DÖNEM: 23 CİLT: 43 YASAMA YILI: 3
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
74’üncü
Birleşim
8 Nisan 2009 Çarşamba
(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- İstanbul
Milletvekili Özlem Piltanoğlu Türköne’nin,
Adli Tıp Kurumunun çalışma koşullarında yaşanılan sıkıntılara ve tecavüz vakaları
nedeniyle açılan davalardaki gecikmeler sonucu vatandaşların mağduriyetlerine
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş’un, Sağlık Haftası’na
ilişkin gündem dışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı
3.- İstanbul
Milletvekili Esfender Korkmaz’ın,
Türkiye-IMF ilişkilerine ilişkin gündem dışı konuşması
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan’ın, 18-20 Ocak 2009 tarihlerinde Belçika’ya yaptığı resmî
ziyarete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/735)
2.- Devlet Bakanı
Kürşad Tüzmen’in, 26-29 Ocak 2009 tarihlerinde İran’a
yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/736)
3.- Devlet Bakanı
Nimet Çubukçu’nun, Doha’da yapılan Türk-Katar Kadın
Kalkınma Çalıştayı’na katılmak üzere 14-15 Şubat 2009
tarihlerinde Katar’a yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/737)
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Küçük ve Orta
Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/675) (S.Sayısı: 330)
V.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bir dernekle ilgili
dava hakkında Almanya Büyükelçisi ile görüştüğü iddiasına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/4973) (Ek cevap)
2.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Şırnak’taki arama
kararlarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/6756)
3.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Bolu’da düşen
ambulans helikoptere ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın cevabı (7/6882)
4.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Boğaziçi
Köprüsündeki yol çalışmalarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/6883)
5.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
Adana’daki kültür ve sanat faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/6925)
6.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, sivil toplum
kuruluşlarına aktarılan kaynağa ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/6992)
7.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Ege Bölgesinde
deniz ulaşımı ve ticareti ile yat turizminin geliştirilmesine ilişkin sorusu ve
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/7021)
8.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Kıyı Emniyeti Genel
Müdürlüğünün kiraya verilen gayrimenkullerine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı
Binali Yıldırım’ın cevabı (7/7025)
9.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, bağımsız
gözlemcilerin seçimleri izlemek üzere davet edilmesine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/7041)
10.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bitlis’deki
yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/7074)
11.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Gümüşhane’deki yatırımlara ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı
(7/7075)
12.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, yerel seçimlerle ilgili bir konuşmasına ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/7130)
13.- Ordu
Milletvekili Rahmi Güner’in, yerel seçimlerle ilgili
bir konuşmasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı
(7/7131)
14.- Sivas
Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, bir belediye
başkanına gayrimenkul alımı için vekâletname vermesine ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/7132)
15.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, öğretmenlerin
müzelere ücretsiz giriş hakkının kaldırılmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/7283)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.04’te açılarak üç oturum yaptı.
Karaman Milletvekili
Mevlüt Akgün’ün, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne,
Sivas
Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, Silivri L Tipi 4
ve 5 no.lu Cezaevi müdürlerinin görevden alınmalarına,
İlişkin gündem
dışı konuşmalarına Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin cevap verdi.
İzmir Milletvekili
Oktay Vural, Avukatlar Günü’ne ilişkin bir açıklamada bulundu.
Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan, Denizli ilinin ekonomik durumuna ilişkin gündem
dışı bir konuşma yaptı.
Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, 29 Mart 2009
tarihinde yapılan Mahalli İdareler Genel Seçiminde Aydın ili Belediye Başkanı
seçildiğine ve 18/1/1984 tarihli 2972 sayılı Mahalli
İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında
Kanun’un 17’nci maddesine uygun olarak belediye başkanlığı görevini tercih
ettiğine ilişkin önergesi okundu, Başkanlıkça, Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinin
kendiliğinden sona erdiği açıklandı.
Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/1132),
Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün (6/1086, 6/1167, 6/1226),
Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın (6/1156, 6/1157, 6/1161,
6/1208),
Esas numaralı
sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; sözlü soruların
geri verildiği bildirildi.
Kahramanmaraş
Milletvekili Veysi Kaynak ve 20 milletvekilinin,
ülkemizdeki maden kaynaklarının araştırılarak etkin ve verimli
değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/337) Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmesinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Almanya Federal
Meclisi Dışişleri Komisyonunun, 19-22 Nisan 2009 tarihlerinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Parlamento heyetini Almanya’ya davetine icabet edilmesine,
ABD Tarım
Bakanlığı tarafından 11-18 Nisan 2009 tarihleri arasında ABD’de düzenlenecek
olan “Modern Tarımsal Teknolojiler” başlıklı toplantıya davet edilen
milletvekillerinin bu davete icabet etmesine,
İlişkin Başkanlık
tezkereleri kabul edildi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının 40, 38, 39, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50, 51,
52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 60 ve 61’inci sıralarında bulunan 327, 317,
318, 325, 326, 331, 332, 333, 334, 335, 336, 337, 338, 339, 340, 341, 342, 345,
346, 347, 348, 349, 350 ve 351 sıra sayılı Kanun Tasarılarının, bu kısmın 3, 4,
5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25
ve 26’ncı sıralarına alınarak diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine; Genel Kurulun 7 Nisan 2009 Salı günkü birleşiminde bir saat süre
ile sözlü soruların görüşülmesinden sonra diğer denetim konularının
görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 8 Nisan 2009
Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine; Sivas Milletvekili
ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu
ve 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının
tüm yönleriyle araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104
ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 282, 283 ve 284’üncü sıralarında
bulunan 10/333, 10/334 ve 10/335 esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin
9 Nisan 2009 Perşembe günkü birleşiminde birleştirilerek görüşülmesine dair
Danışma Kurulu önerileri, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
Edirne Milletvekili
Cemaleddin Uslu’nun,
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin (2/333), İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedi.
Gündemin “Sözlü
Sorular” kısmının:
1’inci sırasında bulunan (6/408),
2’nci “ “ (6/426),
3’üncü “ “ (6/436),
4’üncü “ “ (6/444),
Esas numaralı sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda
bulunmadığından ertelendi.
5’inci sırasında bulunan (6/464),
9’uncu “ “ (6/495),
13’üncü “ “ (6/525),
64’üncü “ “ (6/679),
93’üncü “ “ (6/739),
99’uncu “ “ (6/751),
104’üncü “ “ (6/767),
120’nci “ “ (6/800),
121’inci “ “ (6/801),
122’nci “ “ (6/802),
123’üncü “ “ (6/804),
141’inci “ “ (6/829),
157’nci “ “ (6/859),
162’nci “ “ (6/864),
165’inci “ “ (6/869),
205’inci “ “ (6/919),
255’inci “ “ (6/990),
318’inci “ “ (6/1069),
323’üncü “ “ (6/1076),
441’inci “ “ (6/1197),
501’inci “ “ (6/1257),
Esas numaralı
sözlü sorulara Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler cevap verdi;
Antalya Milletvekili Tayfur Süner, Tokat Milletvekili
Reşat Doğru, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy,
Tunceli Milletvekili Kamer Genç de cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan, Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporu’nun (1/675) (S. Sayısı: 330),
3’üncü sırasına
alınan, Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu Guvernörler Kurullarının
2009 Yıllık Toplantıları Münasebetiyle Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Dünya
Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu Arasında Düzenlenen Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun (1/468) (S. Sayısı: 327),
7’nci sırasına
alınan, Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı ve Filistin Ulusal Yönetimi Tarım Bakanlığı Arasında Tarım Alanında
İşbirliği Konulu Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri
Komisyonları Raporlarının (1/359) (S. Sayısı: 326),
9’uncu sırasına
alınan, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ve Suudi Arabistan Krallığı Sağlık
Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/389) (S.
Sayısı: 332),
10’uncu sırasına
alınan, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Bahreyn Krallığı Sağlık
Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları Raporlarının (1/445) (S. Sayısı:
333),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
4’üncü sırasına
alınan, Dışişleri Bakanlığı Tarafından Temsil Edilen Türkiye Cumhuriyeti ile
Fransız Kalkınma Ajansı Arasında Kuruluş Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/354) (S.
Sayısı: 317),
5’inci sırasına
alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fransa Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşması ve Eki Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun (1/645) (S. Sayısı: 318),
6’ncı sırasına
alınan, Türkiye Cumhuriyeti ve Avustralya Arasında Yatırımların Karşılıklı
Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma ile Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/355) (S.
Sayısı: 325),
8’inci sırasına
alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Kendi Toprakları Arası ve Ötesinde Hava Hizmetlerine İlişkin Hava
Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/353) (S. Sayısı: 331),
11’inci sırasına
alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Karayolları ve Köprüler ile İlgili İşbirliği Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
(1/456) (S. Sayısı: 334),
12’nci sırasına
alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sudan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Sağlık ve Tıp Alanlarında İşbirliğine Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile
Dışişleri Komisyonları Raporlarının (1/474) (S. Sayısı: 335),
Görüşmeleri
tamamlanarak, yapılan açık oylamalardan sonra kabul edildi.
8 Nisan 2009
Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 18.59’da son verildi.
Eyyüp Cenap GÜLPINAR |
Başkan
Vekili |
|
Yaşar TÜZÜN Fatoş GÜRKAN |
Bilecik Adana |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
8 Nisan 2009 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:15.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap
GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER : Fatoş
GÜRKAN (Adana), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 74’üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, Adli Tıp çalışma koşulları ve tecavüz davalarındaki aksamalar hakkında söz
isteyen İstanbul Milletvekili Özlem Piltanoğlu Türköne’ye aittir.
Buyurun Sayın Türköne. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
II.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Özlem Piltanoğlu
Türköne’nin, Adli Tıp Kurumunun çalışma koşullarında
yaşanılan sıkıntılara ve tecavüz vakaları nedeniyle açılan davalardaki
gecikmeler sonucu vatandaşların mağduriyetlerine ilişkin gündem dışı konuşması
ÖZLEM PİLTANOĞLU
TÜRKÖNE (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adli Tıp Kurumunun
çalışma koşulları ve tecavüz vakalarında yaşanılan aksamalara yönelik olarak
şahsım adına gündem dışı söz almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Adli
Tıp Kurumunun resmî bilirkişilik yapmak üzere oluşturulmuş ve cumhuriyet
tarihimizle neredeyse özdeş olan bir kurum olduğunu ve bilhassa Yargıtay
içtihatlarında en son karar veren merci olduğunu da hatırlatmakta bir fayda
görüyorum konuşmama başlamadan önce. Bu yüzden bu hizmetin alımı sırasında
verilecek kararların ne kadar önemli olduğunu ve ne kadar büyük bir esas teşkil
ettiğinizi hepiniz çok iyi biliyorsunuz.
Yakın zamanda,
maalesef, bir gazeteci yazarın pedofili davasıyla
ilgili olarak yaşanılanlar, elbette, biz değerli milletvekili üyelerimizi
oldukça rahatsız etti, toplumda bir infial, sıkıntı ve kaygı uyandırdı. Oysaki
Adli Tıp Kurumu son altı sene içerisinde, bilhassa da AK PARTİ Hükûmetiyle beraber çok da güzel gelişmelere tanık olmuştu.
Örneğin, eskiden Cerrahpaşa Tıp Fakültesinin bahçesinde çok uygun olmayan bir
mekânda, aslında, hizmet verirken, şimdi Yenibosna’da
44 dönümlük bir alanda modern cihazlarla, modern laboratuvarlarla
ve modern tesislerle aslında hizmetini sürdürmekte. Bu kadar sevindirici
gelişmeler olmasına rağmen, tabii, zaman zaman işte
böyle münferit vakalarla karşı karşıya kalabiliyoruz ve eksikliklerimizi de
aslında böyle anlayabiliyoruz.
En son iyi bir
gelişme, bir çocuk psikoloğunun, bir psikiyatristin ve bir uzmanın Altıncı İhtisas Daireye
atanması oldu. Bunlar iyi gelişmeler ancak bizleri tatmin ediyor mu derseniz,
kendi adıma, ben bunu yeterli görmüyorum.
En son, dava
dosyalarının incelenme süresi bir dosya için sekiz dakikadan kırk beş dakikaya
çıkarıldı çünkü bu davalarda sıhhatli karar verilebilmesi aslında işin belki de
en özünü temsil ediyor. Bunlar güzel haberler ama aslında öyle bir çelişkiyle,
dilemmayla karşı karşıyayız ki, bir taraftan sıhhatli karar almak istiyoruz,
bunun için süreyi uzatıyoruz, öte taraftan da, bu kadar uzun zamanda karar
almaya çalışırken de dava dosyalarının şimdi yığıldığını görüyoruz. Bakın, en
son 24 Mart 2009 tarihinde basında çıkan haberlerde, davaların görüşülmesi için
ilk randevu tarihlerinin 2010’u bulduğu ve yaklaşık olarak 2.500 dosyanın
hâlihazırda Adli Tıp Kurumunda beklediğini görüyoruz.
Bunlar gerçekten
üzerinde düşünülmesi gereken, hep beraber tartışmamız gereken mevzular çünkü
aslında burada, maalesef, zaman zaman insan haklarını
çok rencide eden durumlarla karşı karşıya kalabiliyoruz bizler.
Elbette bu
raporlar verilirken, meselenin bir fiziksel boyutu bir de ruhsal boyutu var.
Bir kişinin bir tacize uğradığına ya da bir istismara uğradığına ilişkin ilk
raporda, etkilendiğine yönelik tespitleri bir an evvel yapmak lazım. Yani süre
çok önemli. Etkilendiğini söylemek için kısa bir süreye ihtiyacınız var ama
eğer mağdur etkilenmediyse ruhsal açıdan, etkilenmediğine ilişkin de raporu
hazırlayabilmeniz için de o ilgili şahsı uzun süre, aslında, bir şekilde gözlemlemeye
ihtiyacınız var. Bunun için yeteri kadar kadroya, teknik personele ve iyi
imkânlara ihtiyacınız olmalı. Bizim de ihtiyacımız var ama maalesef,
Türkiye’de, bilhassa tıp eğitimi sırasında, adli tıbbın ayrı bir dal olarak,
bilhassa doktorlar tarafından yeteri kadar onlara bu eğitimin verilmemiş
olması, yeteri kadar uzmanın hâlihazırda çalışamıyor olması burada bu
sıkıntıları gündeme getiriyor.
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Çok iyi adli tıp eğitimi veriyoruz.
ÖZLEM PİLTANOĞLU
TÜRKÖNE (Devamla) – İkinci bir nokta, bilhassa çocuk istismarlarında yaşanıyor.
Bakın, bugün İstanbul’da, bir merkez olarak İstanbul’u belirliyoruz,
ve çocuk istismarı dosyalarının tamamı İstanbul’a geliyor. Oysa bu süreleri
mümkün mertebe efektif kullanmamız lazım. Öyleyse bu çocuk istismarlarıyla
ilgili -bilhassa davalarda- sadece Adli Tıp Kurumunun değil üniversite
hastanelerinin de bilirkişilik kapılarının -aslında yasa buna müsaade ediyor-
mahkemelerin de bunlara müracaat etmesi lazım.
Değerli
milletvekilleri, Adli Tıp Kurumunun çalışma koşullarında yaşanılan bu
sıkıntılar ve bu sıkıntıların bizim vatandaşlarımızı mağdur edişi hepimizin
malumu olan bu üzücü bir hadiseyle gündeme geldi ve bu durum bizleri aslında
adaletin… Ne kadar adalete güvendiğimiz… Yüce yargının da aslında kararlarının
değil ama sisteminin değiştirilmesi gerektiğini de ortaya koydu. Çünkü şunu çok
iyi biliyoruz biz: Geciken adalet, maalesef, adalet…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Türköne, devam edin.
ÖZLEM PİLTANOĞLU
TÜRKÖNE (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Geciken adalet,
adalet değildir sayın vekiller. Ve ben bir kez daha bu meselenin yüce
Meclisimizde tartışılması, konuşulması için gündeme getirdim.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkürler. (AK
PARTİ ve DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler.
Gündem dışı
ikinci söz, Sağlık Haftası münasebetiyle söz isteyen Kırıkkale Milletvekili
Osman Durmuş’a aittir.
Buyurun Sayın
Durmuş. (MHP sıralarından alkışlar)
2.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un,
Sağlık Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Sağlık Haftası
vesilesiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Dünya Sağlık
Örgütünün kuruluş haftası münasebetiyle önce Türk milletine sonra da tüm
insanlara ruh ve beden sağlığı, huzur ve mutluluk diliyorum.
Dünya ölçeğinde
siyasal ve ekonomik gücü elinde bulunduranların karşısında, başı dik, gururla
milletinin onuru için mücadele verenlerin, boyun eğmeyenlerin nazik ve nezih
üslubuna saygı duyduğumu burada ifade etmek isterim.
Değerli
milletvekilleri, sizlere, Türkiye gerçeklerini ve insanlarımızın sıkıntılarını
dile getirmek istiyorum. Muhalefeti düşman olarak algılayanlar, onların
düşüncelerinin duyulmaması için yandaş olmayan gazetelerin okunmamasını,
televizyonların izlenmemesini istemektedirler. Tavizlerini diplomatik başarı,
korkaklık ve pısırıklıklarını zafer olarak sunan yayın organlarının takip
edilmesini istemektedirler. Yalın gerçekten müthiş korkmaktadırlar.
Değerli
milletvekilleri, insanlarımız, küresel silahların ortaya koyduğu kan gölü ve göz yaşı üzerine yapılan sahte hümanizm ve demokrasi
gösterileriyle aldatılma senaryolarından bezmiştir, dışarıdan gelen baskıların
ve tepeden gelen emirlerin harfiyen uygulanmasından huzursuz ve tedirgindir,
stres altındadır. Bunlara ilave olarak işini kaybetme, iflas etme, sürgün,
siyasi ve mali tehdit insanların sağlığı üzerindeki en büyük stresi
oluşturmaktadır. Bu stres, beyin, akciğer ve pankreas ve bağırsak kanseri,
benzeri kanserleri hızla artırmaktadır. (Gürültüler)
Sayın Bakan, eğer
dinlemeyeceksen ben susayım.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Durmuş.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Tüm gelişen erken teşhis ve tedavilere rağmen kalp hastalıkları
artmakta ve kalpten ölenlerin sayısı ülkemizde maalesef 200 bini geçmiştir.
Bence iktidar
biraz soluklanmalı, seçim ve koltuk kavgasını bir yana bırakmalı, stresi
artıran IMF, Dünya Bankası telkinlerini gözardı etmelidir.
Devlet vergi alacakları ve sigorta alacakları nedeniyle insanlara yüklenmeyi
ertelemeli, iflasları ve bunlara bağlı intiharları önlemelidir.
Dünya Sağlık
Örgütü raporunda, küresel ekonomik krizin zamanla sağlık alanında krize ve
ardından da sosyal krize dönüşme tehlikesine işaret etmekte, ülkeleri sağlık
politikalarını gözden geçirmeye ve önlem almaya davet etmektedir. Gelişmiş
ülkelerden sağlanan kredilerle sağlık harcamalarının arttığını, şimdi ise bu
yardımların kesilmesi tehlikesi karşısında “Taahhütlerinizi yerine getirin,
sağlık yatırımlarını kesmeyin” uyarısı yapmaktadır. Türkiye’nin ekonomik ve
sosyal koşullarını, küresel sermaye ve yandaşlar lehine yönlendiren dönüşüm
programı, yani rant bölüşüm programı mali krizin
etkisiyle tam bir kaos ve kargaşaya dönüşmektedir. Kamu ve vakıf üniversite
hastaneleri, yerli özel hastaneler, batı sermaye ortakları karşısında iflasa
gitmektedir. Hekimleri eğiten ve yetiştiren fakültelerimiz Hükûmetin
eliyle batırılmaktadır. Batan işletmeden alacak tahsil edilemeyeceğine göre,
mükellefler son nefeslerini hükûmet ve maliyecilerin
elinde vermemelidir.
Gözümüz yok, bir tarafta otuz özel hastaneye kavuşan mutlu
mükellefler, diğer tarafta kapanan tıp merkezleri, muayenehaneler, eczaneler ve
onların sahipleri, devlette çalıştığı hâlde maaşı ödenmeyen memurlar -manzarai umumiye maalesef bu şekilde- öte yandan, 90
katrilyonluk sosyal güvenlik bütçesine göz dikmiş yabancı sigortalar, zincir
eczane ve zincir hastaneler kurmak isteyen yerli ortaklı yabancı sermaye sahipleri.
Bugün yol göstermek ve güzel konuşmak
isteğindeydim ancak bunları söylemeden geçemiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, sağlık ve iyilik hâli için insanlarımız bedenen
çalıştırılmalı, ruhen yormamalıyız. Kolesterol ve lipidi normal düzeye
getirerek damar sertliği ve buna bağlı organ yaşlanmasına izin vermemeliyiz. Bu
amaçla, işçilerimizi, örnek olarak Ankara’da Elmadağ’da 100 milyon çam ve badem
dikmeye davet etmeliyiz. İşçinin çorba parasını, Orman ve Tarım Bakanlığı en az
asgari ücret olarak ödemeli. Ankaralıyı astım ve alerjiye yol açan kavakların
polen saldırısından kurtarmalıyız. Ankara’ya kaçak ve açıktan sokulan yüksek
kükürtlü linyitlerin artırdığı bebek ve yaşlıların kış ölümlerini
durdurmalıyız…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Durmuş, devam edin efendim.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Temiz ve güvenli
gıda, su ve çevreyle yaşanabilir bir ortamı oluşturmak, sivil ve resmî
hepimizin görevi olmalıdır. Yaşlıların fonksiyonel ve kinezyolojik
rehabilitasyonu, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Sağlık
Bakanlığı, kulüp ve derneklerimizin düzenli etkinlikleri arasına alınmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, dışarıda bahar havası var, çevre uyanmış, bademler, erik
ağaçları çiçek açmış; kırlarda hayat canlanmaktadır. Şair veya ressam olmaya
gerek yok. Bir an için tüm sıkıntıları unutun, çevrenize bakın, baharın
güzelliklerini algılamaya çalışın. Sözüm sadece yüce Meclise değil, tüm
Türkiye’ye sesleniyorum: Derin bir nefes alın, renk, ses ve koku cümbüşlerinden
nasibinizi alın. Hayatta yaşanmaya değecek çok şey var. Ekonomik kayıplarımız
ruh ve beden sağlıklarının kayıplarına yol açmasın. Sayılı gün geçer, işgal
kuvvetleri ve kriz on sekiz, yirmi dört ay sonra çevremizden ve ülkemizden yel
olur gider. Yeni baharlar, yeni fırsatlar ve
güzellikleri beraberinde getirir diyor, hepinize esenlikler diliyorum.
Sevgi ve aşk
Allah’ın dileğidir. O, dilerse olur; biz dilersek niye olmasın?
Saygılarımla.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Durmuş.
Gündem dışı
konuşmaya Sağlık Bakanı Recep Akdağ cevap verecek.
Buyurun Sayın Akdağ.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli Başkanım, teşekkür ediyorum. Size ve yüce
Meclisimize saygılarımı sunuyorum.
Tabii böylesi
gündem dışı konuşmalar -konuşmayı yapan sayın milletvekillerimize teşekkür etme
babında söylüyorum- bize de yaptığımız hizmetleri, sağlık açısından ortaya
koyduğumuz dönüşüm cihetiyle ne noktaya geldiğimizi ifade etmek için fırsat
vermiş oluyor. Bunun için, gündem dışı konuşmayı yapan Değerli Milletvekilimize
huzurunuzda teşekkür ediyorum.
Türkiye’de
gerçekten son altı yıl içerisinde birçok konuda olduğu gibi sağlıkta da gerek
hizmetlerin sunumu gerekse vatandaşlarımızın bu hizmetlere erişimi açısından
çok ciddi değişiklikler oldu. Yapısal değişiklikler yaşadık, bunların
hayatımıza yansımalarını hep birlikte yaşadık. Vatandaşımızın bunlara karşı
reaksiyonunu, bunlara karşı neler hissettiğini de yine hep birlikte yaşadık.
Tabii burada
konuşulurken, hızlı bir konuşma sırasında “işgal kuvvetleri” falan gibi
kelimeler geçti.
AHMET YENİ
(Samsun) – Evet…
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) - Bunlar hangi amaçla söylendi bilmiyorum, çok hızlı
konuşulunca doğrusu takip etmek de mümkün değil. Eğer bu “işgal kuvvetleri”
lafı şu anda ülkeyi yöneten, demokratik yolla hükûmet
etmiş bir hükûmet için söylenmişse çok büyük
talihsizlik olmuştur, Değerli Milletvekilinin bundan dolayı özür dilemesi
gerekir. Başka bir amaçla söylenmişse onu artık kendi takdirlerine bırakıyorum.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Öyle bir şey yok, yanlış anlıyorsunuz. Sayın Bakan, siz kendinizi
işgal kuvveti olarak mı görüyorsunuz? Öyle bir şey söylemedim.
AHMET YENİ
(Samsun) – Söylendi, söylendi!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bir “işgal kuvvetleri” lafı geçti, bunun tavzih edilmesi
gerektiğine inanıyorum.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Size bilgi verenleri kastediyorum.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Doğru anla!
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Atlantik ötesi…
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli Meclis, Türkiye’de hastalık yükü son altı yıl
içerisinde gerçekten değişmiştir. Bakınız, bütün dünyada, gelişmiş ülkelerde
hastalık yükünde iki hastalık grubu ön plana çıkmaktadır. Bunlardan birincisi
kalp hastalıkları ve buna bağlı problemler, ikincisi de kanserlerdir.
Az gelişmiş
ülkelerde, gelişmekte olan ülkelerde beslenme bozuklukları, enfeksiyon
hastalıkları, trafik kazaları, benzeri diğer kazalar ön plana çıkabilmektedir
ama gelişmiş ülkelerin hastalık yükünü daha ziyade kalp hastalıkları ile
kanserlerin oluşturduğunu biliyoruz.
Türkiye’miz de,
son altı yıllık dönüşüm programıyla, artık hastalık yükü büyük ölçüde gelişmiş
ülkelerin hastalık yüküne benzer bir ülke durumuna geçmiştir.
Bu, nasıl bu
noktaya geldi? Bazı rakamlar vermek isterim: Değerli milletvekilleri, 2002 yılında
ülkemizde yılda 10 binlerle ifade edilen -aslında 2002 diye tarif etmek de
yanlış olur, 2002 yılına kadarki süreçte- kızamıklı çocuk görülürdü. Bunlar,
bazı yıllarda, iki üç yılda bir 30 bin rakamına kadar çıkardı çünkü aşılamalar
yetersizdi. Toplumun bütün kesimlerini, hedef nüfusun hepsini aşılayamazsanız
mesela kızamık gibi bir hastalıktan toplumu kurtaramazsınız. Evet, aşılamalar
yok muydu Türkiye'de? Elbette vardı ama kızamık, söylediğim gibi, birkaç yılda
bir 30 binlere ulaşan bir bulaşıcı hastalık şeklinde görülüyordu. Tabii ki
bunun sonucunda, kızamığa bağlı ölümler, kızamığa bağlı ilerleyici nörolojik
bir hastalık ülkemizde yaygın olarak görülmekteydi. 2007 yılında Türkiye'de
görülen kızamıklı çocuk sayısı yalnızca 3’tür. 2008 yılında kızamıklı çocuk
sayısı sıfırdır. Sadece 3 erişkinde kızamık gördük, bu da Iraklı bir öğrencinin
getirdiği kızamığın veya geçirdiği kızamığın 2 sağlık personeline daha
bulaşmasıyla ortaya çıktı.
Tifo, 2002
yılında kayıtlı vaka sayısı itibarıyla 25 bin sayısındaydı Türkiye'de. 2008
yılı itibarıyla kayıtlı tifo vakamız 300’ün altındadır. Rakamlarda belki
düzeltmeye ihtiyaç olan bazı hususlar var ama 250 civarında tifo vakamızın
olduğunu biliyoruz.
Sıtma, Türkiye'de
özellikle güney illerimizde görülürdü ve 2002 rakamımız 10 bindir. 2008 yılında
Türkiye'de sıtma vakası 120’dir.
Dolayısıyla,
birçok bulaşıcı hastalığı bu şekilde örnekleyebiliriz. Türkiye'de artık bu
hastalıklar büyük ölçüde ortadan kalktı, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın
getirdiği uygulamalarla Türkiye'de hastalık yükünün şekli değişmeye başladı.
İşte bunun içindir ki artık sigarayla mücadeleye çok daha fazla zaman ve enerji
ayırabiliyoruz, ayırmamız lazım hep beraber. Bunun içindir ki bireyleri,
toplumda yaşayan insanları, bir farkındalık
oluşturarak daha fazla hareket etmeye, daha az yemeye ve şişmanlamamaya
yöneltebilecek halk sağlığı çalışmalarını birlikte yapabileceğimiz bir
dönemdeyiz. Yani sizin çocuklarınız kızamıktan kırılırken, ülkede 10 binlerce
tifo vakası görülürken tabii ki sağlık bakanlarının, bakanlıklarının enerjisi,
meclislerin enerjisi daha çok bu taraflara yönelmek zorundaydı, hükûmetlerin enerjisi bu taraflara yönelmek zorundaydı ama
bugün, artık, bu bahsettiğim konulara enerjimizi yoğunlaştıracağımız bir
seviyeye gelmiş durumdayız.
Kuşkusuz,
Sağlıkta Dönüşüm Programı için bütün bu süre içerisinde çok şey söylendi.
Siyasetçiler konuştu, bazı meslek örgütleri konuştu, Hükûmete
muhalif olan kimseler konuştu, basında muhalif olanlar konuştu ama halkın ne
dediğine iyi bakmak lazım değerli milletvekilleri. Bakın, demokrasilerde halkın
ne dediği çok önemlidir. Elbette hepimizin görüşü bir olmayacak, elbette
muhalefet olacak, elbette tenkitler yapılacak ama demokrasilerde halkın ne
dediği gerçekten çok önemlidir.
Türkiye
İstatistik Kurumu -eski adıyla Devlet İstatistik Enstitüsü- 2003’ten beri…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – En yalancı kurum.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – …Türkiye’de düzenli bir biçimde istatistik çalışmaları,
yaşam memnuniyeti anketleri yapmaktadır.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Türkiye’de öyle bir kurum yok!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, muhalefet kanadından
laf atarak Türkiye'nin bir kamu kuruluşunu karalamaya çalışmak -biz,
“İstatistik Kurumu” dediğimiz zaman…
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Size hayat veriyorlar, hayat!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – …“Devlet İstatistik Enstitüsü” dediğimiz zaman,
“Türkiye İstatistik Kurumu” dediğimiz zaman, laf atarak bunları karalamaya
çalışmak- kolay. Zaten o insanların burada gelip kendilerini savunma mecalleri
de yok -yani bürokratların- ama haksızlık yapıyoruz.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Savunacak hâlleri yok.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Şimdi, ben bunu söyleyeyim, peşine OECD’nin Türkiye’yle
ilgili raporundan da bahsedeceğim. Herhâlde “OECD diye bir kurum da yok.”
diyeceksiniz, onu da biraz sonra, beraber, burada takip edeceğiz.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Ne diyeceğimize biz karar veririz Sayın Bakan!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – 2003 yılında, Devlet İstatistik Enstitüsünün yaşam
memnuniyeti anketlerinde vatandaşa sorduğu soruya “Ben sağlık hizmetlerinden
memnunum.” veya “Çok memnunum.” diyenlerin oranı yüzde 39,5’tur, 2007 yılında
bu oran yüzde 66,5’a çıktı. Bu kolay bir iş değildir. Bu çok önemli bir iştir.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale)
– Gizliyorsunuz. Kestiğiniz parayı gizliyorsunuz.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, yüce Meclisimizin değerli
milletvekilleri, bakınız, şimdi, OECD bugüne kadar beş ülkenin sağlık sistemini
özel bir formatla, kendi uzmanlarıyla beraber inceledi, değerlendirdi ve
raporlar sundu. Bu raporları biz değerli milletvekillerimize de arz ettik,
kitaplar hâlinde de gönderdik ama öyle görülüyor ki bu raporlara itibar
etmeyen, bu raporları belki açıp okuma zahmetine katlanmayan arkadaşlarımız da
var. Bakınız, beşinci ülke olarak Türkiye’yi incelediler. Çok
kapsamlı bir rapor bu. Aşağı yukarı bir yıllık, bir buçuk yıla yakın bir
çalışmanın ürünüdür ve herhâlde OECD’nin de Hükûmetin
hatırına bir rapor yayımlayacak hâli yok.
Ben, şimdi, size
OECD raporundan bazı alıntılar alarak onların üzerinde yorumlar yapacağım:
“Sağlıkta Dönüşüm
Programı önemli sağlık sektörü reformlarının geliştirilmesi ve uygulanmasında
iyi uygulamanın nasıl olacağını pek çok açıdan yansıtmaktadır.” OECD raporundan bir paragraf.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkan, ben sağlık kurumlarının ekonomik olarak
battıklarından bahsediyorum…
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – “Sağlıkta Dönüşüm Programı hem Türkiye'nin sosyal
yardım sisteminde önemli bir iyileşme kaydettiğini yansıtmakta hem de aynı
meselelerle mücadele etmekte olan diğer ülkelere iyi bir uygulama örneği teşkil
etmektedir.” İsterseniz bunu bir kere daha okuyayım.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bir daha okuyun.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkan, Sayın Bakan benim gündem dışı konuşmamı dinlememiş,
sorularıma cevap vermiyor.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – “Sağlıkta Dönüşüm Programı hem Türkiye'nin sosyal
yardım sisteminde önemli bir iyileşme kaydettiğini yansıtmakta hem de aynı
meselelerle mücadele etmekte olan diğer ülkelere iyi bir uygulama örneği teşkil
etmektedir.”
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkan, Sayın Bakan benim söylediklerime cevap vermiyor,
kendi bildiklerini okuyor. Onun için, özür dileyerek dışarı çıkıyorum.
BAŞKAN – Tabii,
buyurun efendim. Tamam efendim, çıkabilirsiniz.
Sayın Durmuş
çıkabilir efendim. [AK PARTİ sıralarından alkışlar (!)]
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Şimdi, bakın, biraz önceki konuşmacı kendisine cevap
vermediğim için Meclisi terk ediyormuş. Ee mübarek olsun,
çıkabilirsiniz! Yasak değil Meclisten çıkmak yani!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim müsaade ettiniz mi?
BAŞKAN –
Çıkabilirsiniz efendim.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Meclisi terk etmiyor, Genel Kuruldan çıkıyor.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Genel Kuruldan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakanım, Genel Kurula hitap ediniz efendim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Gündem dışı konuşmaya cevap vermeyi tercih etseniz, Türkiye Büyük
Millet Meclisine daha saygılı davranmış olursunuz.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Ee, herhâlde sağlıkla ilgili
bir konuşma yapıldı, ben de sağlıkla ilgili bir konuşma yapıyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Meclise saygılı davranmak, milletvekiline, milletvekilinin
konuşmasına cevap vermektir.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bakın Değerli Grup Başkan Vekilim…
BAŞKAN – Sayın
Vural…
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Milliyetçi Hareket Partisinin Değerli Grup Başkan
Vekili, ben, bütün nezaketimle, burada yapılan ve de baştan
başa suçlayıcı cümlelerle dolu olan, sağlık politikalarını eleştiren bir
konuşmaya cevap veriyorum. Yani konuşmacı, küresel yandaşlardan, rant bölüşümünden, efendime
söyleyeyim, işte, işgal kuvvetinden falan bahsederse…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Olmadığını söyleyin.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Ee, cevap veriyoruz canım!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Batan tıp merkezlerinden de bahsedin.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bakın Sayın Grup Başkan Vekili, sizi de burada konuşan
konuşmacı her kimse ona saygılı olmaya davet ediyorum, buna hakkım var
zannediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Burada, değerli
konuşmacı istediklerini söyledi.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sizi Meclise saygılı olmaya davet ediyorum, siz Meclise saygılı olun.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Ben Meclisimize son derece saygılıyım.
BAŞKAN – Sayın
Vural…
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Hep böyle oldum, bundan sonra da hep böyle olacağım.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Çok saygısızsınız Sayın Bakan, çok saygısızsınız!
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Siz saygısızsınız!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Sizden de aynı şeyi bekliyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Biz saygılıyız.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – İstirham ediyorum. Yani, böyle, bir grup başkan
vekilinin burada konuşan bir konuşmacıya durmadan laf söylemesi eğer Meclisin
adabındansa buyurun siz devam edin. Ben konuşmama yine devam edeceğim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Siz ismimi andınız. Haydi devam edin şimdi!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Zaten sizin her konuşmanızda problem var.
BAŞKAN – Sayın
Vural… Dinleyelim efendim, lütfen…
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Şımarıklığınızı koyuyorsunuz ortaya.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Müsaade edin de dinleyelim efendim.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bakınız, yine aynı rapor, hani dedik ya Türkiye
İstatistik Kurumu bunu söylüyor. Ee, buna itiraz, bir
başka kurum söylese ona itiraz. O zaman müsaade edin, uluslararası kuruluşlar
ne söylüyor, ben sizlerin takdirlerinize onları arz edeyim. Buna da hakkımız
yok mu yani? Bu kadarcığına müsaade edin de hakkımız
olsun.
“Türkiye’deki
sağlık durumu son yıllarda hızla iyileşmekte ve OECD ortalamalarına
yaklaşmaktadır. Türk toplumunun sağlık durumu, son yıllarda sağlık
hizmetlerinin sunumunda ve işleyişinde meydana gelen iyileşmelerle birlikte önemli
ölçüde ilerleme göstermiştir. Sağlık hizmetlerine erişimde hakkaniyetin
artırılması için yapılan hizmet sunum reformları ve sağlık sigortası kapsamının
genişlik ve derinliğinin artması, etkileyici bir yol katedilmesini
sağlamıştır.
Aslında diğer
ülkelerin, Türkiye’deki sağlık reformlarından, özellikle personel verimliliğini
artırmak üzere performansa dayalı ödeme sisteminin kullanılması konusunda,
öğrenebileceği pek çok şey olabilir.
Hastaların aile
hekimliği hizmetlerinden özellikle memnun olduğu görülmektedir.
Türkiye’deki
hasta memnuniyeti ve diğer Avrupa ülkelerindeki hasta memnuniyeti arasındaki
açık bazı açılardan kapanmış ya da kapanmak üzeredir.
Sağlıkta Dönüşüm
Programı’ndan önce hem sağlık ocaklarında hem de hastanelerde uzun bekleme
süreleri nedeniyle hasta memnuniyeti düşük düzeydeyken Sağlıkta Dönüşüm
Programı’ndan sonra bu memnuniyet artmıştır.
Türk sağlık
sisteminin eşitlik ve mali koruma bakımlarından oldukça iyi işlediği
görülmektedir.
Türkiye diğer
OECD ülkeleriyle arasındaki performans açığını kapatmakta ve genel maliyetler
dâhil bir dizi konuda kıyaslanabileceği diğer üst ve orta gelir grubuna giren
ülkelere oranla daha iyi bir performans göstermektedir.”
Bakınız değerli
milletvekilleri, bu şimdi ifade edeceğim paragraf son derece önemli:
“Türkiye’de yüksek miktarlardaki tedavi harcamalarının yoksullaşmayı artırma
oranı düşüktür ve giderek azalmaktadır. Ulusal sağlık hesapları ve hane halkı
bütçe araştırmasından elde edilen genel bilgiye dayanarak hem mutlak şartlar
açısından hem de diğer ülkelere göre Türk sağlık sisteminin eşitlik ve mali
koruma bakımlarından oldukça iyi işlediği görülmektedir.” Ve son bir cümle:
“Sağlık sistemi reformu daimî bir süreçtir. Uygulamanın bu ilk safhalarında
Türkiye'nin devasa bir reformu etkili bir şekilde hayata geçirebilen birkaç
orta gelirli ülkeden biri olduğu görülmektedir.”
Değerli
milletvekilleri, muhalefetiyle iktidarıyla bunlardan hepimiz mutluluk
duymalıyız. Sonuçta, Sağlıkta Dönüşüm Programı Türkiye Cumhuriyeti’nin bir
başarısıdır. Bu program yürütülürken AK PARTİ iktidarlarının işbaşında olması
bu başarıyı elbette gölgelemez, gölgeleyemez. Yani biz muhalefette de olsak
iktidarda da olsak bu başarıyı ortaya koymuşlarsa uluslararası kuruluşlar,
bundan hepimiz iftihar ederiz, hepimizin iftihar etmesi gerekir.
Şunu konuşalım,
başka ne gibi eksiklerimiz var: “Altı yıllık dönüşüm programı, evet, bunları
getirmiş, Türkiye’de sağlığın tamamen yapısı değişmiş, insanların sağlık
hizmetine erişme imkânı ortaya çıkmış, fakir fukaranın hastane kapılarında
sefil olduğu dönemler geride kalmış ama eksiklerimiz de şunlar… Bunları
düzeltelim.” Başımız gözümüz üstüne. Sağlıktaki eksikleri de, şu bir anlamda
gerçekleri, resmi ortaya koyarken hatta yer yer
uluslararası bir örgütün iltifatlarına da mazhar olmuş bir programın yürütücüsü
bir bakan olarak sağlıktaki eksikleri de belki en iyi bilen kişilerden biri
benim, altı yıldır, altı buçuk yıldır bu işi yapan bir kişi olarak. O zaman
değerli muhalefetimizden de şunu beklemeye hakkımız olduğuna inanıyorum: Mevcut
eksikleri objektif biçimde ortaya koyalım ve hep birlikte bunları düzeltmeye
çalışalım. İktidarda hangi partinin olduğu değil, halkımızın hizmetleri nasıl
aldığı, gelecekte nasıl alacağı hepsinden daha önemlidir. Sonuçta ülkemizin
bugününü ve yarınını inşa etmeye çalışıyoruz. Çocuklarımızı aşılıyorsak,
çocuklarımızın yarınını kurtarıyoruz. Eğer annelerimizi bir ambulans
helikopterle alıp da şehre getirerek hizmet veriyorsak annelerimizin ölümünü
önlemiş oluyoruz.
Türkiye
Cumhuriyeti’nde hamile annelerimizin 1998 yılında hayatlarını kaybetme oranı
yüz binde 70’tir, on yıl önce. 2008 araştırmamız -Hacettepe Üniversitesiyle
birlikte her beş yılda araştırma yapıyoruz- bu oranın yüzde 19,5’a düştüğünü
gösteriyor. Şimdi biz bu yüzde 19,5 oranını…
OKTAY VURAL (İzmir)
– Yüzde 19’a çıkar o.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Nasıl yüz binde 15’e düşüreceğiz ona bakıyoruz; yüzde
15’in altına nasıl düşüreceğiz, ona bakıyoruz.
Değerli Grup
Başkan Vekilim, yüzde…
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Yüz binde…
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Yüz binde… Yüz binde 19,5’tan nasıl yüz binde 15’e
düşüreceğimize bakıyoruz. Hedefimize erken bir dönem için bunu koyuyoruz.
Bizden sonra da bu görevi gelip yapanlar olacak. Onlar da yüz binde 12’yi hedef
koyacaklar, koysunlar, yüz binde 10’u hedef koysunlar. Ama bu noktalara kolay
gelinmiyor. Bu noktalar bizim eski sağlık sistemimizde başarılamıyordu, buna
imkân yoktu, parçalı bir yapı vardı, hizmete erişme imkânı yoktu, kırsalda
hizmet yoktu, kırsala ambulans hizmeti yoktu, kırsalda sağlık personeli yoktu,
kırsala yol yoktu. Bütün bunlar, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin,
son üç hükûmetinin döneminde büyük ölçüde tamamlanmış
eksiklerdir.
Kuşkusuz bütün
cumhuriyet hükûmetleri büyük hizmetler yaptı ama bu
son dönemin, sağlık da başta olmak üzere, meseleyi nereden nereye getirdiğini
hepimiz görüyoruz, bunu millet de görüyor, bunu uluslararası kuruluşlar da
görüyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam
ediniz efendim.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Böyle bir günde, bir sağlık gününde Türkiye
Cumhuriyeti’nin Sağlık Bakanı olarak, geldiğimiz noktaya hamdediyorum;
daha iyisini yapmak, daha güzellerini başarmak için de siz yüce Meclisimizden
destek bekliyorum ve hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Bakan, teşekkür ederim.
Gündem dışı
üçüncü söz…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN – Bu
konuyla mı ilgili?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, Meclisin açılmasıyla ilgili. Sekiz dakika geç açtınız.
BAŞKAN – Neyle
ilgili? Meclisin açılması mı?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sekiz dakika geç açtınız. (AK PARTİ sıralarından “Böyle bir usul
yok” sesleri)
BAŞKAN – Sesiniz
gelmiyor bana.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bir de TRT bundan önce…
BAŞKAN – Buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, tabii, Meclisin süresinde açılması lazım. Bugün sekiz
dakika geç açıldı, ben yerimde takip ettim. Ayrıca bundan önce TRT, Televizyon
3 kanalı saat 14.00’ten itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarını
verirken bugün vermedi, onun sebebini öğrenmek istiyorum. Dün hâlbuki Meclis
çalışmıştı, burada çalışmalar yapılmıştı; sorular soruldu, konuşmalar yapıldı
ama Meclis Televizyonu bunu vermedi. Neden vermedi? Bir de onu öğrenmek
istiyorum efendim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim, tamam.
Evet, gündem dışı
üçüncü söz, Türkiye-IMF ilişkileri hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’a aittir.
Buyurun Sayın
Korkmaz. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- İstanbul Milletvekili Esfender
Korkmaz’ın, Türkiye-IMF ilişkilerine ilişkin gündem
dışı konuşması
ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
“Türkiye-IMF
ilişkileri nasıl olmalı?” konusunda düşüncelerimi arz etmek istiyorum. Yaşanan
ekonomik depresyon, Türkiye’nin acil olarak bir ekonomik program yapmasını
zorunlu kılıyor. Acil program neden gerekiyor? Aksi hâlde, bizzat TÜİK’in açıkladığı rakamlara bakarsak, bir acil program
olmasa Türkiye’deki depresyonun boyutu artacak, işsizlik artacak, sosyal sorunlar
tırmanacaktır.
TÜİK son olarak
iki rakam açıkladı:
Birisi, 2008
yılının son çeyrek büyüme oranı eksi 6,2. Türkiye’nin eksi 6,2 küçülmesine
karşılık Türkiye’yle birlikte 2001 krizini yaşayan ülkelerde Arjantin’de 4,9
büyüme oldu, Brezilya’da 1,3 büyüme oldu, Güney Kore’de küçülme oldu -o da
bizden az- eksi 3,4.
Arkadaşlar,
ikinci rakam şubat ayı sanayi üretim endeksi. Şubat ayı sanayi üretim endeksi
yüzde 23,7 düştü, imalat sanayi üretim endeksi de yüzde 25,9 düştü. Arkadaşlar,
imalat sanayisinde üretimin yüzde 25,9 düşmesi ancak harp yıllarında görülen
düşmelerdir. Onun için durum kritiktir, krizin daha ağırlaşması ve işsizliğin
artması Türkiye açısından önemli bir risk olarak gündemde kalmaktadır. Bunun
için Hükûmetin bir program yapması lazım ama Hükûmet yapamıyor, neden? Çünkü bugüne kadar depresyonun
ciddiyetini Hükûmet kavramadı. Bir ekonomik program
yapmak için bir envanter çıkarmak lazım, eğer siz
krize doğru teşhis koymazsanız bir envanter çıkaramazsınız. Bürokrasi program
yapamıyor, neden yapamıyor? Bürokrasi diken üstünde.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Başbakanın 6 bakan için “Adını söyleyin Kovalayım.”
demesi bürokrasiyi kilitlemiştir. Bürokrasi diken üstünde. Hangi
bakanın gideceği belli değil. Hem Meclise karşı bu söz şık olmamıştır hem topluma
karşı şık olmamıştır ve dolayısıyla toplumda ekonomik ajanlarda bir güven
bunalımı yaratmıştır. Bu nedenle maalesef Hükûmet ve
bürokrasi bir program yapamıyor. Ne bekliyor? IMF’yi bekliyor.
Değerli
arkadaşlar, IMF’nin istekleriyle Türkiye'nin gerçekleri hiçbir zaman örtüşmez,
bugün de örtüşmeyecektir çünkü IMF, Türkiye'nin borcunu nasıl ödeyeceğini, kısa
vadeli finansmanını düşünür; Türkiye'nin yapısal sorunlarını çözmekte hiçbir
şekilde müdahil olamaz, hiçbir şekilde bir önlem sahibi değildir, bugüne kadar
böyle bir uygulaması da yoktur. Onun için bizim IMF’siz bir program yapmamız
lazım. IMF’siz yapmamız lazım. Ee, ne yapmamız lazım
IMF’yle? Değerli arkadaşlar, IMF’yle mutlaka bir stand-by programı yapıp da IMF’yi o stand-by’da söz sahibi yapıp, Türkiye ekonomisinde, Türkiye
politikasında söz sahibi yapmak şart değil. IMF’yle, en doğrusu, bir program
yapmamak, IMF’yle bir stand-by
yapmamak. Bunun ne faydası olur? Bunun şu faydası olur: G20’ler içinde IMF’ye
muhtaç tek ülke Türkiye’dir. IMF’yle program yaparsanız, Türkiye'nin kendi
ayakları üstünde durmadığı gerçeğinin altını çizersiniz. Onun için, en doğrusu
IMF’yle program yapmamaktır, ama mutlaka Türkiye IMF’yle bir program yapacaksa,
Hükûmet buna mecbursa o zaman stand-by yapmayalım, yani boynumuzu IMF’ye uzatmayalım. Ne
yapalım?
Bakın arkadaşlar,
Türkiye'nin IMF’den 10,5 milyar dolar özel çekme hakkı var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Korkmaz.
ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – 10,5 milyar dolar özel çekme hakkı için de IMF’yle bir anlaşma
lazım ama IMF’nin dikte ettireceği politikalara da Türkiye'nin razı olması söz
konusu değil. Nasıl yaparız o zaman? Gönüllü anlaşmalar yoluyla yaparız. Yakın
izleme var.
Değerli
arkadaşlar, IMF’yle birçok anlaşma şekli var, ek rezerv kolaylığı var, köklü
ödemeler dengesi sorununu giderici anlaşmalar var, bunlarda mutlaka IMF’nin
dikte ettirdiklerini yapmak zorunda değiliz. Mutlaka Hükûmet
IMF’den bir kaynak alacaksa 10,5 milyar dolar alsın ve IMF’yle stand-by yerine bu özel anlaşmaları
yapsın. Böylece, Türkiye de kendi gerçeğini uygular ve Türkiye'nin, Türk
ekonomisinin kendi ayaklarında durmasını dünyaya ispat eder. Söylediğim gibi
bizden başka G20 içerisinde IMF’yle stand-by yapacak başka bir ülke yoktur.
Teşekkür
ediyorum. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Korkmaz.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Başbakanlığın
Anayasa’nın 82’nci maddesine göre verilmiş üç tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
İlk tezkereyi
okutuyorum:
III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, 18-20 Ocak 2009
tarihlerinde Belçika’ya yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/735)
04/03/2009
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmelerde bulunmak üzere, 18-20 Ocak 2009 tarihlerinde
Belçika’ya yaptığım resmî ziyarete ekli listede adları yazılı
milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar
Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine göre
gereğini arz ederim.
|
|
Recep Tayyip
Erdoğan Başbakan |
|
|
|
Liste |
||
Akif Gülle |
|
Amasya
Milletvekili Antalya
Milletvekili Çankırı
Milletvekili Düzce
Milletvekili Karaman
Milletvekili Mardin
Milletvekili |
Mevlüt Çavuşoğlu |
|
|
Suat Kınıklıoğlu |
|
|
Yaşar Yakış |
|
|
Lutfi Elvan |
|
|
Cüneyt Yüksel |
|
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısının aranmasını
istiyoruz.
BAŞKAN – Karar yeter sayısı mı istiyorsunuz? Peki.
Tezkereyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Tezkereyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.49
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:16.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER : Fatoş GÜRKAN (Adana), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
74’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Başbakanlık tezkeresinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi tezkereyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Tezkereyi kabul edenler…
Efendim, kâtip üyeler arasında uzlaşma olmadığından elektronik
cihazla yapacağım oylamayı.
Oylama için üç dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Tezkere kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
2.- Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in, 26-29 Ocak 2009 tarihlerinde İran’a yaptığı
resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/736)
17.3.2009
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in,
görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 26-29 Ocak 2009 tarihlerinde
İran’a yaptığı resmi ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de
iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti
ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine göre
gereğini arz ederim.
|
|
Recep Tayyip
Erdoğan Başbakan |
|
|
|
Liste |
||
Ramazan Kerim
Özkan |
|
Burdur
Milletvekili Erzincan
Milletvekili Kayseri
Milletvekili Van
Milletvekili Yozgat
Milletvekili |
Sebahattin Karakelle |
|
|
Sadık Yakut |
|
|
Kayhan
Türkmenoğlu |
|
|
Mehmet Ekici |
|
BAŞKAN – Tezkereyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tezkere kabul
edilmiştir.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
3.- Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun, Doha’da yapılan Türk-Katar Kadın Kalkınma Çalıştayı’na katılmak üzere 14-15 Şubat 2009 tarihlerinde
Katar’a yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/737)
17.3.2009
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun,
Türkiye ve Katar’da son yıllarda kadın hakları konusunda yaşanan gelişmeleri
paylaşmak ve iki ülke kadınları arasındaki işbirliğini geliştirmek amacıyla 15
Şubat 2009 tarihinde Doha’da yapılan Türk-Katar Kadın Kalkınma Çalıştayı’na katılmak üzere, 14-15 Şubat 2009 tarihlerinde
Katar’a yaptığı resmi ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin
de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının
sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine göre
gereğini arz ederim.
|
|
Recep Tayyip
Erdoğan Başbakan |
|
|
|
LİSTE |
||
Fatma Salman
Kotan |
|
Ağrı
Milletvekili İstanbul Milletvekili İstanbul
Milletvekili İstanbul
Milletvekili İzmir
Milletvekili Konya
Milletvekili |
Güldal Akşit |
|
|
Ayşe Nur
Bahçekapılı |
|
|
Edibe Sözen |
|
|
Fatma Seniha
Nükhet Hotar Göksel |
|
|
Ayşe
Türkmenoğlu |
|
|
Gönül Bekin Şahkulubey |
|
Mardin
Milletvekili Tokat
Milletvekili Trabzon
Milletvekili |
Dilek Yüksel |
|
|
Safiye Seymenoğlu |
|
BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Tezkere kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve
Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/675) (S.Sayısı: 330) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Sayın milletvekilleri, geçen birleşimde tasarının tümü üzerinde
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına yapılan konuşma tamamlanmıştı.
Şimdi söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan’a aittir.
Buyurun Sayın Seyhan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi KOSGEB Yasası, gerek AB müktesebatı gerek ekonomik,
sosyal ihtiyaçlar gerekse dünyanın ekonomik koşulları nedeniyle on dokuz yıl
sonra yeniden yapılandırılmak zorunda kaldı. Bu yapılandırmada birkaç temel öge dikkate alınmalıydı, ki
Komisyonumuz bu ögeleri dikkatle inceledi ve
zannediyorum ki büyük ölçüde çözüme ulaştırdı.
Birincisi: Daha önceki yasa mal ve hizmet sektörünü dışlıyordu.
Daha önceki yasada sadece sanayici tanımı vardı. Diğer taraftan, hizmeti
üreten, işletmeleri de içine alan, küçük ve orta ölçekli işletmeleri de
kapsayan bir yapıya kavuşması zaruretti. Aslında yapılması gereken, on dokuz
yıl önce böyle bir statüyle KOSGEB’i oluşturmaktı. Biz aslında bir yenilik
getirmiyoruz, yapılması gereken bir eksikliği şimdi yerine getirmeye
çalışıyoruz.
Küresel krizin dünya üzerindeki etkileri bizim bu yasaya farklı
bakmamızı da sağlar.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, çok uğultu var, lütfen, hatibi
dinleyemiyoruz.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, küresel krizde
özellikle sistemin yükünü çekenler küçük-orta ölçekli işletmelerdir. Onlar
istihdamı daha dengede tutma ve ayakta durmak için motorize yapısını geliştirme
yönünden daha enerjiktirler, daha dinamik bir yapı oluşturmaktadırlar. Bu
nedenle, krizin bize göstermiş olduğu iki önemli şey var:
Bir: Tüm sektörleri birkaç şirkette toplayan ölçek ekonomisi artık
çöktü, artık, dünyada böyle bir şey yok. Bütün sektörleri yapılandırın, birkaç
kuruluşun eline bırakın. Hayır, bu bitti artık. Dünya gösterdi ki, artık, ara
mamul üretiminden başlayarak uç mamul üretimine kadar bütün sektörlerde
KOBİ’lere ve küçük ortaklı işletmelere ihtiyaç var çünkü bunların toparlanması,
teşvik edilmesi, gruplandırılması, yapılandırılması her zaman daha kolaydır.
Şimdi, Türkiye bu fırsatı bir verimliliğe, bir yeniden dönüşüme
çevirmek zorundadır. Bunu nasıl yapacak? Birincisi, değerli arkadaşlarım,
büyük, hantal yapılar yerine küçük küçük yapıları sektörel olarak planlamayı kendisine hedef alacak. Peki, bu
yapılan düzenleme buna bir çare olur mu? Bizim görüşümüz -Cumhuriyet Halk
Partisi olarak da- KOBİ ve esnaf konusuna biraz daha genel bakılmalı, KOBİ ve
esnaf bakanlığı kurulmalı; bu arada krizin de etkileri dikkate alınarak yeniden
yapılandırma, gelişme, yenilenme, değiştirme süreci başlamalı. Ama bunu
yaparken her türlü siyasi beklentiden uzak, her türlü kayırmacılıktan uzak bir
planlamanın da içine girmenin şart olduğunu düşünüyorum.
(x)
330 S. Sayılı Basmayazı 25/2/2009
tarihli 62’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.
Değerli arkadaşlarım, burada 2 milyonu aşkın esnaf ve
sanatkârımızı bu tanımın içerisine alıyoruz ancak bu tanım içerisinde bir
eksikliği de beraber görüyoruz. Şimdi, bu, KOSGEB’in yapısını genişleten bir
yasa tasarısı; amenna, genişletilmeli, esnaf-sanatkâr alınmalı, ama bir şeyi
genişletirken bütçeyi daraltırsanız bunun bir anlamı kalmaz. Bir yandan
KOSGEB’in tanımını ve genel çerçevesini genişletiyoruz, bir yandan da KOSGEB’in
aktaracağı bütçeyi küçültüyoruz, daraltıyoruz. O zaman şu görülüyor: Biz yasayı
çıkarsak dahi piyasa beklentilerini karşılayamayacağız. Eğer, beklentileri
karşılamaktan uzak bir yasal düzenlemeyi biz mükemmeliyetçi bir anlayışla
sunarsak bunun sıkıntılarını çekeriz.
Değerli arkadaşlarım, görülüyor ki 2009 yılında piyasa daha fazla
daralacak. O zaman, siz, 2009 yılındaki bu daralan bütçeyle, KOSGEB’in esnaf ve
sanatkârı da içine alan, işletmeleri de kucaklayan yapısını nasıl
canlandıracaksınız? Burada bir sıkıntı görüyorum. Şu ana kadar zaten kriz
döneminde yapılanlar her zaman bir can suyu projesi hâlinde sunulmuştur.
Değerli arkadaşlar, can suyu, sektörün dinamizmini artırmak için
verilir veya can suyunun anlamı odur, dinamik yapıları korumak. Açın, sözlük
tanımına bakın: Hayatta kalmasını sağlamak. Oysa,
baktığınız zaman, Türkiye sanayisi giderek küçülüyor, istihdam daralıyor. O
zaman can suyundan daha fazla şeye ihtiyaç var.
Değerli Çevre Bakanım bilir, bu can suyunun etkilerini biz şu
nehir tipi santrallerde çok gördük. Rize’ye gitsin ve Artvin’e gitsin, orada
yapılan nehir tipi santrallere baksın.
Değerli arkadaşlarım, bu kanunda bir de yapıyı genişlettik, içine
esnaf ve sanatkârımızı aldık. Dolayısıyla, onu çok olumlu bulduğum için
söylemek istiyorum, mademki esnaf-sanatkârı aldınız, temsilde de bir denge
kurulmalıydı. KOSGEB’in yapısında çok güzel bir değişiklik yapıldı, TESK ve
TOBB temsilcisinin sayısı 5’e çıkarıldı, bunun dışında da OSBÜK ve TÜRSAB temsilcisi
de kurumun yönetiminin içerisine alındı. Eğer kurumun yönetimini dengeli
yaparsanız, o mesleklerin sorunlarını daha iyi algılar, çözüm önerilerini daha
kolay bulursunuz. Bu nedenle yapılan bu değişikliği, Komisyonda yapılan
değişikliği çok çok olumlu buluyorum.
Arkadaşlar, burada en önemlisi taban. Buraya çok dikkat çekmek
istiyorum, birazdan önerilerimi de sıralayacağım. Şimdi, mademki bizim kritik
noktamız Türkiye sanayisini geliştirmek; sanayisini, KOBİ’leri geliştirirken
esnaf-sanatkârın da küçük ölçekli işletmelerin de ayakta durmasını sağlamak;
mademki Türkiye’deki kaynaklardan, hibelerden bunları maksimum derecede
yararlandırmak diye bir çabamız var; yapmamız gereken, buraya ayırdığımız
kaynağın hedeflediğimiz tabana uygun bir kaynak olmasını sağlamaktır. Onun için
KOSGEB’e aktarılan fonların yeniden gözden geçirilmesi lazım, miktarın gözden
geçirilmesi lazım. Bu miktar genişlemediği sürece biz, yaptığımız bu yasa
tasarısının yansımalarını çok küçük oranda görürüz ve bundan beklenti içerisine
giren, can suyu bekleyen insanlarımız, artık, bunu, bir can suyu gibi değil bir
can çekişme suyu gibi algılar. Biz, insanların can çekişmesini ortadan
kaldırmayacağız, biz onlara hayat vereceğiz. Bu nedenle, Sanayi Bakanlığımızın
da diğer bakanlıkların da entegrasyon içerisinde
sanayiye farklı gözlerle bakması lazım.
Birincisi: Arkadaşlar, kriz dönemlerinde sektörel
yapılandırma hızlandırılmalıdır. Bizim önerimiz bu Cumhuriyet Halk Partisi
olarak. Mademki bir sektör haritasını çıkardınız, size bir fırsat öneriyoruz:
Çıkardığınız sektör haritasını yeniden yapılandırmak için bu dönemi bir faydalı
dönem olarak görünüz, mutlaka sektörel gelişmelere
öncelik veriniz.
İkincisi: Durgunluk dönemlerinde bazı çözümler vardır. Bu
çözümlerden en büyüğü, arkadaşlar, Türkiye’de şimdi yapılmayan ama yapılması
elzem olan bir şey var: ARGE yatırımlarının geliştirilmesi. Dünyada, her zaman,
durgunluk dönemleri ARGE yatırımları geliştirilerek aşılmıştır ama Türkiye’de,
maalesef, son altı ay ARGE yatırımları geçen yıla göre artması gerektiği yerde
düşmeye başlamıştır. Eğer bunu yaparsanız, sanayimizin rekabet gücünü
artıracağınız yenilikçi teknolojileri, nanoteknolojilerini
nasıl getireceksiniz? Eğer, siz, nanoteknolojilere,
ileri teknolojilere özel bir teşvik sistemi kuramazsanız kriz dönemlerini nasıl
aşacaksınız, rekabet gücünüzü nasıl oluşturacaksınız, pazar paylaşımını nasıl
yapacaksınız? Onun için, sektörel yapılandırmayı
yaparken bunu da dikkate almalı, gelişmiş sektörlere de öncelik verilmelidir.
Bunun dışında, arkadaşlar, bakıyoruz… Ha, bir şey yapmadı mı Hükûmet? Hükûmetin bazı
tedbirleri var, piyasa canlandırma paketi adı altında yapılmıştır bu tedbirler:
Beyaz eşyada var, otomobilde var bir teşviki ama değerli arkadaşlar, bunun
dışında… Zaten bunlar, üretimi kurulmuş, istihdam edilmiş… Biz, üretimde olan
sektörleri koruma sorumluluğumuz olduğu gibi, onları geliştirme sorumluluğumuz
da var. İşte ARGE burada devreye giriyor. Bir de yeni üretim alanları yaratma
sorumluluğumuz var, işte Türkiye burada sınıfta kaldı. Bu tedbirlerin hepsi,
mevcut üretim sektörlerini belli bir süre bloke etmek ve korumaktır, yerinde
kalmasını sağlamaktır. Oysa, kriz dönemlerinde çıkış
hedefleriniz, yeniden sektörü yapılandırma, canlandırma ve yeni yatırım
alanlarına devam etme olmalıdır. Burada bir vizyon
koymak zorundasınız.
“Ne yapılabilir?” diyeceksiniz. Bakın, yaz geliyor, bu yaz
döneminde Tarım Bakanlığına önemli iş düşüyor. Tarımsal sanayinin
yapılandırılmasını Türkiye öncelikli olarak görmelidir. Tarımsal
alanda Türkiye'nin yeni tarımsal ürün planlamasına gitmesini ve tarımsal ürün
planlamasıyla istihdamın artırılmasını, Türkiye için gerçekten ciddi bir can
suyu olan GAP’ın yeniden yapılandırılmasını, GAP’a Türkiye'nin gerçekten
yatırım yapmasını, göstermelik, kâğıt üzerinde yatırımdan bu işin
çıkarılmasını, dengeli bir üretim, dengeli bir pazarlama, depolama sisteminin
kurulmasını mutlaka Türkiye hedef almalıdır. Bunu yapmadığınız sürece,
Türkiye'nin, istihdamdan ve gelişmişlikten bahsetmesi çok mümkün değildir.
Aklınızı şöyle bir yoklayın: Türkiye’de bildiğiniz ve gelişmiş kaç
sektör var dersem, sokaktan geçen insan ancak bir, iki sayar; biz, bilgi sahibi
insanların da sayacağı sektör üç, dördü geçmez. Ama bu
sektörlerin hâlâ bugün sıkıntı içerisinde olduğunu da söylerseniz, Türkiye'nin
aşması gereken çok ciddi sorunları olduğunu da ortaya koymak lazım.
İkinci büyük önemli nokta ve sektör inşaat sektörü. İnşaat sektörüyle ilgili tedbirler alındı. Nedir inşaat sektörüyle
ilgili aldığı tedbir? Gururla söylüyor arkadaşlarımız, bunu yapanlar: 150
metrekarenin üstündeki inşaat alanlarına KDV uygulamasının kaldırılması.
Hangisine? Lüks konuta. Türkiye'nin lüks konut ihtiyacına… 150 metrekarenin
üstünde yaptığı konut oranı Türkiye'nin ve gösterilen konut oranı arkadaşlar,
maalesef, yüzde 11,8. 11,8’le inşaat sektörünü siz sistemli bir gelişme
içerisine sokamazsınız. Kaldı ki yapmanız gereken, tapu harçlarını düşürmek,
lüks inşaat sektörünün KDV’sini almamak değildir, lükse hizmet etmek değildir.
Bizim yapmamız gereken, inşaat sektöründe de girdi maliyetlerinin düşürülmesini
sağlamaktır; demirinden çimentosuna ama sanayide de yapmanız gereken küçük küçük can suyu değil, sanayinin de girdi maliyetlerini
düşürmezseniz, tarımın da girdi maliyetlerini düşürmezseniz, tedbiri bunun
üzerinde almazsanız siz de Türkiye de çok ciddi sıkıntı yaşayacaksınız. Böyle
yönetim olmaz, böyle yönetişim olmaz. Yapacağınız yönetimin üçer aylık sancılı
dönemlerin bir rahatlama supabı olarak görülmesi değil, uzun vadede Türkiye'nin
yapılandırmasını sağlayacak vizyon sahibi bir yönetim
anlayışı olması lazım. Bunları yapmıyorsanız Türkiye üç ayın bitiminde aynı
sorunları yaşamaya devam edecektir. Yani “Sizin teknolojiniz ne?” diyorlar,
birçok arkadaşımız gülerek “Yama teknolojisi.” diyor. Yani Türkiye'nin yama
teknolojisinden çıkması lazım, kusuru kapatmak olmamalıdır. Tamamen bununla
suçlamıyorum, bunu yüklemiyorum ama şimdi aldığımız yüklem ve ben bir meseleye
sonuçlarından da bakarım. Türkiye, eğer küçülmesine baktığınızda şubat ayı için
yüzde 23’lerde bir küçülme oranını açıklamayı ve bu küçülmenin problem olduğunu
görerek yeni bir şeyler yapmayı düşünüyorsa bu söylediklerimin hepsini tamamen
dikkate alması lazım.
Değerli arkadaşlar, sanayi politikasıyla, bu anlattığım bu teşvik
sistemiyle enerji politikanızın birlikte yürümesi lazım. Girdi maliyetlerinin
en büyük kalemlerinden biri enerjidir. Eğer enerji maliyetlerini düşürmezseniz
biz yedek kapasitemizi kullanma ve rekabet gücümüzü de kullanma kabiliyetimizi
kaybederiz. İkinci önerim budur. Türkiye'nin enerji politikasının sanayi
politikasına entegre bir hâle getirilmesi, sanayinin
kullandığı doğal gazda, elektrikte yeniden yapılandırılmaya gidilmesi ve bunun
bir altyapı hâlinde devam etmesi zarurettir.
Bakın, özellikle bu konuşmada beş dakikalık bölümü kanuna ama
diğer bölümlerini öneriye ayırıyorum. Çünkü bu kürsüden önerilerin konuşulması
da paylaşılması da son derece önemlidir ama bunların sadece bir öneride
kalmasını değil, bunların dikkate alınmasını arzu ediyoruz. Eğer KOSGEB
açısından bakarsak, Cumhuriyet Halk Partisinin düşündüğü gibi bir küçük-orta
ölçekli sanayi işletmeleri ve bir esnaf bakanlığı kurulmuş olsaydı bu
meselelerin bu grup için bağımsız ele alınma fırsatı olurdu, bunun sanayiye entegrasyonu da daha kolay sağlanırdı çünkü ayrı bir
uzmanlık alanı.
“Avrupa Birliği müktesebatında gelişiyoruz.” diyorlar. Ben onların
bir kısmını hikâye buluyorum arkadaşlar. Şu İlerleme Raporu’na da bir
bakarsanız, hakikaten, birçoğunun günümüzde gerçekleşmediğini görürsünüz.
Türkiye'nin doğal koşulları var, doğal yapısı var. Elbette ki hep İlerleme
Raporu’na endeksli olarak, bire bir, kalem kalem
arkasından gitmeyeceğiz ama doğru dürüst bir yapılanma anlayışını da biz
gündeme getirebilmek zorundayız. Burada kamunun yapılandırılması, kamunun
yeniden yapılandırılması, kamu-özel sektör iş birliği, bunların entegrasyonu, bunların üretim bilincinin artırılması,
müşterek davranma potansiyelinin artırılması ve özendirilmesi konusunda
Bakanlığımızın yaptığı hiçbir çalışma yok. Liyakat konusunda yapmış olduğu çok
önemli çalışmalar yok. Bugün bir dolu liyakat kadrosunun Bakanlığımızın değişik
kollarında -bir bölümü suçlamak için söylemiyorum- olmadığını ve buralara sen,
ben, o, ahbap-çavuş ilişkileriyle arkadaşlarımızın getirildiğini görüyorum. Bu
tanıdığım, bu anlattığım vizyonu böyle bir personel
politikasıyla yürütmek mümkün mü değerli arkadaşlarım?
Burada en önemli nokta, krizi doğru algılamak. Eğer bugün hâlâ krizin psikolojik olduğunu söyleyen varsa ve bunun
üzerinden politika yapan varsa, psikolojik olarak onun savının ve anlayışının
da incelenmesi gerektiğini savunurum ben burada. Böyle bir şey olamaz. Artık durumu doğru algılamak lazım. Biz bir krizin tam
ortasındayız, bu kriz aşağı doğru inmeye devam ediyor; durma noktasından sonra
Türkiye bunu faydaya çevirmek istiyorsa yarattığı sıkıntıları da doğru
algılamak zorundadır, tedbirleri zamanında almak zorundadır. Bir söze çok
inanırım: “Zamanında davranmasını bilmiyorsanız koşmanın âlemi yok.” Zamanında
davranmasını bileceksiniz ve tedbirlerinizi alacaksınız.
İşte bu tedbirler bize şunu kazandıracak: Dış piyasada rekabet
gücü. Dış piyasada rekabet gücü olmayan bir ülkenin sanayi ve ticaret
politikasının istikrarlı bir şekilde devam ettiğini söylemek mümkün olabilir
mi? Bu rekabet gücünü nasıl sağlayacaksınız? Girdi maliyetlerinizi
düşürecekseniz, sektörel yapılanmalara öncelik
vereceksiniz, devlet kendine bir vizyon yükleyecek,
özel sektör-kamu iş birliği olacak, liyakat sahibi insanlarla çalışacaksınız, nanoteknolojilere öncelik vereceksiniz, yenilikçi bir
ufkunuz olacak, eğitim kademelerinde personelin hizmet içi eğitimine önem
vereceksiniz, meslek erbabı yetiştireceksiniz, uç sanayi ürünlerine eğildiğiniz
kadar ara ürünleri ithal etmek hobinizden vazgeçeceksiniz; o ara ürünleri
yetiştiren, orada istihdam sağlayan, orada geliştiren, piyasayı açan yeni bir
ülke, insanlara umut veren, ufuk açan bir ülke yaratmaya çalışacaksınız; ancak
o zaman rekabet gücü oluşturursunuz. Yapılması gereken açık. Bunu
kitaplarınıza da koysanız böyle yazarsınız, uygulasanız da böyle yazarsınız ama
siyaseten bakarsanız bu işin içerisinden çıkamazsınız.
İleri teknolojilere pozitif ayrımcılık vermek zorundasınız. Ben,
daha Türkiye’de ileri teknolojiye pozitif ayrımcılık veren bir yasanın, bir
teşvik sisteminin oturtulabildiğini görmedim. En “Teşvik veriyoruz.” diye
politika yapıldığı günlerde illere göre siyasi bir teşvik verildi, Türkiye'nin
sonu oldu. “Yapmayın, etmeyin.” dedik. Her il milletvekili kendi türküsünü
söyledi, “Benim ilime de gelsin.” dedi, Türkiye bu hâle geldi. Yarım
yatırımlar, pazarlama alanı olmayan üretim tesisleri ve bugün kendini
koruyamayan, borç yükü altına giren tesislerimiz…
Bir de yapılandırmadan söz etmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Seyhan.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Yirmi dakika da çok kısaymış ama…
BAŞKAN – Ek süre…
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Evet, toparlayayım Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, bu yapılandırma işine gelince, bu, çek-senet
işine dönmesin. Bu sanayinin de bir yapılandırmaya ihtiyacı var. “Borçlarınızı
ödediğiniz zaman sizi aklarız.” demek, “Bir çek kanunu çıkarmak yetmez.”
dediğimizde, Sanayi Bakanı “Arkasından diğerleri de geliyor.” demişti.
“Can suyu projesi” adı altında, “hibe projesi” adı altında
sanayiye bir miktar, küçük küçük paralar aktarmanız
da Türkiye’yi kurtarmaz. Yapmanız gereken, Türkiye’de sanayi, küçük ölçekli
sanayi yatırımlarında yenilikçi yatırımlarını desteklemek, onlara kredi vermek
olduğu kadar eski yatırımlarını ve eski borçlarını bloke edecek, onları yeniden
yapılandıracak, devlet bankaları nezdinde onları garantör hâline getirecek bir
sistemi oluşturmak zorundasınız. Eğer sanayinize sahip çıkmak istiyorsanız,
yapılandırmayı yukarıdan aşağıya, büyük sanayilerin… “Falanca sanayinin şurada
sıkıntısı var, canım onu biz çözelim, oradan 300 milyon dolar zarar etmeyelim.”
diyerek kanun yaparsanız, bir gecede maliye tedbirleri alırsanız, Türkiye,
sadece orada bir rahatlamaya yol açar, diğer ölçekler…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Son cümlenizi alayım Sayın Seyhan.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Hay hay
efendim.
…batmaya devam eder.
Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Seyhan.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Ahmet
Kenan Tanrıkulu. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın Tanrıkulu, buyurun efendim.
MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 330 sıra sayılı Kanun Tasarısı
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz ekonomisi ve sosyal yapısının
temelini, hiç kuşkusuz, küçük ve orta ölçekli işletmeler meydana getirmektedir.
Tabii, ülkemizin gelişmesi, büyümesi ve mutlaka lider ülke olabilmesi için de
ve dolayısıyla Türk insanının refahının da artması için bu işletmelere gereken
desteğin ve önemin de verilmesi gerekmektedir. Genellikle bugün herkesin kabul
ettiği gibi KOBİ’ler, sanayileşmenin, sağlıklı bir sosyal yapının, gelir
dağılımındaki dengenin ve ticaretteki dinamizmin sürükleyici faktörü ve
ekonominin de vazgeçilmez unsurudur. Rekabetin yaşatılması, müşteri taleplerine
duyarlılık, yeniliklere ve değişikliklere açıklık, krizler karşısındaki
esneklik -bugün olduğu gibi- ve buna benzer önemli avantajlara sahip olan
KOBİ’ler, Türk ekonomisinin motor gücünü teşkil etmektedirler. Bizim ülkemize
de baktığımız zaman KOBİ’ler, toplam işletmelerin neredeyse yüzde 99’unu
meydana getirmektedirler. Oluşturulmuş olan istihdamın yüzde 70’inden fazlasını
bunlar teşkil etmektedir. Gene yatırımların da yaklaşık yüzde 50’den fazlasını
KOBİ’ler meydana getirmekte ve bunların topyekûn sonucunda da ülkede yaratılan
katma değerin yaklaşık yüzde 40’ını KOBİ’ler ortaya koymaktadır.
İşte, bu rakamları değerlendirdiğimiz zaman ülkemiz ekonomisinin
ana omurgasını meydana getiren KOBİ’lerin önemi çok açık ortadadır. Büyüme ve
kalkınma bu ülkede ağırlıklı olarak KOBİ’ler üzerinde ve onların ekseninde
gerçekleşecektir. Bugün kuruluş kanununu tartışacağımız KOSGEB’e baktığımız
zaman ise KOBİ’lerin payını ve etkinliğini bu ekonomik yapıda artırmak, rekabet
güçlerini ve düzeylerini yükseltmek, sanayide entegrasyonu
ekonomik gelişmelere uygun olarak temin etmek ve sağlamak gibi çok önemli de
amacı vardır ve bu amaçları gerçekleştirebilmek için KOSGEB kurulmuştur. Ancak,
bugün KOSGEB’e daha yakından, bir projektör üzerinden
baktığımız zaman sadece bankalar aracılığıyla yapılan faiz desteklerinin
gündeme geldiği ve kamuoyunda da bu yönüyle gündemi teşkil ettiğini
görmekteyiz. Oysaki KOSGEB’in daha başka destekleri ve önemli görevleri de
vardır. İşte, teknoloji, eğitim, danışmanlık, bölgesel gelişmeye katkı,
girişimciliği desteklemek gibi görevleri belki de en önemli görevleridir. Acaba
KOBİ’ler bunlardan yeterince kullandırılmış mıdır, faydalanmış mıdır veyahut bu
desteklerden KOBİ’ler hangi işletme vasfında faydalanmıştır ve kaç tanesi bu
desteklerden fayda temin etmiştir? Ne kadar destek verilmiştir veyahut kredi
faizleri ile bu desteklerin oranı nedir? Bize göre, kurum, yani KOSGEB sadece
bankalar aracılığıyla yürütülen kredi faiz destek programlarına ağırlık vermesi
ve bu, yukarıda saydığım diğer hizmet alanlarını da ihmal ettiği yönündedir. Bu
durum tabii ki Hükûmetin teknoloji, inovasyon, gelişme, bilgi teknolojileri, pazarlama ve
tanıtım gibi faaliyetlerin KOBİ’ler üzerinden desteklenmesini de en azından bir
süredir ihmal ettiğini de ortaya koymaktadır. Oysaki bu faaliyetlerin
desteklenmesi ve geliştirilmesi KOBİ’lerin yaşaması için hayati bir önem
taşımaktadır ve hiç kuşkusuz KOSGEB’in de asli görevi budur.
Değerli milletvekilleri, 23 Şubat 2009 tarihinde KOSGEB yeni bir
kredi programı açıklamıştır. Bu programın ana amacı ihracatı desteklemeyi öne
çıkarmaktadır ve ihracatçı KOBİ’lere “özel kriz desteği” adı altında program
yürütülmüştür ve başlatılmıştır. Adı krize özel olmasına rağmen, bundan önceki
uygulamaların aksine, bu program sıfır faizli değildir ama en azından krizin
artık Hükûmet tarafından kabul edilip bu şekilde
telaffuz edilmesini bile büyük bir gelişme olarak görüyoruz.
Tabii, bugünkü sanayi üretim endekslerine de baktığımız zaman, ki
ocakta yüzde 21,3, şubatta yüzde 23,7 olarak sanayi
sektörü gelişmektedir ama daha vahimi, imalat sanayisinin içerisindeki sermaye
malları grubunda yüzde 45’e yakın bir gerileme söz konusudur. Aslında Hükûmetin krizi kabul etmediği dönemlerde bile sıfır
faizli, krize destek programı yaptığı söz konusuyken, bugün krizi itiraf etmek
durumunda olduğu dönemde sıfır faizden vazgeçmiştir. Aslında bu nokta da gerçekten
ilginçtir. Faizin bir kısmının KOBİ’lere yüklenmesi de gerçekten ciddi bir
çelişkidir.
Bu uygulamada da bu yapılan şubat uygulamasında da bankalar ayrıca
binde 5 komisyon, ekspertiz masrafı için bin TL ve
buna benzer ilave yükler alacaktır ki, bunların hepsi KOBİ’lere ilave yük
olarak gidecektir. Oysa esas destek sağlanması gereken gün bugündür, yarın
muhtemelen çok geç olabilecektir.
Değerli milletvekilleri, kredi faiz destekleriyle ilgili olarak
daha önceden defalarca dile getirdiğimiz aksaklıklar konusunda da maalesef
tedbirlerin yeterince geliştirilmediğini görüyoruz. Her zaman söylediğimiz ve Hükûmetin de bir süredir kabul ettiği gibi bütün destekler,
ama bütün teşvik ve desteklerin, hem bölgesel hem sektörel
hem de proje bazlı olması gerekmektedir. Burada
yapılan, erken gelenin sırayı ve parayı aldığı bir uygulamadır. Sürekli ifade
ettiğimiz gibi ve bütün dünyada da bu konuyla ilgili gelişmelerin takip
edildiği dünya konjonktüründe de kabul gördüğü üzere,
öncelikli birtakım sektörler olmalıdır ve bu sektörlere de bazı imtiyazlar
tanınmak zorundadır. Erken gelenin krediyi aldığı bir uygulamadan, herhangi bir
plan veya programdan veyahut da önceliklerden bahsetmemiz mümkün olamayacaktır.
Devamlı, bölge kotalarından bahsedilmektedir. Uygulamadaki
bölgesel kullanım oranları Bakanlığın açıkladığı oranı hiçbir zaman
yakalamamıştır. Bugüne kadar uygulanan kredi faiz desteklerinin bölgesel
dağılımlarının da bizlerle paylaşılması eğer mümkün olursa bunları da öğrenme
fırsatını yakalamış olacağız.
Bir diğer husus da bu kredilerin kullanım süreciyle ilgilidir. Bu
krediler sanki özel kredi uygulamalarıymış gibi kamuoyuna takdim edilmektedir.
Hâlbuki buradaki kredilendirme işlemi tamamen bankacılık sistemi içerisinde
değerlendirilmektedir ve KOBİ’lere özel bir uygulama da yoktur. Yani bankalar
normal kredilendirme süreçlerini devam ettirmektedirler. Bankacılık sistemine
bu kadar kaynak aktarırken bu sistemde bazı uygulamalar konusunda hiçbir katkı
ve KOBİ’ler için ilave kolaylıklar alınması da mümkün olmamıştır. En azından
bankaların komisyon ve ekspertiz masraflarını
almamaları temin edilebilirdi. Ayrıca, daha önceden de duyurulan, Hazine
Müsteşarlığının bankalara reel sektör için vermesi düşünülen 1 milyar TL’lik
programın da çok ciddi bir şekilde elden geçirilip, gözden geçirilip gerçekten
reel sektör için harcanması gerekmektedir. Bu para eğer hazine tarafından
bankaların aktiflerinde özellikle temizlenmesi gereken unsurlar için harcanırsa
o zaman reel sektöre de gitmemiş olur. Bir de bunların üzerine, Sayın
Başbakanın ifadesiyle, bankaların kredi kullandırmadaki isteksizliklerini de
koyarsak, eklersek, durum daha da vahim hâle gelmektedir. Onun için, yürütülen
bu çalışmalarda, bankalardan KOBİ’lere özel birtakım imtiyazların mutlaka
sağlanması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, kredi faiz desteğinin uygulamasının
tamamında imalatçı olmayan esnaf ve sanatkârlarla, hizmet sektörünün de
faydalanacağı ifade edilmekteydi. İşte, nihayet, bu görüştüğümüz kanun da bunu
temin etmek için getirilmiş bulunuyor. Ancak buradaki uygulamayla, 23 Şubat
2009’da açıklanan ve 2 Mart 2009’da da müracaatları başlayan ihracat kredi
desteğinden maalesef imalat dışı sektörlerin yararlanması yine de mümkün
olamamıştır, uygulamada hâlâ daha hizmet sektörü yoktur. Bu yasa çıktıktan
sonra KOSGEB’in iç düzenleme yapması ve yeni kanunla gereken Bakanlar Kurulu
kararları da herhâlde bir miktar zaman alacaktır. Dolayısıyla imalatçı olmayan
KOBİ’lerimiz bir müddet daha bekleyeceklerdir.
Sayın milletvekilleri, KOBİ’leri anlatırken, tabii ki, KOSGEB’in
kuruluş amacını biraz önce de söyledim, imalat sektöründe faaliyet gösteren
KOBİ’leri desteklemek amacıyla kurulmuştu. Buradaki, getirilen yasa
tasarısındaki temel değişiklik ise KOSGEB’in hizmet götürdüğü hedef kitlesini
değiştirerek, sanayinin bütün kollarının ve tüm KOBİ ölçeğindeki işletmelerin
faydalanmasına açmaktadır. KOSGEB şu anda 1 ila 250 arasında çalışanı olan ve
-bilanço üzerinden de bakarsak veya net satış üzerinde de bakarsak- 25 milyon
TL’yi geçmeyen imalatçı KOBİ’lere destek vermekteydi. Bu işletmelerin de sayısı
yaklaşık olarak Türkiye’de 250 bin civarındadır. Sanayi ve Ticaret Bakanlığının
yayınladığı verilere göre ise ülkemizde toplam 2 milyon 10 bin 377 işletme
vardır ve bunun da gene yaklaşık 2 milyon kadarı KOBİ ölçeğindedir. Yasa
tasarısı, kurumun bünyesinde, ne gelir hanesinde ne de gider kısmında herhangi
bir artış getirmemektedir. Organizasyon ve personel yapısında da bir değişiklik
yoktur bu yasada. Yani hedef kitlemiz yaklaşık 8 kat artarken, bütçe,
organizasyon ve personel yapısında bir değişiklik getirilmemektedir. Bu da, bu
getirilen değişikliğin veya yapılacak olan değişikliğin uygulaması konusunda da
ciddi tereddütlere yol açmaktadır. KOSGEB’in kurumsal kapasitesinde herhangi
bir değişiklik yapmadan hedef kitlenin yaklaşık bu 8 kat kadar artması
sonucunda, nitelik olarak eğitimden sağlığa, tarımdan hayvancılığa, kültürden
turizme, inşaattan ulaşıma kadar hemen hemen bütün
sektörler bu faaliyetlere açılacaktır. Mevcut yapı ve bütçeyle bunun
kaldırılması mümkün gözükmemektedir.
Bu yelpazeye hizmet ve destekler götürmek, bu sektörler hakkında
bilgi ve tecrübeye sahip olmayı da gerektirmektedir. Ya bu tecrübeye veya
bilgiye sahip olacaksınız veyahut da bu bilgi ve tecrübeye sahip olan
kuruluşlarla iş birliği yapacaksınız.
Bütçesiyle yaklaşık 15 bin civarında işletmeye, yani imalat
sanayisi işletmesine hizmet götürebilen bu kurum, KOSGEB, bu kanunla, çıkacak
olan kanunla yeni hedef kitlesini arttırdığı zaman ilave kaynağı da bütçede
görmediği için zorlanacağa benzemektedir. Zira KOSGEB’in bu seneki bütçesini
incelediğimiz zaman -2009 bütçesini- 2008 yılına göre yüzde 10,8 bir artış,
yani yaklaşık yüzde 11’lik bir artış görüyoruz. Hedef kitle 8 kat artıyor ama
bütçesi yüzde 11 bile artmıyor. Bu durum, mukayese açısından belki sizlerin de
ufkunu genişletebilir.
Burada, tabii akla gelen bir başka konu da vardır. İş hacmi ve
hedef kitlesi bakımından bu kadar artış gösteren KOSGEB acaba şu ana kadar
kapasitesinin sekizde 1’i kadar mı çalışmaktadır? Yani hiçbir ilave düzenlemeye
gitmediğine göre “Böyle bir kapasite düşüklüğüyle mi çalışmaktadır?” diye bir
soru akla gelebilir ama bunu da düşünmek, zannederim, KOSGEB çalışanlarına
büyük bir haksızlık olur diye düşünüyorum. Eğer böyleyse, böyle bir düşünce de
varsa bunun gereğinin ve açıklamasının da mutlaka yapılması gerekir diye
düşünüyorum.
Yasada yapılan bir başka düzenleme, icra kurulundaki ilavedir.
Hazine Müsteşarı bu kurula ilave edilmiştir. Başkanlığını Sanayi ve Ticaret
Bakanının yaptığı bu kurul 9 kişiden müteşekkildir. Bu şekilde artı 1 daha
gelince 10 kişi olmuştur. Bu zaman zaman başka
kurumlarda da tartışılır. Genellikle çift sayılı icra kurulu gibi karar
alınacak kurullarda karar çıkartmak zordur. O yüzden toplantı karar ve nisap
sayısı açısından bu şekilde bir sayı artırmasının da pek uygun olmadığını
düşünüyorum. Eğer bu artış, yeni hedef kitleye yeni sayı diye, yeni üye diye
düşünülüyorsa o zaman başka ilavelerin de belki yapılması gerekir.
Organizasyon yapısında, personel yapısında, bütçede, ezcümle,
önemli değişikliklere ihtiyaç vardır ve bunun için KOSGEB’in gerçek manada
yeniden yapılandırılması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, KOBİ’lere baktığımız zaman, bugün
Türkiye’de 47 tane kuruluş KOBİ’lerle ilgilenmektedir. Bu, şu demektir: 47 ayrı
politika belirleyen kuruluş, 47 ayrı kaynak tahsisi yapan kuruluş demektir. Bu
yönüyle baktığınız zaman, bu kadar farklı politika ve kaynak belirlenmesi
gerçekten hem maliyet yönünden bir israftır hem zaman yönünden israftır hem de
emek yönünden israftır. Bu kuruluşlar arasında çoğu zaman koordinasyon ve iş
birliği de sağlanamamıştır, mümkün olamamıştır. Bunların tek bir çatı altında
toplanması gerekmektedir. Belki de görüşeceğimiz bu tasarıda, şu anda
görüşeceğimiz bu tasarıda KOSGEB, KOBİ’ler için böyle bir tek çatı modeli
hâline getirilebilirdi diye düşünüyorum. Eğer bu sağlansaydı, birçok ayrı
kapılarda dolaşmakta olan KOBİ’lerimiz tek noktada işlerini çözebileceklerdi,
kaynak israfı önlenecekti, zaman israfı ve emek israfı önlenecekti ve ciddi bir
finans desteği de sağlanmış olacaktı. Tabii, KOBİ politikalarımız da bu andan
itibaren daha etkin ve daha fonksiyonel olacaktı.
Tabii, sadece ekonomik olarak değil, sosyal bir sorumluluk da
üstlenmektedir KOBİ’lerimiz. O yüzden ekonomimizdeki rolleri, önemi ve
ağırlıkları gerçekten çok ciddidir. O yüzden bugüne kadar KOBİ’lerimizin temel
makro sorunlarının hâlâ çözülememesi ve bunların konuşuluyor olması da bir
çelişkidir diye düşünüyorum.
Diğer taraftan, KOBİ’lerimizin teknoloji ihtiyacının giderilmesi,
güçlendirilmesi, katma değeri yüksek ürünlerin üretilebilmesi, uluslararası
pazarlara açılabilmesi ve dolayısıyla da rekabet güçlerinin artırılması
gerekmektedir. İşte, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, bütün siyasi partiler
olarak KOBİ’lerimizin bu anlamda yanlarında olmalı ve onların rekabet
edebilirliğini artırmamız ve onları bu mücadelelerinde yalnız bırakmamamız
gerekmektedir diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, bunun için de lafın, sözün sadece havada
kalmaması gerekmektedir, Türkiye için yeni bir sanayi politikasına ve sanayi
stratejisine ihtiyaç bulunmaktadır. Bu stratejinin ve politikanın odağında,
temelinde mutlaka KOBİ’lerimiz olmalıdır, dolayısıyla da KOSGEB olmalıdır.
Değerli milletvekilleri, KOSGEB’in bugünkü hâliyle getirilen ve
tasarıyla genişletilen görev alanı sadece ambalaj olarak kalmamalıdır. Bu
sözler birçoğu için belki yakın ve hatırlatıcı gelebilir, bunları özellikle
tutanaklara söylemek istiyorum. Gerçek anlamda bu hizmeti sorunsuz verebilmek
için bütün düzenlemelerin ama gerekli olan bütün düzenlemelerin de bir an önce
gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, biz Milliyetçi Hareket Partisinin bütün
programlarında, 2002’den bugüne kadar yapılan yazılı ve görsel basındaki
açıklamalarımızda KOBİ’lere ve sanayi politikasına verdiğimiz önemi hemen her
fırsatta dile getirerek, bütün ortamlarda söyleyerek, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde de aynı şekilde ifade ederek bugüne kadar geldik. Bugünden sonra da
KOBİ’lerimizin daha iyi yarınlara, daha iyi yapıya ve güçlü bir ekonomik sürece
ulaşabilmeleri için önümüze getirilecek olan bütün çalışmalara, bütün
düzenlemelere, bu manada getirilecek olan ve yapılabilecek olan yasa
çalışmalarına Milliyetçi Hareket Partisi olarak destek vereceğimizi belirtiyor,
tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tanrıkulu.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili
Nezir Karabaş.
Sayın Karabaş, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; KOSGEB’in kurulması hakkında kanunda değişiklik
yapılmasına dair tasarı üzerine söz almış bulunmaktayım. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, dile getirildi, zaten Türkiye'de bu kanun 1990 yılında
çıkarıldı ancak 2000’li yıllardan bu yana KOSGEB’in kapsamının genişletilmesi
yönünde hem ilgili KOBİ’lerden, kurumlardan hem de Mecliste çeşitli siyasi
partilerden talep olmasına rağmen bu yasa bugün karşımıza getirildi.
Geciktirilmiş bir yasa, bugüne kadar bu konuda düzenleme yapılması gerekiyordu.
Yasanın kapsamının genişletilmesi ve sanayi dışındaki KOBİ’lere de
KOSGEB tarafından destek sunulması tüm grupların, bizlerin de destek sunduğu
bir değişiklik ancak bu konuda bugüne kadarki uygulamalar ve özellikle krizin
etkisiyle de bundan sonra yapılması gerekenlerle ilgili, parti olarak, grup
olarak söyleyeceklerimiz var.
Şimdi, şunu herkes teslim ediyor ki KOBİ’lerin işlevi, sermayenin
tabana yayılması, gelir adaletinde eşitlik sağlanması, gelir bölüşümünün adil olması, bölgeler arası farklılıkların,
bölgeler arası dengesizliklerin giderilmesi konusunda, KOBİ’ler her ülkede
olduğu gibi Türkiye’de de en önemli kurumlardır. Eğer KOBİ’ler gerçek misyonuna ulaşırsa, KOBİ’lere doğru şekilde destek verilip,
doğru şekilde yönlendirilirse Türkiye’de had safhaya gelmiş gelir bölüşümü,
sermayenin dağılımı ve yine had safhada olan bölgeler arası dengesizlik ve
adaletsizlik büyük oranda giderilir.
Şimdi, bugüne kadar, bu konuda, özellikle kredi verilmesiyle
ilgili -ki KOSGEB sadece sanayi alanındaki kuruluşlara, KOBİ’lere destek
sunuyordu- benzer anlamda merkezî hükûmetin yaptığı
destekler, verdiği krediler de genelde -bunun- sektörler ve bölgeler dikkate
alınmadığı yönündedir. Şimdi, KOSGEB’in mevcut durumuyla da dar olan tüm üretim
alanları, üretim şirketlerinde çalışan KOBİ’leri kapsamayan krediler bile
sadece gelişmiş belli alanlarla sınırlı kalmıştır. Ha, yasa
çıkarıldığı zaman veya karar verildiği zaman, bunun özellikle bölgeler
arasındaki eşitsizliği giderme, özellikle dengeyi sağlama, özellikle KOBİ’lerin
geri kalmış alanlarda gelişmesini sağlama anlamında teorik söylemlere rağmen bu
konuda ciddi düzenlemeler yapılmadığı için, KOSGEB kredileri genelde zaten diğer
alanlarda belli olanaklara sahip olan, belli gelişmişlik düzeyinde olan
bölgelerle sınırlı kalmıştır. Onun için, bir taraftan bu yasa
getiriliyorken, düzenleme yapılıyorken, diğer taraftan KOBİ desteklerinin tüm
alanlara, özellikle az gelişmiş alanlara yaygınlaştırılması ve bu alanların
geliştirilmesi yönünde de bir çabanın olması gerekiyor. Bunun için de,
KOSGEB’in çalışma biçiminin, KOSGEB’in personel yapısının, KOSGEB’in kadrosunun
genişletilmesi gerekiyor.
Siz, bugün Doğu, Güneydoğu, İç Anadolu, Karadeniz gibi bazı
bölgelere, illere gittiğiniz zaman, buradaki küçük işletmelerin, KOBİ’lerin bu
tür çalışmaları yapma, oradaki hem devlet kurumlarının hem bugüne kadar var
olan kurumların o tür esnafa, KOBİ’lere destek verme koşullarının, o alandaki
kurumlarının asgari düzeyde olduğunu, hatta birçok yerde olmadığını görürsünüz.
Onun için, hem bir taraftan kriz varken KOSGEB’in hedef kitlesinin
geliştirilmesi hedeflenmişken, öne konulmuşken mutlaka KOSGEB’ten,
KOSGEB kredilerinden, desteğinden yararlanacak kesimlere, KOBİ’lere proje
sunacak, destek sunacak, onların kredi almasını sağlama veya o koşulları yerine
getirme anlamında önünü açacak bazı düzenlemelerin de yapılması gerekiyor. Bu
gerçekleşmediği zaman, birçok kesim, mevcut yasadan yararlanma koşulları
olmasına rağmen, teknik nedenlerle veya orada kurumsallaşmanın gerçekleşmemesi
nedeniyle bu kredilere ulaşamayacaktır.
İşin en önemli diğer tarafı ise bugüne kadar birçok alanda
olduğu gibi, maalesef KOSGEB kredilerinin verilmesinde de siyasi tercihlerin
öne çıkmış olması Türkiye’de her alanda, Türkiye’de her kredilendirmede olduğu
gibi KOSGEB kredilerinde de maalesef siz, bürokratik engelleri aşabilmek veya
bu krediye ulaşmak için koşullarınız elveriyor olsa bile ya iktidara, belli
mercilerde bulunanlara yakın olacaksınız veya onlara yakın insanlar üzerinden
bu yerlere ulaşmayı hedefleyeceksiniz, yakalayacaksınız. Bu olmadığı zaman, birçok zaman yasal hakkınız olan, bir diğerinin
koşulunu taşımanıza rağmen, onun yararlandığı olanaklardan yararlanamıyorsunuz.
Özellikle bölgede -burada her parti grubunun bölge milletvekilleri bunu iyi
bilir- mevcut bu kurumların başında bulunanların birçoğu veya bu kurumlar
tümüyle siyasi saiklere göre, kişinin ideolojik,
siyasal durumuna göre tavır almakta, birçok zaman yasal şartları yerine getirse
bile engellerle karşılanmaktadır. Geçmişle kıyasladığımız zaman belki kırmızı çizgi, belki üzerini kırmızı kalemle çizme yok çünkü
geçmişte yasa dışı olmasına rağmen bu yapılıyordu ama şimdi çeşitli
gerekçelerle, çeşitli sıradan sorunlar çıkarılarak özellikle küçük
işletmelerin, küçük ve orta işletmelerin, KOBİ’lerin bu tür olanaklara
ulaşmasının yolu hâlâ kapalıdır maalesef. Onun için, bu konuda bu yasal
düzenlemeyle birlikte:
1) Teknik anlamda, proje anlamında, ulaşabilirlik konusunda
mutlaka bir çalışma yapılmalı. Bu tür kredilerin, KOSGEB’in genişletilen
olanaklarının herkese ulaşması ve herkesin yararlanması yönünde bir çabanın
olması gerekiyor.
2) Mutlaka, bu tür desteklerden, hangi alanda, bu yasa
çerçevesinde yararlanabiliyorsa yararlansın kişiler, siyasi düşüncesine,
partisine, kimliğine bakılmaksızın bu olanaklara ulaşmanın yolunun açılması
gerekiyor. Maalesef, şu anda Türkiye’de, birçok alanda, küçük ve orta
işletmelerin önündeki en büyük engel budur.
Bugün özellikle bölgede, Doğu ve Güneydoğu’da, İç Anadolu’da,
küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin bu kredilerden, destekten
yararlanmasında bazı olanakların veya avantajlı durumların yaratılması
gerekiyor. Özellikle yasada dile getirilen birçok belgenin düzenlenmesi konusunda
oradaki kurumlarda belli bir veri de yok, belli bir düzenleme de yok. İşte,
siz, İzmir’de, Bursa’da, İstanbul’da, Ankara’da, zaten çeşitli odaların,
esnafın, ticaret adamının kendi oluşturduğu kurumların, danışmanlık
şirketlerinin olanaklarıyla birçok şeye ulaşabiliyorsunuz, ilişkileri
sağlayabiliyorsunuz ama birçok yerde de Türkiye'nin birçok bölgesinde, birçok
ilinde de insanlar zaten bu tür olanaklara ulaşamıyor. Devlet de devletin
kurumları da bu konuda belli bir düzenlemeyi, kendi sorumluluklarında olan
çalışmayı ve verileri toplamış değildir. Bunları sağlamadan, bu konuda ciddi
adımlar atılmadan, zihniyet anlamında bir değişiklik olmadan kâğıt üzerindeki
yasal değişiklikler maalesef bir sonuç getirmiyor.
Şimdi, birçok arkadaş bunu bilir veya isteseniz bu verilere
ulaşabilirsiniz. KOSGEB’in şimdiye kadarki tabanı, sanayi alanında çalışma
yürüten küçük ve orta boy işletmelerdir. KOSGEB’in kredilerinden yararlanan
şirketlerin dağılımına bir bakalım: Yüzde 90’ın üzerinde Türkiye'nin üç
ilindedir. KOSGEB’in bu olanaklarından birçok ilde yararlanan tek bir işletme
yoktur. Ha, bazı illerde zaten işletme yoktur, onu ayrı tutuyoruz da… Fakat
birçok ilde bu alanda, küçük ve orta boy sanayi alanında, mevcut yasada sanayi
alanında çalışan küçük ve orta boy işletmeler olmasına rağmen KOSGEB’in bu
olanaklarından, kredilerinden hiçbir şekilde yararlanmamışlardır.
Eğer siz bu yasayı çıkarırken veya bir yasal düzenleme yaparken
gerçekten Türkiye’de mevcut sorunları çözme, herkese ulaşma, bu kredilerin
yerine hak ettiği kişiye veya yatırımın geliştirilmesi gereken bölgeye ulaşma,
sonuç alma amacındaysanız ona göre bir düzenleme yapmanız gerekiyor. Fakat eğer
bir yasayı düzenlerken sırf Avrupa Birliği uyum yasalarına uysun diye
düzenliyorsanız veya “Ben çıkardım, kim buna ulaşabilirse, kim bu konuda belli
olanaklara sahipse veya kim bu ilişkileri sağlayabiliyorsa o yararlansın.”
diyorsanız o zaman zaten çıkarma amacından sapmış olursunuz. Çünkü şunu iyi
biliyoruz ki birçok kesim bu tür olanaklara ve kredilere ulaşamıyor, birçok
kesimin önü bu anlamda tıkalı veya birçok kesim zaten bunun koşullarını ve
zeminini oluşturmuş değil.
Özellikle yasa tasarısında, yasa değişiklik tasarısında ısrarla
belirtiliyor: “Avrupa Birliği uyum yasalarıyla uyumlaştırma, ona uyma.” Fakat şunu
iyi biliyoruz ki Avrupa’da bu alanda çıkarılan yasaların çoğunluğu dezavantajlı
kesimlere, dezavantajlı bölgelere öncelik tanımadır. Ancak Türkiye’de
çıkarılan, bu anlamda çıkarılan yasalar ve sunulan desteklerde tümüyle toptancı
bir yaklaşım öne çıkarılıyor. Dezavantajlı bölgelere, dezavantajlı kesimlere
ulaşma gibi bir hedef yok. Tam tersine, zaten hem sosyal hem toplumsal hem
siyasal hem ideolojik olarak Türkiye’de belli bir yapılanma da olduğu için,
esas ulaşılması gereken kesimler veya bölgeler veya kuruluşlar bu olanaklardan
yararlanmanın dışında tutuluyor. Onun için biz bu yasanın,
KOSGEB’in kapsamının geliştirilmesini doğru buluyoruz, bunun kapsamının
geliştirilmesini önemli buluyoruz ancak bu düzenleme yapılırken, bu
düzenlemelerle birlikte zaten mevcut durumda dar bir kapsamda çalışma
yürütüyorken, sadece sanayi kesimine kredi ve destek sunuyorken, birçok
eksikliği, birçok olumsuzluğu, birçok kadro yetersizliğini taşıyorken, bunun
kapsamının bu kadar genişletildikten sonra bu konuda yasa tasarısında hiçbir
düzenleme olmadan bu nasıl gerçekleştirilecek onu merak ediyoruz. Onun
için şu kaygıyı da taşıyoruz: Türkiye’de şimdiye kadar birçok yasa tasarısı
buradan, getirildi, geçti. Birçoğunda işte o yasayı geçiriyor olmak, Avrupa
Birliği müktesebatıyla uyumlu hâle getirmek veya toplumun belli bir kesiminin
talebi olan ve bastırılan bir şeyi kâğıt üzerinde Meclisten geçirmiş olmak gibi
algılanır. Onun için bu konuda, mutlaka bu yasa tasarısında tartışılması,
düzenleme yapılması gerekiyordu ancak bundan sonra mutlaka bu konuda KOSGEB’in
mevcut yapısı, personel yapısı, teknik kapasitesi ve genişletilen bu çerçeveyle
birlikte toplumun tüm kesimlerine ve hak eden kesimlere ulaşma anlamında bir
hazırlığın şimdiden başlatılması gerekiyor.
Bu, özellikle bu kriz döneminde daha önemli. Normal bir
zamanda özellikle çeşitli kredilerden yararlanma koşulları sağlamasa bile
piyasada özel ilişkileriyle bankadan kredi alarak bireysel veya ferdî
kredilerle KOBİ’ler, küçük ve orta boy işletmeler sorunlarını çözebilirdi ama
bu kriz ortamında, krediye ulaşmanın çok zor olduğu bir ortamda eğer gerçekten
bu yasa sonuçta küçük ve orta boy işletmeleri ayakta tutmaya yönelikse, başta
Bakanlığın, Hükûmetin ve tüm yetkili kurumların,
kuruluşların bu konuda ciddi bir çaba içinde olması gerekiyor çünkü hiçbir
işletmenin Türkiye’de hiçbir bölgedeki bu konudaki sanayicinin veya orta ve
küçük boy işletmenin özellikle bu aşamada ve gittikçe derinleşen krizde verilen
bu desteklerin dışında krediye ulaşması, ayakta durması mümkün değil. Bu
anlamda ciddi bir düzenlemenin ve bu yasa genişletiliyorken bu konuda ciddi bir
çalışmanın, çabanın olması gerekiyor ve bu kredilerin, KOSGEB, bu genişletilmiş
hâlinden sonra, kesinlikle, kredi verdiği kişiye hiçbir şekilde siyasal yapısı,
mevcut bulunduğu siyasi parti, düşüncesi, dili, yaşadığı bölge kesinlikle
gözetilmeden destek sunulması gerekiyor çünkü bu konuda en büyük sıkıntı da
bugüne kadar Türkiye’de bu alanda yaşanıyor. Şimdiden, bu konuda, başta Bakanlığın, Hükûmetin
ve tüm kurum, kuruluşların duyarlı davranacağını umuyoruz.
Bu yasanın küçük ve orta boy işletmelere bu kriz döneminde bir
ilaç olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Karabaş.
Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahısları adına ilk söz Edirne Milletvekili Cemaleddin
Uslu’ya aittir.
Sayın Uslu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 330 sıra sayılı Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz
aldım. Sizleri saygılarımla selamlıyorum.
KOSGEB, ülkemizin ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarının
karşılanmasında küçük ve orta ölçekli sanayi işletmelerinin payını ve
etkinliğini artırmak, rekabet güçlerini ve düzeylerini yükseltmek, sanayide entegrasyonu ekonomik gelişimlere uygun biçimde
gerçekleştirmek, teknolojik yeniliklere süratle uyum sağlamak, rekabet
güçlerini yükseltmek ve ekonomiye yapacakları katkıları artırmak amacıyla 3624
sayılı Kanun’la 20 Nisan 1990 tarihinde kurulmuştur.
Kuruluşundan günümüze kadar küçük ve orta ölçekli sanayi
işletmelerinin gelişmesine katkı sağlayan KOSGEB’in hitap ettiği alanın, imalat
sanayi sektörü dışındaki sektörlerin ekonomik katma değer üretme ve istihdam
yaratma potansiyeli göz önüne alınarak genişletilmesine ihtiyaç duyulması
üzerine bütün sektörleri kapsayan işletmeleri içine alacak şekilde bu tasarı
hazırlanarak yüce Meclisin gündemine getirildiği anlaşılmaktadır.
Bu tasarıyla getirilen temel değişiklik, imalat sanayi sektörünün
yanı sıra hizmet ve ticaret sektörlerinde faaliyet gösteren işletmelerin de
KOSGEB desteklerinden yararlanmasına imkân sağlayacak olmasıdır. Bu tasarıyla
KOSGEB’in hizmet götürdüğü hedef kitle hem nicelik hem de nitelik olarak
genişlemekte ve artmaktadır.
KOSGEB, şu anda 1 ila 250 kişi arasında çalışanı olan, bilançosu
veya net satışı 25 milyon TL’yi geçmeyen imalatçı küçük ve orta büyüklükteki
işletmeleri desteklemektedir. Bu işletmelerin sayısı 250 bin civarındadır. Bu
tasarıyla yapılan düzenleme sonucu, KOSGEB imalat sanayi yerine tüm işletmeleri
destekleme kapsamına alacaktır. Bu durumda yeni hedef kitledeki işletmelerin
sayısı 1 milyon 900 bin civarına çıkacaktır. Tasarı kanunlaştığında
desteklenecek hedef kitle yaklaşık 8 kat artmış olacaktır.
Desteklenecek hedef kitlenin artırılması, destek kapsamına alınan
eğitimden sağlığa, tarımdan hayvancılığa, kültürden turizme, inşaattan ulaşıma
kadar tüm hizmet ve ticari sektör işletmeleri adına güzel bir gelişmedir. Ancak
KOSGEB’in mevcut yapısı güçlendirilerek değiştirilmeden ve bütçe kaynakları
artırılmadan sadece hedef kitlenin yaklaşık 8 katına çıkarılması pratikte
yaşanmakta olan sıkıntıları da artıracaktır. Bu nedenle öncelikle kurumsal
yapının gözden geçirilmesi ve bütçe kaynaklarının artırılmasının daha gerçekçi
bir yaklaşım olacağını sizler de takdir edersiniz.
Kaldı ki mevcut bütçesiyle hedef kitlesi içinde bulunan 250 bin
civarındaki imalat sanayi işletmesinin yaklaşık 15 binine hizmet
götürülebilirken, bu tasarı kanunlaştığında hedef kitlesi yaklaşık 8 kat
artarak 1 milyon 900 bin işletmeye çıkacak olan bu kurum, mevcut yapısı ve
bütçe imkânlarıyla, genişletilen bu hedef kitleye nasıl hizmet sunacaktır? Bu
konuda bir plan, bir program yapılmış mıdır? Hedef kitlenin artması, yaşanmakta
olan kriz ve küçük işletmelerin içinde bulunduğu olumsuz durum da dikkate
alındığında, vakit geçirilmeden KOBİ’lere yönelik ek kaynak acilen sağlanmalı
ve yapılan destek miktarlarıyla, destekten yararlandırılan işletme sayısının
artırılmasına yönelik ayakları yere basan çalışmalar yapılmalıdır. Aksi
takdirde yeterli ve sağlam kaynak bulunmadan bu kanunun uygulamada küçük
işletmelere bir katkı sağlayamayacağı görülmelidir.
KOSGEB desteklerinden daha fazla KOBİ’nin yararlanması için KOSGEB
bütçesini 2009 yılında çok önemli oranda artırdıklarını belirten Sayın Bakan,
KOSGEB kanalıyla bu yıl KOBİ’lere, esnaf ve sanatkâra 3 milyar TL’nin üzerinde
çok düşük faizli bir kredi hacmi oluşturmayı hedeflediklerini söylemiştir.
Sayın Bakan, belirlediğinizi söylediğiniz bu hedef ne zaman gerçekleşecektir?
KOBİ’ler gerçekten zor durumdadır, yoğun bakım şartlarında kepenk
kapama noktasına gelmişlerdir. Öncelikle yoğun bakımda olan esnafı kendine
getirecek önlemlerin kısa vadede hayata geçirilmesi, orta ve uzun vadede ise bu
kesimi güçlendirecek politika ve programların hazırlanması ve uygulanması
gerekmektedir. Esnaf ve sanatkâr kesimi bu ülkenin orta direğidir ve bu direğin
kırılması sadece kendileri için değil, ülkenin geneli için kötü sonuçlar
doğuracaktır.
Değerli milletvekilleri, ülke ekonomisinde ve özellikle toplumsal
yapısında çok önemli bir yer tutan esnaf ve sanatkâr işletmelerine yönelik
olarak sistemli ve kurumsallaşmış yeterli bir destek politikasının uygulandığı
maalesef söylenemez. Değişik kamu kurumlarınca yürütülen birtakım destek ve
teşvik politikaları var olmakla birlikte esnaf ve sanatkâr işletmelerinin
bunlardan yararlanma oranı düşüktür çünkü sağlanan teşvikler ve destekler için
getirilen koşullar çoğu kez esnaf, sanatkâr işletmelerinin yararlanamayacağı
ölçüde ağırdır, bürokratik işlemler çok fazladır ve uygulamalarda iş birliği ve
koordinasyon eksiktir.
Sayıları 2 milyona yaklaşan esnaf ve sanatkâr kesimi ihtiyaçları
doğrultusunda oluşturulmuş, kolay ulaşılabilir, küçüğü de gözeten destek
mekanizmalarına ihtiyaç duymaktadır. Bu noktadan hareketle bu işletmelerin
temel sorunlarını şu şekilde sıralayabiliriz:
Esnaf ve sanatkâr işletmeleri öncelikle finans kaynaklarına kolay
ulaşamama sorunu yaşamakta, finansman araçlarından yeterli ölçüde
yararlanamamaktadırlar. Bu sorun doğrudan doğruya esnaf ve sanatkârın gelişmiş
teknoloji kullanarak üretim yapabilme kapasitelerini olumsuz etkilemekte,
yeterli finans desteği bulamayan esnaf, sanatkâr işletmeleri teknolojik
altyapılarını yenileyememektedirler. Bu nedenle standart ve kaliteli üretim yapmaları
ve rekabet gücü kazanmaları güçleşmekte, bu da ihracat yapabilmelerini
engellemektedir. Dolayısıyla finansman sorunlarının çözümü bu işletmeler
açısından birinci derecede öncelik arz eden konuların başında gelmektedir.
Pazarlama, yönetim, tanıtım bilgileri genellikle eksiktir ve bu
bilgilerin eksikliği işletmelerin büyümesine ve rekabet gücü kazanmasına engel
olmaktadır.
Esnaf ve sanatkâra yönelik danışmanlık hizmetlerinin yoğunluğunun
ve çeşitliliğinin arttırılması önemini korumaktadır.
Esnaf ve sanatkâr işletmelerinin önemli bir sorunu nitelikli iş
gücü temininde yaşadıkları sıkıntılardır. Aslında bir yandan giderek büyüyen
işsizlik sorunlarından bahsedilirken diğer yandan işletmelerin nitelikli iş
gücü bulmada sorun yaşaması bir çelişki gibi görünse de gerçek böyledir. Bunun
nedeni, iş hayatı ile mesleki eğitim politikasını oluşturanlar ve yürütenler
arasındaki koordinasyon eksikliğidir.
Esnaf ve sanatkâr işletmeleri ağır bürokratik işlemlerden
mağdurdur ve vergi ve sosyal güvenlik ödemelerinden dolayı zorlanmaktadır.
Kayıt dışı ekonomiyle mücadelede başarılı olunabilmesi için bu işletmelerin
ekonomik güçleriyle orantılı vergi ve benzeri ödemelere muhatap olmaları esas
alınmalıdır.
Mikro ve küçük ölçekli işletmeler yönünden gerek sektörler ve
gerek bölgeler bazında yaşanan çok farklı sorunların giderilmesi için uygun ve
farklı politikalar uygulamak gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, diğer taraftan esnaf ve sanatkâr kesimi
ve bağlı bulundukları meslek kuruluşları bu sorunları zaman içerisinde azaltmak,
destek ve teşvik politikalarının belirlenmesi ve yasal düzenlemelerin
uygulamaya konulmasının beklentisi içerisindedirler. Özellikle ülkemizde de
etkileri hissedilen ve dünyadaki gelişmelerin ülkemizi de derinden etkileyeceği
aşikâr olan küresel krizin yaratacağı olumsuzlukları gidermeye yönelik olarak
ilave tedbirler alınması ihtiyacı doğmuştur. Bu tedbirler planlanırken küçük
ölçekli işletmeler gözardı edilmemeli, tam tersine
krizin sosyal ve toplumsal anlamda yaratacağı etkileri hafifletmek üzere esnaf
ve sanatkâr işletmelerine önem ve öncelik verilmelidir. Esnaf ve sanatkâr
işletmelerine verilecek desteklerin çok daha fazla katma değerle ekonomiye ve
topluma döneceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Kısaca örneklemek gerekirse,
bu işletmelerde çalışan birer kişinin ücretinin vergi dışı bırakılması işsizlik
sorununun çözümüne önemli ölçüde katkı sağlayacaktır. İşsizliğin yakın
gelecekte daha da önemli sorunlara yol açacağı ortadadır. Böyle bir destek,
özellikle küresel kriz yüzünden işsiz kalanlar için önemli bir çıkış noktası
olabilecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Uslu, devam edin.
CEMALEDDİN USLU (Devamla) – Piyasalardaki talep daralması işçi,
memur ve çiftçinin gelirlerinin artmasıyla aşılabilecektir. Bu da esnaf ve
sanatkâra ve ekonomiye olumlu yansıyacaktır. Ancak bunu sağlayacak politikalar
üretilememektedir. Yürürlükteki hâliyle tek bir karar altında çıkarılan devlet
yardımlarından esnaf ve sanatkârlar yararlanamamaktadır. Devlet teşvik ve
destekleri orta ve büyük ölçekli işletmelere ve ihracata odaklı olarak
çıkarılmakta, çoğunda istihdam kriteri getirilmekte,
bu da esnafın bunlardan yararlanmasını imkânsız hâle getirmektedir.
Bu kanunun, KOBİ’lerimize, esnaf ve sanatkârımıza, ülkemize
hayırlı olması dileklerimle yüce heyetinize bir kez daha saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Uslu.
Şahsı adına ikinci konuşmacı Konya Milletvekili Hasan Angı.
Sayın Angı, buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HASAN ANGI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Küçük
ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında kişisel
görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bilindiği gibi, 3624 sayılı Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanun 20/4/1990 tarihli ve 20498 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu tarihten günümüze kadar anılan kanun ile
belirlenen görevler kapsamında KOSGEB tarafından küçük ve orta ölçekli sanayi
işletmelerine çeşitli hizmet ve destek de verilmiştir. Bu verilen hizmet ve
destekler nelerdir diye bakacak olursak, dağıtılan komisyon raporumuzun da
6’ncı sayfasında görülecek açıkçası. Burada, 2003 ve 2008’le ilgili rakamlar
açık bir şekilde ifade edilmiştir.
1990’dan 2002’ye kadarki durum nedir diye baktığımız zaman, on iki
yıl boyunca toplam harcamalar 63 milyon 33 bin 430 TL’dir. Bunun 41 milyon 787
bin 985 lirası, yani yüzde 66’lık kısmı cari harcamalar, 6 milyon 728 bin 589
liralık, yüzde 11’lik kısmı yatırım harcamaları, destek ise sadece yüzde 23’lük
kısmı teşkil eden 14 milyon 516 bin 856 lira. Yani, on iki yıldaki toplam destekleme
imkânı bu kadardı.
Belki bazı arkadaşlarımız, geçmişteki bu rakamları esas alarak
yeni dönemle ilgili “KOSGEB’in görev alanını genişletirken, kadro yapısını
büyütmeden, bütçe imkânlarını artırmadan bu hizmetler 2 milyona yaklaşan bu
KOBİ’lere nasıl sunulacak?” diye kendi kendilerine sormuşlardır. Ama, baktığımız zaman, 2003’ten 2008’e kadar 1 milyar 67
milyon 928 bin TL’lik harcamanın içinde yüzde 75’lik ortalama kesim destekler
olarak görünmekte. Destek harcamalarımız anormal bir şekilde artmış. Bunun
kredi oluşturma kapasitesi ise çok daha yükselerek bizim dönemimizdeki
uygulamalarla, faiz sübvansiyonlarıyla çok fazla KOBİ’nin bu imkândan
faydalanması imkânı oluşmuştur.
Bundan dolayıdır ki imalatçı olmayan sanayicilerin, esnaf ve
tüccarın da KOSGEB desteklerinden faydalanabilmeleri adına birtakım değişiklik
düzenlemeleri sürekli iletilmiştir. Bundan dolayı Hükûmetimiz
de KOSGEB’in kuruluş kanunundaki tanımları değiştirerek hizmet sektörüne de
ticaret erbabına da destek verebilecek bir hâle geldi. İcra kuruluyla ilgili
yapılanma, genel kurul yapılanmaları bu kapsamda da bu çerçevede düzenlendi.
Önemli bir çalışmadır ki Türkiye’de yaşanmakta olan bu
sıkıntılı sürecin geçmişe kıyasla -eğer 2001 yılı kriz ortamına baktığımız
zaman- Türkiye’deki faizlerin arttığı, dolayısıyla KOSGEB’in imkân bulmakta
zorlandığı, kamu bankalarının yanında özel bankaların da kredi vermekten
kaçındığı bir süreçten, bugün bakıyoruz kamu bankaları küçük ve orta boy
işletmelere, piyasaya fonlama noktasında elinden
gelen gayreti gösterirken, maalesef bazı özel bankaların -ki iki aylık rakamlar
ortaya çıktı- çok yüksek kârlarına rağmen piyasayı fonlamada
cimri davrandığını, acaba krizin derinleşmesi adına zımni bir iş birliği yapan
lobilerle ilişki içinde mi olduğu şeklinde birtakım endişeleri de gündeme
getirmekte.
Açıkçası, piyasadaki kâr marjlarının
düştüğü, birçok zararların yaşandığı bir dönemde tüm kurumlar -ki finans
sektörü bunun önemli bir ayağıdır- tüm işletmelere destek olma noktasında
cesaretli olmalılar.
Halk Bankasının ve Ziraat Bankasının bu noktada borç erteleme,
yeniden yapılandırma, yeni krediler noktasındaki çabalarını da takdirle
izliyoruz.
Bir taraftan, KOSGEB, kendi imkânlarını geliştirme, biraz önce
rakamlarını verdiğim gibi, raporda da gördüğünüz şekilde küçük ve orta boy
işletmelerimize, bugüne kadar imalatçılara vermek zorunda olduğu yasal
yükümlülükken, biraz önce değerli bir hatibin ifade ettiği mart başındaki
ihracat kredisi de mecburen mevcut yasaya göre verilmek durumunda. Dolayısıyla,
bu yeni yasanın süratle tamamlanması hâlinde diğer değişiklikler de hayata
geçirilerek hizmet sektöründeki arkadaşlarımızın ve ticaretle uğraşanların da
bu imkândan faydalanmasına zemin oluşturacak. Yani biz yasal düzenlemeyi,
yasadaki değişiklikleri hayata geçirmeden, KOSGEB, imalatçı, ihracatçının
dışındaki kişilere nasıl destek olabilir? Bunları da takdirlerinize arz
ediyorum.
Netice olarak şunu ifade etmek isterim ki: Bu değişiklikler önemli
değişiklikler. Kuruluşundan bugüne kadar on sekiz yılı geride bırakmış bir kurum.
Bölgelerdeki ihtiyaçları tespit eden, DTP Grubu Sözcüsünün ifade ettiği gibi o
bölgelere verilmeyen değil, tam tersine, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri
için yüzde 40’lık bir bölüm oluşturan, yüzde 40’lık bölümü bu bölgeler için
ayıran bir anlayışa karşı eleştiriyi hiç de haklı bulmuyorum açıkçası. Bu veri
tabanına girmiş esnaf-sanatkârımızın, işletmelerimizin bundan sonraki süreçteki
gelecek taleplerine bölgelerdeki müdürlüklerin mutlaka bire bir ilgilenerek kriterleri taşıyan işletme sahiplerine de mutlaka bu
destekler sağlanacaktır. Yani siz pozitif ayrımcılık noktasında bir kota
uyguluyorsunuz ki bunu bile çıkıp eleştirme noktasına geliniyorsa hayret
etmemek elde değil.
Ben bu yapılan önemli düzenlemelerin mutlaka reel sektöre,
KOBİ’lerimize büyük kolaylıklar getireceğine inanıyorum. Onun için de emeği
geçen, başta Bakanımız, Hükûmet üyelerimiz olmak
üzere değerli bürokratlarımıza, Komisyonumuzdaki görüşmelerde katkı sağlayan
değerli Komisyon üyesi arkadaşlarımıza ve oylarınızla bu yasayı onaylayacak
olacağınız için de hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Angı.
Sayın milletvekilleri, tasarı üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi soru-cevap işlemine başlıyoruz.
Sayın Taner, buyurun efendim.
RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, KOSGEB Kanunu’nda yapılmakta
olan değişiklikler sonrasında Hükûmet olarak
açıklayacağınız altıncı paketin toplam boyutu ne kadardır?
2) 2 milyon civarındaki esnaf ve sanatkârlara kullandırılması
düşünülen can suyu kredisinin miktarı ne kadar olacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Taner.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, 2008 yılında KOSGEB kanalıyla KOBİ’lere verilen
destek kredilerinin miktarı ve sektörel dağılımı
nasıl gerçekleşmiştir?
Sıfır faizli destek kredileri için toplam kaç işletme başvuruda
bulunmuş, bunların ne kadarının talebi karşılanabilmiş, kaçının başvurusu hangi
sebeplerle karşılanamamıştır?
Son bir yılda kaç işletme faaliyetlerini durdurarak kapanmıştır?
Bu işletmelerin kapanma sebepleri nelerdir?
2009 yılı toplam KOSGEB destek tutarı ne kadar olacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Işık.
Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, Adana’da, 2002 yılı istatistiklerine göre hâlen 7
bin adet KOBİ’nin olduğu belirtilmektedir. Bu rakam doğru mudur?
Bu tasarıyla birlikte KOSGEB çatısına girecek firma sayısının
Adana’da 50 bini geçeceği ifade edilmektedir. İfade edilen bu rakam da doğru
mudur? Yine şoför ve esnafın da dâhil edilmesi hâlinde bu sayının Adana’da 100
bini geçeceği tahmin edilmektedir. Bu tahminler doğru ise 7 bin adet KOBİ’ye
hizmet vermeye çalışan Adana KOSGEB Müdürlüğü, sayısı 100 bine ulaşacak olan
KOBİ’lere Adana’da nasıl hizmet verecektir? Bu hususlar ile ilgili hangi
önlemleri alacaksınız? Adana KOSGEB İşletme Müdürlüğünün personel ve finansal
yapısında herhangi bir değişiklik yapacak mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tankut.
Sayın Coşkunoğlu…
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aracılığınızla Sayın Bakana iki soru sormak istiyorum.
Birincisi: Bu KOSGEB’in hedef kitlesini genişleterek esnafımıza da
katkıda bulunmayı amaçlıyor bu yasa, çok güzel fakat esnafımıza en yararlı
olacak yasa, özellikle küçük yörelerde, büyük ihalelerin, örneğin TOKİ
ihalelerinde yerel esnaf ve işletmelerden satın almasını sağlayacak, gerekirse
bu yönde sübvansiyonlar sağlayacak bir politikadır. Böyle bir politika da
gündeminizde var mıdır Sayın Bakanım?
İkinci sorum: Yaklaşık 200 bin kuruluş hedefleyen KOSGEB’in hedefi
yaklaşık 10 kat artacak, galiba 2 milyon çerçevesinde bir hedefi olacak bu yasa
değişikliğiyle. Geçenlerde yaptığınız bir açıklamada kaynakları yüzde 50,
bütçeyi yüzde 50 artıracağınızı söylediniz. Bu yeterli olabilecek mi?
Ayrıca, sadece finansal kaynak değil, eleman kaynağı ve diğer
kadro olanakları da genişletilebilecek mi? Genişletilmezse bu yasa gerçekten
anlamlı bir uygulama bulabilecek midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Coşkunoğlu.
Sayın Tütüncü…
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İki sorum var Sayın Bakana, aracılığınızla.
Birincisi: KOSGEB uygulamalarında şimdiye dek KOBİ’ler ön planda
tutuldu, esnaf ve sanatkâra çok az önem verildi. Tabii bu kapsam genişlemesinde
esnaf ve sanatkârın, sanayi sektöründe çok az sayıları biliyoruz, sayısı diğer
tarafta çok fazla olduğu için sayısı artacak. Fakat itiraf etmeliyiz ki burada
esnaf ve sanatkârın sayısının artmasına koşut olarak onlara yönelik ek birtakım
olanaklardan pek söz edilmiyor, biraz es geçilmiş gibi. Bu konuda açıklama rica
edeceğim.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tütüncü.
Sayın Akcan…
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Aracılığınızla Sayın Bakanıma sormak istiyorum:
Sayın Bakanım, Sayın Başbakanımızın krizin başladığı aylarda özel
sektörün kredi geri çağırmalarına tepkisini biliyoruz. AKP’nin sözcülerinin bu
anlamdaki konuşmalarını da biliyoruz, biraz önce de dinledik. Fakat Bakanlığınızla
ilgili bir devlet bankasının, bankaya konan, tahsil edilmek üzere konan
çeklerin belli bir yüzdesi kadar kredi kullandırmasıyla ilgili sözleşmesi hâlâ
devam eden bir reel sektör unsuruna kredi verme işlemini durdurmasını nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Son soru, Sayın Doğru, buyurun efendim.
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Geçmiş dönemlerde Orta Asya Türk
cumhuriyetlerinden olan Kırgızistan’ın Bişkek şehrinde Sanayi ve Ticaret
Bakanlığımızla beraber numune bir KOBİ yatırımı yapılmış ve desteklenmişti ve
de çok başarılı olmuştu; oradaki yetkililer Türkiye'ye davet edilmiş ve
Türkiye'nin hem yatırım durumu anlatılmış hem de KOBİ’ler tanıtılmıştı. Ben, o
yönlü çalışmaların diğer Türk cumhuriyetlerinde de bir şekilde devam etmesi söz
konusu mudur veyahut da bu şekilde bir çalışmayı düşünüyor musunuz? Bu yönünü
sormak istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Doğru.
Sayın Bakanım, cevap verebilirsiniz sorulara, lütfen.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi, yüce heyetinizi saygıyla,
öncelikle selamlıyorum ve görüşülmekte olan KOSGEB Kanunu’muzun,
bir kere, KOBİ’lerimize, esnaf ve sanatkârımıza, ekonomimize hayırlar
getirmesini özellikle temenni etmek istiyorum. Yapılan değerlendirmelere
teşekkür ediyorum. Bunlardan fazlasıyla faydalanacağımızı ifade etmek
istiyorum.
Yalnız, yapılan değerlendirmelerden, tümü üzerinde yapılan
konuşmalarda değerli konuşmacıların dile getirmiş olduğu personel, kredinin
miktarı, bütçe imkânsızlıkları veya geçmişte verilen desteklerin belki zaman
yönünden gecikmesi, bunların, Sayın Başkanım hepsini kabul edebilirim, hepsini
tartışırım, ancak kesinlikle, şiddetle kabul etmeyeceğim ve tutanaklara
geçmesini istediğim şey, hiçbir şekilde tek bir kişiye, tek bir kuruma, siyasi
bir mülahazayla, siyasi bir tercihle, hiçbir şekilde kredi kullandırılmamıştır.
Bunun altını çizmek istiyorum ve bunu da
Sayın Milletvekilim ispat ederse ben siyaseti bırakayım, ispat edemezse de
kendisi siyaseti bıraksın, diye çok net söylerim. Çünkü bu konuda, KOSGEB’de,
özellikle sıra numarasına göre, sırayla müracaat ettirmemizin, başka kategori
koymamamızın en büyük sebebi, gelsin, KOSGEB’den şartları sağlıyorsa, KOSGEB’in
şartlarını haizse, kim istiyorsa, onun cinsiyetine, firmasına, hiçbir şeyine
bakmaksızın sadece KOSGEB’in kredi şartlarını sağlıyor olması esastır, bir de
bankanın şartlarını sağlıyor olması esastır. Onun için, bu konudaki, siyasi
tercihler konusundaki suçlamayı şiddetle reddediyorum, bunun da altını çizmek
istiyorum, diğerleri konusunu şimdi konuşacağım.
Şimdi burada yapılmak istenen şu: On dokuz yıllık bir KOSGEB
Kanunu’ndan bahsediyoruz. Bu Kanun, on dokuz yıl önce, küçük ve orta boy sanayi
işletmelerini desteklemek üzere kurulmuş ve ciddi manada destekler vermiş olan
bir mekanizma, bir kurum. Tabii, zaman içinde ihtiyaçların değişmesi, zaman
içinde Türkiye’de sanayi profilinin değişmesi, ticaret
profilinin değişmesi, hizmet profilinin değişmesi, esnaf ve sanatkârların
giderek ekonomide ciddi manada ağırlık alması, rol almasıyla beraber KOSGEB
zaman içinde birtakım değişikliklere uğramış ve KOSGEB, özellikle benim
Bakanlığıma geldiğim günden itibaren, bir taraftan ihracat desteklerini, bir
taraftan marka, tasarım, KOBİ’lerin güç birliği yapması gibi destekleri
verirken, cumhuriyet tarihinde bir ilki gerçekleştirmiş 2008 yılında.
Öncelikle, 2008 yılının ilk etabında, cumhuriyet tarihinde ilk defa sıfır faizli
can suyu kredisi verilmiş, bu bir ilk ve bunun yanı sıra, yine sıfır faizli can
suyu kredisi verirken, yine cumhuriyet tarihinde esnaf ve sanatkâra ilk defa
KOSGEB kanallarından kredi imkânları getirilmiştir yine sıfır faizli ve şimdi
de KOSGEB’in mevcut, yapmış olduğu mevcut kanunundaki uygulamada, yapmış olduğu
hedef kitlesinin sadece imalat sektörü olması, ama Bakanlığımız tarafından
hazırlanmış olan, bana göre yine bu bir devrim mahiyetinde hazırlanmış olan
girişimci bilgi sistemi, yani yeni adıyla, eski adıyla sanayi envanterinin ortaya çıkmasıyla beraber, bir kere sadece
imalat sanayinin değil, ticaret sektörünün de hizmet sektörünün de mutlaka
desteklenmesi gerektiği ve bunların birbirinin tamamlayıcısı olması noktasından
hareketle gerek iktidar partimizin milletvekillerinin gerek muhalefet
partisinin değerli milletvekillerinin gündeme her fırsatta getirmiş olduğu bir
talep de dikkate alınarak, bu sefer KOSGEB’in hedef kitlesi, herhangi bir ayrım
yapılmaksızın, imalat, ticaret ve hizmet sektöründe olmak üzere bir düzenleme
yapılmıştır. Bu on dokuz yıldır devam edegelen KOSGEB
uygulamasının tamamıyla sil baştan sıfır kilometre yeniden yapılmasının bir
çalışmasıdır.
Bu noktada şunu çok net ifade edeyim: Bakın, 2003-2007
yılları arasında sadece kredi faiz destekleri için yapılan toplam destek sayısı
46 bin ve kredi faiz desteklerinde desteklenen KOBİ sayısı 2003-2007’de 20.584
iken, 2008 senesinde yapmış olduğumuz yeni açılımla KOSGEB sadece bir yılda
21.867 işletmeye kredi vermiştir. Biraz evvel
sorular da soruldu ne kadar bir kredi hacmi kullanıldı, kaç kişi kullandı diye.
Bakın bunun 941 adedini 1.000+1.000 KOBİ yatırım destek programıyla makine
teçhizat sektörümüz için verdik ve makine teçhizat alımları için bunu yaptık. Sonra bunun hemen arkasından ilk defa, işte cumhuriyet tarihinde bu
ilktir, sıfır faizli imalatçı esnaf ve sanatkâr destek kredisi verdik ve ilk
defa KOSGEB tarihinde esnaf ve sanatkâr sıfır faizli, 5.108 işletme sıfır
faizli kredi kullandı ve bu ilk kullandırılan krediler, saymış olduğum iki
kredi o günün şartlarında on sekiz ay vadeyle kullanıldı ama daha sonra küresel
krizin finans sektörünü etkilemesiyle beraber vadeleri on iki aya düşürdük ve
hemen yine 2008 yılının üçüncü uygulaması olarak sıfır faizli KOBİ ihracat
destek kredisini verdik. Burada da altı ay vadeli 100 bin dolara kadar
ihracatçı KOBİ’lerimize hiçbir faiz olmaksızın ihracat desteği verdik. Burada
3.191 ihracatçı firmamız, KOBİ’miz buradan kredi kullandı. En son geçen yıl sonu itibarıyla yapmış olduğumuz istihdam endeksli can
suyu kredisiyle de 12.627 firma bu konuda destek aldı ve bu noktada 2008
yılında yaklaşık 1,6 milyar liralık sıfır faizli can suyu kredi desteği
KOSGEB’den yapılırken, bakın beş yılda yapılan 2,3 milyar liraydı, sadece
2008’de 1,6 milyar lira yaptık ve 21.867 firmamızı bu noktada destekledik.
Hemen 2009’un başında, bundan bir ay önce, 2009’un ilk programı olarak
başlatmış olduğumuz ihracat kredi desteği verdik ihracatçımıza. Yeni pazarlar
bulması, özellikle ihracat yapmış olduğumuz pazarlardaki daralma ve sıkıntının
etkisinden KOBİ’lerimizin kurtarılması noktasında bir çalışma yaptık. Çünkü
Türkiye 132 milyar dolar, yüzde 90’ı sanayi mamulü olan ihracat yapıyordu, yine
ihracatının yüzde 60’ını Avrupa’ya yapıyordu. Avrupa pazarlarındaki daralmadan dolayı
özellikle KOBİ’lerimizin yeni pazarlar bulması için bu yıl başlatmış olduğumuz
ve bir ay önce başlatmış olduğumuz destekle…
Bakın, 6.445 ihracatçı KOBİ, 1 milyar 35 milyon 820 bin dolarlık
kredi desteği için başvurdu. Burada tavan koymuştuk, sadece toplam 1 milyar
dolarlık ihracat kredisi vereceğiz… Bakın, bu da yine Türkiye’de ve KOSGEB
tarihinde bir ilktir. İlk defa KOBİ’lere altı ay vadeli, faizinin sadece üçte
1’i KOBİ’ler tarafından karşılanacak, üçte 2’si de KOSGEB tarafından
karşılanacak 1 milyar dolarlık bir kredi hacmi oluşturduk ve bir haftadadır bu
gelen taleplerin tamamı, bir haftada bu talepler geldi.
Bankalarla yapılan anlaşma çerçevesinde de gerek komisyon
oranlarını gerek burada ekspertiz ücretlerini ve
KOBİ’lerin yapacağı masrafların tamamını önceden belirledik çünkü zaman zaman fazla masraf alındığı, başka isimler altında masraf
istendiği söyleniyordu. Bu çerçevede bunu da sağlamış olduk ve bu noktada dedik
ki: Binde 5’i geçmeyecek şekilde bankalar komisyon alacaklar, eğer gayrimenkul ekspertizi yapılacaksa, onun için de bin lirayı geçmeyecek
bir masraf alınacak ve KOBİ’ler kullanmış olduğu 200 bin dolar, altı ay vadeli,
defaten ödemeli kredi için sadece 2.200 dolar bir sefere mahsus ve altıncı ayın
sonunda bir faiz ödeyecekler. Bugün bankalardaki faizlerin, dövize endeksli
faizlerin yüzde 10’dan aşağı olmadığını da özellikle belirtmek istiyorum.
Şimdi, bu yıl yapacağımız… İnşallah, bu kanunumuzun hemen çıkması
ve bu kanunun arkasından yapacağımız düzenlemelerle, tabii, bir taraftan bu hedef
kitlemizi genişletirken bir taraftan da gerek KOSGEB’in fonksiyonlarını, organizasyonel şemasını ve KOSGEB’in bu bütçesini nasıl
kullanacağımız konusunda da tabii ki çok yoğun çalışmalar yapıyoruz, yani bu
bitsin sonra bakalım noktasında değiliz. Bu hazırlıklarımızı yaparken topyekûn
yaptık.
Bir kere, KOSGEB yeterli eleman konusunda, mutlaka, Bakanlığımızın
icra komitesinin bu konuda karar alması, Maliye Bakanlığına başvuru yapması
noktasında bu konuda gerekli olan istihdamın bu noktadan sağlanması hedef
olarak gözüküyor; bir.
İkincisi: KOSGEB’in icra kurulunda, sizlerin de bildiği gibi, TESK’in Genel Başkanı var, TOBB’un
Genel Başkanı var. Dolayısıyla, TESK ve TOBB, zaten her iki kurulum KOSGEB’in
hedef kitlesini oluşturuyor, yani, gerek TESK’in üyeleri
gerek TOBB’un üyeleri zaten KOSGEB’in altyapısını
oluşturuyor. Bugün Türkiye’de 3.132 esnaf ve sanatkâr odası var, 365 ticaret
odası, sanayi odası, ticaret borsası, ticaret sanayi odaları ve ayrı ayrı odalar var.
Şimdi burada yapacağımız uygulamada gerek TOBB’un gerek TESK’in gerek Tez-Koop’un, özellikle Halk Bankası kanalıyla, 921 kooperatif
tarafından uygulamış olduğu bir uygulamayı da -şimdi arkadaşlarımızla son nihai
noktaya geldik- TESK, TOBB ve Tez-Koop’un da
KOSGEB’le beraber, bütün imkânlarını beraber değerlendirerek ve onların
altyapısını, onların network’ünü kullanarak bu
noktadaki sorunları… Sorun oluşmayacak
şekilde hedef kitlemizi belirlemiş durumdayız. Yine, aynı şekilde, gerek TESK’le gerek TOBB’la yapmış
olduğumuz çalışmalarda ve Tez-Koop’la yapmış
olduğumuz çalışmalarda dedik ki: Siz oturun arama konferansları yapın, ortak
akıl toplantıları yapın, hangi sektörlerin ne ihtiyaçları olduğunu, hangi
sektörlere ne tür destekler verilmesi gerektiğini çıkartın. Bunları aslında biz
Bakanlık olarak çıkartabiliriz, elimizde gerek esnaf-sanatkârın gerek
KOBİ’lerin tamamının veri tabanına sahibiz, girişimci bilgi sistemine de
sahibiz. Ama bunların tamamını, gerekirse, TOBB’a da,
TESK’e de siz bu konuda iletin dedik. O çalışma da
şimdi son noktaya gelmiş durumda.
Şunu çok net ifade edeyim ki: KOSGEB’in bütçesine gelince… KOSGEB
bütçesinde, biraz evvel yine söylendi, özellikle konuşmalarda da ifade edildi.
Bakın, KOSGEB’in 2008 yılı başlangıç ödeneği 222 milyon 368 bin liraydı, 2009
yılı başlangıç ödeneği 329 milyon 330 bin liradır, yani yüzde 48 artırılmıştır.
Biraz evvel saygıdeğer bir konuşmacı yüzde 10 şeklinde ifade etti. Destek
tutarı 156 milyon 841 bin 2008 senesindeyken, 2009 bütçesinde 245 milyon 826
bin lira olmuştur. Bunun 200 milyon lirası geri ödemesiz ve 45 milyon lirası
geri ödemeli diye 245 milyon liralık bu destek paketini kullanacağız. Buradaki
ortalama artış da yüzde 60’tır. Yani hülasa KOSGEB bütçesi 2008’den 2009’a
ortalama yüzde 50 artmıştır. Bunun yanı sıra, Sayın Başbakanımızın bundan on
beş gün evvel yapmış olduğu kriz…
BAŞKAN – Sayın Bakanım, son iki dakikanız…
SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Son
cümlemi söylüyorum Sayın Başkanım.
…önlem paketi kapsamında 75 milyon lira daha aktarılacağı ifade
edilmiştir. Dolayısıyla, KOSGEB’in toplam artışı 2009 yılında 2008’e nazaran,
75 milyonu da koyacak olursak, yaklaşık yüzde 75, yüzde 80’ler civarındadır.
“Ne ifade ediyor?” diye sorarsanız şunu söyleyeyim: Bakın, bizim bu sene yapmış
olduğumuz -biraz evvel bahsettim- ihracatçı KOBİ’lere 200 bin dolara kadar
vermiş olduğumuz kredi desteği 1 milyar dolardır toplam kredi. Bizim buna
KOSGEB bütçesinden toplam aktarmış olduğumuz kaynak 23 milyon dolardır, hepsi
bu kadardır. Yani KOSGEB kendi kaynağından 23 milyon dolar faiz bütçesine
sübvansiyon yaparak KOBİ’lerimiz şu anda altı ay vadeli 1 milyar dolar
ihracatçı kredisi ve altı ay defaten ödemeli bir kredi kullanacak. En son
verilen 75 milyon doları, 75 milyon lirayı sadece biz aynı anlamda ihracat
kredisi yapıyoruz desek yaklaşık 2,5 milyar dolarlık bir ihracat desteğine denk
gelir.
Son söz olarak da şunu ifade edeyim ki: Geçen yıl 1,6 milyardı, bu
yıl da buradaki hedefimiz, çalışmamız, KOSGEB’in yapacağı toplam destek
bütçesinin 4 milyar liranın üzerinde olmasıdır yani 3 katına çıkaracağız, bir
destek yapacağız.
Ben, görüşlere tekrar teşekkür ediyorum ama tekrar cevap
vermediğim şeyler varsa bunları da kanun devam ederken mutlaka cevaplayacağım.
Teşekkür ediyorum Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.
Sayın Asil, sisteme girmişsiniz, bir şey mi diyeceksiniz?
Buyurun.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Zaman kalırsa kısa bir sorum vardı
da…
BAŞKAN – Çok kısa bir zamanınız var efendim, bitmek üzere.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Bakanım, ÖTV indiriminden sonra
stokları erittik bahanesiyle otomobillere devletin sağladığı ÖTV indirimi
oranında zam yapılarak eski fiyattan araç satılmaya devam edilmesini nasıl
karşılıyorsunuz? Bu konuda Bakanlığınızın görüşünü öğrenebilir miyiz?
BAŞKAN – Cevap verecek misiniz?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Vereyim
Sayın Başkanım, cevapsız kalmasın.
Hoş karşılamıyorum, sorunun kısa cevabı. Ama biraz açacak olursam
şunu söyleyeyim: Bu konuda tabii ki serbest piyasa ekonomisi Türkiye’de var.
Serbest piyasa ekonomisine göre, bundan bir ay öncesine kadar stoklarında 150
bin aracı bulunan sektörün -her fırsatta konuşuyorum, yarın yine TAYSAD’ın (Yan sanayicilerin) genel kurulu var, orada da
söyleyeceğim ve söylüyorum- bindikleri dalı kesmeyecekleri kanaatindeyim.
Ancak, şu anda gelmiş olduğumuz noktada yerli üretim fazlasıyla şu anda devam
ediyor. Yerli üretimde böyle çok gözle görülür bir zam söz konusu değil. Zaten
beni de bu ülkenin Sanayi ve Ticaret Bakanı olarak özellikle Türkiye’de
üretilen araçlar ilgilendiriyor.
İthallerle ilgili benim birkaç noktada yapmış olduğum direkt
görüşmede “Elimizde stoklarımız yoktu, bir kısmında hiç stok yoktu, dışarıdan
ithal etmek zorunda kaldık. Ama bu noktada tabii ki kur değişikliğinden dolayı
yapıyoruz.” dediler. Vatandaşımız burada kendi hesabını yapacak ve eğer
istediği bir fiyat yoksa almayacak, satıcıyı cezalandıracak. Yani en kolay
yöntem budur diye düşünüyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Maddelere
geçilmesini kabul edenler… Kabul etmeyenler… Maddelere geçilmesi kabul
edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ SANAYİ
GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI KURULMASI HAKKINDA KANUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 12/4/1990 tarihli ve 3624 sayılı
Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı
Kurulması Hakkında Kanunun adında yer alan “Sanayi” ibaresi “İşletmeleri”
şeklinde ve 1 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“Ülkenin ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanmasında küçük
ve orta ölçekli işletmelerin payını ve etkinliğini artırmak, rekabet güçlerini
ve düzeylerini yükseltmek, sanayide entegrasyonu
ekonomik gelişmelere uygun biçimde gerçekleştirmek amacıyla, Küçük ve Orta
Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı kurulmuştur.
Kuruluşun kısa adı KOSGEB’dir.”
BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.55
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:18.09
BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER : Fatoş GÜRKAN (Adana), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
74’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
330 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet buradalar.
1’inci madde üzerinde gruplar adına söz isteyenler: İlk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’a aittir.
Sayın Koçal, buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri, 3624 sayılı Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, yüce Meclisi de
saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi KOBİ’lerin tarihi 13’üncü yüzyıldaki ahilik
sistemine kadar uzanmaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarında esnaf ve küçük
sanayiciye büyük önem verilmiş ve kredi gereksinimlerini karşılamak amacıyla
Halk Bankası kurulmuştur. KOBİ’ler 1963’ten beri beş yıllık kalkınma planında
yer almaktadır. 1990 yıllarına geldiğimizde ise ülkemizin ekonomik ve sosyal
ihtiyaçlarının karşılanmasında KOBİ’lerin yapısını ve etkinliğini artırmak,
rekabet güçlerini ve düzeylerini yükseltmek, sanayide bütünleşmeyi ekonomik
gelişmelere uygun bir şekilde gerçekleştirmek amacıyla 3624 sayılı Kanun’
KOBİ’ler, istihdam yaratarak, esneklik sayesinde yeniliklere hızla
uyum sağlayarak, girişimciliği teşvik ederek, butik üretim sayesinde ürün
farklılaşması yaratarak, büyük işletmelere ara malı temin ederek Türkiye
ekonomisine büyük katkılar sağlamaktadırlar. Türkiye’de imalat sanayisinde
faaliyet gösteren işletmelerin yüzde 90’dan fazlasını KOBİ’ler oluşturmaktadır.
Yani imalat sanayisindeki istihdamın yüzde 60’dan fazlası KOBİ’ler tarafından
karşılanmaktadır. KOBİ’ler, istihdama sağladığı katkıyla sadece ekonomik değil aynı
zamanda sosyal anlamda da çok önemli bir misyonu
üstlenmişlerdir.
Değerli milletvekilleri, ekonomiye ve sosyal hayata yaptığı önemli
katkılara rağmen, şimdiye değin KOBİ’lere gereken destek verilememiştir,
yapılan birkaç iyi düzenleme de kâğıt üzerinde kalmaktan öteye gitmemiştir. Her
platformda, düzenlenen konferanslarda, toplantılarda, verilen demeçlerde
öneminden bahsedilen KOBİ’lerin bugün içinde bulunduğu durum çok da iç açıcı
değildir. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de KOBİ’lere hak ettikleri
değer ve önem verilmeli, başarısızlıklarına sebep olan etmenler düzeltilmelidir
diye düşünüyoruz. Günümüzde KOBİ’lerin yaşadığı sorunlar ülke ekonomisinin
yaşadığı sorunlarla kuşkusuz paraleldir. Ekonomide yaşanan her sorun doğrudan
KOBİ’lere de yansımaktadır. Özellikle içinde bulunduğumuz kriz ortamında
KOBİ’lere yönelik desteklerin artırılması önem taşımaktadır.
Değerli milletvekilleri, bugün geldiğimiz noktada sanayi üretimi
yüzde 25,9 gerileyerek bir düşüş rekoru kırmıştır. Uluslararası doğrudan
yatırımlar yüzde 19,6 gerilemiştir. Net sermaye girişi yüzde 21,7 azalmıştır.
Yatırım projeleri ne yazık ki raflarda beklemektedir ve ihracat oranı geçen
yılın aynı ayına göre yüzde 35 düşüş göstermiştir. Eylül ayından bu yana da
baktığımızda yaklaşık 19 bin adet şirket ve kooperatif ile ticaret unvanlı iş
yeri kapanmıştır. 2009 yılı Şubat ayında protestolu senet sayısı geçen yılın
aynı ayına göre yüzde 11,9 artarak 612 milyon 215 bin TL’ye ulaşmıştır.
Karşılıksız çek sayısı şubatta geçen yılın yine aynı ayıyla kıyaslandığında ise
yüzde 48,4 artış göstermiştir. İşsizlik oranı yüzde 13,6’ya yükselmiş, işsiz
insan sayısı 3 milyonu geçmiştir. Bu rakamlara iş bulmaktan ümidini kesenler
ile mevsimlik çalışanlar da eklendiğinde ortaya çıkan tablo çok ürkütücüdür.
Ocak ve şubat aylarında işsizlik ödeneğine başvuran kişi sayısı 148.383’tür.
Ocak ayında yine takibe düşen kredi kartı borçlularının sayısı 1 milyon 646 bin
kişiye çıkmıştır. Ferdî kredi borcunu ödemeyenlerin sayısı yüzde 513 artmıştır.
Borç yüzünden -hepinizin bildiği gibi- canına kıyan vatandaşların sayısı son
dört ayda 50’ye yaklaşmıştır. Umutsuz ve çaresizliğe düşen emekçiler ve
esnaflar ne yazık ki ölümü tercih eder noktaya gelmişlerdir, getirilmişlerdir.
Değerli milletvekilleri, durum bu kadar vahim, tablo bu kadar can
sıkıcı, ülke ekonomisinin üzerinde kara bulutlar dolaşmaktadır. Evlerin
ocakları sönmüştür. Tencerelerde aş değil, dert kaynamaktadır. Dört kişilik
aile için açlık sınırı, yani acından ölmeme sınırı 745 TL’dir bildiğiniz gibi,
yoksulluk sınırıysa 2.426 TL olmuştur. Vakit tüm bu rakamları ciddiye alma,
önlem alma vaktidir.
Bakınız, Sayın Maliye Bakanı ne demektedir: “Işık görünmeye
başladı, yıl sonuna kadar krizin dibi görülür.” diyor
Sayın Bakan. Bu, acaba ciddi bir ifade mi? Çok ciddiyetten uzak, halkı
kandırmaya, oyalamaya yönelik bir açıklama olsa gerek. Ben buradan, bu konuda Hükûmeti tekrar ciddiyete davet ediyorum.
Değerli milletvekilleri, IMF, OECD ve AB küresel krizin daha da
derinleşeceğini, 2010’da dünya ekonomisinin toparlanması ihtimalinin azaldığını
söylüyor, Hükûmet yetkilileri hâlâ “Kriz teğet geçti,
krizin dibi göründü, ışık göründü.” gibi söylemlerle vakit geçiriyor, gerekli
önlemleri almıyorlar. Başbakan, kapanan fabrikaları “Beceriksizlikleri yüzünden
kapandı.” diyor. Şimdiye kadar çok becerikli olan, milyonlara istihdam
sağlayan, ülke ekonomisine önemli katkıları olan bu fabrikalar her ne hikmetse
birden beceriksizleşiyor, kapanıyor. Kendimizi kandırmayalım değerli
milletvekilleri. Bu fabrikalar kapandıysa, bunun tek sorumlusu kuşkusuz Hükûmet olmalıdır, Hükûmetin
beceriksiz kriz ve ekonomi yönetimi olmalıdır. Gerçi AKP İktidarı döneminde
herkes, bakan, Başbakan çocukları, damatları, gelinleri kadar becerikli
olamadı. Maşallah her birinin birer ticaret dehasına sahip olduğunu gördük.
Kimi gemi sahibi oldu, kiminin gümrüksüz mağazaları var bildiğiniz gibi, kimisi
gıda, kimisi likit yumurta fabrikalarına sahip, kimisi
termik santral kurma peşinde ve bazıları inşaat sektöründe, bazıları gemi
işletmeciliği yapıyor. Kısacası krize rağmen “Durmak yok, ticarete devam.”
diyen Hükûmet üyelerinin yakınları olduğunu hepimiz
biliyoruz. Ama Hükûmetin farkına varması gereken bir
şey var ki o da şudur: Türkiye bu şanslı azınlıktan oluşmuyor değerli
arkadaşlar. Bu şanslı azınlık dışında kalanların ceplerini, mutfaklarını,
canlarını kriz vurmuştur ve açlığa mahkûm etmiştir.
Değerli milletvekilleri, şu an içinde bulunduğumuz tablo böyle
iken yapılması gereken öncelikli iş ekonomiye ve istihdama daha büyük katkılar
sağlayan KOBİ’leri desteklemek, onları düzlüğe çıkaracak önlemleri bir an önce
almaktır. Bu anlamda KOBİ’lere kredi desteği büyük önem taşımaktadır. Bu konuda
Hükûmetin kuşkusuz iki küçük adımı olmuştur can suyu
kredisiyle. Ancak bu krediler yetersiz kalmıştır. Birçok sanayici ve esnaf
krediye başvuru için aranılan ağır şartlardan dolayı müracaat bile edememiştir.
Bu şartlardan en ağırı ise sigorta ve vergi borcu olmadığına ilişkin istenen
yazı biliyorsunuz. Adına “can suyu” denilen bir uygulamaya böyle bir şartın
konulması gerçekten akıl alır bir durum değildir. Kredi verme şartlarının
kolaylaştırıldığı, verilecek kredi miktarının ve krediden yararlananların
sayısının arttırıldığı yeni bir can suyuna KOBİ’lerin acil ihtiyacı vardır. Bu,
savsaklanmadan, ciddiyetle üzerinde durulması ve jet hızıyla mutlaka verilmesi
gereken bir destektir diye düşünüyoruz. Aksi hâlde nehre su gelinceye kadar
kurbağa canından olacaktır.
Ekonomik krizle boğuşan, vergi borcu, sigorta borcu, elektrik, su,
doğal gaz borcu olan küçük esnaf da unutulmamalıdır. Şirket birleşmelerine
tanınan kolaylıklar, vergi muafiyetleri, vergi borcu ödemelerindeki esneklik,
birleşmek isteyen esnaf için de geçerli olmalıdır diye düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri, KOBİ’lerin desteklenmesi, kalkındırılması
için yapılması lazım gelen kuşkusuz çok şey vardır. Bu yapılacaklar listesi
uzun bir listedir. Bu tasarı da bu yapılacaklar arasında yer alan bir kalem
olarak değerlendirilebilir. Tasarıyla sanayi sektörü dışındaki diğer küçük ve
orta büyüklükteki işletmeler de KOSGEB desteğinden yararlanabileceklerdir. Bir
anlamda, KOSGEB desteklerinden yararlanabilecek işletme türü yelpazesi
genişletilmiştir ancak KOSGEB bütçesi aynı oranda genişletilmelidir diye
düşünüyoruz. Bu da kâğıt üzerinde kalmamalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Koçal.
ALİ KOÇAL (Devamla) – Tüm bu olumsuzluklara rağmen tasarının çıkış
noktasının doğru olduğunu düşünüyor ve hayırlı olmasını diliyorum.
Üreterek tüketen bir Türkiye özlemiyle, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Koçal.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Yılmaz Tankut.
Sayın Tankut, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 330 sıra sayılı KOSGEB Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
ülkemizin içinde bulunduğu derin kriz ortamında ekonomik değer sağlayan,
istihdam oluşturan, üretime katkı veren kurum ve işletmeleri gözeten
yaklaşımları yapıcı muhalefet anlayışımız çerçevesinde her zaman ve zeminde
destekleyerek katkı sağlamaya çalıştık. Bu manada, küçük ve orta büyüklükteki
işletmelere destek sağlayıp sahip çıkacak bu ve benzer kanun tasarı ve
tekliflerinin gündeme gelmesine de elbette ki olumlu bakmaktayız. Bu çerçevede,
KOBİ şemsiyesi altında bulunan ve sadece sanayi dilimini kapsayan şirketlerden
başka diğer sektörleri de içine alacak şekilde, belli büyüklük veya
vasıflardaki hemen bütün işletmeleri de dikkate alan bu tasarıyı da komisyon
görüşmeleri esnasında katkı sağlamaya çalışarak destekledik. Bu yeni kanun
değişikliğiyle KOBİ çatısı altındaki yaklaşık 250 bin civarındaki sanayi
işletmelerine diğer sektörlerde faaliyet gösteren işletmeler ve girişimciler de
dâhil edilmiş bulunmaktadır. Bu şekliyle KOBİ şemsiyesi genişletilmiş ve bu
çatı altındaki hedef kitle sayısı 1 milyon 900 bin civarına çıkmış
bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlar, buraya kadar bizim açımızdan hiçbir sorun
yoktur ve destek sağlanacak işletme yelpazesinin genişlemesi elbette ki
önemlidir. Ancak bugüne kadar, diğer arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi, 250
bin işletmeyi hedef kitlesinde tutan KOSGEB’in işlevi değiştirilmiş olsa bile,
mevcut yapısıyla hedef kitlesinin sayısının bir anda yaklaşık 8 katına çıkması
çok büyük sıkıntıları meydana getirmeyecek midir? Mevcut personel ve bütçesiyle
bir anda 8 kat fazlalaşmış olan firma ve işletmelere nasıl hizmet
götürülecektir? Şu an bile mevcut imalatçı firmalardan 15 binine hizmet
götürülebilirken hedef kitlenin 8 kat artmasıyla orantılı olarak
15.000x8=120.000 işletme hangi yapı ve finansla desteklenebilecektir? KOSGEB’in
mevcut personel yapısıyla hedeflenen yaklaşık 2 milyon işletmenin talebi hangi
şart ve zeminlerde, objektif ölçülerde, hatasız ve tarafsız olarak
değerlendirilebilecektir? Yoksa bu zamana kadar KOSGEB kendi personel ve altyapısı
yeterli olduğu hâlde kendi kapasitesinin sekizde 1’i kadar mı KOBİ
özelliğindeki işletmelere hizmet etmiştir? Böyle bir ifadenin bu zamana kadar
samimi bir şekilde imalat sektörüne destek olmaya çalışan KOSGEB çalışanlarına
ve kurumuna büyük bir haksızlık olacağını bizler elbette ki bilmekteyiz. Ancak
iyi niyetli ve olumlu bir iş yapmak için söz konusu kanun tasarısının işlevini
genişletirken, buna uygun bir şekilde KOSGEB’in personel ve bütçe yapısının da
düzenlenmesi konusunun önemine buradan dikkat çekmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her ne kadar başta Sayın
Başbakan olmak üzere bütün Hükûmet temsilcileri
tarafından aylardan beri inkâr edilen, görmezlikten gelinen veya hafife alınan
ancak son günlerde varlığı kabul edilen ekonomik kriz, ülkemizi çok derinden
sarsmaya devam etmektedir. Hatayı kabul etmek ve yanlışı fark edip bu yanlıştan
dönmek elbette ki bir erdemdir ancak biz hâlen bu derin krizin Hükûmet tarafından gerektiği şekilde görüldüğü ve izlendiği
kanaatinde değiliz. Onun içindir ki hâlen alınması gereken önlemlerin yerine
getirilmediğini de görmekteyiz. Bu sebeple ülkemiz ve milletimiz adına bunu
üzüntü verici bir durum olarak değerlendirmekteyiz.
Bugün kamuoyunca AKP İktidarına yakınlığı ile bilinen Memur-Sen’in
bile araştırmasına göre, ekonomik krizin etkilerinin iyice hissedilmeye
başlandığı ve 4 kişilik bir ailenin açlık ve yoksulluk sınırının mart ayında
artış gösterdiği belirtilmiştir. Bu araştırmaya göre, şubat ayında 4 kişilik
bir ailenin 820 TL olan açlık sınırı 841 TL’ye çıkarken, 2.300 TL olan
yoksulluk sınırı da 2.327 TL’ye yükselmiştir.
Her gün fabrikaların kapandığı, yüzlerce insanın işinden olduğu,
ekmeğinden edildiği bir ortamda, başta Sayın Başbakan olmak üzere, Hükûmet temsilcilerinin hâlen işin vahametini kavramaktan
uzak olmasını başka nasıl değerlendirebiliriz bilemiyoruz.
İşte, bu noktada da Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Zafer
Çağlayan’ın KOBİ’lere yönelik çabasını takdir etmekle birlikte, Hükûmetin altı buçuk yıldır uyguladığı ekonomi politikasını
terk etmediği takdirde bu çabanın tek başına yeterli olabileceğini
söyleyebilmek maalesef mümkün değildir.
Destekle ilgili hedef kitle içindeki KOBİ ölçeğindeki işletme
sayısının 2 milyona yaklaştırılmasını olumlu bir gelişme olarak gördüğümüzü az
önce ifade etmiştim. Ancak bu olumlu gelişmenin uygulanabilir olmasının
önündeki en büyük engel, hiç şüphesiz, daha önce de belirttiğim gibi, kurumsal
altyapının yetersiz olmasıdır. Ayrıca ekonomik krizin tetikleyicisi kabul
edilen finansal sıkıntı ortamında daha önce 250 bin olan işletmeye yeterli mali
desteği veremez iken, hedef kitle sayısı 2 milyona yaklaşan işletmeye ve
girişimciye hangi ölçüde ne kadar yardımcı olunabilir, bunu da takdirlerinize
sunuyorum.
Sayın milletvekilleri, dolayısıyla bu tasarının gerçek anlamda
faydalı olabilmesi ve söz konusu hedef kitleye hizmet sağlayabilmesi için
kurumsal altyapı tedbirlerinden başka finansal kaynak altyapılarının da
oluşturulması ve bütün bunlara yönelik önlemlerin de alınması gerekmektedir.
Mevcut destek politikalarına rağmen her gün kapılarına kilit vuran KOBİ’lerin,
ulaşılan yeni rakam ile eskisinden daha iyi şartlarda finansal destek alma
imkânları da ne yazık ki olamayacaktır. Yaşanan derin kriz ortamında KOBİ’lere
sağlanan destekler kızgın saca dökülen bir su damlası misali hızla
buharlaşırken, sayısı artan KOBİ’lere verilecek desteklerin de dipsiz kuyuya
atılan taştan belki de pek farkı olmayacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP İktidarının nafile
gayretlerle milletimizden gizlemeye çalıştığı, üretmeden tüketen, tüketerek
borçlanan ve borçlarını da ne var ne yok satarak karşılamaya çalışan ekonomi
politikaları neticesinde bugün çok vahim bir Türkiye tablosuyla maalesef karşı
karşıya bulunmaktayız. Bu vahim tablo içerisinde geçtiğimiz ayın başı itibarıyla
son altı ayda 19 bin şirket kapanmıştır. Türkiye’de geçtiğimiz eylül ayından
mart ayına kadar 18.897 adet şirket ve kooperatif ile ticaret unvanlı iş yeri
kapanmış ve en büyük darbeyi de ticaret hayatı yemiş, bunu inşaat ve imalat
sektörleri izlemiştir.
Yine, Türkiye’nin pek çok bölgesinde olduğu gibi, seçim bölgem
olan Adana’da da sanayi büyük bir çöküntüye uğramış ve büyük bir hızla kan
kaybetmiştir. Adana krizi diğer illerimizden çok daha fazla yaşamış ve 16’sı
son üç aylık dönemde olmak üzere geçtiğimiz yıl 42 tesis kapanmış veya
üretimine ara vermiştir. Kayıt dışıyla birlikte Adana’da işsizlik yüzde 20’ye
ulaşmış ve son bir buçuk yılda Mensa, Tekel ve Güney
Sanayinin kapanması yüzünden binlerce insan işsiz kalmıştır. Bugün fabrikasını
kapatmayanlar da alacaklılar ve bankalar başıma üşüşmesin diye işçilerine
ücretsiz izin verip çalışıyormuş gibi gözükmektedirler.
Adana Hacı Sabancı Organize Sanayi Bölgesinde 2001 yılında yüzde
3,4 artış gösteren enerji tüketimi şimdi hızla gerilemektedir. Organize sanayi
bölgesinde 2008 yılı sonu toplam enerji tüketiminde 2007 yılına göre yüzde 6,8
azalma görülmüştür. Ocak ayında ise enerjide yüzde 20, doğal gaz tüketiminde
ise yüzde 37 düşüş meydana gelmiştir. Diğer taraftan, Türkiye genelinde yüzde
64 civarında olan kapasite kullanımı, sanayi kenti olan Adana’da yüzde 44,6
civarına kadar düşmüştür.
2008 Kasım ayında Adana’da yeni açılacak bir meyve suyu paketleme
fabrikasının verdiği iş ilanına bir hafta içerisinde tam bin kişi başvurmuş,
fabrika sahibi, işsiz üniversite mezunlarının fabrika içinde paspas dahi
yapmaya razı olduğunu söylemiştir.
Netice olarak, değerli arkadaşlar, bu değerlendirmeler kapsamında,
Hükûmetin bir an önce gerçekleri görmesinin lazım
geldiğini bir kez daha ifade etmek istiyorum. O gerçekler ki vatandaşımızı bir
dilim ekmeğe muhtaç hâle düşürmüştür ve bu kesinlikle bir abartı değildir.
Sizler de her gün televizyonlardan izliyorsunuz, görüyorsunuz, gazetelerden
okuyorsunuz. Okula giden çocuğuna 25 kuruş dahi veremeyecek babalar döktükleri
gözyaşı ile yüreklerimizi dağlamaktadırlar. Anneler tenceresine aş koyamamakta,
her gün ocaklar sönmekte, yuvalar dağılmakta, takati kalmayan insanlarımız
intihara yönelmektedir. Kredi kartı borcunu ödeyebilmek için komşularının
çocuğunu kaçırıp fidye isteyenlerin, banka soygunu yapanların, cinnet
geçirenlerin her geçen gün arttığı, toplumsal suçların pik yaptığı bir dönemi
hep birlikte yaşamaktayız. İşte bütün bunlar Türkiye’nin gerçek yüzüdür ve
milyonlarcadır. O milyonlarca yüz kendisini fark edecek birilerini aramaktadır.
O milyonlarca yüz kendi bakanlarından ve Başbakanından hakaret değil merhamet
ve ilgi beklemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Tankut, devam
edin efendim.
YILMAZ TANKUT (Devamla) – Konuşmama son verirken, bu kanun
tasarısının tek başına çözüm olamayacağını, esnafın, sanayicinin nefes almasını
sağlayacak vergi ve prim indirimleri başta olmak üzere diğer önlemlerin önünü
açacak yasal düzenlemelerin Hükûmet tarafından acilen
gündeme alınarak uygulamaya konulmasının şart olduğunu bir kez daha hatırlatmak
istiyorum ve başta kredi kartı borçları olmak üzere diğer kredi borçlarının
yeniden yapılandırılmasıyla ilgili Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhuriyet
Halk Partisi milletvekillerinin vermiş olduğu kanun tekliflerinin acilen Meclis
gündemine alınması gerektiğinin altını çiziyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tankut.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Sayın Kaplan, buyurun. (DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile ilgili Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu, küresel krizin ağır etkilerini yavaş yavaş
hissettirdiği günler yaşıyoruz ve IMF ile anlaşma noktasında gelinen noktada da
2009 bütçesinin artık bir revizyon geçirme
zorunluluğuyla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Bu tür yasa tasarılarına
-baktığımız zaman 2 milyonu aşkın esnafı, sanayiciyi kapsayan böyle bir yasa
tasarısı karşısında- yeri geldiği zaman iktidarıyla, muhalefetiyle tüm
partilerin ortak olarak bu tür olumlu tasarılara destek vermesi, aslında
demokraside Mecliste birlikte çalışmanın getirdiği olgunluk açısından önem arz
ediyor. Biz de bu tasarı konusunda olumlu oy kullanacağız ve destek vereceğiz
ancak küresel kriz, önlemleri, alınacak tedbirler konusunda da birkaç konuya
değinmeden geçemeyeceğiz.
Avrupa Birliği müktesebatı denince ve o doğrultuda yasa yapma
gereği doğunca doğrusu bu zorumuza gidiyor. Yani, Avrupa Birliği olmasa,
müktesebatı olmasa, küresel kriz olmasa, sadece bir yıl içindeki yirmi bini
aşkın şirketin kapandığı, sanayinin daraldığı, inşaat sektörünün çöktüğü,
tekstilin artık tamamen gerilediği ülkemizde hiçbir önlem almayacak mıyız,
tedbir almayacak mıyız, bu konuda bir çalışma yapmayacak mıyız? Şüphesiz, Meclisin birinci görevi bu. Eğer küresel kriz başta
Amerika olmak üzere Avrupa Birliği ülkeleri, Hindistan ve Çin’e kadar dünyada
çok geniş bir etki alanı yaratmışsa ve bütün ülkelerde, G20 zirvesinde bu
konuda tedbirler alınıyorsa Meclisin de başta iktidar partisinin ve ana
muhalefet partilerinin destekleriyle küresel krizi gündeme getirip bu konuda
temel politikaları geliştirmemiz gerektiği kaçınılmazdır.
Biz, Demokratik Toplum Partisi olarak bu küresel krizle ilgili
araştırma önergesi verdik. Bu araştırma önergesi bekliyor. Peki, bu küresel
krizle ilgili hiçbir paket, bir tedbir açıklanmadan can suyu kredileriyle, bu
tür KOSGEB destekleriyle bu sıkıntıları, bu krizi atlatmamız mümkün mü? Kanımca
değil. Avrupa Birliği müktesebatıyla ilgili olarak yaptığımız bu düzenlemede,
evet, Avrupa Birliği fonlarından da destek alınması ve küçük ve orta
işletmelerin bundan destek görmesi, projelendirilmesi de önemlidir, buna da
katkı sunulması gerekir. Özellikle de Türkiye gibi genç nüfusu olan dinamik bir
ülkenin yaşlanan Avrupa karşısında, özellikle iki milyonu aşkın KOBİ’nin
sorunlarını çok ciddi bir şekilde ele alması da zorunludur. Sanayi
sektörü dışındaki sektörlerin durumuna katkı sunmak, çerçeveyi genişletmek ve
destekleri sunmak son derece önemli. Peki, şunu sormak istiyorum: Türk
Ticaret Kanunu Mecliste ve görüşülmedi, şirketler konusu gündemde. Şirketlerle
ilgili bir yasal düzenleme yapmadan bu tür KOBİ’ler, KOSGEB projeleri konusunda
bu yasal düzenlemeyi yapmadan, bu yasanın gerçek işlevini görmesi mümkün mü?
Maalesef mümkün değildir çünkü Türk Ticaret Kanunu, tamamen şirketleri yeni bir
düzenlemeye tabi tutacak ve örneğin bir yıldır kapanan yirmi bini aşkın
şirketle ilgili borçlar, icralar, iflaslar, sorunlar bu tür desteklerden
yararlanma açısından son derece önem arz ediyor.
Yine bir noktaya daha değinmemizde yarar var: Örneğin, Demokratik
Toplum Partisi olarak kredi kartları faizlerinin indirilmesi, borçlarıyla
ilgili yeni yasal düzenlemeler yapılmasıyla ilgili yasa tekliflerimiz de
bekliyor. Diğer partilerden de bu konuda bizden sonra verilen teklifler var.
Bunları bir araya getirip değerlendirmek en azından küçük ve orta ölçekteki
sanayi işletmelerini son derece yakından ilgilendiriyor. Can suyu kredileri
dağıtıldı, evet bir kısmı, ama birçoğunun mevcut borçlara, hemen vergi, pirim
ve diğer borçlar doğrultusunda gittiğini, zaten ödeme koşullarıyla ilgili
birtakım şartların da yer aldığını biliyoruz. Şimdi, burada KOSGEB tarafından
verilen kredilerle -KOBİ’lere ön şart olarak sunulan kamu kurumlarına borçlu
olmama- borçları nedeniyle kapanma aşamasına gelen işletmelerin bu kredilerden
yararlanmasına yol açılması şüphesiz bu tür kriz dönemlerinde son derece
önemli. Ancak şunu da görmek gerekiyor ki biz bu kredilerle, bu desteklerle, bu
yeniden yapılanmayla ne kadar bir dilime hitap edebileceğiz, ne kadarını
etkileyebileceğiz? Baktığımız zaman elimizde son veriler yok. Küresel krizden
sonra bunun TÜİK olarak Meclise sunulması çok yararlı olurdu. Sayın Bakanlık da
bunu yapabilir. Bu küresel kriz sonrası kaç şirket kapandı? Ne kadar işçi işten
atıldı? Elimizde reel veriler olsa çok sağlıklı değerlendirmeler yapma
imkânımız olurdu ancak bugün TÜİK’in şubat ayında
sanayi üretiminin veri tarihindeki en büyük düşüşü yaşayarak yüzde 23,7
daraldığını açıklaması, bu rakamlar bile gelinen noktada ekonomik krizin ne
kadar ağır boyutlarının olduğunu ortaya koymaktadır.
2 milyonu aşkın esnaf ve sanayiciyi kapsayan böyle bir yasa
tasarısı kökten bir çözüm olmamakla birlikte, Hükûmetin
ekonomi politikasındaki yanlışlara bir iki noktadan değinmek de zorunluluk diye
düşünüyoruz. Örneğin, küresel kriz karşısında 800 milyar dolar tedbir alan
Amerika’dan sonra, Avrupa Birliğinin 27 ülkesi de 3 milyar euro
civarında tedbirlerle birtakım tedbirleri almaya başladı.
Şimdi, Türkiye’de, bu sanayideki daralma, KOBİ’lerdeki daralma
dikkate alındığında, biz üretimi nasıl artırabiliriz? Yani, bu küresel kriz
karşısında bir yanda sosyalist sistemin çökmesinden sonra, kapitalist sistemin
çöktüğü bu krizle ilgili olarak yeni bir ekonomi politikası Türkiye'nin
gündemine gelebilir mi? Bununla ilgili ne yapılabilir? Nasıl köklü çözümler
alınabilir? Bu konuları konuşamadığımız sürece, bu pansuman türü tedavi
yöntemleriyle, aspirin yöntemleriyle küresel krizin çözülmesi mümkün değildir
diye düşünüyoruz.
Biz, parti olarak sürekli olarak köklü çözümleri Hükûmete önerdik ve yine öneriyoruz. Diyoruz ki, eğer
küresel krizi aşmak istiyorsanız, yirmi beş yıldır süren çatışma sürecini
barışla sonlandırıp çatışmasızlık ortamını yaratmak, askerî harcamalara ayrılan
dilimleri ve bunları ekonomiye yönlendirmek, yatırıma yönlendirmek mümkündür,
Meclis bu görevi yerine getirmeli. Bir seçim geçirdik, seçim geride kaldı,
artık, çözüm üzerinde duralım.
Yine, ikinci bir nokta, GAP projesinin 1 milyon 852 bin
hektar sulanacak arazisinden bugüne kadar sadece yüzde 14’ünün sulandığı
dikkate alınacak olursa gelin bu küresel kriz sonrası Gaziantep’ten taa Şırnak’a kadar, Habur
Kapısı’na kadar olan bereketli toprakları sulayacak kanal projelerini en kısa
sürede hayata geçirelim ve burada da, göreceksiniz ki 5 milyon insanın
istihdamı söz konusu olacak.
Yine enerji politikaları konusunda şunu söylüyoruz: Gelin, ithal
enerji yerine, geçiş enerjisi yerine…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan, devam edin.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bağlıyorum efendim.
Gelin, kaynak enerjisine yönelelim, kendi kaynak enerjimizi
üretelim. Petrolden tutun elektrik üretimine, rüzgârdan… Doğal gaz ithal
yükünden kurtulmak için farklı elektrik enerji alternatiflerinden yararlanalım.
Bütün bunları eğer demokratik bir anayasayla, yeni bir anayasayla
taçlandırabilirsek, yeni seçim yasaları ve yeni demokratik bir toplumu
yaratabilirsek, o koşullarda ekonomik krizin etkilerinden kurtulmak çok daha
kolay olacaktır. Bu dört temel noktada adımlar atılmadığı sürece küresel krizin
etkilerinden Türkiye'nin kurtulması mümkün değildir diye düşünüyoruz.
Buna rağmen biz Demokratik Toplum Partisi olarak bu yasa
tasarısını destekleyeceğiz. Halkımıza hayırlı olmasını diliyoruz.
Teşekkür ederim. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaplan.
Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahısları adına ilk söz, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, KOSGEB dediğimiz küçük ve orta işletmeler bu
ülkedeki ekonominin can damarıdır. Halkın tüm kanallarına katma değerden elde
edilen gelir bu işletmeler kanalıyla gider. Bunlar ekonominin arklarıdır. Her
yere, burada elde edilen katma değerle, küçük ve orta işletme, her yere bu
gelir akar. Tabii burada özellikle sektörel ve
bölgesel özelliklerin teşvik politikalarıyla da entegre
edilmesi lazım. Onu yarınki bir başka maddede söyleyeceğim. Yani sektörle
bölgesel özellikler mutlaka teşvik politikalarıyla desteklenmelidir. Aynen
katılıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu ülkede üretilen her ürün bu ülkeye katma
değer yaratıyorsa bizim için çok önemlidir. Bu ülkeye özellikle yüzde 100 katma
değer yaratan ürünler vardır. Bazı ürünler ithal ikamesi ile katma değer
yaratır. Yani ülkeye bıraktığı katma değer yüzde 10’dur, yüzde 20’dir, yüzde
30’dur. Ama bazı ürünler var ki çil çil, yüzde 100
katma değer bırakır.
Değerli arkadaşlarım, bu ülkenin her bakanı herkesin bakanıdır.
Böyle olmalı. Ve bu ülkenin her bakanı kendi seçim bölgesi… Mutlaka kendi seçim
bölgesi özelliği vardır ama Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanıdır. Herhangi bir
bölgedeki ürünü aşağılamak, herhangi bir bölgedeki ürünü elinin tersiyle itmek
bakan da olsa kimsenin haddine değildir. Bu ülkenin dış ticaretinden sorumlu
Bakanı… Mersin’de bir uluslararası taşımacılık kokteylinde kendisine meyve suyu
ikram ediliyor. Tabii, Mersin’de üretilen narenciye bizim hepimizin gururudur.
Biz Mersin’de üretilen narenciyenin her tanesinin ihraç edilmesinden gurur
duyarız. Mersin halkına ne kadar katma değer yaratırsa Mersin halkı adına gurur
duyarız. Ama Sayın dış ticaretten sorumlu Bakan, siz Türkiye Cumhuriyeti’nin
bakanısınız. Mersin Milletvekili olabilirsiniz. Dün de Antep
Milletvekiliydiniz. Dün Antep Milletvekiliyken aynı şeyleri narenciye için
konuşuyor muydunuz?
EYÜP AYAR (Kocaeli) – Bir dahakine de Malatya’ya gelecek.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Evet.
Ve ettiği kelime arkadaşlar… Kendisine meyve suyu ikram ediliyor,
garsonu tersliyor: “Bu akılla siz giderseniz hiçbir şey olmayacak. Şunların
yerine adam gibi portakal, limon suyunu sıkın.” Saygı duyarız, içmeyebilirsin
kayısı suyunu ve yanındakilere diyor ki: “Burası ne şehri? Narenciye şehri.”
Mersin halkına da, Mersin’e de hakikaten saygı duyarım. Keşke
her tanesi ihraç edilse. Ve bu cevabı alıyor. “Narenciye şehrinde bana
hoşaf gibi kayısı getiriyorlar!” Sen kimsin ağzına alıyorsun bunu be!
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Hoşaf kötü mü?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ne demek o ya! Ne demek o ya!
Siz bu ülkenin Bakanısınız.
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Hoşaf kötü bir şey değil ya!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Arkadaşım, her şeyin hoşafı
vardır. Siz, kayısıyı aşağılamaya, bu ülkenin yılda 300 milyon dolar değerinde
olan ürününe, ürününe…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hoşaf aşağılamak değil. Sen hoşaftan
anlamıyorsun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – …ürününe, ürününe sizin laf
etmeye hakkınız yoktur, kim olursanız olun. Ama bir başka ülkenin devlet bakanı
ve benim ihracattan sorumlu Bakanım bunu söyleyecek, Sayın Obama diyecek ki:
“Sizin bir değeriniz var.” Eğer benim ihracattan sorumlu Bakanım yüzde 100,
yılda 300-400 milyon dolar bu ülkeye çil dolar kazandıran bir ürüne böyle laf
ediyorsa ben bunu bu kürsüden kınıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sen çok alıngansın.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır arkadaş, bu ülkenin her
toprağı, bu ülkenin her toprağından üretilen ürünler bizim hepimizin ortak
değeridir, bizim hepimizin ortak değeridir. Hangi ilimizde ne üretiliyorsa, bu
ülkeye katma değer yaratıyorsa o ilindeki müteşebbisin önünde ben saygıyla
eğilirim ama ihracattan sorumlu Bakan olacaksın “Bana Mersin’de bunu
getirmeyin…” Ya, içmeyebilirsin, bundan sonra da içme, içme…
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Niye? Niye?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ve,
ve…
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Niye içmesin!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Hayır arkadaşlar, hepinizin dikkatine sunuyorum. Siz, Sayın Bakan,
küçük ve orta işletmeler -Türkiye’de bölgesel kalkınma diyoruz- bu ülkeye yılda
400 milyon dolar çil çil döviz kazandıran bir ürünü
bir tarafta yüzde 100 katma değer yaratıyor, bir kuruş ithal girdisi yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Aslanoğlu, devam
edin.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bir tarafta bu işletmeleri
kalkındıralım diyoruz, ihracatı artıralım diyoruz, öbür tarafta da çıkıyor bu
ülkenin ihracattan sorumlu Bakanı bu lafı ediyor; esefle kınıyorum!
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP, MHP ve DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aslanoğlu.
Şahısları adına ikinci söz, Sakarya Milletvekili Hasan Ali
Çelik’e ait.
Sayın Çelik, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı
Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
1’inci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tasarının 1’inci maddesi metninde yapılan bir değişiklik var,
KOSGEB’in tanımında, açık ifadesinde yapılan bir değişiklik var. O da “sanayi”
ifadesinin “işletme” şeklinde değiştirilmesinden ibarettir. Dolayısıyla, bu
yapılınca ne değişiyor diye baktığımızda, ülkenin genel durumunu da göz önüne
aldığımızda, dünyadaki gelişen endüstriyel şartları da göz önüne aldığımızda,
üretimin ön aşaması olan ham madde temini, üretim ve pazarlama bir bütün olarak
ele alınmalıdır. Herhangi bir şeyin üretimi birçok işlemin bir planlama, bir
üretim prosesi ve üretimden sonraki satış, hatta satış
sonrası hizmetlerle tamamlanmasıyla bir bütünlük arz eder. Dolayısıyla sadece
“sanayi” kelimesiyle tanımlamak, eksik bir tanımlama. Belki de KOBİ’lerin
desteklenmesi hususunda bir eksikliğin telafisi için “işletme” olarak bunun
zikredilmesi daha doğru olacak diyerek bu düzenlemeyi yapmış bulunmaktayız.
Dolayısıyla, baktığımızda, bu gelişen dünya ticareti ve
sanayisinin bir bütün olarak ele alınması ve daha kompleks
bir ticari ve sanayi faaliyetin var olması bizde de KOBİ’lerin desteklenmesi
hususunda bir kapsama ihtiyaç duyulmuştur. Dolayısıyla işletme kapsamı da bu
anlamda kendisini daha iyi ifade edecek diye inanıyorum. O sebeple, vaktiyle
kurulmuş olan ve o zaman yeterli gibi görünen bu tanımlama bugün
yetersizleşmiş, daha kapsamlı ve günün gerek ve gerçeklerine uygun, dünyadaki
rekabet şartlarına katkı verebilecek hâle getirilmiştir. Neyin işletme, neyin
sanayi, neyin ticaret olduğu hususunu hassas bir ayrışım ve tanımlama yerine,
zamanımızın ihtiyaçlarına daha etkin cevap veren bir düzenleme yapılmıştır.
Birçok endüstriyel işletmede karşılaştığım en önemli sıkıntı,
işletme sermaye gücüne göre küçük fakat işletmenin işlemesinin devamı için
büyük önemi olan, motorculuktaki bir tabir ile “üst ölü nokta”yı atlatmak için
gerekli olan küçük ekonomik kuvvetlerin, yani paranın KOBİ’lere daha yaygın ve
daha etkin aktarılmasıdır. Hatta 22’nci Dönem Parlamentosunda çıkarılmış bulunan
Rehin Mal Yasası’nda yapıldığı gibi, işletme sermayesinin doğrudan yatırım
sermayesi olarak kullanılmaması da belki gerekmektedir, o Yasa’nın işlevinden
de yararlanmak gerekir diye düşünüyorum. Dolayısıyla bugün ihtiyaç duyulan
KOBİ’lerin desteklenmesi faaliyetinin, bundan sonraki aşamada işletmelerde
değerlendirilebilir sermayenin biraz daha fazla işletmenin işletilmesi için
kullanılması yahut da KOBİ’lere verilecek olan desteğin, KOSGEB tarafından
verilecek olan desteğin işletmenin dar zamanlarındaki bu sorunu aşması için
kullanılabilecek şekle dönüştürülmesinin yararlı olduğunu düşünüyorum.
Bu anlayışla, o bir anlık güçlüğün aşılması için üst ölü
noktanın atlatılıp volanın sürekli dönebilmesini sağlamak için gerekli olan
kaynağın KOSGEB tarafından sadece sanayi tanımına uyan işletmelere değil,
işletme boyutuyla yapılacak olan düzenlemeyle geniş bir alana yayılmasını ben
de uygun görüyor, bu anlayışla KOSGEB’in bu faaliyetinin daha hoşgörülü, daha
etkin, daha iyi niyetli bir yaklaşımla KOBİ’lere katkı sağlayacağına inanıyor
ve sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çelik.
Madde üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.
Soru-cevap kısmına geçiyoruz.
Sayın Tütüncü, buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Vazgeçtim Sayın Başkan.
BAŞKAN – O zaman maddeyi oylayacağız.
1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin tamamlanmasına çok
az zaman kaldığından, alınan karar gereğince, Sivas Milletvekili ve Büyük
Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5
kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarıyla ilgili
Meclis araştırması önergeleri ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için, 9 Nisan 2009 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 18.56