DÖNEM: 23 CİLT: 43 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
76’ncı
Birleşim
14 Nisan 2009 Salı
(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip
üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMA
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, Türkiye-Ermenistan ilişkilerine ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, İnternet Haftası’na ilişkin gündem dışı
konuşması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonunun, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimine
ilişkin tezkeresi (3/743)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 24 milletvekilinin, özürlüler için rehabilitasyon
merkezleri açılmasını içeren Gökkuşağı Projesi ile ilgili iddiaların
araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/339)
2.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 26 milletvekilinin, Fermente Sütler
Tebliği’nde yapılan değişikliklerin sonuçlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/340)
3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen ve 24 milletvekilinin, tefecilik sorununun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/341)
VI.-
ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Genel
Kurulun, 14 ve 15 Nisan 2009 Salı ve Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü
sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek, kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) Önergeler
1.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, 2090 Sayılı Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere
Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/3) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/126)
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Küçük ve Orta
Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/675) (S.Sayısı: 330)
3.- Dünya Bankası
Grubu ve Uluslararası Para Fonu Guvernörler Kurullarının 2009 Yıllık
Toplantıları Münasebetiyle Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Dünya Bankası Grubu
ve Uluslararası Para Fonu Arasında Düzenlenen Mutabakat Zaptının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/468) (S.
Sayısı: 327)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Filistin Ulusal Yönetimi Tarım
Bakanlığı Arasında Tarım Alanında İşbirliği Konulu Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve
Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/359) (S. Sayısı: 326)
5.- Türkiye
Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ve Suudi Arabistan Krallığı Sağlık Bakanlığı
Arasında Sağlık Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/389) (S. Sayısı: 332)
6.- Türkiye
Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Bahreyn Krallığı Sağlık Bakanlığı Arasında
Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile
Dışişleri Komisyonları Raporları (1/445) (S. Sayısı: 333)
VIII.-
OYLAMALAR
1.- Dünya Bankası
Grubu ve Uluslararası Para Fonu Guvernörler Kurullarının 2009 Yıllık
Toplantıları Münasebetiyle Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Dünya Bankası Grubu
ve Uluslararası Para Fonu Arasında Düzenlenen Mutabakat Zaptının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Filistin Ulusal Yönetimi Tarım Bakanlığı
Arasında Tarım Alanında İşbirliği Konulu Mutabakat Zaptının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ve Suudi Arabistan Krallığı Sağlık Bakanlığı
Arasında Sağlık Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Bahreyn Krallığı Sağlık Bakanlığı Arasında
Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı’nın oylaması
IX.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, genel seçimlerde adaylık için istifa eden kamu
görevlilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun
cevabı (7/6482)
2.- Antalya Milletvekili
Tayfur Süner’in, Antalya Büyükşehir Belediyesinin borçlarına ve aldığı
borçlanma yetkisine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı
(7/6853)
3.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya’daki tramvay projesine ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/6854)
4.- Antalya
Milletvekili Atila Emek’in, Gazipaşa ilçesindeki sağlık hizmeti ihtiyaçlarına
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/6870)
5.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, Almanya’dan istenen Deniz Feneri Davası dosyasına
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/6888)
6.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, Adana’nın kentsel ve sosyal sorunlarına
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/6904)
7.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, anadilde eğitim talebinde bulunanlar hakkında
yapılan işlemlere ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın
cevabı (7/6933)
8.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın, işten çıkarılan çalışanlara ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/6947)
9.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, özürlü istihdamındaki prim teşvikine ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/6951)
10.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul Büyükşehir Belediyesindeki iç
denetçilere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/6965)
11.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul’daki sosyal yardımlaşma ve dayanışma
vakıfları mütevelli heyetlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir
Atalay’ın cevabı (7/6966)
12.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Giresun Kadın Doğum Çocuk Hastanesinin fiziki
yetersizliğine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/6971)
13.- Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylani’nin, bir askerin ölüm olayına ilişkin sorusu ve
Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı (7/6985)
14.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, tutuklu ve hükümlü hastaların tedavisine
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/7015)
15.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, kadın işsizliği ve istihdamına ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/7048)
16.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya’daki Vakıf Zeytinliğine ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/7099)
17.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, Okul Sporları Federasyonunun hazırlattığı iddia
edilen bir videoya ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı
(7/7180)
18.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Besni’deki TOKİ konutlarında mağduriyet oluştuğu
iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’in cevabı (7/7201)
19.- Eskişehir
Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, kamuya yeni personel alımıyla ilgili karara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı
(7/7209)
20.- Balıkesir
Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Ayvalık’ta TOKİ’nin yeni bir proje
başlatacağı iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/7210)
21.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, yaz saati uygulamasının seçimlere etkisine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/7211)
22.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, TOKİ açılışlarına ve seçim mitinglerine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in
cevabı (7/7217)
23.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Bilim ve Teknik Dergisinin Mart sayısına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/7223)
24.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, esnaf ve sanatkârların İşsizlik Sigortası
Fonu kapsamına alınmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Faruk Çelik’in cevabı (7/7229)
25.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, bir yönetmelik taslağına ve bir iddiaya
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı
(7/7230)
26.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün orman istihkakının kaldırılmasına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/7233)
27.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Karataş ilçesindeki su tahliye sistemlerinin
yetersizliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/7234)
28.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Avlan Gölünün su kapasitesinin artırılmasına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/7235)
29.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bir köyün su sorununa ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/7239)
30.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, karşılıksız çeklere ve protestolu senetlere
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/7241)
31.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, TRT’de yayınlanan bir programa ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/7244)
32.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Tübitak Bilim ve Teknik Dergisinin Mart sayısıyla
ilgili iddialara,
- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Bilim ve Teknik Dergisinin Mart sayısıyla ilgili
iddialara,
İlişkin soruları
ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/7245), (7/7246)
33.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, TOKİ konutlarının teslim süresine ve
standartlarına yönelik iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/7247)
34.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Şehitkamil Kaymakamı hakkındaki bir iddiaya
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/7276)
35.- Tekirdağ
Milletvekili Faik Öztrak’ın, Tekirdağ’daki belediyelerin mali tablolarına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/7286)
36.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, istisnai memuriyet kadrolarına yapılan atamalara
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/7336)
37.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, SGK’nın protokol imzaladığı bankalara ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/7353)
38.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Sağlık Uygulama Tebliğindeki biyonik
kulak ameliyatlarıyla ilgili düzenlemeye ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/7354)
39.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, Bilim ve Teknik Dergisiyle ilgili iddialara
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/7388)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.05’te açılarak iki oturum yaptı.
Başkanvekili
Eyyüp Cenap Gülpınar, Türk polis teşkilatının 164’üncü kuruluş yıl dönümünü
kutlayan ve görev şehitlerine rahmet, ailelerine başsağlığı dileyen bir
açıklamada bulundu.
Şanlıurfa
Milletvekili Abdurrahman Müfit Yetkin, 11 Nisan Şanlıurfa ilinin kurtuluş yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.
Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, Türk polis teşkilatının 164’üncü kuruluş yıl
dönümüne,
Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, 29 Mart 2009 yerel seçimlerine,
İlişkin gündem
dışı konuşmalarına İçişleri Bakanı Beşir Atalay cevap verdi.
İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabına ilişkin
bir açıklamada bulundu.
Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın (6/1228) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına
ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.
Samsun
Milletvekili Fatih Öztürk’ün, Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin
önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 22 milletvekilinin, okullardaki uyuşturucu kullanma
ve madde bağımlılığı sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/338) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı
ve ön görüşmesinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanvekili Nevzat Pakdil’in, beraberinde bir Parlamento
heyetiyle Kosova Türkleri Millî Bayramı törenlerine iştirak etmek üzere
Kosova’ya resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonuna üye seçimi yapıldı.
Başkanlıkça,
Komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmak üzere
toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın,
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Kocaeli Milletvekili Nihat
Ergün, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ve Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağ’ın,
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın:
Birleştirilerek
görüşülmesi kabul edilen,
Sivas
Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5
kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm
yönleriyle araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin
(10/333), (10/334), (10/335) yapılan ön görüşmelerden sonra kabul edildiği
açıklandı.
Kurulacak
komisyonun:
16 üyeden
teşekkül etmesi,
Çalışma
süresinin, üye seçimi tarihinden itibaren 3 ay olması,
Gerektiğinde
Ankara dışında da çalışması,
Kabul edildi.
14 Nisan 2009
Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 18.48’de son verildi.
Eyyüp Cenap GÜLPINAR
Başkan
Vekili
Fatoş GÜRKAN Yaşar
TÜZÜN
Adana Bilecik
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.: 80
II.- GELEN KÂĞITLAR
13 Nisan 2009 Pazartesi
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Adli Tıp Kurumuna ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6396)
2.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Adli Tıp Kurumundaki bir atamaya ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6488)
No: 81
14 Nisan 2009 Salı
Tasarı
1.- Ulusal Bayram
ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/690) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile İçişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13.4.2009)
Teklifler
1.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve
Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/425) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3.4.2009)
2.-Bitlis
Milletvekili Vahit Kiler’in; Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri
Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin
Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanuna Bir Geçici Madde
Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/426) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve
Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.4.2009)
3.-Siirt
Milletvekili Memet Yılmaz Helvacıoğlu ve 4 Milletvekilinin; Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/427)
(Plan ve Bütçe ile Milli Savunma Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
8.4.2009)
4.-İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/428) (Plan ve Bütçe ile Milli
Savunma Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.4.2009)
5.-Antalya
Milletvekili Osman Kaptan’ın; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/429) (Milli Savunma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9.4.2009)
Tezkereler
1.- Hakkari
Milletvekili Hamit Geylani’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/739) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.4.2009)
2.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/740) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.4.2009)
3.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/741) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.4.2009)
4.- Şırnak
Milletvekilleri Sevahir Bayındır ve Hasip Kaplan’ın Yasama Dokunulmazlıklarının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/742) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
8.4.2009)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 24 Milletvekilinin, özürlüler için rehabilitasyon
merkezleri açılmasını içeren gökkuşağı projesi ile ilgili iddiaların
araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi.(10/339) (Başkanlığa
geliş tarihi: 09.04.2009)
2.- Bartın
Milletvekili M. Rıza Yalçınkaya ve 26 Milletvekilinin, Fermente Sütler
Tebliği’nde yapılan değişikliklerin sonuçlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi.(10/340) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09.04.2009)
3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen ve 24 Milletvekilinin, tefecilik sorununun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi.(10/341) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.04.2009)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, RTÜK Başkanının gayrimenkullerine ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1297) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/03/2009)
2.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Ankara Büyükşehir Belediyesinin doğalgaz satışına
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1298) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/03/2009)
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, tarımsal ürün ithalatına ilişkin Devlet
Bakanından (Kürşad Tüzmen) sözlü soru önergesi (6/1299) (Başkanlığa geliş
tarihi: 01/04/2009)
4.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, askerlik borçlanmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1300) (Başkanlığa geliş tarihi:
02/04/2009)
5.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı hakkında
verilen soruşturma izinlerine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1301) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)
6.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Tuzhanı restorasyonuna ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1302) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)
7.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman-Sason’daki okulların ihtiyaçlarına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1303) (Başkanlığa geliş tarihi:
02/04/2009)
8.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman-Hasankeyf’teki köylerin su şebekelerine
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1304) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/04/2009)
9.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman-Beşiri’deki sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1305) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, bir proje için arsa tahsisine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7428) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2009)
2.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, Osmangazi’deki Doğanbey Kentsel Dönüşüm
Projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7429) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/03/2009)
3.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, bir rektör atamasıyla ilgili ifadesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7430) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2009)
4.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, Van eski Cumhuriyet Savcısına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/7431) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/03/2009)
5.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Kahramanmaraş’taki helikopter kazasının
kurtarma çalışmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7432)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2009)
6.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, ABD’deki bir emniyet amirine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/7433) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)
7.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, BDDK’ın bazı kişilerin bankalarda kiralık kasası
bulunup bulunmadığını araştırdığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/7434) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)
8.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, acil yardım sistemine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7435) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)
9.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, tanık koruma programı kapsamına alınanlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7436) (Başkanlığa geliş tarihi:
02/04/2009)
10.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, Bursa Barosu avukatlarının adli yardım
alacaklarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/7437) (Başkanlığa
geliş tarihi: 25/03/2009)
11.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, Ergenekon Davasındaki bir tutukluya ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/7438) (Başkanlığa geliş tarihi:
30/03/2009)
12.- Sivas
Milletvekili Melik Ecder Özdemir’in, Silivri Cezaevi yönetimiyle ilgili bazı
iddialara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/7439) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02/04/2009)
13.- Ankara
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Korkuteli İlçesindeki su sorununa ilişkin Çevre
ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/7440) (Başkanlığa geliş tarihi:
26/03/2009)
14.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, İznik’in bazı köylerinin sulama suyu
sorununa ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/7441)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2009)
15.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, İznik’teki bir gölet yapımına ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/7442) (Başkanlığa geliş tarihi:
02/04/2009)
16.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa-Karacabey’deki bazı köy yollarının
yapımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7443) (Başkanlığa
geliş tarihi: 25/03/2009)
17.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin bilgisayar
alımı ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7444)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2009)
18.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, acil yardım numaralarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7445) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2009)
19.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bir köyün yol sorununa ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7446) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2009)
20.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Muradiye İlçesinde seçimlerde yaşanan olaylara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7447) (Başkanlığa geliş
tarihi: 31/03/2009)
21.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı hakkındaki
soruşturma taleplerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7448) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)
22.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman-Kozluk’taki köy yollarının asfaltlanmasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7449) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/04/2009)
23.- İstanbul
Milletvekili Ufuk Uras’ın, Trakya Üniversitesinde basın açıklamasına katılan
bazı öğrenciler hakkında soruşturma açılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7450) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2009)
24.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis’in, Tunceli Milli Eğitim Müdürlüğü yöneticilerine
yönelik bazı iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7451) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/03/2009)
25.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, tedavi yolluklarının ödenmesine ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7452) (Başkanlığa geliş tarihi:
30/03/2009)
26.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bir öğretmen atamasına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7453) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/03/2009)
27.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Batman-Gercüş’teki taşımalı eğitime ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7454) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)
28.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, mazeret tayinlerine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7455) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2009)
29.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan Devlet Hastanesinin temizlik ve güvenlik
işleri ihalesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7456)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)
30.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, görevde yükselme ve unvan değişikliği
sınavına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7457) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02/04/2009)
31.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, hafif hava ulaşım araçlarına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7458) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2009)
32.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Bakü-Tiflis-Kars demiryolu yapımının bir köyde
oluşturduğu mağduriyete ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7459) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/03/2009)
33.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki bir yolda tüp geçit yapılıp
yapılmayacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7460)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)
34.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, hızlı tren projesine yönelik bazı iddialara
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7461) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/04/2009)
35.- Kocaeli
Milletvekili Cevdet Selvi’nin, Tunceli’deki beyaz eşya yardımlarına ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi
(7/7462) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/03/2009)
36.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, seçim dönemindeki sosyal yardımlara ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/7463)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)
37.- Bursa
Milletvekili Onur Öymen’in, TMSF denetimindeki bir televizyon kanalının seçim
öncesi programlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım
Ekren) yazılı soru önergesi (7/7464) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/03/2009)
38.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Hazinece karşılanan özürlü sigorta primlerine
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/7465)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2009)
39.- Hatay
Milletvekili Fuat Çay’ın, Hatay’da kurulacağı iddia edilen termik santrallere
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/7466)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2009)
40.- Adıyaman Milletvekili
Şevket Köse’nin, bedelli askerliğe ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7467) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)
14 Nisan 2009 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN
(Ağrı)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 76’ncı Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için üç dakika süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını
görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, Türkiye-Ermenistan ilişkileri hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili
Sayın Canan Arıtman’a aittir.
Buyurun Sayın
Arıtman.
Süreniz beş
dakika.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, Türkiye-Ermenistan
ilişkilerine ilişkin gündem dışı konuşması
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye-Ermenistan
ilişkilerinde son günlerde ilişkilerin normalleştirilmesi adına yıllardır
sürdürülen devlet politikalarında ciddi kırılmalar yaşanmaktadır. Bugün bu
kürsüde bir muhalefet sözcüsünün bu konuda konuşma yapacağı belirli iken Sayın
Dışişleri Bakanının cevap vermek üzere burada olmamasını esefle kınıyorum.
Hükûmetin bu yeni
politikalarının Türkiye’ye, Kafkasya’ya, bölgenin güvenlik ve istikrarına,
Azerbaycan’la olan ilişkilerimize, ekonomi ve enerji politikalarımıza olumsuz
yansımalarının olacağı ne yazık ki gözardı edilmektedir. Hükûmetin kapalı
kapılar ardında yürüttüğü bu çalışmalar hakkında güvenilir resmî açıklamalar
yapılmamakta, muhalefet ve Meclis bilgilendirilmemektedir. Gelişmeleri
Ermenistan Devlet Başkanı Sarkisyan’dan öğreniyoruz. Sarkisyan: “Türkiye ön
koşulsuz olarak sınırları açacak ve ben de bu sınır kapısından geçerek
Kayseri’de maça geleceğim.” demektedir.
Türkiye-Ermenistan
ilişkilerindeki önemli problemlerin özünü, Ermenistan’ın yayılmacı yani
emperyalist, büyük Ermenistan projesi oluşturur. Ermenistan, Türkiye’yle
arasındaki sınırı tanımamaktadır. Anayasal belgelerinde Türkiye’nin Doğu
Anadolu Bölgesi’nin batı Ermenistan toprağı olduğu ve mutlaka geri alınacağı
yazılıdır. Ağrı Dağı’mız, Ermenistan Bayrağı’nda ve devlet logosunda millî
simgeleri olarak amaçlarını da gösterir biçimde yer almaktadır. Ayrıca
Ermenistan, Türkiye’nin bir soykırım suçu işlediğine dair uluslararası bir
kampanyayı ısrarla ve kararlılıkla sürdürmektedir. Bunun bir dış politika
hedefi olduğu anayasalarında yazılıdır.
Türkiye-Ermenistan
ilişkilerini derinden etkileyen gelişme ise, 1992’de Ermeni’lerin, başta Hocalı
katliamı olmak üzere binlerce Azeri Türk’ünü vahşice katlederek Azerbaycan
topraklarının yüzde 20’sini işgal etmesi ve 1,5 milyon Azeri’nin göç etmek
zorunda kalmasıyla yaşanmıştır. Bu işgalin uluslararası hukuka aykırı olduğu
Birleşmiş Milletlerin resmî kararlarıyla da belgelenmiştir ve Türkiye, 1993’te
Ermenistan sınırını kapatmıştır. Bugüne değin, on altı yıl süresince, gelmiş
geçmiş bütün hükûmetler tarafından bu kararlı tutum sürdürülmüştür.
Ermenistan sınırının
kapatılmasının anlamı, Türkiye’nin Azerbaycan’ın işgaline tepki göstermesidir.
Sınırın açılması, bu tepkiden vazgeçildiği anlamına gelir. Aynı dili, dini,
kültürü paylaştığımız Azeri kardeşlerimizin maruz kaldığı katliamları, işgali,
göçü, yaşadıkları acıları nasıl unutabiliriz?
Tüm Azerbaycan
halkı, büyük bir üzüntü ve infial içerisindedir. Kendilerini sırtlarından
hançerlenmiş gibi hissettiklerini söylemektedirler. Azerbaycan’ın İstanbul
Başkonsolosu Doktor Salahlı: “Türkiye topraklarının yüzde 20’si başka bir
devlet tarafından işgal edilmiş olsaydı ve Azerbaycan o devletle diplomatik
ilişki kurmaya kalksaydı ve o devlete
sınırlarını açsaydı, Türk halkı bir daha Azeri kardeşlerine ‘kardeş’ diyebilir
miydi?” demiştir. Ermenistan “Bir millet iki devletiz.” sözü artık tarih oldu diye bayram etmektedir.
Türkiye’nin
Azerbaycan ile olan ilişkileri Atatürk’ün veciz ifadesinde yer aldığı gibi
“Azerbaycan’ın kederi bizim kederimizdir, Azerbaycan’ın sevinci bizim
sevincimizdir.” şeklindedir. Azerbaycan lideri Haydar Aliyev’in “Biz bir millet
iki devletiz.” deyişiyle pekişen bu ilişkiler günümüze değin dünyada başka
hiçbir ikili ülke arasında olamayacak biçimde sıkı bir dayanışma içinde
sürmüştür.
Azerbaycan,
Kafkasya’nın en stratejik noktasında, doğal kaynakları fevkalade zengin olan ve
Orta Asya ile Türkiye arasındaki bağlantının kurulmasında olağanüstü önemi haiz
bir ülkedir. Bunların gözardı edilmesinin Türkiye için çok ağır bedelleri olur.
Hem Orta Asya’nın hem de Azerbaycan’ın doğal gaz kaynaklarını Türkiye üzerinden
Avrupa’ya taşıyacak Nabucco Projesi tehlikeye düşer ve Türkiye enerji nakil
hatlarının dışında kalabilir. Zaten sınırları açmayı dayatanların hedeflerinden
biri de budur. Soydaşlarımıza, kardeşlerimize sırt çevirterek, güvenirliğimizi
kaybettirerek, güçlü ve lider bir ülke olmamızı engellemek isteyen emperyalist
ülkelerin bu projesine Hükûmetin verdiği destek anlaşılır gibi değildir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
CANAN ARITMAN
(Devamla) – Teşekkür ederim.
Ayrıca, bizim
Ermenistan sınırını açmamız, yani Azerbaycan’daki Ermeni işgalini
meşrulaştıracak bir tavır içine girmemiz Ermenistan’ı daha da
cesaretlendirecek, Azerbaycan başta olmak üzere tüm Kafkasya’nın güvenliğini ve
istikrarını tehlikeye atacaktır.
Malum tercihler
belki maruz kalınan baskılar nedeniyle de olsa, Türkiye’de hiç kimse,
Türkiye’nin Azerbaycan’a ihanet etmesini, arkadan hançerlemesini
sağlayamayacaktır. Hiçbir hükûmetin buna gücü yetmeyecektir. Hükûmetler gelip
geçicidir, aslolan milletlerin kalıcılığıdır. Azeri kardeşlerimiz rahat
olsunlar, herkese ve her şeye rağmen bizler bir millet olmaya devam edeceğiz.
Bir Türk yurdu
olan, işgal altındaki Azeri toprakları azat olana kadar Ermenistan sınırını açmaya
kimsenin gücü yetmeyecektir.
Saygılar sunarım.
(CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Arıtman.
Gündem dışı
ikinci söz, İnternet Haftası münasebetiyle söz isteyen Adana Milletvekili Sayın
Yılmaz Tankut’a aittir.
Buyurun Sayın
Tankut. (MHP sıralarından alkışlar)
2.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, İnternet
Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’ye İnternet’in
gelişinin on altıncı yılı ve 6-21 Nisan tarihleri arasında kutlanmakta olan on
ikinci İnternet Haftası dolayısıyla, İnternet’in önemi, Türk toplum ve Türkiye
üzerinde İnternet’in etkileri ile gelecekte İnternet’ten en iyi şekilde
faydalanması hakkındaki düşüncelerimi açıklamak üzere gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, her yıl nisan ayının ikinci ve üçüncü haftası arasındaki zaman
dilimi içerisinde “İnternet Şenliği” olarak da kutlanan İnternet Haftası’nda
“bilgi toplumu”, “e-dönüşüm”, “e-Türkiye” ve “e-devlet” kavramlarının geniş
kitlelerle tanıştırılması amaçlanmaktadır. Bugün dünyada 1,6 milyar İnternet
kullanıcısı, 630 milyon kayıtlı bilgisayar, 180 milyon alan adı, 224 milyon
web, 124 milyar civarında web sayfası, 100 milyon civarında video ve 60 milyon
civarında kişisel web sitesi olduğu belirtilmektedir. Türkiye’de ise 30 milyon
civarında kullanıcı, 2,6 milyon bilgisayar, 790 bini Türkiye dışında olmak
üzere toplam 980 bin alan adı bulunduğu ifade edilmektedir. Yapılan araştırmalar,
toplumumuzun yüzde 20’sinin İnternet hakkında hiç bilgisinin olmadığını,
evlerin yüzde 75’inde İnternet bulunmadığını ve kadınlarımızın yüzde 76’sının
İnternet kullanmadığını ortaya koymaktadır.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye, maalesef, son iki yılda önemli bilgi toplumu
göstergelerinde gerilemiş ve Birleşmiş Milletler e-Devlet İndeksi’nde 60’ıncı
sıradan 76’ncı sıraya düşmüştür. Benzer şekilde Dünya Ekonomik Forumu Bilgi
Toplumuna Hazırlık İndeksi’nde de Türkiye’nin 55’inci sıradan 61’inci sıraya
düştüğüne dikkat çekilmektedir. Tarım ve endüstri devriminin ardından bugün,
dünya, teknoloji ve bilgi devrimini, dolayısıyla buna bağlı olarak da İnternet
devrimini yaşamaktadır. Bugün, hem dünyamız hem de ülkemiz sanayi toplumundan
bilgi toplumuna geçişin sancılarıyla karşı karşıyadır. Ancak bilgi toplumu olma
düzeyi ne yazık ki sadece bilişim ve teknolojiye yapılan yatırımlarla
ölçülmemektedir. Teknolojinin üretime, ekonomiye, bilgiyi değere
dönüştürmesine, rekabetçi gücüne ve sonucunda da ülke refahına yaptığı katkıyla
ancak bilgi toplumunun varlığından söz edilebilmektedir.
Bilgi toplumuna
geçişin en temel ve önemli zeminlerinden birisi olan İnternet, hiç şüphesiz,
hayatımızın hemen her evresine giren ve kendisini tercih ve kararlarımızda çok
fazla bir şekilde hissettiren 21’inci yüzyılın en büyük ve önemli teknolojik
devrimlerinden birisidir. İşte bu çerçeveden bakıldığında İnternet, bilgi
toplumunun aracı, tetikleyicisi ve taşıyıcısıdır. Bu nedenle dünyadaki gelişmiş
ve gelişmekte olan ülkelerin hemen hepsi, bütün vatandaşlarını İnternet
okuryazarı yapmaya, herkesin İnternet’e ucuz ve kolayca erişimini sağlamaya,
tüm şirketlerin ve iş çevrelerinin faaliyet ve prensiplerini İnternet’e uyumlu
hâle getirmeye, kamu yönetimini İnternet’e taşımaya çalışmaktadırlar. Ancak
bugün maalesef, ülkemizde İnternet konusunda bir dağınıklığın ve
koordinasyonsuzluğun olduğu göze çarpmaktadır. Bilişim sektörünün temsilcileri
ve akademik çevreler İnternet’in ülkemiz için önceliği olan bir tercih meselesi
olarak ele alınmadığını düşünmektedirler. Oysa, dünyayla bütünleşmiş,
rekabetçi, kalkınmış bir Türkiye'nin inşa edilebilmesi için İnternet ve bilgi
teknolojilerinin aktif ve etkin bir şekilde kullanımının ve gelişiminin önemi
hemen herkes tarafından bugün kabul edilen bir gerçektir.
Bugün altı buçuk
yıldır ülkemizi yöneten AKP İktidarı da sık sık bilgi toplumu, İnternet ve
bilgi teknolojilerinin öneminden bahsetmektedir. Ancak bilgi teknolojilerinin
geliştirilmesi ve kullanımı sadece söylem ve sloganlarla gerçekleştirilebilecek
konular değildir.
Her şeyden önce,
biraz evvel de ifade ettiğim gibi, bilgi ve teknoloji konusunda, Hükûmet,
ülkemizde çok açık bir şekilde belirgin olan dağınıklığın ve yetki karmaşasının
mutlaka önüne geçmelidir. Bu konuda özellikle teknolojik birikim ve
potansiyelimizi koordine ederek ülke genelinde gerek akademik çevreler gerek
sivil toplum örgütleri gerekse sektörün önde gelen temsilcileri ve uzmanlarının
sadece belirli zamanlarda değil hemen her zaman düşünce ve tavsiyelerini
dikkate alacak bir organizasyonu daha fazla vakit geçirmeden tesis etmelidir.
İnternet’in altyapısının geliştirilerek toplumumuzun hemen her kesimine hizmet
edebilmesi, bilgi teknolojilerinin ilerletilmesi ve ülke ekonomisine katma
değer sağlaması, bilişim hukuku ve suçlarının dünya gerçeklerine ve millî
bünyemize uygun bir şekilde tanımlanarak temellere oturtulması için gereken
çalışmalar acil olarak yapılmalıdır.
İşte söz konusu
bu çalışmaların gerçekleşmesi ve her türlü bilgi ve teknolojik faaliyet ve
gelişimlerin önünün kurumsal olarak açılabilmesi için devletimizin bilgi
teknolojilerini artık tek elden yönlendirip koordine edecek kurumları ihdas
etme mecburiyeti hasıl olmuştur. Bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisi İç
Tüzük Komisyonunun çalışmaları neticesinde hazırlanan taslakta yer alan
“Bilişim, Bilgi Teknolojisi, ARGE ve
Gelecek Komisyonu” kurulmasını oldukça önemli ve olumlu bir adım olarak
görmekteyiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
YILMAZ TANKUT
(Devamla) – Bu komisyona paralel olarak AKP İktidarının da daha fazla vakit
geçirmeden, az önce ifade etmeye çalıştığım bilgi ve teknoloji konularında
dağınıklığın, yetki karmaşasının ve diğer problemlerin giderilmesinde çok
önemli görevleri icra edeceğine inandığımız “bilgi ve teknoloji” veya benzer
isimli yeni bir bakanlığın kurulması çalışmalarını da mutlaka başlatması lazım
geldiğini buradan hatırlatmak istiyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; netice olarak, İnternet Haftası’nı kutladığımız bu
zaman diliminde bilgi teknolojilerinin ve onun şu an en önemli zeminlerinden
birisi olan İnternet’in dünya ve ülke ölçeğinde bize sunduğu bilgi ve teknoloji
denizinde kendi öz ve kök değerlerimizi kaybetmeden yani başkalaşmadan
gelişerek bilgi toplumuna kendi millî rotamızda emin adımlarla ulaşabilmemiz
lazım geldiğinin altını çiziyor ve İnternet Haftası’nın genç yeteneklerimizin
çok fazla sayıda yetişerek bilgi toplumu olma irade ve azmimize katkı
sağlamasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tankut.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonunun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimine
dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun, başkan,
başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimine ilişkin tezkeresi (3/743)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonu; Başkan, Başkanvekilleri, Sözcü ve Katip seçimi için
9/4/2009 günü, saat 17.30’da toplanmış ve kullanılan (15) adet oy pusulasının
tasnifi sonucu aşağıda adları ve soyadları yazılı üyeler karşılarında
gösterilen oyu alarak, İçtüzüğün 24 üncü maddesi uyarınca Başkan, Başkanvekili,
Sözcü ve Katip seçilmişlerdir.
Saygıyla arz
olunur.
Canan
Arıtman
Komisyon Geçici Başkanı
Başkan: Güldal Akşit
İstanbul Milletvekili (15 Oy)
Başkanvekili: Kemalettin Aydın Gümüşhane
Milletvekili (15 Oy)
Başkanvekili: Nevin Gaye Erbatur Adana
Milletvekili (15 Oy)
Sözcü: Gülşen Orhan Van
Milletvekili (15 Oy)
Katip: Şenol Bal İzmir
Milletvekili (15 Oy)
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 24
milletvekilinin, özürlüler için rehabilitasyon merkezleri açılmasını içeren
Gökkuşağı Projesi ile ilgili iddiaların araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/339)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2006 yılında ilk
etapta 10 ilde, özürlülere 10 rehabilitasyon merkezi yapılmasını öngören
Gökkuşağı Projesi başlatılmıştır. Projenin tanıtımı 4 Mart 2006'da Çırağan
Oteli'nde 180 bin dolar harcanarak yapılmıştır. Onursal Başkanlığını Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan'ın üstlendiği Gökkuşağı Projesi için Çırağan'da yapılan
tanıtımda 13 milyon TL bağış toplandığı Özürlüler İdaresi Başkan Vekili Mehmet
Aysoy tarafından açıklanmıştır. Mart 2006'da Başbakan Recep Tayip Erdoğan Ulusa
Sesleniş konuşmasında ayrıntılı olarak projeyi anlatmış ve bu projeyi
"Türkiye'nin en büyük sosyal sorumluluk projesi" olarak
nitelendirmiştir. Devamında proje kapsamında Haziran 2006'da Ankara Altındağ'da
bir rehabilitasyon merkezinin temel atma töreni Sn. Nimet Çubukçu tarafından
gerçekleştirilmiştir. Ancak Ağustos 2006'da Özürlüler İdaresi Başkan Vekili
Mehmet Aysoy görevinden alındığı açıklanmıştır. Mehmet Aysoy, Başbakanlık Basın
ve Halkla İlişkiler biriminde müşavirlik görevine geri dönmüştür.
Televizyonlarda yapılan tanıtımlar durdurulmuştur. Türkiye'nin en büyük sosyal
sorumluluk projesi olarak tanıtılan ve bu gerekçe ile destek istenen proje ile
ilgili olarak hiçbir açıklama yapılmamaktadır. 18.10.2006 tarihinde Başbakanlık
Teftiş Kurulu tarafından görevden alınan Özürlüler İdaresi Başkan Vekili Mehmet
Aysoy'la ilgili olarak bir rapor hazırlanmıştır. Bu raporda; Mehmet Aysoy
hakkında adli, idari ve cezai yönden soruşturma başlatılması gerektiği çünkü
Gökkuşağı Projesi'nin Çırağan'da yapılan tanıtım toplantısında toplandığını
anons ettiği 13 milyon TL'nin banka hesaplarında bulunmadığı, kamunun 1.9
milyon TL zarara uğratıldığı belirtilmiştir. Mehmet Aysoy'un her ne kadar
yargılandığı ifade edilmekteyse de hangi mahkeme hangi suçlardan dolayı
yargılandığı bilinmemektedir. Bu konuda herhangi bir açıklamada
yapılmamaktadır. Gökkuşağı Projesi renkli yarınlara birlikte yürüme sloganıyla
yola çıkmış, 14 ayda bitirileceği vaat edilmiş, Cumhuriyet tarihinin en büyük
sosyal sorumluluk projesi olarak tanıtılmıştır. Bu kadar iddialı bir misyonla
yola çıkılan projede üzerinden 2,5 yıl geçmesine rağmen tek bir adım bile
atılamamıştır. Yapılması öngörülen rehabilitasyon merkezlerinden hiçbiri
yapılmamıştır. Sanat ve spor camiasının önemli isimlerinden destekleri alınmış,
saygın kişi ve kurumların isimleri projenin içinde yer almıştır. Bu kadar yoğun
destek ve katkıya rağmen projenin ne aşamada olduğu, proje ile ilgili olarak
halen bir çalışma yapılıp yapılmadığı belli değildir. 14 ayda bitirilmesi
gereken 10 rehabilitasyon merkezinden bir tanesi bile bitirilememiştir. Hatta
bir tanesinin temeli bile atılamamıştır. Üstelik kamu zarara uğratılmış, proje
kapsamında toplandığı ifade edilen 13 milyon TL de banka hesaplarında tespit
edilememiştir. Gökkuşağı Projesi ile özürlü vatandaşlarımız bir kez daha hayal
kırıklığına uğratılmıştır. Bunun yanında özürlü vatandaşlarımız üzerinden çıkar
sağlanmış, kamu da zarar uğratılmıştır. Proje için öngörülen 14 aylık süre
dolmuş üzerinden de 1 yıl geçmiştir.
Ancak hala daha
tek bir rehabilitasyon merkezi dahi yaptırılmış değildir. Bu da projenin
tamamlanmadan başarısızlıkla sonuçlandığını ortaya koymuştur.
Özürlü
vatandaşlarımıza 14 ay içinde rehabilitasyon merkezleri yapılmasını öngören
Gökkuşağı Projesi kapsamında neden tek bir rehabilitasyon merkezi
yapılmadığının nedeni ile projenin şu anda hangi aşamada olduğunun tespit
edilmesi, Anayasa'nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104. ve
105. maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Çetin Soysal (İstanbul)
2) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
3) Şevket Köse (Adıyaman)
4) Ahmet Ersin (İzmir)
5) Tansel Barış (Kırklareli)
6) Engin Altay (Sinop)
7) Fevzi Topuz (Muğla)
8) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
9) Hikmet Erenkaya (Kocaeli)
10) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
11) Yaşar Tüzün (Bilecik)
12) Rahmi Güner (Ordu)
13) Eşref Karaibrahim (Giresun)
14) Vahap Seçer (Mersin)
15) Ahmet Küçük (Çanakkale)
16) Tekin Bingöl (Ankara)
17) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
18) Atilla Kart (Konya)
19) Derviş Günday (Çorum)
20) İlhan Kesici (İstanbul)
21) Sacid Yıldız (İstanbul)
22) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
23) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
24) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
25) Hulusi Güvel (Adana)
2.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 26
milletvekilinin, Fermente Sütler Tebliği’nde yapılan değişikliklerin
sonuçlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/340)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
3 Eylül 2001
tarih ve 24512 sayılı resmi gazetede yayınlanan "Türk Gıda
Kodeksi-Fermente Sütler Tebliği"nde; yoğurt yapılacak sütte protein
oranının en az yüzde 4, yağsız katı madde oranının en az yüzde 12 olacağı,
ayranda ise protein oranının en az yüzde 2,8, katı madde oranının ise yüzde 6
olacağı belirtilmiştir. 16 Şubat 2009 tarih ve 27143 sayılı resmi gazetede
yayımlanan yeni tebliğe göre ise yoğurt yapılacak sütte protein oranı yüzde
3'e, ayranda yüzde 2'ye indirilmiş ve yoğurtta yüzde 12, ayranda yüzde 6 olan
katı madde oranına ilişkin ise hiçbir ölçüt belirlenmemiştir.
Hayvansal
proteinlerin insanın beslenmesi ve sağlığı açısından yerinin tartışmasız olduğu
bilinmektedir. Hayvansal kaynaklı gıdalarda bulunan amino asitler, çocukların
zihinsel gelişiminde olduğu gibi, hücre ve dokuların oluşumunda çok önemli
etkiye sahiptir. Milli yiyeceğimiz olarak kabul edilen yoğurt eski devirlerden
beri besleyici ve sağlığı koruyucu bir yiyecek olarak tanınmış, Türk insanı
yoğurdun çeşitlerini yapmış, hastalarını, sindirim bozukluğu çekenleri onunla
beslemiş, bazen sulandırıp ayran haline getirerek ferahlatıcı bir içecek haline
sokmuş, bazen torbalarda süzmüş, tuzlamış peynir gibi kahvaltıda kullanmıştır.
2008 yılı dış
ticaret verilerine göre
Maalesef Türk
tarımına, hayvancılığına, sanayisine göz diken yabancı lobiler şimdide Türk
yoğurduna ayranına gözünü dikmiştir. 2001 yılından bu zamana kadar değişen ne
olmuştur ki yoğurdumuzun ayranımızın standardı değiştirilmiştir. Yılda 2 milyon
ton yoğurt tüketildiği tahmin edilen ülkemizde, bunun 400 bin tonunun sanayi yoğurdu
olduğu ve değerinin de 1 milyar TL'nın üzerinde olduğu düşünüldüğünde, Türk
piyasasına çok uluslu yabancı şirketlerin hakim olmaya çalışmasını anlamak pek
de güç olmamaktadır. Bazı Türk firmalarını kendilerine bağlamış olan yabancı
şirketler satın aldıkları markaları ülkemize sokarak Türk tüketicisine sunmaya
çalışacaklardır. Bunların amacı Türk tüketicisine tek tip, tek marka yoğurdu ve
ayranı alıştırmak, sulu süt kullanarak yoğurdun maliyetini düşürmek ve protein
değeri düşük yoğurdu bizim gibi az gelişmiş ülkelerin pazarına sunmaktır.
Tarım ve Köy
İşleri Bakanlığı maalesef bu tebliğin yarattığı tehlikeyi görmezden gelmiştir.
Türk insanının alışmış olduğu yoğurt kıvamını yaratabilmek için yani sütü
koyulaştırmak için içine katılacak olan maddelerin çok iyi denetlenmesi
gerekmektedir ki, bu da bu günkü şartlarda oldukça imkansız gibi gözükmektedir.
Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı piyasa denetimlerini sıklaştırmalı, kontrolleri
yapabilecek teknik altyapı donanımını iyileştirmeli, laboratuar sayılarını ve gıda
mühendisi personel sayısını artırmalıdır. Çin’de sütü koyulaştırmak için
melamin maddesi katıldığı ve böbrek, damar hastalıkları ve kansere neden olan
bu madde yüzünden çok sayıda çocuğun hayatını kaybettiği unutulmamalıdır.
Ayrıca bu
tebliğin süte olan gereksinimi azaltacağı, yıllık yoğurt üretimindeki süt
miktarının neredeyse yarı yarıya düşeceği tahmin edilmektedir. Yem
fiyatlarındaki artışın yanında, çiğ süt fiyatlarındaki düşüş nedeniyle 2007
yılında 30 bin, 2008'de ise 155 bin süt ineği kesimhaneye gönderilmiş, 2009
yılında ise bu rakamın çok çok artacağı tahmin edilmektedir.
Yürürlükte olan
yeni tebliğe "Tebliğ Çalışma Komitesi"nin içerisinde yer alan bazı
uzmanlar, sivil toplum kuruluşları ve birçok firma da çeşitli ortamlarda
tepkilerini dile getirmişlerdir.
Türk insanının
milli yiyeceği olan yoğurdumuzun ve ayranımızın kalitesini bozmaya yönelik ve
insan sağlığını tehlikeye atabilecek bu tebliğin, geniş katılımlı bir şekilde
yeniden tartışılarak araştırılması ve gerekli düzenlemelerin yapılması
amacıyla, Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve
105. maddeleri gereğince "Meclis Araştırması" açılmasını
saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
1) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
2) Şevket Köse (Adıyaman)
3) Ahmet Ersin (İzmir)
4) Tansel Barış (Kırklareli)
5) Fevzi Topuz (Muğla)
6) Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir)
7) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
8) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
9) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
10) Hikmet Erenkaya (Kocaeli)
11) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
12) Yaşar Tüzün (Bilecik)
13) Rahmi Güner (Ordu)
14) Eşref Karaibrahim (Giresun)
15) Vahap Seçer (Mersin)
16) Tekin Bingöl (Ankara)
17) Ahmet Küçük (Çanakkale)
18) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
19) Derviş Günday (Çorum)
20) İlhan Kesici (İstanbul)
21) Engin Altay (Sinop)
22) Atilla Kart (Konya)
23) Sacid Yıldız (İstanbul)
24) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
25) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
26) Ensar Öğüt (Ardahan)
27) Hulusi Güvel (Adana)
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 24
milletvekilinin, tefecilik sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/341)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Son bir yıldır
ekonomik kriz nedeniyle, basında sıkça yer alan dar gelirlilerin ve küçük
esnafın son çare olarak başvurduğu tefeciliğin engellenmesi için alınacak
tedbirlerin, çözüm önerilerinin, mevzuatta yapılması olası değişikliklerin
tespiti amacıyla Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince
Meclis Araştırması açılmasını arz ve talep ederiz. 26/03/2009
1) Mehmet Sevigen (İstanbul)
2) Şevket Köse (Adıyaman)
3) Tansel Barış (Kırklareli)
4) Fevzi Topuz (Muğla)
5) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
6) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
7) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
8) Hikmet Erenkaya (Kocaeli)
9) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
10) Yaşar Tüzün (Bilecik)
11) Rahmi Güner (Ordu)
12) Vahap Seçer (Mersin)
13) Engin Altay (Sinop)
14) Ahmet Küçük (Çanakkale)
15) Tekin Bingöl (Ankara)
16) Ahmet Ersin (İzmir)
17) Eşref Karaibrahim (Giresun)
18) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
19) Derviş Günday (Çorum)
20) İlhan Kesici (İstanbul)
21) Atilla Kart (Konya)
22) Sacid Yıldız (İstanbul)
23) Hulusi Güvel (Adana)
24) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
25) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
Yaşanan krizin ve
hükümetin ekonomideki başarısızlığının faturası her geçen gün kabarmaktadır.
İşsizlik sürekli artarken, fabrikalar kapısına kilit vurmak zorunda
kalmaktadır. Ödenemeyen borçlar her ay katlanmakta. Bir halk; patronuyla,
işçisiyle, çiftçisiyle, memuruyla, esnafıyla iflasın eşiğine yuvarlanmaktadır.
Hükümetin etkili
çözümler geliştirmediği krizin sonuçları sadece ekonomide değil aynı zamanda
toplumsal hayatta da görülmektedir. Kriz nedeniyle ekonomik sebepli suçlar
artmış, soygun furyaları başlamış, intiharlar yaygınlaşmıştır. Ekonomik bunalım
ve mutsuzluk, toplumun temeli olan aile kurumunu sarsarak boşanmaların da
artmasına sebep olmuştur. Halkın ruh sağlığı ve psikolojik durumu her geçen gün
bozulmaktadır. İşsiz kaldığı için, borçlarını ödeyemediği için cinnet geçiren
anne ve babaların çoluğunu çocuğunu öldürdükten sonra intihar etmesi sıradan
bir haber haline gelmeye başladı. Ekonomiyi duvara toslatan hükümet hiç değilse
krizin bu toplumsal sonuçlarına karşı tedbirler almalıdır.
Kriz döneminde
tekrar hortlayan tefecilik, krizin sonuçları arasında en önemlilerindendir.
Cumhuriyet tarihi boyunca tefecilik hiç bu kadar yaygın ve örgütlü
yapılmamıştı. AKP İktidarı döneminde ortaya çıkan yeni tip tefeciler,
geleneksel yöntemlerin yanı sıra yeni ve modem yöntemler kullanıyorlar. Zorda
kalmış vatandaşların kredi kartlarından sanki alışveriş yapmış gibi çekim
yapıp, paranın belli bir kısmına el koyarak sözde kredi temin ediyorlar. Günü
gelmemiş senetleri değerinin çok altında satın alarak fırsatçılık yaparak senet
ve çekleri kırdırıyorlar. İşçisinin parasını ödeyemeyen, bakkal, tamirci,
tornacı, sefer tası imalatçısı, camcı gibi küçük esnaf, zorunlu olarak
tefecinin eline düşmüştür. Tefeciler küçük esnafın düştüğü bu durumdan
yararlanarak, vade süresine göre aylık yüzde 15'lere, 20'lere varan oranlarda çek
ve senet kırıyorlar.
Modern ve
geleneksel yöntemlerle çalışan tefecilere gündelik yaşamın her alanında
rastlanmaktadır. Sülük gibi kan emen tefecilerin bu kadar yaygınlaşması çok
ciddi bir tehlikedir. Çünkü tefecilik beraberinde mafyalaşmayı da getirir.
Yasadışı yöntemleri ya da yasal boşlukları kullanan tek kuruş vergi ödemeyen
tefeciler, bankaların 1 yılda aldığı faizi 1 ayda almaktadırlar. Başvurdukları
hukuk dışı ve çirkince yöntemlerle tahsilat yapan tefeciler aynı zamanda başka
suçların da oluşması için uygun bir ortam yaratmaktadırlar.
Artık neredeyse
her mahallede, her kahvede bir tefeci bulunuyor. Tıpkı okul köşelerinde
uyuşturucu satıcıları gibi tefeciler de kahvelerde para satıyorlar. En az onlar
kadar tehlikeliler. Öyle ki tefeciler bankalar kadar güçlü olmaya başladılar.
Tefeciliğin yaygınlaşması trajik sonuçları olan sosyal bir yaradır. Bu sosyal
yara derhal tedavi edilmelidir. İnsanların kanını emen bu tefecilere dur demek
gerekiyor.
Hükümet
vatandaşlarımızın tefecilerin eline düşmesine izin vermemelidir. Tefecilik
yapanları tespit ederek gereken cezalara çarptırılmasını sağlamalıdır.
Tefeciliğin
nerdeyse ayrı bir sektör haline gelmesinin sebepleri araştırılmalıdır.
Yapılması gereken denetimlerin ne ölçüde yapıldığı ve ihmal olup olmadığının
belirlenmesi gerekmektedir. Mevcut hukuki düzenlemelerin tefecilere karşı
mücadeledeki yeterliliği, caydırıcılığı ve etkinliği sorgulanmalıdır. Kolluk
kuvvetlerinin de tefecilere karşı mücadelede ne kadar başarılı olduğu
araştırılarak, eksikliklerinin tespit edilmesi gerekmektedir. Tefecilerin eline
düşmüş vatandaşlarımızı kurtarmak için yapılabilecekler belirlenmelidir.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Danışma Kurulunun
bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Genel Kurulun, 14 ve 15 Nisan 2009 Salı ve Çarşamba
günkü birleşimlerinde sözlü sorular ve diğer denetim konularının
görüşülmeyerek, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine ilişkin Da-nışma
Kurulu önerisi
Danışma Kurulu
Önerisi
No:57 Tarihi:
14.4.2009
Danışma Kurulunun
14 Nisan 2009 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda, aşağıdaki önerinin Genel
kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Köksal
Toptan
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
Bekir
Bozdağ Kemal
Kılıçdaroğlu
Adalet ve
Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi
Grubu
Başkanvekili Grubu
Başkanvekili
Mehmet
Şandır Fatma
Kurtulan
Milliyetçi
Hareket Partisi Demokratik
Toplum Partisi
Grubu
Başkanvekili Grubu
Başkanvekili
Öneri:
Genel Kurulun; 14
ve 15 Nisan 2009 Salı ve Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü sorular ve Diğer
denetim konularının görüşülmeyerek gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işler kısmında yer alan işlerin görüşmesi
önerilmiştir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkanım, söz istiyorum.
BAŞKAN - Danışma
Kurulu kararının aleyhinde konuşacaksınız değil mi?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Aleyhinde, evet.
Zaten hangi gün
lehinde konuştuk Sayın Başkanım?
BAŞKAN – Olsun,
tutanaklara geçsin diye söyledim.
Buyurun Sayın
Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir Danışma Kurulu kararının
aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Danışma Kurulu
kararı salı ve çarşamba günlerinde soru ve diğer denetim konularının
görüşülmemesine ilişkin.
Tabii, her
vesileyle söyledik burada. Burada, bu AKP İktidarı zamanında, maalesef,
sorduğumuz soruların hiçbirisine cevap verilmiyor. Bir seçim atlattık. İşte,
seçimde büyük bir endişemiz vardı, AKP getirdi, benim ilimde ve ilçemde,
buzdolabı, çamaşır makinesi, mobilya dağıttı. Ama, tabii, asil ve soylu hem
Nazimiye halkı hem Tunceli halkı, bu hileli seçime gelmedi. O eşyaları da aldılar,
evlerine de koydular, kendilerine de teşekkür ediyorum. Ben zaten dedim, alın,
onların babasının malı değil ki bu, devletin parasıyla, bizim vergimizle alınan
eşyalardır. Aldılar ve oylarını da vermediler. Bu büyük asaleti gösteren
Tunceli halkına tekrar huzurunuzda şükranlarımı sunuyorum.
Tabii, ama bugün,
Zonguldak’ın Çaycuma ilçesiyle ilgili, bir gazetede bir şey var. İşte, seçimden
sonra bir bakıyorsunuz, bazı kişilerce 1.050 kişiye 500 milyon civarında bir
para dağıtılmış. Tabii, seçimi böyle… Parayla alınan seçimin de sonunun hayır
olmayacağını, bunun felaket olacağını da herkesin bilmesi lazım.
Değerli
milletvekilleri, bakın, bu gündemde bekleyen o kadar enteresan sorularım var ki
mesela, bir iki tanesini söyleyeyim size. Bir tanesi, İstanbul’da, İstanbul
Belediyesi İSMEK adı altında meslek edindirme kursları açıyor. Kursu kime
açtırıyor biliyor musunuz; Tayyip Erdoğan’ın oğlunun bacanağının babasına
açtırıyor, Zekeriya Karaman’a. Kaç lira veriyor biliyor musunuz; 2004, 2005,
2006, 2008’de, 260 trilyon para veriyor beyler, 260 trilyon! Soru önergem var,
elli defa tekrarladım. Peki, bu İstanbul Belediyesinin 260 trilyonunu getirip
de yani Tayyip Bey’in oğlunun bacanağının babasının şirketine vermeye, RTÜK
Başkanının da ortak olduğu şirkete vermeye, hangi hakla veriyorlar? Burada
devletin okulları kullanılıyor ve 3.800 tane işçi çalıştırılmış. Yok böyle bir
şey, tamamen hayalî şeyler.
Şimdi, bunların
hepsi başlı başına bir gensoruluk sorular. Bunlar tabii, gensoru… Almış Tayyip
Bey arkasına 340 AKP milletvekilini, har vurup harman savuruyor Türkiye’yi.
Dört tane uçağı var, efendim bir tane uçak daha alıyor 61 milyon dolara. O 61
milyon dolar alış fiyatı, daha bunun işte, Türk Hava Yollarında sigortası var,
gelişi var, gidişi var.
Beyler, efendiler,
bu memlekette insanlar açlıktan inim inim inliyor. Emekli evine ekmek
getirmiyor. İşsizlik almış gidiyor, ekonomik sıkıntı almış gidiyor. Daha ikinci
ayda bütçeniz iflas etmiş. 10,5 katrilyon açık vermiş bütçeniz. Sizin, işte,
yılbaşında şey ettiğiniz ve sene sonuna kadar vermesi gereken açığı ilk iki
ayda vermiş. Dün bakanlarınız diyor: “Efendim, 50 katrilyon bütçe açık
veriyor.” Revize, buna rağmen, edilmiyor. Boyuna…
Yani şimdi, bu
devlet böyle yönetilmez. Bu devleti böyle yöneterek…
Arkasından Ergenekon
belası diye bir şey çıkarmışsınız. Yahu, arkadaşlar, biz Meclisiz. Yani, şimdi,
iki senedir içeride olup da, hâlâ hapishaneden, tutukevinden alınıp da ifadesi
alınmayan insanlar var. Vicdanlarınız kabul ediyor mu arkadaşlar? Yani sizin
çocuğunuz olsa, sizin ananız olsa, sizin babanız olsa…
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Biz mi alacağız onun ifadesini? Ayıp ya!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Neye itiraz ediyorsun? İki sene birisi içeri alınmış da…
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Biz mi alacağız onun ifadesini?
KAMER GENÇ (Devamla)
– Efendim?
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Biz mi alacağız onun ifadesini?
KAMER GENÇ
(Devamla) – E tabii, sizin talimatlarınızla oluyor.
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Ayıp ya, çok ayıp!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Yahu, o zaman, siz almadınızsa gelin bir kanun çıkaralım. Bir
vatandaş eğer haksız olarak içeriye alınmış da, en fazla üç ay içinde mahkeme
karşısına çıkarılıp da ifadesi alınmamışsa, o almayan hâkime, savcıya, Adalet
Bakanına ceza getirelim, tazminat getirelim. Bunlar çok önemli şeyler. Efendim,
kanun getirelim ki herkes kendine çekidüzen versin.
Bir Ergenekon
çıkarmışsınız, efendim, AKP’ye karşı olan, Atatürk’ü savunan insanları içeri
alıyorsunuz; AKP’ye karşı olan, bir de Atatürk’ün kurduğu laik Türkiye
Cumhuriyeti devletine sahip çıkanları içeriye alıyorsunuz. Türkiye Cumhuriyeti
kanunlarında, Atatürk’ün kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti devletini savunmanın
suç olduğunu hangi madde yazıyor? Bunu bir öğrenmek istiyorum. Yani bunu hangi
madde yazıyor? Bunu özellikle öğrenmek istiyorum.
Şimdi, Çağdaş Yaşamı
Destekleme Derneği diye bir dernek var. Bu Derneğin başında bir hanım var.
Efendim, bugünkü bazı gazetelerde, İnternet
sitelerinde: “Bu hanım Hristiyan’mış.” Olabilir, yani Hristiyan
olabilir. “Efendim, bunun topladığı paralarla misyonerlik faaliyeti yapıyor...”
Sen Hükûmetsin. Ama bu kadıncağız, bu hanımefendi ne yapıyor? Okumayan kız
öğrencilere burs veriyor arkadaşlar, burs veriyor. İşte Doğu Anadolu’da
okumayan öğrencilere burs veriyor. 36 bin tane öğrenciye burs veriyor. 29 bin
tanesi kız öğrenci ve özellikle ilköğretim çağındaki öğrenciler ve bunların
verdiği bu burslarla Türkiye’de en azından o daha genç yaşlarda, on üç-on dört
yaşlarında evlendirilen kızların önüne geçiyor,
kız çocukları bir kişilik kazanıyor, eğitim görüyor. Ama tabii ki birtakım
kişilerin kafasında, efendim, nasıl olsa kız çocuklarını okutmamak lazım, kadın
nasıl olsa ikinci sınıftır. Türkiye Cumhuriyeti devleti mademki laik bir
devlettir, bu devleti bitirip yerine ne getirmek lazım? Şeriat devletini
getirmek lazım. Ee, şeriat devletini getiriyorsan, o zaman çık meydanlara
“Kardeşim, ben iktidara geldiğim zaman memlekete şeriat devletini getiririm.”
de, propaganda yap.
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – İftira atma, ayıp ya!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Eğer o vasıtayla oy alırsan, hayhay, ben bir şey demem. Ama çıkıp
da takiye yapacaksın, ondan sonra Atatürk’ü hesabına geldiği zaman
savunacaksın, laikliği savunacaksın, ondan sonra da çıkacaksınız bu Türkiye’yi
karanlıklara getirmeye yönelik faaliyetleri önlemeye çalışan bir derneğin… 36 bin
tane öğrenciye burs veriyor. Peki, bu 36 bin öğrenciye burs veren… Bu aramayı
yapan polis, bu belgeleri alan polis. Hadi savcı bu işin içinde yok, direkt
direktifi veren Tayyip Erdoğan ve İçişleri Bakanı.
Şimdi, arkadaş,
madem siz bu listeleri aldınız, kopyalarını verin, o Derneğe verin. Çünkü bu
insanlar oraya burs veriyorlar. Bu kopyalarını niye vermiyorsunuz? Varsa bir
suç unsuru sonradan siz şey edersiniz. 36 bin öğrenciyi siz burssuz bırakma
hakkını, o çocukları aç bırakma hakkını hangi vicdan ve hangi akıl ve hangi
nedenle alıyorsunuz? Bunları bir öğrenmemiz lazım.
Burası Parlamento
beyler. Ben 80’den beri Parlamentoda görev yapan bir insanım ama iktidar
partisi kadar bu konuda kendi yandaşlarını koruyan, kendi iktidarı ne yaparsa
yapsın “Ben buna karşı çıkmam.” diyen bir grup görmedim. Tayyip Erdoğan diyor
ki: “Ben, söyleyin o 6 tane bakanı da kulağından tutup kapının önüne koyayım.”
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Sana ne!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Böyle 6 tane bakanı kulağından tutup kapının önüne koyan kişiyi
eğer… Yani bir bakanlık makamını yapan insanları bu kadar rencide ediyorsa,
aşağılıyorsa, o insanlar da oturuyorsa maşallah… Maşallah… Demek ki makam ve
mevkiler için insanlar yani bu insanlar neler vermeye razı, ben anlamıyorum
yani bu Türkiye’de… Arkadaşlar, Türkiye
Cumhuriyeti devleti büyük bir devlet. Bu büyük devletin en azından şanına,
şöhretine uygun hareket etmek lazım.
Şimdi, tabii,
burada AKP tamamen Türkiye’yi karanlık bir rejime getirmek için uğraşıyor.
Buradan yaptığımız konuşmalar… Meclisin TRT’sinin başına bir adam getirmişler,
efendim geçen gün benim burada burnum kanayınca görüntüleri vermemiş, parayla
satın alan televizyona vermek istememiş. Niye? “Efendim siz getireceksiniz
AKP’ye karşı kullanacaksınız.” “Ne diyeceksiniz?” “AKP’ye karşı sert muhalefet
yapan Kamer Genç’in burnu kanadı. Ee bu AKP’ye dokunur.” Yahu, böyle, bu
anlayışta bürokrat getiriyorsunuz.
Bakın, beyler,
efendiler, Türkiye Cumhuriyeti devleti sizin zamanınızda getirilen bürokratlar
o kadar keyfî davranıyor ki, o kadar ayrımcı… Hele siyasi parti, yani
partinizin yaptığı işlemler o kadar ayrımcı gidiyor ki. Yani hayret ediyorum,
buralarda… Geçen gün birisi bana telefon ediyor, bir öğretmenler odasında
öğretmenlerden bazıları Atatürk’ün resmini alıyor, tükürüyor, yere atıyor. Ona
diyor ki, birisi diyor ki: “Arkadaş, niye böyle yapıyorsun?” O, niye böyle
yapıyorsun diyen öğretmen hakkında soruşturma açılıyor.
Yahu arkadaşlar,
yani açık olalım, ikiyüzlü olmayalım. Eğer bu devleti kuran, bu cumhuriyeti
kuran, o Atatürk olmasaydı sizler bu sıralarda var mıydınız? Kesinlikle
hiçbirimiz yoktuk. İşte Suudi Arabistan gibi, İran gibi bir rejim olacaktı.
Şimdi, Türkiye
Büyük Millet Meclisi bence Türkiye’de işe el koymalıdır. Ekonomi batık,
arkadaşlar iflas etmiş bir ekonomi. Ha şimdi Tayyip Bey hoşuna gittiği, şey…
Onun geçim sıkıntısı yok, gider devletin iki bankasından 750 milyon doları
alır, kendi damadının şirketine verir. Şimdi, bize gelen bir bilgiye göre, Halk
Bankasından alınan 375 milyon doları Vakıflar Bankası teminatıyla almış. Şimdi,
tabii, biz burada diyoruz, kimse bize cevap vermiyor. Yahu milletvekiline cevap
vermeden böyle kapalı kalarak siz nasıl Türkiye’yi yöneteceksiniz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, yine o kadar çok soru önergem var
ki bir tanesini yine Ankara’yla ilgili şey edeyim. Bakın, Enerji Bakanınız
burada “Dünyanın en ucuz enerjisini kullanıyoruz. “ diyor. “Dünyanın en ucuz doğal
gazını kullanıyoruz…” Hayır, öyle bir şey değil.
Bakın, elektriği
normal olarak 4 sente üretiyorsunuz, piyasadan 16 sente alıyorsunuz. Bakın,
doğal gazın Azerbaycan BP’yle yapılan anlaşmaya göre bin metreküpü 119 dolara
alınıyor ve 652 dolara satılıyor vatandaşa. Bu hangi ucuzluk, ben anlamıyorum!
Ayrıca
Azerbaycan’la, BP’yle yapılan anlaşmaya göre bazı şartları yerine getirmediği
için, getirirse 3 milyar metreküpün üzerinde…
Ki doğal gazı bizim 45 dolardan alma hakkımız var. Tabii, zamanımız
yetmediği için bunları söyleyemiyoruz.
Bakın, siz
Türkiye'nin önünü tıkıyorsunuz. Lütfen, bu memleket böyle ucuz politikalarla
yönetilemez. Türkiye batağa gidiyor. Memleket yarın sokak kavgasına dönerse
bunun sorumlusu sizsiniz. Lütfen kendinize çekidüzen verin.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç.
Danışma Kurulu
kararının lehinde söz alan Sayın Bekir Bozdağ, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danışma Kurulu önerisinin
lehinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Danışma Kuruluyla
bu haftaki çalışmalarımızın neleri kapsadığını birlikte karar altına aldık.
İnşallah, Genel Kurulumuz kabul ettiği takdirde de bu konu bu çerçevede bu
haftanın görüşmeleri yapılacak.
Ben, sadece bir
konuya dikkat çekmek için söz aldım. Tabii, burada konuşan Değerli Hatip pek
çok konuya değindi ama hepsine tek tek cevap verirsek buradaki pek çok zamanı
almış oluruz. Sadece birine vurgu yaparak buradan ayrılmak istiyorum. O da şu:
Anayasamıza göre “Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk devletidir.” Yine 138’inci
maddeye göre “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve
hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.
Hiçbir organ,
makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve
hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde
bulunamaz.
Görülmekte olan
bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili
soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.
Yasama ve yürütme
organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve
idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştirilemez ve bunların yerine
getirilmesini geciktiremez.”
Bu hükmün muhatabı,
aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayın üyeleridir. Bu nedenle,
Meclisin kürsüsünde de olsa devam eden adli süreçlerle ilgili görüş beyan etmek
Anayasa’ya açıkça bir aykırılık teşkil etmektedir. Ben bunu ifade etmek
istedim.
Tekrar hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bozdağ.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bunu yazanlardan birisi de benim, o Anayasa hükmünü
yazanlardan birisi de benim. Bu anlama gelmiyor, Anayasa’yı eğer okurlarsa o
anlama gelmiyor. Türkiye’de rejim yıkılıyor, yani Türkiye Cumhuriyeti, laik
Türkiye Cumhuriyeti rejimi yıkılıyor, yerine kapkaranlık bir rejim getiriliyor.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
FATMA ŞAHİN
(Gaziantep) – Böyle bir şey var mı?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Danışma
Kurulu önerisini -karar yeter sayısı arayacağım- oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.49
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN
(Ağrı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76’ncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Danışma Kurulu önerisinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
İç Tüzük’ün
37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) Önergeler
1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, 2090 Sayılı Tabii
Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunun Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/3) doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/126)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/3 Esas Numaralı
"2090 Sayılı Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar
Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifim" İçtüzüğün 37. Maddesine göre doğrudan gündeme alınması için
29.01.2008 tarihinde görüşülmüş, ancak doğrudan gündeme alınması
reddedilmiştir.
2/3 Esas Numaralı
Kanun Teklifimin İç Tüzüğün 37. Maddesi gereğince yeniden doğrudan gündeme
alınması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim. 18.11.2008
Ensar
Öğüt
Ardahan
BAŞKAN – Sayın
Öğüt, buyurun.
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; afetlerden dolayı zarar gören
çiftçilere yapılacak yardımlarla ilgili vermiş olduğum kanun teklifi üzerinde
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, 2090 sayılı Yasa -mevcut yasa- şöyle diyor: Çiftçilerin mal
varlığı, afetten, doludan, yağıştan,
selden, yangından dolayı veya buna benzer afetten dolayı zarar görmüşse bu
zararların yüzde 40’ı karşılanır. Ancak buradaki olay şu, tüm mal varlığının
yüzde 40’ı. Tüm mal varlığının yüzde 40’ı olduğu zaman, evi yanacak, traktörü
yanacak, tarlası kurak gidecek, her şeyi bitecek ondan sonra. Zaten o zaman
çiftçi ölür.
Benim vermiş
olduğum kanun teklifi, Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu kanun teklifi
şudur: Çiftçinin bireysel anlamda herhangi bir mal varlığı zarar görürse onun
yüzde 40 zararı ödensin. Örneğin, traktörü yandıysa traktörün yüzde 40’ı
ödensin; evi yıkılmışsa evinin yüzde 40’ı ödensin; tarlası, kurak gitmişse,
verim alamamışsa onun yüzde 40’ı ödensin.
O bakımdan, bu
çiftçilerimiz için… Türkiye'nin yüzde 33’ünü teşkil eden köylümüzü çok
önemsiyoruz arkadaşlar. Ben bununla ilgili geçen dönemde 3 defa kanun teklifi
verdim -bu dördüncü- kabul edilmedi. Nedendir anlayamıyorum, yani AK PARTİ
çiftçinin dostu mu düşmanı mı? Dostuysa o zaman bunu kabul etsin, çiftçilerimiz
mağduriyetten kurtulsun.
Şimdi, özellikle
doğu ve güneydoğuda yüksek rakımlı olan yerlerde kış çok ağır geçiyor, uzun
geçiyor; yedi, sekiz ay. Tarımdan verim alamıyor; dolu çok yağıyor, sel
geliyor, efendim, kırağı vuruyor. Geçen, 2007’de biliyorsunuz Türkiye'nin her
tarafını kuraklık vurdu ama kuraklıktan çiftçilerimiz yardım alamadı. Niye? Bu
kanun geçmediği için. Bu nedenle, bu kanun teklifimizin kabul edilmesini
istiyoruz; çiftçilerimize, zarar gelecek çiftçilerimize zarar vermeden onların
zararlarını karşılayacak şekilde.
Bugün doğu ve
güneydoğuda insanlar ağır kış koşullarında sınırda bekçilik yapıyorsa, değil
tarımdan dolayı zararlarının karşılanması, oradaki insanlara devletin maaş
bağlaması lazım. Eğer yüz elli-iki yüz yıllık toprak evin altında yaşayıp
“Allah devlete zeval vermesin.” diyor ve vatanını bekliyorsa, bu insanlara maaş
bağlanması lazım arkadaşlar. Bu nedenle, bu kanun teklifimin kabul edileceğini
umuyorum. Edilmese de tek tek köyleri gezerek AKP’yi şikâyet edeceğiz.
Değerli
arkadaşlar, şimdi size bir şey anlatayım: Bizim tarımsal kalkınma
kooperatiflerimiz var, bütün illerde var; Ardahan’da da var, Hanak, Damal,
Posof, Ortakent’te var, Çıldır, Göle’de de var, inanın tarımsal kalkınma
kooperatifleri iflas etmiş, bitmiş. Niye? Çünkü tarım yapıyor veya hayvancılık
yapıyor, afetten dolayı yardım alamıyor. Bırakın yardımı, gitsin Ziraat Bankası
veya herhangi bir bankaya, 3 milyar, 5 milyar kredi istesin, kredi vermiyorlar
“2 tane memur kefil getir.” diyor. 2 tane memuru nereden getirecek vatandaş?
Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar? 2 tane memuru kim, hangi köylü bulup
getirebilecek? O bakımdan, bu memur kefil işi kalksın. Ben, o gün de söyledim,
hayvanların kulak küpesi var, defteri var, herkesin kendi hayvanını rehin
alsın, o rehine karşılık kredi versin. Zaten insanlarımızın istediği kredi 2
milyar, 3 milyar, 4 milyar. Ya, bunu da vermeyen devlet ne işe yarar, ben
anlayamıyorum.
Bu bakımdan,
benim istirhamım şudur: Hâlen daha süt primleri ödenmedi. Erzurum başta olmak
üzere çoğu illere süt primleri ödenmedi. Ardahan’a anaç sığır primi var, 3.700
tane sığıra prim ödenecek, 1 trilyona yakın para ödenmedi. Şimdi, bu 1 trilyon
para Ardahan’a girerse, Ardahan’ın köylüsü ve esnafı, en azından bir hareket
görecek. Bu hareket sonucunda da orada herkes alışveriş yapacak, borcunu
ödeyecek, bir rahatlama olacak. Bu nedenle, esnafımızın özellikle, yani il ve
ilçelerdeki esnaflarımızın…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ENSAR ÖGÜT
(Devamla) – Bütün, Edirne’den Ardahan’a kadar esnaf, sanatkârlarımıza,
köylümüze nedense bu Hükûmet sıcak bakmıyor ve kredi vermiyor. 3 milyar, 5
milyar istiyor; bu krediyi almak için insanlar kefil getiriyor, bilmem, malını
ipotek yapıyor; yine alamıyor arkadaşlar. Niye alamıyor, niye vermiyorlar, ben
anlayamıyorum. Ama, ben şunu söylüyorum: Ben inanıyorum, Türk çiftçisi, köylüsü
ve esnafı AKP’ye gelecek seçimlerde ders verecektir.
Sizden istirham
ediyorum, kanun teklifimin kabulünü rica ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öğüt.
Bir milletvekili
olarak, Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize
saygılar sunuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, geçen dönemde Sayın Öğüt ve benim bu konuda altı tane kanun
teklifim var. Sayın Öğüt’ün dört tane oldu. Burada elinizi genişletmek
istiyoruz; daha ne istiyorsunuz? Elinizi genişletmek istiyoruz, diyoruz ki…
ABDULKERİM
AYDEMİR (Ağrı) – Eksik olmayın!
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Evet, sizin elinizi genişletmek istiyoruz. Size yetki
vermek istiyoruz. Allah korusun, herhangi bir ilimizde tabii afet olduğu zaman
mevcut 2090 sayılı Yasa, 2090 sayılı Yasa tüm mal varlığının yüzde 40’ını
kaybederse tabii afet sayıyor. Hâlbuki tarım kesiminde her yıl sel, don,
değişik olaylar oluyor. Her yıl…
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Gelirler, Vekilim..
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar, tüm mal varlığının yüzde… Kanun böyledir.
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Kanun böyle mi?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Evet, Kanun böyle.
Açın okuyun o zaman, bilmiyorsanız. O zaman bilerek konuşun. Bu kanun
teklifini bunun için verdik. Bilmeyerek konuşuyorsunuz.
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Gelirlerinin yüzde 40’ı.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Gelirlerinin değil, tüm mal varlığının yüzde 40’ı.
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Gelirlerinin…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – O zaman oradan laf atma. Tüm mal varlığının yüzde
40’ıdır. Ben Kanun’u çok iyi biliyorum. Sen daha yeni geldin, ben geçen
dönemden bunu çok iyi öğrendim ve… Öğren, ondan sonra konuş.
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Öğrenememişsin sen de, eskisin ama.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Evet, öğren ondan sonra konuş.
Değerli
arkadaşlar, elinizi genişletmek istiyoruz. Herhangi bir tabii afette ürününün,
herhangi bir ürününün yüzde 40’ını kaybederse size yetki vermek istiyoruz.
İstediğimiz bu.
Şimdi, gerçi çok
da ödemiyorsunuz; 2004 yılında fındık don olayında Karadeniz köylüsünün
parasını ödediniz mi? Hâlâ duruyor. 2004, 2009; beş sene geçmiş.
ASIM AYKAN
(Trabzon) – Ödedik, ödedik.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Ne ödenmiş? Daha yüzde 40’ı.
ASIM AYKAN
(Trabzon) – Yüzde 46’sı ödendi.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Yüzde 40’ı daha.
2004… Asım Bey, sene 2004, bu sene 2009. O parayı çiftçiye eğer… O günkü
parayla bugünkü para. Yazık değil mi bu çiftçiye? Hâlâ daha fındıktaki don
parasını ödemediniz.
Şimdi, bir
TARSİM, tarım sigortası... Değerli arkadaşlarım, tarım sigortası güzel bir
olgu. En çok destek veren illerden biri de tarım sigortasına biz Malatya olarak
verdik çünkü Malatya çiftçisinin bu konuda ağzı yandı. Her sene kayısı dondu.
Ama, sigorta sigortadır, her türlü riske ürünü sigorta ettirmektir ama her ne
hikmetse, her ne hikmetse çiçek dönemini kapsamıyor.
Değerli
arkadaşlarım, hassaten ricam ediyorum, bir ürünü sigorta ediyorsan o ürünün tüm
risklere karşı sigorta edilmesi gerekir. Sigortacılığın anlamı budur. “Ben bu
riski alırım, bu riski almam.” diye böyle bir lüksü yoktur arkadaşlar. Hassaten
rica ediyorum TARSİM sigorta yetkililerinden, Tarım Bakanlığından, zaten bunun
yarısını köylüden alıyorsunuz; ikili sigorta yapın: Çiçek dönemi sigortası,
çiçek döneminden sonraki çağla dönemi sigortası.
Değerli
arkadaşlarım, eğer tarım sigortalarında ürünü tüm risklere karşı sigorta
ettirmezsek ölü doğuyor. Nitekim, bazı illerde bu kabul gördü ama Türkiye'nin
bir bütününde henüz daha kabul görmedi, yani örneğin, Karadeniz’de fındık.
Fındıkta “tarım sigortası” dediğimiz olgu da pek rağbet görmedi çünkü gerçek
işlevini yerine getirmiyor ve tarım sigortası tüm riskleri kapsadığı zaman
herkes… Priminin yarısını insanlar ödüyor ama her ne hikmetse çiçek dönemini
kapsamıyor. Ben buradan bir kez daha sesleniyorum: Özellikle kayısıda çiçek
dönemini de kapsayacak tarım sigortası kapsamını genişletmek zorundayız
arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlarım, yine söylüyoruz: Hangi ilde, hangi şehirde, hangi ürünün başına
ne geleceği bilinmez. “Tabii afet” diyoruz, biz tüm illerde oluşacak tabii
afette -yine söylüyoruz- elinizi bol tutmak istiyoruz. Yani bu Kanun, 2090
sayılı Kanun işlemiyor, kadük bir kanun. Yani bir ürünün yüzde 100’ü donduğu
zaman, yüzde 100’ü ve yüzde 100’ü sele gittiği zaman bir şey veremiyorsunuz.
Niye? Tüm mal varlığının yüzde 100’ünü kaybederse bu Yasa işliyor arkadaşlar.
Bunu söylemek istiyoruz. Gelin, ürününün yüzde 40’ını kaybettiği zaman… Böyle
değiştirelim. Sayın Öğüt ve ben geçen yıl defalarca bunu burada dile getirdik.
Nitekim hepinizin illerinde başınıza geldi ama alamadı bu iller. Bu illerde,
örneğin Silifke’de iki yıl önce sel olayından dolayı, söz verilmesine rağmen,
Yasa’ya uymadığı için, Yasa kapsamına alınmadığı için -biraz önce Mersin
milletvekillerim söyledi- Silifke köylüsü hâlâ parasını alamadı çünkü Yasa
kapsamına girmiyor.
Değerli
arkadaşlarım, iki ricamız var bu Yasa’nın işlemesi için.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.
1) Bu yasayı
-Sayın Öğüt’ün teklifi ettiği gibi, benim de kanun teklifim var- gelin, mal
varlığının değil ürününün yüzde 40’ına göre değiştirelim.
2) İkinci ricam
hepinizden, özellikle çiçek dönemini mutlaka TARSİM sigorta kapsamına almak zorundayız.
Aksi hâlde sigortacılıkta, bir ürünün X riske karşı sigortası var, Y riske
karşı sigortası yok. Yani bir arabayı, “Çarparsan sigorta ediyorum.”, “Bir
başkası çarparsa sigorta ediyorum.” olmaz arkadaşlar. Sigortacılık, tüm
risklere karşı şemsiyesini açabilir. Bu nedenle, özellikle kayısıda çiçek
döneminin mutlaka sigorta kapsamına alınması gerekir.
Hepinize saygılar
sunarım.
Bu yasanın kabul
edilmesiyle, Allah korusun, ileride illerimizde olacak, tüm illerimizde olacak
sorunda size yetki veriyoruz, sizin elinizi genişletiyoruz. Takdir hepinizin.
Teşekkür
ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergeleri ve diğer denetim konularını görüşmüyor ve
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer
alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer
alan Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı
Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme
İdaresi Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (1/675) (S.Sayısı: 330)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer
alan Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu Guvernörler Kurullarının
2009 Yıllık Toplantıları Münasebetiyle Türkiye Cumhuriyeti Hükümet ile Dünya Bankası
Grubu ve Uluslararası Para Fonu Arasında Düzenlenen Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
3.- Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu
Guvernörler Kurullarının 2009 Yıllık Toplantıları Münasebetiyle Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu Arasında
Düzenlenen Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/468) (S. Sayısı: 327)(x)
BAŞKAN –
Komisyon? Burada.
Hükûmet nerede?..
Hükûmet burada.
Komisyon raporu
327 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili
Sayın Enis Tütüncü.
Buyurun Sayın
Tütüncü.
CHP GRUBU ADINA
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, aslında bir mutabakat zaptının onaylanmasıyla ilgili
alışılagelmişin ötesinde bir konuda konuşma yapma ihtiyacını hissettik.
Sözlerime başlarken hepinizi en iyi dileklerimle, sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Bir mutabakat
zaptı anlaşmasının onaylanması konusunda neden konuşma gereksinimi içinde
olduk? Bu mutabakat zaptının içeriği nedir? Hemen, izin verirseniz, bu konuda
yüce Meclisi bilgilendirmek istiyorum. Mutabakat zaptının içeriği, Dünya
Bankası Grubu ve IMF Yönetim Kurulunun 2009 yıllık toplantılarının İstanbul’da
yapılmasıyla ilgili; biz aday olmuşuz. Gerçekten ülkemizin birçok yönden, hem
turizm yönünden hem finansman tanıtılması açısından hem Türkiye'nin dünya
ekonomisiyle entegrasyonu açısından, ulusal ekonominin gelmiş olduğu
sıkıntıların daha iyi bir şekilde dünyaya anlatılması açısından, birçok açıdan
İstanbul’da böyle bir toplantının yapılması gerçekten yararlı olacak ve bu mutabakat
zaptı 20 Eylül 2006 tarihinde Singapur’da imzalanmıştır. Tabii, 2006 yılında
Singapur’da imzalanırken Türkiye ekonomisinin durumu, konumu ve dünya
ekonomisinin durumu, konumu çok farklıydı, koşullar çok farklıydı. Ekonomi,
Türkiye ekonomisi ve dünya ekonomisi, o zaman dünya ekonomik tarihinde
görülmedik bir performans göstermekteydi ve dünya ekonomi tarihinde görülmedik
şekilde bir para bolluğu dünya finans piyasalarında söz konusuydu ve Türkiye’ye
de gökten yağmur yağar gibi dış kaynak girmekteydi, sadece Türkiye’ye değil
dünyanın tüm yükselen ekonomilerine. Tabii ki bu koşullarda, gerekçesinde şöyle
bir ibare yer almış bu mutabakat zaptının, deniyor ki: “Ülkemizce elde edilen
ekonomik ilerlemelerin uluslararası ekonomi ve finans çevrelerine daha yakından
tanıtılması, ülkemizin uluslararası prestijinin daha da pekiştirilmesi…” Yani
Türkiye ekonomisi, çok büyük bir atak yaptı o dönemde. Şimdi, herhâlde, biz,
Türkiye ekonomisinin yükselen ekonomiler arasında, olumsuzluklar açısından,
nasıl en kötü konumda olduğunu, bunun nedenlerini burada dile getirme konumunda
olacağız.
Aslında, bu kısa
giriş konuşmasından sonra benim burada Sayın Bakandan ve Hükûmet
temsilcilerinden ya da Komisyondan, IMF’nin, uluslararası para ve finansal
sistemiyle ilgili yeni bir finansal mimari arayışları açısından acaba konumu
nedir, bu konuda yüce Meclisi bilgilendirmelerini rica ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, neoliberal yani yeni liberal ekonomi
anlayışının yıllardır büyük bir iddiayla sürdürdüğü finansal mimari çökmüştür.
Dünya ekonomileri 1929 yılındaki büyük ekonomik krizden, buhrandan bu yana
karşılaştığı en büyük ekonomik krizle, buhranla karşı karşıyadır. Hatta 29
ekonomik buhranının da daha ötesinde, daha global, daha derin olumsuz sonuçlar
doğuracak bir ekonomik krizle karşı karşıya kalınmakta olduğu dünyanın en önde
gelen iktisatçıları ve devlet adamları tarafından ifade edilmektedir.
Şimdi, son
aylarda, yeni bir finansal mimari arayışları çerçevesinde bazı çalışmalar
yapılıyor, uluslararası para ve finansal sisteminin reformu için çalışmalar
yapılıyor, uzmanlar bazı komitelerde raporlar düzenliyor. Şimdi, bizim
bilebildiğimiz kadarıyla, bu konuda toplanan uzmanlar komisyonu bir ön rapor
hazırladı.
Şimdi, mademki
biz burada Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu Guvernörler
Kurullarının 2009 Yıllık Toplantıları Münasebetiyle Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu Arasında Düzenlenen
Mutabakat Zaptı’nı onaylayacağız, e lütfen, onaylarken, bu hayırlı işi
yaparken, bize, bu uzmanlar komisyonu ön raporu konusunda da bilgi verilsin.
Uluslararası para ve finansal sisteminde nasıl reformlar öngörülüyor, yüce
Meclisin bu konuda bilgilendirilmesi gerekiyor.
Bu raporda,
IMF’nin bildiğimiz klasik tezlerinin, bildiğimiz klasik reçetelerinin ötesinde
bazı politika açılımları yapılmakta. Hele hele dün açıklanan yeni hedefleri de
gördükten sonra -burada biraz sonra vakit olursa değinmeye çalışacağım- dün,
çok gecikmeyle de olsa, nihayet, nihayet çok gecikmeyle de olsa Hükûmetin
gerçeği görme noktasına gelmesi çok sevindiricidir ama büyüme başta olmak
üzere, Türkiye’nin hemen hemen bütün makroekonomik büyüklüklerinde düşünülmesi
çok zor revizeler yapılmıştır. Bu revizelerin yapıldığı bir dönemde sayın Hükûmetin
ve yetkililerin, acaba uluslararası para ve finansal sistemin reformunda neler
düşünülmektedir, konusunda bizi bilgilendirmeleri son derece önemlidir.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu raporda, dediğim gibi,
farklı IMF reçeteleri öngörülüyor. Acaba, bu farklı IMF reçeteleri çerçevesinde
dün açıklanan o revize program hangi noktalarda mutabakat hâlindedir, bunun
bilinmesi gerekiyor. En azından, bizim bu rapordan yakalayabildiğimiz bazı
gerçekleri sizlerle paylaşayım, belki, Hükûmetin önüne, burada açıklama
açısından bir ufuk turu yapma olanağını da böylece vermiş oluruz diye
düşünüyorum.
Bir kere, bu
IMF’nin değişen işlevi ya da işlevinin ne şekilde değiştirilebileceği konusuyla
ilgili uzmanlar raporunda bir numaralı madde şu: “Sağlanacak IMF desteği, geri
tepecek olan, harcamalardaki kesinti ve faiz oranlarının yükseltilmesi gibi
alışılmış talepleri içermemeli.” Yani farklı bir IMF reçetesi öngörülüyor.
İkinci konu da,
IMF’de, yeni özel çekme haklarının çıkarılması konusu tartışılıyor,
“Çıkarılmalıdır.” diyor. Dün ekonomik revizyon yapılırken -ki anlaşılıyor
önümüzdeki hafta ya da çok kısa bir zaman kesitinde IMF ile masaya oturulacak,
Devlet Bakanımız Sayın Şimşek bunun ipuçlarını veriyor- bu çerçevede, acaba, şu
anda bizimle, Hükûmetin paylaşma durumunda olduğu bazı bilgiler var mıdır? “IMF
yeni özel çekme hakları çıkarmalı.” derken uzmanlar raporu, acaba, Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti bu konuda nasıl bir vaziyet içindedir?
“IMF yeni bir
kredi kolaylığı tesis etmeli.” şeklinde bir başka öneri var. Türkiye’yi
yaşamsal açıdan ilgilendiren ve belki de Hükûmetin burada yapması gereken
açıklamanın özünü oluşturacak bir başka madde “Daha iyi kurallar gerekiyor.”
diyor uzmanlar komisyonu ön raporu, yani “IMF’nin reçeteleri bundan sonra
finansal sektörünün ötesine gitmeli.” diyor, yani reel ekonomiye dönük birtakım
önlemlerin IMF tarafından gözetileceği söyleniyor. Bunda şaşılacak bir şey yok
çünkü neoliberal ekonomi anlayışının kâbesi Washington, Amerika Birleşik
Devletleri öyle bir konumdadır ki, bir gecede Türkiye millî gelirine eşit,
yakın ölçekte dev şirketler devletleştiriliyor yani böylesine dev şirketler
devletleştiriliyor, bunun reel ekonomi boyutuna yansımaması mümkün mü? Onun
için bu krizin dibi Amerika Birleşik Devletleri’nde henüz görülebilmiş
değildir, Türkiye’de ise, hele hele dünkü açıklamalara baktıktan sonra, Allah
Türk halkına kolaylık versin demekten başka bir şey söyleyemeyecek duruma
geliyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bakın, “Doların rezerv para olduğu mevcut sistem
yıprandı.” diyor uzmanlar komisyonu ön raporu. “Dolar oynak oldu.” diyor. “Bu,
enflasyon riski yaratıyor, yeni bir küresel rezerv sistemi geliyor.” Şimdi,
Türkiye bu konuda hangi noktada? Daha ayrıntılara gitmek istemiyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi, bu konuyla ilgili olarak, gerçekten dün
açıklanan revizyon programının –öyle diyelim- evlere şenlik bir program
olduğunu, çok geç kalmış ama evlere şenlik, trajikomik bir manzara gösterdiğini
sizlere sunmak istiyorum. “Ümüğümüzü sıktırmayız.” sözleriyle yola çıkıldı,
“Teğet geçti.” yok teğet muhabbetlerine takılındı. Neydi hedef “Ümüğümüzü
sıktırmayız.” derken “Yüzde 4 Türkiye ekonomisi 2009 yılında büyüyecek.” dendi.
Bir sene önce değil, iki sene önce değil, iki üç ay önce, böyle büyük bir
iddiayla ve tüm makroekonomik hedefler de buna göre saptandı, öyle değil mi?
Biz, hem Plan ve Bütçe Komisyonundaki sözcülerimiz hem de bu Genel Kuruldaki
Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri bu makroekonomik dengelerin, hedeflerin kesinlikle
doğru olmadığını, gerçeği kesinlikle yansıtmadığını dilimiz döndüğünce
anlatmaya çalıştık. Yani şu kubbenin, bu yüce Meclisin duvarları ses verdi ama
dinletemedik.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi ne oldu? Yüzde 3,6’lık daralma, yüzde 4 büyümeden yüzde 3,6’lık
daralma, yüzde 7,6’lık bir sapma. Böyle bir şey olabilir mi? Böyle ekonomi
yönetilir mi? Böyle bütçe yapılır mı? Böyle program yapılır mı? Böyle iddia
ortaya konur mu? Böyle bir şey olabilir mi? Dünyada böyle bir rezalet yaşanmış
mıdır? Yaşanmadı. 1970’li yıllardan beri bu işin içinde olan arkadaşlarınızdan
biri olarak söylüyorum, Türkiye’de yaşanmadı, dünyada yaşanmadı, böyle bir şey
yok.
Değerli
arkadaşlarım, işsizlik yüzde 13,5 olarak revize edildi, yüzde 10,4 idi.
Bakınız, yine yanlış yapılıyor; yüzde 3,6’lık daralma son derece düşük bir
tahmindir, gerçekçi değildir. Bu ülkenin aklı başında uzmanları ve dünyanın
aklı başında ekonomistleri en az yüzde 6’lık ve 6 üzerinde bir daralmanın 2009
yılında Türkiye’de olacağını açıkça söylüyorlar. Şimdi yine yanlış yapılıyor.
Yani ne yapmak isteniliyor?
Değerli
arkadaşlarım, böyle bir şey olabilir mi? İşsizlik en az yüzde 15 olacak. Yüzde
13,5 değil, en az yüzde 15’lik bir işsizlik olacak ve en az yüzde 6’lık bir
ekonomik daralma olacak. Nereden bunu söylüyorum derseniz, değerli
milletvekilleri, tüketim harcamalarındaki daralmaya bakıyoruz. Tüketim
harcamalarındaki daralma, yatırım harcamalarındaki daralma, sanayi üretimindeki
çöküş, daralma. Bakınız, 2008 Aralık ayında sanayi üretimindeki daralma eksi
yüzde 17’ydi. 2009 Ocak ayındaki daralma yüzde 21,3 oldu, şubat ayındaki
daralma sanayi üretiminde eksi yüzde 23,7 oldu. Yüzde 25’e yakın, dörtte 1’e
yakın. Şimdi mart ayındaki daralmanın yüzde 30’lar üzerinde olacağı tahmin
ediliyor. Değerli arkadaşlarım, işte bu, devletin resmî verileri.
Şimdi, 2008
yılının son çeyreğindeki daralma, son üç aylığındaki daralma belli. Ocak ve
şubat aylarındaki daralmalar da belli. Yani siz şimdi -daha ayrıntıya gitmek
istemiyorum- yani nasıl 2009 için bu revize programda “Efendim, yüzde 3,5
daralacak.” diye bir öngörüde bulunabilirsiniz? Gerçekçi değil. Nasıl bütçeyi
yaparken, nasıl ki Devlet Planlama Teşkilatının 2009 yılı programının
makroekonomik değişkenlerini çatarken yanlış yapıyordunuz, dün de yanlış
yapıldı.
Buradan hemen bir
konunun altını çizmek istiyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye'nin ekonomik teknisyenlik performansı pek o kadar düşük değildir. Yani
o zaman ne oluyor? Siyasi birtakım mülahazalarla bu yanlışlar yapılıyor, siyasi
bazı mülahazalarla yapılıyor ve nitekim onu gördük. Ne oldu? Yüzde 4 büyümenin
öngördüğü bütçe açığı, yüzde 4 büyümenin öngördüğü harcama kalemleri, kılıf
hazırlandı, seçim ekonomisi… Seçim ekonomisi ve 2009 yılı bütçesi için, on iki
aylık dönem için öngörülen bütçe açığı iki ayda yakalandı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Teşekkür ederim.
Demek ki o yüzde
4’lük, o gerçek olmayan hedefleri bir amaç için saptamışsınız, o konum ortaya
çıkıyor, bu durum ortaya çıkıyor. Acaba, şimdi bu gerçek olmayan hedefleri ne
için, niçin saptıyorsunuz? Bunun da açıklanması gerekiyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; burada aslında saatlerce konuşacak konu var ama bu
yasa tasarısının sınırlarını da daha fazla zorlamak istemiyorum. Yalnız, lütfen
burada, en azından, yeni bir uluslararası finansal mimari çalışmalarında IMF’ye
yeni bir rol biçiliyor, Dünya Bankasına yeni bir rol biçiliyor, farklı birtakım
politikalar tartışılıyor Amerika Birleşik Devletleri’nde de “Acaba Türkiye’de
ne olacak?” Bu konuda Hükûmetin, bu yeni finansal mimari konusundaki
düşüncelerini de duymak istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
teşekkür için son olarak…
BAŞKAN – Ettiniz
teşekkür, duyuldu, tamam.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sağ olun
Sayın Tütüncü.
Gruplar adına,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Mithat
Melen.
Buyurun Sayın
Melen. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MİTHAT MELEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Bankası
Grubu ve Uluslararası Para Fonu Guvernörler Kurullarının 2009 yıllık
toplantısıyla ilgili, sıra sayısı 327 olan, kanun hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.
6-7 Ekim 2009
yılında İstanbul’da bu toplantı yapılacak. Bu toplantılar, aslında, Guvernörler
Kurulu, bir yerde Dünya Bankası ve IMF’nin genel kurulları, yani yıllık
politikalarının onaylandığı önemli toplantılar. 1954 yılından itibaren -ki bir
kere de Türkiye’de olmuştur bu toplantı, önemlidir- ilk defa Türkiye'nin
girmesinden sonra tekrar yine İstanbul’da olmuştur ve bu toplantılarda yıllık
politikalar belli edilir. Ama bu yılki toplantının başka bir önemi daha var, bu
yılki toplantı dünyadaki en büyük krizden sonra İstanbul’da yeni bir yapı, yeni
bir dünya kurulmasıyla ilgili, belki dünya ekonomik düzeninin, hatta politik
düzeninin, siyasi ilişkilerinin değiştiği bir yeni yapının onaylanmasıyla
ilgili bir zamana rast geliyor. Bunun için, gerçekten, geçen yıl -20 Eylül
2006’da- Singapur’da… Türkiye’de olması karar verilen toplantı büyük bir rastlantı
Türkiye için. Türkiye için büyük bir rastlantı çünkü Türkiye eski Türkiye
değil, 1954 yılındaki Türkiye de değil. IMF ve Dünya Bankası grubundan epeyce
yararlanmış ve bu gruplarla iç içe olmuş, hatta değerli insanlar yetiştirmiş ve
Türk mali ve ekonomik yapısını da beraberce düzenlenmiş, bir yere getirilmeye
çalışılmış yıllardır.
185 üyesi var iki
grubun da ortak. Zaten hem Dünya Bankası grubunun hem IMF’nin ortak
toplantıları bu Guvernörler Kurulu toplantısı. Bununla ilgili 8 Şubat 2007’de
bir genelge çıkarmış Başbakanlık ve bu genelgeyle koordinasyonu sağlamak üzere
Hazine Müsteşarlığına görev vermiş. O günden bugüne kadar bu toplantının
organizasyonuyla ilgili Hazine Müsteşarlığı çalışıyor ve önemli aşamalar var.
Bir dahaki hafta tekrar Washington’a gidilecek ve temmuz ayından itibaren zaten
yetkililer Türkiye’ye gelecekler. Türkiye’de toplantının hakikaten iyi işlemesi
için çalışmalar yapılacak.
Şimdi, niye bu
kadar önem vermişiz? Çünkü yaklaşık 10 bin kişi geliyor. Bunun 3.700 civarında
olanı resmî delegedir. Onun dışında bütün dünya finans kuruluşları da dâhil
olmak üzere, yani dünyanın, dünya ekonomisinin kalbinin bir müddet İstanbul’da
atacağı bir dönem başlıyor ekim ayında. Bunun için de Türkiye büyük bir
fedakârlıkla -bu yasayı burada çıkardık zaten- Lütfi Kırdar Kongre Vadisi’ni
tekrar düzenliyor. 3.500 kişilik bir salonla 24 tane toplantı salonu var. Zaten
bu metinde de gayet açık mutabakat zaptı. Burada toplantının işleyişi, nasıl
komisyonlar kurulacağı ve Türkiye’nin karşılığında yükümlülüklerinden
bahsediliyor. Bu işin çok hakikaten bence teknik kısmı. Biz sadece bu mutabakat
zaptını onaylıyoruz, onaylayacağız. Burada gümrük muafiyetleri var, burada
gidenlere vize kolaylıkları var. Daha çok harcamaların nasıl yapılacağına,
hangi bütçeden karşılanacağına dair belirli kurallar var ki bu kurallar aşağı
yukarı Dünya Bankasının 1946’dan beri uyguladığı ve IMF’nin klasik kuralları.
Dolayısıyla bunda çok önemli bir şey yok, yani yeni bir değişiklik yok.
Ama önemli olan,
bu toplantıyla ilgili Türkiye’nin yaptığı hazırlıklardır. Bu hazırlıklar sadece
fiziki hazırlıklar değil. Tabii İstanbul’da yaşayanlar biliyor. İstanbul’da her
yabancı geldiği zaman büyük eziyetler çekiyoruz hep birlikte. Bütün kapıları,
duvarları kapatıp vatandaşı sanki bir yerde, hapsediyoruz İstanbul’a. Belki bu
hatayı yine yapacağız tekrar. İşte, buna güvenlikçiler karar verecek. Ama bu
kadar da körüklememek lazım. Herhâlde bu kadar da vatandaşı sıkmamak lazım.
Herkes bu toplantıya karşı değil. Karşı olmadığı gibi de Türkiye’nin dünyada
tanınması açısından da çok ciddi bir aşama. Orada tabii, protestolar olacak. O
da çok doğal. Yani IMF ve Dünya Bankası zaten kendi hatalarını da yavaş yavaş
görüp kendileri düzelmeye çalışan kurumlar hâline geldi. Biz, tabii onları
takip etmediğimiz gibi, onları iyi izlemediğimiz gibi, gerçekten, dünyadaki bu
değişim için, bu ciddi değişim için ne Türkiye Büyük Millet Meclisinde ne
Türkiye’de biz hiçbir şeyden haberdar değiliz gibi davranıyoruz ve basından
öğreniyoruz her şeyi maalesef. Hâlbuki bu toplantılara katılıyor ve işin en acı
kısmı da bu toplantılara Türkiye Büyük Millet Meclisinden bakan ve bürokrat
düzeyinde kimse katılmıyor. Yani esas parayı veren, onaylayan, bütçeyi veren
Türkiye Büyük Millet Meclisi, son G-20’ler toplantısında olduğu gibi, bütün o
Guvernörler Kurulu toplantılarında olduğu gibi, gerçek, hem yasama hem de
denetleme yetkisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin hiçbir temsilcisi bu
toplantıların içinde olmuyor, muhalefetiyle iktidarıyla çünkü ben o
toplantılara katıldığım zaman bürokrat olarak, bütün dünyanın
milletvekillerinin geldiğini çok dikkatli bir biçimde gördüm. Yani ne
yapıldığını inceledikleri ortada çünkü başta Amerika Birleşik Devletleri büyük
bir kongre ordusuyla gelir bu toplantılara, büyük katılım sağlar. Biz ne bu
toplantılar için böyle bir hazırlık yapıp Türkiye Büyük Millet Meclisini
haberdar ediyoruz ne de orayla ilgili insan yetiştirmeye çalışıyoruz.
Öyle bir hâle
geldi ki dünya, öyle bir yeni değişim var ki dünyada, bu dünyada bu değişimde
Türkiye’nin, özellikle bu IMF ve Dünya Bankası, hatta G-20’ler içerisinde
önemli pozisyonlar ve yer alması lazım. Yani bundan sonra pekâlâ bir başkan,
bir başkan yardımcısı veririz, pekâlâ bu kuruluşların içerisine gireriz. Bir de
bir şey söyleyeyim, son kırk yıldır en iyi yararlanan ülkelerden biridir bu
fonlardan Türkiye. Çok eleştiri gelmiştir ama o eleştiriler… Eleştirmekle
yetmez, siz yerine yenisini koymanız icap eder. Uluslararası sistem ciddi bir
sistem, Bretton Woods’tan sonra. Hatta, son G-20’ler toplantısında IMF ve Dünya
Bankasının gerçekten çökeceği, biteceği düşünülürken, birdenbire daha yeni ve
daha değişik bir görev verildiği görüldü. İşte, o 500 milyar dolar artırılan
para verme, ödünç verme yetkisi, 250 milyar dolar arttırılan SDR’larla
neredeyse 1,1 trilyon dolara çıktı IMF’nin borç verme kapasitesi. Yani bir
yerde, IMF’yi, artık, paranın daha çok bekçisi hâline getirmeye çalıştılar.
Hatta geniş biçimde ve uzun uzun bir dünya merkez bankası tartışılmış olmasına
rağmen dünya merkez bankası tartışmasının yerine IMF’nin ön plana çıkmasını en
azından bütün taraflar -yani G-7’ler başta olmak üzere- daha uygun buldular
Londra toplantısında. Niye? Çünkü daha, kurulmuş ve yapısı daha muntazam
çalışan bir kuruluş şu ana kadar, ama kendisini değiştirmek zorunda olduğunu
bilen kuruluş.
Şimdi, bahsedilen
yenilik şu: Acaba -politikaları yanlış olan bütün ülkelerden bahsediyorum,
sadece gelişme yolundaki ülkeler değil, yapılarını değiştiren bütün ülkelerden
bahsediyoruz- onlara bir sigorta gibi belirli bir kriter mi getirmek lazım?
Yani iyi politika uygulayanlara az prim ödemek –aynı, iyi sürücü gibi, otomobil
kullanan- veyahut da kötü politika uygulayanların primlerini arttırmak gibi.
Yani dünya merkez bankası yerine bir dünya sigorta örgütü hâline getirmeyi bile
düşünüyor herkes. Çünkü bu arada da dünyada İkinci Dünya Harbi’nden sonra
önemli değişiklikler ekonomide de yer değiştirilmelere neden oldu. Yani,
mesela, bir Brezilya şimdi neredeyse Belçika’yla aynı payı alıyor Dünya
Bankasında kotaları itibarıyla, hâlbuki Brezilya’nın ne kadar önde olduğu
belli. Avrupa tek başına yüzde 30, yani 27’ler Avrupa’sı yüzde 30 pay alıyor,
hâlbuki Amerika Birleşik Devletleri yüzde 17 pay alıyor. Ama öyle komik
kurallar var ki yüzde 85 çoğunluğu bile bulsanız bir Amerika Birleşik Devletleri’nin
vetosu bu kararların geçmemesine neden oluyor. İşte esas değiştirme nedenleri
bunlar ama esas burada konuşulacak bunlar. Ama herhâlde bizim Hükûmetimiz
bunları hiç orada konuşmak istemiyor, onun için de hiçbirimizi de yanına alıp
götürmek istemiyor oralarda belki birkaç söz söyleriz falan diye herhâlde.
Şakası bir tarafa ama iş çok ciddi iş. Yeni dünya, yeni bir düzen ve dünya
finansmanında… Eğer bu sorunları dünya çözemezse -burada Başkan Obama konuştu-
esas çözemezse, başta Başkan Obama’nın hakikaten ciddi tehlikeleri var çünkü
dünyada son yılların en önemli krizi ve ekonomik teorinin belki yetmediği
yepyeni bir yapılanma gerekiyor yani yeni bir ekonomik yapıya ihtiyaç var
dünyada. Bunu da uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla mı yoksa ikili ilişkiler
vasıtasıyla mı çözmenin yeni yollarını aramak gerek.
Burada, mesela,
benim ilgimi çeken son kararlardaki önemli şeyler var. Şimdi, finansal yapının
yerine oturması çok önemli dünyada. Malum, bunda da çok büyük bir gizlilik yok.
62 trilyon dolar dünya gayrisafi yurt içi hasıla toplamı. Siz, onunla 600
trilyon dolarlık bir zenginlik yarattınız ve bunun adı sanal bir zenginlik.
Onun için neyi kullandınız? 6 trilyonluk bir depozito gibi bir garantiyi… Bunu
kaldıraç gibi kullanıp 600 trilyonluk bir büyüklük yarattınız ve sanal bir
dünya harcaması yarattınız. Belki bunu bilerek yaptılar ama bunun bir gün
çökeceğini herkes biliyordu. Çöktükten sonra yerine ne konacağını kimse
bilmiyor, esas tartışma konumuz o zaten. Ve bu arada, Türkiye, tabii, bilerek
veya bilmeyerek, bugüne kadar IMF’yle ilişkileri erteledi “Bugün belki daha çok
para alırım.” diye herhâlde. E, öyle görünüyor. IMF’yle bir anlaşmaya otursa
daha çok para alacak ama IMF’yle anlaşmaya oturmadan önce yapılması gerekenler
vardı ve bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çatısı altında vardı. Altı ay
içerisinde, altı aydır bu altyapıyla ilgili yasaları geçirmek lazımdı, Türkiye
ekonomisini rayına oturtmak lazımdı ama olmadı onlar. Onun için de, piyasalarda
da bir güven yerine gelmesi lazım.
Bugün, bir yabancı
bankanın yazdığı bir raporu -yurt dışına- okudum tesadüfen, ilgimi çekti. Orada
çok hoş bir cümle var: “Piyasa bunları zaten biliyordu son, dünkü
açıklamalardan sonra…” diye bir söz yani ne kadar acı. Yani biz seçimden sonra
böyle açıklamalar geleceğini, bir revizyon yapılacağını biliyorduk. Doğru.
Burada, bu kürsülerde yüzde 4 büyüme sözü verip sonra bunu inkâr edip -ki, altı
ay önceden beri ben bile bu kürsülerde söylüyorum- birdenbire yüzde eksi 3,6
demek belki gerçekçi. İlk defa ayağını yere basmak Hükûmet için, ama geç kalmış
olmak demek bu.
Şimdi, 2010 ve
2011 yılındaki projeksiyonları da ben çok yeterli görmüyorum 3,3 ve 4,5 büyüme
gibi çünkü gerçekten piyasalar epeyce kısılmış durumda. Mesela cari açığı bu
sene 11’de kapatabiliriz ama gayrisafi yurt içi hasılanın içerisinde yüzde 5’e
çıkıyor cari açık. Çok tehlikeli bir boyut. Faiz dışı fazlanın da yüzde 1
olması meselesi var. Bu, Hükûmetin dün söylediği sözlerle yüzde 1 olması
gereken rakamı 1,5’a çekmek demek faiz dışı fazlayı, 15 milyara daha ihtiyaç
var demek, fazlaya ihtiyaç var demek. Bunu nereden almak gerekecek? Bunu… Yine
buraya yasa getireceksiniz. Özellikle mahallî konularda finansal yapının
yeniden hareketlenmesi için fon bulmak gerekiyor. Üretim ve tüketim
hareketliliğini tekrar yaratmak gerekiyor Türkiye’de. Onun için, borç oranının
mesela yüzde 43’ten, 43-44’ten –ki geçen sene 40’tı- yüzde 44’lere çekmek bence
bir başka zorluğu da beraberinde getirecek. Niye? Fon akışında bizler,
kalkınmakta olan ülkeler özellikle, bu piyasada fon akışında sıkıntıya
düşeceğiz çünkü fonların yüzde 80’ini maalesef Batılılar daha fazla çekmeye
başlayacaklar. Onun için, Türkiye’de faiz de bu konuda yükselebilir ve faizi de
Merkez Bankası zorla aşağıya çekiyor. Yapılacak o tabii, başka yapılacak bir
şey yok.
Şimdi, niye,
tabii, bu, birdenbire dün açıklamalar oldu? Mecburuz onu yapmaya. İşte, IMF’yle
konuşuyoruz, özellikle Avrupa Birliğiyle ilgili meşhur raporumuzu, ortaklık
öncesi raporlarımızı vermek zorundayız da ondan. Ama Avrupa Birliğiyle
ilişkilerimiz de gerçekten –bana sorarsanız- çok, ekonomik açıdan acıklı bir
boyutta. Yani ben yarın ortak olacağım oraya, en büyük ortağıyım. En büyük
ortağımla ekonomi falan konuşamıyorum. Bütün onlar kapalı, o fasıllar kapalı.
Niye o? Siyasete bağlanmış. O zaman nasıl biz ortak olacağız Avrupa Birliğiyle?
Yani, şimdi arada eleştiriyoruz, “IMF’ye hayır.” Tamam; “Avrupa Birliği çapası
yok.” Tamam, kendi çapamızı kendimiz bulalım, kullanalım. Onu da buradan
bulalım, başka çapa yok, Türkiye Büyük Millet Meclisi var, onun çapasıyla
hareket etmek lazım herhâlde. Başka yerde yok. Ama bu ekonomi konusunda
gerçekten toplumsal bir mutabakata varmak zorundayız. Yoksa, sıkıntı çekeceğiz
ve 2009’la 2010 yılında dünyanın zaten sıkıntıları var ciddi biçimde. 2010
yılının Haziran ayından önce Amerika Birleşik Devletleri’nin toparlanması şu
anda pratik olarak mümkün görünmüyor. 2011 yılından önce de Avrupa Birliğinin
toparlanması mümkün görünmüyor. Bu iki ülkeyi de karşılaştırırsak ki
birbirleriyle ticareti çok büyük, bizim de Avrupa Birliğiyle çok büyük.
Dolayısıyla bizim üretim safhasına geçmemiz bile, onların eğer üretimleri
yetmezse ve onların talepleri artmazsa bize yetmeyecek demek. Bu da 2010 ve
2011 yılını tehlikeli geçirmek demek. Tabii onun için hiç seçimden
bahsetmemenizde yarar var. Yani iş ciddi. Hatta, bundan önceki seçimlere de
ekonomiyi kurban ettik. Büyük yanlış olduğunu görüyorum. Bugün biraz bir yerden
dönmek belki bütün bu konuştuklarımız ama gelecek sene ve 2009 yılının iyi
geçmeyeceği belli. Çünkü vergi yasaları, temel vergi yasaları, Türkiye’nin şu
andaki en büyük sıkıntısı veya belki de IMF’yle oturup anlaşamadığımız noktada,
en önemli noktada vergi var, mali kaynaklarla ilgili yasaların geçirilmesi var.
Bu arada ille IMF’yle anlaşın falan da demiyorum, yani kesinlikle. Ama bir şey
yapmamız lazım, IMF’yle, IMF’siz, Avrupa Birliği veya değil, ekonomiyle ilgili
kendi kendimizi toparlamamız lazım.
Ama, bakın, yerel
yönetimlerle ilgili sıkıntılar var. Yerel yönetimlerin bu harcama kalemlerini
oturup tekrar yeni baştan düzeltmemiz lazım. Vergi denetlemelerindeki
sıkıntıları çözmemiz lazım. Götürü vergiler... Yani vergi sistemi... Bu vergi
sistemini, ben hatırlıyorum, Maliye Bakanlığına, Hazineye ilk memur olarak
girdiğim zaman herkesin bir tane, cüzdanında veyahut da gözünde, çekmecesinde
bir vergi reformu vardı. Ben orada yıllarca çalıştım, herkesin o vergi
reformları durdu orada, ama hâlâ 1946-1948’den beri -uzmanlar bana söylesin-
Türkiye’de vergi sistemi tam anlamıyla değişmiş değildir. Bunu da oturup
düşünmemiz lazım tekrar. Yine burada düşünmemiz lazım ki ikide bir ne IMF’ye
gidelim ne şeye gidelim.
Bir de bahane
etmeyelim dünyada artık kriz var diye. Çünkü dünyada bu kriz eğer düzelmezse
bizim ayakta kalabilmemiz lazım. Gerçekten Türkiye ayakta kalabilirse bu
bölgede çok önemli bir yere gelebilir ve bu bölgenin en önemli ülkesi olabilir.
Benim gördüğüm kadar Türkiye’de bu potansiyel var. Yani dünyaya akıl
verebilecek kadar iyi bir birikim var, hem devlette hem politikada, her yerde,
çok değerli, yetişmiş insanımız var. Bunların önünü açmak, uluslararası alana
açmak… Gerçekten yararlanmamız lazım bu değerlerden ve bir yere getirmemiz
lazım Türkiye’yi.
Son olarak şunu
söylemek istiyorum: Bir tek belki olumlu yapılan iş… Hepsi olumsuz değil ama
çok belirsiz ve Meclis kürsüsü yerine seçim kürsülerinden açıklanan ekonomik
tedbirler var Türkiye’de. O da yazık. Ciddiyeti yok. Yani niye biz başta şu
ekonomiyi seçim bahanesi hâline getiriyoruz? Şu şey çok kolay yani “Siz ekonomi
yüzünden gittiniz.” demek. O zaman herkes ekonomi yüzünden geldiği gibi
gidebilir. Ama bu ekonomi Türkiye'nin meselesi, bu çatı hepimizin başına
çökebilir. Bu konuda daha dikkatli davranmanızda yarar var.
Efendim, aslında
böyle bir toplantıdan, Türkiye’de olacak böyle bir toplantıdan Türkiye'nin
yararlanması ve bir İstanbul deklarasyonuyla hakikaten içine de içeriğine de
çok büyük katkıda bulunması gerekiyor; bunun için de çalışma yapmak lazım ve
bunun için de başta Hükûmetin herhâlde Türkiye Büyük Millet Meclisini
bilgilendirmesi lazım.
Bu duygu ve düşüncelerle,
buna olumlu oy kullanacağımızı söyleyerek, partim ve kendim adına saygılarımı
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Melen.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan. (DTP sıralarından
alkışlar)
DTP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Bankası
Grubu ve Uluslararası Para Fonu Guvernörler Kurullarının 2009 Yıllık
Toplantıları Münasebetiyle Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Dünya Bankası Grubu
ve Uluslararası Para Fonu Arasında Düzenlenen Mutabakat Zaptının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde Demokratik Toplum Partisinin
görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Doğrusu, IMF deyince,
Dünya Bankası toplantıları da deyince hemen aklımıza, 2009 bütçe ve tasarısını
görüştüğümüz zaman, henüz görüşme esnasında IMF’nin dayatmaları sonucu 6-7
milyar civarında bir revizyon geçiren bir bütçemiz geliyor. Revizyon geçiren
ilk bütçe daha görüşülürken –ama- ilgili bakanlarımızın açıklamaları var,
IMF’yle 45 milyar dolarlık yeni bir sözleşme imzalanmasıyla ilgili. Peki, bu 45
milyar dolarlık IMF’yle anlaşma yapıldıktan sonra bunun bütçeye yansıması ne
olacak? Yani bütçenin hangi kalemlerinde revizyon olacak? Biz ne yapacağız?
Meclisin bu konudaki denetimi nedir? Bu soruların maalesef hiçbirisinin cevabı
yok. Yok çünkü müzakere süreçlerine baktığımız zaman ilgili bakanlık Meclisi
bilgilendirmiyor, yapılan çalışmalar konusunda Hükûmet muhalefet parti
gruplarını da bilgilendirmiyor ve bilgilendirmediği, o imzaladığı sözleşmelerle
ilgili zaman zaman “ekonomik önlem” adı altında bazı toplantılar düzenliyor.
Aslında, iki yıla yakın küresel krizin etkilerinin doğurduğu bu süreç dikkate
alındığı zaman, Türkiye’de küresel krizle ilgili hiçbir önlem paketinin, hiçbir
stratejinin, hiçbir ekonomik hedefin olmadığı da ortaya çıkıyor.
Şimdi, iki
örgütün 1953 senesinden beri bu yıllık toplantılarını üç yılda bir, bir ülkede
yaptığı düşünülecek olursa -184 ülkeyi temsil eden devlet başkanları veya
başbakan, bakan düzeyinde önemli kişiler katılıyor. Katılımcı sayısı nereden
bakarsak 10 bin civarında- 28 Eylül-8 Ekim 2009 tarihlerinde İstanbul’da bu
toplantının yapılacak olması… Aslında şu an itibarıyla Meclis normalde 1
Temmuzda tatile girerse, nisanın ortasındayız, iki buçuk aylık bir süre içinde
de küresel krizle ilgili Hükûmetin araştırma önergelerini Meclisin işleme
koyması, Meclis denetiminin sağlanması, küresel krizle ilgili Meclisin bir
tavrının belirlenmesi mümkün görünmüyor.
Şimdi, 20 Eylül
2006 tarihinde Singapur’da imzalanan bu sözleşmenin imzalandığı tarihler,
Türkiye’nin -2006 tarihleri itibarıyla- ekonomik olarak iyi durumda olduğu,
likidite bolluğunun olduğu bir döneme denk geliyor. 2006 sonrası dış borçlarda
artış, faiz ve enflasyonda artış meydana geliyor.
Şimdi, böyle bir
durum karşısında böyle bir sözleşmeyi Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak
tartışıyoruz. Sonuçta bu tür teknik sözleşmeler karşısında da genellikle
mutabakat olarak birlikte karar verip destek sunuyoruz, bunların çıkmasını
sağlıyoruz ama bunun getirisi ne, götürüsü ne, ne yapılabilir, böyle bir
toplantıda Meclisin rolü ne olabilir, Bunu konuşamıyoruz.
Şimdi, bu
sözleşme bir madde olarak gözükse de aslında o bir maddelik sözleşmenin bir eki
protokol var. Şu eki protokole baktığımız zaman yükümlülükler var: İşte,
Hükûmetin 26 Eylül 2009’da -açacağı mekân- (a) maddesinde belirtilen mekânlarda
330 büro açması gerekiyor. Yine müşterek sekretaryanın kullanımı için 620 büro
-yani bu kapasite olarak- 4 bin adet konaklama için gecelik konaklama imkânı
ayarlanması, yine güvenlik, emniyet ve sağlık tedbirlerini ilgili Hükûmetin,
Türkiye’nin sağlaması gibi çok, oldukça kapsamlı ekonomik giderleri olan
toplantılar ve bu toplantıların benzerleri farklı alanlarda Türkiye’de
yapılıyor.
Şimdi, Türkiye’de
de Maliye Bakanlığı nezdinde kurulan yönlendirme komitesinin, yani bu şekilde
oluşturulmuş olması ve İstanbul Büyükşehir Belediyesinin de bunda katılımı
olduğu dikkate alınacak olursa doğrusu burada yer alan bu tür toplantıların
İstanbul’un tanıtımı açısından faydalı olacağı, turistik imkân sunacağı, sosyal
etkinlikler, hafta sonu gezi ve alışverişlerinden oluşacak harcamalarının büyük
bir turizm geliri olacağı konusundaki gerekçe aslında bu toplantıya bakış
açımızı da ortaya koyuyor. Yani, biz oraya gelecek olan Dünya Bankasının,
Uluslararası Para Fonunun ve 184 ülkenin ekonomistlerinin, bakanlarının
katılacağı bir toplantıda G-20 zirvesine katılan bir ülke olarak, o ülkenin
büyüklüğüyle ve potansiyeliyle bağlı olarak o ülkenin küresel kriz karşısındaki
ekonomik stratejisini ve yeni ekonomi politikasını koyacak bir hedefi
oluşturamadan, bizim bu işin ev sahipliği, konaklaması ve turizm gelirleriyle
ilgilenmemiz aslında bu olaya bakış açımızı da ortaya koyuyor.
Evet, Keynesçi
teorilerden sonra, reel sosyalizmin çöküşü, arkasından kapitalizmin, küresel
krizle birlikte -Domino Teorisi gibi- ekonomilerin sarsıntı geçirmesi, ciddi
önlemler alınması, paketlerin konulması karşısında Türkiye’nin yeni ekonomi politikası
ne olacak? Herhâlde Mecliste bu konuşulmalı, Meclisin asli görevi bu. Hükûmetin
bundan faydalanması gerek, Hükûmetin Meclisi bilgilendirmesi gerekir ama
anlaşılan o ki IMF’den 45 milyar dolarlık bir imza alınınca, idare ettik, bu
dönemi de atlattık.
Şimdi, seçimi
geride bıraktık, seçim kaygısı da yok, iki yıla kadar da normal seçimlere bir
süre var. Peki, böyle bir durum varken, küresel krizin etkilerinden Türkiye’nin
korunması için şimdiden, Mecliste, verdiğimiz araştırma önergelerinin ele
alınması, küresel krizin bütün boyutlarıyla kurulacak bir komisyon tarafından
araştırılması, sivil toplumun, ekonomistlerin, akademisyenlerin bilgilerine
başvurulması; Türkiye’nin bir dünya görüşü sahibi olması, Türkiye’nin kendi
sanayisini, finans sektörünü, tarımını, tarım endüstrisini, geleceğini, enerji
politikalarını bütünüyle bir masaya yatırıp bir öngörü sahibi olarak bu
toplantıya yeni bir tez ile katılması mümkün değil mi? Mümkün, potansiyel var
ama bu kötü yönetim anlayışıyla bu öngörü de olmayınca böyle bir hazırlık da
olması mümkün değil ve böylesi toplantıların, maalesef, mutat toplantılara
dönüşmesi sonucunu doğuruyor.
Şimdi, bu
sözleşmeyi imzaladığımız zaman… 10 bine yakın insan gelecek ve bu 10 bine yakın
insanla ilgili, ulusal yargı, bağımsız yargının da birtakım yetkilerinden
feragat edilmesi, güvenliğinden feragat edilmesi, örneğin, buraya katılacak
memurların, çalışanların gözaltına alınmaması veya tutuklama muafiyetinin
tanınması gibi hükümler de getiriyoruz bu sözleşmeyi onayladığımız zaman.
Yine,
kuruluşların eşya ve varlıklarına el konulma, istimlak ve müsadereden muafiyet
tanınmasını da getireceğiz yani bu yüz seksen dört ülkeden gelecek olan… Peki,
bu tür bir muafiyet, kafanızda şu soruyu hiç canlandırmıyor mu: 10 bin kişi
çalışanıyla yüz seksen dört ülkeden geldiği zaman, onun valizini, bavulunu
inceleme, denetleme yetkiniz olmadığı zaman, o bavullardan ülke güvenliğine
veya ülkenin menfaatine aykırı olabilecek birtakım şeylerin de geçebileceği
ihtimali hiç yok mudur? Yani buna, gerçekten bu matbu sözleşmelere baktığımız
zaman… Anayasa’nın 90’ıncı maddesi de çok açık, diyor ki: Uluslararası
sözleşmeler, iç hukukta kanun hükmündedir ve kanunlardan öncelikli olarak
uygulanır. Böyle, sıkıntıları da içeren bu tür sözleşmeleri imzaladığımız zaman
mutabakat zaptıyla, muafiyetlerin matbu olduğu söylense dahi, Amerika’ya
yapılacak bir toplantıya giden bir memurumuzun onların gelen bir memuru kadar
elini kolunu sallayarak gidemeyeceğini hepimiz biliyoruz. Peki, aynı uygulama,
bir Amerikan vatandaşı veya Afrika ülkesi vatandaşı veya Türkiye vatandaşı
açısından eşit mi? Asya ülkesi… Evet, buna bakarsanız, sözleşmeye göre eşittir.
Peki, fiiliyatta, pratikte böyle midir? Değildir. Geçenlerde Almanya’da
Yeşiller Partisi Başkanının, nasıl bir saat, Amerika’da, bir havaalanında
alıkonulduğunu hepimiz biliyoruz -Alman vatandaşı, Türk asıllı olsa bile- Cem
Özdemir’in nasıl alıkonulduğunu biliyoruz.
Yani burada
teknik ama çok dikkat edilmesi gereken birçok konu kafaya takılıyor. Bunu,
böyle bir toplantıyı maalesef elverişsiz bir ortamda yapacağız. Sanıyorum, bu
45 milyar dolar IMF’yle yapılacak, imzalanacak sözleşmenin takriben iki yıllık
olacağı öngörüsü var. İki yıl olacağına göre, bu toplantı da önümüzdeki
sonbaharda yapılacağına göre, Hükûmetin bu 45 milyar doların metni konusunda
Meclise bir bilgilendirme yapması etik açıdan, siyasi sorumluluk açısından çok
gereklidir diye düşünüyoruz.
Şimdi bu konuları
niye açma gereğini duyduk, niye konuşma gereğini duyduk? Uzun bir süredir,
Mecliste ülkenin gerçek sorunlarını konuşamaz duruma geldik. Ülkenin gerçek
sorunlarını konuşamaz duruma gelince… Genelde de Başbakan Meclise pek fazla
uğramıyor, ana muhalefet parti lideri de uğramıyor. Obama gelince, bir
bakıyoruz, liderleri Mecliste görebiliyoruz veya Mecliste bir doluluk oluyor.
Obama geliyor, Meclis kürsüsünden Türkiye'nin sorunlarıyla ilgili,
ötelediğimiz, ertelediğimiz sorunlarla ilgili konuşmalar yapıyor. Yine, siyaset
kurumunun yapması gereken bazı konuşmalar var. Siyaset kurumu… Örneğin otuz
yıllık çatışma sürecini nasıl sona erdirebiliriz, nasıl bu ülkede bir barış
ortamı sağlayabiliriz, nasıl bir Anayasa reformu yapabiliriz, nasıl bir seçim
sistemini, demokratik bir seçimi, halkın özgür iradesinin sandığa yansımasını
sağlayabiliriz -yani bu hayati konularda- küresel kriz karşısında nasıl
önlemler alabiliriz, işsizliğe karşı ne tür sigortalar sağlanabilir? Bunları
konuşamıyoruz. Konuşamadığımız bu ülkede, bugün 14 Nisan 2009, Genelkurmay
Başkanı Sayın Orgeneral İlker Başbuğ bütün basını toplamıştı, kendisi Türkiye'nin
siyasetiyle ilgili konuşuyordu. Aslında, siyaset kurumunun acizliğini
gösteriyor bu, siyaset kurumunun sorunları çözemeyiş noktasını gösteriyor,
siyaset kurumunun seyirci kaldığı bir manzarayı ortaya koyuyor. Eğer
asker-sivil ilişkilerinde siyaset kurumu, partiler gerçek rolünü oynamadığı
zaman bu tür tahlillerin yapılması da kaçınılmaz oluyor. Bence burada, başta
iktidar ve ana muhalefet partisinin son derece ülkenin gerçek sorunları
karşısındaki duyarsızlığının getirdiği bir zaman kaybıyla karşı karşıyayız.
Şimdi, burada,
Mecliste, Türkiye’yi sarsan olaylar oluyor, konuşamıyoruz. Her gün bir
Ergenekon operasyonu oluyor, bitiyor. Kanal değiştiriliyor, bakıyorsunuz,
gündemi, ekranlar ikinci kanalı Genelkurmay Başkanlığına çeviriyor.
Bakıyorsunuz, tam da arkasından Demokratik Toplum Partisinin genel merkez
yöneticileri içinde olmak üzere, genel başkan yardımcıları ve yerel yönetim
yöneticilerine karşı bir operasyon başlatıyor Hükûmet. Niye bugünü bekledin
kardeşim? “İki yıl önce” diyorsun. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı iki
yıldır izlemeye almış. İzlemeye iki yıldır aldıysa, iki yıldır takip ediyorsa
iki yıldır Demokratik Toplum Partisi üç tane kongre geçirdi, üç defa yönetimini
yeniledi. Niye bugün, 29 Mart seçimlerinin ardından böyle bir operasyon
ihtiyacı duyuyorsunuz? Yani bunu Hükûmet “Konuşamıyoruz efendim, yargının
işi...” Yargının işi ise… Bunun planlanması, aynı anda on dört ilde partinin
yetkililerine aynı anda operasyon yapılması yargının işi olamaz, bu, güvenlik
güçlerinin işidir. Eğer bir gün önce bilmem A masası üniversitelere
baskındayken B masası aynı anda Demokratik Toplum Partisinin on dört ildeki,
aynı anda, 04.00’te evlerindeyse burada oturup düşünmek lazım. Bu ülkeyi kim
dizayn ediyor? Bu ülkenin geleceğini, siyasetini kim dizayn ediyor? Şimdi, 29
Martta seçimleri kaybedeceksiniz doğu ve güneydoğuda. Valileriniz elinizden
geldiği kadar makarna, beyaz eşya dağıtacak; polisi, askeriyle bütün devletin
gücünü kullanacaksınız, seçimleri kaybedeceksiniz, arkasından
hazmedemeyeceksiniz, operasyon başlatacaksınız. Bu ülkeye bu barış getirir mi?
Bu toplumu germeden, bu toplumun sorunlarını konuşmak için Meclise geldik,
konuşalım diye geldik. Evet, konuşamıyoruz çünkü sandıktan çıkmanın da bir
anlamı kalmıyor. 22 Temmuz seçimlerinde sandıktan çıktık, seçildik, geldik,
Başbakan elimizi tutmadı. Ama Sayın Obama geliyor, muhalefet liderleriyle
görüşürken Sayın Ahmet Türk’le de görüşüyor. 29 Martta ikinci bir sandık
kuruldu, o sandığa da gittik, bu sefer sandıktan da ezici bir çoğunlukla
çıktık. Evet, her politika gibi, nasıl ki CHP, MHP, doğu, güneydoğuda oylarını
artıramamışsa belki biz de batıda niye oylarımızı artıramıyoruz diye kafamızda,
toplantılar yaptık. Mersin’de Akdeniz’i aldık, Aydın’da iki beldeyi aldık,
Konya’da aldık ama oturup düşünüyoruz, günlerdir toplantılar yapıyorduk ve
Türkiye'nin genel sorunları içinde batıda, Marmara’da, Trakya’da, Ege’de daha
çok Türkiye'nin, ülkenin politikalarını nasıl geliştiririz diye biz bir
konferans çabası içine giriyoruz.
Silahlar temelli
sussun, silah bir hak arama aracı olmaktan çıksın, silah gündeminden düşsün
Türkiye'nin. Otuz yıldır süren bu anlamsız savaşta her ölen gencin bir annesi,
bir babası, bir kardeşi, bir akrabası var. Her gün operasyonların sonucunda şu
veya bu şekilde insanlar acılar yaşıyor ve analar ağlıyor. Bunu nasıl çözeriz,
sonlandırırız? Bugün siyaset kurumunun en önemli sorunlarından birisi bu.
Biz konferans
çabaları içindeyken ve çatışmasızlık süreci, silah kullanılmaması süreciyle
ilgili 1 Hazirana kadar kararların açıklandığı bir günde, birdenbire,
Türkiye'nin dört bir yanında DTP’ye operasyon. Bu operasyon, Türkiye'nin
barışına katkı sunmaz arkadaşlar. Gerçekten, hepimizin vicdanen sorumlu olarak
oturup konuşmamız gerekiyor. Bunu konuşmak zorundayız. DTP’yi baskı altına almak,
yöneticilerini içeri almak eğer sonuç alıcı olsaydı, bugüne kadar olurdu.
Bakın, Adalet
Bakanlığının benim soruma verdiği resmî cevap: 30 bin tane soruşturma açılmış
parti üyelerimize ve sırf açıklama. Eylemden değil veya silahlı eylemlilikten
değil.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.
Şimdi, bu
operasyonlar kamu vicdanında şunu doğuracaktır: Seçim sonucuna tahammülsüzlük,
barışı istememe. Bu çok tehlikeli bir yaklaşımdır. Barış ortamını dinamitlemek,
barış umutlarını tehlikeye sokmak, gerilim yaratmak, gerginlik yaratmak
Türkiye'nin geleceği olamaz.
Hepimiz bu
ülkenin birliği, bütünlüğü içinde bu sorunları çözmekle sorumlu milletvekilleriyiz.
Ben bu sürecin, özellikle nisan-mayıs aylarının, haziran ayının, barışçıl çözüm
için siyasi ve diplomatik çabaların çok çok önemli olduğunu hatırlatmak
istiyorum ve bütün partileri bu konuda duyarlı olmaya çağırıyorum. Biz bu
baskılar karşısında geçmişte olduğu gibi yılmadık, bugün de yılmayacağız ve
gerçekten barış iddiamızı ve umudumuzu da sürdüreceğiz.
Bu duygularla
hepinizi saygıyla selamlarken bu sözleşmeye oy vereceğimizi de belirtmek
istiyorum.
Teşekkür ederim.
(DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaplan.
Şahısları adına
ilk söz Balıkesir Milletvekili Sayın Hüseyin Pazarcı’ya aittir.
Buyurun Sayın
Pazarcı, süreniz on dakika.
HÜSEYİN PAZARCI
(Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Sol Parti ve
şahsım adına Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Dünya Bankası Grubu ve
Uluslararası Para Fonu Arasında Düzenlenen Mutabakat Zaptının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan,
sözü geçen bu Mutabakat Zaptı işin ekonomik değerlendirmesi. Dünya Bankası veya
Uluslararası Para Fonu’yla Türkiye'nin ekonomik ilişkileri itibarıyla birtakım
beklentilerin olması doğaldır, normaldir. Bunun gereğini de Hükûmetimizin
yapacağını umut ediyoruz. Ama benden önceki bazı konuşmacı arkadaşlar ekonomik
açıdan bazı soruları da, sorunları da dile getirdiler.
Bununla birlikte
söz konusu Mutabakat Zaptı’nın Türkiye’ye birtakım getirileri olduğu ve en
azından Türkiye’de yapılmasının Türkiye'nin tanıtımı veyahut da bazı ekonomik
kazançlar temini bakımından da doğru olduğu şeklinde değerlendiriyorum. Ancak
bu Mutabakat Zaptı hukuki açıdan, teknik hukuki açıdan birtakım kusurlara
sahip. Örneğin, bunlardan bir tanesi, işin esasına ilişkin olarak muafiyetlerle
ilgili olan maddeyle ilişkili. 3’üncü maddenin (a) fıkrasının 2’nci bendinde
“Hükümet, Guvernörlerin, İcra Direktörlerinin, Vekillerin, komite üyelerinin,
temsilcilerin, yukarıda anılan kişilerin danışmanlarının -altını çiziyorum- ve
Kuruluşların memurlarının ve çalışanlarının, -“çalışanlarının” da altını
çiziyorum- Türkiye toprakları içinde ve üzerinde, tutuklanma veya gözaltına
alınmaktan ve şahsi bagajlarına el konulmasından muaf olacaklarını kabul
etmektedir.” deniliyor.
Şimdi, bu
“muafiyet” denilen -bugün “dokunulmazlık” diyoruz daha zi-yade- konuda, bir
uluslararası kuruluşun memurlarına, temsilcilerine, danışmanlarına -o
temsilcilerinin danışmanlarına- ve hatta bütün öteki çalışan-larına biz bu
Mutabakat Zaptı’yla muafiyet tanıyoruz. Bu muafiyeti tanıma konusunda hemen
şunu belirtmem gerekiyor ki uluslararası uygulamada ge-nellikle, aksini
istenirse yapılır ama genellikle dikkat edilen bir unsur vardır: Eğer bir
uluslararası örgüt temsilcileri veyahut da memurları ile ilgili bir mu-afiyet
söz konusuysa o zaman genellikle görevleriyle ilgili olma koşulu aranır.
Görevlerinin dışında bu kişilerin kalkıp eğlence için, gezmek için yaptık-ları
birtakım eylemlerde, o vesileyle Türkiye’de bulunduklarında bunların
muafiyetten yararlanması uluslararası uygulamada pek rastlanan bir olay değildir. Eğer bana inanmıyorsanız
bakın, uluslararası örgütlerle, Türkiye’deki temsilcilikleriyle ilgili
olanlarında dahi nasıl görevle ilgili bu muafiyetin sınırlı tutulduğunu genelde
göreceksiniz.
Şimdi,
dolayısıyla 10 bin kişiden fazla bir insanın İstanbul’da bulunması ve 28
Eylülden 8 Ekime kadar İstanbul’da yaşamasının ortaya çıkarabileceği birtakım
sorunlar olması olasılığı vardır. İnşallah olmaz, temennimiz bu değil ama böyle
birtakım hukuka, yasalara aykırı eylemlerle karşılaşılırsa o zaman işte siz bu
muafiyeti çok fazla geniş tutmuş konumunda kalacaksınız.
İkincisi: Bu
dokunulmazlıklar, en fazla “diplomasi temsilcisi” dediğimiz diplomatik statüden
yararlanan kişilere tanınır ve dolayısıyla devletini temsil etme olanağına
sahip kişiler için onların görevlerinde herhangi bir engel çıkarılmasın diye
tanınan bir haktır kendilerine. Yoksa keyfî, her istediklerini yapabilmeleri
için bu öngörülen bir mekanizma değildir. Oysa bu Mutabakat Zaptı’nda
danışmanlara da temsil yetkileri yoktur -o kişilerin danışmanı sıfatını
taşırlar- hatta bütün çalışanların -yani bunlar getir götür işlerini yapan
kişiler de olabilir- temsille ilgileri, ilişkileri yoktur ve diplomasi
temsilciliklerinde büyükelçiliklerle ilgili olarak büyükelçiler ve diğer diplomatik
kadroya tam anlamıyla dokunulmazlık tanınır ama onun ötesinde, giderek temsil
görevi olmayan kişiler bakımından bu sınırlanır. Getir götür işiyle ilgili olan
kişilere de diplomatik dokunulmazlık tanınması gibi bir şey yoktur.
Şimdi, burada çok
geniş, bize gelebilsin diye belki çok geniş bir haklar, muafiyetler,
dokunulmazlıklar tanınması yoluna gidilmiş ve bunun umut edelim ki o on gün
içinde on binlerce kişinin Türkiye’de hukuki sorunlar doğurmamasına.
Ayrıca, bir başka
olay, bu maddede kabul edilen şey: Bu kişilerin tutuklanma veya gözaltına
alınması ve şahsi bagajlarına el konulması öngörülmüş. Şimdi, tutuklanma ve
gözaltına alınma dokunulmazlığı “kişi dokunulmazlığı” adı altında geçer
uluslararası hukukta. Bunun dışında bir de yargı dokunulmazlığı vardır.
Kişileri tutuklama, gözaltına almadan da yargılayabilirsiniz gerekirse. Onların
üstünde baskı uygulamayınız diye bu kişi dokunulmazlığı, muafiyeti öngörülür.
Şimdi, bu
konularla ilgili olarak kişi dokunulmazlığına ilişkin bazı muafiyetler,
dokunulmazlıklar öngörülmüş ama yargı dokunulmazlığından tek söz edilmemiş. Bu
veriler çerçevesinde, bizim yargı organlarımızın, tutuklamadan, gözaltına
almadan, suç işleyen bir yabancı kişinin -bu kuruluş temsilcileri vesaire
konumunda- yargılanması olasılığı vardır ki görevleriyle ilgili olma unsuru
konulsaydı, onların görevleri babında yargılanamaması gerekecekti, temsil
niteliği taşıyanlar bakımından.
Şimdi,
dolayısıyla böyle esasa ilişkin birçok kusur işlenmiş. Bunu, Hazine
Müsteşarlığı yapmış. Teknik elemanları her şeyi bilemeyebilir ama o zaman bir
bilene sormaları, Dışişleri Bakanlığına sormaları, Dışişleri Bakanlığının da
hukuk müşavirliğine bunları iyice inceletmesi gerekir. Aksi takdirde, biz tam
ne yaptığımızı bilemiyoruz. Şimdi bu hükümler karşısında bizim güvenlik
görevlilerimizin hangi tutumu alacağı meçhuldür, eğer açıklaması, ayrıntılı
bilgilendirilmesi yapılmazsa. Yargı organlarımız bakımından da yargıçlarımız
karar verecektir, ama böyle sorunlar var.
Bunun dışında,
bizim son yıllardaki antlaşmalarda çok olan bir unsur var, Meclisten geçip
geçmeme konusuyla ilgili. Önümüze bundan sonra gelecek bazı antlaşmalarda da
var. Konum direkt o olmadığı için ona değinmiyorum ama “İmzalanmayla yürürlüğe
girer.” deniliyor örneğin. Anayasa’mız buna izin vermiyor, Anayasa’ya aykırıdır
bu. Burada da yine buna benzer bir anlayışla hareket edilmiş, denilmiş ki:
“Kuruluşlar ve Hükümet işbu Mutabakat
Zabt’ına ilişkin herhangi bir değişiklik teklifinin mümkün olan en erken
zamanda verilmesini, Toplantıların sorunsuz bir şekilde yürütülmesi bakımından
gerekli görür.”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
HÜSEYİN PAZARCI
(Devamla) – Anladığım kadarıyla anlayış şu ki bu, Meclisten geçtikten sonra,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesiyle kabul edildikten sonra 2-3 memur
“İşin şu yanı uygun değil, bu yanı uygun değil.” şeklindeki bir anlayışla
hareket edip bunu değiştirebileceklerini zannediyorlar ki böyle bir hüküm
koymuşlar. Yapılacak her türlü değişiklik, bu Meclisten bu geçtikten sonra
buradan yine geçmek zorundadır, bunu da hatırlatmak isterim. Devletimizin,
lütfen, bu konularda çok daha ciddi olmasını, ülkemizin genel yararı bakımından
gerekli olduğunu hepinize saygılarımla ifade etmek isterim.
İyi günler. (DSP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Pazarcı.
İzmir
Milletvekili Sayın Oğuz Oyan.
Buyurun Sayın
Oyan. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
OĞUZ OYAN (İzmir)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; efendim biz İstanbul’da toplanması
öngörülen Dünya Bankası ve IMF guvernörler kurulları toplantılarına karşı
değiliz, biz IMF ve Dünya Bankasının politikalarının içeriğine karşıyız.
Şimdi,
biliyorsunuz, bu kurullar, bu uluslararası finans kuruluşları Bretton Woods
kuruluşlarıdır. Bütün bir son altmış yılın aşağı yukarı şekillenmesinde önemli
rolleri olmuştur ve esas itibarıyla da gelişmiş ülkelerin politikalarının dünya
çapında geçerli olması için çaba göstermiş kuruluşlardır, yani onların hâkim
olduğu, başta Amerika olmak üzere hâkim olduğu ve dünya ekonomisine yön veren
kuruluşlar. 1980 sonrasında biliyorsunuz üçüncü küreselleşme dalgası gündeme
geldiğinde bu kuruluşların yeniden bu görevi bu defa daha içe kapalı ekonomik
birimleri dışa açmak, ama sadece bunların ticaret itibarıyla, ekonomileri
itibarıyla değil, giderek 1990’larda uluslararası finans alanına girmeleri,
yani mali liberalizasyon üzerinden dünyaya açılmalarını sağlamak oldu. Şunu
belki söyleyebiliriz: Henüz kendi iç sanayileşmelerini tamamlamamış,
dolayısıyla uluslararası rekabete açılma yapılarını oluşturmamış ülkeler -bu
arada Türkiye- bu uluslararası rekabete erkenden açılmışlardır. Bu tür
açılmaları yapmayan, örneğin Çin ve Hindistan gibi yani kendi iç yapılarını,
teknolojilerini üreten, sanayideki bütün organik yatay ve dikey bileşenlerini
harekete geçiren ülkeler gibi örnekler, bu programlara, bu dışa açılma
programlarına çok daha sonradan, 1990’ların ortalarından itibaren ve kendi
yapılarını güçlendirdikten sonra girmişler ve bugün o ülkeler mevcut krizden de
çok daha az etkileniyorlar. Hem çok başarılı büyüme hikâyeleri var onların
gerisinde, bizde olduğundan çok daha başarılı hem de bugün mevcut krize çok daha dirençli
durumda olabiliyorlar.
Aslında, özetle,
IMF Dünya Bankası politikanın… Ki bunlar ikiz kardeştir, birincisi IMF istikrar
programlarını, Dünya Bankası yapısal uyum politikalarını, yapısal dönüşümleri
gerçekleştirirler. Aslında bu politikaların iflasının yaşandığı bir dönemdeyiz
ve üstelik bu kuruluşlar, örneğin IMF’yi alın, 2008 yılına geldiğimizde,
IMF’nin elle tutulur tek önemli müşterisi durumda olan ülke Türkiye’ydi. Elinde
başka ülke kalmamıştı, ufak tefek ülkeleri saymazsanız, hepsini toplasanız
Türkiye kadar etmiyor. Yani bir tek Türkiye kalmış ellerinde. Şimdi, birazdan
değineceğim, G-20’yle bunların rolleri yeniden cilalanıyor.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye meselesine bakarsak, Türkiye, son 60 yılın yarısından
fazlasını IMF altında geçirdi. Son 30 yıla bakın, 1980 sonrasına bakın, 30
yılın 20 yılını IMF altında geçirdi. Son 10 yıla, 11 yıla bakın, 1998-2009, 11
yılın 10 yılını IMF altında geçirdi. AKP dönemine bakın, 6,5 yılının 5,5 yılını
IMF altında geçirdi. İnanılmaz oranlardır bunlar. Yani Türkiye’yi IMF’siz
yönetemeyen iktidarlar.
1998 sonrası çok
özel programlardır. 98 sonrasındaki olayı şöyle özetleyebiliriz: “Farklı
hükûmetler, tek program.” Hükûmetler değişir, IMF programı değişmez, Dünya
Bankası programı değişmez. Dolayısıyla, eğer bu bir mali tutsaklık değilse,
eğer bu bir mali ve ekonomik bağımlılık ilişkisi değilse nedir?
Değerli
arkadaşlarım, IMF’nin görünmez elinin burada, bütçenin son görüşme gününde de
nasıl, IMF’siz olduğumuz bir dönemde dahi -biliyorsunuz mayısta IMF anlaşması
bitti, hâlâ yenilenmedi, bir yıl kadar zaman, ama- aralık ayının son günlerinde
burada IMF’nin görünmez elinin nasıl müdahale ettiğini, bütçede kamu
yatırımlarını, tüm cari harcamaları ama aynı zamanda tarım ödeneklerini nasıl
yüzde 10 oranında daralttığını, yani bu politikaların aslında nasıl bir çifte
standardı oluşturduğu dünya açısından, burada herhâlde tekrarlamaya gerek yok,
ama sizler bunlara el kaldırdınız ve aslında IMF’siz IMF dönemini yaşıyoruz son
bir yıldır. Dün açıklanan rakamlar da aslında IMF’siz yine IMF programları
olarak tarihte yerini alacak.
Şimdi şunu sormak
lazım: On yıldır IMF kıskacı altındayız. Peki, bu programlar başarılı oldu mu?
Bu soru önemli. Başarılı oldu mu? Yani biz geçen yılın mayıs ayında bu
programdan çıktığımızda, sorunlarının büyük ölçüde geride kaldığı bir ülke
manzarasında mıydık? Hayır.
Bakınız, iç ve
dış açıkları süren bir ülke konumundaydık ve çok yüksek dış açıklar veren bir
ülke konumundaydık. Bu iç ve dış açığı birlikte yaşayan az sayıda dünya
ülkesinden biriydik, çok yüksek dış borç biriktirmiş bir ülkeydik ve giderek
özel sektörün dış borçları üzerinden yeni tehdit alanları oluşmaya başlamıştı.
Çok yüksek iç borç biriktirmiş bir ülkeydik. Kriz olmasaydı muhtemelen
enflasyon çift hanelerde daha yukarılara çıkacak bir durumdaydı, yani ana amaç
o gözüküyor. Yüksek faiz düşük kur kıskacı altında biz uluslararası sermayeye
çok yüksek getiriler ödeyen yoksul bir ülke konumundaydık, yani sürekli dışa
kanayan ve yabancı sermaye, borsada, 2007’de yüzde 60’a varan getiri sağlayan
bir ülke konumundaydık. Bununla övünebilir misiniz? Yükselen piyasalar diye
onlar bize pek övünüyorlar, çünkü çok büyük rantlar sağlıyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, bu programda A’dan Z’ye değiştirilen bir sektör var, adına
“tarım” diyoruz. Tarım sektörünü, Dünya Bankası, Tarımda Reform Uygulama
Programı’yla, TRUP denilen uygulama programıyla A’dan Z’ye dönüştürmüştür. 2000
yılında başlamıştır ve bugün semeresini görüyoruz. AKP’nin son altı yılının
dört yılında Türkiye tarım ürünleri dış ticaretinde net ithalatçı olmuştur.
Hatta altı yılın tümünü toplayın, pozitif ve negatif bakiyeleri toplayın, altı
yılın tümünde, tarım dış ticaretinde negatif bakiye veriyoruz. Bu mudur
övünülecek başarı?
Tarım çökmüştür
değerli arkadaşlarım. Tarımda 2,5 milyon civarında iş gücü kaybı var. 8
milyonlardan 5,5 milyonlara geriledi. Tarımsal millî gelire bakın, tarımın
millî gelire katkısına, yani yüzde 12’lerden yüzde 7,5’lara geldik, daha da
inecek.
Şimdi, böyle bir
manzara. Böyle bir manzarada tarım satış kooperatiflerinin durumu malum,
kapanıyor, kapanacak falan. Yani tarımda örgütlenmeyi bitirdik. Ee, daha ne
olsun?
Böylece tabii
biz, yabancı ürünlere, özellikle gelişmiş ülkelerin tarım ürünlerine, gıda
sanayisine çok büyük bir pazar alanı olarak ekonomimizi, tarımımızı dönüştürmüş
bulunuyoruz.
Türkiye bu
dönemde sanayi ve teknolojide bir atılım mı yaptı? Hayır. Türkiye bu dönemde
ithalata bağımlı bir sanayi ve ithalata bağımlı bir ihracat yapısıyla çıktı.
Dolayısıyla, bu
dönemin tümü başarısızdır ve bu başarısızlıkta sizin en büyük rolünüz var.
Üstelik rolünüzün bir önemi de şurada: 2002’de daha “Biz bu politikaları
sürdürmeyeceğiz.” diyerek iktidara gelmiştiniz, sürdürüyorsunuz ve bu bir ay
içinde en fazla da yeniden bir IMF programıyla bunları dönem sonunuza kadar da
sürdürmeye devam edeceksiniz. Çok yazıktır.
Değerli
arkadaşlarım, G-20 toplantısından IMF çıktı, Dünya Bankası çıktı. Aslında G-20
diye yapılan toplantı G-7’leri, yani gelişmiş, hegemon dünya bloğunun diğer
ülkelere yeni ekonomik politikaları dayatma forumu olarak, yani daha kavgasız,
gürültüsüz kabul ettirme forumu olarak düşünülebilir.
Niye peki IMF,
Dünya Bankası aracılığıyla da doğrudan kendileri değil? Yani, kestaneleri
ateşten çekmek için herhâlde elinizle almazsınız, değil mi? Bir maşaya
ihtiyacınız olur. Üstelik bu kuruluşlar “Tarafsız, bütün ülkelerin katılımıyla
hareket eden” falan yaftası altında daha kolayca yeni bağımlılık politikaları
oluşturabilirler ve bu ülkeleri antirefah politikalara razı edebilirler,
daraltıcı politikalara razı edebilirler.
Niçin daraltıcı
politikalar? IMF’nin çifte standardına bakın. İzlanda gibi çok daha büyük
ekonomik kriz yaşayan bir ekonomide daraltıcı değil, genişletici politikaya
“evet” diyor. Niye? İzlanda çünkü gelişmiş ülkeler dünyasının bir küçük üyesi,
onu kolluyorlar. Genişletici politika ama Türkiye, Macaristan, Ukrayna, bütün
bunlara daraltıcı politikalar. Hâlbuki gelişmiş ülkelere bakın; kamu
yatırımlarını artırıyorlar, bütün bir ekonomiyi genişletmek için özel
yatırımlara vesaireye destekler veriyorlar. Bize diyorlar ki: “Sakın ha, cıs!”
Neden? Çünkü sen dış borçlarını tıkır tıkır ödemek için bütçede fazla vermeye
devam etmelisin, bütçe harcamalarını kısmalısın ve böylece dünyada bir dış borç
krizi olmamalı bu ortamda, mevcut krize bir de böyle bir dış borç krizi
eklenmemeli. Keza, sakın, sermaye hareketlerine sınır koymaya kalkma. Sermaye hareketlerine
sınır koyarsan olmaz; o zaman bizim rolümüz kalmaz, gelişmiş ülkeler açısından
büyük alan kayıpları olur.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi dünkü ekonomik programa da bir iki şey söyleyeyim.
Açıklanan bu programda ne yazık ki kamu yatırımları yok.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
OĞUZ OYAN
(Devamla) – Teşekkür ederim.
Özel yatırımların
yüzde 13 küsur gerileyeceği bir ortamda kamu yatırımı yok. İktidar bu yılın ilk
birkaç ayında elindeki kamu kaynaklarını seçim harcamaları için çarçur etti.
Kamu yatırımıdır esas, bütün diğer harcamaları tutup kamu yatırımı yapmak
lazım. Kamu yatırımını zaten piyasaya ihale vererek yapacaksınız yani sonuçta
özel sektör gelip yapacak bunları. Siz ödeneği koyun ve özel sektör
yatırımlarını, bu şeyi sonuçta teşvik etmiş olacaksınız bu araçla da. Kaldı ki
özel sektör yatırımlarını teşvik etmenin başka yolları da vardır, buna
giremeyeceğim ama değerli arkadaşlarım, bu açıklanan programda 2011 yılında dahi
2008’in dış ticaret büyüklüğüne gelemediğimizi görüyoruz. Yani bundan daha
kötüsü 2011’de, 2008’e millî gelirin de ulaşamayacağı kanısındayım. Vergi
artışı sinyalleri getiriyorsunuz. İlaç ve tedavi giderlerini azaltacak yeni
sosyal harcama kısıtlamaları getiriyorsunuz. Bu program bu millete yeni bir
refah kaybı anlamındadır. Bu programdan vazgeçmelisiniz, IMF’den
vazgeçmelisiniz.
Çok teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Oyan.
Tasarı üzerinde
soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Öztürk…
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana
aracılığınızla sormak istiyorum: Anlaşmanın “Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine
Düşen Yükümlülükler” bölümünün (c) paragrafının 4 numaralı alt paragrafında
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin Banka ve Fon’a iletişim imkânlarını ücretsiz
sağlaması öngörülmektedir. Sayın Bakan, bu yükümlülüğümüz bu alandaki
uluslararası teamüllere uygun mudur? Yabancılarla yürütülen bazı projelerde,
proje için çekilen tek sayfa fotokopinin dahi ücretinin Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetinden talep edildiğine tanıklık ettiğim için bu soruyu sorma ihtiyacı
duydum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Özkan…
MURAT ÖZKAN
(Giresun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ben de
aracılığınızla Sayın Bakana ve Hükûmete, IMF’le ilişkiler hususunda bir soru
yöneltmek istiyorum: Sayın Başbakanın, IMF’le anlaşma yapılmaması gerektiğini
tespit eden bir konuşması vardı, bundan üç dört ay önce. Peki, durumda bu kadar
kötü bir gelişme mi oldu ki kendileri tekrar IMF’le anlaşma ihtiyacı duydular?
Bir.
İkincisi: IMF,
ülkeler ödeme sıkıntısı içerisinde oldukları zaman o ülkelerin ödemelerini
düzenlemeye gelen bir kuruluştur. Şu anda deflasyonist bir sürece girmiş
Türkiye ekonomisinin sadece dış ödemelere odaklandırılması, dış ödemelerinin
düzene alınması iç piyasada daha fazla daraltma yaparak Türkiye’yi daha büyük
bir deflasyonist sürece sokmayacak mıdır?
Diğer bir sorum
da: IMF’siz devleti yönetemeyecekler mi? Devlet yönetmeyi, sürekli IMF desteği…
Çünkü devlet yönetmek ekonomi idaresini gerektirir. Ekonomiyi idare etmekten
acizler mi?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Bakan…
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa)- Efendim, özellikle ikinci soruyla ilgili
-Sayın Milletvekilimizin sorusundan öyle tahmin ediyorum- yanlış bir anlaşılma
var. “IMF’le anlaşma yapmayacağız.” diye bir ifade Sayın Başbakan tarafından
kullanılmamıştır. Ülkenin menfaatleri neyi gerektiriyorsa o çerçevede bir yol
izleneceği, her defasında gerek bakan arkadaşlarımız tarafından gerek Sayın
Başbakan tarafından ifade edilmiştir.
IMF’siz yönetim…
Dediğimiz gibi, menfaatlerimiz IMF’siz yönetimi gerekli kılıyorsa IMF’siz
yönetim de sağlanabilir, yürütülebilir; menfaatlerimiz IMF’yle birlikte
yürümemizi gerektiriyorsa IMF’yle de ortağı olduğumuz IMF’yle de bu çalışmaları
sürdürebiliriz.
Birinci soruyla
ilgili de cevabı yazılı vereceğimi ifade ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
DÜNYA BANKASI GRUBU VE
ULUSLARARASI PARA FONU GUVERNÖRLER KURULLARININ 2009 YILLIK TOPLANTILARI
MÜNASABETİYLE TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE DÜNYA BANKASI GRUBU VE
ULUSLARARASI PARA FONU ARASINDA DÜZENLENEN MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 20
Eylül 2006 tarihinde Singapur’da imzalanan “Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası
Para Fonu Guvernörler Kurullarının 2009 Yıllık Toplantıları Münasebetiyle
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Dünya Bankası Grubu (Uluslararası İmar ve
Kalkınma Bankası, Uluslararası Finans Kurumu, Uluslararası Kalkınma Birliği,
Uluslararası Yatırım Anlaşmazlıkları Çözüm Merkezi, Çok Taraflı Yatırım Garanti
Ajansı) ve Uluslararası Para Fonu Arasında Düzenlenen Mutabakat Zaptı”nın
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Madde
üzerinde söz isteyen?
Buyurun Sayın
Tütüncü.
Şahıs adına mı,
yoksa grup adına mı?
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Grup adına.
BAŞKAN – Grup
adına.
Cumhuriyet Halk
Partisi…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) - Şahsı adına.
BAŞKAN - “Grup
adına.” dedi.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Sayın Başkan nasıl uygun görürse efendim.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Grup adına.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Sayın Enis Tütüncü.
Buyurun.
On dakika süreniz
var.
CHP GRUBU ADINA
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, bu yasa tasarısının bütünü üzerinde görüşürken bazı noktalara
dikkatinizi çekmeye çalışmıştım. Şimdi, burada, bir başka konuya, son derece
önemli gördüğüm IMF’yle ilgili bir konuya dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Uluslararası yatırım bankalarının raporlarında Türkiye'nin dış borcuyla ilgili
yanlış birtakım değerlendirmeler yapılmış. Bu değerlendirmelerin, yanlış
değerlendirmelerin kaynağının ne olduğu konusunda araştırmalar yaparken, bugün
gazetelerden birinde, Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Sayın Özince’nin bir
açıklamasıyla karşılaştım. Sayın Özince de bu konuya değinmiş ve gerçekten
uluslararası yatırım bankalarının raporlarında Türkiye'nin dış borcuna ilişkin
değerlendirmeler yanlış. Nereden kaynaklanıyor bu? Uluslararası yatırım
bankaları IMF’nin verilerini kullanıyor, IMF’nin verilerini kullanıyor. O
nedenle, bu yatırım raporları Türkiye’yle ilgili yanlış birtakım
değerlendirmelere yol açıyor. Bu nedenle, burada Hükûmete seslenmek ve
uyarımızı yapmak istiyorum: Merkez Bankasının verilerinin kullanılmasında yarar
var, yani IMF’nin uyarılması gerekiyor. Hükûmetin bir an önce IMF’yi uyarması
ve Merkez Bankasının verilerini IMF’nin tekrar kendi verileriyle revize etmesi
ve gerekirse uluslararası yatırım bankalarına da bu çerçevede IMF aracılığıyla
bir uyarının gitmesinde yarar var diye düşünüyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; uluslararası yeni finansal mimarinin yeniden
yapılandırılmasıyla ilgili, yeni bir düzen kurulmasıyla ilgili görüşlerimizi
ifade etmeye çalıştık. Burada, IMF’ye yeni bir işlev ve Dünya Bankasına da yeni
bir işlev öngörülecek.
Burada Hükûmetin
IMF’yle ilgili bir gelgitler içinde, gelgit anlayışı içinde olduğunu tespit
ettik. En azından bu mutabakat raporunun onaylanması anında, bu konuyla da
ilgili yüce Meclisin bilgilendirilmesinin kaçınılmaz olduğunu düşündük.
Bakınız, 9 Nisan
günü, yani -bugün 14 Nisan- beş gün önce Devlet Bakanı Sayın Şimşek bir soru
üzerine şöyle diyor: “Bu kez IMF anlaşması pek de önemli değil.” “Bu kez IMF
anlaşması pek de önemli değil.”
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bu revize program hangi amaçla yapıldı, kimin direktifiyle
yapıldı, hangi niyetle yapıldı ve beş gün önce Türkiye Cumhuriyeti devletinin
bir bakanının bu şekilde bir konuşma yapmasını anlamakta güçlük çekiyoruz. Daha
da ötede başka bir şey var, yani dün yapılan o açıklamayla taban tabana zıt.
Sayın Bakan diyor ki: “Türkiye'de hane halkının durumu iyi, bankaların durumu
iyi, özel sektörün durumunda da korkulacak bir durum yok.” Arkasından da diyor
ki: “Reel ekonomideki kötüleşme uzun sürerse bundan finans sektörü de
etkilenir.”
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Ne lahana ne turşu…
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) - Şimdi, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yani, böyle bir şey
olabilir mi?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Kriz geldi kriz, bir anda.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) - Böyle bir pembe tablo… Tamam, pembe tabloyu çiziyorsun, ama beş gün
sonra Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en büyük revizeyi yapıyorsun, 7 puanlık,
7,3 puanlık bir yanılma ekonomik büyümede, istihdamda yanılma, işsizlikte
yanılma, bütçe açığında çok büyük bir yanılma, ama beş gün önce pembe bir
tablo. Beş gün önce bu pembe tabloyu çizerken ve zımnen bir itirafta
bulunuyorsun, reel ekonomideki kötüleşme uzun sürerse finans sektörü de
etkilenir. Yani, bu pembe tablonun içinde çok büyük bir çelişki. Bu pembe
tabloyu çiziyorsan reel ekonomide de bir şey olmaması lazım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu kafa karışıklığı, bu samimiyetsizlik, önümüzdeki
dönem için yapılan bu revizyonun da güvenilirliğini çok büyük ölçüde
zedelemektedir.
Buradan hemen
reel ekonomiyle ilgili bir sıkıntıyı ve alınması gereken bir önlemi
dikkatlerinize sunmak istiyorum: “Garanti Fonu” diye –biliyorsunuz- bir çalışma
var. Uzun süredir gündemde olan ve bir türlü alınamayan bir tedbir, Kredi
Garanti Fonu. Dünkü açıklamalarda bu konuda en ufak bir şey yok. Reel ekonomiye
can suyu vermek lazım. Yani, geçen dönemde bir can suyu verilecekti,
biliyorsunuz, Anadolu Yaklaşımı’yla. Anadolu Yaklaşımı’yla -bizzat Hükûmetin
ifadesi- 42 bin KOBİ can suyu bekliyor demiştiniz. Dedik ki yapmayın, bu yasa
ölü doğuyor, şu, şu, şu, şu konularda eksiklikler var; dinletemedik. Ama 42 bin
KOBİ’ye çıkarılmış olan o can suyu projesine sadece 93 firma başvurabildi ve 93
firmadan da 41 tanesi yararlanabildi, kapsama girdi. Şimdi, yani, çok büyük bir
sıkıntıda. Özellikle geçen seneye göre bu yıl reel ekonomideki kriz dayanılması
güç boyutlarda artmıştır. Bu nedenle, Garanti Fonu’nun bir an önce –dün
açıklanması gerekiyordu bunun- yürürlüğe girmesi lazım.
Piyasa kilitlendi
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri. Piyasa hareketi, biliyorsunuz, vadeli
çekler ve banka kredileriyle sağlanıyordu. Vadeli çek sistemi çöktü. Bankalar,
kredi riski nedeniyle kredileri kesti. Reel sektörün ayakta kalabilmesi için,
çökmemesi için, reel sektörün işçi çıkarmaması için, üretimi başlatabilmesi
için kredi desteğine ihtiyacı var. Garanti Fonu kredi çarkının harekete
geçmesini sağlayacak bir kararın bir an önce yürürlüğe konması gerekiyordu.
Bunun yeri ve zamanı dünkü açıklamaydı. Yani dün açıklanmadı bu son derece
önemli önlem. Ne zaman açıklanacak? Onu bilemiyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kapasite kullanım oranlarına da dikkatinizi çekeyim.
Yani martta bir önceki aya göre kapasite kullanım oranlarında az da olsa bir
düzelme var ama şubattaki kapasite kullanım oranları tarihin en düşük kapasite
kullanım oranlarıdır, yüzde 63,3’e hiçbir zaman düşmemişti, şimdi martta yüzde
64,7’ye çıktı. Neden çıktı? Bunu da biliyoruz. Yapılan ÖTV ve KDV
indirimlerinin belirli sektörlerde kapasite kullanım oranlarını artırdığını
anlıyoruz. Ama şimdi kamu yatırımları artırılmadı, artırılamıyor. Dün açıklanan
revize rakamlarla daha da daraltılacak. İş talep canlandırılamadı,
canlandırılamıyor. Dün açıklanan revize rakamları daha da daraltılacak. Peki…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen, teşekkür de içinde olsun.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan, merak etmeyin, hoşgörünüzü daima
değerlendiriyorum.
BAŞKAN –
Biliyorum, biliyorum, ben de arkadaşların dikkatini çekeyim istedim.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Şimdi, kapasite kullanım oranlarının arttırılması için neler
yapılması gerekiyor? Haziran ayındaki durumu şimdiden düşünmemiz lazım. İşte,
bu Garanti Fonu’nun gecikmesi bu açıdan da yaşamsal önemlidir. Tabii, bu arada
biz reel ekonomiyi, sanayiyi konuşuyoruz ama tarım ve hayvancılık çöktü. Tarım
ve hayvancılıkta neler yapılması gerekiyor? Ekonominin, her şeye rağmen
ekonomideki kalkınma gemisinin omurgası konumunda olan, birçok açıdan, tarım
sektörüne de çok acil bir önlem paketiyle sahip çıkılmasının yaşamsal önemde
olduğuna inanıyoruz.
Bu maddeye olumlu
oy vereceğiz.
Hepinizi sevgi ve
saygıyla tekrar selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Madde üzerinde
başka söz talebi?..
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Genç.
Süreniz beş
dakika.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dünya Bankası ve
Uluslararası Para Fonu İstanbul’da bir genel kurul toplantısı yapacak, bu
toplantıyla ilgili Türkiye Cumhuriyeti devleti arasında bir anlaşma
imzalanıyor, bir mutabakat zaptı. Bence bu uluslararası bir toplantı, bunu
ayrıca böyle Türkiye Cumhuriyeti devletine bir mükellefiyetler getirecek
şekilde bir kanun statüsünde bununla bence korumanın bir anlamı da yok. Ama
tabii Türkiye’yi yönetenler birçok şeylerden habersiz oldukları için ancak işte
bedava uçakları bulup, her gün, bir gün Hatay’da, bir gün Antalya’da, millet ne
yerse yesin, para nasıl olsa milletin cebinden çıkıyor, olan parayı biz
harcayalım, milletin de gitsin orada canı çıksın zihniyetiyle bu memleket yönetildiği
için, böyle keyfî bir yönetim, devletten haberi yok.
Şurada bir
mutabakat zaptı onaylanıyor, Meclis soru soruyor “Soruya yazılı cevap
vereceğim…” Soruya ne yazılı cevap veriyorsun, de ki “Bilmiyorum.” bu işin
içinden çık; dürüstlük bunu gerektirir. Yani Hükûmet sırasında oturan olayı
bilmiyor, Komisyon sırasında oturan olayı bilmiyor, Komisyon, Dışişleri
Komisyonu her gün yurt dışında, dışişleri temsilcilikleri kanalıyla kendilerini
çeşitli devletlerden davet ettiriyorlar. Nasıl olsa Türkiye Cumhuriyeti’nin
AKP’li bakanlara, Hükûmet üyelerine, milletvekillerine harcayacak parası çok.
Şimdi, aslında,
sayın milletvekilleri, biz, bugün, dün, evvelsi gün bu memlekette meydana gelen
olaylar dolayısıyla bunları konuşmamamız lazım. Türkiye çok ciddi bir kaosa
sürükleniyor, çok ciddi bir sıkıntıya şey ediyor, bir özel üniversitenin
rektörü, Türk bilim…
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) – Maddeyi konuş!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Bu da anlaşma işte!
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) – Maddeyi konuş, maddeyi!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Maddeyle… Senin aklın ermez böyle şeylere! Bana bak, senin aklın
ermez böyle, tamam mı, hadi!
Ondan sonra, bu
insanlar haksız yere içeriye alınıyor. Burada AKP grup başkan vekili diyor ki,
efendim, Anayasa’nın 138’inci maddesini bana hatırlatıyor. O Anayasa’nın
138’inci maddesini ben yazdım, onun ruhunu bilen benim, sen daha dünkü
politikacısın, bunlardan haberin yok. Yani bunları, tabii, keşke zamanımız
burada olsa da…
Arkadaşlar,
Türkiye ateşe sürükleniyor, Türkiye’de bir iç kavga çıkarılmaya çalışılıyor.
Niye? Çünkü gerek Abdullah Gül gerek Tayyip Erdoğan ve bu AKP kadrosu bu
memleketi yönetecek bilgiye, kişiliğe, niteliğe sahip olmayan bir kadro olduğu
için ille bir memlekette bir kaos yaratmaya çalışıyor. Kaos yaratmak için de
işte üniversiteyi ayaklandıracak, işte bu memlekette Atatürk’ü ve laik Türkiye
Cumhuriyeti’ni seven insanları hapishaneye atacak; atacak da iki sene içeride
kalacak bu insanlar. Peki, nasıl bu insanlar…
ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Maddeye gel.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Ama bunlar çok önemli. Memlekette açlıkta okuyan çocukların burs
belgelerini alıp polis götürecek ama biz burada diyoruz ki ya bunların hemen
bugün verilmesi lazım. Yani sayın milletvekilleri, o burs listelerinin bugün
verilmesi lazım, en azından bir kopyalarının çekilip verilmesi lazım. Ha,
ilgilisi, efendim, Türkiye, o bursu
toplayan insanların hakikaten bir suçları varsa ki, ben zannetmiyorum.
Ben Sayın Türkan Saylan’ı biraz önce… Yani bazı yerlerde işte Hıristiyan olduğu
falan lafları edildi. Ben öyle bir şey de söylemedim, bir arkadaş beni ikaz
etti. Vakta ki olsun. Yani bu memleketin evlatlarına, bu memleketin
insanlarının eğitimine katkıda bulunan insanlar bizim baş tacımızdır.
Peki, Fethullah
Gülen de bu kadar para topluyor. Eğer siz hakikaten tarafsız bir iktidarsanız,
bu Fethullah Gülen bu paraları nereden topluyor, kimlere harcıyor? Laik Türkiye
Cumhuriyeti devletinin yıkılması için bu kadar çaba sarf eden bu insanlar
nereden bu paraları getiriyor ve nereden bu…
ASIM AYKAN
(Trabzon) – Nereden çıkartıyorsun?
KAMER GENÇ
(Devamla) - Bu paraları bir araştırmak lazım. Bunları niye araştırmıyorsunuz?
Ama öte taraftan köyden gelmiş, özellikle eğitim yapma hakkından mahrum olan
kişilere bir derneğin verdiği öğrenci burslarını kesmek için “Hele bu burslar nereden
alındı, kim bunlara verdi…” Varsa sen onun bursunu kesemezsin ki, o bursu
muhakkak o insana vereceksin. Yani bir öğrenciye, ilkokul öğrencisine veya
üniversite öğrencisine eğitim yapmak için verilen bir parada bir suç unsuru
aramak kadar aptallık, ihanet olur mu? Böyle bir şey olur mu yahu! Yani
insanlar çocuklarını…
FEHMİ HÜSREV
KUTLU (Adıyaman) – Yargı…
KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, bunun yargıyla ilgisi yok. Bunu getiren polis. Polisle
İçişleri Bakanının…
FEHMİ HÜSREV
KUTLU (Adıyaman) – “Aptal” diyemezsin.
KAMER GENÇ
(Devamla) - Bizzat savcı yapmıyor bunu, bu aramayı bizzat savcı yapmıyor, bu
aramayı yapan polis.
ASIM AYKAN
(Trabzon) – Savcı ne diyor?
KAMER GENÇ
(Devamla) - Polis gidip de oradaki belgeleri alıyor, o öğrencilerin ekmeğini
elinden alıyor.
FEHMİ HÜSREV
KUTLU (Adıyaman) – “Aptal” kelimesini düzelt Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Devamla) - Bunların hemen incelenip…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi bunun en azından… Şimdi size soruyorum: Böyle laf
atacağımıza, burada ilköğretimde gerekse ortaöğretimde burs alan bu çocuklar
eğer bu bursla geçimlerini sağlıyorlarsa, peki, bunlar verilmediği zaman bu
çocuklar neyle geçinecek? Soruyorum size.
FATİH ÖZTÜRK
(Samsun) – Takviye et… Takviye et…
KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim?
FATİH ÖZTÜRK
(Samsun) – Kazandıklarından takviye et o zaman!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Gel, ihtiyacın varsa biraz da sana vereyim! Gel sana da vereyim,
muhtaçsın!
FATİH ÖZTÜRK (Samsun)
– Teşekkür ederim, sağ ol!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Yahu siz zaten yani bu devletin KİT’lerini sattınız, mallarını,
arazilerini sattınız, hazine arazilerini sattınız, bedavaya sattınız, bunu
nemalanıyorsunuz. Ortada her şey, ortada yani. Buna sizin ihtiyacınız varsa ben
size yine zekât veririm, merak etmeyin. Tamam mı?
Onun için, ben…
Şimdi, bakın, işin bu rayını da saptırmamak lazım. Ben, “Yarına aç olan o
üniversite gençleriyle, okullarda okuyan o öğrencilerin ekmek parasını kim
sağlayacak?” diyorum, ben bunu size soruyorum. İktidar partisi sizsiniz. “Bu
belgeleri, kopyaları derhâl o derneğe verin ve o çocuklar, 36 bin çocuk burs
alsın.” diyorum. Bunu kestiğiniz zaman o insanlar aç kalacak.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla)
- Saygılar sunuyorum, bir de karar yeter sayısı istiyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Daha
oraya gelmedik.
Sayın Bozdağ,
buyurun.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sataşma falan yok ki Sayın Başkan.
BAŞKAN – Şahsı
adına söz aldı Sayın Mevlüt Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Ha, özür dilerim.
BAŞKAN – E,
dinleyin.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sataşmadan dolayı değil Bekir Bey, sataşmayacaksın.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii esasında
konuşma niyetim yoktu çünkü bizim derdimiz, burada bir yasayı yasalaştırmak ve
milletin hizmetine sunmak. Onun için, burada bütün konuşmacılar meramını
anlatırken bu yasanın daha faydalı, daha yararlı olması için varsa görüşleri
bunları serdederler, tutanaklara geçer ve ilgililer de bunu dikkate alırlar bu
işi uygularken. Ama tabii burada konuşanlar her cümlesinde, her şeyinde ayrı
ayrı konulardan bahsedince o zaman siz de şaşırıyorsunuz, yani bir beş
dakikalık konuşmada yirmi tane ayrı konudan bahsediliyor. Şimdi her konuya
değinseniz, bunun burada günlerce konuşulması lazım ama doğru olan, burayı
doğru kullanmak, verimli kullanmak, milletin faydasına, yararına olacak bir
biçimde kullanmak.
Tabii, benim
şahsımla ilgili de bir beyanda bulundu. 138’le ilgili değerlendirme yapılırken,
işte, onu daha iyi bildiği… Doğru, herkes kendi konularıyla ilgili daha iyi
bildiğini, bilmediğini söyler, bunu değerlendirmek de dinleyenlere, bu işin
uzmanlarına aittir, onlar da değerlendirecektir. Ama Anayasa’nın 138’inci
maddesi çok açık, çok net bir biçimde ortada dururken, buranın âdeta bir
yargılama yeri gibi kullanılması doğru değildir, bunu bir kez daha ifade
ediyorum ve bir şeyi de hatırlatmakta fayda var: Akıl sadece yaşta değil aynı
zamanda baştadır, o da büyük bir atasözüdür, milletimiz bunu ifade etmiştir.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Zekâ da sana mahsus galiba.
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Bir başka konu, o da şu: Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetme yetkisini
veren, demokrasilerde, millettir. Ülkemizde de seçimlerle kimin bu ülkeyi
yöneteceğine milletimiz karar veriyor. Sayın Başbakanımızın ehliyetine,
liyakatine milletimiz karar veriyor, diyor ki: Bu ülkeyi yönetme ehliyetini ben
sende görüyorum, senin partinde görüyorum. Başbakan ol, hükûmeti kur ve bu
memleketi yönet. Bu yetkiyi verdi 3 Kasımda. Daha sonra bu yetkisini de,
değişik seçimlerde, milletimiz ne yaptı? Yineledi. Onun için, bu konuda değerlendirme
yapma yetkisinin de milletimize ait olduğunu ifade ediyor, hepinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Madde
üzerinde soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Işık,
buyurun.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
bütçe görüşmeleri sırasında muhalefetin tüm uyarılarına rağmen, 2009 yılı
büyüme rakamları yaklaşık üç buçuk ay önce yüzde 4 olarak belirlenmişken, dün
yapılan bir revize çalışmasıyla eksi 3,6’ya dönüştürülmüştür. IMF ile yapılacağı
tahmin edilen anlaşmayla ne kadar bir destek sağlanacak? Aynı düzenlemede 2010
ve 2011 yılları büyüme hedeflerinin sırasıyla yüzde 3,3 ve yüzde 4,5 olarak
belirlenmesinde IMF’den sağlanacak kaynağın etkisi var mıdır? Revize edilen bu
büyüme rakamlarını ne derece gerçekçi bulabiliyorsunuz? Kaynağın öncelikli
olarak hangi alanlarda kullanılacağı konusunda Kabine üyeleri arasında bir
değerlendirme yapılmış mıdır? Yapıldıysa yatırıma ayrılacak para miktarı ne
kadardır? IMF anlaşmasının istihdama ne oranda katkısı olacağını
beklemektesiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Bakan…
ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKAN FARUK ÇELİK (Bursa) – Teşekkür ediyorum.
IMF ile henüz bir
anlaşma olmadığı için varsayıma dayalı sorulara varsayıma dayalı cevap vermek
istemiyorum Sayın Milletvekilimiz kusura bakmazlarsa. Teşekkür ediyorum.
Anlaşma neticesinde bunları ilgili Bakan arkadaşlarımız veya Hükûmet olarak
detaylı bir şekilde açıklarız.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum. Karar yeter sayısı arayacağım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Bugün
sizden önce davrandım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.13
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.27
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN
(Ağrı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76’ncı Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Şimdi görüşmelere
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
327 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi maddeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yetersayısı vardır.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde
üzerinde söz talebi? Yok.
Soru-cevap yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde
üzerinde söz talebi? Yok.
Soru-cevap yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için iki
dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik
personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin, oy pusulalarını oylama için öngörülen iki dakikalık süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten
oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını
yine oylama için öngörülen iki dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu Guvernörler
Kurullarının 2009 Yıllık Toplantıları Münasebetiyle Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu Arasında Düzenlenen
Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın
yapılan açık oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı :
252
Kabul :
245
Ret : 6
Çekimser : 1
(x)
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
4’üncü sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Filistin Ulusal Yönetimi
Tarım Bakanlığı Arasında Tarım Alanında İşbirliği Konulu Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve
Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
4.- Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve
Filistin Ulusal Yönetimi Tarım Bakanlığı Arasında Tarım Alanında İşbirliği
Konulu Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/359) (S.
Sayısı: 326)(xx)
BAŞKAN –
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu
326 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Gürol
Ergin… (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve
Filistin Ulusal Yönetimi Tarım Bakanlığı Arasında Tarım Alanında İşbirliği
Konulu Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı’nın geneli üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlarken, Sayın Başkan sizi, değerli milletvekillerini
ve yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak mutabakat zaptının onaylanmasının uygun
bulunduğuna dair bu kanun tasarısına olumlu bakıyoruz. Tasarıyı görüşürken
ülkemizin tarımsal durumu ve kimi sorunları üzerinde görüşlerimizi ifade
edeceğiz.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde tarım katma değeri 2003…
Sayın Başkan, bu
gürültüde herhâlde arkadaşların beni dinleme şansı yok. (AK PARTİ sıralarından
“Biz dinliyoruz.” sesi)
Ben sizi
dinliyorum, siz beni dinlemiyorsunuz ki! Ben buradaki arkadaşları dinliyorum.
Yani, hoş olmuyor arkadaşlar.
Özür dilerim
Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde tarım katma değeri 2003-2008 yılları arasında
ortalama yüzde 1 büyümüştür. Nüfusumuzun yüzde 1,5 büyüdüğü göz önüne alınırsa,
yüzde 1’lik büyümenin yetersizliği açıktır. Tarımda 2007 yılında yüzde 6,8 gibi
büyük oranda bir küçülme yaşandıktan sonra, 2008 yılında yüzde 4,1 büyüme
olduğu TÜİK tarafından ifade edilmiştir. TÜİK’in 2008 yılı birinci çeyrek
büyüme rakamını önce yüzde 5,6 olarak açıklaması, sonra bu rakamı 2,6 olarak
revize etmesi, yıl sonunda bir kez daha revize ederek yüzde 8,1 olduğunu
açıklaması, üzülerek belirtelim ki, TÜİK’in açıkladığı rakamlara güvenimizi
sarsmıştır. TÜİK’in verdiği büyüme rakamı doğru olsa bile, 2008’deki yüzde
4,1’lik büyümenin 2007’deki 6,8’lik küçülmeden sonra gelişi, açıklanan büyümeyi
sevindirici bulmamızı engellemektedir. İktidarın 2009 yılı bütçesinde tarım
destekleri için Plan Bütçe Komisyonunda belirlenen 5 milyar 500 milyon liralık
destek bütçesini Genel Kurulda yüzde 10 azaltarak 4 milyar 950 milyon Türk
lirasına indirmesi çiftçinin 2009 yılında 2008’den daha sıkıntılı bir yıl
yaşayacağını gösteriyor.
Değerli
milletvekilleri, çiftçimiz gerçekten çok büyük sıkıntı içinde kıvranmaktadır.
Resmî yoksulluk oranları da bu sıkıntıyı göstermektedir. Ülkemizde çalışan
toplam nüfus içinde yoksulların oranı yüzde 15,8’dir. Tarım sektöründe
çalışanlarda bu rakam yüzde 33,9’dur. Bu rakamsal değerler, çiftçinin ne kadar
yoksullaştığını somut olarak göstermektedir. Ayrıca 2003-2008 yılları arasında
ülkemizin millî geliri toplam yüzde 34,8 artmışken aynı dönemde tarımsal
gelirin toplam artışı ancak yüzde 8 olmuştur. Bu nedenledir ki çiftçilerimizin
bugün kamu ve özel bankalara borcu 13 milyar 65 milyon Türk lirası
dolayındadır. Çiftçi, genellikle, yatırım ve üretimde kullanmak için değil, var
olan borçlarını kapatmak için yeniden kredi almaktadır. Ülkemizin nüfusunun
yaklaşık üçte 1’ini oluşturan tarım kesiminde önümüzdeki dönemde sosyal bir
patlama yaşanmaması için yapılacak iş, bankalar ve tarım kredi kooperatifleri
tarafından başlatılan icra işlemlerinin derhâl sona erdirilmesi ve
çiftçilerimizin Ziraat Bankasına, özel bankalara ve tarım kredi
kooperatiflerine olan borçlarının faizsiz olarak üç yıl süreyle ertelenmesidir.
Geçtiğimiz günlerde açıklanan borç erteleme düzenlemesinin çiftçiyi
rahatlatması kesinlikle mümkün değildir.
AKP İktidarında
çiftçi için elektrik de ayrı bir dert kaynağı olmuştur. AKP, 2003 yılı başında
tarımda kullanılan elektriğe verilen desteği kaldırmış, çiftçinin kullandığı
elektriğe otomatik olarak yüzde 34 zam yapmıştır. 2008’de 3 kez yapılan zamla
elektrik fiyatı yüzde 50 dolayında artmış; bu artış, tarımsal amaçlı soğuk hava
depoları, kültür balıkçılığı ve kümes hayvanı tesisleri ile sera ve hayvancılık
işletmelerinde kullanılan elektrikte yüzde 58’lere ulaşmıştır. Elektrikte
uygulanan desteklemenin kaldırıldığı, üretici borcunun ödenemediği, icralık
olduğu bir ortamda çiftçinin kullandığı elektriğin fiyatının yüzde 60 dolayında
artırılması üreticilerimizi zor durumda bırakmıştır. Bugün yalnızca sulama
kooperatiflerinin elektrik borcu faiziyle birlikte 2 milyar 200 milyon liradır.
Çiftçinin kazanamadığı için borcunu ödemesi mümkün değildir. Bu nedenle
çiftçinin elektrik borçlarına da acilen çözüm getirilmesi gerekmektedir.
Çiftçinin bir
başka derdi Hükûmetin girdilere uyguladığı yüksek vergilerdir. Çiftçi, tohum ve
zirai mücadele ilacına yüzde 8, elektrik ve gübreye yüzde 18 vergi ödemektedir.
Çiftçi, aldığı girdinin KDV ve ÖTV’sini peşin ödemekte, tüccarın aksine,
sattığı maldan KDV’sini mahsup edememektedir.
Sayın Başbakan
her ne kadar bütçe görüşmelerinde “Hayır, öyle değil.” dedi ise de
çiftçilerimiz kullandıkları mazota 2007 yılında 5,1 milyar lira vergi
ödemiştir. Yıllık tarım desteğinin 5 milyar liranın altında olduğu bir durumda
yalnızca mazota ödenen verginin 5,1 milyar lira olması son derece anlamlıdır.
Çiftçinin kullandığı
Değerli
arkadaşlarım, gerek tütün gerek şeker pancarı gerek buğday üretiminde gerekse
pamuk üretiminde son yıllarda ortaya çıkan azalışlar yanında özellikle
hayvancılıkta süt fiyatlarının inanılmaz derecede düşmesi, 2002 yılında 409 bin
lira olan, yani ortalama olarak 40 kuruş olan süt fiyatının bugün Edirne,
Çanakkale, Kırıkkale’de 51,5, Isparta’da 50; Uşak, Afyon, İzmir’de 45, Muğla’da
40 kuruş olması damızlık hayvanların ne için kesime gittiğini açıklamaktadır.
Süt fiyatları bu düzeydeyken 2002 yılında 204 bin lira, yani 20 kuruş olan süt
yemi bugün 57 kuruşa çıkmıştır. Bakanlığın bu sömürüyü seyrederek hiçbir şey
yapmaması durumu daha vahim kılmaktadır. Çiftçi, sanayicinin fiyatları hiçbir
insaf ölçüsüne sığmayacak derecede düşürme darbesinin yanında bir darbeyi de
Tarım Bakanlığından yemiştir. Bakanlık süt primini önce 7 kuruştan 4 kuruşa
indirmiş, sonra yüzde 10 kesinti uygulayıp 3,6 kuruşa düşürmüştür.
Bakanlığın
hayvancılığa vurduğu darbe yalnızca düşen süt fiyatları karşısında sessiz
kalması ve süt primini azaltmasıyla olmamakta, hayvancılığa verilen tüm
destekler de son düzenlemeyle üçte 1 oranında azaltılmış bulunmaktadır. Ayrıca,
üretim, kalite ve verimi artıran birçok destek, örneğin damızlık düve desteği,
buzağı desteği, suni tohumlama desteği, soğutma tankı desteği de Hükûmetin son
kararnamesiyle ortadan kaldırılmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, bugün çiftçi 1 kilo sütle ancak
Şimdi, çiftçinin
Hükûmetten neler beklediğini sıralamak istiyorum:
Çiftçi, 3,6 kuruş
olan çiğ süt destekleme priminin düşen süt fiyatları karşısında 10 kuruşa
çıkarılmasını beklemektedir.
Süt tüketiminin
artırılması için ülke çapında okul sütü kampanyasının bir an önce
başlatılmasını beklemektedir.
Tarımsal tüm
girdilerden, tohum, ilaç, gübre ve elektrikten alınan KDV’nin yüzde 1’e
düşürülmesini beklemektedir.
Tarımsal
elektrikte AKP İktidarından önce verilip, AKP’nin ilk icraat olarak kaldırdığı
yüzde 30 desteğin yeniden verilmesini beklemektedir.
Mazotta özel
tüketim vergisinin alınmasından vazgeçilmesini beklemektedir. Çünkü Hükûmet
ÖTV’den aynı zamanda KDV de almaktadır.
Hükûmet tarımsal
kredilerde vade uzatımı ile ilgili olarak geçtiğimiz ay bir karar almış,
2009’da vadesi dolacak tarımsal kredilerin faizinin ödenmesi koşuluyla 2010
yılına uzatılmasını öngörmüştür. Ayrıca sübvansiyonlu kredilerin vadesini yirmi
dört aya, yatırım kredilerinin vadesini yedi yıla çıkarmıştır. Getirilen bu
düzenlemenin çiftçinin sıkıntısına derman olması mümkün değildir. Çünkü
çiftçinin, tohuma, mazota, gübreye para ararken kredi faizini ödemesi mümkün
değildir. Faizi ödeyemeyince de kredisinin ertelenmesi mümkün olmamaktadır. Bu
nedenle yapılması gereken, daha önce söylediğim gibi, çiftçilerin, Ziraat
Bankasına, özel bankalara ve tarım krediye olan borçlarını faizsiz olarak üç
yıl süreyle ertelemek, çiftçilere KOBİ’lere verildiği gibi sıfır faizli can
suyu kredisi kullandırmaktır.
Çiftçi Hükûmetten
gıda paketi ya da kömür istememektedir, çiftçinin Hükûmetten istediği çiftçi
olarak onurlu kimliğini, üretici kimliğini, milletin efendisi olma kimliğini
yeniden kazanmak, geri almaktır. Çiftçi yalnızca bunu istemektedir.
Değerli
milletvekillerimiz, balıkçılığımızın da çok ciddi sorunları vardır ancak zaman
darlığından ben burada o sorunları daha sonra yapacağım bir gündem dışı
konuşmaya bırakıyorum ama son zamanlarda yaşadığımız balıkçılık için çok vahim
olan bir durumu da sizlerin bilgisine sunmak istiyorum:
Değerli
arkadaşlarım, balıkçılıkta en önemli konu balıkların yumurtlama ve büyüme
dönemlerinde av yasağı getirilmesi ve bu yasağa uyulmasıdır. Özellikle politik
nedenlerle delinen av yasakları balıkçılığa yapılacak en büyük kötülük ve Türk
milletine yapılacak en büyük ihanettir. Maalesef bugün böylesi bir durumla
karşı karşıyayız. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, 8 Nisan 2009 tarihinde Resmî
Gazete’de yayımladığı bir tebliğ ile daha önce 21 Ağustos 2008 tarihli Resmî
Gazete’de yayımladığı Ticari Amaçlı Su Ürünleri Avcılığını Düzenleyen Tebliğ’de
değişiklik yaptı. Bu değişiklik ile daha önce belirlenmiş olan ve 15 Nisan
tarihine kadar sürmesi gereken dip trolüne ve çevirme ağlarına ilişkin avlanma
süresi 1 Mayısa kadar uzatıldı. Bu, balıkçılıkta bir katliamın ortaya
çıkmasıdır. Böylece, dip trolü ve çevirme ağları ile avcılık yapanlara
balıkların yumurtlama döneminde avlanma hakkı verildi. Bu karar son derece
yanlış, haksızdır çünkü bu kararla balık üretimine zarar verildiği gibi, diğer
balıkçılar, örneğin, algarna ile avcılık yapan balıkçılar aleyhine olarak dip
trolü ve çevirme ağlarıyla avcılık yapan balıkçılar çok özel olarak kayırılmış
olmaktadır. Alınan karar balıkçılarımızda büyük infial uyandırmıştır. Bu, haklı
bir infialdir. Bu durumda avlanma süresinin hangi gerekçeyle uzatıldığı ve bu
uzatmadan ne için yalnızca dip trolü ve çevirme ağlarıyla avlanan balıkçıların
yararlandırıldığı sorularının Sayın Bakan tarafından yanıtlanmasını bekliyor,
Sayın Başkanı, değerli milletvekillerini ve yüce Türk ulusunu tekrar saygıyla
selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
Dediğim sürede
bitirdim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Teşekkür ederiz.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Hocam.
GÜROL ERGİN
(Devamla) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Ben
teşekkür ederim, buyurun.
Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI VE FİLİSTİN ULUSAL YÖNETİMİ TARIM BAKANLIĞI ARASINDA TARIM
ALANINDA İŞBİRLİĞİ KONULU MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 2 Mayıs
2005 tarihinde Ramallah’ta imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı ve Filistin Ulusal Yönetimi Tarım Bakanlığı Arasında Tarım Alanında
İşbirliği Konulu Mutabakat Zaptı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Madde
üzerinde söz talebi? Yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde
üzerinde söz talebi? Yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde
üzerinde söz talebi? Yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için iki
dakika süre vereceğim.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Türkiye
Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Filistin Ulusal Yönetimi Tarım
Bakanlığı Arasında Tarım Alanında İşbirliği Konulu Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı :
230
Kabul :
228
Ret : 1
Çekimser : 1(x)
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
5’inci sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ve Suudi Arabistan Krallığı Sağlık
Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
5.- Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ve Suudi Arabistan
Krallığı Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/389) (S. Sayısı: 332)(xx)
BAŞKAN –
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu
332 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen? Yok.
Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ SAĞLIK
BAKANLIĞI VE SUUDİ ARABİSTAN KRALLIĞI SAĞLIK BAKANLIĞI ARASINDA SAĞLIK ALANINDA
MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 8
Ağustos 2006 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Sağlık
Bakanlığı ve Suudi Arabistan Krallığı Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında
Mutabakat Zaptı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Madde
üzerinde söz talebi? Yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde
üzerinde söz talebi? Yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde
üzerinde söz talebi? Yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için iki
dakika süre vereceğim.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Türkiye
Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ve Suudi Arabistan Krallığı Sağlık Bakanlığı
Arasında Sağlık Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı :
235
Kabul :
234
Çekimser : 1(x)
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
6’ncı sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Bahreyn Krallığı Sağlık
Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları Raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
6.- Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Bahreyn
Krallığı Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/445) (S.
Sayısı: 333)(x)
BAŞKAN –
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu
333 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen? Yok.
Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ SAĞLIK BAKANLIĞI
İLE BAHREYN KRALLIĞI SAĞLIK BAKANLIĞI ARASINDA SAĞLIK ALANINDA İŞBİRLİĞİNE DAİR
MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 11
Temmuz 2006 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Sağ-lık Bakanlığı
ile Bahreyn Krallığı Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair
Mutaba-kat Zaptı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Madde
üzerinde söz isteyen? Yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Şimdi
ben birleşime ara verirmişim, Sayın Mercan herhâlde kalpten gider, değil mi?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Aynen.
BAŞKAN – Evet.
Madde üzerinde
söz talebi? Yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde
üzerinde söz talebi? Yok.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Oyumun rengini belirteceğim.
BAŞKAN – Daha
gelmedik oraya.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Aleyhte.
BAŞKAN – Daha
gelmedik.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Evet, şimdi
oyunuzun rengini…
Buyurun Sayın
Aslanoğu.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir baktım
tasarıda on tane sağlık anlaşması var. Utanıyorum; niye? Dünyanın her tarafında
hastanelere gidiyorsunuz. Özellikle sağlık anlaşması… Türkiye'nin artık sağlık
kuruluşları son derece becerikli, son derece dünyada literatürü takip eden, son
derece başarılı bizim sağlık kurumlarımız var. Ama şuraya, ama şuraya… Her yere
gidiyorsunuz. Şimdi, Bahreyn’e gidecekler. İlle bir haftadır bu anlaşma geçsin
diyorsunuz. Ya kardeşim, Bahreyn’e gidiyorsun da Bahreyn’deki insanlara senin
sağlık kurumunu tanıtan, senin sağlık hizmetlerini belirten bir anlayış hâkim
değil. Ben hekim değilim ama Amerika’da 200 bin dolara…
BAŞKAN – Sayın
Aslanoğlu, bir dakika…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hayır,
süreyi uzatacağım.
Hatibin
konuşmasının bitmesi, artı, bu oylayacağımız kanunun görüşmelerinin bitmesine
kadar birleşimi uzatmayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Buyurun.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, çok acı bir konudur,
Amerika’da 100 bin dolara, 150 bin dolara yapılan ameliyatlar Türkiye’de, gerek
üniversite hastanelerimizde gerekse özel hastanelerimizde çok başarılı bir
şekilde, yani çok daha ucuza, yüzde 10’u fiyata yapılmasına rağmen, maalesef,
Hükûmetinizin, Türkiye’de bir sağlık turizmi ve sağlık konusundaki, dünyada bir
merkez oluşturma yönünde hiçbir katkısı yoktur.
Bu nedenle bu
kanuna, oyumun rengine ret diyorum, ta ki Türkiye’de bir sağlık, dünyadaki
sağlık… Örneğin bölgeden, Körfez’den ve diğer etrafımızdaki ülkelerden buraya
insanları getirene kadar, burada bir sağlık turizmi ve Türkiye’deki hak eden
çok başarılı sağlık kurumlarının hakkını verene kadar, burayı bir turizm,
sağlık turizmi merkezi yapana kadar oyumun rengi...
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) – Afyonkarahisar’a gel sen!
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Ama, bunu da bir anekdotunuza, şuranıza koyun, bu adam
belki gecenin bu vaktinde bir şey söyledi ama çok ağır ve çok ciddi bir şey
söylüyorum.
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Tabii, Sayın
Aslanoğlu belki heyecandan söylemeyi unuttu, değil mi; mesela Malatya’daki
Turgut Özal Sağlık Merkezi…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Dinlemiyorlar ki Sayın Başkan, dinlemiyorlar ki!
BAŞKAN – Değil
mi?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Çok ciddi bir şey söylüyorum ama…
BAŞKAN – Ama
eksik bıraktınız, ben tamamladım.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Karaciğer nakli konusunda efendim.
Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Artık,
yani herhâlde kayısıyı hak ettik.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN -
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için iki
dakika süre vereceğim.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Türkiye
Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Bahreyn Krallığı Sağlık Bakanlığı Arasında
Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı: 232
Kabul: 230
Ret: 2 (x)
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 15 Nisan 2009
Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.03