DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 45
89’uncu Birleşim
13 Mayıs 2009 Çarşamba
(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge aslına uygun olarak yazılmıştır.
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, koruculuk sistemi ve güvenlik sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın, 1999 yılında yaşanılan
depremin getirdiği sonuçlar ve o sonuçların günümüze yansımalarına ilişkin
gündem dışı konuşması
3.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlı’nın, 14 Mayıs Dünya
Çiftçiler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Çeşitli İşler
1.- Genel Kurulu
ziyaret eden Kore Cumhuriyeti Millî Savunma Komis-yonu Başkanı ve beraberindeki heyete Başkanlıkça “Hoş
geldiniz” denilmesi
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu ve 26
millet-vekilinin, kamudaki taşeron şirket uygulamasının ve bu şirketlerde
çalışan işçilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/367)
2.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 23 milletvekilinin, tekstil sektöründeki krizin ve
işçi çıkarma sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/368)
3.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 24 milletvekilinin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da
tarım ve hayvancılıkta yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/369)
C) Tezkereler
1.- Moğolistan
Cumhuriyeti Parlamento Başkanı Damdin Demberel’in davetine icabet edecek olan Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, beraberinde bir Parlamento heyetiyle
birlikte Moğolistan’a resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/792)
VI.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/148) ve
(10/225) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel
Kurulun 13/5/2009 günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin MHP Grubu önerisi
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı
Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında
Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan
ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/543) (S. Sayısı: 263)
VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Devlet orkestraları şeflerine ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı
(7/7575)
2.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, bedelli askerliğe ilişkin
sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı (7/7576)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.03’te açılarak dört oturum yaptı.
Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül’ün resmî davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Portekiz
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Profesör Anibal Cavaco Silva’nın bugün saat
16.00’da Genel Kurula hitaben bir konuşma yapma isteği kabul edildi.
Yalova
Milletvekili Muharrem İnce, Millî Eğitim Bakanlığındaki yönetici atamalarına,
İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan, Özürlüler Haftası ve engellilerin yaşadığı
sorunlara,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Çukurova’da yaşanan
sel felaketi nedeniyle çiftçilerin uğramış olduğu zararlara ilişkin gündem dışı
konuşmasına,
Mersin
Milletvekili Vahap Seçer’in,
Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un,
Osmaniye
Milletvekili Durdu Mehmet Kastal’ın,
Çukurova’da
yaşanan sel felaketine ilişkin açıklamalarına,
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/1328) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.
Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan ve 20 milletvekilinin, orman yangınlarına
müdahalede kullanılmak üzere uçak ve helikopter kiralama ihalesiyle ilgili
iddiaların (10/364),
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 25 milletvekilinin, diş hekimlerinin sorunlarının
(10/365),
Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu ve 26
milletvekilinin, mobilya ve ev tekstili sektörünün sorunlarının (10/366),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Konuşma yapmak
üzere Genel Kurulu teşrif eden Portekiz Cumhurbaşkanı Profesör Anibal Cavaco Silva’ya
Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denildi.
Alınan karar
gereğince, Genel Kurula hitaben konuşma yapması kabul edilen Portekiz
Cumhurbaşkanı Profesör Anibal Cavaco
Silva, Genel Kurula hitaben bir konuşma yaptı.
Kırım Tatar Millî
Meclisi Başkanı Mustafa A. Kırımoğlu’nun vaki
davetine icabet edecek olan TBMM Başkan Vekili Meral Akşener’in
bir Parlamento heyetiyle birlikte Dünya Kırım Tatar Kongresine iştirak etmek
üzere Kırım Özerk Cumhuriyeti’ne resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık
tezkeresi kabul edildi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmında yer alan 90 ve 293 sıra sayılı kanun tasarılarının, bu
kısmın 4 ve 5’inci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre
teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun, 12 Mayıs 2009 Salı günkü birleşiminde
bir saat süre ile sözlü soruların görüşülmesinin ardından diğer denetim
konularının görüşülmeyerek, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 13
Mayıs 2009 Çarşamba günkü birleşiminde ise sözlü soruların görüşülmemesine; 12
Mayıs Salı günkü birleşiminde saat 20.00’ye kadar; 13, 14, 20, 21 Mayıs 2009
Çarşamba ve Perşembe günlerindeki birleşimlerde ise 14.00-20.00 saatleri
arasında çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi, yapılan
görüşmelerden sonra kabul edildi.
Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, 3285 Sayılı “Hayvan Sağlığı ve Zabıtası
Kanunu”nun 41. Maddesine 1 (Bir) Fıkra Eklenmesine Dair Kanun Teklifi’nin
(2/396), İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedi.
Gündemin “Sözlü
Sorular” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan (6/436),
9’uncu “ “ (6/562),
19’uncu “ “ (6/622),
37’nci “ “ (6/696),
38’inci “ “ (6/698),
40’ıncı “ “ (6/701),
43’üncü “ “ (6/710),
44’üncü “ “ (6/712),
53’üncü “ “ (6/734),
56’ncı “ “ (6/749),
67’nci “ “ (6/784),
68’inci “ “ (6/786),
69’uncu “ “ (6/787),
71’inci “ “ (6/796),
73’üncü “ “ (6/806),
78’inci “ “ (6/812),
Esas numaralı
sözlü sorulara Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek cevap verdi;
Tunceli Milletvekili Kamer Genç, cevaba karşı görüşlerini açıkladı.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
2’nci sırasında
bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti
Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale
İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/543) (S. Sayısı: 263) tümü
üzerinde bir süre görüşüldü.
13 Mayıs 2009
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime
19.51’de son verildi.
|
|
Şükran Güldal MUMCU |
|
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
|
|
|
|
|
Yusuf COŞKUN |
|
Fatma SALMAN KOTAN |
|
|
Bingöl |
|
Ağrı |
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
No.: 99
II.- GELEN KÂĞITLAR
13 Mayıs 2009 Çarşamba
‑Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Kayseri Milletvekili
Mehmet Şevki Kulkuloğlu ve 26 Milletvekilinin,
kamudaki taşeron şirket uygulamasının ve bu şirketlerde çalışan işçilerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/367) (Başkanlığa geliş tarihi:
07.05.2009 )
2.- İstanbul Milletvekili
Çetin Soysal ve 23 Milletvekilinin, tekstil sektöründeki krizin ve işçi çıkarma
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/368) (Başkanlığa geliş tarihi:
07.05.2009 )
3.- İstanbul Milletvekili
Çetin Soysal ve 24 Milletvekilinin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da tarım ve
hayvancılıkta yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/369)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07.05.2009 )
13 Mayıs 2009 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER : Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatma
SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN – Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
İlk söz, koruculuk sistemi ve
güvenlik sorunları hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk
Uras’a aittir.
Buyurunuz Sayın Uras.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, koruculuk sistemi ve
güvenlik sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET UFUK URAS (İstanbul) –
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
vekiller; Mardin Mazıdağı Bilge köyünde yaşanan vahim olay bütün yurtta derin
bir üzüntü yarattı ve hem bölgeyi hem de bütün Türkiye’yi yakından ilgilendiren
birçok önemli meselenin bir kez daha tartışılmasına neden oldu. Ben de, bu
vesileyle, koruculuk hakkındaki görüşlerimi paylaşmadan evvel, bu elim olaydan
dolayı bir kez daha üzüntülerimi ifade ediyor, ölenlere rahmet, yakınlarına
başsağlığı ve sabır diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, söz konusu katliam kamuoyuna yansır yansımaz korucular ve
koruculuk müessesesinin tartışma gündemine oturmasında şaşılacak bir şey olmadığı
kanaatindeyim çünkü yakın tarihimizin son yirmi beş yılı incelendiğinde
görülecektir ki Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı illerde ister adli ister
siyasi olsun yargıya intikal eden ve etmeyen birçok suçta korucuların varlığı
ve rolü söz konusu olmuştur ve olmaktadır.
Koruculuk,
hepimizin bildiği gibi, varlığını Kürt sorununun çözülememiş olmasından alan,
PKK’ya karşı jandarma, polis ve askerin yanı sıra ilave bir silah, güç olarak
devreye sokulmuştur; her ne kadar yasası ve uygulaması daha eskilere dayansa
da, devasa bir ordu çapına ulaşması devlet tarafından Kürt sorununun çözümü
adına büyük bir keşif olarak başvurulan, düşük yoğunluklu savaş yıllarında
olmuştur. Bugün geriye dönüp bakıldığında, bu uygulamanın halk
içinde bir husumet bloklaşması yarattığı, bölgenin kimi ileri gelenleri için
ekstra güç kaynağı olduğu, yasa dışı davranışların temel dayanağı hâline
geldiği, elinde silah taşıyan korucuların da giderek her sorunun çözümünü
namlunun ucunda aradıkları görülmektedir.
Değerli milletvekilleri,
koruculuğun, çözüm politikalarının bir parçası olmak bir yana, kendisinin başlı
başına bir sorun hâline gelmiş olduğu aşikârdır. Bu böyle devam edemez. Bu
sosyal ve politik açmazdan çıkmanın zamanı gelmiştir. Darbecilerin
yargılanmasını engelleyen Anayasa’nın geçici 15’inci maddesi de yirmi yedi
yıldır geçemedi ama geçici koruculuk artık geçmeli, koruculuk kaldırılmalıdır.
Bu yönde insani, sosyal ve psikolojik rehabilitasyon
projeleri acilen geliştirilmelidir. Sayıları 70 bin olarak telaffuz edilen bu
topluluğun insani çözümler yoluyla bir gelecek kaygısına düşmelerine yol
açmadan başka üretken alanlara kaydırılmaları bir sosyal devlet yükümlülüğüdür.
Türkiye, AB’ye ve Birleşmiş Milletlere verdiği koruculuk sistemini kaldırma
taahhüdünü yerine getirme konusunda artık adım atmalıdır. Nitekim yapılan son
tartışmalarda, Kürt sorununa çözüm imkânlarının açıkça tartışıldığı ve muhtelif
önerilerin geliştirilmeye çalışıldığı bir aşamaya gelindiğini göstermektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak konunun parça başı çözümüne değil, kapsamlı
bir paket olarak ele alınmasına ağırlık vermeliyiz.
Değerli milletvekilleri, Kürt
sorunu iktidar ve muhalefet konumlarını aşan ve çözümüne katkıda bulunmamız
gereken tarihsel bir sorunumuzdur. Yapmış oldukları grup konuşmalarında CHP ve
MHP liderlerinin yaklaşımlarının bu kadar ağır bir sorunun çözümüne gereken
katkıyı sunmadığı açıktır. Devletin şimdiye kadar ısrarla direndiği birçok
politikasının başarısız olduğu ortada iken yeni açılımları tartışmaya şans
tanımayan katılıklar, akan kanı durdurmaya, toplumsal barışı sağlamaya hizmet
etmez. Toplumların bazen iktidar ve muhalefet konumlarının üzerine çıkan
sorunlarla karşı karşıya kaldıklarında almaları gereken topyekûn sorumluluğu
bugün biz de almalıyız. Bu nedenle, önerimiz: Türkiye Büyük Millet Meclisinin inisiyatif alması, muhalefetin sorumlu davranması, toplumda
yeni bloklaşmaların ve gerginliklerin yaratılmasına yol açmaması, Hükûmetin ise DTP’yi ve seçilmiş
belediyeleri sorunun çözümünde muhatap olarak benimsemesi ve çözüm için adımlar
atmasıdır. Bu çerçevede her türlü etnik vurgudan arınmış bir
anayasal vatandaşlık tanımının kabulü, siyasi partiler ve seçim yasalarının
demokratikleştirilmesi, resmî dil Türkçenin dışında isteyenlere -Kürtçe dâhil- ana dillerinde öğrenim
görme imkânlarının geliştirilmesi, eve dönüşleri sağlayan, toplumsal ve siyasal
yaşama dâhil olmayı öngören kapsamlı bir af çıkarılması, değiştirilen yer eski
isimlerinin iade edilmesi; bölgesel, ekonomik, sosyal dengesizliğin özel
programlarla giderilmesi; üniversitelerde Kürdoloji
enstitülerinin açılması, merkezden devredilen bazı yetkilerle yerel
yönetimlerin güçlendirilmesi için adım atılmalıdır.
Bu bağlamda, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin topyekûn olarak bu doğrultuda inisiyatif
alacağına, Hükûmetin gecikmeksizin gerekenleri
yapacağına inanmak istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET UFUK URAS (Devamla) –
Platon “Devlet” adlı kitabında, sürü-toplum karşılaştırması yaparak, bir
benzetmesi yaparak “Bir sürü için en tehlikeli şey, sürüyü korumakla görevli
olan çoban köpeklerinin kendilerinin sürüye saldırmasıdır.” der. Bir toplum için
bu tür bir çürüme ve yozlaşmanın ne kadar büyük bir tehlike olduğunu Mardin
örneğinde yaşamış bulunuyoruz. Dolayısıyla, yaşadığımız bu sorunları
görmezlikten gelme, halının altına atma yerine köklü çözümleri gösterecek olan
irade Türkiye Büyük Millet Meclisinindir.
Bu çalışmalarımız
doğrultusunda hepinize kolaylıklar diliyorum. Teşekkür ederim. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Uras.
Gündem dışı ikinci söz,
Kocaeli ilindeki depremzedelerin sorunları hakkında söz isteyen Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’a aittir.
Buyurunuz Sayın Birdal. (DTP sıralarından alkışlar)
2.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın,
1999 yılında yaşanılan depremin getirdiği sonuçlar ve o sonuçların günümüze
yansımalarına ilişkin gündem dışı konuşması
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) –
Teşekkürler.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kuşkusuz bu kürsü, ister sistemden ister doğal felaketlerden
kaynaklansın, sorunların çözüm yeri ve kürsüsü olmalı. Şimdi ben de başka bir
sorundan söz edeceğim. 1999 yılında yaşanılan depremin getirdiği sonuçlar ve o
sonuçların günümüze yansımaları nedeniyle söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, 1999 yılında
yaşadığımız deprem, binlerce yurttaşımızın yaşamını yitirmesine, evinden
barkından, işinden olmasına neden olmuştur ve deprem sonucu, gerçekten siyasal
bir iradeyle karşılıklı çözülemeyen komşuluk ilişkilerini böyle bir doğal
felaket yakınlaştırmıştır. Örneğin, Ege’nin iki yakasındaki Yunanistan’la,
komşumuzla ve daha sonra da başka komşu ülkelerle, ki
bunlardan biri de Kuzey Irak. Irak Hükûmeti
tarafından Türkiye’ye deprem sonrası yapılan yardım, Irak Kızılay aracılığıyla
verilen 10 milyon dolar tutarındaki ham petroldür.
Şimdi, sözü edilen konutlar,
10 milyon dolar ham petrol TÜPRAŞ aracılığıyla petrole çevriliyor ve satılıyor
ve 10 milyon dolar karşılığında konut yapılıyor ve bu, depremzedelere, kamu
görevlisi olanlara dağıtılıyor. Kocaeli Arızlı beldesinde yaptırılarak evsiz
kalan kamu görevlilerine dağıtılıyor. Ancak bu evler hak sahiplerine dağıtılmış
olmasına karşın belediye, valilik ve Bayındırlık Bakanlığı arasındaki kimi
yasal sorunlardan ötürü tapuları çıkarılmamış. Tapusu hak sahiplerine
verilmeyen ve bugün bile bu durumu çözülmeyen evlerin sorumluluğu daha sonra
Kızılay’dan alınıp Kocaeli’ye, il özel idaresine
bırakılmış. İl özel idaresi de bir yönetim oluşturmuş ve yönetim, bu sitenin
işleriyle ilgilenmeye, konutlarda oturanlardan “ortak gider” adı altında para
almaya başlamıştır. Ortak gider şu an için 220 TL. Yakın zamanlarda, depremden
etkilenmiş yurttaşlarımız oturduğu bu evlerin ortak giderini ödeyememe
durumuyla karşılaşmışlar ve ödeyemeyenler de konutlarından dışarı
atılmışlardır. Durumun ciddiyetini açıklamak açısından, yaptırılan toplam 237
konuttan 80’den fazlasından depremzedeler çıkarılıp yerine valilik ve emniyet
müdürlüğünün müdür yardımcıları gibi kamu görevlilerine lojman olarak
verilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu depremin ne denli büyük yıkımlara yol açtığı, toplumsal
dokuyu o yörelerde nasıl bozduğunu hepimiz biliyoruz. Devletin kamu yönetiminin
görevi, bu yıkımların olumsuz sonucunu ortadan kaldırmak, bir düzenleme, bir
tutum içinde olması beklenirken, ne yazık ki yeniden ikinci bir yıkıma
dönüşmesine neden olmakta ve on yıl geçtikten sonra yaraların yeniden
kanamasına yol açmaktadır. Şimdi neden bu evlerde oturanlar “ortak gideri
ödemedi” diye çıkarılmak isteniyor? Neden, boşaltılan kimi evler hak sahibi
olmadığı açık olan kimi üst düzey kamu görevlilerine veriliyor ve bu evlerin
sorumluluğu Irak Hükûmetiyle yapılan sözleşme gereği Kızılayda olması gerekirken niye evlerin yapımı
tamamlandıktan sonra İl Özel İdaresine devrediliyor? Zaten yıkımdan etkilendiği
için bu evlerde oturması uygun görülenlerin maddi olanaksızlığı ortadayken
“ortak gider” adı altında 2000 yılından bu yana verilen giderler hangi kaynakta
toplanıyor ve nerede kullanılıyor?
Şimdi, 1999 depremlerinin
nasıl bir yıkım olduğunu biz elbette unutmadık, yakınlarını yitirenler
unutmadılar, toplumsal bellek unutmadı; Kocaeli’ndeki, Adapazarı’ndaki,
Düzce’deki, İstanbul’daki yurttaşlarımız unutmadı. Bir sabah kalkıyorsunuz,
yanı başınızdaki ailenizden birileri yok, eviniz yok, işiniz yok. Şimdi, bunu
toplumca sarmamız gerekirken ne yazık ki yeni acılara, yeni sorunlara neden
olunuyor.
Değerli arkadaşlar,
unutulmamalıdır ki adalet duygusu toplumsal ilişkilerde en önemli ögedir. Eğer siz depremdeki kayıpları bir parça olsun
azaltmak istiyorsanız, yapılan yardımlardan yararlanması gerekenleri
yararlandırmanız gerekir. Adalet duygusunu yok etmiş olmamak gerekiyor. Adalet
duygusu yok olan bir toplum da ne yazık ki geleceğini -değil evleri, geleceğini
de- inşa edemez.
Buradan Sayın İçişleri
Bakanına sesleniyoruz: Depremzedelerin istemlerine kulak verin ve bu
tahliyelerin derhâl durdurulmasını sağlayın.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
AKIN BİRDAL (Devamla) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Ödentilerin ödenmemesi
nedeniyle evinden atılanların yeniden evlerine geri dönmelerini sağlayın.
Nereye gittiği, hangi amaçla kullanıldığı belli olmayan ödeneklerin
durdurulmasını sağlayın ve depremzedelere derhâl tapuların verilmesini sağlayın
ve on yıl önce ağır travma yaşayan yurttaşlarımıza
yeni travmaların yaşatılmasına neden olmayın.
Ben yeniden on yıl önce
yakınlarını yitiren yurttaşlarımızın acılarını paylaşıyorum ve şu andaki
sorunlarının giderilmesinin bir an önce sağlanmasını diliyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Birdal.
Gündem dışı üçüncü söz, Dünya
Çiftçiler Günü münasebetiyle söz isteyen Adana Milletvekili Muharrem Varlı’ya aittir.
Buyurunuz Sayın Varlı. (MHP
sıralarından alkışlar)
3.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, 14
Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı
MUHARREM VARLI (Adana) –
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Dünya Çiftçiler Günü
münasebetiyle gündem dışı söz aldım.
14 Mayıs Dünya Çiftçiler
Günü, 80 ülkeden 115 tarımsal organizasyonun üye olduğu, dünyadaki 600 milyon
çiftçiyi temsil eden Uluslararası Tarım Üreticileri Federasyonu tarafından 1984
yılında alınan bir kararla her yıl tüm dünyada ve ülkemizde kutlanmaktadır.
“Kutlama” denilince aklımıza
şenlik, mutluluk, sevinç gelir ancak Türk çiftçisinin içinde bulunduğu ve her
geçen gün ağırlaşan şartlar, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’nü kutlamaktan çok
tarım sektörünün ve çiftçilerin sorunlarını dile getirme gününe dönüşmüştür.
Kıymetli arkadaşlar, hepimiz
biliyoruz ki tarım her ülkede desteklenir, desteklenmek zorundadır ancak
ülkemizde tarım sektörü, desteklenmekten öte AKP Hükûmetinin
“-kasıtlı” demeye dilim varmıyor ama- yanlış politikaları sonucu her geçen gün
çökertilmektedir. Bir örnek vereyim: Son yıllarda en büyük destekleme kalemi
olan DGD 2009 yılından itibaren kaldırılmıştır. DGD’nin
kaldırılmasıyla özellikle gübre ve mazot fiyatlarındaki büyük artışlar ürün
maliyetlerine yansımıştır. 2009 yılı tarım destek bütçesinde mazot destekleri
için ayrılan kaynak 583 milyon TL’dir. Hani Sayın Bakan, hep mazot desteğinden,
gübre desteğinden bahsederek övünüyor ya, ayrılan destek 583 milyon TL’dir. Bu
üretim sezonunda Türk çiftçisi, devlete sırf mazottan 1,72 milyar TL KDV, 3,4
milyar TL de ÖTV ödeyecektir. Görüldüğü gibi mazot desteği çiftçinin ödediği
KDV’nin üçte 1’ini bile karşılamamaktadır. Destekleme amacıyla verilen 583
milyon TL çiftçinin mazot giderinin yaklaşık yüzde 6’sını karşılamaktadır.
Saygıdeğer milletvekilleri,
buğday hasadına yaklaşık on beş-yirmi gün kaldı ancak aldığımız bilgiler
doğrultusunda TMO’da hâlâ bir hazırlık yok. TMO’nun depoları
şu anda mısırla dolu. Yani buğday hasadı başlayacak, TMO piyasaya
girecekse, taban fiyatı belirleyecekse, çiftçiyi ezdirmeyecek, çiftçiyi
koruyacaksa bu depoların bir an önce boşaltılması lazım veya TMO tarafından,
buğdayı depolayacak yeni ambarların, yeni depoların kiralanması lazım. TMO’nun
buna bir an önce çözüm bulması lazım. Yine, depoların dolu olduğu yetmiyormuş
gibi Karaisalı ilçesi Salbaş kasabasındaki TMO
depoları da ne yazık ki özelleştirildi, satışa sunuldu.
Değerli hemşehrilerim,
buğday hasadı başlayacak; Allaha çok şükür, bu yıl yağmurlar bol oldu,
buğdayların verimi iyi olacağa benziyor, geçen yıla oranla yüzde 20 artışla
19-20 milyon ton civarında bir rekolte bekleniliyor.
Şimdi, rekolte bu kadar yüksekken hâlâ Mersin
Limanı’ndan ve Samsun Limanı’ndan Kazak ve Rus buğdayı Türkiye’ye ithal
giriyor. Bunu anlamak mümkün değil. Türkiye'nin buğdayı kendi kendine
yetebilecek orandayken ve hasat dönemi başlamışken siz hâlâ Rus ve Kazak
buğdayını Türkiye’ye sokuyorsanız Türk çiftçisini nasıl koruyacaksınız, Türk
çiftçisi nasıl para kazanacak; bunu anlamak mümkün değil.
TMO’nun taban fiyatını en
aşağı 600 bin lira, yani yeni 60 kuruştan belirleyip piyasaya peşin bedelle
girmesi lazım. Çiftçinin hakkını koruyabilmek için, TMO’nun mutlaka ve mutlaka
1 Hazirana kadar -en geç 1 Hazirana kadar- taban fiyatını 600 bin liradan, yani
vatandaşlarımızın anlayacağı dilden söylüyorum, 60 kuruştan belirleyip piyasaya
mutlaka girmesi lazım. Yoksa şu anda buğday fiyatları gün geçtikçe düşüşe geçti
ve çiftçinin bu şartlarda buğdaydan para kazanması, ürettiğinden para kazanması
mümkün değil.
Değerli hemşehrilerim,
yine geçen yıl, biliyorsunuz, buğday 550-560 bin liraya gitmişti. Şu anda
serbest piyasada buğdayın fiyatı 450 bin lira ile 500 bin lira arasında. Eğer
Ofis devreye girip Bakanlık devreye girip rekabet oluşturmazsa, buğday
fiyatları 400 bin liraya kadar geriler ki, bu da çiftçinin perişan olmasına,
bitmesine sebep olur değerli hemşehrilerim.
Saygıdeğer milletvekilleri,
Sayın Bakan; sizleri buradan uyarıyorum. Eğer çiftçiyi kollamak, sahip çıkmak
istiyorsanız lütfen bir an evvel taban fiyatını belirleyin ve çiftçiyi
koruyacak şekilde peşin bedelle piyasaya girmeniz lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayın.
MUHARREM VARLI (Devamla) –
Yine bu primler… Dün primlerle ilgili Sayın Bakan buradan bir söz vermişti
“Adana’dan başlayacağız.” diye. İnşallah bir an evvel primlerin ödenmesini
temin edersiniz. Çünkü çiftçinin şu anda en çok paraya
ihtiyacı olduğu dönem. İşte buğday hasadı yapılacak, yerine mısır
ekilecek, soya fasulyesi ekilecek; pamuk ekiliyor, birinci ürün mısır ekiliyor,
ayçiçeği ekiliyor. Gübre ihtiyacı var, tohum ihtiyacı var, akaryakıt ihtiyacı
var. Bunları karşılamak için bu prim desteklerini bir an evvel ödemeniz lazım.
Bu konuda da çiftçiye desteklerinizi bekliyoruz.
Yine buradan Adana’nın
Yumurtalık ilçesi Kaldırım kasabası, yine Adana’nın Karataş ilçesi,
Osmaniye’nin Kadirli ilçesi ve Mersin’in Tarsus ilçesinde tabii afet sonucunda
bir sel baskını yaşanmıştır, birçok çiftçimiz mağdur olmuştur. Buradan da
onlara geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Bakanlığın bu konuda bir an evvel
bir şeyler yapıp çiftçilerimize destek vermesini bekliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM VARLI (Devamla) –
Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun.
MUHARREM VARLI (Devamla) - Bu
vesileyle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Varlı.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sayın Başkan, gruplar adına da birkaç kelime etmek ister
arkadaşlarımız eğer müsaade ederseniz yerinden.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü
münasebetiyle -ki yarın idrak edilecek- Sayın Milletvekilinin yaptığı gündem
dışı konuşmayla ilgili huzurlarınızdayım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye’de tarım sektörü, diğer sektörler içerisinde önemli
bir yere sahip, Türkiye'nin hem ekonomisi hem sağladığı istihdam açısından
önemli paya sahip bir sektör.
Bugün, 2008 rakamları
itibarıyla, nüfusumuzun yaklaşık 18 milyonunu doğrudan ilgilendiren, yani
dörtte 1’ini ilgilendiren bir sektör üretim itibarıyla. İstihdam itibarıyla
keza 5 milyon 100 bin insanımızın istihdam edildiği bir sektör. O da yine
yaklaşık yüzde 25’e, 24,7’ye tekabül etmekte.
Tarımın gayrisafi hasılası 2008 yılında 57 milyar dolardır. Bu, hükûmeti devraldığımız dönemde 23,7 milyar dolar idi. Geçen
zaman içerisinde 2 kattan daha fazla bir artış tarımsal üretimde meydana
gelmiş. Tabii, daha önce geçen zaman içerisinde tarım nüfusu, tarımdaki
istihdam yüzde 35 idi. Yani yaklaşık 7,5 milyon vatandaşımızın çalıştığı bir
sektörde 23 milyar dolar, 23,7 milyar dolarlık bir hasıla
elde edilirken bugün 5 milyon vatandaşımız, çiftçimiz 57 milyarlık bir gayrisafi
hasıla elde etmekte. Bu da geçen zaman içerisinde tarım sektöründe verimliliğin
arttığının göstergesidir.
Tarımda, yine, nüfus ve
gayrisafi hasıla ilişkisine baktığımızda kişi başına
gelir bin dolar iken bugün 3.188 dolara çıkmıştır.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Nerede
o para Sayın Bakan? Biz bu köylülerle beraber yaşamıyor muyuz? Biz bu köylerde
gezmiyor muyuz?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – O para Türkiye’de, Türkiye'nin çiftçilerinde.
İhracat gelirleri açısından
da, değerli milletvekilleri, Türkiye’de tarım sektörü 4 milyar dolardan 11,4
milyar dolara çıkmıştır Türkiye'nin tarım ürünleri ihracatı. Bunlar, bu geçen
zaman içerisinde...
Ha, bu arada şunu da
söyleyeyim: Tabii, ithalatta da artış var fakat bizim ithalat hesaplamalarımızda,
bizim sistemimizde tarımsal hammaddeler de tarım sektörü içerisinde, yani
sanayinin kullandığı hammaddeler de tarım sektörü ithalatı olarak
değerlendirildiğinden dolayı, burada tarım sektörünün aleyhine bir durum çünkü
çıktısı başka sektörlerin ihracatı ama ithalat girdisi tarım sektörünün girdisi
olarak hesaplandığından orada bir farklılık ortaya çıkmakta. İthalatımızın
4,5 milyar doları tarımsal hammaddedir, bu da sanayinin kullandığı
hammaddelerdir. Gıda maddeleri açısından baktığımızda, yani Türkiye'nin gıda
maddeleri ithalatı ve ihracatı açısından değerlendirdiğimizde, Türkiye'nin gıda
maddeleri ihracatı 2008’de 10,7 milyar dolar iken, gıda maddeleri ithalatı 8,5
milyar dolar civarında. Burada ihracat açısından pozitif bir
denge söz konusu.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; uyguladığımız politikalarla, destekleme politikalarıyla, tarım
sektörünün temel sorunlarının çözümü yönünde attığımız adımlarla tarım sektörü
her gün biraz daha ileri bir noktaya gelmekte.
Şimdi, tarımsal desteklerin
mahiyetinden bahsediliyor. 2002 yılında -tabii, ister istemez, ben aslında bunu
çok fazla dillendirmek istemem ama sonuçta devraldığımız nokta burası-
Türkiye'nin tarım sektöründe desteklemede sadece dört tane kalem var. Nedir
bunlar? Doğrudan gelir desteği 1,5 milyar lira, 83 milyon lira hayvancılık, 186
milyon yağlı tohum desteği, yani pamuğa, ayçiçeğine vesaireye
tamamına verilen, 42 milyon da çay desteği, prim ve budama desteği, toplam 1
milyar 860 milyon lira.
Şimdi, biz bunları
çeşitlendirdik, bu destekleri ve bugün yağlı tohumlar örneğin, 2008’de
ödediğimiz miktar yağlı tohumda 871 milyon lira, hububat primi olarak
ödediğimiz 673 milyon lira, ki bunlar yoktu daha
önceden, biz başlattık bunları 2005 yılında. Hayvancılık destekleri sadece 83
milyon lirayken, bugün 1 milyar 330 milyon lira. Yüzde 4’ten yüzde 24’e çıktı
hayvancılık desteği. Türkiye'de mazot desteği 473 milyon lira ödendi, gübre
desteği 342 milyon lira ödendi ve bunun dışında çay desteği 165 milyon ödendi.
Sertifikalı fidan ve tohum -ki bizim dönemimizde yine başlayan bir destek- 92
milyon lira. Alternatif ürün desteği ödendi, patates siğiliyle ilgili 17,5
milyon. Tarım reformuyla ilgili, tarımsal sigortayla ilgili 2008’de sadece 48
milyon lira ödendi. Kırsal kalkınmayla ilgili 108 milyon ödendi. Kuraklık
desteği 549 milyon ödendi 2008’de ve 2008’de toplamda, değerli arkadaşlar, 5
milyar 876 milyon lira Türk çiftçisinin cebine nakden aktarılan, konan para.
Şimdi, buradan buraya geldik,
yeni destek kalemleri getirdik. Yeni makine, ekipman
desteğinden tutun, kırsal kalkınma desteği, yeni kooperatif desteği, aklınıza
tarımın geliştirilmesi ve kalkındırılmasıyla ilgili ne kadar destek çeşidi
varsa, sadece verimliliği artırmaya, çiftçinin gelirini ve rekabet gücünü
artırmaya dönük, bunların hepsi bu dönem içerisinde uygulamaya girdi.
Sadece tarımsal finansmanla
ilgili, örneğin yüzde 59 faizle çiftçi sadece 500 milyon lira kredi
kullanabilirken 2002 yılında, 2008 yılında 1 milyon çiftçi yaklaşık 8,3 milyar
lira kredi kullandı yüzde sıfır ila 13 arasında değişen faiz oranlarıyla.
BAŞKAN – Sayın Eker, bir
dakikanızı rica edeceğim.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Çeşitli İşler
1.- Genel Kurulu ziyaret eden Kore Cumhuriyeti Millî Savunma Komisyonu
Başkanı ve beraberindeki heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Kore Cumhuriyeti Millî Savunma Komisyonu Başkanı ve heyeti
Genel Kurulumuzu teşrif etmişlerdir. Yüce Meclisimiz adına kendilerine “Hoş
geldiniz.” diyoruz. (Alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları (Devam)
3.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, 14
Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı (Devam)
BAŞKAN – Buyurunuz efendim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Şimdi, tarımsal kredilerin
geri dönüş oranlarında da çok önemli bir artış var. Örneğin 2002 yılında Ziraat
Bankasının kullandırdığı kredinin sadece 100 lirasının 38 lirası geri gelirken,
100 lira kredinin 38’i geri gelirken bugün yüzde 97,6’sı geri dönüyor. Tarım
kredi kooperatiflerinin de 2002’de yüzde 71’dir geri dönüş oranı kredinin,
2008’de yüzde 92’ye çıkmıştır.
Şimdi, bu desteklere
özellikle prim desteğini biz… Biraz önce bahsettim, 186 milyon liradan 2008
yılında toplam prim destekleri, hububat dâhil, 1 milyar 646 milyon liraya
çıktı. Bununla hem kayıt içine alma düzeyi artıyor hem de üreticinin emeğinin
karşılığı biraz daha fazla verilmiş oluyor.
Hayvancılıkta öyle: Özellikle
hayvancılıktaki gelişme, beraberinde doğrudan hayvansal üretime de etki etmiş
ve Türkiye'nin süt üretimi 8 milyon tonlardan 12 milyon tonlara çıkmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yine bu dönem içerisinde mera ıslah çalışmalarına büyük önem
verilmiş, 2002 yılında 68 bin dekar iken mera ıslahı, 2008 yılında 470 bin
dekara çıkmıştır bir yıl içerisinde ıslah edilen mera alanı ve Hükûmetimiz döneminde 3 milyon 244 bin dekar alanda mera
ıslah çalışması yapılmıştır.
Şimdi, sağlanan destekler ve
yapılan ıslah çalışmalarıyla yem bitkileri üretim alanı 1,1 milyon hektardan
2,1 milyon hektar alana çıkmıştır. Bu yem bitkilerinde sağlanan destekle Türkiye'nin 50
milyon ton olan kaliteli kaba yem ihtiyacının yüzde 75’i karşılanır hâle
gelmiştir.
Yine, hayvancılık sektöründe
üretim ve verim artışı meydana geldi. Türkiye'nin et üretimi 1,4 milyon tondan 1,7 milyon
tona –ki, kayıtlı et üretimi bu- ve süt üretimi -biraz önce söylediğim gibi-
8,4 milyon tondan 12,3 milyon tona çıkmıştır.
Su ürünleri ilk defa Hükûmetimiz döneminde bir destek gördü -özellikle kültür balıkçılığı alanında- ve
Türkiye’de ilk defa destekleme kapsamına alınan bu üründe bugüne kadar 212
milyon lira -Hükûmetimiz döneminde- su ürünlerine
destek sağlandı. 61 bin tondan su ürünleri üretimi 140 bin tona çıktı. Dünya su
ürünleri üretiminde en fazla büyüyen 3’üncü ülke olmamızı sağladı bu gelişme.
Bu dönem içerisinde su ürünleri ihracatımızda da yüzde 340’lık bir artış
meydana geldi, 427 milyon dolara yükseldi.
Yeni destekleme kalemleri
-özellikle bu yıl devreye giren bakliyat- ilk defa olarak bakliyat üretimi
destekleme kapsamına alındı. Sertifikalı tohum üretimi: Daha önce de kullanımı
destekleme kapsamına almıştık biz, şimdi, üretimini de destekleme kapsamına
aldık yani kim sertifikalı tohum üretirse ona da bir destek sağlıyoruz.
Kırsal kalkınma desteği devam
ediyor. Bugüne kadar bin altı yüz küsur proje tamamlandı ve buraya 300 milyon
liranın üzerinde, biz, projelerin yüzde 50’sini hibe olarak karşıladık.
“Sertifikalı tarım
danışmanlığı” diye yeni bir destek sistemi getiriyoruz. 4 bin civarında,
sertifika alan, serbest piyasada çalışan tarım danışmalarına, biz bunları
istihdam eden çiftçilere de ayrı bir destek getiriyoruz; onun da bir iki gün
içerisinde tebliği yayınlanacak, Bakanlar Kurulu yayınladı.
Çiftlik Muhasebe Veri Ağı
desteği, ÇATAK, alternatif ürün desteği ve bombus
arısı desteği ki özellikle bu seracılıkta son derece de önemli. Çünkü arının
kullanılmadığı seralardaki sebze meyve üretiminde, arının kullanılmadığı
durumlarda döllenmenin sağlanabilmesi için “bitki
gelişim düzenleyicisi” dedikleri veya halkın “hormon” dediği kimyasal maddeler
kullanılmakta; biz bunun sona erdirilmesi, daha çok arı kullanılmasını sağlamak
amacıyla da bombus arısını da destekleme kapsamına
aldık.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; organize hayvancılık bölgeleri kurulmaya başlandı. Ki bu dönem
içerisinde 9 projeden 8’i organize hayvancılık ihtisas bölgesi ile ilgili,
projeleri hazırlandı, bunların çalışmaları sürüyor.
Türkiye, 150 bin ton
sertifikalı tohumluk kullanırken bugün 300 bin ton sertifikalı tohumluk
kullanıyor. Tabii, verimde bir artış meydana geliyor.
Meyve Bahçelerinin
Yenilenmesi Projesi’ni başlattık. Bu projede 226 milyon lira biz destek
sağladık bugüne kadar ve yaklaşık 900 bin dekar alanda yeni meyve bahçesi tesis
edildi Türkiye’de. Buradaki amaç, özellikle hem narenciyede hem diğer birtakım
meyvelerde sertifikalı ve virüsten ari fidanla bahçe
oluşturulması, hem verimi yüksek hem kalitesi yüksek ürünler elde etmektir.
Arazi toplulaştırma
çalışmaları, bizim üzerinde durduğumuz yine Türk çiftçisi lehine çok önemli bir
konu. Çünkü en çok şikâyetin geldiği konulardan bir tanesi budur. Türkiye'nin
miras yoluyla tarım arazilerinin 6 hektara yani 60 dönüme düşmüş olması ve
bunların da her birinin ortalama 7 parselden oluşmuş olması Türkiye’de 22
milyon civarındaki tarım arazisi parseli oluşmasına yol açmakta, bu hem büyük
bir ekonomik kayba hem de verim düşüklüğüne yol açmaktadır. Bununla ilgili
yaptığımız çalışmada Hükûmetimiz döneminde 562 bin
hektar alan tamamlandı. Şu anda da ilk defa 1 milyon hektarın üzerine çıkıldı
ve şu anda 400 bin hektar alanda da çalışma yapılıyor. Önümüzdeki yıldan
itibaren ki GAP bölgesinde 1 milyon 100 bin hektar alanın topluca bir
toplulaştırılması yapılacak
-sulamaya açılacak alandır bu- bunun dışında da Türkiye'nin diğer
bölgeleriyle ilgili olarak da her yıl 1 milyon hektar toplulaştırmayla ilgili
bir proje hazırladık; şu anda karar sürecinde.
Damla ve yağmurlama sulama
sistemleri yatırımlarına hem sıfır faizli kredi hem de yüzde 50 hibe desteği getirdik. İlk
defa bizim başlattığımız, bizim Türkiye'de çiftçiyle buluşturduğumuz bir sistem
bu. Sulama yatırımlarına sıfır faizli kredi getirdik, 42 bin çiftçi bundan
faydalandı. Sadece sıfır faizli krediden 574 milyon lira kredi kullandırıldı ve
1 milyon 275 bin dekar alanda damla sulama gerçekleştirildi. Buna Tarım
Bakanlığının 258 bin dekarı da dâhil edildiğinde, 1,5 milyon dekarın üzerinde
bir alanda, biz, son üç yıl içerisinde damla sulama sistemi hayata geçirdik.
Sebze meyve ile ilgili
Türkiye'de önemli bir adım atıldı. 2002 tarihinde Türkiye'nin yaklaşık 30 milyon
ton idi sebze meyve üretimi, bugün 40 milyon ton ve Türkiye'nin sebze meyve
üretimi ve ihracatı, giderek artan, sürekli artan bir sektör, bir alt grup.
Burada, sebze meyvede hem kullanılan ilaçların disiplin altına alınması,
Avrupa'da yasaklanan ilaçların ham maddelerinin Türkiye'de de yasaklanması
uygulamasına biz geçtik. Bu sene için, yetmiş dört aktif kimyasal maddeye
-kullanılan- yasak getirildi. Kimyasal maddelerin reçeteyle yazımı sistemini
başlattık. Keza, bayiliklerle ilgili bir düzenleme yaptık. Metil bromür
uygulamasına Türkiye'de son verdik. Bunlar, toplum sağlığıyla ilgili çok önemli
adımlar ve ihracatla ilgili de sürekli ihracatın önünü açan uygulamalar
yapıldı. En son geçen ay Rusya Federasyonu’yla bir ek memorandum imzalandı bu
sebze meyve ihracatıyla ilgili. Daha önce kural dışı mal götürenlerle ilgili
uygulamada ülkeye bir müeyyide uygulanması söz konusu idi. 1-2 defa da maalesef bu gerçekleşti.
Artık, ülkeye müeyyide yerine kişiye müeyyide yani birisi bir yanlış yapmışsa,
yanlış uygulama yapmışsa o kişiye uygulama yapılması konusunda bir anlaşmaya
varıldı. Şu anda da bu konuyla ilgili herhangi bir sorunumuz yok. Bunun
özellikle altını çizmek istiyorum.
Bir şey daha ifade etmek
istiyorum: Biz ihracatı da bir şekilde destekliyoruz yani gerek Para Kredi
Kurulu vasıtasıyla ihracatçıya sağlanan ek imkânlar sebebiyle hem narenciyede
hem diğer bazı meyve çeşitlerinde biz bunları da sağlıyoruz. Bunu da ilgililer
daha detaylarıyla biliyor. Türkiye'nin menfaatleri açısından biz her zaman bu
konularda çok fazla açıklama yapmayız.
Kırsal kalkınma desteklerinde
196 milyon lira 2006-2008 arasında gerçekleşen. Alet, ekipmanla
8.590 projeye 80 milyon lira ayrıca hibe sağlandı. Kooperatif desteklerinde 11
katlık bir artış meydana geldi. Desteklenen kooperatif sayısı geçen dönemde
287’den 1.491’e çıktı. Daha önce 87 milyon lira bizden önceki hükûmet vermişti, biz 1 milyar 27 milyon lira sağladık.
Burada da yine çok önemli bir gelişme meydana geldi.
Örgütlenmeye dönük
çalışmalarımız var. Özellikle yayım konusunda çiftçilerimizin doğrudan… Mesela
bugün de bir proje başlattık; 1000 Köye 100 000 Kitap Projesi -tarımla ilgili-
bugün hayata geçti, biraz önce onun çalışmasını başlattık. Çiftçinin özellikle
daha modern, daha verimli, daha yüksek teknoloji kullanarak, daha iyi…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız
sözlerinizi.
Buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
…daha yüksek verimlilikte,
daha kaliteli, daha yüksek standartta ürün üretmesi hem gelirinin artması hem
de rekabet gücünün artması yönünde bizim çabamız var. Bütün bu projeler aslında
bunlarla ilgili.
Sorun yok mu? Elbette sorun
var. Çünkü tarımın sorunsuz olması mümkün değil. Doğrudan tabiat şartlarına
bağlı; yağmur çok yağarsa da problem olur, yağmur az yağarsa da problem olur;
sel olur, işte, fırtına olur, deprem olur, bir sürü problemi olabiliyor
tarımın. Pazarla ilgili, pazar organizasyonuyla ilgili problemler olabiliyor.
Bunların da her birinin elbette çözümüyle ilgili biz çalışıyoruz, bundan sonra
da çalışacağız.
Ben bu vesileyle tüm
çiftçilerimizin, tüm milletimizin Dünya Çiftçiler Günü’nü kutluyorum ve
hayırlı, bol kazançlı, bereketli bir mahsul sezonu diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Eker.
Sayın milletvekilleri,
sisteme girmiş sayın vekil arkadaşlarımız, bu soru-cevap işlemi olmadığı için,
gündem dışı konuşma…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Efendim, Çiftçiler Günü nedeniyle…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Efendim, Sayın Bakan yirmi dakika konuştu ama bir şeye açıklık getirmek lazım.
BAŞKAN – Ama biliyorsunuz, İç
Tüzük böyle, beş dakika konuşuluyor ve böyle bir şey var. Değişiklik olduğu
zaman bunu da yerine getireceğiz herhâlde.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bir
şey söylemiyorum ama yani beş dakika bu konu konuşuluyor, Sayın Bakan yirmi
dakika konuşuyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sayın Başkan, sadece Çiftçiler Günü’nü kutlayacak arkadaşlarımız.
BAŞKAN – Çiftçiler Günü esas
yarın efendim.
Sayın milletvekilleri, şimdi
gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır. Ayrı ayrı okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu
ve 26 milletvekilinin, kamudaki taşeron şirket uygulamasının ve bu şirketlerde
çalışan işçilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/367)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gerekçesini aşağıda arz
ettiğimiz, Belediyeler ve kamu kuruluşlarında uygulanan taşeron şirket
uygulamasının, taşeron şirket işçilerinin bireysel hak ve özgürlüklerine
etkilerinin araştırılması, tespit edilen sorunların aşılması için gerekli
önlemlerin ve çözüm önerilerinin tespiti amacıyla Anayasa’nın 98 ve İçtüzüğün
104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve talep
ederiz. 06.05.2009
1) Mehmet
Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
2)
Muharrem İnce (Yalova)
3) Gökhan
Durgun (Hatay)
4)
Abdülaziz Yazar (Hatay)
5) Ali
Rıza Öztürk (Mersin)
6) Tekin
Bingöl (Ankara)
7) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
8) Rahmi Güner (Ordu)
9) Eşref Karaibrahim (Giresun)
10) Nevingaye Erbatur (Adana)
11) Yaşar
Ağyüz (Gaziantep)
12) Akif
Ekici (Gaziantep)
13) Faik Öztrak (Tekirdağ)
14) Orhan
Ziya Diren (Tokat)
15) Canan
Arıtman (İzmir)
16) Ahmet
Ersin (İzmir)
17)
Mehmet Akif Hamzaçebi (Trabzon)
18) Fatma
Nur Serter (İstanbul)
19) Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak)
20)
Hulusi Güvel (Adana)
21) Şahin
Mengü (Manisa)
22)
Birgen Keleş (İstanbul)
23)
Derviş Günday (Çorum)
24) Ali
Rıza Ertemür (Denizli)
25)
Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
26)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
27) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
Gerekçe:
Belediyeler ve kamu
kuruluşlarında bazı hizmetlerin yapılması özel şirketlere (taşeronlara)
bırakılmaktadır. Taşeron uygulaması olarak adlandırılan bu sistemde taşeron
firmalarda çalışan işçilerin bireysel hak ve özgürlüklerini tam olarak
kullanamadıkları basına yansımaktadır.
Taşeron şirket bünyesinde
çalışan işçilerin temel sorunları arasında, fazla süreli çalışma ve düşük ücret
uygulaması, tam bir sağlık hizmeti alamama sayılmaktadır. Ayrıca, bu işçilerin
sendikal olarak örgütlenmeleri önündeki bazı engellerin de bulunduğu ortadadır.
Yukarı da
izah ettiğimiz bu nedenlerle, belediyeler ve kamu kuruşlarında uygulanan
taşeron şirket uygulamasının, taşeron şirkette çalışan işçilerin bireysel hak
ve özgürlüklerine etkilerinin araştırılması, tespit edilen sorunlar konusunda
gerekli önlemlerin ve çözüm önerilerini tespit edilmesi amacıyla Anayasa'nın
98. ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 23 milletvekilinin, tekstil
sektöründeki krizin ve işçi çıkarma sorununun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/368)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2009'un ilk ayındaki işsizlik
oranı, Cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamına ulaşmıştır. Bu gidiş, istihdam
konusunda önümüzdeki süreçte yaşanabilecekler açısından ciddi endişeler
oluşturmaktadır. Söz konusu krizden en fazla etkilenen sektörlerden biri de
tekstildir. Tekstil; ekonomiye katkıları, ürettiği katma değer ve istihdamdaki
payı değerlendirildiğinde ülkemiz için önemi tartışmasız olan bir sektördür.
Ancak önemi bu kadar yüksek olan bu sektör, son derece büyük zorluklarla karşı
karşıyadır. Tekstil sektöründe, Eylül 2008'den bu yana 170 bin kayıtlı iş gücü
kaybı yaşanmıştır. Ancak kayıtdışı ekonomi oranı
düşünüldüğünde bu rakamın çok daha yüksek olduğu tahmin edilmektedir.
2007 Kasım'da 1 milyar 593
milyon dolarlık ihracat gerçekleştiren hazır giyim ve konfeksiyon,
2008'in aynı döneminde, yüzde 26'lık düşüşle, 1 milyar 176 milyon dolarlık
ihracat rakamına gerilemiştir. 2007 Ocak-Kasım döneminde 14 milyar 738 milyon
dolarlık ihracat gerçekleştiren sektör,
İstanbul Hazır Giyim ve
Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Başkanı'nın açıklamasına göre 8 ayda 5 bin
121 işyeri kapatılmıştır,143 bin kişi işsiz kalmıştır. Bunun karşılığında hâlâ
daha önlem alınmaması, sektördeki yatırımların görmezden gelinmesi ve çürümeye
bırakılması, sorunu daha da büyütmektir. Tekstilde yaşanan bu sıkıntıların
etkilerini en fazla hissedenlerden biri de elbette sektörde istihdam edilen
işçilerdir. Son dönemde özellikle tekstil sektöründe çalışan işçilerin yoğun
olarak işten çıkarıldığı bilinmektedir. Emek yoğun bir iş kolu olan tekstil
sektöründe 2.5 milyon kişi çalışmaktadır. Yaklaşık 10
milyon kişinin de geçimi bu yolla sağlanmaktadır. İşçi ve işveren açısından
ağır sonuçların her geçen gün daha fazla hissedildiği sektörde, sendikalar,
birlikler tarafından, SSK primlerinin ertelenmesi, enerji fiyatlarında % 50'lik
bir indirim yapılması ve ücretler üzerindeki vergi oranlarının azaltılması gibi
sorunun çözümü için çeşitli öneriler ifade edilmektedir. Ancak bu öneriler
dikkate alınmadığı gibi, hükûmetin kendisinin de
geliştirdiği bir önlem bulunmamaktadır.
Sonuçlarının çok geniş bir
kesimi etkileyeceği açık olan bu durum karşısında öncelikle; ivedi olarak
alınması gereken önlemler için derhal harekete geçilmelidir. Sektördeki krizi
bizzat yaşayanların önlem için ifade ettikleri çözümler önemsenmeli ve
değerlendirmeler bu yönde yapılmalıdır. Çok kısa vadede önlem alınmadığı taktirde artan işsizlik ve kapanan fabrikalar, çürümeye
bırakılan yatırımların sayısı daha da artacaktır.
Tekstil Sektörü’nde yaşanan
işçi çıkarmalarının nedenleri ve tekstilde yaşanan krizin etkilerinin
azaltılması için alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasa'nın 98. ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri gereğince
meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.04.05.2009
1) Çetin
Soysal (İstanbul)
2) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
3) Mehmet
Sevigen (İstanbul)
4) Fuat
Çay (Hatay)
5) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
6) Ali Arslan (Muğla)
7) Fevzi
Topuz (Muğla)
8) Gürol
Ergin (Muğla)
9)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
10) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
11) Nevingaye Erbatur (Adana)
12)
Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
13) Akif
Ekici (Gaziantep)
14) Ali
Rıza Ertemür (Denizli)
15)
Hulusi Güvel (Adana)
16) Kemal
Demirel (Bursa)
17)
Atilla Kart (Konya)
18) İsa
Gök (Mersin)
19)
Abdullah Özer (Bursa)
20) Ali Koçal (Zonguldak)
21) Atila Emek (Antalya)
22) Ahmet
Ersin (İzmir)
23) Ahmet
Küçük (Çanakkale)
24)
Gökhan Durgun (Hatay)
3.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 24 milletvekilinin, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu’da tarım ve hayvancılıkta yaşanan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/369)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgesi'nde geçim, tarım ve hayvancılıkla sağlanmaktadır. Önemli bir istihdam
alanı olan tarım ve hayvancılıkta son yıllarda ciddi oranda yaşanan gerileme
dikkat çekmektedir. Bu nedenle bölge çiftçisi zor ve sıkıntılı günler
geçirmektedir. Özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yaşanan tarımsal
kuraklık nedeniyle büyük zararlar meydana gelmektedir. Türkiye Ziraat Odaları
Birliği’nin değerlendirmelerine göre 2007 yılında kuraklığın tarıma verdiği
zarar 5 milyar TL’dir. Tarımda % 7.3 oranında küçülme
meydana gelmiştir. Kuraklığın il bazında ki etkilerinin tespiti amacıyla
yapılan ziraat odaları tarafından gerçekleştirilen bir çalışma sonucunda
Mardin, Şanlıurfa, Diyarbakır, Batman, Hakkari, Muş,
Siirt, Şırnak, Gaziantep, Elazığ illerinde buğday ve arpada zarar oranlarının %
90, kırmızı mercimekte ise zararın % 60’ı bulduğu belirtilmektedir. Bu bölgenin
yaklaşık olarak Türkiye buğday üretiminin yüzde 13'ünü, arpa üretiminin yüzde
16'sını, kırmızı mercimek üretiminin ise yüzde 86'sını gerçekleştirdiğini ifade
edilmektedir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde görülecek yüzde 90 azalmanın tüm
Türkiye'nin buğday, arpa ve kırmızı mercimek rekoltesinde
ciddi düşüşlere yol açabileceği ortadadır. Durumun bu kadar ciddi boyutlara
ulaşmış olmasına rağmen hala daha Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yaşanan
sıkıntıların giderilmesi için ciddi bir adım atılmamıştır.
Çiftçilerimizin yaşadığı
sıkıntı sadece tarımsal kuraklıkla sınırlı değildir. Çiftçilerimiz TEDAŞ’a olan borçlar nedeniyle de büyük bir sıkıntı
içindedir. Bu sıkıntının yaşandığı illerden biri olan Mardin’de geçimini
tarımdan sağlayan çiftçiler çok büyük zorluklar yaşamaktadır. Bölge çiftçisinin
yüzde 80'inin TEDAŞ'a çok yüksek miktarda borcu
vardır. Tarımsal sulamada kullanılan pompalardan kaynaklanan borçlara ilişkin
kesilen faturaların masa başında yazıldığı ifade edilmektedir. Trafoların çoğu
mühürlenmiştir. Sulama açısından başka bir alternatifi olmayan bölge çiftçisi
son derece büyük bir zorluk içindedir. Faturalandırmalar tarımsal sulama
üzerinden değil de sanayi elektriği üzerinden yapılmaktadır. Astronomik
rakamlara ulaşan elektrik borçları nedeniyle pek çok çiftçi hakkında yasal
yollara başvurulmuş haklarında icra işlemleri başlatılmıştır. Bölge çiftçisinin
tek geçim kaynağı olan tarım alanları bu nedenle işlenememekte dolayısıyla
bölgede büyük bir geçim sıkıntısı yaşanmaktadır.
Güneydoğu Anadolu'da tarımda
baş gösteren sıkıntıların benzerleri Doğu Anadolu'da hayvancılıkta
yaşanmaktadır.
Son yıllarda tarım
politikalarındaki yanlışlıklar nedeniyle artık tarım ve hayvancılık bitme
noktasına gelmiştir. Sayısı 30 milyon civarında olan büyük ve küçükbaş hayvan
sayısı son dönemde 7 milyona inmiştir. Bölgenin en önemli geçim kaynağı artık
iflas etme noktasına gelmiştir. Doğrudan desteklemenin kaldırılması,
teşviklerin yanlış verilmesi, pazar ve üretim açısından tarım ve hayvancılığın
ayrılmaz parçası olan sanayileşmede yaşanan özelleştirmeler bölgeyi iyice
fakirleştirmiştir.
Tarıma dayalı sanayileşmenin
bu şekilde bitirilmesi ile ürün alım garantisinin olmaması bölgede yaşayan
halkı göçe zorlamıştır. Koyunculukta Türkiye'yi besleyen Van, devlet desteğinin
çekilmesi ile birleşen güvenlik sorunu nedeniyle ihracat yapamaz hale gelmiştir.
Şekerpancarına getirilen kota nedeniyle tarımda da önemli sıkıntılar
yaşanmaktadır. Bölge koşulları yeterince değerlendirilmeden Türkiye'nin tüm
coğrafi bölgelerine aynı şekilde teşvik verilmesi sorunu çözmeye yönelik bir
adım değildir. Bölgesel kalkınma modelinin uygulanması gerekliliği, uzun süren
kış mevsimi, uzaklık, ihracatın artması için yapılacaklarda temel alınmalıdır.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgesi'nde tarım ve hayvancılıkta yaşanan sorunların nedenleri, bu sorunlarla,
tarım ve hayvancılıkta yaşanan gerilemenin önlenmesi için alınacak tedbirlerin
tespiti amacıyla, Anayasa'nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün
104. ve 105. maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını arz ve teklif
ederiz.
04.05.2009
1) Çetin Soysal (İstanbul)
2) Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (Malatya)
3) Mevlüt
Coşkuner (Isparta)
4) Mehmet Sevigen
(İstanbul)
5) Fuat Çay (Hatay)
6) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
7) Ali Arslan (Muğla)
8) Fevzi Topuz (Muğla)
9) Gürol Ergin (Muğla)
10) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
11) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
12)Nevingaye
Erbatur (Adana)
13) Hulusi Güvel (Adana)
14) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
15) Kemal Demirel (Bursa)
16) Algan
Hacaloğlu (İstanbul)
17) Atilla Kart (Konya)
18) İsa Gök (Mersin)
19) Akif Ekici (Gaziantep)
20) Abdullah Özer (Bursa)
21) Ali Koçal (Zonguldak)
22) Atila
Emek (Antalya)
23) Ahmet Ersin (İzmir)
24) Ahmet Küçük (Çanakkale)
25) Gökhan Durgun (Hatay)
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
C) Tezkereler
1.- Moğolistan Cumhuriyeti Parlamento Başkanı Damdin
Demberel’in davetine icabet edecek olan Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, beraberinde bir Parlamento heyetiyle
birlikte Moğolistan’a resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/792)
12
Mayıs 2009
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Köksal Toptan’ın, Moğolistan Cumhuriyeti Parlamento Başkanı Damdin Demberel’in davetine
icabet etmek üzere, beraberinde Parlamento heyetiyle, Moğolistan’a resmî
ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 6. Maddesi uyarınca Genel Kurul’un
tasviplerine sunulur.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar
yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.01
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.19
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER : Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatma
SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tezkeresinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi tezkereyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım:
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/148) ve (10/225) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin
ön görüşmelerinin Genel Kurulun 13/5/2009 günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu, 13.05.2009
Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından, TBMM İçtüzüğünün 19 uncu maddesi
gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını
arz ederim.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
TBMM Genel Kurul Gündeminin
Genel Görüşme ve Meclis Araştırması yapılmasına dair ön görüşmeler kısmının 93.
ve 170. sıralarında yer alan (10/148) ve (10/225) esas numaralı “Yaş Sebze ve
Meyve sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi”ne ilişkin Meclis araştırması önergelerinin
görüşmelerinin Genel Kurulun 13/5/2009 tarihli 89 uncu
Birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Lehte, aleyhte kim
konuşmak istiyor?
AHMET ORHAN (Manisa) – Lehte…
BAŞKAN – Buyurun.
AHMET ORHAN (Manisa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul gündeminin 93’üncü ve
170’inci sıralarında yer alan yaş sebze ve meyve sektöründe yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesine ilişkin Meclis
araştırma önergelerinin 13/5/2009 tarihli 89’uncu
Birleşimde ele alınması hususundaki önergesinin lehinde konuşmak üzere söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
dünyada meyve üretiminde Çin, Hindistan, Brezilya, ABD gibi büyük ülkeler ilk
sıraları almaktadır ancak ülkemizin kendisinden daha küçük İspanya ve
İtalya’nın gerisinde kalması mevcut çalışmalarımızın, imkânlarımızın elverişli
olmasına rağmen, yeterli seviyede olmadığı sonucunu doğurmaktadır.
80’li yılların başında,
işlenmiş gıdalar dünya tarımsal ürün ticaretinin yarısından daha azını
oluştururken, günümüzde bu oran yüzde 60’ın üzerinde seyretmektedir. Brezilya
bu konuda ilginç bir örnektir. Dünya portakal üretiminde 1’inci sırada bulunan
bu ülkenin ismine, ihracatçı ülkeler listesinin üst sıralarında rastlayamıyoruz
çünkü bu ülke işlenmemiş portakal yerine, daha yüksek katma değeri olan
portakal suyu konsantresi ihraç etmeyi tercih
etmektedir.
Meyve sebze üreticileri,
tarımsal desteklerin verilmesinde daima ikinci planda kalmışlardır. Hâlbuki
ülkemizin tarımsal üretim yapısı, meyve sebze üretiminin öncelikli olarak
desteklenmesini gerektirmektedir. Bu ürünler yüksek katma değerli ürünlerdir.
Meyve sebze üreticilerinin
uğradığı haksızlığın en çarpıcı örneklerinden birisi de doğrudan gelir desteği
uygulamasında yaşanmaktadır. 10 dönüm buğday tarlasıyla 10 dönüm narenciye
bahçesine aynı miktarda, toptancı zihniyetle destek verilmektedir. Meyve sebze
gibi yüksek katma değerli ürünlerin desteklenmesi hâlinde, hem Türk çiftçisinin
reel geliri artacak hem daha yüksek istihdam sağlanacak hem de daha fazla döviz
girdisi elde edilecektir. Hele içinde bulunduğumuz yüzde 15,5 seviyelerinde,
tarım dışı yüzde 19 seviyesindeki işsizlik ülkemizi kavururken yaş meyve sebze
üretiminin bu sorunumuzun çözümüne getireceği katkıyı da unutmamak gerekiyor.
Değerli milletvekilleri,
sorunlar üretim aşamasında başlamaktadır. Maliyetler yüksektir. Akaryakıt,
ilaç, gübre girdilerinin fiyatlarının yüksek olması, maliyeti olumsuz
etkilemektedir. Ürünlerimizin kalitesiyle ilgili ciddi sorunlar yaşanmaktadır
maalesef. Tür çeşitliliğinin az olması, ürün hasadının yılın sadece birkaç
ayıyla sınırlı olmasıdır. Hâlbuki tür çeşitliliği sağlanabilse yılın her ayında
pazara mal arz etme imkânı doğacaktır. Gereğinden fazla kullanılan kimyasal
ilaçların kalıntıları ürün pazarlanmasında sorunlara yol açmaktadır. Aynı
zamanda, aşırı ilaç kullanımı doğal dengeyi de maalesef bozmaktadır.
Seracılık desteklenmelidir.
Seracılığın gelişmesiyle birlikte hem küçük ölçekli arazilerden tatmin edici
bir gelir elde etmek mümkün olacak hem de yılın büyük bir kısmında piyasaya mal
arz etmek imkânı olacaktır. Ayrıca da köyden şehre göçün önlenmesinde de seracılık
ciddi bir katkı sağlayabilir.
Değerli milletvekilleri, yaş
meyve ve sebze üretimiyle ilgili önemli bölgelerden birisi de şüphesiz ki Ege
Bölgesi’dir. Bölgemizde ürünlerden yaş üzüm, meyve ihracatı içerisinde önemli
bir yer işgal etmektedir. Özellikle Manisa’da tarımla uğraşan nüfus oranı
Türkiye'nin ortalaması üzerine bile çıkmakta, yüzde 45’ler seviyesine
varmaktadır. Başta Manisa olmak üzere, İzmir ve Denizli illerimizde 1 milyona
yakın insanımız geçimini üzümden sağlamaktadır. Bölgemizdeki bu tür ürünlerde
faaliyet gösteren çiftçilerimizin millî ekonomiye katkısı, yaş ve çekirdeksiz
kuru üzüm olarak, ihracat gelirleri itibarıyla 500 milyon Amerikan doları
seviyesine ulaşmaktadır. Sadece Manisa’mızın Alaşehir ve Sarıgöl ilçelerinde 20
bin ton ile başlayan yaş üzüm ihracatımız bugün 200 bin tonlara ulaşmıştır. Yaş
üzüm ihracatında yaşanan en büyük sorun, ilaçlama teknikleri, uygulamaları ve
kullanım eğitiminin eksikliğiyle kalıntı problemidir. Üzüm üreticisi sahipsiz
kalmış durumdadır. Bu önemli döviz girdisini sağlayan üzüm üreticisi mutlaka
desteklenmelidir.
Değerli milletvekilleri, yaş
sebze ve meyve deyince domatese ayrıca bir göz atmak gerektiği orta yerdedir.
Domates, sebzeler içerisinde en önemli döviz girdi kaynağımızdır, yaygın bir
üründür. Türk çiftçimizin önemli bir kısmının da aynı zamanda geçim kaynağıdır.
Söz konusu değindiğimiz maliyet yüksekliği ve geçen sezonda Rusya’nın kalıntı
bahanesi nedeniyle de bu zarar büyümüş, domates tarlada kalmış, domates
üreticisi perişan olmuştur. Pazar konumundaki bazı ülkelerde, mesela Rusya’da
piyasalar oturmadığı, firmalar kurumsallaşmadığı için önemli sorunlar
yaşanmaktadır. Bu durumun önüne geçebilmek için sağlam bir finansal sistemin
kurulmasına ihtiyaç vardır.
Ülkemizde meyve sebze
sektörünün gelişmesi hepimizin ortak arzusudur. Bu gelişmenin sağlanabilmesi
için öncelikli hedeflerimizin belirlenmesi, bu hedeflere ulaşma konusunda var
olan engellerin tespit edilmesi ve bu engellerin nasıl ortadan kaldırılacağı konusunda
çözüm yolları üretilmesi gerekmektedir.
Bunlar yapıldığı takdirde
meyve sebze sektörümüz iç ve dış talebe cevap verecek, Türk çiftçisinin
gelirini artıracak bir üretim yapısına kavuşacaktır. Bu konuda herkese önemli
görevler düşmektedir.
Türk çiftçisi her şeyin en
iyisine layıktır. Bu onurlu milletimizin efendileri maalesef 2002 yılından
itibaren kasıtlı olarak geriye götürülmek istenmektedir. Bu kasıt
çiftçilerimizin hayatının her safhasında net bir şekilde görülmektedir. Küçük
bir örnek vermek gerekirse: 2002 yılında kilogramı 40 kuruş olan buğday 2009
yılında yine 40-45 kuruş seviyesinde seyretmeye devam etmektedir yani çiftçi
ürettiği ürünü aynı fiyat aralığında satmaya devam ediyor. Buna karşın
elektrikte, gübrede, mazot fiyatlarında önemli oranda artışlar yaşanmaktadır.
Bu çarpık, yüksek girdi maliyetlerindeki dengesiz ve abartılı artışlar,
ülkemizin en önemli yapı taşlarından olan Türk çiftçisinin belini bükmüştür.
Bu zorluklarla üretim yapmaya
çalışan çiftçimiz, şu an sezon üretiminde kronik hâle gelmiş olan elektrik
borcuyla boğuşmaktadır. Bu vesileyle, içinde bulunduğumuz dönemde sulama
faaliyetlerinin yoğunlaşması nedeniyle tarımsal sulamada kullanılan, ödenmeyen,
ödenemeyen elektrik bedellerinin baskısından çiftçilerimiz mutlaka kurtarılmalıdır.
Onca olumsuzluğa rağmen
üretim yapan Türk çiftçisinin üretimi içinde yaş sebze meyve önemli bir yer
tutmaktadır. Çiftçiler zor şartların yükünü en ağır hisseden kesim olarak
karşımıza çıkmaktadır. Bu konuda son yıllarda yaşanan önemli sorunlar had
safhalara ulaşmıştır. Bu konuda Hükûmetin Tarım
Bakanlığının üstüne düşen görevi, ARGE çalışmalarını, ülkemizdeki mevcut
imkânları verimli kullanamaması ve geliştirememesi sonucu Türk çiftçisi ve
ülkemiz lehine gelişmemektedir.
Türkiye’den AB ülkeleri ve
Rusya’ya ihracatı yapılan ürünler arasında yaş sebze ve meyve önemli bir yer
işgal ediyor. Türkiye ve Rusya arasında, 2008 Ağustos ayı içinde Rusya’nın bir
iç genelge yayınlayarak Türk mallarına tarife dışı engel uygulamasıyla başlayıp
belli bir süre sonra son bulan, ekonomik açıdan çok uzun olan bu süre sonunda
sıkıntılar yaşanmıştır. Üreticiler şu anda, ürettikleri ürünün maalesef
masraflarını karşılayamadıkları…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz.
AHMET ORHAN (Devamla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
…ve borç batağında oldukları
bir dönemde iki ülke arasında yaşanan sorun nedeniyle yaş sebze ve meyve
sektörü çok büyük ekonomik zarara uğramıştır. Ürünleri en yoğun olarak bu
dönemde tarlada çürümeye bırakılmıştır. Bu konuda ilgili bakanlıklar geç kalmış
ve önlemini alamadıkları hususların ağır faturasını Türk çiftçisi ve yaş sebze
meyve sektörü ağır ekonomik ve manevi bir bedelle ödemiştir. Türk tarımının ve
yaş sebze meyve sektöründeki sorunların geleceğimiz için süratle çözümlenmesi
gerekmektedir.
Bu çerçevede, sorunların
ivedilikle çözümlenip planlanmasının yapılması, gereken hedeflere süratle
ulaşabilmek temennisiyle araştırma önergesi hazırlığında çalışma yaparken,
organik tarımla uğraşan ve tarım içinde yaş sebze ve meyve üretiminin
aşamalarında bulunmuş bir milletvekili olarak bu hususta göstermiş olduğunuz
hassasiyetinize teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Orhan.
Grup
önerisi lehinde Antalya Milletvekili Osman Kaptan. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Kaptan.
OSMAN KAPTAN (Antalya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; yaş sebze ve meyve sektörünün sorunları
konusunda verilen araştırma önergesi konusunda söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım. Bu arada, sözlerime başlamadan önce Dünya Çiftçiler
Günü’nü de kutluyorum.
Sayın arkadaşlarım, ülkemiz
yaş sebze ve meyve üretiminde yılda 42- 43 milyon tonla Çin, Hindistan ve
Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra dünyada 4’üncü sırada yer almaktadır.
Ülkemizde üretilen 42-43 milyon ton yaş sebze ve meyvenin 16 milyon tonu meyve,
26 milyon tonu da sebzedir.
Sebze üretiminde: Dünyada
yaklaşık 116 milyon ton domates üretilmektedir; bu miktarın yaklaşık 16 milyon
tonu AB ülkelerinde, 8 milyon tonu da ülkemizde üretilmektedir. Dünya domates
üretiminin yüzde 7’si, AB ülkeleri içindeki üretimin de yarısı ülkemizde yapılmaktadır.
Domates üretiminde AB ülkeleri içinde 1’inci sıradayız, yine aynı şekilde,
patlıcanda, biberde, salatalıkta 1’inci sıradayız.
Meyve üretiminde: AB ülkeleri
içinde, fındıkta, kayısıda, incirde, kirazda, kavunda, karpuzda 1’inci
sıradayız; elmada, portakalda, mandalinada, limonda 3’üncü sıradayız -tabii ki
Finike portakalında ve kalitesinde dünya 1’incisiyiz- armutta, şeftalide, üzümde
ise 4’üncü sıradayız. Ancak, ihracatta ne yazık ki aynı başarıyı
gösteremiyoruz. Peki niye gösteremiyoruz? Bunda sorun
çiftçilerde mi, sorun siyasal iktidarda mı, yoksa ihracat yaptığımız ülkelerde
mi? Bu konuların araştırılması gerekiyor, o nedenle bu önergenin lehinde söz
almış bulunuyorum. Ürettiğimiz yaş meyve ve sebzenin ancak yüzde 3’ünü, 4’ünü
ihraç edebiliyoruz, bu rakam da konunun ciddi olarak ele alınmasını gösteriyor.
İhraç ettiğimiz ürünlerin
üçte 2’sini AB ülkelerine, üçte 1’ini Rusya’ya ihraç ediyoruz ve Rusya’yla da
sık sık sorun yaşıyoruz. Soruna baktığımız zaman,
Rusya “Bizimle ilgili değil.” diyor, bizim Hükûmete
baktığımız zaman, bizim Hükûmet “Sorumlu biz değil,
Rusya.” diyor. Peki, arkadaşlar, Rusya üzerine almıyor, Hükûmet
üzerine almıyor, sorumlu çiftçi mi? Bunun araştırılması gerekiyor. Çiftçi de
değil. Rakip ülkeler, bir yıl önceden ne satacaksa onu, üretilmeden önce, pazar
bulmaya da dönük olarak bir planlıyor, planlama yapıyor ama biz, pazar
bulamadığımız, ihracat yapamadığımız zaman ürün dalında kalıyor. Biz, o yıl ne
varsa onu üretiyoruz; satamıyoruz, elimizde kalıyor ya dalında kalıyor ya
döküyoruz veyahut da ürünü ucuza satıyoruz. Üretici “Zarar ediyorum.” diye bu
sefer ürünü değiştirmek zorunda kalıyor. Örneğin, pamuk ekimini bırakıyor,
yerine portakal ve limon fidanı dikiyor. Çiftçi dört beş yıl toprağı sürüyor,
suluyor, ilaçlıyor, gübreliyor, her türlü bakımı yapıyor. Ağaçlar dört beş yıl
sonra meyve vermeye başlıyor. Bu sefer de pazar yok, satılamıyor. Bu kez de
narenciye para etmiyor diye portakalı, limon bahçesini çiftçilerimiz köklüyor,
söküyor, sebzeye dönüyor. Sebze de öyle kolay üretilmiyor. Camekândı, seraydı,
naylondu, kışın yağmurdu, çamurdu, fırtınaydı, doluydu, dondu, seldi derken
çiftçilerimiz perişan oluyor. Bu kısır döngü devam edip gidiyor. İlaç, gübre,
naylon, mazot, elektrik gibi girdilerin fiyatı sürekli artıyor. Yaş sebze ve
meyve fiyatlarıysa sürekli yerinde sayıyor veyahut geriye gidiyor, üretici
mağdur oluyor.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak geçen dönem, 22’nci Dönemde bu konunun üzerine eğildik. Burada
yaptığımız gündem dışı konuşmalar ve verdiğimiz araştırma önergelerine iktidar
partisi tarafından gerekli ilgi gösterilmedi. Biz bunun üzerine Ocak 2006
yılında Grup Başkan Vekilimiz Sayın Kemal Anadol
Bey’in başkanlığında 22 milletvekili İzmir Seferihisar’dan Hatay Samandağ’ına
kadar
Şimdi, bu raporlar, araştırma
komisyonları kuruluyor, çalışmalar yapılıyor, rapor hazırlanıyor, yüce Meclise
sunuluyor ama rafta kalıyor, rafta. Bu konuda İç Tüzük değiştirilerek gereği
yapılmalıdır. Nedir gereği? İlgili bakan, üç ayda veyahut altı ayda bir Meclise
ne yaptığı konusunda bilgi vermek durumunda olmalıdır. Komisyon kuracağız, biz
komisyonun kurulmasını istiyoruz, Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği bu
araştırma önergesinin gündeme alınmasını istiyoruz, destekliyoruz. Ancak,
desteklendikten sonra… Komisyonun burada kabul edilip edilmeyeceğini bilmiyoruz
tabii, iktidarın durumuna bağlı ama biz destekliyoruz, desteklendiği zaman
kabul edilse, rapor hazırlansa, rapor hazırlandığı zaman da rafta kalıyor,
rafta. Bu konuda yüce Meclis gereğini yapmalıdır, bunun bir müeyyidesi
olmalıdır. İlgili bakanların kulağının bir tarafından girip bir tarafından
çıkmamalıdır, gereğini yapmalıdır.
Çiftçilerimizin,
üreticilerimizin, sebze ve meyve üreticilerimizin birtakım sorunları vardır, bu
sorunların çözülmesi gerekiyor. Tahlil laboratuvarlarından
hal yasasına kadar, üretim planlamasına kadar, girdi fiyatlarının güncel
artmasına ama ürünlerin ihraç edilmemesine, elde kalmasına kadar birtakım
sorunlar vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
OSMAN KAPTAN (Devamla) – Peki
Sayın Başkanım.
Sadece bizim ülkemizdeki
sorunlar değil diğer benzer ülkelerdeki sorunlar da nelerdir, rakip ülkelerimiz
ne yapıyor? Rakip ülkelerde elimizdeki birtakım pazarları başka ülkeler alıyor,
o ülkeler neden alıyor? Bu konunun dış ülkeler boyutunda da ihracat yaptığımız
pazar ülkeleri boyutu da incelenmelidir. Özellikle tahlil laboratuvarları
konusunda gerekli önlemler alınmalıdır, üretim planlaması yapılmalıdır, hal
yasası çıkarılmalıdır. İktidarıyla muhalefetiyle, bu konunun ciddi olarak
üzerinde durmamız gerekmektedir diye düşünüyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Kaptan.
Aleyhine Mersin Milletvekili
Ali Er. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Er.
ALİ ER (Mersin) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Yüce heyetimizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. MHP’den bir grup arkadaşımızın vermiş olduğu araştırma
önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii ki
Türkiye’de yaş sebze meyve dendiği zaman çok geniş bir kapsama alanı var.
Türkiye’de yaş meyve sebze dendiği zaman bütün bölgeleri ve çiftçiyi
ilgilendiren bir alan. Onun için, uzun yıllardır Parlamentoda bulunan bir
arkadaşınız olarak, en önemsediğim konulardan bir tanesi.
Bu konuyla ilgili daha önce
bir araştırma önergesi verilmişti. Yani bundan iki yıl önce 15/3/2006
tarihinde ve Türkiye’de, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ilk kez bir araştırma
önergesi verilmiş ve kabul edilmiş, arkasından da bu konunun araştırılması için
bir araştırma komisyonu oluşturulmuştu. Araştırma Komisyonuna seçilen
arkadaşlarımızın destekleriyle de o Komisyonun Başkanlığını o dönemde ben
yapmıştım. O gün de beraber çalıştığımız arkadaşlarla birlikte Türkiye'nin yaş
meyve sebzeyle ilgili bütün problemleri hakkında önce Ankara’da kurum ve
kuruluşlarda, daha sonra da Anadolu’nun birçok iline giderek mahallinde
üreticilerle ve ihracatçılarla görüşmeler, konuşmalar yapmıştık ve o konuda
geniş kapsamlı bir araştırma bu heyet tarafından yapıldı ve yıl
sonuna doğru da Türkiye Büyük Millet Meclisine bu heyetin yaptığı
araştırma netice olarak, rapor olarak takdim edildi.
Tabii o Araştırma Komisyonu
Raporu’nu Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri alırlar okurlarsa
bugün Türk çiftçisinin içinde bulunduğu, özellikle yaş meyve ve sebze
üreticilerinin içinde bulunduğu ve hâlâ da bulunmakta devam ettiği birçok
problemden orada uzun uzadıya bahsediliyor.
Bu araştırmanın üzerinden çok
zaman geçmedi. Ben burada şunu söylüyorum: Bu Araştırma Komisyonunun Raporu
gerçekten hem Hükûmet tarafından hem bütün
milletvekilleri tarafından okunur anlaşılırsa Türkiye’de yaş meyve sebze
üreticilerinin problemleri anlaşılmış olur ve bu yoldan hareketle de çözüm
noktasına doğru gideriz.
Değerli
arkadaşlar, tabii ki Türkiye Büyük Millet Meclisinde böyle bir konunun gündeme
gelmesi hep beraber hepimizi memnun eder ama biraz önce arkadaşlarımızın
söylediği gibi, uzun yıllardır Türkiye Büyük Millet Meclisinde böyle şeyler
gündeme geldiği hâlde hiç gündeme alınmazken geçen dönem Adalet ve Kalkınma
Partisi İktidarının desteğiyle bu konu gündeme alınmış ve uzun bir araştırmanın
neticesinde rapora bağlanmıştı. Ben bu rapora bağlandıktan
sonra ve evvel Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti Türk
çiftçileriyle ilgili neler yapabildi, neler yaptı, onları birazcık şöyle, bu
konuyu görüşmek üzere görevlendirildiğim andan itibaren araştırdım, ne
yapılabildi, ne yapıldı, bununla ilgili hangi gelişmeler oldu, onlara şöyle bir
baktım. Tabii bizim için bunları araştırmaktan çok, bu araştırılıp
getirildikten sonra neticeye müteallik neler yaptık onları takip etmemiz
gerekli. Yoksa Türkiye Büyük Millet Meclisine araştırma yapılır getirilir,
başka bir şey de yapılmazsa neticede hiç başarıya ulaşmamız mümkün değil.
Tabii bu Hükûmet
gerçekten, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti, Türk
çiftçisinin geçmişte özlemini çektiği birçok meseleleri gündeme getirdi ve
yürürlüğe koydu. Şöyle kısa kısa
bunlara değinmek isterim: Kredi faizlerinin düşürülmesi, kredi borçlarının
yeniden yapılandırılması, enerji borçlarının yeniden yapılandırılması, mazot
desteği, gübre desteği, efendim, sertifikalı tohum desteği, toprak analizine
destek, tarım sigortasına devlet desteği, damlama sulamayla ilgili, efendim,
yüzde 50 hibe desteği, beş yıl, efendim, sıfır faizli destekler, ilk defa
kuraklığa, efendim, nakit para olarak destek verilmesi konusu gerçekten Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetinin geçmişte yapılmayanın
yapıldığının anlatılır bir şeklidir.
Diğer taraftan KDV
oranlarının düşürülmesi yüzde 18’den yüzde 8’e, sertifikalı tohumda da yüzde
8’den yüzde 1’e düşürülmesi gerçekten bu Hükûmetin
takdire şayan yanıdır.
Diğer taraftan -narenciye
konusu özellikle benim bölgemi çok ilgilendiriyor- narenciyeye ilk kez Türkiye
Cumhuriyeti tarihinde ton başına 125 dolar destek verilmiştir, üzüme 50 dolar
verilmiştir, domatese 50 dolar verilmiştir. Bu da bizim yıllardır özlemini
çektiğimiz konulardır. Bunun için Hükûmete
gerçekten teşekkür ediyorum.
Bununla birlikte, bu bizim
raporumuzdan önce ve sonra birçok hukuki düzenleme yapmıştır. Türk çiftçisinin
gerçekten özlemini çektiği Tarım Kanunu, Toprak Koruma ve Arazi Kanunu, Organik
Tarım Kanunu, Tarım Sigortası Kanunu, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme
Kurumu Kanunu, Ziraat Odaları Birliği Kanunu gibi birçok da hukuki düzenlemeler
yapmıştır.
Değerli arkadaşlar, şimdi bu
kürsülerde hepimiz her zaman konuşuyoruz. Tabii ki kürsülerde konuşurken,
yapılması gerekeni hep beraber söylerken iktidar olduğunuz zaman da bunları
yapmanız gerekli. Ben bu Parlamentoda tam yirmi iki yılı bitirdim, yirmi üçüncü
yıla döndüm.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– Ben sizi yeni görüyorum.
ALİ ER (Devamla) – İnanın
yirmi iki yıldır hep bu kürsüden Türk çiftçisini savunduk, tarım kesimini
savunduk. Söyledik ama yapılmadı bir şey, söyledik ama yapılmadı bir şey,
söyledik ama yapılmadı bir şey. Ama şimdi, peki, bu Hükûmetin
eksiği yok mu, bu Hükûmetin yapamadığı yok mu? Var.
Ama inanın samimiyetimle söylüyorum, yani bu Hükûmetin
Türk çiftçisinin desteklenmesiyle ilgili çok yaptığı şeyler de var. Bunu evvela
takdir etmemiz lazım. Benim Parlamentoda eksiğini gördüğüm bir şey var…
OSMAN KAPTAN (Antalya) – Ali
Ağabey, sen Hükûmeti desteklemekten başka bir şey
yapmıyorsun.
ALİ ER (Devamla) –
Arkadaşlar, şimdi, bakın, zabıtlara bakın, ben hayatımda yerimden hiç kimseye
laf atmadım. Samimi söylüyorum. Çünkü biz çocuk değiliz, ilkokul öğrencileri
değiliz, milletin seçtiği seçkin insanlar olmamız lazım, birbirimizi dinlememiz
lazım. Ben sizi nasıl dinliyorsam -benim sizden ricam- bizi de dinleyin, sonra
söyleyeceğiniz bir şey varsa söyleyin. Yani oradan buraya, buradan oraya laf
atmanın hiçbir anlamı, manası yok.
AKİF AKKUŞ (Mersin) –
Seviyoruz seni.
ALİ ER (Devamla) – Şimdi,
değerli arkadaşlar -Türk çiftçisi- iştigal ettiği alan itibarıyla, yaptığı iş
itibarıyla gerçekten çiftçilik olayı dünyanın en zor mesleği. Benim kendim mecrefe yaparak, limon keserek, çapa sallayarak geldim.
Bunu birçok arkadaşım biliyor burada. Dünyada benim gördüğüm üç tane zor meslek
var: Birisi çiftçilik, birisi çobanlık, birisi de kamyon şoförlüğü. Çünkü
koyunu sabaha kadar güdersin. O soğukta koyunu gütmek kolay değil. Akşama kadar
çapa sallarsın, insanın otuz iki kemiği birden sızlar çapayı sallarken, kolay
değil. Yaz kış, efendim, yolda kamyon sürersin, kışın soğukta donarsın, yazın
sıcakta terlersin. Yani bunlar kolay meslekler değil. Burada konuşmayla değil,
bunu yaşayarak bir yere varılır.
Ben şahsen bir milletvekili
olarak, geçmişte bunları yaşadım ve gururla yaşadım, gururla da yaşadığım için
Yüce Allah’a hamdediyorum. Ama burada gördüğüm uzun
yıllardır: İktidar olursan, muhalefetin söylediğine “Hayır, bu olmaz.”;
muhalefet olursan, iktidarın söylediğine “Hayır, bunların her yaptığı kötü.” Bu
âdetten Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir defa kurtulması lazım.
Evet, bu İktidarın
yaptıklarını söyleyeceksiniz evvela. Ben, bu İktidara, Türk çiftçisi adına,
yaptıklarından dolayı teşekkür ediyorum. Açıkça söylüyorum, bunda bir şey yok.
Ama yapamadıkları için de eleştiririm, kendi partim de olsa eleştiririm. Benim
bütün partilerden ricam bu.
OSMAN KAPTAN (Antalya) –
Çiftçi “Külahıma anlat.” diyor Ali Ağabey.
ALİ ER (Devamla) - Yani
sayarsınız, biraz önce benim saydıklarımı sayarsınız “Arkadaşlar, bunlardan
dolayı teşekkür ederiz.” dersiniz. Ama “Şunları yapamadınız, bunları niçin
yapmıyorsunuz?” derseniz, bizim o raporumuzda bunların hepsi var. Orada
anlatmışız, demişiz ki: “Türk çiftçisinin ihtiyacı, muhtaç olduğu hukuki
düzenlemeler, idari düzenlemeler bunlar. Efendim, bunları yerine getirirseniz
Türk çiftçisi rahat eder, iyi noktaya doğru gelir.” İşte o raporun içinde hepsi
var. Araştırma yapmaya falan gerek yok, samimi söylüyorum, bu raporun içinde
hepsi var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurun.
ALİ ER (Devamla) – Biz onu
yazmışız heyet olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve Hükûmete
takdim etmişiz. Onun içine bakılırsa araştırmayı yapmışız, her şeyimiz hazır.
İcraat noktasında gelin hep beraber Hükûmetle
görüşmeler yapalım, Hükûmetin eksiği varsa onu hep
birlikte destekleyelim. Hukuki düzenlemelerde eksiklikler varsa onu hep beraber
destekleyelim, idari düzenlemede eksiklikler varsa hep beraber onu
destekleyelim, hep birlikte destekleyelim. Yoksa tekrar aynı şeyleri araştırıp
aynı şeyleri gündeme getirmeye gerek yok. Çünkü bu araştırmanın içinde hepsi
var, yüz yıl geçse gene var içinde; çok geniş kapsamlı bir araştırma yaptık
çünkü arkadaşlarımızla beraber o zaman.
Onun için benim sizden ricam,
bu geçen dönem yaptığımız, efendim, çalışmanın neticesinde varabileceğimiz
noktada Hükûmete destek olalım, o noktaya doğru bir
çalışma yapalım ve Türk çiftçisinin huzura kavuşması için elimizden gelen
gayreti gösterelim diyorum.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Er.
Aleyhinde Sakarya
Milletvekili Ayhan Sefer Üstün.
Buyurun Sayın Üstün.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) –
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekillerimiz; Milliyetçi Hareket Partisinin
vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bildiğiniz
üzere Genel Kurulumuz 12/5/2009 tarihinde gündemle
ilgili kararını almış idi. Buna göre 1’inci sırada Türk Ceza Kanunu Tasarısı ve
2’nci sırada da Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti
Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale
İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının görüşülmesini kararlaştırmıştı.
Yani, bugün yasama
faaliyetlerine ayırmış idik zamanımızı, gündemimizi. Ancak Meclisimizin değerli
grubu olan Milliyetçi Hareket Partisi şimdi farklı bir öneriyle geliyor, diyor
ki: “Bugün yasama çalışmalarını bir kenara koyalım, denetim faaliyetlerini
yapalım. Bu denetim faaliyetleri içerisinde de yaş sebze ve meyve sektöründe
yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesine
ilişkin bir Meclis araştırması komisyonu kuralım.” Kısaca
özeti bu.
Değerli arkadaşlar, bu Meclis
gerek 22’nci Dönemde gerek 23’üncü Dönemde sırası geldiğinde denetim konularını
fazlasıyla yapmıştır, sırası geldiğinde de yasama faaliyetlerine eğilmiştir.
Hakikaten geçen dönem baktığımızda, özellikle 22’nci Dönemde, daha önceki
dönemlere oranla araştırma komisyonu açısından baktığınızda, yazılı veya sözlü
sorulara verilen cevaplar açısından baktığınızda denetim faaliyetlerinin çok
fazlaca yapıldığını görmekteyiz. Bu çerçevede aşağı yukarı aynı konuyla ilgili
olarak, bire bir neredeyse yani isimleri, içerikleri aynı, 15/2/2006
tarihinde bir Meclis araştırması komisyonu kurulmuş ve -biraz önce burada
değerli Milletvekilimiz Sayın Ali Er’in de bahsettiği gibi- bu Komisyonun
Başkanı Mersin Milletvekili Sayın Ali Er olmuş ve Başkan Yardımcısı da gene
demokratik bir şekilde muhalefetten, Cumhuriyet Halk Partisinden Sayın Kaptan
olmuştur.
Ben de o gün hatırlıyorum, bu
Araştırma Komisyonu gerçekten Türkiye’mizin birçok yerine gitmiş,
çiftçilerimizle görüşmüş ve kapsamlı bir rapor hazırlamıştır. Bu Rapor da aynı
şekilde, 27/2/2007 tarihinde Genel Kurulda görüşülmüş
etraflıca bir şekilde ve o gün yapılması gerekenler neyse -Meclisin yapacağı
konular vardı, Hükûmetimizin yapacağı konular vardı,
sivil toplumun yapacağı konular vardı- önerilerini sıralamış. Bugüne
geldiğimizde, bu önerilerin bir kısmının hayata geçtiğini görmekteyiz, bir
kısmının da yine hükûmetlerce, Hükûmetimizce
hayata geçirilmek üzere üzerinde çalışıldığını görmekteyiz. O bakımdan, bu
Araştırma Komisyonunun tam manasıyla hayata geçirilmesi için bir süre tanımamız
gerektiği kanaatindeyiz
“Çalışma ekonomisi” diye bir
kavram var hayatımızda. Yani bizim de Meclisimizde de bir çalışma ekonomisi
olması lazım. Daha iki yıl önce görüştüğümüz bir konuyu sonuçlarına daha tam
vâkıf olmadan yeniden ele almanın hakikaten burada çalışma ekonomisine uygun
olmayacağı kanaatindeyiz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Kamu İhale Yasası’nı 16 kez değiştirdiniz!
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) –
Peki, bugün burada ne görüşmeyi biz önermişiz? Bugün burada, yıllardan beri
güneydoğuda kanayan bir yara olan kara mayınlarının temizlenmesiyle ilgili bir
kanun tasarısı var, bunun görüşülmesini istiyoruz. Bakın, benim hatırladığım
kadarıyla, yıllardan beri, on yıldan beri, yirmi yıldan beri herkes bu soruna
parmak basar. Derler ki: “Suriye sınırında çiftçiler taa
hatta kadar gelirler orada tarım yaparlar ancak bizim tarafımızda bazen
Değerli arkadaşlar, ben de
yaklaşık yirmi yıl önce, Gaziantep’te askerî hâkim iken orada görev yaptım.
Hatay, Kilis, Antep ve Urfa mahkememizin yetkisinde idi. Bir gün, yine aynı
hatta bir olay olmuş, keşif yapmak üzere mahkeme heyetiyle birlikte Kilis’teki
bir köye gittik. Orada bir sırtçı vurulmuş -sırtçı da, tanımlayayım, başkasının
malını kaçak olarak sınırdan geçiren şahıstır- onun keşfini ve otopsisini
yapmak üzere oraya gittik. Biz mevtayı kaldırmaya uğraşıyoruz. Oraya gitmek
için bir sürü izin aldık. Yaklaşık
Tabii, orada yine çok
üzüldüğüm bir olay vardı, onu unutamıyorum. O sırtçının otopsisini yapmak üzere
hastaneye getirdiğimizde, elbiselerini çıkardığımızda, altta, şalvarını
çıkardık ama altında -affedersiniz- donunun olmadığını görünce hepimizin
gözlerinden yaş geldi.
Artık bunlar çağ dışı
kalmıştır. Gelin, bu kanayan yarayı burada birlikte çözelim. Yıllardan beri bu
mayınların kaldırılması konusunda söylenir, konuşulur, konuşulur ama kimse bir
adım atmaz.
O bakımdan, önümüze bir
fırsat gelmiş, buna herkes destek versin. Varsa bir eksiklik önergelerle bu
desteklenebilir ama biraz önce bahsettiğim komisyon raporu -arkadaşlar bana
ulaştırdılar- işte burada, bakın, sayfalarca bu yaş sebze meyve sektörüyle
ilgili sorunlar belirlenmiş ve bunlar bir bir hayata
geçiriliyor.
O bakımdan, tekrar aynı
konuyu gündeme almayalım, şu anda kanayan yara olarak duran bu mayınların
temizlenmesiyle ilgili kanunu bir an önce çıkaralım diyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Üstün.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– Kanayan yara elinizde, Hükümetsiniz, çözün onu!
MUHARREM VARLI (Adana) – Kime vereceksiniz, onu da söyleyin!
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket
Partisinin grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
RECEP TANER (Aydın) – Karar
yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul etmeyenler… Yok.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.02
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.18
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER : Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatma
SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Sayın milletvekilleri, alınan
karar gereğince, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara
Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri
Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
2.- Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti
Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale
İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/543) (S. Sayısı: 263) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Geçen birleşimde, tasarının
tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi grupları
adına konuşmalar yapılmıştı.
Dün tümü üzerinde soru sormak
isteyen milletvekillerimizin adlarını sıralıyorum, buradalarsa
sisteme öncelikli olarak girebilirler: Sayın Uslu, Sayın Tankut,
Sayın Özensoy, Sayın İnan, Sayın Paksoy,
Sayın Köse, Sayın Şandır, Sayın Kutluata, Sayın Yunusoğlu, Sayın Sipahi, Sayın Süner,
Sayın Dibek, Sayın Işık, Sayın Gök, Sayın Ünsal.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu
birleşim farklı efendim, geçti onlar.
BAŞKAN – Ben onların
girdiklerini beyan edeyim, isterlerse öncelikle onlara şey yapabilirim varlarsa
eğer.
Şimdi, konuşma sırası
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’a aittir. (DTP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Birdal.
DTP GRUBU ADINA AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 263 sıra sayılı, Türkiye
Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı
Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında
Kanun Tasarısı’na ilişkin, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Savaş ve çatışmalar ne yazık
ki sadece olduğu anı değil, bittikten sonra da halkın yaşamını etkilemektedir.
Bu konuda en büyük sıkıntı, kara mayınları ve sahipsiz, serbest patlayıcılarda
yaşanmaktadır. Savaşılan bölgelerin savaş bittikten sonra temizlenmemesi ve
gerek kendini korumak gerekse de karşı tarafın hareket alanını kısıtlamak
amacıyla döşenen anti-personel kara mayınları uzun yıllar can almaya, sakat
bırakmaya neden olmaktadır.
Bu sorun savaşın bütün
acımasızlığını yaşamış ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de önemli bir sorun
oluşturmaktadır. Gün yok ki, mayınlar, ölümlere, sakatlanmalara ve doğurduğu
sonuçlara konu olmasın. Türkiye'de kara mayınları 1955-1959 yılları arasında
yasa dışı sınır geçişlerini önlemek üzere mayınlanan ve İskenderun’dan
başlayarak Silopi’ye dek uzanan Suriye sınırının tümü, Bulgaristan, Ermenistan,
Azerbaycan ve Irak sınırı ile 1988 yılı sonrası, çatışmalı dönem boyunca
mayınlanan daha iç bölgelerde mevcuttur. Hatay, Şanlıurfa, Siirt, Mardin, Ağrı,
Hakkâri, Şırnak, Batman, Diyarbakır, Tunceli, Bingöl, Kars, Ardahan, Gaziantep
ve Van illeri kara mayını sorunundan en çok etkilenen illerimizdir. Yani bölge,
yani Kürtlerin yaşadığı iller, ilçeler. Yani ölümlere, acılara; yargılanmış,
trajedilerin yaşandığı; adları, yaşadıkları köylerin adları değiştirilen bölge
halkı.
Türkiye'yi bu kadar yakıcı
ölçüde ilgilendiren kara mayını konusunda geçmiş yıllarda olumlu gelişmeler
yaşanmış, iki çok önemli ulusal üstü anlaşmayı Türkiye Cumhuriyeti devleti
taraf olmuş ve imzalamıştır. Bunlardan ilki, “Ottawa
Sözleşmesi” olarak bilinen anlaşmadır. Türkiye, Anti-Personel Mayınların
Kullanımının, Depolanmasının, Üretiminin ve Devredilmesinin Yasaklanması ve
Bunların İmhası ile İlgili Ottawa Sözleşmesine taraf
olmuş ve 2004 Mart ayında çekincesiz yürürlüğe koymuştur. İkinci anlaşma ise
Aşırı Derecede Yaralayan ve Ayırım Gözetmeyen Etkileri Bulunan Belirli
Konvansiyonel Silahların Kullanımının Yasaklanması ya da Sınırlandırılması
Sözleşmesi’dir. Türkiye bu anlaşmayı 7’nci maddesinin 4’üncü bendine şerh
koyarak 21/10/2004 tarihinde onaylamış, 2005 Nisan
ayında da yürürlüğe girmiştir.
Ancak, iç hukukta yapılması
gereken düzenlemeler ne yazık ki yapılmamıştır. Dün, örneğin Sayın Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı soruları yanıtlarken bu 1 Mayısın gayet
demokratik bir ortamda yapıldığını söylemiş ve ulusal yasaların, kamu düzeninin
korunmasında yasaların dikkate alındığını söylemişlerdir. Şimdi, değerli
arkadaşlar, burası yüce Meclisçe kabul edilen Emek ve Dayanışma Günü’nün tatil
edilmesi ve 1 Mayısta da kutlanmasına da… Biz emekçilerle beraber İstanbul’da
olduk, 3 kez biber gazı yedik, çok sayıda arkadaşımız yaralandı; panzerlerin
üzerine gittiği birçok insan şu anda hastanede, ameliyat oldu. Nasıl bir
demokratik ortamda 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nün kutlandığı anlaşılmaz bir
durumdur.
Şimdi, yine bu Anayasa’nın
90’ıncı maddesi değil midir ki ulusal üstü kabul edilen hukukun iç hukukumuza
bağlı olarak düzenlenmesini öngören Viyana Konferansı, Moskova Anlaşması, Paris
Anlaşması, demokratik, barışçıl toplantıların izne bağlı olmadığı hükmünü
getirmemiş midir? Biz bunu oyladık. Hatta Paris Şartı, hem Cumhurbaşkanı hem
Başbakan tarafından çift imzalı imzalanmış bir sözleşmedir ama ne yazık ki hâlâ
buna göre, 2911’i bu ulusal üstü yasaya göre düzenlememişiz ve ondan sonra da
buna sığınmaktayız.
O nedenle, bu sözleşmelerin
gereklerini yerine getirmek için artık ulusal eylem yasalarının hazırlanması
gerekmektedir ve buna göre düzenleme yapılması gerekir. Örneğin, Ottawa Sözleşmesi taraf devletlere mayın ya da serbest
patlayıcı riski olan bölgelerin taranması, haritalanması, işaretlenmesi,
temizlenmesi, mayınlı bölgeler yakınında yaşayan sivil halkın eğitimi, mayın,
serbest patlayıcı hakkında sorumluluk, stokların imhası, mağdurlara yardım
konularında yükümlülükler getirmektedir. Bu çerçevede, Ottawa
Sözleşmesi gereğince Türkiye,
1) En geç 1 Mart 2008’den
itibaren depolarında bulunan mayınları imha etmiş olması gerekmektedir.
2) En geç 1 Mart 2014’e dek
toprağa döşeli tüm mayınları temizlemiş olmalıdır.
3) En geç Eylül 2004 ayından
itibaren mayın bulunduğu bilinen ya da döşenmiş bulunduğundan kuşkulanılan
bütün alanları belirlemiş olmalıdır.
4) En geç Eylül 2004 ayından
itibaren bu alanları işaretlemeli, gözetim altında bulundurmalı, çitler ya da
başka yöntemlerle koruyor olmalıdır.
Görüleceği gibi Ottawa Sözleşmesi’nin yükümlülüklerinin hiçbiri yerine
getirilmemiştir. Anlaşmanın kesin hüküm ve yükümlülüklerinin yerine
getirilmesinde Türkiye yine burada gecikmiştir.
Kırıkkale’de bir imha
atölyesi kurulmuş ancak şu ana kadar faaliyete geçmemiştir. Mayın riskli
alanların taranması ve uluslararası standartlara göre işaretlenmesi, sivil
halka risk eğitimlerinin verilmesi, mağdurlara yardım ve çalışmaların eş
güdümünü sağlayacak merkezlerin oluşturulması konusunda hiçbir ilerleme
sağlanmamıştır. Mayınların temizlenmesi diye iki yıldır gündemde olan konu ise
sadece Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesidir ki nitekim bu da geldi
gitti, geldi gitti, geldi gitti, en sonunda geldi ve umarım halkın, yoksul
çiftçilerin, emekçilerin ve ülkenin çıkarlarına bağlı bir sonuçla çıkar ama
göreceğiz ki böyle olmayacak. Şimdi, Suriye sınırındaki mayınların
temizlenmesi, bu bölgenin ülke sınırı olması, yetersiz de olsa tel örgülerle
çevrilmiş olması gibi nedenlerle, diğer mayınlı bölgelere oranla daha
güvenlikli olarak kabul edilebilir. Oysa ülkemizde on yıllardan beri süren
çatışmalı ortam nedeniyle yeri belli olmayan binlerce mayın ve patlamamış
bomba, patlayıcı vardır. Biliyoruz ki iki tarafın döşediği mayınlar var.
Örneğin, şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı Türkiye'nin en temel sorununun Kürt sorunu
olduğunu ve bu sorunun mutlaka çözülmesi gerektiğini söylerken birtakım
gazeteci arkadaşlar ve yorumcular PKK’nin ya da bir
yanın, döşeli olan mayınların haritasını açıklaması gerektiğini söylüyor. E
peki diğer yan, devlet… Yani şimdi, kimin mayınının kimi öldürdüğü belli mi?
Mayınlar adres soruyor mu? Örneğin, dün bir asker yine öldü mayından; güvenlik
güçleri, siviller, çocuklar, kadınlar… Kimin bu mayınları nereye döşediğinin
bilinmesi, gerçekten iki tarafın da mayın haritalarını açığa çıkarması ve
temizlenmesi yolunda bir mutabakata varması gerekiyor.
Şimdi, bu konuda, örneğin
kimi sivil toplum örgütlerinin yaptığı araştırmalar var. Örneğin İHD’nin yaptığı son araştırma da can alıcı bu sorunu gözler
önüne sermektedir.
Bakın değerli
milletvekilleri, 1990-2008 yılları arasında kara mayını ve sahipsiz
patlayıcılar nedeniyle 1.213 kişi yaşamını yitirmiştir, 1.781 kişi de yaralanıp
sakat kalmıştır ve sadece 2008’de de 43 asker yaşamını yitirmiş ve 95’i de
yaralanmıştır. Bunların, ölenlerin ve sakat kalanların çoğu çocuk ve bu
sonuçlar bile ülkemizde zaman geçirmeksizin ve sorunun ciddiyetini göz ardı
etmeden kara mayınlarıyla ilgili ulusal yasa düzenlemelerinin yapılmasını
öncelikli hâle getirmektedir. Hepimizin ve özellikle çocuklarımızın geleceğini
tehdit eden sorunla mücadele etmek öncelikli görevlerimiz arasında olmalıdır.
Bu nedenle, kara mayınları ve
serbest patlayıcıları konusunda ortadan kaldırıcı ve etkisizleştirici
önlemlerin bir an önce alınması için ivedilikle iç hukukta düzenlemenin
yapılması gerekmektedir ve aynı zamanda, mayın temizliğine hemen başlamak
gerekmektedir çünkü bu temizlik yıllar sürecek bir temizlik olacaktır. Sadece
Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi ve etkisiz hâle getirilmesi için beş
yıla gerek olduğu söylenmektedir. Dolayısıyla, sadece bu örnek bile ülkemizdeki
bütün mayınların temizlenebilmesi için ne denli uzun bir süreye gereksinme
olacağının en çarpıcı örneğidir. Bu nedenle, ivedilikle mayın temizleme işine
bütün ülke topraklarında bir an önce başlanması gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; korkudan ve yoksulluktan kurtulmuş, demokratik, barışçıl bir
toplum gereksinmesi hepimizin ortak projesi ve kaygısı olmalıdır. Ancak, siyasi
iktidar, her zaman olduğu gibi “Şeytan ayrıntıda gizlidir.” sözünü haklı
çıkarırcasına tasarıya öyle maddeler, bölümler eklemişler ki bunları savunmak
olanaklı değildir.
Bakın, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 12 Mart 2003 tarihli oturumunda partisinin grubu adına konuşan bir
milletvekili diyor ki: “Suriye sınırındaki mayınlar temizlendikten sonra, en
başta yoksul mayın kurbanları olmak üzere topraksız köylüler ve o toprakların
eski sahiplerine dağıtım ve satışının yapılmasının gerekli olduğunu belirtmek
istiyorum. Bu yolla sağlanacak gelirle sınırın modern ve elektronik bir
sistemle korunması için gerekli olan 40-50 milyon doların çok üstünde bir
kaynak sağlanacağı tabiidir.” Bu konuşmayı yapan milletvekili dönemin Mardin
Milletvekili Sayın Nihat Eri’dir ve bu konuşmayı AKP Grubu adına yapmıştır. Peki,
bu altı yılda ne değişmiştir de AKP bu görüşünden vazgeçmiştir? Bu düzenlemeyle
hem 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hem de 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu niye devre
dışı bırakılmaktadır? Niye temizlenen alanları sadece bu bir firmaya ve kırk
dokuz yıllığına vereceklerdir? Yoksulların yanında olduğunu söyleyenlerin büyük
tarım tekellerinin yanında yer alışı nasıl açıklanacaktır? Bu alanlar niye
mayın kurbanlarına verilmemektedir? Neden bu temizlenecek alanlar az topraklı
ve topraksız yoksul köylülere verilmeyecektir? Şimdi her çıkan sayın
milletvekili burada Dünya Çiftçiler Günü’nü kutluyor: “Ne mutlu Türk'üm
diyene!” ya da “Köylüler memleketin efendisidir!” Arkadaşlar, eğer gerçekten bu
çiftçilerin, yoksul köylülerin gününü kutlayacaksak, bu temizlenecek mayın
alanlarının yoksul çiftçilere, üreticilere verileceğinin burada taahhüdünü
yapalım. Gelin bunda anlaşalım ki onların gününü kutlamış olalım. Yani şimdi
döverek çocuklarımızın bayramını kutluyoruz, anneleri acılara gark ediyoruz,
ondan sonra Anneler Günü’nü kutluyoruz. Gerçekten yoksullaşmanın ve açlığın
büyük derinliği içerisinde bataklığına batmış olan emekçi köylüleri… Şimdi
çiftçilerin adına günlerini kutluyoruz! Olmaz böyle bir şey! Gelin temizleyelim
bu alanı.
Ve gerçekten bir de örneğin
şimdi güncel bir konu var: Yine töre, namus ve rant
gibi gerekçelerle devletin bu katliamdaki sorumluluğunu ve yükümlülüğünü
hafifletmek ve gizlemek isteyen bir saikle koruculuk
müessesesi. Gelin kaldıralım. Ve korucular nerede hizmet edindirilecek, nerede
bunlar istihdam edilecek? İki yüz yılda form kazanan, bölge dağlarında yakılan
meşe ağaçlarının dikiminde istihdam edelim. Gelin bu alanı temizleyelim.
Gerçekten demokratik bir halk kooperatifçiliğini oluşturalım, makine parkları
oluşturalım ve örneğin 1 kişiye ya da 10 kişiye bilmem kaç bin dönüm toprak
yerine demokratik halk kooperatifçiliği mülkiyetini bu topraklara verelim;
ortak üretim, ortak işletme, ortak pazarlamayı yapalım ve kimi hizmet
alanlarında o korucuları da orada istihdam edelim. Var mısınız bunu yapmaya?
Yoksa uluslararası tarım tekellerine topraklarımızı vereceğiz! Ve ne adına?
Halkçılık adına! Ve bu Türkiye Büyük Millet Meclisi bu karar çıksa da bunu
kabul etmeyecektir ve etmemelidir.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; şimdi tabii, bu katliamı gerçekten burada sizinle paylaşmak
istiyoruz. Örneğin, daha önce Türkiye tanık olmuştur Güçlükonak’ta nasıl 11
korucunun katledilip, kurşunlanıp, sonra minibüste yakıldığına ve sonra, bunun
tanıklığını yapanlar gerçek faillerinin kim olduğunu açığa çıkarmıştır. Dönemin
Devlet Bakanı, geçtiğimiz günlerde sayın cumhuriyet savcısına gidip ifade
vermiştir Güçlükonak faillerinin kimler olduğuna ilişkin. Bunun sonuçlarını
bekliyoruz.
Daha geçen yıl Beytüşşebap’ta
Beşağaç köyünde yine -12 kişi-korucuların da arasında
bulunduğu bir katliam yaşanmıştır. Minibüste kurşunlanmıştır insanlar ve
gidilmiştir, gelinmiştir İnsan Hakları İnceleme Komisyonunca, alt komisyonunca
ama ne yazık ki Komisyonumuzca ve Komisyonun Sayın Başkanınca gittikten sonra
ilk izlenimleri “Bu katliamın örgütle bağlantısı yok.” demişken, sonra ne
olduysa üç gün sonra gelip bu katliamın örgütle bağlantısına dair rapor
hazırlamışlardır. Elbette ki biz buna… Ben de o heyette yer alan biri olarak
muhalefet şerhimi ve gerekçelerimi koymuşumdur.
Şimdi, yine bir katliam
yaşanıyor ve bekliyoruz iki gün. Şimdi, bu sorun Türkiye Büyük Millet Meclisi
İnsan Hakları İnceleme Komisyonunun alanına girmez de kimin alanına girer? İki
gün bekliyoruz, hiçbir ses yok ve sonra, İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyesi
olarak başvuruyoruz ve derhâl Komisyonun toplanmasını, değerlendirilmesini ve
bir alt komisyonun gönderilmesini öneriyoruz.
Değerli arkadaşlar, şimdi,
nerede böyle bir törede namaza durmuş insanlar öldürülmüştür? Bölge
milletvekillerimiz var aramızda. Var mıdır böyle bir, namaza durmuş insanların
kurşunlandığının, öldürülmüş olduğunun bir tane örneği? Varsa verin lütfen. Var
mı töre cinayetlerinde kadınların ve çocukların öldürüldüğü? Varsa bir tane
örnek verin. Değil böyle, kadınların, çocukların öldürüldüğünü, bir çatışma,
tartışma anında bir kadın tülbendini çıkarıp tartışmacıların arasına salladığı
zaman o tartışma durmaktadır. Bırakın 3’ü hamile kadını, 14 kadının ve 6
çocuğun öldürülmesinin var mı böyle bir örneği? Ya da rant
meselesine bağlanıyor. Biz gittik, gittik ve inceledik hafta sonu, görüştük
orada. Sizler de tanık olmuşsunuzdur. Şimdi geleceğim tabii. Örneğin,
arkadaşlarımız ilk, birinci gün gittiler, 3 milletvekili arkadaşımız. Olay
yerine köy uzaklığı en fazla on beş dakika, bir buçuk saat sonra yetişiliyor. Şimdi, bunların açıklanmasının gerektiğini söylüyoruz ve alt
komisyonda bölge milletvekili olarak yer almak istediğimizi söylüyoruz, nedense
Sayın Başkan, Komisyon Başkanı -ki 9 arkadaşımız başvuruyor alt komisyonda yer
almak için ve sonra gerekçelerimizi haklı bulan kimi milletvekili
arkadaşlarımız bizim lehimize ayrılıyorlar, 5 kişiye düşüyor ama sonra 6’ncı
olarak Sayın Başkan- “Ben de adayım ve oylayalım.” diyor. Neden bu
ayrımcılığı ve dışlayıcılığı inatla Sayın Başkan yapıyor? Acaba gizlemek
istediği bir şey mi var? Ya da o anda üyesi olmayan MHP’nin -arıyor telefonla “Siz bu komisyona katılmak
ister misiniz?” diye- orada olmayan bir sayın komisyon üyesini komisyona dâhil
ediyor. Şimdi, bu nasıl açıklanır sayın milletvekilleri? Göreceğiz. Çünkü Beşağaç’ın sonucu, o rapor yeni atanan özel cumhuriyet
savcısı tarafından raftan indirildi ve gerçeği göreceğiz. Şimdi böyle gerçekler
varken yeniden bu gerçeklerin üstünü örtme telaşı… Eğer birileri bir yerlere
mesaj vermek istiyorsa ya da birileri daha bilmem kimden ne olduğunu kanıtlamak
istiyorsa… Bunlar kabul edilir durumlar değil. O nedenle… Ve dün de alt
komisyonunun böyle antidemokratik, grubu bulunan bir siyasi parti temsilcisine
alt komisyonda inatla ve ısrarla yer verilmeyişini bize imzalattırmaya
kalkışıyorlar ve Sayın Meclis Başkanına durum intikal ediyor, “Makul bir çözüm
bulunur.” deniliyor. Neden? 5 kişi yerine 6 kişi olsun denilmişken neden hâlâ 5
kişide ısrar edildiğinin gerekçesi açıklanmalıdır. Ha, bunun gerekçesini
öğreneceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
AKIN BİRDAL (Devamla) –
Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Hazırlanan raporla yine
göreceğiz hangi kaygılarla, hangi saiklerle neyin
örtülmek istendiğini.
Şimdi, böyle bir
demokratikleşme olur mu? Böyle bir, Kürt sorununun çözümü konusunda bir siyasi
irade olur mu?
İşte, Sayın Cumhurbaşkanı
oradan, Çankaya’dan veriyor, hepimize bir yol gösteriyor. Gelin, işte burada,
tam da burada siyasi iradeyi ortaya koyacak, kararlılıkla, cesaretle bu sorunun
önünü açacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi olmalıdır ve ama ne yazık ki
komisyonların maniple edilmesine ve gerçekleri gizlemesine de göz yummadan,
kararlılıkla, cesaretle… Ne için? Demokrasi için. Ne için? Barış için. Ne için?
İşte, emekçilerin, yarattıklarının üzerinde söz ve karar sahibi olması için. Ne
için? Bazıları diyorlar “Bu fırsat, tarihî fırsat nedir?” diye. Vallahi,
bilmiyorlarsa öğrensinler.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Birdal.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına Sivas Milletvekili Mehmet Mustafa Açıkalın.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Açıkalın.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET
MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti Devleti Hükûmeti ile Suriye Arap
Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırları Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme
Faaliyetleriyle İlgili İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına görüşlerimi açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kanun, yürütme ve yürürlük
maddesi hariç dört maddeden oluşan kısa bir kanun hüviyetindedir. Kanunun metni
üzerindeki görüşlerimi ifade etmeden önce, bu kanuna neden ihtiyaç duyulmuştur,
bunun altyapısında, amacında neler yatmaktadır, önce bunları, bu kanuna
takaddüm eden Bakanlar Kurulu kararlarını kısaca açıklamak istiyorum: Birinci
olarak, bu kanuna bir yasal ihtiyaç vardır. Bu yasal ihtiyacın birinci kısmı iç
hukuktan kaynaklanmaktadır, ikinci kısmı uluslararası hukuktan doğmuştur.
İkinci olarak, iktisadi bir zaruret vardır bu yasanın yasalaşmasında ve üçüncü
olarak da siyasi ve güvenlik dolayısıyla ihtiyaç bulunmuştur.
Uluslararası hukuk açısından
doğan zaruret, bilindiği üzere soğuk savaşın bittiği yıllardan itibaren
güvenlik kavramı gerek ulus devlet düzeyinde gerekse NATO konseptinde
değişikliğe uğramış ve buna bağlı olarak da konvansiyonel silahlarda
azaltılmaya gidilmiş. Aynı şekilde, antipersonel kara
mayınları ve antitank mayınları konusunda da
azaltmaya yönelik uluslar düzeyinde ve NGO’lar
düzeyinde teşebbüsler olmuştur. Uluslar düzeyinde bu faaliyetin başını çeken
ülkeler, başlıca, Kanada, Avusturya ve Almanya olmuş, 1996 yıllarında özellikle
antipersonel kara mayınlarının tümüyle yok edilmesi
konusunda ciddi bir teşebbüs başlatmışlardır ve bu teşebbüs, faaliyet, önemli
destekler bulmuş uluslararası camiada ve çok kısa bir süre içerisinde, bir yıl
içerisinde sonuçlanmıştır. Bu sonuçlanma, bilindiği üzere, burada da değerli
konuşmacılar tarafından ifade edildiği üzere, Ottawa
Sözleşmesi olarak uluslararası gündeme oturmuştur. Ottawa
Sözleşmesi, Ottawa’da imzalandığı için Ottawa Sözleşmesi ismini alan bu sözleşme, antipersonel kara mayını kullanımının, depolanmasının,
üretiminin ve devredilmesinin yasaklanması ve bunların imhasıyla ilgili
sözleşmedir. Bu sözleşme 1999 yılında yürürlüğe girmiştir. Türkiye Büyük Millet
Meclisi de 12/3/2003 tarihinde bu sözleşmeye katılmayı
onaylamış, dolayısıyla Türkiye bu sözleşmeyi imzalamış olarak bu sözleşmenin
tarafı olmuştur. Bu sözleşme altı önemli ana konuda, sözleşme imzalayan yüz
kırk dokuz civarındaki ülkeye mükellefiyetler getirmiştir.
Bunlardan birincisi, antipersonel kara mayınlarının kullanılmasını,
stoklanmasını, üretimini ve transferini yasaklamaktadır.
İkinci olarak, istisnai
olarak, bu yasaklamaya getirilen bir istisnayla, sadece mayın tespit, temizleme
ve imha tekniklerinin geliştirilmesi ve eğitim maksatları için belirli bir
miktar mayın bulundurulmasına ve transferine müsaade edilmektedir.
Üçüncü olarak da depolardaki
mayınların temizlenmesi konusunda taraf ülkelere dört yılı geçmeyecek bir
mühlet verilmektedir. Aynı şekilde, muhtelif yerlere döşenmiş bulunan bu
mayınların da bu antipersonel kara mayınlarının
imhası konusunda da on yıllık bir süre verilmiştir.
Yine, aynı şekilde, taraf
ülkelere, mayın döşeli veya döşeli olmasından tereddüt edilen bölgelerin
işaretlenmesi, gözetlenmesi ve bu bölgelerin tel örgüsüyle veya diğer
metotlarla mayın döşenmemiş bölgelerden tecrit edilmesi öngörülmüştür.
Ve son olarak da taraf
ülkeler arasında mali yardım ve teknolojik iş birliği yapılmasına imkân
sağlanmasını düzenlemiştir.
Bilindiği üzere, mayınların
temizlenmesine konu olan arazi Hatay ilinden başlamak üzere altı vilayetimizi
ilgilendirmektedir. Bunlar: Şanlıurfa, Gaziantep, Şırnak…
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; uluslararası hukuktan doğan bu mükellefiyet dolayısıyla böyle
bir yasa, Türkiye’ye, 2014 yılına kadar, bu şekilde döşenmiş bulunan mayınların
imhası zarureti mükellefiyetini getirmiş bulunmaktadır.
İç hukuk açısından
baktığımızda, bu mayınların temizlenmesi konusunda biraz önce saydığım vilayet
özel idareleri ve valilikleri zaman içerisinde temizlemeye yönelik muhtelif
teşebbüslerde bulunmuşlar, ihaleler açmışlardır. Bu ihalelerden birisi
dolayısıyla yapılan ihaleye, Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye Büyük Millet
Meclisi Grubu adına, bilindiği üzere, Danıştay nezdinde itiraz edilmiş ve dava
açılmıştır. Bu davada, bu mayınlara ilişkin muhtelif Bakanlar Kurulu
kararlarının –vakit almamak için tarih ve numaralarını vermiyorum- ve Mardin ve
Şırnak illerinde yapılan ihalelerin ihale şartnamelerinin iptali ve öncelikle
de yürütmenin durdurulması talep edilmiştir. Danıştay 13. Dairesi bu davayla
ilgili olarak vermiş bulunduğu kararında, illerde yapılan ihalelere ilişkin
yürütmeyi durdurma istemi hakkında karar verilmesine gerek olmadığına ancak
ihale şartnamesinin yürütülmesinin durdurulmasına karar vermiştir.
Bilindiği üzere bu ihaleler
2886 sayılı Kanun’a göre yapılmıştır. 2886 sayılı Kanun’un 2’nci maddesinde de,
Danıştayın doğru ve haklı olarak vermiş bulunduğu
karar çerçevesinde, muhtelif istekliler tarafından yapılması mutat olan
muhtelif işler tek bir eksiltmede toplanamaz tarzında bir hüküm bulunmaktadır.
Aynı zamanda bu hüküm, bizim bu getirmiş bulunduğumuz yasadaki İhale Kanunu’nun
(2886) ve Kamu İhale Kanunu’nun istisnasının aynı zamanda bir gerekçesidir.
Dolayısıyla iç hukuktan kaynaklanan bir yasa düzenlemesine de bu açıdan zaruret
bulunmaktadır.
İktisadi zaruret, biraz önce
ifade ettiğim genişliğe sahip bir arazinin Türkiye ekonomisine katkısından bu
şekilde mayınlanmış bulunmak suretiyle mahrum bırakılması da Türk ekonomisi
açısından bir kayıptır. Dolayısıyla bu arazinin mayınlardan temizlenerek yer
altı ve yer üstü zenginlikleri itibarıyla Türk ekonomisine katkısına imkân
sağlanması icap etmektedir.
Diğer bir konu, siyasi
gelişmeler. Bilindiği üzere, ülkemiz ve partimiz, belirli bir süreden beri özellikle
komşularıyla yakın komşuluk ilişkileri, sınır güvenliği açısından, iç
hukuklarına karışmama, içişlerine karışmama ilkesine dayanan iyi münasebetler
geliştirmiştir. Dolayısıyla güvenlik ihtiyacı, aynı zamanda güvenliğin
teknolojik boyutundaki yaşanan gelişmeler de mayınların döşenmesi zaruretini
birlikte getirmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; mayından arındırılacak alan 216 bin dekar. Her ne kadar Millî
Savunma Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı bilgilerinde farklılık olmakla birlikte
216 bin dekar çerçevesinde bir arazi genişliğidir.
Ottawa
Sözleşmesi daha yürürlüğe girmeden, Türkiye, 1992 yılında aldığı bir gizli
kararnameyle bu mayınların ortadan kaldırılması konusunda görevlendirme
yapmıştır. Bu kararnamede muhtelif tarihlerde değişiklik bulunmuştur,
görevlendirmeyle alakalı olarak. Birinci değişiklik, 31/1/2005
tarihli ve 2005/8450 sayılı Karar ile “Mayın temizleme faaliyeti GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı koordinatörlüğünde yürütülür. Mayın temizleme
faaliyetinin ihale işlemleri ise Maliye Bakanlığınca gerçekleştirilir.”
şeklinde olan değişikliktir. Bundan sonra yapılan değişiklik, yine
görevlendirmeyle alakalı olmak üzere, 13/6/2005
tarihli olup 2005/8982 sayılı Kararla yapılmıştır. Buradaki değişiklik de
“Mayın temizleme faaliyeti ve ihale işlemleri Maliye Bakanlığınca yürütülür.”
şeklindedir. Bu çerçevede, yasal bu baza oturmak üzere
huzurunuzda bulunan kanun tasarısı Meclisin gündemine getirilmiştir.
Şimdi özet olarak bu
tasarının neler getirdiğini ifade etmek istiyorum. Amacı, yine kanunun ana
maddesinde yazıldığı üzere, bu bölgede bulunan patlamamış mühimmat ile antipersonel ve antitank
mayınlarının temizlenmesidir.
Kanunun 2’nci maddesi ihale
işlemlerini düzenlemektedir. Burada dikkat edilmesi gereken, ihale işlemleriyle
ilgili olarak iki aşamalı ve iki ayrı ihale düzenlenmiştir. Kanunun getirdiği
ana prensip, mayın temizleme işi 4/1/2002 tarihli ve
4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümlerine göre Maliye Bakanlığı tarafından
hizmet alınmak suretiyle yapılacaktır. Bundan sonra ifade edeceğim ihale tali
ihaledir, ancak bu tarz bir ihale gerçekleşmediği takdirde müracaat edilecek
ihale usulüdür. Ama maalesef, burada yapılan konuşmalarda asıl ihalenin bu
olduğu gözden kaçmış veya kaçırılmış, sadece ihalenin arazinin kullanım bedeli
karşılığında, arazinin belli bir süre kullanıma terk edilmesi karşısında
yapılacağı öne çıkarılmıştır. Oysa, ifade ettiğim
gibi, ihale birinci olarak ve ana ilke olarak, hizmet alınmak suretiyle Maliye
Bakanlığı tarafından yürütülecektir. Ancak bu şekilde ihale yapılamadığı
takdirde, Ottawa Sözleşmesi’ndeki mükellefiyeti belli
süre içerisinde yerine getirmek amacıyla yine Maliye Bakanlığınca, mayın
temizlenecek alanlar… Bu mayın temizlenecek alanların bir kısmı Maliye
Bakanlığının idaresinde, bir kısmı hazineye aittir. Bunun dışında bunlarla
birlikte bütünlük arz eden başka kamu idarelerine ait alanlar da bulunmaktadır.
Bu ihaleler bunların tamamını kapsamak üzere yapılacak ihalelerdir. İkinci usulde bütün bu
alanların ihalesi, temizlenecek alandaki arazinin tarımsal amaçla kullanılmak
üzere en az sürede kullanıma talip olan ihaleciye, ihaleye katılan iştirakçiye
verilmesi suretiyle gerçekleştirilecektir. Bu şekliyle, her iki şekilde de
yapılan ihalede, mayınlı alanda bulunmakla birlikte Bakanlar Kurulu kararı
gereğince belirlenecek askerî yasak bölge ve sınır hattı boyunca tesis edilecek
sınır fiziki güvenlik sistemiyle birlikte ihtiyaç duyulacak diğer alanlar,
temizliği yapan, ihaleyi kazanan firmanın kullanımına teslim edilmeyecektir. Bu
ihale bir bütün olarak yapılacağı gibi, parçalı olarak da yapılması mümkündür.
Kanunun diğer maddelerinde ihalenin hangi öncelik sırasına göre yapılacağında
hangi kurumların görev alacakları -ki bunlar Genelkurmay Başkanlığı, Millî
Savunma Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve Maliye Bakanlığıdır- ifade
edilmiştir. Aynı şekilde, ihale komisyonunun oluşumunda Maliye Bakanlığının
yetkili olduğu, diğer yandan Genelkurmay Başkanlığı, Millî Savunma Bakanlığı,
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı
temsilcilerinin katılımıyla bir muayene ve kabul komisyonları oluşturulacağı ve
bunların çalışma şartlarının ihale şartnamesinde ayrıca gösterileceği
belirtilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; burada üzerinde durulan en önemli konulardan bir tanesi de
bilindiği üzere bu temizlenen arazilerdeki yer altı kaynaklarının kullanımıdır.
Yer altı kaynaklarının kullanımı esasen kanunun amaç maddesinde de ifade edildiği
gibi tamamen yer üstünün tarımsal amaçla kullanılmasına yönelik bir ihale
olmasına rağmen, ayrıca herhangi bir tereddüde meydan vermemek, bu konudaki
haklarımızı pekiştirmek üzere 5’inci fıkrada ayrı bir düzenleme yapılmıştır. Bu
maddede yapılan düzenleme şöyledir: “Mayınlı alanda bulunan maden ve petrol
gibi her türlü yer altı zenginlikleri hakkında, 4/6/1985
tarihli ve 3213 sayılı Maden Kanunu, 7/3/1954 tarihli ve 6326 sayılı Petrol
Kanunu, 18/12/1953 tarihli ve 6200 sayılı Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü
Teşkilat Ve Vazifeleri Hakkındaki Kanun ile diğer ilgili mevzuat hükümleri
saklıdır.” Bilindiği üzere bu üç Kanun, ülke topraklarının altındaki yer altı
zenginlikleriyle alakalı üç temel kanundur. Birisi Petrol Kanunu, birisi Maden
Kanunu, birisi de yer altı sularıyla alakalı Devlet Su İşlerinin teşkilat
kanunudur. Dolayısıyla, yer altı zenginlikleriyle alakalı ihaleyi kazanan,
hangi usulle olursa olsun, ister arazinin hizmet alımı suretiyle
gerçekleştirilen ihalesinde isterse arazinin tarımsal amaçla kullanılması,
belli bir süre için tahsisi karşısında olsun hiçbir şekilde bu üç madde
yürürlükten kalkmamıştır. Dolayısıyla, ihaleyi kazanan firmaya bu üç kanunun
düzenlediği konularda üçüncü şahıs karşısında herhangi bir imtiyazı, önceliği
bulunmamaktadır. Eğer Maden Kanunu’na göre bir hak iddia edecekse, Maden
Kanunu’nun öngördüğü hükümler uyarınca müracaatını yapacaktır. Biraz önce ifade
ettiğim gibi, herhangi bir üçüncü şahıs karşısında da olduğundan daha farklı
bir imtiyaza ve hakka sahip olmayacaktır.
Bu temizleme süresi beş yıl
olarak ifade edilmiştir, Ottawa Sözleşmesi’nin nihai süresinin 2014’te sona ermesi
dolayısıyla ona uygun, mutabık bir düzenlemedir. Belki, muhtemelen bu sürenin
daha öne çekilmesi icap etmektedir.
Tarımsal amaçlı faaliyette kullanılması
karşılığında da İhale Kanunu’ndaki muhammen bedele tekabül eden, burada bir
bedel söz konusu olmadığı, bedel yerine kullanım süresi kıstası getirildiği
için, azami bir süre, tabir yerindeyse bir muhammen süre ifade edilmiştir; bu,
kırk dört yıldır. Elbette, bu sürenin uzun-kısa olduğu tartışılabilir, esasen
bu, muhammen süredir, illa bu kadar süre kullanımına tahsis edilecek denilemez.
Dolayısıyla, ihaleye iştirak edecek olan iştirakçiler, katılımcılar bu süreyle
alakalı olarak yarışacaklardır.
Bu sürenin belirlenmesinde
elbette arazinin temizlenmesi karşılığında oluşacak maliyetler, finansman
maliyetleri, imalat maliyetleri önemlidir. Aynı şekilde, arazi tarımsal amaçla
kullanıldığında tarımsal ürün bedelinin kullanım süresi sonuna kadar getirisi,
bütün bunlar dikkate alınmak suretiyle hem kullanıcılar hem de ihale komisyonu
tarafından bu süre dikkate alınacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son olarak da danışmanlık sözleşmesi, elbette, herhangi bir
şekilde, hangi usulle ihale yapılırsa yapılsın, Maliye Bakanlığı, özelliği olan
bu iş dolayısıyla danışmanlık hizmeti alabilecektir. Bu danışmanlık hizmeti de
4734 sayılı Kanun hükümleri dışında bulunmaktadır. Bu, elbette İhale Kanunu’na
bir istisnadır. İhale Kanunu’nda birçok istisna bulunmaktadır hizmetin
özelliği, gizliliği dolayısıyla, bunların bir kısmı da bilindiği üzere askerî
alım ve ihalelerdir.
Bu yasa tasarısının alt ve
üst komisyonda görüşülmesi sırasında Millî Savunma Komisyonundan görüş
alınmadığı veya Millî Savunma temsilcisinin görüşünün alınmadığı tarzındaki
ifadeler de doğru değildir.
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) –
Nasıl doğru değil?
MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN
(Devamla) – Raporumuzda, Plan ve Bütçe Komisyonunun raporunda, Plan ve Bütçe
Komisyonuna Sayın Millî Savunma Bakanı davet edilmiş.
GÜROL ERGİN (Muğla) –
Yukarıda, Komisyonda beraberdik.
MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN
(Devamla) – Sayın Vekilim, Millî Savunma Bakanı, biliyorsunuz Plan ve Bütçe
Komisyonuna davet edilmiş, Millî Savunma Bakanlığının görüşlerini, İç Tüzük’ün
32’nci maddesine göre yapılan gizli oturumda ifade etmiştir. Millî Savunma
Bakanı Savunma Bakanlığını temsil etmiyorsa, kim temsil ediyor? Dolayısıyla,
Savunma Bakanlığının görüşü de en üst düzeyde, bakan düzeyinde görüşleri
alınmıştır. Gizli oturum yapılmıştır. Eğer daha fazla ihtiyaç varsa, burada da
sayın vekillerimiz gizli oturum talep eder, Sayın Bakanımız bu gizli oturumda,
arzu edilen bilgileri, görüşlerini, Komisyonda verdiği şekliyle burada da
gündeme getirebilirler.
GÜROL ERGİN (Muğla) – Orada
bir şey söylemedi ki burada söylesin!
MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN
(Devamla) – Evet, ben…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN
(Devamla) – Ben, tasarıyla alakalı olarak görüşlerimi bu şekilde ifade
ediyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Açıkalın.
GÜROL ERGİN (Muğla) –
Alkışlamayın! Vatanın toprağı gâvura gidiyor, hâlâ
alkışlıyorsunuz.
BAŞKAN – Tasarının tümü
üzerinde şahsı adına İzmir Milletvekili Harun Öztürk.
GÜROL ERGİN (Muğla) – Vallahi
billahi gâvura gidiyor topraklar, alkışlıyorlar!
Hayret bir şey!
Arkadaşlar, bu kanunun ne
getirdiğini biliyor musunuz?
AHMET GÖKHAN SARIÇAM
(Kırklareli) – Biliyoruz, evet biliyoruz.
GÜROL ERGİN (Muğla) – O
topraklar gâvurun olacak.
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) –
Çıkar anlatırsın burada. Niye bağırıyorsun!
GÜROL ERGİN (Muğla) – Niye
bağırmayayım! Vatanın toprakları…
BAŞKAN – Sakin olun sayın
milletvekilleri.
AHMET GÖKHAN SARIÇAM
(Kırklareli) – Ne bağırıyorsun!
GÜROL ERGİN (Muğla) –
Bağırırım! Siz de bağırın! Siz de vatana sahip çıkın!
BAŞKAN – Sakin olun… Sayın
milletvekilleri…
GÜROL ERGİN (Muğla) – Benim
vatanım, senin de vatanın, sahip çık.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkan, müdahale ederseniz…
BAŞKAN – Sakin olun lütfen.
(AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
GÜROL ERGİN (Muğla) – Sakin
olmak kolay da…
BAŞKAN – Sayın Öztürk’ü dinleyelim. Lütfen… (AK PARTİ ve CHP sıralarından
gürültüler)
AHMET GÖKHAN SARIÇAM
(Kırklareli) – Kürsüde konuş.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) -
Otur yerine!
AHMET GÖKHAN SARIÇAM
(Kırklareli) – Ben onunla muhatabım, Milletvekili gibi davran. Bağırma!
GÜROL ERGİN (Muğla) – Vatanın
toprağı gidiyor elden!
AHMET GÖKHAN SARIÇAM
(Kırklareli) – Çık orada anlat.
GÜROL ERGİN (Muğla) –
Anlattım…
BAŞKAN – Sakin olun lütfen.
GÜROL ERGİN (Muğla) –
Anlasaydınız bu şekilde tepki vermezdiniz.
AHMET GÖKHAN SARIÇAM
(Kırklareli) – Çıkar orada anlatırsın.
GÜROL ERGİN (Muğla) –
Anlattım.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Dinlemesini bilmiyor, konuşuyor!
AHMET
GÖKHAN SARIÇAM (Kırklareli) – Senin söylediklerini kabul etmeye mecbur muyuz! Kimse seni
dinlemeye mecbur değil. Çıkar orada anlatırsın.
GÜROL ERGİN (Muğla) – Her
şeyi açık açık anlattım.
BAŞKAN – Siz anlattınız Sayın
Milletvekili, diğer arkadaşlarımız da dinlediler. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
gürültüler)
Lütfen, şimdi de Sayın Öztürk’ü dinleyelim.
Buyurunuz Sayın Öztürk.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz bu
tasarı yap-işlet-devret klasiğinin yeni bir versiyonudur,
temizle-işlet-devret versiyonu. Evveliyatı 90’lı yılların öncesine uzanan, 1992
yılında bir Bakanlar Kurulu kararı ile çerçevesi çizilen sınırdaki mayınların
temizlenmesi işi, devlet tarafından kararı verilmiş olmasına rağmen, bugüne
kadar gerçekleştirilememiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 4824
sayılı Kanun ile uygun bulunan Ottawa Sözleşmesi
gereğince söz konusu mayın temizleme işinin 2014 yılına kadar bitirilmesinin
taahhüt edilmiş olması konunun önemini artırmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
tasarının konusunu oluşturan işin askerî bir iş olduğunda zannediyorum hiçbir
tereddüt yoktur. Gerçekten de, kara sınır işaretlerinin
belirlenme ve yenilenme işlemlerinin, sınır hattından başlamak üzere, birinci
derece kara askerî yasak bölge içinde Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik
Bölgeleri Kanunu’na göre fiziki güvenlik sistemi tesis edilmesinin, sınır
hattındaki karakolların geriyle irtibatlarının sağlanması ve irtibat yolları
açılması işlerinin, sınır fiziki güvenlik sistemi inşaatı tamamlanan
bölgelerden başlamak üzere mayın temizlenmesi işlerinin birer askerî iş olduğu
konusunda kuşkuya yer yoktur. Nitekim, 1992 yılında alınan Bakanlar
Kurulu kararında da söz konusu askerî iş 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 44
ve 89’uncu maddelerine göre özelliği olan işlerden sayılmış ve ihalesinin de
Millî Savunma Bakanlığı bütçesine gerekli ödenek konularak bu Bakanlık
tarafından belli istekliler arasında yapılması kararlaştırılmıştır. Her ne
olmuş ise bu ihale 2004 yılına kadar gerçekleştirilememiştir. Yukarıda sözü
edilen Ottawa Sözleşmesi’nden sonra ise söz konusu
ihalenin Maliye Bakanlığı tarafından yapılması kararlaştırılmıştır. Komisyonda
kapalı oturum yapılmış olmasına rağmen, Millî Savunma Bakanlığı ve bizzat Sayın
Bakan bu askerî işle ilgili ihaleyi yapmaktan niçin vazgeçtiklerini Komisyona
tatmin edici bir şekilde açıklayamamışlardır.
Değerli milletvekilleri,
Maliye Bakanlığının 2886 sayılı Kanun’daki kapalı zarf usulüyle iki ayrı yer
için yaptığı ihalenin ya tek teklif verilmesi ya da yapılan ihalenin Danıştay
tarafından iptal edilmesi nedeniyle işbu tasarı gündeme gelmiştir. Maliye
Bakanlığının yaptığı ihalelerin sonuç vermemesinde -Danıştayın
iptal kararında da ifade edildiği üzere- mayınları temizleme işi ile temizlenen
yerlerin tarım amacıyla kiralanması işinin aynı ihaleye konu edilmesi etkili
olmuştur. Gerçekten de tek bir ihaleye konu edilen her iki iş farklı uzmanlık
gerektirdiğinden ihaleye uygun talip çıkmaması doğaldır ancak Hükûmet bu tasarıda da iki ayrı uzmanlık konusu işin ihalesini
tek bir ihalede birleştirmekte ısrar etmektedir. Bu ısrar, ister istemez
“Acaba, tasarıyla ihaleyi alacak kişiler tarif mi edilmek isteniyor?” sorusunu
akla getirmektedir. Hükûmet tasarı ile iki seçenekli
ihale yöntemi öngörmektedir. Bununla muhalefet eleştirilerini karşılamaya ve
niyetlerinin iyi olduğunu ortaya koymaya çalışmaktadır. Tasarıya göre, mayın
temizleme işi önce Kamu İhale Kanunu hükümlerine göre hizmet satın almak
suretiyle ihale edilecek, bu yöntemle başarıya ulaşılamaması hâlinde ise Kamu
İhale Kanunu ve Devlet İhale Kanunu hükümleriyle bağlı olmaksızın temizlenen
arazinin tarımsal faaliyetlerde kullandırılması karşılığında ihalesi yoluna
gidilecektir.
Değerli milletvekilleri, kamu
adına yapılan mal ve hizmet ihalelerinde talipli çıkmaması veya uygun bedel
teklif edilmemesi hâlinde izlenecek yöntemler, Kamu İhale Kanunu ve Devlet
İhale Kanunu’nda ortaya konulmuştur. Bu nedenle, ihalesi gerçekleştirilemeyen
her mal ve hizmet alımı ihalesi için yasa çıkararak ayrı ihale yöntemleri
belirlenmesi işin tabiatına uygun bulunmamaktadır. Petrol ve doğal gaz araması
başta olmak üzere ulusal güvenliğimiz için taşıdığı önem dikkate alınarak
askerî bir iş olan mayın temizleme işinin ihalesinin bütçeye ödenek konulması
suretiyle Millî Savunma Bakanlığı tarafından yapılmasının gerekli ve zorunlu
olduğu düşünülmektedir. Mayın temizleme işi bittikten sonra ortaya çıkarılacak
hazine arazisi ise ya yürürlükteki mevzuat çerçevesinde kiralama ve satış
yöntemleri uygulanarak değerlendirilebilir ya da temizlenen alanlar optimal ölçekler de göz önünde bulundurularak yöredeki
vatandaşlarımızın tarımsal kullanımına bırakılabilir. Bu çözüm, yöredeki
vatandaşlarımızı yerli ya da yabancı başka işletmecilerin işçisi olmak yerine
kendi arazilerini işleten çiftlik sahibi olmalarına yardımcı olacaktır.
Değerli milletvekilleri, bu
tasarı, Danıştay tarafından verilmiş bir yargı kararını aşmak için
hazırlanmıştır. Hükûmet, her zaman yaptığını burada
da yapmaktadır, yargı kararlarını yasal düzenleme yaparak etkisiz kılmaktadır.
Maliye Bakanlığınca hazırlanan ihale şartnamelerine dayanılarak mayın temizleme
ve temizlenen alanların tarımsal amaçla kullanılması için Mardin’de ve
Şırnak’ta ihaleler açılmış ve bu ihalelere ya talip çıkmaması ya da tek talip
çıkması nedeniyle ihaleler gerçekleştirilememiştir.
Danıştay, söz konusu işler
hakkında açılan dava ile ilgili olarak vermiş olduğu kararında, sözü edilen
ihalelerin Maliye Bakanlığı tarafından yapılmasına izin veren Bakanlar Kurulu
kararlarında hukuka aykırılık görmemiştir. Maliye Bakanlığınca yapılan mayın
temizleme ve tarımsal amaçla kullanma hakkının birlikte ihale edilmesi işlemi
konusunda ise “Her iki ihalenin birleştirilmesi durumunda, söz konusu
ihtiyaçların en iyi şekilde ve uygun şartlarla karşılandığından söz edilemeyeceğinden
bahisle, dava konusu ihale şartnamelerinde hukuka aykırılık bulunmaktadır.”
denilmiştir.
Gerçekten de 2886 sayılı
Kanun’un 2’nci maddesinde, ihtiyaçların en iyi şekilde, uygun şartlarla ve
zamanında karşılanması ve ihalede açıklık ve rekabetin sağlanmasının esas
olduğu ve başka başka istekliler tarafından
karşılanması mutat olan muhtelif işlerin bir eksiltmede toplanamayacağı
öngörülmüştür. Nitekim birlikte yapılan ihalelerden bu nedenle bir sonuç
alınamamıştır.
Değerli
milletvekilleri, Danıştay, “Devlet İhale Kanunu’nun 2’nci maddesinde
belirtildiği gibi, mayınlı sahanın temizlenmesiyle, temizlenen arazinin
tarımsal faaliyetlerde kullandırılması işinin aynı istekli tarafından
karşılanması mutat olmadığı için söz konusu işlerin bir ihalede toplanmasının
anılan Kanun’un 2’nci maddesine uygun olmadığı gibi, mayınlı arazinin
temizlenmesi ve temizlenen arazinin tarımsal amaçlı kullanılması ihtiyaçlarının
en iyi şekilde ve uygun şartlarda karşılandığından da söz edilemeyeceğinden,
anılan iki ihtiyacın bir ihalede karşılanması hukuken ve işin niteliği icabı
mümkün bulunmamaktadır." demiştir.
Komisyonda benimsenen
değişiklik önergesi ile kabul edilen seçenekli ihale yöntemi özünde Hükûmet tasarısını değiştirmemektedir.
Hükûmet
tasarısında, mayın temizleme işinin, 2886 sayılı Kanun ve Kamu İhale Kanunu
hükümlerine tabi olmadan temizlenen alanların tarımsal amaçla kırk dört yıla
kadar işletilmesi karşılığında ihale edilmesi, bu suretle ihalenin
gerçekleştirilmemesi durumunda Kamu İhale Kanunu hükümlerine göre ihalenin
sonuçlandırılması öngörülmüşken, komisyon tarafından benimsenen tasarı metninde
sıra değiştirilmekte, önce söz konusu ihale yasalarına göre ihaleye çıkılması,
bu usulle ihalenin gerçekleştirilmemesi hâlinde, temizlenen tarımsal alanların…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
HARUN ÖZTÜRK (Devamla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
… kırk
dört yıla varan bir süre ile işletilmesi karşılığında ihale edilmesi kabul
edilmektedir.
Danıştayın yukarıda
söz edilen kararı, hukuki yönden söz konusu işin 2886 ve Kamu İhale Kanunu’na
tabi olmadıkları belirtilmek suretiyle aşılmaya çalışılmıştır. Ancak bu
yapılırken, mayın temizleme işi ile temizlenen alanların tarımsal amaçla
işletilmesi işinin birlikte yapılmasında kamu menfaatinin olmadığı yönündeki Danıştayın eleştirisi göz ardı edilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
tasarı bu hâliyle yasalaşır ise hayırlara vesile olmayacağını ifade ediyor ve
yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (DSP, CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.
Şahsı
adına İstanbul Milletvekili Birgen Keleş.
Buyurunuz Sayın Keleş. (CHP
sıralarından alkışlar)
BİRGEN KELEŞ (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; incelemekte olduğumuz tasarının tümüyle ilgili olarak kendi
görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum ve yüce Meclise saygılar
sunuyorum.
Bu tasarı, Suriye’yle
aramızda bulunan sınırdaki mayınların temizlenmesini, patlamamış mühimmatla
birlikte temizlenmesini, imha edilmesini ve bu suretle ortaya çıkacak olan
arazinin de tarımsal amaçla kullanılmasını öngörmektedir ve bunun için gerekli
esas ve usulleri belirlemektedir.
Aslında mayınların
temizlenmesi ve imha edilmesi, Türkiye'nin 2003 yılında kabul ettiği bir
kanunla taraf olduğu Ottawa Sözleşmesi’ne uygundur.
Çünkü bu sözleşme, bu tür mayınların ve mühimmatın kullanılmasını, stok
edilmesini, üretilmesini ve transferini yasaklamaktadır. Ama değerli
arkadaşlarım, ne var ki Hükûmet, bu işi yaparken
mevcut düzende önemli değişiklikler yapmaktadır. Bir defa, Devlet İhale Kanunu
ile Kamu İhale Kanunu’na uymayacağını belirtmektedir. Kanunlar neden
yapılmaktadır, neden on altı defa değiştirilmektedir ve ondan sonra neden
uygulanmamaktadır, anlaşılır gibi değildir.
İkincisi, mayınların
temizlenme işinin sorumlusunu değiştirmektedir.
Üç, askerî yasak bölgelerin
belirlenmesini bu işten sorumlu olmayan kurumlara bırakmaktadır.
Dört, sadece mayınlardan
temizlenen arazilerin değil, söz konusu arazilerin yanında ve içinde olan
hazine arazilerinin ve kamu kuruluşlarına ait olan arazilerin de mayından
temizlenen arazilerle birlikte kırk dokuz yıllığına -beşi temizlemeye gidiyor-
tarımda kullanılmak üzere mayınları temizleyen şirkete verilmesini
öngörmektedir.
Sayın milletvekilleri,
aslında patlamamış mayınlar veyahut da toprağa saçılmış olan mühimmatın
temizlenmesi Avrupa Konseyinin de gündemindedir. 2007 yılında verilen bir
önergeyle, patlamamış mayınların ve cephanelerin çatışmalardan sonra da
varlığını sürdürdüğü ve kabul edilemeyecek insan kayıplarına ve ekonomik
sonuçlara yol açtığı belirtilmektedir. Mayınlardan ve patlamamış cephanelerden
yaşamını kaybetmiş olan kişilerin yüzde 98’inin yaşamlarını bombardıman
sırasında veya normal yaşamlarını sürdürürken kaybeden siviller olduğu
belirtilmektedir. Bu silahların oluşturduğu stokların gelecek için büyük
tehlikeler arz ettiği ve toplu hâlde kullanıldıklarında da öngörülemeyecek
felaketlere yol açtığı açıklanmaktadır ve de Avrupa Konseyi Parlamenter
Meclisi, kendi üyelerini bu temizliği bir an önce yapmaya çağırmaktadır.
Sayın milletvekilleri,
belirli bir amaçla arazi tahsisi, Türkiye’de 80 sonrasında başta bu İktidar
olmak üzere bazı hükûmetlerce de “Nasıl olsa belirli
bir süre için devrediyoruz.” diye fazla irdelenmeden rahatlıkla
yapılabilmiştir. Turizm işletmelerine arazi tahsisi gibi, santral yapacaklara
yap-işlet-devret ile arazi tahsisi gibi. Ancak daha sonra bu araziler, söz
konusu kişilere ve şirketlere bu İktidar döneminde kalıcı olarak verilmiş
veyahut da verilmek istenmiştir. Sonuçta “geçici” argümanıyla
Türkiye’nin en güzel sahilleri yerli ve yabancı şirketlere yok pahasına
verilmiştir. Santral arazileri, yap-işlet-devret yöntemiyle santral kuran ve
Türkiye’yi maliyetlerde yaptığı şişirmelerle yüksek elektrik fiyatlarına mahkûm
eden ve dolayısıyla Türkiye’nin dış ticarette rekabet gücünü azaltan şirketlere
âdeta bağışlanmıştır. Hükûmet altı yıldır uyguladığı
politikalarla gelecek kuşakların sırtından bugünü kurtarmaya çalışmaktadır, bu
tasarı da bunun çarpıcı bir örneğidir.
Mayın temizleme işiyle arazi
kullanımını, sayın milletvekilleri, bir arada ele alıp mayın temizleyen şirkete
tarım arazilerini tahsis etmenin hiçbir rasyonel, akla uygun bir gerekçesi
yoktur. Çünkü bir defa mayın temizleme işinin maliyetinin ne olacağı belli
değildir. Bu durum Plan ve Bütçe Komisyonunun çalışmaları sırasında en yetkili
kişiler tarafından açıkça itiraf edilmiştir.
İkincisi, bu yöntemle mayın temizleme
işine önce para verilmese de arazi tahsisinin önemli bir maliyeti vardır.
Temizlenen arazilerin ve söz konusu arazilerle birlikte tarımsal faaliyetlerde
kullanılmak üzere mayın temizleme işini yapacak şirkete tahsis edilecek olan
hazine arazilerinin ve kamu kuruluşlarına ait arazilerin yöre halkı tarafından
kullanılmamasının maliyeti hesaplanmalıdır. Diğer bir deyişle “Arazileri
başkasına vermekle biz ne kaybediyoruz? Bu arazileri bizim vatandaşlarımız
işlese kazancımız ne olacaktır? Yabancı şirket her yıl yurt dışına ne kadar kâr
transfer edecektir?” gibi soruların yanıtını vermeden bu işin topluma
maliyetini tam olarak hesaplamak mümkün değildir.
Türkiye, topluma neye mal
olacağını bilmeden kırk dokuz yıl gibi uzun bir süre yabancılara nasıl toprak
verir, hem de Türkiye'nin en stratejik, en sorunlu bölgesinde? Hükûmet büyük bir sorumsuzluk içinde, temizlenen alandan
daha fazla araziyi yabancı şirketlere tahsis etmeyi öngörebilmektedir. Aslında
2’nci maddenin gerekçesinde
yazılı olan hazineye ait arazilere ilişkin olarak kullanılan “müstakil
kullanımı mümkün olmayan” ifadesi, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına ait
araziler için de geçerli midir?
Değerli arkadaşlarım,
mayından temizlenmiş olan bir yöredeki arazinin müstakil kullanımı nasıl mümkün
olmaz? Eğer arazi, temizlenen alanın ortasında ise o takdirde bile 2 tane araba
geçişi için yol yapıldığında müstakil kullanım mümkündür.
Sayın milletvekilleri, doğru
olan, temizliğin bedel karşılığı yaptırılması ve arazinin temizliği yapan yerli
ve yabancı şirkete verilmesini Hükûmetin aklından
bile geçirmemesidir. Kaldı ki mayın temizleme işi ile arazi kullanımının aynı
ihalede ele alınması, arkadaşlarımın da değindiği gibi, 2007 tarihli 3295
sayılı Danıştay Kararı’na aykırıdır. Her ne kadar Adalet ve Kalkınma Partisi
Anayasa maddelerinden hoşlanmıyorsa da Anayasa’nın 138’inci maddesini size
hatırlatmak durumundayım. Söz konusu maddeye göre yasama ve yürütme organları
ile idare, yargı kararlarına uymak zorundadır, bunları değiştiremez ve bunların
yerine getirilmesini geciktiremez.
Temizlenecek olan alanın
kesin büyüklüğü ve yatırıma tahsis edilecek alanın ne kadar hazine ve kamu
kurumunun arazisini içerdiği bilinmeden, hazırlanan bu tasarı ile adı ve ne
yapacağı belli olmayan bir şirkete açık çek verilmektedir.
Hazırlıksız bir şekilde,
gerekli ön çalışmaları yapmadan, kendi olanaklarımızla çok daha ucuza mal
edebileceğimiz bir işi, hem de kendi insanlarımız tarafından yapıldığı takdirde
risk taşımayacak olan bir işi çok pahalı bir hâle getiriyorsunuz. Kritik bir
bölgede, yabancı bir şirkete tanınan kırk dokuz yıllık bir olanak, ekonomik ve
sosyal sorunlar yaratabileceği gibi birlik ve bütünlüğümüzü de tehdit edecek
gelişmelere yol açabilir.
Siz iktidar partisinden olan
arkadaşlarım, son yıllarda yabancıların etnik kökene ve mezhebe dayalı olarak
azınlık yaratmak için ne kadar çaba gösterdiklerini görmüyor musunuz, bilmiyor
musunuz?
Kaynak yetersizliği bu yasanın
bir gerekçesi olamaz çünkü GAP’a ayrılacak olan kaynak kısmen de olsa bu amaçla
kullanılabilir. Ayrıca, belediyelere ayrılan pay da artırılarak gerekli kaynak
sağlanabilir.
Mayın temizleme işinin
öncelikle hizmet alımı yöntemiyle yapılacağı konusunda tasarıya komisyonda
konulan ifadeyse tamamen göstermeliktir.
Arazilerin kiralanması
özellikle yabancı şirketlere çok cazip gelecek ve o yönde baskı yaratacaktır.
Doğru olan, mayın temizleme işinin Millî Savunma Bakanlığına verilmesidir. Bu
gerçekleştiğinde hem düşük bir maliyetle bu iş hâlledilmiş
hem de 200 bin dekardan fazla bir arazi ekonomiye kazandırılmış olacaktır.
Ayrıca, söz konusu bölgede var olan işsizlik oranının yüksekliği de bir miktar
telafi edilmiş olacaktır.
Tasarının 2565 sayılı Askerî
Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Hakkındaki Yasa ile de çeliştiği açıktır.
Bölgedeki petrolün ve
bazı madenlerin temizlenen alanlar içinde kalması hâlinde…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
BİRGEN KELEŞ (Devamla) -
…yabancıların kullanımına bırakılan bu alanların nasıl, hangi sıklıkta ve ne
kadar etkinlikle kontrol edilebileceği tam bir belirsizlik örneğidir ve bence
mümkün de değildir. Kaldı ki temizlenen bu alanlar yabancılar tarafından terörist
yuvası hâline de getirilebilir ve sınırda mevzilenen yabancıların bir süre
sonra buraları terk etmemekte direnmeleri de ihtimal dâhilindedir. O nedenle,
mayın temizleme işi Genelkurmay Başkanlığının veya Millî Savunma Bakanlığının
kontrolü altında olmalı ve bu yörede arazi kullanımı kesinlikle ama kesinlikle
yabancılara verilmemelidir.
Değerli arkadaşlarım, AKP’li
arkadaşlar; bugüne kadar yaptıklarınızdan anlıyorum ki Anayasa’ya aykırı
davranmaktan ve Yüce Divanlık olmaktan korkmuyorsunuz. Tabii, bu sizin
bileceğiniz bir iş, bize bir söz düşmez. Ne var ki yapılanların çoğu tüm
toplumun geleceğini karartacak niteliktedir. O nedenle de ben her vesileyle
sizleri uyarmayı doğru buluyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Keleş.
Sayın milletvekilleri, şimdi
yirmi dakika süreli soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Biliyorsunuz, bunun on
dakikasını sorulara ayıracağım. Daha önce söylediğim gibi, dün sisteme
girenlere öncelik vereceğim. Önce dün giren 7 kişiye, ondan sonra da süremiz
yettiği sürece diğer arkadaşlara vereceğim.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Büyük
bir kısmı yok onların.
BAŞKAN – Önce Sayın Tankut.
Bir dakika süre veriyorum,
lütfen sadece soruyu sorunuz.
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, mayınlı
arazilerin temizlenmesi konusunda ısrarla bu alanda uzman olan firmaların
ihaleye alınacağı belirtilmektedir. Ancak bu alanda uzman olan firmalara çok
farklı bir alan olan tarımda da yatırım imkânı tanınmaktadır. Mayın temizlemede
uzmanlaşmış firmaların tarım alanında ne gibi bir işi olabilir? Ülkemizde ve
dünyada hem mayın temizlemede hem de sözgelimi domates, çilek veya mısır, pamuk
yetiştirmede uzmanlaşmış kaç adet firma veya kuruluş vardır, bunlardan
birkaçının ismini ve ülkesini söyleyebilir misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Tankut.
Sayın Şandır, buyurunuz
efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, kanunun 2’nci
maddesinde, eğer ihale yapılamazsa Maliye Bakanlığının belirleyeceği usullere
göre yapılacağı söyleniyor, ama dördüncü fıkrasında, bu ihalenin şartnamesinin…
“Genelkurmay Başkanlığı, Millî Savunma Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı, Maliye Bakanlığı tarafından tespit edilecek ihale şartnamesine göre
yapılır.” deniliyor.
Bu anlayış doğru mudur, yoksa
doğrudan Maliye Bakanlığı kendisine göre belirleyeceği usullere göre mi
yapacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
Sayın Uslu...
CEMALEDDİN USLU (Edirne) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, görüştüğümüz
tasarıda mayın temizleme süresinin beş yıl, taşınmazların temizleme karşılığı
tarımsal faaliyetlerde kullanılmasının kırk dört yıl, yani toplamda kırk dokuz
yıl olarak belirlendiği görülmektedir.
Mayın temizleme işinin
karşılığı maddi olarak ne kadardır? Sözü edilen arazide bir yıllık tarımsal
faaliyetten elde edilecek gelir ne kadardır? Bu rakamlar tarafınızdan
biliniyorsa açıklanmasını istiyorum. Eğer bilinmiyorsa beş artı kırk dört yılın
dayandığı somut gerekçe nedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Uslu.
Sayın Yunusoğlu…
SÜLEYMAN LATİF YUNUSOĞLU
(Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
1) Suriye sınırımızdaki
mayınların temizleme işlemiyle ilgili ihalenin Kamu İhale Kanunu kapsamında
yapılması yerine Maliye Bakanlığı tarafından yapılması ihtiyacı neden
doğmuştur?
2) Yüklenici firma tarafından
hem temizleme hem de tarım faaliyetlerinin tek işlem olarak yapılmasının
sakıncaları Danıştay kararıyla açıklanmasına rağmen neden dikkate alınmamıştır?
3) 17.500 dekar olduğu ifade
edilen alanın kırk dört yıllığına yabancı bir firmanın kullanımına sunulma
ihtimalinin ülkemizin sınır güvenliği açısından doğurabileceği sakıncalar
konusunda ne düşünüyorsunuz?
Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu
temizliği yapamayacağına dair elinizde resmî bir belge var mıdır?
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Yunusoğlu.
Sayın Dibek…
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ben de Sayın Bakana iki soru
soracağım.
Sayın Bakanım, öncelikle yasa
bu şekilde geçerse “yap-işlet-devret” modeliyle temizleyen firmaya bu yerin
tarımsal amaçlı kullanılması da verilecek.
Ben şunu merak ediyorum: Hem
mayın temizleyecek, o mayın temizleme işini yapacak hem de tarımsal faaliyeti
birlikte yapabilecek Türkiye’de bir firma var mı? Türkiye’yi de bıraktım,
dünyada böyle kaç tane firma var, iki işi birden yapacak? Çünkü,
çok farklı alanlar. Öncelikle bunu öğrenmek istiyorum.
Diğeri de şu: Bu şekilde
verildiğinde, bir anlamda, bizim sınırlarımız, ulusal sınırlarımız
özelleştirilmeyecek mi? Yani, dünyada kendi sınırlarını özelleştirmiş kaç tane
ülke var? Bunu da merak ediyorum. Bu konuda bir araştırma yaptınız mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Dibek.
Sayın Gök…
İSA GÖK (Mersin) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu mayın
temizleme işinin bir maliyet hesabının yapılmadığı konuşuluyor. Hâlen bu mayın
temizle işinin Türkiye Cumhuriyeti devletine mal oluş hesabı yapılmadı mı?
Yapılmıyorsa, neden yapılmıyor?
İkincisi, bu Parlamentoda
bulunan herkes bu mayınlardan kurtulunması gerektiği
konusunda, bu mayınların temizlenmesi gerektiği konusunda hemfikir. Sorun, her
iki işin birleştirilmesi, yani mayın temizleme ile oranın tarımsal amaçlı kim
tarafından kullanılacağı işinin birleştirilmesi. Bu konudaki ısrarınız niye? Hükûmetin ısrarı niye? Bunu niye ayırmıyorsunuz? Birisini
bedel karşılığı, diğerini de daha sonra köylüye kullandırılması fikrinde niye
bu kadar karşı görüş belirtip ısrar ediyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Gök.
Sayın Köse…
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
1) Sayın Bakan, mayın döşemek
suretiyle 800 kilometrelik güney sınırımızda güvenli bölgeler oluşturulmuştur.
Bu araziler mayınlardan temizlenerek kiraya verildiğinde bu sınır güvenliğimiz
nasıl sağlanacaktır?
2) Ottawa
Sözleşmesi’ndeki mayınlı arazilerin temizlenme süresi olarak hangi tarihe kadar
yapılacaktır?
3) Geçmişte, Kilis Valisi
-merkeze alınan Sayın Kilis Valisi- şöyle bir söylemde bulunmuştur, bu
toprakların İsrailli bir şirkete verileceğine dair bir söylemi vardır. Bu
söylemi siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Köse.
Sayın milletvekilleri, dünkü
soru hakları sona erdi. Şimdi, bugün sisteme girmiş arkadaşlarımıza sırayla
veriyorum.
Sayın Tütüncü…
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
1) Temizlenecek olan arazi
Avrupa Birliği normlarında düşünüldüğünde 130’ar dekarlık toprak
büyüklükleriyle acaba kaç aileye dağıtılabilir? Temizlenecek araziden kaç aile,
topraksız ya da az topraklı aile toprak sahibi, işletme sahibi olabilir?
2) Bu aileleri bir kooperatif
örgütlenmesi çatısı altında toplayarak TİGEM ya da devlet desteğiyle organik
tarıma yönlendirmek mümkün olabilir mi?
3) Bu arazinin uzunluğu
açısından çeşitli, farklı uzunluklar telaffuz edilmektedir. Gerçek uzunluk kaç
kilometredir?
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Tütüncü.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, aslında burada
kaç tane mayın döşeli, bu mayınların kimler tarafından döşendiği, planı da var.
Bu, askerî alan olduğuna göre Millî Savunma Bakanlığındadır. Hiç bu kanuna
gerek olmadan Millî Savunma Bakanlığı pekâlâ bu mayınları temizler ve ihaleye
de gerek kalmadan o araziler kullanılabilir.
Şimdi, bu kanunu getirmekteki
bir amaç… Geçmişte Anavatan Partisi Mavi Akım ile ilgili bir kanun getirmişti.
Orada büyük soygun vardı. Biz her burada tenkit ettiğimizde diyordu ki:
“Efendim, kanun çıkarmışsınız, daha neyin hesabını soruyorsunuz?” Getirilen bu
kanunla, anlaşılan, AKP ileride yapacağı talan ve soyguna Türkiye Büyük Millet
Meclisini alet etmek istemektedir. Yoksa, şimdi burada
ihalenin şartlarını kanunla çıkarmanın gereği yok. Türkiye'de her konuda kanun
var. E, bunun için özel bir kanun getirdiğinize göre demek ki burada çok art
niyet kokmaktadır. Maalesef Meclisi de siz buna alet etmektesiniz. Ben,
geleceği çok iyi görüyorum. Burada yapılacak ihalelerde, ileride burada soru
sorulduğu zaman, Mecliste, denecek ki: “Efendim, kanunla yetki verilmiş bize.
Artık buna bir şey diyemezsiniz.” Bence kanuna gerek yok. Türkiye Cumhuriyeti
devletinin kurumları bu faaliyeti yapabilecek güçtedir; orada çıkan arazileri
de pekâlâ memleketin menfaatine sunabilecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Genç.
Sayın Özkan… Yok.
Son soruyu alıyorum.
Sayın Akat
Ata, buyurunuz.
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Sayın Başkan, teşekkürler.
Sayın Bakan, dünyada mayın
sorunu yaşayan ve Ottawa Sözleşmesi’ne imza koyan
bütün ülkelerde bir ulusal eylem yasası hazırlanmakta ve bu yasa ile mayınlı
alanların tespiti, işaretlenmesi, temizlenmesi ve halka risk eğitimi konusunda
yetkili organlar oluşturulmaktadır. Türkiye’de ise bu yasa çıkarılmamış ve
konuyla ilgili hangi kurumun yetkili olduğu bilinmemektedir. Kara mayını mücadelesi
tek merkezden koordine edilmesi gereken bir olgu olmakla birlikte, Türkiye’de
ise vakayla güvenlik güçleri ilgilenmekte, mayın patlayan alanlarda hemen bir
tarama faaliyeti yapılması gerekirken bu yapılmamakta ve alan aynı şekilde
bırakılmaktadır. Bakanlığınızın bir eylem yasası planı var mıdır? Bu konuda
bilgi verirseniz sevinirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Akat Ata.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Bir kere, her şeyden önce,
bütün arkadaşlarımın hassasiyeti için de teşekkür ediyorum. Biz de kendileri
kadar hassasız.
Şimdi, tabii bu konunun
geçmişi, daha -bundan önceki arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi- 1992 yılına
kadar gidiyor. 1992 yılında, 4 Mart 1992 yılında, sınır fiziki güvenlik
sisteminin kurulması işi Millî Savunma Bakanlığına veriliyor, mayın temizleme
işi Genelkurmay Başkanlığına veriliyor. 2001 yılında, mayın temizleme işi ve
sınır fiziki güvenlik sisteminin kurulması maksadıyla Genelkurmay Başkanlığınca,
Millî Savunma Bakanlığı bütçe kontenjanı dışında 44,7 milyon liralık bir kaynak
tahsisi için Başbakanlığa başvuruyor. 2003 yılında bu amaçla bütçeden 25 milyon
TL de ödenek ayrılıyor. 20/6/2004 tarihinde -sorulara
cevap verme çerçevesinde genel bir açıklama yapıyorum- Millî Savunma Bakanlığı,
Genelkurmay Başkanlığı ve diğer ilgili bakanlık temsilcilerinin katılımıyla bir
toplantı yapılıyor. Bu toplantıda mayın temizleme ihalesi için, tecrübelerinden
ötürü en uygun bakanlığın Maliye Bakanlığı olduğu kararlaştırılıyor. Bu
toplantıda bütün kesimler var. 27
Eylül 2006 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı Maliye Bakanlığına bir yazı
gönderiyor ve bu yazıda, temizleme işinin şartnameye konulacak bir madde ile
yüklenici tarafından NAMSA’ya yani NATO Bakım ve
İkmal Ajansına yaptırılması öneriliyor. Yani ihalenin Maliye Bakanlığı
tarafından yapılmasına, gördüğünüz gibi, hiçbir kurumun, hiçbir kuruluşun bir
itirazı yok. Burada, hatta bir öneri var, yani kime yapılabileceği konusunda. Şimdi, birinci konu bu.
Maliyet konusu: Tabii,
maliyet konusunda çok büyük aralıklar var. Millî Savunma Bakanlığının yaptığı
bir çalışma var ve bu çalışma çerçevesinde on dört şirketten görüş alınmış yani
teklif alınmış ve bunlar çok değişik ülkelerden firmalar. Asgari metrekare birim
fiyatı ortalama -asgariden bahsediyorum- 2 dolar civarı, yani metrekare başına
2 dolar. Ama azami metrekare birim fiyatlarıysa çok değişiyor. Yani, burada
fiyatlar 15 dolara kadar çıkabiliyor. Dolayısıyla, bayağı bir aralık söz konusu
ve dolayısıyla zaten bizim kanunda da öngördüğümüz şey şu: Önce temizleme işini
ihale edeceğiz. Önce, mayın temizleme işini ayrı bir şekilde, sizin de
önerileriniz doğrultusunda, ki Plan ve Bütçe
Komisyonunda arkadaşlarımız bu şekilde önerdiler, biz bu öneriyi de doğru bulduk,
o öneri de kanunda var değerli arkadaşlar, o öneri çerçevesi içerisinde önce
acaba bu işi, temizleme işini ayrı bir şekilde yapabilir miyiz? Bunu esas
olarak alacağız.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – O
bizim önerimiz değil Sayın Bakan, bizi karıştırmayın.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) - Değerli arkadaşlar, yani bizim arkadaşlarımızın önerileri,
milletvekili arkadaşlarımızın önerileri. Dolayısıyla, yani, tabii ki bir esas
oluşturulacak. Ama bu olmazsa, acaba, bu işi, yani tarım faaliyetini yapacak ve
aynı şekilde temizleme işini yapacak firmaları bir arada getirebilir miyiz?
İSA GÖK (Mersin) – Bu buluşun
mimarı kim ya?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Bakın, burada, tabii ki şu anda Türkiye'de veya başka bir
tarafta, belki hem tarımda uzmanlaşmış, tarımsal faaliyette uzmanlaşmış hem de
mayın temizlemede uzmanlaşmış firma yoktur, bilemiyorum. Ama bu, bu türden bir
faaliyetin yapılamayacağı anlamına gelmiyor. Siz ihalede… Bakın, esas ihale
temizleme ihalesi arkadaşlar, onu söylüyorum. İkinci…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama
Sayın Bakan, kanun öyle tanzim edilmiyor.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Hayır, şöyle: Yani, kendisi gider…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Kanunu bir okuyun efendim.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Arkadaşlar, şunu açıklamaya çalışıyorum: Bakın, siz…
AHMET YENİ (Samsun) – Soru
sordunuz, bir dinleyin ya!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Bakan açıklama yapıyor, doğru bilgi olması lazım; yoksa müdahale değil.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Açıklamayı şöyle yapıyorum: Siz ihaleye çıkarsınız, bir firma bir
mayın temizleme firmasıyla da anlaşır; dolayısıyla, birlikte de bu işi
yapabilirler. Buna aykırı bir şey yok arkadaşlar.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama
dediğinizle çelişiyor Sayın Bakan. Yani, mayın temizleme işiyse bu kanun
yanlış; birlikte olarak tanzim edilmiştir.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, bakın, Kamu İhale Kanunu çerçevesi
içerisinde, Kamu İhale Kanunu’na bağlı olarak, öncelikli olarak temizleme
ihalesi yapılacak.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Önceliği yok bu düzenlemenin.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Bu açık, kanunda yazıyor.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Hayır, öyle değil efendim. Öyle değil, lütfen…
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, madde 2’yi bir okur
musunuz… Madde 2’yi bir okur musunuz…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Hayır Sayın Bakan… Kanunu beraber okuyalım arkadaşlar… Müzakere ediyoruz,
katılalım müzakereye.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
açıklamalara, soruları cevaplandırmaya siz devam ediniz lütfen.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Cevaplandırma değil Sayın Başkan. Sayın Bakanın kanunu doğru takdim etmesi
lazım. Mayın temizleme karşılığında arazilerin verilmesinin esas ve usulleri
belirleniyor.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Değerli Arkadaşım, ben doğru takdim ediyorum. (MHP sıralarından
gürültüler)
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Şimşek, siz
devam edin açıklamanıza lütfen; bitiriniz.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Şimdi, biz kanunu doğru…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, müsaade edin, bir şekli…
BAŞKAN – Sayın Şandır…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Çok
özür diliyorum ama bir şekli yerine getirmek için…
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Değerli arkadaşlar…
BAŞKAN – Sayın Şandır, siz,
sorunuzu, meramınızı anlattınız Sayın Bakana.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, müsaade eder misiniz…
BAŞKAN – Siz anlattınız,
sorunuzu sordunuz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) -
Efendim, usul tartışması açalım. Lütfen, bir dakika… İstirham ediyorum… Özür
diliyorum.
Şimdi, Sayın Bakan, amaç, burada…
Kanunu tartışmaya başlıyoruz, takdimi doğru yapmak lazım. Bakınız, burada diyor
ki “temizlenmesi, imha edilmesi ve bu suretle elde edilecek arazilerin tarımsal
amaçlı kullanılması işlemlerine ilişkin esas ve usulleri düzenlemek” diyor. Yani, ikisi birlikte. Yani önceliğiniz burayı temizlemek
anlamı çıkmaz. Burada…
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Sayın Başkan, cevap verebilir miyim?
BAŞKAN – Tabii.
Sayın Şandır, sizin ne
sorduğunuz gayet net anlaşıldı, şimdi Sayın Bakanı dinleyelim, buna ne cevap
verecek.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama
Sayın Bakanımızın takdimi yanlış efendim, ona müdahale ediyorum.
BAŞKAN – Tamam, siz
düzelttiniz.
Şimdi siz buyurunuz Sayın
Şimşek.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, bakın, madde 2…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Arkadaşlar, bu kanunu çekin.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Değerli arkadaşlar…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, eğer…
BAŞKAN – Sayın Şandır, bir
dakika… Anlatsın bakalım.
Buyurunuz.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, bir dakika müsaade edin, siz açıklamanızı
yaptınız. Müsaade edin.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Bakanım, baştan başlayın.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkan, böyle bir usul yok; Sayın Bakanın nasıl cevap vereceğine gruplar karar
veremez.
BAŞKAN – Sayın Şandır, bir
dakika… Siz sorunuzu sordunuz, yeterli şekilde açıklamayı tekrar yaptınız.
Sayın Bakan, lütfen, siz
devam ediniz.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Sayın Başkan, mayın temizleme işi, madde 2; öncelikle, 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu
hükümlerine göre, bakın, çok açık.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Bakanım, niyet sorgulaması yapmıyoruz, niyetinizi sorgulamıyoruz; kanunu
doğru takdim etmiyorsunuz.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Kanunun hükümlerine göre, Maliye Bakanlığınca satın almak
suretiyle yaptırılır. Sayın Başkan, son derece açık. Bu bir
tasarı hükmü.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Efendim, hayır; doğru takdim etmiyorsunuz ama.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Bu bir tasarı hükmü değerli arkadaşlar. Onun için…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Bakan, biz niyetinizi sorgulamıyoruz ama doğru takdim etmiyorsunuz.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkan, soru-cevap usulü böyle değil efendim.
BAŞKAN – Sayın Şandır, siz
sorunuzu sordunuz, Sayın Bakan da böyle cevap veriyor.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Sayın Başkanım, bu böyle olmaz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkanım, usul tartışması açıyoruz.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Açın yani…
BAŞKAN – Bu konuda usul
tartışması açacak bir şey de görmüyorum Sayın Şandır.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Böyle bir usul var mı?
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Usulü
çiğneyerek usul tartışması mı olur?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Ya, bırakın Allah aşkına, okuduğunuzu
anlayın ya! İnsaf edin ya!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sayın Komisyon, Sayın Komisyon, müdahale etmeyin!
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Niye etmeyeceğim canım, sen ediyorsun ya!
BAŞKAN – Usul tartışması
açılıp açılmamasını oylarınıza sunuyorum…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sayın Komisyon, müdahale etmeyin.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Siz de ediyorsunuz, müdahaleyi siz yapıyorsunuz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Komisyon müdahale etmez, hepimizi temsil ediyorsunuz.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Niye komisyon müdahale etmeyecek canım,
Allah Allah!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bir
konuyu müzakere ediyoruz, doğru anlaşılması açısından müdahale ediyoruz.
BAŞKAN – Sayın Şandır…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Komisyon müdahale etmez Sayın Başkan.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Provoke ediyorlar ya, müdahale
etmiyorlar!
BAŞKAN – Sayın Şandır, burada
usule ilişkin ne olduğunu tam anlamış değilim. Siz sorunuzu sordunuz. Ek olarak
tekrar sorunuzu sordunuz, net anlaşılsın sorunuz diye.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın
Başkan, arz edeyim.
BAŞKAN - Sayın Bakan da
kendisi cevap verdi, veriyor ya da. O cevabı yeterli bulursunuz ya da
bulmazsınız.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Hayır efendim, o değil konumuz. İsterseniz usul tartışması açalım, söz verin.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – “Doğru takdim etmiyor” diyorsunuz; kanun
metnini okuyor burada Sayın Bakan!
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Evet, değerli arkadaşlar…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Bakanım, bu kanun sizin söylediğiniz gibi öncelikle mayınlı arazilerin
temizlenmesini, sonra arazilerin değerlendirilmesini kapsamıyor.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Kanun çok açık, iki yöntem var. Arkadaşlar, kanunda iki yöntem
var.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Kanunun tanımı, arazilerin kullanımı karşılığında mayınların temizlenmesi.
Doğru tanım yapalım.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Kanunda iki yöntem var arkadaşlar.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Yöntemi tartışmıyoruz…
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) - Bakın, kanunda ihale…
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Komisyondaki arkadaşlarınız bunu
biliyorlar.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Bakın, tasarıda…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Bakın, yöntemi tartışmıyoruz, amacı tartışıyoruz. Amacı öncelikle bir ortaya
koyun Sayın Bakan.
BAŞKAN – Sayın Şandır, sizin
sorunuzu gayet net bir şekilde hepimiz anladık. Sayın Bakanın buna nasıl cevap
vereceğini de biz bilemeyiz, o onun takdiridir. Onun beğenirsiniz ya da
beğenmezsiniz cevabını.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, ben, Sayın Bakanın cevabı vermesine müdahale etmiyorum.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Kanun maddesini okudum ben.
BAŞKAN – Sizin istediğiniz
nedir, ben onu anlamış değilim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
İstediğimiz şey şu: Sayın Bakan…
BAŞKAN - Sorunuzu sordunuz,
ek sorunuzu da sordunuz, Bakan da buna cevap verdi. Cevabı uygun buldunuz ya da
bulamadınız, bunu biz kararlaştıramayız.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkanım, biz kanunu müzakere ediyoruz. Bu kanunun takdiminde Sayın Bakan
doğru takdim etmek mecburiyetinde ki müzakere yapalım.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Doğru takdim ettim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Onu,
şekil yerine gelsin diye yapmıyoruz, esastan müzakere ediyoruz.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) - Yorum yok Sayın Başkan, burada kanun metnini okuyorum. Burada
yorum yok ki.
BAŞKAN – Sayın Bakan kanun
metnini okuduğunu söylüyor Sayın Şandır.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Madde 2’yi okuyorum size arkadaşlar. Kanunun metni. Yorum falan
da yok burada.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Efendim, usulü, kapsamı değil, amacı doğru tanımlayın.
BAŞKAN – Sayın Şandır, 2’nci
maddeye geldiğiniz zaman bu konuyu şey yaparsınız. Lütfen…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Hayır efendim, öyle değil.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – Lütfen… Soru-cevap
işlemi usulünden sapmaktadır. Size fazlasıyla…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Efendim, Sayın Bakan, doğru olan bilgileri vermiyor, cevabı da vermiyor. Ona
itiraz ediyorum.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Doğru olan bilgileri veriyoruz. Kanunu okuyorum arkadaşlar, kanun
tasarısını okuyorum ben.
BAŞKAN – Bunu biz bilemeyiz,
Sayın Bakan ne söylüyorsa biz onu dinleyeceğiz, siz de zamanı geldiğinde bunu
tekrar dile getirirsiniz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Efendim, Türkiye Büyük Millet Meclisinde müzakere teamülü şeklen değil, esastan
yapılır. Burada bir müzakere yapıyoruz, bir şeklin yerine getirilmesi yeterli
değildir.
BAŞKAN – Esastan da
yapıyoruz. Siz gerekli şekilde bu izahatı yaptınız Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkanım, bir şeklin yerine getirilmesi doğru değildir, yeterli değildir.
Siz, Sayın Bakanın sorulara cevap verdiğini yeterli bulmak durumunda
değilsiniz. Ben buna itiraz ediyorum.
BAŞKAN – Ben de bulmak
zorunda değilim, siz de bulmak zorunda değilsiniz. Sayın Bakan nasıl cevap
veriyorsa biz ona bakacağız. Siz de itirazınızı yaptınız, ona tekrar Sayın
Bakan cevap verecek. Bunu yeterli buluruz ya da bulmayız, o bizim şeyimiz
değil.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – O
zaman amacını ve takdimini yeniden yapsın.
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın
Bakan, lütfen, Sayın Şandır’ın işaret ettiği konuları
da dikkate alarak tekrar bu konuya cevap verirseniz konu daha çok açıklığa
kavuşacak.
Buyurunuz, size ek süre
veriyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Yani, tanım doğru olmazsa müdahale ederiz.
BAŞKAN - Tamam, lütfen
oturunuz Sayın Şandır.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Sayın Başkan, burada tasarı son derece açık. Tasarının
2’nci maddesi çok basit ve çok açık.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
– 1’inci maddeyi okuyun.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Dolayısıyla burada yöntem de amaç da belirlenmiştir.
Değerli arkadaşlar, kırk dört
yıl... Niye kırk dört yıl? Bu mevcut yasalarda hazine taşınmazlarının
kiralanması maksimum kırk dokuz yıllığına yapılabiliyor. Burada maksimum beş
yıl temizleme süresi öngörülmüş. Maksimum kırk dört yıl da bu anlamda
kullanmayı öngörmüş ama kırk dört yıl olmak zorunda değil. İhaleye girenlerin
rekabet sürecinde ortaya koyacakları süreler tabii ki farklı olabilir. Bu bir
azami süredir, illa da kırk dört yıl olacak diye bir şey söz konusu değil.
Değerli arkadaşlar, birçok
arkadaşımız, burada “Niye Kamu İhale Kanunu kapsamı dışına çıkartıyorsunuz?”
dedi. Yine tekrarlıyorum, çıkartmıyoruz, öncelikli olarak Kamu İhale Kanunu
kapsamında yapıyoruz. Bu olmazsa diğer yöntemler denenecek ve sınır güvenliğine
ilişkin herhangi bir sakınca söz konusu değildir. Sınır güvenliğine ilişkin
bütün diğer düzenlemeler zaten geçerlidir.
Ondan sonra, burada çok açık,
yine 2’nci maddede deniliyor ki: “Bakanlar Kurulu kararı gereğince belirlenen
askeri yasak bölge ile sınır hattı boyunca tesis edilecek sınır fiziki güvenlik
sistemi için ihtiyaç duyulacak alanlar temizletilmekle birlikte, yüklenicinin
kullanımına bırakılamaz.” Yani kanun sınır güvenliği
konusunda da son derece açık. Orası mayından temizlenecek ama mevcut kurallar
neyse, güvenliğe ilişkin kurallar, tabii ki devam edecek.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Benim sorumu cevaplandırmadınız Sayın Bakan, tekrar…
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) –
Sayın Bakan, şu anda söylediğiniz konu da Yasak Bölgeler Kanunu’na uymuyor.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, bakın, yine söylüyorum, ihale yöntemine
ilişkin biz burada iki tane usul belirlemişiz, öncelik Kamu İhale Kanunu
kapsamında hizmet alımına verilecek diyoruz. Eğer bu gerçekleşmezse o zaman
diğer bir alternatif olan alanın kullanılması ve temizlenmesini birlikte
yapmayı… Zaten bu açık olduğu için… Ben yine tekrarlıyorum, burada biz kanunda
iki tane usul belirlemişiz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Bakan, şu bilgiyi verin lütfen; bu, kanunda yok. Yani siz…
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – “Daha önceden belirlenen bir firma var mı?” Daha önceden nasıl
bir firma belirlensin değerli arkadaşlar! Kamu İhale Kanunu kapsamında
çıkacaksınız. Böyle bir şey zaten düşünülemez.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Bakanım, çok özür diliyorum, Sayın Komisyon Başkanı…
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkan... Sayın Başkan…
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Ama ben sorulara cevap vereceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun, devam edin
siz Sayın Bakan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Yani, 4734’e göre mayın temizleme ihalesi mi yapacaksınız yoksa arazi kullanımı
karşılığında mı ihale yapacaksınız?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Her ikisi de yapılabilir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Ama
Bakan öyle söylemiyor.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Dolayısıyla, burada, değerli arkadaşlar, bu güvenliğe ilişkin de
zaten düzenlemeyi dikkate alırsanız ulusal sınırlarımızın özelleştirilmesi diye
bir şey söz konusu olamaz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın milletvekilleri, Bakanın söylediğini doğru anlayalım.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Doğru
anlıyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Doğru değil.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) –
Herkes doğru anlıyor, ayıp ya!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ayıp
diye bir şey yapmıyoruz, müzakere ediyoruz.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – Şimdi, “Mayın temizleme işinin maliyet hesabı yapılmış mı, neden
yapılmıyor?” diye bir soru soruldu.
Değerli arkadaşlar, mayın
temizlemenin maliyet hesabı konusunda, dediğim gibi, daha önce Genelkurmay
Başkanlığımız birtakım fiyatlar almış. Bunların asgari fiyatı var, birim
fiyatı, metrekare başına, maksimum fiyatları var. 2 dolarla 15 dolar arasında
değişiyor ve dolayısıyla…
Burada bir de uygulama var
tabii. Bildiğiniz gibi, Mardin ilinin Nusaybin ilçesinde olsun Urfa’da olsun
bazı gümrük kapıları için birtakım temizleme işlemleri de gerçekleştirilmiş
durumda. Orada da maliyetler 3 lirayla 3,5 lira arasında değişiyor.
“Sınır güvenliği nasıl
alınacak?” konusu… Dediğim gibi, şu anki sınır güvenliği nasıl alınıyorsa o
dönemde de o şekilde devam edilecek.
Değerli arkadaşlar, birçok
arkadaşımız da şunu sordu, dediler ki: “Niye bu mayınlı arazileri temizleyip
oradaki vatandaşa dağıtmıyoruz?” Bundan önceki dönemlerde toprak reformu
çerçevesi içerisinde bu türden birçok dağıtım yapıldı. Ama tarım alanlarının
verimli kullanılması anlamında optimal bir ölçeğe
hiçbir dönemde ulaşılamadı. Zaten tarımın da en büyük
problemlerinden bir tanesi, tarımda ölçeğin çok küçük olması. Türkiye’de
ortalama bir tarım işletmesinin büyüklüğü 61 dekar. Mesela Amerika’da 1.800
dekar. Dolayısıyla tarımda ölçek çok önemli ve bunun da ötesinde tabii ki
ürünün pazarlanması, nitelikli ürün üretilmesi, bilgiye dayalı tarımın
yapılması gibi daha birçok husus var. Onun için, burada öngörülen şey, tabii ki
ihale sonucunda parça parça veya bir bütün olarak bu
iş tarımsal faaliyetlere tahsis edilecek.
“Gerçek uzunluk ne kadar?”
Bizdeki rakamlara göre yaklaşık 877 kilometredir.
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) –
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK
(Gaziantep) – “Kaç mayın döşenmiş, planlar var vesaire, bunu ne diye ihale
yapıyorsunuz?” diye soruluyor. Ben zaten işin başında söyledim, 1992’den beri
bu mayın temizleme işi bir şekilde görevlendirme yoluyla yapılmış ama bir türlü
bir noktaya gelinememiş. Ondan dolayıdır ki Hükûmetimiz
hem Ottawa Sözleşmesi’nin gereklerini yerine getirmek
için hem de bu alanı ekonomik açıdan Türkiye'nin faydasına, menfaatlerine
kullanmak için bu kanuna gerek duymuştur.
Teşekkür ederim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Şartnameyi kim hazırlayacak Sayın Bakan?
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Şimşek.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
III.- YOKLAMA
(MHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Efendim, toplantı yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN – Arayacağım efendim.
Yoklama talebi vardır. Şimdi
bu talebi yerine getireceğim ancak yoklama talebini işleme koyabilmem için, ayakta
olup yoklama talep eden milletvekillerinin sayısının 20 olup olmadığını tespit
edeceğim.
Şimdi, isimleri sırayla
söylerseniz tutanağa geçsin…
Sayın Şandır, Sayın Mehmet Günal, Sayın Erdal Sipahi, Sayın Ali Uzunırmak,
Sayın Beytullah Asil, Sayın Ahmet Duran Bulut, Sayın
Akif Akkuş, Sayın Münir Kutluata, Sayın Süleyman Yunusoğlu, Sayın Alim Işık, Sayın
Özdemir, Sayın Akcan, Sayın Paksoy, Sayın Yalçın,
Sayın Yıldız, Sayın Enöz, Sayın Kalaycı, Sayın
Çirkin, Sayın Tankut, Sayın Ural.
Yoklama için üç dakika süre
veriyorum.
Sayın üyeler, adlarını
okuduğumuz sayın üyeler sisteme girmesinler lütfen.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı yeter
sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
2.- Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti
Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale
İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/543) (S. Sayısı: 263) (Devam)
BAŞKAN - Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
On beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.01
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.23
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER : Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatma
SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
263 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri, 263
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın maddelerinin kapalı oturumda görüşülmesine dair
İç Tüzük’ün 70’inci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır.
Kapalı oturum istemine dair
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 263 sıra
sayılı Kanun Tasarısının maddelerinin kapalı oturumda görüşül-mesini arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet Şandır |
Mehmet Günal |
K. Erdal Sipahi |
|
Mersin |
Antalya |
İzmir |
|
Akif Akkuş |
Münir Korkutata |
Hasan Özdemir |
|
Mersin |
Sakarya |
Gaziantep |
|
M. Akif Paksoy |
Mümin İnan |
Rıdvan Yalçın |
|
Kahramanmaraş |
Niğde |
Ordu |
|
Yılmaz Tankut |
Kemalettin Nalcı |
Mustafa Kalaycı |
|
Adana |
Tekirdağ |
Konya |
|
Mustafa Enöz |
Ekrem Yıldız |
Süleyman L. Yunusoğlu |
|
Manisa |
Antalya |
Trabzon |
|
Cemaleddin Uslu |
Alim Işık |
Erkan Akçay |
|
Edirne |
Kütahya |
Manisa |
|
Ali Uzunırmak |
Ahmet Duran Bulut |
S. Turan Çirkin |
|
Aydın |
Balıkesir Hatay |
|
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, kapalı oturumda Genel Kurul salonunda bulunabilecek sayın
üyeler dışındaki dinleyicilerin ve görevlilerin dışarı çıkmaları gerekmektedir.
Sayın İdare Amirlerinden salonun boşaltılmasını temin etmelerini rica ediyorum.
Ayrıca, yeminli
stenografların ve yeminli görevlilerin salonda kalmalarını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kapanma Saati: 18.25
BEŞİNCİ OTURUM
(Kapalıdır)
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 19.21
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER : Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatma
SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşiminin Kapalı
Oturumundan sonraki Altıncı Oturumunu açıyorum.
263 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 1’inci maddesini
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ İLE SURİYE ARAP CUMHURİYETİ DEVLETİ
ARASINDAKİ KARA SINIRI BOYUNCA YAPILACAK MAYIN TEMİZLEME FAALİYETLERİ İLE İHALE
İŞLEMLERİ HAKKINDA KANUN TASARISI
Amaç ve kapsam
MADDE 1- (1) Bu Kanunun
amacı; Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti
arasındaki kara sınırında bulunan mayın (anti personel-anti tank mayınları) ile
patlamamış mühimmatın temizlenmesi, imha edilmesi ve bu suretle elde edilecek arazilerin
tarımsal amaçlı kullanılması işlemlerine ilişkin esas ve usulleri
düzenlemektir.
BAŞKAN – 1’inci madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Onur Öymen konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Öymen. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN
(Bursa) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; Suriye sınırından temizlenecek mayınlarla ilgili kanun
tasarısının 1’inci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, şu
sırada Meclisin huzurunda bulunan yasa tasarısı yalnız bugün için değil,
ülkemizin elli yıllık geleceği açısından fevkalade önem taşıyan bir kanundur. O
bakımdan bunu büyük bir titizlikle incelemek zorundayız.
Değerli arkadaşlarım, Ottawa Sözleşmesi’nden bahsedildi. Ottawa
Sözleşmesi’ne göre, 2014 yılına kadar ülkemizdeki bütün mayınlar temizlenecek;
bu arada, 1954 yılında Suriye sınırına sermiş bulunduğumuz mayınları da
toplamamız gerekiyor, temizlememiz gerekiyor.
Şimdi, burada dikkat çekici
nokta şudur: Bu Hükûmetten önce, 2001 yılında,
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti, Genelkurmay
Başkanlığıyla da istişare ederek, onun görüşünü, olumlu görüşünü alarak bir
kararname çıkarıyor. 11 Haziran 2001 tarihinde Hükûmet
Genelkurmay Başkanlığına bir görev veriyor, diyor ki: “Bu mayınları siz
temizleyeceksiniz.” Bunun bir maliyeti var, bunun için gerekli makine ve
teçhizat alınacak, Genelkurmay Başkanlığı 35 milyon dolar istiyor; “35 milyon
dolar verirse Hükûmet, biz bu mayınları temizleriz.”
diyor. Derhâl çalışmaya başlıyorlar, bir miktar tahsisat da alıyorlar. Bunun
için özel komite kuruyorlar. Hiçbir aşamasında bunun Genelkurmay Başkanlığı
“Biz bu işi yapamayız.” demiyor, demiyor. Şimdi, öyle bir
hava yaratıldı ki, sanki Türkiye Genelkurmay Başkanlığı “Biz bu işi yapamayız,
biz bu işi yapmaktan vazgeçiyoruz.” gibi bir söz söyledi, bir yazı yazdı, onun
üzerine 2004 yılında, Sayın Bakanın açıkladığına göre, bir toplantı yapıldı
ilgili bütün kurumların katılımıyla ve bu toplantıda -Sayın Bakanın söylediğini
tekrarlıyorum- temizleme işinin, tecrübesinden ötürü, Maliye Bakanlığına
verilmesi kararlaştırıldı. Yani düşünebiliyor musunuz? Mayın temizleme
işinde Maliye Bakanlığı Genelkurmaydan, Millî Savunmadan daha tecrübeliymiş!
Dünyanın neresinde görülmüş bu!
Değerli arkadaşlarım, Türk
Silahlı Kuvvetleri dünyanın en büyük, en güçlü yedinci gücüdür, NATO’nun ikinci
büyük kuvvetidir. Dünyada -dün açıklandı burada- elli beş ülkenin silahlı
kuvvetleri mayın temizleme işinde görev alıyor, hepsi bunu yapabilecek, Türk
Silahlı Kuvvetleri yapamayacak; buna inanmak kabil mi? Yani böyle bir iddiayı
bizim kabul etmemiz kabil mi?
“Elimizde Genelkurmayın
yazısı var.” diyorlar. Buyurun, okuyun. Buyurun, kürsü burada, gelin, burada,
Genelkurmay, o yazıda: “Maliye Bakanlığı bizden daha tecrübelidir, biz
yapamıyoruz bu işi, biz üstlenemiyoruz, bırakın Maliye Bakanlığı yapsın.” demiş
size. Biz buna inanmıyoruz. Türk Genelkurmay Başkanının devlet tarafından
verilen böyle bir görevi yapamayacağını ilan ettiğini biz kabul etmiyoruz. Çok
daha tehlikeli, çok daha zor görevleri büyük başarıyla yapan Türk Silahlı
Kuvvetleri kendi döşediği mayınları temizleyemeyecek; elinde planı var, elinde
krokisi var, kendi döşediği mayını krokisine göre temizleyemeyecek!
Efendim, yağmur yağmış, bazı
mayınların yeri değişmiş, o yüzden yapılamazmış. Buna kim inanır? Türk Silahlı
Kuvvetleri yapamayacak ama sizin ihale edeceğiniz özel bir firma kendi
döşemediği mayınları toplayabilecek!
Son günlerde hepimiz basından
izliyoruz, bırakın Silahlı Kuvvetleri, Türk polisi, kendisinin döşemediği
patlayıcıları, bombaları, mühimmatı, “Ergenekon davası” denilen dava
çerçevesinde eliyle koymuş gibi buluyor. Toprakta buluyor, denizde buluyor,
çıkartıyor, hiçbir problem olmuyor. Yani polisin becerdiğini asker
beceremeyecek, kendi döşediği mayını temizleyemeyecek; buna kimse inanmaz. Buna
hiç kimse inanmaz. Bizi inandıramazsınız. Cumhuriyet Halk Partilileri, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin kendi döşediği mayınları temizleyemeyeceğine
inandıramazsınız, bir.
İki, bunu Ottawa
Sözleşmesi için mi yapıyorsunuz? Evet. Ottawa
Sözleşmesi’ne göre 2014 yılına kadar Türkiye'deki bütün mayınları
temizleyeceğiz değil mi? Evet. Güneydoğuda, Suriye sınırında kaç mayınımız var
biliyor musunuz? Ben size söyleyeyim: 615.419 mayınımız var. Bütün bu
tartıştığımız konu 615.419 mayının temizlenmesi. Peki, Türkiye'nin çeşitli
yerlerinde kaç tane mayın var? Ottawa Sözleşmesi size
sadece Suriye sınırındaki mayınları mı temizleyin diyor? Türkiye’deki bütün
mayınları temizleyeceksiniz. Suriye sınırında 615 bin. Bütün Türkiye’de kaç
tane var? 921.080 mayın. Gerisini kim temizleyecek? Onu da mı ihale
edeceksiniz? Türkiye'nin her köşesindeki mayınları temizleme işini de mi özel
firmalara vereceksiniz? Bu, bir.
İkincisi, Hükûmet
her vesileyle hukuka saygıdan bahsediyor. En olmayacak davalarda bile…
Ergenekon davasında gördük, Türkiye'nin ve dünyanın en ünlü hukukçuları yapılan
usul hatalarından bahsediyor, yanlışlıklardan bahsediyor, insan haklarına
aykırı uygulamalardan bahsediyor; Hükûmetten bir ses:
“Herkes yargıya saygı göstersin.” Öyle mi? Peki, siz yargıya saygı gösteriyor
musunuz? Danıştayın bu konuda aldığı karara saygı
gösteriyor musunuz? Danıştay ne diyor size? “Aynı firma hem mayın temizleme hem
de tarım işletme işini yapamaz.” diyor, hukuka aykırı; yürütmeyi durdurma
kararı veriyor. Siz ne yapıyorsunuz? Buyurun, Hükûmetin
getirdiği tasarı burada, Hükûmetin getirdiği
tasarının 2’nci maddesine bakın, sanki Danıştay hiç böyle bir karar vermemiş
gibi İhale Kanunu’ndan istisna ederek bu işi, Kamu İhale Kanunu’nun dışında
yapmak üzere de Hükûmete yetki veriyor. Bunu teklif
ediyorsunuz, yani Danıştayın kararı hiç yokmuş gibi.
Sonra ne oluyor? Plan ve Bütçe Komisyonunda değiştiriliyor. Değerli
arkadaşlarım biraz önce söyledi, önce Kamu İhale Kanunu koşullarına uyacağız,
olmazsa, gene öbür şekilde, yani Danıştayın
yasakladığı şekilde uygulayacağız. Niyetiniz ne? Siz ne yapmak için bu kanunu
çıkarıyorsunuz?
Açın, getirdiğiniz metnin
3’üncü maddesini okuyun. 3’üncü maddesini, Meclise şu anda sunulmuş hâliyle
okuyorum size: “Maliye Bakanlığınca yapılacak kullanım karşılığı temizleme
ihalesidir.” Buyurun. Hani kullanım karşılığında temizleme olmayacaktı? Hani
Danıştay kararı vardı? Nasıl bunu yapabilirsiniz? Nasıl bunu önerebilirsiniz?
Devletin en yüksek yargı organlarının önerilerini nasıl siz bu kadar göz ardı
edebiliyorsunuz?
Değerli arkadaşlarım, üçüncü
husus şu: Bu topraklar kimin toprağı? Bu topraklar, o bölgede yaşayan
vatandaşlarımızın atalarının toprağı. Siz bu toprakları yarım yüzyıllığına bir
şirkete vereceksiniz. Var mı böyle bir şirketiniz? Türkiye'de Silahlı
Kuvvetlerin yapamayacağı bir işi yapabilecek bir özel şirket var mı? Yok. Belli
ki yabancılara vereceksiniz. Nereden biliyoruz? Daha önce iki tane ihale
açtınız, oradan biliyoruz, aynı iş için iki tane ihale açtınız. Gerçekleri
açıkça konuşalım. Bu ihaleye katılan firmaların listesi
elimizde. Bakınız, çoğunluğu ya İsrail firması ya İsrail ortaklığı. Ne
oldu, Sayın Başbakan esip gürlüyordu Davos’ta
İsrail’le ilgili?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
One minute!
ONUR ÖYMEN (Devamla) – Ne
oldu “One minute!”, “One minute!” ne oldu?
Şimdi, bütün bunlar… Belli ki siz bunu yabancı bir firmaya, birkaç firmaya, muhtemelen
bu işin uzmanı olan bir İsrail firmasına vereceksiniz ve Suriye sınırı gibi en
hassas, stratejik açıdan en önemli topraklarımızı yarım yüzyıllığına bir
yabancı firmaya vereceksiniz ve öyle hükümler olacak ki -uluslararası tahkim
anlaşmaları vesaire- bu hükümlere göre siz bu toprakları bir daha geri
alamayacaksınız. Sizden sonra gelecek hükûmetler
-inşallah yakında gelir- dese ki: “Yanlış iş yaptık, düzeltiyoruz.”
Düzeltemeyeceksiniz. Yarım yüzyıllığına, bizim atalarımızın topraklarını
yabancı bir şirketin istifadesine sunacaksınız.
Değerli arkadaşlarım,
aranızda güneydoğudan gelen arkadaşlarımız var, oradan seçilen insanlarımız
var; hepsi bizi dinliyor. Mangalda kül bırakmıyorsunuz. “Kürt asıllı
vatandaşlarımızın hakları” diye her gün çıkıyor Başbakan demeç veriyor;
“Onların haklarını koruyacağız.”, “Bu iş silahla olmaz.”, “ekonomik tedbirler”
filan. Böyle mi koruyacaksınız? Güneydoğudaki insanlarımızın haklarının yarım
yüzyıllığına yabancı bir şirkete verilmesiyle mi koruyacaksınız orada yaşayan
insanlarımızın haklarını? Böyle mi iş sahası yaratacaksınız bu insanlara?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) – Kim verdi yabancı şirkete?
ONUR ÖYMEN (Devamla) –
Değerli arkadaşlarım, baştan aşağı yanlıştır. Paranız mı yok? Yani 35 milyon
dolar, 40 milyon dolar verecek paranız yok ama Başbakana uçak almak için 60
milyon dolarınız var. Bir uçağı eksik olsun, Başbakanın. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar) Bir uçağı eksik olsun, Başbakanımızın yeterince uçağı
var, ayağı yere değmiyor uçakla dolaşmaktan. Yeni bir uçak almaktan vazgeçin.
Bırakın o parayla bu toprakları kendi vatandaşımıza verelim, topraksız
köylümüze verelim, topraksız köylümüze verelim. Bu işler hiç, kardeşim, mugalata kaldırmaz, ben size söyleyeyim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurun.
ONUR ÖYMEN (Devamla) –
Güneydoğudaki vatandaşımızın toprağını bir yabancı şirkete yarım yüzyıllığına
vereceksiniz, işin özü budur ve Hükûmet bunun
kararını vermiştir, sofrasını kurmuştur, şimdi bunu tezgâhlıyorlar; bunu
reddediyoruz.
ABDÜLHADİ KAHYA
(Hatay) – Sofra kurmak sizin zihniyetiniz!
ABDULLAH ÖZER (Bursa) –
Konuşma, konuşma! Dinle!
ONUR ÖYMEN (Devamla) – Bunu
reddediyoruz. Türk vatandaşları adına reddediyoruz, güneydoğuda yaşayan
vatandaşlar adına reddediyoruz, hukuk adına reddediyoruz; bunu yapamazsınız.
Bakınız, NATO’nun NAMSA
kuruluşu var. Bu belgede bilgileri de var. NATO’nun NAMSA kuruluşu bütün bu
mayınların 50 milyon dolara temizlenebileceğini söylüyor. Sizin getirdiğiniz
metinde 1,6 milyar dolara kadar çıkıyor. Hangisine inanacağız biz bunun?
Metrekare başına temizleme fiyatı 50 sentten 15 dolara kadar çıkıyor, 30 misli
fark var. Biz kime inanacağız bu ihalenin doğru yapıldığına? Kime inanacağız?
Bu işi derhâl geri çekiniz. Bu kanunu, Sayın Bakan, derhâl geri çekiniz.
Gelecek kuşaklar nezdinde töhmet altında kalırsınız, derhâl geri çekiniz ve
bunu, oturalım, burada doğru dürüst konuşalım. Türk Silahlı Kuvvetlerine bu
görev…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
bağlayınız.
ONUR ÖYMEN (Devamla) –
Bitiriyorum.
…temizlenecek toprakları da o
bölgedeki topraksız köylümüze dağıtalım. Bizim görevimiz budur, tarihe karşı
görevimiz budur.
Değerli arkadaşlarım, Adalet
ve Kalkınma Partisi üyesi arkadaşlarımı da uyarıyorum, lütfen bu suça ortak
olmayınız.
Çok teşekkür ederim. (CHP ve
MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Öymen.
Demokratik Toplum Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel.
Buyurunuz Sayın Tuncel (DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA SEBAHAT
TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 263 sıra sayılı
kanunun 1’inci maddesi üzerine Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tüm dünyada ve Türkiye’de
bugünümüzü ve geleceğimizi tehdit eden antipersonel
kara mayınları doğaları gereği kimlik sormuyor. İnsanlar arasında ayrım
yapmıyor. Asker ile çocuk, genç ile yaşlı arasında fark gözetmiyor. Barışın
sağlanmasından sonra da barışı tanımıyor. Barışın sağlanmasından, savaşın,
çatışmaların sona ermesinden yıllar sonra da çocukları ve onları yerleştiren
askerlerin torunlarını öldürmeye, sakat bırakmaya devam ediyor. Türkiye’de de
her yıl onlarca çocuk, sivil ve asker mayın nedeniyle yaşamını yitiriyor, sakat
kalıyor.
Hepinizin de bildiği gibi
dünyada büyüyen mayın sorununa karşı anti personel mayınlarının kullanılması,
stoklanması, üretilmesi ve transferinin yasaklanması ve imhasına dair sözleşme
olan Ottawa Sözleşmesi 1 Mart 1999 tarihinde
yürürlüğe girmiştir. Yüz otuz bir ülke tarafından onaylanan sözleşme,
Türkiye’de 1 Mart 2004’te yürürlüğe girmiştir. Ne yazık ki, Ottawa
Sözleşmesi de diğer birçok uluslararası sözleşme gibi kâğıt üzerinde kalmıştır.
21 Kasım 2008’de açıklanan ve
yüz yirmi bir ülkenin mayın politikalarını ve mayınlardan zarar görenlere yönelik
çalışmaları içeren Uluslararası Mayın İzleme Örgütünün 2008 Raporu’na göre
dünyanın pek çok ülkesinde olumlu adımlar atılırken ülkemizde mayınla mücadele
konusunda hiçbir ilerleme kaydedilmemiştir. Raporda, Türkiye'nin stoklarındaki
mayınları imha etmediği, toprağa döşeli mayınları temizlemek için hâlâ bir
program açıklamadığı, elde tutulan mayınlarda dünya 1’incisi olduğu, mağdurlara
ilişkin veri tabanı bulunmadığı ve hayatta kalan sivil kurbanların
ihtiyaçlarını gidermediği açıklanmıştır. Mayıs 2006, Mayıs 2007’yi kapsayan
Uluslararası Mayın İzleme Raporu’na göre Türkiye 2006 stoklarında 94.111 mayın
imha ettiği, 983.166 mayının kaldığı, fakat çalışmaların tam olarak rakamlara
dökülmediği belirtildi. Hükûmetin 2007 yılı raporuna
göre ise 250 bin mayının imha edildiği gösteriliyor.
Türkiye’de ilk kez 2003
yılında Dünya ve Türkiye’de Kara Mayını Sorunu ve Çözüm Önerileri Konferansı
düzenlendi.
Türkiye’de doğu ve güneydoğu
illerinde yaşayan vatandaşlarımızın mayınla tanışması çok daha eskilere
dayanırken mayınla mücadelenin başladığı tarih ise 2002’dir. Mayınların
sayıları ve nerelere döşendiğine dair Genelkurmay arşivlerinde haritalar
bulunduğu söyleniyor olmasına karşın yıllardır bölgede yaşanan deprem, sel gibi
doğal afetler sonucu, artık, yerlerinin değişmiş olması da gözden kaçan bir
husustur. Nitekim, sel sonucu pek çok mayının
Türkiye'den Suriye’ye aktığı biliniyor.
Sayın milletvekilleri, antipersonel kara mayınları tüm dünyada olduğu gibi
Türkiye'de de ölümlere, sakatlanmalara neden olan ciddi bir sorundur. Ancak,
Türkiye kamuoyu, bu mayınlar ve yol açtığı sorunlar hakkında oldukça az bilgiye
sahiptir. Türkiye, ilk kara mayınlarını 1956-1959 yıllarında yasal olmayan
sınır geçişlerini önlemek amacıyla sınırlara döşemiştir. Bugün özellikle doğu
ve güneydoğu sınırlarında mayın tarlaları mevcuttur. Ardahan, Kars, Hatay,
Kilis, Gaziantep, Şanlıurfa ve Hakkâri’de mayın tarlaları var. Şanlıurfa’da
tarıma elverişli 140 bin dönüm, Hakkâri ve köylerinin boşaltıldığı bölgelerde
ise otuz dört köy, kırk sekiz mezrada mayın bulunuyor. Yani kısacası,
Türkiye'nin komşu ülkeleriyle olan tüm sınırlarında mayın tarlaları var.
Kendi iç barışını sağlama
noktasında son derece statükocu bir anlayışa sahip
olan Türkiye, özellikle insan hakları ve özgürlükleri konusunda imza attığı
hiçbir anlaşmada taahhüt ettiklerini yerine getirmemektedir, anlaşmaların en
önemli maddelerine ya şerh koymakta ya da ek protokolleri imzalamamaktadır.
Bugün Türkiye'de yaklaşık bir
milyon mayın bulunuyor. Antipersonel kara mayınları
başta çocuklar olmak üzere masum ve korumasız binlerce sivil kişinin ölümüne ya
da sakat kalmasına neden olmuştur. Ayrıca, ekonomik gelişmeyi ve yeniden
yapılanmayı engellemekle beraber mülteci ve iç göçe maruz kalmış kişilerin
yaşadıkları yerlere geri dönmelerini kısıtlamakta ve mayınlar yerleştirildikten
yıllarca sonra bile ciddi sorunlar yaşanmaktadır.
Türkiye’nin 2 bin
kilometrelik sınır alanında döşenmiş mayınlar 364 bin dekarlık alana yayılmış
durumdadır. Sadece Hatay’ın Samandağ ilçesi ile Şırnak ili arasındaki 877
kilometrelik Suriye sınırına 300 ila
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün Türkiye’de, Ottawa
Sözleşmesi’nin de gereği olarak mayınsız bir gelecek kurmak için vakit
kaybedilmeden acil önlemler alınmalıdır.
Stoklardaki mayınlar hemen
imha edilmeli, toprağa döşeli mayınların temizliğiyle ilgili program
açıklanmalı, mayın patlamasında sağ kurtulanların ihtiyaçları giderilmeli,
hakları güvence altına alınmalıdır.
Acilen mayın eylem merkezi
kurulmalı ve mayın patlamasında ölen ya da yaralananlara yönelik veri tabanı
oluşturulmalıdır.
Kara mayınları ve bunların
yol açtığı sorunlarla ilgili olarak yukarıda saymış olduğum hususların
gerçekleşmesi açısından kısa bir süre önce Demokratik Toplum Partisi olarak
Meclise sunduğumuz araştırma önergesinin bir an evvel gündeme alınmasının
önemli olduğunu düşünüyoruz.
Kara mayınlarının
temizlenmesi konusunda toplumsal bilinç ve duyarlılığın geliştirilmesi, mayınlı
bölgelerde, çocuklar başta olmak üzere, sivil halkın mayın tehlikesine karşı
mayın sorunu konusunda eğitilmesi, mayınlı arazilerin temizlenerek tarıma
açılmasını sağlanmak ve şimdiye kadar mayından zarar görmüş ve sakatlanmış
yurttaşlarımızın rehabilitasyonu için tedavi
merkezlerinin açılması Hükûmetin öncelikli görevleri
arasında olmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün küreselleşen dünyamızda kara mayınlarının üretim
maliyeti 2 ila 3 dolar iken, bir kara mayınının etkisiz hâle getirilmesinin
maliyeti 15 dolardan başlayarak, 500-1.000 dolara kadar çıkabilmektedir. En
ucuz silah olarak kara mayınları yetmiş beş yıl toprak altında etkin olarak
kalabilmektedir. Dünyada kara mayınları yüzünden yaralanan kişilerin en fazla
beşte 1’i gerekli tıbbi bakım ve gerekli rehabilitasyon
hizmetlerinden yararlanabilmektedir.
Bugün Türkiye’de hangi tür
mayınların kullanıldığı konusunda net bir bilgi bulunmuyor, ancak bu yüzden,
kesin kaydı olmamakla birlikte, binlerce ölüm ve yaralanma olayı yaşandığı
tahmin ediliyor. Otuz yıla yakındır sürdürülen yoğunluklu ve düşük yoğunluklu
çatışmalarda birçok alana mayın yerleştirilmiş ve bunların büyük çoğunluğu geri
çıkarılmamıştır. Ayrıca çok sayıda köye de geri dönüşleri önlemek için mayın
döşenmiştir. İnsan Hakları Derneği verilerine göre sınırlardan uzak bazı sivil
yerleşim bölgelerine, güvenlik gerekçesiyle boşaltılan köylerin çevrelerine de
mayınlar yerleştirilmiştir ve herhangi bir mayın haritası da ne yazık ki mevcut
değildir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yakın zamanda Urfa, Antep, Kilis ve Hatay’daki askerî
birliklerde bulunan 150 bin kara mayınının toplanılarak Mardin’in Midyat
ilçesindeki İlçe Jandarma Komutanlığına götürüldüğü belirtilmiş, toplanan
mayınların güvenlik bölgesi ilan edilen bölgelerde kullanılacağına dair
bilgiler kamuoyuna yansımıştı. Bu durum gösteriyor ki, Türkiye, hâlâ mayınları
temizleme ve imzasını attığı Sözleşme’nin sorumluluğunu yerine getirmemekte
ısrarlıdır. Unutmamak gerekir ki mayınlar aynı zamanda barışı tanımayan
silahlardır. Savaşlar bitse bile, barış ilan edilse bile öldürmeye devam
ederler.
Yaşadığımız coğrafyada kalıcı
ve sürekli bir barış için de mayınların temizlenmesi Hükûmetin
öncelikli gündemlerinden biri olmalıdır. Bu temelde kara mayınlarını
topraklarımızdan sonsuza kadar temizlemek için ciddi bir eylem planına ihtiyaç
vardır. Türkiye'nin son otuz yıllık siyasi tarihine damgasını vuran ve her
zamankinden daha çok tartışılan Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünün
gerçekleşmesi mayınların yaşamımızdan çıkması açısından da son derece
önemlidir.
Mayınların döşenmemesi,
döşenenlerin temizlenmesi uluslararası anlaşmalar için değil, kendi
yurttaşlarımızın geleceği için olmalıdır.
Daha özgür ve güzel bir
gelecek için hepimize görev ve sorumluluk düşmektedir. Barış herkes için
ihtiyaçtır.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Tuncel.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi.
Buyurun Sayın Sipahi. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Suriye sınırının tamamına
yakınını görev itibarıyla tanıyan, yaklaşık 100 kilometreden fazla kısmının ise
bizzat sorumluluğunu taşımış birisi olarak bazı görüşlerimi, düşüncelerimi ve
tecrübelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
1950’li yıllarda bu sınırın
yaklaşık üçte 2’si olan 510 kilometrelik bölümünde azami
Sadece Suriye sınırına
yapılan uygulamanın bugünün mantığıyla anlaşılması zor. Ancak bir uzman olarak,
mayın için, dünyada icat edilmiş en mantıksız, en zararlı ve affedersiniz ama, en aptalca silah olduğunu iddia edebilirim çünkü
döşeyenlere de en az döşendiği amaç kadar zarar veren ve üstelik kalıcı olan
bir tehdit aracıdır.
Ottawa Sözleşmesi’ne
girecek değilim. Bu sınırın Nusaybin bölgesi muhtemel petrol havzası, kalanı
ise organik tarım yapılabilecek birinci sınıf tarım arazisi. Sınırın karşı
tarafında, Suriye tarafında verimli tarlalar, meyve ağaçları, petrol kuleleri;
bizim taraf ise otlarla kaplı çöl görünümünde bir bozkır; bir utanç tablosu!
Ottawa
Sözleşmesi gereği olarak değil, bu ülke topraklarından, kaynaklarından ülkenin
ve bölge halkının istifadesi için çoktan temizlenmesi gerekirdi. Bu ayıbı
temizlemeyi düşünüp planlayanlara, icra edenlere ancak teşekkür edilir. Peki,
itirazımız neye? Temizlenmesine değil, bunun için seçilen yol ve yönteme ve
sonrasına. Kim döşemiş? Türk Silahlı Kuvvetleri. Nasıl
temizleneceğini, hangi hassasiyetlerin olduğunu, ne yapılması gerektiğini en
iyi kim bilir? Türk Silahlı Kuvvetleri. Onu Hükûmette temsil eden kim? Sayın Millî Savunma Bakanı.
Nerede? Yok. Konunun Meclisteki ilgili komisyonu kim? Millî Savunma Komisyonu.
Nerede? Yok. İşte esas yanlış burada.
18 Mart 2008 tarihinde
Başkanlıktan bir görevlendirme yapılıyor. Tarım, Millî Savunma ve Dışişleri
komisyonları tali komisyon ilan ediliyorlar bu konu hakkında ve bu tarihten
itibaren Tarım Komisyonu toplantı yapıyor, Millî Savunma Komisyonundan ise 3
Temmuz 2008’de “Bu konu görüşülemedi.” diye ana komisyona bir bilgi veriliyor.
Millî Savunma Komisyonundan çok değerli arkadaşlarımın -üç partiden- bir kısmı
buradalar. Değerli arkadaşlarım, AKP’li arkadaşlarım böyle çok önemli, hayati
bir konuda, mayın gibi önemli, hayati bir sorunu Millî Savunma Komisyonunda
gelin görüşeceğiz dediler de hangimiz “Hayır.” dedik? Oldu mu böyle bir talep?
Hayır. Peki, “Bu konu bu geçen süreç içerisinde, altı ayda görüşülemedi.”
deniyor. Peki, sizlerin de çok iyi bildiğiniz gibi -2-3 arkadaşım buradalar-
ben size aksini iddia edeceğim. Bu konunun Millî Savunma Komisyonuna geldiği
tarih 18 Mart. 26 Martta yani dokuz gün sonra Millî Savunma Komisyonunun bir
toplantısı var, yedi tane değişik ve fazla önemli olmayan konu görüşülüyor, ama
mayın konusu görüşülmüyor. O da yetmiyor, Millî Savunma Komisyonu 29 Mayıs
tarihinde bir daha toplanıyor, önemsiz iki konu daha görüşülüyor, mayın konusu
gene gündemde yok. Bu işte bir gariplik yok mu sizce? Var. Bu garipliği ben
öncelikle AKP’li milletvekili arkadaşlarımın takdirlerine sunuyorum. Millî
Savunma Komisyonunda 16 tane AKP’li çok değerli arkadaşım var. Niye Millî
Savunma Komisyonundan bu konu kaçırılmıştır? Niye görüşü alınmamıştır? Millî
Savunma Komisyonu bu konuda gerekli uzmanlarla diyaloga neden sokulmamıştır? Bu
konuyu ben Komisyona da soruyorum, Sayın Bakana da soruyorum, bu sorunun cevabı
yok.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin
bugün yüz civarında mayın temizleme tankı var, güneydoğuda her gün pratik yapan
binlerce mayın dedektörü var, geliştirilmiş ilave
teçhizatları var, çok daha karmaşık patlayıcı düzenleri için getirilmiş başta
EOD timleri var, eğitim ve tecrübesi de var, her gün bu temizliği yapıyor.
Geçen sene PKK’nın döşediği mayınların yüzde 71’i, hem de çok modern mayın ve
patlayıcı maddelerin yüzde 71’i bulunmuş. Genelkurmay Başkanlığının 2008
terörle ilgili bildirisinde bu konu yer alıyor. O hâlde yeri belli, yurdu
belli, böyle çok eski nesil mayınları bulmaması diye bir konu söz konusu değil.
Diğer
taraftan, Güneydoğu’da rutin mayın arama-tarama, yok etme faaliyetleri her gün
yürütülürken Doğu Anadolu’dan bazı mayınlı bölgeler -örnek veriyorum, Ardahan
ve Göle- ve binlerce patlamamış merminin bulunduğu Tuzla Piyade Okulu atış
alanı gibi yerler, hem de 2-
Son olarak basında bir haber
yer aldı. Bilmiyorum haberiniz var mı? Bu haberde diyor ki: “Savunma Sanayii Müsteşarlığı tanesi 500 bin dolara 50 adet modern
mayın temizleme cihazı tedarik projesi başlattı.” Soruyorum size: Tanesi 500
bin dolara 50 adet mayın temizleme teçhizatı alınıp da nerede kullanılacak?
Herhâlde bunlarla balık avlanacak hâli yok! (MHP sıralarından alkışlar) İşte
size kullanma alanı. En moderni şu anda Savunma Sanayii
Müsteşarlığının projesi olarak önünüzde. Bunu Sayın Bakan biliyorlar mı,
bilmiyorum. Soruyoruz arkadaşlarımıza: Türk Silahlı Kuvvetleri bu konuda “Biz
bunu yapamayız.” dedi mi?
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) –
Dedi.
KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla)
– “Dedi” diyorlar. Peki, bir doküman gösterin, evrak gösterin, kanıt gösterin. Yok meydanda, hayır arkadaşlar! Komisyondan da istedik, ben
soru önergesiyle de istedim. Böyle bir kanıt önümüze konulamadı. Sadece Türk
Silahlı Kuvvetlerinin NAMSA konusundaki bir tavsiyesi konusu var. “Ben
temizleyemem” diye bir konu gündemde yok.
Bir başka konu var. Kara
Kuvvetlerine bağlı İzmir’deki İstihkam Savaş Okulumuz,
NATO Mayın Kulübü üyesi 1999’dan beri ve NATO ülkeleri arasında en çok teknik
danışmanlık veren ve bu konuda bütün NATO ülkelerine öncülük eden, teknik
bilgilerine başvurulan bir okul bu. Nerede? Yok meydanda!
2001-2002’de Millî Güvenlik
Kuruluna Türk Silahlı Kuvvetleri demiş ki: “Yabancıların temizlemesi uygun
değil. Bazı setleri alın, biz yapalım.” demiş. Bu setler için de ilk etapta 3,6
milyon dolar tahsis edilmiş. Nereden biliyordunuz? O dönemde Milliyetçi Hareket
Partisi iktidar ortağıydı, Millî Güvenlik Kurullarına katılıyordu da oradan
biliyoruz.
Kaldı ki bu mayınların büyük
çoğunluğu, altmış yılda sel, heyelan, kaçakçıların basması gibi nedenlerle
tehdit olmaktan çıkmış. Hesap yaparsanız, döşendiğinde dönüm başına iki-üç tane
mayın düşer. Şu anda çok daha az.
Nitekim, eğer
basını takip ettiyseniz, bu yaz Nusaybin’de -geçtiğimiz yaz- yeni bir sınır
kapısı açmak için bir yabancı firmanın yaptığı taramada ilk mayına 100 dönüm
taramadan sonra rastlanıldı. Lütfen basını tarayın, 100 dönümde 1 tane mayına
rastlandı arkadaşlar! Siz, metrekare başına bilmem kaç dolara temizliğe bu
alanı nasıl verirsiniz? “Kırk dört yıl da, üstüne, kullan.” diye nasıl
verirsiniz?
Diğer taraftan, bu mayın
sahası, 2565 sayılı Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Yasası gereğince
birinci kara askerî yasak bölge. Yabancıların girmesi yasak. Onu
bırakın, bölgedeki Türk vatandaşlarının bile sadece gündüzleri ilgili hudut
makamlarının izniyle girmesi mümkün.
Bu yetmemiş, 2004 yılında AKP
İktidarımız tarafından bir değişiklik yapılmış: “Birinci kara askerî yasak
bölgelerinde fotoğraf ve film çekilmesi, harita, resim ve krokisinin yapılması,
not alınması, harita uygulaması gibi faaliyetlerde bulunulması, bölgenin
savunma ve güvenlik tedbirini aksatacak, bozacak cihazların kullanılması
yasaktır.” Bunu çıkartan, AKP İktidarı olarak sizsiniz. Üstelik,
bu hudut terör yönünden, kaçakçılık yönünden muhtemel siyasi sonuçları yönünden
–İsrail-Suriye ilişkisi gibi- ve hudut hizmetleri yönünden Irak sınırından
sonraki en kritik sınırı olan Suriye sınırı.
Beş yıl temizleme
karşılığında bu alanı kırk dört yıl kullanacak kim? Yabancı bir şirket veya
göstermelik bir yerli şirketin yabancı ortağı. Sınıra girmeleri,
yakınlaşmaları, fotoğraf çekip kroki yapmaları yasak ama kırk dokuz yıl
bulunmaları serbest. Bu nasıl bir mantıktır, siz söyleyin.
“Hudut kutsaldır.” “Hudut bir
milletin namusudur.” Bütün hudut kesimlerinde aynı levhaları görürsünüz: “Hudut
millî namus ve şerefin korunduğu yerdir.” diye yazar. Bu nasıl bir namus ve
şereftir ki kırk dokuz yıllığına yabancılara havale edilir? (MHP sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KADİR URAL (Mersin) – Her şeylerini havale etmişler, onu
da havale etseler ne olur?
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurun.
KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla)
– Hudut boyundaki Mehmetçik “Sorumlu bulunduğum hudut taşları arasında vatan ve
millet uğruna seve seve can vermeye hazırım.” der.
Şimdi soruyorum size:
Mehmetçiğin tekmilini mi değiştireceksiniz? Yani Mehmetçik bundan sonra “Kırk
dokuz yıllığına yabancılara peşkeş çekilen sınırda yabancı menfaatlerini
korumaya hazırım” mı diyecek? Allah aşkınıza cevap verin. Bunu yabancı bir
firmaya verirsek, Irak sınırını da Barzani’ye, Talabani’ye mi havale edeceğiz?
Son olarak bir konuyu sizinle
paylaşacağım. Bu konu gündeme gelmedi, daha sonra bir söz
alma fırsatım olursa bu konuyu sizinle paylaşacağım: 1984-85 yılları arasında
bu sınırın birinci kuşağındaki sıfır ile
Ben bu yanlışın bir yerinden
döneceğimizi umuyorum. Lütfen…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla)
– Lütfen bu tutumları ve bu konuyu geriye çekelim, hep beraber en doğrusunu
bulalım ve milletin karşısına öyle çıkalım.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Sipahi.
Sayın milletvekilleri,
çalışma süremizin sonuna geldiğimiz için, kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için 14 Mayıs 2009 Perşembe günü, alınan karar gereğince
saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.56