yok
köylüde, hasıla mevsimi değil. Kibritini çıkarıyor o
yaşlı adam “Yakayım mı köyü, yakayım mı?” diyor. Yani, devlet bunu mu yapmak
istiyor? Devlet bu yasalarla vatandaşı yakmak mı istiyor?
Bakın arkadaşlar, bu o kadar kolay bir şey değil. Bu yanlışlar
diğer maddelerde de var. Şimdi, ben diğer maddelerde birkaç önerge verdim. Bu
sınır ticaretiyle ilgili, bir arkadaşımız da konuştu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu sınır ticaretiyle ilgili, tırların, işte, belli bir limit KDV ve ÖTV’den
muaf tutulması. Şimdi, KDV ile ÖTV’den muaf tutulması
bu kriz ortamında sınır ticareti olan Habur’da,
Nusaybin’de, Cilvegözü’nde, Edirne’de, Kars’ta, işte Van’da,
Gürpınar’da, buralarda bunu teşvik etmek lazım.
Diyor ki: “İşte, şu kadar litre muaftır.” Arkasından da diyor ki:
“Bakan isterse sıfıra indirir, isterse yukarı çıkarır.” Yani bu çelişki bu
yasanın içinde olmaz. Ya bir hakkı koyarsınız ya da koymazsınız.
Şimdi, bu önergeleri verdik. Tabii, bu önergeler buradan geçiyor.
Şimdi, bunlar, bakın…
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Sayın Kaplan, muhalefet şerhiniz yok
ama.
BAŞKAN – Sayın Kinay, lütfen Hatibe
müdahale etmeyiniz.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bakın, bunların hepsini o gün Komisyonda
da konuştuk. Tabii, biz 21 kişiyiz. Hem Komisyonda konuşuyoruz hem buraya
geliyoruz, konuşuyoruz. Siz, maşallah 347 kişisiniz, bir oylamada zor sizi
burada zapt edebiliyoruz.
Ee, şimdi diyorsun
ki bana “Muhalefet şerhi…”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) – Her gün üç tane tasarı çıkarıyorsunuz,
torba, çorba tasarı. Her biri 100 maddeden oluşuyor. Hangisini yetiştirelim?
Yirmi dört saatte muhalefet gerekçesi istiyorsunuz, yirmi dört saatte burada
konuşma istiyorsunuz. Meclis böyle çalışmaz, böyle sağlıklı Meclis olmaz,
sağlıklı karar çıkmaz, gerekçeli kararlar çıkmaz, tartışamayız, diyalog
kuramayız, birbirimizi anlayamayız. Bakın, birbirimizi anlamaya ihtiyacımız
var. Bu manzara üç gündür iyi değil. Arkadaşlar, iyi değil. Üzülüyoruz,
sıkılıyoruz. İsterseniz birer önerge getirin “bitimine kadar” deyin. Olmazsa
bir önerge daha getirin, gün yirmi dört saat, azdır, oyunuz çoktur…
BAŞKAN – Sayın Kaplan…
HASİP KAPLAN (Devamla) – …“Gün otuz dört saate çıkarılsın.” diye
bir önerge verin, onu da geçirin. Geçmişte de vermiştiniz, 30 şubat tarihine de gündem koymuştunuz, onu da yaparsınız,
nasılsa çoğunluksunuz, “Bizim de demokrasimiz bu” dersiniz olur biter ama yazık
oluyor memlekete. Lütfen, grup başkan vekilleri bir araya gelin, bunu çözün,
artık yeter.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Hâlen Genel Kurul’da görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun
tasarısının 26 ncı maddesiyle 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 77 nci
maddesine eklenen yeni fıkranın son cümlesindeki “…tebliğe…” ibaresinin “…tebligata…“
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Şandır (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) –
Katılmıyoruz efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Kalaycı…
BAŞKAN – Sayın Kalaycı, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 26’ncı maddesiyle ilgili
verdiğimiz önerge hakkında görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Bu
vesileyle tekrar hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, önergemizde konunun daha anlaşılabilir
hâle getirilmesi, uygulamada sıkıntılara neden olunmaması amaçlanmıştır.
Değerli milletvekilleri, biraz önce yeni teşvik sisteminin
esasları hakkında görüşlerimi açıklamıştım, ona devam edeceğim.
Yine vurgulamak istiyorum: Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak
5084 sayılı Yasa’nın uygulamaya girdiği 2004 yılından bu yana aksaklıkları hep
dile getirdik ve bölgesel ve sektörel teşvik
sisteminin bir an önce uygulamaya konulmasını hep savunduk.
Tabii, geçtiğimiz hafta Sayın Başbakan yeni sistemi açıkladı. Biz,
tabii “Geç kalındı.” diyoruz ve zamanlamada isabet olmadığını belirtiyoruz,
ayrıca eksiklikleri var.
Sayın Başbakan “Geç kaldı diye eleştiriyorlar.” diyor. Geç kalan
bir şey herhâlde alkışlanacak değil değerli arkadaşlarım.
Şimdi, Başbakanlık sitesinden aldığım konuyla ilgili sunumdan bir
yeri okuyacağım. Biliyorsunuz, teşvik sisteminde hangi ilde hatta ilçede hangi
sektörü destekleyeceğimiz çok önemli. Şimdi, burada diyor ki: “Bölgesel ve sektörel teşvik sistemi, bölgesel ve sektörel
bazda desteklenecek yatırım konuları 2002/4720 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararı’yla belirlenen istatistiki bölge birimleri
sınıflandırması düzey 2 esas alınarak belirlenmiştir. Düzey 2 seviyesindeki 26
alt bölge sosyoekonomik gelişmişlik endeksi kullanılmak suretiyle
gruplandırılarak teşvikler açısından 4 bölge oluşturulmuştur.” diyor.
Biraz önceki konuşmamda, sosyoekonomik gelişmişlik endeksinin
2000, 2001, 2002 yılı datalarına dayandığını
belirtmiştim ve böylesi, yedi sekiz yıl öncesi datalara dayanan sistemde ne
kadar isabet olduğunu eleştirmiştim.
Yine, düzey 2 bölgeleri daha çok illerin birbiriyle komşuluk
ilişkisine göre oluşturulmuştur. Yani tamamen farklı amaçla oluşturulan bir
yapının yatırım teşviklerinde kullanılması, teşvik kriterlerinin belirlenmesi
sürecinin gayriciddiliğini de göstermektedir.
Örnek verirsek değerli arkadaşlarım, 5084 sayılı Yasa kapsamında
hâlen teşvik kapsamında olan Düzce ilimiz, yeni sistemde İstanbul ile aynı
kategoride. Bunu nasıl açıklayabilirsiniz? Yani teşvikten çok az yararlanacak
olan birinci bölgede Düzce ilimiz, daha önce 5084 sayılı Yasa kapsamında.
Aynı şekilde, Tekirdağ’daki birtakım sanayi tesisleri dolayısıyla
Tekirdağ ile aynı bölgede olan Kırklareli’nin bu teşviklerden İstanbul’la aynı
statüde yararlanacak olması ne kadar adildir?
Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Gerçekten, bu 26 bölge, daha ziyade
komşuluk ilişkilerine göre belirlenmiştir. Bunun üzerine de 2000, 2001 verileri
esas alınarak, ekonomik gelişmişlikleri esas alınarak dört bölgeye
ayrılmasıyla, illerin belirlenmesinde gerçekten adaletsizliklere sebebiyet
verilmiştir.
Bu bölgelerin belirlenmesi yanlış olmuştur. Teşvikler il bazında
hatta ilçe bazında belirlenmeliydi. Buna esas olacak çalışmalar bugüne kadar
güncellenmeliydi. Buna Sayın Başbakanımız da değinmiş. Bir yandan, objektif
olduğunu söylüyor Sayın Başbakan düzenlemenin ama bir taraftan da aynı
konuşmasında diyor ki:Türkiye İstatistik Kurumunun
2002 yılı sosyoekonomik gelişmişlik endeksine işaret eden Sayın Başbakan:
“Bugüne kadar bir güncellemenin yapılmaması gerçekten bizim için üzücüdür.”
diyor. Yani AKP için üzücü olduğunu belirtiyor. Gerçekten, böylesi bir veri
üzerine sistemin oturtulmasında da yanlışlık olmuştur.
Değerli milletvekilleri, özetle, esası hakkında bizim
eleştirilerimiz:
Bölgeler, iller objektif kriterlere göre
belirlenmemiştir. Yeni adaletsizliklere yol açacaktır.
Uygulanabilirliği zayıftır.
Belirlenen hedeflere ulaşması imkân dâhilinde görünmemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kalaycı.
MUSTAFA KALAYCI (Devamla) – Her şeyden önemlisi üretim desteği
bulunmamaktadır.
Ayrıca, mevcut kurulu tesisler açısından da haksız rekabet
oluşturabilecektir.
Yine, istihdamda sağlanacak artışa verilecek destek yıl sonuna kadar olarak -bir süreyle- kısıtlanmıştır. Bu
süre kısıtlaması da doğru olmamıştır.
Yine, yatırım teşvikinin süresi 31/12/2010’a
kadar sınırlandırılmıştır. Yine, en azından bir beş yıl olması gerekir.
Bir diğer eleştirimiz: Büyük projelerde teşvikten yararlanabilmek
için öngörülen asgari limitler çok yüksek düzeydedir. Dolayısıyla henüz
Bakanlar Kurulu kararı çıkmamıştır.
Bu konular dikkate alınarak sistemin daha sağlıklı, daha
uygulanabilir hâle getirilmesi mümkündür diyorum. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kalaycı.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 26 ncı maddesiyle 6183 sayılı kanunun 77 nci
maddesine eklenen fıkrada geçen “verilebilmesine ilişkin” ibaresinin
“verilebilmesi için belirlenen” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Turan
Kıratlı
Kırıkkale
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
İbarenin değiştirilerek, dilin kullanımı açısından uygun ifadeye
ulaşılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
27’nci madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 27 nci maddesiyle 6183 sayılı kanunun 88 inci maddesinin
birinci fıkrasının sonuna eklenen cümlelerde geçen “verilebilmesine ilişkin”
ibaresinin “verilebilmesi için belirlenen” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Turan
Kıratlı
Kırıkkale
TBMM Başkanlığına
Halen Genel Kurul’da görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun
tasarısının 27 nci maddesi ile 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 88 inci maddesinin birinci
fıkrasının sonuna eklenen cümledeki “…ve bu tebligatlara…” ibaresinin “… ve bu tebligata…” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Mehmet Şandır |
Erdal Sipahi |
Ertuğrul Kumcuoğlu |
|
Mersin |
İzmir |
Aydın |
|
Mustafa Kalaycı |
Kürşat Atılgan |
Cemaleddin Uslu |
|
Konya |
Adana |
Edirne |
|
|
Ümit Şafak |
|
|
|
İstanbul |
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Tasarının 27 nci
Maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Orhan
Ziya Diren
Malatya Tokat
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Diren, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
tasarı üzerine verdiğimiz önerge münasebetiyle söz aldım. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının önemli bir kısmı ekonomi ve
teknolojide meydana gelen gelişmelere ilişkin teknik ve idari ihtiyaçların
karşılanmasına yönelik düzenlemeler içermektedir. Bilindiği üzere ülkenin
ekonomik rakam ve verileri pek de iç açıcı değildir. Yaşanmakta olan küresel
ekonomik krizin toplumda yarattığı tahribat gün geçtikçe artmakta, çalışanlar,
emekliler, dar gelirliler, işsizler, esnaf ve sanayicilerimiz açısından gelecek
günlerin daha zor ve sıkıntılı geçeceği şimdiden görülmektedir. Ekonomik krizin
ülkeye yansıyan rakamları ortadadır. Krizin etkisini gösterdiği eylül ayından
beri yaklaşık on dokuz bin şirket ve kooperatifle, ticaret unvanlı iş yeri
kapanmış, en büyük darbeyi ticaret hayatı yemiştir. Sanayi üretimi rekor düşüş
yaşamış, işsizlik rakamları en üst seviyeleri görmüştür. İmalat sanayisinde
işleyen her 4 makineden 1’i istop etmiş, işsizlik rakamları açıklanan resmî
rakamların aksine 6 milyona ulaşmıştır. Yıllık bütçe açığı tahminine sadece iki
ayda ulaşılmış, geçen yılın aynı dönemine göre 22 kat artış olmuş ama bu
gerçeğe rağmen Hükûmet kriz yönetimi konusunda
sürekli doğru adımlar attığını iddia etmektedir. Bu rakamları göz önüne
aldığımızda yapılan açıklamaların vatandaşlarımızın yüreğine su serpmekten başka
bir işe yaramadığı da açıkça görülmektedir.
Sayın milletvekilleri, ülke ekonomimizin en önemli unsurlarından
biri KOBİ’lerdir. Ekonomik kriz, en çok da ülke ekonomisine yatırım, üretim,
istihdam, ihracat girdisi sağlayan bu sektörü vurmuştur. Hükûmetin
açıklamış olduğu tedbir paketleri, maalesef KOBİ’lerden ziyade büyük ve
uluslararası sermaye ve işletmelerin sorunlarını çözmeye yönelik olmuştur.
KOBİ’lerin en büyük sorunu birikmiş SSK primi borçları, vergi ve enerji
borçları ve yine finansman sorunlarıdır. Düzenlemelerden, özellikle KOSGEB
kredilerinden yararlanmak isteyen KOBİ’ler, bu kredilerin daha çok ticari kredi
niteliğinde olması, SSK ve BAĞ-KUR prim borcu nedeniyle bu kredileri
kullanamamaktadır.
Karşılıksız çek, protestolu senetler ile kredi ve kredi kartları
borçlarına ilişkin, kayıtların silinmesine ilişkin çıkarılan sicil affına
ilişkin kanun uyarınca Merkez Bankasının kayıtları silinmesine rağmen bu
durumun bankalarca dikkate alınmadığına ilişkin şikâyetler devam etmektedir.
Bu, işletmelerin mali yapılarını güçlendirmek, rekabet ortamlarına uyumlarını
sağlamak ve istihdam düzeylerini artırmak için tasarıda geçen birleşmeleri yani
kümelenmeleri vergili olarak teşvik etmek doğru bir uygulama olacaktır. Ancak
vergi teşvikleriyle yetinilmemeli, KOSGEB ve can suyu kredilerinin ihtiyaç
sahibi iştirakçilere ulaşması ve vergi ve enerji borçlarına taksitlendirme ve
faiz indirimi mutlaka yapılmalıdır.
Kriz dönemlerinde talebi artırmak için vergi indirimi yapılması
doğru bir uygulamadır. Ancak sorunun tespitini doğru yapmak gerekir. Vergi
indirimini bir paket hâlinde başkaca önlemleri de beraberinde uygulamaya
koymadan yaparsanız, gelecekteki talebi öne çeker ve ileride çok daha büyük
sorunlara ortam hazırlamış oluruz. Teşvik sisteminin etkili olabilmesi için
yatırım, üretim ve tüketim yani talep artırıcı teşviklerin de bir arada
yapılması gereği vardır.
Türkiye’de tarım, ekonomik açıdan bakıldığında yarattığı katma
değer ve ihracata yaptığı katkı açısından yeteri kadar verimli olmasa da
istihdam ettiği iş gücü ve geçimini sağladığı nüfus hacmi açısından önemli bir
sektördür. Artan nüfus, ağırlıklı ve dengeli beslenmeden uzaklaşmakta,
hayvansal protein içeren ürünlerin kişi başına tüketimi giderek azalmaktadır.
Yüksek katma değeri olan hayvancılık sektöründeki geriye gidiş istihdama da
olumsuz yansımaktadır. Tarımla uğraşan çiftçi âdeta kaderiyle baş başa
bırakılmış, 2009 yılı tarımsal destek bütçesi beklenenin çok altında olmuştur.
Bütçenin genelinde yüzde 13-14 artış olmuşken tarım için yüzde 1,19’luk bir
destek artışı öngörülmüştür. Hayvancılık sektörü gerekli desteklemeyi almış,
süt üretimine yönelik hayvan sayısı artmışken maalesef ülkenin süt tüketim
miktarı artırılamamıştır. Bunun en önemli nedeni, vatandaşın alım gücünün düşük
olması ve eğitim sorunlarıdır.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmelerde AKP Hükûmeti adına konuşan milletvekillerimizden birisi, artık
haciz işlemi bildirim ve uygulamalarının elektronik ortamda yapılabileceğini ve
bunun çok önemli bir yenilik olduğunu söylediler. Ülkenin içinde bulunduğu
ekonomik koşullar göz önüne alındığında vatandaşın evindeki bilgisayar ya
haczedildi ya ekonomik sıkıntılardan dolayı satılmak zorunda kalındı ya da
zaten alacak imkânı hiç olmamıştı. Acaba bu bilgi alışverişini nasıl kullanmayı
düşünüyorsunuz bu şartlarda? Bu gelişmeyle iftihar etmek yerine
uygulanabilirliğini tartışmak gerekirdi. Böyle bir ekonomik ortamda ülkenin bu
uygulamaya ihtiyacı olmadığı açıkça görülmektedir.
Vermiş olduğumuz önergeyle maddenin tasarı metninden
çıkarılmasının çok daha uygun olacağını düşünüyor, hepinizi saygıyla
selamlarken önergemize olumlu oy vermenizi diliyorum.
Saygılarımla.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Diren.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunacağım ve
karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, bu iş mi ya? Şu kapıdan
girenler neye oy veriyor? İş mi bu ya? Yani demokrasi mi bu?
ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) - Yasak mı girmek?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Nasıl yasak mı? Neye oy veriyor bu
arkadaşlar?
BAŞKAN - Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Halen Genel Kurul’da görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun
tasarısının 27 nci maddesi ile 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 88 inci maddesinin birinci
fıkrasının sonuna eklenen cümledeki “…ve bu tebligatlara…” ibaresinin “… ve bu tebligata…” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet
Şandır (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) –
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Yıldız, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 27’nci maddesinde
verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Yasanın genel gerekçesinde yatırım, üretim ve istihdam
imkânlarının artırılmasından bahsedilmektedir.
Sayın milletvekilleri, Amerika’da yaşanan ve dünyayı dalga dalga saran küresel bir kriz dönemini hep birlikte
yaşamaktayız. Bu kriz, Sayın Başbakanımızın söylediği gibi Türkiye'yi teğet
geçmemiştir. Bilakis, bu kriz, imalat sanayimizi, esnafımızı, işçimizi,
memurumuzu mağdur etmiştir. O sebeple, yatırım ve üretimi artıracak, esnafı
rahatlatacak düzenlemelere her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır.
Krizle birlikte imalat sanayimiz küçülmüştür. Ekonomik kriz 400 bin civarında
vatandaşımızın işini kaybetmesine sebep olmuştur. Toplam işsiz sayımız 4
milyona dayanmış. Yüzde 16’lık işsizlik oranı ile yine tarihin rekorlarını
kırmaktasınız. Hem ihracatta hem de ithalatta azalma olmaktadır. Artık, AKP
sıralarından ya da konuşmacıları, ihracattaki patlamadan bahsedememektedir.
Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı döneminde işçi, memur, emekli ve küçük
esnaf açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşamaya devam etmektedir.
Bir milletvekiliniz, konuşmasında “Faizleri düşürdük, BAĞ-KUR prim
borçlarını, vergi borçlarını yapılandırdık. Kriz var ama Türkiye’de de hiçbir
bankayı batırmadık.” diyerek krizin olumsuz etkilerini bu sözleriyle zımnen
kabul ederken banka batmamasını da Adalet ve Kalkınma Partisinin icraatlarıyla
özdeşleştirmiştir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye’de bu krizde banka batmadıysa bu
bankaların batmamasının AKP İktidarının uygulamalarından kaynaklanmadığını,
57’nci Hükûmet döneminde yapılan ve Milliyetçi
Hareket Partisinin de ortağı bulunduğu bu Hükûmet
döneminde yapılan düzenlemelerle, çıkarılan kanunlarla bugün bankaların
batmasına engel olunduğunu maalesef söylemeye diliniz varmamaktadır.
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Yirmi iki bankayı ne yaptınız?
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Yirmi iki bankayı sonra hesap ederim
ben, sana anlatırım gerisini boş vaktimde.
O dönemde batık bankalara el konulmuş, suçlular tutulup
cezaevlerine konulmuştur. Bugün banka batmadıysa, bu, 57’nci Hükûmetin başarısıdır.
MÜJDAT KUŞKU (Çanakkale) – Paralar nerede?
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Paraların nerede olduğunu siz
biliyorsunuz, topladığınız paraları yandaşlarınıza dağıtıyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Hatibe müdahale etmeyiniz lütfen
arkadaşlar.
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Nerede olduğunu öğrendiniz
herhâlde şimdi, değil mi!
BAŞKAN – Sayın Yıldız, Genel Kurula hitap edin.
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Yoksa siz de aldınız mı?
BAŞKAN – Sayın Yıldız, Genel Kurula hitap edin lütfen.
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, 2008 yılında
yapılan vergi borçlarının ve BAĞ-KUR borçlarının yapılandırılarak taksite
bağlanması da vergi yükümlüsünü maalesef rahatlatamamıştır. Taksitli borçlarını
bin bir zorlukla ödeyen esnaf, yeni tahakkuk eden vergileri de maalesef
ödeyememektedir.
O sebeple, vergi, sigorta, BAĞ-KUR borçlarına, ilk altı ay
ödemesiz, on sekiz ya da yirmi dört aylık, faizi sıfırlanmış yeni bir
yapılandırmaya vatandaşlarımız ihtiyaç duymaktadır çünkü esnaflarımız, bu
sıkıntılarından dolayı iş yerlerini kapatmakta, fabrikalar kapılarına maalesef
kilit vurmaya devam etmektedir. Bakınız, 2009 Nisanında, 2008 yılı sonuna göre
hem gelir vergisi hem de kurumlar vergisi mükellef sayısında çok önemli
azalmalar olmuştur. Bu sonuçların tamamı TÜİK’ten
alınmıştır.
2009 Nisan sonu itibarıyla gelir vergisi mükellefi sayısında
13.396 azalma varken kurumlar vergisi mükellefi sayısında 3.006 azalma
olmuştur.
2008 yılına göre kurulan iş yerlerinin sayısı azalırken kapanan iş
yerlerinin sayısının artığı da maalesef görülmektedir.
Protestolu senet sayısında, karşılıksız çek sayısında artışlar
vardır. 2008 Nisanında protestolu senet sayısı 493.336 iken 2009 Nisanında bu
sayı 553.846 adede çıkmıştır. Sanıyorum bunlar sizleri de üzmektedir. Gene aynı
dönemde 1 milyar 984 milyon 800 bin TL tutarında karşılıksız çek, 2 milyar 597 milyon 400 bin Türk
lirası olarak gerçekleşmiştir. Yani bu şu demektir: Esnaflarımız borçlarını
ödeyememektedir.
Sonuç olarak krizin faturası esnafa, sanayiciye çıkmıştır.
Ekonomik kriz memuru, emekliyi yoksullaştırırken işsiz sayısını da maalesef
artırmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Yıldız.
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Alınan tedbirler yetersizdir. Daha
ciddi tedbirlerin alınması mutlaktır. İhracatçı desteklenmeli, esnaf
desteklenmeli, sanayici desteklenmelidir. İstihdam dolayısıyla teşvik
edilecektir.
27’nci maddeyle ilgili vermiş olduğumuz değişiklik önergesine
desteklerinizi bekler, hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 27 nci maddesiyle 6183 sayılı kanunun 88 inci maddesinin
birinci fıkrasının sonuna eklenen cümlelerde geçen “verilebilmesine ilişkin”
ibaresinin “verilebilmesi için belirlenen” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Turan
Kıratlı (Kırıkkale) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
İbarenin değiştirilerek dilin kullanımı açısından uygun ifadeye
ulaşılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Saat 20.30’da toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.28
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.34
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
103’üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
385 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
28’inci madde üzerinde dört adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 28’inci
maddesinde yer alan “%
|
Erkan Akçay |
Mustafa Kalaycı |
Hüseyin Yıldız |
|
Manisa |
Konya |
Antalya |
|
M. Akif Paksoy |
Yılmaz Tankut |
|
|
Kahramanmaraş |
Adana |
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 28 inci maddesiyle
değiştirilen 5602 sayılı kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen “%
20’sini” ibaresinin “% 24’ünü” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Ataş
İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 28 inci maddesiyle
değiştirilen 5602 sayılı kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen “%
20’sini” ibaresinin “% 25’ini” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Veysi Kaynak
Kahramanmaraş
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Tasarının 28 inci Maddesinin
Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
Malatya
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun
efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; değerli arkadaşlarım, bu madde Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
ve Spor Toto Teşkilatıyla ilgili bir madde, yani şans oyunlarıyla ilgili bir
madde. Arkadaşlar, hakikaten bu konuda açık ve net olun. Spor kulüplerinin
içinde olduğu konumu hepiniz biliyorsunuz. Bu maddede İddaa
oyununa futbolun dışında basketbol ve başka şeyler de ilave etmek için bu madde
getirilmiştir. Doğru bir maddedir. Ancak, arkadaşlar, birkaç rakam vereceğim.
Spor kulüpleri, futbol kulüpleri bugüne kadar İddaa
oyunundan dolayı Türkiye’de yaklaşık 10 katrilyon veya 10 milyar… Eski parayla,
eski TL’yle 10 katrilyon veya 10 trilyonluk bir İddaa
oyunu oynandı.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Trilyondur, katrilyon değil.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Eski parayla katrilyon, evet.
BAŞKAN – Yeni parayla milyar.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Evet, bu parayla milyar.
Şimdi, bunun futbol kulüplerine sadece ve sadece 600 milyonluk
kısmı verildi. Burada, Süper Lig’de futbol oynayan kulüplere yılda 3’le 3,5
milyon, “Bank Asya Ligi” dediğimiz Lig’e, oradaki kulüplere 1.200’le 1.500
arasında, İkinci Lig kulüplerine 750’yle 800 arasında, Üçüncü Lig kulüplerine
300-400 arasında pay veriliyor.
Değerli arkadaşlarım, hepimizin sorunu, herkesin sorunu kulüplerin
özerk olması, özgür olması. Kulüplerin Dernekler Kanunu’yla yönetilmesi bir
şanssızlıktır ve ben buradan sesleniyorum, Maliye Bakanıma sesleniyorum:
Dernekler Kanunu’yla yönetilen kulüplerin görev yapan insanlarına hepimizin
ilinde yalvarıyoruz yakarıyoruz, kulüp başkanı ve kulüpte yönetim kurulu üyesi
olsun diye, kulübü yönetsin diye yalvarıyoruz ama vergi borçlarından, sigorta
borçlarından dolayı bu insanların ocakları söndürülüyor. Bu bir anonim şirket
değil arkadaşlar. Dernekler Kanunu’yla yönetilen bu kulüplerin, beş sene içinde
görev yapan insanların… Arkadaşlar hepinizin başında…
Bu nedenle, kulüplerin özgür olması için, özerk olması için İddaa oyunu ihale edildi geçen dönem, biliyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, kulüplere verilen pay yüzde 7. Yani tüm İddaa oyununun hasılatından
verilen pay yüzde 7. Bu hasılatın yüzde 15’e çıkarılması hâlinde Süper Lig
kulüpleri 3,5 milyon yerine 7 milyon aldığı zaman o kulüp özgür olacaktır, o
kulübün kimseye minnet borcu olmayacaktır. Bu nedenle, nereden verecek yüzde 7
ile 14’ü? İhale ettiği zaman geçen dönem yüzde 11, hasılattan
işletmeci şirkete pay veriyordu, yüzde 11 veriyordu. Bu seneki ihalede bu
1,80’e düşürüldü. Yani orada yüzde 9 bir kârlılık oluştu. Spor Toto Teşkilatına
yüzde 9 daha fazla para kalmaya başladı. Bu yüzde 9’un hiç değilse bir kısmını
bu kulüplere versek hiçbirimizin başı ağrımaz, kulüpler özerk olur, özgür olur
arkadaşlar.
Ayrıca -yine ben Komisyonda söyledim, burada da söylüyorum- bu hasılatın temlik edilmemesi lazım. Haciz, devlet dışında,
devletin vergi ve sigorta alacağı dışında kimsenin temlik koymaya yetkisi
olmasın, kimse bu hasılata haciz koyamasın ki
kulüpler… Birisi geliyor, görev alıyor, iyi yönetiyor-kötü yönetiyor,
borçlandırıyor, arkasından temliği koyuyor, gidiyor. Hadi gel temizle! Onun
için, değerli arkadaşlarım, haciz ve temlik devlet alacağı dışında, sporcu
alacağı dışında, sporcu alacaklarına…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar, burada ben Futbol
Federasyonuna da “Ey! Elini taşına altına koy…” Sadece oynuyor. Risk başkalarının elinde. Hiçbir riski yoktur. “Ben sporu
yöneteyim.” diyor. Hayır arkadaş! Sporu yöneten insan, kulüplerin tüm
sorunlarıyla muhatap olur, onların sorunlarını çözmeye yardımcı olur. Hiçbir
sorunu çözmüyor. Onun için, ben buradan Maliye Bakanlığına sesleniyorum.
Kulüplerin vergi borçlarına mutlaka Futbol Federasyonunun da elinin taşın
altında olması lazım. Yoksa bulamazsınız kimseyi ve kulüplerin hiç bu
borçlarını tahsil edemezsiniz. Hep böyle ah vahla
geçiririz, bir, temlik olayını kaldırmadığınız sürece. Yani İddaa
bayiliği, İddaa’dan dolayı temlik koymayı kaldıralım,
kimse temlik koyamasın. İki, Futbol Federasyonu da kulüplerin vergi borçlarıyla
size birazcık muhatap olsun. Yani birazcık o da elini taşın altına koysun. Bu
nedenle…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Efendim, iki kelime…
Benim burada söyleyeceğim şu, arkadaşlar: Bu kanunda yeri
değil, biliyorum ama gelin, şu İddaa’nın kulüplere
verdiği yüzde 7 payı yüzde 14’e çıkarırsak, tüm kulüpler, Süper Lig kulüpleri
yılda minimum 7 milyon, Bank Asya Ligi yılda minimum 3,5-4 milyon, diğer
kulüpler de buna paralel pay alır, kulüpler özgür olur, kimsenin himayesi
altında kalmaz, her şeyiyle özgür olur.
Ben bu konuyu hepinizin dikkatine bir kez daha sunuyorum, teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunup, karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.43
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.57
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)
BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 103’üncü Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
385 sıra sayılı Tasarı’nın 28’inci maddesi üzerinde verilen
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun
önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım.
Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Görüşmelerimize devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 28 inci maddesiyle
değiştirilen 5602 sayılı kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen “%
20’sini” ibaresinin “% 25’ini” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Veysi Kaynak
Kahramanmaraş
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar)
– Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Uygulama açısından uygun orana ulaşılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Arkadaşlar, lütfen oturalım, ayakta olmayalım sayın
milletvekilleri.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 28 inci maddesiyle
değiştirilen 5602 sayılı kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen “%
20’sini” ibaresinin “% 24’ünü” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Ataş
İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar)
– Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan teklif ile oranın artırılması düşünülmüştür.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 28’inci
maddesinde yer alan “%
Erkan
Akçay (Manisa) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar)
– Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Akçay, buyurun efendim.
Sayın milletvekilleri, lütfen…
Hükûmet sırasındaki
arkadaşlarım, lütfen sakin olunuz.
Buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüştüğümüz 385 sıra sayılı Tasarı’nın 28’inci maddesi üzerine verdiğimiz
değişiklik önergesi hakkında söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hükûmetlerin
görevi ekonomideki mevcut kaynakları en iyi şekilde kullanmak ve yeni kaynaklar
sağlamaktır. AKP ise özelleştirme gelirlerini başlıca kaynaklardan biri olarak
görmekte, kamunun elinde ne var ne yok satarak kaynak yarattığını sanmaktadır.
AKP Hükûmetinin özelleştirme anlayışı “bize para
lazımdır, sermayeden ve kazançtan doğru düzgün vergi alamıyoruz, fakirden de bu
şans yok, o hâlde bir şeyleri satalım” anlayışıdır. AKP Hükûmeti,
özelleştirmeden gelirlerle çarkı çevirmeye çalışmaktadır. Özelleştirme gelirleri
geçici gelirlerdir, yani bu gelirlerle devlet bütçesi ancak kısa vadede
dengelenir. Eğer bütçeyi bozan sorunları halletmez de özelleştirme gelirleriyle
bütçeyi ayakta tutmaya çalışırsanız, ileride özelleştirecek kurum kalmayınca,
yeniden, çözemediğiniz sorunlarla, hem de bu defa daha hazırlıksız karşı
karşıya kalırsınız. AKP Hükûmetince, acil para
ihtiyacı için bütün kamu iktisadi kuruluşları gözden çıkarılmaktadır. İktidara
kaynak gerekiyor. Bir taraftan IMF, diğer taraftan ise seçim takvimi sıkıştırıyor.
Öbür yanda, özelleştirme nedeniyle işçiler işlerini kaybetmiş, birçok kentin
can damarı olan işletmeler kapanmış, araziler, varlıklar satılmıştır.
2009 yılı Ocak ayında Özelleştirme İdaresinden, BOTAŞ, Türkiye
Kömür İşletmeleri, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunun da özelleştirileceği
açıklandı. Özelleştirme İdaresi, tekel değilse bile bu sektörlerde hâkim durum
yaratacak bu kararın özelleştirme kararını vermeden önce Rekabet Kurulundan
görüş almış mıdır? AKP Hükûmeti, programlarında ve
Acil Eylem Planı’nda ifade edildiği gibi özelleştirmeyle nasıl daha sağlıklı
bir piyasa ekonomisi oluşturabilecektir?
Millî Piyango ve şans oyunları önemli bir gelir kaynağıdır. 2007
yılında 1,5 milyar lira gelir getiren, 2008 yılı geliri de 2 milyar liraya
yaklaşan bir kurumu, AKP Hükûmeti 1,6 milyar TL’ye on
yıllığına özel sektöre devretmeye çalışmaktadır ki, ihale iptal edilmek zorunda
kalınmıştır. Devletin, Millî Piyangonun özelleştirmesinden alacağı 1 milyarın
üzerindeki para ve hasılattan alacağı yüzde 3 pay,
Millî Piyangonun iki yıllık gelirini ancak karşılamaktadır.
AKP’nin gündeminde Millî Piyangodan sonra paralı yollar ve köprü
gelirlerini satmak, barajları ve gölleri de özelleştirmek vardır. Karayolları
Genel Müdürlüğünün verilerine göre, bu yılın ocak-nisan dönemini kapsayan ilk
dört ayında, İstanbul-Boğaziçi ve paralı geçiş olarak hizmet veren otoyollardan
146 milyon toplam gelir elde edilmiştir. İktidar bu yolla kamunun ilk etapta
borcunu düşük göstermeyi amaçlamaktadır.
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının verilerine göre 2003-2008
tarihleri arasındaki altı yıllık dönemde toplam 28 milyar 759 milyon dolar
tutarında özelleştirme geliri elde edildi. 2009 yılı özelleştirme gelirleri de
harcamalar ve vergi gelirleri gibi büyük bir sapmayla gerçekleşecek. Bu yıl özelleştirme
gelirleri 15,5 milyar Türk lirası olarak öngörülmüşken, son yapılan revizyonda bu rakam 9,6 milyar Türk lirası düzeyine kadar
çekildi. Böylece özelleştirme gelirlerinin bu yıl en az 6 milyar liralık
sapmayla bütçeye katkı sağlayacağı resmî olarak ilan edilmiş oldu. Hâlen süreci
devam edenler dışında 2009 yılında yeni bir özelleştirme yapılmayacağı da
netleşmiştir. 2009-2011 dönemi özelleştirme hedefi ise 30,6 milyar Türk lirası
düzeyinde bulunmaktadır.
2009 yılı Nisan ayı bütçesi bu yılın ilk aylarındaki bütçe
sonuçlarına kıyasla ilk üç aya göre biraz daha iyi görülmekle birlikte, bu
iyileşmede Nisan ayı bütçesine giren 1,8 milyar liralık özelleştirme geliri ile
2,1 milyar Türk liralık kamu bankalarının kârlarından hazineye alınan temettü
payı önemli bir rol oynamıştır.
Değerli milletvekilleri, Hükûmetin bir
eski Sayın Bakanı özelleştirme anlayışını “Satışa çıkıyoruz. Parayı veren
düdüğü çalar. Kârlı kârsız ne varsa satacağız.” sözleriyle açıklıyordu.
PETKİM ve Tekelin özelleştirilmesine ilişkin olarak da “Babalar
gibi satarım.” demişti.
“Sümerbank tarihten siliniyor, elinde bir şey kalmadığı için
ismini de kaldırıyoruz.”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Akçay, buyurun efendim.
ERKAN AKÇAY (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
SEKA’nın özeleştirilmesiyle ilgili “Stratejik yermiş! Ne
stratejisi? Önemli olan müşteri bulmak. Müşteri gece
gelsin, pijamayla çıkarım karşılarına.”
Şeker fabrikalarının özelleştirilmesiyle ilgili olarak da “Kâr
edeni de zarar edeni de satacağız.”
TÜPRAŞ’ın
özelleştirilmesiyle ilgili olarak “Parayı veren düdüğü çalar. ‘TÜPRAŞ’ı Ruslara satar mısın?’ diyorlar. Satarım arkadaş.”
Telekom’un özelleştirilmesi için Ulaştırma Bakanı 20 bin dolar
veren herkese Telekom'a ait bilgileri vereceklerini ifade etmiştir.
Yine Sayın Ulaştırma Bakanı limanların özelleştirilmesi için “Ne
banka bırakacağız ne fabrika ne de işletme, liman da bırakmayacağız, hepsini
satacağız.” diyor. Diyor, ancak şimdi de işsizliğe çare diye millete pet şişe
toplatma dışında elinizde alternatif kalmıyor.
Değerli milletvekilleri, muhterem heyetinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Akçay, teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
29’uncu madde üzerinde 4 adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 Esas Numaralı kanun tasarısının 29’uncu maddesinin (ğ) bendinde
geçen “çalışan” ibaresinin “görev yapan” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet
Müezzinoğlu
İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 Esas Numaralı kanun tasarısının 29’uncu maddesinin (ğ)
bendinde geçen “sınırlı olarak” ibaresinin “sınırlı şekilde” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kerim
Özkul
Konya
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının Çerçeve 29 uncu
maddesi ile, 28/2/2008 tarihli ve 5746 sayılı
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanunun 2 nci maddesine eklenen (ğ) bendinde geçen “…belediyeler ile
bunlara bağlı kuruluşlarda” ibaresinin “…belediyeler ile bunlara bağlı
kuruluşlar ve sermayesinin yarısından fazlası bunlara ait şirketlerde” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mustafa Kalaycı |
Ertuğrul Kumcuoğlu |
Erkan Akçay |
|
Konya |
Aydın |
Manisa |
|
Cumali Durmuş |
Mustafa Enöz |
Osman Durmuş |
|
Kocaeli |
Manisa |
Kırıkkale |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Tasarının 29 uncu Maddesinin
Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Bülent Baratalı |
Gökhan Durgun |
|
Malatya |
İzmir |
Hatay |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar)
– Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Durgun, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Tasarı’nın 29’uncu maddesi üzerinde grubumuz adına söz almış
bulunuyorum. Sizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, genel olarak, AKP’nin yedi yıllık
uygulamalarının bir benzerini daha yaşamaktayız. Bugün görüşmekte olduğumuz 385
sıra sayılı Tasarı birbiriyle ilgisi olmayan birçok konuda düzenlemeye yer
veren ancak amaç ve konu bütünlüğünden yoksun bir torba kanun niteliğindedir.
Geçmiş yıllarda da gördüğümüz gibi bu ve benzeri düzenlemeler
devletin işleyişinde bir kolaylık sağlamamakta, aksine yeni karışıklıklara ve
olumsuzluklara yol açmaktadır. Sonuçta, birçok düzenleme ya Anayasa
Mahkemesinden geri dönmekte ya da üzerinden bir yıl bile geçmeden yeniden
değiştirilmektedir. Böylelikle hem zaman hem de emek israfı söz konusudur.
Bu çerçevede, tasarının 29’uncu maddesiyle, ARGE faaliyetlerinin
desteklenmesi amacıyla kamu personeline yeni bir tanım getirilmektedir. Bu
düzenlemenin gerekçesi olarak da uygulamada çeşitli tereddütlerin oluştuğu ve
düzenlemenin bunu önlemeye yönelik olduğu ifade edilmektedir ama kamu personeli
tanımının ARGE faaliyetlerinin desteklenmesine ne gibi katkı sağlayacağı ya da
uygulamada ne gibi tereddütler oluşturduğu konusunda herhangi bir açıklamaya
yer verilmemiştir. Yani yasa yapıcı olarak bu düzenlemenin ne getirip ne
götürdüğünü bilmek Türkiye Büyük Millet Meclisinin hakkıdır diye düşünüyorum.
Sayın milletvekilleri, ekonomik değişimin itici gücü teknolojik
yenilikler olmuştur. Teknolojik buluşlar sayesinde insanlar tarım toplumuna,
tarım toplumundan da sanayi toplumuna geçiş yapmayı başarmışlardır. Şimdi de
sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçişin uğraşısı verilmektedir. Bilgi
toplumunun uğraşısı ise “araştırma-geliştirme” adını verdiğimiz kavramın içinde
odaklaşmaktadır.
Dünya genelinde ARGE çalışmalarına verilen önem de, ayrılan kaynak
da giderek artmaktadır ancak aynı trend Türkiye için
hâlâ geçerli değildir. ARGE için 2005 yılında 245, 2006 yılında 415, 2007
yılında 425, 2008 yılında 450 milyon harcanmıştır. 2009 yılı için ise 500
milyon kaynak ayrıldığı ifade edilmektedir ama bu oran yeterli değildir.
Türkiye sürekli olarak uluslararası ARGE yatırımları sıralamasında ne yazık ki
son sıralarda yer almaktadır ve Türkiye’de ARGE’ye
ayrılan pay oldukça düşüktür. Eğer gerçekten destek olunmak isteniyorsa bunun
bir devlet politikası hâline gelmesi ve süreklilik kazanması gerekmektedir.
Diğer yandan, ARGE faaliyetleri konusunda ise gerek kamu gerekse
özel sektör için öncü kurum şimdiye kadar TÜBİTAK olmuştur. Ancak içinde
bulunduğumuz süreçte TÜBİTAK’ın bilimselliği önemli bir tartışma konusu hâline
gelmiştir. Özellikle son Darwin olayından sonra,
TÜBİTAK’ın kurumsal olarak hem özerklikten hem de bilimsel nitelikten
uzaklaştığı, bizim değil bütün bilim camiasının ortak görüşüdür. Siyasi ve
bürokratik baskıların altında bilim ilerleyemeyecektir.
Sayın milletvekilleri, bu düzenlemeyle bir kez daha görülmüştür ki
ülkemizde ciddi ve çağa uygun bir personel yapılandırmasına ihtiyaç vardır. 657
sayılı Kanun uygulanmaya başlandığı 1965 yılından bu yana birçok değişikliğe
uğramış, hatta mali hükümler değiştirilerek yürürlüğe konulmuştur. O günden bugüne kadar kamu kurum ve kuruluşlarında meydana gelen
yapısal değişiklikler, kamu hizmetinin genişletilmesi gibi nedenlerle, yeni
oluşturulan kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen personelin özlük
işlemlerine ilişkin düzenleme 657 sayılı Kanun’da yapılan değişikliklerle
çözüme kavuşturulamamış, zaman içinde kamu personeline ilişkin olarak yapılan
yeni düzenleme çalışmaları da bir sonuç vermemiştir. Genel düzenleme
içinde çözülemeyen sorunlar kuruluşların teşkilat kanunlarına, özellikle
personelin mali haklarıyla ilgili hükümler konularak çözülmeye çalışılmıştır.
Başlangıçta münferit olan bu uygulamalar zaman içerisinde yaygın bir hâl almaya
başlamıştır. Kadro karşılığı sözleşmeli personel uygulaması, fazla çalışma
ücreti ödenmesi, fon gelirlerinden ödeme yapılması, döner sermayeden pay
verilmesi, yol parası adı altında ödenen ödemeler ve çeşitli tazminatlar bu
uygulamaya örnek gösterilebilir.
Kuruluşlar arasında yaratılan ücret farklılığının, personeli,
yüksek ücret ödeyen kuruluşlara naklen geçme arayışı içine soktuğu da bilinen
bir gerçektir.
Diğer taraftan, işçi ve memur ayrımı gerçekleştirilemediği gibi,
üretim ünitelerinde çalışması gereken işçiler zaman içerisinde memur
yetersizliği gerekçesiyle büro hizmetlerinde de istihdam edilmeye
başlamışlardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Durgun, buyurun efendim.
GÖKHAN DURGUN (Devamla) – Bu durum, bazen memurlar bazen de
işçiler lehine değişen mali hakların farklılığı nedeniyle çalışma başarısını
olumsuz yönde etkilemiştir.
Devletin personel giderlerini azaltmak için tümüyle akıl dışına
çıkılmış olan devlet personel politikası akıl yoluna çekilmelidir. Temeli
yanlış olan personel politikası düzeltilmedikçe, geçici çözümlerle durumun
iyileştirilmesi olanağı yoktur.
Bu çerçevede ARGE’yi desteklemenin en
önemli yolu bu konudaki teşvikleri artırmak, beyin gücüne ve nitelikli iş
gücüne dayalı politikalar geliştirmektir.
Öte yandan, gerekli teknik altyapı sağlanmadan eğitime açılan
üniversiteler adına yurt dışına gönderilen kişilerin çoğunluğu, yurda
döndüklerinde kadro sıkıntısı ve mali imkânsızlıklar nedeniyle tekrar yurt
dışına çıkmaktadır.
Hükûmet, eğer ARGE’ye gereken önemi verdiğini iddia ediyorsa öncelikle
beyin göçünü önlemeli, bu insanlar için yeni kadrolar açılmalı, özgürce çalışma
yapabilecekleri ortamlar oluşturulmalıdır.
Bu düşüncelerle önergemizin kabulünü talep ediyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Durgun.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının Çerçeve 29 uncu
maddesi ile, 28/2/2008 tarihli ve 5746 sayılı
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanunun 2 nci maddesine eklenen (ğ) bendinde geçen “…belediyeler ile
bunlara bağlı kuruluşlarda” ibaresinin “…belediyeler ile bunlara bağlı
kuruluşlar ve sermayesinin yarısından fazlası bunlara ait şirketlerde” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Kalaycı (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar)
– Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz
efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarı metninin belediyelerin şirketlerinde çalışan personeli de
kapsaması öngörülmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 Esas Numaralı kanun tasarısının 29’uncu maddesinin (ğ)
bendinde geçen “sınırlı olarak” ibaresinin “sınırlı şekilde” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kerim
Özkul
Konya
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar)
– Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Anlam karmaşasının önüne geçilmesi için değişiklik yapılmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 Esas Numaralı kanun tasarısının 29’uncu maddesinin (ğ)
bendinde geçen “çalışan” ibaresinin “görev yapan” olarak değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Mehmet
Müezzinoğlu
İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar)
– Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Anlam netliğinin sağlanması için değişiklik yapılmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
30’uncu madde üzerinde üç adet önerge vardır; önergeleri
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Hâlen Genel Kurul’da görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun
tasarısının 30 uncu maddesindeki “… fon veya kredi
kullanan vakıflar…” ibaresinin “… mali yardım alan
veya kredi kullanan vakıflar…” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet Şandır |
Erdal Sipahi |
Ertuğrul Kumcuoğlu |
|
Mersin |
İzmir |
Aydın |
|
Mustafa Kalaycı |
Kürşat Atılgan |
Cemaleddin Uslu |
|
Konya |
Adana |
Edirne |
|
|
Ahmet Orhan |
|
|
|
Manisa |
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 Esas Numaralı kanun tasarısının 30’uncu maddesinde geçen
“uluslar arası kurumlardan ya da” ibaresinin kaldırılmasını arz ve teklif
ederiz.
Mustafa
Ataş
İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 Esas Numaralı kanun tasarısının 30’uncu maddesinde geçen
“AR-GE” ibaresinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.
Gülşen
Orhan
Van
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar)
– Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bütün projeleri kapsaması amacıyla değişiklik yapılmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 Esas Numaralı kanun tasarısının 30’uncu maddesinde geçen
“uluslar arası kurumlardan ya da” ibaresinin kaldırılmasını arz ve teklif
ederiz.
Mustafa
Ataş
İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar)
– Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Vakıfların, uluslar arası kuruluşların fonlarından kullanmasının
önüne geçmek için değişiklik yapılmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Halen Genel Kurul’da görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun
tasarısının 30 uncu maddesindeki “… fon veya kredi
kullanan vakıflar…” ibaresinin “…mali yardım alan veya kredi kullanan
vakıflar…” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Şandır (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar)
– Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Uygulamada daha anlaşılır olması sağlanmış olacaktır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
31’inci madde üzerinde dört adet önerge vardır; önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
385 sıra sayılı kanun tasarısının 31’inci maddesinde geçen
“faaliyetleri” ibaresinin “işleri” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Kerim Özkul |
Turan Kıratlı |
Mehmet Müezzinoğlu |
|
Konya |
Kırıkkale |
İstanbul |
|
Mustafa Ataş |
Veysi Kaynak |
|
|
İstanbul |
Kahramanmaraş |
|
TBMM Başkanlığına
Halen Genel Kurul’da görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun
tasarının 31 inci maddesinin;
“Bu muafiyetlerin, Darüşşafaka
Cemiyetine bağlı huzurevleri ile Türkiye Kızılay Derneği’nin 11.4.2007 tarihli
ve 5624 sayılı Kanuna göre yürüttüğü faaliyetleri hariç olmak üzere, bu
kuruluşlara ait iktisadi işletmelere şümulü yoktur” şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet Şandır |
Ertuğrul Kumcuoğlu |
Mustafa Kalaycı |
|
Mersin |
Aydın |
Konya |
|
Yılmaz Tankut |
Erdal Sipahi |
Kürşat Atılgan |
|
Adana |
İzmir |
Adana |
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu okutacağım iki önerge aynı
mahiyettedir, okutup birlikte işleme alacağım.
T.B.M.M. Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 s. sayılı Tasarının çerçeve 31. maddesinin
Tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Tasarının 31 inci Maddesinin
Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Hüseyin
Ünsal
Malatya Amasya
BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar)
– Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Anadol?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Maddeye ihtiyaç olmadığı düşünülmektedir.
BAŞKAN – Sayın Genç?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben konuşacağım.
BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 385
sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 31’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasına
ilişkin olarak verdiğim önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize
saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, bu 31’inci madde ile 1606 sayılı Kanun’un
1’inci maddesinde yer alan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Türkiye
Kızılay Derneği, Türk Hava Kurumu, Türkiye Yardım Sevenler Derneği, Resmî
Darülaceze Kurumları, Darüşşafaka Cemiyeti ve Yeşilay
Derneğinin bunlara bağlı olan işletmeleri eskiden vergiden muaftı çünkü bunlar
kamu hizmeti görüyorlar. Şimdi, getirilen bu fıkrayla bunların vergi muafiyeti
kaldırılıyor. Bunlar kamu hizmeti yapıyorlar yani bunlara bağlı işletmelerin…
Tabii, Türk Hava Kurumu, Türkiye Yardım Sevenler Derneği, Resmî Darüşşafaka Kurumları, Darüşşafaka
Cemiyeti cumhuriyetle beraber kurulan temel kurumlardır. Bu kurumların
işletmeleri, özellikle kurban derilerinin toplanmasına ilişkin olarak
yaptıkları faaliyetler üzerindeki vergi muafiyeti kaldırılıyor. Niye
kaldırıyor? Ama öte taraftan, biliyorsunuz AKP zamanında kurulan, mesela Deniz
Feneri var, işte Kimse Yok mu orada diye bazı vakıflar ve cemaatlere bağlı
dernekler var. Mesela onlara gelir vergisi mükelleflerinin yaptıkları
bağışların tümü, yüzde 100’ü, Gelir Vergisi Kanunu’nun 40’ıncı maddesinin 10
numaralı fıkrasına göre tümü vergiden muaf tutuluyor. Yine, gelir vergisi
mükellefi olmayanların bunlara yaptıkları bağışlar, özellikle gayrimenkul
sermaye iradı sahipleri, yine Gelir Vergisi Kanunu’nun 89’uncu maddesinin 6
no.lu fıkrasına göre tümünü bundan muaf ediyor. Yine, KDV Kanunu’nun, 3065
sayılı KDV Kanunu’nun 17/2-b maddesine göre, bunlar, bu yiyecek, içecek ve
temizlik maddeleri tümüyle vergi dışı bırakılıyor ama bu kamu hizmetini gören
ve cumhuriyetle eş değer olan, cumhuriyetin kurumları olan bu kurumlarımıza
bağlı işletmelerin vergi muafiyeti kaldırılıyor. Yani, bunun bir mantığı var
mı?
Ben de şu geliyor: Yani siz zaten bu cumhuriyetle beraber kurulan
bu hayırsever, özellikle Türk Hava Kurumu, Darüşşafaka,
işte kurban derilerini toplayan o işletmeleri -tabii Türk Hava Kurumunun gelişmesine
çok büyük katkıda bulundu- bunların özellikle vergi muafiyetini
kaldırıyorsunuz. Burada, tabii, söylediklerimize ne Hükûmet
ne de Komisyon doğru dürüst de cevap vermediği için, bence bunu kaldırmakla bu
kurumlara büyük bir zarar veriyorsunuz. Zaten bunların
yaptıkları kamu hizmeti. Kamu hizmeti yapan kişilere yapılan bağış ve
yardımlar vergi muafiyetine tabi; muafiyetini kaldırmakla bu kişilerin
gelirlerini azaltıyorsunuz ama öte tarafta da gelirlerinin azalması demek
bunların bu faaliyet dallarındaki görevlerini sağlıklı olarak yapmamasını
sağlamaktır.
Deniz Feneri, biliyorsunuz özellikle AKP zamanında kurulan bir
Deniz Feneri var. Bu, tamamen AKP’ye hizmet eden bir kurum hâline geldi. İşte, Avrupa’daki Deniz Fenerinin durumu ortada. İşte bir
RTÜK Başkanı var, maalesef, işte, hakkında bu kadar söylenti olmasına rağmen,
mahkeme kararı olmasına rağmen, mal varlığına tedbir konulmasına rağmen âdeta
Türk halkıyla, Türk milletiyle alay edercesine o görevden ayrılmıyor. Bugün
Tayyip Bey diyor ki: “Yahu, o nasıl olsa bir buçuk ay sonra ayrılacak.” Ya,
böyle bir şey olur mu? Bir kişi eğer suçluysa, yani bir buçuk ay niye o görevde
kalsın? Ayrıca da…
NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Mahkeme kararı var mı?
KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, mahkeme kararı önemli değil.
Önemli olan insanların vicdanıdır.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyiniz Hatibe.
KAMER GENÇ (Devamla) –Bakın, ben bununla ilgili bir soru önergesi
verdim. Bakın, Polatlı’da 100 küsur dönüm arazi almış, birçok yerlerde arsa
alıp satmış ve bize intikal eden bu sorular var. Sorularımıza cevap verilmediği
için, maalesef sorularımıza cevap verilmediği için burada bununla ilgili çok
açık ve net konuşmuyoruz. Ama bize gelen bilgiler o kadar çok yoğun ki, işte o
Almanya’daki Deniz Fenerine kimlerin gittiğini, orada çantada kimlerin para
getirdiğini, kimlerin bu para taşıma işinde çantacılık yaptığını, hepsini bilen
insanım ben. Ama burada tabii… Aslında ben size söyleyeyim, sizin en yumuşak
karnınızdır. Bu, bugün açıklanmasa bile bir sene sonra açıklanacak, ondan sonra
da sizin birçok yöneticileriniz o makamlarda oturmayacak, onu bilesiniz. Ben
bunu şimdiden söylüyorum. Ama yani bakın bu kurumların, bunların zamanınızda
yaptıkları suistimalleri himaye ediyorsunuz, öte
tarafta cumhuriyetle eş değer olan kurumların vergi muafiyetini
kaldırıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
KAMER GENÇ (Devamla) - Bunda bir mantık yok. Yani cumhuriyetin
kurumlarına bu kadar düşmanlık yapmanın da bir anlamı yok.
Onun için, önergemizin mahiyeti, bu öteden beri Türkiye
Cumhuriyeti devletinin kuruluşu aşamasında bu devlete büyük hizmetler yapan bu
kurum, Türk Hava Kurumu, birçok kurumların, Çocuk Esirgeme Kurumunun
işletmelerine tanınan vergi muafiyetinin devam etmesidir. Önergem bu yoldadır,
kabulünü diliyorum.
Saygılar sunuyorum.
Karar yeter sayısını da istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.
Önergeleri oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeleri kabul edenler... Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Karar yeter sayısı vardır.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Halen Genel Kurul’da görüşülmekte olan 385 sıra sayılı kanun
tasarının 31 inci maddesinin;
“Bu muafiyetlerin, Darüşşafaka
Cemiyetine bağlı huzurevleri ile Türkiye Kızılay Derneği’nin 11.4.2007 tarihli
ve 5624 sayılı Kanuna göre yürüttüğü faaliyetleri hariç olmak üzere, bu
kuruluşlara ait iktisadi işletmelere şümulü yoktur” şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Şandır (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor musunuz?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Arkadaşlar, bunu kabul edelim
ya! “Darüşşafaka” diyoruz ya!
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar)
– Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan “Darüşşafaka” diyoruz.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Sayın Kumcuoğlu, buyurun
efendim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sen diyorsun ya, olmaz!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Olmazsa olmaz. Sen söyle o
zaman.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Benim kadar Darüşşafakayı
sen sevmiyor musun?
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen karşılıklı konuşmayalım.
Sayın Kumcuoğlu, buyurun efendim.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, zatıalinizi
ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Efendim, biraz önce önerge okundu. Zatıaliniz
Komisyon Başkanına “Katılıyor musunuz?” diye sordunuz ama Komisyon Başkanı
dinlemediği ve dolayısıyla, normal olarak kavrayamadığı önergeye “hayır” dedi.
Müsaade ederseniz, ben size olayın ne olduğunu anlatayım.
Efendim, önergemde, Darüşşafaka
Cemiyetinin, derneğinin özel bir durumuna temas ederek vergilendirme
noktainazarından Darüşşafaka Cemiyetinin bu
özelliğinin göz önünde tutulmasını teklif ediyorum. Neden? Çünkü üzerinde uzun uzun konuşmaya gerek yok, Darüşşafaka
bu ülkenin en eski, en oturmuş, en mümtaz, en hayırlı müesseselerinden biridir.
Bu konuda herhangi bir kimsenin herhangi bir itirazı olacağını düşünmüyorum.
Şimdi, Darüşşafaka, esas itibarıyla babasız fakir
çocukları okutmak için kurulmuş bir müessese olarak temayüz ediyor ve bu
amacını gerçekleştirmek için de şeylerden yardım alıyor. Bu yardımlar
genellikle gayrimenkul bağışı şeklinde oluyor. Gayrimenkul bağışı yapan
birtakım zevat ileri yaşlarda bakıma muhtaç oluyorlar ve Darüşşafaka
Cemiyeti de bunların yaptıkları bu jest karşılığında, ileri yaşlarda bunların
bakımını üstleniyor.
Şimdi burada iktisadi bir amaç yok; yani kimse para kazanmak
peşinde koşmuyor ve işin ilginç tarafı, burada hibe ve bağışı Darüşşafaka Cemiyetine yapıyor ama biz şimdi “huzurevleri”
diye bir başka tüzel kişiliği göz önüne alıp, “İktisadi işletme budur.” diye
bunu vergilendirmeye çalışacağız. Dolayısıyla, bu kanun çıktığı anda ihtilaf
yaratacak çünkü tanımlar sarih değil, bu kanunun hangi maksada hizmet ettiği
sarih değil, Darüşşafakanın
konumu sarih değil. Onun için, olaya sarahat kazandırmak için “Huzurevleri
iktisadi işletme mahiyetinde değildir.” şeklinde bir önerge veriyorum ve
böylece, ileride ortaya çıkabilecek ihtilafları önlemeye çalışıyoruz.
Doğru bir şey mi yapıyoruz, takdirlerinize sunuyorum. Elbette
doğru bir şey yapıyoruz. Onun için, ya benim bu önergem kabul edilsin veyahut
da bu kürsüden bu açıklamam muvacehesinde, Hükûmet, Darüşşafakaya bağlı huzurevlerinin iktisadi işletme
olmadığına dair benim beyanıma karşı çıkmasın. Eğer herhangi bir şekilde
zabıtlara bu mahiyette geçer ve “Yapılan bağışlar mukabilinde kurulup yürütülen
Darüşşafaka Cemiyeti iktisadi işletme değildir.”
beyanıma aksi bir beyanda bulunulmazsa yüce Mecliste, yarın herhangi bir hukuki
ihtilafta bu delil olarak kullanılır ve Darüşşafaka
Cemiyetine destek olur diye düşünüyorum. Aksi hâlde, bu gibi çok hayırlı, çok
mümtaz, çok köklü müesseseleri vergi idaresiyle karşı karşıya bırakacağız,
yargıyla karşı karşıya bırakacağız, yıllar süren ihtilaflar olacak; netice
itibarıyla yine olay çözülemeyecek. Yine de burada aylar sonra, yıllar sonra
bir kanun teklifiyle “Öyle değildi, böyleydi” diye meseleyi çözmeye çalışacağız
bugün yaptığımız gibi. Daha önce de burada ifade etmeye çalıştım, eğer
buralarda doğru kanunlar yapamazsak, sonra bize bumerang olarak geri dönüyor,
yaptığımız yanlışları yine bu kürsüden, bu sıralardan düzeltmek durumunda
kalıyoruz.
Dolayısıyla, eğer bu görüş ve önerilerime katılmak lütfunda bulunursanız, büyük bir hayra vesile olursunuz
diye düşünerek hepinize ve Başkanlık Divanına saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Söyle Ertuğrul Bey, Allah
kimseyi huzur evine düşürmesin.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Evet, düşürmesin.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kumcuoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
385 sıra sayılı kanun tasarısının 31’inci maddesinde geçen
“faaliyetleri” ibaresinin “işleri” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet Müezzinoğlu
(İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar)
– Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Anlam netliğinin sağlanması için değişiklik yapılmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
32’nci madde üzerinde üç adet önerge vardır; önergeleri
okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
385 sıra sayılı kanun tasarısının 32’inci maddesinde geçen
“yapılacak bölünmelerde” ibaresinin “yapılması kararlaştırılan bölünmelerde”
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Turan Kıratlı |
Ramazan Başak |
Veysi Kaynak |
|
Kırıkkale |
Şanlıurfa |
Kahramanmaraş |
|
Mustafa Ataş |
Kerim Özkul |
|
|
İstanbul |
Konya |
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Tasarının 32 nci
Maddesinde yer alan “13.06.2006” ibaresinin “yeni Türk Ticaret Kanunu yürürlüğe
girinceye kadar 13.06.2006” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Ahmet
Küçük
Malatya Çanakkale
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 S. Sayılı Tasarının çerçeve 32. maddesinin
Tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar)
– Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 385
sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 32’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasıyla
ilgili olarak verdiğim önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum.
Şimdi, arkadaşlar, Türk Ticaret Kanunu’nun 404’üncü maddesi, ayni
sermaye karşılığı olarak edinilen hisse senetlerinin şirketin tescilinden
itibaren iki yılı geçmeden satışını engelliyor. Şimdi buraya getirdiğiniz bir
hükümle, “hayır” diyorsunuz, özellikle iki yıl geçmeden satılabilir diyorsunuz.
Yani KOBİ’lerin özellikle intifa hisse senetlerinin iki yıldan az bir süre
içinde satılmasını kolaylaştırıyorsunuz.
Şimdi, bir defa Ticaret Kanunu var önümüzde. Yani şurada,
gündemde, gündemin 1’inci sırasında Ticaret Kanunu var. Peki, bunu niye orada düzenlemiyorsunuz
da buraya getirdiniz, ben anlamıyorum.
Şimdi bir vergi kanunu getiriyorsunuz. Burada ticari işletmelerin
bölünmesini teşvik ediyorsunuz. Hâlbuki bizim amacımıza göre
işletmelerin mümkün olduğu kadar bölünmemesi, daha doğrusu yani kanunda
getirilen bu iki yıllık süreden en azından hiç olmazsa kurulmuş bir şeyler
bölünmemesi ve burada işletmenin büyütülmesi öngörülmüştür ama siz KOBİ’lere
ilişkin bölünme yoluyla edinilen intifa hisse senetlerinin iki yıldan az bir
süreden önce elden çıkarılmasını önleyen Ticaret Kanunu hükmünü ortadan
kaldırıyorsunuz. Yani bundan ne elde ettiğinizi de ben anlamıyorum.
Birileri herhâlde birilerine bir şeyler fısıldıyor, kanun getiriyorsunuz.
Bakın, bu torba kanunlar o kadar tehlikeli ki, getirilen kanunlar
o kadar dağınık ki içinde ne olduğunu kimse anlamıyor; komisyon anlamıyor, Hükûmet de anlamıyor.
Daha önce de söyledim, cumhuriyet hükûmeti
kurulduğundan, 1920’den bugüne kadar, yani sizin devri hükûmetinize
kadar 15 tane torba kanun çıkıyor, sizin zamanınızda 73 tane torba kanun
çıkıyor. Bu torba kanun…
ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Çalışıyoruz.
KAMER GENÇ (Devamla) – Çalışmanızdan değil. Bilmiyorsunuz.
Birileri dikte ediyor. Yani, Türk vergi sistemini, kanun sistemini perişan
ettiniz, karmakarışık ettiniz. Hangi kanunun hangi maddesinde ne var
bilmiyorsunuz.
Bakın, bir sistem getirdiniz, gümrük tarifesini getirdiniz, yani,
o gümrüklerle ilgili o tarifelerin yayınlandığı Resmî Gazete 600 sayfa, onun izahnamesi 1.800 sayfa. Bu ne demektir? Yani, kim gidip
onları inceliyor, acaba hangi tarifenin hangi sırasına göre hangi mal ne kadar,
ne miktar vergiye tabi kimse bilmiyor. Ancak o konuda çok ihtisas sahibi olan
kişiler bunun farkına varıyor, onlar da zor. Bu ne demektir? Kaçakçılığı teşvik
etmek demektir veyahut da o kadar çok burada ülkenin başına büyük sorunlar
çıkıyor ki, önemli olan, devlet yönetiminde, özellikle vergi sisteminde
basitliği getirmek lazım, basitleştirmek lazım, sistemi basitleştirmek lazım ve
herkesin anlaması lazım. Ben şimdi Türkiye’de en değme maliyecinin Türk vergi
sisteminin, hangi kanununun hangi maddesinin ne olduğunu bileceğini
zannetmiyorum. İşte sizin içinizde maliyeciler var, bilmezler ki bunlar, çünkü
her gün bir kanun değiştiriyorsunuz. Şimdi Plan ve Bütçe Komisyonunda yine bir
torba kanununuz var. Yani, böyle mevzuatı dağıtarak, muafiyet ve istisnaları
artırarak bir memlekette sağlıklı bir idare politikasını takip edemezsiniz.
Yani, şurada Ticaret Kanunu gündemin birinci sırasında bekliyor,
getiriyorsunuz bir torba kanunla orada bölünmeyi teşvik ediyorsunuz. Ondan
sonra Ticaret Kanunu’ndaki “iki yıldan az satılamaz” hükmünü ortadan
kaldırıyorsunuz. Bir mantığı da yok. Ama herhâlde sizin amacınız işte şu
Meclisi boşu boşuna çalıştırmak. Nasıl olsa, işte, birileri bulmuş, bizim
beyler otursun sabaha kadar, çalışsın. Ne olacak? Bundan da keyif alanlar var.
Bu saatlerde, beyler, yani, ancak insanlar barlara, sazlara gidiyorlar. Bu
saatlerde hangi devlet dairesinde çalışma var? Nerede var? Yok.
VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Mecliste var.
KAMER GENÇ (Devamla) – Yani, Ticaret Kanunu’nun şu 32’nci maddesini,
buraya… Yani, bu ne kazandırıyor. Bu saatte bu kadar saçma sapan kanunları
getirerek şu 550 milletvekilini bu saatlere kadar inat için çalıştırmanın
hakikaten şu bizim ekonomiye ne kazandırdığını ben öğrenmek istiyorum. Biri
varsa, çıksın bunu söylesin. Yani getirip de bu saatlerde Başbakanlığa ski
almanın da, efendim buna muafiyet getirmenin ne anlamı var? Bunun ne anlamı var
ben de anlamıyorum. Dün size izah ettim, işte o (II) no.lu tarifede deniz
araçları arasında sayılan deniz skileri…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız efendim.
KAMER GENÇ (Devamla) - …işte botlar, kotralar Başbakanlık merkez
teşkilatına alındı mı vergiden muaf tutuyorsunuz. Nerede…
MUHARREM VARLI (Adana) – Taşra teşkilatı!
KAMER GENÇ (Devamla) - Taşra teşkilatındakiler suçlu, yine
merkezdekiler alacak da. Beyler lüks yatlara binecek, işte merkez
teşkilatındaki Başbakan, ondan sonra deniz skilerine binecek, onlara da vergi
vermeyecek. Zaten bunlar devletin parasıyla alınıyor ya! Ondan sonra lüks
araçlar alınacak, uçaklar alınacak, helikopter alınacak vergi vermeyecek,
otomobil alınacak… Nedir, zaten onu da... Satıcılar yönünden de o kadar büyük
sıkıntılar olacak ki yani, bence, bu Mecliste oylanıyor… İşte, milletvekilleri,
bence, kişilikli ve benlikli olursa keyfî yönetilmeye çalışılan bu Parlamento
siyasi iradeye karşı karşı koyar. İşte, karşı
konulmuyor, işte, böyle eften püften olaylarla bilmem işte Parlamento idare
ediliyor.
Önergem bu yoldadır, kabulünü diliyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Tasarının 32 nci
Maddesinde yer alan “13.06.2006” ibaresinin “yeni Türk Ticaret Kanunu yürürlüğe
girinceye kadar 13.06.2006” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu
(Malatya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar)
– Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Küçük, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 385 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 32’nci maddesinde verdiğimiz
bir önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabii, bu Parlamentoda iş yapmak istiyorsak,
sonuç alacaksak, bunun en güzel tarafı, demokrasinin, tabii, herkesin en
faydalanabileceği sistem uzlaşma. Ama bu yasadan önce
görüştüğümüz yasada Mecliste öyle bir yapı oluşturuldu ki ve gruplar öyle bir
karşı karşıya getirildi ki, bir türlü yapacağımız işlerle ilgili bir araya
gelip olaylara beraberce katkı verme, geliştirme şansı bulunamadığı için, biraz
önce Sayın Genç’in de eleştirdiği biçimde burada havanda su dövmeye devam
ediyoruz ve biz önergelerimizi verip katkı vermeye çalışırken iktidar grubu da
ısrarla bunları reddetmeye, bunlardan yararlanma yolunu seçmeden kendi
bildiğini yapmaya devam ediyor.
MUHARREM VARLI (Adana) – Kendi önergelerini reddediyorlar.
AHMET KÜÇÜK (Devamla) – Tabii, bundan zarar gören de milletimiz
oluyor değerli arkadaşlarım. Ama bunun gerçek sebebi, bu Meclisi doğru
çalıştırmakla ilgili görevli olan iktidar grubudur. Dolayısıyla bunun
faturasını da iktidar grubu ödemelidir ve ödeyecektir.
Değerli arkadaşlarım, Gelir Vergisi Kanunu görüşüyoruz. Elbette ki
bu kanunla ilgili muhalefet milletvekillerinden teknik seviyede bu işi bilen
arkadaşlarımız gerçekten bu işe doğru, olumlu katkılar verecek bir şekilde yol
gösteren konuşmalar yaptılar, faydalanılabilecek çok önemli şeyler söylediler
ve çok doğru önergeler verildi ama maalesef demin söylediğim biçimde bu
önergeler reddedildi.
Tabii, gelir vergisi, vergi, bu sistemin, bu rejimin sigortası,
sosyal adaleti sağlayan mekanizması ve vergi meselesi çok önemlidir.
Türkiye’de, tabii, vergi sisteminin temel yanlışlığı, hepimizin bildiği gibi,
gelir vergisinden ziyade toplam vergilerin önemli bir kısmını, çok büyük bir
kısmını dolaylı vergilerin oluşturmasıdır ve bu da vergi sisteminin adaletsiz
bir anlayışla devam etmesini sağlamaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bu sistemi yaşatacaksak, geliştireceksek,
halkımızı mutlu edeceksek elbette ki kazanan insanlar bulacağız, yaratacağız,
destekleyeceğiz ama bir taraftan, bütün insanların mutluluğunu sağlamak adına
sosyal adalet mekanizmalarını hayata geçireceğiz. İşte bunun modern yöntemi
elbette ki gelir vergisidir. Yoksa, efendim, birtakım
insanlara birtakım fonlardan kömür dağıtmak, efendim, birtakım kumanya
dağıtmakla sosyal adalet sağlanmaz. Bunun gerçek yolu, gerçekçi bir gelir
vergisi politikası ortaya koymak ve kazanandan kazandığı kadar vergiyi almak ve
toplanan vergilerle de desteklenmesi gerekenleri, iş yapacak olanları, projesi
olanları, kabiliyeti, yeteneği olanları destekleyebilmektir.
Tabii, bunlardan bir tanesi de destekleme politikalarından bir
tanesi de hepimizin bildiği gibi teşvik sistemidir arkadaşlar. Şimdi, çok
önemli bir krizin içinden geçiyoruz, ülke olarak önemli sıkıntılar yaşıyoruz;
fabrikalar işçi çıkarıyor, esnaf kepenk kapatıyor, halk inim inim inliyor, iktidar hâlâ “Kriz geldi mi, gitti mi,
neresinde…” bunu tarif edebilmiş değil, farkında değil ve tam krizin ortasında
bir teşvik paketi sistemi açıklıyor. Adı doğru bence teşvik sisteminin, sektörel ve bölgesel bir sistem, yıllardır söylediğimiz,
ama zamanı yanlış, şekli yanlış, elle tutulacak tarafı yok, hiç kimseyi
heyecanlandırmadı.
Bakın, şimdi, hani kasap et derdinde, koyun can derdinde. İnsanlar
fabrikasını açık tutmaya, işçilerini koruyarak dükkânını açık tutmaya çalışıyor
ama bunlar yatırım yapmak için, insanlara “teşvik verme” diye abuk, acayip, aslında hiç yeni bir şey getirmeyen bir
anlayışı ortaya koyuyorlar arkadaşlar. Böyle bir şey olur mu? Bu, meseleyi
anlamamaktır, farkına varmamaktır. Böyle bir şey olabilir mi?
Biz, öncelikle, var olan kurulu işletmelerimizin yaşayabileceği,
çalıştırılabileceği bir ortamı yaratmakla ilgili bir destekleme politikası
ortaya koymalıyız. Kriz sonrası, krizden çıkıştan sonra insanlar para kazanır,
yatırım heyecanları artar, o zaman teşvik sistemini koyarsın. O zaman insanlar
da bakar “ben nerede yatırım yaparsam benim için avantajlı, kârlı olur” diye,
onu yapar. Millet can derdinde, bunlar teşvik sistemi açıklıyor! Böyle bir şey
olabilir mi arkadaşlar? Bu hangi akla hizmet, anlayabilmek mümkün değildir.
Böyle bir şey görülmemiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Küçük, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Anlarsın, ama bir sene sonra.
AHMET KÜÇÜK (Devamla) – Bu benim okul arkadaşım Ünal Kacır, gacır gucur gene bir şeyler söylüyor. Tabii, hayat
onun için kolay olabilir ama Türkiye’de, arkadaşlar, milyonlarca insan yatağa
aç giriyor. Onlar için kolay değil. Ünal Kacır gibi
hayat kolay geçmiyor. Onun için, böyle, yan gelip de yandan gelişigüzel laf
söylemek, laf atmak işi değil siyaset. Siyaset, sorunlara çözüm üretmek. Çok
önemli bir komisyonun başkanlığını yapıp, rastgele laf atıp gayriciddi
bir siyaset anlayışıyla burada milletvekilliği yapmak doğru değildir. Siz
tecrübeli bir milletvekilisiniz. Lütfen dikkatli olun. Burada ciddi şeyler
konuşuyoruz. Herkes de bunları ciddi bir şekilde dinlemelidir.
Değerli arkadaşlarım, bu sistemin, yapılanların hiç elle tutulacak
bir tarafı yoktur.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ben de anlamakta zorluk çektiğinizi, ama
bir sene sonra gördüğünüzde anlayacağınızı söylüyorum. Ciddi bir şey
söylüyorum.
BAŞKAN – Sayın Kacır, lütfen…
Sayın Küçük, Genel Kurula hitap ediniz.
AHMET KÜÇÜK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, benim çok kısa
vaktim var. Onu sizinle tartışarak geçirmek istemiyorum. Siz her zaman
birilerine burada laf atarak bu işi yapıyorsunuz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bırak şimdi!
AHMET KÜÇÜK (Devamla) – Sizin ne kadar ciddi bir milletvekili
olduğunuzu herkes biliyor. İşinize bakın siz. Gidin, KİT Komisyonunu gerçekten
iyi yönetin ve oradan iyi politikalar üretin.
Değerli arkadaşlarım, tabii, söyleyebilecek çok şey var. Ama ben
bu söylediklerimden iktidarın ve milletvekillerinin bir şey anlayacağını,
değerlendireceğini zannetmiyorum. Umutsuzca bu sözleri söyledim.
Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Küçük.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
385 sıra sayılı kanun tasarısının 32’nci maddesinde geçen
“yapılacak bölünmelerde” ibaresinin “yapılması kararlaştırılan bölünmelerde”
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Turan
Kıratlı (Kırıkkale) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar)
– Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Anlam bütünlüğü sağlanması için değişiklik yapılmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
33’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır. Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
385 sıra sayılı kanun tasarısının 33’üncü maddesinin (a) bendinde
geçen “kazanılan” ibarelerinin “kazanıldığı belirlenen” olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Fahrettin
Poyraz |
Mehmet Emin
Tutan |
Gülşen Orhan |
|
Bilecik |
Bursa |
Van |
|
Azize Sibel
Gönül |
Faruk Koca |
|
|
Kocaeli |
Ankara |
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı yasa tasarısının 33. maddesinin
sonuna aşağıdaki ( e ) fıkrasının eklenmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Ali Rıza Öztürk |
Turgut Dibek |
|
Malatya |
Mersin |
Kırklareli |
|
Ahmet Küçük |
Ali İhsan
Köktürk |
Rahmi Güner |
|
Çanakkale |
Zonguldak |
Ordu |
( e ) : 7338 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
Geçici madde: Vergi borçlarından dolayı uzlaşma talep etmeyen veya
uzlaşma hakkını kayıp eden, 10 yıllık taksitlendirme talebinde bulunmayan veya
taksitlendirme talebinde bulunup, taahhütlerini yerine getirmeyen veya
ödeyemeyen, bu nedenle haklarını kayıp edenlerle, her türlü vergi cezaları ile
gecikme faizlerinden dolayı vergi borcu olan spor kulüplerinin, tüm cezaları
silinerek ana para vergi borcu 10 yılda 20 eşit
taksitle tahsil edilir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar)-
Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ve Bütçe Plan Komisyonunun 33’üncü maddesinde
Cumhuriyet Halk Partisi arkadaşlarımızla birlikte verdiğimiz önerge üzerinde
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, burada görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı
vergi. Vergi verebilmek için önce kazanç elde etmek gerekiyor. Biz, son iki
senedir insanların bırakın vergi verecek kazanç elde etmelerini, karınlarını
doyuracak para bulamadıklarını hepimiz biliyoruz. Sayın Başbakan her ne kadar
“Bu kriz sürttü geçti”, “Değdi geçti” yok “Teğet geçti.” dese de, kriz aslında
insanları böldü geçti, ciğerlerini sökerek geçti.
Değerli arkadaşlarım, insanlar kendi vergi borçlarını ödeyemezken,
kendi karınlarını doyuramazken şimdi spor kulüplerinin ödenmeyen vergi
borçları, şu veya bu nedenle ödenmeyen vergi borçlarından dolayı yöneticileri,
hem de hukuken sorumlu olmayan yöneticileri sorumlu tutulmaktadır. Biz bu
önergeyi bu nedenle verdik.
Benim elimde Silifke’den gönderilen bir mektup var. Diyor ki:
“2002’ye dek Silifkespor Üçüncü Lig’de oynuyordu.
2003 yılında Silifkespor Genel Kurul kararıyla Silifkespor Derneği feshedildi. Tüzüğe göre oluşturulan
tasfiye kurulu -Kaymakamlık Yazı İşleri Müdürü, Dernekler Şube polis memuru ve
millî emlak memurundan oluşan 3 kişi- yasalar gereği dernek borçlarını ödemeden
18/11/2003’te tasfiyesi tamamlandı, Valiliğin oluruyla
kütükten silindi. Tasfiye süresinde Vergi Dairesi Müdürlüğü amme alacağının
tahsili için tasfiye memurlarına ve dernek yetkililerinden hiçbirine ödeme emri
tebliğ etmemiştir. Çoğumuz son yönetimde olmadığımız, mali sorumluluğumuz
bulunmadığı hâlde şahsımıza ihtar, ödeme emri ve tebligat da yapılmadığından
borçtan habersizdik.” diyor.
Silifke Vergi Dairesi dernekten tahsil edemediği alacağını -bu
alacak, stopaj, gelir vergisi, KDV, fon, vergi zıyaı cezası vb- derneğin
kütükteki kaydının silinip hukuki varlığı sona erdikten beş altı ay sonra 26
Mart 2004’te ilk kez ödeme emri tanzim ediyor. Zamanında yasal takipleri
uygulamadığı gibi ilk kez karşılaştıkları bu durumda yasaları, hatta Maliye
Bakanlığı tebliğleri bile incelemeden, mevzuata uymayan, belli kişileri koruyan
-vergi sorumlusu saymanı ve 30 kişilik yönetim kurulu üyelerini hariç tutarak-
uygulamalar başlatılıyor.
Değerli arkadaşlarım, o dönemde yönetimde, son dönemde yönetim
olmadığı hâlde bazı kişilere doğrudan ödeme emri dahi gönderilmeden haciz
uygulamalarına başlanılıyor.
Geçmişe doğru her yönetimden ibra edildikleri hâlde kanuni
temsilcisi sıfatıyla Nisan 2004’ten itibaren ödeme emri tanzim edilip
gönderiliyor. 2002’deki Uzlaşma Af Yasası’ndan yararlanmak için
başvurduklarında uzlaşma komisyonuna dernek yetkilisi alınmıyor. Hâlbuki
uzlaşma komisyonuna yetkisi olmadığı gerekçesiyle alınmayan dernek yetkilisi
uzlaşma talebinde bulunan ve evraklara imza atan kişi. Komisyonca “Silifkesporun başkanı gelsin, onlarla uzlaşacağız.”
deniliyor. Silifkesporun başkanı da bulunmadığı
nedenle uzlaşma bir türlü gerçekleşemiyor. Vergi dairesi 1997’den itibaren
tahsil edemediği vergiler için dernek yöneticileri ve kanunların gerçekten
sorumlu saymadığı kişilerin üzerine kayıt silindikten beş ay sonra ödeme emri
çıkarıyor. 2002 Uzlaşma ve Af Yasası, 2003 Vergi Barışı Kanunu hükümlerinden
yararlanmaları engelleniyor. Borç bugün itibarıyla 130 bin YTL’yi buluyor. Bu
meblağ beş altı kişiden tahsil edilmek isteniliyor.
Borçların merkezî uzlaşma komisyonunda değerlendirilerek
affedilmesi veya derneğin fesih tarihi olan 2003 tarih itibarıyla ceza, faiz,
gecikme zammı affedilerek vergi aslının uzlaşma, af ve vergi barışı
hükümlerinden yararlandırılması için Maliye Bakanlığı Gelirler Dairesi
Başkanlığına 12/04/2004, 27/01/2005, 29/06/2005,
20/01/2006’da çok imzalı dilekçeler verdiklerini belirtiyor bu vatandaşlarımız.
Uzlaşmanın mümkün olmadığı ve vergi dairesi işlemlerinin yasaya uygun olduğu
kendilerine belirtiliyor.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, vatandaşlarımız taleplerine
devam ediyor ve “Bugün Türkiye’de üç büyük kulüp yüzde 12,5’u, bazı Anadolu
kulüpleri asıl verginin yüzde 10’unu aldığı hâlde ve holdinglere bu konuda bir
sürü ayrıcalık getirildiği hâlde uzlaşmalarla, bizim sorumlu olmadığımız borç,
sadece bir dönem Silifkesporun yönetim kurulu üyeliği
yapmış olmamızdan dolayı bizden tahsil edilmeye çalışılıyor.” diyorlar. Ve bu insanlar, tüm Silifke halkı adına Türkiye Büyük Millet
Meclisinden bu konuda yardım talebinde bulunuyorlar.
Silinmekle hukuki varlığı sona eren tüzel kişilerin ve
temsilcilerin geçmişe dönük de olsa borçlu kılınıp işlem yapılamayacağına dair
birçok Sayıştay kararı olmasına rağmen uygulamada bunlar bir türlü dikkate
alınmamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Gerçekten bu yöneticiler çok ciddi
mağdur olmuşlardır. Bu insanlar son dönemde yönetimde bulunmadığı hâlde Silifkespor aktif olarak faaliyette bulunduğunda ve bir
sürü işletmesi bulunduğu zaman tahsil edilebilecek vergi alacakları vergi
dairesinin ihmali yüzünden tahsil edilmiyor, Silifkespor
feshediliyor, tasfiye ediliyor, onaylanıyor, kütükten siliniyor, ondan sonra
eski yöneticilerden bu paralar tahsil edilme yoluna gidiliyor. Bu hak ve adalet
kurallarına uygun değildir.
Bu sorun, Silifke’deki sorunlardan bir tanesidir. Ülkemizin diğer
yörelerinde de değişik spor kulüplerinin buna benzer sorunları vardır. O
nedenle, biz bu değişiklik önergesini verdik. İnsanlar kendi vergi borçlarını
ödeyemezken, kendi karınlarını doyuramazken, başka kurumlarda yöneticilik
yapmış olmaktan dolayı onları cezalandırmak hak ve adalet kurallarına uygun
düşmez diye düşünüyorum ve önergemizin özellikle AKP’li milletvekilleri
tarafından desteklenerek bu spor kulüplerinin içinde bulunduğu zor durumda
onlara bir olanak tanınması gerektiğini düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
385 sıra sayılı Kanun Tasarısının 33’üncü maddesinin (a) bendinde
geçen “kazanılan” ibarelerinin “kazanıldığı belirlenen” olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Mehmet Emin Tutan (Bursa) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeyi katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar)
– Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Anlam netliğinin sağlanması için değişiklik yapılmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
34’üncü madde üzerinde dört adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 Esas Numaralı kanun tasarısının 34’üncü maddesinde geçen
“10.000 Türk Lirası” ibaresinin “1.000 Türk Lirası“ olarak değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Kerim
Özkul
Konya
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Halen Genel Kurulda Genel Kurul’da görüşülmekte olan 385 sıra
sayılı kanun tasarısının 34 üncü maddesinde yer alan “10.000 Türk Lirası”
ibaresinin “15.000 Türk Lirası” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet Şandır |
Erdal Sipahi |
Ertuğrul Kumcuoğlu |
|
Mersin |
İzmir |
Aydın |
|
Mustafa Kalaycı |
Kürşat Atılgan |
Yılmaz Tankut |
|
Konya |
Adana |
Adana |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 Esas Numaralı kanun tasarısının 34’üncü maddesinde geçen
“10.000 Türk Lirası” ibaresinin “25.000 Türk Lirası“ olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Turan
Kıratlı
Kırıkkale
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Tasarının 34 üncü Maddesinin
Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Murat
Sönmez
Malatya Eskişehir
BAŞKAN – Komisyon önergeyi katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar)
– Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Sönmez, buyurun efendim.
FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 385 sıra sayılı Tasarı’nın 34’üncü maddesiyle ilgili olarak
vermiş olduğumuz önerge hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
34’üncü madde, 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu’nun 16’ncı
maddesinde değişiklik öngörüyor. Emlak Vergisi Kanunu’nun 16’ncı maddesi, bir
belediye ve bu belediyenin mücavir alan sınırları içinde bulunan arazilerin
arazi vergisinden muaf olan miktarlarını düzenlemektedir. Bu miktar 250 liradan
10 bin liraya çıkarılmaktadır. Ancak, günümüzde yaşanmakta olan, AKP
yetkilileri ve Sayın Başbakanın da Türkiye’yi etkilemeyeceğini iddia ettiği
krizden maalesef ki vatandaşlarımız çok derinden etkilenmiştir ve bu ekonomik
kriz içinde de acaba vatandaşlarımız para bulup da vergilerini yatırabilmişler
midir?
Bilindiği üzere geçtiğimiz ayın sonu itibarıyla emlak vergilerinin
son günü idi. Acaba işsizliğin çığ gibi büyüdüğü, her ay işsizler ordusuna yüz
binlerin katıldığı bir ortamda Gelir Vergisi Kanunu’nda düzenlemeler yaparken,
acaba bu vatandaşın gelirini nasıl artırabiliyoruz diye ne kadar bir çaba
içindesiniz, bu merak konusu.
İktidarınız döneminde insanlar gelirini kaybetti. Ticaret yapan
ticarethanesini, esnaf dükkânını, iş yeri sahipleri fabrikalarını kapattı.
Çiftçi tarlasındaki üretimden vazgeçti. Ticaret odaları, esnaf, sanatkâr
odaları sürekli olarak bülten hâlinde illerinde kapanan iş yerlerinin sayısını
her gün yayınlamaktalar.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin kayıtlarına göre, bu yılın
ilk beş ayında, geçen yılın aynı dönemine göre tasfiyeye giren şirket sayısında
yüzde 15 artış olmuş. Yine aynı verilere göre 2009 yılı Mayıs ayında yani son
bir aylık dönemde geçtiğimiz yılın mayıs ayına göre kurulan şirket sayısında
yüzde 20, kurulan gerçek kişi ticaret işletme sayısında yüzde 27’lik bir azalma
olmuş.
Bu konuda yaşanmakta olan sıkıntıyı geç de olsa fark eden Hükûmet, teşvik paketleri çıkarma yolunu seçmiş; geç de
olsa Hükûmetin önlem alma yolunu seçmesi ve artık
bunun, krizin teğet geçmeyeceğini anlaması, bu anlayışa girmesi hiç olmazsa
olumlu bir adım diye düşünüyorum.
Sayın Başbakan yeni teşvik sistemini kamuoyuna açıklarken “Kusura
bakmayın, halkta para var.” demiş, fakat eğer biraz halkın içinde dolaşan
milletvekilleri iseniz halkta hiç para kalmadığını herhâlde fark
ediyorsunuzdur. Bakın, Eskişehir’in ilçelerinde ve köylerinde çiftçilikle
uğraşan hemşehrilerimiz sürekli olarak kredi
borçlarını ödeyememekten yakınıyorlar bize, esnaf sürekli işinin kötüye
gittiğini söylüyor. Parası olan halk borcunu öder. Yoksa o çek yasalarını falan
getirmekle olmaz, herkes çekini, senedini ödese bu kanunları çıkarmak için
belki bu kadar uğraşmamıza bile gerek kalmaz.
Sayın Başbakan yine aynı konuşmasında “Biz göreve geldiğimizde 660
TL olan en düşük memur maaşını 1.200 liraya çıkardık ve işçiyi, memuru
enflasyona ezdirmedik.” diyor. Türk-İş’in mayıs ayında 4 kişilik bir aile için
yapmış olduğu araştırmada yoksulluk sınırı 2.412 TL’ye çıkıyor ama. Yine
Kamu-Sen’in aynı doğrultuda yaptığı ve düzenli olarak yayınladığı araştırmada 4
kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 2.792 TL’dir. Sayın Başbakanın “Enflasyona
ezdirmedik.” dediği ve parasının olduğunu söylediği memurumuz elde ettiği 1.200
liralık aylıkla değil enflasyonun, yoksulluğun pençesinde ezim ezim ezilmekte. Memurun bir aylık geliri yoksulluk
sınırının yarısından bile azdır. Bu mudur memuru, işçiyi enflasyona karşı
korumak?
Tabii, Sayın Başbakanın açıkladığı yeni teşvik sisteminde büyük
haksızlıklar görünüyor, örneğin Eskişehir’e eş güçteki birçok il ikinci, üçüncü
teşvik bölgelerinde yer alıyor. Nasıl bir adaletli yatırım yapılması
düşünülüyor burada?
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Zaten bir işe yaramıyormuş, ne olacak!
FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Devamla) – Siz orada nöbetçi laf atma
görevlisi olarak oturmuyorsunuz herhâlde değil mi? Yani partide böyle bir görev
mi var sizde bilemiyorum. Bir kişiyi görevlendiriyorsunuz o sürekli konuşmacıya
laf atsın. Yeni bir çalışma stili herhâlde bu, tebrik ederim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Nöbetçi değil kadrolu.
FEHMİ MURAT SÖNMEZ
(Devamla) – Kadrolu mu; doğrudur, ayrı bir ücret ilave oluyorsa.
BAŞKAN – Sayın Sönmez, Genel Kurula hitap edin.
Sayın Kacır, lütfen…
FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Devamla) – Evet, lütfen.
Son sözlerimi kendi şehrime getiriyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Sönmez.
FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Devamla) – Teşvik bölgesinde Eskişehir birinci
bölgeye alınıyor ama benzer güçteki, eş güçteki iller ikinci, üçüncü bölgeye konuluyor.
Şimdi, acaba seçim sonuçlarından sonra Eskişehir’den bir intikam
mı alınıyor diye de düşünülüyor. Yani insanın aklına gelmeme imkânı yok. O
zaman yatırımcının, benzer konumlardaki iller karşısında bir yatırımcının daha
kolay koşullar varken bizim şehrimize gelip yatırım yapmasını beklemek
hayalcilik olur diye düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Sönmez, teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum, buyurun efendim:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 Esas Numaralı kanun tasarısının 34’üncü maddesinde geçen
“10.000 Türk Lirası” ibaresinin “25.000 Türk Lirası“ olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Turan Kıratlı
Kırıkkale
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Miktarın artırılması böylelikle makul verginin alınması için
değişiklik yapılmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Hâlen Genel Kurulda Genel Kurul’da görüşülmekte olan 385 sıra
sayılı kanun tasarısının
34 üncü maddesinde yer alan “10.000 Türk Lirası” ibaresinin “15.000 Türk
Lirası” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Şandır
(Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeyi katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum, buyurun:
Gerekçe:
Daha makul ve ödenebilir bir değer olabilmesi sağlanacaktır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum, buyurun:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/692 Esas Numaralı kanun tasarısının 34’üncü maddesinde geçen
“10.000 Türk Lirası” ibaresinin “1.000 Türk Lirası“ olarak değiştirilmesini arz
ve teklif ederim.
Kerim
Özkul
Konya
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yüksek olan miktarın düşürülmesi için değişiklik yapılmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
35’inci madde üzerinde dört adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
385 sıra sayılı kanun tasarısının 35’inci maddesinde geçen “bin”
ibaresinin “yüz” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Koca |
Ayhan Sefer
Üstün |
Mehmet Müezzinoğlu |
|
Ankara |
Sakarya |
İstanbul |
|
Azize Sibel
Gönül |
Ramazan Başak |
|
|
Kocaeli |
Şanlıurfa |
|
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı yasa tasarısının 35. maddesinde
yer alan (bir) ibaresinin (beş) liraya çıkarılmasını arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının Çerçeve 35 inci
maddesinin birinci cümlesinin başına 29/7/1970 tarihli
ve” ibaresinin eklenmesini ve ikinci cümlede geçen “bir liraya” ibaresinin “on
liraya” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mustafa Kalaycı |
Mehmet Şandır |
Necati Özensoy |
|
Konya |
Mersin |
Bursa |
|
Ertuğrul Kumcuoğlu |
Muharrem Varlı |
|
|
Aydın |
Adana |
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Tasarının 35 inci Maddesinin
Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu M.
Rıza Yalçınkaya
Malatya Bartın
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Yalçınkaya, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım; 385 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 35’inci maddesi
üzerine vermiş olduğumuz önergeyle ilgili olarak şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, gelirine ve borç alabilme gücüne dayanarak
devamlı olarak kaldırım yapıp bozan, birçok işe büyük paralar harcayan,
parasının hesabını bilmeyen belediyelerimizin dışında, emlak vergisi bazı
belediyelerimiz için oldukça önemli bir gelir kaynağıdır. Halkına iyi bir
hizmet sunabilmek için emlak vergisinden gelecek 1 liraya bile ihtiyaç duyan
çok sayıda belediyelerimizin olduğunu biliyoruz.
Toplanan bu emlak vergileri sadece belediye hizmetlerinde
kullanılmakla kalmayıp, 5226 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma
Kanunu’yla düzenleme yapılarak, belediyeler tarafından toplanan emlak
vergilerinin yüzde 10’u belediye bütçesinden ildeki tarihî ve kültürel
varlıkların korunması amacıyla il özel idaresi hesabına aktarılmakta ve
toplanan bu paralar valilerimiz tarafından ilin genelindeki tarihî ve kültürel
varlıkların korunması amacıyla kullanılmaktadır. Dolayısıyla, belediyeler tarafından toplanan emlak vergisi, gerek
il açısından gerekse belediyeler açısından oldukça önem arz etmektedir.
Ayrıca, bu Hükûmet döneminde, yine
belediye gelirleri açısından oldukça önem arz eden elektrik ve hava gazı
tüketim vergisi 2009 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu’yla genel bütçeye ilave
edilmiş, bu nedenle de belediyelerimiz önemli bir oranda gelir kaybına
uğramıştır. Bu uygulamayla genel bütçeye para bulunmuş fakat yerel yönetimler
için önemli olan bir gelir kaynağı ortadan kaldırılmıştır. Bu sorunun da acilen
çözülmesi gerekmektedir. Bu Hükûmet, maalesef
belediyelerimizin gelirlerini artırıcı önlemler alacağı yerde belediye
gelirlerini azaltan uygulamaları öne çıkarmıştır, belediyelerimizi gelir
açısından mağdur etmiştir.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizde yasal vergi yükü oldukça ağırdır.
Ne zaman kayıt dışı ekonominin önlenmesi, yatırımların hızlandırılmasından söz
edilse, Hükûmet vergi oranlarının indirilmesinden
bahsetmekte, fakat maalesef, hem çalışanın hem de işverenin sırtına dalga geçer
gibi çok ağır vergiler yüklemektedir.
AKP Hükûmeti tarafından Türkiye’de
vergilerin yavaş yavaş indirileceği söylenmişti. Fakat, özel tüketim vergisi oranları, özellikle akaryakıt,
sigara, içki, motorlu taşıtlar vergisi, damga vergisi, harçlar, emlak vergisi,
sabit telefon konuşmalarından alınan özel iletişim vergileri ve benzeri
vergiler Türkiye’de sürekli artmaktadır.
Satın alınan her mal ve hizmet üzerinden alınan vergiler yoksul
halk kitlelerinin daha da yoksullaşmasına neden olmaktadır. Bu vergi yükünden
en çok etkilenen kesim ise maalesef, alt ve orta gelir grupları olmaktadır.
Açlık ve yoksulluk sınırının altında maaş alan işçimiz, memurumuz,
emeklimiz artan vergiler ve hayat pahalılığı karşısında ezilmektedir. Yaşamları
boyunca ülkemizin kalkınması için çalışan, mücadeleden kaçınmayan, özverili,
üretken, kişisel değil toplumsal çıkarları önde tutan, onurlu, tok gözlü ve
başı dik olarak yaşamaya alışmış işçimiz, memurumuz ve emeklilerimizin,
maalesef, yaşam koşullarının ağırlığı nedeniyle başları öne eğilmiştir.
Çalışanlarımızın ve emeklilerimizin hak etmedikleri bu yaşam şartlarından bir
an önce kurtulabilmeleri ve yaşamlarını rahat bir şekilde sürdürebilmeleri
için, Hükûmet olarak, daha fazla geç kalınmadan bu
insanlarımızın sesine kulak verilmelidir, bunun için gereken tedbirler acilen
alınmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, maalesef, AKP Hükûmeti
döneminde, aslında bir araç olan vergiler, özellikle dolaylı vergiler amaç
olmuş ve olmaya da devam etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Yalçınkaya,
konuşmanızı tamamlayınız.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.
Ülkemiz için asıl hedef olması gereken üreten, büyüyen ekonomi
maalesef küçülmeye devam etmekte ve bu durumun yarattığı etki vergilerle
vatandaşlarımızın üstüne bindirilmektedir.
Bu düşüncelerimle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yalçınkaya.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler..:
Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısının Çerçeve 35 inci
maddesinin birinci cümlesinin başına 29/7/1970 tarihli
ve” ibaresinin eklenmesini ve ikinci cümlede geçen “bir liraya” ibaresinin “on
liraya” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Muharrem
Varlı (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılamıyoruz Sayın
Başkan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Muharrem Varlı konuşacak.
BAŞKAN – Sayın Varlı, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın çerçeve 35’inci maddesi
üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz aldım. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bu yasa birazcık krizle alakalı, biraz bölgesel ve sektörel teşviklerle alakalı, biraz da bazı vergi
yasalarındaki değişiklikle alakalı çıkarılmaya çalışılan yeni bir torba yasa.
Her zaman gördüğümüz gibi, torba şeklinde getirilmiş, birçok insanın da birçok
konuda çözüm üretemeyeceği bir yasa.
Şimdi, tabii, bu madde, 35’inci madde… Konu farklı ama ben daha
çok Adana ile ilgili, kendi seçim bölgemle ilgili Teşvik Yasası’yla alakalı
konuşmak istiyorum.
Şimdi, bilindiği gibi değerli milletvekilleri, Türkiye'nin yaş
sebze meyve ihracatının büyük bir bölümü Mersin Limanı’ndan ve Adana’dan kara
yolu ile ihraç edilmektedir. Bunların birçoğu Orta Doğu ülkelerine, Rusya’ya ve
Balkanlara gönderilir ama bu kadar yoğun narenciye üretilen bir bölgeye ne
yazık ki bu Teşvik Yasası’nda plastik kasa ve plastikten mamul file, çuval,
torba gibi ürünlerin yatırımına teşvik verilmemiştir. Bu bir eksikliktir çünkü
bu sektör diğer sektörü tamamlayan bir konudur. Birbirini tamamlayan konularda
da teşvikin devamlılığı esas olduğu için teşviki devam ettirmek gerekirdi ama
burada bir hata yapılmış.
Yine, Adana’da gıda ürünleri ve içecek imalatına yönelik teşvik
verilmesine rağmen bu sektörün tamamlayıcısı olan ambalajlama, saklama ve
muhafazasına dayalı ürünlerin üretimine ilişkin sektörler desteklenmemiştir ama
bu sektörler, aynı konumda olan veya üçüncü derecede olan Antep’e verilmiştir,
Adana’ya verilmemiştir. Bu da bir eksikliktir. Adana’da bu tip sektörün
desteklenmesi gerekmektedir ama ne yazık ki bir destek verilmemiştir.
Yine, entegre olan sektörlerin birbirini
tamamlamasına yönelik yatırımlar Adana ve Mersin bölgelerinde aynı grup, aynı
bölgede destek kapsamına alınmamış olup haksız rekabetin yolu açılmıştır.
Şimdi, Mersin’den niye bahsediyorum? Aynı bölgede olduğu için, aynı kapsama
alındığı için Mersin’den de bahsediyorum.
Kimyasal madde ve ürünler 24 numaralı teşvik destek kapsamına
alındı ancak nihai ürünler üretimine teşvik verilmemiştir. Yani kimyasalla
ilgili madde ve ürünler teşvik destek kapsamına alınmasına rağmen onun yan
sanayisiyle ilgili teşvik verilmemiştir. Biliyorsunuz Adana, Ceyhan özellikle,
enerji ihtisas endüstri bölgesinin planlandığı, kurulduğu yer olacak. orada enerjiyle ilgili birçok yatırım yapılacak ama bu
manada bir teşvikin olmamasını da bir eksiklik olarak değerlendiriyoruz.
Yine, son üç yılda Adana’da ekonomik veriler çok üst düzeye mi
çıktı ki neden her zaman olduğu gibi Adana ikinci plana itilmiştir? Adana büyük
göç almaktadır. İşsizlik yüzde 20’nin üzerindedir. Bu da Türkiye ortalamasının
üzerinde olmasına rağmen, bu durum yeni yasa tasarısında dikkate alınmamıştır.
Sayın milletvekilleri, değerli hemşehrilerim;
şimdi, 2003 yılı verisi esas alınmış, 2003 yılı verisi esas alınmış. 2003
yılına göre eğer siz teşvik verirseniz yanlış olur. 2003 yılıyla 2010 yılı
arasındaki ortalamayı almak gerekirdi ama ne yazık ki böyle bir değerlendirme
yapılmamıştır.
Yine Denizli ve Adana ikinci bölge olmasına rağmen, Adana’ya
tekstil, boya ve terbiye yatırımları teşvik edilmemiştir ama Denizli’de bu
vardır, Adana’ya verilmemiştir. Bilindiği gibi, Adana tekstille ünlenmiş bir
şehirdir. Adana, Türk filmlerine tekstilin hammaddesi çırçır fabrikalarının
sahipleriyle konu olmuş bir ilimizdir ama Adana’ya ne yazık ki tekstil
sektöründe bir teşvik verilmemiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız Sayın Varlı.
MUHARREM VARLI (Devamla) – Şimdi, burada zaten Sayın Bakan daha
önceki beyanatlarında da tekstili -Çin’le rekabet edemeyeceğimizi- Çin’e teslim
ettiğimiz noktasında bir açıklama yapmıştı; herhâlde Adana da bu noktada
unutulmuş. Adana tekstilin merkezidir. Türkiye’deki en büyük iplik fabrikaları,
kumaş fabrikaları, boya basma fabrikaları geçmiş dönemde Adana’da kurulmuştur;
Türkiye’ye ihracat noktasında çok büyük kazanımlar sağlamıştır. Hatta yine
ÇUKOBİRLİK, yani Adana’da bu boya basma, kumaş fabrikası noktasında, çok büyük
bir tesis olarak kurulmuştur ama Adana’nın tekstil sektöründe teşvik kapsamına
alınmaması çok büyük eksikliktir. Bunun da buradan yanlış olduğunu söylüyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Önergemizin
kabulünü diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Varlı.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
T.B.M. Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 385 sıra sayılı yasa tasarısının 35. maddesinde
yer alan (bir) lira ibaresinin (beş) liraya çıkarılmasını arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Sayın Genç, buyurun efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 385
sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 35’inci maddesinde geçen “1 lira” yani “Vergi kesiri 1 liraya kadar olanlar nazara alınmaz.” ibaresinin,
bunun 5 lira olarak nazara alınması şeklinde, asgari 5 liranın altında
olanların nazara alınmaması şeklinde bir önerge verdim.
Biliyorsunuz emlak vergisi nispeti binde 4. Binde 4 de olunca bu
çok değerli bir şey de değil. Aslında posta masraflarını falan da dikkate
aldığınız zaman, zaman zaman işte bütçe kanunlarıyla
yeni parayla 20 lira, 30 lira, 50 liraların da terkin edildiğini biliyoruz.
Dolayısıyla önergemde bunu kastettim.
Tabii, bu teşvik tedbirlerinden çok bahsediliyor. Bir teşvik
tedbirleri yayınlandı. Tunceli’yle Trabzon aynı bölgeye alındı. Yani
Karadenizliler tabii, burada çok olduğu için, hem bakanlar hem bürokratlar
Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve Türk yönetiminde, bürokraside çok olduğu
için Karadeniz’le doğuyu bir aldılar. Hâlbuki Karadeniz’le
doğunun gelişmişlik düzeyi çok farklı. Mesela bir Tunceli’yle Trabzon,
bir Hakkâri’yle Trabzon bir olabilir mi veya Rize’yle bir olabilir mi? Yatırım
rakamlarına bakarsanız, bunlara ayrılan ödeneklere bakarsanız çok farklı.
Sayın milletvekilleri, bir karar okumak istiyorum. Davacı: Türkiye
Kalkınma Bankası Anonim Ortaklığı. Talep edilen alacak: “1.692.222 yemek
bedeli, 37.025 çiçek gideri, 83.539 lira hediyelik eşya bedeli, 11.750 lira
konaklama gideri, 124.832 kartvizit bedeli.” Bunu Türkiye Kalkınma Bankası
Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesine talep ediyor, toplam 1 milyar 949 milyon
372 bin liralık alacak. Bu 1996 hesaplarının incelenmesi sırasında, o zamanki
bir devlet bakanı bunları, bakın…
AHMET YENİ (Samsun) – Kaç kere cevaplandı.
KAMER GENÇ (Devamla) – Tamam.
Bu Devlet Bakanı, bunları bankaya ödetiyor. Banka bu konuda 13.
Asliye Hukuk Mahkemesine dava açıyor. 16. Asliye Hukuk Mahkemesi, bunun 1
milyar 652 milyon küsur olarak davalıdan tahsiline karar veriyor ve bu karar
Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 11/9/2002 gün ve esas
2000/6788 karar 2000/7375 sayılı Karar’ıyla onaylanıyor. Burada geçen bu
parayı, kendi yiyecek paralarını Türkiye Kalkınma Bankasına ödeten kişi
Abdullah Bey’dir, Abdullah Gül’dür.
AHMET YENİ (Samsun) – 50 kere cevaplandı.
KAMER GENÇ (Devamla) – Ben daha önce buralarda söylediğim zaman,
“Efendim burada siz belge ibraz etmiyorsunuz…” Hani o kayıp trilyon davası
ayrı. Yani işte bu da belge. Bakın, bu tip, hakkında
zimmet suçu işlenen kişiler, başka yerlerde milletvekilliğinden dahi istifa
ediyorlar ama tabii, Çankaya Köşkü’ne gidince, orası çok tatlı oldu, istifa
etmek kimsenin hesabına gelmiyor. İşte, daha başka şeyler var da biz bunları
dile getiriyoruz. Ama maalesef bu dile getirdiklerimiz nedeniyle bize burada
zaman zaman “Niye dile getiriyorsunuz?” diye hesap
soruluyor.
Şimdi, bu Hükûmet o kadar olaylardan
habersiz ki, mesela bu kanunun 18’inci maddesiyle ÖTV Kanunu’na ekli (B)
listesini hekzan, heptan ve
pentan benzeri gümrük tarife cetvelinin 270.10.11.25.00.00 numarada yazılı bir
mal ÖTV’ye eklendi. Bu, akaryakıta karıştırılıyor ve
satılıyordu. Ama bakın yedi senedir iktidardasınız, Petrol Kanunu çıkardınız.
Petrol Kanunu çıkarılmasından tam yedi sene geçti, ilk defa bu maddenin
vergilendirmesini bu sene getiriyorsunuz. Demek ki uyuyor sizin İktidarınız,
memleketin olaylarından haberi yok! Bugüne kadar ben sordum buradan, dedim ki:
“Şimdiye kadar bu malların getirilip de petrole karıştırılmasını hangi firmalar
yaptı? Ne kadar vergi kaybı var? Bize cevap verin.” Zaten sorduğumuz soruyu da
herhâlde Bakanlar Kurulu sırasında oturan arkadaşlarımız anlamadı; hele
Komisyon zaten anlamaz, bu maddeler nedir; hekzan, heptan, pentan diye bir malzeme. Ama yani, bakın,
Türkiye'de bu kadar vergi kayıpları var, birçok vergi dışı kayıplar var ama Hükûmet, maalesef, birçok şeylerden habersiz, birçok vergi
kaçakçılığı geliyor. Bakın, bu petrole “marker” diye bir madde katıyorlar. O marker’ı, Petrol Piyasası Düzenleme Kanunu çıktıktan sonra,
birdenbire, bir bakıyorsunuz, Petrol Piyasası Düzenleme Kanunu…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
KAMER GENÇ (Devamla) – Bir af kanunu çıkarılıyor. Bir bakıyorsunuz
büyük miktardaki petrol kaçakçıları affediliyor. İşte, Genel Başkanınız bundan
iki sene önce dedi ki: “78 milyar dolarlık petrol kaçakçılığı var memlekette.”
O, o zamandı. Zaten şimdi denetimi kaldırdığınız için nerede ne kadar petrol
giriyor, ne kadar kaçakçılık var onları bilmiyoruz. Devlet yönetimi, maalesef,
böyle denetimden uzak, karanlık bir şeye getirildi.
Bakın, bir şey daha anlatayım: Son üç yılda iadesi istenen KDV 2
katrilyon 70 küsur trilyon liradır. Bunun yüzde 51’i -o zaman incelemeye tabi
tutulmuş- hayali ihracat. Şimdi, değerli milletvekilleri, işte o ancak KDV’yi
isteyenler kısmen iadeye giriliyor ve görüyorsunuz ki devlete kimse vergi
vermiyor, hayali ihracat çok fazla, hayali ithalat çok fazla. Ama sizin
zamanınızda, maalesef, en büyük koruyucu şemsiyesi bu kaçakçılara, naylon
faturacılara, en fazla siz bunları himaye ediyorsunuz. Ama biz -tabii, zaman da
olsa daha ayrıntılı da bu konuda bilgi veririm- buradaki bu 1 lira çok düşük, 5
liraya çıkarılması lazım diye önerge verdim.
Teşekkür ederim efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.31
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.34
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa), Fatoş GÜRKAN (Adana)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
103’üncü Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
385 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, 3’üncü sırada yer alan, Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve
İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.
3.- Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri
Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan, Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin
Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
4.- Kamu Finansmanı ve Borç
Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/708) (S. Sayısı: 386)
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Gruplar arasında mutabakat bulunduğundan ve bundan sonra da
komisyonun bulunmayacağı dikkate alınarak, alınan karar gereğince kanun tasarı
ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 12 Haziran 2009 Cuma günü saat 14.00’te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; sizlere ve bizleri izleyen
vatandaşlarımıza hayırlı geceler diliyorum.
Kapanma Saati: 22.35