DÖNEM: 23 CİLT: 45 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
97’nci
Birleşim
2 Haziran 2009 Salı
(Bu Tutanak
Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMALAR
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Artvin
Milletvekili Ertekin Çolak’ın, arıcılık ve Kafkas
ırkı arıların korunması ve geliştirilmesine ilişkin gündem dışı konuşması ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı
2.- Ordu
Milletvekili Rahmi Güner’in, fındık üreticilerinin
sorunları, Ordu çevre yolu ve Or-Gi
Havaalanı Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı
3.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun,
ayçiçeği üreticilerinin sorunları ve bu sorunların çözüm yollarına ilişkin
gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker’in cevabı
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da 8 kişinin
öldürülmesi olayına ilişkin açıklaması
2.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, bir Orta Doğu
ülkesinin ülkemizden toprak aldığı iddiasına ilişkin açıklaması
3.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun,
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in konuşmasına ilişkin açıklaması
4.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Toprak Mahsulleri
Ofisinin buğday hasadı başladığı hâlde buğday alım açıklaması yapmamasına ve
buğday almamasına ilişkin açıklaması
5.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Tütün üreticilerine
alternatif ürün sunulup sunulmayacağına ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/1313) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi (4/136)
2.- İstanbul
Milletvekili Esfender Kormaz’ın,
5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununa Geçici Bir Madde
Eklenmesine İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/406) doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/137)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 20 milletvekilinin, İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin metrobüs uygulamasındaki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/380)
2.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu
ve 26 milletvekilinin, muhtarların sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/381)
C) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, Rusya Federasyonu Federal Meclisi
Federasyon Konseyi Başkanı Sergey Mıronov’un
vaki davetine icabet etmek üzere, beraberinde bir Parlamento heyetiyle birlikte
21-24 Haziran 2009 tarihlerinde Rusya Federasyonu’na resmî ziyarette
bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/818)
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/144) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin Genel Kurulun 2/6/2009 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin DTP
Grubu önerisi
2.- (10/106) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin bugünkü birleşimde yapılmasına
ilişkin MHP Grubu önerisi
3.- (10/178,
10/190 ile 10/237) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 2/6/2009 Salı günkü
birleşiminde birlikte yapılması ve Genel Kurulun bugün saat 19.00’a kadar
çalışmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
VIII.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- AK PARTİ
Grubunun, 263 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin yeniden
görüşülmesine dair Hükûmet talebine ilişkin önerisini
işleme alması nedeniyle Başkanın tutumu hakkında
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLAR-DAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı
Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında
Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan
ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/543) (S. Sayısı: 263)
X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan İl Emniyet
Müdürlüğünün bir ihalesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın
cevabı (7/7650)
2.- Hatay
Milletvekili İzzettin Yılmaz’ın, Rusya ile sınır ticaretinde yaşanan aksamalara
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/7747)
3.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürek’in, bulunan silah ve
mühimmata ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı
(7/7812)
4.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, kayıp çocuklara ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/7821)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 11.04’te açılarak iki oturum yaptı.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti
Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale
İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/543) (S. Sayısı: 263),
4’üncü sırasında
bulunan, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun (1/704) (S. Sayısı:
383),
5’inci sırasında
bulunan, Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/692) (S. Sayısı: 385),
6’ncı sırasında
bulunan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu’nun (1/688, 1/703, 1/684, 1/696) (S. Sayısı: 384),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen,
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; İçişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/552) (S. Sayısı: 293) görüşmelerini müteakip yapılan
açık oylama sonucunda kabul edildi.
2 Haziran 2009
Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 18.28’de son verildi.
|
|
Nevzat PAKDİL |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
|
|
|
Harun TÜFEKCİ |
|
Fatoş GÜRKAN |
|
Konya |
|
Adana |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 110
II.- GELEN KÂĞITLAR
1 Haziran 2009 Pazartesi
Teklifler
1.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; 2659 Sayılı Adli Tıp Kurumu Kanununun Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/461) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
12.5.2009)
2.- İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serter’in; 4447 Sayılı
İşsizlik Sigortası Kanununda Bazı Değişiklikler Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi (2/462) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.5.2009)
3.- Van
Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu ve 3 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Öğretim
Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/463) (Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.5.2009)
4.- Mersin
Milletvekili Ali Oksal’ın; Tabii Afetlerden Zarar
Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/464) (Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.5.2009)
5.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 13 Milletvekilinin;
Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/465) (İçişleri ile
Anayasa Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.5.2009)
Tezkereler
1.- Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici’nin Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/813) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25.5.2009)
2.- Ankara
Milletvekili Mustafa Cihan Paçacı’nın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/814) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25.5.2009)
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/815) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.5.2009)
4.- Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici’nin Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/816) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28.5.2009)
5.- Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanak’ın
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/817)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.5.2009)
Rapor
1.- Askeri Hakimler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/460) (S. Sayısı: 387) (Dağıtma tarihi:
1.6.2009) (GÜNDEME)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Deniz Feneri Derneği soruşturmasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6843)
2.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, mahkum sayısına ve
cezaevi ihtiyacına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6896)
3.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, araştırma
görevlilerinin değerlendirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/7214)
4.- İzmir
Milletvekili Recai Birgün’ün, AK PARTİ üyesi iki
kişinin asker kaçağı olduğu iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7359)
5.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, bir proje için arsa tahsisine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7428)
6.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Kahramanmaraş’taki
helikopter kazasının kurtarma çalışmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/7432)
7.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, ABD’deki bir emniyet amirine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/7433)
8.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, BDDK’nın bazı kişilerin
bankalarda kiralık kasası bulunup bulunmadığını araştırdığı iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7434)
9.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, acil yardım
sistemine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7435)
10.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, tanık koruma programı
kapsamına alınanlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7436)
11.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa-Karacabey’deki bazı köy yollarının
yapımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7443)
12.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin bilgisayar
alımı ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7444)
13.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, acil yardım
numaralarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7445)
14.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Muradiye İlçesinde
seçimlerde yaşanan olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7447)
15.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı hakkındaki soruşturma
taleplerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7448)
16.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman-Kozluk’taki köy yollarının asfaltlanmasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7449)
17.- İstanbul
Milletvekili Ufuk Uras’ın, Trakya Üniversitesinde basın açıklamasına katılan
bazı öğrenciler hakkında soruşturma açılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7450)
18.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bir öğretmen atamasına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7453)
19.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, mazeret tayinlerine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7455)
20.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan Devlet
Hastanesinin temizlik ve güvenlik işleri ihalesine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7456)
21.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, görevde yükselme ve unvan değişikliği
sınavına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7457)
22.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, hafif hava ulaşım araçlarına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7458)
23.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Bakü-Tiflis-Kars
demiryolu yapımının bir köyde oluşturduğu mağduriyete ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7459)
24.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki bir yolda
tüp geçit yapılıp yapılmayacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7460)
25.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, hızlı tren projesine yönelik bazı iddialara
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7461)
26.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Hazinece karşılanan özürlü sigorta primlerine ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/7465)
27.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, yeni tıp fakültelerine
yapılan görevlendirmelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/7469)
28.- İstanbul
Milletvekili Hüseyin Mert’in, AB ülkelerinin vize uygulamasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7471)
29.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, Ermenistan sınırının
açılacağı haberlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7473)
30.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
Malatya’daki kentsel dönüşüm projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/7474)
31.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Balıkesir’e yatırım yapılmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/7475)
32.- Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü’nün, istisnai memuriyet kadrolarına
atamalara ve bir iddiaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7476)
33.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Sabah-ATV ihalesini alan
gruba verilen banka kredileriyle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/7478)
34.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, tasarruf sahiplerini mağdur
eden holdinglerle ilgili işlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/7479)
35.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, tasarruf sahiplerini mağdur
eden holdinglere yönelik önlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/7480)
36.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Çaycuma ilçesinde yerel seçimlerle ilgili bazı
iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7481)
37.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, seçim sürecindeki
bazı taahhütlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7482)
38.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, bir cinayetin
zanlılarının yakalanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7487)
39.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
belediyelere kaynak aktarımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7488)
40.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, bazı büyükşehir belediyelerinin harcamalarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7489)
41.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, yerel seçimlerle
ilgili bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7490)
42.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, İstanbul Gösteri
Merkezinin yanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7491)
43.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, yerel seçim sürecindeki
olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7492)
44.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, Çeşme ilçesindeki ecrimisil bedellerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7500)
45.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, bazı protestocu öğrencilere yönelik
işlemlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7501)
46.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, özel yabancı okullar
sınavına engelli öğrencilerin alınmayacağı haberlerine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7503)
47.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Üsküdar’daki bazı
ilköğretim okullarının kullanımına yönelik tasarruflara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7504)
48.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, kanserojen olduğu iddia edilen bir kimyasala
yönelik önlemlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7505)
49.- Erzincan
Milletvekili Erol Tınastepe’nin, Erzincan’da sağlık
hizmetlerindeki eksikliklere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7506)
50.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, konut edindirme yardımı ödemelerine ilişkin Devlet
Bakanından (Mehmet Şimşek) yazılı soru önergesi (7/7513)
51.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, NATO Genel Sekreterinin seçimi ve
Fransa’nın NATO askeri kanadına dönüşüne ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7515)
52.- Eskişehir
Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, TÜLOMSAŞ’ın, taşınacağı iddialarına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7518)
53.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, kadroya geçirilemeyen
geçici işçilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7519)
54.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, kaçak içki üretimi
ve ticaretine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7520)
55.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, Türkçe dışında bir dilde propaganda
yapan belediye başkan adaylarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/7522)
56.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, 2008 KPSS sonuçlarına göre yapılan
atamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7523)
57.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, Ermenistan politikasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7526)
58.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, yurt dışında olup dönmeyen kamu görevlilerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7531)
59.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, kamu çalışanlarının
ekonomik durumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7533)
60.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, kamuya yararlı
derneklere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7536)
61.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, belediyelerin temsil ve ağırlama giderlerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7537)
62.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, intihar olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7538)
63.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, iki avukatın gözaltına
alınmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7540)
64.- İstanbul
Milletvekili Ümit Şafak’ın, Kastamonu-Bozkurt Belediyesiyle ilgili bazı
iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7543)
65.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, makine
imalatçılarının sorunlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7548)
66.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, vergi indirimi
işlemlerinde engellilik oranlarının değiştirildiği iddialarına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7549)
67.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, bir bakım ve rehabilitasyon
merkezindeki engelli çocukların destek eğitimiyle ilgili iddialara ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7552)
68.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, yüksek öğrenim
kredilerinin geri ödemesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7554)
69.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, bir ilköğretim
okulunda meydana gelen bir olaya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7561)
70.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Bartın’ın
hava ambulanslarından yararlanmasına ve bir vakaya ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7563)
71.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, acil tıp teknisyenlerinin şoför olarak
çalıştırılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7564)
72.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
ekonomideki duruma ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Şimşek) yazılı soru
önergesi (7/7567)
73.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, Edirne’de Ziraat Bankası mülkiyetindeki bir
binaya ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/7568)
74.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bakkallardan alınan TEKEL ruhsat harcına
ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı
soru önergesi (7/7569)
75.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
seçim öncesi Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfınca yapılan yardımlara
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi
(7/7571)
76.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan SGK İl
Müdürlüğünün temizlik ve güvenlik işleri ihalesine ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/7573)
77.- Manisa Milletvekili
Ahmet Orhan’ın, Gördes-Kayacık yolunun bakım ve onarımına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7578)
No.: 111
2 Haziran 2009 Salı
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 20 Milletvekilinin, İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin metrobüs uygulamasındaki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/380) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.05.2009 )
2.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu
ve 26 Milletvekilinin, muhtarların sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/381)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.05.2009 )
2
Haziran 2009 Salı
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR
KÂTİP
ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 97’nci Birleşimini açıyorum.
III.-
Y O K L A M A
BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağım.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz arıcılık hakkında söz isteyen Artvin Milletvekili Ertekin
Çolak’a aittir.
Buyurun Sayın
Çolak.
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Artvin Milletvekili Ertekin Çolak’ın, arıcılık ve
Kafkas ırkı arıların korunması ve geliştirilmesine ilişkin gündem dışı
konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizde
binlerce yıldan beri yapılmakta olan arıcılık, topraktan bağımsız oluşu, daha
az iş gücüne ihtiyaç olması, yatırım ve işletme giderlerinin az olması gibi
nedenlerden dolayı ülkemizde önemli tarımsal faaliyetlerden birisidir.
Ülkemiz
arıcılığı, bitki örtüsü, iklim, coğrafi yapı ve koloni varlığı bakımından
yüksek bir potansiyele sahiptir. Ülkemiz arı kolonisi ve bal üretimi bakımından
Avrupa’da 1’inci, dünyada 3’üncü sıradadır. Koloni başına ortalama bal üretimi
gelişmiş ülkelerde
Arı
yetiştiriciliği yapan üreticilere AK PARTİ hükûmetleri
döneminde önemli katkılar sağlanmıştır. Örneğin ana arı, süzme bal ve son
olarak da bu yıl aktif koloni desteği yapılmaktadır. Örneğin, birlik üyesi
arıcılara ana arı başı olarak 15 TL, birlik üyesi olmayanlara 7,5 TL ve bal
üreticilerine de 0,60 TL gibi bal desteği yapılmaktadır. Ayrıca aktif kolonisi
olan arıcılarımıza da koloni desteği ise 4,5 TL civarındadır.
Ülkemizde
arıcılık iki şekilde yapılamaktadır: Birincisi gezginci arıcılık, bir diğeri
ise sabit arıcılık. Gezginci arıcılarımız kendi bulunduğu bölgeden başka
bölgelere bal toplamak üzere giden arıcılardır. Bu arıcılarımız gittikleri
yerlerdeki bal özünü, nektarı, dağlarda, yaylalarda, bayırlarda toplayarak
ülkemize katma değer sağlamaktadırlar. Bu arıcılarımız özellikle arılarının
nakli sırasında ve gittikleri yerlerde arılarını konaklattıracakları zamanlar
ciddi sıkıntılar yaşamaktadırlar. Özellikle konuyla ilgili amirlerimizden ve
memurlarımızdan bu gezginci arıcılarımıza konaklatma sırasında yardımcı
olmaları gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, birazcık da kendi bölgem olan Artvin’deki arıcılıktan
bahsetmek istiyorum. Artvin, yeşil bitki örtüsü, bal üretimi ve Kafkas ırkı
arısıyla da ön plana çıkmış illerden birisidir. Kafkas ırkı arı, gerek
hastalıklara karşı dayanıklı olması nedeniyle gerekse iklime karşı dayanıklı
olması ve aynı zamanda uysal olması, bal veriminin yüksek olması gibi nedenlerden
dolayı, hem ülkemizde hem dünyada aranan önemli arı ırklarından birisidir.
Ülkemizde Artvin
ve Ardahan illerimiz, bu Kafkas ırkı arının gen merkezi olarak kabul
edilmiştir. Bundan dolayı, bu Kafkas ırkı arının gen kaynaklarının bozulmaması
için, saf hâliyle kalması için…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun,
devam edin efendim.
ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) - …Artvin ve Ardahan illerimize dışarıdan arı giriş ve çıkışları
yasaktır. Bundan dolayı, önemli ırk olan Kafkas ırkı arısının korunabilmesi
için ve daha geliştirilebilmesi için -özellikle Tarım Bakanlığımızın ve ilgili
kuruluşların biraz daha bilimsel bir çalışma yaparak bu arı ırkını daha da
verimli hâle getirmemiz gerekmektedir.
Bu duygu ve
düşünceler içerisinde yüce Meclisi ve milletvekillerimizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çolak.
Gündem dışı
ikinci söz fındık üreticilerinin beklentileri, Ordu çevre yolu ve ORGİ
Havaalanı Projesi hakkında söz isteyen Ordu Milletvekili Rahmi Güner’e aittir.
Sayın Güner, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
2.-
Ordu Milletvekili Rahmi Güner’in, fındık
üreticilerinin sorunları, Ordu çevre yolu ve Or-Gi Havaalanı Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı
RAHMİ GÜNER
(Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ilimin çevre yolu, ORGİ Havaalanı
ve fındık konusundaki sorunlarını dile getirmek için şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bizim, Ünye-Fatsa-merkez transit yol şehrin içinden geçmektedir.
Senelerce önce çevre yolu projeleri hazırlandığı hâlde, hâlen ihaleye çıkıp
yapılmamaktadır. Türkiye’de hiçbir ilde transit yol şehrin içinden
geçmemektedir. Maalesef, iktidarda bulunan siyasi parti milletvekilleri ve
bakanları bu konu üzerinde hiçbir zaman ciddi olarak durmamaktadırlar. Bugün
Fatsa-Ünye-merkezde her sene trafik kazasından elli altmış kişi ölmektedir.
BAŞKAN – Sayın Güner, müsaade eder misiniz. Su döküldü herhâlde, sistem çalışmıyor. Onun için şey yapamıyoruz.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.13
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.31
BAŞKAN:
Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR
KÂTİP
ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Gündem dışı
ikinci konuşmayı yapmak üzere Ordu Milletvekili Sayın Rahmi Güner.
Buyurun Sayın Güner. (CHP sıralarından alkışlar)
RAHMİ GÜNER
(Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ordu’nun çevre yolu, ORGİ
havaalanı ve fındık sorunları konusunda şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, dünyanın ve Türkiye’nin hiçbir ilinde transit yol, geniş kapsamlı
ulaşım şehir içinden geçmemektedir ancak bizim Ünye, Fatsa ve merkezdeki
yolumuz bugün transit yol şeklindedir. Bu yolda senede 50-60 kişi ölmekte,
devamlı trafik kazaları olmaktadır. Bu çevre yolunun projesi daha önceden
çizildiği hâlde, daha önceden yapıldığı hâlde, maalesef, iktidarda bulunan Hükûmet tarafından bir türlü ihaleye çıkarılıp
yapılmamaktadır. Bu, çağdaş bir yaşamımızda, çağdaş bir ortamda hiçbir zaman
Ordu halkına reva görülen bir husus değildir. Bu konuda duyumlar alıyorum ve bu
yolun yapılmayacağı şeklinde.
Değerli
arkadaşlarım, bir de şu konuya değinmek istiyorum: Karadeniz’de ve Türkiye’de
doğal yapısı bozulmayan, kıyıları bozulmayan, doğal durumu korunan tek il Ordu
ilidir dikkat ederseniz ama zaman zaman deniz
kabarmaları ile denizin yapmış olduğu tahribatlarla bu bozulmaktadır. Ordu’nun
Gülyalı ilçesinin Turnasuyu köyü mevkisinde, devamlı,
halkın bu arazileri ve deniz kenarının tahribatıyla evleri tehlike altındadır.
Bu konuda da gerekli önlemler hâlen alınmamıştır, iki üç senedir devam
etmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, yine bir konuya daha değinmek istiyorum: Ordu ve Giresun’un
dünyaya açılacak olan kapısı ORGİ havaalanı konusunda Sayın Başbakan -Ordu’ya
geldiği zaman da- bu projeye iyi baktığı, Ordulu bakanların iyi baktığı ve
iktidar partisi milletvekilleri bunun etüdünün yapıldığı şeklinde konuşmalar
yaptılar. Maalesef “Bu, seçim yatırımı.” şeklinde konuşmalar oldu ve bu konuda
da hiçbir girişimin olmadığı açıkça meydandadır. Ben bu konuda da sayın Hükûmetimizden, 1,5 milyon
nüfusu olan Ordu’muza ve Giresun’umuza bu havaalanı konusunda gerekli yatırımın
yapılmasını diliyorum ve talep ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Karadeniz Bölgesi’nin ve Türkiye'nin birçok bölgesinin en büyük
geçim kaynağı olan, Karadeniz Bölgesi halkının tek gelir kaynağı olan fındık
konusunda senelerce büyük oyunlar oynanmaktadır. Dikkat ederseniz, Türkiye
devletine en büyük gelir sağlayan ve eğer iyi değerlendirilirse 2-2,5 milyar
dolar gelir getiren fındık üzerinde büyük oyunlar oynanmaktadır. Bu ürünün
gerçek değerinin verilmemesinden, gerçekçi olarak değerlendirilmemesinden
Karadeniz Bölgesi’ni binlerce kişi terk etmiş ve İstanbul gibi, İzmir gibi
birçok yerlere göç etmiştir.
Şunu belirtmek
istiyorum: Şu anda teknik adamların ve zirai kurumların yapmış olduğu
tetkiklerde fındığın doğuşuna göre rekoltesinin
350-400 bin ton civarında olduğu tespit edilmiştir. Bunda aşağı yukarı yanılma
olabilir. Bu, Karadeniz halkının, fındık üreticilerinin büyük bir sıkıntı
içinde olacağının işaretidir. Fakat aldığımız duyumlara göre, üreticinin alın
teri ve emeğinin karşılığını tam alamaması için, belli komisyoncuların,
aracıların daha rahat bir şekilde bunu sömürmeleri için 2009 yılı fındığının
daha piyasaya inmeden, değerlendirilmeden 2008 yılının stok fındığının piyasaya
sürülme durumu gündeme gelmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, burada da bir oyun oynanmaktadır. Deniyor ki: “Fındık ucuz alınıp
ucuz satılır, pahalı alınırsa pahalı satılmaz.” Bu doğru değil. Yapılan
anketlerde, işte, belirtilen raporlarda açıkça belli. Fındığın pahalı alınıp
pahalı satıldığı ve ucuz alınıp ucuz satıldığı zamanki ihracat miktarı -raporda
da belli- aynı, 250 bin ton civarında.
Değerli
arkadaşlarım, yalnız bir fark var. Fındık üreticiden pahalı alınıp pahalı
satıldığı zaman Türkiye devletine döviz olarak girdisi 2-2,5 milyar dolardır
ama ucuz alınıp…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Güner, devam edin.
RAHMİ GÜNER
(Devamla) – …ucuz satıldığı zaman ise 1 milyar dolardır.
Değerli
arkadaşlarım, komisyoncuların, aracıların 1 milyar, 1,5 milyar lira parayı gasp
ettiğini görmekteyiz. Bu para hem devletin parasıdır hem onu üreten, o kutsal
ürüne emeğini, alın terini veren üreticinin parasıdır. İşte, senelerdir Türkiye
devletine en büyük geliri sağlayan fındık ürününün Hükûmeti,
devleti sevindireceği yerde, devamlı bu, problem şeklinde yaşatılmaktadır.
Değil, değerli arkadaşlarım, bu kutsal ürünü üreticinin alın terini, emeğini
vererek değerlendirin. Korkmayın, Türkiye’ye döviz sağlayacaktır. Eğer
önümüzdeki 2009 yılı fındığını en iyi şekilde değerlendirirseniz bu Hükûmete de rahatlık getirecektir.
Ben, inşallah, Hükûmetin, serbest piyasa ekonomisi değil, döviz getiren ve
sanayi ürünü olan fındığa müdahale etmesini, el koymasını, üreticiyi korumasını
talep ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Güner.
Gündem dışı üçüncü
söz, ayçiçeği üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen Edirne Milletvekili
Cemaleddin Uslu’ya aittir.
Buyurun Sayın
Uslu. (MHP sıralarından alkışlar)
3.-
Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun,
ayçiçeği üreticilerinin sorunları ve bu sorunların çözüm yollarına ilişkin
gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker’in cevabı
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde ayçiçeği ekiminin
büyük ölçüde tamamlandığı bugünlerde ayçiçeği üreticisinin yaşadığı sorunları
dile getirmek ve bu sorunların çözümü konusunda önerilerde bulunmak amacıyla
gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve ekranları
başında bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyetimizin
kurucusu Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün “Türkiye’nin hakiki sahibi ve
efendisi” dediği eli nasırlı, alın teri sahibi, hakiki müstahsil, fedakâr
köylümüz Adalet ve Kalkınma Partisinin uyguladığı yanlış politikalar sonucu
açlığa, sefalete mahkûm edilerek yardıma muhtaç hâle getirilmiştir.
Bunu Türkiye
Cumhuriyeti devletinin açıkladığı resmî rakamlar da teyit etmektedir: 2002
yılında
Yine 2002 yılında
Benzer şekilde,
2002 yılında
2008 yılında bir
önceki yıla göre temel girdilerden olan mazotun fiyatı yüzde 30, sülfat
gübresinin fiyatı yüzde 120 ve DAP gübresinin fiyatı yüzde 122 oranında
artmıştır.
Bunların
dışındaki tüm temel girdilerde de benzer oranlarda maliyet artışı
gerçekleşmiştir. Buna mukabil, ayçiçeğinin fiyatında meydana gelen artış sadece
yüzde 9 oranında olmuştur.
2009 yılına ait
tarımsal destek bütçesi, bir önceki yıla göre yüzde 1,9 artırılarak 5,5 milyar
TL olarak açıklanmıştır, daha sonra yüzde 10 düşürülmüştür. Oysa,
genel bütçede yüzde 13-14 civarında artış yapılırken tarım için ayrılan
kaynağın yüzde 1,9 oranında artırılmasının mantıklı izahının çiftçilerimize
yapılması gerekmektedir.
Çiftçiye verilen
prim desteklerine baktığımızda, 25 Ocak 2009 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan
tebliğe göre buğday ve çeltik prim desteklerinde herhangi bir artış yapılmadığı
gibi, ayçiçeği prim desteği bir önceki yıla göre 1 kuruş düşürülmüştür.
Tarım sektöründe
meydana gelen büyüme hızlarına baktığımızda, 2002 yılında 6,9 büyüme
gerçekleştirilmiştir, 2003 yılında -eksi- 2,5 küçülme, 2007 yılında 6,9 küçülme
meydana gelmiştir. 2008 yılında ise bütün sektörlerde işsizliğin rekor düzeyde
arttığı bir dönemde tarım sektöründe çalışanların sayısındaki artış, bu
sektörün önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Toplam istihdamın yaklaşık yüzde
30’unu sağlayan bu sektörün sorunlarına çözüm aranmalıdır. 2007 yılında 1
milyar 575 milyon dolar olan yağlı tohum ve bitkisel yağ ithalatımız 2008
yılında 2 milyar 833 milyon dolara çıkmıştır. Bitkisel yağ ithalatı bir yılda
yaklaşık 2 katına çıkmıştır. Bunda kuraklığın da payı vardır. Ancak üreticinin
de kazanamadığını, zarar ettiğini söylemeliyiz.
En son piyasa
rakamlarına göre, bu yıl üretici Trakya şartlarında
Ayrıca, geçen
yılın üzerinde prim ödemesine devam edilmelidir. Ukrayna’nın üreticisine
ödeyeceğimiz dövizi kendi üreticimizin alın terine ödememiz daha doğru
olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, tarımsal sulamaya yapılan yatırım harcamalarının tarımsal
üretim artışıyla karşılanacağı bilimsel bir gerçektir. Bu nedenle, Edirne ili
sınırlarında inşaatına başlanmış ve devam eden Hamzadere
ve Çakmak Barajı gibi -ve ülkemizin diğer yörelerindeki- sulama yatırımlarının
bir an evvel bitirilerek çiftçimizin hizmetine sunulması hem üretimdeki
verimliliği artıracak hem de bölge ve ülke ekonomimize azımsanmayacak katkılar
sağlayacaktır.
Hızla artan girdi
fiyatları, son yıllarda yaşanmakta olan kuraklık, binlerce insanımızı aşından,
işinden eden küresel kriz sebebiyle, üreticinin elindeki tarım ürünleri
fiyatlarında meydana gelen düşme nedeniyle üretim maliyetini bile karşılamakta
dara düşen çiftçilerimiz doğal olarak kredi borçlarını da ödeyemez hâle
gelmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Uslu, devam edin.
CEMALEDDİN USLU
(Devamla) – Ülke istihdamının yaklaşık üçte 1’ini bu zor şartlara rağmen
bünyesinde barındıran ve bir nevi sosyal riskleri de azaltan bu sektörün sesine
kulak verilmeli, dertlerine çare aranmalıdır.
Tüm bu somut
veriler göstermektedir ki çiftçinin feryadı boşuna değildir. Özelikle Ziraat
Bankası ve tarım kredi kooperatifleri tarafından başlatılan icrai
takibat işlemleri durdurularak tarımsal kredi borçları yeniden
yapılandırılmalıdır. Tarımsal girdilerden alınan KDV ve ÖTV hızla
düşürülmelidir. Desteklemeler artırılmalı ve geciktirilmeden ödenmelidir. Ürün
planlamasına yönelik olarak fiyat politikası oluşturulmalıdır. Tarım
arazilerinin yabancılar ya da yabancı ortak denetimli bankalar tarafından
alınmasını engelleyici yasallar çıkartılmalıdır.
Sözlerime son
verirken çiftçilerimizin bol ve bereket dolu bir hasat dönemi geçirmelerini
diliyor, yüce heyetinizi tekrar saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Uslu.
Sayın Bakanım,
size söz vereceğim ama bir dakika müsaade eder misiniz.
Sayın Güvel, sisteme girmişsiniz.
Buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da 8
kişinin öldürülmesi olayına ilişkin açıklaması
HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün Adana’da meydana gelen üzücü olay konusunda söz
almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle,
katledilen insanlara Allah’tan rahmet dilerim.
Değerli
arkadaşlar, olay aydınlanmaya başlamıştır. Değişik odalarda 3’ü çocuk, 3’ü
kadın, 2’si erkek 8 kişinin katledilmesinden sorumlu olduğu düşünülen katil
zanlısı yakalanmıştır. Bu nedenle, olayı hemen çözen başta Adana Valisine ve
Emniyet Müdürümüze teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, deliller büyük oranda evin oğlunu göstermektedir. Bu çok üzücü bir
hadisedir ancak son zamanlarda ülkenin her yerinde ve her toplumsal kesimde bu
ve benzeri toplumsal cinnet olaylarının meydana geldiği gözlenmektedir.
İşsizlik yüzünden, töre yüzünden, ödenmeyen borçlar yüzünden meydana gelen
böyle pek çok olay yaşanmaktadır. Yaşanan ekonomik kriz giderek toplumsal bir kriz
hâlini almaktadır. Bu konuda acilen önlemler alınması gerekmektedir. Bu
toplumsal cinnet hâlinin ortadan kaldırılması için hepimiz elimizden geleni
yapmak zorundayız.
Değerli
arkadaşlar, yaşanan bu olayları polisiye bir olay veya adi bir vaka olarak görüp
geçiştirmek, büyük bir yanlışın içine düşmek anlamına gelmektedir. Bunlar
toplumsal bir sarsıntının işaretleridir. Bir an önce bu olayların bütün
boyutlarıyla incelenmesi gerektiğinin altını bir kez daha çiziyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim
Başkanım.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Güvel.
Gündem dışı
konuşmalara Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker cevap verecekler.
Buyurun Sayın
Bakanım.
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
(Devam)
1.-
Artvin Milletvekili Ertekin Çolak’ın, arıcılık ve
Kafkas ırkı arıların korunması ve geliştirilmesine ilişkin gündem dışı
konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (Devam)
2.-
Ordu Milletvekili Rahmi Güner’in, fındık üreticilerinin
sorunları, Ordu çevre yolu ve Or-Gi
Havaalanı Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı (Devam)
3.-
Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun,
ayçiçeği üreticilerinin sorunları ve bu sorunların çözüm yollarına ilişkin
gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (Devam)
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli üyeleri; gündem dışı konuşmalara cevap vermek üzere huzurlarınızdayım
ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Arıcılık,
dünyada, dünya üretimi içerisinde Türkiye'nin 3’üncü sırada olduğu önemli bir
hayvancılık faaliyeti. Keza, bu
arıcılıktan elde ettiğimiz bal üretiminde de Türkiye dünyada 3’üncü sırada, Çin
ve Arjantin’den sonra. Son altı yıl içerisinde koloni varlığımız -arıcılıkla
ilgili olarak- yaklaşık yüzde 17,5’luk bir artış kaydetmiştir. 2007 yılında
yaşanan kuraklığa rağmen son beş yılın ortalama bal üretim miktarlarında bir
artış var. Arıcılık sektörünün Türkiye'nin millî gelirine katkısı, diğer
ürünlerle birlikte -yani bal dışındaki, polen, bal mumu ve propolis
gibi ürünlerle birlikte- 600 milyon lira civarında.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; dünyada 2002’den bu yana, Türkiye'nin dünya bal
üretimindeki payı yüzde 5,8’den yüzde 6,9’a yükselmiştir. Tabii, geçen zaman
içerisinde, tarımla ilgili birçok faaliyette olduğu gibi, hayvancılıkla ilgili
birçok faaliyette olduğu gibi, arıcılık da destekleme kapsamına alınmış ve
arıcılık faaliyetleri desteklenmiştir. 2003-2008 yılları arasında toplam 7 adet
arıcılık kooperatif projesi uygulanmış, 50 çarpı 20 kovan, 50 aileye 20’şer
kovan hesabıyla bu projelere 1 milyon 256 bin lira sabit yatırım, 340 bin lira
işletme sermayesi olmak üzere yaklaşık 1 milyon 600 bin lira kredi
kullandırılmıştır.
Keza, Ege
Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Ordu Arıcılık Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü ve
Ardahan Arıcılık Üretme İstasyonu Müdürlüğünde de başlatılan ülkesel arıcılık
projeleri devam ettirilmekte, yerli genotiplerin,
özellikle, biraz önce değerli konuşmacının da belirttiği gibi, Kafkas arı ırkı
gibi ırkların geliştirilmesi yönünde de çalışmalarımız devam etmektedir.
Yine, İçişleri
Bakanlığımız ile iş birliği yapılarak valilikler ve il tarım müdürlüklerimizin
gezginci arıcılara yardımcı olması konusunda genelge yayımlanmış, gezginci
arıcıların yaşadıkları sorunlar birlikleri aracılığıyla takip edilmiş ve
herhangi bir sorun olduğunda da müdahale edilmektedir.
2008 yılında Hükûmetimizin uygulamaya koyduğu Arıcılık Kayıt Sistemi’ne
bugüne kadar 33.484 arıcı ve bu arıcılara ait 3 milyon 245 bin adet koloni
işlenmiştir. Bir yandan, tabii, arıcılığın hem desteklenmesi hem kayıt altına
alınması hem de modernizasyonu için önemli projeler hayata konmaktadır.
2005-2007 yılları arasında bal üretiminin artırılması amacıyla ana arı kullanan
arıcılara, ana arı başına, birlik üyesi olanlara 15 YTL, üye olmayanlara da 7,5
YTL ödenmiştir. Yine 2005-2007 yılları arasında birlik üyelerine süzme bala
kilogram başına 60 kuruş, üye olmayanlara da 30 kuruş ve bombus
arısı kolonisine de 50 lira ödeme yapılmıştır.
2008 yılında ise
birlik üyesi arıcılara arılı kovan başına 4,5 YTL destekleme ödemesi
yapılmıştır ve bu, 2009 yılı başında ödenmiştir. 2009 yılında örgütlü
arıcılara, Arıcılık Kayıt Sistemi’ne kayıt olma şartıyla, aktif koloni başına
destekleme ödemesi yapılması uygulamasına geçilmiştir. Desteklemeden
yararlanacak olan arıcılar 15 Temmuz 2009 tarihine kadar Bakanlık il ve ilçe
müdürlüklerine başvuracaklardır. Bununla ilgili birim destek tutarı da 2010
yılı içerisinde belirlenip uygulanacak.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; desteklemesine başladığımız, destekleme faaliyetinde
bulunduğumuz arıcılık faaliyetinde 2003 yılında 200 üreticiyle sınırlıyken
destekleme, 2008 yılında 17.500 üreticiye 11 milyon lira destekleme ödemesi
sağlanmıştır. 2008 yılı hak edişleri de 2009 yılında ödenmiştir. Onu da özellikle
ifade etmek istiyorum.
Keza üzerinde
durduğumuz önemli bir konu: Ana arı yetiştirme faaliyetleri, arıcılığın
geliştirilmesi. Bunlara, örneğin yüz elli sekiz işletmeye biz ana arı üretim
izni verdik. Bunu bir yandan geliştiriyoruz, teşvik ediyoruz. Bir de arılarda
suni tohumlama eğitimi yaptırmak suretiyle bu konunun da modernizasyonu yönünde
birtakım çalışmalarımız bulunmakta ve bu çerçevede 1.300 kişiye de ana arı
yetiştirici sertifikası verilmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Ordu çevre yolu ile ilgili olarak: Bu yolun toplam
uzunluğu
2009 yılında,
ORGİ havaalanı, fizibilite çalışmaları yapılmak üzere yatırım programına
alınmış. Bu arada şunu da ifade etmemiz lazım: 2002 yılında Bakanlar Kurulu
kararıyla stol tipi havaalanlarının yapımından
vazgeçilmiş, bu kapsamda ORGİ Projesi de yatırım planından çıkarılmıştır. Ama
biz 2009 yılında yatırım programına bunu aldık. Bu kapsamda fizibilite ihalesi
yapılmış olup şu anda çalışmaları devam etmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; fındık üretimi… Türkiye'nin
özellikle belirli bölgelerinde son derecede önemli bir ürün. Türkiye de
fındık üretiminde, dünyada fındık üretiminin yaklaşık üçte 2’sini sağlayan bir
ülke.
Türkiye’de ancak
geçen zaman içerisinde fındıkla ilgili kanunla belirlenmiş eğim ve yükseklik
standartları dışında yaklaşık 236 bin hektar ilave alanda fındık dikilmiştir.
Bu tabii piyasayı da, fındık üreticisini de, fındık piyasasını da son derece olumsuz
etkileyen ve kamuya yük bindiren bir uygulamadır. Bu nedenle de Hükûmetimiz, bu konuyla ilgili, özellikle alternatif ürün
yoluyla muhakkak surette bu ekolojisi dışına taşmış ve
yasal sınırların dışında dikilmiş olan fındık alanlarının daraltılması, bunlara
bir alternatif ürün ve söküm desteği verilmek suretiyle, alternatif ürün
desteği verilmek suretiyle alanın esas kendi alanına çekilmesi yönünde bir
strateji çalışması yapmıştır. Bu ileriki günlerde kesinleşip kamuoyuna
anlatılacaktır.
Yine, Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, ayçiçeğiyle ilgili olarak da Türkiye’de
bitkisel yağ üretiminde yüzde 50’yle en büyük payı alan ve yağ bitkileri
üretiminde başta gelen ayçiçeği, Marmara, İç Anadolu ve Karadeniz Bölgesi olmak
üzere birçok bölgemizde yetişebilmekte. Genel olarak Türkiye’de insan
beslenmesinde kullanılan bitkisel yağların yüzde 43’ü ayçiçeğinden, yüzde 34’ü
pamuktan, yüzde 18’i zeytin ve diğer yağ bitkilerinden karşılanmaktadır. Ancak
her yıl ülkesel ayçiçeği üretiminin yetersiz oluşu nedeniyle de bitkisel yağ
açığını kapatmak üzere hem yağlık ayçiçeği tohumu hem de yağ ithalatına zorunlu olarak başvurulmaktadır.
Burada, tabii, temel nokta, özellikle bu bitkilerin su ihtiyacı sebebiyle
belirli ancak sulanabilen veyahut doğal olarak yüksek miktarda yağış alan
bölgelerde üretilebilmesinden kaynaklanmaktadır.
Yine,
Bakanlığımızın hazırladığı ve birkaç gün içerisinde kamuoyuna açıklanacak olan
Türkiye tarım havzaları üretim ve destekleme modeli çerçevesinde Türkiye'nin
bütün tarımsal havzalarında hangi ürünün yetiştirildiği ve yetiştirilebildiği
ve bu ürünlerin hangi verimlilik düzeyinde buralarda üretilebileceğine dair
plan gereğinde ayçiçeği üretiminde de Türkiye'nin, ekolojisine sahip, bitkinin ekolojik ihtiyaçlarını karşılayan bölgelerinde ayçiçeği
üretiminin geliştirilmesi çalışmaları devam edecektir.
Bizim, tabii,
burada yapabileceğimiz şey, mevcut durumda prim desteği suretiyle yani diğer desteklere
ilaveten arz açığımızın olduğu ürünlerde -örneğin ayçiçeğinde- prim desteği
suretiyle hem üretimi teşvik etmek yani arzı artırmak hem de bu konuyla uğraşan
çiftçilerimizin gelir düzeyini artırmaktır.
2009 yılı
içerisinde 88.645 üreticiye kilogram başına 18,9 kuruş olmak üzere toplam 155
milyon lira prim tahakkuk etmiştir ve 1/6/2009 tarihi
itibarıyla da bu miktar üreticilerimize yani yaklaşık 155 milyon lira ödeme
gerçekleşmiştir.
Yine ayçiçeği
üreticilerine 2009 yılı ürünü için 2010 yılında dekar başına 5 lira 40 kuruş
mazot desteği ödenecektir ve ayrıca 5 lira 40 kuruş yine dekar başına kimyevi
gübre desteği verilecektir ayçiçeği ekecek olan üreticilerimize.
Değerli
milletvekilleri, önümüzdeki günlerde yoğunlaşacak olan, şu anda yer yer Türkiye’nin bazı bölgelerinde üretimi, hasadı başlayan
hububat üretimiyle ilgili olarak da Toprak Mahsulleri Ofisi bu sene Türkiye’nin
bütün alım merkezlerinde alım gerçekleştirecek. Bunu özellikle sizinle
paylaşmak istiyorum. Değerli çiftçilerimize de zaten bir şekilde biz duyurduk.
Alım yapılacak Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından ve dün itibarıyla emanet
alımı şeklinde başladı. 1.300 ton civarında da dün itibarıyla sadece ürün
alındı. Fiyatla ilgili çalışma da yapılıyor, en geç bu hafta sonuna kadar bu
fiyat da açıklanmış olacak. Üreticilerimizin bu konuda müsterih olmasını,
Toprak Mahsulleri Ofisinin bir sınır koymadan alımları gerçekleştireceğini
bilmesini istiyorum.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Her bölgeden alacak mı?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –Bütün bölgelerden alacak Toprak
Mahsulleri Ofisi.
Hayırlı ve
bereketli bir mahsul sezonu diliyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan.
Sayın Paksoy, sisteme girmişsiniz.
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Bakanıma bir soru sormak istiyordum da Sayın
Başkanım müsaade ederseniz.
BAŞKAN – Böyle
bir şey yok ama ne soracaktınız?
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Konuyla ilgili efendim.
BAŞKAN – Peki,
sorun ama kısa olsun efendim soru.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
2.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, bir
Orta Doğu ülkesinin ülkemizden toprak aldığı iddiasına ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Evet.
Sayın Bakanım,
bir Orta Doğu ülkesinin ülkemizden 500 milyon dolar karşılığı toprak aldığı
gazete haberlerine yansıdı. Söz konusu haber doğru mudur? Doğruysa bu tür
toprak alımları devam edecek demektir. Bu konuda bir bilgi verir misiniz?
Teşekkür ederim.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Tutanakları alır, cevap
veririm.
BAŞKAN – Cevap
sonra verecekmiş efendim.
KADİR URAL
(Mersin) – Sayın Bakan anlamamış
BAŞKAN - Sayın
Uslu…
3.-
Edirne Milletvekili Cemalettin Uslu’nun, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
konuşmasına ilişkin açıklaması
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanın
açıklamalarına teşekkür ederim.
BAŞKAN – Şimdi
böyle bir sistem yok aslında.
Sayın Şandır, siz
de girmişsiniz.
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Ayçiçeğiyle alakalı olarak Türkiye, bugün iç ihtiyacını 700-800 bin
tonluk üretimle karşılamakta ancak 1,5 milyon ton üretime ihtiyaç duymakta.
Verilen destekler, primler mutlaka üretimin artmasına yönelik ancak yetersiz
kaldığını da söylemek durumundayız. Aksi hâlde, Türkiye’nin yağlı tohumlarda
sürekli dışa bağımlı hâli devam edecek.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Uslu.
Böyle bir usul
yok aslında Sayın Şandır, siz de mi aynı şeyi soracaksınız?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Efendim, 60’a göre milletvekilinin söz alma hakkı vardır.
BAŞKAN – Böyle
bir sistem yok efendim, yani...
Buyurun.
4.-
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Toprak
Mahsulleri Ofisinin buğday hasadı başladığı hâlde buğday alım açıklaması
yapmamasına ve buğday almamasına ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
İç Tüzük 60’a
göre milletvekilinin kısa bir açıklama yapma hakkı vardır efendim, o anlamda
söz istiyorum.
Sayın Bakanımdan
istirham ediyorum…
BAŞKAN – Ama o
gündem dışı konuşmalar içindir efendim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) - Sayın Bakanın gündem dışı konuşmasını fırsat bilerek bir şey
soruyorum ama Sayın Bakan dinlemiyor maalesef. Güneyde buğday hasadı başlamış
bulunmaktadır, Şanlıurfa’da da başladı. Dolayısıyla, Toprak Mahsulleri Ofisi
alım açıklamadı ve almıyor. Bu konuda Sayın Bakanın aldığı bir tedbir var mı?
Bunu millete açıklamasını istiyorum efendim.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, galiba açıkladınız onu.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Ben, gerekli açıklamayı
yaptım.
BAŞKAN – Emaneten
almışlar. “Fiyatlar da bu hafta içinde açıklanacak.” diye ben duydum efendim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Fiyatlar belli olmayınca götürüp tüccara veriyorlar malı Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Ne dedi
Sayın Bakan: “Güvenin, biz tüccardan daha yüksek fiyat vereceğiz.” dedi
herhâlde, öyle anladım ben yanlış değilse.
Sayın Sakık, buyurun.
5.-
Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Tütün üreticilerine
alternatif ürün sunulup sunulmayacağına ilişkin açıklaması
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkanım, olmayan bir hakkı ben de kullanayım.
BAŞKAN – “Olmayan
bir hakkı…” Doğru diyorsunuz.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Şimdi, ben de bölgeden geliyorum. Sayın Bakanımız burada iken sormak
istiyorum: Tütün üreticileri -alternatif bir ürün sunulacaktı Hükûmet tarafından- Muş, Bitlis, Batman, Adıyaman,
Hakkâri’de gerçekten çok perişan, Hükûmetimizin bu
konudaki alternatif ürünü nedir? Onu bir öğrenirsek mutlu oluruz. Bu insanlar
gerçekten çok çok perişan.
Çok teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Anlaşıldı efendim.
Sayın
milletvekilleri gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Sözlü soru
önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Önergeler
1.-
Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/1313) esas numaralı sözlü sorusunu
geri aldığına ilişkin önergesi (4/136)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gündemin Sözlü
Sorular kısmının 419. sırasında yer alan (6/1313) esas numaralı sözlü soru önergemi
geri alıyorum.
Gereğini
saygılarımla arz ederim.
Hasan
Özdemir
Gaziantep
BAŞKAN – Sözlü
soru önergesi geri verilmiştir.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 20 milletvekilinin, İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin metrobüs uygulamasındaki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/380)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İstanbul'un en
önemli sorunlarından biri ulaşımdır. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından
ulaşımda yaşanan sorunları çözümleyeceği iddiası ile Avcılar-Söğütlüçeşme hattında kullanılmak üzere 50 adet Phileas marka otobüs
satın alınmıştır. Alınan 50 otobüse toplam 60 milyon avro ödenmiştir. Ancak
alınan otobüsler ulaşımda kolaylığı sağlamadığı gibi, sık sık
arızalanması nedeniyle yolculara da sıkıntı yaşatmaktadır. Çok yüksek fiyatla
Hollanda'dan getirilen Phileas marka otobüsün 35
tanesi İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından seferden kaldırılmıştır
.
Phileas marka otobüslerin, İstanbul için en uygun araçlar olduğu
yönündeki açıklamaların gerçekle bağdaşmadığı, vatandaşların yaşadığı somut
örneklerle ispatlanmıştır. Yokuş çıkmakta ve hızlanmakta zorlanan, süspansiyon
sisteminde sorun olan ve yol tutuşunda bekleneni vermediği ifade edilen Phileas marka otobüslerin İstanbul trafiği için en uygun
araç olmadığı ortadadır.
İETT Genel
Müdürlüğü'nün, İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Haluk
Gerçek'e, 2007 yılında hazırlattığı fizibilite raporunda "Metrobüs projesi için değerlendirilen iki otobüs
seçeneğinden, Capacity otobüsünün finansal
değerlendirme göstergeleri, Phileas otobüsüne göre
önemli ölçüde daha iyidir." denilmektedir. Bunun yanında, Fransa Ulusal
Bilimler Araştırma Kurumu için araştırmalar yapan Robin
Foot da Phileas marka
otobüslerin kent taşımacılığında sakıncaları olduğuna dair bir rapor
hazırlanıldığını ifade etmiştir.
Yapılan fizibilite
çalışmasına rağmen hem ekonomik olarak, hem de kapasite olarak daha iyi durumda
olan otobüslerin seçilmeyerek Phileas marka
otobüslerin satın alınması, İstanbul gibi kenti yönetenlerin, yönetim
anlayışındaki zafiyet ve yanlışlıktan kaynaklanmaktadır.
Büyük bir
maliyetle alınan otobüsler şu anda kullanılmamakta ve depolarda
bekletilmektedir. Oysa İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından yapılan
açıklamada 1 Mayıs 2009 tarihinde bu araçların tamamının seferde olacağı ve
hiçbir sorun yaşanmayacağı ifade edilmişti. Metrobüslerin
tamamının söylenilen tarihte seferde olmaması ve sık sık
yaşanan arızalarla ilgili olarak şimdiye kadar İstanbul Büyükşehir Belediyesi
tarafından kamuoyunu bilgilendirici ve tatmin edici bir açıklama da
yapılmamıştır. Türkiye'de kendi ürettiği körüklü otobüsleri almak yerine
Hollanda'dan İstanbul trafiğine uygun olmayan otobüsleri alan İstanbul
Büyükşehir Belediyesi, kamu kaynağını israf etmiştir.
Şu anda atıl
durumda depolarda duran metrobüslerin süratle
Hollanda'ya iade edilmesi gerekmektedir. Şeffaf yönetim anlayışı gereği de
otobüslerin alımına ilişkin yapılan sözleşmeler kamuoyu ile paylaşılmalıdır.
Çeşitli mekanik
ve elektronik sorunların yaşandığı ve bu nedenle sürekli arızalanan Phileas marka otobüslerin arızalarının nedenleri, önemli
miktarda kamu kaynağının israfı ile sonuçlanan otobüslerin alımına ilişkin
sözleşmelerin incelenmesi ve otobüslerin iadesi ile ilgili olarak yapılması
gerekenlerin tespiti amacıyla Anayasa’nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz. 22.05.2009
1) Çetin Soysal (İstanbul)
2) Tekin Bingöl (Ankara)
3) Nesrin Baytok (Ankara)
4 ) Mehmet Sevigen (İstanbul)
5) Atila Emek (Antalya)
6) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
7) Tacidar Seyhan (Adana)
8) Fevzi Topuz (Muğla)
9) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
10) Ali Oksal (Mersin)
11) Abdülaziz
Yazar (Hatay)
12) Tansel Barış (Kırklareli)
13) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
14) Haluk Koç (Samsun)
15) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
16) Faik Öztrak (Tekirdağ)
17) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
18) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
19) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
20) Hüsnü Çöllü (Antalya)
21) Ahmet Küçük (Çanakkale)
2.-
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu
ve 26 milletvekilinin, muhtarların sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/381)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemiz idari
yapılanmasının ilk basamağını köy ve mahalle muhtarlıklarımız oluşturmakta,
muhtarlarımız ise seçimle gelen yöneticilerdir.
Muhtarlarımız,
yöresinin tüm sorunlarının çözümü için ilgili kurumlarla sürekli ilişki kuran
yöre halkını sorunlarının giderilmesi açısından önemli görevleri yerine
getirmektedirler. İdari yapılanmada önemli sorunlarla karşı karşıya kalan
muhtarlarımız yeterince yetkilerle donatılmamış ve idari yapılanma olarak
sorumlulukları olan, ancak yetkisi olmayan bir kurum olarak kalmıştır.
Köy ve
mahallelerinde yaşanan her sorunda birinci derecede hesap sorulmasına karşın,
ekonomik olarak çok mağdur edilmektedir. Seçilen köy ve mahalle muhtarlarımız
seçildiklerinde otomatik olarak sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınmakta, primleri
ise muhtarlardan talep edilmektedir. Muhtarlarımıza verilen ücret kadar aylık
sosyal güvenlik primi tahakkuk ettirilmekte, ülkemizdeki muhtarlarımızın önemli
bir çoğunluğu Sosyal Güvenlik Kurumu takibi altındadır. Ayrıca muhtarlarımızın
prim borçları nedeniyle eş ve çocukları sağlık hizmetlerinden
yararlanamamaktadır. Muhtarlarımızın içerisinde olduğu ekonomik ve sosyal
sorunların çözümüyle birlikte yetki ve sorumluluklarının belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98. Maddesi ile İç Tüzüğün 104. ve 105. Maddeleri uyarınca bir
Meclis Araştırması açılmasını arz ederim.
1) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
2) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
3) Çetin Soysal (İstanbul)
4) Mevlüt
Coşkuner (Isparta)
5) Ali Arslan (Muğla)
6) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
7) İsa Gök (Mersin)
8) Tekin Bingöl (Ankara)
9) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
10) Abdullah Özer (Bursa)
11) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
12) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
13) Hikmet Erenkaya (Kocaeli)
14) Yaşar Tüzün (Bilecik)
15) Bülent Baratalı (İzmir)
16) Atilla Kart (Konya)
17) Eşref Erdem (Ankara)
18) Zekeriya Akıncı (Ankara)
19) Rahmi Güner (Ordu)
20) Nevingaye
Erbatur (Adana)
21) Turgut Dibek (Kırklareli)
22) Sacid
Yıldız (İstanbul)
23) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
24) Tacidar
Seyhan (Adana)
25) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
26) Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir)
27) Ahmet Küçük (Çanakkale)
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
C) Tezkereler
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, Rusya Federasyonu
Federal Meclisi Federasyon Konseyi Başkanı Sergey Mıronov’un vaki davetine icabet etmek üzere, beraberinde
bir Parlamento heyetiyle birlikte 21-24 Haziran 2009 tarihlerinde Rusya Federasyonu’na
resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/818)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, Rusya Federasyonu Federal Meclisi
Federasyon Konseyi Başkanı Sayın Sergey Mironov’un vaki davetine icabet etmek üzere, beraberinde
bir Parlamento heyetiyle, 21-24 Haziran 2009 tarihlerinde Rusya Federasyonu’na
resmi ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 6. Maddesi uyarınca
Genel Kurul’un tasviplerine sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
III.-
Y O K L A M A
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN - Oylama
yapmadan önce yoklama istenmiştir. Tespit edeceğiz: Sayın Anadol,
Sayın Korkmaz, Sayın Güvel, Sayın Ersin, Sayın Aslanoğlu, Sayın Baratalı, Sayın Özkan, Sayın Köse, Sayın Ağyüz, Sayın Demirel, Sayın Tütüncü, Sayın Arat, Sayın
Kaptan, Sayın Selvi, Sayın Bingöl, Sayın Ergin, Sayın
Mengü, Sayın İnce, Sayın Serter,
Sayın Öztrak.
Yoklama işlemini
başlatıyorum ve üç dakika süre veriyorum.
Pusula gönderen
arkadaşlar lütfen Genel Kurulu terk etmesinler efendim.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayımız vardır.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) Tezkereler (Devam)
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, Rusya Federasyonu
Federal Meclisi Federasyon Konseyi Başkanı Sergey Mıronov’un vaki davetine icabet etmek üzere, beraberinde
bir Parlamento heyetiyle birlikte 21-24 Haziran 2009 tarihlerinde Rusya Federasyonu’na
resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/818) (Devam)
BAŞKAN – Meclis
Başkanlığının tezkeresini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Demokratik Toplum
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önergesi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
(10/144) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin Genel
Kurulun 2/6/2009 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin DTP Grubu önerisi
02/06/2009
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu’nun 02.06.2009 salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Fatma
Kurtulan
Van
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Ön Görüşmeler Kısmının 91 inci sırasında yer alan 10/144 esas numaralı
İstanbul’da kayıt dışı istihdam, taşeronlaşma ve iş güvenliği sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis
Araştırma Önergesinin görüşmesinin Genel Kurul’un 02.06.2009 salı günlü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin
lehinde, Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal.
Sayın Birdal, buyurun efendim.
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Meclis gündeminin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler” kısmının 91’inci
sırasında yer alan (10/144) esas numaralı, İstanbul’da kayıt dışı istihdam,
taşeronlaşma ve iş güvenliği sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis araştırma önergesinin
görüşülmesinin lehine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Tabii, bir
süredir, bu mayınlar konusunda Hükûmet ve muhalefet
partileri arasında bir mutabakatın sağlanamayışı sonucu, ne yazık ki bugün yine
görüşme olanağı olmuyor. Şimdi, bugün…
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, çok uğultu var, hakikaten dinleyemiyoruz efendim. Lütfen…
Lütfen…
Buyurun Sayın Birdal, devam ediniz efendim.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, bu mayınların temizlenmesi konusunda hiç kimse farklı
düşünmüyor, bir mutabakat var. Sorun, nasıl ve kimlerce temizleneceği ve
temizlendikten sonra da hangi amaçla ve kimlerce kullanılacağıdır.
Şimdi, örneğin
Arnavutluk’ta 1 milyon 600 bin mayın 800 bin dolara temizlenmiş ve şimdi
öğreniyoruz, yine, NATO, işte düzenleme kurulu, NAMSA aracılığıyla
Azerbaycan’da da 2011’de bitirilmek üzere 3,1 milyon euroya
anlaşılmış.
Şimdi, bizde de
bu işin kaynağı yaratılabilir. Önemli olan, hizmet alımı suretiyle mayınların
temizlenmesi, ikincisi de arazinin kullanımı karşılığında mayınların kimlerce
temizleneceği konusu. Bizim kimlerce temizleneceği konusunda bir görüşümüz var;
Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyelerinin bilgisine sunuyoruz.
Örneğin, bu işin temizlenmesi yapıldıktan sonra, ki
Genelkurmayın önerileri de dikkate alınabilinir, NAMSA devreye sokulabilir, ama
asıl, temizlendikten sonra o toprağın kullanımının kimlerce yürütüleceğidir.
Burada, bölgede az topraklı ve topraksız köylülere verilmesi konusu ya da daha
önce, elli beş yıl önce istimlak edilerek elinden
alınan üreticilere, köylülere verilmesi konusu. Bunlar, sonuçları itibarıyla tartışma
yaratabilir. Gelin, temizlendikten sonra kırk dört yıllığına -ki beş yıl
temizleme yine süresini dikkate alarak- orada oluşturulacak 1163 sayılı,
demokratik halk kooperatifçiliğine kiraya verelim ve kurulacak kooperatif
aracılığıyla… Ki yoksa az topraklı ya da topraksız köylülere toprağı vererek,
alın yiyin, yani bununla açlığınızı giderin mi diyeceğiz? Bunun tarım girdileri gereksinmeleri
nasıl karşılanacak? Ekipman, tohum, yem, gübre, ilaç ve benzeri girdilerin
ancak yine kooperatif aracılığıyla sağlanması mümkün olabilecek ve kooperatif
mülkiyetine devrettikten sonra… Ki bu, tek tip çok amaçlı bir tarımsal
kooperatif oluyor ki örnekleri var. 1980 askerî darbeye kadar 4.314 köyde ve 59
ilde birliği vardı. Demokratik halk kooperatifçiliği ve Köy Kalkınma ve
Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Merkez Birliği (KÖY-KOOP) adıyla da adlandırılan,
gerçekten, kırsal alanın hem demokratikleşmesine hem de tarımsal üretimin hem
nicelik hem de nitelik olarak verimliliğin artırılmasına yol açan bir modeldi.
Şimdi bu model, yine bugün itibarıyla gerçekleştirilebilir, gerçekten,
üretimden pazarlama sürecine değin. Örneğin, çok amaçlı
olduğu için hizmet alanları da var: Halk pazarları, tarım girdilerinin
pazarlanması, eğitim ve hatta giderek bu kooperatiflerin bankasına kadar
kurulma projeleri var idi ama ne yazık ki darbeden sonra bunlar kalktı ve sonra
da darbe öncesi tarım ve gıda ürünleri konusunda kendi kendine yeten yedi
ülkeden biri iken Türkiye, şimdi birçok tarım ürünlerini ve gıda ürünlerini
dışarıdan almak durumunda bırakılmıştır.
Elbette ki uzun
vadede toprak-insan ilişkilerinin düzenlenmesi, demokratik bir toprak reformu
ya da benzeri düzenlemeler yapılabilir ama bugünden itibaren bir
kooperatifçilikle bu sorunun çözülebileceğini düşünüyoruz.
Ayrıca, işin bir
de insani boyutu var. Biz hep tabii kim temizleyecek ve temizlendikten sonra
kimlerce kullanılacağı konusunu konuşuyoruz. Geçen hafta Demokratik Toplum
Partisi Grubumuza ve de Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna mayın mağdurları geldi;
beden bütünlüğünü yitirmiş, elini, kolunu, ayağını yitirmiş insanlar geldi. Peki bu süreçte bunları nasıl değerlendireceğiz? Ki
1990-2008 tarihleri arasında 1.213 kişi yaşamını yitirmiş, 1.781’i de yaralanıp
sakat kalmıştır. Onların işte böyle bir süreçte hizmet
alanında istihdamı mümkün.
Ayrıca, her gün
bir suç örgütü olmasının yarattığı trajedilere tanık olduğumuz koruculuk
müessesesi… Yani, şimdi, örneğin biz bu koruculuk kurumunun tasfiye edilmesini
söylerken kimi siyasi partiler bunun gerekliliğini söylüyor. Doğru, gerekliliği
şuradan kaynaklanabilir: Yani sorunun hâlâ çözümsüz kalmış olması ve de
NATO’nun en güçlü silahlı kuvvetlerinden birine sahip olan Türkiye
Cumhuriyeti’nin bu konunun çözümsüzlüğündeki belki aczini ifade etmek
istiyorlar. O da bizim kurumumuz, onu da belki şu anda bu süreçten uzak
tutabilmek mümkündür, o da bir siyasi iradeye bağlıdır. O nedenle mayın
kurbanlarının istihdamı ve kimi korucuların da -tasfiye edildikten sonra- bu
süreçte istihdamı mümkün olabilir. Aksi takdirde, her gün… İşte, dün
Ceylanpınar’da yine silahlı korucuların yarattığı trajedi… Böyle bir şey olur
mu? Az önce değerli bir milletvekilinin söylediği gibi toplumsal bir cinnet
yaşıyor bu ülke. Yani, şimdi, Adana’da yaşanılan olay… Daha 44 kişinin,
aralarında 6’sı çocuk, 3’ü hamile 16 kadın, toplam 44 kişinin katledildiğinin travması kamuoyunda daha giderilmemişken yeni bir şeyle
karşılaşıyoruz. Acaba, bu ülkeyi yönetenlerin, bu üst üste olan toplumsal
cinnet sonucunda yaşanılan trajedilerin kaynağını tartışalım ya da görüşelim
gibi bir kaygıları var mı? Getirsinler… Türkiye Büyük Millet Meclisine
gerçekten böyle sistematik hâle dönüşen bir trajedi toplumunun nedenlerini,
ekonomik, siyasal, toplumsal nedenlerini Türkiye Büyük Millet Meclisinde
tartışmayacağız da bir genel görüşme konusu yapmayacağız da bir araştırma
konusu yapmayacağız da nerede yapılacak bunlar? Sadece gazete köşelerinde mi bu
sorunlara çözüm getirilmesi gerektiği yazılıp çizilecek? O nedenle, bu konuyu
yüce Meclisimize de öneriyoruz.
Değerli
milletvekilleri, ayrıca, 2014 yılına kadar -bir kez daha anımsamakta yarar var-
Ottawa Sözleşmesi uyarınca, mayınları temizlenmiş bir
ülke olmak zorundayız. Belki böyle bir irade ortaya koyarsak demokrasimizi de
mayınlardan temizleriz.
Şimdi, önce
tarama, haritalama, işaretleme ve temizleme konusunda bir yol haritası
yapılması gerekiyor. Belki anlaşılabilir, belki iktidar bir yerlere taahhütte
bulunmuş olabilir ama bir karar yanlışsa o kararda gitme konusunda ısrarlı
olmamak gerekir. Hele bu karar toplumu ve bütün halkı ve ülkeyi
ilgilendiriyorsa bunda ısrar edilmemeli ve vazgeçilmelidir ve başka bir yol
bulunmalıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ayrıca, ne yapmak gerekir konusunda doğrudan demokrasi
yöntemini de uygulayabiliriz. Örneğin, Meclis araştırma grubu oluşturalım,
bütün siyasi parti temsilcilerinin içinde yer alacağı bir heyet bölgeye gitsin
ve bölge halkıyla konuşsun: “Kimlerce temizlenmesini istiyorsunuz ve
temizlendikten sonra kimlerin kullanımına devredilmesini istiyorsunuz?” Ayrıca, ki bizde böyle bir kültür geliştirilmedi, demokrasi,
sivil toplum falan diyoruz ama örneğin İnsan Hakları İnceleme Komisyonunda da
ne zaman bir alt komisyon oluşturulsa, gidiliyor… Daha dün, işte, efendim,
Bilge köyüne gidilmiştir. Bir sorunun çözümü için araştırmaya gidiliyor ve
buradaki devletin sorumluluğu ve yükümlülüğü göz ardı edilerek ve belki de
hafifletmek amacıyla töre, namus ve kan davası deyip geçiştirme yoluna
gidiliyor. Ya da jandarma komutanlığı, vali, kaymakamlık, savcı ve diğer
yetkililerle görüşülüyor. Peki, orada yerinde inceleme yapmış olan kadın
örgütleri, sivil toplum örgütleriyle neden görüşülmüyor? Orada kanaat önderleri
var. O nedenle, bir şey, yapmış olmak için yapılmamalıdır. Gidelim buradan
oradaki sivil toplum örgütleriyle görüşelim, yerindeki insanlarla görüşelim,
köylülerle görüşelim…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Birdal, son dakikanız.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.
…ve buna hep
birlikte karar verelim. Ama biz yine Demokratik Toplum Partisi olarak, insanların…Gerçekten, örneğin şu Adana’daki olay nedir?
Şimdi, Küçükdikili köyü… Köylerinden göç ettirilmiş,
topraktan koparılmış ve yeni bir sosyal hayata alıştırılmaya çalışılan
insanların yaşadığı bir trajedi. Bu nedenle, gerçekten bunların, bu mayınların
ve benzeri birtakım sorunların, trajedilerin kaynağında… Yine yineliyoruz:
Sayın Cumhurbaşkanının ve Sayın Başbakanın da artık söz olmaktan çıkarıp,
karşılığını bulacak somut bir eyleme dönüştüreceği Kürt sorununun demokratik,
barışçıl çözümüdür. Gelin buna bu konuda bir irade gösterelim ve gerçekten bu
sorunu çözerek Türkiye'nin gereksinmesi olan ekonomik, demokratik bir arada
yaşama kültürünü birlikte kotaralım.
Bu umutla
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Birdal.
Sayın milletvekilleri,
önerinin aleyhinde üç sayın milletvekili arkadaşımız aynı anda müracaat
etmişlerdir. Tabii, iki kişi konuşturacağımız için kura çekmem lazım. Şimdi
kura çekiyorum:.İlk konuşmacı Tayfun İçli, ikinci
konuşmacı Emin Haluk Ayhan.
Önerinin aleyhinde,
Sayın İçli, buyurun efendim.
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Bir hafta önce
Türkiye Büyük Millet Meclisinin hangi yasaları görüşeceği AKP Grubunun
önerisiyle bu yüce Mecliste onaylandı, iki haftalık bir takvim Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından kabul edildi. Şimdi, bir anlaşmazlık
çıkmış, Danışma Kurulu oy birliğiyle karar alamamış, grubu bulunan siyasi
partilerimizin her biri grup önerisini yüce Meclisin önüne sunmuşlar. Ben
Demokratik Toplum Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz aldım.
Değerli
arkadaşlarım, söz alabildiğim sürece her salı günü karşınıza çıkıyorum ve grup
önerilerinin aleyhinde söz almaya çalışıyorum ve hemen hemen
her salı günü Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminin bir yazboz tahtasına
çevrildiğini söylüyorum ve bu konuda eleştirilerimi dile getiriyorum. Şimdi,
tabii, AKP’li milletvekili arkadaşlarımızın sayısal üstünlüğü nedeniyle de
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi AKP’li grup başkan vekilinin önerisiyle
belirleniyor.
Değerli
arkadaşlarım, AKP grup önerisinde yine denetim konuları dışlanıyor, sözlü
sorular Hükûmete sorulamıyor, diğer denetim konuları
görüşülemiyor. Bunu her hafta dillendirmeye çalıştım.
Geçtiğimiz hafta
kamuoyunun “Mayınlı arazilerin temizlenmesi” olarak bildiği bir yasa Türkiye
Büyük Millet Meclisinin gündemine geldi ve bu yasanın Genel Kurulda ilk dört
maddesi kabul edildi. Kamuoyunda büyük bir tepki var, AKP dışındaki siyasi
partilerin bu yasa tasarısına karşı büyük tepkileri var. Bugün hayretle Sayın
Başbakanı dinledim, AKP Sayın Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı
dinledim. Kendi grubundaki arkadaşlara bu yasanın ne kadar iyi bir yasa
olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Aslında Sayın Başbakanın bir telaş içinde
olduğunu da gözlemledim. Çünkü kendisini eleştiren bütün siyasi partilere karşı
çok acımasızdı görüşlerinde ve bu yasanın ne kadar mükemmel bir yasa olduğunu
anlatmaya çalışıyordu. Konuşmasında da “Ya neden hiçbir öneri getirilmiyor, hep
eleştiriliyor?” şeklinde de kendisine haklı birtakım gerekçeler aramaya
çalışıyordu. Bir kere, bugünkü AKP grup önerisine baktığınız zaman Sayın
Başbakanın ne kadar sıkıntıda olduğunu görüyorsunuz. Eğer şayet bir Hükûmet tasarısı Sayın Başbakanın ifade ettiği gibi
mükemmel bir tasarı idiyse, geçtiğimiz cuma günü Hükûmet
bu kanun tasarısını neden geri çekti? Neden geri çekti? Bugün AKP grup
önerisinde grup konuşmasından sonra niye tekrar bu yasayı önümüze getiriyor ve
2’nci maddeyi neden değiştirme gereğini duydu? Kendi grubunun içinde kafası
karışık olan arkadaşları mı vardı? Ya da Sayın Başbakanın böyle bir yasayı Hükûmet olarak geri çekmekteki amacı neydi? Bir: Bir kere,
beyinle yürekleri birlikte atmıyor Sayın Başbakanın ve AKP Grubunun. Dilden çıkan
sözlerle, yürekler ve beyinler…
AHMET YENİ
(Samsun) – Beyin mi okuyorsunuz?
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Evet, beyin okuyorum çünkü somut.
AHMET YENİ
(Samsun) – Beyin okuyucusu musun?
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) - Çünkü eğer bu kadar mükemmel bir yasa tasarısını getirmiş
olsaydınız cuma günü neden geri çekiyorsunuz? Bu, çok basit bir soru. Çünkü
gücünüz var, şimdi bugün yine gücünüzü test edeceksiniz. O yasayı halkın bütün
tepkisine rağmen geçirmek için elinizden geleni yapacaksınız. Ama neden geri
çektiniz 2’nci maddeyi, neden tekriri müzakere istediniz? Bunu, her şeyden
önce, sayın milletvekilleri, sizin, kendinizin sorgulaması gerekir. Bu bir.
Sayın Başbakan
diyor ki: “Hiçbir öneri getirilmiyor.” Değerli arkadaşlarım, öneri getiriliyor
ama sizler duymuyorsunuz, görmüyorsunuz.
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Söyle.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Söyleyeceğim.
Türkiye'nin
hududu,
Bir kere, bu yasa
eğer adı “tarım” denilerek ortaya konuluyorsa Hükûmetin
maliye politikalarının iflas ettiğinin, Hükûmetin
tarım politikalarının iflas ettiğinin somut kanıtıdır. Eğer, böylesi büyük bir
devlet kendi mayınlarını temizleme gücünden yoksunsa, acz
içindeyse, maliye, hazinenin çöktüğünün göstergesidir.
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Sizin döneminizde neden yapılmadı?
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) - Bu yasa, Türkiye Cumhuriyeti hazinesinin AKP açısından iflasının
ikrarıdır.
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – DSP iktidarında niye yapılmadı?
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) - Bu yasa, biraz evvel söylediğim gibi, kendi ülkende mümbit arazide
tarım yapmaktan, tarım politikasını uygulamaktan acz
içinde olan bir Hükûmetin kanun tasarısıdır.
Değerli
milletvekilleri, daha çok söylenecek şey var.
Öneri: Petrolü
geçtik -Sayın Başbakanın konuşmasından- su kaynaklarını geçtik, güvenlik
politikalarını geçtik. Doğrudur, kimisi İsrail… “Nereden çıktı İsrail?” diyor
Sayın Başbakan.
Değerli
arkadaşlarım, hukukçu olanlar, inşaat sektörüyle ilgilenenler bilir, bazı
şartnameler kötü niyetli olarak isme şartname hazırlanır ve o şartnamede hiçbir
firmanın adı, ismi, namı yazmaz, kişiye özgü olduğu için tarif eder “siyah
saçlı, kahverengi gözlü, burnu kemerli, kulakları kepçe” diye bir insanı
tanımlar ve o şartname o kişiye verilir kötü niyetli kişiler tarafından ve o
kötü niyetli şartname, ihaleler hukuk devletinde itiraz üzerine iptal edilir. Sayın Başbakana buradan sesleniyorum… Tabii ki orada İsrail
veyahut bir devletin adı yazılı değil.
Değerli
arkadaşlarım, öneri mi… Geçtiğimiz yıllarda bilişim sektöründe üniversite ve
bilişim sektörünün iş birliğiyle teknoparklar, teknokentler
yapıldı üniversitelerin içinde. Ülkenin silikon vadilerinin yaratılması
konusunda çok önemli yasalar çıktı.
Türkiye’de tarım
sektörü iflas etmektedir, iflas etmiştir hayvancılık ve tarım. Sadece bu
bölgede değil, sadece
Yeri gelmişken
şunu da ifade etmek isterim: Bu cumhuriyetin kurucularından Büyük Önder Mustafa
Kemal Atatürk 1936 ve 1937 yıllarında Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaptığı
konuşmada topraksız köylülere sadece toprak vermenin yeterli olmayacağını, araç
gereç, teknik ekipmanın verilmesinin mutlaka gerekli
olduğunu görmüştür.
Şimdi, kimi
yerlerde kimlik sorunuyla ilgili tartışma yapmaktadır. Eğer o bölgede çağ dışı
feodal yapı toprak reformuyla ortadan kaldırıldığı takdirde o yörenin insanı
-askere gerek yok- kendi toprağını, kendi huzurunu korumak için o sınırı zaten
korur. Ama siz kendi ülkenizin köylüsüne, çiftçisine eziyet ederseniz, “Ona o
toprağı vermeyeyim de uluslararası şirketlere vereyim.” gibi vatan topraklarını
elli yıllığına peşkeş çekmeye kalkarsanız, değerli arkadaşlarım, bunun altından
kimse kalkamaz. Bir sonraki seçimde burada olmayabiliriz. Evlatlarımız,
torunlarımız bunun hesabını elli yıl sonra –daha, bakın, elli yılı konuşuyoruz-
sizlerden çok çok büyük hesap sorabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın İçli, son dakikanız.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Teşekkür ederim.
Geliyorum. Gündemine getirilmesi lazım. Sayın Başbakan, gündeme Hükûmet olarak şunu getirmeniz lazım: Türkiye’de tarım,
hayvancılık konusunda işte size büyük bir olanak. Paranız yoksa vatandaştan “Ya
lütfen bana bir kereye mahsus olmak üzere herkes maaşından 1 milyon lira para,
eski parayla söyledim, bin lira para verin.” deseniz o ülkedeki mayınların
hepsini temizlettirebilecek bu halkta yürek var. Hükûmete
yardımcı olur, hazinenin açıklarını bile kapatır. Onun için, buraya
getireceğiniz kanun tasarı ve teklifleri halkın yararına olması gerekir, halkın
çıkarına olması gerekir. Halkın gözünün içine baka baka
başka şeyleri anlatmak bir hükûmete yakışmaz.
Gerçekleri konuşacağız. Evet, kendimizin duyduğu, kendimizin söylediği
şeylerden keyif almak iyidir. Ama önemli olan, halkın bu işten keyif alması,
halkın bu işten mutlu olmasıdır diyorum.
Hepinize saygı ve
sevgiler sunuyorum, teşekkür ederim. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın İçli.
Önerinin lehinde
İstanbul Milletvekili Çetin Soysal.
Buyurun Sayın
Soysal.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kayıt dışı işçilik ve
taşeronlaşmayla ilgili olarak DTP Grubunun verdiği Meclis araştırması
önergesiyle ilgili olarak lehinde şahsım adına söz almış bunuyorum. Hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 2007 yılı Sosyal Güvenlik Kurumu istatistiklerine göre
Türkiye’de 80.602 iş kazası, 1.208 meslek hastalığı vakası meydana gelmiş,
bunların 1.044’ü ölümle sonuçlanmıştır.
Son Sosyal
Güvenlik Kurumu istatistiklerine göre ölümcül iş kazalarının yüzde 98’i, meslek
hastalıklarının yüzde 82’si küçük ve orta ölçekli işletmelerde meydana
gelmekte, bu iş yerleri ise tüm çalışanların yüzde 62’sini oluşturmaktadır.
Yasal mevzuat gereğince iş yeri hekimi bulundurma zorunluluğu olan yaklaşık 23
bin iş yeri mevcut iken hâlâ iş yeri hekimliği yapan hekim sayısı 8 bin
civarındadır. 15 bin civarında iş yerinin yasal olarak iş yeri hekimi
bulundurma zorunluluğu olduğu hâlde bulundurmamaktadır.
Türkiye
İstatistik Kurumu istatistiklerine göre ülkemizde iş gücünün yarısı kayıt dışı
koşullarda çalışmakta ve iş yerlerinin ancak yüzde 5’i denetlenebilmektedir.
Yapılan araştırmalarda iş kazalarının yüzde 98’inin de önlenebilir olduğu
görülmektedir. Ne yazık ki ülkemizde sosyal güvenlik şemsiyesinin emeği
kapsamadığı, emeğin ve çalışanların sosyal güvenlik sorumluluklarını
üstlenmeleri için taşeronluk anlayışının ortaya çıktığı ve çalışanların sosyal
haklarını ve sorumluluklarını taşeronlaşma yolu ile yine aynı şekilde rant oluşturma anlayışı içerisinde oluştuğu görülmektedir.
Taşeronlaşma devletin belediyeler dâhil neredeyse bütün kurumlarında teşvik
edilerek kendi çalışanlarının sosyal haklarının ve örgütlenme haklarının
elinden alınmasının bir yolu olarak ortaya çıkmaktadır. Seçimle gelmiş yerel
yönetimler ve kamumuz bu sorumluluktan kaçarsa elbette ki özel sektör ne
yapmaz.
Bugün ülkemizin
yüzde 16’sı işsiz. İşsizlik oranının
en yoğun olduğu ülkelerden biriyiz. Türkiye İşverenler Sendikası
Konfederasyonunun… Şubat 2009 itibarıyla işsizlik oranının yüksekliği açısından
OECD ülkeleri arasında 1’inci ve dünya 2’ncisi olduğumuz görülmektedir.
İşsizlik bu kadar yüksekken insanlarımız çalışmaya, yaşamaya mecbur. İnsanların
zorluk içinde kötü koşullarından faydalanarak ucuz iş gücü sağlanmasını teşvik
etmek bir sosyal devlet ilkesine aykırıdır. Hükûmet
olarak hem ülkenin bu hâle gelmesine neden olacaksınız, sonra da sosyal devlet
anlayışında olduğunuzu söyleyeceksiniz. Bu anlayış içindeki Hükûmet
ne taşeronlaşmayı önleyebilir ne ekonomiyi düzeltebilir ne de işsizliğin
çözümünü bulabilir. İş gücünün, emeğin bir sosyal devlet olgusuna yakışmayan
bir anlayış içerisinde hareket edilmesi, çağdaş, demokratik bir yapıya uygun
düşmemektedir.
Değerli
arkadaşlarım, ne yazık ki Anayasa’nın 51’inci, İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi’nin 11’inci maddesinde sendikalaşma hakkı olmasına rağmen bu
sendikalaşma hakları ne yazık ki yerine getirilmemektedir ve bunu en çok ihlal
eden de kamudaki taşeronlaşmaları örnek olarak verebiliriz. Örneğin, BİMTAŞ’ta -belediyenin İstanbul’daki taşeron kendi şirketi-
salt sendikalaşma çabası içinde olduklarından ötürü Anayasa’ya aykırı bir
şekilde işlerine son verilen çalışanlarımızı görmek mümkün.
Değerli
arkadaşlarım, bu taşeronlaşma sistemi, sendikalaşma ve örgütlenme hakları
çalışanın elinden sosyal güvenlik koşulunun sağlanmaması nedeniyle alınması, Hükûmetin çalışanların sorununu üstlenmemesi, maliyeti
düşürmek adına taşeronlaşmayı bir rant olarak
görmesinin ve devlet kurumlarında dahi taşeronlaşmayı teşvik etmesinin
sonucudur.
Taşeronlaşma
demek, Anayasa’nın 57’nci maddesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
11’inci maddesinde düzenlenen sendikalı olma hakkının engellenmesi demektir.
Taşeronlaşma demek, işsizlik demektir. Taşeronlaşma demek, kayıt dışılık
demektir. Taşeronlaşma demek, ucuz iş gücü demektir. Taşeronlaşma demek, iş
sağlığı, iş güvenliği koşullarının yaratılmadığı ortamlarda işçiyi çalışmaya
mahkûm etmek demektir. Taşeronlaşma demek, 21’inci yüzyılda yaşanan ilkel
ölümler demektir. Taşeronlaşma demek, çalıştırılan işçinin kapının önüne
sorgusuz, sualsiz konulması demektir. Taşeronlaşma demek, çalıştırılan işçinin
sorumluluğunun taşınmaması demektir. Taşeronlaşma demek, asgari ücret altında
çalışma demektir. Taşeronlaşma demek, hiçbir işçinin, hiçbir emeğin, hiçbir
şekilde söz hakkının olmaması demektir. Ve sonuç itibarıyla taşeronlaşma demek,
eşitsizlik demektir.
Değerli
arkadaşlarım, ne yazık ki sosyal devlete yakışmayan bu anlayış Tuzla’da da
kendini göstermiştir ve kot kumlama işçilerinde de kendini göstermiştir.
Önlenebilir ölümler olmasına rağmen Tuzla tersanelerinde 122 kişi yaşamını
yitirmiştir ve binlerce insan da çalışamaz hâle gelmiştir. Yine, aynı şekilde,
kot taşlama işçileri de, kumlama işçileri de aynı şekilde silikosiz
denen bir maddeden etkilenerek iki üç ay içerisinde bir kanserojen içeren
maddeyle birlikte kanser hastalığına, ölümcül bir hastalığa yakalanmaya neden
oluyor ve bugün ne yazık ki bunlar kayıt dışı çalıştırılmışlar. Örneğin,
baktığımızda, Bitlis’in iki köyündeki tüm erkekler ne yazık ki çalışmak için,
alın teri için, emeği için, en azından yaşantısını idame ettirmek için ölümü
göze alarak bu şartlarda çalışmak zorunda kalmışlardır.
Değerli
arkadaşlarım, yine, bunun yanı sıra, çocuk emeği kullanma yasağı temel çalışma
esaslarından biri olmasına rağmen bu da göz ardı edilmektedir. Örneğin Tuzla
tersanelerinde biz bunları yaşadık, gördük. On sekiz, on dokuz yaşındaki
çocukların beş altı sene oralarda çalıştırıldığını, oralarda görerek, yaşayarak
gördük. Ağır ve tehlikeli iş kolunda çocuk işçilerin
çalıştırılması da son derece büyük bir vahim.
Değerli
arkadaşlarım, Anadolu’nun değişik bölgelerinden İstanbul ve büyük şehirlere
gelen insanlarımız var. Bugün bu insanların sorunlarına bir sorumsuzluk
içerisinde yaklaşamayız. Çünkü oralarda merdiven altı atölyelerde çalışanlar,
kayıt dışı çalıştırılanlar, hatta sokaktaki tinerci de bizim sorunumuzdur ve bu
kadar işsizliğin had safhada olduğu bir süreçte bizlerin, Türkiye’de
Parlamentonun sessiz kalması mümkün olamaz.
Değerli
arkadaşlarım, yine, bunun yanı sıra, Ottawa
Antlaşması’nın gereği olan ve bu konuda bütün Parlamentonun hemfikir olduğu
mayın temizleme… Elbette ki, Parlamento olarak bu konuda Ottawa’nın gereğini yapmak, mayınsız bir dünya yaratmak
hepimizin en temel görevi olarak, bir insan hakkı olarak görmemiz mümkün,
insancıl bir yaklaşım olarak, barışçıl bir yaklaşım olarak görmemiz mümkün ve
bu konuda hemfikir iken oranın kullanım hakkının -bunun adının İsrail, adının
bir başka ülke olması önemli değil- uluslararası sermayeye peşkeş çekilmesi
büyük bir ihanet olur. İşsizliğin bu kadar had safhada olduğu bir
süreçte Güneydoğu’da 205 bin hektarlık arazinin kullanım hakkını, oralarda
bilgiyle donatılmış, teknolojiyle donatılmış, oradaki istihdamı, işsizliği
çözebilecek koşulları da yerine getirerek oradaki insanların kullanımına açmak
lazım. O topraklarda daha geçen gün 6 tane şehit verdik, oralarda yüzlerce,
binlerce insan öldü. O topraklar için bedel ödendi ve buna karşılık
uluslararası sermayeye “buyurun” deme hakkını hiç kimse kendinde göremez. Hele
ki Türkiye Büyük Millet Meclisi asla ve asla kendinde görmemelidir. Bunu kabul
etmek mümkün değildir. Çünkü oradaki yaşam koşulları iyileştirilmek durumundadır.
Bugün baktığımızda, Mardin ve Urfa’da TEDAŞ’a olan
borçları bile tarlalarını satsalar bile ödeyemez hâldeler. Orada
tarımı teşvik etmek lazım, tarıma pazar yaratmak lazım, tarıma sahip çıkmak
lazım, tarımı teknolojiyle beslemek lazım, bilgiyle beslemek lazım. Peki,
bu anlamda hiçbir çalışma yapmadan hayvancılığı yok ettiniz, tarımı yok
ettiniz, Türkiye’yi buğday ithal eden bir ülke hâline getirdiniz. Şimdi, orada
organik tarım yapmak mümkün iken bu organik tarımı da birilerine vermek büyük
bir haksızlık olur, hatta ihanet olur. Çünkü, o
topraklarda o insanların emeği var, alın teri var, kan var, gözyaşı var,
oralarda tarıma dayalı elverişli…
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Ne anlarsın sen oralardan!
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – Sen ne anlarsın! Sen ne anlarsın!
BAŞKAN – Sayın
Çetin, lütfen…
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – Sen ne anlarsın! Hiç gittin mi oraya?
BAŞKAN – Sayın
Çetin, lütfen…
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – Ne anlarsın oradan! Ne anlarsın! Benim hayatım köylerde geçti, boş
ver sen!
İşte senin
anlayışındır bu vatanı satan, senin anlayışındır ihanet eden, senin
anlayışındır…
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Hadi canım! Senin anlayışın?
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – Senin anlayışındır oraları peşkeş çeken. Burada duyarlı
olamıyorsun, burada özgür iradeni…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Çetin, son dakikanızı veriyorum efendim.
Buyurun.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – İşte bu bir anlayışın temsilcisi. Hangi anlayışın temsilcisi?
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Boş boş konuşuyorsun.
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen…
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – Topraklarımızı uluslararası sermayeye peşkeş çeken anlayışın
temsilcisi. Bunu görmezlikten gelemeyiz.
Elbette ki biz buna sessiz kalamayız ve asla ve asla da sessiz kalmayacağız. O
topraklar vatan toprağıdır. O topraklara sonuna kadar bu Meclis sahip çıkmak
zorundadır. Burada duyarlı olmak zorundayız. Her birimize de görev düşmektedir.
(CHP sıralarından alkışlar)
ABDURRAHMAN
DODURGALI (Sinop) – Kime peşkeş çekiyoruz?
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – Kaldı ki bu toprakları satın diye gelmediniz buraya. Ülkeye hizmet
etmek için, açlığa, yokluğa, yoksulluğa sahip çıkmanız için geldiniz.
ABDURRAHMAN
DODURGALI (Sinop) – Açlığa, yoksulluğa sahip çıkıyoruz.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – Onun gereğini yapmak yerine oradaki toprakları peşkeş çekme
anlayışı doğru bir anlayış olamaz, haklı bir anlayış olamaz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sensin peşkeşçi, sen!
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – Sizi bu konuda uyarıyoruz, diyoruz ki: Gelin, istiyorsanız halka
gidelim, istiyorsanız halka soralım, çünkü böyle bir yetkiniz yok, bunu
satamazsınız. Bu halk size bunun için oy vermedi.
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – 29 Martta geldik halktan!
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – Bu doğru bir yaklaşım olamaz. Bunun bu şekilde olmasını asla ve
asla doğru bulmuyoruz ve bu konuda ben Parlamentonun duyarlı olması gerektiğini
düşünüyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Soysal.
Önerinin
aleyhinde Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İstanbul’da kayıt dışı
istihdam, taşeronlaşma ve iş güvenliği sorunlarının araştırılarak önlemlerin
belirlenmesine yönelik Meclis araştırması önergesinin görüşülmesi hususunda
aleyhte söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, önergenin
üzerinde durduğu noktalar gerçekten çok önemli. Yalnız, bu noktalar sadece
İstanbul için değil, ülkenin bütün her bölgesi için, her şehri için gerçekten
çok önemli. Bugün işsizlik çok önemli boyutta. Uygulanan
ekonomik politikalar, bugün gelinen nokta itibarıyla sadece işsizliği ortaya
çıkarmamış, derinleştirmiştir. Bunun da ötesinde işçiler çaresiz, savunmasız,
sıkıntı içinde kalmışlardır. Özellikle taşeronlaşma neticesinde kamu
kurumlarında çalışan işçiler maalesef işverene karşı çaresiz bir durumda
çalışmak zorundadırlar. Birçok insan sigortasız çalışmak durumundadır,
zorundadır, zorunluluğundadır. Bunun da ötesinde siyasi polemiklerle,
siyasi yöntemlerle özellikle kamuya ait taşeronların çalıştırdıkları işçilerin
belirlenmesinde gerçekten büyük haksızlıklar olduğu, büyük sıkıntılar olduğu da
ortadadır. Bunu özelikle 29 Mart seçimlerinden önce Anadolu’da yerel bazda yoğun bir şekilde yaşadık. Sadece şikâyetler almadık,
bizzat gördük. Hâlen bu konuda mağdur olan insanlarımız, işçilerimiz bizlere
şikâyete devam ediyorlar.
Şimdi, insanlar,
işçiler ne yapıyorlar iş ararken? Artık sadece sigortalı olmayı, olabilmeyi
düşünecek durumda değiller. Daha düşük ücretle, sigortasız, daha zor şartlar
altında, daha kötü bir durumda iş aramak ve iş temin etmek için gayret
gösteriyorlar ama ifade ettiğimiz gibi maalesef bu şartlar altında bile
gerçekten işsizlik giderek artıyor.
Şimdi, bütün
bunları anlatmadan önce bir hususu ifade etmek lazım. Gerçekten AKP’nin tutum ve davranışıyla Meclis gündeminde,
görüşmelerde problemlerin olduğu ortaya çıkıyor fakat gelen kanun tasarılarında
belli bir amaca yönelik, belli problemleri çözecek, ekonomik sorunların
üstesinden gelebilecek tedbirleri alacak bir bütünlük içinde, bir yapı içinde
tedbirlerin gelmediğini görüyoruz.
Komisyonlara
yirmi otuz madde gelen tasarılar, çıkarken elli altmış maddeye kadar
yükselebiliyor, birçok husus oralarda ilave edilmeye, kanun tasarılarına monte
edilmeye çalışılıyor. Burada çok büyük problemler var.
Şimdi, işsizliğin
giderilmesi için öncelikle ne olması lazım? Ekonominin iyi
olması lazım. Ekonominin iyi olması için büyümenin iyi olması lazım,
büyümenin iyi olması için yatırımların iyi olması lazım, esnafın, çiftçinin,
işçinin, işverenin, herkesin iyi olması lazım. Bugün kim esnafın, çiftçinin,
işçinin, işverenin, sanayicinin iyi olduğunu söyleyebiliyor? Bunu söylemek
mümkün mü? Bu, sadece bugünkü küresel krizle ilişkilendirilerek ortadan
kaldırılabilecek veya göz ardı edilebilecek bir problem değil.
Bakın, ülkenin
her tarafında birtakım gelişmeler oluyor, her tarafında insanlar arasında
kavga, dövüş, ölümler ortaya çıkıyor, sosyal problemler ortaya çıkıyor. Bunların çok iyi irdelenmesi, çok iyi düşünülmesi lazım.
Sadece
İstanbul’daki yabancı işçi sayısının bile, Hükûmet
yetkililerinin ifadesiyle, önemli boyutlara ulaştığını görüyoruz.
Şimdi, işsizliğin
giderilmesi için ihracatın artması lazım değil mi, rekabetin olması lazım değil
mi, dış ticaretin iyi olması lazım değil mi? Peki, yatırımların artması için, Hükûmetin yatırımları artırması için, özel sektörün
yatırımlarını teşvik için ne yapmak lazım? Tedbir almak
lazım. Hükûmetin aldığı tedbirleri bir tarafa
bırakın, teşvik yasaları bile maalesef hem dengesizliği ortaya koymuş, bazı
illerde de çok büyük problemlerle karşılaşılmıştır. Uygulanan teşvik
politikaları dengeyi bozmuş, bazı illerdeki yapılanmayı bozmuş, en yakın illere
doğru bir taşınma söz konusu olmuştur. Bu hususta, teşvik politikalarının
istihdamı artırmadığını, Hükûmetin uyguladığı teşvik
politikalarının istihdamı geliştirmediğini gazetelerde, özellikle teşvik edilen
bölgelerde bu işin gerçekleşmediğini çok net bir şekilde görmeye başladık.
Şimdi, işsizlik
artıyor, 1 milyondan fazla insan geçen yıldan beri işsiz olmuş. Bir süre önce
bir konuşmamda bu kürsüden ifade ettim, sadece Denizli’de geçen yıl Nisan
ayından bu yana 32 bin kişi işten çıkmış. Kayıtlı olanı bu, 4’le çarptığınız
zaman 128 bin, 130 bin. 500 bin nüfuslu bir şehrin merkezini düşündüğünüzde,
dörtte 1’i şehrin gelirden problemli, yiyecekten problemli, içecekten problemli,
eğitimden problemli bir hâle geliyor. Kayıt dışıyla dikkate alınarak
düşünüldüğünde, bu problemlerin giderek arttığını görüyoruz. Tabii, bu tür
uygulamalar, taşeronlaşma ve benzeri uygulamalar birtakım problemleri giderek
artırıyor, sıkıntıyı ortaya koyuyor. Belki, Hükûmet,
birtakım şeyleri, kendiyle beraber, birlikte düşünen, kendi yandaşlarını bir
şekilde, ne yapıyor? İstihdam etme imkânlarını işverenlere baskı yaparak
sağlamayı becerebiliyor.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Denizli’yi Teşvik Kanunu’na almışlar, duymadın mı?
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Denizli’nin Teşvik Kanunu’nda gerçekten çok büyük sıkıntıları var.
Sınırı öbür tarafa geçtiğinizde, 13 kilometrelik, 15 kilometrelik, 20
kilometrelik alanda 13 tane fabrika taşınmış. Bunu, Denizli’nin Sanayi Odası
Başkanı söylüyor. Burada neyi ifade etmek istiyorum? Hükûmetin
uyguladığı politikalar istihdamı artıramamış; bilakis istihdam düşmüş, şehirler
sıkıntıya girmiş, insanlar tekrar geriye doğru göçe başlamış. Hükûmetin, bu tür problemlerin çözülmesine yönelik direkt
getirdiği, katkı sağladığını ortaya çıkaracak tedbirleri içeren bir paketi de
ortaya çıkmadı. Parça parça, o gün ne lazım, bugün ne
lazım, onlar gelmeye başladı. Bugün, bakıyorsunuz, “bütçe çizgisinin altında
borçlanma” diye borçlanmayı azaltacak birtakım uygulamalar, Toprak Mahsulleri
Ofisine fındık aldırmalar… Maalesef, bu tür yanlış uygulamalarla Hükûmetin ekonomiyi daha da sıkıntıya soktuğunu görüyoruz.
Şimdi, bu tür
çalışma sistemi, bu Mecliste, komisyonlarda bu tür çalıştırma sistemi
insanların iş bulmasını sağlıyor mu? Refahının artmasını sağlıyor mu? “Fert
başına 10 bin dolarları aştı.” dediğiniz millî gelirin 8 bin dolarların altına
düşmesini engelliyor mu? “10 milyar YTL” dediğiniz bütçe açığının 70 milyar
YTL’lerin üzerine çıkmasını engelliyor mu?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Ayhan, devam edin.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – İnsanların mutsuzluğunu engelliyor mu? İnsanların mutlu olmasını
sağlıyor mu? Bütün bunları dikkate alan yeni ekonomik önlemlerle bu Parlamentoda,
milleti de inandıracak, millete de öneriler sunacak hususların görüşülmesi
lazım. Bunların dikkate alınması lazım.
Bu vesileyle
hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ayhan.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır; okutup oylarınıza sunacağım.
2.-
(10/106) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin
bugünkü birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu’nun, 02.06.2009 Salı Günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun “TBMM Genel Kurul
Gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler”
kısmının 58. sırasında yer alan 10/106, esas nolu,
“Esnaf ve Sanatkârların Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin
Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri
Gereğince” Meclis Araştırması önergesi görüşmelerinin bugünkü Birleşimde
yapılmasının İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkan vekili
BAŞKAN – Önerinin
lehinde İstanbul Milletvekili Mithat Melen.
Sayın Melen,
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MİTHAT MELEN
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye, yapı
itibarıyla tek başına çalışmaya alışmış, bağımsız insanlardan kurulmuş ve
müteşebbislerden oluşmuş bir yapıya sahiptir. Aslında, hepimizin ruhunda
esnaflık ve sanatkârlık var. Yani biz tek başımıza çalışıp bir şey üretmeyi,
usta-çırak ilişkisi içerisinde olmayı, ruhumuz ve yapımız icabı geleneklerimize
uyarak yıllardır uygulayan, yapan bir milletiz. Bu çok önemli
bir şey. Bakın, Anadolu o loncalarla ayakta kalmıştır yıllar boyu ve
Anadolu’da gerçekten ciddi bir kültür oluşmuştur asırlar boyu. Çok önemli bir
şey bu ama yavaş yavaş hepimiz unutuyoruz bunları
çünkü bir ülkede üretimin esas motoru gerçekten bireyseldir. Bireysel ahlak
üretimi iter. İşte orada da Türkiye’de, bu ülkede, Anadolu’da asırlardır çok
ciddi bir biçimde yerleşmiş bir yapı var, o da esnaf ve sanatkârlar. Bugün
resmî kayıtlara göre 2 milyon civarında esnaf ve sanatkârlarımız ama her gün
artmıyor sayıları, maalesef, sayıları azalıyor esnaf ve sanatkârlarımızın ve
yapımıza uygun olmayan, daha değişik bir, kapitalizm bile demiyorum, çarpık bir
kapitalizm modeli Türkiye’ye giriyor. Türkiye’de bir sabahleyin 35 tane
alışveriş merkezi açılıyor ama o alışveriş merkezlerine üretim yapacak bir yapı
hiçbir zaman oluşmuyor. Ben alışveriş merkezlerine karşı değilim yani kimse
karşı olamaz ama o yapıyı destekleyecek, üretimi ve dayanışmayı oluşturacak bir
yapıyı bir türlü, ne gerçekleştirebiliyoruz ne de ihmal ediyoruz. Bakın,
rakamlar bunlar, her yıl, 200 bin tane esnaf yeniden hizmet vermeye çalışıyor,
yeni açılıyor ama 300 bin esnaf piyasadan çekiliyor. Ne kadar
ciddi bir rakam.
Hep Avrupa
Birliğinden, Avrupa Birliği standartlarından bahsediyoruz. Avrupa Birliği
standartları içerisinde de en önemli şey, küçük ve orta işletmeler ama küçük ve
orta işletmeler, ki yavaş yavaş
onların da tanımı değişiyor, 150 istihdamın üzerine çıkarıyorlar; ki Avrupa’da
da onda büyük sıkıntı var, acaba, esnaf ve sanatkârı nasıl korumak gibi ve çok
ciddi önlemler almak gibi, ki dikkat buyurursanız, incelerseniz, Avrupa Birliği
bütçesinin yaklaşık olarak üçte 1’i tarım sektörüne, diğer yarısı da bölgesel
kalkınma ve bunun yanında da gerçekten esnaf ve sanatkârlara gider. Ama biz,
yıllardan beri esnaf ve sanatkârlarımızı hem unuttuk hem o yapıyı bir türlü
rayına oturtamıyoruz. Bugün Türkiye’de esnaf ve sanatkârın en
ciddi problemi, başta, ayakta kalabilmek problemi, yaşayabilmek problemi yani
finansman. Türkiye, bu faiz furyası içerisinde o yapıyı, o gerçeği göz
ardı etti. Bugün Anadolu… Bakın, hepiniz milletvekilisiniz, vatandaşlarımız da
dinliyor burada; 1 tane esnafın
yaklaşık 3 ve 4 kişiyi beslediği gerçeği var, yani ortalama 4 kişilik çekirdek
aileyi besliyor. 8-10 milyon insandan bahsediyoruz Türkiye’de. 8-10 milyon
insanı unuttuk ve sıkıntının üzerinde. Her gün, her köşede, bir esnafın, bir
sanatkârın dükkânını kapattığını görüyoruz, kiralardan dolayı, finansman
sıkıntılarından dolayı, yeni teknolojilere ulaşamamaktan dolayı, yeniden
yapılanamamaktan dolayı. Son değiştirdiğimiz yasada da -KOSGEB’le ilgili olan-
yine bu konuda çok ciddi bir şey yok. Yani biz eğer bu toplumda, başta piyasa
ekonomisini ve piyasa ahlakını ayakta tutmak istiyorsak, önce o esnaf ve
sanatkârı ciddiye almak ve dikkate almak zorundayız.
Şimdi, ben
Mecliste dikkat ediyorum. Kimsenin işine de gelmiyor belki bunları… Beni
dinlemek için değil, ama bunları anlamak için oturup düşünmemizde yarar var.
Çünkü bu toplumun yapısında gerçekten unutulan ve zorla unutturulmaya çalışılan
bir olgu var, o da “üretmek”. Bizim dinimizde de üretmek ön planda, bizim
ahlaki anlayışlarımızda da üretmek ön planda. Ama biz zorla, son on senedir, on
beş senedir kendimize göre, dünya ekonomisinin gelişmesine uyduğumuzu
zannederek…
Hayır, bugün
Amerika Birleşik Devletleri bile esnaf ve sanatkârını korumak için acayip
önlemler almaya başladı, hele bu krizden sonra. Çünkü o toplumun yapısı, o
çekirdek yapı, ticaretin çekirdek yapısı esnaf ve sanatkâr; bütün dünyada
böyle. Cenevizlilerden, bakın, düşünün, oradan üremiş, çıkmış. Ticaretin çıkma
nedeni, bugün, senedin bile ortaya çıkma nedeni, belki devletin ortaya çıkma
nedeninin başında… O üreten ufak tefek -yani adamlar belki çok büyük, insanlar
çok büyük ama- çok ufak dükkânlarla başlamış bu iş, çok ufak kurulu düzenle
başlamış ve Türkiye’de bu kurulu düzeni bozuyoruz.
Yine devletin
rakamlarına bakın: Protesto edilen çek sayısı, protesto edilen senet sayısı
maalesef küçük işletmelerde büyük işletmelere göre daha çok. Yapı daralıyor,
yapı küçülüyor, yapı küçüldükçe sosyal gerginlikler de artıyor Türkiye’de.
Bugün ufak bir yerdeki sosyal barış -işte, politikacının çok iyi bilmesi lazım
bunu- çarşıdan geliyor. Çarşı ayağa kalkmazsa, çarşı gerçekten oturduğu yerden
ayağa kalkmazsa, daha doğrusu, ayakları üzerinde duramazsa ekonomi çalışamaz.
Ama çarşıyı ihmal etmek pahalıya mal olabilir. Biz çarşıyı galiba son yıllarda
ihmal ettik. Bunun adına da ekonomik gelişme ve kapitalizm dememekte yarar var;
bunun adına, yanlış oluşan, yanlış gelişen bir yapı… Ayrıca sosyal bir devlet
anlayışında da bunun çok büyük önemi var. Türkiye Anayasası’nın -bakın, çok
açık- 173’üncü maddesinde ne diyor: “Devlet, esnaf ve sanatkârı koruyucu
tedbirleri alır.” Nasıl alır? Lafta alır. Bunun için, gerçekten, oturup bir
araştırma yapmak zorundayız. Bir sosyolojik yeni yapı gerekiyor Türkiye için. O
sosyolojik yeni yapı da, üretmeyi ön plana alan, ahlaki değerleri ön plana
alan… Ki ahlaki değeri büyük yapılarda ele alamıyorsunuz. Ticarette
bir numaralı mesele ahlak tabii, ahlakı ön plana almak. Çek ve senet
ikinci plandadır, kişisel ahlak çok önemlidir. İşte o kişisel ahlakı, yavaş yavaş, esnaf ve sanatkârı ihmal ederek unutmaya başladık.
Onun için, devlet
esnaf ve sanatkâr için koruyucu tedbirler alır. Nasıl alır? Oturup
araştıracağız, bulacağız, uzmanları hakikaten devreye sokacağız ve sadece 2
milyon değil, 4 milyon olması gereken esnaf ve sanatkârımızı yeniden yaratmamız
lazım. Çünkü Türkiye teknolojide geri kalıyor, Türkiye dünyayla rekabet
edemiyor. Hep bunları söylüyoruz. Türkiye'nin, dünyayla rekabet edebilmesi
için, daha çok araştırma yapabilmesi için, gerçekten, önce kendi üreticisini,
yani esnafını, yani sanatkârını, üreten herkesi koruması lazım.
Onun için, bu
verdiğimiz önergenin, hepimizin iyi düşünerek, lehinde oy atılmasını istirham
ediyorum. Bu duygu ve düşüncelerle saygılarımı sunuyorum.
Arz ederim
efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Melen.
Önerinin
aleyhinde Hatay Milletvekili Orhan Karasayar, buyurun
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Önerinin
aleyhinde olduğumu bildiriyor, saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ederim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Karasayar.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Nedenini açıklasana, nedenini.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Sayın Başbakan öyle söylemiş.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Yararlanmak istiyorduk aslında.
ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Ben ne söyleyeceğimi bilirim, o seni ilgilendirmez.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Söyle işte, biz bir şey demiyoruz.
BAŞKAN – Önerinin
lehinde Bursa Milletvekili Onur Öymen.
Sayın Öymen, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ONUR ÖYMEN
(Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisinin esnafın, sanatkârın durumu hakkında verdiği önergenin lehinde
görüşlerimizi ifade etmek için söz almış bulunuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye'nin her yerinde hepimiz esnafla sık sık
temas ediyoruz. Ülkemizin bugün içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıların
esnafımızı nasıl etkilediğini hep birlikte görüyoruz. Esnaf perişandır.
Ekonomimiz, üretimimiz, sanayimiz her ay yüzde 20’den fazla geriliyor, geçen
yıla kıyasla. İşsizlik oranı Türkiye’de rekor düzeylere yükseldi. 4 milyondan fazla
vatandaşımız işsizdir. Ekonominin bu durumunda, işsizliğin bu kadar yüksek
olduğu bir ortamda ülkemizdeki esnaflar ne yiyecek ne içecek? Biz pek çok yerde
esnafımızı ziyaret ediyoruz, bize söyledikleri şudur: “Günlerdir siftah
yapamıyoruz.” diyorlar. Evini satan var,
arabasını satan var dükkânını açık tutmak için. Buna rağmen, pek çoğu artık
işyerini kapatmış, dükkânını kapatmış. Bu insan ne yiyecek, ne içecek?
Hepimizin görevi, özellikle ülkemizin içinde bulunduğu bu sıkıntılı durumda
esnafımıza destek olmak için ona yeni geçim imkânları sağlamaktır. Özellikle
ülkemizin doğusunda ve güneydoğusundaki esnafımız aynı zamanda çiftçilikle
uğraşıyor, tarımla uğraşıyor. Ona tarım alanında yeni gelir kaynakları
sağlamak, bugün içinde bulunduğu sıkıntıları bir ölçü de olsa hafifletebilir.
İşte, değerli
arkadaşlarım, günlerden beri Mecliste görüştüğümüz mayınlı alanların
temizlenmesi konusu. Eğer bu topraklar bölgedeki köylüye, esnafa tahsis edilirse
bu alanda esnafımıza önemli bir katkı sağlayacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, meseleye bu açıdan bakmak gerekiyor. Öyle anlaşılıyor ki Meclise
sunulan tasarıda amaç, her ne kadar gerekçesinde Ottawa
Sözleşmesi’nin gereğini yerine getirmek gibi görünüyorsa da gerçek amaç,
maalesef bu toprakları bazı yabancı şirketlere vermektir, kırk dört yıllığına
işletme hakkını vermektir.
Değerli
arkadaşlarım, bu vesileyle size şunu söylemek istiyorum: Biz, bu toprakların
yabancılara tahsis edilmesi için bu kanunun hazırlandığını nereden biliyoruz?
Şuradan biliyoruz: Eğer amacınız Ottawa Sözleşmesi
olsaydı, Ottawa Sözleşmesi’nin hiçbir maddesinde
sadece ülkenin bir bölümündeki mayınların temizlenmesinden bahsetmiyor, “Bütün
mayınları temizleyeceksiniz; hem kendi döşediğiniz hem başkalarının,
teröristlerin vesaire hepsini temizleyeceksiniz.” diyor. Türkiye’de bizim
döşediğimiz kaç tane mayın var? 921 bin mayın var. Suriye sınırında kaç mayın
var? 615 bin mayın var. Geriye kalan 305 bin mayını kim temizleyecek? Tasarıda
bir tek satır yok. Demek ki amaç mayınları temizlemek değil. Öbür bölgelerle
ilgili değilsiniz çünkü mayınların döşendiği diğer topraklar bereketli
topraklar değil, organik tarım yapılacak topraklar değil, yabancıların göz
koyduğu topraklar değil. Onun için, siz sadece verimli topraklardan mayınların
temizlenmesiyle ilgilisiniz. Onun için, sadece Suriye sınırıyla ilgili bir
tasarıyı Meclise getiriyorsunuz. Bunu kayda geçiriyoruz, bunu Meclisin
huzurunda ve tarihin huzurunda kayda geçiriyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
başka nereden anlıyoruz amacınızın ticari olduğunu? Şuradan anlıyoruz: Siz bu
tasarıyla bize demiyorsunuz ki mayınlardan temizlenecek araziler şu şekilde
değerlendirilecektir. Mayından temizlenecek arazi, artı ona bitişik hazine
arazisi… Onu da vereceksiniz, yani mayından temizlenmiş araziyi vermek
yetmiyor, ona bitişik araziler varsa, devlet çiftlikleri varsa, Ceylanpınar’da,
şurada burada, onu da vereceksiniz. 2’nci maddede aynen bunu yazıyor.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, çok kısa vaktimiz var, size birkaç cümleyle durumu özetleyeceğim:
Şimdi, bugün 64
ülkede döşenmiş 100 milyon mayın var ve bu mayınların temizlenmesi için
Birleşmiş Milletler çerçevesinde çok yoğun bir faaliyet gösteriliyor. NATO’nun
NAMSA örgütü pek çok ülkede mayınları temizliyor. Bunun dışında, Birleşmiş
Milletlerle çalışan ve kâr gayesi gütmeyen sivil toplum örgütleri var.
Bunlardan bir tanesinin adı “HALO.” Bugüne kadar 5 milyon mayın temizlemiş, 7
bin tane mayın temizleme uzmanı var. Bunlarla konuştunuz mu? Onlardan teklif aldınız
mı? Onların bu toprakları kaça temizleyebileceğini gördünüz mü?
Şimdi, siz ayrıca
şunu biliyor musunuz? Bu Suriye sınırındaki mayınların önemli bir bölümü hâlen
temizlenmiş vaziyettedir, biliyor musunuz? Türk Silahlı Kuvvetleri, Suriye
sınırına bitişik,
Bakın, NAMSA
örgütünün çeşitli ülkelerde yaptığı mayın temizleme operasyonlarında, bu konuda
en uzmanlaşmış ülkelerin silahlı kuvvetlerine öncü görev veriliyor. Biliyor
musunuz, NAMSA’nın Azerbaycan’daki mayınları
temizleme operasyonunun öncü gücü hangisidir? Türk Silahlı
Kuvvetleri. Türk Silahlı Kuvvetleri Azerbaycan’daki mayını temizleyecek,
Türkiye’deki mayını temizleyemeyecek, “Ben bunu temizlemek istemiyorum. Ben
döşedim, kim sökerse söksün.” diyecek! Siz buna inanıyor musunuz? Türk Silahlı
Kuvvetleri böyle bir şey söyler mi? Biz bunun Türk Silahlı Kuvvetlerine
yapılmış büyük bir haksızlık olduğuna inanıyoruz.
“Efendim, ne
yapalım? Beş sene süremiz var, mecburuz; başka çaremiz yok.” Doğru değil. Açın Ottawa Sözleşmesi’ni, eğer o süre içinde
tamamlayamıyorsanız bu sürenin uzatılmasını isteyebiliyorsunuz. Mesela Tayland
uzatılmasını istemiş, 2018 yılına kadar Tayland’a süre vermişler. Siz niye
istemiyorsunuz? Yani amaç buysa, “Beş sene içinde yapamayız. Sadece özel sektör
yapar.” filan diyorsanız, müracaat ediyorsunuz, sürenizi uzatıyorlar; bu kadar
basit. Tayland’ın yaptığını biz niye yapmayalım?
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
size bir de şu soruyu soruyorum: Diyorsunuz ki Hükûmetin
Meclise getirdiği ilk öneride “Biz bunu, efendim, yap-işlet-devret esasına göre
yaptıracağız.” Bana lütfen -bu
kadar araştırdık, bu kadar konuştuk- dünyada bunu yapan, bu sistemi benimseyen
bir tane ülke gösterin, bir örnek verin, hangi ülke bunu böyle yapmış? Bizim
bildiğimiz yok. Yani, hiçbir ülkede bu kadar akıl yok mu?
Elli beş ülke
kendi silahlı kuvvetlerine temizletiyor. Başbakan bize Suriye’yi örnek veriyor,
Suriye’de temizleyen Suriye Silahlı Kuvvetleri. Onlar yapabilecek, biz
yapamayacağız! Tunus’ta bile silahlı kuvvetler temizlemiş mayınları, biz
yapamayacağız! Buna inanıyor musunuz gerçekten? Belli ki burada başka bir iş
var, yani bu arazileri yabancılara vermek için bulunmuş bir bahane, bize öyle
geliyor. “Türk Silahlı Kuvvetleri yapamaz.” Yani, bu Türk Silahlı Kuvvetlerine
karşı saygılı bir söylem midir? Bir asker çıkıp da kamuoyunun önünde “Biz bu
işi yapamıyoruz. Bu çok tehlikelidir, çok zahmetlidir.” dedi mi size bugüne
kadar? O zaman bunu nereden çıkarıyorsunuz?
NURETTİN AKMAN
(Çankırı) – Basın sözcüsü söyledi.
ONUR ÖYMEN
(Devamla) – Millî Savunma Bakanımızın mektubu var, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
görüşünü yansıtan, Sayın Başbakana mektubu var sekiz madde hâlinde. “Bu kanun
son derece yanlıştır.” diyor, “Baştan sona yanlıştır.” diyor. Şimdi, Sayın
Millî Savunma Bakanımızın görüşüne itibar etmeyecek miyiz yani? Değerli
arkadaşlarım, çok ciddi bir konudur ve buna mutlaka dikkatinizi çekiyorum.
Şimdi, işin daha
ciddi tarafı var. Bu, dünya çapında bir olaydır, dünya çapında bir konudur.
Bazı ülkeler, kendi toprakları yeterli olmadığı için başka ülkelerden toprak
kiralıyorlar. Çok geniş topraklar kiralıyorlar, orada üretim yapıyorlar, kendi
ihtiyaçlarını böyle sağlıyorlar.
Ekonomist’in son
sayısını açın, hangi ülkeler, ne kadar toprak kiralamış, görün. Toplam
kiralanan veya satın alınan tarım alanları Fransa’nın bütün ekilebilir alanları
kadardır ve Türkiye’den de bahsediyor. Türkiye Bahreyn’le bir anlaşma yaptı
diyor, bu konuda, 500 milyon dolarlık. Bu anlaşma 3 ila 6 milyar dolara
çıkabilir diyor. Bizim ilgili
bakanlığımız açıklıyor: “Yok efendim, öyle değil, teknolojik iş birliği
anlaşması.” Siz bana bir tane teknolojik iş birliği anlaşması gösterin 500
milyon dolarlık! Metin burada, buyurun, isteyen arkadaşlarıma göstereyim.
Türkiye'nin adı geçiyor. Bahreyn dünyada 20 ülkeyle anlaşma yapmış, 1 tanesi
Türkiye.
Değerli
arkadaşlarım, bu konu son derece ciddi bir konudur ve bu konuyu böyle hafife
alarak, birtakım mugalatalarla, birtakım siyasi
polemiklerle geçiştirmemiz mümkün değil.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Öymen, devam edin.
ONUR ÖYMEN
(Devamla) – Latin Amerika’da yabancı tarım işletmelerinin, United Fruit Company başta olmak üzere,
yol açtığı siyasi çalkantılardan kaç hükûmetin
devrildiğini biliyor musunuz? Kaç askerî darbe yapıldığını biliyor musunuz? O
kadar geriye gitmeyin, daha bu yıl sırf bu yüzden Madagaskar’da hükûmetin devrildiğini biliyor musunuz? Bu kadar ciddi bir
konudur, bu kadar siyasi bir konudur ve bütün bunları düşünmenizi tavsiye
ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Başbakan bugün yaptığı konuşmada muhalefete çiçekler
atıyor, iltifatlar yağdırıyor. Biz de muhalefet partilerindeki eski diplomatlar
olarak nasibimizi almışız, bizden “eski monşerler”
filan diye bahsediyor.
Değerli
arkadaşlarım, kendisine şunu hatırlatırım: Bu diplomasi mesleğinde bize her
şeyi öğrettiler ama en çok, en önemli öğrettikleri şey, vatan topraklarını
korumaktır, satmak değildir! (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
Çok teşekkür
ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öymen.
Önerinin
aleyhinde, Samsun Milletvekili Ahmet Yeni.
Sayın Yeni,
buyurun efendim.
AHMET YENİ
(Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün her grup ayrı ayrı öneri getiriyor. Milliyetçi Hareket Partisi de biraz
evvel dinlemiş olduğumuz grup önerisini getirmiş oldu.
Bizim daha önemli
meselelerimiz var.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Esnaf önemli değil mi?
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Başbakanın talimatı daha önemliymiş!
AHMET YENİ
(Devamla) – Biraz sonra bizim grubumuzun getireceği öneri var.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – İnsanlar işsiz ve aç.
AHMET YENİ
(Devamla) – Adalet ve Kalkınma Partisi Samsun Milletvekili olarak, Milliyetçi
Hareket Partisinin bugün Meclise getirmiş olduğu grup önerisine karşı olduğumu
ifade eder, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yeni.
III.-
Y O K L A M A
(MHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Toplantı yeter sayısı istiyoruz.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Yoklama
talebinde bulunan arkadaşlarımızın isimlerini tespit edeceğim: Sayın Vural,
Sayın Günal, Sayın Yalçın, Sayın Çelik, Sayın Akkuş,
Sayın Yunusoğlu, Sayın Bal, Sayın Taner, Sayın Nalcı,
Sayın Uslu, Sayın Özensoy, Sayın Akçay, Sayın Paksoy, Sayın Tankut, Sayın
Sipahi, Sayın Enöz, Sayın Orhan, Sayın Yıldız, Sayın
Bulut, Sayın Varlı.
Yoklama için üç dakika
süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayımız vardır.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.-
(10/106) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin
bugünkü birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:
3.-
(10/178, 10/190 ile 10/237) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 2/6/2009 Salı günkü
birleşiminde birlikte yapılması ve Genel Kurulun bugün saat 19.00’a kadar
çalışmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu’nun, 02.06.2009 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Kemal
Kılıçdaroğlu
İstanbul
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/178, 10/190 ile
10/237 esas numaralı Meclis Araştırma Önergelerinin görüşmelerinin, Genel
Kurul’un 02.06.2009 Salı günlü birleşiminde birlikte yapılması ve Genel Kurulun
bugün saat 19.00’a kadar çalışması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin
lehinde, Ankara Milletvekili Tekin Bingöl.
Sayın Bingöl,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
TEKİN BİNGÖL
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, mevsimlik tarım işçilerinin
sorunlarını görüşmek üzere verilen önergeler hakkında Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Onlarca yıldır
mevsimlik tarım işçileri sorunlarla iç içe yaşarlar. Gelişen teknolojiler,
tarımdaki değişiklikler, ulaşımdaki gelişimlere rağmen bu sorunlar azalacağına
artarak devam eder. Gün geldi mevsimlik tarım işçileri Çukurova’da sıtmayla
mücadele ettiler. Bulaşıcı hastalıklar, salgınlar en çok mevsimlik tarım işçilerini
etkiledi. Sırtlarında taşıdıkları çocuklarını kaybettiler. Bu sorunlar olumsuz
barınaklarda yaşamalarından kaynaklandı. Kötü beslenme alışkanlıkları onları
kırıp geçirdi ve maalesef son yıllarda onların korkulu rüyası hâline gelen
trafik canavarı âdeta onlar için ölüm yollarında pusular kurdu. Geçtiğimiz yıl,
sadece Adıyaman’dan yola çıkan mevsimlik tarım işçilerinin 25’i bir araçta
hayatlarını kaybettiler.
Mevsimlik tarım
işçilerinin bir diğer önemli sorunları ise çocuklarının yaşadıkları. Bildiğiniz
gibi tarım işçileri bütün aile birlikte göç yollarına dizilerek o mevsimi
çalışarak geçirip karınlarını doyurmak zorundalar. İşte o nedenle mevsimlik
tarım işçileri çocuklarını eğitim henüz tamamlanmadan göçe götürmek zorundalar
ve dönüşte de okullar açılmıştır ama hâlâ o çocuklar tarlalarda çalıştıkları
için, ırgatlık yaptıkları için eğitimlerini doğru dürüst alamazlar ve hayatta
kalan mevsimlik tarım işçilerinin çocuklarının çok az bir kısmı ilköğretimin
üzerinde fazlaca eğitim alabilirler.
Değerli milletvekilleri,
bu tarım işçilerinin hemen tamamına yakını Güneydoğu’da yaşayan insanlarımızdan
oluşmaktadır. Bu tarım işçileri Adıyamanlıdır, Urfalıdır, Kilislidir,
Batmanlıdır, Şırnaklıdır, Diyarbakırlıdır yani kısacası, dört haftadır
görüşmeye çalıştığımız mayınlı arazilerle iç içe yaşayan yurttaşlarımızın
oluşturduğu insanlardır. Onun için bu mayınlı tarım arazileri mevsimlik tarım
işçilerini çok yakından ilgilendirmektedir.
Bu yasa tasarısı
görüşülüyorken küçücük bir umut ışığı yandı mevsimlik tarım işçilerinin
kafalarında. Mevsimlik tarım işçileri artık hayal kuramıyor. Mevsimlik tarım
işçilerinin umutları sönmüş. Ama, mayınlı tarım
arazilerinin görüşülmesiyle birlikte ufacık bir ışık dahi, yasa görüşülmeye
başlanırken sönüp gitti. Onlar, hayatlarını verdikleri, bedel ödedikleri, sakat
kaldıkları o toprakların, mayınlı arazilerin temizlenerek kendilerine
verileceğini umut ediyorlardı ama maalesef o umutları da söndü. Bu yasa…
Yıllardır o bölgede bedel ödeyen, sakat kalan ve göç yollarında, ölüm tarlalarında
âdeta mahvolan insanların topraklarıydı, ellerinden alındı. Şimdi, birinci
derecede hak sahibi olan bu insanlara maalesef bu araziler çok görülüyor.
Değerli
milletvekilleri, o tarlalar âdeta ölüm tarlaları. Biz, o tarlaların, kardeşlik
türkülerinin okunduğu barış tarlalarına dönüştürülmesini istiyoruz. Biz, o ölüm
tarlalarının ekmek tarlaları hâline dönüştürülmesini istiyoruz ve diyoruz ki o
tarlaları ipotekli tarlalar hâline getirmeyelim. Çok iyi bilirsiniz ki ipotekli
mallar bir daha kolay kolay gerçek sahiplerine dönmez
ama maalesef bu tasarı o ölüm tarlalarını ipotekli tarlalara dönüştürüyor. Elli
yıllık süre içerisinde siz o tarlaları birilerine ipoteklerseniz maalesef o
tarlalar bir daha gerçek sahiplerine dönmez.
Bu Parlamentoda,
22’nci Dönemde, 1 Mart tezkeresi Cumhuriyet Halk Partisinin kararlı tutumuyla,
doğru tespitiyle, sağduyulu milletvekillerinin katkısıyla reddedildi. Peki,
kötü mü oldu? O gün için Cumhuriyet Halk Partisini eleştirenler şimdi
kafalarını kuma gömmüşler âdeta, söyleyebilecek hiçbir şeyleri yok çünkü
Irak’taki kardeş kanı Türkiye’ye de sıçrayacaktı. Onu,
Cumhuriyet Halk Partisinin ve 22’nci Dönem Parlamentosunun kararlı tutumu
engelledi. Sadece 60’a yakın Türk şoförü, ekmeklerinin hatırı için Irak’a sefer
yaparken âdeta ateşe yürüdüler ve hayatlarını kaybettiler. Düşünün ki, o
tezkere reddedilmeseydi o kan Türkiye’ye sıçrayacaktı ve maalesef 1 milyonun
üzerinde Müslüman kanının akıtıldığı Irak’ta, bugün aynı sıkıntıyı, aynı kan ve
gözyaşını biz ülkemizde yaşamış olacaktık.
Şimdi, yeniden
böyle bir süreçle karşı karşıyayız değerli milletvekilleri. Biliyoruz, AKP’li
milletvekili arkadaşlarımızın ruhunun derinliklerinde fırtınalar kopuyor.
Biliyoruz, AKP’li milletvekili arkadaşlarımız huzursuz. En zor şey değerli
milletvekilleri, bir insanın inanmadığı bir sorun karşısında mecburen bir
konuya oy vermesi. Şimdi, o hâletiruhiye içerisinde olan AKP’li arkadaşlarımıza
sesleniyoruz, lütfen vicdanınızın sesini dinleyin. Bu ses, sizi bu ülkenin
gerçekleriyle yüz yüze bırakacak ve gerçekten bu tasarıda yanlış olan bir
uygulamayı ortadan kaldıracak.
Bakınız, o
bölgede sadece tarım yapılacak araziler yok. 1975 yılında Mardin Kızıltepe
Çamurlu bölgesinde yapılan araştırmalar sonucunda müthiş petrol rezervi bulundu
ve o kuyular işletmeye açıldı. Ama maalesef o kuyular mayınlı araziyle
bitişikti ve maalesef 80 kilometrelik bir hattı kapsayan o mayınlı arazilerde
petrol aranamadı. Ama hemen o 80 kilometrenin karşısında, Suriye sınırlarında
534 tane kuyu şu anda faal vaziyette çalışıyor. Şimdi, düşünün, Suriye
sınırında bu kuyular var, hemen bitiminde, Türkiye’de TPAO’nun yaptığı
araştırmalar sonucunda orada petrol olduğu söz konusu ama maalesef bu verimli
araziler, bu petrol fışkıran araziler bizim insanlarımızın hizmetinden
alıkonuluyor.
Buralarda,
aslında hep çıkılıp bu kürsüde 216 bin dönümlük bir araziden bahsedildi.
Değerli milletvekilleri, bu tasarıda bu arazinin 216 bin dönüm olmadığı çok
açık. 2’nci maddede şöyle tanımlamalar var, deniyor ki: “Müstakil, kullanıma
müsait olmayan araziler de bu kapsama alınacak.” Nedir bu kullanıma müsait
olmayan araziler? Artık geçmişin tanımlamaları geçerli değil. Arazi ıslah
çalışmalarıyla, tesviyelerle ve yeni farklı sulama yöntemleriyle o
kullanılmayan arazilerin birçoğu tarıma elverişli hâle getirilebilir. Bir başka
tanımlama daha var 2’nci madde, o da diyor ki: “Bu araziyle yani mayınlı
arazilerle bütünlük arz eden hazine arazileri de bu kapsama alınacak.” Yani ucu
açık bir deyim. Dolayısıyla, 216 bin dönümlük bir araziden bahsetmek mümkün
değil. Orada, kaba bir deyimle, araziler 2 milyon dönümün üzerinde değerli
milletvekilleri.
Yine bu 2’nci
maddede “Hazineye ait olmayan kamu arazileri de bu kapsam içine alınabilir.”
deniyor. Peki, böyle bir mayın temizleme arazisine müstakil kullanıma müsait
olmayan arazileri, mayınlı tarlalarla bitişik olan, bütünlük arz eden arazileri
ve diğer kamu arazilerini katmak neyin nesi? Amaç, mayınlı arazileri temizlemek
değil.
Değerli
milletvekilleri, bu tasarıyla mayınlar temizlenmiyor, bu tasarıyla âdeta yeni yeni mayınlar döşenmiş. Şimdi düşünün, ülkede yüzlerce,
binlerce ulusal ve uluslararası ihale açılmış ve çok önemli, hayati ihaleler
Türkiye’deki 2886 sayılı Devlet İhale Yasası ile 4734 sayılı Kamu İhale
Kanunu’na göre ihale edilmiş ve hiçbir sorun yaşanmamış. En hassas ihaleler
yapılmış, savunma sanayiyle ilgili ihaleler yapılmış; bir sorun yok. Peki,
niçin bu yasalarla, yürürlükte olan bu yasalarla Avrupa Birliği formatına uygun
olarak bu ihaleler yapılmıyor da özel ihale yöntemi çıkarılmak isteniyor? İşte
bütün bunlar insanların kafasında kuşkuya yol açıyor, işte bütün bunlar
insanları yanlış düşüncelere sevk ediyor.
Değerli
milletvekilleri, siz, iyi niyetliyseniz eğer, önünüze gelecek oylamada ret oyu
vererek vicdanınızın sesini dinlemelisiniz. Çünkü o bölgedeki insanlar,
yüreklice çıkıp “Bu topraklar bizim, bu toprakları bize verin.” diyebiliyorlar.
Bakınız orada yaşayan insanlar geçen hafta Parlamentoya geldiler. Birçoğu
bacağını kaybetmişti, birçoğu kolunu kaybetmişti ve şunu diyorlardı: “Biz
buranın kahrını çektik yıllardır, bedeller ödedik. Gerekiyorsa bize verin, o
tek bacağımızla bu mayınları temizleyelim, bu toprakları biz çalıştıralım.”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bingöl, devam edin.
TEKİN BİNGÖL
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, bugün belki görüşeceğiz bu yasayı. Dört
haftadır altı maddelik bir yasayı görüşemedik. Burada ciddi
bir sıkıntının olduğu malum.
Ben, 1 Mart
tezkeresinde duyarlı davranan milletvekillerine sesleniyorum. O gün için
Amerika’dan korkulmadı, Allah’tan korkuldu. Şimdi de diyorum ki: Amerika’dan
korkmayın, İsrail’den çekinmeyin, Allah’tan korkun, vicdanınızın sesini
dinleyin.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP, MHP ve DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Bingöl.
Önerinin
aleyhinde, Bolu Milletvekili Yüksel Coşkunyürek.
Buyurun Sayın Coşkunyürek.
YÜKSEL
COŞKUNYÜREK (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
CHP grup
önerisinin aleyhinde olduğumu bildirir, hepinizi saygıyla selamlarım. [AK PARTİ sıralarından
alkışlar; CHP ve MHP sıralarından alkışlar (!)]
BAŞKAN –
Teşekkürler.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, bu veciz konuşmayı çoğaltır mısınız acaba!
BAŞKAN – Önerinin
lehinde, Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu.
Buyurun Sayın
Uslu. (MHP sıralarından alkışlar)
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin
mevsimlik göç ile ilgili verdiği grup önerisinin lehinde görüşlerimi belirtmek
üzere şahsım adına söz aldım. Sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, göç, iktisadi, sosyal veya siyasi sebeplerin etkisiyle
bireylerin yer değiştirmesidir. Göç, isteğe bağlı ve istek dışı olarak
sınıflandırılabilir. İsteğe bağlı göç, bireyin kendi isteğiyle gerçekleştirdiği
bir süreçtir.
Mevsimlik işçi
göçleri daha ziyade sosyal ve ekonomik sebepler nedeniyle yapıldığından istek
dışı bir göçtür. Göç, bireylerin doğdukları yerleri, özümsedikleri kültürü,
akrabalarını ve değer verdiği birçok şeyi bırakarak yeni ufuklara doğru yürüyüş
sürecidir.
Bugün Türkiye'nin
yapısal problemlerinin nedenlerinden biri de iç göçün beraberinde getirdiği
sorunlardır.
Göçün nedenleri:
İnsanların, doğdukları toprakları bırakıp yeni yerlere göç etmesinin temelinde
yatan birçok sayıda neden vardır. Genellikle bu nedenleri nüfus problemleri,
ekonomik problemler, çevre şartlarındaki bozulmalar, siyasi problemler ve
savaşlar olarak sıralayabiliriz. Bu nedenlerin en önemlileri ekonomik ve siyasi
problemlerdir. Gelir dağılımındaki dengesizlikler, işsizlik ve yoksulluk gibi
ekonomik nedenlere çok sayıda kişi yaşadığı alanları devamlı olarak terk
etmektedir.
Mevsimlik
göçlerin özelliklerine baktığımızda, genellikle genç nüfus göç etmektedir.
Erkek nüfus kadından daha fazla göç etmektedir. Göç edenlerin çoğu sanayi ve
hizmet sektörlerinde çalışmaktadır. Göç sonucunda kentlerde hızlı nüfus artışı
meydana gelmektedir. Sanayileşme göçü artırmaktadır. Kentleşme hızı sanayileşme
hızından daha yüksektir. Bölgelerin toplam nüfusu ve nüfus yoğunluğu göçlerle
hızla değişmektedir. Mevsimlik işçi, bu açıdan baktığımızda, göç kavramının iki
yönü olduğu görülmektedir: İlk yön, göç alan iller iken, ikinci yön ise göç
veren illerdir. Bu durumda, göçün mekân boyutu oluşmaktadır. Yani, mekân
açısından farklılık söz konusu olduğunda, daha iyi durumda olan mekâna doğru
nüfus hareketi gerçekleşmektedir.
Türkiye’de iç
göçün başlamasına etki eden temel faktörler, nüfus artışı, tarım tekniklerinin
gelişmesi, parçalanan tarımsal alanlar, arazi kamulaştırma çalışmaları,
kalkınma projeleri, imalat sektörünün gelişmesi, ulaştırmanın gelişmesi,
huzursuz ortam olarak sıralanabilir.
Göçün meydana
getirdiği ve getireceği sosyoekonomik sonuçlar vardır, bu sonuçlar etkilerine
göre de değişmektedir. Yaşlı nüfus göçten etkileneceklerin başında gelmektedir.
Bu nüfus değişime hızlı bir biçimde ayak uyduramamaktadır, bunlar göç kararına
duygusal ve hatıralar penceresinden bakmaktadır. Hâl böyle olunca, göç fikrine
yaşlı nüfus olumsuz bakmaktadır, yaşlılar göçe iştirak etmemektedirler.
Özellikle kırsal kesimden göç edenler, kent ve ilçe merkezlerinde yerinde
üretim geleneklerini devam ettirmeye çalışmaktadırlar. Bu durum ise, kır ve
kent kültürü arasında çatışma meydana getirmektedir. Göç eden bireylerin
geldikleri yerlerle bağlantıları kesilmediğinden, göç edilen ve varılan
yerlerin kültürlerini taşıyan ara kültüre sahip bireyler oluşmaktadır. Böylece
kentlerin nüfus potansiyelini oluşturan geniş kitlelerin sahip oldukları
değerler kentlere yayılmaya başlamıştır. Sonuçta kentler gün geçtikçe büyüyüp
köyün değerlerini taşımakta iken köylerde de nüfus azalarak kentin ve
teknolojinin oluşturduğu gelişimlere açılmaktadır.
Göç eden nüfusun
en büyük problemi iş üzerinedir. Bu nüfusun eğitim düzeyi düşüktür. Sahip
oldukları bilgi birikimi tarımsal yapıya uygun olduğu için bunları kent
ortamında kullanmalarına imkân bulamamaktadır. İlk aşamada vasıfsız işçi
pozisyonunda işsiz olarak yeni yerleşim birimine gelmektedirler. Sermaye
birikimleriyle gelenler ticaretle uğraşmaktadırlar. İşlerini büyütmek amacıyla
göç edenler küçük ve orta ölçekli işletmeler kurarak üretim faaliyetlerinde
bulunmaktadırlar. 1992’de göç eden hane halkının toplam 2.854 kişi üzerinde
yapılan çalışmada istihdam yapısı ortaya konulmuştur. Deneklerin tümü göz önüne
alındığında yüzde 15,7’si devlet memuru, yüzde 41’i işçi ve yüzde 32,7’si
serbest çalışmaktadır. Göç edenlerin istihdam yapısının ağırlığını işçi kesimi
oluşturmaktadır.
Göç kararının
temelinde yatan düşünce yaşam kalitesinin artırılmasıdır. Özellikle kıt doğal
ve ekonomik kaynakların bölüşümündeki dengesizlikler
insanları göçe itmektedir. Yeni yerleşim birimlerinde daha fazla elde edilmesi
ümit edilen kaynaklarla göç edilen yere nazaran yaşam kalitesinin artacağı
düşünülmektedir ancak göz ardı edilen hususlar vardır. İlki, kırsal bölgelerde
ev için üretim yapılmaktadır. Göç sonucu daha önce kendilerinin ürettikleri
malzemelerin dışarıdan satın alınması gerekmektedir. İkincisi, daha önce aile
ekonomisi çerçevesinde üretici olan aile bireyleri kentlerde tüketici durumunda
olmaktadırlar. Böylece ailelerin geçimi daha da güçleşecektir.
Değerli
milletvekilleri, Muğla’nın orman ve deniz kıyısındaki beş köyünde göç olgusu
üzerine yapılmış bir araştırmada şu yorumlara yer verilmiştir: “Araştırmanın
yoğunlaştığı bu beş köyde yurt dışına işçi olarak kimse gitmemiştir. Nedeni
sorulduğunda, alınan cevap, bu köylerdeki yaşam şeklinin Almanya’dan daha iyi
olduğu inancıdır ancak bu beş köyde göç olmamasının temel nedeni ekonomik
girdilerin Türkiye ortalamasından yüksek olmasıdır. Bu köylerin tümünde
arıcılık, hayvancılık ve zeytincilikten elde ettikleri gelirler hem yüksektir
hem de köylüye bağımsız ve kaygısız hareket edebilme imkânı vermektedir. Bu
ürünlerin aracı olmaksızın ya yöre pazarları aracılığıyla ya da direkt otellere
satılması sonucu, köylü, kâr mantığına dayalı olarak üretim yapmaktadır.”
Dolayısıyla ekonomik problemin olmadığı yerde göç olayı da yaşanmamaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye’de iç göçün önlenmesinde en etkili yol, gelir dağılımındaki
adaletsizliklerin giderilmesi ve şehirler arasındaki
ekonomik farklılıkların ortadan kaldırılmasına dayanmaktadır. İlk aşamada bu
bölgelerde gelir artırıcı tedbirler alınması gereklidir.
İç göçün en
önemli sonuçlarından bir tanesi de çarpık kentleşmedir. Hazırlanan kent
planları iç göçün gerisinde kalmakta ve standart dışı bir yapılaşma meydana
gelmektedir çünkü kentteki gerek kamu gerekse yerel yönetimler ilin çarpık ve
plansız büyümesinin önüne geçememektedir. Çarpık kentleşmenin maliyeti planlı
kentleşmenin maliyetinden çok daha pahalı olmaktadır. O nedenle, iller
arasındaki itici-çekici faktör dengesizliğinin giderilmesi için makro planların
hazırlanması gerektiği kanaatindeyiz.
Değerli
milletvekilleri, Başbakanlık tarafından hazırlanan Sosyal Güvenlik Raporu’na
göre, Türkiye’deki yoksulluğun en yaygın olduğu grup geçici mevsimlik
işçilerdir. Sosyal güvenlik sisteminin dışındaki bu insanlar arasında yoksulluk
oranı yüzde 45’e ulaşmaktadır. Özellikle Türkiye'nin Güneydoğu’sundan yola
çıkarak tarımsal üretim alanlarına göç eden bu insanlar, neredeyse, karın
tokluğuna çalıştırılmaktadır.
Dünya genelinde
200 milyonu aşan mevsimlik işçi sorununa çözüm bulunması gerekiyor. Bunlar genellikle
tehlikeli, sağlıksız ve zor işlerde çalıştırılmaktadırlar.
Ekonomik kriz
nedeniyle mevsimlik işçilerin durumu daha da zora giriyor. 21’inci yüzyılda
ilkel koşullarda yaşamak ve çalışmak zorunda bırakılan mevsimlik işçilerin
sorunlarının en kısa sürede çözülmesi gerekmektedir.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Uslu.
Önerinin
aleyhinde İzmir Milletvekili Harun Öztürk.
Sayın Öztürk, buyurun efendim.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danışma Kurulunun bugünkü
yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulunun gündemi konusunda anlaşma sağlanamadığı için grupların ayrı ayrı grup önerileri getirdiğini görüyoruz. Ben de
Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Şahsım ve
Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan
öneri Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında
yer alan (10/178), (10/190) ve (10/237) esas numaralı Meclis araştırma
önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun bugünkü birleşiminde birlikte
yapılması ve bugün saat 19.00’a kadar çalışması önerilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, buna karşılık diğer grup önerilerinden bazılarını görüştük,
AKP grup önerisi de sırada ve AKP grup önerisini incelediğinizde göreceksiniz
ki, her grup önerisinde farklı bir strateji ve taktik izlendiğini görüyoruz ve
muhalefete demek istemektedirler ki: “Kırk katır mı, kırk satır mı?” Yani cuma
günü dâhil, denetim konuları görüşülmeden, çalışma yapılacak ve çalışma ne
zamana kadar yapılacak? Saat 24.00’e kadar. Geçen haftaki grup önerilerinde
21.00 olarak belirlemişlerdi. Bu fırtına niye kopuyor ve birkaç haftadır görüşmekte
olduğumuz Türkiye ile Suriye sınırı arasındaki mayınlı arazinin mayınlardan
temizlenmesi konusunda iktidarın dayatmasına karşı bu mücadele yürütülüyor:
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisini ne yazık ki İç Tüzük
hükümlerine uygun olarak çalıştıramıyoruz. Bu gerçeği kabul edelim. Eğer
iktidar grubu muhalefetten ve toplumdan gelen eleştirilere kulak vererek halkın
ve kamunun yararına yasaları gündeme getirirse, kişiye özel, sipariş üzerine
Parlamentodan yasa çıkarmaya kalkışmazsa inanın yaşadığımız bu sorunların
hiçbirini yaşamayacağız. Eğer iktidar Parlamentonun denetim görevlerini
yapmasını grup önerileriyle önlemeye kalkmasa, bu yaşadığımız ve halkımız
nezdinde Parlamentonun itibarını zedeleyen uygulamalara bu çatı altında yol açmış
olmayacağız.
Değerli
milletvekilleri, bugün bu çatı altında yaşadıklarımız iktidarın uzlaşmaz
tutumunun bir sonucudur. İktidarın uzlaşmadan anladığı “Benim dediğime
gelirseniz uzlaşmış oluruz.” anlayışıdır. Sayın Cumhurbaşkanının seçimi başta
olmak üzere sayısız örneklerini bu çatı altında hep birlikte yaşadık. Bu
anlayışın adı olsa olsa “uzlaşma” değil “dayatma”
olur.
Değerli
milletvekilleri “Mevsimlik işçilerin sorunlarını araştıralım.” deniliyor.
Araştıralım ki çözüm önerileri geliştirebilelim. Ne var ki, iktidar, yukarıda
da ifade ettiğim gibi, haftanın belli günlerinin denetime ayrılması gerektiği
kuralına uymadığı için Türkiye'nin gerçek gündemlerine bir türlü çözümler
üretemiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Başbakan inatla ve ısrarla “Kriz Türkiye’yi teğet
geçecek, en az biz etkileneceğiz.” diyor. Bunu neye inatla söylemeye devam
ediyor? Son bir yılda, şubattan şubata 1 milyon 125
bin kişi işini kaybetmesine rağmen söylemeye devam ediyor. Evet, kriz Sayın
Başbakanla birlikte biz milletvekillerini ve birilerini teğet geçmiş olabilir
ancak işini kaybeden bu
1 milyon 125 bin kişiyi ne yazık ki teğet geçmemiştir. Değerli
milletvekilleri, krizde işini kaybedenlerden bir kısmı bugün evlerine ekmek
götürebiliyorlarsa, bu, AKP İktidarı sayesinde değil işsizlik sigortası
sayesinde olmuştur. Peki, bu kurumu Türkiye’ye AKP Hükûmeti
mi kazandırmıştır? Hayır, 57’nci Ecevit Hükûmeti
kazandırmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Şubat 2009 itibarıyla resmî işsiz sayısı 3 milyon 802 bin
kişidir. Bunlara, iş bulma umudu olmayan 930 bin kişi dâhil değildir; iş
aramaktan vazgeçen 1 milyon 556 bin kişi dâhil değildir; 183 bin mevsimlik
çalışan işçi dâhil değildir; iş gücüne dâhil olma nedenleri arasında sayılmayan
bu kategoriler arasında yer almayan 1 milyon 723 bin kişi dâhil değildir.
Bunları eklediğinizde gerçek işsiz sayısı 8 milyon 194 bin kişiye çıkmaktadır.
Buna rağmen nasıl
oluyor da kriz Türkiye’yi teğet geçiyor? Öncelikle, Türkiye İstatistik
Kurumunun işsizlik konusunda hâlen üç farklı seri kullanmasının, bu alanda
geçmiş yıllarla doğru bir kıyaslama yapılmasını güçleştirdiğini dikkatlerinize
ayrıca sunmak istiyorum.
Şimdi sizlere,
şubattan şubata, son bir yılda istihdam konusunda geldiğimiz noktayı rakamlarla
sunmaya çalışacağım:
Değerli
milletvekilleri, şubattan şubata, bir yıl içinde işsiz sayısı 1 milyon 125 bin
kişi artmıştır. 2002’ye göre işsiz sayısındaki artış 1 milyon 338 bin kişidir.
İşsizlik oranına
baktığımızda, 2002 yılında 10,3 olarak devraldıkları işsizlik oranını 16,1’e
çıkardıklarını görüyoruz.
İstihdam
oranlarına bakarsak 2002 yılında Türkiye genelinde yüzde 44,4 olan istihdam
oranının Şubat 2009’da 38,5’a düştüğünü görüyoruz.
Kayıt dışı
istihdam sayısında bir miktar düşüş olmasına rağmen, hâlen 8 milyon 70 bin kişi
kayıt dışı çalışmaktadır. Bu rakamın sadece yarısının kayıt altına alınabilmiş
olması hâlinde şu anda Türkiye bütçesinin Sosyal Güvenlik Kurumu açıklarıyla
yaşadığı sıkıntının hemen hemen büyük bir kısmını
halledebilecek durumdayız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Öztürk, devam edin.
HARUN ÖZTÜRK
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye genelinde işsizlik oranlarına değindik. 2002’ye göre kadınlarda
işsizlik oranının 10,7’den 15,7’ye; gençlerde işsizlik oranının 19,2’den
28,6’ya; kırsal kesimde işsizlik oranının 5,7’den 11,9’a çıktığını görüyoruz.
İş gücüne katılma oranına baktığımızda, Türkiye genelinde 49,6’dan 45,9’a
düştüğünü görüyoruz. Her bir rakam, her 1 puan düşüş 500 bin kişiyi işsiz
olduğu hâlde işsiz saymamak anlamına gelmektedir.
Dolayısıyla, bu
önerge mevsimlik işsizlerin sorunlarına çözüm üretmek üzere, araştırma yapmak
üzere verilmiştir ancak iktidar grubunun Parlamentonun çalışmasını engellememek
suretiyle…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HARUN ÖZTÜRK
(Devamla) – …gündemin arka sırasındaki bu araştırma önergelerinin öne
alınabileceğini düşünüyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öztürk.
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı.)
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.
BAŞKAN – Yoklama
mı efendim? Peki.
Sayın Okay , Sayın
Özyürek, Sayın Korkmaz, Sayın Diren, Sayın Çakır,
Sayın Ünsal, Sayın Süner, Sayın Köse, Sayın Özkan,
Sayın Emek, Sayın Selvi, Sayın Güvel,
Sayın Aslanoğlu, Sayın Tüzün,
Sayın Coşkuner, Sayın Tütüncü, Sayın Ağyüz, Sayın Öztrak, Sayın Koçal, Sayın Mengü.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayımız vardır.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.-
(10/178, 10/190 ile 10/237) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin
görüşmelerinin, Genel Kurulun 2/6/2009 Salı günkü
birleşiminde birlikte yapılması ve Genel Kurulun bugün saat 19.00’a kadar
çalışmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Vural.
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Oyalama taktikleri başladı.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, Danışma Kurulunun öngördüğü, grupların istemi üzerine
yapılmış, öngörülen gruplar önerilerini sunmuştu. AKP Grubunun Danışma Kurulu
toplanmasına ilişkin bir talebi olmamıştır. Talebi olmadığından dolayı AKP
Grubu önerisi görüşülemez efendim.
BAŞKAN – Bugün
olmadı mı talep?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Hayır olmamış.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkanım…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Evet, Sayın Başkanım, bugün Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi
Hareket Partisi ve Demokratik Toplum Partisi Grubu Başkanlıklarının istem
yazıları vardır. AKP Grubunun talebi yoktur. Önergenin görüşülmesi mümkün
değildir efendim.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Evet,
buyurun Sayın Bozdağ.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkanım, bizim başlangıçta Danışma Kurulu talebimiz yoktu.
Diğer siyasi parti grupları Danışma Kurulu talebinde bulununca biz de Danışma
Kurulu talebinde bulunduk. Okuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye Büyük
Millet Meclisi…(CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yok efendim. Hayır yok. Meclis Başkanlığının toplantıya çağrısında
yoktur. Dolayısıyla biz…
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim,
bir dinleyeyim de ondan sonra.
Sayın Vural…
OKTAY VURAL
(İzmir) - Sayın Başkanım, Meclis Başkanlığı yazısı burada.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, bizim Danışma Kurulu talebimizi biz Meclis
Başkanlığına ilettik -ve Meclis Başkanlığı da- Danışma Kurulunda bizim
talebimiz de orada görüşüldü ve biz de grup önerimizi vereceğimizi söyledik.
BAŞKAN – Bugün
toplantı yaptınız mı efendim?
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Efendim, tabii. Burada Meclis Başkanlığı…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Bir
dakika, bir dakika. Ben bir soru
soracağım da onun için.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Efendim, Meclis Başkanlığına verdiğimiz Danışma Kurulu talebi…
BAŞKAN –
Başkanlık çağrısında AK PARTİ var mı efendim?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Başkanlık çağrısı burada efendim.
BAŞKAN – Yok mu?
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, bakın, Meclis Başkanlığıyla toplandık biz, daha sonra
verdik ve Meclis Başkanlığında bizim Danışma Kurulumuz görüşüldü.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Mümkün değil efendim.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Dört partinin de Danışma Kurulu talebi var.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan…
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, bizim Danışma Kurulu talebimiz var.
BAŞKAN – Sayın Okay, aynı şeyi mi diyeceksiniz? Siz de aynı şeyi mi
diyeceksiniz?
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Aynı şeyi ifade edeceğim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Genç, siz de aynı şeyi mi…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, bana göre AKP Grubunun önerisi okunamaz burada.
(Gürültüler)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Okunamaz efendim, dolayısıyla…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bir dakika efendim.
BAŞKAN – Bir
dakika dinleyelim, Sayın Genç’i de dinleyelim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, önerinin birinci…(Gürültüler)
BAŞKAN – Susar
mısınız arkadaşlar, lütfen, tam duyamıyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, bizim taleplerimiz doğrultusunda lütfen… AKP Grubunun
önerisi yoktur.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, bizim grup önerimiz burada, Meclis Başkanlığına
verdik.
BAŞKAN – Şimdi,
ikiniz de belge gösteriyorsunuz, ikisini de okumam lazım benim.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) - Sayın Başkanım, Divan bunun bilgisine sahip. Divan neden
açıklamıyor?
BAŞKAN – İkisini
de okumam lazım, onun için Birleşime on dakika ara veriyorum efendim.
Kapanma
Saati: 18.18
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.36
BAŞKAN:
Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR
KÂTİP
ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97’nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
AK PARTİ
Grubunun, 263 sıra sayılı tasarısının 2’nci maddesinin yeniden görüşülmesine
ilişkin Hükûmet talebi hakkındaki önerisini okutup
oylarınıza sunacağım.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, bize dağıttığınız öneride birincisi, AKP Grubunun
herhangi bir talebi olmadığını ifade etmiştim. Dolayısıyla, AKP Grubu olarak bu
konuda bir öneri getiremeyecek. Bu bakımdan, Sayın Başkanlığın yaptığı bu
uygulamayla ilgili usul tartışması açılmasını istiyorum. Doğru bir uygulama
değildir.
BAŞKAN – Ben
usulümden eminim ama siz zaman kazanmak istiyorsunuz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Doğru değildir çünkü bu önergenin işleme alınmaması gerekiyordu.
İşleme alınmaması gerekiyor, yok!
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Tekriri müzakere talebinin işleme alınmaması gerekiyor.
BAŞKAN – Evet,
Sayın Bozdağ…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, ben de bu konuda…
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, önergemiz doğru. Meclis Başkanlığının Danışma Kurulu
davetiyesinde aynen kullanılan ifade şu: İç Tüzük’ün 89’uncu maddesine istinaden
yeniden görüşülmesine dair Hükûmetin talebiyle
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisi şeklinde bir daveti var. 89’a göre
verilmiş tekriri müzakere talebiyle ilgili davetiye var. Biz buna gittik,
gruplar arası anlaşma olmadı. Bununla alakalıdır. Görüşülmesi,
oylanması lazım.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, hükûmet, AKP devleti, parti
devleti değildir. Hükûmet herkesin hükûmetidir.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkanım, İç Tüzük 63 açık.
BAŞKAN – Şimdi,
bir dakika Sayın Vural.
Sayın Vural, o
tekriri müzakere talebi şeyde var zaten efendim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Görüşülemez efendim.
BAŞKAN – Var
efendim.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Açın Sayın Başkanım, usul tartışması açın.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkanım, İç Tüzük 63’e göre usul konusunda bir tartışma
açılmasını talep ediyorum.
BAŞKAN – Peki,
açalım efendim.
İki lehte, iki
aleyhte söz vereceğim efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben de tutumunuzun aleyhinde söz istiyorum Sayın Başkan.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Aleyhinde Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Siz de
aleyhte, peki.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Aleyhte Sibel Gönül.
BAŞKAN – Sibel
Gönül Hanımefendi, Sayın Şandır…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Aleyhinde, Sayın Başkan.
BAŞKAN – Lehte mi
konuşacaksınız Sayın Genç?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır, hayır, ben de aleyhte söz istemiştim.
BAŞKAN – Kalmadı
aleyhte.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Peki, lehte konuşayım.
BAŞKAN – Mehmet
Şandır Bey, Bekir Bozdağ Bey, Sibel Gönül Hanım.
Buyurun Sayın Okay.
VIII.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.-
AK PARTİ Grubunun, 263 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin yeniden
görüşülmesine dair Hükûmet talebine ilişkin önerisini
işleme alması nedeniyle Başkanın tutumu hakkında
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün Parlamentoda
grubu bulunan Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Demokratik
Toplum Partisi, Meclis Danışma Kurulunu toplantıya çağırdılar ve grup
önerilerini sundular. Biraz evvel de grup önerisini İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesine uygun olarak sunmuş olan üç partinin grup önerileri görüşüldü ve her
üç grup önerisi de yüce heyet tarafından kabul edilmedi.
Ancak Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisi oylandıktan sonra Sayın Başkan, AKP’nin de bir grup
önerisi olduğunu ve onu okutup onu görüşmeye açacağını ifade etti. Oysa, grup önerisi doğrudan Genel Kurula sunulmaz. İç Tüzük
çok açıktır, grup önerisinde bulunan siyasi parti grubu Meclis Başkanlık
Divanına başvurur, Danışma Kurulunda bu grup önerisi görüşülür. Danışma
Kurulunda görüşülmeyen bir grup önerisi doğrudan Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna getirilip burada görüşme açılamaz. Peki, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı, Sayın Başkan Toptan
Grup Başkanlığımıza ve Meclis Başkanlığına yazmış olduğu yazıda açıkça, üç
siyasi partinin grup önerisi olduğunu ve uzlaşma sağlanamadığı için bu grup
önerilerinin Genel Kurulda görüşülmesi hususunu bildirmiş. Şimdi, bu grup
önerilerinin yanına bir anlamda bir korsan öneri daha geliyor, o da AKP
Grubunun önerisi. Yani kuralına uygun değil, usulüne uygun değil, yöntemine
uygun değil ama bir grup önerisi de geliyor. Şimdi, Meclis Başkanlığının, Genel
Kurulu yöneten Sayın Başkanın, Başkanlık Divanının ve de Sayın Başkana teknik
hizmet veren bürokrat kadronun açıkçası, AKP Grubu tarafından doğrudan Genel
Kurula gönderilen bu evrakı hiç okutmaması lazım, hiç okutmaması lazım.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – İşleme koymaması lazım.
HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) – Ve yok hükmünde olan bir evrak. Yok
hükmünde olması gereken bir evrak biraz evvel görüşmeye açılıyordu. Türkiye
Büyük Millet Meclisi kurum olarak kendi kurallarıyla yönetiliyor; bu kural
Meclis İç Tüzüğü. Eğer Meclis İç Tüzüğü’nde yer almayan bir düzenleme var ise,
bunun hangi siyasi parti grubundan geldiği ve de eğer bu grup Parlamentoda
çoğunluğu olan grupsa ondan gelmiş olması o gruba bir ayrıcalık getirmez. AKP
tarafından usulüne uygun, süresi içerisinde, İç Tüzük kurallarını içeren bir
talep olsa idi o zaman bu talep çok doğaldır ki… Kaldı ki yüce Genel Kurul
böylesine grup önerilerini geçen hafta yaşadı; salı günü, çarşamba günü bunları
yaşadık. Geçtiğimiz haftada geride bıraktığımız günlerde Parlamentoda grubu
olan siyasi partiler Meclis Danışma Kurulunu toplantıya çağırdı, orada uzlaşma
sağlanamadı ve orada uzlaşma sağlanamadığı için Genel Kurulda grup önerileri
ele alındı ve görüşüldü. Fakat şimdi farklı bir tabloyla karşılaşıyoruz. O ne?
Danışma Kurulu çağrısında bulunmayan bir grup Meclise doğrudan Genel Kurulda
görüşülmek üzere bir grup önerisi getiriyor. İşte sorun burada ve Sayın
Başkanın bu yönde öneriyi okutmasının ötesinde bunun Başkanlık Divanında ele
alınması da temel sorun.
Değerli
arkadaşlarım, hep birlikte burada Parlamentonun İç Tüzük hükümlerine uygun
olarak yönetimine katkı vermeye çalışıyoruz. Çok tabii, tartışma konusu mayınlı
araziler, Türkiye ve Suriye arasındaki mayınlı araziler. Çok doğaldır ki biz
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak -grubu olan diğer muhalefet partileri de-
gelen bu yasa bir yap-işlet-devret modelini içerdiği için, o araziyi kullanım
karşılığı kiralama düzenlemesini içerdiği için ve bu yasa, bizim inancımıza
göre ülkemizin hayrına olmayacağı için geçmesini istemiyoruz. Doğaldır ki AKP
Grubu da özellikle Sayın Başbakanın da arzusu ve talimatı doğrultusunda bu
yasayı geçirmek istiyor.
Şimdi, bu yasa
tartışılırken bizler grup önerisine nasıl bir titizlik gösteriyorsak, bu İç
Tüzük’e bir titizlik gösteriyorsak ve bu İç Tüzük’ün içindeki düzenlemelerin
uygulanması için nasıl çaba gösteriyorsak, bizlerin de ötesinde, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının, Başkanlık Divanının da bu titizliği göstermesi
lazım çünkü yönetim Sayın Başkanlığa aittir. Bizler, Başkanlığa ait olan
yönetimde eğer bir aksama varsa, eğer uygulama hatası varsa çok doğal ki söz
talebinde bulunacağız ve bu yanlışları en azından Genel Kurulun bilgisine
sunacağız. Biz bir taraftan bu yanlışları Genel Kurulun bilgisine sunarken bir
yandan da tarihe not düşeceğiz, bundan sonra Meclis Başkanlığına Danışma Kurulu
çağrısı bulunmayan, başvurusu olmayan siyasi parti grubunun doğrudan Genel
Kurulda böyle bir talepte bulunmaması gerektiğini ifade edeceğiz. Ancak bu tür
uygulamalar kimi zaman kuralların zorlanması hâline dönüşüyor. Örneğin, geride
bıraktığımız hafta Meclis Başkan Vekilinin değişimi sonrası Parlamentoda bir
ilk yaşanacaktı. Filvaki o gün o sorun aşıldı, cuma günü de aşıldı ama grubu
olan kimi siyasi partilerin, çoğunlukta olmayan siyasi partilerin grup
önerilerinin bir yana itilip önce iktidar partisinin, çoğunluk partisinin grup
önerisinin ele alınıp görüşülmesi Mecliste yeni bir teamül başlatacaktı.
Özetle şunu ifade
etmek istiyorum: Değerli arkadaşlarım, bu yasa tartışılır, bu Genel Kuruldan
geçebilir, bu yasa yüksek yargıya, Anayasa Mahkemesine gidebilir ama bir tek
yasa için Türkiye Büyük Millet Meclisinin oturmuş, yerleşmiş, kökleşmiş uygulamalarını,
teamüllerini göz ardı etmek ve “ne pahasını olursa olsun bu yasayı geçireceğiz”
diye ısrarcı tavırda bulunmak, her şeyden önce Türkiye Büyük Millet Meclisinin
saygınlığına zarar verir. Yani bir taraftan
“Suriye sınırlarını çok uluslu yabancı şirketlere vereceğiz” iddiası, bir
taraftan bu konuda gözünü karartıp Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendi iç
düzenlemesini ve kurallarını ihlal etmek bu Parlamentoya yakışmaz.
Onun için, bundan
sonraki dönemde de Sayın Başkandan veya Meclis Başkanlığından rica ediyorum, İç
Tüzük hükümlerini titizlikle ve özenle korusunlar ve bu sözü verdiği için de
Sayın Başkana teşekkür ediyorum. Sayın Başkanın bunu okutmasından dolayı
tutumunun aleyhine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Okay.
Lehte Tunceli
Milletvekili Kamer Genç.
Sayın Genç,
buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başkanlığın biraz önceki AKP
Grubu önerisini okutmasıyla ilgili olarak bir hata yapıldığını aslında ben önce
önerdim ama tabii grubumuz olmadığı için, evvela ben aleyhte söz istedim fakat
işte başka grup başkan vekilleri önce aleyhte söz isteyince biz mecburen lehte
istedik.
Şimdi, arkadaşlar
bakın, İç Tüzük’ümüzün 89’uncu maddesi çok açık, açın okuyun, İç Tüzük’ün
89’uncu maddesinde deniyor ki: “Kanun tasarı ve tekliflerinin son oylamasından
önce -son oylamasından önce diyor- herhangi bir tekriri müzakere talebinde
bulunulabilir.” 89’uncu maddeye göre. Şimdi, AKP Grubunun getirdiği 263 sıra
sayılı kanun teklifinin daha son oylamasına gelinmemiş, 4’üncü maddesi
oylanmış, 5’inci ve 6’ncı maddelerine gelmemiş. Kaldı ki burada da geçici madde
önergeleri var. Yani burada getirilen bu öneri, bir defa Meclis Başkanlığının
çok hatalı bir davranışıdır.
İkincisi, 89’uncu
maddeye göre, Hükûmet ve esas komisyon tekriri
müzakere istiyor. Kimden istiyor? Danışma Kurulundan istiyor. Danışma Kurulunun
görüşü üzerine buraya getirmesi lazım. Şimdi, Danışma Kuruluna gitmiş ama
Danışma Kurulunda oy birliği sağlanmamış. Şimdi, oy birliği sağlanmadığı
takdirde, AKP Grubu bu kanun teklifinin sahibi değil ki buraya öneriyi
getirsin. Buraya bu öneri ancak Türkiye Büyük Millet Meclisinin Danışma
Kurulunun bir görüşü olarak gelebilir. Bakın, 89’uncu maddeyi okuyun, diyor ki:
“Danışma Kurulunun önerisi üzerine Genel Kurula gelir, oylanır.” Dolayısıyla, burada
Danışma Kurulu bir karar vermemiş.
Şimdi,
denilebilir ki: “Efendim, 19’uncu maddeye göre, Danışma Kurulu karar vermezse
Genel Kurul karar verir.” Öyle bir şey yok çünkü tekriri müzakere meselesi çok
ciddi bir meseledir. Kanunları müzakere etmişsiniz, ayrı ayrı
görüşmüşsünüz, önergeleri karara bağlamışsınız; çok açık, maddi bir hata gibi
bir şey çıkmış ortaya veya Anayasa’ya aykırı bir şey çıkmış. Gruplar gelecek,
Danışma Kurulunda tartışacak ve Danışma Kurulunda herkes bunun üzerinde
mutabakata varacak ve “Burada hakikaten bir hata yaptık. Ne yapalım? Bunu
tekriri müzakere yoluyla Genel Kurula getirelim, düzeltelim.” demesi lazım ama
böyle bir şey de yok. Çünkü, 89’uncu madde o kadar
açık ki. Dolayısıyla, Danışma Kurulu karar vermeyince AKP Grubuna bu iş düşmez.
Zaten, talepte bulunan esas komisyon yok, Hükûmet
talepte bulunuyor.
Peki, AKP Grubu
Başkan Vekiline soruyorum: Sen hangi sıfatla bu teklifi getiriyorsun Genel
Kurula? Sen Hükûmet misin? Değilsin. Komisyon musun?
Değilsin. Çünkü bu kanun tasarısı artık Genel Kurulun malı. Kanun müzakere
edilmiş, dört maddesi kabul edilmiş, ondan sonra iki maddesi kalmış, daha son
oylama yapılma safhasına gelmemiş. Son oylama safhasına gelmemiş bir kanun
tasarısı veya teklifiyle ilgili siz tekriri müzakere kararı alamazsınız. Dur
bakalım, daha son maddeler görüşülecek mi, görüşülmeyecek mi?
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Tümünün oylanmasından önce.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Tamam, ben de onu diyorum Sayın Başkan, tümünün oylanmasından önce…
Daha tümünün oylanması safhasına gelmemiş. Dolayısıyla tümünün oylanması
safhasına gelmemiş bir kanun tasarı veya teklifinin burada Danışma Kuruluna
gelmesi… Yani o kadar bu İç Tüzük ihlal ediliyor ki arkadaşlar. Bu İç Tüzük
niye yazılmış? Yani Meclis Başkanının, Başkanlık Divanının
bunları bilmesi lazım. İç Tüzük’ü ne olur bir Allah rızası için alıp
okusunlar ya! Yani okuması, yazması olan insanlar şu 89’uncu maddeyi okudukları
zaman, burada tekriri müzakerenin Hükûmet veya esas
komisyon tarafından verileceğini, bunun Danışma Kurulunun görüşü üzerine Genel
Kurula geleceğini, Danışma Kurulu karar vermediği takdirde bunun Genel Kurula
gelmeyeceğini artık kavraması lazım.
Bakın, temel
kanunların müzakeresiyle ilgili olarak İç Tüzük’ün 91’inci maddesi var, diyor
ki: “Temel kanun Danışma Kurulu kararıyla belirlenir.” Ama sonradan oraya bir
fıkrayla diyor ki: “Eğer Danışma Kurulu bu konuda fikir birliğine varmaz, karar
vermezse o zaman Genel Kurul karar verir.” Ama 89’uncu maddede “Genel Kurul
karar verir.” diye bir ibare yok arkadaşlar. Orada Danışma Kurulunun muhakkak
müspet karar vermesi lazım, menfi karar verdiği zaman zaten netice bitmiş
oluyor. Ama burada, şimdi, bana göre muhalefet partileri de Danışma Kuruluna
müspet bir teklif vermemekle kendilerine bir tuzak hazırlamış oluyorlar. Şimdi,
AKP’liler diyebilir ki: “Kardeşim, biz bu kanunu değiştirecektik. Danışma Kurulu
olarak getirseydik tekriri müzakere kanalıyla değiştirecektik, ama Danışma
Kurulundaki öteki gruplar bana imkân sağlamadılar, ben de bunu yapamadım.”
diyecek. Bu da çok önemli bir olay yani sizlerin bunu
düşünmesi lazım. O bakımdan, şimdi, tabii arkadaşlar, İç Tüzük eğer
usulüne uygun okunur, uygulanırsa o zaman…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Olumlu oy verirsin sen de, AKP’ye.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, benim AKP’yle bir ilgim yok. Ben burada hukuku
konuşuyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Olumlu oy verirsin.
KAMER GENÇ
(Devamla) - Hukuk neyse ben…
OKTAY VURAL
(İzmir) - Mayınlı arazilere olumlu oy verirsin.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Ben mi vermişim?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Verirsin ya!
BAŞKAN – Dinler
misiniz efendim.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Mayınlı arazilerin çıkmaması için en büyük engeli ben bütün
muhalefet partilerden daha fazla yapıyorum, bunu da yukarıdaki vatandaşlar
görüyor. (CHP sıralarından “Ooo” sesleri)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Kamer Genç, sen neymişsin be!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, yani tabii, benim bir hukuk kültürüm var, bir
hukuk ahlakım var. Mümkün olduğu kadar bunu doğru olanları söylüyorum. Yani bu
memleket bizimse, bu Parlamento bizimse burada doğru olan şeyleri… Yani benim
burada söylediğimde bir hata yok ki. Yarın AKP “Efendim, bu mayınlı arazileri
muhalefetin dediği şekilde değiştirecektik ama bunun bir tek yolu vardı,
Danışma Kurulunda oy birliğiyle karar alınması lazım ki tekriri müzakere
yapalım. Bunlar buna karar vermediklerine göre ben nasıl tekriri müzakere yapacağım?”
derse…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yok ki öyle bir öneri.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Ben sizin lehinize konuşuyorum Sayın Başkan.
Yarın öbür gün de
kamuoyuna çıkıp bu laflar söylenir, ben doğrusunu söylüyorum. Daha olay
bitmeden, zaten tümünün oylanması safhasına gelmeden önce bence Meclis
Başkanlığı… Bu konuda gruplar bir anlaşmaya varsınlar, tekrar bir Danışma
Kurulu kararı getirsinler ve ona göre de ülkemizin menfaati ne ise…
Hakikaten o
toprakların ülke politikası üzerinde, Türkiye'nin geleceği üzerinde, kaderimizde
çok büyük rol oynayacak. Yani bunu her vesileyle çıkardık, çektik burada
konuştuk. Dolayısıyla, çok önemli bir kanun, çok önemli bir
tercih. Ülkenin kaderini belirleyecek böyle çok önemli kanunlarda,
efendim, yani biz kendimizi bazı sorumsuzluğa itmemiz de mümkün değildir.
Ortada, memleketimizin, milletimizin menfaatini gerektiren çok açık seçik, net
bir durum var. Yani arazilerimizin, 260 bin veya 205 bin dönümlük arazinin
elbette ki… Kaç gündür işte siz getiriyorsunuz burada, AKP Grubu, kaç haftadır
“263 sıra sayılı kanun bitinceye kadar Meclisin çalışmasının devamına…” diyor.
İki üç hafta oldu daha bir türlü bu 263 sayılı kanunun bitimi gelmedi. Niye
gelmedi? Çünkü hakikaten ülke gerçeklerine aykırı bir kanundur. Dolayısıyla,
şimdi, AKP’li arkadaşlarımız grup önerisini getiriyorlar… İç Tüzük’ü
değiştiriyorsunuz. Bu eylemli bir İç Tüzük değişikliğidir. Efendim, bir aylık…
İç Tüzük 98’inci maddesinde diyor ki: “Haftanın iki günü birer saat olmak üzere
soruya ayrılır.” Şimdi, haziran sonuna kadar -bugün haziranın
2’si- getirilen Meclis çalışmalarında hiçbir soru önergesi görüşülmeyecek. Ee, İç Tüzük’ü nasıl değiştiriyorsun? O zaman, İç Tüzük’ü
değiştir, git, usulüne göre, işte, Anayasa Komisyonuna bir teklif verin. İç
Tüzük böyle değiştirilmez ki. Yani, eğer tabii bizim gücümüz olsa, Anayasa
Mahkemesine gitme şeyimiz olsa, bunların hepsi Anayasa Mahkemesinde iptal
edilir. Çünkü, İç Tüzük’ü değiştirmek bu usule göre
değil, bu eylemli bir İç Tüzük değişikliğidir. Sen nasıl bu memlekette,
tutuyorsun da Parlamentoda bir ay soru sorma yasağını getiriyorsun,
kaldırıyorsun Meclisin yetkisini. Soru da çok önemli.
İşte, devri Hükûmetinizde arkadaşlar, çok ciddi olaylar oluyor. Bakın, Abdüllatif Şener sizin içinizde Devlet Bakanıydı, dünkü
gazetedeki verdiği beyanatı herhâlde okudunuz. Okumadınızsa dur bakalım, gazete
cebimdeyse açıp okuyayım. Dur bakalım, ne yazmış burada ya.
Şimdi bakın, Abdüllatif Bey ne diyor: “AKP dönemi karanlık ve kirli
dönem.” Bunu kim diyor? Kim diyor? Bakın arkadaşlar, kendi beyanat vermiş.
Yani, sizin Başbakan Yardımcılığını yapan bir arkadaşınız size diyor ki: “AKP
dönemi karanlık ve kirli dönem.” Daha tabii, burada çok şeyler var da yani
tabii zamanım olmadığı için.
Şimdi, bu kadar
karanlık ve kirli dönemdeki olayları biz burada o kadar, binlerce sorularla…
HASAN KARA
(Kilis) – Hangi gazete o?
KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, arkadaşınızın beyanatı var, hangi gazete olursa olsun.
BAŞKAN – Sayın
Genç, konuşmanızı bitiriniz.
KAMER GENÇ
(Devamla) – İşte efendim, hangi gazete olursa olsun, burada fotoğrafı var mı,
konuşmuş mu arkadaşımız.
Ha şimdi, yani
soruları tabii, siz yasaklamakla haklısınız çünkü karanlık ve kirli döneme ait
çok sorular var. Bu karanlık ve kirli soruların burada tabii, sorulmasını,
cevaplandırılmasını siz hazmedemezsiniz ki. Biz diyoruz ki bu karanlık ve kirli
döneme ait soruları, çıkın burada, arkadaşlar…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Genç, son dakikanız.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Peki, son dakika efendim.
Dolayısıyla, bu
karanlık ve kirli döneme ait verilmiş on binlerce soru var. Bunları da bu halk
da bilsin arkadaşlar, niye bilmesin? “Ee, soruyu sorma.”
Niye sormayacağız? Meclisi fazla çalıştıralım yani bu soruları burada sormayı
engellemekle, neyi, güneşi balçıkla mı sıvayacaksınız?
Tabii, aslında
çok konular görüşmemiz gerekiyor ama benim burada yaptığım konuşma, tabii, bir
hukuk bilgisinin gerektirdiği doğrulukta konuştum. Burada, muhalefet
partisindeki grup başkan vekillerini de -bence- bir sorumluluğa davet ediyorum.
Bana göre, Meclis Başkanlığı bu öneriyi burada AKP Grubu önerisi olarak
oylatamaz. Çünkü bunun sahibi Hükûmettir, Danışma
Kurulunda karar almazsa buraya getiremez. Komisyon da getirmediği için yine
getiremez. Onun için, doğru olan şeyi Sayın Başkanlığın yapması lazım. Sayın
Başkanın, Başkanlık Divanının bu kadar çok açık, net İç Tüzük hükümlerini rafa
kaldırarak her önüne getirdiği şeyi burada okuması da o kürsünün ciddiyetiyle
bağdaşmıyor. Tabii, bunları da bence doğru yapmak lazım. O
bakımdan, yapılan, hatadır.
Saygılar
sunuyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Genç.
Aleyhte Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii,
milletimizin huzurunda yaptığımız şu görüşmenin bence vahametini önce ifade
etmemiz lazım. Dört saatten bu yana, hatta üç haftadan bu yana bir kanunun
görüşmesinde şeklî noksanlıklardan kaynaklanan gerekçelerle Meclis çalışamıyor.
Niye bu noktaya geldiğimizi sorgulamamız lazım.
Değerli
milletvekilleri, bakın, maksat anlaşılmıştır. Tecrübelerinden, iyi
niyetlerinden şüphe etmediğim değerli grup başkan vekili arkadaşlarımız İç
Tüzük’ün şeklî gereğini yerine getiremedikleri, getirmedikleri için -bir ihmal
değil, bir boş bulunma dolayısıyla- grup önerilerini görüştüremediler. Şimdi
tekriri müzakere önergesini de görüştürememek durumundalar. Çünkü Türkiye bir
hukuk devletidir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi hukuk kuran bir müessese
olarak öncelikle kendi hukukuna uymak mecburiyetindedir. “Ben yaptım,
oldu.”olmaz, burada olmaz bu. Dolayısıyla şeklî noksanlığın sonucu, kanunun
görüşülmesine veya gündemin görüşülmesine maalesef geçemiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, niye bu noktaya geldik? Bakın, bazı arkadaşlarımız haklı
olarak diyorlar ki: “Zaman kazanma yollarını zorluyorsunuz, İç Tüzük’ün verdiği
hakları suistimal ediyorsunuz.”
Şimdi, eğer ifade edilmeyen bir niyet varsa, o niyetin
sorgulamasını yapabilirsiniz. Biz -Milliyetçi Hareket Partisi olarak ifade
ediyorum- bu mayın temizleme kanununa muhalefet yapacağımızı bu kanun Genel
Kurula geldiği ilk günden bu yana ifade ediyoruz. Sorular soruyoruz,
endişelerimizi ifade ediyoruz, muhalefetimizin gerekçelerini tarihî
dayanakları, hatta örnekleriyle de ifade ediyoruz. Bu sorularımızı sürekli
tekrarlıyoruz. Grup toplantılarında tekrarlıyoruz. Bunu medya tekrarlamaya
başladı. Medya her gün yazıyor. Hatta, iktidarı
destekleyen gazetelerin değerli köşe yazarları bu soruları soruyor, birtakım
istifhamlar ifade edecek beyanlarda da bulunuyor. Kaldı ki, söyledikleri şeyler
çok ciddi olmalı ki bugün Sayın Başbakan grup toplantısında gerçekten, bana
göre, talihsiz bir konuşma yaptı.
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – O sizin kanaatiniz.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Muhalefeti suçlayarak, basını suçlayarak, hatta hakaret ederek
uzlaşma zemini oluşturamazsınız.
Sayın Başbakan
“Bu kanunu okumadınız.” diyor. Kanunun görüşülmesine geçtiğimizde, okuduğumuzda
ne anladığımızı tekrar ifade edeceğiz. Ama eğer bu Genel Kurul çalışacaksa, bu
Genel Kurulda iktidar grubu ile muhalefet grubu demokrasinin gereği birlikte
çalışacaksa, suçlamaları bu noktaya getirmemek, birbirimizin itirazlarına saygı
göstermek ve birbirimizin onurunu da korumak, hukukunu da korumak
mecburiyetindeyiz ve buna en çok da Sayın Başbakanın itibar etmesi gerekir diye
düşünüyorum.
Dolayısıyla,
ifade edilmiş bir muhalefetin icabını yerine getiriyoruz. AKP Grubu bunu
bildiği için daha dikkatli olmak mecburiyetindedir, İç Tüzük’ün gereğini yerine
getirmek mecburiyetindedir. Bugün Danışma Kuruluna AKP’nin getirdiği öneri,
muhalefet partilerine, diğer parti gruplarına Başkanlık tarafından
duyurulmadığı için, bu anlamda bir davet yapılmadığı için ve Başkanlık da
Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Demokratik Toplum
Partisinin talebi üzerine toplanıp onun önerilerini görüştüğü için bugün burada
AKP’nin grup önerisini görüşemedik. Sayın Başkan da, Grup Başkan Vekili de
önerilerini çektiler. Geçen hafta alınmış Danışma Kurulu kararı üzerine
Meclisin çalışmasını istediler, bu bir mecburiyet İç Tüzük’ün gereği.
Şimdi ise yine
Sayın Başkan Vekilinin yanlış yönlendirmesiyle Başkanlık Divanı, Meclis Başkan
Vekili, Sayın Başkan Vekili bu defa, üstü karalanarak kabul edilmeyen, geçerli
kılınmayan -bana göre haksız değil ama bana göre burada söylenmemesi
gereken- geçersiz bir önergeyle gelen
hususu yani tekriri müzakere talebini Başkan orada gündeme alıp oylatmaya
kalktı, bu da İç Tüzük ihlali.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Olmaz, olmaz öyle şey!
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Böyle bir şey olmaz. İç Tüzük gayet açık ve net. Buraya tekriri
müzakerenin nasıl geleceği ve hangi zamanda görüşüleceği İç Tüzük 89’da çok
açık, net yazıyor.
Değerli
milletvekilleri, aziz İktidar Partisi Grubunun değerli milletvekilleri; şimdi
şu girdiğimiz durumun vahametini birlikte konuşup, milletin huzurunda kendi
kendimizi sorgulamamız gerekmiyor mu? Hakkımız var mı buna? Biz muhalefet
partisi olarak muhalefet yapacağımızı, bu kanunun yanlış olduğunu, bu kanundan
dolayı endişelerimizin olduğunu, bu kanunu okuyunca şöyle anladığımızı ve bu
anladığımızdan cevaplandıramadığımız sorularımızın olduğunu her defasında
konuşuyoruz. 13 Mayıs 2009’da ben basın toplantısıyla, bu kanunun görüşmelerine
başlarken konuştum, ayın 28’inde tekrar basın toplantısıyla konuştum. Biliyorum
ki Cumhuriyet Halk Partisi aynı şekilde veya işte kamuoyu bu noktada ayakta;
bir konu tartışılıyor.
Tabii, tekrar
hatırlatıyorum: Muhalefeti suçlayacağınıza, muhalefete hakaret edeceğinize,
basına kızacağınıza bu kürsüye gelin. Sayın Başbakandan istirhamımdır. Gelin bu
kürsüye bu kanunu anlatın, bu kanunu niye böyle tanzim ettiğinizi anlatın;
millete anlatın, topluma anlatın. Birtakım endişeler ifade ediyor. Bakın, biz
“İsrail” falan demiyoruz, “ihanet” de demiyoruz ama iktidar partisi…
RECEP KORAL
(İstanbul) – Demediniz mi?
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Efendim, şunu söyledik…
RECEP KORAL
(İstanbul) – Arkadaşların söyledi.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) –Hayır, ben demedim.
Bakın, değerli
milletvekilleri, sonu ihanete ulaşacak bir düzenlemeyle karşı karşıyayız.
Endişelerimizi ifade ediyoruz.
RECEP KORAL
(İstanbul) – İsrail’den çabuk döndünüz.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, İsrail veya Kuveyt veya bir başka ülke. Bakın,
tekrar ifade ediyorum: Sonuçta, hazine arazileri, diğer kamu kurumlarına ait
arazilerin de dâhil edilebilmesi mümkün bu kanunla. Mayınlı arazilerle beraber,
miktarının ne kadar olacağı belli olmayan bir alanda… Değerli arkadaşlar,
Ceylânpınar Tarım İşletmesi 1 milyon 710 bin dekar. Burası verilebilir mi bu
kanuna göre? Verilebilir. Kanunda var, verilebilir. Bugün “Yok.”
diyebilirsiniz, yarın var mıyız? Yarın ne olacağını biliyor muyuz?
RECEP KORAL
(İstanbul) – Kanun açık, verilmez.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Efendim, burada yazıyor.
RECEP KORAL
(İstanbul) – Kanun açık.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Sayın Milletvekilim, Sayın Başbakan diyor ki: “Kanunu
okumuyorsunuz.” Galiba size söylüyor kanunun okunmadığını.
RECEP KORAL
(İstanbul) – Hayır, siz yanılıyorsunuz.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Galiba size söylüyor.
Bakın ne diyor?
“…bu taşınmazlarla bütünlük teşkil eden hazineye ait diğer taşınmazların,
tarımsal faaliyetlerde kullandırılması karşılığında, kullanım süresinden en
fazla indirimi teklif edene ihale edilmek suretiyle yaptırılır. Ayrıca söz
konusu alanda bulunan ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarına ait olan taşınmazlar
da aynı yöntemle Maliye Bakanlığı tarafından ihale edilir.” Kanunun
metni, 2’nci maddesi. Siz okumuyor musunuz? Sayın Başbakan haklı,
değerli milletvekilleri. Şimdi, böyle olunca…( AK PARTİ ve MHP sıralarından
gürültüler)
“Efendim, siz
okuyorsunuz öyle anlamıyorsunuz…” Biz okuyoruz böyle anlıyoruz, başkaları da
böyle anlıyor, yazarlar böyle anlıyor.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Başka işleri var, başka!
MUHARREM VARLI
(Adana) – O mu anlayacak, ne anlar o?
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Dolayısıyla yani bir şey söylemiyoruz. Ama bu kadar alanda, miktarı
belli olmayan bu kadar alanda oluşturulacak bir tarım işletmesinin, hisseleri,
hisse senetleri uluslararası piyasada satılıp, hiç istemediğiniz, arzu
etmediğiniz -ben ifade etmiyorum şu ülke bu ülke diye ama- hiç istemediğiniz
birinin kontrolüne geçmesine tedbiriniz nedir? Engeliniz var mı? Var mı böyle
bir şey? Engelleyebilir misiniz uluslararası piyasayı?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Şandır, devam edin.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Efendim, tekrar ifade ediyorum. Siyasetçi, devlet adamı, ülke
yöneticileri bugünü değil geleceği öngörmek mecburiyetinde. Bugün böyle, yarın
ne olacak?
Değerli
milletvekilleri, Osmanlıdaki toprak meselesini tekrar okuyunuz lütfen, gözünüzü
severim.
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – 1999-2000 arasında niye öyle…
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Değerli Arkadaşım, Sayın Milletvekilim, bakın bu Ottawa Anlaşması’nın yürürlüğe girdiği tarih 15 Mart
2003’tür. 15 Mart 2003 tarihinde iktidar olan sizsiniz. O günden bu yana bu
mayınların temizlenmesi işini niye yapmadınız da geriye dönük “Siz niye
yapmadınız?” diye soruyorsunuz? Böyle bir hakkınız var mı?
RECEP KORAL
(İstanbul) – 92’de karar alınmış.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – 1992’de karar alınması önemli değil. Ama Ottawa
Sözleşmesi’ni gerekçe göstererek bu kanunu çıkarıyorsunuz. O gerekçede 2003
tarihi başlangıç tarihidir. Dolayısıyla bu milleti bu kürsülerden yanıltmaya
hakkınız yok. Kürsülere çıkıp muhalefet partilerini ve sayın basını da
suçlamaya hiç hakkınız yok. Eğer inadına, dayatmayla “Biz bunu böyle
çıkaracağız, anlatmadan yapacağız.” diyorsanız… Bu İç Tüzük’e uyacaksınız. İç
Tüzük uygulamanız gereği, İç Tüzük gereği uygulamanız yanlıştır ve bu
yanlışlıktan Sayın Başkanın dönmesini talep ediyorum. Bu tavrını oylamak gibi
bir imkân da yok, çünkü bir yanlışın oylaması da olmaz. Sayın Başkanım, siz,
geçen hafta alınan Danışma Kurulu kararı gereği gündeme geçmeniz gerekiyor.
Bu duygu ve
bilgilerle heyetinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Şandır.
Lehte Yozgat
Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başkanlık Divanının tutumu
lehinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Danışma Kurulunda
bugün olan biteni bir kez de ben sizlerle paylaşmak isterim. Meclis Başkanlığı
bugün siyasi partilerin Danışma Kurulu taleplerini bizlere bildirdi, biz de AK
PARTİ olarak bir Danışma Kurulu talebinde bulunduk. Herkes bulundu, biz de
bulunduk ve Danışma Kurulu talebimiz aynen şöyle:
“Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemiyle, çalışma gün ve saatlerini yeniden düzenlemek ve
Millî Savunma Bakanının 263 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin İç
Tüzük’ün 89’uncu maddesine göre yeniden görüşülmesi hususundaki Hükûmet tezkeresinin gündeme alınmasını görüşmek üzere
Danışma Kurulunun 2/6/2009 Salı günü saat 14.15’de
toplantıya çağrılmasını arz ederim.
Bekir
Bozdağ
Yozgat
Milletvekili ve
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili”
Şimdi, biz bunu
Meclis Başkanlığına ilettik.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Meclis Başkanının yazısında bu yok.
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Meclis Başkanlığı… Diğer kalan kısmı yapmakla yetkili ve görevli
olan Meclis Başkanlığıdır. Meclis Başkanlığı bunu siyasi parti gruplarına
iletmemiş olabilir ama Meclis Başkanı bu görevi yapması lazımdı, yapmamıştır.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yok öyle bir şey. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Bizim… Bizim…
Değerli arkadaşlar,
bizim, bugüne kadar… (CHP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, açıklamaya tahammül edemiyorlar.
BAŞKAN –
Dinleyelim efendim, bir dakika…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Bu imza Köksal Toptan’ın değil mi?
BAŞKAN – Sayın Anadol, dinleyelim.
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Anlatacağım Sayın Başkan, onu da anlatacağım. Bir bekle bakayım,
onu da anlatacağım.
Bugüne kadar
Genel Kurulda defalarca, belki yüzlerce defa biz Danışma Kurulu önerisi
getirdiğimizde, anlaşma sağlanamadığı takdirde, Danışma Kurulu önerisi
getirilmediği hâlde burada grup önerileri oylandı. Bizler bununla ilgili bir
sürü örnek yaşadık ama biz buna rağmen…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Geçen hafta var, en yakın örnek geçen hafta.
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – …değerli arkadaşlar, bu konuda Mecliste ayrı bir tartışma olmasın…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Geçen hafta sizi de davet ettiler…
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – …bizim derdimiz bu mayınlarla ilgili yasanın görüşmesini yapmaktır.
Biz zamanı doğru kullanalım diye grup önerimizin bu kısmından vazgeçtik ve
dedik ki, Meclis Başkanı Sayın Köksal Toptan’ın gönderdiği bir yazı var bütün
gruplara… Hatırlarsanız geçen hafta Millî Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül 28/5/2009’da tekriri müzakere talebinde bulundu. İç Tüzük’ün
89’uncu maddesi gayet açık, gayet net, diyor ki: “Tasarı veya teklifin tümünün
oylanmasından önce, belli bir maddesinin yeniden görüşülmesini gerekçeli bir
önerge ile esas komisyon veya Hükümet bir defaya mahsus olmak üzere
isteyebilir.” Burada “tümünün oylanmasından önce” ifadesi tümünün oylaması
yapılana kadar herhangi bir zamanda hükûmet veya esas
komisyon böyle bir talepte bulunabilir, bunu açık ve net ifade ediyor.
Arkasından “Bu istem Danışma Kurulunun görüşü alındıktan sonra Genel Kurulca,
görüşmesiz ve işaret oyuyla karara bağlanır.” deniyor.
Şimdi, Meclis
Başkanlığının bize gönderdiği bir yazı var, bütün siyasi parti gruplarına da bu
yazıyı gönderdi. “Danışma Kurulu bir örneği ilişikte gönderilen Türkiye
Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı
Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında
Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin İç Tüzük’ün 89’uncu maddesine istinaden
yeniden görüşülmesine dair Hükûmetin talebi ile
Cumhuriyet Halk Partisi…” diye devam ediyor. Hükûmetin
tekriri müzakere konusundaki talebiyle ilgili bu konuyu da görüşmek üzere
Meclis Başkanı davette bulunuyor ve gruplar arasında Danışma Kurulu konusunda
herhangi bir uzlaşma da orada sağlanamadı.
Dolayısıyla bizim
burada okunan önerimiz İç Tüzük’e uygun, İç Tüzük’ün amir hükümlerine uygun,
Meclis Başkanlık Divanının bu konuda takındığı tavır da İç Tüzük’e uygun bir
tavır olduğunu ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bozdağ.
Sayın Uzunırmak, sisteme girmişsiniz, hayrola?
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan, Sayın Konuşmacı Grup Başkan Vekili yanlış beyanda
bulunuyor, halkı yanlış aydınlatıyor.
BAŞKAN – Grup
Başkan Vekili konuştular zaten efendim.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Burada “97’nci Birleşim” diyor, “Yüzlerce defa grup önerisi verdik.”
diyor. 100 defa birleşim yapılmamış ki yüzlerce defa grup önerisi versin.
BAŞKAN –
Yanlışlık bu mu efendim? Sehven…
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Yanlış tabii Sayın Başkan. Olur mu canım?
BAŞKAN – Ben de
önemli bir şey diyeceksiniz sandım, Allah Allah!
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Hep öyle yapıyorlar canım. Hep yanlış konuşuyorlar Sayın Başkan.
BAŞKAN – Tamam.
Sayın
milletvekilleri, artık bir karar verme durumundayım, isterseniz dinlersiniz
beni efendim.
AK PARTİ Grubunun
İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verdiği önergenin usulüne uygun olduğu
yönündeki tutumumda değişiklik olmamıştır, bunu söyleyeyim size. AK PARTİ Grubu
önerisinin işleme alınması yönündeki tutumumun İç Tüzük’e uygun olduğunu “kabul
edenler” ve “etmeyenler” diye şey yapacağım. (Bir grup CHP ve MHP
milletvekilinin kürsü önünde toplanmaları ve gürültüler)
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Sayın Başkan, oylayamazsınız.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Neyi oyluyorsunuz?
BAŞKAN – Hayrola?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Oylayamazsınız.
BAŞKAN – Oylarım
efendim.
TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Milletin iradesine ipotek koyamazsınız.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, oylayamazsınız, öyle bir şey yok, oylaya-mazsınız.
BAŞKAN – Oylarım.
ATİLA EMEK
(Antalya) – İç Tüzük’e aykırı oylama yapamazsınız.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Hayır, oylamaya sunamazsınız.
BAŞKAN –
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.19
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.26
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 97’nci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
AK PARTİ Grubunun
İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verdiği önergesi geri çekilmiştir. Bu konuda
yapılacak herhangi bir işlem kalmamıştır.
Şimdi, İç
Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Önergeler (Devam)
2.-
İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın,
5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununa Geçici Bir Madde
Eklenmesine İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/406) doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/137)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/406 Esas
numaralı kanun teklifime iç tüzüğün 37. maddesine göre işlem yapılmasını
saygılarımla arz ederim. 20.04.2009
Prof.
Dr. Esfender Korkmaz
İstanbul
BAŞKAN – Sayın
Korkmaz, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; saygılar sunuyorum.
Banka Kartları ve
Kredi Kartları Kanunu’na geçici bir madde eklenmesiyle ilgili bir teklif
verdik. Bu teklif kredi kartları borçlarını, 2 milyona ulaşan, 2 milyonu geçen
kredi kartları borçlarını ödeme zorluğuna düşen insanların borçlarını yeniden
yapılandırmayı öngörüyor. Bu teklife göre bu borçlar iki yıl vadeye yayılacak,
eşit taksitte ödenecek ve normal faiz işleyecek.
Değerli
arkadaşlar, böyle bir teklif vermenin nedeni… Biliyorsunuz, ekonomik kriz
birçok işçinin işsiz kalmasına neden oldu, birçok esnaf dükkân kapattı, yüksek
faiz, yüzde 54 gibi dünyada olmayan bir faiz ödeyen insanlar zora girdi.
Dolayısıyla bu sonuçlar itibarıyla hâlen icrada 1 milyon insan var, asgari
ödeme yapan 9 milyon insan var. Bu insanlar hayat boyu bu ödemeden
kurtulamayacaklar çünkü gelirleriyle yalnız faizlerini ödüyorlar. Dolayısıyla burada tüketici, kredi kartı sahibi zor durumda. BDDK
Başkanı da bunların zor durumda olduğunu söylüyor: Dört buçuk ayda 6 milyon
kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin oranının yüzde 6,52’den 8,75’e çıktığını
söylüyor. Merkez Bankası Başkanı da kredi kartı faizleri nedeniyle halkın zor
durumda olduğunu söylüyor.
Şimdi,
arkadaşlar, demek ki ortada bir sorun var. Şimdi, bu sorunu hep birlikte…
Değerli milletvekilleri, AKP milletvekilleri, gelin, ilk defa, bir iş yapalım,
bu makul teklifi hep beraber kabul edelim. Neden makul? Çünkü banka kazanacak.
Banka nasıl kazanacak? Alacağını tahsil edecek, icrayla uğraşmayacak. Ayrıca da
halkın bankalara “tefeci” demesi iddiasından kurtulacak. İkincisi, devlet
kazanacak. Neden kazanacak? Arkadaşlar, bankalar tahsil edemediği kredileri
çürük alacak olarak vergi matrahından düşüyor. Yani, neden bankalar, böyle
yüzde 10’ları ödenmediği hâlde çok fazla önem vermiyorlar? Çünkü vergiden
düşüyorlar, vergi matrahından. Eğer borçlar yeniden yapılandırılırsa devlet de
vergisini alacak. Dolayısıyla, devlet kazanacak, vatandaş kazanacak. Neden
kazanacak? Çünkü, tefeci, faiz yükünden kurtulacak,
dünyada olmayan, olması mümkün olmayan bir faiz yükünden kurtulacak ve ekonomi
kazanacak. Neden kazanacak? Çünkü kredi kartı borçlarını yapılandırdığımız
insanlar harcamaya başlayacak, talep artacak, ekonomi canlanacak ve iktidar ve
muhalefet kazanacak arkadaşlar. Milletvekilleri halkın ilk defa bir sorununu
çözmüş olacak. Biz burada hiç halkın sorununu çözüyor muyuz? Bakın,
görüştüğümüz ve aylardır, haftalardır süren bu yasa teklifi, Hükûmetin yasa tasarısı tamamıyla halktan kopuk ve
dolayısıyla halkı ilgilendirmeyen, yalnızca ihale konusu olan bir tasarı.
Oysaki burada halk yararlanacak ve devlet görevini yapacak arkadaşlar.
Bakın,
Anayasa’nın 167’nci maddesi şöyle diyor: “Devlet, para, kredi, sermaye, mal ve
hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici
tedbirleri alır …tekelleşme ve kartelleşmeyi önler.”
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bir banka yüzde 11 faizle mevduat topluyor. Yıllık bileşiği yüzde 13
eder. Bunu sanayiye yüzde 30’la satıyor, kredi kartına yüzde 56’yla satıyor.
Peki, bu, piyasa
düzeni mi? Sorarım size. Böyle piyasa düzeni olur mu arkadaşlar?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Korkmaz.
ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) - Peki, bankaların, kredi kartı veren 21 bankanın 19’u en yüksek
faizden alıyor. Peki, bu kartelleşme değil mi arkadaşlar? Yani bu kartelleşme
olmasa 9 milyon insan sıkıntıya düşer mi?
Değerli
arkadaşlar, bu makul bir tekliftir. Geçenlerde sizin grup başkan vekili de
“Makul teklif getirin birlikte karar verelim.” dediler. Bu, 9 milyon insanı
ilgilendiriyor. Aksi takdirde, bu 9 milyonun, tüm
milletvekilleri olarak tepkisini çekeriz. İlk defa önümüze bir fırsat çıkıyor,
değerlendirmenizi rica ediyorum ve bu kanuna, hep birlikte “evet” diyelim bu
teklife, hem 9 milyon insan sorunundan kurtulsun hem bankalar kurtulsun hem
devlet alacağını alsın, vergisini alsın hem de vatandaş bu sıkıntıdan
kurtulsun.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Korkmaz.
Öneri üzerinde
Ankara Milletvekili Sayın Nesrin Baytok.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
NESRİN BAYTOK
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
İstanbul Milletvekili Sayın Esfender Korkmaz’ın Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu’na
geçici bir madde eklenerek kredi kartı borçlarının yeniden yapılandırılmasını
öneren kanun teklifi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce meclisi saygıyla
selamlarım.
Sayın
milletvekilleri, kredi kartı bir ödeme aracıdır, kredi değildir. Ödemeleri
nakit para yerine elimizdeki kartla yaparız. Karşılığı bankada var olmalıdır, o
an yoksa da bir ay içinde olmalıdır. Hepimiz kredi kartı kullanıyoruz, hepimiz
olayı kendi yaşantımızdan biliyoruz, görüyoruz. Kredi kartı vatandaş için bir
tuzak hâlini almıştır. Para sihirbazlarının cambazlıklarıyla tuzak şeklinde bir
uygulamadır. Kart sahibi olduğunuz anda elinizi, ödemediğiniz andan itibaren
kolunuzu kaptırmışsınız demektir. Merkez Bankası gösterge faizi yüzde 13’tür.
Kredi kartlarına uygulanan gecikme faizi yüzde 62,68 yani yüzde 63’tür. Her ay
katlanarak artan bir ödeme yükümlülüğü, ödeyemeyen vatandaşları bekliyor
demektir. İşsizlik bu dönemde tarihin en yüksek rakamlarına ulaştı, rekor
kırdı. Resmî işsizlik Şubat 2009’da yüzde 16,1 oldu. Gerçek işsizlik hepimizin
bildiği gibi bunun çok ötesinde. Bu durumda, ödenemeyen kredi kartlarının
sayısı da aynı şekilde rekor düzeyde artmaktadır. İşsizlik demek, kredi kartı
borcunu ödeyemeyecek kişi demektir. Buna, geliri azalanları, siftah yapamayan
ama işi varmış gibi görünen esnafı ve dar gelirliyi de eklediğinizde kredi
kartı borcu çok daha fazla artacak demektir. Devletçe borçlu olduğumuz gibi
milletçe de borç harç içinde yaşamaya çalışıyoruz. Bakınız, 2002 yılının
sonunda yani bundan yedi yıl önce, vatandaşın kişi başına tüketici kredisi ve
kredi kartı borcu sadece 64 dolardı. Yedi yıl önce 64 dolar. 2009 yılının mart
ayı sonunda yani iki ay önceki durum şudur: Yüzde 1.422 oranında bir artışla bu
borçluluk 971 dolara çıkmıştır. Yedi yıl sonra 971 dolar. Bu borçluluktan konut
ve otomobil kredilerini çıkararak bakarsak kişi başı borç yükü yüzde 1.037
artışla 53 dolardan 605 dolara çıkmıştır. Yedi yılda 53 dolardan 605 dolara.
Borç bu borç, değerli arkadaşlarım, vatandaşın borcu. Bu rakamlar sizin
döneminizi gösteren rakamlardır. Hani teğet geçiyordu? Biz ekonominin kötü
olduğunu konuşmaktan hoşlanan insanlar değiliz. Biz daha iyiyi konuşmayı
severiz. Sizlerle daha iyiyi mükemmele götürmek istediğimiz şartlarda yarışmayı
tercih ederiz. Sayın Başbakan Erdoğan çok yanılıyor, yanlış konuşuyor. Biz
felaket tellallığı yapmıyoruz, gerçekleri söylüyoruz.
Sayın milletvekilleri,
önceki hafta Brezilya Cumhurbaşkanı Lula Da Silva Türkiye’deydi. Brezilya’da sosyal demokrat bir
yönetim olarak 2002’de işbaşına gelmişti. Sayın Silva
IMF’ye olan borçlarını ödediklerini anlattı, sonra da şunları söyledi:
“Yoksulluğumuz bizi uzun yıllar yönetmiş vasat iktidarların sonucudur. Biz,
IMF’ye olan borçlarımızı ödedik. Şimdi, yoksul ülkelere borç verebilmesi için
biz IMF’ye kredi açıyoruz.”
Sizin iktidar
döneminizle aynı dönemden bahsediyoruz değerli arkadaşlar. Türkiye’de Sayın
Başbakan acaba böyle bir şey söyleyebilir mi? Yedi yıldır ekonomide ne yapıldı?
Aksine, Türkiye’nin IMF’den yeniden borç alıp almayacağı tartışılıyor.
Aramızdaki farka bakınız. Ülkemizde olan şudur: Sadece “Beterin beteri var.”
diye gözü korkmuş halkın bu zaafından yararlanılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, kişi başına tüketici kredisi ve kredi kartı borcundaki artış,
vatandaşın günlük yaşantısını sürdürmek için borçlanmaya başvurduğunu
göstermektedir. Bu ise düzenli gelirinin azalmasının bir sonucudur. Bugün artık
vatandaşımız gerek tüketim gerekse yatırım niteliğindeki tüm harcamalarını
borçlanmayla sağlamaktadır. İşsizliğin geçen yıla göre 1 milyonun üzerinde
arttığı bu dönemde kredi kartı mağduriyetinin sonuçları çok daha ağır
olmaktadır. Büyümede 2009 yılı tahminleri, değil büyüme, yüzde 4 civarı küçülme
olacağını söylüyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Baytok.
NESRİN BAYTOK
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bu durumda
intiharların daha da artacağı, yaşanmakta olan sosyal patlamaların artarak
yaşanmaya devam edeceği çok açık bir gerçektir. Hükûmetlerin
görevi önlem almaktır. Şu kriz ortamında Cumhuriyet Halk Partisinin sözlerine
biraz kulak verilse iktidar partisi de bundan yararlanır, vatandaş da
yararlanır. Bakın, otomobil ve beyaz eşyada sağlanan ÖTV indirimi yine CHP
önerileri arasındaydı, uygulandı ve krizin etkilerini hafifleten, vatandaşa
nefes aldıran bir yanı oldu.
Sayın
milletvekilleri, bir şey yapmalı, bir şeyler yapmalı. Her zaman, kötüye giden
işleri kontrol edememenin sebebi, doğru zamanda doğru kararları almamaktan
geçiyor. Gelin, kısa yoldan, kredi kartı ödemelerine bir yeni yapılandırma
getirelim, mağdurlara yardım eli uzatalım. Bu konuda bir düzenleme ihtiyacı
zorunluluk hâlini almıştır.
Teklifimizin
Genel Kurul gündemine alınması dileğiyle, hepinize saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar.)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Baytok.
Sayın
milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergeleri ile diğer denetim
konularını görüşmüyor, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer
alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer
alan Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki
Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri
Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Plan ve Bütçe komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
2.-
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara
Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri
Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/543) (S. Sayısı: 263) (x)
BAŞKAN –
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
92’nci Birleşimde
tasarının 4’üncü maddesi kabul edilmişti.
Şimdi, tasarıya
yeni geçici madde eklenmesine ilişkin iki adet önerge vardır, sırasıyla okutup
işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
263 sıra sayılı yasa tasarısına aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz
ederiz.
|
Kamer Genç |
Tayfun İçli |
Recai Birgün |
|
Tunceli |
Eskişehir |
İzmir |
|
Orhan Ziya Diren |
Gürol Ergin |
|
|
Tokat |
Muğla |
|
Geçici madde: Bu
kanunun 3. maddesinde belirtilen taşınmazların yükleniciye tesliminden itibaren
5 yıl içinde temizlenmediği takdirde idare sözleşmeyi fesih etmeye yetkilidir.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Genç, buyurun efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu mayın işi çok tehlikeli bir hâl almaya başladı.
Şimdi, benim
verdiğim önerge bir geçici madde. Bu maddeye göre, biliyorsunuz, mayınların beş
sene içinde temizlenmesi gerekiyor. Kanuna böyle bir hüküm koymuşuz. Alan firma
beş sene içinde temizlemedi, ne olacak? Farz edelim on sene içinde temizlemeye
kalktı veya daha fazla, uzun bir zaman içinde temizliğe kalktı. Ben, şimdi,
burada, hiç olmazsa dedim bir şey verelim. Eğer beş sene içinde mayın
temizlenmezse Hükûmet, daha doğrusu idare bunu feshetsin.
Yani sen beş sene içinde bunu temizlemedin, o zaman bunu feshetsin diye böyle
idarenin bir yetkisi olması lazım.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, tabii, bütün vatandaşlar, millet bizi gözetliyor. Şimdi,
sabahtan beri bir kanun müzakere edilmek için Türkiye Büyük Millet Meclisinin
kürsüsünün etrafı doldu. Meclis Başkanlığını yöneten arkadaşımız Meclisi
yönetemez duruma geldi, ara verdi, bir saat geçti. Türkiye Büyük Millet Meclisi
böyle yönetilemez, böyle de çalışamaz. Yani iktidar partisi iseniz… Ama böyle
çalışmamasının nedeni de biraz da sizin yöneticilerin beceriksizliklerinden.
Yani, ben, şimdi, o daha ilk günden beri getirilen o uzatma önergeleri, o
Meclisin çalışma saatlerinin uzatılmasıyla ilgili o kargaşalıklar olmasaydı
şimdi bin tane kanun çıkmıştı. Neyse, ben size akıl vermiş olmayayım da… Ama
böyle Meclis yönetilmez. Gerçekten yönetilmez. Grubunuz ve zaten partiniz bu
konuda çok, hakikaten yetersiz kalıyor birçok şeylerde.
Şimdi,
Türkiye’nin arazisini, 206 bin dönümlük araziyi getirip de birilerine peşkeş
çektirmek size bir şey kazandırmaz. Aslında bakarsanız muhalefet sizin lehinize
çalışıyor. Yani bu kanun çıktığı zaman da çıkacaklar size diyecekler: “Siz
vatan topraklarını sattınız.” Bu, açık seçik bu olacak. E şimdi ne olacak? En azından bu
kanunu çıkarmadığınız zaman muhalefete böyle bir koz vermezsiniz. Yani o
bakımdan, bence bu kanunu, gelin, yani bir orta yol bulalım, bu orta yol
üzerine bir müzakere edelim. Yoksa ki burada, yani böyle
burada kavgayla, gürültüyle, çok değişik metotlarla kanun çıkarmak çok zor.
Sayın Başkan,
evvela bir oturtun da ben konuşayım yani. Toparlayamıyorum kendimi.
BAŞKAN – Siz
devam edin Sayın Genç.
Buyurun.
Arkadaşlar,
buyurun…
KAMER GENÇ
(Devamla) – Ama, ben… Herkes ayakta
yani. Olmaz ki böyle.
BAŞKAN – Ben
onlara rica ederim.
Sayın
arkadaşlarım, lütfen…
KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, arkadaşlar önergemizi de anlamadılar.
Önergemiz…
Diyoruz ki: Yani eğer –yine söyleyeyim ki dinlemeyenler var- beş sene içinde
temizlemezse ne olur? Hükûmet cevap versin. Adam,
aldığı sözleşmede beş sene içinde tamamlamadı, o zaman ne olacak? Buna bir
müeyyide getirelim diyorum. Bence bunu getirirken kanuna koymak gerekirdi ama konulmadı.
O nedenle, bence, bu önergenin kabulünde, bence hiç olmazsa Hükûmetin
yani ihaleyi yapacak kişinin eline bir güç verelim.
Şimdi, ben bu
kanunla ilgili zaten epey konuştum. Bakın, sizin de ayrılmış bir arkadaşınız
diyor ki: “Yani, iktidardakiler maalesef ihalelerdeki sorumluluktan kaçmak için
kanuna bağlıyorlar.” Şimdi, aslında böyle bir kanuna da ihtiyaç yok. 1950’lerde
güney sınırımızın mayınlandırılması konusunda hükûmet
bir karar almış. Şimdi, bu karar üzerine bir mayın döşenmiş. Mayını
döşeyen kim? Devletin organları. Kaç mayın döşenmiş, nerede döşenmiş,
nerede var; bunlar, hepsi biliniyor, devletin arşivlerinde var. Ancak bu
döşenen mayınlar bir süre sonra, kimisi -biliyorsunuz bu bölgede çok büyük
kaçakçılık var- işte kaçakçılar, icabında orada kaçakçılığı rahat geçirmek için
koyunları salmışlar, bir çoğu patlamış; yine ot biçme
neticesinde bir çoğu yangından patlamış. Buna rağmen, tabii devletin
kayıtlarına göre kaç tane mayın var, bunu da bilmiyoruz. O itibarla burada çok
ciddi bir araştırma yapmak gerekir. Bence, böyle zıtlaşarak ülkenin hayati
konularını öne çıkaran kanunları çıkarmak size de hiçbir fayda vermez. Getirilen kanun zaten çok yönleriyle eksik. Dediğim gibi bir
geçici madde daha var. Yani bir devletin arazisi kırk dokuz yıllığına getirilip
de başkalarına kiraya verilmez. İşte burada bir İsrail şirketinden
bahsediliyor. Hükûmet…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Genç, son cümlenizi alayım lütfen.
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Bir dakika vermediniz daha.
BAŞKAN – Buyurun,
buyurun, verdim, başladı.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, Tayyip Bey dedi ki: “Efendim, siz küresel sermayenin
karşısında mısınız?” Küresel sermaye… Yani “İşte İsrail’e veriyoruz.” dedi, “İsrail
küresel sermaye var.” dedi, “Niye bu küresel sermayeden rahatsız oluyorsunuz?”
dedi. Ondan sonra, şimdi, hani o Davos’ta gitti,
İsrail Başbakanıyla böyle bir, numaradan bir kavga ediyor gibi görüntüsünü
yarattı ya, aslında bunlar hepsi gösterişti. Yani ondan sonra da getir sen…
“Efendim, küresel sermayeye ben Türkiye’yi de veririm.” diyor yani Tayyip Bey,
ne olacak.
RECEP KORAL
(İstanbul) – Sen söylüyorsun.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Kendisi söylüyor. Ben niye söyleyeyim ya, kendisi söylüyor.
“Küresel sermaye, İsrail’in sermayesinden niye korkuyorsunuz?” diyor. “Verelim”
diyor. Türkiye’yi de verelim, ne olacak yani, nasıl olsa vatanı da faturasını
bulduğunuz zaman satalım, ne güzel diyor. İşte memlekette, ne güzel, her şeyin
başı geliyor, paraya dayanıyor; parayı da bulunca her şeyi kazanmak mümkün,
dolayısıyla satalım diyor.
Bu itibarla,
benim dediğim önergeyi kabul ederseniz en azından sağlıklı bir sonuca
varırsınız.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Tamam,
arayacağım.
III.-
Y O K L A M A
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yoklama
isteyen arkadaşlarımızın isimlerini tespit edeceğim: Sayın Anadol,
Sayın Emek, Sayın Okay, Sayın Korkmaz, Sayın Aslanoğlu, Sayın Ekici, Sayın Baytok,
Sayın Özkan, Sayın Kaptan, Sayın Bingöl, Sayın Coşkunoğlu,
Sayın Barış, Sayın Dibek, Sayın Köktürk, Sayın Köse, Sayın Susam, Sayın Ağyüz, Sayın Öztrak, Sayın Diren,
Sayın Kesici.
Sayın
milletvekilleri, yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – O pusula gönderenler ayrılmasın.
BAŞKAN – Pusula
veren arkadaşlarımız lütfen Genel Kuruldan ayrılmasınlar.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, pusulalara bakın, oraya da girmesinler.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Tamam, bitti.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Süre bitti, kâğıtları veremezsin.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yok, yok, yok…
RECEP KORAL
(İstanbul) – Nasıl yok ya, nasıl yok?
ATİLA EMEK (Antalya)
– Veremezsin, bitti.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Çalışma süremizin
tamamlanmasına çok az bir zaman kalmıştır.
Alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 3 Haziran 2009
Çarşamba günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 20.55