DÖNEM: 23 CİLT:
40 YASAMA
YILI: 3
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
62’nci Birleşim
25 Şubat
2009 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Konya Milletvekili Mustafa Kabakcı’nın, Hocalı katliamının
17’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, Hocalı katliamının 17’nci yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, sulama
birlikleri ve tarım kesiminin elektrik borçlarına ilişkin gündem dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Hocalı katliamının 17’nci
yıl dönümüne ilişkin açıklaması
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25 Milletvekilinin;
Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur
ve 8 Milletvekilinin; Kadın Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin; Kadın-Erkek
Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu
(Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi) (2/211, 2/112, 2/311)
(S. Sayısı: 328)
3.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve Antalya
Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili Sadık Badak ve 5 Milletvekilinin;
Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Antalya
Milletvekili Osman Kaptan ve 4 Milletvekilinin; Türk Ceza Yasasında Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/283, 2/270, 2/277)
(S. Sayısı: 272)
4.- Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti
Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri
ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/543) (S. Sayısı: 263)
5.- Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/496) (S. Sayısı: 100)
6.- Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (1/675) (S. Sayısı: 330)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kırıkkale Milletvekili Mustafa Özbayrak’ın, Kırşehir
Milletvekili Metin Çobanoğlu’nun, yaptığı bir konuşmadaki sözlerini farklı
yorumladığı iddiasıyla konuşması
VII.- KİT KOMİSYONU RAPORU
1.- Kamu İktisadi Teşebbüslerinin 2006 yılı denetimine ilişkin
komisyon raporu
VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Malkara’nın bazı
köylerindeki elektrik kesintilerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Vekili ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/6301)
2.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, bir köyün elektriğinin
kesilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Vekili ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/6355)
3.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, yabancı sermaye
girişine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Vekili ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/6471)
4.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Hava Kirliliğinin
Kontrolü Yönetmeliğinde değişiklik yapılacağı iddialarına ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/6629)
5.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir barajın tam olarak
faaliyete geçirilmesine ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/6740)
6.- İstanbul Milletvekili Atila Kaya’nın, korunmaya muhtaç
çocukların kamuda işe yerleştirilmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet
Çubukçu’nun cevabı (7/6792)
7.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, hava kirliliği
ölçümlerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/6795)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak üç oturum yaptı.
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, engellilere ait özel eğitim
kurumlarının sorunlarına,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, siyasi etik konusuna,
İlişkin gündem dışı konuşmalarına Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelik;
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, sınır ticaretine ilişkin
gündem dışı konuşmasına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı;
Cevap verdi.
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk,
Mersin Milletvekili Behiç Çelik,
Anamur’daki sel felaketine;
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelik’in cevabına;
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır, slikozis hastalığına;
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 22 milletvekilinin, süt
sektöründeki sorunların (10/327),
Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 23 milletvekilinin, mısır
tarımı ve piyasasındaki sorunların (10/328),
Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 25 milletvekilinin, baz
istasyonlarının insan sağlığı üzerindeki etkilerinin (10/329),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Muhtarların Sosyal
Güvenlikleri Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/229), İç Tüzük’ün 37’nci maddesine
göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden sonra
kabul edilmedi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen,
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı:
96),
2’nci sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25
Milletvekilinin, Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili
Nevin Gaye Erbatur ve 8 Milletvekilinin, Kadın
Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili
Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin, Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması
Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu’nun (Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi) (2/211, 2/112, 2/311) (S. Sayısı: 328),
3’üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye
Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın
Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım,
Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/543) (S.
Sayısı: 263),
4’üncü sırasında bulunan, Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun
(1/496) (S. Sayısı: 100),
5’inci sırasında bulunan, Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme
ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun (1/675) (S.Sayısı: 330),
Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
6’ncı sırasında bulunan, Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak
ve Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili Sadık Badak ve 5
Milletvekilinin, Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi; Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 4 Milletvekilinin, Türk Ceza
Yasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu
Raporu’nun (2/283, 2/270, 2/277) (S.Sayısı: 272) tümü üzerindeki görüşmeleri
tamamlandı.
25 Şubat 2009 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te
toplanmak üzere birleşime 19.52’de son verildi.
|
|
Eyyüp Cenap GÜLPINAR |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
Yaşar TÜZÜN |
|
Fatma SALMAN KOTAN |
|
Bilecik |
|
Ağrı |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 66
II.- GELEN KÂĞITLAR
25 Şubat 2009 Çarşamba
Rapor
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunun, Kamu
İktisadi Teşebbüslerinin 2006 Yılına Ait Bilanço ve Netice Hesapları ile
Faaliyet Raporlarından Denetimleri Tamamlananlara Dair Raporu (Sayı 0450)
(Dağıtma tarihi: 25.2.2009) (Rapor; Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25.2.2009
tarihli 62 nci Birleşim Tutanak Dergisine eklenmiştir.)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 22 Milletvekilinin, süt sektöründeki
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/327) (Başkanlığa geliş tarihi:
19.02.2009)
2.-
Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 23 Milletvekilinin, mısır tarımı ve
piyasasındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/328) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19.02.2009)
3.-
Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 25 Milletvekilinin, baz istasyonlarının
insan sağlığı üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/329)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19.02.2009)
25 Şubat 2009 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap
GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik),
Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN
–Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62’nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz Hocaali katliamının yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Konya
Milletvekili Mustafa Kabakcı’ya aittir.
Buyurun
Sayın Kabakcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Konya Milletvekili Mustafa
Kabakcı’nın, Hocalı katliamının 17’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
MUSTAFA
KABAKCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 26 Şubat 1992’de
Ermenilerin Azerbaycan Hocalı’da yaptıkları ve tarihe “Hocalı katliamı” olarak
geçen olayların 17’nci yıl dönümünde zulümle ilgili tarihe not düşmek üzere söz
almış bulunuyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, 13 Şubat 2009 tarihinde vefat eden Türk dünyasının çağdaş Mehmet
Âkif’i Bahtiyar Vahapzade’ye Allah’tan rahmet, Azerbaycanlı kardeşlerimize
başsağlığı diliyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1992 yılında 25 Şubatı 26 Şubata bağlayan
gece, eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği silahlı kuvvetlerinin Yukarı
Karabağ’da konuşlu 366’ncı Birliğinin desteğiyle Ermeni birlikleri tarafından
Azerbaycan Türkleri Hocalı kentinde maalesef korkunç bir katliama uğradılar. Bu
saldırılarda 106’sı kadın, 63’ü çocuk olmak üzere 613 tane kardeşimiz şehit
oldu, 487 kişi ağır yaralandı, 1.275 kişi esir alındı ve 150 kişi de kayboldu.
Acısını, ıstırabını yüreklerimizde hissettiğimiz vahşet tarihe “Hocalı
Katliamı” olarak geçmiştir.
Hocalı’da
ortaya çıkan manzara, maalesef, bir savaş manzarasının da ötesindedir. Yıllarca
Türk nefretiyle doldurulmuş olan Ermeniler kardeşlerimizi şehit etmekle
kalmamış, şehit ettikleri kardeşlerimizin gözlerini oymuş, kafalarını koparmış
ve toplu olarak yakmışlardır. Yapılan katliam bir Ermeni gazetecinin “Haçın
Hatırı İçin” isimli kitabında yazarı Daud Kheyriyan tarafından şöyle ifade
edilmiştir, Daud Kheyriyan diyor ki: “… Gaflan denen ve ölülerin yakılmasıyla
görevli Ermeni grup, Hocalı’nın
Maalesef,
bu işler insanlık için yüz karasıdır. Katliamı yapanların cezalarını bulmaları,
Karabağ’da devam eden işgalin sona ermesi ve kaçkınların öz yurtlarına bir an
önce geri dönmesi için meseleyi gündemde tutmaya, dünya kamuoyunda takip etmeye
devam edeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan bütün Türk vatandaşları bu
yapılan katliamın takipçisi olacaktır ve unutmayacaktır. Zaten, Karabağ’da,
Hocalı’da yapılan katliam da sadece Azerbaycan’da ortaya çıkmış bir tepki
değildir. Bin yıla yakın bizim tebaamız olarak yaşamış olan Ermenilere, ne
dinlerine ne ırklarına ne dillerine hiçbir şekilde müdahale olmamış, son derece
hür ve bağımsız olarak yaşamış olmalarına rağmen, Birinci Dünya Savaşı
sonrasında aynı katliamı Erzurum’da, Ardahan’da ortaya koymuşlardır. Bu, Türk
milletine karşı duydukları bir nefrettir.
Bu
nefreti, tekrar, bu ortaya çıkan katliamı nefretle kınıyor, o dönemde ölenlere
Allah’tan rahmet diliyor, Karabağ’daki işgalin bir an önce sona ermesini arzu
ediyorum. Bütün dünya kamuoyunun meseleye dikkatini çekiyorum ve kaçkınların bir
an önce yurtlarına dönmesi için de gayretimizin devam edeceğini ilan ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Kabakcı.
Gündem
dışı ikinci söz yine aynı konuda söz isteyen İzmir Milletvekili Şenol Bal’a
aittir.
Buyurun
Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)
2.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın,
Hocalı katliamının 17’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
ŞENOL
BAL (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk dünyası ve Azerbaycan için
en acılı günlerden biri olmanın yanı sıra, insanlık tarihinde kara bir leke
olan Hocalı katliamının 17’nci yıl dönümü dolayısıyla gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Sayın
milletvekilleri, bugün, Ermeni güçleri tarafından Hocalı kentinde 25 Şubat 1992
gecesi resmî makamlara göre 613, yabancı ajanslara göre 1.300 sivil Azerbaycan
Türk’ünün çocuk, kadın, yaşlı demeden işkenceyle katledilmesinin 17’nci yıl
dönümüdür. Bu insanlık dışı olayın her türlü kanıtının olması ve suçluların
bilinmesine rağmen bugüne kadar hiçbir işlem yapılmamış olması da acıları
katlamaktadır. Böyle bir vahşet görülmemiştir sayın milletvekilleri. Gözleri
oyulanlar, kafataslarının derisi soyulanlar, vücutlarının farklı organları
kesilerek öldürülenler, karınları deşilerek bebekleri çıkartılan hamile
kadınlar, diri diri toprağa gömülenler ve yakılanlar; bu vahşet fotoğraflarla
belgelidir. Hocalı’da şehitlik mertebesine erişen bu sivil, savunmasız, masum
Azerbaycan Türklerine Allah’tan rahmet diliyor, aziz ruhlarının önünde saygıyla
eğiliyorum.
Sayın
milletvekilleri, aslında Ermenilerin dış güçleri arkasına alarak Azerbaycan
Türklerine karşı uyguladığı, “soykırım” denebilecek, sayılabilecek katliamlar
iki yüz yıldır sürüyor. Tarihin çok gerisine gitmeden 1915’li yıllara bakın,
1918’e bakın, 1920’ye bakın; orada Ermeniler tarafından 100 binlerce Azerbaycan
Türkü’nün işkencelerle katledildiğini ve göç ettirildiğini göreceksiniz. Yakın
tarihimize bakın, yıl 1988 ile birlikte Azerbaycanlı Türklere karşı katliamlar
ve 100 binlerin sürgünü başlıyor. Bugünkü Ermenistan sınırları içindeki en az
250 bin Azerbaycanlının evlerinden ve topraklarından koparılmaları ayrı bir
dramdır ve 1990’lı yıllardan sonra işgal son sürat devam ediyor ve 1980’den
başlayıp 1993 Aralık sonu itibarıyla Dağlık Karabağ ve etrafındaki yedi Azeri
ili işgal edilip Ermenistan ile Dağlık Karabağ koridoru tamamlanmış oluyor.
1994’te Azerbaycan ile Ermenistan arasında ateşkes sağlanmış olsa da Ermenistan
tarafından bu ateşkes sık sık ihlal ediliyor. Geçen haftalarda Azerbaycanlı 4
askerin şehit olduğunu biliyoruz.
Sayın
milletvekilleri, şu an Azerbaycan toprağının yüzde 20’si işgal altında. 1
milyonu aşkın mülteci durumuna düşmüş Azerbaycan Türk’ü imkânsızlıklar içinde,
çok kötü koşullarda evlerine, yurtlarına dönmeyi bekliyor.
Tüm
dünyada Türkiye'nin sözde Ermeni soykırımı masalıyla hiç durmadan taciz
edildiği bir süreçte içimizdeki omurgası esnek bir kısım sözde aydının
Ermenilere özür bildirileri yayınlamalarını ve bu tarihî gerçeklere karşı üç
maymunu oynamalarını milletimizin sağduyusuna bırakıyorum.
Sayın
milletvekilleri, Filistin Gazze’de yaşanan insanlık dışı olaya milletçe
tepkimizi ve hassasiyetimizi ortaya koyduk, dünya kamuoyunun dikkatini çektik
yani yapılması gerekeni yaptık. Biz Türk milleti olarak tarihimiz boyunca hep
mazlumların yanında yer aldık. Biliyorsunuz, Başbakan Davos’ta gösterdiği
tepkiyle kendisine kızanların bile sempatisini kazandı. Bu tepkinin önünü
arkasını burada irdelemiyorum, konumuz da bu değil. Ancak, Başbakan tarafından
Gazze konusunda gösterilen hassasiyetin daha fazlasını, sözünü ettiğim
Azerbaycanlı Türklere reva görülen Ermeni zulüm ve katliamı karşısında da
Kerkük’te ve özellikle Telafer’de Türkmenlere yapılan zulüm karşısında da
beklemeye hakkımız vardır diyorum.
Bütün
bu özet olarak anlatmaya çalıştığım olup bitene rağmen Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti, bırakın göstermesi gereken tepkiyi, yapması gereken işleri,
Azerbaycanlı kardeşlerimizi rencide edici bir tutum içerisindedir. Bunda dış
odakların istek ve yaptırımlarının etkili olduğu düşüncesindeyim. Âdeta, bütün
olup bitenler unutturulmaya ve üstüne üstlük kapalı kapılar ardında sınır
kapılarının açılması hazırlıklarının yapıldığı gibi bir izlenim ortaya çıkıyor.
Bu, gerçekçi bir politika değildir. Bu, Türk milletinin arzuladığı ve razı
olacağı bir çözüm şekli de değildir.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin sınır kapılarının açılarak
sağlıklı bir ortamda yürütülebilmesi için…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Bal, devam edin.
ŞENOL
BAL (Devamla) – …ön şartlar bizce şunlar olmalıdır:
1)
Tarihî gerçeklerle bağdaşmayan ve Türkiye aleyhine politik bir malzeme olarak
kullanılmaktan başka bir anlamı olmayan sözde soykırım iddiasından Ermeniler
vazgeçmelidir.
2)
Türkiye'nin toprak bütünlüğünü ve sınırlarını tanıdığını, Ermenistan
uluslararası kamuoyuna ilan etmelidir.
3)
İşgal ettiği Azerbaycan topraklarından Ermeni birlikleri Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi kararlarına uygun olarak kayıtsız şartsız derhâl çekilmeli ve
mülteci duruma düşmüş Azerbaycanlıların yurtlarına ve yuvalarına güven içinde
dönüşleri sağlanmalıdır.
Bu
vesileyle, mazlum ve masum Azerbaycanlı soydaşlarımızın her zaman yanlarında ve
destekçileri olduğumuzu ilan ediyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Bal.
Sayın
Doğru, sisteme girmişsiniz.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Efendim, Sayın eski Bakanımız bu Hocalı katliamıyla ilgili
konuşacak.
BAŞKAN
– Tabii, buyurun efendim.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun,
Hocalı katliamının 17’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
REŞAT
DOĞRU (Tokat) – Efendim, teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
26
Şubat 1992 gününde Hocalı’da Ermeniler tarafından büyük bir katliam yapılmıştır.
O günden itibaren de 1 milyonun üzerinde insan şu anda perişan bir hâlde
yaşamaktadır. Ben 26 Şubat tarihi, Hocalı katliamının anma günü olarak, Türkiye
Büyük Millet Meclisine 1/2/2008 tarihinde bir kanun teklifi verdim. Buradaki
amacımız Hocalı katliamının anma günü olarak ortaya konmasıydı. Bu kanun
teklifimi daha sonra 37’nci maddeyle Meclisimize sundum. O sunuş sonrasında da,
şu anda 1/10/2008 tarihinde 156 sıra sayıyla Meclisimizin gündeminde
bulunmaktadır.
Ben
buradan şunu söylemek istiyorum: Bu kanun teklifini Meclisimizin görüşmesini ve
bu kanun teklifinin görüşülmesinden sonra da dünyaya ilan edilmesini istiyoruz.
Çünkü Azerbaycan halkı şu anda bu kanun teklifiyle ilgili olarak ciddi bir
beklenti içerisindedir. Zaman zaman beni televizyonlara davet ediyorlar,
televizyonlarında da konuşuyorum telefonlarla. Özellikle Meclisin bu konuya
dikkatinin çekilmesi için söz almış bulunuyorum.
Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum sizlere.
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Doğru.
Gündem
dışı üçüncü söz sulama birlikleri ve tarım kesiminin elektrik borçları hakkında
söz isteyen Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na aittir.
Sayın
Aslanoğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
3.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu’nun, sulama birlikleri ve tarım kesiminin elektrik borçlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.
Hocalı
katliamını kınıyorum. Bu konuda grubumuz adına İzmir Milletvekili Sayın Arıtman
yarın gündem dışı bir konuşma yapacaktır, onu ileteyim.
Ayrıca,
Türk Hava Yollarına geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Tabii, olayın bu
safhada kalması hepimizi sevindirdi. Çok şükür, muhtemelen aldığım bilgilere
göre ölü yoktur ve onun için Türk Hava Yolları camiasına, tüm ülkemize geçmiş
olsun dileklerimi iletiyorum. Yüce Tanrı daha bize böyle kazalar göstermesin.
Değerli
arkadaşlarım, burada sulama birlikleri konusunu ve tarım kesiminin elektrik
borçlarını konuşacağım.
Değerli
arkadaşlarım, sulama birlikleri, belki bilmiyorum bazılarınız bilmiyorsunuz,
İçişleri Bakanlığına bağlı.
Değerli
arkadaşlarım, acaba… Sulama birliklerinin ben, şahsen İçişleri Bakanlığıyla ilintisini
bir türlü bulamıyorum. Ve bunu, geçen dönemden beri, sulama birliklerinin
DSİ’nin teknik desteğine ihtiyacı olduğunu, sulama birliklerinin sürekli
DSİ’yle iş birliği içinde olması gerektiğini, sulama birliklerinin sorunlarının
DSİ’yle beraber, birlikte çözmeleri gerektiğini defalarca söylememe rağmen,
hâlâ İçişleri Bakanlığına bağlı olmasını ve onlara rapor vermesini, İçişleri
Bakanlığının kontrolünde olmasını ben hâlâ çözmüş değilim arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlarım, sulama birlikleri yıllar önce DSİ’nin kontrolündeyken her yıl
bakımları, her türlü teknik yardımları yapılır ve bir şekilde çok başarılı bir
süreçte hizmet verirdi. Ama ne zaman, sulama birlikleri İçişleri Bakanlığına
bağlandıktan sonra tüm kanallar önemli ölçüde yıprandı, artık çok önemli su
kayıpları var, çok verimsiz hâle geldi. Bu nedenle, ben bunu defalarca
söylememe rağmen, Sayın Çevre ve Orman Bakanı “Haklısın, bunu getireceğiz, yasa
tasarısı hazırlıyoruz.” demesine rağmen, bir türlü Meclise gelip de… Sulama
birliklerinin en azından teknik destek açısından DSİ’nin kontrolüne girmesi,
Çevre ve Orman Bakanlığının, onların göstereceği destek ve yardımla daha kolay
yürüyeceğini söylememe rağmen bir türlü getirilmiyor arkadaşlar. Ben bu konuyu
bir kez daha hepinizin dikkatine sunuyorum.
Sulama
birlikleri büyük bir borç içindedir. Sulama birlikleri hiç kimseden destek
alamamaktadır. Tüm kanallar harap olmuştur. Çok önemli boyutta elektrik
borçları vardır, artık köylü bunu ödeyemez hâldedir. Mutlaka buna bir çözüm
getirmek zorundayız. Yani yaklaşık 1 milyon, 2 milyon elektrik borcu olan
sulama birlikleri, sadece yönetimdeki zafiyetler nedeniyle ve teknik destek
alamamaktan dolayı çok önemli su kaçaklarından dolayı çok ağır elektrik
bedelleri ödeyerek gerekli verimi alamayan sulama birlikleriyle karşı
karşıyayız.
Değerli
arkadaşlarım, sulama birliklerini, mutlaka, DSİ’nin kontrolü altına, DSİ’nin
desteği altına vermezsek yarın karşımıza çok büyük sorunlar gelecek ve sulama
birlikleri yok olmayla karşı karşıya gelecektir.
Ayrıca,
tarım kesiminin çok önemli bir elektrik borcu var arkadaşlar. Yani artık bunlar
ödenemez hâldedir. Mutlaka, bunlara bir çözüm bulmamız lazım. Özellikle sulama
birliklerine köylülerimiz -yeterli verimi alamadığı için- elektrik borçlarını
ödeyemez hâldedir ve yaşın yanında kuru da yanıyor. Burada gününde borcunu
ödeyen insanlar olmasına rağmen, borcunu ödeyemeyenlerin çoğunluğu nedeniyle
öbür vatandaşlarımız da büyük sorunlarla karşı karşıya geliyorlar.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, enerji açığı, enerji darboğazı Türkiye'nin temel sorunu.
Ama size bir şey sunayım. Değerli arkadaşlarım, petrolün varili -ben hâlâ bu sorumun cevabını bulamadım, bu
sorunun cevabını bilen varsa, ne olur, yardım istiyorum- 141 dolarken
Türkiye'deki maksimum benzin fiyatı 3,8 YTL’ydi. Dikkatinizi çekiyorum, 141
dolarken ulaştığı en yüksek rakam 3,8 YTL. Bugün benzinin fiyatı 2,860; 3,6’dan
2,860’a düşmüş. Peki, ham petrol fiyatı bugün kaç para?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Aslanoğlu, devam edin.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, 34 dolar varili. Yani 3,5
kat düşmesine rağmen… Bunun cevabını EPDK mı verecek? Beni aydınlatın. Bu 3,5
kat düşmesine rağmen, benzin fiyatlarının sadece 800 lira düşmesinin, bunun… Bu
paralar nerede kullanılıyor? Birisi bana cevap versin. 3,5 kat düşmüş
arkadaşlar, yani tonu 7 dolar olan ham petrolün şu anda tonu 2,90’a düşmesine
rağmen, hâlâ 3,6’dan 2,8… Ellerindeki stoklar ne zamandan beri vardı? Bu
stoklar ne zaman harcanıyordu? Bunun kontrolü EPDK’ysa, bir gün -ben rica
ediyorum Hükûmetten- EPDK gelip, bu konuda hepimizi aydınlatacak. Benim
kafamda, 141 dolardan 34 dolara gelmesine rağmen varili, hâlâ petrol
fiyatlarının, halktan aldığımız…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Son cümlenizi alabilir miyim.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Selamlayıp çıkıyorum.
…bu
fiyatta olmasını vicdanımda kabullenemiyorum.
Hepinize
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Aslanoğlu.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Alınan
karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1'inci
sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı
ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN
- Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci
sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25 Milletvekilinin;
Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur
ve 8 Milletvekilinin; Kadın Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin; Kadın erkek
Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu
ve 25 Milletvekilinin; Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 8 Milletvekilinin; Kadın Erkek Eşitliğini
İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5
Milletvekilinin; Kadın erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi
ile Anayasa Komisyonu Raporu (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu
Teklifi) (2/211, 2/112, 2/311) (S. Sayısı: 328) (x)
BAŞKAN
– Komisyon ve Hükûmet buradalar.
Sayın
milletvekilleri, geçen birleşimde 6’ncı madde okutulmuştu.
Şimdi
maddeyi tekrar okutup üzerinde söz vereceğim.
Uygulanacak
İçtüzük
MADDE
6- Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun çalışmalarında, bu kanunda düzenleme
ol-mayan hallerde Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü hükümleri uygulanır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanının, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü
gereğince Komisyonlar üzerinde haiz olduğu denetleme yetkisi bu Komisyon için
de geçerlidir.
BAŞKAN
– Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Nur
Serter.
(x) 328 S. Sayılı Basmayazı 10/2/2009 tarihli
55’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.
Sayın
Serter, buyurun efendim.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) – Nevingaye Erbatur konuşacak.
BAŞKAN
– Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur Hanım.
Buyurun
Sayın Erbatur. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi adına görüş bildirmek üzere söz almış bulunmaktayım.
Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
İnsan
hakları gelişim süreci içinde kadın hakları ihmal edilmiştir. Ancak 20’nci
yüzyılın yarısından sonra kadının insan hakları gelişmeye başlamıştır. Bu
dönemden itibaren özellikle uluslararası alanda eşitlik ilkesi toplumsal
cinsiyet ayrımını da dikkate alarak düzenlenmiştir.
Kadın
erkek eşitliği konusunda dünya kadın konferanslarının da katkısı büyüktür.
Kadın örgütlerinin çalışmaları Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi’nin kabul
edilmesine neden olmuştur.
Günümüzde
kadının insan hakları demokratikleşmenin önemli bir parçası olarak
görülmektedir. Çağdaş demokratik devletlerde bu konuda özellikle siyasal
katılımda toplumsal cinsiyet eşitliği üzerinde durulmaktadır. Kadının insan
hakları hakkında uluslararası alanda pek çok sözleşme kabul edilmiştir.
Ülkemizde
de özellikle son on yılda kadın hakları alanında hukuksal anlamda önemli
değişiklikler yapılmış ve hukuki düzlemde kadın erkek eşitliği kısmi
eksikliklerle de olsa sağlanabilmiştir. Ancak fiilî duruma baktığımızda
ülkemizde kadın erkek eşitliğinin tam olarak sağlanabildiğini söylemek ne yazık
ki mümkün değildir.
Ülkemizde
kadınlar hâlen sosyal, siyasal ve ekonomik alanlarda ayrımcılığa uğramakta,
mevcut hukuki haklarını ya kullanamamakta ya da bu tür haklarının olduğunun
dahi farkında değildir.
Ülkemizde
kadın ve erkek arasında hakların kullanımında fiilî bir eşitsizlik
bulunmaktadır. Mevcut fiilî eşitsizliği ortadan kaldırmak amacıyla Avrupa
Parlamentosu Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonunun ülkemize
yönelik olarak hazırladığı “Türkiye’de sosyal, ekonomik ve politik hayatta
kadının rolü” konulu raporda da parlamento çatısı altında bir kadın hakları ve
toplumsal cinsiyet eşitliği komisyonunun kurulması gerektiği sıklıkla
vurgulanmıştır.
Ben,
Anayasa Komisyonunda tüm partilerin ve milletvekillerinin kadın hakları ve
kadın erkek eşitliği sorununu partiler üstü bir sorun olarak gördüğünü düşünmüş
ve çok mutlu olmuştum. Parlamento çatısı altında oy birliğiyle böyle bir
komisyonun kurulması ülkemizde kadın erkek fiilî eşitliğini sağlamada çok
önemli bir adım olacaktı. Ancak bir anda karşımıza artık tüm dünyada
işlevsizliğinden ötürü terk edilen bir kavram olan “fırsat eşitliği”
getirilmiştir. Hükûmet kanadının “kadın erkek eşitliği” yerine neden “fırsat
eşitliği” demekteki ısrarını anlamak mümkün değildir.
Özellikle
2005 Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nda dahi “Mecliste Kadın Hakları ve
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu ile Kadın ve Çocuklara Yönelik Şiddetin
Araştırılması Komisyonu kurulmuştur.” diyen bir Hükûmet, yani ortada kurulmuş
bir komisyon yokken bile komisyonu kurulmuş gibi gösterip adına da “Kadın
Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu” diyen bir Hükûmet bugün neden
böyle bir tavır sergilemektedir?
Sayın
Çubukçu, Komisyonun adında gerçekleştirilmek istenen değişikliğin sebebini
uluslararası örneklerle uyumlaştırmak amaçlı olduğunu söylemiştir. Ancak üyesi
olmak istediğimiz ve bu yolda çok yol katettiğimize inandığım Avrupa Birliğine
baktığımızda, Avrupa Parlamentosunda ilgili Komisyonun adı “Women’s Rights And
Gender Equality” yani “Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” olarak
Türkçeleştirebileceğimiz bir komisyondur. Bu Komisyon, Sayın Bakanın söylediği
gibi, bir fırsat eşitliği komisyonu değildir. Avrupa Parlamentosunda yer alan
Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonunun üstlendiği görevlere
baktığımızda, evet, fırsat eşitliği sağlama görevini de görürüz diğer birçok
görevle birlikte. Sayın Bakan, her ne kadar uluslararası terminolojiyle
uyumlaştırma amacından bahsetse de uluslararası terminolojide fırsat
eşitliğinin artık işlevsiz olması sebebiyle kullanılmadığını görmek
istememektedir.
Dünyada
ve ülkemizde kadın erkek eşitsizliğinin yapısal ve tarihsel temelleri vardır.
Dolayısıyla kadınlar ile erkekler birlikte eşit fırsatlara sahip olmadan önce,
arada hâlihazırda var olan eşitsizliğin ve boşlukların giderilmesi gerekir.
Eşit olmayan iki taraf arasında bir fırsat eşitliğinden söz etmek mümkün
değildir. Dolayısıyla, “fırsat eşitliği” kavramı, yaygın bir biçimde
ayrımcılığa uğrayan kadınların gündelik hayatında erkeklerle aralarındaki
eşitsizliklerin giderilmesi açısından hiçbir somut değişim getiremez, günümüz gerçeklerinden
uzaktır. Tam da bu nedenden ötürü, fırsat eşitliği kurumları ve kavramın
kendisi, Avrupa’da ve İngiltere gibi birçok gelişmiş ülkede kadın erkek
eşitliğinin sağlanmasına herhangi bir katkıda bulunmadığı gerekçesiyle terk
edilmektedir.
Avrupa
Birliğine üye ülkelerde yaşayan kadınların Avrupa Adalet Divanında fırsat
eşitliği çerçevesinde açtığı birçok dava, fırsat eşitliğinin kadın erkek
eşitliğiyle aynı şey olmadığı gerekçe gösterilerek kadınlar aleyhine
sonuçlanmıştır. Bu sürecin bir sonucu olarak Avrupa Birliği Komisyonu
tarafından kabul edilen tüzük ve yönergelerde, artık, “fırsat eşitliği” kavramı
kullanılmamakta, bunun yerine “Kadın erkek eşitliği” kavramı kullanılmaktadır.
Hatta, kadın erkek eşitliğini sağlamak amacıyla Avrupa Parlamentosu altında
görev yapan komitenin tam adı, yukarıda da söylediğim gibi, Kadın Hakları ve
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komitesidir. Avrupa Parlamentosunun ülkemiz ile
ilgili raporlarında da “Parlamento çatısı altında Kadın Hakları ve Toplumsal
Cinsiyet Eşitliği Komitesinin” kurulması gerektiği belirtilmektedir.
Kanunun
gerekçesinde Avrupa Birliği ile uyumlu bir Komisyonun olmasının istendiği dile
getiriliyor. O zaman Komisyonun adının Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet
Eşitliği Komitesi olması gerekir. Komisyonun içeriği zaten fırsat eşitliğini de
kapsayacaktır ancak sadece fırsat eşitliğini içermeyecektir, içermemelidir.
Komisyon, her alanda kadın ile erkeği eşit bireyler hâline getirmek için çaba
göstermelidir.
Madem
literatür üzerinden yürütüyoruz tartışmayı, literatürde kadın erkek eşitliğine
üç boyutlu bir yaklaşım getirildiğini de belirtmeliyim. Biçimsel eşitlik,
Anayasa’mızda da dile getirilen “Herkes kanun önünde eşittir.” şeklindedir.
Fiilî eşitlik ise sonuçlarda eşitliği kapsar. Yani, ayrımcılığın ve eşitsizliğin
ortadan kaldırılması için gerekli özel önlemler de alınarak atılan tüm
adımların sonunda kadınlar için gerçek bir eşitliği hedefler. Ancak, fırsat
eşitliği, sonuçlarda eşitliği hedeflemez, eşit olsun olmasın taraflara eşit
muamele edilmesi ilkesinden yola çıkar. Hâlihazırda eşit olmayan taraflara eşit
muamele edilmesi, sadece var olan durumu korur, sonuçlarda herhangi bir
değişiklik yaratmaz. Yani fırsat eşitliği kadınla erkeği eşit birer birey
olarak görmez, göremez.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Komisyonun adının “Kadın Erkek Eşitliği”
olması güncel uluslararası standartlara uygunluk için de gerekli ve şarttır.
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesinin 2’nci ve 4’üncü
maddelerinde dile getirilen anlayış “fiiliyatta eşitlik” ve “sonuçlarda
eşitlik” prensiplerine dayandığına göre Komisyonun adını fırsat eşitliğiyle
sınırlandırmak, taraf olduğumuz Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın
Önlenmesi Sözleşmesi’nde talep edilen eşitlik anlayışının gerisine düşmektedir.
Aynı zamanda, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesinin,
2005 yılında, Türkiye'nin gözden geçirildiği 32’nci Oturumu sonucunda kaleme
aldığı nihai görüşlerinde “Türkiye'nin Sözleşme’nin 4’üncü maddesi birinci
paragrafı ve Komitenin 25 no.lu genel önerisi uyarınca geçici özel önlemler
alması önerilir.” der. Fırsat Eşitliği Komisyonu ise Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesinin bu önerisine cevap vermez. Görüldüğü üzere
uluslararası literatürde de fırsat eşitliği değil, kadın erkek eşitliği
kullanılmaktadır. Bizim amacımız gerçekten kadını erkeği eşit bir Türkiye mi
yaratmak, her bireyi eşit yapmak mı yoksa bazı fırsatları sağlamak için böyle
bir değişiklik mi yapıyoruz? Bu gerçekten beni rahatsız ediyor. “Kadın erkek
eşitliği” kadın ile erkeğin eşit olması için bütün alanları kapsayan genel bir
isim, bir genel konsensüs, uluslararası platformda da genel kabul görmüş bir
isim. Bu nedenle, Komisyonun adı “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu” olmalıdır.
Adalet
ve Kalkınma Partisinden 2 erkek milletvekili arkadaşımızın Anayasa Komisyonunda
kabul edilen metne muhalefet şerhi koymak istemesi nedeniyle böyle bir durumun
ortaya çıktığını düşünüyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Erbatur, devam edin.
NEVİNGAYE
ERBATUR (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu
iki arkadaşımızın bu durumu yeniden gözden geçirmelerini ve ülkemizdeki
kadınların erkeklerle eşit olması için tüm çalışmaları yapacak bu Komisyonun
Meclisimizden Anayasa Komisyonundaki gibi güle oynaya geçmesinin sağlanmasını
bekliyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP ve DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Erbatur.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu.
Sayın
Uslu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
328 sıra sayılı Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun
Teklifi’nin 6’ncı maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti, kadın haklarının gelişimi konusunda
dünyada istisnai ve özgün bir tarihsel deneyim yaşamıştır. Cumhuriyetimizin
kurulduğu 1923 yılını izleyen ilk on yılda Atatürk’ün önderliğinde
gerçekleştirilen reformlar bir yandan kadının yurttaşlık hakları kazanmasını,
diğer yandan da Türk toplumunun yeniden yapılanmasını sağlamış ve böylece büyük
bir toplumsal değişim gerçekleştirilmiştir.
Laik
hukukun benimsenmesiyle kadınların eğitim ve öğretim, çalışma yaşamı, siyaset
gibi kamu alanlarına açılması mümkün kılınmış ve eşitlikçi kamu politikalarıyla
devlet bu katılımı özendirmiş ve desteklemiştir. Bu reformlardan Türk kadınını
doğrudan etkileyenlerin başında 1924 yılında kabul edilen eğitimi tek sistem
altında toplayarak kadınlara erkeklerle eşit eğitim imkânları sağlayan Tevhidi
Tedrisat Kanunu, 1925 yılında kabul edilen Kıyafet Kanunu, kadınların yasal
statüsünü bütünüyle değiştirerek gerek aile içinde gerekse birey olarak eşit
haklar sağlayan, 1926 yılında kabul edilen Türk Medeni Kanunu gelmektedir.
Bu
olumlu gelişmelerin yanında kadınların yasal statülerinin eşitlenmesinde diğer
önemli aşama ise siyasi hakların kazanılmasıdır. Türk kadınlarına 1930’da
yerel, 1934’te de genel seçimlerde seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Bu
tarihlerde birçok Batı ülkesinde kadınlara bu haklar henüz tanınmamıştı. Bu
dönemde kadının kamusal alana katılımını devlet eliyle destekleme, yasal alanda
yapılan değişiklikler ve gelenek ve değerlerin dönüştürülmesi kadın erkek
eşitliğinin temellerini oluşturmuştur.
Ülkemiz,
1930 ve 1940’lı yıllarda o dönem için oldukça ileri sayılabilecek bir eşitlik
standardına ulaşmıştır. Ancak yasalarda yer alan ve zamanına göre eşitlikçi
hükümler taşıyan bu düzenlemelerin hayata geçirilmesi çoğunlukla uygulamaya
yansıtılamamıştır. Bunda, kadınların eğitim seviyesinin düşüklüğü ve karar alma
mekanizmalarında yeterince temsilcilerinin bulunmaması rol oynamıştır.
Toplumsal yaşamda karşılaşılan bu eşitsizlikleri gidermenin en önemli
araçlarından biri, eşitlik çabalarının kurumsallaşmasıdır. Bu nedenle,
Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi
Sözleşmesi, Pekin Eylem Platformu ve diğer Birleşmiş Milletler belge ve
dokümanları eşitliğe yönelik çabaların kurumsallaşmasını öngörmektedir.
Ülkemiz,
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ni 1985 yılında
imzalayarak 1986 yılında yürürlüğe girmesini takip eden süreçte, 1990 yılında
Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğünü kurmuştur. 1990’lı yıllardan
itibaren gerek uluslararası gelişmeler gerekse toplumsal talepler çerçevesinde
ülkemizde kadın erkek eşitliğini sağlayacak çok önemli yasal düzenlemeler
hayata geçirilmiştir.
Türkiye’de
kadın erkek eşitliği ilkesi Anayasa’nın 2001 yılında yapılan 41’inci ve 66’ncı
maddeleri, 2004 yılında yapılan 10’uncu ve 90’ıncı maddelerindeki değişiklerle
güçlendirilmiştir. Anayasa’nın 10’uncu maddesine “Kadınlar ve erkekler eşit
haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.”
hükmü eklenmiş, 41’inci maddesine “Aile, Türk toplumunun temelidir...”
ifadesinden sonra gelmek üzere “…ve eşler arasında eşitliğe dayanır.” hükmü
eklenmiş, 66’ncı maddesinde Türk vatandaşlığının düzenlenmesiyle ilgili
eşitsizlik içeren hüküm maddeden çıkarılmıştır. 90’ıncı maddesine usulüne göre
yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası
andlaşmalarla ulusal kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi durumunda
çıkabilecek ihtilaflarda milletlerarası anlaşma hükümleri esas alınır, hükmü
eklenmiş, bu çerçevede CEDAV sözleşmesi de ulusal düzenlemeler karşısında üstün
konuma getirilmiştir.
Bugün
de toplumsal hayatımıza olumlu katkılar sağlayacağını düşündüğümüz böylesi bir
düzenleme gündemimizdedir. Anayasa’nın 10’uncu maddesine göre “Kadınlar ve
erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçirilmesini
sağlamakla yükümlüdür.” hükmü gereği kadın erkek arasında eşitliği sağlamaya
yönelik politika ve stratejiler oluşturmak, ülkemizin taraf olduğu Birleşmiş
Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi uyarınca
temel hak ve özgürlüklerin eşit olarak kullanılmasını sağlamaya yönelik her
türlü düzenlemeyi yaparak uygulamayı takip etmek durumundadır. Bu, devlet
olmanın bir gereğidir.
Değerli
milletvekilleri, pek çok ülkede çeşitli isimler altında faaliyet gösteren kadın
erkek eşitliğini izleme komisyonlarının bir benzerinin ülkemizde de
kurulmasının iktisadi ve beşerî hayatımızın geleceği açısından fayda
sağlayacağını umuyorum. Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün bir
veciz sözünde belirttiği gibi şuna kani olmak lazımdır ki dünya yüzünde
gördüğümüz her şey kadının eseridir. Bu konuda Genel Başkanımız Sayın Devlet
Bahçeli’nin “Kadınlarımızın partilerin her kademesinde yer almasını, siyasi
sürecin her alanına aktif ve yoğun olarak katılmasını savunmaktır.” sözü
kadınlarımızı desteklemektedir. Bugüne kadar kadın ve erkek eşitliğinin
sağlanmasına yönelik birçok düzenleme yapmış olan Meclisimiz Fırsat Eşitliği
Komisyonunun kurulmasıyla ilgili bu düzenlemeyle de önemli bir eksikliğin
giderilmesine katkı sağlayacaktır.
Bu
vesileyle bu konuda katkı sağlayan tüm milletvekili arkadaşlarıma teşekkür
eder, bu düzenlemenin hayırlı olmasını temenni eder, saygılar sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Uslu.
Demokratik
Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır.
Sayın
Bayındır, buyurun efendim.
DTP
GRUBU ADINA SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ben de görüşülmekte olan kanunun 6’ncı maddesi üzerine grubum adına söz hakkı
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Üzülerek
belirteyim: Plansız bir şekilde Meclise geldiği için daha önceki tartışma
süreçlerinde bulunamadım. Geç de olsa kadın erkek eşitlik konusunun yeniden
Meclise gelmesinde önemli bir sevinç duymuştuk ama bu sevincimiz çok kısa
sürdü. Neredeyse kursağımızda bıraktılar diyebiliriz iktidar, Hükûmet. Bu da
zihniyet olarak bizim “eşitlik” kavramına ne kadar yatkın ve yakın olduğumuzu
gösterir. Yani, bunu basit bir kavram kargaşası olarak ele alamayız. Kimse bunu
kamuoyuna da böyle yansıtamaz. Çünkü, eşitsizlerin eşit fırsatı olamaz. Yani,
kadın erkek eşitsiz bir konumda ki bu eşitsizliğin giderilmesi için yıllardır kadınlar
mücadele veriyor, insan haklarına inananlar mücadele veriyorlar bu eşitsizliğin
giderilmesine dair.
Dünya
tarihine baktığımızda, kadın hakları bile yokken, insan dendiğinde sadece erkek
olarak algılanıp bütün hukuk buna göre düzenleniyorken bu düzene karşı
başkaldıran kadınlar… Yaklaşmakta olan 8 Mart nedeniyle de bu eşitlik
tartışmasını yeniden anmak istiyorum, sizinle paylaşmak istiyorum.
Biliyorsunuz, 1857 yılında, Amerika’nın New York kentinde tekstil
fabrikalarında çalışan kadınlar erkeklere göre daha fazla saat çalışıyorlardı
ama onlardan daha az ücret alıyorlardı. İşte, buna karşı kadınlar eşit işe eşit
ücret mücadelesi vererek -hatta 140 kadının hayatına mal oldu böyle bir
mücadele- çalışma yaşamında eşit işe eşit ücret yaklaşımı kadın erkek arasında
egemen oldu, kanunlaştı. Bu eşitsizlik mücadelesini gidermek ve eşit hukuk, hak
sahibi olabilmek için kadınlar durmadan, sürekli, hayatın her alanına ilişkin
mücadelelerini verdiler ve vermeye devam ediyorlar. Bu mücadeleler,
biliyorsunuz, seçme seçilme hakkı da kadına ait değildi, bu hakkı da kadınlar
mücadele ederek elde ettiler. Mülkiyet hakkı yine öyle, eğitim hakkı onlardan
biri ve bütün bu hak mücadeleleri en son kadın konferansları toplanarak kadın
hak ihlallerine karşı Kadın Hakları Evrensel Beyannamesini yayınladılar. Yani
demek ki erkek cinsine ya da toplumsal cinsiyet rol paylaşımına bağlı, kültürel
olarak yaşamda etkin olan, hukuksal olarak kadını dışlayan bu anlayışa karşı
kadınlar bu toplumsal cinsiyet ayrımcılığına ve bu rol paylaşımına karşı, karşı
fikirlerini beyan ettiler ve bu karşı duruşlarıyla da önemli bir mesafeyi
katettiler. Bizler de bugün bu katedilen mesafenin bir şekilde kazanımlarını
uygulamaya çalışıyoruz ya da kazanamadıklarımızı henüz kazanca dönüştürmeye
çalışıyoruz.
Bu
anlamda, yaklaşan 8 Martı tüm dünya kadınlarına kutlu olsun diyorum, kutluyorum
ve kadın erkek eşitliğinin egemen olduğu, barışın, cinsler arası, halklar arası
yani tüm eşitsizler arasındaki eşitsizliğin hâkim olacağı bir 8 Mart olmasını
diliyorum.
Bu
yönüyle biz bu kanunu tartışırken ve henüz bitirmemişken tartışmaları, buradan
tekrar sesleniyoruz tüm gruplara: Tekriri müzakereyle yeniden ismini müzakereye
açalım, “Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu” olarak ele alalım ve gerçek anlamda
eşitliğe olan inancımızı pekiştirelim burada ve bunun gereklerini hayata
geçirelim. Şimdi, eşitsizler arasında fırsat eşitsizliği olabilir mi? Okuma
hayatında zaten kadın erkek eşitsiz, fırsat eşitliğini nasıl sağlayacaksınız?
“E, vallahi fırsat olmadı, kusara bakmayın.” mı diyeceksiniz, “Okul yok.” mu
diyeceksiniz, “Öğretmen bulamadık.” mı diyeceksiniz, “Babanızı engelleyemedik.”
mi diyeceksiniz? Ne diyeceksiniz? Ya da siyasi partilerde temsiliyet hakkı… Biz
kota hayata geçsin diye Siyasi Partiler Yasası’yla Seçim Yasası’nda değişiklik
yapılmasına dair kanun teklifinde bulunduk. Şimdi, eğer siz hedefinizi eşitlik
olarak ele almazsanız ve bu eşitliğe ulaşmak için eşitsizlik basamaklarını
acil, özel önlemlerle tedbir almazsanız nasıl bu basamakları sürdüreceksiniz,
nasıl ilerleyeceksiniz? Mümkün değil. O nedenle, eşitlik bizim temel hedefimiz
olmak zorunda, tanım ve kavram olarak da isim olarak da ama eşitsizlik
basamaklarını, ayrıntılarını nasıl tedbirlerle giderebiliriz diye bunun
tedbirlerini alıyoruz. İşte, kota da bunlardan biri.
Bir
seçime gidiyoruz, yerel yönetimler seçimine. Her bir parti ne kadar kadın aday
gösterebildi? Bereket tartışmalar yapıyoruz. DTP olarak burada temsiliyetimiz
ve varlığımızla Türkiye’de kadın hareketinin verdiği mücadele sonucu kadın
görmezden gelinemiyor ama temsilen ve usulen bir temsiliyet fırsatı veriliyor.
Biz, ne liderin isteğine ne konjonktürün gereklerine göre değil gerçek anlamda
kadının bütün erklerde, bütün seçilmiş ve atanmış erklerde temsil edilmesinin
önü açılmalıdır diyoruz. Bunun, hem yasal hem fiilî tedbirlerinin alınması
lazım. Yani, tamam, Anayasa’nın 10’uncu maddesinde “eşitlik” demişiz, 90’ıncı
madde ile uluslararası hukukun geçerli olacağını söylemişiz ama bunlar… Sadece
sorun fiilî boyutta kalmış diyemeyiz çünkü hâlâ Siyasi Partiler Yasası buna
engel, hâlâ zihniyetler buna engel, yönetmelikler buna engel, pek çok engel
var. Dolayısıyla, sadece fiilî bir engel yok, hâlâ yasal engeller var. Bu
engellerin aşılması için mutlaka “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu” olarak
tanımlamak gerekiyor bu Komisyonu ve dediğim gibi, bu eşitsizliği gidermek
açısından da o fırsatları yaratmak lazım. Siz eşitliğe giderken eşitsizler
arasında fırsatı negatif durumda olan yani pozitif ayrımcılığa ihtiyacı olana
tanımak durumundasınız. Yoksa eşitler olsaydık şurada, işte 550 milletvekilinin
yarısı kadın olmuş olsaydı “Evet, kadın erkek arasında fırsat eşitliği olsun.”
derdik. Zaten tablo baştan aşağı bir eşitsiz ve bu eşitsizliği gidermenin tek
yolu da adını doğru koyacağız, sonra da peşi sıra doğru adımlarla yürüyeceğiz.
Hedefi baştan tüketirseniz, güdükleştirirseniz katedeceğiniz yol da olmaz çünkü
dediğim gibi bir sürü gerekçeler hazır duruyor.
O
nedenle, kota uygulamasını bir an önce, Siyasi Partiler Yasası ve Seçim
Yasası’nda değişiklik yapılarak bir an önce hayata geçirmeliyiz.
Şimdi,
şöyle bir talihsiz tartışmaya götürüyorlar, kamuoyunu yanıltmaya çalışıyorlar:
“Kadın erkek eşit değil ki.” Biz biyolojik olarak farklılıklarımızı ifade
etmiyoruz. Doğuştan yaradılışımızdan kaynaklı fonksiyonlarımızdan şikâyetçi
değiliz. Biz, erkek egemen zihniyetin beş bin yıldır iktidarı eline geçirerek
imkânları, hizmeti, hukuku ya da adaletsizliği kendi lehine kullanmasından
şikayetçiyiz. Yani hukuksal anlamda, hak ve özgürlükler anlamında eşitlik
istiyoruz yoksa kaba anlamda, toplumu yanıltmaya dönük, işte “Biyolojik olarak
farklıyız. Nasıl eşitleriz?” diye bir polemiğe götürenlerin de çok bilinçli
olarak ve art niyetli olarak bu tartışmayı yaptıklarını düşünüyoruz.
Bu
anlamda, biz, gecikmeden, bugün… İşte seçim nedeniyle Meclis bu hafta tatile
girecek. Yeni seçilen Avrupa Birliği uyum müzakere sürecinin yetkilisi
arkadaşımız da Avrupa’da bizi daha rahat ifade edecek, belki bir nebze yükünü
azaltmak isteyeceğiz ama sorunumuz sadece dostlar alışverişte görsün, kâğıt üzerinde
bir şeyler yaptık, rahatladık… Savunma, sadece bir savunma gerekçesiyle
yaklaşırsak en büyük hakareti yapmış olacağız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Bayındır, devam edin.
SEVAHİR
BAYINDIR (Devamla) - Yani bir şeyi sırf Avrupa istedi diye ve onu da böyle
kendi o hileli zihniyetimizin süzgecinden geçirerek çeşitli tuzaklarla
engellemeye çalışacaksak, bu, en büyük ihanet olur Türkiyeli kadınlara, bu,
eşitlik mücadelesi eden bütün kadınların haklarının, hukukunun çiğnenmesine
neden olur.
Lütfen
diyoruz, bu yanlıştan vazgeçelim, bu toplumsal rol modellerini yeniden doğru
ele alıp bunun sonuçlarını giderebilmek için mutlaka “Kadın Erkek Eşitliği
Komisyonu” olarak bu Komisyonu tanımlayabilmemiz lazım. Yoksa, Sayın Bakanın
televizyonlarda belirttiği gibi “Ya işte buna da şükür, işte buralara geldik…”
Hayır, biz artık şükür noktasını geçmişiz. Kadınlar bir dünya emek harcadılar.
Dünya kadını da Türkiyeli kadınlar da, Kürt’ü, Türk’ü, Çerkez’i, kadınları,
herkes, her aşamada mücadele verdi ve artık bunun sonuçlarının resmîleşmesi
gerekiyor.
Biz,
bu noktada buna “evet” diyemeyiz yani, “tamam” diyemeyiz, “yeter” diyemeyiz,
“kabul” de diyemeyiz.
Bu
nedenle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Bayındır.
Şahısları
adına ilk söz İzmir Milletvekili Şenol Bal’a aittir.
Buyurun
Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)
ŞENOL
BAL (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 328 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 6’ncı maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlarım.
Sayın
milletvekilleri, ulusal ve uluslararası süreçlerin bir gereği ve sonucu olarak
“Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu”nun Türk Parlamentosunda oluşturulmasına hem
parlamenterler, parti grupları hem de kadın sivil toplum kuruluşları ittifak
etmiştir bildiğiniz üzere. Evet, bir denetim mekanizmasını oluşturacak bu
Komisyonun, kadınların insan haklarının hem hukuki hem de uygulama düzeyinde
teslim edilmesinde rol oynayacağı düşünüldüğü için ittifak edilmiştir.
Hepinizin
bildiği gibi, 1979 yılında Birleşmiş Milletlerde üye ülkelerin imzasına açılan
ve 1981 yılında yürürlüğe giren Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi
Sözleşmesi’nin kabulünden bu yana yirmi yılı aşkın bir zaman geçmiştir. 1986
yılında ülkemizde de yürürlüğe giren bu sözleşmenin 4’üncü maddesinde de ifade
edildiği gibi kadın erkek eşitliği konusunda hedeflenen, sadece yasal dayanağı
olan fırsat eşitliği değil, aynı zamanda sonuçlarda da bir fiilî eşitliğin
sağlanmasıdır. Bu sözleşme hükümlerini yirmi yıldır ülkelerinde uygulayan ve
ulusal mekanizmalarında işlerliğini sağlayan bazı ülkeler, yıllar içinde
uygulamaların aksayan yönlerini değerlendirerek bazı değişikliklere gitme
yolunu seçmişler ve bu değişimlerin sebebine ilişkin ayrıntılı çalışmalar da
gerçekleştirmişlerdir. Tabii ki her ülkenin kendine ait ekonomik, sosyal,
kültürel özellikleri vardır. Ülkemizde de gerçekleştirilen yasal reformlar
sonrasındaki süreçlerin iyi incelenmesi ve uygulamadaki aksayan yönler iyi tahlil
edilerek ona göre tedbirler geliştirilmesi gerekmektedir.
Şunu
iyi değerlendirmeliyiz sayın milletvekilleri: Hukuki olarak sağlanan haklar ile
kadınlara fırsat eşitliği mi veriyoruz yoksa gerçekten eşitlik sağlıyor muyuz?
Eşit fırsatların sonuçlarının eşitliğe dönüşebilmesi için farklı yöntemlere de
ihtiyaç duyuluyor.
Biliyorsunuz,
Anayasa’mızın 10’uncu maddesinin ek fıkrası -ki 2004 yılında kabul edilen-
“Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama
geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” diyor. Yani bir noktada fiilî eşitliğe atıfta
bulunuyor. Burada fırsat eşitliğinden söz edilmiyor, biraz da fiilî eşitlikten
söz ediliyor.
Evet,
son dakikada gerçekleştirilen bir operasyonla -Anayasa Komisyonunda ittifakla
kabul edilmiş olmasına rağmen- “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu”nun adı bir
önerge ile Türkiye Büyük Millet Meclisinde “Kadın Erkek Fırsat Eşitliği”ne
dönüştürülmüştür. İşte, ben burada samimiyeti sorgulamak istiyorum. Genellikle
biz bu tür kanun tasarılarını AB ve uluslararası kuruluşlar istediği için
yaptığımız için bu sıkıntıları yaşıyoruz. Keşke kendimize samimi olabilseydik
diyorum, eşitlik fikrine gerçekten inanabilmiş olsaydık. Bugüne kadar tüm
düzenlemeler baskı ve yaptırımlarla gerçekleştiğinden belki de bunun sıkıntısını
yaşıyoruz.
Şimdi,
ben Sayın Bakana da sormak istiyorum buradan. Ne oldu da bu Komisyonun adı bir
önerge ile burada değişti? Yukarıdan bir talimat mı aldınız Sayın Bakan?
Biliyorsunuz, demokratik teamüllerin örnek teşkil etmesi gereken en önemli
merkez milletin Meclisidir. Biz ilk defa kadın parlamenterler olarak yüzde
9,1’lik bir oranı yakaladık. Bizlerin göstereceği kararlılık bizden sonra
Parlamentoya girecek kadın milletvekilleri için de çok önem arz edecektir.
Bakın,
çok güzel bir eşitlik komisyonu, adı ister fırsat eşitliği olsun ister kadın
erkek eşitliği olsun, önemli olan yapacağı işlerdir mutlaka. Ben hayırlı
olacağına da inanıyorum ama en azından şüphelerin ortadan kalkması ve bu kanuna
gölge düşmemesi için ben bu Komisyonun adının “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu”
olarak değiştirilmesini ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Bal.
Şahısları
adına ikinci söz Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’na aittir.
Sayın
Türkmenoğlu, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYŞE
TÜRKMENOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 328 sıra sayılı
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi’nin
6’ncı maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, toplumun yarısını oluşturan kadınlarımızın gerçek eşitliği
sağlanamadığı sürece ekonomik gelişmişlikten söz etmek mümkün değildir.
Ülkemizde 1923 yılında cumhuriyetin kuruluşu ile toplumsal cinsiyet eşitliğinin
sağlanması konusunda önemli gelişmeler yaşanmış, eğitim ve öğretimin
birleştirilmesi, Türk Kanunu Medenisi’nin kabul edilmesi, kadınlara seçme ve
seçilme hakkının verilmesi gibi düzenlemelerle o dönem için oldukça ileri
sayılabilecek bir eşitlik standardına ulaşılmıştır. Ancak kadınlar lehine
eşitlikçi hükümler taşıyan düzenlemelerin hayata geçirilmesi her zaman mümkün
olmamıştır.
Hükûmetimizin
iktidara gelmesiyle cumhuriyet tarihinden bugüne kadın erkek eşitliğinin
sağlanmasında reform niteliğinde yasal düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Ocak
2003’te Aile Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun,
Haziran 2003’te işçi ve işveren ilişkilerinde cinsiyet de dâhil olmak üzere
ayrımcılık yapılamayacağı temeline dayalı İş Kanunu’nun yürürlüğe girmiş
bulunması, Mayıs 2004’te Anayasa’nın 10’uncu ve 90’ıncı maddelerinde kadın
erkek eşitliği güçlendirilmiş, Kasım 2004’te Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün
teşkilat yasası yürürlüğe girmiş, Nisan 2005’te yine Türk Ceza Kanunu’nda kadınlar
lehine önemli düzenlemeler yer almıştır. Nisan 2007’de Ailenin Korunmasına Dair
Kanun’un kapsamı genişletilerek Kanun’da değişikliğe gidilmiştir.
Yasal
alanda bu kadar gelişme sağlanmasına rağmen uygulamada kadın erkek eşitliği
konusunda sorunlar yaşandığı bir gerçektir. Bu nedenle birçok batılı ülke, bu
eşitliğin sağlanmasına yönelik çeşitli isimler altında faaliyet gösteren kadın
erkek eşitliğini izleme Komisyonları oluşturmuşlardır. Temel hak ve
özgürlükleri kadınların erkeklerle eşit kullanabilmelerini sağlamak, töre ve
namus cinayetleri ile kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetin sebeplerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisinde kurulan Araştırma Komisyonu Raporu’nda da yer aldığı üzere,
ülkemizde de kadın erkek eşitliğinin sağlanması için gerekli önlemleri alacak
bir yapının kurulması gerekliliği ortaya çıkmıştır.
Bu
Komisyonun kurulmasıyla kadının insan haklarından tam anlamıyla yararlanması
doğrultusunda çok önemli bir adım daha atılmış olacaktır. Bu çerçevede, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kurulması,
Komisyonun kadın erkek fırsat eşitliği açısından tasarıların uygunluğunu
denetleyecek yetkiye sahip olması, ülkemizde kadın erkek fırsat eşitliğinin
devlet politikası hâline gelmesi ve geliştirilmesi açısından oldukça önemli bir
adım olacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz bu kanun teklifinin
kanunlaşmasıyla kanunlarda getirilen düzenlemelerin hayata geçirilmesi sağlanacak,
kadın da erkek gibi sosyal hayatın bir parçası olacak ve toplumsal hak ve
kaynaklardan eşit oranda yararlanacaktır.
Tüm
partilerimizin desteğiyle oluşturulan bu teklifin, yine tüm partilerimizin
desteğiyle yasalaşacağına inanıyorum. Şimdiden hayırlı uğurlu olmasını
diliyorum. Teklifin hazırlanmasında emeği geçen tüm STK’lara, partilere ve
emeği geçen tüm milletvekillerimize teşekkür ediyorum. Hayırlı olsun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkmenoğlu.
Sayın
milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi
soru-cevap işlemine başlıyoruz.
İlk
soru… Sayın Genç, buyurun efendim.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aslında
bu kanun, İç Tüzük’ün 20’nci maddesine eklenecek bir fıkrayla veya bir maddeyle
halledilebilirdi fakat nedense bir kanuna ihtiyaç duyulmuş.
Şimdi,
tabii, kanun, kanun tekniğinden çok uzak. 6’ncı maddede diyor ki: “Kadın Erkek
Eşitliği Komisyonunun çalışmalarında, bu kanunda düzenleme olmayan hallerde
İçtüzük hükümleri uygulanır.” Arkasından da ikinci fıkrada, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Komisyonlar üzerinde haiz olduğu yetkiye bu Komisyon üzerinde
de haizdir… Bu bir defa fuzuli bir fıkradır.
İkincisi:
2’nci maddede “Komisyon üyeleri, Danışma Kurulunun önerisi üzerine Genel
Kurulca belirlenir.” diyor ama Komisyon Başkanlık Divanının teşkilinde Danışma
Kuruluna bir görev vermiyor. Özellikle, burada, 1 başkan, 2 başkan vekili, 1
sözcü, 1 kâtip üye seçilmesini öngörüyor. Şimdi, bu Komisyon 26 kişiden oluşsa,
salt çoğunlukla, 13 kişiyle toplanır, 7 kişiyle karar verir. Şimdi, bu Komisyon
toplanıp da başkanı, 2 başkan vekilini, sözcü ve kâtibi tek partiden seçerse…
Olur o, nitekim geçmişte olmuştur. Geçen dönem, AKP tek başına çok büyük bir
çoğunlukla gelince, İç Tüzük’te “1 başkan, 4 başkan vekili” ibaresi vardı, yine
gruplara göre dağılımı esas aldığı hâlde, tutmuştur 3 başkan vekilini kendi
iktidarından tespit etmiştir. Şimdi, bence, bu 2’nci maddeye, başkanın, başkan
vekillerinin ayrı ayrı partilerden olması hükmü eklenseydi Sayın Başkan,
ileride tartışmaların önü kesilirdi. Bu Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu önemli
bir komisyondur; bunun hepsini, başkanı, başkan vekillerini, sözcüyü, kâtibi
bir partiye vermemek lazım. Eğer Komisyon veyahut da Hükûmet bu şekilde düşünüyorsa
bunu tutanaklara geçirsin, hiç olmazsa ileride yapılacak seçimlere de bir yol
gösterici olur. Yoksa, işte, 13 kişiyle Komisyon toplanır, hepsini bir partiden
de seçip bir sıkıntı yaratabilir, temsilde adaleti sağlamaz.
Bir
de Komisyon uygun görürse bu ikinci fıkranın metinden çıkarılmasını soruyorum,
uygun görürse çıkarması lazım, fuzuli bir fıkra çünkü.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Genç.
Efendim,
Sayın Bakan veya Sayın Komisyon Başkanı…
Buyurun.
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, Sayın Genç’in
soruları… Tabii, İç Tüzük’le alakalı bir düzenleme olsaydı, deniyor; çok
yeterli olmazdı. O konuda da teklif vardı iki tane elimizde bizim ama nihayet
oraya bir ismini yazardık, geniş düzenleme, bu kadar ayrıntıyı İç Tüzük’e
yazamazdık. O açıdan, diğer bazı Komisyonlar gibi bunu müstakil kanunla yapma
uygun görüldü. Birkaç kanun teklifini birleştirdik.
Şimdi,
atıflar konusuna gelince, biraz lüzumsuz gibi gözüküyor ama buradan… Önceki
yasalarda, mesela İnsan Hakları Komisyonu, Avrupa Uyum Komisyonu, Dilekçe
Komisyonu, bütün orada da aynı alıntılar var. İkinci atıf biraz fazla gibi
gözüküyor, doğru söylüyor ama hepsine bu yazılmış, belki tamamını çıkartmak da
gerekebilir; yani mademki İç Tüzük hükümleri uygulanır dediğimize göre ayrıca
başkanın yetkisini belirtmeye belki o anlamda gerek olmayabilir.
Son
olarak şeye gelince, eşit temsil şeklinde… Zaten ilgili hükümde bağımsız
adayların, vekillerin daha doğrusu ve parti gruplarının gücü oranında temsil
edilir diye hüküm var. Geçici madde dışında ayrıca kalıcı bir hüküm de var.
Burada 2 başkan vekili olması, diğer o demin bahsettiğim kanunla kurulan
komisyonlara benzetmek bakımından konulmuş. Söylediği doğrudur ama onu buraya
yazmak yerine… Çünkü kaç grup geleceğini bilmediğimiz için önümüzdeki
dönemlerde, bu bir centilmenliktir. Zaten öbür komisyonlarda da mutlaka başkan
vekillerinden bir tanesi muhalefetten oluyor, o paylaşım yapılabilir. Zabıtlara
bu da geçmiş oldu böylece. Dolayısıyla, zannetmem ki uygulamada böyle bir şey
olsun Sayın Genç.
Teşekkür
ederim Başkan.
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Kuzu.
Evet,
6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum…
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN
– Karar yeter sayısı istiyorsunuz, arayacağım efendim.
6’ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.09
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:15.24
BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap
GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik),
Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
328
sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi,
maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
6’ncı
maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir, karar yeter
sayısı vardır.
Geçici
madde 1’i okutuyorum:
GEÇİCİ
MADDE 1- Siyasi parti grupları Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu
üyeliklerine yapılacak ilk seçimler için adaylarını Kanunun kabulünü izleyen
bir hafta içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bildirirler. Bu
üyeler Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 üncü döneminin sonuna kadar görev
yaparlar.
BAŞKAN
– Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili
Nevingaye Erbatur.
Sayın
Erbatur, buyurun efendim.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) – Konuşmayacak efendim.
BAŞKAN
– O zaman, gruplar adına başka söz isteyen yok.
Şahısları
adına ilk söz İstanbul Milletvekili Canan Kalsın’a aittir.
Sayın
Kalsın, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
CANAN
KALSIN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; geçici madde 1 üzerine
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, konuşmama başlamadan önce
Komisyonun adı üzerinde durmaktansa içeriği, çalışma koşullarını oluşturmakta
fayda olduğu kanaatini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu
Komisyon, kanunla, uygulamalarda kadın erkek eşitliğini sağlamak üzere oluşturulmuştur.
Kadın sorunu sadece belli bir kesimi ilgilendiren bir sorun değildir. Toplumun
yarısını oluşturan kadınlarımızın sorunlarının çözümü için bütün kadınları bu
bağlamda birlikte hareket etmeye davet ediyorum. Bu anlamda Hükûmetimiz
tarafından yapılan çalışmaları takdirle karşıladığımı bir kez daha ifade
ediyorum. Şartlı Nakit Transferi, Haydi Kızlar Okula kampanyaları ile okula
kazandırılan kızlar bu anlamda yapılan çalışmalardan sadece birkaç tanesidir.
1930’lu
yıllarda kadınlarımıza verilen seçme ve seçilme hakkı ülkemizi bu konuda farklı
bir konuma, farklı bir statüye kavuşturmuştur. Yine uluslararası Komisyonlarda
kadınları en fazla temsil eden partilerden birisi biziz ve farklı partilerden
arkadaşlarımız da uluslararası komisyonlarda yer almaktadır. Geçtiğimiz hafta
Viyana’da yapılan AGİT kışlık toplantısında kadın bir İsveç parlamenteri Miss
Tingsgaard’ın, Bayan Tingsgaard’ın bir önerisi vardı, orada der ki: “Kadın
temsilinin olmadığı komisyonların oy hakkını elinden alalım.” Biz de bu konuda aldığımız
konuşma talebinde şunu ifade ettik: “Bizim ülkemiz, 1930’lu yıllarda kadına
seçme ve seçilme hakkı verdi, hatta İsveç’ten önce.” Bunun dışında,
Komisyonumuzda muhalefetten bir milletvekili olmakla birlikte 3 kadın
temsilcinin yer aldığını da ifade ettik. Yine AGİT’te, uluslararası komisyon
olarak Fransa delegasyonunda hiçbir kadın temsilin olmadığını ifade etmek
istiyorum.
Kadın
sorunu bütün kadınların sorunu olduğu kadar, eşi, kız kardeşi, annesi
dolayısıyla erkekleri de ilgilendiren bir konudur. Toplumun
demokratikleşmesiyle kadın haklarının paralel olarak ilerlediği bir gerçektir.
Bu gerçeğe istinaden Hükûmetimiz tarafından gerçekleştirilen demokratikleşme
çalışmaları, kadın hakları, fırsat eşitliği konusunda ilerlemeyi olumlu yönde
etkilemiştir. Cumhuriyet tarihinde kadın temsilin en yüksek oranını sağlaması
ile partimiz siyasi ezberleri de bozmuştur. Seçilme şansı olmayan yerlerde,
kadınların oylarını almak, kararsızların oylarını almak üzere kadınlar, seçilme
şansı olmayan partilerde, iktidara uzak olan partilerde ilk sıralarda yer
almaktadır. Ama, bizim partimiz, ilk defa cumhuriyet tarihinde kadınlara,
iktidar partisi olduğu hâlde, seçilebilir noktalarda listelerde yer vermiştir
ve cumhuriyet tarihinde en fazla kadınla, 30 kadın parlamenterle Mecliste yer
almıştır.
Avrupa
Birliği ya da uluslararası Komisyonlarca talep edildiği için kurulduğu veya
oluşturulduğu ileri sürülen Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu isminden
dolayı eleştirilirken yurt dışındaki benzer Komisyonlarla aynı şekilde neden
isimlendirilmediği konusu da ayrıca bir tartışma konusu hâline getirilmektedir,
bunu da anlamak mümkün değildir.
Yine
bu vesileyle, Komisyonun kurulmasında emeği geçenleri kutluyor, hayırlı uğurlu
olmasını temenni ediyorum, hayırlı günler diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Kalsın.
Şahısları
adına ikinci söz Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’a aittir.
Pervin
Buldan Hanım yok mu efendim?
SEVAHİR
BAYINDIR (Şırnak) – Ben konuşacağım yerine.
BAŞKAN
– Sayın Bayındır, buyurun efendim.
SEVAHİR
BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, kadının
temsiliyetini tartışmayı iktidar-muhalefet gücüne göre ele almayı, bir kadın
açısından hele bunun dile getirilmesini talihsizlik olarak değerlendiriyorum.
Çünkü nice iktidarlar ve muhalefetler geldi geçti, bu iktidarın ve muhalefetin
gücüne bakmadan kadını es geçti, kadının varlığını yok saydılar.
Eğer
AKP Hükûmeti bugün kadın erkek eşitliğinden bahsetmek durumunda kalıyorsa
partinin değerli kadın milletvekilleri de şunu çok iyi bilmeli ki bu hem
Türkiye’deki kadın mücadelesi veren kadınların sayesinde hem de Avrupa Birliği
süreci sayesindedir. Siz anlam vermeyebilirsiniz kadın haklarına ve
özgürlüğüne, bunu iktidar gücü olarak ele alabilirsiniz. Ama biz bir kişi bile olsak
kadın hak ve özgürlüklerini savunuyoruz ve bu bir kişi giderek daha fazla bir
temsiliyete ulaşmıştır.
Şimdi
siz kalkıp Avrupa’nın bugünkü tanımlamalarını kendinize emsal gösteremezsiniz.
Bakın, Birleşmiş Milletler 1975-1985 yıllarını “Kadın On Yılı” ilan etti. Yani
1975 ile 1985 yılları, yani bu süredeki on yıl, dünyada “Kadın On Yılı” olarak
ilan edildi ve bu on yıl içinde önemli aşamalardan geçildi.
Yine
1980 yılında 2’nci Kadın Konferansı yapıldı ve şiddeti daha çok ele aldı. İlk
on yılda sorunu eğitim sorunu gibi ele aldı, tıpkı bugün Hükûmetimizin yaptığı
gibi, sorun sanki eğitim sorunuymuş sadece. Düşünün, aradan otuz yıl geçmiş,
biz hâlâ otuz yıl önceki, milletin tükettiği, Birleşmiş Milletlerde kadınların
tükettiği zamandayız. Farklı zamanlarda yaşıyoruz, onların otuz yıl önce
tükettiğine biz otuz yıl sonra yeni, A, B, C,
alfabenin A’sından başlıyoruz. Bu tarihi, bu gelişmeleri yok sayarak işi
varlığa yokluğa getirip kavram tartışmasını bugüne taşıyarak kendi
özgürlüğümüze… Ve yine kadının işte iktidardaysak güçse, muhalefetteysek
kolaydır söylemini de yine kadına ve mücadeleye hakaret olarak ele alıyorum.
Lütfen bu düzeye indirmeyelim tartışmaları.
Şimdi,
bizim herhangi bir soru önergemizde Sayın Bakan bize gönderiyor. KSGM’nin
standart, matbu bir şeyi var, işte “40 bin güvenlik görevlisine eğitim
verildi”, “Şurada şu kuruldu.”, “Şunlar yapıldı.” diye matbu bir cevap
veriliyor. İşte bu “Eğitim verildi.” bilmem ne… Dediğim gibi, Birleşmiş
Milletler 75 yılında bu konuda yol alıyor. Bakıyorlar ki bu sadece eğitimle
olacak bir şey değil. 80 yılında Kadın Konferansı toplandığında deniyor ki:
“Şiddetin nedeni, kadına şiddetin nedeni -kadın hak ihlalidir- iktidarın
erkekler elinde olmasıdır.” Yani, şiddet
eşittir erkeğin iktidar gücü demektir. O
yüzden biz diyoruz ki, bu iktidar dengelerine dokunmadan, bu temsiliyet
gücü yeterince sağlanmadan, eşitlik bilince çıkarılmadan çok fazla yol
alamayız. Bu nedenle, iktidarın, muhalefetin gücü, sayısal temsiliyeti olarak
ele almaktan ziyade, hukukun ve hakkaniyetin gerekliliği üzerinden konuyu ele
almak ve o sonuçlar üzerinde durmak lazım.
Yine
1985’te Nairobi’de 3’üncü Dünya Kadın Konferansı toplandığında -sadece
toplumsal cinsiyet rollerine bağlı hiyerarşik güç dengesinden kaynaklı olmuyor
şiddet- aynı zamanda savaşın da çatışmaların da silahın da kadın üzerindeki
şiddeti artırdığını söylüyor. Dolayısıyla kadın erkek eşitliği ve temsiliyeti
ve toplumsal barış… Sadece bu yetmiyor, yani bununla giderilmiyor, mutlaka
barış ortamının da sağlanması ön koşul
olarak tarif ediliyor.
Yine,
85 yılında Nairobi’de yapılan toplantıda CEDAW ele alınıyor ve CEDAW kadına
karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasını öngörüyor ve bir komite
kurarak, CEDAW Komitesi, 19 no.lu tavsiye kararında…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Bayındır, devam edin.
SEVAHİR
BAYINDIR (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.
…cinsiyete
dayalı ayrımcılığın bir sonucu olduğunu
vurguluyor tekrar ve Pekin’de de kadına yönelik şiddet, kadın insan hakkı
ihlali olarak ele alınıyor. Yani, dünya bu gelişmeleri sağlıyorken biz bugün
“işte Avrupa da böyle diyor” deyip onun otuz kırk yıldır katettiği yolu ve
ulaştığı sonucu biz daha işin
başındayken ele alırsak yanlış kopya etmiş oluruz. Tembel bir öğrenciyiz
ama bari doğru kopya yapalım. Doğru zamanda, doğru yapılanları, ihtiyaçlara
uygun olanları kopyalayalım. Yanlış kopyacıyız.
Bu
anlamda -tekrar ediyorum- bugün bu noktaya
gelmek bir iktidar gücünün nimeti değil kadının muhalefetinin nimetidir,
böyle ele alınması gerekiyor. Dolayısıyla, biz bugün itibarıyla gelişmeleri
olumlu buluyoruz ama bu sonuca razı değiliz diyoruz.
Hepinize
saygılar, sevgiler. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Bayındır.
Madde
üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.
Soru
sormak isteyen sayın milletvekilimiz yoktur.
Madde
üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri önce geliş sırasına göre
okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 3/328 sıra sayılı Kanun Teklifinin Geçici 1 inci maddesinde geçen
“kabulünü” ibaresinin “yayımını” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz. 10.2.2009
|
Alev
Dedegil |
Edibe
Sözen |
Nursuna
Memecan |
|
İstanbul |
İstanbul |
İstanbul |
|
Safiye
Seymenoğlu |
Ayşe
Türkmenoğlu |
Ahmet
Yeni |
|
Trabzon |
Konya |
Samsun |
BAŞKAN
– Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 328 Sıra Sayılı yasa teklifinin geçici birinci maddesinin birinci
cümlesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
“Siyasi parti grupları ile aday olmak isteyen
bağımsız milletvekilleri Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu üyeliklerine yapılacak
ilk seçimler için adaylarını veya adaylıklarını kanunun ikinci maddesi uyarınca
yapılan belirlemeleri mütakip üç gün içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına bildirebilirler.”
BAŞKAN
– Komisyon katılıyor mu önergeye?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet katılıyor mu efendim?
DEVLET
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Katılmıyorsunuz.
Sayın
Genç, buyurun.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçici maddenin
değiştirilmesiyle ilgili bir önerge verdim. Geçici madde o kadar kötü yazılmış
ki…
Bir
defa, bakın, “Siyasi parti grupları ile Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu
üyeliklerine yapılacak ilk seçimler için adaylarını Kanunun kabulünü izleyen
günden itibaren…” diyor.
Şimdi,
kanun bugün burada kabul edildi. Ee, Çankaya ne zaman bunu yayınlayacak?
Abdullah Bey Afrika’da, Kenya’da safariler yapıyor, yarın canı sıkılacak başka
bir yere gidecek.
MEHMET
OCAKDEN (Bursa) – Ayıp oluyor…
KAMER
GENÇ (Devamla) – Ayıbı yok, ayıbı yok… Her gün, biliyorsunuz, Çankaya’da canı
sıkılınca uçağa atlıyor gidiyor. Yani şimdi siz bu kanunun kabulünde değil,
Resmî Gazete’de yayımlanma tarihinden itibaren siyasi partilere bir görev
vermeniz lazım. Yani Abdullah Bey hemen bunu burada çıkar çıkmaz -size göre-
yani reddetmez, hemen veto etmez, gönderirsiniz. Yani şimdi bazı gerçekleri
kabul etmek lazım.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, ayrıca 2’nci madde ne diyor: “Üye sayısı Danışma
Kurulunun teklifi üzerine Genel Kurulca kabul edilir.” Şimdi, evvela bu kanunu
yayımlayacak Resmî Gazete’de. Resmî Gazete’de gelecek, Danışma Kurulu
toplanacak, Komisyon üye sayısını belirleyecek, bu üyelerden siyasi parti
gruplarına ve bağımsızlara -düşer mi düşmez mi- ne kadar düşecek onu
belirleyecek, burada oylayacak, ondan sonra gruplar bildirecek.
Bir
de burada kanunda bağımsız
milletvekillerine de üye hakkı tanıyor, ama getirilen maddede “siyasi parti
grupları” diyor. Yani ben şimdi… Burhan Bey buradan gitti tabii -Anayasa
profesörü arkadaşımız- herhâlde bu maddenin yazılmasındaki vahameti gördü,
önergemi de gördü, burada bulunmak da istemedi. Yani böyle bir madde yazılır mı
değerli milletvekilleri? Yani Çankaya’yı yok saymış. O hemen -diyor- buradan
kanun çıkar çıkmaz orada, efendime söyleyeyim, onaylayıp gönderiyor. Yani
kanunun bir tekniğini bilmek lazım, bizim hukuk sistemimizi bilmemiz lazım.
Bunları hiç bir tarafına şey etmiyor.
Benim
getirdiğim önergede diyorum ki, siyasi parti grupları ile bağımsız
milletvekilleri, bu kanunun 2’nci maddesinde Danışma Kurulunun partilere ve
bağımsız milletvekillerine belirlenecek ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde
kabulden sonra üç gün içinde bildirsinler adaylarını. Yoksa şimdi bu kanun
çıktı, dediğim gibi Çankaya yok işte, Abdullah Bey yok. Kanunu kim orada
onaylayacak? O sırada da yurt dışındaydı, bir hafta içinde yayımlanmadı. Ondan
sonra gelip Danışma Kurulu da toplanmadı. Nasıl bildirecekler? Kaç kişi
bildirecekler? Yani kanunu biraz böyle alelacele, Komisyonlarda müzakere
etmeden, enine boyuna tartışmadan böyle şey getirmek, buradan geçirmek mesele
değil; yarın öbür gün bunların uygulaması çok önemli.
İşte,
burada ben biraz önce Komisyon Başkanına sordum. Bu 2’nci maddede Başkanlık
Divanı, 1 başkan, 2 başkan vekili, 1 sözcü, 1 kâtip. Bunu burada belirle
kardeşim. Yani “Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu” diye çıkarıyorsun, bu önemli bir
Komisyon. Burada bir tek siyasi partinin hâkimiyeti olmasın. De ki “Başkan bir
partiden olursa başkan vekilleri de öteki partilerden olur.” Bir centilmenlik
olur.
Şimdi
bu “Kadın Erkek Eşitliği” niye kalktı arkadaşlar? Yani birçok insanımız bunun
farkında değil. Şimdi bunu, birileri dediler ki: “Ya, siz nasıl Müslümansınız?
Biz Müslüman değil miyiz? Kutsal din kitabımız Kur’an’da kadın erkek eşit
midir?” dedi. “Siz nasıl kadın erkeği eşit kabul edersiniz de Kur’an’a aykırı
kanun hükmünü getirirsiniz?” dediler ve bundan sonra “Kadın Erkek Eşitliği”
kalktı, “Fırsat Eşitliği”ne döndü. Ya, bunları biraz, perde arkasında kimlerin
neyin peşinde olduğunu bilmek lazım. Böyle bir şey olur mu? Yani birileri dedi
ki… Hani biz İslam kurallarını uyguluyoruz ya işte yönetimimizde! “Yahu nasıl
olur, yani Kur'an’a aykırı nasıl kanun çıkaracaksınız?” dediler ve bu önerge
bunun üzerine verildi. Eğer buna göre değilse buyurun kaldırın bunu. Yani
kadınla erkek yüce İslam dininde, kitabımızda, kutsal kitabımızda eşit midir?
Değildir. Kadının şahitliği, işte -ben tabii o kadar ayrıntısını bilmiyorum da-
mirastaki hakkı eşit değil.
VEYSİ
KAYNAK (Kahramanmaraş) – Bilmiyorsan konuşma!
KAMER
GENÇ (Devamla) – Ondan sonra 2 kadının şahitliği 1 erkeğin şahitliğine şeydir.
MUHYETTİN
AKSAK (Erzurum) – Aklın ermez senin!
KAMER
GENÇ (Devamla) – Yahu, bakın şimdi kendiniz yaptığınızda çok kötü duruma
düşüyorsunuz. Yani önce kanunu teklif ediyorsunuz, ondan sonra “Yahu biz
Kur'an’a aykırı kanun teklif ettik, gelin bunu düzeltelim.” Hiç olmazsa bunları
yapmayın, yani size kim akıl veriyorsa o da… Milletvekillerine, sıradaki
milletvekillerine bir şey demiyorum, bu partinin yöneticileri kapasitesiz.
MUHYETTİN
AKSAK (Erzurum) – Kapasitesiz sensin.
KAMER
GENÇ (Devamla) – Kapasite oradan kaynaklanıyor. Kapasitesizlik oradan
kaynaklanınca da toplum karşısında böyle güç duruma düşüyorsunuz. Yani ondan
sonra Anayasa Profesörü olan kişi buraya yazıyor: “Kanunun kabulünden
itibaren.”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NURETTİN
AKMAN (Çankırı) – Aklına geleni konuşuyorsun!
BAŞKAN
– Sayın Genç, ek sürenizi veriyorum efendim.
KAMER
GENÇ (Devamla) – Yahu aklıma geleni konuşuyorum, siz de akıl olsa bunları bu
hâle getirmezsiniz. Doğru dürüst kanun getirin.
Biraz
önce diyorum, soru soruyorum kendisine, yahu diyorum ki: “Bak bu birinci fıkra,
ikinci fıkraya ne gerek var?” “Ee, doğru.” Ee, doğruysa niye getiriyorsun?
Yani, siz bakın, ben deneyimli bir politikacıyım, burada çok ciddi şeyler dile
getiriyorum.
Şimdi,
mesela Tayyip Bey diyor ki: “Belden aşağı vurmayın.” Yahu kardeşim, senin
çoluğun çocuğun ticaretle uğraşırsa elbette ki onların ticari hayatıyla
uğraşılır; senin çoluğun çocuğun ticaretle uğraşmasın, kimse bir şey demez.
Emine Hanım Ata uçağını alıyor Katar’a gidiyor, sen Türkiye Cumhuriyeti
devletinin uçaklarını alıyorsun seçim meydanlarına gidiyorsun. Bu hangi
devletin… Bu, adalete, hukuka sığar mı? Eşitliğe sığar mı? Bu, devlet malını bu
kadar yani çırpmak, çarpmak demek değil midir? Böyle bir devlet yönetimi olmaz,
böyle bir seçim yapılmaz. Efendim, çıkıyorsan kendi paranla git seçim yap.
Şimdi, bize söz hakkı bırakmazsanız, biz de bunları konuşmayız ama söz hakkı…
Yani, şimdi, hatalar yaparsanız biz bunları söyleriz.
Evet,
önergem bu yöndedir, kabulünü arz ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Genç.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum efendim:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 3/328 sıra sayılı Kanun Teklifinin Geçici 1 inci maddesinde geçen
“kabulünü” ibaresinin “yayımını” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz. 10.2.2009
Alev Dedegil (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
– Takdire bırakıyorsunuz.
Hükûmet
katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN
– Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun yazım tekniği açısından bu ibarenin kullanılması daha uygundur.
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmiştir.
Geçici
madde 1’i kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, yeni geçici madde ilavesine dair bir adet önerge vardır,
önergeyi okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 328 sayılı yasa teklifine aşağıdaki “Geçici Madde: 2”nin eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
|
Pervin
Buldan |
Selahattin
Demirtaş |
Hasip
Kaplan |
|
Iğdır |
Diyarbakır |
Şırnak |
|
Gültan
Kışanak |
Nuri
Yaman |
Sırrı
Sakık |
|
Diyarbakır |
Muş |
Muş |
Geçici
Madde 2- 23. Dönemde Komisyona Danışmanlık yapmak üzere kamu kurum ve kuruluşları,
üniversiteler, sivil toplum örgütleri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşları üyelerinden elli kişilik bir “Danışma Kurulu” oluşturulur.
Danışma
Kurulunun çalışma usulleri Başkanlık Divanı kararıyla belirlenir.
BAŞKAN
– Komisyon katılıyor mu önergeye?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Efendim, bunların hemen hemen tamamı
“Komisyonun Yetkileri” bölümünün ikinci fıkrasından itibaren düzenlenmiştir,
tekrar anlamında olacağını düşündüğümüz için katılmıyoruz.
BAŞKAN
– Katılmıyorsunuz.
Sayın
Hasip Kaplan, buyurun efendim.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kadın Erkek Eşitliği
Komisyonuna bu Danışma Kurulunu önermemizin birtakım nedenleri var.
Öncelikle,
bu konuda daha önce Mecliste yapılmış bazı çalışmalar var, sonra Avrupa Konseyi
nezdinde, Avrupa Parlamentosundaki bir Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu var,
ayrıca Avrupa Konseyinin kadın seksiyonu var, CEDAW’ın çalışması var Birleşmiş
Milletler nezdinde ve bunların dışında yine bölgesel paktlarla bağlantılı
çalışmalar var. Bu teknik bir çalışmadır, uzmanlık gerektiriyor, akademi
gerektiriyor, bilim gerektiriyor, bilgi gerektiriyor. Bu konularda bir yıl
öncenin çalışmalarını öngörmek ve programlamak üzere uzmanlar ve kendi alanında
çalışanların katkı sunduğu bir danışma kurulunu biz 23’üncü Dönemin sonuna
kadar, bu Komisyon kurulduğunda bu Komisyona yardım etmek üzere böyle bir 50
kişilik kurulun oluşmasında yarar gördük ve sunduk.
Şimdi,
bakıyoruz, Türk Parlamenterler Birliği bünyesinde kurulan Kadın Erkek Eşitliği
Danışma Komisyonu kurulmuştu. Burada milletvekili arkadaşlarımız da, bu kürsüde
konuşanlar bunun içinde görev aldılar ve bu daha sonra Avrupa Birliği
Parlamentosunda var olan ve ismini aynen okuyorum “Kadın Erkek Eşitliği
Komisyonu”na… Avrupa Birliğinde “fırsat” yok, bir “fırsat” burada var, Allah bu
Meclise kısmet eder, çoğunluğu, o fırsatı buldu mu bu “fırsat” kelimesini de bu
Komisyondan çıkarır, kadın erkek eşitliğine götürür bunu, çünkü Avrupa Birliği
Parlamentosunda da Kadın Erkek Eşitliği Komisyonuna denk gelecek çalışmaların
bir yıl önceden planlanması gerekiyor. Yani şimdi 2009’dayız, 2010’un Avrupa’da
yapılacak kadın erkek eşitliği konusundaki faaliyetlerin hem fotoğrafını görmek
hem şimdiden onu belirlemek gerekiyor. Bunun belirlenmesi ancak ve ancak bu
konuda uzman kuruluşların katkısıyla mümkün olabilir. Nedir, geçmiş dönemlerde
baktığımız zaman? Sağlıktan eğitime, üniversitelerden barolara, kadın
derneklerinden, sivil toplum kuruluşlarından tutun sendikal örgütlenmelere
kadar, basına kadar -özellikle basını söylüyorum- medyaya kadar önemli oranda
nitelikli üyelerin olduğu bir Danışma Kurulu Mecliste görev yapmış.
Şimdi,
bu Komisyonun, kurulacak Komisyona böyle bir Danışma Kurulunun bir yıllık,
önceden görebileceği faaliyet fotoğraflarını, raporlarını taslak olarak
hazırlaması, vermesi; Türkiye’nin dünyadaki bu alanda yapılan çalışmaları
önceden görüp, kendini hazırlaması ve Türkiye’nin, değil dünyada ve Avrupa’da
yapılan kadın hakları konusundaki toplantılara sadece katılan bir üye,
sorgulanan bir üye, sürekli kadın haklarının ihlal edildiği konusunda kafasına
vurulan, kakılan bir ülke durumundan kurtulması için kendisinin de o ülke
toplantılarında önceden görüp o fotoğrafı hem ona katılması, hem Türkiye’de
71,5 milyon insanın yaşadığı Türkiye’yi kadın hakları konusunda bulunduğu
coğrafyada, Avrasya’da, iki kıtanın arasında bir köprü ülke olarak dünyaya ve
Orta Doğu’ya, Afrika’dan Asya’ya kadar kadın hakları konusunda öncülük
edebilecek bir fırsatı ve misyonu tanıyacak bir çalışmanın altyapısını
verebilir.
Arkadaşlar,
kendi kendimizi kandırmayalım. Milletvekillerinden oluşacak bir Meclis
Komisyonunun diğer Komisyonlardan bir farkı olmayacak. Bu konuda bilimsel,
akademik çalışma, üretim imkânı olmaz. O zaman -kendinizi- ücretsiz çalışan,
gönüllü çalışan, gönüllü destek veren kırk tane kadın hakları Komisyonu olan
bir baronun bir üyesinin olması burada size zarar mı verir, katkı mı sunar?
KADER’den kadın temsiliyeti konusunda bir üye burada olsa zarar mı görürsünüz,
yarar mı görürsünüz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Kaplan, devam edin efendim.
HASİP
KAPLAN (Devamla) – Üniversitelerdeki kadın kürsüsü seksiyonlarından, kadın
hakları Komisyonlarından, üniversite kürsülerinden bir kişinin burada olması,
üç ayda bir Komisyona, Meclise raporlar, taslaklar sunması çalışmaları
verimlendirir mi, engeller mi?
Arkadaşlar,
böyle bir kurula bu Komisyonun ilk kuruluşunda gereklilik var. Daha önce 98’den
bu yana birçok Komisyon kurulmuş Mecliste ve iş görememiş. Bunun bir
denenmesinde yarar var. Komisyonun bu danışma kurulundan yararlanmasında yarar
var. Zaten üç ayda bir toplantı yapacak böyle bir kurul senede dört toplantı
yapar ama en azından 2010 yılına Kadın ve Erkek Eşitliği Komisyonu hazır olarak
girer.
Sayın
Bakan, “2010 yılının sloganı nedir kadın hakları açısından?” merak ediyorum,
soruyorum. Kadın hakları konusunda her yıl bir belgi seçilir, her yıl bir konu
seçilir, akademisyenler, uzmanlar üzerinde çalışır, veriler gelir; meclisler
karar ve etkinlik düzenler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Son cümlenizi alalım.
HASİP
KAPLAN (Devamla) – Toparlıyorum cümlemi Sayın Başkanım.
Böyle
bir danışma kurulu, inanın, Ankara’da, Büyük Millet Meclisinde bütün dünya
kadınlarını bir araya getirecek ortak bir belgi etrafındaki bir konferansın
şimdiden ev sahipliğini yapmaya başlarsa bunun organize ve örgütlenmesi bir yıl
sürer, bir yıl; bakın arkadaşlar, bir yıl. Bu konferansı düzenlemek için dahi
olsa Mecliste, Ankara’da, böyle bir konferans için dahi olsa böyle bir danışma
kuruluna Komisyonun görev vermesi, katkı istemesi, öneri alması, inanın
Türkiye'deki kadın haklarına hem katkı
sunacaktır hem de özellikle kadın haklarının en geri olduğu, en ezildiği
Afrika’da, Asya’da, Orta Doğu’da Türkiye bunun öncülüğünü yapacaktır
“Öncü ülke olmak boş laflarla olmaz.” diyoruz.
Bu benim uluslararası hukuk çalışma ve deneyimlerimle gördüğüm yararlı bir
öneridir. Bunu bilgi ve oylarınıza sunduk. Ben yararlı olacağına inanıyorum.
Bu, parti çıkarı söz konusu değildir.
Teşekkür
ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Kaplan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
7’nci
maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE
7- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
– Madde üzerinde gruplar adına söz istemi yok.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) – Canan Arıtman var efendim.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Arıtman.
CHP
GRUBU ADINA CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarının yürürlük maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclise kurumsal saygılarımızı sunarız.
Bu
yasa tasarısının 1’inci maddesi üzerinde yaptığım konuşmada, ülkemizde
kadınların eğitimden sağlığa, iş yaşamından siyasal katılıma kadar yaşamın her
alanında maruz kaldıkları eşitsizlikleri, hak ihlallerini, rakamlar vererek,
uluslararası örgütlerin raporlarından alıntılar yaparak anlattım. Aslında bu
kadar uzun uzadıya anlatmaya da gerek yoktu; şöyle etrafınıza bir bakın,
baktığınız her alanda bu eşitsizliği, bu derin eşitsizliği görürsünüz. Şu
bulunduğumuz mekânda yani Türkiye Büyük Millet Meclisinde eşit miyiz? Biz
kadınlar yüzde 9, siz erkekler yüzde 91. Yerel parlamentolarda biz kadınlar
yüzde 1, siz erkekler yüzde 99.
Nüfusun
yarısını oluşturan biz kadınları hâlâ siz erkekler temsil ediyorsunuz ama bu
erkek meclislerde alınan kararların, çıkarılan yasaların meşruiyetinin gerçek
demokrasilerde ne kadar tartışmalı olduğunu hiç düşünüyor musunuz? Kadınların
kaderini, tüm yaşamını etkileyecek kararları siz erkekler alıyorsunuz. Sözde
demokrasi var ama kadınların kaderi siz erkeklerin insafına terk edilmiş
durumda. Ee bu insaf mekanizmasının da ne ölçüde çalıştığının pek çok örneğini
gördük, şu Komisyonun adında bile gördük. Evet, bu Anayasa Komisyonunda tüm
partilerin anlaşması, oy birliğiyle karar almasına karşın etik kurallarını hiçe
sayıp Genel Kurulda bunun bir önergeyle, AKP önergesiyle adını değiştirdiniz.
Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu, daha kurulmadan işlevini ve Komisyona yüklenen
anlamı daraltıcı bir değişiklikle karşı karşıya kaldı ve “Fırsat Eşitliği” adı
verilerek ismi de, misyonu da indirgenmiş oldu. AKP milletvekillerinin isteği
üzerine yapılan bu değişikliğin kadın erkek eşitliği düşüncesinden duyulan
rahatsızlıktan kaynaklandığını ve bu nedenle de masum bir değişiklik olmadığını
düşünüyoruz.
Çağdaş
dünyada fırsat eşitliği yaklaşımı yetersiz bulunmaktadır. Gerçek yaşamdaki
koşullar açısından eşit olmayanlara eşit fırsat tanınmasının yeterli olmayacağı
çok açık ortadır. Bu nedenle çağdaş demokrasilerde artık fırsat eşitliği
yaklaşımı terk edilmiş, bunun yerine fırsat önceliği ya da pozitif ayrımcılık
yaklaşımları getirilmiştir. Çünkü amaç mevcut eşitsizlikleri giderecek
önlemleri alabilmektir. Hep söylüyoruz, fırsat eşitliği eşitler arasında söz
konusudur. Yaşamın her alanında eşitsizliklerle karşı karşıya olan kadınların
öncelikle pozitif ayrımcılık uygulanarak fiilî eşitliğinin, sonuç eşitliğinin
sağlanması gereklidir, fırsat eşitliği ancak bundan sonra kullanılabilecek bir
mekanizmadır ve dolayısıyla “fırsat eşitliği” ancak Kadın Erkek Eşitliği
Komisyonunun bir alt başlığı olabilir. Zaten bu “fırsat eşitliği” ismiyle
“Eşitlik olmasın.” politikasını güttüğünüzü çok açık bir şekilde görüyoruz. Bir
“ve” kelimesinin bile eklenmesine şiddetle karşı çıktınız. Aslında içinizden
gelen, istediğiniz “kadın erkek fırsat eşitsizliği” diyebilmek ama bu kadarına
da cesaret edemediniz. Zaten “Adı o olmuş bu olmuş fark etmez.” demekle gerçek
amacı gizlemek çabasındasınız ve “fırsat eşitliği” demekteki gerçek amacınız,
bunun altındaki gerçek, kota uygulamalarını engelleyebilmektir. Kadın erkek
eşitliğinin gerçek anlamda sağlanmasından, yaşama geçmesinden yana değilsiniz,
yanaymış gibi yapıyorsunuz. Pozitif ayrımcılık politikasına aslında kesinlikle
karşısınız. Zaten bu konuya bakış açınızı Anayasa değişikliklerinde açıkça
görmüştük. Cumhuriyet Halk Partisinin bu konuda verdiği pozitif ayrımcılığı
öneren, 10’uncu maddeye bunu koymayı öneren teklifine şiddetle karşı
çıkmıştınız ve kalkıp Anayasa’ya “Kadın erkek eşittir. Devlet, bu eşitliği
sağlamakla yükümlüdür.” diye yazdınız. Yazdınız de ne oldu? Anayasa’mıza göre
zaten kadın erkek eşitti, tekrar tekrar yazmakla ne değişti? Sonuç eşitliği
sağlanabildi mi? Hayır, sağlanamadı. Anayasa’ya “Pozitif ayrımcılık eşitliğe
aykırı değildir.” diye yazmadan Siyasi Partiler Yasası’na, Seçim Kanunu’na
cinsiyet kotasını koyabilir misiniz? Hayır, koyamazsınız. Zaten Anayasa’ya
sözde eşitliği yazdınız da beş yılda, altı yılda ne oldu? Devri iktidarınızda
eşitlik konusunda bir yılda on altı sıra geriye gittik, dünya listelerinin
sonlarında sürünüyoruz. İktidarınızda, kadınlar da ülkemizde geriye gitmektedir.
Bakın,
geçen hafta Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü ve Hacettepe Üniversitesi Nüfus
Etütleri Enstitüsü tarafından yürütülen Türkiye'de kadına yönelik aile içi
şiddete dair araştırmanın sonuçları açıklandı. Buna göre, hâlâ ülkemizde 10
kadından 4’ünün, evli kadınların yüzde 50’sinin şiddete uğradığı ortaya çıktı.
Üstelik her 10 kadından 1’inin hamileliği sürecince fiziksel şiddete maruz
kaldığı da görüldü. Bu ne büyük acımasızlıktır. Bir de her fırsatta “Cennet
anaların ayağı altındadır.” dersiniz. Kadınlarımızı öteki dünya ile avutmayı
bırakın da önce bu dünyada onları erkeklerin tekme tokadından, ayağı altında
ezilmekten kurtaralım.
Bu
Komisyonun yasalaşması sürecinde kadın sivil toplum örgütlerinin de fikrini,
katkısını almadınız. Meydanlarda demokrasi nutukları atıyorsunuz ama uygulamaya
gelince demokrasiyi de teğet geçiyorsunuz. Türkiye'nin dört bir tarafından
kadın örgütleri, Komisyonun isim değişikliğiyle ilgili itirazlarını Bakanlığa,
tüm siyasi partilere iletti, fakslar çektiler, basın duyuruları yayınladılar;
görmezden, duymazdan geldiniz. Kadınlar, yapılan değişiklik ile Komisyonun
işlevi ve amacı doğrultusunda çalışmayacağı haklı endişesini duyuyor. Biz, bu
kürsüde kadınların sözünü söyleyeceğiz, dedik. Bakın, Türkiye Kadın Dernekleri
Federasyonu ne diyor: “Türkiye’nin taraf olduğu üst hukukumuz olan CEDAW
sözleşmesinin 4’üncü maddesinde ifade edildiği üzere, kadın erkek eşitliği
konusunda hedeflenen, sadece yasal dayanağı olan fırsat eşitliği değil, aynı
zamanda sonuçlarda da fiilî eşitliktir. Taraf ülkelerde yıllar boyu yapılan tüm
uygulamalar, yasal yani dejure eşitliğin yeterli olmadığını göstermiştir. Yasal
olarak sağlanan haklar ile kadınlara sadece fırsat verildiği, eşit fırsatların
sonuçsal eşitliğe dönüşebilmesi için farklı yöntemlere ihtiyaç duyulduğu artık
bilinmektedir. Söz konusu yöntemlerin en başında ise, yine CEDAW sözleşmesinin
4’üncü maddesinde yer alan geçici özel önlemlerin alınması gereklidir. Bu
nedenle, Komisyonun adının Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu olarak
değiştirilmesinin, yukarıda sunulan gerçekliklerle bağdaşmadığını belirterek,
uzun yıllardır oluşturulması için büyük mücadeleler verilen Kadın Erkek
Eşitliği Komisyonunun, Hükûmetin başından beri benimseyemediği geçici özel
önlemlere ilişkin önlem alma güdüsü gölgesinde olmadan sunulan tüm bu
gerçeklikler ışığında ülkemizde kadın ve erkeklerin gerek yasal gerekse de
fiilî uygulamalarda eşitliği ile son bulmasını temenni ediyoruz.”
Evet,
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonunun bu sözleri üzerine fazla bir söz söylemeye
gerek yoktur. Kadınların bu sözünü duyun ve lütfen gereğini yapın. “Kadın erkek
eşitliği” sözünden de bu kadar rahatsız olmayın. Yaşamı kadınlarla eşit
paylaşmak, inanın, siz AKP’li beylerin de yaşamını güzelleştirecektir. Bakın,
kadın sorunu aslında toplumun sorunudur. Kadın sorunu bir demokrasi sorunudur.
Kadın erkek eşitliğinin sağlanması, ülkemizin demokratikleşme ve toplumsal
kalkınma sürecinin hızlandırılması ve AB’ye giriş sürecinde son derece önemli
bir adımdır, ama fiilî yani defakto eşitliği sağlamadan AB’ye giremeyiz. AB’yi
kandıramazsınız. AB’ye girme konusunda gerçekten samimi iseniz gereğini de
yapacaksınız.
Bakın
“fırsat eşitliği” mevcut eşitsizlikleri devam ettirdiği için bugün pek çok AB
ülkesi bu kavramı artık kullanmamaktadır. Komisyonun adındaki “Fırsat Eşitliği”
ibaresinden vazgeçmezseniz Türkiye’deki kadın dernekleri AKP’yi, AKP Hükûmetini
Avrupa Birliğine şikâyet edecektir. Bu da bilginizde olsun. Çünkü kadınlar
fırsat değil gerçek eşitlik talep ediyor.
Bakın
geliniz hâlen imkân varken gerekli düzenlemeyi yapalım. Bir teklifle bunu
tekrar “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu” olarak düzenleyelim, tasarının yürürlük
maddesini de bu şekilde oylayalım.
Dinlediğiniz
için teşekkür eder, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Arıtman.
7’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
8’inci
maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE
8- Bu kanun hükümlerini Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN
– Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili
Şevket Köse.
Sayın
Köse, buyurun efendim.
CHP
GRUBU ADINA ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 328
sıra sayılı Yasa Teklifi’nin -yürütmenin- 8’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi en
içten saygılarımla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, kadının aile yaşamının yanında toplumsal yaşamdaki yerini uzun
zamandır tartışmaktayız. Bu konuda net çözümlere ulaşıldığını söylemek
yanıltıcı olacaktır. Kadının siyasete girmede, iş yaşamında rahat ve etkin
olmada ve hatta çok zaman kendini ifade etmekte yaşadığı sorunlardan birçoğu
hâlâ devam etmektedir. 21’inci yüzyılın içinde bunların yaşandığını konuşuyor
olmak bile insana üzüntü vermektedir.
Değerli
arkadaşlar, biliyorsunuz 2004 yılında Anayasa’nın 10’uncu maddesine bir fıkra
eklendi. Bu fıkrada “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu
eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” hükmü anayasal statüye
kavuştu. Yalnız bu Anayasa maddesinin yerine getirilebilmesi için herhangi bir
girişimde bulunulmadı. İşte, kurulacak olan bu Komisyon birçok yeniliğin ve
hareketin de başlangıcını sağlayabilir.
Sayın
milletvekilleri, ülkemizde kadının eşit statüye gelebilmesi için sadece
Komisyon kurulması yetmeyecektir. Her şeyden önce, ülkemiz bireylerinin yeterli
ekonomik refaha ulaşması gerekmektedir. Ülkemiz ise bu gidişten çok uzak bir
görüntü çizmektedir.
Biliyorsunuz
dünyada büyük bir ekonomik kriz yaşanmaktadır ve bundan en çok etkilenen
ülkelerin başında da Türkiye gelmektedir. Ne ilginç ise krize önlem almayan
ülkelerin başında da ülkemiz gelmektedir. Oysaki ekonomimiz her yerde uyarı
vermektedir. Bakınız, Türkiye genelinde işsiz sayısı geçen yılın aynı dönemine
göre 645 bin kişi artarak 2 milyon 995 bin kişiye yükseldi. Mevcut işsizlerin
yüzde 17,5’unu, yani 524 bin kişisini kasım ayı döneminde işten ayrılanlar
oluşturmaktadır.
Sayın
Başbakan geçtiğimiz pazar günü Adıyaman’daydı. Bu konuya değinmeden geçmek
istemiyorum. Değerli milletvekilleri, Adıyaman’da Sayın Başbakanın yaptığı
konuşmanın sonucuna baktığımız zaman, bırakın kadın erkek eşitliğini, ülkemizde
bu şartlarda herhangi bir erkeğin de yaşamasının ne denli zor olduğunu
görebiliriz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetin Başbakanı ülkemizin borçlarının
ödendiğini söyledi Adıyaman’da. Allah aşkına soruyorum arkadaşlar sizlere: Bu
ülkede AKP iktidara gelmeden önce 200 milyar dolar civarında borç varken
günümüzde bu borç 550 milyar dolar civarına gelmiştir.
AHMET
YENİ (Samsun) - Konuya gel konuya!
ŞEVKET
KÖSE (Devamla) - Borç ödendiyse bu rakam ortaya nasıl çıktı? Yoksa Sayın
Başbakan bizleri mi kandırıyor?
Adıyaman’da
kapanan iş yeri sayısı bütçe görüşmeleri zamanında yoğun tartışmalara neden
olmuştu. Bunun üzerine, Sayın Başbakana bir yıl içerisinde Adıyaman’da açılan
ve kapanan iş yerleri üzerine bir soru yöneltmiştim. Aldığım yanıt oldukça
üzücüdür. Örneğin 2008 Ocak ayında Adıyaman’da kurulan iş yeri sayısı 32’dir.
Şimdi vereceğim rakama lütfen dikkat ediniz. Aynı ay içerisinde Adıyaman’da
kapanan iş yeri sayısı 434’tür. 2008 yılı Kasım ayına kadar Adıyaman’da kapanan
iş yeri sayısı 470’tir. Elinizi vicdanınıza koyunuz ve söyleyiniz: Adıyaman’da
işsizlik yok mu? Ülkemizde ekonomi iyiye mi gidiyor? İnsanlar çocuklarının
cenazesini kaldıramıyor, kendisini yakıyor. Kapıda haciz memurunu gören
insanlarımız kalp krizinden ölüyor. Size soruyorum: Memleket iyiye mi gidiyor?
Değerli
arkadaşlar, ülkemiz, tarım alanında gittikçe dışa bağımlı hâle gelmektedir.
Yunanistan’dan pamuk alıyoruz artık. Sayın Başbakan mitinglerde neden bunlardan
bahsetmiyor? Adıyaman’ın başta tarımsal üretimi olan tütün yok edildi, Sayın
Başbakan bundan niye bahsetmedi? Daha alternatif ürün yetiştirilmeden tütün
üretimi öldürüldü. Yabancı sermaye düşünülüyor, fakat köylümüz umursanmıyor.
Yabancı tekeller lehine, yurttaşlarımız aleyhine düzenlemeler yapılıyor. Sayın
Başbakan mitinglerde biraz da bunları anlatsa daha iyi olur diye düşünüyorum. Sayın
Başbakan, tarımsal elektrik borcu olan Adıyamanlılardan bahsetsin biraz.
Adıyaman’da yaklaşık 2.200 kişi tarımsal sulama amaçlı elektrik kullanmaktadır.
Bu vatandaşlarımızın devlete toplam 40 milyon YTL borcu bulunmaktadır.
Çiftçimize bu durumda “Kriz yoktur.” diyebilir miyiz?
Sayın
Maliye Bakanına soruyorum, henüz bu elektrikten KDV oranının düşürülmesi ya da
çiftçilerin desteklenmesi gibi gündemlerinin olmadığının yanıtını verdi bana.
Krizi böyle mi atlatacağız? Böyle mi yeneceğiz yoksulluğu, böyle mi yeneceğiz
işsizliği?
Adıyaman’da
esnafı besleyen köylüdür. Köylü ürününü satar, bedelini alıp harcar ve ekonomi
çalışırdı Adıyaman’da. Şimdi ise köylünün harcayacak parası yok. Önceden tütün
işliyor ve satıyordu. Alternatif ürünü yetiştirmeden tütün öldürüldü, köylü ve
dolaylı olarak esnaf da işsiz kaldı ve perişan bir vaziyettedir Adıyaman’da.
Değerli
milletvekillerim, daha önce bu kürsüden sık sık GAP konusundaki düşüncelerimi
ilettiğim için bu konuya fazla girmiyorum. Adıyaman’da sorun o kadar çok ki,
anlatmak için saatlerce konuşmak lazım. Örneğin protokol yolu yarım bırakıldı,
çalışmalar kesildi. Bu yol yapılmadığı gibi, “Kırkgöz yolu” dediğimiz ve onlarca köye ulaşım sağlayan yolun hâli
içler acısıdır, o da herhangi bir çalışma yapılmadan durdurulmuş vaziyettedir.
Size soruyorum: Adıyaman’da böyle mi ekonomik gelişme sağlayacaksınız? Adıyaman
bu yollarla mı kalkınacak? Türkiye bu yollarla mı kalkınacak?
Değerli
milletvekilleri, siz bir iş adamı olsanız bu şartlarda bu ile yatırım yapar
mısınız? Doğru düzgün teşvik sistemi yok, tarım öldürülüyor ve Hükûmet krizle
mücadele ettiğini söylüyor ama Hükûmet bence milletle ve bizlerle dalga
geçiyor. Hükûmet, içinde bulunduğumuz durumdan ders çıkarmalı ve gerekiyorsa
ekonomik olarak da bir seferberliğe girişmelidir. Hükûmet, kendisini eleştiren
basın ve medya kuruluşlarıyla uğraşmayı bıraksın da işçinin, köylünün, iş
adamının hâline baksın, bunları düzeltmek için önlemler alsın.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Başbakan pazar günü Adıyaman’da “Bitirilmeyen projeleri
biz bitiriyoruz.” dedi. Başbakan diyor ama Adıyaman’dan her gün telefon
alıyorum, her Adıyaman’a gittiğimde de görüyorum bunları, ne projeler
başlatılmıştır ne de projeler bitiyor. Bitmeyen Besni Spor Salonunu daha yeni
gündeme taşıdım, kaçıncı kez ihalesi yapıldı fakat daha hiçbir ilerleme yok.
Ayrıca,
defalarca kez sordum: Koçali ve Çamgazi barajları ne olacak? Adıyaman’ın
kalkınmasında en büyük katkısı olacak, GAP projesi ayağında olan Adıyaman’ın bu
Koçali ve Çamgazi barajlarının bir an önce bitmesini istiyorum. Bu iki barajın
yapımı Adıyaman’ın tarımsal anlamda büyük bir atılım yapmasını sağlayacaktır.
Daha doğrusu, Adıyaman’ın kaderini de değiştirecek. Yalnız, bu barajlar
hakkında sorduğum soruların hiçbirine tam bir yanıt almış değilim, verilen
yanıtlarda mutlaka eksiklikler oldu.
Sadece
Koçali ve Çamgazi barajları için bu tabloyla karşılaşmıyoruz, Adıyaman’ı
Diyarbakır’a bağlayan bir köprü var, ismi “Nissibi Köprüsü” ya da “Atatürk
Köprüsü” olarak geçmektedir. Bu köprü Adıyaman’ın Güneydoğu Anadolu ile
irtibatını sağlayacaktır, bir başka deyişle Adıyaman’ı kapalı bir kutu olmaktan
kurtaracaktır. Nissibi’nin neden bitirilmediğini sorduğumda da doğru düzgün
yanıt alamadım. Gerçi sonradan neden yanıt alamadığımı anladım: Başbakan geçen
pazar günü Adıyaman’daydı, bir yurttaşımız Nissibi Köprüsü’nün ne olacağını,
nasıl bitirileceğini sordu; Başbakanın yanıtı ise oldukça ilginçti, Sayın
Başbakan konunun ne olduğunu bilmediğini söyledi mitingde. Demek ki kimse bu
sorunlardan bahsetmiş değil. Kimse Sayın Başbakana “Adıyaman’a gidiyorsun,
Nissibi diye bir köprü var, bu köprüyü bitirmediniz.” diye bahsetmemiştir. Oysa
ben Sayın Bakana ve Sayın Başbakana da önce ilettim konuyu, her zaman olduğu
gibi sonuç alamadım.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Başbakan Adıyaman’da hayırsever bir vatandaşımızın yaptırdığı
yurdu hizmete açtırdı. Her ne hikmetse biz Başbakanımızı devlet yurdu açarken
göremiyoruz. TOKİ’nin yaptırdığı ve binlerce öğrencinin barınma sorununu
çözecek yurtların açılışını da dört gözle bekliyoruz. Sayın Başbakanım,
Hükûmetiniz de yurt yapsa ve öğrencilerimiz barınma sorunu yaşamasa çok iyi
olur diye düşünüyorum.
Tüm
Türkiye’de susuz köy kalmayacağı vaadini de sık sık duymaktayız. Arkadaşlar,
Adıyaman’da elli iki köyün musluğunda su akmıyor. Bu köylerden biri de benim
doğduğum, büyüdüğüm ve beni buraya gönderen köyümdür. Suyu akmıyor. Evet, bunu
bir kez daha söylüyorum.
Aldığım
bilgilere göre Gerger ilçemizde otuza yakın okulun tuvaleti yok. Bu ayıptır
21’inci yüzyılda. Çocuklarımız İlk Çağ şartlarında eğitim görüyorlar.
Adıyaman’a gidip okulları bizzat yerinde görüp ve rapor hazırlayıp getirip
sizlere sunacağım.
Başbakan
sağlık konusunda büyük atılımlar atıldığından bahsetti. Oysaki Adıyaman’da 700
bin civarında insan yaşıyor, 320 bin insan yeşil kartlıdır. Peki, nüfusun yüzde
50’si yeşil kartlı olan bir ilde kalkınmadan bahsedebilir miyiz?
Her
evde 1 üniversite mezunu, 2 tane lise mezunu var, gençlerimiz boş geziyor,
işsiz geziyorlar. Vatandaşlarımız artık iş istiyor, sadaka istemiyor, kimseye
muhtaç olmadan yaşamak istiyorlar. Gıda torbası, beyaz eşya değil, ekmek
paralarını kazanacakları iş istiyorlar. Artık süslü laflar karın doyurmuyor,
halk “Yeter” diyor. Sayın Başbakan Adıyamanlıların gözünün içine bakarak 2007
yılında…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Köse, son bir dakikanızı veriyorum efendim.
ŞEVKET
KÖSE (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
- Kadınların hiç bahsi geçmedi ama neyse!
ŞEVKET
KÖSE (Devamla) - Peki, sözlerimi bağlıyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başbakanımız diyor ki: “Her evde tencere kaynıyor, soba yanıyor.” Sayın
Başbakanım, evlerde yanan soba değil, insanların içi yanıyor, insanların sabrı
tükeniyor.
Değerli
arkadaşlar, artık Adıyaman’da, Türkiye’de vatandaş şarkı dinlemek istemiyor,
artık dansı görmek istiyor. Yani icraat istiyor, sadaka istemiyor, onurunu,
şerefini kurtaracak iş istiyor. Bunları deşifre etmeden bunlara iş imkânları
sağlayınız.
Bu
duygu ve düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Köse.
Sayın
Köse, gündem dışı konuşmanıza imkân verememiştim ama konuştunuz bu konuda!
Gündem dışı istemi vardı çünkü. (Gülüşmeler)
Teşekkür
ederim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, kadın erkek eşitliğine çok uygun bir konuşma
yaptı!
BAŞKAN
- Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
Şimdi,
teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Böylece,
teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı ve uğurlu olmasını temenni
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın
Bakanımız teşekkür konuşması yapacaklar.
Buyurun
Sayın Çubukçu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum ve yaklaşık üç haftadır dördüncü
oturum olarak görüşmeye çalıştığımız Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu
Kurulması Konusundaki Kanun Teklifi’nin kabul edilerek yasalaşmış olmasından
duyduğum memnuniyeti ifade ederek hepinize öncelikle teşekkür ediyorum.
Gerçi,
son konuşmacımız Cumhuriyet Halk Partisi Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin
de keşke böylesine önemli, global, evrensel bir soruna yönelik olarak, şu
Meclis çatısı altında kurmaya çalıştığımız kadın hakları üzerinde konuşma
yapmasını tercih ederdik her ne kadar Adıyaman’ın sorunlarını önemsiyor isek
de…
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, Adıyaman’daki hanımlar adına yaptı.
DEVLET
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Keşke, Cumhuriyet Halk Partili bir başka kadın
milletvekilinin yaptığı fedakârlığın –bence, söz almayarak bu konuda-
kadınların yaptığı fedakârlığın yanlış anlaşıldığını ve bence kötüye
kullanıldığını düşünüyorum, bunu bir kez daha söylüyorum.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) – Fırsat bulamadı, fırsat…
DEVLET
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Dolayısıyla, bilindiği üzere “toplumsal
cinsiyet eşitliği” kavramı, birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de yeni bir
kavramdır ve toplumsal cinsiyet eşitliğini, kadınlar ve erkekler için fırsat
eşitliğini, uluslararası topluluk tarafından kabul edilen değerleri ve
standartları belirten birbirinden ayrılmaz ilkelerdir. Toplumsal cinsiyet
eşitliğinin ana plan ve politikalara dâhil edilmesi ise kadınların ve
erkeklerin haklardan, fırsatlardan, imkânlardan ve kaynaklardan eşit yararlanmalarını,
karar alma mekanizmalarına eşit erişimlerini ve bunlar üzerindeki kontrollerini
sağlayan bir süreçtir. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin ana plan ve politikalara
dâhil edilmesinin nihai amacı kadınlar ve erkekler için eşit fırsatların sağlanmasıdır.
Ama ne yazık ki tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de toplumsal cinsiyet
eşitliği kavramı tam olarak sağlanamamış, günümüz dünyasında önemli evrensel
sorunlardan birisidir. Bu sorunun ülkeden ülkeye niteliği değişse de, oranı
değişse de dünyanın pek çok yerinde kadınlar hak kazanımı ve uygulamalar
konusunda birçok eşitsizlikle karşı karşıya bulunmaktalar.
Toplumsal
cinsiyet ayrımcılığının ortadan kaldırılması, kadınların güçlendirilmesi, kadın
erkek eşitliğinin hayatın her alanına hâkim kılınması, ulusların ilerlemesi ve
sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması, çağdaş ve demokratik bir toplum düzenine
erişilebilmesi önemli bir unsurdur. Dolayısıyla, devletler, kadınların ve kız
çocuklarının haklarının korunması ve geliştirilmesi, kadın erkek eşitliğinin
sağlanmasında uygun yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesi, toplumda
farkındalık ve duyarlılığın artırılması hususlarında önemli rollere
sahiptirler. Bu nedenle bugün Meclis çatısı altında kadın haklarının korunması,
geliştirilmesi, kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına yönelik olarak ülkemizde
uluslararası gelişmeleri izlemek, bu gelişmeler konusunda Türkiye Büyük Millet
Meclisini bilgilendirmek, kendisine esas veya tali olarak havale edilen işleri
görüşmek, istenildiğinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kanun tasarı ve
teklifleri ile kanun hükmünde kararnameler hakkında ihtisas Komisyonlarına
görüş sunmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinde “Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonu”nun kuruluş, görev, yetki ve çalışma usul esaslarını düzenleyen kanun
teklifinin kabulü konusunda göstermiş olduğunuz destek için, hassasiyet için,
duyarlılık için çok teşekkür ediyorum.
Öncelikle
ülkemizde bu alanda çok uzun yıllardır mücadele vermiş olan kadın sivil toplum
örgütleri ve öncelikle Parlamento çatısı altında görev yapan –biraz pozitif
ayrımcılık yapacağım- öncelikle kadın milletvekillerine, daha sonra tüm
gruplara teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, gündemin üçüncü sırasında yer alan Kahramanmaraş Milletvekili
Veysi Kaynak ve Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun, Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili Sadık Badak ve
5 Milletvekilinin, Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi; Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 4 Milletvekilinin, Türk Ceza
Yasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak ve Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun; Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili Sadık Badak ve
5 Milletvekilinin; Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi; Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 4 Milletvekilinin; Türk Ceza
Yasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu
(2/283, 2/270, 2/277) (S.Sayısı: 272) (x)
BAŞKAN
– Komisyon ve Hükûmet buradalar.
Sayın
milletvekilleri, geçen birleşimde teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştı.
Şimdi,
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
1’inci
maddeyi okutuyorum:
ÇEŞİTLİ KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA
DAİR
KANUN TEKLİFİ
MADDE
1- 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 154 üncü maddesinin
birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(1)
Bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş
gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya
hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye,
suçtan zarar görenin şikâyeti üzerine altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin
güne kadar adlî para cezası verilir.”
BAŞKAN
– Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Antalya Milletvekili Atila Emek.
Sayın
Emek, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 154’üncü maddesinde değişiklik yapılmasını öngören
teklifin 1’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi grubum ve şahsım adına saygıyla selamlarım.
(x) 272 S. Sayılı Basmayazı 24/2/2009 tarihli
61’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.
Değerli
milletvekilleri, Hollanda’daki uçak kazasında hayatını kaybeden yurttaşlarımıza
Allah’tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diler, yaralılara geçmiş olsun
dileklerimi iletirken bütün milletimize başsağlığı ve geçmiş olsun diyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türk Ceza Kanunu’nun 154’üncü maddesinin birinci fıkrasında
yapılması istenen değişiklikle özel mülkiyete konu taşınmazlara yapılacak
müdahaleye karşı şikâyet üzerine soruşturma açılması amaçlanmıştır. Bu
değişiklik ihtiyacı neden ve niçin doğmuştur? Turizm bölgelerinde ve özellikle
seçim bölgem Antalya’da turistik işletmelerin, deniz ile işletme arasında kalan
sahil bandı ve kumsal üzerinde sabit eser niteliğinde olmayan, güneşten ve kumdan
yararlanmak üzere konulan şemsiye ve şezlongların kamusal alanı da işgal ettiği
gerekçesiyle tüm işletme sahiplerine cezai kovuşturma açılmış ve işletme
sahipleri yapılan yargılamalar sonunda yüksek oranda ceza ile
cezalandırılmıştır. Hâlen çok sayıda dava mahkemelerde devam etmektedir.
Özellikle Alanya, Manavgat, Kemer bandında bu çok yoğun bir şekilde devam
etmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, Türk Ceza Kanunu 154’üncü madde karşılığı olan eski Ceza
Kanunu’nun 513’üncü maddesinde öngörülen suç ve cezai yönüyle böyle bir durum
söz konusu değildir.
Değerli
milletvekilleri, aslında uygulamada, şimdiye kadar işletme sahipleri kamusal
alanı geçici olarak işgal etmeleri karşılığı hazineye belli oranda ecri misil
ödeyegelmişlerdir. Türk Ceza Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle 154’üncü madde
nedeniyle ecri misil yanında az önce ifade ettiğimiz gibi cezai kovuşturmalar
ve ceza tertipleri devam etmektedir. Bu durum işletme sahipleri ve işletmeler
üzerinde ciddi sorun yaratmaktadır. Ülkenin millî ekonomisine büyük katkı
sağlayan turizm sektörü üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır. Ayrıca, sivil
toplum ve kamu kuruluşlarına ait kamp, dinlenme tesisi ve tatil köyleri ve yine
yurttaşlarımızın bireysel yaptıkları kimi yapıtlar üzerinde de bu durum söz
konusudur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu konunun yarattığı olumsuzlukları seçim
bölgem olan Antalya’da ve Antalya’nın tüm turistik bölgelerinde işletmecilerle
sektör kuruluşlarının yöneticileri ve yurttaşlarımızla yaptığımız toplantılarda
gözledik ve tespit ettik. Türk Ceza Kanunu’nun 154’üncü maddesinin bu şekilde
uygulanmasıyla yurttaşların turizm sektörünün ve tüm işletmecilerin ne denli
sıkıntı içinde olduklarını gördüm. Bu sorunun çözülmesi için Türk Ceza
Kanunu’nun 154’üncü maddesinde değişiklik yapılması ihtiyaç hâline gelmiş
olmakla bu değişikliği öngören teklife teklif sahibi olarak imza attım. Bu
değişikliğin ortaya çıkan sorunları çözeceğine ve sıkıntıları ortadan
kaldıracağına inanıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yapılan değişikliğin turizm sektörünün ve
sektöre bağlı işletmecilerin sorunlarını çözmeye yönelik olup bir bakıma millî
ekonomimizin temel sektörlerinden biri olan turizmin sorunlarının çözümüyle de
millî ekonomiye katkı yaptığı gibi toplum yararına bir çözümü de gerçekleştirmiş
olacağız. Kimi çevrelerin hazine arazileri, kamu malları üzerinde ruhsatsız
yapılmış sabit eserlerin affına yönelik veya imara aykırı yeni sabit eserlerin
inşası yoğunlaşacağı yolundaki görüş ve düşüncelerinin haklı bir yanı olmadığı
gibi akla ve mantığa uygun bir yanı da söz konusu değildir. Bu değişiklik ne af
getiren bir tekliftir ve ne de kamu malları üzerinde birilerine sabit eser
niteliğinde hak kazandıracak yolu açmaktadır. Yaşanılan trajik bir sorunun ve
özellikle önemli sektörümüz olan turizmi olumsuz yönde etkileyen işletme
sahiplerinin cezai tehdidi altında tutan bir durumu ortadan kaldırmak ve gerek
yurttaşlarımızı ve gerek de yurt dışından ülkemize gelen konuk turistlerin
kumsaldan ve güneşten yararlanabilmelerini sağlamayı amaçlamaktadır.
Bu konu önümüzde ciddi bir sorun olarak
durmaktadır. İşletme sahipleri ceza almışlardır. Dosyalar mahkemelerde ve
yüksek yargıda derdest bulunmaktadır. Bunun devamına “evet” demek, işletme
sahiplerine tesislerinizi kapatın, turizme son verin anlamına gelecektir.
Uygulamada ortaya çıkan bu sorunu çözmek yüce Meclisin ve siz değerli
milletvekillerinin görevidir. Şimdi bu görevi hep birlikte yapmaktayız.
Değerli
milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bizim temel anlayışımız,
kamu mallarının hiçbir şekilde vurguna, talana, yağmaya feda edilmemesidir. Bu
konudaki hassasiyetimiz her zaman vardır ve var olacaktır. Hiç kimsenin hukuken
hakkı olmayan bir durumu elde etmesi bizim anlayışımıza göre mümkün değildir.
Bu değişiklikle yapılan birilerine kamu mallarını talan ettirmek ve yağmalatmak
değil, o kamu mallarını olduğu gibi koruyarak yararlanmaya ve bu yararlanmanın
da turizm sektörü gibi önemli bir alanda ecri misil karşılığı geçici olarak
kullanılmasını sağlamaktır. Bunun dışında bir düzenlemeye Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak ne olanak tanırız ne de böyle bir düzenlemenin yanında
oluruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu değişiklikle, toplumsal sorun hâline
dönüşen ve uygulamadan kaynaklanan bir duruma çözüm getirmekteyiz. Bu
değişikliğin, yargıda devam etmekte olan ve turizm işletmecilerini zorda
bırakan derdest davaların sona ermesini sağlaması açısından toplum yararı
olacağına inanıyorum.
Değerli
milletvekilleri, özellikle dün, burada tartışıldı. Sayın Bakan Antalya
Milletvekili, ben de Antalya Milletvekiliyim. Seçim bölgemizde yaptığı
konuşmalar toplumda ve tüm Türk kamuoyunda, basında tartışıldı.
Şimdi,
Sayın Bakan deneyimli bir siyaset adamı ve Adalet Bakanı. Sayın Bakan
Varsak’ta, Antalya’nın Varsak yöresinde bir açılışta konuşuyor değerli
arkadaşlarım ve orada konuşmasında özellikle Türkiye’nin temel sorunlarından
biri olan ve toplumu çok yakından ilgilendiren 2/B’ye giriyor. Bakınız nasıl
giriyor: Diyor ki: “Bir süre önce Tapulama Kanunu’nda önemli bir değişiklik
yaptık. Şimdi, alanlar tespit edilecek. Ama buna bağlı olarak asıl 2/B’yi
getireceğiz ve 2/B’de vatandaşlara imkân tanıyacağız -aynen kendi ifadesi-
ancak bunların çözülmesi için bizimle uyumlu çalışacak yerel yöneticileri
seçmeniz gerekiyor.” Sayın Bakan, siz eğer vatandaşa 2/B alanlarını zilyet ve
tasarruf ettikleri yerleri verme şartını, koşul olarak sizi belediyeleri
kazandırmasına bağlıyorsanız, bu tehdit değil, bu baskı değil de nedir Sayın
Bakan? Yani, şimdi, üstelik Adalet Bakanısınız. Eğer bu konuşmalarla seçim yarışmasına
gireceksek, lütfen, Sayın Bakan, Bakanlığı, devleti bırakın, milletvekili
olarak Antalya’da bunları tartışalım. Bakınız, eğer genel seçim olsa idi, siz,
şimdi bir partiye bağlı bakan olarak o koltukta olmayacaktınız. Ama böylesine
etik olmayan bir durumu, kendi kendinizi sorgulayıp böyle bir davranış içinde
olmamanız gerektiğinin gerekçesi bile burada vardır. Şimdi, çıkacaksınız seçim
bölgesinde, bir Bakan olarak ve üstelik Adalet Bakanı olarak, bu cümlelerle, bu
söylemlerle vatandaşın oyunu etkilemeye çalışacaksınız! Bu baskıdır, bu
tehdittir, evet bu şantajdır Sayın Bakan. Bu nedenle üzüntülerimi ifade
ediyorum. Bunu değerlendirmenizi istiyorum, gözden geçirmenizi istiyorum.
Antalya’da bunları çok tartışacağız, çok konuşacağız. Ama bilmelisiniz ki…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Emek, devam edin.
ATİLA
EMEK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
…bu
tehditlerle hiçbir zaman bir sonuca ulaşmak mümkün olmayacaktır. Antalya’da
bunları konuşacağız. O bakımdan Sayın Bakan, bundan sonra Antalya’daki seçim
çalışmalarınızda da beyanlarınızda da vatandaşın özgür iradesini ipotek altına
alacak… Seçimi göstermelik olmaktan çıkartıp milletin özgür iradesiyle sandıkta
oyunu kullanacağı ortamı İktidarınız da siz de gerçekleştiriniz.
Yüce
Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Emek.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Kırşehir Milletvekili Metin Çobanoğlu.
Buyurun
Sayın Çobanoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
272 sıra sayılı bazı kanunlarda değişiklik yapan Kanun Teklifi’nin 1’inci
maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin
başında, Hollanda’da uçak kazasında hayatını kaybeden vatandaşlarımıza
başsağlığı diliyorum. Yine, bu kazadan yaralı olarak kurtulan vatandaşlarımıza
da acil şifalar diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün üzerinde görüşmeler yaptığımız bu teklif, özellikle
Antalya milletvekillerinin hazırladıkları bir teklif şeklinde Komisyonumuza
gelmiş, daha sonra da Genel Kurula indirilmiştir.
Tabii,
bu teklifin içeriğine baktığımızda, Antalya özelinde -özellikle Kepez
bölgesinde ve sahil şeridinde- Kepez bölgesinde vatandaşlarımızın, sahil
şeridinde de turizmci, turizm yatırımı yapmış iş adamlarının problemlerinin
olduğunu biliyoruz. Antalya Milletvekilleri olarak Antalya’nın bu tür
problemlerinin çözümünde mevcut milletvekillerinin tamamına yakını bu teklife
imza vermişler ve bugün de burada görüşülmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, Antalya’da ve Türkiye’de bu tür problemlerin çözülmesine
parti grubu olarak, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak karşı değiliz ama
bu problemi çözerken başka problemlerin de arkasından getirilmesini de çok da
doğru bulmuyoruz. Bunu şunun için söylüyorum: Bu teklifte imzası bulunan Sayın
Hüseyin Yıldız, Antalya Milletvekilimiz, kendisiyle de defalarca konuştuk,
Antalya Milletvekili olarak… Antalya’daki turizmcinin, Kepez’de yaşayan
vatandaşlarımızın problemlerinin çözülmesinde tabii ki katkısı olacak ama bu
problemi çözerken Türkiye’ye şamil, Türkiye genelinde bir yağmaya neden olacak
bir şeye de vesile olmanın doğru olmadığını belirtmek istiyorum.
Şimdi,
bu kanun ne diyor: Bu kanun, bir hakka dayanmaksızın kamu veya özel kişilere
ait taşınmaz mal ve eklentileri üzerinde kısmen ve tamamıyla malikmiş gibi
işgalde bulunan ve bu taşınmazın sınırlarını değiştiren, bozan ve asıl hak
sahibinin kullanmasına engel olanlar hakkında altı aydan üç yıla kadar hapis
cezası getiriyor. Bu kanun vesilesiyle konuşan arkadaşlarımızın ortak kanaati
de şu, diyorlar ki: “Bu kanun çıkmadan önce turizmcinin böyle bir problemi
yoktu, bu sıkıntıları yoktu, seksen yıldır bu kanunla yönetildik ama yeni Türk
Ceza Kanunu’yla bu 154’üncü madde geldikten sonra turizmciler sıkıntıya
düşmüştür.” Doğrudur. Doğrudur, düşmüştür ama bunun çözümü 154’üncü maddeyi
değiştirerek değil… İşte, bizim Antalya Milletvekilimiz Sayın Hüseyin Yıldız
Bey’in hazırladığı 2008 Ağustos ayında teklif hâlinde sunduğu Kıyı Kanunu’nda
değişiklik yapan bir teklif vardı ama maalesef bugüne kadar bu teklif gündeme
gelmedi.
Bu
teklifte, turizmcinin meselesini çözüyoruz ama ülke genelinde yağmaya da engel
oluyoruz. Bütün samimiyetimle söylüyorum, ülkemize döviz kazandıran, ülke
ekonomisine çok ciddi katkıları olan turizmcilerin, turizm işletmecilerinin
problemlerini çözelim ama bu problemi çözerken ülke genelinde başka problemler
karşımıza çıkarmayalım.
Şimdi
ne olacak? Bakın, belki Antalya’daki turizmci arkadaşlarımız rahatlayacak, buna
canıgönülden katılıyorum ama tekrar, biz, kamu arazilerini talanın, yağmanın
bir anlamda önünü açmış olmuyor muyuz?
Bakın,
Türkiye'de seksen yıldır gecekondulaşma, kamu arazilerinin işgali hepimizin
bildiği, şahit olduğu şeyler. Seksen yılda bu önlenemediği için, bu yeni Türk
Ceza Kanunu görüşülürken 154’üncü maddeye hapis cezası da konmuş. Şimdi,
buradaki konuşmacılar diyor ki: işte, kamu malını koruyan diğer kanunlar var.
Değerli milletvekilleri, eğer kamu malını diğer kanunlarla koruyabilseydik,
bugün, orman alanları işgal edilmiş olmazdı.
Şunu
da ifade etmek istiyorum: Sanki, ülkemizde, bu tür yerlerde, fakir, yoksul
insanlar bu alanları alıyorlar, ev yapıyorlar, işgal ediyorlar gibi farklı,
yanlış bir anlayışla da karşı karşıyayız. Bu ülkede kamu malını işgal eden,
kamu malının üzerinde tesis kuran, ev yapan, büyük işletmeleri kuranların hepsi
güçlü insanlar değerli milletvekilleri. Bakın, İstanbul’da orman alanlarında
konutlar yapılmış. O konutları yapan insanlarla, gidelim bir görüşelim.
Oradakilerin hepsi, o bölgedeki güçlü insanların, tabiri caizse mafya
babalarının oralara el koymasıyla kendilerine göre bir parselasyon yapıyorlar,
ondan sonra, Anadolu’dan gelmiş, muhtaç, yoksul insanlara para karşılığı
satılıyor.
Değerli
milletvekilleri, kendimizi aldatmayalım. Bakın, bu suçun işlenebilmesi için
mutlaka ve mutlaka malikmiş gibi… Yani bir kere gitmişsiniz, orada bir müddet
durmuşsunuz; bu, suçu oluşturmuyor. Malikmiş gibi, bu işin sahibiymiş gibi
orada birtakım tesisler kurmanız lazım. Yoksa günübirlik şezlong koymaktan
dolayı da hiçbir işletmecinin mahkûm olduğu kanaatinde değilim.
Bu
bir süreç. Henüz Yargıtay safhası devam ediyor. Yeni çıkarıldı, dört senelik
bir Yasa. Henüz içtihatlar oluşmadı, Yargıtayın birtakım kararları oluşmadı.
Biz şimdi bu Yasa’yı tekrar değiştiriyoruz. Peki, bu Yasa’yı değiştirince kamu
malını işgal edenleri cesaretlendirmiş olmuyor muyuz değerli milletvekilleri?
Turizmciyi kurtaralım. Antalya’da sıkıntıya düşmüş, bütün sahil şeridinde
sıkıntıya düşmüş turizmciyi kurtaralım. Bunun yolu da var ama Ceza Kanunu’nda
bu hapis cezasını kaldırarak ve “kamu malı” ibaresini kaldırarak bir yere
varmamız mümkün değil.
Şunu
da ifade etmek istiyorum: Bizim hukukumuzda, kişiye verilen zararlara göre
kamuya verilen zararlarda daha fazla ceza öngörülmüştür. Şimdi, biz burada
kamuyu maalesef kaldırıyoruz. Biz parti grubu olarak turizmcinin ve
vatandaşımızın problemlerini çözmekte varız ama asla böyle bir yağmanın
vesilesi olmayacağımızı da ifade etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Adalet Bakanımız da buradayken, eski bir belediye
başkanı olarak Sayın Bakanın Antalya’daki konuşmalarına da değinmeden
geçemeyeceğim.
Bir
belediye başkanı olarak Sayın Bakanın Antalya’da yaptığı konuşmalardan şu hisse
kapıldım: “Siz, bizim partimizden belediye başkanı seçerseniz, biz o
belediyeye, o belediye başkanına yardımcı oluruz ama başka bir partiden
belediye başkanı seçerseniz Hükûmete o belediyeyle ilgili herhangi bir proje
geldiğinde, o belediyenin herhangi bir sıkıntısı geldiğinde, kusura bakmayın,
ben de yardımcı olamam, bir bakan arkadaşıma da söyleyemem.” demiştir.
Değerli
milletvekilleri, bu ülke hepimizin. Ülkemizde, merkezî ve mahallî idare olmak
üzere, idari teşkilatımız ikiye ayrılmakta. Hepsi bizim. Hangi partiden
seçilirse seçilsin, belediye başkanları Türkiye Cumhuriyeti devletinin belediye
başkanlarıdır. Hiç kimsenin bu hadiseye bu şekliyle yaklaşma şansı yoktur ama
yaklaşan her mahallî idareler seçiminde, 2004’te de bunları yaşadık, şimdi de
maalesef bunları yaşıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Çobanoğlu.
METİN
ÇOBANOĞLU (Devamla) – Sayın Bakan burada sözlerini düzeltmeye çalıştı ama ben
tekrar tekrar izledim, o sözlerin düzeltilebilecek bir tarafı yok, son derece
açık ve mantıklı bir şekilde vatandaşı tehdit ediyor.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakan bunu yapıyor ama çok Değerli Kırıkkale
Milletvekilimiz -Sayın Bakan bunu yaptıktan sonra- Kırıkkale Hacılar ilçesinde
bir konuşma yapıyor. Bunu da izledim. Aynen dediği şu: “Bizim istediğimizi
seçmezseniz, Hacılar’a taş üstüne taş koyamazsınız.”
Değerli
milletvekilleri, bir an, acaba Anadolu’yu Moğol istilası mı oldu diye düşündüm.
Böyle bir şey olamaz! İşte, Kırıkkale’de Sayın Milletvekilinin konuştuğu haber
de burada değerli arkadaşlarım. “Taş üstüne taş koydurtmam.” diyor. Böyle bir
anlayışı reddediyoruz. Böyle bir anlayışı kınıyoruz ve bunun sonuçlarını
mutlaka mahallî idareler seçimlerinde vatandaşımızdan göreceğinizi ifade
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Çobanoğlu.
Şahısları
adına ilk söz Antalya Milletvekili Abdurrahman Arıcı’ya aittir.
Buyurun
Sayın Arıcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDURRAHMAN
ARICI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 272 sıra sayılı
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi
hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün,
Türk Hava Yolları, elim uçak kazasında hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza
başsağlığı dileyerek sözlerime başlıyorum.
5237
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 154’üncü maddesinde yapılan değişiklikle özel
mülkiyete konu taşınmazlara karşı yapılacak müdahale veya yararlanmalara engel
olma eyleminin şikâyeti üzerine cezalandırılması amaçlanmıştır.
5237
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 184’üncü maddesinin ikinci fıkrasındaki hükmün
yanlış uygulanması nedeniyle, konut sıkıntısı çekilen ülkemizde inşaat
ruhsatına uygun biçimde yapılan bina kullanılabilir duruma gelmesine rağmen,
henüz yapı kullanma izninin alınmaması sebebiyle elektrik, su ve telefon
hizmetlerinden yararlanılamaması pek çok vatandaşın mağduriyetine yol
açmaktadır. Bu sıkıntıyı gidermek amacıyla maddede değişiklik yapılmıştır.
Öncelikle
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 154’üncü maddesinde, hakkı olmayan yere
tecavüz suçu bir hakka dayanmaksızın kamuya ait taşınmaz mal veya eklentileri
üzerinde de işlendiği takdirde müeyyideye bağlandığı, yapılması amaçlanan
değişiklikle madde metninde “kamuya veya” ibaresi çıkarılmak suretiyle kamu
mallarının koruma dışında bırakılmasına neden olunduğu ifade edilmiştir.
Yapılan düzenleme, koruma hususunda kamu mülkiyeti ile özel mülkiyet arasında
ikili bir ayrıma gidilmesine ve kamu mülkiyetinin korunmaya değer görülmediği
yönünde toplumda yanlış algılamaların oluşmasına neden olmaktadır. Ayrıca, söz
konusu suçun şikâyete bağlı hâle getirilmesi Türk Ceza Kanunu’nun takibe,
şikâyete bağlı suçlar için öngörmüş olduğu temel sistematikten sapmaların meydana
gelmesine de yol açmaktadır. Bahse konu suçun kamu mallarına karşı
işlenebilmesi kabul edildiği takdirde suçun soruşturulmasında aranan şikâyet
şartının yerine “kamu yararı” kavramı söz konusu olduğunda cumhuriyet
savcılarının doğrudan soruşturma yapabilme yetkisi ve Türk Ceza Kanunu’nun
genel sistematiği ile yeknesaklığın ve doğrudan soruşturabilmesinin sağlanması
amacıyla gerekli düzenlemenin yapılmasının daha uygun olacağı düşünülmüştür.
Düzenlemeyle “Bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal ve eklentilerini
malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya
bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan
kimseye, suçtan zarar görenin şikâyeti üzerine altı aydan üç yıla kadar hapis
ve bin güne kadar adli para cezası verilir.” hükmü getirilmektedir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; teklifi genel olarak değerlendirecek olursak
Türk Medeni Kanunu’nun “iyi niyetli üçüncü kişilere karşı” başlıklı 1023’üncü
maddesinde yer alan “Tapu kütüğündeki tescile iyi niyete dayanarak mülkiyet
veya bir başka ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur.” hükmüne
rağmen, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun söz konusu uygulaması nedeniyle on
yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra tapudaki kayda güvenerek taşınmaz
edinen iyi niyetli kişilerin tapuları zaman sınırlaması olmaksızın iptal
edilerek taşınmazları ellerinden alınmaktadır. Mevcut uygulama, tapuya
güvenerek taşınmaz satın alan iyi niyetli kişilerin tapularının herhangi bir
bedel ödenmeksizin iptaliyle sonuçlandığından, bu durum tapuya güven ilkesini
işlemez hâle getirmekte ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Ek 1 numaralı
Protokolü’nün 1’inci maddesini ihlal ettiğinden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
tarafından Türk devleti aleyhine ihlal kararı verilmesine sebep olmaktadır.
Görüşmekte
olduğumuz kanun teklifiyle, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12’nci maddesinin
üçüncü fıkrasına eklenen hükümle, tapu kütüğündeki tescilinde iyi niyete
dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu
kazanımının korunması, dava açma hakkına getirilen on yıllık hak düşürücü süre
sınırlamasının hakka yönelik olmadığı da dikkate alınarak Anayasa’da öngörülen
eşitlik ilkesi gereğince özel mülkiyet ve kamu mülkiyeti ayrımı yapılmaksızın
gerçek ve özel hukuk tüzel kişileri yanında kamu tüzel kişiliğinin de bu sürece
tabi olması, Türk Medeni Kanunu’nda öngörülen tapuya güven ilkesini uygulanamaz
hâle getiren veya Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Ek 1 numaralı
Protokolü’nün 1’inci maddesine aykırılık oluşturan uygulamanın ortadan
kaldırılması ve farklı yorumlar yapılmasının önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
Gerek
Kadastro Kanunu ve bu Kanun’un düzenlemeye konu 12’nci maddesi gerek 12’nci
maddeye teklifle eklenmek istenen hüküm, mahiyetleri itibarıyla geçici kurallar
bütünüdür.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ABDURRAHMAN
ARICI (Devamla) – Türkiye’de kadastral işlemlerin tamamlanıp kesinlik kazanması
ile kadastro mevzuatının yönettiği anlaşmazlıklar sona ermiş olacağından
Kadastro Kanunu’nun uygulama olanağı da kalmayacaktır. Doğaldır ki ayni hakları
düzenleyen mevzuat bütünü sürekli norm topluluğu olarak yürürlüğünü
sürdürecektir.
Yüksek
Yargıtayımızın bazı dairelerinin, yürürlükteki hukukumuzun yapısıyla ve Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi ve Kurumsal Mahkemesi kararıyla çatışan uygulaması,
ayni haklarda kişi ile devletin eşitliği prensibinden de beslenen mülkiyet
hakkının çağdaş bileşimi ile uyuşmamaktadır.
Sosyal
hukuk devleti, suskunluğuyla ve hareketsizliğiyle ürettiği riskleri iyi niyetli
kişilerin üzerine aktaran devlet değildir. Tapuya güvenle ayni hak iktisap eden
üçüncü kişilerin hukuku, yıllar sonra iddiasını fark eden devletin
oldubittileri ile yok edilemez.
Bu
vesileyle kanunun hayırlı olmasını diler, yüce heyete saygılar sunarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Arıcı.
Şahısları
adına ikinci söz Antalya Milletvekili Sayın Sadık Badak’a aittir.
Sayın
Badak, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SADIK
BADAK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
272 sıra sayılı kanunun 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, dünkü, kanunun tümü üzerinde yapılan görüşmelerde de ifade
edildiği üzere, bu kanun ve özellikle bu madde sadece Antalya ve Ege
kıyılarını, Akdeniz ve Ege kıyılarını ilgilendirmiyor. Mesela Karadeniz
kıyılarında tekne üreten küçük bir esnaf deniz kıyısındaki tapulu arazisinde,
atölyesinin önüne, kamuya ait, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki bölümde
100-
Bu
itibarla biraz önce Milliyetçi Hareket Partisinin değerli sözcüsünün
endişelerine katılmıyoruz. Buradaki bu getirilen hüküm bütün Türkiye’de bu gibi
kullanımları, esasen kamunun denetimi altına alıyor. Bu bakımdan bir endişeye
mahal yoktur, kanun bu hâliyle -getirilmekte olan düzenleme- hakkaniyete
uygundur. Bu itibarla desteklerinizi talep etmekteyiz.
Hepinizi
bu düşüncelerle saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Badak.
Madde
üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Soru-cevap
işlemine başlıyoruz.
İlk
soru Sayın Çalış’ın.
Buyurun
efendim.
HASAN
ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, şimdi, tabii ki bu 1’inci maddeyle şezlong uygulaması yapan
turizmcilerimizin sıkıntılarını gideriyoruz. Ancak bu sahillerde zaman zaman
vatandaşlar adına da sıkıntılar olmaktadır. Şezlongların, gölgeliklerin
gerçekten keyfî usullerle satıldığını, keyfî usullerle paraya çevrildiğini,
kıyıların, vatandaşa açık olması gereken kıyıların âdeta vatandaşa
kapatıldığını görmekteyiz. Kamu adına vatandaş aleyhine bir haksızlık
olmaktadır. Bunları nasıl garanti altına alacağız, vatandaşımızın haklarını?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Başka soru soran yok.
Buyurun
Sayın Bakanım.
ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
Sayın
Çalış’ın sorduğu soruyu şu şekilde kısaca cevaplandırabilirim.
Bilindiği
gibi kamunun hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin bir başkası tarafından
haksız şekilde kullanılması buraya bir tecavüz teşkil eder ve kamu, bu Ceza
Kanunu’nun dışındaki birçok başka kanuna dayanarak oraya haksız şekilde tecavüz
etmiş olan veya orayı kullanan kişiyi oradan çıkarma imkânına sahiptir. Ancak,
bir tüzel kişinin veya hakiki şahsın kamunun hüküm ve tasarrufu altındaki bir
yerin kullanılmasını ecri misil almak veya kira almak suretiyle izin verildiği
takdirde bir sorun ortaya çıkmış… Bu değişiklik bu sorunu çözmeyi amaçlayan bir
değişikliktir. Dolayısıyla herhangi bir turizm işletmesi veyahut da herhangi
bir vatandaş, kamuya ait sebepsiz ve haksız yere bir yeri işgal ederse onu
oradan çıkarma hakkı zaten yasalarımızda vardır. Hatta dört tane bu konuda ayrı
yasayı, değişik arazilerle ilgili, mülkiyetlerle ilgili kullanmak mümkündür. O
bakımdan eğer vatandaşların yararlanmasına açık bir yer ise kamu, özellikle
özel idare, özellikle defterdarlık vatandaşların oradan yararlanmasını temin
edici yasaların öngördüğü tedbirleri alacaktır.
Ben
bu yasa değişikliğinin bu konuda bir sorun meydana getirdiği kanaatinde
değilim. Nitekim teklif sahibi arkadaşlarımız da biraz önce ve hatta dün bu
konuyla ilgili düşüncelerini Genel Kurulumuzda uzun uzadıya paylaştılar.
Çok
teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Bir soru daha var efendim.
Sayın
Ural…
KADİR
URAL (Mersin) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Sayın
Bakanım, özel çevre koruma alanlarındaki uygulamaları da bu kanun tasarısı
ilgilendirecek mi? Örnek vermek istiyorum: Atayurt beldesi var, Mersin Silife
ilçesi Atayurt beldesinin sınırları içerisinde özel çevre koruma alanı
bölgesinde, kıyı kenar çizgisi içerisinde
bulunan devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan alanlarda hem
İçişleri Bakanlığının hem Maliye
Bakanlığının hem Millî Eğitim Bakanlığının tesisleri var, bu tesisler kaçak yapı
hüviyetinde. Dinlenme tesisleri var kaçak yapı hüviyetinde ve bu tesislerin ön
taraflarında da halka açık alanlar var. Buralar da vatandaş tarafından işgal
ediliyor yani şezlonglarla veya başka deniz dinlence yerleriyle. Özel çevre
koruma alanı olmasına rağmen Maliye buralardan şu anda ecri misil almak
istiyor, özel çevre koruma alanları olmasına rağmen. Buraları da ilgilendirecek
mi?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Ural.
Sayın
Bakan…
ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Önce, Sayın Başkanım, biraz önce yaptığım
açıklamayı tekrar etmek durumundayım aşağı yukarı. Bu tür konuların, kamuya
verdiği yetkilerle çözülmesi mümkündür. Bu konuda Kıyı Kanunu vardır, Men’i
Müdahale Kanunu vardır. Değişik kanunlarla bunları çözmek mümkündür diye
değerlendiriyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkürler.
Sayın
Özbayrak, bir talebiniz olmuş, neyle ilgili efendim?
MUSTAFA
ÖZBAYRAK (Kırıkkale) – Benim söylediğim iddia edilen bir söz vardı.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Televizyonlar söyledi, gazeteler yazdı, ne yapacaksın?
BAŞKAN
– Yerinizden kısaca açıklama yapabilirsiniz.
Çok
kısa olsun, sataşmaya mahal vermeyelim efendim.
Buyurun.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kırıkkale Milletvekili Mustafa
Özbayrak’ın, Kırşehir Milletvekili Metin Çobanoğlu’nun, yaptığı bir konuşmadaki
sözlerini farklı yorumladığı iddiasıyla konuşması
MUSTAFA
ÖZBAYRAK (Kırıkkale) – Biraz önce MHP adına konuşan Sayın Sözcü benim
Kırıkkale’de bir kasabada yapmış olduğum konuşmadan bir alıntı yaptı ve bunu
daha çok böyle bir tehdit gibi takdim etti.
Olayın
aslı şudur: Orası bir ilçe değildir, Hacılar bir kasabadır, 1.800’lük bir
nüfusu vardır -toplam çalışan sayısı- 1.800 içerisinde belediyede çalışan
sayısı 300’dür. MHP’li başkan adayı, orada her aileden bir kişiyi tekrar işe
alacağını ve bunlara kadro vereceğini iddia etmiştir ve dolayısıyla bu kadro
sayısını da 500’e çıkaracağını iddia ederek oy toplamaya çalışmaktadır. Biz de
bu kadronun belediye tarafından verilmediğini, Ankara tarafından verildiğini,
kadro ihdasının belediye tarafından değil Ankara tarafından verildiğini,
dolayısıyla belediyenin böyle bir yetkisi olmadığını, Ankara’nın izni olmadan…
(MHP sıralarından “Ne alakası var?” sesleri) Dinle, önce dinle!
…böyle
şeyin mümkün olmadığını, Ankara’da Hükûmetin buna izin vermediği sürece
belediyenin kendi başına kadro ihdası yapamayacağını, bu vaatlerin boş
olduğunu, dolayısıyla eğer Ankara’dan izin verilmezse belediye de bu anlamda
taş üstüne taş koyamayacağını söyledim. Olayın aslı budur. Bu farklı bir yöne çekilmesin,
söylediğimiz budur.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) – Sizin sözünüzü tekrarlamıştır o!
MUSTAFA
ÖZBAYRAK (Kırıkkale) – Önce adam gibi dinlemesini öğren.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı
ve Teklifleri (Devam)
3.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak ve Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun; Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili Sadık Badak ve
5 Milletvekilinin; Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi; Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 4 Milletvekilinin; Türk Ceza
Yasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu
(2/283, 2/270, 2/277) (S. Sayısı: 272) (Devam)
BAŞKAN
- Şimdi maddeyi oylarınıza sunuyorum…
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN
– Karar yeter sayısı arayacağım, peki.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, önergem
var, önerge.
BAŞKAN
– Hayır, 1’inci maddede yok efendim, 2’nci maddede var.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – 1’inci maddenin çıkarılması için önerge gönderdim.
BAŞKAN
– 1’inci maddede yok, 2’nci maddede var.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – 1’inci maddeyle ilgili önerge gönderdim.
BAŞKAN
– Burada yok Sayın Genç.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – 1’inci maddeyle ilgili…
BAŞKAN
- 2’nci maddede var ama…
KAMER
GENÇ (Tunceli) – İki önerge gönderdim.
BAŞKAN
– İki önerge var, tamam, sizin iki önergeniz var. 2 ve 3’te var önergeleriniz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – 1’inci maddeyle ilgili…
BAŞKAN
– 1’de yok efendim, 1’de yok.
Önergeler
burada. 2’nci madde diyor, diğeri de 3’üncü madde.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Gönderdim Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Yok Sayın Genç, olsa orada da veririz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, şunu izah edeyim: Ben teklifteki 2’nci maddeyi
almışım. Teklifteki 2’nci madde 1’inci madde hâlinde.
BAŞKAN
– Burada öyle, 2’nci maddede…
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Benim önergem 1’inci ve 2’nci maddede.
BAŞKAN
– Zaten karar yeter sayısı… Biz şeye
geçtik efendim.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim… Benim
önergem 1’inci ve 2’inci maddede.
BAŞKAN
- Tamam, 2’nci ve 3’üncü maddelerde var.
Biraz
yaklaşır mısınız, duyamıyorum sizi hakikaten.
O
zaman önergenizi değiştirelim. 1’inci maddede… 2’de konuşamazsınız o zaman.
Buyurun.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Hayır, bir dakika bir şey söyleyeyim, yani yanılgı var,
yanılgım şöyle: Ben teklifin 2’nci maddesine vermişim “3’üncü maddesi” demişim,
hâlbuki ben son anda fark ettim, teklifin 1’inci maddesi…
NURİ
USLU (Uşak) – Geçti, geçti… Doğru yazsaydın.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Yani, onun 1’inci ve 2’nci madde olarak düzeltilmesi…
BAŞKAN
– “Fark ettim.” demekle düzelmiyor şimdi Sayın Genç.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Efendim, ben öyle düzeltiyorum, önerge sahibi benim.
BAŞKAN
– Ne olacak, 2’nci maddede konuşacaksınız zaten.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Efendim, oradaki 2’nci maddeyi 1, 3’üncü maddeyi de 2 olarak
düzeltiyorum. Yani, şuradaki teklife göre…
BAŞKAN
– Peki, buyurun 1’inci maddede…
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Efendim okutun da sonra.
BAŞKAN
– Komisyon katılıyor mu?
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Okutun önce önergemi.
BAŞKAN
– Okutalım efendim, önergenizi okutalım.
Ama
siz de bakın, siz bu kadar tecrübelisiniz, nasıl fark etmiyorsunuz bunu ya?
T.B.M.
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 272 sıra sayılı yasa teklifinin 1. maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN
– Komisyon katılıyor mu efendim?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Hükûmet katılıyor mu?
ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Genç.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 272 sıra sayılı Yasa
Teklifi’nin 1’inci maddesinin aslında şimdi teklif metninden çıkarılmasıyla
ilgili verdim önergeyi de, yalnız tabii, kanun birdenbire bize dağılıp da hemen
gündeme alınınca biz de çok dikkatli bir inceleme yapmıyoruz.
Şimdi,
burada benim yanılgım şurada: Teklif metninde 1, 2, 3 denilmiş ama Komisyon 1’i
niye incelememiş, 2’yi niye… Yani, o Komisyon Raporu da hatalı. Komisyon Raporu
hatalı olmasa… Ben o tarafına bakmışım, oradan dolayı geliyor.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, bu kanunla devletin mallarının işgalinin cezası
kaldırılıyor. Yahu, bu Türkiye Cumhuriyeti devletini kim koruyacak; ben bunu
öğrenmek istiyorum. Yani dünyanın hiçbir devletinde, hiçbir parlamentosunda,
hiçbir milletvekili, o devletin işte, anayasasına sadakat göstereceğini, şey
edeceğini yemin etmiş bir milletvekili o devletin malının mülkünün birileri
tarafından işgal edilmesini affeden bir kanun teklifini düşünemez; bunu
düşündükleri an onlar sokağa çıkamaz.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, arkadaşlarımız “Şezlong affı getiriyoruz…” Bazı
sıkıntılar varsa onu o şekilde değerlendirelim. Şimdi, Türkiye’de devleti
koruyan kimse var mı? Yok. Güç odakları geliyor devletin en büyük varlıklarına,
maalesef, konuyorlar. Mesela basit bir örnek vereyim: Şimdi, Citibank hakkında
3,5 milyar dolarlık bir vergi bulunmuştu, Maliye Bakanlığı getirdi bunu
uzlaşmada sıfıra indirdi. Devletin en kıymetli arazileri, en kıymetli hazine
arazileri birileri tarafından bedava veriliyor, bedavaya yakın bir şeyde
veriliyor.
İşte,
şimdi, değerli milletvekilleri, biz bu kanunu çıkardığımız zaman Türkiye'nin
her tarafındaki o rantçılar hemen gidecekler devletin en kıymetli varlıklarını,
mallarını mülklerini işgal edecekler, nasıl olsa Ceza Kanunu’nda da bu hüküm
kalkınca… Ne kadar güzel değil mi? Ha, şimdi, deniz kıyısında, turistik
alanlarda eğer böyle bir sıkıntı varsa ona göre bir kanun düzenlemesini
yapalım. Diyelim ki yani: “Eğer bir yerde bir turistik alan varsa burada, işte,
o turistik alan hizmetlerinin devamı olarak birtakım hizmetler yapılıyorsa o
zaman oradaki işgaller Türk Ceza Kanunu 154’üncü maddesine girmez.”
Ayrıca,
Komisyon Başkanı diyor ki: “Efendim, Yargıtayın bir dairesi başka bir karar veriyor,
başkası başka bir karar veriyor.” Olabilir.
Yani
değerli milletvekilleri, hep yani -hukuk burada- yargının verdiği kararları
işlemez hâle getirmek Meclisin görevi midir? Yargı Türkiye'nin gerçeklerini
daha iyi kavrayan, inceleyen, milyonlarca davayı karara bağlayan bir kurum. Bir
dairede öyle bir karar çıkmışsa, ötekisinde öyle şey etmişse Hukuk Genel
Kuruluna gider, Hukuk Genel Kurulu bunu içtihadı birleştirme kararıyla karar
verir ve bunu düzeltir. Şimdi bunları bir tarafa itiyoruz, “Efendim, bilmem,
Antalya’da…” Tamam, ben de Antalya’da şezlongdan yararlanan insanların ceza
almasını istemiyorum. Zaten orada, şezlongdan da bir ceza alacaklarını da ben
zannetmiyorum, yani Yargıtaydan da böyle bir karar çıkacağını da zannetmiyorum
çünkü hukukta, yani orayı, hukuku bilen insanlar elbette ki yani o hâl ve
duruma göre bir karar verirler ama siz ne getiriyorsunuz? Diyorsunuz ki:
“Devletin malını, mülkünü işgal edenlerin cezasını kaldıralım.” Ya, böyle bir
mantık olur mu? Yani, şimdi, bakın, devletin en tepesine gelen insanlar, bir
bakıyorsunuz, devletin mallarını en keyfî kullanıyorlar. Fazla da ağır kelime
de konuşmak istemiyorum. Abdullah Bey keyfi istedi mi uçağı alıyor, devletleri
geziyor. Efendim, Tayyip Erdoğan, Genel Başkanınız, alıyor uçağı, geziyor.
Hangi hakla geziyor? Devletin malı arkadaşlar. Devletin malı yahu!
Şimdi,
işte belediye başkanlarınız, bakın nasıl keyfî muameleler yapıyor. İşte,
İstanbul’daki bir aday arkadaşımız, diyor ki: Kadir Topbaş’ın, gelinine bütün
İstanbul’daki reklam panolarını vermiş, 1 milyar dolar almış arkadaşlar, 1
milyar dolar. O İstanbul’daki laleler için 552 trilyon lira para harcadı. Yahu,
böyle bir şey olur mu? On beş gün bir lale orada görünecek ve siz 550 trilyon
para harcayacaksınız.
Şimdi,
bu devletin parası bu kadar hunharca sarf edilmez. Bu, devlete yapılan en büyük
ihanettir. Bana göre Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi, devletin malını,
mülkünü en rijit kuralları koyarak koruması lazım değerli milletvekilleri.
Yoksa bu devlet elimizden gidecek. Görüyorsunuz İstanbul’un en mutena
yerlerindeki hazine arazileri yok pahasına işgal edilmiş. Ondan sonra, bunun
hiç olmazsa bir cezai müeyyidesi olması lazım. Şimdi, bakın, birtakım bahaneler
ileri sürerek devleti satmaya kalkmayın.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Evet, buyurun, son sözleriniz…
KAMER
GENÇ (Devamla) – Efendim, zaten bunların yolu da bu. Yani çok büyük güç
odaklarının menfaatlerine birtakım avantajlar sağlamak için, yahu, işte şurada
da şu kadar haksızlık var. Böyle bir şey olur mu? Orada haksızlık varsa ona
göre çözeceksiniz. Beyler, bu devleti bu kadar güçsüzleştirmek, malını mülkünü
talan etmek, ondan sonra her şeyi dağıtmakla bu devlet ayakta durmaz. Bu
devleti ayakta tutmanın yolu devleti ekonomik yönden güçlendirmektir.
Şimdi,
Mustafa Bey orada, bakın, Kayseri’de, sizin Kayseri’de son zamanlarda 6 tane
vatandaş intihar etmiş borcunu ödemediği için.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Ne alakası var?
KAMER
GENÇ (Devamla) – Ama siz yüz otuz iki fabrikayı açtınız çok şeylerle, hepsi
kapandı. Ama Abdullah Bey uçağını dolduruyor, Afrika’ya, Kenya’ya, bilmem
eğlenmeye gidiyor.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – İş adamlarını götürüyor!
KAMER
GENÇ (Devamla) – Hiç olmazsa o paraları o tüccarlara versin de intihar
etmesinler. Yani bu memleketin kaynakları çok, ama bu memleketin kaynakları bu
kadar hunharca tartışılıyor.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Bırak bunları!
KAMER
GENÇ (Devamla) –Ben önergemin kabulünü ve bir de karar yeter sayısının
aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN
– Evet, önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım efendim.
Önergeyi
kabul edenler… Kabul etmeyenler…
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Divanda muhalefet yok. Divan üyesi arkadaş…
BAŞKAN
– Daha karar vermedik, siz yerinize oturun rahat rahat.
Karar
yeter sayısı vardır ve önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
2’nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE
2- 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12 nci maddesinin üçüncü
fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“Bu
hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel
kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.”
BAŞKAN
– Madde üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya
Milletvekili Osman Kaptan.
Sayın
Kaptan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 272
sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin
2’nci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlarım.
Sayın
arkadaşlarım, Antalya Kepez’in yarısına yakın bir kısmı hazine ile vatandaş
arasında davalı durumdadır. Davalar tapu iptal davalarıdır, davaları açan Millî
Emlak Müdürlüğüdür. Açılan dava sayısı on bin dolayında olup toplamda 50-60 bin
kişiye karşı açılmıştır, bu kişiler aileleri ile birlikte hesaplanırsa toplamda
200 bin kişiyi etkilemektedir yani 380 bin nüfuslu Kepez’de nüfusun yarıdan
fazlası tapu iptal davaları ile karşı karşıya bulunmaktadır. Dava açılan
yerlerin hepsi tapuludur.
Sayın
Başkan, arkadaşlar gürültü etmezlerse daha iyi olur yani konsantrasyonumuz
bozuluyor.
BAŞKAN
– Haklısınız, peki.
OSMAN
KAPTAN (Devamla) – Sayın milletvekili arkadaşlarım, Millî Emlak Müdürlüğünün
dava açtığı bu yerleri üç ana grupta toplamak mümkündür.
Birincisi:
Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından vatandaşlara kırk yıl önce satılan
arazilerdir. Bu alan 1968 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından satıldığı
zaman 312 bin metrekarelik bir yer iken imar parselasyonu, imar işlemleri
yapılmış ve imardan sonra bin beş yüz adet imarlı parsele dönüşmüştür. Bu
parsellerin tamamında evler vardır, binaların çoğu da ruhsatlı olarak
yapılmıştır.
İkinci
grup: Antalya ve Kepez belediyeleri tarafından 1990 yılından itibaren gecekondu
yasalarınca tahsis yapılan, satılan yerlerdir.
Üçüncü
grup yerler ise vatandaşın atalarından kalan onlarca yıllık tapulu arazilerdir.
Sayın
milletvekilleri, bu yerlerin tamamı en az kırk elli yıldır vatandaş adına
tapulu olup imar parseli oluşmuş, birçoğunun üzerinde ruhsatlı kooperatif
binaları yapılmış, bir kısmı da vatandaşın özel olarak apartman yaptırdığı
yerlerdir. Dava açılan yerlerin tamamına yakın kısmı devlete bedeli ödenerek
vatandaşın malik olduğu yerlerdir. Belediye sınırları içerisinde emlak
vergileri ödenmektedir. Millî Emlak Müdürlüğü, bu yerlerin devletin hüküm ve
tasarrufu altında olduğu iddiasıyla bu davaları açmaktadır. Dava konusu
yerlerin tamamı 1952 yılında, 3116 sayılı Orman Yasası’na göre “Orman sayılmayan
makilik sahalar.” olarak tespit ve tefrik edilmiştir. 1956 yılında yürürlüğe
giren ve hâlen uygulamada olan 6831 sayılı Orman Yasası’nın 1’inci maddesinin
(j) fıkrasında da “Funda veya makilerle örtülü orman ve toprak muhafaza
karakteri taşımayan yerler orman sayılmaz.” denilerek aynı görüş yasalaşmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, Kepez bölgesinde Millî Emlak Müdürlüğü tarafından 1994 yılında
açılmaya başlayan davalarda, 1994 yılından 2004 yılına kadarki on yıllık sürede
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi kişilerin lehine karar verirken 2004’ten sonra
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi kişilerin aleyhine karar vermeye başlamıştır. Bu
kararlar doğrultusunda vatandaşların tapuları iptal edilmektedir. Hâlbuki
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, 7. Hukuk Dairesi, 8. Hukuk Dairesi, 16. Hukuk
Dairesi, 17. Hukuk daireleri, Hukuk Genel Kurulu ve ayrıca 1993/5 esas ve
1996/1 karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’na göre “Makilik
sahalar orman sayılmaz, orman olmayan bir yer de 2/B olarak kabul edilemez.”
denmektedir. Yine, örneğin 14. Hukuk Dairesinin 2001/2113 esas ve 2001/2518
sayılı Kararı’nda “Tescil gününden dava gününe değin Tapulama Yasası’nın
31’inci ve Kadastro Yasası’nın 12’nci maddesindeki hak düşürücü süreler geçmiş
bulunmaktadır.” denilerek on yıllık hak düşürücü süre geçtiği için Millî Emlak
aleyhine, kişinin lehine karar verilmiştir. Buna benzer Yargıtayın birçok
kararında bu davalarda 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12’nci maddesinde
öngörülen on yıllık dava açmada hak düşürücü sürenin uygulanması gerektiği
belirtildiği hâlde Yargıtay 20. Hukuk Dairesi tarafından bu durum kabul
edilmemektedir. Böyle olunca, vatandaşın yarım asırlık tapuları iptal
edilmektedir. Bu durum Antalya Kepez’de yaşayan vatandaşlarımızı tedirgin ve
mağdur etmektedir. Vatandaşlarımızın psikolojisi, aile hayatı, iş hayatı
bozulmakta, devlete olan güveni de sarsılmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, Kepez’deki vatandaşlarımıza bu yerleri satan devlettir,
tapularını veren devlettir, tapularının iptali için mahkemeye veren de
devlettir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına göre devlet, tapusunu iptal
ettiği vatandaşın taşınmazının bedelini ödemek zorundadır ama ülkemizde buna
uyulmamaktadır. Bu konuda ülkemiz aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
tarafından verilmiş kararlar mevcuttur.
Bu
konuda, örneğin, rahmetli Turan Güneş Hocamızın 1910 yıllarından kalma 102,5
dönüm Kandıra’daki bir arazisi 1960 yılında kadastro geçiyor, tapusu veriliyor;
62 yılında hazine “Benimdir.” diyor, dava açıyor, kırk yıl dava sürüyor. Sayın
Turan Güneş Hocamız rahmetlik oluyor, ondan sonra varisleri devam ettiriyor
davayı ve 2008 yılında yani geçen yıl Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Turan
Güneş Hocamızın varislerinin lehine karar vermiştir.
Yine
buna benzer, Samandağı’nda da kararlar vardır. Buna benzer kararlarda devlet
eğer bir tapuyu iptal ediyorsa o tapunun karşılığında, parasını da vermek
durumundadır.
Örneğin,
yine Kepez’de orman sınırları dışına çıkarılmış yerleri vatandaşa Orman
Bakanlığı satmış, parasını peşin almış, sekiz yıldır vatandaşa parasını ne geri
vermiş ne de tapusunu vermiş. Kepez’in bu konulardaki mağdur olan on dört
mahallenin muhtarı da bu sorunlara çözüm bulunabilmesi için Antalya-Ankara
arasını su yoluna çevirmiştir.
Vatandaşlarımızın
mağduriyetlerini gidermek, devlete olan güvenlerinin devamını sağlamak, hak
düşürücü süre konusunda devletle vatandaş arasında eşitliği sağlamak için kanun
değişiklik teklifinin kabul edilmesini diler, yüce Meclise saygılar sunarım.
(CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Kaptan.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Karaman Milletvekili Hasan Çalış.
Sayın
Çalış, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz 272 sıra sayılı Teklif’in 2’nci maddesiyle ilgili olarak
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Sözlerime başlarken yüce
heyetinize sevgi, saygı ve selamlarımı arz ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, bugün televizyonlarımızdan Hollanda’da Türk Hava Yollarımıza ait
bir uçağın düşmesi neticesinde 9 vatandaşımızın hayatını kaybettiğini ve 25’in
üzerinde vatandaşımızın da yaralı olduğunu öğrenmiş durumdayız. Ben bu
vesileyle Cenabı Allah’tan rahmetler diliyorum Türk Hava Yolları ailesine ve bu
elim kazada yakınlarını kaybetmiş olan ailelere başsağlığı diliyorum ve bu
kazada yaralanan vatandaşlarımıza acil şifalar diliyorum.
Kıymetli
arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz teklif, gerçekten teklifi hazırlayan
milletvekillerimizin kendi bölgelerindeki bazı mevzi problemleri çözme yolunda
atılmış bir adımdır. Ben bu vesileyle, bu kanun teklifini hazırlayan Sayın
Kaynak, Sayın Çavuşoğlu, Sayın Kaptan, Sayın Badak ve bu tekliflerde imzası
bulunan Sayın Antalya Milletvekilimiz Hüseyin Yıldız Bey’e takdirlerimi,
teşekkürlerimi arz ediyorum. Ancak tabii ki Sayın Hükûmetimizden de beklentimiz
şudur değerli arkadaşlarım: Maalesef burada da problemleri parça parça ele
alıyoruz. Bir problemin küçük bir parçasını elimize alıyoruz, parçanın bir
kısmı geride problem olarak devam ediyor. Tabii ki gönlümüz istiyor ki yüce
Meclisimiz Türkiye'nin bir problemini ele aldığı zaman bu problemi kökten
halletmiş olsun, bu problem enine boyuna çalışılmış olsun, enine boyuna
tartışılmış olsun. Mesela, bu 2’nci maddeyle ilgili olarak -on yıl ve üzeri-
kamuya, üzerinde hak tanınmasıyla ilgili açılmış olan davalar var. Bunun
yanında, daha önce açılmış ama davası bitmiş, taşınmazına el koyulmuş
vatandaşlarımız var. Bu tasarıyla, taşınmazına el koyulmamış, mahkemeleri devam
eden vatandaşlarımızın sıkıntısı çözülüyor ama ortada önemli bir soru işareti
duruyor. Nasıl bir soru işareti duruyor? Daha önce mahkemesi açılmış, dava
bitmiş, vatandaşın taşınmazına el koyulmuş. Bu vatandaşlarımızın taşınmazlarını
iade edecek miyiz, etmeyecek miyiz? Bu sorunun cevabını bulmamız lazım, bu tasarının
içerisinde de bu soruya cevap vermemiz lazım.
Benden
önce grubumuz adına konuşan Sayın Çobanoğlu -kendisi hem bir ormancıdır hem de
hukukçudur- bu teklifteki rahatlıkların yanında getirebileceği problemlerle
ilgili endişelerini dile getirdi; endişelerinde haklıdır. Aslında, burada,
topyekûn, hepimizin endişelerini, milletimizin endişelerini giderebilecek
kanunlar yapmamız gerekiyor değerli arkadaşlar. Bunu yapmadığımız sürece kamu
vicdanını rahatlatma imkânımız yok.
Biraz
önce Sayın Bakanıma soru olarak yönelttim. Gene, teklifin 1’inci maddesiyle,
kıyılarda turizm işletmeciliği yapan işletmecilerimizin bir problemini
çözüyoruz ancak bu problemi çözerken, ortada, yasalardaki boşluklardan veya
uygulamalardaki denetimsizliklerden kaynaklanan sıkıntıyı da çözmemiz
gerekiyordu. Sayın Bakanım sağ olsunlar, bize verdikleri cevapta, bizim o
konularla ilgili bir düzenlememiz yoktur, o konularda yasalarımız yürürlüktedir
anlamına gelebilecek bir cevap verdi. Buna itirazımız yok Sayın Bakanım, ama
bugün sahillerimize gittiğimiz zaman, bazı işletmecilerimizin gerçekten
kurallara uygun bir şekilde kıyıları kullanırken, bazılarının kıyıları âdeta
mülkiyeti gibi kullanmaya kalktığını, vatandaşa âdeta kapalı alanlar oluşan
yerler olduğunu görmekteyiz. Hatta, bir kısım öyle yerler var ki, mesela bir
vatandaş olarak benim de yaşadığım benzer olaylar var. Ortada bir turizm
işletmesi falan da yok, bir vatandaş gitmiş, bir plaj alanını kapatmış,
kapısına da üç beş adam koymuş, kafasına göre fiyatlandırma yapıyor. Şezlongunu
da kafasına göre fiyatlandırıyor, gölgelikleri de kafasına göre fiyatlandırıyor
ve o uygulamalar karşısında gerçekten Türkiye’de boşluklardan Deli Dumrul
kanunları hayata geçirilebiliyor demekten kendimizi alamıyoruz değerli
arkadaşlar. İşte bu tür aksaklıkları da gidermiş olmak lazım. Şöyle ki: Yani
benim gönlüm istiyordu ki bu tasarı gelmişken, bizim, orman köylülerimizin ve
diğer kırsal kesimde yaşayan köylülerimizin Orman Kanunu’ndan veya Mera
Kanunu’ndan kaynaklanan ve babadan oğula uzun yıllardır mülkiyeti olan
alanlarla ilgili problemlerinin çözülmesini beklerdim, çözülmesini umut
ederdim. Maalesef, bu hâliyle bu problemlerin önemli bir kısmının, sizlerin,
bizlerin, yarın bölgelerimize gittiğimiz zaman bizlerin önünde durmaya devam
ettiğini, vatandaşlarımızı rahatlatamadığımızı göreceğiz değerli arkadaşlarım.
Rahatlatmamız gerekiyor, vatandaşı rahatlatmamız gerekiyor. Bizim, turizm çok
önemli bir girdimiz, ülkemizin çok önemli bir döviz kaynağı. Turizmcimizin
sıkıntılarını gidermemiz lazım, onların önünü açmamız lazım ama bu ülkede
yaşayan, kırsal kesimde zor şartlarda yaşayan köylümün, vatandaşlarımın da
sıkıntılarını gidermek lazım değerli arkadaşlar.
Yani
şimdi haklı olarak benim vatandaşım soruyor: “Ya, bu toprakları benim dedem
kullanmış, babam kullanmış, ben kullanmışım, şimdi benim elimden alıyorlar,
evini boşalt diyorlar, ben nereye gideceğim, bana bir akıl verin.” diye. Beni
defalarca arayanlar oluyor, sizleri de arayanlar oluyor.
Değerli
arkadaşlar, aynı mahallede oturan bu durumdaki vatandaşlarımızdan birisinin
hâlihazırda davası bitmemiş devam ediyorsa kanunlaşacak olan bu teklifin 3’üncü
maddesiyle onların problemlerini çözüyoruz ama davası bitmiş, tapusu iptal
edilmiş, evinden çıkacaksın kardeşim diye tebligat yapılmış veya çıkartılmış vatandaşlarımızın
problemleri çözülüyor mu çözülmüyor mu? Sayın Bakanım, bunu vatandaşlarım adına
ben de öğrenmek istiyorum. Ben anlayamadım, ben göremedim burada problemin
çözüldüğünü. Ben çözülmesini arzu ediyorum.
Bir
diğer husus: Değerli arkadaşlar, burada önemli sıkıntı nedir? Gerçekten
İstanbul, Ankara, İzmir gibi rantı çok yüksek büyük şehirlerimizin, bu
şehirlerimizin gelişme alanı içerisinde olan problemlerle veya turizm
alanlarımızdaki gerçekten rantı çok büyük alanlarla kırsal kesimdeki zor şartlarda
yaşayan vatandaşlarımızın problemlerini bir çırpıda bir kanunla, bir tasarıyla
çözmeye kalktığımız zaman kamu vicdanını rahatsız edecek değişik uygulamalar
önümüze çıkıyor. Nitekim bu tasarı kanunlaştıktan sonra, bundan sonra da benim
gönlüm arzu ediyor ki kamu vicdanınca mahkûm edilecek, kamu vicdanını rahatsız
edecek olaylar duymayalım, görmeyelim, vatandaşlarımız da yaşamasın. Bunu
hepimiz istiyoruz. Ama maalesef bu uygulama da işte enine boyuna, etraflıca
hazırlanmadığı için bu kanunla da sıkıntıların pek çoğunun gitmediğini, yeni
sıkıntıların geldiğini göreceğimizden endişeleniyoruz. Kamunun haklarının
gasbedileceğinden endişeleniyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Çalış, devam ediniz.
HASAN
ÇALIŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu ülkenin en önemli, en kıymetli
varlığı vatandaşlarıdır. Vatandaşından, insanından daha önemli hiçbir şey
olamaz bu milletin, bu devletin. Vatandaşını çekerseniz geriye bir şey kalmaz
değerli arkadaşlar. O zaman, bu insanlarımızın haklarını korumak lazım. Bu
hakları sonuna kadar korumak lazım. İşte, buralarda sizlerin bizlerin evet oyu
vererek veya hayır oyu vererek ortaya çıkardığımız kanunların, sonunda, her
alanda, her ortamda hesap verebileceğimiz, vicdanen rahat olabileceğimiz uygulamalar
olması lazım. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bunu arzu ediyoruz
arkadaşlar. Ben eminim ki sizler de bunları arzu ediyorsunuz. Ama maalesef
uygulamada bunları yapamadığımız için de vatandaşın değişik tepkileriyle karşı
karşıya kalıyoruz. Bunları asgariye indirmek Türkiye Büyük Millet Meclisine
itibar kazandırır değerli arkadaşlar, hepimize itibar kazandırır. Ama buradan
çıkartacağımız hiçbir sıkıntı hiçbirimizi yüceltmez.
Ben,
bu duygu ve düşüncelerle çıkarılmakta olan bu kanunun hayırlı olmasını
diliyorum, tekrar saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Çalış.
Gruplar
adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahısları
adına ilk söz Aydın Milletvekili Mehmet Erdem’e aittir.
Sayın
Erdem, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
ERDEM (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum.
272
sıra sayılı Teklif’le ilgili söz aldım. Antalya milletvekillerimizin
hazırladığı bu teklif içerisinde bazı mağduriyetlerin giderilmesi, bazı
haksızlıkların bertaraf edilmesi veya hak sahibi olanların haklarının teslim
edilmesi noktasında yapılan değişiklikleri destekliyoruz ve ilimizde de
Kuşadası ve Didim ilçelerimiz deniz kenarında ve turistik beldeler olması
hasebiyle, burada da bu kanundan, tekliften yararlanacak vatandaşlarımızın
olması hasebiyle, kendilerine teşekkür ediyoruz. Hayırlı olması dileğiyle
hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Erdem.
Şahısları
adına ikinci söz Muğla Milletvekili Mehmet Nil Hıdır’a aittir.
Buyurun
Sayın Hıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
NİL HIDIR (Muğla) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; 272 sıra
sayılı Yasa Teklifi’nin üzerinde söz almış bulunuyorum. Sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu günden bu yana Türkiye Büyük
Millet Meclisimizde tapu ve kadastroyla ilgili, kişisel hak ve mülkiyet
haklarıyla ilgili pek çok yasalar çıkartılmış. Ancak, ne hikmettir ki,
geçtiğimiz koalisyon hükûmetleri döneminde son altı yılda yapılmış olan
mülkiyet hakkını koruyucu, kişisel hak ve menfaatleri devletin güvencesi altına
alma noktasında ihmalkârlıklar bizleri bugünlere kadar taşımıştır.
Osmanlı
Devleti’nin son bulup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla bütün Osmanlı
hakları genç cumhuriyetimize intikal etmiş olmasına rağmen, aradan yıllar
geçmiş ama Türkiye'nin kadastro işlemleri 2005 yılına kadar tamamlanamamıştı.
Neresi orman sınırları neresi hazine mülkiyeti neresi zeytin alanları, hangi
arazilerimiz mera hangi arazilerimiz Kıyı Kenar Kanunu, maalesef bunlar geçmiş
dönemlerde yapılamadığı için, vatandaşımız, hak ettiği mülkiyet haklarını dahi
yeterince ve gerekli olduğu şekilde kullanamadı. Kıyı Kenar Kanunu çıkarılmış
ama Kıyı Kenar Kanunu’nun, pek çok, içinde kalan konut, vatandaşımızın
mülkiyetli arazisi ve üzerine yaptığı ev kaçak durumuna düşürülmüş; babasından,
atasından zilyet tapusuyla intikal eden araziler devletin yasa tasarısını
çıkaramaması neticesinde elinden alınmaya kalkılmış ve millet kendi devletinin
içinde kişisel hak ve özgürlüklerini, mülkiyet hakkını koruyamaz hâle gelmiş.
İşte, bugün çıkarmış olduğumuz bu 272 sıra sayılı yasayla da mülkiyet hakkının
korunması bir adım daha ileriye götürülmüş durumda.
Arkadaşlarımız
konuşmalarında sadece muhalefet etmiş olmak için, sadece iktidarı eleştirmiş
olmak için tenakuza düştüklerinin farkında değiller. Biraz önce konuşma yapan
bir arkadaşımız Saygıdeğer Cumhurbaşkanımızın Türkiye'nin pazarını artırmak
amacıyla gitmiş olduğu Afrika seyahatini dahi eleştirdi. Buraya harcanan
masrafların Kayseri’de intihar eden ailelere ya da işsizlere aktarılmasını
önerdi. Aynı arkadaşımız kendi ilinde yapılan ve Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Vakfı vasıtasıyla dağıtılan yardımlara da itiraz etmişti.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – İtiraz etmedim.
MEHMET
NİL HIDIR (Devamla) - Tasarruf edip yardım ediyoruz, muhalefet buna itiraz
ediyor; yeni iş kapasitelerini çıkarmak için gerek Başbakanımız gerek
Cumhurbaşkanımız dünyanın dört bir tarafına pazar arayışı için çıkıyorlar, buna
itiraz ediliyor; mülkiyet hakkını korumak için yasalarımızda değişiklik
yapılmaya kalkılıyor, buna itiraz ediliyor. Öyle zannediyorum ki bu muhalefet
anlayışı hasbelkader iktidar olursa Türkiye’mizin bugünkü bulunduğu konumdan
yıllarca daha geriye gitmesi söz konusu.
Bu
sebeple, gerek yasal çalışmaları dolayısıyla gerek milletimizin menfaatlerini
koruma noktasında AK PARTİ Hükûmetinin başta Sayın Başbakanına, bakanlarına ve
çok değerli parlamenter arkadaşlarımıza bu gayretlerinden dolayı teşekkür
ediyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla bir kez daha selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Hıdır.
Madde
üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.
Soru
sormak isteyen sayın milletvekili arkadaşımız yoktur.
Madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 272 sıra sayılı yasa teklifinin 2. maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını saygılarımla arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN
– Komisyon katılıyor mu efendim?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
– Peki.
Buyurun
Sayın Genç.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 272 sıra sayılı Yasa
Teklifi’nin 2’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasıyla ilgili olarak
verdiğim önerge üzerinde söz almış bulunuyorum ve hepinize saygılar sunuyorum.
Şimdi,
bu madde neyi getiriyor: İşte “Bir hazine arazisi eğer yapılan bir kadastro
veyahut da herhangi bir surette birileri tarafından fuzuli işgal edilmişse ve
bunun üzerinden on yıl geçtikten sonra artık burada kimse dava açmasın, bu
kesinleşsin.” deniliyor. Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, en kolay
gasbedilen mal devletin malıdır, en savunmasız mal devletin malıdır, en
savunulmayan olmayan kurum devlettir.
Ben
biraz önce burada konuşurken, işte, diyorum, işte, devletin tepesinde oturan
kişi dahi devletin malını mülkünü bir tasarruf zihniyetiyle kullanmıyor, kafasına
estiği zaman Afrika’ya gidiyor “Efendim, ticaretini artırmak için…” Neyin
ticareti kardeşim? Hediye almak için.
İşte,
ikide bir Suudi Arabistan’a git, oradan ne hediyeler veriliyor onlar belli
değil, ondan sonra millet istiyor “Yahu, kim, ne hediye verdiniz?” Eskiden bir
Katar’a gidiyorlardı. Bir baktım, peş peşe 11 tane bakan Katar’a gitti,
arkasından, Katar’dan bir 350 milyon dolar geldi. Bu, hani ATV ve Sabah
grubunun satın alınması…
Şimdi,
geçen gün de Tayyip Bey’in Hanımı devletin uçağıyla, Ata uçağıyla yine Katar’a
gitmiş. Bilmiyorum, öteki bakanların da eşleri gidiyorlar mı?
Şimdi,
değerli milletvekilleri, devletin malı bu kadar keyfî, sorumsuzca kullanılamaz.
Bu devlet… İnsanlar aç, aç! Çıkıyor, kendi senedini ödemediği için intihar
ediyor. Ben onun için biraz önce Mustafa Bey’in Kayserisi’nden şey verdim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Bakın, yanlış söylüyorsun, aileleri üzüyorsun.
KAMER
GENÇ (Devamla) – Ben sana getiririm, isimlerini de getiririm.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Aileleri üzüyorsun.
KAMER
GENÇ (Devamla) - 6 tane Kayserili vatandaş düştüğü –tüccar hem de- ekonomik
sıkıntı dolayısıyla çok yakında intihar etmiş. Ben de diyorum ki: Abdullah Gül
de Kayserilidir. Yani bir de gidip de Afrika’da, Kenya’da o aslanlarla,
kedilerle oynayacağına oraya harcadığı parayı getirsin bu Kayseri’deki
tüccarlara versin. Arkadaşlar, ben bunun neresini şey ediyorum?
Şimdi,
niye peki, hazinenin arazisini işgal etmiş kişiye on sene geçtikten sonra bunun
üzerinde dava açılmasın? Ya, bu memlekette yargıya işleri bırakmaz siz kanunla
çözerseniz bu iş olmaz arkadaşlar.
Şimdi,
bu kanunun tümü üzerinde konuşulurken Bakan dedi ki: “Teyzesinin oğlunu
tutuklatan adam...” “Ben, teyzesinin oğlunu tutuklatan adamım.” dedi. Ben size
olayı anlatayım: Kendisi Başbakan Yardımcısı iken o teyzesinin oğluyla Abant’a
gidiyorlardı. Sizin bakanlar çok Abant’a gidiyorlar, güzel de eğleniyorlar. O
Abant’ta “İstanbul Otelcilik” diye bir otel var. Hemen, o işsiz güçsüz olan
teyzesinin oğlunu Abant Otelciliğin genel müdürü yaptı. Bir süre sonra onu
getirdi, İstanbul’da Millî Emlakta bir görev yaptırdı. Sonradan basına intikal
etti “Efendim, benim ismimi kullanarak rüşvet alıyor.” diye. Sonra o sırada
yakalandı, 70 milyar lira birisinden alınmış, 20 milyar lirasını iade etmiş, 50
milyar lirasını da iade etti. Ama bir işsiz adam hemen nasıl bu kadar kısa
zamanda 70 milyara da şey oldu? Sonradan gazeteciler gittiler bu arkadaşın
hanımına sordular. Dedi ki: “Biz, işte, Mehmet Ali Şahin Bey’le sık sık Abant’a
gidiyorduk. Mehmet Ali Şahin bana ‘başını ört’ dedi, ben de başımı örttüm.
Sonra, işte, kocam bu yerlere gelince başımı açtım, ondan sonra bu benim başıma
geldi.” Bu nerede yazıldı? Milliyet gazetesinin Melih Aşık sütununda yazıldı ve
tekzip edilmedi.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, yani doğru olan şeyleri söyleyelim, insanlara karşı böyle
ucuz kahramanlıklar yapmayalım. Biz insanları çok iyi biliyoruz. Benim kişisel
hesabım yok.
Şimdi,
sizin arkadaşınız diyor ki: “Efendim, kendi memleketinde dağıtılan buzdolabı,
çamaşır makinesine karşı çıktı.” Yok, bilakis… Ben şimdi Türkiye’deki bütün
halka sesleniyorum: Ey Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları! Bakın, Kamer
Genç’in oy aldığı Tunceli’de Kamer Genç nedeniyle bu iktidar buzdolabı, çamaşır
makinesi, efendime söyleyeyim, mobilya veriyor, belki yarın öbür gün daire
verecek. E, sizin milletvekillerinize
niye verilmiyor? Demek ki sizin… Siz Kamer Genç seviyesinde bir adam seçin de
size de verilsin efendim, size de verilsin. Yarın halk size soracak, Kamer
Genç’in…
AYHAN
YILMAZ (Ordu) – Biz seviyesiz miyiz arkadaş?
KAMER
GENÇ (Devamla) – Yahu, seviye…
AYHAN
YILMAZ (Ordu) – Yani muhalefet seviyesiz mi?
KAMER
GENÇ (Devamla) – Yok, yok…
AYHAN
YILMAZ (Ordu) – Buradakiler seviyesiz mi? Aşk olsun!
KAMER
GENÇ (Devamla) - Ben millete hatırlatıyorum. Yani yarın öbür gün bu
milletvekilleri geldiği zaman kendisine sorun: “Kamer Genç’in ilinde niye
buzdolabı, çamaşır makinesi, mobilya veriyorsunuz da bize vermiyorsunuz?”
Vermiyorlarsa bunlara oy vermeyin, iktidar partisine vermeyin, tabii, ben
muhalefeti kastetmiyorum yani, onların zaten o güçleri de yok. Onun için ben
inanıyorum ki bu halkın sağduyusu…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Evet, son dakikanız.
Buyurun.
KAMER
GENÇ (Devamla) – Son dakika mı efendim?
BAŞKAN
– Evet.
FEVZİ
ŞANVERDİ (Hatay) – Tunceli’yi de senden alıyoruz, rahatlıyoruz.
KAMER
GENÇ (Devamla) – Vallahi, Tunceli halkı, soylu, bilinçli bir halktır. Yani siz
de orada ağzınızın payını alırsınız, yani onu seçimde de göreceğiz.
İSMAİL
BİLEN (Manisa) – Diğerleri soylu değil mi?
KAMER
GENÇ (Devamla) – Ben şimdi halka diyeceğim ki: “Vallahi siz AKP’ye oy
verirseniz, bana diyecekler ki yahu, bak senin memleketinde de oy aldık.” E,
nasıl konuşacağım?
İSMAİL
BİLEN (Manisa) – Diğerleri soylu değil mi? Hakaret ediyorsun.
KAMER
GENÇ (Devamla) – E, ben diyeceğim “Orada işte soygunlarla mücadele ettim,
haksızlıklarla ettim.” İşte bunları orada daha ayrıntılı söyleyeceğim.
İSMAİL
BİLEN (Manisa) – Vay memlekete…
KAMER
GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, karar yeter sayısını da istiyorum.
İSMAİL
BİLEN (Manisa) – Diğerleri soylu değil mi?
BAŞKAN
–Önergeyi oylarınıza sunup karar yeter sayısı arayacağım: Önergeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… (MHP sıralarından “Yok.” sesleri)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Var, var.
BAŞKAN
– Sayın üyelere bağlıyım ben. Onlar sayıyor. Ben onlara inanıyorum,
güveniyorum.
Efendim,
tereddüt var iki kâtip üye arkadaşımızın arasında. Elektronik cihazla
yapacağız.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
– Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
3’üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE
3- 3402 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“GEÇİCİ
MADDE 10- Bu Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve
tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz
kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.”
BAŞKAN
– Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili
Tayfur Süner.
Sayın
Süner, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz teklifin 3’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şu
anda bizim görüştüğümüz 3’üncü maddeyle 21/06/1987 tarihli ve 3402 sayılı
Kadastro Kanunu’na geçici bir madde eklenmesi amaçlanmaktadır. Öncelikle bu
madde neyi getiriyor bunu biraz irdeleyelim. Bu madde, Kadastro Kanunu’nun az
önce değiştirdiğimiz 12’nci maddesinin üçüncü fıkrasının, devletin hüküm ve
tasarrufu altında olduğu iddiasıyla yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz
kesin hükme bağlanmamış olan davalarda da uygulanacağı hükmünü getirmektedir.
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun mevcut 12’nci maddesinin üçüncü fıkrasında
öngörülen on yıllık hak düşürücü sürenin, taşınmazın niteliğine bakılmaksızın
özel mülkiyete konu olsun veya olmasın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki
taşınmazları da kapsayacak şekilde düzenlendiği ifade edilmiş olmasına rağmen, Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu kararıyla on yıllık hak düşürücü sürenin devletin hüküm ve
tasarrufu altında olduğu iddia olunan taşınmazlar yönünde işleyemeyeceği
belirtilmiştir. Bu taşınmazlar yönünden on yıllık hak düşürücü süre geçse bile
tapuya kayıtlı böyle bir taşınmazın her zaman dava konusu edilebileceği ve
tapusunun iptal edilebileceği kabul edilmiş ve mahkemelerce bu yönde kararlar
verilmiştir.
Bu
maddeyle beraber 3402 sayılı Kanun’un 12’nci maddesinin üçüncü fıkrasında
değişiklik yapılarak, maddede öngörülen hak düşürücü sürecin taşınmazın
niteliğine bakılmaksızın özel mülkiyete konu olsun veya olmasın devletin hüküm
ve tasarrufu altındaki taşınmazları da kapsayacağı açıkça belirtilmiştir. Bu
durumda tapunun iptali için açılmış taşınmazlarla ilgili davalar konusundaki
belirsizlik ortadan kaldırılmak istenmiştir.
3402 sayılı Kanun’un hazırlanış gerekçesine de uygun olarak görülmekte
olan bu davalar hakkında da on yıllık hak düşürücü sürenin uygulanması
amaçlanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bu kanun teklifi özellikle Antalya’nın Kepez ilçesindeki tapu
sıkıntılarını bitirmek üzere düşünülmüştür. Nedir bu Kepez’de yaşanan tapu
sorunu? Yaşanan genel sıkıntı devletin önce vatandaşa tapu vermesi, daha sonra
yine devletin farklı kademesinin aynı tapuyu iptal etmesi suretiyle oluşan
tezat. Bu konuda yaklaşık 10 bin dava açılmıştır. Zaten Kepez ilçesinin nüfusu
350 bindir. Bu davalar da en az 200 bin kişiyi ilgilendirmektedir. Yani
Kepez’in yarısından fazlası bu konuda davalık durumdadır.
60’lı
yıllarda Vakıflar Genel Müdürlüğü buradaki vatandaşlara taşınmazları satmış,
parasını almış, devlet de vatandaşlara tapusunu vermiştir. Aradan kırk küsur
yıl geçmesine karşın Millî Emlak Müdürlüğü “Buralar benim.” diyerek tapulu
yerleri mahkemeye taşımıştır. Mahkemeler 2004 yılına kadar tapu sahibi
vatandaşın lehine karar vermiştir. Ancak bu tarihten sonra Yargıtayın 20.
Dairesi “Buralar 2/B’liktir.” derken yine Yargıtayın 1, 16, 17 ve 18. daireleri
“Buralar makiliktir.” diye karar vermiştir. Zaten buralar makilik olunca bir
sorun doğmamaktadır. Ancak 2/B’likse sorun büyüktür. Antalya’nın Kepez gibi
çeşitli yerlerinde elli küsur yıllık tapular bir bir iptal edilmektedir. Bu
teklifin hazırlanış amacı bundan ibarettir. Bizim Cumhuriyet Halk Partisi olarak düşüncemiz diğer partilerle de
uzlaşma içinde olarak mevcut sıkıntıyı ortadan kaldırmaktır.
Gerçekten
Antalya’da bu konuda sıkıntı büyüktür. Gerek vatandaş gerekse turizmciler bu
olayın bir an önce çözülmesini beklemektedir. Bu teklifin kabulü sonucunda da
mevcut sıkıntı ortadan kalkmış olacaktır.
Geçtiğimiz
haftalarda Genel Kurulumuzda Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın görüşmeleri sırasında
ısrarla belirtmiştim. AKP Hükûmetinin “2/B” denilen arazileri önce yasal
zemine oturtup daha sonra da satacağını sizlere duyurmuştum. “Bu tasarıda da
buna yasal zemin hazırlanıyor, dikkat edelim.” demiştim. Tam tahmin ettiğim
gibi, AKP İktidarı adı geçen tasarının görüşmelerinin sonuna yaklaşırken
verdikleri bir önergeyle 2/B arazilerinin satılabilmesi için gerekli altyapıyı
hazırlamışlardır. Buradan AKP İktidarını bir kez daha uyarıyorum: 2/B
arazilerini rant kapısı olarak lütfen görmeyin.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere, yakın zamanda Antalya’da yaşanan bir
olayı anlatmak istiyorum. Antalya Kültür Merkezinin de içinde bulunduğu Atatürk
Parkındaki otuz yıllık sekiz adet çam ağacı ellerinde motorlu testere bulunan
kişiler tarafından kesilmiştir. Antalya’nın akciğerleri sayılan bu parktaki
manzarayı gören vatandaşların tepkisiyle kesilen ağaç sayısı sekizde kalmıştır.
Bu emri kimin verdiği konusu biraz araştırılınca Büyükşehir Belediye Başkanı
Menderes Türel tarafından TRT’de çalışırken Antalya Kültür Sanat Vakfı Yönetim
Kurulu Üyeliğine getirilen ve vakfın yönetimi kendisine teslim edilen “Erol
İşbilir” adı işin altından çıkmıştır.
Bu
ağaçlar niye kesilir, anlamak mümkün değildir. Otuz sene az bir zaman mı?
İnsanın aklından, eğer oradaki vatandaşların müdahalesi olmasaydı kaç ağaç daha
kesilecekti sorusu geçmiyor değil.
Antalya’nın
AKP’li Büyükşehir Belediyesinin çevreye son zamanlarda yaptıkları bununla da
sınırlı kalmamıştır. Antalya’nın Kundu bölgesindeki son ormanlık alan da golf
sporuna kurban edilme tehlikesiyle karşı karşıyadır.
2007
yılının yaz mevsiminde ormandaki binlerce ağaç kesilerek toprağa gömüldüğü
iddia edilmektedir. 2008 yazında da Merdan Otelin hemen karşısındaki ormanlık
alana yeraltından
Ormanın
kenarlarına villalar, ortasına ise golf sahası yapılacağı iddiaları Antalya’da
dolaşmaktadır. Bu iddialar doğruysa, ne yazık ki, özel bir ağaç türü olan
fıstık çamından on binlercesinin bulunduğu bir orman yok edilmektedir. Zaten
son zamanlarda motorlu testere sesleri duyulmaktaydı. Birkaç gün önce buradaki
ağaç kesimleri artık aleni yapılmaya başladı. Belek’te golf sahası yapmak için
kesilen 500 bin ağaçtan sonra sıra Kumlu’ya mı gelmiştir? Ben, AKP İktidarına
seslenmek istiyorum: Yapmayın, güzelim ormanlarımızı, ağaçlarımızı,
boğazlarımızı, değerli topraklarımızı kimseye peşkeş çekmeyin. “Önce ormanları
keselim, sonra nasıl olsa usulüne uydururuz.” mantığı çok yanlıştır. Giden,
ülkemizin doğal zenginliğidir. Bir daha geri gelmez bu güzellikler. Gelin, hep
beraber bu talanın önüne geçmeye çalışalım; buradaki bütün partiler,
temsilciler bu konuda anlaşalım; geç olmadan bu talanın önüne bir an önce geçelim.
Buradan
tekrar tekrar belirtmekte yarar görüyorum. Bizim istediğimiz, Antalya’da,
özellikle Kepez’de yaşanan tapu sıkıntılarını ortadan kaldırmaktır. Bu teklif
de doğrudan sıkıntıyı kaldırmaya yöneliktir. Amacımız, Türkiye’nin
coğrafyasının bütününde değişiklik yapacak bir düzenleme değildir.
Değerli
milletvekilleri, şu anda Türkiye Cumhuriyeti’nin Adalet Bakanı olan Mehmet Ali
Şahin 22/2/2009 tarihinde Antalya’da yaptığı bir konuşmada “Hükûmetimizle kavga
eden, zıtlaşan yerel yönetimler projelerini Ankara’dan geçiremiyor. O nedenle,
halkıyla barışık, hükûmetiyle barışık, devletiyle barışık mahalli yöneticiler
iş başında olursa sorunlarınız daha çabuk çözülür.” diyerek, yaklaşan yerel
seçimler öncesinde, muhalefet partilerine oy kullanacak vatandaşlarımızı resmen
tehdit etmiştir. Bakan Bey, AKP Hükûmetinin yerel yönetimlere sağladığı
olanakların bu çeşit kriterlere tabi olduğunu açıkça belirtmiştir. Bu çok
talihsiz bir açıklamadır. Bu sözler, âdeta AKP İktidarına oy verilmezse yerel
yönetimlerin Hükûmet desteğinden yoksun kalacakları anlamına gelmektedir. Sayın
Bakanın bu söylemi, Anayasa’nın 10’uncu, 126’ncı ve 127’nci maddelerine
aykırıdır. Adalet Bakanı bir Anayasa suçu işlemiştir. Bunun üzerine istifa
etmiş midir? Hayır. Sayın Bakanımızın yaptıkları sadece bununla da kalmamıştır.
Adalet Bakanı, partisinin Akfırat Belediye Başkanına, kendisine bir arsa
bulunması için vekâletname vermiştir. Kimdir bu belediye başkanı? Yolsuzluk
iddialarıyla yargılanan birisi. Peki, bu olay ortaya çıkınca ne oldu? Sayın
Bakan istifa mı etti? Hayır. Böyle olaylar Avrupa’da, Asya’da ve Amerika’da
olsa idi, duyulduğu anda bakanlar istifa ederek toplumun önünde özür dilerdi.
Bizim Bakanımız ne yapmaktadır? Çıkıp “Söylemlerimin arkasındayım.” diyerek
makamında oturmaya devam etmektedir.
Ben
buradan Sayın Adalet Bakanına sormak istiyorum: Ne zaman istifa edeceksiniz?
Şunu iyi bilmenizi istiyorum: Ne Sayın Başbakan ne Sayın Adalet Bakanı bizlerle
ne kadar uğraşırsa uğraşsın, halkımızı ne kadar tehdit ederse etsin…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Süner.
TAYFUR
SÜNER (Devamla) – …Cumhuriyet Halk Partisi yerel seçimlerden tüm Türkiye’de
olacağı gibi Antalya’da da alnının akıyla çıkacaktır. Benim yüce Türk milletime
bu konuda olan güvenim tamdır.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Süner.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Mehmet Şandır.
Sayın
Şandır, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Genel
Kurulumuz, Meclisimiz, problem çözen bir kanunun sonuna gelmiş bulunuyor.
Gerçekten, özellikle Antalya milletvekillerimizin Antalya ve ilçelerinde yaşanan
iki temel soruna çözüm üretmek için ortaya koydukları bir kanun teklifi -üç
tane kanun teklifi birleştirilerek- bugün kanunlaştırılıyor.
Tabii
ki sorunları önemsemek gerekiyor. Sorunların genel oluşu, özel oluşu fark eder
belki ama sonuç itibarıyla bizim ülkemizin ve bu ülkede yaşayan insanların
sorunu bizim sorunumuz olmalıdır ve biz bunu ciddiye almalıyız. Çözümü de
birlikte üretmemiz lazım. Burada iktidar partisi milletvekilleri ile muhalefet
partilerinin milletvekillerinin, kaldı ki bizim partimiz Milliyetçi Hareket
Partisinden bir sayın milletvekilimiz, Sayın Hüseyin Yıldız’ın da imzasıyla bu
soruna çözüm üretiliyor. Dolayısıyla, bu kanunu ben de önemsiyorum, doğru
buluyorum ve kanunlaşması da birazdan gerçekleşecek.
Değerli
milletvekilleri, zannediyorum bir konuyu müzakere ederken müzakere edenler bir
ortak zemin oluşturmak mecburiyetindeler. Türkiye Büyük Millet Meclisinde
müzakere zemini hukuk olmalıdır, hukukun bağlayıcılığı ve üstünlüğü olmalıdır.
Biz burada sorun çözerken mutlaka hukukun içinde kalarak ve oluşturduğumuz
hukukun bir bölgenin sorununu çözerken, bugünün sorununu çözerken geleceğe
birtakım sorunlar da taşımaması gerektiğine özen göstermemiz gerekiyor.
Evet,
bu kanun turizmcilerin bugün şu -2005 yılından bu yana zannediyorum- yaşadıkları
sorunun, bu kanun özellikle orman içi ve kenarında yaşayan vatandaşlarımızın
orman idaresiyle, Hazineyle yıllara ulaşan, bir türlü bitmeyen ve hiçbir
haklılığı olmayan sorunlarının çözümü için önemli katkı veriyor ama değerli
milletvekilleri, hukuk bilgisinden emin olduğum, devlete, hukuk nizamına
bağlılığından asla endişemin ve şüphemin olmadığı Sayın Adalet Komisyonu
Başkanı ve Sayın Bakanın dikkatine bir şey sunmak istiyorum. Öncelikle şahsi
olarak da bir kanaatimi ifade etmek istiyorum: Tabii ki müesses nizam önemli,
devlet nizamı, hukuk nizamı önemli ama tüm bu önemlilikler insan için. İnsanı
yok sayan, insanın mutluluğunu merkezine almayan hiçbir hukuk, hiçbir nizam,
sistem, düzen doğru değildir. Bizim sistemimizde, maalesef, hukuk nizamımızda,
devlet nizamımızda insan merkezli olmayan, tereddüde ve korkuya dayalı, şüpheye
dayalı bir yapılanma var. Kanunlarımıza bakınız, sürekli olarak bir endişeye
tedbir geliştiren nizam getiriyoruz, hukuk kuruyoruz.
Bu
kanunla çözdüğümüzü zannettiğimiz sorun, gerçekten bir insan sorunu. İnsanın
hukukuna, mülkiyet hakkına itibar etmeyen, onu dikkate almayan mevcut
hukukumuzda öyle hükümler var ki devlet “Kuralı ben koyarım, koyduğum bu kurala
herkes uymak mecburiyetindedir.” kolaycılığına, güç kullanımına dayalı olarak
vatandaşı için ortaya koyduğu kuralın kendisi için geçerli olamayacağını iddia
ediyor. Bu ne hukuk mantığıyla ne adalet duygusuyla asla bağdaşmaz.
Dolayısıyla, sorunu çözeceğine inandığımız bu kanunla özellikle orman içi ve
kenarında yaşayan vatandaşlarımızın yıllarca süren davalarına bir çözüm
üretilmeye çalışılıyor ama bu soruna, bu çözüme ulaşılırken endişe ederim ki,
korkarım ki kamuya ait çok büyük miktarda arazilerin, değerli arazilerin
yağmasına da yol açmış olacağız. Bu endişem de var.
Şimdi,
bu teklifi hazırlayan değerli arkadaşım karşımda. Ben bu tutanakları bütünüyle
okudum. Komisyonda zannediyorum on saate yakın bir görüşme yapılmış. Burada
yargının hemen her biriminden yani Yargıtaydan, Danıştaydan, diğer yerlerden,
Adalet Bakanlığı Genel Müdürlüklerinden elemanlar çağrılmış ve sorulmuş.
Değerli Bakanım, Değerli Komisyon Başkanı ve kanun teklifi’nin değerli
sahiplerine soruyorum: Ben bu tutanakları okudum. Bu tutanaklarda Yargıtay 20.
Dairesi Başkanının ortaya koyduğu Anayasa’ya aykırılık gerekçelerine cevap
verememişsiniz. Bizim milletvekillerimizin, Milliyetçi Hareket Partisi Komisyon
üyesi arkadaşlarımın ve Cumhuriyet Halk Partisi Adalet Komisyonu üyesi
arkadaşlarımızın ısrarla bu kanunun bir alt Komisyona gönderilmesi, orada
detaylı incelenmesi talepleri maalesef reddedilmiş ama çok net söylüyorum:
Türkiye hukuk devleti ise yasamanın yargıyı yok saymak gibi bir lüksü yok,
hakkı yok. Yargıtay 20. Dairesi, özellikle ormanla ihtilafı olan mülkiyet
konularında tek yetkili, en üst makam. Yargıtay 20. Dairesi Sayın Başkanının bu
kanunun Anayasa’ya aykırılık gerekçelerine ve kanunla ilgili, bu uygulamayla
ilgili gerek Anayasa Mahkemesinin gerek Yargıtayın gerekse Danıştayın gerekse
de Hukuk Daireler Kurulunun verdiği birçok kararı isimleriyle ifade ederek
böyle bir uygulamanın Anayasa’ya aykırı olduğunu, hukuka aykırı olduğunu ve
bunun Türkiye’nin mülkiyet nizamını çok ciddi sıkıntıya sokacağını, gelecek
nesilleri sıkıntıya sokacağını, mülkiyet nizamını çökerteceğini ifade eden çok
ciddi, çok ağır beyanları var. Sayın Komisyon Başkanı Daire Başkanına imkân
tanımış, uzun uzun da konuşturmuş ama verilen cevaplar, gerek Sayın Veysi
Kaynak’ın gerekse Adalet Bakanının verdiği cevaplar tatmin edici değil
arkadaşlar. Eğer biz bir hukuk kurmaya çalışıyorsak, bu hukuk devletin müesses
nizamını sıkıntıya sokmamalı. Yasamayla yargı birbirine rağmen olmak durumunda
değil. Evet, yasama her şeyin üzerinde, buradan çıkan kanunları yargı uygulamak
mecburiyetinde ve -bir başka kanaatimi de ifade ettim- herkes yetkisini ve
ödevini insanın faydasına kullanmalı, ona göre yapmalı, insanın huzuru ve
mutluluğu için bu yetkiyi kullanmalı, insan merkezli tanzim etmeliyiz.
Eyvallah, buna bir şey demiyorum ama birini yaparken diğerini bozmak bence
yanlış olur.
Değerli
dostlar, bizim grubumuz adına konuşan Sayın Genel Başkan Yardımcımızın, Metin
Çobanoğlu’nun ifadesiyle söylüyorum: Bu bir hazine malı yağmasına sebep teşkil
etmemeli. Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsünün soruları var: “Acaba bu kanun,
işte, turizmcilerin sorunlarını çözerken, orman içi ve kenarı köylülerinin
idareyle olan ihtilaflarını çözerken acaba Boğaz’da, İstanbul’da, İstanbul
Boğazı’nda büyük rant alanlarının yıllarca süren mahkemelerine de çözüm
getiriyor mu?” Şimdi, bizim Karaman Milletvekili arkadaşımız sordu:
“Kesinleşmiş mahkemelere, mahkeme kararlarına ne çözüm üreteceksiniz?” Kanunda
cevap yok. İki insan, birinin mahkemesi bitmiş, birininki bitmemiş. Ne
yapacaksınız? Anayasa’nın eşitlik ilkesi veya adalet duygusunu nasıl tesis
edeceksiniz Sayın Bakanım? Bir başka şey daha söylüyorum: Diyorsunuz ki geçici
10’uncu maddede… Yani devam eden mahkemeleri de bağlayıcı bir hüküm
getiriyorsunuz. O zaman bu mahkemeler size sormayacak mı, yani “Hangi gün neyi
değiştireceksiniz? Biz hangi hukuka göre karar vereceğiz, yargılama yapacağız?”
diye sormayacak mı? Yargının, hukukun sürekliliği konusu bir mecburiyet değil
mi?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Şandır, devam edin.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) – Değerli milletvekilleri, gerçekten önemli bir kanun
çıkartıyoruz. Bir sorun çözülüyor ve bu sorunun çözümü… Ben orman yüksek mühendisi olarak söylüyorum:
Orman içerisinde yaşayan 7-8 milyon vatandaşımızın yüzde 90’ı ormanla, orman
idaresiyle ihtilaflıdır. Binlerce, yüz binlerce dava, babadan, dededen devam
eden davalar… Yani orman idaresi… O dağlara, taşlara mahkûm ettiğimiz o
insanları yaşadıkları mekânla problemli hâle, davalı hâle getiren bir hukukumuz
var. Bunun çözülmesi lazım. Bunun çözülmesi için de bir bütünlük içerisinde…
Değerli
milletvekilleri, eğer incelersek şu söz doğru olur: Türkiye'nin iki temel
sorunu var, genetikleşen, yıllarca devam eden iki temel sorunu var: Biri
mülkiyet sorunu, biri personel sorunu. Her iki konudaki sistemimiz, maalesef,
çözüm üreten, adaleti geliştiren değil, problemi derinleştiren bir yapıdadır.
Dolayısıyla, bugün bir problemi çözmek için çıkarttığımız kanunun, inanınız ki
birçok problemi de beraberinde…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Konuşmanızı tamamlayabilirsiniz.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) – Sayın Başkan, bitirmeye çalışayım.
…
getirmek ve bir sistemi çökertmek ihtimali vardır. Niyet sorgulaması
yapmıyorum, bu kanun teklifinin altında imzası bulunan tüm arkadaşlarıma
saygılar sunarım, bir şey söylemiyorum ama eğer bu kanunla haksız birtakım
kazançlar da elde edilecekse millet adına vebal altında kaldığınızı da
hatırlatmak istiyorum. Eğer bu kanunla İstanbul’da devam eden bazı, işte,
kanunda veya tutanaklarda ismi geçen -ben burada ifade etmeyeyim- ormandan
kazanılmış, hileli yollarla kazanılmış arazilerde yapılan büyük yapıların,
büyük köylerin, konutların sorunlarını çözmek gibi bir sonucu da hasıl
ediyorsanız millet adına, ülke adına, gelecek adına, vebal altında kalıyorsunuz
demektir.
Dolayısıyla,
benim talebim şu: Bu kanun önemli bir kanun, bu kanun problem çözen bir kanun
ama bu kanunun, işte, orman yağmasına, hazine arazisi yağmasına, kamu malı
yağmasına yol açma ihtimaline dayalı olarak…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Şandır, son sözünüzü alabilir miyim.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) - … bunun yeniden incelenmesini ve özellikle de Yargıtay 20.
Dairesi Başkanının Anayasa’ya aykırılık iddiasını ve Anayasa Mahkemesi,
Yargıtay Hukuk Daireleri Kurulunun bazı kararlarını da ifade ederek -ben detaya
girmek istemiyorum- bunların mutlaka cevaplandırılmasını ve tatmin edici bir
cevap verilmesini, kanunun böyle tekemmül ettirilmesini talep ediyorum.
Bir
husus daha söylemek istiyorum: Değerli milletvekilleri, geçen de burada bir
kanun çıkarttık. O kanuna biz de yoğun destek verdik. Ben de çıktım burada
konuştum. Tapu Kanunu. Orada da Anayasa’ya aykırılığı iddia ettim ama sonuç
itibarıyla geçti. Bakın, o Kanun çıkar çıkmaz, Adalet ve Kalkınma Partisi
teşkilatları bunları dağıtmaya başladılar. Söyledikleri şey şu, vatandaşa
diyorlar ki: “Biz 2/B sorununu çözüyoruz. Çözüyoruz ancak Milliyetçi Hareket
Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi bu işe itiraz ediyorlar, iptal ettirmek için
Anayasa Mahkemesine gideceklermiş.” İşte bunun… Bir faks vermişler, bu faks numaralarına
bu konuyla ilgili tepkinizi dillendirin diye…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) – Genel merkez numaraları var.
BAŞKAN
– Sayın Şandır…
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) – Bitirmek üzereyim.
BAŞKAN
– Açayım. Bitiriyor musunuz efendim?
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) – Bitiriyorum efendim.
BAŞKAN
– Lütfen…
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) – Sayın Bakan, Sayın AKP grup başkan vekillerine ve sayın
bakanlarımıza söylüyoruz: Eğer buradaki iyi niyetimizi her defasında böyle
istismar edecekseniz ve bunu bir siyasi propagandaya dönüştürecekseniz burada
birlikte çalışmamız mümkün olmaz. Tapu Kanunu’nda yaptığımız değişiklikle 2/B
sorununun çözülmediğini siz de söylediniz, ısrarla söylediniz ama hemen
akabinde teşkilatlarınız vasıtasıyla böyle binlerce faksı Milliyetçi Hareket
Partisinin… Bilmiyorum CHP’nin de Genel Merkezine geldi mi?
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) – Geldi, geldi.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) – Bu faksları vatandaşlarımız vasıtasıyla bize gönderdiniz.
Yani bu iş eğer bir propaganda malzemesi, bir siyaset malzemesi olarak
kullanılacaksa, yani birbirimizin kalesine gol atmayı bir, işte, yasama olarak
görüyorsanız yanlış yapıyorsunuz. Burada samimiyet yok. Sizi millete şikâyet
ederiz. Burada bir sorunu çözüyorsunuz ama milletin geleceğiyle ilgili çok
temel sorunlara da kapı araladığınız ihtimali vardır, töhmet altında
kalırsınız. Bu konularda sizi uyarıyorum veya işte kanaatlerimi ifade ediyorum.
Hepinize
saygılar sunarım, teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Şandır.
Komisyon
Başkanı Sayın İyimaya, buyurun efendim.
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım, yüksek
Parlamentonun muhterem Genel Kurulu; kısa konuşmamın başında hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisinin madde üzerindeki sözcüsü Değerli Grup Başkan Vekilinin,
özellikle gelecekteki uygulamalara yönelik kaygıları karşısında, bu
tutanakların oluşacak yargı içtihatlarına hukuki kaynak yapacağı sebebiyle,
tereddütlerine, kanunun ruhu ve amacının ne olduğu hususiyetini de gözeterek
karşılık vermeye çalışacağım.
Değerli
arkadaşlar, bu kanun kodunun mülkiyet hukukuna taalluk eden maddesi, geçici
hukuk karakterindeki Kadastro Kanunu meselelerinde yaşanan bir problemi
çözmektedir. Kanun’un var olan anlamına, Yargıtayın bazı dairelerinin Kanun’un
yürürlüğünden çok çok sonra gelen aykırı uygulamasına, yasama organı ve yasama
iktidarı yoluyla çözüm oluşturuyoruz. Bu Kanun, Orman Kanunu’nu veya orman
değerimizi yöneten bir kanun değildir. Orman ve mülkiyet, hem ülkemizin hem evrenin
bir eş değerde temel kıymetidir. Ormanla mülkiyet arasındaki dengenin
kurulması, onun felsefesinin, onun değerinin ve onun derinliğinin kavranması
yoluyla yine Meclise aittir. Bakın, yirmi beş metre boyunda bir ağaç, iki
saatte, 74 insanın günlük oksijen ihtiyacını üretmektedir. Parlamento, her
milletvekili ve her parti bu değeri korumakla görevlidir ama bir orman
fetişizmine de orman tapınmasına da mahal vermemek gerekir, miktarınca
değerlendirmek gerekir. Sayın Başkan orada “insan değeri” dedi.
Orman
varlığımızı evvela zihinle, anlayışla koruruz. Hukukla korunma kapasitesi
düşüktür ama Orman Kanunu korumaktadır ve sanıyorum, defalarca Parlamentonun
operasyonuna rağmen, Türkiye orman alanında hem değer itibarıyla hem hukuk
itibarıyla eskimiş bir düzenlemeye tabidir.
Kamu-özel
mülkiyet alanında derin bir reform yapılabilir ama bu kanun ormanla ilgili en
ufak sorunu çözmemekte. Ormanın mahsus kadastro hükümleri vardır: Orman
Kanunu’nun 7 ve 13’üncü maddesi… Belki yanlış hatırlıyor olabilirim, hafızam… Çünkü
orman benim ülküm. Bir arkadaşınız olarak, liseden beri her sene -asgari- ağaç
diken ve on dört tane, adım verilmeksizin, hatıra ormanı kuran bir insanım.
Bu
kanunun derdest olan ormana müteallik davalarla doğrudan veya dolaylı ilgisi
yoktur. Yargıtay 20. Hukuk Dairesi Başkanımızın değerlendirmelerine saygıyla
yaklaşıyor ama çoğunluk ekseninde de katılmıyorum. Anayasa’nın 169’uncu maddesi
ormanlarla ilgilidir, 170’inci maddesi ormanlarla ilgilidir ama Anayasa’nın
169’uncu maddesi sadece devlet ormanlarını değil, özel ormanları da
düzenlemektedir. Onun tabi olduğu hukuk farklı ama Komisyon Başkanı olarak
benim görüştüğüm, benim müzakeresini yaptığım, iç anlamını kendi hukuk
müktesebatıma göre bildiğim kanun, ormana muallak, ormanla ilgili derdest veya gelecekteki
davaları yöneten bir kanun değildir. Keşke muhalefetteki arkadaşlarımız o günkü
yanlış algıyla sırf bu sebeple müzakereyi terk etmeselerdi de kurucu
katkılarını esirgemeselerdi.
Ben
Komisyon Başkanı olarak geleceğe ışık tutması bakımından, Yargıtay uygulamasına
ışık tutması bakımından, ormana taalluk eden ihtilafların bu kanunla uzaktan
yakından ilgisi olmadığını -bilmiyorum o derdest davalar ne ise- bununla ilgisi
bulunmadığını… Hele hele özel ormanlar yatay mülkiyeti, toprak mülkiyeti gerçek
kişilere ait olan varlıklardır ki zaten bu o konuyla ilgili bir sorun değil,
devletle kişi arasındaki mülkiyet ihtilafına ait olan bir sorun.
Saygılar
sunuyorum, hürmet ediyorum arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın İyimaya.
Madde
üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.
Soru
soran sayın milletvekilimiz yok.
Önerge
yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: 3’üncü maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
4’üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE
4- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
– Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk.
Sayın
Öztürk, buyurun efendim.
CHP
GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle
bugünkü uçak kazasında yaşamlarını yitirenlere Allah’tan rahmet diliyorum,
yaralılara acil şifalar diliyorum.
Sayın
Başkan, siyaset sorunları çözmek için vardır. Siyasetin görevi sorun çözmektir,
sorun üretmek değildir. Toplumda var olan sorunları hasıraltı ederek,
görmemezlikten gelerek sorunları çözmüş olmayız. Mevcut sorunları çözerken, bu
sorunları çözeceğim diyerek başka sorunlar da doğurmamamız gerekiyor. Bir
sorunun çözümü başka bir sorunun doğumuna neden olmamalıdır.
Hemen
ekleyelim ki sorunu yaratan zihniyetten sorunun çözümünü bekleyemezsiniz. Yani
sorunları yaratan zihniyet bu sorunu çözemez. Bugün görüşülmekte olan bu yasa
tasarısıyla ilgili sorunu AKP zihniyeti yaratmıştır. Ülkede altı buçuk yıllık
iktidar döneminde bir yandan sorunlar yaratıp öbür yandan bir sene sonra o
sorunları çözmek için hem Türk toplumunun gündemini işgal etmiştir hem de
Parlamentonun gündemini işgal etmiştir.
Şimdi,
bakın, daha önce -elimde yasa maddesi var-
765 sayılı Yasa döneminde başkasının tasarruf ettiği emlak ve araziyi
zapt etmek, bunlar üzerinde tasarruf etmek, bunlardan yararlanmak için arazinin
veya emlakin sınırlarını değiştirmek suç
olarak düzenlenmiş iken 2005 yılında AKP döneminde Türk Ceza Kanunu’nda yapılan bir değişiklik
ile aynen madde şu hâle gelmiştir: Bir hakka dayanmadan özel kişilere veya
kamuya ait taşınmaz mal ve eklentilerini malikmiş gibi işgal etmek, sınırlarını
değiştirmek, hak sahibinin bunlardan yararlanmasına engel olmak suç olarak
düzenlenmiştir. Demek ki bugün tartışılan bu sorun, AKP’nin 2005 yılında Türk
Ceza Kanunu’nda yaptığı değişiklikle gündeme gelmiştir değerli milletvekilleri.
Şimdi,
AKP bu sorunu bir yandan çözeceğim diyor, bir yandan başka sorunlar tabii ki
olacak mı olmayacak mı bilmiyoruz ama Sayın Bakan, Adalet Bakanımız sandalyenin
üzerine çıkıyor Antalya’da bir seçim bürosunda bu sorunlara değinirken,
Kepez’de bu sorunlara değinirken Türkiye'nin gündemine başka sorunlar sokuyor. Şimdi, bizim
Cumhuriyet Halk Partisi Antalya milletvekilleri kendi yöresinin bu sorunlarını
gerçekten sorun olarak görmüşler, bu sorunun çözüm yeri olarak da -yasama
organını ilgilendirdiği için- Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu sorunun
çözümünü gündeme getirmişlerdir. Yani 2005’ten önceki duruma bir nevi
dönülüyor. Ancak, Sayın Bakan konuşurken sandalyenin üzerine çıkmış. Keşke
masanın üzerine çıksaydınız Sayın Bakan, masanın üzerinde onları söyleseydiniz
biz o sizin söylediklerinizi daha iyi duyardık!
Şimdi,
Sayın Bakan çıkıyor ne diyor değerli arkadaşlarım? Açıkça seçmeni tehdit
ediyor. Ne diyor? Çok açık bir şekilde “Hükûmetimizle zıtlaşan yerel yönetimler
projelerini Ankara’dan geçiremiyor. O nedenle halkıyla, hükûmetiyle, devletiyle
barışık yöneticiler işbaşında olursa sorunlarımız daha çok çözülür.”
Şimdi,
ben Sayın Bakana soruyorum: Devletiyle zıtlaşan parti kimdir, AKP midir, MHP
midir, CHP midir, DTP midir veya hiçbiri midir? Türkiye Cumhuriyeti
devletinin temel sütunlarından birisi
olan laiklik ilkesinin, laikliğin karşıtı odak olma suçundan Anayasa
Mahkemesince cezalandırılan parti Cumhuriyet Halk Partisi midir, MHP midir, AKP
midir yoksa hiçbiri midir? Siz bununla neyi kastetmek istediniz, neyi ifade
ettiniz? Siz eğer devleti sadece AKP olmaktan ibaret görüyorsanız belki
söylemlerinizde haklısınız Sayın Bakan ama devlet AKP’den ibaret değildir.
“Devlet benim” deme anlayışı demokrasilerde, demokratik yönetimlerde mümkün
değildir, yer bulamaz.
Siz
devam ediyorsunuz, toplumun önüne çıkıp bir özür dilemeniz gerekirken, bu
toplumdan bir özür dilemeniz gerekirken devam ediyorsunuz görüşlerinize “Benim
sözlerim maksadını aştı.” diyorsunuz.
Hayır,
Sayın Bakan, sizin sözleriniz maksadını aşmadı. Siz bu sözleri siyasi
kimliğinizle söylediğinizi belirtiyorsunuz. Oy istemek için bunu yaptınız. Yani
ne yapıyorsunuz? Seçmeni düpedüz tehdit ediyorsunuz, şantaj politikası
uyguluyorsunuz, demokrasiyle ilgili olmayan bir tutum sergiliyorsunuz.
Tüm
demokrasilerde, hele hele girmeye çok özen gösterdiğimiz Avrupa Birliği
ülkelerinde devletin de devleti yönetmenin de belirli temel ilke ve kuralları
vardır. Bu ilke ve kurallar, devletin sürekliliğini sağlamak için vardır Sayın
Bakan. Bu ilke ve kurallar kişilere göre değişmez. Demokrasilerde “Devlet
benim” diyenlere yer yoktur. Onun içindir ki adaleti sağlamakla görevli bir
Bakan olarak sizin göreviniz… Seçmenlerin gözünün içine baka baka “AKP’ye oy
verirseniz hizmet alırsınız, vermezseniz hizmet almazsınız.” anlamına gelecek
bir tutum ve davranış sergileyemezsiniz. Bu, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
Adalet Bakanına yakışmamıştır, belki AKP Milletvekili Mehmet Ali Şahin’e
yakışmış olabilir ama Bakana yakışmamıştır.
Siz
Sayın Bakan devam ediyorsunuz “Ben eğer suç işlemişsem –aynen ben cümleler
alıyorum- bir yanlış şey söylemiş, yanlış bir değerlendirmede bulunmuşsam,
halkımızın sağduyusuna güvenin, bunun cezasını halk verir.” demişsiniz.
Hayır,
Sayın Bakan, doğru söylemiyorsunuz. Siyasi yaptırımların cezasını elbette ki
halk verir. Bir siyasi partinin programının uygulanması sırasındaki doğruların
veya yanlışların test edileceği zaman seçim zamanlarıdır ama devleti
yönetenlerin kimlik ve kişilikleri ne olursa olsun eğer mevcut kurallara aykırı
davranmışlarsa, hukuka aykırı davranmışlarsa, bu davranışları suç oluşturuyorsa
bunun cezasını halk vermez, bunun cezasını Türk milleti adına bağımsız yargı
verir.
Siz,
Anayasa’nın omurgasını oluşturan 10’uncu maddesi, eşitlik ilkesine aykırı
davrandınız. Size tanınmış olan kamu yetkisini, devlet adına, millet adına
kullanmanız gereken kamu yetkisini kendi partinizin yararına kullanmaya
çalışıyorsunuz Sayın Bakan. Bu doğru değildir. Adalet Komisyonunun bir üyesi
olarak, hukukçu bir milletvekili olarak sizin bu davranışınızın, sizin bu
tutumunuzun Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı olduğunu,
yine Anayasa’nın 127’nci maddesinde tanınan yerel yönetimler ilkesine aykırı
olduğunu düşünüyorum. Siz, Anayasa suçu işlediniz Sayın Bakan.
Şimdi
başka bir şey söylemek istiyorum arkadaşlar: Muhalefette olmak, hizmet yapmak
için yeterli miymiş, yetersiz miymiş? Yani Sayın Bakan diyor ya… Şimdi, bu yasa
çıkacak. Bu yasa çıkınca hep beraber bu yasa uygulanacak. Ama Sayın Bakan diyor
ki: “Bizden seçerseniz -yani o anlama geliyor- daha iyi, biz bunu uygularız ama
muhalefetten seçerseniz hizmet alamazsınız.” diyor. Sayın Bakanı davet
ediyorum, devlet kesesinden değil, ben davet ediyorum; Mersin’e gelsin Sayın
Bakan, davetlimiz olun. Mersin Belediyesi, Büyükşehir Belediyesi, Macit Özcan
muhalefet partisindendir, Cumhuriyet Halk Partisinin Belediye Başkanıdır,
1999’dan beri Mersin’i yönetmektedir. Gelin bakalım hizmet yapmış mı, yapmamış
mı? Akdeniz Belediye Başkanı Kenan Yücesoy muhalefet partisinin
milletvekilidir, gelin bakalım hizmet yapmış mı, yapmamış mı?
KADİR
URAL (Mersin) – Tarsus’u söyle…
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Yine Yenişehir Belediyesi İbrahim Genç muhalefet
partisinin, Cumhuriyet Halk Partisinin bir belediye başkanıdır; hizmet yapmış
mı, yapmamış mı; bir gidin görün yerinde.
KADİR
URAL (Mersin) – Silifke’yi de söyle, Silifke’yi…
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Taşucu Belediyesine gidin bakın, Taşucu Belediyesi
muhalefettedir.
Tarsus
Belediyesi, söylüyorum: Tarsus Belediyesi muhalefettedir.
Sayın
Bakan, her şeyde olduğu gibi bir korku yaratmaya çalışıyorsunuz, artık bunları
bırakın. Bu, gerçekten yakışmıyor, 21’inci yüzyılda bu üslup yakışmıyor. Bundan
on sene önce, yirmi sene önce Özal döneminde biz bunları çok duyduk: “Efendim,
oy verin; oy sizden, hizmet bizden.” Artık bu, bugünün geçerli yöntemi
değildir; ayrıca da modern, çağdaş bir insana yakışmayan bir yöntemdir bu
yöntem, doğru bir yöntem değildir. Siz insanları korkutarak yüzde 100 oy
alsanız ne yazar? Ne olacak yani? Önemli olan demokrasiyi korumaktır,
demokrasiye sahip çıkmaktır Sayın Bakan; söylemek istediğim husus budur.
Sizi
ben davet ediyorum, Mersin’e davet ediyorum Sayın Bakan. Tüm masraflarınız
tarafımdan çekilecektir. Devlet kesesinden falan değil, öyle devletin
arabasıyla falan değil. Gelin, davet ediyorum, a’dan z’ye Mersin’i görün.
Mersin’i görün, bir tanıyın. Muhalefette olunmasına rağmen, yani iktidar
partisinde olunmamış olmasına rağmen hizmet yapılıyor mu, yapılmıyor mu, bir
görün.
Olaya
sadece kendi dünyanızdan değil, karşı dünyadan da bir bakmanızı istiyorum Sayın
Bakan ve ben sizden, sizinle aynı komisyonda çalışan bir milletvekili olarak bu
konuda özür dilemenizi istiyorum. Adalet Bakanına yakışmamıştır bu davranış
biçimi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Öztürk.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Deminden de söyledim, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
Adalet Bakanına yakışmamıştır.
Arkadaşlar,
tabii, başka bir şey daha söylemek istiyorum: Toplum susturulmaya çalışılıyor
dedik, tehditler dedik; bunlar tabii, görmezlikten gelindi. Bakın bugün birisi
daha gözaltına alındı yine, daha önce bırakılan bir vatandaş gözaltına alındı.
Gözaltına alınma gerekçesi şu: “Size biz konuşma demedik mi? Niye dışarı gittin
konuştun?” Gerekçe bu duyduğumuz kadarıyla, doğru mu, yanlış mı, bilemiyoruz.
Ama bu şeyi gösteriyor, işte şimdi birtakım yargılamaların toplumu korkutmak
amacıyla, siyasi amaçla yapıldığı iddialarına hak veriyor bu tip eylemler ve
davranışlar. Bunları biz görmezlikten gelemeyiz.
Yine
Meclisin denetimi, soruyla ilgili, soru önergeleriyle ilgili -Sayın Adalet
Bakanına söylüyorum- çok ciddi sıkıntılarımız vardır. Şimdi burada
Anayasa’mızda ve Meclis İç Tüzüğü’nde soru önergelerinin nasıl olacağı, nasıl
cevap verileceği bellidir; bu konuda da ihlaller yapılmaktadır. Ya hiç cevap
verilmiyor ya da cevap veriliyormuş gibi gösteriliyor ve bu cevapları bakan
kendisi vermiyor, ilgili bakan veya Başbakan kendisi vermiyor, emrindeki bir
bürokrat veriyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Emrindeki bürokratın ifadesi bir ek yazıyla Meclise
gönderiliyor.
Değerli
arkadaşlarım, bu, başta AKP’li milletvekilleri olmak üzere hepimize, ama
hepimize saygısızlıktır. Bize, milletvekili arkadaşlarımızın hiçbirine
saygısızlık yapmaya kimsenin hakkı yoktur. (CHP sıralarından alkışlar) Mademki
burası Türkiye Büyük Millet Meclisi -her vesileyle söylüyoruz- egemenliğin
kayıtsız ve şartsız tescil edildiği bir yerdir, o zaman, başta buna sayın
bakanlar da uymak zorundadır, yarın o bakanlar da milletvekili olarak bu
koltuklarda oturacaklardır. Bugün kendilerinin yaptığı bir eylemin yarın
başkalarına yapılmasını istememelilerdir. İnsan kendisine yapılmasını
istemediği bir davranışı başkalarına yapmamalıdır. Ben bu üslupların da
düzeltilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bir
sözüm de Sayın Başkanım, Egemen Bağış’a var, onu da söylüyorum: “Adamın birisi”
diye Cumhurbaşkanına hitap etmeyi ben Egemen Bağış’a yakıştıramadım. O zaman şu
oluyor: AKP’li vekil arkadaşlarımız bu kürsüde geliyorlar, Sayın Kamer Genç’in
Sayın Cumhurbaşkanı için, sayın bakanlar için, Sayın Başbakan için kullandığı
üsluplar nedeniyle şiddetli eleştiriler yapıyorlar ama bu devletin
başmüzakereci Bakanı kalkıp da “birisi” diye eski Cumhurbaşkanından
bahsediyorsa bunu kabul etmek mümkün müdür?
Saygılar
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Öztürk, teşekkür ederim.
Gruplar
adına konuşmalar tamamlanmıştır efendim.
Şahıslar
adına ilk söz Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’a aittir.
Buyurun
Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ceza Kanunu’nun
154’üncü maddesinin 1’inci fıkrasında ve Kadastro Kanunu’nun 12’nci maddesinin
üçüncü fıkrasında değişiklik yapan kanun teklifinin yürürlük maddesi olan
4’üncü maddesi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Öncelikle
ben de Hollanda’da meydana gelen uçak kazasında hayatını kaybedenlere Allah’tan
rahmet diliyorum, yaralı olan vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, her iki kanunda yapılan değişiklikler uygulamada ortaya çıkan
sorunları giderecek, milletimizin bizlerden beklediği önemli değişikliklerdir.
154’üncü maddede kamuya ait taşınmazlar bakımından genel bir ceza hükmünün
varlığı, uygulamada birtakım sorunların doğmasına neden olmuştur. Kamuya ait
olan ve kamunun hüküm ve tasarrufu altında bulunan malların korunması, idare
tarafından kamu gücünün kullanılması suretiyle gerçekleştirilebilmekte ve özel
kanunlarında da kamu mallarının korunmasına ilişkin hükümler bulunmaktadır. Bu
nedenle, Türk Ceza Kanunu’nun 154’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının “kamuya ve
özel kişilere ait” yerine “başkasına ait” şeklinde değiştirilmesi uygulamada
ortaya çıkan sorunları giderecektir. Özellikle turizm bölgelerinde ecrimisil
ödediği hâlde yasanın bu maddesi nedeniyle suç duyurusuyla karşı karşıya kalan
turizmcilerimiz, gerçekleştirilen bu düzenlemeyle mağdur olmaktan
kurtulacaklardır. Kadastro Kanunu’nun 12’nci maddesinde yapılan değişiklik de
devletin özel hukuk işlemlerinde gerçek kişilerin üstünde bir konumda olmadığı
yönündeki eşitlik ilkesinin bir sonucudur. Tapuya güvenerek taşınmaz edinen iyi
niyetli kişilerin, kadastro tutanaklarının kesinleştiği tarihten itibaren
yıllar sonra devletin dava açarak tapusunu iptal ettirmesi sosyal hukuk devleti
ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Hak düşürücü süre özel şahıslar için neyse devlet
için de aynı olmalıdır. Bu nedenle, Kadastro Kanunu’nun 12’nci maddesine
eklenen fıkra da Kanun’daki bu eksikliği gidermektedir.
Bu
duygu ve düşüncelerle kanun teklifinin yasalaşarak ülkemiz için hayırlı
olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Tunç.
Şahıslar
adına ikinci söz Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’a aittir.
Buyurun
Sayın Kaynak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VEYSİ
KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; çalışmanın
sonuna geldik. Bu arada Milliyetçi Hareket Partisinin Grup Başkan Vekili Sayın
Şandır’ın, Komisyon tutanaklarından bahisle, ikna olmadığı hususlarda bir iki
cümleyle bir şeyler arz etmeye çalışacağım.
Üzerinde
görüştüğümüz yasa 3402 sayılı Kadastro Yasamız. Bu Yasa’dan önce yürürlükte
bulunan yasamız da 765 sayılı Tapulama Kanunu idi. Şimdiki 12’nci maddenin
karşılığı o zaman da o kanun’un 31’inci maddesiydi.
Büyük
Millet Meclisinin 2’nci Dönem 87’nci Birleşiminde, 28/4/1966 tarihinde bu Yasa
görüşülürken bir milletvekilinin madde metnine “Ancak Hazinenin açacağı davalar
için zaman aşımı uygulanmaz.” şeklinde bir değişiklik yapılması teklifi Meclis
Genel Kurulunda reddedilmiş ve yasa, o zamanki 31’inci madde, şimdiki 12’nci
madde gibi düzenlenerek kanunlaşmıştır. 3402 sayılı Yasa’nın 12’nci maddesinin
üçüncü fıkrası da aynen o 31’inci madde gibi, hiçbir taşınmazın niteliğine
bakmadan on yıllık hak düşürücü süreyi düzenlemiştir.
Yine,
Sayın Şandır, Yargıtay ilgili daire başkanının Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla
ilgili birkaç cümle sarf etti. Elimde Anayasa Mahkemesinin 8/10/1991 tarih ve
1991/9 esas ve 1991/36 sayılı Kararı var. Kadastro Kanunu’nun şimdi
görüştüğümüz 12’nci maddesinin üçüncü fıkrasının
Anayasa’ya aykırılığı sebebiyle iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine açılan bir
davada, Anayasa Mahkemesi çok uzunca gerekçelere dayalı bir karar vermiş. Çok
kısa bir iki pasaj arz edeceğim.
Anayasa
Mahkemesi diyor ki: “Bu hükümle, ülkede tapu sicilinde kararlılık sağlanması,
belli hak düşürücü süre geçtikten sonra kadastrodan önceki nedenlere
dayanılarak taşınmazlarla ilgili hakların yargı organlarında tartışma konusu
yapılmasının önlenmesi amaçlanmış, yasa koyucu da bunda kamu düzeni yönünden yarar
görmüştür.”
Bu
kural, genel nitelikte nesnel bir esas getirmekte olup mülkiyet hakkını değil,
yasalarımızda görülen benzer hükümler gibi dava hakkını sınırlandırmaktadır.
“Yasa’da
öngörülen durumlar ve süreler ile ilgililerin haklarını kullanmalarında
kolaylık sağlayan öbür kurallar birlikte göz önüne alındığında, dava hakkının
on yıllık hak düşürücü süreyle sınırlandırılmış olmasını, bu hükmün kamu düzeni
düşüncesine uygun olduğu kadar, tanınan sürenin hakkın kullanılmasına da
elverişli bulunduğu kabul edilmelidir. Bu kurallarla güdülen amacın devletin
hak sahibi olmasına yönelik olduğu düşünülemez.
Açıklanan
nedenlerle itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı yönü yoktur.” demiş ve
davayı reddetmiştir.
Bir
son söz olarak şunu arz etmek istiyorum: Bu 12’nci madde ile ya da ormanlara
yönelik itirazda şunu söyleyebiliriz: Burada Anayasa’mızın 169’uncu maddesi
ormanların korunmasını düzenlemektedir ama Kadastro Kanunu’nun 12’nci maddesi
hak arama özgürlüğünü ve bu özgürlüğün zaman olarak sınırını düzenlemektedir.
İkisi
birbirinden farklı şeylerdir diyorum ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Kaynak.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN
– Madde üzerinde soru ve önerge yok.
Maddeyi
oylarınıza sunup karar yeter sayısı arayacağım efendim.
Maddeyi
kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.47
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:19.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap
GÜLPINAR
KÂTİP ÜYELER : Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı),
Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62’nci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Teklifin
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet buradalar.
272
sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
5’inci
maddeyi okutuyorum:
MADDE
5- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
– Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
Teklifin
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Efendim, benim aleyhte söz isteğim var Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Peki, oyunuzun rengini belirtmek için mi?
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Evet efendim.
BAŞKAN
– Buyurun oyunuzun rengini belirtmek üzere.
Sayın
Genç, bir kasıt yok. Yalnız, geç geldiği için…
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Vallahi kasıt olup olmadığını bilmiyorum. Daha önceden
vermiştim.
BAŞKAN
– Yok, hâlen bilmiyorsanız o zaman “Var.” derim ben. “Yok.” diyorum size işte.
Buyurun
konuşun efendim, oyunuzun rengini belirtmek üzere.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın milletvekilleri, 272 sıra sayılı “devlet mallarını talan
etme kanunu”nun son oylamasından önce oyumun rengini belirtmek üzere söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Adıyaman) – Sayın Başkan, bu şekilde çarpıtamaz. Kanunun adını
bilmiyor, olmaz efendim, öğrensin öyle çıksın!
KAMER
GENÇ (Devamla) – Neyse, şimdi, bir atasözü var: “Devletin malı deniz, yemeyen
domuz.” diyorlar. Tabii, şimdi, domuz olmamak için devletin malını yemek lazım
değil mi arkadaşlar? Tabii, yemek lazım…
İSMAİL
BİLEN (Manisa) – Sen öyle mi yapıyorsun?
KAMER
GENÇ (Devamla) – Şimdi, bakın, bu kanunda…
İSMAİL
BİLEN (Manisa) – Sen öyle mi yapıyorsun?
KAMER
GENÇ (Devamla) – Getirdiğiniz kanun… Getirdiği kanunun manasını bilmeden…
İSMAİL
BİLEN (Manisa) – Görevini öyle mi yaptın?
KAMER
GENÇ (Devamla) - …bağıran cehaletle mücadele etmek benim görevim değil.
Şimdi
burada, getirdiğiniz kanunlarla, getirdiğiniz bu iki tane kanunla devletin
hazinesine ait, hazineye ait malların korumasını kaldırıyorsunuz.
VEYSİ
KAYNAK (Kahramanmaraş) – Yok canım!
KAMER
GENÇ (Devamla) – Yani insanlar gidecek, hazinenin malına el konulacak. Bu Türk
Ceza Kanunu’nun 154’üncü maddesinde bunu işgal edenlere ceza vardı; bu cezayı
kaldırıyorsunuz “Ee, alın, kullanın.” diyorsunuz. Tabii, Komisyon sırasında
oturan arkadaş avukat, hükûmet sırasında oturan avukat, ondan sonra gidip de
dava böyle, işte, gayrimenkul davalarıyla uğraşıp da kaybedince “Ee, ne
yapalım, buna çare kanunla bulalım.” derler.
FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Adıyaman) – Yine avukatlara çatmaya başladın!
KAMER
GENÇ (Devamla) – Şimdi, bunun bir benzerini, rahmetli Özal zamanında bir mali
müşavir vardı -şu anda ismini unuttum- o arkadaşın da büyük vergi davaları
vardı; tam o sırada büyük bir vergi af kanunu çıkarıldı, devletin katrilyonları
gitti.
Şimdi
şunu size söyleyeyim: Değerli milletvekilleri, bu devlet savunmasız bir devlet.
Bu devletin geleceği çok karanlık. Bu devleti, eğer, yönetenler, bu kadar
devlete sahip çıkmazsa, bu devlet ekonomik iflasa giderse, bu insanlar bu kadar
aç, çıplak, yolsuz, yoksulluk içinde olur ama buna rağmen siyasi gücü elinde
bulunduran insanlar eğer o devlette devlet malını korumazsa -eğer o devlette
yapılan suistimalleri- onu ayakta tutmak çok zor. Siz zannediyorsunuz ki yani
insanları böyle bir sadaka ekonomisine alıştırdık, işte, ne yapacağız, herkesi
yoksullaştıracağız, sadakaya alıştıracağız, yarına bunları bir disiplin altına
alacağız. Bunu bilesiniz, bu memlekette üniversiteyi bitiren insanlarımızın
yüzde 80’i aç, çıplak, işsiz, güçsüz ve bunlar yarın öbür gün aç kalınca ne
yapacak? Ya gidecek işte kendisini intihar edecek veyahut da o malına mülküne
yani o devlette hakça bir bölüşümü önleyen siyasi güçlere karşı mücadele
edecek. Bunun başka çaresi yok.
Şimdi,
böyle olunca, bu kanunların ne acelesi var? Ne acelesi var? Siz devletin
hazinesini… Devlet malına tecavüz eden insanlar gitsin, cezasını çeksin
arkadaşlar. Yani böyle bir şey olur mu? İşte görüyoruz sizin AKP İktidarınız
zamanında, Allah rızası için, bütçe korunuyor mu, devletin malları korunuyor
mu? Tayyip Erdoğan bir yere gidiyor uçaklarla, arabalarla, elli tane yüz tane
özel arabalarla, 500 tane koruma polisiyle. Ya, bir halkın içine bir sade
vatandaş gibi çıkın ya. Bunun bir şeyi var mı? Bir yurt dışına gidiyor, bir
bakıyorsunuz Türkiye’de 50 tane polis onu dışarıda korumaya gidiyor, böyle bir
şey olur mu? Böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Böyle bir şey olmaz.
Devlet
bu kadar hileli, bu kadar hunharca yönetilmez. Bu devletin malında, mülkünde,
bir kuruşunda başında tüyü bitmemiş yetimin hakkı var. E, şimdi, bunları, biz,
bu Parlamento korumazsa, her sıkıştığınız zaman, “Efendim, bir devlet malına
konmak için bir kanuni af getirelim…” Kolaylıklar getirirseniz, o zaman
birileri de yarın çıkacak “Şu Türkiye’yi bize satın.” diyecek yani. Böyle bir
şey olmaz ki. Böyle bir şey olmayacağını da hepimizin bilmesi lazım. Burada
kanunları getiriyorsunuz, “Efendim, ne olacak? Şezlonga af getiriyoruz.” Yok
bunda şezlong affı arkadaşlar. Türkiye'nin her tarafındaki hazine arazisini
talan etme şeyi vardır. Talan etme kanunudur bu, bu kanundur. Yani şimdi
Boğaz’daki trilyonluk villaları… Bu hazinenin trilyonluk arazilerini işgal eden
insanlara bu kanunla getirilen cezayı kaldırıyor musunuz, kaldırmıyor musunuz?
Diyorsunuz ki: “Efendim, kadastro yapılmış.” Devletin malını gitmiş hileli
olarak üzerine kaydetmiş. “E, buna af getiriyoruz on sene geçmişse.” Yahu,
kardeşim, devlette, bugün devletin en üst makamına gelen adamlar rüşvet
alıyorsa bir memlekette burada yani bir kadastro memuru mu almaz?
VEYSİ
KAYNAK (Kahramanmaraş) – Almaz, almaz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Buyurun, devam edin, sürenizi verdim.
KAMER
GENÇ (Devamla) – Yahu, şimdi, tamam, almaz, almaz da… Alıp almayacağını
biliyoruz.
Hele
şu belediyelerde yapılan yolsuzluklara bakın. İstanbul Belediyesinde on beş gün
lale getiriyorlar, 552 trilyon para harcıyorlar. Ondan sonra çiçek yapıyorlar,
700 küsur trilyon şey ediyorlar. E, Belediye Başkanı Topbaş, getiriyor kendi
gelinine 1 milyar dolar reklam ücretini ödüyor. Ankara, zaten yıllarca tarumar
edilmiş bir şehir. Ee, şimdi eğer sizin İktidarınız zamanında, şurada yedi
senede bu kadar soygun olduğu bir kişinin üzerine gittiniz mi, gitmediniz mi?
Bir söyleyin arkadaşlar. Gitmediniz. Demek ki bakın, eğer, bir devlet
soyguncuların üzerine gitmezse, soyguncular cesaretlenir, cesaretlenince…
Bakın, ben burada yaptığım bir konuşmada “İnsanları dürüst görev yapmaya
getiren iki tane şey var.” dedim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER
GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Genç.
KAMER
GENÇ (Devamla) – Cümlemi tamamlayayım.
BAŞKAN
– Sürenizi verdim, son cümleniz.
Buyurun.
KAMER
GENÇ (Devamla) – Bakın, insanları dürüst görev yapmaya sevk eden iki tane unsur
var: Birisi Allah korkusudur, birisi kanun korkusudur. Maalesef çağımızda para
olunca Allah korkusu pek az insanda kaldı. Kanun korkusunu da kaldırdığınız
zaman artık her şeyin önü serbest.
Ben
bu kanuna karşıyım. Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Genç.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, oyumun rengini belli etmek üzere söz
istiyorum.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Veremezsiniz çünkü ben aleyhte konuştum, lehte geçti efendim.
BAŞKAN
– Lehte konuşacak.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Ama ben aleyhte konuştum, lehte önce konuşacaktı.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, veremezsiniz.
BAŞKAN
– Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Burada,
Antalya ve kıyı bölgesindeki milletvekili arkadaşlarımızın uzun bir zamandır,
hem bizim parti grubumuz hem muhalefetteki parti grubu arkadaşlarımızın, grup
başkan vekillerinin ittifak ile iki gündür konuştuğumuz bu yasanın, ümit ediyoruz,
inanıyoruz, Komisyon Başkanının, Komisyon üyelerinin ve siyasi parti
temsilcilerinin yaptıkları katkı çerçevesinde çok önemli bir problemi ortadan
kaldıracağı konusunda hemfikiriz. Açıkçası…
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Ben hariç!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Zaten senin her zaman beraber olman bazı şeylerin iyi
olmadığını da ifade edebilir. Senin bu konuda beraber olman bu yasanın daha
doğru olduğunun da göstergesidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi,
konuşmacının biri buradan konuşurken Kayseri’de iş adamlarının intihar
ettiğinden bahsetti. Bakınız, bir iş adamı -benim de komşum, kardeşi benim
komşum- intihar etti. Biz, kendisini başsağlığı dileklerine aradığımızda…
Kayseri’nin en eski ailelerinden, köklü ailelerinden, sanayici, iş adamı,
serbest bölgelerde fabrikası olan bir kardeşimiz, kardeşi benim komşum; telefon
açtım “Başınız sağ olsun, geçmiş olsun. Yardım edecek bir şey var mı? Ekonomik
problem mi var?” diye ifade ettim. “Hayır, ağabeyimin sıkıntısı vardı.” diye
ifade etti. Ama Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsünden, bir iş adamının
geçirdiği bir psikolojik sıkıntıyı burada siyasi polemik meselesi yapmak,
hakikaten, kimseye yakışır bir unsur değildir.
İSMAİL
BİLEN (Manisa) – Ona yakışıyor!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Sizin eğer böyle bir şeyiniz varsa ben o iş adamının
telefonunu vereyim, adresini vereyim. O aileyi şurada üzdünüz siz. O aileyi
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsünden ifade ederek, başarılı bir iş
adamını, başarılı bir aileyi, başarılı bir fabrika yöneticisini, şu anda çalışan
kardeşini, Türkiye'de meşhur edip -o insanın sıkıntıya düştüğünü- deklare
etmeye çalışıyorsunuz, olmayan bir gerçeği buradan ifade etmeye çalışıyorsunuz.
Zaten bugüne kadar, bir buçuk yıldır milletvekili olarak şuraya geldiğiniz
kürsüde söylediğiniz ifadelerin hepsi yanlış, hepsi iftira. Hani bir şey
söylüyorsun: “Hem kanundan korkacaksın hem Allah’tan korkacaksın.” Sende ikisi
de yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Birinden korktuğunu anlasak neyse… Ne
kanundan korkuyorsun ne Allah’tan korkuyorsun. Önce git, elini vicdanına koy,
düşün. Ben o aileyi üzdüm… Şimdi o ailenin mensupları, o aileye mensup insanlar
ne kadar üzüldü sen biliyor musun? Ama şurada gelip de Kayserili milletvekilini
burada görüp de “Kayseri’de şu kadar insan şöyle yapıyor, sen burada rahat
rahat oturuyorsun.” deyip siyasi polemik yapmak belki sana haz verebilir, senin
gibi insanlara da haz verebilir. Ama önce, sen, vicdanını bir çek et, kontrol
et; burada yaptığım konuşmalarla çok insanı üzüyorum diye düşün; sonra,
inandığın neyse o inandıklarınla bir hesaplaş, yüzleş; af dile, özür dile.
Bakınız,
Sayın Cumhurbaşkanı yurt dışı seyahatleri yapıyor, Sayın Başbakan yurt dışı
seyahatleri yapıyor, dış ticaretten sorumlu Bakanımız yurt dışı seyahatlerini
yapıyor, yanında da iş adamlarını alıp götürüyor. Bundan önceki başbakanlar,
bakanlar da iş adamlarının bir kısmını götürüyordu ama, özellikle AK PARTİ
iktidarları döneminde iş adamlarını götüren Sayın Başbakan ve şimdiki
Cumhurbaşkanımız iş adamlarıyla beraber gidiyor, dünyanın krize girdiği bir
dönemde ihracatımızı artırmak için, Türkiye’nin gelirlerini artırabilmek için,
yeni yeni pazarlar oluşturabilmek için canla başla çalışıyor. Bunları takdir
etmek gerekirken, “Yanına birkaç tane adamı almış, gidip farklı şeylerle
uğraşıyor.” diye ifade etmek, herhâlde sadece senin zihniyetine has bir
durumdur diye düşünüyorum. Ama bugün, ihracat 36 milyar dolardan 130 milyar
dolara çıkmışsa, dünya ekonomisinin en büyük temsilcisi Amerika Birleşik
Devletleri’nde bir yangın ortaya çıkmışsa, bu yangından Türkiye korunaklarını
alabilmek için gayret gösteriyorsa ve bununla Sayın Cumhurbaşkanının… Bir
önceki Cumhurbaşkanının yurt dışı seyahatleri sayılıdır, bilmiyordu,
görmüyordu, ilişkisi yoktu, anca görgüsü oydu.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yapma!
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) – Seninki de yanlış.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Anca görgüsü oydu, bildiği oydu.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Lütfen, “bilmiyordu” ifadesi yakışmadı.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – O Cumhurbaşkanım…
EŞREF
KARAİBRAHİM (Giresun) – Senin Kamer Genç’ten ne farkın oldu şimdi?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - …o Sayın Cumhurbaşkanım, Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nün telefon
faturalarından tasarruf etmesini övünç kaynağı olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna
sunuyordu. Bir işletmede, bir yerde, bir devlet kurumunda eğer hareket varsa,
ışıklar yanıyorsa, telefonları çalışıyorsa, orada iş yapılıyor anlamına gelir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Evet Sayın Elitaş, son dakikanızı veriyorum efendim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Bitiriyorum efendim.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – O lafınızı geri alın Mustafa Bey.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Şimdi, değerli milletvekilleri, bakınız, Sayın
Cumhurbaşkanım, Türkiye Cumhuriyeti’nin ihracatını artırabilmek için, Türkiye
Cumhuriyeti’nin ihracat yapısını daha da çeşitlendirebilmek için, dünyadaki
yangından Türkiye’yi korunaklı hâle getirebilmek için, Sayın Cumhurbaşkanı,
Başbakan ve değerli bakanlarımızla birlikte hareketlerini yapıyorlar.
EŞREF
KARAİBRAHİM (Giresun) – Senin Kamer Genç’ten ne farkın oldu şimdi? Onun
konuşmasıyla senin konuşman arasında ne fark oldu?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Senin konuşmanın ne farkı var? Kamer Bey’i
kınıyorsun, bir önceki Cumhurbaşkanına hakaret ediyorsun. Yakışıyor mu sana!
BAŞKAN
– Sayın Aslanoğlu…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, şurada o konuşmacı, hem
Cumhurbaşkanına hem şimdiki Sayın Cumhurbaşkanına hem Sayın Başbakana ve bütün
Hükûmet mensuplarına…
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) – Aynı şeyi sen yapıyorsun.
EŞREF
KARAİBRAHİM (Giresun) – Aynı şeyi sen yaptın.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - …hakaret ederken ağzınızı açmıyorsunuz. Lütfen kendinizi çek
ediniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) – Aynı şeyi sen yaptın!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Eğer koruyacaksak, bu ülkenin cumhurbaşkanlarının hepsini
korumak zorundayız.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Aynı şeyi sen yapıyorsun!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Ben Sayın Cumhurbaşkanının, bundan önceki Sayın Sezer’in
yaptığı icraatlarını söylüyorum. Sayın Sezer Anayasa Mahkemesi Başkanlığından
geldi, Cumhurbaşkanlığına oturdu, o ticaretten anlamaz, onu ifade etmeye
çalışıyorum. Alınganlık gösterecek ne var?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hayır, “bilmiyor” diyorsun…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Ama şu andaki Cumhurbaşkanını eleştiren ve görgüsüzce
eleştiren bir şahsı siz burada eleştirmiyorsunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Elitaş…
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ama Egemen Bağış’ı da siz eleştirmiyorsunuz Sayın
Başkan! Koskocaman bir bakan…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Ben Sayın Cumhurbaşkanının, Sayın Sezer’in vasfını
nitelendirirken burada birdenbire savunmaya geçiyorsunuz. Sayın
milletvekilleri, lütfen…
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) – Burada olmayan…
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Burada olmayan bir insana…
BAŞKAN
– Sayın Elitaş…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Burada olmayan bir Cumhurbaşkanı hakkında ağza alınmayacak
ifadeleri…
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) – Aynı şeyi siz yapıyorsunuz!
EŞREF
KARAİBRAHİM (Giresun) – Aynı şeyi sen yapıyorsun!
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) – Aynı hatayı yapıyorsun!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Hayır, ben Sayın Cumhurbaşkanının özelliklerinden
bahsediyorum. Sayın Cumhurbaşkanının Cumhurbaşkanı olduğu dönemde ben beş yıl
milletvekilliği yaptım. Sayın Cumhurbaşkanının icraatlarını hiç beğenmememe
rağmen, Sayın Sezer’in icraatlarını beğenmememe rağmen, ne Plan ve Bütçe
Komisyonunda ne Genel Kurulda Sayın Cumhurbaşkanını hiç eleştirmedik. Niye?
Çünkü bizim ülkemizin Cumhurbaşkanı. Sevsek de sevmesek de Cumhurbaşkanı. Siz
biliyorsunuz, biz geçen dönemde burada Sayın Sezer’e -kürsüden olsun- sadece
icraatlarıyla ilgili bir eleştiri yaptık ama başka konuda hiç eleştiri
yapmadık.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan ne diyor? “Herif” diyor, “o adam” diyor,
“birisi” diyor.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Ama, değerli arkadaşlar, şunu ifade ediyorum: Sayın
Cumhurbaşkanı, şu andaki Cumhurbaşkanımız Sayın Gül Türkiye Cumhuriyeti
devletini temsil ediyor. 71,5 milyon insanı temsil ediyor. Severiz veya
sevmeyiz ama bu ülkeyi seven herkes seçilmiş bir Cumhurbaşkanına saygı
göstermek zorundadır, saygı göstermeyen insana da tepki göstermek zorundadır.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) – Aynı şey sizin için de geçerli.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Aynı şey… Egemen Bağış’a, Egemen Bağış’a… Sayın Başkan,
Bakana, Bakana…
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) – Biraz önce benim sözümü… Sayın Cumhurbaşkanının, Sayın
Sezer’in niteliklerini ifade ederken gösterdiğiniz tepkinin daha da fevkinde
bir tepki göstermenizi beklerdim. İnşallah… Bundan sonraki süreçte ana
muhalefet partisinin temsilcilerinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını temsil
eden Sayın Cumhurbaşkanı ile ilgili yakışıksız sözleri ifade eden şahsa karşı
tepkilerini en az bizim kadar göstereceklerini ümit ediyor, bu yasaya olumlu oy
vereceğimizi ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Elitaş.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Kanun teklifinin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Kabul etmeyenler…
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, konuşmacı bana “Allah korkusu yok.” dedi. Aynı
zamanda da dedi ki…
BAŞKAN
– Efendim, kanun teklifi kabul edilmiştir, hayırlı, uğurlu olsun.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, sataşmadan dolayı söz istiyorum. Bakın, biraz
önce konuşan kişi “Allah korkusu yoktur.” dedi
BAŞKAN
– Sayın Genç, bir dakika, dinler misin?
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Peki.
BAŞKAN
- Aslında bu kürsünün mehabetine yakışmayan her türlü konuşma yapılıyor, yani
yazık.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Ama sataşma var efendim.
BAŞKAN
- Ama siz de yaptınız, bak kesmedim sizi.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Hayır, ben kendisine sataşmadım ki.
BAŞKAN
– Hayır, sataşma diye bir şey yok efendim.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sataştı bana efendim, söz istiyorum sataştığı için.
BAŞKAN
– Buyurun yerinize.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Bende mi Allah korkusu var, onda mı yok… O zaman oylayın,
sataşma var mıdır, yok mudur diye. oylayın efendim.
BAŞKAN
– Müsaade ederseniz gündemimize devam edeceğiz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sataşma var mıdır, yok mudur diye… Ben ısrar ediyorum.
BAŞKAN
- Gündemimize devam edelim müsaade ederseniz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Efendim, ben ısrar ediyorum, sataşma var diyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – O zaman oya sunun efendim.
ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Teşekkür konuşması yapmak istiyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, sataşma var, oylayın.
BAŞKAN
– Kamer Bey, Sayın Genç, birbirinize hakaret etmeye doymadınız mı, yeter, Allah
aşkına yeter ya! Siz geleceksiniz…
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Efendim “Sende Allah korkusu yoktur.” demek insana en büyük
hakaret değil midir?
BAŞKAN
– Yok, varsa hakaret değildir.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Allah korkusu olmayan insanın makbul insan olduğunu mu
zannediyorsunuz?
BAŞKAN
- Varsa niye hakaret olsun, ben iftihar ederim, var derim. Hiç öyle bir şey yok
derim kendim için ya, bana yüz bin tane “Sende Allah korkusu yok.” dese ben
kabul etmem ki.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Efendim, Allah korkusunun olup olmadığını o mu söylüyor.
Sonra,
Abdullah Gül şeye giderken “Ben gezmeye gitmedim.” dedi, ”Abdullah’a teşekküre
gittim.” dedi.
BAŞKAN
– Var, tamam var, Allah korkunuz var, onu tutanaklara geçirdik, tamam. Allah
korkusu varsa, tamam.
Buyurun
Sayın Bakan.
ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar;
hepinize çok teşekkür ederim.
Beş
maddeden oluşan, yürürlük maddeleriyle birlikte beş maddeden oluşan bir kanun
teklifini müştereken yasalaştırdık. Ben, tüm milletvekili arkadaşlarımıza ve
gruplarımıza şükranlarımı sunuyorum.
Bu,
Parlamentomuzda yer alan gruplarımızın bir müşterek ürünüydü. Bu ürünü bugün
ortaya koymuş olmanın mutluluğu içerisindeyim. Ama tabii bu mutluluğumuza bugün
büyük bir gölge düştü. Hollanda’da Türk Hava Yollarının bir uçağı maalesef
düştü, hayatını kaybeden vatandaşlarımız var, insanlar var. Onlara da
Cenabıhak’tan rahmetler diliyorum. Tabii, tüm aziz milletimize başsağlığı ve
geçmiş olsun dileklerimi huzurunuza çıkmışken ifade etmek istiyorum.
Biraz
önce bir arkadaşımız “Şu anda düzeltmeye çalıştığınız sorunu aslında siz
üretmiştiniz, siz ortaya çıkarmıştınız.” diye bir değerlendirmede bulundu. İzin
verirseniz, bir iki cümleyle buna cevap vererek huzurunuzdan ayrılmak
istiyorum. Nedir burada çözmeye çalıştığımız sorun? Birincisi “Hazinenin
mülkiyetindeki taşınmazlarla ilgili zaman aşımı süresi öngörülemez.” şeklinde
Yargıtayın son yıllarda değiştirmiş olduğu görüş sonucu, yirmi yıl, otuz yıl,
kırk yıl, elli yıl önce tapularını almış olan vatandaşlarımıza karşı, zaman
aşımı mefhumu gözetilmediği için, iptal davaları açılmaya başlandı. O nedenle,
biz, yasal olarak bu vatandaşlarımızın hukukunu korumak zorundaydık. İşte,
müştereken milletvekili arkadaşlarımız Kadastro Kanunu’nun 12’nci maddesinde
bir değişiklik yaparak, vatandaşlarımızın bu konuda mağduriyetini gidermeyi
yeğlediler, demek ki bu sorun bizden kaynaklanmamış.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ben TCK ile ilgili konuştum, tutanaklarda var.
ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Diğerine gelelim. Türk Ceza Kanunu’nun
154’üncü maddesini… Sayın Öztürk, burada Türk Ceza Kanunu’nu birlikte çıkardık.
Yani, ben, müteşekkirim kuşkusuz, ana muhalefet partisi de temel bir kanunumuz
olan Türk Ceza Kanunu’nun yasalaşmasına katkı sağladı, daha önce birçok temel
kanunumuzun yasalaşmasına katkı sağladığı gibi. Tabii, bu dönemde Milliyetçi
Hareket Partimiz de aynı katkıyı verdiler. 154’üncü maddede yapılan son
değişiklikten sonra farklı uygulamalarla karşılaştık Sayın Öztürk. Mesela,
Antalya Cumhuriyet Başsavcılığında, yani merkezde, bu tür konularla ilgili,
eğer ecri misil ödeniyorsa takipsizlik kararı veriyor savcılık, ama Manavgat’ta
ve başka ilçelerde, orada da davalar açılıyor, yani, çok farklı yorumluyorlar.
Başka ilçelerde, başka illerde farklı uygulanıyor. O hâlde, biz, uygulamadan
kaynaklanan bu tür çelişkileri ortadan kaldıralım ve 2005 değişikliğinden
önceki Ceza Kanunu’nun anlayışını yeni düzenlemeyle getirelim diye
arkadaşlarımız bir çalışma yaptılar. Doğrusu hemen şunu da ifade edeyim: Bu iki
teklifin de hazırlanmasında, benim, baştan beri, Adalet Bakanlığındaki tecrübeli hukukçu arkadaşlarla
da birlikte çalışıp, bu metinlerin oluşturulmasına da katkım oldu. Aslında,
biz, bu tür düzenlemeleri siyasi malzeme konusu yapmayı düşünseydik bunu tasarı
olarak getirirdik, gücümüz var, buradan yasalaştırırdık, ama müştereken
çıkarmanın güzelliğini de bugün burada yaşıyor olmanın da bahtiyarlığı
içerisindeyim. İnanıyorum ki, hepiniz de bu sevinci duyuyorsunuz.
Bunun
dışında fazla bir şey söylemeyeceğim. Dün burada söz alan her arkadaşım benim
yapmış olduğum konuşmayla ilgili değerlendirmelerde bulundular, ben uzun uzun
dün bu konuda cevap verdim, tekrar bu tür polemiklere girmek istemiyorum ancak
şunu da söylemek istiyorum: Özellikle Sayın Öztürk “Siz sade bir milletvekili
olsaydınız o konuşmayı yapmanızı yadırgamazdık.” dedi.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, ben bir siyasi partinin aynı zamanda milletvekiliyim, bir
siyasi parti çalışmasına katıldığımda bizim partimizin adaylarına oy
vermelerini vatandaşlarımdan istersem lütfen bunu Anayasa’nın eşitlik ilkesine
aykırı görmeyin.
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Bakan, isteyin de tehdit etmeyin.
ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Yani ben milletin karşısına çıkarak “Kardeşim,
tüm siyasi partilerin adayları benim karşımda eşittir, hangisine oy verirseniz
verin” mi demem lazım Anayasa’nın eşitlik ilkesine uygun olması için.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) – Hayır, hayır; hayır da şantaj yapma!
ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Tabii ki kendi partimin adaylarına oy
isteyeceğim, destek isteyeceğim ve şunu da söyleyeceğim: Benim partimin
adayları seçimi kazanırsa daha fazla hizmet eder. Bunu da diyeceğim. Yani bunu
dememi lütfen yadırgamayın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, öyle söylemediniz, “Ankara’da
projenizi kabul etmeyiz.” dediniz.
ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Ben tüm gruplarımıza, yapmış oldukları
katkılar nedeniyle, milletvekili arkadaşlarımıza, destekleri nedeniyle teşekkür
ediyorum. İki önemli sorunu, ki sadece Antalya’da değildir bu sorunlar,
ülkemizin başka yerlerinde de yaşanıyor. Örneğin İzmir’de sadece bu konuyla
ilgili 10 bin tane dava vardır, sadece İzmir’de, sadece Antalya’ya özgü
değildir. Bir sorunu birazcık olsun, belki tam anlamıyla çözemedik çünkü bitmiş
olan, kesinleşmiş olan davalarla ilgili bir çözüm getirmiyor bu ama yüzde 90
nispetinde çözdüğümüzü ifade edebilirim demin bahsettiğim alanla ilgili konuyu.
Ben
yeniden hepinize şükranlarımı sunuyorum. Zannediyorum grup başkan vekillerimiz
ne buyururlar, önümüzdeki hafta Meclis çalışacak mı yoksa seçimlere kadar
çalışmalara ara mı vereceğiz… Eğer öyle olacaksa tabii ki tüm arkadaşlarıma
saygılar sunuyorum. Yeniden Parlamento çalışmalarında birlikte olmak ümidiyle
hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, Mersin’e davetim geçerli, sizi bekliyoruz.
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, gündemin 4’üncü sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti
Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca
Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun
Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarını
görüşmeye başlıyoruz.
4.- Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile
Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın
Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım,
Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/543) (S. Sayısı:
263)
BAŞKAN
– Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5’inci
sırada Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
5.- Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu
(1/496) (S. Sayısı: 100)
BAŞKAN
– Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6’ncı
sırada yer alan Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
6.- Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/675) (S.Sayısı: 330) (x)
BAŞKAN
– Komisyon? Burada.
Hükûmet?
Burada.
Komisyon
Raporu 330 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde gruplar adına söz isteyen, AK PARTİ Grubu adına Rize Milletvekili
Ali Bayramoğlu.
Sayın
Bayramoğlu, buyurun efendim.
AK
PARTİ GRUBU ADINA BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 330 sıra sayılı Kanun Tasarısı hakkında AK PARTİ Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aynı
zamanda, bugün hakikaten hepimizi son derece üzen Hollanda’daki uçak kazasında
ölmüş olan gerek Türk ve gerekse diğer vatandaşlar ve yaralı olan tüm
vatandaşlarımıza ve yabancı vatandaşlara da sabırlar ve acilen sağlık,
sıhhatler diliyorum.
Arkadaşlar,
gündeme geçmeden önce çok kısa da olsa KOSGEB hakkında sizi biraz
bilgilendirmek ve bu bilgilendirmenin arkasından bu kanunun niçin gündeme
getirildiğini ve bir vesileyle de KOSGEB mensubu sayılan küçük ve orta boy
işletme sahibi arkadaşlarımıza ekonomik alanda, sanayi alanındaki
tecrübelerimizi aktaracak bazı ifadelerde bulunacağım.
Sözlerime
başlamadan önce, dünya ekonomisinin en sıkıntılı bir dönemi yaşadığı bu
günlerde varını yoğunu ortaya koyarak hem üretmek hem istihdam oluşturmak hem
ekonomik katkılarını devam ettirmek gayesiyle iş hayatındaki hayatiyetlerini
devam ettirmekte olan bütün küçük ve orta boy işletme sahiplerine saygı ve
hürmetlerimi sunuyorum. Bu kanunun çalışılarak bugüne getirilmesinde, başta
KOSGEB yetkilileri olmak üzere emeği geçen bütün herkese de teşekkür ediyorum.
(x) 330 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Küresel
arenada rekabet koşulları giderek ağırlaşmaktadır. Bu yoğun rekabet ortamında
mücadele eden KOBİ’lerimiz, endüstrileşmenin, sağlıklı bir sosyal yapının gelir
dağılımındaki dengenin ve ticaretteki dinamizmin sürükleyici faktörü ve
ekonomimizin vazgeçilmez unsurlarıdır.
Şunu
söylemeliyim ki ülkemizde gelişme potansiyeli başta küçük ve orta boy işletmeler
olmak üzere son derece büyük bir potansiyele sahiptir. Bu potansiyel, KOBİ’ler
ile kurumlar ile kendini göstermektedir. Bizlerin sorumluluğu ise
KOBİ’lerimizin, kurumlarımızın önünü açan politikaların geliştirilmesi,
hedefleri iyi belirlenmiş, uygulanabilir ve gerçekleştirilebilir projelerin
hayata geçirilmesidir. KOBİ’lerimizin ekonomimize katkısını en üst düzeye
çıkartmak için Hükûmetimiz, KOBİ’lerimizin her bakımdan desteklenmesi, etkinlik
ve verimliliklerinin artırılması gibi hayati bir misyonu da üstlenmiş
bulunmaktadır.
KOBİ’ler
Türkiye’deki çalışanların yaklaşık olarak yüzde 77’sini, yatırımların yüzde
57’sini, katma değerin yüzde 38’ini, ihracatın yüzde 16’sını oluşturmaktadır.
KOBİ’lerin kredilerden aldığı pay ise yaklaşık yüzde 25 civarındadır.
Ülkemiz
ekonomisinde bu kadar önemli bir konumda olan KOBİ’lerin payını ve etkinliğini
artırmak, rekabet güçlerini ve düzeylerini yükseltmek, sanayide entegrasyonu
ekonomik gelişmelere uygun biçimde gerçekleştirmek amacıyla KOSGEB, 12/4/1990
tarih ve 3624 sayılı Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme
İdaresi Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanun ile kurulmuştur.
KOSGEB’in
hedef kitlesindeki küçük ve orta ölçekli imalat sanayisi işletmelerinin sayısı
271.490’dır. KOSGEB tarafından 2003 yılında başlatılan çalışmalarla bugüne
kadar yaklaşık 90 bin işletmenin mevcut durum tespiti yapılarak KOSGEB veri
tabanına kaydedilmiştir. Bu işletmeler içinden 14 bini stratejik plan
hazırlamış ve planları KOSGEB tarafından da onaylanmıştır.
KOSGEB,
2008 yılı itibarıyla, 35’i işletme geliştirme merkezi, 20’si teknoloji
geliştirme merkezi olmak üzere 32 şehirde konuşlanan 55 hizmet merkezi ile ülke
sathına yaygın olarak küçük ve orta ölçekli imalat sanayi işletmelerine hizmet vermektedir. Sinerji odakları da dâhil
edildiğinde KOSGEB tarafından doğrudan hizmet verilen şehir sayısı 63’e
ulaşmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; KOSGEB, KOBİ’lerin payı ve etkinliğinin
artırılması, rekabet edebilirliğinin artırılması, sanayi içerisinde bütünleşmenin
sağlanması amacıyla “bilişim, bölgesel kalkınma, danışmanlık ve eğitim,
girişimciliği geliştirme, teknoloji geliştirme, pazar araştırma ve ihracatı
geliştirme, kalite geliştirme ve yenilik ile uluslararası iş birliği geliştirme
desteği” başlıkları altında çeşitli yönetmelik destekleri vermektedir. Bu
çerçevede 2003-2007 yılları arasında KOBİ destek kredisi, ihracat destek
kredisi, istihdam kredisi, bilişim kredisi, deri sektörü, organize sanayi
bölgeye taşınma destek kredisi, gıda sektörü, makine, teçhizat destek kredisi
işletmelerimizin hizmetine sunulmuştur ve toplam olarak 22 bin KOBİ’ye 2,4
milyar TL kredi verilmiştir. 2008 yılında tesirini artıran küresel ekonomik
gelişmelerin KOBİ’ler üzerindeki etkilerini hafifletmek ve KOBİ’lerimizin bu
dönemi mümkün olan en az hasarla atlatmalarını sağlamak amacıyla yeni
programlar eklenmiştir. 2008 yılında başlatılan sıfır faizli cansuyu kredileri
ile 2008 yılı içinde KOSGEB tarafından “cansuyu kredileri” altında “1000 +
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu çalışmaların yanında KOSGEB’in yapmış
olduğu çok önemli, özellikle hanımlara yönelik yapmış olduğu bir çalışmadan da
size bahsetmekte fayda görüyorum. KOSGEB Kadın Girişimciliğin Desteklenmesi
Projesi çerçevesinde, dört yörede, -Pendik, Çorum, Hacıbektaş ve Kütahya’da-
Kadın İş Geliştirme Merkezi, yani kısa adı olan KİŞGEM kurulmasını sağlamıştır.
İŞGEM’lerde kurulan inkubasyon hizmetleri, yer temini, ortak makine ekipman
kullanımı, sekreterya hizmetleri, işletme geliştirme danışmanlığı
hizmetleridir. Projeler kapsamında 16 yörede kurulmuş olan İŞGEM’ler toplam 337
adet işletme ve 1.737 kişilik istihdam yaratmıştır. Bu işletmelerin 54 adedi
kadın İŞGEM’lerde yer almakta olup 77 kişiyi istihdam etmektedir. Diğer
taraftan ÖSDP kapsamında yer alan 283 işletmede de 1.660 kişi istihdam
edilmektedir.
Bütün
bunların yanında başlıklar olarak gündeme getirirsek, KOSGEB, bir, “genel
girişimcilik eğitimleri” adı altında hizmet vermektedir. Bu çerçevede 2003-2007
dönemi izleme verilerine göre 100 programda 4.474 katılımcıya eğitim verilmiştir.
İkinci
olarak, genç girişimci geliştirme programları hizmeti verilmiştir. Bu çerçevede
1990-2000 öğretim yılında, 2000-2001 öğretim yılında, 2001-2002 öğretim yılında
ve 2002-2003 dönemlerinde toplam 10 üniversitede çeşitli aktiviteler
düzenlenmiştir. 2003-2004 öğretim yılında programın düzenlendiği eğitim
kurumlarının sayısı ise 26, katılımcı sayısı ise 1.134’e çıkmıştır. Program
2004-2005 döneminde 34 eğitim kurumunda 1.301 katılımcıyla düzenlenmiştir.
Böylece, yaklaşık 5 bin kişiye çeşitli dönemlerde eğitimler verilme imkânı
olmuştur.
Bir
başka destek programı “yeni girişimci desteği” adı altında verilen programdır.
Buna da 2004 yılı içerisinde 120, 2005’te 256, 2006’da 61 girişimci
yararlanmış, 31 Ağustos 2007 tarihi itibarıyla 22 girişimciye destek sağlanmış
olup, destekten yararlananların çoğunun sadece geri ödemesiz kredileri destek
olarak gördüğünü hatırlatmakta da fayda görüyorum. Ancak KOSGEB bu yapmış
olduğu bütün hizmetleri mevcut kanunuyla yapma şansına sahip değildir. İşte
bugün, mevcut kanunu gereğince imalat sanayi sektörü dışındaki KOBİ’lere de
destek verilebilmesi gayesiyle, önümüzde bulunan 330 sıra sayılı kanun
Komisyonumuzda gündeme getirilmiş ve muhalefet milletvekilleri de dâhil olmak
üzere, ortak kanaatle Meclise, huzurlarınıza gelmiştir.
KOSGEB,
KOBİ’lere hizmet ve destek vermek üzere özel yasaya sahip olan tek kamu
kuruluşudur ve biz, KOSGEB gibi ülke sathında yaygın teşkilat yapısına sahip
dinamik bir kuruluştan diğer sektörlerdeki KOBİ’lerin desteklenmesinde de
yararlanılması gerektiğini düşünmekteyiz.
Bilindiği
üzere, ülkemizde sanayi sektörü dışındaki sektörlerin ekonomik katma değer
üretme ve istihdam yaratma potansiyeli artmaktadır. Gerek bu artış gerekse
sanayi dışındaki sektör firmalarından ve bunların temsilcisi kuruluşlardan
gelen talepler, KOSGEB’in hedef kitlesinin, sanayi kesiminden tüm KOBİ’leri
kapsayacak şekilde genişletilmesi gerekliliğini ortaya koymuştur. Ayrıca,
sanayi kesiminin geliştirilmesinde başarılı olabilmek için, bu kesimle yatay
ilişkide olan diğer sektörlerin de geliştirilmesi gerekliliği aşikârdır.
Bu
gerekçelerden yola çıkarak 3624 sayılı KOSGEB Kanunu’nda değişiklik yapmak ve
diğer sektörlerdeki KOBİ’leri de KOSGEB hedef kitlesine dâhil etmek için yasa
tasarısı hazırlanmıştır. Bu yeni kanunla KOSGEB sadece imalatçı KOBİ’lerden
değil, ülkemizin tüm KOBİ’lerinden sorumlu ulusal kuruluşu niteliğine kavuşacak
ve daha geniş bir etki alanında KOBİ’lerimizin geliştirilmesi için çalışmalar
sağlayacaktır.
Şimdi,
kanunla ilgili bu ön bilgileri ve KOSGEB’le ilgili bilgileri verdikten sonra,
birkaç konuya da, özellikle iş hayatında bizleri izleyen kardeşlerimize de bazı
konuları aktarmakta fayda görüyorum.
Yalnız
bundan önce, hepimizin bilmesi gerektiği çok önemli konulardan bir tanesi,
KOSGEB’in sadece Türkiye genelinde bir kuruluş olmaktan çok, başta komşu
ülkelerimiz dâhil olmak üzere Orta Doğu ve Arap âleminde KOSGEB çok ciddi bir
marka hâline de getirilmiştir. Özellikle bahsettiğimiz komşu ülkelerde ve Orta
Doğu ülkelerinde, KOSGEB’den yaşadıkları tecrübeler hakkında çeşitli
toplantılar yapmak suretiyle benzer nitelikli altyapı organizasyonları kurulmuş
ve o ülkelere hizmet verme ve eğitim verme faaliyetlerine başlanmıştır. Bu,
sadece o ülkelerdeki faaliyetlerin yapılmasına destek sağlamamış, aynı zamanda o
veri tabanlarındaki faaliyet gösteren firmaların Türkiye’yle dış ticaret
münasebetlerine de imkân sağlamıştır. O nedenle KOSGEB’in sadece bir kredi
veren kuruluş değil, aynı zamanda eğitim veren, bu eğitimin yanında
uluslararası nitelikte bir marka oluşturma gücünü göstermiş ve dış ticaretimize
de çok ciddi destek veren bir kurum olduğunu da unutmamamız gerekir.
Bunun
yanında KOSGEB’in yapmış olduğu faaliyetlerin iş hayatına daha müspet
yansıyabilmesi açısından en önemli hizmetlerden bir tanesi, yapılması gereken
hizmetlerden bir tanesi üniversite-sanayi iş birliği hadisesidir.
Üniversitelerimiz maalesef sanayimizle yeteri kadar entegrasyon içerisinde
olmayıp gerek teknoloji gerek ARGE gerekse bilgi birikimlerini küçük ve orta
boy işletmelerin gelişimi için kullanmamaktadır. Bunu kanunla yazmak çok mümkün
olmayabilir ancak üniversitelerimiz kendilerine, başta, bulundukları
vilayetlerde olmak üzere -ki Türkiye’nin seksen bir vilayetinde artık
üniversite var- bu şekildeki çalışmalara mevcut iş güçleri olarak öğretim
üyeleriyle birlikte destek vermeyi kendilerine asli görev edinmek zorundadır.
Bakın,
bugün küçük ve orta boy işletmelerimizin en büyük problemi kaliteli iş gücünü
oluşturamamakta yatmaktadır. Hatta birçok konuda, en iyi kaynakçıyı, en iyi
tornacıyı, en iyi üreticiyi, en iyi endüstri tasarımcısını bünyesinde
bulunduran bu işletmelerimizin aslında en başta bulundurması gereken bir nakit
akış tablosu takip eden, finansal analiz yapan bir personeli bulundurma
zorunluluğunu sanki ihtiyacı yokmuş gibi değerlendirmekte ve en büyük hatayı
yapmaktadır. İşte bu noktada bu kardeşlerimize küçük ve orta boy işletmelerin
tamamına en güzel desteği verebilecek kurumların başında, danışmanlık hizmeti
verebilecek kurumların başında üniversiteler gelmektedir.
Bu
çerçevede bir başka konu da, küçük ve orta boy işletmelerimize verebileceğimiz
en önemli önerilerden bir tanesi de kümeleşme konusudur, kümeleşme. Ne demek
kümeleşme? Başta sektörel olarak birlikte hareket eden grupların bir araya
gelerek ortak mahiyette projeler geliştirmesi, ortak mahiyette ARGE
faaliyetleri yapması ve ortak mahiyette yatırımlar, teknolojik yatırımlar
yapmasına imkân tanımaktadır. KOSGEB’in kümeleşme benzeri, nitelikli bir araya
gelen sektörler bir araya geldiklerinde çok daha yüksek montanlı krediler verme
gibi özel bir çalışması da vardır. Bu, aynı zamanda haksız rekabeti ortadan
kaldıracak ve dünyayla rekabet edebilme imkânını da küçük ve orta boy
işletmelerimize imkân olarak sunmuş olacaktır. O nedenle, başta sektörel olmak
üzere bölgesel, şehir bazında iş birliği ağları ve network ortamında
kümeleştirme çalışmalarını yapmak, hem KOSGEB’in hem de bu işletme sahibi
kardeşlerimizin asli görevlerinden olmak zorundadır.
Bakın,
geçenlerde bir örnek vermiştim, bu örneği burada bir daha vermekte fayda
görüyorum. Geçenlerde Rize vilayetinde tüm esnaflarla ilgili bir toplantıya
katıldım. Bu katıldığımız toplantıda esnaf ve sanatkârlar kooperatifine ve
diğer bütün birliklerin yetkililerine
sordum: Rize vilayetinde toplam esnaf ve
sanatkâr üye sayısı kaç? Rize’nin nüfusu 323 bin. Toplam esnaf ve sanatkârlar
üye sayısı 23 bin. Yani her 15 kişiye 1 tane esnaf düşüyor. Neden? Çünkü “Benim
de olsun, ben buranın muhtarı olayım.” mantığıyla iş hayatına girmek eldeki
imkânları ve kaynakları israf etmekten başka hiçbir şey sağlamaz, kaybetmekten
başka hiçbir şeye imkân sağlamaz ama kümeleşmeyi gündeme getirirsek, birlik ve
beraberliği bir araya getirirsek, hem ulusal hem uluslararası kredi
imkânlarından hem de iş gücünden, profesyonel kadrolardan, üniversitelerden çok
daha fazla imkân oluşturmak ve bu imkânları da kendi iş hayatımıza yansıtmak
gibi bir şansı yakalamış oluruz. Dolayısıyla, bugün çıkartmakta olduğumuz ve
önümüzdeki günlerde kanunlaşacak olan bu kanunun sadece kanun bazında çıkmış
olmasının yeterli olmadığını, aynı zamanda iş hayatının da kendisini bu
konularda yenilemesi gerektiğini ve bir araya gelerek korporasyon, birlik
oluşturma, holdingleşme, ortak nitelikte çalışma gibi konularda adım atmasının
da artık kaçınılmaz olduğunu herkesin bilmesi gerekir.
Bakın,
şu anda dünyada yaşanmakta olan küresel krizin sonucunda geleceğimiz en önemli
noktalardan bir tanesi, bırakın küçük, orta boy işletmelerin birleşmesini,
dünya devleri denecek birçok firmaların bile birleşmesini kaçınılmaz hâle
getirmektedir. Dünyanın en büyük bankaları birbirleriyle birleşme
girişimindedir. Dünyanın en önemli üretimini yapan otomotiv sektörü firmaları,
aynı marka adı altında bir araya gelmelerinin kaçınılmaz olduğunu artık ortaya
koymuştur. Dünyanın büyük, orta ölçekli firmalarının tamamı dünyayla rekabet
ederek birbirimizi öldürmektense, ortak pazar bölüşmek suretiyle ama bir arada
hareket etmek suretiyle birleşme ve kümeleşme çalışmalarına başlamıştır. Ee,
siz, dünyanın bu kadar ciddi kuruluşlarının bir araya geldiği bir noktada,
küçük ve orta boy işletmeler olarak eğer bu kümeleşmeyi beceremezseniz
kaçınılmaz son, ekonomik arenadan çekilmek, hatta bırakın ticari ahlaksızlıkla
da karşı karşıya kalmaktan başka bir şey olamaz.
O
nedenle, bu kanunu ve dünyadaki gelişmeleri de nazarıitibara alarak kendimize
de bir çekidüzen vermek ve böylece, hem istihdama hem ekonomik katkıya hem de
gayrisafi hasılaya katkı vermek açısından küçük ve orta boy işletmelerimize çok
önemli görevler düşmektedir.
Bugün
hazırlanan ve Meclise sunulmuş olan bu kanunun, bu düşünceler doğrultusunda,
başta KOBİ’lerimize, ondan sonra ülkemize, en çok da şu anda istihdam için, iş
hayatında yeni sahalar açılmasını bekleyen kardeşlerimize, insanlarımıza fayda
sağlamasını temenni ediyor, kanunun hayırlı olmasını diliyor ve saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Bayramoğlu.
Sayın
milletvekilleri, çalışma süremiz tamamlanmak üzeredir.
Bu
bakımdan alınan karar gereğince, 323 sıra sayılı uyuşturucu başta olmak üzere
madde bağımlılığı ve kaçakçılığı sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu’nu
ve sözlü soru önergeleriyle kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek
için, 26 Şubat 2009 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.48
VII.- KİT KOMİSYONU RAPORU
1.- Kamu İktisadi Teşebbüslerinin 2006 yılı denetimine ilişkin
komisyon raporu (1)
(1)
Kamu İktisadi Teşebbüslerinin 2006 yılı denetimine
ilişkin komisyon raporu Tutanağın sonuna eklidir.