Normal 44156 2 0 2009-07-10T15:09:00Z 2009-07-10T15:09:00Z 1 55453 316086 TBMM 2634 741 370798 11.9999 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 46                    YASAMA YILI: 3

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

99’uncu Birleşim

4 Haziran 2009 Perşembe

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Ankara Milletvekili Haluk Özdalga’nın, Dünya Çevre Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

2.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Turgutlu Çaldağ’da nikel madeni çıkarılmasının çevreye vereceği zararlara ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

3.- Van Milletvekili Gülşen Orhan’ın, Dünya Çevre Günü ve Van Gölü’ndeki kirliliğe ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, Dünya Çevre Günü’ne ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun konuşmasına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

2.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun konuşmasına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

3.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Turgutlu’daki çevre gününe ve Turgutlu Belediye Başkanının tutumuna ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

4.-  Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, geçen sene Antalya’da çıkan orman yangınlarına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

5.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep’teki çevre sorunlarına ilişkin  açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

6.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, yangın söndürme uçakları ve orman yangınlarına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

7.- İstanbul Milletvekili Necla Arat’ın, İstanbul Yeşilyurt’taki Olimpiyat Parkı’na ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

8.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, İzmir Karareis Koyu ve Gerence Körfezi’ndeki balık çiftliklerine ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

9.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, 5 Haziran Dünya Çevre Günü ve Çevre ve Orman Bakanının tutumuna ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

10.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Balıkesir Ayvalık ilçesi köylerindeki maden arama ve işletme tesislerinin Altınova Barajı’nda ve fabrika atıklarının Manyas Gölü’nde yarattığı çevre sorununa ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

11.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, Bandırma Körfezi’ndeki çevre sorununa ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

12.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, yabancıların kırk dört yıllığına Suriye sınırını işgal etmelerinin çevre kirliliği yaratmasına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

13.- İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci’nin, İzmir’in koy ve körfezlerindeki balık çiftliklerinin taşınmasına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

14.- Artvin Milletvekili Ertekin Çolak’ın, Borçka Barajı’nın kirletilmesine ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

15.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu Nükleer Santralı, balık çiftlikleri ve Silifke Kayraktepe Barajı ile Aksuvat Barajı’na ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

16.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Malatya Belediyesinin katı atık tesislerinin tamamlanmamasına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

17.- Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak’ın, Ergene havzasında yaşanan çevre felaketine ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu ve 20 milletvekilinin, turizm sektöründeki her şey dahil uygulamasının yol açtığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/382)

2.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer ve 21 milletvekilinin, kamudaki geçici personelin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/383)

3.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 22 milletvekilinin, Bursa’daki hastane yangını ve sağlık kuruluşlarının yangına karşı güvenliklerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/384)

4.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 26 milletvekilinin, Çevre ve Orman Bakanlığının uçak ve helikopter ihalesinin araştırılması amacıyla meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/385)

B) Duyurular

1.- İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesinin bildirmiş olduğu; Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk hakkındaki dosyanın, Anayasanın 83’üncü maddesinin ikinci fıkrası gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulmasına ilişkin duyuru

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/95) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 04/06/2009 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ve Genel Kurulun bugün saat 19.00’a kadar çalışmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

2.- (10/349) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin Genel Kurulun 04/06/2009 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (10/704) (S. Sayısı: 383)

3.- Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (10/692) (S. Sayısı: 385)

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, RTÜK’e yapılan bazı atamalara ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı  ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı  (7/7632)

2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, özürlü personelin çalışma koşullarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/7660)

3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, özürlü personelin çalışma koşullarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/7661)

4.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Kayseri’deki ihalelerle ilgili Kamu İhale Kurumuna yapılan başvurulara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/7723)

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00’de açılarak sekiz oturum yaptı.

 

TBMM Başkanı Köksal Toptan, Şair Nazım Hikmet’in ölüm yıl dönümüne ve edebiyat ve sanattaki zenginliklerimizi geliştirme konusunda Parlamento olarak bir proje hazırlanmasına ilişkin bir açıklamada bulundu.

 

Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe, patates üreticilerinin ve Afyonkarahisar merkez Kızıldağ köyünün su sorununa,

İstanbul Milletvekili Ahmet Tan, Suriye sınırındaki mayından temizlenecek alanın kullanılmasında kiraya verme yönteminin yaratacağı sıkıntıya,

Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal, Şair Nazım Hikmet’in ölümünün 46’ncı yıl dönümüne,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının:

111’inci sırasında yer alan (10/166) esas numaralı Meclis Araştırma Önergesi’nin görüşmelerinin 03/06/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin DTP Grubu önerisi,

58’inci sırasında yer alan (10/106) esas numaralı Meclis Araştırma Önergesi’nin görüşmelerinin bugünkü birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi,

81 ve 114’üncü sıralarında yer alan (10/133, 10/169) ile 02/06/2009 tarihli 97’nci Birleşimde okunan (10/381) esas numaralı Meclis araştırma önergelerinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 03/06/2009 Çarşamba günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi,

Yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan 386 ve 387 sıra sayılı Kanun Tasarılarının, bu kısmın sırasıyla 5’inci ve 17’nci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun, 9, 16, 23 ve 30 Haziran 2009 Salı günlerindeki birleşimlerinde sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine, 10, 17 ve 24 Haziran 2009 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 03 Haziran 2009 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde 263 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar; 9, 16, 23 ve 30 Haziran 2009 Salı günkü birleşimlerinde 15.00-24.00; 10, 11, 17, 18, 24 ve 25 Haziran 2009 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde ise 13.00-24.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine; 12, 19 ve 26 Haziran 2009 Cuma günleri de saat 14.00’te toplanarak gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine ve bu birleşimlerde saat 24.00’e kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

 

Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in Grup Başkanlarına sataştığına,

Bitlis Milletvekili Vahit Kiler, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in şahsına sataştığına,

Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, sözlerinin genel bir değerlendirme olduğuna, Genel Kurulu kastetmediğine,

Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın sözlerine,

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın sözlerini geri alması gerektiğine,

Van Milletvekili Fatma Kurtulan, bazı erkek milletvekillerinin konuşma ve davranışlarına,

Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Bitlis Milletvekili Vahit Kiler ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın şahsına sataştığına;

 

Tunceli Milletvekili Kamer Genç,

Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ,

Başkanın daveti üzerine, sözlerinin Genel Kurula ve şahıslara dönük gibi yanlış algılandığına;

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Hükûmetin, görüşülmekte olan 263 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin önerisini işleme alması nedeniyle Başkanın tutumu hakkında açılan usul tartışması sonucunda, Başkan, tutumunda bir değişiklik olmadığını açıkladı.

 

Hükûmetin, 263 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin ihale işlemlerinin değerlendirilmesi amacıyla İç Tüzük’ün 89’uncu maddesine göre yeniden görüşülmesine ilişkin talebinin, Danışma Kurulunda görüş birliğine varılamadığından, Genel Kurulun onayına sunulmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının görüşü Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Hükûmetin istemi kabul edildi.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

 

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

2’nci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/543) (S. Sayısı: 263) görüşmeleri tamamlanarak, yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi.

 

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, MHP Grubunun konuşmacılarının konuşmalarında hakaret kastı olmadığına  ve bir bayan milletvekilinin üzerine yürünmesini kınadığına,

Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Meclis çalışmalarında milletvekillerinin belirli bir üslup ve usulle konuşmaları gerektiğine,

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın sözlerinin doğru olmadığı ve düzeltilmesi gerektiğine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

4 Haziran 2009 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime 01.51’de son verildi.

 

                                                         Köksal TOPTAN

                                                                 Başkan

 

                    Yusuf COŞKUN                                                  Murat ÖZKAN

                            Bingöl                                                                Giresun

                         Kâtip Üye                                                           Kâtip Üye

                                                                                                                                              No.: 113

II.- GELEN KÂĞITLAR

4 Haziran 2009 Perşembe

Tasarı

1.- Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/714) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.5.2009)

Teklif

1.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 2 Milletvekilinin; Kültür ve Turizm Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanuna Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/466) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2009)

Tezkereler

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/819) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2009)

2.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/820) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2009)

3.- İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/821) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.6.2009)

Rapor

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İslam Konferansı Örgütüne Bağlı İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar ve Eğitim Merkezi (SESRIC) Arasında Ankara/Oran Diplomatik Sitede Arsa Tahsisine İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/705) (S. Sayısı: 394) (Dağıtma tarihi: 4.6.2009) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu ve 20 Milletvekilinin, turizm sektöründeki ‘her şey dahil’ uygulamasının yol açtığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/382) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.05.2009)

2.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer ve 21 Milletvekilinin, kamudaki geçici personelin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/383) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.05.2009)

3.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 22 Milletvekilinin, Bursa’daki hastane yangını ve sağlık kuruluşlarının yangına karşı güvenliklerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/384) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.05.2009)

4.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 26 Milletvekilinin, Çevre ve Orman Bakanlığının uçak ve helikopter ihalesinin araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/385) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.05.2009)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, sinema sanatçılarının desteklenmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1411) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/05/2009)

2.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep’teki eğitim sorunlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1412) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/05/2009)

3.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, iptal edilen öğretim programlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1413) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/05/2009)

4.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, polislerin özlük haklarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1414) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/05/2009)

5.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, il emniyet müdürlerinin özlük haklarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1415) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/05/2009)

6.- Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul’un, müze ve ören yerlerinin gelirlerine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1416) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/05/2009)

7.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, sözleşmeli öğretmenlerin özür grubu tayinlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1417) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

8.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, sözleşmeli sağlık personeline ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1418) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

9.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’da kapatılan adliyelere ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/1419) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

10.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’nın iki ilçesindeki sağlık kuruluşlarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1420) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

11.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Teknik Eğitim Fakültelerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1421) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

12.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, İl müdürlükleri personeline ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından sözlü soru önergesi (6/1422) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

13.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’daki sağlık hizmetlerine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1423) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

14.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, esnafın primlerine ve emeklilerden kesintilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1424) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

15.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Çavdarhisar’da sit alanındaki mahallelere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1425) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

16.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’daki okul eksikliklerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1426) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

17.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya Tarım İl Müdürlüğünün ihtiyaçlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1427) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

18.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, ziraat mühendisi ve veteriner hekim istihdamına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1428) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

19.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, bazı tutukluların sağlık durumlarına ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/1429) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

20.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, TRT’nin bazı yayınlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) sözlü soru önergesi (6/1430) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

21.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, belediye işçilerine sendika değiştirmeleri için baskı yapıldığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1431) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, ülkemizi ziyaret eden Azerbaycan milletvekilleri hakkındaki konuşmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8183) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/05/2009)

2.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, işsizliğe ve ücretlerdeki vergi yüküne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8184) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/05/2009)

3.- Bursa Milletvekili Hamza Hamit Homriş’in, TOKİ ödemelerinde yaşanan sıkıntıya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8185) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/05/2009)

4.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, sanayide elektrik indirimi yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8186) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/05/2009)

5.- İstanbul Milletvekili Ümit Şafak’ın, Kastamonu Bozkurt Belediyesinin kum-çakıl üretimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8187) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/05/2009)

6.- İstanbul Milletvekili Ufuk Uras’ın, İncirlik üssünün ABD birliklerinin kullanımına açılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8188) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

7.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, emeklilere yönelik çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8189) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

8.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Deniz Feneri davasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8190) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

9.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, bazı illerin AB fonlarından yararlanamamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8191) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

10.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, İmralı’daki cezaevi inşaatına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8192) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

11.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, çek suçlarına hapis cezası uygulanmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8193) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

12.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, iflas erteleme taleplerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8194) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

13.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Silivri Cezaevindeki bir tutuklunun sağlık sorununa ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8195) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

14.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, Silivri Cezaevindeki bir tutuklunun sağlık sorununa ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8196) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

15.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, özel sektörde çalışan özürlülerin primlerinin Hazinece ödenmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/8197) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/05/2009)

16.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, ödenmeyen sevk ücretlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/8198) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/05/2009)

17.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, SGK’nın açığına ve bazı uygulamalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/8199) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

18.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, bir hakemin durumuna ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafiz Özak) yazılı soru önergesi (7/8200) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/05/2009)

19.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, yurtların afetlere hazırlık durumlarına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafiz Özak) yazılı soru önergesi (7/8201) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/05/2009)

20.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, yurtların afetlere hazırlık durumlarına ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/8202) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/05/2009)

21.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, yangın çıkan bir yurdun yöneticilerine ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/8203) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/05/2009)

22.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Özalp ilçesindeki bir olaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8204) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/05/2009)

23.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Başkale’de meydana gelen bazı olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8205) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/05/2009)

24.- Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın, Diyarbakır’daki bir ilköğretim okulunda meydana gelen olaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8206) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

25.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Kayseri’deki belediyelerin doğrudan temine yönelik alımlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8207) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

26.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Dikili Limanına ucuz akaryakıt sağlanmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/8208) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/05/2009)

27.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, mayınlı arazilerin temizlenmesi işinin fayda-maliyet analizine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/8209) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

28.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, yurtların afetlere hazırlık durumlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8210) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/05/2009)

29.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, usulsüz yönetici atamaları iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8211) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/05/2009)

30.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, ek ders ücretlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8212) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

31.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, “Andımız” ile ilgili açıklamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8213) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

32.- Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın, Diyarbakır’daki bir ilköğretim okulunda yaşanan olaya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8214) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

33.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Batman’daki Yeşil Kart uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8215) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/05/2009)

34.- Trabzon Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu’nun, Trabzon İl Sağlık Müdür Vekili ve Müdür Yardımcısı hakkındaki bazı iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8216) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/05/2009)

35.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, KKKA vakalarına karşı alınacak tedbirlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8217) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

36.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa’nın bazı ilçelerindeki hastane ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8218) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

37.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, Manisa’da doludan zarar gören üzüm üreticilerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8219) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/05/2009)

38.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, üreticilerin kredi borçlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8220) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

39.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, veteriner sağlık teknisyenleriyle ilgili yargı kararlarının yerine getirilmediği iddialarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8221) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

40.- Trabzon Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu’nun, karayolu taşımacılığı belgeleri ücretlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8222) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/05/2009)

41.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Diyarbakır-Van arasında uçak seferleri düzenlenmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8223) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/05/2009)

42.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, Zonguldak’daki bölünmüş yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8224) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

43.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, İzmir ve Bodrum Havaalanlarındaki eksikliklere ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8225) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

44.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, usulsüz yerleştirildiği iddia edilen bir personele ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/8226) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/05/2009)

45.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, bir güvenlik görevlisinin öğrenci dövdüğü iddiasına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8227) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/05/2009)

46.- Ankara Milletvekili Hulusi Güvel’in, yurt dışındaki Türklerle ilgili bir sempozyuma ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/8228) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/05/2009)

47.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, bir grubun Esenyurt’taki depolama tesislerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/8229) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/05/2009)

48.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, kamu personel rejimi reformuna ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/8230) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/05/2009)

49.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bandırma Sülfürik Asit Tesislerine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/8231) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/05/2009)

50.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’a Sınır Ticaret Merkezi kurulup kurulmayacağına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Zafer Çağlayan) yazılı soru önergesi (7/8232) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/05/2009)

51.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, bir baraj yapımına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/8233) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/05/2009)

 

4 Haziran 2009 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99’uncu Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklamayı başlatıyorum ve üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz “Dünya Çevre Günü” münasebetiyle söz isteyen Ankara Milletvekili Nazmi Haluk Özdalga’ya aittir.

Buyurun Sayın Özdalga. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Ankara Milletvekili Haluk Özdalga’nın, Dünya Çevre Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

HALUK ÖZDALGA (Ankara) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize hayırlı sabahlar diliyorum, saygılarımı sunuyorum.

Biliyorsunuz yarın Dünya Çevre Günü. Bizim ve bütün dünya halklarının kutlayacağı bu gün nedeniyle söz aldım.

Öncelikle şunu belirtmek istiyorum: Dünya Çevre Günü’nü bu yıl, yarın, Türkiye olarak daha önce hiç olmadığı kadar iyi çevre koşullarında ve daha önce hiç olmadığı kadar yüksek çevre standartlarına sahip olarak kutluyor olacağız ama çevre konusundan hiç eksiğimiz yok, yapacak hiçbir şeyimiz kalmadı da demiyorum. Aksine, yapacak çok şey var. Bu çerçeve içinde bazı düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bugün belediye sınırları içinde yaşayan nüfusumuz itibarıyla, bu nüfusun tamamı, hemen hemen yüzde 100’ü sağlıklı içme suyu temin eden iletim ve dağıtım sistemlerine sahiptir. Yine belediye nüfusumuzun yüzde 90’ı kanalizasyon sularını toplayan ve uzaklaştıran şebekelere sahiptir ve bu suların yüzde 60’ı arıtma tesislerinde arıtılarak çevreye bırakılmaktadır. Katı atıklar açısından, yani çöpler açısından ise sıhhi bir şekilde depolama ve bunların bertaraf edilmesi belediyelerimiz açısından, belediye sınırları içindeki nüfus açısından yüzde 45 düzeyindedir. Hava temizliği açısından önemli aşamalar katettik ve Türkiye'nin 81 ilinin hepsinde düzenli olarak hava kalitesi izlenmektedir ve egzoz emisyon ölçümleri yapılmaktadır.

Diğer taraftan, bildiğiniz gibi, iklim değişikliğiyle mücadelenin en önemli hukuki aracı Kyoto Protokolü’nü Türkiye Büyük Millet Meclisi şubat ayında kabul ederek ülkemizin elini güçlendiren ve iklim değişikliğiyle mücadeleye önemli katkılar sağlamada önünü açan bir adımı attı.

Bir başka çok önemli ve iyi haber de şudur: İnşallah içinde bulunduğumuz 2009 yılının sonuna kadar çevre başlığını açmış olacağız Avrupa Birliği müzakerelerinde. Bu çevre başlığı, biliyorsunuz, Avrupa Birliği – Türkiye ilişkilerinde, siyasi konular hariç bırakılırsa, hariç tutulursa en önemli konuların başında gelmektedir ve öylelikle Avrupa Birliği ilişkilerinde çok önemli bir sıçramayı da sağlamış olacağız.

Bütün bu saydıklarımın hepsi küçümsenmeyecek, azımsanmayacak sonuçlardır. Bu arada çevre açısından henüz başaramadığımız ama ulaşmakta kararlı olduğumuz bazı hedeflere de kısaca değinmek istiyorum. Bunların en önemlilerinden bir tanesi ileri prensiplere dayanan verimli ve rasyonel bir su yönetimine geçilmesidir. Bunun üç tane hedefi, üç tane prensibi vardır. Bunlardan birisi su yönetiminde çok başlılığa son verilmesidir. İkincisi, bu tek elden yürütülecek su yönetiminin “su çevrimi” dediğimiz, yani kar ve yağmur olarak yağıştan akış, bu suların toplanması, kullanılması, kirletilen suların arıtılması ve buharlaşmaya kadar geçen “su çevrimi” dediğimiz bu aşamanın hepsinin bir bütüncül bakış açısıyla ele alınmasıdır. Üçüncü en önemli prensip ise -bu çok önemlidir- su yönetiminin havzalar bazında, yani, nehirlerin ve kapalı havzalarda büyük göllerin oluşturduğu havzalar bazında yönetime geçilmesidir ki, bugün bu yönetim bildiğiniz gibi Türkiye'nin idari taksimatı çerçevesinde yapılmaktadır.

Bu arada şuna hemen değinmek istiyorum: Kalkınma ve sanayileşme çabalarımız sırasında maalesef vatan topraklarımızın can damarı ve göz bebeği olan pek çok nehrimizi ve gölümüzü kirlettik. Bunları temizlemek ve bu çok değerli doğal varlıklarımızı bizden sonra gelecek kuşaklara o şekilde teslim etmek büyük bir görevdir bizim için, hepimizin omuzlarında olan.

Son olarak iki önemli hususa işaret etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özdalga, devam edin.

HALUK ÖZDALGA (Devamla) –Çevre konusu devletin ve hükûmetlerin tek başına altından kalkabileceği bir konu değildir kesinlikle, çevre koşullarının iyileştirilmesi ve muhafaza edilmesi. Bu amaçla, gönüllü sivil toplum kuruluşlarımızın ve özel sektörün katkısını ve iş birliğini sağlamak zorundayız.

Bir ikinci önemli husus da şudur bu çerçevede. Biliyorsunuz çevre konusunda bugüne kadar yaptığımız yatırımların maddi kaynağı, finansal kaynağı ya kamu kaynaklarından, kamudan, belediyeler dâhil kamudan ya da uluslararası kuruluşlardan aldığımız hibe ve kredilerden gelmektedir. Ama çevre koşullarımızı hızlı bir şekilde iyileştirmek için kamu kaynakları ve uluslararası finans kuruluşlarından gelen hibeler ve krediler kesinlikle yeterli değildir. Özel sermayenin, özel girişimcilerin, özel finansman kaynaklarının da hızlı bir şekilde devreye sokulması gerekmektedir.

Bu duygularla ve düşüncelerle hepinizin, milletimizin “Çevre Günü” kutlu olsun diyorum.

Sevgiler, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özdalga.

Gündem dışı ikinci söz, Manisa ili Turgutlu ilçesinde nikel madeninin çıkarılmasının çevreye vereceği zararlar hakkında söz isteyen Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’a aittir.

Buyurun Sayın Orhan.

2.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Turgutlu Çaldağ’da nikel madeni çıkarılmasının çevreye vereceği zararlara ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

AHMET ORHAN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından Turgutlu Çaldağ nikel madeninde orman alanında yer tahsisi yapılması sonrası yaşanacak çevre ve doğa felaketiyle ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir süreden beri maden çıkarma faaliyetlerinin sürdüğü bölgede Bakanlıkça alınan kararlar sonrası yeni bir safhaya gelinmiştir. Bu yeni safhada yüzde 1,14 oranındaki nikel ve kobalt İngiliz sermayeli ruhsat sahibi firma tarafından uygulanmak istenen “sülfürik asit liçi” yöntemiyle zenginleştirilmesi söz konusudur.

Belli tane iriliğine getirilmek suretiyle hazırlanan cevherler sülfürik asit ile temas ettirilerek nikel ve kobaltın asit çözeltisine geçirilmesi ve yüzde 20 seviyesinde nikel ihtiva eden jel hâline getirilmesi söz konusudur. Bu çalışma açık bir ortamda yapılacaktır. Bu faaliyet bir laboratuvar ortamında olsa son derece masum olabilirdi. Ancak, maalesef, dünyanın en önemli ovalarından biri olan Gediz Ovası’nda yapılmak istenmektedir. Her şeyden önce asit ve cevherin muamele edilebilmesi için genişliği 100, boyu da 2 bin metreyi bulan bir sahaya ihtiyaç vardır ki, burada başka bir felaket yaşanmaktadır.

Bu alanın önemli bir kısmı yirmi beş-otuz yıl önce erozyonu önleme çalışmaları çerçevesinde elle dikilerek bölgede yaşayan köylülerimizin de ihtimamıyla büyütülmüş kızılçam ağaçlarıyla örtülüdür. Söz konusu olan yüz, bin, 2 bin değil, neredeyse 300 bin, evet, tam 300 bin yetişkin kızılçam ağacı katledilecektir. Unutmayın ki yaş kesen baş keser! Bunun kabul edilmesi, içe sindirilmesi mümkün değildir.

Felaketler sadece bundan ibaret değildir değerli milletvekilleri. Cevherin zenginleştirilmesinde kullanılacak olan sülfürik asit ayrı bir felakettir. Sülfürik asit kimya biliminde en kuvvetli asitlerden olup insan ve doğa için son derece tehlikelidir. Bahsettiğimiz cevher zenginleştirmede kullanılacak sülfürik asit miktarı günlük 3 bin tondur. Yani günde 3 milyon kilogram aside ihtiyaç vardır. Firmanın planına göre Gediz Nehri’nin yanı başında, Gediz Ovası’nda üretilecektir. Başka bir deyişle, yurdumuzda üretilen sülfürik asit kadar sülfürik asit Gediz Ovası’nda, hem de kara yoluyla taşınarak kullanılacak ithal kükürtten üretilecek. Dikkatlerinizi çekiyorum, yurt içinde üretilen toplam sülfürik asit kadar asit Gediz Ovası’nda üretilecektir. Böyle bir asit üretiminin bir ağır sanayi bölgesi değil, dünyanın en güzel ovasında, Ege’nin kıt su kaynaklarını ve doğasını riske sokacak şekilde yapılması kabul edilemez bir gerçektir. Bu kapsamda kullanılacak olan kireç taşı ve soda kürü de ciddi risklere sebebiyet vermektedir.

Bir diğer önemli husus da, ihtiyaç duyulan sudur. Değerli milletvekilleri, sizlerin de çok iyi bildiği gibi, Ege Bölgesi, mutedil iklimine rağmen su kaynakları son derece yetersiz bir bölge olup, Gediz ve Menderes nehirleri bir tarafa bırakılırsa önemli bir akarsu kaynağı yoktur. Gediz Ovası’nın yegâne akarsu kaynağı ise kendine adını veren Gediz Nehri’dir. Maden de hemen yanı başına ve bu su kaynağından istifade edilecek şekilde yer almıştır ki, bu durumun hiçbir surette kabulü mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’dür. Çevre sorunlarına dikkat çekmek üzere bu günü vesile kılarak dikkatlerinizi Manisa’nın şirin ilçesi Turgutlu’ya çekmek istiyorum. Konunun bir başka yönünü de dikkatlerinize sunmak istiyorum. Yazılı basında tekzip edilmeyen açıklamalar üzerinde durmak istiyorum. Turgutlu’nun AKP’li Belediye Başkanı sivil toplum örgütleriyle bir araya geliyor ve “Kesinlikle verme-alma algılaması içinde değiliz. Orman kesilmeyecek, sülfürik asit toprağımızı, havamızı, suyumuzu kirletmeyecek. Gelen eleştirileri de dikkate alarak Turgutlu’nun istediği olacak.” diyor. Tarih Eylül 2007. Ne olduysa, bu konuşmadan bir buçuk yıl sonra Turgutlu Ticaret ve Sanayi Odasının aylık olağan meclis toplantısında konunun gündeme gelmesi üzerine açıklamalarda bulunan Turgutlu Belediye Başkanı “Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin uluslararası anlaşmalara ve tahkime imzaladığı taahhütnameler var. Yani bu konuda atılan imzaları ve alınan kararları uygulamazsa tazminat ödemeyle ilgili bir sıkıntısı var. Ben bu anlatılanları Bakanın ağzıyla anlatıyorum. Sayın Bakanımız, hem şirket hem İngiliz Büyükelçiliği hem de İngiltere Hükûmeti tarafından sıkıştırılmaya başlandık. Sayın Bakan beni çağırdı. ‘Başkan, biz sıkıştık, maalesef kendi kazdığımız kuyuya düştük.’ dedi. Şu saatten sonra yapılacak şeyin en faydalı olacak şekilde bundan faydalanılmasının sağlanmasıdır.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Orhan, devam edin efendim.

AHMET ORHAN (Devamla) - Şimdi soruyorum: Sayın Çevre ve Orman Bakanı, bunları söylediniz mi? İngiliz Hükûmetinin, İngiliz Büyükelçiliğinin baskısı altında mısınız?

Doğal çevrenin korunması… 1972 yılında İsveç’in Stockholm kentinde Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı toplanmış ve 5 Haziran gününün Dünya Çevre Günü olması kararlaştırılmıştır. Bu vesileyle de Dünya Çevre Günü’nü de kutlarken, bu değinmiş olduğum hususun dünya ekolojik dengeleri açısından da değerlendirilmesi hususunu dünya ve Türk kamuoyunun ilgilerine sunuyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, bu yaşanacak felaketin engellenmesi için başta Sayın Hükûmet, Manisalı ve Turgutlulu hemşehrilerimiz olmak üzere, Ege Bölgesi’nde bu zor ekonomik koşullar altında yaşamını sürdürmeye çalışan vatandaşlarımızdan ve yüce şanlı geçmişi olan, yaptığı mimari eserlerde kuşlara bile yuva yapan merhametli Türk milletinden destek istiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Orhan.

Gündem dışı üçüncü söz Dünya Çevre Günü münasebetiyle söz isteyen Van Milletvekili Gülşen Orhan’a aittir.

Buyurun Sayın Orhan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Van Milletvekili Gülşen Orhan’ın, Dünya Çevre Günü ve Van Gölü’ndeki kirliliğe ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

GÜLŞEN ORHAN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5 Haziran Dünya Çevre Günü dolayısıyla çevre kirliliği ve Van Gölü’yle ilgili konuşmak üzere söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

5 Haziran 1972 yılında Stockholm’de toplanan Birleşmiş Milletler Çevre ve İnsan Konferansı, temiz ve sağlıklı bir çevrede yaşamanın temel bir insan hakkı olduğunu karar altına almıştır. Bu tarihten itibaren, Konferansın toplandığı tarih “Dünya Çevre Günü” olarak kutlanmakta, bir anlamda bu, çevre koruma alanında bir milat olarak ele alınmaktadır.

O tarihten bu yana dünyada ve ülkemizde çevreyi koruma adına birçok gelişmeler olmuştur ancak aynı zamanda giderek daha fazla çevresel sorunların ortaya çıktığı da bir gerçektir. Tüm iyi niyetli çabalara rağmen sürdürülebilir bir kalkınma kültürü geliştirilememiştir. Karmaşıklaşan ticari faaliyetler ve yeni tüketim kültürü çevre üzerinde onarılamaz ve geri çevrilemez bir hasara sebep olmuştur.

Son yıllardaki hızlı gelişme süreciyle beraber nüfus artışı, aşırı ve kontrolsüz tüketim öyle bir hâl aldı ki bugün doğayı insanoğlundan koruma ihtiyacı hasıl olmuştur. Dolayısıyla, dünya hızla, tüm canlılar için yaşanamaz hâle gelecek bir sürece doğru ilerlemektedir. Bugün artık dünyanın, aynı zamanda üzerinde yaşayan tüm canlıların geleceği için bu gidişe dur demek gerekmektedir zira üzerinde hayat bulabileceğimiz başka bir gezegen henüz keşfedilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, unutmamalıyız ki insan, her ne kadar çevreye hükmediyor olsa da onun sahibi değildir; o çevrenin içinde yaşar ve onun bir parçasıdır. Her nesil doğar, yaşar ve yerini bir sonraki nesle bırakır. Bizler de bizden öncekilerden devraldıklarımızla yaşıyoruz.

Değerli arkadaşlar, Stockholm’den bu yana “Bozulan çevrenin yeniden onarılması” iddiası her gün zikrediliyor olsa da durum tersi istikamette seyrediyor. Çevrenin yaşadığı tahribat giderek daha da onarılamaz bir düzeye ulaşıyor. Bu durumun önüne geçmek, tabii ki kuşların, ağaçların, doğanın işi değil; bu, biz insanların üreteceği çözümlerle mümkündür.

Erozyondan su kirliliğine, küresel ısınmadan radyoaktif atıklara kadar uzanan bir dizi çevresel sorun, konuya bütünsel ve çevre bilimsel bir yaklaşımla çözüm getirme gereğini tartışılmaz kılmıştır. Zira, biz doğayı koruduğumuz müddetçe onda yaşam şansına sahip olabiliriz.

Sayın milletvekilleri, çevre kirlenmesinin en büyük sebeplerinden biri, bireylerin yeni tüketim alışkanlıklarını oluşturmasıdır. Bizce çözüm için en iyi başlangıç da yine bireylerden geçmektedir çünkü üretirken kirletiyoruz. Evet, ama inanın, tüketirken daha fazla kirletiyoruz. Örneğin, Van Gölü’müz gibi bir doğa harikası, öyle etrafında onu kirletecek bir sanayi bölgesi falan olmamasına karşın, üzülerek ve utanarak ifade ediyorum ki yaklaşık on ve on beş yıl sonra içinde artık yüzülemez ve balık barınamaz hâle gelecektir.

Gölün kirlenmesine yol açan en önemli etkenlerden biri katı atıklardır. Dört bir etrafındaki sular yerleşim yerlerinden geçerek göle su taşırlar ancak beraberlerinde katı atıklar ve en önemlisi de doğada ve suda uzun yıllar yok olmayan plastik maddeler taşırlar. Aynı zamanda, çevredeki yerleşim alanları, mesire yerleri bu sürece katkı sunuyor. Göldeki her bir plastik bir insanın elinden geçerek oraya ulaşıyor. Demek ki bizler bu sürece dolaylı veya dolaysız olarak müdahil oluyoruz, kendi ellerimizle yaşam kaynağımızı tehlikeye atıyoruz.

Her gün yaptığımız alışverişlerde gereğinden fazla pervasızca evlerimize taşıdığımız plastik poşetler, gün geçtikçe kullanımı yaygınlaşan plastik hazır yemek servisleri çevre için ciddi sıkıntılar yaratmaktadır. Bu noktada işin kaynağından başlayarak bu gidişe dur demek, bireylerin çevre duyarlılığını geliştirmek ve yaygınlaştırmak şarttır. Gelin hep birlikte plastik yerine uzun süreli kullanabileceğimiz dayanıklı, çevreye dost torbalar kullanalım.

Değerli arkadaşlar, yarın Van’da Çevre Bakanlığımızın bünyesinde, Valiliğin, Millî Eğitimin, Çevre İl Müdürlüğünün, yerel ve ulusal bazı sivil toplum kuruluşlarının –TURMEPA, TEMA, VATDO-DER gibi- üniversitenin, belediyenin ortaklaşa yürüttüğü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Orhan, devam edin.

GÜLŞEN ORHAN (Devamla) - …bir kampanya başlatılacaktır. “Plastik kullanımını azalt, Van Gölü’nü yaşat” sloganıyla startı verilecek projeyle gölün ve çevrenin korunması amaçlanmaktadır. Projeye katkı sunan ve sunacak olan tüm arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Bu kampanyanın Doğu’dan başlayıp tüm Türkiye’ye yayılmasını umut ediyorum.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde eğitim kurumları bu konuda üzerine düşeni yapıyor olsa da toplumumuzun bu bilince ulaşmasında tek odak eğitim kurumları değildir. Bu konuda, kuşkusuz ki tüm kurumların, sivil toplum kuruluşlarının, medyanın bu bilincin oluşmasında inisiyatif alması gerekmektedir. Çevrenin bizim malımız olmadığını, bizim çevrenin bir parçası olduğumuzu idrak etmemiz gerekmekte. Çevreye olan pragmatist sevginin yerine gerçekçi ve samimi bir çevre sevgisi inşa etmeliyiz. Çevreye yönelik sivil toplumculuğu ön plana çıkarmalı, ileriye yönelik bir bilinç oluşturmalıyız. Daha birçok şey sıralanabilir ancak hepsi aynı yere çıkacaktır. O da şudur: Davranışlarımızı yönlendiren algılarımızın değişmesi gerekmektedir. Bakınız, yıllardır…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Son sözlerinizi alabilir miyim Sayın Orhan.

GÜLŞEN ORHAN (Devamla) - …imzalamaktan korktuğumuz Kyoto Protokolü’nü Hükûmetimiz inisiyatif almak suretiyle imzalamıştır. Yüce Meclisimiz de bu anlaşmanın onaylanmasını uygun bularak tarihî bir hizmette bulunmuştur.

Bu duygu ve düşüncelerle, Dünya Çevre Günü’nün kutlama günü olmaktan çıkarılıp bir kendini sorgulama, motivasyon, tazeleme vesilesi olarak değerlendirilmesi gerektiğini hatırlatıyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Orhan.

Gündem dışı her üç konuşmaya da Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Eroğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de sizleri saygıyla selamlıyorum efendim.

Ben, gündem dışı konuşma yapan 3 milletvekilimizin özellikle konuşmalarına cevap vermek üzere söz aldım, kendilerine -3 milletvekilimize de- teşekkür ediyorum.

Önce, efendim, malumunuz, 1972 yılından beri 5 Haziran, Dünya Çevre Günü olarak kutlanmaktadır. Dolayısıyla, ben de sizlerin Dünya Çevre Günü’nü şimdiden kutluyorum. Ayrıca, biz, Çevre ve Orman Bakanlığı olarak Dünya Çevre Günü kutlamaları münasebetiyle yarın İstanbul’da Haliç Kongre Merkezi’nde bir kutlama programı yapacağız. Ben bütün milletvekillerimize davetiye gönderdim, teşrif ederlerse memnun oluruz; onu da ifade etmek istiyorum.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Meclis çalışıyor Sayın Bakanım.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ben, müsaade ederseniz, tabii, çevre hakkında kısa bir bilgi vereceğim.

Çevre, tabii, bütün insanlığın sorumlu olduğu hayati bir alandır. Gelecek nesillere iyi bir çevre bırakmak için, kirlenmelerin önlenmesi, tabiatın korunarak tahribatın engellenmesi, yeşil alanların korunması ve yeşil alanların miktarlarının artırılması elzemdir. Bu hususta kamuoyunun bilgilendirilmesi ve eğitilmesi de çok büyük önem arz etmektedir.

Özellikle, Çevre ve Orman Bakanlığı olarak, çevreyi, havası, suyu ve toprağı ile bir bütün olarak ele alıyoruz ve çalışmalarımızı bir bütünlük içerisinde uyumlu olarak yürütüyoruz. Önce hava kirliliğiyle alakalı kısa bir bilgi vermek istiyorum.

Hava kirliliğiyle etkili bir mücadele sürdürülmektedir. Bu maksatla, ulusal hava kirliliğiyle alakalı hava kalitesi ölçüm ve izleme ağı kurulmuştur. Bu çerçevede, 2003 yılında 16 adet ölçüm istasyonumuz varken bu sayıyı 7 kat artırarak 2008 yılında 116’ya çıkardık. Hedefimiz bu sayıyı, yani hava kirliliğini ölçüm istasyonlarının sayısını 2010 yılında 160’a, 2014 yılında da 209’a ulaştırmaktır. Ülkemizde hava kirliliği, genel olarak, ısınma, sanayi ve motorlu taşıtlardan kaynaklanmaktadır. Bunların yanında, büyük şehirlerimizde çarpık şehirleşme, şehirlerin topoğrafik yapısı, atmosferik şartlar ve meteorolojik parametreler, bina ve nüfus yoğunluğu gibi etkenler de özellikle kış mevsimlerinde, sezonlarında kirliliğin bazı yerlerde artmasına katkıda bulunmaktadır. Bakanlığımızca çıkarılan yönetmeliklerle ithal kömürlerin yanı sıra yerli kömürlerin de illerin atmosferik şartlarına göre kullanımı düzenlenmiştir. Motorlu taşıtlardan kaynaklanan egzoz emisyonlarının ölçülerek kontrol edilmesi maksadıyla Egzoz Gazı Emisyonu Kontrolü Yönetmeliği Bakanlığımızca yayınlanmış ve 81 ilimizde taşra teşkilatı vasıtasıyla uygulanmaktadır. Özellikle ulusal mevzuatımızın AB Çevre Mevzuatına uyumlulaştırılması maksadıyla endüstriyel kaynaklı hava kalitesinin korunması kapsamında çalışmalarımızı yürütüyoruz.

AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Bakan, önce balık çiftliklerini halledin de göreyim sizin otoritenizi.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Biraz da gürültü kirliliğinden bahsetmek istiyorum. Nüfus artışı, sosyal ihtiyaçlar, hızla gelişen teknoloji ve sanayi ile her geçen gün artan gürültü, vatandaşlarımıza huzur bulacak sakin mekânlar bulmamızı zorlaştırmaktadır. Gelinen nokta itibarıyla, gürültü, bütün dünyada varlığını hissettiren çağımızın sinsi bir hastalığıdır. Yapılan araştırmalara göre 65 desibelin üstünde sese maruz kalan insanlarda kalp ve kan dolaşım rahatsızlıkları oluşmaktadır. Bilhassa gece zaman diliminde 35 desibelin üzerinde sese maruz kalındığında uyku bozuklukları ortaya çıkabilmektedir. Bakanlığımız çevresel gürültüyü kontrol altına almak için AB direktiflerine tam uyumlu olarak Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği’ni Mart 2008 tarihi itibarıyla yürürlüğe koymuştur. Özellikle gürültüyle ilgili haritalar çıkarılacak, ona göre tedbirler alınacaktır.

Biraz da atık su arıtımı ve atık yönetiminden bahsetmek istiyorum. Bilindiği üzere, katı atıkların, tıbbi atıkların bertarafı, aynı zamanda atık suların arıtımı ve nehir havzalarının korunması ülkemizde çok önem arz eden bir husustur. Ben, katı atıklarla ilgili yapılan çalışmalardan kısaca bahsedeyim. Hakikaten bu konuda büyük mesafeler katettik. Misal olarak 2003 yılında 15 adet düzenli depolama tesisi, yani katı atık bertaraf tesisiyle 23 milyon nüfusa hizmet edilirken şu anda 39 tesisle 31 milyon nüfusa katı atık bertaraf tesisi olarak hizmet verilmektedir. Ancak, bildiğiniz üzere, daha önce de izah etmiştim sayın milletvekillerim, Katı Atık Eylem Planı’nı hazırladık ve 2012 yılı sonuna kadar, ülkemizde yaşayan, bilhassa şehirlerde yaşayan 57 milyon nüfusun katı atıklarının ve tıbbi atıklarının düzenli toplanıp bertaraf edilmesiyle ilgili bir planlama yapılmıştır. Bu hedefi de gerçekleştireceğimize inanıyorum. Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği ile 2008 yılından itibaren belediyelere, konutlardan kullanılmış kızartmalık yağların toplanması yükümlülüğü getirilmiştir. 110 belediyede yaklaşık 4,5 milyon kişinin ambalaj atığı kaynağında ayrı olarak toplanmaktadır.

AHMET ERSİN (İzmir) – Balık çiftliklerini halletmezsen hepsi hikâye. Balık çiftliklerini çözmezsen hepsi hikâye.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Balık çiftliklerine de geleceğim. Biz çözeceğiz, merak etme.

2008 yılında ülke genelinde 218 ambalaj atığı, toplama, ayırma ve geri dönüşüm tesisiyle yılda 1,5 milyon ton ambalaj atığı ekonomiye kazandırılmıştır. 2009 yılı sonu itibarıyla tesis sayısının 250’ye, toplanan ambalaj atık miktarının da 2 milyon tona -bakın, 2 milyon ton- ulaşmasını hedefliyoruz. Bunlar daha önce çöple karışıyordu. Ayrı topluyoruz. 2 milyon ton ambalaj atığı ayrı toplanacak.

Tabii özellikle atık suların arıtılması konusundan da kısaca gelişmelerden bahsetmek istiyorum. Bakın, 2003 yılından bahsedersek 278 belediyenin atık suyu arıtılırken bugün bu rakam 436’ya yükseltilmiş. Hedefimiz 2010 yılında 510 belediyede atık su arıtımı sağlayacak, toplam belediye nüfusunun da yüzde 73’ünün atık su arıtma tesisinden geçirildikten sonra alıcı ortama verilmesini hedeflediğimizi burada belirtmek istiyorum.

Bir de ülkemizde, bildiğiniz üzere, 25 nehir havzası var. Bu havzalarda ilk defa Bakanlığımız döneminde bütün havzayı dikkate alan bir eylem planı hazırlanmıştır. Nitekim biz geçtiğimiz haftalarda İzmir’de Gediz ile alakalı eylem planını açıkladık. Daha sonra Büyük Menderes, Ergene ve diğer havzalarla ilgili, bilhassa içme suyu temin edilen havzalardan başlayarak, bu havzaların bütünüyle korunması konusunda, yani nehir havzalarının korunması konusunda çalışmalar devam edecektir.

Bakın, bu yatırımlar neticesinde, ülkemizde 2003 yılında 139 adet mavi bayraklı plaj ve marina varken, bu sayı 2008 yılında 271’e yükselmiştir. Bunlardan 253’ü plaj olup, Türkiye mavi bayraklı plaj sayısı bakımından İspanya, Yunanistan ve Fransa’dan sonra dünya dördüncüsüdür. 2009 yılı itibarıyla mavi bayraklı plaj sayımız 286’ya, marinamız ise 14’e yükselmiş olacaktır.

Çevre denetimlerini hızla sürdürüyoruz. Bir de şunu ifade edeyim: Çevre düzeni planları ülkemizde fevkalade önemi haiz bir husustur. Yani 1/100.000 ölçekli çevre düzenleri planlarında şu ana kadar 31 ilin içinde bulunduğu 10 planlama bölgesine ilişkin 1/100.000’lik çevre düzeni planları onaylanarak, yaklaşık ülkemizin 33 milyon hektarlık alanı plana kavuşmuştur. Yani 78 milyon hektarın 33 milyonu, yani yaklaşık yüzde 50’ye yakını çevre düzeni planına kavuştu. Şu anda biz bu çevre düzeni planlarını bu sene sonu itibarıyla yüzde 65’e çıkarmak istiyoruz ve 2012 yılı sonuna kadar 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planlarının tamamını bitirmeyi hedefliyoruz.

Bakın, 2003 yılında ülkemizin sadece çevre planları yüzde 5,5’unda vardı. Yüzde 5,5’tan şu anda yüzde 65’e ve 2012 sonunda yüzde 100’e çıkacağız. Bu gerçekten çok büyük bir adımdır çevre açısından.

Bir de ağaçlandırmayla alakalı da şunu ifade edeyim: Biz, az önce orman teşkilatımızın 130’uncu kuruluş yılını kutladık. Ben de sizlerin 130’uncu orman teşkilatı yılını, seneidevriyesini kutluyorum. Hakikaten orman teşkilatımız gerek Orman Genel Müdürlüğü gerekse Ağaçlandırma Erozyon Kontrol Genel Müdürlüğü, her iki genel müdürlük, bildiğiniz üzere 1 Ocak 2008 tarihinde başlatılan ağaçlandırma ve erozyon kontrolü eylem seferberliği çerçevesinde her yıl hedefler koymuştur. Misal olarak 2008 yılındaki hedefimiz 420 bin hektarlık alanda ağaçlandırma ve bozuk ormanların ıslahı programı vardı ama teşkilat veyahut da sivil toplum kuruluşları, kamu kurum ve kuruluşları gerçekten çok güzel çalıştı, herkesi gönülden kutluyorum. 420 bin hektar yerine, biz, şu anda 463 bin hektarı 2008 yılında yakaladık, hedefimizi aştık ve bu sayede 2009 yılında da, ben az önce toplantıda da -büyük bir kalabalık, bütün teşkilatımız oradaydı- bu yıl da 500 bin hektarı yakalamayı kendilerinden rica ettim, onlar da söz verdiler. Bu yıl da 500 bin hektarlık alanda ağaçlandırma, bozuk ormanların ıslahını gerçekleştireceğimizi ben burada ifade etmek istiyorum ve 2012 yılı sonuna kadar, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bu rakamı biz 2 milyon 300 bin hektara çıkaracağız, 2 milyon 300 bin hektar.

Tabii ki, az önce Sayın Milletvekilimiz iklim değişikliği ve Kyoto’dan bahsetti. Ben Meclisimize gerçekten bu İklim Değişikliği ve Kyoto Protokolü’nün tanınması konusunda gösterdiği hassasiyetten ve bunun kabulünden dolayı teşekkür ediyorum. Zaten biz bu konuda da, değerli milletvekilleri, Kopenhag’da 2009 yılı sonunda yapılacak olan taraflar toplantısına kalabalık bir grupla, uzmanlarla birlikte katılacağız ve ülkemizin orada menfaatlerini mutlaka koruyacağız, bunu da özetle ifade etmek istiyorum.

Bir de ben, müsaade ederseniz, Sardes Nikel’le alakalı, Sayın Ahmet Orhan, Manisa Milletvekilinin gündem dışı konuşmasıyla ilgili bir açıklamada bulunmak istiyorum.

Efendim, bu Sardes Nikel 2002 yılında kurulmuş, yabancı sermayeli bir anonim şirket. Turgutlu’daki, Çal Dağı’ndaki nikel madenlerini kazanmak arzu ediyor. Bu maksatla kendileri müracaat etmiş ve müracaat neticesinde… Bakın, 8 Haziran 2005 tarihinde ÇED çalışmaları için müracaat etmiş. Halkın katılım toplantısı da 28 Temmuz 2005’te yapılmış. Kapsamlaştırma toplantısı 2 Ağustos 2005 tarihinde tamamlanmış. İnceleme değerlendirme toplantısı 16 Aralık 2005’te yapılmış ve ÇED olumlu kararı da 19 Ocak 2006 tarihinde verilmiş. Tabii, bununla ilgili işleyiş nasıl oluyor, ben size onu arz etmek istiyorum.

Biliyorsunuz, yüce Meclisimizin kanunlaştırmış olduğu Maden Kanunu var. Bir firma, kurum, neyse, herhangi bir işletmeci Maden Kanunu’na göre Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğüne müracaat ediyor, neticede müracaat ettiği alan da uygunsa o firmaya ruhsat veriliyor, maden çıkarma ruhsatı, bu Kanun’la. Tabii, bu izin, ruhsat verildikten sonra, bununla ilgili, eğer burası ormanlık alanda kalmıyorsa bu takdirde işletme için ÇED çalışması başlıyor yani çevre etki değerlendirme çalışması.

Bakın, bu ÇED çalışmasını Bakanlığımız koordine ediyor fakat bütün kurumların temsilcileri var burada, bütün kurumların. İlgili belediyelerine, büyükşehir varsa büyükşehir belediyesine, ilgili bütün kamu kurumlarına davet gönderiliyor ve bunların görüşü alınıyor. Neticede, eğer ÇED olumlu ise bu ÇED’de alacağı tedbirlere göre işletmesini yapmaya başlıyor ama eğer ÇED’de taahhüt ettiği birtakım tedbirleri almıyorsa bu takdirde Bakanlığımız bunu işletme esnasında da kontrol ediyor. Önce, ikaz olarak Çevre Kanunu’nda belirtilen cezaları firmalara veriyor, arkasından ceza katlanarak ikinci bir ceza, daha sonra kapatma işlemi başlıyor yani işleyiş bu.

Peki, ormanlık alansa… Gene Maden Kanunu’na göre ormanlık alanda Orman Genel Müdürlüğüne müracaat ediyor. Diyor ki: “Ben bu alanda madenler çıkartacağım. Daha sonra burayı ıslah ederek tekrar geri olarak iade edeceğim.” şeklinde müracaat ediyor. Bu konuda, Sardes de gerekli müracaatı orman teşkilatına yapmış, Orman Genel Müdürlüğümüze ve ÇED çalışmaları tamamlandıktan sonra yapıyor.

Ancak şuna dikkatinizi çekmek istiyorum: Bakanlığımızca 2006 yılında verilen ÇED olumlu raporuna Danıştay 6. Dairesi tarafından yürütmenin durdurması istemi yapılmış bazı kişiler tarafından, bu talep reddedilmiş. Daha sonra, söz konusu faaliyete ilişkin olarak Manisa İdare Mahkemesinde açılan faaliyetin durdurulmasına ilişkin dava sırasında hazırlanan bilirkişi raporunda -ki burada isimlerini vermek istemiyorum, 3 tane profesör var- aynen şöyle diyor: Maden işletmesinin her aşaması ve işletme faaliyetinin sona ermesinden sonra da çevreye zarar vermeden gerçekleşmesi ve olumsuz olabilecek etkilerin en aza indirilmesi konusunda en son teknolojilerin ve ulusal ve uluslararası standartların gerektirdiği bütün tedbirlerin alınarak sağlanacağı belirtilerek hazırlanan ÇED raporunun olumlu ve yeterli görüldüğü belirtilmiş ve böylece, Manisa İdare Mahkemesinden de yürütmenin durdurulma kararı reddedilmiştir.

Netice olarak şunu ifade edeyim: Tabii, bunlar, bu kararlardan sonra Orman Genel Müdürlüğüne müracaat ederek Maden Kanunu’na göre bu alanların kendilerine müsaade  edilmesini  talep  ettiler.  Ancak  ben   bunu -bakın, ta 2006 yılında- 2007 yılında bakan olduğum zaman -bu konu hassas- bizzat yerine giderek incelemeye karar verdim ve Turgutlu’ya giderek yerinde, kendim, bizzat inceledim. Ayrıca, bu konuda uzman 5 kişilik bir heyeti de dünyadaki nikel işleyen, Kanada gibi, Amerika, Avrupa’daki gibi birtakım tesislerle ilgili araştırma yapılması talimatını verdim.

Neticede, kendilerine şunu söyledik. Suyla alakalı talepleri vardı. Gediz Nehri’nden veya birtakım kaynaklardan yılda takriben 3-4 milyon metreküp su talep ediyorlardı. Biz dedik ki: “Bu suyu veremeyiz çünkü o bölgede suya ihtiyaç var.” Dolayısıyla, kendileri bunun üzerine projede ilave olarak bir değişiklik yaptılar; dediler ki: “Mademki su kaynakları sıkıntılı.” Turgutlu’nun atık suları şu anda doğrudan, Salihli gibi, Turgutlu gibi pek çok orada, Gediz Nehri’ne doğrudan boşaltılıyor. “Biz Turgutlu ilçemizin atık sularını toplayalım, ileri biyolojik arıtma tesisinden geçirelim, sonra membrandan geçirmek suretiyle bu suyu geri kazanalım, bu suyu kullanalım.” denildi. Bu bir.

İkinci husus da, bir de dedik ki: “Sizin bu alanlarla ilgili de çevre açısından da tedbirler almanız gerekir.” Bakın, şu anda, dediler ki: “Biz kesilecek ağaçları 3 katı, hatta talep edilirse daha fazla sayıda ağaç dikelim.” Nitekim, Irlamaz Deresi civarında kalan kısmının rehabilite edilip, yaklaşık 150 hektarlık alanın şehir ormanı, yani Turgutlu Kent Ormanını oluşturması şeklinde taahhütte bulundular.

Bunun dışında, bakın, suyun daha önce 4,5 milyon metreküp su kullanılma ihtiyacı vardı. Bunu 3,1 milyon metreküpe düşürdüler. Sülfürik asit üretim tesislerinde, soğutma sisteminde su yerine hava ile soğutma yönteminin uygulanacağı, ayrıca proses içerisinde su devridaimin azami ölçüde kullanılması suretiyle su ihtiyacının da azaltılacağını taahhüt ettiler.

Ayrıca, yağmurlardan dolayı akışa geçecek yüzey suları varsa -işletmeyle ilgili olmamasına rağmen- toplanarak bir havuz inşa edilmesi, bu havuzlardan yağışlı mevsimlerde toplanan suların yaz aylarında projede kullanılmasını taahhüt ettiler.

Ayrıca, tabii, orada çalışacak çok sayıda eleman var, işçi var. İstihdam açısından bu faydalı ancak bunlardan oluşan, yani orada çalışan işçilerin atık suları var. Bu atık suların da doğrudan nehre verilmemesi açısından kendilerinin işletmesinde, o işletmede çalışan insanlardan kaynaklanan atık suları ileri biyolojik arıtacak atık su arıtma tesisinin de inşa edileceğini kabul ettiler.

Ayrıca, “liç” dediğimiz… Özellikle nikel cevherinin zenginleştirilmesi esnasında kullanılan alana liç alanı diyoruz. Liç alanındaki herhangi bir şekilde yüzey sularının yer altına karışmaması açısından, liç alanı tabanında her türlü sızıntıyı önleyecek tedbirler alınmasını da kabul ettirdik.

Bakın, bu maksatla, 30 santim sıkıştırılmış tabana kil tabakası, artı bu tabakanın üzerine 1,5 milimetre kalınlıkta yüksek yoğunluklu polietilenden oluşan sentetik astar; artı -özellikle bu yüksek yoğunluklu polietilen astarın da geçirimlik katsayısı çok düşük- buna ek olarak ayrıca yüksek yoğunluklu polietilen astarın da zarar görmemesi açısından o astarın da üzerine jeotekstil serileceği de böylece ortaya konuldu.

Netice olarak ben şunu ifade edeyim: Bu sahayla alakalı zaten ÇED olumlu kararı daha önce verilmiş, idare mahkemelerine müracaat edilmiş. Bize, Orman Kanunu’na göre ve aynı zamanda Maden Kanunu’na göre ormanda izin verilmesi gerekiyordu. Biz bu tedbirleri almadan izin vermedik. Ne zaman ki tedbirlerin tamamını alacağını yani orada yeni bir su kaynağı kullanmayacağını, Turgutlu’nun atık sularını biyolojik olarak arıtarak, membrandan geçirerek burada kullanacağını, tamamen geri dönüşüm sağlayacağını, aynı zamanda liç alanındaki hiçbir şekilde yer altına veya başka yere sızmaması için kil, yüksek yoğunluklu polietilen malzeme ve jeotekstil malzeme sereceğini kabul ediyor ve devridaimi sağlayacağını taahhüt ediyor. Bunun dışında bunları da yeterli görmedik, bir de “Bu maden alanlarında sadece keseceğiniz ağaç kadar rehabilitasyon yapmayacaksınız, ayrıca yeni orman alanları oluşturacaksınız. Bir de, işletme süresince nikel madenini aldığınız alanda yeniden bir orman ıslahı ve ormanların yeniden rehabilitasyon işlemini de yapacaksınız.” diye bu şekilde kendilerine bildirdik. Bütün bu taahhütler verildi. Bütün taahhütler verildi.

Şunu da açıkça ifade ediyorum: Ben bu konularda son derece hassas bir insanım. Zaten kendim de çevre profesörü olduğumdan bu konuda açık söylüyorum, teknolojik olarak alınması gereken bütün tedbirleri aldırdık.

AHMET ORHAN (Manisa) – Ağaç kesmenin teknolojisi mi olur Sayın Bakanım Allah aşkına!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bütün tedbirleri aldık. Tabii ki…

AHMET ORHAN (Manisa) – Hangi teknolojiyle ağaç kesmeyi savunuyor bir Orman Bakanı?

BAŞKAN – Sayın Orhan…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Tabii ki biz kanuna ve mevzuata uygun hareket etmek durumundayız. Hiç kimseye, herhangi bir kişiye tedbir almadan, çevre tedbirlerini, çevre koruma tedbirlerini almadan izin verilemeyeceği gibi…

AHMET ORHAN (Manisa) – Dünyanın hiçbir tarafında yoktur Sayın Bakanım sülfürik asit böyle bir ovanın kenarında.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Veyahut da her türlü tedbiri alıyorsa, Maden Kanunu’na göre, Orman Kanunu’na göre ve çevreyle ilgili Çevre Kanunu’na göre her türlü tedbiri alıyorsa, bu alandaki madenlerin vahşi madencilik yapılmadan tamamen çevreyle uyumlu şekilde çıkarılıp ekonomiye kazandırılması, istihdamın bu şekilde nispeten sağlanması gerekiyor. Bu, kanunun amir hükmü. Kanun bize böyle emrediyor. Biz de Çevre Orman Bakanlığı olarak yüce Meclisin çıkardığı kanunlara uygun hareket ediyoruz.

Kaldı ki, bir de ilave olarak birtakım tedbirler almışız, bunu özellikle belirteyim. Esasen burada çok rakam var ama süremiz sınırlı, ben bu rakamlara girmek istemiyorum.

AHMET ORHAN (Manisa) – Bende de çok rakam vardı ama ben beş dakika konuştum, yirmi dakikadır başka şeyler söylüyorsun.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ben bu rakamlara girmek istemiyorum ama teknik olarak burada geçirimlilik katsayısına kadar her şeyi, kilin, jeotekstilin, membranın geçirimlilik katsayısına kadar her şeyi dikkate aldık, raporlarda vardır. ÇED çalışması tamamlanmıştır. İdare mahkemesine gerekli müracaat yapılmış, reddedilmiştir ve biz de…

Bir de şunu ifade edeyim: Biz müsaade ettiğimiz alanda ağaçlandırma parası aldığımız gibi bir defaya mahsus olmak üzere, işgal ettiği alanla ilgili ayrıca kira da alıyoruz.

AHMET ORHAN (Manisa) – Yapmayın Sayın Bakanım, yapmayın! Otuz yaşındaki ağacın parası mı olur, yapmayın!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ayrıca şunu da ifade edeyim: Bir de o maden çıkarılan alanın tekrar eski hâline getirilmesi için de ıslah projelerini alıyoruz.

Nitekim bakın, daha önce yokken, 1 Ocak 2008 tarihinde, ben, bir genelgeyle yönetmelik değişikliği yaparak bundan böyle ormanda faaliyet gösterecek bütün madencilerin, izin alırken, beraberinde bir ıslah projesinin de, hatta bunun orman mühendislerinden ve ilgili mühendislerden onaylanmış ve kurumumuz tarafından kontrol edildikten sonra tasdik edilmiş bir ıslah projesinin de yapılmasını şart koştuk. Bu da gerçekten çevre açısından çok önemlidir, onu belirtmek istiyorum.

Bir de Sayın Vekilimiz, Bodrum’dan balık çiftliklerinden bahsetti.

AHMET ERSİN (İzmir) – Eski bir askerî yasak alanda balık çiftliğine izin veriyorsunuz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın efendim, burada balık çiftlikleriyle ilgili olarak biz açıkladık. Bu balık çiftlikleriyle ilgili gerek İzmir, Aydın, Muğla, Antalya, Mersin gerekse bütün bölgelerde daha önce verilmiş olan alanlarda uygun olmadığına, bilhassa kapalı koylarda, derinliğin, su hızının müsait olmadığı yerlerde balık çiftliklerinin kurulmasının uygun olmadığına karar verdik. Hatırlarsanız bu yıl mart sonuna kadar taşınmayanların doğrudan taşınacakları… Hatta şu anda çoğu taşındı, bunun rakamlarını da veririm. Çoğu taşındı şu anda, İzmir’dekilerin yüzde 80’i taşındı.

TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Çeşme’dekiler taşındı.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hepsi taşındı. Sadece Aydın’da ÇED ve birtakım özel idareden balıkçılık yapılacak alanlarla ilgili izin işlemleri gerçekleşmediği için çok cüzi miktarı kaldı ama biz çoğunu açık alanlara taşıttık.

AHMET ERSİN (İzmir) – Size yanlış bilgi veriyorlar.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bir kısmı işletmeden vazgeçti. Taşınmayanlara da cezası veriliyor, cezalar kesildi. Hatta, biz şu anda Sahil Güvenlik Komutanlığıyla protokol imzaladık. Eğer cezalara rağmen, birinci cezaya, ikinci katlanmış cezaya rağmen taşınmazlarsa nam ve hesaplarına taşıttırılacak, yüzde 50 fazlasıyla maliyeti de bunlardan tahsil edecektir. Bakın, ilk defa Hükûmetimiz bu konuda çok önemli bir adım attı.

AHMET ERSİN (İzmir) – Size yalan söylüyorlar.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Daha önce niye yapılmadı? Niye zamanında müsaade edildi?

AHMET ORHAN (Manisa) – Milattan önceydi Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – 2003 yılından önce bu balık çiftlikleri yok muydu? İlk defa biz ciddi tedbir aldık.

Değerli milletvekilleri, hatta, balık çiftliklerine ilk defa toplu ÇED yapılmasını ve bunların topluca uygun alanlara, açık alanlara taşınmasını talep ettik ve çoğu da -bakın, burada İzmirli milletvekillerimiz var- taşındı. Ben daha geçen hafta İzmir’deydim, Aydın’daydım, bizzat kendim, ilgili çevre orman il müdürleri, bölge müdürleri ve ilgili valilerle konuşarak bu konuda fevkalade hassas olduğumuzu ve Hükûmetimizin son derece kararlı oluğunu da ifade ettim, bunu özellikle belirtmek istiyorum.

Netice olarak ben şunu ifade edeyim: Saygıdeğer Başkan, çok değerli milletvekilleri; biz, çevreye çok önem veriyoruz. Esasen, çevre, sadece Çevre ve Orman Bakanlığına mahsus, sadece onun koruyacağı bir alan da değildir, çevreyi hepimizin koruması lazım. Gelecek nesillere, hakikaten, hepimizin, çok güzel, yeşil, çevreyle uyumlu, yaşanabilir bir ülke bırakmamız gerekiyor. Bu, bizim için gerekli; bunu da birlik, beraberliğiniz, karşılıklı, kardeşçe, birtakım tenkit ve tavsiyeleri de dikkate alarak… Ben, nitekim, hatırlarsanız, bütün vekillerimizin, mümkün olduğu kadar, tavsiyeleri varsa bundan büyük memnuniyet duyuyorum. Hatta bütün toplantılara biz vekillerimizi davet ediyoruz. Mesela bugün orman teşkilatımızın 170’inci kuruluş yılı vardı. Biz davetiye gönderdik ve neticede, sağ olsun, bir milletvekilimiz de, eski bakanımız da orada konuşma yaptı, çok güzel oldu. Uyumlu çalışmamız lazım. Çevre hepimizin. Çevreyi korumamız lazım.

Ben bu güzel duygularla, hem orman teşkilatımızın 170’inci kuruluş yılını kutluyorum. Gerçekten, fedakârane çalışan bütün orman teşkilatına teşekkür ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Toparlıyorum efendim.

Geçmişte büyük hizmetler yapan bütün teşkilat mensuplarını hayırla yâd ediyorum. Vefat edenlere de Allah’tan rahmet diliyorum. Orman şehitlerine de gene Allah’tan rahmet niyaz ediyorum.

Ayrıca, gene, 5 Haziran (yarın) Dünya Çevre Günü. Ben, tekrar, Dünya Çevre Günü’nüzü de kutluyorum. Herkese güzel bir çevre, birlik, beraberlik, kardeşlik havası içinde güzel bir ülke temenni ediyorum.

Saygılar sunuyorum efendim, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Sayın Coşkunoğlu, sisteme girmişsiniz efendim. Neyle ilgili?

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – İzninizle, hem özel Çevre Günü üzerine hem de Sayın Bakanımızın açık bıraktığı bir iki konu üzerinde kısa bir görüş bildirmek istiyorum.

BAŞKAN – Kısa bir açıklama yaparsanız.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, Dünya Çevre Günü’ne ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun konuşmasına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Kısa bir açıklama yapmak istiyorum üç düzeyde.

Birincisi, küresel düzeyde bakarsak: Kyoto Anlaşması imzaladık ve bu sene sonunda Kopenhag’da bundan sonrasının ne olacağını belirleyeceğiz. Fakat benim gözlemlerimce hâlâ Türkiye bunu kâğıt üzerinde imzalamış ve gereken girişimlere reaktif olarak, sadece izleyici konumda. Örneğin, somut örnek -yani somutlara girelim- Amerika’yla Avrupa Birliği arasında karbon salımı üzerinde, farklı yöntemler üzerinde bir tartışma yürüyor fakat Türkiye’nin pozisyonu sadece izleyici konumunda. Uluslararası bir sürüklenmeden endişe ediyorum. Bu konuda bir çalışma olmadığını biliyorum. Bu çok önemlidir. Uluslararası bağlamda da Türkiye belirleyici olabilmelidir.

İkincisi, ulusal bağlamda: Çevre ile, insan ile bazı sektörler arasındaki çelişkide daima çevre ve insan sağlığı ikinci plana alınıyor. Yine somut olalım, yani söylemlerde farklı oluyor da somut alalım. Menderes ve Gediz havzalarıyla ilgili valiler toplanır, toplanır -çok somuttur sorum- evet, bazı sanayicileri de korumamız gerekir ama onların kirlettiği nehirlerde -ki bunlardan Gediz, benim köyümden akar, çocukluğumda suyunu içtiğim yere ayağımı sokamıyorum şimdi- sanayiciyle tarım ve çevre arasında orada bir çelişki var. Bu çelişkide daima tek yönlü bir karar alınıyor ve valiler toplanıyor, toplanıyor, somut bir sonuç alınamıyor. Bu çelişkilerde daha dengeli olunması gerektiğini düşünüyorum. Bunu arz etmek isterim. Ulusal bağlamda önemli bir konu.

Yerel bağlamda da yine bir çelişki vardır. Şimdi, iller arasında ve sektörler arasındaki çelişkilerde daha dengeli olunması. Yerel bağlamda, Uşak’ta dericilerimiz karma organize sanayiye taşınıp belli bir masrafı yükleniyorlar fakat Uşak’ın 70 kilometre batısında hâlâ çevreyi kirleterek üretim yapılıyor. Bu, haksız rekabettir, çevreye saygısızlıktır, insana saygısızlıktır, ilimize saygısızlıktır diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Orhan, siz de sisteme girmişsiniz.

Buyurun.

2.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun konuşmasına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

AHMET ORHAN (Manisa) – Ben üzüntülerimi ifade etmek üzere söz istedim.

Sayın Bakan, burada, Dünya Çevre Günü’nde ormanların kesilmesini savunan bir Bakan durumuna düşmüştür maalesef. İktidarları dönemi mahkeme kararlarına rağmen, bildiklerinin okunduğu kararlarla dolu olmasına rağmen, söz konusu olan otuz yılda yetiştirdiğimiz ağaçlar olunca herhangi bir arayış içine girmemelerini de kınıyorum.

Biraz önce söyledikleri ifadeleri yanlışlarla doludur. Kendisine verilen bilgiler yanlıştır. Turgutlu gibi bir şehrin atık sularından böyle bir maden işletmesinin faaliyetlerinin yürütülmesi mümkün değildir. Burada yapılacak olan, Gediz Nehri’nde oluşturulacak rezervuardan bu madeninin su ihtiyacının karşılanmasıdır. Burada geçirimsiz membranların yapılacak olması bölgedeki ağaçların kesilmesi gerçeğini değiştirmemektedir. Bütün dünya asit yağmurlarının peşinde uğraşırken, Gediz Ovası’nın orta yerinde bizatihi asidin kendisinin olmasının savunulacak bir tarafı yoktur. Dünyanın hiçbir tarafında böyle bir örneğin olması söz konusu olamaz. Gittikleri yer olsa olsa çöllerdir bu arkadaşlarımızın, heyetlerin. Doğru yerlere gönderilip, doğru raporlar alınması gerekmektedir.

Turgutlulular, Manisalılar, Türkiye’de çevre hassasiyeti olan herkes Çevre ve Orman Bakanından bu Çevre Günü’ne yakışır bir açıklama beklemektedirler. Yoksa, ağacın, çevrenin kirletileceği bir açıklamayı dinlemeye ihtiyacımız yoktur.

Sayın Bakanımdan çok istirham ediyorum. Turgutlu, Manisa ayaktadır. Lütfen bu sese kulak verin. Turgutlu’nun, Gediz Ovası’nın kirletilmesine izin vermeyin.

BAŞKAN – Sayın Genç, siz de sisteme girmişsiniz.

3.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Turgutlu’daki Çevre Günü’ne ve Turgutlu Belediye Başkanının tutumuna ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

KAMER GENÇ (Tunceli) – Başkanım, ben de Turgutlu’daki bu Çevre Günü’ne katıldım Sayın Ahmet Bey’le beraber, MHP’li milletvekili arkadaşımızla beraber, orada 5 bin kişi yürüdü. Oradaki olayı bize anlattılar. Burada Hükûmet adına yapılan açıklamaların aşağı yukarı hepsi gerçek dışıdır.

Şimdi, mahkeme karar verebilir. Siz, idare olarak buradaki fiilî durumu gerçek savunmazsanız, mahkemeye yanlış bilgi verirseniz… Tabii ki mahkemede bilirkişiler de -bazı bilirkişiler de maalesef çevre düşmanı- böyle raporlar verirse…

Şimdi, efendim, burada sülfürik asit fabrikası kuruluyor Gediz Ovası’nın tepesine. Bu sülfürik asit ne demektir? Orayı yaşanmaz hâle getiriyor, Gediz Ovası’nı çöl hâline dönüştürüyor. 3 bin tane ağacın olduğu yer kesiliyor ve orası çöl hâline getiriliyor ve işin kötü tarafı bu Nikel Şirketi gidiyor, “Ben bir şey buldum.” diyor; geliyor, ARGE’den 1 milyon dolar TÜBİTAK’tan ödül alıyor, 1 milyon dolar da Avrupa Birliğinden alıyor. Bakın, Türkiye’deki hiçbir şirket gidip de TÜBİTAK’tan 1 milyon dolar ödül almıyor ama bu Hükûmet maalesef bunlara o kadar büyük avantaj sağlıyor ki! Sayın Bakan burada savunuyor, “Şu, şu tedbirleri aldık.” Olur mu efendim yani! Asidin olduğu bir yerde Gediz Nehri en ufak bir asit karışımıyla kirlenir, orada artık tarım yapılamaz olur.

Dünyanın en güzel üzümü Manisa Ovası’nda. Şimdi, bu kadar göz bebeği, ülkemizin can damarı olan bir yerde İngiliz şirketinin 25 milyar dolar kazanacağı tahmin ediliyor. Şirketin kazanacağı 25 milyar dolara bu güzelim coğrafyamızı feda ediyoruz. Bu hangi vatanseverlik duygusuyla bağdaşır?

Sayın Başkan, ben oraya giderken bir gazete kupürünü verdiler. Turgutlu’da çıkan gazetede, Turgutlu Belediye Başkanı diyor ki: “Efendim, Bakanımız bunu onaylamıyordu ama İngiliz Büyükelçisi bastırdı, İngiliz Hükûmeti bastırdı, İngiliz şirketi bastırdı, onun üzerine yaptı.” Ben de geçen gün burada yaptığım konuşmada “Siz, İngilizlerin mi Hükûmetisiniz yoksa Türkiye Cumhuriyeti’nin mi Hükûmetisiniz?” demiştim. Bülent Arınç çıktı, bana tepki gösterdi burada. İşte, kendi Belediye Başkanlarının söyledikleri sözler ortada Sayın Başkan. Bu memleketin bu kadar sahipsiz bırakılmaması lazımdır. Yani, üç beş tane yabancı şirketle ortaklık yapan kişiler 3-5 dolarlık para kazanacaklar diye biz Türkiye’yi satamayız efendim.

Onun için, gerçekten, Gediz Ovası’na yapılan o maden için oraya verilen ruhsat, Türkiye’ye yapılan, o bölgeye yapılan en büyük ihanettir. Bunu en kısa zamanda iptal etmek lazımdır. Danıştay kararını beklemek lazım, Danıştayda da gerekli savunmayı yapmak lazım efendim. Bir bilirkişi heyetiyle yetinilmesin, itiraz edilsin bilirkişiye. Ondan sonra, mahkeme kararına itiraz edilsin, Danıştaya gidilsin. Gerçekten orada, Turgutlu’da, o gün 5 bin tane Turgutlulu vatandaşımızla yaptığımız yürüyüşte olayın vahametini gördük, CD’lerini gördük, dağda o kadar büyük çukurlar açılmış ki onların düzeltilmesi mümkün değil.

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Genç.

Sayın Süner, sisteme girmişsiniz efendim, buyurun.

4.-  Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, geçen sene Antalya’da çıkan orman yangınlarına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Çevre Bakanıma, geçen sene mayıs ayında orman yangınlarıyla ilgili bir önerge verdim. Bu önergede, ne gibi tedbirler aldığını sordum. Kendisi de haziran ayında cevap verdi, “Gerekli bütün tedbirler alınmıştır.” diye. Kendisine teşekkür ediyoruz, aldığı tedbirlerden sonra 17 bin dekar alan Serik ve Manavgat’ta yandı.

İkinci önergemde “Ne gibi tedbirler alınabilir…” diye yazmıştım. Orman yangınları nereden çıkıyor? Yol kenarlarından, yüksek gerilim hatlarının altından, sabotajdan ve piknik alanlarından. Baştan iki tanesinde, yol kenarlarındaki ve yüksek gerilim hatlarındaki yangınları nasıl önleyeceğimizi kendisine önergeyle izah etmiştim. “Orman işçileri aldık.” diyor. Orman işçileri aldıysanız nerede kullanıyorsunuz? Eğer yol kenarından 50 metre içeriye kadar kuru otları temizlerseniz yol kenarlarından orman yangını çıkmaz. Yüksek gerilim hatlarının altından 50 metre mesafede yüksek gerilim hatlarının altındaki ağaçları temizlerseniz yine yüksek gerilim hatlarından çıkacak bir yangın olmaz veyahut da Enerji Bakanlığıyla anlaşma yaparak yüksek gerilim hatlarının altına bir ağ gererseniz, tel ağ gererseniz, rüzgârdan ve sallantılardan kopan tellerden herhangi bir yangın çıkmaz.

Devamlı size önerge veriyorum, alınacak tedbirleri sayıyorum ama maalesef sizde bir kıpırtı görmüyorum. Allah aşkına, ne zaman bu orman yangınlarının önüne geçeceksiniz, ne zaman tedbir alacaksınız? Her seferinde “aldık, verdik” hep hikâye anlatıyorsunuz. Çıkıyorsunuz, yirmi dakika konuşuyorsunuz ama önerilerimize bir cevap vermiyorsunuz, söylediğimiz önerileri de yerine getirmiyorsunuz.

Teşekkür ederim Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Süner.

Sayın milletvekilleri, aslında böyle bir sistemimiz yok, böyle bir usulümüz yok, ben bunu söyleyeyim size. Ben, açıklamak için, 60’ıncı maddeye göre size söz veriyorum…

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sağ ol Başkanım, teşekkür ediyoruz. Söz verdiğiniz için teşekkür ediyoruz.

BAŞKAN - …ama siz, kürsüde konuşur gibi uzun uzadıya konuşuyorsunuz. Ben sizden kısa ve öz açıklamalar istiyorum efendim. Lütfen, buna dikkat edelim, bundan sonra keserim.

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Her zaman böyle hoşgörülü olun Başkan, teşekkür ediyoruz.

BAŞKAN - Keserim efendim bundan sonra. Yani ona göre, arkadaşlardan rica edeyim ben.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, kısa bir açıklama da ben yapayım.

BAŞKAN - Daha çok soru var efendim; sıra gelmedi size Sayın Şandır, daha çok isteyen var.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bozdağ.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, 60’ıncı madde gayet açık.

BAŞKAN - Evet, dördüncü fıkrası açık, belli, ben biliyorum onu.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gayet açık ama Sayın Başkanım “Pek kısa bir sözü olduğunu belirten üyeye Başkan, yerinden konuşma izni verebilir.” (MHP ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - “Verebilir” diyor hatta “verebilir” diyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, Genel Kurulu siz yönetiyorsunuz; verdiniz…

BAŞKAN - Ben yani, arkadaşlarımız, sayın milletvekilleri…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Yani, burada değişen bir şey olmuyor. Yani, ben rica ediyorum, bundan sonra kısa ve öz olsun efendim. Kısa ve öz isteyeceğim.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, itirazımızı yapayım, siz ne yaparsanız takdir sizin.

BAŞKAN - Sayın Bozdağ, bakın ben orada yetkimi kullanıyorum “verebilir” diyor, vereceğim ama öz, kısa.

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan Vekili doğruyu yapıyor.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, bütün Meclis bunu isterse siz bütün Meclise söz verecek misiniz? (MHP ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Anladım.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Başkan bilmiyor mu?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – 10 kişiyi geçti Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Anlaşıldı efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Müdahale etmeyin, niye müdahale ediyorsunuz Başkana?

BAŞKAN – Ben burada arkadaşları rencide edemem ki “Soru sormayın.” diyemem yani. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Sadece anlayış bekliyorum. Bir de açıklamalarınız fazla uzun olmasın.

Takdire kalmış bir şey, vermeyebilirim de, biliyorum ama arkadaşları da dinlemekte fayda var diye düşünüyorum ama ağır konuşmamak kaydıyla, hakaret etmemek kaydıyla. Onun için fazla vermeyeceğim süre, bakın, tekrarlıyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Lütfen efendim, kısa kısa, uzun değil. Sisteme girmiştik.

BAŞKAN – Size sıra geldiğinde zaten şey yaparsınız.

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkanım, sisteme biz de girmiştik.

BAŞKAN – Çok giren arkadaşımız var sisteme.

Sayın Ağyüz, buyurun efendim. Siz de girmişsiniz. Rica edeyim, çok kısa ve öz olsun.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Bravo Başkan.

5.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep’teki çevre sorunlarına ilişkin  açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, yaşanılabilir ve sürdürülebilir çevre hepimizin temel ilkesi. Gaziantep’te Sof Dağı sorununu geçen sene gündeme getirmiştim, siz ilgilenmiştiniz ama taş ocakları ve mucur ocakları açımı devam ediyor. Orası çok stratejik bir bölge Sayın Bakanım. Lütfen İl Müdürlüğünüz, bölge müdürlüğünüz varsa, onlar ilgilensinler. Burada köylüler ile işletmeciler karşı karşıya gelecek.

Ayrıca, Gaziantep içinde hafif raylı sistem güzergâhı olmayan yerlerde Büyükşehir Belediye Başkanlığı güzergâh geçiriyor, yüzyıllık çınar ağaçları, koruma altına alınması gereken çınar ağaçları kesiliyor, katlediliyor, buna İl Müdürlüğünüz “Dur.” demiyor. İl Müdürlüğünüzün görevi belediye içini ilgilendirmiyor mu? Bu konuda duyarlısınız, duyarlılığınızın Gaziantep’e intikalini bekliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağyüz.

Sayın Kaptan...

6.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, yangın söndürme uçakları ve orman yangınlarına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, bu yıl yangın söndürme konusunda, yangın söndürme uçağı kiralaması konusunda bir ihale yaptınız mı, gerekli tedbirleri aldınız mı? Geçen yıl bu ihalelerin geç yapılmasından dolayı, dünyadaki yangın söndürme uçaklarının da sayısının az olmasından dolayı bir sıkıntı yaşandığını Türkiye’de kamuoyu biliyor ve bu konuda… Çıkan yangınlar uzun süre, üç gün, dört gün sürdü. Biraz önce Sayın Antalya Milletvekili Tayfur Süner arkadaşımızın söylediği yangın: 17 bin hektar orman yandı ve bu ormanın yanmasında siz havadan helikopterle baktınız.

Sayın Bakan, bu orman yerde yanıyor, köy yerde. Orada bir köy yandı, 60 tane ev yandı, 2 tane insan yandı, ona bizzat orada, yakınından, yani yerden, topraktan bakmanız gerekirken, havadan bakıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaptan.

Sayın Arat…

OSMAN KAPTAN (Antalya ) – Sayın Başkan, bitmedi.

BAŞKAN – Efendim, 1’er dakika.

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Başbakana 61 milyar dolara uçak alacağınıza bir yangın söndürme uçağı alsanız daha iyi olur.

BAŞKAN – Böyle bir sistem yok efendim, lütfen...

Buyurun Sayın Arat.

7.- İstanbul Milletvekili Necla Arat’ın, İstanbul Yeşilyurt’taki Olimpiyat Parkı’na ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

NECLA ARAT (İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, belirli günlerde, bizler, öyle sanıyorum ki bu günlerin edebiyatını yapmakta, bu günlere ilişkin törenler düzenlemekte, ayrıca istatistikler yayınlamakta çok başarılıyız ama bu günlerin gerçek anlamını ifade eden somut sorunları çözme söz konusu olduğunda, bu sorunların yerli yerinde durduğunu daha önceki eleştirilerden de zaten anlamış bulunuyoruz.

Ben, şimdi, İstanbul’daki bir soruna kısaca değineceğim, bilginiz olmasını istiyorum çünkü çevrenin ne kadar önemli olduğunu, yeşilin ne denli korunması gerektiğini, her ağacın ne kadar büyük değer taşıdığını ifade ettiniz konuşmanızda. 20 Mayıstan beri, İstanbul’da, Yeşilköy Yeşilyurtlular, kendilerine ait bir park alanını, Çınar Oteli’nin karşısındaki Olimpiyat Parkı’nı savunmak için sabahtan akşama kadar nöbet tutuyorlar, pazar günleri de orada toplanıyorlar. Neden? Çünkü Büyükşehir Belediyesi o park alanında bir kat otoparkı ve ticaret merkezi yapmaya karar verdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Arat…

NECLA ARAT (İstanbul) – Lütfen devam edeyim, çok önemli.

Bir park alanına ticaret merkezinin yapılması…

BAŞKAN – Sayın Arat, mikrofonunuz kapalı, sesiniz sisteme girmiyor.

NECLA ARAT (İstanbul) – Efendim?

BAŞKAN – Konuşmanız tutanaklara geçmiyor, mikrofonunuz kapalı.

NECLA ARAT (İstanbul) – Tamamlayayım müsaade ederseniz, çok önemli.

BAŞKAN – Ama ben yapamam efendim. Diğer arkadaşlar da aynı şeyi isteyecekler bizden.

Teşekkür ederim.

Ben baştan ikaz ettim. Sayın Bakanın görüşünü açıklayacağınıza siz kendi görüşünüzü açıklasaydınız bitmişti şimdi.

Sayın Ersin, buyurun.

8.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, İzmir Karareis Koyu ve Gerence Körfezi’ndeki balık çiftliklerine ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

AHMET ERSİN (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanın balık çiftlikleriyle ilgili açıklamalarını dinlediğimde yanlış ya da eksik bilgilendirildiğini düşündüm.

Sayın Bakanım, şimdi, Çeşme, Urla ve Karaburun’un ortak denizi olan Karareis Koyu şu an askerî yasak bölgedir ama bu askerî yasak bölgede hâlen faaliyette olan 2 tane orkinos tesisi, orkinos çiftliği var ve onun devamındaki Gerence Körfezi’nde de yine 15 tane balık çiftliği faaliyetlerini sürdürüyor. Yani askerî yasak bölgeye bir turizmle ilgili tekne giremez, bir turist teknesi giremez ama Japon bandıralı, Panama bandıralı gemiler bu yerlere girebiliyorlar. Yani siz sanıyorum yanlış ya da eksik bilgilendiriliyorsunuz, bu konuya dikkatinizi çekmek istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ersin.

Sayın Şandır, buyurun.

9.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, 5 Haziran Dünya Çevre Günü ve Çevre ve Orman Bakanının tutumuna ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim, özellikle tavrınıza çok teşekkür ederim.

Bakın, bugün Çevre ve Orman Bakanımız Genel Kurula bilgi veya bir soruya cevap vermek anlamında çıktı gündem dışı konuşmaya. Gönül arzu ederdi ki 5 Haziran Dünya Çevre Günü, Sayın Bakan gelse, burada çevre duyarlılığını ifade etse, gruplar da onar dakika konuşsalardı. Yani Hükûmet bunu usul etmediği için mecburen İç Tüzük 60’ıncı maddeye göre, istismar etmemek kaydıyla yerinden konuşmalar bir mecburiyet oluyor. Bunun için sizin duyarlılığınıza teşekkür ediyorum, Sayın Bekir Bozdağ’ın da bu müdahalesini aslında doğru bulmuyorum.

Sayın Bakanıma bir şey söylüyorum: Sayın Bakanım, temennilerinizi ifade ettiniz, buna hakkınız yok. Siz bir bürokrat, bir ilim adamı olmak değil, şimdi bir siyaset adamı olarak yapmakla sorumlusunuz. Gerçekten çevreyle ilgili Türkiye’mizin çok sorunu var, gerçekten çok sorunu var Sayın Bakanım. Yani ben Mersin Milletvekili olarak Mersin’in o güzel sahillerinin nasıl kirlendiğini biliyorum, denize girilmiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Üzülüyorum ama ne yapayım, sisteme çok giren arkadaş var.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama önce bir dakikayı sizin için kullandım, o bir dakikayı verin.

BAŞKAN – Benim için mi kullandınız? Yok efendim.

Teşekkür ederim.

Sayın Bakanımız buradalar, daha özel görüşürsünüz, anlatırsınız, hakikaten böyle bir şey açılsa daha iyi efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bir dakika daha verin lütfen.

BAŞKAN – Hayır, vermeyeceğim efendim, daha arkadaşlarımız var, maalesef çok giren var.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, buna bir “dur” demek gerekmez mi?

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, acelemiz yok, buradayız; arkadaşlar konuşsun. 

Çevre Günü bugün, herkes fikrini söylüyor, ama maalesef çok söz isteyen var.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, ben Sayın Bakandan talep ediyorum, çevre duyarlılığını gelsin, ifade etsin, gruplar olarak onar dakika konuşalım.

BAŞKAN – Olabilir, tabii, görüşme açılabilir efendim.

Evet, Sayın Bulut, buyurun efendim.

10.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Balıkesir Ayvalık ilçesi köylerindeki maden arama ve işletme tesislerinin Altınova Barajı’nda ve fabrika atıklarının Manyas Gölü’nde yarattığı çevre sorununa ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, Balıkesir’in Ayvalık ilçesinde köylerde maden arama, işleme tesisleri var. Buradaki atık sular Altınova Barajı’na gidiyor, köylerin kanalizasyonları akan yağmur sularıyla bu baraja gidiyor. Bu barajın suyu içiliyor, bu barajın suyu sulamada kullanılıyor, bu barajın suyu insanların ve hayvanların içiminde kullanılıyor.

Diğer taraftan, Manyas Gölü Türkiye için “Kuş Cenneti”yle duyulmuş, sulamada ve birçok zaman içmede kullanılan bir göl. Bilhassa Bandırma bölgesinde sanayi atıkları, fabrikaların atıkları bu göle gitmektedir, arıtma ünitelerini çalıştırmamaktadırlar. Her iki konu hakkında soru önergesi verdim, bugüne kadar cevap alamadım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bulut.

Sayın Uras…

11.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, Bandırma Körfezi’ndeki çevre sorununa ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Sayın Bakan, Dünya Çevre Günü’nde bir örnek olay olarak, Balıkesir Bandırma Körfezi’ndeki sülfürik asit ve gübre fabrikalarının yarattığı ağır tahribata, atıklar, kötü koku ve duman nedeniyle oluşan ağır hastalıklara dikkatinizi çekmek istiyorum. Yıllardan beri toplumsal muhalefet örgütleri bu skandal duruma karşı seslerini duyurmaya çalışıyorlar, ama bir türlü sonuç alamıyoruz. Bu konuyla ilgilenirseniz memnun olacağız.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Uras.

Sayın Sipahi…

12.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, yabancıların kırk dört yıllığına Suriye sınırını işgal etmelerinin çevre kirliliği yaratmasına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana kısa bir sorum olacak. Yabancıların kırk dört yıl süreyle Suriye sınırını işgal etmeleri millî çevre kirliliği sayılır mı sayılmaz mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sipahi.

Sayın Yemişci…

13.- İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci’nin, İzmir’in koy ve körfezlerindeki balık çiftliklerinin taşınmasına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben de, balık çiftlikleriyle ilgili bir açıklama yapmak istiyorum. İzmir Karaburun, Mordoğan, Balıklıova ve Çeşme Gerence Körfezi Milletvekili Kooperatifinin oradaki usulüne uygun olmayan balık çiftliklerinin, geçtiğimiz hafta yaptığım ziyarette, taşındığını, usulüne uygun yere taşındığını gördüm. Dolayısıyla Sayın Bakanımıza teşekkür ediyorum.

Ayrıca, size de, 60’ıncı maddeden dolayı verdiğiniz sözden ve tutumunuzdan teşekkür ediyorum. İnşallah muhalefetteki arkadaşların tutumu, size karşı olan tutumu bundan sonra da devam eder diyorum.

Teşekkür ediyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkana karşı muhalefetin hiçbir kötü tavrı yok arkadaşlar.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Çolak, buyurun efendim.

14.- Artvin Milletvekili Ertekin Çolak’ın, Borçka Barajı’nın kirletilmesine ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sayın Bakanım, seçim çevrem olan Artvin ilinde, bilindiği gibi, Borçka Barajı tam şehrin dibine kadar gelmektedir. Şehrin atıkları tamamen açık alana dökülmekte, yüzde 60, yüzde 70 meylindeki yamaç araziye dökülen şehrin çöpü olduğu gibi yeni yapılmış olan Borçka Barajı’na dökülmektedir. Bununla ilgili herhangi bir tedbir ya da bir yaptırımınız var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çolak.

Sayın Öztürk…

15.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu Nükleer Santralı, balık çiftlikleri ve Silifke Kayraktepe Barajı ile Aksuvat Barajı’na ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakanım, Silifke Akkuyu Nükleer Santralinin yapımı konusunda herhangi önleyici bir davranışınız var mı? Bu bir.

İki: O yörede yapılmak istenilen balık çiftliklerine karşı ne gibi tedbirler düşünüyorsunuz? Çünkü bunlar çevreyi katledici şeylerdir.

Silifke Kayraktepe Barajı ve Silifke Aksuvat Barajı’nın yapımı hangi aşamadadır?

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Aslanoğlu, buyurun.

16.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Malatya Belediyesinin katı atık tesislerinin tamamlanmamasına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanlarının verdiği sözü, ben, herkesin bakanı olduğunu bir bakanın… Ama artık, sizin verdiğiniz sözlere inanmamaya başladım. Siz, Malatya Belediyesi katı atık tesislerinin 2008 yılında mutlaka yapılacağını söylemiştiniz, 2008 yılı bitti… Artık, sizin sözlerinize inanmayacağım.

Bilgilerinize arz ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Son soru Sayın Öztrak.

Buyurun efendim.

17.- Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak’ın, Ergene havzasında yaşanan çevre felaketine ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bu önemli günde, Ergene havzasında yaşanan çevre felaketine bir defa daha dikkatinizi çekmek istiyorum ve konuya ilginizi tüm Trakya’nın beklediğini bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim, sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztrak.

Sayın Bakanım sorular bitti, cevaplayabilirsiniz 69’a göre.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; ben de tekrar saygılarımı arz ediyorum.

Şimdi efendim, önceden hızlı bir şekilde, süre de az olduğu için, soru çok, topluca cevap vereyim.

Bir defa Kyoto’dan sonraki, yani 2013 sonrası küresel iklim değişimiyle alakalı Hükûmetimiz çalışıyor. Bakın, bu konuda, bildiğiniz gibi, Bakanlığımızın başkanlığında, başta Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, diğer bakanlıklar, sivil toplum kuruluşları olmak üzere, Küresel İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulumuz var. Sürekli olarak toplanıyoruz ve bu konuda hazırlıklar yapılıyor. Yani, biz, gerçekten her ne kadar Kyoto’ya taraf olmasak dahi bütün toplantılara iştirak ettik. Gerek Bonn’daki toplantı, aynı zamanda Polonya’daki toplantı, önümüzdeki aralık ayında Kopenhag’da yapılacak olan toplantıya hazırlık yapıyoruz. Bunu, sadece Bakanlığımız değil, aynı zamanda Dışişleri Bakanlığıyla birlikte yürütüyoruz. Bu konuda gerçekten hassas davranıyoruz. Onu özellikle belirtmek istiyorum.

Tabii, çevre ve insan sağlığı olunca, her şeyin önünde olması lazım. Bu konuda sayın milletvekillerimizin işaret ettiği bu hassasiyete ben de iştirak ediyorum yani. Zaten bir çevreci olarak, yıllarca çevre mühendisliği bölümünde ders vermiş bir hoca olarak benden bunun dışında bir şey beklenemez ama tabii ki koruma-kullanma dengesini de gözetmemiz gerekir diye düşünüyorum. Dolayısıyla hem çevreyi koruyacağız hem de birtakım kaynaklarımızı, millî kaynaklarımızı ekonomimizin hizmetine, milletimizin hizmetine sunacağız. Yani bunu da dikkate almamız gerekir.

Büyük Menderes ve Gediz’le alakalı olarak… Bakın, Gediz için, az önce ifade ettim, biz hem o bölgedeki valilerimiz, belediye başkanlarımızla birlikte Gediz’le alakalı ciddi bir eylem planı hazırladık ve tarih verdik bakın ve bunu da “30 Aralık 2012” diye Gediz’le ilgili bütün atık su arıtma tesisleri bitecek diye tarih koyduk. Şu anda yapılıyor bakın. Pek çok tesis yapılıyor. Kimisi proje hâlinde ama müsaade ederseniz ben gruplara bu konuda… Tabii ki sırf Gediz’le alakalı anlatmak istediklerimi ben bir saatte anlatamam. Müsaade edin, eğer arzu ederseniz o bölgenin milletvekillerine biz Gediz’le ilgili, Büyük Menderes’le ilgili, yapılan çalışmalar, eylem planları, bunun takvimlerini sizlere söyleyelim. Bütün atık su arıtma tesislerinin, kimisi inşa hâlinde, kimisinin projesi hazırlanıyor, kimisi yatırım programına alınacak. Bunu özellikle belirteyim.

Tabii, bu Uşak’taki dericilerin faaliyetlerini devam ettirip de 70-80 kilometre ötedeki diğer dericilerin bu konuda gerekli tedbirleri almaması konusunda sizin görüşünüze ben de aynen katılıyorum. Zaten bu konuda bize de şikâyet geldi, Bakanlığımıza. Şu anda onların denetlenmesi ve -gerekli cezaların- gerekirse kapatılması talimatını verdim. Onu da özellikle belirteyim. Bu konuda haklısınız. Yani bir tarafta vecibelerini yerine getirirken diğer tarafta hiçbir vecibeyi yerine getirmeden atık suların olduğu gibi alıcı ortama boşaltanları mutlaka mütalaa etmemiz gerekir. Haksız rekabet doğduğunu da burada ifade etmek istiyorum.

Özellikle Gediz Ovası’nın kirlenmesine gelince… Bakın Turgutlu nikel madeniyle alakalı ben çok geniş açıklama yaptım ama şöyle bir ithamda bulunuldu: Efendim, yok İngiliz Hükûmeti gelmiş de, büyükelçisi, biz bu baskıya boyun eğmişiz! Böyle bir şey asla yoktur, olamaz. Biz bilim adamıyız, böyle şeyler, kulaktan dolma şeylerle söz konusu olamaz; bu bir. İkincisi…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Biz söylemiyoruz, belediye başkanınız söylüyor.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ben sizi dinledim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Belediye başkanınız söylüyor.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Böyle bir şey olamaz! Biz büyük bir devletiz, hiç kimsenin herhangi bir şekilde baskısına maruz kalmayız. Kabul edemeyiz böyle baskıyı. Böyle bir şey yok bir kere, nereden çıkarıyor? Falanca kulaktan dolma şeylerle itham edilemez. Biz bu vatanı herkesten daha çok seviyoruz. Şimdiye kadar da bütün ömrüm bu vatan, bu millet, bu bayrak için çalışmakla geçti. Böyle bir ithamda hiç kimse bulunamaz. Bunu özellikle belirteyim.

Burada bir de şunu ifade edeyim…

AHMET ORHAN (Manisa) – Sizin belediye başkanınız söylüyor, biz söylemiyoruz bunu.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bir de şunu ifade edeyim: Orada bu rapora imza atan ilim adamları gerçekten benim de tanıdığım kıymetli bilim adamlarıdır, öyle ezbere rapor vermezler. Onları da cidden bu konuda özellikle yanlış değerlendirmemek gerektiği kanaatindeyim. Neticede bilime göre hareket ediyor, alınan tedbirleri gözlüyor, ona göre karar veriyor.

Gediz Ovası’nın asla kirlenmesi söz konusu değildir, Gediz Ovası ile alakası yoktur; bu bir. Gediz Nehri’nden ve o kaynaklardan da su alınmayacaktır.

AHMET ORHAN (Manisa) – Niçin alakası yoktur Sayın Bakanım?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Müsaade eder misiniz kardeşim, bir politik mevzu yapmayın bunu.

BAŞKAN – Açıklama yapıyor efendim, bir dinleyelim efendim.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Müsaade edin bir toparlıyorum. Siz konuştunuz…

AHMET ORHAN (Manisa) – Yarım saattir burada zaten siz konuşuyorsunuz Sayın Bakanım yani!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Konuştunuz, cevap veriyorum. Lütfen yerinizden konuşmayın. Ben cevap veriyorum, bunu politik şey olarak değerlendirmeyin lütfen. Biz ilmî olarak değerlendirelim; doğruysa doğru, eğriyse eğri. Bu şekilde değerlendirmek yanlıştır.

AHMET ORHAN (Manisa) – Biz de ilmî konuşuyoruz, hayalî konuşmuyoruz Sayın Bakan.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, devam ediniz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ben ilmî konuşuyorum, ben rakamlar veriyorum, ben geçirimlilik kat sayısını veriyorum, ben alınan tedbirlerden bahsediyorum.

Bunun dışında şunu ifade edeyim: Eğer herhangi bir şekilde Gediz Nehri’nden su alınacaksa, ona müsaade etmeyeceğiz, işletmesine müsaade etmeyiz. Böyle, yok efendim bu atık su arıtma tesisinin suyunu kullanmayacak, Gediz Nehri’nden alacak… Bu noktada izin verecek olan Bakanlığıma bağlı Devlet Su İşleridir, izin vermeyeceğiz öyle bir şey varsa.

AHMET ORHAN (Manisa) – Sağ olun, teşekkür ediyoruz onun için Sayın Bakan, yalnız şu ağaçları da kurtaralım.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Yani, başka yerden, bunun dışında bir su almak isterse müsaade etmeyeceğiz.

AHMET ORHAN (Manisa) – Şu ağaçları da kurtaralım Sayın Bakan, 300 bin ağaç.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ağaçlara gelince, bakın, şu anda kesilecek ağaç 120 bin adet. Biz kendilerinden 547.800 adet ağaç dikmesini teminat altına aldık, 4,5 katı.

AHMET ORHAN (Manisa) – Otuz yaşında Sayın Bakan.

BAŞKAN – Sayın Orhan, lütfen.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ayrıca mevcut kesilen ağaçların da yerine ağaç dikilmesini de, rehabilitasyon yapmasını da taahhüt altına aldık, onu da belirteyim.

Şimdi, Gaziantep’le ilgili konuya bakacağım. Sayın Gaziantep Milletvekilimiz, onu hassasiyetle yerinde inceleyeceğim.

Bir de yangın söndürmeyle alakalı. Değerli arkadaşlar, bakın, biz size rapor verdik. Türkiye, hakikaten, orman teşkilatımız yangınla mücadelede Akdeniz ülkeleri içinde en başarılı ülkedir. Bakın, bunu iddia ediyorum. Rakamlar ortada. Tedbirler aldık, alıyoruz ama Akdeniz Bölgesi gibi bir alanda hiçbir şekilde yangın çıkmayacak diye hiç kimse taahhüt edemez. Ama tedbir alacağız, yangını en kısa zamanda söndüreceğiz.

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Antalya Serik’teki yangında sadece seyrettiniz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bu konuda gerekli tedbirler alınıyor, yangın uçakları kiralandı. Evet, bir vekilimiz güzel işe işaret etti. Geçen sene bütün dünyada, Akdeniz bölgelerinde, Portekiz’de, İtalya’da, Fransa’da, Yunanistan’da yangın olunca yangın uçaklarına, helikopterlerine talep arttı. Geçen sene maalesef yangın helikopteri, uçağı bulamadık ama bu sene erken davrandık, ocak ayında ihaleye çıkıldı, uçakları da Türk Hava Kurumu kiralama ihalesini aldı, helikopterler de kiralandı. Şu anda yaklaşık kırk adet havadan yangın müdahale ekiplerimiz var, onu da özellikle belirteyim.

Sayın Vekilimizin İstanbul Yeşilyurt’taki konusuyla ben bizzat ilgileneceğim, takip edeceğim.

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Bakan, o parkta yüz yıllık ağaçlar var, alışveriş merkezi oluyor, lütfen inceleyin.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Sayın Şandır’ın Mersin’le ilgili taleplerini dikkate alacağım.

Ayrıca, Balıkesir’le ilgili soru önergesi verdi Sayın Vekilim. Biliyorum, Manyas Gölü ve Balıkesir’deki diğer içme suyu barajlarıyla alakalı. O konuda da zaten soru önergesinin cevabı hazırlanıyor, onu da özellikle belirtmek istiyorum.

Artvin Borçka’daki çöp meselesine gelince: Efendim, çöp meselesini… Malatya Milletvekilimiz de aynı şeyi söyledi. Artvin için çöp meselesinin çözümünde biz belediyeler ve o civardaki birtakım ilçe ve belde belediyeleri, merkez belediyesi dâhil olmak üzere katı atık birliği kurdukları takdirde Bakanlığımız bunlara proje desteği veriyor, yer temini konusunda yardımcı oluyor, hatta, birlik olması hâlinde kısmen biz Bakanlıktan katkı payı olarak maddi destek sağlıyoruz. Yoksa, bütün katı atık tesislerini, bütün atık su arıtma tesislerini Bakanlık yapacak diye bir kanun da yok, böyle bir vazife de söz konusu değil. Biz sadece kontrol etmekle mükellefiz, onu özellikle belirteyim. Kontrol için de hassasiyetle davranıyoruz, onu belirteyim. Malatya’daki ve diğer Artvin’deki eksikler varsa, -Kahramanmaraş’ta da var- onları bizzat takip edeceğim; onu da özellikle belirteyim.

Ergene’yle ilgili çalışmalar zaten devam ediyor. Sürem bir dakika kaldığı için…

Bir de şunu ifade etmek istiyorum: Balık çiftlikleriyle ilgili Sayın İzmir Milletvekilimiz cevabı verdi.

AHMET ERSİN (İzmir) – Doğru değil, doğru değil.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Daha geçen hafta ben de oradaydım, kusura bakmayın. Şu anda nereye gidiyor, ona bakın. Hepsinin taşınmadığını ben söyledim ama yüzde 80’inin taşındığını ifade ediyorum. Lütfen, siz de bu hafta sonu İzmir’e gidin.

AHMET ERSİN (İzmir) – Oradayım, hep oradayım.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Sayın İzmir Valimizden ve aynı zamanda İzmir’deki Çevre Orman İl Müdürümüzden lütfen sağlıklı bilgi alınız. Hepsinin taşındığını söylemedim ama yüzde 80’inin taşındığını söylüyorum. İsterseniz size bunların listesini teker teker vereceğim.

AHMET ERSİN (İzmir) – Listesi var bende.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Netice olarak, tabii, burada sürem bitiyor. Ben, hassasiyetlerinden dolayı, hakikaten, bütün grupların çevreye gösterdikleri büyük hassasiyetten dolayı teşekkür ediyorum. Sizlerin de söyleyecekleri hususlar, tenkitleriniz, tavsiyeleriniz bizim için önemlidir. Neticede bu çevre hepimize aittir, bu ülke hepimizindir. Bu konuda da, ben buraya notlar aldım. Çevre konusundaki sizlerin taleplerini hassasiyetle takip edeceğim.

Tekrar teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu ve 20 milletvekilinin, turizm sektöründeki her şey dahil uygulamasının yol açtığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/382)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gerekçesini aşağıda arz ettiğimiz, turistik otellerin uyguladığı "herşey dahil" (All Inclusive) uygulamasının, turizm sektörüne verdiği zararların araştırılması, tespit edilen sorunların aşılması için gerekli önlemlerin ve çözüm önerilerinin tespiti amacıyla Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

1) Mehmet Şevki Kulkuloğlu                      (Kayseri)

2) Hikmet Erenkaya                                    (Kocaeli)

3) Yaşar Tüzün                                           (Bilecik)

4) Bülent Baratalı                                        (İzmir)

5) Atilla Kart                                               (Konya)

6) Eşref Erdem                                            (Ankara)

7) Zekeriya Akıncı                                      (Ankara)

8) Rahmi Güner                                          (Ordu)

9) Nevingaye Erbatur                                  (Adana)

10) Turgut Dibek                                        (Kırklareli)

11) Tekin Bingöl                                         (Ankara)

12) Sacid Yıldız                                          (İstanbul)

13) Yaşar Ağyüz                                         (Gaziantep)

14) Tacidar Seyhan                                     (Adana)

15) Fehmi Murat Sönmez                           (Eskişehir)

16) Mehmet Ali Özpolat                             (İstanbul)

17) Mevlüt Coşkuner                                  (Isparta)

18) Ali Rıza Ertemür                                   (Denizli)

19) Şevket Köse                                          (Adıyaman)

20) Ensar Öğüt                                            (Ardahan)

21) Ramazan Kerim Özkan                         (Burdur)

Gerekçe:

Ülkemizde bulunan turistlik otellerde yabancı turistlere çok cüzi miktarlar karşılığında "herşey dahil" (all inclusive) uygulaması uygulanmaktadır. Herşey dahil sistemine göre, gelen turistlerin ihtiyaçları otel içerisinde karşılanmaktadır. Bu nedenle, gelen yabancı turistler tatillerini otel dışına çıkmadan geçirmektedirler. Böylelikle, gelen yabancı turistlerin kent esnafına katkısı bulunmamakta, oteller daha fazla kazanırken küçük esnaf ekonomik olarak zor duruma düşmektedir.

Yine ülkemizde özellikle yabancı turistlere çok düşük meblağlarla herşey dahil sistemi uygulanmaktadır. Ancak, bu uygulama yerli turistlere beş misli gibi farklı bedellerle uygulanmakta ve bu uygulama da yabancı-yerli turist ayrımı yapılmasına neden olmaktadır.

Ülkemizde uygulanan "herşey dahil" sisteminin ülke turizmine olumsuz etkisi giderek artmaktadır. Bu sebeplerle, turistik otellerin uyguladığı "herşey dahil" (all inclusive) uygulamasının, turizm sektörüne verdiği zararların araştırılması, tespit edilen sorunlar konusunda gerekli önlemlerin ve çözüm önerilerinin tespit edilmesi amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

2.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer ve 21 milletvekilinin, kamudaki geçici personelin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/383)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

657'ye tabi 4C statüsünde çalışanları kapsayan hizmet sözleşmesi Türkiye çapında yaklaşık 80 bin kişiyi yakından ilgilendirmektedir. Sözleşme dikkatle incelenecek olursa, pek çok maddesiyle modern kölelik denilebilecek koşulları içermektedir. Kamuda geçici olarak çalışan personel için çıkarılmış olan 4C statüsü ile çalışanlar sadece ücret açısından değil, sosyal haklar açısından da ciddi anlamda mağdur edilmektedir. 4C hizmet sözleşmesinin bazı maddeleri kısaca özetlenecek olursa;

1- Bu sözleşme; çalışanın tazminat hakkı doğmaması için yılın 12 ayı yerine 10 ayını kapsayacak şekilde yapılmakta, kalan iki ayında personel ücretsiz izinli sayılmakta ancak başka işlerde çalışmasına izin verilmemektedir.

2- Bu sözleşmeyle çalışanın yılda 10 gün (ayda bir gün olmak üzere) ücretli izin hakkı bulunmakta, 10 ay boyunca 5 gün (4 ayda bir gün) sağlık raporlu izin hakkı bulunmakta, çalışan diğer günlerde ücretsiz izinli sayılmaktadır.

3- Çalışana ücret dışında mesai parası, sosyal yardımlar, denge tazminatı, döner sermaye katkısı gibi hiçbir ek ödeme yapılamamaktadır.

4- 2005 yılında uygulamaya konulan 4C statüsünü düzenleyen yasa çıktığından bugüne kadar bu statüde çalışanlardan 20'nin üzerinde intihar gerçekleşmiştir.

Bu bilgiler doğrultusunda;

4C statüsünün yeniden düzenlenmesi için öncelikle ilgili sözleşmenin 1b maddesinin yani "İlgili, bu sözleşmede belirtilen işler dışında herhangi bir işte çalıştırılamaz." hükmünün kaldırılarak çalışanın diğer kamu personeli gibi sosyal hak ve yardımlardan, denge tazminatından ve mesai ücretinden yararlanması talep edilmektedir. Yanı sıra hizmet sözleşmesinin bir yılda 10 ay yerine, yılın tamamını kapsayacak şekilde 12 aylık olarak düzenlenmesi, çalışanların kıdem tazminatı hakkını doğuracak ve bu önemli haksızlık ile mağduriyeti giderecektir. 

Kamuda çalışan 657'ye tabi 4C statüsünde çalışanların çalışma koşullarını düzenleyen hizmet sözleşmesindeki yukarıda sayılan sakıncaların ve yanlışlıkların giderilmesi, düzeltilmesi için Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisince Meclis Araştırması istiyoruz. 28.05.2009

1) Abdullah Özer                                        (Bursa)

2) Ferit Mevlüt Aslanoğlu                           (Malatya)

3) Halil Ünlütepe                                         (Afyonkarahisar)

4) Mehmet Ali Özpolat                               (İstanbul)

5) Ali Rıza Ertemür                                     (Denizli)

6) Ali Rıza Öztürk                                       (Mersin)

7) Hikmet Erenkaya                                    (Kocaeli)

8) Yaşar Tüzün                                           (Bilecik)

9) Bülent Baratalı                                        (İzmir)

10) Atilla Kart                                             (Konya)

11) Eşref Erdem                                          (Ankara)

12) Zekeriya Akıncı                                    (Ankara)

13) Rahmi Güner                                        (Ordu)

14) Nevingaye Erbatur                                (Adana)

15) Turgut Dibek                                        (Kırklareli)

16) Tekin Bingöl                                         (Ankara)

17) Sacid Yıldız                                          (İstanbul)

18) Yaşar Ağyüz                                         (Gaziantep)

19) Tacidar Seyhan                                     (Adana)

20) Mehmet Şevki Kulkuloğlu                     (Kayseri)

21) Fehmi Murat Sönmez                           (Eskişehir)

22) Ahmet Küçük                                       (Çanakkale)

3.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 22 milletvekilinin, Bursa’daki hastane yangını ve sağlık kuruluşlarının yangına karşı güvenliklerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/384)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Geçtiğimiz günlerde Bursa ili Şevket Yılmaz Hastanesinde bir yangın meydana geldi. Bunun sonucunda yoğun bakımda yaşam mücadelesi veren 8 yurttaşımız hayatını kaybetti. Yaşanan olayın sebepleri ve hastaların ölüm nedenleriyle ilgili açıklamalar ilerleyen günlerde hazırlanacak raporlar sonucunda ortaya çıkacaktır.

Ancak bu olay ülkemizde halen hizmet vermekte olan kamu, özel hastane ve sağlık kuruluşlarının yangın vb durumlara ne kadar uygun olduğu sorusunu gündeme getirmiştir.

1. Ülkemizde halen hizmet vermekte olan kamu ve özel hastane ve sağlık kuruluşlarının hangilerinde "Yangın Algılama Sistemi" bulunmakta, hangilerinde bulunmamaktadır?

2. "Yangın Algılama Sistemi" bulunan hastane vb sağlık kuruluşlarında bu sistemlerin çalışıp çalışmadığı ve takibi kimler tarafından ve ne kadar süre ile yapılmaktadır?

3. Ülkemizde halen hizmet vermekte olan kamu ve özel hastane ve sağlık kuruluşlarının hangilerinde mevcut elektrik tesisatının dizaynında kullanılan kablolar, halojen free  (halojenden arındırılmış)'tır?                  

4. Sağlık kuruluşlarının hangilerinde Tesisat şaftında ve asma tavan içinde, yangın algılama sistemi mevcuttur?

5. Sağlık kuruluşlarının hangilerinde, mimari projeye uygun olmayan mekanlar ve fonksiyonlar, sonradan oluşturulmuştur? Bu tür yapılaşmalarla ilgili olarak denetim, izin ve kontroller nasıl ve kimler tarafından yapılmakta ve izinler nasıl verilmektedir?

6. Bu tür değişikliklerin gerektirdiği mekanik ve elektrik tesisat değişiklikleri proje üzerinde yapılmadığı durumlarda bu konuların sorumluluğu kimlere aittir?

7. Sağlık kuruluşlarının hangilerinde yoğun bakım ve yeni doğan ünitesinde pozitif basınç oluşturacak şekilde havalandırma tesisatı mevcuttur? Hangilerinde değildir?

8. Pozitif basınç oluşturacak şekilde havalandırma tesisatı bulunan yoğun bakım ve yeni doğan ünitelerinin bakım, kontrol ve çalışma izlemeleri nasıl ve kimler tarafından sağlanmaktadır? Bu sistemlerde ortaya çıkabilecek aksaklıkların sorumluluğu kimlere aittir?

9. Sağlık kuruluşlarının hangilerinde hem elektrik tesisatı, hem de oksijen gibi yakıcı gazların hatlarının geçişini ayrı ayrı sağlayacak "Kablo Bacası" bulunmaktadır? Hangilerinde bulunmamaktadır?

10. Sağlık kuruluşlarının hangilerinde Kablo bacasında katlar arasında, alev ve dumanı engelleyecek veya geciktirecek "Yangın Şiltesi, Yangın Şapı" bulunmaktadır? Hangilerinde bulunmamaktadır?

11. Sağlık kuruluşlarının hangilerinde Bloklar arasında yangın ve dumanın yayılımını engelleyecek "Yangın Kompartımanları ve Önleyiciler" bulunmaktadır? Hangilerinde bulunmamaktadır?

12. Sağlık kuruluşlarının hangileri Mimari, Statik, Elektrik, Yangın ve Mekanik Tesisat Projeleri, ilgili Meslek Odalarının mesleki denetimden geçirilmiştir? Hangileri geçirilmemiştir?

13. Sağlık kuruluşlarının hangilerinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği ile işletme güvenliği kapsamında, ilgili mühendislerin tam gün süreli istihdamları sağlanmaktadır? Bu konularda kimler görevlendirilmektedir?

14. Ayrıca bu tür yapılarda ilgili meslek alanlarındaki taahhüt edilen işlerin teslim alınma aşamasında, ilgili meslek odalarından test ve denetimden geçirilmesi ve risk analizlerinin yapılması ile ilgili destek istenmekte midir?

15. Ayrıca bu tür taahhütleri alan ve uygulayan asıl müteahhit ya da taşeronların mühendislerinin, TMMOB'a bağlı ilgili odalardan SMM Belgeli olup olmadığı kontrol edilmekte midir?

Başta Bursa Şevket Yılmaz hastanesi olmak üzere; tüm bu soruların cevaplanması ve Ülkemizde halen hizmet vermekte olan kamu ve özel hastane ve sağlık kuruluşlarının incelenerek, yangınlara karşı güvenliğinin saptanması ve aksaklıkların belirlenerek gereken önlemlerin en kısa sürede alınmasının sağlanması ile bu konuda ulusal bir politika oluşturulmasına ışık tutması amacıyla Anayasanın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılması hususunda gereğini saygılarımızla arz ederiz. 

1) Kemal Demirel                                        (Bursa)

2) Abdullah Özer                                        (Bursa)

3) Ali Rıza Öztürk                                       (Mersin)

4) Hikmet Erenkaya                                    (Kocaeli)

5) Yaşar Tüzün                                           (Bilecik)

6) Bülent Baratalı                                        (İzmir)

7) Atilla Kart                                               (Konya)

8) Eşref Erdem                                            (Ankara)

9) Zekeriya Akıncı                                      (Ankara)

10) Rahmi Güner                                        (Ordu)

11) Nevingaye Erbatur                                (Adana)

12) Turgut Dibek                                        (Kırklareli)

13) Tekin Bingöl                                         (Ankara)

14) Sacid Yıldız                                          (İstanbul)

15) Yaşar Ağyüz                                         (Gaziantep)

16) Tacidar Seyhan                                     (Adana)

17) Mehmet Şevki Kulkuloğlu                    (Kayseri)

18) Fehmi Murat Sönmez                           (Eskişehir)

19) Mehmet Ali Özpolat                             (İstanbul)

20) Ensar Öğüt                                            (Ardahan)

21) Mevlüt Coşkuner                                  (Isparta)

22) Ali Rıza Ertemür                                   (Denizli)

23) Ahmet Küçük                                       (Çanakkale)

4.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 26 milletvekilinin, Çevre ve Orman Bakanlığının uçak ve helikopter ihalesinin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/385)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından orman yangınları için açılan uçak ve helikopter kiralama ihalesi şartnamesinin açık ve net olmadığı gibi, kiralanacak uçak ve helikopterlerin model, yaş gibi aranan özellikler belirlenmemiş, ülkemizde uçuş güvenliği ve uçuş emniyetinden sorumlu olan Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün hiçbir bilgisi ve önerisi alınmamıştır.

Ayrıca, açılan ihalede yüklenici firma tarafından 01.05.2009 tarihine kadar ülkemize getirildiğinde Teknik Şartnamede istenilen özellikleri taşıyıp, taşımayacağı kontrol edilecektir ifadesiyle, bakanlığın adrese teslim bir ihale açtığı açıkça görülmektedir.

Açılan ihalede uçakların 30-40 yaşında olabileceği açıkça görülmekte ve satın alma değeri çok düşük olan bu uçaklara 7 yılda 53 milyon $ ödeme yapılacaktır. Bu uçakların uçuşlarında saatine 9.250 EURO ödeme yapılacaktır.

Ayrıca, 16 helikopter ihalesi açılmasına karşın, 13 helikopter kiralaması yapılmış bu helikopterler için 5 yılda 125 milyon $ ödeme yapılacaktır. Bu helikopterlerinin dünya piyasalarındaki kiralama fiyatları dikkate alınmamıştır.

Hazırlanan şartnamede herhangi bir özellik belirtilmeden sadece 2500 litre su taşıyan helikopter seçilmiş, daha yüksek kapasite olan helikopterler her nedense seçilmemiştir.

Çevre ve orman Bakanlığınca açılan uçak ve helikopter ihalesi şartnamesi yeterince açık olmayıp gerekli rekabet koşullarını oluşturacak netlikte hazırlanmamıştır.

Bu sebeple, Anayasanın 98. Maddesi ile İç Tüzüğün 104. ve 105. Maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını arz ederim.

1) Ferit Mevlüt Aslanoğlu                           (Malatya)

2) İsa Gök                                                   (Mersin)

3) Ali Rıza Öztürk                                       (Mersin)

4) Çetin Soysal                                            (İstanbul)

5) Mevlüt Coşkuner                                    (Isparta)

6) Ali Arslan                                               (Muğla)

7) Ali İhsan Köktürk                                   (Zonguldak)

8)  Tekin Bingöl                                          (Ankara)

9) Halil Ünlütepe                                         (Afyonkarahisar)

10) Abdullah Özer                                      (Bursa)

11) Mehmet Ali Özpolat                             (İstanbul)

12) Ali Rıza Ertemür                                   (Denizli)

13) Hikmet Erenkaya                                  (Kocaeli)

14) Yaşar Tüzün                                         (Bilecik)

15) Bülent Baratalı                                      (İzmir)

16) Atilla Kart                                             (Konya)

17) Eşref Erdem                                          (Ankara)

18) Zekeriya Akıncı                                    (Ankara)

19) Rahmi Güner                                        (Ordu)

20) Nevingaye Erbatur                                (Adana)

21) Turgut Didek                                        (Kırklareli)

22) Sacid Yıldız                                          (İstanbul)

23) Yaşar Ağyüz                                         (Gaziantep)

24) Tacidar Seyhan                                     (Adana)

25) Mehmet Şevki Kulkuloğlu                    (Kayseri)

26) Fehmi Murat Sönmez                           (Eskişehir)

27) Ahmet Küçük                                       (Çanakkale)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır. 

B) Duyurular

1.- İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesinin bildirmiş olduğu; Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk hakkındaki dosyanın, Anayasanın 83’üncü maddesinin ikinci fıkrası gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulmasına ilişkin duyuru

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/4/2009 tarihli ve 2009/47 esas numaralı yazısı ile Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk’un yargılanmasına devam edildiği, Anayasa’nın 83’üncü maddesinin ikinci fıkrası gereği bildirilmiştir.

Bilgilerinize sunulur.

Birleşime bir saat ara veriyorum efendim.

Kapanma Saati:12.48

 

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/95) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 04/06/2009 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ve Genel Kurulun bugün saat 19.00’a kadar çalışmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

                                                                                                        04.06.2009

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun, 04.06.2009 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                            Hakkı Suha Okay

                                                                                                    Ankara

                                                                                           Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (10/95) esas numaralı Meclis Araştırma Önergesinin görüşmesinin, Genel Kurul’un 04.06.2009 Perşembe günlü birleşiminde yapılması ve Genel Kurulun bugün saat 19.00’a kadar çalışması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde Ahmet Ersin, İzmir Milletvekili.

Sayın Ersin, buyurun efendim.

AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hani zaman zaman gerek görsel basında gerekse yazılı basında, şu kadar yasa dışı göçmenin Yunanistan’a geçerken denizde boğularak yaşamlarını yitirdiğini ya da şu kadar sayıdaki yasa dışı göçmenin kara yolundan Avrupa’ya ulaşmak isterken kapalı tırlarda boğularak yaşamlarını yitirdiklerini gördük, okuduk.

İşte bugün, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu yasa dışı insan hareketleriyle ilgili verdiğimiz araştırma önergesinin, iki yılı geçen süreden beri ele alınmayan bu araştırma önergesinin bugün görüşülmesi için öneride bulunduk. O nedenle söz aldım, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, günümüzün en zorlu sorunlarından birisidir sosyal düzenin korunması ile uluslararası güvenliğin sağlanmasında tehlike oluşturan ve insan hakları ile yaşam hakları ihlallerine neden olan yasa dışı insan hareketleri günümüzün en zorlu sorunlarından birisidir ve bu yasa dışı insan hareketlerinden en fazla etkilenen ülkelerin başında da Türkiye geliyor. Türkiye bu yasa dışı insan hareketlerinde hem hedef ülke hem de transit ülke olması nedeniyle başka ülkelere göre çok daha fazla olumsuz etkileniyor.

Değerli arkadaşlarım, bir defa bu yasa dışı insan hareketlerinde Türkiye, iş bulmak ya da iltica amacıyla gelenler için bir hedef ülkedir. Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika’dan, oradaki sosyal yaşamdan, oradaki siyasi durumlardan kaçarak daha demokrat ve daha gelişmiş ülkelere gitmek isteyen topluluklar içinde Türkiye bir transit ülkedir. Konumu itibarıyla asıl, bu transit geçişlerden, Türkiye büyük sıkıntı yaşıyor ve bu yasa dışı insan hareketlerine engel olamadığı gerekçesiyle de Türkiye Avrupa Birliği ülkeleri tarafından sık sık ağır biçimde eleştiriliyor.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa dışı insan hareketleri yıllık cirosu 10 milyar doları bulan uluslararası organize suç örgütleri tarafından idare edilen, yönlendirilen ve organize edilen bir büyük dramdır ve bu yasa dışı insan hareketlerini iki bölümde değerlendirmek lazım. Bu yasa dışı hareketlerin, yasa dışı insani hareketlerin bir bölümünü yasa dışı göçmenler oluşturuyor ki bunlar da daha çok, az önce sözünü ettiğim gibi, Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika’dan daha uygun ortamlarda yaşamak için yola çıkan ve sözünü ettiğim bu organize suç örgütlerinin ağına düşen topluluklardan oluşuyor.

Değerli arkadaşlarım, düşünün ki Türkiye son sekiz yılda 600 bine yakın yasa dışı göçmeni yakalayarak ülkelerine göndermiştir, son sekiz yılda 600 bine yakın yasa dışı göçmen… Kaldı ki bu yasa dışı göçmenler genellikle de kendi ülkelerinin sınırları dışına çıktığında ya da diyelim ki Türkiye sınırlarına girdiklerinde pasaportlarını, kimliklerini imha ediyorlar ve bu kişilerin hangi ülke vatandaşı olduğunu tespit edinceye kadar çok da uzun bir süre geçiyor. Dolayısıyla, yasa dışı göçmen oldukları nedeniyle illegal yollardan Türkiye’ye giriş yaptıkları nedeniyle yakalan ama ülkeleri tespit edilinceye kadar, hangi ülke vatandaşı oldukları tespit edilinceye kadar barınma ve iaşeleri sağlanan bu kişilerle ilgili Türkiye çok ağır bir ekonomik yükün altında bulunuyor. Nitekim son sekiz yılda sadece barınma ve iaşe masrafı olarak Türkiye 800 milyon 600 bin lira harcama yapmıştır. Keza, uyrukları hangi ülke vatandaşı oldukları tespit edilenlerin geri gönderilmelerine ilişkin de 9 milyon 700 bin lira Türkiye harcama yapmıştır, ki toplam 18 milyon 300 bin liralık bir yük getiriyor Türkiye’ye. Bununla beraber, Türkiye bu göç hareketlerini engelleyemediği, gerekli önlemleri almadığı nedeniyle de, bütün bu çabalarına rağmen, yine de Avrupa Birliği ülkeleri tarafından çok ağır biçimde eleştiriliyor.

Değerli arkadaşlarım, bir diğer yasa dışı insan hareketi, insan ticareti. Bu insan ticareti de, genellikle Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra oluşan ülkelerdeki ve özellikle de o ülkelerdeki kadınların tehditle, şiddetle ya da kandırılarak Türkiye’ye getirilmeleri, ki bunların bir kısmı Türkiye’ye çalışmak için de geliyorlar, Türkiye’de de yerleşiyorlar ve bunlar için Türkiye bir hedef ülke ama birçoğu için de Türkiye bir transit ülke çünkü o eski Sovyet ülkelerinden, Sovyetlerin dağılmasından sonra oluşan ülkelerden Türkiye’ye getirilen bu insanlar, ülkemiz üzerinden Orta Doğu’ya gönderiliyorlar. Yani tam bir insan ticareti, tam bir insan haklarına aykırı durum var ve Türkiye’ye getirilen özellikle bu kadınlar hem cinsel istismara uğruyorlar hem zorla çalıştırılıyorlar ve kandırılarak Türkiye’de yaşamlarını bu şekilde, insan haklarına aykırı bir biçimde sürdürmeye çalışıyorlar.

Yine, işte, değerlendirdiğimiz zaman, son sekiz yılda bine yakın insan ticareti mağduru kadın kurtarıldı emniyet güçlerimiz tarafından. Bine yakın bu suç mağduru kadın, emniyet güçlerimiz tarafından kurtarılarak ülkelerine gönderildi ve yine bu süre içinde 900’den fazla da insan taciri ele geçirildi, yakalandı, yargıya teslim edildi ve gereği yapılıyor.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu bir insanlık dramıdır. Yani kendi ülkesinde çeşitli nedenlerle, gerek siyasi gerek sosyal gerekse ekonomik nedenlerle yaşama koşullarının olmadığı kişiler, insanlar bir umut arayışı içinde Türkiye üzerinden ya Avrupa’ya gitmeye çalışıyorlar ya da Türkiye’de kalıp iltica etmek ya da çalışmak için ülkemizde kalmaya çalışıyorlar ve maalesef ülkemizde kalan ya da kimlikleri, hangi ülke vatandaşı oldukları tespit edilemediği için ülkemizde barındırılan bu yasa dışı göçmenler Türkiye’de bazı suçlara da karışıyorlar. Hırsızlık, gasp, kaçakçılık ve uyuşturucu ticareti gibi suçlarda maalesef bu göçmenlerin önemli bir ağırlığı var. Nitekim, bakın, 2000 ve 2006 yılları arasında toplam 83.563 yasa dışı göçmenin hırsızlık, gasp, kaçakçılık gibi suçlara karıştıkları görülüyor. Yani Türkiye için hem gelişleri bir problem hem Türkiye’de barınırken bir problem yaratıyorlar hem de bütün bunlara rağmen, Türkiye bunların iaşesi ve barınması için gerekli önlemleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ersin, devam edin.

AHMET ERSİN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

…alıyor olmasına rağmen yine de Avrupa Birliği ülkeleri tarafından sıkça eleştiriliyor. Neden? Bu göçmenlere, yasa dışı göçmen ticaretine, yasa dışı göçmen hareketine ve bu insan hareketlerine engel olunamadığı nedeniyle.

İşte bu önergeyi şunun için verdik değerli arkadaşlarım: Şimdi, bu bir büyük insanlık dramıysa, insan haklarına aykırıysa ve üstelik yaşam hakkına aykırıysa -çünkü birçoğu yolda yaşamlarını yitiriyorlar- o zaman bunların ülkemize hangi yollardan ve nasıl girdiklerinin ve neden engellenemediklerinin tespiti gerekir. Bunların, bu yasa dışı göçmenlerin ve insan ticareti yapanların Türkiye’de nasıl olup da sınırdan geçebildiklerini ve bu yakalanan kişilerle, bu suçları işledikleri nedeniyle yakalanan kişilerle ilgili nelerin yapıldığını, nelerin eksik olduğunu tespit etmemiz gerekir. Nitekim, örneğin göçmen kaçakçılığıyla ilgili, yasa dışı göçmenlerle ilgili, bu yasa dışı göçmenliği organize eden suç örgütleriyle ilgili…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET ERSİN (Devamla) – Sayın Başkan, izin verirseniz iki dakikada bitiriyorum.

BAŞKAN – Bitirelim lütfen.

AHMET ERSİN (Devamla) – …aralarında Türklerin de bulunduğu uluslararası suç örgütleriyle ilgili Türk Ceza Yasamızın 79’uncu maddesinde bir düzenleme var yani bu göçmen kaçakçılığı Ceza Yasamıza göre suçtur. Keza, insan ticareti yapanlarla ilgili, yine aralarında Türklerin de bulunduğu uluslararası organize suç örgütleri tarafından yönlendirilen bu insan ticaretiyle ilgili de yine Ceza Yasamızın 80’inci maddesi bir ceza hükmüne varmıştır, bir cezayı hükmetmiştir ancak bütün bunlara rağmen ne insan ticaretine engel olunabiliyor ne de göçmen kaçakçılığına, yasa dışı göçmen ticaretine engel olunabiliyor. O hâlde demek ki aksayan bir şey var değerli arkadaşlarım. İşte bunların tespiti için biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir araştırma önergesi verdik. İki yıldan beri bu önerge ele alınmadı. Umuyorum ve diliyorum ki, bugün sayın milletvekillerinin duyarlı davranışlarıyla bu insanlık dramı, uluslararası bu insanlık dramına Türkiye bakımından bir çözüm bulunabilir. En azından, bir çözüm arayışına gireriz. Sizlerin duyarlılığınıza güveniyorum, inanıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ersin, sağ olun.

Önerinin lehinde Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş… Sayın Durmuş yoklar.

Sayın Şandır buyurun efendim, siz konuşacaksınız. (MHP sıralarından alkışlar) 

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin (10/95) sayılı Meclis Araştırması Önergesi’nin gündeme alınmasıyla ilgili Danışma Kurulu grup önerisi lehinde söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, tabii, Meclisimizin bugünkü gündemini belirleme toplantısına bu sayıda bir milletvekilimizin katılmasını milletimizin takdirine bırakıyorum. Onun için, gündem çok önemli olmadığına göre milletimize birkaç cümle arzım olacak.

Değerli milletvekilleri, Meclis İç Tüzüğü’nün 98’inci maddesi çok açık ve net bir şekilde Meclisimizin temel fonksiyonlarını ifade ediyor ve diyor ki: “Her hafta iki gün, üç çalışma gününün iki gününde bir saatten az olmamak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu denetim görevini yapacaktır.” Bu, kesin bir hükümdür ve İç Tüzük’ün uygulayıcısı olan Meclis Başkanlık Diva-nına Meclisimizin bir talimatıdır. Meclisimiz, Genel Kurulumuz, Hükûmet uygulamalarını, icranın uygulamalarını, haftanın iki gününde, bir saatten az olmamak üzere denetlemekle görevlidir; bu bir hukuktur, Anayasa kadar bir temel hukuktur.

Biz, muhalefet partileri olarak, çok sayıda, ülkemizin sorunlarıyla ilgili, halkımızın beklentileriyle ilgili sorular soruyoruz, cevaplarını sayın bakanlardan bekliyoruz, halkımız adına bekliyoruz. Araştırma önergeleri veriyoruz. Sorunların araştırılarak çözümlerin tespitinin yapılmasını, bu çözümlere muhalefet partileri olarak katkı vermemize imkân verilmesini Meclisimizden talep ediyoruz, iktidar partisinin grubundan ve Hükûmetten talep ediyoruz. Gündem belirlenmesi konusunda da İç Tüzük’ün 98’inci maddesindeki bu amir hükme dayanarak diyoruz ki: “Denetim görevi için, haftanın iki günü, salı ve çarşamba günü soru önergelerine sayın bakanlar burada cevap versinler.” Ama dün burada acı acı itiraz etmemiz, tenkit etmemize rağmen, iktidar partisi grubu Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim görevini bir ay süreyle iptal etmiştir -işin özü budur- bütün itirazlarımıza rağmen. Yani günde bir saat konuşarak bir şey kaybetmezsiniz. Birlikte yapacaksak bunu, gelin, bu mutabakatla, Meclisin denetim görevini tıkamayınız. “Günde bir saat sözlü sorulara cevap verilmesini temin edin.” dememize rağmen maalesef iktidar partisi sayısal çoğunluğunun da gücünü kullanarak, bana göre antidemokratik, bana göre uzlaşmacı olmayan bir yaklaşımla bu denetimi kapatmıştır.

Meclis, kapanıncaya kadar denetim yapamaz durumdadır. Bizim de muhalefet partileri olarak millete olan görevimiz, verdiğimiz sözün gereği, milletin sorunlarının milletin kürsüsünden konuşulmasını temin etmek maksadıyla bir metot arayışı, bir yol arayışı içerisinde, her gün bu kürsüye daha önce milletvekillerimizin verdiği araştırma önergelerinin gündeme alınmasıyla ilgili Danışma Kurulundan taleplerimiz olmakta. Danışma Kurulu bu taleplerimizi dikkate almak durumunda ve sonuç itibarıyla işte şu vakit, iki saati geçkin Meclisimiz daha gündemine geçip çalışmaya başlayamadı. Şimdi de muhalefet partilerinin Danışma Kurulu grup önerileri üzerinde zaman tüketiyor. Yani sözlü sorulara bir saat bu Genel Kurulu kapatarak zaman kazanamadınız. Muhalefet partileri olarak biz, görevimizin gereği, denetim imkânını bir başka şekilde, yine İç Tüzük’ten kaynaklanan hakka dayalı olarak yerine getireceğiz ve her gün burada ülkemizin ve halkımızın bir sorununu, birkaç sorununu konuşacağız. Tabii bu konuşmaları Sayın Hükûmet dikkate alır ve gündeme getirdiğimiz bu konularla ilgili Genel Kurula bilgi verme nezaketini gösterirse doğrusunu yapar. Bu bilgi verme sorumluluğu Sayın Hükûmete aittir çünkü denetimin muhatabı Hükûmettir.

Bakın, bugün, Sayın Çevre ve Orman Bakanı elli dakikaya yakın burada görüştü ama İç Tüzük’e göre, 5 Haziran Dünya Çevre Günü dolayısıyla Sayın Bakan burada bir bilgilendirme, bir çevre duyarlılığını dile getirme görevini yerine getirmiş olsaydı, bunu yapabilmiş olsaydı gruplarımız da onar dakikalık bu konudaki katkılarını vereceklerdi. Dolayısıyla, biz bugün şimdi Cumhuriyet Halk Partisinin görüşmekte olduğumuz insan kaçakçılığı, yasal olmayan göç hareketleri ve bunun sorunlarının üzerinde verilmiş bir araştırma önergesinin gündeme alınmasının lehinde konuşuyoruz, gerekçelerini ifade ediyoruz ama bu konunun Meclis gündeminde görüşmelerinin yapılmasına müsaade etmiyorsunuz. Hiç olmazsa Hükûmetten bir yetkili, bir sayın bakan buraya gelmeli, bu insan kaçakçılığı konusunda ülkemizin sorunlarını, içinde bulunduğu durumu, olayın boyutlarını anlatmalı ve Hükûmetin ortaya koyduğu tedbirleri, düşüncelerini de ifade etmeli. Buna da yanaşmıyorsunuz.

Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, kabul edilmesi belki zor ama, söylenmesi belki uygun değil ama bu Türkiye Büyük Millet Meclisi… Bu kürsü milletin kürsüsü, bu kürsüde milletin sorunlarının konuşulmasını engelliyorsunuz. Milletin sorunlarına karşı Hükûmetin geliştirdiği tedbirlerin konuşulmasını engelliyorsunuz. Sizi millete şikâyet ediyorum. İnsan kaçakçılığı konusunu, Türkiye'nin, özellikle de büyük şehirlerimizin çok önemli bir sorunu olan bu insanlık sorununu konuşmayacağız da neyi konuşacağız?

Milliyetçi Hareket Partisi olarak birazdan görüşmeye açacağımız süt üreticilerinin ve süt sektörünün sorunlarının araştırılarak çözümlerinin tespiti konusunda verdiğimiz araştırma önergesinin gündeme alınmasını talep ediyoruz. Şimdi, süt üreticileri sizin de seçmenleriniz. Ne anlatacaksınız seçmenlerimize? Bugün konunun uzmanı arkadaşlarımızın anlattığına göre süt üreticileri maalesef damızlık dişi inekleri kesmek üzere mezbahaya gönderir duruma geldiler ve bu orandaki artışın yüzde 500 olduğunu ifade ediyorlar. Süt üreticilerinin kendi emekleriyle, kendi bildikleri işi yaparak kendi topraklarında karınlarını doyuramayacak duruma düşmüş olmaları sizi ilgilendirmiyor mu? Bunun konuşulmasına niye Türkiye Büyük Millet Meclisini kapatıyorsunuz? Bunu anlatamazsınız, bunu anlamak mümkün değildir.

Dolayısıyla, gelin, yanlıştan dönün. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunu, ülkenin sorunlarının konuşulmasına, Hükûmet icraatlarının tartışılmasına yani Meclisin, İç Tüzük’ün 98’inci maddesine göre zorunlu olarak haftanın iki günü bir saati geçmemek üzere denetim görevi yapmasına lütfen kapatmayınız. Bu hem demokratik değil hem hukuki değil, inanız ki çok da akıllıca da değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Şandır, devam edin.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bu millet hepimizin milleti, bu halk hepimizin halkı. Bu halkın sorunlarını konuşmayıp da nerede konuşacağız? Sokak konuşmaya başladığı takdirde değerli milletvekilleri, bundan siyaset de zarar görür, bundan siyasi partiler de zarar görür. O sebeple, gelin, yanlıştan dönün, Cumhuriyet Halk Partisinin getirmiş olduğu bu önerge çok doğru bir önerge. Bu önergenin kabul edilip komisyon kurulup kurulmaması ayrı bir hadise ama insan kaçakçılığı konusu üzerinde görüşmelerin başlaması ve Sayın Hükûmetin, sayın bakanların buraya gelip bu konuyla ilgili Hükûmetin aldığı tedbirleri millete açıklaması gerekir, buna fırsat veriniz. “Ben yaptım, oldu.” diyerek bir şeyin olmadığını herkes biliyor, siz de bilmek durumundasınız.

Bu sebeple, tekrar, bu önergenin gündeme alınmasını sizden talep ediyorum. Bu önergenin gündeme alınması lehinde yaptığım konuşmayı dikkate almanızı diler, yüce heyetinize saygılar sunarım. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şandır.

Önerinin lehinde İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş.

Sayın Ağırbaş, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

AYŞE JALE AĞIRBAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insan kaçakçılığı konusunda verilen önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi şahsım ve Demokratik Sol Parti adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, küreselleşmeyle birlikte son yıllarda insan kaçakçılığı ve insan ticareti konuları, özellikle gelişmiş Batı ülkelerini, dolayısıyla da gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeleri de ilgilendiren çok önemli bir konu hâline gelmiştir. Modern dünyanın modern ayıplarından biri olan insan ticaretinin artış göstermesinin sebepleri arasında, dünya nüfusunun 19’uncu yüzyıla oranla 3 kat artması ve bu artışın çoğunlukla gelişmekte olan üçüncü dünya ülkeleri arasında yaşanması yer alıyor.

İstihdam fırsatının bulunmadığı, işsizliğin yüksek olduğu ülkelerden Batı ülkelerine daha iyi bir yaşam, umut vadederek kurbanlarını ağına düşürüyorlar. Kurbanlar kendi ülkelerinde bulunduklarından çok daha zor durumlarda, kötü koşullarda hayat mücadelesi veriyorlar.

İnsan ticareti ya da insan kaçakçılığı; kanun dışı ve ticari amaçla insanların pazarlanması, dilencilik, cinsel sömürme, özgürlüksüz işçilik gibi irade dışı davranışlara tabi tutulmalarıdır. İnsan kaçakçılığı, uluslararası yasa ve insan hakları protokollerinin de ihlalidir. İnsan kaçakçılığı bölgesel düzeyde sadece bir ülkenin değil, hemen hemen bütün dünya ülkelerinin karşı karşıya kaldığı bir sorundur. Yasal kurallara uymaksızın meydana gelen bu hareketlenmeler her geçen gün artış göstermektedir.

Gelişmekte olan veya fakir ülkelerden umuda başlayan yolculuk, transit ülkeler üzerinden ve insan kaçakçılarının yardımıyla gelişmiş ülkelerde son bulmakta veya hedefe varılmadan birçok maddi kayıp, sıkıntı, hastalık ve ölüm gibi nedenlerle ümitler sönmektedir. Çoğu kaçak insan çeşitli suçlar ve yasa dışı faaliyetlerde kullanılmakta, dolandırılıp paraları ellerinden alınmakta, ödeyemeyecekleri senet ve maddi yükümlülükler altında bırakılmaktadırlar.

İnsan kaçakçılığı, günümüzde risksiz ve büyük kazanç sağlama yöntemleri arasında yer alması dolayısıyla organize gruplar tarafından işlenmektedir. İnsan tacirleri, mağdurları kendi ülkeleri içinde bir yerden diğerine aktarırlar, çoğu zaman da uluslararası sınırlardan geçirirler. Daha sonra mağdurların en temel özgürlükleri ellerinden alınır, eşya gibi satılırlar veya zorla çalışmaya mecbur bırakılmaktadırlar.

Türkiye, jeopolitik konumu, uzun dağlık sınırları, Avrupa ile Asya ve Orta Doğu ülkeleri arasında tek köprü olması dolayısıyla Orta Doğu ülkelerinden zengin ülkelere yönelik insan kaçakçılığında en elverişli ülke konumundadır. Ülkemizin jeopolitik ve stratejik konumu Asya’yı Avrupa’ya bağlayan bir köprü vazifesi görüp üç tarafının denizlerle çevrili olması ve komşularımızın potansiyeli, ülkemizi bu suçun kaynak, transit ve hedef ülke bağlamında güzergâhını oluşturmaktadır.

Afganistan, Pakistan, Bangladeş gibi Asya ülkeleri ile çeşitli Afrika ülkelerinden deniz, hava, kara yoluyla ülkemize legal veya illegal yollardan gelen yabancılar insan kaçakçılığı konusunu oluşturmakta, ülkemiz vatandaşlarının da yer aldığı yasa dışı geçiş ve insan kaçakçılığı organizasyonları sonucunda İtalya, Almanya ve Hollanda gibi bazı Avrupa ülkelerine yönelmektedirler.

Birleşmiş Milletler raporlarında insan kaçakçılığının kaynağı olarak gösterilen ülkeler listesinde Cezayir ve Afganistan’la birlikte Türkiye'nin de adı orta seviyede insan kaçırılan ülke olarak geçmektedir. Transit ülkeler listesinde ise Türkiye yüksek risk grubunda bulunmaktadır. Raporda, gelişmekte olan ülkelerden kaçırılan ve gelişmiş ülkelere götürülenlerin çoğunun Türkiye üzerinden Batı’ya ulaştırıldığı belirtilmektedir. Hemen hemen her gün gazete haberlerinde ülkemiz üzerinden yurt dışına kaçmak isteyen göçmenlerin yakalanma ya da ölüm haberlerini alıyoruz. Acilen bu konuda gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir.

Birleşmiş Milletlerin raporlarında insan kaçakçılığının organize ve çok uluslu bir suç olduğu ancak insan kaçakçılığından ceza alanların sayısının az olduğu belirtilmektedir. Bu çerçevede Türk Ceza Kanunu’nda insan kaçakçılığıyla ilgili düzenlemeler yeniden ele alınmalıdır. Ülkemizde yasa dışı giriş çıkışlar ile geçişleri organize eden şahıslara daha etkin cezalar verilmelidir. Yasa dışı yollardan ülkeye giriş çıkış yapanlara, organize edenlere verilen cezaların artırılması, bu kişilere yardımcı olan kara, deniz ve hava aracı sahiplerine, bu araçları sevk ve idare edenlere ceza verilmesi yerinde olacaktır. Ayrıca, bu suçu teşekkül hâlinde işleyenlere daha ağır cezaların getirilmesi ve kişilerin bu suçtan elde ettikleri mal varlıkları ile paraların müsadere edilmesi ülkemizin yüksek risk grubundan çıkarılması yönünde atılacak önemli adımlardandır.

İktidar grubu yasama faaliyetlerine öncelik veriyor. Gerekçesi ise Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim faaliyetlerini bir ay süreyle askıya almak. Yaptığı, eylemli tüzük değişikliğidir ve bunu yaptığı içindir ki muhalefet de araştırma önergelerini öne aldırıp görüştürmek istemektedir. İktidar, denetimi bloke etmiş olmasaydı araştırma önergeleri de sırası geldiğinde görüşülebilecekti. Meclisin çalışma düzeni çığırından çıkartılmak istenmektedir.

Bir ülkenin insan kaçakçılığı ile tek başına mücadele etmesinin mümkün olmadığı artık bilinen gerçektir. Bu tür mücadeleler gerek ulusal gerekse uluslararası alanda koordineli bir şekilde yürütülmesiyle başarıya ulaşabilecektir. Bu başarının anahtarı ise hiç kuşkusuz ülkeler arası hızlı ve etkin bilgi alışverişi, eş güdüm ve sorunun uluslararası platformda ele alınmasıdır. Ülkeler arasında bu konuda yapılacak iş birliklerine de gereken önemin verilmesi gerekmektedir. Çalışma Bakanlığı, bu konuyla ilgili denetimler üzerinde dikkatle ve titizlikle durmalıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağırbaş.

Önerinin aleyhinde Giresun Milletvekili Nurettin Canikli.

Sayın Canikli, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, biraz önce Meclis çalışma yöntemiyle ilgili tartışmalar yaşandı ya da daha doğrusu, Sayın Şandır kendi kanaatlerini ortaya koydu, ifade etti. Öncelikle şunu çok net olarak ifade etmemiz gerekiyor: Biz, kesinlikle Meclisin denetim yetkisinin ya da denetim imkânının kısıtlanması ya da ortadan kaldırılması anlamına gelecek hiçbir uygulamanın içinde olmadık bugüne kadar, olmamız da mümkün değil.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sözlü sorular yok ama… 

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Geleceğim Sayın Şandır, müsaade ederseniz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hani? Yok, gelecek hafta da yok, öbür hafta da yok.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Şimdi, bu haftanın gündeminde sözlü soruların görüşülmemesi kararı var ve bunu birlikte aldık, biliyorsunuz. Biraz önce Sayın Şandır’ın belirttiği husus, Genel Kurulda dün kabul edilen AK PARTİ grup önerisi çerçevesinde on beş günlük, iki haftalık çalışma süresi içerisinde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin hükümdür.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bir ay Sayın Canikli, doğru bilgi verin.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Hayır, on beş gün, kalan on beş gün.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bir ay.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Efendim, bakın, dün kabul edilen bizim grup önerimizde on beş gün, haziran sonuna kadar, bir ay değil. Önce onu…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Haziran sonu, ne kadar? Meclis kapanıncaya kadar.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Efendim, haziran sonuna kadar, bir ay değil. Önce onu netleştirelim. Yani on beş günlük süre için.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bugün ayın kaçıydı Sayın Canikli?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Müsaade ederseniz, bakın, ben bir hususu aydınlatmaya çalışıyorum.

Şimdi, bu hafta yine sözlü sorular görüşülmüyor. Birlikte aldık bu kararı, biliyorsunuz. Onda problem yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Birlikte almadık, hayır.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Eğer on beş gün, önümüzdeki on beş gün içinde bir gün ya da iki gün -konuşuruz- sözlü soruların görüşülmesi talep ediliyorsa biz buna karşı değiliz değerli arkadaşlar, açığız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Her gün yapalım.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bunu kararlaştırabiliriz, hiçbir sakıncası yok.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Talep ettik, reddettiniz arkadaş, onu söylüyoruz. 

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Efendim, bakın, dün tabii veya bu haftaki görüşmelerde faklı bir ortam vardı. Bunu hepimiz yaşadık, gördük. Biraz gergin geçti görüşmeler. Bu itibarla öyle bir ortam içerisinde belki bu tür talepler -karşılıklı olarak söylüyorum- karşılıklı olarak çok dikkate alınmamış olabilir. Ancak, biz hiçbir zaman…

Nitekim, bakın, 22’nci ve 23’üncü Dönemde denetim konularının Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülme oranlarını, mesela 18, 19, önceki dönemlerle kıyasladığınız zaman kesinlikle AK PARTİ Grubunun ve Hükûmetinin böyle bir tavır ve davranış, düşünce içerisinde olmadığı çok net olarak ortaya çıkar.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Meclisin sonuna kadar sözlü sorular görüşülmeyecek önerisi sizindi.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Önce şunu tekrar söylüyorum Sayın Şandır: Biz buna açığız. Yani dün grup önerimizle kabul edilen önümüzdeki iki hafta için sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin hususu tartışabiliriz, hiçbir sakıncası yok. Onu konuşuruz. Tabii elbette bu, şu anda görüştüğümüz Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi çerçevesinde olmaz çünkü bu grup önerisi başka düzenlemeler de içeriyor. Onlara elbette biz karşıyız.

Şimdi, biraz önce söylemeye çalıştığım, ifade etmeye çalıştığım o hususu da izniniz olursa çok uzatmadan birkaç rakamla teyit etmek istiyorum, ortaya koymak istiyorum. Bakın, değerli arkadaşlar, mesela sözlü sorulardan başlayalım. Sözlü sorulara baktığınız zaman, mesela 18’inci Dönemde…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Geriye dönük…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Tabii, karşılaştırma yapmadan, bu dönemde neler görüşüldü, ne kadar görüşüldü… Gerçekten sözlü soruların ya da genel anlamda -özelde sözlü sorular- genelde Meclis denetiminin azaltıldığı, kısaltıldığı, engellendiğinin ortaya konulabilmesi için elbette bir karşılaştırma yapmak gerekir, dinamik bir analiz yapabilmemiz gerekiyor. Onun için de 22’inci Dönemde ne kadardı, yani bizim AK PARTİ hükûmetleri döneminde ya da AK PARTİ Grubunca Meclisin gündemi belirlendiği dönemlerde, daha önce nasıldı? Bu karşılaştırmayı yapmamız gerekiyor. Ancak bunu yaptığımız takdirde anlamlı bir değerlendirme yapma ve sonuca varma imkânımız ortaya çıkar.

Bakın, değerli arkadaşlarım, 18’inci Dönem üç yıl on ay sürmüş ve bu dönemde sözlü soruların cevaplanma oranı yüzde 7,8. 19’uncu Dönem dört yıl iki aylık bir süreyi kapsıyor. Yine sözlü soruların burada cevaplanma oranı yüzde 15. 20’nci Dönemde yüzde 28, 21’inci Dönemde yüzde 23, 22’nci Dönemde yüzde 42,7 değerli arkadaşlarım. Bir yıl dokuz aylık içinde bulunduğumuz 23’üncü Dönemde ise bu oran yüzde 55’tir.

Bunu diğer bütün hususlara teşmil edebilirsiniz. Yani bunlardan sadece -çok fazla zaman almak istemiyorum- araştırma önergelerinde örnek vererek sonlandırmak istiyorum. Bakın, sadece 21’inci Dönemle ilgili bilgi var bende. Üç yıl altı ay boyunca toplam 44 araştırma önergesi görüşülmüş. Toplam üç yıl altı ayda 44 araştırma önergesi görüşülmüş 21’inci Dönemde. 23’üncü Dönemde -henüz daha iki yıl dolmadı- toplam görüşülen araştırma önergesi sayısı 58’dir değerli arkadaşlarım.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Kaç tane komisyon kuruldu?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın, bütün bu rakamlar gösteriyor ki kesinlikle 22 ve 23’üncü Dönemde hiçbir şekilde Meclisin denetim yetkisinin sınırlandırılmasına, kısıtlanmasına ilişkin en ufak bir uygulama yoktur. Tam aksine, bütün önceki dönemlerle kıyaslandığında, çok daha üzerinde bir denetim mekanizması burada işletilmiştir, uygulanmıştır ve sonuçlandırılmıştır.

Bu anlayışımızın bir gereği olarak, bu düşüncemizin, anlayışımızın bir yansıması olarak zaten biraz önce Sayın Şandır’ın ifade ettiği o öneriye de açık olduğumuzu, böyle bir düzenlemeyi yapabileceğimizi birlikte konuşarak… Yani zaten bu hafta birlikte karar aldık, bu hafta sözlü soruları görüşmüyoruz. O gruplarımızın ortak mutabakatıyla alınmış bir karardır ama önümüzdeki iki hafta için de oturur, konuşuruz, biz açığız, o öneriyi kabul edebiliriz ama şu anda görüştüğümüz Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi çalışma saatleri ve başka konuları da içerdiği için aleyhindeyiz. Yani o anlamda bu yolla bunu kabul edemeyiz, ayrıca görüşmemiz gerekir.

Şu anda görüştüğümüz CHP grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Canikli.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.

BAŞKAN – Bir dakika efendim, Sayın Bulut sisteme girmiş.

Sayın Bulut, bir şey mi soracaksınız?

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkanım, izin verirseniz bu konuda biraz açıklamada bulunmak istiyorum.

BAŞKAN – Çok kısa olmak kaydıyla efendim, yoklama isteyecekler.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sonra açıklamada bulunayım efendim.

Teşekkür ederim.

III.- Y O K L A M A

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

BAŞKAN – Yoklama talebi var.

Sayın Okay, Sayın Aslanoğlu, Sayın Ersin, Sayın Güvel, Sayın Köse, Sayın Durgun, Sayın Karaibrahim, Sayın Bingöl, Sayın Tütüncü, Sayın Arat, Sayın Yazar, Sayın Dibek, Sayın Ağyüz, Sayın Dikici, Sayın Kulkuloğlu, Sayın Ünsal, Sayın Ergin, Sayın Hamzaçebi, Sayın Hacaloğlu, Sayın Öztrak.

Yoklama istemini yerine getireceğim.

Üç dakika süre veriyorum. Yoklamayı da başlatıyorum efendim.

Pusula gönderen sayın milletvekili arkadaşlarımız salonu terk etmesinler efendim.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayımız yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.47

 

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – İstem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklamayı da başlatıyorum efendim.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayımız vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- (10/95) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 04/06/2009 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ve Genel Kurulun bugün saat 19.00’a kadar çalışmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

2.- (10/349) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin Genel Kurulun 04/06/2009 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

                                                                                                        4/6/2009

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun, 04.06.2009 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun “TBMM Genel Kurul Gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler kısmının 295. sırasında yer alan 10/349, esas nolu, “Süt Sektörünün Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince” Meclis Araştırması önergesi görüşmelerinin bugünkü birleşimde yapılması önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                              Mehmet Şandır

                                                                                                    Mersin

                                                                                      MHP Grup Başkanvekili

BAŞKAN – Önerinin lehinde Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil.

Sayın Asil, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP Grubunun verdiği grup önerisiyle, dün, haziran ayı Meclis çalışmalarının gündemi AKP milletvekillerinin oylarıyla belirlendi.

Bu gündeme göre “Genel Kurulun 9, 16, 23, 30 Haziran 2009 salı günkü birleşimlerinde sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek, 10, 17 ve 24 Haziran 2009 çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesi” diyerek, maalesef, bu gündemle haziran ayında Meclisin denetim görevini yapması AKP tarafından engellendi.

Değerli milletvekilleri, salı günleri dokuz saat, çarşamba ve perşembe günleri on bir saat, cuma günleri de on saat çalışacağız. Milletimizin refahı, mutluluğu, huzuru için gerekirse daha da çok çalışmalıyız.

Dün Grup Başkan Vekilimiz Sayın Mehmet Şandır AKP Grup önerisinin aleyhinde konuşurken önerdi: “Çalışma süresini bir saat erken başlatalım. Gelin, denetim görevini engellemeyin.” önerisi maalesef, yine AKP Grubu tarafından kabul görmedi.

Değerli milletvekilleri, biz de her gün, bir araştırma önergemizin gündeme alınmasını yüce heyetinizden isteyeceğiz. Gündeme almaz iseniz de milletimizin bu önemli meselelerine sahip çıkmadığınızı burada göstereceksiniz ve her gün sizi milletimize şikâyet edeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, milletimiz kan ağlıyor. Ekonomik sıkıntılar, sosyal sıkıntılar ülke insanımızın maalesef müreffeh bir hayat yaşamasını engellemekte. İşte çok önemsediğimiz, önem verdiğimiz, ülke nüfusumuzun yüzde 40’ını teşkil eden, kırsalda yaşayan insanlarımızın meselelerini Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine taşıyalım ve burada hep birlikte bu meseleleri ve bu meseleler için çözüm yollarını birlikte bulalım ve insanlarımızın daha müreffeh bir hayat yaşamalarına zemin hazırlayalım diye uğraşıyoruz.

İşte bugün de kırsalda yaşayan insanlarımızın sıkıntılarını dile getirmek için Milliyetçi Hareket Partisi Grubu tarafından verilen, süt sektörümüzün sorunlarının tespit edilip çözüm yollarının belirlenmesi, eksikliklerinin giderilmesi, Süt Konseyinin daha işlevsel hâle getirilmesi, yönetmeliğinin düzenlenmesi, adil olmayan bu durumların düzeltilmesi, hayvancılığın gelişimi, ülkenin sağlıklı beslenmesinin riske girmemesi, ulusal düzeyde koordinasyonun sağlanması, destekleme yollarının araştırılması, idari, kurumsal ve yasal düzenlemelerin yapılması amacıyla Anayasa’nın 98’inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince verdiğimiz Meclis araştırma önergemizin gündeme alınması talebimizin lehinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Bu öneriyi niçin verme gereği hissettik ve önergemizin bir an önce görüşülmesini niçin arzuluyoruz? Bu hususlar üzerinde yüce heyetimizi bilgilendirmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, hızla düşen fiyatlar nedeniyle süt sektörü hızla kan kaybetmekte, üretici süt veren ineğini kesmek zorunda kalmaktadır. 2007 yılında 30 bin süt ineği kesime gönderilmiştir. Bu sayı 2008 yılında 155 bine çıkmış, tedbir alınmaz ise bu sayının yıl sonuna kadar 200 binleri bulacağı yetkililer tarafından ifade edilmektedir. Bunun doğal sonucu olarak da süt popülasyonu ve et, sığır popülasyonu hızla yok olacaktır. Tedbir alınmaz ise bir müddet sonra et ve süt üretimi açık verecek, maazallah ülkemiz et ve süt ithal eder duruma düşecektir. Üretici sistemden çekilecek, hızla fakirleşecek, fakirleşen ve iş imkânları ellerinden alınan üretici, zaten çok yüksek olan işsizlik rakamlarını daha da büyütecektir.

Değerli milletvekilleri, sütün en önemli kaynağı olan sığır, bize süt vermek amacı için yaşamıyor. Bütün memeliler gibi soylarını devam ettirmek, yavrularını beslemek amacıyla süt vermektedirler. İnsanoğlu değerli bir besin kaynağı olan sütün üretimini artırarak yavruların beslenmesinden arda kalan kısmını besin kaynağı olarak almıştır. Süt üreticimiz, bu faaliyetiyle süt üretiminin yanında erkek yavruları da et sığırcılığına vererek et üretiminin de dengesini oluşturmaktadır. Şu anda, maalesef, Türkiye’de süt üreticisi ürettiği sütün değerini belirlemede hiçbir yerde etkin değildir. Üreticiden alınan süt işlendikten sonra vitrinde 4 katına varan bir değerle satılmakta, bunun karşılığı olarak üretici 43 kuruşa süt satmakta, 60 kuruşa karma yemi satın alarak üretimini sürdürmeye çalışmaktadır. Dünyanın her yerinde süt üretiminin en  önemli girdisi olan yem fiyatları 1’e 2 olarak fiyatlandırılmaktadır. Yani 1 kilo süt ile 2 kilo yem alınabilmektedir. Alınacak tedbirlerle en kısa sürede ülkemizde de 1 kilo süt ile 2 kilo yem alınabilir hâle mutlaka getirilmelidir. Bugünkü fiyatlarla 1 kilo süt, ancak 715 gram yem alabilmektedir.

Değerli milletvekilleri, süt sektöründe tüm tarafların dengeli bir şekilde kazanacağı, ülkenin geleceğini ve kamuoyunun sağlığını kollayan bir piyasa düzeninin kurulması şart olmuştur. Düzensiz bir piyasa akıl kârı değildir. Bugün düzensiz piyasanın en büyük mağduru üreticidir. Bu mağduriyet, arzın azalmasıyla et ve süt faaliyetlerindeki azalma ve fiyatlardaki artış olarak kriz nedeniyle zaten yoksullaşmış, alım gücü günden güne azalan vatandaşa yansıyacaktır. Süt sanayicimiz, “Sen kaybet, ben kazanayım.” zihniyetinden vazgeçmeli, “herkes kazanmalı” zihniyetini benimsemeli; etkin bir süt konseyi için de kamunun hakemliğinde beraberce dengeli, kaliteyi gözeten, istikrarlı bir fiyat mutlaka oluşturulmalıdır.

Ülkemizde ulusal tarım politikaları ne yazık ki pek çok kesim tarafından yönlendirilmeye çalışılmaktadır. Fakat sektörün asıl sahipleri, yani üreticiler göz ardı edilmektedir. Oysa biliyoruz ki bugün örnek gösterilen bütün ülkelerin tarım politikalarının oluşturulmasında etkin rol oynamakta, politikalar çiftçilerin gelirinin belirli bir seviyede korunarak üretimin sürekliliğini sağlayacak biçimde belirlenmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Asil, devam edin.

BEYTULLAH ASİL (Devamla) – Ülkemizde ise bu düzensizlik sözde “piyasa ekonomisi” adı altında, hâlâ, maalesef savunulmaktadır.

Kaçak canlı hayvan girişi mutlaka önlenmelidir. Karkas et kaçakçılığı mutlaka önlenmelidir. Karkas et ithalatı mutlaka durdurulmalıdır.

Süt tozu ithalatına verilen izinler mutlaka kaldırılmalıdır. Süt fiyatlarındaki istikrar sağlanıncaya kadar süt tozu ithalatı mutlaka durdurulmalıdır. Süt tüketimini artıracak çalışmalara sektörün tüm kesimleri dâhil edilerek mutlaka başlanılmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, yetkililerce “Tarım Bakanlığı tarafından süt tozu ithalatına sadece dâhilde işleme rejimi karşılığında izin verilmektedir.” denmesine rağmen, bugün süt üretiminde, peynir, yoğurt, hatta ayranda dahi maalesef süt tozu kullanılır hâle gelmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı bitirir misiniz efendim.

BEYTULLAH ASİL (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

İşte bütün bu sebeplerle, bu önergemizi gündeme alalım diyor, yüce heyetinizi bu vesileyle saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Asil.

Önerinin aleyhinde, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın.

Sayın Aydın, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun Önerisinin aleyhine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, çok değil, daha dün grup önerileri üzerinde ciddi tartışmalar yapıldı. Ülkemizin önceliklerini ve ihtiyaçlarını belirleyen AK PARTİ Grubunun önerisi kabul edildi.

Bu vesileyle, MHP grup önerisinin aleyhinde olduğumu belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aydın.

Önerinin lehinde Adana Milletvekili Hulusi Güvel.

Sayın Güvel, buyurun efendim.

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu önergenin lehinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde geçimlerini süt üreterek kazanan üreticilerimizin en temel sıkıntılarından birisini çiğ süt fiyatlarındaki dalgalanmalar oluşturmaktadır. Türkiye'de üretilen sütün neredeyse tamamı sekiz on tane büyük firma tarafından satın alınarak işlenmektedir. Bu firmaların aralarında yaşanan yoğun rekabetin baskısı süt üreticisine ve süt fiyatlarına doğrudan yansımaktadır. Çiğ süt fiyatının düşmesinde süt tozu ithalatının ve kaçak olarak ülkeye sokulan süt tozunun da etkisi vardır. Sadece Avrupa Birliğinden dâhilde işleme rejimi kapsamında 5 bin ton süt tozu vergisiz olarak ithal edilmektedir. Süt fiyatlarında fiyat istikrarı sağlanamadığı koşulda hayvancılığımız tükenme noktasına gelecektir.

Süt üreticilerimizin karşılaştığı en önemli sorunlardan bir tanesi de maliyettir. Yem, işçilik, makine ve bina amortismanı toplam süt maliyetinin dörtte 3’ünü oluşturmaktadır.

Yem fiyatlarındaki artış hepinizin malumudur. 1 kilogram yem fiyatı, hemen hemen 1 kilogram süt fiyatına eş değerdir. Avrupa ülkelerinde 1 kilogram sütün fiyatının 3-4 kilogram yem fiyatına eş değer olduğunu bilmenizi istiyorum.

Üreticilerimiz, Avrupa Birliği ülkelerinden neredeyse 2 katı fazla maliyetle üretim yaparken Avrupalı üreticilerin yarısı oranında bile teşvik alamamaktadır. Bu nedenle, yem fiyatlarını aşağı çekecek tedbirlerin hızla alınması gerekmektedir.

Ayrıca, süt üreticilerine verilen teşvikler muhakkak artırılmalı, kaliteli süte yüksek prim desteği verilmelidir.

Değerli arkadaşlar, ülkemizin, süt hayvancılığı alanında sahip olduğu potansiyeli yeterince kullanamadığı tüm otoriteler tarafından ifade edilmektedir. Ancak, Hükûmetin uyguladığı yanlış politikalar nedeniyle süt sektöründe yeterli gelişme sağlanamamaktadır. Avrupa Birliği ülkeleri, süt üreticisini, teşviklerle, kamu alımlarıyla desteklerken ülkemizde Hükûmet, üreticilerimizi, tüm tarım kesiminde olduğu gibi, piyasanın insafına bırakmıştır. Verdiği çok düşük primleri bile zamanında ödeyemeyerek üreticilerimizi perişan etmektedir. Ülkemizin büyük potansiyeline karşın hâlâ dışarıdan süt tozu ithal ediyoruz.

1998 yılında çalışmalara başlayan Ulusal Süt Konseyi bile ancak geçtiğimiz aylarda yasal düzenlemesine kavuşabilmiştir. Ulusal Süt Konseyi Yönetmeliği’nin üreticimizin istekleri doğrultusunda gözden geçirilmesi gerekmektedir. Konseyin ilk toplantısı bu ay içinde yapılacaktır. Ulusal Süt Konseyine şimdiden başarılar diliyorum. Üreticilerimizin sorunlarının çözümüne yardımcı olacaklarına yönelik inancımı belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, toplumumuzun yarısından fazlası günlük beslenmelerinde hemen hemen hiç süt tüketmemektedir. Finlandiya’da 139 litre, İngiltere’de 100 litre, İtalya’da 63 litre içme sütü tüketilmesine karşın Türkiye’de bu miktar sadece 24 litredir. Ülkemizde kişi başına tüketilen içme sütü miktarı Avrupa ortalamasının dörtte 1’i oranındadır. Bu oranı artırmak sağlıklı nesiller yetiştirilmesi açısından büyük önem taşımaktadır.

Dünyanın altmıştan fazla ülkesinde ekonomik ve sosyal amaçlı olarak okul sütü programı uygulanmaktadır. Bizde 2003 yılına kadar uygulanmış olan bu projenin Tarım Bakanlığının aldığı karar doğrultusunda bu sene yeniden başlatılması gerekirken bu uygulamanın başlatılmadığından dolayı büyük üzüntü duyduğumu belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üreticilerimiz, ürettikleri 1 litre sütü ortalama 55 kuruştan satıyor. Bu parayla kahveye oturdukları zaman ancak bir bardak çay içebiliyorlar.

Zaman zaman süt fiyatları o kadar düşmektedir ki üreticilerimiz, binbir emekle edindikleri süt ırkı hayvanları mezbahaya yollamak zorunda kalmaktadırlar. Türkiye Ziraat Odası, geçtiğimiz yıl 150 bin hayvanı kesime gönderdiğini açıkladı. 2007 yılında 30 bin hayvan, süt fiyatlarında istikrar sağlanamaması ve fiyat düşüklüğü nedeniyle kesimhanelere gönderilmiştir. Eğer bu yıl da süt üreticilerinin durumu görmezden gelinirse ortaya çıkacak tablo çok daha kötü olacaktır.

Türkiye İstatistik Kurumu, geçenlerde yayımladığı bir raporda, 2008 yılı için ortalama süt fiyatının 80 kuruş olduğunu açıkladı ancak konuştuğumuz bütün üreticiler bu fiyatı hiçbir zaman görmediklerini söylemişlerdir. Türkiye Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliğinin tüm üyelerinden aldığı fiyatların ortalaması 53 kuruştur. Yine, Türkiye Süt ve Et Gıda Üreticileri Birliğinin açıkladığı fiyatlar da bunu doğrular niteliktedir. Bu nedenle, TÜİK’in açıkladığı fiyatı bir temenni olarak kabul ediyoruz ve bu fiyatlara da üreticilerimizin ulaşacağını ümit ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, tüm ülkede olduğu gibi Adana ilimizde de ve Çukurova bölgesinde işletme ölçeği dünya standartlarına göre çok küçüktür. Ancak, girdi maliyetlerinin bu denli yüksek ve teşviklerin bu denli düşük olduğu koşullarda üreticilerimizden işletme kapasitelerini büyütmelerini beklemek anlamsızdır. Adana’da tarım il müdürlüğü verilerine göre 135 bin ton süt üretilmektedir. Bu denli kötü koşullara rağmen üreticilerimizin bunu başarmaları bile hayret vericidir. Ürettiği sütü çok ucuza satmak zorunda kalan üreticilerimiz yaratılan bu olumsuzluklar içinde dahi ellerinden geleni yapmaktadırlar.

Değerli arkadaşlarım, süt sığırcılığının ekonomideki ağırlığını artırmak zorunluluğu vardır. Bunun için bir taraftan süt tüketimini artırıcı önlemler alınmalı, diğer yandan, teşvik mekanizmaları daha sağlıklı işletilerek süt üretimi artırılmalıdır. Avrupa Birliği ülkeleri ve Amerika gibi ülkelerdeki süt üretim ve tüketim rakamlarına ulaşmamız için bu ülkelerin üreticilerine verdiği teşvikleri uygulamamız gerekmektedir. Söz konusu ülkelerde süt sığırcılığı konusunda beş ya da on yıllık uzun soluklu politikalar uygulanırken, ülkemizde günübirlik politikalarla bu sorunun üstesinden gelmek olanaksızdır. Gerek hayvan varlığı gerek üretim miktarı ve kalitesi gerekse işletme büyüklüğü anlamında önümüzde duran sorunları devletin doğru ve sağlıklı bir planlamayla çözmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, süt sığırcılığımız alarm vermektedir. Ülkemizin bu konudaki muazzam potansiyelini doğru değerlendiremediğimiz koşulda süt ve süt ürünleri anlamında gıda güvencemiz tehlike altına girecektir. Ülkemizin yıllık süt üretimi ortalama 12 milyon ton civarındadır. Ancak, üretilen sütün kalitesi konusunda sorunlar vardır. Kaliteli süt sorunu sadece küçük ve orta ölçekli üreticilerin sorunu değildir. Ne yazık ki özellikle son dönemlerde bazı büyük işletmelerde ve mandıralarda süt yerine kaçak yollarla ülkeye sokulan süt tozu işlenmektedir. Kaliteli süt üretimi için uzun soluklu eğitim programlarının uygulanması gerekmektedir.

Süt ve süt ürünlerinin üreticiden ucuza alınarak tüketiciye pahalıya satılmasının temel nedeni market zincirlerinin yüksek kârla bu ürünleri satışa sunmalarıdır ve süpermarketlerle ilgili yasanın çıkarılmaması nedeniyle millî ekonomiye de büyük zarar vermektedir. İmalatçıdan süt ve süt ürünlerini uzun vadelerle alan market zincirleri, aldıkları ürünleri yüzde 50’nin üzerinde kârla satmaktadırlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Güvel, devam edin.

HULUSİ GÜVEL (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.

Üreticilerimiz ve süt ürünlerini işleyen süt sanayisi zarar ederken marketler büyük paralar kazanmaktadırlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; süt üreticilerimizin korunması Tarım ve Köyişleri Bakanlığının öncelikleri arasında yer almalıdır. Uzun yıllardır görmezden gelinen sorunlar giderek kronikleşmeye başlamıştır. Bu sorunların çözümünün ülkemizin gıda güvencesi anlamında hayati bir önemi olduğunu tekrar hatırlatıyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Güvel.

Önerinin aleyhinde Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı.

Buyurun efendim.

HÜSEYİN PAZARCI (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemdeki (10/349) sayılı süt sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi konusundaki Meclis araştırma önergesi üzerinde söz aldım. Demokratik Sol Parti ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Süt sektörünün ele alınmasının önemi yadsınamayacaktır. Süt sektörü Türk ekonomisinde çok önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle, milletvekili olduğum Balıkesir ili için süt sektörünün önemi hepimizce bilinmektedir. Türkiye'nin en baştaki süt üreticilerinden biri Balıkesir üreticileridir.

Sütün bu önemi karşısında karşılaştığımız birtakım sorunların araştırılması tabii ki önem arz etmektedir. Örneğin ilk karşılaşılan en temel sorun, süt üreticisinin bugünkü dayanılmaz durumdaki ekonomik durumudur. Zira bu bahar aylarında Balıkesir ilinde sütün litresi 48 kuruştan alınırken, yarım litre şişe suyu 50 kuruş idi. Halkımızın çok kullandığı bir deyim vardır: “Sudan ucuz.” Gerçekten süt sudan ucuz hâle gelmiştir; yarı fiyatınadır bir litre suyun. Bunun üretici bakımından karşılanması, taşınması bu sorunun, kabul edilebilir değildir. Dolayısıyla sütle ilgili üreticinin istikrarlı bir fiyatı elde edebilmesini sağlamak ve bu konuda gerekli teşvikleri yapmak bizim boynumuzun borcu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu çerçevede de özellikle Süt Endüstrisi Kurumunun özelleştirilmesinin ne kadar yerinde olduğu sorusunu sizlere tekrar hatırlatmak isterim.

Sütle ilgili, üretim olayı dışında bu sütün değerlendirilmesi olayıyla karşılaşılmaktadır. Sütün işlenmesi ve değerlendirilmesinde, bugün ülkemizde süt imalatında pastörize süt imal edilmesi ve bunların kutulanması yolunda önemli bir gelişme sağlanmıştır. Bununla birlikte, bu konuda da süt tüketiminin -Türkiye’deki- Batı’ya göre oranını gördüğümüzde, değerlendirdiğimizde bunun mutlaka artırılması gerektiğini görmekteyiz.

Ancak “Süt sektörü” dediğimizde, sadece süt üretimi, bunun pastörize edilerek içilmesi olayıyla da sınırlı kalmamamız gerekiyor. Süt sektörü ayrıca peynirciliği içermektedir, kapsamaktadır. Oysa, peynircilik konusunda ülkemizde çok çeşitli peynirlerimizin var olmasına rağmen, bunları gereği gibi, yeteri gibi kesin olarak değerlendirememekteyiz. Bilindiği gibi, Fransa’da örneğin, iki yüz elli- üç yüz tür peynir oluştuğu ifade edilmektedir. Oysa bizde de, değerli araştırmacı Profesör Doktor Artun Ünsal’ın “Süt Uyuyunca” kitabında da hepimizin gözlerinin önüne serdiği gibi, çok çeşitli peynir türlerimiz vardır. İki yüz elliyi bulmasa dahi bir hayli yüksek sayıda peynir üretebilme kapasitesine, değişik türlere sahip olunma kapasitesine sahibiz ve bu konuda, işte, süt sektörünün ayrıca, özellikle geliştirilmesi ve birçok katkının yapılması gerekmektedir. Bu konuda üretimden başka, bu üretimin özellikle ambalajlanması ve bunun uygun şekilde yurt dışı pazarlara da pazarlanması büyük önem arz etmektedir. Ekonomimizde bugün bu gelişmeyi sağlarsak belirli bir katkı yapacağımız da açıktır.

Ancak, öneriyle ilgili bir yetersizlik görüyorum, şöyle ki: Bu önerge süt sektörünü sadece ele almış, hâlbuki süt sektörünü bağlantılı olduğu öteki konularla birlikte ele aldığımız takdirde çok daha doğru bir yaklaşım sergileyeceğimiz kanısındayım. En başta süt sektörünü onun kaynağı olan hayvancılıktan ayrı bir şekilde ele almanın bazı -odaklanma konusunda araştırmaya- sorunlar yaratacağını veyahut da birtakım noktaların ihmal edileceği endişesini taşımaktayım. Dolayısıyla süt konusunu, süt sektörü sorunlarını ele aldığımızda bu araştırmanın ayrıca hayvancılıkla birlikte ele alınmasının uygun olacağını düşünüyorum. Zira, benden önceki konuşmacıların da belirttiği gibi eğer süt veren hayvanı besleme durumunda kalamazsa üretici, o zaman bu hayvanlar kesime gitmektedir. Dolayısıyla bu hayvanların beslenmesi, yem fiyatları, bunların süt üretimi açısından katkıları, verimleri ayrı bir şekilde ele alınma veyahut da süt sektörünün sorunlarıyla birlikte ele alınma şeklinde doğru olacaktır. Dolayısıyla damızlık ineklerin kesimi gibi sorunlar bu süt sektörünün sorunları içindedir ve hayvancılığın bir yanını ifade etmektedir.

Yine, Balıkesir Milletvekili sıfatımla şunu söyleyebilirim ki: Balıkesir hayvancılık konusunda da gerek beyaz et üretimi bakımından gerekse kırmızı et üretimi bakımından Türkiye’nin en ileri düzeydeki üreticisi bir ili oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu konunun hayvancılık sorunuyla birlikte ele alınmasının çok uygun olacağını düşünüyorum.

Ayrıca bir başka bağlantılı konu tarımda istihdam sorunudur. Süt konusu, hayvancılık konusu tarımdaki istihdama da etkisi olabilecek; bunları geliştirdiğimiz, bu sorunlarda ilerleme kaydettiğimiz takdirde istihdam sorununu da tarımda bir ölçüde azaltma durumunda olacağız. Daha doğrusu olumsuz verisini olumluya çevirme durumunda olacağız. Tarımda istihdam konusunda, baktığımız zaman, 2002 yılı sonu itibarıyla 7 milyon 458 bin kişi tarımda istihdam edilirken, 2008 yılı sonunda, yani altı yıl sonra 5 milyon 16 bin kişi istihdam edilmektedir. Yani istihdamda tarımda düşüş 2 milyon 442 bin kişidir. Dolayısıyla tarımda istihdamı da artırabilme olanağına sahip süt ve hayvancılık konularının bir arada ele alınması ve bu önergenin dolayısıyla daha yeterli bir hâle getirilmesini öneririm.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (DSP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Pazarcı.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, karar yeter sayısının aranmasını istiyorum.

BAŞKAN – Peki, karar yeter sayısını arayacağım efendim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısını arayacağım: Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.46

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.09

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 99’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi uyarınca verilen önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (10/704) (S. Sayısı: 383)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

3.- Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (10/692) (S. Sayısı: 385) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet buradalar.

Komisyon raporu 385 sıra sayısıyla bastırıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı, İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında görüşülecektir.

Bu nedenle, tasarı tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde söz istemleri vardır.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani.

Sayın Geylani, buyurun efendim.

DTP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının tümü üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz aldım. Sayın Divanı ve arkadaşları saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye ekonomisi küresel krizin de etkisiyle her geçen gün daha da küçülmektedir. Uzmanların tahminlerine göre ekonominin bu yıl da yüzde 5 ile yüzde 7 arasında küçülebileceği ifade ediliyor. Bu da çığ gibi büyüyen işsizliğin katlanarak artması anlamına gelmektedir. Rekor kıran işsizliğin 2010 başında yeni rekorlar kırması, yüzde 18’lere ulaşması beklenmektedir. Yüzde 19 olan tarım dışı işsizliğin de yüzde 22’ye çıkması düşünülmektedir. Sanayi ve hizmetler sektörünün yeni iş alanı yaratma kabiliyetini de ölçen tarım dışı işsizlik oranının bu boyutlara ulaşması Türkiye için büyük bir tehlikedir.

Bakınız, ekonomik sorunları görmezden gelerek kriz sürecini iyi yönetememenin faturası çok ağır olmuştur. Bu faturayı ödeyen kesim de çalışan emekçiler, işsizler ve iş bulma umudunu yitirenler olmuştur. Böylece krizin faturası toplumsallaştırılmak… Yani fatura yoksul halka, çalışanlara ve gençlerimize kesilmiştir. Ekonomik küçülme, Türkiye’nin en büyük sorunu olan işsizliği daha da büyütmüştür. Kentlerde işsizlik oranı yüzde 18’i aşmış, buna paralel genç nüfusta işsizlik ürkütücü boyutlara ulaşmıştır. Genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 29’lara dayanmış. Bunun anlamı, Türkiye’de her üç gençten biri ne eğitim görebilmekte ne de çalışabilmektedir. İş aramayıp çalışmaya hazır olan 2 milyon 486 bin kişiyle gerçek işsiz sayısı 6 milyon 280 bine çıkmıştır. Gerçek işsizlik oranı yüzde 24’ü bulmaktadır. Türkiye bu rakamlarla dünya sıralamasında en çok işsizin olduğu 3’üncü ülke durumundadır.

Krizin en çok etkileyeceği ülkelerin başında olmasına karşın, Hükûmet tarafından bir türlü varlığı ve etkisi kabul edilmediğinden, ne yazık ki önlemler de alınamamaktadır. Yapılan bazı kısmi düzenlemeleri günü kurtarmaya yönelik ve geç kalınmış girişimler olarak değerlendirmek gerekir. Atılan bazı adımları olumlu bulduğumuzu ifade edebiliriz ancak bu, yoksulun ve işsizin derdine çare olmaktan oldukça uzaktır. Hükûmetin yeni geçici istihdam paketi de Türkiye’deki işsizlik sorununu gizlemeye yönelik bir girişimdir. 100-150 bin kişinin alınacağı geçici istihdam paketinde ücret 300 ile 600 TL olarak düşünülmektedir.

Değerli arkadaşlar, bu ve bunun gibi geçici paketler işsizlik sorununu çözemeyeceği gibi, kalıcı ve etkin yeni çözümler bulunmadığı takdirde bu sorun her geçen gün daha da büyüyerek devam etmektedir. Bugün Türkiye’de krizden etkilenmeyen bir tek kişi veya bir tek sektör kalmamıştır. Hükûmet bu konuda hâlâ ciddi adımlar atmamakta ısrar etmektedir.

Krize karşı alınacak önlemlerin başında işsizlikle mücadele ve emek gelirinin korunması vardır. Bunun için önlem alınması sermaye üzerindeki vergi yükünü yaygınlaştırmakla olanaklıdır. Ayrıca, iş gücü maliyetleri düşürülmelidir, işsizlikle mücadele ve emekçi halkın gelirlerinin korunması istikrar programının ana amacı olmalıdır.

İşsizlikle mücadele kapsamında esnek istihdamın önünü açan ve işten çıkarmayı kolaylaştıran yasal hükümler çalışanlar lehine yeniden düzenlenmelidir.

Özel girişimlere vergi indirimi ya da İşsizlik Sigortası Fonu’ndan yararlanma, istihdamın korunması koşuluna bağlanmalıdır. İşletmelere kayıt dışılıktan çıkma ve işten çıkarmama şartları getirilecek teşvikler verilmelidir.

Sadece belli sektörleri kapsayan ve günü kurtarmaya yönelik teşvikler ve vergi indirimleriyle yetinilmemesi, vergi sisteminin bir bütün olarak gözden geçirilmesi de kaçınılmazdır. Onun için, daha adil ve sosyal yönü ağır basan, açık, şeffaf bir vergi sisteminin oluşturulması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, vergi mevzuatında düzenlemelere gidilmesi, dolaylı vergilerin azaltılması yıllardır tartışılan ve talep edilen konular iken, görüşülmekte olan tasarının bu ihtiyaçtan doğduğunu söylemek mümkün değildir. Tasarı, yaşanılan ekonomik krizin etkilerini geçiştirmek ve gündelik ihtiyaçları karşılamak için özensizce hazırlanmış bir tasarı olarak görülmekte. Yasa yapma tekniği açısından bir yasa tasarısı veya teklifi üzerinde tartışılırken mutlaka bir konu ve amaç bütünlüğünün olması aranmalıdır. Bu yasa, daha iyi anlaşılabilmesi için bizce etraflıca yeniden tartışmaya ve görüşmeye değer. Ayrı konularda ayrı yasal düzenlemeler yapılır. Oysaki Hükûmet tarafından getirilen yasa tasarılarının büyük çoğunluğu torba yasalardan oluşmaktadır. Biri birinden nitelik olarak farklı konular aynı tasarı içinde yer almakta, kendi başına değerlendirilmesi gereken bir hadise ise bir maddeler yığını içinde âdeta kamufle edilmektedir. Bu, yasaların açık, anlaşılır ve kapsayıcı olma özelliği ile çelişmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarıya kanun yapma tekniği açısından yapılacak eleştiriler kaçınılmaz olarak yasanın içeriğine de yansımaktadır. Biri birinden tamamen bağımsız konular “bazı konularda” denilerek bir araya getirilmiş fakat yirmi iki yasada düzenlemeye gidilmektedir.

Elektronik ortamda verilmesi gereken bildirimleri içeren 24’üncü maddedeki cezalarla ilgili hüküm, denetim açısından sıkıntılar doğuracağı sinyalini de vermektedir. Maddenin içeriğinden görüleceği gibi, öngörülen cezayı ilk on beş gün için 1/4’e, ikinci on beş gün için de 1/2’ye düşürüyor. Böyle bir düzenlemeyi ceza hukuku açısından da uygun görmediğimizi belirtmek istiyorum. Aksi takdirde, asıl yasa ile düzenlenmiş olan ceza, kararın verildiği veya cezanın tahakkuk ettiği andan değil, ancak bir ay sonra uygulama olanağı bulabiliyor.

Tasarıyla birlikte küçük ve orta ölçekli işletmelerin 31/12/2009 tarihine kadar yapılan birleşmelerinde, kanunda belirtilen şartları yerine getirmeleri kaydıyla birleşme işlemlerinden doğan kazançlarına kurumlar vergisi istisnası getirilmektedir.

Oysaki Türkiye’de tüm işletmelerin yüzde 99,8’ini oluşturan KOBİ’ler istihdamın dörtte 3’ünü sağlamaktadır, katma değerin de yüzde 26,5’ini oluşturmaktadır. KOBİ’lerin en temel sorunları sermaye yetersizliği, birikmiş SSK primleri, vergi, enerji borçları, finansman sıkıntısı ve ham madde teminindeki vergisel yüklerdir. Bu işletmelerin mali yapılarını güçlendirmek ve istihdam düzeylerini artırmak için birleşmelerinin vergi yoluyla teşvik edilmesi olumlu ancak yetersiz bir düzenleme olacaktır.

Kuşkusuz ekonomik krizden en çok etkilenen kesim yoksul halk ve emekçilerin yanı sıra bir de KOBİ’lerdir. Hükûmetin bugüne kadar aldığı önlemler işsizliği önlemediği gibi KOBİ’lerde de rahatlatma yaratmamıştır. Dolayısıyla yeni tedbirlerin alınması kaçınılmaz olmuştur.

Değerli arkadaşlar, tasarının 14’üncü maddesiyle Katma Değer Vergisi Yasası’nın 17’nci maddesi değiştirilerek özel yurtlarda kapasitelerinin yüzde 10’una kadar bedelsiz verilen hizmetlerin KDV’den müstesna tutulması öngörülmektedir. Hükûmet özel öğrenci yurtlarına böyle bir vergi teşviki vereceğine neden yeni yurt binaları inşa etmiyor diye sormak gerekmiyor mu? Hâlâ binlerce öğrenci barınma sıkıntıları nedeniyle eğitimlerini tamamlayamamakta veya yarıda bırakmaktadırlar. Birçok ilde yeni üniversiteler açılmasına karşın ve her yıl binlerce yeni öğrenci okul yaşamına başlarken ne yazık ki mevcut devlet yurtları ihtiyacı karşılamadığı için bayağı eğitim ve geçim sıkıntısı içinde kalmaktadırlar. Öğrenciler özel yurtların insafına bırakılmakta, tasarıyla birlikte yapılacak vergi teşviki, özel yurtların daha da çoğalmasına ve devletin kendi görevi olan işleri özel kuruluşlara yaptırmasına ve öğrencileri kendi kaderlerine terk etmesine neden olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bizce tasarının en büyük handikabı 37’nci madde-siyle getirilmek istenen düzenlemedir. Buna göre, Avukatlık Yasası’nın 168’inci maddesine hüküm eklenerek genel bütçeye, il özel idarelerine, belediye ve köylere ait vergi, resim, harç davalarında avukatlık ücretinin maktu olarak belirlenmesi öngörülüyor. Öncelikle belirtmek gerekir ki, bu düzenleme Anayasa’nın 135’inci maddesine aykırıdır. Anayasa’nın 135’inci maddesi çerçevesinde kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşu üst birliği olan Türkiye Barolar Birliğine Avukatlık Yasası’nın 168’inci maddesiyle verilen düzenleme yetkisi bu tasarıyla ihlal edilmektedir. Maktu vekâlet ücretine genel olarak değeri para ile ölçülemeyen davalarda hükmolunmaktadır. Vergi uyuşmazlıklarının çok büyük bir kısmının konusu kuşkusuz paradır. Dolayısıyla, vergi uyuşmazlıklarının para ile ölçülemeyen dava ve işlerden sayılması da mümkün değildir. Bu hükmün savunulması adına ortaya atılan görüşlerden bir tanesi de, yüksek vekâlet ücreti ödeneceği endişesi taşıyan yurttaşların mahkemelere başvurmaktan imtina edecekleri, böylece, hak arama özgürlüğü önüne bir set çekileceği iddiasıdır. Oysaki bu iddia, daha önce Anayasa Mahkemesine yapılan başvurularda ortaya atılmış ancak yüksek yargı, avukatlık ücretinin hak arama özgürlüğü önünde bir engel oluşturamayacağını tespit etmiş ve bu konuda karar vermiştir.

Değerli arkadaşlar, tasarının 21’inci maddesiyle ele alınan cep telefonlarına uygulanacak yeni özel tüketim vergisini de hukuka ve adalete uygun bulmadığımızı belirtmek istiyorum. Yeni düzenlemeyle birlikte, cep telefonu ithalatında yüzde 20 ÖTV yerine, değeri 200 TL’ye kadar olanlara 40 TL maktu ÖTV alınması öngörülmektedir. Düzenlemenin amacı, her ne kadar Çin’den ithal edilen taklit cep telefonlarının önüne geçmek olsa da bunun önleminin bu şekilde alınamayacağı açıktır. Gümrüklerde değeri 3-5 dolar beyan edilerek yapılan cep telefonu ithalatına herhangi bir araştırma ve işlem yapılmayıp, belirtilen fiyat aralığı içinde doğru beyanlarla ithalat yapan firmaları, satıcılarını ve bu cihazları satan, alan tüketicileri âdeta cezalandırır gibi bir vergi uygulamasına maruz bırakmak yanlıştır. Öngörülen bu düzenleme, sadece düşük beyan ile bunu istismar eden ithalatçıları değil, bu fiyat aralığında ithalat yapan tüm firmaları etkileyeceği için aradaki ek vergi farkı önemli bir değişiklik yaratmaktadır. Aksine, bu düzenlemeden cesaretle, ithalatta daha da düşük beyanlara ve henüz teknik olarak tam çözüme kavuşturulamayan klonlama yöntemiyle kaçakçılığın artmasına ve daha kârlı bir illegal iş hâline gelmesine neden olacağını düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, kamu idarelerine helikopter ve uçakların tesliminde uygulanacak olan vergi indiriminin, kamu kurumlarının hangi acil ihtiyacını karşılayacağına dair tasarıda gerekçelendirme gereği dahi duyulmamıştır. Ayrıca, bazı kurumların neden istisna tutulduğu da bilinmemekle birlikte, eşitlik ilkesi gereğince de istisnanın genişletilme ihtimali bulunmaktadır. Ciddi mali külfet getiren bu malların vergi istisnası içinde yer almasının kamunun gerçek bütçesinin gizlenmesi sonucunu doğuracağı düşüncesindeyiz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; özce sunduğumuz bu düşüncelerle birlikte Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Geylani.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay.

Sayın Akçay, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 385 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Muhterem heyetinizi partim ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz bu tasarı, Gelir Vergisi Kanunu ve bazı kanunlarda değişiklikler yapılmasını öngören ancak konu ve amaç bütünlüğü olmayan bir torba kanun olarak görünmektedir. Tasarının genel gerekçesinde, vergi sistemlerinin karakteristik özelliklerinden birisinin temel politika hedeflerine ulaşmak olduğundan bahisle tasarının temel felsefesinin ekonomik faaliyetlerin gelişiminin vergisel açıdan teşvik edilmesi olduğu ifade edilmektedir. Oysa bu tasarıda temel politika hedeflerinin ifadesini bulduğu 2009 programının hedeflerine ulaşılmasını amaç edinen bir düzenleme bulunmamaktadır. Temel politika hedeflerine ulaşmayı amaç edinen bir torba tasarının ekonominin tümüne bütüncül bir yaklaşımla bakması ve düzenlemeleri derli toplu yapması gerekmektedir. Tasarının önemli bir kısmı, ekonomi ve teknolojide meydana gelen gelişmelere ilişkin teknik ve idari ihtiyaçları karşılamaya yöneliktir.

Değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak son iki yıldır ekonominin iyiye gitmediğini, ekonomik krizin yaklaşmakta olduğunu, gerekli tedbirlerin bir an önce alınması gerektiğini söyledik ve Hükûmeti sürekli uyardık ancak uyarılarımız dikkate alınmadı. Yine partimiz 22 Ekim 2008 tarihinde -yani bundan yedi ay önce- ekonomik krize karşı bir an önce tedbirlerin alınması için Hükûmeti uyarmak amacıyla Mecliste düzenlenen bir basın toplantısıyla görüşlerini kamuoyuyla paylaştı. 2009 yılı bütçe görüşmeleri sırasında da bütçede ekonomik krizin dikkate alınmadığını, bu nedenle bütçenin gerçekçi olmadığını, 2009 yılı bütçesinin ekonomik kriz dikkate alınarak revize edilmesi gerektiğini söyledik. 29 Ocak 2009 tarihinde yine Türkiye Büyük Millet Meclisinde düzenlemiş olduğumuz basın toplantısında da ekonomik krizin ağırlaştığı 2008 yılının son yetmiş beş gününde bütçe harcamaları yüzde 23’lük bir artış gösterirken vergi gelirlerinde yüzde 2’lik bir düşüş olduğunu, krizin yetmiş beş günlük vergi maliyetinin 6 milyar 650 milyon Türk lirası olduğunu, ekonomik krizi ciddiye almayan Hükûmet bu tutumunda ısrar ederse 2009 yılında 202 milyar Türk lirası olarak beklenen vergi gelirleri tahsilatının da bütçe hedefinin yaklaşık 25 milyar Türk lirası altında gerçekleşeceğini bir öngörü olarak dile getirdik ancak Hükûmet bu uyarılara kulak asmadığı gibi ekonomi yönetimi olanı biteni algılayamamıştır.

2009 yılı Nisan ayı bütçesi bu yılın ilk aylarındaki bütçe sonuçlarına kıyasla biraz daha iyi görünmekle birlikte, bu iyileşmede nisan ayı bütçesine giren 1,8 milyar Türk liralık özelleştirme geliri ile 2,1 milyar Türk liralık kamu bankalarının kârlarından hazineye alınan temettü payı çok önemli bir rol oynamıştır.

Bu gelirleri dışarıda bıraktığımızda, 2009 yılının başından beri bütçede görülen kötüleşmenin devam ettiğini görmekteyiz. Nisan ayındaki gelir ve harcama rakamları, seçimden sonra yeniden mali disipline dönüş için AKP Hükûmetinin hiçbir şey yapmadığını açıkça ortaya koymaktadır. 3G ihalesi için alınan bu para, bir seferlik bir paradır. Ayrıca, Millî Piyangonun satışı için açılan ihalede yaşanan fiyasko, bundan sonra özelleştirmelerin bir süre daha yapılamayacağını ortaya koymaktadır. Bu rakamlar, ekonomik gelişmelerin artık Hükûmetin kontrolünden çıkmaya başladığını bize göstermektedir.

2008 yılı Ocak-Nisan döneminde 5,5 milyar olan bütçe açığının, 2009 yılının aynı döneminde yüzde 268 oranında artışla 20 milyar 73 milyon liraya çıktığı görülmektedir ve 2009 yılı sonunda bütçe açığının 50 milyar Türk lirasını bulacağı şimdiden anlaşılmaktadır. Oysa, 2009 yılı için öngörülen bütçe açığı 10 milyar 398 milyon Türk lirası idi. Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilen yeni bir torba tasarıda da hazinenin borçlanma yetkisini 5 kat artıran bir düzenleme yapılmaktadır.

Dünya ekonomisinin 2009 yılında yüzde 1,7 ila yüzde 2,8 oranında daralması beklenirken 2008 yılının son çeyreğinde yüzde 6,2 oranında daralan Türkiye ekonomisinin 2009 yılında çift haneli daralma tehdidiyle karşı karşıya bulunduğu, ekonomik toparlanmanın 2009 yılının ikinci yarısında başlamasının güç göründüğü bizzat Merkez Bankası tarafından açıklanmaktadır. Maalesef ülkemiz, iddia edilenin aksine küresel krizi en fazla hisseden ülkelerden birisi olmuştur.

2008 yılı sonunda hazırlanan bütçede ve makroekonomik hedeflerde tüm uyarılarımıza karşın 2009 yılı bütçesi ekonominin krizden en az etkileneceğini ve 2009 yılında yüzde 4 büyüyeceğini öngörmüş, gerçek dışı makroekonomik hedefleri ve bütçe büyüklüklerini temel almıştır.

Hükûmet 2008 sonunda, gerçeklikten uzak olan 2009 bütçesini tüm uyarılara karşın yasalaştırmıştı. Katılım Öncesi Ekonomik Program çerçevesinde makroekonomik hedefleri ve bu bütçeye ilişkin tahminleri güncellemek zorunda kalmıştır.

2009 yılı için yüzde 4 olarak öngörülen büyüme hedefi, eksi yüzde 3,6 daralma olarak revize edilmiş, yılbaşında açıklanan 2009-2011 Orta Vadeli Program’da öngörülen birçok hedefte ciddi anlamda revizyona gidilirken, enflasyondan cari açığa, ihracattan büyümeye kadar birçok veri tarumar olmuştur. Bütçe açığının 48,3 milyar Türk lirasına ulaşacağı, faiz dışı fazla yerine faiz dışı açık verileceği itiraf edilmek zorunda kalınmıştır.

2008 yılına göre yüzde 8,4 artarak 149 milyar dolar olarak gerçekleşmesi hedeflenen 2009 yılı ihracat hedefi 104 milyar dolara indirilmiş, 2009 yılı için 10,4 olarak hedeflenen işsizlik rakamı ise yüzde 13,6 olarak revize edilmiştir. Ama bundan birkaç gün sonra açıklanan 2009 yılı Şubat ayı işsizlik rakamının yüzde 16 olarak çıkması, Hükûmetin bu revize rakamlarında bile öngörüsünün ne kadar zayıf olduğunu bizlere göstermektedir.

Kabinenin ekonomi kadrosunda çok ciddi bir değişiklik geçtiğimiz haftalarda yaşandı. Teğet geçen krizin faturası 60’ıncı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin ekonomiden sorumlu bakanlarına kesilmiştir. Ekonomik konulardan sorumlu olan 6 bakan da o sorumluluğu kaybetmiştir. Demek ki ekonomi yönetiminde ciddi bir başarısızlık söz konusu idi ki bu türlü radikal bir değişiklik yapıldı.

Vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 67 ila 70’i dolaylı vergilerden oluşmaktadır. Son dört yıldır ekonomide yaşanan büyüme, enflasyondaki düşüşe karşın dolaylı vergilerin bütçe gelirleri içindeki payı artmaktadır. Dolaylı vergilerin toplam vergi gelirine oranı OECD ülkelerinde ortalama yüzde 30 civarında belirlenirken, Türkiye’de ise bu oran neredeyse yüzde 70’e yaklaşmaktadır.

Kayıt dışı ekonominin millî gelir içindeki payı Fransa, Almanya, İngiltere, Norveç, Japonya ve İsviçre’de yüzde 1 ila 10 arasında değişirken, Türkiye’de ise bu oran yüzde 57 ila 70 arasında bulunmaktadır. Kayıt dışı ekonomisi artan bir ülkede oluşan gelir açığı dolaylı vergiler artırılmak suretiyle dengelenmeye çalışılmaktadır. Bu da vergide adalet ve eşitlik prensiplerini zedelemektedir.

Dolaylı vergilerin bu kadar yüksek olması sosyal barışı da tehdit etmektedir. Yedi yıla varan AKP döneminde, bütün iddialarına karşın, vergi tabana yayılamamış, dolaylı vergilere yüklenilmiş ve kayıt dışı ekonomi büyümüştür.

Gelir İdaresi Başkanlığının verilerine göre, 2004-2008 döneminde işçi ve memur kesiminin maaşlarından kesilen stopaj yoluyla ödenen 76 milyar Türk lirası gelir vergisi ödemesi yapılmıştır. Bu dönemde Türkiye genelinde toplanan gelir vergisinin yarısı, toplam vergi gelirlerinin de yüzde 10,5’u ücretliler tarafından karşılanmıştır. Ücretlilerin ödedikleri dolaylı vergiler olan motorlu taşıtlar vergisi, özel tüketim vergisi, katma değer vergisi, damga vergisi, banka ve sigorta muameleleri vergisi ve harçlar da dâhil edildiğinde ücretlilerin vergi yükü çok daha yukarılara çıkmaktadır. Maliye Bakanlığı vergi gelirlerini artırmak için kayıt dışı ekonomiyle mücadele ve verginin tabana yayılması çalışmalarına ağırlık vermek yerine, elindeki kayıtlı vergi mükellefleri üzerindeki vergi yükünü artırmaktadır.

Bütün bunlara rağmen, yaşanan ekonomik daralma nedeniyle vergi gelirleri 2008 yılı Ocak-Nisan döneminde 53 milyar lira olarak gerçekleşmişken 2009 yılının bu dört aylık döneminde yüzde 4 oranında azalarak 51 milyar Türk lirası olarak gerçekleşmiştir.

Değerli milletvekilleri, istihdam yaratmayan ve vatandaşın refahına yansımayan sanal bir büyüme, sürdürülemez boyutlara ulaşan borç stoku, bozulan gelir dağılımı, yüksek dış ticaret ve cari işlemler açıkları, yüksek reel faiz, gerçekçi olmayan kur politikası, ithalat bağımlısı üretim ve ihracat, yabancı ağırlığının arttığı finans sektörü, sıcak paraya ve dış borçlanmaya dayanan kırılgan yapı; neticede, üretmediğini tüketen, kazanmadığını harcayan bir ülke ve millet. Siftahsız kapanan dükkânlar, kapanan fabrikalar, çaresizlik içerisindeki sanayiciler, gelecek yılın mahsulünü şimdiden harcayan ve bir türlü hacizden kurtulamayan çiftçiler, toplumun manevi ve moral değerlerindeki çözülme, geleceğe güvensizlik ve yaşanan sosyal çalkantılar. Manzarayı umumiye budur ve yedi yıllık AKP İktidarının karnesini bu tespitler teşkil etmektedir.

Aylık sanayi ciro endeksi 2009 yılı Mart ayında 2008 yılı Mart ayına göre yüzde 13,8 azalış göstermiştir. Aylık sipariş endeksi 2009 yılı Mart ayında 2008’e göre yüzde 19,8 azalmıştır. 2009 yılı Nisan ayında 2008’in aynı ayına göre kurulan şirket ve kooperatif sayısı yüzde 24,6 nispetinde azalmıştır. Yine kurulan ticaret unvanlı iş yeri sayısı da yüzde 24 azalma göstermiştir. 2009 yılı Nisan ayında imalat sanayisinde kapasite kullanım oranı geçen yılın aynı ayına göre 14,9 puan azalarak yüzde 66,8 seviyesinde gerçekleşmiştir. İş yerlerinin tam kapasite ile çalışmamasının nedenleri arasında talep yetersizliği ilk sıradadır. İç pazarda talep yetersizliği yüzde 55,4 ve dış pazarda talep yetersizliği yüzde 31,4 oranında etkili olmuştur.

2008 yılı Şubat ayında işsizlik oranı yüzde 12 iken, 2009 yılı Şubat ayında bu oran yüzde 16,1’e çıkmıştır. İşsizlik oranı yüzde 16 iken, tarım dışı işsizlik oranı ise yüzde 19,8’dir. İşsiz sayısı 2008 yılı Şubat ayında      2 milyon 677 binden 2009 yılı Şubat ayında 3 milyon 802 bin kişiye çıkmıştır. Yine aynı dönemde genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 21,5’tan yüzde 28,6’ya yükselmiştir. Tarım dışı işsizlik oranı ise yüzde 14’ten yüzde 19,8’e çıkmıştır. Yine aynı dönemde kentlerde işsizlik yüzde 13,4’ten yüzde 18’e çıkmıştır.

Büyük şehirlerde her gün meydana gelen kapkaç olaylarını, banka ve PTT şubesi soygunlarını, intihar ve cinayet haberlerini bu işsizlik rakamları da izah etmektedir. Bu rakamlar ve yaşanan ekonomik ve sosyal olaylar, ülkenin içinde bulunduğu kriz ortamının tehlikeli boyutlarını ortaya koymaktadır.

TÜİK tarafından açıklanan bu rakamlarda asıl ilginç olanı ise “2009 yılı Şubat döneminde tarım sektöründe çalışan kişi sayısı 206 bin kişi artarken tarım dışı sektörlerde çalışan sayısı is 291 bin kişi azalmıştır.” denilmesidir. Türk tarımı her geçen gün küçülürken, son kırk yılın küçülme rekorları kırılırken acaba tarım sektöründe istihdam, 206 bin kişi nasıl artmıştır? Oysa, Hükûmetin hazırladığı 2008 ve 2009 yılı ekonomik raporlarda, bir taraftan tarımdan tarım dışına istihdam kayması olduğu ile övünülüyordu. İşsizlik ve yoksullukta artış, sosyal patlama derecesine ulaşmıştır. İşsizlik sorununun, üretim ve istihdam imkânlarını artırmadan, üretici kesimin sorunlarını çözmeden üstesinden gelmek mümkün değildir.

Merkez Bankasının açıklamalarına göre, tüketici kredileri ve kredi kartı borçlarının toplamı 114 milyar liradır. Bunun 81 milyar lirası tüketici borcudur. Tüketici kredilerinin 37 milyar Türk lirası konut, 5 milyar Türk lirası otomobil ve 39 milyar Türk lirası ihtiyaç kredisi olarak kullanılmıştır.

Bankacılık ve Finansal Kuruluşlar Genel Müdürlüğünün verilerine göre 2004 yılında ferdî kredi ve kredi kartları borçlarını ödememiş kişilerin sayısı 35.724’ten 2006 yılında 135 bine, 2007 yılında 199 bine, 2008 yılında 642 bin iken 2009 yılının ilk üç ayında ferdî kredi ve kredi kartları borçlarını ödeyememiş kişilerin sayısı 362 bin kişiye ulaşmıştır.

Krize karşı reel sektöre yönelik gerçek anlamda bir tedbir almakta ve bunları bir bütün olarak ve koordineli bir şekilde uygulamakta zafiyete düşen Hükûmetin aldığı geçici tedbirler de esas itibarıyla etkileri kalıcı olmayan tedbirlerdir.

Net alanı 150 metrekarenin altında bulunan konutlarda KDV oranı zaten yüzde 1’dir, 150 metrekarenin üzerindekilerde ise yüzde 18’dir. Yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla Türkiye’deki konut stokunun sadece yüzde 15’ini oluşturan lüks konutlarda KDV indirimine gidilmiş, alt gelir grubunun konutunda bir indirim olmamış, sadece lüks villaların ve konutların satışında vergi indirimine gidilmiştir.

Otomotivde yapılan geçici vergi indirimleri incelendiği zaman toplam motorlu araç piyasasının yüzde 35’ini oluşturan 1.600 cc’nin altındaki araçlarda uygulanan ÖTV oranı yüzde 37’den yüzde 18’e indirilmiştir. Diğer yüzde 65’lik dilimi oluşturan motorlu taşıtlarda ÖTV oranı yüzde 1 ile yüzde 5 arasında düşürülmüştür. Motorlu taşıtların yüzde 85’inin ithal araçlardan oluştuğu dikkate alınırsa, yapılan bu indirim piyasayı biraz canlandıracak ancak yerli üretimi değil ithal malların tüketimini artıracaktır. Bu indirim, kısaca, otomotiv sektöründe faaliyet gösteren büyük şirketler ile ithal arabaların üretildiği ülkelerdeki fabrikaların işine gelmiş, bir bakıma kendi ülkemizin değil otomobil ithal ettiğimiz ülkelerin işsizine iş bulunmuş, yerli sanayi ve yan sanayi sektöründeki üretime fazlaca bir etki yapmamıştır. Her ne kadar Avrupa Birliğiyle olan gümrük birliğine aykırı gibi görünse de otomobil sektöründeki ÖTV ve KDV indiriminin Türkiye’de üretilen yerli otomobiller için geçerli olması daha uygun olurdu. Hâlbuki aynı toplam vergi kaybını yaratacak önlem paketinde Türkiye’de üretilen otomobillerin hem ÖTV hem de KDV’leri indirilebilirdi, işte o zaman Türk sanayisine gerçek bir doping etkisi oluşturulurdu. Şimdi sadece ithalatçılar, bayiler ve hâlâ otomobil alabilecek bir kısım bu kararlardan yararlanabilecektir.

Hükûmet reel sektörün sorunlarına etkili biçimde eğilmemektedir. Krizin derinleşmeye başladığı 2008 yılı Ekim ayından bu yana reel sektörün sorunlarını hafifletecek, piyasa beklentilerine olumlu katkı yapacak ciddi bir önlem alınmamıştır. Sayın Başbakan krizi görmek istemediği sürece AKP Hükûmeti bu şekilde içlerini doldurmadan paketleri açıklayacak ama gerekli önlemleri bir türlü alamayacaktır.

2008 yılı Ekim ayından bu yana etkisini artırarak sürdüren ekonomik kriz finansal kaynaklı olarak çıkmıştı. Hükûmet bankacılık sektörünün bu krizden etkilenmediğini, tüm dünyada bankacılık sektörünün bu krizden etkilendiğini ifade etmektedir. Ülkemizde bankacılık sektörü bu krizden ciddi anlamda etkilenmemiştir ama bunun nedeni yaklaşık altı buçuk yıldır iktidarda bulunan AKP yönetimi değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay, devam edin.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bankacılık sektörünü bugünkü kuvvetli konumuna getiren 57’nci Hükûmetin aldığı kararlardır. Maliye eski Bakanı Sayın Kemal Unakıtan da bu durumu bizzat Plan ve Bütçe Komisyonunda ifade etmiştir.

Değerli milletvekilleri, bütçe harcamalarının artışına nispetle tarımsal destekler de düşmektedir. Bütçe harcamaları 2008 yılında yüzde 9,6; 2009 yılında yüzde 17 nispetinde artarken 2008 yılında bütçeden tarıma verilen desteğin oranı yüzde 1,8; 2009 yılında ise yüzde 1 civarındadır. Bu bütçe artışları karşısında Hükûmetin tarıma yeterli parasal desteği bütçeden ayırmadığını görüyoruz. Ülkemizde yaşanan ekonomik büyümeden en çok olumsuz etkilenen sektör tarım sektörüdür. Tarım sektörünün gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı yüzde 9,7’den yüzde 8,6’ya düşmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen bitirir misiniz Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

2007 yılında tarımda yüzde 7,3 küçülme olmuştur; 2008 yılının ikinci çeyreğinde de yüzde 3,5 küçülme yaşanmıştır.

Bu düşüncelerle muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi.

Sayın Hamzaçebi, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarı, çeşitli vergi kanunları ve ilgili diğer bazı kanunlarda çok sayıda değişikliği düzenlemektedir. Tasarının tümü hakkında görüşlerimi ifade etmeden önce vergi sistemimiz hakkında çok kısa bir değerlendirmede bulunmak istiyorum.

IMF’yle Hükûmetin anlaşma müzakereleri yürüttüğü bu dönemde bu değerlendirmenin, bu değerlendirmemde üzerinde duracağım konuların yararlı olacağını düşünüyorum.

Vergi sistemimizin son on yılda karşı karşı kaldığı ve çözmekte zorlandığı iki önemli sorun var. “Son on yılda” diyorum çünkü son on yıl birinci olarak 99 yılı Aralık ayından bu yana IMF destekli programların uygulandığı bir yıldır. İkinci olarak, küreselleşmenin Türkiye açısından etkilerinin çok yoğun bir şekilde hissedildiği bir dönemdir.

Bu on yıllık dönemde karşı karşıya kaldığımız birinci önemli sorun, IMF programları uyarınca, Türkiye'nin vergi gelirlerinin seviyesini artırması, bu isteğin, talebin niyet mektuplarına girmesi ve bir ihtiyaç olarak da hükûmetler tarafından benimsenmesi; ikinci olarak da, küreselleşmenin yarattığı vergi rekabetine ayak uydurma ihtiyacı. Bu iki sorunu Türk vergi sistemi, hükûmetler, çözmekte zorlanmıştır. Hâlen bu zorluğun yaşandığı bir sürecin içerisindeyiz. Türkiye'nin IMF’yle yürüttüğü stand-by müzakerelerinde IMF’nin Hükûmetten talebi, vergi gelirlerinin seviyesinin yükseltilmesi ve bu çerçevede Hükûmetin vergi önlemleri almasıdır. Kamuoyuna Hükûmetin verdiği izlenimlere göre, Hükûmet bu talebe karşı soğuk durmaktadır veya belki bu talebe uygun bakıyor olabilir ama en azından kamuoyuna şu ana kadar verdiği izlenim böyle değildir.

İkinci olarak, küreselleşmenin yarattığı vergi rekabeti olgusu, gerek Türkiye gerekse gelişmekte olan ülkeler açısından daha uygun bir yatırım ortamı yaratmak, daha çok yatırım çekebilmek amacıyla vergi oranlarında indirim gibi bir baskıyı beraberinde getirmiştir. Vergi oranlarında indirim, eğer başka bir önlem alınmazsa, doğrudan vergi gelirlerinde azalışla sonuçlanacak bir süreci yaratacaktır.

Bu iki gerçek, bu iki sorun, gerçekte birbiriyle çelişir gibi gözükmekle birlikte, çözümsüz olan bir konu değildir. Yani, vergi gelirleri seviyesinde neredesiniz? Daha ihtiyacınız var mı? Refah devleti, sosyal devlet uygulamalarını genişletmek için bir miktar daha geri toplama ihtiyacınız olabilir veya bu çerçevede yine daha çok yatırım çekebilmek amacıyla vergi oranlarında indirime gitme ihtiyacı veya zorunluluğu içinde bulunabilirsiniz. Türkiye bu ikisini de telif edecek, bu ikisini de birbiriyle uzlaştıracak bir modeli ortaya koymak zorundadır.

Şimdi, vergi gelirlerinin seviyesinden söz ettim. Vergi gelirlerinin seviyesini vergi yüküyle ifade ediyoruz hepinizin bildiği gibi. Vergi yükü, bir ekonomide toplanan vergi gelirlerinin, o ekonomide o yıl içinde yaratılan gayrisafi yurt içi hasılaya oranıdır.

Bu oranın ne olduğuna bakarsak, 2000 yılında yüzde 17,7 olan bu oranın, aradan geçen dokuz yıllık süre içerisinde, 2008 yılında hâlâ 17,7 olduğunu görüyoruz. Yani geçen dokuz yıllık sürede Hükûmet vergi gelirlerinin seviyesinde herhangi bir artış yaratmış değildir. Bunu bir eleştiri veya bir övgü anlamında söylemiyorum, sadece bir durumu tespit ediyorum.

Bu vergi rakamları içerisine yerel yönetimlerin tahsil ettiği vergiler dâhil değildir, onu da eklersek aşağı yukarı yarım puan gibi bir rakam eder, işte, 17,7 dersek, 18,2; 18,3 gibi rakamlara ulaşırız.

Peki, dünya ne durumdadır diye bakarsak, OECD güzel rakamlar verir bize bu konuda. Türkiye'nin de üyesi olduğu, otuz ülkenin üye olduğu OECD ortalaması 2006 yılı için 26,8’dir. Yani bizde yerel yönetim vergileriyle beraber 18,2-18,3 düzeyinde olan vergi yükü, OECD ortalamasında yüzde 27’ye yakındır. Avrupa Birliği ortalamaları OECD ortalamasından aşağı yukarı 1-1,5 puan daha yüksektir. Avrupa Birliği ile Türkiye'yi kıyaslarsak 10 puan daha aşağıda bir vergi yüküne sahibiz.

Bu, tabii ki devletin elini kolunu bağlayan bir durumdur; eğer geliriniz azsa harcamanız da az demektir, refah devleti, sosyal devlet uygulamalarınız geniş değildir, tüm toplumu kapsayacak programları, sosyal programları uygulamaya koyamayacaksınız demektir.

Şimdi, aslında 2000 ile 2008 rakamı da kıyaslanabilir değildir -maalesef, Muhasebat Genel Müdürlüğü bu rakamları düzeltmediği için, onların sayfasındaki rakamı kullanmak zorunda kalıyorum- çünkü 2003 yılından sonra özel tüketim vergisi kapsamı içine alınan bazı gelirler 2003 öncesinde vergi dışı gelirler içerisinde yer alıyordu, 2000’de bu böyleydi. Eğer 2008 ile 2000’i aynı baza getirirsek, 2000 yılının vergi yükü oranının 2008’den daha yüksek olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim, tablo budur.

Türkiye’de, özellikle 2006 yılından itibaren bütçenin gelir tarafında ciddi bir bozulma başlamıştır. 2005 yılında anlamlı bir seviyeye çıkan vergi yükü -ki 18,2’ye çıkmıştır- daha sonra, 2006’dan itibaren ciddi şekilde bozulmaya başlamıştır. Bu, vergi indirimlerinin olduğu bir sürece denk gelmektedir 2006 ve sonrası dönem. Bunun anlamı şudur: Hükûmet, vergi indirimleri yaparken vergi gelirlerindeki azalışı telafi edecek diğer önlemleri uygulamaya koymamıştır. Hâlbuki vergi rekabeti Türkiye’yle birlikte bütün ülkeleri baskı altına alıyor. Bütün ülkeler kâr payı üzerindeki vergi yükünü indirme yoluna gidiyor daha çok yatırım çekebilmek amacıyla. Bütün ülkeler vergi oranlarını indirirken onların vergi yükünde ciddi bir azalış görmüyoruz, başka vergi tabanını genişleten önlemler alıyor. Türkiye bu önlemleri almamıştır. Türkiye, sürekli vergi indirimlerini uygulamaya koyan ama buna mukabil, vergi gelirlerindeki azalışı telafi edecek alternatif önlemleri uygulamaya sokamayan bir program izlemiştir. Bugün, Hükûmetin karşı karşıya kaldığı açmaz budur. Bir taraftan, bütçenin gelir tarafında meydana gelen çok ciddi azalış, öte taraftan, harcamalardan fedakârlık edememek, bu açmaz Hükûmetin elini kolunu bağlamaktadır. Çünkü, vergi gelirlerinden vazgeçmiştir, bütçe ciddi biçimde açık vermeye başlamıştır. 2009 yılında vergi gelirlerindeki azalış şu anda 32 milyar TL’dir, daha nerede sonuçlanacağını bilmiyoruz, bunun nereye kadar ulaşacağını henüz bilmiyoruz.

Hükûmet, yerel seçimlere giderken maalesef, bütçe imkânlarını olağanüstü ölçüde rahat harcamıştır, hovardaca harcamıştır, seçim için bütçe disiplinini feda etmiştir. Bugün yaşadığımız sıkıntıların gerisindeki nedenlerden birisi de budur. Her şeyi küresel krize bağlamak yanlıştır. 2006 yılından beri bozulan bütçe dengesi, 2006 yılından beri kaybolan mali disiplin bugün içinde bulunduğumuz sıkıntıların temel nedenlerinden bir tanesidir.

Şimdi, bugün Hükûmetimiz bir teşvik paketi açıkladı. Teşvik paketini incelemeye çalıştım. Teşvik paketi tabii ki kötü bir şey değildir, bir şeyleri teşvik etmek şüphesiz iyidir ama teşvik, var olan bir kaynağı dağıtmaktır. Şu an olmayan kaynak dağıtılmaktadır. Teşvik paketinin kendi içinde de birçok tutarsızlıkları vardır. 30 tane ili dördüncü bölge olarak, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden Karadeniz Bölgesi’ne kadar aynı grupta toplamışsınız ve bu 30 bölgeye aynı teşvik modelini uyguluyorsunuz. Bunun sıkıntısını, açmazını daha önceki Teşvik Yasası’nda gördük, bu yıl sonuna kadar o Yasa da uygulanıyor. Ama yine o yanlışta, bu pakette ısrar edilmiştir.

Şimdi, vergi indirimlerine değinmek istiyorum değerli milletvekilleri, Sayın Başkan. Vergi indirimlerinde Hükûmetin politikası ve açıklamaları da birbiriyle çelişir demeyeyim, daha doğrusu tuhaf gözükmektedir. Vergi indirimine yönelik bir açıklamayı birkaç gün önce Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanından duydum. Evet, medyada yer aldı: “15 Haziran’da bitecek olan indirimli özel tüketim vergisi ve katma değer vergisi uygulamasını değerlendireceğiz. Sonuçlarını analiz edeceğiz, Bakanlar Kuruluna götüreceğiz,  Bakanlar Kurulu karar alacak.”

Vergi indiriminin sahibi Sanayi ve Ticaret Bakanı mıdır, Maliye Bakanı mıdır? Memlekette Maliye Bakanı varken Sanayi ve Ticaret Bakanı vergi konusunda neden acaba sorumluluk üstlenmektedir?

Şimdi, vergi indirimleri kötü bir şey değildir. Hele kriz döneminde talebi uyarmak için, talebi artırmak için vergi indirimine başvurmakta herhangi bir yanlışlık yok. Bunu biz de önerdik. Ancak bizim önerimizle Hükûmetin yaptığı arasında önemli bir fark var. Biz bir paketin içinde bir unsur olarak vergi indirimini önerdik. Sadece vergi indirimi ve teşvik gibi konularla ekonomideki sorunlara yaklaşırsanız bu krizden çıkamayız. Ülkede eksik olan, güvendir. Vergi indirimiyle güveni veremezsiniz. Bugünkü vergi indirimi politikasıyla sadece gelecekteki talebi öne çekmiş olacağız. Bunun örneklerini daha önce yaşadık. 2001 yılının Kasım ve Aralık aylarında otomotiv sektöründe ve beyaz eşyada uygulanan vergi indiriminin sonuçlarını ben Hükûmetin, Sayın Maliye Bakanının izlemesini veya incelemesini tavsiye ederim. Örnek vereceğim: Bakın, 2001’in Ekim ayında otomobil satışı 6.700’ken, Kasım ayında teşvikin etkisiyle 12.700’e çıkmış, Aralık ayında bu rakam 15.400’e ulaşmıştır. Peki, 2002 Ocak’ta yani indirimin sona erdiği ilk ayda otomobil satışı ne olmuştur değerli arkadaşlar, onu da söyleyeyim: Sadece 737. Şubat ayında ne olmuştur? 1.524. 2000-2008 döneminin Ocak-Şubat rakamlarına bakıyorum, bu kadar dramatik düşüşün olduğu başka bir ay görmüyorum. Yani vergi indirimi bir paketin unsuru değilse sadece gelecekteki talebi öne çekmeye yarar, ondan sonra o sektör çok daha büyük bir krizin içerisine girer.

Şimdi, ekonomide ihtiyaç olan, güven veren bir programdır, güven veren makroekonomik dengelerdir, güven veren bütçedir, güven veren vergi gelirleri politikasıdır, güven veren büyümedir; “küçülme” ise bunun adı, güven veren küçülme oranının tespitidir. Sanal dengeler üzerine bir bütçe kurup bu bütçenin dengelerini krize rağmen değiştirmezseniz, eskisinde ısrar ederseniz kimseye güven veremezsiniz. Güven veremediğiniz bir ortamda vergi indirimi ve teşvik gibi politikalarla ekonomiyi düze çıkarmanız da mümkün değildir.

Değerli arkadaşlar, tasarı, bizim Cumhuriyet Halk Partisi olarak hassasiyet gösterdiğimiz bazı düzenlemeler yanında olumlu bazı düzenlemeleri de içeriyor. Bir kısım düzenlemeler de Gelir İdaresinin ihtiyacı veya uygulamada karşılaşılan sorunların çözümü amacıyla getirilmiştir. Plan ve Bütçe Komisyonundaki çalışmalar sırasında tasarının olumlu düzenlemelerini destekledik, daha iyi olması için çaba sarf ettik, sakıncalı gördüğümüz veya ülke menfaatine, ekonominin ihtiyaçlarına uygun görmediğimiz düzenlemeler konusunda görüşlerimizi ifade ettik. Aynı anlayışı Genel Kurul çalışmaları sırasında da ifade edeceğiz, göstereceğiz.

Örneğin lisanslı depoculuk, daha doğrusu lisanslı depoculuğun geliştirilmesi için verilen vergi teşvikleri, tarım ürünlerinin daha sistemli bir şekilde piyasada dolaşabilmesi için ve finansman imkânı yaratabilmesi için önemli bir düzenleme olmuştur. Buna da gerçekte “teşvik” dememek gerekir; verginin en son aşamaya ertelenmesi uygulamasıdır ama yine de bugünküne kıyasla bir “teşvik” olarak adlandırmakta yanlışlık da olmaz.

KOBİ’lerin birleşme işlemlerinin önündeki vergi engelinin kaldırılması bir diğer olumlu düzenlemedir. Mikro işletmeler yani 10’dan az işçi çalıştıran KOBİ’ler tasarıda yoktu. Bunu, bizim önerimizle ve tabii ki tüm partilerin, iktidar partisinin desteğiyle tasarıya monte ettik.

Ama bunun yanında, tasarıda olumlu bulmadığımız veya eksik bulduğumuz düzenlemeler de var. Şimdi, bunlardan birincisini sizlerin dikkatine sunmak istiyorum: Hükûmet tasarısında, Başbakanlığın satın alacağı veya kiralayacağı motorlu taşıtlar için katma değer vergisi, özel tüketim vergisi ve gümrük vergisi istisnası getirilmişti yani Başbakanlık uçak kiralarsa, uçak satın alırsa, otomobil satın alırsa bunlar katma değer vergisinden istisna olacaktı; bunun kabul edilebilir bir yanı yoktu.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Önergemiz var o hususta…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bunu Komisyonda uyardık. Uyarımızdan sonra tasarıda yer alan şekil daha farklı oldu, daha vahim oldu. “Evet” dedi Hükûmet, “Başbakanlık olması yanlış, bunu tüm devlete şamil kılalım yani devletin alacağı tüm otomobiller katma değer vergisinden ve özel tüketim vergisinden istisna olsun.” Vatandaş otomobil alırken katma değer vergisi ödeyecek, ÖTV ödeyecek, devlet alırken ödemeyecek. “Efendim, işte bir cepten öbür cebe, vergi de devlete girmiyor mu?” Şimdi, mantık bu. O zaman, devletin alacağı buzdolabını da katma değer vergisinden istisna edelim, onu da istisna… Devlet gıda alıyor, onu da istisna edelim. Devam edelim, devlette çalışanların ücretlerini, maaşlarını gelir vergisinden istisna edelim, nasıl olsa bir cepten öbür cebe. E, hani biz bir kanun kabul etmiştik, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu. Bütün gelirler gayrisafi olarak bütçede gösterilecekti. Bunu son derece sakıncalı, yanlış buluyorum.

Yine, bir ikinci eksik bulduğumuz düzenleme: Türkiye Kızılay Derneğine yönelik olarak getirilen bir istisna hükmü var. Kızılay Derneğine yapılan bağışların herhangi bir sınıra tabi olmaksızın bağış yapan mükellefler tarafından gelir ve kurumlar vergileri matrahından indirilmesi. Evet, Kızılay son derece iyi kuruluşumuz, yardım kuruluşu. Kızılaya şüphesiz destek olmak, şüphesiz kaynak sağlamak gerekir. Ancak bunun yanında, bizim Darüşşafaka Cemiyetimiz var. Darüşşafaka Cemiyeti de bugün yoksul çocuklara, daha doğrusu yetim çocuklara eğitim olanağı veren bir kurum. Bunların hepsi… 1606 sayılı bir Kanun var, bazı dernek ve vakıflara vergi muafiyeti tanınması hakkındaki bir kanundur. Bu Kanun’da Kızılay, Darüşşafaka ve onun yanında birkaç kurum daha sayılarak özel bir rejime tabi tutulmuştu. Bunlar vergiden muaf tutulmuştu, her türlü işlemleri vergiden muaf tutulmuştu. Şimdi, bu muafiyeti tasarı kaldırıyor. Birçoğundan bunun kaldırılmasının gerekçelerini Hükûmet sunabilir, örneğin “Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun bütün ödeneklerini nasıl olsa devlet veriyor, ona ilave bir vergi teşviki vermeye gerek yok.” diyebilir. E, kabul, olabilir, onu kabul edebiliriz ama Darüşşafakanın bununla bir ilgisi yok. Darüşşafakanın vergilerini de istisna etmek gerekir. Tasarı bu yönden son derece eksiktir.

Yine tasarının eksik bulduğumuz düzenlemelerinden bir tanesi de şu: Tasfiye edilen şirketlerde sorumluluk yeniden düzenleniyor. O düzenlemenin kendisinde herhangi bir sorun yok. İhtiyaca göre orada gerekli düzenlemeler yapılmış durumda. Tasfiye edilen şirketler, tasfiye edildikten sonra hükmi şahsiyet ortada kalmadığından dolayı bu hükmi şahsiyetten alınamayan vergiler, eğer geçmiş dönem için herhangi bir şekilde bir vergi incelemesi yapılırsa tasfiyeden sonra, bu vergilerin kimden alınacağını düzenliyor. Bunda herhangi bir sorun görmüyorum. Ancak, bunu geçmiş dönem için de geçerli kılmak, şu anda tasfiye edilmiş, kanunun yürürlük tarihinden önce tasfiyesi sonuçlanmış şirketlerin kanuni temsilcileri veya tasfiye memurları için de geçerli kılmak doğru değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Maddelere geçtiğimizde daha ayrıntısıyla bunları ifade edeceğiz.

Yine tasarıda, TRT’nin gelirlerine yönelik olarak bir düzenleme yapılmaktadır. Tabii TRT’nin gelir ihtiyacı vardır, TRT’nin gelir yönünden desteklenmesi gerekir. TRT’ye bu imkânı getiren bir düzenleme var. Düzenleme anayasal yönden eksiktir, tartışmalıdır. Bakanlar Kuruluna verilen yetki sınırsızdır. İstediği cihazı vergi kapsamına, yani bandrol kapsamına alabilecek, bandrol kapsamına aldığı cihazın vergisini istediği gibi belirleyebilecektir. Bu anayasal yönden tartışmalıdır, daha doğrusu Anayasa’ya aykırıdır. Ama şunu da hatırlatmak isterim: AKP ilk hükûmete geldiğinde, elektrik faturaları üzerindeki yüzde 3,5 oranındaki TRT payını kaldıracaktı. Bunun yüzde 1,5’unu kaldırdı ilk üç ayda da, yüzde 2’si yedi yıldır duruyor -sekizinci yıla doğru gidiyoruz- o ne oldu acaba? Onu da sormak istiyorum.

Sözlerimi burada bitiriyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Hamzaçebi.

AK PARTİ Grubu adına, Ankara Milletvekili Bülent Gedikli.

Sayın Gedikli, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BÜLENT GEDİKLİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben de Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bu tasarı Meclise, Plan Bütçe Komisyonuna geldiği andan itibaren, hakikaten son derece emek harcanan, çaba gösterilen bir tasarı olmuştur. Bunu özellikle vurgulamamız lazım. Alt komisyonda ayrıca ele alınmıştır. Âdeta, orada yeniden yoğrulmuştur ve hakikaten güzel bir şekle kavuşmuştur.

Ben, bu tasarının hem yapısal anlamda ekonomimize hem de konjonktürel olarak içinde bulunduğumuz durumda önemli katkıları olacağını, ekonomimize yeni bir dinamizm katacağını düşünüyorum.

Fakat, tasarının geneliyle ilgili görüşlerimi belirtmeden önce hem burada dinlemiş olduğum arkadaşlarımın hem de daha önce Genel Kurulda konuşma yapan arkadaşlarımın ortaya koyduğu bir yaklaşımla ilgili görüşlerimi ifade etmekte de fayda görüyorum. Şimdi, deniyor ki: Efendim, bütçe açığı artıyor 2009 yılında; işte, 60 katrilyona ulaşacağı söyleniyor, 60 milyar liraya ulaşacağı söyleniyor bir taraftan ama öte taraftan da deniyor ki: “Siz hiçbir tedbir almıyorsunuz.”

Şimdi, konuya bir vizyon içerisinde, bir bütünlük içerisinde bakarsak, eğer biz tedbir almıyorsak bütçe açığı niye artıyor? Yok eğer bütçe açığı artıyorsa biz nasıl tedbir almamış oluyoruz? Eğer tedbir alınacaksa, bu süreçte, bu konjonktürde biz bazı tedbirlere yer vereceksek elbette bunun öncelikli aracı bütçe olacaktır, bütçe harcamaları olacaktır, gelirler olacaktır. Alınan bu tedbirlerin de şüphesiz bütçeye, bütçe açığına bir etkisi olacaktır. Bu gayet tabiidir, bu gayet normaldir; böyle olması beklenir zaten, bundan farklı bir şey olması beklenemez ki. Dolayısıyla, bu bütünlük içerisinde bu manada olaya bakarsak daha tutarlı bir yaklaşım göstermiş oluruz diye düşünüyorum.

Şimdi, ben burada, tabii, bir yaklaşımı ortaya koymak istiyorum. Şimdi, Hükûmetimiz, hem maliye politikasıyla ilgili hem de para politikasıyla ilgili bazı tedbirleri bu süreçte yürürlüğe koydu. Öncelikle şu iddiaya bir cevap vermemiz lazım: “Efendim, Hükûmet hiçbir şey yapmadı bu süreç içerisinde…”

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Çok kötü şeyler yaptı!

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Bu ne kadar doğru acaba, hiçbir şey yapmadığımız, hiçbir şey, hiçbir tedbir almadığımız ne kadar doğru? Ben, bu kürsüde, doğrusu gerçeklerin konuşulması gerektiğini düşünüyorum. Evet, siz, alınan, yapılan işlerin eksik olduğunu söyleyebilirsiniz ama hiçbir şey yapılmadığını asla söyleyemezsiniz. Bir şeyler yapılmışken, tedbirler alınmışken, siz bu alınan tedbirleri nasıl yok gösteriyorsunuz?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sen salonda yoktun, o yüzden haberin yok.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Eksik olduğunu söyleyebilirsiniz, bunu anlarım ama olmadığını asla söyleyemezsiniz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bülent Bey, siz burada olmadığınız için bazı şeyleri görmüyorsunuz, duymuyorsunuz.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Şimdi bakın, ben size…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Buraya gelmezsen, bazı şeyleri öğrenemezsin.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Hayır, ben burada doğrusu bir polemiğe girmek istemiyorum, sadece bu kürsünün…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hayır, siz girdiniz polemiğe.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – …hak ettiği yaklaşım, tavır budur. Bakın…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – “Burada gerçekleri konuşmuyorsunuz.” dediniz, ben âlâsını konuşuyorum gerçeklerin. Allah, Allah! Siz girdiniz polemiğe.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Gerçekleri konuşalım işte.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hayır, âlâsını konuşuyoruz.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Bunları da söyleyin yani, söylemekte fayda var. Tedbirlerden bahsedelim. Bakın, ben size buradan bir tablo göstereceğim. Katılım öncesi ekonomi programından bunu alıp herkes okuyabilir, zor bir şey değil. Bakın: “Alınan tedbirler ve maliyeti…” Burada maliyetlerine kadar yazılmış yıllar itibarıyla. Ben toplamını söyleyeyim, tek tek bu detayları verirsek uzar. Alınan tedbirleri ben burada saymaya kalksam, iki saatinizi almam gerekir, vaktimiz sınırlı.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bildiğin bir şey varsa anlat, biz dinleriz.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Şimdi, bakın, burada hem gelir önlemleri olarak alınan tedbirler var hem harcama önlemleri olarak alınan tedbirler var, bir de bütçeye doğrudan etkisi olmayan, dolaylı etkisi olan tedbirler var. Bunları istiyorsanız tek tek de sayabiliriz, tek tek konuşabiliriz fakat bunların…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Say, say…

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Yani bu bir gerçek, şuradakiler gerçek. Burada yanlış, eksik bir şey yok, bunlar gerçek.

Bakın, bu tedbirlerin toplamı 54,3 milyar lira ve bu tedbirlerin etkisi de üç yıla yayılıyor.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ya yasa tasarısı üzerinde konuş, ya da cevap ver.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Şimdi, bakın, ben gelir önlemlerinden bazılarına yer vereyim, örnek olarak söyleyeyim, hani “Hiçbir tedbir alınmamıştır.” deniliyor ya, bazılarını sayalım ki alındığı anlaşılsın.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sen burada bulunmadığın için bilmiyorsun.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Şimdi, 5811 sayılı Bazı Varlıkların Millî Ekonomiye Kazandırılması, biliyorsunuz Varlık Barışı… Bu bir tedbir.

Vergiyle ilgili yeniden yapılandırma biliyorsunuz gerçekleştirildi, iki yıllık taksitlendirme yapıldı, faizler yeniden yapılandırıldı orada.

RECEP TANER (Aydın) – Netice ne oldu netice? Neticesi ne oldu?

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Onun dışında, Teşvik Kanunu’nun süresi bir yıl daha uzatıldı.

RECEP TANER (Aydın) - Yapılandırmanın neticesi ne oldu? Neticeye bak.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Bakın, ondan sonra, 2008 1 Ekimden itibaren sigorta primleri işveren hissesi 5 puan aşağıya çekildi. Bunun da bütçeye getirmiş olduğu yükü herhâlde herkes duydu; 4,7 katrilyon civarında bir yükü var. Şimdi, bunlar, alınan tedbir değil mi?

İstihdam paketi çıkarıldı, gençlere, kadınlara dönük bir sürü teşvikler getirildi.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – İşsizlik niye arttı?

RECEP TANER (Aydın) – Kaç para yatırım yaptınız?

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Yani bunlar hiç yapılmamış şeyler öyle mi, yok hükmünde olan işler?

RECEP TANER (Aydın) – Yaptığınız yatırımlardan bahsedin.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Şimdi, bakın, harcama önlemleri olarak, bir kere, en başta GAP yatırımları var. Daha dünyada ekonomik kriz hissedilmemişken GAP gündeme gelmişti, ben o zaman söylenenleri de gayet net hatırlıyorum. Dediler ki: “Efendim, GAP niye gündeme geliyor? Bütçe açığı artacak. Bu yatırımların şimdi sırası mı?” Bunlar söylendi o zaman. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Kim söyledi onu?

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – “Mali disiplin bozuluyor.” Açın bakın kaynakları.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bizler böyle bir şey söylemedik.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Efendim, ben gerçekleri anlatıyorum, neye itiraz ediyorsunuz onu da anlamıyorum ben. Neye itiraz ediyorsunuz?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bülent Bey, siz burada yoksunuz onun için bilmiyorsunuz.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – GAP gündeme gelmedi mi?

BAŞKAN – Sayın Gedikli, lütfen Genel Kurula hitap ediniz efendim.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Ben Genel Kurula hitap ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayın efendim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Burada hangi milletvekili “GAP’a yatırım yapmayın.” dedi?

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, lütfen…

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Şimdi, GAP’ta diğer altyapı projeleri, sulama sistemleri için Hükûmet 2008-2012 döneminde ilave kaynak olarak 19,4 milyar lirayı kullanacak. Bu da kısım kısım kullanılmaya başlandı.

RECEP TANER (Aydın) – Kaç para kullanıldı?

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Bu krizlerde, bu ortamlarda, bakın, bütün dünya ülkeleri, Amerika dâhil olmak üzere hepsi altyapıya yatırım paketleri açıkladılar. Açıkladıkları paketler bunlar. Vergi indirimleri veya altyapı harcamaları, bunları yapıyorlar. Biz bunları daha kriz başlamadan gündeme koymuşuz. Kriz döneminde de ortaya konmuş tedbirler falan değil bunlar.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Doğru söylemiyorsun.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bütçeye ne katkısı oldu?

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Onun dışında, bütçeyi dolaylı olarak etkileyen birçok tedbir yine gündeme getirildi, bunlar alındı.

Şimdi, bu gerçekleri vurgulayalım. Yani, bazı eksikleri anlatabilirsiniz, şu da olsa iyi olur dersiniz, olabilir. Ama biz muhalefet olarak, iktidar olarak hepimiz bu ülkede, Türkiye’de huzuru ve barışı istiyoruz, benim bundan asla en ufak bir şüphem yok.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerçekleri konuşalım diyorsunuz ama bu bütçeyi savunuyorsunuz.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) - Hepimiz aynı amaç için çalışıyoruz. Kimisi muhalefet göreviyle kimisi iktidar göreviyle bunu elbette yapıyor olacak, bundan bir şüphemiz yok. Hani sizlerden gelen öneriler varsa, projeler varsa bunları da değerlendirmeye hazırız.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bir aydır söyledik burada ama değerlendirdiğiniz hiçbir şey yok.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) - Her zaman proje söyleyebilirsiniz. Ama, şimdi, bakın, bu güzel, onu söylüyorsunuz değil mi? Ya, 7 maddelik istihdam paketi. Tamam, güzel de, bunun maliyeti ne biliyor musunuz, toplam maliyeti? 26,8 katrilyon.

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sizi dinleyecek milletvekilleriniz nerede?

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) - Eski rakamlarla söylüyorum ki bir yanlış anlama olmasın. Şimdi, 26,8 katrilyon liralık bir tedbir öneriyorsunuz, iyi, güzel, anladık. Peki, kaynak? Şurada kaynağı da önerseniz daha güzel olur. Kaynağıyla beraber önerirseniz son derece makbul öneri olur, proje olur, elbette biz de bunları iktidar olarak değerlendiririz. Bundan da en ufak bir kuşkunuz olmasın, hiç şüpheniz olmasın.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bizden kaynak mı istiyorsunuz?

ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Ankara Belediyesinin borçları mali disiplini bozmak değil mi, niye tahsil etmiyorsunuz?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Gedikli, bütçeyi mi konuşuyoruz?

BAŞKAN – Lütfen, müdahale etmeyelim, dinleyelim efendim.

Buyurun Sayın Gedikli.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Zaten kendi milletvekilleri de kendini dinlemiyor.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; şimdi, dünyada…

MEHMET CEYLAN (Karabük) – Biz dinliyoruz, biz.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Bakın, arkadaşlarımız gayet güzel dinliyorlar, hiçbir şey görmüyorum.

Bakın, bütün dünyada şu anda cereyan eden global ekonomik kriz, biliyorsunuz, başlangıçta konuşulanın çok ötesinde, bütün dünyaya yaygınlaştı ve derinleşti. Birçok ülkede bankalar battı. Şimdi, büyük firmaların batışını izliyorsunuz, iflasını izliyorsunuz. Bakın…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bize teğet geçti!

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) - Evet, evet, bak, niye teğet geçti, biliyor musun?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – 57’nci Cumhuriyet Hükûmeti döneminde alınan tedbirlerden!

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) - Banka battı mı? Türkiye’de banka battı mı? Banka batmayan nadir ülkelerden bir tanesi Türkiye’dir. Paralar uçtu mu? Faiz mi çatladı, kurlar mı patladı? Paralar mı buharlaştı? Bankalar mı battı? Bunlar olmadı. Bakın, krizin tanımını bir öğrenin; kriz neye söylenir, neye denir finansal kriz?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Gedikli, 57’nci Cumhuriyet Hükûmeti döneminde bankalarla ilgili alınan tedbirleri söyle.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) - Ha, işsizlik… Hepsine tek tek değineceğim. Mesela, burada ifade edilen noktalardan bir tanesi: Efendim, esnafımız için, reel sektör için hiçbir şey yapılmamış.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – İşte, iflas patlaması!

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Gene “Hiçbir şey yapılmamış…”

Yani değerli arkadaşlar, lütfen, bunlar insaf ölçüsüne sığmıyor. Yani “Hiçbir şey yapılmadı.” demek insaf ölçülerinin dışında bir yaklaşımdır.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Bak, iflaslar, iflaslar!

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Sayın Vekilim, sataşma yapma!

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Ha, “Eksik yapıldı, şu da yapılsa iyi olur.” denebilir. Güzel, bakın, bunları alır değerlendiririz, bunları kabul ederiz; ne güzel olur.

Şimdi, esnafla ilgili ben size bazı örnekler vereyim. Bu mu hiçbir şey anlamına geliyor, nasıl hiçbir şey yapılmamış; 2 defa sicil affı çıkarmışız sizlerle beraber. İşte, bir tanesini de geçenlerde çıkardık, sicil affı. Bu, esnafımız için yapılmadı mı?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Kendi adamınıza çıkardınız!

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Bakın, esnafımızın BAĞ-KUR prim borçları yeniden yapılandırıldı, daha geçen sene mayıs ayında yapıldı.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sicil affının uygulanması için hangi tedbiri aldınız?

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Geçen yıl mayıs ayında BAĞ-KUR prim borçlarını yapılandırdık, kanun çıkardık, tarihi de 15 Mayıs 2008, açın bakın tutanaklara. Ne getirmiş? Faizde yüzde 85’e varan bir indirim. Faiz indirimi yapılmış esnafımız BAĞ-KUR borçlarını daha rahat ödeyebilsin diye. Yirmi dört ay taksitlendirme yapılmış.

Bakın, şimdi ben 3 Kasım öncesine gitmek de istemiyorum. Şimdi oraya gidersek sıkıntı da olur.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Git, git!  O zaman hangi siyasi partideydin?

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Yüzde 59’lardan yüzde 9’a inmiş faizler, esnafımızın kullandığı kredide faizler yüzde 59’dan yüzde 9’a inmiş. Nasıl hiçbir şey yapılmamış? Yani, şimdi esnafa verilen kredi… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Reel faiz kaç?

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Hep kendi pencerenizden bakıyorsunuz!

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, lütfen… Lütfen… Dinleyemiyoruz.

TAYFUR SÜNER (Antalya) – O zaman sataşmasın.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sataşarak konuşuyor, Başkan.

BAŞKAN – Ama, soru sorabilirsiniz.

Buyurun Sayın Gedikli.

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Fikri ve zikri olmayan sadece sataşır.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Arkadaşlar, icraatlardan niye rahatsız oluyorsunuz? Bunlar esnafımız için, çiftçimiz için. Bakın, buraya geliyorsunuz esnafımıza güzel mesajlar veriyorsunuz, çiftçimize güzel mesajlar veriyorsunuz.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Esnafı öldürüyorsunuz, can suyu veriyorsunuz!

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Biz sadece yaptıklarımızı anlatıyoruz, müsaade edin yaptıklarımızı anlatalım. Bundan kimse zarar görmez. Bundan Meclis kazanır, ülkemiz kazanır, milletimiz kazanır. Bu yapılan icraatlardan niye rahatsız oluyorsunuz? Bunları anlatmamdan memnun olmanız lazım.

153 milyon lira olan esnafa verilen kredi rakamı, bakın, en son 2008 yılında 3,3 milyar lira.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Esnaf batmış!

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – 153 milyon lira neresi, 3,3 milyar lira neresi, arada dağlar kadar fark var! Kaldı ki bakın, bir şey daha söyleyeyim: Şu anda yürütülen bir çalışma var: Esnaf Değişim Dönüşüm Projesi. Bu kapsamda da bir çalışma üretiliyor; “Esnaf Dönüşüm Projesi” adı altında bir proje yürütülüyor. Bununla ilgili de bundan sonra bazı çalışmalar, toplantılar yapılacak. Orada esnafımızın sorunları da detaylı olarak konuşulacak. Belki bir şûra da yapılması söz konusu olabilir. Hükûmet Programı’mızda bunlar yer alıyor, var. İnşallah orada da bu sorunların hepsi…

RECEP TANER (Aydın) – Esnaf mı kaldı?

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – 2 milyon esnaf var şu anda, evet, 2 milyon esnaf var Türkiye’de.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Esnaf sizi izliyor!

RECEP TANER (Aydın) – Kaydını sildiremediği için esnaf gözüküyor.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) - Bakın, KOBİ’lerle ilgili şeyi niye çıkarıyoruz şimdi? Şimdi böyle konuşursak yanlış olur.

RECEP TANER (Aydın) – Kaydını sildiremediği için esnaf gözüküyor. Esnaf değil aslında. Fiilen iş yapan insan sayısı öyle değil.

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen… Dinleyelim, ondan sonra cevap vermek isterseniz verirsiniz.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Ha gelelim işsizlik konusuna. Tamam, elbette ama siz…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – İşsizlik azalıyor mu?

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Hayır “Türkiye’de işsizlik azalıyor.” diyen olmadı. İşsizlikte artış var, evet. Biz gerçekleri kabul ediyoruz bakın.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – O zaman durum iyi değil demek ki Sayın Gedikli.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) - Bizde gerçekleri inkâr etmek yok. Bu kürsü gerçekleri konuşma kürsüsüdür, gerçekleri konuşma yeridir. Bunu yapalım, herkes gerçekleri söylesin. Eksikleri ifade edin, bundan kimse gocunmaz, hiç endişe etmeyin.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Demek ki yaptıklarınız yeterli değil. Çıkın söyleyin!

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) - Bakın, evet, ona dönük de İŞKUR üzerinden özellikle yapılanları söylüyorum. Başka kurumlar üzerinden de yapılan birçok meslek kursu çalışması var, il istihdam kurulları var, biliyorsunuz her üç ayda bir toplanıyor. Bu konularda da bilgi verme ihtiyacı olduğu anlaşılıyor. Yani il istihdam kurulları her üç ayda bir toplantılar yapıyor, meslek kuruluşlarının yaygınlaşmasıyla ilgili de tedbirler alıyorlar.

Şimdi bakın ben istatistiklerini vereyim: Sadece 2007 yılında 1.347 tane daha kurs açılmış. 2008’de 1.888 kurs açılmış. 2009’da bu sayının aşağı yukarı 4 binlere, 5 binlere varacağını ifade ediyor arkadaşlar. Burada eğitim gören kursiyerlerin sayısı da aşağı yukarı 50 bini bulacak. Bu kurslar da Türkiye'nin her yerine yaygınlaşmış vaziyette. İnsanlarımıza meslek kazandırmak için de bu çabalar gösteriliyor, bu çalışmalar yürütülüyor. Bunlar da biraz zaman alan işlerdir, zaman içerisinde bunlar da adım adım çözülecek konulardır.

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Yedi yıl geçti yedi yıl!

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sizi yirmi seneliğine getirmedik oraya! İki seneniz kaldı!

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) - Ama bu konuda katkılarınızı da bekliyoruz. Yani önerileriniz varsa, projeleriniz varsa lütfen açıklamaktan da çekinmeyin ama lütfen kaynaklarıyla beraber olsun. Kaynaklarını da koyun ki daha faydalı bir tablo ortaya çıksın.

Bugün yapılan açıklamayı da izlediniz. Bakın, Sayın Başbakanımız bir açıklama yaptı hem teşviklerle ilgili -bundan sonra yapısal anlamda- hem de istihdamla ilgili, 500 bine varacak bir sayı söz konusu.

RECEP TANER (Aydın) – Sadece “cak…”

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kaynağı var mı?

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) - Bu tedbirler de alınmaya devam ediyor ayrıca, bunlar da yürürlüğe sokuluyor. Yani “Hiçbir şey yapılmamış.” demek, doğrusu, sağlıklı bir yaklaşım değil arkadaşlar. Yani bunu böyle ifade etmek bizi üzer.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sizin üzülmenizin bizim için hiçbir mahzuru yok, dilediğiniz kadar üzülebilirsiniz.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) - Bunu böyle ifade etmek doğru değil. Yani gerçekleri söyleyerek, konuşarak yapalım.

Şimdi gelelim maliye politikası ve para politikasında ne oluyor? Demin size gösterdiğim şu tablo maliye politikasıyla ilgili alınan tedbirler ama parayla ilgili, para politikasıyla ilgili de Merkez Bankası olsun, BDDK olsun, Hükûmetimizin genel hedefleri doğrultusunda önemli tedbirleri yürürlüğe soktular bu süreçte, bunları da gördük. Reeskontlarla ilgili adımlar attılar. Likiditeyle ilgili Merkez Bankasının açıklaması oldu ve likidite sorunu doğmayacağını açıklıkla ifade etti, bankalara bu yönde teminat verdi.

Şimdi, maliye politikasını biz üç yıllık bir olay olarak ele almalıyız. Niye? Bizde çünkü artık şu anda bu anlayış “üç yıllık bütçeleme” anlayışı olarak tezahür ediyor. Yani üç yıllık orta vadeli bir mali disiplin. Elbette 2009’da bütçe dengesi bozulabilir, bütçe açığı artabilir, bu normal. Ama üç yıllık bir perspektifle de bu dengelerin yeniden nasıl sağlanacağı da ortaya konduğu takdirde, mali disiplin noktasında herhangi bir tereddüdün olmaması gerekir. Üç yıllık bir vizyon ortaya konuyor çünkü.

Para politikasıyla ilgili de bütün dünya ülkeleri bunu yapmaya devam ediyor, gevşek bir para politikası izleniyor. Bizde de bu böyle izleniyor. Bakın, faizler süratle aşağıya indi, likidite bollaştırıldı. Bunların hepsi gevşek bir para politikası izlendiğinin de göstergeleri. Yani ekonomi politikasını bu çerçeve içerisinde ele alırsak, meseleler, zannediyorum, daha iyi anlaşılabilir ve üzerinde daha güzel yorumlar da yapılabilir diye düşünüyorum.

Kaldı ki dünya ülkelerine, Amerika’ya, Avrupa’ya, Uzak Doğu’ya baktığınız zaman sıkıntıların oralarda da süratle büyüdüğünü rahatlıkla görebilirsiniz ve derinleştiğini de rahatlıkla görebilirsiniz ve hepsi de birçok teşvik paketi çıkarttılar. Fakat, şimdi başka bir şey daha tartışılıyor: Teşvik paketlerinin aslında bir fayda sağlamadığını tartışan ülkeler de var. Almanya, hiçbir fayda sağlamadığını öne sürüyor ve yeni bir teşvik paketi çıkarmakta da direniyor. Böyle yaklaşanlar da var. Çünkü bu teşvikleri şimdi verdiğiniz zaman yarın geri almak zorunda da kalabilirsiniz. Olayı böyle koyup teşvik paketlerinin faydası olmadığını öne sürenler de var, böyle yaklaşımlar da var ama biz bu yaklaşımı esas alarak hareket etmiş değiliz.

Değerli arkadaşlarım, mevcut tasarı hem yapısal değişim, dönüşüm anlamında hem de konjonktürel olarak önemli yenilikler getiriyor. Belki adından bahsedilmiyor ama “mükellef hakları” diyebileceğimiz bir yeni anlayışı da devreye sokuyor, mükellef hakları. Bakın, mükellefler bizde hep ödevleriyle hatırlanır, ödevi olan, yükümlülüğü olan bireyler olarak görülür ama şimdi “mükellef hakları” kavramı da bu tasarıyla aslında gündeme geliyor. Bunları belki daha sonra daha etraflı bir şekilde düzenleme gereği hasıl olabilir çünkü mükellefleri artık haklarıyla ve ödevleriyle beraber ele alıp ona göre değerlendirmemiz ve mükellefi böyle değerlendirmemiz lazım konsept ve kavram olarak.

Yine, bu kanun, teknoloji ve bilişim anlamında meydana gelen yenilikleri de devreye sokan bir kanun. Burada da önemli iyileşmeler var; örneğin, haciz uygulamaları İnternet üzerinden elektronik ortamda yapılabilecek. Bu da önemli bir yenilik, önemli bir kolaylık.

Yine, bu kanun, tabii, birçok vergi kanununda ve başka kanunlarda da değişiklikleri içeriyor. Burada ama en önemli gördüğüm hususlardan bir tanesi, özellikle KOBİ’lerin birleşmelerini teşvik eden düzenlemedir. Bu, ülkemizin, ekonomimizin ve ekonominin bel kemiğini teşkil eden KOBİ’ler için hakikaten önemli bir konu çünkü bizde maalesef “küçük ölçek” dediğimiz bir sorun var, küçük ölçek. Şimdi, KOBİ’leri birleştirerek, aslında, daha güçlü bir mali bünye ve daha güçlü bir mali varlık yapısı oluşturmuş olacağız. Bu anlamda, bu tasarının getirmiş olduğu şu madde bile başlı başına çok çok önemlidir ve KOBİ’leri de daha güçlü bir ortama, yapıya kavuşturacaktır.

Bizde 637 bin tane kurumlar vergisi mükellefi var -bazı sayıları vermemiz gerekirse- bunlardan 630 bin tanesi KOBİ hükmünde kurumlar vergisi mükelleflerinden, fakat bunlardan sadece bin tanesi kurumlar vergisinin yüzde 65’ini ödüyor; bin tanesi, yüzde 65’ini ödüyor, 5 bin tanesi yüzde 85’ini ödüyor. Dolayısıyla bu KOBİ’lerin birleşmelerinin aslında mali anlamda, vergisel anlamda da bir kayba sebebiyet vermeyeceği anlaşılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gedikli, devam edin lütfen.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

KOBİ’lerin birleşmeleri, ekonomimize hem rekabetçi olmaları anlamında hem de kurumsallaşmaları anlamında önemli katkılar sağlayacaktır.

Bunun dışında, yine önemli görebileceğimiz maddelerden bir tanesi, usulsüzlük cezaları hakikaten büyük sıkıntı doğuruyordu, mükerrer cezalar uygulanabiliyordu. Bir örnek vermek gerekirse hem beyannameyi vermediği için hem de elektronik ortamda vermediği için iki defa ceza uygulanması söz konusu olabiliyordu. Şimdi bunlar düzenleniyor ve tek bir cezaya indirgeniyor ve zamanlar da kademeli olarak belirleniyor. Yani zamanından sonra verildiği takdirde artık kademeli olarak azalan bir ceza uygulaması, verilen zamana göre. Bunları işte, mükellef haklarını dikkate alan yaklaşımlar olarak görmek lazım.

Yine menkul ve gayrimenkuller için elektronik ortamda haciz imkânı getiren bir düzenleme var, bir kolaylık sağlıyor.

Kaçakçılık suçlarına olan cezalar artırılıyor. Bu, tabii naylon fatura hadisesiyle alakalı bir konudur daha çok. Buradaki cezaların artırılması da doğru bir yaklaşım olarak görülüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Son cümlenizi alabilir miyim Sayın Gedikli.

BÜLENT GEDİKLİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben bu tasarının ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gedikli.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde grupların konuşmaları tamamlanmıştır.

Şahısları adına ilk söz Tokat Milletvekili Osman Demir’e aittir.

Sayın Demir, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN DEMİR (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 385 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsım adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Küresel krize bağlı olarak bütün ülkelerin ateş tünelinden geçtiği günleri yaşıyoruz. Ülkeler karşılıklı ekonomik ilişki içinde olduklarından, bazıları daha çok bazıları daha az olsa da, hepsi bu krizden etkilenmektedirler.

Küresel krizin Türkiye ekonomisine etkisi belli bir gecikmeyle daha çok reel sektörde ortaya çıkmış, büyüme oranı düşmüş, işsizlik oranı artmıştır. Hükûmetimiz küresel krize karşı dinamik yönetim stratejisi izlemekte, krizin etkilerini azaltmak için sürekli yeni önlemler almaktadır. Bu konuda bazı varlıkların millî ekonomiye kazandırılması, can suyu kredisi, tasarruf mevduatı garanti kapsamını belirleme yetkisinin Bakanlar Kuruluna verilmesi, vergi indirimleri, kısa dönem çalışma ödeneği, Merkez Bankasının faiz indirimleri, zorunlu karşılık oranının düşürülmesi, sicil affı ve bugün Başbakanımız tarafından kamuoyuna açıklanan yatırımları teşvik, istihdam ve KOBİ’lere kredi garanti desteğini hatırlatmak isterim.

Dünyada dev gibi bankalar iflas ederken, alınan önlemler sayesinde Türkiye’de hiçbir banka batmamıştır.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ne önlem aldınız?

OSMAN DEMİR (Devamla) – Enflasyon ve faiz oranları düşmüştür, döviz kuru istikrarını korumuştur.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ne önlem aldınız ne, Sayın Vekil?

OSMAN DEMİR (Devamla) – “Küresel krize karşı paket hâlinde önlem alınmıyor, parça parça alınan önlemler de başarılı olamıyor.” diyenlere en güzel cevabı bu göstergelerin bizzat kendisi vermektedir.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – 2000’de alınan önlemler onlar, 2000’de.

OSMAN DEMİR (Devamla) – Görüşülmekte olan tasarıda da bu anlamda düzenlemeler yer almaktadır.

Küresel krizin Türkiye ekonomisine etkileri bugüne kadar yaşanan ekonomik krizlerden çok farklı olduğu için, alınan önlemlerin de farklı olması gayet doğaldır. Hatırlanacağı gibi, Türkiye’de bugüne kadar yaşanan krizlerde özellikle döviz kuru, faiz oranı ve enflasyon oranı artar, büyüme oranı hızla düşerdi. Ekonomimizi bu durumdan kurtarmak için topluma büyük maliyetler yükleyen kurtarma paketleri açıklanırdı. Birinci paket ekonomiyi bu çıkmazdan çıkarmaya yetmezse ikincisi açıklanırdı.

Yaşamakta olduğumuz küresel krizin ülkemize etkileri bir defada ortaya çıkmamış, dalga dalga gelmiş, gelmeye de devam etmektedir. Bunun sebebi, küresel krizin ABD’de başlayıp diğer ülkelere yayılmasıdır. Kriz ABD’de ortaya çıktığında Türkiye’ye doğrudan yansıması olduğu gibi diğer ülkelere yayıldıkça dolaylı yansımaları da olmuştur.

ABD’de seri dalgalar şeklinde ortaya çıkan küresel krizin dalgaları henüz sona ermiş değildir. En son yüz bir yıllık dev General Motors firmasının iflasın eşiğine gelmesi yeni bir dalganın habercisi olabilir. ABD’deki seri dalgalar devam ettikçe bunların Türkiye ekonomisine doğrudan ve dolaylı yansımalarının olması ister istemez kaçınılmazdır. Küresel krizin tek dalga şeklinde ortaya çıkmadığı ve hangi boyutta daha kaç dalga yaşanacağı tam olarak belli olmadığı için  alınan önlemlerin de parça parça olması doğaldır. Türkiye’de küresel krize karşı alınan bütün önlemler geçmişteki krizlere karşı alınan önlem paketlerinden farklı olarak topluma yük getirmeyen, küresel krizin topluma olan yükünü azaltan önlemlerdir. Alınan önlemlerin bu özelliğinin dikkatlerden kaçmaması gerekir. Bundan sonra alınacak önlemlerin de aynı çizgide devam edeceğinden kimsenin kuşkusu olmamalıdır.

Görüşmekte olduğumuz tasarıda küresel krizin ülkemize olan olumsuz etkilerini azaltmaya yönelik düzenlemelerin bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

İşsizlik ödemeleri gibi işe başlatmama tazminatları da gelir vergisinden istisna tutulmuştur.

Lisanslı depoculukla ilgili ürün senetlerinin alım satımından elde edilen kazançlar 31/12/2013 tarihine kadar gelir ve kurumlar vergisinden istisna tutulmuştur.

Lisanslı depoculuk sistemi kapsamında ihraç edilecek ürün senetlerinin KDV’siz olarak el değiştirmesine imkân sağlanmıştır.

Senedin temsil ettiği ürünü depodan çekecek olanlara tesliminde KDV matrahı ürünün çekildiği tarihte senedin işlem gördüğü borsada oluşan  değeri olarak belirlenmesi ve özel matrah şekline göre vergilendirilmesi düzenlenmiştir.

Küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin 31/12/2009 tarihine kadar birleşmeleri hâlinde, bu birleşmeden doğan kazançlar kurumlar vergisinden istisna tutulmuştur. Birleşme nedeniyle infisah eden kurumun birleşme tarihinin de içinde bulunduğu son hesap döneminde elde ettiği kazançları ile birleşilen kurumun birleşme tarihinin de içinde bulunduğu üç hesap döneminde elde edilen kazançları üzerinden alınacak kurumlar vergisi yüzde 75 oranında düşürülebilecektir. Bu yetki Bakanlar Kuruluna verilmiştir.

Deniz ve hava taşımacılığından daha çok yararlanabilmek için, liman ve hava meydanlarında deniz ve hava taşıma araçlarında verilen hizmetlerin yanı sıra ithalat, ihracat ve transit rejim kapsamında işlem gören mallarla ilgili olarak liman ve hava meydanlarında bu yerlerin işleticileri tarafından verilen hizmetler istisna kapsamına alınarak, sektörün uluslararası rekabet gücünün artırılması amaçlanmıştır. Teşvik belgesiz 200 milyon TL’yi aşan yeni makine ve teçhizat yatırımlarına KDV istisnası getirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; saydıklarım ve daha benzer düzenlemelerle bu tasarıdaki getirilen önlemler küresel krizin ülkemize olan olumsuz etkilerini belli ölçüde gidermeyi amaçlamaktadır. Küresel krizin olumsuz etkilerine karşı bugüne kadar alınan önlemlerde olduğu gibi, bu tasarıyla getirilen önlemlerin de vergi yükünü azaltıyor olması son derece memnuniyet vericidir çünkü vergi oranları yüksek olduğunda, üreticilerin elde ettikleri kazançların önemli bir kısmını devlet aldığından çalışmadan elde edilen kazanç, çalışmanın zahmetini yeterince karşılayamamaktadır. Kazancın önemli bir kısmı vergiye gidince, bazı işlerin kazancı katlanılan zahmete değmeyecek hâle gelmekte, ekonomik faaliyetler zayıflamakta, vergi gelirleri azalmaktadır. Vergi oranları düştüğünde ise, bunun tersi olmakta, ekonomik faaliyetler canlanmakta, vergi gelirleri artmaktadır. KOBİ’lere yönelik düzenlemenin bu çerçevede önemli bir görev göreceği beklenmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi de tasarının bazı maddelerine yönelik olarak ileri sürülen karşı oylara ilişkin görüşlerimi açıklamak istiyorum.

Tasarıda işe başlatmama tazminatının gelir vergisinden muaf tutulmasının, işe başlatmamayı özendireceği ve art niyetli işvereni koruyacağı ileri sürülmektedir. Bu yaklaşım da, küresel krizden kaynaklanan zor koşullarda binbir zahmetle işletmesini ayakta tutmaya çalışan işverenler ve işe başlatılmayan işçinin yasal haklarını zamanında alması göz ardı edilmektedir. İşsizlerin iş bulabilmesinin her şeyden önce işletmenin ayakta kalmasına bağlı olduğu unutulmamalıdır.

İktisadi işletmeler hariç olmak üzere, Türkiye Kızılay Derneğine makbuz mukabili yapılan bağış ve yardımların tamamının gelir vergisi matrahının tespitinde gelir vergisi beyannamesinde bildirilecek gelirlerden; aynı şekilde, kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde gösterilmek şartıyla kurum kazancından indirilmesine imkân sağlanmaktadır. Bunun Plan ve Bütçe Komisyonunda oy birliğiyle kabul edilmesi memnuniyet vericidir ancak karşı oyda aynı kapsama Türk Hava Kurumu, resmî Darülaceze kurumları, Darüşşafaka Cemiyeti ve Yeşilay Derneğinin de dâhil edilmesi istenmektedir. Bu görüşte olanlara şunu hatırlatmak isterim: Bugünlerde kıt bütçe şartlarıyla Kızılay Derneğine dahi bu imkânın sağlanıyor olmasının olumlu bir gelişme olduğunu kabul etmelerinde yarar olduğu düşüncesindeyim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel krizin Türkiye ekonomisine etkilerini yönetme süreci dinamik bir süreçtir. Bugüne kadar küresel krize karşı gerekli önlemler nasıl alındıysa bundan sonra da alınmaya devam edecektir. Küresel kriz, bazı ekonomilerde daha ağır, bazılarında daha hafif hasarlar açmış olsa da zaten gidicidir. Ülkemizin finans sektörünün gücü, bütçeden gelenin geçmişe oranla çok daha güçlü olması, Merkez Bankasının rezerv varlığı, dinamik girişimci gücümüz ve bugüne kadar aldığımız önlemlerin yanında bugün görüşmekte olduğumuz tasarıdaki düzenlemelerle birlikte, bugün Başbakanımız tarafından açıklanan önlemler dikkate alındığında küresel krizin doğurduğu hasarları daha kısa sürede telafi edecek ülkelerin başında geldiğimize inanıyorum. Unutulmamalıdır ki büyük kırılmaların ardından uzun süreli düzelme dönemleri gelmektedir. 1929 Buhranı ve İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşanan uzun süreli gelişme süreci bunu göstermiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Demir, devam ediniz.

OSMAN DEMİR (Devamla) – Bugün yaşanmakta olan küresel krizden sonra dünya ekonomileri uzun süreli gelişme dönemine girecektir. Dünya ekonomileri yürümeye başladığında Türkiye ekonomisi koşacaktır. Bugüne kadar yaşanan hiçbir kriz kalıcı olmamıştır, bu kriz de kalıcı olmayacaktır. Önemli olan, olaylardan ders çıkarabilmektir.

Yaşanmakta olan küresel kriz ekonomilerin gerginliklere ve kavgalara çok daha duyarlı olduğunu göstermiştir. Gerginliklerin ve kavgaların doğurduğu maliyetler tahmin edilenden çok daha büyük olabilmektedir. Bu sebeple, küresel krize karşı günümüzün en önemli silahı uluslararası düzeyde güven artırıcı önlemlerin artırılmasıdır. ABD’de yeni Başkanla birlikte Bush döneminin gerilim üzerine kurulu politikalarının terk ediliyor olması olumlu bir gelişmedir. Türkiye, komşularıyla ve diğer ülkelerle oluşturduğu iyi ilişkiler, Avrupa Birliğiyle yürütülen müzakere süreci ve medeniyetler ittifakına verdiği destek ile güven artırıcı politikalara çok önemli katkılar yaparak küresel krizden çıkmaya çok güçlü destek vermektedir.

Aziz milletimizin ve tüm insanlığın daha mutlu yarınlarda yaşaması dileklerimle yüce Meclisi tekrar saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Demir.

Şahsı adına ikinci söz Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’a aittir.

Sayın Ayhan, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bugün iktisadi faaliyetler yavaşlıyor. Çift dijitli küçülmeler bekleniyor. İş gücü piyasası allak bullak. Tarım dışı işsizlik artıyor. Toplam talep düşüyor. İşsizlik, ücretleri aşağı doğru bastırıyor. Faizler, enflasyon düşüyor ama piyasada tık yok. Dış talep düşüyor. Özel tüketim talebi derinleşiyor. Yapılan hiçbir şey canlanma için yetmiyor. Özel sektör tüketim ve yatırım talebine ilişkin gelişmelerin hiç ümit verici olmadığını söylüyor. Kamu harcamaları, büyümeyi olumlu olsa bile özel kesim talebinde düşüş piyasayı negatif etkiliyor. İhracat ve üretim, ithalat yapılmadan maalesef sürdürülemez hâle gelmiş.

Bütün bunlar, Hükûmetin ekonomik konularda da siyasal alanda olduğu gibi güven vermediğini çok net ve açık bir şekilde ortaya koyuyor. Hükûmetin ekonomik hedefleri darmadağın. Maalesef böyle olmuştur. Büyüme, dış ticaret, bütçe dengeleri, muhalefetin 2008 yılında bütçe görüşmelerinde ifade ettiği tereddütlerin fazlasıyla haklılığını ortaya çıkarmıştır.

Gerek içerideki ekonomik problemlerin gerekse küresel krizin etkilerini giderecek bir program ve hedefleri hazırlama öngörüsü ve becerisi olmayan bu Hükûmet, bölük pörçük yasalarla krizi aşacağını düşünmektedir.

Bürokratların bazı uygulamalarda zorlukları aşacak birtakım teknik düzenleme taleplerini “tedbir”, “krize önlem” diye maalesef Hükûmet getirmektedir. Bunun gerçekçi olmadığını aslında Hükûmet kendisi de bilmektedir. Bütçe uygulamaları Hükûmeti harap etmeye başlamıştır. Vergiler azalmaktadır, harcamalar ise azaltılamamaktadır. Bütçe açığının ise ancak borçlanma ile karşılanacağı Hükûmetin hazırlıklarından anlaşılmaktadır.

Şimdi bu tasarının amacının Hükûmet tarafından iyi anlatılması, iyi açıklanması gerekir.

Nakit açığı 2008 yılı sonunda 18,6 milyar TL iken 25 milyar TL’ye yükselmiştir, bütçe açığı da 20 milyar TL’yi aşmıştır. Harcamalar ise kısılamamaktadır, mahallî idarelerde gerek 2008 sonunda gerekse 2009 seçim öncesi çarçur edilmiştir.

Bu Hükûmet güven vermemektedir. Bu Hükûmetin güven vermediğini piyasalardan görmekteyiz. Şimdi Hükûmet hedeflerini revize etmiştir. Peki, neden revize etmiştir? Arkadaşlarımız bütün tedbirlerin alınmakta olduğunu, Hükûmetin geçen yıl birtakım tedbirleri aldığını ifade ediyor. Peki, alınan bu tedbirlere rağmen 10 milyar dediğimiz bütçe açığı 70 milyarlara, 60 milyarlara -Biz bunları nereden öğreniyoruz? Hükûmetin borçlanmayla ilgili getirdiği düzenlemelerden, bizzat sayın bakanların açıklamalarından görüyoruz- kadar yükselmektedir. Peki, bunları dikkate aldığımızda Hükûmetin öngörüsünün olduğunu, krizi öncelikle fark edebildiğini, buna tedbir alabildiğini söylemek mümkün müdür?

Her zaman gösteriyoruz, 2009 yılı programı burada. Bu, daha kısa bir süre önce burada görüşüldü. Burada yazılan bütün hedefler delik deşik, bunu topluma anlatacak bir durumu da yok Hükûmetin.

Şimdi, bakın burada en önemli şey ne diyor büyüme ve istihdam söylendiği zaman: “Kamu politikalarından kaynaklanabilecek belirsizlikler azaltılarak özel sektörün ileriye yönelik karar alabilmesi için elverişli ortam hazırlanacaktır.”

Nasıl hazırlanacak? Siz özel sektöre “Yüzde 4 büyüyeceğim.” diyorsunuz, sonra diyorsunuz ki: “Bizim büyümemiz yüzde eksi 3,6 olacak.” Uluslararası kuruluşlara bu sorulduğu zaman ne oluyor? Yüzde 5’lerin üzerine çıkıyor.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Eksi yüzde 5.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Peki, özel sektöre güven veren bir davranış bu mudur? Hükûmet gerçekten dağınıktır, toparlanamıyor, ne yapacağını bilemiyor, daha önce aldığı birtakım harcama kararlarını -ne diyor- krize alınmış önlemmiş gibi ifade ediyor. Peki, krize karşı alınmış bir önlem olarak GAP yatırımlarını vesaireyi söylüyor iseniz, neden bu bütçeyi “10 milyar açık” dediniz, 70 milyar açıkla milletin önüne tekrar getiriyorsunuz? Demek ki, Hükûmet son derece dağınık, toparlanamıyor, ne yapacağını bilemiyor. Siyaseten öyle, ekonomik açıdan da öyle. “Seçim ve kriz” sözleri Hükûmetin asabını bozuyor, ne yapacağını bilemiyor.

Her il Ankara’ya kilitlenmiş “Vekilim, bakanım bir şey yapacak mı?” diyor. Bugün açıkladığınız teşvik paketinde Denizli Sanayi Odası, Ticaret Odası başkanlarıyla konuştum, “Denizli’ye faydalı en ufak bir şey yok.” diyorlar. Çok net ve açık bir şekilde söylüyorum.

Şimdi, bu tasarıyla ilgili ifade etmek istediğim birkaç husus var. Tasarı-nın genel gerekçesinde “Vergi sistemlerinin karakteristik özelliklerinden birisi, temel politika hedeflerine ulaşabilmek için ekonomik, sosyal ve teknolojik ge-lişmelere paralel hızlı reaksiyonlar verebilmesidir.” denilmektedir Kızılayla ilgili hadise bununla mı ilgilidir? Diğer konuşacağımız mevzular, böyle hızlı reaksi-yon verecek krize karşı alınmış önlem midir?

Komisyona bu tasarı 16 madde geldi, Hükûmetten 16 madde geldi, ko-misyondan buraya gelişinde 40 maddeye ulaştı. Hükûmetin hangi öngörüsü 16 maddenin üstünde, 2 mislinden daha fazla bir madde olan şekilde buraya geti-rilebiliyor? Bu, öngörüyle ilişkili mi? Bu, doğru iş yapmayla ilişkili mi?

Şimdi, bunun dışında, Başbakanlığa taşıt alımlarında ÖTV ve KDV mua-fiyeti Hükûmet tasarısında sadece Başbakanlığın alımlarıydı, şimdi bu genişle-tildi. Niye belediyelere yapmıyorsunuz, madem doğru dürüst bir uygulama? Yani sadece alınacak bir uçak, vergi problemlerinin, vergi politikalarının bu bütçe açığını kapatacak bir şekilde getirmesi; en elzem hadise bu muydu? Maalesef bu burada var.

Bir diğer hadise, Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu’yla getirilen sistemin vergisel açıdan desteklenmesi. Başka bir tasarıyla da daha önce geldi yanılmıyorsam ve o zaman Hükûmet bunu geri çekti. Şimdi, bunu destekleyelim, destekleyelim de amacının ne olduğunu bilelim. Yani ürün bol olacak, Toprak Mahsulleri biraz daha az ürün alsın, işlemler daha rahat olsun, Hükûmete yükü azalsın. Tamam, yapın da, bunu açık ve net bir şekilde söyleyin. Daha önce getirdiniz, sonra geri çektiniz.

KOBİ birleşmelerinde, bundan doğan kazançların vergiden istisnası için öngördüğünüz süre kısa. Zaten ithalatla bitmiş vaziyetteler, küçük yerlerde KOBİ kalmamış. Kim bunlarla bir araya gelecek? Ne zamana kadar? 2009 sonuna kadar ne olabileceğine dair en ufak bir öngörümüz var mı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Şimdi, Sayın Bakana özellikle teşekkür etmek istediğim bir husus var. Biz, Komisyonda “Gelen tasarıların ne anlama geldiğini, ne getirdiğini, ne götürdüğünü anlayalım, bunların meblağları nedir?” diye sorduk. Sağ olsun, diğer tasarıda Sayın Bakan bununla ilgili bir çalışma yaptı ama şunu çok iyi biliyoruz ki, şu elimizdeki tasarıda bu işlere merhem olacak, krize çare olacak çok önemli bir tedbir yok.

Bundan sonra bir tasarı daha var gelecek, Komisyonda görüşülüyor. O tasarıda da o maddelerin içine sıkıştırılmış bir madde var. Borçlanma meselesini artırıyorsunuz, 10’dan 70’e çıkıyor. Kaça? 74 müydü Sayın Bakanım kat sayılar? Şimdi, bununla millete doğruyu söylediğimizi, şeffaf bir şekilde herkese anlattığımızı söylemek mümkün müdür?

Sürem doldu galiba Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Doldu efendim.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ayhan.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru-cevap işlemine başlayacağız.

Toplam süremiz on beş dakika, soru ve cevaba verilen süre.

Çok fazla, aşırı talep var, onun için süreyi kısıtlayacağım ve yeterli zaman içinde mümkün olduğu kadar fazla soruya cevap…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Fakat bu, temel kanun, temel kanunda süre yirmi dakika.

BAŞKAN – Efendim?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Soru-cevabın yirmi dakika olması lazım; on dakika, on dakika.

BAŞKAN – Yirmi dakika yapacağım efendim; on, on. Yetişebildiği kadar…

Sayın Bulut… Yok.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, tasarının 3’üncü maddesinde Türkiye Kızılay Derneğine yapılan nakdî bağışlara yüzde 100 vergi muafiyeti getirmektesiniz. Bu, geç kalınmış, yerinde bir karar. Kızılayın yanına Türk Hava Kurumu, Darüşşafaka, Darülaceze ve Mehmetçik Vakfı gibi gerçekten kamu yararına olan vakıfları da ilave edemez miyiz? Daha kapsamlı bir düzenleme olmuş olmaz mıydı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Taner.

Sayın Tankut…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, gelir vergisinde değişiklikler yapmayı öngören bu tasarı çerçevesinde, küresel krizin bütün iş çevrelerini etkileyerek, gelir ve kurumlar vergisiyle diğer vergilerini ödeyemeyen işveren ve işletme sahiplerini nefes dahi alamaz duruma getirdiği bu zaman dilimi içerisinde işçi çıkarmaların önüne geçebilmek, işletme sahiplerinin iş yerlerini kapattırmamak için bazı sektörlere destek amacıyla açıklanan ama pek faydası olmayan ekonomik tedbirlere ilave olarak, en azından belirli bir zaman dilimi içinde geçici de olsa bütün vergileri önemli ölçüde azaltmayı, oranlarını da önemli ölçüde azaltmayı, oranları önemli ölçüde düşürmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tankut.

Sayın Özensoy…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, geçtiğimiz yıl tahakkuk ve tahsilat oranıyla en son karşılaştırabileceğimiz bu yılki tahsilat ve tahakkuk oranı nedir? Buradan hareketle, geçtiğimiz yıl vergide yine bir kolaylık sağlanmıştı, taksitlendirme yapılmıştı, yine vergilerini ödemekte güçlük çeken vergi mükelleflerine vergi ödemede kolaylık düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özensoy.

Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Bakanım, bu yıl maalesef vergi mükelleflerimizin pek çoğu vergi borçlarını ödeyemeyecek duruma düşmüştür. Vergi alacaklarının sağlıklı tahsil edilebilmesi için bu yıl özel bir programınız olacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çalış.

Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Kayıt dışı ekonominin boyutları ve gayrisafi yurt içi hasıla içindeki hacmi konusunda Bakanlığınızca veya Hükûmetinizce bir çalışma yapılmış mıdır ve bu çalışmaların sonuçları nelerdir? Kayıt dışı ekonominin önlenmesi konusunda Hükûmetinizin siyasi bir kararlılığı var mıdır? Varsa bu konuda yapılan çalışma sonuçları nelerdir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

Sayın Orhan…

AHMET ORHAN (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Nüfusumuzun önemli bir kısmı hâlen çiftçilik yapmakta olup özellikle günümüzde medeni ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde gelir elde edememektedirler. Toplumumuzun millî gelirden düşük pay alan bu kesimini rahatlatmak, hiç olmazsa mazot gibi tarımsal girdilerde yüksek ÖTV ve KDV’yi daha makul seviyeye indirmek veya tamamen kaldırmak için bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Orhan.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

2009 yılında bütçe ilk üç ayda yaklaşık olarak 15 milyar civarında açık vermiştir. Bundan dolayı da bazı kısıtlamalar yapılmakta olduğu görülmektedir. Bilhassa BELDES, KÖYDES ve özel idarelerin para beklediği bir ortamda, acaba buralardaki kısıtlamalar devam edecek midir? Çünkü, şu anda birçok köy yollarında ve köylerde, içme suyu şebekesinden tutun da kanalizasyona kadar yapılması gereken birçok hizmet vardır. Bu manada da acaba, BELDES ve KÖYDES’e para aktarmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler efendim.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, 2009 yılı bütçe açığının ilk beş ayda yüzde 400’e varan sapma göstermesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

İki: Özellikle ekonomik krizin derinden yaşandığı ülkemizde zora giren tarımsal üretimin ayağa kaldırılması amacıyla başta mazot, gübre, yem ve diğer tarımsal girdilerden ÖTV ve KDV indirimi yapılacak mıdır? Yapılacaksa bu ne zaman uygulamaya geçecektir?

Bir diğer sorum: Tarım kredi kooperatifleri ve Ziraat Bankasına borcunu ödeyemeyerek hacizlik olmuş çiftçilerimizin borçlarının ertelenmesi ya da yeniden yapılandırılması konusunda bir çalışmanız var mıdır?

Son sorum: TOKİ uygulamalarında siyasi tercihlerin öne çıktığı iddiaları doğru mudur? Örneğin, Kütahya ili Tavşanlı ilçesi İkinci Etap TOKİ Projesi niçin iptal edilmiştir? TOKİ’nin işlerinin yüzde 90’ına yakın kısmının AKP’ye yakınlığıyla bilinen otuz altı firmaya verildiğine ilişkin bugün basında da yer alan iddiaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Özkan…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – 15/12/2007 tarihinde yapılan gelir uzmanlığı sınavında 70 ve üzerinde puan alıp ataması kadrosuzluk nedeniyle yapılamayan yaklaşık 1.800 adayın gerek genel idare mahkemeleri gerekse Danıştay idari dava dairelerinin bu sınav ve atamalarıyla ilgili yürütmeyi durdurma kararlarına rağmen, davaları kazanan yaklaşık 800 adayı açıktan atayarak hem sınav usul ve yönetmeliğine aykırı hem de Danıştay kararlarına aykırı hareket ederek ataması yapılamayan kişiler mağdur duruma düşürülmüştür.

Aynı işi yapan uzman ve memur arasında yaklaşık 600 TL ücret farkı vardır. Son olarak OSTİM Vergi Dairesinden bir aday, 74 puandan dolayı Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulundan açtığı davayı kazanarak ataması için yasal süreyi beklemektedir. İdare bu konuda duyarsız davranarak, sadece dava açanlardan kazananları atayarak, emsal olan diğerlerini muhatap almamış, yaklaşık 2.500 kişiyle mahkemelik olmuştur. Dünyanın hiçbir ülkesinde memuruyla mahkemelik olmuş bakanlık var mıdır? Bu durumu düzeltmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Hükûmetten gelen tasarıda Başbakanlığa alınacak araçlarla ilgili katma değer vergisi, özel tüketim vergisi ve diğer harçların istisna edilmesi söz konusu. Ancak Komisyondan geçerken 1 ve 2 no.lu listeler de buraya dâhil edilmiş, yani bakanlıklar da buraya dâhil edilmiş. Tabii, bu dâhil edilirken kamunun diğer kurumları unutulmuş, örneğin belediyeler bu işten yararlandırılmıyor. Eğer kamuysa bunlar da kamuya hizmet veriyorlar. Bu yine vatandaşlarımızdan esirgenmekte. Anayasa’nın eşitlik ilkesine de aykırı değil mi bu durum? Bu durumda kazancımız ne olacak? Yani Başbakanlığın harcamalarını düşük göstermekle ne elde edeceğiz? Bütçe ödeneklerini aşmamış olmak için mi bu işi yapıyoruz? Devletin bir cebinden alacağı vergiyi diğer cebine koyacakken yasayla arkayı dolanmanın anlamı nedir? Ne amaçlanmaktadır burada? Net olarak açıklarsanız memnun olacağım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, ülkemizdeki gelir vergisi sisteminin adaletli olduğunu düşünüyor musunuz? Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınıyor mu? Bu görüşülen yasanın, gelir vergisi adaletine ne gibi katkısı olacaktır? 2007’de kaldırılan vergi iadesi yerine asgari geçim indirimi getirilmiş ve bunun üzerine tartışmalar başlamıştır. Bu tartışmalardan birine göre vergi iadesi kurumu kalmış olsaydı asgari geçim indiriminden daha az vergi kesintisi olacaktı. Bu doğru mu? Yani Hükûmet daha fazla kesinti yapılan yöntemi mi uygulayacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Süner…

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Sınırdan geçecek tır, kamyon, tankerlerde, istiap hadleriyle ilgili, depolarının -300 litre, 400 litre, 500 litrenin- Bakanlar Kurulu kararıyla, 2 katı, 3 katı, istediği rakamlara yükseltilmesi gibi maddeler var.

Şimdi, eğer tankerlerde, kamyonlarda ve tırlarda bu depoların artırımını sağlarsa Bakanlık,  maalesef sınırda akaryakıt kaçakçılığını önlemek mümkün değil. Bilakis, bu tırlarda, kamyonlarda orijinal deponun dışında depoyu artırma gibi bir eylemin içine girmemek lazım. Sayın Bakanıma hassaten rica ediyorum. Eğer kaçak akaryakıtın önlenmesini istiyorsak, tırların, kamyonların, tankerlerin orijinal depolarıyla oynamayalım efendim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Son soru Sayın Genç’in.

Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tasarının 18’inci maddesiyle ÖTV Kanunu’na ekli I/B listesine hekzan, heptan, pentan benzeri, Gümrük Tarife Cetveli’nin 2710.11.25.00.00 numarasında yazılı mal eklenerek ÖTV’ye tabi tutulmuştur.

Bu mal bugüne kadar getirilip akaryakıta karıştırılmış mıdır? Karıştırılmışsa hangi firmalar getirmiştir? Bunları kimler getirmiştir? Bu yolla devletin kaybı ne kadardır? Gümrük Tarife Cetveli’nin 27.10. grubunda yer alan hafif yağlar ve müstahzarlarda bu mala benzer daha mallar var mıdır? Varsa, bunlar kimler tarafından getirilip akaryakıta karıştırılıyor?

İkincisi: Şu anda devlet kurumlarında resmen kiralanan kaç tane araç vardır? Özellikle Beyaz Holding diye bir holding var. Bu holding devletin hangi kurumlarına araç kiralamaktadır? Hangi tür araçları kiralamaktadır? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Bakan, sorular tamam, cevap verebilirsiniz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Her şeyden önce gerek alt komisyonda gerekse Plan ve Bütçe Komisyonunda değerli arkadaşlarımız yani özellikle muhalefetten, iktidardan bütün arkadaşlarımız çok büyük katkıda bulundular ve o aşamada birçok düzenleme daha da iyileştirildi, tekrar kendilerine teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bu tasarı tabii ki birkaç önemli unsuru içeriyor ama onun dışındaki unsurlar tabii ki daha çok bazı uygulamadaki sorunları gidermeye, bazı aksayan, suistimale uğrayan birtakım hususların düzeltilmesi için, bazı tereddütlerin giderilmesi için, özellikle vergi uygulamalarında bazı tereddütlerin giderilmesi için yapılan düzenlemelerden oluşuyor. Esas düzenlemeler tabii bu KOBİ’lerin birleşme yoluyla, vergi istisnası yoluyla KOBİ birleşmelerinin teşvik edilmesi konusudur. KOBİ’ler gerçekten çok önemlidir, ekonomilerimizin -biliyorsunuz- bunlar bel kemiğini oluştururlar. Özellikle ihracatta, istihdamda ve millî gelire sağladıkları katkılarla KOBİ’ler çok önemlidir. O nedenle dünyayla rekabetlerini  sağlamak için biz KOBİ’lere birleşmeleri çerçevesinde üç yıl için yüzde 75’e kadar indirimli kurumlar vergisi uygulayacağız. Bence bu çok önemli bir katkı ve bu nedenle de desteğinizi esirgemeyeceğinizi düşünüyorum.

Yine, lisanslı depoculuk bence çok önemli bir konu Türkiye açısından. Özellikle tarım ürünlerinin gerek standardize edilmesi gerekse kayıtlı bir sisteme geçilmesi ve sertifikaya bağlanması, sertifikaya bağlandıktan sonra alım satımının kolaylaştırılması, bunun elektronik ortamda yapılması, bence bunlar çok önemli unsurlar. Yine, birtakım tabii ki önümüzdeki dönemde bu işi kolaylaştıracak unsurlar.

Şimdi, sorularınıza gelince değerli arkadaşlar: Önce “Neden sadece Kızılay Derneği?” Tabii ki takdir edersiniz ki Bakanlar Kurulu kararlarıyla vergi muafiyeti tanınan vakıflar, kamu yararına çalışanlar, dernekler olmak üzere birçok kurumun tam bir muafiyet istemesi durumuyla karşı karşıya kalabilirdik. Aslında sizin bahsettiğiniz birkaç vakfa da bunu uzatabiliriz. Ama bu durumda, elliye yakın diğer vakıf, kamu yararına çalışan başka vakıflar da gelir benzer taleplerde bulunurdu. Bunun sonu gelmezdi diye, o nedenle biz bu düzenlemeyi sınırlı tuttuk.

Vergilerde azaltmayı düşünüyor muyuz? Değerli arkadaşlar, aslında son birkaç yıldır vergi oranlarında çok önemli düşüşler yaşandı: Hatta biraz öncesine giderseniz, kurumlar vergisi yüzde 33’ten yüzde 20’ye düşürüldü, işte gelir vergisinin en üst dilimi yüzde 35’e indirildi, yine KDV sektörel bazda, birçok sektör için aşağı çekildi. Bir de bu kriz nedeniyle bazı geçici düzenlemeler yaptık. Geçen sene ve önceki dönemlerde gerek sosyal güvenlik alacakları olsun yani prim alacakları olsun gerekse vergi alacakları olsun, birçok kez yine yüzde 3 faiz gibi çok düşük yıllık faizle, gerek on sekiz ay gerek üç yıl yeniden yapılandırıldı. Ama bu tür düzenlemelerin bir sonu yok tabii. Yani kriz dönemi nedeniyle tabii, sıkıntıların farkındayız ama bu dönemde maaşları da ödemeye devam etmek zorundayız. Sağlık harcamalarımız var, emeklilerimizin maaşları var, faiz ödemeleri var yani bunları da idame edebilmemiz lazım. Dolayısıyla vergileri tümden, yani bir süre erteleme gibi bir lüksümüz söz konusu değil, olamaz çünkü bir yandan da kamu harcamaları devam ediyor. Bütçe açığı zaten, sizin de bildiğiniz gibi, bayağı yüksek boyutlara bu sene ulaşacak. Onun için, yani daha bunun ötesinde birtakım vergi indirimlerine veya yapılandırmalara bu aşamada pek olumlu bakmadığımı söylemek istiyorum sizlere.

Bu tahsilat oranları açısından 2008 yılına baktığımız zaman, vergi tahsilat oranları yüzde 74 civarındaymış. 2009 Mayıs ayı itibarıyla bu yüzde 69’a düşmüş. Dolayısıyla bir miktar bir düşüş var ama bu da çok sürpriz değil. Çünkü Türkiye, dünyayla birlikte çok ciddi bir ekonomik daralmayla, çok ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıya. Dolayısıyla bunun kamu finansman dengelerine, vergi tahsilatına yansımış olması da son derece doğaldır değerli arkadaşlar.

Kayıt dışılıkla ilgili olarak tabii ki birtakım yapılan hesaplamalar var, bu tahminler değişebiliyor. Ama millî gelir hesaplarından hareketle, işte gerek yani bu anlamda yapılan hesaplamalar yüzde 30 civarında ama bazılarına göre de yüzde 40 civarında bir kayıt dışı söz konusu.

Kayıt dışılıkla mücadelede çok çok daha kararlı olma konusunda en azından ben bu dönemde büyük bir çaba göstereceğim. Önümüzdeki dönemde sosyal güvenlik primlerinin gerek tahsilatında… Yani beyannamenin birleştirilmesine ilişkin yasal düzenleme yapılmıştı, şimdi bunu fiiliyatta harekete geçireceğiz. Gelir İdaresinin, yani vergileri toplarken sosyal güvenlik primlerini toplaması, aynı zamanda özellikle kayıt dışılığı denetimini de yerinde yapması gibi birtakım hususları uygulamaya koyacağız. Yani bu konuda ben son derece kararlıyım. Şu anda arkadaşlarımızla birlikte çalışıyoruz, gerek yasal zemini gerek insan kaynakları itibarıyla gerek işte diğer uygulamalar itibarıyla ne yapabiliriz, daha ötesine nasıl gidebiliriz? Bununla ilgili zaten bir çalışma var, ama bu çalışmayı da daha nasıl bir şekilde iyileştiririz, o konuda kafa yoruyoruz.

Değerli arkadaşlar, doğru, nüfusumuzun hâlâ önemli bir kısmı tabii ki tarımla uğraşıyor. “Mazot gibi birtakım girdilerde işte ÖTV indirimi olacak mı?” Biliyorsunuz, biz bu konuda zaten bir sübvansiyon sağlıyoruz, imkânlarımız olsa belki biraz daha fazla sağlamak isteriz ama şu anda imkânlar çerçevesinde yapabileceklerimiz bu kadar.

Şimdi, kırsal motorin üzerindeki ÖTV yükü yaklaşık olarak yüzde 40,7’ymiş, ÖTV ve KDV yükü toplamda yüzde 55,9’muş. Şimdi, bu oran, arkadaşlarımın bana söylediği kadarıyla Almanya’da yüzde 62, İngiltere’de yüzde 65,8; Fransa’da yüzde 60,3’müş. Ama bunlar önemli değil. Dediğim gibi keşke bütçe imkânları olsa ve çiftçimize biraz daha o anlamda destek olsak, fakat şu anda hakikaten sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz, mevcut sübvansiyonların ötesine geçmemiz gerçekten çok zor olur.

Bütçe açığındaki artışı nasıl değerlendirdiğim sorusu geldi. Tabii ki bütçe açığındaki artış sevimli bir artış değil, yani benim memnun olmadığım bir artış. Küresel krizin getirdiği yansımalar var ama bunun ötesinde vergi indirimlerinin getirdiği etki var, bütün bunları bu çerçevede görmek lazım. Bu sene bütçe açığı hakikaten geçmiş yıllara oranla çok önemli ölçüde artacak, bu bir gerçek. Bunu sınırlamak için birtakım tedbirler de almamız gündemde ama daha önemlisi orta vadeye ilişkin mutlaka orta vadede bu bütçe açığındaki artışın geçici olduğunu, kalıcı olmadığını da kanıtlamamız lazım. O konuda da kararlıyız, inşallah önümüzdeki dönemde de getireceğimiz düzenlemelerde bu görülecektir.

Yine, gelir uzmanlığı sınavıyla ilgili arkadaşımız soru sordular. Ben bu konuya çok vâkıf değilim arkadaşlar, onun için fazla yorum yapmayayım ama inceledikten sonra, öğrendikten sonra ilgili arkadaşımla, isterseniz gelin ziyaret edin beraber bakalım konuya, çalışalım bunu.

BAŞKAN – Sayın Bakanım süreniz doldu, devam edecek misiniz?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sürem doldu mu?

BAŞKAN – Doldu, on dakika oldu.

Bir iki dakika daha verebilirim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Biraz daha verin.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Başkan, devam etsin, sorulara cevap alalım.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlarım, Başbakanlık birimlerine, merkez teşkilatına alınacak araçlarla ilgili soru var. Doğrudur, böyle bir düzenleme söz konusuydu, daha sonra Plan ve Bütçe Komisyonu düzeyinde, muhalefetteki bazı arkadaşlarımızın önerisiyle biz bunu değiştirdik, ama bu doğru değilse, bunu yine değiştirmemiz gerekiyorsa oturur beraber yaparız. Ama ben şuna inanıyorum, aslında uygulamada bu bir istisna getiriyor, bu istisnalar keşke hiç olmasa ama şu anda bazı kurumlara bu istisnalar tanınmış. Başbakanlıktan da böyle bir talep var, biz de başlangıçta bunu getirdik, sonradan öneriyle kamunun tümüne tabii ki yansıtıldı. Ama dediğim gibi yani bu düzenleme genel olarak bizim öngördüğümüz Kamu Mali Kontrol Yasası’na uygun mu, değil mi? Onun ruhuna uygun olmadığını ben kabul ediyorum. Yani bu çok açık bir şey ama -dediğim gibi- bu bir istisna, başka kurumlarda da bu istisnalar var. Ya kamunun tümüne bu şekilde bir düzenleme yapacağız ya da -dediğim gibi- sadece bir istisna olarak kalacak.

“Vergi sistemi adaletli mi?” Şu anki vergi sistemi çok çok daha adaletli olabilir. Vergi sisteminin daha adaletli olması için tabii ki hep beraber çalışmalıyız. Vergi sistemi tam olarak adaletlidir diyemem.

Değerli arkadaşlar, biz vergilerimizin büyük bir kısmını dolaylı yollardan alıyoruz, dolaylı vergiler kanalıyla alıyoruz. Bu adaletli değil ama maalesef kayıt dışılığı azaltana kadar, vergiyi tabana yayana kadar -ki bu konuda dediğim gibi ben bu dönemde birtakım düzenlemeler yapacağım- bunu yapana kadar bizim, gelir-gider dengelerimizi de tutturmamız lazım. Dolayısıyla bu sistemle bir süre devam edeceğiz ama bu dönemde sizlerle birlikte, bütün arkadaşlarımızla birlikte gelin, hep beraber vergi sistemini iyileştirelim, daha geniş kesimlerden vergi alalım ve böylece vergi yükünü de gerekirse… Yani bu adaletsiz unsurları da ortadan kaldıralım.

Yine, akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili işte, birtakım öneriler vardı. Bu düzenleme konusunda aslında soru işaretleri var. Belki bu düzenlemeyi de tümden çıkartırız ama -dediğim gibi- bu aşamada benim söyleyeceklerim bu kadar Sayın Başkan.

Ekstra zaman için teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim, sağ olun.

III.- Y O K L A M A

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkanım, yoklama talebimiz var.

BAŞKAN – Yoklama mı?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Evet.

BAŞKAN - Peki.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmeden önce, oylamadan önce yoklama talebi vardır, onu işleme alacağım efendim.

Sayın Okay, Sayın Hamzaçebi, Sayın Aslanoğlu, Sayın Özkan, Sayın Güvel, Sayın Köse, Sayın Süner, Sayın Coşkunoğlu, Sayın Emek, Sayın Baratalı, Sayın Ekici, Sayın Kaptan, Sayın Küçük, Sayın Bingöl, Sayın Paçarız, Sayın Tütüncü, Sayın Çakır, Sayın Ağyüz, Sayın Akıncı, Sayın Karaibrahim.

Tamam efendim, yeterli sayı var.

Şimdi yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum efendim.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Evet, sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayımız vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (10/692) (S. Sayısı: 385) (Devam)

BAŞKAN – Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

Birinci bölümün görüşmelerine başlayacağız.

Birinci bölüm, çerçeve 4’üncü maddeye bağlı geçici 76 ve 77’nci maddeler ile çerçeve 7’nci maddeye bağlı geçici 5 ve 6’ncı maddeler dâhil 1 ila 20’nci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde söz isteyen gruplarımız vardır.

İlk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı.

Sayın Kalaycı, buyurun efendim.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Tasarı’nın birinci bölümüne ilişkin…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, Genel Kurulda çok gürültü var.

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan, şu manzaraya bir bakın.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, biraz sükûneti muhafaza edebilir miyiz, lütfen…

MUSTAFA KALAYCI (Devamla) - …Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızda bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Yaşanmakta olan kriz, zaten kırılgan bir yapıda bulunan Türkiye ekonomisinin bütün göstergelerine ağır bir hasar vererek, üretim yapısını tahrip etmiştir. 2008 yılının son üç aylık döneminde millî gelir yüzde 6,2 oranında küçülmüştür. Sanayi üretimi tam anlamıyla yere çakılmış, 2009 yılının ilk üç ayında da yüzde 20’nin üzerinde daralmıştır. İmalat sanayisi kapasite kullanım oranları da 2009 yılının ilk dört ayında yüzde 60’lar seviyesine gerilemiştir. Bu durum, Türk ekonomisindeki 2009 yılı ilk çeyrek büyümenin iki haneli eksi rakam olarak çıkma ihtimalini ortaya koymaktadır.

Dış ticaretteki daralma her geçen ay büyüyerek devam etmektedir. 2009 yılının ilk dört ayında ihracatımız yüzde 27,9; ithalatımız ise yüzde 42 oranında azalmıştır. İhracatımız 2009 yılında her geçen ay daha da yüksek oranda azalmakta olup, bu azalmanın, son açıklanan TİM verilerine göre mayıs ayında yüzde 40’lara yükseldiği görülmektedir.

Bir diğer sorun alanı kamu maliyesinde görülmektedir. Bütçe açığı kâbus gibi geri dönmüş, 2009 bütçesinde 10,4 milyar TL olarak tahmin edilen açık daha ilk dört ayda 20 milyar Türk lirasını aşmış olup, bu yıl 70 milyar liranın bile üzerinde çıkması beklenmektedir.

Yaşadığımız ekonomik kriz kamu gelirlerini de etkilemiştir. Vergi, sosyal güvenlik prim ödemelerinde ciddi gerileme bulunmaktadır. Ekonomik kriz ve yaşanan durgunluk nedeniyle başta KDV, ÖTV ve kurumlar vergisi olmak üzere vergi gelirleri 2009 yılı hedeflerinin çok gerisinde kalmıştır.

Ekonomik krizin en ürkütücü sonucu işsizlikteki patlamadır. Son olarak açıklanan şubat ayı işsizlik verileri âdeta savaş yılları rakamları gibidir. Şubat ayında resmî işsizlik oranı yüzde 16’yı aşmış, gerçek işsizlik ise yüzde 25’lere dayanmıştır.

Şimdi, Hükûmete ve Sayın Başbakana sormak lazımdır: Krizin etkilerini az ölçüde hissetmekten anladığınız üretimin felç olması, fabrikaların kapanması, işsizliğin kontrolden çıkması, iflaslar ve sosyal çalkantılar mıdır?

Tabii, onlar için işsizlik yoktur. Onlara göre işsiz sayısı ev hanımlarının iş aramaya başlaması nedeniyle artmıştır. Bu teşhis Sayın Bakan size ait. Aralık ayında ev hanımlarının bir önceki yılın aralık ayına göre 700 bin kişi azaldığını söyleyerek işsizlikteki artışı ev hanımlarının iş aramaya başlamasına bağladınız.

Şimdi size soruyorum: Peki, şubat ayında neye bağlayacaksınız? Şubat ayında geçen yılın şubat ayına göre ev hanımlarının sayısı aynıdır. Lütfen Sayın Bakan, bunu açıklar mısınız?

Onlara göre altı da çizilerek kriz teğet geçmektedir. Krize “Teğet geçiyor.” diyenlerin ya geometri dersi alarak daire nedir, çap nedir, doğru nedir, teğet nedir öğrenmesi lazım veya “İktisada giriş” dersi alıp ekonomik gelişmelerden bir parça anlaması lazım ya da bir göz mütehassısı ile kulak ve burun mütehassısına bir görünmesi gerekmektedir.

Hükûmetin şimdiye kadar bölük pörçük, parça parça “paket” adı altında kamuoyuna açıkladığı tedbirler politik bütünlük ve tutarlılıktan yoksundur.

Tasarının geneli hakkında AKP adına konuşan Değerli Milletvekili Arkadaşımız birçok tedbirler alındığından bahsetti, üç yıl için 54 milyar liraya varan destekten bahsetti. Acaba bu destekler kime yansıdı? Kimin cebine girdi? Ben buradan soruyorum: Çiftçinin cebine giren bir şey var mı değerli arkadaşlarım? Tam tersine, o “tedbir” diye bahsettiğiniz önlemlerden birisi, çiftçinin tarımsal desteklerinde yüzde 10 kesintiye gitmek oldu. İlk dört aylık bütçe gerçekleşmelerine baktığımız zaman tarımsal desteklemelerin geçen yılın ilk dört ayına göre yüzde 15’e varan azaldığı görülmektedir, siz hangi destekten bahsediyorsunuz? Süt üreticileri, et üreticileri ne durumda, çiftçi ne durumda biliyor musunuz? Başbakanın uçağının vergisini kaldıracağınıza, öncelikle şu çiftçinin gübresinin, temel girdilerinin vergisini kaldırın da onu görelim.

Peki, emekliye, işçiye, asgari ücretliye yansıyan bir şey var mı değerli arkadaşlar bu tedbirler içerisinde? Maaşlarında 20-30 liralık bir zam yapıldı, bunun dışında yapılan bir şey var mı? Sizlere soruyorum: Asgari ücretli, emekli 500 lira, 600 lira gelirle kıt kanaat geçinmeye çalışıyor; bunlar için yaptığınız gelir artırıcı bir önlem var mı? Yok. O hâlde birbirimizi kandırmayalım. Nüfusumuzun büyük çoğunluğunu teşkil eden çiftçimiz, esnafımız, emeklimiz, memurumuz, işçimiz, asgari ücretlimiz krizden gerçekten mustarip durumda. Bir an önce bunlara yönelik gelir artırıcı önlemlerin alınması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarı vergi kanunlarıyla ilgili birçok konuya ilişkin hükümler içermektedir. Bugüne kadar sağlıklı bir vergi reformu yapılamadığı için, vergi adaleti sağlanamadığı için ve geniş bir kesimden vergi toplanamadığı için yük, işçinin, memurun ve asgari ücretlinin sırtında kalmıştır. Çalışanın ödediği vergiler sürekli artmaktadır. 2004 yılında 9 milyar 451 milyon lira olan gelir vergisi toplamı 2008 yılında 19 milyar 942 milyon liraya çıkmıştır. Böylece, beş yıllık süreçte çalışanlardan stopaj yoluyla kesilen gelir vergisi tutarı 76 milyar 537 milyon lirayı bulmuştur. Yani Türkiye genelinde toplanan gelir vergisinin yaklaşık yarısı ücretlilerden alınmaktadır. Kayıt dışı ekonomi ve kayıt içindeki işlemlerin belgelenememesi nedeniyle Türkiye’de toplanamayan verginin yılda 20 milyar lirayı aştığı, çeşitli nedenlerle kayıt dışı istihdamın hazineye maliyetinin de 15 milyar liralık prim kaybı olduğu ifade edilmektedir.

Vergi, vatandaşların mutlu ve müreffeh yaşayabilmeleri için devletin elinde olan en önemli araçlardan birisidir. Nitekim devletler, ekonomiye, özellikle maliye politikası araçlarından birisi olan vergi politikalarıyla müdahalede bulunmaktadır. Rasyonel ve modern vergi politikasının temel amacı, devlete gelir sağlarken vergi yükünün toplumun çeşitli kesimleri arasında mümkün olduğu kadar adaletli dağıtılmasıdır. Modern vergicilik, mali amaçlar dışında gelir dağılımı farklılıklarını azaltmak, yatırım eğilimi üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak, tasarruf-yatırım dengesine katkıda bulunmak, işsizliği önlemek, bölgesel dengesizlikleri azaltmak, iktisadi ve mali istikrarı gerçekleştirmek gibi sosyal ve ekonomik amaçları da kapsamaktadır. Diğer taraftan, vergi sistemi ve mevzuatı mali sorunların çözümünde çok önemli araçlardan birisi olmakla vergi kanunlarına ne denli iyileştirmeler ve vergi almaya yönelik yeni düzenlemeler yapılırsa yapılsın, düzenlemeler vergi idarelerince ve mükelleflerce iyi bir şekilde kavranıp etkin bir şekilde uygulamaya konulmazsa başarılı olunması mümkün değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kalaycı, devam edin.

MUSTAFA KALAYCI (Devamla) - Hiç vergi vermeyen, ülke kalkınmasında engelleyici rolü olan ve ekonominin önemli bir kısmını oluşturan kayıt dışı sektör de yıllardır ülke gündemini en çok meşgul eden konulardan biri hâline gelmiştir. Devletin bu sektörden vergi toplayamaması büyük gelir kayıplarına neden olmaktadır. Vergi kaçakçılığının zararını kaçakçılık yapmayan ve vergisini düzenli ödeyen kayıtlı mükelleflerden çıkarmaya çalışmak da, bu da vergi adaleti prensiplerinin sistem içinde hiç uygulanamaması sonucunu doğurmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, tasarının hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kalaycı.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi.

Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının birinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi ifade etmeden önce sizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının tümü üzerinde görüşlerimi ifade ederken değindiğim birkaç konuya bu bölümde biraz daha ayrıntısıyla girmek istiyorum. Bunlardan birincisi, tasarının 12’nci ve 19’uncu maddeleriyle yapılan düzenlemedir. Bu iki maddeyle yapılan düzenlemeye göre 5018 sayılı Kanun’a ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde yer alan kamu idarelerine yapılan otomobil, uçak, otobüs, yat gibi motorlu taşıtların teslimi katma değer vergisinden istisnadır. Yine bu (I) ve (II) sayılı listelerde yer alan idarelerin satın almış olduğu bu araçlar nedeniyle bu idareler özel tüketim vergisi de ödemeyeceklerdir. 5018 sayılı Kanun’un (I) ve (II) sayılı listelerine baktığımız zaman burada yer alan kurumların devlet kurumları olduğunu görüyoruz. Yani bakanlıklar, Başbakanlık, üniversiteler ve diğer özel bütçeli kurumlar olarak ifade edebileceğimiz kurumlar, bu tasarı eğer yasalaşırsa yasalaştığı tarihten itibaren satın aldığı otomobil nedeniyle hiçbir şekilde katma değer vergisi ve özel tüketim vergisi ödemeyecektir. Vatandaş satın alırken KDV ve ÖTV ödeyecek, devlet ödemeyecek. Buradaki açıklama: “Efendim, devletin bütçesine giriyor zaten vergi gelirleri. O nedenle bir cepten öbür cebe gitmesine gerek yok. Bunları istisna edelim.”

Değerli arkadaşlar, bunun doğru olmadığını ifade etmeliyim. Bu yanlış bir anlayıştır. Bu, bütçe anlayışında, vergi politikası anlayışında çağın dışında, çağın gerisinde bir anlayıştır. Hiç kimse vergi idaresini, gelir idaresini bu kadar kötü bir konuma, çağ dışı bir konuma sokamaz. Buna hiç kimsenin hakkı yoktur. Katma değer vergisi, bir genel tüketim vergisidir, Avrupa Birliğinin vergisidir, Avrupa Birliğine uyum amacıyla bizim 1985 yılında uygulamaya koyduğumuz ve uygulamasında bugüne kadar başarılı olduğumuz bir vergidir. Özel tüketim vergisi de aynı şekildedir. Katma değer vergisinde mal ve hizmet üretiminin bütün aşamaları vergilendirilir. Avrupa Birliğinin 6 no.lu direktifi bu şekildedir. İhracat istisna edilir, ithalat vergiye tabidir. Bundan amaç, ülke içindeki bütün mal ve hizmet üretimi, el değiştirmesi, bu üretim ve el değiştirme sırasında ortaya çıkan katma değer vergilensindir, bu katma değeri vergilemektir amaç. Bizim Katma Değer Vergisi Kanunu’na baktığımızda, istisnaların sektörler ve alanlar itibarıyla getirildiğini görürüz. Burada sektör ve alan itibarıyla değil, tüketiciler arasında bir ayrım yapılarak devlet, bu alımlar nedeniyle istisna, muaf tutulmaktadır.

Bunun otomobil üreticileri yönünden yaratacağı sonuç nedir dersek, Hükûmet tasarısında bu istisna kısmi istisna şeklindeydi. Yani otomobil şirketi, otomobili satan şirketler devlete sattığı araç nedeniyle devletten katma değer vergisi ve özel tüketim vergisi tahsil etmeyecekti ancak bu aracın üretimi nedeniyle yüklenmiş oldukları katma değer vergisi, üretim sürecinde üstlendikleri katma değer vergisi kendi üzerlerinde kalacaktı. Komisyon metni bu anlayışı değiştirmiş, tam istisnaya dönüştürmüştür. Evet, otomobil satanlar açısından daha doğru bir anlayış. Mademki satışından katma değer vergisi elde etmiyor, üretim sürecinde yüklendiği katma değer vergisini de ona iade etmek gerekir. Ancak burada bir yanlışlık yapılmaktadır. Devlete buzdolabı satan, devletten katma değer vergisini tahsil edip önceki aşamalarda ödediği katma değer vergisini indirme olanağına sahipken otomobil satıcısına diyoruz ki: Sen git, devletten, vergi idaresinden KDV’ni iade al. Nasıl alacak? Yeminli mali müşavire gidecek. Yeminli mali müşavir bir inceleme raporu düzenleyecek. Bu rapor vergi dairesine gidecek. Aradan aylar geçecek. Bu sürecin, otomobil üreticisine bir maliyeti olacaktır tabii. Bunun Avrupa Birliği direktifine uygun olduğunu hiç kimse söyleyemez. Bu, son derece yanlıştır, eşitliğe aykırıdır, Avrupa Birliğine uyum prensiplerine, Avrupa Birliği müktesebatına aykırıdır; vergi sisteminde bir geriye gidişin, bir çağ dışı anlayışın ifadesidir. Bunun tasarıdan çıkarılması gerektiğini düşünüyorum.

Bu vesileyle “varlık barışı” uygulamasına değinmek istiyorum. Sayın Bakanın “Varlık barışında süre uzatımı yapılacaktır.” şeklinde bir açıklaması oldu.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; varlık barışı uygulaması Hükûmetin arzu ettiği sonuçları vermedi. Türkiye'ye bir miktar para girişi oldu ama sanıyorum bu arzu edilen seviyede olmadı. Ancak “varlık barışı” olarak isimlendirdiğimiz Bazı Varlıkların Millî Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun, mahiyeti itibarıyla çok yanlış kurgulanmış, bir kriz dönemi önlemi olarak, kriz dönemi aracı olarak, krize çözüm getiren bir araç olarak nitelendirilmesi mümkün olmayan bir kanundur. Krizde bir şirketin sahibi şahsi gayrimenkulünü şirketine sermaye olarak koyarsa bundan vergi alınabilir mi? Hayır. Tasarı, yasa diyor ki: Bundan yüzde 5 oranında vergi ödeyeceksin. O çok eleştirdiğiniz 2002 yılındaki Hükûmet, böyle bir düzenlemeyi vergisiz olarak getirmişti. Kriz döneminde 31/12/2002 tarihine kadar kişilerin şirketlerine koyacakları gayrimenkuller ve diğer ayni değerler -makineler de olabilir- nedeniyle o şirket sahipleri veya şirket hiçbir şekilde vergi ödemeyecektir. Bu vergi nedir? Varlık barışında bu verginin oranı yüzde 5’tir, küçük bir vergi de değildir. Yurt dışından varlık getirirse yüzde 2, bu varlığı şirkete sermaye olarak koyarsa yüzde 2 ama yurt içindeki varlığını şirkete sermaye olarak koyarsa bunun oranı yüzde 5’tir. Bu oranla bu uygulamanın başarılı olması mümkün değildir.

İkinci olarak, bu yasa bir vergi planlama aracı olmuştur. Yasanın bir hükmü tamamen buna yöneliktir ve esasen beyan edilen matrahlar, kayıt altına alınan varlıklar, daha çok yasanın bu hükmünden yararlanmaya yöneliktir. Nedir bu? Kayıt altına alınan veya beyan edilen varlık tutarı kadar bir tutarı, kanunun yürürlük tarihinden sonra yapılacak incelemelerde bulunacak matrah farklarından mükellefler mahsup etme olanağına sahiptir. Evet, bu mahsuptan yararlanabilmek için bu varlıklar getirilmektedir. Daha önce yapılan vergi barışı uygulamasındaki matrah artırımı uygulaması bile bunun yanında çok masum, çok daha nitelikli kalmaktadır. Sayın Bakana, bu vesileyle bu konudaki görüşlerimi de ifade etme fırsatı buldum.

Değerli milletvekilleri, burada tasarının tümü üzerinde iktidar partisi grubu adına konuşan arkadaşımız, esnaf kredilerinden söz etti, “2002’de kredi faizleri yüzde 59 iken şimdi yüzde 9’a indi.” dedi. 2001’de… Yüzde 59’luk faizler 2001’in faizleridir. 2001’in yüzde 59’luk faizi döneminde, 2001’de enflasyon yüzde 68’di, enflasyonun altında bir faiz vardı, kredi faizi. Siz şimdi enflasyonun altında bir esnaf kredi faizi olduğunu söyleyebiliyor musunuz? Böyle bir tablo yoktur. Esasen ekonomide kredi kanalları işlememektedir, kredi kanalları tıkanmıştır. Sadece Kredi Garanti Fonu uygulamasıyla bir miktar KOBİ’ler için, belki küçük işletmeler için bu rahatlık sağlanabilecektir ama ekonominin genelinde güvensizlikten kaynaklanan bir problem de yaşıyoruz.

Tasarının birinci bölümünde lisanslı depoculukla ilgili güzel hükümler yer almaktadır. Bunları tamamen olumlu bulduğumuzu, tamamen desteklediğimizi ifade etmeliyim. Son derece olumlu düzenlemeler. Tarım sektöründe üretici açısından birtakım kolaylıklar belki getirecektir ama bugün tarım sektörünün yaşadığı sorunların çözümünü arayacağımız maddeler değildir bunlar. Daha iki hafta kadar önce Hükûmet Doğu Karadeniz Bölgesi’nde çay fiyatını ilan etti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim, devam ediniz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Çaya verilen fiyat artışı yüzde 6,4’tür. Çayın girdi fiyatlarındaki artış yüzde 35’lerin üzerindedir. Yüzde 6,4’lük artışı savunmak mümkün değildir. Bir de üreticinin sorunlarıyla ilgili olan bir Çay Konseyimiz var, Ulusal Çay Konseyi var. Başkanlığını da iktidar partisinin bir milletvekili yürütmektedir. Ulusal Çay Konseyi acaba çay üreticisinin sorunlarını ne zaman sahiplenecektir? Ne zaman Hükûmetin gündemine, Meclisin gündemine getirecektir? Böyle bir tabloyu maalesef Ulusal Çay Konseyinden göremiyoruz. Ulusal Çay Konseyinin doğrusu ne iş yaptığını merak ediyorum.

Değerli milletvekilleri, son bir hususu daha gündeme getirerek sözlerimi burada bitirmek istiyorum. AKP Hükûmetleriyle birlikte mükelleflere matrah artırımı yönünde bir baskı uygulaması başlamıştır. Onun öncesinde olmayan bir uygulama, 2003 yılından bu yana bütün beyan dönemlerinde mükelleflerin karşı karşıya kaldığı bir uygulama olmuştur.

Vergi sistemindeki bütün otokontrol müesseselerinin kalmamasından sonra -son kalan unsurları da AKP tarafından temizlendikten sonra- korunmasız kalan vergi sistemi karşısında Gelir İdaresi, mükellefleri zorlama gibi bir yöne gitmektedir. Bunun doğru olmadığını, demokratik olmadığını yeni Sayın Bakan buradayken onun bilgisine sunmak istiyorum. Bu uygulamadan Gelir İdaresi süratle vazgeçmelidir. Şu an, bu dönemde, 2009 yılındaki beyan döneminde bunları yaşadık. Bundan sonraki beyan dönemlerinde bunun olmamasını diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Hamzaçebi.

Birinci bölüm üzerinde şahsı adına İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci.

Sayın Yemişci, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile ilgili olarak şahsım adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Birinci bölümde, yirmi maddeden oluşan gelir vergisinin istisnalarıyla ilgili maddelerin içinde lisanslı depoculukla ilgili yedi tane maddede, bu konuda istisna getiriyor. Bir diğeri, önemli -hepsi önemli gerçi- önemli olanlardan bir diğeri, yine KOBİ’lerin birleşmesiyle ilgili 31/12/2009 tarihine kadar getirilen teşvik ve istisna. Bir diğeri, Kızılay Derneğine yapılan bağışlardaki vergi istisnası. Lisanslı depoculuğa dönersek, bilindiği gibi, 5300 sayılı, Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu ile ilgili ülkemizde lisanslı depoculuğun yayılması için bir yasa çıkarılmıştı. Bununla ilgili yönetmelikler de çıkarıldı fakat geçtiğimiz iki yıl içinde ilgili çevrelerin vergi istisnası beklentisiyle hayatiyete geçememişti. Şimdi, bu yasayla getirilen istisnalarla kurumlar vergisinden, gelir vergisinden, stopajdan ve katma değer vergisinden istisnalar içinde bulunmakta. En önemlisi, bu lisanslı depolara konulan tarım ürünlerinin karşılığında alınan ürün senetlerinin, alışverişlerinde -ki bunlar ürün borsalarında alışveriş yapılacak- ürün borsalarında alınıp satılan bu senetlerin herhangi bir şekilde bir beyannameye tabi olmaması, stopaj ve gelir vergisinden, kurumlar vergisinden istisna edilmesinin bu konudaki tarım ürünleri lisanslı depoculuğunun yayılmasını teşvik edeceğine inanıyorum. Dolayısıyla yerinde bir uygulama.

Biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu maddeleri görüşürken muhalefetin de desteğini aldık. Dolayısıyla bundan dolayı büyük mutluluk duyuyorum şahsen. Hem iktidarın hem muhalefetin hep birlikte desteklediği bu yasanın Türk çiftçisine büyük yararlılıklar sağlayacağına inanıyorum. Şöyle ki: Bizim tarım ürünlerinin arzının olduğu zamanda piyasalarda fiyatların iyi bir şekilde teşekkül etmemesine neden olan arzın fazlalığı idi. Bu inancımıza göre ve piyasanın işlemesine göre arzın fazla olduğu zamanlarda lisanslı depoların devreye girmesiyle belli bir seviyede fiyatın kalmasını sağlayacak. Ayrıca, finans desteğinin de lisanslı depolara konulan ürünlere, alınan senetler vasıtasıyla sağlanacağına inanıyorum. Dolayısıyla yerinde bir yasa.

“Tarım ürünlerindeki sıkıntıyı gidermez.” diye bir görüş var. İlk yıl için belki öyle ancak önümüzdeki yıllarda tarım ürünlerindeki hazinenin üstüne gelen finans yükünü büyük ölçüde karşılayacağına inanıyorum.

Ayrıca bir konu daha var: Tarım ürünlerinin alışverişinde, piyasada işlem görmesinde lokal kalmayıp bütün Türkiye’ye hatta yurt dışına dahi cazip hâle gelebileceği bu yasayla sağlanmış olacak. Tabii ki buna bağlı olarak ileride lisanslı depoların fazlalaşmasıyla belki bir istisna yasasına daha gerek duyulacak. O da lisanslı depoculuğun işletme maliyetleri yönünden çok cazip belki olamayacağı işleten yönünden. Dolayısıyla, bunlara da ileride bir teşvik geleceğini düşünüyorum, yapılması gerektiğini düşünüyorum. Fakat bu çıkan istisna yasasıyla da ülkemizde çeşitli tarım ürünleri ticaretini yapanların, bu konuda devletin kurumlarının bu mevzuda lisanslı depo yapımına ve faaliyetine geçecekleri bir gerçek bu yasayla birlikte. Dolayısıyla, bu yasanın hazırlanmasında, hem Komisyonda, alt komisyonda, esas Komisyonda emeği geçen arkadaşlara, bu tasarıyı getiren Hükûmetimize ben teşekkür ediyorum.

Bir konuya daha açıklık getirmek istiyorum. Bir sözcü arkadaşımız burada ifade ettiler ki: “Daha önce bu yasa gelmişti.” Hayır, gelmedi, ilk olarak geliyor. Yalnız, mart ayından önce Komisyona gelen vergi istisnalarıyla ilgili çeşitli yasa taslaklarının içinde çok yoğun olduğu için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yemişci, devam ediniz efendim.

TUĞRUL YEMİŞCİ (Devamla) - …Komisyonda hep birlikte karar alındı, bazı yasalar bölündü. İkinci kısmı şimdi karşımıza geliyor. Lisanslı depoculukla ilgili bu bölüm de işte şimdi ilk olarak geldi ve iktidar-muhalefet, inanıyorum ki hepimizin desteğiyle bu yasa çıkacak. Türk çiftçisine, tarım ürünleri ticareti yapanlara, ihracatında bulunanlara ve en önemlisi devletimizin bu ürünlerde kayıt sistemi sağlamasına yardımcı olacak.

Ben, tekrar yasanın hayırlı olmasını diliyor, emeği geçenlere teşekkür ediyor, hepinize saygılarımı arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yemişci.

Şahsı adına ikinci söz Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan’a aittir.

Buyurun Sayın Tutan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısıyla getirilen birçok değişiklik ve kolaylık var. Bunlar hakkında kısaca bilgiler vermek istiyorum.

İşten atılanların mahkeme kararına rağmen tekrar işe başlatılmaması dolayısıyla ödenen tazminatlar vergiye tabi tutulmakta ancak açılan davalar idare aleyhine sonuçlanmakta olup tahsil edilen vergiler iade edildiği gibi dava masrafları da idareye ilave yük getirmekteydi. İstikrar kazanan yargı kararlarına paralel düzenleme yapılarak, davaların sona erdirilerek mahkeme kararlarının ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır.

Yine, öngörülen düzenlemeyle, gelir vergisi stopajı teşviki öngörülen yerlerde ücretli olarak çalışanların ücret gelirleri üzerinden öncelikle asgari geçim indirimi uygulanacağı, varsa daha sonra diğer teşvik unsurlarının uygulanacağı hususu açıklığa kavuşturulmaktadır. Böylece işçinin asgari geçim indiriminden yararlanması sağlanmaktadır.

Yine, şirketlerin tasfiye sonrasında vergi takibatı sonuçsuz kalmaktadır. Yapılan düzenlemeyle vergi alacağının güvence altına alınması için tasfiye memurlarına ve kanuni temsilcilere sorumluluk getirilmektedir.

KOBİ’lerin birleşmesi teşvik edilmektedir bu yasa tasarısıyla. İçinde bulunduğumuz global kriz ortamında KOBİ’lerin bir araya gelerek işletmelerin sermaye yapılarını güçlendirmeleri, kredi imkânlarını ve rekabet güçlerini artırmalarına yönelik olarak KOBİ birleşmelerine vergi istisnası getirilmektedir. Birleşme sonrasında ise üç yıl süreyle yüzde 75’e kadar indirimli kurumlar vergisi uygulaması öngörülmektedir. Yine, indirimli kurumlar vergisini belirleme konusunda da Bakanlar Kuruluna yetki verilmektedir.

Yapılan başka bir düzenlemeyle de özellikle Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları limanlarının özelleştirilmesinden sonra ithalat, ihracat ve transit rejim kapsamında işlem gören mallara verilen hizmetlerde KDV istisnası uygulaması konusunda ortaya çıkan karışıklık giderilmekte, istisna uygulaması tekdüze hâle getirilmektedir. KDV tahsilatı malın gümrük hattından geçiş aşamasına alınmaktadır.

Yine, getirilen bir düzenleme: Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 17/4-(k) maddesinde yapılan değişiklikle, bina inşaat ruhsatı bu düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra alınmış konutların tesliminde geçerli olacaktır. Eklenen geçici maddeyle, düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten önce bina inşaatı ruhsatı almış olan konut yapı kooperatiflerince üyelerine yapılan konut teslimleri katma değer vergisinden istisna edilerek müktesep haklar korunmuş olmaktadır.

Bu duygu ve düşüncelerle yasa teklifinin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tutan.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi soru-cevap işlemine başlıyoruz.

Soru soran arkadaşımız yine bir hayli fazla. Onun için, süreli cevap şey edeceğim efendim.

Sayın Özkan…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Sayın Bakan, Hükûmetin “sıfır kilometre” dediği teşvik sistemi Türkiye’yi dört bölgeye ayırıyor. Doğu ve Güneydoğu illerine tam teşvik veriliyor ancak Doğu illerini aratmayacak Burdur ilini Antalya ve Mersin gibi gelişmiş illerle aynı kefede değerlendirmeniz beni üzdüğü gibi Burdur’un iş adamlarını, Burdur’un hayvan üreticilerini, besicilerini üzmüştür.

Hani bize sektörel bazda destek verecektiniz? Bizim mermerimizi, hayvancılığımızı unuttuğunuzun farkında mısınız? Taştan ekmeğini çıkaran, ineğin göğsünden ekmeğini katık yapan Burdurlu üreticilerimizi bu ikinci sınıfta değerlendirmeniz bizleri çok üzmüştür.

Bunun en kısa zamanda değerlendirilmesini talep ediyor, saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Taner, buyurun.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, piyasada özellikle Çin’den gelen çok miktarda telefon var. Şu anda da yaptığımız düzenlemeyle 360 liraya kadar fiyatı olan telefonlara sabit 40 liralık bir maktu ÖTV getiriyoruz. Bu, sahte IMEI yoluyla piyasaya daha çok miktarda sahte telefon çıkmasına sebep olmayacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Tankut…

YILMAZ TANKUT (Adana)  – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, küresel krizin etkilerini azaltmak için pek çok ürün ve sektöre yönelik olarak alınan KDV indirimlerinin bilişim sektörüne de uygulandığı söylenmiş ancak sadece komple ithal edilen bilgisayarlarda belirli oranlarda indirim yapılmıştır. Yazılım ve bilgisayarı meydana getiren diğer parça ve malzemeler bu indirimin dışında kalmıştır. Bu durum yerli yazılım ve bilgisayar üreticisi firmalarımızın aleyhine haksız bir rekabet meydana getirmektedir. Bu haksızlığı gidermek için herhangi bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa)  – Teşekkür ediyorum  Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Gelir İdaresinin yeniden yapılanması çerçevesinde yeni bir tasarı hazırlığınız var mıdır, varsa kapsamı nedir, tasarıyı ne zaman Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmeyi düşünüyorsunuz? Yine bu kapsamda, vergi denetimindeki çok başlılık konusunda ne düşünüyorsunuz ve buna ilişkin bir düzenleme çalışmanız var mıdır?

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Köse, buyurun.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, yeni teşvik yasasında Adıyaman ili Gaziantep gibi sanayileşmiş bir ille birlikte üçüncü bölgede yer almaktadır. Bununla birlikte Adıyaman’ın komşusu Malatya ve Şanlıurfa dördüncü bölgede yer almaktadır. Yani Adıyaman teşvikten daha az yararlanacaktır. Bu tercihler neye göre yapılmıştır?

İki: Adıyaman’ı Şanlıurfa ve Malatya’dan daha kalkınmış gösteren değerler nelerdir?

Üç: Adıyaman’ın bu durumunu adaletli buluyor musunuz?

Dört: Üçüncü bölge ile dördüncü bölge arasındaki kurumlar vergisi ve gelir vergisi indirimi arasında ne kadar fark bulunmaktadır?

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Güvel…

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından onaylanan sinematografik eserlere ilişkin olarak yabancı yatırımcılar tarafından satın alınan mal ve hizmetler nedeniyle ödenen KDV’nin yapımcılara iade edilmesi öngörülmektedir. Bu düzenlemenin amacı nedir? Bu düzenlemenin nasıl bir faydası olacağı öngörülmektedir?

İkinci sorum: Sayın Bakan, OECD beşinci vergi reformu sonrasında hazırlanan bir raporda “Bazı bankalar hem kendileri hem de müşterilerinin kullanımı için karmaşık yapıda finansal işlemler geliştirirler. Vergi idarelerinin, daha az saydam olabilen söz konusu işlemler hakkında kaygıları bulunmaktadır.” denilmekte. Bu konuda yaptığınız çalışmalar nelerdir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, yaşanan ekonomik krize tedbir olarak getirdiğiniz bu vergi paketinde, vergi kanununda özellikle kamyoncu esnafı, bana göre ekonominin yükünü taşıyan kamyoncu esnafı; büyük şehirlerimiz, bütün şehirlerimizdeki taksici, dolmuşçu esnafı, bunlar gerçekten piyasanın regülesini, piyasanın yükünü taşıyan esnaf kesimi. Bunlarla ilgili bir tedbiri göremedik. Ayrıca da özellikle yurt dışından yük getiren kamyonların depo boyutunu da küçültüyorsunuz. Bana göre de doğru olmuyor. Kamyoncu esnafıyla ilgili, yani ömrü yollarda tükenen kamyoncu esnafı, şehir içerisinde can güvenlik sorunu da yaşayan taksici esnafı ve gerçekten şehir içi ulaşımı temin eden dolmuşçu esnafıyla ilgili bu kanun bünyesinde bir düzenleme düşünür müsünüz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Çelik…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Özellikle, tahsil edilen vergi gelirleri içerisinde, çalışanların, kamu işçisinin, memurun ve emeklilerin payının tedrici olarak AKP iktidarları döneminde düştüğü yönünde kesin bilgilerimiz var. Yeni bir düzenleme getirecek misiniz? Yani işçiye, memura ve emekliye daha insanca yaşayabilir yeni zamlar, artışlar getirecek misiniz? Bunun, aynı zamanda Sayın Başbakanın ekonomik açılımla ilgili düşünceleriyle örtüştüğü kanaatindeyim. Şöyle ki: Piyasanın canlanması için TOBB’un da başlattığı program çerçevesinde, sabit gelirlilerin gelirlerinde reel artışlar sağlanması gerektiği ortadadır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Tütüncü…

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Asgari ücret net 527 lira iken açlık sınırının 744 lira olması doğru mudur?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Sayın Başkan, soru sorma süresi geçti.

BAŞKAN – Geçmedi.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Asgari ücretin vergi muafiyetine sokulması için ne yapılabilir? Bunun mali faturası ne olur?

2009 yılı bütçe öngörüsü, açık öngörüsü ilk üç ayda fazlasıyla aşılmıştır. 2009 yılı bütçe açığı ne kadar tahmin edilmektedir?

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tütüncü.

Son soru Sayın Uzunırmak’ın.

Buyurun efendim.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, sorumun bir kısmını Sayın Tütüncü sordu.

1) Gerçekleşen bütçe açığı nedir?

2) IMF’le olan anlaşmada gecikmede bütçe açığının önemi var mıdır?

3) Dün Meclisimizden geçen “Mayın Temizleme Yasası”nın yap-işlet-devret olmasında bütçe açığının ve IMF anlaşmasının önemi var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Bakanım, cevap verebilirsiniz, sorular tamam.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Arkadaşlar, sorular için teşekkür ediyorum.

Önce, teşvikle ilgili sorudan başlayayım. İki tane soru vardı bu konuyla ilgili olarak.

Şimdi, değerli arkadaşlar, 28 Şubatta Cumhurbaşkanımız tarafından onaylanan ve Bakanlar Kuruluna teşvik konusunda yetki veren Yasa aslında açık. Orada tabii ki yeni uygulamaya konulacak teşvik sisteminin bazı objektif kriterler üzerine kurulması lazım. Bu kriterlerden en önemlisi Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanan ve istatistiki bölge birimleri sınıflandırması düzey 2 esas alınmıştır. Yani burada herhangi bir şekilde, bir bakanın veya başka bir kimsenin, bakanların keyfî bir uygulaması söz konusu değildir. Tamamen bölgesel ve sektörel bazda desteklenecek yatırım konuları 2002 yılındaki 4720 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’yla belirlenen istatistiki bölge birimleri sınıflandırması düzey 2 olarak esas almıştır. Bu, Türkiye’yi yirmi altı alt bölgeye bölüyor ve sosyoekonomik gelişmişlik endeksi kullanılmak suretiyle ülkeyi biz gruplandırarak dörde ayırdık.

Tabii, burada, bu sistem mükemmel mi? Değil ama bir önceki sisteme göre yeni teşvik sistemi çok daha rasyonel, çok daha kapsayıcı bir teşvik sistemidir. Bir kere, her şeyden önce, büyük yatırımlara ülkemizin her yöresinde teşvik veriyoruz. Dolayısıyla, büyük yatırımlar -ki bu on iki sektörü kapsamaktadır- bölge ayrımı olmadan, il ayrımı olmadan teşvik edilecektir. Bunun yanında, bölgeler arası geçişte bir kademelendirme yaptık. Daha önceki teşvik sisteminde kırk dokuz ilimize teşvik veriliyordu, diğerleri tamamen dışarıdaydı. Şimdi ise, aslında oldukça radikal bir teşvik sistemi getirdik. Gerek kurumlar vergisi gerek sosyal güvenlik primleri desteği anlamında çok radikal birtakım unsurları içeren bir teşvik sistemidir.

Bu teşvik sistemi, kriz dönemine ilişkin, hızlı bir şekilde yatırımları gerçekleştirmeye yöneliktir çünkü biz 2010 yılıyla sınırladık. Yani önümüzdeki bir buçuk yıl içerisinde yatırım yapacakları çok yüksek düzeyde, çok yoğun bir şekilde teşvik ediyoruz ve inanın, bütün bölgelerde maksimum düzeyde -tabii ki bir miktar farklılaştırmayla- bir teşvik söz konusu. Onun için, bu ilimiz şurada, bu diğer ilimiz şurada… Tamamen objektif -dediğim gibi- bir kritere dayanıyor, herhangi bir keyfî durum söz konusu değildir. Öyle bir uygulama da zaten mümkün değildir.

Yeni teşvik sisteminde hem bölgesel hem sektörel hem de büyük yatırımlara ilişkin teşvik söz konusudur değerli arkadaşlar.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sektörel bazda bizim Burdur’a niye vermediniz Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, mutlaka Burdur’u kapsayan, oradaki hangi sektörler öne çıktıysa, kümelenmeyi de baz alan, rekabet gücünü dikkate alan… Mutlaka göreceksiniz Bakanlar Kurulu kararı çıktığı zaman o detaylandırılmış olacak. Yani, şu anda, tabii, bütün bilgiler benim önümde değil ama bütün illerimiz bu çerçevede değerlendirilmiştir, sektörel düzeyde de teşvik getirilecektir, yani içermektedir. Onun detayları Bakanlar Kurulu kararının eki olarak ortaya çıkacaktır. Yani özetle, Burdur ilimiz de birinci sınıf bir ilimizdir. Hiçbir şekilde, değerli arkadaşlar, kanunun bize verdiği yetkinin dışına çıkmadık. Keyfî bir uygulama söz konusu değildir. Bu düzenleme yeterli mi? 2010 yılında iller bazında biz tekrar millî geliri hesaplamış olacağız. O zaman eksikliklerimiz varsa o zaman da gidereceğiz değerli arkadaşlar. Yani bu sistemde, önceki sistemin aksaklıkları vardı, onları gidermeye çalıştık, daha rasyonel hâle getirmeye çalıştık, daha kapsayıcı hâle getirdik. Bu sistemin de eksikliklerini, zaman içerisinde, varsa gideririz ama inanın bu sistem çok radikal bir teşvik sistemidir.

Bilişim sektöründe haksız bir rekabet… Pardon, telefon konusu. Şimdi, değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, telefon ithalatında, yani ithal edenlerin verdiği ortalama beyan, telefon cihazı başına verilen ortalama beyan 74 liradır 2008 yılı için. Bu değer son derece düşüktür ve 15 liralık vergiyi tabii ki ortaya çıkarmaktadır.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bizim getirdiğimiz düzenleme şunu getiriyor: Her şeyden önce beyan değeri en düşük olandan minimum 40 lira bir maktu vergi alacağız ama yine gümrüklerimiz referans fiyatı dikkate alacaklar. Gelen, ithal edilen…

BAŞKAN – Sayın Bakanım, süreniz yine doldu, devam edebilirsiniz.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – On dakika soru, beş dakika cevap.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli Başkanım, evet, on dakika soru, beş dakika cevap hakkı…

BAŞKAN – Vazifem, onun için, yani bildirmem lazım; ondan sonra devam edin efendim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, dolayısıyla bir şekilde bu getirilen, ithal edilen telefonlarda değer yüksekse herhangi bir şekilde vergiden muaf tutmuyor, referans fiyat uygulaması devam edecektir.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Adıyaman’ı unuttun Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, bilişim sektörüne ilişkin, ilk defa benim gündemime geliyor. Gelin, yine inceleyelim, bu konuda bakalım arkadaşlar.

Gelir İdaresinin yapılandırması… Değerli arkadaşlar, bizim giderlerimizi sağlıklı bir şekilde finanse etmemiz lazım. Bu konuda hepimiz aynı fikiriz. Şimdi, Gelir İdaresini güçlendirmemiz lazım, insan kaynağı olarak, kurumsal altyapı, yasal altyapı, her yönüyle güçlendirmemiz lazım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Önce adaleti sağlayın Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Şandır, müsaade edin ben…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bakanlık personeli içerisinde adaleti bir sağlayın.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Müsaade edin bitireyim.

Dolayısıyla, önümüzdeki dönemde Gelir İdaremizi, vergi denetiminin etkinliği konularını ön planda tutacağız. Bunlar çok önemli reform alanlarıdır ve bu reformları yaparken sizlerin de katkılarını bekliyorum.

Değerli arkadaşlar, sinemaya ilişkin bir soru vardı, ben şuradan, notlarımdan bakıyorum ama… Değerli arkadaşlar, bunun amacı, Türkiye’de çekilecek filmler aracılığıyla Türkiye'nin tanıtımın yapılması ve dolaylı olarak Türkiye’de çekilecek filmlerin Türk ekonomisine ve turizmine katkısını artırmak. Bu, Kültür ve Turizm Bakanlığımızın getirdiği bir öneriydi, Komisyonda arkadaşlarımız da uygun buldular, biz de o şekilde sizin gündeminize getirdik değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, kamyoncularla ilgili, Sayın Şandır’ın bir sorusu vardı. Şu anki düzenleme maalesef bu konuda bir düzenleme getirmemektedir. Eğer gündemde bir düzenleme varsa, sizin bir teklif ve öneriniz varsa önümüzdeki dönemlerde tabii ki değerlendiririz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, çalışanlara ilişkin vergi indirimi hakkında da biraz size bilgi vermek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, şu anda ücret gelirlerinin vergilendirilmesinde asgari geçim indirimi uygulanmaktadır. Bu uygulamayla asgari ücretin bekârlarda yüzde 50’si, eşi çalışmayan evlilerde yüzde 60’ı, 1 çocukluda yüzde 67,5’u, 2 çocukluda yüzde 75’i, 3 çocukluda yüzde 80’i ve 4 çocukluda yüzde 85’i vergi dışında kalmaktadır. Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, asgari ücretin yüzde 85’ine kadar olan kısmı -tabii ki evli mi, bekâr mı, çocuk sahibi mi, değil mi, çocuk sayısına bağlı olarak- şu anda vergiden istisnadır. Dolayısıyla, aslında biz bu dönemde vergi iadesine göre çok daha kapsamlı bir düzenleme getirdik ve bu çok daha çağdaş bir düzenleme. Bunu da sizin takdirlerinize bırakıyorum.

Nisan ayı sonu itibarıyla, değerli arkadaşlar, bütçe açığımız yaklaşık olarak 20 milyarın biraz üzerindedir. Tabii, dediğim gibi, bu sene bütçe açığımız ekonomik faaliyetlerdeki azalmayla birlikte, gelirlerimizdeki düşüşle birlikte tabii ki bütçe açığımız artmaktadır ama aynı zamanda biz geçici birtakım vergi indirimlerinde de bulunduk, ekonomiyi desteklemek için. Harcamalarımızın bir kısmını da öne çektik değerli arkadaşlar. Örneğin, mayıs itibarıyla Tarım Bakanlığımızın destek bütçesinin büyük bir kısmını, yüzde 80’ine yakın bir kısmını ben serbest bıraktım. Neden? Çünkü bir an önce çiftçimize yani bu aktarımlarda bulunalım, kendilerine destek olalım, çünkü bu sene hakikaten iklim de iyi, iklim de olumlu, hiç olmazsa tarım boyutuyla Türkiye daha iyi bir konumda olsun.

Değerli arkadaşlar, diğer birtakım sorular da var ama çok vaktinizi aldım Sayın Başkan, daha sonraki soru-cevap kısmında onlara da cevap vermeye çalışacağım.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci madde üzerinde dört adet önerge vardır.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisine

Görüşülmekte olan 1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 1’inci maddesi ile düzenlenerek değiştirilen 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 25’inci maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde geçen “işsizlik sebepleriyle” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “iş göre-mezlik sebepleriyle” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ederim.

                                                                                             Ramazan Başak

                                                                                                   Şanlıurfa

Türkiye Büyük Millet Meclisine

Görüşülmekte olan 1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve 1’inci maddesi ile düzenlenerek değiştirilen 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 25’inci maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde geçen “verilen tazminat” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “işçiye öde-nen güvence” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                              Veysi Kaynak

                                                                                             Kahramanmaraş

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                        Erkan Akçay                  Mustafa Kalaycı                 Hüseyin Yıldız

                            Manisa                              Konya                              Antalya

                     M. Akif Paksoy                                                          Yılmaz Tankut       

                     Kahramanmaraş                                                                 Adana

“Madde 1- 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 25’inci maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde yer alan “ve işsizlik sebepleriyle verilen tazminat” ibaresi “ve işsizlik sebepleriyle (4857 sayılı İş Kanununun 17, 21, 30 ve 31’inci maddelerinde öngörülen tazminatlar dahil) verilen tazminat” şeklinde değiştirilmiştir.”

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Tasarının 1 inci Maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                           Ferit Mevlüt Aslanoğlu                           Şevket Köse

                                       Malatya                                         Adıyaman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Katılmıyorsunuz.

Sayın Aslanoğlu…

Sayın Köse, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 1’inci maddesi hakkında verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, sözlerime başlarken, ülkemizde yaşanan çevre sorunlarının araştırılarak sürdürülebilir çevre politikası için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis araştırma komisyonunun bir üyesi olarak Dünya Çevre Günü’nü kutluyorum. Dileğim, ülkemizde yaşanan çevre sorunlarının çözülmesi için bir an önce girişimlere başlanması ve gelecek kuşaklara yaşanılabilir bir ülke bırakılmasıdır.

Sayın arkadaşlar, ülkemiz çalışanlarının ve iş yeri sahiplerinin en çok şikâyet ettiği konulardan biri olan vergilerin hassasiyetle ele alınması gerekmektedir. İktisaden eşitsizlik yaratan dolaylı vergilerin bütün vergiler içindeki payının yüzde 70’lere geldiği bir ülkedeyiz. Bu rakam Avrupa Birliği üyesi ülkelerin ortalamasının yaklaşık 2 katıdır. Yani çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alma özelliğini maalesef taşımıyoruz. Yoksul bir yurttaşımız da gelir düzeyi yüksek olan bir yurttaşımız da deterjana ya da iletişime aynı vergiyi ödüyor.

Sayın milletvekilleri, bu duruma hangimiz adalet diyebiliriz? Hükûmet asıl bu konuda düzenlemeler yapmalıdır. Yurttaşlarımız lehine sosyal devlet ilkesini düşünerek düzenleme yapmasını beklediğimiz Hükûmetin maalesef nasıl düzenlemeler yaptığını görmekteyiz. Hepimiz iyi bilmekteyiz ki temel gıda maddelerinden vergi alan ama pırlanta, elmas gibi değerli taşlardan vergiyi kaldıran bir Hükûmet tarafından yönetilmekteyiz.

Sayın milletvekilleri, Hükûmetin adaletsiz uygulamalarına bu tasarıda da rastlamaktayız. Örneğin tasarıda kurumların otomobil alımından KDV ve ÖTV’den muaf olması söz konusudur. Bu adaletsizlik yaratan ve eşitliğe aykırı bir uygulamadır. Yani deniliyor ki: Yurttaşlarımız otomobil alırken KDV’sini, ÖTV’sini ödesin ama devlet ödemesin, Sayın Başbakana alınan uçaktaki KDV’nin alınmadığı gibi. Yapılmak istenen düzenleme hem eşitliğe hem saydamlığa hem de bütçe ilkelerine aykırıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; baktım, vergiye ilişkin düzenlemelerin hassasiyetle yapılması gerektiğini az önce belirttim. Zira, ülkemiz bu hassasiyete neden gereksinim olduğunun en önemli kanıtıdır. Bakınız, büyük bir kriz yaşamaktayız, bunun sonucunda 10 binlerce insanımız işsiz kalmıştır, yurttaşlarımızın beden ve ruh sağlığı büyük bir tehdit altındadır, her gün yeni bir üzücü haberle güne başlamaktayız. İşte bu nedenleri ve krizle mücadelede vergilerin ne kadar etkin bir araç olduğunu unutmadan gerekli düzenlemeleri yapmalıyız.

Değerli arkadaşlar, krize karşı yapılacak her türlü iyi niyetli girişimi elbette destekleyeceğiz, yalnız bu arada unutulmaması gereken bir diğer önemli ayrıntı Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde özel düzenlemelere ihtiyaç olduğudur. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde hem özel yatırımın azlığı hem de kamu yatırımlarının istenen düzeyde olmaması nedeniyle bölge halkı işsizlik ve tarımda yaşanan her türlü zorluk gibi sıkıntılarla uğraşmaktadır. Bu da yetmezmiş gibi en sonunda yanı başımızdaki toprakların yabancılara verilmesi gündeme geldi. Bölgede yaşayan vatandaşlarımız bu gidişe dur denilmesini bekliyor.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz bugün Sayın Başbakanın açıkladığı gibi yeni teşvik uygulaması tüm bölgede heyecanla beklenmekteydi. Başbakanının yaptığı açıklamaya göre üç yıl içerisinde 800 bin kişiye istihdam olanağı sağlanacaktır. Dikkat edecek olursanız istihdam yaratacak rakam işsizlik rakamları yanında çok küçük kalmaktadır. Ağırlıklı olarak Doğu ve Güneydoğu illerimizin yer aldığı bölgelerde tarım, konfeksiyon ve deri gibi sektörlerin teşvik edileceği ve ayrıca bu bölgelerde turizm, sağlık, eğitim yatırımlarının destekleneceği de Başbakanın sözleri arasındadır. SSK primlerinin ödenmesi konusunda kolaylıklar sağlayacağı, kurumlar ve gelir vergilerinde indirimler yapılacağı Başbakan tarafından dile getirilmiştir. Henüz ayrıntılarını göremediğimiz bu teşvik sistemi umarım ülkemizin yararına olur ve özellikle Doğu ve Güneydoğu illerimizde yatırımları artırır hâle gelir.

Sayın Maliye Bakanım, siz hiç Adıyaman’a gittiniz mi? Siz Gaziantep Milletvekilisiniz. Adıyaman’ı Gaziantep’le aynı teşvik bölgesi ilan ettiniz. Bunu hak ve adaletle nasıl izah edeceksiniz?

Şimdi, ben size soruyorum: Yeni teşvik paketinde Adıyaman gibi ekonomik olarak geri bırakılmış bir il ile Gaziantep gibi sanayileşmiş ili aynı bölgeye yerleştirip aynı olanaklardan yararlandırmak AKP’nin adalet anlayışına uymakta mıdır? Bunu nasıl izah edeceksiniz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Köse, devam ediniz.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Adıyaman’dan ödenen kurumlar vergisi Gaziantep ile aynı olacakken Şanlıurfa ve Malatya daha az kurumlar vergisi ödeyecektir. Adıyaman şu anda ayakta, telefonlar yağıyor bana, iktidar milletvekillerine tepkiler dolu sözler duyuyorum. Teşvik yasası sakat doğmamalı ve bu konuda Adıyaman mağdur edilmemelidir.

Sayın milletvekilleri, Sayın Başbakan’ın açıkladığı gibi vergi indirimlerinden çok daha fazlasını bölgede beklemekteyiz çünkü bölgede yirmi iki ilin toplam aldığı vergi yüzde 1,3’tür. Bakınız bu rakamlardan bölge insanının vergi vermediği anlaşılmamalıdır. Bu rakamlar bölgedeki yoksulluğu anlatmaktadır. Bölge insanının kazanmadığının, kazanmadığı için de vergi ödemediğinin ve ne derece zorda olduğunun en bariz göstergesidir. Eğer bölgede yerinde iş ya da aş yaratmak istiyorsak 5 vergi muafiyeti mutlaka getirilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Sayın Başkan, iki dakika…

BAŞKAN – Sayın Köse, son cümlenizi alayım, peki.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Uzun zamandır, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bölge için nelerin yapılması gerektiğini anlatıp durmaktayız. Genel Başkanımız Sayın Deniz Baykal’ın krize çözüm önerisi olarak yaptığı önerilerin uygulandığını gördük. AKP İktidarı bir an önce farkına varmalı ve bölge için Cumhuriyet Halk Partisinin sunduğu önerileri dikkate almalıdır. Her ne olursa olsun, ne tür teşvikler yapılırsa yapılsın, bölgeye kamu yatırımı gitmediği sürece sosyoekonomik kalkınma beklemek hayal olmaktan öteye gitmeyecektir. Devlet eliyle bölgede bir şeyler yapılmazsa, kötü gidişin önüne geçmek oldukça zor olacaktır. Devlet, bölgenin ekonomik olarak gelişmesini, sosyal olarak kalkınmasını sağlamalı ve demokratik yollarla bölgeyi geleceğe taşımalıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Köse.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları

Madde 1- 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 25’inci maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde yer alan “ve işsizlik sebepleriyle verilen tazminat” ibaresi “ve işsizlik sebepleriyle (4857 sayılı İş Kanununun 17, 21, 30 ve 31’inci maddelerinde öngörülen tazminatlar dahil) verilen tazminat” şeklinde değiştirilmiştir.”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Konuşacak mısınız?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Erkan Akçay efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 385 sıra sayılı Tasarı’nın 1’inci maddesi üzerinde verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında söz aldım. Hepinize saygılarımı sunuyorum.

Krizin etkisiyle ekonomide yaşanan daralma, sanayi üretimi, kapasite kullanımı, ihracatta yaşanan olumsuzluğun doğal bir sonucu olan işsizlik rekor üzerine rekor kırmaya devam etmektedir. İşsizlik bir sosyal felakete dönüşmektedir. Hükûmet, 2008 sonunda, gerçeklikten uzak nitelikteki 2009 bütçesini tüm uyarılarımıza rağmen yasalaştırmıştı. 2009 yılı bütçesinde büyüme hedefi yüzde 4 olarak belirtilirken, işsizlik oranı da yüzde 10,4 olarak açıklanmıştı.

Katılım Öncesi Ekonomik Program çerçevesinde makroekonomik hedefleri ve bu bütçeye ilişkin tahminleri güncellemek zorunda kalan Hükûmet, işsizlik oranını bu defa yüzde 13,5 olarak değiştirmişti.

Bu revize rakamlarından iki gün sonra açıklanan 2009 yılı Ocak ayı rakamlarında işsizlik oranı yüzde 15,5 olarak TÜİK tarafından açıklandı. Şubat ayı işsizlik oranı ise yüzde 16,1 çıkarak tüm zamanların en yüksek düzeyine ulaşmış, işsizlikte AKP Hükûmeti Türkiye'yi dünya 2’ncisi yapmıştır.

Açıklanan işsizlik rakamları, Hükûmetin yaptığı revizelerde bile ekonomik öngörüsünün zayıf olduğunu göstermektedir. Peş peşe açıklanan veriler, ekonomik sorunların sosyal sorunlar hâline gelerek toplumu nasıl etkilediğini göstermektedir.

TÜİK verilerine göre, istihdam oranı 2008 yılı Şubat ayında yüzde 39,3 iken, 2009 yılı Şubat ayında yüzde 38,5’a düşmüştür. Türkiye, hâlâ OECD’nin iş gücüne katılım oranı en düşük ülkesi olma konumunu sürdürmektedir.

Şubat 2008’de yüzde 11,9 olan işsizlik oranı, 2009 yılı Şubat ayında 16,1’e yükselmiştir. Türkiye'deki işsiz sayısı 2008 Şubat döneminde 2 milyon 677 bin kişi iken, 2009 yılı Şubat döneminde 1 milyon 125 bin kişi artarak 3 milyon 802 bin kişiye ulaşmıştır. Mevcut işsizlerin yüzde 12’sini, yani 457 bin kişiyi bu dönemde işten ayrılanlar oluşturmuştur.

Son dönemlerde büyük kentlerde yaşanan hırsızlık, cinayet, intihar ve soygun olaylarındaki artış, işsizliğin kentlerde etkisini göstermeye başladığının en büyük kanıtıdır. 2008 yılı Şubat ayında kentlerde işsizlik oranı yüzde 13,4 iken, 2009 yılı Şubat ayında 4,7 puan artarak yüzde 18’e yükselmiştir. Tarım dışı işsizlik olarak bakıldığında, ayrı bir rekor göze çarpmaktadır. Tarım dışı işsizlik, yine aynı dönemde 5,6 oranında artarak yüzde 19,8’e yükselmiştir. Genç nüfustaki işsizlik oranı da yine yüzde 21’den, 7 puan artarak yüzde 28,6’ya ulaşmıştır. İşsizliğin ulaştığı boyut, ekonomik ve sosyal açıdan vahim bir noktadadır.

TÜİK işsiz sayısını hesaplarken 27 milyon 778 bin kişiyi iş gücüne dâhil etmemektedir. Öğrenci, ev hanımı, emekli durumunda olanların tümü hesaplama yapılırken dışarıda tutulmaktadır. İş bulma ümidi kalmadığı için iş aramayan 2 milyon 394 bin kişi ile mevsimlik çalışan 290 bin kişi hesaplama yapılırken dikkate alınmamaktadır. Oysa, sadece iş bulma ümidi kalmayanlar ile mevsimlik çalışanlar işsiz sayısına katılsa Türkiye’de işsiz sayısı 6 milyon 486 bin kişiye, işsizlik oranı ise resmî açıklamaların neredeyse 2 katına çıkmaktadır.

İşsizlik ve yoksullukta artış sosyal patlama derecesine ulaşmıştır. İşsizlik sorununun, üretim, istihdam olanaklarını artırmadan, üretici kesimin sorunlarını çözmeden üstesinden gelmek mümkün değildir. Özellikle tarım dışı ve genç nüfus arasındaki işsizlik oranındaki artış kaygılarımızı daha da artırmaktadır. Hükûmetin açıkladığı destek paketlerinin işsizliğin ateşini düşürmeye yetmediği görülmektedir. Ne yazık ki, bu destekler işsizliğin azalmasına, istihdamın artırılmasına herhangi bir katkı sağlamamıştır.

Bugün açıklanan tedbirlerin ise işsizliğe bir çare olma noktasında katkı sağlamasını diliyorum.

Sosyal ve ekonomik politikalar birbirinden bağımsız düşünüldükçe krizin ve işsizlik sorununun altından kalkılması mümkün değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay, devam edin.

ERKAN AKÇAY (Devamla) - Ekonominin çalışanlar ve üretenler gözetilerek yeniden organize edilmesi gerekmektedir. Türkiye'nin bir an önce millî istihdam stratejisi uygulamasına geçmesi gerekmektedir. İstihdamı artırmak için doğrudan ve dolaylı tüm tedbirlerin hayata geçirilmesi zaruridir. Tüketimi canlandıran önlemlerin ardından üretimi canlandıracak orta ve uzun vadeli kalıcı tedbirlerin alınması acilen gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, muhterem heyetinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısının aranılmasını istiyorum.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Karar yeter sayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım, peki.

Önergeyi oylarınıza sunacağım, ama karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur efendim.

On dakika ara veriyorum birleşime.

Kapanma Saati: 19.38

 

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.53

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 99’uncu Birleşimin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay ve arkadaşlarının 1’inci madde üzerindeki önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne

Görüşülmekte olan 1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve birinci maddesi ile düzenlenerek değiştirilen 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 25 inci maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde geçen “verilen tazminat” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “işçiye ödenen güvence” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                              Veysi Kaynak

                                                                                             Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Kanunun ruhuna uygun olacağı düşüncesiyle önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne

Görüşülmekte olan 1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve birinci maddesi ile düzenlenerek değiştirilen 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 25 inci maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde geçen “işsizlik sebepleriyle” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “iş göremezlik sebepleriyle” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederim.             Ramazan Başak

                                                                                                   Şanlıurfa

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Kanunun amacına uygun olacağı düşüncesiyle önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde dört adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne

Görüşülmekte olan 1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve ikinci maddesi ile düzenlenerek 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 32 nci maddesinin dördüncü fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen fıkrada geçen “ve” ibaresinin madde metninden çıkarılarak ”veya” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                             Ramazan Başak

                                                                                                   Şanlıurfa

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne

Görüşülmekte olan 1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve ikinci maddesi ile düzenlenerek 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 32 nci maddesinin dördüncü fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen fıkrada geçen “Ücretlerin” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “İşçi ücretlerinin” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                        Mustafa Ataş

                                                                                                                        İstanbul

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 2’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                        Erkan Akçay                  Mustafa Kalaycı                 Hüseyin Yıldız

                            Manisa                              Konya                              Antalya

                     M. Akif Paksoy                                                          Yılmaz Tankut

                     Kahramanmaraş                                                                 Adana

Madde 2- 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununun 32’nci maddesinin dördüncü fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“Ücretlerin vergilendirilmesinde varsa teşvik amaçlı indirim ve istisnalar uygulandıktan sonra asgari geçim indirimi dikkate alınır.”

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Tasarının 2 nci Maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                  M. Akif Hamzaçebi                Faik Öztrak              Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                            Trabzon                            Tekirdağ                            Malatya

                        Vahap Seçer                     Yaşar Ağyüz                   Tacidar Seyhan

                            Mersin                            Gaziantep                             Adana

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, müsaade ederseniz bugün açıklanan teşvik paketiyle ilgili görüş ve düşüncelerimi arz etmek istiyorum. Burada mesele ülkenin tüm illeri, mesele…

BAŞKAN – Önergeniz üzerinde konuşma yapacaksınız herhâlde.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Tabii.

Mesele, ülkedeki üretim, ülkenin üretimi, istihdamıdır arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa, bugünden söylüyorum, yine yanlış çıkarılmıştır. Açık söylüyorum. Neden? Neden? Neden? Bir kere, otuz il -demin Sayın Hamzaçebi de söyledi- sanki aynı sosyoekonomik yapıda, Trabzon’la Hakkâri, Malatya’yla Hakkâri sanki aynı sosyoekonomik yapıda, bu iller sanki tek bir şeyden çıkmış, bunların tüm konumları aynı… Bir kere, yine burada, geri kalmış illerimiz -sosyoekonomik yapısıyla- çok ümit beslemesinler. Bir şey olmayacak. Açık söylüyorum.

ABDULKERİM AYDEMİR (Ağrı) – Yapmayın…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ben söyleyeyim.

Bakın, geçen 5084 sayılı Yasa da çıktığı zaman aynı şeyleri burada söylemiştim. Bir kere, orada bugüne kadar hizmet eden, bugüne kadar bacası tüten hiçbir yatırımcı yeni yasadan yararlanamayacak arkadaşlar. Bir kere bunu açık, net söylüyorum. Yıllarca orayı beklemiş, yıllarca Van’ı beklemiş, yıllarca Ağrı’yı beklemiş, orada istihdam yaratmış, orada üretim yapmış… Demin arkadaşlarımla konuştum, Burdur’da bir fabrika “Ben artık buradan gitmek zorundayım.” diyormuş.

Şimdi, arkadaşlar, ben bunu açık, net söylüyorum. Eski yatırımcılar, orayı bekleyen, orada yıllarca hizmet veren insanlar bu yasadan hiç yararlanamayacak. Onların teşvik süresi 31/12/2009’da bitiyor. 31/12/2009’dan itibaren hiçbir şekilde bu paketten yararlanamayacak.

Öyle bir madde koymuşlar ki, kendi öz varlığıyla, kendi parasıyla yatırım yapan insanları cezalandırıyorsunuz. Faiz desteği göreceli bir kavram. Faiz desteği yerine üretime yönelik… Örneğin, enerji desteğini tamamen kaldırıyorsunuz. Keşke, faiz desteği yerine üretim yapan insanı korumak, kollamak adına, üretime yönelik… Bilfiil, enerjiyi üretimde harcıyor. Enerji desteği tamamen kaldırılıyor arkadaşlar. Yani, ne eski yatırımcıya ne yeni yatırımcıya enerji desteği yok. Keşke, faiz desteği yerine enerji desteği devam etseydi. Yani, bir insan, kendi öz kaynağıyla yatırım yapıyor, bir kuruş… Yüzde 5 oranında bir faiz desteği alacak. Bunun ucu açık. Ne kadar süreyle? Hâlbuki, kendi öz kaynağıyla üretim yapan insana eğer bir başka destek verseydik, eşitlerdik arkadaşlar. Burada, öz kaynakla yatırım yapan insanları cezalandırıyorsunuz.

Bir kere, bu yasanın, bana göre ucu açık ve en önemli sorunu olacak, başına bela olacak bu faiz desteğidir. Yatırımcıya destek olalım ama objektif kritere göre destek olalım. Yani, burada bir insan tüm yatırımını krediyle yapıyor, risk alıyor, yarın ne olacağı belli olmuyor; öbürüyse risk almıyor, ben buraya yatırım yapayım diyor, ama siz, burasına kadar borçlanıp risk alan insana faiz desteği yapıyorsunuz, kendi öz kaynağıyla her şeyini, bir kuruş borçlanmayan insana hiçbir yardım etmiyorsunuz.

RECEP KORAL (İstanbul) – Yatırım desteği var.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır, bu, yatırımın desteklenmesi değil. Eşitlikse, kendi öz kaynağıyla yatırım yapan insana da aynı oranda bir destek vermeniz lazım. Bir kere, bu yasanın, bu paketin bir başka handikabı bu, arkadaşlar.

Yine, bu pakette bir başka handikap: Tabii, illere göre aşamalı bir… Yani, Ağrı’yla Erzurum’u, Ağrı’yla Malatya’yı, Hakkâri’yle Erzurum’u aynı kefeye koymanız, sosyoekonomik yönden daha geri olmuş -yasanın amacı bu, paketin amacı bu diyorsunuz- o illere yine çok yatırımın gitmesini engelliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Toparlıyorum Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hâlbuki aşamalı olsaydı, yani oradaki oranlar… Arkadaşlar, yedi yıl değil, Hakkâri’de kim yatırım yapacaksa, hatta Hakkâri’nin bir ilçesinde Hakkâri’nin merkezine göre daha çok aşamalı bir yapıya büründürseydik bu yasa o zaman işlerdi. Siz Trabzon’la Malatya’yla, Samsun’la Hakkâri’de, Şırnak’ta yatırım yapacak insanları aynı derecede ödüllendirirseniz, yine yasanın esas amacından sonuç alamayız.

Değerli arkadaşlarım, daha ileriki konuşmamda, yine yasanın bir sürü boşluğu var -amaç bu ülkenin üretimi, amaç bu ülkedeki üretimin ve istihdamın fazlalaştırılması, en iyi şekilde bu yasanın çıkması lazım- ben bildiğim her şeyi size söyleyeceğim. Takdir sizindir. Diliyorum ki 5084’te olduğu gibi yine üzülmeyiz, yine iller arasında farklılık yaratmayız.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aslanoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 2’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları

Madde 2- 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununun 32’nci maddesinin dördüncü fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“Ücretlerin vergilendirmesinde varsa teşvik amaçlı indirim ve istisnalar uygulandıktan sonra, asgari geçim indirimi dikkate alınır.”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Akçay, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz tasarının 2’nci maddesi üzerinde verdiğimiz önerge hakkında konuşmak üzere söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının 2’nci maddesiyle asgari geçim indirimini düzenleyen Gelir Vergisi Kanunu’nun 32’nci maddesinin dördüncü fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen fıkra ile ücretlerin vergilendirilmesinde asgari geçim indirimi uygulandıktan sonra, varsa teşvik amaçlı diğer indirim ve istisnaların dikkate alınacağı öngörülmektedir.

Ücretlerin vergilendirilmesinde önce asgari geçim indirimi uygulandıktan sonra diğer indirim ve istisnaların dikkate alınması genel bir kural ve doğru bir uygulamadır. Ancak ortada bir teşvik söz konusu ise teşvikin vergi indiriminde öncelikli olarak dikkate alınmasının daha uygun olacağını düşünüyoruz. Çünkü teşvik, sermaye maliyetinin azaltılarak yatırımların istenilen alana ve istenilen düzeyde yönelmesini sağlamayı amaçlayan bir kaynak transferi yöntemidir. Böylelikle vergi mükellefinden daha az vergi kesintisi yapılacak ve teşvikin, amacı doğrultusunda daha etkin ve yararlı olması sağlanacaktır.

Ücretlilerin vergilendirilmesinde öncelikli olarak hangi indirimlerin uygulanacağı, ödenecek veya yapılacak gelir vergisi kesintisinin tutarının belirlenmesinde önem arz etmektedir. Bu durumu bir örnekle açıklamak faydalı olacaktır. Yüzde 15’lik vergi diliminde brüt aylığı 1.000 Türk lirası olan ve bir varsayım olarak, yüzde 50 vergi teşviki diliminden yararlanan bir ücretli, önce teşvik desteğinin uygulanması hâlinde 29 Türk lirası vergi ödeyecektir. Tasarıdaki düzenlemeyle getirilen uygulama, önce asgari geçim indirimi uygulanıp daha sonra diğer teşvikler uygulanırsa 52 Türk lirası vergi doğacaktır. Önergemizin uygulanması hâlinde ise 29 Türk lirası vergi ödeyen ücretli, getirilen uygulamayla 50 Türk lirası vergi ödeyecektir. Bir başka deyişle, 23 Türk lirası daha fazla vergi doğmaktadır. Ücretlilerin vergilendirilmesinde, önce teşvik amaçlı indirim ve istisnaların uygulanması hâlinde daha az vergi doğmaktadır.

Değerli milletvekilleri, asgari geçim indirimi uygulaması, 28 Mart 2007 tarih ve 5615 sayılı Kanun’la, bu Kanun’dan önce uygulanan ve yürürlükten kaldırılan ücretlilere vergi iadesinin yerine getirilmiştir. Eğer ücretliler için vergi iadesi uygulaması devam etseydi eski hesaplama yöntemi dikkate alınacak ve dolayısıyla daha az vergi kesintisi yapılacaktı.

Dolaylı vergiler, ülkedeki gelir grupları arasındaki uçurumu artırmaktadır. Uygulanan yanlış vergi politikaları vergide adaleti sağlayamamaktadır. Bütün dünyada her yıl dolaylı vergilerin payı azalmakta, kazançtan alınan vergi payı ise artmaktadır. Ülkemizde ise dolaylı vergilerin vergi gelirleri içindeki payı sürekli artmaktadır. 1994 yılında yüzde 51,7 olan dolaylı vergilerin oranı 2008 yılında yüzde 65,1’e çıkmıştır. Oysa aynı dönemde kâr ve kazançtan alınan vergi 1994 yılında yüzde 48 iken, 2008 yılında yüzde 34,9’a düşmüştür. Kayıt dışı ekonomi oranı artan bir ülkede oluşan gelir açığı dolaylı vergiler artırılmak suretiyle dengelenmeye çalışılmaktadır. Bu da, “vergide adalet ve eşitlik” prensiplerini zedelemektedir. Dolaylı vergilerin bu kadar yüksek olması sosyal barışı tehdit eden bir durumdur.

Toplumu tedirgin eden, bireyleri endişeye sürükleyen ekonomik sıkıntılar giderek yaygınlaşmakta ve geleceği belirsiz kılmaktadır. Çalışan kesimin işlerini ve satın alma güçlerini koruyabilme beklentileri olumsuzdur. Bu durum harcamaların ertelenmesine ve bu nedenle toplam talepte azalmaya neden olmaktadır.

Türk-İş’in yaptığı araştırmaya göre 2009 yılı Mayıs ayında dört kişilik bir ailenin bir ay boyunca sadece zorunlu gıda gereksinmeleri için harcanması gereken parayı ifade eden açlık sınırı 744, yoksulluk sınırı ise 2.424 Türk lirasıdır. Bu açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşayan milyonlarca insan için hayat her geçen gün daha da zor geçmektedir.

Bu düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne

Görüşülmekte olan 1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve ikinci maddesi ile düzenlenerek 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 32 nci maddesinin dördüncü fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen fıkrada geçen “Ücretlerin” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “İşçi ücretlerinin” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                               Mustafa Ataş

                                                                                                   İstanbul

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet ve Komisyon katılmıyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Yapılan değişikliğin kanunun ruhuna uygun olacağı düşüncesiyle önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne

Görüşülmekte olan 1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve ikinci maddesi ile düzenlenerek 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 32 nci maddesinin dördüncü fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen fıkrada geçen “ve” ibaresinin madde metninden çıkarılarak ”veya” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                             Ramazan Başak

                                                                                                   Şanlıurfa

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum efendim:

Gerekçe:

Kanun tekniğine uygun olacağı düşüncesiyle önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü madde üzerinde dört adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne

Görüşülmekte olan 1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve üçüncü maddesi ile düzenlenerek 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 89 uncu maddesinin birinci fıkrasına eklenen bentte geçen “makbuz karşılığı” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “belge karşılığı” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                              Veysi Kaynak

                                                                                             Kahramanmaraş

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne

Görüşülmekte olan 1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve üçüncü maddesi ile düzenlenerek 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 89 uncu maddesinin birinci fıkrasına eklenen bentte geçen “ve” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “veya” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                               Kerim Özkul

                                                                                                    Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Tasarının 3’üncü Maddesinde yer alan “Türkiye Kızılay Derneğine” ibaresinin “Türkiye Kızılay Derneği ile Darüşşafaka Cemiyetine” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  M. Akif Hamzaçebi                Faik Öztrak              Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                            Trabzon                            Tekirdağ                            Malatya

                        Yaşar Ağyüz                                                              Vahap Seçer

                          Gaziantep                                                                     Mersin

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım efendim.

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 3’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                        Erkan Akçay                  Mustafa Kalaycı                 Hüseyin Yıldız

                            Manisa                              Konya                              Antalya

                     M. Akif Paksoy                                                          Yılmaz Tankut

                     Kahramanmaraş                                                                 Adana

Madde 3- 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununun 89’uncu maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.

“İktisadi işletmeleri hariç, Türkiye Kızılay Derneğine, Darüşşafaka Cemiyetine, Türk Hava Kurumu’na ve resmi darülaceze kurumlarına makbuz karşılığı yapılan ayni ve nakdi bağış ve yardımların tamamı”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Akçay konuşacak.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının 3’üncü maddesiyle 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 89’uncu maddesinin birinci fıkrasına eklenen on birinci bentle iktisadi işletmeleri hariç olmak üzere Türkiye Kızılay Derneğine makbuz karşılığı yapılan nakdî bağış ve yardımların tamamının gelir vergisi matrahının tespitinde beyannameyle bildirilecek gelirden indirilebileceği belirtilmektedir. Türkiye Kızılay Derneği için bu düzenlemeleri yapmak elbette doğru bir uygulamadır. Ancak, Kızılay ile birlikte benzer mahiyette değerlendirilmesi gereken ve bilhassa 1606 sayılı Kanun kapsamında olan Türk Hava Kurumu, Darüşşafaka Cemiyeti ve resmî Darülaceze kurumlarının da bu tasarının 3’üncü maddesine dâhil edilmemesi tasarının önemli bir noksanlığıdır. Bu kurumlar da Kızılay gibi kamu yararına faaliyet gösteren, sosyal sorumluluk ilkesi gereği görevlerini ifa eden kurumlardır.

Darüşşafaka Cemiyeti, kurulduğu 1863 yılından bu yana “eğitimde fırsat eşitliği” felsefesiyle yetim çocuklara ve ailelerinin maddi imkânsızlıkları nedeniyle iyi eğitim alma fırsatı bulamayan yetenekli öğrencilere kucak açıp tam burslu ve yatılı eğitim vermektedir. Okula kabul ettiği öğrencilerin tüm eğitim giderlerinin yanı sıra barınma, beslenme, sağlık, giyim ve benzeri ihtiyaçlarını da karşılamaktadır. Darüşşafaka Cemiyeti tüm bunları hayırsever kişilerden ve kuruluşlardan aldığı bağışlarla gerçekleştirmektedir.

Ülkemizin zaman zaman karşılaştığı afetlerde ve terör olaylarında yetim kalan çocuklara kucak açan, yerleşmiş kuralların dışına çıkarak onları ara sınıflar da dâhil olmak üzere okula sınavsız kabul eden Darüşşafaka, sosyal sorumluluk görevini yerine getirmektedir.

1990 yılında çıkarılan 3685 sayılı Kanun’la Darüşşafaka Cemiyeti 1606 sayılı Kanun kapsamına alınarak her türlü vergiden muaf tutulmuştur. Darüşşafaka her yıl aldığı mal ve hizmetler için devlete 2 milyon Türk lirası tutarında katma değer vergisi ödemektedir.

1895 yılında kurulan Darülaceze ise kurulduğu günden bugüne kadar 100 bin kişiye şefkat yuvası olmuştur. Hâlen 650’ye yakın insanımızı kuruluş felsefesinden ödün vermeden barındıran Darülaceze dünyada eşi, benzeri olmayan bir hayır kurumudur. Yüz on dört yıllık Darülaceze müessesesi, kurulduğu günden bugüne çalışanlarının ve barınanlarının tüm ihtiyaçlarıyla işletim giderlerinin tamamını hayırseverlerin bağışları ile karşılamış ve devlete bağlı olmasına rağmen varlığını devlete yük olmadan sürdürmektedir.

Darülaceze, “Yaradan’dan dolayı yaratılana saygı” misyonunun birleştiriciliğiyle ortaya çıkan güçle ve sevgiyle, gönülden verenle-alanın oluşturulduğu şeffaf, kutsal bir sosyal dayanışma havuzudur. Olanla olmayanı buluşturup dengeleyen, sosyal patlamaları önlemeye çalışan bir supaptır. Bağışçıları, gönüllüleri, çalışanları ve âcizeleriyle büyük bir aile olan Darülaceze, darda ve sıkıntıda kalındığında sığınılacak bir kucak, varlıklı olunduğunda da desteklenecek bir kurumdur.

Darülaceze, unutulmaya yüz tutmuş değerlerimizi ve taşıdığı dayanışma sembolü olma vasfıyla, primleri maddi-manevi gönülden ödenen yoksul insanların hayat sigortası olmaktadır.

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün direktifleriyle ayrıca Türkiye’de havacılık sanayisini kurmak, havacılığın askerî, ekonomik, sosyal ve siyasal önemini anlatmak, askerî, sivil, sportif ve turistik havacılığın gelişmesini sağlamak, bütün bunlar için gerekli araç ve gereci hazırlamak ve personeli yetiştirmek amacıyla 16 Şubat 1925 tarihinde “Türk Tayyare Cemiyeti” adıyla kurulmuş olan Türk Hava Kurumuna, kanunla, sosyal bir görev olarak fitre, zekât ve kurban derisi toplama yetkisi verilmiştir.

2860 sayılı Yardım Toplama Kanunu doğrultusunda Türk Hava Kurumu tarafından toplanan bu yardımların yüzde 50’si, toplanan il ve ilçede bulunan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfına verilerek, yoksul, kimsesiz ve yardıma muhtaç kişilere valilikler ve kaymakamlıklar aracılığıyla dağıtılmaktadır.

Toplanan bu yardımların yüzde 4’ü Kızılay Derneğine, yüzde 3’ü Türkiye Diyanet Vakfına, yüzde 3’ü Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna verilmekte, yüzde 40’ı ise Türk Hava Kurumuna kalmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay, devam edin.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Türk Hava Kurumu yüzde 40’ı ile 1986 yılından bugüne kadar orman yangınlarını söndürmekte, şubeleri vasıtasıyla ihtiyaç sahibi insanlara sosyal yardımda bulunmakta, Türk Silahlı Kuvvetleri personeline paraşüt ve planör eğitimi vermekte, Türk Hava Yollarına pilot yetiştirmekte ve gençlerimize havacılık kursları düzenlemektedir. Her yıl düzenlediği vekâlet kurban kampanyalarından elde ettiği kurban etlerinden on binlerce ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza gerek sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları aracılığıyla gerekse millî eğitim müdürlükleri vasıtasıyla yüz binlerce ton et dağıtmıştır. Kuruluş gerekçeleriyle ve yaptıkları faaliyetlerle de kamu yararına faaliyet gösteren, sosyal sorumluluk ilkesi gereği görevlerini ifa eden dernek oldukları görülen ve 1606 sayılı Kanun kapsamında olan Türk Hava Kurumu, Darüşşafaka Cemiyeti ve resmî Darülaceze kurumlarının Türkiye Kızılay Derneği gibi, yapılan bu düzenleme kapsamına alınması yerinde olacaktır.

Bu düşüncelerle, muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 385 Sıra Sayılı Tasarının 3üncü Maddesinde yer alan “Türkiye Kızılay Derneğine” ibaresinin “Türkiye Kızılay Derneği ile Darüşşafaka Cemiyetine” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                        M. Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Ağyüz söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Ağyüz. (CHP sıralarından alkışlar)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 385 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde verdiğimiz değişiklik önergesi nedeniyle Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, burada önerdiğimiz değişiklik özellikle 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nda, 80’inci maddesinde sağlanan muafiyet Kızılay için genişletiliyor. Kızılaya yapılan nakdî yardımların tamamı gelir vergisi beyannamesinden düşülebiliyor. Bu, çok güzel bir gerçekleşmedir. Gerçekten Kızılay depremde, afette, selde, felakette her zaman yanımızda olan bir kuruluş. Bu düzenleme, geç kalmış olmasına rağmen faydalı bir düzenlemedir. Ama aynı kurumla birlikte 1606 sayılı Bazı Derneklere Muafiyet Kazandıran Yasa kapsamına giren kurumlar da var. Mesela Türk Hava Kurumu, mesela Darülaceze, mesela Darüşşafaka veya Yeşilay, bunun gibi kurumları da bu kapsam dışında bırakmak büyük ölçüde eksikliktir. O nedenle, bizim önerimiz, Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumunun dışında, 1606 sayılı Yasa’nın muafiyet kapsamına giren kurumların da bu şekilde faydalanması.

Bu niye geç kalınmıştır? Geç kalınması şu: Yıllardır bekleyen ve nakdi yardım ile ayni yardımı bol olan bir derneğe biz bu muafiyeti vermemişiz. Ama gelin görün ki 21/3/2004 tarihli ve 25409 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan Gelir Vergisi Genel Tebliği’yle, fakirlere yardım amacıyla gıda bankacılığı faaliyetinde bulunan dernek ve vakıflara Maliye Bakanlığınca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde bağışlanan gıda, temizlik, giyecek ve yakacak maddelerinin maliyet bedelinin tamamı, beyanname veren gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerince gider olarak indirilebiliyor. Bu ne zaman çıkmış? 2004’te. 2004’te AKP İktidarı işbaşında ve o gün çıkarılan bu düzenlemede bu tür kamu yararına çalışan dernek ve vakıflar akla gelmiyor. Kimler akla geliyor? Bugün kamuoyunda çok sıkça tartışılan Deniz Feneri Derneği, Deniz Yıldızı Derneği, Kimse Yok mu Derneği gibi, gıda bankacılığı yaptıkları için kendilerine yapılan yardımların gelir vergisi muafiyetinden, tamamının muafiyetinden faydalanması gerektiren yandaş dernekler. Peki, bu yandaş dernekler şimdi ne durumda? Deniz Feneri büyük ölçüde tartışılıyor. İlişki ağı kamuoyunda şaibeli hâle gelmiş, siyasi boyut kazanmış ve buradan edinilen paralarla ticari yaşama atılınmış, ticaret yapılmış, alışveriş yapılmış, televizyonlar kurulmuş. Şimdi, siz böyle bir ayrıcalığı bu tür dernek ve vakıflara vereceksiniz ama Kızılayı ama Yeşilayı ama Türk Hava Kurumunu ihmal edeceksiniz! Böyle bir çelişki olmaz değerli arkadaşlarım. Ayrıca, bu dernekler, bu vakıflar bazı zamanlar gelmiş, siyasi vazife görmüşler. Yani, gıda bankacılığını siyasi oy potansiyeli olarak kullanmak için, araç olarak kullanmak için ve siyasi iktidara destek olmak için kullanmışlar.

Değerli arkadaşlarım, bu tür şeyler ortadayken, biz bu yasa önümüze geldiğinde bu genişlemeyi yapmak zorundayız. Örnek verdiğim, gıda bankacılığı yapan dernek ve vakıfları, yapılan yardımları siz tamamen gelir vergisi muafiyeti içerisinde tutuyorsanız, Türk Hava Kurumunun da hakkıdır, Yeşilayın da hakkıdır, diğer kurumların da hakkıdır değerli arkadaşlarım. Bunu iyi değerlendirmeniz lazım. Yoksa, Deniz Fenerine tanıdığınız ayrıcalığı bu kökleşmiş kurumlara tanımadığınız için büyük vebal altına girersiniz. Tabii, bunları yapamayan iktidar ve Sayın Başbakan çeşitli yerlerde şikâyetçi oluyor. Dün gene şikâyetlerini sıraladı: “AKP demeyenler bilmem nedir.”

Değerli arkadaşlarım, AK PARTİ demek için size, dünden beri konuştuğumuz şartların yerine gelmesi lazım. Deniz Feneri yolsuzluğu bir yanda, enerji yolsuzluğu bir yanda, Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı’nı kime verdiğiniz bir yanda. Allah için bir sorun, bakanlarınıza bir sorun, Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı’nı 1,5 milyar dolara ihalesiz kime verdik? Bir basın yayın organıyla Sayın Başbakanın çatışmasında söylediği sözün peşine gidin. Ceyhan Rafinerisi kime söz verildi? Enerji lisanslarını kimler aldı? Bunlar hep bir gösterge. En yakın örneği, TOKİ’yi inceleyin TOKİ’yi. 2004’ten beri alınan inşaatları inceleyin. Kimler almış, hangi kırımlarla almış? Bunlar yolsuzluk göstergesidir. Yani, göreve geldiğinden beri aflarla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ağyüz, devam edin.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Teşekkür ederim.

…kendi yandaşlarını kurtarmaya çalışan ve kamuoyunda “AK” adıyla değil “afla kurtarma partisi” olarak anılan bir partiye “AK PARTİ” demeyen insanları birtakım çirkin kelimelerle suçlamak Başbakana yakışıyor mu?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Kimsenin kurtarıldığı yok! Sayın Başkan, lütfen…

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) - Yani siz zihinlere “mayınlı” derken suç işliyorsunuz topluma karşı, gerginlik yaratıyorsunuz ve Deniz Feneri olayına…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, böyle hakaret edemez.

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Ağyüz…

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Efendim, konuyla ilgili konuşuyorum.

…Deniz Fenerine tanıdığınız ayrıcalığı, Kimse Yok mu Derneğine tanıdığınız ayrıcalığı bu kurumlara tanımıyorsunuz. Bu, çelişkidir. Karanlıkları ve kirlilikleri temizlemek için insanın yaftasına “ak” yazmak yetmez. Sizler birer birer dürüst insan olabilirsiniz, samimi insan olabilirsiniz ama parti yönetimlerinizin yaptığı yanlışlıklara göz göre göre göz yumduğunuz için sizin de “ak”lığınız giderek tartışılır hâle gelir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağyüz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne

Görüşülmekte olan 1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve üçüncü maddesi ile düzenlenerek 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 89 uncu maddesinin birinci fıkrasına eklenen bentte geçen “ve” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “veya” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                           Kerim Özkul

                                                                                                                Konya

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kanun tekniğine uygun olacağı düşüncesiyle önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne

Görüşülmekte olan 1/692 esas numaralı kanun tasarısının çerçeve üçüncü maddesi ile düzenlenerek 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 89 uncu maddesinin birinci fıkrasına eklenen bentte geçen “makbuz karşılığı” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “belge karşılığı” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                          Veysi Kaynak

                                                                                                        Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kanun metninde anlam bütünlüğü sağlamak düşüncesiyle önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.28

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 20.30

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 99’uncu Birleşimin Altıncı Oturumunu açıyorum.

385 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin tamamlanmasına çok az zaman kalmıştır ve grupların mutabakatıyla, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 5 Haziran 2009 Cuma günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.31