seher 2 2 2009-11-03T09:19:00Z 2009-11-03T09:19:00Z 64 39443 224827 TBMM 1873 527 263743 10.6626 Comments 0 0 nk 0 nk 0 0 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 40                      YASAMA YILI: 3

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

62’nci Birleşim

25 Şubat 2009 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II.- GELEN KÂĞITLAR

III. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Konya Milletvekili Mustafa Kabakcı’nın, Hocalı katliamının 17’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, Hocalı katliamının 17’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, sulama birlikleri ve tarım kesiminin elektrik borçlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Hocalı katliamının 17’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

 

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25 Milletvekilinin; Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 8 Milletvekilinin; Kadın Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin; Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi) (2/211, 2/112, 2/311) (S. Sayısı: 328)

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili Sadık Badak ve 5 Milletvekilinin; Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 4 Milletvekilinin; Türk Ceza Yasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/283, 2/270, 2/277) (S. Sayısı: 272)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/543) (S. Sayısı: 263)

5.- Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/496) (S. Sayısı: 100)

6.- Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/675) (S. Sayısı: 330)

 

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kırıkkale Milletvekili Mustafa Özbayrak’ın, Kırşehir Milletvekili Metin Çobanoğlu’nun, yaptığı bir konuşmadaki sözlerini farklı yorumladığı iddiasıyla konuşması

 

VII.- KİT KOMİSYONU RAPORU

1.- Kamu İktisadi Teşebbüslerinin 2006 yılı denetimine ilişkin komisyon raporu

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Malkara’nın bazı köylerindeki elektrik kesintilerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Vekili ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/6301)

2.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, bir köyün elektriğinin kesilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Vekili ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/6355)

3.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, yabancı sermaye girişine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Vekili ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/6471)

4.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliğinde değişiklik yapılacağı iddialarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/6629)

5.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir barajın tam olarak faaliyete geçirilmesine ilişkin sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/6740)

6.- İstanbul Milletvekili Atila Kaya’nın, korunmaya muhtaç çocukların kamuda işe yerleştirilmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/6792)

7.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, hava kirliliği ölçümlerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/6795)

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak üç oturum yaptı.

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, engellilere ait özel eğitim kurumlarının sorunlarına,

Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, siyasi etik konusuna,

İlişkin gündem dışı konuşmalarına Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik;

Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, sınır ticaretine ilişkin gündem dışı konuşmasına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı;

Cevap verdi.

Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk,

Mersin Milletvekili Behiç Çelik,

Anamur’daki sel felaketine;

Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabına;

Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır, slikozis hastalığına;

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 22 milletvekilinin, süt sektöründeki sorunların (10/327),

Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 23 milletvekilinin, mısır tarımı ve piyasasındaki sorunların (10/328),

Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 25 milletvekilinin, baz istasyonlarının insan sağlığı üzerindeki etkilerinin (10/329),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Muhtarların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/229), İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25 Milletvekilinin, Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 8 Milletvekilinin, Kadın  Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin, Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu’nun (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi) (2/211, 2/112, 2/311) (S. Sayısı: 328),

3’üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/543) (S. Sayısı: 263),

4’üncü sırasında bulunan, Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun (1/496) (S. Sayısı: 100),

5’inci sırasında bulunan, Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun (1/675) (S.Sayısı: 330),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

6’ncı sırasında bulunan, Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili Sadık Badak ve 5 Milletvekilinin, Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 4 Milletvekilinin, Türk Ceza Yasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (2/283, 2/270, 2/277) (S.Sayısı: 272) tümü üzerindeki görüşmeleri tamamlandı.

25 Şubat 2009 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 19.52’de son verildi.

 

 

Eyyüp Cenap GÜLPINAR

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Yaşar TÜZÜN

 

Fatma SALMAN KOTAN

 

Bilecik

 

Ağrı

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

No.: 66

II.- GELEN KÂĞITLAR

25 Şubat 2009 Çarşamba

Rapor

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunun, Kamu İktisadi Teşebbüslerinin 2006 Yılına Ait Bilanço ve Netice Hesapları ile Faaliyet Raporlarından Denetimleri Tamamlananlara Dair Raporu (Sayı 0450) (Dağıtma tarihi: 25.2.2009) (Rapor; Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25.2.2009 tarihli 62 nci Birleşim Tutanak Dergisine eklenmiştir.)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 22 Milletvekilinin, süt sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/327) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.02.2009)

2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 23 Milletvekilinin, mısır tarımı ve piyasasındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/328) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.02.2009)

3.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 25 Milletvekilinin, baz istasyonlarının insan sağlığı üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/329) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.02.2009)

25 Şubat 2009 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati:14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN –Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz Hocaali katliamının yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Konya Milletvekili Mustafa Kabakcı’ya aittir.

Buyurun Sayın Kabakcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Konya Milletvekili Mustafa Kabakcı’nın, Hocalı katliamının 17’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

MUSTAFA KABAKCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 26 Şubat 1992’de Ermenilerin Azerbaycan Hocalı’da yaptıkları ve tarihe “Hocalı katliamı” olarak geçen olayların 17’nci yıl dönümünde zulümle ilgili tarihe not düşmek üzere söz almış bulunuyorum.

Sözlerime başlamadan önce, 13 Şubat 2009 tarihinde vefat eden Türk dünyasının çağdaş Mehmet Âkif’i Bahtiyar Vahapzade’ye Allah’tan rahmet, Azerbaycanlı kardeşlerimize başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1992 yılında 25 Şubatı 26 Şubata bağlayan gece, eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği silahlı kuvvetlerinin Yukarı Karabağ’da konuşlu 366’ncı Birliğinin desteğiyle Ermeni birlikleri tarafından Azerbaycan Türkleri Hocalı kentinde maalesef korkunç bir katliama uğradılar. Bu saldırılarda 106’sı kadın, 63’ü çocuk olmak üzere 613 tane kardeşimiz şehit oldu, 487 kişi ağır yaralandı, 1.275 kişi esir alındı ve 150 kişi de kayboldu. Acısını, ıstırabını yüreklerimizde hissettiğimiz vahşet tarihe “Hocalı Katliamı” olarak geçmiştir. 

Hocalı’da ortaya çıkan manzara, maalesef, bir savaş manzarasının da ötesindedir. Yıllarca Türk nefretiyle doldurulmuş olan Ermeniler kardeşlerimizi şehit etmekle kalmamış, şehit ettikleri kardeşlerimizin gözlerini oymuş, kafalarını koparmış ve toplu olarak yakmışlardır. Yapılan katliam bir Ermeni gazetecinin “Haçın Hatırı İçin” isimli kitabında yazarı Daud Kheyriyan tarafından şöyle ifade edilmiştir, Daud Kheyriyan diyor ki: “… Gaflan denen ve ölülerin yakılmasıyla görevli Ermeni grup, Hocalı’nın 1 kilometre batısında bir yere 2 Mart günü 100 Azeri ölüsünü getirip yığdı. Son kamyonda 10 yaşında bir kız çocuğu gördüm. Başından ve elinden yaralıydı. Yüzü morarmıştı. Soğuğa, açlığa ve yaralarına rağmen, hâlâ yaşıyordu. Çok az nefes alabiliyordu. Gözlerini ölüm korkusu sarmıştı. O sırada, Tigranyan isimli bir asker onu tuttuğu gibi öteki cesetlerin üstüne fırlattı. Sonra tüm cesetleri yaktılar. Bana sanki yanmakta olan ölü bedenler arasından bir çığlık işittim gibi geldi. Yapabileceğim bir şey yoktu. Ben Şuşa’ya döndüm. Onlar Haç’ın hatırı için savaşa devam ettiler.”

Maalesef, bu işler insanlık için yüz karasıdır. Katliamı yapanların cezalarını bulmaları, Karabağ’da devam eden işgalin sona ermesi ve kaçkınların öz yurtlarına bir an önce geri dönmesi için meseleyi gündemde tutmaya, dünya kamuoyunda takip etmeye devam edeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan bütün Türk vatandaşları bu yapılan katliamın takipçisi olacaktır ve unutmayacaktır. Zaten, Karabağ’da, Hocalı’da yapılan katliam da sadece Azerbaycan’da ortaya çıkmış bir tepki değildir. Bin yıla yakın bizim tebaamız olarak yaşamış olan Ermenilere, ne dinlerine ne ırklarına ne dillerine hiçbir şekilde müdahale olmamış, son derece hür ve bağımsız olarak yaşamış olmalarına rağmen, Birinci Dünya Savaşı sonrasında aynı katliamı Erzurum’da, Ardahan’da ortaya koymuşlardır. Bu, Türk milletine karşı duydukları bir nefrettir.

Bu nefreti, tekrar, bu ortaya çıkan katliamı nefretle kınıyor, o dönemde ölenlere Allah’tan rahmet diliyor, Karabağ’daki işgalin bir an önce sona ermesini arzu ediyorum. Bütün dünya kamuoyunun meseleye dikkatini çekiyorum ve kaçkınların bir an önce yurtlarına dönmesi için de gayretimizin devam edeceğini ilan ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kabakcı.

Gündem dışı ikinci söz yine aynı konuda söz isteyen İzmir Milletvekili Şenol Bal’a aittir.

Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, Hocalı katliamının 17’nci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türk dünyası ve Azerbaycan için en acılı günlerden biri olmanın yanı sıra, insanlık tarihinde kara bir leke olan Hocalı katliamının 17’nci yıl dönümü dolayısıyla gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, bugün, Ermeni güçleri tarafından Hocalı kentinde 25 Şubat 1992 gecesi resmî makamlara göre 613, yabancı ajanslara göre 1.300 sivil Azerbaycan Türk’ünün çocuk, kadın, yaşlı demeden işkenceyle katledilmesinin 17’nci yıl dönümüdür. Bu insanlık dışı olayın her türlü kanıtının olması ve suçluların bilinmesine rağmen bugüne kadar hiçbir işlem yapılmamış olması da acıları katlamaktadır. Böyle bir vahşet görülmemiştir sayın milletvekilleri. Gözleri oyulanlar, kafataslarının derisi soyulanlar, vücutlarının farklı organları kesilerek öldürülenler, karınları deşilerek bebekleri çıkartılan hamile kadınlar, diri diri toprağa gömülenler ve yakılanlar; bu vahşet fotoğraflarla belgelidir. Hocalı’da şehitlik mertebesine erişen bu sivil, savunmasız, masum Azerbaycan Türklerine Allah’tan rahmet diliyor, aziz ruhlarının önünde saygıyla eğiliyorum.

Sayın milletvekilleri, aslında Ermenilerin dış güçleri arkasına alarak Azerbaycan Türklerine karşı uyguladığı, “soykırım” denebilecek, sayılabilecek katliamlar iki yüz yıldır sürüyor. Tarihin çok gerisine gitmeden 1915’li yıllara bakın, 1918’e bakın, 1920’ye bakın; orada Ermeniler tarafından 100 binlerce Azerbaycan Türkü’nün işkencelerle katledildiğini ve göç ettirildiğini göreceksiniz. Yakın tarihimize bakın, yıl 1988 ile birlikte Azerbaycanlı Türklere karşı katliamlar ve 100 binlerin sürgünü başlıyor. Bugünkü Ermenistan sınırları içindeki en az 250 bin Azerbaycanlının evlerinden ve topraklarından koparılmaları ayrı bir dramdır ve 1990’lı yıllardan sonra işgal son sürat devam ediyor ve 1980’den başlayıp 1993 Aralık sonu itibarıyla Dağlık Karabağ ve etrafındaki yedi Azeri ili işgal edilip Ermenistan ile Dağlık Karabağ koridoru tamamlanmış oluyor. 1994’te Azerbaycan ile Ermenistan arasında ateşkes sağlanmış olsa da Ermenistan tarafından bu ateşkes sık sık ihlal ediliyor. Geçen haftalarda Azerbaycanlı 4 askerin şehit olduğunu biliyoruz.

Sayın milletvekilleri, şu an Azerbaycan toprağının yüzde 20’si işgal altında. 1 milyonu aşkın mülteci durumuna düşmüş Azerbaycan Türk’ü imkânsızlıklar içinde, çok kötü koşullarda evlerine, yurtlarına dönmeyi bekliyor.

Tüm dünyada Türkiye'nin sözde Ermeni soykırımı masalıyla hiç durmadan taciz edildiği bir süreçte içimizdeki omurgası esnek bir kısım sözde aydının Ermenilere özür bildirileri yayınlamalarını ve bu tarihî gerçeklere karşı üç maymunu oynamalarını milletimizin sağduyusuna bırakıyorum.

Sayın milletvekilleri, Filistin Gazze’de yaşanan insanlık dışı olaya milletçe tepkimizi ve hassasiyetimizi ortaya koyduk, dünya kamuoyunun dikkatini çektik yani yapılması gerekeni yaptık. Biz Türk milleti olarak tarihimiz boyunca hep mazlumların yanında yer aldık. Biliyorsunuz, Başbakan Davos’ta gösterdiği tepkiyle kendisine kızanların bile sempatisini kazandı. Bu tepkinin önünü arkasını burada irdelemiyorum, konumuz da bu değil. Ancak, Başbakan tarafından Gazze konusunda gösterilen hassasiyetin daha fazlasını, sözünü ettiğim Azerbaycanlı Türklere reva görülen Ermeni zulüm ve katliamı karşısında da Kerkük’te ve özellikle Telafer’de Türkmenlere yapılan zulüm karşısında da beklemeye hakkımız vardır diyorum.

Bütün bu özet olarak anlatmaya çalıştığım olup bitene rağmen Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti, bırakın göstermesi gereken tepkiyi, yapması gereken işleri, Azerbaycanlı kardeşlerimizi rencide edici bir tutum içerisindedir. Bunda dış odakların istek ve yaptırımlarının etkili olduğu düşüncesindeyim. Âdeta, bütün olup bitenler unutturulmaya ve üstüne üstlük kapalı kapılar ardında sınır kapılarının açılması hazırlıklarının yapıldığı gibi bir izlenim ortaya çıkıyor. Bu, gerçekçi bir politika değildir. Bu, Türk milletinin arzuladığı ve razı olacağı bir çözüm şekli de değildir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin sınır kapılarının açılarak sağlıklı bir ortamda yürütülebilmesi için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal, devam edin.

ŞENOL BAL (Devamla) – …ön şartlar bizce şunlar olmalıdır:

1) Tarihî gerçeklerle bağdaşmayan ve Türkiye aleyhine politik bir malzeme olarak kullanılmaktan başka bir anlamı olmayan sözde soykırım iddiasından Ermeniler vazgeçmelidir.

2) Türkiye'nin toprak bütünlüğünü ve sınırlarını tanıdığını, Ermenistan uluslararası kamuoyuna ilan etmelidir.

3) İşgal ettiği Azerbaycan topraklarından Ermeni birlikleri Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına uygun olarak kayıtsız şartsız derhâl çekilmeli ve mülteci duruma düşmüş Azerbaycanlıların yurtlarına ve yuvalarına güven içinde dönüşleri sağlanmalıdır.

Bu vesileyle, mazlum ve masum Azerbaycanlı soydaşlarımızın her zaman yanlarında ve destekçileri olduğumuzu ilan ediyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bal.

Sayın Doğru, sisteme girmişsiniz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, Sayın eski Bakanımız bu Hocalı katliamıyla ilgili konuşacak.

BAŞKAN – Tabii, buyurun efendim.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Hocalı katliamının 17’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Efendim, teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

26 Şubat 1992 gününde Hocalı’da Ermeniler tarafından büyük bir katliam yapılmıştır. O günden itibaren de 1 milyonun üzerinde insan şu anda perişan bir hâlde yaşamaktadır. Ben 26 Şubat tarihi, Hocalı katliamının anma günü olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisine 1/2/2008 tarihinde bir kanun teklifi verdim. Buradaki amacımız Hocalı katliamının anma günü olarak ortaya konmasıydı. Bu kanun teklifimi daha sonra 37’nci maddeyle Meclisimize sundum. O sunuş sonrasında da, şu anda 1/10/2008 tarihinde 156 sıra sayıyla Meclisimizin gündeminde bulunmaktadır.

Ben buradan şunu söylemek istiyorum: Bu kanun teklifini Meclisimizin görüşmesini ve bu kanun teklifinin görüşülmesinden sonra da dünyaya ilan edilmesini istiyoruz. Çünkü Azerbaycan halkı şu anda bu kanun teklifiyle ilgili olarak ciddi bir beklenti içerisindedir. Zaman zaman beni televizyonlara davet ediyorlar, televizyonlarında da konuşuyorum telefonlarla. Özellikle Meclisin bu konuya dikkatinin çekilmesi için söz almış bulunuyorum.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum sizlere.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Doğru.

Gündem dışı üçüncü söz sulama birlikleri ve tarım kesiminin elektrik borçları hakkında söz isteyen Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na aittir.

Sayın Aslanoğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, sulama birlikleri ve tarım kesiminin elektrik borçlarına ilişkin gündem dışı konuşması

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.

Hocalı katliamını kınıyorum. Bu konuda grubumuz adına İzmir Milletvekili Sayın Arıtman yarın gündem dışı bir konuşma yapacaktır, onu ileteyim.

Ayrıca, Türk Hava Yollarına geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Tabii, olayın bu safhada kalması hepimizi sevindirdi. Çok şükür, muhtemelen aldığım bilgilere göre ölü yoktur ve onun için Türk Hava Yolları camiasına, tüm ülkemize geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Yüce Tanrı daha bize böyle kazalar göstermesin.

Değerli arkadaşlarım, burada sulama birlikleri konusunu ve tarım kesiminin elektrik borçlarını konuşacağım.

Değerli arkadaşlarım, sulama birlikleri, belki bilmiyorum bazılarınız bilmiyorsunuz, İçişleri Bakanlığına bağlı.

Değerli arkadaşlarım, acaba… Sulama birliklerinin ben, şahsen İçişleri Bakanlığıyla ilintisini bir türlü bulamıyorum. Ve bunu, geçen dönemden beri, sulama birliklerinin DSİ’nin teknik desteğine ihtiyacı olduğunu, sulama birliklerinin sürekli DSİ’yle iş birliği içinde olması gerektiğini, sulama birliklerinin sorunlarının DSİ’yle beraber, birlikte çözmeleri gerektiğini defalarca söylememe rağmen, hâlâ İçişleri Bakanlığına bağlı olmasını ve onlara rapor vermesini, İçişleri Bakanlığının kontrolünde olmasını ben hâlâ çözmüş değilim arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım, sulama birlikleri yıllar önce DSİ’nin kontrolündeyken her yıl bakımları, her türlü teknik yardımları yapılır ve bir şekilde çok başarılı bir süreçte hizmet verirdi. Ama ne zaman, sulama birlikleri İçişleri Bakanlığına bağlandıktan sonra tüm kanallar önemli ölçüde yıprandı, artık çok önemli su kayıpları var, çok verimsiz hâle geldi. Bu nedenle, ben bunu defalarca söylememe rağmen, Sayın Çevre ve Orman Bakanı “Haklısın, bunu getireceğiz, yasa tasarısı hazırlıyoruz.” demesine rağmen, bir türlü Meclise gelip de… Sulama birliklerinin en azından teknik destek açısından DSİ’nin kontrolüne girmesi, Çevre ve Orman Bakanlığının, onların göstereceği destek ve yardımla daha kolay yürüyeceğini söylememe rağmen bir türlü getirilmiyor arkadaşlar. Ben bu konuyu bir kez daha hepinizin dikkatine sunuyorum.

Sulama birlikleri büyük bir borç içindedir. Sulama birlikleri hiç kimseden destek alamamaktadır. Tüm kanallar harap olmuştur. Çok önemli boyutta elektrik borçları vardır, artık köylü bunu ödeyemez hâldedir. Mutlaka buna bir çözüm getirmek zorundayız. Yani yaklaşık 1 milyon, 2 milyon elektrik borcu olan sulama birlikleri, sadece yönetimdeki zafiyetler nedeniyle ve teknik destek alamamaktan dolayı çok önemli su kaçaklarından dolayı çok ağır elektrik bedelleri ödeyerek gerekli verimi alamayan sulama birlikleriyle karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlarım, sulama birliklerini, mutlaka, DSİ’nin kontrolü altına, DSİ’nin desteği altına vermezsek yarın karşımıza çok büyük sorunlar gelecek ve sulama birlikleri yok olmayla karşı karşıya gelecektir.

Ayrıca, tarım kesiminin çok önemli bir elektrik borcu var arkadaşlar. Yani artık bunlar ödenemez hâldedir. Mutlaka, bunlara bir çözüm bulmamız lazım. Özellikle sulama birliklerine köylülerimiz -yeterli verimi alamadığı için- elektrik borçlarını ödeyemez hâldedir ve yaşın yanında kuru da yanıyor. Burada gününde borcunu ödeyen insanlar olmasına rağmen, borcunu ödeyemeyenlerin çoğunluğu nedeniyle öbür vatandaşlarımız da büyük sorunlarla karşı karşıya geliyorlar.

Değerli arkadaşlarım, tabii, enerji açığı, enerji darboğazı Türkiye'nin temel sorunu. Ama size bir şey sunayım. Değerli arkadaşlarım, petrolün varili   -ben hâlâ bu sorumun cevabını bulamadım, bu sorunun cevabını bilen varsa, ne olur, yardım istiyorum- 141 dolarken Türkiye'deki maksimum benzin fiyatı 3,8 YTL’ydi. Dikkatinizi çekiyorum, 141 dolarken ulaştığı en yüksek rakam 3,8 YTL. Bugün benzinin fiyatı 2,860; 3,6’dan 2,860’a düşmüş. Peki, ham petrol fiyatı bugün kaç para?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aslanoğlu, devam edin.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, 34 dolar varili. Yani 3,5 kat düşmesine rağmen… Bunun cevabını EPDK mı verecek? Beni aydınlatın. Bu 3,5 kat düşmesine rağmen, benzin fiyatlarının sadece 800 lira düşmesinin, bunun… Bu paralar nerede kullanılıyor? Birisi bana cevap versin. 3,5 kat düşmüş arkadaşlar, yani tonu 7 dolar olan ham petrolün şu anda tonu 2,90’a düşmesine rağmen, hâlâ 3,6’dan 2,8… Ellerindeki stoklar ne zamandan beri vardı? Bu stoklar ne zaman harcanıyordu? Bunun kontrolü EPDK’ysa, bir gün -ben rica ediyorum Hükûmetten- EPDK gelip, bu konuda hepimizi aydınlatacak. Benim kafamda, 141 dolardan 34 dolara gelmesine rağmen varili, hâlâ petrol fiyatlarının, halktan aldığımız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Son cümlenizi alabilir miyim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Selamlayıp çıkıyorum.

…bu fiyatta olmasını vicdanımda kabullenemiyorum.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aslanoğlu.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1'inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

 GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2'nci sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25 Milletvekilinin; Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 8 Milletvekilinin; Kadın Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin; Kadın erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25 Milletvekilinin; Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 8 Milletvekilinin; Kadın Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin; Kadın erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi) (2/211, 2/112, 2/311) (S. Sayısı: 328) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet buradalar.

Sayın milletvekilleri, geçen birleşimde 6’ncı madde okutulmuştu.

Şimdi maddeyi tekrar okutup üzerinde söz vereceğim.

Uygulanacak İçtüzük

MADDE 6- Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun çalışmalarında, bu kanunda düzenleme ol-mayan hallerde Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü hükümleri uygulanır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü gereğince Komisyonlar üzerinde haiz olduğu denetleme yetkisi bu Komisyon için de geçerlidir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Nur Serter.

                            

(x) 328 S. Sayılı Basmayazı 10/2/2009 tarihli 55’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

Sayın Serter, buyurun efendim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Nevingaye Erbatur konuşacak.

BAŞKAN – Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur Hanım.

Buyurun Sayın Erbatur. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına görüş bildirmek üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

İnsan hakları gelişim süreci içinde kadın hakları ihmal edilmiştir. Ancak 20’nci yüzyılın yarısından sonra kadının insan hakları gelişmeye başlamıştır. Bu dönemden itibaren özellikle uluslararası alanda eşitlik ilkesi toplumsal cinsiyet ayrımını da dikkate alarak düzenlenmiştir.

Kadın erkek eşitliği konusunda dünya kadın konferanslarının da katkısı büyüktür. Kadın örgütlerinin çalışmaları Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi’nin kabul edilmesine neden olmuştur.

Günümüzde kadının insan hakları demokratikleşmenin önemli bir parçası olarak görülmektedir. Çağdaş demokratik devletlerde bu konuda özellikle siyasal katılımda toplumsal cinsiyet eşitliği üzerinde durulmaktadır. Kadının insan hakları hakkında uluslararası alanda pek çok sözleşme kabul edilmiştir.

Ülkemizde de özellikle son on yılda kadın hakları alanında hukuksal anlamda önemli değişiklikler yapılmış ve hukuki düzlemde kadın erkek eşitliği kısmi eksikliklerle de olsa sağlanabilmiştir. Ancak fiilî duruma baktığımızda ülkemizde kadın erkek eşitliğinin tam olarak sağlanabildiğini söylemek ne yazık ki mümkün değildir.

Ülkemizde kadınlar hâlen sosyal, siyasal ve ekonomik alanlarda ayrımcılığa uğramakta, mevcut hukuki haklarını ya kullanamamakta ya da bu tür haklarının olduğunun dahi farkında değildir.

Ülkemizde kadın ve erkek arasında hakların kullanımında fiilî bir eşitsizlik bulunmaktadır. Mevcut fiilî eşitsizliği ortadan kaldırmak amacıyla Avrupa Parlamentosu Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonunun ülkemize yönelik olarak hazırladığı “Türkiye’de sosyal, ekonomik ve politik hayatta kadının rolü” konulu raporda da parlamento çatısı altında bir kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği komisyonunun kurulması gerektiği sıklıkla vurgulanmıştır.

Ben, Anayasa Komisyonunda tüm partilerin ve milletvekillerinin kadın hakları ve kadın erkek eşitliği sorununu partiler üstü bir sorun olarak gördüğünü düşünmüş ve çok mutlu olmuştum. Parlamento çatısı altında oy birliğiyle böyle bir komisyonun kurulması ülkemizde kadın erkek fiilî eşitliğini sağlamada çok önemli bir adım olacaktı. Ancak bir anda karşımıza artık tüm dünyada işlevsizliğinden ötürü terk edilen bir kavram olan “fırsat eşitliği” getirilmiştir. Hükûmet kanadının “kadın erkek eşitliği” yerine neden “fırsat eşitliği” demekteki ısrarını anlamak mümkün değildir.

Özellikle 2005 Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nda dahi “Mecliste Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu ile Kadın ve Çocuklara Yönelik Şiddetin Araştırılması Komisyonu kurulmuştur.” diyen bir Hükûmet, yani ortada kurulmuş bir komisyon yokken bile komisyonu kurulmuş gibi gösterip adına da “Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu” diyen bir Hükûmet bugün neden böyle bir tavır sergilemektedir?

Sayın Çubukçu, Komisyonun adında gerçekleştirilmek istenen değişikliğin sebebini uluslararası örneklerle uyumlaştırmak amaçlı olduğunu söylemiştir. Ancak üyesi olmak istediğimiz ve bu yolda çok yol katettiğimize inandığım Avrupa Birliğine baktığımızda, Avrupa Parlamentosunda ilgili Komisyonun adı “Women’s Rights And Gender Equality” yani “Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” olarak Türkçeleştirebileceğimiz bir komisyondur. Bu Komisyon, Sayın Bakanın söylediği gibi, bir fırsat eşitliği komisyonu değildir. Avrupa Parlamentosunda yer alan Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonunun üstlendiği görevlere baktığımızda, evet, fırsat eşitliği sağlama görevini de görürüz diğer birçok görevle birlikte. Sayın Bakan, her ne kadar uluslararası terminolojiyle uyumlaştırma amacından bahsetse de uluslararası terminolojide fırsat eşitliğinin artık işlevsiz olması sebebiyle kullanılmadığını görmek istememektedir.

Dünyada ve ülkemizde kadın erkek eşitsizliğinin yapısal ve tarihsel temelleri vardır. Dolayısıyla kadınlar ile erkekler birlikte eşit fırsatlara sahip olmadan önce, arada hâlihazırda var olan eşitsizliğin ve boşlukların giderilmesi gerekir. Eşit olmayan iki taraf arasında bir fırsat eşitliğinden söz etmek mümkün değildir. Dolayısıyla, “fırsat eşitliği” kavramı, yaygın bir biçimde ayrımcılığa uğrayan kadınların gündelik hayatında erkeklerle aralarındaki eşitsizliklerin giderilmesi açısından hiçbir somut değişim getiremez, günümüz gerçeklerinden uzaktır. Tam da bu nedenden ötürü, fırsat eşitliği kurumları ve kavramın kendisi, Avrupa’da ve İngiltere gibi birçok gelişmiş ülkede kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına herhangi bir katkıda bulunmadığı gerekçesiyle terk edilmektedir.

Avrupa Birliğine üye ülkelerde yaşayan kadınların Avrupa Adalet Divanında fırsat eşitliği çerçevesinde açtığı birçok dava, fırsat eşitliğinin kadın erkek eşitliğiyle aynı şey olmadığı gerekçe gösterilerek kadınlar aleyhine sonuçlanmıştır. Bu sürecin bir sonucu olarak Avrupa Birliği Komisyonu tarafından kabul edilen tüzük ve yönergelerde, artık, “fırsat eşitliği” kavramı kullanılmamakta, bunun yerine “Kadın erkek eşitliği” kavramı kullanılmaktadır. Hatta, kadın erkek eşitliğini sağlamak amacıyla Avrupa Parlamentosu altında görev yapan komitenin tam adı, yukarıda da söylediğim gibi, Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komitesidir. Avrupa Parlamentosunun ülkemiz ile ilgili raporlarında da “Parlamento çatısı altında Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komitesinin” kurulması gerektiği belirtilmektedir.

Kanunun gerekçesinde Avrupa Birliği ile uyumlu bir Komisyonun olmasının istendiği dile getiriliyor. O zaman Komisyonun adının Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komitesi olması gerekir. Komisyonun içeriği zaten fırsat eşitliğini de kapsayacaktır ancak sadece fırsat eşitliğini içermeyecektir, içermemelidir. Komisyon, her alanda kadın ile erkeği eşit bireyler hâline getirmek için çaba göstermelidir.

Madem literatür üzerinden yürütüyoruz tartışmayı, literatürde kadın erkek eşitliğine üç boyutlu bir yaklaşım getirildiğini de belirtmeliyim. Biçimsel eşitlik, Anayasa’mızda da dile getirilen “Herkes kanun önünde eşittir.” şeklindedir. Fiilî eşitlik ise sonuçlarda eşitliği kapsar. Yani, ayrımcılığın ve eşitsizliğin ortadan kaldırılması için gerekli özel önlemler de alınarak atılan tüm adımların sonunda kadınlar için gerçek bir eşitliği hedefler. Ancak, fırsat eşitliği, sonuçlarda eşitliği hedeflemez, eşit olsun olmasın taraflara eşit muamele edilmesi ilkesinden yola çıkar. Hâlihazırda eşit olmayan taraflara eşit muamele edilmesi, sadece var olan durumu korur, sonuçlarda herhangi bir değişiklik yaratmaz. Yani fırsat eşitliği kadınla erkeği eşit birer birey olarak görmez, göremez.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Komisyonun adının “Kadın Erkek Eşitliği” olması güncel uluslararası standartlara uygunluk için de gerekli ve şarttır. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesinin 2’nci ve 4’üncü maddelerinde dile getirilen anlayış “fiiliyatta eşitlik” ve “sonuçlarda eşitlik” prensiplerine dayandığına göre Komisyonun adını fırsat eşitliğiyle sınırlandırmak, taraf olduğumuz Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nde talep edilen eşitlik anlayışının gerisine düşmektedir. Aynı zamanda, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesinin, 2005 yılında, Türkiye'nin gözden geçirildiği 32’nci Oturumu sonucunda kaleme aldığı nihai görüşlerinde “Türkiye'nin Sözleşme’nin 4’üncü maddesi birinci paragrafı ve Komitenin 25 no.lu genel önerisi uyarınca geçici özel önlemler alması önerilir.” der. Fırsat Eşitliği Komisyonu ise Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesinin bu önerisine cevap vermez. Görüldüğü üzere uluslararası literatürde de fırsat eşitliği değil, kadın erkek eşitliği kullanılmaktadır. Bizim amacımız gerçekten kadını erkeği eşit bir Türkiye mi yaratmak, her bireyi eşit yapmak mı yoksa bazı fırsatları sağlamak için böyle bir değişiklik mi yapıyoruz? Bu gerçekten beni rahatsız ediyor. “Kadın erkek eşitliği” kadın ile erkeğin eşit olması için bütün alanları kapsayan genel bir isim, bir genel konsensüs, uluslararası platformda da genel kabul görmüş bir isim. Bu nedenle, Komisyonun adı “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu” olmalıdır.

Adalet ve Kalkınma Partisinden 2 erkek milletvekili arkadaşımızın Anayasa Komisyonunda kabul edilen metne muhalefet şerhi koymak istemesi nedeniyle böyle bir durumun ortaya çıktığını düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Erbatur, devam edin.

NEVİNGAYE ERBATUR (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu iki arkadaşımızın bu durumu yeniden gözden geçirmelerini ve ülkemizdeki kadınların erkeklerle eşit olması için tüm çalışmaları yapacak bu Komisyonun Meclisimizden Anayasa Komisyonundaki gibi güle oynaya geçmesinin sağlanmasını bekliyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erbatur.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu.

Sayın Uslu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 328 sıra sayılı Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti, kadın haklarının gelişimi konusunda dünyada istisnai ve özgün bir tarihsel deneyim yaşamıştır. Cumhuriyetimizin kurulduğu 1923 yılını izleyen ilk on yılda Atatürk’ün önderliğinde gerçekleştirilen reformlar bir yandan kadının yurttaşlık hakları kazanmasını, diğer yandan da Türk toplumunun yeniden yapılanmasını sağlamış ve böylece büyük bir toplumsal değişim gerçekleştirilmiştir.

Laik hukukun benimsenmesiyle kadınların eğitim ve öğretim, çalışma yaşamı, siyaset gibi kamu alanlarına açılması mümkün kılınmış ve eşitlikçi kamu politikalarıyla devlet bu katılımı özendirmiş ve desteklemiştir. Bu reformlardan Türk kadınını doğrudan etkileyenlerin başında 1924 yılında kabul edilen eğitimi tek sistem altında toplayarak kadınlara erkeklerle eşit eğitim imkânları sağlayan Tevhidi Tedrisat Kanunu, 1925 yılında kabul edilen Kıyafet Kanunu, kadınların yasal statüsünü bütünüyle değiştirerek gerek aile içinde gerekse birey olarak eşit haklar sağlayan, 1926 yılında kabul edilen Türk Medeni Kanunu gelmektedir.

Bu olumlu gelişmelerin yanında kadınların yasal statülerinin eşitlenmesinde diğer önemli aşama ise siyasi hakların kazanılmasıdır. Türk kadınlarına 1930’da yerel, 1934’te de genel seçimlerde seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Bu tarihlerde birçok Batı ülkesinde kadınlara bu haklar henüz tanınmamıştı. Bu dönemde kadının kamusal alana katılımını devlet eliyle destekleme, yasal alanda yapılan değişiklikler ve gelenek ve değerlerin dönüştürülmesi kadın erkek eşitliğinin temellerini oluşturmuştur.

Ülkemiz, 1930 ve 1940’lı yıllarda o dönem için oldukça ileri sayılabilecek bir eşitlik standardına ulaşmıştır. Ancak yasalarda yer alan ve zamanına göre eşitlikçi hükümler taşıyan bu düzenlemelerin hayata geçirilmesi çoğunlukla uygulamaya yansıtılamamıştır. Bunda, kadınların eğitim seviyesinin düşüklüğü ve karar alma mekanizmalarında yeterince temsilcilerinin bulunmaması rol oynamıştır. Toplumsal yaşamda karşılaşılan bu eşitsizlikleri gidermenin en önemli araçlarından biri, eşitlik çabalarının kurumsallaşmasıdır. Bu nedenle, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi, Pekin Eylem Platformu ve diğer Birleşmiş Milletler belge ve dokümanları eşitliğe yönelik çabaların kurumsallaşmasını öngörmektedir.

Ülkemiz, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ni 1985 yılında imzalayarak 1986 yılında yürürlüğe girmesini takip eden süreçte, 1990 yılında Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğünü kurmuştur. 1990’lı yıllardan itibaren gerek uluslararası gelişmeler gerekse toplumsal talepler çerçevesinde ülkemizde kadın erkek eşitliğini sağlayacak çok önemli yasal düzenlemeler hayata geçirilmiştir.

Türkiye’de kadın erkek eşitliği ilkesi Anayasa’nın 2001 yılında yapılan 41’inci ve 66’ncı maddeleri, 2004 yılında yapılan 10’uncu ve 90’ıncı maddelerindeki değişiklerle güçlendirilmiştir. Anayasa’nın 10’uncu maddesine “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” hükmü eklenmiş, 41’inci maddesine “Aile, Türk toplumunun temelidir...” ifadesinden sonra gelmek üzere “…ve eşler arasında eşitliğe dayanır.” hükmü eklenmiş, 66’ncı maddesinde Türk vatandaşlığının düzenlenmesiyle ilgili eşitsizlik içeren hüküm maddeden çıkarılmıştır. 90’ıncı maddesine usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla ulusal kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi durumunda çıkabilecek ihtilaflarda milletlerarası anlaşma hükümleri esas alınır, hükmü eklenmiş, bu çerçevede CEDAV sözleşmesi de ulusal düzenlemeler karşısında üstün konuma getirilmiştir.

Bugün de toplumsal hayatımıza olumlu katkılar sağlayacağını düşündüğümüz böylesi bir düzenleme gündemimizdedir. Anayasa’nın 10’uncu maddesine göre “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçirilmesini sağlamakla yükümlüdür.” hükmü gereği kadın erkek arasında eşitliği sağlamaya yönelik politika ve stratejiler oluşturmak, ülkemizin taraf olduğu Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi uyarınca temel hak ve özgürlüklerin eşit olarak kullanılmasını sağlamaya yönelik her türlü düzenlemeyi yaparak uygulamayı takip etmek durumundadır. Bu, devlet olmanın bir gereğidir.

Değerli milletvekilleri, pek çok ülkede çeşitli isimler altında faaliyet gösteren kadın erkek eşitliğini izleme komisyonlarının bir benzerinin ülkemizde de kurulmasının iktisadi ve beşerî hayatımızın geleceği açısından fayda sağlayacağını umuyorum. Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün bir veciz sözünde belirttiği gibi şuna kani olmak lazımdır ki dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir. Bu konuda Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin “Kadınlarımızın partilerin her kademesinde yer almasını, siyasi sürecin her alanına aktif ve yoğun olarak katılmasını savunmaktır.” sözü kadınlarımızı desteklemektedir. Bugüne kadar kadın ve erkek eşitliğinin sağlanmasına yönelik birçok düzenleme yapmış olan Meclisimiz Fırsat Eşitliği Komisyonunun kurulmasıyla ilgili bu düzenlemeyle de önemli bir eksikliğin giderilmesine katkı sağlayacaktır.

Bu vesileyle bu konuda katkı sağlayan tüm milletvekili arkadaşlarıma teşekkür eder, bu düzenlemenin hayırlı olmasını temenni eder, saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Uslu.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır.

Sayın Bayındır, buyurun efendim.

DTP GRUBU ADINA SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de görüşülmekte olan kanunun 6’ncı maddesi üzerine grubum adına söz hakkı almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Üzülerek belirteyim: Plansız bir şekilde Meclise geldiği için daha önceki tartışma süreçlerinde bulunamadım. Geç de olsa kadın erkek eşitlik konusunun yeniden Meclise gelmesinde önemli bir sevinç duymuştuk ama bu sevincimiz çok kısa sürdü. Neredeyse kursağımızda bıraktılar diyebiliriz iktidar, Hükûmet. Bu da zihniyet olarak bizim “eşitlik” kavramına ne kadar yatkın ve yakın olduğumuzu gösterir. Yani, bunu basit bir kavram kargaşası olarak ele alamayız. Kimse bunu kamuoyuna da böyle yansıtamaz. Çünkü, eşitsizlerin eşit fırsatı olamaz. Yani, kadın erkek eşitsiz bir konumda ki bu eşitsizliğin giderilmesi için yıllardır kadınlar mücadele veriyor, insan haklarına inananlar mücadele veriyorlar bu eşitsizliğin giderilmesine dair.

Dünya tarihine baktığımızda, kadın hakları bile yokken, insan dendiğinde sadece erkek olarak algılanıp bütün hukuk buna göre düzenleniyorken bu düzene karşı başkaldıran kadınlar… Yaklaşmakta olan 8 Mart nedeniyle de bu eşitlik tartışmasını yeniden anmak istiyorum, sizinle paylaşmak istiyorum. Biliyorsunuz, 1857 yılında, Amerika’nın New York kentinde tekstil fabrikalarında çalışan kadınlar erkeklere göre daha fazla saat çalışıyorlardı ama onlardan daha az ücret alıyorlardı. İşte, buna karşı kadınlar eşit işe eşit ücret mücadelesi vererek -hatta 140 kadının hayatına mal oldu böyle bir mücadele- çalışma yaşamında eşit işe eşit ücret yaklaşımı kadın erkek arasında egemen oldu, kanunlaştı. Bu eşitsizlik mücadelesini gidermek ve eşit hukuk, hak sahibi olabilmek için kadınlar durmadan, sürekli, hayatın her alanına ilişkin mücadelelerini verdiler ve vermeye devam ediyorlar. Bu mücadeleler, biliyorsunuz, seçme seçilme hakkı da kadına ait değildi, bu hakkı da kadınlar mücadele ederek elde ettiler. Mülkiyet hakkı yine öyle, eğitim hakkı onlardan biri ve bütün bu hak mücadeleleri en son kadın konferansları toplanarak kadın hak ihlallerine karşı Kadın Hakları Evrensel Beyannamesini yayınladılar. Yani demek ki erkek cinsine ya da toplumsal cinsiyet rol paylaşımına bağlı, kültürel olarak yaşamda etkin olan, hukuksal olarak kadını dışlayan bu anlayışa karşı kadınlar bu toplumsal cinsiyet ayrımcılığına ve bu rol paylaşımına karşı, karşı fikirlerini beyan ettiler ve bu karşı duruşlarıyla da önemli bir mesafeyi katettiler. Bizler de bugün bu katedilen mesafenin bir şekilde kazanımlarını uygulamaya çalışıyoruz ya da kazanamadıklarımızı henüz kazanca dönüştürmeye çalışıyoruz.

Bu anlamda, yaklaşan 8 Martı tüm dünya kadınlarına kutlu olsun diyorum, kutluyorum ve kadın erkek eşitliğinin egemen olduğu, barışın, cinsler arası, halklar arası yani tüm eşitsizler arasındaki eşitsizliğin hâkim olacağı bir 8 Mart olmasını diliyorum.

Bu yönüyle biz bu kanunu tartışırken ve henüz bitirmemişken tartışmaları, buradan tekrar sesleniyoruz tüm gruplara: Tekriri müzakereyle yeniden ismini müzakereye açalım, “Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu” olarak ele alalım ve gerçek anlamda eşitliğe olan inancımızı pekiştirelim burada ve bunun gereklerini hayata geçirelim. Şimdi, eşitsizler arasında fırsat eşitsizliği olabilir mi? Okuma hayatında zaten kadın erkek eşitsiz, fırsat eşitliğini nasıl sağlayacaksınız? “E, vallahi fırsat olmadı, kusara bakmayın.” mı diyeceksiniz, “Okul yok.” mu diyeceksiniz, “Öğretmen bulamadık.” mı diyeceksiniz, “Babanızı engelleyemedik.” mi diyeceksiniz? Ne diyeceksiniz? Ya da siyasi partilerde temsiliyet hakkı… Biz kota hayata geçsin diye Siyasi Partiler Yasası’yla Seçim Yasası’nda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinde bulunduk. Şimdi, eğer siz hedefinizi eşitlik olarak ele almazsanız ve bu eşitliğe ulaşmak için eşitsizlik basamaklarını acil, özel önlemlerle tedbir almazsanız nasıl bu basamakları sürdüreceksiniz, nasıl ilerleyeceksiniz? Mümkün değil. O nedenle, eşitlik bizim temel hedefimiz olmak zorunda, tanım ve kavram olarak da isim olarak da ama eşitsizlik basamaklarını, ayrıntılarını nasıl tedbirlerle giderebiliriz diye bunun tedbirlerini alıyoruz. İşte, kota da bunlardan biri.

Bir seçime gidiyoruz, yerel yönetimler seçimine. Her bir parti ne kadar kadın aday gösterebildi? Bereket tartışmalar yapıyoruz. DTP olarak burada temsiliyetimiz ve varlığımızla Türkiye’de kadın hareketinin verdiği mücadele sonucu kadın görmezden gelinemiyor ama temsilen ve usulen bir temsiliyet fırsatı veriliyor. Biz, ne liderin isteğine ne konjonktürün gereklerine göre değil gerçek anlamda kadının bütün erklerde, bütün seçilmiş ve atanmış erklerde temsil edilmesinin önü açılmalıdır diyoruz. Bunun, hem yasal hem fiilî tedbirlerinin alınması lazım. Yani, tamam, Anayasa’nın 10’uncu maddesinde “eşitlik” demişiz, 90’ıncı madde ile uluslararası hukukun geçerli olacağını söylemişiz ama bunlar… Sadece sorun fiilî boyutta kalmış diyemeyiz çünkü hâlâ Siyasi Partiler Yasası buna engel, hâlâ zihniyetler buna engel, yönetmelikler buna engel, pek çok engel var. Dolayısıyla, sadece fiilî bir engel yok, hâlâ yasal engeller var. Bu engellerin aşılması için mutlaka “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu” olarak tanımlamak gerekiyor bu Komisyonu ve dediğim gibi, bu eşitsizliği gidermek açısından da o fırsatları yaratmak lazım. Siz eşitliğe giderken eşitsizler arasında fırsatı negatif durumda olan yani pozitif ayrımcılığa ihtiyacı olana tanımak durumundasınız. Yoksa eşitler olsaydık şurada, işte 550 milletvekilinin yarısı kadın olmuş olsaydı “Evet, kadın erkek arasında fırsat eşitliği olsun.” derdik. Zaten tablo baştan aşağı bir eşitsiz ve bu eşitsizliği gidermenin tek yolu da adını doğru koyacağız, sonra da peşi sıra doğru adımlarla yürüyeceğiz. Hedefi baştan tüketirseniz, güdükleştirirseniz katedeceğiniz yol da olmaz çünkü dediğim gibi bir sürü gerekçeler hazır duruyor.

O nedenle, kota uygulamasını bir an önce, Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Yasası’nda değişiklik yapılarak bir an önce hayata geçirmeliyiz.

Şimdi, şöyle bir talihsiz tartışmaya götürüyorlar, kamuoyunu yanıltmaya çalışıyorlar: “Kadın erkek eşit değil ki.” Biz biyolojik olarak farklılıklarımızı ifade etmiyoruz. Doğuştan yaradılışımızdan kaynaklı fonksiyonlarımızdan şikâyetçi değiliz. Biz, erkek egemen zihniyetin beş bin yıldır iktidarı eline geçirerek imkânları, hizmeti, hukuku ya da adaletsizliği kendi lehine kullanmasından şikayetçiyiz. Yani hukuksal anlamda, hak ve özgürlükler anlamında eşitlik istiyoruz yoksa kaba anlamda, toplumu yanıltmaya dönük, işte “Biyolojik olarak farklıyız. Nasıl eşitleriz?” diye bir polemiğe götürenlerin de çok bilinçli olarak ve art niyetli olarak bu tartışmayı yaptıklarını düşünüyoruz.

Bu anlamda, biz, gecikmeden, bugün… İşte seçim nedeniyle Meclis bu hafta tatile girecek. Yeni seçilen Avrupa Birliği uyum müzakere sürecinin yetkilisi arkadaşımız da Avrupa’da bizi daha rahat ifade edecek, belki bir nebze yükünü azaltmak isteyeceğiz ama sorunumuz sadece dostlar alışverişte görsün, kâğıt üzerinde bir şeyler yaptık, rahatladık… Savunma, sadece bir savunma gerekçesiyle yaklaşırsak en büyük hakareti yapmış olacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bayındır, devam edin.

SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) - Yani bir şeyi sırf Avrupa istedi diye ve onu da böyle kendi o hileli zihniyetimizin süzgecinden geçirerek çeşitli tuzaklarla engellemeye çalışacaksak, bu, en büyük ihanet olur Türkiyeli kadınlara, bu, eşitlik mücadelesi eden bütün kadınların haklarının, hukukunun çiğnenmesine neden olur.

Lütfen diyoruz, bu yanlıştan vazgeçelim, bu toplumsal rol modellerini yeniden doğru ele alıp bunun sonuçlarını giderebilmek için mutlaka “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu” olarak bu Komisyonu tanımlayabilmemiz lazım. Yoksa, Sayın Bakanın televizyonlarda belirttiği gibi “Ya işte buna da şükür, işte buralara geldik…” Hayır, biz artık şükür noktasını geçmişiz. Kadınlar bir dünya emek harcadılar. Dünya kadını da Türkiyeli kadınlar da, Kürt’ü, Türk’ü, Çerkez’i, kadınları, herkes, her aşamada mücadele verdi ve artık bunun sonuçlarının resmîleşmesi gerekiyor.

Biz, bu noktada buna “evet” diyemeyiz yani, “tamam” diyemeyiz, “yeter” diyemeyiz, “kabul” de diyemeyiz.

Bu nedenle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bayındır.

Şahısları adına ilk söz İzmir Milletvekili Şenol Bal’a aittir.

Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 328 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, ulusal ve uluslararası süreçlerin bir gereği ve sonucu olarak “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu”nun Türk Parlamentosunda oluşturulmasına hem parlamenterler, parti grupları hem de kadın sivil toplum kuruluşları ittifak etmiştir bildiğiniz üzere. Evet, bir denetim mekanizmasını oluşturacak bu Komisyonun, kadınların insan haklarının hem hukuki hem de uygulama düzeyinde teslim edilmesinde rol oynayacağı düşünüldüğü için ittifak edilmiştir.

Hepinizin bildiği gibi, 1979 yılında Birleşmiş Milletlerde üye ülkelerin imzasına açılan ve 1981 yılında yürürlüğe giren Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin kabulünden bu yana yirmi yılı aşkın bir zaman geçmiştir. 1986 yılında ülkemizde de yürürlüğe giren bu sözleşmenin 4’üncü maddesinde de ifade edildiği gibi kadın erkek eşitliği konusunda hedeflenen, sadece yasal dayanağı olan fırsat eşitliği değil, aynı zamanda sonuçlarda da bir fiilî eşitliğin sağlanmasıdır. Bu sözleşme hükümlerini yirmi yıldır ülkelerinde uygulayan ve ulusal mekanizmalarında işlerliğini sağlayan bazı ülkeler, yıllar içinde uygulamaların aksayan yönlerini değerlendirerek bazı değişikliklere gitme yolunu seçmişler ve bu değişimlerin sebebine ilişkin ayrıntılı çalışmalar da gerçekleştirmişlerdir. Tabii ki her ülkenin kendine ait ekonomik, sosyal, kültürel özellikleri vardır. Ülkemizde de gerçekleştirilen yasal reformlar sonrasındaki süreçlerin iyi incelenmesi ve uygulamadaki aksayan yönler iyi tahlil edilerek ona göre tedbirler geliştirilmesi gerekmektedir.

Şunu iyi değerlendirmeliyiz sayın milletvekilleri: Hukuki olarak sağlanan haklar ile kadınlara fırsat eşitliği mi veriyoruz yoksa gerçekten eşitlik sağlıyor muyuz? Eşit fırsatların sonuçlarının eşitliğe dönüşebilmesi için farklı yöntemlere de ihtiyaç duyuluyor.

Biliyorsunuz, Anayasa’mızın 10’uncu maddesinin ek fıkrası -ki 2004 yılında kabul edilen- “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” diyor. Yani bir noktada fiilî eşitliğe atıfta bulunuyor. Burada fırsat eşitliğinden söz edilmiyor, biraz da fiilî eşitlikten söz ediliyor.

Evet, son dakikada gerçekleştirilen bir operasyonla -Anayasa Komisyonunda ittifakla kabul edilmiş olmasına rağmen- “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu”nun adı bir önerge ile Türkiye Büyük Millet Meclisinde “Kadın Erkek Fırsat Eşitliği”ne dönüştürülmüştür. İşte, ben burada samimiyeti sorgulamak istiyorum. Genellikle biz bu tür kanun tasarılarını AB ve uluslararası kuruluşlar istediği için yaptığımız için bu sıkıntıları yaşıyoruz. Keşke kendimize samimi olabilseydik diyorum, eşitlik fikrine gerçekten inanabilmiş olsaydık. Bugüne kadar tüm düzenlemeler baskı ve yaptırımlarla gerçekleştiğinden belki de bunun sıkıntısını yaşıyoruz.

Şimdi, ben Sayın Bakana da sormak istiyorum buradan. Ne oldu da bu Komisyonun adı bir önerge ile burada değişti? Yukarıdan bir talimat mı aldınız Sayın Bakan? Biliyorsunuz, demokratik teamüllerin örnek teşkil etmesi gereken en önemli merkez milletin Meclisidir. Biz ilk defa kadın parlamenterler olarak yüzde 9,1’lik bir oranı yakaladık. Bizlerin göstereceği kararlılık bizden sonra Parlamentoya girecek kadın milletvekilleri için de çok önem arz edecektir.

Bakın, çok güzel bir eşitlik komisyonu, adı ister fırsat eşitliği olsun ister kadın erkek eşitliği olsun, önemli olan yapacağı işlerdir mutlaka. Ben hayırlı olacağına da inanıyorum ama en azından şüphelerin ortadan kalkması ve bu kanuna gölge düşmemesi için ben bu Komisyonun adının “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu” olarak değiştirilmesini ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bal.

Şahısları adına ikinci söz Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’na aittir.

Sayın Türkmenoğlu, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 328 sıra sayılı Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, toplumun yarısını oluşturan kadınlarımızın gerçek eşitliği sağlanamadığı sürece ekonomik gelişmişlikten söz etmek mümkün değildir. Ülkemizde 1923 yılında cumhuriyetin kuruluşu ile toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması konusunda önemli gelişmeler yaşanmış, eğitim ve öğretimin birleştirilmesi, Türk Kanunu Medenisi’nin kabul edilmesi, kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi gibi düzenlemelerle o dönem için oldukça ileri sayılabilecek bir eşitlik standardına ulaşılmıştır. Ancak kadınlar lehine eşitlikçi hükümler taşıyan düzenlemelerin hayata geçirilmesi her zaman mümkün olmamıştır.

Hükûmetimizin iktidara gelmesiyle cumhuriyet tarihinden bugüne kadın erkek eşitliğinin sağlanmasında reform niteliğinde yasal düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Ocak 2003’te Aile Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, Haziran 2003’te işçi ve işveren ilişkilerinde cinsiyet de dâhil olmak üzere ayrımcılık yapılamayacağı temeline dayalı İş Kanunu’nun yürürlüğe girmiş bulunması, Mayıs 2004’te Anayasa’nın 10’uncu ve 90’ıncı maddelerinde kadın erkek eşitliği güçlendirilmiş, Kasım 2004’te Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün teşkilat yasası yürürlüğe girmiş, Nisan 2005’te yine Türk Ceza Kanunu’nda kadınlar lehine önemli düzenlemeler yer almıştır. Nisan 2007’de Ailenin Korunmasına Dair Kanun’un kapsamı genişletilerek Kanun’da değişikliğe gidilmiştir.

Yasal alanda bu kadar gelişme sağlanmasına rağmen uygulamada kadın erkek eşitliği konusunda sorunlar yaşandığı bir gerçektir. Bu nedenle birçok batılı ülke, bu eşitliğin sağlanmasına yönelik çeşitli isimler altında faaliyet gösteren kadın erkek eşitliğini izleme Komisyonları oluşturmuşlardır. Temel hak ve özgürlükleri kadınların erkeklerle eşit kullanabilmelerini sağlamak, töre ve namus cinayetleri ile kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetin sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan Araştırma Komisyonu Raporu’nda da yer aldığı üzere, ülkemizde de kadın erkek eşitliğinin sağlanması için gerekli önlemleri alacak bir yapının kurulması gerekliliği ortaya çıkmıştır.

Bu Komisyonun kurulmasıyla kadının insan haklarından tam anlamıyla yararlanması doğrultusunda çok önemli bir adım daha atılmış olacaktır. Bu çerçevede, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kurulması, Komisyonun kadın erkek fırsat eşitliği açısından tasarıların uygunluğunu denetleyecek yetkiye sahip olması, ülkemizde kadın erkek fırsat eşitliğinin devlet politikası hâline gelmesi ve geliştirilmesi açısından oldukça önemli bir adım olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz bu kanun teklifinin kanunlaşmasıyla kanunlarda getirilen düzenlemelerin hayata geçirilmesi sağlanacak, kadın da erkek gibi sosyal hayatın bir parçası olacak ve toplumsal hak ve kaynaklardan eşit oranda yararlanacaktır.

Tüm partilerimizin desteğiyle oluşturulan bu teklifin, yine tüm partilerimizin desteğiyle yasalaşacağına inanıyorum. Şimdiden hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Teklifin hazırlanmasında emeği geçen tüm STK’lara, partilere ve emeği geçen tüm milletvekillerimize teşekkür ediyorum. Hayırlı olsun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkmenoğlu.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi soru-cevap işlemine başlıyoruz.

İlk soru… Sayın Genç, buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aslında bu kanun, İç Tüzük’ün 20’nci maddesine eklenecek bir fıkrayla veya bir maddeyle halledilebilirdi fakat nedense bir kanuna ihtiyaç duyulmuş.

Şimdi, tabii, kanun, kanun tekniğinden çok uzak. 6’ncı maddede diyor ki: “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun çalışmalarında, bu kanunda düzenleme olmayan hallerde İçtüzük hükümleri uygulanır.” Arkasından da ikinci fıkrada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Komisyonlar üzerinde haiz olduğu yetkiye bu Komisyon üzerinde de haizdir… Bu bir defa fuzuli bir fıkradır.

İkincisi: 2’nci maddede “Komisyon üyeleri, Danışma Kurulunun önerisi üzerine Genel Kurulca belirlenir.” diyor ama Komisyon Başkanlık Divanının teşkilinde Danışma Kuruluna bir görev vermiyor. Özellikle, burada, 1 başkan, 2 başkan vekili, 1 sözcü, 1 kâtip üye seçilmesini öngörüyor. Şimdi, bu Komisyon 26 kişiden oluşsa, salt çoğunlukla, 13 kişiyle toplanır, 7 kişiyle karar verir. Şimdi, bu Komisyon toplanıp da başkanı, 2 başkan vekilini, sözcü ve kâtibi tek partiden seçerse… Olur o, nitekim geçmişte olmuştur. Geçen dönem, AKP tek başına çok büyük bir çoğunlukla gelince, İç Tüzük’te “1 başkan, 4 başkan vekili” ibaresi vardı, yine gruplara göre dağılımı esas aldığı hâlde, tutmuştur 3 başkan vekilini kendi iktidarından tespit etmiştir. Şimdi, bence, bu 2’nci maddeye, başkanın, başkan vekillerinin ayrı ayrı partilerden olması hükmü eklenseydi Sayın Başkan, ileride tartışmaların önü kesilirdi. Bu Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu önemli bir komisyondur; bunun hepsini, başkanı, başkan vekillerini, sözcüyü, kâtibi bir partiye vermemek lazım. Eğer Komisyon veyahut da Hükûmet bu şekilde düşünüyorsa bunu tutanaklara geçirsin, hiç olmazsa ileride yapılacak seçimlere de bir yol gösterici olur. Yoksa, işte, 13 kişiyle Komisyon toplanır, hepsini bir partiden de seçip bir sıkıntı yaratabilir, temsilde adaleti sağlamaz.

Bir de Komisyon uygun görürse bu ikinci fıkranın metinden çıkarılmasını soruyorum, uygun görürse çıkarması lazım, fuzuli bir fıkra çünkü.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Genç.

Efendim, Sayın Bakan veya Sayın Komisyon Başkanı…

Buyurun.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, Sayın Genç’in soruları… Tabii, İç Tüzük’le alakalı bir düzenleme olsaydı, deniyor; çok yeterli olmazdı. O konuda da teklif vardı iki tane elimizde bizim ama nihayet oraya bir ismini yazardık, geniş düzenleme, bu kadar ayrıntıyı İç Tüzük’e yazamazdık. O açıdan, diğer bazı Komisyonlar gibi bunu müstakil kanunla yapma uygun görüldü. Birkaç kanun teklifini birleştirdik.

Şimdi, atıflar konusuna gelince, biraz lüzumsuz gibi gözüküyor ama buradan… Önceki yasalarda, mesela İnsan Hakları Komisyonu, Avrupa Uyum Komisyonu, Dilekçe Komisyonu, bütün orada da aynı alıntılar var. İkinci atıf biraz fazla gibi gözüküyor, doğru söylüyor ama hepsine bu yazılmış, belki tamamını çıkartmak da gerekebilir; yani mademki İç Tüzük hükümleri uygulanır dediğimize göre ayrıca başkanın yetkisini belirtmeye belki o anlamda gerek olmayabilir.

Son olarak şeye gelince, eşit temsil şeklinde… Zaten ilgili hükümde bağımsız adayların, vekillerin daha doğrusu ve parti gruplarının gücü oranında temsil edilir diye hüküm var. Geçici madde dışında ayrıca kalıcı bir hüküm de var. Burada 2 başkan vekili olması, diğer o demin bahsettiğim kanunla kurulan komisyonlara benzetmek bakımından konulmuş. Söylediği doğrudur ama onu buraya yazmak yerine… Çünkü kaç grup geleceğini bilmediğimiz için önümüzdeki dönemlerde, bu bir centilmenliktir. Zaten öbür komisyonlarda da mutlaka başkan vekillerinden bir tanesi muhalefetten oluyor, o paylaşım yapılabilir. Zabıtlara bu da geçmiş oldu böylece. Dolayısıyla, zannetmem ki uygulamada böyle bir şey olsun Sayın Genç.

Teşekkür ederim Başkan.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kuzu.

Evet, 6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı istiyorsunuz, arayacağım efendim.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

       

 

Kapanma Saati: 15.09

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati:15.24

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin  62’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

328 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

6’ncı maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Geçici madde 1’i okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1- Siyasi parti grupları Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu üyeliklerine yapılacak ilk seçimler için adaylarını Kanunun kabulünü izleyen bir hafta içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bildirirler. Bu üyeler Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 üncü döneminin sonuna kadar görev yaparlar.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur.

Sayın Erbatur, buyurun efendim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Konuşmayacak efendim.

BAŞKAN – O zaman, gruplar adına başka söz isteyen yok.

Şahısları adına ilk söz İstanbul Milletvekili Canan Kalsın’a aittir.

Sayın Kalsın, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CANAN KALSIN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; geçici madde 1 üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, konuşmama başlamadan önce Komisyonun adı üzerinde durmaktansa içeriği, çalışma koşullarını oluşturmakta fayda olduğu kanaatini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bu Komisyon, kanunla, uygulamalarda kadın erkek eşitliğini sağlamak üzere oluşturulmuştur. Kadın sorunu sadece belli bir kesimi ilgilendiren bir sorun değildir. Toplumun yarısını oluşturan kadınlarımızın sorunlarının çözümü için bütün kadınları bu bağlamda birlikte hareket etmeye davet ediyorum. Bu anlamda Hükûmetimiz tarafından yapılan çalışmaları takdirle karşıladığımı bir kez daha ifade ediyorum. Şartlı Nakit Transferi, Haydi Kızlar Okula kampanyaları ile okula kazandırılan kızlar bu anlamda yapılan çalışmalardan sadece birkaç tanesidir.

1930’lu yıllarda kadınlarımıza verilen seçme ve seçilme hakkı ülkemizi bu konuda farklı bir konuma, farklı bir statüye kavuşturmuştur. Yine uluslararası Komisyonlarda kadınları en fazla temsil eden partilerden birisi biziz ve farklı partilerden arkadaşlarımız da uluslararası komisyonlarda yer almaktadır. Geçtiğimiz hafta Viyana’da yapılan AGİT kışlık toplantısında kadın bir İsveç parlamenteri Miss Tingsgaard’ın, Bayan Tingsgaard’ın bir önerisi vardı, orada der ki: “Kadın temsilinin olmadığı komisyonların oy hakkını elinden alalım.” Biz de bu konuda aldığımız konuşma talebinde şunu ifade ettik: “Bizim ülkemiz, 1930’lu yıllarda kadına seçme ve seçilme hakkı verdi, hatta İsveç’ten önce.” Bunun dışında, Komisyonumuzda muhalefetten bir milletvekili olmakla birlikte 3 kadın temsilcinin yer aldığını da ifade ettik. Yine AGİT’te, uluslararası komisyon olarak Fransa delegasyonunda hiçbir kadın temsilin olmadığını ifade etmek istiyorum.

Kadın sorunu bütün kadınların sorunu olduğu kadar, eşi, kız kardeşi, annesi dolayısıyla erkekleri de ilgilendiren bir konudur. Toplumun demokratikleşmesiyle kadın haklarının paralel olarak ilerlediği bir gerçektir. Bu gerçeğe istinaden Hükûmetimiz tarafından gerçekleştirilen demokratikleşme çalışmaları, kadın hakları, fırsat eşitliği konusunda ilerlemeyi olumlu yönde etkilemiştir. Cumhuriyet tarihinde kadın temsilin en yüksek oranını sağlaması ile partimiz siyasi ezberleri de bozmuştur. Seçilme şansı olmayan yerlerde, kadınların oylarını almak, kararsızların oylarını almak üzere kadınlar, seçilme şansı olmayan partilerde, iktidara uzak olan partilerde ilk sıralarda yer almaktadır. Ama, bizim partimiz, ilk defa cumhuriyet tarihinde kadınlara, iktidar partisi olduğu hâlde, seçilebilir noktalarda listelerde yer vermiştir ve cumhuriyet tarihinde en fazla kadınla, 30 kadın parlamenterle Mecliste yer almıştır.

Avrupa Birliği ya da uluslararası Komisyonlarca talep edildiği için kurulduğu veya oluşturulduğu ileri sürülen Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu isminden dolayı eleştirilirken yurt dışındaki benzer Komisyonlarla aynı şekilde neden isimlendirilmediği konusu da ayrıca bir tartışma konusu hâline getirilmektedir, bunu da anlamak mümkün değildir.

Yine bu vesileyle, Komisyonun kurulmasında emeği geçenleri kutluyor, hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum, hayırlı günler diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kalsın.

Şahısları adına ikinci söz Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’a aittir.

Pervin Buldan Hanım yok mu efendim?

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Ben konuşacağım yerine.

BAŞKAN – Sayın Bayındır, buyurun efendim.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, kadının temsiliyetini tartışmayı iktidar-muhalefet gücüne göre ele almayı, bir kadın açısından hele bunun dile getirilmesini talihsizlik olarak değerlendiriyorum. Çünkü nice iktidarlar ve muhalefetler geldi geçti, bu iktidarın ve muhalefetin gücüne bakmadan kadını es geçti, kadının varlığını yok saydılar.

Eğer AKP Hükûmeti bugün kadın erkek eşitliğinden bahsetmek durumunda kalıyorsa partinin değerli kadın milletvekilleri de şunu çok iyi bilmeli ki bu hem Türkiye’deki kadın mücadelesi veren kadınların sayesinde hem de Avrupa Birliği süreci sayesindedir. Siz anlam vermeyebilirsiniz kadın haklarına ve özgürlüğüne, bunu iktidar gücü olarak ele alabilirsiniz. Ama biz bir kişi bile olsak kadın hak ve özgürlüklerini savunuyoruz ve bu bir kişi giderek daha fazla bir temsiliyete ulaşmıştır.

Şimdi siz kalkıp Avrupa’nın bugünkü tanımlamalarını kendinize emsal gösteremezsiniz. Bakın, Birleşmiş Milletler 1975-1985 yıllarını “Kadın On Yılı” ilan etti. Yani 1975 ile 1985 yılları, yani bu süredeki on yıl, dünyada “Kadın On Yılı” olarak ilan edildi ve bu on yıl içinde önemli aşamalardan geçildi.

Yine 1980 yılında 2’nci Kadın Konferansı yapıldı ve şiddeti daha çok ele aldı. İlk on yılda sorunu eğitim sorunu gibi ele aldı, tıpkı bugün Hükûmetimizin yaptığı gibi, sorun sanki eğitim sorunuymuş sadece. Düşünün, aradan otuz yıl geçmiş, biz hâlâ otuz yıl önceki, milletin tükettiği, Birleşmiş Milletlerde kadınların tükettiği zamandayız. Farklı zamanlarda yaşıyoruz, onların otuz yıl önce tükettiğine biz otuz yıl sonra yeni, A, B, C,  alfabenin A’sından başlıyoruz. Bu tarihi, bu gelişmeleri yok sayarak işi varlığa yokluğa getirip kavram tartışmasını bugüne taşıyarak kendi özgürlüğümüze… Ve yine kadının işte iktidardaysak güçse, muhalefetteysek kolaydır söylemini de yine kadına ve mücadeleye hakaret olarak ele alıyorum. Lütfen bu düzeye indirmeyelim tartışmaları.

Şimdi, bizim herhangi bir soru önergemizde Sayın Bakan bize gönderiyor. KSGM’nin standart, matbu bir şeyi var, işte “40 bin güvenlik görevlisine eğitim verildi”, “Şurada şu kuruldu.”, “Şunlar yapıldı.” diye matbu bir cevap veriliyor. İşte bu “Eğitim verildi.” bilmem ne… Dediğim gibi, Birleşmiş Milletler 75 yılında bu konuda yol alıyor. Bakıyorlar ki bu sadece eğitimle olacak bir şey değil. 80 yılında Kadın Konferansı toplandığında deniyor ki: “Şiddetin nedeni, kadına şiddetin nedeni -kadın hak ihlalidir- iktidarın erkekler elinde olmasıdır.”  Yani, şiddet eşittir erkeğin iktidar gücü demektir. O  yüzden biz diyoruz ki, bu iktidar dengelerine dokunmadan, bu temsiliyet gücü yeterince sağlanmadan, eşitlik bilince çıkarılmadan çok fazla yol alamayız. Bu nedenle, iktidarın, muhalefetin gücü, sayısal temsiliyeti olarak ele almaktan ziyade, hukukun ve hakkaniyetin gerekliliği üzerinden konuyu ele almak ve o sonuçlar üzerinde durmak lazım.

Yine 1985’te Nairobi’de 3’üncü Dünya Kadın Konferansı toplandığında -sadece toplumsal cinsiyet rollerine bağlı hiyerarşik güç dengesinden kaynaklı olmuyor şiddet- aynı zamanda savaşın da çatışmaların da silahın da kadın üzerindeki şiddeti artırdığını söylüyor. Dolayısıyla kadın erkek eşitliği ve temsiliyeti ve toplumsal barış… Sadece bu yetmiyor, yani bununla giderilmiyor, mutlaka barış ortamının da sağlanması  ön koşul olarak tarif ediliyor.

Yine, 85 yılında Nairobi’de yapılan toplantıda CEDAW ele alınıyor ve CEDAW kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasını öngörüyor ve bir komite kurarak, CEDAW Komitesi, 19 no.lu tavsiye kararında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bayındır, devam edin.

SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

…cinsiyete dayalı  ayrımcılığın bir sonucu olduğunu vurguluyor tekrar ve Pekin’de de kadına yönelik şiddet, kadın insan hakkı ihlali olarak ele alınıyor. Yani, dünya bu gelişmeleri sağlıyorken biz bugün “işte Avrupa da böyle diyor” deyip onun otuz kırk yıldır katettiği yolu ve ulaştığı sonucu biz daha işin  başındayken ele alırsak yanlış kopya etmiş oluruz. Tembel bir öğrenciyiz ama bari doğru kopya yapalım. Doğru zamanda, doğru yapılanları, ihtiyaçlara uygun olanları kopyalayalım. Yanlış kopyacıyız.

Bu anlamda -tekrar ediyorum- bugün bu noktaya  gelmek bir iktidar gücünün nimeti değil kadının muhalefetinin nimetidir, böyle ele alınması gerekiyor. Dolayısıyla, biz bugün itibarıyla gelişmeleri olumlu buluyoruz ama bu sonuca razı değiliz diyoruz.

Hepinize saygılar, sevgiler. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bayındır.

Madde üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru sormak isteyen sayın milletvekilimiz yoktur.

Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 3/328 sıra sayılı Kanun Teklifinin Geçici 1 inci maddesinde geçen “kabulünü” ibaresinin “yayımını” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.  10.2.2009

 

Alev Dedegil

Edibe Sözen

Nursuna Memecan

 

İstanbul

İstanbul

İstanbul

 

Safiye Seymenoğlu

Ayşe Türkmenoğlu

Ahmet Yeni

 

Trabzon

Konya

Samsun

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

TBMM  Başkanlığına

Görüşülmekte olan 328 Sıra Sayılı yasa teklifinin geçici birinci maddesinin birinci cümlesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

 “Siyasi parti grupları ile aday olmak isteyen bağımsız milletvekilleri Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu üyeliklerine yapılacak ilk seçimler için adaylarını veya adaylıklarını kanunun ikinci maddesi uyarınca yapılan belirlemeleri mütakip üç gün içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bildirebilirler.”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu efendim?

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Katılmıyorsunuz.

Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçici maddenin değiştirilmesiyle ilgili bir önerge verdim. Geçici madde o kadar kötü yazılmış ki…

Bir defa, bakın, “Siyasi parti grupları ile Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu üyeliklerine yapılacak ilk seçimler için adaylarını Kanunun kabulünü izleyen günden itibaren…” diyor.

Şimdi, kanun bugün burada kabul edildi. Ee, Çankaya ne zaman bunu yayınlayacak? Abdullah Bey Afrika’da, Kenya’da safariler yapıyor, yarın canı sıkılacak başka bir yere gidecek.

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Ayıp oluyor…

KAMER GENÇ (Devamla) – Ayıbı yok, ayıbı yok… Her gün, biliyorsunuz, Çankaya’da canı sıkılınca uçağa atlıyor gidiyor. Yani şimdi siz bu kanunun kabulünde değil, Resmî Gazete’de yayımlanma tarihinden itibaren siyasi partilere bir görev vermeniz lazım. Yani Abdullah Bey hemen bunu burada çıkar çıkmaz -size göre- yani reddetmez, hemen veto etmez, gönderirsiniz. Yani şimdi bazı gerçekleri kabul etmek lazım.

Şimdi, değerli milletvekilleri, ayrıca 2’nci madde ne diyor: “Üye sayısı Danışma Kurulunun teklifi üzerine Genel Kurulca kabul edilir.” Şimdi, evvela bu kanunu yayımlayacak Resmî Gazete’de. Resmî Gazete’de gelecek, Danışma Kurulu toplanacak, Komisyon üye sayısını belirleyecek, bu üyelerden siyasi parti gruplarına ve bağımsızlara -düşer mi düşmez mi- ne kadar düşecek onu belirleyecek, burada oylayacak, ondan sonra gruplar bildirecek.

Bir de  burada kanunda bağımsız milletvekillerine de üye hakkı tanıyor, ama getirilen maddede “siyasi parti grupları” diyor. Yani ben şimdi… Burhan Bey buradan gitti tabii -Anayasa profesörü arkadaşımız- herhâlde bu maddenin yazılmasındaki vahameti gördü, önergemi de gördü, burada bulunmak da istemedi. Yani böyle bir madde yazılır mı değerli milletvekilleri? Yani Çankaya’yı yok saymış. O hemen -diyor- buradan kanun çıkar çıkmaz orada, efendime söyleyeyim, onaylayıp gönderiyor. Yani kanunun bir tekniğini bilmek lazım, bizim hukuk sistemimizi bilmemiz lazım. Bunları hiç bir tarafına şey etmiyor.

Benim getirdiğim önergede diyorum ki, siyasi parti grupları ile bağımsız milletvekilleri, bu kanunun 2’nci maddesinde Danışma Kurulunun partilere ve bağımsız milletvekillerine belirlenecek ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabulden sonra üç gün içinde bildirsinler adaylarını. Yoksa şimdi bu kanun çıktı, dediğim gibi Çankaya yok işte, Abdullah Bey yok. Kanunu kim orada onaylayacak? O sırada da yurt dışındaydı, bir hafta içinde yayımlanmadı. Ondan sonra gelip Danışma Kurulu da toplanmadı. Nasıl bildirecekler? Kaç kişi bildirecekler? Yani kanunu biraz böyle alelacele, Komisyonlarda müzakere etmeden, enine boyuna tartışmadan böyle şey getirmek, buradan geçirmek mesele değil; yarın öbür gün bunların uygulaması çok önemli.

İşte, burada ben biraz önce Komisyon Başkanına sordum. Bu 2’nci maddede Başkanlık Divanı, 1 başkan, 2 başkan vekili, 1 sözcü, 1 kâtip. Bunu burada belirle kardeşim. Yani “Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu” diye çıkarıyorsun, bu önemli bir Komisyon. Burada bir tek siyasi partinin hâkimiyeti olmasın. De ki “Başkan bir partiden olursa başkan vekilleri de öteki partilerden olur.” Bir centilmenlik olur.

Şimdi bu “Kadın Erkek Eşitliği” niye kalktı arkadaşlar? Yani birçok insanımız bunun farkında değil. Şimdi bunu, birileri dediler ki: “Ya, siz nasıl Müslümansınız? Biz Müslüman değil miyiz? Kutsal din kitabımız Kur’an’da kadın erkek eşit midir?” dedi. “Siz nasıl kadın erkeği eşit kabul edersiniz de Kur’an’a aykırı kanun hükmünü getirirsiniz?” dediler ve bundan sonra “Kadın Erkek Eşitliği” kalktı, “Fırsat Eşitliği”ne döndü. Ya, bunları biraz, perde arkasında kimlerin neyin peşinde olduğunu bilmek lazım. Böyle bir şey olur mu? Yani birileri dedi ki… Hani biz İslam kurallarını uyguluyoruz ya işte yönetimimizde! “Yahu nasıl olur, yani Kur'an’a aykırı nasıl kanun çıkaracaksınız?” dediler ve bu önerge bunun üzerine verildi. Eğer buna göre değilse buyurun kaldırın bunu. Yani kadınla erkek yüce İslam dininde, kitabımızda, kutsal kitabımızda eşit midir? Değildir. Kadının şahitliği, işte -ben tabii o kadar ayrıntısını bilmiyorum da- mirastaki hakkı eşit değil.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Bilmiyorsan konuşma!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ondan sonra 2 kadının şahitliği 1 erkeğin şahitliğine şeydir.

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Aklın ermez senin!

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, bakın şimdi kendiniz yaptığınızda çok kötü duruma düşüyorsunuz. Yani önce kanunu teklif ediyorsunuz, ondan sonra “Yahu biz Kur'an’a aykırı kanun teklif ettik, gelin bunu düzeltelim.” Hiç olmazsa bunları yapmayın, yani size kim akıl veriyorsa o da… Milletvekillerine, sıradaki milletvekillerine bir şey demiyorum, bu partinin yöneticileri kapasitesiz.

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Kapasitesiz sensin.

KAMER GENÇ (Devamla) – Kapasite oradan kaynaklanıyor. Kapasitesizlik oradan kaynaklanınca da toplum karşısında böyle güç duruma düşüyorsunuz. Yani ondan sonra Anayasa Profesörü olan kişi buraya yazıyor: “Kanunun kabulünden itibaren.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Aklına geleni konuşuyorsun!

BAŞKAN – Sayın Genç, ek sürenizi veriyorum efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu aklıma geleni konuşuyorum, siz de akıl olsa bunları bu hâle getirmezsiniz. Doğru dürüst kanun getirin.

Biraz önce diyorum, soru soruyorum kendisine, yahu diyorum ki: “Bak bu birinci fıkra, ikinci fıkraya ne gerek var?” “Ee, doğru.” Ee, doğruysa niye getiriyorsun? Yani, siz bakın, ben deneyimli bir politikacıyım, burada çok ciddi şeyler dile getiriyorum.

Şimdi, mesela Tayyip Bey diyor ki: “Belden aşağı vurmayın.” Yahu kardeşim, senin çoluğun çocuğun ticaretle uğraşırsa elbette ki onların ticari hayatıyla uğraşılır; senin çoluğun çocuğun ticaretle uğraşmasın, kimse bir şey demez. Emine Hanım Ata uçağını alıyor Katar’a gidiyor, sen Türkiye Cumhuriyeti devletinin uçaklarını alıyorsun seçim meydanlarına gidiyorsun. Bu hangi devletin… Bu, adalete, hukuka sığar mı? Eşitliğe sığar mı? Bu, devlet malını bu kadar yani çırpmak, çarpmak demek değil midir? Böyle bir devlet yönetimi olmaz, böyle bir seçim yapılmaz. Efendim, çıkıyorsan kendi paranla git seçim yap. Şimdi, bize söz hakkı bırakmazsanız, biz de bunları konuşmayız ama söz hakkı… Yani, şimdi, hatalar yaparsanız biz bunları söyleriz.

Evet, önergem bu yöndedir, kabulünü arz ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Genç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 3/328 sıra sayılı Kanun Teklifinin Geçici 1 inci maddesinde geçen “kabulünü” ibaresinin “yayımını” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 10.2.2009

                                                                                         Alev Dedegil (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Takdire bırakıyorsunuz.

Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Kanun yazım tekniği açısından bu ibarenin kullanılması daha uygundur.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Geçici madde 1’i kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, yeni geçici madde ilavesine dair bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 328 sayılı yasa teklifine aşağıdaki “Geçici Madde: 2”nin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Pervin Buldan

Selahattin Demirtaş

Hasip Kaplan

 

Iğdır

Diyarbakır

Şırnak

 

Gültan Kışanak

Nuri Yaman

Sırrı Sakık

 

Diyarbakır

Muş

Muş

Geçici Madde 2- 23. Dönemde Komisyona Danışmanlık yapmak üzere kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, sivil toplum örgütleri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları üyelerinden elli kişilik bir “Danışma Kurulu” oluşturulur.

Danışma Kurulunun çalışma usulleri Başkanlık Divanı kararıyla belirlenir.

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Efendim, bunların hemen hemen tamamı “Komisyonun Yetkileri” bölümünün ikinci fıkrasından itibaren düzenlenmiştir, tekrar anlamında olacağını düşündüğümüz için katılmıyoruz. 

BAŞKAN – Katılmıyorsunuz.

Sayın Hasip Kaplan, buyurun efendim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kadın Erkek Eşitliği Komisyonuna bu Danışma Kurulunu önermemizin birtakım nedenleri var.

Öncelikle, bu konuda daha önce Mecliste yapılmış bazı çalışmalar var, sonra Avrupa Konseyi nezdinde, Avrupa Parlamentosundaki bir Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu var, ayrıca Avrupa Konseyinin kadın seksiyonu var, CEDAW’ın çalışması var Birleşmiş Milletler nezdinde ve bunların dışında yine bölgesel paktlarla bağlantılı çalışmalar var. Bu teknik bir çalışmadır, uzmanlık gerektiriyor, akademi gerektiriyor, bilim gerektiriyor, bilgi gerektiriyor. Bu konularda bir yıl öncenin çalışmalarını öngörmek ve programlamak üzere uzmanlar ve kendi alanında çalışanların katkı sunduğu bir danışma kurulunu biz 23’üncü Dönemin sonuna kadar, bu Komisyon kurulduğunda bu Komisyona yardım etmek üzere böyle bir 50 kişilik kurulun oluşmasında yarar gördük ve sunduk.

Şimdi, bakıyoruz, Türk Parlamenterler Birliği bünyesinde kurulan Kadın Erkek Eşitliği Danışma Komisyonu kurulmuştu. Burada milletvekili arkadaşlarımız da, bu kürsüde konuşanlar bunun içinde görev aldılar ve bu daha sonra Avrupa Birliği Parlamentosunda var olan ve ismini aynen okuyorum “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu”na… Avrupa Birliğinde “fırsat” yok, bir “fırsat” burada var, Allah bu Meclise kısmet eder, çoğunluğu, o fırsatı buldu mu bu “fırsat” kelimesini de bu Komisyondan çıkarır, kadın erkek eşitliğine götürür bunu, çünkü Avrupa Birliği Parlamentosunda da Kadın Erkek Eşitliği Komisyonuna denk gelecek çalışmaların bir yıl önceden planlanması gerekiyor. Yani şimdi 2009’dayız, 2010’un Avrupa’da yapılacak kadın erkek eşitliği konusundaki faaliyetlerin hem fotoğrafını görmek hem şimdiden onu belirlemek gerekiyor. Bunun belirlenmesi ancak ve ancak bu konuda uzman kuruluşların katkısıyla mümkün olabilir. Nedir, geçmiş dönemlerde baktığımız zaman? Sağlıktan eğitime, üniversitelerden barolara, kadın derneklerinden, sivil toplum kuruluşlarından tutun sendikal örgütlenmelere kadar, basına kadar -özellikle basını söylüyorum- medyaya kadar önemli oranda nitelikli üyelerin olduğu bir Danışma Kurulu Mecliste görev yapmış.

Şimdi, bu Komisyonun, kurulacak Komisyona böyle bir Danışma Kurulunun bir yıllık, önceden görebileceği faaliyet fotoğraflarını, raporlarını taslak olarak hazırlaması, vermesi; Türkiye’nin dünyadaki bu alanda yapılan çalışmaları önceden görüp, kendini hazırlaması ve Türkiye’nin, değil dünyada ve Avrupa’da yapılan kadın hakları konusundaki toplantılara sadece katılan bir üye, sorgulanan bir üye, sürekli kadın haklarının ihlal edildiği konusunda kafasına vurulan, kakılan bir ülke durumundan kurtulması için kendisinin de o ülke toplantılarında önceden görüp o fotoğrafı hem ona katılması, hem Türkiye’de 71,5 milyon insanın yaşadığı Türkiye’yi kadın hakları konusunda bulunduğu coğrafyada, Avrasya’da, iki kıtanın arasında bir köprü ülke olarak dünyaya ve Orta Doğu’ya, Afrika’dan Asya’ya kadar kadın hakları konusunda öncülük edebilecek bir fırsatı ve misyonu tanıyacak bir çalışmanın altyapısını verebilir.

Arkadaşlar, kendi kendimizi kandırmayalım. Milletvekillerinden oluşacak bir Meclis Komisyonunun diğer Komisyonlardan bir farkı olmayacak. Bu konuda bilimsel, akademik çalışma, üretim imkânı olmaz. O zaman -kendinizi- ücretsiz çalışan, gönüllü çalışan, gönüllü destek veren kırk tane kadın hakları Komisyonu olan bir baronun bir üyesinin olması burada size zarar mı verir, katkı mı sunar? KADER’den kadın temsiliyeti konusunda bir üye burada olsa zarar mı görürsünüz, yarar mı görürsünüz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan, devam edin efendim.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Üniversitelerdeki kadın kürsüsü seksiyonlarından, kadın hakları Komisyonlarından, üniversite kürsülerinden bir kişinin burada olması, üç ayda bir Komisyona, Meclise raporlar, taslaklar sunması çalışmaları verimlendirir mi, engeller mi?

Arkadaşlar, böyle bir kurula bu Komisyonun ilk kuruluşunda gereklilik var. Daha önce 98’den bu yana birçok Komisyon kurulmuş Mecliste ve iş görememiş. Bunun bir denenmesinde yarar var. Komisyonun bu danışma kurulundan yararlanmasında yarar var. Zaten üç ayda bir toplantı yapacak böyle bir kurul senede dört toplantı yapar ama en azından 2010 yılına Kadın ve Erkek Eşitliği Komisyonu hazır olarak girer.

Sayın Bakan, “2010 yılının sloganı nedir kadın hakları açısından?” merak ediyorum, soruyorum. Kadın hakları konusunda her yıl bir belgi seçilir, her yıl bir konu seçilir, akademisyenler, uzmanlar üzerinde çalışır, veriler gelir; meclisler karar ve etkinlik düzenler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Son cümlenizi alalım.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Toparlıyorum cümlemi Sayın Başkanım.

Böyle bir danışma kurulu, inanın, Ankara’da, Büyük Millet Meclisinde bütün dünya kadınlarını bir araya getirecek ortak bir belgi etrafındaki bir konferansın şimdiden ev sahipliğini yapmaya başlarsa bunun organize ve örgütlenmesi bir yıl sürer, bir yıl; bakın arkadaşlar, bir yıl. Bu konferansı düzenlemek için dahi olsa Mecliste, Ankara’da, böyle bir konferans için dahi olsa böyle bir danışma kuruluna Komisyonun görev vermesi, katkı istemesi, öneri alması, inanın Türkiye'deki  kadın haklarına hem katkı sunacaktır hem de özellikle kadın haklarının en geri olduğu, en ezildiği Afrika’da, Asya’da, Orta Doğu’da Türkiye bunun öncülüğünü yapacaktır

 “Öncü ülke olmak boş laflarla olmaz.” diyoruz. Bu benim uluslararası hukuk çalışma ve deneyimlerimle gördüğüm yararlı bir öneridir. Bunu bilgi ve oylarınıza sunduk. Ben yararlı olacağına inanıyorum. Bu, parti çıkarı söz konusu değildir.

Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaplan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

7’nci maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 7- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz istemi yok.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Canan Arıtman var efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Arıtman.

CHP GRUBU ADINA CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının yürürlük maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclise kurumsal saygılarımızı sunarız.

Bu yasa tasarısının 1’inci maddesi üzerinde yaptığım konuşmada, ülkemizde kadınların eğitimden sağlığa, iş yaşamından siyasal katılıma kadar yaşamın her alanında maruz kaldıkları eşitsizlikleri, hak ihlallerini, rakamlar vererek, uluslararası örgütlerin raporlarından alıntılar yaparak anlattım. Aslında bu kadar uzun uzadıya anlatmaya da gerek yoktu; şöyle etrafınıza bir bakın, baktığınız her alanda bu eşitsizliği, bu derin eşitsizliği görürsünüz. Şu bulunduğumuz mekânda yani Türkiye Büyük Millet Meclisinde eşit miyiz? Biz kadınlar yüzde 9, siz erkekler yüzde 91. Yerel parlamentolarda biz kadınlar yüzde 1, siz erkekler yüzde 99.

Nüfusun yarısını oluşturan biz kadınları hâlâ siz erkekler temsil ediyorsunuz ama bu erkek meclislerde alınan kararların, çıkarılan yasaların meşruiyetinin gerçek demokrasilerde ne kadar tartışmalı olduğunu hiç düşünüyor musunuz? Kadınların kaderini, tüm yaşamını etkileyecek kararları siz erkekler alıyorsunuz. Sözde demokrasi var ama kadınların kaderi siz erkeklerin insafına terk edilmiş durumda. Ee bu insaf mekanizmasının da ne ölçüde çalıştığının pek çok örneğini gördük, şu Komisyonun adında bile gördük. Evet, bu Anayasa Komisyonunda tüm partilerin anlaşması, oy birliğiyle karar almasına karşın etik kurallarını hiçe sayıp Genel Kurulda bunun bir önergeyle, AKP önergesiyle adını değiştirdiniz. Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu, daha kurulmadan işlevini ve Komisyona yüklenen anlamı daraltıcı bir değişiklikle karşı karşıya kaldı ve “Fırsat Eşitliği” adı verilerek ismi de, misyonu da indirgenmiş oldu. AKP milletvekillerinin isteği üzerine yapılan bu değişikliğin kadın erkek eşitliği düşüncesinden duyulan rahatsızlıktan kaynaklandığını ve bu nedenle de masum bir değişiklik olmadığını düşünüyoruz.

Çağdaş dünyada fırsat eşitliği yaklaşımı yetersiz bulunmaktadır. Gerçek yaşamdaki koşullar açısından eşit olmayanlara eşit fırsat tanınmasının yeterli olmayacağı çok açık ortadır. Bu nedenle çağdaş demokrasilerde artık fırsat eşitliği yaklaşımı terk edilmiş, bunun yerine fırsat önceliği ya da pozitif ayrımcılık yaklaşımları getirilmiştir. Çünkü amaç mevcut eşitsizlikleri giderecek önlemleri alabilmektir. Hep söylüyoruz, fırsat eşitliği eşitler arasında söz konusudur. Yaşamın her alanında eşitsizliklerle karşı karşıya olan kadınların öncelikle pozitif ayrımcılık uygulanarak fiilî eşitliğinin, sonuç eşitliğinin sağlanması gereklidir, fırsat eşitliği ancak bundan sonra kullanılabilecek bir mekanizmadır ve dolayısıyla “fırsat eşitliği” ancak Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun bir alt başlığı olabilir. Zaten bu “fırsat eşitliği” ismiyle “Eşitlik olmasın.” politikasını güttüğünüzü çok açık bir şekilde görüyoruz. Bir “ve” kelimesinin bile eklenmesine şiddetle karşı çıktınız. Aslında içinizden gelen, istediğiniz “kadın erkek fırsat eşitsizliği” diyebilmek ama bu kadarına da cesaret edemediniz. Zaten “Adı o olmuş bu olmuş fark etmez.” demekle gerçek amacı gizlemek çabasındasınız ve “fırsat eşitliği” demekteki gerçek amacınız, bunun altındaki gerçek, kota uygulamalarını engelleyebilmektir. Kadın erkek eşitliğinin gerçek anlamda sağlanmasından, yaşama geçmesinden yana değilsiniz, yanaymış gibi yapıyorsunuz. Pozitif ayrımcılık politikasına aslında kesinlikle karşısınız. Zaten bu konuya bakış açınızı Anayasa değişikliklerinde açıkça görmüştük. Cumhuriyet Halk Partisinin bu konuda verdiği pozitif ayrımcılığı öneren, 10’uncu maddeye bunu koymayı öneren teklifine şiddetle karşı çıkmıştınız ve kalkıp Anayasa’ya “Kadın erkek eşittir. Devlet, bu eşitliği sağlamakla yükümlüdür.” diye yazdınız. Yazdınız de ne oldu? Anayasa’mıza göre zaten kadın erkek eşitti, tekrar tekrar yazmakla ne değişti? Sonuç eşitliği sağlanabildi mi? Hayır, sağlanamadı. Anayasa’ya “Pozitif ayrımcılık eşitliğe aykırı değildir.” diye yazmadan Siyasi Partiler Yasası’na, Seçim Kanunu’na cinsiyet kotasını koyabilir misiniz? Hayır, koyamazsınız. Zaten Anayasa’ya sözde eşitliği yazdınız da beş yılda, altı yılda ne oldu? Devri iktidarınızda eşitlik konusunda bir yılda on altı sıra geriye gittik, dünya listelerinin sonlarında sürünüyoruz. İktidarınızda, kadınlar da ülkemizde geriye gitmektedir.

Bakın, geçen hafta Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü ve Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından yürütülen Türkiye'de kadına yönelik aile içi şiddete dair araştırmanın sonuçları açıklandı. Buna göre, hâlâ ülkemizde 10 kadından 4’ünün, evli kadınların yüzde 50’sinin şiddete uğradığı ortaya çıktı. Üstelik her 10 kadından 1’inin hamileliği sürecince fiziksel şiddete maruz kaldığı da görüldü. Bu ne büyük acımasızlıktır. Bir de her fırsatta “Cennet anaların ayağı altındadır.” dersiniz. Kadınlarımızı öteki dünya ile avutmayı bırakın da önce bu dünyada onları erkeklerin tekme tokadından, ayağı altında ezilmekten kurtaralım.

Bu Komisyonun yasalaşması sürecinde kadın sivil toplum örgütlerinin de fikrini, katkısını almadınız. Meydanlarda demokrasi nutukları atıyorsunuz ama uygulamaya gelince demokrasiyi de teğet geçiyorsunuz. Türkiye'nin dört bir tarafından kadın örgütleri, Komisyonun isim değişikliğiyle ilgili itirazlarını Bakanlığa, tüm siyasi partilere iletti, fakslar çektiler, basın duyuruları yayınladılar; görmezden, duymazdan geldiniz. Kadınlar, yapılan değişiklik ile Komisyonun işlevi ve amacı doğrultusunda çalışmayacağı haklı endişesini duyuyor. Biz, bu kürsüde kadınların sözünü söyleyeceğiz, dedik. Bakın, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu ne diyor: “Türkiye’nin taraf olduğu üst hukukumuz olan CEDAW sözleşmesinin 4’üncü maddesinde ifade edildiği üzere, kadın erkek eşitliği konusunda hedeflenen, sadece yasal dayanağı olan fırsat eşitliği değil, aynı zamanda sonuçlarda da fiilî eşitliktir. Taraf ülkelerde yıllar boyu yapılan tüm uygulamalar, yasal yani dejure eşitliğin yeterli olmadığını göstermiştir. Yasal olarak sağlanan haklar ile kadınlara sadece fırsat verildiği, eşit fırsatların sonuçsal eşitliğe dönüşebilmesi için farklı yöntemlere ihtiyaç duyulduğu artık bilinmektedir. Söz konusu yöntemlerin en başında ise, yine CEDAW sözleşmesinin 4’üncü maddesinde yer alan geçici özel önlemlerin alınması gereklidir. Bu nedenle, Komisyonun adının Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu olarak değiştirilmesinin, yukarıda sunulan gerçekliklerle bağdaşmadığını belirterek, uzun yıllardır oluşturulması için büyük mücadeleler verilen Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun, Hükûmetin başından beri benimseyemediği geçici özel önlemlere ilişkin önlem alma güdüsü gölgesinde olmadan sunulan tüm bu gerçeklikler ışığında ülkemizde kadın ve erkeklerin gerek yasal gerekse de fiilî uygulamalarda eşitliği ile son bulmasını temenni ediyoruz.”

Evet, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonunun bu sözleri üzerine fazla bir söz söylemeye gerek yoktur. Kadınların bu sözünü duyun ve lütfen gereğini yapın. “Kadın erkek eşitliği” sözünden de bu kadar rahatsız olmayın. Yaşamı kadınlarla eşit paylaşmak, inanın, siz AKP’li beylerin de yaşamını güzelleştirecektir. Bakın, kadın sorunu aslında toplumun sorunudur. Kadın sorunu bir demokrasi sorunudur. Kadın erkek eşitliğinin sağlanması, ülkemizin demokratikleşme ve toplumsal kalkınma sürecinin hızlandırılması ve AB’ye giriş sürecinde son derece önemli bir adımdır, ama fiilî yani defakto eşitliği sağlamadan AB’ye giremeyiz. AB’yi kandıramazsınız. AB’ye girme konusunda gerçekten samimi iseniz gereğini de yapacaksınız.

Bakın “fırsat eşitliği” mevcut eşitsizlikleri devam ettirdiği için bugün pek çok AB ülkesi bu kavramı artık kullanmamaktadır. Komisyonun adındaki “Fırsat Eşitliği” ibaresinden vazgeçmezseniz Türkiye’deki kadın dernekleri AKP’yi, AKP Hükûmetini Avrupa Birliğine şikâyet edecektir. Bu da bilginizde olsun. Çünkü kadınlar fırsat değil gerçek eşitlik talep ediyor.

Bakın geliniz hâlen imkân varken gerekli düzenlemeyi yapalım. Bir teklifle bunu tekrar “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu” olarak düzenleyelim, tasarının yürürlük maddesini de bu şekilde oylayalım.

Dinlediğiniz için teşekkür eder, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Arıtman.

7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

8’inci maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 8- Bu kanun hükümlerini Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Şevket Köse.

Sayın Köse, buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 328 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin -yürütmenin- 8’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi en içten saygılarımla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, kadının aile yaşamının yanında toplumsal yaşamdaki yerini uzun zamandır tartışmaktayız. Bu konuda net çözümlere ulaşıldığını söylemek yanıltıcı olacaktır. Kadının siyasete girmede, iş yaşamında rahat ve etkin olmada ve hatta çok zaman kendini ifade etmekte yaşadığı sorunlardan birçoğu hâlâ devam etmektedir. 21’inci yüzyılın içinde bunların yaşandığını konuşuyor olmak bile insana üzüntü vermektedir.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz 2004 yılında Anayasa’nın 10’uncu maddesine bir fıkra eklendi. Bu fıkrada “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” hükmü anayasal statüye kavuştu. Yalnız bu Anayasa maddesinin yerine getirilebilmesi için herhangi bir girişimde bulunulmadı. İşte, kurulacak olan bu Komisyon birçok yeniliğin ve hareketin de başlangıcını sağlayabilir.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde kadının eşit statüye gelebilmesi için sadece Komisyon kurulması yetmeyecektir. Her şeyden önce, ülkemiz bireylerinin yeterli ekonomik refaha ulaşması gerekmektedir. Ülkemiz ise bu gidişten çok uzak bir görüntü çizmektedir.

Biliyorsunuz dünyada büyük bir ekonomik kriz yaşanmaktadır ve bundan en çok etkilenen ülkelerin başında da Türkiye gelmektedir. Ne ilginç ise krize önlem almayan ülkelerin başında da ülkemiz gelmektedir. Oysaki ekonomimiz her yerde uyarı vermektedir. Bakınız, Türkiye genelinde işsiz sayısı geçen yılın aynı dönemine göre 645 bin kişi artarak 2 milyon 995 bin kişiye yükseldi. Mevcut işsizlerin yüzde 17,5’unu, yani 524 bin kişisini kasım ayı döneminde işten ayrılanlar oluşturmaktadır.

Sayın Başbakan geçtiğimiz pazar günü Adıyaman’daydı. Bu konuya değinmeden geçmek istemiyorum. Değerli milletvekilleri, Adıyaman’da Sayın Başbakanın yaptığı konuşmanın sonucuna baktığımız zaman, bırakın kadın erkek eşitliğini, ülkemizde bu şartlarda herhangi bir erkeğin de yaşamasının ne denli zor olduğunu görebiliriz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetin Başbakanı ülkemizin borçlarının ödendiğini söyledi Adıyaman’da. Allah aşkına soruyorum arkadaşlar sizlere: Bu ülkede AKP iktidara gelmeden önce 200 milyar dolar civarında borç varken günümüzde bu borç 550 milyar dolar civarına gelmiştir.

AHMET YENİ (Samsun) - Konuya gel konuya!

ŞEVKET KÖSE (Devamla) - Borç ödendiyse bu rakam ortaya nasıl çıktı? Yoksa Sayın Başbakan bizleri mi kandırıyor?

Adıyaman’da kapanan iş yeri sayısı bütçe görüşmeleri zamanında yoğun tartışmalara neden olmuştu. Bunun üzerine, Sayın Başbakana bir yıl içerisinde Adıyaman’da açılan ve kapanan iş yerleri üzerine bir soru yöneltmiştim. Aldığım yanıt oldukça üzücüdür. Örneğin 2008 Ocak ayında Adıyaman’da kurulan iş yeri sayısı 32’dir. Şimdi vereceğim rakama lütfen dikkat ediniz. Aynı ay içerisinde Adıyaman’da kapanan iş yeri sayısı 434’tür. 2008 yılı Kasım ayına kadar Adıyaman’da kapanan iş yeri sayısı 470’tir. Elinizi vicdanınıza koyunuz ve söyleyiniz: Adıyaman’da işsizlik yok mu? Ülkemizde ekonomi iyiye mi gidiyor? İnsanlar çocuklarının cenazesini kaldıramıyor, kendisini yakıyor. Kapıda haciz memurunu gören insanlarımız kalp krizinden ölüyor. Size soruyorum: Memleket iyiye mi gidiyor?

Değerli arkadaşlar, ülkemiz, tarım alanında gittikçe dışa bağımlı hâle gelmektedir. Yunanistan’dan pamuk alıyoruz artık. Sayın Başbakan mitinglerde neden bunlardan bahsetmiyor? Adıyaman’ın başta tarımsal üretimi olan tütün yok edildi, Sayın Başbakan bundan niye bahsetmedi? Daha alternatif ürün yetiştirilmeden tütün üretimi öldürüldü. Yabancı sermaye düşünülüyor, fakat köylümüz umursanmıyor. Yabancı tekeller lehine, yurttaşlarımız aleyhine düzenlemeler yapılıyor. Sayın Başbakan mitinglerde biraz da bunları anlatsa daha iyi olur diye düşünüyorum. Sayın Başbakan, tarımsal elektrik borcu olan Adıyamanlılardan bahsetsin biraz. Adıyaman’da yaklaşık 2.200 kişi tarımsal sulama amaçlı elektrik kullanmaktadır. Bu vatandaşlarımızın devlete toplam 40 milyon YTL borcu bulunmaktadır. Çiftçimize bu durumda “Kriz yoktur.” diyebilir miyiz?

Sayın Maliye Bakanına soruyorum, henüz bu elektrikten KDV oranının düşürülmesi ya da çiftçilerin desteklenmesi gibi gündemlerinin olmadığının yanıtını verdi bana. Krizi böyle mi atlatacağız? Böyle mi yeneceğiz yoksulluğu, böyle mi yeneceğiz işsizliği?

Adıyaman’da esnafı besleyen köylüdür. Köylü ürününü satar, bedelini alıp harcar ve ekonomi çalışırdı Adıyaman’da. Şimdi ise köylünün harcayacak parası yok. Önceden tütün işliyor ve satıyordu. Alternatif ürünü yetiştirmeden tütün öldürüldü, köylü ve dolaylı olarak esnaf da işsiz kaldı ve perişan bir vaziyettedir Adıyaman’da.

Değerli milletvekillerim, daha önce bu kürsüden sık sık GAP konusundaki düşüncelerimi ilettiğim için bu konuya fazla girmiyorum. Adıyaman’da sorun o kadar çok ki, anlatmak için saatlerce konuşmak lazım. Örneğin protokol yolu yarım bırakıldı, çalışmalar kesildi. Bu yol yapılmadığı gibi, “Kırkgöz yolu” dediğimiz  ve onlarca köye ulaşım sağlayan yolun hâli içler acısıdır, o da herhangi bir çalışma yapılmadan durdurulmuş vaziyettedir. Size soruyorum: Adıyaman’da böyle mi ekonomik gelişme sağlayacaksınız? Adıyaman bu yollarla mı kalkınacak? Türkiye bu yollarla mı kalkınacak?

Değerli milletvekilleri, siz bir iş adamı olsanız bu şartlarda bu ile yatırım yapar mısınız? Doğru düzgün teşvik sistemi yok, tarım öldürülüyor ve Hükûmet krizle mücadele ettiğini söylüyor ama Hükûmet bence milletle ve bizlerle dalga geçiyor. Hükûmet, içinde bulunduğumuz durumdan ders çıkarmalı ve gerekiyorsa ekonomik olarak da bir seferberliğe girişmelidir. Hükûmet, kendisini eleştiren basın ve medya kuruluşlarıyla uğraşmayı bıraksın da işçinin, köylünün, iş adamının hâline baksın, bunları düzeltmek için önlemler alsın.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakan pazar günü Adıyaman’da “Bitirilmeyen projeleri biz bitiriyoruz.” dedi. Başbakan diyor ama Adıyaman’dan her gün telefon alıyorum, her Adıyaman’a gittiğimde de görüyorum bunları, ne projeler başlatılmıştır ne de projeler bitiyor. Bitmeyen Besni Spor Salonunu daha yeni gündeme taşıdım, kaçıncı kez ihalesi yapıldı fakat daha hiçbir ilerleme yok.

Ayrıca, defalarca kez sordum: Koçali ve Çamgazi barajları ne olacak? Adıyaman’ın kalkınmasında en büyük katkısı olacak, GAP projesi ayağında olan Adıyaman’ın bu Koçali ve Çamgazi barajlarının bir an önce bitmesini istiyorum. Bu iki barajın yapımı Adıyaman’ın tarımsal anlamda büyük bir atılım yapmasını sağlayacaktır. Daha doğrusu, Adıyaman’ın kaderini de değiştirecek. Yalnız, bu barajlar hakkında sorduğum soruların hiçbirine tam bir yanıt almış değilim, verilen yanıtlarda mutlaka eksiklikler oldu.

Sadece Koçali ve Çamgazi barajları için bu tabloyla karşılaşmıyoruz, Adıyaman’ı Diyarbakır’a bağlayan bir köprü var, ismi “Nissibi Köprüsü” ya da “Atatürk Köprüsü” olarak geçmektedir. Bu köprü Adıyaman’ın Güneydoğu Anadolu ile irtibatını sağlayacaktır, bir başka deyişle Adıyaman’ı kapalı bir kutu olmaktan kurtaracaktır. Nissibi’nin neden bitirilmediğini sorduğumda da doğru düzgün yanıt alamadım. Gerçi sonradan neden yanıt alamadığımı anladım: Başbakan geçen pazar günü Adıyaman’daydı, bir yurttaşımız Nissibi Köprüsü’nün ne olacağını, nasıl bitirileceğini sordu; Başbakanın yanıtı ise oldukça ilginçti, Sayın Başbakan konunun ne olduğunu bilmediğini söyledi mitingde. Demek ki kimse bu sorunlardan bahsetmiş değil. Kimse Sayın Başbakana “Adıyaman’a gidiyorsun, Nissibi diye bir köprü var, bu köprüyü bitirmediniz.” diye bahsetmemiştir. Oysa ben Sayın Bakana ve Sayın Başbakana da önce ilettim konuyu, her zaman olduğu gibi sonuç alamadım.

Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakan Adıyaman’da hayırsever bir vatandaşımızın yaptırdığı yurdu hizmete açtırdı. Her ne hikmetse biz Başbakanımızı devlet yurdu açarken göremiyoruz. TOKİ’nin yaptırdığı ve binlerce öğrencinin barınma sorununu çözecek yurtların açılışını da dört gözle bekliyoruz. Sayın Başbakanım, Hükûmetiniz de yurt yapsa ve öğrencilerimiz barınma sorunu yaşamasa çok iyi olur diye düşünüyorum.

Tüm Türkiye’de susuz köy kalmayacağı vaadini de sık sık duymaktayız. Arkadaşlar, Adıyaman’da elli iki köyün musluğunda su akmıyor. Bu köylerden biri de benim doğduğum, büyüdüğüm ve beni buraya gönderen köyümdür. Suyu akmıyor. Evet, bunu bir kez daha söylüyorum.

Aldığım bilgilere göre Gerger ilçemizde otuza yakın okulun tuvaleti yok. Bu ayıptır 21’inci yüzyılda. Çocuklarımız İlk Çağ şartlarında eğitim görüyorlar. Adıyaman’a gidip okulları bizzat yerinde görüp ve rapor hazırlayıp getirip sizlere sunacağım.

Başbakan sağlık konusunda büyük atılımlar atıldığından bahsetti. Oysaki Adıyaman’da 700 bin civarında insan yaşıyor, 320 bin insan yeşil kartlıdır. Peki, nüfusun yüzde 50’si yeşil kartlı olan bir ilde kalkınmadan bahsedebilir miyiz?

Her evde 1 üniversite mezunu, 2 tane lise mezunu var, gençlerimiz boş geziyor, işsiz geziyorlar. Vatandaşlarımız artık iş istiyor, sadaka istemiyor, kimseye muhtaç olmadan yaşamak istiyorlar. Gıda torbası, beyaz eşya değil, ekmek paralarını kazanacakları iş istiyorlar. Artık süslü laflar karın doyurmuyor, halk “Yeter” diyor. Sayın Başbakan Adıyamanlıların gözünün içine bakarak 2007 yılında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Köse, son bir dakikanızı veriyorum efendim.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Kadınların hiç bahsi geçmedi ama neyse!

ŞEVKET KÖSE (Devamla) - Peki, sözlerimi bağlıyorum Sayın Başkan.

Sayın Başbakanımız diyor ki: “Her evde tencere kaynıyor, soba yanıyor.” Sayın Başbakanım, evlerde yanan soba değil, insanların içi yanıyor, insanların sabrı tükeniyor.

Değerli arkadaşlar, artık Adıyaman’da, Türkiye’de vatandaş şarkı dinlemek istemiyor, artık dansı görmek istiyor. Yani icraat istiyor, sadaka istemiyor, onurunu, şerefini kurtaracak iş istiyor. Bunları deşifre etmeden bunlara iş imkânları sağlayınız.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Köse.

Sayın Köse, gündem dışı konuşmanıza imkân verememiştim ama konuştunuz bu konuda! Gündem dışı istemi vardı çünkü. (Gülüşmeler)

Teşekkür ederim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, kadın erkek eşitliğine çok uygun bir konuşma yaptı!

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Şimdi, teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Böylece, teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Bakanımız teşekkür konuşması yapacaklar.

Buyurun Sayın Çubukçu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum ve yaklaşık üç haftadır dördüncü oturum olarak görüşmeye çalıştığımız Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kurulması Konusundaki Kanun Teklifi’nin kabul edilerek yasalaşmış olmasından duyduğum memnuniyeti ifade ederek hepinize öncelikle teşekkür ediyorum.

Gerçi, son konuşmacımız Cumhuriyet Halk Partisi Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin de keşke böylesine önemli, global, evrensel bir soruna yönelik olarak, şu Meclis çatısı altında kurmaya çalıştığımız kadın hakları üzerinde konuşma yapmasını tercih ederdik her ne kadar Adıyaman’ın sorunlarını önemsiyor isek de…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, Adıyaman’daki hanımlar adına yaptı.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Keşke, Cumhuriyet Halk Partili bir başka kadın milletvekilinin yaptığı fedakârlığın –bence, söz almayarak bu konuda- kadınların yaptığı fedakârlığın yanlış anlaşıldığını ve bence kötüye kullanıldığını düşünüyorum, bunu bir kez daha söylüyorum.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Fırsat bulamadı, fırsat…

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Dolayısıyla, bilindiği üzere “toplumsal cinsiyet eşitliği” kavramı, birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de yeni bir kavramdır ve toplumsal cinsiyet eşitliğini, kadınlar ve erkekler için fırsat eşitliğini, uluslararası topluluk tarafından kabul edilen değerleri ve standartları belirten birbirinden ayrılmaz ilkelerdir. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin ana plan ve politikalara dâhil edilmesi ise kadınların ve erkeklerin haklardan, fırsatlardan, imkânlardan ve kaynaklardan eşit yararlanmalarını, karar alma mekanizmalarına eşit erişimlerini ve bunlar üzerindeki kontrollerini sağlayan bir süreçtir. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin ana plan ve politikalara dâhil edilmesinin nihai amacı kadınlar ve erkekler için eşit fırsatların sağlanmasıdır. Ama ne yazık ki tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı tam olarak sağlanamamış, günümüz dünyasında önemli evrensel sorunlardan birisidir. Bu sorunun ülkeden ülkeye niteliği değişse de, oranı değişse de dünyanın pek çok yerinde kadınlar hak kazanımı ve uygulamalar konusunda birçok eşitsizlikle karşı karşıya bulunmaktalar.

Toplumsal cinsiyet ayrımcılığının ortadan kaldırılması, kadınların güçlendirilmesi, kadın erkek eşitliğinin hayatın her alanına hâkim kılınması, ulusların ilerlemesi ve sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması, çağdaş ve demokratik bir toplum düzenine erişilebilmesi önemli bir unsurdur. Dolayısıyla, devletler, kadınların ve kız çocuklarının haklarının korunması ve geliştirilmesi, kadın erkek eşitliğinin sağlanmasında uygun yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesi, toplumda farkındalık ve duyarlılığın artırılması hususlarında önemli rollere sahiptirler. Bu nedenle bugün Meclis çatısı altında kadın haklarının korunması, geliştirilmesi, kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına yönelik olarak ülkemizde uluslararası gelişmeleri izlemek, bu gelişmeler konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisini bilgilendirmek, kendisine esas veya tali olarak havale edilen işleri görüşmek, istenildiğinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kanun tasarı ve teklifleri ile kanun hükmünde kararnameler hakkında ihtisas Komisyonlarına görüş sunmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinde “Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu”nun kuruluş, görev, yetki ve çalışma usul esaslarını düzenleyen kanun teklifinin kabulü konusunda göstermiş olduğunuz destek için, hassasiyet için, duyarlılık için çok teşekkür ediyorum.

Öncelikle ülkemizde bu alanda çok uzun yıllardır mücadele vermiş olan kadın sivil toplum örgütleri ve öncelikle Parlamento çatısı altında görev yapan –biraz pozitif ayrımcılık yapacağım- öncelikle kadın milletvekillerine, daha sonra tüm gruplara teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, gündemin üçüncü sırasında yer alan Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili Sadık Badak ve 5 Milletvekilinin, Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 4 Milletvekilinin, Türk Ceza Yasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili Sadık Badak ve 5 Milletvekilinin; Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 4 Milletvekilinin; Türk Ceza Yasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/283, 2/270, 2/277) (S.Sayısı: 272) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet buradalar.

Sayın milletvekilleri, geçen birleşimde teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.

Şimdi, maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

ÇEŞİTLİ KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR

 KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 154 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“(1) Bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye, suçtan zarar görenin şikâyeti üzerine altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası verilir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Atila Emek.

Sayın Emek, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 154’üncü maddesinde değişiklik yapılmasını öngören teklifin 1’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi grubum ve şahsım adına saygıyla selamlarım.

                           

(x) 272 S. Sayılı Basmayazı 24/2/2009 tarihli 61’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

Değerli milletvekilleri, Hollanda’daki uçak kazasında hayatını kaybeden yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diler, yaralılara geçmiş olsun dileklerimi iletirken bütün milletimize başsağlığı ve geçmiş olsun diyorum.

Değerli milletvekilleri, Türk Ceza Kanunu’nun 154’üncü maddesinin birinci fıkrasında yapılması istenen değişiklikle özel mülkiyete konu taşınmazlara yapılacak müdahaleye karşı şikâyet üzerine soruşturma açılması amaçlanmıştır. Bu değişiklik ihtiyacı neden ve niçin doğmuştur? Turizm bölgelerinde ve özellikle seçim bölgem Antalya’da turistik işletmelerin, deniz ile işletme arasında kalan sahil bandı ve kumsal üzerinde sabit eser niteliğinde olmayan, güneşten ve kumdan yararlanmak üzere konulan şemsiye ve şezlongların kamusal alanı da işgal ettiği gerekçesiyle tüm işletme sahiplerine cezai kovuşturma açılmış ve işletme sahipleri yapılan yargılamalar sonunda yüksek oranda ceza ile cezalandırılmıştır. Hâlen çok sayıda dava mahkemelerde devam etmektedir. Özellikle Alanya, Manavgat, Kemer bandında bu çok yoğun bir şekilde devam etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Türk Ceza Kanunu 154’üncü madde karşılığı olan eski Ceza Kanunu’nun 513’üncü maddesinde öngörülen suç ve cezai yönüyle böyle bir durum söz konusu değildir.

Değerli milletvekilleri, aslında uygulamada, şimdiye kadar işletme sahipleri kamusal alanı geçici olarak işgal etmeleri karşılığı hazineye belli oranda ecri misil ödeyegelmişlerdir. Türk Ceza Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle 154’üncü madde nedeniyle ecri misil yanında az önce ifade ettiğimiz gibi cezai kovuşturmalar ve ceza tertipleri devam etmektedir. Bu durum işletme sahipleri ve işletmeler üzerinde ciddi sorun yaratmaktadır. Ülkenin millî ekonomisine büyük katkı sağlayan turizm sektörü üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır. Ayrıca, sivil toplum ve kamu kuruluşlarına ait kamp, dinlenme tesisi ve tatil köyleri ve yine yurttaşlarımızın bireysel yaptıkları kimi yapıtlar üzerinde de bu durum söz konusudur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu konunun yarattığı olumsuzlukları seçim bölgem olan Antalya’da ve Antalya’nın tüm turistik bölgelerinde işletmecilerle sektör kuruluşlarının yöneticileri ve yurttaşlarımızla yaptığımız toplantılarda gözledik ve tespit ettik. Türk Ceza Kanunu’nun 154’üncü maddesinin bu şekilde uygulanmasıyla yurttaşların turizm sektörünün ve tüm işletmecilerin ne denli sıkıntı içinde olduklarını gördüm. Bu sorunun çözülmesi için Türk Ceza Kanunu’nun 154’üncü maddesinde değişiklik yapılması ihtiyaç hâline gelmiş olmakla bu değişikliği öngören teklife teklif sahibi olarak imza attım. Bu değişikliğin ortaya çıkan sorunları çözeceğine ve sıkıntıları ortadan kaldıracağına inanıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yapılan değişikliğin turizm sektörünün ve sektöre bağlı işletmecilerin sorunlarını çözmeye yönelik olup bir bakıma millî ekonomimizin temel sektörlerinden biri olan turizmin sorunlarının çözümüyle de millî ekonomiye katkı yaptığı gibi toplum yararına bir çözümü de gerçekleştirmiş olacağız. Kimi çevrelerin hazine arazileri, kamu malları üzerinde ruhsatsız yapılmış sabit eserlerin affına yönelik veya imara aykırı yeni sabit eserlerin inşası yoğunlaşacağı yolundaki görüş ve düşüncelerinin haklı bir yanı olmadığı gibi akla ve mantığa uygun bir yanı da söz konusu değildir. Bu değişiklik ne af getiren bir tekliftir ve ne de kamu malları üzerinde birilerine sabit eser niteliğinde hak kazandıracak yolu açmaktadır. Yaşanılan trajik bir sorunun ve özellikle önemli sektörümüz olan turizmi olumsuz yönde etkileyen işletme sahiplerinin cezai tehdidi altında tutan bir durumu ortadan kaldırmak ve gerek yurttaşlarımızı ve gerek de yurt dışından ülkemize gelen konuk turistlerin kumsaldan ve güneşten yararlanabilmelerini sağlamayı amaçlamaktadır.

 Bu konu önümüzde ciddi bir sorun olarak durmaktadır. İşletme sahipleri ceza almışlardır. Dosyalar mahkemelerde ve yüksek yargıda derdest bulunmaktadır. Bunun devamına “evet” demek, işletme sahiplerine tesislerinizi kapatın, turizme son verin anlamına gelecektir. Uygulamada ortaya çıkan bu sorunu çözmek yüce Meclisin ve siz değerli milletvekillerinin görevidir. Şimdi bu görevi hep birlikte yapmaktayız.

Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bizim temel anlayışımız, kamu mallarının hiçbir şekilde vurguna, talana, yağmaya feda edilmemesidir. Bu konudaki hassasiyetimiz her zaman vardır ve var olacaktır. Hiç kimsenin hukuken hakkı olmayan bir durumu elde etmesi bizim anlayışımıza göre mümkün değildir. Bu değişiklikle yapılan birilerine kamu mallarını talan ettirmek ve yağmalatmak değil, o kamu mallarını olduğu gibi koruyarak yararlanmaya ve bu yararlanmanın da turizm sektörü gibi önemli bir alanda ecri misil karşılığı geçici olarak kullanılmasını sağlamaktır. Bunun dışında bir düzenlemeye Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak ne olanak tanırız ne de böyle bir düzenlemenin yanında oluruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu değişiklikle, toplumsal sorun hâline dönüşen ve uygulamadan kaynaklanan bir duruma çözüm getirmekteyiz. Bu değişikliğin, yargıda devam etmekte olan ve turizm işletmecilerini zorda bırakan derdest davaların sona ermesini sağlaması açısından toplum yararı olacağına inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, özellikle dün, burada tartışıldı. Sayın Bakan Antalya Milletvekili, ben de Antalya Milletvekiliyim. Seçim bölgemizde yaptığı konuşmalar toplumda ve tüm Türk kamuoyunda, basında tartışıldı.

Şimdi, Sayın Bakan deneyimli bir siyaset adamı ve Adalet Bakanı. Sayın Bakan Varsak’ta, Antalya’nın Varsak yöresinde bir açılışta konuşuyor değerli arkadaşlarım ve orada konuşmasında özellikle Türkiye’nin temel sorunlarından biri olan ve toplumu çok yakından ilgilendiren 2/B’ye giriyor. Bakınız nasıl giriyor: Diyor ki: “Bir süre önce Tapulama Kanunu’nda önemli bir değişiklik yaptık. Şimdi, alanlar tespit edilecek. Ama buna bağlı olarak asıl 2/B’yi getireceğiz ve 2/B’de vatandaşlara imkân tanıyacağız -aynen kendi ifadesi- ancak bunların çözülmesi için bizimle uyumlu çalışacak yerel yöneticileri seçmeniz gerekiyor.” Sayın Bakan, siz eğer vatandaşa 2/B alanlarını zilyet ve tasarruf ettikleri yerleri verme şartını, koşul olarak sizi belediyeleri kazandırmasına bağlıyorsanız, bu tehdit değil, bu baskı değil de nedir Sayın Bakan? Yani, şimdi, üstelik Adalet Bakanısınız. Eğer bu konuşmalarla seçim yarışmasına gireceksek, lütfen, Sayın Bakan, Bakanlığı, devleti bırakın, milletvekili olarak Antalya’da bunları tartışalım. Bakınız, eğer genel seçim olsa idi, siz, şimdi bir partiye bağlı bakan olarak o koltukta olmayacaktınız. Ama böylesine etik olmayan bir durumu, kendi kendinizi sorgulayıp böyle bir davranış içinde olmamanız gerektiğinin gerekçesi bile burada vardır. Şimdi, çıkacaksınız seçim bölgesinde, bir Bakan olarak ve üstelik Adalet Bakanı olarak, bu cümlelerle, bu söylemlerle vatandaşın oyunu etkilemeye çalışacaksınız! Bu baskıdır, bu tehdittir, evet bu şantajdır Sayın Bakan. Bu nedenle üzüntülerimi ifade ediyorum. Bunu değerlendirmenizi istiyorum, gözden geçirmenizi istiyorum. Antalya’da bunları çok tartışacağız, çok konuşacağız. Ama bilmelisiniz ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Emek, devam edin.

ATİLA EMEK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…bu tehditlerle hiçbir zaman bir sonuca ulaşmak mümkün olmayacaktır. Antalya’da bunları konuşacağız. O bakımdan Sayın Bakan, bundan sonra Antalya’daki seçim çalışmalarınızda da beyanlarınızda da vatandaşın özgür iradesini ipotek altına alacak… Seçimi göstermelik olmaktan çıkartıp milletin özgür iradesiyle sandıkta oyunu kullanacağı ortamı İktidarınız da siz de gerçekleştiriniz.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Emek.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırşehir Milletvekili Metin Çobanoğlu.

Buyurun Sayın Çobanoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 272 sıra sayılı bazı kanunlarda değişiklik yapan Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, Hollanda’da uçak kazasında hayatını kaybeden vatandaşlarımıza başsağlığı diliyorum. Yine, bu kazadan yaralı olarak kurtulan vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün üzerinde görüşmeler yaptığımız bu teklif, özellikle Antalya milletvekillerinin hazırladıkları bir teklif şeklinde Komisyonumuza gelmiş, daha sonra da Genel Kurula indirilmiştir.

Tabii, bu teklifin içeriğine baktığımızda, Antalya özelinde -özellikle Kepez bölgesinde ve sahil şeridinde- Kepez bölgesinde vatandaşlarımızın, sahil şeridinde de turizmci, turizm yatırımı yapmış iş adamlarının problemlerinin olduğunu biliyoruz. Antalya Milletvekilleri olarak Antalya’nın bu tür problemlerinin çözümünde mevcut milletvekillerinin tamamına yakını bu teklife imza vermişler ve bugün de burada görüşülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, tabii, Antalya’da ve Türkiye’de bu tür problemlerin çözülmesine parti grubu olarak, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak karşı değiliz ama bu problemi çözerken başka problemlerin de arkasından getirilmesini de çok da doğru bulmuyoruz. Bunu şunun için söylüyorum: Bu teklifte imzası bulunan Sayın Hüseyin Yıldız, Antalya Milletvekilimiz, kendisiyle de defalarca konuştuk, Antalya Milletvekili olarak… Antalya’daki turizmcinin, Kepez’de yaşayan vatandaşlarımızın problemlerinin çözülmesinde tabii ki katkısı olacak ama bu problemi çözerken Türkiye’ye şamil, Türkiye genelinde bir yağmaya neden olacak bir şeye de vesile olmanın doğru olmadığını belirtmek istiyorum.

Şimdi, bu kanun ne diyor: Bu kanun, bir hakka dayanmaksızın kamu veya özel kişilere ait taşınmaz mal ve eklentileri üzerinde kısmen ve tamamıyla malikmiş gibi işgalde bulunan ve bu taşınmazın sınırlarını değiştiren, bozan ve asıl hak sahibinin kullanmasına engel olanlar hakkında altı aydan üç yıla kadar hapis cezası getiriyor. Bu kanun vesilesiyle konuşan arkadaşlarımızın ortak kanaati de şu, diyorlar ki: “Bu kanun çıkmadan önce turizmcinin böyle bir problemi yoktu, bu sıkıntıları yoktu, seksen yıldır bu kanunla yönetildik ama yeni Türk Ceza Kanunu’yla bu 154’üncü madde geldikten sonra turizmciler sıkıntıya düşmüştür.” Doğrudur. Doğrudur, düşmüştür ama bunun çözümü 154’üncü maddeyi değiştirerek değil… İşte, bizim Antalya Milletvekilimiz Sayın Hüseyin Yıldız Bey’in hazırladığı 2008 Ağustos ayında teklif hâlinde sunduğu Kıyı Kanunu’nda değişiklik yapan bir teklif vardı ama maalesef bugüne kadar bu teklif gündeme gelmedi.

Bu teklifte, turizmcinin meselesini çözüyoruz ama ülke genelinde yağmaya da engel oluyoruz. Bütün samimiyetimle söylüyorum, ülkemize döviz kazandıran, ülke ekonomisine çok ciddi katkıları olan turizmcilerin, turizm işletmecilerinin problemlerini çözelim ama bu problemi çözerken ülke genelinde başka problemler karşımıza çıkarmayalım.

Şimdi ne olacak? Bakın, belki Antalya’daki turizmci arkadaşlarımız rahatlayacak, buna canıgönülden katılıyorum ama tekrar, biz, kamu arazilerini talanın, yağmanın bir anlamda önünü açmış olmuyor muyuz?

Bakın, Türkiye'de seksen yıldır gecekondulaşma, kamu arazilerinin işgali hepimizin bildiği, şahit olduğu şeyler. Seksen yılda bu önlenemediği için, bu yeni Türk Ceza Kanunu görüşülürken 154’üncü maddeye hapis cezası da konmuş. Şimdi, buradaki konuşmacılar diyor ki: işte, kamu malını koruyan diğer kanunlar var. Değerli milletvekilleri, eğer kamu malını diğer kanunlarla koruyabilseydik, bugün, orman alanları işgal edilmiş olmazdı.

Şunu da ifade etmek istiyorum: Sanki, ülkemizde, bu tür yerlerde, fakir, yoksul insanlar bu alanları alıyorlar, ev yapıyorlar, işgal ediyorlar gibi farklı, yanlış bir anlayışla da karşı karşıyayız. Bu ülkede kamu malını işgal eden, kamu malının üzerinde tesis kuran, ev yapan, büyük işletmeleri kuranların hepsi güçlü insanlar değerli milletvekilleri. Bakın, İstanbul’da orman alanlarında konutlar yapılmış. O konutları yapan insanlarla, gidelim bir görüşelim. Oradakilerin hepsi, o bölgedeki güçlü insanların, tabiri caizse mafya babalarının oralara el koymasıyla kendilerine göre bir parselasyon yapıyorlar, ondan sonra, Anadolu’dan gelmiş, muhtaç, yoksul insanlara para karşılığı satılıyor.

Değerli milletvekilleri, kendimizi aldatmayalım. Bakın, bu suçun işlenebilmesi için mutlaka ve mutlaka malikmiş gibi… Yani bir kere gitmişsiniz, orada bir müddet durmuşsunuz; bu, suçu oluşturmuyor. Malikmiş gibi, bu işin sahibiymiş gibi orada birtakım tesisler kurmanız lazım. Yoksa günübirlik şezlong koymaktan dolayı da hiçbir işletmecinin mahkûm olduğu kanaatinde değilim.

Bu bir süreç. Henüz Yargıtay safhası devam ediyor. Yeni çıkarıldı, dört senelik bir Yasa. Henüz içtihatlar oluşmadı, Yargıtayın birtakım kararları oluşmadı. Biz şimdi bu Yasa’yı tekrar değiştiriyoruz. Peki, bu Yasa’yı değiştirince kamu malını işgal edenleri cesaretlendirmiş olmuyor muyuz değerli milletvekilleri? Turizmciyi kurtaralım. Antalya’da sıkıntıya düşmüş, bütün sahil şeridinde sıkıntıya düşmüş turizmciyi kurtaralım. Bunun yolu da var ama Ceza Kanunu’nda bu hapis cezasını kaldırarak ve “kamu malı” ibaresini kaldırarak bir yere varmamız mümkün değil.

Şunu da ifade etmek istiyorum: Bizim hukukumuzda, kişiye verilen zararlara göre kamuya verilen zararlarda daha fazla ceza öngörülmüştür. Şimdi, biz burada kamuyu maalesef kaldırıyoruz. Biz parti grubu olarak turizmcinin ve vatandaşımızın problemlerini çözmekte varız ama asla böyle bir yağmanın vesilesi olmayacağımızı da ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayın Adalet Bakanımız da buradayken, eski bir belediye başkanı olarak Sayın Bakanın Antalya’daki konuşmalarına da değinmeden geçemeyeceğim.

Bir belediye başkanı olarak Sayın Bakanın Antalya’da yaptığı konuşmalardan şu hisse kapıldım: “Siz, bizim partimizden belediye başkanı seçerseniz, biz o belediyeye, o belediye başkanına yardımcı oluruz ama başka bir partiden belediye başkanı seçerseniz Hükûmete o belediyeyle ilgili herhangi bir proje geldiğinde, o belediyenin herhangi bir sıkıntısı geldiğinde, kusura bakmayın, ben de yardımcı olamam, bir bakan arkadaşıma da söyleyemem.” demiştir.

Değerli milletvekilleri, bu ülke hepimizin. Ülkemizde, merkezî ve mahallî idare olmak üzere, idari teşkilatımız ikiye ayrılmakta. Hepsi bizim. Hangi partiden seçilirse seçilsin, belediye başkanları Türkiye Cumhuriyeti devletinin belediye başkanlarıdır. Hiç kimsenin bu hadiseye bu şekliyle yaklaşma şansı yoktur ama yaklaşan her mahallî idareler seçiminde, 2004’te de bunları yaşadık, şimdi de maalesef bunları yaşıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çobanoğlu.

METİN ÇOBANOĞLU (Devamla) – Sayın Bakan burada sözlerini düzeltmeye çalıştı ama ben tekrar tekrar izledim, o sözlerin düzeltilebilecek bir tarafı yok, son derece açık ve mantıklı bir şekilde vatandaşı tehdit ediyor.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan bunu yapıyor ama çok Değerli Kırıkkale Milletvekilimiz -Sayın Bakan bunu yaptıktan sonra- Kırıkkale Hacılar ilçesinde bir konuşma yapıyor. Bunu da izledim. Aynen dediği şu: “Bizim istediğimizi seçmezseniz, Hacılar’a taş üstüne taş koyamazsınız.”

Değerli milletvekilleri, bir an, acaba Anadolu’yu Moğol istilası mı oldu diye düşündüm. Böyle bir şey olamaz! İşte, Kırıkkale’de Sayın Milletvekilinin konuştuğu haber de burada değerli arkadaşlarım. “Taş üstüne taş koydurtmam.” diyor. Böyle bir anlayışı reddediyoruz. Böyle bir anlayışı kınıyoruz ve bunun sonuçlarını mutlaka mahallî idareler seçimlerinde vatandaşımızdan göreceğinizi ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çobanoğlu.

Şahısları adına ilk söz Antalya Milletvekili Abdurrahman Arıcı’ya aittir.

Buyurun Sayın Arıcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ABDURRAHMAN ARICI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 272 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, Türk Hava Yolları, elim uçak kazasında hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza başsağlığı dileyerek sözlerime başlıyorum.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 154’üncü maddesinde yapılan değişiklikle özel mülkiyete konu taşınmazlara karşı yapılacak müdahale veya yararlanmalara engel olma eyleminin şikâyeti üzerine cezalandırılması amaçlanmıştır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 184’üncü maddesinin ikinci fıkrasındaki hükmün yanlış uygulanması nedeniyle, konut sıkıntısı çekilen ülkemizde inşaat ruhsatına uygun biçimde yapılan bina kullanılabilir duruma gelmesine rağmen, henüz yapı kullanma izninin alınmaması sebebiyle elektrik, su ve telefon hizmetlerinden yararlanılamaması pek çok vatandaşın mağduriyetine yol açmaktadır. Bu sıkıntıyı gidermek amacıyla maddede değişiklik yapılmıştır.

Öncelikle 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 154’üncü maddesinde, hakkı olmayan yere tecavüz suçu bir hakka dayanmaksızın kamuya ait taşınmaz mal veya eklentileri üzerinde de işlendiği takdirde müeyyideye bağlandığı, yapılması amaçlanan değişiklikle madde metninde “kamuya veya” ibaresi çıkarılmak suretiyle kamu mallarının koruma dışında bırakılmasına neden olunduğu ifade edilmiştir. Yapılan düzenleme, koruma hususunda kamu mülkiyeti ile özel mülkiyet arasında ikili bir ayrıma gidilmesine ve kamu mülkiyetinin korunmaya değer görülmediği yönünde toplumda yanlış algılamaların oluşmasına neden olmaktadır. Ayrıca, söz konusu suçun şikâyete bağlı hâle getirilmesi Türk Ceza Kanunu’nun takibe, şikâyete bağlı suçlar için öngörmüş olduğu temel sistematikten sapmaların meydana gelmesine de yol açmaktadır. Bahse konu suçun kamu mallarına karşı işlenebilmesi kabul edildiği takdirde suçun soruşturulmasında aranan şikâyet şartının yerine “kamu yararı” kavramı söz konusu olduğunda cumhuriyet savcılarının doğrudan soruşturma yapabilme yetkisi ve Türk Ceza Kanunu’nun genel sistematiği ile yeknesaklığın ve doğrudan soruşturabilmesinin sağlanması amacıyla gerekli düzenlemenin yapılmasının daha uygun olacağı düşünülmüştür. Düzenlemeyle “Bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal ve eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye, suçtan zarar görenin şikâyeti üzerine altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adli para cezası verilir.” hükmü getirilmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; teklifi genel olarak değerlendirecek olursak Türk Medeni Kanunu’nun “iyi niyetli üçüncü kişilere karşı” başlıklı 1023’üncü maddesinde yer alan “Tapu kütüğündeki tescile iyi niyete dayanarak mülkiyet veya bir başka ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur.” hükmüne rağmen, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun söz konusu uygulaması nedeniyle on yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra tapudaki kayda güvenerek taşınmaz edinen iyi niyetli kişilerin tapuları zaman sınırlaması olmaksızın iptal edilerek taşınmazları ellerinden alınmaktadır. Mevcut uygulama, tapuya güvenerek taşınmaz satın alan iyi niyetli kişilerin tapularının herhangi bir bedel ödenmeksizin iptaliyle sonuçlandığından, bu durum tapuya güven ilkesini işlemez hâle getirmekte ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Ek 1 numaralı Protokolü’nün 1’inci maddesini ihlal ettiğinden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından Türk devleti aleyhine ihlal kararı verilmesine sebep olmaktadır.

Görüşmekte olduğumuz kanun teklifiyle, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12’nci maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen hükümle, tapu kütüğündeki tescilinde iyi niyete dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımının korunması, dava açma hakkına getirilen on yıllık hak düşürücü süre sınırlamasının hakka yönelik olmadığı da dikkate alınarak Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi gereğince özel mülkiyet ve kamu mülkiyeti ayrımı yapılmaksızın gerçek ve özel hukuk tüzel kişileri yanında kamu tüzel kişiliğinin de bu sürece tabi olması, Türk Medeni Kanunu’nda öngörülen tapuya güven ilkesini uygulanamaz hâle getiren veya Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Ek 1 numaralı Protokolü’nün 1’inci maddesine aykırılık oluşturan uygulamanın ortadan kaldırılması ve farklı yorumlar yapılmasının önüne geçilmesi amaçlanmıştır.

Gerek Kadastro Kanunu ve bu Kanun’un düzenlemeye konu 12’nci maddesi gerek 12’nci maddeye teklifle eklenmek istenen hüküm, mahiyetleri itibarıyla geçici kurallar bütünüdür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDURRAHMAN ARICI (Devamla) – Türkiye’de kadastral işlemlerin tamamlanıp kesinlik kazanması ile kadastro mevzuatının yönettiği anlaşmazlıklar sona ermiş olacağından Kadastro Kanunu’nun uygulama olanağı da kalmayacaktır. Doğaldır ki ayni hakları düzenleyen mevzuat bütünü sürekli norm topluluğu olarak yürürlüğünü sürdürecektir.

Yüksek Yargıtayımızın bazı dairelerinin, yürürlükteki hukukumuzun yapısıyla ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Kurumsal Mahkemesi kararıyla çatışan uygulaması, ayni haklarda kişi ile devletin eşitliği prensibinden de beslenen mülkiyet hakkının çağdaş bileşimi ile uyuşmamaktadır.

Sosyal hukuk devleti, suskunluğuyla ve hareketsizliğiyle ürettiği riskleri iyi niyetli kişilerin üzerine aktaran devlet değildir. Tapuya güvenle ayni hak iktisap eden üçüncü kişilerin hukuku, yıllar sonra iddiasını fark eden devletin oldubittileri ile yok edilemez.

Bu vesileyle kanunun hayırlı olmasını diler, yüce heyete saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Arıcı.

Şahısları adına ikinci söz Antalya Milletvekili Sayın Sadık Badak’a aittir.

Sayın Badak, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SADIK BADAK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 272 sıra sayılı kanunun 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, dünkü, kanunun tümü üzerinde yapılan görüşmelerde de ifade edildiği üzere, bu kanun ve özellikle bu madde sadece Antalya ve Ege kıyılarını, Akdeniz ve Ege kıyılarını ilgilendirmiyor. Mesela Karadeniz kıyılarında tekne üreten küçük bir esnaf deniz kıyısındaki tapulu arazisinde, atölyesinin önüne, kamuya ait, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki bölümde 100-150 metrekare, ağaçlarını kurutmak için bir geçici baraka yapsa, güneşlik yapsa ve bunun ecri mislini Sinop Defterdarlığına ödese veya Erzincan’da, Yozgat’ta bir köylü vatandaşımız köydeki evinin arkasına, kamu alanına bir samanlık yapsa, buraya kışlık samanlarını koysa -geçici bir barakada- ve bunun ecri mislini de Erzincan veya Yozgat Defterdarlığına ödese -bu maddenin bu fıkrası mevcut hâliyle -altı aydan üç yıla kadar ceza davasına muhatap olmak durumunda. Yapılan değişiklik, işte o vatandaşlarımızı da cezaya muhatap olmaktan kurtarıyor.

Bu itibarla biraz önce Milliyetçi Hareket Partisinin değerli sözcüsünün endişelerine katılmıyoruz. Buradaki bu getirilen hüküm bütün Türkiye’de bu gibi kullanımları, esasen kamunun denetimi altına alıyor. Bu bakımdan bir endişeye mahal yoktur, kanun bu hâliyle -getirilmekte olan düzenleme- hakkaniyete uygundur. Bu itibarla desteklerinizi talep etmekteyiz.

Hepinizi bu düşüncelerle saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Badak.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru-cevap işlemine başlıyoruz.

İlk soru Sayın Çalış’ın.

Buyurun efendim.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, şimdi, tabii ki bu 1’inci maddeyle şezlong uygulaması yapan turizmcilerimizin sıkıntılarını gideriyoruz. Ancak bu sahillerde zaman zaman vatandaşlar adına da sıkıntılar olmaktadır. Şezlongların, gölgeliklerin gerçekten keyfî usullerle satıldığını, keyfî usullerle paraya çevrildiğini, kıyıların, vatandaşa açık olması gereken kıyıların âdeta vatandaşa kapatıldığını görmekteyiz. Kamu adına vatandaş aleyhine bir haksızlık olmaktadır. Bunları nasıl garanti altına alacağız, vatandaşımızın haklarını?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Başka soru soran yok.

Buyurun Sayın Bakanım.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Sayın Çalış’ın sorduğu soruyu şu şekilde kısaca cevaplandırabilirim. 

Bilindiği gibi kamunun hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin bir başkası tarafından haksız şekilde kullanılması buraya bir tecavüz teşkil eder ve kamu, bu Ceza Kanunu’nun dışındaki birçok başka kanuna dayanarak oraya haksız şekilde tecavüz etmiş olan veya orayı kullanan kişiyi oradan çıkarma imkânına sahiptir. Ancak, bir tüzel kişinin veya hakiki şahsın kamunun hüküm ve tasarrufu altındaki bir yerin kullanılmasını ecri misil almak veya kira almak suretiyle izin verildiği takdirde bir sorun ortaya çıkmış… Bu değişiklik bu sorunu çözmeyi amaçlayan bir değişikliktir. Dolayısıyla herhangi bir turizm işletmesi veyahut da herhangi bir vatandaş, kamuya ait sebepsiz ve haksız yere bir yeri işgal ederse onu oradan çıkarma hakkı zaten yasalarımızda vardır. Hatta dört tane bu konuda ayrı yasayı, değişik arazilerle ilgili, mülkiyetlerle ilgili kullanmak mümkündür. O bakımdan eğer vatandaşların yararlanmasına açık bir yer ise kamu, özellikle özel idare, özellikle defterdarlık vatandaşların oradan yararlanmasını temin edici yasaların öngördüğü tedbirleri alacaktır.

Ben bu yasa değişikliğinin bu konuda bir sorun meydana getirdiği kanaatinde değilim. Nitekim teklif sahibi arkadaşlarımız da biraz önce ve hatta dün bu konuyla ilgili düşüncelerini Genel Kurulumuzda uzun uzadıya paylaştılar.

Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bir soru daha var efendim.

Sayın Ural…

KADİR URAL (Mersin) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sayın Bakanım, özel çevre koruma alanlarındaki uygulamaları da bu kanun tasarısı ilgilendirecek mi? Örnek vermek istiyorum: Atayurt beldesi var, Mersin Silife ilçesi Atayurt beldesinin sınırları içerisinde özel çevre koruma alanı bölgesinde, kıyı kenar çizgisi içerisinde  bulunan devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan alanlarda hem İçişleri Bakanlığının hem Maliye  Bakanlığının hem Millî Eğitim Bakanlığının  tesisleri var, bu tesisler kaçak yapı hüviyetinde. Dinlenme tesisleri var kaçak yapı hüviyetinde ve bu tesislerin ön taraflarında da halka açık alanlar var. Buralar da vatandaş tarafından işgal ediliyor yani şezlonglarla veya başka deniz dinlence yerleriyle. Özel çevre koruma alanı olmasına rağmen Maliye buralardan şu anda ecri misil almak istiyor, özel çevre koruma alanları olmasına rağmen. Buraları da ilgilendirecek mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ural.

Sayın Bakan…

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Önce, Sayın Başkanım, biraz önce yaptığım açıklamayı tekrar etmek durumundayım aşağı yukarı. Bu tür konuların, kamuya verdiği yetkilerle çözülmesi mümkündür. Bu konuda Kıyı Kanunu vardır, Men’i Müdahale Kanunu vardır. Değişik kanunlarla bunları çözmek mümkündür diye değerlendiriyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Özbayrak, bir talebiniz olmuş, neyle ilgili efendim?

MUSTAFA ÖZBAYRAK (Kırıkkale) – Benim söylediğim iddia edilen bir söz vardı.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Televizyonlar söyledi, gazeteler yazdı, ne yapacaksın?

BAŞKAN – Yerinizden kısaca açıklama yapabilirsiniz.

Çok kısa olsun, sataşmaya mahal vermeyelim efendim.

Buyurun.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kırıkkale Milletvekili Mustafa Özbayrak’ın, Kırşehir Milletvekili Metin Çobanoğlu’nun, yaptığı bir konuşmadaki sözlerini farklı yorumladığı iddiasıyla konuşması

MUSTAFA ÖZBAYRAK (Kırıkkale) – Biraz önce MHP adına konuşan Sayın Sözcü benim Kırıkkale’de bir kasabada yapmış olduğum konuşmadan bir alıntı yaptı ve bunu daha çok böyle bir tehdit gibi takdim etti.

Olayın aslı şudur: Orası bir ilçe değildir, Hacılar bir kasabadır, 1.800’lük bir nüfusu vardır -toplam çalışan sayısı- 1.800 içerisinde belediyede çalışan sayısı 300’dür. MHP’li başkan adayı, orada her aileden bir kişiyi tekrar işe alacağını ve bunlara kadro vereceğini iddia etmiştir ve dolayısıyla bu kadro sayısını da 500’e çıkaracağını iddia ederek oy toplamaya çalışmaktadır. Biz de bu kadronun belediye tarafından verilmediğini, Ankara tarafından verildiğini, kadro ihdasının belediye tarafından değil Ankara tarafından verildiğini, dolayısıyla belediyenin böyle bir yetkisi olmadığını, Ankara’nın izni olmadan… (MHP sıralarından “Ne alakası var?” sesleri) Dinle, önce dinle!

…böyle şeyin mümkün olmadığını, Ankara’da Hükûmetin buna izin vermediği sürece belediyenin kendi başına kadro ihdası yapamayacağını, bu vaatlerin boş olduğunu, dolayısıyla eğer Ankara’dan izin verilmezse belediye de bu anlamda taş üstüne taş koyamayacağını söyledim. Olayın aslı budur. Bu farklı bir yöne çekilmesin, söylediğimiz budur.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sizin sözünüzü tekrarlamıştır o!

MUSTAFA ÖZBAYRAK (Kırıkkale) – Önce adam gibi dinlemesini öğren.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

 GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili Sadık Badak ve 5 Milletvekilinin; Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 4 Milletvekilinin; Türk Ceza Yasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/283, 2/270, 2/277) (S. Sayısı: 272) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi maddeyi oylarınıza sunuyorum…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım, peki.

KAMER GENÇ (Tunceli) –  Sayın Başkan, önergem var, önerge.

BAŞKAN – Hayır, 1’inci maddede yok efendim, 2’nci maddede var.

KAMER GENÇ (Tunceli) – 1’inci maddenin çıkarılması için önerge gönderdim.

BAŞKAN – 1’inci maddede yok, 2’nci maddede var.

KAMER GENÇ (Tunceli) – 1’inci maddeyle ilgili önerge gönderdim.

BAŞKAN – Burada yok Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – 1’inci maddeyle ilgili…

BAŞKAN - 2’nci maddede var ama…

KAMER GENÇ (Tunceli) – İki önerge gönderdim.

BAŞKAN – İki önerge var, tamam, sizin iki önergeniz var. 2 ve 3’te var önergeleriniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – 1’inci maddeyle ilgili…

BAŞKAN – 1’de yok efendim, 1’de yok.

Önergeler burada. 2’nci madde diyor, diğeri de 3’üncü madde.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Gönderdim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yok Sayın Genç, olsa orada da veririz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, şunu izah edeyim: Ben teklifteki 2’nci maddeyi almışım. Teklifteki 2’nci madde 1’inci madde hâlinde.

BAŞKAN – Burada öyle, 2’nci maddede…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Benim önergem 1’inci ve 2’nci maddede.

BAŞKAN – Zaten karar yeter sayısı…  Biz şeye geçtik efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) –  Hayır efendim… Benim önergem 1’inci ve 2’inci maddede.

BAŞKAN - Tamam, 2’nci ve 3’üncü maddelerde var.

Biraz yaklaşır mısınız, duyamıyorum sizi hakikaten.

O zaman önergenizi değiştirelim. 1’inci maddede… 2’de konuşamazsınız o zaman.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, bir dakika bir şey söyleyeyim, yani yanılgı var, yanılgım şöyle: Ben teklifin 2’nci maddesine vermişim “3’üncü maddesi” demişim, hâlbuki ben son anda fark ettim, teklifin 1’inci maddesi…

NURİ USLU (Uşak) – Geçti, geçti… Doğru yazsaydın.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani, onun 1’inci ve 2’nci madde olarak düzeltilmesi…

BAŞKAN – “Fark ettim.” demekle düzelmiyor şimdi Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ben öyle düzeltiyorum, önerge sahibi benim.

BAŞKAN – Ne olacak, 2’nci maddede konuşacaksınız zaten.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, oradaki 2’nci maddeyi 1, 3’üncü maddeyi de 2 olarak düzeltiyorum. Yani, şuradaki teklife göre…

BAŞKAN – Peki, buyurun 1’inci maddede…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim okutun da sonra.

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Okutun önce önergemi.

BAŞKAN – Okutalım efendim, önergenizi okutalım.

Ama siz de bakın, siz bu kadar tecrübelisiniz, nasıl fark etmiyorsunuz bunu ya?

T.B.M. Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 272 sıra sayılı yasa teklifinin 1. maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 272 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 1’inci maddesinin aslında şimdi teklif metninden çıkarılmasıyla ilgili verdim önergeyi de, yalnız tabii, kanun birdenbire bize dağılıp da hemen gündeme alınınca biz de çok dikkatli bir inceleme yapmıyoruz.

Şimdi, burada benim yanılgım şurada: Teklif metninde 1, 2, 3 denilmiş ama Komisyon 1’i niye incelememiş, 2’yi niye… Yani, o Komisyon Raporu da hatalı. Komisyon Raporu hatalı olmasa… Ben o tarafına bakmışım, oradan dolayı geliyor.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bu kanunla devletin mallarının işgalinin cezası kaldırılıyor. Yahu, bu Türkiye Cumhuriyeti devletini kim koruyacak; ben bunu öğrenmek istiyorum. Yani dünyanın hiçbir devletinde, hiçbir parlamentosunda, hiçbir milletvekili, o devletin işte, anayasasına sadakat göstereceğini, şey edeceğini yemin etmiş bir milletvekili o devletin malının mülkünün birileri tarafından işgal edilmesini affeden bir kanun teklifini düşünemez; bunu düşündükleri an onlar sokağa çıkamaz.

Şimdi, değerli milletvekilleri, arkadaşlarımız “Şezlong affı getiriyoruz…” Bazı sıkıntılar varsa onu o şekilde değerlendirelim. Şimdi, Türkiye’de devleti koruyan kimse var mı? Yok. Güç odakları geliyor devletin en büyük varlıklarına, maalesef, konuyorlar. Mesela basit bir örnek vereyim: Şimdi, Citibank hakkında 3,5 milyar dolarlık bir vergi bulunmuştu, Maliye Bakanlığı getirdi bunu uzlaşmada sıfıra indirdi. Devletin en kıymetli arazileri, en kıymetli hazine arazileri birileri tarafından bedava veriliyor, bedavaya yakın bir şeyde veriliyor.

İşte, şimdi, değerli milletvekilleri, biz bu kanunu çıkardığımız zaman Türkiye'nin her tarafındaki o rantçılar hemen gidecekler devletin en kıymetli varlıklarını, mallarını mülklerini işgal edecekler, nasıl olsa Ceza Kanunu’nda da bu hüküm kalkınca… Ne kadar güzel değil mi? Ha, şimdi, deniz kıyısında, turistik alanlarda eğer böyle bir sıkıntı varsa ona göre bir kanun düzenlemesini yapalım. Diyelim ki yani: “Eğer bir yerde bir turistik alan varsa burada, işte, o turistik alan hizmetlerinin devamı olarak birtakım hizmetler yapılıyorsa o zaman oradaki işgaller Türk Ceza Kanunu 154’üncü maddesine girmez.”

Ayrıca, Komisyon Başkanı diyor ki: “Efendim, Yargıtayın bir dairesi başka bir karar veriyor, başkası başka bir karar veriyor.” Olabilir.

Yani değerli milletvekilleri, hep yani -hukuk burada- yargının verdiği kararları işlemez hâle getirmek Meclisin görevi midir? Yargı Türkiye'nin gerçeklerini daha iyi kavrayan, inceleyen, milyonlarca davayı karara bağlayan bir kurum. Bir dairede öyle bir karar çıkmışsa, ötekisinde öyle şey etmişse Hukuk Genel Kuruluna gider, Hukuk Genel Kurulu bunu içtihadı birleştirme kararıyla karar verir ve bunu düzeltir. Şimdi bunları bir tarafa itiyoruz, “Efendim, bilmem, Antalya’da…” Tamam, ben de Antalya’da şezlongdan yararlanan insanların ceza almasını istemiyorum. Zaten orada, şezlongdan da bir ceza alacaklarını da ben zannetmiyorum, yani Yargıtaydan da böyle bir karar çıkacağını da zannetmiyorum çünkü hukukta, yani orayı, hukuku bilen insanlar elbette ki yani o hâl ve duruma göre bir karar verirler ama siz ne getiriyorsunuz? Diyorsunuz ki: “Devletin malını, mülkünü işgal edenlerin cezasını kaldıralım.” Ya, böyle bir mantık olur mu? Yani, şimdi, bakın, devletin en tepesine gelen insanlar, bir bakıyorsunuz, devletin mallarını en keyfî kullanıyorlar. Fazla da ağır kelime de konuşmak istemiyorum. Abdullah Bey keyfi istedi mi uçağı alıyor, devletleri geziyor. Efendim, Tayyip Erdoğan, Genel Başkanınız, alıyor uçağı, geziyor. Hangi hakla geziyor? Devletin malı arkadaşlar. Devletin malı yahu!

Şimdi, işte belediye başkanlarınız, bakın nasıl keyfî muameleler yapıyor. İşte, İstanbul’daki bir aday arkadaşımız, diyor ki: Kadir Topbaş’ın, gelinine bütün İstanbul’daki reklam panolarını vermiş, 1 milyar dolar almış arkadaşlar, 1 milyar dolar. O İstanbul’daki laleler için 552 trilyon lira para harcadı. Yahu, böyle bir şey olur mu? On beş gün bir lale orada görünecek ve siz 550 trilyon para harcayacaksınız.

Şimdi, bu devletin parası bu kadar hunharca sarf edilmez. Bu, devlete yapılan en büyük ihanettir. Bana göre Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi, devletin malını, mülkünü en rijit kuralları koyarak koruması lazım değerli milletvekilleri. Yoksa bu devlet elimizden gidecek. Görüyorsunuz İstanbul’un en mutena yerlerindeki hazine arazileri yok pahasına işgal edilmiş. Ondan sonra, bunun hiç olmazsa bir cezai müeyyidesi olması lazım. Şimdi, bakın, birtakım bahaneler ileri sürerek devleti satmaya kalkmayın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, buyurun, son sözleriniz…

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, zaten bunların yolu da bu. Yani çok büyük güç odaklarının menfaatlerine birtakım avantajlar sağlamak için, yahu, işte şurada da şu kadar haksızlık var. Böyle bir şey olur mu? Orada haksızlık varsa ona göre çözeceksiniz. Beyler, bu devleti bu kadar güçsüzleştirmek, malını mülkünü talan etmek, ondan sonra her şeyi dağıtmakla bu devlet ayakta durmaz. Bu devleti ayakta tutmanın yolu devleti ekonomik yönden güçlendirmektir.

Şimdi, Mustafa Bey orada, bakın, Kayseri’de, sizin Kayseri’de son zamanlarda 6 tane vatandaş intihar etmiş borcunu ödemediği için.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ne alakası var?

KAMER GENÇ (Devamla) – Ama siz yüz otuz iki fabrikayı açtınız çok şeylerle, hepsi kapandı. Ama Abdullah Bey uçağını dolduruyor, Afrika’ya, Kenya’ya, bilmem eğlenmeye gidiyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İş adamlarını götürüyor!

KAMER GENÇ (Devamla) – Hiç olmazsa o paraları o tüccarlara versin de intihar etmesinler. Yani bu memleketin kaynakları çok, ama bu memleketin kaynakları bu kadar hunharca tartışılıyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bırak bunları!

KAMER GENÇ (Devamla) –Ben önergemin kabulünü ve bir de karar yeter sayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN – Evet, önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım efendim.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Divanda muhalefet yok. Divan üyesi arkadaş…

BAŞKAN – Daha karar vermedik, siz yerinize oturun rahat rahat.

Karar yeter sayısı vardır ve önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.

“Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.”

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Osman Kaptan.

Sayın Kaptan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 272 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın arkadaşlarım, Antalya Kepez’in yarısına yakın bir kısmı hazine ile vatandaş arasında davalı durumdadır. Davalar tapu iptal davalarıdır, davaları açan Millî Emlak Müdürlüğüdür. Açılan dava sayısı on bin dolayında olup toplamda 50-60 bin kişiye karşı açılmıştır, bu kişiler aileleri ile birlikte hesaplanırsa toplamda 200 bin kişiyi etkilemektedir yani 380 bin nüfuslu Kepez’de nüfusun yarıdan fazlası tapu iptal davaları ile karşı karşıya bulunmaktadır. Dava açılan yerlerin hepsi tapuludur.

Sayın Başkan, arkadaşlar gürültü etmezlerse daha iyi olur yani konsantrasyonumuz bozuluyor.

BAŞKAN – Haklısınız, peki.

OSMAN KAPTAN (Devamla) – Sayın milletvekili arkadaşlarım, Millî Emlak Müdürlüğünün dava açtığı bu yerleri üç ana grupta toplamak mümkündür.

Birincisi: Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından vatandaşlara kırk yıl önce satılan arazilerdir. Bu alan 1968 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından satıldığı zaman 312 bin metrekarelik bir yer iken imar parselasyonu, imar işlemleri yapılmış ve imardan sonra bin beş yüz adet imarlı parsele dönüşmüştür. Bu parsellerin tamamında evler vardır, binaların çoğu da ruhsatlı olarak yapılmıştır.

İkinci grup: Antalya ve Kepez belediyeleri tarafından 1990 yılından itibaren gecekondu yasalarınca tahsis yapılan, satılan yerlerdir.

Üçüncü grup yerler ise vatandaşın atalarından kalan onlarca yıllık tapulu arazilerdir.

Sayın milletvekilleri, bu yerlerin tamamı en az kırk elli yıldır vatandaş adına tapulu olup imar parseli oluşmuş, birçoğunun üzerinde ruhsatlı kooperatif binaları yapılmış, bir kısmı da vatandaşın özel olarak apartman yaptırdığı yerlerdir. Dava açılan yerlerin tamamına yakın kısmı devlete bedeli ödenerek vatandaşın malik olduğu yerlerdir. Belediye sınırları içerisinde emlak vergileri ödenmektedir. Millî Emlak Müdürlüğü, bu yerlerin devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiasıyla bu davaları açmaktadır. Dava konusu yerlerin tamamı 1952 yılında, 3116 sayılı Orman Yasası’na göre “Orman sayılmayan makilik sahalar.” olarak tespit ve tefrik edilmiştir. 1956 yılında yürürlüğe giren ve hâlen uygulamada olan 6831 sayılı Orman Yasası’nın 1’inci maddesinin (j) fıkrasında da “Funda veya makilerle örtülü orman ve toprak muhafaza karakteri taşımayan yerler orman sayılmaz.” denilerek aynı görüş yasalaşmıştır.

Değerli arkadaşlarım, Kepez bölgesinde Millî Emlak Müdürlüğü tarafından 1994 yılında açılmaya başlayan davalarda, 1994 yılından 2004 yılına kadarki on yıllık sürede Yargıtay 1. Hukuk Dairesi kişilerin lehine karar verirken 2004’ten sonra Yargıtay 20. Hukuk Dairesi kişilerin aleyhine karar vermeye başlamıştır. Bu kararlar doğrultusunda vatandaşların tapuları iptal edilmektedir. Hâlbuki Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, 7. Hukuk Dairesi, 8. Hukuk Dairesi, 16. Hukuk Dairesi, 17. Hukuk daireleri, Hukuk Genel Kurulu ve ayrıca 1993/5 esas ve 1996/1 karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’na göre “Makilik sahalar orman sayılmaz, orman olmayan bir yer de 2/B olarak kabul edilemez.” denmektedir. Yine, örneğin 14. Hukuk Dairesinin 2001/2113 esas ve 2001/2518 sayılı Kararı’nda “Tescil gününden dava gününe değin Tapulama Yasası’nın 31’inci ve Kadastro Yasası’nın 12’nci maddesindeki hak düşürücü süreler geçmiş bulunmaktadır.” denilerek on yıllık hak düşürücü süre geçtiği için Millî Emlak aleyhine, kişinin lehine karar verilmiştir. Buna benzer Yargıtayın birçok kararında bu davalarda 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12’nci maddesinde öngörülen on yıllık dava açmada hak düşürücü sürenin uygulanması gerektiği belirtildiği hâlde Yargıtay 20. Hukuk Dairesi tarafından bu durum kabul edilmemektedir. Böyle olunca, vatandaşın yarım asırlık tapuları iptal edilmektedir. Bu durum Antalya Kepez’de yaşayan vatandaşlarımızı tedirgin ve mağdur etmektedir. Vatandaşlarımızın psikolojisi, aile hayatı, iş hayatı bozulmakta, devlete olan güveni de sarsılmaktadır.

Sayın milletvekilleri, Kepez’deki vatandaşlarımıza bu yerleri satan devlettir, tapularını veren devlettir, tapularının iptali için mahkemeye veren de devlettir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına göre devlet, tapusunu iptal ettiği vatandaşın taşınmazının bedelini ödemek zorundadır ama ülkemizde buna uyulmamaktadır. Bu konuda ülkemiz aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilmiş kararlar mevcuttur.

Bu konuda, örneğin, rahmetli Turan Güneş Hocamızın 1910 yıllarından kalma 102,5 dönüm Kandıra’daki bir arazisi 1960 yılında kadastro geçiyor, tapusu veriliyor; 62 yılında hazine “Benimdir.” diyor, dava açıyor, kırk yıl dava sürüyor. Sayın Turan Güneş Hocamız rahmetlik oluyor, ondan sonra varisleri devam ettiriyor davayı ve 2008 yılında yani geçen yıl Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Turan Güneş Hocamızın varislerinin lehine karar vermiştir.

Yine buna benzer, Samandağı’nda da kararlar vardır. Buna benzer kararlarda devlet eğer bir tapuyu iptal ediyorsa o tapunun karşılığında, parasını da vermek durumundadır.

Örneğin, yine Kepez’de orman sınırları dışına çıkarılmış yerleri vatandaşa Orman Bakanlığı satmış, parasını peşin almış, sekiz yıldır vatandaşa parasını ne geri vermiş ne de tapusunu vermiş. Kepez’in bu konulardaki mağdur olan on dört mahallenin muhtarı da bu sorunlara çözüm bulunabilmesi için Antalya-Ankara arasını su yoluna çevirmiştir.

Vatandaşlarımızın mağduriyetlerini gidermek, devlete olan güvenlerinin devamını sağlamak, hak düşürücü süre konusunda devletle vatandaş arasında eşitliği sağlamak için kanun değişiklik teklifinin kabul edilmesini diler, yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaptan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Karaman Milletvekili Hasan Çalış.

Sayın Çalış, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 272 sıra sayılı Teklif’in 2’nci maddesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Sözlerime başlarken yüce heyetinize sevgi, saygı ve selamlarımı arz ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün televizyonlarımızdan Hollanda’da Türk Hava Yollarımıza ait bir uçağın düşmesi neticesinde 9 vatandaşımızın hayatını kaybettiğini ve 25’in üzerinde vatandaşımızın da yaralı olduğunu öğrenmiş durumdayız. Ben bu vesileyle Cenabı Allah’tan rahmetler diliyorum Türk Hava Yolları ailesine ve bu elim kazada yakınlarını kaybetmiş olan ailelere başsağlığı diliyorum ve bu kazada yaralanan vatandaşlarımıza acil şifalar diliyorum.

Kıymetli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz teklif, gerçekten teklifi hazırlayan milletvekillerimizin kendi bölgelerindeki bazı mevzi problemleri çözme yolunda atılmış bir adımdır. Ben bu vesileyle, bu kanun teklifini hazırlayan Sayın Kaynak, Sayın Çavuşoğlu, Sayın Kaptan, Sayın Badak ve bu tekliflerde imzası bulunan Sayın Antalya Milletvekilimiz Hüseyin Yıldız Bey’e takdirlerimi, teşekkürlerimi arz ediyorum. Ancak tabii ki Sayın Hükûmetimizden de beklentimiz şudur değerli arkadaşlarım: Maalesef burada da problemleri parça parça ele alıyoruz. Bir problemin küçük bir parçasını elimize alıyoruz, parçanın bir kısmı geride problem olarak devam ediyor. Tabii ki gönlümüz istiyor ki yüce Meclisimiz Türkiye'nin bir problemini ele aldığı zaman bu problemi kökten halletmiş olsun, bu problem enine boyuna çalışılmış olsun, enine boyuna tartışılmış olsun. Mesela, bu 2’nci maddeyle ilgili olarak -on yıl ve üzeri- kamuya, üzerinde hak tanınmasıyla ilgili açılmış olan davalar var. Bunun yanında, daha önce açılmış ama davası bitmiş, taşınmazına el koyulmuş vatandaşlarımız var. Bu tasarıyla, taşınmazına el koyulmamış, mahkemeleri devam eden vatandaşlarımızın sıkıntısı çözülüyor ama ortada önemli bir soru işareti duruyor. Nasıl bir soru işareti duruyor? Daha önce mahkemesi açılmış, dava bitmiş, vatandaşın taşınmazına el koyulmuş. Bu vatandaşlarımızın taşınmazlarını iade edecek miyiz, etmeyecek miyiz? Bu sorunun cevabını bulmamız lazım, bu tasarının içerisinde de bu soruya cevap vermemiz lazım.

Benden önce grubumuz adına konuşan Sayın Çobanoğlu -kendisi hem bir ormancıdır hem de hukukçudur- bu teklifteki rahatlıkların yanında getirebileceği problemlerle ilgili endişelerini dile getirdi; endişelerinde haklıdır. Aslında, burada, topyekûn, hepimizin endişelerini, milletimizin endişelerini giderebilecek kanunlar yapmamız gerekiyor değerli arkadaşlar. Bunu yapmadığımız sürece kamu vicdanını rahatlatma imkânımız yok.

Biraz önce Sayın Bakanıma soru olarak yönelttim. Gene, teklifin 1’inci maddesiyle, kıyılarda turizm işletmeciliği yapan işletmecilerimizin bir problemini çözüyoruz ancak bu problemi çözerken, ortada, yasalardaki boşluklardan veya uygulamalardaki denetimsizliklerden kaynaklanan sıkıntıyı da çözmemiz gerekiyordu. Sayın Bakanım sağ olsunlar, bize verdikleri cevapta, bizim o konularla ilgili bir düzenlememiz yoktur, o konularda yasalarımız yürürlüktedir anlamına gelebilecek bir cevap verdi. Buna itirazımız yok Sayın Bakanım, ama bugün sahillerimize gittiğimiz zaman, bazı işletmecilerimizin gerçekten kurallara uygun bir şekilde kıyıları kullanırken, bazılarının kıyıları âdeta mülkiyeti gibi kullanmaya kalktığını, vatandaşa âdeta kapalı alanlar oluşan yerler olduğunu görmekteyiz. Hatta, bir kısım öyle yerler var ki, mesela bir vatandaş olarak benim de yaşadığım benzer olaylar var. Ortada bir turizm işletmesi falan da yok, bir vatandaş gitmiş, bir plaj alanını kapatmış, kapısına da üç beş adam koymuş, kafasına göre fiyatlandırma yapıyor. Şezlongunu da kafasına göre fiyatlandırıyor, gölgelikleri de kafasına göre fiyatlandırıyor ve o uygulamalar karşısında gerçekten Türkiye’de boşluklardan Deli Dumrul kanunları hayata geçirilebiliyor demekten kendimizi alamıyoruz değerli arkadaşlar. İşte bu tür aksaklıkları da gidermiş olmak lazım. Şöyle ki: Yani benim gönlüm istiyordu ki bu tasarı gelmişken, bizim, orman köylülerimizin ve diğer kırsal kesimde yaşayan köylülerimizin Orman Kanunu’ndan veya Mera Kanunu’ndan kaynaklanan ve babadan oğula uzun yıllardır mülkiyeti olan alanlarla ilgili problemlerinin çözülmesini beklerdim, çözülmesini umut ederdim. Maalesef, bu hâliyle bu problemlerin önemli bir kısmının, sizlerin, bizlerin, yarın bölgelerimize gittiğimiz zaman bizlerin önünde durmaya devam ettiğini, vatandaşlarımızı rahatlatamadığımızı göreceğiz değerli arkadaşlarım. Rahatlatmamız gerekiyor, vatandaşı rahatlatmamız gerekiyor. Bizim, turizm çok önemli bir girdimiz, ülkemizin çok önemli bir döviz kaynağı. Turizmcimizin sıkıntılarını gidermemiz lazım, onların önünü açmamız lazım ama bu ülkede yaşayan, kırsal kesimde zor şartlarda yaşayan köylümün, vatandaşlarımın da sıkıntılarını gidermek lazım değerli arkadaşlar.

Yani şimdi haklı olarak benim vatandaşım soruyor: “Ya, bu toprakları benim dedem kullanmış, babam kullanmış, ben kullanmışım, şimdi benim elimden alıyorlar, evini boşalt diyorlar, ben nereye gideceğim, bana bir akıl verin.” diye. Beni defalarca arayanlar oluyor, sizleri de arayanlar oluyor.

Değerli arkadaşlar, aynı mahallede oturan bu durumdaki vatandaşlarımızdan birisinin hâlihazırda davası bitmemiş devam ediyorsa kanunlaşacak olan bu teklifin 3’üncü maddesiyle onların problemlerini çözüyoruz ama davası bitmiş, tapusu iptal edilmiş, evinden çıkacaksın kardeşim diye tebligat yapılmış veya çıkartılmış vatandaşlarımızın problemleri çözülüyor mu çözülmüyor mu? Sayın Bakanım, bunu vatandaşlarım adına ben de öğrenmek istiyorum. Ben anlayamadım, ben göremedim burada problemin çözüldüğünü. Ben çözülmesini arzu ediyorum.

Bir diğer husus: Değerli arkadaşlar, burada önemli sıkıntı nedir? Gerçekten İstanbul, Ankara, İzmir gibi rantı çok yüksek büyük şehirlerimizin, bu şehirlerimizin gelişme alanı içerisinde olan problemlerle veya turizm alanlarımızdaki gerçekten rantı çok büyük alanlarla kırsal kesimdeki zor şartlarda yaşayan vatandaşlarımızın problemlerini bir çırpıda bir kanunla, bir tasarıyla çözmeye kalktığımız zaman kamu vicdanını rahatsız edecek değişik uygulamalar önümüze çıkıyor. Nitekim bu tasarı kanunlaştıktan sonra, bundan sonra da benim gönlüm arzu ediyor ki kamu vicdanınca mahkûm edilecek, kamu vicdanını rahatsız edecek olaylar duymayalım, görmeyelim, vatandaşlarımız da yaşamasın. Bunu hepimiz istiyoruz. Ama maalesef bu uygulama da işte enine boyuna, etraflıca hazırlanmadığı için bu kanunla da sıkıntıların pek çoğunun gitmediğini, yeni sıkıntıların geldiğini göreceğimizden endişeleniyoruz. Kamunun haklarının gasbedileceğinden endişeleniyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çalış, devam ediniz.

HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu ülkenin en önemli, en kıymetli varlığı vatandaşlarıdır. Vatandaşından, insanından daha önemli hiçbir şey olamaz bu milletin, bu devletin. Vatandaşını çekerseniz geriye bir şey kalmaz değerli arkadaşlar. O zaman, bu insanlarımızın haklarını korumak lazım. Bu hakları sonuna kadar korumak lazım. İşte, buralarda sizlerin bizlerin evet oyu vererek veya hayır oyu vererek ortaya çıkardığımız kanunların, sonunda, her alanda, her ortamda hesap verebileceğimiz, vicdanen rahat olabileceğimiz uygulamalar olması lazım. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bunu arzu ediyoruz arkadaşlar. Ben eminim ki sizler de bunları arzu ediyorsunuz. Ama maalesef uygulamada bunları yapamadığımız için de vatandaşın değişik tepkileriyle karşı karşıya kalıyoruz. Bunları asgariye indirmek Türkiye Büyük Millet Meclisine itibar kazandırır değerli arkadaşlar, hepimize itibar kazandırır. Ama buradan çıkartacağımız hiçbir sıkıntı hiçbirimizi yüceltmez.

Ben, bu duygu ve düşüncelerle çıkarılmakta olan bu kanunun hayırlı olmasını diliyorum, tekrar saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çalış.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahısları adına ilk söz Aydın Milletvekili Mehmet Erdem’e aittir.

Sayın Erdem, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ERDEM (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

272 sıra sayılı Teklif’le ilgili söz aldım. Antalya milletvekillerimizin hazırladığı bu teklif içerisinde bazı mağduriyetlerin giderilmesi, bazı haksızlıkların bertaraf edilmesi veya hak sahibi olanların haklarının teslim edilmesi noktasında yapılan değişiklikleri destekliyoruz ve ilimizde de Kuşadası ve Didim ilçelerimiz deniz kenarında ve turistik beldeler olması hasebiyle, burada da bu kanundan, tekliften yararlanacak vatandaşlarımızın olması hasebiyle, kendilerine teşekkür ediyoruz. Hayırlı olması dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erdem.

Şahısları adına ikinci söz Muğla Milletvekili Mehmet Nil Hıdır’a aittir.

Buyurun Sayın Hıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; 272 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin üzerinde söz almış bulunuyorum. Sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu günden bu yana Türkiye Büyük Millet Meclisimizde tapu ve kadastroyla ilgili, kişisel hak ve mülkiyet haklarıyla ilgili pek çok yasalar çıkartılmış. Ancak, ne hikmettir ki, geçtiğimiz koalisyon hükûmetleri döneminde son altı yılda yapılmış olan mülkiyet hakkını koruyucu, kişisel hak ve menfaatleri devletin güvencesi altına alma noktasında ihmalkârlıklar bizleri bugünlere kadar taşımıştır.

Osmanlı Devleti’nin son bulup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla bütün Osmanlı hakları genç cumhuriyetimize intikal etmiş olmasına rağmen, aradan yıllar geçmiş ama Türkiye'nin kadastro işlemleri 2005 yılına kadar tamamlanamamıştı. Neresi orman sınırları neresi hazine mülkiyeti neresi zeytin alanları, hangi arazilerimiz mera hangi arazilerimiz Kıyı Kenar Kanunu, maalesef bunlar geçmiş dönemlerde yapılamadığı için, vatandaşımız, hak ettiği mülkiyet haklarını dahi yeterince ve gerekli olduğu şekilde kullanamadı. Kıyı Kenar Kanunu çıkarılmış ama Kıyı Kenar Kanunu’nun, pek çok, içinde kalan konut, vatandaşımızın mülkiyetli arazisi ve üzerine yaptığı ev kaçak durumuna düşürülmüş; babasından, atasından zilyet tapusuyla intikal eden araziler devletin yasa tasarısını çıkaramaması neticesinde elinden alınmaya kalkılmış ve millet kendi devletinin içinde kişisel hak ve özgürlüklerini, mülkiyet hakkını koruyamaz hâle gelmiş. İşte, bugün çıkarmış olduğumuz bu 272 sıra sayılı yasayla da mülkiyet hakkının korunması bir adım daha ileriye götürülmüş durumda.

Arkadaşlarımız konuşmalarında sadece muhalefet etmiş olmak için, sadece iktidarı eleştirmiş olmak için tenakuza düştüklerinin farkında değiller. Biraz önce konuşma yapan bir arkadaşımız Saygıdeğer Cumhurbaşkanımızın Türkiye'nin pazarını artırmak amacıyla gitmiş olduğu Afrika seyahatini dahi eleştirdi. Buraya harcanan masrafların Kayseri’de intihar eden ailelere ya da işsizlere aktarılmasını önerdi. Aynı arkadaşımız kendi ilinde yapılan ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı vasıtasıyla dağıtılan yardımlara da itiraz etmişti.

KAMER GENÇ (Tunceli) – İtiraz etmedim.

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) - Tasarruf edip yardım ediyoruz, muhalefet buna itiraz ediyor; yeni iş kapasitelerini çıkarmak için gerek Başbakanımız gerek Cumhurbaşkanımız dünyanın dört bir tarafına pazar arayışı için çıkıyorlar, buna itiraz ediliyor; mülkiyet hakkını korumak için yasalarımızda değişiklik yapılmaya kalkılıyor, buna itiraz ediliyor. Öyle zannediyorum ki bu muhalefet anlayışı hasbelkader iktidar olursa Türkiye’mizin bugünkü bulunduğu konumdan yıllarca daha geriye gitmesi söz konusu.

Bu sebeple, gerek yasal çalışmaları dolayısıyla gerek milletimizin menfaatlerini koruma noktasında AK PARTİ Hükûmetinin başta Sayın Başbakanına, bakanlarına ve çok değerli parlamenter arkadaşlarımıza bu gayretlerinden dolayı teşekkür ediyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla bir kez daha selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Hıdır.

Madde üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru sormak isteyen sayın milletvekili arkadaşımız yoktur.

Madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 272 sıra sayılı yasa teklifinin 2. maddesinin teklif metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Peki.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 272 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 2’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasıyla ilgili olarak verdiğim önerge üzerinde söz almış bulunuyorum ve hepinize saygılar sunuyorum.

Şimdi, bu madde neyi getiriyor: İşte “Bir hazine arazisi eğer yapılan bir kadastro veyahut da herhangi bir surette birileri tarafından fuzuli işgal edilmişse ve bunun üzerinden on yıl geçtikten sonra artık burada kimse dava açmasın, bu kesinleşsin.” deniliyor. Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, en kolay gasbedilen mal devletin malıdır, en savunmasız mal devletin malıdır, en savunulmayan olmayan kurum devlettir.

Ben biraz önce burada konuşurken, işte, diyorum, işte, devletin tepesinde oturan kişi dahi devletin malını mülkünü bir tasarruf zihniyetiyle kullanmıyor, kafasına estiği zaman Afrika’ya gidiyor “Efendim, ticaretini artırmak için…” Neyin ticareti kardeşim? Hediye almak için.

İşte, ikide bir Suudi Arabistan’a git, oradan ne hediyeler veriliyor onlar belli değil, ondan sonra millet istiyor “Yahu, kim, ne hediye verdiniz?” Eskiden bir Katar’a gidiyorlardı. Bir baktım, peş peşe 11 tane bakan Katar’a gitti, arkasından, Katar’dan bir 350 milyon dolar geldi. Bu, hani ATV ve Sabah grubunun satın alınması…

Şimdi, geçen gün de Tayyip Bey’in Hanımı devletin uçağıyla, Ata uçağıyla yine Katar’a gitmiş. Bilmiyorum, öteki bakanların da eşleri gidiyorlar mı?

Şimdi, değerli milletvekilleri, devletin malı bu kadar keyfî, sorumsuzca kullanılamaz. Bu devlet… İnsanlar aç, aç! Çıkıyor, kendi senedini ödemediği için intihar ediyor. Ben onun için biraz önce Mustafa Bey’in Kayserisi’nden şey verdim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bakın, yanlış söylüyorsun, aileleri üzüyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben sana getiririm, isimlerini de getiririm.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Aileleri üzüyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) - 6 tane Kayserili vatandaş düştüğü –tüccar hem de- ekonomik sıkıntı dolayısıyla çok yakında intihar etmiş. Ben de diyorum ki: Abdullah Gül de Kayserilidir. Yani bir de gidip de Afrika’da, Kenya’da o aslanlarla, kedilerle oynayacağına oraya harcadığı parayı getirsin bu Kayseri’deki tüccarlara versin. Arkadaşlar, ben bunun neresini şey ediyorum?

Şimdi, niye peki, hazinenin arazisini işgal etmiş kişiye on sene geçtikten sonra bunun üzerinde dava açılmasın? Ya, bu memlekette yargıya işleri bırakmaz siz kanunla çözerseniz bu iş olmaz arkadaşlar.

Şimdi, bu kanunun tümü üzerinde konuşulurken Bakan dedi ki: “Teyzesinin oğlunu tutuklatan adam...” “Ben, teyzesinin oğlunu tutuklatan adamım.” dedi. Ben size olayı anlatayım: Kendisi Başbakan Yardımcısı iken o teyzesinin oğluyla Abant’a gidiyorlardı. Sizin bakanlar çok Abant’a gidiyorlar, güzel de eğleniyorlar. O Abant’ta “İstanbul Otelcilik” diye bir otel var. Hemen, o işsiz güçsüz olan teyzesinin oğlunu Abant Otelciliğin genel müdürü yaptı. Bir süre sonra onu getirdi, İstanbul’da Millî Emlakta bir görev yaptırdı. Sonradan basına intikal etti “Efendim, benim ismimi kullanarak rüşvet alıyor.” diye. Sonra o sırada yakalandı, 70 milyar lira birisinden alınmış, 20 milyar lirasını iade etmiş, 50 milyar lirasını da iade etti. Ama bir işsiz adam hemen nasıl bu kadar kısa zamanda 70 milyara da şey oldu? Sonradan gazeteciler gittiler bu arkadaşın hanımına sordular. Dedi ki: “Biz, işte, Mehmet Ali Şahin Bey’le sık sık Abant’a gidiyorduk. Mehmet Ali Şahin bana ‘başını ört’ dedi, ben de başımı örttüm. Sonra, işte, kocam bu yerlere gelince başımı açtım, ondan sonra bu benim başıma geldi.” Bu nerede yazıldı? Milliyet gazetesinin Melih Aşık sütununda yazıldı ve tekzip edilmedi.

Şimdi, değerli arkadaşlar, yani doğru olan şeyleri söyleyelim, insanlara karşı böyle ucuz kahramanlıklar yapmayalım. Biz insanları çok iyi biliyoruz. Benim kişisel hesabım yok.

Şimdi, sizin arkadaşınız diyor ki: “Efendim, kendi memleketinde dağıtılan buzdolabı, çamaşır makinesine karşı çıktı.” Yok, bilakis… Ben şimdi Türkiye’deki bütün halka sesleniyorum: Ey Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları! Bakın, Kamer Genç’in oy aldığı Tunceli’de Kamer Genç nedeniyle bu iktidar buzdolabı, çamaşır makinesi, efendime söyleyeyim, mobilya veriyor, belki yarın öbür gün daire verecek.  E, sizin milletvekillerinize niye verilmiyor? Demek ki sizin… Siz Kamer Genç seviyesinde bir adam seçin de size de verilsin efendim, size de verilsin. Yarın halk size soracak, Kamer Genç’in…

AYHAN YILMAZ (Ordu) – Biz seviyesiz miyiz arkadaş?

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, seviye…

AYHAN YILMAZ (Ordu) – Yani muhalefet seviyesiz mi?

KAMER GENÇ (Devamla) – Yok, yok…

AYHAN YILMAZ (Ordu) – Buradakiler seviyesiz mi? Aşk olsun!

KAMER GENÇ (Devamla) - Ben millete hatırlatıyorum. Yani yarın öbür gün bu milletvekilleri geldiği zaman kendisine sorun: “Kamer Genç’in ilinde niye buzdolabı, çamaşır makinesi, mobilya veriyorsunuz da bize vermiyorsunuz?” Vermiyorlarsa bunlara oy vermeyin, iktidar partisine vermeyin, tabii, ben muhalefeti kastetmiyorum yani, onların zaten o güçleri de yok. Onun için ben inanıyorum ki bu halkın sağduyusu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, son dakikanız.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Son dakika mı efendim?

BAŞKAN – Evet.

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Tunceli’yi de senden alıyoruz, rahatlıyoruz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Vallahi, Tunceli halkı, soylu, bilinçli bir halktır. Yani siz de orada ağzınızın payını alırsınız, yani onu seçimde de göreceğiz.

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Diğerleri soylu değil mi?

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben şimdi halka diyeceğim ki: “Vallahi siz AKP’ye oy verirseniz, bana diyecekler ki yahu, bak senin memleketinde de oy aldık.” E, nasıl konuşacağım?

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Diğerleri soylu değil mi? Hakaret ediyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) – E, ben diyeceğim “Orada işte soygunlarla mücadele ettim, haksızlıklarla ettim.” İşte bunları orada daha ayrıntılı söyleyeceğim.

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Vay memlekete…

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, karar yeter sayısını da istiyorum.

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Diğerleri soylu değil mi?

BAŞKAN –Önergeyi oylarınıza sunup karar yeter sayısı arayacağım: Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… (MHP sıralarından “Yok.” sesleri)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Var, var.

BAŞKAN – Sayın üyelere bağlıyım ben. Onlar sayıyor. Ben onlara inanıyorum, güveniyorum.

Efendim, tereddüt var iki kâtip üye arkadaşımızın arasında. Elektronik cihazla yapacağız.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- 3402 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 10- Bu Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.”

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Tayfur Süner.

Sayın Süner, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz teklifin 3’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şu anda bizim görüştüğümüz 3’üncü maddeyle 21/06/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’na geçici bir madde eklenmesi amaçlanmaktadır. Öncelikle bu madde neyi getiriyor bunu biraz irdeleyelim. Bu madde, Kadastro Kanunu’nun az önce değiştirdiğimiz 12’nci maddesinin üçüncü fıkrasının, devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiasıyla yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda da uygulanacağı hükmünü getirmektedir. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun mevcut 12’nci maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen on yıllık hak düşürücü sürenin, taşınmazın niteliğine bakılmaksızın özel mülkiyete konu olsun veya olmasın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazları da kapsayacak şekilde düzenlendiği ifade edilmiş olmasına rağmen, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararıyla on yıllık hak düşürücü sürenin devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddia olunan taşınmazlar yönünde işleyemeyeceği belirtilmiştir. Bu taşınmazlar yönünden on yıllık hak düşürücü süre geçse bile tapuya kayıtlı böyle bir taşınmazın her zaman dava konusu edilebileceği ve tapusunun iptal edilebileceği kabul edilmiş ve mahkemelerce bu yönde kararlar verilmiştir.

Bu maddeyle beraber 3402 sayılı Kanun’un 12’nci maddesinin üçüncü fıkrasında değişiklik yapılarak, maddede öngörülen hak düşürücü sürecin taşınmazın niteliğine bakılmaksızın özel mülkiyete konu olsun veya olmasın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazları da kapsayacağı açıkça belirtilmiştir. Bu durumda tapunun iptali için açılmış taşınmazlarla ilgili davalar konusundaki belirsizlik ortadan kaldırılmak istenmiştir.  3402 sayılı Kanun’un hazırlanış gerekçesine de uygun olarak görülmekte olan bu davalar hakkında da on yıllık hak düşürücü sürenin uygulanması amaçlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifi özellikle Antalya’nın Kepez ilçesindeki tapu sıkıntılarını bitirmek üzere düşünülmüştür. Nedir bu Kepez’de yaşanan tapu sorunu? Yaşanan genel sıkıntı devletin önce vatandaşa tapu vermesi, daha sonra yine devletin farklı kademesinin aynı tapuyu iptal etmesi suretiyle oluşan tezat. Bu konuda yaklaşık 10 bin dava açılmıştır. Zaten Kepez ilçesinin nüfusu 350 bindir. Bu davalar da en az 200 bin kişiyi ilgilendirmektedir. Yani Kepez’in yarısından fazlası bu konuda davalık durumdadır.

60’lı yıllarda Vakıflar Genel Müdürlüğü buradaki vatandaşlara taşınmazları satmış, parasını almış, devlet de vatandaşlara tapusunu vermiştir. Aradan kırk küsur yıl geçmesine karşın Millî Emlak Müdürlüğü “Buralar benim.” diyerek tapulu yerleri mahkemeye taşımıştır. Mahkemeler 2004 yılına kadar tapu sahibi vatandaşın lehine karar vermiştir. Ancak bu tarihten sonra Yargıtayın 20. Dairesi “Buralar 2/B’liktir.” derken yine Yargıtayın 1, 16, 17 ve 18. daireleri “Buralar makiliktir.” diye karar vermiştir. Zaten buralar makilik olunca bir sorun doğmamaktadır. Ancak 2/B’likse sorun büyüktür. Antalya’nın Kepez gibi çeşitli yerlerinde elli küsur yıllık tapular bir bir iptal edilmektedir. Bu teklifin hazırlanış amacı bundan ibarettir. Bizim Cumhuriyet Halk  Partisi olarak düşüncemiz diğer partilerle de uzlaşma içinde olarak mevcut sıkıntıyı ortadan kaldırmaktır.

Gerçekten Antalya’da bu konuda sıkıntı büyüktür. Gerek vatandaş gerekse turizmciler bu olayın bir an önce çözülmesini beklemektedir. Bu teklifin kabulü sonucunda da mevcut sıkıntı ortadan kalkmış olacaktır.

Geçtiğimiz haftalarda Genel Kurulumuzda Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın görüşmeleri sırasında  ısrarla belirtmiştim. AKP Hükûmetinin “2/B” denilen arazileri önce yasal zemine oturtup daha sonra da satacağını sizlere duyurmuştum. “Bu tasarıda da buna yasal zemin hazırlanıyor, dikkat edelim.” demiştim. Tam tahmin ettiğim gibi, AKP İktidarı adı geçen tasarının görüşmelerinin sonuna yaklaşırken verdikleri bir önergeyle 2/B arazilerinin satılabilmesi için gerekli altyapıyı hazırlamışlardır. Buradan AKP İktidarını bir kez daha uyarıyorum: 2/B arazilerini rant kapısı olarak lütfen görmeyin.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere, yakın zamanda Antalya’da yaşanan bir olayı anlatmak istiyorum. Antalya Kültür Merkezinin de içinde bulunduğu Atatürk Parkındaki otuz yıllık sekiz adet çam ağacı ellerinde motorlu testere bulunan kişiler tarafından kesilmiştir. Antalya’nın akciğerleri sayılan bu parktaki manzarayı gören vatandaşların tepkisiyle kesilen ağaç sayısı sekizde kalmıştır. Bu emri kimin verdiği konusu biraz araştırılınca Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel tarafından TRT’de çalışırken Antalya Kültür Sanat Vakfı Yönetim Kurulu Üyeliğine getirilen ve vakfın yönetimi kendisine teslim edilen “Erol İşbilir” adı işin altından çıkmıştır.

Bu ağaçlar niye kesilir, anlamak mümkün değildir. Otuz sene az bir zaman mı? İnsanın aklından, eğer oradaki vatandaşların müdahalesi olmasaydı kaç ağaç daha kesilecekti sorusu geçmiyor değil.

Antalya’nın AKP’li Büyükşehir Belediyesinin çevreye son zamanlarda yaptıkları bununla da sınırlı kalmamıştır. Antalya’nın Kundu bölgesindeki son ormanlık alan da golf sporuna kurban edilme tehlikesiyle karşı karşıyadır.

2007 yılının yaz mevsiminde ormandaki binlerce ağaç kesilerek toprağa gömüldüğü iddia edilmektedir. 2008 yazında da Merdan Otelin hemen karşısındaki ormanlık alana yeraltından 50 metre uzunluğunda bir tünel açıldığı bilinmektedir. Kundu’daki 1 milyon metrekarelik bu ormanlık alan Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından MNG Holdinge tahsis edilmişti. MNG Holding de bu araziyi Rus iş adamı Telman İsmailov’a satmıştır.

Ormanın kenarlarına villalar, ortasına ise golf sahası yapılacağı iddiaları Antalya’da dolaşmaktadır. Bu iddialar doğruysa, ne yazık ki, özel bir ağaç türü olan fıstık çamından on binlercesinin bulunduğu bir orman yok edilmektedir. Zaten son zamanlarda motorlu testere sesleri duyulmaktaydı. Birkaç gün önce buradaki ağaç kesimleri artık aleni yapılmaya başladı. Belek’te golf sahası yapmak için kesilen 500 bin ağaçtan sonra sıra Kumlu’ya mı gelmiştir? Ben, AKP İktidarına seslenmek istiyorum: Yapmayın, güzelim ormanlarımızı, ağaçlarımızı, boğazlarımızı, değerli topraklarımızı kimseye peşkeş çekmeyin. “Önce ormanları keselim, sonra nasıl olsa usulüne uydururuz.” mantığı çok yanlıştır. Giden, ülkemizin doğal zenginliğidir. Bir daha geri gelmez bu güzellikler. Gelin, hep beraber bu talanın önüne geçmeye çalışalım; buradaki bütün partiler, temsilciler bu konuda anlaşalım; geç olmadan bu talanın önüne bir an önce geçelim.

Buradan tekrar tekrar belirtmekte yarar görüyorum. Bizim istediğimiz, Antalya’da, özellikle Kepez’de yaşanan tapu sıkıntılarını ortadan kaldırmaktır. Bu teklif de doğrudan sıkıntıyı kaldırmaya yöneliktir. Amacımız, Türkiye’nin coğrafyasının bütününde değişiklik yapacak bir düzenleme değildir.

Değerli milletvekilleri, şu anda Türkiye Cumhuriyeti’nin Adalet Bakanı olan Mehmet Ali Şahin 22/2/2009 tarihinde Antalya’da yaptığı bir konuşmada “Hükûmetimizle kavga eden, zıtlaşan yerel yönetimler projelerini Ankara’dan geçiremiyor. O nedenle, halkıyla barışık, hükûmetiyle barışık, devletiyle barışık mahalli yöneticiler iş başında olursa sorunlarınız daha çabuk çözülür.” diyerek, yaklaşan yerel seçimler öncesinde, muhalefet partilerine oy kullanacak vatandaşlarımızı resmen tehdit etmiştir. Bakan Bey, AKP Hükûmetinin yerel yönetimlere sağladığı olanakların bu çeşit kriterlere tabi olduğunu açıkça belirtmiştir. Bu çok talihsiz bir açıklamadır. Bu sözler, âdeta AKP İktidarına oy verilmezse yerel yönetimlerin Hükûmet desteğinden yoksun kalacakları anlamına gelmektedir. Sayın Bakanın bu söylemi, Anayasa’nın 10’uncu, 126’ncı ve 127’nci maddelerine aykırıdır. Adalet Bakanı bir Anayasa suçu işlemiştir. Bunun üzerine istifa etmiş midir? Hayır. Sayın Bakanımızın yaptıkları sadece bununla da kalmamıştır. Adalet Bakanı, partisinin Akfırat Belediye Başkanına, kendisine bir arsa bulunması için vekâletname vermiştir. Kimdir bu belediye başkanı? Yolsuzluk iddialarıyla yargılanan birisi. Peki, bu olay ortaya çıkınca ne oldu? Sayın Bakan istifa mı etti? Hayır. Böyle olaylar Avrupa’da, Asya’da ve Amerika’da olsa idi, duyulduğu anda bakanlar istifa ederek toplumun önünde özür dilerdi. Bizim Bakanımız ne yapmaktadır? Çıkıp “Söylemlerimin arkasındayım.” diyerek makamında oturmaya devam etmektedir.

Ben buradan Sayın Adalet Bakanına sormak istiyorum: Ne zaman istifa edeceksiniz? Şunu iyi bilmenizi istiyorum: Ne Sayın Başbakan ne Sayın Adalet Bakanı bizlerle ne kadar uğraşırsa uğraşsın, halkımızı ne kadar tehdit ederse etsin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Süner.

TAYFUR SÜNER (Devamla) – …Cumhuriyet Halk Partisi yerel seçimlerden tüm Türkiye’de olacağı gibi Antalya’da da alnının akıyla çıkacaktır. Benim yüce Türk milletime bu konuda olan güvenim tamdır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Süner.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Mehmet Şandır.

Sayın Şandır, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Genel Kurulumuz, Meclisimiz, problem çözen bir kanunun sonuna gelmiş bulunuyor. Gerçekten, özellikle Antalya milletvekillerimizin Antalya ve ilçelerinde yaşanan iki temel soruna çözüm üretmek için ortaya koydukları bir kanun teklifi -üç tane kanun teklifi birleştirilerek- bugün kanunlaştırılıyor.

Tabii ki sorunları önemsemek gerekiyor. Sorunların genel oluşu, özel oluşu fark eder belki ama sonuç itibarıyla bizim ülkemizin ve bu ülkede yaşayan insanların sorunu bizim sorunumuz olmalıdır ve biz bunu ciddiye almalıyız. Çözümü de birlikte üretmemiz lazım. Burada iktidar partisi milletvekilleri ile muhalefet partilerinin milletvekillerinin, kaldı ki bizim partimiz Milliyetçi Hareket Partisinden bir sayın milletvekilimiz, Sayın Hüseyin Yıldız’ın da imzasıyla bu soruna çözüm üretiliyor. Dolayısıyla, bu kanunu ben de önemsiyorum, doğru buluyorum ve kanunlaşması da birazdan gerçekleşecek.

Değerli milletvekilleri, zannediyorum bir konuyu müzakere ederken müzakere edenler bir ortak zemin oluşturmak mecburiyetindeler. Türkiye Büyük Millet Meclisinde müzakere zemini hukuk olmalıdır, hukukun bağlayıcılığı ve üstünlüğü olmalıdır. Biz burada sorun çözerken mutlaka hukukun içinde kalarak ve oluşturduğumuz hukukun bir bölgenin sorununu çözerken, bugünün sorununu çözerken geleceğe birtakım sorunlar da taşımaması gerektiğine özen göstermemiz gerekiyor.

Evet, bu kanun turizmcilerin bugün şu -2005 yılından bu yana zannediyorum- yaşadıkları sorunun, bu kanun özellikle orman içi ve kenarında yaşayan vatandaşlarımızın orman idaresiyle, Hazineyle yıllara ulaşan, bir türlü bitmeyen ve hiçbir haklılığı olmayan sorunlarının çözümü için önemli katkı veriyor ama değerli milletvekilleri, hukuk bilgisinden emin olduğum, devlete, hukuk nizamına bağlılığından asla endişemin ve şüphemin olmadığı Sayın Adalet Komisyonu Başkanı ve Sayın Bakanın dikkatine bir şey sunmak istiyorum. Öncelikle şahsi olarak da bir kanaatimi ifade etmek istiyorum: Tabii ki müesses nizam önemli, devlet nizamı, hukuk nizamı önemli ama tüm bu önemlilikler insan için. İnsanı yok sayan, insanın mutluluğunu merkezine almayan hiçbir hukuk, hiçbir nizam, sistem, düzen doğru değildir. Bizim sistemimizde, maalesef, hukuk nizamımızda, devlet nizamımızda insan merkezli olmayan, tereddüde ve korkuya dayalı, şüpheye dayalı bir yapılanma var. Kanunlarımıza bakınız, sürekli olarak bir endişeye tedbir geliştiren nizam getiriyoruz, hukuk kuruyoruz.

Bu kanunla çözdüğümüzü zannettiğimiz sorun, gerçekten bir insan sorunu. İnsanın hukukuna, mülkiyet hakkına itibar etmeyen, onu dikkate almayan mevcut hukukumuzda öyle hükümler var ki devlet “Kuralı ben koyarım, koyduğum bu kurala herkes uymak mecburiyetindedir.” kolaycılığına, güç kullanımına dayalı olarak vatandaşı için ortaya koyduğu kuralın kendisi için geçerli olamayacağını iddia ediyor. Bu ne hukuk mantığıyla ne adalet duygusuyla asla bağdaşmaz. Dolayısıyla, sorunu çözeceğine inandığımız bu kanunla özellikle orman içi ve kenarında yaşayan vatandaşlarımızın yıllarca süren davalarına bir çözüm üretilmeye çalışılıyor ama bu soruna, bu çözüme ulaşılırken endişe ederim ki, korkarım ki kamuya ait çok büyük miktarda arazilerin, değerli arazilerin yağmasına da yol açmış olacağız. Bu endişem de var.

Şimdi, bu teklifi hazırlayan değerli arkadaşım karşımda. Ben bu tutanakları bütünüyle okudum. Komisyonda zannediyorum on saate yakın bir görüşme yapılmış. Burada yargının hemen her biriminden yani Yargıtaydan, Danıştaydan, diğer yerlerden, Adalet Bakanlığı Genel Müdürlüklerinden elemanlar çağrılmış ve sorulmuş. Değerli Bakanım, Değerli Komisyon Başkanı ve kanun teklifi’nin değerli sahiplerine soruyorum: Ben bu tutanakları okudum. Bu tutanaklarda Yargıtay 20. Dairesi Başkanının ortaya koyduğu Anayasa’ya aykırılık gerekçelerine cevap verememişsiniz. Bizim milletvekillerimizin, Milliyetçi Hareket Partisi Komisyon üyesi arkadaşlarımın ve Cumhuriyet Halk Partisi Adalet Komisyonu üyesi arkadaşlarımızın ısrarla bu kanunun bir alt Komisyona gönderilmesi, orada detaylı incelenmesi talepleri maalesef reddedilmiş ama çok net söylüyorum: Türkiye hukuk devleti ise yasamanın yargıyı yok saymak gibi bir lüksü yok, hakkı yok. Yargıtay 20. Dairesi, özellikle ormanla ihtilafı olan mülkiyet konularında tek yetkili, en üst makam. Yargıtay 20. Dairesi Sayın Başkanının bu kanunun Anayasa’ya aykırılık gerekçelerine ve kanunla ilgili, bu uygulamayla ilgili gerek Anayasa Mahkemesinin gerek Yargıtayın gerekse Danıştayın gerekse de Hukuk Daireler Kurulunun verdiği birçok kararı isimleriyle ifade ederek böyle bir uygulamanın Anayasa’ya aykırı olduğunu, hukuka aykırı olduğunu ve bunun Türkiye’nin mülkiyet nizamını çok ciddi sıkıntıya sokacağını, gelecek nesilleri sıkıntıya sokacağını, mülkiyet nizamını çökerteceğini ifade eden çok ciddi, çok ağır beyanları var. Sayın Komisyon Başkanı Daire Başkanına imkân tanımış, uzun uzun da konuşturmuş ama verilen cevaplar, gerek Sayın Veysi Kaynak’ın gerekse Adalet Bakanının verdiği cevaplar tatmin edici değil arkadaşlar. Eğer biz bir hukuk kurmaya çalışıyorsak, bu hukuk devletin müesses nizamını sıkıntıya sokmamalı. Yasamayla yargı birbirine rağmen olmak durumunda değil. Evet, yasama her şeyin üzerinde, buradan çıkan kanunları yargı uygulamak mecburiyetinde ve -bir başka kanaatimi de ifade ettim- herkes yetkisini ve ödevini insanın faydasına kullanmalı, ona göre yapmalı, insanın huzuru ve mutluluğu için bu yetkiyi kullanmalı, insan merkezli tanzim etmeliyiz. Eyvallah, buna bir şey demiyorum ama birini yaparken diğerini bozmak bence yanlış olur.

Değerli dostlar, bizim grubumuz adına konuşan Sayın Genel Başkan Yardımcımızın, Metin Çobanoğlu’nun ifadesiyle söylüyorum: Bu bir hazine malı yağmasına sebep teşkil etmemeli. Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsünün soruları var: “Acaba bu kanun, işte, turizmcilerin sorunlarını çözerken, orman içi ve kenarı köylülerinin idareyle olan ihtilaflarını çözerken acaba Boğaz’da, İstanbul’da, İstanbul Boğazı’nda büyük rant alanlarının yıllarca süren mahkemelerine de çözüm getiriyor mu?” Şimdi, bizim Karaman Milletvekili arkadaşımız sordu: “Kesinleşmiş mahkemelere, mahkeme kararlarına ne çözüm üreteceksiniz?” Kanunda cevap yok. İki insan, birinin mahkemesi bitmiş, birininki bitmemiş. Ne yapacaksınız? Anayasa’nın eşitlik ilkesi veya adalet duygusunu nasıl tesis edeceksiniz Sayın Bakanım? Bir başka şey daha söylüyorum: Diyorsunuz ki geçici 10’uncu maddede… Yani devam eden mahkemeleri de bağlayıcı bir hüküm getiriyorsunuz. O zaman bu mahkemeler size sormayacak mı, yani “Hangi gün neyi değiştireceksiniz? Biz hangi hukuka göre karar vereceğiz, yargılama yapacağız?” diye sormayacak mı? Yargının, hukukun sürekliliği konusu bir mecburiyet değil mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Şandır, devam edin.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Değerli milletvekilleri, gerçekten önemli bir kanun çıkartıyoruz. Bir sorun çözülüyor ve bu sorunun çözümü…  Ben orman yüksek mühendisi olarak söylüyorum: Orman içerisinde yaşayan 7-8 milyon vatandaşımızın yüzde 90’ı ormanla, orman idaresiyle ihtilaflıdır. Binlerce, yüz binlerce dava, babadan, dededen devam eden davalar… Yani orman idaresi… O dağlara, taşlara mahkûm ettiğimiz o insanları yaşadıkları mekânla problemli hâle, davalı hâle getiren bir hukukumuz var. Bunun çözülmesi lazım. Bunun çözülmesi için de bir bütünlük içerisinde…

Değerli milletvekilleri, eğer incelersek şu söz doğru olur: Türkiye'nin iki temel sorunu var, genetikleşen, yıllarca devam eden iki temel sorunu var: Biri mülkiyet sorunu, biri personel sorunu. Her iki konudaki sistemimiz, maalesef, çözüm üreten, adaleti geliştiren değil, problemi derinleştiren bir yapıdadır. Dolayısıyla, bugün bir problemi çözmek için çıkarttığımız kanunun, inanınız ki birçok problemi de beraberinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayabilirsiniz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Başkan, bitirmeye çalışayım.

… getirmek ve bir sistemi çökertmek ihtimali vardır. Niyet sorgulaması yapmıyorum, bu kanun teklifinin altında imzası bulunan tüm arkadaşlarıma saygılar sunarım, bir şey söylemiyorum ama eğer bu kanunla haksız birtakım kazançlar da elde edilecekse millet adına vebal altında kaldığınızı da hatırlatmak istiyorum. Eğer bu kanunla İstanbul’da devam eden bazı, işte, kanunda veya tutanaklarda ismi geçen -ben burada ifade etmeyeyim- ormandan kazanılmış, hileli yollarla kazanılmış arazilerde yapılan büyük yapıların, büyük köylerin, konutların sorunlarını çözmek gibi bir sonucu da hasıl ediyorsanız millet adına, ülke adına, gelecek adına, vebal altında kalıyorsunuz demektir.

Dolayısıyla, benim talebim şu: Bu kanun önemli bir kanun, bu kanun problem çözen bir kanun ama bu kanunun, işte, orman yağmasına, hazine arazisi yağmasına, kamu malı yağmasına yol açma ihtimaline dayalı olarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şandır, son sözünüzü alabilir miyim.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - … bunun yeniden incelenmesini ve özellikle de Yargıtay 20. Dairesi Başkanının Anayasa’ya aykırılık iddiasını ve Anayasa Mahkemesi, Yargıtay Hukuk Daireleri Kurulunun bazı kararlarını da ifade ederek -ben detaya girmek istemiyorum- bunların mutlaka cevaplandırılmasını ve tatmin edici bir cevap verilmesini, kanunun böyle tekemmül ettirilmesini talep ediyorum.

Bir husus daha söylemek istiyorum: Değerli milletvekilleri, geçen de burada bir kanun çıkarttık. O kanuna biz de yoğun destek verdik. Ben de çıktım burada konuştum. Tapu Kanunu. Orada da Anayasa’ya aykırılığı iddia ettim ama sonuç itibarıyla geçti. Bakın, o Kanun çıkar çıkmaz, Adalet ve Kalkınma Partisi teşkilatları bunları dağıtmaya başladılar. Söyledikleri şey şu, vatandaşa diyorlar ki: “Biz 2/B sorununu çözüyoruz. Çözüyoruz ancak Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi bu işe itiraz ediyorlar, iptal ettirmek için Anayasa Mahkemesine gideceklermiş.” İşte bunun… Bir faks vermişler, bu faks numaralarına bu konuyla ilgili tepkinizi dillendirin diye…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Genel merkez numaraları var.

BAŞKAN – Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bitirmek üzereyim.

BAŞKAN – Açayım. Bitiriyor musunuz efendim?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

BAŞKAN – Lütfen…

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Bakan, Sayın AKP grup başkan vekillerine ve sayın bakanlarımıza söylüyoruz: Eğer buradaki iyi niyetimizi her defasında böyle istismar edecekseniz ve bunu bir siyasi propagandaya dönüştürecekseniz burada birlikte çalışmamız mümkün olmaz. Tapu Kanunu’nda yaptığımız değişiklikle 2/B sorununun çözülmediğini siz de söylediniz, ısrarla söylediniz ama hemen akabinde teşkilatlarınız vasıtasıyla böyle binlerce faksı Milliyetçi Hareket Partisinin… Bilmiyorum CHP’nin de Genel Merkezine geldi mi?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Geldi, geldi.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bu faksları vatandaşlarımız vasıtasıyla bize gönderdiniz. Yani bu iş eğer bir propaganda malzemesi, bir siyaset malzemesi olarak kullanılacaksa, yani birbirimizin kalesine gol atmayı bir, işte, yasama olarak görüyorsanız yanlış yapıyorsunuz. Burada samimiyet yok. Sizi millete şikâyet ederiz. Burada bir sorunu çözüyorsunuz ama milletin geleceğiyle ilgili çok temel sorunlara da kapı araladığınız ihtimali vardır, töhmet altında kalırsınız. Bu konularda sizi uyarıyorum veya işte kanaatlerimi ifade ediyorum.

Hepinize saygılar sunarım, teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şandır.

Komisyon Başkanı Sayın İyimaya, buyurun efendim.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım, yüksek Parlamentonun muhterem Genel Kurulu; kısa konuşmamın başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisinin madde üzerindeki sözcüsü Değerli Grup Başkan Vekilinin, özellikle gelecekteki uygulamalara yönelik kaygıları karşısında, bu tutanakların oluşacak yargı içtihatlarına hukuki kaynak yapacağı sebebiyle, tereddütlerine, kanunun ruhu ve amacının ne olduğu hususiyetini de gözeterek karşılık vermeye çalışacağım.

Değerli arkadaşlar, bu kanun kodunun mülkiyet hukukuna taalluk eden maddesi, geçici hukuk karakterindeki Kadastro Kanunu meselelerinde yaşanan bir problemi çözmektedir. Kanun’un var olan anlamına, Yargıtayın bazı dairelerinin Kanun’un yürürlüğünden çok çok sonra gelen aykırı uygulamasına, yasama organı ve yasama iktidarı yoluyla çözüm oluşturuyoruz. Bu Kanun, Orman Kanunu’nu veya orman değerimizi yöneten bir kanun değildir. Orman ve mülkiyet, hem ülkemizin hem evrenin bir eş değerde temel kıymetidir. Ormanla mülkiyet arasındaki dengenin kurulması, onun felsefesinin, onun değerinin ve onun derinliğinin kavranması yoluyla yine Meclise aittir. Bakın, yirmi beş metre boyunda bir ağaç, iki saatte, 74 insanın günlük oksijen ihtiyacını üretmektedir. Parlamento, her milletvekili ve her parti bu değeri korumakla görevlidir ama bir orman fetişizmine de orman tapınmasına da mahal vermemek gerekir, miktarınca değerlendirmek gerekir. Sayın Başkan orada “insan değeri” dedi.

Orman varlığımızı evvela zihinle, anlayışla koruruz. Hukukla korunma kapasitesi düşüktür ama Orman Kanunu korumaktadır ve sanıyorum, defalarca Parlamentonun operasyonuna rağmen, Türkiye orman alanında hem değer itibarıyla hem hukuk itibarıyla eskimiş bir düzenlemeye tabidir.

Kamu-özel mülkiyet alanında derin bir reform yapılabilir ama bu kanun ormanla ilgili en ufak sorunu çözmemekte. Ormanın mahsus kadastro hükümleri vardır: Orman Kanunu’nun 7 ve 13’üncü maddesi… Belki yanlış hatırlıyor olabilirim, hafızam… Çünkü orman benim ülküm. Bir arkadaşınız olarak, liseden beri her sene -asgari- ağaç diken ve on dört tane, adım verilmeksizin, hatıra ormanı kuran bir insanım.

Bu kanunun derdest olan ormana müteallik davalarla doğrudan veya dolaylı ilgisi yoktur. Yargıtay 20. Hukuk Dairesi Başkanımızın değerlendirmelerine saygıyla yaklaşıyor ama çoğunluk ekseninde de katılmıyorum. Anayasa’nın 169’uncu maddesi ormanlarla ilgilidir, 170’inci maddesi ormanlarla ilgilidir ama Anayasa’nın 169’uncu maddesi sadece devlet ormanlarını değil, özel ormanları da düzenlemektedir. Onun tabi olduğu hukuk farklı ama Komisyon Başkanı olarak benim görüştüğüm, benim müzakeresini yaptığım, iç anlamını kendi hukuk müktesebatıma göre bildiğim kanun, ormana muallak, ormanla ilgili derdest veya gelecekteki davaları yöneten bir kanun değildir. Keşke muhalefetteki arkadaşlarımız o günkü yanlış algıyla sırf bu sebeple müzakereyi terk etmeselerdi de kurucu katkılarını esirgemeselerdi.

Ben Komisyon Başkanı olarak geleceğe ışık tutması bakımından, Yargıtay uygulamasına ışık tutması bakımından, ormana taalluk eden ihtilafların bu kanunla uzaktan yakından ilgisi olmadığını -bilmiyorum o derdest davalar ne ise- bununla ilgisi bulunmadığını… Hele hele özel ormanlar yatay mülkiyeti, toprak mülkiyeti gerçek kişilere ait olan varlıklardır ki zaten bu o konuyla ilgili bir sorun değil, devletle kişi arasındaki mülkiyet ihtilafına ait olan bir sorun.

Saygılar sunuyorum, hürmet ediyorum arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İyimaya.

Madde üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru soran sayın milletvekilimiz yok.

Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: 3’üncü maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk.

Sayın Öztürk, buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle bugünkü uçak kazasında yaşamlarını yitirenlere Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Sayın Başkan, siyaset sorunları çözmek için vardır. Siyasetin görevi sorun çözmektir, sorun üretmek değildir. Toplumda var olan sorunları hasıraltı ederek, görmemezlikten gelerek sorunları çözmüş olmayız. Mevcut sorunları çözerken, bu sorunları çözeceğim diyerek başka sorunlar da doğurmamamız gerekiyor. Bir sorunun çözümü başka bir sorunun doğumuna neden olmamalıdır.

Hemen ekleyelim ki sorunu yaratan zihniyetten sorunun çözümünü bekleyemezsiniz. Yani sorunları yaratan zihniyet bu sorunu çözemez. Bugün görüşülmekte olan bu yasa tasarısıyla ilgili sorunu AKP zihniyeti yaratmıştır. Ülkede altı buçuk yıllık iktidar döneminde bir yandan sorunlar yaratıp öbür yandan bir sene sonra o sorunları çözmek için hem Türk toplumunun gündemini işgal etmiştir hem de Parlamentonun gündemini işgal etmiştir.

Şimdi, bakın, daha önce -elimde yasa maddesi var-  765 sayılı Yasa döneminde başkasının tasarruf ettiği emlak ve araziyi zapt etmek, bunlar üzerinde tasarruf etmek, bunlardan yararlanmak için arazinin veya emlakin sınırlarını değiştirmek  suç olarak düzenlenmiş iken 2005 yılında AKP döneminde  Türk Ceza Kanunu’nda yapılan bir değişiklik ile aynen madde şu hâle gelmiştir: Bir hakka dayanmadan özel kişilere veya kamuya ait taşınmaz mal ve eklentilerini malikmiş gibi işgal etmek, sınırlarını değiştirmek, hak sahibinin bunlardan yararlanmasına engel olmak suç olarak düzenlenmiştir. Demek ki bugün tartışılan bu sorun, AKP’nin 2005 yılında Türk Ceza Kanunu’nda yaptığı değişiklikle gündeme gelmiştir  değerli milletvekilleri.

Şimdi, AKP bu sorunu bir yandan çözeceğim diyor, bir yandan başka sorunlar tabii ki olacak mı olmayacak mı bilmiyoruz ama Sayın Bakan, Adalet Bakanımız sandalyenin üzerine çıkıyor Antalya’da bir seçim bürosunda bu sorunlara değinirken, Kepez’de bu sorunlara değinirken Türkiye'nin gündemine  başka sorunlar sokuyor. Şimdi, bizim Cumhuriyet Halk Partisi Antalya milletvekilleri kendi yöresinin bu sorunlarını gerçekten sorun olarak görmüşler, bu sorunun çözüm yeri olarak da -yasama organını ilgilendirdiği için- Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu sorunun çözümünü gündeme getirmişlerdir. Yani 2005’ten önceki duruma bir nevi dönülüyor. Ancak, Sayın Bakan konuşurken sandalyenin üzerine çıkmış. Keşke masanın üzerine çıksaydınız Sayın Bakan, masanın üzerinde onları söyleseydiniz biz o sizin söylediklerinizi daha iyi duyardık!

Şimdi, Sayın Bakan çıkıyor ne diyor değerli arkadaşlarım? Açıkça seçmeni tehdit ediyor. Ne diyor? Çok açık bir şekilde “Hükûmetimizle zıtlaşan yerel yönetimler projelerini Ankara’dan geçiremiyor. O nedenle halkıyla, hükûmetiyle, devletiyle barışık yöneticiler işbaşında olursa sorunlarımız daha çok çözülür.”

Şimdi, ben Sayın Bakana soruyorum: Devletiyle zıtlaşan parti kimdir, AKP midir, MHP midir, CHP midir, DTP midir veya hiçbiri midir? Türkiye Cumhuriyeti devletinin  temel sütunlarından birisi olan laiklik ilkesinin, laikliğin karşıtı odak olma suçundan Anayasa Mahkemesince cezalandırılan parti Cumhuriyet Halk Partisi midir, MHP midir, AKP midir yoksa hiçbiri midir? Siz bununla neyi kastetmek istediniz, neyi ifade ettiniz? Siz eğer devleti sadece AKP olmaktan ibaret görüyorsanız belki söylemlerinizde haklısınız Sayın Bakan ama devlet AKP’den ibaret değildir. “Devlet benim” deme anlayışı demokrasilerde, demokratik yönetimlerde mümkün değildir, yer bulamaz. 

Siz devam ediyorsunuz, toplumun önüne çıkıp bir özür dilemeniz gerekirken, bu toplumdan bir özür dilemeniz gerekirken devam ediyorsunuz görüşlerinize “Benim sözlerim maksadını aştı.” diyorsunuz.

Hayır, Sayın Bakan, sizin sözleriniz maksadını aşmadı. Siz bu sözleri siyasi kimliğinizle söylediğinizi belirtiyorsunuz. Oy istemek için bunu yaptınız. Yani ne yapıyorsunuz? Seçmeni düpedüz tehdit ediyorsunuz, şantaj politikası uyguluyorsunuz, demokrasiyle ilgili olmayan bir tutum sergiliyorsunuz.

Tüm demokrasilerde, hele hele girmeye çok özen gösterdiğimiz Avrupa Birliği ülkelerinde devletin de devleti yönetmenin de belirli temel ilke ve kuralları vardır. Bu ilke ve kurallar, devletin sürekliliğini sağlamak için vardır Sayın Bakan. Bu ilke ve kurallar kişilere göre değişmez. Demokrasilerde “Devlet benim” diyenlere yer yoktur. Onun içindir ki adaleti sağlamakla görevli bir Bakan olarak sizin göreviniz… Seçmenlerin gözünün içine baka baka “AKP’ye oy verirseniz hizmet alırsınız, vermezseniz hizmet almazsınız.” anlamına gelecek bir tutum ve davranış sergileyemezsiniz. Bu, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Adalet Bakanına yakışmamıştır, belki AKP Milletvekili Mehmet Ali Şahin’e yakışmış olabilir ama Bakana yakışmamıştır.

Siz Sayın Bakan devam ediyorsunuz “Ben eğer suç işlemişsem –aynen ben cümleler alıyorum- bir yanlış şey söylemiş, yanlış bir değerlendirmede bulunmuşsam, halkımızın sağduyusuna güvenin, bunun cezasını halk verir.” demişsiniz.

Hayır, Sayın Bakan, doğru söylemiyorsunuz. Siyasi yaptırımların cezasını elbette ki halk verir. Bir siyasi partinin programının uygulanması sırasındaki doğruların veya yanlışların test edileceği zaman seçim zamanlarıdır ama devleti yönetenlerin kimlik ve kişilikleri ne olursa olsun eğer mevcut kurallara aykırı davranmışlarsa, hukuka aykırı davranmışlarsa, bu davranışları suç oluşturuyorsa bunun cezasını halk vermez, bunun cezasını Türk milleti adına bağımsız yargı verir.

Siz, Anayasa’nın omurgasını oluşturan 10’uncu maddesi, eşitlik ilkesine aykırı davrandınız. Size tanınmış olan kamu yetkisini, devlet adına, millet adına kullanmanız gereken kamu yetkisini kendi partinizin yararına kullanmaya çalışıyorsunuz Sayın Bakan. Bu doğru değildir. Adalet Komisyonunun bir üyesi olarak, hukukçu bir milletvekili olarak sizin bu davranışınızın, sizin bu tutumunuzun Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı olduğunu, yine Anayasa’nın 127’nci maddesinde tanınan yerel yönetimler ilkesine aykırı olduğunu düşünüyorum. Siz, Anayasa suçu işlediniz Sayın Bakan.

Şimdi başka bir şey söylemek istiyorum arkadaşlar: Muhalefette olmak, hizmet yapmak için yeterli miymiş, yetersiz miymiş? Yani Sayın Bakan diyor ya… Şimdi, bu yasa çıkacak. Bu yasa çıkınca hep beraber bu yasa uygulanacak. Ama Sayın Bakan diyor ki: “Bizden seçerseniz -yani o anlama geliyor- daha iyi, biz bunu uygularız ama muhalefetten seçerseniz hizmet alamazsınız.” diyor. Sayın Bakanı davet ediyorum, devlet kesesinden değil, ben davet ediyorum; Mersin’e gelsin Sayın Bakan, davetlimiz olun. Mersin Belediyesi, Büyükşehir Belediyesi, Macit Özcan muhalefet partisindendir, Cumhuriyet Halk Partisinin Belediye Başkanıdır, 1999’dan beri Mersin’i yönetmektedir. Gelin bakalım hizmet yapmış mı, yapmamış mı? Akdeniz Belediye Başkanı Kenan Yücesoy muhalefet partisinin milletvekilidir, gelin bakalım hizmet yapmış mı, yapmamış mı?

KADİR URAL (Mersin) – Tarsus’u söyle…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Yine Yenişehir Belediyesi İbrahim Genç muhalefet partisinin, Cumhuriyet Halk Partisinin bir belediye başkanıdır; hizmet yapmış mı, yapmamış mı; bir gidin görün yerinde.

KADİR URAL (Mersin) – Silifke’yi de söyle, Silifke’yi…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Taşucu Belediyesine gidin bakın, Taşucu Belediyesi muhalefettedir.

Tarsus Belediyesi, söylüyorum: Tarsus Belediyesi muhalefettedir.

Sayın Bakan, her şeyde olduğu gibi bir korku yaratmaya çalışıyorsunuz, artık bunları bırakın. Bu, gerçekten yakışmıyor, 21’inci yüzyılda bu üslup yakışmıyor. Bundan on sene önce, yirmi sene önce Özal döneminde biz bunları çok duyduk: “Efendim, oy verin; oy sizden, hizmet bizden.” Artık bu, bugünün geçerli yöntemi değildir; ayrıca da modern, çağdaş bir insana yakışmayan bir yöntemdir bu yöntem, doğru bir yöntem değildir. Siz insanları korkutarak yüzde 100 oy alsanız ne yazar? Ne olacak yani? Önemli olan demokrasiyi korumaktır, demokrasiye sahip çıkmaktır Sayın Bakan; söylemek istediğim husus budur.

Sizi ben davet ediyorum, Mersin’e davet ediyorum Sayın Bakan. Tüm masraflarınız tarafımdan çekilecektir. Devlet kesesinden falan değil, öyle devletin arabasıyla falan değil. Gelin, davet ediyorum, a’dan z’ye Mersin’i görün. Mersin’i görün, bir tanıyın. Muhalefette olunmasına rağmen, yani iktidar partisinde olunmamış olmasına rağmen hizmet yapılıyor mu, yapılmıyor mu, bir görün.

Olaya sadece kendi dünyanızdan değil, karşı dünyadan da bir bakmanızı istiyorum Sayın Bakan ve ben sizden, sizinle aynı komisyonda çalışan bir milletvekili olarak bu konuda özür dilemenizi istiyorum. Adalet Bakanına yakışmamıştır bu davranış biçimi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Deminden de söyledim, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Adalet Bakanına yakışmamıştır.

Arkadaşlar, tabii, başka bir şey daha söylemek istiyorum: Toplum susturulmaya çalışılıyor dedik, tehditler dedik; bunlar tabii, görmezlikten gelindi. Bakın bugün birisi daha gözaltına alındı yine, daha önce bırakılan bir vatandaş gözaltına alındı. Gözaltına alınma gerekçesi şu: “Size biz konuşma demedik mi? Niye dışarı gittin konuştun?” Gerekçe bu duyduğumuz kadarıyla, doğru mu, yanlış mı, bilemiyoruz. Ama bu şeyi gösteriyor, işte şimdi birtakım yargılamaların toplumu korkutmak amacıyla, siyasi amaçla yapıldığı iddialarına hak veriyor bu tip eylemler ve davranışlar. Bunları biz görmezlikten gelemeyiz.

Yine Meclisin denetimi, soruyla ilgili, soru önergeleriyle ilgili -Sayın Adalet Bakanına söylüyorum- çok ciddi sıkıntılarımız vardır. Şimdi burada Anayasa’mızda ve Meclis İç Tüzüğü’nde soru önergelerinin nasıl olacağı, nasıl cevap verileceği bellidir; bu konuda da ihlaller yapılmaktadır. Ya hiç cevap verilmiyor ya da cevap veriliyormuş gibi gösteriliyor ve bu cevapları bakan kendisi vermiyor, ilgili bakan veya Başbakan kendisi vermiyor, emrindeki bir bürokrat veriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Emrindeki bürokratın ifadesi bir ek yazıyla Meclise gönderiliyor.

Değerli arkadaşlarım, bu, başta AKP’li milletvekilleri olmak üzere hepimize, ama hepimize saygısızlıktır. Bize, milletvekili arkadaşlarımızın hiçbirine saygısızlık yapmaya kimsenin hakkı yoktur. (CHP sıralarından alkışlar) Mademki burası Türkiye Büyük Millet Meclisi -her vesileyle söylüyoruz- egemenliğin kayıtsız ve şartsız tescil edildiği bir yerdir, o zaman, başta buna sayın bakanlar da uymak zorundadır, yarın o bakanlar da milletvekili olarak bu koltuklarda oturacaklardır. Bugün kendilerinin yaptığı bir eylemin yarın başkalarına yapılmasını istememelilerdir. İnsan kendisine yapılmasını istemediği bir davranışı başkalarına yapmamalıdır. Ben bu üslupların da düzeltilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Bir sözüm de Sayın Başkanım, Egemen Bağış’a var, onu da söylüyorum: “Adamın birisi” diye Cumhurbaşkanına hitap etmeyi ben Egemen Bağış’a yakıştıramadım. O zaman şu oluyor: AKP’li vekil arkadaşlarımız bu kürsüde geliyorlar, Sayın Kamer Genç’in Sayın Cumhurbaşkanı için, sayın bakanlar için, Sayın Başbakan için kullandığı üsluplar nedeniyle şiddetli eleştiriler yapıyorlar ama bu devletin başmüzakereci Bakanı kalkıp da “birisi” diye eski Cumhurbaşkanından bahsediyorsa bunu kabul etmek mümkün müdür?

Saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk, teşekkür ederim.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır efendim.

Şahıslar adına ilk söz Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’a aittir.

Buyurun Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Ceza Kanunu’nun 154’üncü maddesinin 1’inci fıkrasında ve Kadastro Kanunu’nun 12’nci maddesinin üçüncü fıkrasında değişiklik yapan kanun teklifinin yürürlük maddesi olan 4’üncü maddesi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Öncelikle ben de Hollanda’da meydana gelen uçak kazasında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyorum, yaralı olan vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, her iki kanunda yapılan değişiklikler uygulamada ortaya çıkan sorunları giderecek, milletimizin bizlerden beklediği önemli değişikliklerdir. 154’üncü maddede kamuya ait taşınmazlar bakımından genel bir ceza hükmünün varlığı, uygulamada birtakım sorunların doğmasına neden olmuştur. Kamuya ait olan ve kamunun hüküm ve tasarrufu altında bulunan malların korunması, idare tarafından kamu gücünün kullanılması suretiyle gerçekleştirilebilmekte ve özel kanunlarında da kamu mallarının korunmasına ilişkin hükümler bulunmaktadır. Bu nedenle, Türk Ceza Kanunu’nun 154’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının “kamuya ve özel kişilere ait” yerine “başkasına ait” şeklinde değiştirilmesi uygulamada ortaya çıkan sorunları giderecektir. Özellikle turizm bölgelerinde ecrimisil ödediği hâlde yasanın bu maddesi nedeniyle suç duyurusuyla karşı karşıya kalan turizmcilerimiz, gerçekleştirilen bu düzenlemeyle mağdur olmaktan kurtulacaklardır. Kadastro Kanunu’nun 12’nci maddesinde yapılan değişiklik de devletin özel hukuk işlemlerinde gerçek kişilerin üstünde bir konumda olmadığı yönündeki eşitlik ilkesinin bir sonucudur. Tapuya güvenerek taşınmaz edinen iyi niyetli kişilerin, kadastro tutanaklarının kesinleştiği tarihten itibaren yıllar sonra devletin dava açarak tapusunu iptal ettirmesi sosyal hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Hak düşürücü süre özel şahıslar için neyse devlet için de aynı olmalıdır. Bu nedenle, Kadastro Kanunu’nun 12’nci maddesine eklenen fıkra da Kanun’daki bu eksikliği gidermektedir.

Bu duygu ve düşüncelerle kanun teklifinin yasalaşarak ülkemiz için hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tunç.

Şahıslar adına ikinci söz Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’a aittir.

Buyurun Sayın Kaynak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; çalışmanın sonuna geldik. Bu arada Milliyetçi Hareket Partisinin Grup Başkan Vekili Sayın Şandır’ın, Komisyon tutanaklarından bahisle, ikna olmadığı hususlarda bir iki cümleyle bir şeyler arz etmeye çalışacağım.

Üzerinde görüştüğümüz yasa 3402 sayılı Kadastro Yasamız. Bu Yasa’dan önce yürürlükte bulunan yasamız da 765 sayılı Tapulama Kanunu idi. Şimdiki 12’nci maddenin karşılığı o zaman da o kanun’un 31’inci maddesiydi.

Büyük Millet Meclisinin 2’nci Dönem 87’nci Birleşiminde, 28/4/1966 tarihinde bu Yasa görüşülürken bir milletvekilinin madde metnine “Ancak Hazinenin açacağı davalar için zaman aşımı uygulanmaz.” şeklinde bir değişiklik yapılması teklifi Meclis Genel Kurulunda reddedilmiş ve yasa, o zamanki 31’inci madde, şimdiki 12’nci madde gibi düzenlenerek kanunlaşmıştır. 3402 sayılı Yasa’nın 12’nci maddesinin üçüncü fıkrası da aynen o 31’inci madde gibi, hiçbir taşınmazın niteliğine bakmadan  on yıllık hak düşürücü  süreyi düzenlemiştir.

Yine, Sayın Şandır, Yargıtay ilgili daire başkanının Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla ilgili birkaç cümle sarf etti. Elimde Anayasa Mahkemesinin 8/10/1991 tarih ve 1991/9 esas ve 1991/36 sayılı Kararı var. Kadastro Kanunu’nun şimdi görüştüğümüz  12’nci maddesinin üçüncü fıkrasının Anayasa’ya aykırılığı sebebiyle iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine açılan bir davada, Anayasa Mahkemesi çok uzunca gerekçelere dayalı bir karar vermiş. Çok kısa bir iki pasaj arz edeceğim.

Anayasa Mahkemesi diyor ki: “Bu hükümle, ülkede tapu sicilinde kararlılık sağlanması, belli hak düşürücü süre geçtikten sonra kadastrodan önceki nedenlere dayanılarak taşınmazlarla ilgili hakların yargı organlarında tartışma konusu yapılmasının önlenmesi amaçlanmış, yasa koyucu da bunda kamu düzeni yönünden yarar görmüştür.”

Bu kural, genel nitelikte nesnel bir esas getirmekte olup mülkiyet hakkını değil, yasalarımızda görülen benzer hükümler gibi dava hakkını sınırlandırmaktadır.

“Yasa’da öngörülen durumlar ve süreler ile ilgililerin haklarını kullanmalarında kolaylık sağlayan öbür kurallar birlikte göz önüne alındığında, dava hakkının on yıllık hak düşürücü süreyle sınırlandırılmış olmasını, bu hükmün kamu düzeni düşüncesine uygun olduğu kadar, tanınan sürenin hakkın kullanılmasına da elverişli bulunduğu kabul edilmelidir. Bu kurallarla güdülen amacın devletin hak sahibi olmasına yönelik olduğu düşünülemez.

Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı yönü yoktur.” demiş ve davayı reddetmiştir.

Bir son söz olarak şunu arz etmek istiyorum: Bu 12’nci madde ile ya da ormanlara yönelik itirazda şunu söyleyebiliriz: Burada Anayasa’mızın 169’uncu maddesi ormanların korunmasını düzenlemektedir ama Kadastro Kanunu’nun 12’nci maddesi hak arama özgürlüğünü ve bu özgürlüğün zaman olarak sınırını düzenlemektedir.

İkisi birbirinden farklı şeylerdir diyorum ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaynak.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN – Madde üzerinde soru ve önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunup karar yeter sayısı arayacağım efendim.

Maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati: 18.47

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati:19.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER : Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 62’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Teklifin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet buradalar.

272 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

5’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, benim aleyhte söz isteğim var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki, oyunuzun rengini belirtmek için mi?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet efendim.

BAŞKAN – Buyurun oyunuzun rengini belirtmek üzere.

Sayın Genç, bir kasıt yok. Yalnız, geç geldiği için…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Vallahi kasıt olup olmadığını bilmiyorum. Daha önceden vermiştim.

BAŞKAN – Yok, hâlen bilmiyorsanız o zaman “Var.” derim ben. “Yok.” diyorum size işte.

Buyurun konuşun efendim, oyunuzun rengini belirtmek üzere.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın milletvekilleri, 272 sıra sayılı “devlet mallarını talan etme kanunu”nun son oylamasından önce oyumun rengini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) – Sayın Başkan, bu şekilde çarpıtamaz. Kanunun adını bilmiyor, olmaz efendim, öğrensin öyle çıksın!

KAMER GENÇ (Devamla) – Neyse, şimdi, bir atasözü var: “Devletin malı deniz, yemeyen domuz.” diyorlar. Tabii, şimdi, domuz olmamak için devletin malını yemek lazım değil mi arkadaşlar? Tabii, yemek lazım…

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sen öyle mi yapıyorsun?

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bakın, bu kanunda…

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sen öyle mi yapıyorsun?

KAMER GENÇ (Devamla) – Getirdiğiniz kanun… Getirdiği kanunun manasını bilmeden…

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Görevini öyle mi yaptın?

KAMER GENÇ (Devamla) - …bağıran cehaletle mücadele etmek benim görevim değil.

Şimdi burada, getirdiğiniz kanunlarla, getirdiğiniz bu iki tane kanunla devletin hazinesine ait, hazineye ait malların korumasını kaldırıyorsunuz.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Yok canım!

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani insanlar gidecek, hazinenin malına el konulacak. Bu Türk Ceza Kanunu’nun 154’üncü maddesinde bunu işgal edenlere ceza vardı; bu cezayı kaldırıyorsunuz “Ee, alın, kullanın.” diyorsunuz. Tabii, Komisyon sırasında oturan arkadaş avukat, hükûmet sırasında oturan avukat, ondan sonra gidip de dava böyle, işte, gayrimenkul davalarıyla uğraşıp da kaybedince “Ee, ne yapalım, buna çare kanunla bulalım.” derler.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) – Yine avukatlara çatmaya başladın!

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bunun bir benzerini, rahmetli Özal zamanında bir mali müşavir vardı -şu anda ismini unuttum- o arkadaşın da büyük vergi davaları vardı; tam o sırada büyük bir vergi af kanunu çıkarıldı, devletin katrilyonları gitti.

Şimdi şunu size söyleyeyim: Değerli milletvekilleri, bu devlet savunmasız bir devlet. Bu devletin geleceği çok karanlık. Bu devleti, eğer, yönetenler, bu kadar devlete sahip çıkmazsa, bu devlet ekonomik iflasa giderse, bu insanlar bu kadar aç, çıplak, yolsuz, yoksulluk içinde olur ama buna rağmen siyasi gücü elinde bulunduran insanlar eğer o devlette devlet malını korumazsa -eğer o devlette yapılan suistimalleri- onu ayakta tutmak çok zor. Siz zannediyorsunuz ki yani insanları böyle bir sadaka ekonomisine alıştırdık, işte, ne yapacağız, herkesi yoksullaştıracağız, sadakaya alıştıracağız, yarına bunları bir disiplin altına alacağız. Bunu bilesiniz, bu memlekette üniversiteyi bitiren insanlarımızın yüzde 80’i aç, çıplak, işsiz, güçsüz ve bunlar yarın öbür gün aç kalınca ne yapacak? Ya gidecek işte kendisini intihar edecek veyahut da o malına mülküne yani o devlette hakça bir bölüşümü önleyen siyasi güçlere karşı mücadele edecek. Bunun başka çaresi yok.

Şimdi, böyle olunca, bu kanunların ne acelesi var? Ne acelesi var? Siz devletin hazinesini… Devlet malına tecavüz eden insanlar gitsin, cezasını çeksin arkadaşlar. Yani böyle bir şey olur mu? İşte görüyoruz sizin AKP İktidarınız zamanında, Allah rızası için, bütçe korunuyor mu, devletin malları korunuyor mu? Tayyip Erdoğan bir yere gidiyor uçaklarla, arabalarla, elli tane yüz tane özel arabalarla, 500 tane koruma polisiyle. Ya, bir halkın içine bir sade vatandaş gibi çıkın ya. Bunun bir şeyi var mı? Bir yurt dışına gidiyor, bir bakıyorsunuz Türkiye’de 50 tane polis onu dışarıda korumaya gidiyor, böyle bir şey olur mu? Böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Böyle bir şey olmaz.

Devlet bu kadar hileli, bu kadar hunharca yönetilmez. Bu devletin malında, mülkünde, bir kuruşunda başında tüyü bitmemiş yetimin hakkı var. E, şimdi, bunları, biz, bu Parlamento korumazsa, her sıkıştığınız zaman, “Efendim, bir devlet malına konmak için bir kanuni af getirelim…” Kolaylıklar getirirseniz, o zaman birileri de yarın çıkacak “Şu Türkiye’yi bize satın.” diyecek yani. Böyle bir şey olmaz ki. Böyle bir şey olmayacağını da hepimizin bilmesi lazım. Burada kanunları getiriyorsunuz, “Efendim, ne olacak? Şezlonga af getiriyoruz.” Yok bunda şezlong affı arkadaşlar. Türkiye'nin her tarafındaki hazine arazisini talan etme şeyi vardır. Talan etme kanunudur bu, bu kanundur. Yani şimdi Boğaz’daki trilyonluk villaları… Bu hazinenin trilyonluk arazilerini işgal eden insanlara bu kanunla getirilen cezayı kaldırıyor musunuz, kaldırmıyor musunuz? Diyorsunuz ki: “Efendim, kadastro yapılmış.” Devletin malını gitmiş hileli olarak üzerine kaydetmiş. “E, buna af getiriyoruz on sene geçmişse.” Yahu, kardeşim, devlette, bugün devletin en üst makamına gelen adamlar rüşvet alıyorsa bir memlekette burada yani bir kadastro memuru mu almaz?

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Almaz, almaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, devam edin, sürenizi verdim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, şimdi, tamam, almaz, almaz da… Alıp almayacağını biliyoruz.

Hele şu belediyelerde yapılan yolsuzluklara bakın. İstanbul Belediyesinde on beş gün lale getiriyorlar, 552 trilyon para harcıyorlar. Ondan sonra çiçek yapıyorlar, 700 küsur trilyon şey ediyorlar. E, Belediye Başkanı Topbaş, getiriyor kendi gelinine 1 milyar dolar reklam ücretini ödüyor. Ankara, zaten yıllarca tarumar edilmiş bir şehir. Ee, şimdi eğer sizin İktidarınız zamanında, şurada yedi senede bu kadar soygun olduğu bir kişinin üzerine gittiniz mi, gitmediniz mi? Bir söyleyin arkadaşlar. Gitmediniz. Demek ki bakın, eğer, bir devlet soyguncuların üzerine gitmezse, soyguncular cesaretlenir, cesaretlenince… Bakın, ben burada yaptığım bir konuşmada “İnsanları dürüst görev yapmaya getiren iki tane şey var.” dedim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Cümlemi tamamlayayım.

BAŞKAN – Sürenizi verdim, son cümleniz.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, insanları dürüst görev yapmaya sevk eden iki tane unsur var: Birisi Allah korkusudur, birisi kanun korkusudur. Maalesef çağımızda para olunca Allah korkusu pek az insanda kaldı. Kanun korkusunu da kaldırdığınız zaman artık her şeyin önü serbest.

Ben bu kanuna karşıyım. Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Genç.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, oyumun rengini belli etmek üzere söz istiyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Veremezsiniz çünkü ben aleyhte konuştum, lehte geçti efendim.

BAŞKAN – Lehte konuşacak.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama ben aleyhte konuştum, lehte önce konuşacaktı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, veremezsiniz.

BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Burada, Antalya ve kıyı bölgesindeki milletvekili arkadaşlarımızın uzun bir zamandır, hem bizim parti grubumuz hem muhalefetteki parti grubu arkadaşlarımızın, grup başkan vekillerinin ittifak ile iki gündür konuştuğumuz bu yasanın, ümit ediyoruz, inanıyoruz, Komisyon Başkanının, Komisyon üyelerinin ve siyasi parti temsilcilerinin yaptıkları katkı çerçevesinde çok önemli bir problemi ortadan kaldıracağı konusunda hemfikiriz. Açıkçası…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben hariç!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Zaten senin her zaman beraber olman bazı şeylerin iyi olmadığını da ifade edebilir. Senin bu konuda beraber olman bu yasanın daha doğru olduğunun da göstergesidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, konuşmacının biri buradan konuşurken Kayseri’de iş adamlarının intihar ettiğinden bahsetti. Bakınız, bir iş adamı -benim de komşum, kardeşi benim komşum- intihar etti. Biz, kendisini başsağlığı dileklerine aradığımızda… Kayseri’nin en eski ailelerinden, köklü ailelerinden, sanayici, iş adamı, serbest bölgelerde fabrikası olan bir kardeşimiz, kardeşi benim komşum; telefon açtım “Başınız sağ olsun, geçmiş olsun. Yardım edecek bir şey var mı? Ekonomik problem mi var?” diye ifade ettim. “Hayır, ağabeyimin sıkıntısı vardı.” diye ifade etti. Ama Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsünden, bir iş adamının geçirdiği bir psikolojik sıkıntıyı burada siyasi polemik meselesi yapmak, hakikaten, kimseye yakışır bir unsur değildir.

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Ona yakışıyor!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sizin eğer böyle bir şeyiniz varsa ben o iş adamının telefonunu vereyim, adresini vereyim. O aileyi şurada üzdünüz siz. O aileyi Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsünden ifade ederek, başarılı bir iş adamını, başarılı bir aileyi, başarılı bir fabrika yöneticisini, şu anda çalışan kardeşini, Türkiye'de meşhur edip -o insanın sıkıntıya düştüğünü- deklare etmeye çalışıyorsunuz, olmayan bir gerçeği buradan ifade etmeye çalışıyorsunuz. Zaten bugüne kadar, bir buçuk yıldır milletvekili olarak şuraya geldiğiniz kürsüde söylediğiniz ifadelerin hepsi yanlış, hepsi iftira. Hani bir şey söylüyorsun: “Hem kanundan korkacaksın hem Allah’tan korkacaksın.” Sende ikisi de yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Birinden korktuğunu anlasak neyse… Ne kanundan korkuyorsun ne Allah’tan korkuyorsun. Önce git, elini vicdanına koy, düşün. Ben o aileyi üzdüm… Şimdi o ailenin mensupları, o aileye mensup insanlar ne kadar üzüldü sen biliyor musun? Ama şurada gelip de Kayserili milletvekilini burada görüp de “Kayseri’de şu kadar insan şöyle yapıyor, sen burada rahat rahat oturuyorsun.” deyip siyasi polemik yapmak belki sana haz verebilir, senin gibi insanlara da haz verebilir. Ama önce, sen, vicdanını bir çek et, kontrol et; burada yaptığım konuşmalarla çok insanı üzüyorum diye düşün; sonra, inandığın neyse o inandıklarınla bir hesaplaş, yüzleş; af dile, özür dile.

Bakınız, Sayın Cumhurbaşkanı yurt dışı seyahatleri yapıyor, Sayın Başbakan yurt dışı seyahatleri yapıyor, dış ticaretten sorumlu Bakanımız yurt dışı seyahatlerini yapıyor, yanında da iş adamlarını alıp götürüyor. Bundan önceki başbakanlar, bakanlar da iş adamlarının bir kısmını götürüyordu ama, özellikle AK PARTİ iktidarları döneminde iş adamlarını götüren Sayın Başbakan ve şimdiki Cumhurbaşkanımız iş adamlarıyla beraber gidiyor, dünyanın krize girdiği bir dönemde ihracatımızı artırmak için, Türkiye’nin gelirlerini artırabilmek için, yeni yeni pazarlar oluşturabilmek için canla başla çalışıyor. Bunları takdir etmek gerekirken, “Yanına birkaç tane adamı almış, gidip farklı şeylerle uğraşıyor.” diye ifade etmek, herhâlde sadece senin zihniyetine has bir durumdur diye düşünüyorum. Ama bugün, ihracat 36 milyar dolardan 130 milyar dolara çıkmışsa, dünya ekonomisinin en büyük temsilcisi Amerika Birleşik Devletleri’nde bir yangın ortaya çıkmışsa, bu yangından Türkiye korunaklarını alabilmek için gayret gösteriyorsa ve bununla Sayın Cumhurbaşkanının… Bir önceki Cumhurbaşkanının yurt dışı seyahatleri sayılıdır, bilmiyordu, görmüyordu, ilişkisi yoktu, anca görgüsü oydu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yapma!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Seninki de yanlış.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Anca görgüsü oydu, bildiği oydu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Lütfen, “bilmiyordu” ifadesi yakışmadı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – O Cumhurbaşkanım…

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Senin Kamer Genç’ten ne farkın oldu şimdi?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - …o Sayın Cumhurbaşkanım, Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nün telefon faturalarından tasarruf etmesini övünç kaynağı olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna sunuyordu. Bir işletmede, bir yerde, bir devlet kurumunda eğer hareket varsa, ışıklar yanıyorsa, telefonları çalışıyorsa, orada iş yapılıyor anlamına gelir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet Sayın Elitaş, son dakikanızı veriyorum efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – O lafınızı geri alın Mustafa Bey.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Şimdi, değerli milletvekilleri, bakınız, Sayın Cumhurbaşkanım, Türkiye Cumhuriyeti’nin ihracatını artırabilmek için, Türkiye Cumhuriyeti’nin ihracat yapısını daha da çeşitlendirebilmek için, dünyadaki yangından Türkiye’yi korunaklı hâle getirebilmek için, Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan ve değerli bakanlarımızla birlikte hareketlerini yapıyorlar.

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Senin Kamer Genç’ten ne farkın oldu şimdi? Onun konuşmasıyla senin konuşman arasında ne fark oldu?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Senin konuşmanın ne farkı var? Kamer Bey’i kınıyorsun, bir önceki Cumhurbaşkanına hakaret ediyorsun. Yakışıyor mu sana!

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, şurada o konuşmacı, hem Cumhurbaşkanına hem şimdiki Sayın Cumhurbaşkanına hem Sayın Başbakana ve bütün Hükûmet mensuplarına…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Aynı şeyi sen yapıyorsun.

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Aynı şeyi sen yaptın.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - …hakaret ederken ağzınızı açmıyorsunuz. Lütfen kendinizi çek ediniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Aynı şeyi sen yaptın!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Eğer koruyacaksak, bu ülkenin cumhurbaşkanlarının hepsini korumak zorundayız.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Aynı şeyi sen yapıyorsun!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ben Sayın Cumhurbaşkanının, bundan önceki Sayın Sezer’in yaptığı icraatlarını söylüyorum. Sayın Sezer Anayasa Mahkemesi Başkanlığından geldi, Cumhurbaşkanlığına oturdu, o ticaretten anlamaz, onu ifade etmeye çalışıyorum. Alınganlık gösterecek ne var?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hayır, “bilmiyor” diyorsun…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ama şu andaki Cumhurbaşkanını eleştiren ve görgüsüzce eleştiren bir şahsı siz burada eleştirmiyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Elitaş…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ama Egemen Bağış’ı da siz eleştirmiyorsunuz Sayın Başkan! Koskocaman bir bakan…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ben Sayın Cumhurbaşkanının, Sayın Sezer’in vasfını nitelendirirken burada birdenbire savunmaya geçiyorsunuz. Sayın milletvekilleri, lütfen…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Burada olmayan…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Burada olmayan bir insana…

BAŞKAN – Sayın Elitaş…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Burada olmayan bir Cumhurbaşkanı hakkında ağza alınmayacak ifadeleri…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Aynı şeyi siz yapıyorsunuz!

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Aynı şeyi sen yapıyorsun!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Aynı hatayı yapıyorsun!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Hayır, ben Sayın Cumhurbaşkanının özelliklerinden bahsediyorum. Sayın Cumhurbaşkanının Cumhurbaşkanı olduğu dönemde ben beş yıl milletvekilliği yaptım. Sayın Cumhurbaşkanının icraatlarını hiç beğenmememe rağmen, Sayın Sezer’in icraatlarını beğenmememe rağmen, ne Plan ve Bütçe Komisyonunda ne Genel Kurulda Sayın Cumhurbaşkanını hiç eleştirmedik. Niye? Çünkü bizim ülkemizin Cumhurbaşkanı. Sevsek de sevmesek de Cumhurbaşkanı. Siz biliyorsunuz, biz geçen dönemde burada Sayın Sezer’e -kürsüden olsun- sadece icraatlarıyla ilgili bir eleştiri yaptık ama başka konuda hiç eleştiri yapmadık.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan ne diyor? “Herif” diyor, “o adam” diyor, “birisi” diyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ama, değerli arkadaşlar, şunu ifade ediyorum: Sayın Cumhurbaşkanı, şu andaki Cumhurbaşkanımız Sayın Gül Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil ediyor. 71,5 milyon insanı temsil ediyor. Severiz veya sevmeyiz ama bu ülkeyi seven herkes seçilmiş bir Cumhurbaşkanına saygı göstermek zorundadır, saygı göstermeyen insana da tepki göstermek zorundadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Aynı şey sizin için de geçerli.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Aynı şey… Egemen Bağış’a, Egemen Bağış’a… Sayın Başkan, Bakana, Bakana…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Biraz önce benim sözümü… Sayın Cumhurbaşkanının, Sayın Sezer’in niteliklerini ifade ederken gösterdiğiniz tepkinin daha da fevkinde bir tepki göstermenizi beklerdim. İnşallah… Bundan sonraki süreçte ana muhalefet partisinin temsilcilerinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını temsil eden Sayın Cumhurbaşkanı ile ilgili yakışıksız sözleri ifade eden şahsa karşı tepkilerini en az bizim kadar göstereceklerini ümit ediyor, bu yasaya olumlu oy vereceğimizi ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Elitaş.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Kanun teklifinin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Kabul etmeyenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, konuşmacı bana “Allah korkusu yok.” dedi. Aynı zamanda da dedi ki…

BAŞKAN – Efendim, kanun teklifi kabul edilmiştir, hayırlı, uğurlu olsun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, sataşmadan dolayı söz istiyorum. Bakın, biraz önce konuşan kişi “Allah korkusu yoktur.” dedi

BAŞKAN – Sayın Genç, bir dakika, dinler misin?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Peki.

BAŞKAN - Aslında bu kürsünün mehabetine yakışmayan her türlü konuşma yapılıyor, yani yazık.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama sataşma var efendim.

BAŞKAN - Ama siz de yaptınız, bak kesmedim sizi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, ben kendisine sataşmadım ki.

BAŞKAN – Hayır, sataşma diye bir şey yok efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sataştı bana efendim, söz istiyorum sataştığı için.

BAŞKAN – Buyurun yerinize.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bende mi Allah korkusu var, onda mı yok… O zaman oylayın, sataşma var mıdır, yok mudur diye. oylayın efendim.

BAŞKAN – Müsaade ederseniz gündemimize devam edeceğiz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sataşma var mıdır, yok mudur diye… Ben ısrar ediyorum.

BAŞKAN - Gündemimize devam edelim müsaade ederseniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ben ısrar ediyorum, sataşma var diyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – O zaman oya sunun efendim.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Teşekkür konuşması yapmak istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, sataşma var, oylayın.

BAŞKAN – Kamer Bey, Sayın Genç, birbirinize hakaret etmeye doymadınız mı, yeter, Allah aşkına yeter ya! Siz geleceksiniz…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim “Sende Allah korkusu yoktur.” demek insana en büyük hakaret değil midir?

BAŞKAN – Yok, varsa hakaret değildir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Allah korkusu olmayan insanın makbul insan olduğunu mu zannediyorsunuz?

BAŞKAN - Varsa niye hakaret olsun, ben iftihar ederim, var derim. Hiç öyle bir şey yok derim kendim için ya, bana yüz bin tane “Sende Allah korkusu yok.” dese ben kabul etmem ki.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, Allah korkusunun olup olmadığını o mu söylüyor.

Sonra, Abdullah Gül şeye giderken “Ben gezmeye gitmedim.” dedi, ”Abdullah’a teşekküre gittim.” dedi.

BAŞKAN – Var, tamam var, Allah korkunuz var, onu tutanaklara geçirdik, tamam. Allah korkusu varsa, tamam.

Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; hepinize çok teşekkür ederim.

Beş maddeden oluşan, yürürlük maddeleriyle birlikte beş maddeden oluşan bir kanun teklifini müştereken yasalaştırdık. Ben, tüm milletvekili arkadaşlarımıza ve gruplarımıza şükranlarımı sunuyorum.

Bu, Parlamentomuzda yer alan gruplarımızın bir müşterek ürünüydü. Bu ürünü bugün ortaya koymuş olmanın mutluluğu içerisindeyim. Ama tabii bu mutluluğumuza bugün büyük bir gölge düştü. Hollanda’da Türk Hava Yollarının bir uçağı maalesef düştü, hayatını kaybeden vatandaşlarımız var, insanlar var. Onlara da Cenabıhak’tan rahmetler diliyorum. Tabii, tüm aziz milletimize başsağlığı ve geçmiş olsun dileklerimi huzurunuza çıkmışken ifade etmek istiyorum.

Biraz önce bir arkadaşımız “Şu anda düzeltmeye çalıştığınız sorunu aslında siz üretmiştiniz, siz ortaya çıkarmıştınız.” diye bir değerlendirmede bulundu. İzin verirseniz, bir iki cümleyle buna cevap vererek huzurunuzdan ayrılmak istiyorum. Nedir burada çözmeye çalıştığımız sorun? Birincisi “Hazinenin mülkiyetindeki taşınmazlarla ilgili zaman aşımı süresi öngörülemez.” şeklinde Yargıtayın son yıllarda değiştirmiş olduğu görüş sonucu, yirmi yıl, otuz yıl, kırk yıl, elli yıl önce tapularını almış olan vatandaşlarımıza karşı, zaman aşımı mefhumu gözetilmediği için, iptal davaları açılmaya başlandı. O nedenle, biz, yasal olarak bu vatandaşlarımızın hukukunu korumak zorundaydık. İşte, müştereken milletvekili arkadaşlarımız Kadastro Kanunu’nun 12’nci maddesinde bir değişiklik yaparak, vatandaşlarımızın bu konuda mağduriyetini gidermeyi yeğlediler, demek ki bu sorun bizden kaynaklanmamış.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ben TCK ile ilgili konuştum, tutanaklarda var.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Diğerine gelelim. Türk Ceza Kanunu’nun 154’üncü maddesini… Sayın Öztürk, burada Türk Ceza Kanunu’nu birlikte çıkardık. Yani, ben, müteşekkirim kuşkusuz, ana muhalefet partisi de temel bir kanunumuz olan Türk Ceza Kanunu’nun yasalaşmasına katkı sağladı, daha önce birçok temel kanunumuzun yasalaşmasına katkı sağladığı gibi. Tabii, bu dönemde Milliyetçi Hareket Partimiz de aynı katkıyı verdiler. 154’üncü maddede yapılan son değişiklikten sonra farklı uygulamalarla karşılaştık Sayın Öztürk. Mesela, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığında, yani merkezde, bu tür konularla ilgili, eğer ecri misil ödeniyorsa takipsizlik kararı veriyor savcılık, ama Manavgat’ta ve başka ilçelerde, orada da davalar açılıyor, yani, çok farklı yorumluyorlar. Başka ilçelerde, başka illerde farklı uygulanıyor. O hâlde, biz, uygulamadan kaynaklanan bu tür çelişkileri ortadan kaldıralım ve 2005 değişikliğinden önceki Ceza Kanunu’nun anlayışını yeni düzenlemeyle getirelim diye arkadaşlarımız bir çalışma yaptılar. Doğrusu hemen şunu da ifade edeyim: Bu iki teklifin de hazırlanmasında, benim, baştan beri, Adalet  Bakanlığındaki tecrübeli hukukçu arkadaşlarla da birlikte çalışıp, bu metinlerin oluşturulmasına da katkım oldu. Aslında, biz, bu tür düzenlemeleri siyasi malzeme konusu yapmayı düşünseydik bunu tasarı olarak getirirdik, gücümüz var, buradan yasalaştırırdık, ama müştereken çıkarmanın güzelliğini de bugün burada yaşıyor olmanın da bahtiyarlığı içerisindeyim. İnanıyorum ki, hepiniz de bu sevinci duyuyorsunuz.

Bunun dışında fazla bir şey söylemeyeceğim. Dün burada söz alan her arkadaşım benim yapmış olduğum konuşmayla ilgili değerlendirmelerde bulundular, ben uzun uzun dün bu konuda cevap verdim, tekrar bu tür polemiklere girmek istemiyorum ancak şunu da söylemek istiyorum: Özellikle Sayın Öztürk “Siz sade bir milletvekili olsaydınız o konuşmayı yapmanızı yadırgamazdık.” dedi.

Şimdi, değerli arkadaşlar, ben bir siyasi partinin aynı zamanda milletvekiliyim, bir siyasi parti çalışmasına katıldığımda bizim partimizin adaylarına oy vermelerini vatandaşlarımdan istersem lütfen bunu Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı görmeyin.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Bakan, isteyin de tehdit etmeyin.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Yani ben milletin karşısına çıkarak “Kardeşim, tüm siyasi partilerin adayları benim karşımda eşittir, hangisine oy verirseniz verin” mi demem lazım Anayasa’nın eşitlik ilkesine uygun olması için.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hayır, hayır; hayır da şantaj yapma!

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Tabii ki kendi partimin adaylarına oy isteyeceğim, destek isteyeceğim ve şunu da söyleyeceğim: Benim partimin adayları seçimi kazanırsa daha fazla hizmet eder. Bunu da diyeceğim. Yani bunu dememi lütfen yadırgamayın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, öyle söylemediniz, “Ankara’da projenizi kabul etmeyiz.” dediniz.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Ben tüm gruplarımıza, yapmış oldukları katkılar nedeniyle, milletvekili arkadaşlarımıza, destekleri nedeniyle teşekkür ediyorum. İki önemli sorunu, ki sadece Antalya’da değildir bu sorunlar, ülkemizin başka yerlerinde de yaşanıyor. Örneğin İzmir’de sadece bu konuyla ilgili 10 bin tane dava vardır, sadece İzmir’de, sadece Antalya’ya özgü değildir. Bir sorunu birazcık olsun, belki tam anlamıyla çözemedik çünkü bitmiş olan, kesinleşmiş olan davalarla ilgili bir çözüm getirmiyor bu ama yüzde 90 nispetinde çözdüğümüzü ifade edebilirim demin bahsettiğim alanla ilgili konuyu.

Ben yeniden hepinize şükranlarımı sunuyorum. Zannediyorum grup başkan vekillerimiz ne buyururlar, önümüzdeki hafta Meclis çalışacak mı yoksa seçimlere kadar çalışmalara ara mı vereceğiz… Eğer öyle olacaksa tabii ki tüm arkadaşlarıma saygılar sunuyorum. Yeniden Parlamento çalışmalarında birlikte olmak ümidiyle hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, Mersin’e davetim geçerli, sizi bekliyoruz.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, gündemin 4’üncü sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarını görüşmeye başlıyoruz.

4.- Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/543) (S. Sayısı: 263)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5’inci sırada Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

5.- Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/496) (S. Sayısı: 100)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

6’ncı sırada yer alan Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

6.- Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/675) (S.Sayısı: 330)  (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 330 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde gruplar adına söz isteyen, AK PARTİ Grubu adına Rize Milletvekili Ali Bayramoğlu.

Sayın Bayramoğlu, buyurun efendim.

AK PARTİ GRUBU ADINA BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 330 sıra sayılı Kanun Tasarısı hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aynı zamanda, bugün hakikaten hepimizi son derece üzen Hollanda’daki uçak kazasında ölmüş olan gerek Türk ve gerekse diğer vatandaşlar ve yaralı olan tüm vatandaşlarımıza ve yabancı vatandaşlara da sabırlar ve acilen sağlık, sıhhatler diliyorum.

Arkadaşlar, gündeme geçmeden önce çok kısa da olsa KOSGEB hakkında sizi biraz bilgilendirmek ve bu bilgilendirmenin arkasından bu kanunun niçin gündeme getirildiğini ve bir vesileyle de KOSGEB mensubu sayılan küçük ve orta boy işletme sahibi arkadaşlarımıza ekonomik alanda, sanayi alanındaki tecrübelerimizi aktaracak bazı ifadelerde bulunacağım.

Sözlerime başlamadan önce, dünya ekonomisinin en sıkıntılı bir dönemi yaşadığı bu günlerde varını yoğunu ortaya koyarak hem üretmek hem istihdam oluşturmak hem ekonomik katkılarını devam ettirmek gayesiyle iş hayatındaki hayatiyetlerini devam ettirmekte olan bütün küçük ve orta boy işletme sahiplerine saygı ve hürmetlerimi sunuyorum. Bu kanunun çalışılarak bugüne getirilmesinde, başta KOSGEB yetkilileri olmak üzere emeği geçen bütün herkese de teşekkür ediyorum.

                           

(x) 330 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Küresel arenada rekabet koşulları giderek ağırlaşmaktadır. Bu yoğun rekabet ortamında mücadele eden KOBİ’lerimiz, endüstrileşmenin, sağlıklı bir sosyal yapının gelir dağılımındaki dengenin ve ticaretteki dinamizmin sürükleyici faktörü ve ekonomimizin vazgeçilmez unsurlarıdır.

Şunu söylemeliyim ki ülkemizde gelişme potansiyeli başta küçük ve orta boy işletmeler olmak üzere son derece büyük bir potansiyele sahiptir. Bu potansiyel, KOBİ’ler ile kurumlar ile kendini göstermektedir. Bizlerin sorumluluğu ise KOBİ’lerimizin, kurumlarımızın önünü açan politikaların geliştirilmesi, hedefleri iyi belirlenmiş, uygulanabilir ve gerçekleştirilebilir projelerin hayata geçirilmesidir. KOBİ’lerimizin ekonomimize katkısını en üst düzeye çıkartmak için Hükûmetimiz, KOBİ’lerimizin her bakımdan desteklenmesi, etkinlik ve verimliliklerinin artırılması gibi hayati bir misyonu da üstlenmiş bulunmaktadır.

KOBİ’ler Türkiye’deki çalışanların yaklaşık olarak yüzde 77’sini, yatırımların yüzde 57’sini, katma değerin yüzde 38’ini, ihracatın yüzde 16’sını oluşturmaktadır. KOBİ’lerin kredilerden aldığı pay ise yaklaşık yüzde 25 civarındadır.

Ülkemiz ekonomisinde bu kadar önemli bir konumda olan KOBİ’lerin payını ve etkinliğini artırmak, rekabet güçlerini ve düzeylerini yükseltmek, sanayide entegrasyonu ekonomik gelişmelere uygun biçimde gerçekleştirmek amacıyla KOSGEB, 12/4/1990 tarih ve 3624 sayılı Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanun ile kurulmuştur.

KOSGEB’in hedef kitlesindeki küçük ve orta ölçekli imalat sanayisi işletmelerinin sayısı 271.490’dır. KOSGEB tarafından 2003 yılında başlatılan çalışmalarla bugüne kadar yaklaşık 90 bin işletmenin mevcut durum tespiti yapılarak KOSGEB veri tabanına kaydedilmiştir. Bu işletmeler içinden 14 bini stratejik plan hazırlamış ve planları KOSGEB tarafından da onaylanmıştır.

KOSGEB, 2008 yılı itibarıyla, 35’i işletme geliştirme merkezi, 20’si teknoloji geliştirme merkezi olmak üzere 32 şehirde konuşlanan 55 hizmet merkezi ile ülke sathına yaygın olarak küçük ve orta ölçekli imalat sanayi işletmelerine  hizmet vermektedir. Sinerji odakları da dâhil edildiğinde KOSGEB tarafından doğrudan hizmet verilen şehir sayısı 63’e ulaşmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; KOSGEB, KOBİ’lerin payı ve etkinliğinin artırılması, rekabet edebilirliğinin artırılması, sanayi içerisinde bütünleşmenin sağlanması amacıyla “bilişim, bölgesel kalkınma, danışmanlık ve eğitim, girişimciliği geliştirme, teknoloji geliştirme, pazar araştırma ve ihracatı geliştirme, kalite geliştirme ve yenilik ile uluslararası iş birliği geliştirme desteği” başlıkları altında çeşitli yönetmelik destekleri vermektedir. Bu çerçevede 2003-2007 yılları arasında KOBİ destek kredisi, ihracat destek kredisi, istihdam kredisi, bilişim kredisi, deri sektörü, organize sanayi bölgeye taşınma destek kredisi, gıda sektörü, makine, teçhizat destek kredisi işletmelerimizin hizmetine sunulmuştur ve toplam olarak 22 bin KOBİ’ye 2,4 milyar TL kredi verilmiştir. 2008 yılında tesirini artıran küresel ekonomik gelişmelerin KOBİ’ler üzerindeki etkilerini hafifletmek ve KOBİ’lerimizin bu dönemi mümkün olan en az hasarla atlatmalarını sağlamak amacıyla yeni programlar eklenmiştir. 2008 yılında başlatılan sıfır faizli cansuyu kredileri ile 2008 yılı içinde KOSGEB tarafından “cansuyu kredileri” altında “1000  + 1000” KOBİ makine, teçhizat kredisi faiz desteği, imalatçı esnaf ve sanatkâr kredisi faiz desteği, ihracat kredisi faiz desteği ve istihdam endeksli işletme kredisi faiz desteği programları  uygulamaya sokulmuştur. Uygulanan bu kredi faiz desteği programlarının tamamında, KOBİ’ler tarafından kullanılan kredilerin faizi KOSGEB tarafından karşılanmaktadır. Bu şekilde çeşitli çalışmalarla birlikte yaklaşık 22 bin KOBİ’ye aktarılan sıfır faizli kredi miktarı 1,6 milyar YTL’ye ulaşmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu çalışmaların yanında KOSGEB’in yapmış olduğu çok önemli, özellikle hanımlara yönelik yapmış olduğu bir çalışmadan da size bahsetmekte fayda görüyorum. KOSGEB Kadın Girişimciliğin Desteklenmesi Projesi çerçevesinde, dört yörede, -Pendik, Çorum, Hacıbektaş ve Kütahya’da- Kadın İş Geliştirme Merkezi, yani kısa adı olan KİŞGEM kurulmasını sağlamıştır. İŞGEM’lerde kurulan inkubasyon hizmetleri, yer temini, ortak makine ekipman kullanımı, sekreterya hizmetleri, işletme geliştirme danışmanlığı hizmetleridir. Projeler kapsamında 16 yörede kurulmuş olan İŞGEM’ler toplam 337 adet işletme ve 1.737 kişilik istihdam yaratmıştır. Bu işletmelerin 54 adedi kadın İŞGEM’lerde yer almakta olup 77 kişiyi istihdam etmektedir. Diğer taraftan ÖSDP kapsamında yer alan 283 işletmede de 1.660 kişi istihdam edilmektedir.

Bütün bunların yanında başlıklar olarak gündeme getirirsek, KOSGEB, bir, “genel girişimcilik eğitimleri” adı altında hizmet vermektedir. Bu çerçevede 2003-2007 dönemi izleme verilerine göre 100 programda 4.474 katılımcıya eğitim verilmiştir.

İkinci olarak, genç girişimci geliştirme programları hizmeti verilmiştir. Bu çerçevede 1990-2000 öğretim yılında, 2000-2001 öğretim yılında, 2001-2002 öğretim yılında ve 2002-2003 dönemlerinde toplam 10 üniversitede çeşitli aktiviteler düzenlenmiştir. 2003-2004 öğretim yılında programın düzenlendiği eğitim kurumlarının sayısı ise 26, katılımcı sayısı ise 1.134’e çıkmıştır. Program 2004-2005 döneminde 34 eğitim kurumunda 1.301 katılımcıyla düzenlenmiştir. Böylece, yaklaşık 5 bin kişiye çeşitli dönemlerde eğitimler verilme imkânı olmuştur.

Bir başka destek programı “yeni girişimci desteği” adı altında verilen programdır. Buna da 2004 yılı içerisinde 120, 2005’te 256, 2006’da 61 girişimci yararlanmış, 31 Ağustos 2007 tarihi itibarıyla 22 girişimciye destek sağlanmış olup, destekten yararlananların çoğunun sadece geri ödemesiz kredileri destek olarak gördüğünü hatırlatmakta da fayda görüyorum. Ancak KOSGEB bu yapmış olduğu bütün hizmetleri mevcut kanunuyla yapma şansına sahip değildir. İşte bugün, mevcut kanunu gereğince imalat sanayi sektörü dışındaki KOBİ’lere de destek verilebilmesi gayesiyle, önümüzde bulunan 330 sıra sayılı kanun Komisyonumuzda gündeme getirilmiş ve muhalefet milletvekilleri de dâhil olmak üzere, ortak kanaatle Meclise, huzurlarınıza gelmiştir.

KOSGEB, KOBİ’lere hizmet ve destek vermek üzere özel yasaya sahip olan tek kamu kuruluşudur ve biz, KOSGEB gibi ülke sathında yaygın teşkilat yapısına sahip dinamik bir kuruluştan diğer sektörlerdeki KOBİ’lerin desteklenmesinde de yararlanılması gerektiğini düşünmekteyiz.

Bilindiği üzere, ülkemizde sanayi sektörü dışındaki sektörlerin ekonomik katma değer üretme ve istihdam yaratma potansiyeli artmaktadır. Gerek bu artış gerekse sanayi dışındaki sektör firmalarından ve bunların temsilcisi kuruluşlardan gelen talepler, KOSGEB’in hedef kitlesinin, sanayi kesiminden tüm KOBİ’leri kapsayacak şekilde genişletilmesi gerekliliğini ortaya koymuştur. Ayrıca, sanayi kesiminin geliştirilmesinde başarılı olabilmek için, bu kesimle yatay ilişkide olan diğer sektörlerin de geliştirilmesi gerekliliği aşikârdır.

Bu gerekçelerden yola çıkarak 3624 sayılı KOSGEB Kanunu’nda değişiklik yapmak ve diğer sektörlerdeki KOBİ’leri de KOSGEB hedef kitlesine dâhil etmek için yasa tasarısı hazırlanmıştır. Bu yeni kanunla KOSGEB sadece imalatçı KOBİ’lerden değil, ülkemizin tüm KOBİ’lerinden sorumlu ulusal kuruluşu niteliğine kavuşacak ve daha geniş bir etki alanında KOBİ’lerimizin geliştirilmesi için çalışmalar sağlayacaktır.

Şimdi, kanunla ilgili bu ön bilgileri ve KOSGEB’le ilgili bilgileri verdikten sonra, birkaç konuya da, özellikle iş hayatında bizleri izleyen kardeşlerimize de bazı konuları aktarmakta fayda görüyorum.

Yalnız bundan önce, hepimizin bilmesi gerektiği çok önemli konulardan bir tanesi, KOSGEB’in sadece Türkiye genelinde bir kuruluş olmaktan çok, başta komşu ülkelerimiz dâhil olmak üzere Orta Doğu ve Arap âleminde KOSGEB çok ciddi bir marka hâline de getirilmiştir. Özellikle bahsettiğimiz komşu ülkelerde ve Orta Doğu ülkelerinde, KOSGEB’den yaşadıkları tecrübeler hakkında çeşitli toplantılar yapmak suretiyle benzer nitelikli altyapı organizasyonları kurulmuş ve o ülkelere hizmet verme ve eğitim verme faaliyetlerine başlanmıştır. Bu, sadece o ülkelerdeki faaliyetlerin yapılmasına destek sağlamamış, aynı zamanda o veri tabanlarındaki faaliyet gösteren firmaların Türkiye’yle dış ticaret münasebetlerine de imkân sağlamıştır. O nedenle KOSGEB’in sadece bir kredi veren kuruluş değil, aynı zamanda eğitim veren, bu eğitimin yanında uluslararası nitelikte bir marka oluşturma gücünü göstermiş ve dış ticaretimize de çok ciddi destek veren bir kurum olduğunu da unutmamamız gerekir.

Bunun yanında KOSGEB’in yapmış olduğu faaliyetlerin iş hayatına daha müspet yansıyabilmesi açısından en önemli hizmetlerden bir tanesi, yapılması gereken hizmetlerden bir tanesi üniversite-sanayi iş birliği hadisesidir. Üniversitelerimiz maalesef sanayimizle yeteri kadar entegrasyon içerisinde olmayıp gerek teknoloji gerek ARGE gerekse bilgi birikimlerini küçük ve orta boy işletmelerin gelişimi için kullanmamaktadır. Bunu kanunla yazmak çok mümkün olmayabilir ancak üniversitelerimiz kendilerine, başta, bulundukları vilayetlerde olmak üzere -ki Türkiye’nin seksen bir vilayetinde artık üniversite var- bu şekildeki çalışmalara mevcut iş güçleri olarak öğretim üyeleriyle birlikte destek vermeyi kendilerine asli görev edinmek zorundadır.

Bakın, bugün küçük ve orta boy işletmelerimizin en büyük problemi kaliteli iş gücünü oluşturamamakta yatmaktadır. Hatta birçok konuda, en iyi kaynakçıyı, en iyi tornacıyı, en iyi üreticiyi, en iyi endüstri tasarımcısını bünyesinde bulunduran bu işletmelerimizin aslında en başta bulundurması gereken bir nakit akış tablosu takip eden, finansal analiz yapan bir personeli bulundurma zorunluluğunu sanki ihtiyacı yokmuş gibi değerlendirmekte ve en büyük hatayı yapmaktadır. İşte bu noktada bu kardeşlerimize küçük ve orta boy işletmelerin tamamına en güzel desteği verebilecek kurumların başında, danışmanlık hizmeti verebilecek kurumların başında üniversiteler gelmektedir.

Bu çerçevede bir başka konu da, küçük ve orta boy işletmelerimize verebileceğimiz en önemli önerilerden bir tanesi de kümeleşme konusudur, kümeleşme. Ne demek kümeleşme? Başta sektörel olarak birlikte hareket eden grupların bir araya gelerek ortak mahiyette projeler geliştirmesi, ortak mahiyette ARGE faaliyetleri yapması ve ortak mahiyette yatırımlar, teknolojik yatırımlar yapmasına imkân tanımaktadır. KOSGEB’in kümeleşme benzeri, nitelikli bir araya gelen sektörler bir araya geldiklerinde çok daha yüksek montanlı krediler verme gibi özel bir çalışması da vardır. Bu, aynı zamanda haksız rekabeti ortadan kaldıracak ve dünyayla rekabet edebilme imkânını da küçük ve orta boy işletmelerimize imkân olarak sunmuş olacaktır. O nedenle, başta sektörel olmak üzere bölgesel, şehir bazında iş birliği ağları ve network ortamında kümeleştirme çalışmalarını yapmak, hem KOSGEB’in hem de bu işletme sahibi kardeşlerimizin asli görevlerinden olmak zorundadır.

Bakın, geçenlerde bir örnek vermiştim, bu örneği burada bir daha vermekte fayda görüyorum. Geçenlerde Rize vilayetinde tüm esnaflarla ilgili bir toplantıya katıldım. Bu katıldığımız toplantıda esnaf ve sanatkârlar kooperatifine ve diğer bütün  birliklerin yetkililerine sordum:  Rize vilayetinde toplam esnaf ve sanatkâr üye sayısı kaç? Rize’nin nüfusu 323 bin. Toplam esnaf ve sanatkârlar üye sayısı 23 bin. Yani her 15 kişiye 1 tane esnaf düşüyor. Neden? Çünkü “Benim de olsun, ben buranın muhtarı olayım.” mantığıyla iş hayatına girmek eldeki imkânları ve kaynakları israf etmekten başka hiçbir şey sağlamaz, kaybetmekten başka hiçbir şeye imkân sağlamaz ama kümeleşmeyi gündeme getirirsek, birlik ve beraberliği bir araya getirirsek, hem ulusal hem uluslararası kredi imkânlarından hem de iş gücünden, profesyonel kadrolardan, üniversitelerden çok daha fazla imkân oluşturmak ve bu imkânları da kendi iş hayatımıza yansıtmak gibi bir şansı yakalamış oluruz. Dolayısıyla, bugün çıkartmakta olduğumuz ve önümüzdeki günlerde kanunlaşacak olan bu kanunun sadece kanun bazında çıkmış olmasının yeterli olmadığını, aynı zamanda iş hayatının da kendisini bu konularda yenilemesi gerektiğini ve bir araya gelerek korporasyon, birlik oluşturma, holdingleşme, ortak nitelikte çalışma gibi konularda adım atmasının da artık kaçınılmaz olduğunu herkesin bilmesi gerekir.

Bakın, şu anda dünyada yaşanmakta olan küresel krizin sonucunda geleceğimiz en önemli noktalardan bir tanesi, bırakın küçük, orta boy işletmelerin birleşmesini, dünya devleri denecek birçok firmaların bile birleşmesini kaçınılmaz hâle getirmektedir. Dünyanın en büyük bankaları birbirleriyle birleşme girişimindedir. Dünyanın en önemli üretimini yapan otomotiv sektörü firmaları, aynı marka adı altında bir araya gelmelerinin kaçınılmaz olduğunu artık ortaya koymuştur. Dünyanın büyük, orta ölçekli firmalarının tamamı dünyayla rekabet ederek birbirimizi öldürmektense, ortak pazar bölüşmek suretiyle ama bir arada hareket etmek suretiyle birleşme ve kümeleşme çalışmalarına başlamıştır. Ee, siz, dünyanın bu kadar ciddi kuruluşlarının bir araya geldiği bir noktada, küçük ve orta boy işletmeler olarak eğer bu kümeleşmeyi beceremezseniz kaçınılmaz son, ekonomik arenadan çekilmek, hatta bırakın ticari ahlaksızlıkla da karşı karşıya kalmaktan başka bir şey olamaz.

O nedenle, bu kanunu ve dünyadaki gelişmeleri de nazarıitibara alarak kendimize de bir çekidüzen vermek ve böylece, hem istihdama hem ekonomik katkıya hem de gayrisafi hasılaya katkı vermek açısından küçük ve orta boy işletmelerimize çok önemli görevler düşmektedir.

Bugün hazırlanan ve Meclise sunulmuş olan bu kanunun, bu düşünceler doğrultusunda, başta KOBİ’lerimize, ondan sonra ülkemize, en çok da şu anda istihdam için, iş hayatında yeni sahalar açılmasını bekleyen kardeşlerimize, insanlarımıza fayda sağlamasını temenni ediyor, kanunun hayırlı olmasını diliyor ve saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bayramoğlu.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz tamamlanmak üzeredir.

Bu bakımdan alınan karar gereğince, 323 sıra sayılı uyuşturucu başta olmak üzere madde bağımlılığı ve kaçakçılığı sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu’nu ve sözlü soru önergeleriyle kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 26 Şubat 2009 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 19.48

 

VII.- KİT KOMİSYONU RAPORU

1.- Kamu İktisadi Teşebbüslerinin 2006 yılı denetimine ilişkin komisyon raporu (1)

                           

(1) Kamu İktisadi Teşebbüslerinin 2006 yılı denetimine ilişkin komisyon raporu Tutanağın sonuna eklidir.