Normal 44161 3 8 2009-05-07T11:12:00Z 2009-05-07T11:13:00Z 1 25249 143924 TBMM 1199 337 168836 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 43                    YASAMA YILI: 3

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

74’üncü Birleşim

8 Nisan 2009 Çarşamba

 

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- İstanbul Milletvekili Özlem Piltanoğlu Türköne’nin, Adli Tıp Kurumunun çalışma koşullarında yaşanılan sıkıntılara ve tecavüz vakaları nedeniyle açılan davalardaki gecikmeler sonucu vatandaşların mağduriyetlerine ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Sağlık Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

3.- İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın, Türkiye-IMF ilişkilerine ilişkin gündem dışı konuşması

 

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, 18-20 Ocak 2009 tarihlerinde Belçika’ya yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/735)

2.- Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in, 26-29 Ocak 2009 tarihlerinde İran’a yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/736)

3.- Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun, Doha’da yapılan Türk-Katar Kadın Kalkınma Çalıştayı’na katılmak üzere 14-15 Şubat 2009 tarihlerinde Katar’a yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/737)

 

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/675) (S.Sayısı: 330)

 

V.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bir dernekle ilgili dava hakkında Almanya Büyükelçisi ile görüştüğü iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/4973) (Ek cevap)

2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Şırnak’taki arama kararlarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/6756)

3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Bolu’da düşen ambulans helikoptere ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/6882)

4.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Boğaziçi Köprüsündeki yol çalışmalarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/6883)

5.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, Adana’daki kültür ve sanat faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/6925)

6.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, sivil toplum kuruluşlarına aktarılan kaynağa ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/6992)

7.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Ege Bölgesinde deniz ulaşımı ve ticareti ile yat turizminin geliştirilmesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/7021)

8.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğünün kiraya verilen gayrimenkullerine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/7025)

9.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, bağımsız gözlemcilerin seçimleri izlemek üzere davet edilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/7041)

10.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bitlis’deki yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/7074)

11.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Gümüşhane’deki yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/7075)

12.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, yerel seçimlerle ilgili bir konuşmasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/7130)

13.- Ordu Milletvekili Rahmi Güner’in, yerel seçimlerle ilgili bir konuşmasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/7131)

14.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, bir belediye başkanına gayrimenkul alımı için vekâletname vermesine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/7132)

15.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, öğretmenlerin müzelere ücretsiz giriş hakkının kaldırılmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/7283)

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.04’te açılarak üç oturum yaptı.

 

Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün’ün, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne,

Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, Silivri L Tipi 4 ve 5 no.lu Cezaevi müdürlerinin görevden alınmalarına,

İlişkin gündem dışı konuşmalarına Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin cevap verdi.

 

İzmir Milletvekili Oktay Vural, Avukatlar Günü’ne ilişkin bir açıklamada bulundu.

 

Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan, Denizli ilinin ekonomik durumuna ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.

 

Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, 29 Mart 2009 tarihinde yapılan Mahalli İdareler Genel Seçiminde Aydın ili Belediye Başkanı seçildiğine ve 18/1/1984 tarihli 2972 sayılı Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun’un 17’nci maddesine uygun olarak belediye başkanlığı görevini tercih ettiğine ilişkin önergesi okundu, Başkanlıkça, Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinin kendiliğinden sona erdiği açıklandı.

 

Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/1132),

Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün (6/1086, 6/1167, 6/1226),

Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın (6/1156, 6/1157, 6/1161, 6/1208),

Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; sözlü soruların geri verildiği bildirildi.

 

Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve 20 milletvekilinin, ülkemizdeki maden kaynaklarının araştırılarak etkin ve verimli değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/337) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Almanya Federal Meclisi Dışişleri Komisyonunun, 19-22 Nisan 2009 tarihlerinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Parlamento heyetini Almanya’ya davetine icabet edilmesine,

ABD Tarım Bakanlığı tarafından 11-18 Nisan 2009 tarihleri arasında ABD’de düzenlenecek olan “Modern Tarımsal Teknolojiler” başlıklı toplantıya davet edilen milletvekillerinin bu davete icabet etmesine,

İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 40, 38, 39, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 60 ve 61’inci sıralarında bulunan 327, 317, 318, 325, 326, 331, 332, 333, 334, 335, 336, 337, 338, 339, 340, 341, 342, 345, 346, 347, 348, 349, 350 ve 351 sıra sayılı Kanun Tasarılarının, bu kısmın 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25 ve 26’ncı sıralarına alınarak diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 7 Nisan 2009 Salı günkü birleşiminde bir saat süre ile sözlü soruların görüşülmesinden sonra diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 8 Nisan 2009 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine; Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm yönleriyle araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 282, 283 ve 284’üncü sıralarında bulunan 10/333, 10/334 ve 10/335 esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin 9 Nisan 2009 Perşembe günkü birleşiminde birleştirilerek görüşülmesine dair Danışma Kurulu önerileri, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

 

Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/333), İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedi.

 

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:

1’inci sırasında bulunan         (6/408),

2’nci                                   (6/426),

3’üncü                                (6/436),

4’üncü                                (6/444),

Esas numaralı sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda bulunmadığından ertelendi.

 

5’inci sırasında bulunan         (6/464),

9’uncu                                (6/495),

13’üncü                              (6/525),

64’üncü                              (6/679),

93’üncü                              (6/739),

99’uncu                              (6/751),

104’üncü                            (6/767),

120’nci                               (6/800),

121’inci                              (6/801),

122’nci                               (6/802),

123’üncü                            (6/804),

141’inci                              (6/829),

157’nci                               (6/859),

162’nci                               (6/864),

165’inci                              (6/869),

205’inci                              (6/919),

255’inci                              (6/990),

318’inci                              (6/1069),

323’üncü                            (6/1076),

441’inci                              (6/1197),

501’inci                              (6/1257),

Esas numaralı sözlü sorulara Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler cevap verdi; Antalya Milletvekili Tayfur Süner, Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy, Tunceli Milletvekili Kamer Genç de cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan, Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun (1/675) (S. Sayısı: 330),

3’üncü sırasına alınan, Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu Guvernörler Kurullarının 2009 Yıllık Toplantıları Münasebetiyle Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu Arasında Düzenlenen Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/468) (S. Sayısı: 327),

7’nci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Filistin Ulusal Yönetimi Tarım Bakanlığı Arasında Tarım Alanında İşbirliği Konulu Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları Raporlarının (1/359) (S. Sayısı: 326),

9’uncu sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ve Suudi Arabistan Krallığı Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/389) (S. Sayısı: 332),

10’uncu sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Bahreyn Krallığı Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları Raporlarının (1/445) (S. Sayısı: 333),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

4’üncü sırasına alınan, Dışişleri Bakanlığı Tarafından Temsil Edilen Türkiye Cumhuriyeti ile Fransız Kalkınma Ajansı Arasında Kuruluş Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/354) (S. Sayısı: 317),

5’inci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fransa Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/645) (S. Sayısı: 318),

6’ncı sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti ve Avustralya Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma ile Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/355) (S. Sayısı: 325),

8’inci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kendi Toprakları Arası ve Ötesinde Hava Hizmetlerine İlişkin Hava Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/353) (S. Sayısı: 331),

11’inci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Karayolları ve Köprüler ile İlgili İşbirliği Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/456) (S. Sayısı: 334),

12’nci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sudan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık ve Tıp Alanlarında İşbirliğine Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonları Raporlarının (1/474) (S. Sayısı: 335),

Görüşmeleri tamamlanarak, yapılan açık oylamalardan sonra kabul edildi.

 

8 Nisan 2009 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 18.59’da son verildi.

 

                                                           Eyyüp Cenap GÜLPINAR

                                                                    Başkan Vekili

 

                   Yaşar TÜZÜN                                                                       Fatoş GÜRKAN

                          Bilecik                                                                                     Adana          

                       Kâtip Üye                                                                                Kâtip Üye

 

8 Nisan 2009 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati:15.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER : Fatoş GÜRKAN (Adana), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

 

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Adli Tıp çalışma koşulları ve tecavüz davalarındaki aksamalar hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Özlem Piltanoğlu Türköne’ye aittir.

Buyurun Sayın Türköne. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

II.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Özlem Piltanoğlu Türköne’nin, Adli Tıp Kurumunun çalışma koşullarında yaşanılan sıkıntılara ve tecavüz vakaları nedeniyle açılan davalardaki gecikmeler sonucu vatandaşların mağduriyetlerine ilişkin gündem dışı konuşması

ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adli Tıp Kurumunun çalışma koşulları ve tecavüz vakalarında yaşanılan aksamalara yönelik olarak şahsım adına gündem dışı söz almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Adli Tıp Kurumunun resmî bilirkişilik yapmak üzere oluşturulmuş ve cumhuriyet tarihimizle neredeyse özdeş olan bir kurum olduğunu ve bilhassa Yargıtay içtihatlarında en son karar veren merci olduğunu da hatırlatmakta bir fayda görüyorum konuşmama başlamadan önce. Bu yüzden bu hizmetin alımı sırasında verilecek kararların ne kadar önemli olduğunu ve ne kadar büyük bir esas teşkil ettiğinizi hepiniz çok iyi biliyorsunuz.

Yakın zamanda, maalesef, bir gazeteci yazarın pedofili davasıyla ilgili olarak yaşanılanlar, elbette, biz değerli milletvekili üyelerimizi oldukça rahatsız etti, toplumda bir infial, sıkıntı ve kaygı uyandırdı. Oysaki Adli Tıp Kurumu son altı sene içerisinde, bilhassa da AK PARTİ Hükûmetiyle beraber çok da güzel gelişmelere tanık olmuştu. Örneğin, eskiden Cerrahpaşa Tıp Fakültesinin bahçesinde çok uygun olmayan bir mekânda, aslında, hizmet verirken, şimdi Yenibosna’da 44 dönümlük bir alanda modern cihazlarla, modern laboratuvarlarla ve modern tesislerle aslında hizmetini sürdürmekte. Bu kadar sevindirici gelişmeler olmasına rağmen, tabii, zaman zaman işte böyle münferit vakalarla karşı karşıya kalabiliyoruz ve eksikliklerimizi de aslında böyle anlayabiliyoruz.

En son iyi bir gelişme, bir çocuk psikoloğunun, bir psikiyatristin ve bir uzmanın Altıncı İhtisas Daireye atanması oldu. Bunlar iyi gelişmeler ancak bizleri tatmin ediyor mu derseniz, kendi adıma, ben bunu yeterli görmüyorum.

En son, dava dosyalarının incelenme süresi bir dosya için sekiz dakikadan kırk beş dakikaya çıkarıldı çünkü bu davalarda sıhhatli karar verilebilmesi aslında işin belki de en özünü temsil ediyor. Bunlar güzel haberler ama aslında öyle bir çelişkiyle, dilemmayla karşı karşıyayız ki, bir taraftan sıhhatli karar almak istiyoruz, bunun için süreyi uzatıyoruz, öte taraftan da, bu kadar uzun zamanda karar almaya çalışırken de dava dosyalarının şimdi yığıldığını görüyoruz. Bakın, en son 24 Mart 2009 tarihinde basında çıkan haberlerde, davaların görüşülmesi için ilk randevu tarihlerinin 2010’u bulduğu ve yaklaşık olarak 2.500 dosyanın hâlihazırda Adli Tıp Kurumunda beklediğini görüyoruz.

Bunlar gerçekten üzerinde düşünülmesi gereken, hep beraber tartışmamız gereken mevzular çünkü aslında burada, maalesef, zaman zaman insan haklarını çok rencide eden durumlarla karşı karşıya kalabiliyoruz bizler.

Elbette bu raporlar verilirken, meselenin bir fiziksel boyutu bir de ruhsal boyutu var. Bir kişinin bir tacize uğradığına ya da bir istismara uğradığına ilişkin ilk raporda, etkilendiğine yönelik tespitleri bir an evvel yapmak lazım. Yani süre çok önemli. Etkilendiğini söylemek için kısa bir süreye ihtiyacınız var ama eğer mağdur etkilenmediyse ruhsal açıdan, etkilenmediğine ilişkin de raporu hazırlayabilmeniz için de o ilgili şahsı uzun süre, aslında, bir şekilde gözlemlemeye ihtiyacınız var. Bunun için yeteri kadar kadroya, teknik personele ve iyi imkânlara ihtiyacınız olmalı. Bizim de ihtiyacımız var ama maalesef, Türkiye’de, bilhassa tıp eğitimi sırasında, adli tıbbın ayrı bir dal olarak, bilhassa doktorlar tarafından yeteri kadar onlara bu eğitimin verilmemiş olması, yeteri kadar uzmanın hâlihazırda çalışamıyor olması burada bu sıkıntıları gündeme getiriyor.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Çok iyi adli tıp eğitimi veriyoruz.

ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) – İkinci bir nokta, bilhassa çocuk istismarlarında yaşanıyor. Bakın, bugün İstanbul’da, bir merkez olarak İstanbul’u belirliyoruz, ve çocuk istismarı dosyalarının tamamı İstanbul’a geliyor. Oysa bu süreleri mümkün mertebe efektif kullanmamız lazım. Öyleyse bu çocuk istismarlarıyla ilgili -bilhassa davalarda- sadece Adli Tıp Kurumunun değil üniversite hastanelerinin de bilirkişilik kapılarının -aslında yasa buna müsaade ediyor- mahkemelerin de bunlara müracaat etmesi lazım.

Değerli milletvekilleri, Adli Tıp Kurumunun çalışma koşullarında yaşanılan bu sıkıntılar ve bu sıkıntıların bizim vatandaşlarımızı mağdur edişi hepimizin malumu olan bu üzücü bir hadiseyle gündeme geldi ve bu durum bizleri aslında adaletin… Ne kadar adalete güvendiğimiz… Yüce yargının da aslında kararlarının değil ama sisteminin değiştirilmesi gerektiğini de ortaya koydu. Çünkü şunu çok iyi biliyoruz biz: Geciken adalet, maalesef, adalet…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Türköne, devam edin.

ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Geciken adalet, adalet değildir sayın vekiller. Ve ben bir kez daha bu meselenin yüce Meclisimizde tartışılması, konuşulması için gündeme getirdim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkürler. (AK PARTİ ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Gündem dışı ikinci söz, Sağlık Haftası münasebetiyle söz isteyen Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’a aittir.

Buyurun Sayın Durmuş. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Sağlık Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Sağlık Haftası vesilesiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Dünya Sağlık Örgütünün kuruluş haftası münasebetiyle önce Türk milletine sonra da tüm insanlara ruh ve beden sağlığı, huzur ve mutluluk diliyorum.

Dünya ölçeğinde siyasal ve ekonomik gücü elinde bulunduranların karşısında, başı dik, gururla milletinin onuru için mücadele verenlerin, boyun eğmeyenlerin nazik ve nezih üslubuna saygı duyduğumu burada ifade etmek isterim.

Değerli milletvekilleri, sizlere, Türkiye gerçeklerini ve insanlarımızın sıkıntılarını dile getirmek istiyorum. Muhalefeti düşman olarak algılayanlar, onların düşüncelerinin duyulmaması için yandaş olmayan gazetelerin okunmamasını, televizyonların izlenmemesini istemektedirler. Tavizlerini diplomatik başarı, korkaklık ve pısırıklıklarını zafer olarak sunan yayın organlarının takip edilmesini istemektedirler. Yalın gerçekten müthiş korkmaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, insanlarımız, küresel silahların ortaya koyduğu kan gölü ve göz yaşı üzerine yapılan sahte hümanizm ve demokrasi gösterileriyle aldatılma senaryolarından bezmiştir, dışarıdan gelen baskıların ve tepeden gelen emirlerin harfiyen uygulanmasından huzursuz ve tedirgindir, stres altındadır. Bunlara ilave olarak işini kaybetme, iflas etme, sürgün, siyasi ve mali tehdit insanların sağlığı üzerindeki en büyük stresi oluşturmaktadır. Bu stres, beyin, akciğer ve pankreas ve bağırsak kanseri, benzeri kanserleri hızla artırmaktadır. (Gürültüler)

Sayın Bakan, eğer dinlemeyeceksen ben susayım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Durmuş.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Tüm gelişen erken teşhis ve tedavilere rağmen kalp hastalıkları artmakta ve kalpten ölenlerin sayısı ülkemizde maalesef 200 bini geçmiştir.

Bence iktidar biraz soluklanmalı, seçim ve koltuk kavgasını bir yana bırakmalı, stresi artıran IMF, Dünya Bankası telkinlerini gözardı etmelidir. Devlet vergi alacakları ve sigorta alacakları nedeniyle insanlara yüklenmeyi ertelemeli, iflasları ve bunlara bağlı intiharları önlemelidir.

Dünya Sağlık Örgütü raporunda, küresel ekonomik krizin zamanla sağlık alanında krize ve ardından da sosyal krize dönüşme tehlikesine işaret etmekte, ülkeleri sağlık politikalarını gözden geçirmeye ve önlem almaya davet etmektedir. Gelişmiş ülkelerden sağlanan kredilerle sağlık harcamalarının arttığını, şimdi ise bu yardımların kesilmesi tehlikesi karşısında “Taahhütlerinizi yerine getirin, sağlık yatırımlarını kesmeyin” uyarısı yapmaktadır. Türkiye’nin ekonomik ve sosyal koşullarını, küresel sermaye ve yandaşlar lehine yönlendiren dönüşüm programı, yani rant bölüşüm programı mali krizin etkisiyle tam bir kaos ve kargaşaya dönüşmektedir. Kamu ve vakıf üniversite hastaneleri, yerli özel hastaneler, batı sermaye ortakları karşısında iflasa gitmektedir. Hekimleri eğiten ve yetiştiren fakültelerimiz Hükûmetin eliyle batırılmaktadır. Batan işletmeden alacak tahsil edilemeyeceğine göre, mükellefler son nefeslerini hükûmet ve maliyecilerin elinde vermemelidir.

Gözümüz yok, bir tarafta otuz özel hastaneye kavuşan mutlu mükellefler, diğer tarafta kapanan tıp merkezleri, muayenehaneler, eczaneler ve onların sahipleri, devlette çalıştığı hâlde maaşı ödenmeyen memurlar -manzarai umumiye maalesef bu şekilde- öte yandan, 90 katrilyonluk sosyal güvenlik bütçesine göz dikmiş yabancı sigortalar, zincir eczane ve zincir hastaneler kurmak isteyen yerli ortaklı yabancı sermaye sahipleri. Bugün yol göstermek ve güzel konuşmak isteğindeydim ancak bunları söylemeden geçemiyoruz.

Değerli milletvekilleri, sağlık ve iyilik hâli için insanlarımız bedenen çalıştırılmalı, ruhen yormamalıyız. Kolesterol ve lipidi normal düzeye getirerek damar sertliği ve buna bağlı organ yaşlanmasına izin vermemeliyiz. Bu amaçla, işçilerimizi, örnek olarak Ankara’da Elmadağ’da 100 milyon çam ve badem dikmeye davet etmeliyiz. İşçinin çorba parasını, Orman ve Tarım Bakanlığı en az asgari ücret olarak ödemeli. Ankaralıyı astım ve alerjiye yol açan kavakların polen saldırısından kurtarmalıyız. Ankara’ya kaçak ve açıktan sokulan yüksek kükürtlü linyitlerin artırdığı bebek ve yaşlıların kış ölümlerini durdurmalıyız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Durmuş, devam edin efendim.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Temiz ve güvenli gıda, su ve çevreyle yaşanabilir bir ortamı oluşturmak, sivil ve resmî hepimizin görevi olmalıdır. Yaşlıların fonksiyonel ve kinezyolojik rehabilitasyonu, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, kulüp ve derneklerimizin düzenli etkinlikleri arasına alınmalıdır.

Değerli milletvekilleri, dışarıda bahar havası var, çevre uyanmış, bademler, erik ağaçları çiçek açmış; kırlarda hayat canlanmaktadır. Şair veya ressam olmaya gerek yok. Bir an için tüm sıkıntıları unutun, çevrenize bakın, baharın güzelliklerini algılamaya çalışın. Sözüm sadece yüce Meclise değil, tüm Türkiye’ye sesleniyorum: Derin bir nefes alın, renk, ses ve koku cümbüşlerinden nasibinizi alın. Hayatta yaşanmaya değecek çok şey var. Ekonomik kayıplarımız ruh ve beden sağlıklarının kayıplarına yol açmasın. Sayılı gün geçer, işgal kuvvetleri ve kriz on sekiz, yirmi dört ay sonra çevremizden ve ülkemizden yel olur gider. Yeni baharlar, yeni fırsatlar ve güzellikleri beraberinde getirir diyor, hepinize esenlikler diliyorum.

Sevgi ve aşk Allah’ın dileğidir. O, dilerse olur; biz dilersek niye olmasın?

Saygılarımla. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Durmuş.

Gündem dışı konuşmaya Sağlık Bakanı Recep Akdağ cevap verecek.

Buyurun Sayın Akdağ.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli Başkanım, teşekkür ediyorum. Size ve yüce Meclisimize saygılarımı sunuyorum.

Tabii böylesi gündem dışı konuşmalar -konuşmayı yapan sayın milletvekillerimize teşekkür etme babında söylüyorum- bize de yaptığımız hizmetleri, sağlık açısından ortaya koyduğumuz dönüşüm cihetiyle ne noktaya geldiğimizi ifade etmek için fırsat vermiş oluyor. Bunun için, gündem dışı konuşmayı yapan Değerli Milletvekilimize huzurunuzda teşekkür ediyorum.

Türkiye’de gerçekten son altı yıl içerisinde birçok konuda olduğu gibi sağlıkta da gerek hizmetlerin sunumu gerekse vatandaşlarımızın bu hizmetlere erişimi açısından çok ciddi değişiklikler oldu. Yapısal değişiklikler yaşadık, bunların hayatımıza yansımalarını hep birlikte yaşadık. Vatandaşımızın bunlara karşı reaksiyonunu, bunlara karşı neler hissettiğini de yine hep birlikte yaşadık.

Tabii burada konuşulurken, hızlı bir konuşma sırasında “işgal kuvvetleri” falan gibi kelimeler geçti.

AHMET YENİ (Samsun) – Evet…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Bunlar hangi amaçla söylendi bilmiyorum, çok hızlı konuşulunca doğrusu takip etmek de mümkün değil. Eğer bu “işgal kuvvetleri” lafı şu anda ülkeyi yöneten, demokratik yolla hükûmet etmiş bir hükûmet için söylenmişse çok büyük talihsizlik olmuştur, Değerli Milletvekilinin bundan dolayı özür dilemesi gerekir. Başka bir amaçla söylenmişse onu artık kendi takdirlerine bırakıyorum.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Öyle bir şey yok, yanlış anlıyorsunuz. Sayın Bakan, siz kendinizi işgal kuvveti olarak mı görüyorsunuz? Öyle bir şey söylemedim.

AHMET YENİ (Samsun) – Söylendi, söylendi!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bir “işgal kuvvetleri” lafı geçti, bunun tavzih edilmesi gerektiğine inanıyorum.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Size bilgi verenleri kastediyorum.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Doğru anla!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Atlantik ötesi…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli Meclis, Türkiye’de hastalık yükü son altı yıl içerisinde gerçekten değişmiştir. Bakınız, bütün dünyada, gelişmiş ülkelerde hastalık yükünde iki hastalık grubu ön plana çıkmaktadır. Bunlardan birincisi kalp hastalıkları ve buna bağlı problemler, ikincisi de kanserlerdir.

Az gelişmiş ülkelerde, gelişmekte olan ülkelerde beslenme bozuklukları, enfeksiyon hastalıkları, trafik kazaları, benzeri diğer kazalar ön plana çıkabilmektedir ama gelişmiş ülkelerin hastalık yükünü daha ziyade kalp hastalıkları ile kanserlerin oluşturduğunu biliyoruz.

Türkiye’miz de, son altı yıllık dönüşüm programıyla, artık hastalık yükü büyük ölçüde gelişmiş ülkelerin hastalık yüküne benzer bir ülke durumuna geçmiştir.

Bu, nasıl bu noktaya geldi? Bazı rakamlar vermek isterim: Değerli milletvekilleri, 2002 yılında ülkemizde yılda 10 binlerle ifade edilen -aslında 2002 diye tarif etmek de yanlış olur, 2002 yılına kadarki süreçte- kızamıklı çocuk görülürdü. Bunlar, bazı yıllarda, iki üç yılda bir 30 bin rakamına kadar çıkardı çünkü aşılamalar yetersizdi. Toplumun bütün kesimlerini, hedef nüfusun hepsini aşılayamazsanız mesela kızamık gibi bir hastalıktan toplumu kurtaramazsınız. Evet, aşılamalar yok muydu Türkiye'de? Elbette vardı ama kızamık, söylediğim gibi, birkaç yılda bir 30 binlere ulaşan bir bulaşıcı hastalık şeklinde görülüyordu. Tabii ki bunun sonucunda, kızamığa bağlı ölümler, kızamığa bağlı ilerleyici nörolojik bir hastalık ülkemizde yaygın olarak görülmekteydi. 2007 yılında Türkiye'de görülen kızamıklı çocuk sayısı yalnızca 3’tür. 2008 yılında kızamıklı çocuk sayısı sıfırdır. Sadece 3 erişkinde kızamık gördük, bu da Iraklı bir öğrencinin getirdiği kızamığın veya geçirdiği kızamığın 2 sağlık personeline daha bulaşmasıyla ortaya çıktı.

Tifo, 2002 yılında kayıtlı vaka sayısı itibarıyla 25 bin sayısındaydı Türkiye'de. 2008 yılı itibarıyla kayıtlı tifo vakamız 300’ün altındadır. Rakamlarda belki düzeltmeye ihtiyaç olan bazı hususlar var ama 250 civarında tifo vakamızın olduğunu biliyoruz.

Sıtma, Türkiye'de özellikle güney illerimizde görülürdü ve 2002 rakamımız 10 bindir. 2008 yılında Türkiye'de sıtma vakası 120’dir.

Dolayısıyla, birçok bulaşıcı hastalığı bu şekilde örnekleyebiliriz. Türkiye'de artık bu hastalıklar büyük ölçüde ortadan kalktı, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın getirdiği uygulamalarla Türkiye'de hastalık yükünün şekli değişmeye başladı. İşte bunun içindir ki artık sigarayla mücadeleye çok daha fazla zaman ve enerji ayırabiliyoruz, ayırmamız lazım hep beraber. Bunun içindir ki bireyleri, toplumda yaşayan insanları, bir farkındalık oluşturarak daha fazla hareket etmeye, daha az yemeye ve şişmanlamamaya yöneltebilecek halk sağlığı çalışmalarını birlikte yapabileceğimiz bir dönemdeyiz. Yani sizin çocuklarınız kızamıktan kırılırken, ülkede 10 binlerce tifo vakası görülürken tabii ki sağlık bakanlarının, bakanlıklarının enerjisi, meclislerin enerjisi daha çok bu taraflara yönelmek zorundaydı, hükûmetlerin enerjisi bu taraflara yönelmek zorundaydı ama bugün, artık, bu bahsettiğim konulara enerjimizi yoğunlaştıracağımız bir seviyeye gelmiş durumdayız.

Kuşkusuz, Sağlıkta Dönüşüm Programı için bütün bu süre içerisinde çok şey söylendi. Siyasetçiler konuştu, bazı meslek örgütleri konuştu, Hükûmete muhalif olan kimseler konuştu, basında muhalif olanlar konuştu ama halkın ne dediğine iyi bakmak lazım değerli milletvekilleri. Bakın, demokrasilerde halkın ne dediği çok önemlidir. Elbette hepimizin görüşü bir olmayacak, elbette muhalefet olacak, elbette tenkitler yapılacak ama demokrasilerde halkın ne dediği gerçekten çok önemlidir.

Türkiye İstatistik Kurumu -eski adıyla Devlet İstatistik Enstitüsü- 2003’ten beri…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – En yalancı kurum.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – …Türkiye’de düzenli bir biçimde istatistik çalışmaları, yaşam memnuniyeti anketleri yapmaktadır.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Türkiye’de öyle bir kurum yok!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, muhalefet kanadından laf atarak Türkiye'nin bir kamu kuruluşunu karalamaya çalışmak -biz, “İstatistik Kurumu” dediğimiz zaman…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Size hayat veriyorlar, hayat!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – …“Devlet İstatistik Enstitüsü” dediğimiz zaman, “Türkiye İstatistik Kurumu” dediğimiz zaman, laf atarak bunları karalamaya çalışmak- kolay. Zaten o insanların burada gelip kendilerini savunma mecalleri de yok -yani bürokratların- ama haksızlık yapıyoruz.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Savunacak hâlleri yok.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Şimdi, ben bunu söyleyeyim, peşine OECD’nin Türkiye’yle ilgili raporundan da bahsedeceğim. Herhâlde “OECD diye bir kurum da yok.” diyeceksiniz, onu da biraz sonra, beraber, burada takip edeceğiz.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Ne diyeceğimize biz karar veririz Sayın Bakan!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – 2003 yılında, Devlet İstatistik Enstitüsünün yaşam memnuniyeti anketlerinde vatandaşa sorduğu soruya “Ben sağlık hizmetlerinden memnunum.” veya “Çok memnunum.” diyenlerin oranı yüzde 39,5’tur, 2007 yılında bu oran yüzde 66,5’a çıktı. Bu kolay bir iş değildir. Bu çok önemli bir iştir.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Gizliyorsunuz. Kestiğiniz parayı gizliyorsunuz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, yüce Meclisimizin değerli milletvekilleri, bakınız, şimdi, OECD bugüne kadar beş ülkenin sağlık sistemini özel bir formatla, kendi uzmanlarıyla beraber inceledi, değerlendirdi ve raporlar sundu. Bu raporları biz değerli milletvekillerimize de arz ettik, kitaplar hâlinde de gönderdik ama öyle görülüyor ki bu raporlara itibar etmeyen, bu raporları belki açıp okuma zahmetine katlanmayan arkadaşlarımız da var. Bakınız, beşinci ülke olarak Türkiye’yi incelediler. Çok kapsamlı bir rapor bu. Aşağı yukarı bir yıllık, bir buçuk yıla yakın bir çalışmanın ürünüdür ve herhâlde OECD’nin de Hükûmetin hatırına bir rapor yayımlayacak hâli yok.

Ben, şimdi, size OECD raporundan bazı alıntılar alarak onların üzerinde yorumlar yapacağım:

“Sağlıkta Dönüşüm Programı önemli sağlık sektörü reformlarının geliştirilmesi ve uygulanmasında iyi uygulamanın nasıl olacağını pek çok açıdan yansıtmaktadır.” OECD raporundan bir paragraf.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, ben sağlık kurumlarının ekonomik olarak battıklarından bahsediyorum…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – “Sağlıkta Dönüşüm Programı hem Türkiye'nin sosyal yardım sisteminde önemli bir iyileşme kaydettiğini yansıtmakta hem de aynı meselelerle mücadele etmekte olan diğer ülkelere iyi bir uygulama örneği teşkil etmektedir.” İsterseniz bunu bir kere daha okuyayım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bir daha okuyun.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, Sayın Bakan benim gündem dışı konuşmamı dinlememiş, sorularıma cevap vermiyor.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – “Sağlıkta Dönüşüm Programı hem Türkiye'nin sosyal yardım sisteminde önemli bir iyileşme kaydettiğini yansıtmakta hem de aynı meselelerle mücadele etmekte olan diğer ülkelere iyi bir uygulama örneği teşkil etmektedir.”

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, Sayın Bakan benim söylediklerime cevap vermiyor, kendi bildiklerini okuyor. Onun için, özür dileyerek dışarı çıkıyorum.

BAŞKAN – Tabii, buyurun efendim. Tamam efendim, çıkabilirsiniz.

Sayın Durmuş çıkabilir efendim. [AK PARTİ sıralarından alkışlar (!)]

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Şimdi, bakın, biraz önceki konuşmacı kendisine cevap vermediğim için Meclisi terk ediyormuş. Ee mübarek olsun, çıkabilirsiniz! Yasak değil Meclisten çıkmak yani!

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim müsaade ettiniz mi?

BAŞKAN – Çıkabilirsiniz efendim.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Meclisi terk etmiyor, Genel Kuruldan çıkıyor.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Genel Kuruldan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım, Genel Kurula hitap ediniz efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gündem dışı konuşmaya cevap vermeyi tercih etseniz, Türkiye Büyük Millet Meclisine daha saygılı davranmış olursunuz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Ee, herhâlde sağlıkla ilgili bir konuşma yapıldı, ben de sağlıkla ilgili bir konuşma yapıyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Meclise saygılı davranmak, milletvekiline, milletvekilinin konuşmasına cevap vermektir.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bakın Değerli Grup Başkan Vekilim…

BAŞKAN – Sayın Vural…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Milliyetçi Hareket Partisinin Değerli Grup Başkan Vekili, ben, bütün nezaketimle, burada yapılan ve de baştan başa suçlayıcı cümlelerle dolu olan, sağlık politikalarını eleştiren bir konuşmaya cevap veriyorum. Yani konuşmacı, küresel yandaşlardan, rant bölüşümünden, efendime söyleyeyim, işte, işgal kuvvetinden falan bahsederse…

OKTAY VURAL (İzmir) – Olmadığını söyleyin.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Ee, cevap veriyoruz canım!

OKTAY VURAL (İzmir) – Batan tıp merkezlerinden de bahsedin.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bakın Sayın Grup Başkan Vekili, sizi de burada konuşan konuşmacı her kimse ona saygılı olmaya davet ediyorum, buna hakkım var zannediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Burada, değerli konuşmacı istediklerini söyledi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sizi Meclise saygılı olmaya davet ediyorum, siz Meclise saygılı olun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Ben Meclisimize son derece saygılıyım.

BAŞKAN – Sayın Vural…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Hep böyle oldum, bundan sonra da hep böyle olacağım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Çok saygısızsınız Sayın Bakan, çok saygısızsınız!

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Siz saygısızsınız!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Sizden de aynı şeyi bekliyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Biz saygılıyız.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – İstirham ediyorum. Yani, böyle, bir grup başkan vekilinin burada konuşan bir konuşmacıya durmadan laf söylemesi eğer Meclisin adabındansa buyurun siz devam edin. Ben konuşmama yine devam edeceğim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz ismimi andınız. Haydi devam edin şimdi!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız…

OKTAY VURAL (İzmir) – Zaten sizin her konuşmanızda problem var.

BAŞKAN – Sayın Vural… Dinleyelim efendim, lütfen…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Şımarıklığınızı koyuyorsunuz ortaya.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Müsaade edin de dinleyelim efendim.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bakınız, yine aynı rapor, hani dedik ya Türkiye İstatistik Kurumu bunu söylüyor. Ee, buna itiraz, bir başka kurum söylese ona itiraz. O zaman müsaade edin, uluslararası kuruluşlar ne söylüyor, ben sizlerin takdirlerinize onları arz edeyim. Buna da hakkımız yok mu yani? Bu kadarcığına müsaade edin de hakkımız olsun.

“Türkiye’deki sağlık durumu son yıllarda hızla iyileşmekte ve OECD ortalamalarına yaklaşmaktadır. Türk toplumunun sağlık durumu, son yıllarda sağlık hizmetlerinin sunumunda ve işleyişinde meydana gelen iyileşmelerle birlikte önemli ölçüde ilerleme göstermiştir. Sağlık hizmetlerine erişimde hakkaniyetin artırılması için yapılan hizmet sunum reformları ve sağlık sigortası kapsamının genişlik ve derinliğinin artması, etkileyici bir yol katedilmesini sağlamıştır.

Aslında diğer ülkelerin, Türkiye’deki sağlık reformlarından, özellikle personel verimliliğini artırmak üzere performansa dayalı ödeme sisteminin kullanılması konusunda, öğrenebileceği pek çok şey olabilir.

Hastaların aile hekimliği hizmetlerinden özellikle memnun olduğu görülmektedir.

Türkiye’deki hasta memnuniyeti ve diğer Avrupa ülkelerindeki hasta memnuniyeti arasındaki açık bazı açılardan kapanmış ya da kapanmak üzeredir.

Sağlıkta Dönüşüm Programı’ndan önce hem sağlık ocaklarında hem de hastanelerde uzun bekleme süreleri nedeniyle hasta memnuniyeti düşük düzeydeyken Sağlıkta Dönüşüm Programı’ndan sonra bu memnuniyet artmıştır.

Türk sağlık sisteminin eşitlik ve mali koruma bakımlarından oldukça iyi işlediği görülmektedir.

Türkiye diğer OECD ülkeleriyle arasındaki performans açığını kapatmakta ve genel maliyetler dâhil bir dizi konuda kıyaslanabileceği diğer üst ve orta gelir grubuna giren ülkelere oranla daha iyi bir performans göstermektedir.”

Bakınız değerli milletvekilleri, bu şimdi ifade edeceğim paragraf son derece önemli: “Türkiye’de yüksek miktarlardaki tedavi harcamalarının yoksullaşmayı artırma oranı düşüktür ve giderek azalmaktadır. Ulusal sağlık hesapları ve hane halkı bütçe araştırmasından elde edilen genel bilgiye dayanarak hem mutlak şartlar açısından hem de diğer ülkelere göre Türk sağlık sisteminin eşitlik ve mali koruma bakımlarından oldukça iyi işlediği görülmektedir.” Ve son bir cümle: “Sağlık sistemi reformu daimî bir süreçtir. Uygulamanın bu ilk safhalarında Türkiye'nin devasa bir reformu etkili bir şekilde hayata geçirebilen birkaç orta gelirli ülkeden biri olduğu görülmektedir.”

Değerli milletvekilleri, muhalefetiyle iktidarıyla bunlardan hepimiz mutluluk duymalıyız. Sonuçta, Sağlıkta Dönüşüm Programı Türkiye Cumhuriyeti’nin bir başarısıdır. Bu program yürütülürken AK PARTİ iktidarlarının işbaşında olması bu başarıyı elbette gölgelemez, gölgeleyemez. Yani biz muhalefette de olsak iktidarda da olsak bu başarıyı ortaya koymuşlarsa uluslararası kuruluşlar, bundan hepimiz iftihar ederiz, hepimizin iftihar etmesi gerekir.

Şunu konuşalım, başka ne gibi eksiklerimiz var: “Altı yıllık dönüşüm programı, evet, bunları getirmiş, Türkiye’de sağlığın tamamen yapısı değişmiş, insanların sağlık hizmetine erişme imkânı ortaya çıkmış, fakir fukaranın hastane kapılarında sefil olduğu dönemler geride kalmış ama eksiklerimiz de şunlar… Bunları düzeltelim.” Başımız gözümüz üstüne. Sağlıktaki eksikleri de, şu bir anlamda gerçekleri, resmi ortaya koyarken hatta yer yer uluslararası bir örgütün iltifatlarına da mazhar olmuş bir programın yürütücüsü bir bakan olarak sağlıktaki eksikleri de belki en iyi bilen kişilerden biri benim, altı yıldır, altı buçuk yıldır bu işi yapan bir kişi olarak. O zaman değerli muhalefetimizden de şunu beklemeye hakkımız olduğuna inanıyorum: Mevcut eksikleri objektif biçimde ortaya koyalım ve hep birlikte bunları düzeltmeye çalışalım. İktidarda hangi partinin olduğu değil, halkımızın hizmetleri nasıl aldığı, gelecekte nasıl alacağı hepsinden daha önemlidir. Sonuçta ülkemizin bugününü ve yarınını inşa etmeye çalışıyoruz. Çocuklarımızı aşılıyorsak, çocuklarımızın yarınını kurtarıyoruz. Eğer annelerimizi bir ambulans helikopterle alıp da şehre getirerek hizmet veriyorsak annelerimizin ölümünü önlemiş oluyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti’nde hamile annelerimizin 1998 yılında hayatlarını kaybetme oranı yüz binde 70’tir, on yıl önce. 2008 araştırmamız -Hacettepe Üniversitesiyle birlikte her beş yılda araştırma yapıyoruz- bu oranın yüzde 19,5’a düştüğünü gösteriyor. Şimdi biz bu yüzde 19,5 oranını…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yüzde 19’a çıkar o.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Nasıl yüz binde 15’e düşüreceğiz ona bakıyoruz; yüzde 15’in altına nasıl düşüreceğiz, ona bakıyoruz.

Değerli Grup Başkan Vekilim, yüzde…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yüz binde…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Yüz binde… Yüz binde 19,5’tan nasıl yüz binde 15’e düşüreceğimize bakıyoruz. Hedefimize erken bir dönem için bunu koyuyoruz. Bizden sonra da bu görevi gelip yapanlar olacak. Onlar da yüz binde 12’yi hedef koyacaklar, koysunlar, yüz binde 10’u hedef koysunlar. Ama bu noktalara kolay gelinmiyor. Bu noktalar bizim eski sağlık sistemimizde başarılamıyordu, buna imkân yoktu, parçalı bir yapı vardı, hizmete erişme imkânı yoktu, kırsalda hizmet yoktu, kırsala ambulans hizmeti yoktu, kırsalda sağlık personeli yoktu, kırsala yol yoktu. Bütün bunlar, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin, son üç hükûmetinin döneminde büyük ölçüde tamamlanmış eksiklerdir.

Kuşkusuz bütün cumhuriyet hükûmetleri büyük hizmetler yaptı ama bu son dönemin, sağlık da başta olmak üzere, meseleyi nereden nereye getirdiğini hepimiz görüyoruz, bunu millet de görüyor, bunu uluslararası kuruluşlar da görüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam ediniz efendim.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Böyle bir günde, bir sağlık gününde Türkiye Cumhuriyeti’nin Sağlık Bakanı olarak, geldiğimiz noktaya hamdediyorum; daha iyisini yapmak, daha güzellerini başarmak için de siz yüce Meclisimizden destek bekliyorum ve hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ederim.

Gündem dışı üçüncü söz…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bir şey söyleyeceğim.

BAŞKAN – Bu konuyla mı ilgili?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, Meclisin açılmasıyla ilgili. Sekiz dakika geç açtınız.

BAŞKAN – Neyle ilgili? Meclisin açılması mı?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sekiz dakika geç açtınız. (AK PARTİ sıralarından “Böyle bir usul yok” sesleri)

BAŞKAN – Sesiniz gelmiyor bana.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir de TRT bundan önce…

BAŞKAN – Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, tabii, Meclisin süresinde açılması lazım. Bugün sekiz dakika geç açıldı, ben yerimde takip ettim. Ayrıca bundan önce TRT, Televizyon 3 kanalı saat 14.00’ten itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarını verirken bugün vermedi, onun sebebini öğrenmek istiyorum. Dün hâlbuki Meclis çalışmıştı, burada çalışmalar yapılmıştı; sorular soruldu, konuşmalar yapıldı ama Meclis Televizyonu bunu vermedi. Neden vermedi? Bir de onu öğrenmek istiyorum efendim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim, tamam.

Evet, gündem dışı üçüncü söz, Türkiye-IMF ilişkileri hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’a aittir.

Buyurun Sayın Korkmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın, Türkiye-IMF ilişkilerine ilişkin gündem dışı konuşması

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

“Türkiye-IMF ilişkileri nasıl olmalı?” konusunda düşüncelerimi arz etmek istiyorum. Yaşanan ekonomik depresyon, Türkiye’nin acil olarak bir ekonomik program yapmasını zorunlu kılıyor. Acil program neden gerekiyor? Aksi hâlde, bizzat TÜİK’in açıkladığı rakamlara bakarsak, bir acil program olmasa Türkiye’deki depresyonun boyutu artacak, işsizlik artacak, sosyal sorunlar tırmanacaktır.

TÜİK son olarak iki rakam açıkladı:

Birisi, 2008 yılının son çeyrek büyüme oranı eksi 6,2. Türkiye’nin eksi 6,2 küçülmesine karşılık Türkiye’yle birlikte 2001 krizini yaşayan ülkelerde Arjantin’de 4,9 büyüme oldu, Brezilya’da 1,3 büyüme oldu, Güney Kore’de küçülme oldu -o da bizden az- eksi 3,4.

Arkadaşlar, ikinci rakam şubat ayı sanayi üretim endeksi. Şubat ayı sanayi üretim endeksi yüzde 23,7 düştü, imalat sanayi üretim endeksi de yüzde 25,9 düştü. Arkadaşlar, imalat sanayisinde üretimin yüzde 25,9 düşmesi ancak harp yıllarında görülen düşmelerdir. Onun için durum kritiktir, krizin daha ağırlaşması ve işsizliğin artması Türkiye açısından önemli bir risk olarak gündemde kalmaktadır. Bunun için Hükûmetin bir program yapması lazım ama Hükûmet yapamıyor, neden? Çünkü bugüne kadar depresyonun ciddiyetini Hükûmet kavramadı. Bir ekonomik program yapmak için bir envanter çıkarmak lazım, eğer siz krize doğru teşhis koymazsanız bir envanter çıkaramazsınız. Bürokrasi program yapamıyor, neden yapamıyor? Bürokrasi diken üstünde.

Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakanın 6 bakan için “Adını söyleyin Kovalayım.” demesi bürokrasiyi kilitlemiştir. Bürokrasi diken üstünde. Hangi bakanın gideceği belli değil. Hem Meclise karşı bu söz şık olmamıştır hem topluma karşı şık olmamıştır ve dolayısıyla toplumda ekonomik ajanlarda bir güven bunalımı yaratmıştır. Bu nedenle maalesef Hükûmet ve bürokrasi bir program yapamıyor. Ne bekliyor? IMF’yi bekliyor.

Değerli arkadaşlar, IMF’nin istekleriyle Türkiye'nin gerçekleri hiçbir zaman örtüşmez, bugün de örtüşmeyecektir çünkü IMF, Türkiye'nin borcunu nasıl ödeyeceğini, kısa vadeli finansmanını düşünür; Türkiye'nin yapısal sorunlarını çözmekte hiçbir şekilde müdahil olamaz, hiçbir şekilde bir önlem sahibi değildir, bugüne kadar böyle bir uygulaması da yoktur. Onun için bizim IMF’siz bir program yapmamız lazım. IMF’siz yapmamız lazım. Ee, ne yapmamız lazım IMF’yle? Değerli arkadaşlar, IMF’yle mutlaka bir stand-by programı yapıp da IMF’yi o stand-by’da söz sahibi yapıp, Türkiye ekonomisinde, Türkiye politikasında söz sahibi yapmak şart değil. IMF’yle, en doğrusu, bir program yapmamak, IMF’yle bir stand-by yapmamak. Bunun ne faydası olur? Bunun şu faydası olur: G20’ler içinde IMF’ye muhtaç tek ülke Türkiye’dir. IMF’yle program yaparsanız, Türkiye'nin kendi ayakları üstünde durmadığı gerçeğinin altını çizersiniz. Onun için, en doğrusu IMF’yle program yapmamaktır, ama mutlaka Türkiye IMF’yle bir program yapacaksa, Hükûmet buna mecbursa o zaman stand-by yapmayalım, yani boynumuzu IMF’ye uzatmayalım. Ne yapalım?

Bakın arkadaşlar, Türkiye'nin IMF’den 10,5 milyar dolar özel çekme hakkı var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Korkmaz.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – 10,5 milyar dolar özel çekme hakkı için de IMF’yle bir anlaşma lazım ama IMF’nin dikte ettireceği politikalara da Türkiye'nin razı olması söz konusu değil. Nasıl yaparız o zaman? Gönüllü anlaşmalar yoluyla yaparız. Yakın izleme var.

Değerli arkadaşlar, IMF’yle birçok anlaşma şekli var, ek rezerv kolaylığı var, köklü ödemeler dengesi sorununu giderici anlaşmalar var, bunlarda mutlaka IMF’nin dikte ettirdiklerini yapmak zorunda değiliz. Mutlaka Hükûmet IMF’den bir kaynak alacaksa 10,5 milyar dolar alsın ve IMF’yle stand-by yerine bu özel anlaşmaları yapsın. Böylece, Türkiye de kendi gerçeğini uygular ve Türkiye'nin, Türk ekonomisinin kendi ayaklarında durmasını dünyaya ispat eder. Söylediğim gibi bizden başka G20 içerisinde IMF’yle stand-by yapacak başka bir ülke yoktur.

Teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Korkmaz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Başbakanlığın Anayasa’nın 82’nci maddesine göre verilmiş üç tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

İlk tezkereyi okutuyorum:

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, 18-20 Ocak 2009 tarihlerinde Belçika’ya yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/735)

                                                                                                               04/03/2009

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere, 18-20 Ocak 2009 tarihlerinde Belçika’ya yaptığım resmî ziyarete ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

 

 

Recep Tayyip Erdoğan

Başbakan

 

 

Liste

Akif Gülle

 

Amasya Milletvekili

Antalya Milletvekili

Çankırı Milletvekili

Düzce Milletvekili

Karaman Milletvekili

Mardin Milletvekili

Mevlüt Çavuşoğlu

 

Suat Kınıklıoğlu

 

Yaşar Yakış

 

Lutfi Elvan

 

Cüneyt Yüksel

 

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısının aranmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı mı istiyorsunuz? Peki.

Tezkereyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Tezkereyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.49

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati:16.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER : Fatoş GÜRKAN (Adana), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Başbakanlık tezkeresinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi tezkereyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Tezkereyi kabul edenler…

Efendim, kâtip üyeler arasında uzlaşma olmadığından elektronik cihazla yapacağım oylamayı.

Oylama için üç dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Tezkere kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

2.- Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in, 26-29 Ocak 2009 tarihlerinde İran’a yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/736)

                                                                                                                17.3.2009

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 26-29 Ocak 2009 tarihlerinde İran’a yaptığı resmi ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

 

 

Recep Tayyip Erdoğan

Başbakan

 

 

Liste

Ramazan Kerim Özkan

 

Burdur Milletvekili

Erzincan Milletvekili

Kayseri Milletvekili

Van Milletvekili

Yozgat Milletvekili

Sebahattin Karakelle

 

Sadık Yakut

 

Kayhan Türkmenoğlu

 

Mehmet Ekici

 

BAŞKAN – Tezkereyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tezkere kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

3.- Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun, Doha’da yapılan Türk-Katar Kadın Kalkınma Çalıştayı’na katılmak üzere 14-15 Şubat 2009 tarihlerinde Katar’a yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/737)

                                                                                                                17.3.2009

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun, Türkiye ve Katar’da son yıllarda kadın hakları konusunda yaşanan gelişmeleri paylaşmak ve iki ülke kadınları arasındaki işbirliğini geliştirmek amacıyla 15 Şubat 2009 tarihinde Doha’da yapılan Türk-Katar Kadın Kalkınma Çalıştayı’na katılmak üzere, 14-15 Şubat 2009 tarihlerinde Katar’a yaptığı resmi ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

 

 

Recep Tayyip Erdoğan

Başbakan

 

 

LİSTE

Fatma Salman Kotan

 

Ağrı Milletvekili

İstanbul Milletvekili

İstanbul Milletvekili

İstanbul Milletvekili

İzmir Milletvekili

Konya Milletvekili

Güldal Akşit

 

Ayşe Nur Bahçekapılı

 

Edibe Sözen

 

Fatma Seniha Nükhet Hotar Göksel

 

Ayşe Türkmenoğlu

 

Gönül Bekin Şahkulubey

 

Mardin Milletvekili

Tokat Milletvekili

Trabzon Milletvekili

Dilek Yüksel

 

Safiye Seymenoğlu

 

BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tezkere kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/675) (S.Sayısı: 330) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Sayın milletvekilleri, geçen birleşimde tasarının tümü üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına yapılan konuşma tamamlanmıştı.

Şimdi söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’a aittir.

Buyurun Sayın Seyhan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi KOSGEB Yasası, gerek AB müktesebatı gerek ekonomik, sosyal ihtiyaçlar gerekse dünyanın ekonomik koşulları nedeniyle on dokuz yıl sonra yeniden yapılandırılmak zorunda kaldı. Bu yapılandırmada birkaç temel öge dikkate alınmalıydı, ki Komisyonumuz bu ögeleri dikkatle inceledi ve zannediyorum ki büyük ölçüde çözüme ulaştırdı.

Birincisi: Daha önceki yasa mal ve hizmet sektörünü dışlıyordu. Daha önceki yasada sadece sanayici tanımı vardı. Diğer taraftan, hizmeti üreten, işletmeleri de içine alan, küçük ve orta ölçekli işletmeleri de kapsayan bir yapıya kavuşması zaruretti. Aslında yapılması gereken, on dokuz yıl önce böyle bir statüyle KOSGEB’i oluşturmaktı. Biz aslında bir yenilik getirmiyoruz, yapılması gereken bir eksikliği şimdi yerine getirmeye çalışıyoruz.

Küresel krizin dünya üzerindeki etkileri bizim bu yasaya farklı bakmamızı da sağlar.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, çok uğultu var, lütfen, hatibi dinleyemiyoruz.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, küresel krizde özellikle sistemin yükünü çekenler küçük-orta ölçekli işletmelerdir. Onlar istihdamı daha dengede tutma ve ayakta durmak için motorize yapısını geliştirme yönünden daha enerjiktirler, daha dinamik bir yapı oluşturmaktadırlar. Bu nedenle, krizin bize göstermiş olduğu iki önemli şey var:

Bir: Tüm sektörleri birkaç şirkette toplayan ölçek ekonomisi artık çöktü, artık, dünyada böyle bir şey yok. Bütün sektörleri yapılandırın, birkaç kuruluşun eline bırakın. Hayır, bu bitti artık. Dünya gösterdi ki, artık, ara mamul üretiminden başlayarak uç mamul üretimine kadar bütün sektörlerde KOBİ’lere ve küçük ortaklı işletmelere ihtiyaç var çünkü bunların toparlanması, teşvik edilmesi, gruplandırılması, yapılandırılması her zaman daha kolaydır.

Şimdi, Türkiye bu fırsatı bir verimliliğe, bir yeniden dönüşüme çevirmek zorundadır. Bunu nasıl yapacak? Birincisi, değerli arkadaşlarım, büyük, hantal yapılar yerine küçük küçük yapıları sektörel olarak planlamayı kendisine hedef alacak. Peki, bu yapılan düzenleme buna bir çare olur mu? Bizim görüşümüz -Cumhuriyet Halk Partisi olarak da- KOBİ ve esnaf konusuna biraz daha genel bakılmalı, KOBİ ve esnaf bakanlığı kurulmalı; bu arada krizin de etkileri dikkate alınarak yeniden yapılandırma, gelişme, yenilenme, değiştirme süreci başlamalı. Ama bunu yaparken her türlü siyasi beklentiden uzak, her türlü kayırmacılıktan uzak bir planlamanın da içine girmenin şart olduğunu düşünüyorum.

                             

(x) 330 S. Sayılı Basmayazı 25/2/2009 tarihli 62’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

Değerli arkadaşlarım, burada 2 milyonu aşkın esnaf ve sanatkârımızı bu tanımın içerisine alıyoruz ancak bu tanım içerisinde bir eksikliği de beraber görüyoruz. Şimdi, bu, KOSGEB’in yapısını genişleten bir yasa tasarısı; amenna, genişletilmeli, esnaf-sanatkâr alınmalı, ama bir şeyi genişletirken bütçeyi daraltırsanız bunun bir anlamı kalmaz. Bir yandan KOSGEB’in tanımını ve genel çerçevesini genişletiyoruz, bir yandan da KOSGEB’in aktaracağı bütçeyi küçültüyoruz, daraltıyoruz. O zaman şu görülüyor: Biz yasayı çıkarsak dahi piyasa beklentilerini karşılayamayacağız. Eğer, beklentileri karşılamaktan uzak bir yasal düzenlemeyi biz mükemmeliyetçi bir anlayışla sunarsak bunun sıkıntılarını çekeriz.

Değerli arkadaşlarım, görülüyor ki 2009 yılında piyasa daha fazla daralacak. O zaman, siz, 2009 yılındaki bu daralan bütçeyle, KOSGEB’in esnaf ve sanatkârı da içine alan, işletmeleri de kucaklayan yapısını nasıl canlandıracaksınız? Burada bir sıkıntı görüyorum. Şu ana kadar zaten kriz döneminde yapılanlar her zaman bir can suyu projesi hâlinde sunulmuştur.

Değerli arkadaşlar, can suyu, sektörün dinamizmini artırmak için verilir veya can suyunun anlamı odur, dinamik yapıları korumak. Açın, sözlük tanımına bakın: Hayatta kalmasını sağlamak. Oysa, baktığınız zaman, Türkiye sanayisi giderek küçülüyor, istihdam daralıyor. O zaman can suyundan daha fazla şeye ihtiyaç var.

Değerli Çevre Bakanım bilir, bu can suyunun etkilerini biz şu nehir tipi santrallerde çok gördük. Rize’ye gitsin ve Artvin’e gitsin, orada yapılan nehir tipi santrallere baksın. 6 metreküp saniyede debisi olan bir derede santral kurulmuş ve oradan kanun gereği bir can suyu ayrılmış. Gelen su 6 metreküp, saniyede, ayrılan can suyu 50 litre. Ayrılan o can suyu, gidip incelediğimizde gördük ki, geçtiği dere yatağını kurutmuş, çevresindeki bitkilerin beslenmesine engel olmuş, oradan beslenen hayvanların yeniden dereden beslenmelerine engel olmuş. İşte, can suyuna bakarken -burada yaptığımız gibi- sadece göstermelik bir can suyu ne sanayimize fayda getirir ne ülkemize fayda getirir. Orada vermiş olduğunuz can suyunun sanayinin üretiminin enerjisini koruyabilecek düzeyde olması şarttır arkadaşlar. Ben yapılan her şeyi olumlu buluyorum, destekliyorum ama bu anlayışla Türkiye sanayisinin, var olan ekonomik krizi de göz önüne alırsak, dengede durmayı bir kenara bırakın, uzun bir dönem küçülmeye devam edeceğini düşünüyorum. Kaldı ki önümüzdeki aylarda yaşayacağımız bir durgunluk, KOBİ’lerdeki bir duraksama Türkiye’yi yeni bir istihdam açığına doğru sürüklemeye devam edecektir.

Değerli arkadaşlarım, bu kanunda bir de yapıyı genişlettik, içine esnaf ve sanatkârımızı aldık. Dolayısıyla, onu çok olumlu bulduğum için söylemek istiyorum, mademki esnaf-sanatkârı aldınız, temsilde de bir denge kurulmalıydı. KOSGEB’in yapısında çok güzel bir değişiklik yapıldı, TESK ve TOBB temsilcisinin sayısı 5’e çıkarıldı, bunun dışında da OSBÜK ve TÜRSAB temsilcisi de kurumun yönetiminin içerisine alındı. Eğer kurumun yönetimini dengeli yaparsanız, o mesleklerin sorunlarını daha iyi algılar, çözüm önerilerini daha kolay bulursunuz. Bu nedenle yapılan bu değişikliği, Komisyonda yapılan değişikliği çok çok olumlu buluyorum.

Arkadaşlar, burada en önemlisi taban. Buraya çok dikkat çekmek istiyorum, birazdan önerilerimi de sıralayacağım. Şimdi, mademki bizim kritik noktamız Türkiye sanayisini geliştirmek; sanayisini, KOBİ’leri geliştirirken esnaf-sanatkârın da küçük ölçekli işletmelerin de ayakta durmasını sağlamak; mademki Türkiye’deki kaynaklardan, hibelerden bunları maksimum derecede yararlandırmak diye bir çabamız var; yapmamız gereken, buraya ayırdığımız kaynağın hedeflediğimiz tabana uygun bir kaynak olmasını sağlamaktır. Onun için KOSGEB’e aktarılan fonların yeniden gözden geçirilmesi lazım, miktarın gözden geçirilmesi lazım. Bu miktar genişlemediği sürece biz, yaptığımız bu yasa tasarısının yansımalarını çok küçük oranda görürüz ve bundan beklenti içerisine giren, can suyu bekleyen insanlarımız, artık, bunu, bir can suyu gibi değil bir can çekişme suyu gibi algılar. Biz, insanların can çekişmesini ortadan kaldırmayacağız, biz onlara hayat vereceğiz. Bu nedenle, Sanayi Bakanlığımızın da diğer bakanlıkların da entegrasyon içerisinde sanayiye farklı gözlerle bakması lazım.

Birincisi: Arkadaşlar, kriz dönemlerinde sektörel yapılandırma hızlandırılmalıdır. Bizim önerimiz bu Cumhuriyet Halk Partisi olarak. Mademki bir sektör haritasını çıkardınız, size bir fırsat öneriyoruz: Çıkardığınız sektör haritasını yeniden yapılandırmak için bu dönemi bir faydalı dönem olarak görünüz, mutlaka sektörel gelişmelere öncelik veriniz.

İkincisi: Durgunluk dönemlerinde bazı çözümler vardır. Bu çözümlerden en büyüğü, arkadaşlar, Türkiye’de şimdi yapılmayan ama yapılması elzem olan bir şey var: ARGE yatırımlarının geliştirilmesi. Dünyada, her zaman, durgunluk dönemleri ARGE yatırımları geliştirilerek aşılmıştır ama Türkiye’de, maalesef, son altı ay ARGE yatırımları geçen yıla göre artması gerektiği yerde düşmeye başlamıştır. Eğer bunu yaparsanız, sanayimizin rekabet gücünü artıracağınız yenilikçi teknolojileri, nanoteknolojilerini nasıl getireceksiniz? Eğer, siz, nanoteknolojilere, ileri teknolojilere özel bir teşvik sistemi kuramazsanız kriz dönemlerini nasıl aşacaksınız, rekabet gücünüzü nasıl oluşturacaksınız, pazar paylaşımını nasıl yapacaksınız? Onun için, sektörel yapılandırmayı yaparken bunu da dikkate almalı, gelişmiş sektörlere de öncelik verilmelidir.

Bunun dışında, arkadaşlar, bakıyoruz… Ha, bir şey yapmadı mı Hükûmet? Hükûmetin bazı tedbirleri var, piyasa canlandırma paketi adı altında yapılmıştır bu tedbirler: Beyaz eşyada var, otomobilde var bir teşviki ama değerli arkadaşlar, bunun dışında… Zaten bunlar, üretimi kurulmuş, istihdam edilmiş… Biz, üretimde olan sektörleri koruma sorumluluğumuz olduğu gibi, onları geliştirme sorumluluğumuz da var. İşte ARGE burada devreye giriyor. Bir de yeni üretim alanları yaratma sorumluluğumuz var, işte Türkiye burada sınıfta kaldı. Bu tedbirlerin hepsi, mevcut üretim sektörlerini belli bir süre bloke etmek ve korumaktır, yerinde kalmasını sağlamaktır. Oysa, kriz dönemlerinde çıkış hedefleriniz, yeniden sektörü yapılandırma, canlandırma ve yeni yatırım alanlarına devam etme olmalıdır. Burada bir vizyon koymak zorundasınız.

“Ne yapılabilir?” diyeceksiniz. Bakın, yaz geliyor, bu yaz döneminde Tarım Bakanlığına önemli iş düşüyor. Tarımsal sanayinin yapılandırılmasını Türkiye öncelikli olarak görmelidir. Tarımsal alanda Türkiye'nin yeni tarımsal ürün planlamasına gitmesini ve tarımsal ürün planlamasıyla istihdamın artırılmasını, Türkiye için gerçekten ciddi bir can suyu olan GAP’ın yeniden yapılandırılmasını, GAP’a Türkiye'nin gerçekten yatırım yapmasını, göstermelik, kâğıt üzerinde yatırımdan bu işin çıkarılmasını, dengeli bir üretim, dengeli bir pazarlama, depolama sisteminin kurulmasını mutlaka Türkiye hedef almalıdır. Bunu yapmadığınız sürece, Türkiye'nin, istihdamdan ve gelişmişlikten bahsetmesi çok mümkün değildir.

Aklınızı şöyle bir yoklayın: Türkiye’de bildiğiniz ve gelişmiş kaç sektör var dersem, sokaktan geçen insan ancak bir, iki sayar; biz, bilgi sahibi insanların da sayacağı sektör üç, dördü geçmez. Ama bu sektörlerin hâlâ bugün sıkıntı içerisinde olduğunu da söylerseniz, Türkiye'nin aşması gereken çok ciddi sorunları olduğunu da ortaya koymak lazım.

İkinci büyük önemli nokta ve sektör inşaat sektörü. İnşaat sektörüyle ilgili tedbirler alındı. Nedir inşaat sektörüyle ilgili aldığı tedbir? Gururla söylüyor arkadaşlarımız, bunu yapanlar: 150 metrekarenin üstündeki inşaat alanlarına KDV uygulamasının kaldırılması. Hangisine? Lüks konuta. Türkiye'nin lüks konut ihtiyacına… 150 metrekarenin üstünde yaptığı konut oranı Türkiye'nin ve gösterilen konut oranı arkadaşlar, maalesef, yüzde 11,8. 11,8’le inşaat sektörünü siz sistemli bir gelişme içerisine sokamazsınız. Kaldı ki yapmanız gereken, tapu harçlarını düşürmek, lüks inşaat sektörünün KDV’sini almamak değildir, lükse hizmet etmek değildir. Bizim yapmamız gereken, inşaat sektöründe de girdi maliyetlerinin düşürülmesini sağlamaktır; demirinden çimentosuna ama sanayide de yapmanız gereken küçük küçük can suyu değil, sanayinin de girdi maliyetlerini düşürmezseniz, tarımın da girdi maliyetlerini düşürmezseniz, tedbiri bunun üzerinde almazsanız siz de Türkiye de çok ciddi sıkıntı yaşayacaksınız. Böyle yönetim olmaz, böyle yönetişim olmaz. Yapacağınız yönetimin üçer aylık sancılı dönemlerin bir rahatlama supabı olarak görülmesi değil, uzun vadede Türkiye'nin yapılandırmasını sağlayacak vizyon sahibi bir yönetim anlayışı olması lazım. Bunları yapmıyorsanız Türkiye üç ayın bitiminde aynı sorunları yaşamaya devam edecektir. Yani “Sizin teknolojiniz ne?” diyorlar, birçok arkadaşımız gülerek “Yama teknolojisi.” diyor. Yani Türkiye'nin yama teknolojisinden çıkması lazım, kusuru kapatmak olmamalıdır. Tamamen bununla suçlamıyorum, bunu yüklemiyorum ama şimdi aldığımız yüklem ve ben bir meseleye sonuçlarından da bakarım. Türkiye, eğer küçülmesine baktığınızda şubat ayı için yüzde 23’lerde bir küçülme oranını açıklamayı ve bu küçülmenin problem olduğunu görerek yeni bir şeyler yapmayı düşünüyorsa bu söylediklerimin hepsini tamamen dikkate alması lazım.

Değerli arkadaşlar, sanayi politikasıyla, bu anlattığım bu teşvik sistemiyle enerji politikanızın birlikte yürümesi lazım. Girdi maliyetlerinin en büyük kalemlerinden biri enerjidir. Eğer enerji maliyetlerini düşürmezseniz biz yedek kapasitemizi kullanma ve rekabet gücümüzü de kullanma kabiliyetimizi kaybederiz. İkinci önerim budur. Türkiye'nin enerji politikasının sanayi politikasına entegre bir hâle getirilmesi, sanayinin kullandığı doğal gazda, elektrikte yeniden yapılandırılmaya gidilmesi ve bunun bir altyapı hâlinde devam etmesi zarurettir.

Bakın, özellikle bu konuşmada beş dakikalık bölümü kanuna ama diğer bölümlerini öneriye ayırıyorum. Çünkü bu kürsüden önerilerin konuşulması da paylaşılması da son derece önemlidir ama bunların sadece bir öneride kalmasını değil, bunların dikkate alınmasını arzu ediyoruz. Eğer KOSGEB açısından bakarsak, Cumhuriyet Halk Partisinin düşündüğü gibi bir küçük-orta ölçekli sanayi işletmeleri ve bir esnaf bakanlığı kurulmuş olsaydı bu meselelerin bu grup için bağımsız ele alınma fırsatı olurdu, bunun sanayiye entegrasyonu da daha kolay sağlanırdı çünkü ayrı bir uzmanlık alanı.

“Avrupa Birliği müktesebatında gelişiyoruz.” diyorlar. Ben onların bir kısmını hikâye buluyorum arkadaşlar. Şu İlerleme Raporu’na da bir bakarsanız, hakikaten, birçoğunun günümüzde gerçekleşmediğini görürsünüz. Türkiye'nin doğal koşulları var, doğal yapısı var. Elbette ki hep İlerleme Raporu’na endeksli olarak, bire bir, kalem kalem arkasından gitmeyeceğiz ama doğru dürüst bir yapılanma anlayışını da biz gündeme getirebilmek zorundayız. Burada kamunun yapılandırılması, kamunun yeniden yapılandırılması, kamu-özel sektör iş birliği, bunların entegrasyonu, bunların üretim bilincinin artırılması, müşterek davranma potansiyelinin artırılması ve özendirilmesi konusunda Bakanlığımızın yaptığı hiçbir çalışma yok. Liyakat konusunda yapmış olduğu çok önemli çalışmalar yok. Bugün bir dolu liyakat kadrosunun Bakanlığımızın değişik kollarında -bir bölümü suçlamak için söylemiyorum- olmadığını ve buralara sen, ben, o, ahbap-çavuş ilişkileriyle arkadaşlarımızın getirildiğini görüyorum. Bu tanıdığım, bu anlattığım vizyonu böyle bir personel politikasıyla yürütmek mümkün mü değerli arkadaşlarım?

Burada en önemli nokta, krizi doğru algılamak. Eğer bugün hâlâ krizin psikolojik olduğunu söyleyen varsa ve bunun üzerinden politika yapan varsa, psikolojik olarak onun savının ve anlayışının da incelenmesi gerektiğini savunurum ben burada. Böyle bir şey olamaz. Artık durumu doğru algılamak lazım. Biz bir krizin tam ortasındayız, bu kriz aşağı doğru inmeye devam ediyor; durma noktasından sonra Türkiye bunu faydaya çevirmek istiyorsa yarattığı sıkıntıları da doğru algılamak zorundadır, tedbirleri zamanında almak zorundadır. Bir söze çok inanırım: “Zamanında davranmasını bilmiyorsanız koşmanın âlemi yok.” Zamanında davranmasını bileceksiniz ve tedbirlerinizi alacaksınız.

İşte bu tedbirler bize şunu kazandıracak: Dış piyasada rekabet gücü. Dış piyasada rekabet gücü olmayan bir ülkenin sanayi ve ticaret politikasının istikrarlı bir şekilde devam ettiğini söylemek mümkün olabilir mi? Bu rekabet gücünü nasıl sağlayacaksınız? Girdi maliyetlerinizi düşürecekseniz, sektörel yapılanmalara öncelik vereceksiniz, devlet kendine bir vizyon yükleyecek, özel sektör-kamu iş birliği olacak, liyakat sahibi insanlarla çalışacaksınız, nanoteknolojilere öncelik vereceksiniz, yenilikçi bir ufkunuz olacak, eğitim kademelerinde personelin hizmet içi eğitimine önem vereceksiniz, meslek erbabı yetiştireceksiniz, uç sanayi ürünlerine eğildiğiniz kadar ara ürünleri ithal etmek hobinizden vazgeçeceksiniz; o ara ürünleri yetiştiren, orada istihdam sağlayan, orada geliştiren, piyasayı açan yeni bir ülke, insanlara umut veren, ufuk açan bir ülke yaratmaya çalışacaksınız; ancak o zaman rekabet gücü oluşturursunuz. Yapılması gereken açık. Bunu kitaplarınıza da koysanız böyle yazarsınız, uygulasanız da böyle yazarsınız ama siyaseten bakarsanız bu işin içerisinden çıkamazsınız.

İleri teknolojilere pozitif ayrımcılık vermek zorundasınız. Ben, daha Türkiye’de ileri teknolojiye pozitif ayrımcılık veren bir yasanın, bir teşvik sisteminin oturtulabildiğini görmedim. En “Teşvik veriyoruz.” diye politika yapıldığı günlerde illere göre siyasi bir teşvik verildi, Türkiye'nin sonu oldu. “Yapmayın, etmeyin.” dedik. Her il milletvekili kendi türküsünü söyledi, “Benim ilime de gelsin.” dedi, Türkiye bu hâle geldi. Yarım yatırımlar, pazarlama alanı olmayan üretim tesisleri ve bugün kendini koruyamayan, borç yükü altına giren tesislerimiz…

Bir de yapılandırmadan söz etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Seyhan.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Yirmi dakika da çok kısaymış ama…

BAŞKAN – Ek süre…

TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Evet, toparlayayım Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, bu yapılandırma işine gelince, bu, çek-senet işine dönmesin. Bu sanayinin de bir yapılandırmaya ihtiyacı var. “Borçlarınızı ödediğiniz zaman sizi aklarız.” demek, “Bir çek kanunu çıkarmak yetmez.” dediğimizde, Sanayi Bakanı “Arkasından diğerleri de geliyor.” demişti.

“Can suyu projesi” adı altında, “hibe projesi” adı altında sanayiye bir miktar, küçük küçük paralar aktarmanız da Türkiye’yi kurtarmaz. Yapmanız gereken, Türkiye’de sanayi, küçük ölçekli sanayi yatırımlarında yenilikçi yatırımlarını desteklemek, onlara kredi vermek olduğu kadar eski yatırımlarını ve eski borçlarını bloke edecek, onları yeniden yapılandıracak, devlet bankaları nezdinde onları garantör hâline getirecek bir sistemi oluşturmak zorundasınız. Eğer sanayinize sahip çıkmak istiyorsanız, yapılandırmayı yukarıdan aşağıya, büyük sanayilerin… “Falanca sanayinin şurada sıkıntısı var, canım onu biz çözelim, oradan 300 milyon dolar zarar etmeyelim.” diyerek kanun yaparsanız, bir gecede maliye tedbirleri alırsanız, Türkiye, sadece orada bir rahatlamaya yol açar, diğer ölçekler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Son cümlenizi alayım Sayın Seyhan.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Hay hay efendim.

…batmaya devam eder.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Seyhan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Tanrıkulu, buyurun efendim.

MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 330 sıra sayılı Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz ekonomisi ve sosyal yapısının temelini, hiç kuşkusuz, küçük ve orta ölçekli işletmeler meydana getirmektedir. Tabii, ülkemizin gelişmesi, büyümesi ve mutlaka lider ülke olabilmesi için de ve dolayısıyla Türk insanının refahının da artması için bu işletmelere gereken desteğin ve önemin de verilmesi gerekmektedir. Genellikle bugün herkesin kabul ettiği gibi KOBİ’ler, sanayileşmenin, sağlıklı bir sosyal yapının, gelir dağılımındaki dengenin ve ticaretteki dinamizmin sürükleyici faktörü ve ekonominin de vazgeçilmez unsurudur. Rekabetin yaşatılması, müşteri taleplerine duyarlılık, yeniliklere ve değişikliklere açıklık, krizler karşısındaki esneklik -bugün olduğu gibi- ve buna benzer önemli avantajlara sahip olan KOBİ’ler, Türk ekonomisinin motor gücünü teşkil etmektedirler. Bizim ülkemize de baktığımız zaman KOBİ’ler, toplam işletmelerin neredeyse yüzde 99’unu meydana getirmektedirler. Oluşturulmuş olan istihdamın yüzde 70’inden fazlasını bunlar teşkil etmektedir. Gene yatırımların da yaklaşık yüzde 50’den fazlasını KOBİ’ler meydana getirmekte ve bunların topyekûn sonucunda da ülkede yaratılan katma değerin yaklaşık yüzde 40’ını KOBİ’ler ortaya koymaktadır.

İşte, bu rakamları değerlendirdiğimiz zaman ülkemiz ekonomisinin ana omurgasını meydana getiren KOBİ’lerin önemi çok açık ortadadır. Büyüme ve kalkınma bu ülkede ağırlıklı olarak KOBİ’ler üzerinde ve onların ekseninde gerçekleşecektir. Bugün kuruluş kanununu tartışacağımız KOSGEB’e baktığımız zaman ise KOBİ’lerin payını ve etkinliğini bu ekonomik yapıda artırmak, rekabet güçlerini ve düzeylerini yükseltmek, sanayide entegrasyonu ekonomik gelişmelere uygun olarak temin etmek ve sağlamak gibi çok önemli de amacı vardır ve bu amaçları gerçekleştirebilmek için KOSGEB kurulmuştur. Ancak, bugün KOSGEB’e daha yakından, bir projektör üzerinden baktığımız zaman sadece bankalar aracılığıyla yapılan faiz desteklerinin gündeme geldiği ve kamuoyunda da bu yönüyle gündemi teşkil ettiğini görmekteyiz. Oysaki KOSGEB’in daha başka destekleri ve önemli görevleri de vardır. İşte, teknoloji, eğitim, danışmanlık, bölgesel gelişmeye katkı, girişimciliği desteklemek gibi görevleri belki de en önemli görevleridir. Acaba KOBİ’ler bunlardan yeterince kullandırılmış mıdır, faydalanmış mıdır veyahut bu desteklerden KOBİ’ler hangi işletme vasfında faydalanmıştır ve kaç tanesi bu desteklerden fayda temin etmiştir? Ne kadar destek verilmiştir veyahut kredi faizleri ile bu desteklerin oranı nedir? Bize göre, kurum, yani KOSGEB sadece bankalar aracılığıyla yürütülen kredi faiz destek programlarına ağırlık vermesi ve bu, yukarıda saydığım diğer hizmet alanlarını da ihmal ettiği yönündedir. Bu durum tabii ki Hükûmetin teknoloji, inovasyon, gelişme, bilgi teknolojileri, pazarlama ve tanıtım gibi faaliyetlerin KOBİ’ler üzerinden desteklenmesini de en azından bir süredir ihmal ettiğini de ortaya koymaktadır. Oysaki bu faaliyetlerin desteklenmesi ve geliştirilmesi KOBİ’lerin yaşaması için hayati bir önem taşımaktadır ve hiç kuşkusuz KOSGEB’in de asli görevi budur.

Değerli milletvekilleri, 23 Şubat 2009 tarihinde KOSGEB yeni bir kredi programı açıklamıştır. Bu programın ana amacı ihracatı desteklemeyi öne çıkarmaktadır ve ihracatçı KOBİ’lere “özel kriz desteği” adı altında program yürütülmüştür ve başlatılmıştır. Adı krize özel olmasına rağmen, bundan önceki uygulamaların aksine, bu program sıfır faizli değildir ama en azından krizin artık Hükûmet tarafından kabul edilip bu şekilde telaffuz edilmesini bile büyük bir gelişme olarak görüyoruz.

Tabii, bugünkü sanayi üretim endekslerine de baktığımız zaman, ki ocakta yüzde 21,3, şubatta yüzde 23,7 olarak sanayi sektörü gelişmektedir ama daha vahimi, imalat sanayisinin içerisindeki sermaye malları grubunda yüzde 45’e yakın bir gerileme söz konusudur. Aslında Hükûmetin krizi kabul etmediği dönemlerde bile sıfır faizli, krize destek programı yaptığı söz konusuyken, bugün krizi itiraf etmek durumunda olduğu dönemde sıfır faizden vazgeçmiştir. Aslında bu nokta da gerçekten ilginçtir. Faizin bir kısmının KOBİ’lere yüklenmesi de gerçekten ciddi bir çelişkidir.

Bu uygulamada da bu yapılan şubat uygulamasında da bankalar ayrıca binde 5 komisyon, ekspertiz masrafı için bin TL ve buna benzer ilave yükler alacaktır ki, bunların hepsi KOBİ’lere ilave yük olarak gidecektir. Oysa esas destek sağlanması gereken gün bugündür, yarın muhtemelen çok geç olabilecektir.

Değerli milletvekilleri, kredi faiz destekleriyle ilgili olarak daha önceden defalarca dile getirdiğimiz aksaklıklar konusunda da maalesef tedbirlerin yeterince geliştirilmediğini görüyoruz. Her zaman söylediğimiz ve Hükûmetin de bir süredir kabul ettiği gibi bütün destekler, ama bütün teşvik ve desteklerin, hem bölgesel hem sektörel hem de proje bazlı olması gerekmektedir. Burada yapılan, erken gelenin sırayı ve parayı aldığı bir uygulamadır. Sürekli ifade ettiğimiz gibi ve bütün dünyada da bu konuyla ilgili gelişmelerin takip edildiği dünya konjonktüründe de kabul gördüğü üzere, öncelikli birtakım sektörler olmalıdır ve bu sektörlere de bazı imtiyazlar tanınmak zorundadır. Erken gelenin krediyi aldığı bir uygulamadan, herhangi bir plan veya programdan veyahut da önceliklerden bahsetmemiz mümkün olamayacaktır.

Devamlı, bölge kotalarından bahsedilmektedir. Uygulamadaki bölgesel kullanım oranları Bakanlığın açıkladığı oranı hiçbir zaman yakalamamıştır. Bugüne kadar uygulanan kredi faiz desteklerinin bölgesel dağılımlarının da bizlerle paylaşılması eğer mümkün olursa bunları da öğrenme fırsatını yakalamış olacağız.

Bir diğer husus da bu kredilerin kullanım süreciyle ilgilidir. Bu krediler sanki özel kredi uygulamalarıymış gibi kamuoyuna takdim edilmektedir. Hâlbuki buradaki kredilendirme işlemi tamamen bankacılık sistemi içerisinde değerlendirilmektedir ve KOBİ’lere özel bir uygulama da yoktur. Yani bankalar normal kredilendirme süreçlerini devam ettirmektedirler. Bankacılık sistemine bu kadar kaynak aktarırken bu sistemde bazı uygulamalar konusunda hiçbir katkı ve KOBİ’ler için ilave kolaylıklar alınması da mümkün olmamıştır. En azından bankaların komisyon ve ekspertiz masraflarını almamaları temin edilebilirdi. Ayrıca, daha önceden de duyurulan, Hazine Müsteşarlığının bankalara reel sektör için vermesi düşünülen 1 milyar TL’lik programın da çok ciddi bir şekilde elden geçirilip, gözden geçirilip gerçekten reel sektör için harcanması gerekmektedir. Bu para eğer hazine tarafından bankaların aktiflerinde özellikle temizlenmesi gereken unsurlar için harcanırsa o zaman reel sektöre de gitmemiş olur. Bir de bunların üzerine, Sayın Başbakanın ifadesiyle, bankaların kredi kullandırmadaki isteksizliklerini de koyarsak, eklersek, durum daha da vahim hâle gelmektedir. Onun için, yürütülen bu çalışmalarda, bankalardan KOBİ’lere özel birtakım imtiyazların mutlaka sağlanması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, kredi faiz desteğinin uygulamasının tamamında imalatçı olmayan esnaf ve sanatkârlarla, hizmet sektörünün de faydalanacağı ifade edilmekteydi. İşte, nihayet, bu görüştüğümüz kanun da bunu temin etmek için getirilmiş bulunuyor. Ancak buradaki uygulamayla, 23 Şubat 2009’da açıklanan ve 2 Mart 2009’da da müracaatları başlayan ihracat kredi desteğinden maalesef imalat dışı sektörlerin yararlanması yine de mümkün olamamıştır, uygulamada hâlâ daha hizmet sektörü yoktur. Bu yasa çıktıktan sonra KOSGEB’in iç düzenleme yapması ve yeni kanunla gereken Bakanlar Kurulu kararları da herhâlde bir miktar zaman alacaktır. Dolayısıyla imalatçı olmayan KOBİ’lerimiz bir müddet daha bekleyeceklerdir.

Sayın milletvekilleri, KOBİ’leri anlatırken, tabii ki, KOSGEB’in kuruluş amacını biraz önce de söyledim, imalat sektöründe faaliyet gösteren KOBİ’leri desteklemek amacıyla kurulmuştu. Buradaki, getirilen yasa tasarısındaki temel değişiklik ise KOSGEB’in hizmet götürdüğü hedef kitlesini değiştirerek, sanayinin bütün kollarının ve tüm KOBİ ölçeğindeki işletmelerin faydalanmasına açmaktadır. KOSGEB şu anda 1 ila 250 arasında çalışanı olan ve -bilanço üzerinden de bakarsak veya net satış üzerinde de bakarsak- 25 milyon TL’yi geçmeyen imalatçı KOBİ’lere destek vermekteydi. Bu işletmelerin de sayısı yaklaşık olarak Türkiye’de 250 bin civarındadır. Sanayi ve Ticaret Bakanlığının yayınladığı verilere göre ise ülkemizde toplam 2 milyon 10 bin 377 işletme vardır ve bunun da gene yaklaşık 2 milyon kadarı KOBİ ölçeğindedir. Yasa tasarısı, kurumun bünyesinde, ne gelir hanesinde ne de gider kısmında herhangi bir artış getirmemektedir. Organizasyon ve personel yapısında da bir değişiklik yoktur bu yasada. Yani hedef kitlemiz yaklaşık 8 kat artarken, bütçe, organizasyon ve personel yapısında bir değişiklik getirilmemektedir. Bu da, bu getirilen değişikliğin veya yapılacak olan değişikliğin uygulaması konusunda da ciddi tereddütlere yol açmaktadır. KOSGEB’in kurumsal kapasitesinde herhangi bir değişiklik yapmadan hedef kitlenin yaklaşık bu 8 kat kadar artması sonucunda, nitelik olarak eğitimden sağlığa, tarımdan hayvancılığa, kültürden turizme, inşaattan ulaşıma kadar hemen hemen bütün sektörler bu faaliyetlere açılacaktır. Mevcut yapı ve bütçeyle bunun kaldırılması mümkün gözükmemektedir.

Bu yelpazeye hizmet ve destekler götürmek, bu sektörler hakkında bilgi ve tecrübeye sahip olmayı da gerektirmektedir. Ya bu tecrübeye veya bilgiye sahip olacaksınız veyahut da bu bilgi ve tecrübeye sahip olan kuruluşlarla iş birliği yapacaksınız.

Bütçesiyle yaklaşık 15 bin civarında işletmeye, yani imalat sanayisi işletmesine hizmet götürebilen bu kurum, KOSGEB, bu kanunla, çıkacak olan kanunla yeni hedef kitlesini arttırdığı zaman ilave kaynağı da bütçede görmediği için zorlanacağa benzemektedir. Zira KOSGEB’in bu seneki bütçesini incelediğimiz zaman -2009 bütçesini- 2008 yılına göre yüzde 10,8 bir artış, yani yaklaşık yüzde 11’lik bir artış görüyoruz. Hedef kitle 8 kat artıyor ama bütçesi yüzde 11 bile artmıyor. Bu durum, mukayese açısından belki sizlerin de ufkunu genişletebilir.

Burada, tabii akla gelen bir başka konu da vardır. İş hacmi ve hedef kitlesi bakımından bu kadar artış gösteren KOSGEB acaba şu ana kadar kapasitesinin sekizde 1’i kadar mı çalışmaktadır? Yani hiçbir ilave düzenlemeye gitmediğine göre “Böyle bir kapasite düşüklüğüyle mi çalışmaktadır?” diye bir soru akla gelebilir ama bunu da düşünmek, zannederim, KOSGEB çalışanlarına büyük bir haksızlık olur diye düşünüyorum. Eğer böyleyse, böyle bir düşünce de varsa bunun gereğinin ve açıklamasının da mutlaka yapılması gerekir diye düşünüyorum.

Yasada yapılan bir başka düzenleme, icra kurulundaki ilavedir. Hazine Müsteşarı bu kurula ilave edilmiştir. Başkanlığını Sanayi ve Ticaret Bakanının yaptığı bu kurul 9 kişiden müteşekkildir. Bu şekilde artı 1 daha gelince 10 kişi olmuştur. Bu zaman zaman başka kurumlarda da tartışılır. Genellikle çift sayılı icra kurulu gibi karar alınacak kurullarda karar çıkartmak zordur. O yüzden toplantı karar ve nisap sayısı açısından bu şekilde bir sayı artırmasının da pek uygun olmadığını düşünüyorum. Eğer bu artış, yeni hedef kitleye yeni sayı diye, yeni üye diye düşünülüyorsa o zaman başka ilavelerin de belki yapılması gerekir.

Organizasyon yapısında, personel yapısında, bütçede, ezcümle, önemli değişikliklere ihtiyaç vardır ve bunun için KOSGEB’in gerçek manada yeniden yapılandırılması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, KOBİ’lere baktığımız zaman, bugün Türkiye’de 47 tane kuruluş KOBİ’lerle ilgilenmektedir. Bu, şu demektir: 47 ayrı politika belirleyen kuruluş, 47 ayrı kaynak tahsisi yapan kuruluş demektir. Bu yönüyle baktığınız zaman, bu kadar farklı politika ve kaynak belirlenmesi gerçekten hem maliyet yönünden bir israftır hem zaman yönünden israftır hem de emek yönünden israftır. Bu kuruluşlar arasında çoğu zaman koordinasyon ve iş birliği de sağlanamamıştır, mümkün olamamıştır. Bunların tek bir çatı altında toplanması gerekmektedir. Belki de görüşeceğimiz bu tasarıda, şu anda görüşeceğimiz bu tasarıda KOSGEB, KOBİ’ler için böyle bir tek çatı modeli hâline getirilebilirdi diye düşünüyorum. Eğer bu sağlansaydı, birçok ayrı kapılarda dolaşmakta olan KOBİ’lerimiz tek noktada işlerini çözebileceklerdi, kaynak israfı önlenecekti, zaman israfı ve emek israfı önlenecekti ve ciddi bir finans desteği de sağlanmış olacaktı. Tabii, KOBİ politikalarımız da bu andan itibaren daha etkin ve daha fonksiyonel olacaktı.

Tabii, sadece ekonomik olarak değil, sosyal bir sorumluluk da üstlenmektedir KOBİ’lerimiz. O yüzden ekonomimizdeki rolleri, önemi ve ağırlıkları gerçekten çok ciddidir. O yüzden bugüne kadar KOBİ’lerimizin temel makro sorunlarının hâlâ çözülememesi ve bunların konuşuluyor olması da bir çelişkidir diye düşünüyorum.

Diğer taraftan, KOBİ’lerimizin teknoloji ihtiyacının giderilmesi, güçlendirilmesi, katma değeri yüksek ürünlerin üretilebilmesi, uluslararası pazarlara açılabilmesi ve dolayısıyla da rekabet güçlerinin artırılması gerekmektedir. İşte, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, bütün siyasi partiler olarak KOBİ’lerimizin bu anlamda yanlarında olmalı ve onların rekabet edebilirliğini artırmamız ve onları bu mücadelelerinde yalnız bırakmamamız gerekmektedir diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, bunun için de lafın, sözün sadece havada kalmaması gerekmektedir, Türkiye için yeni bir sanayi politikasına ve sanayi stratejisine ihtiyaç bulunmaktadır. Bu stratejinin ve politikanın odağında, temelinde mutlaka KOBİ’lerimiz olmalıdır, dolayısıyla da KOSGEB olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, KOSGEB’in bugünkü hâliyle getirilen ve tasarıyla genişletilen görev alanı sadece ambalaj olarak kalmamalıdır. Bu sözler birçoğu için belki yakın ve hatırlatıcı gelebilir, bunları özellikle tutanaklara söylemek istiyorum. Gerçek anlamda bu hizmeti sorunsuz verebilmek için bütün düzenlemelerin ama gerekli olan bütün düzenlemelerin de bir an önce gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, biz Milliyetçi Hareket Partisinin bütün programlarında, 2002’den bugüne kadar yapılan yazılı ve görsel basındaki açıklamalarımızda KOBİ’lere ve sanayi politikasına verdiğimiz önemi hemen her fırsatta dile getirerek, bütün ortamlarda söyleyerek, Türkiye Büyük Millet Meclisinde de aynı şekilde ifade ederek bugüne kadar geldik. Bugünden sonra da KOBİ’lerimizin daha iyi yarınlara, daha iyi yapıya ve güçlü bir ekonomik sürece ulaşabilmeleri için önümüze getirilecek olan bütün çalışmalara, bütün düzenlemelere, bu manada getirilecek olan ve yapılabilecek olan yasa çalışmalarına Milliyetçi Hareket Partisi olarak destek vereceğimizi belirtiyor, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tanrıkulu.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Nezir Karabaş.

Sayın Karabaş, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; KOSGEB’in kurulması hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair tasarı üzerine söz almış bulunmaktayım. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, dile getirildi, zaten Türkiye'de bu kanun 1990 yılında çıkarıldı ancak 2000’li yıllardan bu yana KOSGEB’in kapsamının genişletilmesi yönünde hem ilgili KOBİ’lerden, kurumlardan hem de Mecliste çeşitli siyasi partilerden talep olmasına rağmen bu yasa bugün karşımıza getirildi. Geciktirilmiş bir yasa, bugüne kadar bu konuda düzenleme yapılması gerekiyordu.

Yasanın kapsamının genişletilmesi ve sanayi dışındaki KOBİ’lere de KOSGEB tarafından destek sunulması tüm grupların, bizlerin de destek sunduğu bir değişiklik ancak bu konuda bugüne kadarki uygulamalar ve özellikle krizin etkisiyle de bundan sonra yapılması gerekenlerle ilgili, parti olarak, grup olarak söyleyeceklerimiz var.

Şimdi, şunu herkes teslim ediyor ki KOBİ’lerin işlevi, sermayenin tabana yayılması, gelir adaletinde eşitlik sağlanması, gelir bölüşümünün adil olması, bölgeler arası farklılıkların, bölgeler arası dengesizliklerin giderilmesi konusunda, KOBİ’ler her ülkede olduğu gibi Türkiye’de de en önemli kurumlardır. Eğer KOBİ’ler gerçek misyonuna ulaşırsa, KOBİ’lere doğru şekilde destek verilip, doğru şekilde yönlendirilirse Türkiye’de had safhaya gelmiş gelir bölüşümü, sermayenin dağılımı ve yine had safhada olan bölgeler arası dengesizlik ve adaletsizlik büyük oranda giderilir.

Şimdi, bugüne kadar, bu konuda, özellikle kredi verilmesiyle ilgili -ki KOSGEB sadece sanayi alanındaki kuruluşlara, KOBİ’lere destek sunuyordu- benzer anlamda merkezî hükûmetin yaptığı destekler, verdiği krediler de genelde -bunun- sektörler ve bölgeler dikkate alınmadığı yönündedir. Şimdi, KOSGEB’in mevcut durumuyla da dar olan tüm üretim alanları, üretim şirketlerinde çalışan KOBİ’leri kapsamayan krediler bile sadece gelişmiş belli alanlarla sınırlı kalmıştır. Ha, yasa çıkarıldığı zaman veya karar verildiği zaman, bunun özellikle bölgeler arasındaki eşitsizliği giderme, özellikle dengeyi sağlama, özellikle KOBİ’lerin geri kalmış alanlarda gelişmesini sağlama anlamında teorik söylemlere rağmen bu konuda ciddi düzenlemeler yapılmadığı için, KOSGEB kredileri genelde zaten diğer alanlarda belli olanaklara sahip olan, belli gelişmişlik düzeyinde olan bölgelerle sınırlı kalmıştır. Onun için, bir taraftan bu yasa getiriliyorken, düzenleme yapılıyorken, diğer taraftan KOBİ desteklerinin tüm alanlara, özellikle az gelişmiş alanlara yaygınlaştırılması ve bu alanların geliştirilmesi yönünde de bir çabanın olması gerekiyor. Bunun için de, KOSGEB’in çalışma biçiminin, KOSGEB’in personel yapısının, KOSGEB’in kadrosunun genişletilmesi gerekiyor.

Siz, bugün Doğu, Güneydoğu, İç Anadolu, Karadeniz gibi bazı bölgelere, illere gittiğiniz zaman, buradaki küçük işletmelerin, KOBİ’lerin bu tür çalışmaları yapma, oradaki hem devlet kurumlarının hem bugüne kadar var olan kurumların o tür esnafa, KOBİ’lere destek verme koşullarının, o alandaki kurumlarının asgari düzeyde olduğunu, hatta birçok yerde olmadığını görürsünüz. Onun için, hem bir taraftan kriz varken KOSGEB’in hedef kitlesinin geliştirilmesi hedeflenmişken, öne konulmuşken mutlaka KOSGEB’ten, KOSGEB kredilerinden, desteğinden yararlanacak kesimlere, KOBİ’lere proje sunacak, destek sunacak, onların kredi almasını sağlama veya o koşulları yerine getirme anlamında önünü açacak bazı düzenlemelerin de yapılması gerekiyor. Bu gerçekleşmediği zaman, birçok kesim, mevcut yasadan yararlanma koşulları olmasına rağmen, teknik nedenlerle veya orada kurumsallaşmanın gerçekleşmemesi nedeniyle bu kredilere ulaşamayacaktır.

İşin en önemli diğer tarafı ise bugüne kadar birçok alanda olduğu gibi, maalesef KOSGEB kredilerinin verilmesinde de siyasi tercihlerin öne çıkmış olması Türkiye’de her alanda, Türkiye’de her kredilendirmede olduğu gibi KOSGEB kredilerinde de maalesef siz, bürokratik engelleri aşabilmek veya bu krediye ulaşmak için koşullarınız elveriyor olsa bile ya iktidara, belli mercilerde bulunanlara yakın olacaksınız veya onlara yakın insanlar üzerinden bu yerlere ulaşmayı hedefleyeceksiniz, yakalayacaksınız. Bu olmadığı zaman, birçok zaman yasal hakkınız olan, bir diğerinin koşulunu taşımanıza rağmen, onun yararlandığı olanaklardan yararlanamıyorsunuz. Özellikle bölgede -burada her parti grubunun bölge milletvekilleri bunu iyi bilir- mevcut bu kurumların başında bulunanların birçoğu veya bu kurumlar tümüyle siyasi saiklere göre, kişinin ideolojik, siyasal durumuna göre tavır almakta, birçok zaman yasal şartları yerine getirse bile engellerle karşılanmaktadır. Geçmişle kıyasladığımız zaman belki kırmızı çizgi, belki üzerini kırmızı kalemle çizme yok çünkü geçmişte yasa dışı olmasına rağmen bu yapılıyordu ama şimdi çeşitli gerekçelerle, çeşitli sıradan sorunlar çıkarılarak özellikle küçük işletmelerin, küçük ve orta işletmelerin, KOBİ’lerin bu tür olanaklara ulaşmasının yolu hâlâ kapalıdır maalesef. Onun için, bu konuda bu yasal düzenlemeyle birlikte:

1) Teknik anlamda, proje anlamında, ulaşabilirlik konusunda mutlaka bir çalışma yapılmalı. Bu tür kredilerin, KOSGEB’in genişletilen olanaklarının herkese ulaşması ve herkesin yararlanması yönünde bir çabanın olması gerekiyor.

2) Mutlaka, bu tür desteklerden, hangi alanda, bu yasa çerçevesinde yararlanabiliyorsa yararlansın kişiler, siyasi düşüncesine, partisine, kimliğine bakılmaksızın bu olanaklara ulaşmanın yolunun açılması gerekiyor. Maalesef, şu anda Türkiye’de, birçok alanda, küçük ve orta işletmelerin önündeki en büyük engel budur.

Bugün özellikle bölgede, Doğu ve Güneydoğu’da, İç Anadolu’da, küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin bu kredilerden, destekten yararlanmasında bazı olanakların veya avantajlı durumların yaratılması gerekiyor. Özellikle yasada dile getirilen birçok belgenin düzenlenmesi konusunda oradaki kurumlarda belli bir veri de yok, belli bir düzenleme de yok. İşte, siz, İzmir’de, Bursa’da, İstanbul’da, Ankara’da, zaten çeşitli odaların, esnafın, ticaret adamının kendi oluşturduğu kurumların, danışmanlık şirketlerinin olanaklarıyla birçok şeye ulaşabiliyorsunuz, ilişkileri sağlayabiliyorsunuz ama birçok yerde de Türkiye'nin birçok bölgesinde, birçok ilinde de insanlar zaten bu tür olanaklara ulaşamıyor. Devlet de devletin kurumları da bu konuda belli bir düzenlemeyi, kendi sorumluluklarında olan çalışmayı ve verileri toplamış değildir. Bunları sağlamadan, bu konuda ciddi adımlar atılmadan, zihniyet anlamında bir değişiklik olmadan kâğıt üzerindeki yasal değişiklikler maalesef bir sonuç getirmiyor.

Şimdi, birçok arkadaş bunu bilir veya isteseniz bu verilere ulaşabilirsiniz. KOSGEB’in şimdiye kadarki tabanı, sanayi alanında çalışma yürüten küçük ve orta boy işletmelerdir. KOSGEB’in kredilerinden yararlanan şirketlerin dağılımına bir bakalım: Yüzde 90’ın üzerinde Türkiye'nin üç ilindedir. KOSGEB’in bu olanaklarından birçok ilde yararlanan tek bir işletme yoktur. Ha, bazı illerde zaten işletme yoktur, onu ayrı tutuyoruz da… Fakat birçok ilde bu alanda, küçük ve orta boy sanayi alanında, mevcut yasada sanayi alanında çalışan küçük ve orta boy işletmeler olmasına rağmen KOSGEB’in bu olanaklarından, kredilerinden hiçbir şekilde yararlanmamışlardır.

Eğer siz bu yasayı çıkarırken veya bir yasal düzenleme yaparken gerçekten Türkiye’de mevcut sorunları çözme, herkese ulaşma, bu kredilerin yerine hak ettiği kişiye veya yatırımın geliştirilmesi gereken bölgeye ulaşma, sonuç alma amacındaysanız ona göre bir düzenleme yapmanız gerekiyor. Fakat eğer bir yasayı düzenlerken sırf Avrupa Birliği uyum yasalarına uysun diye düzenliyorsanız veya “Ben çıkardım, kim buna ulaşabilirse, kim bu konuda belli olanaklara sahipse veya kim bu ilişkileri sağlayabiliyorsa o yararlansın.” diyorsanız o zaman zaten çıkarma amacından sapmış olursunuz. Çünkü şunu iyi biliyoruz ki birçok kesim bu tür olanaklara ve kredilere ulaşamıyor, birçok kesimin önü bu anlamda tıkalı veya birçok kesim zaten bunun koşullarını ve zeminini oluşturmuş değil.

Özellikle yasa tasarısında, yasa değişiklik tasarısında ısrarla belirtiliyor: “Avrupa Birliği uyum yasalarıyla uyumlaştırma, ona uyma.” Fakat şunu iyi biliyoruz ki Avrupa’da bu alanda çıkarılan yasaların çoğunluğu dezavantajlı kesimlere, dezavantajlı bölgelere öncelik tanımadır. Ancak Türkiye’de çıkarılan, bu anlamda çıkarılan yasalar ve sunulan desteklerde tümüyle toptancı bir yaklaşım öne çıkarılıyor. Dezavantajlı bölgelere, dezavantajlı kesimlere ulaşma gibi bir hedef yok. Tam tersine, zaten hem sosyal hem toplumsal hem siyasal hem ideolojik olarak Türkiye’de belli bir yapılanma da olduğu için, esas ulaşılması gereken kesimler veya bölgeler veya kuruluşlar bu olanaklardan yararlanmanın dışında tutuluyor. Onun için biz bu yasanın, KOSGEB’in kapsamının geliştirilmesini doğru buluyoruz, bunun kapsamının geliştirilmesini önemli buluyoruz ancak bu düzenleme yapılırken, bu düzenlemelerle birlikte zaten mevcut durumda dar bir kapsamda çalışma yürütüyorken, sadece sanayi kesimine kredi ve destek sunuyorken, birçok eksikliği, birçok olumsuzluğu, birçok kadro yetersizliğini taşıyorken, bunun kapsamının bu kadar genişletildikten sonra bu konuda yasa tasarısında hiçbir düzenleme olmadan bu nasıl gerçekleştirilecek onu merak ediyoruz. Onun için şu kaygıyı da taşıyoruz: Türkiye’de şimdiye kadar birçok yasa tasarısı buradan, getirildi, geçti. Birçoğunda işte o yasayı geçiriyor olmak, Avrupa Birliği müktesebatıyla uyumlu hâle getirmek veya toplumun belli bir kesiminin talebi olan ve bastırılan bir şeyi kâğıt üzerinde Meclisten geçirmiş olmak gibi algılanır. Onun için bu konuda, mutlaka bu yasa tasarısında tartışılması, düzenleme yapılması gerekiyordu ancak bundan sonra mutlaka bu konuda KOSGEB’in mevcut yapısı, personel yapısı, teknik kapasitesi ve genişletilen bu çerçeveyle birlikte toplumun tüm kesimlerine ve hak eden kesimlere ulaşma anlamında bir hazırlığın şimdiden başlatılması gerekiyor.

Bu, özellikle bu kriz döneminde daha önemli. Normal bir zamanda özellikle çeşitli kredilerden yararlanma koşulları sağlamasa bile piyasada özel ilişkileriyle bankadan kredi alarak bireysel veya ferdî kredilerle KOBİ’ler, küçük ve orta boy işletmeler sorunlarını çözebilirdi ama bu kriz ortamında, krediye ulaşmanın çok zor olduğu bir ortamda eğer gerçekten bu yasa sonuçta küçük ve orta boy işletmeleri ayakta tutmaya yönelikse, başta Bakanlığın, Hükûmetin ve tüm yetkili kurumların, kuruluşların bu konuda ciddi bir çaba içinde olması gerekiyor çünkü hiçbir işletmenin Türkiye’de hiçbir bölgedeki bu konudaki sanayicinin veya orta ve küçük boy işletmenin özellikle bu aşamada ve gittikçe derinleşen krizde verilen bu desteklerin dışında krediye ulaşması, ayakta durması mümkün değil. Bu anlamda ciddi bir düzenlemenin ve bu yasa genişletiliyorken bu konuda ciddi bir çalışmanın, çabanın olması gerekiyor ve bu kredilerin, KOSGEB, bu genişletilmiş hâlinden sonra, kesinlikle, kredi verdiği kişiye hiçbir şekilde siyasal yapısı, mevcut bulunduğu siyasi parti, düşüncesi, dili, yaşadığı bölge kesinlikle gözetilmeden destek sunulması gerekiyor çünkü bu konuda en büyük sıkıntı da bugüne kadar Türkiye’de bu alanda yaşanıyor. Şimdiden, bu konuda, başta Bakanlığın, Hükûmetin ve tüm kurum, kuruluşların duyarlı davranacağını umuyoruz.

Bu yasanın küçük ve orta boy işletmelere bu kriz döneminde bir ilaç olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Karabaş.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahısları adına ilk söz Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’ya aittir.

Sayın Uslu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 330 sıra sayılı Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz aldım. Sizleri saygılarımla selamlıyorum.

KOSGEB, ülkemizin ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanmasında küçük ve orta ölçekli sanayi işletmelerinin payını ve etkinliğini artırmak, rekabet güçlerini ve düzeylerini yükseltmek, sanayide entegrasyonu ekonomik gelişimlere uygun biçimde gerçekleştirmek, teknolojik yeniliklere süratle uyum sağlamak, rekabet güçlerini yükseltmek ve ekonomiye yapacakları katkıları artırmak amacıyla 3624 sayılı Kanun’la 20 Nisan 1990 tarihinde kurulmuştur.

Kuruluşundan günümüze kadar küçük ve orta ölçekli sanayi işletmelerinin gelişmesine katkı sağlayan KOSGEB’in hitap ettiği alanın, imalat sanayi sektörü dışındaki sektörlerin ekonomik katma değer üretme ve istihdam yaratma potansiyeli göz önüne alınarak genişletilmesine ihtiyaç duyulması üzerine bütün sektörleri kapsayan işletmeleri içine alacak şekilde bu tasarı hazırlanarak yüce Meclisin gündemine getirildiği anlaşılmaktadır.

Bu tasarıyla getirilen temel değişiklik, imalat sanayi sektörünün yanı sıra hizmet ve ticaret sektörlerinde faaliyet gösteren işletmelerin de KOSGEB desteklerinden yararlanmasına imkân sağlayacak olmasıdır. Bu tasarıyla KOSGEB’in hizmet götürdüğü hedef kitle hem nicelik hem de nitelik olarak genişlemekte ve artmaktadır.

KOSGEB, şu anda 1 ila 250 kişi arasında çalışanı olan, bilançosu veya net satışı 25 milyon TL’yi geçmeyen imalatçı küçük ve orta büyüklükteki işletmeleri desteklemektedir. Bu işletmelerin sayısı 250 bin civarındadır. Bu tasarıyla yapılan düzenleme sonucu, KOSGEB imalat sanayi yerine tüm işletmeleri destekleme kapsamına alacaktır. Bu durumda yeni hedef kitledeki işletmelerin sayısı 1 milyon 900 bin civarına çıkacaktır. Tasarı kanunlaştığında desteklenecek hedef kitle yaklaşık 8 kat artmış olacaktır.

Desteklenecek hedef kitlenin artırılması, destek kapsamına alınan eğitimden sağlığa, tarımdan hayvancılığa, kültürden turizme, inşaattan ulaşıma kadar tüm hizmet ve ticari sektör işletmeleri adına güzel bir gelişmedir. Ancak KOSGEB’in mevcut yapısı güçlendirilerek değiştirilmeden ve bütçe kaynakları artırılmadan sadece hedef kitlenin yaklaşık 8 katına çıkarılması pratikte yaşanmakta olan sıkıntıları da artıracaktır. Bu nedenle öncelikle kurumsal yapının gözden geçirilmesi ve bütçe kaynaklarının artırılmasının daha gerçekçi bir yaklaşım olacağını sizler de takdir edersiniz.

Kaldı ki mevcut bütçesiyle hedef kitlesi içinde bulunan 250 bin civarındaki imalat sanayi işletmesinin yaklaşık 15 binine hizmet götürülebilirken, bu tasarı kanunlaştığında hedef kitlesi yaklaşık 8 kat artarak 1 milyon 900 bin işletmeye çıkacak olan bu kurum, mevcut yapısı ve bütçe imkânlarıyla, genişletilen bu hedef kitleye nasıl hizmet sunacaktır? Bu konuda bir plan, bir program yapılmış mıdır? Hedef kitlenin artması, yaşanmakta olan kriz ve küçük işletmelerin içinde bulunduğu olumsuz durum da dikkate alındığında, vakit geçirilmeden KOBİ’lere yönelik ek kaynak acilen sağlanmalı ve yapılan destek miktarlarıyla, destekten yararlandırılan işletme sayısının artırılmasına yönelik ayakları yere basan çalışmalar yapılmalıdır. Aksi takdirde yeterli ve sağlam kaynak bulunmadan bu kanunun uygulamada küçük işletmelere bir katkı sağlayamayacağı görülmelidir.

KOSGEB desteklerinden daha fazla KOBİ’nin yararlanması için KOSGEB bütçesini 2009 yılında çok önemli oranda artırdıklarını belirten Sayın Bakan, KOSGEB kanalıyla bu yıl KOBİ’lere, esnaf ve sanatkâra 3 milyar TL’nin üzerinde çok düşük faizli bir kredi hacmi oluşturmayı hedeflediklerini söylemiştir. Sayın Bakan, belirlediğinizi söylediğiniz bu hedef ne zaman gerçekleşecektir?

KOBİ’ler gerçekten zor durumdadır, yoğun bakım şartlarında kepenk kapama noktasına gelmişlerdir. Öncelikle yoğun bakımda olan esnafı kendine getirecek önlemlerin kısa vadede hayata geçirilmesi, orta ve uzun vadede ise bu kesimi güçlendirecek politika ve programların hazırlanması ve uygulanması gerekmektedir. Esnaf ve sanatkâr kesimi bu ülkenin orta direğidir ve bu direğin kırılması sadece kendileri için değil, ülkenin geneli için kötü sonuçlar doğuracaktır.

Değerli milletvekilleri, ülke ekonomisinde ve özellikle toplumsal yapısında çok önemli bir yer tutan esnaf ve sanatkâr işletmelerine yönelik olarak sistemli ve kurumsallaşmış yeterli bir destek politikasının uygulandığı maalesef söylenemez. Değişik kamu kurumlarınca yürütülen birtakım destek ve teşvik politikaları var olmakla birlikte esnaf ve sanatkâr işletmelerinin bunlardan yararlanma oranı düşüktür çünkü sağlanan teşvikler ve destekler için getirilen koşullar çoğu kez esnaf, sanatkâr işletmelerinin yararlanamayacağı ölçüde ağırdır, bürokratik işlemler çok fazladır ve uygulamalarda iş birliği ve koordinasyon eksiktir.

Sayıları 2 milyona yaklaşan esnaf ve sanatkâr kesimi ihtiyaçları doğrultusunda oluşturulmuş, kolay ulaşılabilir, küçüğü de gözeten destek mekanizmalarına ihtiyaç duymaktadır. Bu noktadan hareketle bu işletmelerin temel sorunlarını şu şekilde sıralayabiliriz:

Esnaf ve sanatkâr işletmeleri öncelikle finans kaynaklarına kolay ulaşamama sorunu yaşamakta, finansman araçlarından yeterli ölçüde yararlanamamaktadırlar. Bu sorun doğrudan doğruya esnaf ve sanatkârın gelişmiş teknoloji kullanarak üretim yapabilme kapasitelerini olumsuz etkilemekte, yeterli finans desteği bulamayan esnaf, sanatkâr işletmeleri teknolojik altyapılarını yenileyememektedirler. Bu nedenle standart ve kaliteli üretim yapmaları ve rekabet gücü kazanmaları güçleşmekte, bu da ihracat yapabilmelerini engellemektedir. Dolayısıyla finansman sorunlarının çözümü bu işletmeler açısından birinci derecede öncelik arz eden konuların başında gelmektedir.

Pazarlama, yönetim, tanıtım bilgileri genellikle eksiktir ve bu bilgilerin eksikliği işletmelerin büyümesine ve rekabet gücü kazanmasına engel olmaktadır.

Esnaf ve sanatkâra yönelik danışmanlık hizmetlerinin yoğunluğunun ve çeşitliliğinin arttırılması önemini korumaktadır.

Esnaf ve sanatkâr işletmelerinin önemli bir sorunu nitelikli iş gücü temininde yaşadıkları sıkıntılardır. Aslında bir yandan giderek büyüyen işsizlik sorunlarından bahsedilirken diğer yandan işletmelerin nitelikli iş gücü bulmada sorun yaşaması bir çelişki gibi görünse de gerçek böyledir. Bunun nedeni, iş hayatı ile mesleki eğitim politikasını oluşturanlar ve yürütenler arasındaki koordinasyon eksikliğidir.

Esnaf ve sanatkâr işletmeleri ağır bürokratik işlemlerden mağdurdur ve vergi ve sosyal güvenlik ödemelerinden dolayı zorlanmaktadır. Kayıt dışı ekonomiyle mücadelede başarılı olunabilmesi için bu işletmelerin ekonomik güçleriyle orantılı vergi ve benzeri ödemelere muhatap olmaları esas alınmalıdır.

Mikro ve küçük ölçekli işletmeler yönünden gerek sektörler ve gerek bölgeler bazında yaşanan çok farklı sorunların giderilmesi için uygun ve farklı politikalar uygulamak gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, diğer taraftan esnaf ve sanatkâr kesimi ve bağlı bulundukları meslek kuruluşları bu sorunları zaman içerisinde azaltmak, destek ve teşvik politikalarının belirlenmesi ve yasal düzenlemelerin uygulamaya konulmasının beklentisi içerisindedirler. Özellikle ülkemizde de etkileri hissedilen ve dünyadaki gelişmelerin ülkemizi de derinden etkileyeceği aşikâr olan küresel krizin yaratacağı olumsuzlukları gidermeye yönelik olarak ilave tedbirler alınması ihtiyacı doğmuştur. Bu tedbirler planlanırken küçük ölçekli işletmeler gözardı edilmemeli, tam tersine krizin sosyal ve toplumsal anlamda yaratacağı etkileri hafifletmek üzere esnaf ve sanatkâr işletmelerine önem ve öncelik verilmelidir. Esnaf ve sanatkâr işletmelerine verilecek desteklerin çok daha fazla katma değerle ekonomiye ve topluma döneceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Kısaca örneklemek gerekirse, bu işletmelerde çalışan birer kişinin ücretinin vergi dışı bırakılması işsizlik sorununun çözümüne önemli ölçüde katkı sağlayacaktır. İşsizliğin yakın gelecekte daha da önemli sorunlara yol açacağı ortadadır. Böyle bir destek, özellikle küresel kriz yüzünden işsiz kalanlar için önemli bir çıkış noktası olabilecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Uslu, devam edin.

CEMALEDDİN USLU (Devamla) – Piyasalardaki talep daralması işçi, memur ve çiftçinin gelirlerinin artmasıyla aşılabilecektir. Bu da esnaf ve sanatkâra ve ekonomiye olumlu yansıyacaktır. Ancak bunu sağlayacak politikalar üretilememektedir. Yürürlükteki hâliyle tek bir karar altında çıkarılan devlet yardımlarından esnaf ve sanatkârlar yararlanamamaktadır. Devlet teşvik ve destekleri orta ve büyük ölçekli işletmelere ve ihracata odaklı olarak çıkarılmakta, çoğunda istihdam kriteri getirilmekte, bu da esnafın bunlardan yararlanmasını imkânsız hâle getirmektedir.

Bu kanunun, KOBİ’lerimize, esnaf ve sanatkârımıza, ülkemize hayırlı olması dileklerimle yüce heyetinize bir kez daha saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Uslu.

Şahsı adına ikinci konuşmacı Konya Milletvekili Hasan Angı.

Sayın Angı, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASAN ANGI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, 3624 sayılı Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanun 20/4/1990 tarihli ve 20498 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu tarihten günümüze kadar anılan kanun ile belirlenen görevler kapsamında KOSGEB tarafından küçük ve orta ölçekli sanayi işletmelerine çeşitli hizmet ve destek de verilmiştir. Bu verilen hizmet ve destekler nelerdir diye bakacak olursak, dağıtılan komisyon raporumuzun da 6’ncı sayfasında görülecek açıkçası. Burada, 2003 ve 2008’le ilgili rakamlar açık bir şekilde ifade edilmiştir.

1990’dan 2002’ye kadarki durum nedir diye baktığımız zaman, on iki yıl boyunca toplam harcamalar 63 milyon 33 bin 430 TL’dir. Bunun 41 milyon 787 bin 985 lirası, yani yüzde 66’lık kısmı cari harcamalar, 6 milyon 728 bin 589 liralık, yüzde 11’lik kısmı yatırım harcamaları, destek ise sadece yüzde 23’lük kısmı teşkil eden 14 milyon 516 bin 856 lira. Yani, on iki yıldaki toplam destekleme imkânı bu kadardı.

Belki bazı arkadaşlarımız, geçmişteki bu rakamları esas alarak yeni dönemle ilgili “KOSGEB’in görev alanını genişletirken, kadro yapısını büyütmeden, bütçe imkânlarını artırmadan bu hizmetler 2 milyona yaklaşan bu KOBİ’lere nasıl sunulacak?” diye kendi kendilerine sormuşlardır. Ama, baktığımız zaman, 2003’ten 2008’e kadar 1 milyar 67 milyon 928 bin TL’lik harcamanın içinde yüzde 75’lik ortalama kesim destekler olarak görünmekte. Destek harcamalarımız anormal bir şekilde artmış. Bunun kredi oluşturma kapasitesi ise çok daha yükselerek bizim dönemimizdeki uygulamalarla, faiz sübvansiyonlarıyla çok fazla KOBİ’nin bu imkândan faydalanması imkânı oluşmuştur.

Bundan dolayıdır ki imalatçı olmayan sanayicilerin, esnaf ve tüccarın da KOSGEB desteklerinden faydalanabilmeleri adına birtakım değişiklik düzenlemeleri sürekli iletilmiştir. Bundan dolayı Hükûmetimiz de KOSGEB’in kuruluş kanunundaki tanımları değiştirerek hizmet sektörüne de ticaret erbabına da destek verebilecek bir hâle geldi. İcra kuruluyla ilgili yapılanma, genel kurul yapılanmaları bu kapsamda da bu çerçevede düzenlendi.

Önemli bir çalışmadır ki Türkiye’de yaşanmakta olan bu sıkıntılı sürecin geçmişe kıyasla -eğer 2001 yılı kriz ortamına baktığımız zaman- Türkiye’deki faizlerin arttığı, dolayısıyla KOSGEB’in imkân bulmakta zorlandığı, kamu bankalarının yanında özel bankaların da kredi vermekten kaçındığı bir süreçten, bugün bakıyoruz kamu bankaları küçük ve orta boy işletmelere, piyasaya fonlama noktasında elinden gelen gayreti gösterirken, maalesef bazı özel bankaların -ki iki aylık rakamlar ortaya çıktı- çok yüksek kârlarına rağmen piyasayı fonlamada cimri davrandığını, acaba krizin derinleşmesi adına zımni bir iş birliği yapan lobilerle ilişki içinde mi olduğu şeklinde birtakım endişeleri de gündeme getirmekte.

Açıkçası, piyasadaki kâr marjlarının düştüğü, birçok zararların yaşandığı bir dönemde tüm kurumlar -ki finans sektörü bunun önemli bir ayağıdır- tüm işletmelere destek olma noktasında cesaretli olmalılar.

Halk Bankasının ve Ziraat Bankasının bu noktada borç erteleme, yeniden yapılandırma, yeni krediler noktasındaki çabalarını da takdirle izliyoruz.

Bir taraftan, KOSGEB, kendi imkânlarını geliştirme, biraz önce rakamlarını verdiğim gibi, raporda da gördüğünüz şekilde küçük ve orta boy işletmelerimize, bugüne kadar imalatçılara vermek zorunda olduğu yasal yükümlülükken, biraz önce değerli bir hatibin ifade ettiği mart başındaki ihracat kredisi de mecburen mevcut yasaya göre verilmek durumunda. Dolayısıyla, bu yeni yasanın süratle tamamlanması hâlinde diğer değişiklikler de hayata geçirilerek hizmet sektöründeki arkadaşlarımızın ve ticaretle uğraşanların da bu imkândan faydalanmasına zemin oluşturacak. Yani biz yasal düzenlemeyi, yasadaki değişiklikleri hayata geçirmeden, KOSGEB, imalatçı, ihracatçının dışındaki kişilere nasıl destek olabilir? Bunları da takdirlerinize arz ediyorum.

Netice olarak şunu ifade etmek isterim ki: Bu değişiklikler önemli değişiklikler. Kuruluşundan bugüne kadar on sekiz yılı geride bırakmış bir kurum. Bölgelerdeki ihtiyaçları tespit eden, DTP Grubu Sözcüsünün ifade ettiği gibi o bölgelere verilmeyen değil, tam tersine, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri için yüzde 40’lık bir bölüm oluşturan, yüzde 40’lık bölümü bu bölgeler için ayıran bir anlayışa karşı eleştiriyi hiç de haklı bulmuyorum açıkçası. Bu veri tabanına girmiş esnaf-sanatkârımızın, işletmelerimizin bundan sonraki süreçteki gelecek taleplerine bölgelerdeki müdürlüklerin mutlaka bire bir ilgilenerek kriterleri taşıyan işletme sahiplerine de mutlaka bu destekler sağlanacaktır. Yani siz pozitif ayrımcılık noktasında bir kota uyguluyorsunuz ki bunu bile çıkıp eleştirme noktasına geliniyorsa hayret etmemek elde değil.

Ben bu yapılan önemli düzenlemelerin mutlaka reel sektöre, KOBİ’lerimize büyük kolaylıklar getireceğine inanıyorum. Onun için de emeği geçen, başta Bakanımız, Hükûmet üyelerimiz olmak üzere değerli bürokratlarımıza, Komisyonumuzdaki görüşmelerde katkı sağlayan değerli Komisyon üyesi arkadaşlarımıza ve oylarınızla bu yasayı onaylayacak olacağınız için de hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Angı.

Sayın milletvekilleri, tasarı üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi soru-cevap işlemine başlıyoruz.

Sayın Taner, buyurun efendim.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, KOSGEB Kanunu’nda yapılmakta olan değişiklikler sonrasında Hükûmet olarak açıklayacağınız altıncı paketin toplam boyutu ne kadardır?

2) 2 milyon civarındaki esnaf ve sanatkârlara kullandırılması düşünülen can suyu kredisinin miktarı ne kadar olacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Taner.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, 2008 yılında KOSGEB kanalıyla KOBİ’lere verilen destek kredilerinin miktarı ve sektörel dağılımı nasıl gerçekleşmiştir?

Sıfır faizli destek kredileri için toplam kaç işletme başvuruda bulunmuş, bunların ne kadarının talebi karşılanabilmiş, kaçının başvurusu hangi sebeplerle karşılanamamıştır?

Son bir yılda kaç işletme faaliyetlerini durdurarak kapanmıştır? Bu işletmelerin kapanma sebepleri nelerdir?

2009 yılı toplam KOSGEB destek tutarı ne kadar olacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Işık.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, Adana’da, 2002 yılı istatistiklerine göre hâlen 7 bin adet KOBİ’nin olduğu belirtilmektedir. Bu rakam doğru mudur?

Bu tasarıyla birlikte KOSGEB çatısına girecek firma sayısının Adana’da 50 bini geçeceği ifade edilmektedir. İfade edilen bu rakam da doğru mudur? Yine şoför ve esnafın da dâhil edilmesi hâlinde bu sayının Adana’da 100 bini geçeceği tahmin edilmektedir. Bu tahminler doğru ise 7 bin adet KOBİ’ye hizmet vermeye çalışan Adana KOSGEB Müdürlüğü, sayısı 100 bine ulaşacak olan KOBİ’lere Adana’da nasıl hizmet verecektir? Bu hususlar ile ilgili hangi önlemleri alacaksınız? Adana KOSGEB İşletme Müdürlüğünün personel ve finansal yapısında herhangi bir değişiklik yapacak mısınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tankut.

Sayın Coşkunoğlu

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aracılığınızla Sayın Bakana iki soru sormak istiyorum.

Birincisi: Bu KOSGEB’in hedef kitlesini genişleterek esnafımıza da katkıda bulunmayı amaçlıyor bu yasa, çok güzel fakat esnafımıza en yararlı olacak yasa, özellikle küçük yörelerde, büyük ihalelerin, örneğin TOKİ ihalelerinde yerel esnaf ve işletmelerden satın almasını sağlayacak, gerekirse bu yönde sübvansiyonlar sağlayacak bir politikadır. Böyle bir politika da gündeminizde var mıdır Sayın Bakanım?

İkinci sorum: Yaklaşık 200 bin kuruluş hedefleyen KOSGEB’in hedefi yaklaşık 10 kat artacak, galiba 2 milyon çerçevesinde bir hedefi olacak bu yasa değişikliğiyle. Geçenlerde yaptığınız bir açıklamada kaynakları yüzde 50, bütçeyi yüzde 50 artıracağınızı söylediniz. Bu yeterli olabilecek mi?

Ayrıca, sadece finansal kaynak değil, eleman kaynağı ve diğer kadro olanakları da genişletilebilecek mi? Genişletilmezse bu yasa gerçekten anlamlı bir uygulama bulabilecek midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Coşkunoğlu.

Sayın Tütüncü…

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İki sorum var Sayın Bakana, aracılığınızla.

Birincisi: KOSGEB uygulamalarında şimdiye dek KOBİ’ler ön planda tutuldu, esnaf ve sanatkâra çok az önem verildi. Tabii bu kapsam genişlemesinde esnaf ve sanatkârın, sanayi sektöründe çok az sayıları biliyoruz, sayısı diğer tarafta çok fazla olduğu için sayısı artacak. Fakat itiraf etmeliyiz ki burada esnaf ve sanatkârın sayısının artmasına koşut olarak onlara yönelik ek birtakım olanaklardan pek söz edilmiyor, biraz es geçilmiş gibi. Bu konuda açıklama rica edeceğim.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tütüncü.

Sayın Akcan…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Aracılığınızla Sayın Bakanıma sormak istiyorum:

Sayın Bakanım, Sayın Başbakanımızın krizin başladığı aylarda özel sektörün kredi geri çağırmalarına tepkisini biliyoruz. AKP’nin sözcülerinin bu anlamdaki konuşmalarını da biliyoruz, biraz önce de dinledik. Fakat Bakanlığınızla ilgili bir devlet bankasının, bankaya konan, tahsil edilmek üzere konan çeklerin belli bir yüzdesi kadar kredi kullandırmasıyla ilgili sözleşmesi hâlâ devam eden bir reel sektör unsuruna kredi verme işlemini durdurmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Son soru, Sayın Doğru, buyurun efendim.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Geçmiş dönemlerde Orta Asya Türk cumhuriyetlerinden olan Kırgızistan’ın Bişkek şehrinde Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızla beraber numune bir KOBİ yatırımı yapılmış ve desteklenmişti ve de çok başarılı olmuştu; oradaki yetkililer Türkiye'ye davet edilmiş ve Türkiye'nin hem yatırım durumu anlatılmış hem de KOBİ’ler tanıtılmıştı. Ben, o yönlü çalışmaların diğer Türk cumhuriyetlerinde de bir şekilde devam etmesi söz konusu mudur veyahut da bu şekilde bir çalışmayı düşünüyor musunuz? Bu yönünü sormak istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Doğru.

Sayın Bakanım, cevap verebilirsiniz sorulara, lütfen.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi, yüce heyetinizi saygıyla, öncelikle selamlıyorum ve görüşülmekte olan KOSGEB Kanunu’muzun, bir kere, KOBİ’lerimize, esnaf ve sanatkârımıza, ekonomimize hayırlar getirmesini özellikle temenni etmek istiyorum. Yapılan değerlendirmelere teşekkür ediyorum. Bunlardan fazlasıyla faydalanacağımızı ifade etmek istiyorum.

Yalnız, yapılan değerlendirmelerden, tümü üzerinde yapılan konuşmalarda değerli konuşmacıların dile getirmiş olduğu personel, kredinin miktarı, bütçe imkânsızlıkları veya geçmişte verilen desteklerin belki zaman yönünden gecikmesi, bunların, Sayın Başkanım hepsini kabul edebilirim, hepsini tartışırım, ancak kesinlikle, şiddetle kabul etmeyeceğim ve tutanaklara geçmesini istediğim şey, hiçbir şekilde tek bir kişiye, tek bir kuruma, siyasi bir mülahazayla, siyasi bir tercihle, hiçbir şekilde kredi kullandırılmamıştır. Bunun altını çizmek istiyorum ve bunu da Sayın Milletvekilim ispat ederse ben siyaseti bırakayım, ispat edemezse de kendisi siyaseti bıraksın, diye çok net söylerim. Çünkü bu konuda, KOSGEB’de, özellikle sıra numarasına göre, sırayla müracaat ettirmemizin, başka kategori koymamamızın en büyük sebebi, gelsin, KOSGEB’den şartları sağlıyorsa, KOSGEB’in şartlarını haizse, kim istiyorsa, onun cinsiyetine, firmasına, hiçbir şeyine bakmaksızın sadece KOSGEB’in kredi şartlarını sağlıyor olması esastır, bir de bankanın şartlarını sağlıyor olması esastır. Onun için, bu konudaki, siyasi tercihler konusundaki suçlamayı şiddetle reddediyorum, bunun da altını çizmek istiyorum, diğerleri konusunu şimdi konuşacağım.

Şimdi burada yapılmak istenen şu: On dokuz yıllık bir KOSGEB Kanunu’ndan bahsediyoruz. Bu Kanun, on dokuz yıl önce, küçük ve orta boy sanayi işletmelerini desteklemek üzere kurulmuş ve ciddi manada destekler vermiş olan bir mekanizma, bir kurum. Tabii, zaman içinde ihtiyaçların değişmesi, zaman içinde Türkiye’de sanayi profilinin değişmesi, ticaret profilinin değişmesi, hizmet profilinin değişmesi, esnaf ve sanatkârların giderek ekonomide ciddi manada ağırlık alması, rol almasıyla beraber KOSGEB zaman içinde birtakım değişikliklere uğramış ve KOSGEB, özellikle benim Bakanlığıma geldiğim günden itibaren, bir taraftan ihracat desteklerini, bir taraftan marka, tasarım, KOBİ’lerin güç birliği yapması gibi destekleri verirken, cumhuriyet tarihinde bir ilki gerçekleştirmiş 2008 yılında. Öncelikle, 2008 yılının ilk etabında, cumhuriyet tarihinde ilk defa sıfır faizli can suyu kredisi verilmiş, bu bir ilk ve bunun yanı sıra, yine sıfır faizli can suyu kredisi verirken, yine cumhuriyet tarihinde esnaf ve sanatkâra ilk defa KOSGEB kanallarından kredi imkânları getirilmiştir yine sıfır faizli ve şimdi de KOSGEB’in mevcut, yapmış olduğu mevcut kanunundaki uygulamada, yapmış olduğu hedef kitlesinin sadece imalat sektörü olması, ama Bakanlığımız tarafından hazırlanmış olan, bana göre yine bu bir devrim mahiyetinde hazırlanmış olan girişimci bilgi sistemi, yani yeni adıyla, eski adıyla sanayi envanterinin ortaya çıkmasıyla beraber, bir kere sadece imalat sanayinin değil, ticaret sektörünün de hizmet sektörünün de mutlaka desteklenmesi gerektiği ve bunların birbirinin tamamlayıcısı olması noktasından hareketle gerek iktidar partimizin milletvekillerinin gerek muhalefet partisinin değerli milletvekillerinin gündeme her fırsatta getirmiş olduğu bir talep de dikkate alınarak, bu sefer KOSGEB’in hedef kitlesi, herhangi bir ayrım yapılmaksızın, imalat, ticaret ve hizmet sektöründe olmak üzere bir düzenleme yapılmıştır. Bu on dokuz yıldır devam edegelen KOSGEB uygulamasının tamamıyla sil baştan sıfır kilometre yeniden yapılmasının bir çalışmasıdır.

Bu noktada şunu çok net ifade edeyim: Bakın, 2003-2007 yılları arasında sadece kredi faiz destekleri için yapılan toplam destek sayısı 46 bin ve kredi faiz desteklerinde desteklenen KOBİ sayısı 2003-2007’de 20.584 iken, 2008 senesinde yapmış olduğumuz yeni açılımla KOSGEB sadece bir yılda 21.867 işletmeye kredi vermiştir. Biraz evvel sorular da soruldu ne kadar bir kredi hacmi kullanıldı, kaç kişi kullandı diye. Bakın bunun 941 adedini 1.000+1.000 KOBİ yatırım destek programıyla makine teçhizat sektörümüz için verdik ve makine teçhizat alımları için bunu yaptık. Sonra bunun hemen arkasından ilk defa, işte cumhuriyet tarihinde bu ilktir, sıfır faizli imalatçı esnaf ve sanatkâr destek kredisi verdik ve ilk defa KOSGEB tarihinde esnaf ve sanatkâr sıfır faizli, 5.108 işletme sıfır faizli kredi kullandı ve bu ilk kullandırılan krediler, saymış olduğum iki kredi o günün şartlarında on sekiz ay vadeyle kullanıldı ama daha sonra küresel krizin finans sektörünü etkilemesiyle beraber vadeleri on iki aya düşürdük ve hemen yine 2008 yılının üçüncü uygulaması olarak sıfır faizli KOBİ ihracat destek kredisini verdik. Burada da altı ay vadeli 100 bin dolara kadar ihracatçı KOBİ’lerimize hiçbir faiz olmaksızın ihracat desteği verdik. Burada 3.191 ihracatçı firmamız, KOBİ’miz buradan kredi kullandı. En son geçen yıl sonu itibarıyla yapmış olduğumuz istihdam endeksli can suyu kredisiyle de 12.627 firma bu konuda destek aldı ve bu noktada 2008 yılında yaklaşık 1,6 milyar liralık sıfır faizli can suyu kredi desteği KOSGEB’den yapılırken, bakın beş yılda yapılan 2,3 milyar liraydı, sadece 2008’de 1,6 milyar lira yaptık ve 21.867 firmamızı bu noktada destekledik. Hemen 2009’un başında, bundan bir ay önce, 2009’un ilk programı olarak başlatmış olduğumuz ihracat kredi desteği verdik ihracatçımıza. Yeni pazarlar bulması, özellikle ihracat yapmış olduğumuz pazarlardaki daralma ve sıkıntının etkisinden KOBİ’lerimizin kurtarılması noktasında bir çalışma yaptık. Çünkü Türkiye 132 milyar dolar, yüzde 90’ı sanayi mamulü olan ihracat yapıyordu, yine ihracatının yüzde 60’ını Avrupa’ya yapıyordu. Avrupa pazarlarındaki daralmadan dolayı özellikle KOBİ’lerimizin yeni pazarlar bulması için bu yıl başlatmış olduğumuz ve bir ay önce başlatmış olduğumuz destekle…

Bakın, 6.445 ihracatçı KOBİ, 1 milyar 35 milyon 820 bin dolarlık kredi desteği için başvurdu. Burada tavan koymuştuk, sadece toplam 1 milyar dolarlık ihracat kredisi vereceğiz… Bakın, bu da yine Türkiye’de ve KOSGEB tarihinde bir ilktir. İlk defa KOBİ’lere altı ay vadeli, faizinin sadece üçte 1’i KOBİ’ler tarafından karşılanacak, üçte 2’si de KOSGEB tarafından karşılanacak 1 milyar dolarlık bir kredi hacmi oluşturduk ve bir haftadadır bu gelen taleplerin tamamı, bir haftada bu talepler geldi.

Bankalarla yapılan anlaşma çerçevesinde de gerek komisyon oranlarını gerek burada ekspertiz ücretlerini ve KOBİ’lerin yapacağı masrafların tamamını önceden belirledik çünkü zaman zaman fazla masraf alındığı, başka isimler altında masraf istendiği söyleniyordu. Bu çerçevede bunu da sağlamış olduk ve bu noktada dedik ki: Binde 5’i geçmeyecek şekilde bankalar komisyon alacaklar, eğer gayrimenkul ekspertizi yapılacaksa, onun için de bin lirayı geçmeyecek bir masraf alınacak ve KOBİ’ler kullanmış olduğu 200 bin dolar, altı ay vadeli, defaten ödemeli kredi için sadece 2.200 dolar bir sefere mahsus ve altıncı ayın sonunda bir faiz ödeyecekler. Bugün bankalardaki faizlerin, dövize endeksli faizlerin yüzde 10’dan aşağı olmadığını da özellikle belirtmek istiyorum.

Şimdi, bu yıl yapacağımız… İnşallah, bu kanunumuzun hemen çıkması ve bu kanunun arkasından yapacağımız düzenlemelerle, tabii, bir taraftan bu hedef kitlemizi genişletirken bir taraftan da gerek KOSGEB’in fonksiyonlarını, organizasyonel şemasını ve KOSGEB’in bu bütçesini nasıl kullanacağımız konusunda da tabii ki çok yoğun çalışmalar yapıyoruz, yani bu bitsin sonra bakalım noktasında değiliz. Bu hazırlıklarımızı yaparken topyekûn yaptık.

Bir kere, KOSGEB yeterli eleman konusunda, mutlaka, Bakanlığımızın icra komitesinin bu konuda karar alması, Maliye Bakanlığına başvuru yapması noktasında bu konuda gerekli olan istihdamın bu noktadan sağlanması hedef olarak gözüküyor; bir.

İkincisi: KOSGEB’in icra kurulunda, sizlerin de bildiği gibi, TESK’in Genel Başkanı var, TOBB’un Genel Başkanı var. Dolayısıyla, TESK ve TOBB, zaten her iki kurulum KOSGEB’in hedef kitlesini oluşturuyor, yani, gerek TESK’in üyeleri gerek TOBB’un üyeleri zaten KOSGEB’in altyapısını oluşturuyor. Bugün Türkiye’de 3.132 esnaf ve sanatkâr odası var, 365 ticaret odası, sanayi odası, ticaret borsası, ticaret sanayi odaları ve ayrı ayrı odalar var.

Şimdi burada yapacağımız uygulamada gerek TOBB’un gerek TESK’in gerek Tez-Koop’un, özellikle Halk Bankası kanalıyla, 921 kooperatif tarafından uygulamış olduğu bir uygulamayı da -şimdi arkadaşlarımızla son nihai noktaya geldik- TESK, TOBB ve Tez-Koop’un da KOSGEB’le beraber, bütün imkânlarını beraber değerlendirerek ve onların altyapısını, onların network’ünü kullanarak bu noktadaki sorunları… Sorun oluşmayacak şekilde hedef kitlemizi belirlemiş durumdayız. Yine, aynı şekilde, gerek TESK’le gerek TOBB’la yapmış olduğumuz çalışmalarda ve Tez-Koop’la yapmış olduğumuz çalışmalarda dedik ki: Siz oturun arama konferansları yapın, ortak akıl toplantıları yapın, hangi sektörlerin ne ihtiyaçları olduğunu, hangi sektörlere ne tür destekler verilmesi gerektiğini çıkartın. Bunları aslında biz Bakanlık olarak çıkartabiliriz, elimizde gerek esnaf-sanatkârın gerek KOBİ’lerin tamamının veri tabanına sahibiz, girişimci bilgi sistemine de sahibiz. Ama bunların tamamını, gerekirse, TOBB’a da, TESK’e de siz bu konuda iletin dedik. O çalışma da şimdi son noktaya gelmiş durumda.

Şunu çok net ifade edeyim ki: KOSGEB’in bütçesine gelince… KOSGEB bütçesinde, biraz evvel yine söylendi, özellikle konuşmalarda da ifade edildi. Bakın, KOSGEB’in 2008 yılı başlangıç ödeneği 222 milyon 368 bin liraydı, 2009 yılı başlangıç ödeneği 329 milyon 330 bin liradır, yani yüzde 48 artırılmıştır. Biraz evvel saygıdeğer bir konuşmacı yüzde 10 şeklinde ifade etti. Destek tutarı 156 milyon 841 bin 2008 senesindeyken, 2009 bütçesinde 245 milyon 826 bin lira olmuştur. Bunun 200 milyon lirası geri ödemesiz ve 45 milyon lirası geri ödemeli diye 245 milyon liralık bu destek paketini kullanacağız. Buradaki ortalama artış da yüzde 60’tır. Yani hülasa KOSGEB bütçesi 2008’den 2009’a ortalama yüzde 50 artmıştır. Bunun yanı sıra, Sayın Başbakanımızın bundan on beş gün evvel yapmış olduğu kriz…

BAŞKAN – Sayın Bakanım, son iki dakikanız…

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Son cümlemi söylüyorum Sayın Başkanım.

…önlem paketi kapsamında 75 milyon lira daha aktarılacağı ifade edilmiştir. Dolayısıyla, KOSGEB’in toplam artışı 2009 yılında 2008’e nazaran, 75 milyonu da koyacak olursak, yaklaşık yüzde 75, yüzde 80’ler civarındadır. “Ne ifade ediyor?” diye sorarsanız şunu söyleyeyim: Bakın, bizim bu sene yapmış olduğumuz -biraz evvel bahsettim- ihracatçı KOBİ’lere 200 bin dolara kadar vermiş olduğumuz kredi desteği 1 milyar dolardır toplam kredi. Bizim buna KOSGEB bütçesinden toplam aktarmış olduğumuz kaynak 23 milyon dolardır, hepsi bu kadardır. Yani KOSGEB kendi kaynağından 23 milyon dolar faiz bütçesine sübvansiyon yaparak KOBİ’lerimiz şu anda altı ay vadeli 1 milyar dolar ihracatçı kredisi ve altı ay defaten ödemeli bir kredi kullanacak. En son verilen 75 milyon doları, 75 milyon lirayı sadece biz aynı anlamda ihracat kredisi yapıyoruz desek yaklaşık 2,5 milyar dolarlık bir ihracat desteğine denk gelir.

Son söz olarak da şunu ifade edeyim ki: Geçen yıl 1,6 milyardı, bu yıl da buradaki hedefimiz, çalışmamız, KOSGEB’in yapacağı toplam destek bütçesinin 4 milyar liranın üzerinde olmasıdır yani 3 katına çıkaracağız, bir destek yapacağız.

Ben, görüşlere tekrar teşekkür ediyorum ama tekrar cevap vermediğim şeyler varsa bunları da kanun devam ederken mutlaka cevaplayacağım.

Teşekkür ediyorum Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Sayın Asil, sisteme girmişsiniz, bir şey mi diyeceksiniz?

Buyurun.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Zaman kalırsa kısa bir sorum vardı da…

BAŞKAN – Çok kısa bir zamanınız var efendim, bitmek üzere.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Bakanım, ÖTV indiriminden sonra stokları erittik bahanesiyle otomobillere devletin sağladığı ÖTV indirimi oranında zam yapılarak eski fiyattan araç satılmaya devam edilmesini nasıl karşılıyorsunuz? Bu konuda Bakanlığınızın görüşünü öğrenebilir miyiz?

BAŞKAN – Cevap verecek misiniz?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Vereyim Sayın Başkanım, cevapsız kalmasın.

Hoş karşılamıyorum, sorunun kısa cevabı. Ama biraz açacak olursam şunu söyleyeyim: Bu konuda tabii ki serbest piyasa ekonomisi Türkiye’de var. Serbest piyasa ekonomisine göre, bundan bir ay öncesine kadar stoklarında 150 bin aracı bulunan sektörün -her fırsatta konuşuyorum, yarın yine TAYSAD’ın (Yan sanayicilerin) genel kurulu var, orada da söyleyeceğim ve söylüyorum- bindikleri dalı kesmeyecekleri kanaatindeyim. Ancak, şu anda gelmiş olduğumuz noktada yerli üretim fazlasıyla şu anda devam ediyor. Yerli üretimde böyle çok gözle görülür bir zam söz konusu değil. Zaten beni de bu ülkenin Sanayi ve Ticaret Bakanı olarak özellikle Türkiye’de üretilen araçlar ilgilendiriyor.

İthallerle ilgili benim birkaç noktada yapmış olduğum direkt görüşmede “Elimizde stoklarımız yoktu, bir kısmında hiç stok yoktu, dışarıdan ithal etmek zorunda kaldık. Ama bu noktada tabii ki kur değişikliğinden dolayı yapıyoruz.” dediler. Vatandaşımız burada kendi hesabını yapacak ve eğer istediği bir fiyat yoksa almayacak, satıcıyı cezalandıracak. Yani en kolay yöntem budur diye düşünüyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Maddelere geçilmesini kabul edenler… Kabul etmeyenler… Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ SANAYİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI KURULMASI HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 12/4/1990 tarihli ve 3624 sayılı Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunun adında yer alan “Sanayi” ibaresi “İşletmeleri” şeklinde ve 1 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Ülkenin ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanmasında küçük ve orta ölçekli işletmelerin payını ve etkinliğini artırmak, rekabet güçlerini ve düzeylerini yükseltmek, sanayide entegrasyonu ekonomik gelişmelere uygun biçimde gerçekleştirmek amacıyla, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı kurulmuştur. Kuruluşun kısa adı KOSGEB’dir.”

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.55

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati:18.09

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER : Fatoş GÜRKAN (Adana), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 74’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

330 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet buradalar.

1’inci madde üzerinde gruplar adına söz isteyenler: İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’a aittir.

Sayın Koçal, buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 3624 sayılı Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, yüce Meclisi de saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi KOBİ’lerin tarihi 13’üncü yüzyıldaki ahilik sistemine kadar uzanmaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarında esnaf ve küçük sanayiciye büyük önem verilmiş ve kredi gereksinimlerini karşılamak amacıyla Halk Bankası kurulmuştur. KOBİ’ler 1963’ten beri beş yıllık kalkınma planında yer almaktadır. 1990 yıllarına geldiğimizde ise ülkemizin ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanmasında KOBİ’lerin yapısını ve etkinliğini artırmak, rekabet güçlerini ve düzeylerini yükseltmek, sanayide bütünleşmeyi ekonomik gelişmelere uygun bir şekilde gerçekleştirmek amacıyla 3624 sayılı Kanun’la KOSGEB kurulmuştur bilindiği gibi.

KOBİ’ler, istihdam yaratarak, esneklik sayesinde yeniliklere hızla uyum sağlayarak, girişimciliği teşvik ederek, butik üretim sayesinde ürün farklılaşması yaratarak, büyük işletmelere ara malı temin ederek Türkiye ekonomisine büyük katkılar sağlamaktadırlar. Türkiye’de imalat sanayisinde faaliyet gösteren işletmelerin yüzde 90’dan fazlasını KOBİ’ler oluşturmaktadır. Yani imalat sanayisindeki istihdamın yüzde 60’dan fazlası KOBİ’ler tarafından karşılanmaktadır. KOBİ’ler, istihdama sağladığı katkıyla sadece ekonomik değil aynı zamanda sosyal anlamda da çok önemli bir misyonu üstlenmişlerdir.

Değerli milletvekilleri, ekonomiye ve sosyal hayata yaptığı önemli katkılara rağmen, şimdiye değin KOBİ’lere gereken destek verilememiştir, yapılan birkaç iyi düzenleme de kâğıt üzerinde kalmaktan öteye gitmemiştir. Her platformda, düzenlenen konferanslarda, toplantılarda, verilen demeçlerde öneminden bahsedilen KOBİ’lerin bugün içinde bulunduğu durum çok da iç açıcı değildir. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de KOBİ’lere hak ettikleri değer ve önem verilmeli, başarısızlıklarına sebep olan etmenler düzeltilmelidir diye düşünüyoruz. Günümüzde KOBİ’lerin yaşadığı sorunlar ülke ekonomisinin yaşadığı sorunlarla kuşkusuz paraleldir. Ekonomide yaşanan her sorun doğrudan KOBİ’lere de yansımaktadır. Özellikle içinde bulunduğumuz kriz ortamında KOBİ’lere yönelik desteklerin artırılması önem taşımaktadır.

Değerli milletvekilleri, bugün geldiğimiz noktada sanayi üretimi yüzde 25,9 gerileyerek bir düşüş rekoru kırmıştır. Uluslararası doğrudan yatırımlar yüzde 19,6 gerilemiştir. Net sermaye girişi yüzde 21,7 azalmıştır. Yatırım projeleri ne yazık ki raflarda beklemektedir ve ihracat oranı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 35 düşüş göstermiştir. Eylül ayından bu yana da baktığımızda yaklaşık 19 bin adet şirket ve kooperatif ile ticaret unvanlı iş yeri kapanmıştır. 2009 yılı Şubat ayında protestolu senet sayısı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 11,9 artarak 612 milyon 215 bin TL’ye ulaşmıştır. Karşılıksız çek sayısı şubatta geçen yılın yine aynı ayıyla kıyaslandığında ise yüzde 48,4 artış göstermiştir. İşsizlik oranı yüzde 13,6’ya yükselmiş, işsiz insan sayısı 3 milyonu geçmiştir. Bu rakamlara iş bulmaktan ümidini kesenler ile mevsimlik çalışanlar da eklendiğinde ortaya çıkan tablo çok ürkütücüdür. Ocak ve şubat aylarında işsizlik ödeneğine başvuran kişi sayısı 148.383’tür. Ocak ayında yine takibe düşen kredi kartı borçlularının sayısı 1 milyon 646 bin kişiye çıkmıştır. Ferdî kredi borcunu ödemeyenlerin sayısı yüzde 513 artmıştır. Borç yüzünden -hepinizin bildiği gibi- canına kıyan vatandaşların sayısı son dört ayda 50’ye yaklaşmıştır. Umutsuz ve çaresizliğe düşen emekçiler ve esnaflar ne yazık ki ölümü tercih eder noktaya gelmişlerdir, getirilmişlerdir.

Değerli milletvekilleri, durum bu kadar vahim, tablo bu kadar can sıkıcı, ülke ekonomisinin üzerinde kara bulutlar dolaşmaktadır. Evlerin ocakları sönmüştür. Tencerelerde aş değil, dert kaynamaktadır. Dört kişilik aile için açlık sınırı, yani acından ölmeme sınırı 745 TL’dir bildiğiniz gibi, yoksulluk sınırıysa 2.426 TL olmuştur. Vakit tüm bu rakamları ciddiye alma, önlem alma vaktidir.

Bakınız, Sayın Maliye Bakanı ne demektedir: “Işık görünmeye başladı, yıl sonuna kadar krizin dibi görülür.” diyor Sayın Bakan. Bu, acaba ciddi bir ifade mi? Çok ciddiyetten uzak, halkı kandırmaya, oyalamaya yönelik bir açıklama olsa gerek. Ben buradan, bu konuda Hükûmeti tekrar ciddiyete davet ediyorum.

Değerli milletvekilleri, IMF, OECD ve AB küresel krizin daha da derinleşeceğini, 2010’da dünya ekonomisinin toparlanması ihtimalinin azaldığını söylüyor, Hükûmet yetkilileri hâlâ “Kriz teğet geçti, krizin dibi göründü, ışık göründü.” gibi söylemlerle vakit geçiriyor, gerekli önlemleri almıyorlar. Başbakan, kapanan fabrikaları “Beceriksizlikleri yüzünden kapandı.” diyor. Şimdiye kadar çok becerikli olan, milyonlara istihdam sağlayan, ülke ekonomisine önemli katkıları olan bu fabrikalar her ne hikmetse birden beceriksizleşiyor, kapanıyor. Kendimizi kandırmayalım değerli milletvekilleri. Bu fabrikalar kapandıysa, bunun tek sorumlusu kuşkusuz Hükûmet olmalıdır, Hükûmetin beceriksiz kriz ve ekonomi yönetimi olmalıdır. Gerçi AKP İktidarı döneminde herkes, bakan, Başbakan çocukları, damatları, gelinleri kadar becerikli olamadı. Maşallah her birinin birer ticaret dehasına sahip olduğunu gördük. Kimi gemi sahibi oldu, kiminin gümrüksüz mağazaları var bildiğiniz gibi, kimisi gıda, kimisi likit yumurta fabrikalarına sahip, kimisi termik santral kurma peşinde ve bazıları inşaat sektöründe, bazıları gemi işletmeciliği yapıyor. Kısacası krize rağmen “Durmak yok, ticarete devam.” diyen Hükûmet üyelerinin yakınları olduğunu hepimiz biliyoruz. Ama Hükûmetin farkına varması gereken bir şey var ki o da şudur: Türkiye bu şanslı azınlıktan oluşmuyor değerli arkadaşlar. Bu şanslı azınlık dışında kalanların ceplerini, mutfaklarını, canlarını kriz vurmuştur ve açlığa mahkûm etmiştir.

Değerli milletvekilleri, şu an içinde bulunduğumuz tablo böyle iken yapılması gereken öncelikli iş ekonomiye ve istihdama daha büyük katkılar sağlayan KOBİ’leri desteklemek, onları düzlüğe çıkaracak önlemleri bir an önce almaktır. Bu anlamda KOBİ’lere kredi desteği büyük önem taşımaktadır. Bu konuda Hükûmetin kuşkusuz iki küçük adımı olmuştur can suyu kredisiyle. Ancak bu krediler yetersiz kalmıştır. Birçok sanayici ve esnaf krediye başvuru için aranılan ağır şartlardan dolayı müracaat bile edememiştir. Bu şartlardan en ağırı ise sigorta ve vergi borcu olmadığına ilişkin istenen yazı biliyorsunuz. Adına “can suyu” denilen bir uygulamaya böyle bir şartın konulması gerçekten akıl alır bir durum değildir. Kredi verme şartlarının kolaylaştırıldığı, verilecek kredi miktarının ve krediden yararlananların sayısının arttırıldığı yeni bir can suyuna KOBİ’lerin acil ihtiyacı vardır. Bu, savsaklanmadan, ciddiyetle üzerinde durulması ve jet hızıyla mutlaka verilmesi gereken bir destektir diye düşünüyoruz. Aksi hâlde nehre su gelinceye kadar kurbağa canından olacaktır.

Ekonomik krizle boğuşan, vergi borcu, sigorta borcu, elektrik, su, doğal gaz borcu olan küçük esnaf da unutulmamalıdır. Şirket birleşmelerine tanınan kolaylıklar, vergi muafiyetleri, vergi borcu ödemelerindeki esneklik, birleşmek isteyen esnaf için de geçerli olmalıdır diye düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, KOBİ’lerin desteklenmesi, kalkındırılması için yapılması lazım gelen kuşkusuz çok şey vardır. Bu yapılacaklar listesi uzun bir listedir. Bu tasarı da bu yapılacaklar arasında yer alan bir kalem olarak değerlendirilebilir. Tasarıyla sanayi sektörü dışındaki diğer küçük ve orta büyüklükteki işletmeler de KOSGEB desteğinden yararlanabileceklerdir. Bir anlamda, KOSGEB desteklerinden yararlanabilecek işletme türü yelpazesi genişletilmiştir ancak KOSGEB bütçesi aynı oranda genişletilmelidir diye düşünüyoruz. Bu da kâğıt üzerinde kalmamalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Koçal.

ALİ KOÇAL (Devamla) – Tüm bu olumsuzluklara rağmen tasarının çıkış noktasının doğru olduğunu düşünüyor ve hayırlı olmasını diliyorum.

Üreterek tüketen bir Türkiye özlemiyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Koçal.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Yılmaz Tankut.

Sayın Tankut, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 330 sıra sayılı KOSGEB Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, ülkemizin içinde bulunduğu derin kriz ortamında ekonomik değer sağlayan, istihdam oluşturan, üretime katkı veren kurum ve işletmeleri gözeten yaklaşımları yapıcı muhalefet anlayışımız çerçevesinde her zaman ve zeminde destekleyerek katkı sağlamaya çalıştık. Bu manada, küçük ve orta büyüklükteki işletmelere destek sağlayıp sahip çıkacak bu ve benzer kanun tasarı ve tekliflerinin gündeme gelmesine de elbette ki olumlu bakmaktayız. Bu çerçevede, KOBİ şemsiyesi altında bulunan ve sadece sanayi dilimini kapsayan şirketlerden başka diğer sektörleri de içine alacak şekilde, belli büyüklük veya vasıflardaki hemen bütün işletmeleri de dikkate alan bu tasarıyı da komisyon görüşmeleri esnasında katkı sağlamaya çalışarak destekledik. Bu yeni kanun değişikliğiyle KOBİ çatısı altındaki yaklaşık 250 bin civarındaki sanayi işletmelerine diğer sektörlerde faaliyet gösteren işletmeler ve girişimciler de dâhil edilmiş bulunmaktadır. Bu şekliyle KOBİ şemsiyesi genişletilmiş ve bu çatı altındaki hedef kitle sayısı 1 milyon 900 bin civarına çıkmış bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlar, buraya kadar bizim açımızdan hiçbir sorun yoktur ve destek sağlanacak işletme yelpazesinin genişlemesi elbette ki önemlidir. Ancak bugüne kadar, diğer arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi, 250 bin işletmeyi hedef kitlesinde tutan KOSGEB’in işlevi değiştirilmiş olsa bile, mevcut yapısıyla hedef kitlesinin sayısının bir anda yaklaşık 8 katına çıkması çok büyük sıkıntıları meydana getirmeyecek midir? Mevcut personel ve bütçesiyle bir anda 8 kat fazlalaşmış olan firma ve işletmelere nasıl hizmet götürülecektir? Şu an bile mevcut imalatçı firmalardan 15 binine hizmet götürülebilirken hedef kitlenin 8 kat artmasıyla orantılı olarak 15.000x8=120.000 işletme hangi yapı ve finansla desteklenebilecektir? KOSGEB’in mevcut personel yapısıyla hedeflenen yaklaşık 2 milyon işletmenin talebi hangi şart ve zeminlerde, objektif ölçülerde, hatasız ve tarafsız olarak değerlendirilebilecektir? Yoksa bu zamana kadar KOSGEB kendi personel ve altyapısı yeterli olduğu hâlde kendi kapasitesinin sekizde 1’i kadar mı KOBİ özelliğindeki işletmelere hizmet etmiştir? Böyle bir ifadenin bu zamana kadar samimi bir şekilde imalat sektörüne destek olmaya çalışan KOSGEB çalışanlarına ve kurumuna büyük bir haksızlık olacağını bizler elbette ki bilmekteyiz. Ancak iyi niyetli ve olumlu bir iş yapmak için söz konusu kanun tasarısının işlevini genişletirken, buna uygun bir şekilde KOSGEB’in personel ve bütçe yapısının da düzenlenmesi konusunun önemine buradan dikkat çekmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her ne kadar başta Sayın Başbakan olmak üzere bütün Hükûmet temsilcileri tarafından aylardan beri inkâr edilen, görmezlikten gelinen veya hafife alınan ancak son günlerde varlığı kabul edilen ekonomik kriz, ülkemizi çok derinden sarsmaya devam etmektedir. Hatayı kabul etmek ve yanlışı fark edip bu yanlıştan dönmek elbette ki bir erdemdir ancak biz hâlen bu derin krizin Hükûmet tarafından gerektiği şekilde görüldüğü ve izlendiği kanaatinde değiliz. Onun içindir ki hâlen alınması gereken önlemlerin yerine getirilmediğini de görmekteyiz. Bu sebeple ülkemiz ve milletimiz adına bunu üzüntü verici bir durum olarak değerlendirmekteyiz.

Bugün kamuoyunca AKP İktidarına yakınlığı ile bilinen Memur-Sen’in bile araştırmasına göre, ekonomik krizin etkilerinin iyice hissedilmeye başlandığı ve 4 kişilik bir ailenin açlık ve yoksulluk sınırının mart ayında artış gösterdiği belirtilmiştir. Bu araştırmaya göre, şubat ayında 4 kişilik bir ailenin 820 TL olan açlık sınırı 841 TL’ye çıkarken, 2.300 TL olan yoksulluk sınırı da 2.327 TL’ye yükselmiştir.

Her gün fabrikaların kapandığı, yüzlerce insanın işinden olduğu, ekmeğinden edildiği bir ortamda, başta Sayın Başbakan olmak üzere, Hükûmet temsilcilerinin hâlen işin vahametini kavramaktan uzak olmasını başka nasıl değerlendirebiliriz bilemiyoruz.

İşte, bu noktada da Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Zafer Çağlayan’ın KOBİ’lere yönelik çabasını takdir etmekle birlikte, Hükûmetin altı buçuk yıldır uyguladığı ekonomi politikasını terk etmediği takdirde bu çabanın tek başına yeterli olabileceğini söyleyebilmek maalesef mümkün değildir.

Destekle ilgili hedef kitle içindeki KOBİ ölçeğindeki işletme sayısının 2 milyona yaklaştırılmasını olumlu bir gelişme olarak gördüğümüzü az önce ifade etmiştim. Ancak bu olumlu gelişmenin uygulanabilir olmasının önündeki en büyük engel, hiç şüphesiz, daha önce de belirttiğim gibi, kurumsal altyapının yetersiz olmasıdır. Ayrıca ekonomik krizin tetikleyicisi kabul edilen finansal sıkıntı ortamında daha önce 250 bin olan işletmeye yeterli mali desteği veremez iken, hedef kitle sayısı 2 milyona yaklaşan işletmeye ve girişimciye hangi ölçüde ne kadar yardımcı olunabilir, bunu da takdirlerinize sunuyorum.

Sayın milletvekilleri, dolayısıyla bu tasarının gerçek anlamda faydalı olabilmesi ve söz konusu hedef kitleye hizmet sağlayabilmesi için kurumsal altyapı tedbirlerinden başka finansal kaynak altyapılarının da oluşturulması ve bütün bunlara yönelik önlemlerin de alınması gerekmektedir. Mevcut destek politikalarına rağmen her gün kapılarına kilit vuran KOBİ’lerin, ulaşılan yeni rakam ile eskisinden daha iyi şartlarda finansal destek alma imkânları da ne yazık ki olamayacaktır. Yaşanan derin kriz ortamında KOBİ’lere sağlanan destekler kızgın saca dökülen bir su damlası misali hızla buharlaşırken, sayısı artan KOBİ’lere verilecek desteklerin de dipsiz kuyuya atılan taştan belki de pek farkı olmayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP İktidarının nafile gayretlerle milletimizden gizlemeye çalıştığı, üretmeden tüketen, tüketerek borçlanan ve borçlarını da ne var ne yok satarak karşılamaya çalışan ekonomi politikaları neticesinde bugün çok vahim bir Türkiye tablosuyla maalesef karşı karşıya bulunmaktayız. Bu vahim tablo içerisinde geçtiğimiz ayın başı itibarıyla son altı ayda 19 bin şirket kapanmıştır. Türkiye’de geçtiğimiz eylül ayından mart ayına kadar 18.897 adet şirket ve kooperatif ile ticaret unvanlı iş yeri kapanmış ve en büyük darbeyi de ticaret hayatı yemiş, bunu inşaat ve imalat sektörleri izlemiştir.

Yine, Türkiye’nin pek çok bölgesinde olduğu gibi, seçim bölgem olan Adana’da da sanayi büyük bir çöküntüye uğramış ve büyük bir hızla kan kaybetmiştir. Adana krizi diğer illerimizden çok daha fazla yaşamış ve 16’sı son üç aylık dönemde olmak üzere geçtiğimiz yıl 42 tesis kapanmış veya üretimine ara vermiştir. Kayıt dışıyla birlikte Adana’da işsizlik yüzde 20’ye ulaşmış ve son bir buçuk yılda Mensa, Tekel ve Güney Sanayinin kapanması yüzünden binlerce insan işsiz kalmıştır. Bugün fabrikasını kapatmayanlar da alacaklılar ve bankalar başıma üşüşmesin diye işçilerine ücretsiz izin verip çalışıyormuş gibi gözükmektedirler.

Adana Hacı Sabancı Organize Sanayi Bölgesinde 2001 yılında yüzde 3,4 artış gösteren enerji tüketimi şimdi hızla gerilemektedir. Organize sanayi bölgesinde 2008 yılı sonu toplam enerji tüketiminde 2007 yılına göre yüzde 6,8 azalma görülmüştür. Ocak ayında ise enerjide yüzde 20, doğal gaz tüketiminde ise yüzde 37 düşüş meydana gelmiştir. Diğer taraftan, Türkiye genelinde yüzde 64 civarında olan kapasite kullanımı, sanayi kenti olan Adana’da yüzde 44,6 civarına kadar düşmüştür.

2008 Kasım ayında Adana’da yeni açılacak bir meyve suyu paketleme fabrikasının verdiği iş ilanına bir hafta içerisinde tam bin kişi başvurmuş, fabrika sahibi, işsiz üniversite mezunlarının fabrika içinde paspas dahi yapmaya razı olduğunu söylemiştir.

Netice olarak, değerli arkadaşlar, bu değerlendirmeler kapsamında, Hükûmetin bir an önce gerçekleri görmesinin lazım geldiğini bir kez daha ifade etmek istiyorum. O gerçekler ki vatandaşımızı bir dilim ekmeğe muhtaç hâle düşürmüştür ve bu kesinlikle bir abartı değildir. Sizler de her gün televizyonlardan izliyorsunuz, görüyorsunuz, gazetelerden okuyorsunuz. Okula giden çocuğuna 25 kuruş dahi veremeyecek babalar döktükleri gözyaşı ile yüreklerimizi dağlamaktadırlar. Anneler tenceresine aş koyamamakta, her gün ocaklar sönmekte, yuvalar dağılmakta, takati kalmayan insanlarımız intihara yönelmektedir. Kredi kartı borcunu ödeyebilmek için komşularının çocuğunu kaçırıp fidye isteyenlerin, banka soygunu yapanların, cinnet geçirenlerin her geçen gün arttığı, toplumsal suçların pik yaptığı bir dönemi hep birlikte yaşamaktayız. İşte bütün bunlar Türkiye’nin gerçek yüzüdür ve milyonlarcadır. O milyonlarca yüz kendisini fark edecek birilerini aramaktadır. O milyonlarca yüz kendi bakanlarından ve Başbakanından hakaret değil merhamet ve ilgi beklemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tankut, devam edin efendim.

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Konuşmama son verirken, bu kanun tasarısının tek başına çözüm olamayacağını, esnafın, sanayicinin nefes almasını sağlayacak vergi ve prim indirimleri başta olmak üzere diğer önlemlerin önünü açacak yasal düzenlemelerin Hükûmet tarafından acilen gündeme alınarak uygulamaya konulmasının şart olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum ve başta kredi kartı borçları olmak üzere diğer kredi borçlarının yeniden yapılandırılmasıyla ilgili Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin vermiş olduğu kanun tekliflerinin acilen Meclis gündemine alınması gerektiğinin altını çiziyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tankut.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.

Sayın Kaplan, buyurun. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile ilgili Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Doğrusu, küresel krizin ağır etkilerini yavaş yavaş hissettirdiği günler yaşıyoruz ve IMF ile anlaşma noktasında gelinen noktada da 2009 bütçesinin artık bir revizyon geçirme zorunluluğuyla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Bu tür yasa tasarılarına -baktığımız zaman 2 milyonu aşkın esnafı, sanayiciyi kapsayan böyle bir yasa tasarısı karşısında- yeri geldiği zaman iktidarıyla, muhalefetiyle tüm partilerin ortak olarak bu tür olumlu tasarılara destek vermesi, aslında demokraside Mecliste birlikte çalışmanın getirdiği olgunluk açısından önem arz ediyor. Biz de bu tasarı konusunda olumlu oy kullanacağız ve destek vereceğiz ancak küresel kriz, önlemleri, alınacak tedbirler konusunda da birkaç konuya değinmeden geçemeyeceğiz.

Avrupa Birliği müktesebatı denince ve o doğrultuda yasa yapma gereği doğunca doğrusu bu zorumuza gidiyor. Yani, Avrupa Birliği olmasa, müktesebatı olmasa, küresel kriz olmasa, sadece bir yıl içindeki yirmi bini aşkın şirketin kapandığı, sanayinin daraldığı, inşaat sektörünün çöktüğü, tekstilin artık tamamen gerilediği ülkemizde hiçbir önlem almayacak mıyız, tedbir almayacak mıyız, bu konuda bir çalışma yapmayacak mıyız? Şüphesiz, Meclisin birinci görevi bu. Eğer küresel kriz başta Amerika olmak üzere Avrupa Birliği ülkeleri, Hindistan ve Çin’e kadar dünyada çok geniş bir etki alanı yaratmışsa ve bütün ülkelerde, G20 zirvesinde bu konuda tedbirler alınıyorsa Meclisin de başta iktidar partisinin ve ana muhalefet partilerinin destekleriyle küresel krizi gündeme getirip bu konuda temel politikaları geliştirmemiz gerektiği kaçınılmazdır.

Biz, Demokratik Toplum Partisi olarak bu küresel krizle ilgili araştırma önergesi verdik. Bu araştırma önergesi bekliyor. Peki, bu küresel krizle ilgili hiçbir paket, bir tedbir açıklanmadan can suyu kredileriyle, bu tür KOSGEB destekleriyle bu sıkıntıları, bu krizi atlatmamız mümkün mü? Kanımca değil. Avrupa Birliği müktesebatıyla ilgili olarak yaptığımız bu düzenlemede, evet, Avrupa Birliği fonlarından da destek alınması ve küçük ve orta işletmelerin bundan destek görmesi, projelendirilmesi de önemlidir, buna da katkı sunulması gerekir. Özellikle de Türkiye gibi genç nüfusu olan dinamik bir ülkenin yaşlanan Avrupa karşısında, özellikle iki milyonu aşkın KOBİ’nin sorunlarını çok ciddi bir şekilde ele alması da zorunludur. Sanayi sektörü dışındaki sektörlerin durumuna katkı sunmak, çerçeveyi genişletmek ve destekleri sunmak son derece önemli. Peki, şunu sormak istiyorum: Türk Ticaret Kanunu Mecliste ve görüşülmedi, şirketler konusu gündemde. Şirketlerle ilgili bir yasal düzenleme yapmadan bu tür KOBİ’ler, KOSGEB projeleri konusunda bu yasal düzenlemeyi yapmadan, bu yasanın gerçek işlevini görmesi mümkün mü? Maalesef mümkün değildir çünkü Türk Ticaret Kanunu, tamamen şirketleri yeni bir düzenlemeye tabi tutacak ve örneğin bir yıldır kapanan yirmi bini aşkın şirketle ilgili borçlar, icralar, iflaslar, sorunlar bu tür desteklerden yararlanma açısından son derece önem arz ediyor.

Yine bir noktaya daha değinmemizde yarar var: Örneğin, Demokratik Toplum Partisi olarak kredi kartları faizlerinin indirilmesi, borçlarıyla ilgili yeni yasal düzenlemeler yapılmasıyla ilgili yasa tekliflerimiz de bekliyor. Diğer partilerden de bu konuda bizden sonra verilen teklifler var. Bunları bir araya getirip değerlendirmek en azından küçük ve orta ölçekteki sanayi işletmelerini son derece yakından ilgilendiriyor. Can suyu kredileri dağıtıldı, evet bir kısmı, ama birçoğunun mevcut borçlara, hemen vergi, pirim ve diğer borçlar doğrultusunda gittiğini, zaten ödeme koşullarıyla ilgili birtakım şartların da yer aldığını biliyoruz. Şimdi, burada KOSGEB tarafından verilen kredilerle -KOBİ’lere ön şart olarak sunulan kamu kurumlarına borçlu olmama- borçları nedeniyle kapanma aşamasına gelen işletmelerin bu kredilerden yararlanmasına yol açılması şüphesiz bu tür kriz dönemlerinde son derece önemli. Ancak şunu da görmek gerekiyor ki biz bu kredilerle, bu desteklerle, bu yeniden yapılanmayla ne kadar bir dilime hitap edebileceğiz, ne kadarını etkileyebileceğiz? Baktığımız zaman elimizde son veriler yok. Küresel krizden sonra bunun TÜİK olarak Meclise sunulması çok yararlı olurdu. Sayın Bakanlık da bunu yapabilir. Bu küresel kriz sonrası kaç şirket kapandı? Ne kadar işçi işten atıldı? Elimizde reel veriler olsa çok sağlıklı değerlendirmeler yapma imkânımız olurdu ancak bugün TÜİK’in şubat ayında sanayi üretiminin veri tarihindeki en büyük düşüşü yaşayarak yüzde 23,7 daraldığını açıklaması, bu rakamlar bile gelinen noktada ekonomik krizin ne kadar ağır boyutlarının olduğunu ortaya koymaktadır.

2 milyonu aşkın esnaf ve sanayiciyi kapsayan böyle bir yasa tasarısı kökten bir çözüm olmamakla birlikte, Hükûmetin ekonomi politikasındaki yanlışlara bir iki noktadan değinmek de zorunluluk diye düşünüyoruz. Örneğin, küresel kriz karşısında 800 milyar dolar tedbir alan Amerika’dan sonra, Avrupa Birliğinin 27 ülkesi de 3 milyar euro civarında tedbirlerle birtakım tedbirleri almaya başladı.

Şimdi, Türkiye’de, bu sanayideki daralma, KOBİ’lerdeki daralma dikkate alındığında, biz üretimi nasıl artırabiliriz? Yani, bu küresel kriz karşısında bir yanda sosyalist sistemin çökmesinden sonra, kapitalist sistemin çöktüğü bu krizle ilgili olarak yeni bir ekonomi politikası Türkiye'nin gündemine gelebilir mi? Bununla ilgili ne yapılabilir? Nasıl köklü çözümler alınabilir? Bu konuları konuşamadığımız sürece, bu pansuman türü tedavi yöntemleriyle, aspirin yöntemleriyle küresel krizin çözülmesi mümkün değildir diye düşünüyoruz.

Biz, parti olarak sürekli olarak köklü çözümleri Hükûmete önerdik ve yine öneriyoruz. Diyoruz ki, eğer küresel krizi aşmak istiyorsanız, yirmi beş yıldır süren çatışma sürecini barışla sonlandırıp çatışmasızlık ortamını yaratmak, askerî harcamalara ayrılan dilimleri ve bunları ekonomiye yönlendirmek, yatırıma yönlendirmek mümkündür, Meclis bu görevi yerine getirmeli. Bir seçim geçirdik, seçim geride kaldı, artık, çözüm üzerinde duralım.

Yine, ikinci bir nokta, GAP projesinin 1 milyon 852 bin hektar sulanacak arazisinden bugüne kadar sadece yüzde 14’ünün sulandığı dikkate alınacak olursa gelin bu küresel kriz sonrası Gaziantep’ten taa Şırnak’a kadar, Habur Kapısı’na kadar olan bereketli toprakları sulayacak kanal projelerini en kısa sürede hayata geçirelim ve burada da, göreceksiniz ki 5 milyon insanın istihdamı söz konusu olacak.

Yine enerji politikaları konusunda şunu söylüyoruz: Gelin, ithal enerji yerine, geçiş enerjisi yerine…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan, devam edin.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bağlıyorum efendim.

Gelin, kaynak enerjisine yönelelim, kendi kaynak enerjimizi üretelim. Petrolden tutun elektrik üretimine, rüzgârdan… Doğal gaz ithal yükünden kurtulmak için farklı elektrik enerji alternatiflerinden yararlanalım. Bütün bunları eğer demokratik bir anayasayla, yeni bir anayasayla taçlandırabilirsek, yeni seçim yasaları ve yeni demokratik bir toplumu yaratabilirsek, o koşullarda ekonomik krizin etkilerinden kurtulmak çok daha kolay olacaktır. Bu dört temel noktada adımlar atılmadığı sürece küresel krizin etkilerinden Türkiye'nin kurtulması mümkün değildir diye düşünüyoruz.

Buna rağmen biz Demokratik Toplum Partisi olarak bu yasa tasarısını destekleyeceğiz. Halkımıza hayırlı olmasını diliyoruz.

Teşekkür ederim. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaplan.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahısları adına ilk söz, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, KOSGEB dediğimiz küçük ve orta işletmeler bu ülkedeki ekonominin can damarıdır. Halkın tüm kanallarına katma değerden elde edilen gelir bu işletmeler kanalıyla gider. Bunlar ekonominin arklarıdır. Her yere, burada elde edilen katma değerle, küçük ve orta işletme, her yere bu gelir akar. Tabii burada özellikle sektörel ve bölgesel özelliklerin teşvik politikalarıyla da entegre edilmesi lazım. Onu yarınki bir başka maddede söyleyeceğim. Yani sektörle bölgesel özellikler mutlaka teşvik politikalarıyla desteklenmelidir. Aynen katılıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu ülkede üretilen her ürün bu ülkeye katma değer yaratıyorsa bizim için çok önemlidir. Bu ülkeye özellikle yüzde 100 katma değer yaratan ürünler vardır. Bazı ürünler ithal ikamesi ile katma değer yaratır. Yani ülkeye bıraktığı katma değer yüzde 10’dur, yüzde 20’dir, yüzde 30’dur. Ama bazı ürünler var ki çil çil, yüzde 100 katma değer bırakır.

Değerli arkadaşlarım, bu ülkenin her bakanı herkesin bakanıdır. Böyle olmalı. Ve bu ülkenin her bakanı kendi seçim bölgesi… Mutlaka kendi seçim bölgesi özelliği vardır ama Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanıdır. Herhangi bir bölgedeki ürünü aşağılamak, herhangi bir bölgedeki ürünü elinin tersiyle itmek bakan da olsa kimsenin haddine değildir. Bu ülkenin dış ticaretinden sorumlu Bakanı… Mersin’de bir uluslararası taşımacılık kokteylinde kendisine meyve suyu ikram ediliyor. Tabii, Mersin’de üretilen narenciye bizim hepimizin gururudur. Biz Mersin’de üretilen narenciyenin her tanesinin ihraç edilmesinden gurur duyarız. Mersin halkına ne kadar katma değer yaratırsa Mersin halkı adına gurur duyarız. Ama Sayın dış ticaretten sorumlu Bakan, siz Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanısınız. Mersin Milletvekili olabilirsiniz. Dün de Antep Milletvekiliydiniz. Dün Antep Milletvekiliyken aynı şeyleri narenciye için konuşuyor muydunuz?

EYÜP AYAR (Kocaeli) – Bir dahakine de Malatya’ya gelecek.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Evet.

Ve ettiği kelime arkadaşlar… Kendisine meyve suyu ikram ediliyor, garsonu tersliyor: “Bu akılla siz giderseniz hiçbir şey olmayacak. Şunların yerine adam gibi portakal, limon suyunu sıkın.” Saygı duyarız, içmeyebilirsin kayısı suyunu ve yanındakilere diyor ki: “Burası ne şehri? Narenciye şehri.” Mersin halkına da, Mersin’e de hakikaten saygı duyarım. Keşke her tanesi ihraç edilse. Ve bu cevabı alıyor. “Narenciye şehrinde bana hoşaf gibi kayısı getiriyorlar!” Sen kimsin ağzına alıyorsun bunu be!

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Hoşaf kötü mü?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ne demek o ya! Ne demek o ya! Siz bu ülkenin Bakanısınız.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Hoşaf kötü bir şey değil ya!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Arkadaşım, her şeyin hoşafı vardır. Siz, kayısıyı aşağılamaya, bu ülkenin yılda 300 milyon dolar değerinde olan ürününe, ürününe…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hoşaf aşağılamak değil. Sen hoşaftan anlamıyorsun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – …ürününe, ürününe sizin laf etmeye hakkınız yoktur, kim olursanız olun. Ama bir başka ülkenin devlet bakanı ve benim ihracattan sorumlu Bakanım bunu söyleyecek, Sayın Obama diyecek ki: “Sizin bir değeriniz var.” Eğer benim ihracattan sorumlu Bakanım yüzde 100, yılda 300-400 milyon dolar bu ülkeye çil dolar kazandıran bir ürüne böyle laf ediyorsa ben bunu bu kürsüden kınıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sen çok alıngansın.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır arkadaş, bu ülkenin her toprağı, bu ülkenin her toprağından üretilen ürünler bizim hepimizin ortak değeridir, bizim hepimizin ortak değeridir. Hangi ilimizde ne üretiliyorsa, bu ülkeye katma değer yaratıyorsa o ilindeki müteşebbisin önünde ben saygıyla eğilirim ama ihracattan sorumlu Bakan olacaksın “Bana Mersin’de bunu getirmeyin…” Ya, içmeyebilirsin, bundan sonra da içme, içme…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Niye? Niye?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ve, ve…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Niye içmesin!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır arkadaşlar, hepinizin dikkatine sunuyorum. Siz, Sayın Bakan, küçük ve orta işletmeler -Türkiye’de bölgesel kalkınma diyoruz- bu ülkeye yılda 400 milyon dolar çil çil döviz kazandıran bir ürünü bir tarafta yüzde 100 katma değer yaratıyor, bir kuruş ithal girdisi yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aslanoğlu, devam edin.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bir tarafta bu işletmeleri kalkındıralım diyoruz, ihracatı artıralım diyoruz, öbür tarafta da çıkıyor bu ülkenin ihracattan sorumlu Bakanı bu lafı ediyor; esefle kınıyorum!

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP, MHP ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aslanoğlu.

Şahısları adına ikinci söz, Sakarya Milletvekili Hasan Ali Çelik’e ait.

Sayın Çelik, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının 1’inci maddesi metninde yapılan bir değişiklik var, KOSGEB’in tanımında, açık ifadesinde yapılan bir değişiklik var. O da “sanayi” ifadesinin “işletme” şeklinde değiştirilmesinden ibarettir. Dolayısıyla, bu yapılınca ne değişiyor diye baktığımızda, ülkenin genel durumunu da göz önüne aldığımızda, dünyadaki gelişen endüstriyel şartları da göz önüne aldığımızda, üretimin ön aşaması olan ham madde temini, üretim ve pazarlama bir bütün olarak ele alınmalıdır. Herhangi bir şeyin üretimi birçok işlemin bir planlama, bir üretim prosesi ve üretimden sonraki satış, hatta satış sonrası hizmetlerle tamamlanmasıyla bir bütünlük arz eder. Dolayısıyla sadece “sanayi” kelimesiyle tanımlamak, eksik bir tanımlama. Belki de KOBİ’lerin desteklenmesi hususunda bir eksikliğin telafisi için “işletme” olarak bunun zikredilmesi daha doğru olacak diyerek bu düzenlemeyi yapmış bulunmaktayız.

Dolayısıyla, baktığımızda, bu gelişen dünya ticareti ve sanayisinin bir bütün olarak ele alınması ve daha kompleks bir ticari ve sanayi faaliyetin var olması bizde de KOBİ’lerin desteklenmesi hususunda bir kapsama ihtiyaç duyulmuştur. Dolayısıyla işletme kapsamı da bu anlamda kendisini daha iyi ifade edecek diye inanıyorum. O sebeple, vaktiyle kurulmuş olan ve o zaman yeterli gibi görünen bu tanımlama bugün yetersizleşmiş, daha kapsamlı ve günün gerek ve gerçeklerine uygun, dünyadaki rekabet şartlarına katkı verebilecek hâle getirilmiştir. Neyin işletme, neyin sanayi, neyin ticaret olduğu hususunu hassas bir ayrışım ve tanımlama yerine, zamanımızın ihtiyaçlarına daha etkin cevap veren bir düzenleme yapılmıştır.

Birçok endüstriyel işletmede karşılaştığım en önemli sıkıntı, işletme sermaye gücüne göre küçük fakat işletmenin işlemesinin devamı için büyük önemi olan, motorculuktaki bir tabir ile “üst ölü nokta”yı atlatmak için gerekli olan küçük ekonomik kuvvetlerin, yani paranın KOBİ’lere daha yaygın ve daha etkin aktarılmasıdır. Hatta 22’nci Dönem Parlamentosunda çıkarılmış bulunan Rehin Mal Yasası’nda yapıldığı gibi, işletme sermayesinin doğrudan yatırım sermayesi olarak kullanılmaması da belki gerekmektedir, o Yasa’nın işlevinden de yararlanmak gerekir diye düşünüyorum. Dolayısıyla bugün ihtiyaç duyulan KOBİ’lerin desteklenmesi faaliyetinin, bundan sonraki aşamada işletmelerde değerlendirilebilir sermayenin biraz daha fazla işletmenin işletilmesi için kullanılması yahut da KOBİ’lere verilecek olan desteğin, KOSGEB tarafından verilecek olan desteğin işletmenin dar zamanlarındaki bu sorunu aşması için kullanılabilecek şekle dönüştürülmesinin yararlı olduğunu düşünüyorum.

Bu anlayışla, o bir anlık güçlüğün aşılması için üst ölü noktanın atlatılıp volanın sürekli dönebilmesini sağlamak için gerekli olan kaynağın KOSGEB tarafından sadece sanayi tanımına uyan işletmelere değil, işletme boyutuyla yapılacak olan düzenlemeyle geniş bir alana yayılmasını ben de uygun görüyor, bu anlayışla KOSGEB’in bu faaliyetinin daha hoşgörülü, daha etkin, daha iyi niyetli bir yaklaşımla KOBİ’lere katkı sağlayacağına inanıyor ve sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çelik.

Madde üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru-cevap kısmına geçiyoruz.

Sayın Tütüncü, buyurun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN – O zaman maddeyi oylayacağız.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin tamamlanmasına çok az zaman kaldığından, alınan karar gereğince, Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarıyla ilgili Meclis araştırması önergeleri ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 9 Nisan 2009 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 18.56