Normal 44156 2 1 2009-05-08T14:20:00Z 2009-05-08T14:20:00Z 1 28408 161931 TBMM 1349 379 189960 11.9999 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 43                    YASAMA YILI: 3

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

76’ncı Birleşim

14 Nisan 2009 Salı

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, Türkiye-Ermenistan ilişkilerine ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, İnternet Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimine ilişkin tezkeresi (3/743)

 

 

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 24 milletvekilinin, özürlüler için rehabilitasyon merkezleri açılmasını içeren Gökkuşağı Projesi ile ilgili iddiaların araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/339)

2.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 26 milletvekilinin, Fermente Sütler Tebliği’nde yapılan değişikliklerin sonuçlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/340)

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 24 milletvekilinin, tefecilik sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/341)

VI.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Genel Kurulun, 14 ve 15 Nisan 2009 Salı ve Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) Önergeler

1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, 2090 Sayılı Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/3) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/126)

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/675) (S.Sayısı: 330)

3.- Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu Guvernörler Kurullarının 2009 Yıllık Toplantıları Münasebetiyle Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu Arasında Düzenlenen Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/468) (S. Sayısı: 327)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Filistin Ulusal Yönetimi Tarım Bakanlığı Arasında Tarım Alanında İşbirliği Konulu Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/359) (S. Sayısı: 326)

5.- Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ve Suudi Arabistan Krallığı Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/389) (S. Sayısı: 332)

6.- Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Bahreyn Krallığı Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/445) (S. Sayısı: 333)

VIII.- OYLAMALAR

1.- Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu Guvernörler Kurullarının 2009 Yıllık Toplantıları Münasebetiyle Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu Arasında Düzenlenen Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

2.- Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Filistin Ulusal Yönetimi Tarım Bakanlığı Arasında Tarım Alanında İşbirliği Konulu Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

3.- Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ve Suudi Arabistan Krallığı Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

4.- Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Bahreyn Krallığı Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı’nın oylaması

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, genel seçimlerde adaylık için istifa eden kamu görevlilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/6482)

2.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya Büyükşehir Belediyesinin borçlarına ve aldığı borçlanma yetkisine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/6853)

3.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya’daki tramvay projesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/6854)

4.- Antalya Milletvekili Atila Emek’in, Gazipaşa ilçesindeki sağlık hizmeti ihtiyaçlarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/6870)

5.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, Almanya’dan istenen Deniz Feneri Davası dosyasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/6888)

6.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, Adana’nın kentsel ve sosyal sorunlarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/6904)

7.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, anadilde eğitim talebinde bulunanlar hakkında yapılan işlemlere ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/6933)

8.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, işten çıkarılan çalışanlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/6947)

9.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, özürlü istihdamındaki prim teşvikine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/6951)

10.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul Büyükşehir Belediyesindeki iç denetçilere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/6965)

11.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul’daki sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları mütevelli heyetlerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/6966)

12.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Giresun Kadın Doğum Çocuk Hastanesinin fiziki yetersizliğine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/6971)

13.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani’nin, bir askerin ölüm olayına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı (7/6985)

14.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, tutuklu ve hükümlü hastaların tedavisine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/7015)

15.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, kadın işsizliği ve istihdamına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/7048)

16.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya’daki Vakıf Zeytinliğine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/7099)

17.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, Okul Sporları Federasyonunun hazırlattığı iddia edilen bir videoya ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/7180)

18.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Besni’deki TOKİ konutlarında mağduriyet oluştuğu iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/7201)

19.- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, kamuya yeni personel alımıyla ilgili karara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/7209)

20.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Ayvalık’ta TOKİ’nin yeni bir proje başlatacağı iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/7210)

21.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, yaz saati uygulamasının seçimlere etkisine ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/7211)

22.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, TOKİ açılışlarına ve seçim mitinglerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/7217)

23.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Bilim ve Teknik Dergisinin Mart sayısına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/7223)

24.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, esnaf ve sanatkârların İşsizlik Sigortası Fonu kapsamına alınmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/7229)

25.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, bir yönetmelik taslağına ve bir iddiaya ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/7230)

26.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün orman istihkakının kaldırılmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/7233)

27.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Karataş ilçesindeki su tahliye sistemlerinin yetersizliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/7234)

28.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Avlan Gölünün su kapasitesinin artırılmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/7235)

29.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bir köyün su sorununa ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/7239)

30.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, karşılıksız çeklere ve protestolu senetlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/7241)

31.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, TRT’de yayınlanan bir programa ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/7244)

32.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Tübitak Bilim ve Teknik Dergisinin Mart sayısıyla ilgili iddialara,

- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Bilim ve Teknik Dergisinin Mart sayısıyla ilgili iddialara,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/7245), (7/7246)

33.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, TOKİ konutlarının teslim süresine ve standartlarına yönelik iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/7247)

34.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Şehitkamil Kaymakamı hakkındaki bir iddiaya ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/7276)

35.- Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak’ın, Tekirdağ’daki belediyelerin mali tablolarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/7286)

36.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, istisnai memuriyet kadrolarına yapılan atamalara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/7336)

37.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, SGK’nın protokol imzaladığı bankalara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/7353)

38.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Sağlık Uygulama Tebliğindeki biyonik kulak ameliyatlarıyla ilgili düzenlemeye ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/7354)

39.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, Bilim ve Teknik Dergisiyle ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/7388)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.05’te açılarak iki oturum yaptı.

 

Başkanvekili Eyyüp Cenap Gülpınar, Türk polis teşkilatının 164’üncü kuruluş yıl dönümünü kutlayan ve görev şehitlerine rahmet, ailelerine başsağlığı dileyen bir açıklamada bulundu.

 

Şanlıurfa Milletvekili Abdurrahman Müfit Yetkin, 11 Nisan Şanlıurfa ilinin kurtuluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.

 

Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Türk polis teşkilatının 164’üncü kuruluş yıl dönümüne,

Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, 29 Mart 2009 yerel seçimlerine,

İlişkin gündem dışı konuşmalarına İçişleri Bakanı Beşir Atalay cevap verdi.

 

İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabına ilişkin bir açıklamada bulundu.

 

Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın (6/1228) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.

 

Samsun Milletvekili Fatih Öztürk’ün, Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

 

Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 22 milletvekilinin, okullardaki uyuşturucu kullanma ve madde bağımlılığı sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/338) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmesinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Nevzat Pakdil’in, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Kosova Türkleri Millî Bayramı törenlerine iştirak etmek üzere Kosova’ya resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

 

Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonuna üye seçimi yapıldı.

Başkanlıkça, Komisyonun, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmak üzere toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.

 

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın,

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın,

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın:

Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen,

Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm yönleriyle araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin (10/333), (10/334), (10/335) yapılan ön görüşmelerden sonra kabul edildiği açıklandı.

 

Kurulacak komisyonun:

16 üyeden teşekkül etmesi,

Çalışma süresinin, üye seçimi tarihinden itibaren 3 ay olması,

Gerektiğinde Ankara dışında da çalışması,

Kabul edildi.

 

14 Nisan 2009 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 18.48’de son verildi.

 

                                                   Eyyüp Cenap GÜLPINAR

                                                             Başkan Vekili

 

           Fatoş GÜRKAN                                                                       Yaşar TÜZÜN

                   Adana                                                                                     Bilecik

                Kâtip Üye                                                                                Kâtip Üye

                                                                                                                                                No.: 80

II.- GELEN KÂĞITLAR

13 Nisan 2009 Pazartesi

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Adli Tıp Kurumuna ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6396)

2.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Adli Tıp Kurumundaki bir atamaya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6488)

 

 

 

 

                                                                                                                                           No: 81

14 Nisan 2009 Salı

Tasarı

1.- Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/690) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.4.2009)

Teklifler

1.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/425) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.4.2009)

2.-Bitlis Milletvekili Vahit Kiler’in; Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanuna Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/426) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.4.2009)

3.-Siirt Milletvekili Memet Yılmaz Helvacıoğlu ve 4 Milletvekilinin; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/427) (Plan ve Bütçe ile Milli Savunma Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.4.2009) 

4.-İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/428) (Plan ve Bütçe ile Milli Savunma Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.4.2009)       

5.-Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/429) (Milli Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.4.2009)

 

Tezkereler

1.- Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/739) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.4.2009)

2.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/740) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.4.2009)

3.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/741) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.4.2009)

4.- Şırnak Milletvekilleri Sevahir Bayındır ve Hasip Kaplan’ın Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/742) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.4.2009)

 

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 24 Milletvekilinin, özürlüler için rehabilitasyon merkezleri açılmasını içeren gökkuşağı projesi ile ilgili iddiaların araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi.(10/339) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.04.2009)

2.- Bartın Milletvekili M. Rıza Yalçınkaya ve 26 Milletvekilinin, Fermente Sütler Tebliği’nde yapılan değişikliklerin sonuçlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi.(10/340)  (Başkanlığa geliş tarihi: 09.04.2009)

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 24 Milletvekilinin, tefecilik sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi.(10/341) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.04.2009)

 

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, RTÜK Başkanının gayrimenkullerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1297) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/03/2009)

2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Ankara Büyükşehir Belediyesinin doğalgaz satışına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1298) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/03/2009)

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, tarımsal ürün ithalatına ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen) sözlü soru önergesi (6/1299) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2009)

4.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, askerlik borçlanmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1300) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)

5.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı hakkında verilen soruşturma izinlerine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1301) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)

6.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Tuzhanı restorasyonuna ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1302) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)

7.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman-Sason’daki okulların ihtiyaçlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1303) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)

8.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman-Hasankeyf’teki köylerin su şebekelerine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1304) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)

9.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman-Beşiri’deki sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1305) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)

 

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, bir proje için arsa tahsisine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7428) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2009)

2.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, Osmangazi’deki Doğanbey Kentsel Dönüşüm Projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7429) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2009)

3.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, bir rektör atamasıyla ilgili ifadesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7430) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2009)

4.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Van eski Cumhuriyet Savcısına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7431) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/03/2009)

5.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Kahramanmaraş’taki helikopter kazasının kurtarma çalışmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7432) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2009)

6.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, ABD’deki bir emniyet amirine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7433) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)

7.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, BDDK’ın bazı kişilerin bankalarda kiralık kasası bulunup bulunmadığını araştırdığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7434) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)

8.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, acil yardım sistemine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7435) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)

9.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, tanık koruma programı kapsamına alınanlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7436) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)

10.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, Bursa Barosu avukatlarının adli yardım alacaklarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/7437) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2009)

11.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, Ergenekon Davasındaki bir tutukluya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/7438) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2009)

12.- Sivas Milletvekili Melik Ecder Özdemir’in, Silivri Cezaevi yönetimiyle ilgili bazı iddialara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/7439) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)

13.- Ankara Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Korkuteli İlçesindeki su sorununa ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/7440) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/03/2009)

14.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, İznik’in bazı köylerinin sulama suyu sorununa ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/7441) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2009)

15.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, İznik’teki bir gölet yapımına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/7442) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)

16.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa-Karacabey’deki bazı köy yollarının yapımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7443) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2009)

17.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin bilgisayar alımı ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7444) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2009)

18.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, acil yardım numaralarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7445) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2009)

19.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bir köyün yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7446) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2009)

20.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Muradiye İlçesinde seçimlerde yaşanan olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7447) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/03/2009)

21.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı hakkındaki soruşturma taleplerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7448) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)

22.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman-Kozluk’taki köy yollarının asfaltlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7449) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)

23.- İstanbul Milletvekili Ufuk Uras’ın, Trakya Üniversitesinde basın açıklamasına katılan bazı öğrenciler hakkında soruşturma açılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7450) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2009)

24.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, Tunceli Milli Eğitim Müdürlüğü yöneticilerine yönelik bazı iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7451) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/03/2009)

25.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, tedavi yolluklarının ödenmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7452) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2009)

26.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bir öğretmen atamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7453) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/03/2009)

27.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman-Gercüş’teki taşımalı eğitime ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7454) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)

28.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, mazeret tayinlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7455) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2009)

29.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan Devlet Hastanesinin temizlik ve güvenlik işleri ihalesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7456) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)

30.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7457) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)

31.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, hafif hava ulaşım araçlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7458) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2009)

32.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Bakü-Tiflis-Kars demiryolu yapımının bir köyde oluşturduğu mağduriyete ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7459) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/03/2009)

33.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki bir yolda tüp geçit yapılıp yapılmayacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7460) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)

34.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, hızlı tren projesine yönelik bazı iddialara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7461) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)

35.- Kocaeli Milletvekili Cevdet Selvi’nin, Tunceli’deki beyaz eşya yardımlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/7462) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/03/2009)

36.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, seçim dönemindeki sosyal yardımlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/7463) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)

37.- Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, TMSF denetimindeki bir televizyon kanalının seçim öncesi programlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/7464) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/03/2009)

38.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Hazinece karşılanan özürlü sigorta primlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/7465) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2009)

39.- Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Hatay’da kurulacağı iddia edilen termik santrallere ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/7466) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2009)

40.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, bedelli askerliğe ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7467) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2009)

 

14 Nisan 2009 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76’ncı Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için üç dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Türkiye-Ermenistan ilişkileri hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Canan Arıtman’a aittir.

Buyurun Sayın Arıtman.

Süreniz beş dakika.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, Türkiye-Ermenistan ilişkilerine ilişkin gündem dışı konuşması

CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde son günlerde ilişkilerin normalleştirilmesi adına yıllardır sürdürülen devlet politikalarında ciddi kırılmalar yaşanmaktadır. Bugün bu kürsüde bir muhalefet sözcüsünün bu konuda konuşma yapacağı belirli iken Sayın Dışişleri Bakanının cevap vermek üzere burada olmamasını esefle kınıyorum.

Hükûmetin bu yeni politikalarının Türkiye’ye, Kafkasya’ya, bölgenin güvenlik ve istikrarına, Azerbaycan’la olan ilişkilerimize, ekonomi ve enerji politikalarımıza olumsuz yansımalarının olacağı ne yazık ki gözardı edilmektedir. Hükûmetin kapalı kapılar ardında yürüttüğü bu çalışmalar hakkında güvenilir resmî açıklamalar yapılmamakta, muhalefet ve Meclis bilgilendirilmemektedir. Gelişmeleri Ermenistan Devlet Başkanı Sarkisyan’dan öğreniyoruz. Sarkisyan: “Türkiye ön koşulsuz olarak sınırları açacak ve ben de bu sınır kapısından geçerek Kayseri’de maça geleceğim.” demektedir.

Türkiye-Ermenistan ilişkilerindeki önemli problemlerin özünü, Ermenistan’ın yayılmacı yani emperyalist, büyük Ermenistan projesi oluşturur. Ermenistan, Türkiye’yle arasındaki sınırı tanımamaktadır. Anayasal belgelerinde Türkiye’nin Doğu Anadolu Bölgesi’nin batı Ermenistan toprağı olduğu ve mutlaka geri alınacağı yazılıdır. Ağrı Dağı’mız, Ermenistan Bayrağı’nda ve devlet logosunda millî simgeleri olarak amaçlarını da gösterir biçimde yer almaktadır. Ayrıca Ermenistan, Türkiye’nin bir soykırım suçu işlediğine dair uluslararası bir kampanyayı ısrarla ve kararlılıkla sürdürmektedir. Bunun bir dış politika hedefi olduğu anayasalarında yazılıdır.

Türkiye-Ermenistan ilişkilerini derinden etkileyen gelişme ise, 1992’de Ermeni’lerin, başta Hocalı katliamı olmak üzere binlerce Azeri Türk’ünü vahşice katlederek Azerbaycan topraklarının yüzde 20’sini işgal etmesi ve 1,5 milyon Azeri’nin göç etmek zorunda kalmasıyla yaşanmıştır. Bu işgalin uluslararası hukuka aykırı olduğu Birleşmiş Milletlerin resmî kararlarıyla da belgelenmiştir ve Türkiye, 1993’te Ermenistan sınırını kapatmıştır. Bugüne değin, on altı yıl süresince, gelmiş geçmiş bütün hükûmetler tarafından bu kararlı tutum sürdürülmüştür.

Ermenistan sınırının kapatılmasının anlamı, Türkiye’nin Azerbaycan’ın işgaline tepki göstermesidir. Sınırın açılması, bu tepkiden vazgeçildiği anlamına gelir. Aynı dili, dini, kültürü paylaştığımız Azeri kardeşlerimizin maruz kaldığı katliamları, işgali, göçü, yaşadıkları acıları nasıl unutabiliriz?

Tüm Azerbaycan halkı, büyük bir üzüntü ve infial içerisindedir. Kendilerini sırtlarından hançerlenmiş gibi hissettiklerini söylemektedirler. Azerbaycan’ın İstanbul Başkonsolosu Doktor Salahlı: “Türkiye topraklarının yüzde 20’si başka bir devlet tarafından işgal edilmiş olsaydı ve Azerbaycan o devletle diplomatik ilişki kurmaya  kalksaydı ve o devlete sınırlarını açsaydı, Türk halkı bir daha Azeri kardeşlerine ‘kardeş’ diyebilir miydi?” demiştir. Ermenistan “Bir millet iki devletiz.” sözü  artık tarih oldu diye bayram etmektedir.

Türkiye’nin Azerbaycan ile olan ilişkileri Atatürk’ün veciz ifadesinde yer aldığı gibi “Azerbaycan’ın kederi bizim kederimizdir, Azerbaycan’ın sevinci bizim sevincimizdir.” şeklindedir. Azerbaycan lideri Haydar Aliyev’in “Biz bir millet iki devletiz.” deyişiyle pekişen bu ilişkiler günümüze değin dünyada başka hiçbir ikili ülke arasında olamayacak biçimde sıkı bir dayanışma içinde sürmüştür.

Azerbaycan, Kafkasya’nın en stratejik noktasında, doğal kaynakları fevkalade zengin olan ve Orta Asya ile Türkiye arasındaki bağlantının kurulmasında olağanüstü önemi haiz bir ülkedir. Bunların gözardı edilmesinin Türkiye için çok ağır bedelleri olur. Hem Orta Asya’nın hem de Azerbaycan’ın doğal gaz kaynaklarını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyacak Nabucco Projesi tehlikeye düşer ve Türkiye enerji nakil hatlarının dışında kalabilir. Zaten sınırları açmayı dayatanların hedeflerinden biri de budur. Soydaşlarımıza, kardeşlerimize sırt çevirterek, güvenirliğimizi kaybettirerek, güçlü ve lider bir ülke olmamızı engellemek isteyen emperyalist ülkelerin bu projesine Hükûmetin verdiği destek anlaşılır gibi değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

CANAN ARITMAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Ayrıca, bizim Ermenistan sınırını açmamız, yani Azerbaycan’daki Ermeni işgalini meşrulaştıracak bir tavır içine girmemiz Ermenistan’ı daha da cesaretlendirecek, Azerbaycan başta olmak üzere tüm Kafkasya’nın güvenliğini ve istikrarını tehlikeye atacaktır.

Malum tercihler belki maruz kalınan baskılar nedeniyle de olsa, Türkiye’de hiç kimse, Türkiye’nin Azerbaycan’a ihanet etmesini, arkadan hançerlemesini sağlayamayacaktır. Hiçbir hükûmetin buna gücü yetmeyecektir. Hükûmetler gelip geçicidir, aslolan milletlerin kalıcılığıdır. Azeri kardeşlerimiz rahat olsunlar, herkese ve her şeye rağmen bizler bir millet olmaya devam edeceğiz.

Bir Türk yurdu olan, işgal altındaki Azeri toprakları azat olana kadar Ermenistan sınırını açmaya kimsenin gücü yetmeyecektir.

Saygılar sunarım. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arıtman.

Gündem dışı ikinci söz, İnternet Haftası münasebetiyle söz isteyen Adana Milletvekili Sayın Yılmaz Tankut’a aittir.

Buyurun Sayın Tankut. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, İnternet Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’ye İnternet’in gelişinin on altıncı yılı ve 6-21 Nisan tarihleri arasında kutlanmakta olan on ikinci İnternet Haftası dolayısıyla, İnternet’in önemi, Türk toplum ve Türkiye üzerinde İnternet’in etkileri ile gelecekte İnternet’ten en iyi şekilde faydalanması hakkındaki düşüncelerimi açıklamak üzere gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, her yıl nisan ayının ikinci ve üçüncü haftası arasındaki zaman dilimi içerisinde “İnternet Şenliği” olarak da kutlanan İnternet Haftası’nda “bilgi toplumu”, “e-dönüşüm”, “e-Türkiye” ve “e-devlet” kavramlarının geniş kitlelerle tanıştırılması amaçlanmaktadır. Bugün dünyada 1,6 milyar İnternet kullanıcısı, 630 milyon kayıtlı bilgisayar, 180 milyon alan adı, 224 milyon web, 124 milyar civarında web sayfası, 100 milyon civarında video ve 60 milyon civarında kişisel web sitesi olduğu belirtilmektedir. Türkiye’de ise 30 milyon civarında kullanıcı, 2,6 milyon bilgisayar, 790 bini Türkiye dışında olmak üzere toplam 980 bin alan adı bulunduğu ifade edilmektedir. Yapılan araştırmalar, toplumumuzun yüzde 20’sinin İnternet hakkında hiç bilgisinin olmadığını, evlerin yüzde 75’inde İnternet bulunmadığını ve kadınlarımızın yüzde 76’sının İnternet kullanmadığını ortaya koymaktadır.

Sayın milletvekilleri, Türkiye, maalesef, son iki yılda önemli bilgi toplumu göstergelerinde gerilemiş ve Birleşmiş Milletler e-Devlet İndeksi’nde 60’ıncı sıradan 76’ncı sıraya düşmüştür. Benzer şekilde Dünya Ekonomik Forumu Bilgi Toplumuna Hazırlık İndeksi’nde de Türkiye’nin 55’inci sıradan 61’inci sıraya düştüğüne dikkat çekilmektedir. Tarım ve endüstri devriminin ardından bugün, dünya, teknoloji ve bilgi devrimini, dolayısıyla buna bağlı olarak da İnternet devrimini yaşamaktadır. Bugün, hem dünyamız hem de ülkemiz sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçişin sancılarıyla karşı karşıyadır. Ancak bilgi toplumu olma düzeyi ne yazık ki sadece bilişim ve teknolojiye yapılan yatırımlarla ölçülmemektedir. Teknolojinin üretime, ekonomiye, bilgiyi değere dönüştürmesine, rekabetçi gücüne ve sonucunda da ülke refahına yaptığı katkıyla ancak bilgi toplumunun varlığından söz edilebilmektedir.

Bilgi toplumuna geçişin en temel ve önemli zeminlerinden birisi olan İnternet, hiç şüphesiz, hayatımızın hemen her evresine giren ve kendisini tercih ve kararlarımızda çok fazla bir şekilde hissettiren 21’inci yüzyılın en büyük ve önemli teknolojik devrimlerinden birisidir. İşte bu çerçeveden bakıldığında İnternet, bilgi toplumunun aracı, tetikleyicisi ve taşıyıcısıdır. Bu nedenle dünyadaki gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin hemen hepsi, bütün vatandaşlarını İnternet okuryazarı yapmaya, herkesin İnternet’e ucuz ve kolayca erişimini sağlamaya, tüm şirketlerin ve iş çevrelerinin faaliyet ve prensiplerini İnternet’e uyumlu hâle getirmeye, kamu yönetimini İnternet’e taşımaya çalışmaktadırlar. Ancak bugün maalesef, ülkemizde İnternet konusunda bir dağınıklığın ve koordinasyonsuzluğun olduğu göze çarpmaktadır. Bilişim sektörünün temsilcileri ve akademik çevreler İnternet’in ülkemiz için önceliği olan bir tercih meselesi olarak ele alınmadığını düşünmektedirler. Oysa, dünyayla bütünleşmiş, rekabetçi, kalkınmış bir Türkiye'nin inşa edilebilmesi için İnternet ve bilgi teknolojilerinin aktif ve etkin bir şekilde kullanımının ve gelişiminin önemi hemen herkes tarafından bugün kabul edilen bir gerçektir.

Bugün altı buçuk yıldır ülkemizi yöneten AKP İktidarı da sık sık bilgi toplumu, İnternet ve bilgi teknolojilerinin öneminden bahsetmektedir. Ancak bilgi teknolojilerinin geliştirilmesi ve kullanımı sadece söylem ve sloganlarla gerçekleştirilebilecek konular değildir.

Her şeyden önce, biraz evvel de ifade ettiğim gibi, bilgi ve teknoloji konusunda, Hükûmet, ülkemizde çok açık bir şekilde belirgin olan dağınıklığın ve yetki karmaşasının mutlaka önüne geçmelidir. Bu konuda özellikle teknolojik birikim ve potansiyelimizi koordine ederek ülke genelinde gerek akademik çevreler gerek sivil toplum örgütleri gerekse sektörün önde gelen temsilcileri ve uzmanlarının sadece belirli zamanlarda değil hemen her zaman düşünce ve tavsiyelerini dikkate alacak bir organizasyonu daha fazla vakit geçirmeden tesis etmelidir. İnternet’in altyapısının geliştirilerek toplumumuzun hemen her kesimine hizmet edebilmesi, bilgi teknolojilerinin ilerletilmesi ve ülke ekonomisine katma değer sağlaması, bilişim hukuku ve suçlarının dünya gerçeklerine ve millî bünyemize uygun bir şekilde tanımlanarak temellere oturtulması için gereken çalışmalar acil olarak yapılmalıdır.

İşte söz konusu bu çalışmaların gerçekleşmesi ve her türlü bilgi ve teknolojik faaliyet ve gelişimlerin önünün kurumsal olarak açılabilmesi için devletimizin bilgi teknolojilerini artık tek elden yönlendirip koordine edecek kurumları ihdas etme mecburiyeti hasıl olmuştur. Bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzük Komisyonunun çalışmaları neticesinde hazırlanan taslakta yer alan “Bilişim, Bilgi Teknolojisi,  ARGE ve Gelecek Komisyonu” kurulmasını oldukça önemli ve olumlu bir adım olarak görmekteyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Bu komisyona paralel olarak AKP İktidarının da daha fazla vakit geçirmeden, az önce ifade etmeye çalıştığım bilgi ve teknoloji konularında dağınıklığın, yetki karmaşasının ve diğer problemlerin giderilmesinde çok önemli görevleri icra edeceğine inandığımız “bilgi ve teknoloji” veya benzer isimli yeni bir bakanlığın kurulması çalışmalarını da mutlaka başlatması lazım geldiğini buradan hatırlatmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; netice olarak, İnternet Haftası’nı kutladığımız bu zaman diliminde bilgi teknolojilerinin ve onun şu an en önemli zeminlerinden birisi olan İnternet’in dünya ve ülke ölçeğinde bize sunduğu bilgi ve teknoloji denizinde kendi öz ve kök değerlerimizi kaybetmeden yani başkalaşmadan gelişerek bilgi toplumuna kendi millî rotamızda emin adımlarla ulaşabilmemiz lazım geldiğinin altını çiziyor ve İnternet Haftası’nın genç yeteneklerimizin çok fazla sayıda yetişerek bilgi toplumu olma irade ve azmimize katkı sağlamasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tankut.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimine dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimine ilişkin tezkeresi (3/743)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu; Başkan, Başkanvekilleri, Sözcü ve Katip seçimi için 9/4/2009 günü, saat 17.30’da toplanmış ve kullanılan (15) adet oy pusulasının tasnifi sonucu aşağıda adları ve soyadları yazılı üyeler karşılarında gösterilen oyu alarak, İçtüzüğün 24 üncü maddesi uyarınca Başkan, Başkanvekili, Sözcü ve Katip seçilmişlerdir.

Saygıyla arz olunur.

                                                                                                        Canan Arıtman

                                                                                              Komisyon Geçici Başkanı

Başkan: Güldal Akşit                              İstanbul Milletvekili          (15 Oy)

Başkanvekili: Kemalettin Aydın             Gümüşhane Milletvekili     (15 Oy)

Başkanvekili: Nevin Gaye Erbatur          Adana Milletvekili             (15 Oy)

Sözcü: Gülşen Orhan                              Van Milletvekili                 (15 Oy)

Katip: Şenol Bal                                      İzmir Milletvekili               (15 Oy)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 24 milletvekilinin, özürlüler için rehabilitasyon merkezleri açılmasını içeren Gökkuşağı Projesi ile ilgili iddiaların araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/339)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2006 yılında ilk etapta 10 ilde, özürlülere 10 rehabilitasyon merkezi yapılmasını öngören Gökkuşağı Projesi başlatılmıştır. Projenin tanıtımı 4 Mart 2006'da Çırağan Oteli'nde 180 bin dolar harcanarak yapılmıştır. Onursal Başkanlığını Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın üstlendiği Gökkuşağı Projesi için Çırağan'da yapılan tanıtımda 13 milyon TL bağış toplandığı Özürlüler İdaresi Başkan Vekili Mehmet Aysoy tarafından açıklanmıştır. Mart 2006'da Başbakan Recep Tayip Erdoğan Ulusa Sesleniş konuşmasında ayrıntılı olarak projeyi anlatmış ve bu projeyi "Türkiye'nin en büyük sosyal sorumluluk projesi" olarak nitelendirmiştir. Devamında proje kapsamında Haziran 2006'da Ankara Altındağ'da bir rehabilitasyon merkezinin temel atma töreni Sn. Nimet Çubukçu tarafından gerçekleştirilmiştir. Ancak Ağustos 2006'da Özürlüler İdaresi Başkan Vekili Mehmet Aysoy görevinden alındığı açıklanmıştır. Mehmet Aysoy, Başbakanlık Basın ve Halkla İlişkiler biriminde müşavirlik görevine geri dönmüştür. Televizyonlarda yapılan tanıtımlar durdurulmuştur. Türkiye'nin en büyük sosyal sorumluluk projesi olarak tanıtılan ve bu gerekçe ile destek istenen proje ile ilgili olarak hiçbir açıklama yapılmamaktadır. 18.10.2006 tarihinde Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından görevden alınan Özürlüler İdaresi Başkan Vekili Mehmet Aysoy'la ilgili olarak bir rapor hazırlanmıştır. Bu raporda; Mehmet Aysoy hakkında adli, idari ve cezai yönden soruşturma başlatılması gerektiği çünkü Gökkuşağı Projesi'nin Çırağan'da yapılan tanıtım toplantısında toplandığını anons ettiği 13 milyon TL'nin banka hesaplarında bulunmadığı, kamunun 1.9 milyon TL zarara uğratıldığı belirtilmiştir. Mehmet Aysoy'un her ne kadar yargılandığı ifade edilmekteyse de hangi mahkeme hangi suçlardan dolayı yargılandığı bilinmemektedir. Bu konuda herhangi bir açıklamada yapılmamaktadır. Gökkuşağı Projesi renkli yarınlara birlikte yürüme sloganıyla yola çıkmış, 14 ayda bitirileceği vaat edilmiş, Cumhuriyet tarihinin en büyük sosyal sorumluluk projesi olarak tanıtılmıştır. Bu kadar iddialı bir misyonla yola çıkılan projede üzerinden 2,5 yıl geçmesine rağmen tek bir adım bile atılamamıştır. Yapılması öngörülen rehabilitasyon merkezlerinden hiçbiri yapılmamıştır. Sanat ve spor camiasının önemli isimlerinden destekleri alınmış, saygın kişi ve kurumların isimleri projenin içinde yer almıştır. Bu kadar yoğun destek ve katkıya rağmen projenin ne aşamada olduğu, proje ile ilgili olarak halen bir çalışma yapılıp yapılmadığı belli değildir. 14 ayda bitirilmesi gereken 10 rehabilitasyon merkezinden bir tanesi bile bitirilememiştir. Hatta bir tanesinin temeli bile atılamamıştır. Üstelik kamu zarara uğratılmış, proje kapsamında toplandığı ifade edilen 13 milyon TL de banka hesaplarında tespit edilememiştir. Gökkuşağı Projesi ile özürlü vatandaşlarımız bir kez daha hayal kırıklığına uğratılmıştır. Bunun yanında özürlü vatandaşlarımız üzerinden çıkar sağlanmış, kamu da zarar uğratılmıştır. Proje için öngörülen 14 aylık süre dolmuş üzerinden de 1 yıl geçmiştir.

Ancak hala daha tek bir rehabilitasyon merkezi dahi yaptırılmış değildir. Bu da projenin tamamlanmadan başarısızlıkla sonuçlandığını ortaya koymuştur.

Özürlü vatandaşlarımıza 14 ay içinde rehabilitasyon merkezleri yapılmasını öngören Gökkuşağı Projesi kapsamında neden tek bir rehabilitasyon merkezi yapılmadığının nedeni ile projenin şu anda hangi aşamada olduğunun tespit edilmesi, Anayasa'nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Çetin Soysal                                            (İstanbul)

2) Ali Rıza Öztürk                                       (Mersin)

3) Şevket Köse                                            (Adıyaman)

4) Ahmet Ersin                                            (İzmir)

5) Tansel Barış                                            (Kırklareli)

6) Engin Altay                                             (Sinop)

7) Fevzi Topuz                                            (Muğla)

8) Malik Ecder Özdemir                              (Sivas)

9) Hikmet Erenkaya                                    (Kocaeli)

10) Ramazan Kerim Özkan                         (Burdur)

11) Yaşar Tüzün                                         (Bilecik)

12) Rahmi Güner                                        (Ordu)

13) Eşref Karaibrahim                                 (Giresun)

14) Vahap Seçer                                          (Mersin)

15) Ahmet Küçük                                       (Çanakkale)

16) Tekin Bingöl                                         (Ankara)

17) Yaşar Ağyüz                                         (Gaziantep)

18) Atilla Kart                                             (Konya)

19) Derviş Günday                                     (Çorum)

20) İlhan Kesici                                           (İstanbul)

21) Sacid Yıldız                                          (İstanbul)

22) Mehmet Ali Özpolat                             (İstanbul)

23) Ali Rıza Ertemür                                   (Denizli)

24) Mevlüt Coşkuner                                  (Isparta)

25) Hulusi Güvel                                        (Adana)

2.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 26 milletvekilinin, Fermente Sütler Tebliği’nde yapılan değişikliklerin sonuçlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/340)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

3 Eylül 2001 tarih ve 24512 sayılı resmi gazetede yayınlanan "Türk Gıda Kodeksi-Fermente Sütler Tebliği"nde; yoğurt yapılacak sütte protein oranının en az yüzde 4, yağsız katı madde oranının en az yüzde 12 olacağı, ayranda ise protein oranının en az yüzde 2,8, katı madde oranının ise yüzde 6 olacağı belirtilmiştir. 16 Şubat 2009 tarih ve 27143 sayılı resmi gazetede yayımlanan yeni tebliğe göre ise yoğurt yapılacak sütte protein oranı yüzde 3'e, ayranda yüzde 2'ye indirilmiş ve yoğurtta yüzde 12, ayranda yüzde 6 olan katı madde oranına ilişkin ise hiçbir ölçüt belirlenmemiştir.

Hayvansal proteinlerin insanın beslenmesi ve sağlığı açısından yerinin tartışmasız olduğu bilinmektedir. Hayvansal kaynaklı gıdalarda bulunan amino asitler, çocukların zihinsel gelişiminde olduğu gibi, hücre ve dokuların oluşumunda çok önemli etkiye sahiptir. Milli yiyeceğimiz olarak kabul edilen yoğurt eski devirlerden beri besleyici ve sağlığı koruyucu bir yiyecek olarak tanınmış, Türk insanı yoğurdun çeşitlerini yapmış, hastalarını, sindirim bozukluğu çekenleri onunla beslemiş, bazen sulandırıp ayran haline getirerek ferahlatıcı bir içecek haline sokmuş, bazen torbalarda süzmüş, tuzlamış peynir gibi kahvaltıda kullanmıştır.

2008 yılı dış ticaret verilerine göre 400 kg. yoğurt ithal edilirken, 455 bin kg. yoğurt ihraç edilmiştir. Bu verilerden anlaşıldığı üzere Türkiye yoğurdunu dış memleketlere satabilmektedir. Şimdi yabancı lobilerin baskısı sonucu Türk yoğurdunun tadı değiştirilerek ithalatı daha yüksek seviyelere taşımanın ve ucuz yoğurt, besin değeri az yoğurt ithal etmenin yolunun açılması planlanmaktadır. Bu durum tüketicinin hem ekonomik hem de beslenme açısından aldatıldığının bir göstergesidir.

Maalesef Türk tarımına, hayvancılığına, sanayisine göz diken yabancı lobiler şimdide Türk yoğurduna ayranına gözünü dikmiştir. 2001 yılından bu zamana kadar değişen ne olmuştur ki yoğurdumuzun ayranımızın standardı değiştirilmiştir. Yılda 2 milyon ton yoğurt tüketildiği tahmin edilen ülkemizde, bunun 400 bin tonunun sanayi yoğurdu olduğu ve değerinin de 1 milyar TL'nın üzerinde olduğu düşünüldüğünde, Türk piyasasına çok uluslu yabancı şirketlerin hakim olmaya çalışmasını anlamak pek de güç olmamaktadır. Bazı Türk firmalarını kendilerine bağlamış olan yabancı şirketler satın aldıkları markaları ülkemize sokarak Türk tüketicisine sunmaya çalışacaklardır. Bunların amacı Türk tüketicisine tek tip, tek marka yoğurdu ve ayranı alıştırmak, sulu süt kullanarak yoğurdun maliyetini düşürmek ve protein değeri düşük yoğurdu bizim gibi az gelişmiş ülkelerin pazarına sunmaktır.

Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı maalesef bu tebliğin yarattığı tehlikeyi görmezden gelmiştir. Türk insanının alışmış olduğu yoğurt kıvamını yaratabilmek için yani sütü koyulaştırmak için içine katılacak olan maddelerin çok iyi denetlenmesi gerekmektedir ki, bu da bu günkü şartlarda oldukça imkansız gibi gözükmektedir. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı piyasa denetimlerini sıklaştırmalı, kontrolleri yapabilecek teknik altyapı donanımını iyileştirmeli, laboratuar sayılarını ve gıda mühendisi personel sayısını artırmalıdır. Çin’de sütü koyulaştırmak için melamin maddesi katıldığı ve böbrek, damar hastalıkları ve kansere neden olan bu madde yüzünden çok sayıda çocuğun hayatını kaybettiği unutulmamalıdır.

Ayrıca bu tebliğin süte olan gereksinimi azaltacağı, yıllık yoğurt üretimindeki süt miktarının neredeyse yarı yarıya düşeceği tahmin edilmektedir. Yem fiyatlarındaki artışın yanında, çiğ süt fiyatlarındaki düşüş nedeniyle 2007 yılında 30 bin, 2008'de ise 155 bin süt ineği kesimhaneye gönderilmiş, 2009 yılında ise bu rakamın çok çok artacağı tahmin edilmektedir.

Yürürlükte olan yeni tebliğe "Tebliğ Çalışma Komitesi"nin içerisinde yer alan bazı uzmanlar, sivil toplum kuruluşları ve birçok firma da çeşitli ortamlarda tepkilerini dile getirmişlerdir.

Türk insanının milli yiyeceği olan yoğurdumuzun ve ayranımızın kalitesini bozmaya yönelik ve insan sağlığını tehlikeye atabilecek bu tebliğin, geniş katılımlı bir şekilde yeniden tartışılarak araştırılması ve gerekli düzenlemelerin yapılması amacıyla, Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince "Meclis Araştırması" açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

1) Muhammet Rıza Yalçınkaya                   (Bartın)

2) Şevket Köse                                            (Adıyaman)

3) Ahmet Ersin                                            (İzmir)

4) Tansel Barış                                            (Kırklareli)

5) Fevzi Topuz                                            (Muğla)

6) Fehmi Murat Sönmez                             (Eskişehir)

7) Ali Rıza Öztürk                                       (Mersin)

8) Malik Ecder Özdemir                              (Sivas)

9) Mevlüt Coşkuner                                    (Isparta)

10) Hikmet Erenkaya                                  (Kocaeli)

11) Ramazan Kerim Özkan                         (Burdur)

12) Yaşar Tüzün                                         (Bilecik)

13) Rahmi Güner                                        (Ordu)

14) Eşref Karaibrahim                                 (Giresun)

15) Vahap Seçer                                          (Mersin)

16) Tekin Bingöl                                         (Ankara)

17) Ahmet Küçük                                       (Çanakkale)

18) Yaşar Ağyüz                                         (Gaziantep)

19) Derviş Günday                                     (Çorum)

20) İlhan Kesici                                           (İstanbul)

21) Engin Altay                                           (Sinop)

22) Atilla Kart                                             (Konya)

23) Sacid Yıldız                                          (İstanbul)

24) Ali Rıza Ertemür                                   (Denizli)

25) Mehmet Ali Özpolat                             (İstanbul)

26) Ensar Öğüt                                            (Ardahan)

27) Hulusi Güvel                                        (Adana)

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 24 milletvekilinin, tefecilik sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/341)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Son bir yıldır ekonomik kriz nedeniyle, basında sıkça yer alan dar gelirlilerin ve küçük esnafın son çare olarak başvurduğu tefeciliğin engellenmesi için alınacak tedbirlerin, çözüm önerilerinin, mevzuatta yapılması olası değişikliklerin tespiti amacıyla Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve talep ederiz. 26/03/2009

1) Mehmet Sevigen                                     (İstanbul)

2) Şevket Köse                                            (Adıyaman)

3) Tansel Barış                                            (Kırklareli)

4) Fevzi Topuz                                            (Muğla)

5) Malik Ecder Özdemir                              (Sivas)

6) Ali Rıza Öztürk                                       (Mersin)

7) Mevlüt Coşkuner                                    (Isparta)

8) Hikmet Erenkaya                                    (Kocaeli)

9) Ramazan Kerim Özkan                           (Burdur)

10) Yaşar Tüzün                                         (Bilecik)

11) Rahmi Güner                                        (Ordu)

12) Vahap Seçer                                          (Mersin)

13) Engin Altay                                           (Sinop)

14) Ahmet Küçük                                       (Çanakkale)

15) Tekin Bingöl                                         (Ankara)

16) Ahmet Ersin                                          (İzmir)

17) Eşref Karaibrahim                                 (Giresun)

18) Yaşar Ağyüz                                         (Gaziantep)

19) Derviş Günday                                     (Çorum)

20) İlhan Kesici                                           (İstanbul)

21) Atilla Kart                                             (Konya)

22) Sacid Yıldız                                          (İstanbul)

23) Hulusi Güvel                                        (Adana)

24) Ali Rıza Ertemür                                   (Denizli)

25) Mehmet Ali Özpolat                             (İstanbul)

Yaşanan krizin ve hükümetin ekonomideki başarısızlığının faturası her geçen gün kabarmaktadır. İşsizlik sürekli artarken, fabrikalar kapısına kilit vurmak zorunda kalmaktadır. Ödenemeyen borçlar her ay katlanmakta. Bir halk; patronuyla, işçisiyle, çiftçisiyle, memuruyla, esnafıyla iflasın eşiğine yuvarlanmaktadır.

Hükümetin etkili çözümler geliştirmediği krizin sonuçları sadece ekonomide değil aynı zamanda toplumsal hayatta da görülmektedir. Kriz nedeniyle ekonomik sebepli suçlar artmış, soygun furyaları başlamış, intiharlar yaygınlaşmıştır. Ekonomik bunalım ve mutsuzluk, toplumun temeli olan aile kurumunu sarsarak boşanmaların da artmasına sebep olmuştur. Halkın ruh sağlığı ve psikolojik durumu her geçen gün bozulmaktadır. İşsiz kaldığı için, borçlarını ödeyemediği için cinnet geçiren anne ve babaların çoluğunu çocuğunu öldürdükten sonra intihar etmesi sıradan bir haber haline gelmeye başladı. Ekonomiyi duvara toslatan hükümet hiç değilse krizin bu toplumsal sonuçlarına karşı tedbirler almalıdır.

Kriz döneminde tekrar hortlayan tefecilik, krizin sonuçları arasında en önemlilerindendir. Cumhuriyet tarihi boyunca tefecilik hiç bu kadar yaygın ve örgütlü yapılmamıştı. AKP İktidarı döneminde ortaya çıkan yeni tip tefeciler, geleneksel yöntemlerin yanı sıra yeni ve modem yöntemler kullanıyorlar. Zorda kalmış vatandaşların kredi kartlarından sanki alışveriş yapmış gibi çekim yapıp, paranın belli bir kısmına el koyarak sözde kredi temin ediyorlar. Günü gelmemiş senetleri değerinin çok altında satın alarak fırsatçılık yaparak senet ve çekleri kırdırıyorlar. İşçisinin parasını ödeyemeyen, bakkal, tamirci, tornacı, sefer tası imalatçısı, camcı gibi küçük esnaf, zorunlu olarak tefecinin eline düşmüştür. Tefeciler küçük esnafın düştüğü bu durumdan yararlanarak, vade süresine göre aylık yüzde 15'lere, 20'lere varan oranlarda çek ve senet kırıyorlar.

Modern ve geleneksel yöntemlerle çalışan tefecilere gündelik yaşamın her alanında rastlanmaktadır. Sülük gibi kan emen tefecilerin bu kadar yaygınlaşması çok ciddi bir tehlikedir. Çünkü tefecilik beraberinde mafyalaşmayı da getirir. Yasadışı yöntemleri ya da yasal boşlukları kullanan tek kuruş vergi ödemeyen tefeciler, bankaların 1 yılda aldığı faizi 1 ayda almaktadırlar. Başvurdukları hukuk dışı ve çirkince yöntemlerle tahsilat yapan tefeciler aynı zamanda başka suçların da oluşması için uygun bir ortam yaratmaktadırlar.

Artık neredeyse her mahallede, her kahvede bir tefeci bulunuyor. Tıpkı okul köşelerinde uyuşturucu satıcıları gibi tefeciler de kahvelerde para satıyorlar. En az onlar kadar tehlikeliler. Öyle ki tefeciler bankalar kadar güçlü olmaya başladılar. Tefeciliğin yaygınlaşması trajik sonuçları olan sosyal bir yaradır. Bu sosyal yara derhal tedavi edilmelidir. İnsanların kanını emen bu tefecilere dur demek gerekiyor.

Hükümet vatandaşlarımızın tefecilerin eline düşmesine izin vermemelidir. Tefecilik yapanları tespit ederek gereken cezalara çarptırılmasını sağlamalıdır.

Tefeciliğin nerdeyse ayrı bir sektör haline gelmesinin sebepleri araştırılmalıdır. Yapılması gereken denetimlerin ne ölçüde yapıldığı ve ihmal olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir. Mevcut hukuki düzenlemelerin tefecilere karşı mücadeledeki yeterliliği, caydırıcılığı ve etkinliği sorgulanmalıdır. Kolluk kuvvetlerinin de tefecilere karşı mücadelede ne kadar başarılı olduğu araştırılarak, eksikliklerinin tespit edilmesi gerekmektedir. Tefecilerin eline düşmüş vatandaşlarımızı kurtarmak için yapılabilecekler belirlenmelidir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Genel Kurulun, 14 ve 15 Nisan 2009 Salı ve Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine ilişkin Da-nışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No:57                                                                                                              Tarihi: 14.4.2009

Danışma Kurulunun 14 Nisan 2009 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda, aşağıdaki önerinin Genel kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

                                                                                                    Köksal Toptan

                                                                                  Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

                       Bekir Bozdağ                                                    Kemal Kılıçdaroğlu

             Adalet ve Kalkınma Partisi                                      Cumhuriyet Halk Partisi

                  Grubu Başkanvekili                                              Grubu Başkanvekili

 

                      Mehmet Şandır                                                     Fatma Kurtulan

              Milliyetçi Hareket Partisi                                     Demokratik Toplum Partisi

                  Grubu Başkanvekili                                              Grubu Başkanvekili

Öneri:

Genel Kurulun; 14 ve 15 Nisan 2009 Salı ve Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü sorular ve Diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler kısmında yer alan işlerin görüşmesi önerilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, söz istiyorum.

BAŞKAN - Danışma Kurulu kararının aleyhinde konuşacaksınız değil mi?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Aleyhinde, evet.

Zaten hangi gün lehinde konuştuk Sayın Başkanım?

BAŞKAN – Olsun, tutanaklara geçsin diye söyledim.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir Danışma Kurulu kararının aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Danışma Kurulu kararı salı ve çarşamba günlerinde soru ve diğer denetim konularının görüşülmemesine ilişkin.

Tabii, her vesileyle söyledik burada. Burada, bu AKP İktidarı zamanında, maalesef, sorduğumuz soruların hiçbirisine cevap verilmiyor. Bir seçim atlattık. İşte, seçimde büyük bir endişemiz vardı, AKP getirdi, benim ilimde ve ilçemde, buzdolabı, çamaşır makinesi, mobilya dağıttı. Ama, tabii, asil ve soylu hem Nazimiye halkı hem Tunceli halkı, bu hileli seçime gelmedi. O eşyaları da aldılar, evlerine de koydular, kendilerine de teşekkür ediyorum. Ben zaten dedim, alın, onların babasının malı değil ki bu, devletin parasıyla, bizim vergimizle alınan eşyalardır. Aldılar ve oylarını da vermediler. Bu büyük asaleti gösteren Tunceli halkına tekrar huzurunuzda şükranlarımı sunuyorum.

Tabii, ama bugün, Zonguldak’ın Çaycuma ilçesiyle ilgili, bir gazetede bir şey var. İşte, seçimden sonra bir bakıyorsunuz, bazı kişilerce 1.050 kişiye 500 milyon civarında bir para dağıtılmış. Tabii, seçimi böyle… Parayla alınan seçimin de sonunun hayır olmayacağını, bunun felaket olacağını da herkesin bilmesi lazım.

Değerli milletvekilleri, bakın, bu gündemde bekleyen o kadar enteresan sorularım var ki mesela, bir iki tanesini söyleyeyim size. Bir tanesi, İstanbul’da, İstanbul Belediyesi İSMEK adı altında meslek edindirme kursları açıyor. Kursu kime açtırıyor biliyor musunuz; Tayyip Erdoğan’ın oğlunun bacanağının babasına açtırıyor, Zekeriya Karaman’a. Kaç lira veriyor biliyor musunuz; 2004, 2005, 2006, 2008’de, 260 trilyon para veriyor beyler, 260 trilyon! Soru önergem var, elli defa tekrarladım. Peki, bu İstanbul Belediyesinin 260 trilyonunu getirip de yani Tayyip Bey’in oğlunun bacanağının babasının şirketine vermeye, RTÜK Başkanının da ortak olduğu şirkete vermeye, hangi hakla veriyorlar? Burada devletin okulları kullanılıyor ve 3.800 tane işçi çalıştırılmış. Yok böyle bir şey, tamamen hayalî şeyler.

Şimdi, bunların hepsi başlı başına bir gensoruluk sorular. Bunlar tabii, gensoru… Almış Tayyip Bey arkasına 340 AKP milletvekilini, har vurup harman savuruyor Türkiye’yi. Dört tane uçağı var, efendim bir tane uçak daha alıyor 61 milyon dolara. O 61 milyon dolar alış fiyatı, daha bunun işte, Türk Hava Yollarında sigortası var, gelişi var, gidişi var.

Beyler, efendiler, bu memlekette insanlar açlıktan inim inim inliyor. Emekli evine ekmek getirmiyor. İşsizlik almış gidiyor, ekonomik sıkıntı almış gidiyor. Daha ikinci ayda bütçeniz iflas etmiş. 10,5 katrilyon açık vermiş bütçeniz. Sizin, işte, yılbaşında şey ettiğiniz ve sene sonuna kadar vermesi gereken açığı ilk iki ayda vermiş. Dün bakanlarınız diyor: “Efendim, 50 katrilyon bütçe açık veriyor.” Revize, buna rağmen, edilmiyor. Boyuna…

Yani şimdi, bu devlet böyle yönetilmez. Bu devleti böyle yöneterek…

Arkasından Ergenekon belası diye bir şey çıkarmışsınız. Yahu, arkadaşlar, biz Meclisiz. Yani, şimdi, iki senedir içeride olup da, hâlâ hapishaneden, tutukevinden alınıp da ifadesi alınmayan insanlar var. Vicdanlarınız kabul ediyor mu arkadaşlar? Yani sizin çocuğunuz olsa, sizin ananız olsa, sizin babanız olsa…

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Biz mi alacağız onun ifadesini? Ayıp ya!

KAMER GENÇ (Devamla) – Neye itiraz ediyorsun? İki sene birisi içeri alınmış da…

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Biz mi alacağız onun ifadesini?

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim?

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Biz mi alacağız onun ifadesini?

KAMER GENÇ (Devamla) – E tabii, sizin talimatlarınızla oluyor.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Ayıp ya, çok ayıp!

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, o zaman, siz almadınızsa gelin bir kanun çıkaralım. Bir vatandaş eğer haksız olarak içeriye alınmış da, en fazla üç ay içinde mahkeme karşısına çıkarılıp da ifadesi alınmamışsa, o almayan hâkime, savcıya, Adalet Bakanına ceza getirelim, tazminat getirelim. Bunlar çok önemli şeyler. Efendim, kanun getirelim ki herkes kendine çekidüzen versin.

Bir Ergenekon çıkarmışsınız, efendim, AKP’ye karşı olan, Atatürk’ü savunan insanları içeri alıyorsunuz; AKP’ye karşı olan, bir de Atatürk’ün kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti devletine sahip çıkanları içeriye alıyorsunuz. Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında, Atatürk’ün kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti devletini savunmanın suç olduğunu hangi madde yazıyor? Bunu bir öğrenmek istiyorum. Yani bunu hangi madde yazıyor? Bunu özellikle öğrenmek istiyorum.

Şimdi, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği diye bir dernek var. Bu Derneğin başında bir hanım var. Efendim, bugünkü bazı gazetelerde, İnternet  sitelerinde: “Bu hanım Hristiyan’mış.” Olabilir, yani Hristiyan olabilir. “Efendim, bunun topladığı paralarla misyonerlik faaliyeti yapıyor...” Sen Hükûmetsin. Ama bu kadıncağız, bu hanımefendi ne yapıyor? Okumayan kız öğrencilere burs veriyor arkadaşlar, burs veriyor. İşte Doğu Anadolu’da okumayan öğrencilere burs veriyor. 36 bin tane öğrenciye burs veriyor. 29 bin tanesi kız öğrenci ve özellikle ilköğretim çağındaki öğrenciler ve bunların verdiği bu burslarla Türkiye’de en azından o daha genç yaşlarda, on üç-on dört yaşlarında evlendirilen kızların önüne geçiyor,  kız çocukları bir kişilik kazanıyor, eğitim görüyor. Ama tabii ki birtakım kişilerin kafasında, efendim, nasıl olsa kız çocuklarını okutmamak lazım, kadın nasıl olsa ikinci sınıftır. Türkiye Cumhuriyeti devleti mademki laik bir devlettir, bu devleti bitirip yerine ne getirmek lazım? Şeriat devletini getirmek lazım. Ee, şeriat devletini getiriyorsan, o zaman çık meydanlara “Kardeşim, ben iktidara geldiğim zaman memlekete şeriat devletini getiririm.” de, propaganda yap.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – İftira atma, ayıp ya!

KAMER GENÇ (Devamla) – Eğer o vasıtayla oy alırsan, hayhay, ben bir şey demem. Ama çıkıp da takiye yapacaksın, ondan sonra Atatürk’ü hesabına geldiği zaman savunacaksın, laikliği savunacaksın, ondan sonra da çıkacaksınız bu Türkiye’yi karanlıklara getirmeye yönelik faaliyetleri önlemeye çalışan bir derneğin… 36 bin tane öğrenciye burs veriyor. Peki, bu 36 bin öğrenciye burs veren… Bu aramayı yapan polis, bu belgeleri alan polis. Hadi savcı bu işin içinde yok, direkt direktifi veren Tayyip Erdoğan ve İçişleri Bakanı.

Şimdi, arkadaş, madem siz bu listeleri aldınız, kopyalarını verin, o Derneğe verin. Çünkü bu insanlar oraya burs veriyorlar. Bu kopyalarını niye vermiyorsunuz? Varsa bir suç unsuru sonradan siz şey edersiniz. 36 bin öğrenciyi siz burssuz bırakma hakkını, o çocukları aç bırakma hakkını hangi vicdan ve hangi akıl ve hangi nedenle alıyorsunuz? Bunları bir öğrenmemiz lazım.

Burası Parlamento beyler. Ben 80’den beri Parlamentoda görev yapan bir insanım ama iktidar partisi kadar bu konuda kendi yandaşlarını koruyan, kendi iktidarı ne yaparsa yapsın “Ben buna karşı çıkmam.” diyen bir grup görmedim. Tayyip Erdoğan diyor ki: “Ben, söyleyin o 6 tane bakanı da kulağından tutup kapının önüne koyayım.”

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sana ne!

KAMER GENÇ (Devamla) – Böyle 6 tane bakanı kulağından tutup kapının önüne koyan kişiyi eğer… Yani bir bakanlık makamını yapan insanları bu kadar rencide ediyorsa, aşağılıyorsa, o insanlar da oturuyorsa maşallah… Maşallah… Demek ki makam ve mevkiler için insanlar yani bu insanlar neler vermeye razı, ben anlamıyorum yani bu Türkiye’de…  Arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti devleti büyük bir devlet. Bu büyük devletin en azından şanına, şöhretine uygun hareket etmek lazım.

Şimdi, tabii, burada AKP tamamen Türkiye’yi karanlık bir rejime getirmek için uğraşıyor. Buradan yaptığımız konuşmalar… Meclisin TRT’sinin başına bir adam getirmişler, efendim geçen gün benim burada burnum kanayınca görüntüleri vermemiş, parayla satın alan televizyona vermek istememiş. Niye? “Efendim siz getireceksiniz AKP’ye karşı kullanacaksınız.” “Ne diyeceksiniz?” “AKP’ye karşı sert muhalefet yapan Kamer Genç’in burnu kanadı. Ee bu AKP’ye dokunur.” Yahu, böyle, bu anlayışta bürokrat getiriyorsunuz.

Bakın, beyler, efendiler, Türkiye Cumhuriyeti devleti sizin zamanınızda getirilen bürokratlar o kadar keyfî davranıyor ki, o kadar ayrımcı… Hele siyasi parti, yani partinizin yaptığı işlemler o kadar ayrımcı gidiyor ki. Yani hayret ediyorum, buralarda… Geçen gün birisi bana telefon ediyor, bir öğretmenler odasında öğretmenlerden bazıları Atatürk’ün resmini alıyor, tükürüyor, yere atıyor. Ona diyor ki, birisi diyor ki: “Arkadaş, niye böyle yapıyorsun?” O, niye böyle yapıyorsun diyen öğretmen hakkında soruşturma açılıyor.

Yahu arkadaşlar, yani açık olalım, ikiyüzlü olmayalım. Eğer bu devleti kuran, bu cumhuriyeti kuran, o Atatürk olmasaydı sizler bu sıralarda var mıydınız? Kesinlikle hiçbirimiz yoktuk. İşte Suudi Arabistan gibi, İran gibi bir rejim olacaktı.

Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi bence Türkiye’de işe el koymalıdır. Ekonomi batık, arkadaşlar iflas etmiş bir ekonomi. Ha şimdi Tayyip Bey hoşuna gittiği, şey… Onun geçim sıkıntısı yok, gider devletin iki bankasından 750 milyon doları alır, kendi damadının şirketine verir. Şimdi, bize gelen bir bilgiye göre, Halk Bankasından alınan 375 milyon doları Vakıflar Bankası teminatıyla almış. Şimdi, tabii, biz burada diyoruz, kimse bize cevap vermiyor. Yahu milletvekiline cevap vermeden böyle kapalı kalarak siz nasıl Türkiye’yi yöneteceksiniz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, yine o kadar çok soru önergem var ki bir tanesini yine Ankara’yla ilgili şey edeyim. Bakın, Enerji Bakanınız burada “Dünyanın en ucuz enerjisini kullanıyoruz. “ diyor. “Dünyanın en ucuz doğal gazını kullanıyoruz…” Hayır, öyle bir şey değil.

Bakın, elektriği normal olarak 4 sente üretiyorsunuz, piyasadan 16 sente alıyorsunuz. Bakın, doğal gazın Azerbaycan BP’yle yapılan anlaşmaya göre bin metreküpü 119 dolara alınıyor ve 652 dolara satılıyor vatandaşa. Bu hangi ucuzluk, ben anlamıyorum!

Ayrıca Azerbaycan’la, BP’yle yapılan anlaşmaya göre bazı şartları yerine getirmediği için, getirirse 3 milyar metreküpün üzerinde…  Ki doğal gazı bizim 45 dolardan alma hakkımız var. Tabii, zamanımız yetmediği için bunları söyleyemiyoruz.

Bakın, siz Türkiye'nin önünü tıkıyorsunuz. Lütfen, bu memleket böyle ucuz politikalarla yönetilemez. Türkiye batağa gidiyor. Memleket yarın sokak kavgasına dönerse bunun sorumlusu sizsiniz. Lütfen kendinize çekidüzen verin.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Danışma Kurulu kararının lehinde söz alan Sayın Bekir Bozdağ, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danışma Kurulu önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Danışma Kuruluyla bu haftaki çalışmalarımızın neleri kapsadığını birlikte karar altına aldık. İnşallah, Genel Kurulumuz kabul ettiği takdirde de bu konu bu çerçevede bu haftanın görüşmeleri yapılacak.

Ben, sadece bir konuya dikkat çekmek için söz aldım. Tabii, burada konuşan Değerli Hatip pek çok konuya değindi ama hepsine tek tek cevap verirsek buradaki pek çok zamanı almış oluruz. Sadece birine vurgu yaparak buradan ayrılmak istiyorum. O da şu: Anayasamıza göre “Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk devletidir.” Yine 138’inci maddeye göre “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.

Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.

Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.

Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştirilemez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.”

Bu hükmün muhatabı, aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayın üyeleridir. Bu nedenle, Meclisin kürsüsünde de olsa devam eden adli süreçlerle ilgili görüş beyan etmek Anayasa’ya açıkça bir aykırılık teşkil etmektedir. Ben bunu ifade etmek istedim.

Tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bozdağ.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bunu yazanlardan birisi de benim, o Anayasa hükmünü yazanlardan birisi de benim. Bu anlama gelmiyor, Anayasa’yı eğer okurlarsa o anlama gelmiyor. Türkiye’de rejim yıkılıyor, yani Türkiye Cumhuriyeti, laik Türkiye Cumhuriyeti rejimi yıkılıyor, yerine kapkaranlık bir rejim getiriliyor.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Böyle bir şey var mı?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Danışma Kurulu önerisini -karar yeter sayısı arayacağım- oylarınıza  sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.49

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Danışma Kurulu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. 

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) Önergeler

1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, 2090 Sayılı Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/3) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/126)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/3 Esas Numaralı "2090 Sayılı Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifim" İçtüzüğün 37. Maddesine göre doğrudan gündeme alınması için 29.01.2008 tarihinde görüşülmüş, ancak doğrudan gündeme alınması reddedilmiştir.

2/3 Esas Numaralı Kanun Teklifimin İç Tüzüğün 37. Maddesi gereğince yeniden doğrudan gündeme alınması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim. 18.11.2008

                                                                                                       Ensar Öğüt

                                                                                                         Ardahan

BAŞKAN – Sayın Öğüt, buyurun.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; afetlerden dolayı zarar gören çiftçilere yapılacak yardımlarla ilgili vermiş olduğum kanun teklifi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 2090 sayılı Yasa -mevcut yasa- şöyle diyor: Çiftçilerin mal varlığı, afetten,  doludan, yağıştan, selden, yangından dolayı veya buna benzer afetten dolayı zarar görmüşse bu zararların yüzde 40’ı karşılanır. Ancak buradaki olay şu, tüm mal varlığının yüzde 40’ı. Tüm mal varlığının yüzde 40’ı olduğu zaman, evi yanacak, traktörü yanacak, tarlası kurak gidecek, her şeyi bitecek ondan sonra. Zaten o zaman çiftçi ölür.

Benim vermiş olduğum kanun teklifi, Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu kanun teklifi şudur: Çiftçinin bireysel anlamda herhangi bir mal varlığı zarar görürse onun yüzde 40 zararı ödensin. Örneğin, traktörü yandıysa traktörün yüzde 40’ı ödensin; evi yıkılmışsa evinin yüzde 40’ı ödensin; tarlası, kurak gitmişse, verim alamamışsa onun yüzde 40’ı ödensin.

O bakımdan, bu çiftçilerimiz için… Türkiye'nin yüzde 33’ünü teşkil eden köylümüzü çok önemsiyoruz arkadaşlar. Ben bununla ilgili geçen dönemde 3 defa kanun teklifi verdim -bu dördüncü- kabul edilmedi. Nedendir anlayamıyorum, yani AK PARTİ çiftçinin dostu mu düşmanı mı? Dostuysa o zaman bunu kabul etsin, çiftçilerimiz mağduriyetten kurtulsun.

Şimdi, özellikle doğu ve güneydoğuda yüksek rakımlı olan yerlerde kış çok ağır geçiyor, uzun geçiyor; yedi, sekiz ay. Tarımdan verim alamıyor; dolu çok yağıyor, sel geliyor, efendim, kırağı vuruyor. Geçen, 2007’de biliyorsunuz Türkiye'nin her tarafını kuraklık vurdu ama kuraklıktan çiftçilerimiz yardım alamadı. Niye? Bu kanun geçmediği için. Bu nedenle, bu kanun teklifimizin kabul edilmesini istiyoruz; çiftçilerimize, zarar gelecek çiftçilerimize zarar vermeden onların zararlarını karşılayacak şekilde.

Bugün doğu ve güneydoğuda insanlar ağır kış koşullarında sınırda bekçilik yapıyorsa, değil tarımdan dolayı zararlarının karşılanması, oradaki insanlara devletin maaş bağlaması lazım. Eğer yüz elli-iki yüz yıllık toprak evin altında yaşayıp “Allah devlete zeval vermesin.” diyor ve vatanını bekliyorsa, bu insanlara maaş bağlanması lazım arkadaşlar. Bu nedenle, bu kanun teklifimin kabul edileceğini umuyorum. Edilmese de tek tek köyleri gezerek AKP’yi şikâyet edeceğiz.

Değerli arkadaşlar, şimdi size bir şey anlatayım: Bizim tarımsal kalkınma kooperatiflerimiz var, bütün illerde var; Ardahan’da da var, Hanak, Damal, Posof, Ortakent’te var, Çıldır, Göle’de de var, inanın tarımsal kalkınma kooperatifleri iflas etmiş, bitmiş. Niye? Çünkü tarım yapıyor veya hayvancılık yapıyor, afetten dolayı yardım alamıyor. Bırakın yardımı, gitsin Ziraat Bankası veya herhangi bir bankaya, 3 milyar, 5 milyar kredi istesin, kredi vermiyorlar “2 tane memur kefil getir.” diyor. 2 tane memuru nereden getirecek vatandaş? Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar? 2 tane memuru kim, hangi köylü bulup getirebilecek? O bakımdan, bu memur kefil işi kalksın. Ben, o gün de söyledim, hayvanların kulak küpesi var, defteri var, herkesin kendi hayvanını rehin alsın, o rehine karşılık kredi versin. Zaten insanlarımızın istediği kredi 2 milyar, 3 milyar, 4 milyar. Ya, bunu da vermeyen devlet ne işe yarar, ben anlayamıyorum.

Bu bakımdan, benim istirhamım şudur: Hâlen daha süt primleri ödenmedi. Erzurum başta olmak üzere çoğu illere süt primleri ödenmedi. Ardahan’a anaç sığır primi var, 3.700 tane sığıra prim ödenecek, 1 trilyona yakın para ödenmedi. Şimdi, bu 1 trilyon para Ardahan’a girerse, Ardahan’ın köylüsü ve esnafı, en azından bir hareket görecek. Bu hareket sonucunda da orada herkes alışveriş yapacak, borcunu ödeyecek, bir rahatlama olacak. Bu nedenle, esnafımızın özellikle, yani il ve ilçelerdeki esnaflarımızın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ENSAR ÖGÜT (Devamla) – Bütün, Edirne’den Ardahan’a kadar esnaf, sanatkârlarımıza, köylümüze nedense bu Hükûmet sıcak bakmıyor ve kredi vermiyor. 3 milyar, 5 milyar istiyor; bu krediyi almak için insanlar kefil getiriyor, bilmem, malını ipotek yapıyor; yine alamıyor arkadaşlar. Niye alamıyor, niye vermiyorlar, ben anlayamıyorum. Ama, ben şunu söylüyorum: Ben inanıyorum, Türk çiftçisi, köylüsü ve esnafı AKP’ye gelecek seçimlerde ders verecektir.

Sizden istirham ediyorum, kanun teklifimin kabulünü rica ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öğüt.

Bir milletvekili olarak, Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, geçen dönemde Sayın Öğüt ve benim bu konuda altı tane kanun teklifim var. Sayın Öğüt’ün dört tane oldu. Burada elinizi genişletmek istiyoruz; daha ne istiyorsunuz? Elinizi genişletmek istiyoruz, diyoruz ki…

ABDULKERİM AYDEMİR (Ağrı) – Eksik olmayın!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Evet, sizin elinizi genişletmek istiyoruz. Size yetki vermek istiyoruz. Allah korusun, herhangi bir ilimizde tabii afet olduğu zaman mevcut 2090 sayılı Yasa, 2090 sayılı Yasa tüm mal varlığının yüzde 40’ını kaybederse tabii afet sayıyor. Hâlbuki tarım kesiminde her yıl sel, don, değişik olaylar oluyor. Her yıl…

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Gelirler, Vekilim..

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar, tüm mal varlığının yüzde… Kanun böyledir.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Kanun böyle mi?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Evet, Kanun böyle.  Açın okuyun o zaman, bilmiyorsanız. O zaman bilerek konuşun. Bu kanun teklifini bunun için verdik. Bilmeyerek konuşuyorsunuz.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Gelirlerinin yüzde 40’ı.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Gelirlerinin değil, tüm mal varlığının yüzde 40’ı.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Gelirlerinin…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – O zaman oradan laf atma. Tüm mal varlığının yüzde 40’ıdır. Ben Kanun’u çok iyi biliyorum. Sen daha yeni geldin, ben geçen dönemden bunu çok iyi öğrendim ve… Öğren, ondan sonra konuş.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Öğrenememişsin sen de, eskisin ama.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Evet, öğren ondan sonra konuş.

Değerli arkadaşlar, elinizi genişletmek istiyoruz. Herhangi bir tabii afette ürününün, herhangi bir ürününün yüzde 40’ını kaybederse size yetki vermek istiyoruz. İstediğimiz bu.

Şimdi, gerçi çok da ödemiyorsunuz; 2004 yılında fındık don olayında Karadeniz köylüsünün parasını ödediniz mi? Hâlâ duruyor. 2004, 2009; beş sene geçmiş.

ASIM AYKAN (Trabzon) – Ödedik, ödedik.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ne ödenmiş? Daha yüzde 40’ı.

ASIM AYKAN (Trabzon) – Yüzde 46’sı ödendi.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Yüzde 40’ı daha.  2004… Asım Bey, sene 2004, bu sene 2009. O parayı çiftçiye eğer… O günkü parayla bugünkü para. Yazık değil mi bu çiftçiye? Hâlâ daha fındıktaki don parasını ödemediniz.

Şimdi, bir TARSİM, tarım sigortası... Değerli arkadaşlarım, tarım sigortası güzel bir olgu. En çok destek veren illerden biri de tarım sigortasına biz Malatya olarak verdik çünkü Malatya çiftçisinin bu konuda ağzı yandı. Her sene kayısı dondu. Ama, sigorta sigortadır, her türlü riske ürünü sigorta ettirmektir ama her ne hikmetse, her ne hikmetse çiçek dönemini kapsamıyor.

Değerli arkadaşlarım, hassaten ricam ediyorum, bir ürünü sigorta ediyorsan o ürünün tüm risklere karşı sigorta edilmesi gerekir. Sigortacılığın anlamı budur. “Ben bu riski alırım, bu riski almam.” diye böyle bir lüksü yoktur arkadaşlar. Hassaten rica ediyorum TARSİM sigorta yetkililerinden, Tarım Bakanlığından, zaten bunun yarısını köylüden alıyorsunuz; ikili sigorta yapın: Çiçek dönemi sigortası, çiçek döneminden sonraki çağla dönemi sigortası.

Değerli arkadaşlarım, eğer tarım sigortalarında ürünü tüm risklere karşı sigorta ettirmezsek ölü doğuyor. Nitekim, bazı illerde bu kabul gördü ama Türkiye'nin bir bütününde henüz daha kabul görmedi, yani örneğin, Karadeniz’de fındık. Fındıkta “tarım sigortası” dediğimiz olgu da pek rağbet görmedi çünkü gerçek işlevini yerine getirmiyor ve tarım sigortası tüm riskleri kapsadığı zaman herkes… Priminin yarısını insanlar ödüyor ama her ne hikmetse çiçek dönemini kapsamıyor. Ben buradan bir kez daha sesleniyorum: Özellikle kayısıda çiçek dönemini de kapsayacak tarım sigortası kapsamını genişletmek zorundayız arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım, yine söylüyoruz: Hangi ilde, hangi şehirde, hangi ürünün başına ne geleceği bilinmez. “Tabii afet” diyoruz, biz tüm illerde oluşacak tabii afette -yine söylüyoruz- elinizi bol tutmak istiyoruz. Yani bu Kanun, 2090 sayılı Kanun işlemiyor, kadük bir kanun. Yani bir ürünün yüzde 100’ü donduğu zaman, yüzde 100’ü ve yüzde 100’ü sele gittiği zaman bir şey veremiyorsunuz. Niye? Tüm mal varlığının yüzde 100’ünü kaybederse bu Yasa işliyor arkadaşlar. Bunu söylemek istiyoruz. Gelin, ürününün yüzde 40’ını kaybettiği zaman… Böyle değiştirelim. Sayın Öğüt ve ben geçen yıl defalarca bunu burada dile getirdik. Nitekim hepinizin illerinde başınıza geldi ama alamadı bu iller. Bu illerde, örneğin Silifke’de iki yıl önce sel olayından dolayı, söz verilmesine rağmen, Yasa’ya uymadığı için, Yasa kapsamına alınmadığı için -biraz önce Mersin milletvekillerim söyledi- Silifke köylüsü hâlâ parasını alamadı çünkü Yasa kapsamına girmiyor.

Değerli arkadaşlarım, iki ricamız var bu Yasa’nın işlemesi için.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

1) Bu yasayı -Sayın Öğüt’ün teklifi ettiği gibi, benim de kanun teklifim var- gelin, mal varlığının değil ürününün yüzde 40’ına göre değiştirelim.

2) İkinci ricam hepinizden, özellikle çiçek dönemini mutlaka TARSİM sigorta kapsamına almak zorundayız. Aksi hâlde sigortacılıkta, bir ürünün X riske karşı sigortası var, Y riske karşı sigortası yok. Yani bir arabayı, “Çarparsan sigorta ediyorum.”, “Bir başkası çarparsa sigorta ediyorum.” olmaz arkadaşlar. Sigortacılık, tüm risklere karşı şemsiyesini açabilir. Bu nedenle, özellikle kayısıda çiçek döneminin mutlaka sigorta kapsamına alınması gerekir.

Hepinize saygılar sunarım.

Bu yasanın kabul edilmesiyle, Allah korusun, ileride illerimizde olacak, tüm illerimizde olacak sorunda size yetki veriyoruz, sizin elinizi genişletiyoruz. Takdir hepinizin.

Teşekkür ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergeleri ve diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/675) (S.Sayısı: 330)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu Guvernörler Kurullarının 2009 Yıllık Toplantıları Münasebetiyle Türkiye Cumhuriyeti Hükümet ile Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu Arasında Düzenlenen Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu Guvernörler Kurullarının 2009 Yıllık Toplantıları Münasebetiyle Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu Arasında Düzenlenen Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/468) (S. Sayısı: 327)(x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet nerede?..

Hükûmet burada.

Komisyon raporu 327 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü.

Buyurun Sayın Tütüncü.

CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, aslında bir mutabakat zaptının onaylanmasıyla ilgili alışılagelmişin ötesinde bir konuda konuşma yapma ihtiyacını hissettik. Sözlerime başlarken hepinizi en iyi dileklerimle, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Bir mutabakat zaptı anlaşmasının onaylanması konusunda neden konuşma gereksinimi içinde olduk? Bu mutabakat zaptının içeriği nedir? Hemen, izin verirseniz, bu konuda yüce Meclisi bilgilendirmek istiyorum. Mutabakat zaptının içeriği, Dünya Bankası Grubu ve IMF Yönetim Kurulunun 2009 yıllık toplantılarının İstanbul’da yapılmasıyla ilgili; biz aday olmuşuz. Gerçekten ülkemizin birçok yönden, hem turizm yönünden hem finansman tanıtılması açısından hem Türkiye'nin dünya ekonomisiyle entegrasyonu açısından, ulusal ekonominin gelmiş olduğu sıkıntıların daha iyi bir şekilde dünyaya anlatılması açısından, birçok açıdan İstanbul’da böyle bir toplantının yapılması gerçekten yararlı olacak ve bu mutabakat zaptı 20 Eylül 2006 tarihinde Singapur’da imzalanmıştır. Tabii, 2006 yılında Singapur’da imzalanırken Türkiye ekonomisinin durumu, konumu ve dünya ekonomisinin durumu, konumu çok farklıydı, koşullar çok farklıydı. Ekonomi, Türkiye ekonomisi ve dünya ekonomisi, o zaman dünya ekonomik tarihinde görülmedik bir performans göstermekteydi ve dünya ekonomi tarihinde görülmedik şekilde bir para bolluğu dünya finans piyasalarında söz konusuydu ve Türkiye’ye de gökten yağmur yağar gibi dış kaynak girmekteydi, sadece Türkiye’ye değil dünyanın tüm yükselen ekonomilerine. Tabii ki bu koşullarda, gerekçesinde şöyle bir ibare yer almış bu mutabakat zaptının, deniyor ki: “Ülkemizce elde edilen ekonomik ilerlemelerin uluslararası ekonomi ve finans çevrelerine daha yakından tanıtılması, ülkemizin uluslararası prestijinin daha da pekiştirilmesi…” Yani Türkiye ekonomisi, çok büyük bir atak yaptı o dönemde. Şimdi, herhâlde, biz, Türkiye ekonomisinin yükselen ekonomiler arasında, olumsuzluklar açısından, nasıl en kötü konumda olduğunu, bunun nedenlerini burada dile getirme konumunda olacağız.

Aslında, bu kısa giriş konuşmasından sonra benim burada Sayın Bakandan ve Hükûmet temsilcilerinden ya da Komisyondan, IMF’nin, uluslararası para ve finansal sistemiyle ilgili yeni bir finansal mimari arayışları açısından acaba konumu nedir, bu konuda yüce Meclisi bilgilendirmelerini rica ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, neoliberal yani yeni liberal ekonomi anlayışının yıllardır büyük bir iddiayla sürdürdüğü finansal mimari çökmüştür. Dünya ekonomileri 1929 yılındaki büyük ekonomik krizden, buhrandan bu yana karşılaştığı en büyük ekonomik krizle, buhranla karşı karşıyadır. Hatta 29 ekonomik buhranının da daha ötesinde, daha global, daha derin olumsuz sonuçlar doğuracak bir ekonomik krizle karşı karşıya kalınmakta olduğu dünyanın en önde gelen iktisatçıları ve devlet adamları tarafından ifade edilmektedir.

Şimdi, son aylarda, yeni bir finansal mimari arayışları çerçevesinde bazı çalışmalar yapılıyor, uluslararası para ve finansal sisteminin reformu için çalışmalar yapılıyor, uzmanlar bazı komitelerde raporlar düzenliyor. Şimdi, bizim bilebildiğimiz kadarıyla, bu konuda toplanan uzmanlar komisyonu bir ön rapor hazırladı.

Şimdi, mademki biz burada Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu Guvernörler Kurullarının 2009 Yıllık Toplantıları Münasebetiyle Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu Arasında Düzenlenen Mutabakat Zaptı’nı onaylayacağız, e lütfen, onaylarken, bu hayırlı işi yaparken, bize, bu uzmanlar komisyonu ön raporu konusunda da bilgi verilsin. Uluslararası para ve finansal sisteminde nasıl reformlar öngörülüyor, yüce Meclisin bu konuda bilgilendirilmesi gerekiyor.

Bu raporda, IMF’nin bildiğimiz klasik tezlerinin, bildiğimiz klasik reçetelerinin ötesinde bazı politika açılımları yapılmakta. Hele hele dün açıklanan yeni hedefleri de gördükten sonra -burada biraz sonra vakit olursa değinmeye çalışacağım- dün, çok gecikmeyle de olsa, nihayet, nihayet çok gecikmeyle de olsa Hükûmetin gerçeği görme noktasına gelmesi çok sevindiricidir ama büyüme başta olmak üzere, Türkiye’nin hemen hemen bütün makroekonomik büyüklüklerinde düşünülmesi çok zor revizeler yapılmıştır. Bu revizelerin yapıldığı bir dönemde sayın Hükûmetin ve yetkililerin, acaba uluslararası para ve finansal sistemin reformunda neler düşünülmektedir, konusunda bizi bilgilendirmeleri son derece önemlidir.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu raporda, dediğim gibi, farklı IMF reçeteleri öngörülüyor. Acaba, bu farklı IMF reçeteleri çerçevesinde dün açıklanan o revize program hangi noktalarda mutabakat hâlindedir, bunun bilinmesi gerekiyor. En azından, bizim bu rapordan yakalayabildiğimiz bazı gerçekleri sizlerle paylaşayım, belki, Hükûmetin önüne, burada açıklama açısından bir ufuk turu yapma olanağını da böylece vermiş oluruz diye düşünüyorum.

Bir kere, bu IMF’nin değişen işlevi ya da işlevinin ne şekilde değiştirilebileceği konusuyla ilgili uzmanlar raporunda bir numaralı madde şu: “Sağlanacak IMF desteği, geri tepecek olan, harcamalardaki kesinti ve faiz oranlarının yükseltilmesi gibi alışılmış talepleri içermemeli.” Yani farklı bir IMF reçetesi öngörülüyor.

İkinci konu da, IMF’de, yeni özel çekme haklarının çıkarılması konusu tartışılıyor, “Çıkarılmalıdır.” diyor. Dün ekonomik revizyon yapılırken -ki anlaşılıyor önümüzdeki hafta ya da çok kısa bir zaman kesitinde IMF ile masaya oturulacak, Devlet Bakanımız Sayın Şimşek bunun ipuçlarını veriyor- bu çerçevede, acaba, şu anda bizimle, Hükûmetin paylaşma durumunda olduğu bazı bilgiler var mıdır? “IMF yeni özel çekme hakları çıkarmalı.” derken uzmanlar raporu, acaba, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti bu konuda nasıl bir vaziyet içindedir?

“IMF yeni bir kredi kolaylığı tesis etmeli.” şeklinde bir başka öneri var. Türkiye’yi yaşamsal açıdan ilgilendiren ve belki de Hükûmetin burada yapması gereken açıklamanın özünü oluşturacak bir başka madde “Daha iyi kurallar gerekiyor.” diyor uzmanlar komisyonu ön raporu, yani “IMF’nin reçeteleri bundan sonra finansal sektörünün ötesine gitmeli.” diyor, yani reel ekonomiye dönük birtakım önlemlerin IMF tarafından gözetileceği söyleniyor. Bunda şaşılacak bir şey yok çünkü neoliberal ekonomi anlayışının kâbesi Washington, Amerika Birleşik Devletleri öyle bir konumdadır ki, bir gecede Türkiye millî gelirine eşit, yakın ölçekte dev şirketler devletleştiriliyor yani böylesine dev şirketler devletleştiriliyor, bunun reel ekonomi boyutuna yansımaması mümkün mü? Onun için bu krizin dibi Amerika Birleşik Devletleri’nde henüz görülebilmiş değildir, Türkiye’de ise, hele hele dünkü açıklamalara baktıktan sonra, Allah Türk halkına kolaylık versin demekten başka bir şey söyleyemeyecek duruma geliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakın, “Doların rezerv para olduğu mevcut sistem yıprandı.” diyor uzmanlar komisyonu ön raporu. “Dolar oynak oldu.” diyor. “Bu, enflasyon riski yaratıyor, yeni bir küresel rezerv sistemi geliyor.” Şimdi, Türkiye bu konuda hangi noktada? Daha ayrıntılara gitmek istemiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, bu konuyla ilgili olarak, gerçekten dün açıklanan revizyon programının –öyle diyelim- evlere şenlik bir program olduğunu, çok geç kalmış ama evlere şenlik, trajikomik bir manzara gösterdiğini sizlere sunmak istiyorum. “Ümüğümüzü sıktırmayız.” sözleriyle yola çıkıldı, “Teğet geçti.” yok teğet muhabbetlerine takılındı. Neydi hedef “Ümüğümüzü sıktırmayız.” derken “Yüzde 4 Türkiye ekonomisi 2009 yılında büyüyecek.” dendi. Bir sene önce değil, iki sene önce değil, iki üç ay önce, böyle büyük bir iddiayla ve tüm makroekonomik hedefler de buna göre saptandı, öyle değil mi? Biz, hem Plan ve Bütçe Komisyonundaki sözcülerimiz hem de bu Genel Kuruldaki Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri bu makroekonomik dengelerin, hedeflerin kesinlikle doğru olmadığını, gerçeği kesinlikle yansıtmadığını dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık. Yani şu kubbenin, bu yüce Meclisin duvarları ses verdi ama dinletemedik.

Değerli arkadaşlarım, şimdi ne oldu? Yüzde 3,6’lık daralma, yüzde 4 büyümeden yüzde 3,6’lık daralma, yüzde 7,6’lık bir sapma. Böyle bir şey olabilir mi? Böyle ekonomi yönetilir mi? Böyle bütçe yapılır mı? Böyle program yapılır mı? Böyle iddia ortaya konur mu? Böyle bir şey olabilir mi? Dünyada böyle bir rezalet yaşanmış mıdır? Yaşanmadı. 1970’li yıllardan beri bu işin içinde olan arkadaşlarınızdan biri olarak söylüyorum, Türkiye’de yaşanmadı, dünyada yaşanmadı, böyle bir şey yok.

Değerli arkadaşlarım, işsizlik yüzde 13,5 olarak revize edildi, yüzde 10,4 idi. Bakınız, yine yanlış yapılıyor; yüzde 3,6’lık daralma son derece düşük bir tahmindir, gerçekçi değildir. Bu ülkenin aklı başında uzmanları ve dünyanın aklı başında ekonomistleri en az yüzde 6’lık ve 6 üzerinde bir daralmanın 2009 yılında Türkiye’de olacağını açıkça söylüyorlar. Şimdi yine yanlış yapılıyor. Yani ne yapmak isteniliyor?

Değerli arkadaşlarım, böyle bir şey olabilir mi? İşsizlik en az yüzde 15 olacak. Yüzde 13,5 değil, en az yüzde 15’lik bir işsizlik olacak ve en az yüzde 6’lık bir ekonomik daralma olacak. Nereden bunu söylüyorum derseniz, değerli milletvekilleri, tüketim harcamalarındaki daralmaya bakıyoruz. Tüketim harcamalarındaki daralma, yatırım harcamalarındaki daralma, sanayi üretimindeki çöküş, daralma. Bakınız, 2008 Aralık ayında sanayi üretimindeki daralma eksi yüzde 17’ydi. 2009 Ocak ayındaki daralma yüzde 21,3 oldu, şubat ayındaki daralma sanayi üretiminde eksi yüzde 23,7 oldu. Yüzde 25’e yakın, dörtte 1’e yakın. Şimdi mart ayındaki daralmanın yüzde 30’lar üzerinde olacağı tahmin ediliyor. Değerli arkadaşlarım, işte bu, devletin resmî verileri.

Şimdi, 2008 yılının son çeyreğindeki daralma, son üç aylığındaki daralma belli. Ocak ve şubat aylarındaki daralmalar da belli. Yani siz şimdi -daha ayrıntıya gitmek istemiyorum- yani nasıl 2009 için bu revize programda “Efendim, yüzde 3,5 daralacak.” diye bir öngörüde bulunabilirsiniz? Gerçekçi değil. Nasıl bütçeyi yaparken, nasıl ki Devlet Planlama Teşkilatının 2009 yılı programının makroekonomik değişkenlerini çatarken yanlış yapıyordunuz, dün de yanlış yapıldı.

Buradan hemen bir konunun altını çizmek istiyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin ekonomik teknisyenlik performansı pek o kadar düşük değildir. Yani o zaman ne oluyor? Siyasi birtakım mülahazalarla bu yanlışlar yapılıyor, siyasi bazı mülahazalarla yapılıyor ve nitekim onu gördük. Ne oldu? Yüzde 4 büyümenin öngördüğü bütçe açığı, yüzde 4 büyümenin öngördüğü harcama kalemleri, kılıf hazırlandı, seçim ekonomisi… Seçim ekonomisi ve 2009 yılı bütçesi için, on iki aylık dönem için öngörülen bütçe açığı iki ayda yakalandı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Demek ki o yüzde 4’lük, o gerçek olmayan hedefleri bir amaç için saptamışsınız, o konum ortaya çıkıyor, bu durum ortaya çıkıyor. Acaba, şimdi bu gerçek olmayan hedefleri ne için, niçin saptıyorsunuz? Bunun da açıklanması gerekiyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada aslında saatlerce konuşacak konu var ama bu yasa tasarısının sınırlarını da daha fazla zorlamak istemiyorum. Yalnız, lütfen burada, en azından, yeni bir uluslararası finansal mimari çalışmalarında IMF’ye yeni bir rol biçiliyor, Dünya Bankasına yeni bir rol biçiliyor, farklı birtakım politikalar tartışılıyor Amerika Birleşik Devletleri’nde de “Acaba Türkiye’de ne olacak?” Bu konuda Hükûmetin, bu yeni finansal mimari konusundaki düşüncelerini de duymak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, teşekkür için son olarak…

BAŞKAN – Ettiniz teşekkür, duyuldu, tamam.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sağ olun Sayın Tütüncü.

Gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Mithat Melen.

Buyurun Sayın Melen. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MİTHAT MELEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu Guvernörler Kurullarının 2009 yıllık toplantısıyla ilgili, sıra sayısı 327 olan, kanun hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.

6-7 Ekim 2009 yılında İstanbul’da bu toplantı yapılacak. Bu toplantılar, aslında, Guvernörler Kurulu, bir yerde Dünya Bankası ve IMF’nin genel kurulları, yani yıllık politikalarının onaylandığı önemli toplantılar. 1954 yılından itibaren -ki bir kere de Türkiye’de olmuştur bu toplantı, önemlidir- ilk defa Türkiye'nin girmesinden sonra tekrar yine İstanbul’da olmuştur ve bu toplantılarda yıllık politikalar belli edilir. Ama bu yılki toplantının başka bir önemi daha var, bu yılki toplantı dünyadaki en büyük krizden sonra İstanbul’da yeni bir yapı, yeni bir dünya kurulmasıyla ilgili, belki dünya ekonomik düzeninin, hatta politik düzeninin, siyasi ilişkilerinin değiştiği bir yeni yapının onaylanmasıyla ilgili bir zamana rast geliyor. Bunun için, gerçekten, geçen yıl -20 Eylül 2006’da- Singapur’da… Türkiye’de olması karar verilen toplantı büyük bir rastlantı Türkiye için. Türkiye için büyük bir rastlantı çünkü Türkiye eski Türkiye değil, 1954 yılındaki Türkiye de değil. IMF ve Dünya Bankası grubundan epeyce yararlanmış ve bu gruplarla iç içe olmuş, hatta değerli insanlar yetiştirmiş ve Türk mali ve ekonomik yapısını da beraberce düzenlenmiş, bir yere getirilmeye çalışılmış yıllardır.

185 üyesi var iki grubun da ortak. Zaten hem Dünya Bankası grubunun hem IMF’nin ortak toplantıları bu Guvernörler Kurulu toplantısı. Bununla ilgili 8 Şubat 2007’de bir genelge çıkarmış Başbakanlık ve bu genelgeyle koordinasyonu sağlamak üzere Hazine Müsteşarlığına görev vermiş. O günden bugüne kadar bu toplantının organizasyonuyla ilgili Hazine Müsteşarlığı çalışıyor ve önemli aşamalar var. Bir dahaki hafta tekrar Washington’a gidilecek ve temmuz ayından itibaren zaten yetkililer Türkiye’ye gelecekler. Türkiye’de toplantının hakikaten iyi işlemesi için çalışmalar yapılacak.

Şimdi, niye bu kadar önem vermişiz? Çünkü yaklaşık 10 bin kişi geliyor. Bunun 3.700 civarında olanı resmî delegedir. Onun dışında bütün dünya finans kuruluşları da dâhil olmak üzere, yani dünyanın, dünya ekonomisinin kalbinin bir müddet İstanbul’da atacağı bir dönem başlıyor ekim ayında. Bunun için de Türkiye büyük bir fedakârlıkla -bu yasayı burada çıkardık zaten- Lütfi Kırdar Kongre Vadisi’ni tekrar düzenliyor. 3.500 kişilik bir salonla 24 tane toplantı salonu var. Zaten bu metinde de gayet açık mutabakat zaptı. Burada toplantının işleyişi, nasıl komisyonlar kurulacağı ve Türkiye’nin karşılığında yükümlülüklerinden bahsediliyor. Bu işin çok hakikaten bence teknik kısmı. Biz sadece bu mutabakat zaptını onaylıyoruz, onaylayacağız. Burada gümrük muafiyetleri var, burada gidenlere vize kolaylıkları var. Daha çok harcamaların nasıl yapılacağına, hangi bütçeden karşılanacağına dair belirli kurallar var ki bu kurallar aşağı yukarı Dünya Bankasının 1946’dan beri uyguladığı ve IMF’nin klasik kuralları. Dolayısıyla bunda çok önemli bir şey yok, yani yeni bir değişiklik yok.

Ama önemli olan, bu toplantıyla ilgili Türkiye’nin yaptığı hazırlıklardır. Bu hazırlıklar sadece fiziki hazırlıklar değil. Tabii İstanbul’da yaşayanlar biliyor. İstanbul’da her yabancı geldiği zaman büyük eziyetler çekiyoruz hep birlikte. Bütün kapıları, duvarları kapatıp vatandaşı sanki bir yerde, hapsediyoruz İstanbul’a. Belki bu hatayı yine yapacağız tekrar. İşte, buna güvenlikçiler karar verecek. Ama bu kadar da körüklememek lazım. Herhâlde bu kadar da vatandaşı sıkmamak lazım. Herkes bu toplantıya karşı değil. Karşı olmadığı gibi de Türkiye’nin dünyada tanınması açısından da çok ciddi bir aşama. Orada tabii, protestolar olacak. O da çok doğal. Yani IMF ve Dünya Bankası zaten kendi hatalarını da yavaş yavaş görüp kendileri düzelmeye çalışan kurumlar hâline geldi. Biz, tabii onları takip etmediğimiz gibi, onları iyi izlemediğimiz gibi, gerçekten, dünyadaki bu değişim için, bu ciddi değişim için ne Türkiye Büyük Millet Meclisinde ne Türkiye’de biz hiçbir şeyden haberdar değiliz gibi davranıyoruz ve basından öğreniyoruz her şeyi maalesef. Hâlbuki bu toplantılara katılıyor ve işin en acı kısmı da bu toplantılara Türkiye Büyük Millet Meclisinden bakan ve bürokrat düzeyinde kimse katılmıyor. Yani esas parayı veren, onaylayan, bütçeyi veren Türkiye Büyük Millet Meclisi, son G-20’ler toplantısında olduğu gibi, bütün o Guvernörler Kurulu toplantılarında olduğu gibi, gerçek, hem yasama hem de denetleme yetkisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin hiçbir temsilcisi bu toplantıların içinde olmuyor, muhalefetiyle iktidarıyla çünkü ben o toplantılara katıldığım zaman bürokrat olarak, bütün dünyanın milletvekillerinin geldiğini çok dikkatli bir biçimde gördüm. Yani ne yapıldığını inceledikleri ortada çünkü başta Amerika Birleşik Devletleri büyük bir kongre ordusuyla gelir bu toplantılara, büyük katılım sağlar. Biz ne bu toplantılar için böyle bir hazırlık yapıp Türkiye Büyük Millet Meclisini haberdar ediyoruz ne de orayla ilgili insan yetiştirmeye çalışıyoruz.

Öyle bir hâle geldi ki dünya, öyle bir yeni değişim var ki dünyada, bu dünyada bu değişimde Türkiye’nin, özellikle bu IMF ve Dünya Bankası, hatta G-20’ler içerisinde önemli pozisyonlar ve yer alması lazım. Yani bundan sonra pekâlâ bir başkan, bir başkan yardımcısı veririz, pekâlâ bu kuruluşların içerisine gireriz. Bir de bir şey söyleyeyim, son kırk yıldır en iyi yararlanan ülkelerden biridir bu fonlardan Türkiye. Çok eleştiri gelmiştir ama o eleştiriler… Eleştirmekle yetmez, siz yerine yenisini koymanız icap eder. Uluslararası sistem ciddi bir sistem, Bretton Woods’tan sonra. Hatta, son G-20’ler toplantısında IMF ve Dünya Bankasının gerçekten çökeceği, biteceği düşünülürken, birdenbire daha yeni ve daha değişik bir görev verildiği görüldü. İşte, o 500 milyar dolar artırılan para verme, ödünç verme yetkisi, 250 milyar dolar arttırılan SDR’larla neredeyse 1,1 trilyon dolara çıktı IMF’nin borç verme kapasitesi. Yani bir yerde, IMF’yi, artık, paranın daha çok bekçisi hâline getirmeye çalıştılar. Hatta geniş biçimde ve uzun uzun bir dünya merkez bankası tartışılmış olmasına rağmen dünya merkez bankası tartışmasının yerine IMF’nin ön plana çıkmasını en azından bütün taraflar -yani G-7’ler başta olmak üzere- daha uygun buldular Londra toplantısında. Niye? Çünkü daha, kurulmuş ve yapısı daha muntazam çalışan bir kuruluş şu ana kadar, ama kendisini değiştirmek zorunda olduğunu bilen kuruluş.

Şimdi, bahsedilen yenilik şu: Acaba -politikaları yanlış olan bütün ülkelerden bahsediyorum, sadece gelişme yolundaki ülkeler değil, yapılarını değiştiren bütün ülkelerden bahsediyoruz- onlara bir sigorta gibi belirli bir kriter mi getirmek lazım? Yani iyi politika uygulayanlara az prim ödemek –aynı, iyi sürücü gibi, otomobil kullanan- veyahut da kötü politika uygulayanların primlerini arttırmak gibi. Yani dünya merkez bankası yerine bir dünya sigorta örgütü hâline getirmeyi bile düşünüyor herkes. Çünkü bu arada da dünyada İkinci Dünya Harbi’nden sonra önemli değişiklikler ekonomide de yer değiştirilmelere neden oldu. Yani, mesela, bir Brezilya şimdi neredeyse Belçika’yla aynı payı alıyor Dünya Bankasında kotaları itibarıyla, hâlbuki Brezilya’nın ne kadar önde olduğu belli. Avrupa tek başına yüzde 30, yani 27’ler Avrupa’sı yüzde 30 pay alıyor, hâlbuki Amerika Birleşik Devletleri yüzde 17 pay alıyor. Ama öyle komik kurallar var ki yüzde 85 çoğunluğu bile bulsanız bir Amerika Birleşik Devletleri’nin vetosu bu kararların geçmemesine neden oluyor. İşte esas değiştirme nedenleri bunlar ama esas burada konuşulacak bunlar. Ama herhâlde bizim Hükûmetimiz bunları hiç orada konuşmak istemiyor, onun için de hiçbirimizi de yanına alıp götürmek istemiyor oralarda belki birkaç söz söyleriz falan diye herhâlde. Şakası bir tarafa ama iş çok ciddi iş. Yeni dünya, yeni bir düzen ve dünya finansmanında… Eğer bu sorunları dünya çözemezse -burada Başkan Obama konuştu- esas çözemezse, başta Başkan Obama’nın hakikaten ciddi tehlikeleri var çünkü dünyada son yılların en önemli krizi ve ekonomik teorinin belki yetmediği yepyeni bir yapılanma gerekiyor yani yeni bir ekonomik yapıya ihtiyaç var dünyada. Bunu da uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla mı yoksa ikili ilişkiler vasıtasıyla mı çözmenin yeni yollarını aramak gerek.

Burada, mesela, benim ilgimi çeken son kararlardaki önemli şeyler var. Şimdi, finansal yapının yerine oturması çok önemli dünyada. Malum, bunda da çok büyük bir gizlilik yok. 62 trilyon dolar dünya gayrisafi yurt içi hasıla toplamı. Siz, onunla 600 trilyon dolarlık bir zenginlik yarattınız ve bunun adı sanal bir zenginlik. Onun için neyi kullandınız? 6 trilyonluk bir depozito gibi bir garantiyi… Bunu kaldıraç gibi kullanıp 600 trilyonluk bir büyüklük yarattınız ve sanal bir dünya harcaması yarattınız. Belki bunu bilerek yaptılar ama bunun bir gün çökeceğini herkes biliyordu. Çöktükten sonra yerine ne konacağını kimse bilmiyor, esas tartışma konumuz o zaten. Ve bu arada, Türkiye, tabii, bilerek veya bilmeyerek, bugüne kadar IMF’yle ilişkileri erteledi “Bugün belki daha çok para alırım.” diye herhâlde. E, öyle görünüyor. IMF’yle bir anlaşmaya otursa daha çok para alacak ama IMF’yle anlaşmaya oturmadan önce yapılması gerekenler vardı ve bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çatısı altında vardı. Altı ay içerisinde, altı aydır bu altyapıyla ilgili yasaları geçirmek lazımdı, Türkiye ekonomisini rayına oturtmak lazımdı ama olmadı onlar. Onun için de, piyasalarda da bir güven yerine gelmesi lazım.

Bugün, bir yabancı bankanın yazdığı bir raporu -yurt dışına- okudum tesadüfen, ilgimi çekti. Orada çok hoş bir cümle var: “Piyasa bunları zaten biliyordu son, dünkü açıklamalardan sonra…” diye bir söz yani ne kadar acı. Yani biz seçimden sonra böyle açıklamalar geleceğini, bir revizyon yapılacağını biliyorduk. Doğru. Burada, bu kürsülerde yüzde 4 büyüme sözü verip sonra bunu inkâr edip -ki, altı ay önceden beri ben bile bu kürsülerde söylüyorum- birdenbire yüzde eksi 3,6 demek belki gerçekçi. İlk defa ayağını yere basmak Hükûmet için, ama geç kalmış olmak demek bu.

Şimdi, 2010 ve 2011 yılındaki projeksiyonları da ben çok yeterli görmüyorum 3,3 ve 4,5 büyüme gibi çünkü gerçekten piyasalar epeyce kısılmış durumda. Mesela cari açığı bu sene 11’de kapatabiliriz ama gayrisafi yurt içi hasılanın içerisinde yüzde 5’e çıkıyor cari açık. Çok tehlikeli bir boyut. Faiz dışı fazlanın da yüzde 1 olması meselesi var. Bu, Hükûmetin dün söylediği sözlerle yüzde 1 olması gereken rakamı 1,5’a çekmek demek faiz dışı fazlayı, 15 milyara daha ihtiyaç var demek, fazlaya ihtiyaç var demek. Bunu nereden almak gerekecek? Bunu… Yine buraya yasa getireceksiniz. Özellikle mahallî konularda finansal yapının yeniden hareketlenmesi için fon bulmak gerekiyor. Üretim ve tüketim hareketliliğini tekrar yaratmak gerekiyor Türkiye’de. Onun için, borç oranının mesela yüzde 43’ten, 43-44’ten –ki geçen sene 40’tı- yüzde 44’lere çekmek bence bir başka zorluğu da beraberinde getirecek. Niye? Fon akışında bizler, kalkınmakta olan ülkeler özellikle, bu piyasada fon akışında sıkıntıya düşeceğiz çünkü fonların yüzde 80’ini maalesef Batılılar daha fazla çekmeye başlayacaklar. Onun için, Türkiye’de faiz de bu konuda yükselebilir ve faizi de Merkez Bankası zorla aşağıya çekiyor. Yapılacak o tabii, başka yapılacak bir şey yok.

Şimdi, niye, tabii, bu, birdenbire dün açıklamalar oldu? Mecburuz onu yapmaya. İşte, IMF’yle konuşuyoruz, özellikle Avrupa Birliğiyle ilgili meşhur raporumuzu, ortaklık öncesi raporlarımızı vermek zorundayız da ondan. Ama Avrupa Birliğiyle ilişkilerimiz de gerçekten –bana sorarsanız- çok, ekonomik açıdan acıklı bir boyutta. Yani ben yarın ortak olacağım oraya, en büyük ortağıyım. En büyük ortağımla ekonomi falan konuşamıyorum. Bütün onlar kapalı, o fasıllar kapalı. Niye o? Siyasete bağlanmış. O zaman nasıl biz ortak olacağız Avrupa Birliğiyle? Yani, şimdi arada eleştiriyoruz, “IMF’ye hayır.” Tamam; “Avrupa Birliği çapası yok.” Tamam, kendi çapamızı kendimiz bulalım, kullanalım. Onu da buradan bulalım, başka çapa yok, Türkiye Büyük Millet Meclisi var, onun çapasıyla hareket etmek lazım herhâlde. Başka yerde yok. Ama bu ekonomi konusunda gerçekten toplumsal bir mutabakata varmak zorundayız. Yoksa, sıkıntı çekeceğiz ve 2009’la 2010 yılında dünyanın zaten sıkıntıları var ciddi biçimde. 2010 yılının Haziran ayından önce Amerika Birleşik Devletleri’nin toparlanması şu anda pratik olarak mümkün görünmüyor. 2011 yılından önce de Avrupa Birliğinin toparlanması mümkün görünmüyor. Bu iki ülkeyi de karşılaştırırsak ki birbirleriyle ticareti çok büyük, bizim de Avrupa Birliğiyle çok büyük. Dolayısıyla bizim üretim safhasına geçmemiz bile, onların eğer üretimleri yetmezse ve onların talepleri artmazsa bize yetmeyecek demek. Bu da 2010 ve 2011 yılını tehlikeli geçirmek demek. Tabii onun için hiç seçimden bahsetmemenizde yarar var. Yani iş ciddi. Hatta, bundan önceki seçimlere de ekonomiyi kurban ettik. Büyük yanlış olduğunu görüyorum. Bugün biraz bir yerden dönmek belki bütün bu konuştuklarımız ama gelecek sene ve 2009 yılının iyi geçmeyeceği belli. Çünkü vergi yasaları, temel vergi yasaları, Türkiye’nin şu andaki en büyük sıkıntısı veya belki de IMF’yle oturup anlaşamadığımız noktada, en önemli noktada vergi var, mali kaynaklarla ilgili yasaların geçirilmesi var. Bu arada ille IMF’yle anlaşın falan da demiyorum, yani kesinlikle. Ama bir şey yapmamız lazım, IMF’yle, IMF’siz, Avrupa Birliği veya değil, ekonomiyle ilgili kendi kendimizi toparlamamız lazım.

Ama, bakın, yerel yönetimlerle ilgili sıkıntılar var. Yerel yönetimlerin bu harcama kalemlerini oturup tekrar yeni baştan düzeltmemiz lazım. Vergi denetlemelerindeki sıkıntıları çözmemiz lazım. Götürü vergiler... Yani vergi sistemi... Bu vergi sistemini, ben hatırlıyorum, Maliye Bakanlığına, Hazineye ilk memur olarak girdiğim zaman herkesin bir tane, cüzdanında veyahut da gözünde, çekmecesinde bir vergi reformu vardı. Ben orada yıllarca çalıştım, herkesin o vergi reformları durdu orada, ama hâlâ 1946-1948’den beri -uzmanlar bana söylesin- Türkiye’de vergi sistemi tam anlamıyla değişmiş değildir. Bunu da oturup düşünmemiz lazım tekrar. Yine burada düşünmemiz lazım ki ikide bir ne IMF’ye gidelim ne şeye gidelim.

Bir de bahane etmeyelim dünyada artık kriz var diye. Çünkü dünyada bu kriz eğer düzelmezse bizim ayakta kalabilmemiz lazım. Gerçekten Türkiye ayakta kalabilirse bu bölgede çok önemli bir yere gelebilir ve bu bölgenin en önemli ülkesi olabilir. Benim gördüğüm kadar Türkiye’de bu potansiyel var. Yani dünyaya akıl verebilecek kadar iyi bir birikim var, hem devlette hem politikada, her yerde, çok değerli, yetişmiş insanımız var. Bunların önünü açmak, uluslararası alana açmak… Gerçekten yararlanmamız lazım bu değerlerden ve bir yere getirmemiz lazım Türkiye’yi.

Son olarak şunu söylemek istiyorum: Bir tek belki olumlu yapılan iş… Hepsi olumsuz değil ama çok belirsiz ve Meclis kürsüsü yerine seçim kürsülerinden açıklanan ekonomik tedbirler var Türkiye’de. O da yazık. Ciddiyeti yok. Yani niye biz başta şu ekonomiyi seçim bahanesi hâline getiriyoruz? Şu şey çok kolay yani “Siz ekonomi yüzünden gittiniz.” demek. O zaman herkes ekonomi yüzünden geldiği gibi gidebilir. Ama bu ekonomi Türkiye'nin meselesi, bu çatı hepimizin başına çökebilir. Bu konuda daha dikkatli davranmanızda yarar var.

Efendim, aslında böyle bir toplantıdan, Türkiye’de olacak böyle bir toplantıdan Türkiye'nin yararlanması ve bir İstanbul deklarasyonuyla hakikaten içine de içeriğine de çok büyük katkıda bulunması gerekiyor; bunun için de çalışma yapmak lazım ve bunun için de başta Hükûmetin herhâlde Türkiye Büyük Millet Meclisini bilgilendirmesi lazım.

Bu duygu ve düşüncelerle, buna olumlu oy kullanacağımızı söyleyerek, partim ve kendim adına saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Melen.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu Guvernörler Kurullarının 2009 Yıllık Toplantıları Münasebetiyle Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu Arasında Düzenlenen Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Doğrusu, IMF deyince, Dünya Bankası toplantıları da deyince hemen aklımıza, 2009 bütçe ve tasarısını görüştüğümüz zaman, henüz görüşme esnasında IMF’nin dayatmaları sonucu 6-7 milyar civarında bir revizyon geçiren bir bütçemiz geliyor. Revizyon geçiren ilk bütçe daha görüşülürken –ama- ilgili bakanlarımızın açıklamaları var, IMF’yle 45 milyar dolarlık yeni bir sözleşme imzalanmasıyla ilgili. Peki, bu 45 milyar dolarlık IMF’yle anlaşma yapıldıktan sonra bunun bütçeye yansıması ne olacak? Yani bütçenin hangi kalemlerinde revizyon olacak? Biz ne yapacağız? Meclisin bu konudaki denetimi nedir? Bu soruların maalesef hiçbirisinin cevabı yok. Yok çünkü müzakere süreçlerine baktığımız zaman ilgili bakanlık Meclisi bilgilendirmiyor, yapılan çalışmalar konusunda Hükûmet muhalefet parti gruplarını da bilgilendirmiyor ve bilgilendirmediği, o imzaladığı sözleşmelerle ilgili zaman zaman “ekonomik önlem” adı altında bazı toplantılar düzenliyor. Aslında, iki yıla yakın küresel krizin etkilerinin doğurduğu bu süreç dikkate alındığı zaman, Türkiye’de küresel krizle ilgili hiçbir önlem paketinin, hiçbir stratejinin, hiçbir ekonomik hedefin olmadığı da ortaya çıkıyor.

Şimdi, iki örgütün 1953 senesinden beri bu yıllık toplantılarını üç yılda bir, bir ülkede yaptığı düşünülecek olursa -184 ülkeyi temsil eden devlet başkanları veya başbakan, bakan düzeyinde önemli kişiler katılıyor. Katılımcı sayısı nereden bakarsak 10 bin civarında- 28 Eylül-8 Ekim 2009 tarihlerinde İstanbul’da bu toplantının yapılacak olması… Aslında şu an itibarıyla Meclis normalde 1 Temmuzda tatile girerse, nisanın ortasındayız, iki buçuk aylık bir süre içinde de küresel krizle ilgili Hükûmetin araştırma önergelerini Meclisin işleme koyması, Meclis denetiminin sağlanması, küresel krizle ilgili Meclisin bir tavrının belirlenmesi mümkün görünmüyor.

Şimdi, 20 Eylül 2006 tarihinde Singapur’da imzalanan bu sözleşmenin imzalandığı tarihler, Türkiye’nin -2006 tarihleri itibarıyla- ekonomik olarak iyi durumda olduğu, likidite bolluğunun olduğu bir döneme denk geliyor. 2006 sonrası dış borçlarda artış, faiz ve enflasyonda artış meydana geliyor.

Şimdi, böyle bir durum karşısında böyle bir sözleşmeyi Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak tartışıyoruz. Sonuçta bu tür teknik sözleşmeler karşısında da genellikle mutabakat olarak birlikte karar verip destek sunuyoruz, bunların çıkmasını sağlıyoruz ama bunun getirisi ne, götürüsü ne, ne yapılabilir, böyle bir toplantıda Meclisin rolü ne olabilir, Bunu konuşamıyoruz.

Şimdi, bu sözleşme bir madde olarak gözükse de aslında o bir maddelik sözleşmenin bir eki protokol var. Şu eki protokole baktığımız zaman yükümlülükler var: İşte, Hükûmetin 26 Eylül 2009’da -açacağı mekân- (a) maddesinde belirtilen mekânlarda 330 büro açması gerekiyor. Yine müşterek sekretaryanın kullanımı için 620 büro -yani bu kapasite olarak- 4 bin adet konaklama için gecelik konaklama imkânı ayarlanması, yine güvenlik, emniyet ve sağlık tedbirlerini ilgili Hükûmetin, Türkiye’nin sağlaması gibi çok, oldukça kapsamlı ekonomik giderleri olan toplantılar ve bu toplantıların benzerleri farklı alanlarda Türkiye’de yapılıyor.

Şimdi, Türkiye’de de Maliye Bakanlığı nezdinde kurulan yönlendirme komitesinin, yani bu şekilde oluşturulmuş olması ve İstanbul Büyükşehir Belediyesinin de bunda katılımı olduğu dikkate alınacak olursa doğrusu burada yer alan bu tür toplantıların İstanbul’un tanıtımı açısından faydalı olacağı, turistik imkân sunacağı, sosyal etkinlikler, hafta sonu gezi ve alışverişlerinden oluşacak harcamalarının büyük bir turizm geliri olacağı konusundaki gerekçe aslında bu toplantıya bakış açımızı da ortaya koyuyor. Yani, biz oraya gelecek olan Dünya Bankasının, Uluslararası Para Fonunun ve 184 ülkenin ekonomistlerinin, bakanlarının katılacağı bir toplantıda G-20 zirvesine katılan bir ülke olarak, o ülkenin büyüklüğüyle ve potansiyeliyle bağlı olarak o ülkenin küresel kriz karşısındaki ekonomik stratejisini ve yeni ekonomi politikasını koyacak bir hedefi oluşturamadan, bizim bu işin ev sahipliği, konaklaması ve turizm gelirleriyle ilgilenmemiz aslında bu olaya bakış açımızı da ortaya koyuyor.

Evet, Keynesçi teorilerden sonra, reel sosyalizmin çöküşü, arkasından kapitalizmin, küresel krizle birlikte -Domino Teorisi gibi- ekonomilerin sarsıntı geçirmesi, ciddi önlemler alınması, paketlerin konulması karşısında Türkiye’nin yeni ekonomi politikası ne olacak? Herhâlde Mecliste bu konuşulmalı, Meclisin asli görevi bu. Hükûmetin bundan faydalanması gerek, Hükûmetin Meclisi bilgilendirmesi gerekir ama anlaşılan o ki IMF’den 45 milyar dolarlık bir imza alınınca, idare ettik, bu dönemi de atlattık.

Şimdi, seçimi geride bıraktık, seçim kaygısı da yok, iki yıla kadar da normal seçimlere bir süre var. Peki, böyle bir durum varken, küresel krizin etkilerinden Türkiye’nin korunması için şimdiden, Mecliste, verdiğimiz araştırma önergelerinin ele alınması, küresel krizin bütün boyutlarıyla kurulacak bir komisyon tarafından araştırılması, sivil toplumun, ekonomistlerin, akademisyenlerin bilgilerine başvurulması; Türkiye’nin bir dünya görüşü sahibi olması, Türkiye’nin kendi sanayisini, finans sektörünü, tarımını, tarım endüstrisini, geleceğini, enerji politikalarını bütünüyle bir masaya yatırıp bir öngörü sahibi olarak bu toplantıya yeni bir tez ile katılması mümkün değil mi? Mümkün, potansiyel var ama bu kötü yönetim anlayışıyla bu öngörü de olmayınca böyle bir hazırlık da olması mümkün değil ve böylesi toplantıların, maalesef, mutat toplantılara dönüşmesi sonucunu doğuruyor.

Şimdi, bu sözleşmeyi imzaladığımız zaman… 10 bine yakın insan gelecek ve bu 10 bine yakın insanla ilgili, ulusal yargı, bağımsız yargının da birtakım yetkilerinden feragat edilmesi, güvenliğinden feragat edilmesi, örneğin, buraya katılacak memurların, çalışanların gözaltına alınmaması veya tutuklama muafiyetinin tanınması gibi hükümler de getiriyoruz bu sözleşmeyi onayladığımız zaman.

Yine, kuruluşların eşya ve varlıklarına el konulma, istimlak ve müsadereden muafiyet tanınmasını da getireceğiz yani bu yüz seksen dört ülkeden gelecek olan… Peki, bu tür bir muafiyet, kafanızda şu soruyu hiç canlandırmıyor mu: 10 bin kişi çalışanıyla yüz seksen dört ülkeden geldiği zaman, onun valizini, bavulunu inceleme, denetleme yetkiniz olmadığı zaman, o bavullardan ülke güvenliğine veya ülkenin menfaatine aykırı olabilecek birtakım şeylerin de geçebileceği ihtimali hiç yok mudur? Yani buna, gerçekten bu matbu sözleşmelere baktığımız zaman… Anayasa’nın 90’ıncı maddesi de çok açık, diyor ki: Uluslararası sözleşmeler, iç hukukta kanun hükmündedir ve kanunlardan öncelikli olarak uygulanır. Böyle, sıkıntıları da içeren bu tür sözleşmeleri imzaladığımız zaman mutabakat zaptıyla, muafiyetlerin matbu olduğu söylense dahi, Amerika’ya yapılacak bir toplantıya giden bir memurumuzun onların gelen bir memuru kadar elini kolunu sallayarak gidemeyeceğini hepimiz biliyoruz. Peki, aynı uygulama, bir Amerikan vatandaşı veya Afrika ülkesi vatandaşı veya Türkiye vatandaşı açısından eşit mi? Asya ülkesi… Evet, buna bakarsanız, sözleşmeye göre eşittir. Peki, fiiliyatta, pratikte böyle midir? Değildir. Geçenlerde Almanya’da Yeşiller Partisi Başkanının, nasıl bir saat, Amerika’da, bir havaalanında alıkonulduğunu hepimiz biliyoruz -Alman vatandaşı, Türk asıllı olsa bile- Cem Özdemir’in nasıl alıkonulduğunu biliyoruz.

Yani burada teknik ama çok dikkat edilmesi gereken birçok konu kafaya takılıyor. Bunu, böyle bir toplantıyı maalesef elverişsiz bir ortamda yapacağız. Sanıyorum, bu 45 milyar dolar IMF’yle yapılacak, imzalanacak sözleşmenin takriben iki yıllık olacağı öngörüsü var. İki yıl olacağına göre, bu toplantı da önümüzdeki sonbaharda yapılacağına göre, Hükûmetin bu 45 milyar doların metni konusunda Meclise bir bilgilendirme yapması etik açıdan, siyasi sorumluluk açısından çok gereklidir diye düşünüyoruz.

Şimdi bu konuları niye açma gereğini duyduk, niye konuşma gereğini duyduk? Uzun bir süredir, Mecliste ülkenin gerçek sorunlarını konuşamaz duruma geldik. Ülkenin gerçek sorunlarını konuşamaz duruma gelince… Genelde de Başbakan Meclise pek fazla uğramıyor, ana muhalefet parti lideri de uğramıyor. Obama gelince, bir bakıyoruz, liderleri Mecliste görebiliyoruz veya Mecliste bir doluluk oluyor. Obama geliyor, Meclis kürsüsünden Türkiye'nin sorunlarıyla ilgili, ötelediğimiz, ertelediğimiz sorunlarla ilgili konuşmalar yapıyor. Yine, siyaset kurumunun yapması gereken bazı konuşmalar var. Siyaset kurumu… Örneğin otuz yıllık çatışma sürecini nasıl sona erdirebiliriz, nasıl bu ülkede bir barış ortamı sağlayabiliriz, nasıl bir Anayasa reformu yapabiliriz, nasıl bir seçim sistemini, demokratik bir seçimi, halkın özgür iradesinin sandığa yansımasını sağlayabiliriz -yani bu hayati konularda- küresel kriz karşısında nasıl önlemler alabiliriz, işsizliğe karşı ne tür sigortalar sağlanabilir? Bunları konuşamıyoruz. Konuşamadığımız bu ülkede, bugün 14 Nisan 2009, Genelkurmay Başkanı Sayın Orgeneral İlker Başbuğ bütün basını toplamıştı, kendisi Türkiye'nin siyasetiyle ilgili konuşuyordu. Aslında, siyaset kurumunun acizliğini gösteriyor bu, siyaset kurumunun sorunları çözemeyiş noktasını gösteriyor, siyaset kurumunun seyirci kaldığı bir manzarayı ortaya koyuyor. Eğer asker-sivil ilişkilerinde siyaset kurumu, partiler gerçek rolünü oynamadığı zaman bu tür tahlillerin yapılması da kaçınılmaz oluyor. Bence burada, başta iktidar ve ana muhalefet partisinin son derece ülkenin gerçek sorunları karşısındaki duyarsızlığının getirdiği bir zaman kaybıyla karşı karşıyayız.

Şimdi, burada, Mecliste, Türkiye’yi sarsan olaylar oluyor, konuşamıyoruz. Her gün bir Ergenekon operasyonu oluyor, bitiyor. Kanal değiştiriliyor, bakıyorsunuz, gündemi, ekranlar ikinci kanalı Genelkurmay Başkanlığına çeviriyor. Bakıyorsunuz, tam da arkasından Demokratik Toplum Partisinin genel merkez yöneticileri içinde olmak üzere, genel başkan yardımcıları ve yerel yönetim yöneticilerine karşı bir operasyon başlatıyor Hükûmet. Niye bugünü bekledin kardeşim? “İki yıl önce” diyorsun. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı iki yıldır izlemeye almış. İzlemeye iki yıldır aldıysa, iki yıldır takip ediyorsa iki yıldır Demokratik Toplum Partisi üç tane kongre geçirdi, üç defa yönetimini yeniledi. Niye bugün, 29 Mart seçimlerinin ardından böyle bir operasyon ihtiyacı duyuyorsunuz? Yani bunu Hükûmet “Konuşamıyoruz efendim, yargının işi...” Yargının işi ise… Bunun planlanması, aynı anda on dört ilde partinin yetkililerine aynı anda operasyon yapılması yargının işi olamaz, bu, güvenlik güçlerinin işidir. Eğer bir gün önce bilmem A masası üniversitelere baskındayken B masası aynı anda Demokratik Toplum Partisinin on dört ildeki, aynı anda, 04.00’te evlerindeyse burada oturup düşünmek lazım. Bu ülkeyi kim dizayn ediyor? Bu ülkenin geleceğini, siyasetini kim dizayn ediyor? Şimdi, 29 Martta seçimleri kaybedeceksiniz doğu ve güneydoğuda. Valileriniz elinizden geldiği kadar makarna, beyaz eşya dağıtacak; polisi, askeriyle bütün devletin gücünü kullanacaksınız, seçimleri kaybedeceksiniz, arkasından hazmedemeyeceksiniz, operasyon başlatacaksınız. Bu ülkeye bu barış getirir mi? Bu toplumu germeden, bu toplumun sorunlarını konuşmak için Meclise geldik, konuşalım diye geldik. Evet, konuşamıyoruz çünkü sandıktan çıkmanın da bir anlamı kalmıyor. 22 Temmuz seçimlerinde sandıktan çıktık, seçildik, geldik, Başbakan elimizi tutmadı. Ama Sayın Obama geliyor, muhalefet liderleriyle görüşürken Sayın Ahmet Türk’le de görüşüyor. 29 Martta ikinci bir sandık kuruldu, o sandığa da gittik, bu sefer sandıktan da ezici bir çoğunlukla çıktık. Evet, her politika gibi, nasıl ki CHP, MHP, doğu, güneydoğuda oylarını artıramamışsa belki biz de batıda niye oylarımızı artıramıyoruz diye kafamızda, toplantılar yaptık. Mersin’de Akdeniz’i aldık, Aydın’da iki beldeyi aldık, Konya’da aldık ama oturup düşünüyoruz, günlerdir toplantılar yapıyorduk ve Türkiye'nin genel sorunları içinde batıda, Marmara’da, Trakya’da, Ege’de daha çok Türkiye'nin, ülkenin politikalarını nasıl geliştiririz diye biz bir konferans çabası içine giriyoruz.

Silahlar temelli sussun, silah bir hak arama aracı olmaktan çıksın, silah gündeminden düşsün Türkiye'nin. Otuz yıldır süren bu anlamsız savaşta her ölen gencin bir annesi, bir babası, bir kardeşi, bir akrabası var. Her gün operasyonların sonucunda şu veya bu şekilde insanlar acılar yaşıyor ve analar ağlıyor. Bunu nasıl çözeriz, sonlandırırız? Bugün siyaset kurumunun en önemli sorunlarından birisi bu.

Biz konferans çabaları içindeyken ve çatışmasızlık süreci, silah kullanılmaması süreciyle ilgili 1 Hazirana kadar kararların açıklandığı bir günde, birdenbire, Türkiye'nin dört bir yanında DTP’ye operasyon. Bu operasyon, Türkiye'nin barışına katkı sunmaz arkadaşlar. Gerçekten, hepimizin vicdanen sorumlu olarak oturup konuşmamız gerekiyor. Bunu konuşmak zorundayız. DTP’yi baskı altına almak, yöneticilerini içeri almak eğer sonuç alıcı olsaydı, bugüne kadar olurdu.

Bakın, Adalet Bakanlığının benim soruma verdiği resmî cevap: 30 bin tane soruşturma açılmış parti üyelerimize ve sırf açıklama. Eylemden değil veya silahlı eylemlilikten değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.

Şimdi, bu operasyonlar kamu vicdanında şunu doğuracaktır: Seçim sonucuna tahammülsüzlük, barışı istememe. Bu çok tehlikeli bir yaklaşımdır. Barış ortamını dinamitlemek, barış umutlarını tehlikeye sokmak, gerilim yaratmak, gerginlik yaratmak Türkiye'nin geleceği olamaz.

Hepimiz bu ülkenin birliği, bütünlüğü içinde bu sorunları çözmekle sorumlu milletvekilleriyiz. Ben bu sürecin, özellikle nisan-mayıs aylarının, haziran ayının, barışçıl çözüm için siyasi ve diplomatik çabaların çok çok önemli olduğunu hatırlatmak istiyorum ve bütün partileri bu konuda duyarlı olmaya çağırıyorum. Biz bu baskılar karşısında geçmişte olduğu gibi yılmadık, bugün de yılmayacağız ve gerçekten barış iddiamızı ve umudumuzu da sürdüreceğiz.

Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlarken bu sözleşmeye oy vereceğimizi de belirtmek istiyorum.

Teşekkür ederim. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Şahısları adına ilk söz Balıkesir Milletvekili Sayın Hüseyin Pazarcı’ya aittir.

Buyurun Sayın Pazarcı, süreniz on dakika.

HÜSEYİN PAZARCI (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Sol Parti ve şahsım adına Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu Arasında Düzenlenen Mutabakat Zaptının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sözü geçen bu Mutabakat Zaptı işin ekonomik değerlendirmesi. Dünya Bankası veya Uluslararası Para Fonu’yla Türkiye'nin ekonomik ilişkileri itibarıyla birtakım beklentilerin olması doğaldır, normaldir. Bunun gereğini de Hükûmetimizin yapacağını umut ediyoruz. Ama benden önceki bazı konuşmacı arkadaşlar ekonomik açıdan bazı soruları da, sorunları da dile getirdiler.

Bununla birlikte söz konusu Mutabakat Zaptı’nın Türkiye’ye birtakım getirileri olduğu ve en azından Türkiye’de yapılmasının Türkiye'nin tanıtımı veyahut da bazı ekonomik kazançlar temini bakımından da doğru olduğu şeklinde değerlendiriyorum. Ancak bu Mutabakat Zaptı hukuki açıdan, teknik hukuki açıdan birtakım kusurlara sahip. Örneğin, bunlardan bir tanesi, işin esasına ilişkin olarak muafiyetlerle ilgili olan maddeyle ilişkili. 3’üncü maddenin (a) fıkrasının 2’nci bendinde “Hükümet, Guvernörlerin, İcra Direktörlerinin, Vekillerin, komite üyelerinin, temsilcilerin, yukarıda anılan kişilerin danışmanlarının -altını çiziyorum- ve Kuruluşların memurlarının ve çalışanlarının, -“çalışanlarının” da altını çiziyorum- Türkiye toprakları içinde ve üzerinde, tutuklanma veya gözaltına alınmaktan ve şahsi bagajlarına el konulmasından muaf olacaklarını kabul etmektedir.” deniliyor.

Şimdi, bu “muafiyet” denilen -bugün “dokunulmazlık” diyoruz daha zi-yade- konuda, bir uluslararası kuruluşun memurlarına, temsilcilerine, danışmanlarına -o temsilcilerinin danışmanlarına- ve hatta bütün öteki çalışan-larına biz bu Mutabakat Zaptı’yla muafiyet tanıyoruz. Bu muafiyeti tanıma konusunda hemen şunu belirtmem gerekiyor ki uluslararası uygulamada ge-nellikle, aksini istenirse yapılır ama genellikle dikkat edilen bir unsur vardır: Eğer bir uluslararası örgüt temsilcileri veyahut da memurları ile ilgili bir mu-afiyet söz konusuysa o zaman genellikle görevleriyle ilgili olma koşulu aranır. Görevlerinin dışında bu kişilerin kalkıp eğlence için, gezmek için yaptık-ları birtakım eylemlerde, o vesileyle Türkiye’de bulunduklarında bunların muafiyetten yararlanması uluslararası uygulamada pek rastlanan  bir olay değildir. Eğer bana inanmıyorsanız bakın, uluslararası örgütlerle, Türkiye’deki temsilcilikleriyle ilgili olanlarında dahi nasıl görevle ilgili bu muafiyetin sınırlı tutulduğunu genelde göreceksiniz.

Şimdi, dolayısıyla 10 bin kişiden fazla bir insanın İstanbul’da bulunması ve 28 Eylülden 8 Ekime kadar İstanbul’da yaşamasının ortaya çıkarabileceği birtakım sorunlar olması olasılığı vardır. İnşallah olmaz, temennimiz bu değil ama böyle birtakım hukuka, yasalara aykırı eylemlerle karşılaşılırsa o zaman işte siz bu muafiyeti çok fazla geniş tutmuş konumunda kalacaksınız.

İkincisi: Bu dokunulmazlıklar, en fazla “diplomasi temsilcisi” dediğimiz diplomatik statüden yararlanan kişilere tanınır ve dolayısıyla devletini temsil etme olanağına sahip kişiler için onların görevlerinde herhangi bir engel çıkarılmasın diye tanınan bir haktır kendilerine. Yoksa keyfî, her istediklerini yapabilmeleri için bu öngörülen bir mekanizma değildir. Oysa bu Mutabakat Zaptı’nda danışmanlara da temsil yetkileri yoktur -o kişilerin danışmanı sıfatını taşırlar- hatta bütün çalışanların -yani bunlar getir götür işlerini yapan kişiler de olabilir- temsille ilgileri, ilişkileri yoktur ve diplomasi temsilciliklerinde büyükelçiliklerle ilgili olarak büyükelçiler ve diğer diplomatik kadroya tam anlamıyla dokunulmazlık tanınır ama onun ötesinde, giderek temsil görevi olmayan kişiler bakımından bu sınırlanır. Getir götür işiyle ilgili olan kişilere de diplomatik dokunulmazlık tanınması gibi bir şey yoktur.

Şimdi, burada çok geniş, bize gelebilsin diye belki çok geniş bir haklar, muafiyetler, dokunulmazlıklar tanınması yoluna gidilmiş ve bunun umut edelim ki o on gün içinde on binlerce kişinin Türkiye’de hukuki sorunlar doğurmamasına.

Ayrıca, bir başka olay, bu maddede kabul edilen şey: Bu kişilerin tutuklanma veya gözaltına alınması ve şahsi bagajlarına el konulması öngörülmüş. Şimdi, tutuklanma ve gözaltına alınma dokunulmazlığı “kişi dokunulmazlığı” adı altında geçer uluslararası hukukta. Bunun dışında bir de yargı dokunulmazlığı vardır. Kişileri tutuklama, gözaltına almadan da yargılayabilirsiniz gerekirse. Onların üstünde baskı uygulamayınız diye bu kişi dokunulmazlığı, muafiyeti öngörülür.

Şimdi, bu konularla ilgili olarak kişi dokunulmazlığına ilişkin bazı muafiyetler, dokunulmazlıklar öngörülmüş ama yargı dokunulmazlığından tek söz edilmemiş. Bu veriler çerçevesinde, bizim yargı organlarımızın, tutuklamadan, gözaltına almadan, suç işleyen bir yabancı kişinin -bu kuruluş temsilcileri vesaire konumunda- yargılanması olasılığı vardır ki görevleriyle ilgili olma unsuru konulsaydı, onların görevleri babında yargılanamaması gerekecekti, temsil niteliği taşıyanlar bakımından.

Şimdi, dolayısıyla böyle esasa ilişkin birçok kusur işlenmiş. Bunu, Hazine Müsteşarlığı yapmış. Teknik elemanları her şeyi bilemeyebilir ama o zaman bir bilene sormaları, Dışişleri Bakanlığına sormaları, Dışişleri Bakanlığının da hukuk müşavirliğine bunları iyice inceletmesi gerekir. Aksi takdirde, biz tam ne yaptığımızı bilemiyoruz. Şimdi bu hükümler karşısında bizim güvenlik görevlilerimizin hangi tutumu alacağı meçhuldür, eğer açıklaması, ayrıntılı bilgilendirilmesi yapılmazsa. Yargı organlarımız bakımından da yargıçlarımız karar verecektir, ama böyle sorunlar var.

Bunun dışında, bizim son yıllardaki antlaşmalarda çok olan bir unsur var, Meclisten geçip geçmeme konusuyla ilgili. Önümüze bundan sonra gelecek bazı antlaşmalarda da var. Konum direkt o olmadığı için ona değinmiyorum ama “İmzalanmayla yürürlüğe girer.” deniliyor örneğin. Anayasa’mız buna izin vermiyor, Anayasa’ya aykırıdır bu. Burada da yine buna benzer bir anlayışla hareket edilmiş, denilmiş ki: “Kuruluşlar ve Hükümet  işbu Mutabakat Zabt’ına ilişkin herhangi bir değişiklik teklifinin mümkün olan en erken zamanda verilmesini, Toplantıların sorunsuz bir şekilde yürütülmesi bakımından gerekli görür.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HÜSEYİN PAZARCI (Devamla) – Anladığım kadarıyla anlayış şu ki bu, Meclisten geçtikten sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesiyle kabul edildikten sonra 2-3 memur “İşin şu yanı uygun değil, bu yanı uygun değil.” şeklindeki bir anlayışla hareket edip bunu değiştirebileceklerini zannediyorlar ki böyle bir hüküm koymuşlar. Yapılacak her türlü değişiklik, bu Meclisten bu geçtikten sonra buradan yine geçmek zorundadır, bunu da hatırlatmak isterim. Devletimizin, lütfen, bu konularda çok daha ciddi olmasını, ülkemizin genel yararı bakımından gerekli olduğunu hepinize saygılarımla ifade etmek isterim.

İyi günler. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Pazarcı.

İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan.

Buyurun Sayın Oyan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

OĞUZ OYAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; efendim biz İstanbul’da toplanması öngörülen Dünya Bankası ve IMF guvernörler kurulları toplantılarına karşı değiliz, biz IMF ve Dünya Bankasının politikalarının içeriğine karşıyız.

Şimdi, biliyorsunuz, bu kurullar, bu uluslararası finans kuruluşları Bretton Woods kuruluşlarıdır. Bütün bir son altmış yılın aşağı yukarı şekillenmesinde önemli rolleri olmuştur ve esas itibarıyla da gelişmiş ülkelerin politikalarının dünya çapında geçerli olması için çaba göstermiş kuruluşlardır, yani onların hâkim olduğu, başta Amerika olmak üzere hâkim olduğu ve dünya ekonomisine yön veren kuruluşlar. 1980 sonrasında biliyorsunuz üçüncü küreselleşme dalgası gündeme geldiğinde bu kuruluşların yeniden bu görevi bu defa daha içe kapalı ekonomik birimleri dışa açmak, ama sadece bunların ticaret itibarıyla, ekonomileri itibarıyla değil, giderek 1990’larda uluslararası finans alanına girmeleri, yani mali liberalizasyon üzerinden dünyaya açılmalarını sağlamak oldu. Şunu belki söyleyebiliriz: Henüz kendi iç sanayileşmelerini tamamlamamış, dolayısıyla uluslararası rekabete açılma yapılarını oluşturmamış ülkeler -bu arada Türkiye- bu uluslararası rekabete erkenden açılmışlardır. Bu tür açılmaları yapmayan, örneğin Çin ve Hindistan gibi yani kendi iç yapılarını, teknolojilerini üreten, sanayideki bütün organik yatay ve dikey bileşenlerini harekete geçiren ülkeler gibi örnekler, bu programlara, bu dışa açılma programlarına çok daha sonradan, 1990’ların ortalarından itibaren ve kendi yapılarını güçlendirdikten sonra girmişler ve bugün o ülkeler mevcut krizden de çok daha az etkileniyorlar. Hem çok başarılı büyüme hikâyeleri var onların gerisinde, bizde olduğundan çok daha başarılı hem  de bugün mevcut krize çok daha dirençli durumda olabiliyorlar.

Aslında, özetle, IMF Dünya Bankası politikanın… Ki bunlar ikiz kardeştir, birincisi IMF istikrar programlarını, Dünya Bankası yapısal uyum politikalarını, yapısal dönüşümleri gerçekleştirirler. Aslında bu politikaların iflasının yaşandığı bir dönemdeyiz ve üstelik bu kuruluşlar, örneğin IMF’yi alın, 2008 yılına geldiğimizde, IMF’nin elle tutulur tek önemli müşterisi durumda olan ülke Türkiye’ydi. Elinde başka ülke kalmamıştı, ufak tefek ülkeleri saymazsanız, hepsini toplasanız Türkiye kadar etmiyor. Yani bir tek Türkiye kalmış ellerinde. Şimdi, birazdan değineceğim, G-20’yle bunların rolleri yeniden cilalanıyor.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye meselesine bakarsak, Türkiye, son 60 yılın yarısından fazlasını IMF altında geçirdi. Son 30 yıla bakın, 1980 sonrasına bakın, 30 yılın 20 yılını IMF altında geçirdi. Son 10 yıla, 11 yıla bakın, 1998-2009, 11 yılın 10 yılını IMF altında geçirdi. AKP dönemine bakın, 6,5 yılının 5,5 yılını IMF altında geçirdi. İnanılmaz oranlardır bunlar. Yani Türkiye’yi IMF’siz yönetemeyen iktidarlar.

1998 sonrası çok özel programlardır. 98 sonrasındaki olayı şöyle özetleyebiliriz: “Farklı hükûmetler, tek program.” Hükûmetler değişir, IMF programı değişmez, Dünya Bankası programı değişmez. Dolayısıyla, eğer bu bir mali tutsaklık değilse, eğer bu bir mali ve ekonomik bağımlılık ilişkisi değilse nedir?

Değerli arkadaşlarım, IMF’nin görünmez elinin burada, bütçenin son görüşme gününde de nasıl, IMF’siz olduğumuz bir dönemde dahi -biliyorsunuz mayısta IMF anlaşması bitti, hâlâ yenilenmedi, bir yıl kadar zaman, ama- aralık ayının son günlerinde burada IMF’nin görünmez elinin nasıl müdahale ettiğini, bütçede kamu yatırımlarını, tüm cari harcamaları ama aynı zamanda tarım ödeneklerini nasıl yüzde 10 oranında daralttığını, yani bu politikaların aslında nasıl bir çifte standardı oluşturduğu dünya açısından, burada herhâlde tekrarlamaya gerek yok, ama sizler bunlara el kaldırdınız ve aslında IMF’siz IMF dönemini yaşıyoruz son bir yıldır. Dün açıklanan rakamlar da aslında IMF’siz yine IMF programları olarak tarihte yerini alacak.

Şimdi şunu sormak lazım: On yıldır IMF kıskacı altındayız. Peki, bu programlar başarılı oldu mu? Bu soru önemli. Başarılı oldu mu? Yani biz geçen yılın mayıs ayında bu programdan çıktığımızda, sorunlarının büyük ölçüde geride kaldığı bir ülke manzarasında mıydık? Hayır.

Bakınız, iç ve dış açıkları süren bir ülke konumundaydık ve çok yüksek dış açıklar veren bir ülke konumundaydık. Bu iç ve dış açığı birlikte yaşayan az sayıda dünya ülkesinden biriydik, çok yüksek dış borç biriktirmiş bir ülkeydik ve giderek özel sektörün dış borçları üzerinden yeni tehdit alanları oluşmaya başlamıştı. Çok yüksek iç borç biriktirmiş bir ülkeydik. Kriz olmasaydı muhtemelen enflasyon çift hanelerde daha yukarılara çıkacak bir durumdaydı, yani ana amaç o gözüküyor. Yüksek faiz düşük kur kıskacı altında biz uluslararası sermayeye çok yüksek getiriler ödeyen yoksul bir ülke konumundaydık, yani sürekli dışa kanayan ve yabancı sermaye, borsada, 2007’de yüzde 60’a varan getiri sağlayan bir ülke konumundaydık. Bununla övünebilir misiniz? Yükselen piyasalar diye onlar bize pek övünüyorlar, çünkü çok büyük rantlar sağlıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu programda A’dan Z’ye değiştirilen bir sektör var, adına “tarım” diyoruz. Tarım sektörünü, Dünya Bankası, Tarımda Reform Uygulama Programı’yla, TRUP denilen uygulama programıyla A’dan Z’ye dönüştürmüştür. 2000 yılında başlamıştır ve bugün semeresini görüyoruz. AKP’nin son altı yılının dört yılında Türkiye tarım ürünleri dış ticaretinde net ithalatçı olmuştur. Hatta altı yılın tümünü toplayın, pozitif ve negatif bakiyeleri toplayın, altı yılın tümünde, tarım dış ticaretinde negatif bakiye veriyoruz. Bu mudur övünülecek başarı?

Tarım çökmüştür değerli arkadaşlarım. Tarımda 2,5 milyon civarında iş gücü kaybı var. 8 milyonlardan 5,5 milyonlara geriledi. Tarımsal millî gelire bakın, tarımın millî gelire katkısına, yani yüzde 12’lerden yüzde 7,5’lara geldik, daha da inecek.

Şimdi, böyle bir manzara. Böyle bir manzarada tarım satış kooperatiflerinin durumu malum, kapanıyor, kapanacak falan. Yani tarımda örgütlenmeyi bitirdik. Ee, daha ne olsun?

Böylece tabii biz, yabancı ürünlere, özellikle gelişmiş ülkelerin tarım ürünlerine, gıda sanayisine çok büyük bir pazar alanı olarak ekonomimizi, tarımımızı dönüştürmüş bulunuyoruz.

Türkiye bu dönemde sanayi ve teknolojide bir atılım mı yaptı? Hayır. Türkiye bu dönemde ithalata bağımlı bir sanayi ve ithalata bağımlı bir ihracat yapısıyla çıktı.

Dolayısıyla, bu dönemin tümü başarısızdır ve bu başarısızlıkta sizin en büyük rolünüz var. Üstelik rolünüzün bir önemi de şurada: 2002’de daha “Biz bu politikaları sürdürmeyeceğiz.” diyerek iktidara gelmiştiniz, sürdürüyorsunuz ve bu bir ay içinde en fazla da yeniden bir IMF programıyla bunları dönem sonunuza kadar da sürdürmeye devam edeceksiniz. Çok yazıktır.

Değerli arkadaşlarım, G-20 toplantısından IMF çıktı, Dünya Bankası çıktı. Aslında G-20 diye yapılan toplantı G-7’leri, yani gelişmiş, hegemon dünya bloğunun diğer ülkelere yeni ekonomik politikaları dayatma forumu olarak, yani daha kavgasız, gürültüsüz kabul ettirme forumu olarak düşünülebilir.

Niye peki IMF, Dünya Bankası aracılığıyla da doğrudan kendileri değil? Yani, kestaneleri ateşten çekmek için herhâlde elinizle almazsınız, değil mi? Bir maşaya ihtiyacınız olur. Üstelik bu kuruluşlar “Tarafsız, bütün ülkelerin katılımıyla hareket eden” falan yaftası altında daha kolayca yeni bağımlılık politikaları oluşturabilirler ve bu ülkeleri antirefah politikalara razı edebilirler, daraltıcı politikalara razı edebilirler.

Niçin daraltıcı politikalar? IMF’nin çifte standardına bakın. İzlanda gibi çok daha büyük ekonomik kriz yaşayan bir ekonomide daraltıcı değil, genişletici politikaya “evet” diyor. Niye? İzlanda çünkü gelişmiş ülkeler dünyasının bir küçük üyesi, onu kolluyorlar. Genişletici politika ama Türkiye, Macaristan, Ukrayna, bütün bunlara daraltıcı politikalar. Hâlbuki gelişmiş ülkelere bakın; kamu yatırımlarını artırıyorlar, bütün bir ekonomiyi genişletmek için özel yatırımlara vesaireye destekler veriyorlar. Bize diyorlar ki: “Sakın ha, cıs!” Neden? Çünkü sen dış borçlarını tıkır tıkır ödemek için bütçede fazla vermeye devam etmelisin, bütçe harcamalarını kısmalısın ve böylece dünyada bir dış borç krizi olmamalı bu ortamda, mevcut krize bir de böyle bir dış borç krizi eklenmemeli. Keza, sakın, sermaye hareketlerine sınır koymaya kalkma. Sermaye hareketlerine sınır koyarsan olmaz; o zaman bizim rolümüz kalmaz, gelişmiş ülkeler açısından büyük alan kayıpları olur.

Değerli arkadaşlarım, şimdi dünkü ekonomik programa da bir iki şey söyleyeyim. Açıklanan bu programda ne yazık ki kamu yatırımları yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

OĞUZ OYAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Özel yatırımların yüzde 13 küsur gerileyeceği bir ortamda kamu yatırımı yok. İktidar bu yılın ilk birkaç ayında elindeki kamu kaynaklarını seçim harcamaları için çarçur etti. Kamu yatırımıdır esas, bütün diğer harcamaları tutup kamu yatırımı yapmak lazım. Kamu yatırımını zaten piyasaya ihale vererek yapacaksınız yani sonuçta özel sektör gelip yapacak bunları. Siz ödeneği koyun ve özel sektör yatırımlarını, bu şeyi sonuçta teşvik etmiş olacaksınız bu araçla da. Kaldı ki özel sektör yatırımlarını teşvik etmenin başka yolları da vardır, buna giremeyeceğim ama değerli arkadaşlarım, bu açıklanan programda 2011 yılında dahi 2008’in dış ticaret büyüklüğüne gelemediğimizi görüyoruz. Yani bundan daha kötüsü 2011’de, 2008’e millî gelirin de ulaşamayacağı kanısındayım. Vergi artışı sinyalleri getiriyorsunuz. İlaç ve tedavi giderlerini azaltacak yeni sosyal harcama kısıtlamaları getiriyorsunuz. Bu program bu millete yeni bir refah kaybı anlamındadır. Bu programdan vazgeçmelisiniz, IMF’den vazgeçmelisiniz.

Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Oyan.

Tasarı üzerinde soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Öztürk…

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana aracılığınızla sormak istiyorum: Anlaşmanın “Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine Düşen Yükümlülükler” bölümünün (c) paragrafının 4 numaralı alt paragrafında Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin Banka ve Fon’a iletişim imkânlarını ücretsiz sağlaması öngörülmektedir. Sayın Bakan, bu yükümlülüğümüz bu alandaki uluslararası teamüllere uygun mudur? Yabancılarla yürütülen bazı projelerde, proje için çekilen tek sayfa fotokopinin dahi ücretinin Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinden talep edildiğine tanıklık ettiğim için bu soruyu sorma ihtiyacı duydum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ben de aracılığınızla Sayın Bakana ve Hükûmete, IMF’le ilişkiler hususunda bir soru yöneltmek istiyorum: Sayın Başbakanın, IMF’le anlaşma yapılmaması gerektiğini tespit eden bir konuşması vardı, bundan üç dört ay önce. Peki, durumda bu kadar kötü bir gelişme mi oldu ki kendileri tekrar IMF’le anlaşma ihtiyacı duydular? Bir.

İkincisi: IMF, ülkeler ödeme sıkıntısı içerisinde oldukları zaman o ülkelerin ödemelerini düzenlemeye gelen bir kuruluştur. Şu anda deflasyonist bir sürece girmiş Türkiye ekonomisinin sadece dış ödemelere odaklandırılması, dış ödemelerinin düzene alınması iç piyasada daha fazla daraltma yaparak Türkiye’yi daha büyük bir deflasyonist sürece sokmayacak mıdır?

Diğer bir sorum da: IMF’siz devleti yönetemeyecekler mi? Devlet yönetmeyi, sürekli IMF desteği… Çünkü devlet yönetmek ekonomi idaresini gerektirir. Ekonomiyi idare etmekten acizler mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa)- Efendim, özellikle ikinci soruyla ilgili -Sayın Milletvekilimizin sorusundan öyle tahmin ediyorum- yanlış bir anlaşılma var. “IMF’le anlaşma yapmayacağız.” diye bir ifade Sayın Başbakan tarafından kullanılmamıştır. Ülkenin menfaatleri neyi gerektiriyorsa o çerçevede bir yol izleneceği, her defasında gerek bakan arkadaşlarımız tarafından gerek Sayın Başbakan tarafından ifade edilmiştir.

IMF’siz yönetim… Dediğimiz gibi, menfaatlerimiz IMF’siz yönetimi gerekli kılıyorsa IMF’siz yönetim de sağlanabilir, yürütülebilir; menfaatlerimiz IMF’yle birlikte yürümemizi gerektiriyorsa IMF’yle de ortağı olduğumuz IMF’yle de bu çalışmaları sürdürebiliriz.

Birinci soruyla ilgili de cevabı yazılı vereceğimi ifade ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

DÜNYA BANKASI GRUBU VE ULUSLARARASI PARA FONU GUVERNÖRLER KURULLARININ 2009 YILLIK TOPLANTILARI MÜNASABETİYLE TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE DÜNYA BANKASI GRUBU VE ULUSLARARASI PARA FONU ARASINDA DÜZENLENEN MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 20 Eylül 2006 tarihinde Singapur’da imzalanan “Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu Guvernörler Kurullarının 2009 Yıllık Toplantıları Münasebetiyle Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Dünya Bankası Grubu (Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası, Uluslararası Finans Kurumu, Uluslararası Kalkınma Birliği, Uluslararası Yatırım Anlaşmazlıkları Çözüm Merkezi, Çok Taraflı Yatırım Garanti Ajansı) ve Uluslararası Para Fonu Arasında Düzenlenen Mutabakat Zaptı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen?

Buyurun Sayın Tütüncü.

Şahıs adına mı, yoksa grup adına mı?

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Grup adına.

BAŞKAN – Grup adına.

Cumhuriyet Halk Partisi…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Şahsı adına.

BAŞKAN - “Grup adına.” dedi.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Sayın Başkan nasıl uygun görürse efendim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Grup adına.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Enis Tütüncü.

Buyurun.

On dakika süreniz var.

CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısının bütünü üzerinde görüşürken bazı noktalara dikkatinizi çekmeye çalışmıştım. Şimdi, burada, bir başka konuya, son derece önemli gördüğüm IMF’yle ilgili bir konuya dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Uluslararası yatırım bankalarının raporlarında Türkiye'nin dış borcuyla ilgili yanlış birtakım değerlendirmeler yapılmış. Bu değerlendirmelerin, yanlış değerlendirmelerin kaynağının ne olduğu konusunda araştırmalar yaparken, bugün gazetelerden birinde, Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Sayın Özince’nin bir açıklamasıyla karşılaştım. Sayın Özince de bu konuya değinmiş ve gerçekten uluslararası yatırım bankalarının raporlarında Türkiye'nin dış borcuna ilişkin değerlendirmeler yanlış. Nereden kaynaklanıyor bu? Uluslararası yatırım bankaları IMF’nin verilerini kullanıyor, IMF’nin verilerini kullanıyor. O nedenle, bu yatırım raporları Türkiye’yle ilgili yanlış birtakım değerlendirmelere yol açıyor. Bu nedenle, burada Hükûmete seslenmek ve uyarımızı yapmak istiyorum: Merkez Bankasının verilerinin kullanılmasında yarar var, yani IMF’nin uyarılması gerekiyor. Hükûmetin bir an önce IMF’yi uyarması ve Merkez Bankasının verilerini IMF’nin tekrar kendi verileriyle revize etmesi ve gerekirse uluslararası yatırım bankalarına da bu çerçevede IMF aracılığıyla bir uyarının gitmesinde yarar var diye düşünüyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası yeni finansal mimarinin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili, yeni bir düzen kurulmasıyla ilgili görüşlerimizi ifade etmeye çalıştık. Burada, IMF’ye yeni bir işlev ve Dünya Bankasına da yeni bir işlev öngörülecek.

Burada Hükûmetin IMF’yle ilgili bir gelgitler içinde, gelgit anlayışı içinde olduğunu tespit ettik. En azından bu mutabakat raporunun onaylanması anında, bu konuyla da ilgili yüce Meclisin bilgilendirilmesinin kaçınılmaz olduğunu düşündük.

Bakınız, 9 Nisan günü, yani -bugün 14 Nisan- beş gün önce Devlet Bakanı Sayın Şimşek bir soru üzerine şöyle diyor: “Bu kez IMF anlaşması pek de önemli değil.” “Bu kez IMF anlaşması pek de önemli değil.”

Şimdi, değerli milletvekilleri, bu revize program hangi amaçla yapıldı, kimin direktifiyle yapıldı, hangi niyetle yapıldı ve beş gün önce Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir bakanının bu şekilde bir konuşma yapmasını anlamakta güçlük çekiyoruz. Daha da ötede başka bir şey var, yani dün yapılan o açıklamayla taban tabana zıt. Sayın Bakan diyor ki: “Türkiye'de hane halkının durumu iyi, bankaların durumu iyi, özel sektörün durumunda da korkulacak bir durum yok.” Arkasından da diyor ki: “Reel ekonomideki kötüleşme uzun sürerse bundan finans sektörü de etkilenir.”

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ne lahana ne turşu…

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Şimdi, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yani, böyle bir şey olabilir mi?

OKTAY VURAL (İzmir) – Kriz geldi kriz, bir anda.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Böyle bir pembe tablo… Tamam, pembe tabloyu çiziyorsun, ama beş gün sonra Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en büyük revizeyi yapıyorsun, 7 puanlık, 7,3 puanlık bir yanılma ekonomik büyümede, istihdamda yanılma, işsizlikte yanılma, bütçe açığında çok büyük bir yanılma, ama beş gün önce pembe bir tablo. Beş gün önce bu pembe tabloyu çizerken ve zımnen bir itirafta bulunuyorsun, reel ekonomideki kötüleşme uzun sürerse finans sektörü de etkilenir. Yani, bu pembe tablonun içinde çok büyük bir çelişki. Bu pembe tabloyu çiziyorsan reel ekonomide de bir şey olmaması lazım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kafa karışıklığı, bu samimiyetsizlik, önümüzdeki dönem için yapılan bu revizyonun da güvenilirliğini çok büyük ölçüde zedelemektedir.

Buradan hemen reel ekonomiyle ilgili bir sıkıntıyı ve alınması gereken bir önlemi dikkatlerinize sunmak istiyorum: “Garanti Fonu” diye –biliyorsunuz- bir çalışma var. Uzun süredir gündemde olan ve bir türlü alınamayan bir tedbir, Kredi Garanti Fonu. Dünkü açıklamalarda bu konuda en ufak bir şey yok. Reel ekonomiye can suyu vermek lazım. Yani, geçen dönemde bir can suyu verilecekti, biliyorsunuz, Anadolu Yaklaşımı’yla. Anadolu Yaklaşımı’yla -bizzat Hükûmetin ifadesi- 42 bin KOBİ can suyu bekliyor demiştiniz. Dedik ki yapmayın, bu yasa ölü doğuyor, şu, şu, şu, şu konularda eksiklikler var; dinletemedik. Ama 42 bin KOBİ’ye çıkarılmış olan o can suyu projesine sadece 93 firma başvurabildi ve 93 firmadan da 41 tanesi yararlanabildi, kapsama girdi. Şimdi, yani, çok büyük bir sıkıntıda. Özellikle geçen seneye göre bu yıl reel ekonomideki kriz dayanılması güç boyutlarda artmıştır. Bu nedenle, Garanti Fonu’nun bir an önce –dün açıklanması gerekiyordu bunun- yürürlüğe girmesi lazım.

Piyasa kilitlendi Sayın Başkan, değerli milletvekilleri. Piyasa hareketi, biliyorsunuz, vadeli çekler ve banka kredileriyle sağlanıyordu. Vadeli çek sistemi çöktü. Bankalar, kredi riski nedeniyle kredileri kesti. Reel sektörün ayakta kalabilmesi için, çökmemesi için, reel sektörün işçi çıkarmaması için, üretimi başlatabilmesi için kredi desteğine ihtiyacı var. Garanti Fonu kredi çarkının harekete geçmesini sağlayacak bir kararın bir an önce yürürlüğe konması gerekiyordu. Bunun yeri ve zamanı dünkü açıklamaydı. Yani dün açıklanmadı bu son derece önemli önlem. Ne zaman açıklanacak? Onu bilemiyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kapasite kullanım oranlarına da dikkatinizi çekeyim. Yani martta bir önceki aya göre kapasite kullanım oranlarında az da olsa bir düzelme var ama şubattaki kapasite kullanım oranları tarihin en düşük kapasite kullanım oranlarıdır, yüzde 63,3’e hiçbir zaman düşmemişti, şimdi martta yüzde 64,7’ye çıktı. Neden çıktı? Bunu da biliyoruz. Yapılan ÖTV ve KDV indirimlerinin belirli sektörlerde kapasite kullanım oranlarını artırdığını anlıyoruz. Ama şimdi kamu yatırımları artırılmadı, artırılamıyor. Dün açıklanan revize rakamlarla daha da daraltılacak. İş talep canlandırılamadı, canlandırılamıyor. Dün açıklanan revize rakamları daha da daraltılacak. Peki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen, teşekkür de içinde olsun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan, merak etmeyin, hoşgörünüzü daima değerlendiriyorum.

BAŞKAN – Biliyorum, biliyorum, ben de arkadaşların dikkatini çekeyim istedim.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Şimdi, kapasite kullanım oranlarının arttırılması için neler yapılması gerekiyor? Haziran ayındaki durumu şimdiden düşünmemiz lazım. İşte, bu Garanti Fonu’nun gecikmesi bu açıdan da yaşamsal önemlidir. Tabii, bu arada biz reel ekonomiyi, sanayiyi konuşuyoruz ama tarım ve hayvancılık çöktü. Tarım ve hayvancılıkta neler yapılması gerekiyor? Ekonominin, her şeye rağmen ekonomideki kalkınma gemisinin omurgası konumunda olan, birçok açıdan, tarım sektörüne de çok acil bir önlem paketiyle sahip çıkılmasının yaşamsal önemde olduğuna inanıyoruz.

Bu maddeye olumlu oy vereceğiz.

Hepinizi sevgi ve saygıyla tekrar selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Madde üzerinde başka söz talebi?..

KAMER GENÇ (Tunceli) – Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Genç.

Süreniz beş dakika.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu İstanbul’da bir genel kurul toplantısı yapacak, bu toplantıyla ilgili Türkiye Cumhuriyeti devleti arasında bir anlaşma imzalanıyor, bir mutabakat zaptı. Bence bu uluslararası bir toplantı, bunu ayrıca böyle Türkiye Cumhuriyeti devletine bir mükellefiyetler getirecek şekilde bir kanun statüsünde bununla bence korumanın bir anlamı da yok. Ama tabii Türkiye’yi yönetenler birçok şeylerden habersiz oldukları için ancak işte bedava uçakları bulup, her gün, bir gün Hatay’da, bir gün Antalya’da, millet ne yerse yesin, para nasıl olsa milletin cebinden çıkıyor, olan parayı biz harcayalım, milletin de gitsin orada canı çıksın zihniyetiyle bu memleket yönetildiği için, böyle keyfî bir yönetim, devletten haberi yok.

Şurada bir mutabakat zaptı onaylanıyor, Meclis soru soruyor “Soruya yazılı cevap vereceğim…” Soruya ne yazılı cevap veriyorsun, de ki “Bilmiyorum.” bu işin içinden çık; dürüstlük bunu gerektirir. Yani Hükûmet sırasında oturan olayı bilmiyor, Komisyon sırasında oturan olayı bilmiyor, Komisyon, Dışişleri Komisyonu her gün yurt dışında, dışişleri temsilcilikleri kanalıyla kendilerini çeşitli devletlerden davet ettiriyorlar. Nasıl olsa Türkiye Cumhuriyeti’nin AKP’li bakanlara, Hükûmet üyelerine, milletvekillerine harcayacak parası çok.

Şimdi, aslında, sayın milletvekilleri, biz, bugün, dün, evvelsi gün bu memlekette meydana gelen olaylar dolayısıyla bunları konuşmamamız lazım. Türkiye çok ciddi bir kaosa sürükleniyor, çok ciddi bir sıkıntıya şey ediyor, bir özel üniversitenin rektörü, Türk bilim…

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Maddeyi konuş!

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu da anlaşma işte!

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Maddeyi konuş, maddeyi!

KAMER GENÇ (Devamla) – Maddeyle… Senin aklın ermez böyle şeylere! Bana bak, senin aklın ermez böyle, tamam mı, hadi!

Ondan sonra, bu insanlar haksız yere içeriye alınıyor. Burada AKP grup başkan vekili diyor ki, efendim, Anayasa’nın 138’inci maddesini bana hatırlatıyor. O Anayasa’nın 138’inci maddesini ben yazdım, onun ruhunu bilen benim, sen daha dünkü politikacısın, bunlardan haberin yok. Yani bunları, tabii, keşke zamanımız burada olsa da…

Arkadaşlar, Türkiye ateşe sürükleniyor, Türkiye’de bir iç kavga çıkarılmaya çalışılıyor. Niye? Çünkü gerek Abdullah Gül gerek Tayyip Erdoğan ve bu AKP kadrosu bu memleketi yönetecek bilgiye, kişiliğe, niteliğe sahip olmayan bir kadro olduğu için ille bir memlekette bir kaos yaratmaya çalışıyor. Kaos yaratmak için de işte üniversiteyi ayaklandıracak, işte bu memlekette Atatürk’ü ve laik Türkiye Cumhuriyeti’ni seven insanları hapishaneye atacak; atacak da iki sene içeride kalacak bu insanlar. Peki, nasıl bu insanlar…

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Maddeye gel.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ama bunlar çok önemli. Memlekette açlıkta okuyan çocukların burs belgelerini alıp polis götürecek ama biz burada diyoruz ki ya bunların hemen bugün verilmesi lazım. Yani sayın milletvekilleri, o burs listelerinin bugün verilmesi lazım, en azından bir kopyalarının çekilip verilmesi lazım. Ha, ilgilisi, efendim, Türkiye, o bursu  toplayan insanların hakikaten bir suçları varsa ki, ben zannetmiyorum. Ben Sayın Türkan Saylan’ı biraz önce… Yani bazı yerlerde işte Hıristiyan olduğu falan lafları edildi. Ben öyle bir şey de söylemedim, bir arkadaş beni ikaz etti. Vakta ki olsun. Yani bu memleketin evlatlarına, bu memleketin insanlarının eğitimine katkıda bulunan insanlar bizim baş tacımızdır.

Peki, Fethullah Gülen de bu kadar para topluyor. Eğer siz hakikaten tarafsız bir iktidarsanız, bu Fethullah Gülen bu paraları nereden topluyor, kimlere harcıyor? Laik Türkiye Cumhuriyeti devletinin yıkılması için bu kadar çaba sarf eden bu insanlar nereden bu paraları getiriyor ve nereden bu…

ASIM AYKAN (Trabzon) – Nereden çıkartıyorsun?

KAMER GENÇ (Devamla) - Bu paraları bir araştırmak lazım. Bunları niye araştırmıyorsunuz? Ama öte taraftan köyden gelmiş, özellikle eğitim yapma hakkından mahrum olan kişilere bir derneğin verdiği öğrenci burslarını kesmek için “Hele bu burslar nereden alındı, kim bunlara verdi…” Varsa sen onun bursunu kesemezsin ki, o bursu muhakkak o insana vereceksin. Yani bir öğrenciye, ilkokul öğrencisine veya üniversite öğrencisine eğitim yapmak için verilen bir parada bir suç unsuru aramak kadar aptallık, ihanet olur mu? Böyle bir şey olur mu yahu! Yani insanlar çocuklarını…

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) – Yargı…

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, bunun yargıyla ilgisi yok. Bunu getiren polis. Polisle İçişleri Bakanının…

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) – “Aptal” diyemezsin.

KAMER GENÇ (Devamla) - Bizzat savcı yapmıyor bunu, bu aramayı bizzat savcı yapmıyor, bu aramayı yapan polis.

ASIM AYKAN (Trabzon) – Savcı ne diyor?

KAMER GENÇ (Devamla) - Polis gidip de oradaki belgeleri alıyor, o öğrencilerin ekmeğini elinden alıyor.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) – “Aptal” kelimesini düzelt Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) - Bunların hemen incelenip…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi bunun en azından… Şimdi size soruyorum: Böyle laf atacağımıza, burada ilköğretimde gerekse ortaöğretimde burs alan bu çocuklar eğer bu bursla geçimlerini sağlıyorlarsa, peki, bunlar verilmediği zaman bu çocuklar neyle geçinecek? Soruyorum size.

FATİH ÖZTÜRK (Samsun) – Takviye et… Takviye et…

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim?

FATİH ÖZTÜRK (Samsun) – Kazandıklarından takviye et o zaman!

KAMER GENÇ (Devamla) – Gel, ihtiyacın varsa biraz da sana vereyim! Gel sana da vereyim, muhtaçsın!

FATİH ÖZTÜRK (Samsun) – Teşekkür ederim, sağ ol!

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu siz zaten yani bu devletin KİT’lerini sattınız, mallarını, arazilerini sattınız, hazine arazilerini sattınız, bedavaya sattınız, bunu nemalanıyorsunuz. Ortada her şey, ortada yani. Buna sizin ihtiyacınız varsa ben size yine zekât veririm, merak etmeyin. Tamam mı?

Onun için, ben… Şimdi, bakın, işin bu rayını da saptırmamak lazım. Ben, “Yarına aç olan o üniversite gençleriyle, okullarda okuyan o öğrencilerin ekmek parasını kim sağlayacak?” diyorum, ben bunu size soruyorum. İktidar partisi sizsiniz. “Bu belgeleri, kopyaları derhâl o derneğe verin ve o çocuklar, 36 bin çocuk burs alsın.” diyorum. Bunu kestiğiniz zaman o insanlar aç kalacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) - Saygılar sunuyorum, bir de karar yeter sayısı istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Daha oraya gelmedik.

Sayın Bozdağ, buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sataşma falan yok ki Sayın Başkan.

BAŞKAN – Şahsı adına söz aldı Sayın Mevlüt Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ha, özür dilerim.

BAŞKAN – E, dinleyin.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sataşmadan dolayı değil Bekir Bey, sataşmayacaksın.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii esasında konuşma niyetim yoktu çünkü bizim derdimiz, burada bir yasayı yasalaştırmak ve milletin hizmetine sunmak. Onun için, burada bütün konuşmacılar meramını anlatırken bu yasanın daha faydalı, daha yararlı olması için varsa görüşleri bunları serdederler, tutanaklara geçer ve ilgililer de bunu dikkate alırlar bu işi uygularken. Ama tabii burada konuşanlar her cümlesinde, her şeyinde ayrı ayrı konulardan bahsedince o zaman siz de şaşırıyorsunuz, yani bir beş dakikalık konuşmada yirmi tane ayrı konudan bahsediliyor. Şimdi her konuya değinseniz, bunun burada günlerce konuşulması lazım ama doğru olan, burayı doğru kullanmak, verimli kullanmak, milletin faydasına, yararına olacak bir biçimde kullanmak.

Tabii, benim şahsımla ilgili de bir beyanda bulundu. 138’le ilgili değerlendirme yapılırken, işte, onu daha iyi bildiği… Doğru, herkes kendi konularıyla ilgili daha iyi bildiğini, bilmediğini söyler, bunu değerlendirmek de dinleyenlere, bu işin uzmanlarına aittir, onlar da değerlendirecektir. Ama Anayasa’nın 138’inci maddesi çok açık, çok net bir biçimde ortada dururken, buranın âdeta bir yargılama yeri gibi kullanılması doğru değildir, bunu bir kez daha ifade ediyorum ve bir şeyi de hatırlatmakta fayda var: Akıl sadece yaşta değil aynı zamanda baştadır, o da büyük bir atasözüdür, milletimiz bunu ifade etmiştir.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Zekâ da sana mahsus galiba.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bir başka konu, o da şu: Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetme yetkisini veren, demokrasilerde, millettir. Ülkemizde de seçimlerle kimin bu ülkeyi yöneteceğine milletimiz karar veriyor. Sayın Başbakanımızın ehliyetine, liyakatine milletimiz karar veriyor, diyor ki: Bu ülkeyi yönetme ehliyetini ben sende görüyorum, senin partinde görüyorum. Başbakan ol, hükûmeti kur ve bu memleketi yönet. Bu yetkiyi verdi 3 Kasımda. Daha sonra bu yetkisini de, değişik seçimlerde, milletimiz ne yaptı? Yineledi. Onun için, bu konuda değerlendirme yapma yetkisinin de milletimize ait olduğunu ifade ediyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Işık, buyurun.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, bütçe görüşmeleri sırasında muhalefetin tüm uyarılarına rağmen, 2009 yılı büyüme rakamları yaklaşık üç buçuk ay önce yüzde 4 olarak belirlenmişken, dün yapılan bir revize çalışmasıyla eksi 3,6’ya dönüştürülmüştür. IMF ile yapılacağı tahmin edilen anlaşmayla ne kadar bir destek sağlanacak? Aynı düzenlemede 2010 ve 2011 yılları büyüme hedeflerinin sırasıyla yüzde 3,3 ve yüzde 4,5 olarak belirlenmesinde IMF’den sağlanacak kaynağın etkisi var mıdır? Revize edilen bu büyüme rakamlarını ne derece gerçekçi bulabiliyorsunuz? Kaynağın öncelikli olarak hangi alanlarda kullanılacağı konusunda Kabine üyeleri arasında bir değerlendirme yapılmış mıdır? Yapıldıysa yatırıma ayrılacak para miktarı ne kadardır? IMF anlaşmasının istihdama ne oranda katkısı olacağını beklemektesiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKAN FARUK ÇELİK (Bursa) – Teşekkür ediyorum.

IMF ile henüz bir anlaşma olmadığı için varsayıma dayalı sorulara varsayıma dayalı cevap vermek istemiyorum Sayın Milletvekilimiz kusura bakmazlarsa. Teşekkür ediyorum. Anlaşma neticesinde bunları ilgili Bakan arkadaşlarımız veya Hükûmet olarak detaylı bir şekilde açıklarız.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum. Karar yeter sayısı arayacağım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Bugün sizden önce davrandım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.13

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.27

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Şimdi görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

327 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yetersayısı vardır.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi? Yok.

Soru-cevap yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi? Yok.

Soru-cevap yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını oylama için öngörülen iki dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen iki dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu Guvernörler Kurullarının 2009 Yıllık Toplantıları Münasebetiyle Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu Arasında Düzenlenen Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın yapılan açık oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı           : 252

Kabul                                 : 245

Ret                                     :     6

Çekimser                            :     1  (x)

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

4’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Filistin Ulusal Yönetimi Tarım Bakanlığı Arasında Tarım Alanında İşbirliği Konulu Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

4.- Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Filistin Ulusal Yönetimi Tarım Bakanlığı Arasında Tarım Alanında İşbirliği Konulu Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/359) (S. Sayısı: 326)(xx)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 326 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Gürol Ergin… (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Filistin Ulusal Yönetimi Tarım Bakanlığı Arasında Tarım Alanında İşbirliği Konulu Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, Sayın Başkan sizi, değerli milletvekillerini ve yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak mutabakat zaptının onaylanmasının uygun bulunduğuna dair bu kanun tasarısına olumlu bakıyoruz. Tasarıyı görüşürken ülkemizin tarımsal durumu ve kimi sorunları üzerinde görüşlerimizi ifade edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde tarım katma değeri 2003…

Sayın Başkan, bu gürültüde herhâlde arkadaşların beni dinleme şansı yok. (AK PARTİ sıralarından “Biz dinliyoruz.” sesi)

Ben sizi dinliyorum, siz beni dinlemiyorsunuz ki! Ben buradaki arkadaşları dinliyorum. Yani, hoş olmuyor arkadaşlar.

Özür dilerim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde tarım katma değeri 2003-2008 yılları arasında ortalama yüzde 1 büyümüştür. Nüfusumuzun yüzde 1,5 büyüdüğü göz önüne alınırsa, yüzde 1’lik büyümenin yetersizliği açıktır. Tarımda 2007 yılında yüzde 6,8 gibi büyük oranda bir küçülme yaşandıktan sonra, 2008 yılında yüzde 4,1 büyüme olduğu TÜİK tarafından ifade edilmiştir. TÜİK’in 2008 yılı birinci çeyrek büyüme rakamını önce yüzde 5,6 olarak açıklaması, sonra bu rakamı 2,6 olarak revize etmesi, yıl sonunda bir kez daha revize ederek yüzde 8,1 olduğunu açıklaması, üzülerek belirtelim ki, TÜİK’in açıkladığı rakamlara güvenimizi sarsmıştır. TÜİK’in verdiği büyüme rakamı doğru olsa bile, 2008’deki yüzde 4,1’lik büyümenin 2007’deki 6,8’lik küçülmeden sonra gelişi, açıklanan büyümeyi sevindirici bulmamızı engellemektedir. İktidarın 2009 yılı bütçesinde tarım destekleri için Plan Bütçe Komisyonunda belirlenen 5 milyar 500 milyon liralık destek bütçesini Genel Kurulda yüzde 10 azaltarak 4 milyar 950 milyon Türk lirasına indirmesi çiftçinin 2009 yılında 2008’den daha sıkıntılı bir yıl yaşayacağını gösteriyor.

Değerli milletvekilleri, çiftçimiz gerçekten çok büyük sıkıntı içinde kıvranmaktadır. Resmî yoksulluk oranları da bu sıkıntıyı göstermektedir. Ülkemizde çalışan toplam nüfus içinde yoksulların oranı yüzde 15,8’dir. Tarım sektöründe çalışanlarda bu rakam yüzde 33,9’dur. Bu rakamsal değerler, çiftçinin ne kadar yoksullaştığını somut olarak göstermektedir. Ayrıca 2003-2008 yılları arasında ülkemizin millî geliri toplam yüzde 34,8 artmışken aynı dönemde tarımsal gelirin toplam artışı ancak yüzde 8 olmuştur. Bu nedenledir ki çiftçilerimizin bugün kamu ve özel bankalara borcu 13 milyar 65 milyon Türk lirası dolayındadır. Çiftçi, genellikle, yatırım ve üretimde kullanmak için değil, var olan borçlarını kapatmak için yeniden kredi almaktadır. Ülkemizin nüfusunun yaklaşık üçte 1’ini oluşturan tarım kesiminde önümüzdeki dönemde sosyal bir patlama yaşanmaması için yapılacak iş, bankalar ve tarım kredi kooperatifleri tarafından başlatılan icra işlemlerinin derhâl sona erdirilmesi ve çiftçilerimizin Ziraat Bankasına, özel bankalara ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının faizsiz olarak üç yıl süreyle ertelenmesidir. Geçtiğimiz günlerde açıklanan borç erteleme düzenlemesinin çiftçiyi rahatlatması kesinlikle mümkün değildir.

AKP İktidarında çiftçi için elektrik de ayrı bir dert kaynağı olmuştur. AKP, 2003 yılı başında tarımda kullanılan elektriğe verilen desteği kaldırmış, çiftçinin kullandığı elektriğe otomatik olarak yüzde 34 zam yapmıştır. 2008’de 3 kez yapılan zamla elektrik fiyatı yüzde 50 dolayında artmış; bu artış, tarımsal amaçlı soğuk hava depoları, kültür balıkçılığı ve kümes hayvanı tesisleri ile sera ve hayvancılık işletmelerinde kullanılan elektrikte yüzde 58’lere ulaşmıştır. Elektrikte uygulanan desteklemenin kaldırıldığı, üretici borcunun ödenemediği, icralık olduğu bir ortamda çiftçinin kullandığı elektriğin fiyatının yüzde 60 dolayında artırılması üreticilerimizi zor durumda bırakmıştır. Bugün yalnızca sulama kooperatiflerinin elektrik borcu faiziyle birlikte 2 milyar 200 milyon liradır. Çiftçinin kazanamadığı için borcunu ödemesi mümkün değildir. Bu nedenle çiftçinin elektrik borçlarına da acilen çözüm getirilmesi gerekmektedir.

Çiftçinin bir başka derdi Hükûmetin girdilere uyguladığı yüksek vergilerdir. Çiftçi, tohum ve zirai mücadele ilacına yüzde 8, elektrik ve gübreye yüzde 18 vergi ödemektedir. Çiftçi, aldığı girdinin KDV ve ÖTV’sini peşin ödemekte, tüccarın aksine, sattığı maldan KDV’sini mahsup edememektedir.

Sayın Başbakan her ne kadar bütçe görüşmelerinde “Hayır, öyle değil.” dedi ise de çiftçilerimiz kullandıkları mazota 2007 yılında 5,1 milyar lira vergi ödemiştir. Yıllık tarım desteğinin 5 milyar liranın altında olduğu bir durumda yalnızca mazota ödenen verginin 5,1 milyar lira olması son derece anlamlıdır. Çiftçinin kullandığı 1 litre mazottan Hükûmetin aldığı vergi 1 lira 30 kuruştur. Yani çiftçi 1 litre mazot için verdiği paranın yarısından fazlasını vergi olarak ödemektedir.

Değerli arkadaşlarım, gerek tütün gerek şeker pancarı gerek buğday üretiminde gerekse pamuk üretiminde son yıllarda ortaya çıkan azalışlar yanında özellikle hayvancılıkta süt fiyatlarının inanılmaz derecede düşmesi, 2002 yılında 409 bin lira olan, yani ortalama olarak 40 kuruş olan süt fiyatının bugün Edirne, Çanakkale, Kırıkkale’de 51,5, Isparta’da 50; Uşak, Afyon, İzmir’de 45, Muğla’da 40 kuruş olması damızlık hayvanların ne için kesime gittiğini açıklamaktadır. Süt fiyatları bu düzeydeyken 2002 yılında 204 bin lira, yani 20 kuruş olan süt yemi bugün 57 kuruşa çıkmıştır. Bakanlığın bu sömürüyü seyrederek hiçbir şey yapmaması durumu daha vahim kılmaktadır. Çiftçi, sanayicinin fiyatları hiçbir insaf ölçüsüne sığmayacak derecede düşürme darbesinin yanında bir darbeyi de Tarım Bakanlığından yemiştir. Bakanlık süt primini önce 7 kuruştan 4 kuruşa indirmiş, sonra yüzde 10 kesinti uygulayıp 3,6 kuruşa düşürmüştür.

Bakanlığın hayvancılığa vurduğu darbe yalnızca düşen süt fiyatları karşısında sessiz kalması ve süt primini azaltmasıyla olmamakta, hayvancılığa verilen tüm destekler de son düzenlemeyle üçte 1 oranında azaltılmış bulunmaktadır. Ayrıca, üretim, kalite ve verimi artıran birçok destek, örneğin damızlık düve desteği, buzağı desteği, suni tohumlama desteği, soğutma tankı desteği de Hükûmetin son kararnamesiyle ortadan kaldırılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, bugün çiftçi 1 kilo sütle ancak 650 gram yem alabilmektedir. Bunu sizin vicdanınıza bırakıyorum; 1 kilo süt, 650 gram yem! Böyle çiftçilik, böyle hayvancılık yapılması mümkün müdür?

Şimdi, çiftçinin Hükûmetten neler beklediğini sıralamak istiyorum:

Çiftçi, 3,6 kuruş olan çiğ süt destekleme priminin düşen süt fiyatları karşısında 10 kuruşa çıkarılmasını beklemektedir.

Süt tüketiminin artırılması için ülke çapında okul sütü kampanyasının bir an önce başlatılmasını beklemektedir.

Tarımsal tüm girdilerden, tohum, ilaç, gübre ve elektrikten alınan KDV’nin yüzde 1’e düşürülmesini beklemektedir.

Tarımsal elektrikte AKP İktidarından önce verilip, AKP’nin ilk icraat olarak kaldırdığı yüzde 30 desteğin yeniden verilmesini beklemektedir.

Mazotta özel tüketim vergisinin alınmasından vazgeçilmesini beklemektedir. Çünkü Hükûmet ÖTV’den aynı zamanda KDV de almaktadır.

Hükûmet tarımsal kredilerde vade uzatımı ile ilgili olarak geçtiğimiz ay bir karar almış, 2009’da vadesi dolacak tarımsal kredilerin faizinin ödenmesi koşuluyla 2010 yılına uzatılmasını öngörmüştür. Ayrıca sübvansiyonlu kredilerin vadesini yirmi dört aya, yatırım kredilerinin vadesini yedi yıla çıkarmıştır. Getirilen bu düzenlemenin çiftçinin sıkıntısına derman olması mümkün değildir. Çünkü çiftçinin, tohuma, mazota, gübreye para ararken kredi faizini ödemesi mümkün değildir. Faizi ödeyemeyince de kredisinin ertelenmesi mümkün olmamaktadır. Bu nedenle yapılması gereken, daha önce söylediğim gibi, çiftçilerin, Ziraat Bankasına, özel bankalara ve tarım krediye olan borçlarını faizsiz olarak üç yıl süreyle ertelemek, çiftçilere KOBİ’lere verildiği gibi sıfır faizli can suyu kredisi kullandırmaktır.

Çiftçi Hükûmetten gıda paketi ya da kömür istememektedir, çiftçinin Hükûmetten istediği çiftçi olarak onurlu kimliğini, üretici kimliğini, milletin efendisi olma kimliğini yeniden kazanmak, geri almaktır. Çiftçi yalnızca bunu istemektedir.

Değerli milletvekillerimiz, balıkçılığımızın da çok ciddi sorunları vardır ancak zaman darlığından ben burada o sorunları daha sonra yapacağım bir gündem dışı konuşmaya bırakıyorum ama son zamanlarda yaşadığımız balıkçılık için çok vahim olan bir durumu da sizlerin bilgisine sunmak istiyorum:

Değerli arkadaşlarım, balıkçılıkta en önemli konu balıkların yumurtlama ve büyüme dönemlerinde av yasağı getirilmesi ve bu yasağa uyulmasıdır. Özellikle politik nedenlerle delinen av yasakları balıkçılığa yapılacak en büyük kötülük ve Türk milletine yapılacak en büyük ihanettir. Maalesef bugün böylesi bir durumla karşı karşıyayız. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, 8 Nisan 2009 tarihinde Resmî Gazete’de yayımladığı bir tebliğ ile daha önce 21 Ağustos 2008 tarihli Resmî Gazete’de yayımladığı Ticari Amaçlı Su Ürünleri Avcılığını Düzenleyen Tebliğ’de değişiklik yaptı. Bu değişiklik ile daha önce belirlenmiş olan ve 15 Nisan tarihine kadar sürmesi gereken dip trolüne ve çevirme ağlarına ilişkin avlanma süresi 1 Mayısa kadar uzatıldı. Bu, balıkçılıkta bir katliamın ortaya çıkmasıdır. Böylece, dip trolü ve çevirme ağları ile avcılık yapanlara balıkların yumurtlama döneminde avlanma hakkı verildi. Bu karar son derece yanlış, haksızdır çünkü bu kararla balık üretimine zarar verildiği gibi, diğer balıkçılar, örneğin, algarna ile avcılık yapan balıkçılar aleyhine olarak dip trolü ve çevirme ağlarıyla avcılık yapan balıkçılar çok özel olarak kayırılmış olmaktadır. Alınan karar balıkçılarımızda büyük infial uyandırmıştır. Bu, haklı bir infialdir. Bu durumda avlanma süresinin hangi gerekçeyle uzatıldığı ve bu uzatmadan ne için yalnızca dip trolü ve çevirme ağlarıyla avlanan balıkçıların yararlandırıldığı sorularının Sayın Bakan tarafından yanıtlanmasını bekliyor, Sayın Başkanı, değerli milletvekillerini ve yüce Türk ulusunu tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

Dediğim sürede bitirdim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Teşekkür ederiz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Hocam.

GÜROL ERGİN (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim, buyurun.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI VE FİLİSTİN ULUSAL YÖNETİMİ TARIM BAKANLIĞI ARASINDA TARIM ALANINDA İŞBİRLİĞİ KONULU MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 2 Mayıs 2005 tarihinde Ramallah’ta imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Filistin Ulusal Yönetimi Tarım Bakanlığı Arasında Tarım Alanında İşbirliği Konulu Mutabakat Zaptı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre vereceğim.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Filistin Ulusal Yönetimi Tarım Bakanlığı Arasında Tarım Alanında İşbirliği Konulu Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

Kullanılan oy sayısı           : 230

Kabul                                 : 228

Ret                                     :     1

Çekimser                            :     1(x)

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

5’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ve Suudi Arabistan Krallığı Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

5.- Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ve Suudi Arabistan Krallığı Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/389) (S. Sayısı: 332)(xx)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 332 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ SAĞLIK BAKANLIĞI VE SUUDİ ARABİSTAN KRALLIĞI SAĞLIK BAKANLIĞI ARASINDA SAĞLIK ALANINDA MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 8 Ağustos 2006 tarihinde  Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ve Suudi Arabistan Krallığı Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında Mutabakat Zaptı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre vereceğim.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ve Suudi Arabistan Krallığı Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

Kullanılan oy sayısı           : 235

Kabul                                 : 234

Çekimser                            :     1(x)

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

6’ncı sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Bahreyn Krallığı Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

6.- Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Bahreyn Krallığı Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/445) (S. Sayısı: 333)(x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 333 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ SAĞLIK BAKANLIĞI İLE BAHREYN KRALLIĞI SAĞLIK BAKANLIĞI ARASINDA SAĞLIK ALANINDA İŞBİRLİĞİNE DAİR MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 11 Temmuz 2006 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Sağ-lık Bakanlığı ile Bahreyn Krallığı Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutaba-kat Zaptı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Şimdi ben birleşime ara verirmişim, Sayın Mercan herhâlde kalpten gider, değil mi?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Aynen.

BAŞKAN – Evet.

Madde üzerinde söz talebi? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi? Yok.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Oyumun rengini belirteceğim.

BAŞKAN – Daha gelmedik oraya.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Aleyhte.

BAŞKAN – Daha gelmedik.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Evet, şimdi oyunuzun rengini…

Buyurun Sayın Aslanoğu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir baktım tasarıda on tane sağlık anlaşması var. Utanıyorum; niye? Dünyanın her tarafında hastanelere gidiyorsunuz. Özellikle sağlık anlaşması… Türkiye'nin artık sağlık kuruluşları son derece becerikli, son derece dünyada literatürü takip eden, son derece başarılı bizim sağlık kurumlarımız var. Ama şuraya, ama şuraya… Her yere gidiyorsunuz. Şimdi, Bahreyn’e gidecekler. İlle bir haftadır bu anlaşma geçsin diyorsunuz. Ya kardeşim, Bahreyn’e gidiyorsun da Bahreyn’deki insanlara senin sağlık kurumunu tanıtan, senin sağlık hizmetlerini belirten bir anlayış hâkim değil. Ben hekim değilim ama Amerika’da 200 bin dolara…

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, bir dakika…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hayır, süreyi uzatacağım.

Hatibin konuşmasının bitmesi, artı, bu oylayacağımız kanunun görüşmelerinin bitmesine kadar birleşimi uzatmayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, çok acı bir konudur, Amerika’da 100 bin dolara, 150 bin dolara yapılan ameliyatlar Türkiye’de, gerek üniversite hastanelerimizde gerekse özel hastanelerimizde çok başarılı bir şekilde, yani çok daha ucuza, yüzde 10’u fiyata yapılmasına rağmen, maalesef, Hükûmetinizin, Türkiye’de bir sağlık turizmi ve sağlık konusundaki, dünyada bir merkez oluşturma yönünde hiçbir katkısı yoktur.

Bu nedenle bu kanuna, oyumun rengine ret diyorum, ta ki Türkiye’de bir sağlık, dünyadaki sağlık… Örneğin bölgeden, Körfez’den ve diğer etrafımızdaki ülkelerden buraya insanları getirene kadar, burada bir sağlık turizmi ve Türkiye’deki hak eden çok başarılı sağlık kurumlarının hakkını verene kadar, burayı bir turizm, sağlık turizmi merkezi yapana kadar oyumun rengi...

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Afyonkarahisar’a gel sen!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ama, bunu da bir anekdotunuza, şuranıza koyun, bu adam belki gecenin bu vaktinde bir şey söyledi ama çok ağır ve çok ciddi bir şey söylüyorum.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Tabii, Sayın Aslanoğlu belki heyecandan söylemeyi unuttu, değil mi; mesela Malatya’daki Turgut Özal Sağlık Merkezi…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Dinlemiyorlar ki Sayın Başkan, dinlemiyorlar ki!

BAŞKAN – Değil mi?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Çok ciddi bir şey söylüyorum ama…

BAŞKAN – Ama eksik bıraktınız, ben tamamladım.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Karaciğer nakli konusunda efendim.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Artık, yani herhâlde kayısıyı hak ettik.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre vereceğim.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Bahreyn Krallığı Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

Kullanılan oy sayısı:          232

Kabul:                                230

Ret:                                        2 (x)

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 15 Nisan 2009 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.03