DÖNEM: 23 CİLT: 43 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
75’inci
Birleşim
9 Nisan 2009 Perşembe
(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM
Başkanvekili Eyyüp Cenap Gülpınar’ın,
Türk polis teşkilatının kuruluşunun 164’üncü ve Şanlıurfa’nın düşman işgalinden
kurtuluşunun 89’uncu yıl dönümünü kutlayan konuşması
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Şanlıurfa
Milletvekili Abdurrahman Müfit Yetkin’in, 11 Nisan Şanlıurfa’nın
düşman işgalinden kurtuluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, Türk polis teşkilatının 164’üncü kuruluş yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın
cevabı
3.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, 29 Mart 2009 yerel
seçimlerine ilişkin gündem dışı konuşması ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın
cevabı
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol’un, İçişleri Bakanı
Beşir Atalay’ın cevabına ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, (6/1228) esas numaralı
sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/124)
2.- Samsun
Milletvekili Fatih Öztürk’ün, Dilekçe Komisyonu
üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/125)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 22 milletvekilinin, okullardaki uyuşturucu kullanma
ve madde bağımlılığı sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/338)
C) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanvekili Nevzat Pakdil’in,
beraberinde bir Parlamento heyetiyle Kosova Türkleri Millî Bayramı törenlerine
iştirak etmek üzere Kosova’ya resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/738)
VII.-
SEÇİMLER
A) Komisyonlara Üye Seçimi
1.- Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonuna üye seçimi
VIII.-
MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, Sivas Milletvekili
ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu
ve 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının
tüm yönleriyle araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/333)
2.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Kocaeli Milletvekili Nihat
Ergün, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel
Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını
kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm yönleriyle
araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/334)
3.- Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik
Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin
hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm yönleriyle
araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/335)
IX.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Kemalpaşa-Turgutlu
demiryolu hattına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın cevabı (7/7027)
2.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Adalet Bakanının yerel
seçimlerle ilgili bir konuşmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/7114)
3.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Adalet Bakanının
yerel seçimlerle ilgili bir konuşmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/7115)
4.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Adalet Bakanının yerel seçimlerle ilgili bir
konuşmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’in cevabı (7/7116)
5.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, Adalet Bakanının yerel
seçimlerle ilgili bir konuşmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/7125)
6.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, seçim çalışmalarında
kamu araç ve imkânlarının kullanıldığına yönelik iddialara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/7218)
7.- Kocaeli
Milletvekili Cevdet Selvi’nin, TOKİ’nin
SHÇEK’e yaptığı sosyal hizmet binalarına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı
(7/7335)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.05’te açılarak üç oturum yaptı.
İstanbul
Milletvekili Özlem Piltanoğlu Türköne,
Adli Tıp Kurumunun çalışma koşullarında yaşanılan sıkıntılara ve tecavüz
vakaları nedeniyle açılan davalardaki gecikmeler sonucu vatan-daşların mağduriyetlerine,
İstanbul
Milletvekili Esfender Korkmaz, Türkiye IMF
ilişkilerine,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş’un, Sağlık Haftası’na
ilişkin gündem dışı konuşmasına Sağlık Bakanı Recep Akdağ
cevap verdi.
Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan’ın, 18-20 Ocak 2009 tarihlerinde Belçika’ya,
Devlet Bakanı
Kürşad Tüzmen’in 26-29 Ocak 2009 tarihlerinde İran’a,
Devlet Bakanı
Nimet Çubukçu’nun, Doha’da yapılan Türk-Katar Kadın
Kalkınma Çalıştayı’na katılmak üzere 14-15 Şubat 2009
tarihlerinde Katar’a,
Yaptıkları resmî
ziyaretlere iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık
tezkereleri kabul edildi.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri, komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
2’nci sırasında
bulunan, Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu’nun (1/675) (S. Sayısı: 330) tümü üzerindeki görüşmeleri
tamamlanarak, 2’nci maddesine kadar kabul edildi.
9 Nisan 2009
Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 18.56’da son verildi.
|
|
Eyyüp Cenap GÜLPINAR |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
|
|
|
Fatoş GÜRKAN |
|
Yaşar
TÜZÜN |
|
Adana |
|
Bilecik |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 79
II.- GELEN KÂĞITLAR
9 Nisan 2009 Perşembe
Meclis Araştırması Önergesi
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 22 Milletvekilinin, okullardaki uyuşturucu kullanma
ve madde bağımlılığı sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/338)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08.04.2009)
9 Nisan 2009 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap
GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER : Fatoş
GÜRKAN (Adana), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 75’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır.
III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkanvekili Eyyüp Cenap
Gülpınar’ın, Türk polis teşkilatının kuruluşunun
164’üncü ve Şanlıurfa’nın düşman işgalinden kurtuluşunun 89’uncu yıl dönümünü
kutlayan konuşması
BAŞKAN – Değerli
milletvekilleri, gündeme geçmeden önce bazı duygularımı sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Bildiğiniz gibi
yarın Türk polis teşkilatının 164’üncü kuruluş yıl dönümü. Milletimizin huzuru
ve güveni için gece gündüz demeden büyük bir özveriyle hizmet yapan emniyet
teşkilatımızda görevli polislerimizin kuruluş gününü
kutluyor, görev şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine sabırlar diliyorum.
Ayrıca, 11 Nisan
2009 Şanlıurfa’nın düşman işgalinden kurtuluşunun 89’uncu yıl dönümü. 1919’da,
önce İngilizler, sonra Fransızlar tarafından işgal edilen, tarihi milattan önce
13500 yıllarına dayanan peygamberler diyarı, dinler medeniyetinin başkenti
Şanlıurfa, 11 Nisan 1920’de Urfalı milisler tarafından kahramanca verilen
mücadele sonunda düşman işgalinden kurtarılmıştır. Bugünümüzü sizlerle birlikte
yürekten kutluyor, minnet duygularıyla şehitlerimize Allah’tan rahmet,
gazilerimize sağlık ve mutluluk diliyorum.
1984 yılında,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı’ndaki kahramanlığından dolayı
Urfa ilini “şanlı” unvanıyla onurlandırmıştır. Yüce Meclise şahsım ve
Şanlıurfalı hemşehrilerim adına teşekkür ederim.
Hepinize saygılar sunarım.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçmeden üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, 11 Nisan Şanlıurfa ilinin kurtuluş yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen
Şanlıurfa Milletvekili Abdurrahman Müfit Yetkin’e
aittir.
Buyurun Sayın
Yetkin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Şanlıurfa Milletvekili Abdurrahman
Müfit Yetkin’in, 11 Nisan Şanlıurfa’nın düşman işgalinden kurtuluş yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
ABDURRAHMAN MÜFİT
YETKİN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Şanlıurfa’mızın
düşman işgalinden kurtuluşunun 89’uncu yıl dönümünü, Şanlıurfalı hemşehrilerimin hislerine tercüman olarak, gururlu ve mutlu
bir günümüzün sevincini sizlerle ve tüm vatandaşlarımızla paylaşmak için gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Geçmişimize sahip
çıkarak geleceğimizi teminat altına alabileceğimiz bilinen bir gerçektir. 11
Nisan 1920 tarihinin Şanlıurfa’mız kadar Türkiye Cumhuriyeti tarihi için de
önemli bir yeri vardır. Bu zaferimizi, İsmet Paşa Atatürk’ün Büyük Nutkundan
sonra kendisini ziyarete gelen Urfa heyetine şöyle anlatmıştır: “Biz Kurtuluş
Savaşı hazırlığı içindeyken, Urfa’nın Fransızlara savaş açtığı haberini aldık.
Mustafa Kemal Paşa’yla birbirimize baktık ‘Urfa acele etti, hırpalanacak, çok
yazık.” dedik. Ara sıra haber alıyorduk, fakat bir gün ‘Düşmanlarını
temizledi.’ haberini aldık. Mustafa Kemal Paşa’yla göz göze bakarak sevindik ve
‘Yaşasın Urfalılar.’ dedik.”
Takdire şayan
Urfa’nın kahraman şehitlerini bir kez daha rahmetle anarken, atalarımızdan
devraldığımız vatan ve bayrak sevgisini, özünde var olan bağımsızlık
duygularını gelecek kuşaklara taşıma kararlılığımızı bir kez daha bildirmek
istiyorum.
Mondros Mütarekesi’nin müttefiklerin güvenlikleri tehdit
edildiğinde herhangi bir stratejik noktayı işgal edebileceklerine ilişkin 7’nci
maddesi gerekçe gösterilerek işgal edilen Urfa’da, 1919 yılı baharının ılık bir
mart günü İngiliz işgal kuvvetleri komutanı zırhlı otomobilini eski sarayın dar
kapısından zorlukla geçirip makineli tüfeklerini mutasarrıflık makamına
çevirdiğinde, Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey ne
kumandanı karşılamış ne de makamına girdiği zaman koltuğunu ona vermişti. İşgal
kumandanının sinirli bir terslemeye varan “Galip bir hükûmetin
askeri neden karşılanmıyor?” biçimindeki sorusuna “Haksız yere memleketi işgal
eden bir kuvveti karşılamak bir Türk mutasarrıfına yakışmaz, bir misafir gibi
gelseydiniz sizi Birecik’te karşılardım.” biçiminde verdiği cevap, herhâlde
işgal kuvvetlerince hiç hoş karşılamamış olacak ki, Nusret
Bey kısa bir süre sonra İstanbul’a gönderildi. İngiliz işgali sürecinde bütün bölgede olduğu gibi Urfa’da da
protestoların dışında fiilî bir direniş hareketi olmadı. Fransızların “Kilikya
faciası” adını verdikleri Güney ve Güneydoğu Anadolu’yu işgal macerası
Ermenileri koruma adı altında bir ekonomik nüfuz bölgesi yaratma, ekonomik
ayrıcalıklar elde etme mücadelesi idi.
Birinci Dünya
Savaşı’nın sarstığı ekonomik düzende Fransız dokuma endüstrisi savaştan çok
etkilenmiş ve pamuğu uygun fiyatlarla sağlayacağı yeni kaynaklar arayışında
bölgenin Fransa’nın bütün pamuk ihtiyacını karşılayacağı düşünülmüştü.
Almanların “Alman Hindistan’ı” olarak niteledikleri bölgeye vali olarak atanan
Fransız albayı bölge için “Alp dağlarına sahip bir Mısır” ifadesini
kullanmıştı. 1916 tarihli ve Irak, Filistin, Suriye ve
Kilikya’nın paylaşılmasıyla ilgili Sykes-Picot Anlaşması temel alınarak yapılan 15 Eylül 1919
tarihli Suriye ve Kilikya’da işgal kuvvetlerinin değiştirilmesine ilişkin
İngiliz-Fransız Anlaşması İngilizlerin 1 Kasımdan itibaren Kilikya’daki
garnizonları, bu arada Urfa’yı Fransızlara teslimini öngörüyor ve görüşmelerde
Fransız Hükûmetinin Ermeni halkını koruması
sorumluluğunu da üzerine aldığı belirtiliyordu.
Urfa’yı işgal
eden Fransız kuvvetinin içinde Fransız üniforması giymiş Ermenilerin bulunduğu
söyledikleri Türkçe şarkılardan anlaşılıyordu. Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin kısa
zamanda kurduğu direniş örgütü giderek güçleniyordu.
Fransızların
haber aldıkları bu faaliyetler onları telaşlandırdı ve sertleşmelerine yol
açtı. Erzurum ve Sivas kongrelerinin hemen sonrasında Urfa’mızda mutasarrıf Ali
Rıza Bey ve Meclisi İdari eski azalarından Belediye Reisi Hacı Şamilzade Hacı Mustafa Efendi ile birlikte Urfa eşrafı ve
aydınları bir toplantı yaparak…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Yetkin.
ABDURRAHMAN MÜFİT
YETKİN (Devamla) - Urfa eşrafı ve aydınları bir toplantı yaparak Müdafaa-i
Hukuk Cemiyetinin 12 kişiden kurulu bir şubesini açmışlardı. Bu toplantıda
bulunanlar halk arasında "On ikiler" olarak adlandırılmışlardır. Bu
şahsiyetli ve vatansever Urfalılara "On ikiler" derler. Bu şerefli
adları bugünkü ve yarınki nesillere tanıtmak için hürmet, minnet ve şükranla
anmayı vazife idrak ediyorum.
Mustafa Kemal’in
25 Ocak 1920’de kolordulara gönderdiği ayaklanma çağrısında “Kıyam Urfa’da
başlayacaktır.” denilirken 7 Şubat’ta Ali Sait Bey bölgede topladığı aşiret
güçleriyle birlikte Urfa yakınındaki Karaköprü’ye
geldi ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin desteğini alıp şehre girdi.
Halk, Fransızları
kuşatma altına almasını büyük bir coşkuyla karşıladı. Müstahkem binalarda
kuşatma altına alınan Fransızların erzakları tükenip yardım umutları kalmayınca
şerefli bir barış için Ermenilerin açlıklarını bahane ederek anlaşma istediler
ve 11 Nisan gününün ilk saatlerinde silahlarıyla Urfa’yı terk etmek zorunda
kaldılar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yetkin, son cümlelerinizi alabilir miyim.
ABDURRAHMAN MÜFİT YETKİN (Devamla) – Antep’te Fransızlara karşı
mücadele eden Kılıç Ali’nin, Fransızların silahlarıyla Urfa’yı terk etmelerinin
Antep’e sarkması ve orada durumu düzelttikten sonra tekrar Urfa’ya
saldırmasının kaçınılmaz ve bunun büyük tehlike demek olduğu yolundaki telgrafı
üzerine, Urfa’nın
Urfalılar olarak iç ve dış düşmanlarımıza karşı el ele vererek
düşman yağmacılarına karşı güzel yurdumuzun bağımsızlığı ve yüce milletimizin
özgürlüğü için hâl ve şartlar ne olursa olsun hiç tereddüt etmeden canlarını
veren aziz şehitlerimizin ruhları şad olsun diyor; İstiklal Savaşı’mıza
fikren, fiilen, maddeten ve manen katılanlardan hâlen sağ olanları şükranla,
hayatta olmayanları da minnet ve rahmetle anar; her zamankinden daha fazla
ihtiyacımız olan birlik ve beraberlik içerisinde tüm hemşehrilerimin
kurtuluş bayramlarını yürekten kutluyorum.
Yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yetkin.
Gündem dışı
ikinci söz, Türk polis teşkilatının 164’üncü kuruluş yıl dönümü münasebetiyle
söz isteyen Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’e aittir.
Buyurun Sayın
Özdemir. (MHP sıralarından alkışlar)
2.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Türk polis
teşkilatının 164’üncü kuruluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması ve
İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mensubu olmaktan büyük
onur ve gurur duyduğum Türk polis teşkilatımızın 164’üncü kuruluş yıl dönümü
sebebiyle, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına gündem dışı olarak söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle tüm
meslektaşlarımın 10 Nisan Polis Bayramı’nı en içten duygularımla kutluyor, son
derece zor çalışma koşullarına rağmen iyi ve kötü günlerinde onlara
desteklerini esirgemeyen değerli ailelerine şükranlarımı sunuyor, sağlık,
mutluluk ve görevlerinde başarılar diliyorum. Başta polis şehitlerimiz olmak
üzere, şehitlik mertebesine ulaşan kahraman polislerimizi ve tüm şehitlerimizi
rahmetle anıyor, gazilerimize sağlıklı bir ömür diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, 10 Nisan 1845 tarihinde kurulan Türk polis teşkilatı, yüz
altmış dört yıldır ülkesine ve milletine, çok zor şartlar altında, şerefle
hizmet etmektedir. Geçen zaman içerisinde, hizmet kalitesinin ve eğitim
seviyesinin yükselmesi amacıyla Polis Akademisine bağlı Güvenlik Bilimleri
Fakültesi kurulmuştur, polis okulları da iki yıllık meslek yüksek okulu hâline
dönüştürülmüştür. Bugün polisimizin yüzde 70’inin eğitim seviyesi üniversite
düzeyine gelmiştir; bu çok sevindiricidir. Mevcut polislerimizin yüzde 1’i
ortaokul, yüzde 21’i lise, yüzde 52’si ise ön lisans ve yüzde 26’sı ise lisans
mezunudur.
Değerli Başkan,
değerli milletvekilleri; devletimizin en köklü kuruluşlarından olan polis
teşkilatımız bugün 20 bini aşan personeliyle ülkemizin huzur ve güvenliği için
çalışmalarını başarıyla sürdürmektedir. Avrupa ülkelerinde, ortalama, 250
kişiye 1 polis düşmektedir. Ülkemizde ise bu oran 313 kişiye 1 polistir.
Emniyet teşkilatımızın hedefi 250 vatandaşımıza da 1 polistir. 20 bini aşan,
İstanbul için olmak üzere, ülkemizde toplam 45 bin polise acilen ihtiyaç
vardır.
Değerli
milletvekilleri, İçişleri Bakanlığına bağlı olmasına rağmen Emniyet Genel
Müdürlüğünün ayrı bir bütçeye sahip olması, Türk devlet sistemi içerisinde
emniyet teşkilatına verilen önemin bir yansımasıdır. Bu sayede emniyet
teşkilatımız, gerek önleyici hizmetlerde gerekse adli olayların
aydınlatılmasında, uyuşturucu ve terörle ilgili mücadelede dünya
standartlarının üzerinde tüm teknik imkân ve kabiliyetlere sahip bulunmaktadır.
Kurumsal gelişim
için gösterilen bu çabalar, polisimizin çalışma koşulları ve aldıkları ücrete
maalesef yansımamaktadır. Polisimiz, diğer devlet memurlarından yüzde 60 daha
fazla çalışmaktadır ve ne taşıdığı riskin ne de verdiği hizmetin karşılığını
tam olarak alamamaktadır. Polislerimiz emekli olduklarında maaşlarından yüzde
50’ye yakın düşüş olmaktadır. Bu çerçevede, birinci sınıf emniyet müdürlerinin
maaşları, diğer kendisine uygun kişilere bakıldığında bin liradan aşağıda
görülmektedir. Yine emekli maaşlarına yansıyacak şekilde düzenlemeler
yapılmalıdır.
Son on yılda 276
polis intihar etmiştir, 102 polis şehit olmuş, toplam 1.556 polis görevi
sırasında ve görevin yarattığı meslek hastalığından vefat etmiştir.
Değerli
milletvekilleri, bugün, hemen hemen hiçbir şehrimizde
emniyet teşkilatı lojmanları polisimizin ihtiyacını karşılayamamaktadır. Bu
nedenle, lojmandan faydalanamayan polislerimize acilen kira ücreti
düşünülmelidir.
Bildiğiniz gibi,
bekçilerimiz de emniyet teşkilatına bağlı olarak asayiş hizmetleri
yapmaktadırlar. Kanunlarında polis gibi yaptık ama bunlar kendilerinin özlük
haklarına yansımamıştır. Mevcut sorunların giderilmesi için, emniyet personeli
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’ndan acilen çıkarılarak özlük hakları ve
çalışma şartları müstakil bir kanunla acilen düzenlenmelidir.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Başbakan tarafından 2007 yılı genel seçimler öncesi,
maaş artışlarıyla ilgili polislerimize söz verilmiştir. Üzülerek söylüyorum, şu
ana kadar, 2007’den bu yana polisimizin maaşında ve özlük haklarında büyük bir
gelişme olmamıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Özdemir, devam edin efendim.
HASAN ÖZDEMİR
(Devamla) – Bu nedenle -dediğim gibi, polisimizin maaşında bir ilerleme
olmamıştır- polisimiz, Sayın Başbakandan ve Sayın İçişleri Bakanından, Polis
Günü’nde, özlük haklarıyla ilgili ve aynı zamanda emekli olduktan sonra
maaşlarında azalmaların önlenmesiyle ilgili acil olarak müjdeli bir haber
beklemektedirler.
Sözlerime son
verirken Türk polis teşkilatını 164’üncü kuruluş yıl dönümünde bir kez daha
tebrik ediyor, üstün başarılarının devamı dileğiyle yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özdemir.
Gündem dışı
konuşmaya İçişleri Bakanı Beşir Atalay cevap verecektir.
Buyurun Sayın
Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gaziantep
Milletvekili Sayın Hasan Özdemir’e teşekkür ediyorum. Emniyet teşkilatımızın
164’üncü kuruluş yıl dönümü olması nedeniyle ben de sizlerle, bu vesileyle
duygu ve düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Sözlerimin
başında, emniyet teşkilatımızın 164’üncü kuruluş yıl dönümünü kutluyor,
ilelebet başarılı hizmetlerinin devamını diliyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizin iç güvenliğinden doğrudan sorumlu olan
İçişleri Bakanlığı bu hizmetleri, esas itibarıyla Emniyet Genel Müdürlüğü,
Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı aracılığıyla yurt
genelinde yaklaşık 450 bin personelle yürütmektedir.
İçişleri Bakanı
olarak şu hususu gururla ifade edebilirim ki Bakanlığıma bağlı her üç güvenlik
birimi de büyük bir özveri, fedakârlık ve üstün hizmet anlayışı içerisinde
görevlerini layıkıyla yerine getirmektedirler. Ama ben, burada, günün anlamına
uygun olarak sadece polis teşkilatıyla ilgili temel hususlardan ve yürütülen
bazı çalışmalardan bahsetmek istiyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; polis teşkilatımız, hırsızlık ve kapkaçtan teröre,
pasaport ve ruhsat işlemlerinden trafiğe, toplumsal olaylardan yasa dışı
örgütsel faaliyetlere, her türlü kaçakçılık suçlarından organize suç
çeteleriyle mücadeleye kadar geniş bir yelpazede halkımızın huzur ve güvenlik
içerisinde yaşaması için cansiparane çalışmaktadır.
Biz de AK PARTİ hükûmetleri olarak bu çalışmaların
etkin ve verimli yürütülmesi için gerekli şartları oluşturma çabası içindeyiz.
Devletin öncelikli görevinin vatandaşlarının huzur ve güven içerisinde
hayatlarını sürdürmelerini sağlamak olduğunu biliyoruz.
Bakanlığımın
bağlı kuruluşu olan Emniyet Genel Müdürlüğü, çağın ve toplumun ihtiyaçlarına ve
hizmetin gereklerine uygun olarak teşkilatlandırılmıştır. Emniyet Genel
Müdürlüğümüz, bugünkü yapısıyla, 29 daire başkanlığı, 81 il emniyet müdürlüğü,
408 ilçe emniyet müdürlüğü, 476 ilçe emniyet amirliği, 1.313 adet polis merkezi
–ki, eski adıyla polis karakolu- vasıtasıyla kendi görev alanlarında yaklaşık
210 bin personel ile iç güvenlik hizmeti sunmaktadır.
Biz, iç güvenlik
hizmetlerinde, teşkilatımızın modernizasyonu, en son araç, gereçleri ve teknolojiyi
kullanmasını çok önemli görüyoruz, ama sadece modernizasyonu, sadece araç
gereçle ve binayla değil, bu modernleşme sürecinde zihinsel dönüşümün aktif rol
alması gerektiğine inanıyoruz. Güvenlik alanında olması gereken zihinsel
dönüşümün en önemli noktası da hukukun üstünlüğü ilkesinin benimsenmesidir.
Bununla birlikte, sivil katılım ve denetime açıklık, şeffaflık, hesap
verebilirlik gibi çağdaş niteliklere sahip bir güvenlik teşkilatı oluşturmayı
önemli görüyoruz. Benim şahsen bakanlığımda başından beri en önemli
çabalarımdan birisi budur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; daha etkin ve verimli bir güvenlik hizmeti sunulması
amacıyla güvenlik personelimizin eğitimine verdiğimiz önemi, personel sayısının
artırılması konusundaki çabalarımızı her fırsatta ayrıntılı olarak
huzurlarınıza getirdim. Bu çerçevede polis ihtiyacının karşılanmasına yönelik
olarak AK PARTİ iktidarları döneminde önemli bir atılım yaptık. Bu bağlamda
polis teşkilatının hizmet öncesi ve hizmet içi eğitimlerine büyük önem verdik.
Polis meslek yüksekokullarının sayısını artırdık. Ayrıca dört yıllık fakülte
mezunlarının altı aylık eğitimden sonra polis memuru olarak teşkilata
katılmasını sağlayan yasal düzenlemeyi yaptık. Bu amaçla dokuz polis meslek
eğitim merkezi açtık. Polis meslek eğitim merkezi müdürlüklerinden bugüne kadar
13.662 polis memuru mezun olmuştur. 2008 yılında 8.500 fakülte ve yüksekokul
mezunu öğrenci alınarak eğitimlerine başlanmıştır. 2009 yılında da 10 bin
üniversite mezunu öğrenci alınması planlanmıştır.
Polis okullarının
polis meslek yüksekokullarına dönüştürülmesi ve üniversite mezunlarının polis
meslek eğitim merkezlerine alınmasıyla üniversite mezunu polis memurlarımızın
oranı teşkilat içinde yüzde 75’e ulaşmıştır.
Geçen yıl 250
farklı konuda düzenlenen hizmet içi eğitim faaliyetlerine yaklaşık 100 bin
polisimiz katılmıştır ve bu her yıl devam etmektedir.
Dış
temsilciliklerimizin koruma misyonlarında, Birleşmiş
Milletlerin barış misyonlarında, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı AGİT
gibi çeşitli görevlerde 730 polisimiz ülkemizi başarıyla uluslararası alanlarda
temsil etmektedir.
Bununla beraber
polisimiz suçla mücadeledeki etkinlik ve başarısını uluslararası eğitimlerle
diğer ülke polis teşkilatlarına da aktarmaktadır. Gerek hizmet öncesi gerekse
hizmet içi eğitimlerle öyle bir noktaya ulaşıldı ki, bugün polisimiz birçok
yabancı ülke polisini eğitir düzeye gelmiştir. 2008 yılı içerisinde 16 ülkeden
1.621 yabancı ülke polisine kendi ülkelerinde eğitim verilmiştir. Ayrıca 2008
yılı içerisinde 19 ülkeden 646 yabancı ülke polisi ülkemizde Türk polisi
tarafından eğitilmiştir. Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Fakültemizde hâlen
yirmi ülkeden 291 yabancı uyruklu öğrenci eğitim görmektedir ve biz, polis
teşkilatımızın bu uluslararası imajı ve prestijiyle
gerçekten övünüyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; insan haklarına saygı, işkence ve kötü muamelenin
kökünün kazınması hususu en çok üzerinde durduğumuz konudur. Bu konularda asla
taviz vermemiz söz konusu olmamıştır ve bundan sonra da olmayacaktır. Bakanlık
olarak kararlılıkla arkasında durduğumuz “İşkence ve kötü muameleye sıfır
tolerans” sloganı yalnızca ülkemizdeki sivil toplum kuruluşları ve güvenlik
birimlerince değil, aynı zamanda, uluslararası insan hakları örgütleri ve Batı
kamuoyunca da benimsenmiştir. Bu bağlamda, insan haklarının korunmasına yönelik
ülkemiz aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurularda önemli
ölçüde azalma olduğu gözlenmektedir. Bu konulardaki hassasiyeti nedeniyle polis
teşkilatımızı gönülden kutluyorum.
Kamu hizmetinde
temel amaç halkın ihtiyaçlarının zamanında, uygun şartlarda ve hukuk
çerçevesinde karşılanmasıdır. Temel yaklaşımımız, insanımıza hizmet etmektir.
İnsan odaklı yönetim ve hizmet sunma anlayışını kamusal alana hâkim kılmak
durumundayız. Kamu görevlisi, hizmet sunduğu vatandaşların üzerinde bir konuma
ve hâkimiyete sahip değildir. Bu ilkeler önemle üzerinde durduğumuz ve asla
taviz vermeyeceğimiz konulardır.
Son dönemde
meydana gelen bazı olaylar gerekçe gösterilerek emniyet mensuplarımızın
korunduğu, bunun da suç işleyen personeli cesaretlendirdiği gibi yanlış bir
kanaat yayılmak istenmektedir. Öncelikle bu konudaki temel tutumumuzu ifade
etmek isterim: Biz, suç işleyen personele sahip çıkma anlayışını asla
benimsemedik fakat suçluluğu kanıtlanmamış personelimizi de kimseye ezdirmedik
ve ezdirmeyiz.
Ülkemiz bir hukuk
devletidir ve hukuk kuralları her şeyin üstündedir. Kamu görevlilerinin görev
tanımları da mevzuatlarla belirlenmiştir. Kamu görevine talip olan herkes bu
mevzuatı bilmek ve uymakla yükümlüdür. Suç işleyen kim olursa olsun meri
mevzuat çerçevesinde adli ve idari olarak soruşturulmakta ve gereği
yapılmaktadır. Biz, Bakanlık olarak, suç işleyen personelimiz hakkında hiçbir
zaman korumacı bir mantıkla yaşanan olayları mazur görme eğiliminde olmadık ve
olmayacağız. Kamuoyuna yansısın veya yansımasın, vatandaşlarımızın güvenlik
personeliyle yaşadığı problemlere anında müdahale edilmekte, mevzuat
çerçevesinde gereği yapılmaktadır ve güvenlik güçlerimiz hepimizin huzur ve
asayiş içinde yaşamamız için önemli ve zor bir görev yürütmektedir. Suç
işleyenlerin adli ve idari açıdan gerekli müeyyideye çarptırılması yanında,
ileri bazı yorum ve değerlendirmelerle, zor şartlarda mesai mefhumu
gözetmeksizin hizmet veren güvenlik güçlerinin moral ve motivasyonunu
bozmamak gerektiğine de inanıyoruz. Bu anlamda personelimi koruma konusunda da
hiç kimseye taviz vermeyeceğimin bilinmesini arz ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bakanlık görevine başladığım günden itibaren polis
teşkilatının etkinliğini daha da artırıcı, suçla ve suçluyla mücadelede hukuki
ve teçhizat anlamında önünü açıcı kararların alınmasına ve bu doğrultuda
faaliyetlerin yürütülmesine hız verdik. Polis teşkilatımızı gerek araç-gereç
gerekse bilgi ve teknoloji kullanımı bakımından sürekli destekliyoruz. Meydana
gelen suçların aydınlatılmasında, delilden sanığa ulaşma oranını artırmak
amacıyla kriminal hizmetlerde yeni çalışma ve
projelere özel bir önem vermekteyiz ve biliyorsunuz, bu sebeple, faillerin
bulunması, suçların aydınlatılmasında büyük bir mesafe kat edilmiştir.
Son dönemde polis
merkezlerimizi daha modern çalışma ortamlarına dönüştürmek amacıyla ciddi bir
çalışma yürütüyoruz. Bunu, Yüce Meclisinize gerçekten önemli bir çalışma olarak
sunmak istiyorum. Bunun için 2009 yılını “Polis Merkezleri Yılı” ilan ettik. Bu
iyileştirme çalışmaları ile polis merkezlerimiz daha şeffaf olacak, daha
rasyonel çalışacaktır. Vatandaşımızın güvenlik mensuplarıyla ilgili memnuniyeti
daha üst düzeye çıkarılacak, polisimiz ve vatandaşımız arasındaki mevcut güven
köprüsü daha da güçlenmiş olacaktır ve şunu memnuniyetle görüyoruz:
Yaptırdığımız çalışmalarda, analizlerde vatandaşlarımızın Türk polisine güveni
gittikçe daha da artmaktadır. Bu polis merkezlerimizi, gerçekten, vatandaşın
çevresinden korkarak geçtiği değil, eski karakollar değil, her vatandaşımızın
yardım istemek için, bilgi vermek için, bilgi almak için her an uğrayabileceği
merkezler hâline getirme çabası içindeyiz ve vatandaşlarımıza polisimizin
davranmasında, tutumunda da bu manada ciddi değişimler olacaktır. Bunu
sağlamakta da kararlıyız.
Ayrıca, teknoloji
olarak yine MOBESE sisteminin bütün şehirlerimizde yaygınlaştırılması yönündeki
çalışmamız hızla devam ediyor. Şu anda illerimizin büyük kısmında faaliyete
geçmiştir, diğerleri de ihale safhasındadır ve bu yılın yarısına kadar tamamı
bu sisteme geçecektir. Ayrıca, başta turizm bölgelerimiz olmak üzere otuz
ilçemiz MOBESE sistemiyle denetlenmektedir.
Güvenlik
hizmetlerinin sağlanmasında önemli bir unsur, toplumsal katılımı ve desteği
artırmaktır. Bu anlayış, beraberinde halkın talep ve ihtiyaçlarını dikkate
almayı, güvenliğe ilişkin sorunları toplumsal sorunlar ile birlikte
değerlendirmeyi, toplumun ve bireyin bulunduğu her mekâna nüfuz ederek onlarla
iletişim içinde olmayı ve polislik hizmetlerinin sosyal boyutunu geliştirmeyi
amaçlamaktadır. Buna kısaca toplum destekli polislik diyoruz. Daha önce elli
bir ilimizde yürütülen bu uygulamaya 1 Nisan 2009 itibarıyla bütün illerimizde
başladık. Toplum destekli polislik anlayışı sayesinde polisimiz ile
toplumumuzun kaynaşması sağlanmakta ve polis-halk ilişkilerinin geliştirilmesi
daha üst düzeye çıkarılmaktadır ve bu yöndeki çalışmalarımız verimli şekilde yürütülmektedir.
Özellikle sokak
suçlarıyla mücadelede güven timleri ve yıldırım ekipleri uygulamasına devam
ediyoruz ve edeceğiz. Bu, gerçekten, büyük şehirlerimizde, yoğun nüfusun
yaşadığı ortamlarda güvenliğin sağlanmasında, kapkaç gibi, dolandırıcılık gibi
gasp suçlarının önlenmesinde çok etkili olmuştur, buna devam ediyoruz. Ayrıca,
“Yunus” uygulamasına yine devam edeceğiz.
Hırsızlık
suçlarıyla etkin mücadele stratejimizi etkili şekilde yürütüyoruz. Gerçekten,
bu manada ciddi düşüşler olmuştur ama biz bununla yetinmiyoruz. Hırsızlıkla;
ev, iş yeri, oto hırsızlığıyla mücadelede önümüze bunu bir proje olarak aldık,
haritalarını çıkardık. Büyük şehirlerimizde özellikle yeni yeni
tedbirler alıyoruz. Bu konuda da polisimiz çok verimli şekilde, başarılı
şekilde çalışmaktadır.
Ve daha önce de
Kurulunuza arz ettiğim gibi, Güvenli Eğitim, Güvenli Okul Projemiz gerçekten
verimli yürüyor. Bildiğiniz gibi, 2007-2008 eğitim-öğretim yılı başında buna
başlamıştık ve şu anda ikinci yılı ve okullarımız, eğitim kurumlarımız ve
çevresi şu anda güvenlidir. Okullarımızda bizleri üzecek önemli bir olay
olmamıştır bugüne kadar. Çok ciddi, disiplinli, organizeli bir güvenlik hizmeti
eğitim kurumlarımız çevresinde sürdürülmektedir. Bununla da gerçekten biz
övünüyoruz.
Ve tabii,
organize suç örgütlerine yönelik gerçekleştirilen projeli çalışmalar
neticesinde ülke genelinde faaliyet gösteren organize suç örgütleri
çökertilmektedir. Yerel yapılanma gösteren çetelere de fırsat verilmemektedir.
Organize suç örgütlerine yönelik, polisimizce, sadece 2008 yılında 37 ilde
gerçekleştirilen 118 operasyonda 2.239 çete üyesi yakalanmış, bunların 903’ü
tutuklanmıştır. Kamuoyuna değişik adlar altında yansıyan planlı operasyonlarla,
toplumsal huzuru derinden etkileyerek bozmayı amaçlayan suç örgütleri etkisiz
hâle getirilmektedir.
Silah, mühimmat
kaçakçılığıyla mücadele ve bu suçlara karışan tüm unsurların deşifre olması
için çalışmalar sürdürülmektedir.
Şunu ifade
edeyim: Hükûmetimiz döneminde belki, organize suç
örgütleriyle mücadele en başta gelenidir ve pek çok suç türündeki azalmada bu
etkili olmuştur. Kapkaçtan hırsızlığa, uyuşturucudan insan kaçakçılığına her
alanda organize suç örgütleri çökertildiğinde o suç türlerinde de ciddi
azalmalar olmaktadır.
Şunu burada
gerçekten övünerek ifade ediyorum: Polis teşkilatımızla hepimiz gurur
duymalıyız. Hem tarihiyle hem geleneğiyle hem birikimiyle polis teşkilatımız
bizim gözümüz gibi korumamız gereken ve üzerinde titrememiz gereken bir
teşkilatımızdır.
Bu manada
ben, Sayın Özdemir’in bugün ifade ettiği
özlük haklarıyla ilgili konuda şunu ifade ediyorum: Büyük fedakârlıklarla
hizmet sunan emniyet teşkilatı mensuplarımıza sağladığımız imkânların, onların
çabalarının tam karşılığı olmadığını biliyoruz, bunu hepimiz biliyoruz.
Geçtiğimiz süreçte Hükûmetimiz döneminde
bazı iyileştirmeler yapılmış olmakla birlikte bunun da yeterli olmadığını
biliyoruz ve yine imkân ve fırsatlar elverdiğinde biz bu konuda, tabii, Hükûmet olarak gerekeni yapacağız ama şunu da bilgi olarak
sunayım değerli milletvekilleri: Şu anda yapılan son ayarlamayla 2008 içinde,
yeni mesleğe giren polis memuru yaklaşık 1.750 TL maaş almaktadır. Yani bu miktarın da tarafınızca bilinmesini önemli görüyorum.
Diğer yandan,
TOKİ Başkanlığıyla imzalanan protokol gereği 2005-2008 yılları arasında, Doğu
ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri ağırlıklı olmak üzere, 6.658 adet lojman teslim
alınarak personelimizin hizmetine sunulmuştur. TOKİ’yle
bu çalışmaları hızlandırıyoruz ve lojman konusundaki gerçekten çalışmalarımız
artıyor.
Bugün 164’üncü
yıl dönümünü kutladığımız Türk polis teşkilatının dünyada yaşanan hızlı değişim
ve dönüşüme ayak uydurabilmesi için bütün imkânlar seferber edilmektedir. Polis
teşkilatımız, gerek araç gereç gerekse bilgi ve teknoloji kullanımı bakımından dünyanın
en gelişmiş imkânlarına sahip emniyet teşkilatlarından birisi hâline gelmiştir.
Bu başarılarından dolayı, Türk polis teşkilatıyla övündüğümüzü ve gurur
duyduğumuzu bir kez daha ifade etmek isterim.
Toplumumuzun
huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içerisinde insan haklarına saygılı,
Atatürk ilke ve inkılaplarını özümsemiş, ülkemizin ve
devletimizin bekası için yüksek vazife şuuruyla hizmet vermekte olan Türk polis
teşkilatının 164’üncü kuruluş yıl dönümünü tekrar kutluyorum, başarı dolu nice
yıllar dileğiyle. Bu kutsal mesleğin ifası sırasında şehit olan mensuplarımıza
Allah’tan rahmet, gazi ve emeklilerimiz ile hâlen görev yapan meslektaşlarımıza
ve ailelerine sağlık, mutluluk ve başarılar diliyorum.
Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (AKP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan.
Gündem dışı
üçüncü söz 29 Mart 2009 yerel seçimleri hakkında söz isteyen Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün’e aittir.
Buyurun Sayın Tüzün. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün,
29 Mart 2009 yerel seçimlerine ilişkin gündem dışı konuşması ve İçişleri Bakanı
Beşir Atalay’ın cevabı
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; geride bırakmış
olduğumuz 29 Mart mahallî idareler seçimleriyle ilgili gündem dışı söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben de, hem
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına hem de Bilecik Milletvekili olarak polis
teşkilatımızın 164 üncü kuruluş yıl dönümünü kutluyorum.
Tabii, iktidar
partimizin yedi yıl öncesi vadettikleri sözlerle
şimdiki sözlere baktığımızda hiçbir değişikliğin olmadığını da görüyoruz. Sayın
Bakanın detaylı açıklamalarından bunu dinledik. Polis teşkilatımızın sorunları
vardır, bunlar giderilmemiştir. Polis teşkilatımıza, sadece, yapılanlar sözde
kalmıştır, uygulamaya bir türlü geçmemiştir.
Evet, değerli
arkadaşlarım, 29 Mart 2009 tarihi Türkiye için önemli bir tarihti. Bu seçimin
sonuçlarını da değerlendirebilme adına Türkiye Büyük Millet Meclisinde gerekli
müzakereler ve incelemeler de yapılmadı.
Tabii, Adalet ve
Kalkınma Partisi ve Hükûmetimiz gündemi çok iyi
değiştirebilme üslubunu, sanatını bu dönemde de kullandı. 29 Mart seçimi
sonrası başta G-20 zirvesi ve Obama’nın Türkiye’ye
gelişiyle ilgili bir anda Türkiye’de gündem değişti ve yapılan yerel
seçimlerdeki tüm usulsüzlükler, yanlışlıklar, şaibeler söylemde kaldı; bir
türlü harekete geçmedi.
Değerli
arkadaşlarım, bu seçim Türkiye’de alışık olmadığımız bir seçimdi. Kampanyalar
farklı bir şekilde gerçekleşti. Bu farklılık özellikle iktidar anlayışından ve
yaklaşımından kaynaklandı. Türkiye’nin gündemindeki yerel sorunlar hiç
tartışılmadı. İktidar, bu yerel seçimleri kesin kararla politize
etme tercihi içerisine girdiği için siyasallaştırdı ve siyaset temelinin
içerisine çekti; gerilim yaratan, çatışmacı bir seçim kampanyası sürdürdü.
Özellikle gerilimli ve çatışmacı bir seçim kampanyası sonucu ekonomik kötü
gidiş bir türlü dillendirilmedi. Sadece siyaseten iktidar partisinin bugüne
kadar yaptıkları anlatılmadığı gibi, yerel yönetimlerde de sorun konusunda
çözüm üretilmedi.
Aynı şekilde, Hükûmetimize bağlı Sayın Bakanları, başta kendi seçim
bölgelerinde ve seçim bölgelerine yakın illere bizzat giderek, devletin bütün
imkânlarını kullanarak, başta müsteşarlarını, genel müdürlerini, şube
müdürlerini, o ilde bulunan valileri ve kaymakamları siyasetin içerisine
çekerek kendi partilerine veya kendi partisine oy vermeyecek seçmenleri de
etkilemeye çalıştılar. Bunların hepsini açık bir şekilde biliyoruz. Ama geldiğimiz noktada, özellikle, yapılan, tüm illerdeki iktidar
partisi ve muhalefet parti teşkilatlarının yapmış olduğu itirazların, ilçe
seçim kurullarında ve il seçim kurullarında hiç değerlendirilmeden
reddedilmesini de; Yüksek Seçim Kurulunun özerkliğini kaybedip, Adalet
Bakanlığına bağlı bir birim olmasından dolayı, orada görev alan hâkimlerimizin
maalesef yapılan itirazları dikkate almadan, okumadan, haklı veya haksız
diyerek dikkate almadan ret vermelerini de dikkat çekici bir konu olarak
görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, dün ulusal basından takip ettiğimiz gibi de,
İzmit’teki İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı yapan bir hâkim arkadaşımızın “Otuz
yılı aşkın meslek yaşamım içerisinde on beş civarında seçim yönetimini
gerçekleştirdim ama bu seçim kadar, hiçbir seçimde bu kadar sıkıntı yaşamadım,
bu kadar siyasi iktidarın baskı uyguladığını görmedim.” diyerek bir açıklaması
oldu. Ben, bu İzmit İlçe Seçim Kurulu
Hâkimimizi kutluyorum. Gerçekten yürekli, cesaretli, bağımsız yargının
kendisine vermiş olduğu yetkiyi kullanarak açıklamalarından dolayı da tebrik
ediyorum. Diliyorum ki, böyle, savcılarımızın ve hâkimlerimizin yürekli bir
şekilde açıklamalar yapmalarını temenni ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, gerçekten bu seçim, başta büyük şehirlerimizde, İstanbul, Ankara,
Adana gibi büyük şehirlerimizde bütün olumsuzluklar içerisinde yaşanmasına
rağmen, orada, kamuoyunda da konuşulduğu gibi, basına da yansıdığı gibi,
bilgisayarların çökmesi, elektriklerin kesilmesi, oy pusulalarının çalınması,
sandıkların çalınması, verilerin alınamaması hep bir soru işareti olarak kaldı.
Bir bakıyoruz, tabii, Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Merkezi Başkanı -maalesef,
bunun altını çizerek söylüyorum, Bakanlığımızın Bilgi İşlem Merkezinin Başkanı-
Ankara Büyükşehir Belediyemizin lojmanında oturuyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Tüzün, devam edin.
YAŞAR TÜZÜN
(Devamla) – Kimi kime şikâyet edeceğiz, doğrusu anlamış değilim.
Seçimlerde CD
korsanlar, CD billboard’lar ve maalesef,
yetkililerimiz bu yapılan bütün yanlışlıklara seyirci kalmıştır. Sayın
Başbakanın dediği gibi “Ülkemizde özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgesinde bir
baskı yapıldı, bu baskı sonucunda bu seçim Doğu ve Güneydoğu’da tecelli etti.”
dedi ama maalesef, diğer illerimizde, Güneydoğu ve Doğu illerimizin dışındaki
illerde Hükûmetin ve bakanların yapmış olduğu
baskılara hiç değinmedi. Bunu da parantez içinde söylemek istiyorum.
Son olarak, seçim
bölgem Bilecik’teki yapılan yanlış uygulamaları kısaca bahsetmek istiyorum
sevgili arkadaşlarım. 94 sandığın 75 tanesi açıldığında, 75 sandıkta Cumhuriyet
Halk Partisi 980 farkla öndeyken, yapılan son 18 sandıkta Yüksek Seçim
Kurulunun takvimine uygun olmadan, önce belediye başkanını açması gerekirken
sandık kurulu başkanlarımız, önce muhtarları, sonra il genel meclisini ve
belediye başkanlığı sandıklarını en sona bırakarak… 18 sandıkta 890 fark
kapandığı gibi de…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tüzün, konuşmanızı tamamlayınız.
YAŞAR TÜZÜN
(Devamla) – Bu farkın kapandığı gibi de maalesef 111 oyla öne geçtiğini gördük,
tespit ettik. Bu konuda yapmış olduğumuz, ilçe seçim kuruluna, itirazlarımız
maalesef o gün görülmedi. Özellikle Bilecik ilimizdeki bu
yerel seçimlerin ne kadar şaibeli olduğu, ne kadar usulsüzlükler içerisinde
olduğu tüm milletimiz tarafından, halkımız tarafından bilinmektedir ama onun
ötesinde de 29 Mart 2009 seçimlerinin Türkiye’de demokrasiyi gerçek bir şekilde
yansıtmadığını, demokratik usuller içerisinde bu seçimin gerçekleşmediğini,
mahallî idareler ve genel seçimlerin mutlaka bir arada yapılması gerektiğini
hepimiz bir kez daha tespit etmiş olduk. İktidarın bütün baskı
unsurlarına rağmen, iktidarın, tüm bakanların ve bürokratların baskılarına
rağmen halkımızın da bu seçimlere yüksek katılım göstererek duyarlı davrandığını
biliyoruz.
Bu seçimleri
gerçekten şaibesiz bir şekilde kazananlara, başta muhtarlarımıza, belediye
meclis üyelerimize, il genel meclis üyelerimize ve belediye …
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
YAŞAR TÜZÜN
(Devamla) – Son sözüm.
… başkanlarımıza hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Son söz olarak da
büyükşehir belediye başkanı sandıklarının neden ayrı sandıklarda oy
kullanılmadığının Yüksek Seçim Kurulu tarafından açıklama yapılması
gerektiğini… Çünkü, en ufacık, bir mahalle muhtarının
seçiminde ayrı sandık kuruyorsunuz, en ufak bir köydeki, seçmen sayısı en az
olan köyde bir sandık kuruyorsunuz ama büyükşehir belediye başkanını
seçeceğiniz sandıkta büyükşehir belediye başkanı oy pusulası, ilçe başkanının oy
pusulası ve belediye meclis grubunun oy pusulası yani üç oy pusulasının küçücük
zarfa niçin sığdırıldığının hesabını yetkililerin vermesi gerekir diye
düşünüyorum.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tüzün.
Gündem dışı
konuşmaya İçişleri Bakanı Beşir Atalay cevap verecekler.
Buyurun Sayın
Atalay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilecik
Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün’ün 29 Mart 2009 yerel
seçimleriyle ilgili gündem dışı konuşması vesilesiyle söz almış bulunuyorum.
Yerel seçimler öncesi ve sonrasıyla ilgili değerlendirme yapmamıza fırsat veren
Değerli Milletvekili Arkadaşımıza da teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bildiğiniz üzere, Anayasa’mıza göre seçimler yargı organlarının
genel gözetim ve denetimi altında yapılmaktadır. Dolayısıyla, yargının görev
alanına giren bir konuda yorum ve değerlendirme yapmak uygun değildir. Bu
hassasiyeti her zaman gösterdik, bundan sonra da bu prensibimizi ısrarla
koruyacağız. Dolayısıyla, Sayın Milletvekilimizin Yüksek Seçim Kurulu veya
seçim kurullarıyla ilgili ifade ettiği hususlar, eğer bir gün Meclis bunları
ele alır, kendi içinde bir değerlendirelim falan derse ve mevzuatı tekrar
gözden geçirelim derse o zaman görüşülecek konulardır.
Takdir edersiniz
ki yerel seçimler, niteliği ve ilgilendirdiği kişiler bakımından genel
seçimlerden oldukça farklıdır. Bu seçimler, köy ve mahalle muhtarlarından
belediye başkanlarına, il genel meclisinden belediye meclislerine geniş bir
yelpazeyi kapsamaktadır. Bu özelliğiyle toplumun her kesimini bir şekilde içine
almakta ve sonuçları itibarıyla geniş bir kitleyi ilgilendirmektedir.
Sadece bilgilendirmek için, şöyle, bu seçimde kaç kişi seçiliyor:
16 büyükşehir belediye başkanı, 65 il belediye başkanı, 143 büyükşehir ilçe
belediye başkanı, 749 ilçe belediye başkanı, 1.974 belde belediye başkanı,
34.556 asil, 34.556 yedek olmak üzere toplam 69.112 belediye meclis üyesi,
3.284 asil, 3.284 yedek olmak üzere toplam 6.568 il genel meclisi üyesi, 34.305
köy muhtarı, 18.460 mahalle muhtarı, asil ve yedek toplam 277.736 köy ihtiyar
heyeti üyesi, asil ve yedek toplam 147.680 mahallî ihtiyar heyeti üyesi bu
seçimle seçilmiş oldu. Yani böyle, ülkemizin her köşesinde, hücrelere kadar,
köylere, mahallelere kadar yerel yöneticilerin seçildiği büyük bir seçim.
Esasen Türkiye,
değerli arkadaşlarım, yeterli seçim tecrübesine sahiptir. Yani, tabii, her
seçim ortamında kimi istisnai gelişmelerle, olaylar sebebiyle kendi sistemimizi
eleştiriyoruz. Ama aslında şunu ifade edeyim: Türkiye’nin bu konudaki sicili
çok iyidir. Bakın, biz, bugüne kadar, 29 Mart 2009 seçimi de dâhil kırk beş
seçim yaşamışız çok partili hayata geçişten bu yana ve vatandaşlarımız,
siyasilerimiz, kurumlarımız seçimin ne demek olduğunu gayet iyi biliyor. Doğrusu,
Türkiye olarak biz bununla övünmeliyiz. Yani demokrasimiz güçlüdür ve her seçim
demokratik sistemimizi biraz daha güçlendirmektedir ve bu da bizim en büyük
artı değerlerimizden birisidir. Türkiye, bugüne kadar, seçimlerin demokrasinin
vazgeçilmez bir unsuru olduğu gerçeğini özümsemiş, sonuç ne olursa olsun büyük
bir olgunlukla karşılama kültürüne da sahip olmuştur. Gizli oy, açık sayım
yönteminin uygulanmaya başladığı süreç içerisinde seçmen, daima tercihini en
iyi şekilde kullanmış, hiçbir yönlendirmeye de alet olmamıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 29 Mart 2009 günü yaptığımız seçimlerle ilgili olarak
seçim öncesi ve sonrasında aldığımız tedbirlerle ilgili kısa bilgi sunmak
istiyorum. Bildiğiniz gibi seçimlerin organizasyonu tabii ki yargının
denetiminde ama seçimin güvenliğinin sağlanması ve idarenin tarafsızlığının
sağlanması, Hükûmetin ve özellikle de İçişleri
Bakanlığının görevidir. Bakanlığımız, mahallî seçimlerin huzur ve güven
içerisinde tamamlanabilmesi için tüm hususları dikkate alarak çalışma
yapmıştır. Bu kapsamda, seçim öncesi, seçim günü ve seçim
sonrası olarak detaylı bir şekilde planlama yapılmış ve uygulanmıştır ve bu
tedbirleri alırken amacımız, siyasi partilerin ve adayların herhangi bir
baskıya ve kısıtlamaya maruz kalmadan, kanunlar çerçevesinde propaganda ve
benzeri çalışmalarını yapmaları, halkımızın iradesinin hiçbir baskı ve etki
altında kalmadan hür bir şekilde sandığa yansımasının sağlanmasıydı ve bu
sağlanmıştır.
Bakın, bütün
siyasi partilerimiz, bütün
siyasi parti liderlerimiz, bütün adaylar ülkemizin her köşesinde,
hiçbir engelle karşılaşmadan ve güvenli şekilde kampanyalarını yürütmüşlerdir.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başbakan tersini söylüyor!
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Hiçbir yerde güvenlik zaafı olmamıştır.
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Çalınan sandıklar nereden çıktı Sayın Bakan?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bütün liderler gidip mitinglerini rahatça
yapmışlardır…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başbakan tersini söylüyor!
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Çalınan sandıklar nereden çıkıyor Sayın Bakan?
BAŞKAN –
Dinleyelim efendim. Sayın Tüzün, dinleyelim.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – …ve bizim -biraz önce ifade edildi- Hükûmet olarak ve Bakanlık olarak, bakın, idarenin
tarafsızlığını sağlama yönünde çok açık talimatlarımız olmuştur, aldığımız
kararlar olmuştur. Ben kendim bölge bölge,
valilerimizle, emniyet, jandarma bölge komutanlarıyla, müdürleriyle özel
toplantılar yapmışımdır ve hepsinde en önce vurguladığımız bu olmuştur:
Seçimlerin güvenli şekilde geçmesi. Bununla ilgili hem kanunlar hem seçim
kurullarının, Yüksek Seçim Kurulunun kararları hem de bizim genelgelerimiz
çerçevesinde gerçekten huzurlu bir seçim ortamı yaşanmıştır.
Şunu da ifade
edeyim: Bu seçimde belki önemli hususlardan birisi, gürültü ve görüntü
kirliliğinde biraz daha ileri tedbirler almamız ve ilk defa daha çağdaş
görünümlü şehir ortamlarıyla yerel seçimlere girmemiz olmuştur. Bir karar aldık
Bakanlık olarak, bunu bütün valilerle paylaştık. Sonra valilerimiz,
kaymakamlarımız bütün siyasi partilerin il ve ilçe başkanlarıyla toplantılar
yaptılar, böyle bir karar aldılar ve uyguladılar. Kavşaklarda, meydanlarda, ana
caddelerde bayraklar, flamalar yer almadı. Daha çağdaş görüntüler içinde, billboard’larda vesaire çalışmalar yapıldı, iletişim
çalışmaları ve bu hem trafiği rahatlattı hem gerçekten şehirlerimiz daha temiz
kaldı ilk defa bu seçimde ve bunda bütün partilerimiz destek oldu, hepsine çok
teşekkür ediyorum. En çok partilerimiz ve parti yöneticilerimiz bundan memnun
oldu ve bütün vatandaşlarımız bundan memnun oldu ve bundan sonra umuyorum bu
yerleşecek ve Türkiye de artık o dönemi atlatmış olacak.
Ayrıca, gürültü
kirliliğiyle ilgili: Doğrusu istisnalar oldu, yani şikâyetler gene alındı ama
mümkün olabildiğince arabaların volume’lerini biraz
azaltma, okul ve hastane çevrelerinden geçmeme, belli saatleri kullanma gibi
sınırlamalar getirilmeye çalışıldı ve bunda da ilk, başlangıç olmasına rağmen
belirli bir başarı sağlandı.
Ayrıca, tabii,
haberleşme, ulaşım tesisleri, parti binalarının, seçim bürolarının, adayların,
adayların iş ve ikametgâhlarının korunması gibi konularda gerçekten -bunlar
duyulmaz, bilinmez ama özellikle bazı illerimizde veya sorun olan illerde veya
başvuru hâlinde- her tedbir alınmıştır. Adayların özel korunması bile pek çok
ilimizde sağlanmıştır.
Ve siyasi parti
başkanlarının, genel başkanlarının mitingleri: Belki şikâyetler geldi “Çok
arama yapılıyor.” diye ama miting alanına giren herkes arandı ve buralarda
gerçekten bazı suç aletleri de, unsurları da yakalandı. Vatandaşlarımız belki
biraz beklediler ama güvenliği, tabii, hiçbir şeye feda edemeyiz, etmedik ve
şükür bu manada da -bu sene bu seçim dönemi mitinglerde çok kalabalık oldu,
doğrusu çok katılım oldu ama- hiçbir mitingde bizleri üzecek bir güvenlik olayı
meydana gelmedi. Ayrıca bu süreç içinde, biliyorsunuz, Nevruz gibi özel günler
ve tarihler, kutlamalar da vardı. Bütün bunlar huzurlu ve güvenli bir şekilde
geçti.
Ve seçim günü
alınan tedbirlerle özellikle şuna gayret ettik değerli milletvekilleri: Oy
kullanılan her binanın yakınında güvenlik birimleri bulundu, içine girmedi ama
bina sorumlusu veya sandık sorumlusu bir sıkıntı içinde kalır da yardım isterse
gittiler. Onun dışında çevrede… Köyler de dâhil.
Biz jandarmamızla
da konuştuk, köylerde, hiçbir köyde oy kullanılan binanın çevresi güvenlik
birimsiz olmayacak, mutlaka jandarmamız olacak ve bu seçimde bunu sağladık.
Bize de bu manada
doğrusu önemli bir şikâyet gelmedi ama her seçimin kendi içinde itirazlar, işte
seçim kurulunun kabul etmesi, etmemesi, öbür tartışmalar, bunlar güvenlikle
ilgili değil değerli arkadaşlar. Seçim kurullarıyla ilgili konular varsa,
tabii, onların tartışma zemini farklıdır, tartışma üslubu farklıdır ve onların
ele alınış tarzı biraz daha farklı olacaktır.
Şunu da ifade
edeyim: Elimizde dökümler var seçim dönemi, özellikle seçim günü ve sonrası
asayiş olaylarıyla ilgili. Sizlere de ulaştı, bazı yerlerde yine istemediğimiz
üzücü olaylar özellikle seçim akşamı oldu ama bunların hepsi köydür, kırsal
kesimdir ve daha çok muhtarlıkla ilgidir. Muhtarlık seçimleri, tabii, aileler
arası yarış vesaire. Ama hem jandarma bölgesiyle ilgili hem polis bölgesiyle
ilgili, mesela 2004 seçimleriyle mukayese ettiğimizde: İşte, jandarma
bölgesinde 2004’te 1.500 olay var, bu seçimde 1.018 olay var. Polis bölgesinde
de buna benzer. Yani daha az güvenlik olayının olduğu, vatandaşlarımızın
gerçekten bu demokratik süreci, seçim sürecini daha titiz kullandığı, daha iyi
kullandığı bir dönemi yaşadık.
Tabii, bu süreçte
yaşadıklarımızın bir kısmını tekrar şöyle hatırlarsak, yine idareyle ilgili
boyutu sadece hatırlatma için: İşte, seçime yaklaşılan bir tarihte vatandaşlık
numarasıyla, kimlik numarasıyla ilgili bir konu çıktı önümüze. Biz hızlı hesap
yaptırdık, yaklaşık 3,5 milyon seçmenimizin kimliğinde bu numara yok. Çok hızlı tedbir aldık, bütün nüfus bürolarımızı açtık, gece gündüz
çalıştırdık, vatandaşlarımıza kolaylık olsun diye her tedbiri aldık, sonra
Yüksek Seçim Kurulunun da kolaylaştırıcı bir kararı oldu ve bu konuda
gerçekten, değerli milletvekilleri, vatandaşlarımızı kutlamak lazım, teşekkür
etmek lazım; bu haklarını kullanmak için geldiler, kuyruk oldular, nüfus
cüzdanlarını aldılar veya nüfus cüzdan suretini aldılar, gittiler, oylarını
kullandılar.
Bakın, bu seçimde
-övüneceğimiz bir husus yine- yüzde 83’ün üzerinde, yüzde 84 civarı katılım
vardır. Seçimlerin en yükseği, ben dün akşam dökümünü yaptırdım, yani şu güne
kadar katılımın en yükseği. Hele yerel seçimde böyle bir şey… Bu da güzel bir
şey, yani sevineceğimiz bir husus ve bu tedbirlerin hepsinde, gerek Nüfus
İdaresinin gerek güvenliğin… Vatandaşın oyunu kullanmasını kolaylaştırıcı bütün
kolaylıklar sağlanmıştır.
Tabii, bundan
sonra, başarılar, başarısızlıklar, işte, bir yerde memnun olmama; bunlar hâlen
sürüyor. Bazı yerlerde itirazlar var, hâlen sürüyor. Onlar idarenin dışında.
Ama bazen başarısızlıklarla ilgili, başarıyla ilgili, şeyler söyleniyor. Elime
şöyle dökümler de aldım. Bugünkü konuşmamın konusu bu değil doğrusu, yani işte,
hangi parti başarılı, hangisi başarısız; AK PARTİ çok düşüş gösterdi, falan.
Elimde öyle bir şey yok. Bilgiler var, bölgesel dağılımımız falan… Yani
Türkiye’nin her yerinde yine en yüksek oyu olan parti olarak da biziz. Şu anda,
mesela, diyelim ki Ege Bölgesi Cumhuriyet Halk Partisinin oransal olarak en
yüksek aldığı yüzde 33,1 ama AK PARTİ orada da yüzde 33,2; o bölgede de yine
daha fazla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Şimdi reklamları mı dinliyoruz Sayın Bakan? Siz bizim oy
pusulamızı, vatandaşın oy pusulasını bize gönderin. Bırakın reklamları.
Konuşmanın cevabı değil ki.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bu manada seçimlerin hayırlı olmasını diliyoruz.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Siz Kırıkkale Valisini ne zaman görevden alacaksınız?
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Oylar çöpten nasıl çıktı, onu söyle.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Hayırlı olsun diliyoruz. İnşallah yerel
yönetimlerimize…
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Oylar çöpten nasıl çıktı?
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale)
– Sayın Bakan, seçimi ifsat eden Kırıkkale Valisini ne zaman görevden
alacaksınız?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Osman Bey, onu özel konuşalım.
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Sayın Bakan, sizin gözetiminizdeki oylar nasıl çıktı çöpten?
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ben şunu da ifade edeyim: Yerel yöneticilerimizin
hepsini kutluyorum. İçişleri Bakanlığı olarak ve belediyeler…
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Yeni seçilenleri kutlayalım ama.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Ben de Başbakanın arkasında durduğu valileri ayıplıyorum.
BAŞKAN – Sayın
Durmuş, lütfen…
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – …ve Belediyeler Birliği olarak yakın zamanda bütün
belediye başkanlarımızı toplantıya çağıracağız. Kamu kurumlarındaki süreçlerle
ilgili, mevzuatla ilgili, bütün belediye başkanlarımıza rehberlik etmeye
çalışacağız. O konuda da yeni dönem için çalışmalarımız var. Bunu da burada
size bilgi olarak sunuyorum.
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Valileri de çağırın Sayın Bakan!
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan.
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Valileri de çağırın Sayın Bakanım, valileri!
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkanım, 60’ıncı maddeye göre yerimden çok kısa konuşmak
istiyorum.
BAŞKAN – Tabii,
buyurun.
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Valileri de çağırın Sayın Bakanım. Kurban Bayramı’na on beş gün
kala kurban yardımı yaptılar.
BAŞKAN – Sayın Tüzün, Grup Başkan Vekiliniz konuşacaklar.
Sayın Anadol, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un,
İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabına ilişkin açıklaması
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim söz verdiğiniz için.
Ben, Yüksek Seçim
Kurulu kararlarını veya il, ilçe seçim kurulu kararlarını tartışmak için söz
almadım. Sayın Bakanın söylediği konuyla ilgili… 40’ıncı seçime girdi Türkiye.
Maalesef en şaibeli seçim bu olmuştur. Seçmen kütükleri, defalarca bütün
muhalefet partileri dile getirmesine rağmen…
HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) – 46 seçimleri var.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Ben somut konuşuyorum. İzmir’de, Basın Sitesi’nde, gazeteci Elif
Demirci’nin evinde İzmir’de oturmayan 5 kişi oy kullanmıştır. Somut, bakın,
isim söylüyorum. Türkiye bunlarla doludur, bir.
İki: Yüksek Seçim
Kurulunun net kararına rağmen, savcılığa suç duyurmasına rağmen valiler
buzdolabı dağıtmışlardır. Buna mukabil Başbakan “Ben valimi yedirtmem.”
diyebilmiştir.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Kafa tutuyor.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – İstanbul’da, seçim günü, belediye başkanının antetli
kâğıdıyla bankalardan vatandaşa para dağıtılmıştır Gaziosmanpaşa’da.
BAŞKAN –
Anlaşıldı Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Anlaşıldı…
Şimdi, Sayın
Bakan, bunlara hiç değinmeden seçimin güvenli geçtiğini söylüyor. Onu en fazla
tekzip eden Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır; Doğu ve Güneydoğu’daki
seçimlerin meşru olmadığını ifade edebilmiştir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Söz istemem lazım ama istemiyorum.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
“Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları” vardır.
Sözlü soru
önergesinin geri alınmasına dair bir tezkere vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, (6/1228) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi
(4/124)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin sözlü
sorular kısmının 472. sırasında yer alan (6/1228) esas numaralı sözlü soru
önergemi geri alıyorum.
Gereğini
saygılarımla arz ederim.
Prof.
Dr. Alim Işık
Kütahya
BAŞKAN - Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.
Komisyondan istifa tezkeresi vardır, okutuyorum:
2.- Samsun Milletvekili Fatih Öztürk’ün, Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi (4/125)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Dilekçe Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.
Gereğini arz ederim.
Fatih
Öztürk
Samsun
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin bir önerge vardır, okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 22 milletvekilinin,
okullardaki uyuşturucu kullanma ve madde bağımlılığı sorununun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/338)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde,
uyuşturucu kullanımının on bir yaşa, yani ilköğretim çocuklarına kadar
yaygınlaştığı araştırmalarda ortaya konmuştur. Buna rağmen 2003 yılından
itibaren okullarımızda bu konuda çalışma yapılmamıştır. Okullarımızda, uyuşturucu
kullanma ve madde bağımlılığı durumunun tespiti, varsa alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98. İç Tüzüğün 104 ve 105.
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve talep
ederiz.
1) Reşat Doğru (Tokat)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Hasan Çalış (Karaman)
4) Ahmet Orhan (Manisa)
5) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
6) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
7) Akif Akkuş (Mersin)
8) Alim Işık (Kütahya)
9) Zeki Ertugay (Erzurum)
10) Durmuşali Torlak (İstanbul)
11) Recep Taner (Aydın)
12) Kürşat Atılgan (Adana)
13) Hakan Coşkun (Osmaniye)
14) Osman Durmuş (Kırıkkale)
15) Yılmaz Tankut (Adana)
16) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
17) Münir Kutluata (Sakarya)
18) Mithat Melen (İstanbul)
19) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
20) Cemaleddin Uslu (Edirne)
21) Murat Özkan (Giresun)
22) Muharrem Varlı (Adana)
23) Osman Ertuğrul (Aksaray)
Gerekçe:
Akıl ve beden
sağlığının en büyük düşmanı olan uyuşturucu ve madde bağımlılığı, başta gençler
arasında olmak üzere herkesi etkileyebilen, biyolojik, ruhsal, psikolojik ve
sosyal boyutları olan bir sağlık sorunu yanında, toplumu ve geleceği çürüten
bir terör olarak da tanımlamak mümkündür.
Uyuşturucu ve
madde kullanımı dünyada her geçen gün artmaktadır. Madde bağımlılığı sorunu
sadece ülkelerin kendi sorunları değildir. Bütün dünyadaki toplumların ortak
sorunu olmuş ve acil müdahale durumuna da geçilmeye başlamıştır.
Genellikle çocuk,
ergen ve geç erişkinlerde görülen madde bağımlılığı dünyada olduğu gibi
ülkemizde de yeni karşılaştığımız bir sorun değildir. Uyuşturucu başta olmak
üzere madde bağımlılığı sorunu ülkemizde gün geçtikçe büyümekte, yaşlı, genç,
fakir, zengin, erkek, kadın, toplumun bütün fertlerini etkisi altına
almaktadır. Dünyada olduğu ülkemizde de önümüzdeki yıllarda en önemli
sorunların başında madde kullanımı ve bağımlılığı olacaktır.
Madde kullanımı
ve bağımlılığı yalnızca bireyi değil onun ailesini, yakın çevresini ve toplumu
da psikolojik, sosyolojik, ekonomik ve sağlık sorunlarına yol açarak ağır bir
biçimde etkileyen bir olgudur.
Toplumun,
yapısını zedeleyen, insanların amaçlarını ve umutlarını yok eden bu maddeleri,
en çok, gençler kullanıyor. Bunu incelediğimizde, yoğunluğun, 15-25 yaş
arasında olduğunu, görülmektedir.
Uyuşturucu
kullanma ve madde bağımlılığı yaşının sürekli olarak aşağıya doğru düşmesi,
genç bir nüfusa sahip olan ülkemiz açısından önemlidir. Yapılan araştırmalarda,
Ülkemizde, uyuşturucu kullanımının on bir yaşa yani ilköğretim çocuklarına
kadar yaygınlaşmıştır.
Araştırmalar
göstermiştir ki, gençlerin uyuşturucu kullanmaya başlamaları ile bu durumdan,
ailelerinin haberdar olmaları arasında belli, bir süre söz konusudur.
2002 yılında,
Türk Psikoloji Derneği tarafından, ülkemizde yapılan madde kullanımı ve profili
araştırmasında, 15-24 yaş grubunda 7.681 kişide yapılan incelemede; %27.4 ü, ilk defa 14 yaşında başlamak üzere düzenli sigara
kullandığını, %9.2 si, ilk defa 17 yaşında olmak üzere alkol kullandığını, %2.9
u da, arkadaşlarından, en az birinin, madde kullandığını ifade etmişlerdir.
Ayrıca Ankara'da
yedi farklı lisede yapılan araştırmada ise lise öğrencileri arasında yüzde 13,2
sigara, yüzde 23,5 alkol, yüzde 2,3 hayatta en az bir kere madde kullandığını
ifade etmişlerdir.
Bu büyük tehdide
rağmen, okullarımızda yaklaşık 7 yıldır, uyuşturucu ve madde kullanımı
konusunda araştırma yapılmamaktadır. Avrupa da uygulanan ve ülkemizde
uygulanması istenilen ESPAD (Avrupa Gençlerde Madde Kullanımı Değerlendirme
Projesi) 2003 yılından itibaren Milli Eğitim Bakanlığı izin vermediğinden
dolayı yapılamamıştır. Yani okullarımızda gençler arasında istatistiki
genel bilgiler 2003 yılına dayanmaktadır.
Bu nedenle; okul
çağındaki gençlerimizde, Uyuşturucu kullanma ve madde bağımlılığına ilişkin
verilerin elde edilmesi ve alınabilecek önlemlerin tespiti amacıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisince, Meclis Araştırması açılması yerinde olacaktır.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde
yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşme,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
C) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Nevzat Pakdil’in, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Kosova
Türkleri Millî Bayramı törenlerine iştirak etmek üzere Kosova’ya resmî
ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/738)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanvekili Sayın Nevzat Pakdil
başkanlığında bir Parlamento heyetinin Kosova Türkleri Millî Bayramı
törenlerine iştirak etmek üzere Kosova’ya resmî ziyarette bulunması hususu
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620
sayılı Kanun’un 6. maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Ş.
Güldal Mumcu
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Vekili
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN –
Arayacağım efendim.
Tezkereyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara
veriyorum birleşime.
Kapanma Saati : 16.11
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.30
BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap
GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN
(Adana), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 75’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi tezkereyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Tezkereyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Tezkere kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
Gündemin “Seçim”
kısmına geçiyoruz.
VII.- SEÇİMLER
A) Komisyonlara Üye Seçimi
1.- Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonuna üye seçimi
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisi Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonuna üye seçimi
yapacağız.
Komisyon üyeliği
için siyasi parti gruplarınca gösterilen adaylar ile grubu olmayan veya
bağımsız bir milletvekiline düşen adayın ismini gösterir listeyi İç Tüzük’ün
21’inci maddesine göre okutup oylarınıza sunacağım.
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi
Üye Sayısı (17)
Adı ve Soyadı Seçim
Bölgesi
Adalet ve
Kalkınma Partisi (10)
|
Selma Aliye Kavaf |
Denizli Milletvekili |
|
Kemalettin Aydın |
Gümüşhane Milletvekili |
|
Güldal Akşit |
İstanbul Milletvekili |
|
Ayşe Nur Bahçekapılı |
İstanbul Milletvekili |
|
Canan Kalsın |
İstanbul Milletvekili |
|
Öznur Çalık |
Malatya Milletvekili |
|
Mustafa Hamarat |
Ordu Milletvekili |
|
Fatih Öztürk |
Samsun Milletvekili |
|
Safiye Seymenoğlu |
Trabzon Milletvekili |
|
Gülşen Orhan |
Van Milletvekili |
Cumhuriyet Halk Partisi (3) |
|
|
|
Nevingaye Erbatur |
Adana Milletvekili |
|
Canan Arıtman |
İzmir Milletvekili |
|
Ahmet Ersin |
İzmir Milletvekili |
Milliyetçi
Hareket Partisi (2) |
|
|
|
Şenol Bal |
İzmir
Milletvekili |
|
Ahmet Orhan |
Manisa
Milletvekili |
Demokratik
Toplum Partisi (1) |
|
|
|
Ayla Akat Ata |
Batman
Milletvekili |
Grubu
bulunmayan veya bağımsızlar (1) |
|
|
|
Ayşe Jale Ağırbaş |
İstanbul
Milletvekili |
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun toplanarak İç
Tüzük’ün 24’üncü maddesine göre başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtiplerini
seçmeleri gerekmektedir. Bu nedenle Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu, 9
Nisan 2009 Perşembe günü (bugün) saat 17.30’da Meclis araştırma ve soruşturma
komisyonları B Blok, 2’nci Kat, 4 No.lu Banko, 10 Numaralı Salonda
toplanacaktır.
Komisyonun
toplantı gün ve saati ayrıca plazma ekranda ilan edilecektir. Hayırlı uğurlu
olsun.
Değerli
milletvekilleri, alınan karar gereğince gündemin "Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler" kısmına geçiyoruz.
282’nci sırasında yer alan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına
Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın; 283’üncü sırasında yer alan, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın; 284’üncü sırasında yer alan, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve
İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi
Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını
kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm yönleriyle
araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin
birlikte yapılacak görüşmelerine başlıyoruz.
VIII.- MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
Adına Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Hakkı Suha
Okay’ın, Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi
Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını
kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm yönleriyle
araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/333)
2.- Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel
Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını
kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm yönleriyle
araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/334)
3.- Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel
Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını
kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm yönleriyle
araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/335)
BAŞKAN – Hükümet?
Burada.
Meclis
araştırması önergeleri Genel Kurulun 31/3/2009 tarihli
69’uncu Birleşiminde okunduğundan tekrar okutmuyorum.
İç Tüzük’ümüze
göre, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda sırasıyla Hükûmete, siyasî parti gruplarına ve önergelerdeki birinci
imza sahibine veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine söz
verilecektir. Konuşma süreleri, Hükûmet ve gruplar
için yirmişer dakika, önerge sahipleri için onar dakikadır.
Şimdi söz alan
sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Hükûmet adına
Beşir Atalay, İçişleri Bakanı; CHP Grubu adına Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu, MHP Grubu adına Adana Milletvekili Kürşat
Atılgan; önerge sahipleri Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncı, Kocaeli
Milletvekili Nihat Ergün, Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir.
İlk söz Sayın Hükûmete aittir.
Sayın Bakan,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Sözlerimin
başında bir kez daha elim helikopter kazasında hayatını yitiren Muhsin Yazıcıoğlu, Yüksel Yancı, Erhan Üstündağ,
Murat Çetinkaya, İsmail Güneş ve Mustafa Kaya İstektepe’ye Yüce Allah’tan rahmet, kederli ailelerine ve
sevenlerine başsağlığı diliyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün AK PARTİ, Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi
Hareket Partisinin ayrı ayrı verdikleri Meclis
araştırması açılması talepli önergelerini görüşüyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, bu üzücü kazanın ardından merhum Yazıcıoğlu’nun
cenazesinin kaldırıldığı 31 Mart 2009 Salı günü yine bu çatı altında kazayla
ilgili olarak sizleri bilgilendirmek amacıyla söz almıştım. O gün bundan sonra
söz alan çok sayıda değerli milletvekili arkadaşım da duygu ve düşüncelerini
bizlerle paylaşmıştı. O gün arkadaşlarımın söylediklerini tutanaklardan tekrar
inceledim. Sayın Mehmet Ekici “Mesele bir iktidar-muhalefet meselesi değildir,
mesele bir kazadan ekmek çıkarmak veya siyaset üretmek meselesi değildir.”
demişti.
Yine diğer
arkadaşlarımız, arama-kurtarma çalışmaları anlamında gösterdiğimiz çaba için
teşekkür etmiş, ancak benzeri olayların yaşanmaması için neler yapılması
gerekiyorsa bunlar bir an önce yapılsın demişlerdi. Bu görüşlere sonuna kadar
katılıyoruz. Nitekim seçim nedeniyle ara verilen Meclis çalışmalarının ilk
gününde, yani 30 Mart 2009 Pazartesi günü AK PARTİ Grubu olarak Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına konuyla ilgili Meclis araştırması yapılması
talebini iletmiştik. Bizden sonra da 31 Mart 2009 Salı günü hem Cumhuriyet Halk
Partisi hem de Milliyetçi Hareket Partisi Grupları adına benzer önergeler
verilmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; üzücü bir kaza yaşadık. Ülke olarak yediden yetmiş
yediye hepimiz sarsıldık. Kuşkusuz ki en çok üzülenler, ciğeri yananlar, o
kazada yaşamını yitiren, rahmeti Rahman’a kavuşan kişilerin aileleri, yakınları
oldu. Allah onlara sabır versin.
Kazadan günümüze
kadar kaynağı belli olmayan, dayanağı belirsiz yüzlerce, belki binlerce yorum
ve değerlendirme yapıldı; kimileri doğru olarak kabul ettiği için, kimileri
gazetecilik, televizyonculuk refleksiyle, kimileri gündeme gelme adına,
kimileri fırsattan istifade ortalığı karıştırma adına. Ben herkesten istirham
ediyorum: Ne olur biraz sakin ve mantıklı olalım. Bu işin cenazelerin kaldırılmasıyla
bitmediğini biliyoruz. Bu olayın tüm boyutlarıyla aydınlatılması devletin
boynunun borcudur ve Hükûmetimiz konunun üzerindedir.
Esasen biz
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bunun araştırılmasını talep ederken niyetimiz
şu: Böyle olaylar olmasın, böyle olaylar daha az olsun, olursa en az zararla
olsun ve kolay telafi edilsin. Bu araştırma önergemizin tabii, sebebi de esas
amacı da budur. Bu önergelerin bugün kabulüyle, inanıyorum ki, ortak ciddi bir
çalışma yapılacak, konu tüm boyutlarıyla ele alınacak ve açıklığa
kavuşturulacaktır. Gelecek için faydalanacağımız -buradan- tedbirler ve
görüşler çıkacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu kaza olayı aynı zamanda adli bir olaydır. Bu
boyutunu tabii unutmamak durumundayız. Bu yönüyle de ilgili adli merciler
tarafından gerekli tahkikatlar yürütülmektedir.
Yaşadığımız üzücü
helikopter kazası olayını üç boyutta ele almak gerektiğine inanıyorum:
Birincisi, bahse
konu helikopterin kiralanması, teknik donanımının yeterliliği, uçuş için
gerekli doğa şartlarının elverişliliği, uçuş güzergâhı gibi kazanın meydana
geldiği ana kadarki süreçtir. Bu süreç sivil havacılık kuralları açısından ele
alınarak teknik boyutuyla, ilgili birimlerce değerlendirilmektedir. Ayrıca
kazanın tüm iddiaları da karşılayacak şekilde aydınlatılması çalışmaları bu
kapsamda ele alınacak konular arasındadır. Dolayısıyla bu aşamada benim bu
süreçle ilgili ifadeler kullanmam uygun değildir ve çalışmaların sonuçlarını
hep birlikte bekleyeceğiz.
Kazayla ilgili
ikinci süreç, kazanın yetkili birimlerce haber alınmasından kaza mahalline
ulaşılarak kazazedelerin bulunması ve olay mahallinden alınarak ailelerine
teslim edilmesine kadarki süreçtir. Diğer bir deyimle bilgi edinme, arama ve
kurtarma sürecidir. Bu sürecin özellikle arama-kurtarma aşaması Bakanlığımı
doğrudan ilgilendirmektedir. Bu nedenle arama-kurtarma çalışmaları kazadan
haber edinildiği andan itibaren bilgim ve takibim altında olmuştur. Bu süreçle
ilgili ayrıntıları 31 Mart 2009 Salı günkü bilgi sunuş konuşmamda sizlere
kısaca sunmaya çalışmıştım. Biraz sonra bu konuda daha ayrıntılı bilgileri yine
sizlerle paylaşacağım. Ancak burada şu kadarını ifade edeyim ki mevcut imkânlar
çerçevesinde arama-kurtarma çalışmaları anlamında azami gayret gösterilmiş,
hemen hiçbir ayrıntı atlanmamıştır. Bu durumu ülke kamuoyu da yakından
izlemiştir.
Üçüncü süreç ise
birinci süreçle bağlantılı olarak, kaza enkazına ulaşıldığı andan itibaren kaza
kırım ekiplerinin sağlıklı çalışması, tüm delillerin toplanması ve
değerlendirilmesi, raporlanması sürecidir. Bu süreçle ilgili olarak da tüm taraflar çalışmalarını
sürdürmektedirler.
Yine bu süreçle
ilgili olarak merhum Yazıcıoğlu’nun Genel Başkanı
olduğu Büyük Birlik Partisi tarafından da bazı girişimlerde bulunulduğunu ve
çalışmalar yapıldığını biliyoruz. Bu süreç de teknik boyutu olan bir süreçtir
ve sonuçlanmasını beklemek gerekmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; arama-kurtarma çalışmalarıyla ilgili bazı ayrıntıları
sizlerle tekrar paylaşmak istiyorum. 25 Mart 2009 Çarşamba günü 15.46
civarında, helikopterde bulunan İhlas Haber Ajansı
Muhabiri merhum İsmail Güneş’in 112 acil yardım telefonunu araması üzerine
kazadan haberdar olunduğunu biliyorsunuz. Ben de saat 16.00 civarında kazadan
haberdar oldum.
Kazanın
Kahramanmaraş, Kayseri ve Yozgat güzergâhında gerçekleşmiş olması ihtimali
nedeniyle bu illerimizle irtibatlara geçilmiştir. Konu hemen ilgili resmî
makamlara intikal ettirilmiştir ve bu saatlerde Sivil Havacılık Kurumu da
haberdar olmuştur.
Sayın
Başbakanımızın talimatı ile, ilgili tüm kurum ve
kuruluşlar en üst düzeyde teyakkuza geçirilmiş, tüm imkânların seferber edilmesi
sağlanmıştır.
Bu arada olayın
duyulmasıyla birlikte Kahramanmaraş Valiliğince derhâl kriz masası
oluşturulmuştur. Jandarma, sivil savunma ve köy korucularının katılımı ile
arama-kurtarma çalışmaları karadan en kısa sürede başlatılmıştır.
Ayrıca Başbakanlık
Kriz Merkezi faaliyete geçirilmiş, tüm çalışmalar burada koordine içinde
yürütülmeye başlanmıştır.
Ben de bir an
önce olay bölgesine gitmeye karar verdim. Sayın Başbakanımın talimatını da
alarak aynı gece hava yoluyla Gaziantep’e ardından da kara yoluyla
Kahramanmaraş’a intikal ettim. Kahramanmaraş’tan Göksun ilçesine giderek,
Göksun Kaymakamlığında oluşturulan kriz merkezinin koordinasyonunu bizzat
üstlendim.
Helikopterde
bulunan kişilerin elde edilen GSM numaraları 16.20 civarında yer tespiti
amacıyla Telekomünikasyon İletişim Başkanlığına iletildi. Bu birimden alınan
bilgilere göre yer tespiti çalışmalarına ivedi olarak başlandı. Elde edilen
sonuçlar ilgili birimlere 16.25’ten itibaren belli periyotlarla
iletilmeye başlandı. Bu bilgilerin alınmasıyla birlikte de kara ve hava
unsurları devreye sokuldu. Bunlarla ilgili ayrıntılı bilgiler daha önce de
sunulmuştur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; olayın duyulmasıyla birlikte hem karadan hem de
havadan arama-kurtarma çalışmalarına, kar yağışı ve düşük görüş mesafesine
rağmen hemen başlanmış ve hiç ara verilmeden devam edilmiştir.
İlk etapta
Kahramanmaraş Valiliği tarafından sivil savunma arama-kurtarma birlikleriyle,
jandarma ve köy korucularından oluşan arama-kurtarma ekipleri kazanın olduğu
tahmin edilen bölgeye gönderilmiştir.
Genelkurmay
Başkanlığınca gece görüşü kabiliyeti olan 2 arama-kurtarma helikopteri ve 1
uçak, Emniyet Genel Müdürlüğünce 3 helikopter görevlendirilmiştir.
Sağlık
Bakanlığınca 10 ambulans ve 2 medikal kurtarma ekibi gitmiş, olası yaralı
tahliye operasyonu için 1 adet ambulans helikopter hazır bekletilmiştir.
Konunun önemi ve aciliyeti dikkate alınarak kara ve hava unsurları sürekli
takviye edilmiştir.
Ve 26 Mart 2009 günü saat 03.00 itibarıyla kaza bölgesinde görev
alan ekipler şunlardır: Genelkurmay Başkanlığına ait 1 adet Cougar
tipi helikopter, gece görüşü teçhizatlı 2 adet Skorsky
tipi helikopter ile 1 adet CN-235 tipi uçak, Emniyet Müdürlüğüne ait 3
helikopter, Adana Sivil Savunma Birliği Müdürlüğünden personel ve arama köpeği,
Kahramanmaraş Sivil Savunma Müdürlüğü ekipleri, Kahramanmaraş Jandarma Alay
Komutanlığından askerler, köy korucularından oluşan 250 kişilik ekip, Kayseri,
Gaziantep ve İstanbul’dan birer AKUT ekibi, Sağlık Bakanlığınca 14 ambulans ve
2 medikal kurtarma ekibi, Genelkurmay Başkanlığına ait Doğal Afetler
Taburu’ndan on ikişer kişilik 2 arama kurtarma timi. Bunların hepsi bölgede hazır olmuşlardır, daha kazanın olduğu
gecenin sabahına doğru.
Değerli
arkadaşlarım, bu çalışmalara katılan herkes büyük özveriyle, zor iklim şartlarında en
iyisini yapmaya çalışmışlardır. Bunu bizzat görme ve yönetme imkânı bulmuş bir
arkadaşınız olarak açık yüreklilikle söylüyorum. Ayrıca, vatandaşlardan, resmî,
özel kurumlardan ve değişik yerlerden gerek telefonla gerek yazıyla gelen tüm
bilgi ve ihbarlar değerlendirilerek araştırması yapılmış ve belirtilen sahalara
arama-kurtarma ekipleri yönlendirilmiştir.
Olay bölgesine
gönderilen uçak ve helikopterler kar yağışı ve sis gibi olumsuz hava
koşullarına rağmen bölgede görev yapmış, yakıt ikmali dışında bölgeden
ayrılmamışlardır.
Bir konuyu da
özellikle dikkatinize sunmak istiyorum: Arama çalışmalarının cep telefonundan
alınan sinyaller doğrultusunda harita üzerinde belirlenen 25-30
kilometrelik koordinat içinde sürdürülmesi zarureti ortaya çıkmıştır. Yani,
nokta yer tespiti yapılabilmesi mümkün olmamıştır. Bunun aksine yapılan haber ve yorumlar
gerçeği yansıtmamaktadır. Kaza yeri bilindiği hâlde başka yerlerde arama
yapıldığını iddia etmek insaf ve izanla bağdaşır bir durum değildir.
Bir yandan tüm bu
çalışmalar yürütülürken, Başbakanlık Kriz Merkezinin girişimleriyle uydulardan
yararlanılmasının yolları da araştırılmıştır. Bu çerçevede, uyduların yer
belirleme imkânları araştırılarak kaza bölgesinden görüntü verebilecek bütün
optik uydularla temas edilmiştir fakat uyduların geçişi anında mevsim
koşulları, bulut ve sis yoğunluğu nedeniyle fotoğraf çekimi mümkün olamamıştır.
Aynı zamanda metale duyarlı görüntü verebilen uydular olan SAR radar uyduları
konusunda da girişimlerde bulunulmuştur. Aynı zamanda, diğer bir radar uydusu
olan Radar SAT için gerekli görüşmeler yapılmış ve kaza mahalline ait metale
duyarlı uydu görüntüsünün çekilmesi çalışmaları başlatılmıştır. Jeofizik
aletleriyle havadan arama imkânları da araştırılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm bu teknik çalışmalar,
havadan ve karadan yürütülen arama-kurtarma çalışmaları devam ederken, 27 Mart
2009 tarihinde saat 14.30 civarında merkez ilçe Döngel Muhtarı, gönüllü köy
korucusu Yılmaz Dilki’nin başkanlık ettiği, o sabah
arama-kurtarma için çıkan 17 kişilik bir grup tarafından Karayakup
Şahinkaya Tepesi mevkisinde helikopter enkazına ulaşıldığı bilgisi alınmıştır.
Kriz merkezi
derhâl en yakın elverişli nokta olan Göksun Kızılöz
köyüne taşınarak çalışmalar buradan yürütülmüştür. 28 Mart 2009 günü Sayın Yazıcıoğlu ve 4 kişinin, 30/03/2009
tarihinde de İhlas Haber Ajansı Muhabiri merhum İsmail Güneş’in naaşına ulaşılmıştır.
Bu uzun
açıklamalarımdan da anlaşılacağı üzere, mevcut imkânlar en iyi şekilde kullanılarak,
elverişsiz hava ve coğrafi şartlara rağmen arama-kurtarma çalışmaları ısrarla
sürdürülmüştür.
Arama-kurtarma
çalışmaları süresince Hükûmetimiz, ülkemizin tüm
imkânlarını seferber ederek, en kısa zamanda sonuç alınması için gereken tüm
çabayı göstermiştir. Zaman zaman çalışmaları
eleştirenlerin bölgenin arazi yapısından ve iklim durumundan habersiz oldukları
anlaşılmaktadır. Çalışmaları ve bölgeyi görenlerin bırakın eleştirmeyi,
çalışmalar için devlete olan minnetleri bir kat daha artmıştır.
Görüş mesafesini
olumsuz etkileyen sis engeli olmasaydı, muhtemelen kaza mahalline çok daha kısa
sürede ulaşılabilmesi mümkün olacaktı ve helikopterlerle bu daha kolay
olacaktı.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; talihsiz bir olay yaşanmıştır. Acı sonuçları olmuştur.
Olayla ilgili teknik incelemeler ilgililer tarafından yapılmaktadır. Helikopter
ve teknik donanımıyla ilgili olarak basın-yayın organlarında çeşitli yorum ve
değerlendirmeler yapılmıştır. Ancak, ilgili teknik bilirkişilerin yapacağı tespit
ve değerlendirmeler sonucu varacakları neticeyi beklemeden bu aşamada ileri
ifadeler kullanılmasını doğru bulmuyoruz.
27 Mart 2009 günü
cenazelerine ulaşılan ve aralarında merhum Yazıcıoğlu’nun
da bulunduğu 5 kişinin adli mercilerce yaptırılan otopsi raporunda muhtemel
ölüm zamanıyla ilgili olarak, ölümün kazayı takip eden kısa süre içerisinde
meydana geldiği ve bu zamanın yarım saat ile bir saati geçmeyecek bir süre
olduğu görüşü ifade edilmiştir. 30 Mart 2009 günü naaşına
ulaşılan muhabirin otopsi raporunda ise tahminî ölüm zamanının tespitiyle
ilgili olarak, otopsi sırasında alınan örneklerin histopatolojik
incelemesinden sonra kanaatin bildirilebileceği görüşü yer almaktadır.
Son olarak,
Ulaştırma Bakanlığı Kaza Araştırma ve İnceleme Kurulu yaptığı ilk tespitleri 7/4/2009 günü sekiz madde hâlinde kamuoyuna duyurmuştur. Bu
rapora göre helikopter kalkışını müteakip yaklaşık yirmi beş dakika sonra
kalkış yerinden
Kaza bölgesi hava
koşullarının görerek uçuşa elverişli olmadığı, görüş mesafesinin 2 kilometrenin
altında (350-
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugüne kadar elde edilen verilere göre olayın düşme
olduğu anlaşılıyor. Seçim ortamında mitinglerin falan iptal edilmesi ve bu
acının ortak paylaşılması, milletimizin, gerçekten, asaletinin, güzelliğinin
bir ifadesi olmuştur. Bazı yanlış girişimlere sevk etmek isteyenlere de Büyük
Birlik Partisi yöneticileri prim vermemişlerdir -kendilerine de teşekkür
ediyorum- ve bu sağduyulu tutumu göstermişlerdir. Aslında efkârıumumiye de
konuyu sağduyuyla görmüş ve kimse provoke olmamıştır. Bundan sonra da gerekli
inceleme ve araştırmalar tamamlanıncaya kadar aynı hassasiyetin gösterileceğine
inanıyorum.
Bir kez daha
tekrarlamak istiyorum: Olayla ilgili arama-kurtarma çalışmaları anlamında akla
gelebilecek tüm imkânlar sonuna kadar kullanılmıştır. Bu konuda tereddüt
doğuracak hiçbir husus bulunmamaktadır. Konunun diğer boyutlarıyla ilgili
çalışmalar da yakından takip edilmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; arama-kurtarma çalışmaları sürecinde, başta Sayın
Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül olmak üzere, Sayın Başbakanımız Recep Tayyip
Erdoğan ve ilgili diğer bakanlarımızla sürekli irtibat hâlinde olunmuş, tüm
gelişmeler her aşamada kendileriyle paylaşılmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakanım.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sağ olun Başkanım.
Ayrıca Sayın
Başbakanımız ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız bizzat olay bölgesine
gelerek çalışmaları yakından izlemiş, ilgililerden bilgi almışlardır.
Başbakanlığımız
başta olmak üzere, ilgili bakanlıklarımıza, Genelkurmay Başkanlığımıza,
jandarma, emniyet, sivil savunma ve sağlık teşkilatları mensupları ile tüm
kurumlara, köy korucularımıza teşekkür ediyorum.
Bölgede
bulunduğum süre içerisinde, Maraş halkının, insanımızın vefasını,
yardımseverliğini, hasbi tutumunu bir kez daha görme imkânı olmuştur. Kızılöz köyü halkı evlerini bizlere açarak kriz karargâhı
olarak kullanmamızı sağlamış, özveriyle bizleri ağırlayarak Anadolu insanımızın
konukseverliğinin en güzel örneğini sergilemiştir.
Çalışmalara
başından sonuna kadar büyük fedakârlıkla destek veren Kızılöz
köyü sakinlerine, Döngel köyü Muhtarı ile Çevrepınarlı
ve Döngelli vatandaşlarımıza özellikle teşekkür etmek isterim.
Tüm bu
çalışmalarımız sırasında, merhum Yazıcıoğlu’nun
kayınbiraderi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekilimiz Sayın Nevzat Pakdil sürekli yanımızda olmuştur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ayrıca Büyük Birlik Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve
diğer bazı yöneticileri kriz merkezinde devamlı olarak bulunmuş ve ilk elden
doğru bilgi akışı sağlanmıştır. Devletimizin her türlü gayreti gösterdiği
kendilerince yerinde müşahede edilmiştir. Kendilerine de tüm destekleri için
teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; inşallah, bu yaşadığımız en son üzücü hadise olur.
Bugün alacağımız karar doğrultusunda kurulacak Meclis araştırma komisyonunun
yapacağı titiz çalışma, geleceğe yönelik kalıcı adımlar atmamıza vesile olur.
Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakanım.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu.
Sayın Coşkunoğlu, buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, sözlerime başlamadan önce Türk polis teşkilatının kuruluş yıl
dönümünü kutlarım. Güvenli, huzurlu bir ortam içerisinde çalışan polis
teşkilatımız olmasını diler, ülkemizde güvenli, huzurlu bir ortam içerisinde
bulunmak için yaptıkları tüm çabalar için kendilerine teşekkür ederiz.
Değerli
arkadaşlarım, elim bir kazanın arkasından bir araştırma önergesi görüşüyoruz. Bu araştırma önergesinin görüşmesine başlamadan önce, ben de
rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’na, Büyük Birlik Partisi
Sivas İl Başkanı Erhan Üstündağ’a, İl Başkan
Yardımcısı Yüksel Yancı’ya, Büyük Birlik Partisi
Sivas İl Genel Meclisi Üyesi Mustafa Çetinkaya’ya ve
İHA Muhabiri İsmail Güneş’e ve tabii, helikopterin pilotu -çok değerli bir
pilot olduğunu öğrendiğimiz- Mustafa Kaya İstektepe’ye
Allah’tan rahmet diler, geride kalanlara başsağlığı ve sabır dileriz.
Böyle bir kazaya
yaklaşımın nasıl olması gerektiğini söylemeden önce, nasıl olmaması gerektiği
konusunda sizlerle görüşümü paylaşmak isterim.
Sayın Bakanın
konuşması belki içinde bulunduğu durum nedeniyle anlaşılabilir ama bir yöntem
olarak doğru değildi diye düşünüyorum. Şöyle ki: Ortada bir yargılama, bir
eleştiri ve suçlama var, bir mahkeme var, orada âdeta bir savunma içerisinde
gördüm Sayın Bakanı. Oysa kendisinin de konuşmasının sonunda ifade ettiği gibi,
konuya yaklaşan herkes gereken olgunlukla yaklaşmıştır. Bunun arkasında
herhangi bir şu veya bu yönde bir rant elde etmek,
istismar etmek anlayışını ben de gözlemlemedim, Sayın Bakan da gözlemlemedi.
Dolayısıyla, konuya “Biz her şeyin en iyisini yaptık, eleştiriler tümden
haksızdır.” şeklinde başlanırsa bu yanlış olur. Burada kimse yargılanmıyor.
Burada, bir elim kazadan neler öğrenebiliriz ki yarın buna benzer olayların
olmasını önleyebiliriz yönünde bir bakış, bir çaba içerisindeyiz.
Benim yaklaşımım
daha teknik olacaktır. Herhangi bir böyle kompleks
olayda, o kompleksliğin içindeki aktörlere, bileşenlere bakmak gerekir. Bir
tanesi bunların makine, teçhizat, cihaz, teknoloji diyebileceğimizdir. Bir
ikincisi insan unsurudur. Bir üçüncüsü de bunların arasındaki bilgi akışı,
yönetim ve organizasyondur. Yani makine, insan ve organizasyon diyelim, bilgi
akışını da içererek. Ben bu üç boyuttan olaya bakmayı tercih ederim.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, olayı bir düşünelim. Helikopterlere herkes binebiliyor, çok insan
binebiliyor. Helikopterler sadece yolcu taşımak için değil, biliyorsunuz,
yangınlarda, orman yangınlarında, zirai ilaçlamada, acil durumda hasta götürmek
gibi birçok amaçlarla kullanılıyor. Dolayısıyla, bu olaya, böyle bir savunma
mekanizmasıyla, refleksiyle, her şeyi biz iyi yaptık şeklinde değil, kimseyi
kötü yaptı diye de suçlamadan, objektif olarak bu bileşenlere bakalım.
Başlangıç noktası
Kahramanmaraş’tan bilgi alıyor rahmetli pilot. Ne bilgisi alıyor? Hava
koşullarıyla ilgili bilgi alıyor. Kahramanmaraş civarındaki hava koşullarıyla
ilgili bilgi alıyor. Ne var ortada? Helikopter var. Anladığımıza göre -tabii,
bunların incelemesi yapılacak- iyi bir helikopter teknoloji bakımından.
Helikopterin içerisinde bir ELT cihazı var. Bu, acil durumlarda sinyal
gönderecek bir cihazdır. Bir diğer teknoloji, yine donanım olarak, cep
telefonları var. Cep telefonları sürekli bir yerlere sinyal gönderir, telefonla
konuşmuyor olsanız bile bir yerlere sinyal gider. Bunu bilmemiz gerekir. Başka
ne var helikopterin içerisinde teknolojik donanım olarak? GPS sistemi var, yani
yön bulmasına yardım edecek coğrafi pozisyon sistemi diyeceğimiz bir sistem
var.
Kahramanmaraş’taki
hava durumuyla, pilot, tamamen kendi gözlemleriyle yolu, yani rotayı kendisi
görerek gidebileceği inancıyla yola çıkıyor. Şimdi, Sayın Ulaştırma Bakanının
açıklamasında da vardı, Sayın Bakan da burada söyledi: “Rotası hakkında hava
raporu almadı.” diye bir ifade var. Yani, bulunduğu yerden gideceği yer
arasındaki hava raporunu almadı diye… Bunu, bulunduğu yerle gideceği yer… Bir
kere rota belli olmadığı için tam olarak helikopterlerde… Uçaklarda bellidir
bakın, (A) noktasından (B) noktasına nasıl gideceğine pilot keyfî karar veremez
ama helikopterlerde… Türkiye’de o koridor, helikopterlerin uçtuğu hava koridoru
regüle edilmemektedir yerden. Bu da bir diğer
eksiktir, sözüne, geleceğim oraya da. Avrupa’da, Amerika’da bu regüle edilir. Öyle isteyen helikopter istediği rotadan
gidemez. Bunu da bilelim.
Ha, şimdi,
gideceği rota var. Bu rotada hava koşullarının ne olacağını pilotun öğrenme
olanağı zaten yok çünkü oralarda yerleşim merkezi olup da o yerleşim merkezinin
meteoroloji istasyonundan bunu alma gibi bir olanağı yok zaten. Dolayısıyla
bunu rahmetli pilot için bir eksiklik gibi görmemek gerektiğini düşünüyorum.
Başlangıç
noktasında başka sıkıntılar var. Türkiye’de bir heliport yok. Yani
havaalanından, futbol sahasından, hipodrom sahasından, işte bir düzlükten
kalkıyor veya iniyor. Yani uçaklarımızın inip kalktığı gibi “heliport” denilen
bir olanaktan Türkiye yoksun. Bunu da bilelim. Eksiklerimizi burada görelim.
Helikoptere
bindikten sonra önde bir sıkışık oturma düzeni olduğu tespit ediliyor ve biraz
aşırı yük olduğu tespit ediliyor. Bunlar da endişe verici durumlar.
Şimdi, bu başlangıç noktasındaki durum. Ondan sonra ne oluyor? Uçuş süreci. Uçuş sürecinin içerisinde
biraz önce söylediğim Türkiye’deki çok büyük eksiklik olan helikopterlerin uçuş
koridoru diyelim, kelime tam doğru olmamakla birlikte, uçakların uçtukları
irtifa gibi regüle edilmiyor, düzenlenmiyor, yerde
bir radar ağı tarafından sinyal alışverişi yapılmıyor. Tamamen boşlukta,
tamamen kendi inisiyatifiyle bir rota tutturuyor, işte
kara yolu görürse, enerji nakil hattı görürse, tabii orada diğer cihazlarla da
yönünü bularak gidiyor. Yer ile irtibat yok. Bir kere bu bir
eksiklik. Çünkü özellikle bu Avrupa’da, Amerika’da vardır, Batı
ülkelerinde vardır, hatta bizim de üyesi olduğumuz Euro-Center’in
Türkiye’den zannedersem istediği bir teknolojik olanaktır bu, o koridorun da regüle edilmesi ve yoktur bizde. Şimdi, bu şekilde… Eurocontrol’ün istediği bir merkezdir. Hatta 11 Eylül
olayından sonra Amerika’da sivil ve askerî haberleşme entegrasyonu
yapılmıştır. Bunun için de, bunlar 3-4 milyona Türkiye’de yapılacak, yazılımla
yapılacak işlerdir, yapılabilir, öyle çok fazla bir şey de değildir.
Ayrıca, şöyle
ilginç de bilgi aldım: Türkiye'nin üstünden güvenli uçan uçaklar -diğer
ülkelerden- Türkiye’ye bir para ödüyorlar Türkiye'nin üstünden geçtikleri için,
bir de sigorta ödüyorlar. Türkiye'nin üstünden çok güvenli geçemezlerse
sigortaları pahalı oluyor ve bize ödedikleri para da düşük oluyor. Bir de işin
böyle, yani insani durumunun yanında maddi durumu da var. Burada da bazı
eksikliklerimizi bu vesileyle… Bunu, tekrar söylüyorum, bir mahkeme ortamına
girmeden, herhangi bir kimseyi eleştirmek için söylemiyorum. Fakat
eksiklerimizi görmek ve tamamlamak için de bir fırsattır. “Her şey mükemmel,
her şeyi iyi yaptık.” anlayışıyla kestirip atmayı yanlış buluyorum.
Şimdi, başlangıç
noktası ve uçuş, ondan sonra kaza… Kazanın nasıl olduğu açıklandı. Pervane,
“pal” denilen pervane çarpmış yamaca, ondan sonra belli bir eğimle burundan
yere çakılmış. Şimdi, bilinmeyen, bu araştırmayla bulunacak nokta: Bu yere
çarpma sırasında ELT cihazı neden sinyal göndermedi, yerini belli edecek
sinyali neden göndermedi? Bunun, -yani tahmin, şimdilik tahmin- belli bir
gücün, yer çekiminin 12 katı gücünde yere çarpması durumunda ancak o sinyali
gönderebilecek durumda. Hani, şeyde de, sizin otomobillerinizde de minderin
açılması gibi, o da belli bir güçten sonra açılıyor. Öyle bir
sistem. Orası da karlı olduğu için, belki o kadar şiddetli bir çarpma
olmadığı için olabilir, yumuşak düşüşten olabilir. Onu bilmiyoruz, onu zaman
içerisinde bulacağız.
Fakat ilginç olan
şudur arkadaşlar: Bunu mutlaka dikkatle gözden geçirmek ve bu konudaki
eksiklerimize bakmamız gerekir. Cep telefonu. Şimdi, önce sadece teknolojisi
üzerinde konuşacağım. Cep telefonumuzdan bizim devamlı bir yerlere sinyal
gidiyor. Ha, burada gitmiyor, buradaki zırh nedeniyle. Fakat bir yerlere sinyal
gidiyor, konuşmasanız bile gidiyor. Şimdi, nereye gidiyor? Baz istasyonuna
gidiyor. O baz istasyonunun hücresinden yani kapsama
alanından çıkıp başka bir baz istasyonunun kapsama alanına geldiğiniz zaman bu
sinyalle bildiriliyor tekrar. Yani o uçuş sırasında sizin cep telefonunuz ha
bire baz istasyonlarına sinyal gönderiyor, oradan, bu
hücreden çıktım öbürüne girdim, oradan çıktım buraya girdim diye. Şimdi, rotası
da kabaca biliniyor. Yeni adıyla Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK)
içinde (TİB) Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı vardır, bu bilgiler doğrudan
oraya gider ve orada, TİB’de, bu bilgilerin hızla
değerlendirilme olanakları vardır. Burada, dediğim gibi, herhangi birisine bir eleştirme
değil, kafamdaki soruyu söylüyorum: Bu cep telefonundan o uçuş sırasında
sürekli bilgi gitmiştir baz istasyonlarına, bir
hücreden çıkıp öbürüne girdik diye ve bunların değerlendirilmesi -o sırada kısa
bir konuşma yapılmıştır- bütün bunların değerlendirilmesi yapılabildi mi,
yapılmadı mı, yapılamadı mı? Nedir? Bu, benim şu ana kadar çok boyutlu yaptığım
araştırmalardan öğrenemediğim bir şey.
Ayrıca bu
telefonlarda GPS modülü olanlar da var. GPS modülü
aktive ise uyduya da oradan mesaj gidiyor, hatta,
işte, elimde bulunan markanın Kanada’da merkezi var, onun üzerinden bu
interneti kullanıyoruz. Bu bilgileri derhâl alıp değerlendirebildi mi (TİB)
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı? Bunu bilmiyorum. Fakat orada düştükten
sonra… Tek bir baz istasyonu… Orada bazı yanlışlıklar
yapılıyor. Tek bir baz istasyonu var. Aslında üç
operatörün de var ama tek bir direğin üstünde olduğu için, ancak bir alan, bir
yay içerisinde alan belirlenebiliyor. Eğer iki tane olsaydı kesiştirilip nokta
koordinatı bulunabilirdi. Maalesef, sadece bir alan belirleniyor, o da yeterli
olmuyor görünüme göre. Fakat dediğim gibi rota içerisindeki sinyaller
değerlendirildi mi? Değerlendirilemediyse neden? Onu şu anda bilemiyorum.
Dolayısıyla bu noktada bu konum tespiti için bir acil durum merkezinden
yönetilebilen bir
konum tespit sistemi konusunda kafamda kuşkular, bazı -kuşku deyince herhangi bir
kötü niyet kuşkusu değil- birtakım eksiklikler, teknolojik eksiklikler veya
teknolojiyi değerlendirme eksiklikleri olduğu kanaati, şu anda o yönde bir
kuşku oluşmuş durumda. Bu sistemlerin ayrıca birbirleriyle ara bağlantısı var
mı, ara yüz donanımları var mı bu bilgi alışverişini yapabilmek için?
Bir diğer nokta
yine burada sorgulanması gereken: Acil arama. 112 aranıyor. Şimdi, bu 112, 155
ve başka diğer birçok numara var. Bu merkezler ile GSM merkezleri arasında
konum belirleme için yine belli ara yüz donanımı var mı, yazılım var mı? Neden
bir tek acil numara yok, Amerika’da 911, Avrupa’da 999 olduğu gibi? Böyle bir
sürü numara var. Belki bunları da değerlendirmek gerekir bu noktada.
Şimdi, şimdiye
kadar teknoloji üzerine konuştum. Tabii, olayın bir de insan boyutu var,
organizasyon boyutu var. Bu konu üzerinde de kısaca değinmek isterim. Bunların
birçoğu biliniyor zaten, gazetelerde yer aldı. Bu noktada -yine bir eleştirel
yaklaşım amacıyla değil, değerlendirme amacıyla- kriz merkezi etkili miydi,
buna bakmak lazım. Kriz merkezi kurmak çok zor bir olaydır, ama deprem için ama
başka acil durumlar için, çok zordur. Bunun tasarımı, eğitimi, bunun için
gerekli paradigma yani zihniyet, yaklaşım, bütün
bunların Türkiye’de tam yerleştiği izleniminde olamıyoruz maalesef. Şimdi,
örneğin -haklı olarak Sayın Bakan da yakındı, ben de çok yakındım- çok şiddetli
bir bilgi kirliliği oluştu. Yani önüne gelen önüne gelenle konuşup hemen
gazetecilerin, televizyonun önüne geçip bir şeyler söyleme heyecanı, merakı
içerisine girdi. Bu önlenebilirdi.
Bakın, bu bilgi
kirliliğinin bir kurbanı da Sayın Bakan. Ulaştırma Bakanımız burada oturuyor.
Hollanda’da bir elim kaza oldu, “Hiç kimseye hiçbir şey olmadı, ne güzel.” diye
bir açıklama yaptı Sayın Bakan. Nereden aldı o bilgiyi, niye öyle bir yanılgıya
düştü? Tabii, eminim kendileri değerlendirmiştir bu konuyu ama bu bilgi
kirliliğini önlemek de kriz masasının bir şekilde görevidir. Yani yakınmanın
ötesinde bunun için önlem alınmalıdır.
Söz gelimi,
birtakım barikatların kurulması önemlidir. Burada tabii haber alma özgürlüğü
ile bir operasyonun sağlıklı ve güven verici, etkin bir şekilde yürütülmesi
arasındaki dengeyi iyi kollayarak birtakım barikatların kurulması gerekir.
Orada bazı arama yapanların kendilerinin kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya
kalındığı raporlarını aldım güvenilir kaynaklardan.
Arama ortamı
düzenli değildi. Sayın Bakanın çok büyük bir baskıyla ve iyi niyetle geldiğini
anlıyorum. Fakat yarardan çok zarar getirildiği çok güvenilir kaynaklardan
gelmiştir bana. Neden? Sayın Bakan oraya gidiyor. Tabii, koordine etmek,
denetlemek, bir baskı kurmak -Sayın Başbakanın da eminim Sayın Bakan üzerine
baskısı vardır- bunu yapmak için gidiyor. Fakat bir heyetle gidiyor. Gittiği
zaman yanında genel müdür, o genel müdür gelince öbür müdür geliyor, şube
müdürü, bir heyet… Bana söylenene göre -ki bu çok güvenilir bir kaynaktır-
Dağcılık Federasyonundan gelen bazı araçlar bile yani dağda arama yapmak
amacıyla gelen araçlar bile Sayın Bakanın konvoyuna katılmış gidiyor. Böyle
sakıncalar oluyor. Yani Sayın Bakan bir şekilde gidecekse heyetle, bir
protokolle gitmesi ortalığı daha da karıştırmış görülüyor. Bu herhangi bir
suçlama, eleştiri değil, bir saptamadır.
Şimdi, harita
araç-gereç konusunda, yeterlilik konusunda bazı eksiklerimizin olduğu da ortaya
çıkmıştır.
Olayın yarattığı baskı. Tabii, bir siyasi
partinin genel başkanının bu olayın içinde, elim kazanın içinde olması
nedeniyle partililerin duyduğu heyecan ve üzüntünün yansıması şeklinde oradan
da bir baskı yaratılmıştır.
Tabii, bir de
doğa koşulları var. O üç gün boyunca sürekli sis ve tipi. Üstelik son derece de
çok dağlık, zor bir arazi içerisinde, doğa koşulları da olumsuzdu. Yalnız,
bütün bunlar, tabii, işi zorlaştıran -yani şikâyet konusu değil, şikâyet de
tabii, edeceğiz belki ama- önlem alma gerektiren konular.
Değerli
arkadaşlarım, ben bu araştırma komisyonuna, bu konularda özellikle eksikleri
bulmak için çalışmasını öneririm -bunu kimse alınganlık gösterip eleştiri
olarak, mahkemede yargılanmak olarak almasın- ki bu eksikleri saptayalım,
ileride olmasını önleyelim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Coşkunoğlu, devam ediniz.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bakın, bu
eksikler… Burada buna elbette ki zamanım yok, bu konuya girmeye fakat ulusal
güvenliğimiz açısından bu haberleşme, konum tespiti… Şimdi, Kuzey Irak’a
girdiğimizde başka bir ülkenin vereceği istihbarata muhtaç durumdaydık. Bunları
hatırlayalım. Bunlar, ülkemizin ulusal güvenliği, sadece böyle acil durumlarda
rol almak, etkin olmak için değil, ulusal güvenliği için de çok önemli
konulardır.
Konunun boyutunun
ve öneminin bilincinde bir araştırma, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
böyle bir araştırma yürütülmesini, olayın hem insani boyutunu hem örgütsel ve
bilgi akış boyutunu hem de teknolojik boyutunu ve buralardaki eksikleri bulma
yönünde… Örneğin, Sayın Bakan bahsetti. Sorularımdan biriydi, zaman elvermedi
diye sormadım. Uydu teknolojisinden ne kadar kullanıldığı… Metal şey yapan
uydular vardır görüş sahası olmasa bile.
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – SAR radar…
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - “Onlar değerlendirildi…”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) – Son cümlelerim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Devam
edebilirsiniz efendim.
Buyurun.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) – “…o uydulardan yararlanıldı.” dedi. Yararlanıldı da ne gibi sonuç
alındı? O da benim merak ettiğim konulardan biriydi.
Merak edecek çok
konu var. Bunları araştırma komisyonu ele alacaktır. Fakat,
yaklaşımımızın… “İşletme körlüğü”
denen bir şey vardır. Ben bu konuda danışmanlık da yurt dışında yapmış birisi
olarak… Bazı işletmelerde her şey mükemmel gidiyor bile olsa değerli
arkadaşlarım, bazen danışman tutarlar ki danışman… İşletme körlüğü yani içinde
olduğu için göremeyebilir bazı eksikleri, yanlışları, danışman tutarlar ki “Ya,
biz bir şeyleri yanlış yapıyor muyuz?” diye. Onun için savunma mekanizmasında
olmayalım. Burada bundan rant çıkarmak isteyen,
kötüye, istismar etmek isteyen kimse yok. Eksiklerimizi bulalım ki yarın benzer
elim kazalardan mümkün olduğu kadar uzak kalalım.
Bu vesileyle,
tekrar bu çabaya, arama-kurtarma çabalarına emek vermiş herkesi de buradan
kutlamak ve teşekkür etmek ister, hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Coşkunoğlu.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Kürşat Atılgan.
Sayın Atılgan,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı ve Sivas Milletvekili
merhum Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindeki 5 kişiyi
taşıyan helikopterin Göksun ilçesi yakınlarında düşmesinin ardından
arama-kurtarma çalışmalarındaki etkinlik ve koordinasyonla ilgili verilmiş olan
Meclis önergesi üzerine söz almış bulunuyorum, MHP Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, sözlerime başlamadan evvel bu elim kazada hayatını yitiren Büyük
Birlik Partisi Lideri ve Sivas Milletvekili merhum Muhsin Yazıcıoğlu
başta olmak üzere 6 kişinin ailelerine, yakınlarına, sevdiklerine ve
milletimize başsağlığı diliyorum. Allah bir daha bu tür acılar yaşatmasın
bizlere diyorum.
Ayrıca, polis
teşkilatımızın 164’üncü kuruluş yılını kutluyorum.
Yine, konuşmama
geçmeden önce bir konuyu belirtmek istiyorum: Bu konu bir arama-kurtarma
sorumluluğu konusudur, son derece teknik bir konudur. Anlaşılması biraz zor bir
konudur ama uygulaması son derece kolay bir konudur. Mümkün olduğu kadar
arama-kurtarma faaliyetleriyle ilgili sistemimizdeki aksaklıklar, yönergelerle
verilmiş olan görevler, kanunlarla verilmiş olan görevler ve bugüne kadar bu
sistemin içindeki yapılması gereken veya yapılamayan hususları dile getiren bir
konuşma olacaktır.
Benden önce
konuşmacı arkadaşımızın kazayla ilgili söylediği bir iki konuya da açıklık
getirmek istiyorum. Uçuşlar denildiği zaman iki tür uçuş vardır: Biri IFR uçuş,
diğeri VFR uçuştur. IFR uçuş demek, yani görmeden uçuş demektir. Gece uçuşları
dâhil bununla ilgilidir, bulut içindeki uçuşlar bununla ilgilidir. Genelde
bütün hava yollarındaki uçaklar IFR uçarlar. Yani görmeden, aletlere bakılarak
yapılan uçuştur. Diğeri ise VFR uçuştur. Yerküreden bir klerans
alınarak yapılan, bir referans alınarak yapılan uçuştur. Bunun da şartları üç
kilometre üzerinde görüş olması, ufki görüş olması, 3/8 yani gökyüzünün üçte
1’inin kapalı olması gerekir. Helikopterlerin tamamı VFR uçuş yapar yani
görerek uçuş yapar. Bunu burada bir kez daha söylemek lüzumunu hissettim.
Değerli
arkadaşlarım, her kazadan sonra sebepleri, kazanın sebepleri, kazaya neden olan
ihmalin olup olmadığı, görevlilerin görevlerini yerine getirip getirmediği
ülkemizde çokça tartışılan ve birçok senaryoların yazıldığı bir konu hâline
gelmiştir. Aslında her kazadan sonra Ulaştırma Bakanlığımızın kurduğu bir kurul
tarafından bu söylediğim hususları ortaya çıkaracak bir rapor hazırlanır.
Genelde bu kurul, dünyada daha kaza olmadan önce sabit bir yapıdır, direkt
Ulaştırma Bakanlığına bağlıdır, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü bünyesinde
müstakil bünyedir. Çünkü bu kurul aynı zamanda sivil havacılığın varsa birtakım
eksikliklerini, aksaklıklarını ortaya çıkaracağı için ondan bağımsız olmak
zorundadır. Bizde genelde kaza olduktan sonra birtakım mühendisler veya kaza
kırımla ilgili uzman personel toplanarak kazanın neden olduğu, insan
faktöründen mi, teknik faktörden mi, meteorolojik şartlardan mı olduğu ortaya
çıkarılır ve bundan sonraki hadiselerde bir kural ortaya konulur, bir daha kaza
olmaması için herkesin ihmalleri varsa onlara ikazlar yapılır.
Tabii son
yıllarda aslında Türk havacılığındaki bazı kazaların artmış olması da
manidardır. Dünyada kaza kırım oranları olarak Türk havacılığı biraz önlere
doğru sıçramıştır. Bunun sebeplerinin mutlaka ortaya çıkarılması gerekir.
Havacılıkla ilgili uzman insanlar, havacılığın kabul edilmiş prensipleri ve
uluslararası kurallarını dikkatle takip eden insanlar Türk sivil havacılığını
değerlendirirlerken, âdeta kazaların geliyorum dediğini sıkça gündeme
getirdikleri bir konudur. Hatta bu kürsüden bizatihi, Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğünün bütçesi görüşülürken, yine havacılığın uluslararası birtakım
standartlarından bahsederek Türkiye’deki sivil havacılığın kaza kırım riskinin
son derece arttığını, ilave birtakım özel tedbirler almamız gerektiğini dile
getirmiştim.
Değerli
arkadaşlarım, havacılıkta geçmişte kazalar vardı, günümüzde de var, gelecekte
de olur. Bu çünkü insan faktörü ile teknik faktörün ve doğa faktörlerinin iç
içe geçtiği, hiçbir zaman sıfır kaza kırım riskine ulaşılamayacağı bir şeydir,
ilelebet ama sıfıra yaklaştırmak mümkündür. Bütün dünya havacılığı, kazalarını
sıfıra yaklaştırmak için devamlı tedbirler almaktadırlar, risk analizleri
yapılmaktadır ve kazaları mümkün olduğu kadar sıfıra yaklaştırmak için uğraş
verilmektedir. İşte, bizim burada önemle üzerinde durduğumuz konulardan biri,
Türk havacılığının son yıllarda içindeki kaza kırım riskini azaltmak için neler
yapmamız lazım, onu tartışmamız lazım. Aslında bu komisyonun da yapması gereken
işlerin başında bu gelmektedir. İşte bunun da asli unsuru 2001 yılında çıkan,
kaza kırım incelemesiyle ilgili veyahut da kırım kurtarma faaliyetleriyle
ilgili 2001 yılında çıkan bir yönerge vardır: Türk Arama Kurtarma Faaliyetleri
Yönergesi. Çünkü bu yönergeye göre herkesin ne yapacağı belirlenmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, kazalardan sonra insanlar yaralı veya hiçbir yara almadan
kurtulma şansları vardır. Dolayısıyla, bu insanlara mümkün olduğu kadar en kısa
zamanda ulaşmak ve ihtiyaçları olan yardımı sağlamak gerekir. Bu da ancak etkin
bir arama-kurtarma faaliyetiyle mümkündür.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde arama-kurtarma faaliyetleri bakımından görevli
bakanlık Ulaştırma Bakanlığıdır. Yani burada İçişleri Bakanlığımız kendine
durumdan vazife çıkararak Maraş’a gitti, bütün işleri koordine etti ama bundan
sorumlu bakanlık Ulaştırma Bakanlığıdır. “Nereden çıkarıyorsunuz?” derseniz
Türk Arama Kurtarma Faaliyetleri Yönergesi’nin dayanak kanunlarının tamamı
Ulaştırma Bakanlığıyla ilgilidir. Yönerge buradadır. Onunla ilgili söylemem
gerekirse yönetmeliğin kanunlarla ilgili bütün hususları Ulaştırma Bakanlığı
genel müdürlüklerinin görev ve sorumlulukları kanunuyla ilgilidir. Bu kanunun,
Ulaştırma Bakanlığı 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu’nun 42’nci maddesi
bakınız neler söylüyor: “Türkiye Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanlığı, uçuş
güvenliğiyle can ve mal emniyetinin sağlanması için ehil personelden oluşan
kurtarma yardım teşkilatının kurulmasını ve bunların emrine, yeterli sayı ve
nitelikte araç ve gereç verilmesini sağlar. Kurtarma ve yardım ekibinin
görevlerini yapmasına kazaya uğramış olan ve tehlike içinde olan hava aracı
personeli ile yerel kolluk kuvvetleri ve diğer yetkililer, yardımcı olmakla
yükümlüdürler.” Yani İçişleri Bakanlığının kolluk kuvvetleri yardımcı olmakla
mükelleftir. İşin sorumlusu Ulaştırma Bakanlığının genel müdürlükleridir.
Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanlığı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü
Teşkilat Görevleri Hakkındaki 5431 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesinde Genel
Müdürlüğün görev ve yetkileri bölümünün (g) bendinde, “Türk hava sahasında hava
arama ve kurtarma hizmetlerinin ilgili kuruluşlarla koordineli bir şekilde
mevzuata ve uluslararası standartlara uygun olarak yapılmasını sağlamak.”
şeklinde görevleri vardır.
Şimdi, bu
söylediğimiz yasa hükümlerinden açıkça anlaşıldığı üzere, arama kurtarma faaliyetlerinden
sorumlu bakanlık Türkiye Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanlığıdır. Birçok
uluslararası dayanağı da olan, ancak asıl çerçeve olarak 2920 sayılı Türk Sivil
Havacılık Kanunu hükümleri gereğince hazırlanmış olan Türk Arama Kurtarma
Yönetmeliği 20 Eylül 2001 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, Yönetmelik’in
uygulanmasından Bakanlar Kurulunun sorumlu olduğu belirtilmiştir. Bu Yönetmelik’e göre arama-kurtarma komuta düzeni 5’inci
maddede şu şekilde izah edilmektedir. Yani arama-kurtarmanın bütün teferruatı
ve ince noktaları bu Yönetmelik’te vardır. Kim,
nereden, nasıl emir alacak, hangi merkezler daha sulhtan itibaren faaliyette
olacak, hangi personelle, malzemeyle, teçhizatla faaliyette olacak, bunların
hepsi belirlidir.
5’inci madde
şöyle diyor: “Türk hava sahası, içsular –yani göller-
karasuları ve açık denizlerde, tehlike içinde bulunan hava ve deniz
vasıtalarına ait arama kurtarma hizmetleri, yönetmeliğin 8’inci maddesine göre
yapılır. Bu çalışmaların koordinasyonu Ana Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi
tarafından yürütülür.” Yani işin tepesinde Ana Arama Kurtarma Koordinasyon
Merkezi vardır. Bakanlar Kurulu adına da aslında bu merkezi açıp faaliyeti de
yürütmek Ulaştırma Bakanlığının görevidir.
Yönetmelik’in 8’inci maddesi
incelendiğinde neler dendiğini, Türkiye’de arama-kurtarma faaliyetlerinde görev
verilen, Silahlı Kuvvetler dâhil, bütün devlet kuruluşlarının yetki ve
sorumlulukları çok detaylı bir şekilde açıklanmıştır. Bakın, Silahlı Kuvvetler
dâhil, bu işin içinde bütün devletin imkân kabiliyeti olan bütün kuruluşlarının
ne yapacağı belirlidir. Dolayısıyla, öncelikle bu Yönetmelik’i
ciddi okuması gerekir bu işten sorumlu olan kişilerin.
Peki, bu kadar
detaylı açıklanmasına rağmen neden aksaklıklar olmaktadır? İşte, araştırma
komisyonu bunu bulmak zorundadır. Bugün burada konuştuğumuz bu komisyonun
kurulmasının önemi burada yatmaktadır.
Yine, aynı Yönetmelik’in 7’nci
maddesinde, katılımcı bakanlık, kurum veya kuruluşlar hakkındaki
sorumluluklarla ilgili olarak Yönetmelik’in (h)
bendinde Ulaştırma Bakanlığı, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, Devlet Hava
Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü ve Türk Telekom Genel Müdürlüğü AŞ’nin
görev ve sorumlulukları şu şekilde izah edilmiştir: “Kara üzerinde yapılacak tüm
arama kurtarma faaliyetlerinin koordinasyonundan sorumlu merkez olarak, bilgi
toplama, değerlendirme, planlama ve ilgili bilgileri aktarmak suretiyle kendi
alt kuruluşları ve diğer ilgili kurum ve kuruluşlarla arama kurtarma
faaliyetlerini Ana Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi adına icra eder. Arama kurtarma faaliyetleri sonunda, bu faaliyetlere katılmış
bulunan ilgili birimlerce düzenlenen raporların kendisine ulaşmasını müteakip,
alınan bu bilgileri derleyip, detaylı olay raporlarını düzenler ve Ana Arama
Kurtarma Koordinasyon Merkezine gönderir. Deniz üzerinde yapacağı arama
kurtarma faaliyetlerini, Deniz Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezinin
taleplerine göre icra eder.
Deniz Arama
Kurtarma Koordinasyon Merkezini açmak, teçhiz etmek görevi de Denizcilik
Müsteşarlığının görevidir.” Buradaki merkezlerle ilgili söylediğim konu
zannediyorum anlaşılıyor. Birazdan da Hava Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi
gelecektir. “Arama kurtarma bölgesine ait hava tahmin raporlarını her an takip
eder.”
Şimdi, tepede üç
tane merkez var değerli arkadaşlarım, bir de yedek merkez var, o da kaza
kırımla ilgili:
1) Ana Arama
Kurtarma Koordinasyon Merkezi; Bakanlar Kurulu adına Ulaştırma Bakanlığı bu işi
yapar.
2) Deniz
üzerindeki arama kurtarma faaliyetlerinden sorumlu olan Denizcilik
Müsteşarlığı, Deniz Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezini kurar, sulhtan
itibaren birtakım teçhizat ve malzemeyle destekler.
3) Hava Arama
Kurtarma Koordinasyon Merkezi; Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü kurar.
4) Yer Arama
Kurtarma Koordinasyon Merkezi; daha çok kaza kırım kurtarmayla ilgili, yani
havaalanlarındaki kaza kırım kurtarmayla ilgili. Onu da Devlet Hava Meydanları
İşletmesi Genel Müdürlüğü kurup işletmekten sorumludur.
Değerli
milletvekilleri “Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü; Hava Arama Kurtarma
Koordinasyon Merkezini kurar, uluslararası standartlara uygun, yeterli malzeme,
teçhizat ve personel ile donatır. Yirmi dört saat etkinlikle hava arama
kurtarma faaliyetlerini en üst düzeyde koordine eder. Hava arama kurtarma
faaliyetlerine katılması planlanan kuruluşların Hava Arama Kurtarma
Koordinasyon Merkezine bildirdikleri imkân ve kabiliyetleri ile ilgili
bilgilerin güncelliğini sağlar.” Yani bu merkeze bağlı birçok devlet
kuruluşlarının, hava kuvvetleri dâhil, imkân, kabiliyetleri vardır; daha
sulhtan itibaren tüm bu imkân, kabiliyetlerin güncelliğini devamlı takip etmek
zorundadır. “Hava arama kurtarma faaliyetlerine ilişkin görevlendirme,
koordinasyon, teşkilat, muhabere ve eğitim konularını içeren Hava Arama
Kurtarma Koordinasyon Merkezi yönergesini ilgili bakanlık ile kurum veya
kuruluşlar ile koordineli olarak hazırlar ve yayınlar.” Bunların hepsi Yönetmelik’in dikte ettirdiği hususlardır.
Değerli
milletvekilleri, peki, Yönetmelik böyle demesine rağmen… Bakın, çok açık, çok
modern, dünya standartlarında bir yönetmeliktir bu. Ben bunu baştan sona
geçmişte de inceledim, bu görevi aldıktan sonra da inceledim. Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğü teşkilat yapısı ve personel yapısı incelendiğinde, bu
teşkilatın da arama-kurtarma konusunda herhangi görevli bir birimi var mıdır?
Yani, teşkilatta kutu kutu var ya, o kutuların içinde
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün arama-kurtarmayla ilgili bir kutusu yoktur.
Yani teşkilat yapısı içinde göreviyle ilgili bir birim oluşturulmamıştır, tek
bir personeli yoktur ve aracı yoktur. Türk Arama ve Kurtarma Yönetmeliği
yayınlanmış, yürürlüğe girmiş, ancak uygulanması konusunda hiçbir işlem
yapılmamıştır. Bu teşkilatın kurulması, ülkemiz açısından da acil ve önemli
olmasının yanı sıra, uluslararası anlaşmalar gereği yerine getirmek zorunda
olduğumuz bir zorunluluktur. Dünyadaki bütün uçakların uçtuğu alanlardaki
arama-kurtarma sahaları bölüştürülmüştür. Kim tarafından? Uluslararası Sivil
Havacılık Teşkilatı tarafından ve birtakım yükümlülükleri yerine getirmek
zorundasınız. Özellikle ICAO dediğimiz bu Uluslararası Sivil Havacılık
Teşkilatı, JAA dediğimiz Avrupa Havacılık Otoritesi, FAA dediğimiz Amerika
Birleşik Devletleri Havacılık Teşkilatı dikkatle, bütün bölgelerde, kendi uçaklarının uçtuğu
bölgelerde bu arama-kurtarma faaliyetlerini takip ederler. Eğer biz
arama-kurtarma ünitelerimizi yeterli teçhizat, malzeme ve personelle
destekleyip uluslararası standartlar hâline getirmezsek, Allah korusun, yakın
bir gelecekte veya orta bir gelecekte Türk hava sahasının güvenilmez ilan
edilme riski de doğabilir. Dolayısıyla, bu olayın, aynı zamanda, belki
kaynakların aktarılması, teçhiz edilmesi açısından Ulaştırma Bakanlığının zorluklarını
da gidermesine vesile olmasını diliyorum. Çünkü bu çok ciddi bir konudur, bir
muhalefet-iktidar meselesi değildir, imkânlar ve kaynaklar ayırma meselesidir.
Bakanlığın yapabileceği, yapamayacağı birçok konu vardır. Dolayısıyla buna
öncelik verilmesinin, ağırlık verilmesinin bu konudaki zafiyetlerin
giderilmesine vesile olmasını diliyorum.
Bu üzücü kaza ile
ortaya çıkmış olan arama-kurtarma faaliyetlerindeki zafiyetler, sadece Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü bünyesinde olmayıp Devlet Hava Meydanları
İşletmesinde de aynı eksiklikler mevcuttur. Bakın, bir uçak pistten çıktığı
zaman, Sayın Bakanım gitsin “
Değerli
milletvekilleri, arama-kurtarma bölgesinde kara ve adalar üzerindeki
arama-kurtarma koordinatörü Sivil Havacılık Genel Müdürlüğüdür. Genel Müdürlük,
Hava Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezini kurar, uluslararası standartta,
uygun, yeterli malzeme, teçhizat, personel ile donatır, Kara Arama Kurtarma
Koordinasyon Merkezi faaliyetlerini Ana Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi
adına koordine ve icra eder.
Arama-kurtarma
bölgesinde kıyılardan itibaren arama-kurtarma faaliyetleri Denizcilik
Müsteşarlığının Deniz Arama Kurtarma Merkezi vasıtasıyla yürütülür. Bu da daha
çok, Sahil Güvenlik Komutanlığı vasıtasıyla bu işleri yürütür.
Değerli
milletvekilleri, hülasa bu Yönetmelik iyi incelendiğinde, deniz ve göllerdeki
arama-kurtarma faaliyetlerinden Denizcilik Müsteşarlığı, kara ve adalar
üzerindeki, yani kara parçası ve adalar üzerindeki arama-kurtarma
faaliyetlerinden Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, hava alanlarındaki kırım
kurtarma faaliyetlerinden de Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü
sorumludur. Ayrıca, her kaza kırımdan sonra kaza kırımların incelenmesi ve
sonunda dersler çıkarılması önemli bir havacılık kuralıdır. Bu inceleme dünyada
genelde ulaştırma bakanlığına bağlı, sivil havacılık genel müdürlüğüyle hiçbir
organik bağlantısı olmayan, direkt bakana bağlı bir kurul tarafından
yürütülmektedir. Maalesef Türkiye’de daimî olarak böyle bir kurul yoktur.
Ulaştırma Bakanlığının bu konuda çalışmalar yaptığını biliyorum, inşallah en
kısa zamanda bu kurul faaliyete geçer. Aynı zamanda, bu kurul havacılıktaki
bütün sistemin denetlenmesine de vesile olur. Askerî havacılığımızda bu tür
hususlar çok doğru bir şekilde yürütülmektedir.
Şimdi bunu
söyledikten sonra ülkemizdeki duruma da kısaca bir açıklık getirmek gerekir.
Mevzuat olarak Türk Arama Kurtarma Yönetmeliği 2001 yılında yayınlanarak
yürürlüğe girmiştir. Bu Yönetmelik oldukça kapsamlı, yetki ve sorumlulukları
net olarak belirlenmiş, görevler net olarak belirlenmiş ve uluslararası
standartlara ve mevzuatlara uygun bir yönetmeliktir.
Aradan sekiz yıl
geçmiş olmasına rağmen Yönetmelik dolayısıyla 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık
Kanunu’nun, 5431 sayılı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun’un ve uluslararası anlaşmaların gereği yerine getirilememiştir.
Şöyle ki: Az önce söylediğim merkezler tam aktive edilememiştir. Dolayısıyla bu
araştırma komisyonunun kurulmasının aynı zamanda bu Yönetmelik gereği kurulması
gereken…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Atılgan, devam edin.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) -…merkezlerin kurulmasına, malzemenin alınmasına, yeterli personel
ile desteklenmesine ve sorumluların bu konunun üzerine eğilmesine vesile
olacağına inanıyorum.
Türk sivil
havacılığının tek zaafı ve önemli sorunu bu arama-kurtarma zafiyeti değildir,
bu üzücü kaza bu sorunu öne çıkarmıştır. Dünyada hava aracı kaza sıralamasında
ülkemiz ön sıralara doğru tırmanmaktadır. Bu kadar çok kaza olmasının sebepleri
mutlaka araştırılmalıdır. Hastalık iyi teşhis edilmelidir. Hastalık iyi teşhis
edilirse tedavisi mümkündür. Dolayısıyla benim Sayın Bakandan istirhamım,
hastalığı iyi teşhis edip kendisinin de gözünden kaçan varsa veya kendisine
gelen eksik bilgiler varsa, Türk sivil havacılığının durumunu da ortaya koymak
için bir havacılık şûrası toplaması, hastalığı teşhis etmesi ve tedavisine de
bizatihi kendisinin el atmasıdır.
Ben bu vesileyle
tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Merhum dava arkadaşımız Muhsin Yazıcıoğlu’na da bir kez daha rahmet diliyorum.
Milletimizin başı sağ olsun diyorum.
Sağ olun. (MHP ve
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Atılgan.
AK PARTİ Grubu
adına Konya Milletvekili Mustafa Kabakcı.
Sayın Kabakcı, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MUSTAFA KABAKCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlamadan Türk polis teşkilatının kuruluş gününü kutluyor, tüm polis
teşkilatına, mensuplarına sağlık, güzellik ve başarılar diliyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun geçirdiği elim kaza sonucu vefatıyla ilgili
araştırma komisyonu kurulması hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’na, helikopter kazasında hayatını kaybeden dava
arkadaşlarından Büyük Birlik Partisi Sivas İl Başkanı Erhan Üstündağ’a,
Sivas İl Başkan Yardımcısı Yüksel Yancı’ya, Belediye
Meclis üyesi adayı Murat Çetinkaya’ya, İhlas Haber Ajansı Muhabiri İsmail Güneş ve Kaptan Pilot
Kaya İstektepe’ye Allah’tan rahmet, kederli
ailelerine ve yüce Türk milletine başsağlığı diliyorum.
Merhum Muhsin Yazıcıoğlu ile geçmiş yıllara dayanan bir arkadaşlığım, bir
dostluğum olmasından dolayı böyle bir konuşma yapmanın ağırlığını bu kürsüde
omuzlarımda daha fazla hissediyorum.
Merhum, bir
şiirinde, basında yer almış olan şiirinde “Huzur dolu içimde./ Ben sonsuzluğu
düşünüyorum./ Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum.” diyordu. Bu
mısraların sahibi olan merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun
bu satırları, yüce yaratıcı ile bütünleşmeyi isteyen ve buna her zaman hazır
olan bir ruh yapısını bize gösteriyor.
Milletimizin
varlığı ve birliği için çaba harcamış, haklının ve doğrunun yanında yer almayı
kendisine amaç edinmiş bir siyaset adamının vefatı, taraflı-tarafsız tüm
vatandaşlarımızı üzmüştür. Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun
ardından söylenen sözlere, dökülen gözyaşlarına, yapılan dualara, cenazesine
katılanların yoğunluğuna ve samimiyetine bakıldığında onun çok sevilen bir
insan olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Şu bir gerçek:
Bir ayrım gözetmeksizin, herkes onda biraz kendini buldu. Cenazesi bize bunu
gösterdi çünkü o kendisini değil, milleti temsil ediyordu. Ardından
yazılanlara, söylenenlere bakıldığında bu milletin neye değer verdiğini hemen
anlayabiliyoruz. Milletimiz yiğitliğe, özü sözü doğru olmaya, tevazuya, değerlerine inanılmasına, demokrasinin
savunulmasına değer veriyor, demokratik olmayan tavırlara karşı da karşı
çıkıyor. Muhsin Yazıcıoğlu’nun şahsında bu özelliği
gördüğü için onu bağrına bastı.
Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun cenazesi “Bize hakkını helal et.”
nidalarıyla, gözyaşlarıyla, Fatihalarla ve dualarla kaldırıldı. Buradan
hareketle, siyaset adamlarına ve toplumun hangi kesiminden olursak olalım
bizlere şunu öğretti: Ardınızdan Türk milletinin ağladığı, yürüdüğü, dua
ettiği, rahmetle andığı bir kişi olmak mı istiyorsunuz; cenazenize Edirne’den
Kars’a, Orta Asya’dan Bosna’ya, Kafkaslardan Kuzey Irak’a, Orta Doğu’ya kadar
insanların akın akın gelmesini mi istiyorsunuz?
Milletimizin değerleriyle barışık olun, dürüst olun, yiğit olun, mütevazı olun,
dosdoğru olun, demokrasi dışı yönelimlere karşı çıkın. Rahmetli, bu tavrını
bütün zorluklara rağmen “28 Şubat” adıyla anılan günlerde de ayrıca ifade
etmişti.
Bu toplumda
yaşadığı bütün acılara rağmen dili acımamış, milletine ve devletine kırılmamış,
boynu bükük ama mahzun, ama kararlı 2 kişiyi tanımaktan, onlarla konuşmaktan ve
dost olmaktan keyif aldım. Bunlar acılarını aktarmayı hiç düşünmediler. Biri rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu -Allah
ona rahmet eylesin- birisi de ünlü senaristimiz Sırrı Süreyya Önder idi. İkisi
de yedi senenin üstünde cezaevinde kaldılar ama dilleri acımadı, içlerinde
seyahat etmeyi ve derinleşmeyi orada öğrendiler, acı çektiler ama bu devlete,
bu millete küsmediler, öğrendiklerini yeni nesillere aktarmak için
yaşadıklarını bir gerekçe kıldılar.
Rahmetli Yazıcıoğlu cezaevi çıkışında şunları söylemiş idi: “Bir
dönem vardı. O dönemde okullar, köyler, şehirler, mahalleler bölündü. Biz
okullara, mahallelere, şehirlere sığamadık, ülkeye sığamadık ama cezaevine
girince 2,5 metrekarelik hücrelerde birlikte yaşamak zorunda kaldık. Ben,
Dev-Genç Genel Başkanı Orta Doğu Teknik Üniversiteli Mehmet Ali Yılmaz ve
Dev-Sol yöneticileriyle iki buçuk yıl aynı hücreyi paylaştım.
Yeni gençliğe
tavsiyem şudur: Kini, nefreti, cezaevi hücrelerini paylaşmak yerine ülkenin
nimetlerini paylaşmak lazım. Onun için, farklı olacağız ama bir arada
yaşayacağız, aykırı düşünüyor diye karşımızdakini yok etmeye çalışmayacağız.”
Bu söylem herkesin kulağına küpe olacak, ders alınacak niteliktedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; olayın oluşu, gelişişi, kurtarmayla ilgili çalışmalar
bütün ülkemizin gözü önünde, basının, hepimizin gözü önünde oldu. Gerçekten, bu
ülke devletiyle, bütün çalışanlarıyla, kamu görevlileriyle elinden gelen bütün
gayreti gösterdi. Sayın İçişleri Bakanımız Beşir Atalay Bey olay anından olay
sona erene kadar olay yerinden ayrılmadı. Onun için, merhum Muhsin Yazıcıoğlu adına ve AK PARTİ Grubu adına, görevini yapan, canıgönülden elinden gelen bütün gayreti gösteren kamu
çalışanlarına ve katkıda bulunan herkese tekrar huzurlarınızda teşekkür etmeyi
bir borç biliyorum. Olayın takibi, olayın aydınlanması, kurtarma çalışmaları
Sayın İçişleri Bakanımız tarafından, diğer milletvekili arkadaşlar tarafından
detayına kadar anlatıldı. Ben bunlara girerek bir tekrara girmek istemiyorum.
Bir başka şeyi,
rahmetliyle ilgili, merhum Muhsin Yazıcıoğlu’yla
ilgili bir iki hatırayı sizinle paylaşmayı arzu ediyorum. Zaman zaman bir araya gelirdik. Başka partilerde olmamıza rağmen
de sohbetlerimiz olurdu. Muhsin Bey, rahmetli, ölümle dost biriydi. Ölümle dost
olmak bir ayrı özelliktir. Ona bir sohbetimizde ünlü filozof Epiktotes’ten bir ölüm bölümü anlatmıştım. Epiktotes orada diyor ki: “Ölüm meleği geldiği gün şöyle
diyeceğim: ‘Allahım, tüccarın canını ticaretini
yaparken, çiftçinin canını tarlasını işlerken, benim canımı iradem elimde ve
aklım başımdayken al.’ Seni, benim canımı almak üzere gönderene şunu diyeceğim:
‘Beni özürlü olarak yarattı hiç itiraz etmedim, fakirdim şikâyetim olmadı.
Dünyaya gönderdiği ve dünya sahnesinde yarattıklarını görme fırsatını verdiği
için ona minnettarım. Şimdi sahneden inmemi istiyorsa hoş geldin ölüm.’” Bunu
rahmetliye anlattığım zaman bana Bahtiyar Vahapzade’den,
ünlü Azerbaycanlı Türk şairi Bahtiyar Vahapzade’den
bir mısrayı hatırlattı, dedi ki: “Evet, Bahtiyar Vahapzade de bunu şöyle adlandırıyor: ‘Ölüm rüyadan
hakikate uyanmaktır.’” O bugün hakikate uyandı ve biz dostları onun
ruhaniyetini rahatsız etmemek için ona dua ediyor, mekânının cennet olmasını
diliyoruz.
Olay mahallinde
bulunduğum sırada yazarını bilmediğim bir Anadolu ağıtı dilimde dolandı durdu.
O Anadolu ağıtında bir Anadolu kadını şöyle diyor:
“Ses verin sesime
dağlar,
Benim kuzum orda
mıdır?
Hiçbir haber
alamadım,
Yoksa başı darda
mıdır?
Dağlar dağlar uzun dağlar,
Yüreğimde tozun
dağlar,
Kurdu kuşu sen
sakladın,
Nerde benim kuzum
dağlar?
Ateş düştü yakar
yavrum,
Bir gül gibi
kokar yavrum.
Yüzün gözümün
önünde,
Yaş içime akar
yavrum.”
Değerli Başkan,
değerli milletvekilleri; biz hep beraber bir şey yapmalıyız, bu komisyonda
donanımlı arkadaşlarımız görev almalı. Adalet ve Kalkınma Partisiyle,
Cumhuriyet Halk Partisiyle, Milliyetçi Hareket Partisiyle, Demokratik Toplum
Partisiyle, sistemi yeniden sorgulamalıyız. Rahmetlinin ölümüyle Şark
dünyasında çok sık rastlanan felaket anında yoğunlaşma, şahsi fedakârlık ve
olağanüstü gayretlerle neticeye ulaşmaya çalışmaktansa profesyonel bir kriz ve
afet yönetimi sistemi kurmalı, felaket anında işlemeli, biz ise sadece neticeyi
beklemeli ve almalıyız.
Bu vesileyle,
yaşanan bu elim kazadan sonra merhum Yazıcıoğlu’nun
gerek kaza sebeplerinin ortaya çıkarılması gerekse kaza sonrası yapılan arama
ve kurtarma çalışmalarında varsa bir yetersizlik bunun ortaya çıkarılması veya
varsa bir ihmal bunun ortaya çıkarılması, kamuoyunda tartışılan birçok konuyu
açıklığa kavuşturacaktır. Araştırma komisyonu kurulmasının, kamuoyunda
rahatsızlık duyulan bilgi kirliliğini ortadan kaldıracağı inancını taşıyoruz.
Yüce Meclisimizin bu sorumluluğu yerine getirmesi için bir Meclis araştırma
komisyonu kurulması gerekmektedir.
Sözlerimi bitirirken, dürüst, ilkeli bir siyasetçi ve lider
olmasının yanında vakur duruşuyla örnek olan ve Türk milletinin sevgisini,
muhabbetini kazanan Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı ve Sivas Milletvekili
merhum Muhsin Yazıcıoğlu ve dava arkadaşlarına
Allah’tan rahmet, kederli ailesi başta olmak üzere Büyük Birlik Partisi
camiasına başsağlığı diliyor, Meclis araştırma komisyonu kurulması teklifimizi
yüce heyetimizin takdirlerine sunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kabakcı.
Gruplar adına
konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahısları adına
ilk söz Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncı’ya
aittir.
Sayın Akıncı,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlarken yaklaşık on beş gün önce yitirdiğimiz Büyük Birlik Partisinin
Değerli Genel Başkanı Yazıcıoğlu’nu, onun çalışma
arkadaşlarını, basın mensubu kardeşimizi ve değerli pilotumuzu bir kez daha
anıyorum, yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyorum.
Değerli
arkadaşlarım, söylediğim gibi, on beş gün önce yaşanan acı bir helikopter
kazasının araştırılması amacını güden bir çalışma yapıyoruz. Hiç kuşkusuz,
hepimizin amacı -bizim de amacımız- olayın aydınlanması ve bir daha böyle
acıların yaşanmasını önleyecek tedbirlerin bir an önce alınmasını sağlamak ve
eksiklerimizi giderebilmek, yanlışlarımızı düzeltebilmektir. Yoksa bizler,
okyanus ötesindeki birilerinin buyurduğu gibi “Şu işi bir kurcalayalım.”
dedikleri için araştırıyor değiliz.
Bu acı olayın,
sivil havacılığımızın durumu ve kaza sonrası arama-kurtarma çalışmalarıyla
ilgili iki boyutu var bizce ve ne yazık ki her iki alanda da çok eksiklerimizin
olduğu, bu kaza vesilesiyle bir kez daha görülmüştür. Yönetim eksikliği, bir
başıboşluk, yetkililerden çıkan çok farklı sesler, yorumlar, değerlendirmeler,
konuşmalar, muhtelif spekülasyonlar, enkaza
ulaşmaktaki zorluklar bize yapmamız gereken daha çok işin olduğunu
göstermektedir. Umarım kurulacak olan komisyon, yapacağı çalışmalarla tüm bu
olumsuzlukların giderilmesine de katkıda bulunacaktır. Çünkü,
bizler de dâhil, her gün binlerce insanımız çok çeşitli hava ulaşım araçlarını
kullanmaktadır ve ne yazık ki biz hâlâ yaşayarak öğrenmeye devam ediyoruz ve
her şeyi çok çabuk unutuyoruz ama hiç olmazsa bir şeyi unutmamalıyız:
Havacıların deyimiyle, havacılığın kuralları ne yazık ki kanla yazılmıştır.
Bu
değerlendirmemin arkasından -belki bazı arkadaşlarımız sıkıcı ya da teknik
bulabilir ama- konunun anlaşılabilmesi için de muhtemelen sizin de bildiğiniz
bir iki konuyu açıklığa kavuşturmak ya da bilgilerinize sunmak istiyorum.
Dünyada bütün
hava araçları aletli uçuş kuralları ya da görerek uçuş kuralları çerçevesinde
uçuyorlar. Ne demek? Aletli uçuş kurallarında biliyorsunuz aletlerden
yararlanılıyor. Daha çok yolcu uçakları ve diğer tip büyük gövdeli uçaklar bu
uçuşu yapıyorlar. Bu tip uçuşlar tanımlanmış yol ve sahalarda, bizim
deyimimizle, hava koridorlarından uçmak zorundalar. Bu uçuşlar, hemen hemen her türlü hava koşullarında olduğu gibi, günün her
saatinde de yapılabiliyor.
Görerek uçuş
kuralları nedir? En basit tanımıyla, pilot VFR dediğimiz, yani görerek uçarken
çevrede bulunan mânialardan, tepelerden, kara, demir yollarından, yeryüzü
şekillerinden yararlanarak ve gereğinde ise bulutlardan, sisli ve puslu
bölgelerden kendi görüşüne göre uzaklaşarak uçar. Uçuş için bulut tavanı ve
görüş mesafesi gibi meteorolojik koşullar da uygun olmalıdır ve galiba, belli
ki bu kazada veriler söz konusu olan görüş mesafesinin ve bulut tavanının da
son derece etkili olduğunu ortaya koyuyor. Yani dikey görüş
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, uçuşta, yani görerek uçuş yapılırken olması gereken, pilotun,
yerin ya da başka sorumluların yapması gereken birtakım işler var. Ama bunlar
mutlaka yapılması gereken işler. Yani, çok basit bir deyimiyle, kırmızıda
durmak gibi olması gereken işler. Öncelikle pilotlar yapacağı uçuş ya da
uçuşlarla ilgili ayrı ayrı uçuş planı doldurup ilgili
hava trafik kontrol birimlerine iletmeli ve planların hava trafik kontrol
birimlerine ulaşıp ulaşmadığını ve uçuşla ilgili birimlere dağıtımının yapılıp
yapılmadığını kontrol etmeli. Bunu başvurarak, faks ya da telefonla da
yapabilir.
Kalkış meydanı
veya bölgesi, varış meydanı veya bölgesi, uçuşunu gerçekleştireceği yol boyu
hava tahmin raporlarını meteoroloji birimlerinden alacak ve uçuş için uygun
olup olmadığına pilot karar verecektir. Çünkü görerek uçuşlarda tüm sorumluluk
pilota aittir. Hava trafik kontrolörü ancak hava durumu ile ilgili bilgileri
verip tavsiyede bulunabilir, kalkış kararı ise pilota aittir. Ayrıca pilot katedeceği yol boyu ile ilgili coğrafyayı da biliyor ise bu
da onun uçuşunda avantaj olacaktır.
Uçuş planında
belirttiği saatten en geç otuz dakika içerisinde kalkışını tamamlayıp en yakın
hava trafik kontrol merkezleri ile telsiz teması kurarak kalkış saati,
güzergâhı, iniş meydanı veya bölgesi ile tahmini iniş zamanı ile ilgili de
bilgi vermelidir.
Görerek kalkış yaptıktan sonra olumsuz hava koşulları nedeniyle
uçuşuna görerek devam edemeyecek pilot, derhâl hava trafik kontrol
merkezlerinden en yakın olduğu birimlerle temas kurar, en yakın hava yoluna
girer ve o yol için belirlenmiş yüksekliğe çıkar ve uçuşunu IFR yani aletli
uçuş kuralları doğrultusunda hava trafik birimlerinin verdiği talimatlara göre
de gerçekleştirir. Bunu yapabilmesi
için elbette ki bir sertifikasının olması lazımdır pilotun. Eğer bu koşullar
sağlanamamışsa da en kısa
sürede iniş gerçekleştirmelidir. Uçuş tamamladıktan sonra da
herhangi bir hava trafik kontrol birimine iniş zamanını bilgilendirerek de
uçuşunu kapatacaktır.
Şimdi bunları
niye söylüyorum? Bunlar elbette ki bir kazada -teknoloji ya da insan faktörü
her neyse- belirleyici olan kuralların bir biçimde gerçekleşmemiş, yerine
getirilmemiş olması sonucu ortaya çıktığı için ve yukarıda belirtilen
uluslararası kurallar da mutlak uyulması gereken kurallardır.
Bu uçuşlarla
ilgili hava trafik kontrol merkezinin yapması gerekenlerle ilgili bilgileri
zaman darlığı nedeniyle aktarmıyorum ama kaza sonrası açıklanan ön raporda da
anlaşılacağı üzere sorun “pilotaj ve teknik aksaklıklardan kaynaklanmıştır.”
biçiminde tanımlanıyor.
Bir de şunu
vurgulamak gerekiyor: Bütün bunların yanı sıra esas itibarıyla ülkemizdeki
görerek uçuşlara -trafiklere- hava trafik kontrol hizmeti verilmemekte, onun
yerine tavsiye hizmeti verilmektedir. Bu durum kurallara aykırı değildir yani
görerek uçuşlarda sorumluluk pilota aittir. Gerek görerek gerekse aletli
uçuşların kuralları da Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü tarafından
belirlenir ve mutlak uygulanmak durumundadır. Gerek kabul edilmiş bu kuralların
mutlak uygulanması ve gerekse uçuş yapacak hava araçlarının yeterliliği ve
uçuşa elverişliliği ve pilotların, hava trafik kontrolörlerinin, teknik
elemanların ve ilgili diğer personelin işlerini yaparkenki gerekli
yeterliliklerinin denetim ve gözetimini de Sivil Havacılık Müdürlüğümüz ICAO
adına yapar ve gerekirse yaptırım uygular.
Tüm bu ayrıntılı
açıklamalardan sonra, yaşanan kazaların nedenlerini öğrenmek ve bu gibi
olumsuzluklarla karşılaşmamak adına bazı konuların üzerinde durmak gerekiyor.
Hem sizin hem araştırma komisyonunda görev alacak arkadaşların dikkatine sunmak
istiyorum.
Bu son kazadan
hareketle şu temel konular sorgulanabilir:
Helikopterin
uçuşları ile ilgili uçuş planları ve kalkış bilgisi mevcut iken bu uçuş ile
ilgili bilgi Ankara Saha Kontrol Merkezine ve onlar aracılığı ile Hava Savunma
Bildirim Merkezi Komutanlığına ya da oraya en yakın askerî bir radara
bildirilmiş midir? Eğer bildirilmiş olsa idi askerî radarlardan helikopterin en
son takip edildiği yerin tespiti yapılıp arama kurtarma oradan başlatılıp bu
kadar geç kalınmayabilirdi. Örneğin bir süre önce düşen Isparta uçağının düşüşü
ve nereye düştüğü askerî radarlardan yardım alınarak kolayca
belirlenebilmiştir.
Duyurusu çok önceden yapılmış olup 1
Şubat 2009 -çok yakın bir zaman- tarihi itibarı ile tüm hava araçlarında ELT
cihazı yani acil durumda yer gösterme cihazı bulundurma zorunluluğu
getirilmiştir. Bu helikopterde de ELT cihazının takılı olduğu ancak kırım
esnasında anteni kırıldığından sinyal vermediği belirtilmektedir. O zaman bu
cihazın güvenilirlik sorgusunun yapılması ve hatta dava konusu edilmesi gerekmez
mi? Kaldı ki Türk Hava Yollarının Hollanda kazası sonrasında Boeing firmasının bile sorumlulukları tartışmaya
açılmıştır.
Eğer cihaz normal
çalışıyor olsa idi COSPAS-SARSAT sistemi ile helikopterin düştüğü koordinat,
Esenboğa Havalimanı’ndaki arama-kurtarma birimince anında tespiti yapılıp
ekipler en geç bir saat içerisinde bölgeye intikal ettirilebilirdi. Örneğin
Bolu’da düşen Sağlık Bakanlığı helikopterinin yeri ELT cihazı yardımı ile COSPAS-SARSAT sistemi ile
anında tespit edilebilmiştir.
Arama-kurtarma
faaliyetleri sivil-asker iş birliğiyle yapılmaktadır. Oraya en yakın havadan
arama-kurtarma birimleri Malatya ve Kayseri’de konuşlanmaktadırlar. Bu kaza
sonrasında arama-kurtarma faaliyetlerine ne zaman başlanmıştır? Geç kalındığını
düşündüğümüz bu kaza sonrasında bu durum nasıl aşılmalı, bürokrasi nasıl
azaltılmalıdır, bu konu mutlaka irdelenmeli, gözden geçirilmelidir.
Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğü gerektiği kadar uzman kadroyla donatılmamıştır. Biraz önce
Sayın Paşam da ayrıntılı bir biçimde kurtarma bölümüyle ilgili açıklamalarını
yaptı. En güvenilir ulaşım araçları olan hava araçlarımız neden sürekli bu son
dönemlerde kaza kırım yapmaktadırlar?
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü tarafından tescil edilmiş her hava aracı
ile ilgili bilgi dosyalarını takip edecek, noksanlıklarını tespit edip yaptırım
uygulayacak yeterli uzman eleman yok mudur, yoksa bu çalışmalar ertelenmekte
midir?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Akıncı, devam edin.
ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) – Tüm bu noksanlıklar hava araçlarımızı ve hava sahamızın
güvenilirliğini -biraz önceki konuşmacımız da değindi- uluslararası ortamlarda
tartışmalı hâle getirmektedir.
Ülkemiz
mevzuatları çerçevesinde “VIP” dediğimiz yani “çok önemli kişiler” listesinde
parti başkanları, milletvekilleri bulunmamaktadırlar. Belki kural doğrudur, bir
zorunluluk değildir. Ancak bu son kaza göstermiştir ki, her ne kadar yazılı
belgelerde olmasa da tüm parti başkanları ve başka bazı önemli kişiler için de
özel hizmet gerekmektedir. Onların yalnızca yer güvenliği değil havadaki
güvenliklerine de özen gösterilmelidir.
Bizdeki yaygın
kanaate göre VIP’ten geçmek çok önemli görülür. Ama
bunun çoğumuz için sadece geçiş olduğu ve bilet, bagaj işlemlerindeki
kolaylıktan ibaret olduğu bilinmez. Oysa asıl önemli olan geçiş değil, uçuştaki
güvenliktir. Bu listede, VIP uçuş listesinde örneğin vali vardır, Sayın Ahmet Davutoğlu da vardır, çünkü o Davutoğlu
VIP kod 10’dur yani Türkiye’yi temsil etme görevi verilen sivil zevat
statüsündedir. Ama parti genel başkanları yoktur; Sayın Bahçeli, Sayın Baykal,
rahmetli Yazıcıoğlu bu listede yokturlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlar mısınız.
ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
O nedenle
uçuşlarına da özel önem verilememektedir. Bu durum da mutlaka gözden
geçirilmelidir diye düşünüyoruz.
Ayrıca görerek
uçuş yapan pilotların kurallara uyma konusunda çok hassas davranmadıkları
ilgili birim çalışanlarının en büyük şikâyetleridir. Örneğin, uçuş planı
doldurmadan uçuşlar, uçuş planlarına uygun zamanında kalkış yapmamaları,
inişleriyle ilgili bilgileri ilgililere zamanında iletmemeleri nedeniyle uçuş
takibi zora girmektedir. Gerek Ankara Esenboğa Havaalanında ve gerekse İstanbul
Atatürk Havaalanında hizmet veren uçuş bilgi merkezleri bu uçuşları takip etmek
için âdeta kılı kırk yarmaktadırlar.
Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğü bu olay sonrasında asli görevini layıkıyla yerine getirmeli,
kim ve nasıl olursa olsun kurallara uyum noktasında ödün vermemelidir, söz
konusu olan Başbakan olsa bile. Bunu niçin söylüyorum? Sayın Bakan da belki
biliyor, yaşanmış bir örnekle -umarım bilgilerim eksik değildir- durumu
açıklamaya çalışıyorum. Niye herkes uymalı? Son kampanya döneminde Kırşehir
mitingini Sayın Başbakan tamamladıktan sonra Emniyet Genel Müdürlüğüne ait bir
helikopterle Ankara’ya hareket etmiş ve…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) – Sayın Başkan, önemli olduğu için izninizi rica ediyorum.
BAŞKAN – Tabii,
tabii; buyurun.
ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) – …tehlikeli bir uçuşun arkasından sağ salim Atatürk Kültür Merkezi’nin
olduğu hipodroma inmiştir.
Şimdi şunu sormak
gerekiyor: O zor hava koşullarında böyle bir uçuşun yapılması, gün batımı o gün
Ankara’da 17.20 iken helikopterin 19.00’da inmesi, inişin bir heliport ya da
Esenboğa yerine hipodroma yapılmış olması doğru mudur? Böyle bir riskli uçuşla
bunca kuralı çiğnemeye pilotları kim zorlamıştır? Bu uçuşun zaman ve mevsim
itibarıyla IFR yapılması gerekmez miydi? Böylesi olaylarda doğabilecek
olumsuzlukların hesabını kim verebilecektir?
Ben bu örneği
sadece arkadaşlarımızın ve sorumluluk üstlenecek milletvekillerinin kuralların
herkes için geçerli olması gerektiği ilkesini de göz önünde tutmaları umuduyla
söylüyorum. Bu uçuşlardan sonra bir işlem yapıldı mı? Bu biraz önce söylediğim
uçuştan dolayı herhangi bir işlem yapıldı mı? Yapılmadı, büyük bir olasılıklı
hiçbir şey yapılmadı. Eğer tarafsız yaklaşım olsa ve Sivil Havacılık gereğini
yapsa bu gibi kazaların olması en aza iner, çalışanlar zor durumda kalmaz ve
ülkemiz bu tür acıları olabildiğince az duyar. Ben bunun hâlâ mümkün olduğuna
inanıyorum ve öncelikle yapılması gereken işleri dikkatinize sunarak konuşmamı
tamamlıyorum:
Öncelikle Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü kendi yasasına -yakın, 2005 tarihinde çıkardık- uygun
olarak yeni bir personel politikasını hayata geçirmelidir. Biraz önce Sayın
Konuşmacı da değindi, arama-kurtarma dâhil, uluslararası sivil havacılık olan
ICAO adına Türkiye’de denetim ve gözetim görevini yapan Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğü bu görevlerini eksiksiz, yansız ve özenle yapmalıdır. Ama apronda deve kesen idarecilerle işlerin yürümeyeceği
bilinmelidir. Sivil havacılığın temel sorunlarıyla ilgilenmek yerine, onlara
çözüm bulmak yerine işe, Türk Hava Yollarının menüsünü değiştirerek başlayan
anlayışla da bu sorunların aşılması zordur. Hava aracı işleticileri, teknik
elemanları, pilotlar…
BAŞKAN – Sayın
Akıncı, bitiyor mu, Sayın Akıncı?
ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) – Bitiriyorum efendim.
…üzerlerine düşen
görevleri donanım, periyodik bakım, idari yapılanma, bilgilendirme alanlarında
eksiksiz yapmalıdırlar.
Önemlidir
arkadaşlarım, ticari kayıp kaygıları, siyasi ve bürokratik baskılardan uzak bir
uçuş düzeni sağlanabilmelidir. VIP geçişleri değil VIP uçuş listeleri gözden
geçirilmeli, gerekirse yerel uygulamalar yapılabilmelidir. Bu ve benzeri
önerilerin öncelikle Ulaştırma ve İçişleri Bakanlığınca dikkate alınacağını
umut ediyoruz. Aksi hâlde değerli milletvekilleri, şunu unutmayalım: Sizler,
ben, iş adamlarımız, askerlerimiz, yurttaşlarımız, turistlerimiz, hemen herkes,
çok çeşitli hava yolları aracıyla sürekli uçuş yapmaktadırlar. Dileğimiz daha
fazla canın yanmamasıdır, daha fazla acı yaşanmamasıdır.
Kurulacak olan
komisyonun da bu doğrultuda çok yararlı çalışmalar yapacağına olan inancımı
belirtiyor, bir kez daha, kazada kaybettiğimiz Sayın Genel Başkanı ve
yurttaşlarımızı saygıyla anıyor, hepinizi de sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Akıncı.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili
Hasan Özdemir.
Sayın Özdemir,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Gruplar adına konuşmalar doldu, önerge sahipleri adına…
BAŞKAN – Önerge
sahipleri adına… Pardon, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına değil, önerge
sahipleri adına.
Buyurun Sayın
Özdemir.
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı ve Sivas Milletvekili Sayın Muhsin Yazıcıoğlu ile 5 arkadaşını taşıyan helikopterin
Kahramanmaraş’ın Göksun ilçesi yakınlarında düşmesinin ardından arama-kurtarma
çalışmalarındaki etkinlik ve koordinasyon zaaflarının ve kurtarma
çalışmalarının kazanın meydana geldiği yerden farklı yerde sürdürülmesinin
sebeplerinin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis araştırma komisyonu önergesi
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Benden önce
grubum adına çok değerli ve doyurucu konuşma yapan Milliyetçi Hareket Partisi
Adana Milletvekilimiz Kürşat Atılgan Beyefendi’nin konuşmalarında bahsettiği
hususların hepsine tamamen katılıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, bu elim helikopter kazasında
kaybettiğimiz Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı, dava arkadaşımız Sayın Muhsin
Yazıcıoğlu’na, Birlik Partisi Sivas İl Başkanı Erhan Üstündağ’a, İl Başkan Yardımcısı Yüksel Yancı’ya,
belediye meclis üyesi adayı Murat Çetinkaya’ya ve İHA
Muhabiri İsmail Güneş ve Pilot Kaya İstektepe’ye
Allah’tan rahmet diliyorum, kederli aileleri ve yakınlarına başsağlığı
diliyorum, mekânları cennet olsun diyorum.
Değerli
milletvekilleri, 25 Mart tarihinde gerçekleşen bu elim kaza tüm milletimizi
derin bir üzüntüye sevk etmiş, enkazın ilerleyen saatlere rağmen bulunamaması
ise kamuoyu tarafından endişe ve üzüntüyle karşılanmıştır. Helikopter enkazına
ulaşmada yaşanan sıkıntılar ve aradan geçen süre, kamuoyunda spekülasyon
noktasına varan yorum ve iddiaların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Kazanın
olduğu saatten itibaren, bilhassa birinci gün ciddi bir bilgi kirliliği ve
kamuoyunun yanlış yönlendirilmesi olarak ifade edilebilecek bir durum, enkaza
ulaştıktan sonra da yerini başka sorulara bırakmıştır. Helikopterin enkazı
görülmeden, kazada can verenlerin cansız bedenlerine ulaşılmadan, maalesef Hükûmet kamuoyuna net bir bilgi verememiştir.
Hükûmetin elinde son
teknoloji dinleme cihazları var. Bu teknolojiyle kapalı telefonlar bile bire
bir dinleme cihazı hâline gelebilmektedir. Devletin elinde milyonlarca insanın
aynı anda dinlenmesine imkân veren teknoloji var, ancak o 6 kişi bir türlü
bulunamıyor. Bu noktada, sinyal alınamadığı savunması yapılıyor. Oysa, İhlas Haber Ajansı muhabirinin 112 Acil Servis
memuruyla yirmi iki dakikalık bir telefon görüşmesinin kaydı ortaya çıkıyor. O
kayıtta, Acil Servis memuru enkazdaki diğer 5 kişinin sağlık durumunu soruyor. Oysa, aynı saatlerde Hükûmetimiz
resmî ağızları helikopterde kaç kişinin olduğunu net olarak bildiremiyor.
Değerli
milletvekilleri, bölgedeki köylüler enkazın bulunduğu bölgeleri arama-kurtarma
ekiplerine bildiriyorlar. Kaza bölgesinde yaptığım çalışmalar esnasında
helikopterin geçtiği Sisle bölgesinde kazadan beş dakika önce helikopterin
ağaçlara değecekmiş gibi çok aşağıdan, yalpa yaparak uçtuğunu belirten en az
beş köylü de ne yazık ki çok fazla dinlenmiyorlar. Bu kişilerin iddialarının
ciddi olarak değerlendirmeye alınmadığını zannediyorum.
Arama tek bir baz istasyonunun verdiği sinyale göre 30 kilometrelik mesafe
içerisinde yapılıyor, başka yöntemler pek denenmiyor. İstihbarat elemanlarının
elinde olduğu bilinen seyyar baz istasyonlarından
yararlanmaya gidilmiyor. Vahim bir durum ortaya çıkıyor. Bir televizyon
kanalının ana haber bülteni, Bilgi Teknolojileri İletişim Kurumu tarafından
kazadan yaklaşık bir saat sonra ilgili birimlere enkazın nokta tespitinin rapor
edildiğini bildiriyor. Velhasıl, Hükûmet bir türlü
helikopter enkazını bulamıyor.
Şimdi, sormak
lazım: Devlet orada değilse nerededir? Değil mi ki, zorluk ne olursa olsun,
engel ne olursa olsun, şartlar ne olursa olsun gidemediğin yer senin değildir.
Bu bir zaaf değil de nedir?
Değerli
milletvekilleri, 25 Mart günü, yani kazanın ertesi günü komşu il milletvekili
ve İçişleri Komisyonu üyesi olarak partimiz tarafından Kahramanmaraş’a kaza
yerine görevlendirildim. Burada, Kahramanmaraş Milletvekilimiz Sayın Akif Paksoy’la, arama-kurtarma çalışmalarına katılan ekiplerle,
vatandaşlarla, Hükûmet ilgilileriyle, devlet
görevlileriyle Kuruca bölgesi ve Göksun ilçesinde birçok görüşmeler yaptık.
Gerçekten, enkazı
arama çalışmalarına katılan bütün Büyük Birlik Partililer, köylüler, korucular,
askerler, polisler, gönüllüler, Kahramanmaraşlılar büyük bir iyi niyet ile
zaman zaman yaşamlarını da riske atarak, donma
tehlikesi geçirmelerine rağmen çalışmalara devam etmişlerdir. Bu özverilerinden
dolayı milletim ve partim adına onlara şükranlarımı bildiriyorum.
Daha önce de
belirttiğim gibi, ortada ciddi bir yönetim sorunu var. Aslında sorun, kazanın
ilk duyulduğu andan itibaren çalışmalarda birlik ve beraberlik içerisinde bir
yönetim oluşturulamamasıdır.
Sayın Başbakan,
Sayın İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürümüz ve diğer bazı milletvekillerimiz
farklı zamanlarda Göksun ilçesine, bir gün sonra intikal etmişlerdir. Fakat
Sayın Ulaştırma Bakanımızı orada göremedik. Oysa helikopterin düşüşü teknik bir
konu değil midir? Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü Ulaştırma Bakanlığına bağlı
değil midir? Genel Müdürlüğümüzün teknik elemanları neden olay yerinde
görülmediler? Bırakınız olay yerine, olay bölgesine intikal etmeyi, o saatlerde
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün telefonlarına bile kimse çıkmıyordu.
Hükûmetimiz ciddi bir kriz
yönetimi sınavı vermiştir ve ne yazıktır ki, bu sınavda başarılı olamamıştır.
Olay anından itibaren İçişleri Bakanlığında, Ulaştırma Bakanlığında, Sivas,
Kahramanmaraş, Kayseri, Yozgat valiliklerinde çok acele birer kriz masaları
oluşturulmalıdır. Velhasıl kazanın ilk duyulduğu andan itibaren kamuoyuna doğru
bilgi verilememiştir. Oysa bu masalar oluşturulsaydı, eş güdümlü hareket ile
hem arama-kurtarma çalışmaları daha koordineli yürütülürdü ve bunca insan gücü
boş yere harcanmazdı hem de kazanın ilk duyulduğu andan itibaren basında çıkan
bilgi kirliliği önlenmiş olurdu.
Değerli
milletvekilleri, bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Olaydan bir gün
sonra binlerce kişi, kurtarma ekipleri, helikopterler, bakanlar, bunların hepsi
buralara gelmiştir ama keşke kazanın duyulduğu andan itibaren bir iki saat
içerisinde tek bir helikopter ve kurtarma timi bölgeye gönderilmiş olsaydı.
Tabii bu noktada
Kayseri Valiliğinin olayın ilk duyulduğu anda yapmış olduğu açıklama dikkat
çekicidir. Yaralıların olduğu ve bunlara ulaşıldığının açıklanmasından sonra,
üzülerek söylüyorum, bölgede sürdürülen arama-kurtarma çalışmaları durmuştur.
Saatler sonra çalışmalar yeniden başlasa da ortada kamuoyunu ciddi bir yanlış
yönlendirme vardır. O hâlde şimdi akıllara şu soru geliyor: Kayseri Valiliğinin
haber kaynağı kimdir ya da hangi kurumdur? Bunun acilen ortaya çıkarılması
gerekir. Ve yine basında yansıdığına göre otopsi raporlarında Sayın Yazıcıoğlu’nun ölüm sebeplerinin donma olduğu gösterildiği
dikkate alındığında, kaybedilen bu saatlerin önemi daha ortaya çıkmaktadır.
Bir de bir siyasi
partinin genel başkanının bir ilden başka bir ile geçmesi hâlinde o iki il
valilikleri arasında, güzergâhın ve yolculuk saatlerinin konu edildiği bir
koordinasyon kurulması gerekir ancak bugüne kadar böyle bir koordinasyon
kurulduğuyla ilgili hiçbir bilgi edinilememiştir.
Değerli
milletvekilleri, orada açıklanması gereken çok ciddi sorular var. Bunları iki
kısma ayırabilirim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Özdemir, devam edin.
HASAN ÖZDEMİR
(Devamla) – Birincisi: Yönetim zaafından geldiği sorular. İkincisi de: Artık,
kamuoyunda Sayın Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümünün
normal kabul edilmemesiyle ilgili ve bir suikast ihtimali sorularıdır.
İlk kısımdaki
sorular -konuşmanın bel kemiğini oluşturduğu- köylülerin iddiaları, devlet
kurumları raporları tam olarak dikkate alınmıyor. Arama-kurtarma çalışmalarında
personelin çalışmalarını kimin yönlendirdiği belli değil. Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğünün takip ve denetim sistemi neden küçük uçak ve helikopter sayısında
artışla doğru orantılı gelişmiyor?
Ve ikinci kısımda ise, kamuoyunda ciddi bir belirsizlik
içerisinde. On yedi kez ciddi kaza atlatmış,
ölüm tehditleri alan bir siyasi parti genel başkanı özel korumaya tabi olurken
neden yanında bir telsizli polis memuru yoktur? Bu, son derece önemlidir. Ve
112 Acil Servisteki memura ilk bilgileri kimler veriyor?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Son
sözlerinizi alabilir miyim Sayın Özdemir.
HASAN ÖZDEMİR
(Devamla) – Bütün bu ve buna benzer sorular, kurulacak olan Meclis araştırma
komisyonunda en küçük ayrıntıya kadar araştırılmalıdır. Muhsin Yazıcıoğlular kolay yetişmemektedir. Kamuoyunun ve
partimizin beklentisi, komisyonun yapacağı ayrıntılı çalışmaların kısa sürede
sonuçlanmasıdır. Araştırma sonucunda ortaya çıkacak bilgiler, kazayı bütün
yönleriyle açıklığa kavuşturacak, kazayla ilgili birbirinden farklı görüş ve
iddiaların bir an önce son bulması neticesini ortaya koyacak nitelikte
olmalıdır.
Burada şu
hususları da belirtmekte yarar görüyorum: Bu rapor ölenleri geri getirmeyecek,
acılarını biz unutamayacağız ancak kederli ailelerinin yüreklerine belki bir su
serpecektir. Öte yandan, bundan sonra bu tarz bir kazada
arama-kurtarma faaliyetleri, yapılacak çalışmalar daha düzenli olacaktır.
Bu duygu ve
düşüncelerimle konuşmama son verirken, bir kez daha, Büyük Birlik Partisi Genel
Başkanı, dava arkadaşımız Sayın Muhsin Yazıcıoğlu ve
kazada vefat eden 5 kişiye Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum;
mekânları cennet olsun, nur içinde yatsınlar.
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özdemir.
Sayın Bakan, söz
istemişsiniz.
Sayın Ulaştırma
Bakanı Binali Yıldırım, buyurun efendim.
ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan, yüce Meclisimizin değerli
milletvekilleri; 25 Mart tarihinde yaşadığımız helikopter kazasında hayatını
kaybeden değerli siyaset adamı Muhsin Yazıcıoğlu ve
arkadaşlarına Allah’tan rahmet diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun.
Ayrıca, polis
teşkilatımızın 164’üncü yılını da kutluyor, polislerimize görevlerinde
başarılar diliyorum.
Üç partinin
birlikte verdiği Meclis araştırma önergesi, şüphesiz yaşadığımız helikopter
kazası ve bu kaza sonrası arama-kurtarma çalışmaları, alınacak tedbirler, idari
ve icrai anlamda herhangi bir yetersizlik olup
olmadığının ortaya çıkarılmasına katkı sağlayacaktır. O bakımdan, bu araştırma
önergesini Türk sivil havacılığının gelişmesi bakımından önemli olarak
görüyorum ve bunun, bu araştırmanın en ince detaylarıyla titiz bir şekilde
yürütülmesi için de Bakanlığım başta olmak üzere, bütün kurumların, ilgili
bütün kurumların gereken katkıyı sağlayacağını ifade etmek istiyorum.
Söz konusu
kazadaki helikopterimiz, Sayın Başkan, aslında ilk uçuşunu İstanbul-Ankara’ya,
Ankara’dan Sivas’a boş olarak yapıyor ve Sivas’ta Genel Başkan ve arkadaşlarını
alarak Çağlayancerit’e bıraktıktan sonra yakıt ikmali için Kahramanmaraş
Havaalanı’na, oradan tekrar Çağlayancerit’e geliyor ve oradan da yolcularını
alarak Yerköy’e, Yozgat’a gitmek üzere… Ve giderken de bir saat yirmi dakikalık
uçuştan sonra Kayseri Erkilet Havaalanı’nda yakıt
ikmali planlıyor. Buna göre, görerek şartlarda uçuşunu gerçekleştirdiğini ifade
edip, uçuş planlarını doldurarak gerekli yetkililere veriyor. Olay, böyle
başlıyor.
Esas Holdinge ait
TC-HEK tescilli BH 06 tipindeki Bell helikopter yerel
saatle saat 14.35’te kalkışını gerçekleştiriyor ve tahminlerimize göre de yirmi
beş-otuz dakika içerisinde kaza meydana geliyor. Helikopterin
düştüğünden, helikopterde bulunan İHA Muhabiri İsmail Güneş’in 112’yi araması
ve bu aramayı 15.38.044’te gerçekleştirdiği, yirmi dakika süren konuşmadan
sonra, Acil Servis, Yozgat İl Merkezi Emniyet Haber Merkezine, buradan
Gölbaşı’ndaki Ufuk Danişmend Polis Heliportuna,
oradan da 15.55 yerel saatle Esenboğa Havaalanı Uçuş Bilgi Merkezi (FIC) Hava
Kurtarma Koordinasyon Merkezi (RCC)’ye bu haberler bildiriliyor. Ayrıca
Saha Kontrol Merkezi (ACC)’ye de bu bilgiler geçiliyor.
Helikopter
kazasıyla ilgili alınan bu bilgiler doğrultusunda FIC, RCC tarafından
bilgilerin doğruluğu, Uydu Destekli Arama-Kurtarma (COSPAS-SARSAT) sistemiyle
Hava Savunma Bildirim Merkezi (ADNC), şirket yetkilileri…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Son bir
dakika veriyorum.
Açıklamanız çok
uzun sürecek. Bu, komisyonda nasıl olsa görüşülecek efendim. Bir dakika daha
veriyorum size, bitirelim efendim.
ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Aslında bazı bilgileri…
BAŞKAN – Doğru,
haklısınız ama yani, şimdi 69’a göre söz verdim size. Ufak bir açıklama
yaparsanız tamam efendim.
ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Peki Başkanım.
Şimdi, tabii,
konuşmacılar burada bu kazayla ilgili görüşlerini dile getirdiler ve kaza
sonrası geç bulunma nedeniyle bazı arama-kurtarmada koordinasyon zaafı
yaşandığını ve özellikle de sivil havacılıkla ilgili bazı yetersizleri de dile
getirdiler. Söylemek istediğim şudur: Türk sivil havacılığının 2002’de
semalarında bin uçak dolaşırken bugün 3.332 uçak dolaşıyor. Üç kattan daha
fazla bir artım var ve Sivil Havacılık Kanunu, 2920 ve daha sonra çıkarılan
Teşkilat Kanunu, 5431 sayılı Kanun’la yeniden yapılandırılmış, müstakil bir
Genel Müdürlük hâline getirilmiştir ve burada da uzman, teknik personel sayısı
53’ten 126’ya yükseltilmiştir. Bu hâlâ yetersizdir. Bu araştırmalarda neyin ne
kadar yapıldığı şüphesiz ortaya çıkacaktır.
Ben herhangi bir
savunma mekanizması içerisinde değilim. Çünkü yaptığımız işler ortadadır.
Benim, özellikle bu komisyondan istirhamım, çalışmalarında, yapılan bu işleri
bütün detayıyla görmeleri ve nerede eksikliklerimiz varsa, bunu da bir öneri
hâline getirip bu yüce Mecliste onun gereklerini de yapmamız lazımdır.
Bir şeyi
düzeltmek gerekiyor, o da şudur: Esasen ana Arama Kurtarma Koordinasyon
Merkezimiz vardır, 2001 yılında çıkartılan yönetmeliği göre; merkezi de
Denizcilik Müsteşarlığımızdadır ve burası, hem denizdeki arama-kurtarma hem
hava araçlarıyla ilgili arama-kurtarma hem de karadakilerle ilgili görevi
vardır. Yalnız bu merkez Beacon, EPIRB ve ELT
dediğimiz cihazlardan alınan sinyallerin COSPAS-SARSAT uydularına, oradan yer
merkezine inmesiyle birlikte, yer tespitiyle birlikte yönetmelikte bahsedilen
birimlere doğrudan bilgiler aktarılmaktadır, anında aktarılmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Son
dakikanızı veriyorum efendim.
ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Burada yer bilgilerini alamadığımız için ELT
cihazından cep telefonlarının sinyalleriyle alınma yoluna gidilmiştir ve burada
da o bölgede sinyal alınan baz istasyonundan başka
altı tane daha var, bir tane değil. Bilgiler eksik oluyor, onu düzeltmek
istiyorum. Ancak altı tane baz istasyonunun kaza
mahalline mesafesi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Sayın Başkan, derdimizi anlatamadık. Hâlbuki çok
güzel bilgiler verecektim.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın İçişleri Bakanı anlattı zaten.
ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Yani…
BAŞKAN – Efendim,
bu konu çok derinine inilmesi lazım gelen bir konu.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Bakan anlatmaya çalıştı.
BAŞKAN - Yani on
dakika, on beş dakikayla anlatılacak bir şey değil ki efendim.
ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Peki, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Genel
Kurul kabul ediyorsa konuşsun efendim. (AK PARTİ sıralarından “Oylama yapın
Sayın Başkan” sesleri)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Hayır, komisyonun kurulmasına karar vermeyeceklerse…
BAŞKAN – Komisyon
kuruluyor zaten.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Komisyona bilgi verirler efendim.
BAŞKAN - Komisyon
kuruluyor Sayın Başkanım.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Genel Kurul her şeye hâkim de İç Tüzük’ü değiştiremez.
BAŞKAN –
Hakikaten engin bilginiz var, çok uzun konuşabilirsiniz ama,
biraz daha şey olalım müsaade ederseniz.
Açtım efendim,
son hitabınızı yapabilirsiniz.
ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Evet, teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; şüphesiz bu kaza hepimiz için üzücü bir kaza olmuştur.
Bunun araştırılması sivil havacılığımızın, gelişmekte olan sivil
havacılığımızın gücüne güç katacak tedbirleri de beraberinde getirecektir.
Burada herhangi bir itirazımız yok. Ancak şunu da biliyoruz ki Türk sivil
havacılığı son beş yılda çok büyümüştür. Kaza… Yurt içi uçuşlar 8 milyondan 35
milyona, toplam uçuşlar 33 milyondan 75 milyona çıkmıştır. Az önce dedim, bin
uçuş vardı semalarımızda, 3.332 uçuşa çıkmıştır. Buna rağmen, kaza kırım
istatistiklerinde durumumuz o kadar vahim değildir. Burada istatistikler de
var, onu da söylemek istiyorum: Bütün havacılık sektöründe amaç kazaları
önlemek olmakla beraber kazaların önlenemeyeceği de bir gerçektir çünkü
kazalar, ne tedbir alırsanız alın, çoğu kez insan hatasından olmaktadır. Burada
yapılması gereken, ölümlü kazaların sayısını… Sıfır ölümlü kaza hedeftir bütün
dünyada, onun için çalışmak gerekiyor. Biz de bu anlamda eldeki imkânlarla bu
amaca ulaşmak için gayretle çalışıyoruz.
Yapılan
denetimlerde, Türk sivil havacılığı Avrupa Birliği ülkeleri arasında 6’ncı
sıraya yükselmiştir. Bu da sivil havacılıkta yapılanlara ait bir küçük
göstergedir.
Ben teşekkür
ediyorum.
Ulaştırma
Bakanlığının hiç gözükmediği, ortada olmadığı düşüncesine katılmıyorum. Kazanın
ilk anından itibaren bütün işlem tamamlanıncaya kadar arkadaşlarımızla beraber
hiç gece gündüz ara vermeden çalışmaları yürüttük, koordinasyonu beraber
yaptık. İlla oraya gidip orada bulunmak kazayla ilgilenmek anlamına gelmiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından “Konuşsun Sayın Başkan.” sesleri)
Gel, buyur,
oturuverin burada! Yapmayın! Allah, Allah!
ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Kurulan Kaza Kriz Merkezi Başbakanlıkta görevlendirmeyi
İçişleri Bakanlığına vermiştir ve…
BAŞKAN – Ben mi
idare ediyorum siz mi idare ediyorsunuz!
ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - …İçişleri Bakanlığıyla da biz koordinasyonu sürekli
temin ettik diyorum.
Tekrar teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Bu kadar
da olmaz ki ya! Allah, Allah! Her şeyin bir ölçüsü var ya!
Önerge sahibi
olarak Sivas Milletvekili Hamza Yerlikaya.
Buyurun Sayın Yerlikaya (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAMZA YERLİKAYA
(Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Büyük Birlik Partisi Genel
Başkanı merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopter
kazasında hayatını kaybetmesinin araştırılması için AK PARTİ Grubu tarafından
verilen araştırma önergeleri hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce, “Türk Polis Teşkilatının 164’üncü Kuruluş Yıldönümü”
münasebetiyle kutladığımız “Polis Haftası”nın tüm polis teşkilatımıza hayırlı
olmasını diler, fedakârca hizmetlerinden dolayı şükranlarımı sunarım.
Seçim çalışmaları
dolayısıyla merhum Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberinde 5
kişiyi Kahramanmaraş’tan Yozgat’a götürmek üzere havalanan özel bir hava yolu firmasına
ait helikopter 25 Mart tarihinde kaybolmuştur. Helikopterin kaybolmasının hemen
ardından Hükûmetimiz bütün imkânlarını seferber
etmiş, olayın akabinde İçişleri Bakanımız Sayın Beşir Atalay olay yerine
intikal etmiştir. Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, helikopterin
kaybolmasından sonra programını keserek bölgeye gitmiş, çalışmaları yerinden
yönetmiştir. Ulaştırma Bakanımız Sayın Binali
Yıldırım bizzat bölgeye giderek arama-kurtarma çalışmalarına katılmıştır. Bütün
bu olağanüstü gayretlerle 27 Mart günü Sayın Yazıcıoğlu’nun
ve 5 kişiyi taşıyan helikopterin enkazına ulaşılmıştır.
Vatandaşlarımız,
Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindekilerin sağ
kurtulması için günlerce dua etmişlerdir. Ne yazık ki, Yazıcıoğlu
ve 5 vatandaşımızın hayatını kaybettikleri görülmüştür.
Bu acı olay beni
bir Sivaslı olarak daha fazla yaralamış, kazada 5 hemşehrimin
hayatını kaybetmesinin acısını daha da içimizde artırmıştır.
Sayın Yazıcıoğlu’nun yanı sıra Büyük Birlik Partisi İl Başkanı
Sayın Erhan Üstündağ, Büyük Birlik Partisi Sivas İl
Başkan Yardımcısı Sayın Yüksel Yancı, Büyük Birlik Partisi Sivas belediye
meclis üyesi adayı Sayın Murat Çetinkaya ve İhlas Haber Ajansı Sivas Bürosu Muhabiri Sayın İsmail Güneş,
Kaptan Pilot Kaya İstektepe Sivas’ımızın yetiştirdiği
güzide değerlerdir. Ülkemizin ve Sivas’ımızın başı sağ olsun.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu kazayla Türkiye yiğit bir Anadolu evladını
kaybetmiştir. Hiç şüphe yok ki merhum Yazıcıoğlu,
Türk siyasetine dürüstlüğü, vatanseverliği, dik duruşuyla damgasını vurmuş
önemli bir simadır. 1954 yılında Sivas ilimizin Şarkışla ilçesinin Elmalı
köyünde dünyaya gelen Yazıcıoğlu, 12 Eylül öncesinde
sivil toplum kuruluşlarında önemli görevlerde bulunmuştur. 12 Eylül sonrasında
mahkemelerde yargılanan ve büyük bölümü hücrede olmak üzere yedi buçuk yıl
cezaevinde yatan Yazıcıoğlu’nun suçlu olmadığı
anlaşılmış ve beraat etmiştir.
Türkiye’de büyük
yaralar açan 12 Eylül darbesinin büyük mağdurlarından birisi de kuşkusuz
rahmetli Yazıcıoğlu olmuştur. 1991 senesinde Parlamentoya
giren, 29 Ocak 1993 tarihinden vefat ettiği tarihe kadar ise genel başkanlığını
sürdürdüğü Büyük Birlik Partisini kuran Muhsin Yazıcıoğlu,
Türkiye'nin buhranlı dönemlerinde hep çıkış yolu olarak milleti işaret
etmiştir. Yazıcıoğlu, ara dönemde, arayışların
yaşandığı 28 Şubat sürecinde de dik duruşunu sergileyerek milletimizin
takdirini kazanmıştır.
Merhum Muhsin Yazıcıoğlu, Kosova’nın başkenti Priştine’de
düzenlenen toplantıyla da anıldı. Priştine Gerçek
Kültür, Sanat ve Spor Derneği tarafından düzenlenen anma toplantısında
Kosova-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu
Başkanı da olan Muhsin Yazıcıoğlu’nun hayatı,
kişiliği, Kosova’ya yaptığı ziyaretlerden söz edildi. Kosova’nın, Kosovalı
Türklerin de Türklüğün büyük bir sevdalısı olduğu belirtildi. Anma
toplantısında, Kosova dostu olan Muhsin Yazıcıoğlu’nun
hayatı ve kişiliğine ilişkin belgesel de izletildi. Anma toplantısının ardından
Muhsin Yazıcıoğlu için mevlidi şerif okunup ruhu şad
olsun diye ruhuna gönderildi.
Değerli
milletvekilleri, Yazıcıoğlu sadece bir siyasi değil,
aynı zamanda gönül adamıydı. Cenaze töreninde hepimizin alması gereken derin
mesajlar vardı, tıpkı merhum Turgut Özal gibi. Çok farklı siyasi, dinî,
kültürel görüşlere mensup vatandaşlar merhum Yazıcıoğlu’nun
cenazesine katılarak, omuz omuza saf tutarak büyük bir birlik sergilemiştir.
Diğer taraftan,
uzun yıllar birlikte mücadele ettiği Büyük Birlik Partisinin değerli
yöneticileri bu süreçte duyarlı bir tavır sergilemişlerdir. Kitlelerin provokasyonlara kapılmasını engellemişlerdir. Böylece, acı
bir dönemde bu tavırları takdire şayandır.
Kaderin cilvesi, Yazıcıoğlu vefat etmeden kısa bir süre önce
Kahramanmaraş’taki mitingde ölümden bahsetmiş, yıllar sonra da hatırlanacak şu
sözleri söylemiştir. Merhum Yazıcıoğlu’nun o günlerde
sarf ettiği cümleleri Parlamentomuzun kürsüsünden sizlerle paylaşmak istiyorum:
“Şimdi, bakın, yoldan geldik, yola gideceğiz. Hiçbirimizin garantisi yok.
Şurada ayakta duranın da, oturanın da garantisi yok. Yani ruh bir saniyeliktir,
küf dedi mi gitti. Bunun da nereden geleceği, nasıl geleceği, ne şekilde
yakalayacağı belli değil. Bir saniyenize bile hâkim değilsiniz. Bir saniyesine
bile hâkim olmadığınız, hükmedemediğiniz bir hayat için, bir dünya için bu
kadar fırıldak olmanın anlamı yoktur. Düz yaşayacağız, düz duracağız, düz
yürüyeceğiz; dik duracağız, doğru gideceğiz.”
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; merhum Yazıcıoğlu ve
arkadaşlarının hayatını kaybettiği bu üzücü helikopter kazasının aydınlanması
için devletimizin ilgili kuruluşları çalışmalarını aralıksız olarak
sürdürmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin de, elinde bulunan bu araştırma
yetkisini kullanarak kazayla ilgili bir araştırma komisyonu kurmasının,
hepimizin üzerine düşen bir görev olduğu düşüncesindeyim. Muhsin Yazıcıoğlu’nun hayatını kaybettiği kazayla ilgili araştırma
komisyonunun kurulmasının, zihinlerde oluşan soru işaretlerinin giderilmesini
sağlayacağı kanaatindeyim.
Kazayla ilgili
olarak gerek yazılı gerekse görsel medyamızın çok sayıda farklı iddiaları
gündeme gelmiştir. Kazayla ilgili şu anda büyük bir bilgi kirliliği
yaşanmaktadır. Komisyonun bu bilgi kirliliğini sonlandıracağını düşünüyor ve
umuyorum.
Sayın
Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan da, bu talihsiz kazanın öncesi ve sonrasıyla
araştırılması, ileride bu gibi olaylarda imkân ve kabiliyetlerin arttırılması,
varsa ilave tedbirlerin alınması için bir Meclis araştırması açılacağını
belirtmiştir.
Kazada hayatını
kaybeden Sayın Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindekilere
Allah’tan rahmet, yakınlarına, sevenlerine başsağlığı diliyorum.
AK PARTİ, CHP,
MHP grupları tarafından verilen araştırma önergesinin kabul edilmesi lehinde oy
kullanacağımı belirtiyor, böyle üzücü olayların bir daha yaşanmamasını temenni
ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yerlikaya.
Sayın
milletvekilleri, Meclis araştırması önergeleri üzerindeki görüşme
tamamlanmıştır.
Şimdi, Meclis
araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım.
Meclis
araştırması açılmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Meclis araştırmasını
yapacak komisyonun 16 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Komisyonun
çalışma süresinin, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi
tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Komisyonun
gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Böylece komisyon
kurulacaktır, hayırlı uğurlu olsun efendim.
Sayın
milletvekilleri, süremiz dolmak üzeredir.
Sözlü soru
önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 14 Nisan 2009
Salı günü saat 15’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 18.48