DÖNEM: 23 CİLT: 46 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
99’uncu
Birleşim
4 Haziran 2009 Perşembe
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Ankara
Milletvekili Haluk Özdalga’nın, Dünya Çevre Günü’ne ilişkin gündem dışı
konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
2.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Turgutlu Çaldağ’da nikel madeni çıkarılmasının
çevreye vereceği zararlara ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
3.- Van
Milletvekili Gülşen Orhan’ın, Dünya Çevre Günü ve Van Gölü’ndeki kirliliğe
ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, Dünya Çevre Günü’ne ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun konuşmasına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı
2.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
konuşmasına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı
3.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Turgutlu’daki çevre gününe ve Turgutlu Belediye
Başkanının tutumuna ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı
4.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, geçen
sene Antalya’da çıkan orman yangınlarına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
5.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep’teki çevre sorunlarına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlu’nun cevabı
6.- Antalya
Milletvekili Osman Kaptan’ın, yangın söndürme uçakları ve orman yangınlarına
ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
7.- İstanbul
Milletvekili Necla Arat’ın, İstanbul Yeşilyurt’taki Olimpiyat Parkı’na ilişkin
açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
8.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, İzmir Karareis Koyu ve Gerence Körfezi’ndeki balık
çiftliklerine ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı
9.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, 5 Haziran Dünya Çevre Günü ve Çevre ve Orman
Bakanının tutumuna ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlu’nun cevabı
10.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Balıkesir Ayvalık ilçesi köylerindeki maden
arama ve işletme tesislerinin Altınova Barajı’nda ve fabrika atıklarının Manyas
Gölü’nde yarattığı çevre sorununa ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı
11.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, Bandırma Körfezi’ndeki çevre sorununa ilişkin
açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
12.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, yabancıların kırk dört yıllığına Suriye
sınırını işgal etmelerinin çevre kirliliği yaratmasına ilişkin açıklaması ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
13.- İzmir
Milletvekili Tuğrul Yemişci’nin, İzmir’in koy ve körfezlerindeki balık
çiftliklerinin taşınmasına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlu’nun cevabı
14.- Artvin
Milletvekili Ertekin Çolak’ın, Borçka Barajı’nın kirletilmesine ilişkin
açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
15.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu Nükleer Santralı, balık çiftlikleri ve
Silifke Kayraktepe Barajı ile Aksuvat Barajı’na ilişkin açıklaması ve Çevre ve
Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
16.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Malatya Belediyesinin katı atık
tesislerinin tamamlanmamasına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı
17.- Tekirdağ
Milletvekili Faik Öztrak’ın, Ergene havzasında yaşanan çevre felaketine ilişkin
açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu ve 20 milletvekilinin, turizm sektöründeki
her şey dahil uygulamasının yol açtığı sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/382)
2.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer ve 21 milletvekilinin, kamudaki geçici personelin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/383)
3.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel ve 22 milletvekilinin, Bursa’daki hastane yangını ve
sağlık kuruluşlarının yangına karşı güvenliklerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/384)
4.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 26 milletvekilinin, Çevre ve Orman
Bakanlığının uçak ve helikopter ihalesinin araştırılması amacıyla meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/385)
B) Duyurular
1.- İstanbul
13’üncü Ağır Ceza Mahkemesinin bildirmiş olduğu; Diyarbakır Milletvekili Aysel
Tuğluk hakkındaki dosyanın, Anayasanın 83’üncü maddesinin ikinci fıkrası
gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulmasına ilişkin duyuru
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/95) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin, Genel Kurulun
04/06/2009 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ve Genel Kurulun bugün saat
19.00’a kadar çalışmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
2.- (10/349) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin Genel Kurulun
04/06/2009 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Kamu Düzeni
ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve
İçişleri Komisyonu Raporu (10/704) (S. Sayısı: 383)
3.- Gelir Vergisi
Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (10/692) (S. Sayısı: 385)
IX.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, RTÜK’e yapılan bazı atamalara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/7632)
2.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, özürlü personelin çalışma koşullarına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/7660)
3.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, özürlü personelin çalışma koşullarına ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/7661)
4.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Kayseri’deki ihalelerle ilgili Kamu
İhale Kurumuna yapılan başvurulara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşek’in cevabı (7/7723)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 11.00’de açılarak sekiz oturum yaptı.
TBMM Başkanı
Köksal Toptan, Şair Nazım Hikmet’in ölüm yıl dönümüne ve edebiyat ve sanattaki
zenginliklerimizi geliştirme konusunda Parlamento olarak bir proje
hazırlanmasına ilişkin bir açıklamada bulundu.
Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Ünlütepe, patates üreticilerinin ve Afyonkarahisar merkez
Kızıldağ köyünün su sorununa,
İstanbul
Milletvekili Ahmet Tan, Suriye sınırındaki mayından temizlenecek alanın
kullanılmasında kiraya verme yönteminin yaratacağı sıkıntıya,
Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal, Şair Nazım Hikmet’in ölümünün 46’ncı yıl dönümüne,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Gündemin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının:
111’inci
sırasında yer alan (10/166) esas numaralı Meclis Araştırma Önergesi’nin
görüşmelerinin 03/06/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin DTP
Grubu önerisi,
58’inci sırasında
yer alan (10/106) esas numaralı Meclis Araştırma Önergesi’nin görüşmelerinin
bugünkü birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi,
81 ve 114’üncü
sıralarında yer alan (10/133, 10/169) ile 02/06/2009 tarihli 97’nci Birleşimde
okunan (10/381) esas numaralı Meclis araştırma önergelerinin görüşmelerinin,
Genel Kurulun 03/06/2009 Çarşamba günkü birleşiminde birlikte yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisi,
Yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan
386 ve 387 sıra sayılı Kanun Tasarılarının, bu kısmın sırasıyla 5’inci ve
17’nci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine; Genel Kurulun, 9, 16, 23 ve 30 Haziran 2009 Salı günlerindeki
birleşimlerinde sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularının
görüşülmeyerek gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine, 10, 17 ve 24 Haziran 2009
Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 03 Haziran 2009
Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde 263 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar; 9, 16, 23 ve 30 Haziran 2009 Salı günkü
birleşimlerinde 15.00-24.00; 10, 11, 17, 18, 24 ve 25 Haziran 2009 Çarşamba ve
Perşembe günkü birleşimlerinde ise 13.00-24.00 saatleri arasında çalışmalarını
sürdürmesine; 12, 19 ve 26 Haziran 2009 Cuma günleri de saat 14.00’te
toplanarak gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine ve bu birleşimlerde saat 24.00’e
kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi yapılan
görüşmelerden sonra kabul edildi.
Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in Grup Başkanlarına
sataştığına,
Bitlis
Milletvekili Vahit Kiler, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in şahsına
sataştığına,
Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, sözlerinin genel bir değerlendirme olduğuna, Genel
Kurulu kastetmediğine,
Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okay, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın sözlerine,
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın sözlerini geri
alması gerektiğine,
Van Milletvekili
Fatma Kurtulan, bazı erkek milletvekillerinin konuşma ve davranışlarına,
Tunceli
Milletvekili Kamer Genç, Bitlis Milletvekili Vahit Kiler ve Yozgat Milletvekili
Bekir Bozdağ’ın şahsına sataştığına;
Tunceli
Milletvekili Kamer Genç,
Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ,
Başkanın daveti
üzerine, sözlerinin Genel Kurula ve şahıslara dönük gibi yanlış algılandığına;
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Hükûmetin,
görüşülmekte olan 263 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin yeniden
görüşülmesine ilişkin önerisini işleme alması nedeniyle Başkanın tutumu
hakkında açılan usul tartışması sonucunda, Başkan, tutumunda bir değişiklik
olmadığını açıkladı.
Hükûmetin, 263
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin ihale işlemlerinin
değerlendirilmesi amacıyla İç Tüzük’ün 89’uncu maddesine göre yeniden
görüşülmesine ilişkin talebinin, Danışma Kurulunda görüş birliğine
varılamadığından, Genel Kurulun onayına sunulmasına ilişkin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanının görüşü Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Hükûmetin
istemi kabul edildi.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri komisyon yetkilileri
Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
2’nci sırasında
bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti
Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale
İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/543) (S. Sayısı: 263) görüşmeleri
tamamlanarak, yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi.
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, MHP Grubunun konuşmacılarının konuşmalarında
hakaret kastı olmadığına ve bir bayan
milletvekilinin üzerine yürünmesini kınadığına,
Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, Meclis çalışmalarında milletvekillerinin belirli bir
üslup ve usulle konuşmaları gerektiğine,
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın sözlerinin
doğru olmadığı ve düzeltilmesi gerektiğine,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
4 Haziran 2009
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime
01.51’de son verildi.
Köksal
TOPTAN
Başkan
Yusuf
COŞKUN Murat
ÖZKAN
Bingöl
Giresun
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
No.: 113
II.- GELEN KÂĞITLAR
4
Haziran 2009 Perşembe
Tasarı
1.- Genel Kadro
ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/714) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.5.2009)
Teklif
1.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış ve 2 Milletvekilinin; Kültür ve Turizm Bakanlığı
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (2/466) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.5.2009)
Tezkereler
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/819) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2009)
2.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/820) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2009)
3.- İstanbul
Milletvekili İbrahim Yiğit’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/821) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2009)
Rapor
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile İslam Konferansı Örgütüne Bağlı İslam Ülkeleri
İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar ve Eğitim Merkezi (SESRIC) Arasında
Ankara/Oran Diplomatik Sitede Arsa Tahsisine İlişkin Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/705) (S.
Sayısı: 394) (Dağıtma tarihi: 4.6.2009) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu ve 20 Milletvekilinin, turizm sektöründeki
‘her şey dahil’ uygulamasının yol açtığı sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/382) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.05.2009)
2.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer ve 21 Milletvekilinin, kamudaki geçici personelin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/383) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.05.2009)
3.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel ve 22 Milletvekilinin, Bursa’daki hastane yangını ve
sağlık kuruluşlarının yangına karşı güvenliklerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/384) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.05.2009)
4.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 26 Milletvekilinin, Çevre ve Orman
Bakanlığının uçak ve helikopter ihalesinin araştırılması amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/385) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.05.2009)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, sinema sanatçılarının desteklenmesine ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1411) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22/05/2009)
2.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep’teki eğitim sorunlarına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1412) (Başkanlığa geliş tarihi:
22/05/2009)
3.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, iptal edilen öğretim programlarına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1413) (Başkanlığa geliş tarihi:
22/05/2009)
4.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz’ün, polislerin özlük haklarına ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/1414) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/05/2009)
5.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz’ün, il emniyet müdürlerinin özlük haklarına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1415) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/05/2009)
6.- Aksaray
Milletvekili Osman Ertuğrul’un, müze ve ören yerlerinin gelirlerine ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1416) (Başkanlığa geliş tarihi:
25/05/2009)
7.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, sözleşmeli öğretmenlerin özür grubu tayinlerine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1417) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/05/2009)
8.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, sözleşmeli sağlık personeline ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1418) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)
9.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’da kapatılan adliyelere ilişkin Adalet
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1419) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)
10.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’nın iki ilçesindeki sağlık kuruluşlarına
ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1420) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/05/2009)
11.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Teknik Eğitim Fakültelerine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1421) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)
12.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, İl müdürlükleri personeline ilişkin Bayındırlık ve
İskan Bakanından sözlü soru önergesi (6/1422) (Başkanlığa geliş tarihi:
26/05/2009)
13.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’daki sağlık hizmetlerine ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1423) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)
14.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, esnafın primlerine ve emeklilerden kesintilere
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1424)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)
15.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Çavdarhisar’da sit alanındaki mahallelere ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1425) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/05/2009)
16.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’daki okul eksikliklerine ilişkin Milli
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1426) (Başkanlığa geliş tarihi:
26/05/2009)
17.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya Tarım İl Müdürlüğünün ihtiyaçlarına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1427) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/05/2009)
18.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, ziraat mühendisi ve veteriner hekim istihdamına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1428) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26/05/2009)
19.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, bazı tutukluların sağlık durumlarına ilişkin
Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/1429) (Başkanlığa geliş tarihi:
26/05/2009)
20.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, TRT’nin bazı yayınlarına ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) sözlü soru önergesi (6/1430) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26/05/2009)
21.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, belediye işçilerine sendika değiştirmeleri için
baskı yapıldığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1431) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, ülkemizi ziyaret eden Azerbaycan milletvekilleri
hakkındaki konuşmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8183)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22/05/2009)
2.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, işsizliğe ve ücretlerdeki vergi yüküne
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8184) (Başkanlığa geliş tarihi:
22/05/2009)
3.- Bursa
Milletvekili Hamza Hamit Homriş’in, TOKİ ödemelerinde yaşanan sıkıntıya ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8185) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/05/2009)
4.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, sanayide elektrik indirimi yapılıp
yapılmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8186) (Başkanlığa
geliş tarihi: 25/05/2009)
5.- İstanbul
Milletvekili Ümit Şafak’ın, Kastamonu Bozkurt Belediyesinin kum-çakıl üretimine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8187) (Başkanlığa geliş tarihi:
25/05/2009)
6.- İstanbul
Milletvekili Ufuk Uras’ın, İncirlik üssünün ABD birliklerinin kullanımına
açılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8188) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/05/2009)
7.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, emeklilere yönelik çalışmalara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8189) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)
8.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Deniz Feneri davasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/8190) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)
9.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, bazı illerin AB fonlarından
yararlanamamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8191) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26/05/2009)
10.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, İmralı’daki cezaevi inşaatına ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8192) (Başkanlığa geliş tarihi:
26/05/2009)
11.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, çek suçlarına hapis cezası uygulanmasına ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8193) (Başkanlığa geliş tarihi:
26/05/2009)
12.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, iflas erteleme taleplerine ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8194) (Başkanlığa geliş tarihi:
26/05/2009)
13.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Silivri Cezaevindeki bir tutuklunun
sağlık sorununa ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8195)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)
14.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, Silivri Cezaevindeki bir tutuklunun sağlık
sorununa ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8196) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26/05/2009)
15.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, özel sektörde çalışan özürlülerin
primlerinin Hazinece ödenmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8197) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/05/2009)
16.- Van
Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, ödenmeyen sevk ücretlerine ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/8198) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/05/2009)
17.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, SGK’nın açığına ve bazı uygulamalarına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/8199)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)
18.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, bir hakemin durumuna ilişkin Devlet Bakanından
(Faruk Nafiz Özak) yazılı soru önergesi (7/8200) (Başkanlığa geliş tarihi:
22/05/2009)
19.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, yurtların afetlere hazırlık durumlarına
ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafiz Özak) yazılı soru önergesi (7/8201)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22/05/2009)
20.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, yurtların afetlere hazırlık durumlarına
ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/8202)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22/05/2009)
21.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, yangın çıkan bir yurdun yöneticilerine ilişkin
Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/8203) (Başkanlığa
geliş tarihi: 25/05/2009)
22.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Özalp ilçesindeki bir olaya ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8204) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/05/2009)
23.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Başkale’de meydana gelen bazı olaylara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8205) (Başkanlığa geliş tarihi:
25/05/2009)
24.- Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanak’ın, Diyarbakır’daki bir ilköğretim okulunda meydana
gelen olaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8206)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)
25.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Kayseri’deki belediyelerin doğrudan temine
yönelik alımlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8207)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)
26.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, Dikili Limanına ucuz akaryakıt sağlanmasına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/8208) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22/05/2009)
27.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, mayınlı arazilerin temizlenmesi işinin
fayda-maliyet analizine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/8209)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)
28.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, yurtların afetlere hazırlık durumlarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8210) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22/05/2009)
29.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, usulsüz yönetici atamaları iddialarına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8211) (Başkanlığa geliş tarihi:
25/05/2009)
30.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, ek ders ücretlerine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8212) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)
31.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, “Andımız” ile ilgili açıklamasına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8213) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/05/2009)
32.- Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanak’ın, Diyarbakır’daki bir ilköğretim okulunda yaşanan
olaya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8214) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26/05/2009)
33.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Batman’daki Yeşil Kart uygulamasına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8215) (Başkanlığa geliş tarihi:
22/05/2009)
34.- Trabzon
Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu’nun, Trabzon İl Sağlık Müdür Vekili ve
Müdür Yardımcısı hakkındaki bazı iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/8216) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/05/2009)
35.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, KKKA vakalarına karşı alınacak
tedbirlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8217) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26/05/2009)
36.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa’nın bazı ilçelerindeki hastane ihtiyacına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8218) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/05/2009)
37.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengü’nün, Manisa’da doludan zarar gören üzüm üreticilerine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8219) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22/05/2009)
38.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, üreticilerin kredi borçlarına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8220) (Başkanlığa geliş tarihi:
26/05/2009)
39.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, veteriner sağlık teknisyenleriyle ilgili yargı
kararlarının yerine getirilmediği iddialarına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8221) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)
40.- Trabzon
Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu’nun, karayolu taşımacılığı belgeleri
ücretlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8222)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/05/2009)
41.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Diyarbakır-Van arasında uçak seferleri
düzenlenmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8223)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/05/2009)
42.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal’ın, Zonguldak’daki bölünmüş yol çalışmalarına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8224) (Başkanlığa geliş tarihi:
26/05/2009)
43.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, İzmir ve Bodrum Havaalanlarındaki eksikliklere
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8225) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/05/2009)
44.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, usulsüz yerleştirildiği iddia edilen bir
personele ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/8226)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22/05/2009)
45.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, bir güvenlik görevlisinin öğrenci dövdüğü
iddiasına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8227)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22/05/2009)
46.- Ankara
Milletvekili Hulusi Güvel’in, yurt dışındaki Türklerle ilgili bir sempozyuma
ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/8228)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22/05/2009)
47.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, bir grubun Esenyurt’taki depolama
tesislerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan)
yazılı soru önergesi (7/8229) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/05/2009)
48.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, kamu personel rejimi reformuna ilişkin Devlet Bakanından
(Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/8230) (Başkanlığa geliş tarihi:
25/05/2009)
49.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Bandırma Sülfürik Asit Tesislerine ilişkin Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/8231) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/05/2009)
50.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’a Sınır Ticaret Merkezi kurulup
kurulmayacağına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Zafer Çağlayan) yazılı soru
önergesi (7/8232) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/05/2009)
51.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, bir baraj yapımına ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8233) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)
4 Haziran 2009 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 99’uncu Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklamayı
başlatıyorum ve üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz “Dünya Çevre Günü” münasebetiyle söz isteyen Ankara Milletvekili Nazmi
Haluk Özdalga’ya aittir.
Buyurun Sayın
Özdalga. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Ankara Milletvekili Haluk Özdalga’nın, Dünya Çevre
Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlu’nun cevabı
HALUK ÖZDALGA
(Ankara) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize hayırlı sabahlar
diliyorum, saygılarımı sunuyorum.
Biliyorsunuz
yarın Dünya Çevre Günü. Bizim ve bütün dünya halklarının kutlayacağı bu gün
nedeniyle söz aldım.
Öncelikle şunu belirtmek
istiyorum: Dünya Çevre Günü’nü bu yıl, yarın, Türkiye olarak daha önce hiç
olmadığı kadar iyi çevre koşullarında ve daha önce hiç olmadığı kadar yüksek
çevre standartlarına sahip olarak kutluyor olacağız ama çevre konusundan hiç
eksiğimiz yok, yapacak hiçbir şeyimiz kalmadı da demiyorum. Aksine, yapacak çok
şey var. Bu çerçeve içinde bazı düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bugün belediye
sınırları içinde yaşayan nüfusumuz itibarıyla, bu nüfusun tamamı, hemen hemen
yüzde 100’ü sağlıklı içme suyu temin eden iletim ve dağıtım sistemlerine
sahiptir. Yine belediye nüfusumuzun yüzde 90’ı kanalizasyon sularını toplayan
ve uzaklaştıran şebekelere sahiptir ve bu suların yüzde 60’ı arıtma
tesislerinde arıtılarak çevreye bırakılmaktadır. Katı atıklar açısından, yani
çöpler açısından ise sıhhi bir şekilde depolama ve bunların bertaraf edilmesi
belediyelerimiz açısından, belediye sınırları içindeki nüfus açısından yüzde 45
düzeyindedir. Hava temizliği açısından önemli aşamalar katettik ve Türkiye'nin 81
ilinin hepsinde düzenli olarak hava kalitesi izlenmektedir ve egzoz emisyon
ölçümleri yapılmaktadır.
Diğer taraftan,
bildiğiniz gibi, iklim değişikliğiyle mücadelenin en önemli hukuki aracı Kyoto
Protokolü’nü Türkiye Büyük Millet Meclisi şubat ayında kabul ederek ülkemizin
elini güçlendiren ve iklim değişikliğiyle mücadeleye önemli katkılar sağlamada
önünü açan bir adımı attı.
Bir başka çok
önemli ve iyi haber de şudur: İnşallah içinde bulunduğumuz 2009 yılının sonuna
kadar çevre başlığını açmış olacağız Avrupa Birliği müzakerelerinde. Bu çevre
başlığı, biliyorsunuz, Avrupa Birliği – Türkiye ilişkilerinde, siyasi konular
hariç bırakılırsa, hariç tutulursa en önemli konuların başında gelmektedir ve
öylelikle Avrupa Birliği ilişkilerinde çok önemli bir sıçramayı da sağlamış
olacağız.
Bütün bu
saydıklarımın hepsi küçümsenmeyecek, azımsanmayacak sonuçlardır. Bu arada çevre
açısından henüz başaramadığımız ama ulaşmakta kararlı olduğumuz bazı hedeflere
de kısaca değinmek istiyorum. Bunların en önemlilerinden bir tanesi ileri
prensiplere dayanan verimli ve rasyonel bir su yönetimine geçilmesidir. Bunun
üç tane hedefi, üç tane prensibi vardır. Bunlardan birisi su yönetiminde çok
başlılığa son verilmesidir. İkincisi, bu tek elden yürütülecek su yönetiminin
“su çevrimi” dediğimiz, yani kar ve yağmur olarak yağıştan akış, bu suların
toplanması, kullanılması, kirletilen suların arıtılması ve buharlaşmaya kadar
geçen “su çevrimi” dediğimiz bu aşamanın hepsinin bir bütüncül bakış açısıyla
ele alınmasıdır. Üçüncü en önemli prensip ise -bu çok önemlidir- su yönetiminin
havzalar bazında, yani, nehirlerin ve kapalı havzalarda büyük göllerin
oluşturduğu havzalar bazında yönetime geçilmesidir ki, bugün bu yönetim
bildiğiniz gibi Türkiye'nin idari taksimatı çerçevesinde yapılmaktadır.
Bu arada şuna
hemen değinmek istiyorum: Kalkınma ve sanayileşme çabalarımız sırasında
maalesef vatan topraklarımızın can damarı ve göz bebeği olan pek çok nehrimizi
ve gölümüzü kirlettik. Bunları temizlemek ve bu çok değerli doğal
varlıklarımızı bizden sonra gelecek kuşaklara o şekilde teslim etmek büyük bir
görevdir bizim için, hepimizin omuzlarında olan.
Son olarak iki
önemli hususa işaret etmek istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Özdalga, devam edin.
HALUK ÖZDALGA
(Devamla) –Çevre konusu devletin ve hükûmetlerin tek başına altından
kalkabileceği bir konu değildir kesinlikle, çevre koşullarının iyileştirilmesi
ve muhafaza edilmesi. Bu amaçla, gönüllü sivil toplum kuruluşlarımızın ve özel
sektörün katkısını ve iş birliğini sağlamak zorundayız.
Bir ikinci önemli
husus da şudur bu çerçevede. Biliyorsunuz çevre konusunda bugüne kadar
yaptığımız yatırımların maddi kaynağı, finansal kaynağı ya kamu kaynaklarından,
kamudan, belediyeler dâhil kamudan ya da uluslararası kuruluşlardan aldığımız
hibe ve kredilerden gelmektedir. Ama çevre koşullarımızı hızlı bir şekilde
iyileştirmek için kamu kaynakları ve uluslararası finans kuruluşlarından gelen
hibeler ve krediler kesinlikle yeterli değildir. Özel sermayenin, özel girişimcilerin,
özel finansman kaynaklarının da hızlı bir şekilde devreye sokulması
gerekmektedir.
Bu duygularla ve
düşüncelerle hepinizin, milletimizin “Çevre Günü” kutlu olsun diyorum.
Sevgiler,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özdalga.
Gündem dışı
ikinci söz, Manisa ili Turgutlu ilçesinde nikel madeninin çıkarılmasının
çevreye vereceği zararlar hakkında söz isteyen Manisa Milletvekili Ahmet
Orhan’a aittir.
Buyurun Sayın
Orhan.
2.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Turgutlu Çaldağ’da
nikel madeni çıkarılmasının çevreye vereceği zararlara ilişkin gündem dışı
konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
AHMET ORHAN
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığı
tarafından Turgutlu Çaldağ nikel madeninde orman alanında yer tahsisi yapılması
sonrası yaşanacak çevre ve doğa felaketiyle ilgili gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir süreden beri
maden çıkarma faaliyetlerinin sürdüğü bölgede Bakanlıkça alınan kararlar
sonrası yeni bir safhaya gelinmiştir. Bu yeni safhada yüzde 1,14 oranındaki
nikel ve kobalt İngiliz sermayeli ruhsat sahibi firma tarafından uygulanmak
istenen “sülfürik asit liçi” yöntemiyle zenginleştirilmesi söz konusudur.
Belli tane
iriliğine getirilmek suretiyle hazırlanan cevherler sülfürik asit ile temas
ettirilerek nikel ve kobaltın asit çözeltisine geçirilmesi ve yüzde 20
seviyesinde nikel ihtiva eden jel hâline getirilmesi söz konusudur. Bu çalışma
açık bir ortamda yapılacaktır. Bu faaliyet bir laboratuvar ortamında olsa son
derece masum olabilirdi. Ancak, maalesef, dünyanın en önemli ovalarından biri
olan Gediz Ovası’nda yapılmak istenmektedir. Her şeyden önce asit ve cevherin
muamele edilebilmesi için genişliği 100, boyu da 2 bin metreyi bulan bir sahaya
ihtiyaç vardır ki, burada başka bir felaket yaşanmaktadır.
Bu alanın önemli
bir kısmı yirmi beş-otuz yıl önce erozyonu önleme çalışmaları çerçevesinde elle
dikilerek bölgede yaşayan köylülerimizin de ihtimamıyla büyütülmüş kızılçam
ağaçlarıyla örtülüdür. Söz konusu olan yüz, bin, 2 bin değil, neredeyse 300
bin, evet, tam 300 bin yetişkin kızılçam ağacı katledilecektir. Unutmayın ki
yaş kesen baş keser! Bunun kabul edilmesi, içe sindirilmesi mümkün değildir.
Felaketler sadece
bundan ibaret değildir değerli milletvekilleri. Cevherin zenginleştirilmesinde
kullanılacak olan sülfürik asit ayrı bir felakettir. Sülfürik asit kimya
biliminde en kuvvetli asitlerden olup insan ve doğa için son derece
tehlikelidir. Bahsettiğimiz cevher zenginleştirmede kullanılacak sülfürik asit
miktarı günlük 3 bin tondur. Yani günde 3 milyon kilogram aside ihtiyaç vardır.
Firmanın planına göre Gediz Nehri’nin yanı başında, Gediz Ovası’nda
üretilecektir. Başka bir deyişle, yurdumuzda üretilen sülfürik asit kadar
sülfürik asit Gediz Ovası’nda, hem de kara yoluyla taşınarak kullanılacak ithal
kükürtten üretilecek. Dikkatlerinizi çekiyorum, yurt içinde üretilen toplam
sülfürik asit kadar asit Gediz Ovası’nda üretilecektir. Böyle bir asit üretiminin
bir ağır sanayi bölgesi değil, dünyanın en güzel ovasında, Ege’nin kıt su
kaynaklarını ve doğasını riske sokacak şekilde yapılması kabul edilemez bir
gerçektir. Bu kapsamda kullanılacak olan kireç taşı ve soda kürü de ciddi
risklere sebebiyet vermektedir.
Bir diğer önemli
husus da, ihtiyaç duyulan sudur. Değerli milletvekilleri, sizlerin de çok iyi
bildiği gibi, Ege Bölgesi, mutedil iklimine rağmen su kaynakları son derece
yetersiz bir bölge olup, Gediz ve Menderes nehirleri bir tarafa bırakılırsa
önemli bir akarsu kaynağı yoktur. Gediz Ovası’nın yegâne akarsu kaynağı ise
kendine adını veren Gediz Nehri’dir. Maden de hemen yanı başına ve bu su
kaynağından istifade edilecek şekilde yer almıştır ki, bu durumun hiçbir
surette kabulü mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri,
bildiğiniz gibi, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’dür. Çevre sorunlarına dikkat
çekmek üzere bu günü vesile kılarak dikkatlerinizi Manisa’nın şirin ilçesi
Turgutlu’ya çekmek istiyorum. Konunun bir başka yönünü de dikkatlerinize sunmak
istiyorum. Yazılı basında tekzip edilmeyen açıklamalar üzerinde durmak
istiyorum. Turgutlu’nun AKP’li Belediye Başkanı sivil toplum örgütleriyle bir
araya geliyor ve “Kesinlikle verme-alma algılaması içinde değiliz. Orman
kesilmeyecek, sülfürik asit toprağımızı, havamızı, suyumuzu kirletmeyecek.
Gelen eleştirileri de dikkate alarak Turgutlu’nun istediği olacak.” diyor.
Tarih Eylül 2007. Ne olduysa, bu konuşmadan bir buçuk yıl sonra Turgutlu
Ticaret ve Sanayi Odasının aylık olağan meclis toplantısında konunun gündeme gelmesi
üzerine açıklamalarda bulunan Turgutlu Belediye Başkanı “Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetinin uluslararası anlaşmalara ve tahkime imzaladığı taahhütnameler var.
Yani bu konuda atılan imzaları ve alınan kararları uygulamazsa tazminat
ödemeyle ilgili bir sıkıntısı var. Ben bu anlatılanları Bakanın ağzıyla
anlatıyorum. Sayın Bakanımız, hem şirket hem İngiliz Büyükelçiliği hem de
İngiltere Hükûmeti tarafından sıkıştırılmaya başlandık. Sayın Bakan beni
çağırdı. ‘Başkan, biz sıkıştık, maalesef kendi kazdığımız kuyuya düştük.’ dedi.
Şu saatten sonra yapılacak şeyin en faydalı olacak şekilde bundan
faydalanılmasının sağlanmasıdır.”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Orhan, devam edin efendim.
AHMET ORHAN
(Devamla) - Şimdi soruyorum: Sayın Çevre ve Orman Bakanı, bunları söylediniz
mi? İngiliz Hükûmetinin, İngiliz Büyükelçiliğinin baskısı altında mısınız?
Doğal çevrenin
korunması… 1972 yılında İsveç’in Stockholm kentinde Birleşmiş Milletler Çevre
Konferansı toplanmış ve 5 Haziran gününün Dünya Çevre Günü olması
kararlaştırılmıştır. Bu vesileyle de Dünya Çevre Günü’nü de kutlarken, bu
değinmiş olduğum hususun dünya ekolojik dengeleri açısından da
değerlendirilmesi hususunu dünya ve Türk kamuoyunun ilgilerine sunuyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle,
bu yaşanacak felaketin engellenmesi için başta Sayın Hükûmet, Manisalı ve
Turgutlulu hemşehrilerimiz olmak üzere, Ege Bölgesi’nde bu zor ekonomik
koşullar altında yaşamını sürdürmeye çalışan vatandaşlarımızdan ve yüce şanlı
geçmişi olan, yaptığı mimari eserlerde kuşlara bile yuva yapan merhametli Türk
milletinden destek istiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Orhan.
Gündem dışı
üçüncü söz Dünya Çevre Günü münasebetiyle söz isteyen Van Milletvekili Gülşen
Orhan’a aittir.
Buyurun Sayın
Orhan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Van Milletvekili Gülşen Orhan’ın, Dünya Çevre Günü ve
Van Gölü’ndeki kirliliğe ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı
GÜLŞEN ORHAN
(Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5 Haziran Dünya Çevre Günü
dolayısıyla çevre kirliliği ve Van Gölü’yle ilgili konuşmak üzere söz aldım.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
5 Haziran 1972
yılında Stockholm’de toplanan Birleşmiş Milletler Çevre ve İnsan Konferansı,
temiz ve sağlıklı bir çevrede yaşamanın temel bir insan hakkı olduğunu karar
altına almıştır. Bu tarihten itibaren, Konferansın toplandığı tarih “Dünya
Çevre Günü” olarak kutlanmakta, bir anlamda bu, çevre koruma alanında bir milat
olarak ele alınmaktadır.
O tarihten bu
yana dünyada ve ülkemizde çevreyi koruma adına birçok gelişmeler olmuştur ancak
aynı zamanda giderek daha fazla çevresel sorunların ortaya çıktığı da bir
gerçektir. Tüm iyi niyetli çabalara rağmen sürdürülebilir bir kalkınma kültürü
geliştirilememiştir. Karmaşıklaşan ticari faaliyetler ve yeni tüketim kültürü
çevre üzerinde onarılamaz ve geri çevrilemez bir hasara sebep olmuştur.
Son yıllardaki
hızlı gelişme süreciyle beraber nüfus artışı, aşırı ve kontrolsüz tüketim öyle
bir hâl aldı ki bugün doğayı insanoğlundan koruma ihtiyacı hasıl olmuştur.
Dolayısıyla, dünya hızla, tüm canlılar için yaşanamaz hâle gelecek bir sürece
doğru ilerlemektedir. Bugün artık dünyanın, aynı zamanda üzerinde yaşayan tüm
canlıların geleceği için bu gidişe dur demek gerekmektedir zira üzerinde hayat
bulabileceğimiz başka bir gezegen henüz keşfedilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, unutmamalıyız ki insan, her ne kadar çevreye hükmediyor olsa
da onun sahibi değildir; o çevrenin içinde yaşar ve onun bir parçasıdır. Her
nesil doğar, yaşar ve yerini bir sonraki nesle bırakır. Bizler de bizden
öncekilerden devraldıklarımızla yaşıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, Stockholm’den bu yana “Bozulan çevrenin yeniden onarılması” iddiası
her gün zikrediliyor olsa da durum tersi istikamette seyrediyor. Çevrenin
yaşadığı tahribat giderek daha da onarılamaz bir düzeye ulaşıyor. Bu durumun
önüne geçmek, tabii ki kuşların, ağaçların, doğanın işi değil; bu, biz
insanların üreteceği çözümlerle mümkündür.
Erozyondan su
kirliliğine, küresel ısınmadan radyoaktif atıklara kadar uzanan bir dizi
çevresel sorun, konuya bütünsel ve çevre bilimsel bir yaklaşımla çözüm getirme
gereğini tartışılmaz kılmıştır. Zira, biz doğayı koruduğumuz müddetçe onda
yaşam şansına sahip olabiliriz.
Sayın
milletvekilleri, çevre kirlenmesinin en büyük sebeplerinden biri, bireylerin
yeni tüketim alışkanlıklarını oluşturmasıdır. Bizce çözüm için en iyi başlangıç
da yine bireylerden geçmektedir çünkü üretirken kirletiyoruz. Evet, ama inanın,
tüketirken daha fazla kirletiyoruz. Örneğin, Van Gölü’müz gibi bir doğa
harikası, öyle etrafında onu kirletecek bir sanayi bölgesi falan olmamasına
karşın, üzülerek ve utanarak ifade ediyorum ki yaklaşık on ve on beş yıl sonra
içinde artık yüzülemez ve balık barınamaz hâle gelecektir.
Gölün
kirlenmesine yol açan en önemli etkenlerden biri katı atıklardır. Dört bir
etrafındaki sular yerleşim yerlerinden geçerek göle su taşırlar ancak
beraberlerinde katı atıklar ve en önemlisi de doğada ve suda uzun yıllar yok
olmayan plastik maddeler taşırlar. Aynı zamanda, çevredeki yerleşim alanları,
mesire yerleri bu sürece katkı sunuyor. Göldeki her bir plastik bir insanın
elinden geçerek oraya ulaşıyor. Demek ki bizler bu sürece dolaylı veya dolaysız
olarak müdahil oluyoruz, kendi ellerimizle yaşam kaynağımızı tehlikeye
atıyoruz.
Her gün
yaptığımız alışverişlerde gereğinden fazla pervasızca evlerimize taşıdığımız
plastik poşetler, gün geçtikçe kullanımı yaygınlaşan plastik hazır yemek
servisleri çevre için ciddi sıkıntılar yaratmaktadır. Bu noktada işin
kaynağından başlayarak bu gidişe dur demek, bireylerin çevre duyarlılığını
geliştirmek ve yaygınlaştırmak şarttır. Gelin hep birlikte plastik yerine uzun
süreli kullanabileceğimiz dayanıklı, çevreye dost torbalar kullanalım.
Değerli
arkadaşlar, yarın Van’da Çevre Bakanlığımızın bünyesinde, Valiliğin, Millî
Eğitimin, Çevre İl Müdürlüğünün, yerel ve ulusal bazı sivil toplum
kuruluşlarının –TURMEPA, TEMA, VATDO-DER gibi- üniversitenin, belediyenin
ortaklaşa yürüttüğü…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Orhan, devam edin.
GÜLŞEN ORHAN
(Devamla) - …bir kampanya başlatılacaktır. “Plastik kullanımını azalt, Van
Gölü’nü yaşat” sloganıyla startı verilecek projeyle gölün ve çevrenin korunması
amaçlanmaktadır. Projeye katkı sunan ve sunacak olan tüm arkadaşlarımıza
teşekkür ediyorum. Bu kampanyanın Doğu’dan başlayıp tüm Türkiye’ye yayılmasını
umut ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, ülkemizde eğitim kurumları bu konuda üzerine düşeni yapıyor olsa da
toplumumuzun bu bilince ulaşmasında tek odak eğitim kurumları değildir. Bu
konuda, kuşkusuz ki tüm kurumların, sivil toplum kuruluşlarının, medyanın bu
bilincin oluşmasında inisiyatif alması gerekmektedir. Çevrenin bizim malımız
olmadığını, bizim çevrenin bir parçası olduğumuzu idrak etmemiz gerekmekte.
Çevreye olan pragmatist sevginin yerine gerçekçi ve samimi bir çevre sevgisi
inşa etmeliyiz. Çevreye yönelik sivil toplumculuğu ön plana çıkarmalı, ileriye
yönelik bir bilinç oluşturmalıyız. Daha birçok şey sıralanabilir ancak hepsi
aynı yere çıkacaktır. O da şudur: Davranışlarımızı yönlendiren algılarımızın
değişmesi gerekmektedir. Bakınız, yıllardır…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Son
sözlerinizi alabilir miyim Sayın Orhan.
GÜLŞEN ORHAN
(Devamla) - …imzalamaktan korktuğumuz Kyoto Protokolü’nü Hükûmetimiz inisiyatif
almak suretiyle imzalamıştır. Yüce Meclisimiz de bu anlaşmanın onaylanmasını
uygun bularak tarihî bir hizmette bulunmuştur.
Bu duygu ve
düşüncelerle, Dünya Çevre Günü’nün kutlama günü olmaktan çıkarılıp bir kendini
sorgulama, motivasyon, tazeleme vesilesi olarak değerlendirilmesi gerektiğini
hatırlatıyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Orhan.
Gündem dışı her
üç konuşmaya da Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın
Eroğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ben de sizleri saygıyla selamlıyorum efendim.
Ben, gündem dışı
konuşma yapan 3 milletvekilimizin özellikle konuşmalarına cevap vermek üzere
söz aldım, kendilerine -3 milletvekilimize de- teşekkür ediyorum.
Önce, efendim,
malumunuz, 1972 yılından beri 5 Haziran, Dünya Çevre Günü olarak
kutlanmaktadır. Dolayısıyla, ben de sizlerin Dünya Çevre Günü’nü şimdiden
kutluyorum. Ayrıca, biz, Çevre ve Orman Bakanlığı olarak Dünya Çevre Günü
kutlamaları münasebetiyle yarın İstanbul’da Haliç Kongre Merkezi’nde bir
kutlama programı yapacağız. Ben bütün milletvekillerimize davetiye gönderdim,
teşrif ederlerse memnun oluruz; onu da ifade etmek istiyorum.
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) – Meclis çalışıyor Sayın Bakanım.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ben, müsaade ederseniz, tabii, çevre hakkında
kısa bir bilgi vereceğim.
Çevre, tabii,
bütün insanlığın sorumlu olduğu hayati bir alandır. Gelecek nesillere iyi bir
çevre bırakmak için, kirlenmelerin önlenmesi, tabiatın korunarak tahribatın
engellenmesi, yeşil alanların korunması ve yeşil alanların miktarlarının artırılması
elzemdir. Bu hususta kamuoyunun bilgilendirilmesi ve eğitilmesi de çok büyük
önem arz etmektedir.
Özellikle, Çevre
ve Orman Bakanlığı olarak, çevreyi, havası, suyu ve toprağı ile bir bütün
olarak ele alıyoruz ve çalışmalarımızı bir bütünlük içerisinde uyumlu olarak
yürütüyoruz. Önce hava kirliliğiyle alakalı kısa bir bilgi vermek istiyorum.
Hava kirliliğiyle
etkili bir mücadele sürdürülmektedir. Bu maksatla, ulusal hava kirliliğiyle
alakalı hava kalitesi ölçüm ve izleme ağı kurulmuştur. Bu çerçevede, 2003
yılında 16 adet ölçüm istasyonumuz varken bu sayıyı 7 kat artırarak 2008
yılında 116’ya çıkardık. Hedefimiz bu sayıyı, yani hava kirliliğini ölçüm
istasyonlarının sayısını 2010 yılında 160’a, 2014 yılında da 209’a
ulaştırmaktır. Ülkemizde hava kirliliği, genel olarak, ısınma, sanayi ve
motorlu taşıtlardan kaynaklanmaktadır. Bunların yanında, büyük şehirlerimizde
çarpık şehirleşme, şehirlerin topoğrafik yapısı, atmosferik şartlar ve
meteorolojik parametreler, bina ve nüfus yoğunluğu gibi etkenler de özellikle
kış mevsimlerinde, sezonlarında kirliliğin bazı yerlerde artmasına katkıda
bulunmaktadır. Bakanlığımızca çıkarılan yönetmeliklerle ithal kömürlerin yanı
sıra yerli kömürlerin de illerin atmosferik şartlarına göre kullanımı
düzenlenmiştir. Motorlu taşıtlardan kaynaklanan egzoz emisyonlarının ölçülerek
kontrol edilmesi maksadıyla Egzoz Gazı Emisyonu Kontrolü Yönetmeliği
Bakanlığımızca yayınlanmış ve 81 ilimizde taşra teşkilatı vasıtasıyla
uygulanmaktadır. Özellikle ulusal mevzuatımızın AB Çevre Mevzuatına
uyumlulaştırılması maksadıyla endüstriyel kaynaklı hava kalitesinin korunması
kapsamında çalışmalarımızı yürütüyoruz.
AHMET ERSİN
(İzmir) – Sayın Bakan, önce balık çiftliklerini halledin de göreyim sizin
otoritenizi.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Biraz da gürültü kirliliğinden bahsetmek
istiyorum. Nüfus artışı, sosyal ihtiyaçlar, hızla gelişen teknoloji ve sanayi
ile her geçen gün artan gürültü, vatandaşlarımıza huzur bulacak sakin mekânlar
bulmamızı zorlaştırmaktadır. Gelinen nokta itibarıyla, gürültü, bütün dünyada
varlığını hissettiren çağımızın sinsi bir hastalığıdır. Yapılan araştırmalara
göre 65 desibelin üstünde sese maruz kalan insanlarda kalp ve kan dolaşım
rahatsızlıkları oluşmaktadır. Bilhassa gece zaman diliminde 35 desibelin
üzerinde sese maruz kalındığında uyku bozuklukları ortaya çıkabilmektedir.
Bakanlığımız çevresel gürültüyü kontrol altına almak için AB direktiflerine tam
uyumlu olarak Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği’ni
Mart 2008 tarihi itibarıyla yürürlüğe koymuştur. Özellikle gürültüyle ilgili
haritalar çıkarılacak, ona göre tedbirler alınacaktır.
Biraz da atık su
arıtımı ve atık yönetiminden bahsetmek istiyorum. Bilindiği üzere, katı
atıkların, tıbbi atıkların bertarafı, aynı zamanda atık suların arıtımı ve
nehir havzalarının korunması ülkemizde çok önem arz eden bir husustur. Ben,
katı atıklarla ilgili yapılan çalışmalardan kısaca bahsedeyim. Hakikaten bu
konuda büyük mesafeler katettik. Misal olarak 2003 yılında 15 adet düzenli
depolama tesisi, yani katı atık bertaraf tesisiyle 23 milyon nüfusa hizmet
edilirken şu anda 39 tesisle 31 milyon nüfusa katı atık bertaraf tesisi olarak
hizmet verilmektedir. Ancak, bildiğiniz üzere, daha önce de izah etmiştim sayın
milletvekillerim, Katı Atık Eylem Planı’nı hazırladık ve 2012 yılı sonuna
kadar, ülkemizde yaşayan, bilhassa şehirlerde yaşayan 57 milyon nüfusun katı
atıklarının ve tıbbi atıklarının düzenli toplanıp bertaraf edilmesiyle ilgili
bir planlama yapılmıştır. Bu hedefi de gerçekleştireceğimize inanıyorum. Atık
Yağların Kontrolü Yönetmeliği ile 2008 yılından itibaren belediyelere,
konutlardan kullanılmış kızartmalık yağların toplanması yükümlülüğü
getirilmiştir. 110 belediyede yaklaşık 4,5 milyon kişinin ambalaj atığı
kaynağında ayrı olarak toplanmaktadır.
AHMET ERSİN
(İzmir) – Balık çiftliklerini halletmezsen hepsi hikâye. Balık çiftliklerini
çözmezsen hepsi hikâye.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Balık çiftliklerine de geleceğim. Biz çözeceğiz,
merak etme.
2008 yılında ülke
genelinde 218 ambalaj atığı, toplama, ayırma ve geri dönüşüm tesisiyle yılda
1,5 milyon ton ambalaj atığı ekonomiye kazandırılmıştır. 2009 yılı sonu
itibarıyla tesis sayısının 250’ye, toplanan ambalaj atık miktarının da 2 milyon
tona -bakın, 2 milyon ton- ulaşmasını hedefliyoruz. Bunlar daha önce çöple
karışıyordu. Ayrı topluyoruz. 2 milyon ton ambalaj atığı ayrı toplanacak.
Tabii özellikle
atık suların arıtılması konusundan da kısaca gelişmelerden bahsetmek istiyorum.
Bakın, 2003 yılından bahsedersek 278 belediyenin atık suyu arıtılırken bugün bu
rakam 436’ya yükseltilmiş. Hedefimiz 2010 yılında 510 belediyede atık su arıtımı
sağlayacak, toplam belediye nüfusunun da yüzde 73’ünün atık su arıtma
tesisinden geçirildikten sonra alıcı ortama verilmesini hedeflediğimizi burada
belirtmek istiyorum.
Bir de ülkemizde,
bildiğiniz üzere, 25 nehir havzası var. Bu havzalarda ilk defa Bakanlığımız
döneminde bütün havzayı dikkate alan bir eylem planı hazırlanmıştır. Nitekim
biz geçtiğimiz haftalarda İzmir’de Gediz ile alakalı eylem planını açıkladık.
Daha sonra Büyük Menderes, Ergene ve diğer havzalarla ilgili, bilhassa içme
suyu temin edilen havzalardan başlayarak, bu havzaların bütünüyle korunması
konusunda, yani nehir havzalarının korunması konusunda çalışmalar devam
edecektir.
Bakın, bu
yatırımlar neticesinde, ülkemizde 2003 yılında 139 adet mavi bayraklı plaj ve
marina varken, bu sayı 2008 yılında 271’e yükselmiştir. Bunlardan 253’ü plaj
olup, Türkiye mavi bayraklı plaj sayısı bakımından İspanya, Yunanistan ve
Fransa’dan sonra dünya dördüncüsüdür. 2009 yılı itibarıyla mavi bayraklı plaj
sayımız 286’ya, marinamız ise 14’e yükselmiş olacaktır.
Çevre
denetimlerini hızla sürdürüyoruz. Bir de şunu ifade edeyim: Çevre düzeni
planları ülkemizde fevkalade önemi haiz bir husustur. Yani 1/100.000 ölçekli
çevre düzenleri planlarında şu ana kadar 31 ilin içinde bulunduğu 10 planlama
bölgesine ilişkin 1/100.000’lik çevre düzeni planları onaylanarak, yaklaşık
ülkemizin 33 milyon hektarlık alanı plana kavuşmuştur. Yani 78 milyon hektarın
33 milyonu, yani yaklaşık yüzde 50’ye yakını çevre düzeni planına kavuştu. Şu
anda biz bu çevre düzeni planlarını bu sene sonu itibarıyla yüzde 65’e çıkarmak
istiyoruz ve 2012 yılı sonuna kadar 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planlarının
tamamını bitirmeyi hedefliyoruz.
Bakın, 2003
yılında ülkemizin sadece çevre planları yüzde 5,5’unda vardı. Yüzde 5,5’tan şu
anda yüzde 65’e ve 2012 sonunda yüzde 100’e çıkacağız. Bu gerçekten çok büyük
bir adımdır çevre açısından.
Bir de
ağaçlandırmayla alakalı da şunu ifade edeyim: Biz, az önce orman teşkilatımızın
130’uncu kuruluş yılını kutladık. Ben de sizlerin 130’uncu orman teşkilatı
yılını, seneidevriyesini kutluyorum. Hakikaten orman teşkilatımız gerek Orman
Genel Müdürlüğü gerekse Ağaçlandırma Erozyon Kontrol Genel Müdürlüğü, her iki
genel müdürlük, bildiğiniz üzere 1 Ocak 2008 tarihinde başlatılan ağaçlandırma
ve erozyon kontrolü eylem seferberliği çerçevesinde her yıl hedefler koymuştur.
Misal olarak 2008 yılındaki hedefimiz 420 bin hektarlık alanda ağaçlandırma ve
bozuk ormanların ıslahı programı vardı ama teşkilat veyahut da sivil toplum
kuruluşları, kamu kurum ve kuruluşları gerçekten çok güzel çalıştı, herkesi
gönülden kutluyorum. 420 bin hektar yerine, biz, şu anda 463 bin hektarı 2008
yılında yakaladık, hedefimizi aştık ve bu sayede 2009 yılında da, ben az önce
toplantıda da -büyük bir kalabalık, bütün teşkilatımız oradaydı- bu yıl da 500
bin hektarı yakalamayı kendilerinden rica ettim, onlar da söz verdiler. Bu yıl
da 500 bin hektarlık alanda ağaçlandırma, bozuk ormanların ıslahını
gerçekleştireceğimizi ben burada ifade etmek istiyorum ve 2012 yılı sonuna
kadar, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bu rakamı biz 2 milyon 300 bin
hektara çıkaracağız, 2 milyon 300 bin hektar.
Tabii ki, az önce
Sayın Milletvekilimiz iklim değişikliği ve Kyoto’dan bahsetti. Ben Meclisimize
gerçekten bu İklim Değişikliği ve Kyoto Protokolü’nün tanınması konusunda
gösterdiği hassasiyetten ve bunun kabulünden dolayı teşekkür ediyorum. Zaten
biz bu konuda da, değerli milletvekilleri, Kopenhag’da 2009 yılı sonunda
yapılacak olan taraflar toplantısına kalabalık bir grupla, uzmanlarla birlikte
katılacağız ve ülkemizin orada menfaatlerini mutlaka koruyacağız, bunu da
özetle ifade etmek istiyorum.
Bir de ben,
müsaade ederseniz, Sardes Nikel’le alakalı, Sayın Ahmet Orhan, Manisa
Milletvekilinin gündem dışı konuşmasıyla ilgili bir açıklamada bulunmak
istiyorum.
Efendim, bu
Sardes Nikel 2002 yılında kurulmuş, yabancı sermayeli bir anonim şirket.
Turgutlu’daki, Çal Dağı’ndaki nikel madenlerini kazanmak arzu ediyor. Bu
maksatla kendileri müracaat etmiş ve müracaat neticesinde… Bakın, 8 Haziran
2005 tarihinde ÇED çalışmaları için müracaat etmiş. Halkın katılım toplantısı
da 28 Temmuz 2005’te yapılmış. Kapsamlaştırma toplantısı 2 Ağustos 2005
tarihinde tamamlanmış. İnceleme değerlendirme toplantısı 16 Aralık 2005’te
yapılmış ve ÇED olumlu kararı da 19 Ocak 2006 tarihinde verilmiş. Tabii,
bununla ilgili işleyiş nasıl oluyor, ben size onu arz etmek istiyorum.
Biliyorsunuz,
yüce Meclisimizin kanunlaştırmış olduğu Maden Kanunu var. Bir firma, kurum,
neyse, herhangi bir işletmeci Maden Kanunu’na göre Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğüne müracaat ediyor, neticede müracaat
ettiği alan da uygunsa o firmaya ruhsat veriliyor, maden çıkarma ruhsatı, bu
Kanun’la. Tabii, bu izin, ruhsat verildikten sonra, bununla ilgili, eğer burası
ormanlık alanda kalmıyorsa bu takdirde işletme için ÇED çalışması başlıyor yani
çevre etki değerlendirme çalışması.
Bakın, bu ÇED
çalışmasını Bakanlığımız koordine ediyor fakat bütün kurumların temsilcileri
var burada, bütün kurumların. İlgili belediyelerine, büyükşehir varsa
büyükşehir belediyesine, ilgili bütün kamu kurumlarına davet gönderiliyor ve
bunların görüşü alınıyor. Neticede, eğer ÇED olumlu ise bu ÇED’de alacağı
tedbirlere göre işletmesini yapmaya başlıyor ama eğer ÇED’de taahhüt ettiği
birtakım tedbirleri almıyorsa bu takdirde Bakanlığımız bunu işletme esnasında
da kontrol ediyor. Önce, ikaz olarak Çevre Kanunu’nda belirtilen cezaları
firmalara veriyor, arkasından ceza katlanarak ikinci bir ceza, daha sonra
kapatma işlemi başlıyor yani işleyiş bu.
Peki, ormanlık
alansa… Gene Maden Kanunu’na göre ormanlık alanda Orman Genel Müdürlüğüne
müracaat ediyor. Diyor ki: “Ben bu alanda madenler çıkartacağım. Daha sonra
burayı ıslah ederek tekrar geri olarak iade edeceğim.” şeklinde müracaat
ediyor. Bu konuda, Sardes de gerekli müracaatı orman teşkilatına yapmış, Orman
Genel Müdürlüğümüze ve ÇED çalışmaları tamamlandıktan sonra yapıyor.
Ancak şuna
dikkatinizi çekmek istiyorum: Bakanlığımızca 2006 yılında verilen ÇED olumlu
raporuna Danıştay 6. Dairesi tarafından yürütmenin durdurması istemi yapılmış
bazı kişiler tarafından, bu talep reddedilmiş. Daha sonra, söz konusu faaliyete
ilişkin olarak Manisa İdare Mahkemesinde açılan faaliyetin durdurulmasına
ilişkin dava sırasında hazırlanan bilirkişi raporunda -ki burada isimlerini
vermek istemiyorum, 3 tane profesör var- aynen şöyle diyor: Maden işletmesinin
her aşaması ve işletme faaliyetinin sona ermesinden sonra da çevreye zarar
vermeden gerçekleşmesi ve olumsuz olabilecek etkilerin en aza indirilmesi
konusunda en son teknolojilerin ve ulusal ve uluslararası standartların
gerektirdiği bütün tedbirlerin alınarak sağlanacağı belirtilerek hazırlanan ÇED
raporunun olumlu ve yeterli görüldüğü belirtilmiş ve böylece, Manisa İdare
Mahkemesinden de yürütmenin durdurulma kararı reddedilmiştir.
Netice olarak
şunu ifade edeyim: Tabii, bunlar, bu kararlardan sonra Orman Genel Müdürlüğüne
müracaat ederek Maden Kanunu’na göre bu alanların kendilerine müsaade edilmesini
talep ettiler. Ancak
ben bunu -bakın, ta 2006
yılında- 2007 yılında bakan olduğum zaman -bu konu hassas- bizzat yerine
giderek incelemeye karar verdim ve Turgutlu’ya giderek yerinde, kendim, bizzat
inceledim. Ayrıca, bu konuda uzman 5 kişilik bir heyeti de dünyadaki nikel
işleyen, Kanada gibi, Amerika, Avrupa’daki gibi birtakım tesislerle ilgili
araştırma yapılması talimatını verdim.
Neticede,
kendilerine şunu söyledik. Suyla alakalı talepleri vardı. Gediz Nehri’nden veya
birtakım kaynaklardan yılda takriben 3-4 milyon metreküp su talep ediyorlardı.
Biz dedik ki: “Bu suyu veremeyiz çünkü o bölgede suya ihtiyaç var.”
Dolayısıyla, kendileri bunun üzerine projede ilave olarak bir değişiklik
yaptılar; dediler ki: “Mademki su kaynakları sıkıntılı.” Turgutlu’nun atık
suları şu anda doğrudan, Salihli gibi, Turgutlu gibi pek çok orada, Gediz
Nehri’ne doğrudan boşaltılıyor. “Biz Turgutlu ilçemizin atık sularını
toplayalım, ileri biyolojik arıtma tesisinden geçirelim, sonra membrandan
geçirmek suretiyle bu suyu geri kazanalım, bu suyu kullanalım.” denildi. Bu
bir.
İkinci husus da,
bir de dedik ki: “Sizin bu alanlarla ilgili de çevre açısından da tedbirler
almanız gerekir.” Bakın, şu anda, dediler ki: “Biz kesilecek ağaçları 3 katı,
hatta talep edilirse daha fazla sayıda ağaç dikelim.” Nitekim, Irlamaz Deresi
civarında kalan kısmının rehabilite edilip, yaklaşık 150 hektarlık alanın şehir
ormanı, yani Turgutlu Kent Ormanını oluşturması şeklinde taahhütte bulundular.
Bunun dışında,
bakın, suyun daha önce 4,5 milyon metreküp su kullanılma ihtiyacı vardı. Bunu
3,1 milyon metreküpe düşürdüler. Sülfürik asit üretim tesislerinde, soğutma
sisteminde su yerine hava ile soğutma yönteminin uygulanacağı, ayrıca proses
içerisinde su devridaimin azami ölçüde kullanılması suretiyle su ihtiyacının da
azaltılacağını taahhüt ettiler.
Ayrıca,
yağmurlardan dolayı akışa geçecek yüzey suları varsa -işletmeyle ilgili
olmamasına rağmen- toplanarak bir havuz inşa edilmesi, bu havuzlardan yağışlı
mevsimlerde toplanan suların yaz aylarında projede kullanılmasını taahhüt
ettiler.
Ayrıca, tabii,
orada çalışacak çok sayıda eleman var, işçi var. İstihdam açısından bu faydalı
ancak bunlardan oluşan, yani orada çalışan işçilerin atık suları var. Bu atık
suların da doğrudan nehre verilmemesi açısından kendilerinin işletmesinde, o
işletmede çalışan insanlardan kaynaklanan atık suları ileri biyolojik arıtacak
atık su arıtma tesisinin de inşa edileceğini kabul ettiler.
Ayrıca, “liç”
dediğimiz… Özellikle nikel cevherinin zenginleştirilmesi esnasında kullanılan
alana liç alanı diyoruz. Liç alanındaki herhangi bir şekilde yüzey sularının
yer altına karışmaması açısından, liç alanı tabanında her türlü sızıntıyı
önleyecek tedbirler alınmasını da kabul ettirdik.
Bakın, bu
maksatla, 30 santim sıkıştırılmış tabana kil tabakası, artı bu tabakanın
üzerine
Netice olarak ben
şunu ifade edeyim: Bu sahayla alakalı zaten ÇED olumlu kararı daha önce
verilmiş, idare mahkemelerine müracaat edilmiş. Bize, Orman Kanunu’na göre ve
aynı zamanda Maden Kanunu’na göre ormanda izin verilmesi gerekiyordu. Biz bu
tedbirleri almadan izin vermedik. Ne zaman ki tedbirlerin tamamını alacağını
yani orada yeni bir su kaynağı kullanmayacağını, Turgutlu’nun atık sularını
biyolojik olarak arıtarak, membrandan geçirerek burada kullanacağını, tamamen
geri dönüşüm sağlayacağını, aynı zamanda liç alanındaki hiçbir şekilde yer
altına veya başka yere sızmaması için kil, yüksek yoğunluklu polietilen malzeme
ve jeotekstil malzeme sereceğini kabul ediyor ve devridaimi sağlayacağını
taahhüt ediyor. Bunun dışında bunları da yeterli görmedik, bir de “Bu maden
alanlarında sadece keseceğiniz ağaç kadar rehabilitasyon yapmayacaksınız, ayrıca
yeni orman alanları oluşturacaksınız. Bir de, işletme süresince nikel madenini
aldığınız alanda yeniden bir orman ıslahı ve ormanların yeniden rehabilitasyon
işlemini de yapacaksınız.” diye bu şekilde kendilerine bildirdik. Bütün bu
taahhütler verildi. Bütün taahhütler verildi.
Şunu da açıkça
ifade ediyorum: Ben bu konularda son derece hassas bir insanım. Zaten kendim de
çevre profesörü olduğumdan bu konuda açık söylüyorum, teknolojik olarak
alınması gereken bütün tedbirleri aldırdık.
AHMET ORHAN (Manisa)
– Ağaç kesmenin teknolojisi mi olur Sayın Bakanım Allah aşkına!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bütün tedbirleri aldık. Tabii ki…
AHMET ORHAN
(Manisa) – Hangi teknolojiyle ağaç kesmeyi savunuyor bir Orman Bakanı?
BAŞKAN – Sayın
Orhan…
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Tabii ki biz kanuna ve mevzuata uygun hareket
etmek durumundayız. Hiç kimseye, herhangi bir kişiye tedbir almadan, çevre
tedbirlerini, çevre koruma tedbirlerini almadan izin verilemeyeceği gibi…
AHMET ORHAN
(Manisa) – Dünyanın hiçbir tarafında yoktur Sayın Bakanım sülfürik asit böyle
bir ovanın kenarında.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Veyahut da her türlü tedbiri alıyorsa, Maden
Kanunu’na göre, Orman Kanunu’na göre ve çevreyle ilgili Çevre Kanunu’na göre
her türlü tedbiri alıyorsa, bu alandaki madenlerin vahşi madencilik yapılmadan
tamamen çevreyle uyumlu şekilde çıkarılıp ekonomiye kazandırılması, istihdamın
bu şekilde nispeten sağlanması gerekiyor. Bu, kanunun amir hükmü. Kanun bize
böyle emrediyor. Biz de Çevre Orman Bakanlığı olarak yüce Meclisin çıkardığı
kanunlara uygun hareket ediyoruz.
Kaldı ki, bir de
ilave olarak birtakım tedbirler almışız, bunu özellikle belirteyim. Esasen
burada çok rakam var ama süremiz sınırlı, ben bu rakamlara girmek istemiyorum.
AHMET ORHAN
(Manisa) – Bende de çok rakam vardı ama ben beş dakika konuştum, yirmi dakikadır
başka şeyler söylüyorsun.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ben bu rakamlara girmek istemiyorum ama teknik
olarak burada geçirimlilik katsayısına kadar her şeyi, kilin, jeotekstilin,
membranın geçirimlilik katsayısına kadar her şeyi dikkate aldık, raporlarda
vardır. ÇED çalışması tamamlanmıştır. İdare mahkemesine gerekli müracaat
yapılmış, reddedilmiştir ve biz de…
Bir de şunu ifade
edeyim: Biz müsaade ettiğimiz alanda ağaçlandırma parası aldığımız gibi bir
defaya mahsus olmak üzere, işgal ettiği alanla ilgili ayrıca kira da alıyoruz.
AHMET ORHAN
(Manisa) – Yapmayın Sayın Bakanım, yapmayın! Otuz yaşındaki ağacın parası mı
olur, yapmayın!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ayrıca şunu da ifade edeyim: Bir de o maden
çıkarılan alanın tekrar eski hâline getirilmesi için de ıslah projelerini
alıyoruz.
Nitekim bakın,
daha önce yokken, 1 Ocak 2008 tarihinde, ben, bir genelgeyle yönetmelik değişikliği
yaparak bundan böyle ormanda faaliyet gösterecek bütün madencilerin, izin alırken,
beraberinde bir ıslah projesinin de, hatta bunun orman mühendislerinden ve
ilgili mühendislerden onaylanmış ve kurumumuz tarafından kontrol edildikten
sonra tasdik edilmiş bir ıslah projesinin de yapılmasını şart koştuk. Bu da
gerçekten çevre açısından çok önemlidir, onu belirtmek istiyorum.
Bir de Sayın
Vekilimiz, Bodrum’dan balık çiftliklerinden bahsetti.
AHMET ERSİN
(İzmir) – Eski bir askerî yasak alanda balık çiftliğine izin veriyorsunuz.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın efendim, burada balık çiftlikleriyle
ilgili olarak biz açıkladık. Bu balık çiftlikleriyle ilgili gerek İzmir, Aydın,
Muğla, Antalya, Mersin gerekse bütün bölgelerde daha önce verilmiş olan
alanlarda uygun olmadığına, bilhassa kapalı koylarda, derinliğin, su hızının
müsait olmadığı yerlerde balık çiftliklerinin kurulmasının uygun olmadığına
karar verdik. Hatırlarsanız bu yıl mart sonuna kadar taşınmayanların doğrudan
taşınacakları… Hatta şu anda çoğu taşındı, bunun rakamlarını da veririm. Çoğu
taşındı şu anda, İzmir’dekilerin yüzde 80’i taşındı.
TUĞRUL YEMİŞCİ
(İzmir) – Çeşme’dekiler taşındı.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hepsi taşındı. Sadece Aydın’da ÇED ve birtakım
özel idareden balıkçılık yapılacak alanlarla ilgili izin işlemleri
gerçekleşmediği için çok cüzi miktarı kaldı ama biz çoğunu açık alanlara
taşıttık.
AHMET ERSİN
(İzmir) – Size yanlış bilgi veriyorlar.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bir kısmı işletmeden vazgeçti. Taşınmayanlara
da cezası veriliyor, cezalar kesildi. Hatta, biz şu anda Sahil Güvenlik Komutanlığıyla
protokol imzaladık. Eğer cezalara rağmen, birinci cezaya, ikinci katlanmış
cezaya rağmen taşınmazlarsa nam ve hesaplarına taşıttırılacak, yüzde 50
fazlasıyla maliyeti de bunlardan tahsil edecektir. Bakın, ilk defa Hükûmetimiz
bu konuda çok önemli bir adım attı.
AHMET ERSİN
(İzmir) – Size yalan söylüyorlar.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Daha önce niye yapılmadı? Niye zamanında
müsaade edildi?
AHMET ORHAN
(Manisa) – Milattan önceydi Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – 2003 yılından önce bu balık çiftlikleri yok
muydu? İlk defa biz ciddi tedbir aldık.
Değerli
milletvekilleri, hatta, balık çiftliklerine ilk defa toplu ÇED yapılmasını ve
bunların topluca uygun alanlara, açık alanlara taşınmasını talep ettik ve çoğu
da -bakın, burada İzmirli milletvekillerimiz var- taşındı. Ben daha geçen hafta
İzmir’deydim, Aydın’daydım, bizzat kendim, ilgili çevre orman il müdürleri,
bölge müdürleri ve ilgili valilerle konuşarak bu konuda fevkalade hassas
olduğumuzu ve Hükûmetimizin son derece kararlı oluğunu da ifade ettim, bunu
özellikle belirtmek istiyorum.
Netice olarak ben
şunu ifade edeyim: Saygıdeğer Başkan, çok değerli milletvekilleri; biz, çevreye
çok önem veriyoruz. Esasen, çevre, sadece Çevre ve Orman Bakanlığına mahsus,
sadece onun koruyacağı bir alan da değildir, çevreyi hepimizin koruması lazım.
Gelecek nesillere, hakikaten, hepimizin, çok güzel, yeşil, çevreyle uyumlu,
yaşanabilir bir ülke bırakmamız gerekiyor. Bu, bizim için gerekli; bunu da
birlik, beraberliğiniz, karşılıklı, kardeşçe, birtakım tenkit ve tavsiyeleri de
dikkate alarak… Ben, nitekim, hatırlarsanız, bütün vekillerimizin, mümkün
olduğu kadar, tavsiyeleri varsa bundan büyük memnuniyet duyuyorum. Hatta bütün
toplantılara biz vekillerimizi davet ediyoruz. Mesela bugün orman
teşkilatımızın 170’inci kuruluş yılı vardı. Biz davetiye gönderdik ve neticede,
sağ olsun, bir milletvekilimiz de, eski bakanımız da orada konuşma yaptı, çok
güzel oldu. Uyumlu çalışmamız lazım. Çevre hepimizin. Çevreyi korumamız lazım.
Ben bu güzel
duygularla, hem orman teşkilatımızın 170’inci kuruluş yılını kutluyorum.
Gerçekten, fedakârane çalışan bütün orman teşkilatına teşekkür ediyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Toparlıyorum efendim.
Geçmişte büyük
hizmetler yapan bütün teşkilat mensuplarını hayırla yâd ediyorum. Vefat
edenlere de Allah’tan rahmet diliyorum. Orman şehitlerine de gene Allah’tan
rahmet niyaz ediyorum.
Ayrıca, gene, 5
Haziran (yarın) Dünya Çevre Günü. Ben, tekrar, Dünya Çevre Günü’nüzü de
kutluyorum. Herkese güzel bir çevre, birlik, beraberlik, kardeşlik havası
içinde güzel bir ülke temenni ediyorum.
Saygılar
sunuyorum efendim, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan.
Sayın Coşkunoğlu,
sisteme girmişsiniz efendim. Neyle ilgili?
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Uşak) – İzninizle, hem özel Çevre Günü üzerine hem de Sayın Bakanımızın açık
bıraktığı bir iki konu üzerinde kısa bir görüş bildirmek istiyorum.
BAŞKAN – Kısa bir
açıklama yaparsanız.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, Dünya Çevre
Günü’ne ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun konuşmasına ilişkin
açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Uşak) – Kısa bir açıklama yapmak istiyorum üç düzeyde.
Birincisi,
küresel düzeyde bakarsak: Kyoto Anlaşması imzaladık ve bu sene sonunda
Kopenhag’da bundan sonrasının ne olacağını belirleyeceğiz. Fakat benim
gözlemlerimce hâlâ Türkiye bunu kâğıt üzerinde imzalamış ve gereken girişimlere
reaktif olarak, sadece izleyici konumda. Örneğin, somut örnek -yani somutlara
girelim- Amerika’yla Avrupa Birliği arasında karbon salımı üzerinde, farklı
yöntemler üzerinde bir tartışma yürüyor fakat Türkiye’nin pozisyonu sadece
izleyici konumunda. Uluslararası bir sürüklenmeden endişe ediyorum. Bu konuda
bir çalışma olmadığını biliyorum. Bu çok önemlidir. Uluslararası bağlamda da
Türkiye belirleyici olabilmelidir.
İkincisi, ulusal
bağlamda: Çevre ile, insan ile bazı sektörler arasındaki çelişkide daima çevre
ve insan sağlığı ikinci plana alınıyor. Yine somut olalım, yani söylemlerde
farklı oluyor da somut alalım. Menderes ve Gediz havzalarıyla ilgili valiler
toplanır, toplanır -çok somuttur sorum- evet, bazı sanayicileri de korumamız
gerekir ama onların kirlettiği nehirlerde -ki bunlardan Gediz, benim köyümden
akar, çocukluğumda suyunu içtiğim yere ayağımı sokamıyorum şimdi- sanayiciyle
tarım ve çevre arasında orada bir çelişki var. Bu çelişkide daima tek yönlü bir
karar alınıyor ve valiler toplanıyor, toplanıyor, somut bir sonuç alınamıyor.
Bu çelişkilerde daha dengeli olunması gerektiğini düşünüyorum. Bunu arz etmek
isterim. Ulusal bağlamda önemli bir konu.
Yerel bağlamda da
yine bir çelişki vardır. Şimdi, iller arasında ve sektörler arasındaki
çelişkilerde daha dengeli olunması. Yerel bağlamda, Uşak’ta dericilerimiz karma
organize sanayiye taşınıp belli bir masrafı yükleniyorlar fakat Uşak’ın
Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Orhan, siz
de sisteme girmişsiniz.
Buyurun.
2.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu’nun konuşmasına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
AHMET ORHAN
(Manisa) – Ben üzüntülerimi ifade etmek üzere söz istedim.
Sayın Bakan,
burada, Dünya Çevre Günü’nde ormanların kesilmesini savunan bir Bakan durumuna
düşmüştür maalesef. İktidarları dönemi mahkeme kararlarına rağmen,
bildiklerinin okunduğu kararlarla dolu olmasına rağmen, söz konusu olan otuz
yılda yetiştirdiğimiz ağaçlar olunca herhangi bir arayış içine girmemelerini de
kınıyorum.
Biraz önce
söyledikleri ifadeleri yanlışlarla doludur. Kendisine verilen bilgiler
yanlıştır. Turgutlu gibi bir şehrin atık sularından böyle bir maden
işletmesinin faaliyetlerinin yürütülmesi mümkün değildir. Burada yapılacak
olan, Gediz Nehri’nde oluşturulacak rezervuardan bu madeninin su ihtiyacının
karşılanmasıdır. Burada geçirimsiz membranların yapılacak olması bölgedeki
ağaçların kesilmesi gerçeğini değiştirmemektedir. Bütün dünya asit
yağmurlarının peşinde uğraşırken, Gediz Ovası’nın orta yerinde bizatihi asidin
kendisinin olmasının savunulacak bir tarafı yoktur. Dünyanın hiçbir tarafında
böyle bir örneğin olması söz konusu olamaz. Gittikleri yer olsa olsa çöllerdir
bu arkadaşlarımızın, heyetlerin. Doğru yerlere gönderilip, doğru raporlar
alınması gerekmektedir.
Turgutlulular,
Manisalılar, Türkiye’de çevre hassasiyeti olan herkes Çevre ve Orman Bakanından
bu Çevre Günü’ne yakışır bir açıklama beklemektedirler. Yoksa, ağacın, çevrenin
kirletileceği bir açıklamayı dinlemeye ihtiyacımız yoktur.
Sayın Bakanımdan
çok istirham ediyorum. Turgutlu, Manisa ayaktadır. Lütfen bu sese kulak verin.
Turgutlu’nun, Gediz Ovası’nın kirletilmesine izin vermeyin.
BAŞKAN – Sayın
Genç, siz de sisteme girmişsiniz.
3.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Turgutlu’daki Çevre
Günü’ne ve Turgutlu Belediye Başkanının tutumuna ilişkin açıklaması ve Çevre ve
Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Başkanım, ben de Turgutlu’daki bu Çevre Günü’ne katıldım Sayın
Ahmet Bey’le beraber, MHP’li milletvekili arkadaşımızla beraber, orada 5 bin
kişi yürüdü. Oradaki olayı bize anlattılar. Burada Hükûmet adına yapılan
açıklamaların aşağı yukarı hepsi gerçek dışıdır.
Şimdi, mahkeme
karar verebilir. Siz, idare olarak buradaki fiilî durumu gerçek savunmazsanız,
mahkemeye yanlış bilgi verirseniz… Tabii ki mahkemede bilirkişiler de -bazı
bilirkişiler de maalesef çevre düşmanı- böyle raporlar verirse…
Şimdi, efendim,
burada sülfürik asit fabrikası kuruluyor Gediz Ovası’nın tepesine. Bu sülfürik
asit ne demektir? Orayı yaşanmaz hâle getiriyor, Gediz Ovası’nı çöl hâline
dönüştürüyor. 3 bin tane ağacın olduğu yer kesiliyor ve orası çöl hâline getiriliyor
ve işin kötü tarafı bu Nikel Şirketi gidiyor, “Ben bir şey buldum.” diyor;
geliyor, ARGE’den 1 milyon dolar TÜBİTAK’tan ödül alıyor, 1 milyon dolar da
Avrupa Birliğinden alıyor. Bakın, Türkiye’deki hiçbir şirket gidip de
TÜBİTAK’tan 1 milyon dolar ödül almıyor ama bu Hükûmet maalesef bunlara o kadar
büyük avantaj sağlıyor ki! Sayın Bakan burada savunuyor, “Şu, şu tedbirleri
aldık.” Olur mu efendim yani! Asidin olduğu bir yerde Gediz Nehri en ufak bir
asit karışımıyla kirlenir, orada artık tarım yapılamaz olur.
Dünyanın en güzel
üzümü Manisa Ovası’nda. Şimdi, bu kadar göz bebeği, ülkemizin can damarı olan
bir yerde İngiliz şirketinin 25 milyar dolar kazanacağı tahmin ediliyor.
Şirketin kazanacağı 25 milyar dolara bu güzelim coğrafyamızı feda ediyoruz. Bu
hangi vatanseverlik duygusuyla bağdaşır?
Sayın Başkan, ben
oraya giderken bir gazete kupürünü verdiler. Turgutlu’da çıkan gazetede,
Turgutlu Belediye Başkanı diyor ki: “Efendim, Bakanımız bunu onaylamıyordu ama
İngiliz Büyükelçisi bastırdı, İngiliz Hükûmeti bastırdı, İngiliz şirketi
bastırdı, onun üzerine yaptı.” Ben de geçen gün burada yaptığım konuşmada “Siz,
İngilizlerin mi Hükûmetisiniz yoksa Türkiye Cumhuriyeti’nin mi Hükûmetisiniz?”
demiştim. Bülent Arınç çıktı, bana tepki gösterdi burada. İşte, kendi Belediye
Başkanlarının söyledikleri sözler ortada Sayın Başkan. Bu memleketin bu kadar
sahipsiz bırakılmaması lazımdır. Yani, üç beş tane yabancı şirketle ortaklık
yapan kişiler 3-5 dolarlık para kazanacaklar diye biz Türkiye’yi satamayız
efendim.
Onun için, gerçekten,
Gediz Ovası’na yapılan o maden için oraya verilen ruhsat, Türkiye’ye yapılan, o
bölgeye yapılan en büyük ihanettir. Bunu en kısa zamanda iptal etmek lazımdır.
Danıştay kararını beklemek lazım, Danıştayda da gerekli savunmayı yapmak lazım
efendim. Bir bilirkişi heyetiyle yetinilmesin, itiraz edilsin bilirkişiye.
Ondan sonra, mahkeme kararına itiraz edilsin, Danıştaya gidilsin. Gerçekten
orada, Turgutlu’da, o gün 5 bin tane Turgutlulu vatandaşımızla yaptığımız
yürüyüşte olayın vahametini gördük, CD’lerini gördük, dağda o kadar büyük
çukurlar açılmış ki onların düzeltilmesi mümkün değil.
Teşekkür ederim
efendim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Genç.
Sayın Süner,
sisteme girmişsiniz efendim, buyurun.
4.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, geçen sene Antalya’da çıkan orman yangınlarına
ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Sayın Çevre Bakanıma, geçen sene mayıs ayında orman yangınlarıyla
ilgili bir önerge verdim. Bu önergede, ne gibi tedbirler aldığını sordum.
Kendisi de haziran ayında cevap verdi, “Gerekli bütün tedbirler alınmıştır.”
diye. Kendisine teşekkür ediyoruz, aldığı tedbirlerden sonra 17 bin dekar alan
Serik ve Manavgat’ta yandı.
İkinci önergemde
“Ne gibi tedbirler alınabilir…” diye yazmıştım. Orman yangınları nereden
çıkıyor? Yol kenarlarından, yüksek gerilim hatlarının altından, sabotajdan ve
piknik alanlarından. Baştan iki tanesinde, yol kenarlarındaki ve yüksek gerilim
hatlarındaki yangınları nasıl önleyeceğimizi kendisine önergeyle izah etmiştim.
“Orman işçileri aldık.” diyor. Orman işçileri aldıysanız nerede
kullanıyorsunuz? Eğer yol kenarından
Devamlı size
önerge veriyorum, alınacak tedbirleri sayıyorum ama maalesef sizde bir kıpırtı
görmüyorum. Allah aşkına, ne zaman bu orman yangınlarının önüne geçeceksiniz,
ne zaman tedbir alacaksınız? Her seferinde “aldık, verdik” hep hikâye
anlatıyorsunuz. Çıkıyorsunuz, yirmi dakika konuşuyorsunuz ama önerilerimize bir
cevap vermiyorsunuz, söylediğimiz önerileri de yerine getirmiyorsunuz.
Teşekkür ederim
Başkanım.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Süner.
Sayın milletvekilleri,
aslında böyle bir sistemimiz yok, böyle bir usulümüz yok, ben bunu söyleyeyim
size. Ben, açıklamak için, 60’ıncı maddeye göre size söz veriyorum…
TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Sağ ol Başkanım, teşekkür ediyoruz. Söz verdiğiniz için teşekkür
ediyoruz.
BAŞKAN - …ama
siz, kürsüde konuşur gibi uzun uzadıya konuşuyorsunuz. Ben sizden kısa ve öz
açıklamalar istiyorum efendim. Lütfen, buna dikkat edelim, bundan sonra
keserim.
TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Her zaman böyle hoşgörülü olun Başkan, teşekkür ediyoruz.
BAŞKAN - Keserim
efendim bundan sonra. Yani ona göre, arkadaşlardan rica edeyim ben.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkanım, kısa bir açıklama da ben yapayım.
BAŞKAN - Daha çok
soru var efendim; sıra gelmedi size Sayın Şandır, daha çok isteyen var.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Bozdağ.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkanım, 60’ıncı madde gayet açık.
BAŞKAN - Evet,
dördüncü fıkrası açık, belli, ben biliyorum onu.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Gayet açık ama Sayın Başkanım “Pek kısa bir sözü olduğunu belirten
üyeye Başkan, yerinden konuşma izni verebilir.” (MHP ve CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN -
“Verebilir” diyor hatta “verebilir” diyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, Genel Kurulu siz yönetiyorsunuz; verdiniz…
BAŞKAN - Ben
yani, arkadaşlarımız, sayın milletvekilleri…
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Yani,
burada değişen bir şey olmuyor. Yani, ben rica ediyorum, bundan sonra kısa ve
öz olsun efendim. Kısa ve öz isteyeceğim.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, itirazımızı yapayım, siz ne yaparsanız takdir sizin.
BAŞKAN - Sayın
Bozdağ, bakın ben orada yetkimi kullanıyorum “verebilir” diyor, vereceğim ama
öz, kısa.
TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Sayın Başkan Vekili doğruyu yapıyor.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, bütün Meclis bunu isterse siz bütün Meclise söz
verecek misiniz? (MHP ve CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Anladım.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Başkan bilmiyor mu?
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – 10 kişiyi geçti Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Anlaşıldı efendim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Müdahale etmeyin, niye müdahale ediyorsunuz Başkana?
BAŞKAN – Ben
burada arkadaşları rencide edemem ki “Soru sormayın.” diyemem yani. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar) Sadece anlayış bekliyorum. Bir de açıklamalarınız fazla
uzun olmasın.
Takdire kalmış
bir şey, vermeyebilirim de, biliyorum ama arkadaşları da dinlemekte fayda var
diye düşünüyorum ama ağır konuşmamak kaydıyla, hakaret etmemek kaydıyla. Onun
için fazla vermeyeceğim süre, bakın, tekrarlıyorum.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Lütfen efendim, kısa kısa, uzun değil. Sisteme girmiştik.
BAŞKAN – Size
sıra geldiğinde zaten şey yaparsınız.
TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Sayın Başkanım, sisteme biz de girmiştik.
BAŞKAN – Çok
giren arkadaşımız var sisteme.
Sayın Ağyüz,
buyurun efendim. Siz de girmişsiniz. Rica edeyim, çok kısa ve öz olsun.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Bravo Başkan.
5.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep’teki
çevre sorunlarına ilişkin açıklaması ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep)
– Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
yaşanılabilir ve sürdürülebilir çevre hepimizin temel ilkesi. Gaziantep’te Sof
Dağı sorununu geçen sene gündeme getirmiştim, siz ilgilenmiştiniz ama taş
ocakları ve mucur ocakları açımı devam ediyor. Orası çok stratejik bir bölge
Sayın Bakanım. Lütfen İl Müdürlüğünüz, bölge müdürlüğünüz varsa, onlar
ilgilensinler. Burada köylüler ile işletmeciler karşı karşıya gelecek.
Ayrıca, Gaziantep
içinde hafif raylı sistem güzergâhı olmayan yerlerde Büyükşehir Belediye
Başkanlığı güzergâh geçiriyor, yüzyıllık çınar ağaçları, koruma altına alınması
gereken çınar ağaçları kesiliyor, katlediliyor, buna İl Müdürlüğünüz “Dur.”
demiyor. İl Müdürlüğünüzün görevi belediye içini ilgilendirmiyor mu? Bu konuda
duyarlısınız, duyarlılığınızın Gaziantep’e intikalini bekliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ağyüz.
Sayın Kaptan...
6.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, yangın söndürme
uçakları ve orman yangınlarına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı
OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, bu
yıl yangın söndürme konusunda, yangın söndürme uçağı kiralaması konusunda bir
ihale yaptınız mı, gerekli tedbirleri aldınız mı? Geçen yıl bu ihalelerin geç
yapılmasından dolayı, dünyadaki yangın söndürme uçaklarının da sayısının az
olmasından dolayı bir sıkıntı yaşandığını Türkiye’de kamuoyu biliyor ve bu
konuda… Çıkan yangınlar uzun süre, üç gün, dört gün sürdü. Biraz önce Sayın
Antalya Milletvekili Tayfur Süner arkadaşımızın söylediği yangın: 17 bin hektar
orman yandı ve bu ormanın yanmasında siz havadan helikopterle baktınız.
Sayın Bakan, bu
orman yerde yanıyor, köy yerde. Orada bir köy yandı, 60 tane ev yandı, 2 tane
insan yandı, ona bizzat orada, yakınından, yani yerden, topraktan bakmanız
gerekirken, havadan bakıyorsunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kaptan.
Sayın Arat…
OSMAN KAPTAN
(Antalya ) – Sayın Başkan, bitmedi.
BAŞKAN – Efendim,
1’er dakika.
OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Başbakana 61 milyar dolara uçak alacağınıza bir yangın söndürme
uçağı alsanız daha iyi olur.
BAŞKAN – Böyle
bir sistem yok efendim, lütfen...
Buyurun Sayın
Arat.
7.- İstanbul Milletvekili Necla Arat’ın, İstanbul
Yeşilyurt’taki Olimpiyat Parkı’na ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı
NECLA ARAT
(İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakanım,
belirli günlerde, bizler, öyle sanıyorum ki bu günlerin edebiyatını yapmakta,
bu günlere ilişkin törenler düzenlemekte, ayrıca istatistikler yayınlamakta çok
başarılıyız ama bu günlerin gerçek anlamını ifade eden somut sorunları çözme
söz konusu olduğunda, bu sorunların yerli yerinde durduğunu daha önceki
eleştirilerden de zaten anlamış bulunuyoruz.
Ben, şimdi,
İstanbul’daki bir soruna kısaca değineceğim, bilginiz olmasını istiyorum çünkü
çevrenin ne kadar önemli olduğunu, yeşilin ne denli korunması gerektiğini, her
ağacın ne kadar büyük değer taşıdığını ifade ettiniz konuşmanızda. 20 Mayıstan
beri, İstanbul’da, Yeşilköy Yeşilyurtlular, kendilerine ait bir park alanını,
Çınar Oteli’nin karşısındaki Olimpiyat Parkı’nı savunmak için sabahtan akşama
kadar nöbet tutuyorlar, pazar günleri de orada toplanıyorlar. Neden? Çünkü
Büyükşehir Belediyesi o park alanında bir kat otoparkı ve ticaret merkezi
yapmaya karar verdi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Arat…
NECLA ARAT
(İstanbul) – Lütfen devam edeyim, çok önemli.
Bir park alanına
ticaret merkezinin yapılması…
BAŞKAN – Sayın
Arat, mikrofonunuz kapalı, sesiniz sisteme girmiyor.
NECLA ARAT
(İstanbul) – Efendim?
BAŞKAN –
Konuşmanız tutanaklara geçmiyor, mikrofonunuz kapalı.
NECLA ARAT
(İstanbul) – Tamamlayayım müsaade ederseniz, çok önemli.
BAŞKAN – Ama ben
yapamam efendim. Diğer arkadaşlar da aynı şeyi isteyecekler bizden.
Teşekkür ederim.
Ben baştan ikaz
ettim. Sayın Bakanın görüşünü açıklayacağınıza siz kendi görüşünüzü
açıklasaydınız bitmişti şimdi.
Sayın Ersin,
buyurun.
8.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, İzmir Karareis Koyu
ve Gerence Körfezi’ndeki balık çiftliklerine ilişkin açıklaması ve Çevre ve
Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
AHMET ERSİN
(İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanın
balık çiftlikleriyle ilgili açıklamalarını dinlediğimde yanlış ya da eksik bilgilendirildiğini
düşündüm.
Sayın Bakanım,
şimdi, Çeşme, Urla ve Karaburun’un ortak denizi olan Karareis Koyu şu an askerî
yasak bölgedir ama bu askerî yasak bölgede hâlen faaliyette olan 2 tane orkinos
tesisi, orkinos çiftliği var ve onun devamındaki Gerence Körfezi’nde de yine 15
tane balık çiftliği faaliyetlerini sürdürüyor. Yani askerî yasak bölgeye bir
turizmle ilgili tekne giremez, bir turist teknesi giremez ama Japon bandıralı,
Panama bandıralı gemiler bu yerlere girebiliyorlar. Yani siz sanıyorum yanlış
ya da eksik bilgilendiriliyorsunuz, bu konuya dikkatinizi çekmek istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ersin.
Sayın Şandır,
buyurun.
9.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, 5 Haziran Dünya
Çevre Günü ve Çevre ve Orman Bakanının tutumuna ilişkin açıklaması ve Çevre ve
Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim, özellikle tavrınıza çok
teşekkür ederim.
Bakın, bugün
Çevre ve Orman Bakanımız Genel Kurula bilgi veya bir soruya cevap vermek
anlamında çıktı gündem dışı konuşmaya. Gönül arzu ederdi ki 5 Haziran Dünya
Çevre Günü, Sayın Bakan gelse, burada çevre duyarlılığını ifade etse, gruplar
da onar dakika konuşsalardı. Yani Hükûmet bunu usul etmediği için mecburen İç
Tüzük 60’ıncı maddeye göre, istismar etmemek kaydıyla yerinden konuşmalar bir
mecburiyet oluyor. Bunun için sizin duyarlılığınıza teşekkür ediyorum, Sayın
Bekir Bozdağ’ın da bu müdahalesini aslında doğru bulmuyorum.
Sayın Bakanıma
bir şey söylüyorum: Sayın Bakanım, temennilerinizi ifade ettiniz, buna hakkınız
yok. Siz bir bürokrat, bir ilim adamı olmak değil, şimdi bir siyaset adamı
olarak yapmakla sorumlusunuz. Gerçekten çevreyle ilgili Türkiye’mizin çok
sorunu var, gerçekten çok sorunu var Sayın Bakanım. Yani ben Mersin
Milletvekili olarak Mersin’in o güzel sahillerinin nasıl kirlendiğini biliyorum,
denize girilmiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Üzülüyorum ama ne yapayım, sisteme çok giren arkadaş var.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ama önce bir dakikayı sizin için kullandım, o bir dakikayı verin.
BAŞKAN – Benim
için mi kullandınız? Yok efendim.
Teşekkür ederim.
Sayın Bakanımız
buradalar, daha özel görüşürsünüz, anlatırsınız, hakikaten böyle bir şey açılsa
daha iyi efendim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Bir dakika daha verin lütfen.
BAŞKAN – Hayır,
vermeyeceğim efendim, daha arkadaşlarımız var, maalesef çok giren var.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkanım, buna bir “dur” demek gerekmez mi?
BAŞKAN – Sayın
Bozdağ, acelemiz yok, buradayız; arkadaşlar konuşsun.
Çevre Günü bugün,
herkes fikrini söylüyor, ama maalesef çok söz isteyen var.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Efendim, ben Sayın Bakandan talep ediyorum, çevre duyarlılığını
gelsin, ifade etsin, gruplar olarak onar dakika konuşalım.
BAŞKAN –
Olabilir, tabii, görüşme açılabilir efendim.
Evet, Sayın
Bulut, buyurun efendim.
10.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Balıkesir
Ayvalık ilçesi köylerindeki maden arama ve işletme tesislerinin Altınova
Barajı’nda ve fabrika atıklarının Manyas Gölü’nde yarattığı çevre sorununa
ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım,
Balıkesir’in Ayvalık ilçesinde köylerde maden arama, işleme tesisleri var.
Buradaki atık sular Altınova Barajı’na gidiyor, köylerin kanalizasyonları akan
yağmur sularıyla bu baraja gidiyor. Bu barajın suyu içiliyor, bu barajın suyu
sulamada kullanılıyor, bu barajın suyu insanların ve hayvanların içiminde
kullanılıyor.
Diğer taraftan,
Manyas Gölü Türkiye için “Kuş Cenneti”yle duyulmuş, sulamada ve birçok zaman
içmede kullanılan bir göl. Bilhassa Bandırma bölgesinde sanayi atıkları,
fabrikaların atıkları bu göle gitmektedir, arıtma ünitelerini
çalıştırmamaktadırlar. Her iki konu hakkında soru önergesi verdim, bugüne kadar
cevap alamadım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bulut.
Sayın Uras…
11.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, Bandırma
Körfezi’ndeki çevre sorununa ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlu’nun cevabı
MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) – Sayın Bakan, Dünya Çevre Günü’nde bir örnek olay olarak, Balıkesir
Bandırma Körfezi’ndeki sülfürik asit ve gübre fabrikalarının yarattığı ağır
tahribata, atıklar, kötü koku ve duman nedeniyle oluşan ağır hastalıklara
dikkatinizi çekmek istiyorum. Yıllardan beri toplumsal muhalefet örgütleri bu
skandal duruma karşı seslerini duyurmaya çalışıyorlar, ama bir türlü sonuç
alamıyoruz. Bu konuyla ilgilenirseniz memnun olacağız.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Uras.
Sayın Sipahi…
12.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin,
yabancıların kırk dört yıllığına Suriye sınırını işgal etmelerinin çevre
kirliliği yaratmasına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlu’nun cevabı
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana kısa
bir sorum olacak. Yabancıların kırk dört yıl süreyle Suriye sınırını işgal
etmeleri millî çevre kirliliği sayılır mı sayılmaz mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Sipahi.
Sayın Yemişci…
13.- İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci’nin, İzmir’in koy ve
körfezlerindeki balık çiftliklerinin taşınmasına ilişkin açıklaması ve Çevre ve
Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
TUĞRUL YEMİŞCİ
(İzmir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben de, balık
çiftlikleriyle ilgili bir açıklama yapmak istiyorum. İzmir Karaburun, Mordoğan,
Balıklıova ve Çeşme Gerence Körfezi Milletvekili Kooperatifinin oradaki usulüne
uygun olmayan balık çiftliklerinin, geçtiğimiz hafta yaptığım ziyarette,
taşındığını, usulüne uygun yere taşındığını gördüm. Dolayısıyla Sayın
Bakanımıza teşekkür ediyorum.
Ayrıca, size de,
60’ıncı maddeden dolayı verdiğiniz sözden ve tutumunuzdan teşekkür ediyorum.
İnşallah muhalefetteki arkadaşların tutumu, size karşı olan tutumu bundan sonra
da devam eder diyorum.
Teşekkür
ediyorum.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkana karşı muhalefetin hiçbir kötü tavrı yok arkadaşlar.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Sayın Çolak,
buyurun efendim.
14.- Artvin Milletvekili Ertekin Çolak’ın, Borçka
Barajı’nın kirletilmesine ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlu’nun cevabı
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Sayın Bakanım, seçim çevrem olan Artvin ilinde, bilindiği gibi,
Borçka Barajı tam şehrin dibine kadar gelmektedir. Şehrin atıkları tamamen açık
alana dökülmekte, yüzde 60, yüzde 70 meylindeki yamaç araziye dökülen şehrin
çöpü olduğu gibi yeni yapılmış olan Borçka Barajı’na dökülmektedir. Bununla
ilgili herhangi bir tedbir ya da bir yaptırımınız var mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çolak.
Sayın Öztürk…
15.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu Nükleer
Santralı, balık çiftlikleri ve Silifke Kayraktepe Barajı ile Aksuvat Barajı’na
ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Bakanım, Silifke Akkuyu Nükleer Santralinin yapımı konusunda
herhangi önleyici bir davranışınız var mı? Bu bir.
İki: O yörede
yapılmak istenilen balık çiftliklerine karşı ne gibi tedbirler düşünüyorsunuz?
Çünkü bunlar çevreyi katledici şeylerdir.
Silifke
Kayraktepe Barajı ve Silifke Aksuvat Barajı’nın yapımı hangi aşamadadır?
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Sayın Aslanoğlu,
buyurun.
16.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
Malatya Belediyesinin katı atık tesislerinin tamamlanmamasına ilişkin
açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanlarının verdiği
sözü, ben, herkesin bakanı olduğunu bir bakanın… Ama artık, sizin verdiğiniz
sözlere inanmamaya başladım. Siz, Malatya Belediyesi katı atık tesislerinin
2008 yılında mutlaka yapılacağını söylemiştiniz, 2008 yılı bitti… Artık, sizin
sözlerinize inanmayacağım.
Bilgilerinize arz
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Son soru Sayın
Öztrak.
Buyurun efendim.
17.- Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak’ın, Ergene
havzasında yaşanan çevre felaketine ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı
FAİK ÖZTRAK
(Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, bu
önemli günde, Ergene havzasında yaşanan çevre felaketine bir defa daha
dikkatinizi çekmek istiyorum ve konuya ilginizi tüm Trakya’nın beklediğini bir
kez daha ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim,
sağ olun.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öztrak.
Sayın Bakanım
sorular bitti, cevaplayabilirsiniz 69’a göre.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; ben de tekrar saygılarımı arz ediyorum.
Şimdi efendim,
önceden hızlı bir şekilde, süre de az olduğu için, soru çok, topluca cevap vereyim.
Bir defa
Kyoto’dan sonraki, yani 2013 sonrası küresel iklim değişimiyle alakalı
Hükûmetimiz çalışıyor. Bakın, bu konuda, bildiğiniz gibi, Bakanlığımızın
başkanlığında, başta Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı, diğer bakanlıklar, sivil toplum kuruluşları olmak üzere, Küresel
İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulumuz var. Sürekli olarak toplanıyoruz ve bu
konuda hazırlıklar yapılıyor. Yani, biz, gerçekten her ne kadar Kyoto’ya taraf
olmasak dahi bütün toplantılara iştirak ettik. Gerek Bonn’daki toplantı, aynı
zamanda Polonya’daki toplantı, önümüzdeki aralık ayında Kopenhag’da yapılacak
olan toplantıya hazırlık yapıyoruz. Bunu, sadece Bakanlığımız değil, aynı
zamanda Dışişleri Bakanlığıyla birlikte yürütüyoruz. Bu konuda gerçekten hassas
davranıyoruz. Onu özellikle belirtmek istiyorum.
Tabii, çevre ve
insan sağlığı olunca, her şeyin önünde olması lazım. Bu konuda sayın
milletvekillerimizin işaret ettiği bu hassasiyete ben de iştirak ediyorum yani.
Zaten bir çevreci olarak, yıllarca çevre mühendisliği bölümünde ders vermiş bir
hoca olarak benden bunun dışında bir şey beklenemez ama tabii ki
koruma-kullanma dengesini de gözetmemiz gerekir diye düşünüyorum. Dolayısıyla
hem çevreyi koruyacağız hem de birtakım kaynaklarımızı, millî kaynaklarımızı
ekonomimizin hizmetine, milletimizin hizmetine sunacağız. Yani bunu da dikkate
almamız gerekir.
Büyük Menderes ve
Gediz’le alakalı olarak… Bakın, Gediz için, az önce ifade ettim, biz hem o
bölgedeki valilerimiz, belediye başkanlarımızla birlikte Gediz’le alakalı ciddi
bir eylem planı hazırladık ve tarih verdik bakın ve bunu da “30 Aralık
Tabii, bu
Uşak’taki dericilerin faaliyetlerini devam ettirip de 70-
Özellikle Gediz
Ovası’nın kirlenmesine gelince… Bakın Turgutlu nikel madeniyle alakalı ben çok
geniş açıklama yaptım ama şöyle bir ithamda bulunuldu: Efendim, yok İngiliz
Hükûmeti gelmiş de, büyükelçisi, biz bu baskıya boyun eğmişiz! Böyle bir şey
asla yoktur, olamaz. Biz bilim adamıyız, böyle şeyler, kulaktan dolma şeylerle
söz konusu olamaz; bu bir. İkincisi…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Biz söylemiyoruz, belediye başkanınız söylüyor.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ben sizi dinledim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Belediye başkanınız söylüyor.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Böyle bir şey olamaz! Biz büyük bir devletiz,
hiç kimsenin herhangi bir şekilde baskısına maruz kalmayız. Kabul edemeyiz
böyle baskıyı. Böyle bir şey yok bir kere, nereden çıkarıyor? Falanca kulaktan
dolma şeylerle itham edilemez. Biz bu vatanı herkesten daha çok seviyoruz.
Şimdiye kadar da bütün ömrüm bu vatan, bu millet, bu bayrak için çalışmakla
geçti. Böyle bir ithamda hiç kimse bulunamaz. Bunu özellikle belirteyim.
Burada bir de
şunu ifade edeyim…
AHMET ORHAN
(Manisa) – Sizin belediye başkanınız söylüyor, biz söylemiyoruz bunu.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bir de şunu ifade edeyim: Orada bu rapora imza
atan ilim adamları gerçekten benim de tanıdığım kıymetli bilim adamlarıdır, öyle
ezbere rapor vermezler. Onları da cidden bu konuda özellikle yanlış
değerlendirmemek gerektiği kanaatindeyim. Neticede bilime göre hareket ediyor,
alınan tedbirleri gözlüyor, ona göre karar veriyor.
Gediz Ovası’nın
asla kirlenmesi söz konusu değildir, Gediz Ovası ile alakası yoktur; bu bir.
Gediz Nehri’nden ve o kaynaklardan da su alınmayacaktır.
AHMET ORHAN
(Manisa) – Niçin alakası yoktur Sayın Bakanım?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Müsaade eder misiniz kardeşim, bir politik
mevzu yapmayın bunu.
BAŞKAN – Açıklama
yapıyor efendim, bir dinleyelim efendim.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Müsaade edin bir toparlıyorum. Siz konuştunuz…
AHMET ORHAN
(Manisa) – Yarım saattir burada zaten siz konuşuyorsunuz Sayın Bakanım yani!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Konuştunuz, cevap veriyorum. Lütfen yerinizden
konuşmayın. Ben cevap veriyorum, bunu politik şey olarak değerlendirmeyin
lütfen. Biz ilmî olarak değerlendirelim; doğruysa doğru, eğriyse eğri. Bu
şekilde değerlendirmek yanlıştır.
AHMET ORHAN
(Manisa) – Biz de ilmî konuşuyoruz, hayalî konuşmuyoruz Sayın Bakan.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, devam ediniz.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ben ilmî konuşuyorum, ben rakamlar veriyorum,
ben geçirimlilik kat sayısını veriyorum, ben alınan tedbirlerden bahsediyorum.
Bunun dışında
şunu ifade edeyim: Eğer herhangi bir şekilde Gediz Nehri’nden su alınacaksa,
ona müsaade etmeyeceğiz, işletmesine müsaade etmeyiz. Böyle, yok efendim bu
atık su arıtma tesisinin suyunu kullanmayacak, Gediz Nehri’nden alacak… Bu
noktada izin verecek olan Bakanlığıma bağlı Devlet Su İşleridir, izin
vermeyeceğiz öyle bir şey varsa.
AHMET ORHAN
(Manisa) – Sağ olun, teşekkür ediyoruz onun için Sayın Bakan, yalnız şu
ağaçları da kurtaralım.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Yani, başka yerden, bunun dışında bir su almak
isterse müsaade etmeyeceğiz.
AHMET ORHAN
(Manisa) – Şu ağaçları da kurtaralım Sayın Bakan, 300 bin ağaç.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ağaçlara gelince, bakın, şu anda kesilecek
ağaç 120 bin adet. Biz kendilerinden 547.800 adet ağaç dikmesini teminat altına
aldık, 4,5 katı.
AHMET ORHAN
(Manisa) – Otuz yaşında Sayın Bakan.
BAŞKAN – Sayın
Orhan, lütfen.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ayrıca mevcut kesilen ağaçların da yerine ağaç
dikilmesini de, rehabilitasyon yapmasını da taahhüt altına aldık, onu da
belirteyim.
Şimdi,
Gaziantep’le ilgili konuya bakacağım. Sayın Gaziantep Milletvekilimiz, onu
hassasiyetle yerinde inceleyeceğim.
Bir de yangın
söndürmeyle alakalı. Değerli arkadaşlar, bakın, biz size rapor verdik. Türkiye,
hakikaten, orman teşkilatımız yangınla mücadelede Akdeniz ülkeleri içinde en
başarılı ülkedir. Bakın, bunu iddia ediyorum. Rakamlar ortada. Tedbirler aldık,
alıyoruz ama Akdeniz Bölgesi gibi bir alanda hiçbir şekilde yangın çıkmayacak
diye hiç kimse taahhüt edemez. Ama tedbir alacağız, yangını en kısa zamanda
söndüreceğiz.
TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Antalya Serik’teki yangında sadece seyrettiniz.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bu konuda gerekli tedbirler alınıyor, yangın
uçakları kiralandı. Evet, bir vekilimiz güzel işe işaret etti. Geçen sene bütün
dünyada, Akdeniz bölgelerinde, Portekiz’de, İtalya’da, Fransa’da, Yunanistan’da
yangın olunca yangın uçaklarına, helikopterlerine talep arttı. Geçen sene
maalesef yangın helikopteri, uçağı bulamadık ama bu sene erken davrandık, ocak
ayında ihaleye çıkıldı, uçakları da Türk Hava Kurumu kiralama ihalesini aldı,
helikopterler de kiralandı. Şu anda yaklaşık kırk adet havadan yangın müdahale
ekiplerimiz var, onu da özellikle belirteyim.
Sayın Vekilimizin
İstanbul Yeşilyurt’taki konusuyla ben bizzat ilgileneceğim, takip edeceğim.
TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Sayın Bakan, o parkta yüz yıllık ağaçlar var, alışveriş merkezi
oluyor, lütfen inceleyin.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Sayın Şandır’ın Mersin’le ilgili taleplerini
dikkate alacağım.
Ayrıca,
Balıkesir’le ilgili soru önergesi verdi Sayın Vekilim. Biliyorum, Manyas Gölü
ve Balıkesir’deki diğer içme suyu barajlarıyla alakalı. O konuda da zaten soru
önergesinin cevabı hazırlanıyor, onu da özellikle belirtmek istiyorum.
Artvin Borçka’daki
çöp meselesine gelince: Efendim, çöp meselesini… Malatya Milletvekilimiz de
aynı şeyi söyledi. Artvin için çöp meselesinin çözümünde biz belediyeler ve o
civardaki birtakım ilçe ve belde belediyeleri, merkez belediyesi dâhil olmak
üzere katı atık birliği kurdukları takdirde Bakanlığımız bunlara proje desteği
veriyor, yer temini konusunda yardımcı oluyor, hatta, birlik olması hâlinde
kısmen biz Bakanlıktan katkı payı olarak maddi destek sağlıyoruz. Yoksa, bütün
katı atık tesislerini, bütün atık su arıtma tesislerini Bakanlık yapacak diye
bir kanun da yok, böyle bir vazife de söz konusu değil. Biz sadece kontrol
etmekle mükellefiz, onu özellikle belirteyim. Kontrol için de hassasiyetle
davranıyoruz, onu belirteyim. Malatya’daki ve diğer Artvin’deki eksikler varsa,
-Kahramanmaraş’ta da var- onları bizzat takip edeceğim; onu da özellikle
belirteyim.
Ergene’yle ilgili
çalışmalar zaten devam ediyor. Sürem bir dakika kaldığı için…
Bir de şunu ifade
etmek istiyorum: Balık çiftlikleriyle ilgili Sayın İzmir Milletvekilimiz cevabı
verdi.
AHMET ERSİN
(İzmir) – Doğru değil, doğru değil.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Daha geçen hafta ben de oradaydım, kusura
bakmayın. Şu anda nereye gidiyor, ona bakın. Hepsinin taşınmadığını ben
söyledim ama yüzde 80’inin taşındığını ifade ediyorum. Lütfen, siz de bu hafta
sonu İzmir’e gidin.
AHMET ERSİN
(İzmir) – Oradayım, hep oradayım.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Sayın İzmir Valimizden ve aynı zamanda
İzmir’deki Çevre Orman İl Müdürümüzden lütfen sağlıklı bilgi alınız. Hepsinin
taşındığını söylemedim ama yüzde 80’inin taşındığını söylüyorum. İsterseniz
size bunların listesini teker teker vereceğim.
AHMET ERSİN
(İzmir) – Listesi var bende.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Netice olarak, tabii, burada sürem bitiyor.
Ben, hassasiyetlerinden dolayı, hakikaten, bütün grupların çevreye
gösterdikleri büyük hassasiyetten dolayı teşekkür ediyorum. Sizlerin de
söyleyecekleri hususlar, tenkitleriniz, tavsiyeleriniz bizim için önemlidir.
Neticede bu çevre hepimize aittir, bu ülke hepimizindir. Bu konuda da, ben
buraya notlar aldım. Çevre konusundaki sizlerin taleplerini hassasiyetle takip
edeceğim.
Tekrar teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu ve 20
milletvekilinin, turizm sektöründeki her şey dahil uygulamasının yol açtığı
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/382)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Gerekçesini
aşağıda arz ettiğimiz, turistik otellerin uyguladığı "herşey dahil"
(All Inclusive) uygulamasının, turizm sektörüne verdiği zararların
araştırılması, tespit edilen sorunların aşılması için gerekli önlemlerin ve
çözüm önerilerinin tespiti amacıyla Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105'inci
maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.
1) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
2) Hikmet Erenkaya (Kocaeli)
3) Yaşar Tüzün (Bilecik)
4) Bülent Baratalı (İzmir)
5) Atilla Kart (Konya)
6) Eşref Erdem (Ankara)
7) Zekeriya Akıncı (Ankara)
8) Rahmi Güner (Ordu)
9) Nevingaye Erbatur (Adana)
10) Turgut Dibek (Kırklareli)
11) Tekin Bingöl (Ankara)
12) Sacid Yıldız (İstanbul)
13) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
14) Tacidar Seyhan (Adana)
15) Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir)
16) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
17) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
18) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
19) Şevket Köse (Adıyaman)
20) Ensar Öğüt (Ardahan)
21) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
Gerekçe:
Ülkemizde bulunan
turistlik otellerde yabancı turistlere çok cüzi miktarlar karşılığında
"herşey dahil" (all inclusive) uygulaması uygulanmaktadır. Herşey
dahil sistemine göre, gelen turistlerin ihtiyaçları otel içerisinde
karşılanmaktadır. Bu nedenle, gelen yabancı turistler tatillerini otel dışına
çıkmadan geçirmektedirler. Böylelikle, gelen yabancı turistlerin kent esnafına
katkısı bulunmamakta, oteller daha fazla kazanırken küçük esnaf ekonomik olarak
zor duruma düşmektedir.
Yine ülkemizde
özellikle yabancı turistlere çok düşük meblağlarla herşey dahil sistemi
uygulanmaktadır. Ancak, bu uygulama yerli turistlere beş misli gibi farklı
bedellerle uygulanmakta ve bu uygulama da yabancı-yerli turist ayrımı
yapılmasına neden olmaktadır.
Ülkemizde
uygulanan "herşey dahil" sisteminin ülke turizmine olumsuz etkisi
giderek artmaktadır. Bu sebeplerle, turistik otellerin uyguladığı "herşey
dahil" (all inclusive) uygulamasının, turizm sektörüne verdiği zararların
araştırılması, tespit edilen sorunlar konusunda gerekli önlemlerin ve çözüm
önerilerinin tespit edilmesi amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğü’nün 104
ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz
ederiz.
2.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer ve 21 milletvekilinin,
kamudaki geçici personelin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/383)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
657'ye tabi
1- Bu sözleşme;
çalışanın tazminat hakkı doğmaması için yılın 12 ayı yerine 10 ayını kapsayacak
şekilde yapılmakta, kalan iki ayında personel ücretsiz izinli sayılmakta ancak
başka işlerde çalışmasına izin verilmemektedir.
2- Bu sözleşmeyle
çalışanın yılda 10 gün (ayda bir gün olmak üzere) ücretli izin hakkı
bulunmakta, 10 ay boyunca 5 gün (4 ayda bir gün) sağlık raporlu izin hakkı
bulunmakta, çalışan diğer günlerde ücretsiz izinli sayılmaktadır.
3- Çalışana ücret
dışında mesai parası, sosyal yardımlar, denge tazminatı, döner sermaye katkısı
gibi hiçbir ek ödeme yapılamamaktadır.
4- 2005 yılında
uygulamaya konulan
Bu bilgiler
doğrultusunda;
Kamuda çalışan
657'ye tabi
1) Abdullah Özer (Bursa)
2) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
3) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
4) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
5) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
6) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
7) Hikmet Erenkaya (Kocaeli)
8) Yaşar Tüzün (Bilecik)
9) Bülent Baratalı (İzmir)
10) Atilla Kart (Konya)
11) Eşref Erdem (Ankara)
12) Zekeriya Akıncı (Ankara)
13) Rahmi Güner (Ordu)
14) Nevingaye Erbatur (Adana)
15) Turgut Dibek (Kırklareli)
16) Tekin Bingöl (Ankara)
17) Sacid Yıldız (İstanbul)
18) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
19) Tacidar Seyhan (Adana)
20) Mehmet Şevki Kulkuloğlu
(Kayseri)
21) Fehmi Murat Sönmez
(Eskişehir)
22) Ahmet Küçük (Çanakkale)
3.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 22 milletvekilinin,
Bursa’daki hastane yangını ve sağlık kuruluşlarının yangına karşı
güvenliklerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/384)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Geçtiğimiz
günlerde Bursa ili Şevket Yılmaz Hastanesinde bir yangın meydana geldi. Bunun
sonucunda yoğun bakımda yaşam mücadelesi veren 8 yurttaşımız hayatını kaybetti.
Yaşanan olayın sebepleri ve hastaların ölüm nedenleriyle ilgili açıklamalar
ilerleyen günlerde hazırlanacak raporlar sonucunda ortaya çıkacaktır.
Ancak bu olay
ülkemizde halen hizmet vermekte olan kamu, özel hastane ve sağlık
kuruluşlarının yangın vb durumlara ne kadar uygun olduğu sorusunu gündeme getirmiştir.
1. Ülkemizde
halen hizmet vermekte olan kamu ve özel hastane ve sağlık kuruluşlarının
hangilerinde "Yangın Algılama Sistemi" bulunmakta, hangilerinde
bulunmamaktadır?
2. "Yangın
Algılama Sistemi" bulunan hastane vb sağlık kuruluşlarında bu sistemlerin
çalışıp çalışmadığı ve takibi kimler tarafından ve ne kadar süre ile
yapılmaktadır?
3. Ülkemizde
halen hizmet vermekte olan kamu ve özel hastane ve sağlık kuruluşlarının
hangilerinde mevcut elektrik tesisatının dizaynında kullanılan kablolar, halojen
free (halojenden arındırılmış)'tır?
4. Sağlık
kuruluşlarının hangilerinde Tesisat şaftında ve asma tavan içinde, yangın
algılama sistemi mevcuttur?
5. Sağlık
kuruluşlarının hangilerinde, mimari projeye uygun olmayan mekanlar ve
fonksiyonlar, sonradan oluşturulmuştur? Bu tür yapılaşmalarla ilgili olarak
denetim, izin ve kontroller nasıl ve kimler tarafından yapılmakta ve izinler
nasıl verilmektedir?
6. Bu tür
değişikliklerin gerektirdiği mekanik ve elektrik tesisat değişiklikleri proje
üzerinde yapılmadığı durumlarda bu konuların sorumluluğu kimlere aittir?
7. Sağlık
kuruluşlarının hangilerinde yoğun bakım ve yeni doğan ünitesinde pozitif basınç
oluşturacak şekilde havalandırma tesisatı mevcuttur? Hangilerinde değildir?
8. Pozitif basınç
oluşturacak şekilde havalandırma tesisatı bulunan yoğun bakım ve yeni doğan
ünitelerinin bakım, kontrol ve çalışma izlemeleri nasıl ve kimler tarafından
sağlanmaktadır? Bu sistemlerde ortaya çıkabilecek aksaklıkların sorumluluğu
kimlere aittir?
9. Sağlık
kuruluşlarının hangilerinde hem elektrik tesisatı, hem de oksijen gibi yakıcı
gazların hatlarının geçişini ayrı ayrı sağlayacak "Kablo Bacası"
bulunmaktadır? Hangilerinde bulunmamaktadır?
10. Sağlık
kuruluşlarının hangilerinde Kablo bacasında katlar arasında, alev ve dumanı
engelleyecek veya geciktirecek "Yangın Şiltesi, Yangın Şapı"
bulunmaktadır? Hangilerinde bulunmamaktadır?
11. Sağlık
kuruluşlarının hangilerinde Bloklar arasında yangın ve dumanın yayılımını
engelleyecek "Yangın Kompartımanları ve Önleyiciler" bulunmaktadır?
Hangilerinde bulunmamaktadır?
12. Sağlık
kuruluşlarının hangileri Mimari, Statik, Elektrik, Yangın ve Mekanik Tesisat
Projeleri, ilgili Meslek Odalarının mesleki denetimden geçirilmiştir? Hangileri
geçirilmemiştir?
13. Sağlık
kuruluşlarının hangilerinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği ile işletme güvenliği
kapsamında, ilgili mühendislerin tam gün süreli istihdamları sağlanmaktadır? Bu
konularda kimler görevlendirilmektedir?
14. Ayrıca bu tür
yapılarda ilgili meslek alanlarındaki taahhüt edilen işlerin teslim alınma
aşamasında, ilgili meslek odalarından test ve denetimden geçirilmesi ve risk
analizlerinin yapılması ile ilgili destek istenmekte midir?
15. Ayrıca bu tür
taahhütleri alan ve uygulayan asıl müteahhit ya da taşeronların
mühendislerinin, TMMOB'a bağlı ilgili odalardan SMM Belgeli olup olmadığı
kontrol edilmekte midir?
Başta Bursa
Şevket Yılmaz hastanesi olmak üzere; tüm bu soruların cevaplanması ve Ülkemizde
halen hizmet vermekte olan kamu ve özel hastane ve sağlık kuruluşlarının
incelenerek, yangınlara karşı güvenliğinin saptanması ve aksaklıkların
belirlenerek gereken önlemlerin en kısa sürede alınmasının sağlanması ile bu
konuda ulusal bir politika oluşturulmasına ışık tutması amacıyla Anayasanın
98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması
açılması hususunda gereğini saygılarımızla arz ederiz.
1) Kemal Demirel (Bursa)
2) Abdullah Özer (Bursa)
3) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
4) Hikmet Erenkaya (Kocaeli)
5) Yaşar Tüzün (Bilecik)
6) Bülent Baratalı (İzmir)
7) Atilla Kart (Konya)
8) Eşref Erdem (Ankara)
9) Zekeriya Akıncı (Ankara)
10) Rahmi Güner (Ordu)
11) Nevingaye Erbatur (Adana)
12) Turgut Dibek (Kırklareli)
13) Tekin Bingöl (Ankara)
14) Sacid Yıldız (İstanbul)
15) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
16) Tacidar Seyhan (Adana)
17) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
18) Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir)
19) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
20) Ensar Öğüt (Ardahan)
21) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
22) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
23) Ahmet Küçük (Çanakkale)
4.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 26
milletvekilinin, Çevre ve Orman Bakanlığının uçak ve helikopter ihalesinin
araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/385)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Çevre ve Orman
Bakanlığı tarafından orman yangınları için açılan uçak ve helikopter kiralama
ihalesi şartnamesinin açık ve net olmadığı gibi, kiralanacak uçak ve
helikopterlerin model, yaş gibi aranan özellikler belirlenmemiş, ülkemizde uçuş
güvenliği ve uçuş emniyetinden sorumlu olan Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün
hiçbir bilgisi ve önerisi alınmamıştır.
Ayrıca, açılan
ihalede yüklenici firma tarafından 01.05.2009 tarihine kadar ülkemize
getirildiğinde Teknik Şartnamede istenilen özellikleri taşıyıp, taşımayacağı
kontrol edilecektir ifadesiyle, bakanlığın adrese teslim bir ihale açtığı
açıkça görülmektedir.
Açılan ihalede
uçakların 30-40 yaşında olabileceği açıkça görülmekte ve satın alma değeri çok
düşük olan bu uçaklara 7 yılda 53 milyon $ ödeme yapılacaktır. Bu uçakların
uçuşlarında saatine 9.250 EURO ödeme yapılacaktır.
Ayrıca, 16
helikopter ihalesi açılmasına karşın, 13 helikopter kiralaması yapılmış bu
helikopterler için 5 yılda 125 milyon $ ödeme yapılacaktır. Bu
helikopterlerinin dünya piyasalarındaki kiralama fiyatları dikkate
alınmamıştır.
Hazırlanan
şartnamede herhangi bir özellik belirtilmeden sadece
Çevre ve orman
Bakanlığınca açılan uçak ve helikopter ihalesi şartnamesi yeterince açık
olmayıp gerekli rekabet koşullarını oluşturacak netlikte hazırlanmamıştır.
Bu sebeple,
Anayasanın 98. Maddesi ile İç Tüzüğün 104. ve 105. Maddeleri uyarınca bir
Meclis Araştırması açılmasını arz ederim.
1) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
2) İsa Gök (Mersin)
3) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
4) Çetin Soysal (İstanbul)
5) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
6) Ali Arslan (Muğla)
7) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
8) Tekin Bingöl (Ankara)
9) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
10) Abdullah Özer (Bursa)
11) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
12) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
13) Hikmet Erenkaya (Kocaeli)
14) Yaşar Tüzün (Bilecik)
15) Bülent Baratalı (İzmir)
16) Atilla Kart (Konya)
17) Eşref Erdem (Ankara)
18) Zekeriya Akıncı (Ankara)
19) Rahmi Güner (Ordu)
20) Nevingaye Erbatur (Adana)
21) Turgut Didek (Kırklareli)
22) Sacid Yıldız (İstanbul)
23) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
24) Tacidar Seyhan (Adana)
25) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
26) Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir)
27) Ahmet Küçük (Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
B) Duyurular
1.- İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesinin bildirmiş
olduğu; Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk hakkındaki dosyanın, Anayasanın
83’üncü maddesinin ikinci fıkrası gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisinin
bilgisine sunulmasına ilişkin duyuru
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/4/2009 tarihli ve
2009/47 esas numaralı yazısı ile Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk’un
yargılanmasına devam edildiği, Anayasa’nın 83’üncü maddesinin ikinci fıkrası
gereği bildirilmiştir.
Bilgilerinize
sunulur.
Birleşime bir
saat ara veriyorum efendim.
Kapanma Saati:12.48
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın
Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99’uncu Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/95) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin
ön görüşmesinin, Genel Kurulun 04/06/2009 Perşembe günkü birleşiminde
yapılmasına ve Genel Kurulun bugün saat 19.00’a kadar çalışmasına ilişkin CHP
Grubu önerisi
04.06.2009
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu’nun, 04.06.2009 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi
parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Hakkı
Suha Okay
Ankara
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler Kısmında yer alan (10/95) esas numaralı Meclis Araştırma
Önergesinin görüşmesinin, Genel Kurul’un 04.06.2009 Perşembe günlü birleşiminde
yapılması ve Genel Kurulun bugün saat 19.00’a kadar çalışması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde Ahmet Ersin, İzmir
Milletvekili.
Sayın Ersin,
buyurun efendim.
AHMET ERSİN
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hani zaman zaman gerek görsel
basında gerekse yazılı basında, şu kadar yasa dışı göçmenin Yunanistan’a
geçerken denizde boğularak yaşamlarını yitirdiğini ya da şu kadar sayıdaki yasa
dışı göçmenin kara yolundan Avrupa’ya ulaşmak isterken kapalı tırlarda
boğularak yaşamlarını yitirdiklerini gördük, okuduk.
İşte bugün,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu yasa dışı insan hareketleriyle ilgili
verdiğimiz araştırma önergesinin, iki yılı geçen süreden beri ele alınmayan bu
araştırma önergesinin bugün görüşülmesi için öneride bulunduk. O nedenle söz
aldım, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, günümüzün en zorlu sorunlarından birisidir sosyal düzenin
korunması ile uluslararası güvenliğin sağlanmasında tehlike oluşturan ve insan
hakları ile yaşam hakları ihlallerine neden olan yasa dışı insan hareketleri
günümüzün en zorlu sorunlarından birisidir ve bu yasa dışı insan
hareketlerinden en fazla etkilenen ülkelerin başında da Türkiye geliyor.
Türkiye bu yasa dışı insan hareketlerinde hem hedef ülke hem de transit ülke
olması nedeniyle başka ülkelere göre çok daha fazla olumsuz etkileniyor.
Değerli
arkadaşlarım, bir defa bu yasa dışı insan hareketlerinde Türkiye, iş bulmak ya
da iltica amacıyla gelenler için bir hedef ülkedir. Orta Asya, Orta Doğu ve
Afrika’dan, oradaki sosyal yaşamdan, oradaki siyasi durumlardan kaçarak daha
demokrat ve daha gelişmiş ülkelere gitmek isteyen topluluklar içinde Türkiye
bir transit ülkedir. Konumu itibarıyla asıl, bu transit geçişlerden, Türkiye
büyük sıkıntı yaşıyor ve bu yasa dışı insan hareketlerine engel olamadığı
gerekçesiyle de Türkiye Avrupa Birliği ülkeleri tarafından sık sık ağır biçimde
eleştiriliyor.
Değerli
arkadaşlarım, bu yasa dışı insan hareketleri yıllık cirosu 10 milyar doları
bulan uluslararası organize suç örgütleri tarafından idare edilen,
yönlendirilen ve organize edilen bir büyük dramdır ve bu yasa dışı insan
hareketlerini iki bölümde değerlendirmek lazım. Bu yasa dışı hareketlerin, yasa
dışı insani hareketlerin bir bölümünü yasa dışı göçmenler oluşturuyor ki bunlar
da daha çok, az önce sözünü ettiğim gibi, Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika’dan daha
uygun ortamlarda yaşamak için yola çıkan ve sözünü ettiğim bu organize suç
örgütlerinin ağına düşen topluluklardan oluşuyor.
Değerli
arkadaşlarım, düşünün ki Türkiye son sekiz yılda 600 bine yakın yasa dışı
göçmeni yakalayarak ülkelerine göndermiştir, son sekiz yılda 600 bine yakın
yasa dışı göçmen… Kaldı ki bu yasa dışı göçmenler genellikle de kendi
ülkelerinin sınırları dışına çıktığında ya da diyelim ki Türkiye sınırlarına
girdiklerinde pasaportlarını, kimliklerini imha ediyorlar ve bu kişilerin hangi
ülke vatandaşı olduğunu tespit edinceye kadar çok da uzun bir süre geçiyor.
Dolayısıyla, yasa dışı göçmen oldukları nedeniyle illegal yollardan Türkiye’ye
giriş yaptıkları nedeniyle yakalan ama ülkeleri tespit edilinceye kadar, hangi
ülke vatandaşı oldukları tespit edilinceye kadar barınma ve iaşeleri sağlanan
bu kişilerle ilgili Türkiye çok ağır bir ekonomik yükün altında bulunuyor.
Nitekim son sekiz yılda sadece barınma ve iaşe masrafı olarak Türkiye 800
milyon 600 bin lira harcama yapmıştır. Keza, uyrukları hangi ülke vatandaşı
oldukları tespit edilenlerin geri gönderilmelerine ilişkin de 9 milyon 700 bin
lira Türkiye harcama yapmıştır, ki toplam 18 milyon 300 bin liralık bir yük
getiriyor Türkiye’ye. Bununla beraber, Türkiye bu göç hareketlerini engelleyemediği,
gerekli önlemleri almadığı nedeniyle de, bütün bu çabalarına rağmen, yine de
Avrupa Birliği ülkeleri tarafından çok ağır biçimde eleştiriliyor.
Değerli
arkadaşlarım, bir diğer yasa dışı insan hareketi, insan ticareti. Bu insan
ticareti de, genellikle Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra oluşan
ülkelerdeki ve özellikle de o ülkelerdeki kadınların tehditle, şiddetle ya da
kandırılarak Türkiye’ye getirilmeleri, ki bunların bir kısmı Türkiye’ye
çalışmak için de geliyorlar, Türkiye’de de yerleşiyorlar ve bunlar için Türkiye
bir hedef ülke ama birçoğu için de Türkiye bir transit ülke çünkü o eski Sovyet
ülkelerinden, Sovyetlerin dağılmasından sonra oluşan ülkelerden Türkiye’ye
getirilen bu insanlar, ülkemiz üzerinden Orta Doğu’ya gönderiliyorlar. Yani tam
bir insan ticareti, tam bir insan haklarına aykırı durum var ve Türkiye’ye
getirilen özellikle bu kadınlar hem cinsel istismara uğruyorlar hem zorla
çalıştırılıyorlar ve kandırılarak Türkiye’de yaşamlarını bu şekilde, insan
haklarına aykırı bir biçimde sürdürmeye çalışıyorlar.
Yine, işte,
değerlendirdiğimiz zaman, son sekiz yılda bine yakın insan ticareti mağduru
kadın kurtarıldı emniyet güçlerimiz tarafından. Bine yakın bu suç mağduru
kadın, emniyet güçlerimiz tarafından kurtarılarak ülkelerine gönderildi ve yine
bu süre içinde 900’den fazla da insan taciri ele geçirildi, yakalandı, yargıya
teslim edildi ve gereği yapılıyor.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, bu bir insanlık dramıdır. Yani kendi ülkesinde çeşitli
nedenlerle, gerek siyasi gerek sosyal gerekse ekonomik nedenlerle yaşama
koşullarının olmadığı kişiler, insanlar bir umut arayışı içinde Türkiye
üzerinden ya Avrupa’ya gitmeye çalışıyorlar ya da Türkiye’de kalıp iltica etmek
ya da çalışmak için ülkemizde kalmaya çalışıyorlar ve maalesef ülkemizde kalan
ya da kimlikleri, hangi ülke vatandaşı oldukları tespit edilemediği için
ülkemizde barındırılan bu yasa dışı göçmenler Türkiye’de bazı suçlara da
karışıyorlar. Hırsızlık, gasp, kaçakçılık ve uyuşturucu ticareti gibi suçlarda
maalesef bu göçmenlerin önemli bir ağırlığı var. Nitekim, bakın, 2000 ve 2006
yılları arasında toplam 83.563 yasa dışı göçmenin hırsızlık, gasp, kaçakçılık
gibi suçlara karıştıkları görülüyor. Yani Türkiye için hem gelişleri bir
problem hem Türkiye’de barınırken bir problem yaratıyorlar hem de bütün bunlara
rağmen, Türkiye bunların iaşesi ve barınması için gerekli önlemleri…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Ersin, devam edin.
AHMET ERSİN
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
…alıyor olmasına
rağmen yine de Avrupa Birliği ülkeleri tarafından sıkça eleştiriliyor. Neden?
Bu göçmenlere, yasa dışı göçmen ticaretine, yasa dışı göçmen hareketine ve bu
insan hareketlerine engel olunamadığı nedeniyle.
İşte bu önergeyi
şunun için verdik değerli arkadaşlarım: Şimdi, bu bir büyük insanlık dramıysa,
insan haklarına aykırıysa ve üstelik yaşam hakkına aykırıysa -çünkü birçoğu
yolda yaşamlarını yitiriyorlar- o zaman bunların ülkemize hangi yollardan ve
nasıl girdiklerinin ve neden engellenemediklerinin tespiti gerekir. Bunların,
bu yasa dışı göçmenlerin ve insan ticareti yapanların Türkiye’de nasıl olup da
sınırdan geçebildiklerini ve bu yakalanan kişilerle, bu suçları işledikleri
nedeniyle yakalanan kişilerle ilgili nelerin yapıldığını, nelerin eksik olduğunu
tespit etmemiz gerekir. Nitekim, örneğin göçmen kaçakçılığıyla ilgili, yasa
dışı göçmenlerle ilgili, bu yasa dışı göçmenliği organize eden suç örgütleriyle
ilgili…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET ERSİN
(Devamla) – Sayın Başkan, izin verirseniz iki dakikada bitiriyorum.
BAŞKAN –
Bitirelim lütfen.
AHMET ERSİN
(Devamla) – …aralarında Türklerin de bulunduğu uluslararası suç örgütleriyle
ilgili Türk Ceza Yasamızın 79’uncu maddesinde bir düzenleme var yani bu göçmen
kaçakçılığı Ceza Yasamıza göre suçtur. Keza, insan ticareti yapanlarla ilgili,
yine aralarında Türklerin de bulunduğu uluslararası organize suç örgütleri
tarafından yönlendirilen bu insan ticaretiyle ilgili de yine Ceza Yasamızın
80’inci maddesi bir ceza hükmüne varmıştır, bir cezayı hükmetmiştir ancak bütün
bunlara rağmen ne insan ticaretine engel olunabiliyor ne de göçmen
kaçakçılığına, yasa dışı göçmen ticaretine engel olunabiliyor. O hâlde demek ki
aksayan bir şey var değerli arkadaşlarım. İşte bunların tespiti için biz, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak bir araştırma önergesi verdik. İki yıldan beri bu önerge
ele alınmadı. Umuyorum ve diliyorum ki, bugün sayın milletvekillerinin duyarlı
davranışlarıyla bu insanlık dramı, uluslararası bu insanlık dramına Türkiye
bakımından bir çözüm bulunabilir. En azından, bir çözüm arayışına gireriz.
Sizlerin duyarlılığınıza güveniyorum, inanıyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ersin, sağ olun.
Önerinin lehinde
Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş… Sayın Durmuş yoklar.
Sayın Şandır
buyurun efendim, siz konuşacaksınız. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin (10/95) sayılı Meclis
Araştırması Önergesi’nin gündeme alınmasıyla ilgili Danışma Kurulu grup önerisi
lehinde söz almış bulunmaktayım.
Değerli
milletvekilleri, tabii, Meclisimizin bugünkü gündemini belirleme toplantısına
bu sayıda bir milletvekilimizin katılmasını milletimizin takdirine bırakıyorum.
Onun için, gündem çok önemli olmadığına göre milletimize birkaç cümle arzım
olacak.
Değerli
milletvekilleri, Meclis İç Tüzüğü’nün 98’inci maddesi çok açık ve net bir
şekilde Meclisimizin temel fonksiyonlarını ifade ediyor ve diyor ki: “Her hafta
iki gün, üç çalışma gününün iki gününde bir saatten az olmamak üzere Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu denetim görevini yapacaktır.” Bu, kesin bir
hükümdür ve İç Tüzük’ün uygulayıcısı olan Meclis Başkanlık Diva-nına
Meclisimizin bir talimatıdır. Meclisimiz, Genel Kurulumuz, Hükûmet
uygulamalarını, icranın uygulamalarını, haftanın iki gününde, bir saatten az
olmamak üzere denetlemekle görevlidir; bu bir hukuktur, Anayasa kadar bir temel
hukuktur.
Biz, muhalefet
partileri olarak, çok sayıda, ülkemizin sorunlarıyla ilgili, halkımızın
beklentileriyle ilgili sorular soruyoruz, cevaplarını sayın bakanlardan
bekliyoruz, halkımız adına bekliyoruz. Araştırma önergeleri veriyoruz.
Sorunların araştırılarak çözümlerin tespitinin yapılmasını, bu çözümlere
muhalefet partileri olarak katkı vermemize imkân verilmesini Meclisimizden
talep ediyoruz, iktidar partisinin grubundan ve Hükûmetten talep ediyoruz.
Gündem belirlenmesi konusunda da İç Tüzük’ün 98’inci maddesindeki bu amir hükme
dayanarak diyoruz ki: “Denetim görevi için, haftanın iki günü, salı ve çarşamba
günü soru önergelerine sayın bakanlar burada cevap versinler.” Ama dün burada
acı acı itiraz etmemiz, tenkit etmemize rağmen, iktidar partisi grubu Türkiye
Büyük Millet Meclisinin denetim görevini bir ay süreyle iptal etmiştir -işin
özü budur- bütün itirazlarımıza rağmen. Yani günde bir saat konuşarak bir şey
kaybetmezsiniz. Birlikte yapacaksak bunu, gelin, bu mutabakatla, Meclisin
denetim görevini tıkamayınız. “Günde bir saat sözlü sorulara cevap verilmesini
temin edin.” dememize rağmen maalesef iktidar partisi sayısal çoğunluğunun da
gücünü kullanarak, bana göre antidemokratik, bana göre uzlaşmacı olmayan bir
yaklaşımla bu denetimi kapatmıştır.
Meclis, kapanıncaya
kadar denetim yapamaz durumdadır. Bizim de muhalefet partileri olarak millete
olan görevimiz, verdiğimiz sözün gereği, milletin sorunlarının milletin
kürsüsünden konuşulmasını temin etmek maksadıyla bir metot arayışı, bir yol
arayışı içerisinde, her gün bu kürsüye daha önce milletvekillerimizin verdiği
araştırma önergelerinin gündeme alınmasıyla ilgili Danışma Kurulundan
taleplerimiz olmakta. Danışma Kurulu bu taleplerimizi dikkate almak durumunda
ve sonuç itibarıyla işte şu vakit, iki saati geçkin Meclisimiz daha gündemine
geçip çalışmaya başlayamadı. Şimdi de muhalefet partilerinin Danışma Kurulu
grup önerileri üzerinde zaman tüketiyor. Yani sözlü sorulara bir saat bu Genel
Kurulu kapatarak zaman kazanamadınız. Muhalefet partileri olarak biz, görevimizin
gereği, denetim imkânını bir başka şekilde, yine İç Tüzük’ten kaynaklanan hakka
dayalı olarak yerine getireceğiz ve her gün burada ülkemizin ve halkımızın bir
sorununu, birkaç sorununu konuşacağız. Tabii bu konuşmaları Sayın Hükûmet
dikkate alır ve gündeme getirdiğimiz bu konularla ilgili Genel Kurula bilgi
verme nezaketini gösterirse doğrusunu yapar. Bu bilgi verme sorumluluğu Sayın
Hükûmete aittir çünkü denetimin muhatabı Hükûmettir.
Bakın, bugün,
Sayın Çevre ve Orman Bakanı elli dakikaya yakın burada görüştü ama İç Tüzük’e
göre, 5 Haziran Dünya Çevre Günü dolayısıyla Sayın Bakan burada bir
bilgilendirme, bir çevre duyarlılığını dile getirme görevini yerine getirmiş
olsaydı, bunu yapabilmiş olsaydı gruplarımız da onar dakikalık bu konudaki
katkılarını vereceklerdi. Dolayısıyla, biz bugün şimdi Cumhuriyet Halk
Partisinin görüşmekte olduğumuz insan kaçakçılığı, yasal olmayan göç
hareketleri ve bunun sorunlarının üzerinde verilmiş bir araştırma önergesinin
gündeme alınmasının lehinde konuşuyoruz, gerekçelerini ifade ediyoruz ama bu
konunun Meclis gündeminde görüşmelerinin yapılmasına müsaade etmiyorsunuz. Hiç
olmazsa Hükûmetten bir yetkili, bir sayın bakan buraya gelmeli, bu insan
kaçakçılığı konusunda ülkemizin sorunlarını, içinde bulunduğu durumu, olayın
boyutlarını anlatmalı ve Hükûmetin ortaya koyduğu tedbirleri, düşüncelerini de
ifade etmeli. Buna da yanaşmıyorsunuz.
Dolayısıyla,
değerli milletvekilleri, kabul edilmesi belki zor ama, söylenmesi belki uygun
değil ama bu Türkiye Büyük Millet Meclisi… Bu kürsü milletin kürsüsü, bu
kürsüde milletin sorunlarının konuşulmasını engelliyorsunuz. Milletin
sorunlarına karşı Hükûmetin geliştirdiği tedbirlerin konuşulmasını
engelliyorsunuz. Sizi millete şikâyet ediyorum. İnsan kaçakçılığı konusunu,
Türkiye'nin, özellikle de büyük şehirlerimizin çok önemli bir sorunu olan bu
insanlık sorununu konuşmayacağız da neyi konuşacağız?
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak birazdan görüşmeye açacağımız süt üreticilerinin ve süt
sektörünün sorunlarının araştırılarak çözümlerinin tespiti konusunda verdiğimiz
araştırma önergesinin gündeme alınmasını talep ediyoruz. Şimdi, süt üreticileri
sizin de seçmenleriniz. Ne anlatacaksınız seçmenlerimize? Bugün konunun uzmanı
arkadaşlarımızın anlattığına göre süt üreticileri maalesef damızlık dişi
inekleri kesmek üzere mezbahaya gönderir duruma geldiler ve bu orandaki artışın
yüzde 500 olduğunu ifade ediyorlar. Süt üreticilerinin kendi emekleriyle, kendi
bildikleri işi yaparak kendi topraklarında karınlarını doyuramayacak duruma
düşmüş olmaları sizi ilgilendirmiyor mu? Bunun konuşulmasına niye Türkiye Büyük
Millet Meclisini kapatıyorsunuz? Bunu anlatamazsınız, bunu anlamak mümkün
değildir.
Dolayısıyla,
gelin, yanlıştan dönün. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunu, ülkenin
sorunlarının konuşulmasına, Hükûmet icraatlarının tartışılmasına yani Meclisin,
İç Tüzük’ün 98’inci maddesine göre zorunlu olarak haftanın iki günü bir saati
geçmemek üzere denetim görevi yapmasına lütfen kapatmayınız. Bu hem demokratik
değil hem hukuki değil, inanız ki çok da akıllıca da değil.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Şandır, devam edin.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Bu millet hepimizin milleti, bu halk hepimizin halkı. Bu halkın
sorunlarını konuşmayıp da nerede konuşacağız? Sokak konuşmaya başladığı
takdirde değerli milletvekilleri, bundan siyaset de zarar görür, bundan siyasi
partiler de zarar görür. O sebeple, gelin, yanlıştan dönün, Cumhuriyet Halk
Partisinin getirmiş olduğu bu önerge çok doğru bir önerge. Bu önergenin kabul
edilip komisyon kurulup kurulmaması ayrı bir hadise ama insan kaçakçılığı
konusu üzerinde görüşmelerin başlaması ve Sayın Hükûmetin, sayın bakanların
buraya gelip bu konuyla ilgili Hükûmetin aldığı tedbirleri millete açıklaması
gerekir, buna fırsat veriniz. “Ben yaptım, oldu.” diyerek bir şeyin olmadığını
herkes biliyor, siz de bilmek durumundasınız.
Bu sebeple,
tekrar, bu önergenin gündeme alınmasını sizden talep ediyorum. Bu önergenin
gündeme alınması lehinde yaptığım konuşmayı dikkate almanızı diler, yüce
heyetinize saygılar sunarım. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Şandır.
Önerinin lehinde
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş.
Sayın Ağırbaş,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
AYŞE JALE AĞIRBAŞ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insan kaçakçılığı konusunda
verilen önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi şahsım ve
Demokratik Sol Parti adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, küreselleşmeyle birlikte son yıllarda insan kaçakçılığı ve
insan ticareti konuları, özellikle gelişmiş Batı ülkelerini, dolayısıyla da
gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeleri de ilgilendiren çok önemli bir konu
hâline gelmiştir. Modern dünyanın modern ayıplarından biri olan insan
ticaretinin artış göstermesinin sebepleri arasında, dünya nüfusunun 19’uncu
yüzyıla oranla 3 kat artması ve bu artışın çoğunlukla gelişmekte olan üçüncü
dünya ülkeleri arasında yaşanması yer alıyor.
İstihdam
fırsatının bulunmadığı, işsizliğin yüksek olduğu ülkelerden Batı ülkelerine
daha iyi bir yaşam, umut vadederek kurbanlarını ağına düşürüyorlar. Kurbanlar
kendi ülkelerinde bulunduklarından çok daha zor durumlarda, kötü koşullarda
hayat mücadelesi veriyorlar.
İnsan ticareti ya
da insan kaçakçılığı; kanun dışı ve ticari amaçla insanların pazarlanması,
dilencilik, cinsel sömürme, özgürlüksüz işçilik gibi irade dışı davranışlara
tabi tutulmalarıdır. İnsan kaçakçılığı, uluslararası yasa ve insan hakları
protokollerinin de ihlalidir. İnsan kaçakçılığı bölgesel düzeyde sadece bir
ülkenin değil, hemen hemen bütün dünya ülkelerinin karşı karşıya kaldığı bir
sorundur. Yasal kurallara uymaksızın meydana gelen bu hareketlenmeler her geçen
gün artış göstermektedir.
Gelişmekte olan
veya fakir ülkelerden umuda başlayan yolculuk, transit ülkeler üzerinden ve
insan kaçakçılarının yardımıyla gelişmiş ülkelerde son bulmakta veya hedefe
varılmadan birçok maddi kayıp, sıkıntı, hastalık ve ölüm gibi nedenlerle
ümitler sönmektedir. Çoğu kaçak insan çeşitli suçlar ve yasa dışı faaliyetlerde
kullanılmakta, dolandırılıp paraları ellerinden alınmakta, ödeyemeyecekleri
senet ve maddi yükümlülükler altında bırakılmaktadırlar.
İnsan
kaçakçılığı, günümüzde risksiz ve büyük kazanç sağlama yöntemleri arasında yer
alması dolayısıyla organize gruplar tarafından işlenmektedir. İnsan tacirleri,
mağdurları kendi ülkeleri içinde bir yerden diğerine aktarırlar, çoğu zaman da
uluslararası sınırlardan geçirirler. Daha sonra mağdurların en temel özgürlükleri
ellerinden alınır, eşya gibi satılırlar veya zorla çalışmaya mecbur
bırakılmaktadırlar.
Türkiye,
jeopolitik konumu, uzun dağlık sınırları, Avrupa ile Asya ve Orta Doğu ülkeleri
arasında tek köprü olması dolayısıyla Orta Doğu ülkelerinden zengin ülkelere
yönelik insan kaçakçılığında en elverişli ülke konumundadır. Ülkemizin
jeopolitik ve stratejik konumu Asya’yı Avrupa’ya bağlayan bir köprü vazifesi
görüp üç tarafının denizlerle çevrili olması ve komşularımızın potansiyeli,
ülkemizi bu suçun kaynak, transit ve hedef ülke bağlamında güzergâhını
oluşturmaktadır.
Afganistan,
Pakistan, Bangladeş gibi Asya ülkeleri ile çeşitli Afrika ülkelerinden deniz,
hava, kara yoluyla ülkemize legal veya illegal yollardan gelen yabancılar insan
kaçakçılığı konusunu oluşturmakta, ülkemiz vatandaşlarının da yer aldığı yasa
dışı geçiş ve insan kaçakçılığı organizasyonları sonucunda İtalya, Almanya ve
Hollanda gibi bazı Avrupa ülkelerine yönelmektedirler.
Birleşmiş
Milletler raporlarında insan kaçakçılığının kaynağı olarak gösterilen ülkeler
listesinde Cezayir ve Afganistan’la birlikte Türkiye'nin de adı orta seviyede
insan kaçırılan ülke olarak geçmektedir. Transit ülkeler listesinde ise Türkiye
yüksek risk grubunda bulunmaktadır. Raporda, gelişmekte olan ülkelerden kaçırılan
ve gelişmiş ülkelere götürülenlerin çoğunun Türkiye üzerinden Batı’ya
ulaştırıldığı belirtilmektedir. Hemen hemen her gün gazete haberlerinde ülkemiz
üzerinden yurt dışına kaçmak isteyen göçmenlerin yakalanma ya da ölüm
haberlerini alıyoruz. Acilen bu konuda gerekli tedbirlerin alınması
gerekmektedir.
Birleşmiş
Milletlerin raporlarında insan kaçakçılığının organize ve çok uluslu bir suç
olduğu ancak insan kaçakçılığından ceza alanların sayısının az olduğu
belirtilmektedir. Bu çerçevede Türk Ceza Kanunu’nda insan kaçakçılığıyla ilgili
düzenlemeler yeniden ele alınmalıdır. Ülkemizde yasa dışı giriş çıkışlar ile
geçişleri organize eden şahıslara daha etkin cezalar verilmelidir. Yasa dışı
yollardan ülkeye giriş çıkış yapanlara, organize edenlere verilen cezaların
artırılması, bu kişilere yardımcı olan kara, deniz ve hava aracı sahiplerine,
bu araçları sevk ve idare edenlere ceza verilmesi yerinde olacaktır. Ayrıca, bu
suçu teşekkül hâlinde işleyenlere daha ağır cezaların getirilmesi ve kişilerin
bu suçtan elde ettikleri mal varlıkları ile paraların müsadere edilmesi
ülkemizin yüksek risk grubundan çıkarılması yönünde atılacak önemli
adımlardandır.
İktidar grubu
yasama faaliyetlerine öncelik veriyor. Gerekçesi ise Türkiye Büyük Millet
Meclisinin denetim faaliyetlerini bir ay süreyle askıya almak. Yaptığı, eylemli
tüzük değişikliğidir ve bunu yaptığı içindir ki muhalefet de araştırma
önergelerini öne aldırıp görüştürmek istemektedir. İktidar, denetimi bloke
etmiş olmasaydı araştırma önergeleri de sırası geldiğinde görüşülebilecekti.
Meclisin çalışma düzeni çığırından çıkartılmak istenmektedir.
Bir ülkenin insan
kaçakçılığı ile tek başına mücadele etmesinin mümkün olmadığı artık bilinen
gerçektir. Bu tür mücadeleler gerek ulusal gerekse uluslararası alanda
koordineli bir şekilde yürütülmesiyle başarıya ulaşabilecektir. Bu başarının
anahtarı ise hiç kuşkusuz ülkeler arası hızlı ve etkin bilgi alışverişi, eş
güdüm ve sorunun uluslararası platformda ele alınmasıdır. Ülkeler arasında bu
konuda yapılacak iş birliklerine de gereken önemin verilmesi gerekmektedir.
Çalışma Bakanlığı, bu konuyla ilgili denetimler üzerinde dikkatle ve titizlikle
durmalıdır.
Bu duygu ve
düşüncelerle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ağırbaş.
Önerinin
aleyhinde Giresun Milletvekili Nurettin Canikli.
Sayın Canikli,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, biraz önce Meclis çalışma yöntemiyle ilgili tartışmalar yaşandı ya
da daha doğrusu, Sayın Şandır kendi kanaatlerini ortaya koydu, ifade etti.
Öncelikle şunu çok net olarak ifade etmemiz gerekiyor: Biz, kesinlikle Meclisin
denetim yetkisinin ya da denetim imkânının kısıtlanması ya da ortadan
kaldırılması anlamına gelecek hiçbir uygulamanın içinde olmadık bugüne kadar,
olmamız da mümkün değil.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sözlü sorular yok ama…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Geleceğim Sayın Şandır, müsaade ederseniz.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Hani? Yok, gelecek hafta da yok, öbür hafta da yok.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Şimdi, bu haftanın gündeminde sözlü soruların görüşülmemesi kararı
var ve bunu birlikte aldık, biliyorsunuz. Biraz önce Sayın Şandır’ın belirttiği
husus, Genel Kurulda dün kabul edilen AK PARTİ grup önerisi çerçevesinde on beş
günlük, iki haftalık çalışma süresi içerisinde sözlü soruların görüşülmemesine
ilişkin hükümdür.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Bir ay Sayın Canikli, doğru bilgi verin.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Hayır, on beş gün, kalan on beş gün.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Bir ay.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Efendim, bakın, dün kabul edilen bizim grup önerimizde on beş gün,
haziran sonuna kadar, bir ay değil. Önce onu…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Haziran sonu, ne kadar? Meclis kapanıncaya kadar.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Efendim, haziran sonuna kadar, bir ay değil. Önce onu
netleştirelim. Yani on beş günlük süre için.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Bugün ayın kaçıydı Sayın Canikli?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Müsaade ederseniz, bakın, ben bir hususu aydınlatmaya çalışıyorum.
Şimdi, bu hafta
yine sözlü sorular görüşülmüyor. Birlikte aldık bu kararı, biliyorsunuz. Onda
problem yok.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Birlikte almadık, hayır.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Eğer on beş gün, önümüzdeki on beş gün içinde bir gün ya da iki gün
-konuşuruz- sözlü soruların görüşülmesi talep ediliyorsa biz buna karşı değiliz
değerli arkadaşlar, açığız.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Her gün yapalım.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Bunu kararlaştırabiliriz, hiçbir sakıncası yok.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Talep ettik, reddettiniz arkadaş, onu söylüyoruz.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Efendim, bakın, dün tabii veya bu haftaki görüşmelerde faklı bir
ortam vardı. Bunu hepimiz yaşadık, gördük. Biraz gergin geçti görüşmeler. Bu
itibarla öyle bir ortam içerisinde belki bu tür talepler -karşılıklı olarak
söylüyorum- karşılıklı olarak çok dikkate alınmamış olabilir. Ancak, biz hiçbir
zaman…
Nitekim, bakın,
22’nci ve 23’üncü Dönemde denetim konularının Türkiye Büyük Millet Meclisinde
görüşülme oranlarını, mesela 18, 19, önceki dönemlerle kıyasladığınız zaman
kesinlikle AK PARTİ Grubunun ve Hükûmetinin böyle bir tavır ve davranış,
düşünce içerisinde olmadığı çok net olarak ortaya çıkar.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Meclisin sonuna kadar sözlü sorular görüşülmeyecek önerisi sizindi.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Önce şunu tekrar söylüyorum Sayın Şandır: Biz buna açığız. Yani dün
grup önerimizle kabul edilen önümüzdeki iki hafta için sözlü soruların
görüşülmemesine ilişkin hususu tartışabiliriz, hiçbir sakıncası yok. Onu
konuşuruz. Tabii elbette bu, şu anda görüştüğümüz Cumhuriyet Halk Partisinin
grup önerisi çerçevesinde olmaz çünkü bu grup önerisi başka düzenlemeler de
içeriyor. Onlara elbette biz karşıyız.
Şimdi, biraz önce
söylemeye çalıştığım, ifade etmeye çalıştığım o hususu da izniniz olursa çok
uzatmadan birkaç rakamla teyit etmek istiyorum, ortaya koymak istiyorum. Bakın,
değerli arkadaşlar, mesela sözlü sorulardan başlayalım. Sözlü sorulara
baktığınız zaman, mesela 18’inci Dönemde…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Geriye dönük…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Tabii, karşılaştırma yapmadan, bu dönemde neler görüşüldü, ne kadar
görüşüldü… Gerçekten sözlü soruların ya da genel anlamda -özelde sözlü sorular-
genelde Meclis denetiminin azaltıldığı, kısaltıldığı, engellendiğinin ortaya
konulabilmesi için elbette bir karşılaştırma yapmak gerekir, dinamik bir analiz
yapabilmemiz gerekiyor. Onun için de 22’inci Dönemde ne kadardı, yani bizim AK
PARTİ hükûmetleri döneminde ya da AK PARTİ Grubunca Meclisin gündemi
belirlendiği dönemlerde, daha önce nasıldı? Bu karşılaştırmayı yapmamız
gerekiyor. Ancak bunu yaptığımız takdirde anlamlı bir değerlendirme yapma ve
sonuca varma imkânımız ortaya çıkar.
Bakın, değerli
arkadaşlarım, 18’inci Dönem üç yıl on ay sürmüş ve bu dönemde sözlü soruların
cevaplanma oranı yüzde 7,8. 19’uncu Dönem dört yıl iki aylık bir süreyi
kapsıyor. Yine sözlü soruların burada cevaplanma oranı yüzde 15. 20’nci Dönemde
yüzde 28, 21’inci Dönemde yüzde 23, 22’nci Dönemde yüzde 42,7 değerli
arkadaşlarım. Bir yıl dokuz aylık içinde bulunduğumuz 23’üncü Dönemde ise bu
oran yüzde 55’tir.
Bunu diğer bütün
hususlara teşmil edebilirsiniz. Yani bunlardan sadece -çok fazla zaman almak
istemiyorum- araştırma önergelerinde örnek vererek sonlandırmak istiyorum.
Bakın, sadece 21’inci Dönemle ilgili bilgi var bende. Üç yıl altı ay boyunca
toplam 44 araştırma önergesi görüşülmüş. Toplam üç yıl altı ayda 44 araştırma
önergesi görüşülmüş 21’inci Dönemde. 23’üncü Dönemde -henüz daha iki yıl
dolmadı- toplam görüşülen araştırma önergesi sayısı 58’dir değerli
arkadaşlarım.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Kaç tane komisyon kuruldu?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bakın, bütün bu rakamlar gösteriyor ki kesinlikle 22 ve 23’üncü
Dönemde hiçbir şekilde Meclisin denetim yetkisinin sınırlandırılmasına,
kısıtlanmasına ilişkin en ufak bir uygulama yoktur. Tam aksine, bütün önceki
dönemlerle kıyaslandığında, çok daha üzerinde bir denetim mekanizması burada
işletilmiştir, uygulanmıştır ve sonuçlandırılmıştır.
Bu anlayışımızın
bir gereği olarak, bu düşüncemizin, anlayışımızın bir yansıması olarak zaten
biraz önce Sayın Şandır’ın ifade ettiği o öneriye de açık olduğumuzu, böyle bir
düzenlemeyi yapabileceğimizi birlikte konuşarak… Yani zaten bu hafta birlikte
karar aldık, bu hafta sözlü soruları görüşmüyoruz. O gruplarımızın ortak mutabakatıyla
alınmış bir karardır ama önümüzdeki iki hafta için de oturur, konuşuruz, biz
açığız, o öneriyi kabul edebiliriz ama şu anda görüştüğümüz Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi çalışma saatleri ve başka konuları da içerdiği için
aleyhindeyiz. Yani o anlamda bu yolla bunu kabul edemeyiz, ayrıca görüşmemiz
gerekir.
Şu anda
görüştüğümüz CHP grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu ifade ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Canikli.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.
BAŞKAN – Bir
dakika efendim, Sayın Bulut sisteme girmiş.
Sayın Bulut, bir
şey mi soracaksınız?
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Başkanım, izin verirseniz bu konuda biraz açıklamada
bulunmak istiyorum.
BAŞKAN – Çok kısa
olmak kaydıyla efendim, yoklama isteyecekler.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sonra açıklamada bulunayım efendim.
Teşekkür ederim.
III.- Y O K L A M A
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
BAŞKAN – Yoklama
talebi var.
Sayın Okay, Sayın
Aslanoğlu, Sayın Ersin, Sayın Güvel, Sayın Köse, Sayın Durgun, Sayın
Karaibrahim, Sayın Bingöl, Sayın Tütüncü, Sayın Arat, Sayın Yazar, Sayın Dibek,
Sayın Ağyüz, Sayın Dikici, Sayın Kulkuloğlu, Sayın Ünsal, Sayın Ergin, Sayın
Hamzaçebi, Sayın Hacaloğlu, Sayın Öztrak.
Yoklama istemini
yerine getireceğim.
Üç dakika süre
veriyorum. Yoklamayı da başlatıyorum efendim.
Pusula gönderen
sayın milletvekili arkadaşlarımız salonu terk etmesinler efendim.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayımız yoktur.
Birleşime on beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.47
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99’uncu Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN – İstem
üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi yoklama
işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum ve yoklamayı da başlatıyorum efendim.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayımız vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- (10/95) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin
ön görüşmesinin, Genel Kurulun 04/06/2009 Perşembe günkü birleşiminde
yapılmasına ve Genel Kurulun bugün saat 19.00’a kadar çalışmasına ilişkin CHP
Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunacağım: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
2.- (10/349) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin
ön görüşmesinin Genel Kurulun 04/06/2009 Perşembe günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
4/6/2009
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu’nun, 04.06.2009 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi
parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun “TBMM Genel
Kurul Gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön
Görüşmeler kısmının 295. sırasında yer alan 10/349, esas nolu, “Süt Sektörünün
Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla
Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince” Meclis Araştırması
önergesi görüşmelerinin bugünkü birleşimde yapılması önerisinin İçtüzüğün 19
uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz
ederim.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkanvekili
BAŞKAN – Önerinin
lehinde Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil.
Sayın Asil,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP Grubunun verdiği grup
önerisiyle, dün, haziran ayı Meclis çalışmalarının gündemi AKP
milletvekillerinin oylarıyla belirlendi.
Bu gündeme göre
“Genel Kurulun 9, 16, 23, 30 Haziran 2009 salı günkü birleşimlerinde sözlü soru
önergeleri ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek, 10, 17 ve 24 Haziran
2009 çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesi” diyerek,
maalesef, bu gündemle haziran ayında Meclisin denetim görevini yapması AKP
tarafından engellendi.
Değerli
milletvekilleri, salı günleri dokuz saat, çarşamba ve perşembe günleri on bir
saat, cuma günleri de on saat çalışacağız. Milletimizin refahı, mutluluğu,
huzuru için gerekirse daha da çok çalışmalıyız.
Dün Grup Başkan
Vekilimiz Sayın Mehmet Şandır AKP Grup önerisinin aleyhinde konuşurken önerdi:
“Çalışma süresini bir saat erken başlatalım. Gelin, denetim görevini
engellemeyin.” önerisi maalesef, yine AKP Grubu tarafından kabul görmedi.
Değerli
milletvekilleri, biz de her gün, bir araştırma önergemizin gündeme alınmasını
yüce heyetinizden isteyeceğiz. Gündeme almaz iseniz de milletimizin bu önemli
meselelerine sahip çıkmadığınızı burada göstereceksiniz ve her gün sizi
milletimize şikâyet edeceğiz.
Değerli
arkadaşlarım, milletimiz kan ağlıyor. Ekonomik sıkıntılar, sosyal sıkıntılar
ülke insanımızın maalesef müreffeh bir hayat yaşamasını engellemekte. İşte çok
önemsediğimiz, önem verdiğimiz, ülke nüfusumuzun yüzde 40’ını teşkil eden,
kırsalda yaşayan insanlarımızın meselelerini Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündemine taşıyalım ve burada hep birlikte bu meseleleri ve bu meseleler için
çözüm yollarını birlikte bulalım ve insanlarımızın daha müreffeh bir hayat
yaşamalarına zemin hazırlayalım diye uğraşıyoruz.
İşte bugün de
kırsalda yaşayan insanlarımızın sıkıntılarını dile getirmek için Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu tarafından verilen, süt sektörümüzün sorunlarının tespit
edilip çözüm yollarının belirlenmesi, eksikliklerinin giderilmesi, Süt
Konseyinin daha işlevsel hâle getirilmesi, yönetmeliğinin düzenlenmesi, adil
olmayan bu durumların düzeltilmesi, hayvancılığın gelişimi, ülkenin sağlıklı
beslenmesinin riske girmemesi, ulusal düzeyde koordinasyonun sağlanması,
destekleme yollarının araştırılması, idari, kurumsal ve yasal düzenlemelerin
yapılması amacıyla Anayasa’nın 98’inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç
Tüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince verdiğimiz Meclis araştırma
önergemizin gündeme alınması talebimizin lehinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Bu öneriyi niçin
verme gereği hissettik ve önergemizin bir an önce görüşülmesini niçin
arzuluyoruz? Bu hususlar üzerinde yüce heyetimizi bilgilendirmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, hızla düşen fiyatlar nedeniyle süt sektörü hızla kan
kaybetmekte, üretici süt veren ineğini kesmek zorunda kalmaktadır. 2007 yılında
30 bin süt ineği kesime gönderilmiştir. Bu sayı 2008 yılında 155 bine çıkmış,
tedbir alınmaz ise bu sayının yıl sonuna kadar 200 binleri bulacağı yetkililer
tarafından ifade edilmektedir. Bunun doğal sonucu olarak da süt popülasyonu ve
et, sığır popülasyonu hızla yok olacaktır. Tedbir alınmaz ise bir müddet sonra
et ve süt üretimi açık verecek, maazallah ülkemiz et ve süt ithal eder duruma
düşecektir. Üretici sistemden çekilecek, hızla fakirleşecek, fakirleşen ve iş
imkânları ellerinden alınan üretici, zaten çok yüksek olan işsizlik rakamlarını
daha da büyütecektir.
Değerli
milletvekilleri, sütün en önemli kaynağı olan sığır, bize süt vermek amacı için
yaşamıyor. Bütün memeliler gibi soylarını devam ettirmek, yavrularını beslemek
amacıyla süt vermektedirler. İnsanoğlu değerli bir besin kaynağı olan sütün
üretimini artırarak yavruların beslenmesinden arda kalan kısmını besin kaynağı
olarak almıştır. Süt üreticimiz, bu faaliyetiyle süt üretiminin yanında erkek
yavruları da et sığırcılığına vererek et üretiminin de dengesini
oluşturmaktadır. Şu anda, maalesef, Türkiye’de süt üreticisi ürettiği sütün
değerini belirlemede hiçbir yerde etkin değildir. Üreticiden alınan süt
işlendikten sonra vitrinde 4 katına varan bir değerle satılmakta, bunun
karşılığı olarak üretici 43 kuruşa süt satmakta, 60 kuruşa karma yemi satın
alarak üretimini sürdürmeye çalışmaktadır. Dünyanın her yerinde süt üretiminin
en önemli girdisi olan yem fiyatları 1’e
2 olarak fiyatlandırılmaktadır. Yani 1 kilo süt ile 2 kilo yem
alınabilmektedir. Alınacak tedbirlerle en kısa sürede ülkemizde de 1 kilo süt
ile 2 kilo yem alınabilir hâle mutlaka getirilmelidir. Bugünkü fiyatlarla 1
kilo süt, ancak
Değerli
milletvekilleri, süt sektöründe tüm tarafların dengeli bir şekilde kazanacağı,
ülkenin geleceğini ve kamuoyunun sağlığını kollayan bir piyasa düzeninin
kurulması şart olmuştur. Düzensiz bir piyasa akıl kârı değildir. Bugün düzensiz
piyasanın en büyük mağduru üreticidir. Bu mağduriyet, arzın azalmasıyla et ve
süt faaliyetlerindeki azalma ve fiyatlardaki artış olarak kriz nedeniyle zaten
yoksullaşmış, alım gücü günden güne azalan vatandaşa yansıyacaktır. Süt sanayicimiz,
“Sen kaybet, ben kazanayım.” zihniyetinden vazgeçmeli, “herkes kazanmalı”
zihniyetini benimsemeli; etkin bir süt konseyi için de kamunun hakemliğinde
beraberce dengeli, kaliteyi gözeten, istikrarlı bir fiyat mutlaka
oluşturulmalıdır.
Ülkemizde ulusal
tarım politikaları ne yazık ki pek çok kesim tarafından yönlendirilmeye
çalışılmaktadır. Fakat sektörün asıl sahipleri, yani üreticiler göz ardı
edilmektedir. Oysa biliyoruz ki bugün örnek gösterilen bütün ülkelerin tarım
politikalarının oluşturulmasında etkin rol oynamakta, politikalar çiftçilerin
gelirinin belirli bir seviyede korunarak üretimin sürekliliğini sağlayacak
biçimde belirlenmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Asil, devam edin.
BEYTULLAH ASİL
(Devamla) – Ülkemizde ise bu düzensizlik sözde “piyasa ekonomisi” adı altında,
hâlâ, maalesef savunulmaktadır.
Kaçak canlı
hayvan girişi mutlaka önlenmelidir. Karkas et kaçakçılığı mutlaka önlenmelidir.
Karkas et ithalatı mutlaka durdurulmalıdır.
Süt tozu ithalatına
verilen izinler mutlaka kaldırılmalıdır. Süt fiyatlarındaki istikrar
sağlanıncaya kadar süt tozu ithalatı mutlaka durdurulmalıdır. Süt tüketimini
artıracak çalışmalara sektörün tüm kesimleri dâhil edilerek mutlaka
başlanılmalıdır.
Değerli arkadaşlarım,
yetkililerce “Tarım Bakanlığı tarafından süt tozu ithalatına sadece dâhilde
işleme rejimi karşılığında izin verilmektedir.” denmesine rağmen, bugün süt
üretiminde, peynir, yoğurt, hatta ayranda dahi maalesef süt tozu kullanılır
hâle gelmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Konuşmanızı bitirir misiniz efendim.
BEYTULLAH ASİL
(Devamla) – Bitiriyorum efendim.
İşte bütün bu
sebeplerle, bu önergemizi gündeme alalım diyor, yüce heyetinizi bu vesileyle
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Asil.
Önerinin
aleyhinde, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın.
Sayın Aydın,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun Önerisinin aleyhine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, çok değil, daha dün grup önerileri üzerinde ciddi tartışmalar
yapıldı. Ülkemizin önceliklerini ve ihtiyaçlarını belirleyen AK PARTİ Grubunun
önerisi kabul edildi.
Bu vesileyle, MHP
grup önerisinin aleyhinde olduğumu belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Aydın.
Önerinin lehinde
Adana Milletvekili Hulusi Güvel.
Sayın Güvel,
buyurun efendim.
HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin
vermiş olduğu önergenin lehinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli
arkadaşlar, ülkemizde geçimlerini süt üreterek kazanan üreticilerimizin en
temel sıkıntılarından birisini çiğ süt fiyatlarındaki dalgalanmalar
oluşturmaktadır. Türkiye'de üretilen sütün neredeyse tamamı sekiz on tane büyük
firma tarafından satın alınarak işlenmektedir. Bu firmaların aralarında yaşanan
yoğun rekabetin baskısı süt üreticisine ve süt fiyatlarına doğrudan
yansımaktadır. Çiğ süt fiyatının düşmesinde süt tozu ithalatının ve kaçak
olarak ülkeye sokulan süt tozunun da etkisi vardır. Sadece Avrupa Birliğinden
dâhilde işleme rejimi kapsamında 5 bin ton süt tozu vergisiz olarak ithal
edilmektedir. Süt fiyatlarında fiyat istikrarı sağlanamadığı koşulda
hayvancılığımız tükenme noktasına gelecektir.
Süt
üreticilerimizin karşılaştığı en önemli sorunlardan bir tanesi de maliyettir.
Yem, işçilik, makine ve bina amortismanı toplam süt maliyetinin dörtte 3’ünü
oluşturmaktadır.
Yem
fiyatlarındaki artış hepinizin malumudur.
Üreticilerimiz,
Avrupa Birliği ülkelerinden neredeyse 2 katı fazla maliyetle üretim yaparken
Avrupalı üreticilerin yarısı oranında bile teşvik alamamaktadır. Bu nedenle,
yem fiyatlarını aşağı çekecek tedbirlerin hızla alınması gerekmektedir.
Ayrıca, süt
üreticilerine verilen teşvikler muhakkak artırılmalı, kaliteli süte yüksek prim
desteği verilmelidir.
Değerli
arkadaşlar, ülkemizin, süt hayvancılığı alanında sahip olduğu potansiyeli
yeterince kullanamadığı tüm otoriteler tarafından ifade edilmektedir. Ancak,
Hükûmetin uyguladığı yanlış politikalar nedeniyle süt sektöründe yeterli
gelişme sağlanamamaktadır. Avrupa Birliği ülkeleri, süt üreticisini, teşviklerle,
kamu alımlarıyla desteklerken ülkemizde Hükûmet, üreticilerimizi, tüm tarım
kesiminde olduğu gibi, piyasanın insafına bırakmıştır. Verdiği çok düşük
primleri bile zamanında ödeyemeyerek üreticilerimizi perişan etmektedir.
Ülkemizin büyük potansiyeline karşın hâlâ dışarıdan süt tozu ithal ediyoruz.
1998 yılında
çalışmalara başlayan Ulusal Süt Konseyi bile ancak geçtiğimiz aylarda yasal
düzenlemesine kavuşabilmiştir. Ulusal Süt Konseyi Yönetmeliği’nin üreticimizin
istekleri doğrultusunda gözden geçirilmesi gerekmektedir. Konseyin ilk
toplantısı bu ay içinde yapılacaktır. Ulusal Süt Konseyine şimdiden başarılar
diliyorum. Üreticilerimizin sorunlarının çözümüne yardımcı olacaklarına yönelik
inancımı belirtmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, toplumumuzun yarısından fazlası günlük beslenmelerinde hemen
hemen hiç süt tüketmemektedir. Finlandiya’da
Dünyanın
altmıştan fazla ülkesinde ekonomik ve sosyal amaçlı olarak okul sütü programı
uygulanmaktadır. Bizde 2003 yılına kadar uygulanmış olan bu projenin Tarım
Bakanlığının aldığı karar doğrultusunda bu sene yeniden başlatılması gerekirken
bu uygulamanın başlatılmadığından dolayı büyük üzüntü duyduğumu belirtmek
istiyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; üreticilerimiz, ürettikleri
Zaman zaman süt
fiyatları o kadar düşmektedir ki üreticilerimiz, binbir emekle edindikleri süt
ırkı hayvanları mezbahaya yollamak zorunda kalmaktadırlar. Türkiye Ziraat
Odası, geçtiğimiz yıl 150 bin hayvanı kesime gönderdiğini açıkladı. 2007
yılında 30 bin hayvan, süt fiyatlarında istikrar sağlanamaması ve fiyat
düşüklüğü nedeniyle kesimhanelere gönderilmiştir. Eğer bu yıl da süt
üreticilerinin durumu görmezden gelinirse ortaya çıkacak tablo çok daha kötü
olacaktır.
Türkiye
İstatistik Kurumu, geçenlerde yayımladığı bir raporda, 2008 yılı için ortalama
süt fiyatının 80 kuruş olduğunu açıkladı ancak konuştuğumuz bütün üreticiler bu
fiyatı hiçbir zaman görmediklerini söylemişlerdir. Türkiye Damızlık Sığır
Yetiştiricileri Merkez Birliğinin tüm üyelerinden aldığı fiyatların ortalaması
53 kuruştur. Yine, Türkiye Süt ve Et Gıda Üreticileri Birliğinin açıkladığı
fiyatlar da bunu doğrular niteliktedir. Bu nedenle, TÜİK’in açıkladığı fiyatı
bir temenni olarak kabul ediyoruz ve bu fiyatlara da üreticilerimizin
ulaşacağını ümit ediyoruz.
Değerli
arkadaşlar, tüm ülkede olduğu gibi Adana ilimizde de ve Çukurova bölgesinde
işletme ölçeği dünya standartlarına göre çok küçüktür. Ancak, girdi
maliyetlerinin bu denli yüksek ve teşviklerin bu denli düşük olduğu koşullarda
üreticilerimizden işletme kapasitelerini büyütmelerini beklemek anlamsızdır.
Adana’da tarım il müdürlüğü verilerine göre 135 bin ton süt üretilmektedir. Bu
denli kötü koşullara rağmen üreticilerimizin bunu başarmaları bile hayret
vericidir. Ürettiği sütü çok ucuza satmak zorunda kalan üreticilerimiz
yaratılan bu olumsuzluklar içinde dahi ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Değerli
arkadaşlarım, süt sığırcılığının ekonomideki ağırlığını artırmak zorunluluğu
vardır. Bunun için bir taraftan süt tüketimini artırıcı önlemler alınmalı,
diğer yandan, teşvik mekanizmaları daha sağlıklı işletilerek süt üretimi
artırılmalıdır. Avrupa Birliği ülkeleri ve Amerika gibi ülkelerdeki süt üretim
ve tüketim rakamlarına ulaşmamız için bu ülkelerin üreticilerine verdiği
teşvikleri uygulamamız gerekmektedir. Söz konusu ülkelerde süt sığırcılığı
konusunda beş ya da on yıllık uzun soluklu politikalar uygulanırken, ülkemizde
günübirlik politikalarla bu sorunun üstesinden gelmek olanaksızdır. Gerek
hayvan varlığı gerek üretim miktarı ve kalitesi gerekse işletme büyüklüğü
anlamında önümüzde duran sorunları devletin doğru ve sağlıklı bir planlamayla çözmesi
gerekmektedir.
Değerli
arkadaşlar, süt sığırcılığımız alarm vermektedir. Ülkemizin bu konudaki muazzam
potansiyelini doğru değerlendiremediğimiz koşulda süt ve süt ürünleri anlamında
gıda güvencemiz tehlike altına girecektir. Ülkemizin yıllık süt üretimi
ortalama 12 milyon ton civarındadır. Ancak, üretilen sütün kalitesi konusunda
sorunlar vardır. Kaliteli süt sorunu sadece küçük ve orta ölçekli üreticilerin
sorunu değildir. Ne yazık ki özellikle son dönemlerde bazı büyük işletmelerde
ve mandıralarda süt yerine kaçak yollarla ülkeye sokulan süt tozu
işlenmektedir. Kaliteli süt üretimi için uzun soluklu eğitim programlarının
uygulanması gerekmektedir.
Süt ve süt
ürünlerinin üreticiden ucuza alınarak tüketiciye pahalıya satılmasının temel
nedeni market zincirlerinin yüksek kârla bu ürünleri satışa sunmalarıdır ve
süpermarketlerle ilgili yasanın çıkarılmaması nedeniyle millî ekonomiye de
büyük zarar vermektedir. İmalatçıdan süt ve süt ürünlerini uzun vadelerle alan
market zincirleri, aldıkları ürünleri yüzde 50’nin üzerinde kârla
satmaktadırlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Güvel, devam edin.
HULUSİ GÜVEL
(Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.
Üreticilerimiz ve
süt ürünlerini işleyen süt sanayisi zarar ederken marketler büyük paralar
kazanmaktadırlar.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; süt üreticilerimizin korunması Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının öncelikleri arasında yer almalıdır. Uzun yıllardır görmezden
gelinen sorunlar giderek kronikleşmeye başlamıştır. Bu sorunların çözümünün
ülkemizin gıda güvencesi anlamında hayati bir önemi olduğunu tekrar
hatırlatıyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Güvel.
Önerinin
aleyhinde Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı.
Buyurun efendim.
HÜSEYİN PAZARCI
(Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemdeki (10/349) sayılı
süt sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi konusundaki Meclis araştırma önergesi üzerinde söz aldım.
Demokratik Sol Parti ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Süt sektörünün
ele alınmasının önemi yadsınamayacaktır. Süt sektörü Türk ekonomisinde çok
önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle, milletvekili olduğum Balıkesir ili için
süt sektörünün önemi hepimizce bilinmektedir. Türkiye'nin en baştaki süt
üreticilerinden biri Balıkesir üreticileridir.
Sütün bu önemi
karşısında karşılaştığımız birtakım sorunların araştırılması tabii ki önem arz
etmektedir. Örneğin ilk karşılaşılan en temel sorun, süt üreticisinin bugünkü
dayanılmaz durumdaki ekonomik durumudur. Zira bu bahar aylarında Balıkesir
ilinde sütün litresi 48 kuruştan alınırken, yarım litre şişe suyu 50 kuruş idi.
Halkımızın çok kullandığı bir deyim vardır: “Sudan ucuz.” Gerçekten süt sudan
ucuz hâle gelmiştir; yarı fiyatınadır bir litre suyun. Bunun üretici bakımından
karşılanması, taşınması bu sorunun, kabul edilebilir değildir. Dolayısıyla
sütle ilgili üreticinin istikrarlı bir fiyatı elde edebilmesini sağlamak ve bu
konuda gerekli teşvikleri yapmak bizim boynumuzun borcu olarak ortaya
çıkmaktadır. Bu çerçevede de özellikle Süt Endüstrisi Kurumunun
özelleştirilmesinin ne kadar yerinde olduğu sorusunu sizlere tekrar hatırlatmak
isterim.
Sütle ilgili,
üretim olayı dışında bu sütün değerlendirilmesi olayıyla karşılaşılmaktadır.
Sütün işlenmesi ve değerlendirilmesinde, bugün ülkemizde süt imalatında
pastörize süt imal edilmesi ve bunların kutulanması yolunda önemli bir gelişme
sağlanmıştır. Bununla birlikte, bu konuda da süt tüketiminin -Türkiye’deki-
Batı’ya göre oranını gördüğümüzde, değerlendirdiğimizde bunun mutlaka
artırılması gerektiğini görmekteyiz.
Ancak “Süt
sektörü” dediğimizde, sadece süt üretimi, bunun pastörize edilerek içilmesi
olayıyla da sınırlı kalmamamız gerekiyor. Süt sektörü ayrıca peynirciliği içermektedir,
kapsamaktadır. Oysa, peynircilik konusunda ülkemizde çok çeşitli
peynirlerimizin var olmasına rağmen, bunları gereği gibi, yeteri gibi kesin
olarak değerlendirememekteyiz. Bilindiği gibi, Fransa’da örneğin, iki yüz elli-
üç yüz tür peynir oluştuğu ifade edilmektedir. Oysa bizde de, değerli
araştırmacı Profesör Doktor Artun Ünsal’ın “Süt Uyuyunca” kitabında da
hepimizin gözlerinin önüne serdiği gibi, çok çeşitli peynir türlerimiz vardır.
İki yüz elliyi bulmasa dahi bir hayli yüksek sayıda peynir üretebilme
kapasitesine, değişik türlere sahip olunma kapasitesine sahibiz ve bu konuda,
işte, süt sektörünün ayrıca, özellikle geliştirilmesi ve birçok katkının
yapılması gerekmektedir. Bu konuda üretimden başka, bu üretimin özellikle
ambalajlanması ve bunun uygun şekilde yurt dışı pazarlara da pazarlanması büyük
önem arz etmektedir. Ekonomimizde bugün bu gelişmeyi sağlarsak belirli bir
katkı yapacağımız da açıktır.
Ancak, öneriyle
ilgili bir yetersizlik görüyorum, şöyle ki: Bu önerge süt sektörünü sadece ele
almış, hâlbuki süt sektörünü bağlantılı olduğu öteki konularla birlikte ele
aldığımız takdirde çok daha doğru bir yaklaşım sergileyeceğimiz kanısındayım.
En başta süt sektörünü onun kaynağı olan hayvancılıktan ayrı bir şekilde ele
almanın bazı -odaklanma konusunda araştırmaya- sorunlar yaratacağını veyahut da
birtakım noktaların ihmal edileceği endişesini taşımaktayım. Dolayısıyla süt
konusunu, süt sektörü sorunlarını ele aldığımızda bu araştırmanın ayrıca
hayvancılıkla birlikte ele alınmasının uygun olacağını düşünüyorum. Zira,
benden önceki konuşmacıların da belirttiği gibi eğer süt veren hayvanı besleme
durumunda kalamazsa üretici, o zaman bu hayvanlar kesime gitmektedir.
Dolayısıyla bu hayvanların beslenmesi, yem fiyatları, bunların süt üretimi açısından
katkıları, verimleri ayrı bir şekilde ele alınma veyahut da süt sektörünün
sorunlarıyla birlikte ele alınma şeklinde doğru olacaktır. Dolayısıyla damızlık
ineklerin kesimi gibi sorunlar bu süt sektörünün sorunları içindedir ve
hayvancılığın bir yanını ifade etmektedir.
Yine, Balıkesir
Milletvekili sıfatımla şunu söyleyebilirim ki: Balıkesir hayvancılık konusunda
da gerek beyaz et üretimi bakımından gerekse kırmızı et üretimi bakımından
Türkiye’nin en ileri düzeydeki üreticisi bir ili oluşturmaktadır. Dolayısıyla
bu konunun hayvancılık sorunuyla birlikte ele alınmasının çok uygun olacağını
düşünüyorum.
Ayrıca bir başka
bağlantılı konu tarımda istihdam sorunudur. Süt konusu, hayvancılık konusu
tarımdaki istihdama da etkisi olabilecek; bunları geliştirdiğimiz, bu
sorunlarda ilerleme kaydettiğimiz takdirde istihdam sorununu da tarımda bir
ölçüde azaltma durumunda olacağız. Daha doğrusu olumsuz verisini olumluya
çevirme durumunda olacağız. Tarımda istihdam konusunda, baktığımız zaman, 2002
yılı sonu itibarıyla 7 milyon 458 bin kişi tarımda istihdam edilirken, 2008
yılı sonunda, yani altı yıl sonra 5 milyon 16 bin kişi istihdam edilmektedir.
Yani istihdamda tarımda düşüş 2 milyon 442 bin kişidir. Dolayısıyla tarımda
istihdamı da artırabilme olanağına sahip süt ve hayvancılık konularının bir
arada ele alınması ve bu önergenin dolayısıyla daha yeterli bir hâle
getirilmesini öneririm.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Pazarcı.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, karar yeter sayısının aranmasını istiyorum.
BAŞKAN – Peki,
karar yeter sayısını arayacağım efendim.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısını
arayacağım: Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.46
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.09
BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99’uncu Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi uyarınca verilen
önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Öneriyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer
alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer
alan, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
2.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (10/704) (S.
Sayısı: 383)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer
alan, Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.
3.- Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (10/692)
(S. Sayısı: 385) (x)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet buradalar.
Komisyon raporu
385 sıra sayısıyla bastırıp dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı, İç Tüzük’ün 91’inci maddesi
kapsamında görüşülecektir.
Bu nedenle,
tasarı tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul
edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler
ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü
üzerinde söz istemleri vardır.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani.
Sayın Geylani,
buyurun efendim.
DTP GRUBU ADINA
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan yasa tasarısının tümü üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz
aldım. Sayın Divanı ve arkadaşları saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye ekonomisi küresel krizin de etkisiyle her geçen gün
daha da küçülmektedir. Uzmanların tahminlerine göre ekonominin bu yıl da yüzde
5 ile yüzde 7 arasında küçülebileceği ifade ediliyor. Bu da çığ gibi büyüyen işsizliğin
katlanarak artması anlamına gelmektedir. Rekor kıran işsizliğin 2010 başında
yeni rekorlar kırması, yüzde 18’lere ulaşması beklenmektedir. Yüzde 19 olan
tarım dışı işsizliğin de yüzde 22’ye çıkması düşünülmektedir. Sanayi ve
hizmetler sektörünün yeni iş alanı yaratma kabiliyetini de ölçen tarım dışı
işsizlik oranının bu boyutlara ulaşması Türkiye için büyük bir tehlikedir.
Bakınız, ekonomik
sorunları görmezden gelerek kriz sürecini iyi yönetememenin faturası çok ağır
olmuştur. Bu faturayı ödeyen kesim de çalışan emekçiler, işsizler ve iş bulma
umudunu yitirenler olmuştur. Böylece krizin faturası toplumsallaştırılmak… Yani
fatura yoksul halka, çalışanlara ve gençlerimize kesilmiştir. Ekonomik küçülme,
Türkiye’nin en büyük sorunu olan işsizliği daha da büyütmüştür. Kentlerde
işsizlik oranı yüzde 18’i aşmış, buna paralel genç nüfusta işsizlik ürkütücü
boyutlara ulaşmıştır. Genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 29’lara dayanmış. Bunun
anlamı, Türkiye’de her üç gençten biri ne eğitim görebilmekte ne de çalışabilmektedir.
İş aramayıp çalışmaya hazır olan 2 milyon 486 bin kişiyle gerçek işsiz sayısı 6
milyon 280 bine çıkmıştır. Gerçek işsizlik oranı yüzde 24’ü bulmaktadır.
Türkiye bu rakamlarla dünya sıralamasında en çok işsizin olduğu 3’üncü ülke
durumundadır.
Krizin en çok
etkileyeceği ülkelerin başında olmasına karşın, Hükûmet tarafından bir türlü
varlığı ve etkisi kabul edilmediğinden, ne yazık ki önlemler de
alınamamaktadır. Yapılan bazı kısmi düzenlemeleri günü kurtarmaya yönelik ve
geç kalınmış girişimler olarak değerlendirmek gerekir. Atılan bazı adımları
olumlu bulduğumuzu ifade edebiliriz ancak bu, yoksulun ve işsizin derdine çare
olmaktan oldukça uzaktır. Hükûmetin yeni geçici istihdam paketi de Türkiye’deki
işsizlik sorununu gizlemeye yönelik bir girişimdir. 100-150 bin kişinin
alınacağı geçici istihdam paketinde ücret 300 ile 600 TL olarak
düşünülmektedir.
Değerli
arkadaşlar, bu ve bunun gibi geçici paketler işsizlik sorununu çözemeyeceği
gibi, kalıcı ve etkin yeni çözümler bulunmadığı takdirde bu sorun her geçen gün
daha da büyüyerek devam etmektedir. Bugün Türkiye’de krizden etkilenmeyen bir
tek kişi veya bir tek sektör kalmamıştır. Hükûmet bu konuda hâlâ ciddi adımlar
atmamakta ısrar etmektedir.
Krize karşı
alınacak önlemlerin başında işsizlikle mücadele ve emek gelirinin korunması
vardır. Bunun için önlem alınması sermaye üzerindeki vergi yükünü
yaygınlaştırmakla olanaklıdır. Ayrıca, iş gücü maliyetleri düşürülmelidir,
işsizlikle mücadele ve emekçi halkın gelirlerinin korunması istikrar programının
ana amacı olmalıdır.
İşsizlikle
mücadele kapsamında esnek istihdamın önünü açan ve işten çıkarmayı
kolaylaştıran yasal hükümler çalışanlar lehine yeniden düzenlenmelidir.
Özel girişimlere
vergi indirimi ya da İşsizlik Sigortası Fonu’ndan yararlanma, istihdamın
korunması koşuluna bağlanmalıdır. İşletmelere kayıt dışılıktan çıkma ve işten
çıkarmama şartları getirilecek teşvikler verilmelidir.
Sadece belli
sektörleri kapsayan ve günü kurtarmaya yönelik teşvikler ve vergi
indirimleriyle yetinilmemesi, vergi sisteminin bir bütün olarak gözden
geçirilmesi de kaçınılmazdır. Onun için, daha adil ve sosyal yönü ağır basan,
açık, şeffaf bir vergi sisteminin oluşturulması gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, vergi mevzuatında düzenlemelere gidilmesi, dolaylı vergilerin
azaltılması yıllardır tartışılan ve talep edilen konular iken, görüşülmekte
olan tasarının bu ihtiyaçtan doğduğunu söylemek mümkün değildir. Tasarı,
yaşanılan ekonomik krizin etkilerini geçiştirmek ve gündelik ihtiyaçları
karşılamak için özensizce hazırlanmış bir tasarı olarak görülmekte. Yasa yapma
tekniği açısından bir yasa tasarısı veya teklifi üzerinde tartışılırken mutlaka
bir konu ve amaç bütünlüğünün olması aranmalıdır. Bu yasa, daha iyi
anlaşılabilmesi için bizce etraflıca yeniden tartışmaya ve görüşmeye değer.
Ayrı konularda ayrı yasal düzenlemeler yapılır. Oysaki Hükûmet tarafından
getirilen yasa tasarılarının büyük çoğunluğu torba yasalardan oluşmaktadır.
Biri birinden nitelik olarak farklı konular aynı tasarı içinde yer almakta, kendi
başına değerlendirilmesi gereken bir hadise ise bir maddeler yığını içinde
âdeta kamufle edilmektedir. Bu, yasaların açık, anlaşılır ve kapsayıcı olma
özelliği ile çelişmektedir.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; tasarıya kanun yapma tekniği açısından yapılacak
eleştiriler kaçınılmaz olarak yasanın içeriğine de yansımaktadır. Biri birinden
tamamen bağımsız konular “bazı konularda” denilerek bir araya getirilmiş fakat
yirmi iki yasada düzenlemeye gidilmektedir.
Elektronik
ortamda verilmesi gereken bildirimleri içeren 24’üncü maddedeki cezalarla
ilgili hüküm, denetim açısından sıkıntılar doğuracağı sinyalini de vermektedir.
Maddenin içeriğinden görüleceği gibi, öngörülen cezayı ilk on beş gün için
1/4’e, ikinci on beş gün için de 1/2’ye düşürüyor. Böyle bir düzenlemeyi ceza
hukuku açısından da uygun görmediğimizi belirtmek istiyorum. Aksi takdirde,
asıl yasa ile düzenlenmiş olan ceza, kararın verildiği veya cezanın tahakkuk
ettiği andan değil, ancak bir ay sonra uygulama olanağı bulabiliyor.
Tasarıyla
birlikte küçük ve orta ölçekli işletmelerin 31/12/2009 tarihine kadar yapılan
birleşmelerinde, kanunda belirtilen şartları yerine getirmeleri kaydıyla
birleşme işlemlerinden doğan kazançlarına kurumlar vergisi istisnası
getirilmektedir.
Oysaki Türkiye’de
tüm işletmelerin yüzde 99,8’ini oluşturan KOBİ’ler istihdamın dörtte 3’ünü
sağlamaktadır, katma değerin de yüzde 26,5’ini oluşturmaktadır. KOBİ’lerin en
temel sorunları sermaye yetersizliği, birikmiş SSK primleri, vergi, enerji
borçları, finansman sıkıntısı ve ham madde teminindeki vergisel yüklerdir. Bu
işletmelerin mali yapılarını güçlendirmek ve istihdam düzeylerini artırmak için
birleşmelerinin vergi yoluyla teşvik edilmesi olumlu ancak yetersiz bir
düzenleme olacaktır.
Kuşkusuz ekonomik
krizden en çok etkilenen kesim yoksul halk ve emekçilerin yanı sıra bir de
KOBİ’lerdir. Hükûmetin bugüne kadar aldığı önlemler işsizliği önlemediği gibi
KOBİ’lerde de rahatlatma yaratmamıştır. Dolayısıyla yeni tedbirlerin alınması
kaçınılmaz olmuştur.
Değerli
arkadaşlar, tasarının 14’üncü maddesiyle Katma Değer Vergisi Yasası’nın 17’nci
maddesi değiştirilerek özel yurtlarda kapasitelerinin yüzde 10’una kadar
bedelsiz verilen hizmetlerin KDV’den müstesna tutulması öngörülmektedir.
Hükûmet özel öğrenci yurtlarına böyle bir vergi teşviki vereceğine neden yeni
yurt binaları inşa etmiyor diye sormak gerekmiyor mu? Hâlâ binlerce öğrenci
barınma sıkıntıları nedeniyle eğitimlerini tamamlayamamakta veya yarıda
bırakmaktadırlar. Birçok ilde yeni üniversiteler açılmasına karşın ve her yıl
binlerce yeni öğrenci okul yaşamına başlarken ne yazık ki mevcut devlet
yurtları ihtiyacı karşılamadığı için bayağı eğitim ve geçim sıkıntısı içinde
kalmaktadırlar. Öğrenciler özel yurtların insafına bırakılmakta, tasarıyla
birlikte yapılacak vergi teşviki, özel yurtların daha da çoğalmasına ve
devletin kendi görevi olan işleri özel kuruluşlara yaptırmasına ve öğrencileri
kendi kaderlerine terk etmesine neden olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, bizce tasarının en büyük handikabı 37’nci madde-siyle
getirilmek istenen düzenlemedir. Buna göre, Avukatlık Yasası’nın 168’inci
maddesine hüküm eklenerek genel bütçeye, il özel idarelerine, belediye ve
köylere ait vergi, resim, harç davalarında avukatlık ücretinin maktu olarak belirlenmesi
öngörülüyor. Öncelikle belirtmek gerekir ki, bu düzenleme Anayasa’nın 135’inci
maddesine aykırıdır. Anayasa’nın 135’inci maddesi çerçevesinde kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşu üst birliği olan Türkiye Barolar Birliğine
Avukatlık Yasası’nın 168’inci maddesiyle verilen düzenleme yetkisi bu tasarıyla
ihlal edilmektedir. Maktu vekâlet ücretine genel olarak değeri para ile
ölçülemeyen davalarda hükmolunmaktadır. Vergi uyuşmazlıklarının çok büyük bir
kısmının konusu kuşkusuz paradır. Dolayısıyla, vergi uyuşmazlıklarının para ile
ölçülemeyen dava ve işlerden sayılması da mümkün değildir. Bu hükmün
savunulması adına ortaya atılan görüşlerden bir tanesi de, yüksek vekâlet
ücreti ödeneceği endişesi taşıyan yurttaşların mahkemelere başvurmaktan imtina
edecekleri, böylece, hak arama özgürlüğü önüne bir set çekileceği iddiasıdır.
Oysaki bu iddia, daha önce Anayasa Mahkemesine yapılan başvurularda ortaya
atılmış ancak yüksek yargı, avukatlık ücretinin hak arama özgürlüğü önünde bir
engel oluşturamayacağını tespit etmiş ve bu konuda karar vermiştir.
Değerli
arkadaşlar, tasarının 21’inci maddesiyle ele alınan cep telefonlarına
uygulanacak yeni özel tüketim vergisini de hukuka ve adalete uygun
bulmadığımızı belirtmek istiyorum. Yeni düzenlemeyle birlikte, cep telefonu
ithalatında yüzde 20 ÖTV yerine, değeri 200 TL’ye kadar olanlara 40 TL maktu
ÖTV alınması öngörülmektedir. Düzenlemenin amacı, her ne kadar Çin’den ithal
edilen taklit cep telefonlarının önüne geçmek olsa da bunun önleminin bu
şekilde alınamayacağı açıktır. Gümrüklerde değeri 3-5 dolar beyan edilerek
yapılan cep telefonu ithalatına herhangi bir araştırma ve işlem yapılmayıp,
belirtilen fiyat aralığı içinde doğru beyanlarla ithalat yapan firmaları,
satıcılarını ve bu cihazları satan, alan tüketicileri âdeta cezalandırır gibi
bir vergi uygulamasına maruz bırakmak yanlıştır. Öngörülen bu düzenleme, sadece
düşük beyan ile bunu istismar eden ithalatçıları değil, bu fiyat aralığında
ithalat yapan tüm firmaları etkileyeceği için aradaki ek vergi farkı önemli bir
değişiklik yaratmaktadır. Aksine, bu düzenlemeden cesaretle, ithalatta daha da
düşük beyanlara ve henüz teknik olarak tam çözüme kavuşturulamayan klonlama
yöntemiyle kaçakçılığın artmasına ve daha kârlı bir illegal iş hâline gelmesine
neden olacağını düşünüyoruz.
Değerli
arkadaşlar, kamu idarelerine helikopter ve uçakların tesliminde uygulanacak
olan vergi indiriminin, kamu kurumlarının hangi acil ihtiyacını karşılayacağına
dair tasarıda gerekçelendirme gereği dahi duyulmamıştır. Ayrıca, bazı kurumların
neden istisna tutulduğu da bilinmemekle birlikte, eşitlik ilkesi gereğince de
istisnanın genişletilme ihtimali bulunmaktadır. Ciddi mali külfet getiren bu
malların vergi istisnası içinde yer almasının kamunun gerçek bütçesinin
gizlenmesi sonucunu doğuracağı düşüncesindeyiz.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; özce sunduğumuz bu düşüncelerle birlikte Genel Kurulu bir
kez daha saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Geylani.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay.
Sayın Akçay,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 385 sıra sayılı
Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Muhterem heyetinizi partim ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte
olduğumuz bu tasarı, Gelir Vergisi Kanunu ve bazı kanunlarda değişiklikler
yapılmasını öngören ancak konu ve amaç bütünlüğü olmayan bir torba kanun olarak
görünmektedir. Tasarının genel gerekçesinde, vergi sistemlerinin karakteristik
özelliklerinden birisinin temel politika hedeflerine ulaşmak olduğundan bahisle
tasarının temel felsefesinin ekonomik faaliyetlerin gelişiminin vergisel açıdan
teşvik edilmesi olduğu ifade edilmektedir. Oysa bu tasarıda temel politika
hedeflerinin ifadesini bulduğu 2009 programının hedeflerine ulaşılmasını amaç
edinen bir düzenleme bulunmamaktadır. Temel politika hedeflerine ulaşmayı amaç
edinen bir torba tasarının ekonominin tümüne bütüncül bir yaklaşımla bakması ve
düzenlemeleri derli toplu yapması gerekmektedir. Tasarının önemli bir kısmı,
ekonomi ve teknolojide meydana gelen gelişmelere ilişkin teknik ve idari
ihtiyaçları karşılamaya yöneliktir.
Değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak son iki yıldır ekonominin
iyiye gitmediğini, ekonomik krizin yaklaşmakta olduğunu, gerekli tedbirlerin
bir an önce alınması gerektiğini söyledik ve Hükûmeti sürekli uyardık ancak
uyarılarımız dikkate alınmadı. Yine partimiz 22 Ekim 2008 tarihinde -yani
bundan yedi ay önce- ekonomik krize karşı bir an önce tedbirlerin alınması için
Hükûmeti uyarmak amacıyla Mecliste düzenlenen bir basın toplantısıyla
görüşlerini kamuoyuyla paylaştı. 2009 yılı bütçe görüşmeleri sırasında da
bütçede ekonomik krizin dikkate alınmadığını, bu nedenle bütçenin gerçekçi
olmadığını, 2009 yılı bütçesinin ekonomik kriz dikkate alınarak revize edilmesi
gerektiğini söyledik. 29 Ocak 2009 tarihinde yine Türkiye Büyük Millet Meclisinde
düzenlemiş olduğumuz basın toplantısında da ekonomik krizin ağırlaştığı 2008
yılının son yetmiş beş gününde bütçe harcamaları yüzde 23’lük bir artış
gösterirken vergi gelirlerinde yüzde 2’lik bir düşüş olduğunu, krizin yetmiş
beş günlük vergi maliyetinin 6 milyar 650 milyon Türk lirası olduğunu, ekonomik
krizi ciddiye almayan Hükûmet bu tutumunda ısrar ederse 2009 yılında 202 milyar
Türk lirası olarak beklenen vergi gelirleri tahsilatının da bütçe hedefinin
yaklaşık 25 milyar Türk lirası altında gerçekleşeceğini bir öngörü olarak dile
getirdik ancak Hükûmet bu uyarılara kulak asmadığı gibi ekonomi yönetimi olanı
biteni algılayamamıştır.
2009 yılı Nisan
ayı bütçesi bu yılın ilk aylarındaki bütçe sonuçlarına kıyasla biraz daha iyi
görünmekle birlikte, bu iyileşmede nisan ayı bütçesine giren 1,8 milyar Türk
liralık özelleştirme geliri ile 2,1 milyar Türk liralık kamu bankalarının
kârlarından hazineye alınan temettü payı çok önemli bir rol oynamıştır.
Bu gelirleri
dışarıda bıraktığımızda, 2009 yılının başından beri bütçede görülen
kötüleşmenin devam ettiğini görmekteyiz. Nisan ayındaki gelir ve harcama
rakamları, seçimden sonra yeniden mali disipline dönüş için AKP Hükûmetinin
hiçbir şey yapmadığını açıkça ortaya koymaktadır. 3G ihalesi için alınan bu para,
bir seferlik bir paradır. Ayrıca, Millî Piyangonun satışı için açılan ihalede
yaşanan fiyasko, bundan sonra özelleştirmelerin bir süre daha yapılamayacağını
ortaya koymaktadır. Bu rakamlar, ekonomik gelişmelerin artık Hükûmetin
kontrolünden çıkmaya başladığını bize göstermektedir.
2008 yılı
Ocak-Nisan döneminde 5,5 milyar olan bütçe açığının, 2009 yılının aynı
döneminde yüzde 268 oranında artışla 20 milyar 73 milyon liraya çıktığı
görülmektedir ve 2009 yılı sonunda bütçe açığının 50 milyar Türk lirasını
bulacağı şimdiden anlaşılmaktadır. Oysa, 2009 yılı için öngörülen bütçe açığı
10 milyar 398 milyon Türk lirası idi. Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk
edilen yeni bir torba tasarıda da hazinenin borçlanma yetkisini 5 kat artıran
bir düzenleme yapılmaktadır.
Dünya
ekonomisinin 2009 yılında yüzde 1,7 ila yüzde 2,8 oranında daralması
beklenirken 2008 yılının son çeyreğinde yüzde 6,2 oranında daralan Türkiye
ekonomisinin 2009 yılında çift haneli daralma tehdidiyle karşı karşıya
bulunduğu, ekonomik toparlanmanın 2009 yılının ikinci yarısında başlamasının
güç göründüğü bizzat Merkez Bankası tarafından açıklanmaktadır. Maalesef
ülkemiz, iddia edilenin aksine küresel krizi en fazla hisseden ülkelerden
birisi olmuştur.
2008 yılı sonunda
hazırlanan bütçede ve makroekonomik hedeflerde tüm uyarılarımıza karşın 2009
yılı bütçesi ekonominin krizden en az etkileneceğini ve 2009 yılında yüzde 4
büyüyeceğini öngörmüş, gerçek dışı makroekonomik hedefleri ve bütçe
büyüklüklerini temel almıştır.
Hükûmet 2008
sonunda, gerçeklikten uzak olan 2009 bütçesini tüm uyarılara karşın
yasalaştırmıştı. Katılım Öncesi Ekonomik Program çerçevesinde makroekonomik
hedefleri ve bu bütçeye ilişkin tahminleri güncellemek zorunda kalmıştır.
2009 yılı için
yüzde 4 olarak öngörülen büyüme hedefi, eksi yüzde 3,6 daralma olarak revize
edilmiş, yılbaşında açıklanan 2009-2011 Orta Vadeli Program’da öngörülen birçok
hedefte ciddi anlamda revizyona gidilirken, enflasyondan cari açığa, ihracattan
büyümeye kadar birçok veri tarumar olmuştur. Bütçe açığının 48,3 milyar Türk
lirasına ulaşacağı, faiz dışı fazla yerine faiz dışı açık verileceği itiraf
edilmek zorunda kalınmıştır.
2008 yılına göre
yüzde 8,4 artarak 149 milyar dolar olarak gerçekleşmesi hedeflenen 2009 yılı
ihracat hedefi 104 milyar dolara indirilmiş, 2009 yılı için 10,4 olarak
hedeflenen işsizlik rakamı ise yüzde 13,6 olarak revize edilmiştir. Ama bundan
birkaç gün sonra açıklanan 2009 yılı Şubat ayı işsizlik rakamının yüzde 16
olarak çıkması, Hükûmetin bu revize rakamlarında bile öngörüsünün ne kadar
zayıf olduğunu bizlere göstermektedir.
Kabinenin ekonomi
kadrosunda çok ciddi bir değişiklik geçtiğimiz haftalarda yaşandı. Teğet geçen
krizin faturası 60’ıncı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin ekonomiden sorumlu
bakanlarına kesilmiştir. Ekonomik konulardan sorumlu olan 6 bakan da o
sorumluluğu kaybetmiştir. Demek ki ekonomi yönetiminde ciddi bir başarısızlık
söz konusu idi ki bu türlü radikal bir değişiklik yapıldı.
Vergi
gelirlerinin yaklaşık yüzde 67 ila 70’i dolaylı vergilerden oluşmaktadır. Son
dört yıldır ekonomide yaşanan büyüme, enflasyondaki düşüşe karşın dolaylı
vergilerin bütçe gelirleri içindeki payı artmaktadır. Dolaylı vergilerin toplam
vergi gelirine oranı OECD ülkelerinde ortalama yüzde 30 civarında
belirlenirken, Türkiye’de ise bu oran neredeyse yüzde 70’e yaklaşmaktadır.
Kayıt dışı
ekonominin millî gelir içindeki payı Fransa, Almanya, İngiltere, Norveç,
Japonya ve İsviçre’de yüzde 1 ila 10 arasında değişirken, Türkiye’de ise bu
oran yüzde 57 ila 70 arasında bulunmaktadır. Kayıt dışı ekonomisi artan bir
ülkede oluşan gelir açığı dolaylı vergiler artırılmak suretiyle dengelenmeye
çalışılmaktadır. Bu da vergide adalet ve eşitlik prensiplerini zedelemektedir.
Dolaylı
vergilerin bu kadar yüksek olması sosyal barışı da tehdit etmektedir. Yedi yıla
varan AKP döneminde, bütün iddialarına karşın, vergi tabana yayılamamış,
dolaylı vergilere yüklenilmiş ve kayıt dışı ekonomi büyümüştür.
Gelir İdaresi
Başkanlığının verilerine göre, 2004-2008 döneminde işçi ve memur kesiminin
maaşlarından kesilen stopaj yoluyla ödenen 76 milyar Türk lirası gelir vergisi
ödemesi yapılmıştır. Bu dönemde Türkiye genelinde toplanan gelir vergisinin
yarısı, toplam vergi gelirlerinin de yüzde 10,5’u ücretliler tarafından
karşılanmıştır. Ücretlilerin ödedikleri dolaylı vergiler olan motorlu taşıtlar
vergisi, özel tüketim vergisi, katma değer vergisi, damga vergisi, banka ve
sigorta muameleleri vergisi ve harçlar da dâhil edildiğinde ücretlilerin vergi
yükü çok daha yukarılara çıkmaktadır. Maliye Bakanlığı vergi gelirlerini
artırmak için kayıt dışı ekonomiyle mücadele ve verginin tabana yayılması
çalışmalarına ağırlık vermek yerine, elindeki kayıtlı vergi mükellefleri
üzerindeki vergi yükünü artırmaktadır.
Bütün bunlara
rağmen, yaşanan ekonomik daralma nedeniyle vergi gelirleri 2008 yılı Ocak-Nisan
döneminde 53 milyar lira olarak gerçekleşmişken 2009 yılının bu dört aylık
döneminde yüzde 4 oranında azalarak 51 milyar Türk lirası olarak
gerçekleşmiştir.
Değerli
milletvekilleri, istihdam yaratmayan ve vatandaşın refahına yansımayan sanal
bir büyüme, sürdürülemez boyutlara ulaşan borç stoku, bozulan gelir dağılımı,
yüksek dış ticaret ve cari işlemler açıkları, yüksek reel faiz, gerçekçi
olmayan kur politikası, ithalat bağımlısı üretim ve ihracat, yabancı
ağırlığının arttığı finans sektörü, sıcak paraya ve dış borçlanmaya dayanan
kırılgan yapı; neticede, üretmediğini tüketen, kazanmadığını harcayan bir ülke
ve millet. Siftahsız kapanan dükkânlar, kapanan fabrikalar, çaresizlik
içerisindeki sanayiciler, gelecek yılın mahsulünü şimdiden harcayan ve bir
türlü hacizden kurtulamayan çiftçiler, toplumun manevi ve moral değerlerindeki
çözülme, geleceğe güvensizlik ve yaşanan sosyal çalkantılar. Manzarayı umumiye
budur ve yedi yıllık AKP İktidarının karnesini bu tespitler teşkil etmektedir.
Aylık sanayi ciro
endeksi 2009 yılı Mart ayında 2008 yılı Mart ayına göre yüzde 13,8 azalış
göstermiştir. Aylık sipariş endeksi 2009 yılı Mart ayında 2008’e göre yüzde
19,8 azalmıştır. 2009 yılı Nisan ayında 2008’in aynı ayına göre kurulan şirket
ve kooperatif sayısı yüzde 24,6 nispetinde azalmıştır. Yine kurulan ticaret
unvanlı iş yeri sayısı da yüzde 24 azalma göstermiştir. 2009 yılı Nisan ayında
imalat sanayisinde kapasite kullanım oranı geçen yılın aynı ayına göre 14,9
puan azalarak yüzde 66,8 seviyesinde gerçekleşmiştir. İş yerlerinin tam
kapasite ile çalışmamasının nedenleri arasında talep yetersizliği ilk
sıradadır. İç pazarda talep yetersizliği yüzde 55,4 ve dış pazarda talep
yetersizliği yüzde 31,4 oranında etkili olmuştur.
2008 yılı Şubat ayında
işsizlik oranı yüzde 12 iken, 2009 yılı Şubat ayında bu oran yüzde 16,1’e
çıkmıştır. İşsizlik oranı yüzde 16 iken, tarım dışı işsizlik oranı ise yüzde
19,8’dir. İşsiz sayısı 2008 yılı Şubat ayında 2 milyon 677 binden 2009 yılı Şubat
ayında 3 milyon 802 bin kişiye çıkmıştır. Yine aynı dönemde genç nüfusta
işsizlik oranı yüzde 21,5’tan yüzde 28,6’ya yükselmiştir. Tarım dışı işsizlik
oranı ise yüzde 14’ten yüzde 19,8’e çıkmıştır. Yine aynı dönemde kentlerde
işsizlik yüzde 13,4’ten yüzde 18’e çıkmıştır.
Büyük şehirlerde
her gün meydana gelen kapkaç olaylarını, banka ve PTT şubesi soygunlarını,
intihar ve cinayet haberlerini bu işsizlik rakamları da izah etmektedir. Bu
rakamlar ve yaşanan ekonomik ve sosyal olaylar, ülkenin içinde bulunduğu kriz
ortamının tehlikeli boyutlarını ortaya koymaktadır.
TÜİK tarafından
açıklanan bu rakamlarda asıl ilginç olanı ise “2009 yılı Şubat döneminde tarım
sektöründe çalışan kişi sayısı 206 bin kişi artarken tarım dışı sektörlerde
çalışan sayısı is 291 bin kişi azalmıştır.” denilmesidir. Türk tarımı her geçen
gün küçülürken, son kırk yılın küçülme rekorları kırılırken acaba tarım
sektöründe istihdam, 206 bin kişi nasıl artmıştır? Oysa, Hükûmetin hazırladığı
2008 ve 2009 yılı ekonomik raporlarda, bir taraftan tarımdan tarım dışına
istihdam kayması olduğu ile övünülüyordu. İşsizlik ve yoksullukta artış, sosyal
patlama derecesine ulaşmıştır. İşsizlik sorununun, üretim ve istihdam
imkânlarını artırmadan, üretici kesimin sorunlarını çözmeden üstesinden gelmek
mümkün değildir.
Merkez Bankasının
açıklamalarına göre, tüketici kredileri ve kredi kartı borçlarının toplamı 114
milyar liradır. Bunun 81 milyar lirası tüketici borcudur. Tüketici kredilerinin
37 milyar Türk lirası konut, 5 milyar Türk lirası otomobil ve 39 milyar Türk
lirası ihtiyaç kredisi olarak kullanılmıştır.
Bankacılık ve
Finansal Kuruluşlar Genel Müdürlüğünün verilerine göre 2004 yılında ferdî kredi
ve kredi kartları borçlarını ödememiş kişilerin sayısı 35.724’ten 2006 yılında
135 bine, 2007 yılında 199 bine, 2008 yılında 642 bin iken 2009 yılının ilk üç
ayında ferdî kredi ve kredi kartları borçlarını ödeyememiş kişilerin sayısı 362
bin kişiye ulaşmıştır.
Krize karşı reel
sektöre yönelik gerçek anlamda bir tedbir almakta ve bunları bir bütün olarak
ve koordineli bir şekilde uygulamakta zafiyete düşen Hükûmetin aldığı geçici
tedbirler de esas itibarıyla etkileri kalıcı olmayan tedbirlerdir.
Net alanı 150
metrekarenin altında bulunan konutlarda KDV oranı zaten yüzde 1’dir, 150
metrekarenin üzerindekilerde ise yüzde 18’dir. Yayımlanan Bakanlar Kurulu
kararıyla Türkiye’deki konut stokunun sadece yüzde 15’ini oluşturan lüks
konutlarda KDV indirimine gidilmiş, alt gelir grubunun konutunda bir indirim
olmamış, sadece lüks villaların ve konutların satışında vergi indirimine
gidilmiştir.
Otomotivde
yapılan geçici vergi indirimleri incelendiği zaman toplam motorlu araç
piyasasının yüzde 35’ini oluşturan 1.600 cc’nin altındaki araçlarda uygulanan
ÖTV oranı yüzde 37’den yüzde 18’e indirilmiştir. Diğer yüzde 65’lik dilimi
oluşturan motorlu taşıtlarda ÖTV oranı yüzde 1 ile yüzde 5 arasında
düşürülmüştür. Motorlu taşıtların yüzde 85’inin ithal araçlardan oluştuğu
dikkate alınırsa, yapılan bu indirim piyasayı biraz canlandıracak ancak yerli
üretimi değil ithal malların tüketimini artıracaktır. Bu indirim, kısaca,
otomotiv sektöründe faaliyet gösteren büyük şirketler ile ithal arabaların
üretildiği ülkelerdeki fabrikaların işine gelmiş, bir bakıma kendi ülkemizin
değil otomobil ithal ettiğimiz ülkelerin işsizine iş bulunmuş, yerli sanayi ve
yan sanayi sektöründeki üretime fazlaca bir etki yapmamıştır. Her ne kadar
Avrupa Birliğiyle olan gümrük birliğine aykırı gibi görünse de otomobil
sektöründeki ÖTV ve KDV indiriminin Türkiye’de üretilen yerli otomobiller için
geçerli olması daha uygun olurdu. Hâlbuki aynı toplam vergi kaybını yaratacak
önlem paketinde Türkiye’de üretilen otomobillerin hem ÖTV hem de KDV’leri
indirilebilirdi, işte o zaman Türk sanayisine gerçek bir doping etkisi
oluşturulurdu. Şimdi sadece ithalatçılar, bayiler ve hâlâ otomobil alabilecek
bir kısım bu kararlardan yararlanabilecektir.
Hükûmet reel
sektörün sorunlarına etkili biçimde eğilmemektedir. Krizin derinleşmeye
başladığı 2008 yılı Ekim ayından bu yana reel sektörün sorunlarını
hafifletecek, piyasa beklentilerine olumlu katkı yapacak ciddi bir önlem
alınmamıştır. Sayın Başbakan krizi görmek istemediği sürece AKP Hükûmeti bu
şekilde içlerini doldurmadan paketleri açıklayacak ama gerekli önlemleri bir
türlü alamayacaktır.
2008 yılı Ekim
ayından bu yana etkisini artırarak sürdüren ekonomik kriz finansal kaynaklı
olarak çıkmıştı. Hükûmet bankacılık sektörünün bu krizden etkilenmediğini, tüm
dünyada bankacılık sektörünün bu krizden etkilendiğini ifade etmektedir.
Ülkemizde bankacılık sektörü bu krizden ciddi anlamda etkilenmemiştir ama bunun
nedeni yaklaşık altı buçuk yıldır iktidarda bulunan AKP yönetimi değildir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Akçay, devam edin.
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bankacılık
sektörünü bugünkü kuvvetli konumuna getiren 57’nci Hükûmetin aldığı
kararlardır. Maliye eski Bakanı Sayın Kemal Unakıtan da bu durumu bizzat Plan
ve Bütçe Komisyonunda ifade etmiştir.
Değerli
milletvekilleri, bütçe harcamalarının artışına nispetle tarımsal destekler de
düşmektedir. Bütçe harcamaları 2008 yılında yüzde 9,6; 2009 yılında yüzde 17
nispetinde artarken 2008 yılında bütçeden tarıma verilen desteğin oranı yüzde
1,8; 2009 yılında ise yüzde 1 civarındadır. Bu bütçe artışları karşısında
Hükûmetin tarıma yeterli parasal desteği bütçeden ayırmadığını görüyoruz.
Ülkemizde yaşanan ekonomik büyümeden en çok olumsuz etkilenen sektör tarım
sektörüdür. Tarım sektörünün gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı yüzde
9,7’den yüzde 8,6’ya düşmüştür.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
bitirir misiniz Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
2007 yılında
tarımda yüzde 7,3 küçülme olmuştur; 2008 yılının ikinci çeyreğinde de yüzde 3,5
küçülme yaşanmıştır.
Bu düşüncelerle
muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Akçay.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi.
Sayın Hamzaçebi,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım.
Konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarı, çeşitli
vergi kanunları ve ilgili diğer bazı kanunlarda çok sayıda değişikliği
düzenlemektedir. Tasarının tümü hakkında görüşlerimi ifade etmeden önce vergi
sistemimiz hakkında çok kısa bir değerlendirmede bulunmak istiyorum.
IMF’yle Hükûmetin
anlaşma müzakereleri yürüttüğü bu dönemde bu değerlendirmenin, bu
değerlendirmemde üzerinde duracağım konuların yararlı olacağını düşünüyorum.
Vergi
sistemimizin son on yılda karşı karşı kaldığı ve çözmekte zorlandığı iki önemli
sorun var. “Son on yılda” diyorum çünkü son on yıl birinci olarak 99 yılı
Aralık ayından bu yana IMF destekli programların uygulandığı bir yıldır. İkinci
olarak, küreselleşmenin Türkiye açısından etkilerinin çok yoğun bir şekilde
hissedildiği bir dönemdir.
Bu on yıllık
dönemde karşı karşıya kaldığımız birinci önemli sorun, IMF programları
uyarınca, Türkiye'nin vergi gelirlerinin seviyesini artırması, bu isteğin,
talebin niyet mektuplarına girmesi ve bir ihtiyaç olarak da hükûmetler
tarafından benimsenmesi; ikinci olarak da, küreselleşmenin yarattığı vergi
rekabetine ayak uydurma ihtiyacı. Bu iki sorunu Türk vergi sistemi, hükûmetler,
çözmekte zorlanmıştır. Hâlen bu zorluğun yaşandığı bir sürecin içerisindeyiz.
Türkiye'nin IMF’yle yürüttüğü stand-by müzakerelerinde IMF’nin Hükûmetten
talebi, vergi gelirlerinin seviyesinin yükseltilmesi ve bu çerçevede Hükûmetin
vergi önlemleri almasıdır. Kamuoyuna Hükûmetin verdiği izlenimlere göre,
Hükûmet bu talebe karşı soğuk durmaktadır veya belki bu talebe uygun bakıyor
olabilir ama en azından kamuoyuna şu ana kadar verdiği izlenim böyle değildir.
İkinci olarak,
küreselleşmenin yarattığı vergi rekabeti olgusu, gerek Türkiye gerekse
gelişmekte olan ülkeler açısından daha uygun bir yatırım ortamı yaratmak, daha
çok yatırım çekebilmek amacıyla vergi oranlarında indirim gibi bir baskıyı
beraberinde getirmiştir. Vergi oranlarında indirim, eğer başka bir önlem
alınmazsa, doğrudan vergi gelirlerinde azalışla sonuçlanacak bir süreci
yaratacaktır.
Bu iki gerçek, bu
iki sorun, gerçekte birbiriyle çelişir gibi gözükmekle birlikte, çözümsüz olan
bir konu değildir. Yani, vergi gelirleri seviyesinde neredesiniz? Daha
ihtiyacınız var mı? Refah devleti, sosyal devlet uygulamalarını genişletmek
için bir miktar daha geri toplama ihtiyacınız olabilir veya bu çerçevede yine
daha çok yatırım çekebilmek amacıyla vergi oranlarında indirime gitme ihtiyacı
veya zorunluluğu içinde bulunabilirsiniz. Türkiye bu ikisini de telif edecek,
bu ikisini de birbiriyle uzlaştıracak bir modeli ortaya koymak zorundadır.
Şimdi, vergi
gelirlerinin seviyesinden söz ettim. Vergi gelirlerinin seviyesini vergi
yüküyle ifade ediyoruz hepinizin bildiği gibi. Vergi yükü, bir ekonomide
toplanan vergi gelirlerinin, o ekonomide o yıl içinde yaratılan gayrisafi yurt
içi hasılaya oranıdır.
Bu oranın ne
olduğuna bakarsak, 2000 yılında yüzde 17,7 olan bu oranın, aradan geçen dokuz
yıllık süre içerisinde, 2008 yılında hâlâ 17,7 olduğunu görüyoruz. Yani geçen
dokuz yıllık sürede Hükûmet vergi gelirlerinin seviyesinde herhangi bir artış
yaratmış değildir. Bunu bir eleştiri veya bir övgü anlamında söylemiyorum,
sadece bir durumu tespit ediyorum.
Bu vergi
rakamları içerisine yerel yönetimlerin tahsil ettiği vergiler dâhil değildir,
onu da eklersek aşağı yukarı yarım puan gibi bir rakam eder, işte, 17,7 dersek,
18,2; 18,3 gibi rakamlara ulaşırız.
Peki, dünya ne
durumdadır diye bakarsak, OECD güzel rakamlar verir bize bu konuda. Türkiye'nin
de üyesi olduğu, otuz ülkenin üye olduğu OECD ortalaması 2006 yılı için
26,8’dir. Yani bizde yerel yönetim vergileriyle beraber 18,2-18,3 düzeyinde
olan vergi yükü, OECD ortalamasında yüzde 27’ye yakındır. Avrupa Birliği
ortalamaları OECD ortalamasından aşağı yukarı 1-1,5 puan daha yüksektir. Avrupa
Birliği ile Türkiye'yi kıyaslarsak 10 puan daha aşağıda bir vergi yüküne
sahibiz.
Bu, tabii ki
devletin elini kolunu bağlayan bir durumdur; eğer geliriniz azsa harcamanız da
az demektir, refah devleti, sosyal devlet uygulamalarınız geniş değildir, tüm
toplumu kapsayacak programları, sosyal programları uygulamaya koyamayacaksınız
demektir.
Şimdi, aslında
2000 ile 2008 rakamı da kıyaslanabilir değildir -maalesef, Muhasebat Genel
Müdürlüğü bu rakamları düzeltmediği için, onların sayfasındaki rakamı kullanmak
zorunda kalıyorum- çünkü 2003 yılından sonra özel tüketim vergisi kapsamı içine
alınan bazı gelirler 2003 öncesinde vergi dışı gelirler içerisinde yer
alıyordu, 2000’de bu böyleydi. Eğer 2008 ile 2000’i aynı baza getirirsek, 2000
yılının vergi yükü oranının 2008’den daha yüksek olduğunu rahatlıkla
söyleyebilirim, tablo budur.
Türkiye’de, özellikle
2006 yılından itibaren bütçenin gelir tarafında ciddi bir bozulma başlamıştır.
2005 yılında anlamlı bir seviyeye çıkan vergi yükü -ki 18,2’ye çıkmıştır- daha
sonra, 2006’dan itibaren ciddi şekilde bozulmaya başlamıştır. Bu, vergi
indirimlerinin olduğu bir sürece denk gelmektedir 2006 ve sonrası dönem. Bunun
anlamı şudur: Hükûmet, vergi indirimleri yaparken vergi gelirlerindeki azalışı
telafi edecek diğer önlemleri uygulamaya koymamıştır. Hâlbuki vergi rekabeti
Türkiye’yle birlikte bütün ülkeleri baskı altına alıyor. Bütün ülkeler kâr payı
üzerindeki vergi yükünü indirme yoluna gidiyor daha çok yatırım çekebilmek
amacıyla. Bütün ülkeler vergi oranlarını indirirken onların vergi yükünde ciddi
bir azalış görmüyoruz, başka vergi tabanını genişleten önlemler alıyor. Türkiye
bu önlemleri almamıştır. Türkiye, sürekli vergi indirimlerini uygulamaya koyan
ama buna mukabil, vergi gelirlerindeki azalışı telafi edecek alternatif
önlemleri uygulamaya sokamayan bir program izlemiştir. Bugün, Hükûmetin karşı
karşıya kaldığı açmaz budur. Bir taraftan, bütçenin gelir tarafında meydana
gelen çok ciddi azalış, öte taraftan, harcamalardan fedakârlık edememek, bu
açmaz Hükûmetin elini kolunu bağlamaktadır. Çünkü, vergi gelirlerinden
vazgeçmiştir, bütçe ciddi biçimde açık vermeye başlamıştır. 2009 yılında vergi
gelirlerindeki azalış şu anda 32 milyar TL’dir, daha nerede sonuçlanacağını
bilmiyoruz, bunun nereye kadar ulaşacağını henüz bilmiyoruz.
Hükûmet, yerel
seçimlere giderken maalesef, bütçe imkânlarını olağanüstü ölçüde rahat
harcamıştır, hovardaca harcamıştır, seçim için bütçe disiplinini feda etmiştir.
Bugün yaşadığımız sıkıntıların gerisindeki nedenlerden birisi de budur. Her
şeyi küresel krize bağlamak yanlıştır. 2006 yılından beri bozulan bütçe
dengesi, 2006 yılından beri kaybolan mali disiplin bugün içinde bulunduğumuz
sıkıntıların temel nedenlerinden bir tanesidir.
Şimdi, bugün
Hükûmetimiz bir teşvik paketi açıkladı. Teşvik paketini incelemeye çalıştım.
Teşvik paketi tabii ki kötü bir şey değildir, bir şeyleri teşvik etmek şüphesiz
iyidir ama teşvik, var olan bir kaynağı dağıtmaktır. Şu an olmayan kaynak
dağıtılmaktadır. Teşvik paketinin kendi içinde de birçok tutarsızlıkları
vardır. 30 tane ili dördüncü bölge olarak, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden
Karadeniz Bölgesi’ne kadar aynı grupta toplamışsınız ve bu 30 bölgeye aynı
teşvik modelini uyguluyorsunuz. Bunun sıkıntısını, açmazını daha önceki Teşvik
Yasası’nda gördük, bu yıl sonuna kadar o Yasa da uygulanıyor. Ama yine o
yanlışta, bu pakette ısrar edilmiştir.
Şimdi, vergi
indirimlerine değinmek istiyorum değerli milletvekilleri, Sayın Başkan. Vergi
indirimlerinde Hükûmetin politikası ve açıklamaları da birbiriyle çelişir
demeyeyim, daha doğrusu tuhaf gözükmektedir. Vergi indirimine yönelik bir
açıklamayı birkaç gün önce Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanından duydum. Evet,
medyada yer aldı: “15 Haziran’da bitecek olan indirimli özel tüketim vergisi ve
katma değer vergisi uygulamasını değerlendireceğiz. Sonuçlarını analiz
edeceğiz, Bakanlar Kuruluna götüreceğiz,
Bakanlar Kurulu karar alacak.”
Vergi indiriminin
sahibi Sanayi ve Ticaret Bakanı mıdır, Maliye Bakanı mıdır? Memlekette Maliye
Bakanı varken Sanayi ve Ticaret Bakanı vergi konusunda neden acaba sorumluluk
üstlenmektedir?
Şimdi, vergi
indirimleri kötü bir şey değildir. Hele kriz döneminde talebi uyarmak için,
talebi artırmak için vergi indirimine başvurmakta herhangi bir yanlışlık yok.
Bunu biz de önerdik. Ancak bizim önerimizle Hükûmetin yaptığı arasında önemli
bir fark var. Biz bir paketin içinde bir unsur olarak vergi indirimini önerdik.
Sadece vergi indirimi ve teşvik gibi konularla ekonomideki sorunlara
yaklaşırsanız bu krizden çıkamayız. Ülkede eksik olan, güvendir. Vergi
indirimiyle güveni veremezsiniz. Bugünkü vergi indirimi politikasıyla sadece
gelecekteki talebi öne çekmiş olacağız. Bunun örneklerini daha önce yaşadık.
2001 yılının Kasım ve Aralık aylarında otomotiv sektöründe ve beyaz eşyada
uygulanan vergi indiriminin sonuçlarını ben Hükûmetin, Sayın Maliye Bakanının
izlemesini veya incelemesini tavsiye ederim. Örnek vereceğim: Bakın, 2001’in
Ekim ayında otomobil satışı 6.700’ken, Kasım ayında teşvikin etkisiyle 12.700’e
çıkmış, Aralık ayında bu rakam 15.400’e ulaşmıştır. Peki, 2002 Ocak’ta yani
indirimin sona erdiği ilk ayda otomobil satışı ne olmuştur değerli arkadaşlar,
onu da söyleyeyim: Sadece 737. Şubat ayında ne olmuştur? 1.524. 2000-2008
döneminin Ocak-Şubat rakamlarına bakıyorum, bu kadar dramatik düşüşün olduğu
başka bir ay görmüyorum. Yani vergi indirimi bir paketin unsuru değilse sadece
gelecekteki talebi öne çekmeye yarar, ondan sonra o sektör çok daha büyük bir
krizin içerisine girer.
Şimdi, ekonomide
ihtiyaç olan, güven veren bir programdır, güven veren makroekonomik
dengelerdir, güven veren bütçedir, güven veren vergi gelirleri politikasıdır, güven
veren büyümedir; “küçülme” ise bunun adı, güven veren küçülme oranının
tespitidir. Sanal dengeler üzerine bir bütçe kurup bu bütçenin dengelerini
krize rağmen değiştirmezseniz, eskisinde ısrar ederseniz kimseye güven
veremezsiniz. Güven veremediğiniz bir ortamda vergi indirimi ve teşvik gibi
politikalarla ekonomiyi düze çıkarmanız da mümkün değildir.
Değerli
arkadaşlar, tasarı, bizim Cumhuriyet Halk Partisi olarak hassasiyet
gösterdiğimiz bazı düzenlemeler yanında olumlu bazı düzenlemeleri de içeriyor.
Bir kısım düzenlemeler de Gelir İdaresinin ihtiyacı veya uygulamada
karşılaşılan sorunların çözümü amacıyla getirilmiştir. Plan ve Bütçe
Komisyonundaki çalışmalar sırasında tasarının olumlu düzenlemelerini
destekledik, daha iyi olması için çaba sarf ettik, sakıncalı gördüğümüz veya
ülke menfaatine, ekonominin ihtiyaçlarına uygun görmediğimiz düzenlemeler
konusunda görüşlerimizi ifade ettik. Aynı anlayışı Genel Kurul çalışmaları
sırasında da ifade edeceğiz, göstereceğiz.
Örneğin lisanslı
depoculuk, daha doğrusu lisanslı depoculuğun geliştirilmesi için verilen vergi
teşvikleri, tarım ürünlerinin daha sistemli bir şekilde piyasada dolaşabilmesi
için ve finansman imkânı yaratabilmesi için önemli bir düzenleme olmuştur. Buna
da gerçekte “teşvik” dememek gerekir; verginin en son aşamaya ertelenmesi
uygulamasıdır ama yine de bugünküne kıyasla bir “teşvik” olarak adlandırmakta
yanlışlık da olmaz.
KOBİ’lerin
birleşme işlemlerinin önündeki vergi engelinin kaldırılması bir diğer olumlu
düzenlemedir. Mikro işletmeler yani 10’dan az işçi çalıştıran KOBİ’ler tasarıda
yoktu. Bunu, bizim önerimizle ve tabii ki tüm partilerin, iktidar partisinin
desteğiyle tasarıya monte ettik.
Ama bunun
yanında, tasarıda olumlu bulmadığımız veya eksik bulduğumuz düzenlemeler de
var. Şimdi, bunlardan birincisini sizlerin dikkatine sunmak istiyorum: Hükûmet
tasarısında, Başbakanlığın satın alacağı veya kiralayacağı motorlu taşıtlar
için katma değer vergisi, özel tüketim vergisi ve gümrük vergisi istisnası
getirilmişti yani Başbakanlık uçak kiralarsa, uçak satın alırsa, otomobil satın
alırsa bunlar katma değer vergisinden istisna olacaktı; bunun kabul edilebilir
bir yanı yoktu.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Önergemiz var o hususta…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bunu Komisyonda uyardık. Uyarımızdan sonra tasarıda yer
alan şekil daha farklı oldu, daha vahim oldu. “Evet” dedi Hükûmet, “Başbakanlık
olması yanlış, bunu tüm devlete şamil kılalım yani devletin alacağı tüm
otomobiller katma değer vergisinden ve özel tüketim vergisinden istisna olsun.”
Vatandaş otomobil alırken katma değer vergisi ödeyecek, ÖTV ödeyecek, devlet
alırken ödemeyecek. “Efendim, işte bir cepten öbür cebe, vergi de devlete
girmiyor mu?” Şimdi, mantık bu. O zaman, devletin alacağı buzdolabını da katma
değer vergisinden istisna edelim, onu da istisna… Devlet gıda alıyor, onu da
istisna edelim. Devam edelim, devlette çalışanların ücretlerini, maaşlarını
gelir vergisinden istisna edelim, nasıl olsa bir cepten öbür cebe. E, hani biz
bir kanun kabul etmiştik, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu. Bütün gelirler
gayrisafi olarak bütçede gösterilecekti. Bunu son derece sakıncalı, yanlış
buluyorum.
Yine, bir ikinci
eksik bulduğumuz düzenleme: Türkiye Kızılay Derneğine yönelik olarak getirilen
bir istisna hükmü var. Kızılay Derneğine yapılan bağışların herhangi bir sınıra
tabi olmaksızın bağış yapan mükellefler tarafından gelir ve kurumlar vergileri
matrahından indirilmesi. Evet, Kızılay son derece iyi kuruluşumuz, yardım
kuruluşu. Kızılaya şüphesiz destek olmak, şüphesiz kaynak sağlamak gerekir.
Ancak bunun yanında, bizim Darüşşafaka Cemiyetimiz var. Darüşşafaka Cemiyeti de
bugün yoksul çocuklara, daha doğrusu yetim çocuklara eğitim olanağı veren bir
kurum. Bunların hepsi… 1606 sayılı bir Kanun var, bazı dernek ve vakıflara
vergi muafiyeti tanınması hakkındaki bir kanundur. Bu Kanun’da Kızılay,
Darüşşafaka ve onun yanında birkaç kurum daha sayılarak özel bir rejime tabi
tutulmuştu. Bunlar vergiden muaf tutulmuştu, her türlü işlemleri vergiden muaf
tutulmuştu. Şimdi, bu muafiyeti tasarı kaldırıyor. Birçoğundan bunun
kaldırılmasının gerekçelerini Hükûmet sunabilir, örneğin “Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumunun bütün ödeneklerini nasıl olsa devlet veriyor, ona
ilave bir vergi teşviki vermeye gerek yok.” diyebilir. E, kabul, olabilir, onu
kabul edebiliriz ama Darüşşafakanın bununla bir ilgisi yok. Darüşşafakanın
vergilerini de istisna etmek gerekir. Tasarı bu yönden son derece eksiktir.
Yine tasarının
eksik bulduğumuz düzenlemelerinden bir tanesi de şu: Tasfiye edilen şirketlerde
sorumluluk yeniden düzenleniyor. O düzenlemenin kendisinde herhangi bir sorun
yok. İhtiyaca göre orada gerekli düzenlemeler yapılmış durumda. Tasfiye edilen
şirketler, tasfiye edildikten sonra hükmi şahsiyet ortada kalmadığından dolayı
bu hükmi şahsiyetten alınamayan vergiler, eğer geçmiş dönem için herhangi bir
şekilde bir vergi incelemesi yapılırsa tasfiyeden sonra, bu vergilerin kimden
alınacağını düzenliyor. Bunda herhangi bir sorun görmüyorum. Ancak, bunu geçmiş
dönem için de geçerli kılmak, şu anda tasfiye edilmiş, kanunun yürürlük
tarihinden önce tasfiyesi sonuçlanmış şirketlerin kanuni temsilcileri veya
tasfiye memurları için de geçerli kılmak doğru değildir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Maddelere
geçtiğimizde daha ayrıntısıyla bunları ifade edeceğiz.
Yine tasarıda,
TRT’nin gelirlerine yönelik olarak bir düzenleme yapılmaktadır. Tabii TRT’nin
gelir ihtiyacı vardır, TRT’nin gelir yönünden desteklenmesi gerekir. TRT’ye bu
imkânı getiren bir düzenleme var. Düzenleme anayasal yönden eksiktir,
tartışmalıdır. Bakanlar Kuruluna verilen yetki sınırsızdır. İstediği cihazı
vergi kapsamına, yani bandrol kapsamına alabilecek, bandrol kapsamına aldığı
cihazın vergisini istediği gibi belirleyebilecektir. Bu anayasal yönden
tartışmalıdır, daha doğrusu Anayasa’ya aykırıdır. Ama şunu da hatırlatmak
isterim: AKP ilk hükûmete geldiğinde, elektrik faturaları üzerindeki yüzde 3,5
oranındaki TRT payını kaldıracaktı. Bunun yüzde 1,5’unu kaldırdı ilk üç ayda
da, yüzde 2’si yedi yıldır duruyor -sekizinci yıla doğru gidiyoruz- o ne oldu
acaba? Onu da sormak istiyorum.
Sözlerimi burada
bitiriyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Hamzaçebi.
AK PARTİ Grubu
adına, Ankara Milletvekili Bülent Gedikli.
Sayın Gedikli,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA BÜLENT GEDİKLİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; ben de Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bu
tasarı Meclise, Plan Bütçe Komisyonuna geldiği andan itibaren, hakikaten son
derece emek harcanan, çaba gösterilen bir tasarı olmuştur. Bunu özellikle
vurgulamamız lazım. Alt komisyonda ayrıca ele alınmıştır. Âdeta, orada yeniden
yoğrulmuştur ve hakikaten güzel bir şekle kavuşmuştur.
Ben, bu tasarının
hem yapısal anlamda ekonomimize hem de konjonktürel olarak içinde bulunduğumuz
durumda önemli katkıları olacağını, ekonomimize yeni bir dinamizm katacağını
düşünüyorum.
Fakat, tasarının
geneliyle ilgili görüşlerimi belirtmeden önce hem burada dinlemiş olduğum
arkadaşlarımın hem de daha önce Genel Kurulda konuşma yapan arkadaşlarımın
ortaya koyduğu bir yaklaşımla ilgili görüşlerimi ifade etmekte de fayda
görüyorum. Şimdi, deniyor ki: Efendim, bütçe açığı artıyor 2009 yılında; işte,
60 katrilyona ulaşacağı söyleniyor, 60 milyar liraya ulaşacağı söyleniyor bir
taraftan ama öte taraftan da deniyor ki: “Siz hiçbir tedbir almıyorsunuz.”
Şimdi, konuya bir
vizyon içerisinde, bir bütünlük içerisinde bakarsak, eğer biz tedbir almıyorsak
bütçe açığı niye artıyor? Yok eğer bütçe açığı artıyorsa biz nasıl tedbir
almamış oluyoruz? Eğer tedbir alınacaksa, bu süreçte, bu konjonktürde biz bazı
tedbirlere yer vereceksek elbette bunun öncelikli aracı bütçe olacaktır, bütçe
harcamaları olacaktır, gelirler olacaktır. Alınan bu tedbirlerin de şüphesiz
bütçeye, bütçe açığına bir etkisi olacaktır. Bu gayet tabiidir, bu gayet
normaldir; böyle olması beklenir zaten, bundan farklı bir şey olması beklenemez
ki. Dolayısıyla, bu bütünlük içerisinde bu manada olaya bakarsak daha tutarlı
bir yaklaşım göstermiş oluruz diye düşünüyorum.
Şimdi, ben
burada, tabii, bir yaklaşımı ortaya koymak istiyorum. Şimdi, Hükûmetimiz, hem
maliye politikasıyla ilgili hem de para politikasıyla ilgili bazı tedbirleri bu
süreçte yürürlüğe koydu. Öncelikle şu iddiaya bir cevap vermemiz lazım:
“Efendim, Hükûmet hiçbir şey yapmadı bu süreç içerisinde…”
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Çok kötü şeyler yaptı!
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Bu ne kadar doğru acaba, hiçbir şey yapmadığımız, hiçbir şey,
hiçbir tedbir almadığımız ne kadar doğru? Ben, bu kürsüde, doğrusu gerçeklerin
konuşulması gerektiğini düşünüyorum. Evet, siz, alınan, yapılan işlerin eksik
olduğunu söyleyebilirsiniz ama hiçbir şey yapılmadığını asla söyleyemezsiniz.
Bir şeyler yapılmışken, tedbirler alınmışken, siz bu alınan tedbirleri nasıl
yok gösteriyorsunuz?
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sen salonda yoktun, o yüzden haberin yok.
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Eksik olduğunu söyleyebilirsiniz, bunu anlarım ama olmadığını asla
söyleyemezsiniz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Bülent Bey, siz burada olmadığınız için bazı şeyleri
görmüyorsunuz, duymuyorsunuz.
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Şimdi bakın, ben size…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Buraya gelmezsen, bazı şeyleri öğrenemezsin.
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Hayır, ben burada doğrusu bir polemiğe girmek istemiyorum, sadece
bu kürsünün…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Hayır, siz girdiniz polemiğe.
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – …hak ettiği yaklaşım, tavır budur. Bakın…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – “Burada gerçekleri konuşmuyorsunuz.” dediniz, ben âlâsını
konuşuyorum gerçeklerin. Allah, Allah! Siz girdiniz polemiğe.
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Gerçekleri konuşalım işte.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Hayır, âlâsını konuşuyoruz.
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Bunları da söyleyin yani, söylemekte fayda var. Tedbirlerden
bahsedelim. Bakın, ben size buradan bir tablo göstereceğim. Katılım öncesi
ekonomi programından bunu alıp herkes okuyabilir, zor bir şey değil. Bakın:
“Alınan tedbirler ve maliyeti…” Burada maliyetlerine kadar yazılmış yıllar
itibarıyla. Ben toplamını söyleyeyim, tek tek bu detayları verirsek uzar.
Alınan tedbirleri ben burada saymaya kalksam, iki saatinizi almam gerekir,
vaktimiz sınırlı.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Bildiğin bir şey varsa anlat, biz dinleriz.
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Şimdi, bakın, burada hem gelir önlemleri olarak alınan tedbirler
var hem harcama önlemleri olarak alınan tedbirler var, bir de bütçeye doğrudan
etkisi olmayan, dolaylı etkisi olan tedbirler var. Bunları istiyorsanız tek tek
de sayabiliriz, tek tek konuşabiliriz fakat bunların…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Say, say…
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Yani bu bir gerçek, şuradakiler gerçek. Burada yanlış, eksik bir
şey yok, bunlar gerçek.
Bakın, bu
tedbirlerin toplamı 54,3 milyar lira ve bu tedbirlerin etkisi de üç yıla
yayılıyor.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Ya yasa tasarısı üzerinde konuş, ya da cevap ver.
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Şimdi, bakın, ben gelir önlemlerinden bazılarına yer vereyim, örnek
olarak söyleyeyim, hani “Hiçbir tedbir alınmamıştır.” deniliyor ya, bazılarını
sayalım ki alındığı anlaşılsın.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sen burada bulunmadığın için bilmiyorsun.
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Şimdi, 5811 sayılı Bazı Varlıkların Millî Ekonomiye Kazandırılması,
biliyorsunuz Varlık Barışı… Bu bir tedbir.
Vergiyle ilgili
yeniden yapılandırma biliyorsunuz gerçekleştirildi, iki yıllık taksitlendirme
yapıldı, faizler yeniden yapılandırıldı orada.
RECEP TANER
(Aydın) – Netice ne oldu netice? Neticesi ne oldu?
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Onun dışında, Teşvik Kanunu’nun süresi bir yıl daha uzatıldı.
RECEP TANER
(Aydın) - Yapılandırmanın neticesi ne oldu? Neticeye bak.
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Bakın, ondan sonra, 2008 1 Ekimden itibaren sigorta primleri
işveren hissesi 5 puan aşağıya çekildi. Bunun da bütçeye getirmiş olduğu yükü
herhâlde herkes duydu; 4,7 katrilyon civarında bir yükü var. Şimdi, bunlar,
alınan tedbir değil mi?
İstihdam paketi
çıkarıldı, gençlere, kadınlara dönük bir sürü teşvikler getirildi.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – İşsizlik niye arttı?
RECEP TANER
(Aydın) – Kaç para yatırım yaptınız?
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Yani bunlar hiç yapılmamış şeyler öyle mi, yok hükmünde olan işler?
RECEP TANER
(Aydın) – Yaptığınız yatırımlardan bahsedin.
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Şimdi, bakın, harcama önlemleri olarak, bir kere, en başta GAP
yatırımları var. Daha dünyada ekonomik kriz hissedilmemişken GAP gündeme
gelmişti, ben o zaman söylenenleri de gayet net hatırlıyorum. Dediler ki:
“Efendim, GAP niye gündeme geliyor? Bütçe açığı artacak. Bu yatırımların şimdi
sırası mı?” Bunlar söylendi o zaman. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Kim söyledi onu?
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – “Mali disiplin bozuluyor.” Açın bakın kaynakları.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Bizler böyle bir şey söylemedik.
BAŞKAN – Sayın
Aslanoğlu…
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Efendim, ben gerçekleri anlatıyorum, neye itiraz ediyorsunuz onu da
anlamıyorum ben. Neye itiraz ediyorsunuz?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Bülent Bey, siz burada yoksunuz onun için bilmiyorsunuz.
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – GAP gündeme gelmedi mi?
BAŞKAN – Sayın
Gedikli, lütfen Genel Kurula hitap ediniz efendim.
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Ben Genel Kurula hitap ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Karşılıklı konuşmayın efendim.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Burada hangi milletvekili “GAP’a yatırım yapmayın.” dedi?
BAŞKAN - Sayın
Aslanoğlu, lütfen…
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Şimdi, GAP’ta diğer altyapı projeleri, sulama sistemleri için
Hükûmet 2008-2012 döneminde ilave kaynak olarak 19,4 milyar lirayı kullanacak.
Bu da kısım kısım kullanılmaya başlandı.
RECEP TANER
(Aydın) – Kaç para kullanıldı?
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Bu krizlerde, bu ortamlarda, bakın, bütün dünya ülkeleri, Amerika
dâhil olmak üzere hepsi altyapıya yatırım paketleri açıkladılar. Açıkladıkları
paketler bunlar. Vergi indirimleri veya altyapı harcamaları, bunları
yapıyorlar. Biz bunları daha kriz başlamadan gündeme koymuşuz. Kriz döneminde
de ortaya konmuş tedbirler falan değil bunlar.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Doğru söylemiyorsun.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Bütçeye ne katkısı oldu?
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Onun dışında, bütçeyi dolaylı olarak etkileyen birçok tedbir yine
gündeme getirildi, bunlar alındı.
Şimdi, bu
gerçekleri vurgulayalım. Yani, bazı eksikleri anlatabilirsiniz, şu da olsa iyi
olur dersiniz, olabilir. Ama biz muhalefet olarak, iktidar olarak hepimiz bu
ülkede, Türkiye’de huzuru ve barışı istiyoruz, benim bundan asla en ufak bir
şüphem yok.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Gerçekleri konuşalım diyorsunuz ama bu bütçeyi savunuyorsunuz.
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) - Hepimiz aynı amaç için çalışıyoruz. Kimisi muhalefet göreviyle
kimisi iktidar göreviyle bunu elbette yapıyor olacak, bundan bir şüphemiz yok.
Hani sizlerden gelen öneriler varsa, projeler varsa bunları da değerlendirmeye
hazırız.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Bir aydır söyledik burada ama değerlendirdiğiniz hiçbir şey yok.
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) - Her zaman proje söyleyebilirsiniz. Ama, şimdi, bakın, bu güzel, onu
söylüyorsunuz değil mi? Ya, 7 maddelik istihdam paketi. Tamam, güzel de, bunun
maliyeti ne biliyor musunuz, toplam maliyeti? 26,8 katrilyon.
TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Sizi dinleyecek milletvekilleriniz nerede?
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) - Eski rakamlarla söylüyorum ki bir yanlış anlama olmasın. Şimdi,
26,8 katrilyon liralık bir tedbir öneriyorsunuz, iyi, güzel, anladık. Peki,
kaynak? Şurada kaynağı da önerseniz daha güzel olur. Kaynağıyla beraber
önerirseniz son derece makbul öneri olur, proje olur, elbette biz de bunları
iktidar olarak değerlendiririz. Bundan da en ufak bir kuşkunuz olmasın, hiç
şüpheniz olmasın.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Bizden kaynak mı istiyorsunuz?
ORHAN ZİYA DİREN
(Tokat) – Ankara Belediyesinin borçları mali disiplini bozmak değil mi, niye
tahsil etmiyorsunuz?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Gedikli, bütçeyi mi konuşuyoruz?
BAŞKAN – Lütfen,
müdahale etmeyelim, dinleyelim efendim.
Buyurun Sayın
Gedikli.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Zaten kendi milletvekilleri de kendini dinlemiyor.
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; şimdi,
dünyada…
MEHMET CEYLAN
(Karabük) – Biz dinliyoruz, biz.
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Bakın, arkadaşlarımız gayet güzel dinliyorlar, hiçbir şey
görmüyorum.
Bakın, bütün
dünyada şu anda cereyan eden global ekonomik kriz, biliyorsunuz, başlangıçta
konuşulanın çok ötesinde, bütün dünyaya yaygınlaştı ve derinleşti. Birçok
ülkede bankalar battı. Şimdi, büyük firmaların batışını izliyorsunuz, iflasını
izliyorsunuz. Bakın…
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Bize teğet geçti!
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) - Evet, evet, bak, niye teğet geçti, biliyor musun?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – 57’nci Cumhuriyet Hükûmeti döneminde alınan tedbirlerden!
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) - Banka battı mı? Türkiye’de banka battı mı? Banka batmayan nadir
ülkelerden bir tanesi Türkiye’dir. Paralar uçtu mu? Faiz mi çatladı, kurlar mı
patladı? Paralar mı buharlaştı? Bankalar mı battı? Bunlar olmadı. Bakın, krizin
tanımını bir öğrenin; kriz neye söylenir, neye denir finansal kriz?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Gedikli, 57’nci Cumhuriyet Hükûmeti döneminde bankalarla
ilgili alınan tedbirleri söyle.
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) - Ha, işsizlik… Hepsine tek tek değineceğim. Mesela, burada ifade
edilen noktalardan bir tanesi: Efendim, esnafımız için, reel sektör için hiçbir
şey yapılmamış.
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – İşte, iflas patlaması!
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Gene “Hiçbir şey yapılmamış…”
Yani değerli
arkadaşlar, lütfen, bunlar insaf ölçüsüne sığmıyor. Yani “Hiçbir şey
yapılmadı.” demek insaf ölçülerinin dışında bir yaklaşımdır.
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Bak, iflaslar, iflaslar!
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Sayın Vekilim, sataşma yapma!
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Ha, “Eksik yapıldı, şu da yapılsa iyi olur.” denebilir. Güzel,
bakın, bunları alır değerlendiririz, bunları kabul ederiz; ne güzel olur.
Şimdi, esnafla
ilgili ben size bazı örnekler vereyim. Bu mu hiçbir şey anlamına geliyor, nasıl
hiçbir şey yapılmamış; 2 defa sicil affı çıkarmışız sizlerle beraber. İşte, bir
tanesini de geçenlerde çıkardık, sicil affı. Bu, esnafımız için yapılmadı mı?
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Kendi adamınıza çıkardınız!
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Bakın, esnafımızın BAĞ-KUR prim borçları yeniden yapılandırıldı,
daha geçen sene mayıs ayında yapıldı.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sicil affının uygulanması için hangi tedbiri aldınız?
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Geçen yıl mayıs ayında BAĞ-KUR prim borçlarını yapılandırdık, kanun
çıkardık, tarihi de 15 Mayıs 2008, açın bakın tutanaklara. Ne getirmiş? Faizde
yüzde 85’e varan bir indirim. Faiz indirimi yapılmış esnafımız BAĞ-KUR
borçlarını daha rahat ödeyebilsin diye. Yirmi dört ay taksitlendirme yapılmış.
Bakın, şimdi ben
3 Kasım öncesine gitmek de istemiyorum. Şimdi oraya gidersek sıkıntı da olur.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Git, git! O zaman hangi
siyasi partideydin?
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Yüzde 59’lardan yüzde 9’a inmiş faizler, esnafımızın kullandığı
kredide faizler yüzde 59’dan yüzde 9’a inmiş. Nasıl hiçbir şey yapılmamış?
Yani, şimdi esnafa verilen kredi… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Reel faiz kaç?
TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Hep kendi pencerenizden bakıyorsunuz!
BAŞKAN – Değerli
milletvekilleri, lütfen… Lütfen… Dinleyemiyoruz.
TAYFUR SÜNER
(Antalya) – O zaman sataşmasın.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Sataşarak konuşuyor, Başkan.
BAŞKAN – Ama,
soru sorabilirsiniz.
Buyurun Sayın
Gedikli.
TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Fikri ve zikri olmayan sadece sataşır.
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Arkadaşlar, icraatlardan niye rahatsız oluyorsunuz? Bunlar
esnafımız için, çiftçimiz için. Bakın, buraya geliyorsunuz esnafımıza güzel mesajlar
veriyorsunuz, çiftçimize güzel mesajlar veriyorsunuz.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Esnafı öldürüyorsunuz, can suyu veriyorsunuz!
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Biz sadece yaptıklarımızı anlatıyoruz, müsaade edin yaptıklarımızı
anlatalım. Bundan kimse zarar görmez. Bundan Meclis kazanır, ülkemiz kazanır,
milletimiz kazanır. Bu yapılan icraatlardan niye rahatsız oluyorsunuz? Bunları
anlatmamdan memnun olmanız lazım.
153 milyon lira
olan esnafa verilen kredi rakamı, bakın, en son 2008 yılında 3,3 milyar lira.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Esnaf batmış!
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – 153 milyon lira neresi, 3,3 milyar lira neresi, arada dağlar kadar
fark var! Kaldı ki bakın, bir şey daha söyleyeyim: Şu anda yürütülen bir
çalışma var: Esnaf Değişim Dönüşüm Projesi. Bu kapsamda da bir çalışma
üretiliyor; “Esnaf Dönüşüm Projesi” adı altında bir proje yürütülüyor. Bununla
ilgili de bundan sonra bazı çalışmalar, toplantılar yapılacak. Orada
esnafımızın sorunları da detaylı olarak konuşulacak. Belki bir şûra da yapılması
söz konusu olabilir. Hükûmet Programı’mızda bunlar yer alıyor, var. İnşallah
orada da bu sorunların hepsi…
RECEP TANER
(Aydın) – Esnaf mı kaldı?
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – 2 milyon esnaf var şu anda, evet, 2 milyon esnaf var Türkiye’de.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Esnaf sizi izliyor!
RECEP TANER
(Aydın) – Kaydını sildiremediği için esnaf gözüküyor.
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) - Bakın, KOBİ’lerle ilgili şeyi niye çıkarıyoruz şimdi? Şimdi böyle
konuşursak yanlış olur.
RECEP TANER
(Aydın) – Kaydını sildiremediği için esnaf gözüküyor. Esnaf değil aslında.
Fiilen iş yapan insan sayısı öyle değil.
BAŞKAN – Sayın
Milletvekili, lütfen… Dinleyelim, ondan sonra cevap vermek isterseniz
verirsiniz.
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Ha gelelim işsizlik konusuna. Tamam, elbette ama siz…
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – İşsizlik azalıyor mu?
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Hayır “Türkiye’de işsizlik azalıyor.” diyen olmadı. İşsizlikte
artış var, evet. Biz gerçekleri kabul ediyoruz bakın.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – O zaman durum iyi değil demek ki Sayın Gedikli.
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) - Bizde gerçekleri inkâr etmek yok. Bu kürsü gerçekleri konuşma
kürsüsüdür, gerçekleri konuşma yeridir. Bunu yapalım, herkes gerçekleri
söylesin. Eksikleri ifade edin, bundan kimse gocunmaz, hiç endişe etmeyin.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Demek ki yaptıklarınız yeterli değil. Çıkın söyleyin!
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) - Bakın, evet, ona dönük de İŞKUR üzerinden özellikle yapılanları
söylüyorum. Başka kurumlar üzerinden de yapılan birçok meslek kursu çalışması
var, il istihdam kurulları var, biliyorsunuz her üç ayda bir toplanıyor. Bu
konularda da bilgi verme ihtiyacı olduğu anlaşılıyor. Yani il istihdam
kurulları her üç ayda bir toplantılar yapıyor, meslek kuruluşlarının
yaygınlaşmasıyla ilgili de tedbirler alıyorlar.
Şimdi bakın ben
istatistiklerini vereyim: Sadece 2007 yılında 1.347 tane daha kurs açılmış.
2008’de 1.888 kurs açılmış. 2009’da bu sayının aşağı yukarı 4 binlere, 5
binlere varacağını ifade ediyor arkadaşlar. Burada eğitim gören kursiyerlerin
sayısı da aşağı yukarı 50 bini bulacak. Bu kurslar da Türkiye'nin her yerine
yaygınlaşmış vaziyette. İnsanlarımıza meslek kazandırmak için de bu çabalar
gösteriliyor, bu çalışmalar yürütülüyor. Bunlar da biraz zaman alan işlerdir,
zaman içerisinde bunlar da adım adım çözülecek konulardır.
TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Yedi yıl geçti yedi yıl!
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sizi yirmi seneliğine getirmedik oraya! İki seneniz kaldı!
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) - Ama bu konuda katkılarınızı da bekliyoruz. Yani önerileriniz varsa,
projeleriniz varsa lütfen açıklamaktan da çekinmeyin ama lütfen kaynaklarıyla
beraber olsun. Kaynaklarını da koyun ki daha faydalı bir tablo ortaya çıksın.
Bugün yapılan
açıklamayı da izlediniz. Bakın, Sayın Başbakanımız bir açıklama yaptı hem
teşviklerle ilgili -bundan sonra yapısal anlamda- hem de istihdamla ilgili, 500
bine varacak bir sayı söz konusu.
RECEP TANER
(Aydın) – Sadece “cak…”
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Kaynağı var mı?
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) - Bu tedbirler de alınmaya devam ediyor ayrıca, bunlar da yürürlüğe
sokuluyor. Yani “Hiçbir şey yapılmamış.” demek, doğrusu, sağlıklı bir yaklaşım
değil arkadaşlar. Yani bunu böyle ifade etmek bizi üzer.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sizin üzülmenizin bizim için hiçbir mahzuru yok, dilediğiniz kadar
üzülebilirsiniz.
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) - Bunu böyle ifade etmek doğru değil. Yani gerçekleri söyleyerek,
konuşarak yapalım.
Şimdi gelelim
maliye politikası ve para politikasında ne oluyor? Demin size gösterdiğim şu
tablo maliye politikasıyla ilgili alınan tedbirler ama parayla ilgili, para
politikasıyla ilgili de Merkez Bankası olsun, BDDK olsun, Hükûmetimizin genel
hedefleri doğrultusunda önemli tedbirleri yürürlüğe soktular bu süreçte,
bunları da gördük. Reeskontlarla ilgili adımlar attılar. Likiditeyle ilgili
Merkez Bankasının açıklaması oldu ve likidite sorunu doğmayacağını açıklıkla
ifade etti, bankalara bu yönde teminat verdi.
Şimdi, maliye
politikasını biz üç yıllık bir olay olarak ele almalıyız. Niye? Bizde çünkü
artık şu anda bu anlayış “üç yıllık bütçeleme” anlayışı olarak tezahür ediyor.
Yani üç yıllık orta vadeli bir mali disiplin. Elbette 2009’da bütçe dengesi
bozulabilir, bütçe açığı artabilir, bu normal. Ama üç yıllık bir perspektifle
de bu dengelerin yeniden nasıl sağlanacağı da ortaya konduğu takdirde, mali
disiplin noktasında herhangi bir tereddüdün olmaması gerekir. Üç yıllık bir
vizyon ortaya konuyor çünkü.
Para politikasıyla
ilgili de bütün dünya ülkeleri bunu yapmaya devam ediyor, gevşek bir para
politikası izleniyor. Bizde de bu böyle izleniyor. Bakın, faizler süratle
aşağıya indi, likidite bollaştırıldı. Bunların hepsi gevşek bir para politikası
izlendiğinin de göstergeleri. Yani ekonomi politikasını bu çerçeve içerisinde
ele alırsak, meseleler, zannediyorum, daha iyi anlaşılabilir ve üzerinde daha
güzel yorumlar da yapılabilir diye düşünüyorum.
Kaldı ki dünya
ülkelerine, Amerika’ya, Avrupa’ya, Uzak Doğu’ya baktığınız zaman sıkıntıların
oralarda da süratle büyüdüğünü rahatlıkla görebilirsiniz ve derinleştiğini de
rahatlıkla görebilirsiniz ve hepsi de birçok teşvik paketi çıkarttılar. Fakat,
şimdi başka bir şey daha tartışılıyor: Teşvik paketlerinin aslında bir fayda
sağlamadığını tartışan ülkeler de var. Almanya, hiçbir fayda sağlamadığını öne
sürüyor ve yeni bir teşvik paketi çıkarmakta da direniyor. Böyle yaklaşanlar da
var. Çünkü bu teşvikleri şimdi verdiğiniz zaman yarın geri almak zorunda da
kalabilirsiniz. Olayı böyle koyup teşvik paketlerinin faydası olmadığını öne
sürenler de var, böyle yaklaşımlar da var ama biz bu yaklaşımı esas alarak
hareket etmiş değiliz.
Değerli
arkadaşlarım, mevcut tasarı hem yapısal değişim, dönüşüm anlamında hem de
konjonktürel olarak önemli yenilikler getiriyor. Belki adından bahsedilmiyor
ama “mükellef hakları” diyebileceğimiz bir yeni anlayışı da devreye sokuyor,
mükellef hakları. Bakın, mükellefler bizde hep ödevleriyle hatırlanır, ödevi
olan, yükümlülüğü olan bireyler olarak görülür ama şimdi “mükellef hakları”
kavramı da bu tasarıyla aslında gündeme geliyor. Bunları belki daha sonra daha
etraflı bir şekilde düzenleme gereği hasıl olabilir çünkü mükellefleri artık
haklarıyla ve ödevleriyle beraber ele alıp ona göre değerlendirmemiz ve
mükellefi böyle değerlendirmemiz lazım konsept ve kavram olarak.
Yine, bu kanun,
teknoloji ve bilişim anlamında meydana gelen yenilikleri de devreye sokan bir
kanun. Burada da önemli iyileşmeler var; örneğin, haciz uygulamaları İnternet
üzerinden elektronik ortamda yapılabilecek. Bu da önemli bir yenilik, önemli
bir kolaylık.
Yine, bu kanun,
tabii, birçok vergi kanununda ve başka kanunlarda da değişiklikleri içeriyor.
Burada ama en önemli gördüğüm hususlardan bir tanesi, özellikle KOBİ’lerin
birleşmelerini teşvik eden düzenlemedir. Bu, ülkemizin, ekonomimizin ve ekonominin
bel kemiğini teşkil eden KOBİ’ler için hakikaten önemli bir konu çünkü bizde
maalesef “küçük ölçek” dediğimiz bir sorun var, küçük ölçek. Şimdi, KOBİ’leri
birleştirerek, aslında, daha güçlü bir mali bünye ve daha güçlü bir mali varlık
yapısı oluşturmuş olacağız. Bu anlamda, bu tasarının getirmiş olduğu şu madde
bile başlı başına çok çok önemlidir ve KOBİ’leri de daha güçlü bir ortama,
yapıya kavuşturacaktır.
Bizde 637 bin
tane kurumlar vergisi mükellefi var -bazı sayıları vermemiz gerekirse-
bunlardan 630 bin tanesi KOBİ hükmünde kurumlar vergisi mükelleflerinden, fakat
bunlardan sadece bin tanesi kurumlar vergisinin yüzde 65’ini ödüyor; bin
tanesi, yüzde 65’ini ödüyor, 5 bin tanesi yüzde 85’ini ödüyor. Dolayısıyla bu
KOBİ’lerin birleşmelerinin aslında mali anlamda, vergisel anlamda da bir kayba
sebebiyet vermeyeceği anlaşılıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Gedikli, devam edin lütfen.
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
KOBİ’lerin birleşmeleri,
ekonomimize hem rekabetçi olmaları anlamında hem de kurumsallaşmaları anlamında
önemli katkılar sağlayacaktır.
Bunun dışında,
yine önemli görebileceğimiz maddelerden bir tanesi, usulsüzlük cezaları
hakikaten büyük sıkıntı doğuruyordu, mükerrer cezalar uygulanabiliyordu. Bir
örnek vermek gerekirse hem beyannameyi vermediği için hem de elektronik ortamda
vermediği için iki defa ceza uygulanması söz konusu olabiliyordu. Şimdi bunlar
düzenleniyor ve tek bir cezaya indirgeniyor ve zamanlar da kademeli olarak
belirleniyor. Yani zamanından sonra verildiği takdirde artık kademeli olarak
azalan bir ceza uygulaması, verilen zamana göre. Bunları işte, mükellef
haklarını dikkate alan yaklaşımlar olarak görmek lazım.
Yine menkul ve
gayrimenkuller için elektronik ortamda haciz imkânı getiren bir düzenleme var,
bir kolaylık sağlıyor.
Kaçakçılık
suçlarına olan cezalar artırılıyor. Bu, tabii naylon fatura hadisesiyle alakalı
bir konudur daha çok. Buradaki cezaların artırılması da doğru bir yaklaşım
olarak görülüyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Son
cümlenizi alabilir miyim Sayın Gedikli.
BÜLENT GEDİKLİ
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben bu tasarının
ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Gedikli.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde grupların konuşmaları tamamlanmıştır.
Şahısları adına
ilk söz Tokat Milletvekili Osman Demir’e aittir.
Sayın Demir,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN DEMİR
(Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 385 sıra sayılı Gelir Vergisi
Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın tümü
üzerinde şahsım adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Küresel krize
bağlı olarak bütün ülkelerin ateş tünelinden geçtiği günleri yaşıyoruz. Ülkeler
karşılıklı ekonomik ilişki içinde olduklarından, bazıları daha çok bazıları
daha az olsa da, hepsi bu krizden etkilenmektedirler.
Küresel krizin
Türkiye ekonomisine etkisi belli bir gecikmeyle daha çok reel sektörde ortaya
çıkmış, büyüme oranı düşmüş, işsizlik oranı artmıştır. Hükûmetimiz küresel
krize karşı dinamik yönetim stratejisi izlemekte, krizin etkilerini azaltmak
için sürekli yeni önlemler almaktadır. Bu konuda bazı varlıkların millî
ekonomiye kazandırılması, can suyu kredisi, tasarruf mevduatı garanti kapsamını
belirleme yetkisinin Bakanlar Kuruluna verilmesi, vergi indirimleri, kısa dönem
çalışma ödeneği, Merkez Bankasının faiz indirimleri, zorunlu karşılık oranının
düşürülmesi, sicil affı ve bugün Başbakanımız tarafından kamuoyuna açıklanan
yatırımları teşvik, istihdam ve KOBİ’lere kredi garanti desteğini hatırlatmak
isterim.
Dünyada dev gibi
bankalar iflas ederken, alınan önlemler sayesinde Türkiye’de hiçbir banka
batmamıştır.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Ne önlem aldınız?
OSMAN DEMİR
(Devamla) – Enflasyon ve faiz oranları düşmüştür, döviz kuru istikrarını
korumuştur.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Ne önlem aldınız ne, Sayın Vekil?
OSMAN DEMİR
(Devamla) – “Küresel krize karşı paket hâlinde önlem alınmıyor, parça parça
alınan önlemler de başarılı olamıyor.” diyenlere en güzel cevabı bu
göstergelerin bizzat kendisi vermektedir.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – 2000’de alınan önlemler onlar, 2000’de.
OSMAN DEMİR
(Devamla) – Görüşülmekte olan tasarıda da bu anlamda düzenlemeler yer
almaktadır.
Küresel krizin
Türkiye ekonomisine etkileri bugüne kadar yaşanan ekonomik krizlerden çok
farklı olduğu için, alınan önlemlerin de farklı olması gayet doğaldır. Hatırlanacağı
gibi, Türkiye’de bugüne kadar yaşanan krizlerde özellikle döviz kuru, faiz
oranı ve enflasyon oranı artar, büyüme oranı hızla düşerdi. Ekonomimizi bu
durumdan kurtarmak için topluma büyük maliyetler yükleyen kurtarma paketleri
açıklanırdı. Birinci paket ekonomiyi bu çıkmazdan çıkarmaya yetmezse ikincisi
açıklanırdı.
Yaşamakta
olduğumuz küresel krizin ülkemize etkileri bir defada ortaya çıkmamış, dalga
dalga gelmiş, gelmeye de devam etmektedir. Bunun sebebi, küresel krizin ABD’de
başlayıp diğer ülkelere yayılmasıdır. Kriz ABD’de ortaya çıktığında Türkiye’ye
doğrudan yansıması olduğu gibi diğer ülkelere yayıldıkça dolaylı yansımaları da
olmuştur.
ABD’de seri
dalgalar şeklinde ortaya çıkan küresel krizin dalgaları henüz sona ermiş
değildir. En son yüz bir yıllık dev General Motors firmasının iflasın eşiğine
gelmesi yeni bir dalganın habercisi olabilir. ABD’deki seri dalgalar devam
ettikçe bunların Türkiye ekonomisine doğrudan ve dolaylı yansımalarının olması
ister istemez kaçınılmazdır. Küresel krizin tek dalga şeklinde ortaya çıkmadığı
ve hangi boyutta daha kaç dalga yaşanacağı tam olarak belli olmadığı için alınan önlemlerin de parça parça olması
doğaldır. Türkiye’de küresel krize karşı alınan bütün önlemler geçmişteki
krizlere karşı alınan önlem paketlerinden farklı olarak topluma yük getirmeyen,
küresel krizin topluma olan yükünü azaltan önlemlerdir. Alınan önlemlerin bu
özelliğinin dikkatlerden kaçmaması gerekir. Bundan sonra alınacak önlemlerin de
aynı çizgide devam edeceğinden kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
Görüşmekte
olduğumuz tasarıda küresel krizin ülkemize olan olumsuz etkilerini azaltmaya
yönelik düzenlemelerin bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
İşsizlik
ödemeleri gibi işe başlatmama tazminatları da gelir vergisinden istisna
tutulmuştur.
Lisanslı
depoculukla ilgili ürün senetlerinin alım satımından elde edilen kazançlar
31/12/2013 tarihine kadar gelir ve kurumlar vergisinden istisna tutulmuştur.
Lisanslı
depoculuk sistemi kapsamında ihraç edilecek ürün senetlerinin KDV’siz olarak el
değiştirmesine imkân sağlanmıştır.
Senedin temsil
ettiği ürünü depodan çekecek olanlara tesliminde KDV matrahı ürünün çekildiği
tarihte senedin işlem gördüğü borsada oluşan
değeri olarak belirlenmesi ve özel matrah şekline göre vergilendirilmesi
düzenlenmiştir.
Küçük ve orta
büyüklükteki işletmelerin 31/12/2009 tarihine kadar birleşmeleri hâlinde, bu
birleşmeden doğan kazançlar kurumlar vergisinden istisna tutulmuştur. Birleşme
nedeniyle infisah eden kurumun birleşme tarihinin de içinde bulunduğu son hesap
döneminde elde ettiği kazançları ile birleşilen kurumun birleşme tarihinin de
içinde bulunduğu üç hesap döneminde elde edilen kazançları üzerinden alınacak
kurumlar vergisi yüzde 75 oranında düşürülebilecektir. Bu yetki Bakanlar
Kuruluna verilmiştir.
Deniz ve hava
taşımacılığından daha çok yararlanabilmek için, liman ve hava meydanlarında
deniz ve hava taşıma araçlarında verilen hizmetlerin yanı sıra ithalat, ihracat
ve transit rejim kapsamında işlem gören mallarla ilgili olarak liman ve hava
meydanlarında bu yerlerin işleticileri tarafından verilen hizmetler istisna
kapsamına alınarak, sektörün uluslararası rekabet gücünün artırılması
amaçlanmıştır. Teşvik belgesiz 200 milyon TL’yi aşan yeni makine ve teçhizat
yatırımlarına KDV istisnası getirilmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; saydıklarım ve daha benzer düzenlemelerle bu
tasarıdaki getirilen önlemler küresel krizin ülkemize olan olumsuz etkilerini
belli ölçüde gidermeyi amaçlamaktadır. Küresel krizin olumsuz etkilerine karşı
bugüne kadar alınan önlemlerde olduğu gibi, bu tasarıyla getirilen önlemlerin
de vergi yükünü azaltıyor olması son derece memnuniyet vericidir çünkü vergi
oranları yüksek olduğunda, üreticilerin elde ettikleri kazançların önemli bir
kısmını devlet aldığından çalışmadan elde edilen kazanç, çalışmanın zahmetini
yeterince karşılayamamaktadır. Kazancın önemli bir kısmı vergiye gidince, bazı
işlerin kazancı katlanılan zahmete değmeyecek hâle gelmekte, ekonomik
faaliyetler zayıflamakta, vergi gelirleri azalmaktadır. Vergi oranları
düştüğünde ise, bunun tersi olmakta, ekonomik faaliyetler canlanmakta, vergi
gelirleri artmaktadır. KOBİ’lere yönelik düzenlemenin bu çerçevede önemli bir
görev göreceği beklenmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi de tasarının bazı maddelerine yönelik olarak
ileri sürülen karşı oylara ilişkin görüşlerimi açıklamak istiyorum.
Tasarıda işe
başlatmama tazminatının gelir vergisinden muaf tutulmasının, işe başlatmamayı
özendireceği ve art niyetli işvereni koruyacağı ileri sürülmektedir. Bu yaklaşım
da, küresel krizden kaynaklanan zor koşullarda binbir zahmetle işletmesini
ayakta tutmaya çalışan işverenler ve işe başlatılmayan işçinin yasal haklarını
zamanında alması göz ardı edilmektedir. İşsizlerin iş bulabilmesinin her şeyden
önce işletmenin ayakta kalmasına bağlı olduğu unutulmamalıdır.
İktisadi
işletmeler hariç olmak üzere, Türkiye Kızılay Derneğine makbuz mukabili yapılan
bağış ve yardımların tamamının gelir vergisi matrahının tespitinde gelir
vergisi beyannamesinde bildirilecek gelirlerden; aynı şekilde, kurumlar vergisi
beyannamesi üzerinde gösterilmek şartıyla kurum kazancından indirilmesine imkân
sağlanmaktadır. Bunun Plan ve Bütçe Komisyonunda oy birliğiyle kabul edilmesi
memnuniyet vericidir ancak karşı oyda aynı kapsama Türk Hava Kurumu, resmî
Darülaceze kurumları, Darüşşafaka Cemiyeti ve Yeşilay Derneğinin de dâhil
edilmesi istenmektedir. Bu görüşte olanlara şunu hatırlatmak isterim:
Bugünlerde kıt bütçe şartlarıyla Kızılay Derneğine dahi bu imkânın sağlanıyor
olmasının olumlu bir gelişme olduğunu kabul etmelerinde yarar olduğu
düşüncesindeyim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; küresel krizin Türkiye ekonomisine etkilerini yönetme
süreci dinamik bir süreçtir. Bugüne kadar küresel krize karşı gerekli önlemler
nasıl alındıysa bundan sonra da alınmaya devam edecektir. Küresel kriz, bazı
ekonomilerde daha ağır, bazılarında daha hafif hasarlar açmış olsa da zaten
gidicidir. Ülkemizin finans sektörünün gücü, bütçeden gelenin geçmişe oranla
çok daha güçlü olması, Merkez Bankasının rezerv varlığı, dinamik girişimci
gücümüz ve bugüne kadar aldığımız önlemlerin yanında bugün görüşmekte olduğumuz
tasarıdaki düzenlemelerle birlikte, bugün Başbakanımız tarafından açıklanan
önlemler dikkate alındığında küresel krizin doğurduğu hasarları daha kısa
sürede telafi edecek ülkelerin başında geldiğimize inanıyorum. Unutulmamalıdır
ki büyük kırılmaların ardından uzun süreli düzelme dönemleri gelmektedir. 1929
Buhranı ve İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşanan uzun süreli gelişme süreci bunu
göstermiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Demir, devam ediniz.
OSMAN DEMİR
(Devamla) – Bugün yaşanmakta olan küresel krizden sonra dünya ekonomileri uzun
süreli gelişme dönemine girecektir. Dünya ekonomileri yürümeye başladığında
Türkiye ekonomisi koşacaktır. Bugüne kadar yaşanan hiçbir kriz kalıcı
olmamıştır, bu kriz de kalıcı olmayacaktır. Önemli olan, olaylardan ders
çıkarabilmektir.
Yaşanmakta olan
küresel kriz ekonomilerin gerginliklere ve kavgalara çok daha duyarlı olduğunu
göstermiştir. Gerginliklerin ve kavgaların doğurduğu maliyetler tahmin
edilenden çok daha büyük olabilmektedir. Bu sebeple, küresel krize karşı
günümüzün en önemli silahı uluslararası düzeyde güven artırıcı önlemlerin
artırılmasıdır. ABD’de yeni Başkanla birlikte Bush döneminin gerilim üzerine
kurulu politikalarının terk ediliyor olması olumlu bir gelişmedir. Türkiye,
komşularıyla ve diğer ülkelerle oluşturduğu iyi ilişkiler, Avrupa Birliğiyle
yürütülen müzakere süreci ve medeniyetler ittifakına verdiği destek ile güven
artırıcı politikalara çok önemli katkılar yaparak küresel krizden çıkmaya çok
güçlü destek vermektedir.
Aziz milletimizin
ve tüm insanlığın daha mutlu yarınlarda yaşaması dileklerimle yüce Meclisi
tekrar saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Demir.
Şahsı adına
ikinci söz Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’a aittir.
Sayın Ayhan,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın geneli
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, bugün iktisadi faaliyetler yavaşlıyor. Çift dijitli küçülmeler
bekleniyor. İş gücü piyasası allak bullak. Tarım dışı işsizlik artıyor. Toplam
talep düşüyor. İşsizlik, ücretleri aşağı doğru bastırıyor. Faizler, enflasyon
düşüyor ama piyasada tık yok. Dış talep düşüyor. Özel tüketim talebi
derinleşiyor. Yapılan hiçbir şey canlanma için yetmiyor. Özel sektör tüketim ve
yatırım talebine ilişkin gelişmelerin hiç ümit verici olmadığını söylüyor. Kamu
harcamaları, büyümeyi olumlu olsa bile özel kesim talebinde düşüş piyasayı
negatif etkiliyor. İhracat ve üretim, ithalat yapılmadan maalesef sürdürülemez
hâle gelmiş.
Bütün bunlar,
Hükûmetin ekonomik konularda da siyasal alanda olduğu gibi güven vermediğini
çok net ve açık bir şekilde ortaya koyuyor. Hükûmetin ekonomik hedefleri
darmadağın. Maalesef böyle olmuştur. Büyüme, dış ticaret, bütçe dengeleri,
muhalefetin 2008 yılında bütçe görüşmelerinde ifade ettiği tereddütlerin
fazlasıyla haklılığını ortaya çıkarmıştır.
Gerek içerideki
ekonomik problemlerin gerekse küresel krizin etkilerini giderecek bir program
ve hedefleri hazırlama öngörüsü ve becerisi olmayan bu Hükûmet, bölük pörçük
yasalarla krizi aşacağını düşünmektedir.
Bürokratların
bazı uygulamalarda zorlukları aşacak birtakım teknik düzenleme taleplerini
“tedbir”, “krize önlem” diye maalesef Hükûmet getirmektedir. Bunun gerçekçi
olmadığını aslında Hükûmet kendisi de bilmektedir. Bütçe uygulamaları Hükûmeti
harap etmeye başlamıştır. Vergiler azalmaktadır, harcamalar ise azaltılamamaktadır.
Bütçe açığının ise ancak borçlanma ile karşılanacağı Hükûmetin hazırlıklarından
anlaşılmaktadır.
Şimdi bu
tasarının amacının Hükûmet tarafından iyi anlatılması, iyi açıklanması gerekir.
Nakit açığı 2008
yılı sonunda 18,6 milyar TL iken 25 milyar TL’ye yükselmiştir, bütçe açığı da
20 milyar TL’yi aşmıştır. Harcamalar ise kısılamamaktadır, mahallî idarelerde
gerek 2008 sonunda gerekse 2009 seçim öncesi çarçur edilmiştir.
Bu Hükûmet güven
vermemektedir. Bu Hükûmetin güven vermediğini piyasalardan görmekteyiz. Şimdi
Hükûmet hedeflerini revize etmiştir. Peki, neden revize etmiştir?
Arkadaşlarımız bütün tedbirlerin alınmakta olduğunu, Hükûmetin geçen yıl
birtakım tedbirleri aldığını ifade ediyor. Peki, alınan bu tedbirlere rağmen 10
milyar dediğimiz bütçe açığı 70 milyarlara, 60 milyarlara -Biz bunları nereden
öğreniyoruz? Hükûmetin borçlanmayla ilgili getirdiği düzenlemelerden, bizzat
sayın bakanların açıklamalarından görüyoruz- kadar yükselmektedir. Peki,
bunları dikkate aldığımızda Hükûmetin öngörüsünün olduğunu, krizi öncelikle
fark edebildiğini, buna tedbir alabildiğini söylemek mümkün müdür?
Her zaman
gösteriyoruz, 2009 yılı programı burada. Bu, daha kısa bir süre önce burada
görüşüldü. Burada yazılan bütün hedefler delik deşik, bunu topluma anlatacak
bir durumu da yok Hükûmetin.
Şimdi, bakın
burada en önemli şey ne diyor büyüme ve istihdam söylendiği zaman: “Kamu
politikalarından kaynaklanabilecek belirsizlikler azaltılarak özel sektörün
ileriye yönelik karar alabilmesi için elverişli ortam hazırlanacaktır.”
Nasıl
hazırlanacak? Siz özel sektöre “Yüzde 4 büyüyeceğim.” diyorsunuz, sonra
diyorsunuz ki: “Bizim büyümemiz yüzde eksi 3,6 olacak.” Uluslararası
kuruluşlara bu sorulduğu zaman ne oluyor? Yüzde 5’lerin üzerine çıkıyor.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Eksi yüzde 5.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Peki, özel sektöre güven veren bir davranış bu mudur? Hükûmet
gerçekten dağınıktır, toparlanamıyor, ne yapacağını bilemiyor, daha önce aldığı
birtakım harcama kararlarını -ne diyor- krize alınmış önlemmiş gibi ifade
ediyor. Peki, krize karşı alınmış bir önlem olarak GAP yatırımlarını vesaireyi
söylüyor iseniz, neden bu bütçeyi “10 milyar açık” dediniz, 70 milyar açıkla
milletin önüne tekrar getiriyorsunuz? Demek ki, Hükûmet son derece dağınık,
toparlanamıyor, ne yapacağını bilemiyor. Siyaseten öyle, ekonomik açıdan da
öyle. “Seçim ve kriz” sözleri Hükûmetin asabını bozuyor, ne yapacağını
bilemiyor.
Her il Ankara’ya
kilitlenmiş “Vekilim, bakanım bir şey yapacak mı?” diyor. Bugün açıkladığınız
teşvik paketinde Denizli Sanayi Odası, Ticaret Odası başkanlarıyla konuştum,
“Denizli’ye faydalı en ufak bir şey yok.” diyorlar. Çok net ve açık bir şekilde
söylüyorum.
Şimdi, bu
tasarıyla ilgili ifade etmek istediğim birkaç husus var. Tasarı-nın genel
gerekçesinde “Vergi sistemlerinin karakteristik özelliklerinden birisi, temel
politika hedeflerine ulaşabilmek için ekonomik, sosyal ve teknolojik
ge-lişmelere paralel hızlı reaksiyonlar verebilmesidir.” denilmektedir
Kızılayla ilgili hadise bununla mı ilgilidir? Diğer konuşacağımız mevzular,
böyle hızlı reaksi-yon verecek krize karşı alınmış önlem midir?
Komisyona bu
tasarı 16 madde geldi, Hükûmetten 16 madde geldi, ko-misyondan buraya gelişinde
40 maddeye ulaştı. Hükûmetin hangi öngörüsü 16 maddenin üstünde, 2 mislinden
daha fazla bir madde olan şekilde buraya geti-rilebiliyor? Bu, öngörüyle
ilişkili mi? Bu, doğru iş yapmayla ilişkili mi?
Şimdi, bunun
dışında, Başbakanlığa taşıt alımlarında ÖTV ve KDV mua-fiyeti Hükûmet
tasarısında sadece Başbakanlığın alımlarıydı, şimdi bu genişle-tildi. Niye
belediyelere yapmıyorsunuz, madem doğru dürüst bir uygulama? Yani sadece
alınacak bir uçak, vergi problemlerinin, vergi politikalarının bu bütçe açığını
kapatacak bir şekilde getirmesi; en elzem hadise bu muydu? Maalesef bu burada
var.
Bir diğer hadise,
Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu’yla getirilen sistemin vergisel açıdan
desteklenmesi. Başka bir tasarıyla da daha önce geldi yanılmıyorsam ve o zaman
Hükûmet bunu geri çekti. Şimdi, bunu destekleyelim, destekleyelim de amacının
ne olduğunu bilelim. Yani ürün bol olacak, Toprak Mahsulleri biraz daha az ürün
alsın, işlemler daha rahat olsun, Hükûmete yükü azalsın. Tamam, yapın da, bunu
açık ve net bir şekilde söyleyin. Daha önce getirdiniz, sonra geri çektiniz.
KOBİ
birleşmelerinde, bundan doğan kazançların vergiden istisnası için öngördüğünüz
süre kısa. Zaten ithalatla bitmiş vaziyetteler, küçük yerlerde KOBİ kalmamış.
Kim bunlarla bir araya gelecek? Ne zamana kadar? 2009 sonuna kadar ne
olabileceğine dair en ufak bir öngörümüz var mı?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Şimdi, Sayın Bakana özellikle teşekkür etmek istediğim bir husus
var. Biz, Komisyonda “Gelen tasarıların ne anlama geldiğini, ne getirdiğini, ne
götürdüğünü anlayalım, bunların meblağları nedir?” diye sorduk. Sağ olsun,
diğer tasarıda Sayın Bakan bununla ilgili bir çalışma yaptı ama şunu çok iyi
biliyoruz ki, şu elimizdeki tasarıda bu işlere merhem olacak, krize çare olacak
çok önemli bir tedbir yok.
Bundan sonra bir
tasarı daha var gelecek, Komisyonda görüşülüyor. O tasarıda da o maddelerin
içine sıkıştırılmış bir madde var. Borçlanma meselesini artırıyorsunuz, 10’dan
70’e çıkıyor. Kaça? 74 müydü Sayın Bakanım kat sayılar? Şimdi, bununla millete
doğruyu söylediğimizi, şeffaf bir şekilde herkese anlattığımızı söylemek mümkün
müdür?
Sürem doldu
galiba Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Doldu
efendim.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ayhan.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Soru-cevap işlemine
başlayacağız.
Toplam süremiz on
beş dakika, soru ve cevaba verilen süre.
Çok fazla, aşırı
talep var, onun için süreyi kısıtlayacağım ve yeterli zaman içinde mümkün
olduğu kadar fazla soruya cevap…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Fakat bu, temel kanun, temel kanunda süre yirmi dakika.
BAŞKAN – Efendim?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Soru-cevabın yirmi dakika olması lazım; on dakika, on dakika.
BAŞKAN – Yirmi
dakika yapacağım efendim; on, on. Yetişebildiği kadar…
Sayın Bulut… Yok.
Sayın Taner…
RECEP TANER (Aydın)
– Sayın Bakan, tasarının 3’üncü maddesinde Türkiye Kızılay Derneğine yapılan
nakdî bağışlara yüzde 100 vergi muafiyeti getirmektesiniz. Bu, geç kalınmış,
yerinde bir karar. Kızılayın yanına Türk Hava Kurumu, Darüşşafaka, Darülaceze
ve Mehmetçik Vakfı gibi gerçekten kamu yararına olan vakıfları da ilave edemez
miyiz? Daha kapsamlı bir düzenleme olmuş olmaz mıydı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Taner.
Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
gelir vergisinde değişiklikler yapmayı öngören bu tasarı çerçevesinde, küresel
krizin bütün iş çevrelerini etkileyerek, gelir ve kurumlar vergisiyle diğer
vergilerini ödeyemeyen işveren ve işletme sahiplerini nefes dahi alamaz duruma
getirdiği bu zaman dilimi içerisinde işçi çıkarmaların önüne geçebilmek,
işletme sahiplerinin iş yerlerini kapattırmamak için bazı sektörlere destek
amacıyla açıklanan ama pek faydası olmayan ekonomik tedbirlere ilave olarak, en
azından belirli bir zaman dilimi içinde geçici de olsa bütün vergileri önemli
ölçüde azaltmayı, oranlarını da önemli ölçüde azaltmayı, oranları önemli ölçüde
düşürmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tankut.
Sayın Özensoy…
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
geçtiğimiz yıl tahakkuk ve tahsilat oranıyla en son karşılaştırabileceğimiz bu
yılki tahsilat ve tahakkuk oranı nedir? Buradan hareketle, geçtiğimiz yıl
vergide yine bir kolaylık sağlanmıştı, taksitlendirme yapılmıştı, yine
vergilerini ödemekte güçlük çeken vergi mükelleflerine vergi ödemede kolaylık
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özensoy.
Sayın Çalış…
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Bakanım, bu yıl maalesef vergi mükelleflerimizin pek çoğu
vergi borçlarını ödeyemeyecek duruma düşmüştür. Vergi alacaklarının sağlıklı
tahsil edilebilmesi için bu yıl özel bir programınız olacak mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çalış.
Sayın Akçay…
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kayıt dışı
ekonominin boyutları ve gayrisafi yurt içi hasıla içindeki hacmi konusunda
Bakanlığınızca veya Hükûmetinizce bir çalışma yapılmış mıdır ve bu çalışmaların
sonuçları nelerdir? Kayıt dışı ekonominin önlenmesi konusunda Hükûmetinizin
siyasi bir kararlılığı var mıdır? Varsa bu konuda yapılan çalışma sonuçları
nelerdir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Akçay.
Sayın Orhan…
AHMET ORHAN
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Nüfusumuzun
önemli bir kısmı hâlen çiftçilik yapmakta olup özellikle günümüzde medeni ihtiyaçlarını
karşılayacak şekilde gelir elde edememektedirler. Toplumumuzun millî gelirden
düşük pay alan bu kesimini rahatlatmak, hiç olmazsa mazot gibi tarımsal
girdilerde yüksek ÖTV ve KDV’yi daha makul seviyeye indirmek veya tamamen
kaldırmak için bir çalışmanız var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Orhan.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
2009 yılında
bütçe ilk üç ayda yaklaşık olarak 15 milyar civarında açık vermiştir. Bundan
dolayı da bazı kısıtlamalar yapılmakta olduğu görülmektedir. Bilhassa BELDES,
KÖYDES ve özel idarelerin para beklediği bir ortamda, acaba buralardaki
kısıtlamalar devam edecek midir? Çünkü, şu anda birçok köy yollarında ve
köylerde, içme suyu şebekesinden tutun da kanalizasyona kadar yapılması gereken
birçok hizmet vardır. Bu manada da acaba, BELDES ve KÖYDES’e para aktarmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler efendim.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, 2009
yılı bütçe açığının ilk beş ayda yüzde 400’e varan sapma göstermesini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
İki: Özellikle
ekonomik krizin derinden yaşandığı ülkemizde zora giren tarımsal üretimin ayağa
kaldırılması amacıyla başta mazot, gübre, yem ve diğer tarımsal girdilerden ÖTV
ve KDV indirimi yapılacak mıdır? Yapılacaksa bu ne zaman uygulamaya geçecektir?
Bir diğer sorum:
Tarım kredi kooperatifleri ve Ziraat Bankasına borcunu ödeyemeyerek hacizlik
olmuş çiftçilerimizin borçlarının ertelenmesi ya da yeniden yapılandırılması konusunda
bir çalışmanız var mıdır?
Son sorum: TOKİ
uygulamalarında siyasi tercihlerin öne çıktığı iddiaları doğru mudur? Örneğin,
Kütahya ili Tavşanlı ilçesi İkinci Etap TOKİ Projesi niçin iptal edilmiştir?
TOKİ’nin işlerinin yüzde 90’ına yakın kısmının AKP’ye yakınlığıyla bilinen otuz
altı firmaya verildiğine ilişkin bugün basında da yer alan iddiaları nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Sayın Özkan…
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – 15/12/2007 tarihinde yapılan gelir uzmanlığı sınavında 70 ve
üzerinde puan alıp ataması kadrosuzluk nedeniyle yapılamayan yaklaşık 1.800
adayın gerek genel idare mahkemeleri gerekse Danıştay idari dava dairelerinin
bu sınav ve atamalarıyla ilgili yürütmeyi durdurma kararlarına rağmen, davaları
kazanan yaklaşık 800 adayı açıktan atayarak hem sınav usul ve yönetmeliğine
aykırı hem de Danıştay kararlarına aykırı hareket ederek ataması yapılamayan
kişiler mağdur duruma düşürülmüştür.
Aynı işi yapan
uzman ve memur arasında yaklaşık 600 TL ücret farkı vardır. Son olarak OSTİM
Vergi Dairesinden bir aday, 74 puandan dolayı Danıştay İdari Dava Daireleri
Kurulundan açtığı davayı kazanarak ataması için yasal süreyi beklemektedir.
İdare bu konuda duyarsız davranarak, sadece dava açanlardan kazananları
atayarak, emsal olan diğerlerini muhatap almamış, yaklaşık 2.500 kişiyle
mahkemelik olmuştur. Dünyanın hiçbir ülkesinde memuruyla mahkemelik olmuş
bakanlık var mıdır? Bu durumu düzeltmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Sayın Yıldız…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
Hükûmetten gelen tasarıda Başbakanlığa alınacak araçlarla ilgili katma değer
vergisi, özel tüketim vergisi ve diğer harçların istisna edilmesi söz konusu.
Ancak Komisyondan geçerken 1 ve 2 no.lu listeler de buraya dâhil edilmiş, yani
bakanlıklar da buraya dâhil edilmiş. Tabii, bu dâhil edilirken kamunun diğer
kurumları unutulmuş, örneğin belediyeler bu işten yararlandırılmıyor. Eğer
kamuysa bunlar da kamuya hizmet veriyorlar. Bu yine vatandaşlarımızdan
esirgenmekte. Anayasa’nın eşitlik ilkesine de aykırı değil mi bu durum? Bu
durumda kazancımız ne olacak? Yani Başbakanlığın harcamalarını düşük
göstermekle ne elde edeceğiz? Bütçe ödeneklerini aşmamış olmak için mi bu işi
yapıyoruz? Devletin bir cebinden alacağı vergiyi diğer cebine koyacakken
yasayla arkayı dolanmanın anlamı nedir? Ne amaçlanmaktadır burada? Net olarak
açıklarsanız memnun olacağım.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Sayın Köse…
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
ülkemizdeki gelir vergisi sisteminin adaletli olduğunu düşünüyor musunuz? Az
kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınıyor mu? Bu görüşülen yasanın,
gelir vergisi adaletine ne gibi katkısı olacaktır? 2007’de kaldırılan vergi
iadesi yerine asgari geçim indirimi getirilmiş ve bunun üzerine tartışmalar
başlamıştır. Bu tartışmalardan birine göre vergi iadesi kurumu kalmış olsaydı
asgari geçim indiriminden daha az vergi kesintisi olacaktı. Bu doğru mu? Yani
Hükûmet daha fazla kesinti yapılan yöntemi mi uygulayacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Sayın Süner…
TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Sınırdan geçecek
tır, kamyon, tankerlerde, istiap hadleriyle ilgili, depolarının
Şimdi, eğer
tankerlerde, kamyonlarda ve tırlarda bu depoların artırımını sağlarsa
Bakanlık, maalesef sınırda akaryakıt
kaçakçılığını önlemek mümkün değil. Bilakis, bu tırlarda, kamyonlarda orijinal
deponun dışında depoyu artırma gibi bir eylemin içine girmemek lazım. Sayın
Bakanıma hassaten rica ediyorum. Eğer kaçak akaryakıtın önlenmesini istiyorsak,
tırların, kamyonların, tankerlerin orijinal depolarıyla oynamayalım efendim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Son soru Sayın
Genç’in.
Buyurun efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tasarının 18’inci
maddesiyle ÖTV Kanunu’na ekli I/B listesine hekzan, heptan, pentan benzeri,
Gümrük Tarife Cetveli’nin 2710.11.25.00.00 numarasında yazılı mal eklenerek
ÖTV’ye tabi tutulmuştur.
Bu mal bugüne
kadar getirilip akaryakıta karıştırılmış mıdır? Karıştırılmışsa hangi firmalar
getirmiştir? Bunları kimler getirmiştir? Bu yolla devletin kaybı ne kadardır?
Gümrük Tarife Cetveli’nin 27.10. grubunda yer alan hafif yağlar ve
müstahzarlarda bu mala benzer daha mallar var mıdır? Varsa, bunlar kimler
tarafından getirilip akaryakıta karıştırılıyor?
İkincisi: Şu anda
devlet kurumlarında resmen kiralanan kaç tane araç vardır? Özellikle Beyaz
Holding diye bir holding var. Bu holding devletin hangi kurumlarına araç
kiralamaktadır? Hangi tür araçları kiralamaktadır? Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Sayın Bakan,
sorular tamam, cevap verebilirsiniz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Her şeyden önce
gerek alt komisyonda gerekse Plan ve Bütçe Komisyonunda değerli arkadaşlarımız
yani özellikle muhalefetten, iktidardan bütün arkadaşlarımız çok büyük katkıda
bulundular ve o aşamada birçok düzenleme daha da iyileştirildi, tekrar
kendilerine teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu tasarı tabii ki birkaç önemli unsuru içeriyor ama onun dışındaki
unsurlar tabii ki daha çok bazı uygulamadaki sorunları gidermeye, bazı aksayan,
suistimale uğrayan birtakım hususların düzeltilmesi için, bazı tereddütlerin
giderilmesi için, özellikle vergi uygulamalarında bazı tereddütlerin
giderilmesi için yapılan düzenlemelerden oluşuyor. Esas düzenlemeler tabii bu
KOBİ’lerin birleşme yoluyla, vergi istisnası yoluyla KOBİ birleşmelerinin
teşvik edilmesi konusudur. KOBİ’ler gerçekten çok önemlidir, ekonomilerimizin
-biliyorsunuz- bunlar bel kemiğini oluştururlar. Özellikle ihracatta,
istihdamda ve millî gelire sağladıkları katkılarla KOBİ’ler çok önemlidir. O
nedenle dünyayla rekabetlerini sağlamak
için biz KOBİ’lere birleşmeleri çerçevesinde üç yıl için yüzde 75’e kadar
indirimli kurumlar vergisi uygulayacağız. Bence bu çok önemli bir katkı ve bu
nedenle de desteğinizi esirgemeyeceğinizi düşünüyorum.
Yine, lisanslı
depoculuk bence çok önemli bir konu Türkiye açısından. Özellikle tarım
ürünlerinin gerek standardize edilmesi gerekse kayıtlı bir sisteme geçilmesi ve
sertifikaya bağlanması, sertifikaya bağlandıktan sonra alım satımının
kolaylaştırılması, bunun elektronik ortamda yapılması, bence bunlar çok önemli
unsurlar. Yine, birtakım tabii ki önümüzdeki dönemde bu işi kolaylaştıracak
unsurlar.
Şimdi,
sorularınıza gelince değerli arkadaşlar: Önce “Neden sadece Kızılay Derneği?”
Tabii ki takdir edersiniz ki Bakanlar Kurulu kararlarıyla vergi muafiyeti
tanınan vakıflar, kamu yararına çalışanlar, dernekler olmak üzere birçok
kurumun tam bir muafiyet istemesi durumuyla karşı karşıya kalabilirdik. Aslında
sizin bahsettiğiniz birkaç vakfa da bunu uzatabiliriz. Ama bu durumda, elliye
yakın diğer vakıf, kamu yararına çalışan başka vakıflar da gelir benzer
taleplerde bulunurdu. Bunun sonu gelmezdi diye, o nedenle biz bu düzenlemeyi
sınırlı tuttuk.
Vergilerde
azaltmayı düşünüyor muyuz? Değerli arkadaşlar, aslında son birkaç yıldır vergi
oranlarında çok önemli düşüşler yaşandı: Hatta biraz öncesine giderseniz,
kurumlar vergisi yüzde 33’ten yüzde 20’ye düşürüldü, işte gelir vergisinin en
üst dilimi yüzde 35’e indirildi, yine KDV sektörel bazda, birçok sektör için
aşağı çekildi. Bir de bu kriz nedeniyle bazı geçici düzenlemeler yaptık. Geçen
sene ve önceki dönemlerde gerek sosyal güvenlik alacakları olsun yani prim
alacakları olsun gerekse vergi alacakları olsun, birçok kez yine yüzde 3 faiz
gibi çok düşük yıllık faizle, gerek on sekiz ay gerek üç yıl yeniden
yapılandırıldı. Ama bu tür düzenlemelerin bir sonu yok tabii. Yani kriz dönemi
nedeniyle tabii, sıkıntıların farkındayız ama bu dönemde maaşları da ödemeye
devam etmek zorundayız. Sağlık harcamalarımız var, emeklilerimizin maaşları
var, faiz ödemeleri var yani bunları da idame edebilmemiz lazım. Dolayısıyla
vergileri tümden, yani bir süre erteleme gibi bir lüksümüz söz konusu değil,
olamaz çünkü bir yandan da kamu harcamaları devam ediyor. Bütçe açığı zaten,
sizin de bildiğiniz gibi, bayağı yüksek boyutlara bu sene ulaşacak. Onun için,
yani daha bunun ötesinde birtakım vergi indirimlerine veya yapılandırmalara bu
aşamada pek olumlu bakmadığımı söylemek istiyorum sizlere.
Bu tahsilat
oranları açısından 2008 yılına baktığımız zaman, vergi tahsilat oranları yüzde
74 civarındaymış. 2009 Mayıs ayı itibarıyla bu yüzde 69’a düşmüş. Dolayısıyla
bir miktar bir düşüş var ama bu da çok sürpriz değil. Çünkü Türkiye, dünyayla
birlikte çok ciddi bir ekonomik daralmayla, çok ciddi bir ekonomik krizle karşı
karşıya. Dolayısıyla bunun kamu finansman dengelerine, vergi tahsilatına
yansımış olması da son derece doğaldır değerli arkadaşlar.
Kayıt dışılıkla
ilgili olarak tabii ki birtakım yapılan hesaplamalar var, bu tahminler
değişebiliyor. Ama millî gelir hesaplarından hareketle, işte gerek yani bu
anlamda yapılan hesaplamalar yüzde 30 civarında ama bazılarına göre de yüzde 40
civarında bir kayıt dışı söz konusu.
Kayıt dışılıkla
mücadelede çok çok daha kararlı olma konusunda en azından ben bu dönemde büyük
bir çaba göstereceğim. Önümüzdeki dönemde sosyal güvenlik primlerinin gerek
tahsilatında… Yani beyannamenin birleştirilmesine ilişkin yasal düzenleme
yapılmıştı, şimdi bunu fiiliyatta harekete geçireceğiz. Gelir İdaresinin, yani
vergileri toplarken sosyal güvenlik primlerini toplaması, aynı zamanda
özellikle kayıt dışılığı denetimini de yerinde yapması gibi birtakım hususları
uygulamaya koyacağız. Yani bu konuda ben son derece kararlıyım. Şu anda
arkadaşlarımızla birlikte çalışıyoruz, gerek yasal zemini gerek insan
kaynakları itibarıyla gerek işte diğer uygulamalar itibarıyla ne yapabiliriz,
daha ötesine nasıl gidebiliriz? Bununla ilgili zaten bir çalışma var, ama bu
çalışmayı da daha nasıl bir şekilde iyileştiririz, o konuda kafa yoruyoruz.
Değerli
arkadaşlar, doğru, nüfusumuzun hâlâ önemli bir kısmı tabii ki tarımla
uğraşıyor. “Mazot gibi birtakım girdilerde işte ÖTV indirimi olacak mı?”
Biliyorsunuz, biz bu konuda zaten bir sübvansiyon sağlıyoruz, imkânlarımız olsa
belki biraz daha fazla sağlamak isteriz ama şu anda imkânlar çerçevesinde
yapabileceklerimiz bu kadar.
Şimdi, kırsal
motorin üzerindeki ÖTV yükü yaklaşık olarak yüzde 40,7’ymiş, ÖTV ve KDV yükü
toplamda yüzde 55,9’muş. Şimdi, bu oran, arkadaşlarımın bana söylediği
kadarıyla Almanya’da yüzde 62, İngiltere’de yüzde 65,8; Fransa’da yüzde
60,3’müş. Ama bunlar önemli değil. Dediğim gibi keşke bütçe imkânları olsa ve
çiftçimize biraz daha o anlamda destek olsak, fakat şu anda hakikaten sıkıntılı
bir dönemden geçiyoruz, mevcut sübvansiyonların ötesine geçmemiz gerçekten çok
zor olur.
Bütçe açığındaki
artışı nasıl değerlendirdiğim sorusu geldi. Tabii ki bütçe açığındaki artış
sevimli bir artış değil, yani benim memnun olmadığım bir artış. Küresel krizin
getirdiği yansımalar var ama bunun ötesinde vergi indirimlerinin getirdiği etki
var, bütün bunları bu çerçevede görmek lazım. Bu sene bütçe açığı hakikaten
geçmiş yıllara oranla çok önemli ölçüde artacak, bu bir gerçek. Bunu sınırlamak
için birtakım tedbirler de almamız gündemde ama daha önemlisi orta vadeye
ilişkin mutlaka orta vadede bu bütçe açığındaki artışın geçici olduğunu, kalıcı
olmadığını da kanıtlamamız lazım. O konuda da kararlıyız, inşallah önümüzdeki
dönemde de getireceğimiz düzenlemelerde bu görülecektir.
Yine, gelir
uzmanlığı sınavıyla ilgili arkadaşımız soru sordular. Ben bu konuya çok vâkıf
değilim arkadaşlar, onun için fazla yorum yapmayayım ama inceledikten sonra,
öğrendikten sonra ilgili arkadaşımla, isterseniz gelin ziyaret edin beraber
bakalım konuya, çalışalım bunu.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım süreniz doldu, devam edecek misiniz?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sürem doldu mu?
BAŞKAN – Doldu,
on dakika oldu.
Bir iki dakika
daha verebilirim.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Biraz daha verin.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sayın Başkan, devam etsin, sorulara cevap alalım.
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlarım, Başbakanlık birimlerine, merkez
teşkilatına alınacak araçlarla ilgili soru var. Doğrudur, böyle bir düzenleme
söz konusuydu, daha sonra Plan ve Bütçe Komisyonu düzeyinde, muhalefetteki bazı
arkadaşlarımızın önerisiyle biz bunu değiştirdik, ama bu doğru değilse, bunu
yine değiştirmemiz gerekiyorsa oturur beraber yaparız. Ama ben şuna inanıyorum,
aslında uygulamada bu bir istisna getiriyor, bu istisnalar keşke hiç olmasa ama
şu anda bazı kurumlara bu istisnalar tanınmış. Başbakanlıktan da böyle bir
talep var, biz de başlangıçta bunu getirdik, sonradan öneriyle kamunun tümüne
tabii ki yansıtıldı. Ama dediğim gibi yani bu düzenleme genel olarak bizim
öngördüğümüz Kamu Mali Kontrol Yasası’na uygun mu, değil mi? Onun ruhuna uygun
olmadığını ben kabul ediyorum. Yani bu çok açık bir şey ama -dediğim gibi- bu
bir istisna, başka kurumlarda da bu istisnalar var. Ya kamunun tümüne bu
şekilde bir düzenleme yapacağız ya da -dediğim gibi- sadece bir istisna olarak
kalacak.
“Vergi sistemi
adaletli mi?” Şu anki vergi sistemi çok çok daha adaletli olabilir. Vergi
sisteminin daha adaletli olması için tabii ki hep beraber çalışmalıyız. Vergi
sistemi tam olarak adaletlidir diyemem.
Değerli
arkadaşlar, biz vergilerimizin büyük bir kısmını dolaylı yollardan alıyoruz,
dolaylı vergiler kanalıyla alıyoruz. Bu adaletli değil ama maalesef kayıt
dışılığı azaltana kadar, vergiyi tabana yayana kadar -ki bu konuda dediğim gibi
ben bu dönemde birtakım düzenlemeler yapacağım- bunu yapana kadar bizim,
gelir-gider dengelerimizi de tutturmamız lazım. Dolayısıyla bu sistemle bir
süre devam edeceğiz ama bu dönemde sizlerle birlikte, bütün arkadaşlarımızla
birlikte gelin, hep beraber vergi sistemini iyileştirelim, daha geniş
kesimlerden vergi alalım ve böylece vergi yükünü de gerekirse… Yani bu
adaletsiz unsurları da ortadan kaldıralım.
Yine, akaryakıt
kaçakçılığıyla ilgili işte, birtakım öneriler vardı. Bu düzenleme konusunda
aslında soru işaretleri var. Belki bu düzenlemeyi de tümden çıkartırız ama -dediğim
gibi- bu aşamada benim söyleyeceklerim bu kadar Sayın Başkan.
Ekstra zaman için
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim, sağ olun.
III.- Y O K L A M A
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkanım, yoklama talebimiz var.
BAŞKAN – Yoklama
mı?
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Evet.
BAŞKAN - Peki.
Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelere geçilmeden
önce, oylamadan önce yoklama talebi vardır, onu işleme alacağım efendim.
Sayın Okay, Sayın
Hamzaçebi, Sayın Aslanoğlu, Sayın Özkan, Sayın Güvel, Sayın Köse, Sayın Süner,
Sayın Coşkunoğlu, Sayın Emek, Sayın Baratalı, Sayın Ekici, Sayın Kaptan, Sayın
Küçük, Sayın Bingöl, Sayın Paçarız, Sayın Tütüncü, Sayın Çakır, Sayın Ağyüz,
Sayın Akıncı, Sayın Karaibrahim.
Tamam efendim,
yeterli sayı var.
Şimdi yoklama
için üç dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum efendim.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Evet,
sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayımız vardır.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (10/692)
(S. Sayısı: 385) (Devam)
BAŞKAN –
Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.
Birinci bölümün
görüşmelerine başlayacağız.
Birinci bölüm,
çerçeve 4’üncü maddeye bağlı geçici 76 ve 77’nci maddeler ile çerçeve 7’nci
maddeye bağlı geçici 5 ve 6’ncı maddeler dâhil 1 ila 20’nci maddeleri
kapsamaktadır.
Birinci bölüm
üzerinde söz isteyen gruplarımız vardır.
İlk söz,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı.
Sayın Kalaycı,
buyurun efendim.
MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 385 sıra sayılı Tasarı’nın birinci bölümüne ilişkin…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkanım, Genel Kurulda çok gürültü var.
TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Sayın Başkan, şu manzaraya bir bakın.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, biraz sükûneti muhafaza edebilir miyiz, lütfen…
MUSTAFA KALAYCI
(Devamla) - …Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere
huzurlarınızda bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Yaşanmakta olan
kriz, zaten kırılgan bir yapıda bulunan Türkiye ekonomisinin bütün
göstergelerine ağır bir hasar vererek, üretim yapısını tahrip etmiştir. 2008
yılının son üç aylık döneminde millî gelir yüzde 6,2 oranında küçülmüştür.
Sanayi üretimi tam anlamıyla yere çakılmış, 2009 yılının ilk üç ayında da yüzde
20’nin üzerinde daralmıştır. İmalat sanayisi kapasite kullanım oranları da 2009
yılının ilk dört ayında yüzde 60’lar seviyesine gerilemiştir. Bu durum, Türk
ekonomisindeki 2009 yılı ilk çeyrek büyümenin iki haneli eksi rakam olarak
çıkma ihtimalini ortaya koymaktadır.
Dış ticaretteki
daralma her geçen ay büyüyerek devam etmektedir. 2009 yılının ilk dört ayında
ihracatımız yüzde 27,9; ithalatımız ise yüzde 42 oranında azalmıştır.
İhracatımız 2009 yılında her geçen ay daha da yüksek oranda azalmakta olup, bu
azalmanın, son açıklanan TİM verilerine göre mayıs ayında yüzde 40’lara
yükseldiği görülmektedir.
Bir diğer sorun
alanı kamu maliyesinde görülmektedir. Bütçe açığı kâbus gibi geri dönmüş, 2009
bütçesinde 10,4 milyar TL olarak tahmin edilen açık daha ilk dört ayda 20
milyar Türk lirasını aşmış olup, bu yıl 70 milyar liranın bile üzerinde çıkması
beklenmektedir.
Yaşadığımız
ekonomik kriz kamu gelirlerini de etkilemiştir. Vergi, sosyal güvenlik prim
ödemelerinde ciddi gerileme bulunmaktadır. Ekonomik kriz ve yaşanan durgunluk
nedeniyle başta KDV, ÖTV ve kurumlar vergisi olmak üzere vergi gelirleri 2009
yılı hedeflerinin çok gerisinde kalmıştır.
Ekonomik krizin
en ürkütücü sonucu işsizlikteki patlamadır. Son olarak açıklanan şubat ayı
işsizlik verileri âdeta savaş yılları rakamları gibidir. Şubat ayında resmî
işsizlik oranı yüzde 16’yı aşmış, gerçek işsizlik ise yüzde 25’lere
dayanmıştır.
Şimdi, Hükûmete
ve Sayın Başbakana sormak lazımdır: Krizin etkilerini az ölçüde hissetmekten
anladığınız üretimin felç olması, fabrikaların kapanması, işsizliğin kontrolden
çıkması, iflaslar ve sosyal çalkantılar mıdır?
Tabii, onlar için
işsizlik yoktur. Onlara göre işsiz sayısı ev hanımlarının iş aramaya başlaması
nedeniyle artmıştır. Bu teşhis Sayın Bakan size ait. Aralık ayında ev
hanımlarının bir önceki yılın aralık ayına göre 700 bin kişi azaldığını
söyleyerek işsizlikteki artışı ev hanımlarının iş aramaya başlamasına
bağladınız.
Şimdi size
soruyorum: Peki, şubat ayında neye bağlayacaksınız? Şubat ayında geçen yılın
şubat ayına göre ev hanımlarının sayısı aynıdır. Lütfen Sayın Bakan, bunu
açıklar mısınız?
Onlara göre altı
da çizilerek kriz teğet geçmektedir. Krize “Teğet geçiyor.” diyenlerin ya
geometri dersi alarak daire nedir, çap nedir, doğru nedir, teğet nedir
öğrenmesi lazım veya “İktisada giriş” dersi alıp ekonomik gelişmelerden bir
parça anlaması lazım ya da bir göz mütehassısı ile kulak ve burun mütehassısına
bir görünmesi gerekmektedir.
Hükûmetin şimdiye
kadar bölük pörçük, parça parça “paket” adı altında kamuoyuna açıkladığı
tedbirler politik bütünlük ve tutarlılıktan yoksundur.
Tasarının geneli
hakkında AKP adına konuşan Değerli Milletvekili Arkadaşımız birçok tedbirler
alındığından bahsetti, üç yıl için 54 milyar liraya varan destekten bahsetti.
Acaba bu destekler kime yansıdı? Kimin cebine girdi? Ben buradan soruyorum:
Çiftçinin cebine giren bir şey var mı değerli arkadaşlarım? Tam tersine, o
“tedbir” diye bahsettiğiniz önlemlerden birisi, çiftçinin tarımsal
desteklerinde yüzde 10 kesintiye gitmek oldu. İlk dört aylık bütçe
gerçekleşmelerine baktığımız zaman tarımsal desteklemelerin geçen yılın ilk
dört ayına göre yüzde 15’e varan azaldığı görülmektedir, siz hangi destekten
bahsediyorsunuz? Süt üreticileri, et üreticileri ne durumda, çiftçi ne durumda
biliyor musunuz? Başbakanın uçağının vergisini kaldıracağınıza, öncelikle şu
çiftçinin gübresinin, temel girdilerinin vergisini kaldırın da onu görelim.
Peki, emekliye,
işçiye, asgari ücretliye yansıyan bir şey var mı değerli arkadaşlar bu
tedbirler içerisinde? Maaşlarında 20-30 liralık bir zam yapıldı, bunun dışında
yapılan bir şey var mı? Sizlere soruyorum: Asgari ücretli, emekli 500 lira, 600
lira gelirle kıt kanaat geçinmeye çalışıyor; bunlar için yaptığınız gelir
artırıcı bir önlem var mı? Yok. O hâlde birbirimizi kandırmayalım. Nüfusumuzun
büyük çoğunluğunu teşkil eden çiftçimiz, esnafımız, emeklimiz, memurumuz, işçimiz,
asgari ücretlimiz krizden gerçekten mustarip durumda. Bir an önce bunlara
yönelik gelir artırıcı önlemlerin alınması gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarı vergi kanunlarıyla ilgili birçok
konuya ilişkin hükümler içermektedir. Bugüne kadar sağlıklı bir vergi reformu
yapılamadığı için, vergi adaleti sağlanamadığı için ve geniş bir kesimden vergi
toplanamadığı için yük, işçinin, memurun ve asgari ücretlinin sırtında
kalmıştır. Çalışanın ödediği vergiler sürekli artmaktadır. 2004 yılında 9
milyar 451 milyon lira olan gelir vergisi toplamı 2008 yılında 19 milyar 942
milyon liraya çıkmıştır. Böylece, beş yıllık süreçte çalışanlardan stopaj
yoluyla kesilen gelir vergisi tutarı 76 milyar 537 milyon lirayı bulmuştur.
Yani Türkiye genelinde toplanan gelir vergisinin yaklaşık yarısı ücretlilerden
alınmaktadır. Kayıt dışı ekonomi ve kayıt içindeki işlemlerin belgelenememesi
nedeniyle Türkiye’de toplanamayan verginin yılda 20 milyar lirayı aştığı,
çeşitli nedenlerle kayıt dışı istihdamın hazineye maliyetinin de 15 milyar
liralık prim kaybı olduğu ifade edilmektedir.
Vergi,
vatandaşların mutlu ve müreffeh yaşayabilmeleri için devletin elinde olan en
önemli araçlardan birisidir. Nitekim devletler, ekonomiye, özellikle maliye
politikası araçlarından birisi olan vergi politikalarıyla müdahalede
bulunmaktadır. Rasyonel ve modern vergi politikasının temel amacı, devlete
gelir sağlarken vergi yükünün toplumun çeşitli kesimleri arasında mümkün olduğu
kadar adaletli dağıtılmasıdır. Modern vergicilik, mali amaçlar dışında gelir
dağılımı farklılıklarını azaltmak, yatırım eğilimi üzerindeki olumsuz
etkilerini azaltmak, tasarruf-yatırım dengesine katkıda bulunmak, işsizliği
önlemek, bölgesel dengesizlikleri azaltmak, iktisadi ve mali istikrarı gerçekleştirmek
gibi sosyal ve ekonomik amaçları da kapsamaktadır. Diğer taraftan, vergi
sistemi ve mevzuatı mali sorunların çözümünde çok önemli araçlardan birisi
olmakla vergi kanunlarına ne denli iyileştirmeler ve vergi almaya yönelik yeni
düzenlemeler yapılırsa yapılsın, düzenlemeler vergi idarelerince ve
mükelleflerce iyi bir şekilde kavranıp etkin bir şekilde uygulamaya konulmazsa
başarılı olunması mümkün değildir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Kalaycı, devam edin.
MUSTAFA KALAYCI
(Devamla) - Hiç vergi vermeyen, ülke kalkınmasında engelleyici rolü olan ve
ekonominin önemli bir kısmını oluşturan kayıt dışı sektör de yıllardır ülke
gündemini en çok meşgul eden konulardan biri hâline gelmiştir. Devletin bu
sektörden vergi toplayamaması büyük gelir kayıplarına neden olmaktadır. Vergi
kaçakçılığının zararını kaçakçılık yapmayan ve vergisini düzenli ödeyen kayıtlı
mükelleflerden çıkarmaya çalışmak da, bu da vergi adaleti prensiplerinin sistem
içinde hiç uygulanamaması sonucunu doğurmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, tasarının hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkürler Sayın Kalaycı.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi.
Buyurun Sayın
Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarının birinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
görüşlerimi ifade etmeden önce sizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının tümü
üzerinde görüşlerimi ifade ederken değindiğim birkaç konuya bu bölümde biraz
daha ayrıntısıyla girmek istiyorum. Bunlardan birincisi, tasarının 12’nci ve
19’uncu maddeleriyle yapılan düzenlemedir. Bu iki maddeyle yapılan düzenlemeye
göre 5018 sayılı Kanun’a ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde yer alan kamu
idarelerine yapılan otomobil, uçak, otobüs, yat gibi motorlu taşıtların teslimi
katma değer vergisinden istisnadır. Yine bu (I) ve (II) sayılı listelerde yer
alan idarelerin satın almış olduğu bu araçlar nedeniyle bu idareler özel
tüketim vergisi de ödemeyeceklerdir. 5018 sayılı Kanun’un (I) ve (II) sayılı
listelerine baktığımız zaman burada yer alan kurumların devlet kurumları
olduğunu görüyoruz. Yani bakanlıklar, Başbakanlık, üniversiteler ve diğer özel
bütçeli kurumlar olarak ifade edebileceğimiz kurumlar, bu tasarı eğer
yasalaşırsa yasalaştığı tarihten itibaren satın aldığı otomobil nedeniyle
hiçbir şekilde katma değer vergisi ve özel tüketim vergisi ödemeyecektir.
Vatandaş satın alırken KDV ve ÖTV ödeyecek, devlet ödemeyecek. Buradaki
açıklama: “Efendim, devletin bütçesine giriyor zaten vergi gelirleri. O nedenle
bir cepten öbür cebe gitmesine gerek yok. Bunları istisna edelim.”
Değerli
arkadaşlar, bunun doğru olmadığını ifade etmeliyim. Bu yanlış bir anlayıştır.
Bu, bütçe anlayışında, vergi politikası anlayışında çağın dışında, çağın
gerisinde bir anlayıştır. Hiç kimse vergi idaresini, gelir idaresini bu kadar
kötü bir konuma, çağ dışı bir konuma sokamaz. Buna hiç kimsenin hakkı yoktur.
Katma değer vergisi, bir genel tüketim vergisidir, Avrupa Birliğinin
vergisidir, Avrupa Birliğine uyum amacıyla bizim 1985 yılında uygulamaya
koyduğumuz ve uygulamasında bugüne kadar başarılı olduğumuz bir vergidir. Özel
tüketim vergisi de aynı şekildedir. Katma değer vergisinde mal ve hizmet
üretiminin bütün aşamaları vergilendirilir. Avrupa Birliğinin 6 no.lu direktifi
bu şekildedir. İhracat istisna edilir, ithalat vergiye tabidir. Bundan amaç,
ülke içindeki bütün mal ve hizmet üretimi, el değiştirmesi, bu üretim ve el
değiştirme sırasında ortaya çıkan katma değer vergilensindir, bu katma değeri
vergilemektir amaç. Bizim Katma Değer Vergisi Kanunu’na baktığımızda,
istisnaların sektörler ve alanlar itibarıyla getirildiğini görürüz. Burada
sektör ve alan itibarıyla değil, tüketiciler arasında bir ayrım yapılarak
devlet, bu alımlar nedeniyle istisna, muaf tutulmaktadır.
Bunun otomobil
üreticileri yönünden yaratacağı sonuç nedir dersek, Hükûmet tasarısında bu
istisna kısmi istisna şeklindeydi. Yani otomobil şirketi, otomobili satan
şirketler devlete sattığı araç nedeniyle devletten katma değer vergisi ve özel
tüketim vergisi tahsil etmeyecekti ancak bu aracın üretimi nedeniyle yüklenmiş
oldukları katma değer vergisi, üretim sürecinde üstlendikleri katma değer
vergisi kendi üzerlerinde kalacaktı. Komisyon metni bu anlayışı değiştirmiş,
tam istisnaya dönüştürmüştür. Evet, otomobil satanlar açısından daha doğru bir
anlayış. Mademki satışından katma değer vergisi elde etmiyor, üretim sürecinde
yüklendiği katma değer vergisini de ona iade etmek gerekir. Ancak burada bir
yanlışlık yapılmaktadır. Devlete buzdolabı satan, devletten katma değer
vergisini tahsil edip önceki aşamalarda ödediği katma değer vergisini indirme
olanağına sahipken otomobil satıcısına diyoruz ki: Sen git, devletten, vergi
idaresinden KDV’ni iade al. Nasıl alacak? Yeminli mali müşavire gidecek.
Yeminli mali müşavir bir inceleme raporu düzenleyecek. Bu rapor vergi dairesine
gidecek. Aradan aylar geçecek. Bu sürecin, otomobil üreticisine bir maliyeti
olacaktır tabii. Bunun Avrupa Birliği direktifine uygun olduğunu hiç kimse
söyleyemez. Bu, son derece yanlıştır, eşitliğe aykırıdır, Avrupa Birliğine uyum
prensiplerine, Avrupa Birliği müktesebatına aykırıdır; vergi sisteminde bir
geriye gidişin, bir çağ dışı anlayışın ifadesidir. Bunun tasarıdan çıkarılması
gerektiğini düşünüyorum.
Bu vesileyle
“varlık barışı” uygulamasına değinmek istiyorum. Sayın Bakanın “Varlık
barışında süre uzatımı yapılacaktır.” şeklinde bir açıklaması oldu.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; varlık barışı uygulaması Hükûmetin arzu ettiği
sonuçları vermedi. Türkiye'ye bir miktar para girişi oldu ama sanıyorum bu arzu
edilen seviyede olmadı. Ancak “varlık barışı” olarak isimlendirdiğimiz Bazı
Varlıkların Millî Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun, mahiyeti itibarıyla
çok yanlış kurgulanmış, bir kriz dönemi önlemi olarak, kriz dönemi aracı
olarak, krize çözüm getiren bir araç olarak nitelendirilmesi mümkün olmayan bir
kanundur. Krizde bir şirketin sahibi şahsi gayrimenkulünü şirketine sermaye
olarak koyarsa bundan vergi alınabilir mi? Hayır. Tasarı, yasa diyor ki: Bundan
yüzde 5 oranında vergi ödeyeceksin. O çok eleştirdiğiniz 2002 yılındaki
Hükûmet, böyle bir düzenlemeyi vergisiz olarak getirmişti. Kriz döneminde
31/12/2002 tarihine kadar kişilerin şirketlerine koyacakları gayrimenkuller ve
diğer ayni değerler -makineler de olabilir- nedeniyle o şirket sahipleri veya
şirket hiçbir şekilde vergi ödemeyecektir. Bu vergi nedir? Varlık barışında bu
verginin oranı yüzde 5’tir, küçük bir vergi de değildir. Yurt dışından varlık
getirirse yüzde 2, bu varlığı şirkete sermaye olarak koyarsa yüzde 2 ama yurt
içindeki varlığını şirkete sermaye olarak koyarsa bunun oranı yüzde 5’tir. Bu
oranla bu uygulamanın başarılı olması mümkün değildir.
İkinci olarak, bu
yasa bir vergi planlama aracı olmuştur. Yasanın bir hükmü tamamen buna
yöneliktir ve esasen beyan edilen matrahlar, kayıt altına alınan varlıklar,
daha çok yasanın bu hükmünden yararlanmaya yöneliktir. Nedir bu? Kayıt altına
alınan veya beyan edilen varlık tutarı kadar bir tutarı, kanunun yürürlük
tarihinden sonra yapılacak incelemelerde bulunacak matrah farklarından
mükellefler mahsup etme olanağına sahiptir. Evet, bu mahsuptan yararlanabilmek
için bu varlıklar getirilmektedir. Daha önce yapılan vergi barışı
uygulamasındaki matrah artırımı uygulaması bile bunun yanında çok masum, çok
daha nitelikli kalmaktadır. Sayın Bakana, bu vesileyle bu konudaki görüşlerimi
de ifade etme fırsatı buldum.
Değerli
milletvekilleri, burada tasarının tümü üzerinde iktidar partisi grubu adına
konuşan arkadaşımız, esnaf kredilerinden söz etti, “2002’de kredi faizleri
yüzde 59 iken şimdi yüzde 9’a indi.” dedi. 2001’de… Yüzde 59’luk faizler
2001’in faizleridir. 2001’in yüzde 59’luk faizi döneminde, 2001’de enflasyon
yüzde 68’di, enflasyonun altında bir faiz vardı, kredi faizi. Siz şimdi
enflasyonun altında bir esnaf kredi faizi olduğunu söyleyebiliyor musunuz?
Böyle bir tablo yoktur. Esasen ekonomide kredi kanalları işlememektedir, kredi
kanalları tıkanmıştır. Sadece Kredi Garanti Fonu uygulamasıyla bir miktar
KOBİ’ler için, belki küçük işletmeler için bu rahatlık sağlanabilecektir ama
ekonominin genelinde güvensizlikten kaynaklanan bir problem de yaşıyoruz.
Tasarının birinci
bölümünde lisanslı depoculukla ilgili güzel hükümler yer almaktadır. Bunları
tamamen olumlu bulduğumuzu, tamamen desteklediğimizi ifade etmeliyim. Son
derece olumlu düzenlemeler. Tarım sektöründe üretici açısından birtakım
kolaylıklar belki getirecektir ama bugün tarım sektörünün yaşadığı sorunların
çözümünü arayacağımız maddeler değildir bunlar. Daha iki hafta kadar önce
Hükûmet Doğu Karadeniz Bölgesi’nde çay fiyatını ilan etti.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
efendim, devam ediniz.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) - Çaya verilen fiyat artışı yüzde 6,4’tür. Çayın girdi
fiyatlarındaki artış yüzde 35’lerin üzerindedir. Yüzde 6,4’lük artışı savunmak
mümkün değildir. Bir de üreticinin sorunlarıyla ilgili olan bir Çay Konseyimiz
var, Ulusal Çay Konseyi var. Başkanlığını da iktidar partisinin bir
milletvekili yürütmektedir. Ulusal Çay Konseyi acaba çay üreticisinin
sorunlarını ne zaman sahiplenecektir? Ne zaman Hükûmetin gündemine, Meclisin
gündemine getirecektir? Böyle bir tabloyu maalesef Ulusal Çay Konseyinden göremiyoruz.
Ulusal Çay Konseyinin doğrusu ne iş yaptığını merak ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, son bir hususu daha gündeme getirerek sözlerimi burada
bitirmek istiyorum. AKP Hükûmetleriyle birlikte mükelleflere matrah artırımı
yönünde bir baskı uygulaması başlamıştır. Onun öncesinde olmayan bir uygulama,
2003 yılından bu yana bütün beyan dönemlerinde mükelleflerin karşı karşıya
kaldığı bir uygulama olmuştur.
Vergi
sistemindeki bütün otokontrol müesseselerinin kalmamasından sonra -son kalan
unsurları da AKP tarafından temizlendikten sonra- korunmasız kalan vergi
sistemi karşısında Gelir İdaresi, mükellefleri zorlama gibi bir yöne
gitmektedir. Bunun doğru olmadığını, demokratik olmadığını yeni Sayın Bakan
buradayken onun bilgisine sunmak istiyorum. Bu uygulamadan Gelir İdaresi
süratle vazgeçmelidir. Şu an, bu dönemde, 2009 yılındaki beyan döneminde
bunları yaşadık. Bundan sonraki beyan dönemlerinde bunun olmamasını diliyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Hamzaçebi.
Birinci bölüm
üzerinde şahsı adına İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci.
Sayın Yemişci,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TUĞRUL YEMİŞCİ
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Gelir
Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
ile ilgili olarak şahsım adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Birinci bölümde,
yirmi maddeden oluşan gelir vergisinin istisnalarıyla ilgili maddelerin içinde
lisanslı depoculukla ilgili yedi tane maddede, bu konuda istisna getiriyor. Bir
diğeri, önemli -hepsi önemli gerçi- önemli olanlardan bir diğeri, yine
KOBİ’lerin birleşmesiyle ilgili 31/12/2009 tarihine kadar getirilen teşvik ve
istisna. Bir diğeri, Kızılay Derneğine yapılan bağışlardaki vergi istisnası.
Lisanslı depoculuğa dönersek, bilindiği gibi, 5300 sayılı, Tarım Ürünleri
Lisanslı Depoculuk Kanunu ile ilgili ülkemizde lisanslı depoculuğun yayılması
için bir yasa çıkarılmıştı. Bununla ilgili yönetmelikler de çıkarıldı fakat
geçtiğimiz iki yıl içinde ilgili çevrelerin vergi istisnası beklentisiyle
hayatiyete geçememişti. Şimdi, bu yasayla getirilen istisnalarla kurumlar
vergisinden, gelir vergisinden, stopajdan ve katma değer vergisinden istisnalar
içinde bulunmakta. En önemlisi, bu lisanslı depolara konulan tarım ürünlerinin
karşılığında alınan ürün senetlerinin, alışverişlerinde -ki bunlar ürün
borsalarında alışveriş yapılacak- ürün borsalarında alınıp satılan bu
senetlerin herhangi bir şekilde bir beyannameye tabi olmaması, stopaj ve gelir
vergisinden, kurumlar vergisinden istisna edilmesinin bu konudaki tarım
ürünleri lisanslı depoculuğunun yayılmasını teşvik edeceğine inanıyorum.
Dolayısıyla yerinde bir uygulama.
Biz, Plan ve
Bütçe Komisyonunda bu maddeleri görüşürken muhalefetin de desteğini aldık.
Dolayısıyla bundan dolayı büyük mutluluk duyuyorum şahsen. Hem iktidarın hem
muhalefetin hep birlikte desteklediği bu yasanın Türk çiftçisine büyük
yararlılıklar sağlayacağına inanıyorum. Şöyle ki: Bizim tarım ürünlerinin arzının
olduğu zamanda piyasalarda fiyatların iyi bir şekilde teşekkül etmemesine neden
olan arzın fazlalığı idi. Bu inancımıza göre ve piyasanın işlemesine göre arzın
fazla olduğu zamanlarda lisanslı depoların devreye girmesiyle belli bir
seviyede fiyatın kalmasını sağlayacak. Ayrıca, finans desteğinin de lisanslı
depolara konulan ürünlere, alınan senetler vasıtasıyla sağlanacağına
inanıyorum. Dolayısıyla yerinde bir yasa.
“Tarım
ürünlerindeki sıkıntıyı gidermez.” diye bir görüş var. İlk yıl için belki öyle ancak
önümüzdeki yıllarda tarım ürünlerindeki hazinenin üstüne gelen finans yükünü
büyük ölçüde karşılayacağına inanıyorum.
Ayrıca bir konu
daha var: Tarım ürünlerinin alışverişinde, piyasada işlem görmesinde lokal
kalmayıp bütün Türkiye’ye hatta yurt dışına dahi cazip hâle gelebileceği bu
yasayla sağlanmış olacak. Tabii ki buna bağlı olarak ileride lisanslı depoların
fazlalaşmasıyla belki bir istisna yasasına daha gerek duyulacak. O da lisanslı
depoculuğun işletme maliyetleri yönünden çok cazip belki olamayacağı işleten
yönünden. Dolayısıyla, bunlara da ileride bir teşvik geleceğini düşünüyorum,
yapılması gerektiğini düşünüyorum. Fakat bu çıkan istisna yasasıyla da
ülkemizde çeşitli tarım ürünleri ticaretini yapanların, bu konuda devletin
kurumlarının bu mevzuda lisanslı depo yapımına ve faaliyetine geçecekleri bir
gerçek bu yasayla birlikte. Dolayısıyla, bu yasanın hazırlanmasında, hem
Komisyonda, alt komisyonda, esas Komisyonda emeği geçen arkadaşlara, bu
tasarıyı getiren Hükûmetimize ben teşekkür ediyorum.
Bir konuya daha
açıklık getirmek istiyorum. Bir sözcü arkadaşımız burada ifade ettiler ki:
“Daha önce bu yasa gelmişti.” Hayır, gelmedi, ilk olarak geliyor. Yalnız, mart
ayından önce Komisyona gelen vergi istisnalarıyla ilgili çeşitli yasa
taslaklarının içinde çok yoğun olduğu için…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Yemişci, devam ediniz efendim.
TUĞRUL YEMİŞCİ
(Devamla) - …Komisyonda hep birlikte karar alındı, bazı yasalar bölündü. İkinci
kısmı şimdi karşımıza geliyor. Lisanslı depoculukla ilgili bu bölüm de işte
şimdi ilk olarak geldi ve iktidar-muhalefet, inanıyorum ki hepimizin desteğiyle
bu yasa çıkacak. Türk çiftçisine, tarım ürünleri ticareti yapanlara,
ihracatında bulunanlara ve en önemlisi devletimizin bu ürünlerde kayıt sistemi
sağlamasına yardımcı olacak.
Ben, tekrar
yasanın hayırlı olmasını diliyor, emeği geçenlere teşekkür ediyor, hepinize
saygılarımı arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yemişci.
Şahsı adına
ikinci söz Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan’a aittir.
Buyurun Sayın
Tutan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 385 sıra
sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu kanun tasarısıyla getirilen birçok değişiklik ve kolaylık var.
Bunlar hakkında kısaca bilgiler vermek istiyorum.
İşten atılanların
mahkeme kararına rağmen tekrar işe başlatılmaması dolayısıyla ödenen
tazminatlar vergiye tabi tutulmakta ancak açılan davalar idare aleyhine
sonuçlanmakta olup tahsil edilen vergiler iade edildiği gibi dava masrafları da
idareye ilave yük getirmekteydi. İstikrar kazanan yargı kararlarına paralel
düzenleme yapılarak, davaların sona erdirilerek mahkeme kararlarının ortadan
kaldırılması amaçlanmaktadır.
Yine, öngörülen
düzenlemeyle, gelir vergisi stopajı teşviki öngörülen yerlerde ücretli olarak
çalışanların ücret gelirleri üzerinden öncelikle asgari geçim indirimi
uygulanacağı, varsa daha sonra diğer teşvik unsurlarının uygulanacağı hususu
açıklığa kavuşturulmaktadır. Böylece işçinin asgari geçim indiriminden
yararlanması sağlanmaktadır.
Yine, şirketlerin
tasfiye sonrasında vergi takibatı sonuçsuz kalmaktadır. Yapılan düzenlemeyle
vergi alacağının güvence altına alınması için tasfiye memurlarına ve kanuni
temsilcilere sorumluluk getirilmektedir.
KOBİ’lerin
birleşmesi teşvik edilmektedir bu yasa tasarısıyla. İçinde bulunduğumuz global
kriz ortamında KOBİ’lerin bir araya gelerek işletmelerin sermaye yapılarını
güçlendirmeleri, kredi imkânlarını ve rekabet güçlerini artırmalarına yönelik
olarak KOBİ birleşmelerine vergi istisnası getirilmektedir. Birleşme sonrasında
ise üç yıl süreyle yüzde 75’e kadar indirimli kurumlar vergisi uygulaması
öngörülmektedir. Yine, indirimli kurumlar vergisini belirleme konusunda da
Bakanlar Kuruluna yetki verilmektedir.
Yapılan başka bir
düzenlemeyle de özellikle Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları limanlarının
özelleştirilmesinden sonra ithalat, ihracat ve transit rejim kapsamında işlem
gören mallara verilen hizmetlerde KDV istisnası uygulaması konusunda ortaya çıkan
karışıklık giderilmekte, istisna uygulaması tekdüze hâle getirilmektedir. KDV
tahsilatı malın gümrük hattından geçiş aşamasına alınmaktadır.
Yine, getirilen
bir düzenleme: Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 17/4-(k) maddesinde yapılan
değişiklikle, bina inşaat ruhsatı bu düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten
sonra alınmış konutların tesliminde geçerli olacaktır. Eklenen geçici maddeyle,
düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten önce bina inşaatı ruhsatı almış olan
konut yapı kooperatiflerince üyelerine yapılan konut teslimleri katma değer
vergisinden istisna edilerek müktesep haklar korunmuş olmaktadır.
Bu duygu ve
düşüncelerle yasa teklifinin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinize saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tutan.
Sayın
milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi soru-cevap
işlemine başlıyoruz.
Soru soran
arkadaşımız yine bir hayli fazla. Onun için, süreli cevap şey edeceğim efendim.
Sayın Özkan…
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
Hükûmetin “sıfır kilometre” dediği teşvik sistemi Türkiye’yi dört bölgeye
ayırıyor. Doğu ve Güneydoğu illerine tam teşvik veriliyor ancak Doğu illerini
aratmayacak Burdur ilini Antalya ve Mersin gibi gelişmiş illerle aynı kefede
değerlendirmeniz beni üzdüğü gibi Burdur’un iş adamlarını, Burdur’un hayvan
üreticilerini, besicilerini üzmüştür.
Hani bize
sektörel bazda destek verecektiniz? Bizim mermerimizi, hayvancılığımızı
unuttuğunuzun farkında mısınız? Taştan ekmeğini çıkaran, ineğin göğsünden ekmeğini
katık yapan Burdurlu üreticilerimizi bu ikinci sınıfta değerlendirmeniz bizleri
çok üzmüştür.
Bunun en kısa
zamanda değerlendirilmesini talep ediyor, saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Sayın Taner,
buyurun.
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, piyasada özellikle Çin’den gelen çok miktarda telefon
var. Şu anda da yaptığımız düzenlemeyle 360 liraya kadar fiyatı olan
telefonlara sabit 40 liralık bir maktu ÖTV getiriyoruz. Bu, sahte IMEI yoluyla
piyasaya daha çok miktarda sahte telefon çıkmasına sebep olmayacak mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan,
küresel krizin etkilerini azaltmak için pek çok ürün ve sektöre yönelik olarak
alınan KDV indirimlerinin bilişim sektörüne de uygulandığı söylenmiş ancak
sadece komple ithal edilen bilgisayarlarda belirli oranlarda indirim
yapılmıştır. Yazılım ve bilgisayarı meydana getiren diğer parça ve malzemeler
bu indirimin dışında kalmıştır. Bu durum yerli yazılım ve bilgisayar üreticisi
firmalarımızın aleyhine haksız bir rekabet meydana getirmektedir. Bu haksızlığı
gidermek için herhangi bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Sayın Akçay…
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Gelir İdaresinin yeniden yapılanması çerçevesinde yeni bir tasarı hazırlığınız var
mıdır, varsa kapsamı nedir, tasarıyı ne zaman Türkiye Büyük Millet Meclisine
getirmeyi düşünüyorsunuz? Yine bu kapsamda, vergi denetimindeki çok başlılık
konusunda ne düşünüyorsunuz ve buna ilişkin bir düzenleme çalışmanız var mıdır?
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Sayın Köse,
buyurun.
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, yeni
teşvik yasasında Adıyaman ili Gaziantep gibi sanayileşmiş bir ille birlikte
üçüncü bölgede yer almaktadır. Bununla birlikte Adıyaman’ın komşusu Malatya ve
Şanlıurfa dördüncü bölgede yer almaktadır. Yani Adıyaman teşvikten daha az
yararlanacaktır. Bu tercihler neye göre yapılmıştır?
İki: Adıyaman’ı
Şanlıurfa ve Malatya’dan daha kalkınmış gösteren değerler nelerdir?
Üç: Adıyaman’ın
bu durumunu adaletli buluyor musunuz?
Dört: Üçüncü
bölge ile dördüncü bölge arasındaki kurumlar vergisi ve gelir vergisi indirimi
arasında ne kadar fark bulunmaktadır?
Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Güvel…
HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından onaylanan sinematografik eserlere ilişkin
olarak yabancı yatırımcılar tarafından satın alınan mal ve hizmetler nedeniyle
ödenen KDV’nin yapımcılara iade edilmesi öngörülmektedir. Bu düzenlemenin amacı
nedir? Bu düzenlemenin nasıl bir faydası olacağı öngörülmektedir?
İkinci sorum:
Sayın Bakan, OECD beşinci vergi reformu sonrasında hazırlanan bir raporda “Bazı
bankalar hem kendileri hem de müşterilerinin kullanımı için karmaşık yapıda
finansal işlemler geliştirirler. Vergi idarelerinin, daha az saydam olabilen
söz konusu işlemler hakkında kaygıları bulunmaktadır.” denilmekte. Bu konuda
yaptığınız çalışmalar nelerdir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Sayın Şandır…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
yaşanan ekonomik krize tedbir olarak getirdiğiniz bu vergi paketinde, vergi
kanununda özellikle kamyoncu esnafı, bana göre ekonominin yükünü taşıyan
kamyoncu esnafı; büyük şehirlerimiz, bütün şehirlerimizdeki taksici, dolmuşçu
esnafı, bunlar gerçekten piyasanın regülesini, piyasanın yükünü taşıyan esnaf
kesimi. Bunlarla ilgili bir tedbiri göremedik. Ayrıca da özellikle yurt
dışından yük getiren kamyonların depo boyutunu da küçültüyorsunuz. Bana göre de
doğru olmuyor. Kamyoncu esnafıyla ilgili, yani ömrü yollarda tükenen kamyoncu
esnafı, şehir içerisinde can güvenlik sorunu da yaşayan taksici esnafı ve
gerçekten şehir içi ulaşımı temin eden dolmuşçu esnafıyla ilgili bu kanun
bünyesinde bir düzenleme düşünür müsünüz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Çelik…
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Özellikle, tahsil
edilen vergi gelirleri içerisinde, çalışanların, kamu işçisinin, memurun ve
emeklilerin payının tedrici olarak AKP iktidarları döneminde düştüğü yönünde
kesin bilgilerimiz var. Yeni bir düzenleme getirecek misiniz? Yani işçiye,
memura ve emekliye daha insanca yaşayabilir yeni zamlar, artışlar getirecek
misiniz? Bunun, aynı zamanda Sayın Başbakanın ekonomik açılımla ilgili
düşünceleriyle örtüştüğü kanaatindeyim. Şöyle ki: Piyasanın canlanması için
TOBB’un da başlattığı program çerçevesinde, sabit gelirlilerin gelirlerinde
reel artışlar sağlanması gerektiği ortadadır.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Tütüncü…
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Asgari ücret net
527 lira iken açlık sınırının 744 lira olması doğru mudur?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Sayın Başkan, soru sorma süresi
geçti.
BAŞKAN – Geçmedi.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) - Asgari ücretin vergi muafiyetine sokulması için ne yapılabilir?
Bunun mali faturası ne olur?
2009 yılı bütçe
öngörüsü, açık öngörüsü ilk üç ayda fazlasıyla aşılmıştır. 2009 yılı bütçe
açığı ne kadar tahmin edilmektedir?
Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tütüncü.
Son soru Sayın
Uzunırmak’ın.
Buyurun efendim.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım,
sorumun bir kısmını Sayın Tütüncü sordu.
1) Gerçekleşen
bütçe açığı nedir?
2) IMF’le olan
anlaşmada gecikmede bütçe açığının önemi var mıdır?
3) Dün
Meclisimizden geçen “Mayın Temizleme Yasası”nın yap-işlet-devret olmasında
bütçe açığının ve IMF anlaşmasının önemi var mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Sayın Bakanım,
cevap verebilirsiniz, sorular tamam.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Arkadaşlar, sorular için teşekkür ediyorum.
Önce, teşvikle
ilgili sorudan başlayayım. İki tane soru vardı bu konuyla ilgili olarak.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, 28 Şubatta Cumhurbaşkanımız tarafından onaylanan ve Bakanlar
Kuruluna teşvik konusunda yetki veren Yasa aslında açık. Orada tabii ki yeni uygulamaya
konulacak teşvik sisteminin bazı objektif kriterler üzerine kurulması lazım. Bu
kriterlerden en önemlisi Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanan ve
istatistiki bölge birimleri sınıflandırması düzey 2 esas alınmıştır. Yani
burada herhangi bir şekilde, bir bakanın veya başka bir kimsenin, bakanların
keyfî bir uygulaması söz konusu değildir. Tamamen bölgesel ve sektörel bazda
desteklenecek yatırım konuları 2002 yılındaki 4720 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararı’yla belirlenen istatistiki bölge birimleri sınıflandırması düzey 2
olarak esas almıştır. Bu, Türkiye’yi yirmi altı alt bölgeye bölüyor ve
sosyoekonomik gelişmişlik endeksi kullanılmak suretiyle ülkeyi biz
gruplandırarak dörde ayırdık.
Tabii, burada, bu
sistem mükemmel mi? Değil ama bir önceki sisteme göre yeni teşvik sistemi çok
daha rasyonel, çok daha kapsayıcı bir teşvik sistemidir. Bir kere, her şeyden
önce, büyük yatırımlara ülkemizin her yöresinde teşvik veriyoruz. Dolayısıyla,
büyük yatırımlar -ki bu on iki sektörü kapsamaktadır- bölge ayrımı olmadan, il
ayrımı olmadan teşvik edilecektir. Bunun yanında, bölgeler arası geçişte bir
kademelendirme yaptık. Daha önceki teşvik sisteminde kırk dokuz ilimize teşvik
veriliyordu, diğerleri tamamen dışarıdaydı. Şimdi ise, aslında oldukça radikal
bir teşvik sistemi getirdik. Gerek kurumlar vergisi gerek sosyal güvenlik
primleri desteği anlamında çok radikal birtakım unsurları içeren bir teşvik
sistemidir.
Bu teşvik
sistemi, kriz dönemine ilişkin, hızlı bir şekilde yatırımları gerçekleştirmeye
yöneliktir çünkü biz 2010 yılıyla sınırladık. Yani önümüzdeki bir buçuk yıl
içerisinde yatırım yapacakları çok yüksek düzeyde, çok yoğun bir şekilde teşvik
ediyoruz ve inanın, bütün bölgelerde maksimum düzeyde -tabii ki bir miktar
farklılaştırmayla- bir teşvik söz konusu. Onun için, bu ilimiz şurada, bu diğer
ilimiz şurada… Tamamen objektif -dediğim gibi- bir kritere dayanıyor, herhangi
bir keyfî durum söz konusu değildir. Öyle bir uygulama da zaten mümkün
değildir.
Yeni teşvik
sisteminde hem bölgesel hem sektörel hem de büyük yatırımlara ilişkin teşvik
söz konusudur değerli arkadaşlar.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sektörel bazda bizim Burdur’a niye vermediniz Sayın Bakan?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, mutlaka Burdur’u kapsayan, oradaki
hangi sektörler öne çıktıysa, kümelenmeyi de baz alan, rekabet gücünü dikkate
alan… Mutlaka göreceksiniz Bakanlar Kurulu kararı çıktığı zaman o
detaylandırılmış olacak. Yani, şu anda, tabii, bütün bilgiler benim önümde
değil ama bütün illerimiz bu çerçevede değerlendirilmiştir, sektörel düzeyde de
teşvik getirilecektir, yani içermektedir. Onun detayları Bakanlar Kurulu
kararının eki olarak ortaya çıkacaktır. Yani özetle, Burdur ilimiz de birinci
sınıf bir ilimizdir. Hiçbir şekilde, değerli arkadaşlar, kanunun bize verdiği
yetkinin dışına çıkmadık. Keyfî bir uygulama söz konusu değildir. Bu düzenleme
yeterli mi? 2010 yılında iller bazında biz tekrar millî geliri hesaplamış
olacağız. O zaman eksikliklerimiz varsa o zaman da gidereceğiz değerli arkadaşlar.
Yani bu sistemde, önceki sistemin aksaklıkları vardı, onları gidermeye
çalıştık, daha rasyonel hâle getirmeye çalıştık, daha kapsayıcı hâle getirdik.
Bu sistemin de eksikliklerini, zaman içerisinde, varsa gideririz ama inanın bu
sistem çok radikal bir teşvik sistemidir.
Bilişim
sektöründe haksız bir rekabet… Pardon, telefon konusu. Şimdi, değerli
arkadaşlar, biliyorsunuz, telefon ithalatında, yani ithal edenlerin verdiği
ortalama beyan, telefon cihazı başına verilen ortalama beyan 74 liradır 2008
yılı için. Bu değer son derece düşüktür ve 15 liralık vergiyi tabii ki ortaya
çıkarmaktadır.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bizim getirdiğimiz düzenleme şunu getiriyor: Her şeyden önce beyan
değeri en düşük olandan minimum 40 lira bir maktu vergi alacağız ama yine
gümrüklerimiz referans fiyatı dikkate alacaklar. Gelen, ithal edilen…
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, süreniz yine doldu, devam edebilirsiniz.
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – On dakika soru, beş dakika
cevap.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli Başkanım, evet, on dakika soru, beş dakika
cevap hakkı…
BAŞKAN – Vazifem,
onun için, yani bildirmem lazım; ondan sonra devam edin efendim.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, dolayısıyla bir şekilde bu getirilen,
ithal edilen telefonlarda değer yüksekse herhangi bir şekilde vergiden muaf
tutmuyor, referans fiyat uygulaması devam edecektir.
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Adıyaman’ı unuttun Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, bilişim sektörüne ilişkin, ilk
defa benim gündemime geliyor. Gelin, yine inceleyelim, bu konuda bakalım
arkadaşlar.
Gelir İdaresinin
yapılandırması… Değerli arkadaşlar, bizim giderlerimizi sağlıklı bir şekilde
finanse etmemiz lazım. Bu konuda hepimiz aynı fikiriz. Şimdi, Gelir İdaresini
güçlendirmemiz lazım, insan kaynağı olarak, kurumsal altyapı, yasal altyapı,
her yönüyle güçlendirmemiz lazım.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Önce adaleti sağlayın Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Şandır, müsaade edin ben…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Bakanlık personeli içerisinde adaleti bir sağlayın.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Müsaade edin bitireyim.
Dolayısıyla,
önümüzdeki dönemde Gelir İdaremizi, vergi denetiminin etkinliği konularını ön
planda tutacağız. Bunlar çok önemli reform alanlarıdır ve bu reformları
yaparken sizlerin de katkılarını bekliyorum.
Değerli
arkadaşlar, sinemaya ilişkin bir soru vardı, ben şuradan, notlarımdan bakıyorum
ama… Değerli arkadaşlar, bunun amacı, Türkiye’de çekilecek filmler aracılığıyla
Türkiye'nin tanıtımın yapılması ve dolaylı olarak Türkiye’de çekilecek
filmlerin Türk ekonomisine ve turizmine katkısını artırmak. Bu, Kültür ve
Turizm Bakanlığımızın getirdiği bir öneriydi, Komisyonda arkadaşlarımız da uygun
buldular, biz de o şekilde sizin gündeminize getirdik değerli arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlar, kamyoncularla ilgili, Sayın Şandır’ın bir sorusu vardı. Şu anki
düzenleme maalesef bu konuda bir düzenleme getirmemektedir. Eğer gündemde bir
düzenleme varsa, sizin bir teklif ve öneriniz varsa önümüzdeki dönemlerde tabii
ki değerlendiririz.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, çalışanlara ilişkin vergi indirimi hakkında da biraz size bilgi
vermek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, biliyorsunuz, şu anda ücret gelirlerinin vergilendirilmesinde
asgari geçim indirimi uygulanmaktadır. Bu uygulamayla asgari ücretin bekârlarda
yüzde 50’si, eşi çalışmayan evlilerde yüzde 60’ı, 1 çocukluda yüzde 67,5’u, 2
çocukluda yüzde 75’i, 3 çocukluda yüzde 80’i ve 4 çocukluda yüzde 85’i vergi
dışında kalmaktadır. Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, asgari ücretin yüzde
85’ine kadar olan kısmı -tabii ki evli mi, bekâr mı, çocuk sahibi mi, değil mi,
çocuk sayısına bağlı olarak- şu anda vergiden istisnadır. Dolayısıyla, aslında
biz bu dönemde vergi iadesine göre çok daha kapsamlı bir düzenleme getirdik ve
bu çok daha çağdaş bir düzenleme. Bunu da sizin takdirlerinize bırakıyorum.
Nisan ayı sonu
itibarıyla, değerli arkadaşlar, bütçe açığımız yaklaşık olarak 20 milyarın
biraz üzerindedir. Tabii, dediğim gibi, bu sene bütçe açığımız ekonomik
faaliyetlerdeki azalmayla birlikte, gelirlerimizdeki düşüşle birlikte tabii ki
bütçe açığımız artmaktadır ama aynı zamanda biz geçici birtakım vergi
indirimlerinde de bulunduk, ekonomiyi desteklemek için. Harcamalarımızın bir
kısmını da öne çektik değerli arkadaşlar. Örneğin, mayıs itibarıyla Tarım Bakanlığımızın
destek bütçesinin büyük bir kısmını, yüzde 80’ine yakın bir kısmını ben serbest
bıraktım. Neden? Çünkü bir an önce çiftçimize yani bu aktarımlarda bulunalım,
kendilerine destek olalım, çünkü bu sene hakikaten iklim de iyi, iklim de
olumlu, hiç olmazsa tarım boyutuyla Türkiye daha iyi bir konumda olsun.
Değerli
arkadaşlar, diğer birtakım sorular da var ama çok vaktinizi aldım Sayın Başkan,
daha sonraki soru-cevap kısmında onlara da cevap vermeye çalışacağım.
Çok teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Bakanım.
Sayın
milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi birinci
bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
1’inci madde
üzerinde dört adet önerge vardır.
Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisine
Görüşülmekte olan
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 1’inci maddesi ile düzenlenerek
değiştirilen 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 25’inci
maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde geçen “işsizlik
sebepleriyle” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “iş göre-mezlik
sebepleriyle” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ederim.
Ramazan
Başak
Şanlıurfa
Türkiye Büyük
Millet Meclisine
Görüşülmekte olan
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 1’inci maddesi ile düzenlenerek
değiştirilen 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 25’inci
maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde geçen “verilen tazminat”
ibaresinin madde metninden çıkarılarak “işçiye öde-nen güvence” ibaresinin
madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederim.
Veysi
Kaynak
Kahramanmaraş
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
385 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan
Akçay Mustafa Kalaycı Hüseyin Yıldız
Manisa Konya Antalya
M. Akif
Paksoy Yılmaz
Tankut
Kahramanmaraş Adana
“Madde 1-
31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 25’inci maddesinin
birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde yer alan “ve işsizlik sebepleriyle
verilen tazminat” ibaresi “ve işsizlik sebepleriyle (4857 sayılı İş Kanununun
17, 21, 30 ve 31’inci maddelerinde öngörülen tazminatlar dahil) verilen
tazminat” şeklinde değiştirilmiştir.”
BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
385 Sıra Sayılı Tasarının 1 inci Maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Şevket
Köse
Malatya Adıyaman
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu efendim?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Katılmıyorsunuz.
Sayın Aslanoğlu…
Sayın Köse,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun
tasarısının 1’inci maddesi hakkında verdiğimiz önerge üzerine söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlarım.
Değerli
arkadaşlar, sözlerime başlarken, ülkemizde yaşanan çevre sorunlarının
araştırılarak sürdürülebilir çevre politikası için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis araştırma komisyonunun bir üyesi olarak
Dünya Çevre Günü’nü kutluyorum. Dileğim, ülkemizde yaşanan çevre sorunlarının
çözülmesi için bir an önce girişimlere başlanması ve gelecek kuşaklara
yaşanılabilir bir ülke bırakılmasıdır.
Sayın arkadaşlar,
ülkemiz çalışanlarının ve iş yeri sahiplerinin en çok şikâyet ettiği konulardan
biri olan vergilerin hassasiyetle ele alınması gerekmektedir. İktisaden
eşitsizlik yaratan dolaylı vergilerin bütün vergiler içindeki payının yüzde
70’lere geldiği bir ülkedeyiz. Bu rakam Avrupa Birliği üyesi ülkelerin
ortalamasının yaklaşık 2 katıdır. Yani çok kazanandan çok, az kazanandan az
vergi alma özelliğini maalesef taşımıyoruz. Yoksul bir yurttaşımız da gelir
düzeyi yüksek olan bir yurttaşımız da deterjana ya da iletişime aynı vergiyi
ödüyor.
Sayın
milletvekilleri, bu duruma hangimiz adalet diyebiliriz? Hükûmet asıl bu konuda
düzenlemeler yapmalıdır. Yurttaşlarımız lehine sosyal devlet ilkesini düşünerek
düzenleme yapmasını beklediğimiz Hükûmetin maalesef nasıl düzenlemeler
yaptığını görmekteyiz. Hepimiz iyi bilmekteyiz ki temel gıda maddelerinden
vergi alan ama pırlanta, elmas gibi değerli taşlardan vergiyi kaldıran bir
Hükûmet tarafından yönetilmekteyiz.
Sayın
milletvekilleri, Hükûmetin adaletsiz uygulamalarına bu tasarıda da
rastlamaktayız. Örneğin tasarıda kurumların otomobil alımından KDV ve ÖTV’den
muaf olması söz konusudur. Bu adaletsizlik yaratan ve eşitliğe aykırı bir
uygulamadır. Yani deniliyor ki: Yurttaşlarımız otomobil alırken KDV’sini,
ÖTV’sini ödesin ama devlet ödemesin, Sayın Başbakana alınan uçaktaki KDV’nin
alınmadığı gibi. Yapılmak istenen düzenleme hem eşitliğe hem saydamlığa hem de
bütçe ilkelerine aykırıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; baktım, vergiye ilişkin düzenlemelerin hassasiyetle
yapılması gerektiğini az önce belirttim. Zira, ülkemiz bu hassasiyete neden
gereksinim olduğunun en önemli kanıtıdır. Bakınız, büyük bir kriz yaşamaktayız,
bunun sonucunda 10 binlerce insanımız işsiz kalmıştır, yurttaşlarımızın beden
ve ruh sağlığı büyük bir tehdit altındadır, her gün yeni bir üzücü haberle güne
başlamaktayız. İşte bu nedenleri ve krizle mücadelede vergilerin ne kadar etkin
bir araç olduğunu unutmadan gerekli düzenlemeleri yapmalıyız.
Değerli
arkadaşlar, krize karşı yapılacak her türlü iyi niyetli girişimi elbette
destekleyeceğiz, yalnız bu arada unutulmaması gereken bir diğer önemli ayrıntı
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde özel düzenlemelere ihtiyaç olduğudur.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde hem özel yatırımın azlığı hem de kamu
yatırımlarının istenen düzeyde olmaması nedeniyle bölge halkı işsizlik ve
tarımda yaşanan her türlü zorluk gibi sıkıntılarla uğraşmaktadır. Bu da
yetmezmiş gibi en sonunda yanı başımızdaki toprakların yabancılara verilmesi
gündeme geldi. Bölgede yaşayan vatandaşlarımız bu gidişe dur denilmesini
bekliyor.
Değerli
arkadaşlar, biliyorsunuz bugün Sayın Başbakanın açıkladığı gibi yeni teşvik
uygulaması tüm bölgede heyecanla beklenmekteydi. Başbakanının yaptığı
açıklamaya göre üç yıl içerisinde 800 bin kişiye istihdam olanağı
sağlanacaktır. Dikkat edecek olursanız istihdam yaratacak rakam işsizlik
rakamları yanında çok küçük kalmaktadır. Ağırlıklı olarak Doğu ve Güneydoğu
illerimizin yer aldığı bölgelerde tarım, konfeksiyon ve deri gibi sektörlerin
teşvik edileceği ve ayrıca bu bölgelerde turizm, sağlık, eğitim yatırımlarının
destekleneceği de Başbakanın sözleri arasındadır. SSK primlerinin ödenmesi
konusunda kolaylıklar sağlayacağı, kurumlar ve gelir vergilerinde indirimler
yapılacağı Başbakan tarafından dile getirilmiştir. Henüz ayrıntılarını
göremediğimiz bu teşvik sistemi umarım ülkemizin yararına olur ve özellikle
Doğu ve Güneydoğu illerimizde yatırımları artırır hâle gelir.
Sayın Maliye
Bakanım, siz hiç Adıyaman’a gittiniz mi? Siz Gaziantep Milletvekilisiniz.
Adıyaman’ı Gaziantep’le aynı teşvik bölgesi ilan ettiniz. Bunu hak ve adaletle
nasıl izah edeceksiniz?
Şimdi, ben size
soruyorum: Yeni teşvik paketinde Adıyaman gibi ekonomik olarak geri bırakılmış
bir il ile Gaziantep gibi sanayileşmiş ili aynı bölgeye yerleştirip aynı
olanaklardan yararlandırmak AKP’nin adalet anlayışına uymakta mıdır? Bunu nasıl
izah edeceksiniz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Köse, devam ediniz.
ŞEVKET KÖSE
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Adıyaman’dan
ödenen kurumlar vergisi Gaziantep ile aynı olacakken Şanlıurfa ve Malatya daha
az kurumlar vergisi ödeyecektir. Adıyaman şu anda ayakta, telefonlar yağıyor
bana, iktidar milletvekillerine tepkiler dolu sözler duyuyorum. Teşvik yasası
sakat doğmamalı ve bu konuda Adıyaman mağdur edilmemelidir.
Sayın
milletvekilleri, Sayın Başbakan’ın açıkladığı gibi vergi indirimlerinden çok
daha fazlasını bölgede beklemekteyiz çünkü bölgede yirmi iki ilin toplam aldığı
vergi yüzde 1,3’tür. Bakınız bu rakamlardan bölge insanının vergi vermediği
anlaşılmamalıdır. Bu rakamlar bölgedeki yoksulluğu anlatmaktadır. Bölge insanının
kazanmadığının, kazanmadığı için de vergi ödemediğinin ve ne derece zorda
olduğunun en bariz göstergesidir. Eğer bölgede yerinde iş ya da aş yaratmak
istiyorsak 5 vergi muafiyeti mutlaka getirilmelidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ŞEVKET KÖSE
(Devamla) – Sayın Başkan, iki dakika…
BAŞKAN – Sayın
Köse, son cümlenizi alayım, peki.
ŞEVKET KÖSE
(Devamla) – Uzun zamandır, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bölge için nelerin
yapılması gerektiğini anlatıp durmaktayız. Genel Başkanımız Sayın Deniz
Baykal’ın krize çözüm önerisi olarak yaptığı önerilerin uygulandığını gördük.
AKP İktidarı bir an önce farkına varmalı ve bölge için Cumhuriyet Halk
Partisinin sunduğu önerileri dikkate almalıdır. Her ne olursa olsun, ne tür
teşvikler yapılırsa yapılsın, bölgeye kamu yatırımı gitmediği sürece
sosyoekonomik kalkınma beklemek hayal olmaktan öteye gitmeyecektir. Devlet
eliyle bölgede bir şeyler yapılmazsa, kötü gidişin önüne geçmek oldukça zor
olacaktır. Devlet, bölgenin ekonomik olarak gelişmesini, sosyal olarak
kalkınmasını sağlamalı ve demokratik yollarla bölgeyi geleceğe taşımalıdır.
Bu duygu ve
düşüncelerle saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
(CHP ve DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Köse.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
385 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan
Akçay (Manisa) ve arkadaşları
Madde 1-
31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 25’inci maddesinin
birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde yer alan “ve işsizlik sebepleriyle
verilen tazminat” ibaresi “ve işsizlik sebepleriyle (4857 sayılı İş Kanununun
17, 21, 30 ve 31’inci maddelerinde öngörülen tazminatlar dahil) verilen
tazminat” şeklinde değiştirilmiştir.”
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu önergeye?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Konuşacak mısınız?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Erkan Akçay efendim.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 385 sıra
sayılı Tasarı’nın 1’inci maddesi üzerinde verdiğimiz değişiklik önergesi
hakkında söz aldım. Hepinize saygılarımı sunuyorum.
Krizin etkisiyle
ekonomide yaşanan daralma, sanayi üretimi, kapasite kullanımı, ihracatta
yaşanan olumsuzluğun doğal bir sonucu olan işsizlik rekor üzerine rekor kırmaya
devam etmektedir. İşsizlik bir sosyal felakete dönüşmektedir. Hükûmet, 2008
sonunda, gerçeklikten uzak nitelikteki 2009 bütçesini tüm uyarılarımıza rağmen
yasalaştırmıştı. 2009 yılı bütçesinde büyüme hedefi yüzde 4 olarak
belirtilirken, işsizlik oranı da yüzde 10,4 olarak açıklanmıştı.
Katılım Öncesi
Ekonomik Program çerçevesinde makroekonomik hedefleri ve bu bütçeye ilişkin
tahminleri güncellemek zorunda kalan Hükûmet, işsizlik oranını bu defa yüzde
13,5 olarak değiştirmişti.
Bu revize
rakamlarından iki gün sonra açıklanan 2009 yılı Ocak ayı rakamlarında işsizlik
oranı yüzde 15,5 olarak TÜİK tarafından açıklandı. Şubat ayı işsizlik oranı ise
yüzde 16,1 çıkarak tüm zamanların en yüksek düzeyine ulaşmış, işsizlikte AKP
Hükûmeti Türkiye'yi dünya 2’ncisi yapmıştır.
Açıklanan
işsizlik rakamları, Hükûmetin yaptığı revizelerde bile ekonomik öngörüsünün
zayıf olduğunu göstermektedir. Peş peşe açıklanan veriler, ekonomik sorunların
sosyal sorunlar hâline gelerek toplumu nasıl etkilediğini göstermektedir.
TÜİK verilerine
göre, istihdam oranı 2008 yılı Şubat ayında yüzde 39,3 iken, 2009 yılı Şubat
ayında yüzde 38,5’a düşmüştür. Türkiye, hâlâ OECD’nin iş gücüne katılım oranı
en düşük ülkesi olma konumunu sürdürmektedir.
Şubat 2008’de
yüzde 11,9 olan işsizlik oranı, 2009 yılı Şubat ayında 16,1’e yükselmiştir.
Türkiye'deki işsiz sayısı 2008 Şubat döneminde 2 milyon 677 bin kişi iken, 2009
yılı Şubat döneminde 1 milyon 125 bin kişi artarak 3 milyon 802 bin kişiye
ulaşmıştır. Mevcut işsizlerin yüzde 12’sini, yani 457 bin kişiyi bu dönemde
işten ayrılanlar oluşturmuştur.
Son dönemlerde
büyük kentlerde yaşanan hırsızlık, cinayet, intihar ve soygun olaylarındaki
artış, işsizliğin kentlerde etkisini göstermeye başladığının en büyük
kanıtıdır. 2008 yılı Şubat ayında kentlerde işsizlik oranı yüzde 13,4 iken,
2009 yılı Şubat ayında 4,7 puan artarak yüzde 18’e yükselmiştir. Tarım dışı işsizlik
olarak bakıldığında, ayrı bir rekor göze çarpmaktadır. Tarım dışı işsizlik,
yine aynı dönemde 5,6 oranında artarak yüzde 19,8’e yükselmiştir. Genç
nüfustaki işsizlik oranı da yine yüzde 21’den, 7 puan artarak yüzde 28,6’ya
ulaşmıştır. İşsizliğin ulaştığı boyut, ekonomik ve sosyal açıdan vahim bir
noktadadır.
TÜİK işsiz
sayısını hesaplarken 27 milyon 778 bin kişiyi iş gücüne dâhil etmemektedir.
Öğrenci, ev hanımı, emekli durumunda olanların tümü hesaplama yapılırken
dışarıda tutulmaktadır. İş bulma ümidi kalmadığı için iş aramayan 2 milyon 394
bin kişi ile mevsimlik çalışan 290 bin kişi hesaplama yapılırken dikkate
alınmamaktadır. Oysa, sadece iş bulma ümidi kalmayanlar ile mevsimlik
çalışanlar işsiz sayısına katılsa Türkiye’de işsiz sayısı 6 milyon 486 bin
kişiye, işsizlik oranı ise resmî açıklamaların neredeyse 2 katına çıkmaktadır.
İşsizlik ve
yoksullukta artış sosyal patlama derecesine ulaşmıştır. İşsizlik sorununun,
üretim, istihdam olanaklarını artırmadan, üretici kesimin sorunlarını çözmeden
üstesinden gelmek mümkün değildir. Özellikle tarım dışı ve genç nüfus
arasındaki işsizlik oranındaki artış kaygılarımızı daha da artırmaktadır.
Hükûmetin açıkladığı destek paketlerinin işsizliğin ateşini düşürmeye yetmediği
görülmektedir. Ne yazık ki, bu destekler işsizliğin azalmasına, istihdamın
artırılmasına herhangi bir katkı sağlamamıştır.
Bugün açıklanan
tedbirlerin ise işsizliğe bir çare olma noktasında katkı sağlamasını diliyorum.
Sosyal ve
ekonomik politikalar birbirinden bağımsız düşünüldükçe krizin ve işsizlik
sorununun altından kalkılması mümkün değildir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Akçay, devam edin.
ERKAN AKÇAY
(Devamla) - Ekonominin çalışanlar ve üretenler gözetilerek yeniden organize
edilmesi gerekmektedir. Türkiye'nin bir an önce millî istihdam stratejisi
uygulamasına geçmesi gerekmektedir. İstihdamı artırmak için doğrudan ve dolaylı
tüm tedbirlerin hayata geçirilmesi zaruridir. Tüketimi canlandıran önlemlerin
ardından üretimi canlandıracak orta ve uzun vadeli kalıcı tedbirlerin alınması
acilen gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, muhterem heyetinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Akçay.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısının aranılmasını istiyorum.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Karar yeter sayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı arayacağım, peki.
Önergeyi
oylarınıza sunacağım, ama karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur efendim.
On dakika ara
veriyorum birleşime.
Kapanma Saati: 19.38
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 99’uncu Birleşimin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Manisa
Milletvekili Sayın Erkan Akçay ve arkadaşlarının 1’inci madde üzerindeki
önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı
vardır.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi’ne
Görüşülmekte olan
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve birinci maddesi ile düzenlenerek
değiştirilen 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 25 inci
maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde geçen “verilen tazminat”
ibaresinin madde metninden çıkarılarak “işçiye ödenen güvence” ibaresinin madde
metnine eklenmesini arz ve teklif ederim.
Veysi
Kaynak
Kahramanmaraş
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu efendim?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Kanunun
ruhuna uygun olacağı düşüncesiyle önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi’ne
Görüşülmekte olan 1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve
birinci maddesi ile düzenlenerek değiştirilen 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı
Gelir Vergisi Kanununun 25 inci maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı
bendinde geçen “işsizlik sebepleriyle” ibaresinin madde metninden çıkarılarak
“iş göremezlik sebepleriyle” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif
ederim. Ramazan Başak
Şanlıurfa
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Kanunun
amacına uygun olacağı düşüncesiyle önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
2’nci madde
üzerinde dört adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre
okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi’ne
Görüşülmekte olan
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve ikinci maddesi ile düzenlenerek
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 32 nci maddesinin dördüncü fıkrasından sonra
gelmek üzere eklenen fıkrada geçen “ve” ibaresinin madde metninden çıkarılarak
”veya” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederim.
Ramazan
Başak
Şanlıurfa
Türkiye Büyük
Millet Meclisi’ne
Görüşülmekte olan
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve ikinci maddesi ile düzenlenerek
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 32 nci maddesinin dördüncü fıkrasından sonra
gelmek üzere eklenen fıkrada geçen “Ücretlerin” ibaresinin madde metninden
çıkarılarak “İşçi ücretlerinin” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve
teklif ederim.
Mustafa
Ataş
İstanbul
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
385 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 2’inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan
Akçay Mustafa Kalaycı Hüseyin Yıldız
Manisa Konya Antalya
M. Akif
Paksoy Yılmaz
Tankut
Kahramanmaraş Adana
Madde 2- 193
Sayılı Gelir Vergisi Kanununun 32’nci maddesinin dördüncü fıkrasından sonra
gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“Ücretlerin
vergilendirilmesinde varsa teşvik amaçlı indirim ve istisnalar uygulandıktan
sonra asgari geçim indirimi dikkate alınır.”
BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
385 Sıra Sayılı Tasarının 2 nci Maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
M. Akif
Hamzaçebi Faik Öztrak Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Trabzon Tekirdağ Malatya
Vahap
Seçer Yaşar Ağyüz Tacidar Seyhan
Mersin Gaziantep Adana
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu önergeye?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize
saygılar sunuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, müsaade ederseniz bugün açıklanan teşvik paketiyle ilgili görüş
ve düşüncelerimi arz etmek istiyorum. Burada mesele ülkenin tüm illeri, mesele…
BAŞKAN –
Önergeniz üzerinde konuşma yapacaksınız herhâlde.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Tabii.
Mesele, ülkedeki
üretim, ülkenin üretimi, istihdamıdır arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlarım, bu yasa, bugünden söylüyorum, yine yanlış çıkarılmıştır. Açık
söylüyorum. Neden? Neden? Neden? Bir kere, otuz il -demin Sayın Hamzaçebi de
söyledi- sanki aynı sosyoekonomik yapıda, Trabzon’
ABDULKERİM
AYDEMİR (Ağrı) – Yapmayın…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Ben söyleyeyim.
Bakın, geçen 5084
sayılı Yasa da çıktığı zaman aynı şeyleri burada söylemiştim. Bir kere, orada
bugüne kadar hizmet eden, bugüne kadar bacası tüten hiçbir yatırımcı yeni
yasadan yararlanamayacak arkadaşlar. Bir kere bunu açık, net söylüyorum.
Yıllarca orayı beklemiş, yıllarca Van’ı beklemiş, yıllarca Ağrı’yı beklemiş,
orada istihdam yaratmış, orada üretim yapmış… Demin arkadaşlarımla konuştum,
Burdur’da bir fabrika “Ben artık buradan gitmek zorundayım.” diyormuş.
Şimdi,
arkadaşlar, ben bunu açık, net söylüyorum. Eski yatırımcılar, orayı bekleyen,
orada yıllarca hizmet veren insanlar bu yasadan hiç yararlanamayacak. Onların
teşvik süresi 31/12/2009’da bitiyor. 31/12/2009’dan itibaren hiçbir şekilde bu
paketten yararlanamayacak.
Öyle bir madde
koymuşlar ki, kendi öz varlığıyla, kendi parasıyla yatırım yapan insanları
cezalandırıyorsunuz. Faiz desteği göreceli bir kavram. Faiz desteği yerine
üretime yönelik… Örneğin, enerji desteğini tamamen kaldırıyorsunuz. Keşke, faiz
desteği yerine üretim yapan insanı korumak, kollamak adına, üretime yönelik…
Bilfiil, enerjiyi üretimde harcıyor. Enerji desteği tamamen kaldırılıyor
arkadaşlar. Yani, ne eski yatırımcıya ne yeni yatırımcıya enerji desteği yok.
Keşke, faiz desteği yerine enerji desteği devam etseydi. Yani, bir insan, kendi
öz kaynağıyla yatırım yapıyor, bir kuruş… Yüzde 5 oranında bir faiz desteği
alacak. Bunun ucu açık. Ne kadar süreyle? Hâlbuki, kendi öz kaynağıyla üretim
yapan insana eğer bir başka destek verseydik, eşitlerdik arkadaşlar. Burada, öz
kaynakla yatırım yapan insanları cezalandırıyorsunuz.
Bir kere, bu
yasanın, bana göre ucu açık ve en önemli sorunu olacak, başına bela olacak bu
faiz desteğidir. Yatırımcıya destek olalım ama objektif kritere göre destek
olalım. Yani, burada bir insan tüm yatırımını krediyle yapıyor, risk alıyor,
yarın ne olacağı belli olmuyor; öbürüyse risk almıyor, ben buraya yatırım
yapayım diyor, ama siz, burasına kadar borçlanıp risk alan insana faiz desteği
yapıyorsunuz, kendi öz kaynağıyla her şeyini, bir kuruş borçlanmayan insana
hiçbir yardım etmiyorsunuz.
RECEP KORAL
(İstanbul) – Yatırım desteği var.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır, bu, yatırımın desteklenmesi değil. Eşitlikse,
kendi öz kaynağıyla yatırım yapan insana da aynı oranda bir destek vermeniz
lazım. Bir kere, bu yasanın, bu paketin bir başka handikabı bu, arkadaşlar.
Yine, bu pakette
bir başka handikap: Tabii, illere göre aşamalı bir… Yani, Ağrı’yla Erzurum’u,
Ağrı’yla Malatya’yı, Hakkâri’yle Erzurum’u aynı kefeye koymanız, sosyoekonomik
yönden daha geri olmuş -yasanın amacı bu, paketin amacı bu diyorsunuz- o illere
yine çok yatırımın gitmesini engelliyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Toparlıyorum Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Hâlbuki aşamalı olsaydı, yani oradaki oranlar…
Arkadaşlar, yedi yıl değil, Hakkâri’de kim yatırım yapacaksa, hatta Hakkâri’nin
bir ilçesinde Hakkâri’nin merkezine göre daha çok aşamalı bir yapıya
büründürseydik bu yasa o zaman işlerdi. Siz Trabzon’
Değerli
arkadaşlarım, daha ileriki konuşmamda, yine yasanın bir sürü boşluğu var -amaç
bu ülkenin üretimi, amaç bu ülkedeki üretimin ve istihdamın fazlalaştırılması,
en iyi şekilde bu yasanın çıkması lazım- ben bildiğim her şeyi size
söyleyeceğim. Takdir sizindir. Diliyorum ki 5084’te olduğu gibi yine üzülmeyiz,
yine iller arasında farklılık yaratmayız.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
385 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 2’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Erkan
Akçay (Manisa) ve arkadaşları
Madde 2- 193
Sayılı Gelir Vergisi Kanununun 32’nci maddesinin dördüncü fıkrasından sonra
gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“Ücretlerin
vergilendirmesinde varsa teşvik amaçlı indirim ve istisnalar uygulandıktan
sonra, asgari geçim indirimi dikkate alınır.”
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Akçay, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz tasarının 2’nci
maddesi üzerinde verdiğimiz önerge hakkında konuşmak üzere söz aldım. Muhterem
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının 2’nci
maddesiyle asgari geçim indirimini düzenleyen Gelir Vergisi Kanunu’nun 32’nci
maddesinin dördüncü fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen fıkra ile ücretlerin
vergilendirilmesinde asgari geçim indirimi uygulandıktan sonra, varsa teşvik
amaçlı diğer indirim ve istisnaların dikkate alınacağı öngörülmektedir.
Ücretlerin
vergilendirilmesinde önce asgari geçim indirimi uygulandıktan sonra diğer
indirim ve istisnaların dikkate alınması genel bir kural ve doğru bir
uygulamadır. Ancak ortada bir teşvik söz konusu ise teşvikin vergi indiriminde
öncelikli olarak dikkate alınmasının daha uygun olacağını düşünüyoruz. Çünkü
teşvik, sermaye maliyetinin azaltılarak yatırımların istenilen alana ve
istenilen düzeyde yönelmesini sağlamayı amaçlayan bir kaynak transferi
yöntemidir. Böylelikle vergi mükellefinden daha az vergi kesintisi yapılacak ve
teşvikin, amacı doğrultusunda daha etkin ve yararlı olması sağlanacaktır.
Ücretlilerin
vergilendirilmesinde öncelikli olarak hangi indirimlerin uygulanacağı, ödenecek
veya yapılacak gelir vergisi kesintisinin tutarının belirlenmesinde önem arz
etmektedir. Bu durumu bir örnekle açıklamak faydalı olacaktır. Yüzde 15’lik
vergi diliminde brüt aylığı 1.000 Türk lirası olan ve bir varsayım olarak,
yüzde 50 vergi teşviki diliminden yararlanan bir ücretli, önce teşvik
desteğinin uygulanması hâlinde 29 Türk lirası vergi ödeyecektir. Tasarıdaki
düzenlemeyle getirilen uygulama, önce asgari geçim indirimi uygulanıp daha
sonra diğer teşvikler uygulanırsa 52 Türk lirası vergi doğacaktır. Önergemizin
uygulanması hâlinde ise 29 Türk lirası vergi ödeyen ücretli, getirilen
uygulamayla 50 Türk lirası vergi ödeyecektir. Bir başka deyişle, 23 Türk lirası
daha fazla vergi doğmaktadır. Ücretlilerin vergilendirilmesinde, önce teşvik
amaçlı indirim ve istisnaların uygulanması hâlinde daha az vergi doğmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, asgari geçim indirimi uygulaması, 28 Mart 2007 tarih ve 5615
sayılı Kanun’la, bu Kanun’dan önce uygulanan ve yürürlükten kaldırılan
ücretlilere vergi iadesinin yerine getirilmiştir. Eğer ücretliler için vergi
iadesi uygulaması devam etseydi eski hesaplama yöntemi dikkate alınacak ve
dolayısıyla daha az vergi kesintisi yapılacaktı.
Dolaylı vergiler,
ülkedeki gelir grupları arasındaki uçurumu artırmaktadır. Uygulanan yanlış
vergi politikaları vergide adaleti sağlayamamaktadır. Bütün dünyada her yıl
dolaylı vergilerin payı azalmakta, kazançtan alınan vergi payı ise artmaktadır.
Ülkemizde ise dolaylı vergilerin vergi gelirleri içindeki payı sürekli
artmaktadır. 1994 yılında yüzde 51,7 olan dolaylı vergilerin oranı 2008 yılında
yüzde 65,1’e çıkmıştır. Oysa aynı dönemde kâr ve kazançtan alınan vergi 1994
yılında yüzde 48 iken, 2008 yılında yüzde 34,9’a düşmüştür. Kayıt dışı ekonomi
oranı artan bir ülkede oluşan gelir açığı dolaylı vergiler artırılmak suretiyle
dengelenmeye çalışılmaktadır. Bu da, “vergide adalet ve eşitlik” prensiplerini
zedelemektedir. Dolaylı vergilerin bu kadar yüksek olması sosyal barışı tehdit
eden bir durumdur.
Toplumu tedirgin
eden, bireyleri endişeye sürükleyen ekonomik sıkıntılar giderek yaygınlaşmakta
ve geleceği belirsiz kılmaktadır. Çalışan kesimin işlerini ve satın alma
güçlerini koruyabilme beklentileri olumsuzdur. Bu durum harcamaların
ertelenmesine ve bu nedenle toplam talepte azalmaya neden olmaktadır.
Türk-İş’in
yaptığı araştırmaya göre 2009 yılı Mayıs ayında dört kişilik bir ailenin bir ay
boyunca sadece zorunlu gıda gereksinmeleri için harcanması gereken parayı ifade
eden açlık sınırı 744, yoksulluk sınırı ise 2.424 Türk lirasıdır. Bu açlık ve
yoksulluk sınırının altında yaşayan milyonlarca insan için hayat her geçen gün
daha da zor geçmektedir.
Bu düşüncelerle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Akçay.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi’ne
Görüşülmekte olan
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve ikinci maddesi ile düzenlenerek
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 32 nci maddesinin dördüncü fıkrasından sonra
gelmek üzere eklenen fıkrada geçen “Ücretlerin” ibaresinin madde metninden
çıkarılarak “İşçi ücretlerinin” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve
teklif ederim.
Mustafa
Ataş
İstanbul
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
ve Komisyon katılmıyor.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Yapılan
değişikliğin kanunun ruhuna uygun olacağı düşüncesiyle önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi’ne
Görüşülmekte olan
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve ikinci maddesi ile düzenlenerek
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 32 nci maddesinin dördüncü fıkrasından sonra
gelmek üzere eklenen fıkrada geçen “ve” ibaresinin madde metninden çıkarılarak
”veya” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederim.
Ramazan
Başak
Şanlıurfa
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum efendim:
Gerekçe:
Kanun tekniğine
uygun olacağı düşüncesiyle önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
2’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü madde
üzerinde dört adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre
okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi’ne
Görüşülmekte olan
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve üçüncü maddesi ile düzenlenerek
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 89 uncu maddesinin birinci fıkrasına eklenen
bentte geçen “makbuz karşılığı” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “belge
karşılığı” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederim.
Veysi
Kaynak
Kahramanmaraş
Türkiye Büyük
Millet Meclisi’ne
Görüşülmekte olan
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve üçüncü maddesi ile düzenlenerek
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 89 uncu maddesinin birinci fıkrasına eklenen
bentte geçen “ve” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “veya” ibaresinin madde
metnine eklenmesini arz ve teklif ederim.
Kerim
Özkul
Konya
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
385 Sıra Sayılı Tasarının 3’üncü Maddesinde yer alan “Türkiye Kızılay
Derneğine” ibaresinin “Türkiye Kızılay Derneği ile Darüşşafaka Cemiyetine”
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
M. Akif
Hamzaçebi Faik Öztrak Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Trabzon Tekirdağ Malatya
Yaşar
Ağyüz Vahap
Seçer
Gaziantep Mersin
BAŞKAN – Şimdi,
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım efendim.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
385 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 3’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan
Akçay Mustafa Kalaycı Hüseyin Yıldız
Manisa Konya Antalya
M. Akif
Paksoy Yılmaz
Tankut
Kahramanmaraş Adana
Madde 3- 193
Sayılı Gelir Vergisi Kanununun 89’uncu maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki
bent eklenmiştir.
“İktisadi
işletmeleri hariç, Türkiye Kızılay Derneğine, Darüşşafaka Cemiyetine, Türk Hava
Kurumu’na ve resmi darülaceze kurumlarına makbuz karşılığı yapılan ayni ve
nakdi bağış ve yardımların tamamı”
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Akçay konuşacak.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; muhterem heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tasarının 3’üncü
maddesiyle 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 89’uncu maddesinin birinci
fıkrasına eklenen on birinci bentle iktisadi işletmeleri hariç olmak üzere
Türkiye Kızılay Derneğine makbuz karşılığı yapılan nakdî bağış ve yardımların
tamamının gelir vergisi matrahının tespitinde beyannameyle bildirilecek
gelirden indirilebileceği belirtilmektedir. Türkiye Kızılay Derneği için bu
düzenlemeleri yapmak elbette doğru bir uygulamadır. Ancak, Kızılay ile birlikte
benzer mahiyette değerlendirilmesi gereken ve bilhassa 1606 sayılı Kanun
kapsamında olan Türk Hava Kurumu, Darüşşafaka Cemiyeti ve resmî Darülaceze
kurumlarının da bu tasarının 3’üncü maddesine dâhil edilmemesi tasarının önemli
bir noksanlığıdır. Bu kurumlar da Kızılay gibi kamu yararına faaliyet gösteren,
sosyal sorumluluk ilkesi gereği görevlerini ifa eden kurumlardır.
Darüşşafaka
Cemiyeti, kurulduğu 1863 yılından bu yana “eğitimde fırsat eşitliği”
felsefesiyle yetim çocuklara ve ailelerinin maddi imkânsızlıkları nedeniyle iyi
eğitim alma fırsatı bulamayan yetenekli öğrencilere kucak açıp tam burslu ve
yatılı eğitim vermektedir. Okula kabul ettiği öğrencilerin tüm eğitim
giderlerinin yanı sıra barınma, beslenme, sağlık, giyim ve benzeri
ihtiyaçlarını da karşılamaktadır. Darüşşafaka Cemiyeti tüm bunları hayırsever
kişilerden ve kuruluşlardan aldığı bağışlarla gerçekleştirmektedir.
Ülkemizin zaman
zaman karşılaştığı afetlerde ve terör olaylarında yetim kalan çocuklara kucak
açan, yerleşmiş kuralların dışına çıkarak onları ara sınıflar da dâhil olmak
üzere okula sınavsız kabul eden Darüşşafaka, sosyal sorumluluk görevini yerine
getirmektedir.
1990 yılında
çıkarılan 3685 sayılı Kanun’
1895 yılında
kurulan Darülaceze ise kurulduğu günden bugüne kadar 100 bin kişiye şefkat
yuvası olmuştur. Hâlen 650’ye yakın insanımızı kuruluş felsefesinden ödün
vermeden barındıran Darülaceze dünyada eşi, benzeri olmayan bir hayır
kurumudur. Yüz on dört yıllık Darülaceze müessesesi, kurulduğu günden bugüne
çalışanlarının ve barınanlarının tüm ihtiyaçlarıyla işletim giderlerinin
tamamını hayırseverlerin bağışları ile karşılamış ve devlete bağlı olmasına
rağmen varlığını devlete yük olmadan sürdürmektedir.
Darülaceze,
“Yaradan’dan dolayı yaratılana saygı” misyonunun birleştiriciliğiyle ortaya
çıkan güçle ve sevgiyle, gönülden verenle-alanın oluşturulduğu şeffaf, kutsal
bir sosyal dayanışma havuzudur. Olanla olmayanı buluşturup dengeleyen, sosyal
patlamaları önlemeye çalışan bir supaptır. Bağışçıları, gönüllüleri,
çalışanları ve âcizeleriyle büyük bir aile olan Darülaceze, darda ve sıkıntıda
kalındığında sığınılacak bir kucak, varlıklı olunduğunda da desteklenecek bir
kurumdur.
Darülaceze,
unutulmaya yüz tutmuş değerlerimizi ve taşıdığı dayanışma sembolü olma
vasfıyla, primleri maddi-manevi gönülden ödenen yoksul insanların hayat
sigortası olmaktadır.
Büyük Önder
Mustafa Kemal Atatürk’ün direktifleriyle ayrıca Türkiye’de havacılık sanayisini
kurmak, havacılığın askerî, ekonomik, sosyal ve siyasal önemini anlatmak,
askerî, sivil, sportif ve turistik havacılığın gelişmesini sağlamak, bütün
bunlar için gerekli araç ve gereci hazırlamak ve personeli yetiştirmek amacıyla
16 Şubat 1925 tarihinde “Türk Tayyare Cemiyeti” adıyla kurulmuş olan Türk Hava
Kurumuna, kanunla, sosyal bir görev olarak fitre, zekât ve kurban derisi
toplama yetkisi verilmiştir.
2860 sayılı
Yardım Toplama Kanunu doğrultusunda Türk Hava Kurumu tarafından toplanan bu
yardımların yüzde 50’si, toplanan il ve ilçede bulunan sosyal yardımlaşma ve
dayanışma vakfına verilerek, yoksul, kimsesiz ve yardıma muhtaç kişilere
valilikler ve kaymakamlıklar aracılığıyla dağıtılmaktadır.
Toplanan bu
yardımların yüzde 4’ü Kızılay Derneğine, yüzde 3’ü Türkiye Diyanet Vakfına,
yüzde 3’ü Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna verilmekte, yüzde 40’ı
ise Türk Hava Kurumuna kalmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Akçay, devam edin.
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Türk Hava Kurumu
yüzde 40’ı ile 1986 yılından bugüne kadar orman yangınlarını söndürmekte,
şubeleri vasıtasıyla ihtiyaç sahibi insanlara sosyal yardımda bulunmakta, Türk
Silahlı Kuvvetleri personeline paraşüt ve planör eğitimi vermekte, Türk Hava
Yollarına pilot yetiştirmekte ve gençlerimize havacılık kursları
düzenlemektedir. Her yıl düzenlediği vekâlet kurban kampanyalarından elde
ettiği kurban etlerinden on binlerce ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza gerek
sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları aracılığıyla gerekse millî eğitim
müdürlükleri vasıtasıyla yüz binlerce ton et dağıtmıştır. Kuruluş
gerekçeleriyle ve yaptıkları faaliyetlerle de kamu yararına faaliyet gösteren,
sosyal sorumluluk ilkesi gereği görevlerini ifa eden dernek oldukları görülen
ve 1606 sayılı Kanun kapsamında olan Türk Hava Kurumu, Darüşşafaka Cemiyeti ve
resmî Darülaceze kurumlarının Türkiye Kızılay Derneği gibi, yapılan bu
düzenleme kapsamına alınması yerinde olacaktır.
Bu düşüncelerle,
muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Akçay.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
385 Sıra Sayılı Tasarının 3üncü Maddesinde yer alan “Türkiye Kızılay Derneğine”
ibaresinin “Türkiye Kızılay Derneği ile Darüşşafaka Cemiyetine” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
M.
Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Ağyüz söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın
Ağyüz. (CHP sıralarından alkışlar)
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 385 sıra sayılı Yasa
Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde verdiğimiz değişiklik önergesi nedeniyle
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
burada önerdiğimiz değişiklik özellikle 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nda,
80’inci maddesinde sağlanan muafiyet Kızılay için genişletiliyor. Kızılaya
yapılan nakdî yardımların tamamı gelir vergisi beyannamesinden düşülebiliyor.
Bu, çok güzel bir gerçekleşmedir. Gerçekten Kızılay depremde, afette, selde,
felakette her zaman yanımızda olan bir kuruluş. Bu düzenleme, geç kalmış
olmasına rağmen faydalı bir düzenlemedir. Ama aynı kurumla birlikte 1606 sayılı
Bazı Derneklere Muafiyet Kazandıran Yasa kapsamına giren kurumlar da var.
Mesela Türk Hava Kurumu, mesela Darülaceze, mesela Darüşşafaka veya Yeşilay,
bunun gibi kurumları da bu kapsam dışında bırakmak büyük ölçüde eksikliktir. O
nedenle, bizim önerimiz, Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumunun dışında,
1606 sayılı Yasa’nın muafiyet kapsamına giren kurumların da bu şekilde
faydalanması.
Bu niye geç
kalınmıştır? Geç kalınması şu: Yıllardır bekleyen ve nakdi yardım ile ayni
yardımı bol olan bir derneğe biz bu muafiyeti vermemişiz. Ama gelin görün ki
21/3/2004 tarihli ve 25409 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan Gelir Vergisi
Genel Tebliği’yle, fakirlere yardım amacıyla gıda bankacılığı faaliyetinde
bulunan dernek ve vakıflara Maliye Bakanlığınca belirlenen usul ve esaslar
çerçevesinde bağışlanan gıda, temizlik, giyecek ve yakacak maddelerinin maliyet
bedelinin tamamı, beyanname veren gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerince
gider olarak indirilebiliyor. Bu ne zaman çıkmış? 2004’te. 2004’te AKP İktidarı
işbaşında ve o gün çıkarılan bu düzenlemede bu tür kamu yararına çalışan dernek
ve vakıflar akla gelmiyor. Kimler akla geliyor? Bugün kamuoyunda çok sıkça
tartışılan Deniz Feneri Derneği, Deniz Yıldızı Derneği, Kimse Yok mu Derneği
gibi, gıda bankacılığı yaptıkları için kendilerine yapılan yardımların gelir
vergisi muafiyetinden, tamamının muafiyetinden faydalanması gerektiren yandaş
dernekler. Peki, bu yandaş dernekler şimdi ne durumda? Deniz Feneri büyük
ölçüde tartışılıyor. İlişki ağı kamuoyunda şaibeli hâle gelmiş, siyasi boyut
kazanmış ve buradan edinilen paralarla ticari yaşama atılınmış, ticaret
yapılmış, alışveriş yapılmış, televizyonlar kurulmuş. Şimdi, siz böyle bir
ayrıcalığı bu tür dernek ve vakıflara vereceksiniz ama Kızılayı ama Yeşilayı
ama Türk Hava Kurumunu ihmal edeceksiniz! Böyle bir çelişki olmaz değerli
arkadaşlarım. Ayrıca, bu dernekler, bu vakıflar bazı zamanlar gelmiş, siyasi
vazife görmüşler. Yani, gıda bankacılığını siyasi oy potansiyeli olarak
kullanmak için, araç olarak kullanmak için ve siyasi iktidara destek olmak için
kullanmışlar.
Değerli
arkadaşlarım, bu tür şeyler ortadayken, biz bu yasa önümüze geldiğinde bu
genişlemeyi yapmak zorundayız. Örnek verdiğim, gıda bankacılığı yapan dernek ve
vakıfları, yapılan yardımları siz tamamen gelir vergisi muafiyeti içerisinde
tutuyorsanız, Türk Hava Kurumunun da hakkıdır, Yeşilayın da hakkıdır, diğer
kurumların da hakkıdır değerli arkadaşlarım. Bunu iyi değerlendirmeniz lazım.
Yoksa, Deniz Fenerine tanıdığınız ayrıcalığı bu kökleşmiş kurumlara
tanımadığınız için büyük vebal altına girersiniz. Tabii, bunları yapamayan
iktidar ve Sayın Başbakan çeşitli yerlerde şikâyetçi oluyor. Dün gene
şikâyetlerini sıraladı: “AKP demeyenler bilmem nedir.”
Değerli
arkadaşlarım, AK PARTİ demek için size, dünden beri konuştuğumuz şartların
yerine gelmesi lazım. Deniz Feneri yolsuzluğu bir yanda, enerji yolsuzluğu bir
yanda, Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı’nı kime verdiğiniz bir yanda. Allah için
bir sorun, bakanlarınıza bir sorun, Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı’nı 1,5 milyar
dolara ihalesiz kime verdik? Bir basın yayın organıyla Sayın Başbakanın
çatışmasında söylediği sözün peşine gidin. Ceyhan Rafinerisi kime söz verildi?
Enerji lisanslarını kimler aldı? Bunlar hep bir gösterge. En yakın örneği,
TOKİ’yi inceleyin TOKİ’yi. 2004’ten beri alınan inşaatları inceleyin. Kimler
almış, hangi kırımlarla almış? Bunlar yolsuzluk göstergesidir. Yani, göreve
geldiğinden beri aflarla…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Ağyüz, devam edin.
YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Teşekkür ederim.
…kendi yandaşlarını
kurtarmaya çalışan ve kamuoyunda “AK” adıyla değil “afla kurtarma partisi”
olarak anılan bir partiye “AK PARTİ” demeyen insanları birtakım çirkin
kelimelerle suçlamak Başbakana yakışıyor mu?
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Kimsenin kurtarıldığı yok! Sayın Başkan, lütfen…
YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) - Yani siz zihinlere “mayınlı” derken suç işliyorsunuz topluma karşı,
gerginlik yaratıyorsunuz ve Deniz Feneri olayına…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, böyle hakaret edemez.
MEHMET ÇİÇEK
(Yozgat) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Ağyüz…
YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Efendim, konuyla ilgili konuşuyorum.
…Deniz Fenerine
tanıdığınız ayrıcalığı, Kimse Yok mu Derneğine tanıdığınız ayrıcalığı bu
kurumlara tanımıyorsunuz. Bu, çelişkidir. Karanlıkları ve kirlilikleri temizlemek
için insanın yaftasına “ak” yazmak yetmez. Sizler birer birer dürüst insan
olabilirsiniz, samimi insan olabilirsiniz ama parti yönetimlerinizin yaptığı
yanlışlıklara göz göre göre göz yumduğunuz için sizin de “ak”lığınız giderek
tartışılır hâle gelir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ağyüz.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi’ne
Görüşülmekte olan
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve üçüncü maddesi ile düzenlenerek
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 89 uncu maddesinin birinci fıkrasına eklenen
bentte geçen “ve” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “veya” ibaresinin madde
metnine eklenmesini arz ve teklif ederim.
Kerim
Özkul
Konya
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun tekniğine
uygun olacağı düşüncesiyle önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi’ne
Görüşülmekte olan
1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve üçüncü maddesi ile düzenlenerek
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 89 uncu maddesinin birinci fıkrasına eklenen
bentte geçen “makbuz karşılığı” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “belge
karşılığı” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederim.
Veysi
Kaynak
Kahramanmaraş
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun metninde
anlam bütünlüğü sağlamak düşüncesiyle önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
3’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul
edilmiştir.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.28
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.30
BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 99’uncu Birleşimin Altıncı Oturumunu açıyorum.
385 sıra sayılı
Tasarı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın
milletvekilleri, çalışma süremizin tamamlanmasına çok az zaman kalmıştır ve
grupların mutabakatıyla, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için 5 Haziran 2009 Cuma günü saat 11.00’de toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.31