Normal 25669 2 2 2009-06-09T09:12:00Z 2009-06-09T09:12:00Z 1 30725 175138 TBMM 1459 410 205453 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

 

DÖNEM: 23                                                                YASAMA YILI: 3

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 45

89’uncu Birleşim

13 Mayıs 2009 Çarşamba

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge aslına uygun olarak yazılmıştır.

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

 IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, koruculuk sistemi ve güvenlik sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, 1999 yılında yaşanılan depremin getirdiği sonuçlar ve o sonuçların günümüze yansımalarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Çeşitli İşler

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Kore Cumhuriyeti Millî Savunma Komis-yonu Başkanı ve beraberindeki heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu ve 26 millet-vekilinin, kamudaki taşeron şirket uygulamasının ve bu şirketlerde çalışan işçilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/367)

2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 23 milletvekilinin, tekstil sektöründeki krizin ve işçi çıkarma sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/368)

3.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 24 milletvekilinin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da tarım ve hayvancılıkta yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/369)

C) Tezkereler

1.- Moğolistan Cumhuriyeti Parlamento Başkanı Damdin Demberel’in davetine icabet edecek olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, beraberinde bir Parlamento heyetiyle birlikte Moğolistan’a resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/792)

 

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/148) ve (10/225) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 13/5/2009 günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

 

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/543) (S. Sayısı: 263)

 

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Devlet orkestraları şeflerine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/7575)

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bedelli askerliğe ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı (7/7576)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.03’te açılarak dört oturum yaptı.

 

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün resmî davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Portekiz Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Profesör Anibal Cavaco Silva’nın bugün saat 16.00’da Genel Kurula hitaben bir konuşma yapma isteği kabul edildi.

 

Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Millî Eğitim Bakanlığındaki yönetici atamalarına,

İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan, Özürlüler Haftası ve engellilerin yaşadığı sorunlara,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Çukurova’da yaşanan sel felaketi nedeniyle çiftçilerin uğramış olduğu zararlara ilişkin gündem dışı konuşmasına,

Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in,

Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un,

Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet Kastal’ın,

Çukurova’da yaşanan sel felaketine ilişkin açıklamalarına,

Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.

 

Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/1328) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.

 

Adana Milletvekili Kürşat Atılgan ve 20 milletvekilinin, orman yangınlarına müdahalede kullanılmak üzere uçak ve helikopter kiralama ihalesiyle ilgili iddiaların (10/364),

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 25 milletvekilinin, diş hekimlerinin sorunlarının (10/365),

Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu ve 26 milletvekilinin, mobilya ve ev tekstili sektörünün sorunlarının (10/366),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Konuşma yapmak üzere Genel Kurulu teşrif eden Portekiz Cumhurbaşkanı Profesör Anibal Cavaco Silva’ya Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denildi.

Alınan karar gereğince, Genel Kurula hitaben konuşma yapması kabul edilen Portekiz Cumhurbaşkanı Profesör Anibal Cavaco Silva, Genel Kurula hitaben bir konuşma yaptı.

 

Kırım Tatar Millî Meclisi Başkanı Mustafa A. Kırımoğlu’nun vaki davetine icabet edecek olan TBMM Başkan Vekili Meral Akşener’in bir Parlamento heyetiyle birlikte Dünya Kırım Tatar Kongresine iştirak etmek üzere Kırım Özerk Cumhuriyeti’ne resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan 90 ve 293 sıra sayılı kanun tasarılarının, bu kısmın 4 ve 5’inci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun, 12 Mayıs 2009 Salı günkü birleşiminde bir saat süre ile sözlü soruların görüşülmesinin ardından diğer denetim konularının görüşülmeyerek, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 13 Mayıs 2009 Çarşamba günkü birleşiminde ise sözlü soruların görüşülmemesine; 12 Mayıs Salı günkü birleşiminde saat 20.00’ye kadar; 13, 14, 20, 21 Mayıs 2009 Çarşamba ve Perşembe günlerindeki birleşimlerde ise 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

 

Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, 3285 Sayılı “Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu”nun 41. Maddesine 1 (Bir) Fıkra Eklenmesine Dair Kanun Teklifi’nin (2/396), İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedi.

 

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:

1’inci sırasında bulunan                   (6/436),

9’uncu                                         (6/562),

19’uncu                                       (6/622),

37’nci                                          (6/696),

38’inci                                         (6/698),

40’ıncı                                         (6/701),

43’üncü                                       (6/710),

44’üncü                                       (6/712),

53’üncü                                       (6/734),

56’ncı                                          (6/749),

67’nci                                          (6/784),

68’inci                                         (6/786),

69’uncu                                       (6/787),

71’inci                                         (6/796),

73’üncü                                       (6/806),

78’inci                                         (6/812),

 

Esas numaralı sözlü sorulara Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek cevap verdi; Tunceli Milletvekili Kamer Genç, cevaba karşı görüşlerini açıkladı.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

2’nci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/543) (S. Sayısı: 263) tümü üzerinde bir süre görüşüldü.

 

13 Mayıs 2009 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 19.51’de son verildi.

 

 

 

Şükran Güldal MUMCU

 

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

 

 

Yusuf COŞKUN

 

Fatma SALMAN KOTAN

 

 

Bingöl

 

Ağrı

 

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

No.: 99

II.- GELEN KÂĞITLAR

13 Mayıs 2009 Çarşamba

Meclis Araştırması Önergeleri

 

1.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu ve 26 Milletvekilinin, kamudaki taşeron şirket uygulamasının ve bu şirketlerde çalışan işçilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/367) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.05.2009 )

2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 23 Milletvekilinin, tekstil sektöründeki krizin ve işçi çıkarma sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın       98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/368) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.05.2009 )

3.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 24 Milletvekilinin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da tarım ve hayvancılıkta yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/369) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.05.2009 )

13 Mayıs 2009 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER : Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

İlk söz, koruculuk sistemi ve güvenlik sorunları hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’a aittir.

Buyurunuz Sayın Uras.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, koruculuk sistemi ve güvenlik sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli vekiller; Mardin Mazıdağı Bilge köyünde yaşanan vahim olay bütün yurtta derin bir üzüntü yarattı ve hem bölgeyi hem de bütün Türkiye’yi yakından ilgilendiren birçok önemli meselenin bir kez daha tartışılmasına neden oldu. Ben de, bu vesileyle, koruculuk hakkındaki görüşlerimi paylaşmadan evvel, bu elim olaydan dolayı bir kez daha üzüntülerimi ifade ediyor, ölenlere rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyorum.

Değerli milletvekilleri, söz konusu katliam kamuoyuna yansır yansımaz korucular ve koruculuk müessesesinin tartışma gündemine oturmasında şaşılacak bir şey olmadığı kanaatindeyim çünkü yakın tarihimizin son yirmi beş yılı incelendiğinde görülecektir ki Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı illerde ister adli ister siyasi olsun yargıya intikal eden ve etmeyen birçok suçta korucuların varlığı ve rolü söz konusu olmuştur ve olmaktadır.

Koruculuk, hepimizin bildiği gibi, varlığını Kürt sorununun çözülememiş olmasından alan, PKK’ya karşı jandarma, polis ve askerin yanı sıra ilave bir silah, güç olarak devreye sokulmuştur; her ne kadar yasası ve uygulaması daha eskilere dayansa da, devasa bir ordu çapına ulaşması devlet tarafından Kürt sorununun çözümü adına büyük bir keşif olarak başvurulan, düşük yoğunluklu savaş yıllarında olmuştur. Bugün geriye dönüp bakıldığında, bu uygulamanın halk içinde bir husumet bloklaşması yarattığı, bölgenin kimi ileri gelenleri için ekstra güç kaynağı olduğu, yasa dışı davranışların temel dayanağı hâline geldiği, elinde silah taşıyan korucuların da giderek her sorunun çözümünü namlunun ucunda aradıkları görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, koruculuğun, çözüm politikalarının bir parçası olmak bir yana, kendisinin başlı başına bir sorun hâline gelmiş olduğu aşikârdır. Bu böyle devam edemez. Bu sosyal ve politik açmazdan çıkmanın zamanı gelmiştir. Darbecilerin yargılanmasını engelleyen Anayasa’nın geçici 15’inci maddesi de yirmi yedi yıldır geçemedi ama geçici koruculuk artık geçmeli, koruculuk kaldırılmalıdır. Bu yönde insani, sosyal ve psikolojik rehabilitasyon projeleri acilen geliştirilmelidir. Sayıları 70 bin olarak telaffuz edilen bu topluluğun insani çözümler yoluyla bir gelecek kaygısına düşmelerine yol açmadan başka üretken alanlara kaydırılmaları bir sosyal devlet yükümlülüğüdür. Türkiye, AB’ye ve Birleşmiş Milletlere verdiği koruculuk sistemini kaldırma taahhüdünü yerine getirme konusunda artık adım atmalıdır. Nitekim yapılan son tartışmalarda, Kürt sorununa çözüm imkânlarının açıkça tartışıldığı ve muhtelif önerilerin geliştirilmeye çalışıldığı bir aşamaya gelindiğini göstermektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak konunun parça başı çözümüne değil, kapsamlı bir paket olarak ele alınmasına ağırlık vermeliyiz.

Değerli milletvekilleri, Kürt sorunu iktidar ve muhalefet konumlarını aşan ve çözümüne katkıda bulunmamız gereken tarihsel bir sorunumuzdur. Yapmış oldukları grup konuşmalarında CHP ve MHP liderlerinin yaklaşımlarının bu kadar ağır bir sorunun çözümüne gereken katkıyı sunmadığı açıktır. Devletin şimdiye kadar ısrarla direndiği birçok politikasının başarısız olduğu ortada iken yeni açılımları tartışmaya şans tanımayan katılıklar, akan kanı durdurmaya, toplumsal barışı sağlamaya hizmet etmez. Toplumların bazen iktidar ve muhalefet konumlarının üzerine çıkan sorunlarla karşı karşıya kaldıklarında almaları gereken topyekûn sorumluluğu bugün biz de almalıyız. Bu nedenle, önerimiz: Türkiye Büyük Millet Meclisinin inisiyatif alması, muhalefetin sorumlu davranması, toplumda yeni bloklaşmaların ve gerginliklerin yaratılmasına yol açmaması, Hükûmetin ise DTP’yi ve seçilmiş belediyeleri sorunun çözümünde muhatap olarak benimsemesi ve çözüm için adımlar atmasıdır. Bu çerçevede her türlü etnik vurgudan arınmış bir anayasal vatandaşlık tanımının kabulü, siyasi partiler ve seçim yasalarının demokratikleştirilmesi, resmî dil Türkçenin dışında isteyenlere       -Kürtçe dâhil- ana dillerinde öğrenim görme imkânlarının geliştirilmesi, eve dönüşleri sağlayan, toplumsal ve siyasal yaşama dâhil olmayı öngören kapsamlı bir af çıkarılması, değiştirilen yer eski isimlerinin iade edilmesi; bölgesel, ekonomik, sosyal dengesizliğin özel programlarla giderilmesi; üniversitelerde Kürdoloji enstitülerinin açılması, merkezden devredilen bazı yetkilerle yerel yönetimlerin güçlendirilmesi için adım atılmalıdır.

Bu bağlamda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin topyekûn olarak bu doğrultuda inisiyatif alacağına, Hükûmetin gecikmeksizin gerekenleri yapacağına inanmak istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET UFUK URAS (Devamla) – Platon “Devlet” adlı kitabında, sürü-toplum karşılaştırması yaparak, bir benzetmesi yaparak “Bir sürü için en tehlikeli şey, sürüyü korumakla görevli olan çoban köpeklerinin kendilerinin sürüye saldırmasıdır.” der. Bir toplum için bu tür bir çürüme ve yozlaşmanın ne kadar büyük bir tehlike olduğunu Mardin örneğinde yaşamış bulunuyoruz. Dolayısıyla, yaşadığımız bu sorunları görmezlikten gelme, halının altına atma yerine köklü çözümleri gösterecek olan irade Türkiye Büyük Millet Meclisinindir.

Bu çalışmalarımız doğrultusunda hepinize kolaylıklar diliyorum. Teşekkür ederim. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Uras.

Gündem dışı ikinci söz, Kocaeli ilindeki depremzedelerin sorunları hakkında söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’a aittir.

Buyurunuz Sayın Birdal. (DTP sıralarından alkışlar)

2.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, 1999 yılında yaşanılan depremin getirdiği sonuçlar ve o sonuçların günümüze yansımalarına ilişkin gündem dışı konuşması

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Teşekkürler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kuşkusuz bu kürsü, ister sistemden ister doğal felaketlerden kaynaklansın, sorunların çözüm yeri ve kürsüsü olmalı. Şimdi ben de başka bir sorundan söz edeceğim. 1999 yılında yaşanılan depremin getirdiği sonuçlar ve o sonuçların günümüze yansımaları nedeniyle söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, 1999 yılında yaşadığımız deprem, binlerce yurttaşımızın yaşamını yitirmesine, evinden barkından, işinden olmasına neden olmuştur ve deprem sonucu, gerçekten siyasal bir iradeyle karşılıklı çözülemeyen komşuluk ilişkilerini böyle bir doğal felaket yakınlaştırmıştır. Örneğin, Ege’nin iki yakasındaki Yunanistan’la, komşumuzla ve daha sonra da başka komşu ülkelerle, ki bunlardan biri de Kuzey Irak. Irak Hükûmeti tarafından Türkiye’ye deprem sonrası yapılan yardım, Irak Kızılay aracılığıyla verilen 10 milyon dolar tutarındaki ham petroldür.

Şimdi, sözü edilen konutlar, 10 milyon dolar ham petrol TÜPRAŞ aracılığıyla petrole çevriliyor ve satılıyor ve 10 milyon dolar karşılığında konut yapılıyor ve bu, depremzedelere, kamu görevlisi olanlara dağıtılıyor. Kocaeli Arızlı beldesinde yaptırılarak evsiz kalan kamu görevlilerine dağıtılıyor. Ancak bu evler hak sahiplerine dağıtılmış olmasına karşın belediye, valilik ve Bayındırlık Bakanlığı arasındaki kimi yasal sorunlardan ötürü tapuları çıkarılmamış. Tapusu hak sahiplerine verilmeyen ve bugün bile bu durumu çözülmeyen evlerin sorumluluğu daha sonra Kızılay’dan alınıp Kocaeli’ye, il özel idaresine bırakılmış. İl özel idaresi de bir yönetim oluşturmuş ve yönetim, bu sitenin işleriyle ilgilenmeye, konutlarda oturanlardan “ortak gider” adı altında para almaya başlamıştır. Ortak gider şu an için 220 TL. Yakın zamanlarda, depremden etkilenmiş yurttaşlarımız oturduğu bu evlerin ortak giderini ödeyememe durumuyla karşılaşmışlar ve ödeyemeyenler de konutlarından dışarı atılmışlardır. Durumun ciddiyetini açıklamak açısından, yaptırılan toplam 237 konuttan 80’den fazlasından depremzedeler çıkarılıp yerine valilik ve emniyet müdürlüğünün müdür yardımcıları gibi kamu görevlilerine lojman olarak verilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu depremin ne denli büyük yıkımlara yol açtığı, toplumsal dokuyu o yörelerde nasıl bozduğunu hepimiz biliyoruz. Devletin kamu yönetiminin görevi, bu yıkımların olumsuz sonucunu ortadan kaldırmak, bir düzenleme, bir tutum içinde olması beklenirken, ne yazık ki yeniden ikinci bir yıkıma dönüşmesine neden olmakta ve on yıl geçtikten sonra yaraların yeniden kanamasına yol açmaktadır. Şimdi neden bu evlerde oturanlar “ortak gideri ödemedi” diye çıkarılmak isteniyor? Neden, boşaltılan kimi evler hak sahibi olmadığı açık olan kimi üst düzey kamu görevlilerine veriliyor ve bu evlerin sorumluluğu Irak Hükûmetiyle yapılan sözleşme gereği Kızılayda olması gerekirken niye evlerin yapımı tamamlandıktan sonra İl Özel İdaresine devrediliyor? Zaten yıkımdan etkilendiği için bu evlerde oturması uygun görülenlerin maddi olanaksızlığı ortadayken “ortak gider” adı altında 2000 yılından bu yana verilen giderler hangi kaynakta toplanıyor ve nerede kullanılıyor?

Şimdi, 1999 depremlerinin nasıl bir yıkım olduğunu biz elbette unutmadık, yakınlarını yitirenler unutmadılar, toplumsal bellek unutmadı; Kocaeli’ndeki, Adapazarı’ndaki, Düzce’deki, İstanbul’daki yurttaşlarımız unutmadı. Bir sabah kalkıyorsunuz, yanı başınızdaki ailenizden birileri yok, eviniz yok, işiniz yok. Şimdi, bunu toplumca sarmamız gerekirken ne yazık ki yeni acılara, yeni sorunlara neden olunuyor.

Değerli arkadaşlar, unutulmamalıdır ki adalet duygusu toplumsal ilişkilerde en önemli ögedir. Eğer siz depremdeki kayıpları bir parça olsun azaltmak istiyorsanız, yapılan yardımlardan yararlanması gerekenleri yararlandırmanız gerekir. Adalet duygusunu yok etmiş olmamak gerekiyor. Adalet duygusu yok olan bir toplum da ne yazık ki geleceğini -değil evleri, geleceğini de- inşa edemez.

Buradan Sayın İçişleri Bakanına sesleniyoruz: Depremzedelerin istemlerine kulak verin ve bu tahliyelerin derhâl durdurulmasını sağlayın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ödentilerin ödenmemesi nedeniyle evinden atılanların yeniden evlerine geri dönmelerini sağlayın. Nereye gittiği, hangi amaçla kullanıldığı belli olmayan ödeneklerin durdurulmasını sağlayın ve depremzedelere derhâl tapuların verilmesini sağlayın ve on yıl önce ağır travma yaşayan yurttaşlarımıza yeni travmaların yaşatılmasına neden olmayın.

Ben yeniden on yıl önce yakınlarını yitiren yurttaşlarımızın acılarını paylaşıyorum ve şu andaki sorunlarının giderilmesinin bir an önce sağlanmasını diliyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Birdal.

Gündem dışı üçüncü söz, Dünya Çiftçiler Günü münasebetiyle söz isteyen Adana Milletvekili Muharrem Varlı’ya aittir.

Buyurunuz Sayın Varlı. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

MUHARREM VARLI (Adana) – Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Dünya Çiftçiler Günü münasebetiyle gündem dışı söz aldım.

14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü, 80 ülkeden 115 tarımsal organizasyonun üye olduğu, dünyadaki 600 milyon çiftçiyi temsil eden Uluslararası Tarım Üreticileri Federasyonu tarafından 1984 yılında alınan bir kararla her yıl tüm dünyada ve ülkemizde kutlanmaktadır.

“Kutlama” denilince aklımıza şenlik, mutluluk, sevinç gelir ancak Türk çiftçisinin içinde bulunduğu ve her geçen gün ağırlaşan şartlar, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’nü kutlamaktan çok tarım sektörünün ve çiftçilerin sorunlarını dile getirme gününe dönüşmüştür.

Kıymetli arkadaşlar, hepimiz biliyoruz ki tarım her ülkede desteklenir, desteklenmek zorundadır ancak ülkemizde tarım sektörü, desteklenmekten öte AKP Hükûmetinin “-kasıtlı” demeye dilim varmıyor ama- yanlış politikaları sonucu her geçen gün çökertilmektedir. Bir örnek vereyim: Son yıllarda en büyük destekleme kalemi olan DGD 2009 yılından itibaren kaldırılmıştır. DGD’nin kaldırılmasıyla özellikle gübre ve mazot fiyatlarındaki büyük artışlar ürün maliyetlerine yansımıştır. 2009 yılı tarım destek bütçesinde mazot destekleri için ayrılan kaynak 583 milyon TL’dir. Hani Sayın Bakan, hep mazot desteğinden, gübre desteğinden bahsederek övünüyor ya, ayrılan destek 583 milyon TL’dir. Bu üretim sezonunda Türk çiftçisi, devlete sırf mazottan 1,72 milyar TL KDV, 3,4 milyar TL de ÖTV ödeyecektir. Görüldüğü gibi mazot desteği çiftçinin ödediği KDV’nin üçte 1’ini bile karşılamamaktadır. Destekleme amacıyla verilen 583 milyon TL çiftçinin mazot giderinin yaklaşık yüzde 6’sını karşılamaktadır.

Saygıdeğer milletvekilleri, buğday hasadına yaklaşık on beş-yirmi gün kaldı ancak aldığımız bilgiler doğrultusunda TMO’da hâlâ bir hazırlık yok. TMO’nun depoları şu anda mısırla dolu. Yani buğday hasadı başlayacak, TMO piyasaya girecekse, taban fiyatı belirleyecekse, çiftçiyi ezdirmeyecek, çiftçiyi koruyacaksa bu depoların bir an önce boşaltılması lazım veya TMO tarafından, buğdayı depolayacak yeni ambarların, yeni depoların kiralanması lazım. TMO’nun buna bir an önce çözüm bulması lazım. Yine, depoların dolu olduğu yetmiyormuş gibi Karaisalı ilçesi Salbaş kasabasındaki TMO depoları da ne yazık ki özelleştirildi, satışa sunuldu.

Değerli hemşehrilerim, buğday hasadı başlayacak; Allaha çok şükür, bu yıl yağmurlar bol oldu, buğdayların verimi iyi olacağa benziyor, geçen yıla oranla yüzde 20 artışla 19-20 milyon ton civarında bir rekolte bekleniliyor. Şimdi, rekolte bu kadar yüksekken hâlâ Mersin Limanı’ndan ve Samsun Limanı’ndan Kazak ve Rus buğdayı Türkiye’ye ithal giriyor. Bunu anlamak mümkün değil. Türkiye'nin buğdayı kendi kendine yetebilecek orandayken ve hasat dönemi başlamışken siz hâlâ Rus ve Kazak buğdayını Türkiye’ye sokuyorsanız Türk çiftçisini nasıl koruyacaksınız, Türk çiftçisi nasıl para kazanacak; bunu anlamak mümkün değil.

TMO’nun taban fiyatını en aşağı 600 bin lira, yani yeni 60 kuruştan belirleyip piyasaya peşin bedelle girmesi lazım. Çiftçinin hakkını koruyabilmek için, TMO’nun mutlaka ve mutlaka 1 Hazirana kadar -en geç 1 Hazirana kadar- taban fiyatını 600 bin liradan, yani vatandaşlarımızın anlayacağı dilden söylüyorum, 60 kuruştan belirleyip piyasaya mutlaka girmesi lazım. Yoksa şu anda buğday fiyatları gün geçtikçe düşüşe geçti ve çiftçinin bu şartlarda buğdaydan para kazanması, ürettiğinden para kazanması mümkün değil.

Değerli hemşehrilerim, yine geçen yıl, biliyorsunuz, buğday 550-560 bin liraya gitmişti. Şu anda serbest piyasada buğdayın fiyatı 450 bin lira ile 500 bin lira arasında. Eğer Ofis devreye girip Bakanlık devreye girip rekabet oluşturmazsa, buğday fiyatları 400 bin liraya kadar geriler ki, bu da çiftçinin perişan olmasına, bitmesine sebep olur değerli hemşehrilerim.

Saygıdeğer milletvekilleri, Sayın Bakan; sizleri buradan uyarıyorum. Eğer çiftçiyi kollamak, sahip çıkmak istiyorsanız lütfen bir an evvel taban fiyatını belirleyin ve çiftçiyi koruyacak şekilde peşin bedelle piyasaya girmeniz lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayın.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Yine bu primler… Dün primlerle ilgili Sayın Bakan buradan bir söz vermişti “Adana’dan başlayacağız.” diye. İnşallah bir an evvel primlerin ödenmesini temin edersiniz. Çünkü çiftçinin şu anda en çok paraya ihtiyacı olduğu dönem. İşte buğday hasadı yapılacak, yerine mısır ekilecek, soya fasulyesi ekilecek; pamuk ekiliyor, birinci ürün mısır ekiliyor, ayçiçeği ekiliyor. Gübre ihtiyacı var, tohum ihtiyacı var, akaryakıt ihtiyacı var. Bunları karşılamak için bu prim desteklerini bir an evvel ödemeniz lazım. Bu konuda da çiftçiye desteklerinizi bekliyoruz.

Yine buradan Adana’nın Yumurtalık ilçesi Kaldırım kasabası, yine Adana’nın Karataş ilçesi, Osmaniye’nin Kadirli ilçesi ve Mersin’in Tarsus ilçesinde tabii afet sonucunda bir sel baskını yaşanmıştır, birçok çiftçimiz mağdur olmuştur. Buradan da onlara geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Bakanlığın bu konuda bir an evvel bir şeyler yapıp çiftçilerimize destek vermesini bekliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM VARLI (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

MUHARREM VARLI (Devamla) - Bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Varlı.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, gruplar adına da birkaç kelime etmek ister arkadaşlarımız eğer müsaade ederseniz yerinden.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü münasebetiyle -ki yarın idrak edilecek- Sayın Milletvekilinin yaptığı gündem dışı konuşmayla ilgili huzurlarınızdayım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de tarım sektörü, diğer sektörler içerisinde önemli bir yere sahip, Türkiye'nin hem ekonomisi hem sağladığı istihdam açısından önemli paya sahip bir sektör.

Bugün, 2008 rakamları itibarıyla, nüfusumuzun yaklaşık 18 milyonunu doğrudan ilgilendiren, yani dörtte 1’ini ilgilendiren bir sektör üretim itibarıyla. İstihdam itibarıyla keza 5 milyon 100 bin insanımızın istihdam edildiği bir sektör. O da yine yaklaşık yüzde 25’e, 24,7’ye tekabül etmekte.

Tarımın gayrisafi hasılası 2008 yılında 57 milyar dolardır. Bu, hükûmeti devraldığımız dönemde 23,7 milyar dolar idi. Geçen zaman içerisinde 2 kattan daha fazla bir artış tarımsal üretimde meydana gelmiş. Tabii, daha önce geçen zaman içerisinde tarım nüfusu, tarımdaki istihdam yüzde 35 idi. Yani yaklaşık 7,5 milyon vatandaşımızın çalıştığı bir sektörde 23 milyar dolar, 23,7 milyar dolarlık bir hasıla elde edilirken bugün 5 milyon vatandaşımız, çiftçimiz 57 milyarlık bir gayrisafi hasıla elde etmekte. Bu da geçen zaman içerisinde tarım sektöründe verimliliğin arttığının göstergesidir.

Tarımda, yine, nüfus ve gayrisafi hasıla ilişkisine baktığımızda kişi başına gelir bin dolar iken bugün 3.188 dolara çıkmıştır.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Nerede o para Sayın Bakan? Biz bu köylülerle beraber yaşamıyor muyuz? Biz bu köylerde gezmiyor muyuz?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – O para Türkiye’de, Türkiye'nin çiftçilerinde.

İhracat gelirleri açısından da, değerli milletvekilleri, Türkiye’de tarım sektörü 4 milyar dolardan 11,4 milyar dolara çıkmıştır Türkiye'nin tarım ürünleri ihracatı. Bunlar, bu geçen zaman içerisinde...

 Ha, bu arada şunu da söyleyeyim: Tabii, ithalatta da artış var fakat bizim ithalat hesaplamalarımızda, bizim sistemimizde tarımsal hammaddeler de tarım sektörü içerisinde, yani sanayinin kullandığı hammaddeler de tarım sektörü ithalatı olarak değerlendirildiğinden dolayı, burada tarım sektörünün aleyhine bir durum çünkü çıktısı başka sektörlerin ihracatı ama ithalat girdisi tarım sektörünün girdisi olarak hesaplandığından orada bir farklılık ortaya çıkmakta. İthalatımızın 4,5 milyar doları tarımsal hammaddedir, bu da sanayinin kullandığı hammaddelerdir. Gıda maddeleri açısından baktığımızda, yani Türkiye'nin gıda maddeleri ithalatı ve ihracatı açısından değerlendirdiğimizde, Türkiye'nin gıda maddeleri ihracatı 2008’de 10,7 milyar dolar iken, gıda maddeleri ithalatı 8,5 milyar dolar civarında. Burada ihracat açısından pozitif bir denge söz konusu.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uyguladığımız politikalarla, destekleme politikalarıyla, tarım sektörünün temel sorunlarının çözümü yönünde attığımız adımlarla tarım sektörü her gün biraz daha ileri bir noktaya gelmekte.

Şimdi, tarımsal desteklerin mahiyetinden bahsediliyor. 2002 yılında -tabii, ister istemez, ben aslında bunu çok fazla dillendirmek istemem ama sonuçta devraldığımız nokta burası- Türkiye'nin tarım sektöründe desteklemede sadece dört tane kalem var. Nedir bunlar? Doğrudan gelir desteği 1,5 milyar lira, 83 milyon lira hayvancılık, 186 milyon yağlı tohum desteği, yani pamuğa, ayçiçeğine vesaireye tamamına verilen, 42 milyon da çay desteği, prim ve budama desteği, toplam 1 milyar 860 milyon lira.

Şimdi, biz bunları çeşitlendirdik, bu destekleri ve bugün yağlı tohumlar örneğin, 2008’de ödediğimiz miktar yağlı tohumda 871 milyon lira, hububat primi olarak ödediğimiz 673 milyon lira, ki bunlar yoktu daha önceden, biz başlattık bunları 2005 yılında. Hayvancılık destekleri sadece 83 milyon lirayken, bugün 1 milyar 330 milyon lira. Yüzde 4’ten yüzde 24’e çıktı hayvancılık desteği. Türkiye'de mazot desteği 473 milyon lira ödendi, gübre desteği 342 milyon lira ödendi ve bunun dışında çay desteği 165 milyon ödendi. Sertifikalı fidan ve tohum -ki bizim dönemimizde yine başlayan bir destek- 92 milyon lira. Alternatif ürün desteği ödendi, patates siğiliyle ilgili 17,5 milyon. Tarım reformuyla ilgili, tarımsal sigortayla ilgili 2008’de sadece 48 milyon lira ödendi. Kırsal kalkınmayla ilgili 108 milyon ödendi. Kuraklık desteği 549 milyon ödendi 2008’de ve 2008’de toplamda, değerli arkadaşlar, 5 milyar 876 milyon lira Türk çiftçisinin cebine nakden aktarılan, konan para.

Şimdi, buradan buraya geldik, yeni destek kalemleri getirdik. Yeni makine, ekipman desteğinden tutun, kırsal kalkınma desteği, yeni kooperatif desteği, aklınıza tarımın geliştirilmesi ve kalkındırılmasıyla ilgili ne kadar destek çeşidi varsa, sadece verimliliği artırmaya, çiftçinin gelirini ve rekabet gücünü artırmaya dönük, bunların hepsi bu dönem içerisinde uygulamaya girdi.

Sadece tarımsal finansmanla ilgili, örneğin yüzde 59 faizle çiftçi sadece 500 milyon lira kredi kullanabilirken 2002 yılında, 2008 yılında 1 milyon çiftçi yaklaşık 8,3 milyar lira kredi kullandı yüzde sıfır ila 13 arasında değişen faiz oranlarıyla.

BAŞKAN – Sayın Eker, bir dakikanızı rica edeceğim.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Çeşitli İşler

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Kore Cumhuriyeti Millî Savunma Komisyonu Başkanı ve beraberindeki heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Kore Cumhuriyeti Millî Savunma Komisyonu Başkanı ve heyeti Genel Kurulumuzu teşrif etmişlerdir. Yüce Meclisimiz adına kendilerine “Hoş geldiniz.” diyoruz. (Alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (Devam)

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Şimdi, tarımsal kredilerin geri dönüş oranlarında da çok önemli bir artış var. Örneğin 2002 yılında Ziraat Bankasının kullandırdığı kredinin sadece 100 lirasının 38 lirası geri gelirken, 100 lira kredinin 38’i geri gelirken bugün yüzde 97,6’sı geri dönüyor. Tarım kredi kooperatiflerinin de 2002’de yüzde 71’dir geri dönüş oranı kredinin, 2008’de yüzde 92’ye çıkmıştır.

Şimdi, bu desteklere özellikle prim desteğini biz… Biraz önce bahsettim, 186 milyon liradan 2008 yılında toplam prim destekleri, hububat dâhil, 1 milyar 646 milyon liraya çıktı. Bununla hem kayıt içine alma düzeyi artıyor hem de üreticinin emeğinin karşılığı biraz daha fazla verilmiş oluyor.

Hayvancılıkta öyle: Özellikle hayvancılıktaki gelişme, beraberinde doğrudan hayvansal üretime de etki etmiş ve Türkiye'nin süt üretimi 8 milyon tonlardan 12 milyon tonlara çıkmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine bu dönem içerisinde mera ıslah çalışmalarına büyük önem verilmiş, 2002 yılında 68 bin dekar iken mera ıslahı, 2008 yılında 470 bin dekara çıkmıştır bir yıl içerisinde ıslah edilen mera alanı ve Hükûmetimiz döneminde 3 milyon 244 bin dekar alanda mera ıslah çalışması yapılmıştır.

Şimdi, sağlanan destekler ve yapılan ıslah çalışmalarıyla yem bitkileri üretim alanı 1,1 milyon hektardan 2,1 milyon hektar alana çıkmıştır. Bu yem bitkilerinde sağlanan destekle Türkiye'nin         50 milyon ton olan kaliteli kaba yem ihtiyacının yüzde 75’i karşılanır hâle gelmiştir.

Yine, hayvancılık sektöründe üretim ve verim artışı meydana geldi. Türkiye'nin et üretimi         1,4 milyon tondan 1,7 milyon tona –ki, kayıtlı et üretimi bu- ve süt üretimi -biraz önce söylediğim gibi- 8,4 milyon tondan 12,3 milyon tona çıkmıştır.

Su ürünleri ilk defa Hükûmetimiz döneminde bir destek gördü  -özellikle kültür balıkçılığı alanında- ve Türkiye’de ilk defa destekleme kapsamına alınan bu üründe bugüne kadar 212 milyon lira -Hükûmetimiz döneminde- su ürünlerine destek sağlandı. 61 bin tondan su ürünleri üretimi 140 bin tona çıktı. Dünya su ürünleri üretiminde en fazla büyüyen 3’üncü ülke olmamızı sağladı bu gelişme. Bu dönem içerisinde su ürünleri ihracatımızda da yüzde 340’lık bir artış meydana geldi, 427 milyon dolara yükseldi.

Yeni destekleme kalemleri -özellikle bu yıl devreye giren bakliyat- ilk defa olarak bakliyat üretimi destekleme kapsamına alındı. Sertifikalı tohum üretimi: Daha önce de kullanımı destekleme kapsamına almıştık biz, şimdi, üretimini de destekleme kapsamına aldık yani kim sertifikalı tohum üretirse ona da bir destek sağlıyoruz.

Kırsal kalkınma desteği devam ediyor. Bugüne kadar bin altı yüz küsur proje tamamlandı ve buraya 300 milyon liranın üzerinde, biz, projelerin yüzde 50’sini hibe olarak karşıladık.

“Sertifikalı tarım danışmanlığı” diye yeni bir destek sistemi getiriyoruz. 4 bin civarında, sertifika alan, serbest piyasada çalışan tarım danışmalarına, biz bunları istihdam eden çiftçilere de ayrı bir destek getiriyoruz; onun da bir iki gün içerisinde tebliği yayınlanacak, Bakanlar Kurulu yayınladı.

Çiftlik Muhasebe Veri Ağı desteği, ÇATAK, alternatif ürün desteği ve bombus arısı desteği ki özellikle bu seracılıkta son derece de önemli. Çünkü arının kullanılmadığı seralardaki sebze meyve üretiminde, arının kullanılmadığı durumlarda döllenmenin sağlanabilmesi için “bitki gelişim düzenleyicisi” dedikleri veya halkın “hormon” dediği kimyasal maddeler kullanılmakta; biz bunun sona erdirilmesi, daha çok arı kullanılmasını sağlamak amacıyla da bombus arısını da destekleme kapsamına aldık.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; organize hayvancılık bölgeleri kurulmaya başlandı. Ki bu dönem içerisinde 9 projeden 8’i organize hayvancılık ihtisas bölgesi ile ilgili, projeleri hazırlandı, bunların çalışmaları sürüyor.

Türkiye, 150 bin ton sertifikalı tohumluk kullanırken bugün 300 bin ton sertifikalı tohumluk kullanıyor. Tabii, verimde bir artış meydana geliyor.

Meyve Bahçelerinin Yenilenmesi Projesi’ni başlattık. Bu projede 226 milyon lira biz destek sağladık bugüne kadar ve yaklaşık 900 bin dekar alanda yeni meyve bahçesi tesis edildi Türkiye’de. Buradaki amaç, özellikle hem narenciyede hem diğer birtakım meyvelerde sertifikalı ve virüsten ari fidanla bahçe oluşturulması, hem verimi yüksek hem kalitesi yüksek ürünler elde etmektir.

Arazi toplulaştırma çalışmaları, bizim üzerinde durduğumuz yine Türk çiftçisi lehine çok önemli bir konu. Çünkü en çok şikâyetin geldiği konulardan bir tanesi budur. Türkiye'nin miras yoluyla tarım arazilerinin 6 hektara yani 60 dönüme düşmüş olması ve bunların da her birinin ortalama 7 parselden oluşmuş olması Türkiye’de 22 milyon civarındaki tarım arazisi parseli oluşmasına yol açmakta, bu hem büyük bir ekonomik kayba hem de verim düşüklüğüne yol açmaktadır. Bununla ilgili yaptığımız çalışmada Hükûmetimiz döneminde 562 bin hektar alan tamamlandı. Şu anda da ilk defa 1 milyon hektarın üzerine çıkıldı ve şu anda 400 bin hektar alanda da çalışma yapılıyor. Önümüzdeki yıldan itibaren ki GAP bölgesinde 1 milyon 100 bin hektar alanın topluca bir toplulaştırılması yapılacak      -sulamaya açılacak alandır bu- bunun dışında da Türkiye'nin diğer bölgeleriyle ilgili olarak da her yıl 1 milyon hektar toplulaştırmayla ilgili bir proje hazırladık; şu anda karar sürecinde.

Damla ve yağmurlama sulama sistemleri yatırımlarına hem sıfır faizli kredi hem de yüzde          50 hibe desteği getirdik. İlk defa bizim başlattığımız, bizim Türkiye'de çiftçiyle buluşturduğumuz bir sistem bu. Sulama yatırımlarına sıfır faizli kredi getirdik, 42 bin çiftçi bundan faydalandı. Sadece sıfır faizli krediden 574 milyon lira kredi kullandırıldı ve 1 milyon 275 bin dekar alanda damla sulama gerçekleştirildi. Buna Tarım Bakanlığının 258 bin dekarı da dâhil edildiğinde, 1,5 milyon dekarın üzerinde bir alanda, biz, son üç yıl içerisinde damla sulama sistemi hayata geçirdik.

Sebze meyve ile ilgili Türkiye'de önemli bir adım atıldı. 2002 tarihinde Türkiye'nin yaklaşık   30 milyon ton idi sebze meyve üretimi, bugün 40 milyon ton ve Türkiye'nin sebze meyve üretimi ve ihracatı, giderek artan, sürekli artan bir sektör, bir alt grup. Burada, sebze meyvede hem kullanılan ilaçların disiplin altına alınması, Avrupa'da yasaklanan ilaçların ham maddelerinin Türkiye'de de yasaklanması uygulamasına biz geçtik. Bu sene için, yetmiş dört aktif kimyasal maddeye -kullanılan- yasak getirildi. Kimyasal maddelerin reçeteyle yazımı sistemini başlattık. Keza, bayiliklerle ilgili bir düzenleme yaptık. Metil bromür uygulamasına Türkiye'de son verdik. Bunlar, toplum sağlığıyla ilgili çok önemli adımlar ve ihracatla ilgili de sürekli ihracatın önünü açan uygulamalar yapıldı. En son geçen ay Rusya Federasyonu’yla bir ek memorandum imzalandı bu sebze meyve ihracatıyla ilgili. Daha önce kural dışı mal götürenlerle ilgili uygulamada ülkeye bir müeyyide uygulanması söz konusu idi.      1-2 defa da maalesef bu gerçekleşti. Artık, ülkeye müeyyide yerine kişiye müeyyide yani birisi bir yanlış yapmışsa, yanlış uygulama yapmışsa o kişiye uygulama yapılması konusunda bir anlaşmaya varıldı. Şu anda da bu konuyla ilgili herhangi bir sorunumuz yok. Bunun özellikle altını çizmek istiyorum.

Bir şey daha ifade etmek istiyorum: Biz ihracatı da bir şekilde destekliyoruz yani gerek Para Kredi Kurulu vasıtasıyla ihracatçıya sağlanan ek imkânlar sebebiyle hem narenciyede hem diğer bazı meyve çeşitlerinde biz bunları da sağlıyoruz. Bunu da ilgililer daha detaylarıyla biliyor. Türkiye'nin menfaatleri açısından biz her zaman bu konularda çok fazla açıklama yapmayız.

Kırsal kalkınma desteklerinde 196 milyon lira 2006-2008 arasında gerçekleşen. Alet, ekipmanla 8.590 projeye 80 milyon lira ayrıca hibe sağlandı. Kooperatif desteklerinde 11 katlık bir artış meydana geldi. Desteklenen kooperatif sayısı geçen dönemde 287’den 1.491’e çıktı. Daha önce 87 milyon lira bizden önceki hükûmet vermişti, biz 1 milyar 27 milyon lira sağladık. Burada da yine çok önemli bir gelişme meydana geldi.

Örgütlenmeye dönük çalışmalarımız var. Özellikle yayım konusunda çiftçilerimizin doğrudan… Mesela bugün de bir proje başlattık; 1000 Köye 100 000 Kitap Projesi -tarımla ilgili- bugün hayata geçti, biraz önce onun çalışmasını başlattık. Çiftçinin özellikle daha modern, daha verimli, daha yüksek teknoloji kullanarak, daha iyi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız sözlerinizi.

Buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

…daha yüksek verimlilikte, daha kaliteli, daha yüksek standartta ürün üretmesi hem gelirinin artması hem de rekabet gücünün artması yönünde bizim çabamız var. Bütün bu projeler aslında bunlarla ilgili.

Sorun yok mu? Elbette sorun var. Çünkü tarımın sorunsuz olması mümkün değil. Doğrudan tabiat şartlarına bağlı; yağmur çok yağarsa da problem olur, yağmur az yağarsa da problem olur; sel olur, işte, fırtına olur, deprem olur, bir sürü problemi olabiliyor tarımın. Pazarla ilgili, pazar organizasyonuyla ilgili problemler olabiliyor. Bunların da her birinin elbette çözümüyle ilgili biz çalışıyoruz, bundan sonra da çalışacağız.

Ben bu vesileyle tüm çiftçilerimizin, tüm milletimizin Dünya Çiftçiler Günü’nü kutluyorum ve hayırlı, bol kazançlı, bereketli bir mahsul sezonu diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eker.

Sayın milletvekilleri, sisteme girmiş sayın vekil arkadaşlarımız, bu soru-cevap işlemi olmadığı için, gündem dışı konuşma…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Efendim, Çiftçiler Günü nedeniyle…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, Sayın Bakan yirmi dakika konuştu ama bir şeye açıklık getirmek lazım.

BAŞKAN – Ama biliyorsunuz, İç Tüzük böyle, beş dakika konuşuluyor ve böyle bir şey var. Değişiklik olduğu zaman bunu da yerine getireceğiz herhâlde.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bir şey söylemiyorum ama yani beş dakika bu konu konuşuluyor, Sayın Bakan yirmi dakika konuşuyor.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, sadece Çiftçiler Günü’nü kutlayacak arkadaşlarımız.

BAŞKAN – Çiftçiler Günü esas yarın efendim.

Sayın milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır. Ayrı ayrı okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu ve 26 milletvekilinin, kamudaki taşeron şirket uygulamasının ve bu şirketlerde çalışan işçilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/367)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gerekçesini aşağıda arz ettiğimiz, Belediyeler ve kamu kuruluşlarında uygulanan taşeron şirket uygulamasının, taşeron şirket işçilerinin bireysel hak ve özgürlüklerine etkilerinin araştırılması, tespit edilen sorunların aşılması için gerekli önlemlerin ve çözüm önerilerinin tespiti amacıyla Anayasa’nın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve talep ederiz. 06.05.2009

1) Mehmet Şevki Kulkuloğlu             (Kayseri)

2) Muharrem İnce                               (Yalova)

3) Gökhan Durgun                             (Hatay)

4) Abdülaziz Yazar                             (Hatay)

5) Ali Rıza Öztürk                              (Mersin)

6) Tekin Bingöl                                  (Ankara)

7) Ergün Aydoğan                              (Balıkesir)

8) Rahmi Güner                                  (Ordu)

9) Eşref Karaibrahim                          (Giresun)

10) Nevingaye Erbatur                       (Adana)

11) Yaşar Ağyüz                                (Gaziantep)

12) Akif Ekici                                     (Gaziantep)

13) Faik Öztrak                                  (Tekirdağ)

14) Orhan Ziya Diren                         (Tokat)

15) Canan Arıtman                             (İzmir)

16) Ahmet Ersin                                 (İzmir)

17) Mehmet Akif Hamzaçebi             (Trabzon)

18) Fatma Nur Serter                          (İstanbul)

19) Ali İhsan Köktürk                        (Zonguldak)

20) Hulusi Güvel                                (Adana)

21) Şahin Mengü                                (Manisa)

22) Birgen Keleş                                (İstanbul)

23) Derviş Günday                             (Çorum)

24) Ali Rıza Ertemür                          (Denizli)

25) Mehmet Ali Özpolat                     (İstanbul)

26) Ramazan Kerim Özkan                (Burdur)

27) Mevlüt Coşkuner                         (Isparta)

Gerekçe:

Belediyeler ve kamu kuruluşlarında bazı hizmetlerin yapılması özel şirketlere (taşeronlara) bırakılmaktadır. Taşeron uygulaması olarak adlandırılan bu sistemde taşeron firmalarda çalışan işçilerin bireysel hak ve özgürlüklerini tam olarak kullanamadıkları basına yansımaktadır.

Taşeron şirket bünyesinde çalışan işçilerin temel sorunları arasında, fazla süreli çalışma ve düşük ücret uygulaması, tam bir sağlık hizmeti alamama sayılmaktadır. Ayrıca, bu işçilerin sendikal olarak örgütlenmeleri önündeki bazı engellerin de bulunduğu ortadadır.

Yukarı da izah ettiğimiz bu nedenlerle, belediyeler ve kamu kuruşlarında uygulanan taşeron şirket uygulamasının, taşeron şirkette çalışan işçilerin bireysel hak ve özgürlüklerine etkilerinin araştırılması, tespit edilen sorunlar konusunda gerekli önlemlerin ve çözüm önerilerini tespit edilmesi amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 23 milletvekilinin, tekstil sektöründeki krizin ve işçi çıkarma sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/368)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2009'un ilk ayındaki işsizlik oranı, Cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamına ulaşmıştır. Bu gidiş, istihdam konusunda önümüzdeki süreçte yaşanabilecekler açısından ciddi endişeler oluşturmaktadır. Söz konusu krizden en fazla etkilenen sektörlerden biri de tekstildir. Tekstil; ekonomiye katkıları, ürettiği katma değer ve istihdamdaki payı değerlendirildiğinde ülkemiz için önemi tartışmasız olan bir sektördür. Ancak önemi bu kadar yüksek olan bu sektör, son derece büyük zorluklarla karşı karşıyadır. Tekstil sektöründe, Eylül 2008'den bu yana 170 bin kayıtlı iş gücü kaybı yaşanmıştır. Ancak kayıtdışı ekonomi oranı düşünüldüğünde bu rakamın çok daha yüksek olduğu tahmin edilmektedir.

2007 Kasım'da 1 milyar 593 milyon dolarlık ihracat gerçekleştiren hazır giyim ve konfeksiyon, 2008'in aynı döneminde, yüzde 26'lık düşüşle, 1 milyar 176 milyon dolarlık ihracat rakamına gerilemiştir. 2007 Ocak-Kasım döneminde 14 milyar 738 milyon dolarlık ihracat gerçekleştiren sektör, 2008' in aynı döneminde, ancak yüzde 0,14'lük artışla, 14 milyar 758 milyon dolarlık rakamı yakalayabilmiştir. Bu rakamlar da göstermektedir ki tekstil sektöründe ciddi bir çöküş yaşanmaktadır. Şimdiye kadar tekstil ve hazır giyim için bir teşvik stratejisi oluşturulmaması en önemli yanlışlardan biridir. Çünkü sektördeki çöküşün durdurulmaması, iç ve dış ekonomide büyüklüğü 60 milyar dolar olan bir sektörün kaybedilmesi anlamına gelmektedir. İstanbul, Denizli, Adana, Gaziantep, Bursa, Kayseri gibi pek çok yerde fabrikalar kapanmakta, işçiler işlerini kaybetmektedir.

İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Başkanı'nın açıklamasına göre 8 ayda 5 bin 121 işyeri kapatılmıştır,143 bin kişi işsiz kalmıştır. Bunun karşılığında hâlâ daha önlem alınmaması, sektördeki yatırımların görmezden gelinmesi ve çürümeye bırakılması, sorunu daha da büyütmektir. Tekstilde yaşanan bu sıkıntıların etkilerini en fazla hissedenlerden biri de elbette sektörde istihdam edilen işçilerdir. Son dönemde özellikle tekstil sektöründe çalışan işçilerin yoğun olarak işten çıkarıldığı bilinmektedir. Emek yoğun bir iş kolu olan tekstil sektöründe 2.5 milyon kişi çalışmaktadır. Yaklaşık 10 milyon kişinin de geçimi bu yolla sağlanmaktadır. İşçi ve işveren açısından ağır sonuçların her geçen gün daha fazla hissedildiği sektörde, sendikalar, birlikler tarafından, SSK primlerinin ertelenmesi, enerji fiyatlarında % 50'lik bir indirim yapılması ve ücretler üzerindeki vergi oranlarının azaltılması gibi sorunun çözümü için çeşitli öneriler ifade edilmektedir. Ancak bu öneriler dikkate alınmadığı gibi, hükûmetin kendisinin de geliştirdiği bir önlem bulunmamaktadır.

Sonuçlarının çok geniş bir kesimi etkileyeceği açık olan bu durum karşısında öncelikle; ivedi olarak alınması gereken önlemler için derhal harekete geçilmelidir. Sektördeki krizi bizzat yaşayanların önlem için ifade ettikleri çözümler önemsenmeli ve değerlendirmeler bu yönde yapılmalıdır. Çok kısa vadede önlem alınmadığı taktirde artan işsizlik ve kapanan fabrikalar, çürümeye bırakılan yatırımların sayısı daha da artacaktır.

Tekstil Sektörü’nde yaşanan işçi çıkarmalarının nedenleri ve tekstilde yaşanan krizin etkilerinin azaltılması için alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasa'nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.04.05.2009

1) Çetin Soysal                          (İstanbul)

2) Ferit Mevlüt Aslanoğlu         (Malatya)

3) Mehmet Sevigen                    (İstanbul)

4) Fuat Çay                                (Hatay)

5) Ergün Aydoğan                     (Balıkesir)

6) Ali Arslan                              (Muğla)

7) Fevzi Topuz                           (Muğla)

8) Gürol Ergin                           (Muğla)

9) Ramazan Kerim Özkan          (Burdur)

10) Mevlüt Coşkuner                 (Isparta)

11) Nevingaye Erbatur               (Adana)

12) Mehmet Ali Özpolat            (İstanbul)

13) Akif Ekici                            (Gaziantep)

14) Ali Rıza Ertemür                  (Denizli)

15) Hulusi Güvel                       (Adana)

16) Kemal Demirel                    (Bursa)

17) Atilla Kart                            (Konya)

18) İsa Gök                                (Mersin)

19) Abdullah Özer                     (Bursa)

20) Ali Koçal                             (Zonguldak)

21) Atila Emek                           (Antalya)

22) Ahmet Ersin                        (İzmir)

23) Ahmet Küçük                      (Çanakkale)

24) Gökhan Durgun                  (Hatay)

3.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 24 milletvekilinin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da tarım ve hayvancılıkta yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/369)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde geçim, tarım ve hayvancılıkla sağlanmaktadır. Önemli bir istihdam alanı olan tarım ve hayvancılıkta son yıllarda ciddi oranda yaşanan gerileme dikkat çekmektedir. Bu nedenle bölge çiftçisi zor ve sıkıntılı günler geçirmektedir. Özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yaşanan tarımsal kuraklık nedeniyle büyük zararlar meydana gelmektedir. Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin değerlendirmelerine göre 2007 yılında kuraklığın tarıma verdiği zarar 5 milyar TL’dir. Tarımda % 7.3 oranında küçülme meydana gelmiştir. Kuraklığın il bazında ki etkilerinin tespiti amacıyla yapılan ziraat odaları tarafından gerçekleştirilen bir çalışma sonucunda Mardin, Şanlıurfa, Diyarbakır, Batman, Hakkari, Muş, Siirt, Şırnak, Gaziantep, Elazığ illerinde buğday ve arpada zarar oranlarının % 90, kırmızı mercimekte ise zararın % 60’ı bulduğu belirtilmektedir. Bu bölgenin yaklaşık olarak Türkiye buğday üretiminin yüzde 13'ünü, arpa üretiminin yüzde 16'sını, kırmızı mercimek üretiminin ise yüzde 86'sını gerçekleştirdiğini ifade edilmektedir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde görülecek yüzde 90 azalmanın tüm Türkiye'nin buğday, arpa ve kırmızı mercimek rekoltesinde ciddi düşüşlere yol açabileceği ortadadır. Durumun bu kadar ciddi boyutlara ulaşmış olmasına rağmen hala daha Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yaşanan sıkıntıların giderilmesi için ciddi bir adım atılmamıştır.

Çiftçilerimizin yaşadığı sıkıntı sadece tarımsal kuraklıkla sınırlı değildir. Çiftçilerimiz TEDAŞ’a olan borçlar nedeniyle de büyük bir sıkıntı içindedir. Bu sıkıntının yaşandığı illerden biri olan Mardin’de geçimini tarımdan sağlayan çiftçiler çok büyük zorluklar yaşamaktadır. Bölge çiftçisinin yüzde 80'inin TEDAŞ'a çok yüksek miktarda borcu vardır. Tarımsal sulamada kullanılan pompalardan kaynaklanan borçlara ilişkin kesilen faturaların masa başında yazıldığı ifade edilmektedir. Trafoların çoğu mühürlenmiştir. Sulama açısından başka bir alternatifi olmayan bölge çiftçisi son derece büyük bir zorluk içindedir. Faturalandırmalar tarımsal sulama üzerinden değil de sanayi elektriği üzerinden yapılmaktadır. Astronomik rakamlara ulaşan elektrik borçları nedeniyle pek çok çiftçi hakkında yasal yollara başvurulmuş haklarında icra işlemleri başlatılmıştır. Bölge çiftçisinin tek geçim kaynağı olan tarım alanları bu nedenle işlenememekte dolayısıyla bölgede büyük bir geçim sıkıntısı yaşanmaktadır.

Güneydoğu Anadolu'da tarımda baş gösteren sıkıntıların benzerleri Doğu Anadolu'da hayvancılıkta yaşanmaktadır.

Son yıllarda tarım politikalarındaki yanlışlıklar nedeniyle artık tarım ve hayvancılık bitme noktasına gelmiştir. Sayısı 30 milyon civarında olan büyük ve küçükbaş hayvan sayısı son dönemde 7 milyona inmiştir. Bölgenin en önemli geçim kaynağı artık iflas etme noktasına gelmiştir. Doğrudan desteklemenin kaldırılması, teşviklerin yanlış verilmesi, pazar ve üretim açısından tarım ve hayvancılığın ayrılmaz parçası olan sanayileşmede yaşanan özelleştirmeler bölgeyi iyice fakirleştirmiştir.

Tarıma dayalı sanayileşmenin bu şekilde bitirilmesi ile ürün alım garantisinin olmaması bölgede yaşayan halkı göçe zorlamıştır. Koyunculukta Türkiye'yi besleyen Van, devlet desteğinin çekilmesi ile birleşen güvenlik sorunu nedeniyle ihracat yapamaz hale gelmiştir. Şekerpancarına getirilen kota nedeniyle tarımda da önemli sıkıntılar yaşanmaktadır. Bölge koşulları yeterince değerlendirilmeden Türkiye'nin tüm coğrafi bölgelerine aynı şekilde teşvik verilmesi sorunu çözmeye yönelik bir adım değildir. Bölgesel kalkınma modelinin uygulanması gerekliliği, uzun süren kış mevsimi, uzaklık, ihracatın artması için yapılacaklarda temel alınmalıdır.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde tarım ve hayvancılıkta yaşanan sorunların nedenleri, bu sorunlarla, tarım ve hayvancılıkta yaşanan gerilemenin önlenmesi için alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasa'nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.                             

                                                                                                                        04.05.2009

1) Çetin Soysal                                          (İstanbul)

2) Ferit Mevlüt Aslanoğlu                         (Malatya)

3) Mevlüt Coşkuner                                  (Isparta)

4) Mehmet Sevigen                                    (İstanbul)

5) Fuat Çay                                               (Hatay)

6) Ergün Aydoğan                                    (Balıkesir)

7) Ali Arslan                                             (Muğla)

8) Fevzi Topuz                                          (Muğla)

9) Gürol Ergin                                           (Muğla)

10) Ramazan Kerim Özkan                       (Burdur)

11) Mehmet Ali Özpolat                           (İstanbul)

12)Nevingaye Erbatur                               (Adana)

13) Hulusi Güvel                                      (Adana)

14) Ali Rıza Ertemür                                 (Denizli)

15) Kemal Demirel                                    (Bursa)

16) Algan Hacaloğlu                                 (İstanbul)

17) Atilla Kart                                           (Konya)

18) İsa Gök                                               (Mersin)

19) Akif Ekici                                           (Gaziantep)

20) Abdullah Özer                                    (Bursa)

21) Ali Koçal                                            (Zonguldak)

22) Atila Emek                                          (Antalya)

23) Ahmet Ersin                                        (İzmir)

24) Ahmet Küçük                                     (Çanakkale)

25) Gökhan Durgun                                  (Hatay)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

C) Tezkereler

1.- Moğolistan Cumhuriyeti Parlamento Başkanı Damdin Demberel’in davetine icabet edecek olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, beraberinde bir Parlamento heyetiyle birlikte Moğolistan’a resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/792)

                                                                                                        12 Mayıs 2009

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, Moğolistan Cumhuriyeti Parlamento Başkanı Damdin Demberel’in davetine icabet etmek üzere, beraberinde Parlamento heyetiyle, Moğolistan’a resmî ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 6. Maddesi uyarınca Genel Kurul’un tasviplerine sunulur.

                                                                                                             Köksal Toptan

                                                                                                 Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                  Başkanı

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.01

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.19

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER : Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi tezkereyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/148) ve (10/225) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 13/5/2009 günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu, 13.05.2009 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından, TBMM İçtüzüğünün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                          Mehmet Şandır

                                                                                                                Mersin

                                                                                                 MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

TBMM Genel Kurul Gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması yapılmasına dair ön görüşmeler kısmının 93. ve 170. sıralarında yer alan (10/148) ve (10/225) esas numaralı “Yaş Sebze ve Meyve sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi”ne ilişkin Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin Genel Kurulun 13/5/2009 tarihli 89 uncu Birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Lehte, aleyhte kim konuşmak istiyor?

AHMET ORHAN (Manisa) – Lehte…

BAŞKAN – Buyurun.

AHMET ORHAN (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul gündeminin 93’üncü ve 170’inci sıralarında yer alan yaş sebze ve meyve sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesine ilişkin Meclis araştırma önergelerinin 13/5/2009 tarihli 89’uncu Birleşimde ele alınması hususundaki önergesinin lehinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, dünyada meyve üretiminde Çin, Hindistan, Brezilya, ABD gibi büyük ülkeler ilk sıraları almaktadır ancak ülkemizin kendisinden daha küçük İspanya ve İtalya’nın gerisinde kalması mevcut çalışmalarımızın, imkânlarımızın elverişli olmasına rağmen, yeterli seviyede olmadığı sonucunu doğurmaktadır.

80’li yılların başında, işlenmiş gıdalar dünya tarımsal ürün ticaretinin yarısından daha azını oluştururken, günümüzde bu oran yüzde 60’ın üzerinde seyretmektedir. Brezilya bu konuda ilginç bir örnektir. Dünya portakal üretiminde 1’inci sırada bulunan bu ülkenin ismine, ihracatçı ülkeler listesinin üst sıralarında rastlayamıyoruz çünkü bu ülke işlenmemiş portakal yerine, daha yüksek katma değeri olan portakal suyu konsantresi ihraç etmeyi tercih etmektedir.

Meyve sebze üreticileri, tarımsal desteklerin verilmesinde daima ikinci planda kalmışlardır. Hâlbuki ülkemizin tarımsal üretim yapısı, meyve sebze üretiminin öncelikli olarak desteklenmesini gerektirmektedir. Bu ürünler yüksek katma değerli ürünlerdir.

Meyve sebze üreticilerinin uğradığı haksızlığın en çarpıcı örneklerinden birisi de doğrudan gelir desteği uygulamasında yaşanmaktadır. 10 dönüm buğday tarlasıyla 10 dönüm narenciye bahçesine aynı miktarda, toptancı zihniyetle destek verilmektedir. Meyve sebze gibi yüksek katma değerli ürünlerin desteklenmesi hâlinde, hem Türk çiftçisinin reel geliri artacak hem daha yüksek istihdam sağlanacak hem de daha fazla döviz girdisi elde edilecektir. Hele içinde bulunduğumuz yüzde 15,5 seviyelerinde, tarım dışı yüzde 19 seviyesindeki işsizlik ülkemizi kavururken yaş meyve sebze üretiminin bu sorunumuzun çözümüne getireceği katkıyı da unutmamak gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, sorunlar üretim aşamasında başlamaktadır. Maliyetler yüksektir. Akaryakıt, ilaç, gübre girdilerinin fiyatlarının yüksek olması, maliyeti olumsuz etkilemektedir. Ürünlerimizin kalitesiyle ilgili ciddi sorunlar yaşanmaktadır maalesef. Tür çeşitliliğinin az olması, ürün hasadının yılın sadece birkaç ayıyla sınırlı olmasıdır. Hâlbuki tür çeşitliliği sağlanabilse yılın her ayında pazara mal arz etme imkânı doğacaktır. Gereğinden fazla kullanılan kimyasal ilaçların kalıntıları ürün pazarlanmasında sorunlara yol açmaktadır. Aynı zamanda, aşırı ilaç kullanımı doğal dengeyi de maalesef bozmaktadır.

Seracılık desteklenmelidir. Seracılığın gelişmesiyle birlikte hem küçük ölçekli arazilerden tatmin edici bir gelir elde etmek mümkün olacak hem de yılın büyük bir kısmında piyasaya mal arz etmek imkânı olacaktır. Ayrıca da köyden şehre göçün önlenmesinde de seracılık ciddi bir katkı sağlayabilir.

Değerli milletvekilleri, yaş meyve ve sebze üretimiyle ilgili önemli bölgelerden birisi de şüphesiz ki Ege Bölgesi’dir. Bölgemizde ürünlerden yaş üzüm, meyve ihracatı içerisinde önemli bir yer işgal etmektedir. Özellikle Manisa’da tarımla uğraşan nüfus oranı Türkiye'nin ortalaması üzerine bile çıkmakta, yüzde 45’ler seviyesine varmaktadır. Başta Manisa olmak üzere, İzmir ve Denizli illerimizde 1 milyona yakın insanımız geçimini üzümden sağlamaktadır. Bölgemizdeki bu tür ürünlerde faaliyet gösteren çiftçilerimizin millî ekonomiye katkısı, yaş ve çekirdeksiz kuru üzüm olarak, ihracat gelirleri itibarıyla 500 milyon Amerikan doları seviyesine ulaşmaktadır. Sadece Manisa’mızın Alaşehir ve Sarıgöl ilçelerinde 20 bin ton ile başlayan yaş üzüm ihracatımız bugün 200 bin tonlara ulaşmıştır. Yaş üzüm ihracatında yaşanan en büyük sorun, ilaçlama teknikleri, uygulamaları ve kullanım eğitiminin eksikliğiyle kalıntı problemidir. Üzüm üreticisi sahipsiz kalmış durumdadır. Bu önemli döviz girdisini sağlayan üzüm üreticisi mutlaka desteklenmelidir.

Değerli milletvekilleri, yaş sebze ve meyve deyince domatese ayrıca bir göz atmak gerektiği orta yerdedir. Domates, sebzeler içerisinde en önemli döviz girdi kaynağımızdır, yaygın bir üründür. Türk çiftçimizin önemli bir kısmının da aynı zamanda geçim kaynağıdır. Söz konusu değindiğimiz maliyet yüksekliği ve geçen sezonda Rusya’nın kalıntı bahanesi nedeniyle de bu zarar büyümüş, domates tarlada kalmış, domates üreticisi perişan olmuştur. Pazar konumundaki bazı ülkelerde, mesela Rusya’da piyasalar oturmadığı, firmalar kurumsallaşmadığı için önemli sorunlar yaşanmaktadır. Bu durumun önüne geçebilmek için sağlam bir finansal sistemin kurulmasına ihtiyaç vardır.

Ülkemizde meyve sebze sektörünün gelişmesi hepimizin ortak arzusudur. Bu gelişmenin sağlanabilmesi için öncelikli hedeflerimizin belirlenmesi, bu hedeflere ulaşma konusunda var olan engellerin tespit edilmesi ve bu engellerin nasıl ortadan kaldırılacağı konusunda çözüm yolları üretilmesi gerekmektedir.

Bunlar yapıldığı takdirde meyve sebze sektörümüz iç ve dış talebe cevap verecek, Türk çiftçisinin gelirini artıracak bir üretim yapısına kavuşacaktır. Bu konuda herkese önemli görevler düşmektedir.

Türk çiftçisi her şeyin en iyisine layıktır. Bu onurlu milletimizin efendileri maalesef 2002 yılından itibaren kasıtlı olarak geriye götürülmek istenmektedir. Bu kasıt çiftçilerimizin hayatının her safhasında net bir şekilde görülmektedir. Küçük bir örnek vermek gerekirse: 2002 yılında kilogramı 40 kuruş olan buğday 2009 yılında yine 40-45 kuruş seviyesinde seyretmeye devam etmektedir yani çiftçi ürettiği ürünü aynı fiyat aralığında satmaya devam ediyor. Buna karşın elektrikte, gübrede, mazot fiyatlarında önemli oranda artışlar yaşanmaktadır. Bu çarpık, yüksek girdi maliyetlerindeki dengesiz ve abartılı artışlar, ülkemizin en önemli yapı taşlarından olan Türk çiftçisinin belini bükmüştür.

Bu zorluklarla üretim yapmaya çalışan çiftçimiz, şu an sezon üretiminde kronik hâle gelmiş olan elektrik borcuyla boğuşmaktadır. Bu vesileyle, içinde bulunduğumuz dönemde sulama faaliyetlerinin yoğunlaşması nedeniyle tarımsal sulamada kullanılan, ödenmeyen, ödenemeyen elektrik bedellerinin baskısından çiftçilerimiz mutlaka kurtarılmalıdır.

Onca olumsuzluğa rağmen üretim yapan Türk çiftçisinin üretimi içinde yaş sebze meyve önemli bir yer tutmaktadır. Çiftçiler zor şartların yükünü en ağır hisseden kesim olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu konuda son yıllarda yaşanan önemli sorunlar had safhalara ulaşmıştır. Bu konuda Hükûmetin Tarım Bakanlığının üstüne düşen görevi, ARGE çalışmalarını, ülkemizdeki mevcut imkânları verimli kullanamaması ve geliştirememesi sonucu Türk çiftçisi ve ülkemiz lehine gelişmemektedir.

Türkiye’den AB ülkeleri ve Rusya’ya ihracatı yapılan ürünler arasında yaş sebze ve meyve önemli bir yer işgal ediyor. Türkiye ve Rusya arasında, 2008 Ağustos ayı içinde Rusya’nın bir iç genelge yayınlayarak Türk mallarına tarife dışı engel uygulamasıyla başlayıp belli bir süre sonra son bulan, ekonomik açıdan çok uzun olan bu süre sonunda sıkıntılar yaşanmıştır. Üreticiler şu anda, ürettikleri ürünün maalesef masraflarını karşılayamadıkları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz.

AHMET ORHAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…ve borç batağında oldukları bir dönemde iki ülke arasında yaşanan sorun nedeniyle yaş sebze ve meyve sektörü çok büyük ekonomik zarara uğramıştır. Ürünleri en yoğun olarak bu dönemde tarlada çürümeye bırakılmıştır. Bu konuda ilgili bakanlıklar geç kalmış ve önlemini alamadıkları hususların ağır faturasını Türk çiftçisi ve yaş sebze meyve sektörü ağır ekonomik ve manevi bir bedelle ödemiştir. Türk tarımının ve yaş sebze meyve sektöründeki sorunların geleceğimiz için süratle çözümlenmesi gerekmektedir.

Bu çerçevede, sorunların ivedilikle çözümlenip planlanmasının yapılması, gereken hedeflere süratle ulaşabilmek temennisiyle araştırma önergesi hazırlığında çalışma yaparken, organik tarımla uğraşan ve tarım içinde yaş sebze ve meyve üretiminin aşamalarında bulunmuş bir milletvekili olarak bu hususta göstermiş olduğunuz hassasiyetinize teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Orhan.

Grup önerisi lehinde Antalya Milletvekili Osman Kaptan. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Kaptan.

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;  yaş sebze ve meyve sektörünün sorunları konusunda verilen araştırma önergesi konusunda söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım. Bu arada, sözlerime başlamadan önce Dünya Çiftçiler Günü’nü de kutluyorum.

Sayın arkadaşlarım, ülkemiz yaş sebze ve meyve üretiminde yılda 42- 43 milyon tonla Çin, Hindistan ve Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra dünyada 4’üncü sırada yer almaktadır. Ülkemizde üretilen 42-43 milyon ton yaş sebze ve meyvenin 16 milyon tonu meyve, 26 milyon tonu da sebzedir.

Sebze üretiminde: Dünyada yaklaşık 116 milyon ton domates üretilmektedir; bu miktarın yaklaşık 16 milyon tonu AB ülkelerinde, 8 milyon tonu da ülkemizde üretilmektedir. Dünya domates üretiminin yüzde 7’si, AB ülkeleri içindeki üretimin de yarısı ülkemizde yapılmaktadır. Domates üretiminde AB ülkeleri içinde 1’inci sıradayız, yine aynı şekilde, patlıcanda, biberde, salatalıkta 1’inci sıradayız.

Meyve üretiminde: AB ülkeleri içinde, fındıkta, kayısıda, incirde, kirazda, kavunda, karpuzda 1’inci sıradayız; elmada, portakalda, mandalinada, limonda 3’üncü sıradayız -tabii ki Finike portakalında ve kalitesinde dünya 1’incisiyiz- armutta, şeftalide, üzümde ise 4’üncü sıradayız. Ancak, ihracatta ne yazık ki aynı başarıyı gösteremiyoruz. Peki niye gösteremiyoruz? Bunda sorun çiftçilerde mi, sorun siyasal iktidarda mı, yoksa ihracat yaptığımız ülkelerde mi? Bu konuların araştırılması gerekiyor, o nedenle bu önergenin lehinde söz almış bulunuyorum. Ürettiğimiz yaş meyve ve sebzenin ancak yüzde 3’ünü, 4’ünü ihraç edebiliyoruz, bu rakam da konunun ciddi olarak ele alınmasını gösteriyor.

İhraç ettiğimiz ürünlerin üçte 2’sini AB ülkelerine, üçte 1’ini Rusya’ya ihraç ediyoruz ve Rusya’yla da sık sık sorun yaşıyoruz. Soruna baktığımız zaman, Rusya “Bizimle ilgili değil.” diyor, bizim Hükûmete baktığımız zaman, bizim Hükûmet “Sorumlu biz değil, Rusya.” diyor. Peki, arkadaşlar, Rusya üzerine almıyor, Hükûmet üzerine almıyor, sorumlu çiftçi mi? Bunun araştırılması gerekiyor. Çiftçi de değil. Rakip ülkeler, bir yıl önceden ne satacaksa onu, üretilmeden önce, pazar bulmaya da dönük olarak bir planlıyor, planlama yapıyor ama biz, pazar bulamadığımız, ihracat yapamadığımız zaman ürün dalında kalıyor. Biz, o yıl ne varsa onu üretiyoruz; satamıyoruz, elimizde kalıyor ya dalında kalıyor ya döküyoruz veyahut da ürünü ucuza satıyoruz. Üretici “Zarar ediyorum.” diye bu sefer ürünü değiştirmek zorunda kalıyor. Örneğin, pamuk ekimini bırakıyor, yerine portakal ve limon fidanı dikiyor. Çiftçi dört beş yıl toprağı sürüyor, suluyor, ilaçlıyor, gübreliyor, her türlü bakımı yapıyor. Ağaçlar dört beş yıl sonra meyve vermeye başlıyor. Bu sefer de pazar yok, satılamıyor. Bu kez de narenciye para etmiyor diye portakalı, limon bahçesini çiftçilerimiz köklüyor, söküyor, sebzeye dönüyor. Sebze de öyle kolay üretilmiyor. Camekândı, seraydı, naylondu, kışın yağmurdu, çamurdu, fırtınaydı, doluydu, dondu, seldi derken çiftçilerimiz perişan oluyor. Bu kısır döngü devam edip gidiyor. İlaç, gübre, naylon, mazot, elektrik gibi girdilerin fiyatı sürekli artıyor. Yaş sebze ve meyve fiyatlarıysa sürekli yerinde sayıyor veyahut geriye gidiyor, üretici mağdur oluyor.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak geçen dönem, 22’nci Dönemde bu konunun üzerine eğildik. Burada yaptığımız gündem dışı konuşmalar ve verdiğimiz araştırma önergelerine iktidar partisi tarafından gerekli ilgi gösterilmedi. Biz bunun üzerine Ocak 2006 yılında Grup Başkan Vekilimiz Sayın Kemal Anadol Bey’in başkanlığında 22 milletvekili İzmir Seferihisar’dan Hatay Samandağ’ına kadar 3.500 kilometre yerde, 8 ilde, 15 ilçede, 2 beldede, 20 yerde toplantı yaptık. Orada çiftçilerimizin, narenciye ve sebze üreticilerimizin sorunlarını bizzat yerinde gördük, onları dinledik ve 2006’nın Şubat ayında geldik Ankara’da “Narenciye Üreticilerinin Sorunlarını Araştırma Komisyonu Raporu” diye bir rapor hazırladık ve bunu yayınladık. Çiftçilerimizin bu geniş üretim bölgesindeki tepkilerinden sonra Hükûmet de konuyla ilgilendi ve araştırma önergemiz kabul edildi. Bu araştırma önergemiz doğrultusunda 17 kişiden bir araştırma komisyonu kuruldu, 11 üye Hükûmetten -yani iktidar partisinden- 5 üye bizden, 1 de o zaman ANAP’tan olmak üzere 17 üyeden bir komisyon kuruldu. 2006 yılı Şubatında kurulan komisyon, Antalya, Mersin, Adana, Hatay, Bursa, Niğde, Malatya illerinde incelemeler yaptı, üreticilerimizin sorunlarını, ihracatçılarımızın sorunlarını yerinde tespit etti, Komisyon raporunu hazırladı ve yüce Meclise sundu. Bu Komisyonda ben Başkan Yardımcılığı görevini yaptım. Sunduk ama o rapordan bugüne kadar uygulanan bir şeyi de görmedik. Gördüğümüz sadece narenciyedeki destek primlerinin biraz artırılmasından pek ileriye de gitmedi. Ali Oksal arkadaşımız da orada.

Şimdi, bu raporlar, araştırma komisyonları kuruluyor, çalışmalar yapılıyor, rapor hazırlanıyor, yüce Meclise sunuluyor ama rafta kalıyor, rafta. Bu konuda İç Tüzük değiştirilerek gereği yapılmalıdır. Nedir gereği? İlgili bakan, üç ayda veyahut altı ayda bir Meclise ne yaptığı konusunda bilgi vermek durumunda olmalıdır. Komisyon kuracağız, biz komisyonun kurulmasını istiyoruz, Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği bu araştırma önergesinin gündeme alınmasını istiyoruz, destekliyoruz. Ancak, desteklendikten sonra… Komisyonun burada kabul edilip edilmeyeceğini bilmiyoruz tabii, iktidarın durumuna bağlı ama biz destekliyoruz, desteklendiği zaman kabul edilse, rapor hazırlansa, rapor hazırlandığı zaman da rafta kalıyor, rafta. Bu konuda yüce Meclis gereğini yapmalıdır, bunun bir müeyyidesi olmalıdır. İlgili bakanların kulağının bir tarafından girip bir tarafından çıkmamalıdır, gereğini yapmalıdır.

Çiftçilerimizin, üreticilerimizin, sebze ve meyve üreticilerimizin birtakım sorunları vardır, bu sorunların çözülmesi gerekiyor. Tahlil laboratuvarlarından hal yasasına kadar, üretim planlamasına kadar, girdi fiyatlarının güncel artmasına ama ürünlerin ihraç edilmemesine, elde kalmasına kadar birtakım sorunlar vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

OSMAN KAPTAN (Devamla) – Peki Sayın Başkanım.

Sadece bizim ülkemizdeki sorunlar değil diğer benzer ülkelerdeki sorunlar da nelerdir, rakip ülkelerimiz ne yapıyor? Rakip ülkelerde elimizdeki birtakım pazarları başka ülkeler alıyor, o ülkeler neden alıyor? Bu konunun dış ülkeler boyutunda da ihracat yaptığımız pazar ülkeleri boyutu da incelenmelidir. Özellikle tahlil laboratuvarları konusunda gerekli önlemler alınmalıdır, üretim planlaması yapılmalıdır, hal yasası çıkarılmalıdır. İktidarıyla muhalefetiyle, bu konunun ciddi olarak üzerinde durmamız gerekmektedir diye düşünüyoruz.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaptan.

Aleyhine Mersin Milletvekili Ali Er. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Er.

ALİ ER (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Yüce heyetimizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. MHP’den bir grup arkadaşımızın vermiş olduğu araştırma önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii ki Türkiye’de yaş sebze meyve dendiği zaman çok geniş bir kapsama alanı var. Türkiye’de yaş meyve sebze dendiği zaman bütün bölgeleri ve çiftçiyi ilgilendiren bir alan. Onun için, uzun yıllardır Parlamentoda bulunan bir arkadaşınız olarak, en önemsediğim konulardan bir tanesi.

Bu konuyla ilgili daha önce bir araştırma önergesi verilmişti. Yani bundan iki yıl önce 15/3/2006 tarihinde ve Türkiye’de, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ilk kez bir araştırma önergesi verilmiş ve kabul edilmiş, arkasından da bu konunun araştırılması için bir araştırma komisyonu oluşturulmuştu. Araştırma Komisyonuna seçilen arkadaşlarımızın destekleriyle de o Komisyonun Başkanlığını o dönemde ben yapmıştım. O gün de beraber çalıştığımız arkadaşlarla birlikte Türkiye'nin yaş meyve sebzeyle ilgili bütün problemleri hakkında önce Ankara’da kurum ve kuruluşlarda, daha sonra da Anadolu’nun birçok iline giderek mahallinde üreticilerle ve ihracatçılarla görüşmeler, konuşmalar yapmıştık ve o konuda geniş kapsamlı bir araştırma bu heyet tarafından yapıldı ve yıl sonuna doğru da Türkiye Büyük Millet Meclisine bu heyetin yaptığı araştırma netice olarak, rapor olarak takdim edildi.

Tabii o Araştırma Komisyonu Raporu’nu Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri alırlar okurlarsa bugün Türk çiftçisinin içinde bulunduğu, özellikle yaş meyve ve sebze üreticilerinin içinde bulunduğu ve hâlâ da bulunmakta devam ettiği birçok problemden orada uzun uzadıya bahsediliyor.

Bu araştırmanın üzerinden çok zaman geçmedi. Ben burada şunu söylüyorum: Bu Araştırma Komisyonunun Raporu gerçekten hem Hükûmet tarafından hem bütün milletvekilleri tarafından okunur anlaşılırsa Türkiye’de yaş meyve sebze üreticilerinin problemleri anlaşılmış olur ve bu yoldan hareketle de çözüm noktasına doğru gideriz.

Değerli arkadaşlar, tabii ki Türkiye Büyük Millet Meclisinde böyle bir konunun gündeme gelmesi hep beraber hepimizi memnun eder ama biraz önce arkadaşlarımızın söylediği gibi, uzun yıllardır Türkiye Büyük Millet Meclisinde böyle şeyler gündeme geldiği hâlde hiç gündeme alınmazken geçen dönem Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının desteğiyle bu konu gündeme alınmış ve uzun bir araştırmanın neticesinde rapora bağlanmıştı. Ben bu rapora bağlandıktan sonra ve evvel Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti Türk çiftçileriyle ilgili neler yapabildi, neler yaptı, onları birazcık şöyle, bu konuyu görüşmek üzere görevlendirildiğim andan itibaren araştırdım, ne yapılabildi, ne yapıldı, bununla ilgili hangi gelişmeler oldu, onlara şöyle bir baktım. Tabii bizim için bunları araştırmaktan çok, bu araştırılıp getirildikten sonra neticeye müteallik neler yaptık onları takip etmemiz gerekli. Yoksa Türkiye Büyük Millet Meclisine araştırma yapılır getirilir, başka bir şey de yapılmazsa neticede hiç başarıya ulaşmamız mümkün değil.

Tabii bu Hükûmet gerçekten, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti, Türk çiftçisinin geçmişte özlemini çektiği birçok meseleleri gündeme getirdi ve yürürlüğe koydu. Şöyle kısa kısa bunlara değinmek isterim: Kredi faizlerinin düşürülmesi, kredi borçlarının yeniden yapılandırılması, enerji borçlarının yeniden yapılandırılması, mazot desteği, gübre desteği, efendim, sertifikalı tohum desteği, toprak analizine destek, tarım sigortasına devlet desteği, damlama sulamayla ilgili, efendim, yüzde 50 hibe desteği, beş yıl, efendim, sıfır faizli destekler, ilk defa kuraklığa, efendim, nakit para olarak destek verilmesi konusu gerçekten Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin geçmişte yapılmayanın yapıldığının anlatılır bir şeklidir.

Diğer taraftan KDV oranlarının düşürülmesi yüzde 18’den yüzde 8’e, sertifikalı tohumda da yüzde 8’den yüzde 1’e düşürülmesi gerçekten bu Hükûmetin takdire şayan yanıdır.

Diğer taraftan -narenciye konusu özellikle benim bölgemi çok ilgilendiriyor- narenciyeye ilk kez Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ton başına 125 dolar destek verilmiştir, üzüme 50 dolar verilmiştir, domatese 50 dolar verilmiştir. Bu da bizim yıllardır özlemini çektiğimiz konulardır. Bunun için  Hükûmete gerçekten teşekkür ediyorum.

Bununla birlikte, bu bizim raporumuzdan önce ve sonra birçok hukuki düzenleme yapmıştır. Türk çiftçisinin gerçekten özlemini çektiği Tarım Kanunu, Toprak Koruma ve Arazi Kanunu, Organik Tarım Kanunu, Tarım Sigortası Kanunu, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kanunu, Ziraat Odaları Birliği Kanunu gibi birçok da hukuki düzenlemeler yapmıştır.

Değerli arkadaşlar, şimdi bu kürsülerde hepimiz her zaman konuşuyoruz. Tabii ki kürsülerde konuşurken, yapılması gerekeni hep beraber söylerken iktidar olduğunuz zaman da bunları yapmanız gerekli. Ben bu Parlamentoda tam yirmi iki yılı bitirdim, yirmi üçüncü yıla döndüm.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Ben sizi yeni görüyorum.

ALİ ER (Devamla) – İnanın yirmi iki yıldır hep bu kürsüden Türk çiftçisini savunduk, tarım kesimini savunduk. Söyledik ama yapılmadı bir şey, söyledik ama yapılmadı bir şey, söyledik ama yapılmadı bir şey. Ama şimdi, peki, bu Hükûmetin eksiği yok mu, bu Hükûmetin yapamadığı yok mu? Var. Ama inanın samimiyetimle söylüyorum, yani bu Hükûmetin Türk çiftçisinin desteklenmesiyle ilgili çok yaptığı şeyler de var. Bunu evvela takdir etmemiz lazım. Benim Parlamentoda eksiğini gördüğüm bir şey var…

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Ali Ağabey, sen Hükûmeti desteklemekten başka bir şey yapmıyorsun.

ALİ ER (Devamla) – Arkadaşlar, şimdi, bakın, zabıtlara bakın, ben hayatımda yerimden hiç kimseye laf atmadım. Samimi söylüyorum. Çünkü  biz çocuk değiliz, ilkokul öğrencileri değiliz, milletin seçtiği seçkin insanlar olmamız lazım, birbirimizi dinlememiz lazım. Ben sizi nasıl dinliyorsam -benim sizden ricam- bizi de dinleyin, sonra söyleyeceğiniz bir şey varsa söyleyin. Yani oradan buraya, buradan oraya laf atmanın hiçbir anlamı, manası yok.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Seviyoruz seni.

ALİ ER (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar -Türk çiftçisi- iştigal ettiği alan itibarıyla, yaptığı iş itibarıyla gerçekten çiftçilik olayı dünyanın en zor mesleği. Benim kendim mecrefe yaparak, limon keserek, çapa sallayarak geldim. Bunu birçok arkadaşım biliyor burada. Dünyada benim gördüğüm üç tane zor meslek var: Birisi çiftçilik, birisi çobanlık, birisi de kamyon şoförlüğü. Çünkü koyunu sabaha kadar güdersin. O soğukta koyunu gütmek kolay değil. Akşama kadar çapa sallarsın, insanın otuz iki kemiği birden sızlar çapayı sallarken, kolay değil. Yaz kış, efendim, yolda kamyon sürersin, kışın soğukta donarsın, yazın sıcakta terlersin. Yani bunlar kolay meslekler değil. Burada konuşmayla değil, bunu yaşayarak bir yere varılır.

Ben şahsen bir milletvekili olarak, geçmişte bunları yaşadım ve gururla yaşadım, gururla da yaşadığım için Yüce Allah’a hamdediyorum. Ama burada gördüğüm uzun yıllardır: İktidar olursan, muhalefetin söylediğine “Hayır, bu olmaz.”; muhalefet olursan, iktidarın söylediğine “Hayır, bunların her yaptığı kötü.” Bu âdetten Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir defa kurtulması lazım.

Evet, bu İktidarın yaptıklarını söyleyeceksiniz evvela. Ben, bu İktidara, Türk çiftçisi adına, yaptıklarından dolayı teşekkür ediyorum. Açıkça söylüyorum, bunda bir şey yok. Ama yapamadıkları için de eleştiririm, kendi partim de olsa eleştiririm. Benim bütün partilerden ricam bu.

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Çiftçi “Külahıma anlat.” diyor Ali Ağabey.

ALİ ER (Devamla) - Yani sayarsınız, biraz önce benim saydıklarımı sayarsınız “Arkadaşlar, bunlardan dolayı teşekkür ederiz.” dersiniz. Ama “Şunları yapamadınız, bunları niçin yapmıyorsunuz?” derseniz, bizim o raporumuzda bunların hepsi var. Orada anlatmışız, demişiz ki: “Türk çiftçisinin ihtiyacı, muhtaç olduğu hukuki düzenlemeler, idari düzenlemeler bunlar. Efendim, bunları yerine getirirseniz Türk çiftçisi rahat eder, iyi noktaya doğru gelir.” İşte o raporun içinde hepsi var. Araştırma yapmaya falan gerek yok, samimi söylüyorum, bu raporun içinde hepsi var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

ALİ ER (Devamla) – Biz onu yazmışız heyet olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve Hükûmete takdim etmişiz. Onun içine bakılırsa araştırmayı yapmışız, her şeyimiz hazır. İcraat noktasında gelin hep beraber Hükûmetle görüşmeler yapalım, Hükûmetin eksiği varsa onu hep birlikte destekleyelim. Hukuki düzenlemelerde eksiklikler varsa onu hep beraber destekleyelim, idari düzenlemede eksiklikler varsa hep beraber onu destekleyelim, hep birlikte destekleyelim. Yoksa tekrar aynı şeyleri araştırıp aynı şeyleri gündeme getirmeye gerek yok. Çünkü bu araştırmanın içinde hepsi var, yüz yıl geçse gene var içinde; çok geniş kapsamlı bir araştırma yaptık çünkü arkadaşlarımızla beraber o zaman.

Onun için benim sizden ricam, bu geçen dönem yaptığımız, efendim, çalışmanın neticesinde varabileceğimiz noktada Hükûmete destek olalım, o noktaya doğru bir çalışma yapalım ve Türk çiftçisinin huzura kavuşması için elimizden gelen gayreti gösterelim diyorum.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Er.

Aleyhinde Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün.

Buyurun Sayın Üstün.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekillerimiz; Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz üzere Genel Kurulumuz 12/5/2009 tarihinde gündemle ilgili kararını almış idi. Buna göre 1’inci sırada Türk Ceza Kanunu Tasarısı ve 2’nci sırada da Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının görüşülmesini kararlaştırmıştı.

Yani, bugün yasama faaliyetlerine ayırmış idik zamanımızı, gündemimizi. Ancak Meclisimizin değerli grubu olan Milliyetçi Hareket Partisi şimdi farklı bir öneriyle geliyor, diyor ki: “Bugün yasama çalışmalarını bir kenara koyalım, denetim faaliyetlerini yapalım. Bu denetim faaliyetleri içerisinde de yaş sebze ve meyve sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesine ilişkin bir Meclis araştırması komisyonu kuralım.” Kısaca özeti bu.

Değerli arkadaşlar, bu Meclis gerek 22’nci Dönemde gerek 23’üncü Dönemde sırası geldiğinde denetim konularını fazlasıyla yapmıştır, sırası geldiğinde de yasama faaliyetlerine eğilmiştir. Hakikaten geçen dönem baktığımızda, özellikle 22’nci Dönemde, daha önceki dönemlere oranla araştırma komisyonu açısından baktığınızda, yazılı veya sözlü sorulara verilen cevaplar açısından baktığınızda denetim faaliyetlerinin çok fazlaca yapıldığını görmekteyiz. Bu çerçevede aşağı yukarı aynı konuyla ilgili olarak, bire bir neredeyse yani isimleri, içerikleri aynı, 15/2/2006 tarihinde bir Meclis araştırması komisyonu kurulmuş ve -biraz önce burada değerli Milletvekilimiz Sayın Ali Er’in de bahsettiği gibi- bu Komisyonun Başkanı Mersin Milletvekili Sayın Ali Er olmuş ve Başkan Yardımcısı da gene demokratik bir şekilde muhalefetten, Cumhuriyet Halk Partisinden Sayın Kaptan olmuştur.

Ben de o gün hatırlıyorum, bu Araştırma Komisyonu gerçekten Türkiye’mizin birçok yerine gitmiş, çiftçilerimizle görüşmüş ve kapsamlı bir rapor hazırlamıştır. Bu Rapor da aynı şekilde, 27/2/2007 tarihinde Genel Kurulda görüşülmüş etraflıca bir şekilde ve o gün yapılması gerekenler neyse -Meclisin yapacağı konular vardı, Hükûmetimizin yapacağı konular vardı, sivil toplumun yapacağı konular vardı- önerilerini sıralamış. Bugüne geldiğimizde, bu önerilerin bir kısmının hayata geçtiğini görmekteyiz, bir kısmının da yine hükûmetlerce, Hükûmetimizce hayata geçirilmek üzere üzerinde çalışıldığını görmekteyiz. O bakımdan, bu Araştırma Komisyonunun tam manasıyla hayata geçirilmesi için bir süre tanımamız gerektiği kanaatindeyiz

“Çalışma ekonomisi” diye bir kavram var hayatımızda. Yani bizim de Meclisimizde de bir çalışma ekonomisi olması lazım. Daha iki yıl önce görüştüğümüz bir konuyu sonuçlarına daha tam vâkıf olmadan yeniden ele almanın hakikaten burada çalışma ekonomisine uygun olmayacağı kanaatindeyiz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Kamu İhale Yasası’nı 16 kez değiştirdiniz!

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – Peki, bugün burada ne görüşmeyi biz önermişiz? Bugün burada, yıllardan beri güneydoğuda kanayan bir yara olan kara mayınlarının temizlenmesiyle ilgili bir kanun tasarısı var, bunun görüşülmesini istiyoruz. Bakın, benim hatırladığım kadarıyla, yıllardan beri, on yıldan beri, yirmi yıldan beri herkes bu soruna parmak basar. Derler ki: “Suriye sınırında çiftçiler taa hatta kadar gelirler orada tarım yaparlar ancak bizim tarafımızda bazen 300 metre, bazen 500 metre derinlikteki alanların mayınlarla örtülü olduğu bildirilir.”

Değerli arkadaşlar, ben de yaklaşık yirmi yıl önce, Gaziantep’te askerî hâkim iken orada görev yaptım. Hatay, Kilis, Antep ve Urfa mahkememizin yetkisinde idi. Bir gün, yine aynı hatta bir olay olmuş, keşif yapmak üzere mahkeme heyetiyle birlikte Kilis’teki bir köye gittik. Orada bir sırtçı vurulmuş -sırtçı da, tanımlayayım, başkasının malını kaçak olarak sınırdan geçiren şahıstır- onun keşfini ve otopsisini yapmak üzere oraya gittik. Biz mevtayı kaldırmaya uğraşıyoruz. Oraya gitmek için bir sürü izin aldık. Yaklaşık 500 metre ileride, girilemiyor, mayın tarlası var. Biz yaklaştık olay mahalline, karşıda da Suriye çiftçisi, sınırın sıfırına kadar geldi, elini tellere değdirdi, bizi izliyor ve sıfıra kadar da ekmiş hatta su arkı sınırın üzerinden geçiyor. Biz ise zeytinlikleri, en güzel tarım arazilerini mayınlamışız ve orada atıl bir şekilde bırakıyoruz.

Tabii, orada yine çok üzüldüğüm bir olay vardı, onu unutamıyorum. O sırtçının otopsisini yapmak üzere hastaneye getirdiğimizde, elbiselerini çıkardığımızda, altta, şalvarını çıkardık ama altında -affedersiniz- donunun olmadığını görünce hepimizin gözlerinden yaş geldi.

Artık bunlar çağ dışı kalmıştır. Gelin, bu kanayan yarayı burada birlikte çözelim. Yıllardan beri bu mayınların kaldırılması konusunda söylenir, konuşulur, konuşulur ama kimse bir adım atmaz.

O bakımdan, önümüze bir fırsat gelmiş, buna herkes destek versin. Varsa bir eksiklik önergelerle bu desteklenebilir ama biraz önce bahsettiğim komisyon raporu -arkadaşlar bana ulaştırdılar- işte burada, bakın, sayfalarca bu yaş sebze meyve sektörüyle ilgili sorunlar belirlenmiş ve bunlar bir bir hayata geçiriliyor.

O bakımdan, tekrar aynı konuyu gündeme almayalım, şu anda kanayan yara olarak duran bu mayınların temizlenmesiyle ilgili kanunu bir an önce çıkaralım diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Üstün.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Kanayan yara elinizde, Hükümetsiniz, çözün onu!

MUHARREM VARLI  (Adana) – Kime vereceksiniz, onu da söyleyin!

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

RECEP TANER (Aydın) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul etmeyenler… Yok.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.02

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER : Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi öneriyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/543) (S. Sayısı: 263)  (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Geçen birleşimde, tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi grupları adına konuşmalar yapılmıştı.

Dün tümü üzerinde soru sormak isteyen milletvekillerimizin adlarını sıralıyorum, buradalarsa sisteme öncelikli olarak girebilirler: Sayın Uslu, Sayın Tankut, Sayın  Özensoy, Sayın İnan, Sayın Paksoy, Sayın Köse, Sayın Şandır, Sayın Kutluata, Sayın Yunusoğlu, Sayın Sipahi, Sayın Süner, Sayın Dibek, Sayın Işık, Sayın Gök, Sayın Ünsal. 

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu birleşim farklı efendim, geçti onlar.

BAŞKAN – Ben onların girdiklerini beyan edeyim, isterlerse öncelikle onlara şey yapabilirim varlarsa eğer.

Şimdi, konuşma sırası Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’a aittir. (DTP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Birdal.

DTP GRUBU ADINA AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 263 sıra sayılı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı’na ilişkin, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Savaş ve çatışmalar ne yazık ki sadece olduğu anı değil, bittikten sonra da halkın yaşamını etkilemektedir. Bu konuda en büyük sıkıntı, kara mayınları ve sahipsiz, serbest patlayıcılarda yaşanmaktadır. Savaşılan bölgelerin savaş bittikten sonra temizlenmemesi ve gerek kendini korumak gerekse de karşı tarafın hareket alanını kısıtlamak amacıyla döşenen anti-personel kara mayınları uzun yıllar can almaya, sakat bırakmaya neden olmaktadır.

Bu sorun savaşın bütün acımasızlığını yaşamış ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de önemli bir sorun oluşturmaktadır. Gün yok ki, mayınlar, ölümlere, sakatlanmalara ve doğurduğu sonuçlara konu olmasın. Türkiye'de kara mayınları 1955-1959 yılları arasında yasa dışı sınır geçişlerini önlemek üzere mayınlanan ve İskenderun’dan başlayarak Silopi’ye dek uzanan Suriye sınırının tümü, Bulgaristan, Ermenistan, Azerbaycan ve Irak sınırı ile 1988 yılı sonrası, çatışmalı dönem boyunca mayınlanan daha iç bölgelerde mevcuttur. Hatay, Şanlıurfa, Siirt, Mardin, Ağrı, Hakkâri, Şırnak, Batman, Diyarbakır, Tunceli, Bingöl, Kars, Ardahan, Gaziantep ve Van illeri kara mayını sorunundan en çok etkilenen illerimizdir. Yani bölge, yani Kürtlerin yaşadığı iller, ilçeler. Yani ölümlere, acılara; yargılanmış, trajedilerin yaşandığı; adları, yaşadıkları köylerin adları değiştirilen bölge halkı.

Türkiye'yi bu kadar yakıcı ölçüde ilgilendiren kara mayını konusunda geçmiş yıllarda olumlu gelişmeler yaşanmış, iki çok önemli ulusal üstü anlaşmayı Türkiye Cumhuriyeti devleti taraf olmuş ve imzalamıştır. Bunlardan ilki, “Ottawa Sözleşmesi” olarak bilinen anlaşmadır. Türkiye, Anti-Personel Mayınların Kullanımının, Depolanmasının, Üretiminin ve Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Ottawa Sözleşmesine taraf olmuş ve 2004 Mart ayında çekincesiz yürürlüğe koymuştur. İkinci anlaşma ise Aşırı Derecede Yaralayan ve Ayırım Gözetmeyen Etkileri Bulunan Belirli Konvansiyonel Silahların Kullanımının Yasaklanması ya da Sınırlandırılması Sözleşmesi’dir. Türkiye bu anlaşmayı 7’nci maddesinin 4’üncü bendine şerh koyarak 21/10/2004 tarihinde onaylamış, 2005 Nisan ayında da yürürlüğe girmiştir.

Ancak, iç hukukta yapılması gereken düzenlemeler ne yazık ki yapılmamıştır. Dün, örneğin Sayın Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı soruları yanıtlarken bu 1 Mayısın gayet demokratik bir ortamda yapıldığını söylemiş ve ulusal yasaların, kamu düzeninin korunmasında yasaların dikkate alındığını söylemişlerdir. Şimdi, değerli arkadaşlar, burası yüce Meclisçe kabul edilen Emek ve Dayanışma Günü’nün tatil edilmesi ve 1 Mayısta da kutlanmasına da… Biz emekçilerle beraber İstanbul’da olduk, 3 kez biber gazı yedik, çok sayıda arkadaşımız yaralandı; panzerlerin üzerine gittiği birçok insan şu anda hastanede, ameliyat oldu. Nasıl bir demokratik ortamda 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nün kutlandığı anlaşılmaz bir durumdur.

 

Şimdi, yine bu Anayasa’nın 90’ıncı maddesi değil midir ki ulusal üstü kabul edilen hukukun iç hukukumuza bağlı olarak düzenlenmesini öngören Viyana Konferansı, Moskova Anlaşması, Paris Anlaşması, demokratik, barışçıl toplantıların izne bağlı olmadığı hükmünü getirmemiş midir? Biz bunu oyladık. Hatta Paris Şartı, hem Cumhurbaşkanı hem Başbakan tarafından çift imzalı imzalanmış bir sözleşmedir ama ne yazık ki hâlâ buna göre, 2911’i bu ulusal üstü yasaya göre düzenlememişiz ve ondan sonra da buna sığınmaktayız.

O nedenle, bu sözleşmelerin gereklerini yerine getirmek için artık ulusal eylem yasalarının hazırlanması gerekmektedir ve buna göre düzenleme yapılması gerekir. Örneğin, Ottawa Sözleşmesi taraf devletlere mayın ya da serbest patlayıcı riski olan bölgelerin taranması, haritalanması, işaretlenmesi, temizlenmesi, mayınlı bölgeler yakınında yaşayan sivil halkın eğitimi, mayın, serbest patlayıcı hakkında sorumluluk, stokların imhası, mağdurlara yardım konularında yükümlülükler getirmektedir. Bu çerçevede, Ottawa Sözleşmesi gereğince Türkiye,

1) En geç 1 Mart 2008’den itibaren depolarında bulunan mayınları imha etmiş olması gerekmektedir.

2) En geç 1 Mart 2014’e dek toprağa döşeli tüm mayınları temizlemiş olmalıdır.

3) En geç Eylül 2004 ayından itibaren mayın bulunduğu bilinen ya da döşenmiş bulunduğundan kuşkulanılan bütün alanları belirlemiş olmalıdır.

4) En geç Eylül 2004 ayından itibaren bu alanları işaretlemeli, gözetim altında bulundurmalı, çitler ya da başka yöntemlerle koruyor olmalıdır.

Görüleceği gibi Ottawa Sözleşmesi’nin yükümlülüklerinin hiçbiri yerine getirilmemiştir. Anlaşmanın kesin hüküm ve yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde Türkiye yine burada gecikmiştir.

Kırıkkale’de bir imha atölyesi kurulmuş ancak şu ana kadar faaliyete geçmemiştir. Mayın riskli alanların taranması ve uluslararası standartlara göre işaretlenmesi, sivil halka risk eğitimlerinin verilmesi, mağdurlara yardım ve çalışmaların eş güdümünü sağlayacak merkezlerin oluşturulması konusunda hiçbir ilerleme sağlanmamıştır. Mayınların temizlenmesi diye iki yıldır gündemde olan konu ise sadece Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesidir ki nitekim bu da geldi gitti, geldi gitti, geldi gitti, en sonunda geldi ve umarım halkın, yoksul çiftçilerin, emekçilerin ve ülkenin çıkarlarına bağlı bir sonuçla çıkar ama göreceğiz ki böyle olmayacak. Şimdi, Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi, bu bölgenin ülke sınırı olması, yetersiz de olsa tel örgülerle çevrilmiş olması gibi nedenlerle, diğer mayınlı bölgelere oranla daha güvenlikli olarak kabul edilebilir. Oysa ülkemizde on yıllardan beri süren çatışmalı ortam nedeniyle yeri belli olmayan binlerce mayın ve patlamamış bomba, patlayıcı vardır. Biliyoruz ki iki tarafın döşediği mayınlar var. Örneğin, şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı Türkiye'nin en temel sorununun Kürt sorunu olduğunu ve bu sorunun mutlaka çözülmesi gerektiğini söylerken birtakım gazeteci arkadaşlar ve yorumcular PKK’nin ya da bir yanın, döşeli olan mayınların haritasını  açıklaması gerektiğini söylüyor. E peki diğer yan, devlet… Yani şimdi, kimin mayınının kimi öldürdüğü belli mi? Mayınlar adres soruyor mu? Örneğin, dün bir asker yine öldü mayından; güvenlik güçleri, siviller, çocuklar, kadınlar… Kimin bu mayınları nereye döşediğinin bilinmesi, gerçekten iki tarafın da mayın haritalarını açığa çıkarması ve temizlenmesi yolunda bir mutabakata varması gerekiyor.

Şimdi, bu konuda, örneğin kimi sivil toplum örgütlerinin yaptığı araştırmalar var. Örneğin İHD’nin yaptığı son araştırma da can alıcı bu sorunu gözler önüne sermektedir.

Bakın değerli milletvekilleri, 1990-2008 yılları arasında kara mayını ve sahipsiz patlayıcılar nedeniyle 1.213 kişi yaşamını yitirmiştir, 1.781 kişi de yaralanıp sakat kalmıştır ve sadece 2008’de de 43 asker yaşamını yitirmiş ve  95’i de yaralanmıştır. Bunların, ölenlerin ve sakat kalanların çoğu çocuk ve bu sonuçlar bile ülkemizde zaman geçirmeksizin ve sorunun ciddiyetini göz ardı etmeden kara mayınlarıyla ilgili ulusal yasa düzenlemelerinin yapılmasını öncelikli hâle getirmektedir. Hepimizin ve özellikle çocuklarımızın geleceğini tehdit eden sorunla mücadele etmek öncelikli görevlerimiz arasında olmalıdır.

Bu nedenle, kara mayınları ve serbest patlayıcıları konusunda ortadan kaldırıcı ve etkisizleştirici önlemlerin bir an önce alınması için ivedilikle iç hukukta düzenlemenin yapılması gerekmektedir ve aynı zamanda, mayın temizliğine hemen başlamak gerekmektedir çünkü bu temizlik yıllar sürecek bir temizlik olacaktır. Sadece Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi ve etkisiz hâle getirilmesi için beş yıla gerek olduğu söylenmektedir. Dolayısıyla, sadece bu örnek bile ülkemizdeki bütün mayınların temizlenebilmesi için ne denli uzun bir süreye gereksinme olacağının en çarpıcı örneğidir. Bu nedenle, ivedilikle mayın temizleme işine bütün ülke topraklarında bir an önce başlanması gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; korkudan ve yoksulluktan kurtulmuş, demokratik, barışçıl bir toplum gereksinmesi hepimizin ortak projesi ve kaygısı olmalıdır. Ancak, siyasi iktidar, her zaman olduğu gibi “Şeytan ayrıntıda gizlidir.” sözünü haklı çıkarırcasına tasarıya öyle maddeler, bölümler eklemişler ki bunları savunmak olanaklı değildir.

Bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12 Mart 2003 tarihli oturumunda partisinin grubu adına konuşan bir milletvekili diyor ki: “Suriye sınırındaki mayınlar temizlendikten sonra, en başta yoksul mayın kurbanları olmak üzere topraksız köylüler ve o toprakların eski sahiplerine dağıtım ve satışının yapılmasının gerekli olduğunu belirtmek istiyorum. Bu yolla sağlanacak gelirle sınırın modern ve elektronik bir sistemle korunması için gerekli olan 40-50 milyon doların çok üstünde bir kaynak sağlanacağı tabiidir.” Bu konuşmayı yapan milletvekili dönemin Mardin Milletvekili Sayın Nihat Eri’dir ve bu konuşmayı AKP Grubu adına yapmıştır. Peki, bu altı yılda ne değişmiştir de AKP bu görüşünden vazgeçmiştir? Bu düzenlemeyle hem 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hem de 4734  sayılı Kamu İhale Kanunu niye devre dışı bırakılmaktadır? Niye temizlenen alanları sadece bu bir firmaya ve kırk dokuz yıllığına vereceklerdir? Yoksulların yanında olduğunu söyleyenlerin büyük tarım tekellerinin yanında yer alışı nasıl açıklanacaktır? Bu alanlar niye mayın kurbanlarına verilmemektedir? Neden bu temizlenecek alanlar az topraklı ve topraksız yoksul köylülere verilmeyecektir? Şimdi her çıkan sayın milletvekili burada Dünya Çiftçiler Günü’nü kutluyor: “Ne mutlu Türk'üm diyene!” ya da “Köylüler memleketin efendisidir!” Arkadaşlar, eğer gerçekten bu çiftçilerin, yoksul köylülerin gününü kutlayacaksak, bu temizlenecek mayın alanlarının yoksul çiftçilere, üreticilere verileceğinin burada taahhüdünü yapalım. Gelin bunda anlaşalım ki onların gününü kutlamış olalım. Yani şimdi döverek çocuklarımızın bayramını kutluyoruz, anneleri acılara gark ediyoruz, ondan sonra Anneler Günü’nü kutluyoruz. Gerçekten yoksullaşmanın ve açlığın büyük derinliği içerisinde bataklığına batmış olan emekçi köylüleri… Şimdi çiftçilerin adına günlerini kutluyoruz! Olmaz böyle bir şey! Gelin temizleyelim bu alanı.

Ve gerçekten bir de örneğin şimdi güncel bir konu var: Yine töre, namus ve rant gibi gerekçelerle devletin bu katliamdaki sorumluluğunu ve yükümlülüğünü hafifletmek ve gizlemek isteyen bir saikle koruculuk müessesesi. Gelin kaldıralım. Ve korucular nerede hizmet edindirilecek, nerede bunlar istihdam edilecek? İki yüz yılda form kazanan, bölge dağlarında yakılan meşe ağaçlarının dikiminde istihdam edelim. Gelin bu alanı temizleyelim. Gerçekten demokratik bir halk kooperatifçiliğini oluşturalım, makine parkları oluşturalım ve örneğin 1 kişiye ya da 10 kişiye bilmem kaç bin dönüm toprak yerine demokratik halk kooperatifçiliği mülkiyetini bu topraklara verelim; ortak üretim, ortak işletme, ortak pazarlamayı yapalım ve kimi hizmet alanlarında o korucuları da orada istihdam edelim. Var mısınız bunu yapmaya? Yoksa uluslararası tarım tekellerine topraklarımızı vereceğiz! Ve ne adına? Halkçılık adına! Ve bu Türkiye Büyük Millet Meclisi bu karar çıksa da bunu kabul etmeyecektir ve etmemelidir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şimdi tabii, bu katliamı gerçekten burada sizinle paylaşmak istiyoruz. Örneğin, daha önce Türkiye tanık olmuştur Güçlükonak’ta nasıl 11 korucunun katledilip, kurşunlanıp, sonra minibüste yakıldığına ve sonra, bunun tanıklığını yapanlar gerçek faillerinin kim olduğunu açığa çıkarmıştır. Dönemin Devlet Bakanı, geçtiğimiz günlerde sayın cumhuriyet savcısına gidip ifade vermiştir Güçlükonak faillerinin kimler olduğuna ilişkin. Bunun sonuçlarını bekliyoruz.

Daha geçen yıl Beytüşşebap’ta Beşağaç köyünde yine -12 kişi-korucuların da arasında bulunduğu bir katliam yaşanmıştır. Minibüste kurşunlanmıştır insanlar ve gidilmiştir, gelinmiştir İnsan Hakları İnceleme Komisyonunca, alt komisyonunca ama ne yazık ki Komisyonumuzca ve Komisyonun Sayın Başkanınca gittikten sonra ilk izlenimleri “Bu katliamın örgütle bağlantısı yok.” demişken, sonra ne olduysa üç gün sonra gelip bu katliamın örgütle bağlantısına dair rapor hazırlamışlardır. Elbette ki biz buna… Ben de o heyette yer alan biri olarak muhalefet şerhimi ve gerekçelerimi koymuşumdur.

Şimdi, yine bir katliam yaşanıyor ve bekliyoruz iki gün. Şimdi, bu sorun Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları İnceleme Komisyonunun alanına girmez de kimin alanına girer? İki gün bekliyoruz, hiçbir ses yok ve sonra, İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyesi olarak başvuruyoruz ve derhâl Komisyonun toplanmasını, değerlendirilmesini ve bir alt komisyonun gönderilmesini öneriyoruz.

Değerli arkadaşlar, şimdi, nerede böyle bir törede namaza durmuş insanlar öldürülmüştür? Bölge milletvekillerimiz var aramızda. Var mıdır böyle bir, namaza durmuş insanların kurşunlandığının, öldürülmüş olduğunun bir tane örneği? Varsa verin lütfen. Var mı töre cinayetlerinde kadınların ve çocukların öldürüldüğü? Varsa bir tane örnek verin. Değil böyle, kadınların, çocukların öldürüldüğünü, bir çatışma, tartışma anında bir kadın tülbendini çıkarıp tartışmacıların arasına salladığı zaman o tartışma durmaktadır. Bırakın 3’ü hamile kadını, 14 kadının ve 6 çocuğun öldürülmesinin var mı böyle bir örneği? Ya da rant meselesine bağlanıyor. Biz gittik, gittik ve inceledik hafta sonu, görüştük orada. Sizler de tanık olmuşsunuzdur. Şimdi geleceğim tabii. Örneğin, arkadaşlarımız ilk, birinci gün gittiler, 3 milletvekili arkadaşımız. Olay yerine köy uzaklığı en fazla on beş dakika, bir buçuk saat sonra yetişiliyor. Şimdi, bunların açıklanmasının gerektiğini söylüyoruz ve alt komisyonda bölge milletvekili olarak yer almak istediğimizi söylüyoruz, nedense Sayın Başkan, Komisyon Başkanı -ki 9 arkadaşımız başvuruyor alt komisyonda yer almak için ve sonra gerekçelerimizi haklı bulan kimi milletvekili arkadaşlarımız bizim lehimize ayrılıyorlar, 5 kişiye düşüyor ama sonra 6’ncı olarak Sayın Başkan- “Ben de adayım ve oylayalım.” diyor. Neden bu ayrımcılığı ve dışlayıcılığı inatla Sayın Başkan yapıyor? Acaba gizlemek istediği bir şey mi var? Ya da o anda üyesi olmayan MHP’nin  -arıyor telefonla “Siz bu komisyona katılmak ister misiniz?” diye- orada olmayan bir sayın komisyon üyesini komisyona dâhil ediyor. Şimdi, bu nasıl açıklanır sayın milletvekilleri? Göreceğiz. Çünkü Beşağaç’ın sonucu, o rapor yeni atanan özel cumhuriyet savcısı tarafından raftan indirildi ve gerçeği göreceğiz. Şimdi böyle gerçekler varken yeniden bu gerçeklerin üstünü örtme telaşı… Eğer birileri bir yerlere mesaj vermek istiyorsa ya da birileri daha bilmem kimden ne olduğunu kanıtlamak istiyorsa… Bunlar kabul edilir durumlar değil. O nedenle… Ve dün de alt komisyonunun böyle antidemokratik, grubu bulunan bir siyasi parti temsilcisine alt komisyonda inatla ve ısrarla yer verilmeyişini bize imzalattırmaya kalkışıyorlar ve Sayın Meclis Başkanına durum intikal ediyor, “Makul bir çözüm bulunur.” deniliyor. Neden? 5 kişi yerine 6 kişi olsun denilmişken neden hâlâ 5 kişide ısrar edildiğinin gerekçesi açıklanmalıdır. Ha, bunun gerekçesini öğreneceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Hazırlanan raporla yine göreceğiz hangi kaygılarla, hangi saiklerle neyin örtülmek istendiğini.

Şimdi, böyle bir demokratikleşme olur mu? Böyle bir, Kürt sorununun çözümü konusunda bir siyasi irade olur mu?

İşte, Sayın Cumhurbaşkanı oradan, Çankaya’dan veriyor, hepimize bir yol gösteriyor. Gelin, işte burada, tam da burada siyasi iradeyi ortaya koyacak, kararlılıkla, cesaretle bu sorunun önünü açacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi olmalıdır ve ama ne yazık ki komisyonların maniple edilmesine ve gerçekleri gizlemesine de göz yummadan, kararlılıkla, cesaretle… Ne için? Demokrasi için. Ne için? Barış için. Ne için? İşte, emekçilerin, yarattıklarının üzerinde söz ve karar sahibi olması için. Ne için? Bazıları diyorlar “Bu fırsat, tarihî fırsat nedir?” diye. Vallahi, bilmiyorlarsa öğrensinler.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Birdal.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sivas Milletvekili Mehmet Mustafa Açıkalın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Açıkalın.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Devleti Hükûmeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırları Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleriyle İlgili İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kanun, yürütme ve yürürlük maddesi hariç dört maddeden oluşan kısa bir kanun hüviyetindedir. Kanunun metni üzerindeki görüşlerimi ifade etmeden önce, bu kanuna neden ihtiyaç duyulmuştur, bunun altyapısında, amacında neler yatmaktadır, önce bunları, bu kanuna takaddüm eden Bakanlar Kurulu kararlarını kısaca açıklamak istiyorum: Birinci olarak, bu kanuna bir yasal ihtiyaç vardır. Bu yasal ihtiyacın birinci kısmı iç hukuktan kaynaklanmaktadır, ikinci kısmı uluslararası hukuktan doğmuştur. İkinci olarak, iktisadi bir zaruret vardır bu yasanın yasalaşmasında ve üçüncü olarak da siyasi ve güvenlik dolayısıyla ihtiyaç bulunmuştur.

Uluslararası hukuk açısından doğan zaruret, bilindiği üzere soğuk savaşın bittiği yıllardan itibaren güvenlik kavramı gerek ulus devlet düzeyinde gerekse NATO konseptinde değişikliğe uğramış ve buna bağlı olarak da konvansiyonel silahlarda azaltılmaya gidilmiş. Aynı şekilde, antipersonel kara mayınları ve antitank mayınları konusunda da azaltmaya yönelik uluslar düzeyinde ve NGO’lar düzeyinde teşebbüsler olmuştur. Uluslar düzeyinde bu faaliyetin başını çeken ülkeler, başlıca, Kanada, Avusturya ve Almanya olmuş, 1996 yıllarında özellikle antipersonel kara mayınlarının tümüyle yok edilmesi konusunda ciddi bir teşebbüs başlatmışlardır ve bu teşebbüs, faaliyet, önemli destekler bulmuş uluslararası camiada ve çok kısa bir süre içerisinde, bir yıl içerisinde sonuçlanmıştır. Bu sonuçlanma, bilindiği üzere, burada da değerli konuşmacılar tarafından ifade edildiği üzere, Ottawa Sözleşmesi olarak uluslararası gündeme oturmuştur. Ottawa Sözleşmesi, Ottawa’da imzalandığı için Ottawa Sözleşmesi ismini alan bu sözleşme, antipersonel kara mayını kullanımının, depolanmasının, üretiminin ve devredilmesinin yasaklanması ve bunların imhasıyla ilgili sözleşmedir. Bu sözleşme 1999 yılında yürürlüğe girmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi de 12/3/2003 tarihinde bu sözleşmeye katılmayı onaylamış, dolayısıyla Türkiye bu sözleşmeyi imzalamış olarak bu sözleşmenin tarafı olmuştur. Bu sözleşme altı önemli ana konuda, sözleşme imzalayan yüz kırk dokuz civarındaki ülkeye mükellefiyetler getirmiştir.

Bunlardan birincisi, antipersonel kara mayınlarının kullanılmasını, stoklanmasını, üretimini ve transferini yasaklamaktadır.

İkinci olarak, istisnai olarak, bu yasaklamaya getirilen bir istisnayla, sadece mayın tespit, temizleme ve imha tekniklerinin geliştirilmesi ve eğitim maksatları için belirli bir miktar mayın bulundurulmasına ve transferine müsaade edilmektedir.

Üçüncü olarak da depolardaki mayınların temizlenmesi konusunda taraf ülkelere dört yılı geçmeyecek bir mühlet verilmektedir. Aynı şekilde, muhtelif yerlere döşenmiş bulunan bu mayınların da bu antipersonel kara mayınlarının imhası konusunda da on yıllık bir süre verilmiştir.

Yine, aynı şekilde, taraf ülkelere, mayın döşeli veya döşeli olmasından tereddüt edilen bölgelerin işaretlenmesi, gözetlenmesi ve bu bölgelerin tel örgüsüyle veya diğer metotlarla mayın döşenmemiş bölgelerden tecrit edilmesi öngörülmüştür.

Ve son olarak da taraf ülkeler arasında mali yardım ve teknolojik iş birliği yapılmasına imkân sağlanmasını düzenlemiştir.

Bilindiği üzere, mayınların temizlenmesine konu olan arazi Hatay ilinden başlamak üzere altı vilayetimizi ilgilendirmektedir. Bunlar: Şanlıurfa, Gaziantep, Şırnak… 877 kilometre aşağı yukarı bir uzunluğa sahip. En dar yeri 200, en geniş yeri de 800 metre genişliğe sahip bir arazi parçasıdır. Bu mayınların 1950’li yıllarda yerleştirildiği ancak geçen zaman içerisinde tabiat şartlarında meydana gelen değişiklikler sebebiyle mayınların yerlerinin muhtemelen hareket hâlinde olduğu, değiştiği gözlenmiştir teknik olarak.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası hukuktan doğan bu mükellefiyet dolayısıyla böyle bir yasa, Türkiye’ye, 2014 yılına kadar, bu şekilde döşenmiş bulunan mayınların imhası zarureti mükellefiyetini getirmiş bulunmaktadır.

İç hukuk açısından baktığımızda, bu mayınların temizlenmesi konusunda biraz önce saydığım vilayet özel idareleri ve valilikleri zaman içerisinde temizlemeye yönelik muhtelif teşebbüslerde bulunmuşlar, ihaleler açmışlardır. Bu ihalelerden birisi dolayısıyla yapılan ihaleye, Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Grubu adına, bilindiği üzere, Danıştay nezdinde itiraz edilmiş ve dava açılmıştır. Bu davada, bu mayınlara ilişkin muhtelif Bakanlar Kurulu kararlarının –vakit almamak için tarih ve numaralarını vermiyorum- ve Mardin ve Şırnak illerinde yapılan ihalelerin ihale şartnamelerinin iptali ve öncelikle de yürütmenin durdurulması talep edilmiştir. Danıştay 13. Dairesi bu davayla ilgili olarak vermiş bulunduğu kararında, illerde yapılan ihalelere ilişkin yürütmeyi durdurma istemi hakkında karar verilmesine gerek olmadığına ancak ihale şartnamesinin yürütülmesinin durdurulmasına karar vermiştir.

Bilindiği üzere bu ihaleler 2886 sayılı Kanun’a göre yapılmıştır. 2886 sayılı Kanun’un 2’nci maddesinde de, Danıştayın doğru ve haklı olarak vermiş bulunduğu karar çerçevesinde, muhtelif istekliler tarafından yapılması mutat olan muhtelif işler tek bir eksiltmede toplanamaz tarzında bir hüküm bulunmaktadır. Aynı zamanda bu hüküm, bizim bu getirmiş bulunduğumuz yasadaki İhale Kanunu’nun (2886) ve Kamu İhale Kanunu’nun istisnasının aynı zamanda bir gerekçesidir. Dolayısıyla iç hukuktan kaynaklanan bir yasa düzenlemesine de bu açıdan zaruret bulunmaktadır.

İktisadi zaruret, biraz önce ifade ettiğim genişliğe sahip bir arazinin Türkiye ekonomisine katkısından bu şekilde mayınlanmış bulunmak suretiyle mahrum bırakılması da Türk ekonomisi açısından bir kayıptır. Dolayısıyla bu arazinin mayınlardan temizlenerek yer altı ve yer üstü zenginlikleri itibarıyla Türk ekonomisine katkısına imkân sağlanması icap etmektedir.

Diğer bir konu, siyasi gelişmeler. Bilindiği üzere, ülkemiz ve partimiz, belirli bir süreden beri özellikle komşularıyla yakın komşuluk ilişkileri, sınır güvenliği açısından, iç hukuklarına karışmama, içişlerine karışmama ilkesine dayanan iyi münasebetler geliştirmiştir. Dolayısıyla güvenlik ihtiyacı, aynı zamanda güvenliğin teknolojik boyutundaki yaşanan gelişmeler de mayınların döşenmesi zaruretini birlikte getirmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mayından arındırılacak alan 216 bin dekar. Her ne kadar Millî Savunma Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı bilgilerinde farklılık olmakla birlikte 216 bin dekar çerçevesinde bir arazi genişliğidir.

Ottawa Sözleşmesi daha yürürlüğe girmeden, Türkiye, 1992 yılında aldığı bir gizli kararnameyle bu mayınların ortadan kaldırılması konusunda görevlendirme yapmıştır. Bu kararnamede muhtelif tarihlerde değişiklik bulunmuştur, görevlendirmeyle alakalı olarak. Birinci değişiklik, 31/1/2005 tarihli ve 2005/8450 sayılı Karar ile “Mayın temizleme faaliyeti GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı koordinatörlüğünde yürütülür. Mayın temizleme faaliyetinin ihale işlemleri ise Maliye Bakanlığınca gerçekleştirilir.” şeklinde olan değişikliktir. Bundan sonra yapılan değişiklik, yine görevlendirmeyle alakalı olmak üzere, 13/6/2005 tarihli olup 2005/8982 sayılı Kararla yapılmıştır. Buradaki değişiklik de “Mayın temizleme faaliyeti ve ihale işlemleri Maliye Bakanlığınca yürütülür.” şeklindedir. Bu çerçevede, yasal bu baza oturmak üzere huzurunuzda bulunan kanun tasarısı Meclisin gündemine getirilmiştir.

Şimdi özet olarak bu tasarının neler getirdiğini ifade etmek istiyorum. Amacı, yine kanunun ana maddesinde yazıldığı üzere, bu bölgede bulunan patlamamış mühimmat ile antipersonel ve antitank mayınlarının temizlenmesidir.

Kanunun 2’nci maddesi ihale işlemlerini düzenlemektedir. Burada dikkat edilmesi gereken, ihale işlemleriyle ilgili olarak iki aşamalı ve iki ayrı ihale düzenlenmiştir. Kanunun getirdiği ana prensip, mayın temizleme işi 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümlerine göre Maliye Bakanlığı tarafından hizmet alınmak suretiyle yapılacaktır. Bundan sonra ifade edeceğim ihale tali ihaledir, ancak bu tarz bir ihale gerçekleşmediği takdirde müracaat edilecek ihale usulüdür. Ama maalesef, burada yapılan konuşmalarda asıl ihalenin bu olduğu gözden kaçmış veya kaçırılmış, sadece ihalenin arazinin kullanım bedeli karşılığında, arazinin belli bir süre kullanıma terk edilmesi karşısında yapılacağı öne çıkarılmıştır. Oysa, ifade ettiğim gibi, ihale birinci olarak ve ana ilke olarak, hizmet alınmak suretiyle Maliye Bakanlığı tarafından yürütülecektir. Ancak bu şekilde ihale yapılamadığı takdirde, Ottawa Sözleşmesi’ndeki mükellefiyeti belli süre içerisinde yerine getirmek amacıyla yine Maliye Bakanlığınca, mayın temizlenecek alanlar… Bu mayın temizlenecek alanların bir kısmı Maliye Bakanlığının idaresinde, bir kısmı hazineye aittir. Bunun dışında bunlarla birlikte bütünlük arz eden başka kamu idarelerine ait alanlar da bulunmaktadır. Bu ihaleler bunların tamamını kapsamak üzere yapılacak ihalelerdir. İkinci usulde  bütün bu alanların ihalesi, temizlenecek alandaki arazinin tarımsal amaçla kullanılmak üzere en az sürede kullanıma talip olan ihaleciye, ihaleye katılan iştirakçiye verilmesi suretiyle gerçekleştirilecektir. Bu şekliyle, her iki şekilde de yapılan ihalede, mayınlı alanda bulunmakla birlikte Bakanlar Kurulu kararı gereğince belirlenecek askerî yasak bölge ve sınır hattı boyunca tesis edilecek sınır fiziki güvenlik sistemiyle birlikte ihtiyaç duyulacak diğer alanlar, temizliği yapan, ihaleyi kazanan firmanın kullanımına teslim edilmeyecektir. Bu ihale bir bütün olarak yapılacağı gibi, parçalı olarak da yapılması mümkündür. Kanunun diğer maddelerinde ihalenin hangi öncelik sırasına göre yapılacağında hangi kurumların görev alacakları -ki bunlar Genelkurmay Başkanlığı, Millî Savunma Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve Maliye Bakanlığıdır- ifade edilmiştir. Aynı şekilde, ihale komisyonunun oluşumunda Maliye Bakanlığının yetkili olduğu, diğer yandan Genelkurmay Başkanlığı, Millî Savunma Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı temsilcilerinin katılımıyla bir muayene ve kabul komisyonları oluşturulacağı ve bunların çalışma şartlarının ihale şartnamesinde ayrıca gösterileceği belirtilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada üzerinde durulan en önemli konulardan bir tanesi de bilindiği üzere bu temizlenen arazilerdeki yer altı kaynaklarının kullanımıdır. Yer altı kaynaklarının kullanımı esasen kanunun amaç maddesinde de ifade edildiği gibi tamamen yer üstünün tarımsal amaçla kullanılmasına yönelik bir ihale olmasına rağmen, ayrıca herhangi bir tereddüde meydan vermemek, bu konudaki haklarımızı pekiştirmek üzere 5’inci fıkrada ayrı bir düzenleme yapılmıştır. Bu maddede yapılan düzenleme şöyledir: “Mayınlı alanda bulunan maden ve petrol gibi her türlü yer altı zenginlikleri hakkında, 4/6/1985 tarihli ve 3213 sayılı Maden Kanunu, 7/3/1954 tarihli ve 6326 sayılı Petrol Kanunu, 18/12/1953 tarihli ve 6200 sayılı Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat Ve Vazifeleri Hakkındaki Kanun ile diğer ilgili mevzuat hükümleri saklıdır.” Bilindiği üzere bu üç Kanun, ülke topraklarının altındaki yer altı zenginlikleriyle alakalı üç temel kanundur. Birisi Petrol Kanunu, birisi Maden Kanunu, birisi de yer altı sularıyla alakalı Devlet Su İşlerinin teşkilat kanunudur. Dolayısıyla, yer altı zenginlikleriyle alakalı ihaleyi kazanan, hangi usulle olursa olsun, ister arazinin hizmet alımı suretiyle gerçekleştirilen ihalesinde isterse arazinin tarımsal amaçla kullanılması, belli bir süre için tahsisi karşısında olsun hiçbir şekilde bu üç madde yürürlükten kalkmamıştır. Dolayısıyla, ihaleyi kazanan firmaya bu üç kanunun düzenlediği konularda üçüncü şahıs karşısında herhangi bir imtiyazı, önceliği bulunmamaktadır. Eğer Maden Kanunu’na göre bir hak iddia edecekse, Maden Kanunu’nun öngördüğü hükümler uyarınca müracaatını yapacaktır. Biraz önce ifade ettiğim gibi, herhangi bir üçüncü şahıs karşısında da olduğundan daha farklı bir imtiyaza ve hakka sahip olmayacaktır.

Bu temizleme süresi beş yıl olarak ifade edilmiştir,  Ottawa Sözleşmesi’nin nihai süresinin 2014’te sona ermesi dolayısıyla ona uygun, mutabık bir düzenlemedir. Belki, muhtemelen bu sürenin daha öne çekilmesi icap etmektedir.

Tarımsal amaçlı faaliyette kullanılması karşılığında da İhale Kanunu’ndaki muhammen bedele tekabül eden, burada bir bedel söz konusu olmadığı, bedel yerine kullanım süresi kıstası getirildiği için, azami bir süre, tabir yerindeyse bir muhammen süre ifade edilmiştir; bu, kırk dört yıldır. Elbette, bu sürenin uzun-kısa olduğu tartışılabilir, esasen bu, muhammen süredir, illa bu kadar süre kullanımına tahsis edilecek denilemez. Dolayısıyla, ihaleye iştirak edecek olan iştirakçiler, katılımcılar bu süreyle alakalı olarak yarışacaklardır.

Bu sürenin belirlenmesinde elbette arazinin temizlenmesi karşılığında oluşacak maliyetler, finansman maliyetleri, imalat maliyetleri önemlidir. Aynı şekilde, arazi tarımsal amaçla kullanıldığında tarımsal ürün bedelinin kullanım süresi sonuna kadar getirisi, bütün bunlar dikkate alınmak suretiyle hem kullanıcılar hem de ihale komisyonu tarafından bu süre dikkate alınacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak da danışmanlık sözleşmesi, elbette, herhangi bir şekilde, hangi usulle ihale yapılırsa yapılsın, Maliye Bakanlığı, özelliği olan bu iş dolayısıyla danışmanlık hizmeti alabilecektir. Bu danışmanlık hizmeti de 4734 sayılı Kanun hükümleri dışında bulunmaktadır. Bu, elbette İhale Kanunu’na bir istisnadır. İhale Kanunu’nda birçok istisna bulunmaktadır hizmetin özelliği, gizliliği dolayısıyla, bunların bir kısmı da bilindiği üzere askerî alım ve ihalelerdir.

Bu yasa tasarısının alt ve üst komisyonda görüşülmesi sırasında Millî Savunma Komisyonundan görüş alınmadığı veya Millî Savunma temsilcisinin görüşünün alınmadığı tarzındaki ifadeler de doğru değildir.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Nasıl doğru değil?

MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Devamla) – Raporumuzda, Plan ve Bütçe Komisyonunun raporunda, Plan ve Bütçe Komisyonuna Sayın Millî Savunma Bakanı davet edilmiş.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Yukarıda, Komisyonda beraberdik.

MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Devamla) – Sayın Vekilim, Millî Savunma Bakanı, biliyorsunuz Plan ve Bütçe Komisyonuna davet edilmiş, Millî Savunma Bakanlığının görüşlerini, İç Tüzük’ün 32’nci maddesine göre yapılan gizli oturumda ifade etmiştir. Millî Savunma Bakanı Savunma Bakanlığını temsil etmiyorsa, kim temsil ediyor? Dolayısıyla, Savunma Bakanlığının görüşü de en üst düzeyde, bakan düzeyinde görüşleri alınmıştır. Gizli oturum yapılmıştır. Eğer daha fazla ihtiyaç varsa, burada da sayın vekillerimiz gizli oturum talep eder, Sayın Bakanımız bu gizli oturumda, arzu edilen bilgileri, görüşlerini, Komisyonda verdiği şekliyle burada da gündeme getirebilirler.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Orada bir şey söylemedi ki burada söylesin!

MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Devamla) – Evet, ben…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Devamla) – Ben, tasarıyla alakalı olarak görüşlerimi bu şekilde ifade ediyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Açıkalın.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Alkışlamayın! Vatanın toprağı gâvura gidiyor, hâlâ alkışlıyorsunuz.

BAŞKAN – Tasarının tümü üzerinde şahsı adına İzmir Milletvekili Harun Öztürk.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Vallahi billahi gâvura gidiyor topraklar, alkışlıyorlar! Hayret bir şey!

Arkadaşlar, bu kanunun ne getirdiğini biliyor musunuz?

AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Kırklareli) – Biliyoruz, evet biliyoruz.

GÜROL ERGİN (Muğla) – O topraklar gâvurun olacak.

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – Çıkar anlatırsın burada. Niye bağırıyorsun!

GÜROL ERGİN (Muğla) – Niye bağırmayayım! Vatanın toprakları…

BAŞKAN – Sakin olun sayın milletvekilleri.

AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Kırklareli) – Ne bağırıyorsun!

GÜROL ERGİN (Muğla) – Bağırırım! Siz de bağırın! Siz de vatana sahip çıkın!

BAŞKAN – Sakin olun… Sayın milletvekilleri…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Benim vatanım, senin de vatanın, sahip çık.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, müdahale ederseniz…

BAŞKAN – Sakin olun lütfen. (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

GÜROL ERGİN (Muğla) – Sakin olmak kolay da…

BAŞKAN – Sayın Öztürk’ü dinleyelim. Lütfen… (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Kırklareli) – Kürsüde konuş.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) - Otur yerine!

AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Kırklareli) – Ben onunla muhatabım, Milletvekili gibi davran. Bağırma!

GÜROL ERGİN (Muğla) – Vatanın toprağı gidiyor elden!

AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Kırklareli) – Çık orada anlat.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Anlattım…

BAŞKAN – Sakin olun lütfen.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Anlasaydınız bu şekilde tepki vermezdiniz.

AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Kırklareli) – Çıkar orada anlatırsın.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Anlattım.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Dinlemesini bilmiyor, konuşuyor!

AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Kırklareli) – Senin söylediklerini kabul etmeye mecbur muyuz! Kimse seni dinlemeye mecbur değil. Çıkar orada anlatırsın.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Her şeyi açık açık anlattım.

BAŞKAN – Siz anlattınız Sayın Milletvekili, diğer arkadaşlarımız da dinlediler. (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

Lütfen, şimdi de Sayın Öztürk’ü dinleyelim.

Buyurunuz Sayın Öztürk.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz bu tasarı yap-işlet-devret klasiğinin yeni bir versiyonudur, temizle-işlet-devret versiyonu. Evveliyatı 90’lı yılların öncesine uzanan, 1992 yılında bir Bakanlar Kurulu kararı ile çerçevesi çizilen sınırdaki mayınların temizlenmesi işi, devlet tarafından kararı verilmiş olmasına rağmen, bugüne kadar gerçekleştirilememiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 4824 sayılı Kanun ile uygun bulunan Ottawa Sözleşmesi gereğince söz konusu mayın temizleme işinin 2014 yılına kadar bitirilmesinin taahhüt edilmiş olması konunun önemini artırmaktadır.

Değerli milletvekilleri, tasarının konusunu oluşturan işin askerî bir iş olduğunda zannediyorum hiçbir tereddüt yoktur. Gerçekten de, kara sınır işaretlerinin belirlenme ve yenilenme işlemlerinin, sınır hattından başlamak üzere, birinci derece kara askerî yasak bölge içinde Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu’na göre fiziki güvenlik sistemi tesis edilmesinin, sınır hattındaki karakolların geriyle irtibatlarının sağlanması ve irtibat yolları açılması işlerinin, sınır fiziki güvenlik sistemi inşaatı tamamlanan bölgelerden başlamak üzere mayın temizlenmesi işlerinin birer askerî iş olduğu konusunda kuşkuya yer yoktur. Nitekim, 1992 yılında alınan Bakanlar Kurulu kararında da söz konusu askerî iş 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 44 ve 89’uncu maddelerine göre özelliği olan işlerden sayılmış ve ihalesinin de Millî Savunma Bakanlığı bütçesine gerekli ödenek konularak bu Bakanlık tarafından belli istekliler arasında yapılması kararlaştırılmıştır. Her ne olmuş ise bu ihale 2004 yılına kadar gerçekleştirilememiştir. Yukarıda sözü edilen Ottawa Sözleşmesi’nden sonra ise söz konusu ihalenin Maliye Bakanlığı tarafından yapılması kararlaştırılmıştır. Komisyonda kapalı oturum yapılmış olmasına rağmen, Millî Savunma Bakanlığı ve bizzat Sayın Bakan bu askerî işle ilgili ihaleyi yapmaktan niçin vazgeçtiklerini Komisyona tatmin edici bir şekilde açıklayamamışlardır.

Değerli milletvekilleri, Maliye Bakanlığının 2886 sayılı Kanun’daki kapalı zarf usulüyle iki ayrı yer için yaptığı ihalenin ya tek teklif verilmesi ya da yapılan ihalenin Danıştay tarafından iptal edilmesi nedeniyle işbu tasarı gündeme gelmiştir. Maliye Bakanlığının yaptığı ihalelerin sonuç vermemesinde -Danıştayın iptal kararında da ifade edildiği üzere- mayınları temizleme işi ile temizlenen yerlerin tarım amacıyla kiralanması işinin aynı ihaleye konu edilmesi etkili olmuştur. Gerçekten de tek bir ihaleye konu edilen her iki iş farklı uzmanlık gerektirdiğinden ihaleye uygun talip çıkmaması doğaldır ancak Hükûmet bu tasarıda da iki ayrı uzmanlık konusu işin ihalesini tek bir ihalede birleştirmekte ısrar etmektedir. Bu ısrar, ister istemez “Acaba, tasarıyla ihaleyi alacak kişiler tarif mi edilmek isteniyor?” sorusunu akla getirmektedir. Hükûmet tasarı ile iki seçenekli ihale yöntemi öngörmektedir. Bununla muhalefet eleştirilerini karşılamaya ve niyetlerinin iyi olduğunu ortaya koymaya çalışmaktadır. Tasarıya göre, mayın temizleme işi önce Kamu İhale Kanunu hükümlerine göre hizmet satın almak suretiyle ihale edilecek, bu yöntemle başarıya ulaşılamaması hâlinde ise Kamu İhale Kanunu ve Devlet İhale Kanunu hükümleriyle bağlı olmaksızın temizlenen arazinin tarımsal faaliyetlerde kullandırılması karşılığında ihalesi yoluna gidilecektir.

Değerli milletvekilleri, kamu adına yapılan mal ve hizmet ihalelerinde talipli çıkmaması veya uygun bedel teklif edilmemesi hâlinde izlenecek yöntemler, Kamu İhale Kanunu ve Devlet İhale Kanunu’nda ortaya konulmuştur. Bu nedenle, ihalesi gerçekleştirilemeyen her mal ve hizmet alımı ihalesi için yasa çıkararak ayrı ihale yöntemleri belirlenmesi işin tabiatına uygun bulunmamaktadır. Petrol ve doğal gaz araması başta olmak üzere ulusal güvenliğimiz için taşıdığı önem dikkate alınarak askerî bir iş olan mayın temizleme işinin ihalesinin bütçeye ödenek konulması suretiyle Millî Savunma Bakanlığı tarafından yapılmasının gerekli ve zorunlu olduğu düşünülmektedir. Mayın temizleme işi bittikten sonra ortaya çıkarılacak hazine arazisi ise ya yürürlükteki mevzuat çerçevesinde kiralama ve satış yöntemleri uygulanarak değerlendirilebilir ya da temizlenen alanlar optimal ölçekler de göz önünde bulundurularak yöredeki vatandaşlarımızın tarımsal kullanımına bırakılabilir. Bu çözüm, yöredeki vatandaşlarımızı yerli ya da yabancı başka işletmecilerin işçisi olmak yerine kendi arazilerini işleten çiftlik sahibi olmalarına yardımcı olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı, Danıştay tarafından verilmiş bir yargı kararını aşmak için hazırlanmıştır. Hükûmet, her zaman yaptığını burada da yapmaktadır, yargı kararlarını yasal düzenleme yaparak etkisiz kılmaktadır. Maliye Bakanlığınca hazırlanan ihale şartnamelerine dayanılarak mayın temizleme ve temizlenen alanların tarımsal amaçla kullanılması için Mardin’de ve Şırnak’ta ihaleler açılmış ve bu ihalelere ya talip çıkmaması ya da tek talip çıkması nedeniyle ihaleler gerçekleştirilememiştir.

Danıştay, söz konusu işler hakkında açılan dava ile ilgili olarak vermiş olduğu kararında, sözü edilen ihalelerin Maliye Bakanlığı tarafından yapılmasına izin veren Bakanlar Kurulu kararlarında hukuka aykırılık görmemiştir. Maliye Bakanlığınca yapılan mayın temizleme ve tarımsal amaçla kullanma hakkının birlikte ihale edilmesi işlemi konusunda ise “Her iki ihalenin birleştirilmesi durumunda, söz konusu ihtiyaçların en iyi şekilde ve uygun şartlarla karşılandığından söz edilemeyeceğinden bahisle, dava konusu ihale şartnamelerinde hukuka aykırılık bulunmaktadır.” denilmiştir.

Gerçekten de 2886 sayılı Kanun’un 2’nci maddesinde, ihtiyaçların en iyi şekilde, uygun şartlarla ve zamanında karşılanması ve ihalede açıklık ve rekabetin sağlanmasının esas olduğu ve başka başka istekliler tarafından karşılanması mutat olan muhtelif işlerin bir eksiltmede toplanamayacağı öngörülmüştür. Nitekim birlikte yapılan ihalelerden bu nedenle bir sonuç alınamamıştır.

Değerli milletvekilleri, Danıştay, “Devlet İhale Kanunu’nun 2’nci maddesinde belirtildiği gibi, mayınlı sahanın temizlenmesiyle, temizlenen arazinin tarımsal faaliyetlerde kullandırılması işinin aynı istekli tarafından karşılanması mutat olmadığı için söz konusu işlerin bir ihalede toplanmasının anılan Kanun’un 2’nci maddesine uygun olmadığı gibi, mayınlı arazinin temizlenmesi ve temizlenen arazinin tarımsal amaçlı kullanılması ihtiyaçlarının en iyi şekilde ve uygun şartlarda karşılandığından da söz edilemeyeceğinden, anılan iki ihtiyacın bir ihalede karşılanması hukuken ve işin niteliği icabı mümkün bulunmamaktadır." demiştir.

Komisyonda benimsenen değişiklik önergesi ile kabul edilen seçenekli ihale yöntemi özünde Hükûmet tasarısını değiştirmemektedir.

Hükûmet tasarısında, mayın temizleme işinin, 2886 sayılı Kanun ve Kamu İhale Kanunu hükümlerine tabi olmadan temizlenen alanların tarımsal amaçla kırk dört yıla kadar işletilmesi karşılığında ihale edilmesi, bu suretle ihalenin gerçekleştirilmemesi durumunda Kamu İhale Kanunu hükümlerine göre ihalenin sonuçlandırılması öngörülmüşken, komisyon tarafından benimsenen tasarı metninde sıra değiştirilmekte, önce söz konusu ihale yasalarına göre ihaleye çıkılması, bu usulle ihalenin gerçekleştirilmemesi hâlinde, temizlenen tarımsal alanların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

kırk dört yıla varan bir süre ile işletilmesi karşılığında ihale edilmesi kabul edilmektedir.

Danıştayın yukarıda söz edilen kararı, hukuki yönden söz konusu işin 2886 ve Kamu İhale Kanunu’na tabi olmadıkları belirtilmek suretiyle aşılmaya çalışılmıştır. Ancak bu yapılırken, mayın temizleme işi ile temizlenen alanların tarımsal amaçla işletilmesi işinin birlikte yapılmasında kamu menfaatinin olmadığı yönündeki Danıştayın eleştirisi göz ardı edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, tasarı bu hâliyle yasalaşır ise hayırlara vesile olmayacağını ifade ediyor ve yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (DSP, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –  Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.

Şahsı adına İstanbul Milletvekili Birgen Keleş.

Buyurunuz Sayın Keleş. (CHP sıralarından alkışlar)

BİRGEN KELEŞ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; incelemekte olduğumuz tasarının tümüyle ilgili olarak kendi görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum ve yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Bu tasarı, Suriye’yle aramızda bulunan sınırdaki mayınların temizlenmesini, patlamamış mühimmatla birlikte temizlenmesini, imha edilmesini ve bu suretle ortaya çıkacak olan arazinin de tarımsal amaçla kullanılmasını öngörmektedir ve bunun için gerekli esas ve usulleri belirlemektedir.

Aslında mayınların temizlenmesi ve imha edilmesi, Türkiye'nin 2003 yılında kabul ettiği bir kanunla taraf olduğu Ottawa Sözleşmesi’ne uygundur. Çünkü bu sözleşme, bu tür mayınların ve mühimmatın kullanılmasını, stok edilmesini, üretilmesini ve transferini yasaklamaktadır. Ama değerli arkadaşlarım, ne var ki Hükûmet, bu işi yaparken mevcut düzende önemli değişiklikler yapmaktadır. Bir defa, Devlet İhale Kanunu ile Kamu İhale Kanunu’na uymayacağını belirtmektedir. Kanunlar neden yapılmaktadır, neden on altı defa değiştirilmektedir ve ondan sonra neden uygulanmamaktadır, anlaşılır gibi değildir.

İkincisi, mayınların temizlenme işinin sorumlusunu değiştirmektedir.

Üç, askerî yasak bölgelerin belirlenmesini bu işten sorumlu olmayan kurumlara bırakmaktadır.

Dört, sadece mayınlardan temizlenen arazilerin değil, söz konusu arazilerin yanında ve içinde olan hazine arazilerinin ve kamu kuruluşlarına ait olan arazilerin de mayından temizlenen arazilerle birlikte kırk dokuz yıllığına -beşi temizlemeye gidiyor- tarımda kullanılmak üzere mayınları temizleyen şirkete verilmesini öngörmektedir.

Sayın milletvekilleri, aslında patlamamış mayınlar veyahut da toprağa saçılmış olan mühimmatın temizlenmesi Avrupa Konseyinin de gündemindedir. 2007 yılında verilen bir önergeyle, patlamamış mayınların ve cephanelerin çatışmalardan sonra da varlığını sürdürdüğü ve kabul edilemeyecek insan kayıplarına ve ekonomik sonuçlara yol açtığı belirtilmektedir. Mayınlardan ve patlamamış cephanelerden yaşamını kaybetmiş olan kişilerin yüzde 98’inin yaşamlarını bombardıman sırasında veya normal yaşamlarını sürdürürken kaybeden siviller olduğu belirtilmektedir. Bu silahların oluşturduğu stokların gelecek için büyük tehlikeler arz ettiği ve toplu hâlde kullanıldıklarında da öngörülemeyecek felaketlere yol açtığı açıklanmaktadır ve de Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, kendi üyelerini bu temizliği bir an önce yapmaya çağırmaktadır.

Sayın milletvekilleri, belirli bir amaçla arazi tahsisi, Türkiye’de 80 sonrasında başta bu İktidar olmak üzere bazı hükûmetlerce de “Nasıl olsa belirli bir süre için devrediyoruz.” diye fazla irdelenmeden rahatlıkla yapılabilmiştir. Turizm işletmelerine arazi tahsisi gibi, santral yapacaklara yap-işlet-devret ile arazi tahsisi gibi. Ancak daha sonra bu araziler, söz konusu kişilere ve şirketlere bu İktidar döneminde kalıcı olarak verilmiş veyahut da verilmek istenmiştir. Sonuçta “geçici” argümanıyla Türkiye’nin en güzel sahilleri yerli ve yabancı şirketlere yok pahasına verilmiştir. Santral arazileri, yap-işlet-devret yöntemiyle santral kuran ve Türkiye’yi maliyetlerde yaptığı şişirmelerle yüksek elektrik fiyatlarına mahkûm eden ve dolayısıyla Türkiye’nin dış ticarette rekabet gücünü azaltan şirketlere âdeta bağışlanmıştır. Hükûmet altı yıldır uyguladığı politikalarla gelecek kuşakların sırtından bugünü kurtarmaya çalışmaktadır, bu tasarı da bunun çarpıcı bir örneğidir.

Mayın temizleme işiyle arazi kullanımını, sayın milletvekilleri, bir arada ele alıp mayın temizleyen şirkete tarım arazilerini tahsis etmenin hiçbir rasyonel, akla uygun bir gerekçesi yoktur. Çünkü bir defa mayın temizleme işinin maliyetinin ne olacağı belli değildir. Bu durum Plan ve Bütçe Komisyonunun çalışmaları sırasında en yetkili kişiler tarafından açıkça itiraf edilmiştir.

İkincisi, bu yöntemle mayın temizleme işine önce para verilmese de arazi tahsisinin önemli bir maliyeti vardır. Temizlenen arazilerin ve söz konusu arazilerle birlikte tarımsal faaliyetlerde kullanılmak üzere mayın temizleme işini yapacak şirkete tahsis edilecek olan hazine arazilerinin ve kamu kuruluşlarına ait arazilerin yöre halkı tarafından kullanılmamasının maliyeti hesaplanmalıdır. Diğer bir deyişle “Arazileri başkasına vermekle biz ne kaybediyoruz? Bu arazileri bizim vatandaşlarımız işlese kazancımız ne olacaktır? Yabancı şirket her yıl yurt dışına ne kadar kâr transfer edecektir?” gibi soruların yanıtını vermeden bu işin topluma maliyetini tam olarak hesaplamak mümkün değildir.

Türkiye, topluma neye mal olacağını bilmeden kırk dokuz yıl gibi uzun bir süre yabancılara nasıl toprak verir, hem de Türkiye'nin en stratejik, en sorunlu bölgesinde? Hükûmet büyük bir sorumsuzluk içinde, temizlenen alandan daha fazla araziyi yabancı şirketlere tahsis etmeyi öngörebilmektedir. Aslında 678 kilometre uzunluğunda olduğu söylenen bir alanın enini temizlik gerektiren en geniş noktaya göre belirleyip, alanı ve maliyeti hesaplayabilirdi bir miktar veya daha normali, en dar noktayı esas alarak veya bir ortalamayı kabul ederek alanı hesaplayabilirdi, daha ileride olan noktaların da temizleneceğini ama tarım alanı hesabına katılmayacağını belirtebilirdi.

2’nci maddenin gerekçesinde yazılı olan hazineye ait arazilere ilişkin olarak kullanılan “müstakil kullanımı mümkün olmayan” ifadesi, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına ait araziler için de geçerli midir?

Değerli arkadaşlarım, mayından temizlenmiş olan bir yöredeki arazinin müstakil kullanımı nasıl mümkün olmaz? Eğer arazi, temizlenen alanın ortasında ise o takdirde bile 2 tane araba geçişi için yol yapıldığında müstakil kullanım mümkündür.

Sayın milletvekilleri, doğru olan, temizliğin bedel karşılığı yaptırılması ve arazinin temizliği yapan yerli ve yabancı şirkete verilmesini Hükûmetin aklından bile geçirmemesidir. Kaldı ki mayın temizleme işi ile arazi kullanımının aynı ihalede ele alınması, arkadaşlarımın da değindiği gibi, 2007 tarihli 3295 sayılı Danıştay Kararı’na aykırıdır. Her ne kadar Adalet ve Kalkınma Partisi Anayasa maddelerinden hoşlanmıyorsa da Anayasa’nın 138’inci maddesini size hatırlatmak durumundayım. Söz konusu maddeye göre yasama ve yürütme organları ile idare, yargı kararlarına uymak zorundadır, bunları değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.

Temizlenecek olan alanın kesin büyüklüğü ve yatırıma tahsis edilecek alanın ne kadar hazine ve kamu kurumunun arazisini içerdiği bilinmeden, hazırlanan bu tasarı ile adı ve ne yapacağı belli olmayan bir şirkete açık çek verilmektedir.

Hazırlıksız bir şekilde, gerekli ön çalışmaları yapmadan, kendi olanaklarımızla çok daha ucuza mal edebileceğimiz bir işi, hem de kendi insanlarımız tarafından yapıldığı takdirde risk taşımayacak olan bir işi çok pahalı bir hâle getiriyorsunuz. Kritik bir bölgede, yabancı bir şirkete tanınan kırk dokuz yıllık bir olanak, ekonomik ve sosyal sorunlar yaratabileceği gibi birlik ve bütünlüğümüzü de tehdit edecek gelişmelere yol açabilir.

Siz iktidar partisinden olan arkadaşlarım, son yıllarda yabancıların etnik kökene ve mezhebe dayalı olarak azınlık yaratmak için ne kadar çaba gösterdiklerini görmüyor musunuz, bilmiyor musunuz?

Kaynak yetersizliği bu yasanın bir gerekçesi olamaz çünkü GAP’a ayrılacak olan kaynak kısmen de olsa bu amaçla kullanılabilir. Ayrıca, belediyelere ayrılan pay da artırılarak gerekli kaynak sağlanabilir.

Mayın temizleme işinin öncelikle hizmet alımı yöntemiyle yapılacağı konusunda tasarıya komisyonda konulan ifadeyse tamamen göstermeliktir.

Arazilerin kiralanması özellikle yabancı şirketlere çok cazip gelecek ve o yönde baskı yaratacaktır. Doğru olan, mayın temizleme işinin Millî Savunma Bakanlığına verilmesidir. Bu gerçekleştiğinde hem düşük bir maliyetle bu iş hâlledilmiş hem de 200 bin dekardan fazla bir arazi ekonomiye kazandırılmış olacaktır. Ayrıca, söz konusu bölgede var olan işsizlik oranının yüksekliği de bir miktar telafi edilmiş olacaktır.

Tasarının 2565 sayılı Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Hakkındaki Yasa ile de çeliştiği açıktır. Bölgedeki petrolün ve  bazı madenlerin temizlenen alanlar içinde kalması hâlinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - …yabancıların kullanımına bırakılan bu alanların nasıl, hangi sıklıkta ve ne kadar etkinlikle kontrol edilebileceği tam bir belirsizlik örneğidir ve bence mümkün de değildir. Kaldı ki temizlenen bu alanlar yabancılar tarafından terörist yuvası hâline de getirilebilir ve sınırda mevzilenen yabancıların bir süre sonra buraları terk etmemekte direnmeleri de ihtimal dâhilindedir. O nedenle, mayın temizleme işi Genelkurmay Başkanlığının veya Millî Savunma Bakanlığının kontrolü altında olmalı ve bu yörede arazi kullanımı kesinlikle ama kesinlikle yabancılara verilmemelidir.

Değerli arkadaşlarım, AKP’li arkadaşlar; bugüne kadar yaptıklarınızdan anlıyorum ki Anayasa’ya aykırı davranmaktan ve Yüce Divanlık olmaktan korkmuyorsunuz. Tabii, bu sizin bileceğiniz bir iş, bize bir söz düşmez. Ne var ki yapılanların çoğu tüm toplumun geleceğini karartacak niteliktedir. O nedenle de ben her vesileyle sizleri uyarmayı doğru buluyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Keleş.

Sayın milletvekilleri, şimdi yirmi dakika süreli soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Biliyorsunuz, bunun on dakikasını sorulara ayıracağım. Daha önce söylediğim gibi, dün sisteme girenlere öncelik vereceğim. Önce dün giren 7 kişiye, ondan sonra da süremiz yettiği sürece diğer arkadaşlara vereceğim.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Büyük bir kısmı yok onların.

BAŞKAN – Önce Sayın Tankut.

Bir dakika süre veriyorum, lütfen sadece soruyu sorunuz.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, mayınlı arazilerin temizlenmesi konusunda ısrarla bu alanda uzman olan firmaların ihaleye alınacağı belirtilmektedir. Ancak bu alanda uzman olan firmalara çok farklı bir alan olan tarımda da yatırım imkânı tanınmaktadır. Mayın temizlemede uzmanlaşmış firmaların tarım alanında ne gibi bir işi olabilir? Ülkemizde ve dünyada hem mayın temizlemede hem de sözgelimi domates, çilek veya mısır, pamuk yetiştirmede uzmanlaşmış kaç adet firma veya kuruluş vardır, bunlardan birkaçının ismini ve ülkesini söyleyebilir misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tankut.

Sayın Şandır, buyurunuz efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, kanunun 2’nci maddesinde, eğer ihale yapılamazsa Maliye Bakanlığının belirleyeceği usullere göre yapılacağı söyleniyor, ama dördüncü fıkrasında, bu ihalenin şartnamesinin… “Genelkurmay Başkanlığı, Millî Savunma Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı tarafından tespit edilecek ihale şartnamesine göre yapılır.” deniliyor.

Bu anlayış doğru mudur, yoksa doğrudan Maliye Bakanlığı kendisine göre belirleyeceği usullere göre mi yapacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Sayın Uslu...

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, görüştüğümüz tasarıda mayın temizleme süresinin beş yıl, taşınmazların temizleme karşılığı tarımsal faaliyetlerde kullanılmasının kırk dört yıl, yani toplamda kırk dokuz yıl olarak belirlendiği görülmektedir.

Mayın temizleme işinin karşılığı maddi olarak ne kadardır? Sözü edilen arazide bir yıllık tarımsal faaliyetten elde edilecek gelir ne kadardır? Bu rakamlar tarafınızdan biliniyorsa açıklanmasını istiyorum. Eğer bilinmiyorsa beş artı kırk dört yılın dayandığı somut gerekçe nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Uslu.

Sayın Yunusoğlu

SÜLEYMAN LATİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan,

1) Suriye sınırımızdaki mayınların temizleme işlemiyle ilgili ihalenin Kamu İhale Kanunu kapsamında yapılması yerine Maliye Bakanlığı tarafından yapılması ihtiyacı neden doğmuştur?

2) Yüklenici firma tarafından hem temizleme hem de tarım faaliyetlerinin tek işlem olarak yapılmasının sakıncaları Danıştay kararıyla açıklanmasına rağmen neden dikkate alınmamıştır?

3) 17.500 dekar olduğu ifade edilen alanın kırk dört yıllığına yabancı bir firmanın kullanımına sunulma ihtimalinin ülkemizin sınır güvenliği açısından doğurabileceği sakıncalar konusunda ne düşünüyorsunuz?

Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu temizliği yapamayacağına dair elinizde resmî bir belge var mıdır?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yunusoğlu.

Sayın Dibek…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ben de Sayın Bakana iki soru soracağım.

Sayın Bakanım, öncelikle yasa bu şekilde geçerse “yap-işlet-devret” modeliyle temizleyen firmaya bu yerin tarımsal amaçlı kullanılması da verilecek.

Ben şunu merak ediyorum: Hem mayın temizleyecek, o mayın temizleme işini yapacak hem de tarımsal faaliyeti birlikte yapabilecek Türkiye’de bir firma var mı? Türkiye’yi de bıraktım, dünyada böyle kaç tane firma var, iki işi birden yapacak? Çünkü, çok farklı alanlar. Öncelikle bunu öğrenmek istiyorum.

Diğeri de şu: Bu şekilde verildiğinde, bir anlamda, bizim sınırlarımız, ulusal sınırlarımız özelleştirilmeyecek mi? Yani, dünyada kendi sınırlarını özelleştirmiş kaç tane ülke var? Bunu da merak ediyorum. Bu konuda bir araştırma yaptınız mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dibek.

Sayın Gök…

İSA GÖK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu mayın temizleme işinin bir maliyet hesabının yapılmadığı konuşuluyor. Hâlen bu mayın temizle işinin Türkiye Cumhuriyeti devletine mal oluş hesabı yapılmadı mı? Yapılmıyorsa, neden yapılmıyor?

İkincisi, bu Parlamentoda bulunan herkes bu mayınlardan kurtulunması gerektiği konusunda, bu mayınların temizlenmesi gerektiği konusunda hemfikir. Sorun, her iki işin birleştirilmesi, yani mayın temizleme ile oranın tarımsal amaçlı kim tarafından kullanılacağı işinin birleştirilmesi. Bu konudaki ısrarınız niye? Hükûmetin ısrarı niye? Bunu niye ayırmıyorsunuz? Birisini bedel karşılığı, diğerini de daha sonra köylüye kullandırılması fikrinde niye bu kadar karşı görüş belirtip ısrar ediyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gök.

Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

1) Sayın Bakan, mayın döşemek suretiyle 800 kilometrelik güney sınırımızda güvenli bölgeler oluşturulmuştur. Bu araziler mayınlardan temizlenerek kiraya verildiğinde bu sınır güvenliğimiz nasıl sağlanacaktır?

2) Ottawa Sözleşmesi’ndeki mayınlı arazilerin temizlenme süresi olarak hangi tarihe kadar yapılacaktır?

3) Geçmişte, Kilis Valisi -merkeze alınan Sayın Kilis Valisi- şöyle bir söylemde bulunmuştur, bu toprakların İsrailli bir şirkete verileceğine dair bir söylemi vardır. Bu söylemi siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Köse.

Sayın milletvekilleri, dünkü soru hakları sona erdi. Şimdi, bugün sisteme girmiş arkadaşlarımıza sırayla veriyorum.

Sayın Tütüncü…

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

1) Temizlenecek olan arazi Avrupa Birliği normlarında düşünüldüğünde 130’ar dekarlık toprak büyüklükleriyle acaba kaç aileye dağıtılabilir? Temizlenecek araziden kaç aile, topraksız ya da az topraklı aile toprak sahibi, işletme sahibi olabilir?

2) Bu aileleri bir kooperatif örgütlenmesi çatısı altında toplayarak TİGEM ya da devlet desteğiyle organik tarıma yönlendirmek mümkün olabilir mi?

3) Bu arazinin uzunluğu açısından çeşitli, farklı uzunluklar telaffuz edilmektedir. Gerçek uzunluk kaç kilometredir?

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tütüncü.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, aslında burada kaç tane mayın döşeli, bu mayınların kimler tarafından döşendiği, planı da var. Bu, askerî alan olduğuna göre Millî Savunma Bakanlığındadır. Hiç bu kanuna gerek olmadan Millî Savunma Bakanlığı pekâlâ bu mayınları temizler ve ihaleye de gerek kalmadan o araziler kullanılabilir.

Şimdi, bu kanunu getirmekteki bir amaç… Geçmişte Anavatan Partisi Mavi Akım ile ilgili bir kanun getirmişti. Orada büyük soygun vardı. Biz her burada tenkit ettiğimizde diyordu ki: “Efendim, kanun çıkarmışsınız, daha neyin hesabını soruyorsunuz?” Getirilen bu kanunla, anlaşılan, AKP ileride yapacağı talan ve soyguna Türkiye Büyük Millet Meclisini alet etmek istemektedir. Yoksa, şimdi burada ihalenin şartlarını kanunla çıkarmanın gereği yok. Türkiye'de her konuda kanun var. E, bunun için özel bir kanun getirdiğinize göre demek ki burada çok art niyet kokmaktadır. Maalesef Meclisi de siz buna alet etmektesiniz. Ben, geleceği çok iyi görüyorum. Burada yapılacak ihalelerde, ileride burada soru sorulduğu zaman, Mecliste, denecek ki: “Efendim, kanunla yetki verilmiş bize. Artık buna bir şey diyemezsiniz.” Bence kanuna gerek yok. Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurumları bu faaliyeti yapabilecek güçtedir; orada çıkan arazileri de pekâlâ memleketin menfaatine sunabilecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Sayın Özkan… Yok.

Son soruyu alıyorum.

Sayın Akat Ata, buyurunuz.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, teşekkürler.

Sayın Bakan, dünyada mayın sorunu yaşayan ve Ottawa Sözleşmesi’ne imza koyan bütün ülkelerde bir ulusal eylem yasası hazırlanmakta ve bu yasa ile mayınlı alanların tespiti, işaretlenmesi, temizlenmesi ve halka risk eğitimi konusunda yetkili organlar oluşturulmaktadır. Türkiye’de ise bu yasa çıkarılmamış ve konuyla ilgili hangi kurumun yetkili olduğu bilinmemektedir. Kara mayını mücadelesi tek merkezden koordine edilmesi gereken bir olgu olmakla birlikte, Türkiye’de ise vakayla güvenlik güçleri ilgilenmekte, mayın patlayan alanlarda hemen bir tarama faaliyeti yapılması gerekirken bu yapılmamakta ve alan aynı şekilde bırakılmaktadır. Bakanlığınızın bir eylem yasası planı var mıdır? Bu konuda bilgi verirseniz sevinirim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akat Ata.

Buyurunuz Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Bir kere, her şeyden önce, bütün arkadaşlarımın hassasiyeti için de teşekkür ediyorum. Biz de kendileri kadar hassasız.

Şimdi, tabii bu konunun geçmişi, daha -bundan önceki arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi- 1992 yılına kadar gidiyor. 1992 yılında, 4 Mart 1992 yılında, sınır fiziki güvenlik sisteminin kurulması işi Millî Savunma Bakanlığına veriliyor, mayın temizleme işi Genelkurmay Başkanlığına veriliyor. 2001 yılında, mayın temizleme işi ve sınır fiziki güvenlik sisteminin kurulması maksadıyla Genelkurmay Başkanlığınca, Millî Savunma Bakanlığı bütçe kontenjanı dışında 44,7 milyon liralık bir kaynak tahsisi için Başbakanlığa başvuruyor. 2003 yılında bu amaçla bütçeden 25 milyon TL de ödenek ayrılıyor. 20/6/2004 tarihinde -sorulara cevap verme çerçevesinde genel bir açıklama yapıyorum- Millî Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve diğer ilgili bakanlık temsilcilerinin katılımıyla bir toplantı yapılıyor. Bu toplantıda mayın temizleme ihalesi için, tecrübelerinden ötürü en uygun bakanlığın Maliye Bakanlığı olduğu kararlaştırılıyor. Bu toplantıda bütün kesimler var.    27 Eylül 2006 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı Maliye Bakanlığına bir yazı gönderiyor ve bu yazıda, temizleme işinin şartnameye konulacak bir madde ile yüklenici tarafından NAMSA’ya yani NATO Bakım ve İkmal Ajansına yaptırılması öneriliyor. Yani ihalenin Maliye Bakanlığı tarafından yapılmasına, gördüğünüz gibi, hiçbir kurumun, hiçbir kuruluşun bir itirazı yok. Burada, hatta bir öneri var, yani kime yapılabileceği konusunda. Şimdi, birinci konu bu.

Maliyet konusu: Tabii, maliyet konusunda çok büyük aralıklar var. Millî Savunma Bakanlığının yaptığı bir çalışma var ve bu çalışma çerçevesinde on dört şirketten görüş alınmış yani teklif alınmış ve bunlar çok değişik ülkelerden firmalar. Asgari metrekare birim fiyatı ortalama -asgariden bahsediyorum- 2 dolar civarı, yani metrekare başına 2 dolar. Ama azami metrekare birim fiyatlarıysa çok değişiyor. Yani, burada fiyatlar 15 dolara kadar çıkabiliyor. Dolayısıyla, bayağı bir aralık söz konusu ve dolayısıyla zaten bizim kanunda da öngördüğümüz şey şu: Önce temizleme işini ihale edeceğiz. Önce, mayın temizleme işini ayrı bir şekilde, sizin de önerileriniz doğrultusunda, ki Plan ve Bütçe Komisyonunda arkadaşlarımız bu şekilde önerdiler, biz bu öneriyi de doğru bulduk, o öneri de kanunda var değerli arkadaşlar, o öneri çerçevesi içerisinde önce acaba bu işi, temizleme işini ayrı bir şekilde yapabilir miyiz? Bunu esas olarak alacağız.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – O bizim önerimiz değil Sayın Bakan, bizi karıştırmayın.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Değerli arkadaşlar, yani bizim arkadaşlarımızın önerileri, milletvekili arkadaşlarımızın önerileri. Dolayısıyla, yani, tabii ki bir esas oluşturulacak. Ama bu olmazsa, acaba, bu işi, yani tarım faaliyetini yapacak ve aynı şekilde temizleme işini yapacak firmaları bir arada getirebilir miyiz?

İSA GÖK (Mersin) – Bu buluşun mimarı kim ya?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bakın, burada, tabii ki şu anda Türkiye'de veya başka bir tarafta, belki hem tarımda uzmanlaşmış, tarımsal faaliyette uzmanlaşmış hem de mayın temizlemede uzmanlaşmış firma yoktur, bilemiyorum. Ama bu, bu türden bir faaliyetin yapılamayacağı anlamına gelmiyor. Siz ihalede… Bakın, esas ihale temizleme ihalesi arkadaşlar, onu söylüyorum. İkinci…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama Sayın Bakan, kanun öyle tanzim edilmiyor.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Hayır, şöyle: Yani, kendisi gider…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kanunu bir okuyun efendim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Arkadaşlar, şunu açıklamaya çalışıyorum: Bakın, siz…

AHMET YENİ (Samsun) – Soru sordunuz, bir dinleyin ya!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan açıklama yapıyor, doğru bilgi olması lazım; yoksa müdahale değil.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Açıklamayı şöyle yapıyorum: Siz ihaleye çıkarsınız, bir firma bir mayın temizleme firmasıyla da anlaşır; dolayısıyla, birlikte de bu işi yapabilirler. Buna aykırı bir şey yok arkadaşlar.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama dediğinizle çelişiyor Sayın Bakan. Yani, mayın temizleme işiyse bu kanun yanlış; birlikte olarak tanzim edilmiştir.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, bakın, Kamu İhale Kanunu çerçevesi içerisinde, Kamu İhale Kanunu’na bağlı olarak, öncelikli olarak temizleme ihalesi yapılacak.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Önceliği yok bu düzenlemenin.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bu açık, kanunda yazıyor.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır, öyle değil efendim. Öyle değil, lütfen…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, madde 2’yi bir okur musunuz… Madde 2’yi bir okur musunuz…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır Sayın Bakan… Kanunu beraber okuyalım arkadaşlar… Müzakere ediyoruz, katılalım müzakereye.

BAŞKAN - Sayın Bakan, açıklamalara, soruları cevaplandırmaya siz devam ediniz lütfen.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Cevaplandırma değil Sayın Başkan. Sayın Bakanın kanunu doğru takdim etmesi lazım. Mayın temizleme karşılığında arazilerin verilmesinin esas ve usulleri belirleniyor.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli Arkadaşım, ben doğru takdim ediyorum. (MHP sıralarından gürültüler)

Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Şimşek, siz devam edin açıklamanıza lütfen; bitiriniz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, biz kanunu doğru…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, müsaade edin, bir şekli…

BAŞKAN – Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Çok özür diliyorum ama bir şekli yerine getirmek için…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar…

BAŞKAN – Sayın Şandır, siz, sorunuzu, meramınızı anlattınız Sayın Bakana.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, müsaade eder misiniz…

BAŞKAN – Siz anlattınız, sorunuzu sordunuz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Efendim, usul tartışması açalım. Lütfen, bir dakika… İstirham ediyorum… Özür diliyorum.

Şimdi, Sayın Bakan, amaç, burada… Kanunu tartışmaya başlıyoruz, takdimi doğru yapmak lazım. Bakınız, burada diyor ki “temizlenmesi, imha edilmesi ve bu suretle elde edilecek arazilerin tarımsal amaçlı kullanılması işlemlerine ilişkin esas ve usulleri düzenlemek” diyor. Yani, ikisi birlikte. Yani önceliğiniz burayı temizlemek anlamı çıkmaz. Burada…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, cevap verebilir miyim?

BAŞKAN – Tabii.

Sayın Şandır, sizin ne sorduğunuz gayet net anlaşıldı, şimdi Sayın Bakanı dinleyelim, buna ne cevap verecek.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama Sayın Bakanımızın takdimi yanlış efendim, ona müdahale ediyorum.

BAŞKAN – Tamam, siz düzelttiniz.

Şimdi siz buyurunuz Sayın Şimşek.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, bakın, madde 2…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Arkadaşlar, bu kanunu çekin.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, eğer…

BAŞKAN – Sayın Şandır, bir dakika… Anlatsın bakalım.

Buyurunuz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, bir dakika müsaade edin, siz açıklamanızı yaptınız. Müsaade edin.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım, baştan başlayın.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, böyle bir usul yok; Sayın Bakanın nasıl cevap vereceğine gruplar karar veremez.

BAŞKAN – Sayın Şandır, bir dakika… Siz sorunuzu sordunuz, yeterli şekilde açıklamayı tekrar yaptınız.

Sayın Bakan, lütfen, siz devam ediniz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, mayın temizleme işi, madde 2; öncelikle, 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümlerine göre, bakın, çok açık.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım, niyet sorgulaması yapmıyoruz, niyetinizi sorgulamıyoruz; kanunu doğru takdim etmiyorsunuz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Kanunun hükümlerine göre, Maliye Bakanlığınca satın almak suretiyle yaptırılır. Sayın Başkan, son derece açık. Bu bir tasarı hükmü.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, hayır; doğru takdim etmiyorsunuz ama.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bu bir tasarı hükmü değerli arkadaşlar. Onun için…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan, biz niyetinizi sorgulamıyoruz ama doğru takdim etmiyorsunuz.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, soru-cevap usulü böyle değil efendim.

BAŞKAN – Sayın Şandır, siz sorunuzu sordunuz, Sayın Bakan da böyle cevap veriyor.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Sayın Başkanım, bu böyle olmaz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, usul tartışması açıyoruz.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Açın yani…

BAŞKAN – Bu konuda usul tartışması açacak bir şey de görmüyorum Sayın Şandır.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Böyle bir usul var mı?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Usulü çiğneyerek usul tartışması mı olur?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Ya, bırakın Allah aşkına, okuduğunuzu anlayın ya! İnsaf edin ya!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Komisyon, Sayın Komisyon, müdahale etmeyin!

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Niye etmeyeceğim canım, sen ediyorsun ya!

BAŞKAN – Usul tartışması açılıp açılmamasını oylarınıza sunuyorum…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Komisyon, müdahale etmeyin.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Siz de ediyorsunuz, müdahaleyi siz yapıyorsunuz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Komisyon müdahale etmez, hepimizi temsil ediyorsunuz.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Niye komisyon müdahale etmeyecek canım, Allah Allah!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bir konuyu müzakere ediyoruz, doğru anlaşılması açısından müdahale ediyoruz.

BAŞKAN – Sayın Şandır…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Komisyon müdahale etmez Sayın Başkan.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Provoke ediyorlar ya, müdahale etmiyorlar!

BAŞKAN – Sayın Şandır, burada usule ilişkin ne olduğunu tam anlamış değilim. Siz sorunuzu sordunuz. Ek olarak tekrar sorunuzu sordunuz, net anlaşılsın sorunuz diye.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, arz edeyim.

BAŞKAN - Sayın Bakan da kendisi cevap verdi, veriyor ya da. O cevabı yeterli bulursunuz ya da bulmazsınız.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır efendim, o değil konumuz. İsterseniz usul tartışması açalım, söz verin.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – “Doğru takdim etmiyor” diyorsunuz; kanun metnini okuyor burada Sayın Bakan!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Evet, değerli arkadaşlar…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım, bu kanun sizin söylediğiniz gibi öncelikle mayınlı arazilerin temizlenmesini, sonra arazilerin değerlendirilmesini kapsamıyor.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Kanun çok açık, iki yöntem var. Arkadaşlar, kanunda iki yöntem var.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kanunun tanımı, arazilerin kullanımı karşılığında mayınların temizlenmesi. Doğru tanım yapalım.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Kanunda iki yöntem var arkadaşlar.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yöntemi tartışmıyoruz…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Bakın, kanunda ihale…

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Komisyondaki arkadaşlarınız bunu biliyorlar.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bakın, tasarıda…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bakın, yöntemi tartışmıyoruz, amacı tartışıyoruz. Amacı öncelikle bir ortaya koyun Sayın Bakan.

BAŞKAN – Sayın Şandır, sizin sorunuzu gayet net bir şekilde hepimiz anladık. Sayın Bakanın buna nasıl cevap vereceğini de biz bilemeyiz, o onun takdiridir. Onun beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz cevabını.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, ben, Sayın Bakanın cevabı vermesine müdahale etmiyorum.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Kanun maddesini okudum ben.

BAŞKAN – Sizin istediğiniz nedir, ben onu anlamış değilim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İstediğimiz şey şu: Sayın Bakan…

BAŞKAN - Sorunuzu sordunuz, ek sorunuzu da sordunuz, Bakan da buna cevap verdi. Cevabı uygun buldunuz ya da bulamadınız, bunu biz kararlaştıramayız.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, biz kanunu müzakere ediyoruz. Bu kanunun takdiminde Sayın Bakan doğru takdim etmek mecburiyetinde ki müzakere yapalım.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Doğru takdim ettim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Onu, şekil yerine gelsin diye yapmıyoruz, esastan müzakere ediyoruz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Yorum yok Sayın Başkan, burada kanun metnini okuyorum. Burada yorum yok ki.

BAŞKAN – Sayın Bakan kanun metnini okuduğunu söylüyor Sayın Şandır.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Madde 2’yi okuyorum size arkadaşlar. Kanunun metni. Yorum falan da yok burada.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, usulü, kapsamı değil, amacı doğru tanımlayın.

BAŞKAN – Sayın Şandır, 2’nci maddeye geldiğiniz zaman bu konuyu şey yaparsınız. Lütfen…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır efendim, öyle değil.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Lütfen… Soru-cevap işlemi usulünden sapmaktadır. Size fazlasıyla…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, Sayın Bakan, doğru olan bilgileri vermiyor, cevabı da vermiyor. Ona itiraz ediyorum.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Doğru olan bilgileri veriyoruz. Kanunu okuyorum arkadaşlar, kanun tasarısını okuyorum ben.

BAŞKAN – Bunu biz bilemeyiz, Sayın Bakan ne söylüyorsa biz onu dinleyeceğiz, siz de zamanı geldiğinde bunu tekrar dile getirirsiniz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, Türkiye Büyük Millet Meclisinde müzakere teamülü şeklen değil, esastan yapılır. Burada bir müzakere yapıyoruz, bir şeklin yerine getirilmesi yeterli değildir.

BAŞKAN – Esastan da yapıyoruz. Siz gerekli şekilde bu izahatı yaptınız Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, bir şeklin yerine getirilmesi doğru değildir, yeterli değildir. Siz, Sayın Bakanın sorulara cevap verdiğini yeterli bulmak durumunda değilsiniz. Ben buna itiraz ediyorum.

BAŞKAN – Ben de bulmak zorunda değilim, siz de bulmak zorunda değilsiniz. Sayın Bakan nasıl cevap veriyorsa biz ona bakacağız. Siz de itirazınızı yaptınız, ona tekrar Sayın Bakan cevap verecek. Bunu yeterli buluruz ya da bulmayız, o bizim şeyimiz değil.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – O zaman amacını ve takdimini yeniden yapsın.

BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Bakan, lütfen, Sayın Şandır’ın işaret ettiği konuları da dikkate alarak tekrar bu konuya cevap verirseniz konu daha çok açıklığa kavuşacak.

Buyurunuz, size ek süre veriyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani, tanım doğru olmazsa müdahale ederiz.

BAŞKAN - Tamam, lütfen oturunuz Sayın Şandır.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, burada tasarı son derece açık. Tasarının 2’nci maddesi çok basit ve çok açık.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – 1’inci maddeyi okuyun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Dolayısıyla burada yöntem de amaç da belirlenmiştir.

Değerli arkadaşlar, kırk dört yıl... Niye kırk dört yıl? Bu mevcut yasalarda hazine taşınmazlarının kiralanması maksimum kırk dokuz yıllığına yapılabiliyor. Burada maksimum beş yıl temizleme süresi öngörülmüş. Maksimum kırk dört yıl da bu anlamda kullanmayı öngörmüş ama kırk dört yıl olmak zorunda değil. İhaleye girenlerin rekabet sürecinde ortaya koyacakları süreler tabii ki farklı olabilir. Bu bir azami süredir, illa da kırk dört yıl olacak diye bir şey söz konusu değil.

Değerli arkadaşlar, birçok arkadaşımız, burada “Niye Kamu İhale Kanunu kapsamı dışına çıkartıyorsunuz?” dedi. Yine tekrarlıyorum, çıkartmıyoruz, öncelikli olarak Kamu İhale Kanunu kapsamında yapıyoruz. Bu olmazsa diğer yöntemler denenecek ve sınır güvenliğine ilişkin herhangi bir sakınca söz konusu değildir. Sınır güvenliğine ilişkin bütün diğer düzenlemeler zaten geçerlidir.

Ondan sonra, burada çok açık, yine 2’nci maddede deniliyor ki: “Bakanlar Kurulu kararı gereğince belirlenen askeri yasak bölge ile sınır hattı boyunca tesis edilecek sınır fiziki güvenlik sistemi için ihtiyaç duyulacak alanlar temizletilmekle birlikte, yüklenicinin kullanımına bırakılamaz.” Yani kanun sınır güvenliği konusunda da son derece açık. Orası mayından  temizlenecek ama mevcut kurallar neyse, güvenliğe ilişkin kurallar, tabii ki devam edecek.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Benim sorumu cevaplandırmadınız Sayın Bakan, tekrar…

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Bakan, şu anda söylediğiniz konu da Yasak Bölgeler Kanunu’na uymuyor.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, bakın, yine söylüyorum, ihale yöntemine ilişkin biz burada iki tane usul belirlemişiz, öncelik Kamu İhale Kanunu kapsamında hizmet alımına verilecek diyoruz. Eğer bu gerçekleşmezse o zaman diğer bir alternatif olan alanın kullanılması ve temizlenmesini birlikte yapmayı… Zaten bu açık olduğu için… Ben yine tekrarlıyorum, burada biz kanunda iki tane usul belirlemişiz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan, şu bilgiyi verin lütfen; bu, kanunda yok. Yani siz…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – “Daha önceden belirlenen bir firma var mı?” Daha önceden nasıl bir firma belirlensin değerli arkadaşlar! Kamu İhale Kanunu kapsamında çıkacaksınız. Böyle bir şey zaten düşünülemez.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım, çok özür diliyorum, Sayın Komisyon Başkanı…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan... Sayın Başkan…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Ama ben sorulara cevap vereceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun, devam edin siz Sayın Bakan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani, 4734’e göre mayın temizleme ihalesi mi yapacaksınız yoksa arazi kullanımı karşılığında mı ihale yapacaksınız?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Her ikisi de yapılabilir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Ama Bakan öyle söylemiyor.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Dolayısıyla, burada, değerli arkadaşlar, bu güvenliğe ilişkin de zaten düzenlemeyi dikkate alırsanız ulusal sınırlarımızın özelleştirilmesi diye bir şey söz konusu olamaz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın milletvekilleri, Bakanın söylediğini doğru anlayalım.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Doğru anlıyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Doğru değil.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Herkes doğru anlıyor, ayıp ya!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ayıp diye bir şey yapmıyoruz, müzakere ediyoruz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, “Mayın temizleme işinin maliyet hesabı yapılmış mı, neden yapılmıyor?” diye bir soru soruldu.

Değerli arkadaşlar, mayın temizlemenin maliyet hesabı konusunda, dediğim gibi, daha önce Genelkurmay Başkanlığımız birtakım fiyatlar almış. Bunların asgari fiyatı var, birim fiyatı, metrekare başına, maksimum fiyatları var. 2 dolarla 15 dolar arasında değişiyor ve dolayısıyla…

Burada bir de uygulama var tabii. Bildiğiniz gibi, Mardin ilinin Nusaybin ilçesinde olsun Urfa’da olsun bazı gümrük kapıları için birtakım temizleme işlemleri de gerçekleştirilmiş durumda. Orada da maliyetler 3 lirayla 3,5 lira arasında değişiyor.

“Sınır güvenliği nasıl alınacak?” konusu… Dediğim gibi, şu anki sınır güvenliği nasıl alınıyorsa o dönemde de o şekilde devam edilecek.

Değerli arkadaşlar, birçok arkadaşımız da şunu sordu, dediler ki: “Niye bu mayınlı arazileri temizleyip oradaki vatandaşa dağıtmıyoruz?” Bundan önceki dönemlerde toprak reformu çerçevesi içerisinde bu türden birçok dağıtım yapıldı. Ama tarım alanlarının verimli kullanılması anlamında optimal bir ölçeğe hiçbir dönemde ulaşılamadı. Zaten tarımın da en büyük problemlerinden bir tanesi, tarımda ölçeğin çok küçük olması. Türkiye’de ortalama bir tarım işletmesinin büyüklüğü 61 dekar. Mesela Amerika’da 1.800 dekar. Dolayısıyla tarımda ölçek çok önemli ve bunun da ötesinde tabii ki ürünün pazarlanması, nitelikli ürün üretilmesi, bilgiye dayalı tarımın yapılması gibi daha birçok husus var. Onun için, burada öngörülen şey, tabii ki ihale sonucunda parça parça veya bir bütün olarak bu iş tarımsal faaliyetlere tahsis edilecek.

“Gerçek uzunluk ne kadar?” Bizdeki rakamlara göre yaklaşık 877 kilometredir.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – 510 kilometre.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – “Kaç mayın döşenmiş, planlar var vesaire, bunu ne diye ihale yapıyorsunuz?” diye soruluyor. Ben zaten işin başında söyledim, 1992’den beri bu mayın temizleme işi bir şekilde görevlendirme yoluyla yapılmış ama bir türlü bir noktaya gelinememiş. Ondan dolayıdır ki Hükûmetimiz hem Ottawa Sözleşmesi’nin gereklerini yerine getirmek için hem de bu alanı ekonomik açıdan Türkiye'nin faydasına, menfaatlerine kullanmak için bu kanuna gerek duymuştur.

Teşekkür ederim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Şartnameyi kim hazırlayacak Sayın Bakan?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şimşek.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

III.- YOKLAMA

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, toplantı yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Arayacağım efendim.

Yoklama talebi vardır. Şimdi bu talebi yerine getireceğim ancak yoklama talebini işleme koyabilmem için, ayakta olup yoklama talep eden milletvekillerinin sayısının 20 olup olmadığını tespit edeceğim.

Şimdi, isimleri sırayla söylerseniz tutanağa geçsin…

Sayın Şandır, Sayın Mehmet Günal, Sayın Erdal Sipahi, Sayın Ali Uzunırmak, Sayın Beytullah Asil, Sayın Ahmet Duran Bulut, Sayın Akif Akkuş, Sayın Münir Kutluata, Sayın Süleyman Yunusoğlu, Sayın Alim Işık, Sayın Özdemir, Sayın Akcan, Sayın Paksoy, Sayın Yalçın, Sayın Yıldız, Sayın Enöz, Sayın Kalaycı, Sayın Çirkin, Sayın Tankut, Sayın Ural.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Sayın üyeler, adlarını okuduğumuz sayın üyeler sisteme girmesinler lütfen.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER  (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/543) (S. Sayısı: 263) (Devam)

BAŞKAN - Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

On beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.01

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.23

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER : Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

263 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Sayın milletvekilleri, 263 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın maddelerinin kapalı oturumda görüşülmesine dair İç Tüzük’ün 70’inci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır.

Kapalı oturum istemine dair önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 263 sıra sayılı Kanun Tasarısının maddelerinin kapalı oturumda görüşül-mesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Şandır

Mehmet Günal

K. Erdal Sipahi

 

Mersin

Antalya

İzmir

 

Akif Akkuş

Münir Korkutata

Hasan Özdemir

 

Mersin

Sakarya

Gaziantep

 

M. Akif Paksoy

Mümin İnan

Rıdvan Yalçın

 

Kahramanmaraş

Niğde

Ordu

 

Yılmaz Tankut

Kemalettin Nalcı

Mustafa Kalaycı

 

Adana

Tekirdağ

Konya

 

Mustafa Enöz

Ekrem Yıldız

Süleyman L. Yunusoğlu

 

Manisa

Antalya

Trabzon

 

Cemaleddin Uslu

Alim Işık

Erkan Akçay

 

Edirne

Kütahya

Manisa

 

Ali Uzunırmak

Ahmet Duran Bulut

S. Turan Çirkin

 

Aydın

Balıkesir                               Hatay

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, kapalı oturumda Genel Kurul salonunda bulunabilecek sayın üyeler dışındaki dinleyicilerin ve görevlilerin dışarı çıkmaları gerekmektedir. Sayın İdare Amirlerinden salonun boşaltılmasını temin etmelerini rica ediyorum.

Ayrıca, yeminli stenografların ve yeminli görevlilerin salonda kalmalarını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kapanma Saati: 18.25

 

BEŞİNCİ OTURUM

(Kapalıdır)

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 19.21

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER : Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşiminin Kapalı Oturumundan sonraki Altıncı Oturumunu açıyorum.

263 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının 1’inci maddesini okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ İLE SURİYE ARAP CUMHURİYETİ DEVLETİ ARASINDAKİ KARA SINIRI BOYUNCA YAPILACAK MAYIN TEMİZLEME FAALİYETLERİ İLE İHALE İŞLEMLERİ HAKKINDA KANUN TASARISI

Amaç ve kapsam

MADDE 1- (1) Bu Kanunun amacı; Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti arasındaki kara sınırında bulunan mayın (anti personel-anti tank mayınları) ile patlamamış mühimmatın temizlenmesi, imha edilmesi ve bu suretle elde edilecek arazilerin tarımsal amaçlı kullanılması işlemlerine ilişkin esas ve usulleri düzenlemektir.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Onur Öymen konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Öymen. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (Bursa) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Suriye sınırından temizlenecek mayınlarla ilgili kanun tasarısının 1’inci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, şu sırada Meclisin huzurunda bulunan yasa tasarısı yalnız bugün için değil, ülkemizin elli yıllık geleceği açısından fevkalade önem taşıyan bir kanundur. O bakımdan bunu büyük bir titizlikle incelemek zorundayız.

Değerli arkadaşlarım, Ottawa Sözleşmesi’nden bahsedildi. Ottawa Sözleşmesi’ne göre, 2014 yılına kadar ülkemizdeki bütün mayınlar temizlenecek; bu arada, 1954 yılında Suriye sınırına sermiş bulunduğumuz mayınları da toplamamız gerekiyor, temizlememiz gerekiyor.

Şimdi, burada dikkat çekici nokta şudur: Bu Hükûmetten önce, 2001 yılında, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti, Genelkurmay Başkanlığıyla da istişare ederek, onun görüşünü, olumlu görüşünü alarak bir kararname çıkarıyor. 11 Haziran 2001 tarihinde Hükûmet Genelkurmay Başkanlığına bir görev veriyor, diyor ki: “Bu mayınları siz temizleyeceksiniz.” Bunun bir maliyeti var, bunun için gerekli makine ve teçhizat alınacak, Genelkurmay Başkanlığı 35 milyon dolar istiyor; “35 milyon dolar verirse Hükûmet, biz bu mayınları temizleriz.” diyor. Derhâl çalışmaya başlıyorlar, bir miktar tahsisat da alıyorlar. Bunun için özel komite kuruyorlar. Hiçbir aşamasında bunun Genelkurmay Başkanlığı “Biz bu işi yapamayız.” demiyor, demiyor. Şimdi, öyle bir hava yaratıldı ki, sanki Türkiye Genelkurmay Başkanlığı “Biz bu işi yapamayız, biz bu işi yapmaktan vazgeçiyoruz.” gibi bir söz söyledi, bir yazı yazdı, onun üzerine 2004 yılında, Sayın Bakanın açıkladığına göre, bir toplantı yapıldı ilgili bütün kurumların katılımıyla ve bu toplantıda -Sayın Bakanın söylediğini tekrarlıyorum- temizleme işinin, tecrübesinden ötürü, Maliye Bakanlığına verilmesi kararlaştırıldı. Yani düşünebiliyor musunuz? Mayın temizleme işinde Maliye Bakanlığı Genelkurmaydan, Millî Savunmadan daha tecrübeliymiş! Dünyanın neresinde görülmüş bu!

Değerli arkadaşlarım, Türk Silahlı Kuvvetleri dünyanın en büyük, en güçlü yedinci gücüdür, NATO’nun ikinci büyük kuvvetidir. Dünyada -dün açıklandı burada- elli beş ülkenin silahlı kuvvetleri mayın temizleme işinde görev alıyor, hepsi bunu yapabilecek, Türk Silahlı Kuvvetleri yapamayacak; buna inanmak kabil mi? Yani böyle bir iddiayı bizim kabul etmemiz kabil mi?

“Elimizde Genelkurmayın yazısı var.” diyorlar. Buyurun, okuyun. Buyurun, kürsü burada, gelin, burada, Genelkurmay, o yazıda: “Maliye Bakanlığı bizden daha tecrübelidir, biz yapamıyoruz bu işi, biz üstlenemiyoruz, bırakın Maliye Bakanlığı yapsın.” demiş size. Biz buna inanmıyoruz. Türk Genelkurmay Başkanının devlet tarafından verilen böyle bir görevi yapamayacağını ilan ettiğini biz kabul etmiyoruz. Çok daha tehlikeli, çok daha zor görevleri büyük başarıyla yapan Türk Silahlı Kuvvetleri kendi döşediği mayınları temizleyemeyecek; elinde planı var, elinde krokisi var, kendi döşediği mayını krokisine göre temizleyemeyecek!

Efendim, yağmur yağmış, bazı mayınların yeri değişmiş, o yüzden yapılamazmış. Buna kim inanır? Türk Silahlı Kuvvetleri yapamayacak ama sizin ihale edeceğiniz özel bir firma kendi döşemediği mayınları toplayabilecek!

Son günlerde hepimiz basından izliyoruz, bırakın Silahlı Kuvvetleri, Türk polisi, kendisinin döşemediği patlayıcıları, bombaları, mühimmatı, “Ergenekon davası” denilen dava çerçevesinde eliyle koymuş gibi buluyor. Toprakta buluyor, denizde buluyor, çıkartıyor, hiçbir problem olmuyor. Yani polisin becerdiğini asker beceremeyecek, kendi döşediği mayını temizleyemeyecek; buna kimse inanmaz. Buna hiç kimse inanmaz. Bizi inandıramazsınız. Cumhuriyet Halk Partilileri, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kendi döşediği mayınları temizleyemeyeceğine inandıramazsınız, bir.

İki, bunu Ottawa Sözleşmesi için mi yapıyorsunuz? Evet. Ottawa Sözleşmesi’ne göre 2014 yılına kadar Türkiye'deki bütün mayınları temizleyeceğiz değil mi? Evet. Güneydoğuda, Suriye sınırında kaç mayınımız var biliyor musunuz? Ben size söyleyeyim: 615.419 mayınımız var. Bütün bu tartıştığımız konu 615.419 mayının temizlenmesi. Peki, Türkiye'nin çeşitli yerlerinde kaç tane mayın var? Ottawa Sözleşmesi size sadece Suriye sınırındaki mayınları mı temizleyin diyor? Türkiye’deki bütün mayınları temizleyeceksiniz. Suriye sınırında 615 bin. Bütün Türkiye’de kaç tane var? 921.080 mayın. Gerisini kim temizleyecek? Onu da mı ihale edeceksiniz? Türkiye'nin her köşesindeki mayınları temizleme işini de mi özel firmalara vereceksiniz? Bu, bir.

İkincisi, Hükûmet her vesileyle hukuka saygıdan bahsediyor. En olmayacak davalarda bile… Ergenekon davasında gördük, Türkiye'nin ve dünyanın en ünlü hukukçuları yapılan usul hatalarından bahsediyor, yanlışlıklardan bahsediyor, insan haklarına aykırı uygulamalardan bahsediyor; Hükûmetten bir ses: “Herkes yargıya saygı göstersin.” Öyle mi? Peki, siz yargıya saygı gösteriyor musunuz? Danıştayın bu konuda aldığı karara saygı gösteriyor musunuz? Danıştay ne diyor size? “Aynı firma hem mayın temizleme hem de tarım işletme işini yapamaz.” diyor, hukuka aykırı; yürütmeyi durdurma kararı veriyor. Siz ne yapıyorsunuz? Buyurun, Hükûmetin getirdiği tasarı burada, Hükûmetin getirdiği tasarının 2’nci maddesine bakın, sanki Danıştay hiç böyle bir karar vermemiş gibi İhale Kanunu’ndan istisna ederek bu işi, Kamu İhale Kanunu’nun dışında yapmak üzere de Hükûmete yetki veriyor. Bunu teklif ediyorsunuz, yani Danıştayın kararı hiç yokmuş gibi. Sonra ne oluyor? Plan ve Bütçe Komisyonunda değiştiriliyor. Değerli arkadaşlarım biraz önce söyledi, önce Kamu İhale Kanunu koşullarına uyacağız, olmazsa, gene öbür şekilde, yani Danıştayın yasakladığı şekilde uygulayacağız. Niyetiniz ne? Siz ne yapmak için bu kanunu çıkarıyorsunuz?

Açın, getirdiğiniz metnin 3’üncü maddesini okuyun. 3’üncü maddesini, Meclise şu anda sunulmuş hâliyle okuyorum size: “Maliye Bakanlığınca yapılacak kullanım karşılığı temizleme ihalesidir.” Buyurun. Hani kullanım karşılığında temizleme olmayacaktı? Hani Danıştay kararı vardı? Nasıl bunu yapabilirsiniz? Nasıl bunu önerebilirsiniz? Devletin en yüksek yargı organlarının önerilerini nasıl siz bu kadar göz ardı edebiliyorsunuz?

Değerli arkadaşlarım, üçüncü husus şu: Bu topraklar kimin toprağı? Bu topraklar, o bölgede yaşayan vatandaşlarımızın atalarının toprağı. Siz bu toprakları yarım yüzyıllığına bir şirkete vereceksiniz. Var mı böyle bir şirketiniz? Türkiye'de Silahlı Kuvvetlerin yapamayacağı bir işi yapabilecek bir özel şirket var mı? Yok. Belli ki yabancılara vereceksiniz. Nereden biliyoruz? Daha önce iki tane ihale açtınız, oradan biliyoruz, aynı iş için iki tane ihale açtınız. Gerçekleri açıkça konuşalım. Bu ihaleye katılan firmaların listesi elimizde. Bakınız, çoğunluğu ya İsrail firması ya İsrail ortaklığı. Ne oldu, Sayın Başbakan esip gürlüyordu Davos’ta İsrail’le ilgili?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – One minute!

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Ne oldu “One minute!”, “One minute!” ne oldu?

Şimdi, bütün bunlar… Belli ki siz bunu yabancı bir firmaya, birkaç firmaya, muhtemelen bu işin uzmanı olan bir İsrail firmasına vereceksiniz ve Suriye sınırı gibi en hassas, stratejik açıdan en önemli topraklarımızı yarım yüzyıllığına bir yabancı firmaya vereceksiniz ve öyle hükümler olacak ki -uluslararası tahkim anlaşmaları vesaire- bu hükümlere göre siz bu toprakları bir daha geri alamayacaksınız. Sizden sonra gelecek hükûmetler -inşallah yakında gelir- dese ki: “Yanlış iş yaptık, düzeltiyoruz.” Düzeltemeyeceksiniz. Yarım yüzyıllığına, bizim atalarımızın topraklarını yabancı bir şirketin istifadesine sunacaksınız.

Değerli arkadaşlarım, aranızda güneydoğudan gelen arkadaşlarımız var, oradan seçilen insanlarımız var; hepsi bizi dinliyor. Mangalda kül bırakmıyorsunuz. “Kürt asıllı vatandaşlarımızın hakları” diye her gün çıkıyor Başbakan demeç veriyor; “Onların haklarını koruyacağız.”, “Bu iş silahla olmaz.”, “ekonomik tedbirler” filan. Böyle mi koruyacaksınız? Güneydoğudaki insanlarımızın haklarının yarım yüzyıllığına yabancı bir şirkete verilmesiyle mi koruyacaksınız orada yaşayan insanlarımızın haklarını? Böyle mi iş sahası yaratacaksınız bu insanlara?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Kim verdi yabancı şirkete?

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, baştan aşağı yanlıştır. Paranız mı yok? Yani 35 milyon dolar, 40 milyon dolar verecek paranız yok ama Başbakana uçak almak için 60 milyon dolarınız var. Bir uçağı eksik olsun, Başbakanın. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Bir uçağı eksik olsun, Başbakanımızın yeterince uçağı var, ayağı yere değmiyor uçakla dolaşmaktan. Yeni bir uçak almaktan vazgeçin. Bırakın o parayla bu toprakları kendi vatandaşımıza verelim, topraksız köylümüze verelim, topraksız köylümüze verelim. Bu işler hiç, kardeşim, mugalata kaldırmaz, ben size söyleyeyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Güneydoğudaki vatandaşımızın toprağını bir yabancı şirkete yarım yüzyıllığına vereceksiniz, işin özü budur ve Hükûmet bunun kararını vermiştir, sofrasını kurmuştur, şimdi bunu tezgâhlıyorlar; bunu reddediyoruz.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Sofra kurmak sizin zihniyetiniz!

ABDULLAH ÖZER (Bursa) – Konuşma, konuşma! Dinle!

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Bunu reddediyoruz. Türk vatandaşları adına reddediyoruz, güneydoğuda yaşayan vatandaşlar adına reddediyoruz, hukuk adına reddediyoruz; bunu yapamazsınız.

Bakınız, NATO’nun NAMSA kuruluşu var. Bu belgede bilgileri de var. NATO’nun NAMSA kuruluşu bütün bu mayınların 50 milyon dolara temizlenebileceğini söylüyor. Sizin getirdiğiniz metinde 1,6 milyar dolara kadar çıkıyor. Hangisine inanacağız biz bunun? Metrekare başına temizleme fiyatı 50 sentten 15 dolara kadar çıkıyor, 30 misli fark var. Biz kime inanacağız bu ihalenin doğru yapıldığına? Kime inanacağız? Bu işi derhâl geri çekiniz. Bu kanunu, Sayın Bakan, derhâl geri çekiniz. Gelecek kuşaklar nezdinde töhmet altında kalırsınız, derhâl geri çekiniz ve bunu, oturalım, burada doğru dürüst konuşalım. Türk Silahlı Kuvvetlerine bu görev…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Bitiriyorum.

…temizlenecek toprakları da o bölgedeki topraksız köylümüze dağıtalım. Bizim görevimiz budur, tarihe karşı görevimiz budur.

Değerli arkadaşlarım, Adalet ve Kalkınma Partisi üyesi arkadaşlarımı da uyarıyorum, lütfen bu suça ortak olmayınız.

Çok teşekkür ederim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öymen.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel.

Buyurunuz Sayın Tuncel (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 263 sıra sayılı kanunun 1’inci maddesi üzerine Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tüm dünyada ve Türkiye’de bugünümüzü ve geleceğimizi tehdit eden antipersonel kara mayınları doğaları gereği kimlik sormuyor. İnsanlar arasında ayrım yapmıyor. Asker ile çocuk, genç ile yaşlı arasında fark gözetmiyor. Barışın sağlanmasından sonra da barışı tanımıyor. Barışın sağlanmasından, savaşın, çatışmaların sona ermesinden yıllar sonra da çocukları ve onları yerleştiren askerlerin torunlarını öldürmeye, sakat bırakmaya devam ediyor. Türkiye’de de her yıl onlarca çocuk, sivil ve asker mayın nedeniyle yaşamını yitiriyor, sakat kalıyor.

Hepinizin de bildiği gibi dünyada büyüyen mayın sorununa karşı anti personel mayınlarının kullanılması, stoklanması, üretilmesi ve transferinin yasaklanması ve imhasına dair sözleşme olan Ottawa Sözleşmesi 1 Mart 1999 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Yüz otuz bir ülke tarafından onaylanan sözleşme, Türkiye’de 1 Mart 2004’te yürürlüğe girmiştir. Ne yazık ki, Ottawa Sözleşmesi de diğer birçok uluslararası sözleşme gibi kâğıt üzerinde kalmıştır.

21 Kasım 2008’de açıklanan ve yüz yirmi bir ülkenin mayın politikalarını ve mayınlardan zarar görenlere yönelik çalışmaları içeren Uluslararası Mayın İzleme Örgütünün 2008 Raporu’na göre dünyanın pek çok ülkesinde olumlu adımlar atılırken ülkemizde mayınla mücadele konusunda hiçbir ilerleme kaydedilmemiştir. Raporda, Türkiye'nin stoklarındaki mayınları imha etmediği, toprağa döşeli mayınları temizlemek için hâlâ bir program açıklamadığı, elde tutulan mayınlarda dünya 1’incisi olduğu, mağdurlara ilişkin veri tabanı bulunmadığı ve hayatta kalan sivil kurbanların ihtiyaçlarını gidermediği açıklanmıştır. Mayıs 2006, Mayıs 2007’yi kapsayan Uluslararası Mayın İzleme Raporu’na göre Türkiye 2006 stoklarında 94.111 mayın imha ettiği, 983.166 mayının kaldığı, fakat çalışmaların tam olarak rakamlara dökülmediği belirtildi. Hükûmetin 2007 yılı raporuna göre ise 250 bin mayının imha edildiği gösteriliyor.

Türkiye’de ilk kez 2003 yılında Dünya ve Türkiye’de Kara Mayını Sorunu ve Çözüm Önerileri Konferansı düzenlendi.

Türkiye’de doğu ve güneydoğu illerinde yaşayan vatandaşlarımızın mayınla tanışması çok daha eskilere dayanırken mayınla mücadelenin başladığı tarih ise 2002’dir. Mayınların sayıları ve nerelere döşendiğine dair Genelkurmay arşivlerinde haritalar bulunduğu söyleniyor olmasına karşın yıllardır bölgede yaşanan deprem, sel gibi doğal afetler sonucu, artık, yerlerinin değişmiş olması da gözden kaçan bir husustur. Nitekim, sel sonucu pek çok mayının Türkiye'den Suriye’ye aktığı biliniyor.

Sayın milletvekilleri, antipersonel kara mayınları tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de ölümlere, sakatlanmalara neden olan ciddi bir sorundur. Ancak, Türkiye kamuoyu, bu mayınlar ve yol açtığı sorunlar hakkında oldukça az bilgiye sahiptir. Türkiye, ilk kara mayınlarını 1956-1959 yıllarında yasal olmayan sınır geçişlerini önlemek amacıyla sınırlara döşemiştir. Bugün özellikle doğu ve güneydoğu sınırlarında mayın tarlaları mevcuttur. Ardahan, Kars, Hatay, Kilis, Gaziantep, Şanlıurfa ve Hakkâri’de mayın tarlaları var. Şanlıurfa’da tarıma elverişli 140 bin dönüm, Hakkâri ve köylerinin boşaltıldığı bölgelerde ise otuz dört köy, kırk sekiz mezrada mayın bulunuyor. Yani kısacası, Türkiye'nin komşu ülkeleriyle olan tüm sınırlarında mayın tarlaları var.

Kendi iç barışını sağlama noktasında son derece statükocu bir anlayışa sahip olan Türkiye, özellikle insan hakları ve özgürlükleri konusunda imza attığı hiçbir anlaşmada taahhüt ettiklerini yerine getirmemektedir, anlaşmaların en önemli maddelerine ya şerh koymakta ya da ek protokolleri imzalamamaktadır.

Bugün Türkiye'de yaklaşık bir milyon mayın bulunuyor. Antipersonel kara mayınları başta çocuklar olmak üzere masum ve korumasız binlerce sivil kişinin ölümüne ya da sakat kalmasına neden olmuştur. Ayrıca, ekonomik gelişmeyi ve yeniden yapılanmayı engellemekle beraber mülteci ve iç göçe maruz kalmış kişilerin yaşadıkları yerlere geri dönmelerini kısıtlamakta ve mayınlar yerleştirildikten yıllarca sonra bile ciddi sorunlar yaşanmaktadır.

Türkiye’nin 2 bin kilometrelik sınır alanında döşenmiş mayınlar 364 bin dekarlık alana yayılmış durumdadır. Sadece Hatay’ın Samandağ ilçesi ile Şırnak ili arasındaki 877 kilometrelik Suriye sınırına 300 ila 700 metre genişliğinde döşenen mayınlar nedeniyle araziler kırk altı yıldır kullanılmamaktadır. Yıllardır Kürt sorununun çözümsüzlüğüne bağlı olarak inanılmaz boyutlara varan ve yüzlerce masum insanın ölümüne ve sakat kalmasına sebep olan mayınların döşendiği alanlar artık kayıt altına bile alınmamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Türkiye’de, Ottawa Sözleşmesi’nin de gereği olarak mayınsız bir gelecek kurmak için vakit kaybedilmeden acil önlemler alınmalıdır.

Stoklardaki mayınlar hemen imha edilmeli, toprağa döşeli mayınların temizliğiyle ilgili program açıklanmalı, mayın patlamasında sağ kurtulanların ihtiyaçları giderilmeli, hakları güvence altına alınmalıdır.

Acilen mayın eylem merkezi kurulmalı ve mayın patlamasında ölen ya da yaralananlara yönelik veri tabanı oluşturulmalıdır.

Kara mayınları ve bunların yol açtığı sorunlarla ilgili olarak yukarıda saymış olduğum hususların gerçekleşmesi açısından kısa bir süre önce Demokratik Toplum Partisi olarak Meclise sunduğumuz araştırma önergesinin bir an evvel gündeme alınmasının önemli olduğunu düşünüyoruz.

Kara mayınlarının temizlenmesi konusunda toplumsal bilinç ve duyarlılığın geliştirilmesi, mayınlı bölgelerde, çocuklar başta olmak üzere, sivil halkın mayın tehlikesine karşı mayın sorunu konusunda eğitilmesi, mayınlı arazilerin temizlenerek tarıma açılmasını sağlanmak ve şimdiye kadar mayından zarar görmüş ve sakatlanmış yurttaşlarımızın rehabilitasyonu için tedavi merkezlerinin açılması Hükûmetin öncelikli görevleri arasında olmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün küreselleşen dünyamızda kara mayınlarının üretim maliyeti 2 ila 3 dolar iken, bir kara mayınının etkisiz hâle getirilmesinin maliyeti 15 dolardan başlayarak, 500-1.000 dolara kadar çıkabilmektedir. En ucuz silah olarak kara mayınları yetmiş beş yıl toprak altında etkin olarak kalabilmektedir. Dünyada kara mayınları yüzünden yaralanan kişilerin en fazla beşte 1’i gerekli tıbbi bakım ve gerekli rehabilitasyon hizmetlerinden yararlanabilmektedir.

Bugün Türkiye’de hangi tür mayınların kullanıldığı konusunda net bir bilgi bulunmuyor, ancak bu yüzden, kesin kaydı olmamakla birlikte, binlerce ölüm ve yaralanma olayı yaşandığı tahmin ediliyor. Otuz yıla yakındır sürdürülen yoğunluklu ve düşük yoğunluklu çatışmalarda birçok alana mayın yerleştirilmiş ve bunların büyük çoğunluğu geri çıkarılmamıştır. Ayrıca çok sayıda köye de geri dönüşleri önlemek için mayın döşenmiştir. İnsan Hakları Derneği verilerine göre sınırlardan uzak bazı sivil yerleşim bölgelerine, güvenlik gerekçesiyle boşaltılan köylerin çevrelerine de mayınlar yerleştirilmiştir ve herhangi bir mayın haritası da ne yazık ki mevcut değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yakın zamanda Urfa, Antep, Kilis ve Hatay’daki askerî birliklerde bulunan 150 bin kara mayınının toplanılarak Mardin’in Midyat ilçesindeki İlçe Jandarma Komutanlığına götürüldüğü belirtilmiş, toplanan mayınların güvenlik bölgesi ilan edilen bölgelerde kullanılacağına dair bilgiler kamuoyuna yansımıştı. Bu durum gösteriyor ki, Türkiye, hâlâ mayınları temizleme ve imzasını attığı Sözleşme’nin sorumluluğunu yerine getirmemekte ısrarlıdır. Unutmamak gerekir ki mayınlar aynı zamanda barışı tanımayan silahlardır. Savaşlar bitse bile, barış ilan edilse bile öldürmeye devam ederler.

Yaşadığımız coğrafyada kalıcı ve sürekli bir barış için de mayınların temizlenmesi Hükûmetin öncelikli gündemlerinden biri olmalıdır. Bu temelde kara mayınlarını topraklarımızdan sonsuza kadar temizlemek için ciddi bir eylem planına ihtiyaç vardır. Türkiye'nin son otuz yıllık siyasi tarihine damgasını vuran ve her zamankinden daha çok tartışılan Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünün gerçekleşmesi mayınların yaşamımızdan çıkması açısından da son derece önemlidir.

Mayınların döşenmemesi, döşenenlerin temizlenmesi uluslararası anlaşmalar için değil, kendi yurttaşlarımızın geleceği için olmalıdır.

Daha özgür ve güzel bir gelecek için hepimize görev ve sorumluluk düşmektedir. Barış herkes için ihtiyaçtır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tuncel.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi.

Buyurun Sayın Sipahi. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Suriye sınırının tamamına yakınını görev itibarıyla tanıyan, yaklaşık 100 kilometreden fazla kısmının ise bizzat sorumluluğunu taşımış birisi olarak bazı görüşlerimi, düşüncelerimi ve tecrübelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

1950’li yıllarda bu sınırın yaklaşık üçte 2’si olan 510 kilometrelik bölümünde azami 350 metre genişlikte bir alana mayın döşenmiş. Bu 510 kilometrenin tamamı bir arada değil, arada bölümler hâlinde, toplamı 510 kilometre ediyor. Bu alan 178 bin dönüm olarak geçiyor, bazı dokümanlarda 205 veya 216 bin dönüm gibi farklı rakamlar da mevcut.

Sadece Suriye sınırına yapılan uygulamanın bugünün mantığıyla anlaşılması zor. Ancak bir uzman olarak, mayın için, dünyada icat edilmiş en mantıksız, en zararlı ve affedersiniz ama, en aptalca silah olduğunu iddia edebilirim çünkü döşeyenlere de en az döşendiği amaç kadar zarar veren ve üstelik kalıcı olan bir tehdit aracıdır.

Ottawa Sözleşmesi’ne girecek değilim. Bu sınırın Nusaybin bölgesi muhtemel petrol havzası, kalanı ise organik tarım yapılabilecek birinci sınıf tarım arazisi. Sınırın karşı tarafında, Suriye tarafında verimli tarlalar, meyve ağaçları, petrol kuleleri; bizim taraf ise otlarla kaplı çöl görünümünde bir bozkır; bir utanç tablosu!

Ottawa Sözleşmesi gereği olarak değil, bu ülke topraklarından, kaynaklarından ülkenin ve bölge halkının istifadesi için çoktan temizlenmesi gerekirdi. Bu ayıbı temizlemeyi düşünüp planlayanlara, icra edenlere ancak teşekkür edilir. Peki, itirazımız neye? Temizlenmesine değil, bunun için seçilen yol ve yönteme ve sonrasına. Kim döşemiş? Türk Silahlı Kuvvetleri. Nasıl temizleneceğini, hangi hassasiyetlerin olduğunu, ne yapılması gerektiğini en iyi kim bilir? Türk Silahlı Kuvvetleri. Onu Hükûmette temsil eden kim? Sayın Millî Savunma Bakanı. Nerede? Yok. Konunun Meclisteki ilgili komisyonu kim? Millî Savunma Komisyonu. Nerede? Yok. İşte esas yanlış burada.

18 Mart 2008 tarihinde Başkanlıktan bir görevlendirme yapılıyor. Tarım, Millî Savunma ve Dışişleri komisyonları tali komisyon ilan ediliyorlar bu konu hakkında ve bu tarihten itibaren Tarım Komisyonu toplantı yapıyor, Millî Savunma Komisyonundan ise 3 Temmuz 2008’de “Bu konu görüşülemedi.” diye ana komisyona bir bilgi veriliyor. Millî Savunma Komisyonundan çok değerli arkadaşlarımın -üç partiden- bir kısmı buradalar. Değerli arkadaşlarım, AKP’li arkadaşlarım böyle çok önemli, hayati bir konuda, mayın gibi önemli, hayati bir sorunu Millî Savunma Komisyonunda gelin görüşeceğiz dediler de hangimiz “Hayır.” dedik? Oldu mu böyle bir talep? Hayır. Peki, “Bu konu bu geçen süreç içerisinde, altı ayda görüşülemedi.” deniyor. Peki, sizlerin de çok iyi bildiğiniz gibi -2-3 arkadaşım buradalar- ben size aksini iddia edeceğim. Bu konunun Millî Savunma Komisyonuna geldiği tarih 18 Mart. 26 Martta yani dokuz gün sonra Millî Savunma Komisyonunun bir toplantısı var, yedi tane değişik ve fazla önemli olmayan konu görüşülüyor, ama mayın konusu görüşülmüyor. O da yetmiyor, Millî Savunma Komisyonu 29 Mayıs tarihinde bir daha toplanıyor, önemsiz iki konu daha görüşülüyor, mayın konusu gene gündemde yok. Bu işte bir gariplik yok mu sizce? Var. Bu garipliği ben öncelikle AKP’li milletvekili arkadaşlarımın takdirlerine sunuyorum. Millî Savunma Komisyonunda 16 tane AKP’li çok değerli arkadaşım var. Niye Millî Savunma Komisyonundan bu konu kaçırılmıştır? Niye görüşü alınmamıştır? Millî Savunma Komisyonu bu konuda gerekli uzmanlarla diyaloga neden sokulmamıştır? Bu konuyu ben Komisyona da soruyorum, Sayın Bakana da soruyorum, bu sorunun cevabı yok.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin bugün yüz civarında mayın temizleme tankı var, güneydoğuda her gün pratik yapan binlerce mayın dedektörü var, geliştirilmiş ilave teçhizatları var, çok daha karmaşık patlayıcı düzenleri için getirilmiş başta EOD timleri var, eğitim ve tecrübesi de var, her gün bu temizliği yapıyor. Geçen sene PKK’nın döşediği mayınların yüzde 71’i, hem de çok modern mayın ve patlayıcı maddelerin yüzde 71’i bulunmuş. Genelkurmay Başkanlığının 2008 terörle ilgili bildirisinde bu konu yer alıyor. O hâlde yeri belli, yurdu belli, böyle çok eski nesil mayınları bulmaması diye bir konu söz konusu değil.

Diğer taraftan, Güneydoğu’da rutin mayın arama-tarama, yok etme faaliyetleri her gün yürütülürken Doğu Anadolu’dan bazı mayınlı bölgeler -örnek veriyorum, Ardahan ve Göle- ve binlerce patlamamış merminin bulunduğu Tuzla Piyade Okulu atış alanı gibi yerler, hem de 2-3 metre derinliğe en modern mermilerin nüfuz ettiği alanlar Türk Silahlı Kuvvetleri imkânlarıyla temizlendi. Tuzla’daki Piyade Okulu atış alanının temizlenmesine benim komutanlığımda görevli bir EOD timi teknik nezarette bulundu; hem adam eğitti hem bizzat konuya nezaret etti.

Son olarak basında bir haber yer aldı. Bilmiyorum haberiniz var mı? Bu haberde diyor ki: “Savunma Sanayii Müsteşarlığı tanesi 500 bin dolara 50 adet modern mayın temizleme cihazı tedarik projesi başlattı.” Soruyorum size: Tanesi 500 bin dolara 50 adet mayın temizleme teçhizatı alınıp da nerede kullanılacak? Herhâlde bunlarla balık avlanacak hâli yok! (MHP sıralarından alkışlar) İşte size kullanma alanı. En moderni şu anda Savunma Sanayii Müsteşarlığının projesi olarak önünüzde. Bunu Sayın Bakan biliyorlar mı, bilmiyorum. Soruyoruz arkadaşlarımıza: Türk Silahlı Kuvvetleri bu konuda “Biz bunu yapamayız.” dedi mi?

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Dedi.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – “Dedi” diyorlar. Peki, bir doküman gösterin, evrak gösterin, kanıt gösterin. Yok meydanda, hayır arkadaşlar! Komisyondan da istedik, ben soru önergesiyle de istedim. Böyle bir kanıt önümüze konulamadı. Sadece Türk Silahlı Kuvvetlerinin NAMSA konusundaki bir tavsiyesi konusu var. “Ben temizleyemem” diye bir konu gündemde yok.

Bir başka konu var. Kara Kuvvetlerine bağlı İzmir’deki İstihkam Savaş Okulumuz, NATO Mayın Kulübü üyesi 1999’dan beri ve NATO ülkeleri arasında en çok teknik danışmanlık veren ve bu konuda bütün NATO ülkelerine öncülük eden, teknik bilgilerine başvurulan bir okul bu. Nerede? Yok meydanda!

2001-2002’de Millî Güvenlik Kuruluna Türk Silahlı Kuvvetleri demiş ki: “Yabancıların temizlemesi uygun değil. Bazı setleri alın, biz yapalım.” demiş. Bu setler için de ilk etapta 3,6 milyon dolar tahsis edilmiş. Nereden biliyordunuz? O dönemde Milliyetçi Hareket Partisi iktidar ortağıydı, Millî Güvenlik Kurullarına katılıyordu da oradan biliyoruz.

Kaldı ki bu mayınların büyük çoğunluğu, altmış yılda sel, heyelan, kaçakçıların basması gibi nedenlerle tehdit olmaktan çıkmış. Hesap yaparsanız, döşendiğinde dönüm başına iki-üç tane mayın düşer. Şu anda çok daha az.

Nitekim, eğer basını takip ettiyseniz, bu yaz Nusaybin’de -geçtiğimiz yaz- yeni bir sınır kapısı açmak için bir yabancı firmanın yaptığı taramada ilk mayına 100 dönüm taramadan sonra rastlanıldı. Lütfen basını tarayın, 100 dönümde 1 tane mayına rastlandı arkadaşlar! Siz, metrekare başına bilmem kaç dolara temizliğe bu alanı nasıl verirsiniz? “Kırk dört yıl da, üstüne, kullan.” diye nasıl verirsiniz?

Diğer taraftan, bu mayın sahası, 2565 sayılı Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Yasası gereğince birinci kara askerî yasak bölge. Yabancıların girmesi yasak. Onu bırakın, bölgedeki Türk vatandaşlarının bile sadece gündüzleri ilgili hudut makamlarının izniyle girmesi mümkün.

Bu yetmemiş, 2004 yılında AKP İktidarımız tarafından bir değişiklik yapılmış: “Birinci kara askerî yasak bölgelerinde fotoğraf ve film çekilmesi, harita, resim ve krokisinin yapılması, not alınması, harita uygulaması gibi faaliyetlerde bulunulması, bölgenin savunma ve güvenlik tedbirini aksatacak, bozacak cihazların kullanılması yasaktır.” Bunu çıkartan, AKP İktidarı olarak sizsiniz. Üstelik, bu hudut terör yönünden, kaçakçılık yönünden muhtemel siyasi sonuçları yönünden –İsrail-Suriye ilişkisi gibi- ve hudut hizmetleri yönünden Irak sınırından sonraki en kritik sınırı olan Suriye sınırı.

Beş yıl temizleme karşılığında bu alanı kırk dört yıl kullanacak kim? Yabancı bir şirket veya göstermelik bir yerli şirketin yabancı ortağı. Sınıra girmeleri, yakınlaşmaları, fotoğraf çekip kroki yapmaları yasak ama kırk dokuz yıl bulunmaları serbest. Bu nasıl bir mantıktır, siz söyleyin.

“Hudut kutsaldır.” “Hudut bir milletin namusudur.” Bütün hudut kesimlerinde aynı levhaları görürsünüz: “Hudut millî namus ve şerefin korunduğu yerdir.” diye yazar. Bu nasıl bir namus ve şereftir ki kırk dokuz yıllığına yabancılara havale edilir? (MHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KADİR URAL  (Mersin) – Her şeylerini havale etmişler, onu da havale etseler ne olur?

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Hudut boyundaki Mehmetçik “Sorumlu bulunduğum hudut taşları arasında vatan ve millet uğruna seve seve can vermeye hazırım.” der.

Şimdi soruyorum size: Mehmetçiğin tekmilini mi değiştireceksiniz? Yani Mehmetçik bundan sonra “Kırk dokuz yıllığına yabancılara peşkeş çekilen sınırda yabancı menfaatlerini korumaya hazırım” mı diyecek? Allah aşkınıza cevap verin. Bunu yabancı bir firmaya verirsek, Irak sınırını da Barzani’ye, Talabani’ye mi havale edeceğiz?

Son olarak bir konuyu sizinle paylaşacağım. Bu konu gündeme gelmedi, daha sonra bir söz alma fırsatım olursa bu konuyu sizinle paylaşacağım: 1984-85 yılları arasında bu sınırın birinci kuşağındaki sıfır ile 50 metre arasındaki kesimi, yani mayın tarlasının en önemli bölümü Türk Silahlı Kuvvetlerinin o dönemdeki, o tarihlerdeki çok demode donanımıyla elle ve o tarihteki eski bir M48 tankına takılı donanımla temizlenmiştir. İspatına hazırız, bugün basınla bu bilgiyi paylaştık. Bütün AKP’li milletvekili arkadaşlarımla istediğiniz ortamda sohbet ederek bu bilgileri, belgeleri sizlerle paylaşmaya hazırım, yeter ki yanlış yapmayalım.

Ben bu yanlışın bir yerinden döneceğimizi umuyorum. Lütfen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Lütfen bu tutumları ve bu konuyu geriye çekelim, hep beraber en doğrusunu bulalım ve milletin karşısına öyle çıkalım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sipahi.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin sonuna geldiğimiz için, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 14 Mayıs 2009 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.56