Normal 26011 2 2 2009-04-30T14:05:00Z 2009-04-30T14:05:00Z 1 26247 149613 TBMM 1246 351 175509 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 43                    YASAMA YILI: 3

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

75’inci Birleşim

9 Nisan 2009 Perşembe

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- TBMM Başkanvekili Eyyüp Cenap Gülpınar’ın, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 164’üncü ve Şanlıurfa’nın düşman işgalinden kurtuluşunun 89’uncu yıl dönümünü kutlayan konuşması

 

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Şanlıurfa Milletvekili Abdurrahman Müfit Yetkin’in, 11 Nisan Şanlıurfa’nın düşman işgalinden kurtuluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Türk polis teşkilatının 164’üncü kuruluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

3.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, 29 Mart 2009 yerel seçimlerine ilişkin gündem dışı konuşması ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabına ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, (6/1228) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/124)

2.- Samsun Milletvekili Fatih Öztürk’ün, Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/125)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 22 milletvekilinin, okullardaki uyuşturucu kullanma ve madde bağımlılığı sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/338)

C) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Nevzat Pakdil’in, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Kosova Türkleri Millî Bayramı törenlerine iştirak etmek üzere Kosova’ya resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/738)

 

VII.- SEÇİMLER

A) Komisyonlara Üye Seçimi

1.- Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonuna üye seçimi

 

VIII.- MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Ön Görüşmeler

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm yönleriyle araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/333)

2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm yönleriyle araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/334)

3.- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm yönleriyle araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/335)

 

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Kemalpaşa-Turgutlu demiryolu hattına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/7027)

2.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Adalet Bakanının yerel seçimlerle ilgili bir konuşmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/7114)

3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Adalet Bakanının yerel seçimlerle ilgili bir konuşmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/7115)

4.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Adalet Bakanının yerel seçimlerle ilgili bir konuşmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/7116)

5.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, Adalet Bakanının yerel seçimlerle ilgili bir konuşmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/7125)

6.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, seçim çalışmalarında kamu araç ve imkânlarının kullanıldığına yönelik iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/7218)

7.- Kocaeli Milletvekili Cevdet Selvi’nin, TOKİ’nin SHÇEK’e yaptığı sosyal hizmet binalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/7335)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.05’te açılarak üç oturum yaptı.

 

İstanbul Milletvekili Özlem Piltanoğlu Türköne, Adli Tıp Kurumunun çalışma koşullarında yaşanılan sıkıntılara ve tecavüz vakaları nedeniyle açılan davalardaki gecikmeler sonucu vatan-daşların mağduriyetlerine,

İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz, Türkiye IMF ilişkilerine,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Sağlık Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşmasına Sağlık Bakanı Recep Akdağ cevap verdi.

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, 18-20 Ocak 2009 tarihlerinde Belçika’ya,

Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in 26-29 Ocak 2009 tarihlerinde İran’a,

Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun, Doha’da yapılan Türk-Katar Kadın Kalkınma Çalıştayı’na katılmak üzere 14-15 Şubat 2009 tarihlerinde Katar’a,

Yaptıkları resmî ziyaretlere iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri kabul edildi.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

2’nci sırasında bulunan, Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun (1/675) (S. Sayısı: 330) tümü üzerindeki görüşmeleri tamamlanarak, 2’nci maddesine kadar kabul edildi.

 

9 Nisan 2009 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 18.56’da son verildi.

 

 

 

Eyyüp Cenap GÜLPINAR

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

Fatoş GÜRKAN

 

Yaşar TÜZÜN

 

Adana

 

Bilecik

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

                                                                                                                                                 No.:  79

II.- GELEN KÂĞITLAR

9 Nisan 2009 Perşembe

Meclis Araştırması Önergesi

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 22 Milletvekilinin, okullardaki uyuşturucu kullanma ve madde bağımlılığı sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/338) (Başkanlığa geliş tarihi: 08.04.2009)

 

9 Nisan 2009 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati:15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER : Fatoş GÜRKAN (Adana), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 75’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır.

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- TBMM Başkanvekili Eyyüp Cenap Gülpınar’ın, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 164’üncü ve Şanlıurfa’nın düşman işgalinden kurtuluşunun 89’uncu yıl dönümünü kutlayan konuşması

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, gündeme geçmeden önce bazı duygularımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bildiğiniz gibi yarın Türk polis teşkilatının 164’üncü kuruluş yıl dönümü. Milletimizin huzuru ve güveni için gece gündüz demeden büyük bir özveriyle hizmet yapan emniyet teşkilatımızda görevli polislerimizin kuruluş gününü kutluyor, görev şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine sabırlar diliyorum.

Ayrıca, 11 Nisan 2009 Şanlıurfa’nın düşman işgalinden kurtuluşunun 89’uncu yıl dönümü. 1919’da, önce İngilizler, sonra Fransızlar tarafından işgal edilen, tarihi milattan önce 13500 yıllarına dayanan peygamberler diyarı, dinler medeniyetinin başkenti Şanlıurfa, 11 Nisan 1920’de Urfalı milisler tarafından kahramanca verilen mücadele sonunda düşman işgalinden kurtarılmıştır. Bugünümüzü sizlerle birlikte yürekten kutluyor, minnet duygularıyla şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize sağlık ve mutluluk diliyorum.

1984 yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı’ndaki kahramanlığından dolayı Urfa ilini “şanlı” unvanıyla onurlandırmıştır. Yüce Meclise şahsım ve Şanlıurfalı hemşehrilerim adına teşekkür ederim. Hepinize saygılar sunarım.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, 11 Nisan Şanlıurfa ilinin kurtuluş yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Abdurrahman Müfit Yetkin’e aittir.

Buyurun Sayın Yetkin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Şanlıurfa Milletvekili Abdurrahman Müfit Yetkin’in, 11 Nisan Şanlıurfa’nın düşman işgalinden kurtuluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

ABDURRAHMAN MÜFİT YETKİN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Şanlıurfa’mızın düşman işgalinden kurtuluşunun 89’uncu yıl dönümünü, Şanlıurfalı hemşehrilerimin hislerine tercüman olarak, gururlu ve mutlu bir günümüzün sevincini sizlerle ve tüm vatandaşlarımızla paylaşmak için gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Geçmişimize sahip çıkarak geleceğimizi teminat altına alabileceğimiz bilinen bir gerçektir. 11 Nisan 1920 tarihinin Şanlıurfa’mız kadar Türkiye Cumhuriyeti tarihi için de önemli bir yeri vardır. Bu zaferimizi, İsmet Paşa Atatürk’ün Büyük Nutkundan sonra kendisini ziyarete gelen Urfa heyetine şöyle anlatmıştır: “Biz Kurtuluş Savaşı hazırlığı içindeyken, Urfa’nın Fransızlara savaş açtığı haberini aldık. Mustafa Kemal Paşa’yla birbirimize baktık ‘Urfa acele etti, hırpalanacak, çok yazık.” dedik. Ara sıra haber alıyorduk, fakat bir gün ‘Düşmanlarını temizledi.’ haberini aldık. Mustafa Kemal Paşa’yla göz göze bakarak sevindik ve ‘Yaşasın Urfalılar.’ dedik.”

Takdire şayan Urfa’nın kahraman şehitlerini bir kez daha rahmetle anarken, atalarımızdan devraldığımız vatan ve bayrak sevgisini, özünde var olan bağımsızlık duygularını gelecek kuşaklara taşıma kararlılığımızı bir kez daha bildirmek istiyorum.

Mondros Mütarekesi’nin müttefiklerin güvenlikleri tehdit edildiğinde herhangi bir stratejik noktayı işgal edebileceklerine ilişkin 7’nci maddesi gerekçe gösterilerek işgal edilen Urfa’da, 1919 yılı baharının ılık bir mart günü İngiliz işgal kuvvetleri komutanı zırhlı otomobilini eski sarayın dar kapısından zorlukla geçirip makineli tüfeklerini mutasarrıflık makamına çevirdiğinde, Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey ne kumandanı karşılamış ne de makamına girdiği zaman koltuğunu ona vermişti. İşgal kumandanının sinirli bir terslemeye varan “Galip bir hükûmetin askeri neden karşılanmıyor?” biçimindeki sorusuna “Haksız yere memleketi işgal eden bir kuvveti karşılamak bir Türk mutasarrıfına yakışmaz, bir misafir gibi gelseydiniz sizi Birecik’te karşılardım.” biçiminde verdiği cevap, herhâlde işgal kuvvetlerince hiç hoş karşılamamış olacak ki, Nusret Bey kısa bir süre sonra İstanbul’a gönderildi. İngiliz işgali sürecinde bütün bölgede olduğu gibi Urfa’da da protestoların dışında fiilî bir direniş hareketi olmadı. Fransızların “Kilikya faciası” adını verdikleri Güney ve Güneydoğu Anadolu’yu işgal macerası Ermenileri koruma adı altında bir ekonomik nüfuz bölgesi yaratma, ekonomik ayrıcalıklar elde etme mücadelesi idi.

Birinci Dünya Savaşı’nın sarstığı ekonomik düzende Fransız dokuma endüstrisi savaştan çok etkilenmiş ve pamuğu uygun fiyatlarla sağlayacağı yeni kaynaklar arayışında bölgenin Fransa’nın bütün pamuk ihtiyacını karşılayacağı düşünülmüştü. Almanların “Alman Hindistan’ı” olarak niteledikleri bölgeye vali olarak atanan Fransız albayı bölge için “Alp dağlarına sahip bir Mısır” ifadesini kullanmıştı. 1916 tarihli ve Irak, Filistin, Suriye ve Kilikya’nın paylaşılmasıyla ilgili Sykes-Picot Anlaşması temel alınarak yapılan 15 Eylül 1919 tarihli Suriye ve Kilikya’da işgal kuvvetlerinin değiştirilmesine ilişkin İngiliz-Fransız Anlaşması İngilizlerin 1 Kasımdan itibaren Kilikya’daki garnizonları, bu arada Urfa’yı Fransızlara teslimini öngörüyor ve görüşmelerde Fransız Hükûmetinin Ermeni halkını koruması sorumluluğunu da üzerine aldığı belirtiliyordu.

Urfa’yı işgal eden Fransız kuvvetinin içinde Fransız üniforması giymiş Ermenilerin bulunduğu söyledikleri Türkçe şarkılardan anlaşılıyordu. Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin kısa zamanda kurduğu direniş örgütü giderek güçleniyordu.

Fransızların haber aldıkları bu faaliyetler onları telaşlandırdı ve sertleşmelerine yol açtı. Erzurum ve Sivas kongrelerinin hemen sonrasında Urfa’mızda mutasarrıf Ali Rıza Bey ve Meclisi İdari eski azalarından Belediye Reisi Hacı Şamilzade Hacı Mustafa Efendi ile birlikte Urfa eşrafı ve aydınları bir toplantı yaparak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yetkin.

ABDURRAHMAN MÜFİT YETKİN (Devamla) - Urfa eşrafı ve aydınları bir toplantı yaparak Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin 12 kişiden kurulu bir şubesini açmışlardı. Bu toplantıda bulunanlar halk arasında "On ikiler" olarak adlandırılmışlardır. Bu şahsiyetli ve vatansever Urfalılara "On ikiler" derler. Bu şerefli adları bugünkü ve yarınki nesillere tanıtmak için hürmet, minnet ve şükranla anmayı vazife idrak ediyorum.

Mustafa Kemal’in 25 Ocak 1920’de kolordulara gönderdiği ayaklanma çağrısında “Kıyam Urfa’da başlayacaktır.” denilirken 7 Şubat’ta Ali Sait Bey bölgede topladığı aşiret güçleriyle birlikte Urfa yakınındaki Karaköprü’ye geldi ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin desteğini alıp şehre girdi.

Halk, Fransızları kuşatma altına almasını büyük bir coşkuyla karşıladı. Müstahkem binalarda kuşatma altına alınan Fransızların erzakları tükenip yardım umutları kalmayınca şerefli bir barış için Ermenilerin açlıklarını bahane ederek anlaşma istediler ve 11 Nisan gününün ilk saatlerinde silahlarıyla Urfa’yı terk etmek zorunda kaldılar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yetkin, son cümlelerinizi alabilir miyim.

ABDURRAHMAN MÜFİT YETKİN (Devamla) – Antep’te Fransızlara karşı mücadele eden Kılıç Ali’nin, Fransızların silahlarıyla Urfa’yı terk etmelerinin Antep’e sarkması ve orada durumu düzelttikten sonra tekrar Urfa’ya saldırmasının kaçınılmaz ve bunun büyük tehlike demek olduğu yolundaki telgrafı üzerine, Urfa’nın 10 kilometre ilerisinde Şebeke mevkisinde meydana gelen çarpışmada Fransızların çoğu öldü, 100 kadarı esir edildi.

Urfalılar olarak iç ve dış düşmanlarımıza karşı el ele vererek düşman yağmacılarına karşı güzel yurdumuzun bağımsızlığı ve yüce milletimizin özgürlüğü için hâl ve şartlar ne olursa olsun hiç tereddüt etmeden canlarını veren aziz şehitlerimizin ruhları şad olsun diyor; İstiklal Savaşı’mıza fikren, fiilen, maddeten ve manen katılanlardan hâlen sağ olanları şükranla, hayatta olmayanları da minnet ve rahmetle anar; her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olan birlik ve beraberlik içerisinde tüm hemşehrilerimin kurtuluş bayramlarını yürekten kutluyorum.

Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yetkin.

Gündem dışı ikinci söz, Türk polis teşkilatının 164’üncü kuruluş yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’e aittir.

Buyurun Sayın Özdemir. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Türk polis teşkilatının 164’üncü kuruluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mensubu olmaktan büyük onur ve gurur duyduğum Türk polis teşkilatımızın 164’üncü kuruluş yıl dönümü sebebiyle, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına gündem dışı olarak söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu vesileyle tüm meslektaşlarımın 10 Nisan Polis Bayramı’nı en içten duygularımla kutluyor, son derece zor çalışma koşullarına rağmen iyi ve kötü günlerinde onlara desteklerini esirgemeyen değerli ailelerine şükranlarımı sunuyor, sağlık, mutluluk ve görevlerinde başarılar diliyorum. Başta polis şehitlerimiz olmak üzere, şehitlik mertebesine ulaşan kahraman polislerimizi ve tüm şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize sağlıklı bir ömür diliyorum.

Değerli milletvekilleri, 10 Nisan 1845 tarihinde kurulan Türk polis teşkilatı, yüz altmış dört yıldır ülkesine ve milletine, çok zor şartlar altında, şerefle hizmet etmektedir. Geçen zaman içerisinde, hizmet kalitesinin ve eğitim seviyesinin yükselmesi amacıyla Polis Akademisine bağlı Güvenlik Bilimleri Fakültesi kurulmuştur, polis okulları da iki yıllık meslek yüksek okulu hâline dönüştürülmüştür. Bugün polisimizin yüzde 70’inin eğitim seviyesi üniversite düzeyine gelmiştir; bu çok sevindiricidir. Mevcut polislerimizin yüzde 1’i ortaokul, yüzde 21’i lise, yüzde 52’si ise ön lisans ve yüzde 26’sı ise lisans mezunudur.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; devletimizin en köklü kuruluşlarından olan polis teşkilatımız bugün 20 bini aşan personeliyle ülkemizin huzur ve güvenliği için çalışmalarını başarıyla sürdürmektedir. Avrupa ülkelerinde, ortalama, 250 kişiye 1 polis düşmektedir. Ülkemizde ise bu oran 313 kişiye 1 polistir. Emniyet teşkilatımızın hedefi 250 vatandaşımıza da 1 polistir. 20 bini aşan, İstanbul için olmak üzere, ülkemizde toplam 45 bin polise acilen ihtiyaç vardır.

Değerli milletvekilleri, İçişleri Bakanlığına bağlı olmasına rağmen Emniyet Genel Müdürlüğünün ayrı bir bütçeye sahip olması, Türk devlet sistemi içerisinde emniyet teşkilatına verilen önemin bir yansımasıdır. Bu sayede emniyet teşkilatımız, gerek önleyici hizmetlerde gerekse adli olayların aydınlatılmasında, uyuşturucu ve terörle ilgili mücadelede dünya standartlarının üzerinde tüm teknik imkân ve kabiliyetlere sahip bulunmaktadır.

Kurumsal gelişim için gösterilen bu çabalar, polisimizin çalışma koşulları ve aldıkları ücrete maalesef yansımamaktadır. Polisimiz, diğer devlet memurlarından yüzde 60 daha fazla çalışmaktadır ve ne taşıdığı riskin ne de verdiği hizmetin karşılığını tam olarak alamamaktadır. Polislerimiz emekli olduklarında maaşlarından yüzde 50’ye yakın düşüş olmaktadır. Bu çerçevede, birinci sınıf emniyet müdürlerinin maaşları, diğer kendisine uygun kişilere bakıldığında bin liradan aşağıda görülmektedir. Yine emekli maaşlarına yansıyacak şekilde düzenlemeler yapılmalıdır.

Son on yılda 276 polis intihar etmiştir, 102 polis şehit olmuş, toplam 1.556 polis görevi sırasında ve görevin yarattığı meslek hastalığından vefat etmiştir.

Değerli milletvekilleri, bugün, hemen hemen hiçbir şehrimizde emniyet teşkilatı lojmanları polisimizin ihtiyacını karşılayamamaktadır. Bu nedenle, lojmandan faydalanamayan polislerimize acilen kira ücreti düşünülmelidir.

Bildiğiniz gibi, bekçilerimiz de emniyet teşkilatına bağlı olarak asayiş hizmetleri yapmaktadırlar. Kanunlarında polis gibi yaptık ama bunlar kendilerinin özlük haklarına yansımamıştır. Mevcut sorunların giderilmesi için, emniyet personeli 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’ndan acilen çıkarılarak özlük hakları ve çalışma şartları müstakil bir kanunla acilen düzenlenmelidir.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakan tarafından 2007 yılı genel seçimler öncesi, maaş artışlarıyla ilgili polislerimize söz verilmiştir. Üzülerek söylüyorum, şu ana kadar, 2007’den bu yana polisimizin maaşında ve özlük haklarında büyük bir gelişme olmamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özdemir, devam edin efendim.

HASAN ÖZDEMİR (Devamla) – Bu nedenle -dediğim gibi, polisimizin maaşında bir ilerleme olmamıştır- polisimiz, Sayın Başbakandan ve Sayın İçişleri Bakanından, Polis Günü’nde, özlük haklarıyla ilgili ve aynı zamanda emekli olduktan sonra maaşlarında azalmaların önlenmesiyle ilgili acil olarak müjdeli bir haber beklemektedirler.

Sözlerime son verirken Türk polis teşkilatını 164’üncü kuruluş yıl dönümünde bir kez daha tebrik ediyor, üstün başarılarının devamı dileğiyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özdemir.

Gündem dışı konuşmaya İçişleri Bakanı Beşir Atalay cevap verecektir.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara)  - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gaziantep Milletvekili Sayın Hasan Özdemir’e teşekkür ediyorum. Emniyet teşkilatımızın 164’üncü kuruluş yıl dönümü olması nedeniyle ben de sizlerle, bu vesileyle duygu ve düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Sözlerimin başında, emniyet teşkilatımızın 164’üncü kuruluş yıl dönümünü kutluyor, ilelebet başarılı hizmetlerinin devamını diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin iç güvenliğinden doğrudan sorumlu olan İçişleri Bakanlığı bu hizmetleri, esas itibarıyla Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı aracılığıyla yurt genelinde yaklaşık 450 bin personelle yürütmektedir.

İçişleri Bakanı olarak şu hususu gururla ifade edebilirim ki Bakanlığıma bağlı her üç güvenlik birimi de büyük bir özveri, fedakârlık ve üstün hizmet anlayışı içerisinde görevlerini layıkıyla yerine getirmektedirler. Ama ben, burada, günün anlamına uygun olarak sadece polis teşkilatıyla ilgili temel hususlardan ve yürütülen bazı çalışmalardan bahsetmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; polis teşkilatımız, hırsızlık ve kapkaçtan teröre, pasaport ve ruhsat işlemlerinden trafiğe, toplumsal olaylardan yasa dışı örgütsel faaliyetlere, her türlü kaçakçılık suçlarından organize suç çeteleriyle mücadeleye kadar geniş bir yelpazede halkımızın huzur ve güvenlik içerisinde yaşaması için cansiparane çalışmaktadır. Biz de AK PARTİ hükûmetleri olarak bu çalışmaların etkin ve verimli yürütülmesi için gerekli şartları oluşturma çabası içindeyiz. Devletin öncelikli görevinin vatandaşlarının huzur ve güven içerisinde hayatlarını sürdürmelerini sağlamak olduğunu biliyoruz.

Bakanlığımın bağlı kuruluşu olan Emniyet Genel Müdürlüğü, çağın ve toplumun ihtiyaçlarına ve hizmetin gereklerine uygun olarak teşkilatlandırılmıştır. Emniyet Genel Müdürlüğümüz, bugünkü yapısıyla, 29 daire başkanlığı, 81 il emniyet müdürlüğü, 408 ilçe emniyet müdürlüğü, 476 ilçe emniyet amirliği, 1.313 adet polis merkezi –ki, eski adıyla polis karakolu- vasıtasıyla kendi görev alanlarında yaklaşık 210 bin personel ile iç güvenlik hizmeti sunmaktadır.

Biz, iç güvenlik hizmetlerinde, teşkilatımızın modernizasyonu, en son araç, gereçleri ve teknolojiyi kullanmasını çok önemli görüyoruz, ama sadece modernizasyonu, sadece araç gereçle ve binayla değil, bu modernleşme sürecinde zihinsel dönüşümün aktif rol alması gerektiğine inanıyoruz. Güvenlik alanında olması gereken zihinsel dönüşümün en önemli noktası da hukukun üstünlüğü ilkesinin benimsenmesidir. Bununla birlikte, sivil katılım ve denetime açıklık, şeffaflık, hesap verebilirlik gibi çağdaş niteliklere sahip bir güvenlik teşkilatı oluşturmayı önemli görüyoruz. Benim şahsen bakanlığımda başından beri en önemli çabalarımdan birisi budur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; daha etkin ve verimli bir güvenlik hizmeti sunulması amacıyla güvenlik personelimizin eğitimine verdiğimiz önemi, personel sayısının artırılması konusundaki çabalarımızı her fırsatta ayrıntılı olarak huzurlarınıza getirdim. Bu çerçevede polis ihtiyacının karşılanmasına yönelik olarak AK PARTİ iktidarları döneminde önemli bir atılım yaptık. Bu bağlamda polis teşkilatının hizmet öncesi ve hizmet içi eğitimlerine büyük önem verdik. Polis meslek yüksekokullarının sayısını artırdık. Ayrıca dört yıllık fakülte mezunlarının altı aylık eğitimden sonra polis memuru olarak teşkilata katılmasını sağlayan yasal düzenlemeyi yaptık. Bu amaçla dokuz polis meslek eğitim merkezi açtık. Polis meslek eğitim merkezi müdürlüklerinden bugüne kadar 13.662 polis memuru mezun olmuştur. 2008 yılında 8.500 fakülte ve yüksekokul mezunu öğrenci alınarak eğitimlerine başlanmıştır. 2009 yılında da 10 bin üniversite mezunu öğrenci alınması planlanmıştır.

Polis okullarının polis meslek yüksekokullarına dönüştürülmesi ve üniversite mezunlarının polis meslek eğitim merkezlerine alınmasıyla üniversite mezunu polis memurlarımızın oranı teşkilat içinde yüzde 75’e ulaşmıştır.

Geçen yıl 250 farklı konuda düzenlenen hizmet içi eğitim faaliyetlerine yaklaşık 100 bin polisimiz katılmıştır ve bu her yıl devam etmektedir.

Dış temsilciliklerimizin koruma misyonlarında, Birleşmiş Milletlerin barış misyonlarında, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı AGİT gibi çeşitli görevlerde 730 polisimiz ülkemizi başarıyla uluslararası alanlarda temsil etmektedir.

Bununla beraber polisimiz suçla mücadeledeki etkinlik ve başarısını uluslararası eğitimlerle diğer ülke polis teşkilatlarına da aktarmaktadır. Gerek hizmet öncesi gerekse hizmet içi eğitimlerle öyle bir noktaya ulaşıldı ki, bugün polisimiz birçok yabancı ülke polisini eğitir düzeye gelmiştir. 2008 yılı içerisinde 16 ülkeden 1.621 yabancı ülke polisine kendi ülkelerinde eğitim verilmiştir. Ayrıca 2008 yılı içerisinde 19 ülkeden 646 yabancı ülke polisi ülkemizde Türk polisi tarafından eğitilmiştir. Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Fakültemizde hâlen yirmi ülkeden 291 yabancı uyruklu öğrenci eğitim görmektedir ve biz, polis teşkilatımızın bu uluslararası imajı ve prestijiyle gerçekten övünüyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insan haklarına saygı, işkence ve kötü muamelenin kökünün kazınması hususu en çok üzerinde durduğumuz konudur. Bu konularda asla taviz vermemiz söz konusu olmamıştır ve bundan sonra da olmayacaktır. Bakanlık olarak kararlılıkla arkasında durduğumuz “İşkence ve kötü muameleye sıfır tolerans” sloganı yalnızca ülkemizdeki sivil toplum kuruluşları ve güvenlik birimlerince değil, aynı zamanda, uluslararası insan hakları örgütleri ve Batı kamuoyunca da benimsenmiştir. Bu bağlamda, insan haklarının korunmasına yönelik ülkemiz aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurularda önemli ölçüde azalma olduğu gözlenmektedir. Bu konulardaki hassasiyeti nedeniyle polis teşkilatımızı gönülden kutluyorum.

Kamu hizmetinde temel amaç halkın ihtiyaçlarının zamanında, uygun şartlarda ve hukuk çerçevesinde karşılanmasıdır. Temel yaklaşımımız, insanımıza hizmet etmektir. İnsan odaklı yönetim ve hizmet sunma anlayışını kamusal alana hâkim kılmak durumundayız. Kamu görevlisi, hizmet sunduğu vatandaşların üzerinde bir konuma ve hâkimiyete sahip değildir. Bu ilkeler önemle üzerinde durduğumuz ve asla taviz vermeyeceğimiz konulardır.

Son dönemde meydana gelen bazı olaylar gerekçe gösterilerek emniyet mensuplarımızın korunduğu, bunun da suç işleyen personeli cesaretlendirdiği gibi yanlış bir kanaat yayılmak istenmektedir. Öncelikle bu konudaki temel tutumumuzu ifade etmek isterim: Biz, suç işleyen personele sahip çıkma anlayışını asla benimsemedik fakat suçluluğu kanıtlanmamış personelimizi de kimseye ezdirmedik ve ezdirmeyiz.

Ülkemiz bir hukuk devletidir ve hukuk kuralları her şeyin üstündedir. Kamu görevlilerinin görev tanımları da mevzuatlarla belirlenmiştir. Kamu görevine talip olan herkes bu mevzuatı bilmek ve uymakla yükümlüdür. Suç işleyen kim olursa olsun meri mevzuat çerçevesinde adli ve idari olarak soruşturulmakta ve gereği yapılmaktadır. Biz, Bakanlık olarak, suç işleyen personelimiz hakkında hiçbir zaman korumacı bir mantıkla yaşanan olayları mazur görme eğiliminde olmadık ve olmayacağız. Kamuoyuna yansısın veya yansımasın, vatandaşlarımızın güvenlik personeliyle yaşadığı problemlere anında müdahale edilmekte, mevzuat çerçevesinde gereği yapılmaktadır ve güvenlik güçlerimiz hepimizin huzur ve asayiş içinde yaşamamız için önemli ve zor bir görev yürütmektedir. Suç işleyenlerin adli ve idari açıdan gerekli müeyyideye çarptırılması yanında, ileri bazı yorum ve değerlendirmelerle, zor şartlarda mesai mefhumu gözetmeksizin hizmet veren güvenlik güçlerinin moral ve motivasyonunu bozmamak gerektiğine de inanıyoruz. Bu anlamda personelimi koruma konusunda da hiç kimseye taviz vermeyeceğimin bilinmesini arz ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlık görevine başladığım günden itibaren polis teşkilatının etkinliğini daha da artırıcı, suçla ve suçluyla mücadelede hukuki ve teçhizat anlamında önünü açıcı kararların alınmasına ve bu doğrultuda faaliyetlerin yürütülmesine hız verdik. Polis teşkilatımızı gerek araç-gereç gerekse bilgi ve teknoloji kullanımı bakımından sürekli destekliyoruz. Meydana gelen suçların aydınlatılmasında, delilden sanığa ulaşma oranını artırmak amacıyla kriminal hizmetlerde yeni çalışma ve projelere özel bir önem vermekteyiz ve biliyorsunuz, bu sebeple, faillerin bulunması, suçların aydınlatılmasında büyük bir mesafe kat edilmiştir.

Son dönemde polis merkezlerimizi daha modern çalışma ortamlarına dönüştürmek amacıyla ciddi bir çalışma yürütüyoruz. Bunu, Yüce Meclisinize gerçekten önemli bir çalışma olarak sunmak istiyorum. Bunun için 2009 yılını “Polis Merkezleri Yılı” ilan ettik. Bu iyileştirme çalışmaları ile polis merkezlerimiz daha şeffaf olacak, daha rasyonel çalışacaktır. Vatandaşımızın güvenlik mensuplarıyla ilgili memnuniyeti daha üst düzeye çıkarılacak, polisimiz ve vatandaşımız arasındaki mevcut güven köprüsü daha da güçlenmiş olacaktır ve şunu memnuniyetle görüyoruz: Yaptırdığımız çalışmalarda, analizlerde vatandaşlarımızın Türk polisine güveni gittikçe daha da artmaktadır. Bu polis merkezlerimizi, gerçekten, vatandaşın çevresinden korkarak geçtiği değil, eski karakollar değil, her vatandaşımızın yardım istemek için, bilgi vermek için, bilgi almak için her an uğrayabileceği merkezler hâline getirme çabası içindeyiz ve vatandaşlarımıza polisimizin davranmasında, tutumunda da bu manada ciddi değişimler olacaktır. Bunu sağlamakta da kararlıyız.

Ayrıca, teknoloji olarak yine MOBESE sisteminin bütün şehirlerimizde yaygınlaştırılması yönündeki çalışmamız hızla devam ediyor. Şu anda illerimizin büyük kısmında faaliyete geçmiştir, diğerleri de ihale safhasındadır ve bu yılın yarısına kadar tamamı bu sisteme geçecektir. Ayrıca, başta turizm bölgelerimiz olmak üzere otuz ilçemiz MOBESE sistemiyle denetlenmektedir.

Güvenlik hizmetlerinin sağlanmasında önemli bir unsur, toplumsal katılımı ve desteği artırmaktır. Bu anlayış, beraberinde halkın talep ve ihtiyaçlarını dikkate almayı, güvenliğe ilişkin sorunları toplumsal sorunlar ile birlikte değerlendirmeyi, toplumun ve bireyin bulunduğu her mekâna nüfuz ederek onlarla iletişim içinde olmayı ve polislik hizmetlerinin sosyal boyutunu geliştirmeyi amaçlamaktadır. Buna kısaca toplum destekli polislik diyoruz. Daha önce elli bir ilimizde yürütülen bu uygulamaya 1 Nisan 2009 itibarıyla bütün illerimizde başladık. Toplum destekli polislik anlayışı sayesinde polisimiz ile toplumumuzun kaynaşması sağlanmakta ve polis-halk ilişkilerinin geliştirilmesi daha üst düzeye çıkarılmaktadır ve bu yöndeki çalışmalarımız verimli şekilde yürütülmektedir.

Özellikle sokak suçlarıyla mücadelede güven timleri ve yıldırım ekipleri uygulamasına devam ediyoruz ve edeceğiz. Bu, gerçekten, büyük şehirlerimizde, yoğun nüfusun yaşadığı ortamlarda güvenliğin sağlanmasında, kapkaç gibi, dolandırıcılık gibi gasp suçlarının önlenmesinde çok etkili olmuştur, buna devam ediyoruz. Ayrıca, “Yunus” uygulamasına yine devam edeceğiz.

Hırsızlık suçlarıyla etkin mücadele stratejimizi etkili şekilde yürütüyoruz. Gerçekten, bu manada ciddi düşüşler olmuştur ama biz bununla yetinmiyoruz. Hırsızlıkla; ev, iş yeri, oto hırsızlığıyla mücadelede önümüze bunu bir proje olarak aldık, haritalarını çıkardık. Büyük şehirlerimizde özellikle yeni yeni tedbirler alıyoruz. Bu konuda da polisimiz çok verimli şekilde, başarılı şekilde çalışmaktadır.

Ve daha önce de Kurulunuza arz ettiğim gibi, Güvenli Eğitim, Güvenli Okul Projemiz gerçekten verimli yürüyor. Bildiğiniz gibi, 2007-2008 eğitim-öğretim yılı başında buna başlamıştık ve şu anda ikinci yılı ve okullarımız, eğitim kurumlarımız ve çevresi şu anda güvenlidir. Okullarımızda bizleri üzecek önemli bir olay olmamıştır bugüne kadar. Çok ciddi, disiplinli, organizeli bir güvenlik hizmeti eğitim kurumlarımız çevresinde sürdürülmektedir. Bununla da gerçekten biz övünüyoruz.

Ve tabii, organize suç örgütlerine yönelik gerçekleştirilen projeli çalışmalar neticesinde ülke genelinde faaliyet gösteren organize suç örgütleri çökertilmektedir. Yerel yapılanma gösteren çetelere de fırsat verilmemektedir. Organize suç örgütlerine yönelik, polisimizce, sadece 2008 yılında 37 ilde gerçekleştirilen 118 operasyonda 2.239 çete üyesi yakalanmış, bunların 903’ü tutuklanmıştır. Kamuoyuna değişik adlar altında yansıyan planlı operasyonlarla, toplumsal huzuru derinden etkileyerek bozmayı amaçlayan suç örgütleri etkisiz hâle getirilmektedir.

Silah, mühimmat kaçakçılığıyla mücadele ve bu suçlara karışan tüm unsurların deşifre olması için çalışmalar sürdürülmektedir.

Şunu ifade edeyim: Hükûmetimiz döneminde belki, organize suç örgütleriyle mücadele en başta gelenidir ve pek çok suç türündeki azalmada bu etkili olmuştur. Kapkaçtan hırsızlığa, uyuşturucudan insan kaçakçılığına her alanda organize suç örgütleri çökertildiğinde o suç türlerinde de ciddi azalmalar olmaktadır.

Şunu burada gerçekten övünerek ifade ediyorum: Polis teşkilatımızla hepimiz gurur duymalıyız. Hem tarihiyle hem geleneğiyle hem birikimiyle polis teşkilatımız bizim gözümüz gibi korumamız gereken ve üzerinde titrememiz gereken bir teşkilatımızdır.

Bu manada ben,  Sayın Özdemir’in bugün ifade ettiği özlük haklarıyla ilgili konuda şunu ifade ediyorum: Büyük fedakârlıklarla hizmet sunan emniyet teşkilatı mensuplarımıza sağladığımız imkânların, onların çabalarının tam karşılığı olmadığını biliyoruz, bunu hepimiz biliyoruz.

Geçtiğimiz süreçte Hükûmetimiz döneminde bazı iyileştirmeler yapılmış olmakla birlikte bunun da yeterli olmadığını biliyoruz ve yine imkân ve fırsatlar elverdiğinde biz bu konuda, tabii, Hükûmet olarak gerekeni yapacağız ama şunu da bilgi olarak sunayım değerli milletvekilleri: Şu anda yapılan son ayarlamayla 2008 içinde, yeni mesleğe giren polis memuru yaklaşık 1.750 TL maaş almaktadır. Yani bu miktarın da tarafınızca bilinmesini önemli görüyorum.

Diğer yandan, TOKİ Başkanlığıyla imzalanan protokol gereği 2005-2008 yılları arasında, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri ağırlıklı olmak üzere, 6.658 adet lojman teslim alınarak personelimizin hizmetine sunulmuştur. TOKİ’yle bu çalışmaları hızlandırıyoruz ve lojman konusundaki gerçekten çalışmalarımız artıyor.

Bugün 164’üncü yıl dönümünü kutladığımız Türk polis teşkilatının dünyada yaşanan hızlı değişim ve dönüşüme ayak uydurabilmesi için bütün imkânlar seferber edilmektedir. Polis teşkilatımız, gerek araç gereç gerekse bilgi ve teknoloji kullanımı bakımından dünyanın en gelişmiş imkânlarına sahip emniyet teşkilatlarından birisi hâline gelmiştir. Bu başarılarından dolayı, Türk polis teşkilatıyla övündüğümüzü ve gurur duyduğumuzu bir kez daha ifade etmek isterim.

Toplumumuzun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içerisinde insan haklarına saygılı, Atatürk ilke ve inkılaplarını özümsemiş, ülkemizin ve devletimizin bekası için yüksek vazife şuuruyla hizmet vermekte olan Türk polis teşkilatının 164’üncü kuruluş yıl dönümünü tekrar kutluyorum, başarı dolu nice yıllar dileğiyle. Bu kutsal mesleğin ifası sırasında şehit olan mensuplarımıza Allah’tan rahmet, gazi ve emeklilerimiz ile hâlen görev yapan meslektaşlarımıza ve ailelerine sağlık, mutluluk ve başarılar diliyorum.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Gündem dışı üçüncü söz 29 Mart 2009 yerel seçimleri hakkında söz isteyen Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’e aittir.

Buyurun Sayın Tüzün. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, 29 Mart 2009 yerel seçimlerine ilişkin gündem dışı konuşması ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; geride bırakmış olduğumuz 29 Mart mahallî idareler seçimleriyle ilgili gündem dışı söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de, hem Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına hem de Bilecik Milletvekili olarak polis teşkilatımızın 164 üncü kuruluş yıl dönümünü kutluyorum.

Tabii, iktidar partimizin yedi yıl öncesi vadettikleri sözlerle şimdiki sözlere baktığımızda hiçbir değişikliğin olmadığını da görüyoruz. Sayın Bakanın detaylı açıklamalarından bunu dinledik. Polis teşkilatımızın sorunları vardır, bunlar giderilmemiştir. Polis teşkilatımıza, sadece, yapılanlar sözde kalmıştır, uygulamaya bir türlü geçmemiştir.

Evet, değerli arkadaşlarım, 29 Mart 2009 tarihi Türkiye için önemli bir tarihti. Bu seçimin sonuçlarını da değerlendirebilme adına Türkiye Büyük Millet Meclisinde gerekli müzakereler ve incelemeler de yapılmadı.

Tabii, Adalet ve Kalkınma Partisi ve Hükûmetimiz gündemi çok iyi değiştirebilme üslubunu, sanatını bu dönemde de kullandı. 29 Mart seçimi sonrası başta G-20 zirvesi ve Obama’nın Türkiye’ye gelişiyle ilgili bir anda Türkiye’de gündem değişti ve yapılan yerel seçimlerdeki tüm usulsüzlükler, yanlışlıklar, şaibeler söylemde kaldı; bir türlü harekete geçmedi.

Değerli arkadaşlarım, bu seçim Türkiye’de alışık olmadığımız bir seçimdi. Kampanyalar farklı bir şekilde gerçekleşti. Bu farklılık özellikle iktidar anlayışından ve yaklaşımından kaynaklandı. Türkiye’nin gündemindeki yerel sorunlar hiç tartışılmadı. İktidar, bu yerel seçimleri kesin kararla politize etme tercihi içerisine girdiği için siyasallaştırdı ve siyaset temelinin içerisine çekti; gerilim yaratan, çatışmacı bir seçim kampanyası sürdürdü. Özellikle gerilimli ve çatışmacı bir seçim kampanyası sonucu ekonomik kötü gidiş bir türlü dillendirilmedi. Sadece siyaseten iktidar partisinin bugüne kadar yaptıkları anlatılmadığı gibi, yerel yönetimlerde de sorun konusunda çözüm üretilmedi.

Aynı şekilde, Hükûmetimize bağlı Sayın Bakanları, başta kendi seçim bölgelerinde ve seçim bölgelerine yakın illere bizzat giderek, devletin bütün imkânlarını kullanarak, başta müsteşarlarını, genel müdürlerini, şube müdürlerini, o ilde bulunan valileri ve kaymakamları siyasetin içerisine çekerek kendi partilerine veya kendi partisine oy vermeyecek seçmenleri de etkilemeye çalıştılar. Bunların hepsini açık bir şekilde biliyoruz. Ama geldiğimiz noktada, özellikle, yapılan, tüm illerdeki iktidar partisi ve muhalefet parti teşkilatlarının yapmış olduğu itirazların, ilçe seçim kurullarında ve il seçim kurullarında hiç değerlendirilmeden reddedilmesini de; Yüksek Seçim Kurulunun özerkliğini kaybedip, Adalet Bakanlığına bağlı bir birim olmasından dolayı, orada görev alan hâkimlerimizin maalesef yapılan itirazları dikkate almadan, okumadan, haklı veya haksız diyerek dikkate almadan ret vermelerini de dikkat çekici bir konu olarak görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, dün ulusal basından takip ettiğimiz gibi de, İzmit’teki İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı yapan bir hâkim arkadaşımızın “Otuz yılı aşkın meslek yaşamım içerisinde on beş civarında seçim yönetimini gerçekleştirdim ama bu seçim kadar, hiçbir seçimde bu kadar sıkıntı yaşamadım, bu kadar siyasi iktidarın baskı uyguladığını görmedim.” diyerek bir açıklaması oldu. Ben, bu İzmit İlçe Seçim Kurulu Hâkimimizi kutluyorum. Gerçekten yürekli, cesaretli, bağımsız yargının kendisine vermiş olduğu yetkiyi kullanarak açıklamalarından dolayı da tebrik ediyorum. Diliyorum ki, böyle, savcılarımızın ve hâkimlerimizin yürekli bir şekilde açıklamalar yapmalarını temenni ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten bu seçim, başta büyük şehirlerimizde, İstanbul, Ankara, Adana gibi büyük şehirlerimizde bütün olumsuzluklar içerisinde yaşanmasına rağmen, orada, kamuoyunda da konuşulduğu gibi, basına da yansıdığı gibi, bilgisayarların çökmesi, elektriklerin kesilmesi, oy pusulalarının çalınması, sandıkların çalınması, verilerin alınamaması hep bir soru işareti olarak kaldı. Bir bakıyoruz, tabii, Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Merkezi Başkanı -maalesef, bunun altını çizerek söylüyorum, Bakanlığımızın Bilgi İşlem Merkezinin Başkanı- Ankara Büyükşehir Belediyemizin lojmanında oturuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tüzün, devam edin.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Kimi kime şikâyet edeceğiz, doğrusu anlamış değilim.

Seçimlerde CD korsanlar, CD billboard’lar ve maalesef, yetkililerimiz bu yapılan bütün yanlışlıklara seyirci kalmıştır. Sayın Başbakanın dediği gibi “Ülkemizde özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgesinde bir baskı yapıldı, bu baskı sonucunda bu seçim Doğu ve Güneydoğu’da tecelli etti.” dedi ama maalesef, diğer illerimizde, Güneydoğu ve Doğu illerimizin dışındaki illerde Hükûmetin ve bakanların yapmış olduğu baskılara hiç değinmedi. Bunu da parantez içinde söylemek istiyorum.

Son olarak, seçim bölgem Bilecik’teki yapılan yanlış uygulamaları kısaca bahsetmek istiyorum sevgili arkadaşlarım. 94 sandığın 75 tanesi açıldığında, 75 sandıkta Cumhuriyet Halk Partisi 980 farkla öndeyken, yapılan son 18 sandıkta Yüksek Seçim Kurulunun takvimine uygun olmadan, önce belediye başkanını açması gerekirken sandık kurulu başkanlarımız, önce muhtarları, sonra il genel meclisini ve belediye başkanlığı sandıklarını en sona bırakarak… 18 sandıkta 890 fark kapandığı gibi de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tüzün, konuşmanızı tamamlayınız.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Bu farkın kapandığı gibi de maalesef 111 oyla öne geçtiğini gördük, tespit ettik. Bu konuda yapmış olduğumuz, ilçe seçim kuruluna, itirazlarımız maalesef o gün görülmedi. Özellikle Bilecik ilimizdeki bu yerel seçimlerin ne kadar şaibeli olduğu, ne kadar usulsüzlükler içerisinde olduğu tüm milletimiz tarafından, halkımız tarafından bilinmektedir ama onun ötesinde de 29 Mart 2009 seçimlerinin Türkiye’de demokrasiyi gerçek bir şekilde yansıtmadığını, demokratik usuller içerisinde bu seçimin gerçekleşmediğini, mahallî idareler ve genel seçimlerin mutlaka bir arada yapılması gerektiğini hepimiz bir kez daha tespit etmiş olduk. İktidarın bütün baskı unsurlarına rağmen, iktidarın, tüm bakanların ve bürokratların baskılarına rağmen halkımızın da bu seçimlere yüksek katılım göstererek duyarlı davrandığını biliyoruz.

Bu seçimleri gerçekten şaibesiz bir şekilde kazananlara, başta muhtarlarımıza, belediye meclis üyelerimize, il genel meclis üyelerimize ve belediye …

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Son sözüm.

başkanlarımıza hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Son söz olarak da büyükşehir belediye başkanı sandıklarının neden ayrı sandıklarda oy kullanılmadığının Yüksek Seçim Kurulu tarafından açıklama yapılması gerektiğini… Çünkü, en ufacık, bir mahalle muhtarının seçiminde ayrı sandık kuruyorsunuz, en ufak bir köydeki, seçmen sayısı en az olan köyde bir sandık kuruyorsunuz ama büyükşehir belediye başkanını seçeceğiniz sandıkta büyükşehir belediye başkanı oy pusulası, ilçe başkanının oy pusulası ve belediye meclis grubunun oy pusulası yani üç oy pusulasının küçücük zarfa niçin sığdırıldığının hesabını yetkililerin vermesi gerekir diye düşünüyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tüzün.

Gündem dışı konuşmaya İçişleri Bakanı Beşir Atalay cevap verecekler.

Buyurun Sayın Atalay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilecik Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün’ün 29 Mart 2009 yerel seçimleriyle ilgili gündem dışı konuşması vesilesiyle söz almış bulunuyorum. Yerel seçimler öncesi ve sonrasıyla ilgili değerlendirme yapmamıza fırsat veren Değerli Milletvekili Arkadaşımıza da teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz üzere, Anayasa’mıza göre seçimler yargı organlarının genel gözetim ve denetimi altında yapılmaktadır. Dolayısıyla, yargının görev alanına giren bir konuda yorum ve değerlendirme yapmak uygun değildir. Bu hassasiyeti her zaman gösterdik, bundan sonra da bu prensibimizi ısrarla koruyacağız. Dolayısıyla, Sayın Milletvekilimizin Yüksek Seçim Kurulu veya seçim kurullarıyla ilgili ifade ettiği hususlar, eğer bir gün Meclis bunları ele alır, kendi içinde bir değerlendirelim falan derse ve mevzuatı tekrar gözden geçirelim derse o zaman görüşülecek konulardır.

Takdir edersiniz ki yerel seçimler, niteliği ve ilgilendirdiği kişiler bakımından genel seçimlerden oldukça farklıdır. Bu seçimler, köy ve mahalle muhtarlarından belediye başkanlarına, il genel meclisinden belediye meclislerine geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Bu özelliğiyle toplumun her kesimini bir şekilde içine almakta ve sonuçları itibarıyla geniş bir kitleyi ilgilendirmektedir.

Sadece bilgilendirmek için, şöyle, bu seçimde kaç kişi seçiliyor: 16 büyükşehir belediye başkanı, 65 il belediye başkanı, 143 büyükşehir ilçe belediye başkanı, 749 ilçe belediye başkanı, 1.974 belde belediye başkanı, 34.556 asil, 34.556 yedek olmak üzere toplam 69.112 belediye meclis üyesi, 3.284 asil, 3.284 yedek olmak üzere toplam 6.568 il genel meclisi üyesi, 34.305 köy muhtarı, 18.460 mahalle muhtarı, asil ve yedek toplam 277.736 köy ihtiyar heyeti üyesi, asil ve yedek toplam 147.680 mahallî ihtiyar heyeti üyesi bu seçimle seçilmiş oldu. Yani böyle, ülkemizin her köşesinde, hücrelere kadar, köylere, mahallelere kadar yerel yöneticilerin seçildiği büyük bir seçim.

Esasen Türkiye, değerli arkadaşlarım, yeterli seçim tecrübesine sahiptir. Yani, tabii, her seçim ortamında kimi istisnai gelişmelerle, olaylar sebebiyle kendi sistemimizi eleştiriyoruz. Ama aslında şunu ifade edeyim: Türkiye’nin bu konudaki sicili çok iyidir. Bakın, biz, bugüne kadar, 29 Mart 2009 seçimi de dâhil kırk beş seçim yaşamışız çok partili hayata geçişten bu yana ve vatandaşlarımız, siyasilerimiz, kurumlarımız seçimin ne demek olduğunu gayet iyi biliyor. Doğrusu, Türkiye olarak biz bununla övünmeliyiz. Yani demokrasimiz güçlüdür ve her seçim demokratik sistemimizi biraz daha güçlendirmektedir ve bu da bizim en büyük artı değerlerimizden birisidir. Türkiye, bugüne kadar, seçimlerin demokrasinin vazgeçilmez bir unsuru olduğu gerçeğini özümsemiş, sonuç ne olursa olsun büyük bir olgunlukla karşılama kültürüne da sahip olmuştur. Gizli oy, açık sayım yönteminin uygulanmaya başladığı süreç içerisinde seçmen, daima tercihini en iyi şekilde kullanmış, hiçbir yönlendirmeye de alet olmamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 29 Mart 2009 günü yaptığımız seçimlerle ilgili olarak seçim öncesi ve sonrasında aldığımız tedbirlerle ilgili kısa bilgi sunmak istiyorum. Bildiğiniz gibi seçimlerin organizasyonu tabii ki yargının denetiminde ama seçimin güvenliğinin sağlanması ve idarenin tarafsızlığının sağlanması, Hükûmetin ve özellikle de İçişleri Bakanlığının görevidir. Bakanlığımız, mahallî seçimlerin huzur ve güven içerisinde tamamlanabilmesi için tüm hususları dikkate alarak çalışma yapmıştır. Bu kapsamda, seçim öncesi, seçim günü ve seçim sonrası olarak detaylı bir şekilde planlama yapılmış ve uygulanmıştır ve bu tedbirleri alırken amacımız, siyasi partilerin ve adayların herhangi bir baskıya ve kısıtlamaya maruz kalmadan, kanunlar çerçevesinde propaganda ve benzeri çalışmalarını yapmaları, halkımızın iradesinin hiçbir baskı ve etki altında kalmadan hür bir şekilde sandığa yansımasının sağlanmasıydı ve bu sağlanmıştır.

Bakın, bütün siyasi partilerimiz, bütün  siyasi parti liderlerimiz, bütün adaylar ülkemizin her köşesinde, hiçbir engelle karşılaşmadan ve güvenli şekilde kampanyalarını yürütmüşlerdir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başbakan tersini söylüyor!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Hiçbir yerde güvenlik zaafı olmamıştır.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Çalınan sandıklar nereden çıktı Sayın Bakan?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bütün liderler gidip mitinglerini rahatça yapmışlardır…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başbakan tersini söylüyor!

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Çalınan sandıklar nereden çıkıyor Sayın Bakan?

BAŞKAN – Dinleyelim efendim. Sayın Tüzün, dinleyelim.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …ve bizim -biraz önce ifade edildi- Hükûmet olarak ve Bakanlık olarak, bakın, idarenin tarafsızlığını sağlama yönünde çok açık talimatlarımız olmuştur, aldığımız kararlar olmuştur. Ben kendim bölge bölge, valilerimizle, emniyet, jandarma bölge komutanlarıyla, müdürleriyle özel toplantılar yapmışımdır ve hepsinde en önce vurguladığımız bu olmuştur: Seçimlerin güvenli şekilde geçmesi. Bununla ilgili hem kanunlar hem seçim kurullarının, Yüksek Seçim Kurulunun kararları hem de bizim genelgelerimiz çerçevesinde gerçekten huzurlu bir seçim ortamı yaşanmıştır.

Şunu da ifade edeyim: Bu seçimde belki önemli hususlardan birisi, gürültü ve görüntü kirliliğinde biraz daha ileri tedbirler almamız ve ilk defa daha çağdaş görünümlü şehir ortamlarıyla yerel seçimlere girmemiz olmuştur. Bir karar aldık Bakanlık olarak, bunu bütün valilerle paylaştık. Sonra valilerimiz, kaymakamlarımız bütün siyasi partilerin il ve ilçe başkanlarıyla toplantılar yaptılar, böyle bir karar aldılar ve uyguladılar. Kavşaklarda, meydanlarda, ana caddelerde bayraklar, flamalar yer almadı. Daha çağdaş görüntüler içinde, billboard’larda vesaire çalışmalar yapıldı, iletişim çalışmaları ve bu hem trafiği rahatlattı hem gerçekten şehirlerimiz daha temiz kaldı ilk defa bu seçimde ve bunda bütün partilerimiz destek oldu, hepsine çok teşekkür ediyorum. En çok partilerimiz ve parti yöneticilerimiz bundan memnun oldu ve bütün vatandaşlarımız bundan memnun oldu ve bundan sonra umuyorum bu yerleşecek ve Türkiye de artık o dönemi atlatmış olacak.

Ayrıca, gürültü kirliliğiyle ilgili: Doğrusu istisnalar oldu, yani şikâyetler gene alındı ama mümkün olabildiğince arabaların volume’lerini biraz azaltma, okul ve hastane çevrelerinden geçmeme, belli saatleri kullanma gibi sınırlamalar getirilmeye çalışıldı ve bunda da ilk, başlangıç olmasına rağmen belirli bir başarı sağlandı.

Ayrıca, tabii, haberleşme, ulaşım tesisleri, parti binalarının, seçim bürolarının, adayların, adayların iş ve ikametgâhlarının korunması gibi konularda gerçekten -bunlar duyulmaz, bilinmez ama özellikle bazı illerimizde veya sorun olan illerde veya başvuru hâlinde- her tedbir alınmıştır. Adayların özel korunması bile pek çok ilimizde sağlanmıştır.

Ve siyasi parti başkanlarının, genel başkanlarının mitingleri: Belki şikâyetler geldi “Çok arama yapılıyor.” diye ama miting alanına giren herkes arandı ve buralarda gerçekten bazı suç aletleri de, unsurları da yakalandı. Vatandaşlarımız belki biraz beklediler ama güvenliği, tabii, hiçbir şeye feda edemeyiz, etmedik ve şükür bu manada da -bu sene bu seçim dönemi mitinglerde çok kalabalık oldu, doğrusu çok katılım oldu ama- hiçbir mitingde bizleri üzecek bir güvenlik olayı meydana gelmedi. Ayrıca bu süreç içinde, biliyorsunuz, Nevruz gibi özel günler ve tarihler, kutlamalar da vardı. Bütün bunlar huzurlu ve güvenli bir şekilde geçti.

Ve seçim günü alınan tedbirlerle özellikle şuna gayret ettik değerli milletvekilleri: Oy kullanılan her binanın yakınında güvenlik birimleri bulundu, içine girmedi ama bina sorumlusu veya sandık sorumlusu bir sıkıntı içinde kalır da yardım isterse gittiler. Onun dışında çevrede… Köyler de dâhil.

Biz jandarmamızla da konuştuk, köylerde, hiçbir köyde oy kullanılan binanın çevresi güvenlik birimsiz olmayacak, mutlaka jandarmamız olacak ve bu seçimde bunu sağladık.

Bize de bu manada doğrusu önemli bir şikâyet gelmedi ama her seçimin kendi içinde itirazlar, işte seçim kurulunun kabul etmesi, etmemesi, öbür tartışmalar, bunlar güvenlikle ilgili değil değerli arkadaşlar. Seçim kurullarıyla ilgili konular varsa, tabii, onların tartışma zemini farklıdır, tartışma üslubu farklıdır ve onların ele alınış tarzı biraz daha farklı olacaktır.

Şunu da ifade edeyim: Elimizde dökümler var seçim dönemi, özellikle seçim günü ve sonrası asayiş olaylarıyla ilgili. Sizlere de ulaştı, bazı yerlerde yine istemediğimiz üzücü olaylar özellikle seçim akşamı oldu ama bunların hepsi köydür, kırsal kesimdir ve daha çok muhtarlıkla ilgidir. Muhtarlık seçimleri, tabii, aileler arası yarış vesaire. Ama hem jandarma bölgesiyle ilgili hem polis bölgesiyle ilgili, mesela 2004 seçimleriyle mukayese ettiğimizde: İşte, jandarma bölgesinde 2004’te 1.500 olay var, bu seçimde 1.018 olay var. Polis bölgesinde de buna benzer. Yani daha az güvenlik olayının olduğu, vatandaşlarımızın gerçekten bu demokratik süreci, seçim sürecini daha titiz kullandığı, daha iyi kullandığı bir dönemi yaşadık.

Tabii, bu süreçte yaşadıklarımızın bir kısmını tekrar şöyle hatırlarsak, yine idareyle ilgili boyutu sadece hatırlatma için: İşte, seçime yaklaşılan bir tarihte vatandaşlık numarasıyla, kimlik numarasıyla ilgili bir konu çıktı önümüze. Biz hızlı hesap yaptırdık, yaklaşık 3,5 milyon seçmenimizin kimliğinde bu numara yok. Çok hızlı tedbir aldık, bütün nüfus bürolarımızı açtık, gece gündüz çalıştırdık, vatandaşlarımıza kolaylık olsun diye her tedbiri aldık, sonra Yüksek Seçim Kurulunun da kolaylaştırıcı bir kararı oldu ve bu konuda gerçekten, değerli milletvekilleri, vatandaşlarımızı kutlamak lazım, teşekkür etmek lazım; bu haklarını kullanmak için geldiler, kuyruk oldular, nüfus cüzdanlarını aldılar veya nüfus cüzdan suretini aldılar, gittiler, oylarını kullandılar.

Bakın, bu seçimde -övüneceğimiz bir husus yine- yüzde 83’ün üzerinde, yüzde 84 civarı katılım vardır. Seçimlerin en yükseği, ben dün akşam dökümünü yaptırdım, yani şu güne kadar katılımın en yükseği. Hele yerel seçimde böyle bir şey… Bu da güzel bir şey, yani sevineceğimiz bir husus ve bu tedbirlerin hepsinde, gerek Nüfus İdaresinin gerek güvenliğin… Vatandaşın oyunu kullanmasını kolaylaştırıcı bütün kolaylıklar sağlanmıştır.

Tabii, bundan sonra, başarılar, başarısızlıklar, işte, bir yerde memnun olmama; bunlar hâlen sürüyor. Bazı yerlerde itirazlar var, hâlen sürüyor. Onlar idarenin dışında. Ama bazen başarısızlıklarla ilgili, başarıyla ilgili, şeyler söyleniyor. Elime şöyle dökümler de aldım. Bugünkü konuşmamın konusu bu değil doğrusu, yani işte, hangi parti başarılı, hangisi başarısız; AK PARTİ çok düşüş gösterdi, falan. Elimde öyle bir şey yok. Bilgiler var, bölgesel dağılımımız falan… Yani Türkiye’nin her yerinde yine en yüksek oyu olan parti olarak da biziz. Şu anda, mesela, diyelim ki Ege Bölgesi Cumhuriyet Halk Partisinin oransal olarak en yüksek aldığı yüzde 33,1 ama AK PARTİ orada da yüzde 33,2; o bölgede de yine daha fazla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Şimdi reklamları mı dinliyoruz Sayın Bakan? Siz bizim oy pusulamızı, vatandaşın oy pusulasını bize gönderin. Bırakın reklamları. Konuşmanın cevabı değil ki.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bu manada seçimlerin hayırlı olmasını diliyoruz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Siz Kırıkkale Valisini ne zaman görevden alacaksınız?

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Oylar çöpten nasıl çıktı, onu söyle.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Hayırlı olsun diliyoruz. İnşallah yerel yönetimlerimize…

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Oylar çöpten nasıl çıktı?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Bakan, seçimi ifsat eden Kırıkkale Valisini ne zaman görevden alacaksınız?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Osman Bey, onu özel konuşalım.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Bakan, sizin gözetiminizdeki oylar nasıl çıktı çöpten?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ben şunu da ifade edeyim: Yerel yöneticilerimizin hepsini kutluyorum. İçişleri Bakanlığı olarak ve belediyeler…

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Yeni seçilenleri kutlayalım ama.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ben de Başbakanın arkasında durduğu valileri ayıplıyorum.

BAŞKAN – Sayın Durmuş, lütfen…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …ve Belediyeler Birliği olarak yakın zamanda bütün belediye başkanlarımızı toplantıya çağıracağız. Kamu kurumlarındaki süreçlerle ilgili, mevzuatla ilgili, bütün belediye başkanlarımıza rehberlik etmeye çalışacağız. O konuda da yeni dönem için çalışmalarımız var. Bunu da burada size bilgi olarak sunuyorum.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Valileri de çağırın Sayın Bakan!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Valileri de çağırın Sayın Bakanım, valileri!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkanım, 60’ıncı maddeye göre yerimden çok kısa konuşmak istiyorum.

BAŞKAN – Tabii, buyurun.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Valileri de çağırın Sayın Bakanım. Kurban Bayramı’na on beş gün kala kurban yardımı yaptılar.

BAŞKAN – Sayın Tüzün, Grup Başkan Vekiliniz konuşacaklar.

Sayın Anadol, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabına ilişkin açıklaması

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim söz verdiğiniz için.

Ben, Yüksek Seçim Kurulu kararlarını veya il, ilçe seçim kurulu kararlarını tartışmak için söz almadım. Sayın Bakanın söylediği konuyla ilgili… 40’ıncı seçime girdi Türkiye. Maalesef en şaibeli seçim bu olmuştur. Seçmen kütükleri, defalarca bütün muhalefet partileri dile getirmesine rağmen…

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – 46 seçimleri var.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ben somut konuşuyorum. İzmir’de, Basın Sitesi’nde, gazeteci Elif Demirci’nin evinde İzmir’de oturmayan 5 kişi oy kullanmıştır. Somut, bakın, isim söylüyorum. Türkiye bunlarla doludur, bir.

İki: Yüksek Seçim Kurulunun net kararına rağmen, savcılığa suç duyurmasına rağmen valiler buzdolabı dağıtmışlardır. Buna mukabil Başbakan “Ben valimi yedirtmem.” diyebilmiştir.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kafa tutuyor.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – İstanbul’da, seçim günü, belediye başkanının antetli kâğıdıyla bankalardan vatandaşa para dağıtılmıştır Gaziosmanpaşa’da.

BAŞKAN – Anlaşıldı Sayın Anadol.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Anlaşıldı…

Şimdi, Sayın Bakan, bunlara hiç değinmeden seçimin güvenli geçtiğini söylüyor. Onu en fazla tekzip eden Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır; Doğu ve Güneydoğu’daki seçimlerin meşru olmadığını ifade edebilmiştir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Söz istemem lazım ama istemiyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

“Başkanlığın Genel Kurula sunuşları” vardır.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir tezkere vardır, okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, (6/1228) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/124)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin sözlü sorular kısmının 472. sırasında yer alan (6/1228) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Prof. Dr. Alim Işık

                                                                                                                      Kütahya

BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Komisyondan istifa tezkeresi vardır, okutuyorum:

2.- Samsun Milletvekili Fatih Öztürk’ün, Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/125)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Dilekçe Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.

Gereğini arz ederim.

                                                                                                                   Fatih Öztürk

                                                                                                                      Samsun

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin bir önerge vardır, okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 22 milletvekilinin, okullardaki uyuşturucu kullanma ve madde bağımlılığı sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/338)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde, uyuşturucu kullanımının on bir yaşa, yani ilköğretim çocuklarına kadar yaygınlaştığı araştırmalarda ortaya konmuştur. Buna rağmen 2003 yılından itibaren okullarımızda bu konuda çalışma yapılmamıştır. Okullarımızda, uyuşturucu kullanma ve madde bağımlılığı durumunun tespiti, varsa alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98. İç Tüzüğün 104 ve 105. maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve talep ederiz.

1) Reşat Doğru                          (Tokat)

2) Oktay Vural                           (İzmir)

3) Hasan Çalış                           (Karaman)

4) Ahmet Orhan                         (Manisa)

5) Kamil Erdal Sipahi                (İzmir)

6) Sabahattin Çakmakoğlu         (Kayseri)

7) Akif Akkuş                           (Mersin)

8) Alim Işık                               (Kütahya)

9) Zeki Ertugay                          (Erzurum)

10) Durmuşali Torlak                (İstanbul)

11) Recep Taner                         (Aydın)

12) Kürşat Atılgan                     (Adana)

13) Hakan Coşkun                     (Osmaniye)

14) Osman Durmuş                   (Kırıkkale)

15) Yılmaz Tankut                     (Adana)

16) Ahmet Kenan Tanrıkulu      (İzmir)

17) Münir Kutluata                    (Sakarya)

18) Mithat Melen                       (İstanbul)

19) Emin Haluk Ayhan              (Denizli)

20) Cemaleddin Uslu                 (Edirne)

21) Murat Özkan                       (Giresun)

22) Muharrem Varlı                   (Adana)

23) Osman Ertuğrul                   (Aksaray)

Gerekçe:

Akıl ve beden sağlığının en büyük düşmanı olan uyuşturucu ve madde bağımlılığı, başta gençler arasında olmak üzere herkesi etkileyebilen, biyolojik, ruhsal, psikolojik ve sosyal boyutları olan bir sağlık sorunu yanında, toplumu ve geleceği çürüten bir terör olarak da tanımlamak mümkündür.

Uyuşturucu ve madde kullanımı dünyada her geçen gün artmaktadır. Madde bağımlılığı sorunu sadece ülkelerin kendi sorunları değildir. Bütün dünyadaki toplumların ortak sorunu olmuş ve acil müdahale durumuna da geçilmeye başlamıştır.

Genellikle çocuk, ergen ve geç erişkinlerde görülen madde bağımlılığı dünyada olduğu gibi ülkemizde de yeni karşılaştığımız bir sorun değildir. Uyuşturucu başta olmak üzere madde bağımlılığı sorunu ülkemizde gün geçtikçe büyümekte, yaşlı, genç, fakir, zengin, erkek, kadın, toplumun bütün fertlerini etkisi altına almaktadır. Dünyada olduğu ülkemizde de önümüzdeki yıllarda en önemli sorunların başında madde kullanımı ve bağımlılığı olacaktır.

Madde kullanımı ve bağımlılığı yalnızca bireyi değil onun ailesini, yakın çevresini ve toplumu da psikolojik, sosyolojik, ekonomik ve sağlık sorunlarına yol açarak ağır bir biçimde etkileyen bir olgudur.

Toplumun, yapısını zedeleyen, insanların amaçlarını ve umutlarını yok eden bu maddeleri, en çok, gençler kullanıyor. Bunu incelediğimizde, yoğunluğun, 15-25 yaş arasında olduğunu, görülmektedir.

Uyuşturucu kullanma ve madde bağımlılığı yaşının sürekli olarak aşağıya doğru düşmesi, genç bir nüfusa sahip olan ülkemiz açısından önemlidir. Yapılan araştırmalarda, Ülkemizde, uyuşturucu kullanımının on bir yaşa yani ilköğretim çocuklarına kadar yaygınlaşmıştır.

Araştırmalar göstermiştir ki, gençlerin uyuşturucu kullanmaya başlamaları ile bu durumdan, ailelerinin haberdar olmaları arasında belli, bir süre söz konusudur.

2002 yılında, Türk Psikoloji Derneği tarafından, ülkemizde yapılan madde kullanımı ve profili araştırmasında, 15-24 yaş grubunda 7.681 kişide yapılan incelemede; %27.4 ü, ilk defa 14 yaşında başlamak üzere düzenli sigara kullandığını, %9.2 si, ilk defa 17 yaşında olmak üzere alkol kullandığını, %2.9 u da, arkadaşlarından, en az birinin, madde kullandığını ifade etmişlerdir.

Ayrıca Ankara'da yedi farklı lisede yapılan araştırmada ise lise öğrencileri arasında yüzde 13,2 sigara, yüzde 23,5 alkol, yüzde 2,3 hayatta en az bir kere madde kullandığını ifade etmişlerdir.

Bu büyük tehdide rağmen, okullarımızda yaklaşık 7 yıldır, uyuşturucu ve madde kullanımı konusunda araştırma yapılmamaktadır. Avrupa da uygulanan ve ülkemizde uygulanması istenilen ESPAD (Avrupa Gençlerde Madde Kullanımı Değerlendirme Projesi) 2003 yılından itibaren Milli Eğitim Bakanlığı izin vermediğinden dolayı yapılamamıştır. Yani okullarımızda gençler arasında istatistiki genel bilgiler 2003 yılına dayanmaktadır.

Bu nedenle; okul çağındaki gençlerimizde, Uyuşturucu kullanma ve madde bağımlılığına ilişkin verilerin elde edilmesi ve alınabilecek önlemlerin tespiti amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisince, Meclis Araştırması açılması yerinde olacaktır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

C) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Nevzat Pakdil’in, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Kosova Türkleri Millî Bayramı törenlerine iştirak etmek üzere Kosova’ya resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/738)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Sayın Nevzat Pakdil başkanlığında bir Parlamento heyetinin Kosova Türkleri Millî Bayramı törenlerine iştirak etmek üzere Kosova’ya resmî ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 6. maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                                               Ş. Güldal Mumcu

                                                                                                     Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                 Başkanı Vekili

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Arayacağım efendim.

Tezkereyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum birleşime.

 

Kapanma Saati : 16.11

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.30

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 75’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi tezkereyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Tezkereyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tezkere kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

VII.- SEÇİMLER

A) Komisyonlara Üye Seçimi

1.- Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonuna üye seçimi

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisi Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonuna üye seçimi yapacağız.

Komisyon üyeliği için siyasi parti gruplarınca gösterilen adaylar ile grubu olmayan veya bağımsız bir milletvekiline düşen adayın ismini gösterir listeyi İç Tüzük’ün 21’inci maddesine göre okutup oylarınıza sunacağım.

Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi

Üye Sayısı (17)

             Adı ve Soyadı                                                     Seçim Bölgesi

Adalet ve Kalkınma Partisi (10)

 

Selma Aliye Kavaf

Denizli Milletvekili

 

Kemalettin Aydın

Gümüşhane Milletvekili

 

Güldal Akşit

İstanbul Milletvekili

 

Ayşe Nur Bahçekapılı

İstanbul Milletvekili

 

Canan Kalsın

İstanbul Milletvekili

 

Öznur Çalık

Malatya Milletvekili

 

Mustafa Hamarat

Ordu Milletvekili

 

Fatih Öztürk

Samsun Milletvekili

 

Safiye Seymenoğlu

Trabzon Milletvekili

 

Gülşen Orhan

Van Milletvekili

Cumhuriyet Halk Partisi (3)

 

 

 

Nevingaye Erbatur

Adana Milletvekili

 

Canan Arıtman

İzmir Milletvekili

 

Ahmet Ersin

İzmir Milletvekili

Milliyetçi Hareket Partisi (2)

 

 

 

Şenol Bal

İzmir Milletvekili

 

Ahmet Orhan

Manisa Milletvekili

Demokratik Toplum Partisi (1)

 

 

 

Ayla Akat Ata

Batman Milletvekili

Grubu bulunmayan veya bağımsızlar (1)

 

 

 

Ayşe Jale Ağırbaş

İstanbul Milletvekili

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun toplanarak İç Tüzük’ün 24’üncü maddesine göre başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtiplerini seçmeleri gerekmektedir. Bu nedenle Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu, 9 Nisan 2009 Perşembe günü (bugün) saat 17.30’da Meclis araştırma ve soruşturma komisyonları B Blok, 2’nci Kat, 4 No.lu Banko, 10 Numaralı Salonda toplanacaktır.

Komisyonun toplantı gün ve saati ayrıca plazma ekranda ilan edilecektir. Hayırlı uğurlu olsun.

Değerli milletvekilleri, alınan karar gereğince gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler" kısmına geçiyoruz.

282’nci sırasında yer alan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın; 283’üncü sırasında yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın; 284’üncü sırasında yer alan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm yönleriyle araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin birlikte yapılacak görüşmelerine başlıyoruz.

VIII.- MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Ön Görüşmeler

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm yönleriyle araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/333)

2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm yönleriyle araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/334)

3.- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm yönleriyle araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/335)

BAŞKAN – Hükümet? Burada.

Meclis araştırması önergeleri Genel Kurulun 31/3/2009 tarihli 69’uncu Birleşiminde okunduğundan tekrar okutmuyorum.

İç Tüzük’ümüze göre, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda sırasıyla Hükûmete, siyasî parti gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahibine veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir. Konuşma süreleri, Hükûmet ve gruplar için yirmişer dakika, önerge sahipleri için onar dakikadır.

Şimdi söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Hükûmet adına Beşir Atalay, İçişleri Bakanı; CHP Grubu adına Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu, MHP Grubu adına Adana Milletvekili Kürşat Atılgan; önerge sahipleri Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncı, Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün, Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir.

İlk söz Sayın Hükûmete aittir.

Sayın Bakan, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sözlerimin başında bir kez daha elim helikopter kazasında hayatını yitiren Muhsin Yazıcıoğlu, Yüksel Yancı, Erhan Üstündağ, Murat Çetinkaya, İsmail Güneş ve Mustafa Kaya İstektepe’ye Yüce Allah’tan rahmet, kederli ailelerine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün AK PARTİ, Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisinin ayrı ayrı verdikleri Meclis araştırması açılması talepli önergelerini görüşüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu üzücü kazanın ardından merhum Yazıcıoğlu’nun cenazesinin kaldırıldığı 31 Mart 2009 Salı günü yine bu çatı altında kazayla ilgili olarak sizleri bilgilendirmek amacıyla söz almıştım. O gün bundan sonra söz alan çok sayıda değerli milletvekili arkadaşım da duygu ve düşüncelerini bizlerle paylaşmıştı. O gün arkadaşlarımın söylediklerini tutanaklardan tekrar inceledim. Sayın Mehmet Ekici “Mesele bir iktidar-muhalefet meselesi değildir, mesele bir kazadan ekmek çıkarmak veya siyaset üretmek meselesi değildir.” demişti.

Yine diğer arkadaşlarımız, arama-kurtarma çalışmaları anlamında gösterdiğimiz çaba için teşekkür etmiş, ancak benzeri olayların yaşanmaması için neler yapılması gerekiyorsa bunlar bir an önce yapılsın demişlerdi. Bu görüşlere sonuna kadar katılıyoruz. Nitekim seçim nedeniyle ara verilen Meclis çalışmalarının ilk gününde, yani 30 Mart 2009 Pazartesi günü AK PARTİ Grubu olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına konuyla ilgili Meclis araştırması yapılması talebini iletmiştik. Bizden sonra da 31 Mart 2009 Salı günü hem Cumhuriyet Halk Partisi hem de Milliyetçi Hareket Partisi Grupları adına benzer önergeler verilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzücü bir kaza yaşadık. Ülke olarak yediden yetmiş yediye hepimiz sarsıldık. Kuşkusuz ki en çok üzülenler, ciğeri yananlar, o kazada yaşamını yitiren, rahmeti Rahman’a kavuşan kişilerin aileleri, yakınları oldu. Allah onlara sabır versin.

Kazadan günümüze kadar kaynağı belli olmayan, dayanağı belirsiz yüzlerce, belki binlerce yorum ve değerlendirme yapıldı; kimileri doğru olarak kabul ettiği için, kimileri gazetecilik, televizyonculuk refleksiyle, kimileri gündeme gelme adına, kimileri fırsattan istifade ortalığı karıştırma adına. Ben herkesten istirham ediyorum: Ne olur biraz sakin ve mantıklı olalım. Bu işin cenazelerin kaldırılmasıyla bitmediğini biliyoruz. Bu olayın tüm boyutlarıyla aydınlatılması devletin boynunun borcudur ve Hükûmetimiz konunun üzerindedir.

Esasen biz Türkiye Büyük Millet Meclisinde bunun araştırılmasını talep ederken niyetimiz şu: Böyle olaylar olmasın, böyle olaylar daha az olsun, olursa en az zararla olsun ve kolay telafi edilsin. Bu araştırma önergemizin tabii, sebebi de esas amacı da budur. Bu önergelerin bugün kabulüyle, inanıyorum ki, ortak ciddi bir çalışma yapılacak, konu tüm boyutlarıyla ele alınacak ve açıklığa kavuşturulacaktır. Gelecek için faydalanacağımız -buradan- tedbirler ve görüşler çıkacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kaza olayı aynı zamanda adli bir olaydır. Bu boyutunu tabii unutmamak durumundayız. Bu yönüyle de ilgili adli merciler tarafından gerekli tahkikatlar yürütülmektedir.

Yaşadığımız üzücü helikopter kazası olayını üç boyutta ele almak gerektiğine inanıyorum:

Birincisi, bahse konu helikopterin kiralanması, teknik donanımının yeterliliği, uçuş için gerekli doğa şartlarının elverişliliği, uçuş güzergâhı gibi kazanın meydana geldiği ana kadarki süreçtir. Bu süreç sivil havacılık kuralları açısından ele alınarak teknik boyutuyla, ilgili birimlerce değerlendirilmektedir. Ayrıca kazanın tüm iddiaları da karşılayacak şekilde aydınlatılması çalışmaları bu kapsamda ele alınacak konular arasındadır. Dolayısıyla bu aşamada benim bu süreçle ilgili ifadeler kullanmam uygun değildir ve çalışmaların sonuçlarını hep birlikte bekleyeceğiz.

Kazayla ilgili ikinci süreç, kazanın yetkili birimlerce haber alınmasından kaza mahalline ulaşılarak kazazedelerin bulunması ve olay mahallinden alınarak ailelerine teslim edilmesine kadarki süreçtir. Diğer bir deyimle bilgi edinme, arama ve kurtarma sürecidir. Bu sürecin özellikle arama-kurtarma aşaması Bakanlığımı doğrudan ilgilendirmektedir. Bu nedenle arama-kurtarma çalışmaları kazadan haber edinildiği andan itibaren bilgim ve takibim altında olmuştur. Bu süreçle ilgili ayrıntıları 31 Mart 2009 Salı günkü bilgi sunuş konuşmamda sizlere kısaca sunmaya çalışmıştım. Biraz sonra bu konuda daha ayrıntılı bilgileri yine sizlerle paylaşacağım. Ancak burada şu kadarını ifade edeyim ki mevcut imkânlar çerçevesinde arama-kurtarma çalışmaları anlamında azami gayret gösterilmiş, hemen hiçbir ayrıntı atlanmamıştır. Bu durumu ülke kamuoyu da yakından izlemiştir.

Üçüncü süreç ise birinci süreçle bağlantılı olarak, kaza enkazına ulaşıldığı andan itibaren kaza kırım ekiplerinin sağlıklı çalışması, tüm delillerin toplanması ve değerlendirilmesi, raporlanması sürecidir. Bu süreçle ilgili  olarak da tüm taraflar çalışmalarını sürdürmektedirler.

Yine bu süreçle ilgili olarak merhum Yazıcıoğlu’nun Genel Başkanı olduğu Büyük Birlik Partisi tarafından da bazı girişimlerde bulunulduğunu ve çalışmalar yapıldığını biliyoruz. Bu süreç de teknik boyutu olan bir süreçtir ve sonuçlanmasını beklemek gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; arama-kurtarma çalışmalarıyla ilgili bazı ayrıntıları sizlerle tekrar paylaşmak istiyorum. 25 Mart 2009 Çarşamba günü 15.46 civarında, helikopterde bulunan İhlas Haber Ajansı Muhabiri merhum İsmail Güneş’in 112 acil yardım telefonunu araması üzerine kazadan haberdar olunduğunu biliyorsunuz. Ben de saat 16.00 civarında kazadan haberdar oldum.

Kazanın Kahramanmaraş, Kayseri ve Yozgat güzergâhında gerçekleşmiş olması ihtimali nedeniyle bu illerimizle irtibatlara geçilmiştir. Konu hemen ilgili resmî makamlara intikal ettirilmiştir ve bu saatlerde Sivil Havacılık Kurumu da haberdar olmuştur.

Sayın Başbakanımızın talimatı ile, ilgili tüm kurum ve kuruluşlar en üst düzeyde teyakkuza geçirilmiş, tüm imkânların seferber edilmesi sağlanmıştır.

Bu arada olayın duyulmasıyla birlikte Kahramanmaraş Valiliğince derhâl kriz masası oluşturulmuştur. Jandarma, sivil savunma ve köy korucularının katılımı ile arama-kurtarma çalışmaları karadan en kısa sürede başlatılmıştır.

Ayrıca Başbakanlık Kriz Merkezi faaliyete geçirilmiş, tüm çalışmalar burada koordine içinde yürütülmeye başlanmıştır.

Ben de bir an önce olay bölgesine gitmeye karar verdim. Sayın Başbakanımın talimatını da alarak aynı gece hava yoluyla Gaziantep’e ardından da kara yoluyla Kahramanmaraş’a intikal ettim. Kahramanmaraş’tan Göksun ilçesine giderek, Göksun Kaymakamlığında oluşturulan kriz merkezinin koordinasyonunu bizzat üstlendim.

Helikopterde bulunan kişilerin elde edilen GSM numaraları 16.20 civarında yer tespiti amacıyla Telekomünikasyon İletişim Başkanlığına iletildi. Bu birimden alınan bilgilere göre yer tespiti çalışmalarına ivedi olarak başlandı. Elde edilen sonuçlar ilgili birimlere 16.25’ten itibaren belli periyotlarla iletilmeye başlandı. Bu bilgilerin alınmasıyla birlikte de kara ve hava unsurları devreye sokuldu. Bunlarla ilgili ayrıntılı bilgiler daha önce de sunulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olayın duyulmasıyla birlikte hem karadan hem de havadan arama-kurtarma çalışmalarına, kar yağışı ve düşük görüş mesafesine rağmen hemen başlanmış ve hiç ara verilmeden devam edilmiştir.

İlk etapta Kahramanmaraş Valiliği tarafından sivil savunma arama-kurtarma birlikleriyle, jandarma ve köy korucularından oluşan arama-kurtarma ekipleri kazanın olduğu tahmin edilen bölgeye gönderilmiştir.

Genelkurmay Başkanlığınca gece görüşü kabiliyeti olan 2 arama-kurtarma helikopteri ve 1 uçak, Emniyet Genel Müdürlüğünce 3 helikopter görevlendirilmiştir.

Sağlık Bakanlığınca 10 ambulans ve 2 medikal kurtarma ekibi gitmiş, olası yaralı tahliye operasyonu için 1 adet ambulans helikopter hazır bekletilmiştir.

Konunun önemi ve aciliyeti dikkate alınarak kara ve hava unsurları sürekli takviye edilmiştir.

Ve 26 Mart 2009 günü saat 03.00 itibarıyla kaza bölgesinde görev alan ekipler şunlardır: Genelkurmay Başkanlığına ait 1 adet Cougar tipi helikopter, gece görüşü teçhizatlı 2 adet Skorsky tipi helikopter ile 1 adet CN-235 tipi uçak, Emniyet Müdürlüğüne ait 3 helikopter, Adana Sivil Savunma Birliği Müdürlüğünden personel ve arama köpeği, Kahramanmaraş Sivil Savunma Müdürlüğü ekipleri, Kahramanmaraş Jandarma Alay Komutanlığından askerler, köy korucularından oluşan 250 kişilik ekip, Kayseri, Gaziantep ve İstanbul’dan birer AKUT ekibi, Sağlık Bakanlığınca 14 ambulans ve 2 medikal kurtarma ekibi, Genelkurmay Başkanlığına ait Doğal Afetler Taburu’ndan on ikişer kişilik 2 arama kurtarma timi. Bunların hepsi bölgede hazır olmuşlardır, daha kazanın olduğu gecenin sabahına doğru.

Değerli arkadaşlarım, bu çalışmalara katılan herkes büyük özveriyle, zor iklim şartlarında  en iyisini yapmaya çalışmışlardır. Bunu bizzat görme ve yönetme imkânı bulmuş bir arkadaşınız olarak açık yüreklilikle söylüyorum. Ayrıca, vatandaşlardan, resmî, özel kurumlardan ve değişik yerlerden gerek telefonla gerek yazıyla gelen tüm bilgi ve ihbarlar değerlendirilerek araştırması yapılmış ve belirtilen sahalara arama-kurtarma ekipleri yönlendirilmiştir.

Olay bölgesine gönderilen uçak ve helikopterler kar yağışı ve sis gibi olumsuz hava koşullarına rağmen bölgede görev yapmış, yakıt ikmali dışında bölgeden ayrılmamışlardır.

Bir konuyu da özellikle dikkatinize sunmak istiyorum: Arama çalışmalarının cep telefonundan alınan sinyaller doğrultusunda  harita üzerinde belirlenen 25-30 kilometrelik koordinat içinde sürdürülmesi zarureti ortaya çıkmıştır. Yani, nokta yer tespiti yapılabilmesi mümkün olmamıştır.  Bunun aksine yapılan haber ve yorumlar gerçeği yansıtmamaktadır. Kaza yeri bilindiği hâlde başka yerlerde arama yapıldığını iddia etmek insaf ve izanla bağdaşır bir durum değildir.

Bir yandan tüm bu çalışmalar yürütülürken, Başbakanlık Kriz Merkezinin girişimleriyle uydulardan yararlanılmasının yolları da araştırılmıştır. Bu çerçevede, uyduların yer belirleme imkânları araştırılarak kaza bölgesinden görüntü verebilecek bütün optik uydularla temas edilmiştir fakat uyduların geçişi anında mevsim koşulları, bulut ve sis yoğunluğu nedeniyle fotoğraf çekimi mümkün olamamıştır. Aynı zamanda metale duyarlı görüntü verebilen uydular olan SAR radar uyduları konusunda da girişimlerde bulunulmuştur. Aynı zamanda, diğer bir radar uydusu olan Radar SAT için gerekli görüşmeler yapılmış ve kaza mahalline ait metale duyarlı uydu görüntüsünün çekilmesi çalışmaları başlatılmıştır. Jeofizik aletleriyle havadan arama imkânları da araştırılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm bu teknik çalışmalar, havadan ve karadan yürütülen arama-kurtarma çalışmaları devam ederken, 27 Mart 2009 tarihinde saat 14.30 civarında merkez ilçe Döngel Muhtarı, gönüllü köy korucusu Yılmaz Dilki’nin başkanlık ettiği, o sabah arama-kurtarma için çıkan 17 kişilik bir grup tarafından Karayakup Şahinkaya Tepesi mevkisinde helikopter enkazına ulaşıldığı bilgisi alınmıştır.

Kriz merkezi derhâl en yakın elverişli nokta olan Göksun Kızılöz köyüne taşınarak çalışmalar buradan yürütülmüştür. 28 Mart 2009 günü Sayın Yazıcıoğlu ve 4 kişinin, 30/03/2009 tarihinde de İhlas Haber Ajansı Muhabiri merhum İsmail Güneş’in naaşına ulaşılmıştır.

Bu uzun açıklamalarımdan da anlaşılacağı üzere, mevcut imkânlar en iyi şekilde kullanılarak, elverişsiz hava ve coğrafi şartlara rağmen arama-kurtarma çalışmaları ısrarla sürdürülmüştür.

Arama-kurtarma çalışmaları süresince Hükûmetimiz, ülkemizin tüm imkânlarını seferber ederek, en kısa zamanda sonuç alınması için gereken tüm çabayı göstermiştir. Zaman zaman çalışmaları eleştirenlerin bölgenin arazi yapısından ve iklim durumundan habersiz oldukları anlaşılmaktadır. Çalışmaları ve bölgeyi görenlerin bırakın eleştirmeyi, çalışmalar için devlete olan minnetleri bir kat daha artmıştır.

Görüş mesafesini olumsuz etkileyen sis engeli olmasaydı, muhtemelen kaza mahalline çok daha kısa sürede ulaşılabilmesi mümkün olacaktı ve helikopterlerle bu daha kolay olacaktı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; talihsiz bir olay yaşanmıştır. Acı sonuçları olmuştur. Olayla ilgili teknik incelemeler ilgililer tarafından yapılmaktadır. Helikopter ve teknik donanımıyla ilgili olarak basın-yayın organlarında çeşitli yorum ve değerlendirmeler yapılmıştır. Ancak, ilgili teknik bilirkişilerin yapacağı tespit ve değerlendirmeler sonucu varacakları neticeyi beklemeden bu aşamada ileri ifadeler kullanılmasını doğru bulmuyoruz.

27 Mart 2009 günü cenazelerine ulaşılan ve aralarında merhum Yazıcıoğlu’nun da bulunduğu 5 kişinin adli mercilerce yaptırılan otopsi raporunda muhtemel ölüm zamanıyla ilgili olarak, ölümün kazayı takip eden kısa süre içerisinde meydana geldiği ve bu zamanın yarım saat ile bir saati geçmeyecek bir süre olduğu görüşü ifade edilmiştir. 30 Mart 2009 günü naaşına ulaşılan muhabirin otopsi raporunda ise tahminî ölüm zamanının tespitiyle ilgili olarak, otopsi sırasında alınan örneklerin histopatolojik incelemesinden sonra kanaatin bildirilebileceği görüşü yer almaktadır.

Son olarak, Ulaştırma Bakanlığı Kaza Araştırma ve İnceleme Kurulu yaptığı ilk tespitleri 7/4/2009 günü sekiz madde hâlinde kamuoyuna duyurmuştur. Bu rapora göre helikopter kalkışını müteakip yaklaşık yirmi beş dakika sonra kalkış yerinden 65 kilometre uzaklıktaki Kızılöz köyü yakınlarındaki dağlık alana, Karayakup Tepesi’nin kuzey yamacına çarpma suretiyle düşmüştür. Helikopter gidiş yönüne göre rotası üzerinde ilerlerken pervanesi, sola doğru 60 derece meyilli, karla kaplı dağlık alana çarpmış, müteakiben alt kızaklar ve gövde burun istikametinde yere çarparak kaza oluşmuştur. Helikopter enkazı yaklaşık 100 metrekarelik alana dağılmış, alanın 2 metre civarında karla kaplı olması nedeniyle elde edilen parçalar üzerinde inceleme yapılmış, küçük parçaların dağılım mesafesi tam olarak tespit edilememiştir.

Kaza bölgesi hava koşullarının görerek uçuşa elverişli olmadığı, görüş mesafesinin 2 kilometrenin altında (350-400 metre) bulunduğu, bulut alt tavanının 450 metreden düşük olduğu, havanın 8/7 oranında yoğun bulut tabakasıyla kaplı olduğu tespit edilmiştir. Pilotun yalnızca Kahramanmaraş Meydanı’na ait meteoroloji bilgilerini aldığı ses kayıtlarından tespit edilmiştir. Ancak uçuş rotasına ait ayrıntılı meteoroloji raporlarını aldığına dair herhangi bir kayda rastlanmamıştır. Helikopter enkazı üzerinde ELT cihazı görülmüş, cihazın orijinal bağlantı yerinde olduğu, gövde üzerindeki antenin bağlantı yerinden çarpmanın tesiriyle kırılarak koptuğu tespit edilmiştir. Cihazın neden sinyal göndermediğiyle ilgili kesin hükümler, yapılacak testlerden sonra kamuoyuyla paylaşılacaktır. Helikopterin gövde ve diğer parçaları enkaz alanından taşınarak teknik incelemeye tabi tutulacak, alınan sonuçlar nihai kaza raporuna işlenecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugüne kadar elde edilen verilere göre olayın düşme olduğu anlaşılıyor. Seçim ortamında mitinglerin falan iptal edilmesi ve bu acının ortak paylaşılması, milletimizin, gerçekten, asaletinin, güzelliğinin bir ifadesi olmuştur. Bazı yanlış girişimlere sevk etmek isteyenlere de Büyük Birlik Partisi yöneticileri prim vermemişlerdir -kendilerine de teşekkür ediyorum- ve bu sağduyulu tutumu göstermişlerdir. Aslında efkârıumumiye de konuyu sağduyuyla görmüş ve kimse provoke olmamıştır. Bundan sonra da gerekli inceleme ve araştırmalar tamamlanıncaya kadar aynı hassasiyetin gösterileceğine inanıyorum.

Bir kez daha tekrarlamak istiyorum: Olayla ilgili arama-kurtarma çalışmaları anlamında akla gelebilecek tüm imkânlar sonuna kadar kullanılmıştır. Bu konuda tereddüt doğuracak hiçbir husus bulunmamaktadır. Konunun diğer boyutlarıyla ilgili çalışmalar da yakından takip edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; arama-kurtarma çalışmaları sürecinde, başta Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül olmak üzere, Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan ve ilgili diğer bakanlarımızla sürekli irtibat hâlinde olunmuş, tüm gelişmeler her aşamada kendileriyle paylaşılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sağ olun Başkanım.

Ayrıca Sayın Başbakanımız ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız bizzat olay bölgesine gelerek çalışmaları yakından izlemiş, ilgililerden bilgi almışlardır.

Başbakanlığımız başta olmak üzere, ilgili bakanlıklarımıza, Genelkurmay Başkanlığımıza, jandarma, emniyet, sivil savunma ve sağlık teşkilatları mensupları ile tüm kurumlara, köy korucularımıza teşekkür ediyorum.

Bölgede bulunduğum süre içerisinde, Maraş halkının, insanımızın vefasını, yardımseverliğini, hasbi tutumunu bir kez daha görme imkânı olmuştur. Kızılöz köyü halkı evlerini bizlere açarak kriz karargâhı olarak kullanmamızı sağlamış, özveriyle bizleri ağırlayarak Anadolu insanımızın konukseverliğinin en güzel örneğini sergilemiştir.

Çalışmalara başından sonuna kadar büyük fedakârlıkla destek veren Kızılöz köyü sakinlerine, Döngel köyü Muhtarı ile Çevrepınarlı ve Döngelli vatandaşlarımıza özellikle teşekkür etmek isterim.

Tüm bu çalışmalarımız sırasında, merhum Yazıcıoğlu’nun kayınbiraderi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekilimiz Sayın Nevzat Pakdil sürekli yanımızda olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ayrıca Büyük Birlik Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve diğer bazı yöneticileri kriz merkezinde devamlı olarak bulunmuş ve ilk elden doğru bilgi akışı sağlanmıştır. Devletimizin her türlü gayreti gösterdiği kendilerince yerinde müşahede edilmiştir. Kendilerine de tüm destekleri için teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; inşallah, bu yaşadığımız en son üzücü hadise olur. Bugün alacağımız karar doğrultusunda kurulacak Meclis araştırma komisyonunun yapacağı titiz çalışma, geleceğe yönelik kalıcı adımlar atmamıza vesile olur.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakanım.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu.

Sayın Coşkunoğlu, buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, sözlerime başlamadan önce Türk polis teşkilatının kuruluş yıl dönümünü kutlarım. Güvenli, huzurlu bir ortam içerisinde çalışan polis teşkilatımız olmasını diler, ülkemizde güvenli, huzurlu bir ortam içerisinde bulunmak için yaptıkları tüm çabalar için kendilerine teşekkür ederiz.

Değerli arkadaşlarım, elim bir kazanın arkasından bir araştırma önergesi görüşüyoruz. Bu araştırma önergesinin görüşmesine başlamadan önce, ben de rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’na, Büyük Birlik Partisi Sivas İl Başkanı Erhan Üstündağ’a, İl Başkan Yardımcısı Yüksel Yancı’ya, Büyük Birlik Partisi Sivas İl Genel Meclisi Üyesi Mustafa Çetinkaya’ya ve İHA Muhabiri İsmail Güneş’e ve tabii, helikopterin pilotu -çok değerli bir pilot olduğunu öğrendiğimiz- Mustafa Kaya İstektepe’ye Allah’tan rahmet diler, geride kalanlara başsağlığı ve sabır dileriz.

Böyle bir kazaya yaklaşımın nasıl olması gerektiğini söylemeden önce, nasıl olmaması gerektiği konusunda sizlerle görüşümü paylaşmak isterim.

Sayın Bakanın konuşması belki içinde bulunduğu durum nedeniyle anlaşılabilir ama bir yöntem olarak doğru değildi diye düşünüyorum. Şöyle ki: Ortada bir yargılama, bir eleştiri ve suçlama var, bir mahkeme var, orada âdeta bir savunma içerisinde gördüm Sayın Bakanı. Oysa kendisinin de konuşmasının sonunda ifade ettiği gibi, konuya yaklaşan herkes gereken olgunlukla yaklaşmıştır. Bunun arkasında herhangi bir şu veya bu yönde bir rant elde etmek, istismar etmek anlayışını ben de gözlemlemedim, Sayın Bakan da gözlemlemedi. Dolayısıyla, konuya “Biz her şeyin en iyisini yaptık, eleştiriler tümden haksızdır.” şeklinde başlanırsa bu yanlış olur. Burada kimse yargılanmıyor. Burada, bir elim kazadan neler öğrenebiliriz ki yarın buna benzer olayların olmasını önleyebiliriz yönünde bir bakış, bir çaba içerisindeyiz.

Benim yaklaşımım daha teknik olacaktır. Herhangi bir böyle kompleks olayda, o kompleksliğin içindeki aktörlere, bileşenlere bakmak gerekir. Bir tanesi bunların makine, teçhizat, cihaz, teknoloji diyebileceğimizdir. Bir ikincisi insan unsurudur. Bir üçüncüsü de bunların arasındaki bilgi akışı, yönetim ve organizasyondur. Yani makine, insan ve organizasyon diyelim, bilgi akışını da içererek. Ben bu üç boyuttan olaya bakmayı tercih ederim.

Şimdi, değerli arkadaşlar, olayı bir düşünelim. Helikopterlere herkes binebiliyor, çok insan binebiliyor. Helikopterler sadece yolcu taşımak için değil, biliyorsunuz, yangınlarda, orman yangınlarında, zirai ilaçlamada, acil durumda hasta götürmek gibi birçok amaçlarla kullanılıyor. Dolayısıyla, bu olaya, böyle bir savunma mekanizmasıyla, refleksiyle, her şeyi biz iyi yaptık şeklinde değil, kimseyi kötü yaptı diye de suçlamadan, objektif olarak bu bileşenlere bakalım.

Başlangıç noktası Kahramanmaraş’tan bilgi alıyor rahmetli pilot. Ne bilgisi alıyor? Hava koşullarıyla ilgili bilgi alıyor. Kahramanmaraş civarındaki hava koşullarıyla ilgili bilgi alıyor. Ne var ortada? Helikopter var. Anladığımıza göre -tabii, bunların incelemesi yapılacak- iyi bir helikopter teknoloji bakımından. Helikopterin içerisinde bir ELT cihazı var. Bu, acil durumlarda sinyal gönderecek bir cihazdır. Bir diğer teknoloji, yine donanım olarak, cep telefonları var. Cep telefonları sürekli bir yerlere sinyal gönderir, telefonla konuşmuyor olsanız bile bir yerlere sinyal gider. Bunu bilmemiz gerekir. Başka ne var helikopterin içerisinde teknolojik donanım olarak? GPS sistemi var, yani yön bulmasına yardım edecek coğrafi pozisyon sistemi diyeceğimiz bir sistem var.

Kahramanmaraş’taki hava durumuyla, pilot, tamamen kendi gözlemleriyle yolu, yani rotayı kendisi görerek gidebileceği inancıyla yola çıkıyor. Şimdi, Sayın Ulaştırma Bakanının açıklamasında da vardı, Sayın Bakan da burada söyledi: “Rotası hakkında hava raporu almadı.” diye bir ifade var. Yani, bulunduğu yerden gideceği yer arasındaki hava raporunu almadı diye… Bunu, bulunduğu yerle gideceği yer… Bir kere rota belli olmadığı için tam olarak helikopterlerde… Uçaklarda bellidir bakın, (A) noktasından (B) noktasına nasıl gideceğine pilot keyfî karar veremez ama helikopterlerde… Türkiye’de o koridor, helikopterlerin uçtuğu hava koridoru regüle edilmemektedir yerden. Bu da bir diğer eksiktir, sözüne, geleceğim oraya da. Avrupa’da, Amerika’da bu regüle edilir. Öyle isteyen helikopter istediği rotadan gidemez. Bunu da bilelim.

Ha, şimdi, gideceği rota var. Bu rotada hava koşullarının ne olacağını pilotun öğrenme olanağı zaten yok çünkü oralarda yerleşim merkezi olup da o yerleşim merkezinin meteoroloji istasyonundan bunu alma gibi bir olanağı yok zaten. Dolayısıyla bunu rahmetli pilot için bir eksiklik gibi görmemek gerektiğini düşünüyorum.

Başlangıç noktasında başka sıkıntılar var. Türkiye’de bir heliport yok. Yani havaalanından, futbol sahasından, hipodrom sahasından, işte bir düzlükten kalkıyor veya iniyor. Yani uçaklarımızın inip kalktığı gibi “heliport” denilen bir olanaktan Türkiye yoksun. Bunu da bilelim. Eksiklerimizi burada görelim.

Helikoptere bindikten sonra önde bir sıkışık oturma düzeni olduğu tespit ediliyor ve biraz aşırı yük olduğu tespit ediliyor. Bunlar da endişe verici durumlar.

Şimdi, bu başlangıç noktasındaki durum. Ondan sonra ne oluyor? Uçuş süreci. Uçuş sürecinin içerisinde biraz önce söylediğim Türkiye’deki çok büyük eksiklik olan helikopterlerin uçuş koridoru diyelim, kelime tam doğru olmamakla birlikte, uçakların uçtukları irtifa gibi regüle edilmiyor, düzenlenmiyor, yerde bir radar ağı tarafından sinyal alışverişi yapılmıyor. Tamamen boşlukta, tamamen kendi inisiyatifiyle bir rota tutturuyor, işte kara yolu görürse, enerji nakil hattı görürse, tabii orada diğer cihazlarla da yönünü bularak gidiyor. Yer ile irtibat yok. Bir kere bu bir eksiklik. Çünkü özellikle bu Avrupa’da, Amerika’da vardır, Batı ülkelerinde vardır, hatta bizim de üyesi olduğumuz Euro-Center’in Türkiye’den zannedersem istediği bir teknolojik olanaktır bu, o koridorun da regüle edilmesi ve yoktur bizde. Şimdi, bu şekilde… Eurocontrol’ün istediği bir merkezdir. Hatta 11 Eylül olayından sonra Amerika’da sivil ve askerî haberleşme entegrasyonu yapılmıştır. Bunun için de, bunlar 3-4 milyona Türkiye’de yapılacak, yazılımla yapılacak işlerdir, yapılabilir, öyle çok fazla bir şey de değildir.

Ayrıca, şöyle ilginç de bilgi aldım: Türkiye'nin üstünden güvenli uçan uçaklar -diğer ülkelerden- Türkiye’ye bir para ödüyorlar Türkiye'nin üstünden geçtikleri için, bir de sigorta ödüyorlar. Türkiye'nin üstünden çok güvenli geçemezlerse sigortaları pahalı oluyor ve bize ödedikleri para da düşük oluyor. Bir de işin böyle, yani insani durumunun yanında maddi durumu da var. Burada da bazı eksikliklerimizi bu vesileyle… Bunu, tekrar söylüyorum, bir mahkeme ortamına girmeden, herhangi bir kimseyi eleştirmek için söylemiyorum. Fakat eksiklerimizi görmek ve tamamlamak için de bir fırsattır. “Her şey mükemmel, her şeyi iyi yaptık.” anlayışıyla kestirip atmayı yanlış buluyorum.

Şimdi, başlangıç noktası ve uçuş, ondan sonra kaza… Kazanın nasıl olduğu açıklandı. Pervane, “pal” denilen pervane çarpmış yamaca, ondan sonra belli bir eğimle burundan yere çakılmış. Şimdi, bilinmeyen, bu araştırmayla bulunacak nokta: Bu yere çarpma sırasında ELT cihazı neden sinyal göndermedi, yerini belli edecek sinyali neden göndermedi? Bunun, -yani tahmin, şimdilik tahmin- belli bir gücün, yer çekiminin 12 katı gücünde yere çarpması durumunda ancak o sinyali gönderebilecek durumda. Hani, şeyde de, sizin otomobillerinizde de minderin açılması gibi, o da belli bir güçten sonra açılıyor. Öyle bir sistem. Orası da karlı olduğu için, belki o kadar şiddetli bir çarpma olmadığı için olabilir, yumuşak düşüşten olabilir. Onu bilmiyoruz, onu zaman içerisinde bulacağız.

Fakat ilginç olan şudur arkadaşlar: Bunu mutlaka dikkatle gözden geçirmek ve bu konudaki eksiklerimize bakmamız gerekir. Cep telefonu. Şimdi, önce sadece teknolojisi üzerinde konuşacağım. Cep telefonumuzdan bizim devamlı bir yerlere sinyal gidiyor. Ha, burada gitmiyor, buradaki zırh nedeniyle. Fakat bir yerlere sinyal gidiyor, konuşmasanız bile gidiyor. Şimdi, nereye gidiyor? Baz istasyonuna gidiyor. O baz istasyonunun hücresinden yani kapsama alanından çıkıp başka bir baz istasyonunun kapsama alanına geldiğiniz zaman bu sinyalle bildiriliyor tekrar. Yani o uçuş sırasında sizin cep telefonunuz ha bire baz istasyonlarına sinyal gönderiyor, oradan, bu hücreden çıktım öbürüne girdim, oradan çıktım buraya girdim diye. Şimdi, rotası da kabaca biliniyor. Yeni adıyla Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) içinde (TİB) Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı vardır, bu bilgiler doğrudan oraya gider ve orada, TİB’de, bu bilgilerin hızla değerlendirilme olanakları vardır. Burada, dediğim gibi, herhangi birisine bir eleştirme değil, kafamdaki soruyu söylüyorum: Bu cep telefonundan o uçuş sırasında sürekli bilgi gitmiştir baz istasyonlarına, bir hücreden çıkıp öbürüne girdik diye ve bunların değerlendirilmesi -o sırada kısa bir konuşma yapılmıştır- bütün bunların değerlendirilmesi yapılabildi mi, yapılmadı mı, yapılamadı mı? Nedir? Bu, benim şu ana kadar çok boyutlu yaptığım araştırmalardan öğrenemediğim bir şey.

Ayrıca bu telefonlarda GPS modülü olanlar da var. GPS modülü aktive ise uyduya da oradan mesaj gidiyor, hatta, işte, elimde bulunan markanın Kanada’da merkezi var, onun üzerinden bu interneti kullanıyoruz. Bu bilgileri derhâl alıp değerlendirebildi mi (TİB) Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı? Bunu bilmiyorum. Fakat orada düştükten sonra… Tek bir baz istasyonu… Orada bazı yanlışlıklar yapılıyor. Tek bir baz istasyonu var. Aslında üç operatörün de var ama tek bir direğin üstünde olduğu için, ancak bir alan, bir yay içerisinde alan belirlenebiliyor. Eğer iki tane olsaydı kesiştirilip nokta koordinatı bulunabilirdi. Maalesef, sadece bir alan belirleniyor, o da yeterli olmuyor görünüme göre. Fakat dediğim gibi rota içerisindeki sinyaller değerlendirildi mi? Değerlendirilemediyse neden? Onu şu anda bilemiyorum. Dolayısıyla bu noktada bu konum tespiti için bir acil durum merkezinden yönetilebilen bir  konum tespit  sistemi  konusunda kafamda  kuşkular, bazı -kuşku deyince herhangi bir kötü niyet kuşkusu değil- birtakım eksiklikler, teknolojik eksiklikler veya teknolojiyi değerlendirme eksiklikleri olduğu kanaati, şu anda o yönde bir kuşku oluşmuş durumda. Bu sistemlerin ayrıca birbirleriyle ara bağlantısı var mı, ara yüz donanımları var mı bu bilgi alışverişini yapabilmek için?

Bir diğer nokta yine burada sorgulanması gereken: Acil arama. 112 aranıyor. Şimdi, bu 112, 155 ve başka diğer birçok numara var. Bu merkezler ile GSM merkezleri arasında konum belirleme için yine belli ara yüz donanımı var mı, yazılım var mı? Neden bir tek acil numara yok, Amerika’da 911, Avrupa’da 999 olduğu gibi? Böyle bir sürü numara var. Belki bunları da değerlendirmek gerekir bu noktada.

Şimdi, şimdiye kadar teknoloji üzerine konuştum. Tabii, olayın bir de insan boyutu var, organizasyon boyutu var. Bu konu üzerinde de kısaca değinmek isterim. Bunların birçoğu biliniyor zaten, gazetelerde yer aldı. Bu noktada -yine bir eleştirel yaklaşım amacıyla değil, değerlendirme amacıyla- kriz merkezi etkili miydi, buna bakmak lazım. Kriz merkezi kurmak çok zor bir olaydır, ama deprem için ama başka acil durumlar için, çok zordur. Bunun tasarımı, eğitimi, bunun için gerekli paradigma yani zihniyet, yaklaşım, bütün bunların Türkiye’de tam yerleştiği izleniminde olamıyoruz maalesef. Şimdi, örneğin -haklı olarak Sayın Bakan da yakındı, ben de çok yakındım- çok şiddetli bir bilgi kirliliği oluştu. Yani önüne gelen önüne gelenle konuşup hemen gazetecilerin, televizyonun önüne geçip bir şeyler söyleme heyecanı, merakı içerisine girdi. Bu önlenebilirdi.

Bakın, bu bilgi kirliliğinin bir kurbanı da Sayın Bakan. Ulaştırma Bakanımız burada oturuyor. Hollanda’da bir elim kaza oldu, “Hiç kimseye hiçbir şey olmadı, ne güzel.” diye bir açıklama yaptı Sayın Bakan. Nereden aldı o bilgiyi, niye öyle bir yanılgıya düştü? Tabii, eminim kendileri değerlendirmiştir bu konuyu ama bu bilgi kirliliğini önlemek de kriz masasının bir şekilde görevidir. Yani yakınmanın ötesinde bunun için önlem alınmalıdır.

Söz gelimi, birtakım barikatların kurulması önemlidir. Burada tabii haber alma özgürlüğü ile bir operasyonun sağlıklı ve güven verici, etkin bir şekilde yürütülmesi arasındaki dengeyi iyi kollayarak birtakım barikatların kurulması gerekir. Orada bazı arama yapanların kendilerinin kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya kalındığı raporlarını aldım güvenilir kaynaklardan.

Arama ortamı düzenli değildi. Sayın Bakanın çok büyük bir baskıyla ve iyi niyetle geldiğini anlıyorum. Fakat yarardan çok zarar getirildiği çok güvenilir kaynaklardan gelmiştir bana. Neden? Sayın Bakan oraya gidiyor. Tabii, koordine etmek, denetlemek, bir baskı kurmak -Sayın Başbakanın da eminim Sayın Bakan üzerine baskısı vardır- bunu yapmak için gidiyor. Fakat bir heyetle gidiyor. Gittiği zaman yanında genel müdür, o genel müdür gelince öbür müdür geliyor, şube müdürü, bir heyet… Bana söylenene göre -ki bu çok güvenilir bir kaynaktır- Dağcılık Federasyonundan gelen bazı araçlar bile yani dağda arama yapmak amacıyla gelen araçlar bile Sayın Bakanın konvoyuna katılmış gidiyor. Böyle sakıncalar oluyor. Yani Sayın Bakan bir şekilde gidecekse heyetle, bir protokolle gitmesi ortalığı daha da karıştırmış görülüyor. Bu herhangi bir suçlama, eleştiri değil, bir saptamadır.

Şimdi, harita araç-gereç konusunda, yeterlilik konusunda bazı eksiklerimizin olduğu da ortaya çıkmıştır.

Olayın yarattığı baskı. Tabii, bir siyasi partinin genel başkanının bu olayın içinde, elim kazanın içinde olması nedeniyle partililerin duyduğu heyecan ve üzüntünün yansıması şeklinde oradan da bir baskı yaratılmıştır.

Tabii, bir de doğa koşulları var. O üç gün boyunca sürekli sis ve tipi. Üstelik son derece de çok dağlık, zor bir arazi içerisinde, doğa koşulları da olumsuzdu. Yalnız, bütün bunlar, tabii, işi zorlaştıran -yani şikâyet konusu değil, şikâyet de tabii, edeceğiz belki ama- önlem alma gerektiren konular.

Değerli arkadaşlarım, ben bu araştırma komisyonuna, bu konularda özellikle eksikleri bulmak için çalışmasını öneririm -bunu kimse alınganlık gösterip eleştiri olarak, mahkemede yargılanmak olarak almasın- ki bu eksikleri saptayalım, ileride olmasını önleyelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Coşkunoğlu, devam ediniz.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bakın, bu eksikler… Burada buna elbette ki zamanım yok, bu konuya girmeye fakat ulusal güvenliğimiz açısından bu haberleşme, konum tespiti… Şimdi, Kuzey Irak’a girdiğimizde başka bir ülkenin vereceği istihbarata muhtaç durumdaydık. Bunları hatırlayalım. Bunlar, ülkemizin ulusal güvenliği, sadece böyle acil durumlarda rol almak, etkin olmak için değil, ulusal güvenliği için de çok önemli konulardır.

Konunun boyutunun ve öneminin bilincinde bir araştırma, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak böyle bir araştırma yürütülmesini, olayın hem insani boyutunu hem örgütsel ve bilgi akış boyutunu hem de teknolojik boyutunu ve buralardaki eksikleri bulma yönünde… Örneğin, Sayın Bakan bahsetti. Sorularımdan biriydi, zaman elvermedi diye sormadım. Uydu teknolojisinden ne kadar kullanıldığı… Metal şey yapan uydular vardır görüş sahası olmasa bile.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – SAR radar…

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - “Onlar değerlendirildi…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Son cümlelerim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Devam edebilirsiniz efendim.

Buyurun.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – “…o uydulardan yararlanıldı.” dedi. Yararlanıldı da ne gibi sonuç alındı? O da benim merak ettiğim konulardan biriydi.

Merak edecek çok konu var. Bunları araştırma komisyonu ele alacaktır. Fakat, yaklaşımımızın…         “İşletme körlüğü” denen bir şey vardır. Ben bu konuda danışmanlık da yurt dışında yapmış birisi olarak… Bazı işletmelerde her şey mükemmel gidiyor bile olsa değerli arkadaşlarım, bazen danışman tutarlar ki danışman… İşletme körlüğü yani içinde olduğu için göremeyebilir bazı eksikleri, yanlışları, danışman tutarlar ki “Ya, biz bir şeyleri yanlış yapıyor muyuz?” diye. Onun için savunma mekanizmasında olmayalım. Burada bundan rant çıkarmak isteyen, kötüye, istismar etmek isteyen kimse yok. Eksiklerimizi bulalım ki yarın benzer elim kazalardan mümkün olduğu kadar uzak kalalım.

Bu vesileyle, tekrar bu çabaya, arama-kurtarma çabalarına emek vermiş herkesi de buradan kutlamak ve teşekkür etmek ister, hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Coşkunoğlu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Kürşat Atılgan.

Sayın Atılgan, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı ve Sivas Milletvekili merhum Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindeki 5 kişiyi taşıyan helikopterin Göksun ilçesi yakınlarında düşmesinin ardından arama-kurtarma çalışmalarındaki etkinlik ve koordinasyonla ilgili verilmiş olan Meclis önergesi üzerine söz almış bulunuyorum, MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, sözlerime başlamadan evvel bu elim kazada hayatını yitiren Büyük Birlik Partisi Lideri ve Sivas Milletvekili merhum Muhsin Yazıcıoğlu başta olmak üzere 6 kişinin ailelerine, yakınlarına, sevdiklerine ve milletimize başsağlığı diliyorum. Allah bir daha bu tür acılar yaşatmasın bizlere diyorum.

Ayrıca, polis teşkilatımızın 164’üncü kuruluş yılını kutluyorum.

Yine, konuşmama geçmeden önce bir konuyu belirtmek istiyorum: Bu konu bir arama-kurtarma sorumluluğu konusudur, son derece teknik bir konudur. Anlaşılması biraz zor bir konudur ama uygulaması son derece kolay bir konudur. Mümkün olduğu kadar arama-kurtarma faaliyetleriyle ilgili sistemimizdeki aksaklıklar, yönergelerle verilmiş olan görevler, kanunlarla verilmiş olan görevler ve bugüne kadar bu sistemin içindeki yapılması gereken veya yapılamayan hususları dile getiren bir konuşma olacaktır.

Benden önce konuşmacı arkadaşımızın kazayla ilgili söylediği bir iki konuya da açıklık getirmek istiyorum. Uçuşlar denildiği zaman iki tür uçuş vardır: Biri IFR uçuş, diğeri VFR uçuştur. IFR uçuş demek, yani görmeden uçuş demektir. Gece uçuşları dâhil bununla ilgilidir, bulut içindeki uçuşlar bununla ilgilidir. Genelde bütün hava yollarındaki uçaklar IFR uçarlar. Yani görmeden, aletlere bakılarak yapılan uçuştur. Diğeri ise VFR uçuştur. Yerküreden bir klerans alınarak yapılan, bir referans alınarak yapılan uçuştur. Bunun da şartları üç kilometre üzerinde görüş olması, ufki görüş olması, 3/8 yani gökyüzünün üçte 1’inin kapalı olması gerekir. Helikopterlerin tamamı VFR uçuş yapar yani görerek uçuş yapar. Bunu burada bir kez daha söylemek lüzumunu hissettim.

Değerli arkadaşlarım, her kazadan sonra sebepleri, kazanın sebepleri, kazaya neden olan ihmalin olup olmadığı, görevlilerin görevlerini yerine getirip getirmediği ülkemizde çokça tartışılan ve birçok senaryoların yazıldığı bir konu hâline gelmiştir. Aslında her kazadan sonra Ulaştırma Bakanlığımızın kurduğu bir kurul tarafından bu söylediğim hususları ortaya çıkaracak bir rapor hazırlanır. Genelde bu kurul, dünyada daha kaza olmadan önce sabit bir yapıdır, direkt Ulaştırma Bakanlığına bağlıdır, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü bünyesinde müstakil bünyedir. Çünkü bu kurul aynı zamanda sivil havacılığın varsa birtakım eksikliklerini, aksaklıklarını ortaya çıkaracağı için ondan bağımsız olmak zorundadır. Bizde genelde kaza olduktan sonra birtakım mühendisler veya kaza kırımla ilgili uzman personel toplanarak kazanın neden olduğu, insan faktöründen mi, teknik faktörden mi, meteorolojik şartlardan mı olduğu ortaya çıkarılır ve bundan sonraki hadiselerde bir kural ortaya konulur, bir daha kaza olmaması için herkesin ihmalleri varsa onlara ikazlar yapılır.

Tabii son yıllarda aslında Türk havacılığındaki bazı kazaların artmış olması da manidardır. Dünyada kaza kırım oranları olarak Türk havacılığı biraz önlere doğru sıçramıştır. Bunun sebeplerinin mutlaka ortaya çıkarılması gerekir. Havacılıkla ilgili uzman insanlar, havacılığın kabul edilmiş prensipleri ve uluslararası kurallarını dikkatle takip eden insanlar Türk sivil havacılığını değerlendirirlerken, âdeta kazaların geliyorum dediğini sıkça gündeme getirdikleri bir konudur. Hatta bu kürsüden bizatihi, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün bütçesi görüşülürken, yine havacılığın uluslararası birtakım standartlarından bahsederek Türkiye’deki sivil havacılığın kaza kırım riskinin son derece arttığını, ilave birtakım özel tedbirler almamız gerektiğini dile getirmiştim.

Değerli arkadaşlarım, havacılıkta geçmişte kazalar vardı, günümüzde de var, gelecekte de olur. Bu çünkü insan faktörü ile teknik faktörün ve doğa faktörlerinin iç içe geçtiği, hiçbir zaman sıfır kaza kırım riskine ulaşılamayacağı bir şeydir, ilelebet ama sıfıra yaklaştırmak mümkündür. Bütün dünya havacılığı, kazalarını sıfıra yaklaştırmak için devamlı tedbirler almaktadırlar, risk analizleri yapılmaktadır ve kazaları mümkün olduğu kadar sıfıra yaklaştırmak için uğraş verilmektedir. İşte, bizim burada önemle üzerinde durduğumuz konulardan biri, Türk havacılığının son yıllarda içindeki kaza kırım riskini azaltmak için neler yapmamız lazım, onu tartışmamız lazım. Aslında bu komisyonun da yapması gereken işlerin başında bu gelmektedir. İşte bunun da asli unsuru 2001 yılında çıkan, kaza kırım incelemesiyle ilgili veyahut da kırım kurtarma faaliyetleriyle ilgili 2001 yılında çıkan bir yönerge vardır: Türk Arama Kurtarma Faaliyetleri Yönergesi. Çünkü bu yönergeye göre herkesin ne yapacağı belirlenmiştir.

Değerli arkadaşlarım, kazalardan sonra insanlar yaralı veya hiçbir yara almadan kurtulma şansları vardır. Dolayısıyla, bu insanlara mümkün olduğu kadar en kısa zamanda ulaşmak ve ihtiyaçları olan yardımı sağlamak gerekir. Bu da ancak etkin bir arama-kurtarma faaliyetiyle mümkündür.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde arama-kurtarma faaliyetleri bakımından görevli bakanlık Ulaştırma Bakanlığıdır. Yani burada İçişleri Bakanlığımız kendine durumdan vazife çıkararak Maraş’a gitti, bütün işleri koordine etti ama bundan sorumlu bakanlık Ulaştırma Bakanlığıdır. “Nereden çıkarıyorsunuz?” derseniz Türk Arama Kurtarma Faaliyetleri Yönergesi’nin dayanak kanunlarının tamamı Ulaştırma Bakanlığıyla ilgilidir. Yönerge buradadır. Onunla ilgili söylemem gerekirse yönetmeliğin kanunlarla ilgili bütün hususları Ulaştırma Bakanlığı genel müdürlüklerinin görev ve sorumlulukları kanunuyla ilgilidir. Bu kanunun, Ulaştırma Bakanlığı 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu’nun 42’nci maddesi bakınız neler söylüyor: “Türkiye Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanlığı, uçuş güvenliğiyle can ve mal emniyetinin sağlanması için ehil personelden oluşan kurtarma yardım teşkilatının kurulmasını ve bunların emrine, yeterli sayı ve nitelikte araç ve gereç verilmesini sağlar. Kurtarma ve yardım ekibinin görevlerini yapmasına kazaya uğramış olan ve tehlike içinde olan hava aracı personeli ile yerel kolluk kuvvetleri ve diğer yetkililer, yardımcı olmakla yükümlüdürler.” Yani İçişleri Bakanlığının kolluk kuvvetleri yardımcı olmakla mükelleftir. İşin sorumlusu Ulaştırma Bakanlığının genel müdürlükleridir. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanlığı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat Görevleri Hakkındaki 5431 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesinde Genel Müdürlüğün görev ve yetkileri bölümünün (g) bendinde, “Türk hava sahasında hava arama ve kurtarma hizmetlerinin ilgili kuruluşlarla koordineli bir şekilde mevzuata ve uluslararası standartlara uygun olarak yapılmasını sağlamak.” şeklinde görevleri vardır.

Şimdi, bu söylediğimiz yasa hükümlerinden açıkça anlaşıldığı üzere, arama kurtarma faaliyetlerinden sorumlu bakanlık Türkiye Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanlığıdır. Birçok uluslararası dayanağı da olan, ancak asıl çerçeve olarak 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu hükümleri gereğince hazırlanmış olan Türk Arama Kurtarma Yönetmeliği 20 Eylül 2001 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Yönetmelik’in uygulanmasından Bakanlar Kurulunun sorumlu olduğu belirtilmiştir. Bu Yönetmelik’e göre arama-kurtarma komuta düzeni 5’inci maddede şu şekilde izah edilmektedir. Yani arama-kurtarmanın bütün teferruatı ve ince noktaları bu Yönetmelik’te vardır. Kim, nereden, nasıl emir alacak, hangi merkezler daha sulhtan itibaren faaliyette olacak, hangi personelle, malzemeyle, teçhizatla faaliyette olacak, bunların hepsi belirlidir.

5’inci madde şöyle diyor: “Türk hava sahası, içsular –yani göller- karasuları ve açık denizlerde, tehlike içinde bulunan hava ve deniz vasıtalarına ait arama kurtarma hizmetleri, yönetmeliğin 8’inci maddesine göre yapılır. Bu çalışmaların koordinasyonu Ana Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi tarafından yürütülür.” Yani işin tepesinde Ana Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi vardır. Bakanlar Kurulu adına da aslında bu merkezi açıp faaliyeti de yürütmek Ulaştırma Bakanlığının görevidir.

Yönetmelik’in 8’inci maddesi incelendiğinde neler dendiğini, Türkiye’de arama-kurtarma faaliyetlerinde görev verilen, Silahlı Kuvvetler dâhil, bütün devlet kuruluşlarının yetki ve sorumlulukları çok detaylı bir şekilde açıklanmıştır. Bakın, Silahlı Kuvvetler dâhil, bu işin içinde bütün devletin imkân kabiliyeti olan bütün kuruluşlarının ne yapacağı belirlidir. Dolayısıyla, öncelikle bu Yönetmelik’i ciddi okuması gerekir bu işten sorumlu olan kişilerin.

Peki, bu kadar detaylı açıklanmasına rağmen neden aksaklıklar olmaktadır? İşte, araştırma komisyonu bunu bulmak zorundadır. Bugün burada konuştuğumuz bu komisyonun kurulmasının önemi burada yatmaktadır.

Yine, aynı Yönetmelik’in 7’nci maddesinde, katılımcı bakanlık, kurum veya kuruluşlar hakkındaki sorumluluklarla ilgili olarak Yönetmelik’in (h) bendinde Ulaştırma Bakanlığı, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü ve Türk Telekom Genel Müdürlüğü AŞ’nin görev ve sorumlulukları şu şekilde izah edilmiştir: “Kara üzerinde yapılacak tüm arama kurtarma faaliyetlerinin koordinasyonundan sorumlu merkez olarak, bilgi toplama, değerlendirme, planlama ve ilgili bilgileri aktarmak suretiyle kendi alt kuruluşları ve diğer ilgili kurum ve kuruluşlarla arama kurtarma faaliyetlerini Ana Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi adına icra eder. Arama kurtarma faaliyetleri sonunda, bu faaliyetlere katılmış bulunan ilgili birimlerce düzenlenen raporların kendisine ulaşmasını müteakip, alınan bu bilgileri derleyip, detaylı olay raporlarını düzenler ve Ana Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezine gönderir. Deniz üzerinde yapacağı arama kurtarma faaliyetlerini, Deniz Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezinin taleplerine göre icra eder.

Deniz Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezini açmak, teçhiz etmek görevi de Denizcilik Müsteşarlığının görevidir.” Buradaki merkezlerle ilgili söylediğim konu zannediyorum anlaşılıyor. Birazdan da Hava Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi gelecektir. “Arama kurtarma bölgesine ait hava tahmin raporlarını her an takip eder.”

Şimdi, tepede üç tane merkez var değerli arkadaşlarım, bir de yedek merkez var, o da kaza kırımla ilgili:

1) Ana Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi; Bakanlar Kurulu adına Ulaştırma Bakanlığı bu işi yapar.

2) Deniz üzerindeki arama kurtarma faaliyetlerinden sorumlu olan Denizcilik Müsteşarlığı, Deniz Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezini kurar, sulhtan itibaren birtakım teçhizat ve malzemeyle destekler.

3) Hava Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi; Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü kurar.

4) Yer Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi; daha çok kaza kırım kurtarmayla ilgili, yani havaalanlarındaki kaza kırım kurtarmayla ilgili. Onu da Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü kurup işletmekten sorumludur.

Değerli milletvekilleri “Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü; Hava Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezini kurar, uluslararası standartlara uygun, yeterli malzeme, teçhizat ve personel ile donatır. Yirmi dört saat etkinlikle hava arama kurtarma faaliyetlerini en üst düzeyde koordine eder. Hava arama kurtarma faaliyetlerine katılması planlanan kuruluşların Hava Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezine bildirdikleri imkân ve kabiliyetleri ile ilgili bilgilerin güncelliğini sağlar.” Yani bu merkeze bağlı birçok devlet kuruluşlarının, hava kuvvetleri dâhil, imkân, kabiliyetleri vardır; daha sulhtan itibaren tüm bu imkân, kabiliyetlerin güncelliğini devamlı takip etmek zorundadır. “Hava arama kurtarma faaliyetlerine ilişkin görevlendirme, koordinasyon, teşkilat, muhabere ve eğitim konularını içeren Hava Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi yönergesini ilgili bakanlık ile kurum veya kuruluşlar ile koordineli olarak hazırlar ve yayınlar.” Bunların hepsi Yönetmelik’in dikte ettirdiği hususlardır.

Değerli milletvekilleri, peki, Yönetmelik böyle demesine rağmen… Bakın, çok açık, çok modern, dünya standartlarında bir yönetmeliktir bu. Ben bunu baştan sona geçmişte de inceledim, bu görevi aldıktan sonra da inceledim. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü teşkilat yapısı ve personel yapısı incelendiğinde, bu teşkilatın da arama-kurtarma konusunda herhangi görevli bir birimi var mıdır? Yani, teşkilatta kutu kutu var ya, o kutuların içinde Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün arama-kurtarmayla ilgili bir kutusu yoktur. Yani teşkilat yapısı içinde göreviyle ilgili bir birim oluşturulmamıştır, tek bir personeli yoktur ve aracı yoktur. Türk Arama ve Kurtarma Yönetmeliği yayınlanmış, yürürlüğe girmiş, ancak uygulanması konusunda hiçbir işlem yapılmamıştır. Bu teşkilatın kurulması, ülkemiz açısından da acil ve önemli olmasının yanı sıra, uluslararası anlaşmalar gereği yerine getirmek zorunda olduğumuz bir zorunluluktur. Dünyadaki bütün uçakların uçtuğu alanlardaki arama-kurtarma sahaları bölüştürülmüştür. Kim tarafından? Uluslararası Sivil Havacılık Teşkilatı tarafından ve birtakım yükümlülükleri yerine getirmek zorundasınız. Özellikle ICAO dediğimiz bu Uluslararası Sivil Havacılık Teşkilatı, JAA dediğimiz Avrupa Havacılık Otoritesi, FAA dediğimiz Amerika Birleşik Devletleri Havacılık Teşkilatı dikkatle, bütün  bölgelerde, kendi uçaklarının uçtuğu bölgelerde bu arama-kurtarma faaliyetlerini takip ederler. Eğer biz arama-kurtarma ünitelerimizi yeterli teçhizat, malzeme ve personelle destekleyip uluslararası standartlar hâline getirmezsek, Allah korusun, yakın bir gelecekte veya orta bir gelecekte Türk hava sahasının güvenilmez ilan edilme riski de doğabilir. Dolayısıyla, bu olayın, aynı zamanda, belki kaynakların aktarılması, teçhiz edilmesi açısından Ulaştırma Bakanlığının zorluklarını da gidermesine vesile olmasını diliyorum. Çünkü bu çok ciddi bir konudur, bir muhalefet-iktidar meselesi değildir, imkânlar ve kaynaklar ayırma meselesidir. Bakanlığın yapabileceği, yapamayacağı birçok konu vardır. Dolayısıyla buna öncelik verilmesinin, ağırlık verilmesinin bu konudaki zafiyetlerin giderilmesine vesile olmasını diliyorum.

Bu üzücü kaza ile ortaya çıkmış olan arama-kurtarma faaliyetlerindeki zafiyetler, sadece Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü bünyesinde olmayıp Devlet Hava Meydanları İşletmesinde de aynı eksiklikler mevcuttur. Bakın, bir uçak pistten çıktığı zaman, Sayın Bakanım gitsin “200 metre çıktı, bunu havaalanının imkânlarıyla nasıl kurtarıyorsunuz?” diye sorsun, herhangi bir havaalanına. Onun adı “arama-kurtarma” değil, “kaza kırım”dır ve bu teşkilatta yeri vardır. Maalesef hiçbir havaalanında -bakın, yangın söndürme ekipleri hariç olmak üzere- arama-kurtarma anlamında yer arama-kurtarma teşkilatı kurulmadığı için hiçbir personel ve araç yoktur. Ben 70 tane uçağı komuta etmiş, bir üssü yönetmiş bir kişi olarak söylüyorum: Arama-kurtarma teşkilatında en ufak bir arıza veya aksaklıkta bütün uçuşları keserdik. Komutanın korkusu, arama-kurtarma teşkilatında doğabilecek personel, malzeme ve teçhizat eksikliğiydi. En önemli, her gün sabah rapor verilen konu “Arama-kurtarma teşkilatımız bütün üniteleriyle faal.” raporudur.

Değerli milletvekilleri, arama-kurtarma bölgesinde kara ve adalar üzerindeki arama-kurtarma koordinatörü Sivil Havacılık Genel Müdürlüğüdür. Genel Müdürlük, Hava Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezini kurar, uluslararası standartta, uygun, yeterli malzeme, teçhizat, personel ile donatır, Kara Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi faaliyetlerini Ana Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi adına koordine ve icra eder.

Arama-kurtarma bölgesinde kıyılardan itibaren arama-kurtarma faaliyetleri Denizcilik Müsteşarlığının Deniz Arama Kurtarma Merkezi vasıtasıyla yürütülür. Bu da daha çok, Sahil Güvenlik Komutanlığı vasıtasıyla bu işleri yürütür.

Değerli milletvekilleri, hülasa bu Yönetmelik iyi incelendiğinde, deniz ve göllerdeki arama-kurtarma faaliyetlerinden Denizcilik Müsteşarlığı, kara ve adalar üzerindeki, yani kara parçası ve adalar üzerindeki arama-kurtarma faaliyetlerinden Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, hava alanlarındaki kırım kurtarma faaliyetlerinden de Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü sorumludur. Ayrıca, her kaza kırımdan sonra kaza kırımların incelenmesi ve sonunda dersler çıkarılması önemli bir havacılık kuralıdır. Bu inceleme dünyada genelde ulaştırma bakanlığına bağlı, sivil havacılık genel müdürlüğüyle hiçbir organik bağlantısı olmayan, direkt bakana bağlı bir kurul tarafından yürütülmektedir. Maalesef Türkiye’de daimî olarak böyle bir kurul yoktur. Ulaştırma Bakanlığının bu konuda çalışmalar yaptığını biliyorum, inşallah en kısa zamanda bu kurul faaliyete geçer. Aynı zamanda, bu kurul havacılıktaki bütün sistemin denetlenmesine de vesile olur. Askerî havacılığımızda bu tür hususlar çok doğru bir şekilde yürütülmektedir.

Şimdi bunu söyledikten sonra ülkemizdeki duruma da kısaca bir açıklık getirmek gerekir. Mevzuat olarak Türk Arama Kurtarma Yönetmeliği 2001 yılında yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Yönetmelik oldukça kapsamlı, yetki ve sorumlulukları net olarak belirlenmiş, görevler net olarak belirlenmiş ve uluslararası standartlara ve mevzuatlara uygun bir yönetmeliktir.

Aradan sekiz yıl geçmiş olmasına rağmen Yönetmelik dolayısıyla 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu’nun, 5431 sayılı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un ve uluslararası anlaşmaların gereği yerine getirilememiştir. Şöyle ki: Az önce söylediğim merkezler tam aktive edilememiştir. Dolayısıyla bu araştırma komisyonunun kurulmasının aynı zamanda bu Yönetmelik gereği kurulması gereken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Atılgan, devam edin.

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) -…merkezlerin kurulmasına, malzemenin alınmasına, yeterli personel ile desteklenmesine ve sorumluların bu konunun üzerine eğilmesine vesile olacağına inanıyorum.

Türk sivil havacılığının tek zaafı ve önemli sorunu bu arama-kurtarma zafiyeti değildir, bu üzücü kaza bu sorunu öne çıkarmıştır. Dünyada hava aracı kaza sıralamasında ülkemiz ön sıralara doğru tırmanmaktadır. Bu kadar çok kaza olmasının sebepleri mutlaka araştırılmalıdır. Hastalık iyi teşhis edilmelidir. Hastalık iyi teşhis edilirse tedavisi mümkündür. Dolayısıyla benim Sayın Bakandan istirhamım, hastalığı iyi teşhis edip kendisinin de gözünden kaçan varsa veya kendisine gelen eksik bilgiler varsa, Türk sivil havacılığının durumunu da ortaya koymak için bir havacılık şûrası toplaması, hastalığı teşhis etmesi ve tedavisine de bizatihi kendisinin el atmasıdır.

Ben bu vesileyle tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Merhum dava arkadaşımız Muhsin Yazıcıoğlu’na da bir kez daha rahmet diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun diyorum.

Sağ olun. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Atılgan.

AK PARTİ Grubu adına Konya Milletvekili Mustafa Kabakcı.

Sayın Kabakcı, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA KABAKCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan Türk polis teşkilatının kuruluş gününü kutluyor, tüm polis teşkilatına, mensuplarına sağlık, güzellik ve başarılar diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun geçirdiği elim kaza sonucu vefatıyla ilgili araştırma komisyonu kurulması hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’na, helikopter kazasında hayatını kaybeden dava arkadaşlarından Büyük Birlik Partisi Sivas İl Başkanı Erhan Üstündağ’a, Sivas İl Başkan Yardımcısı Yüksel Yancı’ya, Belediye Meclis üyesi adayı Murat Çetinkaya’ya, İhlas Haber Ajansı Muhabiri İsmail Güneş ve Kaptan Pilot Kaya İstektepe’ye Allah’tan rahmet, kederli ailelerine ve yüce Türk milletine başsağlığı diliyorum.

Merhum Muhsin Yazıcıoğlu ile geçmiş yıllara dayanan bir arkadaşlığım, bir dostluğum olmasından dolayı böyle bir konuşma yapmanın ağırlığını bu kürsüde omuzlarımda daha fazla hissediyorum.

Merhum, bir şiirinde, basında yer almış olan şiirinde “Huzur dolu içimde./ Ben sonsuzluğu düşünüyorum./ Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum.” diyordu. Bu mısraların sahibi olan merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun bu satırları, yüce yaratıcı ile bütünleşmeyi isteyen ve buna her zaman hazır olan bir ruh yapısını bize gösteriyor.

Milletimizin varlığı ve birliği için çaba harcamış, haklının ve doğrunun yanında yer almayı kendisine amaç edinmiş bir siyaset adamının vefatı, taraflı-tarafsız tüm vatandaşlarımızı üzmüştür. Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun ardından söylenen sözlere, dökülen gözyaşlarına, yapılan dualara, cenazesine katılanların yoğunluğuna ve samimiyetine bakıldığında onun çok sevilen bir insan olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Şu bir gerçek: Bir ayrım gözetmeksizin, herkes onda biraz kendini buldu. Cenazesi bize bunu gösterdi çünkü o kendisini değil, milleti temsil ediyordu. Ardından yazılanlara, söylenenlere bakıldığında bu milletin neye değer verdiğini hemen anlayabiliyoruz. Milletimiz yiğitliğe, özü sözü doğru olmaya, tevazuya, değerlerine inanılmasına, demokrasinin savunulmasına değer veriyor, demokratik olmayan tavırlara karşı da karşı çıkıyor. Muhsin Yazıcıoğlu’nun şahsında bu özelliği gördüğü için onu bağrına bastı.

Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun cenazesi “Bize hakkını helal et.” nidalarıyla, gözyaşlarıyla, Fatihalarla ve dualarla kaldırıldı. Buradan hareketle, siyaset adamlarına ve toplumun hangi kesiminden olursak olalım bizlere şunu öğretti: Ardınızdan Türk milletinin ağladığı, yürüdüğü, dua ettiği, rahmetle andığı bir kişi olmak mı istiyorsunuz; cenazenize Edirne’den Kars’a, Orta Asya’dan Bosna’ya, Kafkaslardan Kuzey Irak’a, Orta Doğu’ya kadar insanların akın akın gelmesini mi istiyorsunuz? Milletimizin değerleriyle barışık olun, dürüst olun, yiğit olun, mütevazı olun, dosdoğru olun, demokrasi dışı yönelimlere karşı çıkın. Rahmetli, bu tavrını bütün zorluklara rağmen “28 Şubat” adıyla anılan günlerde de ayrıca ifade etmişti.

Bu toplumda yaşadığı bütün acılara rağmen dili acımamış, milletine ve devletine kırılmamış, boynu bükük ama mahzun, ama kararlı 2 kişiyi tanımaktan, onlarla konuşmaktan ve dost olmaktan keyif aldım. Bunlar acılarını aktarmayı hiç düşünmediler. Biri rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu -Allah ona rahmet eylesin- birisi de ünlü senaristimiz Sırrı Süreyya Önder idi. İkisi de yedi senenin üstünde cezaevinde kaldılar ama dilleri acımadı, içlerinde seyahat etmeyi ve derinleşmeyi orada öğrendiler, acı çektiler ama bu devlete, bu millete küsmediler, öğrendiklerini yeni nesillere aktarmak için yaşadıklarını bir gerekçe kıldılar.

Rahmetli Yazıcıoğlu cezaevi çıkışında şunları söylemiş idi: “Bir dönem vardı. O dönemde okullar, köyler, şehirler, mahalleler bölündü. Biz okullara, mahallelere, şehirlere sığamadık, ülkeye sığamadık ama cezaevine girince 2,5 metrekarelik hücrelerde birlikte yaşamak zorunda kaldık. Ben, Dev-Genç Genel Başkanı Orta Doğu Teknik Üniversiteli Mehmet Ali Yılmaz ve Dev-Sol yöneticileriyle iki buçuk yıl aynı hücreyi paylaştım.

Yeni gençliğe tavsiyem şudur: Kini, nefreti, cezaevi hücrelerini paylaşmak yerine ülkenin nimetlerini paylaşmak lazım. Onun için, farklı olacağız ama bir arada yaşayacağız, aykırı düşünüyor diye karşımızdakini yok etmeye çalışmayacağız.” Bu söylem herkesin kulağına küpe olacak, ders alınacak niteliktedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olayın oluşu, gelişişi, kurtarmayla ilgili çalışmalar bütün ülkemizin gözü önünde, basının, hepimizin gözü önünde oldu. Gerçekten, bu ülke devletiyle, bütün çalışanlarıyla, kamu görevlileriyle elinden gelen bütün gayreti gösterdi. Sayın İçişleri Bakanımız Beşir Atalay Bey olay anından olay sona erene kadar olay yerinden ayrılmadı. Onun için, merhum Muhsin Yazıcıoğlu adına ve AK PARTİ Grubu adına, görevini yapan, canıgönülden elinden gelen bütün gayreti gösteren kamu çalışanlarına ve katkıda bulunan herkese tekrar huzurlarınızda teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Olayın takibi, olayın aydınlanması, kurtarma çalışmaları Sayın İçişleri Bakanımız tarafından, diğer milletvekili arkadaşlar tarafından detayına kadar anlatıldı. Ben bunlara girerek bir tekrara girmek istemiyorum.

Bir başka şeyi, rahmetliyle ilgili, merhum Muhsin Yazıcıoğlu’yla ilgili bir iki hatırayı sizinle paylaşmayı arzu ediyorum. Zaman zaman bir araya gelirdik. Başka partilerde olmamıza rağmen de sohbetlerimiz olurdu. Muhsin Bey, rahmetli, ölümle dost biriydi. Ölümle dost olmak bir ayrı özelliktir. Ona bir sohbetimizde ünlü filozof Epiktotes’ten bir ölüm bölümü anlatmıştım. Epiktotes orada diyor ki: “Ölüm meleği geldiği gün şöyle diyeceğim: ‘Allahım, tüccarın canını ticaretini yaparken, çiftçinin canını tarlasını işlerken, benim canımı iradem elimde ve aklım başımdayken al.’ Seni, benim canımı almak üzere gönderene şunu diyeceğim: ‘Beni özürlü olarak yarattı hiç itiraz etmedim, fakirdim şikâyetim olmadı. Dünyaya gönderdiği ve dünya sahnesinde yarattıklarını görme fırsatını verdiği için ona minnettarım. Şimdi sahneden inmemi istiyorsa hoş geldin ölüm.’” Bunu rahmetliye anlattığım zaman bana Bahtiyar Vahapzade’den, ünlü Azerbaycanlı Türk şairi Bahtiyar Vahapzade’den bir mısrayı hatırlattı, dedi ki: “Evet, Bahtiyar Vahapzade de bunu şöyle adlandırıyor: ‘Ölüm rüyadan hakikate uyanmaktır.’” O bugün hakikate uyandı ve biz dostları onun ruhaniyetini rahatsız etmemek için ona dua ediyor, mekânının cennet olmasını diliyoruz.

Olay mahallinde bulunduğum sırada yazarını bilmediğim bir Anadolu ağıtı dilimde dolandı durdu. O Anadolu ağıtında bir Anadolu kadını şöyle diyor:

“Ses verin sesime dağlar,

Benim kuzum orda mıdır?

Hiçbir haber alamadım,

Yoksa başı darda mıdır?

 

Dağlar dağlar uzun dağlar,

Yüreğimde tozun dağlar,

Kurdu kuşu sen sakladın,

Nerde benim kuzum dağlar?

Ateş düştü yakar yavrum,

Bir gül gibi kokar yavrum.

Yüzün gözümün önünde,

Yaş içime akar yavrum.”

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; biz hep beraber bir şey yapmalıyız, bu komisyonda donanımlı arkadaşlarımız görev almalı. Adalet ve Kalkınma Partisiyle, Cumhuriyet Halk Partisiyle, Milliyetçi Hareket Partisiyle, Demokratik Toplum Partisiyle, sistemi yeniden sorgulamalıyız. Rahmetlinin ölümüyle Şark dünyasında çok sık rastlanan felaket anında yoğunlaşma, şahsi fedakârlık ve olağanüstü gayretlerle neticeye ulaşmaya çalışmaktansa profesyonel bir kriz ve afet yönetimi sistemi kurmalı, felaket anında işlemeli, biz ise sadece neticeyi beklemeli ve almalıyız.

Bu vesileyle, yaşanan bu elim kazadan sonra merhum Yazıcıoğlu’nun gerek kaza sebeplerinin ortaya çıkarılması gerekse kaza sonrası yapılan arama ve kurtarma çalışmalarında varsa bir yetersizlik bunun ortaya çıkarılması veya varsa bir ihmal bunun ortaya çıkarılması, kamuoyunda tartışılan birçok konuyu açıklığa kavuşturacaktır. Araştırma komisyonu kurulmasının, kamuoyunda rahatsızlık duyulan bilgi kirliliğini ortadan kaldıracağı inancını taşıyoruz. Yüce Meclisimizin bu sorumluluğu yerine getirmesi için bir Meclis araştırma komisyonu kurulması gerekmektedir.

Sözlerimi bitirirken, dürüst, ilkeli bir siyasetçi ve lider olmasının yanında vakur duruşuyla örnek olan ve Türk milletinin sevgisini, muhabbetini kazanan Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı ve Sivas Milletvekili merhum Muhsin Yazıcıoğlu ve dava arkadaşlarına Allah’tan rahmet, kederli ailesi başta olmak üzere Büyük Birlik Partisi camiasına başsağlığı diliyor, Meclis araştırma komisyonu kurulması teklifimizi yüce heyetimizin takdirlerine sunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kabakcı.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahısları adına ilk söz Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncı’ya aittir.

Sayın Akıncı, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlarken yaklaşık on beş gün önce yitirdiğimiz Büyük Birlik Partisinin Değerli Genel Başkanı Yazıcıoğlu’nu, onun çalışma arkadaşlarını, basın mensubu kardeşimizi ve değerli pilotumuzu bir kez daha anıyorum, yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, söylediğim gibi, on beş gün önce yaşanan acı bir helikopter kazasının araştırılması amacını güden bir çalışma yapıyoruz. Hiç kuşkusuz, hepimizin amacı -bizim de amacımız- olayın aydınlanması ve bir daha böyle acıların yaşanmasını önleyecek tedbirlerin bir an önce alınmasını sağlamak ve eksiklerimizi giderebilmek, yanlışlarımızı düzeltebilmektir. Yoksa bizler, okyanus ötesindeki birilerinin buyurduğu gibi “Şu işi bir kurcalayalım.” dedikleri için araştırıyor değiliz.

Bu acı olayın, sivil havacılığımızın durumu ve kaza sonrası arama-kurtarma çalışmalarıyla ilgili iki boyutu var bizce ve ne yazık ki her iki alanda da çok eksiklerimizin olduğu, bu kaza vesilesiyle bir kez daha görülmüştür. Yönetim eksikliği, bir başıboşluk, yetkililerden çıkan çok farklı sesler, yorumlar, değerlendirmeler, konuşmalar, muhtelif spekülasyonlar, enkaza ulaşmaktaki zorluklar bize yapmamız gereken daha çok işin olduğunu göstermektedir. Umarım kurulacak olan komisyon, yapacağı çalışmalarla tüm bu olumsuzlukların giderilmesine de katkıda bulunacaktır. Çünkü, bizler de dâhil, her gün binlerce insanımız çok çeşitli hava ulaşım araçlarını kullanmaktadır ve ne yazık ki biz hâlâ yaşayarak öğrenmeye devam ediyoruz ve her şeyi çok çabuk unutuyoruz ama hiç olmazsa bir şeyi unutmamalıyız: Havacıların deyimiyle, havacılığın kuralları ne yazık ki kanla yazılmıştır.

Bu değerlendirmemin arkasından -belki bazı arkadaşlarımız sıkıcı ya da teknik bulabilir ama- konunun anlaşılabilmesi için de muhtemelen sizin de bildiğiniz bir iki konuyu açıklığa kavuşturmak ya da bilgilerinize sunmak istiyorum.

Dünyada bütün hava araçları aletli uçuş kuralları ya da görerek uçuş kuralları çerçevesinde uçuyorlar. Ne demek? Aletli uçuş kurallarında biliyorsunuz aletlerden yararlanılıyor. Daha çok yolcu uçakları ve diğer tip büyük gövdeli uçaklar bu uçuşu yapıyorlar. Bu tip uçuşlar tanımlanmış yol ve sahalarda, bizim deyimimizle, hava koridorlarından uçmak zorundalar. Bu uçuşlar, hemen hemen her türlü hava koşullarında olduğu gibi, günün her saatinde de yapılabiliyor.

Görerek uçuş kuralları nedir? En basit tanımıyla, pilot VFR dediğimiz, yani görerek uçarken çevrede bulunan mânialardan, tepelerden, kara, demir yollarından, yeryüzü şekillerinden yararlanarak ve gereğinde ise bulutlardan, sisli ve puslu bölgelerden kendi görüşüne göre uzaklaşarak uçar. Uçuş için bulut tavanı ve görüş mesafesi gibi meteorolojik koşullar da uygun olmalıdır ve galiba, belli ki bu kazada veriler söz konusu olan görüş mesafesinin ve bulut tavanının da son derece etkili olduğunu ortaya koyuyor. Yani dikey görüş 1.500 fit ve yer görüşü 5 kilometre olmalıdır. Ancak helikopterler yavaş araçlar oldukları için zaman zaman görüş için 2 kilometre yeterli kabul ediliyor. Ayrıca tüm bu şartların yanı sıra da görerek uçuşlar gün doğumundan yarım saat öncesinden başlayıp gün batımının yarım saat sonrasına kadarki zaman diliminde gerçekleştirilmek durumundadır. Görerek uçuşları da daha çok helikopterler ve düşük performanslı uçaklar yapıyorlar.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, uçuşta, yani görerek uçuş yapılırken olması gereken, pilotun, yerin ya da başka sorumluların yapması gereken birtakım işler var. Ama bunlar mutlaka yapılması gereken işler. Yani, çok basit bir deyimiyle, kırmızıda durmak gibi olması gereken işler. Öncelikle pilotlar yapacağı uçuş ya da uçuşlarla ilgili ayrı ayrı uçuş planı doldurup ilgili hava trafik kontrol birimlerine iletmeli ve planların hava trafik kontrol birimlerine ulaşıp ulaşmadığını ve uçuşla ilgili birimlere dağıtımının yapılıp yapılmadığını kontrol etmeli. Bunu başvurarak, faks ya da telefonla da yapabilir.

Kalkış meydanı veya bölgesi, varış meydanı veya bölgesi, uçuşunu gerçekleştireceği yol boyu hava tahmin raporlarını meteoroloji birimlerinden alacak ve uçuş için uygun olup olmadığına pilot karar verecektir. Çünkü görerek uçuşlarda tüm sorumluluk pilota aittir. Hava trafik kontrolörü ancak hava durumu ile ilgili bilgileri verip tavsiyede bulunabilir, kalkış kararı ise pilota aittir. Ayrıca pilot katedeceği yol boyu ile ilgili coğrafyayı da biliyor ise bu da onun uçuşunda avantaj olacaktır.

Uçuş planında belirttiği saatten en geç otuz dakika içerisinde kalkışını tamamlayıp en yakın hava trafik kontrol merkezleri ile telsiz teması kurarak kalkış saati, güzergâhı, iniş meydanı veya bölgesi ile tahmini iniş zamanı ile ilgili de bilgi vermelidir.

Görerek kalkış yaptıktan sonra olumsuz hava koşulları nedeniyle uçuşuna görerek devam edemeyecek pilot, derhâl hava trafik kontrol merkezlerinden en yakın olduğu birimlerle temas kurar, en yakın hava yoluna girer ve o yol için belirlenmiş yüksekliğe çıkar ve uçuşunu IFR yani aletli uçuş kuralları doğrultusunda hava trafik birimlerinin verdiği talimatlara göre de gerçekleştirir. Bunu yapabilmesi için elbette ki bir sertifikasının olması lazımdır pilotun. Eğer bu koşullar sağlanamamışsa da en kısa  sürede iniş gerçekleştirmelidir. Uçuş tamamladıktan sonra da herhangi bir hava trafik kontrol birimine iniş zamanını bilgilendirerek de uçuşunu kapatacaktır.

Şimdi bunları niye söylüyorum? Bunlar elbette ki bir kazada -teknoloji ya da insan faktörü her neyse- belirleyici olan kuralların bir biçimde gerçekleşmemiş, yerine getirilmemiş olması sonucu ortaya çıktığı için ve yukarıda belirtilen uluslararası kurallar da mutlak uyulması gereken kurallardır.

Bu uçuşlarla ilgili hava trafik kontrol merkezinin yapması gerekenlerle ilgili bilgileri zaman darlığı nedeniyle aktarmıyorum ama kaza sonrası açıklanan ön raporda da anlaşılacağı üzere sorun “pilotaj ve teknik aksaklıklardan kaynaklanmıştır.” biçiminde tanımlanıyor.

Bir de şunu vurgulamak gerekiyor: Bütün bunların yanı sıra esas itibarıyla ülkemizdeki görerek uçuşlara -trafiklere- hava trafik kontrol hizmeti verilmemekte, onun yerine tavsiye hizmeti verilmektedir. Bu durum kurallara aykırı değildir yani görerek uçuşlarda sorumluluk pilota aittir. Gerek görerek gerekse aletli uçuşların kuralları da Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü tarafından belirlenir ve mutlak uygulanmak durumundadır. Gerek kabul edilmiş bu kuralların mutlak uygulanması ve gerekse uçuş yapacak hava araçlarının yeterliliği ve uçuşa elverişliliği ve pilotların, hava trafik kontrolörlerinin, teknik elemanların ve ilgili diğer personelin işlerini yaparkenki gerekli yeterliliklerinin denetim ve gözetimini de Sivil Havacılık Müdürlüğümüz ICAO adına yapar ve gerekirse yaptırım uygular.

Tüm bu ayrıntılı açıklamalardan sonra, yaşanan kazaların nedenlerini öğrenmek ve bu gibi olumsuzluklarla karşılaşmamak adına bazı konuların üzerinde durmak gerekiyor. Hem sizin hem araştırma komisyonunda görev alacak arkadaşların dikkatine sunmak istiyorum. 

Bu son kazadan hareketle şu temel konular sorgulanabilir:

Helikopterin uçuşları ile ilgili uçuş planları ve kalkış bilgisi mevcut iken bu uçuş ile ilgili bilgi Ankara Saha Kontrol Merkezine ve onlar aracılığı ile Hava Savunma Bildirim Merkezi Komutanlığına ya da oraya en yakın askerî bir radara bildirilmiş midir? Eğer bildirilmiş olsa idi askerî radarlardan helikopterin en son takip edildiği yerin tespiti yapılıp arama kurtarma oradan başlatılıp bu kadar geç kalınmayabilirdi. Örneğin bir süre önce düşen Isparta uçağının düşüşü ve nereye düştüğü askerî radarlardan yardım alınarak kolayca belirlenebilmiştir.

        Duyurusu çok önceden yapılmış olup 1 Şubat 2009 -çok yakın bir zaman- tarihi itibarı ile tüm hava araçlarında ELT cihazı yani acil durumda yer gösterme cihazı bulundurma zorunluluğu getirilmiştir. Bu helikopterde de ELT cihazının takılı olduğu ancak kırım esnasında anteni kırıldığından sinyal vermediği belirtilmektedir. O zaman bu cihazın güvenilirlik sorgusunun yapılması ve hatta dava konusu edilmesi gerekmez mi? Kaldı ki Türk Hava Yollarının Hollanda kazası sonrasında Boeing firmasının bile sorumlulukları tartışmaya açılmıştır.

Eğer cihaz normal çalışıyor olsa idi COSPAS-SARSAT sistemi ile helikopterin düştüğü koordinat, Esenboğa Havalimanı’ndaki arama-kurtarma birimince anında tespiti yapılıp ekipler en geç bir saat içerisinde bölgeye intikal ettirilebilirdi. Örneğin Bolu’da düşen Sağlık Bakanlığı helikopterinin yeri ELT cihazı  yardımı ile COSPAS-SARSAT sistemi ile anında tespit edilebilmiştir.

Arama-kurtarma faaliyetleri sivil-asker iş birliğiyle yapılmaktadır. Oraya en yakın havadan arama-kurtarma birimleri Malatya ve Kayseri’de konuşlanmaktadırlar. Bu kaza sonrasında arama-kurtarma faaliyetlerine ne zaman başlanmıştır? Geç kalındığını düşündüğümüz bu kaza sonrasında bu durum nasıl aşılmalı, bürokrasi nasıl azaltılmalıdır, bu konu mutlaka irdelenmeli, gözden geçirilmelidir.

Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü gerektiği kadar uzman kadroyla donatılmamıştır. Biraz önce Sayın Paşam da ayrıntılı bir biçimde kurtarma bölümüyle ilgili açıklamalarını yaptı. En güvenilir ulaşım araçları olan hava araçlarımız neden sürekli bu son dönemlerde kaza kırım yapmaktadırlar?  Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü tarafından tescil edilmiş her hava aracı ile ilgili bilgi dosyalarını takip edecek, noksanlıklarını tespit edip yaptırım uygulayacak yeterli uzman eleman yok mudur, yoksa bu çalışmalar ertelenmekte midir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akıncı, devam edin.

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Tüm bu noksanlıklar hava araçlarımızı ve hava sahamızın güvenilirliğini -biraz önceki konuşmacımız da değindi- uluslararası ortamlarda tartışmalı hâle getirmektedir.

Ülkemiz mevzuatları çerçevesinde “VIP” dediğimiz yani “çok önemli kişiler” listesinde parti başkanları, milletvekilleri bulunmamaktadırlar. Belki kural doğrudur, bir zorunluluk değildir. Ancak bu son kaza göstermiştir ki, her ne kadar yazılı belgelerde olmasa da tüm parti başkanları ve başka bazı önemli kişiler için de özel hizmet gerekmektedir. Onların yalnızca yer güvenliği değil havadaki güvenliklerine de özen gösterilmelidir.

Bizdeki yaygın kanaate göre VIP’ten geçmek çok önemli görülür. Ama bunun çoğumuz için sadece geçiş olduğu ve bilet, bagaj işlemlerindeki kolaylıktan ibaret olduğu bilinmez. Oysa asıl önemli olan geçiş değil, uçuştaki güvenliktir. Bu listede, VIP uçuş listesinde örneğin vali vardır, Sayın Ahmet Davutoğlu da vardır, çünkü o Davutoğlu VIP kod 10’dur yani Türkiye’yi temsil etme görevi verilen sivil zevat statüsündedir. Ama parti genel başkanları yoktur; Sayın Bahçeli, Sayın Baykal, rahmetli Yazıcıoğlu bu listede yokturlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlar mısınız.

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

O nedenle uçuşlarına da özel önem verilememektedir. Bu durum da mutlaka gözden geçirilmelidir diye düşünüyoruz.

Ayrıca görerek uçuş yapan pilotların kurallara uyma konusunda çok hassas davranmadıkları ilgili birim çalışanlarının en büyük şikâyetleridir. Örneğin, uçuş planı doldurmadan uçuşlar, uçuş planlarına uygun zamanında kalkış yapmamaları, inişleriyle ilgili bilgileri ilgililere zamanında iletmemeleri nedeniyle uçuş takibi zora girmektedir. Gerek Ankara Esenboğa Havaalanında ve gerekse İstanbul Atatürk Havaalanında hizmet veren uçuş bilgi merkezleri bu uçuşları takip etmek için âdeta kılı kırk yarmaktadırlar.

Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü bu olay sonrasında asli görevini layıkıyla yerine getirmeli, kim ve nasıl olursa olsun kurallara uyum noktasında ödün vermemelidir, söz konusu olan Başbakan olsa bile. Bunu niçin söylüyorum? Sayın Bakan da belki biliyor, yaşanmış bir örnekle -umarım bilgilerim eksik değildir- durumu açıklamaya çalışıyorum. Niye herkes uymalı? Son kampanya döneminde Kırşehir mitingini Sayın Başbakan tamamladıktan sonra Emniyet Genel Müdürlüğüne ait bir helikopterle Ankara’ya hareket etmiş ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Sayın Başkan, önemli olduğu için izninizi rica ediyorum.

BAŞKAN – Tabii, tabii; buyurun.

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – …tehlikeli bir uçuşun arkasından sağ salim Atatürk Kültür Merkezi’nin olduğu hipodroma inmiştir.

Şimdi şunu sormak gerekiyor: O zor hava koşullarında böyle bir uçuşun yapılması, gün batımı o gün Ankara’da 17.20 iken helikopterin 19.00’da inmesi, inişin bir heliport ya da Esenboğa yerine hipodroma yapılmış olması doğru mudur? Böyle bir riskli uçuşla bunca kuralı çiğnemeye pilotları kim zorlamıştır? Bu uçuşun zaman ve mevsim itibarıyla IFR yapılması gerekmez miydi? Böylesi olaylarda doğabilecek olumsuzlukların hesabını kim verebilecektir?

Ben bu örneği sadece arkadaşlarımızın ve sorumluluk üstlenecek milletvekillerinin kuralların herkes için geçerli olması gerektiği ilkesini de göz önünde tutmaları umuduyla söylüyorum. Bu uçuşlardan sonra bir işlem yapıldı mı? Bu biraz önce söylediğim uçuştan dolayı herhangi bir işlem yapıldı mı? Yapılmadı, büyük bir olasılıklı hiçbir şey yapılmadı. Eğer tarafsız yaklaşım olsa ve Sivil Havacılık gereğini yapsa bu gibi kazaların olması en aza iner, çalışanlar zor durumda kalmaz ve ülkemiz bu tür acıları olabildiğince az duyar. Ben bunun hâlâ mümkün olduğuna inanıyorum ve öncelikle yapılması gereken işleri dikkatinize sunarak konuşmamı tamamlıyorum:

Öncelikle Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü kendi yasasına -yakın, 2005 tarihinde çıkardık- uygun olarak yeni bir personel politikasını hayata geçirmelidir. Biraz önce Sayın Konuşmacı da değindi, arama-kurtarma dâhil, uluslararası sivil havacılık olan ICAO adına Türkiye’de denetim ve gözetim görevini yapan Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü bu görevlerini eksiksiz, yansız ve özenle yapmalıdır. Ama apronda deve kesen idarecilerle işlerin yürümeyeceği bilinmelidir. Sivil havacılığın temel sorunlarıyla ilgilenmek yerine, onlara çözüm bulmak yerine işe, Türk Hava Yollarının menüsünü değiştirerek başlayan anlayışla da bu sorunların aşılması zordur. Hava aracı işleticileri, teknik elemanları, pilotlar…

BAŞKAN – Sayın Akıncı, bitiyor mu, Sayın Akıncı?

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

…üzerlerine düşen görevleri donanım, periyodik bakım, idari yapılanma, bilgilendirme alanlarında eksiksiz yapmalıdırlar.

Önemlidir arkadaşlarım, ticari kayıp kaygıları, siyasi ve bürokratik baskılardan uzak bir uçuş düzeni sağlanabilmelidir. VIP geçişleri değil VIP uçuş listeleri gözden geçirilmeli, gerekirse yerel uygulamalar yapılabilmelidir. Bu ve benzeri önerilerin öncelikle Ulaştırma ve İçişleri Bakanlığınca dikkate alınacağını umut ediyoruz. Aksi hâlde değerli milletvekilleri, şunu unutmayalım: Sizler, ben, iş adamlarımız, askerlerimiz, yurttaşlarımız, turistlerimiz, hemen herkes, çok çeşitli hava yolları aracıyla sürekli uçuş yapmaktadırlar. Dileğimiz daha fazla canın yanmamasıdır, daha fazla acı yaşanmamasıdır.

Kurulacak olan komisyonun da bu doğrultuda çok yararlı çalışmalar yapacağına olan inancımı belirtiyor, bir kez daha, kazada kaybettiğimiz Sayın Genel Başkanı ve yurttaşlarımızı saygıyla anıyor, hepinizi de sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akıncı.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir.

Sayın Özdemir, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Gruplar adına konuşmalar doldu, önerge sahipleri adına…

BAŞKAN – Önerge sahipleri adına… Pardon, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına değil, önerge sahipleri adına.

Buyurun Sayın Özdemir.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı ve Sivas Milletvekili Sayın Muhsin Yazıcıoğlu ile 5 arkadaşını taşıyan helikopterin Kahramanmaraş’ın Göksun ilçesi yakınlarında düşmesinin ardından arama-kurtarma çalışmalarındaki etkinlik ve koordinasyon zaaflarının ve kurtarma çalışmalarının kazanın meydana geldiği yerden farklı yerde sürdürülmesinin sebeplerinin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis araştırma komisyonu önergesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Benden önce grubum adına çok değerli ve doyurucu konuşma yapan Milliyetçi Hareket Partisi Adana Milletvekilimiz Kürşat Atılgan Beyefendi’nin konuşmalarında bahsettiği hususların hepsine tamamen katılıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, bu elim helikopter kazasında kaybettiğimiz Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı, dava arkadaşımız Sayın Muhsin Yazıcıoğlu’na, Birlik Partisi Sivas İl Başkanı Erhan Üstündağ’a, İl Başkan Yardımcısı Yüksel Yancı’ya, belediye meclis üyesi adayı Murat Çetinkaya’ya ve İHA Muhabiri İsmail Güneş ve Pilot Kaya İstektepe’ye Allah’tan rahmet diliyorum, kederli aileleri ve yakınlarına başsağlığı diliyorum, mekânları cennet olsun diyorum.

Değerli milletvekilleri, 25 Mart tarihinde gerçekleşen bu elim kaza tüm milletimizi derin bir üzüntüye sevk etmiş, enkazın ilerleyen saatlere rağmen bulunamaması ise kamuoyu tarafından endişe ve üzüntüyle karşılanmıştır. Helikopter enkazına ulaşmada yaşanan sıkıntılar ve aradan geçen süre, kamuoyunda spekülasyon noktasına varan yorum ve iddiaların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Kazanın olduğu saatten itibaren, bilhassa birinci gün ciddi bir bilgi kirliliği ve kamuoyunun yanlış yönlendirilmesi olarak ifade edilebilecek bir durum, enkaza ulaştıktan sonra da yerini başka sorulara bırakmıştır. Helikopterin enkazı görülmeden, kazada can verenlerin cansız bedenlerine ulaşılmadan, maalesef Hükûmet kamuoyuna net bir bilgi verememiştir.

Hükûmetin elinde son teknoloji dinleme cihazları var. Bu teknolojiyle kapalı telefonlar bile bire bir dinleme cihazı hâline gelebilmektedir. Devletin elinde milyonlarca insanın aynı anda dinlenmesine imkân veren teknoloji var, ancak o 6 kişi bir türlü bulunamıyor. Bu noktada, sinyal alınamadığı savunması yapılıyor. Oysa, İhlas Haber Ajansı muhabirinin 112 Acil Servis memuruyla yirmi iki dakikalık bir telefon görüşmesinin kaydı ortaya çıkıyor. O kayıtta, Acil Servis memuru enkazdaki diğer 5 kişinin sağlık durumunu soruyor. Oysa, aynı saatlerde Hükûmetimiz resmî ağızları helikopterde kaç kişinin olduğunu net olarak bildiremiyor.

Değerli milletvekilleri, bölgedeki köylüler enkazın bulunduğu bölgeleri arama-kurtarma ekiplerine bildiriyorlar. Kaza bölgesinde yaptığım çalışmalar esnasında helikopterin geçtiği Sisle bölgesinde kazadan beş dakika önce helikopterin ağaçlara değecekmiş gibi çok aşağıdan, yalpa yaparak uçtuğunu belirten en az beş köylü de ne yazık ki çok fazla dinlenmiyorlar. Bu kişilerin iddialarının ciddi olarak değerlendirmeye alınmadığını zannediyorum.

Arama tek bir baz istasyonunun verdiği sinyale göre 30 kilometrelik mesafe içerisinde yapılıyor, başka yöntemler pek denenmiyor. İstihbarat elemanlarının elinde olduğu bilinen seyyar baz istasyonlarından yararlanmaya gidilmiyor. Vahim bir durum ortaya çıkıyor. Bir televizyon kanalının ana haber bülteni, Bilgi Teknolojileri İletişim Kurumu tarafından kazadan yaklaşık bir saat sonra ilgili birimlere enkazın nokta tespitinin rapor edildiğini bildiriyor. Velhasıl, Hükûmet bir türlü helikopter enkazını bulamıyor. 

Şimdi, sormak lazım: Devlet orada değilse nerededir? Değil mi ki, zorluk ne olursa olsun, engel ne olursa olsun, şartlar ne olursa olsun gidemediğin yer senin değildir. Bu bir zaaf değil de nedir?

Değerli milletvekilleri, 25 Mart günü, yani kazanın ertesi günü komşu il milletvekili ve İçişleri Komisyonu üyesi olarak partimiz tarafından Kahramanmaraş’a kaza yerine görevlendirildim. Burada, Kahramanmaraş Milletvekilimiz Sayın Akif Paksoy’la, arama-kurtarma çalışmalarına katılan ekiplerle, vatandaşlarla, Hükûmet ilgilileriyle, devlet görevlileriyle Kuruca bölgesi ve Göksun ilçesinde birçok görüşmeler yaptık.

Gerçekten, enkazı arama çalışmalarına katılan bütün Büyük Birlik Partililer, köylüler, korucular, askerler, polisler, gönüllüler, Kahramanmaraşlılar büyük bir iyi niyet ile zaman zaman yaşamlarını da riske atarak, donma tehlikesi geçirmelerine rağmen çalışmalara devam etmişlerdir. Bu özverilerinden dolayı milletim ve partim adına onlara şükranlarımı bildiriyorum.

Daha önce de belirttiğim gibi, ortada ciddi bir yönetim sorunu var. Aslında sorun, kazanın ilk duyulduğu andan itibaren çalışmalarda birlik ve beraberlik içerisinde bir yönetim oluşturulamamasıdır.

Sayın Başbakan, Sayın İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürümüz ve diğer bazı milletvekillerimiz farklı zamanlarda Göksun ilçesine, bir gün sonra intikal etmişlerdir. Fakat Sayın Ulaştırma Bakanımızı orada göremedik. Oysa helikopterin düşüşü teknik bir konu değil midir? Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Ulaştırma Bakanlığına bağlı değil midir? Genel Müdürlüğümüzün teknik elemanları neden olay yerinde görülmediler? Bırakınız olay yerine, olay bölgesine intikal etmeyi, o saatlerde Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün telefonlarına bile kimse çıkmıyordu.

Hükûmetimiz ciddi bir kriz yönetimi sınavı vermiştir ve ne yazıktır ki, bu sınavda başarılı olamamıştır. Olay anından itibaren İçişleri Bakanlığında, Ulaştırma Bakanlığında, Sivas, Kahramanmaraş, Kayseri, Yozgat valiliklerinde çok acele birer kriz masaları oluşturulmalıdır. Velhasıl kazanın ilk duyulduğu andan itibaren kamuoyuna doğru bilgi verilememiştir. Oysa bu masalar oluşturulsaydı, eş güdümlü hareket ile hem arama-kurtarma çalışmaları daha koordineli yürütülürdü ve bunca insan gücü boş yere harcanmazdı hem de kazanın ilk duyulduğu andan itibaren basında çıkan bilgi kirliliği önlenmiş olurdu.

Değerli milletvekilleri, bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Olaydan bir gün sonra binlerce kişi, kurtarma ekipleri, helikopterler, bakanlar, bunların hepsi buralara gelmiştir ama keşke kazanın duyulduğu andan itibaren bir iki saat içerisinde tek bir helikopter ve kurtarma timi bölgeye gönderilmiş olsaydı.

Tabii bu noktada Kayseri Valiliğinin olayın ilk duyulduğu anda yapmış olduğu açıklama dikkat çekicidir. Yaralıların olduğu ve bunlara ulaşıldığının açıklanmasından sonra, üzülerek söylüyorum, bölgede sürdürülen arama-kurtarma çalışmaları durmuştur. Saatler sonra çalışmalar yeniden başlasa da ortada kamuoyunu ciddi bir yanlış yönlendirme vardır. O hâlde şimdi akıllara şu soru geliyor: Kayseri Valiliğinin haber kaynağı kimdir ya da hangi kurumdur? Bunun acilen ortaya çıkarılması gerekir. Ve yine basında yansıdığına göre otopsi raporlarında Sayın Yazıcıoğlu’nun ölüm sebeplerinin donma olduğu gösterildiği dikkate alındığında, kaybedilen bu saatlerin önemi daha ortaya çıkmaktadır.

Bir de bir siyasi partinin genel başkanının bir ilden başka bir ile geçmesi hâlinde o iki il valilikleri arasında, güzergâhın ve yolculuk saatlerinin konu edildiği bir koordinasyon kurulması gerekir ancak bugüne kadar böyle bir koordinasyon kurulduğuyla ilgili hiçbir bilgi edinilememiştir.

Değerli milletvekilleri, orada açıklanması gereken çok ciddi sorular var. Bunları iki kısma ayırabilirim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özdemir, devam edin.

HASAN ÖZDEMİR (Devamla) – Birincisi: Yönetim zaafından geldiği sorular. İkincisi de: Artık, kamuoyunda Sayın Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümünün normal kabul edilmemesiyle ilgili ve bir suikast ihtimali sorularıdır.

İlk kısımdaki sorular -konuşmanın bel kemiğini oluşturduğu- köylülerin iddiaları, devlet kurumları raporları tam olarak dikkate alınmıyor. Arama-kurtarma çalışmalarında personelin çalışmalarını kimin yönlendirdiği belli değil. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün takip ve denetim sistemi neden küçük uçak ve helikopter sayısında artışla doğru orantılı gelişmiyor?

Ve ikinci kısımda ise, kamuoyunda ciddi bir belirsizlik içerisinde. On yedi kez ciddi kaza atlatmış, ölüm tehditleri alan bir siyasi parti genel başkanı özel korumaya tabi olurken neden yanında bir telsizli polis memuru yoktur? Bu, son derece önemlidir. Ve 112 Acil Servisteki memura ilk bilgileri kimler veriyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Son sözlerinizi alabilir miyim Sayın Özdemir.

HASAN ÖZDEMİR (Devamla) – Bütün bu ve buna benzer sorular, kurulacak olan Meclis araştırma komisyonunda en küçük ayrıntıya kadar araştırılmalıdır. Muhsin Yazıcıoğlular kolay yetişmemektedir. Kamuoyunun ve partimizin beklentisi, komisyonun yapacağı ayrıntılı çalışmaların kısa sürede sonuçlanmasıdır. Araştırma sonucunda ortaya çıkacak bilgiler, kazayı bütün yönleriyle açıklığa kavuşturacak, kazayla ilgili birbirinden farklı görüş ve iddiaların bir an önce son bulması neticesini ortaya koyacak nitelikte olmalıdır.

Burada şu hususları da belirtmekte yarar görüyorum: Bu rapor ölenleri geri getirmeyecek, acılarını biz unutamayacağız ancak kederli ailelerinin yüreklerine belki bir su serpecektir. Öte yandan, bundan  sonra bu tarz bir kazada arama-kurtarma faaliyetleri, yapılacak çalışmalar daha düzenli olacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerimle konuşmama son verirken, bir kez daha, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı, dava arkadaşımız Sayın Muhsin Yazıcıoğlu ve kazada vefat eden 5 kişiye Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum; mekânları cennet olsun, nur içinde yatsınlar.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özdemir.

Sayın Bakan, söz istemişsiniz.

Sayın Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, buyurun efendim.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan, yüce Meclisimizin değerli milletvekilleri; 25 Mart tarihinde yaşadığımız helikopter kazasında hayatını kaybeden değerli siyaset adamı Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarına Allah’tan rahmet diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun.

Ayrıca, polis teşkilatımızın 164’üncü yılını da kutluyor, polislerimize görevlerinde başarılar diliyorum.

Üç partinin birlikte verdiği Meclis araştırma önergesi, şüphesiz yaşadığımız helikopter kazası ve bu kaza sonrası arama-kurtarma çalışmaları, alınacak tedbirler, idari ve icrai anlamda herhangi bir yetersizlik olup olmadığının ortaya çıkarılmasına katkı sağlayacaktır. O bakımdan, bu araştırma önergesini Türk sivil havacılığının gelişmesi bakımından önemli olarak görüyorum ve bunun, bu araştırmanın en ince detaylarıyla titiz bir şekilde yürütülmesi için de Bakanlığım başta olmak üzere, bütün kurumların, ilgili bütün kurumların gereken katkıyı sağlayacağını ifade etmek istiyorum.

Söz konusu kazadaki helikopterimiz, Sayın Başkan, aslında ilk uçuşunu İstanbul-Ankara’ya, Ankara’dan Sivas’a boş olarak yapıyor ve Sivas’ta Genel Başkan ve arkadaşlarını alarak Çağlayancerit’e bıraktıktan sonra yakıt ikmali için Kahramanmaraş Havaalanı’na, oradan tekrar Çağlayancerit’e geliyor ve oradan da yolcularını alarak Yerköy’e, Yozgat’a gitmek üzere… Ve giderken de bir saat yirmi dakikalık uçuştan sonra Kayseri Erkilet Havaalanı’nda yakıt ikmali planlıyor. Buna göre, görerek şartlarda uçuşunu gerçekleştirdiğini ifade edip, uçuş planlarını doldurarak gerekli yetkililere veriyor. Olay, böyle başlıyor.

Esas Holdinge ait TC-HEK tescilli BH 06 tipindeki Bell helikopter yerel saatle saat 14.35’te kalkışını gerçekleştiriyor ve tahminlerimize göre de yirmi beş-otuz dakika içerisinde kaza meydana geliyor. Helikopterin düştüğünden, helikopterde bulunan İHA Muhabiri İsmail Güneş’in 112’yi araması ve bu aramayı 15.38.044’te gerçekleştirdiği, yirmi dakika süren konuşmadan sonra, Acil Servis, Yozgat İl Merkezi Emniyet Haber Merkezine, buradan Gölbaşı’ndaki Ufuk Danişmend Polis Heliportuna, oradan da 15.55 yerel saatle Esenboğa Havaalanı Uçuş Bilgi Merkezi (FIC) Hava Kurtarma Koordinasyon Merkezi (RCC)’ye bu haberler bildiriliyor. Ayrıca Saha Kontrol Merkezi (ACC)’ye de bu bilgiler geçiliyor.

Helikopter kazasıyla ilgili alınan bu bilgiler doğrultusunda FIC, RCC tarafından bilgilerin doğruluğu, Uydu Destekli Arama-Kurtarma (COSPAS-SARSAT) sistemiyle Hava Savunma Bildirim Merkezi (ADNC), şirket yetkilileri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Son bir dakika veriyorum.

Açıklamanız çok uzun sürecek. Bu, komisyonda nasıl olsa görüşülecek efendim. Bir dakika daha veriyorum size, bitirelim efendim.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Aslında bazı bilgileri…

BAŞKAN – Doğru, haklısınız ama yani, şimdi 69’a göre söz verdim size. Ufak bir açıklama yaparsanız tamam efendim.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Peki Başkanım.

Şimdi, tabii, konuşmacılar burada bu kazayla ilgili görüşlerini dile getirdiler ve kaza sonrası geç bulunma nedeniyle bazı arama-kurtarmada koordinasyon zaafı yaşandığını ve özellikle de sivil havacılıkla ilgili bazı yetersizleri de dile getirdiler. Söylemek istediğim şudur: Türk sivil havacılığının 2002’de semalarında bin uçak dolaşırken bugün 3.332 uçak dolaşıyor. Üç kattan daha fazla bir artım var ve Sivil Havacılık Kanunu, 2920 ve daha sonra çıkarılan Teşkilat Kanunu, 5431 sayılı Kanun’la yeniden yapılandırılmış, müstakil bir Genel Müdürlük hâline getirilmiştir ve burada da uzman, teknik personel sayısı 53’ten 126’ya yükseltilmiştir. Bu hâlâ yetersizdir. Bu araştırmalarda neyin ne kadar yapıldığı şüphesiz ortaya çıkacaktır.

Ben herhangi bir savunma mekanizması içerisinde değilim. Çünkü yaptığımız işler ortadadır. Benim, özellikle bu komisyondan istirhamım, çalışmalarında, yapılan bu işleri bütün detayıyla görmeleri ve nerede eksikliklerimiz varsa, bunu da bir öneri hâline getirip bu yüce Mecliste onun gereklerini de yapmamız lazımdır.

Bir şeyi düzeltmek gerekiyor, o da şudur: Esasen ana Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezimiz vardır, 2001 yılında çıkartılan yönetmeliği göre; merkezi de Denizcilik Müsteşarlığımızdadır ve burası, hem denizdeki arama-kurtarma hem hava araçlarıyla ilgili arama-kurtarma hem de karadakilerle ilgili görevi vardır. Yalnız bu merkez Beacon, EPIRB ve ELT dediğimiz cihazlardan alınan sinyallerin COSPAS-SARSAT uydularına, oradan yer merkezine inmesiyle birlikte, yer tespitiyle birlikte yönetmelikte bahsedilen birimlere doğrudan bilgiler aktarılmaktadır, anında aktarılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Son dakikanızı veriyorum efendim.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Burada yer bilgilerini alamadığımız için ELT cihazından cep telefonlarının sinyalleriyle alınma yoluna gidilmiştir ve burada da o bölgede sinyal alınan baz istasyonundan başka altı tane daha var, bir tane değil. Bilgiler eksik oluyor, onu düzeltmek istiyorum. Ancak altı tane baz istasyonunun kaza mahalline mesafesi 5 kilometre ile 10 kilometre arası; sinyal aldığı baz istasyonu ise 21 kilometredir, Tüllüce’de. Buradan da şunu anlıyoruz: Coğrafi şartlar mânialardan dolayı diğer altı istasyondan bilgi, sinyal alınamamıştır; tek alınan 21 kilometredekidir. Burada da üç telefondan sinyal alınmıştır. Kesiştirme yapılarak 20 kilometreye 1 kilometrelik bir bant oluşturulmuş ve arama buralarda sürdürülmüştür. Söylendiği gibi aramanın farklı yerde yapıldığı, enkazın farklı yerde bulunduğu bilgisi doğru değildir. Bunlar araştırmalarda da ortaya çıkacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Sayın Başkan, derdimizi anlatamadık. Hâlbuki çok güzel bilgiler verecektim.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın İçişleri Bakanı anlattı zaten.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Yani…

BAŞKAN – Efendim, bu konu çok derinine inilmesi lazım gelen bir konu.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Bakan anlatmaya çalıştı.

BAŞKAN - Yani on dakika, on beş dakikayla anlatılacak bir şey değil ki efendim.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Peki, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Genel Kurul kabul ediyorsa konuşsun efendim. (AK PARTİ sıralarından “Oylama yapın Sayın Başkan” sesleri)

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, komisyonun kurulmasına karar vermeyeceklerse…

BAŞKAN – Komisyon kuruluyor zaten.

OKTAY VURAL (İzmir) – Komisyona bilgi verirler efendim.

BAŞKAN - Komisyon kuruluyor Sayın Başkanım.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Genel Kurul her şeye hâkim de İç Tüzük’ü değiştiremez.

BAŞKAN – Hakikaten engin bilginiz var, çok uzun konuşabilirsiniz ama, biraz daha şey olalım müsaade ederseniz.

Açtım efendim, son hitabınızı yapabilirsiniz.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Evet, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; şüphesiz bu kaza hepimiz için üzücü bir kaza olmuştur. Bunun araştırılması sivil havacılığımızın, gelişmekte olan sivil havacılığımızın gücüne güç katacak tedbirleri de beraberinde getirecektir. Burada herhangi bir itirazımız yok. Ancak şunu da biliyoruz ki Türk sivil havacılığı son beş yılda çok büyümüştür. Kaza… Yurt içi uçuşlar 8 milyondan 35 milyona, toplam uçuşlar 33 milyondan 75 milyona çıkmıştır. Az önce dedim, bin uçuş vardı semalarımızda, 3.332 uçuşa çıkmıştır. Buna rağmen, kaza kırım istatistiklerinde durumumuz o kadar vahim değildir. Burada istatistikler de var, onu da söylemek istiyorum: Bütün havacılık sektöründe amaç kazaları önlemek olmakla beraber kazaların önlenemeyeceği de bir gerçektir çünkü kazalar, ne tedbir alırsanız alın, çoğu kez insan hatasından olmaktadır. Burada yapılması gereken, ölümlü kazaların sayısını… Sıfır ölümlü kaza hedeftir bütün dünyada, onun için çalışmak gerekiyor. Biz de bu anlamda eldeki imkânlarla bu amaca ulaşmak için gayretle çalışıyoruz.

Yapılan denetimlerde, Türk sivil havacılığı Avrupa Birliği ülkeleri arasında 6’ncı sıraya yükselmiştir. Bu da sivil havacılıkta yapılanlara ait bir küçük göstergedir.

Ben teşekkür ediyorum.

Ulaştırma Bakanlığının hiç gözükmediği, ortada olmadığı düşüncesine katılmıyorum. Kazanın ilk anından itibaren bütün işlem tamamlanıncaya kadar arkadaşlarımızla beraber hiç gece gündüz ara vermeden çalışmaları yürüttük, koordinasyonu beraber yaptık. İlla oraya gidip orada bulunmak kazayla ilgilenmek anlamına gelmiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından “Konuşsun Sayın Başkan.” sesleri)

Gel, buyur, oturuverin burada! Yapmayın! Allah, Allah!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Kurulan Kaza Kriz Merkezi Başbakanlıkta görevlendirmeyi İçişleri Bakanlığına vermiştir ve…

BAŞKAN – Ben mi idare ediyorum siz mi idare ediyorsunuz!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - …İçişleri Bakanlığıyla da biz koordinasyonu sürekli temin ettik diyorum.

Tekrar teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Bu kadar da olmaz ki ya! Allah, Allah! Her şeyin bir ölçüsü var ya!

Önerge sahibi olarak Sivas Milletvekili Hamza Yerlikaya.

Buyurun Sayın Yerlikaya (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAMZA YERLİKAYA (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopter kazasında hayatını kaybetmesinin araştırılması için AK PARTİ Grubu tarafından verilen araştırma önergeleri hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, “Türk Polis Teşkilatının 164’üncü Kuruluş Yıldönümü” münasebetiyle kutladığımız “Polis Haftası”nın tüm polis teşkilatımıza hayırlı olmasını diler, fedakârca hizmetlerinden dolayı şükranlarımı sunarım.

Seçim çalışmaları dolayısıyla merhum Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberinde 5 kişiyi Kahramanmaraş’tan Yozgat’a götürmek üzere havalanan özel bir hava yolu firmasına ait helikopter 25 Mart tarihinde kaybolmuştur. Helikopterin kaybolmasının hemen ardından Hükûmetimiz bütün imkânlarını seferber etmiş, olayın akabinde İçişleri Bakanımız Sayın Beşir Atalay olay yerine intikal etmiştir. Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, helikopterin kaybolmasından sonra programını keserek bölgeye gitmiş, çalışmaları yerinden yönetmiştir. Ulaştırma Bakanımız Sayın Binali Yıldırım bizzat bölgeye giderek arama-kurtarma çalışmalarına katılmıştır. Bütün bu olağanüstü gayretlerle 27 Mart günü Sayın Yazıcıoğlu’nun ve 5 kişiyi taşıyan helikopterin enkazına ulaşılmıştır.

Vatandaşlarımız, Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindekilerin sağ kurtulması için günlerce dua etmişlerdir. Ne yazık ki, Yazıcıoğlu ve 5 vatandaşımızın hayatını kaybettikleri görülmüştür.

Bu acı olay beni bir Sivaslı olarak daha fazla yaralamış, kazada 5 hemşehrimin hayatını kaybetmesinin acısını daha da içimizde artırmıştır.

Sayın Yazıcıoğlu’nun yanı sıra Büyük Birlik Partisi İl Başkanı Sayın Erhan Üstündağ, Büyük Birlik Partisi Sivas İl Başkan Yardımcısı Sayın Yüksel Yancı, Büyük Birlik Partisi Sivas belediye meclis üyesi adayı Sayın Murat Çetinkaya ve İhlas Haber Ajansı Sivas Bürosu Muhabiri Sayın İsmail Güneş, Kaptan Pilot Kaya İstektepe Sivas’ımızın yetiştirdiği güzide değerlerdir. Ülkemizin ve Sivas’ımızın başı sağ olsun.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kazayla Türkiye yiğit bir Anadolu evladını kaybetmiştir. Hiç şüphe yok ki merhum Yazıcıoğlu, Türk siyasetine dürüstlüğü, vatanseverliği, dik duruşuyla damgasını vurmuş önemli bir simadır. 1954 yılında Sivas ilimizin Şarkışla ilçesinin Elmalı köyünde dünyaya gelen Yazıcıoğlu, 12 Eylül öncesinde sivil toplum kuruluşlarında önemli görevlerde bulunmuştur. 12 Eylül sonrasında mahkemelerde yargılanan ve büyük bölümü hücrede olmak üzere yedi buçuk yıl cezaevinde yatan Yazıcıoğlu’nun suçlu olmadığı anlaşılmış ve beraat etmiştir.

Türkiye’de büyük yaralar açan 12 Eylül darbesinin büyük mağdurlarından birisi de kuşkusuz rahmetli Yazıcıoğlu olmuştur. 1991 senesinde Parlamentoya giren, 29 Ocak 1993 tarihinden vefat ettiği tarihe kadar ise genel başkanlığını sürdürdüğü Büyük Birlik Partisini kuran Muhsin Yazıcıoğlu, Türkiye'nin buhranlı dönemlerinde hep çıkış yolu olarak milleti işaret etmiştir. Yazıcıoğlu, ara dönemde, arayışların yaşandığı 28 Şubat sürecinde de dik duruşunu sergileyerek milletimizin takdirini kazanmıştır.

Merhum Muhsin Yazıcıoğlu, Kosova’nın başkenti Priştine’de düzenlenen toplantıyla da anıldı. Priştine Gerçek Kültür, Sanat ve Spor Derneği tarafından düzenlenen anma toplantısında Kosova-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı da olan Muhsin Yazıcıoğlu’nun hayatı, kişiliği, Kosova’ya yaptığı ziyaretlerden söz edildi. Kosova’nın, Kosovalı Türklerin de Türklüğün büyük bir sevdalısı olduğu belirtildi. Anma toplantısında, Kosova dostu olan Muhsin Yazıcıoğlu’nun hayatı ve kişiliğine ilişkin belgesel de izletildi. Anma toplantısının ardından Muhsin Yazıcıoğlu için mevlidi şerif okunup ruhu şad olsun diye ruhuna gönderildi.

Değerli milletvekilleri, Yazıcıoğlu sadece bir siyasi değil, aynı zamanda gönül adamıydı. Cenaze töreninde hepimizin alması gereken derin mesajlar vardı, tıpkı merhum Turgut Özal gibi. Çok farklı siyasi, dinî, kültürel görüşlere mensup vatandaşlar merhum Yazıcıoğlu’nun cenazesine katılarak, omuz omuza saf tutarak büyük bir birlik sergilemiştir.

Diğer taraftan, uzun yıllar birlikte mücadele ettiği Büyük Birlik Partisinin değerli yöneticileri bu süreçte duyarlı bir tavır sergilemişlerdir. Kitlelerin provokasyonlara kapılmasını engellemişlerdir. Böylece, acı bir dönemde bu tavırları takdire şayandır.

Kaderin cilvesi, Yazıcıoğlu vefat etmeden kısa bir süre önce Kahramanmaraş’taki mitingde ölümden bahsetmiş, yıllar sonra da hatırlanacak şu sözleri söylemiştir. Merhum Yazıcıoğlu’nun o günlerde sarf ettiği cümleleri Parlamentomuzun kürsüsünden sizlerle paylaşmak istiyorum: “Şimdi, bakın, yoldan geldik, yola gideceğiz. Hiçbirimizin garantisi yok. Şurada ayakta duranın da, oturanın da garantisi yok. Yani ruh bir saniyeliktir, küf dedi mi gitti. Bunun da nereden geleceği, nasıl geleceği, ne şekilde yakalayacağı belli değil. Bir saniyenize bile hâkim değilsiniz. Bir saniyesine bile hâkim olmadığınız, hükmedemediğiniz bir hayat için, bir dünya için bu kadar fırıldak olmanın anlamı yoktur. Düz yaşayacağız, düz duracağız, düz yürüyeceğiz; dik duracağız, doğru gideceğiz.”

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; merhum Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının hayatını kaybettiği bu üzücü helikopter kazasının aydınlanması için devletimizin ilgili kuruluşları çalışmalarını aralıksız olarak sürdürmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin de, elinde bulunan bu araştırma yetkisini kullanarak kazayla ilgili bir araştırma komisyonu kurmasının, hepimizin üzerine düşen bir görev olduğu düşüncesindeyim. Muhsin Yazıcıoğlu’nun hayatını kaybettiği kazayla ilgili araştırma komisyonunun kurulmasının, zihinlerde oluşan soru işaretlerinin giderilmesini sağlayacağı kanaatindeyim.

Kazayla ilgili olarak gerek yazılı gerekse görsel medyamızın çok sayıda farklı iddiaları gündeme gelmiştir. Kazayla ilgili şu anda büyük bir bilgi kirliliği yaşanmaktadır. Komisyonun bu bilgi kirliliğini sonlandıracağını düşünüyor ve umuyorum.

Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan da, bu talihsiz kazanın öncesi ve sonrasıyla araştırılması, ileride bu gibi olaylarda imkân ve kabiliyetlerin arttırılması, varsa ilave tedbirlerin alınması için bir Meclis araştırması açılacağını belirtmiştir.

Kazada hayatını kaybeden Sayın Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindekilere Allah’tan rahmet, yakınlarına, sevenlerine başsağlığı diliyorum.

AK PARTİ, CHP, MHP grupları tarafından verilen araştırma önergesinin kabul edilmesi lehinde oy kullanacağımı belirtiyor, böyle üzücü olayların bir daha yaşanmamasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yerlikaya.

Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması önergeleri üzerindeki görüşme tamamlanmıştır.

Şimdi, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım.

Meclis araştırması açılmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 16 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Komisyonun çalışma süresinin, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Komisyonun gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Böylece komisyon kurulacaktır, hayırlı uğurlu olsun efendim.

Sayın milletvekilleri, süremiz dolmak üzeredir.

Sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 14 Nisan 2009 Salı günü saat 15’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 18.48