DÖNEM: 23 CİLT: 39 YASAMA YILI: 3 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 55’inci
Birleşim 10 Şubat 2009 Salı İ Ç İ N D E K İ L
E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III.
- YOKLAMALAR IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş’ın
kurtuluşunun 89’uncu yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması 2.- Konya
Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, Dünya Sigarayı Bırakma Günü’ne ilişkin gündem
dışı konuşması 3.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Milliyetçi Hareket Partisinin 40’ıncı kuruluş yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Yozgat
Milletvekili Osman Coşkun ve 19 milletvekilinin, boşanma olaylarının
sebeplerinin araştırılarak Türk aile yapısının sağlamlaştırılması için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/319) 2.- Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, Batman’daki petrol tesislerinin
çevre ve insan sağlığı üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/320) B) Tezkereler 1.- Türk Silahlı
Kuvvetleri Deniz Unsurlarının; Korsanlık/Deniz Haydutluğu ve Silahlı Soygun
Eylemleriyle Mücadele Amacıyla Yürütülen Uluslararası Çabalara Destek Vermek
Üzere, Gereği, Kapsamı, Zamanı ve Süresi Hükümetçe Belirlenecek Şekilde Aden
Körfezi, Somali Karasuları ve Açıkları, Arap Denizi ve Mücavir Bölgelerde
Görevlendirilmesi ve Bununla İlgili Gerekli Düzenlemelerin Hükûmet
Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin Anayasa’nın 92’nci Maddesi
Uyarınca Hükûmete Bir Yıl Süreyle İzin Verilmesine
Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/682) 2.- Küçük ve
Hafif Silahlar Üzerine Parlamenter Forumun (The Parliamentary Forum on SALW), 13-14 Şubat 2009 tarihlerinde
Berlin’de “Küçük ve Hafif Silahların Yaygınlaşması-Avrupa Ülkelerinin Alması
Gereken Sorumluluklar, Karşılaştıkları Zorluklar ve Fırsatlar” başlığı altında
düzenleyeceği konferansa Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento
heyetinin katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/686) C) Önergeler 1.- İstanbul
Milletvekili Esfender Korkmaz’ın,
5464 Sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/307) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/117) VI.-
AÇIKLAMALAR 1.- Balıkesir
Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, tezkerede yer alan
“korsanlık/deniz haydutluğu” ifadelerine ilişkin açıklaması VII.-
ÖNERİLER A) Danışma Kurulu Önerileri 1.- Gündemdeki
sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 10 Şubat
2009 Salı günkü birleşiminde sözlü sorular ve diğer denetim konularının
görüşülmeyerek, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 11 Şubat 2009
Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma
Kurulu önerisi VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin,
konuşmasında şahsına sataştığı iddiasıyla konuşması 2.- Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in,
konuşmasında şahsına sataştığı iddiasıyla konuşması IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96) 2.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/618, 1/653) (S. Sayısı:
307) 3.- İstanbul
Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25 Milletvekilinin; Fırsat Eşitliği Komisyonu
Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur
ve 8 Milletvekilinin; Kadın Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5
Milletvekilinin; Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi
ile Anayasa Komisyonu Raporu (2/211, 2/112, 2/311) (S. Sayısı: 328) X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Diyarbakır
Milletvekili Aysel Tuğluk’un, bazı gazete ve
yayınlara uygulanan kapatma ve yayın durdurma cezalarına ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5308) Ek cevap 2.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, izleme ve dinleme izinlerine ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5851) 3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, hastalardan alınan katkı payına ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/5934) 4.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın, yargılama izni verilen
bir kişi hakkında söylediği iddia edilen sözlere ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5960) 5.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
şiddet mağduru kadınlara yönelik çalışmalara ve bir sığınma evine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun
cevabı (7/5967) 6.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, şehit çocuklarının istihdamına ilişkin
Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/5968) 7.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, seçmen sayılarına ve
AGİT’ten gözlemci istenmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı
Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/6008) 8.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, seçmen sayısındaki
artışa ve seçimlerin güvenliğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı
Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/6012) 9.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, milletvekillerinin
dokunulmazlığının kaldırılmasına yönelik dosyalara ilişkin Başbakandan sorusu
ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/6030) 10.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, Türk Ceza
Kanunu’nun bazı maddelerine göre hakkında dava açılan 18 yaşından küçüklere
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/6037) 11.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, müzmin hastalıklar
için sağlık ocağından sevk alınacağı iddiasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/6117) 12.- Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanak’ın,
kadına yönelik şiddet olaylarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/6150) 13.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın, TCK’nın
301’inci maddesine göre verilen yargılama izinlerine ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/6162) 14.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, cezaevi personelinin özlük
haklarına ve af söylentilerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahin’in cevabı (7/6164) 15.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya E Tipi Cezaevinin
personel ve fiziki yetersizliklerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahin’in cevabı (7/6165) 16.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, sebze ve meyve ticaretinin düzenlenmesi ve
toptancı halleri hakkında kanun tasarısı taslağına ilişkin Başbakandan sorusu
ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/6287) 17.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki hava ve
gürültü kirliliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/6289) 18.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, Erdemli’deki bir köyün
bazı sorunlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/6290) 19.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, Erdemli’deki bir
beldenin sulama suyu sorununa ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/6291) 20.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, bankaların malî
yapılarına ve kredilendirmeye ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in
cevabı (7/6292) 21.- Eskişehir
Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, Kütahya Şeker
Fabrikasının Şeker Kurulu kararına aykırı davrandığı iddiasına ilişkin sorusu
ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/6320) 22.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, özürlü personel
istihdamına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun
cevabı (7/6321) 23.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, çıkarılan yönergelere ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/6331) 24.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Balıkesir’deki TOKİ binalarının bazılarına
doğal gaz bağlanmamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/6335) 25.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, benzin ihracatıyla ilgili iddialara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in
cevabı (7/6339) 26.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, akaryakıt piyasasına ve
vergilendirmeye ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın
cevabı (7/6354) 27.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, bir inşaat şirketine verilen kampanyalı satış izin
belgesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın
cevabı (7/6369) 28.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin,
Afyonkarahisar’daki SHÇEK yurtlarına ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/6376) 29.- Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, SGK il
müdürlüklerine yapılan atamalarla ilgili sorunlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/6389) 30.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, Olimpiyat Oyunları Hazırlık ve Düzenleme
Kurulunun gelir ve giderlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/6402) 31.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, atık bitkisel
yağların toplanmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/6403) 32.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
Almanya’da Türk çocuklarının Alman ailelere verilmesine, - Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, engellilere yönelik
bazı çalışmalara, İlişkin soruları
ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/6430)
(7/6431) 33.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, ithal buzağı maması ve süt tozu miktarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in
cevabı (7/6480) 34.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, Bergama’daki altın
madenciliği faaliyetlerinde yargı kararlarına uyulmamasına ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/6494) 35.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, hipermarketlere
yönelik yasa çalışmasına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet
Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/6533) 36.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, Diyanet İşleri Başkanlığının bazı lojmanlarına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı (7/6566) 37.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, Diyanet İşleri Başkanlığının aile büroları
açmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said
Yazıcıoğlu’nun cevabı (7/6567) 38.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bir kimyasalın TBMM
mutfaklarında kullanılıp kullanılmadığına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı
(7/6632) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 14.00’te açılarak üç oturum yaptı. İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul Büyükşehir Belediyesinde yaşanan
sorunlara ve kentin iyi yönetilmediğine ilişkin gündem dışı konuşmasına Kültür
ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay cevap verdi. Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata, Batman’da yaşanan
sorunlara, Malatya
Milletvekili Mehmet Şahin, Orta Doğu’daki son gelişmeler ve Gazze’de
yaşanan savaşa, İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar. İran İslami Danışma Meclisi Dış Siyaset ve Ulusal Güvenlik
Komisyonu, Finlandiya Parlamentosu Dışişleri Komisyonu, Arjantin Temsilciler
Meclisi Dışişleri Komisyonu, Slovenya Ulusal Meclisi Dışişleri Komisyonu ve
Küba Cumhuriyeti Ulusal Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı ve
beraberlerindeki parlamento heyetlerinin, TBMM’nin konuğu olarak resmi
temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyaretlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi
Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın (6/1070) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına
ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi. Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 19 milletvekilinin,
Adli Tıp Kurumu’na yönelik iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla (10/318) Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve ön
görüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. Gündemin “Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96), 3’üncü sırasında
bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti
Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale
İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/543) (S. Sayısı: 263), 4’üncü sırasında bulunan, Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve Antalya Milletvekili Mevlüt
Çavuşoğlu’nun; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili Sadık Badak
ve 5 Milletvekilinin; Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi; Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 4 Milletvekilinin; Türk Ceza
Yasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu
Raporu’nun (2/283, 2/270, 2/277) (S.Sayısı: 272), 6’ncı sırasında
bulunan, Erişme Kontrollu Karayolları Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun (1/569) (S. Sayısı: 239), 7’nci sırasında
bulunan, İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ile
Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38 Milletvekilinin; Denizcilik
Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu’nun (2/266, 2/268) (S. Sayısı: 257), Görüşmeleri, 5’inci sırasında
bulunan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu’nun (1/618, 1/653) (S. Sayısı: 307) tümü üzerinde bir süre görüşüldü,
verilen aradan sonra, Komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi. 2’nci sırasında
bulunan, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik
Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre
ve Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri Komisyonları Raporlarının (1/597) (S.
Sayısı: 268) görüşmeleri tamamlanarak, yapılan açık oylamadan sonra, 8’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen,
İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 5 Milletvekilinin; Askerlik
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu’nun (2/365, 1/454)
(S.Sayısı: 322) görüşmeleri tamamlanarak, Kabul edildi. 10 Şubat 2009
Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 19.53’te son verildi.
No.: 59 II.- GELEN KÂĞITLAR 6 Şubat 2009 Cuma Teklifler 1.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un;
Özür Anıtı Yapımına İlişkin Kanun Teklifi (2/394) (Adalet; Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.1.2009) 2.- Bursa Milletvekili
Mehmet Emin Tutan’ın; Ahıska
Türklerinin Türkiye’ye Kabulü ve İskanına Dair Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/395) (Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.1.2009) 3.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın; 3285 Sayılı “Hayvan Sağlığı ve Zabıtası
Kanunu”nun 41. Maddesine 1 (Bir) Fıkra Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/396)
(Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28.1.2009) Raporlar 1.- Türkiye
Cumhuriyeti ve Avustralya Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşma ile Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/355) (S. Sayısı: 325)
(Dağıtma tarihi: 6.2.2009) (GÜNDEME) 2.- Türkiye
Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Filistin
Ulusal Yönetimi Tarım Bakanlığı Arasında Tarım Alanında İşbirliği Konulu
Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları
Raporları (1/359) (S. Sayısı: 326) (Dağıtma tarihi: 6.2.2009) (GÜNDEME) Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri 1.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, BOTAŞ’ın devredildiği iddia edilen bir arazisine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6194) 2.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, BOTAŞ’ın
sanayicilerden teminat mektubu istemesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6195)
3.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, rüşvet dağıttığı iddia edilen bir şirketin
incelenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6197) 4.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, ekonomik krizle ilgili
bir açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6199) 5.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, yabancı sermaye
çekilmesine yönelik tahvil hazırlığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6200) 6.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya Ovaları Projelerine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6203) 7.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya Büyükşehir
Belediyesinin mali yönetimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6206) 8.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, petrol fiyatlarındaki düşüşün pompa
fiyatlarına yansıtılmamasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6211) 9.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, enerji borçlarının yapılandırılmasına ve vadeli
kömür satışına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6212)
10.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bir taciz
olayında polisin takındığı iddia edilen tutuma ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6213) 11.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, polis kıyafetiyle suç
işlenmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6214) 12.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’deki hava
kirliliğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6215) 13.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, trafik kazalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6218)
14.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, yatırımlara bedelsiz
tahsis edilen arsa ve arazilere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6220) 15.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, bir Devlet hastanesinin ihtiyaçlarına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6227) 16.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in,
sevk zinciri uygulamasındaki sorunlara ve bir ölüm vakasına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6228) 17.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Hazineye ve bağışçılara
devredilen taşınmazlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6229) 18.- Adana Milletvekili
Hulusi Güvel’in, Devlet Demiryollarının
taşınmazlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6235) 19.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, demiryollarının işletilmesine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6236) No.: 60 9 Şubat 2009 Pazartesi Tezkereler 1.- Türk Silahlı Kuvvetleri Deniz Unsurlarının; Korsanlık/Deniz
Haydutluğu ve Silahlı Soygun Eylemleriyle Mücadele Amacıyla Yürütülen
Uluslararası Çabalara Destek Vermek Üzere, Gereği, Kapsamı, Zamanı ve Süresi
Hükümetçe Belirlenecek Şekilde Aden Körfezi, Somali Karasuları ve Açıkları,
Arap Denizi ve Mücavir Bölgelerde Görevlendirilmesi ve Bununla İlgili Gerekli
Düzenlemelerin Hükümet Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin
Anayasanın 92 nci Maddesi Uyarınca Hükümete Bir Yıl
Süreyle İzin Verilmesine Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/682) (Başkanlığa geliş
tarihi: 5.2.2009) 2.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/683) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
3.2.2009) 3.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/684) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3.2.2009) 4.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/685) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3.2.2009) Sözlü Soru Önergeleri 1.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, imar tadilatlarına ve
meslek odalarının tutumuna ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1181)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/01/2009) 2.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, Erbaa Devlet Hastanesindeki uzman doktor eksikliğine ilişkin
Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1182) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, 2008’de İşsizlik Sigortası Fonundan yapılan ödemelere
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1183)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 4.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, reel sektörün kredi ihtiyacına ve banka
borçlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) sözlü soru önergesi (6/1184) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/01/2009) 5.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, bazı sektörlerin canlandırılmasına ilişkin
Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/1185) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/01/2009) 6.- Bursa
Milletvekili Necati Özensoy’un, Batı Trakya’da Türk
anaokulları açılmasına ilişkin Dışişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1186) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 7.- Bursa
Milletvekili Necati Özensoy’un, Batı Trakya’da Türk
anaokulları açılmasına ilişkin Dışişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1187) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 8.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki çiftçi eğitimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1188)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 9.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki sebze ve meyve üretimine ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1189)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 10.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta orman köylülerine kullandırılan
kredilere ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/1190)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 11.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki soğuk hava depolarına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1191)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 12.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, görev şehitlerinin yakınlarına kamu görevi
verilmesine ilişkin Milli Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1192)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 13.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, terör ve görev şehidi ayırımına ilişkin Milli
Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1193) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 14.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, araç muayenesinde yaşanan bir soruna ilişkin
Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1194) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 15.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, İstanbul’daki hizmet binasının taşınmasına ilişkin
Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1195) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009) 16.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, Avrupa Toplulukları Adalet Divanındaki bir
davaya ilişkin Dışişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1196) (Başkanlığa
geliş tarihi: 20/01/2009) 17.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, nükleer enerji santrali ihalesine bir Rus
firmasının teklif vermesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1197) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009) 18.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, tarımsal planlamaya ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1198)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009) 19.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, yerel yönetimlerin harcamalarına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1199) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009) 20.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, yabancılara satılan gayrimenkullere ilişkin
Bayındırlık ve İskan Bakanından sözlü soru önergesi (6/1200) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20/01/2009) 21.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, E-80 karayolunun
bir bölümünün genişletilmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1201) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 22.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, hazırlandığı iddia edilen bir kanun tasarısı
taslağına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1202) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21/01/2009) 23.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, hak etmeyen kişilere yeşil kart verenlerin
soruşturulmasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1203)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 24.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, personel arasındaki ücret farklılıklarına ilişkin
Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1204) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 25.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, denetim tazminatı alamayan bazı personele ilişkin
Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1205) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 26.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, EBK’ya yönelik hacıların kurban kesimi işiyle ilgili bir
iddiaya ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1206) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 27.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, öğrenci affından askerlik
sorunları nedeniyle yararlanamayanlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/1207) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 28.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, kamudaki jeoloji mühendisi
istihdamına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1208) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/01/2009) 29.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya’da bir parktaki
ağaç kesimine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1209)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 30.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Şahinbey Belediyesinin
faaliyet raporuna ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1210) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22/01/2009) 31.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, İstanbul’daki bir bina inşaatına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1211) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/01/2009) 32.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Milli Prodüktivite Merkezinin çalışmalarına
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/1212) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28/01/2009) 33.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, memurlardan alınan tedavi katılım payına ilişkin
Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1213) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 34.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, doğum vakalarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1214) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 35.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, sosyal hizmet uzmanı istihdamına ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1215) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 36.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı-Eleşkirt’teki
yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1216) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29/01/2009) 37.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı-Doğubeyazıt’taki
içme suyu şebekelerine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1217)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 38.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı-Diyadin’deki sağlık
ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1218) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29/01/2009) 39.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı-Taşlıçay’daki
okulların ihtiyaçlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1219)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 40.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, Batı Trakya Türklerinin Lozan Anlaşmasındaki
haklarını kullanabilmelerine ilişkin Dışişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1220) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009) 41.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’te PTT dağıtıcısı yetersizliğine
ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1221) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/01/2009) 42.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’te engelli raporlarının çabuklaştırıl-masına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1222) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009) 43.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuş’un, otuz yaş üstü araç sahiplerinin sorunlarına ilişkin
Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1223) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009) Yazılı Soru Önergeleri 1.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, Milli Eğitim
Bakanlığının Filistin’le dayanışmaya yönelik faaliyetlerine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6583) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/01/2009) 2.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya’daki maden ve
taş ocaklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6584) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16/01/2009) 3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Büyük Ortadoğu Projesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6585) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 4.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, özel kalem müdürlerine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/6586) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 5.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, TOKİ konutlarının
geçici yönetimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6587) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19/01/2009) 6.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, PKK’nın banka hesaplarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6588) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 7.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, TMO’nun piyasa işlemlerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6589) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 8.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, bir soruşturmanın belgelerinin basında
yer almasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6590) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19/01/2009) 9.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, TOKİ taksitlerini
ödeyemeyenlerin durumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6591)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 10.- Antalya
Milletvekili Osman Kaptan’ın, TRT 2’de canlı yayınlanan bir programa ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6592) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 11.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, işverenlerin
istihdam maliyetlerine ve krize karşı desteklenmesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6593) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009) 12.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, bir lisenin müdür
yardımcısı hakkındaki zimmet iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6594) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009) 13.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bitlis’teki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve
İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/6595) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 14.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Çankırı Kentsel Yenileme
Projesine ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/6596)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 15.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, İşsizlik Sigortası
Fonunun kullanımına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6597) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/01/2009) 16.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, özürlü maaşı
başvurularının sonuçlandırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6598) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/01/2009) 17.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, SGK’nın
İzmir’deki eczane ve medikal firmalara yaptığı ödemelere ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6599) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/01/2009) 18.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta bankalarca müsadere edilen menkul ve
gayrimenkullere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/6600) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/01/2009) 19.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ın, köylerindeki nüfus azalmasına ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren)
yazılı soru önergesi (7/6601) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009) 20.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, hakimlik
ve kariyer meslek sınavlarına giriş yaş sınırının 35’e çıkarılmasına ilişkin
Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı soru
önergesi (7/6602) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 21.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Beden Eğitimi
Fakültesi mezunlarının değerlendirilmesine ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı soru önergesi (7/6603) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19/01/2009) 22.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, TRT’nin takvim ve
ajandalarına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi
(7/6604) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/01/2009) 23.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, TRT Çocuk’taki
bir programda örtülü reklam iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın)
yazılı soru önergesi (7/6605) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 24.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, yönetim kadrolarına
yapılan atamalara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6606) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 25.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, TKİ Yatağan
işletmesinde meydana gelen heyelan olayının araştırılmasına ilişkin Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6607) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/01/2009) 26.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Soma ve Dodurga’daki
kömür sahalarıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6608) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 27.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, TKİ Milas
İşletmesine ait bir kömür ocağıyla ilgili iddialara ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6609) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 28.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, cesetlerin bulunduğu
iddia edilen bir yere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6610)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/12/2008) 29.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta elektrik, su ve kanalizasyon sistemleri
olmayan yerleşim yerlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6611) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009) 30.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Erbaa Yaprak Tütün İşletmesine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6612) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 31.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, bir tebliğ kapsamında vergi matrahlarından
düşülen tutarlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6613)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 32.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, bir köyün elektriğinin kesilmesine ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6614) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 33.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, Köyceğiz’de 2/B
kapsamındaki bazı arazilerden istenen ecrimisile
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6615) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/01/2009) 34.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, Gaziantep’teki elektrik
abonelerine ve elektriğe yapılan zamlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6616) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 35.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, THY Tokat seferlerinin kaldırılmasına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6617) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009) 36.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, sözleşmeli öğretmenlerin özür
atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6618)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 37.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta Güzel Sanatlar Fakültesi kurulmasına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6619) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/01/2009) 38.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki taşımalı eğitime ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6620) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 39.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, okullarda Gazze’ye yönelik saygı duruşu ve yardım kampanyasına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6621) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/01/2009) 40.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bir kimyasalın
yağlarda kullanılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6622) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 41.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki organik tarıma ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6623)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 42.- Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk’ün, Silifke’de 2004 yılındaki selden
zarar gören çiftçilerin zararlarının ödenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6624)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 43.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, süt sektörünün
desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6625) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009) 44.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Yunanistan’da tutuklu bulunan iki Türk vatandaşına
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6626) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/01/2009) 45.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, İsrail’e savunma ihalesi verildiği
haberlerine ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6627)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 46.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bitlis’teki yatırımlara ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6628) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 47.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Hava Kirliliğinin
Kontrolü Yönetmeliğinde değişiklik yapılacağı iddialarına ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/6629) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 48.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, muayene
ücretlerinin eczanelerce tahsiline ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6630) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009) 49.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat Teknoloji Geliştirme Bölgesinin
faaliyetlerine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6631) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009) 50.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bir kimyasalın TBMM
mutfaklarında kullanılıp kullanılmadığına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanından yazılı soru önergesi (7/6632) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 51.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın,
İstanbul-Davutpaşa’daki patlamanın mağdurlarına yapılan yardımlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6633) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 52.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, amme alacaklarına uygulanan zam ve faiz oranlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6634) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 53.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, iptal edilen yeşil kartlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6635) (Başkanlığa geliş tarihi:
21/01/2009) 54.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, TKİ’nin Kütahya’daki
personel alımına yönelik iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6636) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 55.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengü’nün, BDDK’nın
bazı görevlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6637) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21/01/2009) 56.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, bir rapordaki
iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6638) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/01/2009) 57.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, TRT’de yayınlanan bir
belgesele ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6639) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/01/2009) 58.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, kredi kartı kullanımına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6640) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 59.- Balıkesir
Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Biga’daki bor
madeni taşıma ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6641)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009) 60.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Burdur’da karantina uygulamasından
etkilenen yetiştiricilerin desteklenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6642) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009) 61.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bir siyasi parti il
başkanının TOKİ’nin avukatlığını yaptığı iddiasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6643) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009) 62.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, TOKİ’nin dar gelirliler
için konut yapacağı illere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6644)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009) 63.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Anayasa Mahkemesinin madencilik sektörünü
etkileyen iptal kararlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6645)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009) 64.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, TRT 2’de yayınlanan bir programa ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6646) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009) 65.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, stajyer
avukatların kurslara katılmasına imkan verilmesine ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6647) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 66.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Aliağa Belediye Başkanı hakkındaki dosyalara
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6648) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/01/2009) 67.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, infaz koruma memurlarının özlük haklarına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6649) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22/01/2009) 68.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, sendikalı işçiliğe
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6650)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 69.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, emzirme ve
cenaze yardımına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6651) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 70.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, doğalgaz politikasıyla ilgili bazı
hususlara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6652) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 71.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Mersin-Akkuyu’ya kurulacak nükleer santrale ilişkin Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6653) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22/01/2009) 72.- Bartın Milletvekili
Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, tasarruflu ampul
dağıtımına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6654) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009) 73.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın, bir vatandaşlık
başvurusuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6655)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 74.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da su ve
kanalizasyon hizmeti alamayan hanelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6656) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 75.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, Keşan Kaymakamıyla ilgili bazı iddialara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6657) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/01/2009) 76.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Aliağa Belediyesindeki yolsuzluk iddialarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6658) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/01/2009) 77.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Validebağ Korusunun
Üsküdar Belediyesince kullanımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6659) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 78.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana Büyükşehir
Belediyesinin kurduğu şirketlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6660) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009) 79.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Ankara Büyükşehir
Belediyesinin kurduğu şirketlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6661) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009) 80.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, kamu idarelerinin
Adana’daki sivil toplum kuruluşlarına yaptığı yardımlara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6662) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009) 81.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Seyhan Belediyesinin
kurduğu şirketlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6663)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009) 82.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis’in, terör tazminatı ödemelerine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6664) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009) 83.- Adana Milletvekili
Hulusi Güvel’in, müzelerden çalınan eserlere ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/6665) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/01/2009) 84.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Üsküdar Belediyesinin Validebağ
Korusundaki uygulamalarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6666) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 85.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, Madımak Otelinin müze
haline getirilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6667) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009) 86.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Van TEDAŞ İl Müdürlüğündeki teknik eleman
yetersizliğine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6668)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009) 87.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Van’ın elektrik şebekesinin yenilenip
yenilenmeyeceğine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6669)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009) 88.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Aksaray İl Milli
Eğitim Müdürlüğünün uygulamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6670) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 89.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, öğretmen alımıyla
ilgili bir açıklamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6671)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 90.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, zam ve
tazminatlarla ilgili bir Bakanlar Kurulu kararına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6672) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 91.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, bir Fen Lisesine
yapılan öğretmen atamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6673) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 92.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, yeni Fen Lisesi
açılması izinlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6674) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 93.- Osmaniye
Milletvekili Hakan Coşkun’un, Osmaniye’deki bazı eğitim ihtiyaçlarına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6675) (Başkanlığa geliş tarihi:
21/01/2009) 94.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, okul öncesi
öğretmeni olarak alanı değiştirilen öğretmenlere ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6676) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009) 95.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, zorunlu görev yeri
değişikliklerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6677)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009) 96.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, ek ödemeden
faydalanamayan personele ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6678) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009) 97.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, İstiklal Marşının
sözsüz müzik eşliğinde okunmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6679) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009) 98.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, e-okul kapsamında
bazı bilgilerin SGK’ya iletilmesine ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6680) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009) 99.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, banka promosyonlarına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6681) (Başkanlığa geliş tarihi:
22/01/2009) 100.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
soya yağı desteklemesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6682) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 101.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Sağlık Bakanlığından devralınan çevre
sağlığı teknisyenlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6683) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 102.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, pamuk tarımına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6684) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 103.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Niğde’deki yatırımlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6685)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009) 104.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, Adana’ya yeni havaalanı yapımına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6686) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 105.- İstanbul
Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, televizyon ve radyo
vericilerinin oluşturduğu görüntü kirliliğine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6687) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009) 106.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Niğde’deki yatırımlara ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6688) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009) 107.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Cansuyu
Kredisine ve krize yönelik politikalara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6689) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 108.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Validebağ Korusunun
tahrip edildiği iddalarına ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6690) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 109.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, Diyanet İşleri Başkanlığının tasavvuf korosu
oluşturduğu iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said
Yazıcıoğlu) yazılı soru önergesi (7/6691) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22/01/2009) 110.- Antalya
Milletvekili Tunca Toskay’ın, TÜİK’in
değişik bazlı GSYİH serilerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/6692)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009) 111.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Yozgat’daki
yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6693) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009) 112.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, yapılan bazı
atamalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6694)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009) 113.- Osmaniye
Milletvekili Hakan Coşkun’un, aylık ve ücret ödemelerinde yapılan kesintilere
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6695) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/01/2009) 114.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Türk Telekom’un yönetimine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6696) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009) 115.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, TOKİ’nin
Gaziantep’te yaptığı Beylerbeyi Konutlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6697) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009) 116.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, TOKİ’nin son iki yılda
yaptığı konutlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6698) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26/01/2009) 117.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kadına karşı
şiddete yönelik tedbirlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6699)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009) 118.- Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanak’ın,
yerel dil ve lehçelerin kullanımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6700) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009) 119.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Uludağ’da kaybolan bir
kişinin hayatını kaybetmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6701)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009) 120.- Kocaeli
Milletvekili Hikmet Erenkaya’nın, TRT’nin yayın
personeli alımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6702) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23/01/2009) 121.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, Uludağ’da meydana gelen kaybolma vakalarına ve
bir ölüm olayına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6703) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23/01/2009) 122.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, Antalya’da yeni
açılan bir bulvarın durumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6704)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009) 123.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bir gazetede çıkan
oy kullanımıyla ilgili bir habere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6705) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009) 124.- Hatay Milletvekili
Süleyman Turan Çirkin’in, bazı vizesiz ve harçsız geçiş uygulamalarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6706) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009) 125.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, bir makam
odasındaki Atatürk resminin kaldırıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/6707) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009) 126.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, inceleme ve
soruşturma yapılan belediyelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6708) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009) 127.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir barajda elektrik üretimine geçilmesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6709) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009) 128.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, telefon dinlemelerine ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6710) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009) 129.- Mersin
Milletvekili Kadir Ural’ın, Öcalan’ın terör örgütüne bilgi gönderdiği iddiasına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6711) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23/01/2009) 130.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, avukatlar için hakimliğe geçiş sınavı açılmasına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6712) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009) 131.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, bazı toplumsal
olayların yeniden soruşturulmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6713) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009) 132.- Kocaeli
Milletvekili Cevdet Selvi’nin, sosyal güvenlik
kurumlarının birleştirilmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6714) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009) 133.- Eskişehir
Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, Sağlık Sosyal
Güvenlik Merkezlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6715) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009) 134.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, İran ile imzalanan
işbirliği antlaşmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6716) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009) 135.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, İSKİ’nin
bir içme suyu inşaatı ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6717) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009) 136.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, İstanbul’daki bir arazinin imar değişikliğine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6718) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/01/2009) 137.- Ordu
Milletvekili Rahmi Güner’in, Şanlıurfa Valisine
yönelik iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6719)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009) 138.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Ankara Büyükşehir
Belediyesinin bir taşınmaz satışına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6720) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009) 139.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, reel sektöre
yönelik tedbirlere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6721)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009) 140.- Bursa
Milletvekili Hamza Hamit Homriş’in, Bursa Otistik
Çocuklar Eğitim Merkezinin konuşma terapi öğretmeni
ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6722)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009) 141.- Bursa
Milletvekili Hamza Hamit Homriş’in, Özel Kalem
Müdürlerine ve istisnai memuriyetten öğretmen atamalarına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6723) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009) 142.- Bursa
Milletvekili Hamza Hamit Homriş’in, Yayımlar
Dairesinin bir projesindeki hatalı bilgi girişlerine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6724) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009) 143.- Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş’un, devredilen sağlık
meslek liselerinin yöneticilerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6725) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009) 144.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, öğretmen
görevlendirmeyle ilgili genelgelere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6726) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009)
145.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, başarılı öğretmenlerin aylıkla
ödüllendirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6727) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009) 146.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, bir grup üniversite
öğrencisine uygulanan yaptırıma ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6728) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009) 147.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Halk Eğitim
Merkezlerindeki bazı kursların kapatılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6729) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009) 148.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bilecik’te
yönetici atama başvurularının ertelenmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6730) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009) 149.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, sosyal tesislerin bandrol ücretlerindeki artışa ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6731) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009) 150.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
Özel Hastaneler Yönetmeliğinde değişiklik yapılıp yapılmayacağına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6732) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009) 151.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, Ankara Gazi Devlet
Hastanesinde döner sermaye dağıtımıyla ilgili iddialara ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6733) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009) 152.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, cerrahi robot
alımına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6734) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23/01/2009) 153.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Uludağ’da kaybolan bir
kişinin hayatını kaybetmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6735) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009) 154.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, Tarım Kredi Kooperatiflerinin kredi ve satışlarına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6736) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009) 155.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, tarım sektörünün krize karşı desteklenmesine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6737) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009) 156.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, üreticilerin elektrik borçlarının
yapılandırılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6738) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009) 157.- Osmaniye
Milletvekili Hakan Coşkun’un, TİGEM’in kırmızı
mercimek alımına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6739) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009) 158.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir barajın tam olarak faaliyete geçirilmesine
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/6740) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23/01/2009) 159.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
Çerkezköy Gümrük Müdürlüğüne ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/6741) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009) 160.- Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş’un, TDK’da
bir yargı kararının uygulanmasına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın)
yazılı soru önergesi (7/6742) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009) 161.- Mersin
Milletvekili Kadir Ural’ın, BOTAŞ’ın kurumlardan olan borç ve alacaklarına
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6743)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009) 162.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, uzman erbaşların
sorunlarına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6744)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009) 163.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, reel sektöre
yönelik tedbirlere ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6745) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009) 164.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, Gazze’ye
yönelik yardım kampanyalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6746)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 165.- Ankara
Milletvekili Nesrin Baytok’un, ASKİ’nin
su tüketimi faturalandırmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6747) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 166.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, bir öğretim üyesi hakkındaki soruşturma
dosyasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6748) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/01/2009) 167.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, belediyelerin mülki birimlerden belge talebine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6749) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 168.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’deki bir
arazinin imar uygulamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6750)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 169.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, hayvan hastalıklarıyla mücadelenin
finansmanına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6751) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28/01/2009) 170.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, pet şişede tiner
satışına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6752) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/01/2009) 171.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, fosforik asit
ithalatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6753) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/01/2009) 172.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, belediyelerin tersine
göç konusunda yaptığı yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6754) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 173.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, özel muayenehanelerde verilen reçetelerin SGK
kapsamına alınmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6755)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 174.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Şırnak’taki arama
kararlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6756) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27/01/2009) 175.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, Ermenilerden özür dileme kampanyası yürütenlerin
yurt dışından para aldığı iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6757) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/01/2009) 176.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Almanya’dan istenen Deniz Feneri Davası dosyasına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6758) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/01/2009) 177.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, bir özel hastaneye
yönelik iddiaya ve sendikal haklarla ilgili düzenlemelere ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6759) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27/01/2009) 178.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, SGK’nın
görevde yükselme eğitimine ve bazı atamalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6760) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 179.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, sosyal destek ödemesi alamayan emeklilere
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6761)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 180.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, bir özel
hastanenin teftiş raporuna ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6762) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 181.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Şırnak’taki arama
uygulamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6763)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/01/2009) 182.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Cizre’deki bir
protestoya yapılan müdahaleye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6764) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/01/2009) 183.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, nezarethanelerin kamera
ile izlenmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6765)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/01/2009) 184.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, Muğla’da ormanlık alana yapılan bir konut ve yola
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6766) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/01/2009) 185.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Gümüşhane’deki yatırımlara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6767) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 186.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki kentsele
dönüşüm ve gelişim projelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6768) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 187.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesindeki
mağduriyet iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6769) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 188.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, İstanbul Büyükşehir
Belediyesince kurulan şirketlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6770) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 189.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, bir alışveriş merkezi inşaatına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6771) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 190.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Ankara-Altındağ TOKİ Aktaş konutlarının bulunduğu bölgedeki asayiş sorunlarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6772) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/01/2009) 191.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, terör eylemleri kurbanlarına yapılan otopsi
işlemlerine ve terör olayları soruşturmalarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6773) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 192.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bingöl’deki yatırımlara ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6774) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 193.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, mescid arsası olarak
tescil edilen bir alana ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6775) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 194.- İstanbul
Milletvekili Necla Arat’ın, Üsküdar’daki eski Hemşire
Koleji binalarının tahsisine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6776) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 195.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, ek ders ücreti ödemelerine ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6777) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 196.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, bir başhekim
hakkındaki iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6778)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/01/2009) 197.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Muş’daki yatırımlara
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6779) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/01/2009) 198.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, aile hekimliği
uygulamalarındaki sorunlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6780) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 199.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, sözleşmeli statünün doğurduğu personel yapısına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6781) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/01/2009) 200.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, küresel tedavi ve rejeneratif
tıp çalışmalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6782) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28/01/2009) 201.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, şiddet ve hakarete maruz kalan sağlık personeline
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6783) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/01/2009) 202.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, aile hekimliği uygulamalarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6784) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 203.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, İzmir’deki
organize sanayi bölgelerine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6785) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 204.- Trabzon
Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu’nun, esnafın
krize karşı desteklenmesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6786) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 205.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’taki esnafın
desteklenmesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6787) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 206.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, şehir girişindeki trafik
güvenliği sorununa ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6788)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/01/2009) 207.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Van’daki yatırımlara ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6789) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 208.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’a düzenlenen uçak
seferlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6790)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 209.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, dış ticaret açığına
ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen) yazılı soru
önergesi (7/6791) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 210.- İstanbul
Milletvekili Atila Kaya’nın, korunmaya muhtaç
çocukların kamuda işe yerleştirilmesine ilişkin Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu)
yazılı soru önergesi (7/6792) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 211.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Kütahya’daki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve
İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/6793) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 212.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Muş’taki yatırımlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6794)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 213.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, hava kirliliği ölçümlerine ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/6795) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009) 214.- İstanbul
Milletvekili Ahmet Tan’ın, Kağıthane’deki bir gökdelen inşaatına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6796) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 215.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Ankara
Büyükşehir Belediyesinin borçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6797) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 216.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, Davos’ta
kullandığı dosyaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6798)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009) 217.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, kısa çalışma ödeneği uygulamasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6799) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009) 218.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, emeklilere enflasyon farkı ödenmesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6800) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009) 219.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Besni spor salonu inşaatına ilişkin Devlet
Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı soru önergesi
(7/6801) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 220.- Erzincan
Milletvekili Erol Tınastepe’nin, Tütün ve Alkol
Piyasası Düzenleme Kurulunun zarara uğratıldığı iddialarına ilişkin Devlet
Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı soru önergesi
(7/6802) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 221.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Muradiye’de seçmen
listelerine yapılan bir itiraza ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6803) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 222.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Ankara
Büyükşehir Belediyesince dağıtılan burslara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6804) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 223.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, İstanbul’da uygulanan
kentsel dönüşüm ve gelişim projelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6805) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 224.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Ankara’da uygulanan
kentsel dönüşüm ve gelişim projelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6806) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 225.- Aydın
Milletvekili Mehmet Fatih Atay’ın, Zekai Tahir Burak
Hastanesindeki bebek ölümleri konusunda soruşturma izni verilmemesine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6807) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 226.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı-Patnos’taki köy
yollarının asfaltlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6808) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 227.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Adana’daki
altyapı sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6809)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 228.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, Konya Büyükşehir Belediyesinin
bir yapım işine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6810)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009) 229.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, muhtarların özlük
haklarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6811) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30/01/2009) 230.- İstanbul
Milletvekili Ahmet Tan’ın, turizm sektörünün desteklenmesine ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/6812) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 231.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Kap Cami restorasyonuna ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6813) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 232.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, süt sektörünün
desteklenmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6814) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 233.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hayvancılık
sektörünün desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6815) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 234.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nın,
Edirne’de çiftçilere yönelik desteklemelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6816)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009) 235.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliğinin borçlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6817)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009) 236.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, deniz ticaretinin
geliştirilmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6818)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 237.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, TCDD’nin ihtiyaç
fazlası taşınmazlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6819) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 238.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Karayolu
Güvenliğinin Artırılması Projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6820) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 239.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’deki balıkçı barınaklarına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6821) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/01/2009) 240.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Karaburun Yat
Limanı Projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6822)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 241.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Kuzey Ege Limanı
Projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6823)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 242.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Yeni Foça Yat
Limanı yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6824)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 243.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Çeşme-Şifne Yat Limanı yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6825) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 244.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Çandarlı
Tersane Projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6826)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 245.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İstanbul-İzmir
arasındaki deniz hattına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6827) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 246.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, bazı ulaştırma
projelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6828)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 247.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, kara noktalara ve
trafik kazalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6829)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 248.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir-Aydın
Otoyoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6830)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 249.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir Banliyösünün
durumuna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6831) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29/01/2009) 250.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir Limanı
özelleştirmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6832)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 251.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Mersin Akkuyu Nükleer Santral ihalesine ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6833) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 252.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı-Tutak’taki camilerin
bakım ve onarımı ile imam ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said Yazıcıoğlu) yazılı soru
önergesi (7/6834) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 253.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı-Hamur’daki taşımalı
eğitime ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6835)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009) 254.- Sivas
Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun, memur aylıklarına
yapılan ek ödemelere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6836)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009) 255.- Sivas Milletvekili
Muhsin Yazıcıoğlu’nun, ülkemize gelmesine izin
verilmeyen bazı şahıslara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6837) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009) 256.- Aydın
Milletvekili Recep Taner’in, dikey geçiş sınavına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6838) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009) No.: 61 10 Şubat 2009 Salı Tasarı 1.- İşsizlik
Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı (1/676) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji; İçişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.2.2009) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Yozgat
Milletvekili Osman Coşkun ve 19 Milletvekilinin, boşanma olaylarının
sebeplerinin araştırılarak Türk aile yapısının sağlamlaştırılması için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/319) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.02.2009) 2.- Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin, Batman’daki petrol tesislerinin
çevre ve insan sağlığı üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/320)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06.02.2009) 10 Şubat 2009 Salı BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati:15.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER : Fatoş
GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 55’inci Birleşimini açıyorum. III.- Y O K L A M A BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için üç
dakika süre vereceğim. Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını
görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden
üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı ilk
söz, Kahramanmaraş’ın kurtuluşunun 89’uncu yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Akif Paksoy’a
aittir. Buyurun Sayın Paksoy. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin gündem Dışı
Konuşmaları 1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş’ın kurtuluşunun 89’uncu yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kahramanmaraş’ın kurtuluşunun 89’uncu yıldönümü münasebetiyle gündem dışı söz
almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce, ay yıldızlı al bayrağın bu
semalarda ilelebet dalgalanması için bir gül bahçesine girercesine kara toprağa
giren kahraman askerlerimizi rahmet ve şükranla anıyorum. Edeler diyarının
mümtaz insanları tüm hemşehrilerimi de saygı ve
muhabbetle selamlıyorum. Kahramanmaraş,
verdiği kurtuluş mücadelesiyle seksen dokuz yıl önce düşman tasallutundan kurtuldu.
Sütçü İmam, düşman askerinin mukaddesine uzattığı o kirli eli kökünden kırdı.
“Değil 10 madenî lira, davulumun kasnağını altınla doldursanız bile ben din
kardeşlerimin bağrına çomak vuramam.” diyen Abdal Halil Ağa millet duygusunun
ne olduğunu dost ve düşman herkese gösterdi. Yazdıkları destanla Maraş’ı
“Kahraman” yapan başta Sütçü İmam olmak üzere, Abdal Halil Ağa, Doktor Mustafa,
Yörük Selim, Arslan Bey, Muallim Naci, Rıdvan Hoca ve
isimlerini sayamadığım yediden yetmişe tüm kahramanlarımızı hayır ve minnetle yad ediyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kahramanmaraş şimdi bambaşka bir kurtuluş savaşı
veriyor. Gazi Mustafa Kemal 17 Şubat 1923’te toplanan İzmir İktisat
Kongresi’nde “Siyasi ve askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsun ekonomik
zaferlerle taçlandırılmazsa kazanılacak başarılar yaşayamaz, az zamanda söner.”
demişti. Maraşlılar seksen
dokuz yıl önce düşman kuşatmasını kaldırmak için topyekûn savaşmıştı, şimdi de
ekonomik kuşatmayı yarmak için topyekûn çalışıyorlar. Önceleri düşük kur-yüksek
faiz sarmalıyla mücadele eden Kahramanmaraşlı sanayici, şimdi de küresel krizin
etkisiyle oluşan talep daralması ve uygulanan yanlış ekonomi politikaları
yüzünden karşı karşıya kaldığı sorunlarla uğraşıyor. Bu sıkıntılar yüzünden son
altı ayda yaklaşık 10 bin kişi Kahramanmaraş’ta işini kaybetti, bu rakama
ücretsiz izne çıkarılanları dâhil etmiyorum. Biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak ülkemiz ve insanımızın yararına olan her konuda Hükûmete şartsız destek verdik. Bu iyi niyetimize karşılık
biz de çeşitli konularda teklif ve önerilerimizi yüce Meclis çatısı altında
gündeme getirdik. Ancak Hükûmet bizim iyi niyetli
girişimlerimize hiçbir zaman destek olmadı. Kıymetli
arkadaşlar, Kahramanmaraş, nüfus bakımından Türkiye’nin 17’nci, sanayi üretimi
bakımından ilk 18 ili arasındadır. Ancak, eğitim ve sağlıkta ancak 60’ıncı
sıralarda kendine yer bulabilmektedir. Ümit ederiz ki, önümüzdeki yıllar bu
tablo olumlu yönde değişir. Bu konuda partim ve şahsım adına her türlü katkıyı
sunmaya hazır olduğumuzu beyan etmek isterim. Edeler diyarı
Kahramanmaraş, aynı zamanda, ülkemizin fikir ve sanat hayatına önemli katkılar
sunmuş çok değerli şair ve edebiyatçıları bu millete armağan etmiş bir
şehirdir. Hemşehrisi olmakla gurur duyduğumuz Necip
Fazıl Kısakürek başta olmak üzere, Bahaeddin Karakoç,
Cahit Zarifoğlu, Erdem Beyazıt, Aşık
Mahsuni Şerif bu isimlerden sadece çok azı.
Huzurlarınızda bu aydınlık insanların ebediyete intikal edenlerini rahmetle
anıyor, hayatta olanlara sağlık ve afiyet diliyorum. Kahramanmaraş,
zengin folkloru ve harikulade el sanatları ile de önemli bir şehirdir. Başta
sim sırma işlemeciliği, ceviz oymacılığı, bakır işlemeciliği olmak üzere
kültürümüzün asli unsurlarını zamana bağlı kalmaksızın yaşatan bir şehirdir.
Buradan göz nurunu sanatlarına nakşeden çok kıymetli ustalarımızı da saygıyla
selamlıyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, şehrimiz aynı zamanda tarihî, doğal güzellikleriyle
eşsiz bir şehirdir. Ekinözü ilçemizde bulunan içmelerimiz, merkeze bağlı Ilıca
beldemizde bulunan ılıcamız sağlık turizmi açısından bırakın ülkemizi, dünyadan
turist çekebilecek düzeydedir. Ayrıca
Kahramanmaraş, dondurması, fıstık ezmesi, biberi, tarhanası ile ününü tüm
dünyaya kabul ettirmiş marka bir şehirdir. Lezzetini doğal salep ve özel yetiştirilen
keçi sütünden alan Kahramanmaraş dondurması vizyon
sahibi iş adamlarımız sayesinde tüm yurda, hatta dünyaya açılmıştır. Son olarak,
Kahramanmaraş’ın kurtuluşu sadece bir kurtuluş töreni değil, aynı zamanda bir
bayramdır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. MEHMET AKİF
PAKSOY (Devamla) – Kahramanmaraş’ta kurtuluş şenlikleri hemşehrilerimiz
tarafından günler öncesinden bayram coşkusuyla kutlanır. Bir hususa nazarıdikkatinizi çekmek istiyorum. Cumhuriyetin ilanından
sonra yüce Meclis tarafından kurtuluş mücadelesinde yararlılık gösterenlerin
isim listesi Kahramanmaraş Valiliğinden talep edilir. Mülki, idari, askerî
erkânla birlikte şehrin ileri gelenleri düşünür ve konuyu müzakere ederler.
Sonuçta, Türkiye Büyük Millet Meclisine “Kahramanmaraş’ta Kurtuluş Savaşı’na
katılmamış bir tek fert bile yoktur, biz bu yüzden isim bildiremiyoruz.”
derler. Bunun üzerine gazi ve şehitlerimize verilen kırmızı şeritli İstiklal
Madalyası bizatihi Atatürk’ün talimatıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından 5 Nisan 1924 tarihinde ilk defa şehrimize verilir. Kahramanmaraş 7
Şubat 1973 yılında da Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “kahramanlık”
unvanıyla taltif edilerek “Maraş” olan ismi “Kahramanmaraş” olarak
değiştirilir. Bu mülahazalarla
tekrar Kahramanmaraş’ın 89’uncu kurtuluş yıl dönümünü tebrik ediyor, şehrimiz
de içinde olmak üzere vatan için, bayrak için… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Paksoy. MEHMET AKİF
PAKSOY (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Gündem
dışı ikinci söz, Dünya Sigarayı Bırakma Günü münasebetiyle söz isteyen Konya
Milletvekili Sayın Ayşe Türkmenoğlu’na aittir. Buyurun Sayın
Türkmenoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. 2.- Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, Dünya Sigarayı
Bırakma Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması AYŞE TÜRKMENOĞLU
(Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 9 Şubat 2009 Dünya Sigarayı Bırakma
Günü nedeniyle gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu
saygıyla selamlarım. Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz gibi Dünya Sağlık Örgütünce üye ülkelerde ve
ülkemizde 1987 yılından bu yana her yıl 9 Şubat “Dünya Sigara Bırakma Günü”
olarak belirlenmiştir. Sigara kullanımı halk sağlığını tehdit eden sosyal,
hukuksal ve eğitsel alanda müdahale ve düzenlemeleri gerektiren bir sorundur.
Sigara tüketiminin ve sigara dumanına maruz kalmanın ölümlere, hastalıklara,
sakatlıklara neden olduğu, psikolojik ve maddi açıdan da kişi ve toplum
sağlığını tehdit ettiği bilinen bir gerçektir. Tüm dünyada
erkeklerin yüzde 47’si, kadınların da yüzde 12’si sigara içmektedir. Sigara
içenlerin çoğu gelişmekte olan ülkelerde yaşamakta olduğundan, gelişmekte olan
ülkeler tütün salgını ile karşı karşıyadır. Sigara, artık,
dünyada en önemli ölüm nedenlerinin başında gelmektedir. Tüm kanserlerin yüzde
30’unun, kanserden ölümlerin yüzde 50’sinin, akciğer kanserlerinin ise yüzde
90’ının sebebi sigaradır. Sigara, yalnızca içen için değil dumana maruz kalan
pasif içiciler için de çok ciddi riskler oluşturmaktadır; ani bebek ölümü sendromu, DNA hasarları, kronik akciğer hastalıkları,
gebelikte düşük riski, düşük ağırlıklı bebek doğumları gibi birçok hastalığa yol
açmaktadır. 2008 Dünya Sağlık
Örgütü Küresel Tütün Salgını Raporu’na göre, 20’nci yüzyılda sigara nedeniyle
10 milyon kişi hayatını kaybetmiştir; hâlen, her yıl 5,4 milyon kişi bu sayıya
eklenmektedir. Acil önlem alınmadığı takdirde 2030 yılına gelindiğinde her yıl
8 milyondan fazla ölüm olacağı tahmin edilmektedir. Türkiye, Avrupa
ülkeleri arasında, sigara tüketiminde 3’üncü, dünya üzerinde ise 7’nci sırada
yer almaktadır. 2008 yılı verilerine göre sigara içen kadın nüfusunun erkeklere
oranla hızla arttığı gözlemlenmektedir. Ülkemizde
yaklaşık 17 milyon kişi sigara kullanmaktadır. Her yıl 100 bin kişinin sigaraya
bağlı nedenlerle yaşamını kaybettiği Türkiye’de 2020’de kanser vakalarının
yüzde 24 artış göstereceği tahmin edilmektedir. Özellikle her yıl
milyonlarca kişi… Erken doğum nedeniyle ölüme yol açan sigara, dünyadaki
kanserden ölümlerin yüzde 30’undan sorumludur. Sigara içenlerde yaşam
beklentisi içmeyenlere oranla yirmi-yirmi beş yıl kısadır. Pasif içicilik
sonucu yaklaşık dünya çocuk nüfusunun yarısı, evde, okulda, iş yerinde, halka
açık yerlerde tütün dumanına maruz kalmaktadırlar. Dünyada insanların çok küçük
bir bölümü tütün kontrolüyle ilgili kapsamlı uygulamaların yapılmakta olduğu
ülkelerde yaşamaktadırlar. Sayın
milletvekilleri, ülkemizde de sigaraya karşı mücadelede çok ciddi adımlar
atılmıştır. Bunların başında 19 Mayıs 2008 tarihinde yürürlüğe giren Tütün
Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanun yer almaktadır. Ortamdaki tütün
dumanı birçok hastalığın kaynağıdır ve ölümlere yol açmaktadır. Tam dumansız iç
ortam oluşturmakla işçi ve toplum sağlığını tütün dumanının zararlı
etkilerinden korumak mümkündür. Tüm insanların tütünsüz, temiz hava soluma
hakları bulunmaktadır. Bundan hareketle, 5727 sayılı Yasa’yla yapılan değişiklikle
Hükûmetimiz dünyaya örnek olacak büyük bir adım
atmış, özel veya genel tüm kapalı mekânlarda sigara içilmesini yasaklamıştır. Dünyada sigara
içmeyen kişi sayısı daha fazladır. Bu kişilerin aynı zamanda başkasının tütün
dumanından korunması da en doğal haklarıdır. Sigara yasakları genellikle hem
sigara içen hem de içmeyen kişilerce desteklenmektedir. Tam dumansız
ortam çocuklar ve aileler için olduğu kadar iş yerleri için de kazançtır. Ancak
tüm bu olumlu gelişmelere rağmen ülkemizde tütün ürünlerinin kullanımı kabul
edilemeyecek kadar yüksektir. Erkek nüfusunun yüzde 50’si, kadın nüfusunun ise
yüzde 30’u sigara kullanmaktadır. Sigaranın bırakılmasıyla kişi sağlığı
açısından büyük fayda sağlayacaktır. Halk sağlığını koruma ve insan sağlığını tehdit
eden faktörlere yönelik hazırlanan sosyal ve hukuksal politikaların sivil
toplum örgütleri tarafından da desteklenip medya aracılığıyla geniş yelpazelere
ulaştırıldığı topyekûn bir sigara karşıtı mücadele için tüm halkımızı bu
Yasa’nın uygulanabilmesi için gereğini yapmaya davet ediyorum. Değerli
milletvekilleri, son olarak, kendinize ve sevdiklerinize bir iyilik yapın ve
“Sigarayı bırakın.” diyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Türkmenoğlu. Gündem dışı
üçüncü söz, Milliyetçi Hareket Partisinin 40’ıncı kuruluş yıl dönümü
münasebetiyle söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural’a aittir. Buyurun Sayın
Vural. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. 3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Milliyetçi Hareket
Partisinin 40’ıncı kuruluş yıl dönü-müne ilişkin
gündem dışı konuşması OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; asırları aşarak gelen büyük
milletimizin yakın dönem tarihinde özel bir misyon
üstlenmiş olan Milliyetçi Hareket Partisinin 40’ıncı kuruluş yıl dönümünü
Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil eden milletvekilleri olarak iftiharla
anıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Kırk yıllık
şerefli bir yolculukta yolculuğu başlatan Kurucu Genel Başkanımız Başbuğ
Alparslan Türkeş’i rahmet ve minnetle anıyor, siyasi tarihimizin herhangi bir
döneminde üç hilali taşımış, Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil etmiş tüm
milletvekillerimize, hareketimizin bugünlere ulaşmasına omuz vermiş kıymetli
dava arkadaşlarımıza ve milletimize şükranlarımı sunuyorum. Milliyetçi Hareket Partisini bugünlere getiren şanlı yolculuğu
başlatan Kurucu Genel Başkanımız 1967’de yapılan Cumhuriyetçi Köylü Millet
Partisinin 8’inci Kurultay kapanış konuşmasında Türk milletine tarihî
çağırısını yapmıştı: “Ben, Türk milletini sokaklarda ıspanak fiyatına satılan
demokrasiye; rüşvet ve hileyle çiğnenen, çiğnetilen hukuk düzenlerine; ahlaktan
mahrum bir hürriyete; tefeciliğe, karaborsaya yer veren bir ekonomiye
çağırmıyorum. Türklük şuur ve gururuna, İslam
ahlak ve faziletine, yoksullukla savaşa, adalette yarışa; birliğe, kardeşliğe,
kısacası hak yolu, hakikat yolu, Allah yoluna çağırıyorum.” Bu çağrı bir işaret
fişeği gibi yandı gönüllerde ve Anadolu’ya dalga dalga
yayıldı. 8-9 Şubat 1969’da
Adana’da gerçekleştirilen 10’uncu Olağanüstü Büyük Kurultay ile partinin adı
“Milliyetçi Hareket Partisi”, amblemi üç hilal oldu. Kurucu Genel Başkanımız bu
kurultay konuşmasında şu hususlara vurgu yapmıştı: “Olağanüstü kurultayımız,
millî tarihimizin yeni safhasında ve millî hayatında müstesna bir mevki
taşıyacak, Türkiye'nin şanlı geleceği için yeni bir başlangıç olacaktır. Türk
milletinin önüne çıkarılan engelleri, onu çaresizliğe, yokluğa, utançla boyun
eğmeye mahkûm eden ve kader kabul edilen neticeyi, sefaleti, cehaleti,
istibdadı yenme kararı taşıyoruz. İslam imanı ve fazileti, Türklük şuur ve
gururu, Türk hasrı ile 21’inci yüzyıl medeniyeti, feza, atom, elektronik
çağının yeni Müslüman Türk medeniyeti; davamız budur, bu gayeyle iktidara
talibiz. Tembelliği, meskeneti, yokluğu, sefaleti, geriliği, karanlığı,
adaletsizliği yeneceğiz. Hür ve mesut insanların barış ve refah yurdu, büyük,
kudretli, müreffeh Türkiye’yi inşa edeceğiz.” Partimizin 1969
yılında 1 kişiyle başladığı Türkiye Büyük Millet Meclisindeki görevi kırk yıl
boyunca artarak, katlanarak, güçlü bir şekilde, milletimizden aldığı destekle
bugünlere ulaşmıştır. Sıkıntı ve
zorlukların, mücadele ve mağduriyetlerin olgunlaştırdığı, ilmek ilmek örülen bir siyasallaşma sürecinden sonra partimiz,
temsilcisi olduğu Türk milletinin bağrında sağlam bir zemin ve karşılık
bulmuştur. Bugün siyasetin denge noktası, uzlaşmanın adresi, uçların arasında
merkez değerlerin, devlet ile milletin kucaklaştığı vazgeçilmez siyaset ekolü
olmuştur. Milliyetçi
Hareket Partisi, kırk yıla ulaşan bu süreç içinde demokrasi dışı müdahalelerle
kopartılan siyaset geleneğinin tahribatına rağmen duruşunu, çizgisini,
ilkelerini muhafaza ederek yükseltmesini bilmiştir. Milliyetçi
Hareket Partisi çalışmaları ile kırk yılını aşmış siyasal birikimini günlük
hesaplar ve ucuz siyaset ile heba etmeyecek bir siyasi akla, bilince, öz
disipline ve yeterli tecrübeye sahip olduğunu göstermiştir. Milletimizin
hizmetine başlarken “namus” ve “şeref” gibi kavramlar üzerine içtiğimiz andın
mukaddesatına sadakatle bağlı olacağını herkese ispat etmiştir ve bundan sonra
da ispat etmeye aynı kararlılıkla devam edecektir. Sayın Genel
Başkanımız siyaset anlayışımızı şu şekilde vurgulamıştır: “Öznesi insan,
nesnesi devlet, yüklemi demokrasi, cümlesi ise millet.” Bizim, başkaları
gibi devletle, cumhuriyetle, milletle ve ortak değerlerle ve demokrasiyle
hiçbir devirde sorunumuz olmamıştır, olmayacaktır. Bizim siyaset pratiğimizin
ve hedeflerimizin uygulanma önceliği Türkiye’dir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. OKTAY VURAL
(Devamla) – Milliyetçilik, eğitimden sanata, bilimden spora, ekonomiden
yönetime kadar her alana nüfuz etmesi gereken bir birlikte yaşama projesidir.
Bu vatanda aynı duyguları paylaşmayı hedeflemiş millet fertleriyle ortak bir
gelecek kurma projesidir. Kırk yıl, alnımızın akı, gözümüzün nurudur. Kırk yıl,
burkulan yüreğimizdir, okunan duamızdır. Kırk yıl, vicdanımızın sesidir. Kırk
yıl, yürekli sesimizdir. Bu yüzden, milliyetçi hareketin hiç kimseye diyet
borcu yoktur. Başkaları gibi, zihinlerimiz köle, heyecanlarımız gösteri,
kalplerimiz mühürlü değildir. Tarih yapan
milletimizin birlik ve bütünlüğüne, kimliğine, kültürüne, inancına, iradesine
sadakat içinde geçen onurlu 40’ıncı yılında güçlü ve mutlu geleceğine inançla
Türk milletini temsil ve hizmet heyecanı içinde hepinize saygılarımı arz
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Vural. Gündeme
geçiyoruz. Meclis
araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır. Önergeleri
okutuyorum: V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Yozgat Milletvekili Osman Coşkun ve 19 milletvekilinin,
boşanma olaylarının sebeplerinin araştırılarak Türk aile yapısının
sağlamlaştırılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/319) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Türk aile yapısının sağlam temeller üzerine kurulabilmesi için,
ülkemizde meydana gelen, binlerce ailenin dağılmasına ve binlerce çocuğun
mağdur olmasına yol açan boşanma olaylarının ve sebebiyet veren unsurların
araştırılması ve elde edilen bulgular doğrultusunda tedbirler alınarak olası
boşanma vakalarının engellenmesi amacıyla, Anayasa’nın 98’inci, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca “Meclis
Araştırması” açılmasını saygılarımla arz ederiz. 1) Osman Coşkun (Yozgat) 2) Mustafa Kabakcı (Konya) 3) Ahmet Ertürk (Aydın) 4) Bayram Özçelik (Burdur) 5) İsmail Bilen (Manisa) 6) Birnur Şahinoğlu (Samsun) 7) Nazmi Haluk Özdalga (Ankara) 8) Tuğrul Yemişci (İzmir) 9) Ruhi Açıkgöz (Aksaray) 10) Ali Er (Mersin) 11) Ali Temür (Giresun) 12) Ali Bayramoğlu (Rize) 13) Mikail Arslan (Kırşehir) 14) Mehmet Erdoğan (Adıyaman) 15) Mehmet Sarı (Gaziantep) 16) Fevzi Şanverdi (Hatay) 17) Ali Küçükaydın (Adana) 18) Osman Demir (Tokat) 19) Enver Yılmaz (Ordu) 20) Muharrem Candan (Konya) Gerekçe: Toplumun
vazgeçilmez temel birimi olarak kabul edilen ailenin, güçlenmesi ve gelişmesini
sağlayabilmesi ve toplum içindeki fonksiyonlarını yerine getirebilmesi,
sağlıklı bir toplum oluşturabilmenin temel gereksinimidir. Ülkemizde artan
genç nüfusla birlikte, yeni bir ailenin ilk adımı olan evlilik oranları da gün
geçtikçe artmaktadır. Bu artış, TÜİK kayıtlarına baktığımızda çok daha açık bir
şekilde görülmektedir. 2001 yılında yurt genelinde kayıtlara geçen evlilik
sayısı toplamı 544.322 iken, 2007 yılı istatistiklerine göre 638.311'e
ulaşmıştır. Fakat buna mukabil olarak, maalesef boşanma oranları da ciddi manada
artış göstermiştir. 2001 yılında 91.994 olan boşanma sayısı, 2007 yılında
94.219'a yükselmiştir. Bu rakamlar göstermektedir ki Türk toplumunun ve
devletinin temel taşı olan ailede bazı sorunlar ortaya çıkmakta, ailelerin
yıkımına ve binlerce çocuğun ya anne sevgisi ya da baba sevgisinden uzak
kalmasına sebep olmaktadır. Hatta bazen iki tarafın da çocuklara sahip
çıkmaması durumunda, çocuklara anne ve babalık görevi devlete düşmektedir.
Burada en önemli ve üzerinde durulması gereken nokta ise bu boşanmalar
neticesinde mağdur kalan ve bundan en çok zarar görenlerin çocuklar olduğu
gerçeğidir. Tek tarafta kalmak zorunda kalan veya Çocuk Esirgeme Kurumuna
verilen çocukların kişisel gelişimlerinde ciddi sorunlar ortaya çıkmakta ve
ileriki dönemlerde bu kişiler, topluma entegre olma
sorunu yaşamaktadırlar. Dolayısıyla ailelerde meydana gelen boşanma hadiseleri,
ailesel sorunlar ve sonuçlar değil, tamamen toplumu etkileyen içtimai sonuçlar
doğurmakta ve Türk aile yapısını derinden yaralamaktadır. Bu gerekçelerle kurulacak bir araştırma komisyonunda, Türk aile
yapısının sağlam temeller üzerine kurulabilmesi için, ülkemizde meydana gelen,
binlerce ailenin dağılmasına ve binlerce çocuğun mağdur olmasına yol açan
boşanma olaylarının ve sebebiyet veren unsurların araştırılmasının ve elde
edilen bulgular doğrultusunda tedbirler alınarak olası boşanma vakalarının
engellenmesinin, toplum hayatına önemli katkılar sağlayacağından çok yararlı
olacağı kanaatindeyiz. 2.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, Batman’daki
petrol tesislerinin çevre ve insan sağlığı üzerindeki etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/320) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Batman ilimizde
bulunan petrol arama, çıkarma, depolama ve işleme tesislerinin (TPAO, TÜPRAŞ,
PO vb) çevre ve insan sağlığı üzerindeki etkilerinin araştırılması ve gerekli
çalışmaların yapılması için Anayasa’nın 98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci
maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz. 1) Ahmet Türk (Mardin) 2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır) 3) Fatma Kurtulan (Van) 4) Emine Ayna (Mardin) 5) Ayla Akat Ata (Batman) 6) Sebahat Tuncel (İstanbul) 7) M. Nezir Karabaş (Bitlis) 8) Bengi Yıldız (Batman) 9) Sırrı Sakık (Muş) 10) M. Nuri Yaman (Muş) 11) Özdal Üçer (Van) 12) Aysel Tuğluk (Diyarbakır) 13) Pervin Buldan (Iğdır) 14) Gültan Kışanak
(Diyarbakır) 15) Akın Birdal (Diyarbakır) 16) İbrahim Binici (Şanlıurfa) 17) Hasip Kaplan (Şırnak) 18) Sevahir Bayındır (Şırnak) 19) Şerafettin Halis (Tunceli) 20) Osman Özçelik (Siirt) 21) Hamit Geylani (Hakkâri) Gerekçe Ülkemizde
ekonomik ve sosyal faaliyetlerin, çevre ve insan sağlığı göz ardı edilerek
gerçekleştirildiği, Batman İlinde yaşanan içme suyu kirliliği ile bir kez daha
ortaya çıkmıştır. DSİ tarafından
yapılan çalışmaya göre Batman İlimizde; Batman Barajı, Su Kuyuları Sahası,
Batman Çayı kenarında yer alan Zilek Kaynakları, içme
suyu kaynağı olarak kullanılmaktadır. "Batman İçme
suyu ve.•Kanalizasyon Projesi" kapsamında mevcut kuyu sahasında eski ve
yeni açılan kuyulardan alınan analizlerde Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği
Suda Tehlikeli ve Zararlı Maddeler Tebliği'nin madde 4/b fıkrasında alıcı su
ortamı için "tehlikeli ve zararlı" maddeler sınıfında yer alan oranın
üzerinde fenol değerine rastlandığı tespit edilmiştir. Yapılan çalışmanın
kapsamı genişletilerek Batman Çayından, Batman Barajından ve Zilek Su Kaynaklarından da numune alınarak analizler
yapılmıştır. Bu alanlarda da yönetmelikte belirtilen oranın üzerinde Fenole
rastlanmıştır. 2005 yılında
belediye tarafından yapılan çalışma sonucu, kuyuların Batman Çayı havzasındaki
alüvyon tabakaya sızan Batman Çayı suyundan beslendiği tespit edilmiştir. Bu
nedenle Batman çayında yaşanan kirlilik bütün havzayı etkilemektedir. Fenol vb.
maddelerin nerelerden kaynaklandığını tespit etmek için yapılan çalışma
kapsamında TPAO'ya ait petrol arama, çıkarma ve depolama sahasında yapılan
analizlerde de fenole rastlanmış ve kirliliğin bu alandan kaynaklandığı tespit
edilmiştir. 2005 yılında
Yeraltı Aramacılık Ltd. Bilimsel Araştırma Kuruluşu Laboratuarı ve
mühendislerince yapılan araştırmanın raporuna göre; TÜPRAŞ'ın
kurulduğu dönemden itibaren Batman'ın altına 64 bin ton benzin sızdığı tespit
edilmiş. Batman'da büyük bir çevre kıyımı yaşandığı belirtilen raporda, çevre
kirliliğinin sadece toprakla sınırlı olmadığı su kirliliğinin de yoğun olduğu
tespit edilmiştir. Yer altı sularından alınan örneklerin analizinde saf petrol
olduğu tespit edilmiştir. Canlı yaşamı ve
dünyanın doğal dengesi için gerekliliği tartışmasız olan suyun, petrol ve
türevi maddelerle kirlenmesi sonucu çevreye ve insan yaşamına vereceği zararlar
oldukça büyük olacaktır. Doğrudan hastalık nedeni olabileceği gibi birçok
bulaşıcı ve salgın hastalığa yol açan su kirliliği başta kanser hastalığı olmak
üzere kalp, kronik solunum yolu hastalıkları ve diğer hastalıklara yol açarken,
gelişim ve sinir sistemi bozuklukları ile bağışıklık sistemi rahatsızlıklarına
da neden olabilmektedir. Bu nedenle Batman
İlimizde yapılan petrol arama, çıkarma, depolama ve işleme çalışmalarından
kaynaklı içme suyu kirliliği ile insan sağlığı üzerindeki etkilerini tespit
etmek ve gerekli tedbirlerin hiç vakit kaybetmeden alınması amacıyla
Anayasa'nın 98, İç Tüzük'ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ederim. BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır. Anayasa’nın
92’nci maddesine göre Başbakanlığın bir tezkeresi vardır; okutuyorum: B) Tezkereler 1.- Türk Silahlı Kuvvetleri Deniz
Unsurlarının; Korsanlık/Deniz Haydutluğu ve Silahlı Soygun Eylemleriyle
Mücadele Amacıyla Yürütülen Uluslararası Çabalara Destek Vermek Üzere, Gereği,
Kapsamı, Zamanı ve Süresi Hükümetçe Belirlenecek Şekilde Aden Körfezi, Somali
Karasuları ve Açıkları, Arap Denizi ve Mücavir Bölgelerde Görevlendirilmesi ve
Bununla İlgili Gerekli Düzenlemelerin Hükûmet
Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin Anayasa’nın 92’nci Maddesi
Uyarınca Hükûmete Bir Yıl Süreyle İzin Verilmesine
Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/682) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aden Körfezi,
Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde seyreden
ticari gemilere yönelik korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri
uluslararası gündemin ön sıralarında yer alan ciddi bir uluslararası güvenlik
meselesidir. Can ve mal emniyetini tehdit eden, uluslararası ticareti ve deniz
taşımacılığını olumsuz etkileyen, Somali ile Afrika ülkelerine yapılan insani
yardımların denizyoluyla intikalini güçleştiren bu yasa dışı eylemler, ülkemizi
de yakından ilgilendirmektedir. Bölgede bugüne kadar beşyüze
yakın korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun vakası yaşanmıştır. 2008
yılı sonu itibarıyla üçü Türkiye bağlantılı onbeş
gemi ve otuzyedisi Türk olmak üzere üçyüzü aşkın denizci rehin alınmıştır. Türkiye bağlantılı
üç gemi de bilahare serbest bırakılmıştır. Ayrıca, bölgede seyreden bazı
ticaret gemilerimiz korsan/deniz haydutlarının saldırısından son anda kurtulmuş
olup, benzer vakalarla karşılaşılması riski çok yüksektir. Esasen, söz konusu
eylemlerin gerçekleştiği deniz alanları, Türk ticaret gemileri tarafından da
yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Ticari gemilerimize ve bunlarda görev yapan
vatandaşlarımıza yönelik tehdit, Ülkemizin ticari ve ekonomik menfaatlerini de
olumsuz etkileyen bir boyut kazanmıştır. Somali'de kamu
düzeninin sağlanamamış olması, korsan/deniz haydutlarının ve silahlı soygun
icra eden kişilerin çok geniş bir deniz alanında faaliyet göstermeleri ve
yargılanmaları konusunda karşılaşılan belirsizlikler, uluslararası toplumun
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun ile etkin bir mücadele yapmasını
engelleyici temel faktörler olmuştur. Sorunun vahameti ve karmaşıklığı,
uluslararası toplumun kapsayıcı bir yaklaşımla müşterek hareket etmesini ve
tekrardan kaçınan uluslararası tedbirlerin alınmasını ve etkin şekilde
uygulanmasını gerektirmektedir. Zira, hiçbir ülke tek
başına bu sorunla baş edebilecek imkân ve yeteneğe sahip değildir. Bu anlayış
tahtında, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 2008 yılında, özellikle konuyu
doğrudan ele alan beş karar kabul etmiştir (1816, 1838, 1844, 1846 ve 1851).
Avrupa Birliği 8/12/2008 tarihinde bölgede Atalanta adı altında bir deniz operasyonu başlatmıştır. Bu operasyona İngiltere, Fransa, Yunanistan, Hollanda, Almanya,
İtalya. Belçika, İsveç ve İspanya iştirak etmektedir. Bölgede ayrıca,
ABD, Rusya Federasyonu, Çin HaIk Cumhuriyeti, Hindistan,
Japonya, Güney Kore ve Avustralya'ya ait askeri gemiler de bulunmakta ve
münferiden operasyonlar icra etmektedir. Türkiye'nin TCG Gökova Fırkateyni ile aktif şekilde iştirak ettiği, sınırlı
görevler üstlenen bölgedeki NATO operasyonu (SNMG-2) ise 12/12/2008
tarihinde sona ermiştir. Bununla birlikte,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 16/12/2008
tarihinde aldığı 1851 sayılı Kararla, uluslararası meşruiyeti daha da
kuvvetlendirilen korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun ile daha etkili uluslararası
mücadele yapılabilmesi kapsamında, ABD öncülüğünde, 8/1/2009 tarihinde CTF-151
olarak adlandırılan bir Müşterek Görev Gücü'nün kurulması kararlaştırılmıştır. Hükümetimiz
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun ile mücadelede uluslararası işbirliğinin
geliştirilmesine özel bir önem atfetmiş, bu alandaki çabaları desteklemiş,
Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Birliği ve Uluslararası Denizcilik Teşkilatı
bünyesinde yürütülen çalışmalara aktif olarak katılmıştır. Bu yaklaşım
doğrultusunda, Ülkemiz, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 16/12/2008 tarihinde aldığı 1851 sayılı Karar çerçevesinde,
ABD’nin öncülüğünde kurulan “Temas Grubu”na kurucu üye olarak katılmıştır.
Korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun ile mücadele kapsamında istihbarat
paylaşımı ve bölgedeki askerî/sivil faaliyetlerin koordinasyonu konularında
çalışma yürütecek Temas Grubu’nun ilk toplantısı 13-14 Ocak 2009 tarihlerinde
New York’ta yapılmıştır. Grupta yirmi dört ülke yer almakta, NATO, Avrupa
Birliği, Afrika Birliği, Birleşmiş Milletler Sekreteryası
ve Uluslararası Denizcilik Teşkilatı da Grup çalışmalarına gözlemci olarak
iştirak etmektedir. Korsanlık/deniz
haydutluğu ve silahlı soygun ile mücadele çabalarının uluslararası hukuk
bakımından çerçevesini, bu konuda teamül niteliğini almış uluslararası hukuk
kuralları ile 1988 tarihli Denizde Seyir Güvenliğine Karşı Yasadışı Eylemlerin
Önlenmesine Dair Sözleşme (SUA) başta olmak üzere ilgili uluslararası
sözleşmeler ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin ilgili kararları
oluşturmaktadır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 1851 sayılı Kararının 2 nci maddesinde, imkânları bulunan ülkelere ve uluslararası
kuruluşlara, Güvenlik Konseyi kararlarına ve uluslararası hukuka uygun olarak
bölgede askeri gemi ve uçaklar konuşlandırmak ve korsanlık/deniz haydutluğu ve
silahlı soygun eylemlerinde kullanılan tekne, gemi, silah ve diğer ilgili
malzemelere el konulması ve etkisiz hale getirilmesi suretiyle korsanlık/deniz
haydutluğu ve silahlı soygun ile mücadeleye aktif olarak katılmak çağrısında
bulunulmaktadır. Kararın 3 üncü
maddesinde ise, korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun ile mücadele eden
tüm devletler, operasyonlar neticesinde yakalanan korsan/deniz haydutları ve
silahlı soygun icra eden kişilerin soruşturma ve kovuşturmalarını
kolaylaştırmak üzere, korsan/deniz haydutları ve silahlı soygun icra eden
kişileri gözaltına almaya istekli ülkeler ile özellikle bölge ülkelerinden adli
görevlilerin savaş gemilerine alınmasına da imkan
verecek şekilde, özel anlaşmalar veya düzenlemeler imzalamaya davet
edilmektedir. Bu çerçevede yapılacak işlemler için, Somali Geçici Federal
Hükümetinin önceden izninin alınması şartı da getirilmektedir. Bu izin Somali
vatandaşlarının üçüncü ülkede yargılanmalarına olanak sağlamaya matuftur. Öte yandan,
bölgedeki askeri deniz unsurları, belirli koşullar altında, Somali karasularına
da girebilmektedirler. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 2/12/2008 tarihinde kabul ettiği 1846 sayılı Kararın 10 uncu
maddesi, Somali Geçici Federal Hükümeti ile işbirliği içindeki Birleşmiş
Milletler üyesi ülkelere, korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun ile
mücadele kapsamında 2/12/2009 tarihine kadar Somali karasularına girme imkânını
da tanımaktadır. Hükümetimiz, Somali Geçici Hükümetinin rızasını almak için
gerekli başvuruyu 9/1/2009 tarihinde New York'ta
yapmış ve gerekli izin, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri de bilgilendirilmek
suretiyle 13/1/2009 tarihinde alınmıştır. 1/1/2009 tarihinden
itibaren, iki yıl süreyle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin geçici üyesi
olan Ülkemizin, bu üyeliğin kendisine yüklediği görev ve sorumluluğun
bilincinde, uluslararası barış ve istikrarı tehlikeye düşüren ve milli
menfaatlerimizi de olumsuz etkileyen, korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun
ile mücadele yönündeki uluslararası çabalara etkin destek vermesi, uluslararası
ve milli sorumluluklarımızın bir gereği olarak görülmektedir. Bu düşüncelerle hareket eden Hükümetimiz, uluslararası meşruiyetin
gereklerini karşılayan, genel kabul görmüş nitelikteki uluslararası hukuk
kuralları, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalar ve uluslararası
toplumun ortak iradesini temsil eden Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin
1816, 1838, 1844, 1846 ve 1851 sayılı kararları çerçevesinde, korsanlık/deniz
haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle mücadele amacıyla yürütülen
uluslararası çabalara destek vermek üzere, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz
unsurlarının, Somali karasularını da kapsayacak şekilde, dost ve müttefik ülke
deniz kuvvetleri ile birlikte, aşağıdaki görevleri icra etmek üzere, Aden
Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde
görevlendirilmesi amacıyla, Anayasa'nın 92 nci
maddesi uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisinden izin istenmesinin uygun
olacağını değerlendirmektedir. Bu kapsamda, bölgeye gönderilecek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
deniz unsurları, yukarıda zikredilen uluslararası hukuk kuralları, Türkiye'nin
taraf olduğu uluslararası anlaşmalar ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
kararları çerçevesinde, Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap
Denizi ve mücavir bölgelerde aşağıdaki görevleri icra edecek; söz konusu
görevlerin icrasından, verilecek talimat çerçevesinde, gemi komutanı sorumlu
olacaktır: - Keşif ve Karakol görevleri. - Korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun yaptığından şüphe
duyulan ticaret gemilerini telsizle sorgulamak, bayrak devletinin rızası
halinde bu gemilere çıkmak, geminin bayraksız olması durumunda uluslararası
hukuk kuralları çerçevesinde müdahalede bulunmak. - Ticaret
gemilerine refakat ve koruma sağlamak. - Korsan/deniz
haydutları ve silahlı soygun icra eden kişilerin saldırısına uğrayan ticaret
gemilerine yardım etmek. - Korsan/deniz haydutları ve silahlı soygun araçlarına müdahale
etmek, durdurmak, etkisiz hâle getirmek ve el koymak, bu amaçlarla şartların
gerektirdiği ölçüde güç kullanmak. - Bu deniz
araçlarında bulunun korsan/deniz haydutları ve silahlı soygun icra eden
kişileri gerektiğinde yakalamak, gözaltına almak. - 1851 sayılı
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı hükümlerine uygun olarak,
korsan/deniz haydutları ve silahlı soygun icra eden kişiler hakkında adli işlem
yapacak ülkelerle gerekli düzenleme ve anlaşmalar yapılması halinde, adli
takibatı yürütmek üzere, söz konusu ülke yetkililerini gemiye kabul etmek. - Yukarıda
belirtilen anlaşma/düzenlemeler çerçevesinde, korsanlık/deniz haydutluğu ve
silahlı soygun faillerini, ilgili ülkeye teslim edilene kadar gemide gözaltında
tutmak. - Korsanlık/deniz
haydutluğu ve silahlı soygun faillerini, Türk vatandaşı olmaları durumu hariç,
haklarında cezai işlem yapacak devlet makamlarına teslim etmek. - Gereken
hallerde, sorgulama, delil toplama da dahil her türlü
adli kolluk işlemlerini yapmak. Bölgede
konuşlandırılacak Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurları, Somali toprakları
üzerinde, korsan deniz haydutları ve silahlı soygun icra eden kişilere yönelik
herhangi bir kara operasyonunda görevlendirilmeyecektir. 1851 sayılı
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı, adli işlemler ve yargılama konusunu
ayrıntılı olarak düzenlemekte ve esasen korsan/deniz haydutları ve silahlı
soygun icra eden kişilerin bölge ülkelerinde yargılanmalarını teşvik eden bir
yaklaşım benimsemektedir. Bu yaklaşım Ülkemiz tarafından da desteklenmektedir.
Zira bazı durumlarda Ülkemizin korsan/deniz haydutları ve silahlı soygun icra
eden kişileri yargılama yetkisi 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu hükümleri gereği
ortaya çıksa bile, mesafe uzaklığından kaynaklanan fiziki imkânsızlıklar,
mücbir sebepler ve özel koşullar nedeniyle, 1851 sayılı Kararda öngörülen
teslim sisteminin işletilmesinin uygun olacağı değerlendirilmektedir.
Tabiatıyla bu usullerin işletilmesi sırasında, Ülkemiz, iç mevzuatından ve
taraf olduğu uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan yargı yetkisini mahfuz tutacaktır. Bu düşüncelerle, yukarıda belirtilen çerçevede faaliyette bulunmak
üzere gereği, kapsamı, zamanı ve süresi Hükümetçe belirlenecek şekilde, Türk
Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının, Aden Körfezi, Somali karasuları ve
açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi ve bununla ilgili
gerekli düzenlemelerin Hükümet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması
için Anayasanın 92 nci maddesi uyarınca bir yıl
süreyle izin verilmesini arz ederim. Recep
Tayyip Erdoğan Başbakan BAŞKAN – Başbakanlık
tezkeresi üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşme açacağım.
Gruplara, Hükûmete ve şahsı adına iki üyeye söz
vereceğim. Konuşma süresi gruplar ve Hükûmet için
yirmişer dakika, şahıslar için onar dakikadır. Tezkere üzerinde
söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Gruplar adına:
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Kürşat Atılgan, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Sayın Şükrü Elekdağ, Demokratik
Toplum Partisi Grubu adına Sayın Selahattin Demirtaş,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Vahit Erdem. Şahıslar adına:
Sayın Suat Kınıklıoğlu, Sayın Kamil Erdal Sipahi. İlk söz Hükûmet adına Millî Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül. Buyurun Sayın
Gönül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
deniz haydutluğu ve korsanlık eylemleriyle mücadele kapsamında Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının yurt dışında görevlendirilmesine ilişkin hükûmet tezkeresiyle ilgili bilgi sunmak için huzurunuzdayım.
Sözlerime öncelikle deniz haydutluğu/korsanlık meselesine ilişkin kısa bir
değerlendirmeyle başlamak istiyorum. Aden Körfezinde,
Somali kara sularında ve açıklarında, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde
seyreden ticari gemilere yönelik deniz haydutluğu/korsanlık ve silahlı soygun
eylemlerinin milletlerarası gündemin ön sırasında yer alan ciddi bir
uluslararası güvenlik meselesi hâline geldiği sizlerin de malumlarıdır. Bu yasa
dışı eylemler sadece can ve mal emniyetini tehdit etmekle kalmayıp uluslararası
ticareti ve deniz taşımacılığını da menfi bir şekilde etkilemektedir. Ayrıca,
Somali ile Afrika ülkelerine yapılan insani yardımların deniz yoluyla
intikalini de güçleştirmektedir. Geçtiğimiz dönemde daha da artan bu eylemler
ülkemizi özellikle yakından ilgilendirmektedir. Bölgede bugüne
kadar 500’e yakın korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun vakası
yaşanmıştır. 2008 yılı sonu itibarıyla 3’ü Türkiye bağlantılı 15 gemi ve 37’si
Türk olmak üzere 300’ü aşkın denizci rehin alınmıştır. Söz konusu üç gemi, Yasa
Neslihan, Karagöl ve Bosphorus Prodigy,
sırasıyla 6 Ocak, 13 Ocak ve 2 Şubat 2009 tarihinde serbest bırakılmıştır. Bu
arada, söz konusu bölgede seyreden bazı ticaret gemilerimiz ise deniz
haydutlarının saldırısından tesadüfen kurtulmuş olup ileride benzer vakalarla
karşılaşılması tehlikesi hâlâ çok yüksektir. Esasen, söz
konusu eylemlerin vuku bulduğu deniz alanları uluslararası deniz ticaretinin
başlıca güzergâhlarından biri olup Türk ticaret gemileri ve Türk mürettebatlı
yabancı bayraklı gemiler tarafından da yoğun bir şekilde kullanılmaktadır.
Ticari gemilerimize ve bunlarda görev yapan vatandaşlarımıza yönelik tehdit,
diğer yandan ülkemizin ticari ve ekonomik menfaatlerini olumsuz etkileyen bir
boyuta da ulaşmış bulunmaktadır. Somali’de kamu düzeninin sağlanamamış olması,
korsan, deniz haydutlarının ve silahlı soygun icra eden kişilerin çok geniş bir
deniz alanında faaliyet göstermeleri, bunların tutuklanıp yargılanmaları
konusunda karşılaşılan belirsizlikler bu meseleyle etkin bir mücadele
yapılmasını engellemektedir. Bu sebeple
ülkemiz, sorunun vahameti ve karmaşıklığı karşısında uluslararası toplumun
kapsamlı bir yaklaşımla müşterek hareket etmesi ve tekrardan kaçınan
uluslararası etkin tedbirlerin alınması ve uygulanması gerektiği görüşündedir.
Zira hiçbir ülkenin tek başına bu sorunla baş edebilecek imkân ve yeteneğe
sahip olmadığı anlaşılmıştır. Nitekim, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi 2008 yılında özellikle konuyu doğrudan ele alan beş
karar kabul etmiştir. Bunlar: 1816, 1838, 1844, 1846 ve 1851, sayılı
kararlardır. Bu kararlarda, söz konusu eylemlerle mücadeleye yönelik olarak
uluslararası toplumun yakın iş birliği ve eş güdüm yapması çağrısında
bulunulmakta ve bu amaçla alınması uygun olacak tedbirler üzerinde
durulmaktadır. Ülkemiz,
geçtiğimiz yıl içerisinde dünya gıda programı tarafından kiralanmış bölgede
insani yardım taşıyan gemilere koruma sağlamayı amaçlayan NATO Deniz Görev
Gücü’ne de Türkiye Cumhuriyeti Gökova Fırkateyni’yle
aktif şekilde iştirak etmiştir. Söz konusu NATO harekâtı 12 Aralık 2008
tarihinde son bulmuştur. Avrupa Birliği 8
Aralık 2008 tarihinde bölgede “Avrupa Birliği Navfor Atalanta” adlı bir deniz operasyonu başlatmayı
kararlaştırmıştır. Bu operasyona İngiltere, Fransa, Yunanistan, Hollanda,
Almanya, İtalya, Belçika, İsveç ve İspanya iştirak etmektedir. Bölgede ayrıca,
Amerika Birleşik Devletleri, Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti,
Hindistan, Japonya, Malezya, Kore ve Avustralya’ya ait askerî gemiler
bulunmakta, ticari gemilere refakat etme ve deniz alanı
güvenliğinin tesisi gibi operasyonlar icra etmektedir. Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin deniz haydutluğu/korsanlık eylemleri ile kolektif
mücadele kapsamında uluslararası meşruiyeti daha da kuvvetlendiren 16 Aralık
2008 tarihli ve 1851 sayılı Kararı ile Amerika Birleşik Devletleri öncülüğünde
8 Ocak 2009 tarihinde “CTF- Sayın Başkan,
sayın üyeler; deniz haydutluğu/korsanlık ve silahlı soygun ile mücadelede
uluslararası iş birliğinin geliştirilmesine özel bir önem atfeden ülkemiz, bu
alandaki çabaları desteklemiş, Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Birliği ve
Uluslararası Denizcilik Teşkilatı bünyesinde yürütülen çalışmaları aktif olarak
izlemiş ve katkıda bulunmuştur. Bu yaklaşımla ülkemiz, Güvenlik Konseyinin 1851
sayılı Kararı çerçevesinde oluşturulan Temas Grubuna da kurucu üye olarak
katılmıştır. Korsanlık/deniz
haydutluğu ve silahlı soygun ile mücadele kapsamında istihbarat paylaşımı ve
bölgedeki askerî/sivil faaliyetlerin koordinasyonu konularında çalışma
yürütecek bu grubun ilk toplantısı 14 Ocak 2009 tarihinde New York’ta
yapılmıştır. Bu toplantıda kabul edilen kararlar doğrultusunda oluşturulan
çalışma gruplarına da aktif şekilde ülkemiz tarafından iştirak edilecektir. Konu hakkındaki bu gelişmeler ışığında, askerî makamlarımızla ve
ilgili kurumlarımızla bilistişare yapılan
değerlendirmeler sonucunda Hükûmetimiz,
vatandaşlarımızın can ve mal emniyetinin sağlanması, ulusal çıkarlarımızın
korunması ve bu bağlamda uluslararası ticari faaliyetlerimizin güvence altına
alınmasına katkıda bulunmak amacıyla, hava unsuru destekli bir fırkateynimizden oluşacak deniz kuvvetleri unsurlarımızın
bölgede görevlendirilmesinin uygun olacağını değerlendirmiştir. Böyle bir
görevlendirme, aynı zamanda, Güvenlik Konseyi geçici üyeliğimizin yüklediği
sorumluluklara da paralel olarak bu alanda yürütülen uluslararası gayretlere
daha aktif şekilde katkıda bulunmamızı sağlayacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu düşüncelerle, zamanı ve
süresi Hükûmetçe belirlenecek şekilde, Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi’nde, Somali kara sularında ve açıklarında,
Arap Denizi ve mücavir bölgesinde görevlendirilmesi ve bununla ilgili gerekli
düzenlemenin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara
göre yapılması amacıyla hazırlanan hükûmet
tezkeresini yüce Meclisimizin görüşlerine sunuyor, bu izin talebimize yüce
Meclisimiz tarafından destek verileceği inancıyla teşekkür ediyor; hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Kürşat Atılgan. (MHP
sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aden Körfezi ve
Somali’ye deniz kuvvetlerimizin unsurlarının gönderilmesi hakkında Başbakanlık
tezkeresi üzerine söz almış bulunuyorum MHP Grubu adına. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, dünya ticaretinin yüzde 90’ı deniz taşımacılığı yoluyla
yapılmaktadır. Bu deniz taşımacılığının geçtiği deniz yolları üzerinde
stratejik boğaz ve geçitler vardır. Bugün için kabul edilen bu stratejik
geçişler on tanedir. Bunlar: Akdeniz’i kontrol eden
Cebelitarık, Süveyş Kanalı ve bugün üzerinde konuştuğumuz Aden Körfezi ve Babülmendep Boğazı; diğer biri, yine bu bölgede önemli olan
Hürmüz Boğazı; diğer en önemli Pasifik’i Hint Okyanusu’na bağlayan Malakka Boğazı ve buradaki Sunda
Boğazı; diğer biri, Torres Boğazı; diğeri
Avustralya’nın güneyindeki Tasman, bir diğeri Panama, diğeri ise Belçika ile
İngiltere arasındaki Manş Denizi. Ayrıca,
Avrupa ve Akdeniz-Karadeniz bağlantısındaki ticaret yolları ve Karadeniz’i
Akdeniz’e bağlaması nedeniyle de Türk boğazları stratejik öneme sahip olan
yerler olarak değerlendirilmektedir. Bu noktalar, bu söylediğim stratejik
noktalar, çok uzun yüzyıllardır dünya tarihinde bir mücadele alanı olmuş, dünya
hâkimiyetinde ve güç mücadelesinde ele geçirmek için büyük mücadeleler yapılmış
yerlerdir. Genellikle, gerek tarihte gerekse Soğuk Savaş Döneminde gerekse
şimdi dikkat ettiğiniz zaman dünyadaki olayların, savaşların merkezinde bu
stratejik yerlerin olduğunu görmekteyiz. Yine bugün konuştuğumuz tezkerenin konusu olan Cibuti -yani
Kızıldeniz’in çıkışındaki küçük bir ülkedir- ve Yemen arasındaki Babülmendep Boğazı’yla bu boğazdan geçerek Hint Okyanusu,
dolayısıyla Pasifik’e doğru giden -Malakka Boğazı vasıtasıyla
giden- yoldaki özellikle Aden Körfezi ve Babülmendep
Boğazı, gerek petrol sevkiyatı gerekse petrol sevkiyatının gittiği yol
icabıyla, ilave olarak da Avrupa’nın Hint Okyanusu’na ve Pasifik’e, Uzak
Doğu’ya bağlantısının en kısa yolu olması nedeniyle çok büyük öneme sahip olan
bir stratejik noktadır. Yine dünyada
burayla bağlantılı diğer çok önemli bir yer Malakka
Boğazı’dır. Malezya ile Sumatra arasındaki Hint
Okyanusu’nu Pasifik Okyanusu’yla birbirine bağlayan bu boğaz da dünya
ticaretinin yüzde 25’inin geçtiği boğazdır. Geçmişte de bu tür haydutlukların
çok fazla yoğunlaştığı yerlerden biri Malakka
Boğazı’dır. Ayrıca, Asya Pasifik bölgesine giden bütün enerji kaynaklarının
geçtiği boğaz ise yine Malakka Boğazı’dır. Bugünlerde Somali
açıkları ve Aden Körfezi civarında olduğu gibi, geçmiş yıllarda da Malakka Boğazı’nda ticari gemiler çok büyük korsanlık
hadiselerine maruz kalmışlardı. Şimdi de -belki de bu bölgeden çok daha
tehlikeli bir şekilde- Aden Körfezi ve Somali açıklarında dünya ticareti açısından,
dünya siyaseti açısından gündemi ciddi teşkil etmekte olan bir konuyla karşı
karşıyayız. Ancak bu sefer bu bölgeyle ilgili kontrol edilmesi gereken sahanın Malakka Boğazı’ndan çok daha fazla olması nedeniyle küresel
aktörler daha yoğun bir şekilde devrededir. Yani Amerika Birleşik Devletleri,
Rusya, Çin gibi küresel aktörler ile Birleşmiş Milletler ve NATO gibi kolektif
güvenlik kurumları bölgede etkin olmaya çalışmaktadırlar. NATO harekâtı 12
Aralıkta sona ermiştir. Bildiğiniz gibi, oluşturulan NATO gücünde bizim de
“Gökova” adlı fırkateynimiz görev yapmış ve görevini
başarıyla yerine getirmiştir. Ayrıca, NATO’nun bu görev kuvveti yerine, Avrupa
Birliğinin 8 Aralıkta başlayan Atalanta görev kuvveti
oluşturulmuştur ve bu görev kuvvetine ilave olarak Rusya’nın, Çin’in,
Hindistan’ın ve Japonya’nın gemileri bölgede güvenliği sağlamak için uzun
süredir görev yapmaktadırlar. Değerli
milletvekilleri, 20’nci yüzyılda dünyadaki mücadelenin merkezinde ve savaşların
sebeplerinde petrol ve petrol sevkiyatının güvenliği vardır. Öyle görülüyor ki
21’inci yüzyılda da dünyadaki tüm olayların, savaşların merkezinde yine petrol
ve doğal gaz ve bu enerji kaynaklarının sevkiyat yollarının güvenliği
olacaktır. Çünkü, dünyada bugün için enerji açısından
petrol ve doğal gaza bağımlılık oranı yüzde 70 olmasına rağmen, 2030 yılında
enerji açısından petrol ve doğal gaza bağımlılık -yüzde 72, yüzde 73- artarak
devam edecektir. Değerli milletvekilleri, şu anda görüştüğümüz Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin 1851 sayılı Kararı ve daha önceki dört kararı
doğrultusunda, Aden Körfezi’nde son iki yıldır yoğunlaşan deniz haydutluğunu
önlemek için oluşturulacak uluslararası güce Deniz Kuvvetlerimizin muharip
unsurlarının katılmasına imkân sağlayan bu tezkere de aslında, dünyadaki petrol
sevkiyatı güvenliğinin ve dünyadaki petrol oyununun bir parçasıdır. Değerli
milletvekilleri, tezkerenin daha iyi anlaşılması için Somali’de bugünlere nasıl
gelindiğine, egemen güçlerin bölge ülkelerindeki çıkarlarına ve bölgesel
çatışmalara kısaca bir göz atmak gerekir. Öncelikle -şurada
belki görülmesi zor olacak ama- bölge ülkeleri hakkında kısaca bir bilgi vermek
istiyorum: Bölgedeki Somali,
“Afrika boynuzu” denilen Doğu Afrika’daki Aden Körfezi’nin yani Babülmendep Boğazı’nın çıkışından Kenya’ya kadar 3.200
kilometrelik sahili olan, Hint Okyanusu ve Aden Körfezi’ne sahili olan çok
stratejik bir ülkedir. 8,5 milyon nüfusu vardır. Nüfusunun yüzde 99,9’u Sünni
Müslüman’dır. İkinci ülke
Etiyopya’dır, çok önemli bir ülkedir. Etiyopya’nın nüfusu 73 milyondur, kıyısı
yoktur çünkü kıyıya olan kesimler Somali, Cibuti ve Eritre
tarafından tamamen kapatılmıştır. Etiyopya’nın nüfusunun yüzde 45-50’si
Müslüman’dır ancak idaresinde tamamen Hristiyanlar
etkindir ve Batı tarafından desteklenen bir ülkedir. Bölge standartlarına göre
çok ciddi bir ordusu vardır. Üçüncü ülke
Kenya’dır. 30 milyon nüfusludur, yüzde 70’i Hristiyan’dır.
Bu da hemen Somali’nin güneyinde Hint Okyanusu’na doğru olan ülkedir. Diğer bir ülke
Cibuti’dir. Hemen Babülmendep Boğazı’nın çıkışında,
1976 yılında Fransa’dan bağımsızlığını kazanan 660 bin nüfuslu, Orta Çağ
standartlarının yaşandığı bir ülkedir. Ancak, Yemen’le birlikte Babülmendep Boğazı’nı kontrol eden önemli bir ülkedir. Onun üzerinde de
yine 4,5 milyon nüfuslu ve nüfusunun çoğunluğu… Eritre
vardır. Eritre de Etiyopya ve Somali’yle birtakım
sorunları olan ülkedir. Evet, kısaca bu
bölgedeki ülkeleri size tanıtmış oldum. Bölge ülkeleri hakkında kısaca
açıklamalardan sonra bölgedeki ülkeler arasındaki sorunlara da kısaca değinmek,
bu tezkerenin milletimiz tarafından daha iyi anlaşılmasına vesile olacaktır.
Öncelikle, Etiyopya ve Somali arasında 1977-78 yıllarında Ogedan
Bölgesi sınır sorunu nedeniyle savaş yaşanmış ve 4 Nisan 1988’de yapılan
anlaşmayla Ogedan Bölgesi Etiyopya’ya bırakılmıştır
ve Etiyopya’ya bırakılan bu bölgede 4,5 milyon Somalili yaşamaktadır ve bu
nüfus, Etiyopya nüfusunun aşağı yukarı yüzde 6-7’sine tekabül etmektedir. Diğer bir sınır
anlaşmazlığı ise İslami Eritre ile Etiyopya arasında
yaşanmış ve 1998-2000 yılları arasında savaşta -yaklaşık- 70 binden fazla insan
ölmüştür. Diğer bir sorun,
yine, Kenya’nın kuzeydoğusunda Somali dilinin konuşulduğu… Yani Kenya’nın
Somali’ye yakın olan bölgelerinde Somali dili konuşan birtakım insanlar vardır,
bu bölgede de Somali ile Kenya arasında sorunlar vardır. Ayrıca, Somali’deki iç
savaşlar döneminden, Kenya’da yaşayan mülteci durumda 170 bin Somalili vardır. Diğer bir sorun
ise, Cibuti’yle, yaklaşık 220 bin üyesi olan, yani Cibuti nüfusunun üçte 1’ini
teşkil eden, Somalice konuşan Issa Kabilesinin
yaşadığı bölge ile de Somali ve Cibuti arasında sorun yaşanmaktadır. Gördüğünüz
gibi, bölgedeki bütün ülkeler arasında sorunlar mevcuttur. Değerli
milletvekilleri, açlığın, sefaletin, Orta Çağ standartlarının yaşandığı bu
bölge ülkelerinin durumunu ve sorunlarını kısaca sizlere açıklamak istedim.
Ayrıca şunu belirtmek isterim ki bu bölgedeki insanlık dramını kelimelerle
anlatmak mümkün değildir. Şahsen, 1990 yılında, Cibuti’yi ve oradaki Fransız üs
ve limanlarını gezen aranızdan bir arkadaşınız olarak o günkü duygu ve
düşüncelerimi, Cibuti’deki bir iki günlük gezimden sonra yazdığım defterime
“Âdeta Orta Çağ standartları.” diye ilave etmişim. Evet, o bölgelerde insanlık
âdeta Orta Çağ standartlarını yaşamaktadır. O nedenle, çok değerli
milletvekilleri, Allah’ın Türk milletine yüklediği misyonu
yerine getirmek için biraz daha büyük düşünmek ve gelecekte bu bölgelere
adaleti, huzuru, refahı getirmek, geçmişte olduğu gibi, herhâlde gelecekte de
bizlere düşen, Türk milletine düşen en tarihî bir görev olacaktır çünkü bu
bölgeleri idare eden emperyalistler maalesef bu bölgeleri insanlık dramının en
yoğun yaşandığı bir bölge olarak bizlere, bu günlere getirmişlerdir. Somali’nin içine
düşürüldüğü duruma nasıl geldiğini açıklamak, milletimizin yine bu tezkerenin
konusunu daha iyi anlamasına yardımcı olacaktır. Somali,
bildiğiniz gibi, Fransız, İtalyan ve İngiliz sömürgesi olmuş, 1 Temmuz 1960’ta
bağımsızlığını kazanmıştır. 1969’da General Barre
darbe yaparak iktidarı ele geçirmiştir. Bu general ABD
yanlısıdır ve iktidardan düşmeden hemen önce, Somali’nin 2/3’ünü kapsayan
bölgenin gaz ve petrol ruhsatını dört büyük Amerikan firmasına vermiştir.
Buradaki oynanan oyunun biraz anlaşılması açısından bu bilgileri yüce
heyetinize vermeyi uygun gördüm. Bu şirketler, Amaco,
Chevron, Konoco ve Philips’tir. Çok geniş doğal gaz kaynakları vardır, ayrıca
çok geniş petrol rezervleri olduğu OPEC raporlarında sabittir. Yine Somali’de,
başkanlığını Muhammed Faruk Aidid’in yaptığı Birleşik
Somali Kongresi 1991 yılında General Barre’ye karşı
harekete geçmiş ve başkent Mogadişu’yu ele geçirmiştir. Bu grup genelde General
Barre muhalifi kabilelerden oluşmaktaydı. Daha sonra
bunlar da kendi arasında bölünmüş ve kendi arasında çatışmalara devam etmiştir.
Ayrıca, çatışmalara bir de “İslami Birlik” adlı grup örgütlenerek katılmış ve
bu grup da özellikle Sudan’dan ve bazı İslami örgütlerden yardım almış;
dolayısıyla Somali’nin içinde çok büyük kargaşalar yaşanmış, hukuk sistemi ve
devlet çökmüş, âdeta bir haydutluk devleti hâlini almış bir düzen gelmiştir. Ve
bu savaşlarda 300 bin Somalili ölmüş, 1 milyon insan göç etmiş, 1,5 milyon
insansa açlıktan ölme sınırında yaşayan duruma gelmiş… Ve hepimiz bu
görüntüleri televizyonlarda seyrettik. İşte, bu durum karşısında Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi silah ve asker yardımını yasaklayan ve insani yardım
çağrısı yapan 703 sayılı Kararı’nı 23 Ocak 1992’de aldı ve daha sonra Nisan
1992’den Mart 1995’e kadar, bir dönem komutanlığını Orgeneral Çevik Bir’in de
yaptığı UNOSOM-I, UNITAF, UNOSOM-II harekâtlarını yürürlüğe koydu. Kayıpların
artması ve insani yardımların dağıtılmasındaki başarısızlık nedeniyle 954
sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı’yla da 31 Mart 1995’te
Somali’deki operasyonlara son verildi ve birlikler geri çekildi. Geri
çekilmedeki en önemli unsurlardan biri filmlere de konu olan iki adet Blackhawk helikopterinin düşürülmesi ve ölen Amerikan
askerlerinin Mogadişu sokaklarında sürüklenmesi nedeniyle, o zamanki Clinton
İktidarının çok zor durumlar yaşaması nedeniyle Amerika, bölgedeki kuvvetlerini
geri çekmeye karar vermişti. Değerli
milletvekilleri, Somali’deki olayı anlamak için diğer bir aktör İslami
Mahkemeler Birliğidir. Bu birlik Müslüman Kardeşler Örgütünün Somali versiyonudur. Bu birliğin Başkanı Şeyh Şerif Ahmed’dir. Bu örgüt 1994 sonrası, yani
Birleşik Devletlerin kuvvetleri oradayken bile örgütlenmiş ve ciddi bir güç
kazanmış ve ülkede etkin olmaya başlamıştı; 18 bölgeden oluşan ülkenin 11
bölgesinde otoriteyi 2006 yılında ele geçirdi, adalet, sağlık, eğitim ve
güvenlik alanlarında önemli gelişmeler kaydetti ancak yıllarca çatışan kabile
liderleri ABD’nin desteğiyle İslami Mahkemeler Birliğine karşı bir araya
geldiler ve İslami Mahkemeler Birliğine karşı iktidarı ele geçirdiler. Çünkü,
ABD İMB’yi El Kaide’ye destek ve eğitim vermekle
suçlamaktaydı. İslami Mahkemeler Birliği ise bu iddiayı reddetmekte, ayrıca
Taliban tarzı bir hükûmet kurulamayacağını
bildirmekteydi. Diğer bir aktör
ise geçici Federal Hükûmettir. 2004’te Kenya’da
uluslararası toplumca tanınan federal bir hükûmet
olan bu Hükûmet ABD desteklidir, Etiyopya
desteklidir; Başkanlığını Abdullah Yusuf Ahmed,
Başbakanlığını ise Ali Mohammed Ghedi
yapmaktadır. Neticede Federal Hükûmet ile İMB
arasında yaşanan birçok olaydan sonra geçici Federal Hükûmet
Aralık 2006’da Etiyopya ordusu ile birlikte İMB güçlerine operasyon başlatarak
28 Aralıkta Mogadişu’yu, 1 Ocak 2007’de de Kismayo’yu
ele geçirmişlerdir. İslami Mahkemeler Birliği kan dökülmesini istemediğini,
taktiksel olarak geri çekildiğini ve Etiyopya ordusu Somali’den çıkıncaya kadar
cihat çağrısında bulunmuştur. Bugün, Mogadişu sokaklarına bile çıkamayan bir
federal hükûmet başkanı, ancak halkın desteğini almış
ama bir şekilde İslami Mahkemeler Birliği ile ülke kontrolsüz ve yönetilmez duruma
sokulmuştur. İşte, kontrolsüz ve başarısız bir ülke, deniz haydutluğu
faaliyetleri son derece artmış ve dünyayı deniz ticaretinin akıbeti açısından
ciddi bir endişeye sevk etmiştir. Bu kapsamda da Türkiye'nin üç gemisi
kaçırılmıştır. Bu gemiler de fidyeler karşılığı ödenmiştir. Fidye veren
arkadaşlarımız, biri de aramızdadır, ne kadar verdiğini bilmiyorum, herhâlde
birkaç milyon dolar vermiştir çünkü 2008’de korsanların fidyeden aldıkları
toplam para 50 milyon dolar civarındadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu kısa açıklamadan sonra bölgedeki tarafların
çıkarları nedir kısaca ona da bakmakta yarar var. En önemli sorunların başında
Etiyopya ve Somali arasındaki sınır sorunu gelmektedir. 88’de Etiyopya’ya
bırakılan ve Somalice konuşan Ogaden
bölgesi bu sorunun kaynağını teşkil etmektedir. Somali’yi diktatörce yöneten
Meles Zenawi, istikrarlı bir Somali’nin kendi
ülkesinin çıkarlarına ters düştüğünü düşünmektedir. Dolayısıyla, Ogaden bölgesinin Etiyopya’da kalması Somali’de
karışıklıkların devam etmesiyle yakından ilgilidir. Diğer taraftan, bölgeye
Birleşmiş Milletler barış gücünün gelerek Somali’deki statükoyu
devam ettirecek olması da Etiyopya’nın işine gelmektedir çünkü operasyon
Somali’ye çok pahalıya mal olmaktadır. Diğer bir önemli
taraf ise Amerika Birleşik Devletleridir. ABD, Somali’de geçmiş yıllarda
savaştığı kabile liderlerinin yönetiminin elinde bulundurmasından, yani geçici
Federal Hükûmetten ve göreceli bir istikrar ortamının
sağlanmasından rahatsız değildir, hatta memnundur. Yüzde 70, ülkenin
topraklarında petrol ruhsatı almış olan şirketlerinin petrol aramasına göreceli
bir güvence sağlayan bu yönetimin devamını istemektedir. Değerli
milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetleri işte böyle bir bölgede deniz
kontrolünün sağlanmasında ve haydutluğu önlemek için deniz unsurlarıyla görev
alacaktır. Görevlendirilecek olan fırkateynimizin
kendisine verilecek olan görevi yapacağı konusunda hiçbir endişemiz yoktur.
Dolayısıyla Kore Savaşı’ndan başlayan ve çok büyük uluslararası tecrübe edinmiş
olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu görevi başarıyla yerine getireceğine
inanmaktayım. Ayrıca, bölgede oluşabilecek birtakım kara… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Karada oluşabilecek birtakım sorunlara da tezkere dışı bırakılması
yani tezkerede müsaade edilmemesi doğru bir karar olmuştur. Altyapısı ciddi bir
şekilde, hukuki yapısı ciddi bir şekilde hazırlanmış olan bu görevi Türk
Silahlı Kuvvetlerinin bugüne kadarki edinmiş olduğu tecrübelerle hakkıyla
yerine getireceğine inanıyor, bölgeye gidecek olan birliklerimize başarılar
diliyorum. Ayrıca, MHP Grubu
olarak bu tasarıya olumlu oy vereceğimizi bildirir, yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Atılgan. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü Elekdağ.
(CHP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakika. CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi kararları uyarınca korsanlık, deniz haydutluğu ve
silahlı soygunla uluslararası mücadele amacıyla Aden Körfezi, Somali kara
suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde faaliyette bulunmaya
görevlendirilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi hakkında Cumhuriyet Halk
Partisi görüşlerini sizlerle paylaşmak üzere huzurunuza gelmiş bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, Somali, uzun süredir yönetme gücü olan bir merkezî hükûmetten mahrum bulunan, iç savaşlar ve istikrarsızlıkla
boğuşan yoksul bir Afrika ülkesidir. Hâlen iş başında bulunan geçici Hükûmet de Somali’nin doğu kıyısında, geniş kıyı şeridinde
otorite sahibi değildir. Bu nedenle ülkenin bu bölgesinde kontrol, korsanlık ve
deniz haydutluğu yapan veya bu faaliyetleri destekleyen savaşçı aşiretlerin
eline geçmiş bulunuyor. Başlangıçta,
Somalili korsanların çoğunluğunu eski balıkçılar oluşturuyordu. Bunlar, bu
bölgedeki gemi trafiğinin balıkçılığı baltaladığı gerekçesiyle korsanlığa ve
deniz soygunculuğuna başlamışlardı. Ancak, fidye karşılığında gemi kaçırmanın
son derece kârlı bir iş olduğu ortaya çıkınca aşiret reisleri, iş adamları ve
bunların silahlı çeteleri, korsanlık ve deniz haydutluğu tekelini ellerine
geçirmişlerdir. Sonunda Kalaşnikof ve roketlerle
donanımlı, denizleri çok iyi tanıyan, hedeflerini gemilerin telsiz
konuşmalarını dinleyerek seçen profesyonel korsan şebekeleri ortaya çıkmıştır. Değerli
milletvekilleri, Asya’dan Avrupa’ya giden gemiler Somali ile Yemen arasındaki
Aden Körfezi’nden geçmek zorundalar. Ters yönden gelen gemiler de
Kızıldeniz’den çıkmak için yine bu su yolunu izlemek
durumundalar. İşte, Somalili korsanlar uluslararası ticari taşımacılığın can
damarı olan bu bölgede avlanıyorlar. Değerli
milletvekilleri, bu haydutların gerçekleştirdikleri yasa dışı eylemlerin
uluslararası ticareti ve deniz taşımacılığını olumsuz şekilde etkilediği, can
ve mal emniyetine çok ciddi tehdit oluşturduğu hususunda bugün dünyada tam bir
görüş birliği mevcuttur. Nitekim bölgede bugüne kadar beş yüze yakın korsanlık
ve deniz haydutluğu vakasının yaşanmış olması, tehdidin kazandığı vahim boyutu
tam anlamıyla, açıkça ortaya koyuyor. Bu tehdit,
değerli arkadaşlarım, Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. Çünkü sözünü
ettiğimiz deniz trafik yolları Türk ticaret gemileri tarafından da hayli yoğun
bir şekilde kullanılıyor. Bu nedenle Türk gemileri ve denizcileri de bu
tehditten ciddi şekilde etkilenmiş durumdalar. Nitekim tezkerede de açıklandığı
üzere deniz haydutları 2008 yılı sonu itibarıyla 3’ü Türkiye bağlamında 15
gemiyle, 37’si Türk olmak üzere 300’ü aşkın denizciyi rehin almışlardır. Bu 3
gemiden 2’si 2009 Ocak ayı başında serbest bırakılmışsa da bir gemimiz hâlen rehin
tutulmaktadır. Sorunun
uluslararası camia tarafından ortak bir yaklaşımla ve iş birliği çerçevesinde
ele alınması zorunluluğu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin bu meseleye el
atmasına ve 2008 yılında tehditle mücadeleyi öngören beş karar tasarısını kabul
etmesine yol açmıştır. Bu ortamda Avrupa Birliği ve NATO tarafından teşkil
edilen görev kuvvetleri söz konusu deniz alanlarında korsanlara karşı
operasyonlara girişmişlerdir. Ayrıca, Amerika, Rusya Federasyonu, Çin Halk
Cumhuriyeti, Hindistan, Japonya, Güney Kore ve Avustralya da bu bölgeye savaş
gemilerini devriye ve koruma için göndermişlerdir. Türkiye de Gökova Fırkateyni ile NATO’nun sınırlı nitelikli operasyonlarına
katılmıştır. Değerli
arkadaşlarım, ancak bu önlemler Somali korsanlarını önlemekte yetersiz
kalmıştır. Korsanlar birçok kargo gemisi ve tankere ilaveten 2008 Eylül ayında
otuz üç tank taşıyan Ukrayna bandıralı Faina’dan
sonra Sirius Star adlı, 2 milyon varil petrol taşıyan
dev bir Suudi tankerini de fidye amacıyla ele geçirmişlerdir. Bu durum Aden
Körfezi ile Hint Okyanusu’nun Afrika sahillerinde korsanlıkla mücadelenin çok
daha etkili bir hâle getirilmesini gerektirmiş ve bu amaçla Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin 1851 sayılı Kararı ışığında 8 Ocak 2009’da Amerika öncülüğünde
bir müşterek görev gücünün kurulması kararlaştırılmıştır. İşte, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin onayına sunulan tezkere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
deniz unsurlarının bu görev gücü bünyesinde faaliyette bulunmak üzere Aden
Körfezi, Somali kara suları ve açıkları ile Arap Denizi ve mücavir bölgelere
gönderilmesini öngörüyor. Hükûmet tezkeresinde görev
gücünün ifa edeceği görevler sayılmakta ve bu meyanda askerî deniz unsurlarının
Güvenlik Konseyinin 1846 sayılı Kararı’nın 10’uncu maddesi uyarınca ve Somali
Geçici Federal Hükûmetinin rızasıyla Somali kara
sularına da girebileceği belirtilmektedir. Bu bağlamda altı çizilen önemli bir
husus da Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurları mürettebatının Somali
toprakları üzerinde kullanılmayacağıdır. Değerli milletvekilleri,
korsanlık suçu, işlendiği yere veya failin milliyetine bakılmaksızın herhangi
bir devletin yargılama yetkisinin var olduğu kabul edilen bir uluslararası
suçtur yani evrensel yargı kapsamına girer. Böyle olmasının nedeni,
uluslararası düzen için oluşturduğu tehdidin büyüklüğünden kaynaklanmaktadır. Değerli
arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi bu nedenlerle dünya barış ve istikrarına
yapacağı olumlu katkıyı ve ulusal çıkarlarımızı da dikkate alarak Hükûmet tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına
sunulan tezkereye olumlu oy verecektir. Ancak, bu bağlamda
önemli bir noktaya değinmek istiyorum: Fakir bir Afrika ülkesi sahillerini
harekât merkezi yapan korsanlar çok sayıda gemiyi ve mürettebatını rehin
tutarak bunlar karşılığında 50 milyon dolara baliğ olan yüklü miktarlar elde
ediyor ve uluslararası deniz taşımacılığını da tehdit ederek dünyaya meydan
okuyorlar ve bu çeteleri etkisiz hâle getirmek tek başlarına büyük devletlerin
kapasitesini aşıyor ve uluslararası iş birliği ve dayanışmayı zorunlu kılıyor. Değerli
arkadaşlarım, uluslararası terörle mücadele de aynı şekilde kapsamlı bir iş
birliği ve dayanışmayı gerektiriyor. Türkiye bu alanda da sorumluluklarını
ciddiyetle yerine getirmeye özen göstermiş bir devlettir ancak ülkemizin, aynı
sorumluluk ve iş birliğini Bush yönetiminden göremediği bir gerçektir. Oysa
Başkan Obama’nın Amerika’nın bu hatalı politikasını
değiştireceğini gösteren ciddi işaretler mevcuttur. Nitekim Obama’nın
seçim bildirgesinde aynen şu ifadeler yer almaktadır: “Bush yönetiminin Irak
politikası nedeniyle bozulan Türkiye-Amerikan ilişkilerinin onarılmasına önem
veriyoruz.” Bu çok anlamlıdır değerli arkadaşlarım zira Obama senatörken,
Bush’un Irak’ı işgaline aynen Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi karşı çıkmıştı.
Anımsanacağı üzere, 1 Mart tezkeresinin Türkiye Büyük Millet Meclisinden
geçmemesi, Bush yönetimi üzerinde derin bir aldatılmışlık hissi yaratmış ve
Washington, Türkiye’ye yönelik politikasını bu aldatılmışlık hissinin yarattığı
öfke ve kızgınlıkla şekillendirmişti. Bu nedenle, Bush yönetimi, Amerika’nın
Orta Doğu stratejisi bağlamında Kuzey Irak yerel yönetiminin başındaki
Barzani’nin çıkarlarına Türkiye’ninkilere nazaran öncelik vermiş ve Kürt
liderin PKK’yı barındırmasına ve himaye etmesine göz yummuştu, hatta bundan da
öteye, desteklemişti. 2003’ten 2007
yılı sonlarına kadar Bush yönetiminin Türkiye’ye karşı PKK kartlarını
oynadığını kimse inkâr edemez. Bush yönetimi, Türkiye’ye karşı bir müttefik
gibi değil bir hasım gibi hareket etmiş, Türkiye'nin ulusal ve toprak
bütünlüğünü tehdit eden bir politika izlemiştir. Bunu sezen halkımız da PKK
saldırıları sonucunda şehit olan askerlerimizin cenazeleri kaldırılırken
“Kahrolsun PKK, kahrolsun Amerika” diye bağırmışlardır. Bush döneminde
Türk-Amerikan ilişkilerinin dibe vurmasının nedeni budur. Filhakika 5 Kasım
2007’de Washington’da yaptıkları görüşmelerde Başkan Bush’un Başbakan Erdoğan’a
“PKK’yla beraberce mücadele edileceği ve Türkiye’ye terör örgütü hakkında
istihbarat sağlanacağı” sözünü vermesi, ilişkileri kırılma noktasından
kurtarmıştır. Buna rağmen Bush yönetimi, Kuzey Irak’ta PKK’yı tamamen tasfiye
etmeye yönelik bir politika izlememiş -bir istisna hariç- Türk Silahlı
Kuvvetlerinin kara harekâtı yapmasına izin vermemiş ve PKK’yı himaye etmeye
devam eden Barzani’ye kol kanat germeyi sürdürmüştür. Değerli
milletvekilleri, bunları şunu vurgulamak için belirtiyorum: Obama’nın
başkanlık döneminde de Türk-Amerikan ilişkilerini, Amerika’nın PKK’ya ve
Barzani’ye yönelik tutumu belirleyecektir. Obama’nın
daha senatör iken Irak işgaline karşı almış olduğu tutum, bu alanda Türkiye’nin
hassasiyetlerine anlayışlı ve saygılı bir davranış sergileyeceğine işaret
etmektedir. Amerika’nın, Irak’ta sağlanan istikrara rağmen bu ülkenin çok ciddi
sorunlara gebe konumu, Afganistan’da kaybetmek üzere olduğu savaş, İran’la
sorunları ve Pakistan’la derinleşen ihtilafı, Washington’un Ankara’nın iş
birliğine kuvvetle ihtiyaç duyacağı alanlardır. Bu bakımdan Türk Hükûmeti ilişkilerin onarılması için Obama yönetimine şu
önerilerde bulunmalıdır: 1) Amerika, NATO
Anlaşması’nın 5’inci maddesinden kaynaklanan yükümlülüğünü yerine getirmeli ve
Kuzey Irak’ta PKK’nın tasfiyesi için Türkiye’ye kapsamlı ve etkin destek
vermelidir. Bu bağlamda,
Amerikan makamlarınca, Türkiye’ye PKK’ya yönelik istihbarat bilgilerinin
verilmesine devam edileceği yolunda yapılan açıklama, ilişkilerin geleceği
açısından cesaret vericidir. 2) El Kaide
Amerika için neyse PKK da Türkiye için odur. Amerika nasıl karşılaştığı terör
sorununa çözüm yolu olarak El Kaide’yle müzakereyi düşünmüyorsa, Türkiye için
de aynı durum geçerlidir. Buna rağmen Bush yönetimi, hatırlayacaksınız, PKK
sorununun terör örgütü ile müzakere edilerek çözümlenmesini öngören bir süreci
Türkiye’ye dayatmaya çalışmıştır. Obama yönetimi bu tür girişimlerden uzak
durmalıdır. 3) Bush yönetimi
Amerika’nın Orta Doğu stratejisi çerçevesinde sistematik olarak, Kuzey Irak
yerel yönetiminin çıkarlarını Türkiye’nin çıkarlarının önünde tutmayı
yeğlemiştir. Obama yönetimi, Türkiye’yi bir müttefik olarak kaybetmesine yol
açacak bu tutumdan kesinlikle vazgeçmelidir. 4) Bush yönetimi
İslam dinini siyasallaştırarak, dönüştürerek Batılı güçlerin sömürüsüne açık,
uysal ve onlara biat eden bir ılımlı İslam modeli yaratma eğilimindeydi. Bu
proje bağlamında, kendi düşüncelerine göre Türkiye örnek ülke seçilmişti. Obama
yönetimi Türkiye’de toplumsal huzuru ve birliği bozucu, ülkeyi zayıflatıcı
nitelikteki bu sakat görüşten vazgeçmelidir. Zira,
Türkiye ancak laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olarak halkına yararlı
olabilir ve böyle bir yönetim modeliyle Avrupa Birliği içinde yer alabilir. Obama’nın biraz önce
sözünü ettiğim seçim bildirgesindeki ifadeler ciddi bir değerlendirmenin ürünü
ise Amerika’nın yeni yönetiminin Türkiye'nin bu meşru ve makul önerilerine
olumlu bakacağı umudundayız. Değerli
milletvekilleri, bilindiği üzere her yıl nisan ayı yaklaşırken Türk-Amerikan
ilişkileri bir sınavdan geçer. Amerika’daki Ermeni lobisi, Ermenistan’ın da
desteğiyle, bir taraftan devlet başkanına Türklerin soykırım yapmış olduklarını
telaffuz ettiren yazılı bir açıklama yaptırmak, diğer taraftan da Kongreye
Osmanlı Devleti’nin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Ermenilere karşı soykırım suçunu
işlediklerini içeren bir kararı kabul ettirmek için yoğun bir faaliyet içine
girer. Sayın Dışişleri Bakanı Babacan her ne kadar evvelsi gün Münih’te yapmış
olduğu bir açıklamayla, Ermenistan’la görüşmelerde ilişkilerin normalleşmesi
doğrultusunda mesafe alındığını ve sürecin iyi işlediğini belirtmiş ise de
gelişmeler, değerli arkadaşlarım, Ermeni lobisinin bu yıl da geçmiş yıllardaki
girişimlerini Washington’da aynen sürdürmeyi öngördüklerini gösteriyor. Yani
Ermenistan tarafı müzakerelerde Ermenistan Anayasası’ndan Doğu Anadolu
üzerindeki hak iddia eden ifadeleri çıkarmadan ve Türk-Ermenistan sınırlarını
çizen Kars Anlaşması’nı tanımadan Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik
ilişki kurulmasında ve Türkiye'nin sınır kapılarını açmasında ısrar ederken,
aynı zamanda Amerikan Kongresi nezdinde de Türkiye’yi soykırımla suçlayıcı
girişimlerden vazgeçmeyi düşünmüyor. Özellikle Davos’ta Başbakan Erdoğan ile İsrail Cumhurbaşkanı Peres arasında cereyan eden olaydan sonra, Amerika’daki
Yahudi lobisinin geleneksel desteğini Türkiye’den çekeceği yolundaki
değerlendirmeler, Ermeni diasporasını sözde soykırım
kararına geçirmek için en uygun şartların oluşturulduğuna ve bu fırsatın heba
edilmemesine inandırmış görünüyor. Son seçimlerde,
değerli arkadaşlarım, Amerika’nın başına demokrat bir başkan gelmiştir.
Kongrenin her iki kanadında da yani hem Temsilciler Meclisinde hem de Senatoda
demokratlar çoğunluktadır. Böyle bir durumda Başkan Obama Kongreye, “NATO
müttefikimiz Türkiye’yle ilişkilerimiz kritik önemdedir, özellikle Orta Doğu’da
karşılaştığımız sorunlar ulusal çıkarlarımız açısından bu müttefikimizle ilişkilerimizi
ve iş birliğimizi incitmeden sürdürmemiz gerekiyor” yolunda bir mesaj verirse
Ermeni iddialarını içeren karar tasarılarının Kongrede kabul edilme şansı
sıfıra düşer. Bush döneminde bu mümkün değildi çünkü cumhuriyetçi Bush Kongrede
çoğunluğa sahip olmadığı gibi prestije de sahip
değildi. Bugün ise tamamen değişik bir tabloyla karşı karşıyayız. Peki, Başkan
Obama Kongreye böyle bir mesaj verir mi? Vermesi için çok neden mevcut. Şu anda Obama yönetiminin önünde son derece önemli, yakıcı sorunlar
var: Irak’tan istikrarı bozmadan bir miktar asker çekme sorunu; Afganistan’da
çıkmaza girmiş bir savaş; İran sorunu; Karadeniz ve Kafkas bölgesini özel çıkar
alanı olarak ilan eden ve Amerika’ya meydan okuyan bir Rusya; Pakistan’ın
kuzeyinde Amerika’nın askerî müdahalesine yol açabilecek, her an patlak
verebilecek bir kriz ve Orta Doğu’daki tüm krizlerin anası Filistin sorunu. Değerli
milletvekilleri, çok geniş bir coğrafyaya yayılan tüm bu çatışma ve sorunları
bir bütün olarak ele aldığınızda, Avrupa’da ve Orta Doğu’da bu sorunlarla
Türkiye gibi yakın çıkar ilişkisi olan başka bir devlet yoktur. Yine tümcel bir perspektiften bakarsak, bu coğrafyada bu ihtilaf
ve çatışmaların çoğunluğunu belli ölçülerde etkileyebilecek Türkiye'den başka
bir devlet de mevcut değildir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Ek süre
veriyorum, tamamlayın lütfen. ŞÜKRÜ MUSTAFA
ELEKDAĞ (Devamla) – Bu bakımdan, ben, yeni Amerika Başkanının, uluslararası
dengelerin merkezinde bir konuma sahip olan Türkiye'yle ilişkilerini marjinal bir iç politika meselesi için bozmayı göze
alabileceği kanısında değilim, yeter ki Türkiye'nin siyasi liderleri ülkemizin
izah ettiğim bu gücünü kavrasınlar ve akılcı, gerçekçi, sağduyulu ve
profesyonel bir dış politikayı uygulayabilsinler ve Washington’a dış siyasette
mütekabiliyetin esas olduğunu ve Türkiye'nin çıkarlarına zarar vereceği ve
tarihsel onurunu zedeleyeceği bir davranışın karşılık görebileceğini en münasip
diplomatik fakat etkili bir lisanla anlatabilsinler. Değerli arkadaşlarım,
biz CHP olarak tezkereye bu görüşlerle onay verdiğimizi belirtiyorum ve Yüce
Meclise de saygılarımı sunuyorum. Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Elekdağ. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Selahattin Demirtaş. Buyurun Sayın Demirtaş. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum. Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Hükûmetin Somali Aden
Körfezi’ne Türk askeri göndermesiyle ilgili tezkeresi üzerinde Demokratik
Toplum Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek için söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlayarak başlamak istiyorum. Değerli
arkadaşlarım, müsaade ederseniz, konunun birkaç değişik boyutuna dikkat çekmek
istiyorum. Öncelikle, Somali’de, Aden Körfezi’nde yaşanan durumun hiçbir
şekilde hoş görülemeyeceğini, uluslararası ve ulusal hiçbir toplumda da kabul
görmesinin mümkün olmadığını ifade ederek başlamak istiyorum. Birazdan
yapacağım değerlendirmelerde en azından olayın bu boyutunu görmezden
gelmediğimizi, bu boyutunu en azından peşinen mahkûm ettiğimizi ifade etmek
için belirttim. Değerli
arkadaşlar, Afrika’da, Somali’de, Ruanda’da,
Nijerya’da, Etiyopya’da, o bölgenin tamamında yaşanan yoksulluğun, açlığın, o
ülkelerin, o toplumların şu anda içinde bulunduğu durumun neden kaynaklandığını
tespit etmeden, bugün orada yaşanan korsanlık veya soygun veya gasp olaylarını
açıklamak veya anlamak da mümkün değildir. Şimdi, evet,
Türkiye uluslararası dengeler, konjonktür açısından
kendisini de doğrudan ilgilendiren bir konu olması vesilesiyle oraya asker
gönderiyor ve görünen o ki, bugün buradan Türkiye Büyük Millet Meclisinin
onayıyla Türk askeri oraya gidecek. Değerli
arkadaşlar, kimlerle birlikte görev yapacak orada? Bugün, Somalili korsanların,
Somali halkında, Somali toplumunda sektör hâline gelmiş bu korsanlık
meselesinin ortaya çıkma nedeni olan ülkelerle birlikte orada görev yapacaklar.
Hiçbir toplum, hiçbir halk, hiçbir ülke kendiliğinden, dış müdahale olmaksızın,
bu derece, emperyal, sömürgeci politikalar olmaksızın
bu kadar yoksullaştırılamazdı. Yüz yıldır Afrika’nın zenginlikleri Avrupa
ülkeleri başta olmak üzere, sonradan da ABD’nin müdâhalâtıyla
birlikte sömürülüyorlar. Bugünkü yoksulluğun temel nedeni bu emperyal sömürgeci politikalardır. Yoksa,
Somalililer, Afrikalılar, tarihten beri, o topraklarda var olduğundan beri aç
değillerdi, yoksul değillerdi. Bu durumun tespiti yapılmadan, en azından
oradaki toplumun hakkı verilmeden, peşinen, oradaki insanlar işte, birtakım
balıkçılık vesaire işlerle uğraşıyorlardı, ama baktılar ki, bu iş kârlı değil,
korsanlık daha kârlı bir iş. Dolayısıyla “Korsanlık yapalım.” dediler ve
uluslararası toplumu, uluslararası ticareti tehlikeye attılar. Bu nedenle de bizim
medeni toplumlar olarak gidip onlara haddini bildirmemiz gerekir yaklaşımı son
derece yüzeysel, basit bir yaklaşımdır. Oradaki toplumlara, orada yaşanan acı
tarihe, trajediye hakarettir en azından. Ruanda’da, çok kısa bir
süre içerisinde, değerli arkadaşlar, yüz gün içinde, sadece yüz gün içinde 800
bin insan öldürüldü. Yüz gün içinde 800 bin insan Tutsilerle
Hutular arasındaki iç savaştan, katliamdan kaynaklı…
Neydi bunun nedeni? Elbette ki birinci nedeni yoksulluk, açlık, yine sömürgeci
politikalardan kaynaklı ve bir diğeri, Belçika’nın orada uyguladığı ayrımcı
politikalar, iki halkı birbirine kırdıran politikaları idi. Şimdi, yüz gün
içerisinde 800 bin insan orada katledilirken, birbirini öldürürken Türkiye
Büyük Millet Meclisine şöyle bir tezkere geldi mi Birleşmiş Milletler
kararıyla: “Ya kardeşim, orada 800 bin insan birbirini öldürüyor. Olay bu kadar
vahim, soykırıma dönüşmüş durumda. Birleşmiş Milletler karar aldı, oraya
müdahale edilmesi gerekiyor. Tezkere gelsin Meclise, hadi hep birlikte, uluslararası
toplum olarak gidelim, oradaki katliamı durduralım.” diye bir tezkere geldi mi?
Hatırlıyor musunuz böyle bir şeyi 1994 yılında, değerli arkadaşlar? Gelmedi,
gelmez de. Çünkü, orada onun yaşanması gerekiyordu,
onun yaşanması planlanmıştı. Bugün oraya savaş gücünü gönderen emperyal güçler tarafından zaten bu planlanmıştı. Aynı Birleşmiş
Milletler ve aynı uluslararası güçler Somali iç savaşı sırasında da farklı bir
tavır sergilemediler. Amerika Birleşik Devletleri orada kendince başarısızlıkla
sonuçlanan bir girişimden sonra geri çıktı. Benden önceki konuşmacı arkadaşlar
da dikkat çektiler. Somali’deki petrol rezervlerinin üçte 2’si Amerikan yanlısı
hükûmet devrilmeden önce dört büyük Amerikan
şirketine devredilmişti zaten ve Somali’de iç savaş yaşandığında yine
uluslararası güçler, Birleşmiş Milletler sadece oradaki açlığı kendince
gidermeye, oradaki yoksulluğu gidermeye çalışıyordu. Nijerya’da da benzer durum
yaşandığında farklı değildi, Angola’da da iç savaş yaşandığında durum farklı
değildi. Bütün bu iç
savaşların çıkış nedeni, toplumların orada birbirini katliamdan, soykırımdan
geçirme nedenlerini, o siyasal ortamı, o sosyolojik ortamı hazırlayan şey de bu
emperyal güçlerin oradaki politikaları, yüz yıl
öncesine dayanan sömürgeci anlayışlarıydı. Afrika’nın zenginliği yüz yıldır,
bugün Somalili korsanlar tarafından soyulan gemilerle Avrupa’ya ve Amerika’ya
taşındı. Bugün Amerika’daki zenginliğin, Avrupa’daki zenginliğin önemli bir
kısmı sömürgeci politikaları nedeniyle elde etmiş olduğu zenginliktir. Tabii ki
-buradan yine ilk cümleme atıf yapıyorum- bu hiçbir şekilde Somalili
korsanların orada gemi kaçırmalarını, insan kaçırmalarını ve soygun yapmalarını
haklı çıkarmaz. Ancak değerli arkadaşlar, eğer Somali’de bu mesele sadece birkaç
korsanın yapmış olduğu hukuk dışı bir iş olmaktan çıkıp Somali toplumunun da
bir halk olarak neredeyse içinde yer aldığı bir sektöre dönüşmüşse bunun
tarihsel, sosyolojik nedenleri vardır ve bugün, uluslararası büyük şirketlerin
ticari çıkarları tehdit altında, tehlike altında diye askerî güç gönderilmesi
gündemdeyse meseleye biraz da buradan bakmamız gerekir. Yani Türk askeri kimlerle birlikte, orada kime karşı görev
yapacak? Bu kritik bir noktadır değerli arkadaşlar. Elbette ki Türkiye Büyük
Millet Meclisinden bu tezkere geçecek, Türk askeri oraya gidecek, umut ediyoruz
ki kazasız belasız da geri dönecekler ama isterdim ki meselenin bu yönü burada
tartışılmadan, burada dile getirilmeden bu tezkere buradan geçmesin. Yine, değerli
arkadaşlar, uluslararası askerî bir güç -tezkerede de belirtildiği üzere- orada
adli görev yapacak şekilde, aynı zamanda, yetkilendirilmiş olacak. Nedir
buradan kastedilen? Yani korsan saldırısı olduğunda, denizde takip edebilecek,
yakalama yapabilecek, gözaltına alacak ve yargılama yapılabilmesi için gemiye
çıkan -ki muhtemelen çıktıkları gemi Türk gemisi de olmayacak, Amerikan gemisi
olacak- adli mercilere teslim edilecek, onlar da gemide bulunup
yargılayacaklar, cezası neyse verecekler. Bakın, şimdi bir
örneği hatırlatmak istiyorum, uluslararası haber ajansları geçmişlerdi bu
haberi: “Fransızlar öylesine öfkeliler ki gemi kaçıran Somalili korsanları
kafesin içerisine koydular.” Haberin veriliş tarzına dikkat edin değerli
arkadaşlar: Fransızlar öylesine öfkeliler ki –yani burada “Hafifletici neden
var.” demek istiyorlar- o kadar öfkeliler ki Somalili korsanları kafesin
içerisine koydular yani hayvan muamelesi yaptılar; bunu normal gösteriyorlar. Şimdi, Türk
askeri gidecek oraya, yakalama işlemini yapacak ve bunlar, Guantanamo’dakine
benzer uygulamaları yapsınlar diye onlara teslim edecek. Kimi? Bunların aç
bıraktığı, bunların yoksullaştırdığı ve bunların bu hâle düşürdüğü Somalili
insanları. Meselenin bu yönünü tartışmamız gerekir değerli arkadaşlar. Yani
yine, bütün bunlar Somalili insanlara korsanlık yapma hakkı vermez ama bunlar
yaşanacak, orada insan hakları açısından trajediler yaşanacak çünkü
uluslararası sermayenin bir tek dini vardır; o da paradır, vicdanı da paradır,
imanı da paradır. Bunun dışında Somalililer kafese mi konmuş? Üstünkörü bir
yargılamayla, bilmem ömür boyu hapse mi mahkûm edilmiş? Bunlar onların derdi
değil değerli arkadaşlar ya da Ruanda’da 800 bin kişi
birbirini katletmiş onların derdi değil, “uluslararası şirketlerin işleri tıkır tıkır yürüsün”dür
dertleri. Bu nedenle, değerli
arkadaşlar, Türk askerinin kendi sorumluluğunun olmadığını, Türkiye'nin orada
yaşanan insanlık trajedisinde payının olmadığını ama bu vesileyle dâhil
edilmeye çalışıldığını ve dâhil olacağını, bundan sonra orada yaşanacak
trajedinin parçası hâline getirileceğini, en azından tartışmaların bu yönlü
yürütüleceğini hatırlatmak istiyorum. ABD’nin veya Avrupalı güçlerin insan
hakları anlayışı kendi ulusal sınırları içerisinde geçerlidir. Hatta ABD’de bu
bile yoktur, kendi ulusal sınırlarında dahi bu yoktur. Dolayısıyla Somali
karasularında, Aden Körfezi’nde yakalanan korsanlara nasıl muamele yapılacağı,
nasıl yargılanacakları, sonuçta nasıl cezalara çarptırılacağı bir muammadır ve
Türkiye de bu gücün içinde yer almış olacak. Yine tezkereden
anladığımız kadarıyla yetkiler sadece denizde olacak. Korsanlar geldi, diyelim
ki Türk askerinin görev yaptığı bir gemiye de saldırdı, korsan bu sonuçta yani
orada o da kendi işini, mücadelesini yürütüyor kendince. Geldi saldırdı, Allah
korusun istemediğimiz sonuçlar da çıktı ve korsanlar kaçtı, kendi karasına,
toprağına ulaştı; hiçbir şey yapamayacağız, kimse hiçbir şey yapamayacak.
Yetkiler denizle, deniz sınırları dâhilinde geçerlidir. Peki, bunun Türkiye
kamuoyundaki karşılığı ve tepkisi, etkisi ne olacak? Türkiye asker göndermiş
oraya, saldırı olmuş yani ortaya vahim şeyler de çıkabilir, kestiremiyoruz. Bir
bataklığa doğru gidiyoruz. Yani orada ne olduğunu, nasıl durumla
karşılaşacağımızı şu anda kestirmek bile mümkün değil; olası bir durumdan söz
ediyorum. Hiçbir şey yapamayacak, hiçbir deniz gücü, orada bulunan uluslararası
güç -Türk gücü dâhil- hiçbir şey yapamayacak. Bu insanlar kendi kara
topraklarına ulaştıkları anda yetkimiz olmayacak. Bunun Türkiye kamuoyunda
yaratacağı etkiyi, tesiri Hükûmetin ve Meclisin iyi hesap
etmiş olması gerekiyor. Şimdi, Birleşmiş
Milletler karar aldı. Korsanlar orada ticaret gemilerine rahat vermiyorlar.
Elbette ki ben bütün ticaret gemilerini veya ticaret adamlarını, işverenleri
burada zan altında bırakmak istemiyorum, elbette ki kendince çalışan, iş yapan
onlarca yüzlerce iş adamı da vardır. Ama en nihayetinde uluslararası bir
ticaret zinciridir; ABD’nin, Avrupa’nın emperyal
çıkarlarıyla doğrudan ilintilidir, BM’nin bu konudaki hassasiyeti de bundan
kaynaklıdır. Yoksa aynı Birleşmiş Milletler, Bosna’da katliam yaşanırken bu
kadar duyarlı davranabildi mi? Yani Somali’de şu anda korsanların yaptıklarıyla
Bosna’da Sırpların yaptığını kıyasladığımızda Birleşmiş Milletlerin şu andaki
tavrı, Türkiye’den en azından kararla asker isteme tavrı çok mu haklı, çok mu
makuldür? Hiç tartışmadan, hiç olayı deşmeden geçiştirilebilecek bir konu
mudur? Filistin’de Gazze’de yaşananlar, bunlar
Birleşmiş Milletlerin bilgisi dâhilinde değil midir? Bu konuyla ilgili
uluslararası toplum, bu uluslararası duyarlı toplum neden harekete geçmiyor
değerli arkadaşlar? Bunların hepsi
Türkiye tarafından tartışılmak durumundadır. Çünkü Türkiye toplumu, meseleye
buradan bakar. Eğer Türkiye toplumu meseleye buradan bakıyorsa Hükûmeti de, Meclisi de buradan bakmak zorundadır. Eğer
burada halkın iradesi temsil ediliyorsa sokaktaki insanımız böyle düşünmüyor,
size oy veren de, bize oy veren de böyle düşünmüyor. Dolayısıyla, bence, bugün
burada halkın iradesi dışında, halkın talebi, istemi dışında bir karar
alınıyor, bir işlem yapılıyor. Bizim yapmamız gereken, elbette ki -Birleşmiş
Milletler nezdinde şimdi Güvenlik Konseyi üyesiyiz- NATO içerisinde etkili mi
olmak istiyoruz, Birleşmiş Milletler içerisinde etkili mi olmak istiyoruz,
Başbakanın o diplomatik tavrıyla onlara haddini bildirmeliyiz “one minute” demeliyiz, “Kardeşim,
ne oluyor? Siz yaptınız bunları, bunların sorumlusu sizsiniz.” diyebilmeliyiz.
Madem Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesiyiz, bunların emperyal politikalarını sorgulayan bir noktada olmak
zorundadır Türkiye. Eğer halkın iradesini ve halkın duygularını kendi
uluslararası politikasında kullanmak istiyorsa Türkiye'nin tavrı bu olmalıdır.
Bunun dışındaki herhangi bir tavır gerçekleri gizleme, gerçekleri örtbas etme,
reel politik davranma, günü kurtarma, büyük dediğimiz devletlerin
büyüklüklerini kabul etme, Türkiye'nin bu konudaki pasif duruşunu kabul etme
veya en azından bunu onaylama, onama politikası dışında başka bir şey olmaz. Değerli
arkadaşlar, bu gerekçelerle, açıklamaya, izah etmeye çalıştığım gerekçelerle,
biz, Türkiye'nin bu oyunun içerisinde yer almasını doğru bulmuyoruz. Türkiye
eğer uluslararası alanda etkili bir güç, etkili bir ses olmak istiyorsa ezilen
halklardan yana tavır koymalıdır, sömürülen halklardan yana tavır koymalıdır ve
tavrını emperyal güçlere karşı koymalıdır. Bu
ülkelerin politikalarını teşhir eden, deşifre eden bir tutum içerisinde
olmalıdır. Türkiye toplumu böylesi politikaları destekler, bedeli neyse de
Türkiye toplumu, 72 milyon insan bunun bedelini öder. Zaten bedel ödüyoruz,
IMF’yle, Dünya Bankasıyla, ABD’yle, İsrail sermayesiyle, Yahudi sermayesiyle
zaten Türkiye toplumuna bedel ödetiliyor. Yani bunlarla iyi geçindik diye
müreffeh bir ülke miyiz? Zaten yoksulluk, işsizlik, açlık diz boyu bu ülkede,
bari onurumuzla aç kalalım. En azından, Türkiye, dünyaya örnek olacaksa,
dünyanın ezilen mazlum halklarına örnek olacaksa, bu yönüyle örnek olmalı,
öncülük etmelidir. Değerli
arkadaşlar, bu vesileyle bu konudaki görüşlerimizi paylaşmak istedim.
Demokratik Toplum Partisi olarak, bu düşüncelerin, Türkiye Büyük Millet
Meclisinden, en azından bu ülkelerin de duyabileceği, anlayabileceği şekilde
çıkmasını istedim. Ben eminim ki Meclis üyelerinin büyük bir kısmı da benzer
düşüncelere sahiptir, ama partilerinin politikası gereği belki oyunu farklı
kullanacaktır. Ancak bizim partimizin politikası da, bizim düşüncemiz de bu
yöndedir. Değerli
arkadaşlar, biz, bu tezkereyi bu gerekçelerle doğru bulmuyoruz. Her şeye
rağmen, görevin, kazasız belasız tamamlanmasını diliyoruz. Tezkereye hayır
oyu vereceğimizi ifade ederek, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür
ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Demirtaş. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 16.58 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati:17.12 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER : Fatoş
GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. Başbakanlık
Tezkeresi üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz. Hükûmet burada. Şimdi söz sırası
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekili Sayın Vahit
Erdem’de. Buyurun Sayın
Erdem. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakika. AK PARTİ GRUBU ADINA VAHİT ERDEM (Kırıkkale) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hükûmetimizin Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları,
Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi ve bununla ilgili gerekli
düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek
esaslara göre yapılması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca bir yıl
süreyle izin verilmesi konusundaki prensip kararı üzerinde AK PARTİ Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Yüce
Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, benden önceki konuşmacılar, özellikle MHP ve CHP temsilcisi
arkadaşlarım ve DTP temsilcisi bölgedeki ülkelerin durumunu, tarihî geçmişini
özetlediler, ben o konuları atlayarak konuşmama devam edeceğim. Bu vesileyle
içinde bulunduğumuz 21’inci yüzyılın küresel tehdit algılaması ve karşı
tedbirler konusunda kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum. 21’inci yüzyıl
geçen yüzyıla göre çok farklı bir güvenlik yapısına sahiptir. Buna bağlı olarak
da yeni ve farklı bir savunma anlayışı ve sistemi gelişmiştir ve gelişmektedir.
Geçen yüzyılda tehditler, ağırlıklı olarak ülkeler arası çatışma ve
gerginlikler veya bloklar arası gerginlikler veya çatışmalar varsayımına göre
değerlendirilmekte idi. Savunma sistemleri de devletlerin veya blokların
konvansiyonel orduları ve silah sistemlerine dayanmaktaydı. Böylece, karşılıklı
caydırıcılık veya nispi olarak simetrik çatışma söz konusu idi. İçinde
bulunduğumuz çağın tehditleri geçen yüzyıla göre şekil değiştirmiştir. İçinde
bulunduğumuz dönemde asimetrik ve önceden tahmin edilemeyen ve devamlı yenileri
eklenen bir tehdit çevresi ve yapısıyla karşı karşıya bulunuyoruz. Terörizm,
bölgesel ve etnik çatışmalar, kitle imha silahlarının yayılması, illegal silah
ve insan ticareti, bilgisayar sistemlerine elektronik saldırı, enerji güvenliği
ve son yıllarda karşılaşılan korsanlık, deniz haydutluğu bugün karşılaştığımız
belli başlı tehditlerdir. Yarın ne gibi yeni tehditlerle karşılaşılacağını
şimdiden tahmin etmek de mümkün değildir. Bu yeni tehdit
yapısı ülkelerin savunma sistemlerinin ve ordularının yeniden yapılandırılması
sürecini de başlatmıştır. Pek çok ülke, silahlı kuvvetlerini, ülke savunması
yanında ülke ötesi tehditleri de karşılayacak şekilde yapılandırmışlardır ve bu
yöndeki yapısal değişim çalışmaları devam etmektedir. Nitekim,
Türkiye de 1990’lı yıllardan itibaren pek çok uluslararası, özellikle NATO
operasyonlarında yer almaktadır. Balkanlarda Bosna-Hersek ve Kosova, Afganistan
başta olmak üzere, Türkiye, NATO’nun tüm sınır ve alan dışı operasyonlarında
yer almıştır. Çağımızda bu
tehditlerin hiçbirinin hiçbir ülke tarafından tek başına karşılanması mümkün
görülmemektedir. Bu gerçekten hareketle ülkeler ve savunma kurumları arası iş
birliği geliştirilmekte ve gittikçe yoğunluk kazanmaktadır. Nitekim,
NATO da bu gerekçeden hareketle bir taraftan yeni üyelerle genişleme politikası
uygularken bir yandan da iş birliği ve ortaklık politikaları çerçevesinde
ilişkilerini Avustralya, Japonya ve Güney Kore’ye kadar uzatmıştır. Bu bağlamda
uluslararası ilişkiler, istihbarat paylaşımı, dayanışma büyük önem
taşımaktadır. Tabii, bu ilişkilerde, bu dayanışmada Amerika Birleşik
Devletleri’nin yeri son derece önemlidir. Sayın Elekdağ
bu konulara da değindi. Ben de müsaadelerinizle, birkaç husus üzerinde duracağım. Biz, üç arkadaş,
NATO’nun Savunma Güvenlik Komisyonu toplantısı dolayısıyla Amerika Birleşik Devletlerin’deydik. Ben dün akşam geldim. Geçtiğimiz dönem,
maalesef, dünya politikası ve Amerika açısından çok kabul edilebilir, hoş
görülebilir bir manzara arz etmemektedir. Yeni Amerikan yönetimi de bu durumun
farkındadır, Amerikan kamuoyu da geçmiş dönemden son derece rahatsızdır. Bizim
aldığımız intiba: Yeni yönetim, uluslararası ilişkilere, çok taraflılığa,
müzakereye, diplomasiye ve dostlarla, dostlarıyla, Amerika Birleşik
Devletleri’nin dostlarıyla, Avrupa Birliğiyle ve NATO ittifakı ülkelerle yakın
iş birliği yapacağı hususunda net ifadelerle bu konuda bize beyanlarda
bulundular. Tabii, yeni
dönemde Türk-Amerikan ilişkilerinin daha iyi olacağına ben şahsen inanıyorum.
Burada önemli problem, Ermeni soykırım meselesi, Ermeni iddiaları 1915’le
ilgili olarak. Tabii, yeni Cumhurbaşkanı Başkan Obama ve Amerikan Kongresi
Başkanı Nancy Pelosi bu
konularda, maalesef, seçim kampanyalarında angajmanda
bulunmuş durumdalar ve Biden, zaten Türkiye’ye karşı son derece antipatiyle
bakan bir başkan yardımcısı. Fakat, bütün bunlara
rağmen Türkiye'nin bölgedeki stratejik önemi, Türk-Amerikan ilişkilerinin
karşılıklı menfaate dayanması ve Ermenistan Hükûmetiyle
Türk Hükûmetinin belirli seviyede görüşmelerde
bulunması... Böyle bir kararın akıl dışı olduğu hususunda Amerika yönetiminin
de farkına varacağını düşünmekteyiz. Ben burada bir
hususa da değineceğim. Tabii, amacım değerli konuşmacıları irdelemek değil.
Değerli büyükelçi Şükrü Elekdağ son derece saygı
duyduğumuz tecrübeli bir devlet adamı, Amerika’dan istekler hususunda NATO
Anlaşması’nın 5’inci maddesinin PKK konusunda işletilmesi gibi bir hususa
değindi. Bu konuya ben müsaadelerinizle açıklık getirmek durumundayım. NATO
Anlaşması’nın 5’inci maddesine göre -Washington Anlaşması’nın 5’inci maddesi-
müttefiklerden birine yapılan saldırı tüm ittifak ülkelerine yapılmış kabul
edilir, Afganistan misali. Fakat bu maddenin işletilmesi demek, yirmi sekiz
NATO üyesi ülkenin -katılanları tabii- silahlı kuvvetlerinin Türkiye’de
operasyon yapması demek. Tabii bunu Türkiye'nin kabul
etmesinin doğru olmayacağı kanaatindeyim ama Şükrü Elekdağ’a
şu bakımdan belki katılmam mümkün: 5’inci maddenin bu manada işletilmesi değil
ama biz müttefiklerden ve NATO üyesi dostlarımızdan beklediğimiz çok ciddi
istihbarat paylaşımı, silah, araç-gereç desteğinin varsa kesilmesi, terörizmle
ilgili tüm kaynakların ilgili devletler tarafından kontrol altına alınması gibi
çok önemli konularda iş birliğinin yapılması tabiidir. Değerli
milletvekilleri, korsanlık ve silahlı soygun eylemleri, arkadaşların ve Sayın
Bakanımızın da ifade ettiği gibi, son dönemde gelişen bir tehdit biçimi ve
uluslararası güvenlik meselesi hâline gelmiştir. Aden Körfezi, Somali kara
suları ve açıkları, Arap Denizi ve bölgelerinde son dönemde yaşanan korsanlık
ve silahlı soygun eylemleri uluslararası ticareti ve deniz taşımacılığını
etkileyen boyutlara erişmiştir. Ayrıca, Somali ve Afrika ülkelerine yapılan
insani yardımları da bu eylemler olumsuz yönde etkilemektedir. Söz konusu
bölgede korsanlık faaliyetleri 2008 yılında 2 katına çıkmıştır. Bugüne kadar
bölgede beş yüze yakın korsanlık ve silahlı soygun vakası yaşanmıştır. 2008
yılında bölgede korsanlık olayları 2 misline çıkmış ve altmış gemiye saldırı
yapılmıştır. Bunlar arasında Türk gemileri ve denizciler de yer almaktadır.
Korsanlar giderek artan miktarlarda milyonlarca dolar talep etmektedirler.
Ayrıca, korsanlar, deniz haydutları uluslararası terörizmin de bir ajanı olma potansiyeline
sahiptirler. Şu anda değiller ama ileride olabilirler. Elde edilen kaynakların
silah kaçakçılığı ve terörizmi besleme gibi alanlara kayma ihtimali de
mevcuttur. Yıllık küresel
ticaretin yüzde 20’sinin cereyan ettiği ve 25 bin civarında ticari geminin
geçtiği bu alan uluslararası ticaret güvenliğinin sağlanması için öncelikli bir
durum arz eder hâle gelmiştir. Bu sebeple Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
bölgede uluslararası güvenliğin oluşturulması için bir seri kararlar almıştır.
2008 yılında alınan beş karar ile birlikte 1988 tarihli Deniz Seyir Güvenliğine
Karşı Yasadışı Eylemlerin Önlenmesine Dair Sözleşme’nin korsanlık ve silahlı
soygunla mücadelenin uluslararası hukuki çerçevesini oluşturduğu kabul
edilmektedir. Yani Birleşmiş Milletler, ülkelerin bu bölgede askerî unsur
bulundurma yetkisiyle ilgili hukuki çerçeveyi, uluslararası meşruiyeti
oluşturmuş bulunmaktadır. Bu hukuki
çerçeveye dayanarak Amerika Birleşik Devletleri, Rusya Federasyonu, Çin Halk
Cumhuriyeti, Hindistan, Japonya, Güney Kore ve Avustralya bölgede askerî gemi
bulundurmaktadır. Ayrıca Avrupa Birliği 8/10/2008
tarihinde bölgede “Atalanta” adı altında bir deniz
operasyonu başlatmıştır. Bu operasyona da Avrupa Birliğine üye pek çok ülke
iştirak etmektedir. Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi tarafından 2008 yılında alınan kararlar arasında yer alan 1851
sayılı Karar, imkânı olan ülkelere korsanlık ve silahlı soygunculukla
mücadeleye aktif olarak katılma çağrısında bulunmaktadır. Bu da uluslararası
meşruiyetin diğer bir yoludur. Somali Geçici Hükûmetinin rızası alınmak kaydıyla Somali kara sularına
girmek de dâhil, söz konusu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları
operasyonu yapan ülkelere pek çok kolaylık getirmekte ve yetki sağlamaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti Somali Geçici Hükûmetinin rızasını almak için gerekli başvuruyu 9/1/2009 tarihinde New York’ta yapmış ve söz konusu izin
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri de bilgilendirilmek suretiyle 13/1/2009
tarihinde alınmıştır. Değerli
arkadaşlar, Hükûmetimiz, bu gelişmeler karşısında
Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak üzerimize düşen sorumluluğu ve gereği yerine
getirmek üzere görüşmekte olduğumuz Bakanlar Kurulu prensip kararını gerekli
izni almak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk etmiş bulunmaktadır.
Prensip kararı çok kapsamlı ve detaylı bir şekilde hazırlanmıştır. Ben burada
bazı temel noktalarına değinmiş bulunuyorum. Ayrıca, kararda icra edilecek
görevler net bir şekilde yer almıştır. Görevlerin icrasından, verilecek
talimatlar çerçevesinde gemi komutanının sorumlu olacağı da belirtilmektedir. Müsaade
ederseniz, biraz da “Türkiye sınır ötesi uluslararası operasyonlara neden
katılmalıdır?” bunun üzerinde durmak istiyorum. Sözlerimin başında ifade
ettiğim gibi, küresel tehdit çevresi yaklaşık son yirmi yıldır büyük bir
değişim ve yapısal gelişme göstermektedir. Eğer bu tehditler zamanında ve
yerinde karşılanmazsa bir gün onun bize gelmesi kuvvetle muhtemeldir. Bu
vesileyle, NATO Genel Sekreterinin zaman zaman NATO
Parlamenter Asamblesine hitabında -NATO Parlamenter Asamblesi üyeleri de
milletvekilleri aynı zamanda, kendi kamuoyları var- kendi kamuoylarına,
NATO’nun Balkanlardan Hindukuş dağlarına kadar geniş
bir alana yayılmış operasyonu nasıl izah edeceklerini sorduklarında Genel
Sekreter şu argümanı ileriye sürmüştür: “Eğer biz Hindukuş dağlarına gitmezsek Hindukuş
dağları Avrupa’ya gelir, bize gelir.” Zannediyorum, bu
ifade bugünün tehditleri için geçerli genel bir prensibi oluşturmaktadır.
Yukarıda da ifade ettiğim gibi, bu derece karmaşık, belirsiz, münferit, küresel
ve bölgesel tehditler çok sıkı bir uluslararası iş birliğini gerektirmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin de uluslararası camianın önemli bir üyesi olarak bu iş
birliğinin içinde olması tabiidir. Bu düşünce çerçevesinde,
dünya ticaret hacminin önemli bir bölümünün cereyan ettiği bu bölgede “ticaret
güvenliğinin sağlanmasına katkıda bulunmak, Türkiye'nin kendi ticari ve
uluslararası menfaatini korumak, Afrika’ya ve bölgeye yapılan insani yardımın
güvenliğinin sağlanmasına katkıda bulunmak, uluslararası kurum ve devletlerin
yoğun bir şekilde var olduğu bu bölgede Türkiye'nin de varlığını temin etmek”
gibi hususlar Bakanlar Kurulu prensip kararının oylanması için yeterli
sebepleri oluşturmaktadır. Ayrıca, Türkiye'nin Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine büyük bir oy çoğunluğuyla seçilmiş olmasında
özellikle bölge ülkelerinin -korsanlık olaylarının cereyan ettiği ülkelerin-
büyük desteğinin alındığı hepimiz tarafından bilinmektedir. HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Gemicikleri de koruyacak mı gemicikleri? VAHİT ERDEM
(Devamla) – Efendim? HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Gemicikleri de koruyacak mı? VAHİT ERDEM
(Devamla) – Tehdit olan her şeyi koruyacağız. HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Onu bilelim de… BAŞKAN – Sayın
Yıldız… VAHİT ERDEM
(Devamla) – Bu yukarıda saydığım sebepler ve gerekçelerle Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının kararda zikredilen bölgelerde görevlendirilmesi,
gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından
belirlenecek esaslara göre yapılması için, Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca
bir yıl süreyle izin verilmesini AK PARTİ Grubu olarak destekliyoruz. Burada
memnuniyetle ifade ediyorum ki diğer iki parti grubu da bu kararı destekliyor
çünkü küreselleşen tehditlere karşı -sözlerimde de ifade ettiğim gibi- iş
birliği işin özünü teşkil ediyor. Tabii ki Türkiye bu iş birliğinin dışında
kalamaz. Türk Silahlı
Kuvvetlerinin bölgede bu görevi, daha önce gittiği yerlerde başarıyla yerine
getirdiği gibi burada da yerine getireceğinden şüphem yoktur. Buralarda
herhangi bir zayiatın olacağını zannetmiyorum. Sayın Demirtaş,
işte korsanlar gemilere saldırır, işte ölümler olursa şöyle… Efendim, oradaki,
savaş gemisi, ticari gemi değil. En modern silahlarla donatılmış, bütün radar
sistemleri, gözetleme sistemi ve istihbarat alışverişi bölgedeki tüm ülkelerle
koordineli bir şekilde yapılmaktadır. NATO’nun Akdeniz’de aktif davranış gücü
var. Akdeniz’den geçen ve diğer bölgelerden gelen bütün gemiler istihbarat
paylaşımıyla takip edilmektedir. O bakımdan, öyle, korsanların tekneleriyle
veya ona benzer şeylerle savaş gemilerine zarar vermesi tabii ki söz konusu
olamaz ancak silahsız ticari gemilere zarar vermeleri söz konusudur. Onu da
zaten biliyoruz; bölgede yaşanan olayları, korsanların gerek geminin içindeki
mürettebata ve gerek yüklere verdiği zararları. Ayrı bir önemli
husus daha var gerekçede, unuttum belki söylemeyi. Eğer uluslararası camia bu
tedbirleri bu bölgede almasaydı büyük gemi batırmaları da söz konusu
olabilirdi, tankerleri. Tabii bu, binler mertebesinde tonlarca petrol taşıyan
tankerlerin batırılması veya tahrip edilmesi bölgede müthiş bir çevresel etkiye
de sebep olabilirdi. O bakımdan bu operasyonun yerinde ve uluslararası camianın
da bu konuda yer almasının yerinde olduğunu, Türkiye’nin de bu kararının,
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin de bu kararının
yerinde alındığını tekrar tekrar ifade etmek
istiyorum. Bu vesileyle bu
kararın hayırlı olmasını diliyor, hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
(AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Erdem. Şahıslar adına
ilk söz Çankırı Milletvekili Sayın Suat Kınıklıoğlu’na
aittir. Buyurun Sayın Kınıklıoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. SUAT KINIKLIOĞLU
(Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aden Körfezi, Somali
karasuları ve Arap Denizi’nde meydana gelen korsanlık ve deniz haydutluğuna
karşı oluşturulacak uluslararası bir güce bir Türk fırkateyninin
katılarak katkı vermesini sağlayan Başbakanlık tezkeresi lehine söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün bir öksürük
gelişti. O yüzden, konuşmamda sık sık öksürürsem
şimdiden sizlerden bu rahatsızlıktan dolayı özür diliyorum. Aden Körfezi ve
Somali açıklarında ve Arap Denizi’nde meydana gelen bu olaylar uzakta ve bizi
ilgilendirmiyormuş gibi gözükse de aslında çok ciddi bir güvenlik meselesidir
ve bizi de yakından ilgilendirmektedir. Şu ana kadar o bölgede 500’e yakın
soygun gerçekleştirilmiştir. 2008 sonu itibarıyla da 3 tane Türkiye bağlantılı
gemi, korsanlık ve deniz haydutluğundan doğrudan etkilenmiştir. Bu gemiler Yasa
Neslihan, Karagöl ve Bosphorus Prodigy
isimli gemiler. Bununla birlikte de 37 tane Türk denizcisi rehin alınmıştır.
Bazı Türk gemileri de son anda korsan saldırılarından kurtulmayı başarmıştır.
Dolayısıyla, ülkemizin ticari ve ekonomik menfaatlerine doğrudan etkisi olan
bir konuyu konuşuyoruz. Somali’de kamu
düzeninin sağlanamamış olması ve bunun getirdiği belirsizlikler de uluslararası
camianın bu konuyla doğrudan ve etkin bir şekilde mücadele etmesine engel
olmuştur. 2008 yılında
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde bu konuyla ilgili dört adet karar
alınmıştır: 1816, 1838, 1844 ve 1846. Ocak 2009’da da 1851 sayılı Kararı
alınarak bu konuya uluslararası meşruiyet kazandırılmıştır. Geçmişte sınırlı
NATO operasyonları yapılmış ve bazı münferit ülkelerin de bu konuyla baş etmek
için operasyonları gerçekleştirilmiştir. SNMG-2 isimli NATO Operasyonuna da
Türkiye Gökova Fırkateyni’yle katılmıştır. Ne var ki
bu operasyon 12 Aralık 2008’de sona ererek şu anda geçerliliğini yitirmiştir. 8
Ocak 2009 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde kabul edilen 1851
sayılı Karar CTF-151 isimli bir müşterek görev gücünün kurulmasına olanak
sağlamıştır. Korsanlık ve deniz haydutluğuyla mücadeleye önem veren Hükûmetimiz, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 1851
no.lu Karar çerçevesinde, uluslararası bir temas grubunun üyesi olmuştur. Bu
grupta 24 ülke yer almakta. NATO, Avrupa Birliği, Afrika Birliği, Birleşmiş
Milletler Sekreteryası ve Uluslararası Denizcilik
Örgütü gözlemci statüsünde yer almaktadır. Temas grubunun 13-14 Ocak 2009
tarihinde sunduğu rapora göre 2008’de toplam 40 gemi kaçırılmıştır ve şu anda
hâlen korsanların elinde 11 adet gemi bulunmaktadır. 1 Ocak 2009 tarihinden bu yana Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinde geçici üye olarak yer alan ülkemiz, üyeliğin kendisine yüklediği
görev ve sorumluluğun bilincinde, uluslararası barış ve istikrarı tehlikeye
düşüren ve millî menfaatlerimizi de olumsuz etkileyen korsanlık ve deniz
haydutluğu ile mücadele etmek yönündeki çabalara destek vererek uluslararası ve
millî sorumlulukların gereğini yerine getirecektir. Bu vesileyle de
Cumhuriyet Halk Partisi temsilcisi Sayın Elekdağ’ın
Ermeni meselesiyle ilgili sözlerine de açıklık getirmek istiyorum. Geçmiş
hafta, şahsım, Sayın Cüneyt Yüksel ve Sayın Mithat Melen’in
de üyesi olduğu bir TBMM grubu olarak Amerika’da bazı temaslarda bulunduk.
Gerçekten de Sayın Elekdağ’ın belirttiği gibi şu anda
yeni yönetim nezdinde ve Kongrede, özellikle Demokrat Partinin çoğunluğuna
sahip olan Kongre ve Senatoda yeni bir Ermeni tasarısının gündeme
getirilmesiyle ilgili hazırlıklar var. Tabii ki bunun sebebi, sadece her yıl
gündeme getirilmesi değil özellikle bu yıl seçimleri kazanan Başkan Obama,
Başkan Yardımcısı Joe Biden ve şu anda Dışişleri
Bakanlığına atanan Hillary Clinton’ın seçim kampanyası
esnasında vermiş olduğu sözlü ve yazılı taahhütlerdir. Özellikle Başkan Obama’nın seçim kampanyası esnasında vermiş olduğu yazılı
taahhüt şu ana kadar hiçbir Amerikan başkanının vermediği kadar açık ve sarih
bir taahhüt. Dolayısıyla heyetimizin Washington’da yapmış olduğu temaslarda hem
Kongre üyeleri hem Senato hem yönetim hem Dışişleri Bakanlığı hem de oradaki
iki tane düşünce kuruluşuyla yaptığımız toplantılarda, bu yıl özellikle 2007
yılından farklı olarak bir durumun söz konusu olduğunu ifade ettik. Geçen yaz
Sayın Cumhurbaşkanımızın Ermenistan’a ziyaretle birlikte başlatmış olduğu ve
kamuoyunda “futbol diplomasisi” olarak bilinen ve temelde Türkiye ile
Ermenistan arasındaki bir normalleşme sürecine işaret eden ve Hükûmetimizin proaktif dış
siyasetinin önemli örneklerinden biri olan bir hususu Amerikalı
müttefiklerimize ve muhataplarımıza ifade ettik. Şunu
söyleyebiliriz ki konu Amerikan Kongresinde çok fazla bilinmemekle birlikte
konunun hassasiyeti, Türkiye, Ermenistan ve Azerbaycan’ın konuya taraf ve
destek olması sebebiyle tabii ki müzakere sürecinin getirmiş olduğu
hassasiyetler ışığında kamuoyuna çok fazla net bir şekilde yansıtılamadı. Fakat
yakın bir zamanda Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşme sürecinin daha
ileri bir aşamaya gelmesi durumunda özellikle Amerika Birleşik Devletleri’ndeki
Kongre nezdinde gelebilecek bir Ermeni tasarısının önlenebileceği
kanaatindeyiz. Türkiye her
hâlükârda 1915 olaylarını soykırım olarak tanımlamayacaktır. Bunu Amerika
Birleşik Devletleri’nde geçirilecek herhangi bir tasarı veya başka ülkelerde bu
konudaki eğilimler etkilemeyecektir. Türkiye, tarihiyle barışık, tarihiyle
yüzleşmeye ve onu anlamaya hazır, son yıllarda geçirmiş olduğu önemli
demokratikleşme ve saydamlaşma çabaları içerisinde bu konuyu doğru analiz
edebilecek olgunluk ve demokratik olgunluk seviyesindedir. Deniz
Kuvvetlerimizin bir fırkateyninin bölgeye gitmesine
olanak sağlayacak tezkerenin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kınıklıoğlu. Şahıslar adına
İzmir Milletvekili Sayın Kamil Erdal Sipahi. Buyurun Sayın
Sipahi. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Sözlerimin
başında Türk milliyetçiliği fikrini, vatan, millet ve bayrak sevgisiyle
yoğuran, o fikri bir siyasi medeniyet projesi hâline getiren, dünyaya Ankara
Kalesi’nin burçlarından bakıp Türkçe düşünen, Türkçe konuşan, milliyetçi muhafazakârlığı
Anıttepe-Kocatepe hattıyla çizili Milliyetçi Hareket
Partimizin 40’ıncı kuruluş yılını kutlayarak başlıyorum. En büyük Türk
milliyetçisi Mustafa Kemal’i ve kurucumuz, başbuğumuz Alparslan Türkeş’i,
şehitlerimizi minnetle, saygıyla ve rahmetle anıyorum. Türk Silahlı
Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve mücavir
alanlarda görevlendirilmesiyle ilgili Hükûmet
tezkeresi hakkında görüşlerimizi belirteceğim. Sözün burasında,
bir tabir üzerinde Meclisi bilgilendirmek istiyorum. Türkiye’de coğrafi
isimler, coğrafi tanımlamalar, betimlemeler konusunda Harita Genel
Komutanlığının bilgi ve verileri esas alınır. Sayın Bakan ve sayın
Meclis üyelerimiz dikkat ettilerse partimizin görüşlerini dile getiren benden
önceki sözcümüz Sayın Kürşat Atılgan “Arap Denizi” tabiri yerine “Babülmendeb” tabirini kullandı. Aynı tabiri ısrarla ben de
kullanacağım. Sayın Bakanım,
Harita Genel Komutanlığı size bağlı bir kuruluştur. Devletin resmî
kurumlarının, kuruluşlarının yaptığı her tanımla tanımlama, coğrafi isimleme bu
tanımlamalara ve resmî dokümanlara uygun olmak zorundadır. Bundan kısa bir
müddet önce Cumhurbaşkanlığı sitemizde bir ezbercilik kolaycılığıyla İnternet
sitesinden, Google’dan indirilen Kıbrıs’la ilgili bir
haritanın Cumhurbaşkanlığı sitesiyle ilgili ne gibi basında malzeme yapıldığı
konusunu takdirlerinize bırakıyorum. Ben size bir şey
hatırlatmak istiyorum: Lütfen ya Sayın Başbakanımızın imzasıyla veya Millî
Savunma Bakanlığı olarak siz, bu konuda bakanlıklarımızı, resmî kurum ve kuruluşlarımızı,
Harita Genel Komutanlığının isimlendirdiği ve Türkçede yaygın ve resmî
isimlerle, tanımlamalarla adlandırmanızda fayda umuyorum. Evet, belki bir Arap
Denizi tabirinin kullanılmasının önemli bir mahzuru yok ama bunun yanında,
gerçekten, yabancı İnternet sitelerinde, haritalarında maksatlı olarak
belirtilen bazı isimlerin, hazırcılık ve kolaycılık adına resmî kurumlarımız
tarafından alınması, maalesef Türkiye açısından olumsuz sonuçlar yaratmakta. O
nedenle, ben, bu “Arap Denizi” sözcüğü yerine “Babülmendep”
tabirinin kullanılmasını bir kez daha sizlere hatırlatmakta fayda görüyorum. Değerli
milletvekilleri, şanlı ordumuz, gerek cumhuriyet döneminde gerekse şanlı
tarihimiz boyunca dünya coğrafyasının hemen her alanında görev yapmış, sancak
göstermiş bir ordudur. Ne Aden Körfezi ve Somali kıyıları ne bir zamanların
Türk gölü olan Akdeniz’in her kıyısı ve ne de Türk Bayrağına bakıp da çırpınan
Karadeniz’in her köşesi Türk donanmasının ve ay yıldızın yabancısı değildir. Türkiye,
uluslararası topluma askerî açıdan entegrasyonun ilk
adımlarını, 1950-1953 yılları arasında Kore Savaşı sırasında, Birleşmiş
Milletler Gücüne dönüşümlü olarak, 15 bin askerle, kuvvet olarak bir tugayla
katkı vererek ve Kore’de bir kahramanlık destanı yazarak atmıştır. Soğuk Savaş
Döneminin ardından kitlesel tehditlerin yerini risk ve belirsizliklere
bırakmasıyla birlikte Somali, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Kosova, Afganistan ve
Lübnan’da meydana gelen olaylara karşı oluşturulan uluslararası barış güçleri
içerisinde ülkemiz ve silahlı kuvvetlerimiz yer almıştır. Somali ve
Afganistan’da barış güçlerinin komutası tarafımızdan yürütülmüştür.
Makedonya’da Zorunlu Hasat Operasyonu içinde yer alınmıştır. Sudan ve Kongo’da
NATO lojistik faaliyetlerine fiilen katılınmıştır.
Baltık ülkelerinin hava polisliği görevinde NATO Konseyi kararı çerçevesinde
2006 yılında görev yapılmıştır. Askerî gözlem misyonları kapsamında; Bosna-Hersek, Gürcistan-Abhazya, Filistin Batı Şeria’da
El Halil kentinde, Kosova’da, Doğu Timor’da ve
Sudan’da görev yapılmıştır. Türk bahriyesi bu paralelde Arnavutluk’ta,
Adriyatik’te, Akdeniz görev grubunda başarıyla görevleri yerine getirmiştir. Silahlı
Kuvvetlerimiz her görev yaptığı yerde başarılı olmuş, Türk’ün ve Türkiye'nin
gücünü, kardeşliğini, yardımseverliğini, adalet ve tarafsızlığını tarihinden
aldığı mirasla gittiği yerde örnek olmuştur. Bugün Aden
Körfezi, Somali kara suları, Babülmendep ve mücavir
alanda ciddi bir uluslararası güven sorunu yaşanmaktadır. 2008 yılı itibarıyla
3’ü Türk ticaret gemisi olmak üzere 30’un üzerinde gemi rehin alınmıştır ve
milyonlarca dolarlık fidye ödenmiştir. Aden Körfezi,
Somali kıyıları, Babülmendep ve mücavir alan
konusunda bir müddettir uluslar arasında çalışmalar yapıldığı bilinmektedir. Bu
çalışmalardan bir tanesi, ülkelerin bazı donanma gemilerini o bölgeye
göndermeleri alternatifiydi. Bir diğer girişim
ise Avrupa Birliğinin “Atalanta Girişimi” olmuştur.
Bu da farklı ülkelerin katıldığı savaş gemileri topluluğu kurulması şeklinde
bir projedir. Üçüncü girişim
ise Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararıyla Birleşmiş Milletler
çerçevesinde daha geniş bir katılımla oluşacak bir deniz gücünün
oluşturulmasıydı. Türkiye bunlardan
üçüncüsünü tercih etmiştir başlangıçtan bu yana yani Birleşmiş Milletler
çerçevesinde yapılacak bir deniz gücünde Türkiye'nin de yer alması esas
alınmıştır. Türkiye tek başına değil, oldukça çok sayıda ülkenin olacağı bir
deniz gücünün içinde yer alacak ve ilk etapta bir fırkateynle
katılacaktır. Değerli
milletvekilleri, şimdi konuyla ilişkisini biraz sonra anlatacağım bazı yeni
kavramları bilgilerinize sunmakta yarar umuyorum. 1938 yılından itibaren “zayıf
ve başarısız ülkeler” kavramları, başta ABD olmak üzere, millî güvenlik
stratejilerine girmiştir. 2005 yılı
Amerikan Başkanlık millî güvenlik direktifinde bu tip ülkelerle yani zayıf ve
başarısız ülkelerle ilgili gelişmelerin önceden tahmin edilmesi, takibi,
gelişmelere karşı süratle ve etkin müdahaleler yapılması yer almıştır. Bu
meyanda 177 dünya ülkesi sosyal, ekonomik ve siyasal on iki kritere
göre puanlanarak taşıdıkları riske göre sıralanmıştır. Taşıdıkları riske göre
ülkeler alarm veren ülkeler, uyarı veren ülkeler, istikrarı sürdürebilir
ülkeler ve dengeli ülkeler olmak üzere dört kategoride toplanmıştır. Konumuza geri
dönersek: İşte, Türk Deniz Kuvvetlerinin görevlendirileceği coğrafyada dünyanın
en riskli, alarm veren ülkeleri olarak Somali 1’inci sırada ve Sudan 2’nci
sıradadır yani dünyanın en riskli ve alarm veren ülkelerinin bulunduğu
coğrafyaya gidilmektedir. Bir bilgi için sizlere
sunayım: Bu 177 ülke arasında -belirlenen on iki kritere
göre- Türkiye “uyarı veren ülke” olarak 92’nci sırada bulunmaktadır. Dengeli ülke
olarak en başlarda yer alan, en iyi durumdaki ülkeler ise genelde İskandinav
ülkeleri olup 1’inci sırada Norveç vardır. Deniz kuvvetleri unsurlarımızın bu görev kapsamında yerine
getireceği hususlar şunlardır: Keşif ve karakol görevleri yapmak,
korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun yaptığından şüphe duyulan ticaret
gemilerini telsizle sorgulamak, bayrak devletinin rızası hâlinde bu gemilere
çıkmak, geminin bayraksız olması durumunda uluslararası hukuk kuralları
çerçevesinde müdahalede bulunmak, ticaret gemilerine refakat ve koruma
sağlamak, korsan/deniz haydutları ve silahlı soygun icra eden kişilerin saldırısına
uğrayan ticaret gemilerine yardım etmek… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) -…korsan/deniz haydutları ve silahlı
soygun icra eden kişilerin kullandıkları deniz araçlarına müdahale etmek,
durdurmak, etkisiz hâle getirmek, el koymak ve bu amaçlarla şartların gerektiği
ölçüde güç kullanmak. Bu tip görevler
daha artırılabilir. Bu tip görevler Türk Deniz Kuvvetlerimizin eğitim ve
tatbikatlarında sık sık tekrarladığı kontrol-kontrobasyon görevlerinin benzeri görevlerdir. Biz Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak Türk bahriyesinin, tarihinde yabancı olmadığı bu
sularda görevini başarıyla yerine getireceğinden, bayrağımızı gururla
dalgalandıracağından eminiz. Fırkateynimize ve
mürettebatı olan Barbaros’un ahfadına şimdiden yolları açık olsun diyoruz. Yüce Meclise
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Sipahi. Sayın Pazarcı,
60’ıncı maddeye göre pek kısa söz talebinde bulunmuştur. Buyurun Sayın
Pazarcı. VI.- AÇIKLAMALAR 1.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın,
tezkerede yer alan “korsanlık/deniz haydutluğu” ifadelerine ilişkin açıklaması HÜSEYİN PAZARCI
(Balıkesir) – Çok teşekkürler Sayın Başkan. Bana ayrılan kısa
süre içinde olabildiğince başka konuşmacıların değinmediği ve uluslararası
hukuk ağırlıklı birkaç noktaya değinmek istiyorum: Birincisi: Bu sunulan
tezkerede “korsanlık, çizgi, deniz haydutluğu” ifadesi kullanılmaktadır.
Uluslararası hukukta ve bizim iç hukukumuzda “deniz haydutluğu” ile “korsanlık”
ayrı eylemleri oluşturmaktadır, bazı farklılıkları vardır. “Korsanlık” bir
devletin yetkilendirmesi sonucu ganimet almasına da müsaade edilen haydutların
yaptığı eylemdir. “Deniz haydutluğu” ise kişisel amaçlıdır. Burada bu iki
terimin bir arada kullanılması, uluslararası düzeyde bir kere karışıklık
yaratacaktır. Güvenlik Konseyi kararlarında sadece ve sadece “deniz haydutluğu”
terimleri kullanılmıştır. İngilizcesini ve Fransızcasını kontrol ettim, durum
budur. Dolayısıyla biz, Güvenlik Konseyi kararlarının verdiği yetkiyi aşar gibi
bir eylemde veyahut da bir tezkereyi sunma durumunda bulunuyoruz. Bunun
düzeltilmesinde yarar var. Üstelik korsanlık olayı artık bugün uygulamasını
kaybetmiştir. Kişiler eğer bir devlet adına silahlı eylemde bulunurlarsa o bir
uluslararası saldırıdır ve dolayısıyla cevap hakkını, silahlı mücadele hakkını
daha geniş şekilde kullanma olanağını tanıyacaktır bizim askerimize. Birinci
değineceğim nokta buydu. Bunu değerli Bakanlık mensupları çok daha açabilecek
şekilde de… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – İki
dakikalık süre vermiştim ben size, normalde bir dakika veriliyor, geri kalan
kısımlarını da arkadaşlarla konuşursanız sevinirim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Niye iki dakika olsun ki biraz daha zamanı uzatın. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Pazarcı. V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam) B) Tezkereler (Devam) 1.- Türk Silahlı Kuvvetleri Deniz
Unsurlarının; Korsanlık/Deniz Haydutluğu ve Silahlı Soygun Eylemleriyle
Mücadele Amacıyla Yürütülen Uluslararası Çabalara Destek Vermek Üzere, Gereği,
Kapsamı, Zamanı ve Süresi Hükümetçe Belirlenecek Şekilde Aden Körfezi, Somali
Karasuları ve Açıkları, Arap Denizi ve Mücavir Bölgelerde Görevlendirilmesi ve
Bununla İlgili Gerekli Düzenlemelerin Hükûmet
Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin Anayasa’nın 92’nci Maddesi
Uyarınca Hükûmete Bir Yıl Süreyle İzin Verilmesine
Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/682) (Devam) BAŞKAN – Evet,
tezkereyle ilgili Sayın Bakan bir cümleyle bir düzeltme yapacak. Buyurun Sayın
Bakan. MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Sayın Başkan, önce şunu ifade edeyim: Biz
de tariflerde aynen katılıyoruz kendilerine, Sayın Pazarcı’nın
ifadesine. Yalnız, bizim aldığımız yetki, herhangi bir boşluk bırakmasın diye
-İngilizce tabiriyle “piracy”, yani korsanlığı ve “armed robbery”, çünkü orada
yapılan işin tarifi her zaman hukuki şeye oturmaz- daha geniş bir yetkiyle
silahlı kuvvetlerimiz gönderilsin diye. Yoksa bu tamamen millî bir karardır, elbette
uluslararası kararlara dayanmaktadır ama yetkilendirme millî bir
yetkilendirmedir. Daha geniş bir yetkilendirilme olsun diye “armed robbery” ve “piracy”i beraber kapsayacak şekilde ifade edilmiştir. Benim zatıalinize arzım şu: Tezkerenin gerekçe metninde, birinci
paragrafta 2 geminin serbest bırakıldığı ifade edilmektedir. Benim konuşmamda
da belirttiğim gibi 2 Şubatta 3’üncü gemi de serbest bırakılmıştır. Bu bakımdan maddi bir hata doğduğu ortada. Bu sebeple, bu
gemilerden 2’sinin değil de 3’ünün serbest bırakılacağının ifade edilmesi uygun
olacaktır diye bu şekilde oylanmasını takdirlerinize arz ediyorum. BAŞKAN – Evet,
teşekkür ederim. Sayın
milletvekilleri, başlangıçta okutmuş olduğum tezkereyi Hükûmetin
bu ifade düzeltmesiyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Danışma Kurulunun
bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım. VII.- ÖNERİLER A) Danışma Kurulu Önerileri 1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine; Genel Kurulun 10 Şubat 2009 Salı günkü birleşiminde sözlü
sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek, kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesine; 11 Şubat 2009 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü
soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi Danışma Kurulu Önerisi Tarihi:
10.2.2009 Danışma Kurulunun
10 Şubat 2009 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda, aşağıdaki önerilerin Genel
Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Öneriler Gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer
işler kısmında bulunan 328, 21, 67, 42, 26, 29, 310 ve 301 sıra sayılı kanun
tasarı ve teklifinin, bu kısmın sırasıyla 3, 9, 10, 11, 12, 13, 14 ve 15 nci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının ise buna
göre teselsül ettirilmesi, 10 Şubat 2009
Salı günkü birleşiminde sözlü sorular ve diğer denetim konularının
görüşülmeyerek gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işler kısmında yer alan işlerin görüşülmesi, 11 Şubat 2009 Çarşamba günkü
birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesi; Genel Kurulun; 10
Şubat 2009 Salı günkü birleşimde 328 Sıra Sayılı Kanun teklifinin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar; 11 ve 12 Şubat 2009 Çarşamba ve Perşembe
günlerindeki birleşimlerde ise 14:00-20:00 saatleri
arasında çalışmalarını sürdürmesi Genel Kurulun onayına sunulması uygun
görülmüştür. BAŞKAN – Danışma
Kurulu önerisi üzerinde aleyhte söz talebi vardır. Tunceli
Milletvekili Sayın Kamer Genç. Buyurun Sayın Genç,
süreniz on dakika. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danışma Kurulunun aldığı
karar üzerinde aleyhte söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tabii, Danışma
Kurulu kararında daha önce gündeme girmiş yasaların sıraları değişiyor, çalışma
süreleri değişiyor ve sorulara cevap verilmesi ortadan kaldırılıyor. Değerli
milletvekilleri, geçen hafta, burada, gündem dışı bir konuşmaya Hükûmetin verdiği cevapta “Efendim, biz sorulara o kadar
cevap veriyoruz.” denildi. Geçmişte bu kadar cevap verilmedi ama sorulara doğru
cevap verilmiyor. Bakın, mesela
ben, geçen hafta cevaplandırılan iki üç tane sorumla ilgili size bilgi vereyim:
“İhlas Holdingi niye TMSF kapsamına almadınız?” dedim.
Bakan çıktı, burada “Efendim, bu 252 kişiden 1 katrilyon 700 trilyon lira para
toplamış ve biz bunu almadık.” dedi. Hâlbuki o kanun buradan geçti, alındı ama
Tayyip Bey’in arkadaşı olduğu için Enver Bey, hemen son anda ikinci bir tekriri
müzakereyle geri çekildi. Şimdi, bana vatandaşlar geldi “Akyazı Kuzuluk’ta kaplıca devre mülk sistemiyle veriliyor ve
burada biz üyeyiz, gidiyoruz devre mülk dolayısıyla. Her devre mülk sahibinden
660 milyon lira alınıyor ve senede 7,9 trilyon lira ediyor fakat gidiyoruz,
usulsüzlükler yapılıyor. Dava açıyoruz -Cemil Çiçek’in de o devre mülkte bir
yeri varmış, Adalet Bakanı iken İhlas Holdingin
oradaki yetkilisine de adalete yaptığı bağıştan dolayı bir takdirname vermiş,
teşekkür vermiş- hâkimler gidiyor, masanın başında Adalet Bakanının teşekkürünü
görünce geri çekiliyor.” diyorlar. AHMET YENİ
(Samsun) – Adalet Bakanı… KAMER GENÇ
(Devamla) – O geçen dönemden şey ediyorum. Şimdi, değerli
milletvekilleri, yine dedim ki bu Çalık Grubu ile TPAO niye doğal gaz üretimi
konusunda bir ortaklık kurmuş? TPAO kaç lira sermaye koymuş, Çalık Grubu ne
kadar koymuş? Biliyorsunuz, Çalık çok imtiyazlı bir şirket. Tayyip Bey iki
bankadan 750 milyon dolar getirdi, buraya verdi devletin bankalarından. Çıkmış,
Hükûmet adına bana cevap veriyor: “Efendim, bunlar
KİT Komisyonu raporlarında var.” Yahu, ben sana soruyorum kardeşim: Sen şimdi
bu devletin parasını getirip de bu holdinge niye veriyorsun, onu bir söyle. Şimdi, değerli
milletvekilleri, gerçekten Türkiye’de her gün dehşete kapılacak olaylar var.
Pazar günü Star televizyonunda bir oturuma çıktık. Orada eski İstanbul Belediye
Başkanı da vardı, dedim ki: “Sayın Başkan…” Kendisi açıkladı: “Ben belediye
başkanlığını bıraktıktan sonra, bu son Belediye Başkanı gelince tam beş bin
tane imar değişikliği yaptılar.” dedi. Nasıl imar… İmar planında yeşil alan,
okul, cami yeri, dinlenme, park, bahçe yerlerinin beş bin tanesini
değiştirmişler, imarlarını yükseltmişler ve dedi ki: “Tam, her bir imar
değişikliğinde 50 milyon dolar rant sağlandı.” dedi.
Bakın, 5 binle çarparsanız tam 250 milyar dolar, düşünebiliyor musunuz ve o
Bizans tarihini… Bizans zamanındaki İstanbul’da yapılan ihanetler bugün yapılan
ihanetlerin katbekatı. Bakın, Moda’da,
Kadıköy’de bir otel yapılıyor değerli milletvekilleri. Bu otelin eskiden olduğu
alan park ve yoldur bir kısmı ve bu alınmış, denizin kıyısında 17 katlı bir
inşaat yapılıyor. Yapan kim? Taş İnşaat. Ben soruyorum size, dışarıda
söylüyorlar: “Bu Taş İnşaatın ortaklarından birisi de Mustafa Erdoğan.” Doğru
mudur yanlış mıdır? Bize söylüyorlar “Bu, Tayyip Bey’in ağabeyidir.” AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Hiç canım! Ne olacak ya! KAMER GENÇ
(Devamla) – Yahu, değerli milletvekilleri, bunları… ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Söylentiyle değil de, araştırarak… KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, söyleyin. Her yerde söyleniyorlar. AHMET YENİ
(Samsun) – Yahu, dedikodularla konuşma, biliyorsan konuş. KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, bakın, burada maalesef Hükûmet
üyeleri bize doğru bilgi vermiyor. Şimdi, Tayyip Erdoğan dedi ki: “Ben Ekrem
Tosun’u tanımıyorum.” Bu, sonra Tosun ortaya çıktı ki ne tosunmuş ne tosunmuş.
Yani kendi çocukları, orada o altın şeyini yapan Cihan Kamer’in şirketine 250
milyar lirayla ortak oluyorlar ve bunlar bu altın işini nerede yapıyorlar
biliyor musunuz? Atatürk Havaalanı’nın free shop’larında yapıyorlar. Niye o free
shop’un orada yapılıyor? Çünkü oraya gümrüksüz mal
girip çıkıyor. Ne kadar mal girdi ne kadar çıktı, kimse bilmiyor bunu. Bakın, biz burada
bir kanun çıkardık. Bundan önce işte, buradaki maliyeciler son anda bir korsan
önerge verdiler, dediler ki: “Serbest bölgelerde ÖTV’yi
kaldırdık.” Ben buradan sordum: ”Yahu, yine kime muafiyet getiriyorsunuz?”
Meğer orada satılan mücevherlerden alınan yüzde 22 ÖTV kaldırılmış, eskiden
tarh edilenleri de ortadan kaldırmış. AKİF AKKUŞ (Mersin) – Ne yapsın yani kâr etmesin mi! KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, yahu bu memleket satılık mıdır?
Arkadaşlar, burada hepimiz geldik yemin ettik. Bu memleketin ekonomisini
çökertiyoruz, tabiatını çökertiyoruz. İstanbul’da kaç tane yeşil alan varsa, park
varsa, hadi onları yapıyorsunuz, cami yerlerini de değiştiriyorsunuz ya! İmar
planında camiye ayrılan yerleri sırf rant sağlamak
için imar planında değişiklik yaparak yandaşlarınıza korkunç değerlerle
veriyorsunuz. Ben, Ali Müfit Gürtuna’ya sordum: “Sayın
Başkan, sen Anakent Belediye Başkanı iken bu Silivri’deki hani meşhur imar
tadilatı yapıldı ya –kimdi, o arkadaşın ismini unuttum- yani 1 milyon dolarlık
bir anlaşma yapılmıştı.” HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Dişli… Dişli… KAMER GENÇ
(Devamla) – “O zaman Tayyip Bey’in sizden bir talebi oldu mu? Bana öyle
dediler, ben elçiyim, var mı yok mu?” dedim. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Ali Dibo! Ali Dibo! KAMER GENÇ
(Devamla) – “Vallahi bazı talepleri oldu ama ben şu anda hatırlamıyorum.” dedi.
AHMET YENİ
(Samsun) – Muallak konuşmayın, net konuşun. KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, Türkiye Cumhuriyeti devleti
bir aşiret devleti değildir. Bu devletin özelliği, yani bakın, bu devletin
ayakta kalabilmesi için, devleti yöneten insanların, sözüne güvenilir insan
olması lazım. Bir defa, Tayyip Bey çıkıyor, kendi çocukları ticaretle
uğraşıyor, yok, inkâr ediyor. Şimdi, demek ki bu Ekrem Tosun’u tanıdığı ortaya
çıktı, bir de vekâletnameleri var. Hatta, birileri
bize geliyor diyor ki, Tayyip Bey’in çocuklarının Amerika’da ticaretle
uğraştığını söylüyorlar. Söylüyorlar bize ama delil olmayınca söyleyemiyorum. Peki bakın, sonra
çıkan o kozmetik maddeleri satışına ilişkin esas bayi nerede? Amerika’da.
Amerikan malını satıyor. E, demek ki kendi çocuğu bununla ortak olduğuna göre
acaba Amerika’da ticarethanesi var mıdır? Devleti yönetenler bu kadar ticaretle
içli dışlı olunca, değerli arkadaşlarım, o devletten hayır gelmez. Ben bir tane
kanun getireceğim buraya arkadaşlar. Kanunun ismi “çıngırak kanunu”. O kanunda
şöyle bir madde: “Bu kanunun amacı, devleti yönetip de hırsızlık yapanların
boynuna altından birer çıngırak takılır.” (CHP sıralarından alkışlar) Ve bu
çıngırak, nereye gittiği zaman… Tabii, daha ayrıntısını da ayrıca sonradan şey
edeceğim. Şimdi, sayın
milletvekilleri, gerçekten büyük bir dehşet içindeyim. Türkiye’de, bakın, her
gün insanlar aç, her gün emekliler kapımızı çalıyor. Diyorlar ki: “Yahu, Sayın
Milletvekilim, evimize ekmek getiremiyoruz, ekmek götüremiyoruz.” Yani, şimdi,
şu Meclis… Bu kadar ekonomik sıkıntı varken hiç olmazsa bütün memurlara, bütün
emeklilere, bütün işçilere beş yüzer milyon veya 1 milyar lira bir para versek
devletin kaybı ne olur? MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Daha ne versinler, çamaşır makinesi verdiler (!) KAMER GENÇ (Devamla)
– İstanbul’da o imardan kazanılan, vurulan kayıt dışı vurgunların yüzde 1’i
etmez. Bakın, o günkü
belediye başkanı diyor ki: “250 milyar dolar…” Kayıt dışı yapmasanız, yüzde 25
vergi alsanız 70 milyar dolar devlete kazanç geliyor. Demek
ki Türkiye çok sıkıntıda. İnsanlar: “Ben cebimi doldurayım…” Bugün Hükûmeti idare edenlerden hangi bakanın çocuğu acaba
ticaretle uğraşmıyor? Ayrıca, ticaretle uğraşan bu çocukların hesapları
inceleniyor mu? Hangi bakanın hesapları inceleniyor? Tayyip Bey’in çocuklarının
hesapları inceleniyor mu? Getirsin, “Bu kadar…” Şimdi,
arkadaşlar, Tayyip Bey diyor ki: “Nereden nereye?” Tamam. Nereden nereye?
Gecekondudan saraylara, efendime söyleyeyim, ekmeğe muhtaçken dünyanın en büyük
zenginleri arasına. İşte bu, “Nereden nereye?” dedikleri bu. Gecekondudan
saraylara… İşte, ondan sonra ekonomik sıkıntıları aşmış, dünyanın sayılı
zenginleri arasına girmiştir. Şimdi, bunları
niye söylüyorum? Değerli milletvekilleri, Türkiye çok büyük
sıkıntı içinde. İnsanlar… Bundan sonra sokağa parlamenterler olarak
çıkamayacağız. Ve Türkiye'nin her millî değeri yok ediliyor. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. KAMER GENÇ
(Devamla) – İşte Kadıköy’deki o oteli niye yapıyorsunuz? Haydarpaşaport’a
emsal şey etmek için. Şimdi, Haydarpaşaport’ta öyle bir inşaat tadiline gidiyor ki hem
de yine şu bizim öteden beri bankalardan 750 milyon alan kişilerin de
katkısıyla 4 milyon metreküplük inşaat alanı yapılıyor. Yaa,
dünyanın en harika, cennet yeri olan bu İstanbul’u üç beş kişinin üç beş
trilyon lira daha, katrilyon lira kazanması için… Bu devlet bu kadar feda
edilebilir mi veya bu doğal kaynaklarımız, bu tabiatımız, bu gelecek nesillerin
yaşamları böyle ortadan kaldırılabilir mi? Şimdi, sayın
milletvekilleri, bence Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu işlere el koyması
lazım. Eğer hakikaten bu söylenenler… Bir bakan, bir başbakan eğer yalan
söylüyorsa, yalanı ortaya çıkıyorsa, o makamda oturuyorsa, onu orada uygun
görüyorsanız, o sizin vicdanınıza düşen bir şey ama bakın, bir Japonya’da, bir
Avrupa’da, Amerika’da adamın yalanı ortaya çıktığı zaman intihar ediyor. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KAMER GENÇ
(Devamla) – Saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç. Danışma Kurulu
önerisinin lehinde söz isteyen Giresun Milletvekili Sayın Nurettin Canikli. Buyurun Sayın Canikli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Danışma Kurulunun
lehinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tabii, biraz
önceki konuşmacı arkadaşımız yine mutat, alıştığımız o içi boş, anlamsız
dedikodularından bir demet sundu ve hepimizi meşgul etti. Bunu arkadaşımız
maalesef bir tarz hâline getirdi. Her zaman ifade ediyoruz, söylüyoruz, vesikalandırılabilen, ciddi herhangi bir itham söz konusu
olursa elbette bunu kamuoyuyla paylaşmak son derece doğaldır, hatta bir
siyasetçinin görevidir. Ancak sadece dedikoduyla ve sadece iftira atmak
amacıyla ve sadece karalama amacıyla burada birtakım ifadeler ortaya konduğu
zaman bunun ahlaki olduğunu söylemek kesinlikle söz konusu değil. Aslında,
konuşmacı biraz önce de ifade ettiği konuşmalarının benzerlerini defalarca
burada dile getirdi ve bu konulara sayın bakanlarımız, ilgili arkadaşlarımız
defalarca cevap verdiler, ayrıntılı cevaplar verdiler. Ancak, bunları görmezden
gelerek yine konuşmacı hiçbir şey olmamış, anlatılmamış, görüşülmemiş,
konuşulmamış gibi iftiralarına devam ediyor. Bakınız değerli
arkadaşlar, şimdi bu anlayışın ne kadar sakat, ne kadar yanlış, ne kadar
mantıksız olduğunu göstermek için biraz önceki konuşmacı konuşmasında -o
dönemin- bir önceki dönem Adalet Bakanımız Sayın Cemil Çiçek’in bir firmaya
verdiği bir teşekkür plaketinden, onun adalet
camiasına yaptığı veya vakfına -bilemiyorum tam olarak- yaptığı katkıdan dolayı
verdiği bir plaketten yola çıkarak bütün hâkim ve savcıların bundan olumsuz
etkilendiğini ve hâkimlerimizin, yargıçlarımızın, savcılarımızın objektif
davranmadıklarını açıkça ifade etti ve bütün hâkimlerimizi, bütün savcılarımızı
töhmet altında bırakan bir konuşma yaptı. Böyle bir sakat mantık olabilir mi
değerli arkadaşlar? Belki sayın konuşmacının mantığı budur. Kendisine bir
şekilde böyle bir katkı ya da bir destek verildiğinde kendi icraatlarında subjektif uygulamalar yapabilir, gerçeğin dışına çıkabilir.
Ancak hiçbir şekilde adalet teşkilatımıza, hâkimlerimize, savcılarımıza böyle
haksız bir ithamda bulunmaya kimsenin hakkı yok. Kendisi için olabilir, kendisi
birtakım menfaatler karşılığında görüşünü, kararını değiştirebilir, ona bir şey
demiyoruz, bizi ilgilendirmez. Ancak savcılarımızı, hâkimlerimizi, buradan yola
çıkarak tüm hâkimlerimizi ve savcılarımızı töhmet altında bırakmak sakat bir
düşüncenin ürünüdür. Sağlıklı, mantıklı, akılla hareket eden bir kişinin böyle
bir yorum yapması beklenemez. Değerli
arkadaşlar, bakın, diğer konulardan bir tanesi -hatırlarsanız- gensoru konusu
olan bir husus, o da Sabah-ATV grubunun satışıyla ilgili Sayın Başbakanımız
hakkında gensoru verildi ve burada ayrıntılı bir şekilde konuşuldu,
değerlendirildi ama yine sayın konuşmacı gerçek dışı olarak, haksız bir şekilde
konuyu tekrar tekrar Meclis gündeminden aktarmaya
çalışıyor. O kredi, Halk Bankasının ve Vakıflar Bankasının verdiği benzer
kredilerden çok daha ağır şartlarda verilmişti. Faizi yüzde 4,85 o dönem, LİBOR
artı yüzde 4,85; ki bu, iki bankamızın diğer gruplara
verdiği, büyük şirketlere, holdinglere verdiği benzer kredilerin faiz oranının
2 katı. Onu orada rakamlarla ifade etmiştik. İsim veremiyoruz tabii, bu
bankalarımızın benzer büyüklükteki verdiği kredilerin hangi şirketlere ait
olduğunu bankacılık mevzuatının engelleyici hükümleri nedeniyle burada ifade
edemiyoruz ama bu biliniyor, bu gerçek. Sadece bu değil. Yani orada verilen o
kredi, benzer büyüklükteki kredilere uygulanan faiz oranından 2 katı daha fazla
faiz oranıyla kredilendirildi, bu bir. İkincisi, bu tür
kredilendirmede hisse rehniyle yetinilir teminat
olarak ve nitekim büyük gruplara bu bankaların benzer büyüklükte verdiği
kredilerin tamamında sadece hisse rehni söz konusudur
teminat olarak. Ama burada bütün bunlar var, hisse rehni
olarak tamamı var, faiz 2 katı, diğerlerine uygulanan faiz oranının 2 katı,
hisse rehni var, teminat ipoteği var, hesap ipoteği
var ve gayrimenkul ipoteği var, ayrıca en önemlisi kişinin şahsi kefaleti var.
Hiçbirinde şahsi kefalet alınmaz değerli arkadaşlar. Bütün bunlar
ortada iken, bütün bunlar çok net olarak devletin kayıtlarında yazılı iken siz
hâlen çıkar buradan bu kredilendirmede kamuoyunun kafasını karıştırmak amacıyla
bir yanlışlık olduğu imajını uyandırmak için konuşma yaptığınız zaman, bunun
ahlaki olduğunu söylemek mümkün değil değerli arkadaşlar. Bu haksızlıktır, bu
yanlışlıktır ve bugüne kadar eğer soygun arıyorsanız, haksızlık arıyorsanız,
kamu bankalarındaki kaynakların nasıl çarçur edildiğine bakıyorsanız, geçmiş
dönemlere bakacaksınız, 2003’ten öncekine bakacaksınız değerli arkadaşlar. HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sizin dönemde var, sizin dönemde… NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bizim dönemde aramayın bunu, 2003’ten sonra bulamazsınız bunu.
Dolayısıyla, bu iftiralara, temenni ediyorum ve ümit ediyorum, bir milletvekili
olarak da istiyorum… HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Bütün yolsuzluklar sizin dönemde rekor kırıyor! NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Elbette içi, altı dolu bir şeyler olduğu zaman bunlar konuşulacak,
buna bir itirazımız yok. HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Yatıp kalkıyorsunuz “2003, 2003…” NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Ben bir dönem kastetmiyorum, 2003’ten önceki dönemlere bakacaksın.
Bunların raporları var bizde. Hiçbir şey bilmiyorsanız, gidin Yüksek Denetleme
Kurulunun Halk Bankasının denetlenmesine ilişkin hesaplarına bakın değerli
arkadaşlar, orada hepsi var, hepsi ayrıntılı olarak var ve daha sonrakilere
bakın, 2003 yılına bakın, 2004 yılına bakın, 2005 yılına bakın, aradaki farkı
görürsünüz. Tekrar
hatırlatmak için bir rakam söyleyeyim sadece size: 2003 yılına gelindiğinde
Halk Bankasının verdiği kredilerin toplamının yüzde 93 kadar kısmı batak
krediydi, yüzde 93’ü. 2002 yılı sonu itibarıyla batak kredilerin oranı, Halk
Bankasının toplam kredilerinin yüzde 93’ü değerli arkadaşlar. Peki, 2003
yılından itibaren 2008 sonuna kadar Halk Bankasının verdiği kredilerin dönme
oranı, batak oranı ne kadar biliyor musunuz? Sadece yüzde 1 değerli arkadaşlar,
hatta binde 8. MUHARREM VARLI
(Adana) – Halk Bankası aynı şartlarla bize de versin kredi. NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Böyle bir anlayışı bu şekilde, haksız bir şekilde nasıl eleştiriye
tabi tutabilirsiniz? Bu ahlaki mi? Lütfen… MUHARREM VARLI
(Adana) – Aynı şartlarla Vakıflar Bankası bize de versin kredi, kefalet de
verelim. BAŞKAN – Sayın
Varlı… NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Şimdi bakın değerli arkadaşlar, gerçekten sağlıklı bir
değerlendirme yapmak lazım. Şimdi gümrüksüz
mağazalar var, free shop
mağazaları var. Orada kendine özgü kurallar uygulanıyor. Gerçekten bazı mallar
da vergiden muaf. Şimdi, bu kuraldan yola çıkarak siz bir kişiyi karalamak
amacıyla ya da bir firmayı karalamak amacıyla, free shop’ta faaliyette bulunan tüm firmaların, örtülü bir şekilde,
dolaylı bir şekilde buradan yola çıkarak kaçakçılık yaptığını buradan
söyleyebilir misiniz değerli arkadaşlar? Bu, sakat bir düşüncedir, hastalıklı
bir düşüncedir, bunu kınıyorum. MUHARREM VARLI
(Adana) – Sayın Canikli, araya gir de aynı şartlarla
bize de versin Vakıflar Bankası… NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu hafta Danışma Kurulu önerisiyle, yine diğer
grubu bulunan siyasi partilerle mutabakatımız çerçevesinde, bugün, kadın erkek
eşitliğiyle ilgili komisyon kurulmasına ilişkin kanun tasarısını görüşeceğiz ve
bunun bitimine kadar görüşmeyi planlamıştık. Yine çarşamba ve perşembe günü
çalışma saatlerini 14.00-20.00 olarak planladık ve bugün kanun teklifinin
bitimine kadar görüşülmesinden sonra, yarın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanunu’nda değişiklik içeren bir kanun tasarısı var, onu görüşeceğiz. Daha
sonra, mayınların temizlenmesine ilişkin bir kanun tasarısı var ve çeşitli
kanunlarda değişiklik yapılmasına dair bir kanun tasarısı var, onları
görüşeceğiz. Son olarak çarşamba günü, Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı var. Ve bu haftanın son çalışmayı
düşündüğümüz ya da tartışmayı düşündüğümüz tasarısı, Erişme Kontrollü
Karayolları Kanunu Tasarısı olarak huzurlarınıza getirdik bütün grupların
ortak, müşterek kararıyla. Danışma Kurulunun
lehinde olduğumuzu ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Canikli. Danışma Kurulunun
önerisini… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bana sataştı, çok ağır sözler söyledi. Menfaat
karşılığında kanaatimi değiştiriyorum gibi bir şey söyledi, “Hastalıklı,
sakat.” dedi. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Doğru söylüyor, bunları aynen söyledi. BAŞKAN – Sayın
Şandır, duyuyorum arkadaşı. Aynı anda 50 kişi birden konuştuğu takdirde ne
olduğunu anlamam mümkün değil. Sayın Genç,
buyurunuz, geldiniz kendi kendinize; ben daha henüz bir şey demedim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır, demediniz mi? Peki. “Gelin.” dediniz de onu zannettim. BAŞKAN – Hayır,
hayır… Bir dakika dönün. Şimdi tekrarlar
mısınız lütfen? KAMER GENÇ
(Tunceli) – Şimdi, dedi ki kendi konuşmasında: “Bütün hâkimleri ve savcıları
zan altında bıraktı. Zannediyor ki hâkimler ve savcılar kendisi gibi menfaat
karşılığında kararlarını değiştiriyorlar.” Yani “Rüşvet karşılığında kararını
değiştiriyorlar.” dedi. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Öyle demedim. BAŞKAN –
Biliyorum öyle demediğinizi. Sayın Genç, onu
özellikle dikkatle dinledim, tutanağı da alır bakarız. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ayrıca da… BAŞKAN – Bir
saniye… Allah aşkına ben
de bir cümle kurabileyim müsaade ederseniz. Daha konuşuyoruz sizinle. Şimdi, Sayın Canikli orada dedi ki sizinle ilgili: “Kendisi değiştiriyor
olabilir -değiştiriyor demedi- biz de ona bir şey diyemeyiz.” KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bu itham değil mi efendim? BAŞKAN – Bir
dakika… Ama, sizin dediğiniz
kesin hüküm bildiren bir cümle, orada kesin hüküm yoktu. Yani o, sataşmanın
ötesine geçer “Kendisi değiştiriyor.” demek; onu söylemeye çalışıyorum. Evet, devam edin
şimdi. KAMER GENÇ (Tunceli)
– İkincisi: Halk Bankası ve Vakıflar Bankasından alınan kredilerin çok büyük
şartlarla alındığını… BAŞKAN – Peki,
şimdi ben size, yani o “Kendisi değiştiriyor.” kısmı hariç olmak üzere… Öyle
bir şey demedi çünkü ben onu dikkatle izledim, o çok ağır bir şey olurdu. KAMER GENÇ
(Tunceli) – “Sakat ve hastalıklı.” dedi benim için. BAŞKAN – Şimdi
ben size iki dakikalık, yeni bir sataşmaya mahal vermeyecek bir söz hakkı
tanıyorum. Buyurun. VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli’nin, konuşmasında
şahsına sataştığı iddiasıyla konuşması KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, benim bahsettiğim Kuzluk’taki
bir devre mülk meselesidir. Orada Cemil Çiçek’in de devre mülkü vardır ve orada
İhlas Holdingin bir temsilcisi var. Bana geldiler
İzmit’teki arkadaşlar dediler ki: “Orada kongre yapamıyoruz, hâkimlere şikâyet
ediyoruz. Hâkimlerin masasının başında Cemil Çiçek’in bu temsilciye verilmiş
bir takdirnamesi var.” Ben de dedim ki: “Bunu hâkimler görünce, giden şeyler,
biraz ürküyor veyahut da… Demek ki bunlar Adalet Bakanlığından takdirname
almış.” Bunun Türkiye’deki bütün hâkimleri itham eden bir ifadesi var mıdır? Ben konuşmacıyı
iyi tanıyorum, maliyeciyken iyi biliyorum. Yani maliyeci kültürünü almış bir
kişinin… Bir Başbakanlık sıfatını taşıyan kişinin, kendi damadının şirketine
750 milyon dolar getirip de kredi vermesi en büyük vahşet. Bunu savunan insanla
zaten benim paylaşacağım bir şey yok. Değerli
milletvekilleri, Sayın Canikli, ben satılsaydım, beni
satın almaya kalkan o kadar çok insan var ki, hatta sizin gruptan o kadar çok
milletvekili geliyor ki… AHMET YENİ
(Samsun) – Pazara mı çıktınız? KAMER GENÇ
(Devamla) – “Yahu Kamer Bey, gel seni Tayyip Erdoğan’la görüştürelim, Abdullah
Gül’le görüştürelim. Ne istiyorsan verelim sana.” Yiğitliğiniz varsa… (CHP ve
MHP sıralarından alkışlar; AK PARTİ sıralarında gürültüler, gülüşmeler) Ben
diyorum ki… Bakın, yani gülünecek bir şey söylemiyorum. Ben şu kürsüde 80’den
beri namusuyla, şerefiyle ülkesinin birliğini ve bütünlüğünü savunan,
hırsızlarla mücadele eden bir kişiyim. Ben de satılsaydım, ben de giderdim
kredilerin peşinde koşardım ve ben hırsızları savunurdum. Ben savunmadığıma
göre demek ki ben menfaat için satılan bir insan değilim. Ben hâkimlere ve
savcılara da büyük saygı duyuyorum. Siz getirdiniz
burada… Siz getirdiniz buraya ÖTV… Serbest Bölgeler Kanunu’nda getirdiniz son
anda… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ
(Devamla) – Sizin huyunuzdur, getiriyorsunuz bir önerge veriyorsunuz, devletin
trilyonları gidiyor. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç, sağ olun. LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – DYP’ye kaça satılmıştın, DYP’ye? KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bakın, onu, neyse, biraz sonra gel sana göstereyim. BAŞKAN - Sayın
Çiçek, isterseniz şu Danışma Kurulu önerisini oylayayım, ondan sonra size
sataşmadan söz vereceğim. VII.- ÖNERİLER (Devam) A) Danışma Kurulu Önerileri (Devam) 1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine; Genel Kurulun 10 Şubat 2009 Salı günkü birleşiminde sözlü
sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek, kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesine; 11 Şubat 2009 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü
soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi (Devam) BAŞKAN - Danışma
Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Buyurun Sayın
Çiçek, size de iki dakikalık, tekrar bir sataşmaya mahal vermeyecek bir söz
hakkı tanıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam) 2.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in,
Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, konuşmasında şahsına sataştığı iddiasıyla
konuşması DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli milletvekilleri, ben kürsü masuniyetine ve bu kürsünün
özgürlüğüne inanan bir insanım ama özgürlüğün çok ahlak dışı bir yöntemle, çok
uygun olmayan bir üslupla -daha fazlasını söylemeye, maalesef, bu kürsüde kendi
edebim, kendi terbiyem buna müsaade etmez- böyle bir üslupla, ulu orta,
insanların şerefiyle, haysiyetiyle oynamak bence çok doğru bir iş değil. Maalesef, bu kürsüde bu hak ulu orta, bir kişi tarafından, yerli
yersiz her defasında kullanılıyor. Ona kendi üslubuyla cevap vermiş olsak biz
farklı bir konumda olacağız. Eğer birinin elinde bildiği bir şey varsa ve bu
kanunsuzsa, bu ahlaksız ise, bunu gelir, devletin savcısı vardır, hâkimleri
vardır… Onları da zan altında bırakacak bir seviyesizlik içerisinde bu
konuların buraya getirilmesini ben hiçbir zaman doğru bulmam. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Biz hepimiz,
hepimiz çıkan yasalara uygun davranmak mecburiyetindeyiz. Yasalara uygun
davranıyorsak bunun burada ulu orta konuşulmasının da doğru olmadığı
kanaatindeyim. Siyaset adamları olarak hepimiz her gün değişik törenlere
katılıyoruz. Mesela yarın bir vergi ödül törenine katılacağım. Orada birçok
insan verdiği vergiden dolayı ödül alıyor. Biz bu insanların sabıka kaydına
bakarak bunları vermiyoruz. Ya da ödül töreninde verdiğiniz plaket
döneminde o kişi çok uygun olur, şartlarında bir yanlışlık olmaz… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Devre mülkün var mı yok mu İhlas Holdingten? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – …beş sene sonra, on sene sonra eğer
bir suç işlediyse, on sene evvel verdiğiniz plaketten
dolayı bunları buralara getirip konuşacaksanız, konuşan kişinin seviyesiyle
mütenasip bir konuşma olmuş olur. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır, devre mülkü var mı yok mu İhlas Holdingten, onu söylesin. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Bu türlü işlere de burada müsaade
edilmemesi lazım çünkü bu Meclisin her dakikası önemlidir. Kim ne biliyorsa,
devletin bağımsız yargısı, savcısı orada bulunuyor. Bütün savcıları da zan
altında bırakıyorsunuz. Biz ödül töreninde bir plaket
verdik diye savcılar ona göre mi karar veriyor, hâkimler ona göre mi karar
veriyor? Her defasında böylesine uygunsuz konuşmalarla yüce Meclis meşgul
ediliyor. Özür dilerim
böyle bir konuşma yaptığım için. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) KAMER GENÇ
(Tunceli) – Devre mülkü var mıydı yok muydu İhlas Holdingten? (AK PARTİ sıralarından “Sana ne!” sesleri) DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Ne fark eder! Terbiyesiz herif! BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım. V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam) B) Tezkereler (Devam) 2.- Küçük ve Hafif Silahlar
Üzerine Parlamenter Forumun (The Parliamentary
Forum on SALW), 13-14 Şubat 2009 tarihlerinde Berlin’de “Küçük ve Hafif
Silahların Yaygınlaşması-Avrupa Ülkelerinin Alması Gereken Sorumluluklar,
Karşılaştıkları Zorluklar ve Fırsatlar” başlığı altında düzenleyeceği
konferansa Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyetinin katılmasına
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/686) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna Küçük ve Hafif
Silahlar Üzerine Parlamenter Forum’un (The Parliamentary Forum on SALW), 13-14 Şubat 2009 tarihlerinde
Berlin’de “Küçük ve Hafif Silahların Yaygınlaşması-Avrupa Ülkelerinin Alması
Gereken Sorumluluklar, Karşılaştıkları Zorluklar ve Fırsatlar” başlığı altında
düzenleyeceği konferansa TBMM’den bir Parlamento Heyeti katılacaktır. Söz konusu
konferansa iştirak edilmesi hususu “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış
İlişkileri’nin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 9’uncu maddesi”
uyarınca Genel Kurul’un tasviplerine sunulur. Köksal
Toptan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN –
Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. İç Tüzük’ün
37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım. C) Önergeler 1.- İstanbul Milletvekili Esfender
Korkmaz’ın, 5464 Sayılı Banka Kartları ve Kredi
Kartları Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi’nin (2/307) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/117) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 2/307 esas
numaralı kanun teklifime iç tüzüğün 37. maddesine göre işlem yapılmasını
saygılarımla arz ederim. 24.10.2008 Prof.
Dr. Esfender Korkmaz İstanbul BAŞKAN – Teklif
sahibi, İstanbul Milletvekili Sayın Esfender Korkmaz.
Buyurun Hocam. Süreniz beş
dakika. ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. 16 Temmuz 2008’de
banka kartları ve kredi kartlarında faiz oranlarının normale getirilmesi
konusunda vermiş olduğum teklif ve bu teklifle ilgili konuşma arz edeceğim. Değerli
arkadaşlar, 5464 sayılı Kanun’un banka ve kredi kartları faizini düzenleyen
26’ncı maddesi, Merkez Bankasına, banka ve kredi kartlarının aktif faizini ve
gecikme faizini düzenleme yetkisi veriyor. Merkez Bankası bu faizleri
düzenliyor, ama, üst limitini ilan ediyor. Bankalar,
bu üst limitten banka ve kredi kartlarında akdî faizi
ve gecikme faizini alıyorlar. Merkez Bankasının tayin ettiği bu üst limitten,
bugün 21 bankanın 20’si alıyor, bir banka da biraz daha düşük alıyor. Banka ve
kredi kartlarında bu faiz akdî olarak aylık 4,39;
yıllık basit faiz olarak 52,68; gecikme faizi 5,14 ve basit faiz olarak yıllık
61,68. Değerli
arkadaşlar, 2008’in Temmuzundan bugüne kadar faizler indi çıktı, Merkez Bankası
faiz oranlarını, gösterge faizini düşürdü, ama 2008’in Temmuzundan bugüne kadar
hâlâ, tüketici, banka kartı, kredi kartı için yüzde 61,68 faiz ödüyor. Değerli
arkadaşlar, bankaların yüzde 61,68 faiz alması fahiş faizdir, tefeci faizinden
daha yüksek faizdir. Piyasaları bozuyor, piyasadaki dengeyi bozuyor, piyasa
düzenini bozuyor, haksız rekabete yol açıyor ve tüketicinin, kredi kartı
kullanan tüketicinin canını yakıyor. Değerli
arkadaşlar, bankalar Merkez Bankasından gecelik faizle yüzde 15,50 oranında
faiz veriyor, para alıyor. Bankalar mevduata yüzde 12,75 ortalama -stopajdan
sonra- faiz veriyor, para alıyor. Bu aldığı paraları yüzde 340 kârla, yüzde 340
fazlasıyla tüketiciye satıyor. Gecikme faizinde bu oran yüzde 398’e çıkıyor. Arkadaşlar, bir
banka yüzde 398 kârla kredi satarsa, bu, o ülkedeki anayasanın çiğnenmesi
demektir. Çünkü Anayasa diyor ki: “Devlet para, kredi, sermaye, mal ve hizmet
piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemesini sağlayıcı ve geliştirici
tedbirleri alır.” Kim alır devlet adına bu tedbirleri? Hükûmet
alır. Değerli
arkadaşlar, bir hükûmet yüzde 398 kârla bir bankanın
işlem yapmasına nasıl izin verebilir? Değerli arkadaşlar, Merkez Bankası kimin
bankasıdır? Neden bu toplumun bir bankası, bir millî bankası faiz oranlarını
yüzde 13 ilan ederken, bankaların yüzde 70 faiz almasına nasıl göz yumabilir?
Yetki kendisindedir ve değerli arkadaşlar, BDDK diyor ki… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Teşekkür ederim. BDDK diyor ki:
“Bankaların sermaye yeterlilik oranı yüzde 13’tür, yüksektir.” Peki, değerli
arkadaşlar, o zaman bankalar iyi. Ama özel sektörü bugün sıkıntıya sokan da
bankalardır. Bankalar bu ekonominin istikrarını bozan, bu ekonominin yalnızca
kendisini kurtararak özel sektörüne, reel sektörüne önemli ölçüde darbe
vuruyorlar. Değerli
arkadaşlar, eğer biz Anayasa’yı korumak istiyorsak, Anayasa’ya aykırı davranmak
istemiyorsak mutlaka bu kanunu kabul edip faiz oranlarını en fazla mevduat
faizi artı yüzde 50 yapmalıyız. Yüzde 13 mevduat faizi olursa en fazla 18-20…
Kredi kartları faizlerini 18-20’ye indirmeliyiz. Aksi takdirde topluma karşı,
tüketiciye karşı haksızlık ederiz. Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Bir milletvekili
olarak, Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü. Buyurun Sayın
Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli
milletvekilleri, İstanbul Milletvekili Sayın Esfender
Korkmaz’ın önergesi üzerine kişisel söz almış
bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. Ayrıca, bana söz
sırasını vermiş olan Tokat Milletvekili Sayın Doktor Reşat Doğru’ya da
teşekkürlerimi sunuyorum. Değerli
milletvekilleri, Esfender Hoca’mızın burada da ifade
ettiği gibi gerçekten ülkemizde banka kartları ve kredi kartlarında aylık faiz
oranlarının azami hadleri öylesine yüksek ki bu durum kamuoyu vicdanını
kanatmaya başlamıştır. Krizin faturası altında ezilmekte olan milyonlarca
ailenin olabildiğince korunması, olabildiğince esirgenmesi gerektiği bir zaman
kesitini yaşıyoruz. Bu teklifimizin ne kadar önemli olduğunu anlayabilmek için
AKP politikalarının halkı hangi noktaya getirdiğini, nasıl ezdiğini bazı
yönlerden dikkatlerinize sunmak istiyorum. Bir kere,
vatandaş gırtlağa kadar borca batmıştır AKP İktidarı döneminde. Son bir yılda
tüketici kredisi ve kredi kartları borç toplamı 20,5 milyar lira artmıştır,
sadece bir yılda ve 2009 Ocak ayı sonunda toplam 117,5 milyar liraya yani eski
parayla 117,5 katrilyona ulaşmıştır. Değerli
arkadaşlarım, sevgili milletvekilleri; tüketici kredisi ile tüketici kartı
borcunu ödemeyenlerin sayısında da düşünülenin ötesinde bir artış gözleniyor.
2004 yılı ile 2008 yılı arasında yani dört yıllık dönemde 15 kat artmış
tüketici kredisi ile tüketici kartı borcunu ödemeyenlerin sayısı, 15 kat artmış.
Yani bu rakamları görünce, halkımızın nasıl büyük bir baskı altında, ekonomik
kriz altında nasıl ezilmekte olduğunu daha iyi görüyoruz. Öte yandan, bu acı
tabloya paralel olarak borcu yüzünden iptal edilen kart sayısının da 6 kat
artmış olduğunu görüyoruz. Yine AKP
politikalarının halkımızı nasıl ezdiğinin somut bir göstergesi olarak değerli
milletvekilleri, protesto edilen senetler sayısına -2002-2008 arasında-
baktığımızda, hızla yükseldiğini görüyoruz. Protesto edilen senetler tutarı ise
2002-2008 arası 7 katın üstünde artmış, 7 katın üstünde artmış AKP döneminde.
Anlamak ve kabul etmek mümkün değil. Nominal ama gayrisafi millî hasıla zımni deflatörüne göre bir hesaplama yapınca, reel
olarak yaklaşık 6 kat arttığını tespit ediyoruz. Karşılıksız çeklerin
durumuna gelince: 2002’de karşılıksız çek sayısı yaklaşık 743 bin iken her yıl
bir yıl öncekine göre artmış ve 2008’de 1 milyon 537 bine yükselmiştir.
2003-2008 arasında ise toplam 6 milyon 738 bin çek karşılıksız çıkmış. Değerli
milletvekilleri, yani bu durum, işte, acı manzaralarını, televizyonlarda da
gördüğümüz bazı tabloları, manzaraları bize gösteriyor. Örneğin, ocak ayı
sonlarında Edirne’de 100 liralık yardım için binlerce kişinin nasıl kuyruğa
girdiğini televizyonlardan izledik. Yani Edirne’de insanlar
bu duruma gelmiş ise ülkemizin diğer yörelerinde insanlar nasıl zor koşullar
altında yaşam mücadelesi veriyorlar siz düşününüz ve öyle vahim ki, son haftada
yine basına ve ekranlara rastlayan bir acı gerçek: Genç insanlar, genç aile
babaları sıkıntıdan kurtulmak için böbreklerini yok pahasına satışa
çıkarıyorlar ve kuyruğa girmişler. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, neden böyle oldu? Niçin böyle oldu? Sorunun yanıtı açık: AKP’nin yanlış ekonomik politikaları, AKP’nin
beceriksiz uygulamaları. Bakınız, Financial Times “Türkiye resesyona giriyor.”
diyor, Sayın Başbakan “Aldığımız ve alacağımız tedbirlerle krizi Türkiye'nin
mümkün olduğunca uzağında tutmaya devam edeceğiz.” diyor. Yani böyle bir şey
olabilir mi? Birileri lütfen Başbakanı bu tatlı uykusundan uyandırsın. Hadi
bizim uyarılarımıza Sayın Başbakan “Felaket tellallığı yapıyor bunlar.” diye
suçlamalarda bulunuyor ama lütfen, Allah aşkına, bir milletvekili, AKP
sıralarından bir milletvekili Türkiye'nin ne kadar sıkıntılı durumda olduğunu
Başbakana anlatsın. Bir de, şimdi, IMF’ye efelenmesi var ki, tam bir komik
manzarayla karşı karşıyayız. Sanki IMF’nin kapısına biz gitmemişiz de IMF bizim
kapımıza gelmiş “Ne olur size borç vereyim.” diye. Değerli
milletvekilleri, lütfen Sayın Esfender Korkmaz’ın bu önerisini dikkate alalım. Teşekkür
ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tütüncü. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Alınan karar
gereğince, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer
alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz. IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 2’nci sırada yer
alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız. 2.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/618, 1/653) (S. Sayısı: 307) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 3’üncü sıraya alınan, İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25
Milletvekilinin; Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili
Nevin Gaye Erbatur ve 8 Milletvekilinin; Kadın Erkek
Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin; Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu
Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlıyoruz. 3.- İstanbul Milletvekili Nimet
Çubukçu ve 25 Milletvekilinin; Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 8 Milletvekilinin;
Kadın Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili
Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin; Kadın-Erkek Eşitlik
Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu (2/211,
2/112, 2/311) (S. Sayısı: 328) (x) BAŞKAN –
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon raporu
328 sıra sayısı ile bastırılıp dağıtılmıştır. Teklifin tümü
üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana
Milletvekili Sayın Nevingaye Erbatur’a
aittir. Buyurun Sayın Erbatur. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakika. CHP GRUBU ADINA
NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kadın Erkek
Eşitliği Komisyonu Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına görüş bildirmek için söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım. Sözlerime
başlarken böyle bir komisyonun kurulması için çaba sarf eden, emeği geçen
herkese teşekkür ederim. Demokrasinin temel kriterlerinden
biri olan kadın erkek eşitliği aynı zamanda cumhuriyetimizin kuruluş
felsefesinin de önemli bir ilkesidir. Sayın Başkan,
arkadaşlarımızı kadın erkek eşitliği ilgilendirmiyor herhâlde, pek
dinlemiyorlar. (CHP, MHP ve DTP sıralarından alkışlar) Ne yazık ki zaman
içinde elde edilen tüm kazanımlara rağmen, yaşamın her alanında kadın erkek
eşitsizliğinin sürdüğü görülmektedir. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın
2007-2008 İnsani Gelişmişlik Raporu’na göre Türkiye, insani gelişme endeksinde
177 ülke arasında 84’üncü sırada yer almaktadır. Ekonomik açıdan ne kadar
“gelişmiş ülkeler” arasında yer almaya başlasak da sosyal gelişmişlik açısından
ülkemiz hâlen “gelişmekte olan ülkeler” kategorisinde yer almaktadır. Bir ülkenin
kalkınmışlığı ekonomik büyüklükten ziyade vatandaşları arasında eşitliği
sağlayabilmesiyle ölçülür. Kadınlar ve erkeklerin eşit hak ve özgürlüklere
sahip bir Türkiye'de yaşayabilmesi için üzerinde konuştuğumuz Kadın Erkek
Eşitliği Komisyonu çok önemli bir fırsattır. Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu
uzun yıllardır bu ülkede yaşayan kadınların talep ettiği en önemli konulardan
bir tanesidir. Komisyonun varlığı, ülkemizde var olan eşitsiz durum ve
tutumların son bulmasında anahtar rol oynayacaktır. (x)
328 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Dünyanın bütün
bölgelerinde sosyal, ekonomik, yasal ve siyasal haklar açısından toplumsal
cinsiyet eşitsizlikleri vardır. Bu eşitsizliklerin varlığı, toplumsal cinsiyet
indeksleri geliştirilerek somut olarak da saptanmıştır. Kadınlar, aile
reisliği, toprak sahipliği, mülkleri yönetme, iş kurma ve yürütme, siyaset,
karar alma mekanizmalarında söz sahibi olabilme gibi konularda erkeklerle eşit
değildir. Toplumsal cinsiyet eşitliği ise kadın ve erkeğin kamusal ve özel
alanda eşit fırsatlar, haklar ve sorumluluklara sahip olması, kadın ve erkeğin
eşit biçimde görünür, güçlü ve eşit yurttaşlar olması anlamına gelmektedir. Toplumsal
cinsiyet eşitliğinin sağlanabilmesi için hukuki düzenlemeler kadar önemli bir
konu da hukuki düzenlemelerin fiilî hayata yansımalarının gerçekleştirilmesini
sağlamaktır. Kadınların, ekonomik, sosyal, kültürel ve politik karar alma
süreçlerinde tam ve eşit pay sahibi olabilmeleri, toplumun ve özel yaşamın
bütün alanlarına aktif katılımlarını önleyen engelleri ortadan kaldırmak, kadın
erkek eşitliğini fiilî anlamda da sağlayabilmek için gerekli ve şarttır. Kadınlar ve
erkekler arasında görev, sorumluluk ve rollerin paylaşımındaki eşitsizlikler,
eşit olmayan güç ilişkilerine, kadınların ikincilleştirildiği bir sosyal yapıya
neden olur. Sonuçta ortaya çıkan toplumsal cinsiyet eşitsizliği, sadece
kadınların sorunu değil, bir demokrasi ve demokratikleşme sorunudur. Yetki ve
sorumluluğun kadın ve erkek arasında paylaşılması ilkesinin, evde ve kamusal
alanda, ekonomik ve siyasi hayatta kabul görmesi sağlanmalıdır. Pekin Eylem
Platformu’nda da belirtildiği gibi, kadın ve erkek arasındaki eşitlik, bir
insan hakları sorunu, sosyal adaletin önemli bir koşulu ve aynı zamanda
eşitlik, kalkınma ve barışın vazgeçilmez ve temel ön koşuludur. Kadın erkek
eşitliğini sağlamak, anayasal koruma altına alınan sosyal devlet ve hukuk
devleti ilkelerinin de bir gereğidir. Ayrıca,
uluslararası çeşitli platformlarda da kabul edildiği üzere, kadının ve kız
çocuklarının insan hakları, evrensel insan haklarının vazgeçilemez, ayrılamaz
ve bölünemez bir parçasıdır. Kadının
ilerlemesi ve kadın erkek eşitliğinin sağlanması, sadece kadınları ilgilendiren
bir mesele değildir. Kadın erkek eşitliği, sürdürülebilir, adil ve kalkınmış
bir toplum inşa etmenin temelidir. Toplumsal
cinsiyet ayrımcılığı sadece kadınları ilgilendiren bir sorun değildir, bunu
söyledik; ülkenin demokratikleşmesi ve insani kalkınması, sosyal adaletin gelişmesi,
bireylerin özgürleşmesi, sağlıklı bir toplum-birey ilişkisi toplumsal cinsiyet
eşitliği sağlanmadan mümkün olmayacaktır. Toplumsal cinsiyet ayrımcılığına son
vermek, Türkiye’nin imzaladığı Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin, adaylık sürecinde olduğumuz Avrupa
Birliği eşitlik müktesebatının gereği ve Anayasa’nın 10’uncu maddesinin devlete
verdiği bir görevdir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin temelinin ekonomik güç
dengeleriyle ilintili olduğunu göz önünde bulundurursak, kadın erkek eşitliğini
sağlamanın yolunun kadının yoksulluğunu azaltmaktan geçtiğini görürüz. 1990’dan
beri toplanan bütün Birleşmiş Milletler konferanslarında ama özellikle Kopenhag
Dünya Kalkınma Zirvesi ve Pekin Dünya Kadın Konferansında kadınların
yoksulluğunun bir dünya sorunu olduğu teyit edilmiştir. Yoksulluk Kopenhag’da
saptanan üç temel sorundan biridir ve bu konferansta yüz seksen hükûmetin üzerinde anlaşmaya vardıkları 10 eylem alanı
arasında 2’nci sıradadır. Bu konferans metninde erkeklere kıyasla daha çok
kadının mutlak yoksulluk içinde bulunduğu çeşitli yerlerde tekrarlanmıştır.
Yine Pekin 4’üncü Dünya Kadın Konferansında kabul edilen Pekin Eylem
Platformu’nda ise “yoksulluğun kadınlaşması” kavramı yoğun olarak kullanılmıştır.
Yoksulluğun
kadınla özdeşleşmesi politik, ekonomik ve sosyal dönüşümün kısa dönemdeki
sonucu olarak ekonomileri geçiş sürecinde olan ülkelerde son zamanlarda önemli
bir sorun hâline gelmiştir. Ekonomik unsurlara ek olarak sosyal yönden
tanımlanmış cinsiyet rollerinin katılığı ve kadınların yetki, eğitim, öğrenim
ve üretim kaynaklarına kısıtlı ulaşımının yanı sıra ailenin güvenliğini tehdit
edebilecek diğer unsurların ortaya çıkması da bu durumun sorumlusu olan
unsurlardır. Daha önce
değindiğim toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri yoksullukla doğrudan ilişkilidir
ve yoksulluğun artışına paralel olarak artar. Ayrıca kadınları yoksulluğa karşı
risk altına sokar ya da yoksulluklarına neden olur. Toplumsal cinsiyet
ilişkileri ve eşitsizlikleri kadınların ve erkeklerin hanede yaşadıkları
yoksulluğun farklı olması sonucunu doğurur. Kadınlar erkeklerden daha çok
sıkıntı çeker. Yoksulluk bütün hane halkını etkiler ama hane halkının refahına
ilişkin iş ve sorumluluklardaki toplumsal cinsiyet farklılığı yüzünden kadınların
yükü daha ağırdır çünkü onlar artan mahrumiyet koşullarında hane halkının
tüketim üretimini idare etmeye çalışırlar. Kadınlar evde, toplumda ve iş
yerinde hem ücretli hem de ücretsiz işlerde çalışarak ekonomiye ve yoksullukla
mücadeleye katkıda bulunurlar. Bu nedenle kadının güçlendirilmesi, yoksulluğun
ortadan kaldırılmasında çok önemli bir unsurdur. Kadın
yoksulluğunu azaltmada önemli bir araç da kadın istihdamının artırılmasıdır.
Ülkemiz en büyük ilk yirmi ekonomisi arasında bulunurken dünyanın,
kalkınmışlığın temel göstergelerine baktığımızda ise dünyanın çok gerisindedir.
Örneğin, Dünya Ekonomik Forumu tarafından her yıl yayınlanan Toplumsal Cinsiyet
Uçurumu Raporu’na göre ülkemiz 130 ülke arasında 123’üncü sıradadır. Dünyanın
en büyük diğer ekonomilerine sahip ülkelere baktığımızda, örneğin, Amerika
Birleşik Devletleri 31’inci sırada, Almanya 8’inci sırada, Birleşik Britanya
ise 11’inci sıradadır. Kadınların
ekonomiye katılımı ve fırsatları açısından ise Türkiye 124’üncü sıradadır.
Kadınlar istihdam sürecine ya dâhil olamamakta ya da kayıt dışı çalışmaya
zorlanmaktadır. Çoğu zaman da kadınlar erkeklere nazaran daha düşük ücretlerle
çalışmak durumunda kalmaktadır. Ayrıca, çalışma
hayatının kadınların katılımını artırıcı şekilde düzenlenmeyişi de kadın
istihdamını etkileyen bir başka unsurdur. Bakım hizmetlerinin
kurumsallaşamaması ve iş yerlerinde kreş ve bakımevlerinin hâlen gerektiği gibi
hizmete sunulamaması ülkemizde kadın istihdamının gerilemesine sebep
olmaktadır. Daha geçtiğimiz
cuma günü Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan bir rapora göre
kadın istihdamı yüzde 24’lerden yüzde 22’lere gerilemiştir. AB üyesi 27 ülkede
bu oran ortalama yüzde 58’dir. Ülkemizde ise özellikle ekonomik kriz
bahanesiyle kadınlar istihdam sürecinden dışlanmaktadır. Oysa kadınların
istihdama dâhil edilmesi yoksullukla mücadeleden küresel ısınmaya kadar birçok
sorunun azaltılmasında temel araç olacaktır. Kadın erkek
eşitsizliğinin temelinde ekonomik güç dengesizlikleri ve yoksulluğun yattığını
düşünürsek kadın yoksulluğunu ve kadın yoksulluğuna bağlı kadın erkek
eşitsizliğini gidermenin yolunun kadını istihdam sürecine dâhil etmekten
geçtiğini görürüz. Kadın erkek
eşitsizliğine neden olan bir diğer alan da eğitimdir. Eğitim, bir insan
hakkıdır ve eşitlik, kalkınma ve barış hedeflerine ulaşılması için gerekli bir
araçtır. Ayrımcı olmayan eğitim hem kız çocuklar hem de erkek çocuklar için
yararlıdır. Böylece, kadın ile erkek arasında daha eşit ilişkiler kurulmasına
büyük katkıda bulunur. Eğer daha çok kadın değişimin gerçekleştiricisi olacaksa
eğitimin kazandırdığı niteliklerin kadınlar için de ulaşılabilir ve kazanılır
olması şarttır. Kadının okuryazar
olması, aile içinde sağlık, beslenme ve eğitimi geliştirmenin ve kadınları
toplumdaki karar alma süreçlerine katılmaları için güçlendirmenin en önemli
anahtarıdır. Kız çocukların ve kadınların resmî ve resmî olmayan eğitim ve
öğrenimlerine yatırım yapmanın olağanüstü yüksek sosyal ve ekonomik kazancı bir
yana, sürdürülebilir kalkınmayı ve hem sürekli hem de sürdürülebilir ekonomik
büyümeyi başarmanın en iyi araçlarından biri olduğu kanıtlanmıştır. Yukarıda
değindiğim Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporu’na göre kadınların eğitim hakkını
kullanması konusunda Türkiye 130 ülke içinde 108’inci sıradadır. Bugün zorunlu
eğitim çağındaki kızlarımızın yaklaşık 700 bini ilköğretim dışındadır. “Haydi Kızlar Okula”, “Baba Beni Okula Gönder” gibi
kampanyalar her ne kadar kız çocuklarının okullaşma oranını artırsa da, kız
çocuklarının okula devam oranı oldukça düşüktür. Her yıl on binlerce kızımız
ilköğretimi terk etmek zorunda kalmaktadır. Bu durumdaki yüz binlerce kız
çocuğumuz toplumumuzun kıyısına köşesine itilmekte, yaşamları olması gerekenden
daha sağlıksız, becerileri daha az, yaşamlarında pek az seçenek bulunan ve
geleceğe ilişkin umutları hayli zayıf çocuklardır bunlar. Pek çoğu çocuk yaşta
evlendirilmekte, cinsel sömürüye maruz kalmaktadır. 21’inci yüzyılda
daha iyi bir dünya için dünya ülkelerinin üzerinde anlaşmaya vardıkları ve
ülkemizin de altına imza attığı “Bin Yıl Kalkınma Hedefleri”nden ikisi, kız ve
erkek çocukların eğitimi üzerinde odaklaşmıştır. Bunlar salt birtakım
hedeflerden ibaret değildir. Bu hedeflere ulaşmada ne kadar başarılı olduğumuz,
diğer bütün hedeflere ulaşabilme yeteneğimiz açısından yaşamsal önem
taşımaktadır. Kız çocuklarının
eğitim ve öğretime katılmalarının önündeki sosyal ve ekonomik engellerin
ortadan kaldırılması ve yoksul çocuklara odaklanarak herkesin kaliteli temel
eğitim alması sağlanmalıdır. Böylece kadınların eğitimliliğinin artırılması
sonucunda toplumun da eğitimliliği artacaktır. Kız çocuklarının
eğitimi, eğitimden yoksun kalan çocuklar arasında kız çocukları üzerine
odaklanılarak tüm çocuklar için kaliteli eğitime erişimi temin etmek anlamına
gelmektedir. Bu ise kız çocukları için yalnızca eğitim fırsatlarının artması
değil, aynı zamanda kız çocuklarını okula devam etmekten ve okulda başarı
göstermekten alıkoyan tüm engellerin sistematik biçimde ortadan kaldırılmasını
gerektirir. Bu, ayrıca tüm çocukların eğitiminde ulaşabilecekleri en üst düzeye
kadar ulaşabilmeleri için fırsat eşitliğine sahip olabilmeleri, kız ve erkek
çocuklara karşı cinsiyete dayalı her türlü ayrımcılığın da ortadan
kaldırılmasını ifade eder. Kadınların ve kız
çocuklarının eğitim haklarına erişebilmelerinin sağlanabilmesi, kadınların
siyasette ve karar alma mekanizmalarında söz sahibi olabilmeleri açısından da
önemli bir husustur. Türkiye, kadınların siyasete katılımı açısından dünya
genelinde 130 ülke arasında 106’ncı sıradadır. Ülkemizde nüfusun yarısını
oluşturan kadınlar 1934’te seçme ve seçilme hakkına sahip olmuşlarsa da o
günden bu yana siyasi karar organlarında ve karar alma mekanizmalarında yok
denecek kadar azdırlar. Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde kadın temsil
oranı yüzde 9,1’dir. Cumhuriyet tarihi boyunca toplam 9.134 milletvekilinin
sadece 236’sı kadındır. Kadın belediye başkanı oranları ise
daha da kötü durumda. Türkiye dünya istatistiği içinde 57 ülke içinde
54’üncü sırada. 3.225 belediye başkanının sadece 18’i kadındır. Umarım, bu dönem
yapılacak yerel seçimlerde bu oran çok daha yükseğe çıkar çünkü yerel
yönetimlerin sunduğu hizmetlerden çoğu zaman birincil aşamada yararlanan
kişiler kadınlar olmaktadır. Ancak, karar alanların çoğunlukla erkeklerden
oluştuğu bir dünyada kadınların ihtiyaçlarını ve taleplerini fark edebilecek
bir bakış açısının getirilebilmesi mümkün değildir. Ülkemizde gerekli yerel
hizmetlerin ne olduğunu tanımlayabilecek, talep edecek ve yararlanacak
vatandaşların başında gelen kadınların çelişkili biçimde yerel hizmetlerle
ilgili kararlara katılımı çok sınırlıdır. Yerel yönetimlerin kent
planlamasından ulaşım hatlarının belirlenmesine, hizmetlerin
ücretlendirilmesinden bütçe kaynaklarının tahsisine, kent toprağının nasıl
kullanıldığından atıkların toplanmasına ve sokak aydınlatmasına kadar verdiği
her türlü karardan ve uygulamadan doğrudan etkilenen kadınlar bu kararların
oluşturulması sürecinde de yer alabilmelidir. Anayasal güvence
altında olan eşit temsil ilkesinin gerçek hedefine ulaşabilmesi için kadının
karar alma mekanizmalarında yer alabilmesi şarttır. Bunun da en birincil yolu
kota uygulamasıdır. Yapılan araştırmalar da göstermektedir ki, kota
uygulamasının amacına ulaşılabilmesi için kritik temsil eşiği yani yüzde 30’un
sağlanması gerekir. Kadınların korkmadan, susturulmadan, dışlanmadan ve
erkekler gibi davranmadan siyasette var olabilmesi en az 2 erkeğe karşı 1 kadın
oranına ulaşılmasına bağlıdır. Üyesi olma
yolunda önemli aşama kaydettiğimiz Avrupa Birliği de kotayı gerekli ve şart
görmektedir. Avrupa Birliğinin 1999’da yürürlüğe koyduğu Amsterdam Anlaşması
hem AB’nin kendisini hem de üye ülkeleri bağlamaktadır. Anlaşmanın 141’inci
maddesine göre, eşitliğin sağlanması için kadınlara özel avantajlar sağlanması
gereklidir ve bu bir ayrımcılık değildir. Avrupa ülkelerinde kota uygulamaları
yaygın olarak hayata geçirilmektedir. Kota, var olan erkek egemen toplumsal
yapı nedeniyle kadınlara kapalı olan siyaseti kadınlara açarak eşitlik sağlar.
Yine kota uygulamasının atamayla oluşan karar organlarında uygulanması da
kadına karşı şiddet, namus cinayeti, kadın istihdamı gibi mevcut temel
sorunların çözümünde önemli bir aşama olacaktır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun varlığı ülkemizin en
ciddi sorunlarından biri olan kadına karşı şiddetle mücadelede de büyük önem
taşımaktadır. Kadına karşı şiddet, kadınların insan haklarını ve temel
özgürlüklerini kullanmalarını engellemekte, bozmakta veya değersiz hâle
getirmektedir. Pekin Eylem Platformu’na göre, kadına yönelik
şiddet, kadının fiziksel, cinsel veya psikolojik zarar görmesiyle veya acı
çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel olan bu tip hareketlerin
tehdidini, baskıyı ya da özgürlüğün keyfî engellenmesini de içeren, ister
toplum önünde ister özel hayatta meydana gelmiş olsun cinsiyete dayalı her
türden şiddet anlamına gelmektedir. Şiddet
hareketleri ister ev içinde ister toplumda meydana gelsin kadının hayatına
korku ve güvensizlik sokmakta, eşitlik, kalkınma ve barış hedeflerinin
başarılmasını engellemektedir. Yarın açıklanacak olan Kadına Yönelik Şiddet
Türkiye Raporu durumun vahametini gözler önüne serecektir. Kadını erkeğin
namusu olarak gören zihniyetin değişmesi gerekir. Şiddetin en kötüsü olan namus
cinayetleri toplumun kanayan yarasıdır. Komisyonun
kurulmasıyla birlikte, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesinin 2005 Türkiye Raporu’nda da belirttiği gibi,
geçici özel önlemlerin ayrımcılık sayılmayacağının tanımlanacağı bir çerçeve
eşitlik yasasının çıkarılması da mümkün olacaktır. Komisyonun yetkileri
çerçevesinde mevcut kanunlarda yer alan eşitliği bozucu, eşitliğe aykırı
hükümler ayıklanabilecek ve hatta Komisyon gerekli gördüğü konularda kanun
teklifi de verebilecektir. Kurulacak bu Komisyon toplumsal cinsiyet eşitsizliğini
giderecek önlemlerin alınmasında öncü rol oynamalıdır. Toplumun tüm
alanlarında kadınların var olabilmesini sağlayacak, kadının özgürleşmesi
önündeki engelleri kaldıracak, kadının insan haklarından yararlanması için
gerekli çalışmaları yapacak ve bir gün erkeklerin de gereksinim duyacağı bir
komisyon olması dileğiyle yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Erbatur. Birleşime, saat
20.00’de toplanmak üzere ara veriyorum. Kapanma Saati: 19.02 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati:20.03 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER : Fatoş
GÜRKAN (Adana), Harun TÜFEKCİ (Konya) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. 328 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet burada. Teklifin tümü
üzerinde söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili
Sayın Şenol Bal’da. Buyurun Sayın
Bal. (Alkışlar) Süreniz yirmi
dakika. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – İç Tüzük’ü değiştirmek lazım. Yani, esas şimdi yoklama isteyeceksin,
karar yeter sayısı... Bu haksızlık değil mi Sayın Bakan? Yani bir hanımefendi
konuşuyor, hiç kimse yok! Nerede millet? AHMET YENİ
(Samsun) – Bir kere hanımefendiler yok! MHP GRUBU ADINA
ŞENOL BAL (İzmir) – Hayır sadece hanımefendiler değil, beyefendiler yok. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Beyefendiler yok. ŞENOL BAL
(Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 328 sıra sayılı, Kadın Erkek
Eşitlik Komisyonu Kurulmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. Evet, sayın
milletvekilleri, Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu Kanun Teklifi’ne canıgönülden katıldığımızı burada ifade etmek istiyorum.
Keşke ülkemizde böyle bir komisyon kurulmasına ihtiyaç duyulmasaydı. Bunu da
burada ifade etmek istiyorum. Ama demek ki bir ihtiyaç olduğu için böyle bir
komisyonun kurulması gündeme geldi. Bugüne kadar 90’lı
yıllardan beri kadın derneklerinin, sivil toplum kuruluşlarının, kadın haklarıyla
ilgili ortaya koymuş oldukları istekler doğrultusunda ve gerçekten gerektiği
için hem Medeni Kanun’da hem Anayasa’mızda hem Türk Ceza Kanunu’nda ve iş
kanunlarında bu fırsat eşitliğini engelleyen birçok madde değiştirilmiştir ve
ben bu konuda faaliyet göstermiş, çaba sarf etmiş olan tüm kadın sivil toplum
kuruluşlarını da buradan saygıyla selamlıyorum. Evet, bu teklifin
yasalaşmasıyla oluşturulacak komisyonun en azından toplum üzerinde bir farkındalık yaratacağını umuyorum, yine, bir zihniyet değişikliği
yaratacağını ummak istiyorum, ama tabii, samimi bir çalışma içinde faaliyetler
yürütülebilirse. Evet, kadın erkek eşitliği konusunda mevzuattan kaynaklanan
sıkıntılar az da olsa bazı konularda devam ediyor. Ben yine ifade etmek
istiyorum ki bu tür eşitlik komisyonları Avrupa ülkelerinde olduğu için
Türkiye’de de yapılmış olmaz. Bunu kendimiz için yapalım,
kendi kadınlarımız için yapalım, insan hakları için yapalım ve toplumun daha
iyi olması için yapalım ve kadının insan haklarının ihlalini engellemek için
yapalım ve kadının insan haklarının ihlalini engellemek için yapalım ve
inşallah bu Komisyonun hayırlara vesile olmasını şimdiden diliyorum ama şu
soruyu da sayın milletvekilleri, sormak istiyorum: Türkiye’de çalışma hayatında
veya işte, kişilik haklarında, kadın erkek eşitliğine dair yapılan yasal
düzenlemelerin temelinde gerçekten eşitlik fikri mi yatıyor diye sormak
istiyorum. Eğer gerçekten bu eşitlik fikri yatmış olsaydı, mevzuat
dışında da eşitsizliklerin giderilmesine ait sağlıklı düzenlemeler, programlar,
projeler ortaya konurdu bugüne kadar. Uygulamada hâlen neden büyük sorunlar
yaşanıyor, bunun üzerinde biraz durmak istiyorum. Değerli milletvekilleri, tarihin her döneminde devlete ve toplum
yaşantısına egemen olan siyasal düşünme şekilleri, yönetim biçimleri, dinler,
ideolojiler, kadının içinde yer aldığı ya da bire bir ilişki içinde bulunduğu
pek çok kavramın ve kurumun şekillenmesine etkili olmuş ve bu faktörler her
devirde kadınların sosyokültürel, ekonomik ve siyasal rolünü de belirlemiştir. Evet, Türk toplumunun tarihî geçmişine şöyle bir baktığımızda,
kadın konusunda da farklı dönemler yaşanmış ama diğer milletlerle
değerlendirdiğimizde, Türk kadınının geçmişte, tarihî olarak
değerlendirdiğimizde çok büyük sıkıntılar yaşamadığını da görüyoruz ama ben
yine şunu da ifade etmek istiyorum ki, bu tür değerlendirmeler her devri kendi
içinde, kendi şartlarıyla ele almanın daha doğru ve gerçekçi bir bakış ortaya
koyduğunu söylüyor. En son Tanzimatla birlikte başlayan, cumhuriyetin ilanıyla hızlanan
kadınla ilgili süreç, Atatürk’ün gerçekleştirmiş olduğu sosyal reformlarla
birlikte büyük bir dönüşümü başlatmıştır. Keşke Büyük Önder’imizin,
Atatürk’ümüzün Türk kadınına o günkü ortam ve şartlarda verdiği hakları, bakın
sadece hakları değil ilke ve şuuru toplumca anlayabilseydik. Cumhuriyetin
kuruluşu ile birlikte Türk kadını, toplumda çağdaş, eğitimli, meslek sahibi ve
birey olma niteliğine kavuşma yolunda çok büyük imkânlara erişse de bu gelişme
ivmesi ne yazık ki sonraki dönemlerde korunamamıştır ve bence gelecek nesillere
de büyük haksızlık edilmiştir. Sayın
milletvekilleri, gerek sanayileşme ve bunun sonucunda beliren kentleşme olgusu
gerekse kültürel dejenerasyon ve yanlış politikalar
ülke içinde değişik kesimler arasında farklı şekillerde algılanmış ya da
etkenlerin muhtelif kesimleri etkilemesi birbirinden farklılık göstermiştir. Bu
farklılığı yaratan toplumsal kavram ise bu etkenlerin zorlamasıyla ve
biçimlendirilmesiyle beliren “toplumsal değişme” dediğimiz sosyolojik olgudur
ve kadın kimliğinde de, kadın yapılanmasında da çok çeşitlilik ortaya çıkmıştır
tüm toplumda olduğu gibi. Şunu söylemek
istiyorum değerli milletvekilleri: Kadınlara iç hukuk düzenlemeleri, dinî,
tarihî ve uluslararası referanslar ile ne kadar hak tanınırsa tanınsın sorun
daha çok kültürel dejenerasyon sonucu oluşan
alışkanlıklar ve ezberlerle ilgilidir. Evet, günümüzde siyasette, sanatta,
çalışma hayatının her alanında başarılı olmuş birçok kadınımız vardır ancak
değişen toplumsal yapıda kadının layık olduğu konuma ulaşması için gerekli
imkân, bilgi, beceri ve fırsat eşitliğini büyük bir kesim kadınımız elde
edememiştir. Kadınlara yasal
çerçevede tanınan haklar, sosyal, ekonomik ve kültürel hayatta kendini
gerçekleştirme fırsatıyla desteklenmedikçe anlamlı olmamaktadır. Yine, “Türk
kadınının layık olduğu konuma ve haklara kavuşma isteğinin en büyük dayanağı
tarihî miras.” dedik ama, en azından, kadınlarımızın
bu haklardan haberi olabilecek, bu hakları kullanabilecek beceri ve bilgiye de
sahip olması gerekli. Bir kere, sayın
milletvekilleri, kadın erkek eşitliği demokrasinin meşruiyet sorunudur.
Demokrasiyi ağzına pelesenk edenlere buradan duyuruyorum. Tüm yapılan
değişikliklere rağmen kadınlar toplumda yaratılan fırsatlardan eşit bir şekilde
yararlanıyor mu? Toplumsal haklardan eşit bir şekilde yaratılan fırsatlardan
yararlanıyor mu? Toplumsal kaynaklardan eşit bir şekilde kadınlarımız
yararlanıyor mu? Bunları kendimize sormamız lazım. Bu yasal hakların sosyal ve
kültürel hayatta desteklenmesi gerekiyor. Sosyal hayatta kadının statüsünün bu
imkânları kullanabilecek şekilde geliştirilmesi gerekiyor. Ekonomik alanda
kadının varlığı bu imkânlara ulaşabilecek şekilde güçlendirilmesi gerekiyor.
Kadının görünürlüğü, ehliyeti ve liyakatini yarışabilecek hâle getirmek
zorundayız. Sayın
milletvekilleri, burada bir dize okumak istiyorum Azerbaycanlı bir şairin: “Silkinip
çıkmazsa kadın mutfaktan, Ne azat ana var
ne azat vatan.” Şimdi, biraz önce
cumhuriyet döneminin kadınlarından, o dönemdeki verilen haklardan bahsettik. O
dönemin kadınları, -hak varsa ödev de vardı- belli bir sorumluluk taşıyorlardı.
O dönemin kadınlarının idealizmi eğer devam ettirilebilseydi, bugün en azından
içinde bulunduğumuz kadının bu sosyal problemleri bu kadar olmazdı. Değerli
milletvekilleri, Yüce Atatürk’ümüz milletin kaynağı, sosyal hayatın esası
olarak kadını ifade ediyor. “Milletimiz kuvvetli bir millet olmaya azmetmiştir.
Bunun gereklerinden biri de, kadınlarımızın her bakımdan yükselmelerinin
teminidir.” diyor Büyük Atatürk’ümüz. Evet, kadının
sorunu toplumun sorunudur değerli milletvekilleri. Bu sorun çözülemiyorsa, bu
ekonomik sistemde, bu sosyal sistemde, bu sosyal yapıda eğer kadının
problemleri çözülemiyorsa bu meselenin, problemin başı idari yönetim, siyasi
iradeyle ilgili bir sorundur. Şimdi, kadının
birçok probleminden bahsettik. Biliyorsunuz ülkemizin en önemli sorunlarından
birisi hiç şüphesiz ki işsizlik ve istihdam sorunudur. Bugün yapılan anketlerde
kadınların en büyük sorunu işsizlik ve yoksulluktur. Genç nüfusumuz ile
beslenen istihdam piyasamız kadınıyla erkeğiyle bugün ülkemizin hem en büyük
kozu hem de iyi değerlendirilmediği takdirde en büyük tehlikesini
oluşturmaktadır. Evet,
sürdürülebilir bir kalkınmanın en önemli unsuru kadınların iş gücüne katılımını
teşvik etmektir. Ne yazık ki, her geçen yıl nüfus artışına rağmen Türkiye’de
kadının iş gücüne katılım oranı düşmektedir. Son altı yıldır bu oranın belirgin
bir şekilde düşmesi aldatıcı, göstermelik ve popülist
politikaların neticesidir. 1990’lı yıllarda yüzde 34,1 civarında olan kadının
iş gücüne katılım oranı 2007’de yüzde 24,8’lere gerilemiştir, 2008’de de yüzde
22’lerdedir. Değerli
milletvekilleri, ülkemizde genel olarak iş gücüne katılım da düşüktür: Yüzde
45,8. Birçok ülkeyle mukayese ettiğimizde böyle genç bir nüfusa sahip olan ülkemizdeki
bu iş gücüne katılım oranı niye bu kadar düşüktür? Ülkemizde işte çalışabilecek
15-64 yaş sınırı içinde nüfus 50 milyondur. İş gücüne katılım oranına
baktığımızda, çalışabilecek nüfusun yarısından fazlası çalışma durumundan uzak
gözükmektedir ve bu iş gücüne katılım oranı yüzde 45,8’in yüzde 70,2’si
erkekler, yüzde 24 veya yüzde 22’si kadınlardır. İş gücüne katılmayan 100
kadından 63’ü iş gücüne katılmama nedenini “tam zamanlı ev kadını” olarak
göstermektedir. Yani kadının enerjisinden, kadının kabiliyetlerinden bu ülke
yararlanamamaktadır. Yine istihdam
edilenlere bir bakalım. Yani iş gücü böyle de istihdam ne kadar edilebiliyor bu
ülkede? Bu ülkede 50 milyon insanın 21 milyon 500 bini istihdam ediliyor -son
veriler değil bunlar, 2007 verilerine göre- ve kadınlar da bunun 5,5 milyonunu
ifade ediyor. Yine büyük bir kitlenin çalışmadığı hâlde işsiz görünmesine
rağmen işsizlik oranı hiç durmadan yükseliş gösteriyor. Değerli
milletvekilleri, kırsal alanda, tarımda 100 kadından 83’ü tarım kesiminde, biliyorsunuz,
çalışıyor. Bundan da son zamanda, son üç yılda 1,8 milyon kişinin tarımdan
uzaklaştığını düşündüğümüzde en büyük darbenin yine kadınlara vurulduğunu
görüyoruz. Evet, kayıt
dışılık kadınlarda. En önce işten çıkarılma yine kadınların problemi, iş
bulamama, kadınların… O zaman, en azından, eğitim verirken de yaygın
eğitimlerde de kadını meslek sahibi yapmak zorundayız. İstihdama katılım kadının güçlenmesinin en önemli aracı. Ücretli istihdam kadının evin dışında görünür kılınmasını,
toplumsal yaşamda bir birey olmasını sağlamanın, kadının sosyal, kültürel ve
politik haklara, fırsat eşitliğine ulaşmasının en etkili yolu. Onun için
istihdam meselesinin üzerinde durmamız gerekli. Değerli
milletvekilleri, ülkemizde bilhassa son altı yıl, AKP İktidarı döneminde millî
ve manevi değerlerimizin istismar edilip siyasete alet edildiği bir dönemi
yaşıyoruz. Başta siyaset kurumu olmak üzere toplumun ekonomik, kültürel,
sosyal, ilmî ve idari birçok alanında yozlaşma kültürünün artarak devam
ettiğine hepimiz şahidiz. Bu durum, işsizlik ve gelir dağılımı adaletsizliği
gibi sosyoekonomik sorunlar ile birlikte toplumda güven bunalımına, kaygı,
korku ve umutsuzluğa yol açıyor. Yani kültürel, sosyal, ekonomik ve en önemlisi
siyasi bir yozlaşma kültürüyle karşı karşıyayız. 2009
Türkiye’sinin en büyük problemleri olan -sadece kadınımızın değil, toplumun ama
en çok etkilenen kesim kadınlar- işsizlik, yolsuzluk, sosyal dışlanmışlık
olgusunun baş oyuncuları kadınlar ama istenilen de
buydu. Toplum her geçen gün yoksullaşıyor ve buna bağlı olarak kadınlar
yoksullaşıyor. Sosyal devlet
sadaka devleti hâline geldi. İlk önce insanları yoksul hâle getireceksiniz,
sonra verdiğiniz sadaka gibi yardımlarla onları mahkûm edeceksiniz. Çalışma ve
üretme kültürünü yok edeceksiniz. Sayın milletvekilleri, bunları söylemek
zorunda hissediyorum, çünkü ülkemizin en önemli meselelerinden biri bu. Bunun dışında
aile içi şiddetten bahsediyoruz. Aile içi şiddet -yarın zannediyorum
açıklanacak- gerçekten yüzleşmemiz gereken bir konu. Bu konuyla ilgili alınan
yasal kararlar, mevzuat değişiklikleri; bunlar çözüm değil, bunun için
altyapının hazırlanması gerekli. Millî Eğitim Bakanlığının, Diyanet İşleri
Başkanlığının, aynı zamanda sivil toplum kuruluşlarının ve en önemlisi
medyamızın bu konu üzerinde ortaklaşa çalışması gerekiyor. Eğitim konusu
hâlen çözemediğimiz problemlerin başında. Hâlen 5 kadından 1’i okuryazar değil.
Okullaşma oranını yüzde 100’e çıkaramadık. Okuryazar olanlarımızın yüzde 60’ı
ilkokul ve hatta ilkokul mezunu bile değil. Ki bilgi çağında yaşıyoruz. Hiç
durmadan bilginin yenilenmesi gereken bir dönemde, çağda, yaşadığımız bu çağda
yaygın eğitimin, biraz önce de saymış olduğum kurum ve kuruluşlarla birlikte
mutlaka geliştirilmesi gerekiyor. Ben, Kadın Erkek
Eşitlik Komisyonunun bir farkındalık yaratacağı ve
aynı zamanda zihniyet değişikliği yaratacağı konusunda emin olarak, bu
Komisyonun kurulması konusunda Milliyetçi Hareket Partisi olarak kabul oyu
vereceğimizi ifade ediyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bal. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Aysel Tuğluk. (DTP
sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakika. DTP GRUBU ADINA
AYSEL TUĞLUK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kadın Erkek
Komisyonunun Kurulmasına Dair Kanun Teklifi hakkında DTP Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Biz kadınların
yıllardır mücadelesini verdiği Eşitlik Komisyonunun kurulması için Meclis
tarihinde ilk kez farklı partilerden kadın milletvekillerinin karşılıklı
hoşgörü ve fikir birliği içinde çalıştıklarına vurgu yaparak konuşmama başlamak
istiyorum. Bir partinin ya
da bir kişinin değil, biz kadınların ortak başarısıdır bu durum ve hepimizin
kadınlık gururunu yüceltmiştir. Bu Komisyonun kurulması için yıllardır çaba
sarf eden kadın örgütlerini ve emeği geçen herkesi bu vesileyle kutluyorum. Toplumsal yaşamda
karşılaşılan eşitsizlikleri gidermenin en önemli araçlarından bir tanesi
kadınların hem bir başına hem de hemcinsleriyle birlikte girişecekleri tüm
çabaları hukuksal ve toplumsal alanda kurumsallaştırmak olacaktır. İşte bugün
Parlamento çatısı altında kurumsallaşma yönünde atacağımız bu önemli adımla,
bundan sonraki uygulamalara dönük çalışma ve çabaları hızlandırmış olacağız. Umuyor ve
diliyorum ki bundan sonraki çalışmamızın ana ekseni aynı dayanışma ve kadın
bilinci doğrultusunda Komisyonun işlevsel bir hâle gelmesi için çalışmak
olacaktır. Bu, öncelikle bizlerin hemcinsimize, bu Meclisin de bizlere ve
topluma karşı ödemesi gereken bir borcudur aynı zamanda. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Eşitlik Komisyonunun
partiler üstü ortak bir gereklilik olduğunun bilincinde olarak davranmayı
başarmış biz kadınların bu vesileyle kadın meselelerine dair bazı konuları
gündemleştirmek ve güncelleştirmek gibi bir sorumluluğumuzun olduğu
kanaatindeyim, çünkü Türkiye’de her 3 kadından 1’i şiddet mağduru, her 5
kadından 1’i okuma yazma bilmiyor, Parlamentodaki kadın oranı dünyanın birçok
ülkesinden çok daha geri durumda. Bu bilançonun
içine siyasal katılımdan töre ve namus denilen cinayetlere, iş yaşamına
katılımından cinsel istismara, şiddetten baş örtüsüne,
ayrımcılıktan ticari sömürüye kadar bin bir sorunu eklemek mümkün. Bu tablo
neden böyle ve bu tablo nasıl değişir sorularına birlikte yanıt bulmak
zorundayız. Biliniyor, Medeni
Kanun, İş Kanunu, Ceza Kanunu, Ailenin Korunmasına Dair Kanun, Belediyeler
Kanunu’nda yer alan hususlar gibi, yasal zeminde yapılan iyileştirme ve
düzenlemelerle kadın erkek eşitliği güçlendirilmiştir. Fakat yasalarımızda yer
verilen tüm bu olumlu düzenlemelere rağmen toplumsal hayat, yasal zemin ve
uygulama düzeyinde çok ciddi sorunlarla hâlen yüz yüzedir. “Hayatımız
tehlikede” desek abartmış olmayacağız çünkü her gün bir şekilde ölüyor,
öldürülüyoruz. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çok uzun bir zamandır biz kadınlar, çeşitli
vesilelerle bu sorunlarımıza çareler arıyoruz ve her fırsatta üzerimizdeki
baskıya karşı mücadele etmeye çalışıyoruz. Yaşanan geçmiş deneyimlerin, her
birimizin yaşamakta olduklarının, bazı genel hususlarda ortak çerçeveler
oluşturmamız gerektiği konusunu kaçınılmaz olarak önümüze koyuyor. Mevcut
sisteme karşı mücadele etmek, dayandığı zihin kodlarını altüst etmek ve her tür
ilişki alanını yeniden düzenlemek gibi konulardan söz etmek sanırım yeni bir
şey söylemek olmayacaktır. Yine, farklı
kadınlık deneyimleri olduğunu ve belli bir topluma ait kadın deneyimini başat
kılmanın sakıncaları biliniyor. Tam burada deneyimlerin karşılıklı paylaşılması
ve birbirimizin deneyimlerinden öğrenmenin elbette çok önemli olduğunu
belirtmeyi gerekli görüyorum. Esasen de bütün eril değerlerin baştan aşağıya
yeniden düşünülmesi, tartışılması ve yeniden kurulması gibi bir arayış ve
çabanın hepimiz açısından ciddi bir ihtiyaç olduğunu düşünüyorum,
ki, kadınlar bunu yapmaya başladılar; ayrımcılığı tartışıyorlar, cinsiyetçiliği
tartışıyorlar, iktidarı ve hiyerarşiyi çok yoğun bir şekilde tartışıyorlar,
tartışıyoruz. Tam burada “ideoloji” kavramının içsel sorunları olduğunu
unutmadan, sürekli eleştiriye açık şekilde bir kadın özgürlük ideolojisi
oluşturmanın gerekli olduğu kadar artık kaçınılmaz olduğunu da söylemek
istiyorum. Çünkü, bu husus hem en genel anlamda kadını
eksen alarak verili dünya sisteminin sorgulama ve analizinde temel bazı haklar
sağlar hem erkek egemen dünya sisteminden kurtuluş için önemli dayanak
noktaları oluşturur hem de kadın özgürlüğü konusunda asgari pratik bir çerçeve
var eder. Bu son hususun önemli olduğu ve bir iki noktaya -aciliyeti
sebebiyle- vurgu yapmak gerektiği kanaatindeyim. Bakınız, gelişmiş
kapitalist ülkelerde egemen erkeğin yanında yer alıp her şeyiyle onun
imitasyonuna dönüşen bir kadın tipi ile özellikle geri kalmış ülkelerde erkek
egemen sistemin en köklü dogmalarını bedeni üzerinde uygulayan diğer bir kadın
tipi, son yıllarda oldukça yaygın bir biçimde “özgürlük ve tercihlerin
kullanılması” adı altında ortaya çıkmaktadırlar. Tercihler elbette ki önemlidir
ancak sorun şudur: Kadınların erkek karşısındaki konumu nedir? Evet, oldukça
eski olan bu soru hâlen tüm yakıcılığıyla biz kadınların gündemindedir ve
sözünü ettiğim kadın özgürlük ideolojisinin esasen bu soruya ciddi bir yanıtı
olmalıdır. Meclis çatısı altında ve dışında yaptığımız tüm çalışmaların bu
eksen etrafında örülmesi gerektiğine inanıyorum. Başka türlü davranmak,
kaderimizi değiştirme iddiasını gerçekleştirmemizi çok zor ve uzak hâle
getirecektir. Sayın Başkan,
değerli milletvekillerim; Türkiyeli kadınların sorunlarının genel kadın
sorunlarından bağımsız ve farklı olmadığı açıktır. Elbette kendine özgü bazı
yanları vardır ve bu sözünü ettiğim yanlar oldukça önem arz ediyor. Bilindiği
gibi, Türkiye bir kutuplar ve gerilimler ülkesidir. Bir tarafta geleneksel
sosyal, kültürel yapının kadın üzerindeki baskıları, diğer taraftan kapitalist
Batı kültürel ve ekonomik yapılanmanın kadın üzerindeki baskıları. Bazen
birbirinden bağımsız bazen birlikte bazen ardışık biçimde bu baskıları çeşitli
düzeylerde hepimiz yaşamaktayız. Türkiye'nin bu fay hatları ve genel siyasi
kodları ne yazık ki kadınları da birbirinden uzaklaştırmış durumdadır. Öyle ki
her alandaki kutuplaşma ve gerilimleri bu alanda da görmek mümkündür. Bu
durumda oldukça katmerli bir baskı ve zulüm altında olan kadınlarımızın durumu
çoğunlukla neredeyse tali durumda kalıyor, kadınla ilgili rakamlar da bunu tüm
açıklığıyla kanıtlamaktadır. Parlamentoda, yerel yönetimlerde
ve diğer karar mekanizmalarında kadınların eşit temsili, demokrasinin toplumsal
cinsiyet eşitliği gözetilerek tüm kurumlara yerleşmesi amacıyla Avrupa Kadın
Lobisi tarafından başlatılan ve kadınların karar mekanizmalarında eşitliğini
esas alan “50/50 Eşitlik Kampanyası”nı desteklemek, bu anlamda biz Türkiyeli
kadınlar için önem arz ediyor ve pozitif ayrımcılık ve kota ilkesiyle birlikte
bunun yeni bir hedef olarak ortaya konulması gerekiyor. Değerli
milletvekilleri, yaşamın her alanında ve mücadelenin her cephesinde direniş,
bağımsızlık ve özgürlük şiarına uygun tarzda konumlanan Kürt kadını, bir
özgürlük ideolojisi oluşturma ve kadın kurtuluş mücadelesini örgütleme konusunda,
bence herkes tarafından incelenmesi gereken muazzam bir deneyime sahiptir.
90’lı yıllarda birkaç kadınla başlayan bu mücadele, şimdilerde yüz binlerin
“...” (x) yani “Kadın, Yaşam, Özgürlük” sloganıyla demokratik
topluma ulaşmada en dinamik güce ulaşmalarıyla sürmektedir. Hâlen
hafızalarımızdadır, 90’lı yıllarda söylenen bir Kürtçe cümle ve saçlara
iliştirilmiş üç renkten oluşan sembolik eylem, hem bir halkın çok uzun bir
süredir beklediği bir ifadeydi hem de aynı halkın özgür iradesini temsil etmesi
için bir kadının almış olduğu inisiyatif açısından da
bir o kadar tarihî önemdeydi. Sadece birilerini sevdiği için aile üyeleri
tarafından kurşunlanan genç kızların gömüldüğü bir coğrafyada, Kürt kadınları
Türkiye'de kadının özgürlük mücadelesine kanımca beklenenden de fazlasını
katıyorlar. Hem ideolojik hem kişisel bilinçlenmeyle Kürt kadını, erkek
egemenlikli, devletçi iktidar mekanizmalara muhalefet eden, karşı duran ve
kaderini değiştirme iddiasında olan bir politik figür düzeyine ulaşmıştır. Bu,
tam da kadını ezen hiyerarşik ve baskıcı mekanizmanın her açıdan parçalanması
anlamına gelmektedir. Sonuç, erkek zihniyetini öldürmeye dayanıyor. Özü şudur:
İktidarın ne kadar dışındaysanız o kadar özgürlüğe yakınsınızdır. İşte, sözünü
ettiğim kadın kurtuluş ideolojisini de bu temel ilke esasında geliştirmemiz
gerekiyor. Toplumsal alanda bunun mücadelesini yürütmezsek bileceğiz ki yasal
alanda yapacağımız her değişiklik ciddi uygulama sorunları ve engellemelerle
yüz yüze kalacaktır. (x) Bu bölümde, Hatip tarafından
Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; evrensel kadın mücadelesi açısından da kadın boyutlu,
kadın eksenli bir düşünmeyi, giderek bir ideolojiyi ve buna dayalı bir örgütlenmeyi
geliştirmeyi oldukça önemli bulmaktayız. Savaş sorunlarına barışçıl çözümler
getirmekten tutalım özgürlüğe dayalı bir yaşam ve ilişki sistematiğini mümkün
kılmaya kadar kadın merkezli bir örgütlenme ve esasen ideolojik bir gelişmeye
ihtiyacımızın olduğunu göz ardı edemeyiz. İşte bu yüzden, başarmak için bizler
oldukça iddialı olmak zorundayız. Tarihin bu en eski sahasında kadın hareketi
olma konusunda ya çok uzun bir zamana yayılacak bir kaybı ya da gelecek
ufuklara uzanacak bir başarıyı yakalamak zorundayız. Temel ilkemize sadık
kalarak yani egemen erkekten ve köle kadından uzaklaşarak kadının öz
örgütlenmesi, öz düşünce ve eylem gücüyle kendimize alternatif yaşam
yaratmalıyız. Toplumun yarısını
oluşturan kadınlar siyasette ve özellikle karar mekanizmalarında neredeyse yok
denecek kadar azdır. Evde erkeğin namusu, geleneklerin uygulayıcısı, çocuk
doğuran herhangi bir canlı ve erkek devletin şiddetinin mağduru kadınlar
olarak, toplumsal alanda ve siyaset içinde özgürlük mücadelesinin gelişmesiyle birlikte
erkek egemenlikli mekanizmalara karşı duran, kaderini değiştirme iddiasında
olan bir özne olmaya başladık. Bunun sonucu olarak, erkek egemen anlayışın tüm
engellemelerine, baskılarına ve türlü oyunlarına rağmen, Türkiye’de kadın
mücadelesi önemli bir düzeye ulaşmıştır. Elbette ki hâlen sıkıntılarımız var
ama duygusal zekâmız ve örgütsel gücümüzle bunları aşacak güce ve deneyime
artık sahip olduğumuzu büyük bir rahatlıkla söyleyebilirim. Kuşkusuz,
kadınların başlattığı özgürlük çizgisinin başarısı için toplumsal tüm alanlara
yayılması ve kadın kurtuluş ideolojisinin her gün yeniden yazılması ve
yaratılması gerekiyor. Erkek egemenlikli sistem altında kadının ruhunun da
duygularının da düşüncesinin de davranışının da erkeğe göre şekillenmiş olduğu
gerçeği artık tüm yönüyle açığa çıkmıştır. Bu nedenle kadının kapitalist, modernist sistemi ve egemen erkeği sorgulaması, erkeğe göre
olmaktan kendini kurtarması, kendi doğasına dönmesi gerekmektedir. Kadın
özgürlük ideolojisinin bu yanıyla işlenmesi ve geliştirilmesi gerektiğine
inanıyorum. Analiz oluşturma
babında teorik birçok şey söylenebilir elbet. Ancak, kadın hareketinin hepimize
sunduğu en büyük pratik değer şudur: Kadınların başka bir dünyayı şu anda ve
hemen, erkek egemen sistemin bütün saldırılarına rağmen, dünyanın bir
yerlerinde kurmaları ve sürdürmeleri mümkündür. Bu dünyada kadınlar kendilerini
her gün yeniden kurarak devletçi, erkek egemen iktidar sisteminin dışında
kalabilirler. Demokratik kadın hareketi mevcut durumda bütün sorun ve sorumluluklarıyla,
inkâr edilen kimliğinin, sömürülen emeğinin ve tehlikede olan varlığının
yarattığı tüm acıların temsilî bir kolektif bedeni
durumundadır. Aynı şekilde, halkın umutlarının, gelecek hayallerinin ve acılara
çare olabilecek şimdinin çarelerinin de canlı bedeni olmaktadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kadın Erkek Eşitlik Komisyonunun, her şeyden önce,
kadın ve erkeklere eşit fırsatlar sağlayacak imkânlar doğrultusunda çalışacak
bir komisyon olacağını umut etmekten ziyade, bu işleyiş ve içerikte olması için
DTP kimliğiyle siyaset yapan kadın yol arkadaşlarınız olarak rolümüzü
oynayacağımızı önemle belirtmek isterim. Kadınlar olarak, yaşadığımız tüm
sorunların giderilmesi için ülkemizin hem uluslararası sözleşmelere taraf
olması hem kendi mevzuatını, normlarını buna uygun hâle getirmesi hem de
uygulamaya yönelik çalışma ve çabaların gelişmesi için katkılarımızı sunacağız.
İlgili değişikliğin, uluslararası sözleşmeler de göz önünde
bulundurularak her yasa ve uygulamanın eşitlik açısından denetlenmesi,
kadınların uğradığı hak ihlallerinin izlenmesi, Komisyonun kadın örgütleriyle
iş ve güç birliği içinde çalışması için duyarlı ve sorumlu davranacağız çünkü
geleneksel normların değiştirilmesi, zihniyetlerin dönüştürülmesi, kadının
özgür birey olarak görülmesi için kurulacak bu Eşitlik Komisyonunun tarihsel
bir rolü olduğuna inanıyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, ayrımcılığın ortadan
kaldırılması, kadınların güçlendirilmesi, kadın erkek eşitliğinin hayatın her
alanında hâkim kılınması için ve en önemlisi de bu çabaların kurumsallaşması
açısından son derece önemli bulduğumuz, mücadelesini verdiğimiz Kadın Erkek
Eşitlik Komisyonu Yasa Teklifi’ne DTP Grubu olarak olumlu oy kullanacağız ve
buradan çağrımız tüm partilerin milletvekillerinedir, bu yasa teklifine olumlu
oy vermeleridir. Sayın
milletvekilleri, sevgili kadınlar; bazı dillerde “hayat” ve “kadın”ı karşılayan
sözcüklerin aynı köke dayanmaları bir tesadüf olamaz çünkü hayat, kadınca bir
oluştur. Unutmamalıyız ki kadınlar “hayat” denen fonksiyonun değişmezleridir.
Türümüz için her şey, mekân, zaman, koşullar değişebilir; erkekler de gereksiz
hâle gelebilir ama kadın zorunludur. “Dünyanın bütün
kadınları birleşin.” şiarına uygun bir mücadele düzeyi yakalamak ve devrim
yapmak için değil, devrim olmak için her birimiz arzuladığımız geleceğin
tohumları olarak mevcut hayatı başka bir hayat olmaya yöneltmek ve sürüklemek
sorumluluğuyla karşı karşıyayız. Özgürlüğü, kadın beyni ve bedeninden süzerek
ana sevgisiyle sarmalayıp o çok sözü edilen başka bir dünyanın sakinleri olmaya
şimdiden yönelmeliyiz. Dünyamız biz olmalıyız. Dışımızda tahrip edilen bir
dünya uzun süre yaşayamaz. Dünya, kadınlara muhtaç ve sadece kadınlarla var
olabilir. Hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tuğluk. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Güldal
Akşit. Süreniz yirmi
dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Buyurun. AK PARTİ GRUBU
ADINA GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu Kurulmasına Dair 328 sıra ve
(2/211) esas sayılı Kanun Teklifi hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, demokrasinin tam anlamıyla yerleşebilmesi tüm vatandaşların yani
cinsiyet ayrımı yapılmaksızın kadınların ve erkeklerin ekonomide, karar alma
mekanizmalarında, sosyal, kültürel ve siyasal hayatın her alanında eşit olarak
hiçbir ayrımcılığa tabi tutulmaksızın temsil edilebilmeleriyle
gerçekleşebilmektedir. Eşitlik ilkesi, özgürlüklerin güvencesi ve gerçekleşme
koşulu olarak genel bir ilkedir. Eşitsizlikler ortamında herkesin değil, sadece
bazılarının özgürlüklerinden bahsedilebilir. Bu çerçevede
kadın erkek eşitliğini sağlamak, global bir hedef
olarak uluslararası kuruluşların gündemine 20’nci yüzyılın son çeyreğinde
girmiş ve bugün Birleşmiş Milletler örgütü bünyesinde yürütülen en kapsamlı
siyasal hareket hâline gelmiştir. Birleşmiş Milletler örgütünün kuruluşu,
ortaya çıkan insanlığın evrensel değerlerinin korunması bağlamında büyük önem
taşımaktadır. Bu çerçevede kadınların öncelikle kalkınma süreci içinde yer
almalarını, kalkınmanın sonuçlarından eşit biçimde yararlanmalarını engelleyecek
faktörlerin ortadan kaldırılması amacıyla 1946 yılında Birleşmiş Milletler
bünyesinde Kadının Statüsü Komisyonu kurulmuş ve 1948 yılında Birleşmiş
Milletler tarafından siyasal düşüncelerin ve cinsiyetlerin insanlar arasında
eşitsizliğe neden olmaması gerektiği önemle vurgulanmıştır. Dünyada bu
gelişmeler yaşanırken ülkemizde de bu doğrultuda gelişmeler dünyadaki benzer
gelişmelerden çok önce, 1920’li yıllarda başlamıştır. 1923 yılında laik,
demokratik cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte büyük bir sosyal ve siyasal
dönüşüm yaşayan ülkemiz, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması konusunda
büyük bir deneyime sahiptir. Eğitim ve öğretimin birleştirilmesi, Türk Medeni
Kanunu’nun kabulü, kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi ve daha pek çok
değişiklik, kadınları erkeklerle beraber eşit birey konumuna yükseltmiştir.
Dolayısıyla, Türkiye, 1930-1940 yılları arasındaki dönemde o dönem için oldukça
ileri sayılabilecek bir eşitlik standardına ulaşmıştır. Ancak, ülkemizde
yasalarda yer alan bu eşitlikçi hükümlerin ve düzenlemelerin hayata geçirilmesi
maalesef çoğunlukla mümkün olamamıştır. Şöyle ki: 58, 59 ve 60’ıncı hükûmetler döneminde özellikle kız çocuklarına ve
kadınlarımıza yönelik eğitim kampanyalarına önem ve ağırlık verilmiş olmasına
rağmen, hâlen 5 kadınımızdan 1’i okuma yazma bilmemekte, kadınların eğitim
düzeyleri bölgeler, kent ve kırsal kesim itibarıyla farklılıklar
göstermektedir. Kadınlarımız, karar mekanizmalarında eşit sayı ve güçte temsil
edilememekte, ekonomik kaynaklara erişememe sorunu yaşamaktadırlar. Yine,
kadınlarımızın iş gücüne ve istihdama katılımları ise yıllar itibarıyla düzenli
olarak düşmektedir. Değerli arkadaşlarım, dünyada da durum bundan çok farklı değildir
ve bu nedenle, nüfusun yarısını oluşturan ancak sorumluluklarıyla orantılı
hakları henüz elde edememiş olan kadınların statülerinin yükseltilmesi amacıyla
ulusal mekanizmaların kurulmasına yönelik karar, 1975 yılında yapılan Birleşmiş
Milletler Dünya Kadın Konferansında kabul edilen Nairobi İleriye Yönelik Stratejileri
Belgesi’nde de yer almıştır. 1975 yılından
itibaren kadın erkek eşitliğini sağlamaya yönelik faaliyetler yürütmek veya bu
faaliyetlerin koordinasyonunu sağlamak üzere birçok ülkede çeşitli düzeylerde
ulusal mekanizmalar kurulmuştur. Değerli milletvekilleri,
bugün Birleşmiş Milletler üyesi yüz kırk dört ülkede kadın erkek eşitliğini
sağlamaya yönelik ulusal mekanizmalar bulunmaktadır. Hatta İtalya, Kostarika ve Kamboçya gibi ülkelerde ulusal mekanizmayı
içine alacak ayrı bakanlıklar kurulmuştur. Birçok Batılı ülke ise sadece tek
mekanizma ile yetinmemiş, eşitliğe yönelik kurumsal yapılarını
çeşitlendirmişlerdir. Örneğin İngiltere’de ulusal mekanizmayı kadın birimi,
kadın konusundan sorumlu 2 bakan, Kabine Alt Komitesi ve Eşit Fırsatlar
Komitesi temsil etmektedir. Yine, kadın erkek
eşitliği konusunda çok önemli ilerlemeler kaydetmiş bulunan Norveç, Hollanda
gibi ülkelerde de eşitlik konusunda ulusal mekanizmalar dört düzeyde
örgütlenmiştir. Fransa’da ise Meclis ve Senato düzeyinde iki Kadın Hakları ve Eşit
Fırsatlar Parlamenterler Delegasyonu bulunmaktadır. Bu delegasyonlar, hükûmetin eşitlik konusunda yaptığı faaliyetler hakkında
yasama organını bilgilendirmek, ilgili yasaların çıkarılmasına öncülük etmek,
yasaların sonuçlarını değerlendirmek ve benzeri işleri yürütmektedirler. Keza
Portekiz, İspanya gibi pek çok Avrupa ülkesinde de benzer örgütlenmeler
mevcuttur. Değerli
arkadaşlarım, kadın erkek eşitliğinin uluslararası düzeyde temel belgesi,
sizlerin de bildiği gibi, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi
Sözleşmesi yani CEDAW’dır. 1948 İnsan
Hakları Evrensel Bildirgesi’nde ilan edilmiş olan kadın erkek eşitliği 1980
yılında Kopenhag’da toplanan Dünya Kadın Konferansında imzalanan Kadınlara
Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’yle yeniden düzenlenerek
kadınlara karşı her türlü ayrımcılığı yasaklamıştır. Bu sözleşmeyle,
kadın hakları, insan hakları kataloğunda yerini
almıştır. Sözleşmede ayrımcılık tanımlanırken siyasal,
ekonomik, toplumsal, kültürel ve kişisel veya öteki alanlardaki kadın erkek
eşitliğine dayanan insan haklarının ve temel özgürlüklerinin, medeni durumları
ne olursa olsun, kadınlara tanınmasını, kadınların bu haklardan
yararlanmalarını veya kullanmalarını engelleme veya hükümsüz kılma amacını
taşıyan veya bu sonucu doğuran cinsiyete dayalı herhangi bir ayrım, dışlama
veya kısıtlama anlamına gelir denilmektedir. Sözleşme,
kadınların siyasal kararlara katılım hakkının genel çerçevesini tanımlamakta ve
taraf devletlere eşit katılımı sağlamak için özel tedbirler alma zorunluluğu
getirmektedir. Parlamento ve belediye meclislerinde oluşturulacak eşitlik
komisyonları da bu tedbirler içinde yer almaktadır. Değerli
arkadaşlarım, ülkemiz, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi
Sözleşmesi’ni 1985 yılında imzalayarak, 1986 yılında yürürlüğe girmesini takip
eden süreçte, 1990 yılında ulusal mekanizma olarak Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğünü kurmuştur. Ancak, 1994 yılında kurumun teşkilat yasası iptal
edilmiş bulunmaktadır. Kurum, tekrar, 59’uncu Hükûmet
döneminde, 6 Kasım 2004 tarihinde, yani on yıl sonra teşkilat yasasına
kavuşmuştur. Bir kadın milletvekili ve o dönemde görev yapan kadın haklarından
sorumlu Bakan olarak bu yasanın çıkarılmasına katkı sağlamış olmaktan ayrıca
gurur ve huzur duymaktayım. Böylece, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, bu tarih
itibarıyla yeniden kurumsal yapısına kavuşmuştur. Değerli
milletvekili arkadaşlarım, 1990’lı yıllardan itibaren, gerek uluslararası
gelişmeler gerekse toplumsal talepler çerçevesinde, ülkemizde kadın erkek
eşitliğini sağlayan ve güçlendiren çok önemli yasal düzenlemeler yapılmıştır.
Bunlara kısaca göz atacak olursak: 1997 yılında temel eğitim beş yıldan sekiz
yıla çıkarılmıştır. 1998 yılında Ailenin Korunmasına Dair Kanun yürürlüğe
girmiştir. 1999 yılında, Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi
Sözleşmesi’ne konulan çekinceler kaldırılmıştır. 2000 yılında İhtiyari Protokol
Türkiye tarafından imzalanmış ve 2003 yılında yürürlüğe girmiştir. 1 Ocak 2002
tarihinde, kadın erkek eşitliği bakış açısıyla hazırlanmış olan yeni Türk
Medeni Kanunu yürürlüğe girmiştir. 18 Ocak 2003 tarihinde Aile Mahkemelerinin
Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun yürürlüğe girmiştir. 10/6/2003 tarihinde işçi-işveren ilişkilerinde cinsiyet de
dâhil olmak üzere ayrımcılık yapılamayacağı temeline dayalı 4857 sayılı İş
Kanunu yürürlüğe girmiştir. 17/5/2004 tarihinde -en
önemli husus budur- Anayasa’nın 10 ve 90’ıncı maddelerinde kadın erkek
eşitliğini güçlendirecek nitelikte düzenlemeler yapılmıştır. Yine 26/9/2004 tarihinde kabul edilen ve 1 Nisan 2005 tarihinde
yürürlüğe giren yeni Türk Ceza Kanunu’nda kadınlar lehine önemli düzenlemeler
yer almıştır. 6/11/2004 tarihinde ise ulusal mekanizma
olarak, biraz evvel de bahsettiğim, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün Teşkilat
Yasası yürürlüğe girmiştir. 26/4/2007 tarihinde ise
Ailenin Korunmasına Dair Kanun’un kapsamı genişletilmiş ve bu konuda değişiklik
yapılmıştır. Değerli
milletvekilleri, kadın erkek eşitliği konusunda yasal alanda kaydedilen bu
önemli gelişmelere rağmen uygulamada sorunlar yaşandığı bir gerçektir. Kadın
erkek eşitliği alanında önemli ilerlemeler sağlayan ülkeler bile kadın erkek
eşitliğini sağlamak üzere kurulan ulusal mekanizmaları destekleyecek,
tamamlayacak, Parlamento içinde komisyon, konsey, kurul gibi yapılanmalara
gitmişlerdir. Ayrıca Avrupa Parlamentosunda da Kadın Hakları ve Kadın Erkek
Eşitliği Komisyonu bulunmaktadır. Ülkemizde de Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin uygulamaya geçirilmesi ve cinsler arası
eşitliğin sağlanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisinde 20’nci Dönemde bir Meclis araştırması komisyonu
kurulmuş, Komisyon, hazırladığı raporu 1998 yılında Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunmuştur. Raporda tavsiye edilen hususlardan biri de Mecliste
sürekli bir kadın erkek eşitliği komisyonu kurulmasıdır. Ancak, bu öneri bugüne
kadar hayata geçirilememiş, 21 ve 22’nci dönemlerde de Türkiye Büyük Millet
Meclisinde yapılan görüşmeler sonuçsuz kalmıştır. Bilahare
Anayasa’mızın 10’uncu maddesinde “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.”
hükmünün öngördüğü kadın erkek eşitliğine ulaşma yolunda etraflı politika ve
stratejiler oluşturmak, ülkemizin taraf olduğu Birleşmiş Milletler CEDAW
Sözleşmesi uyarınca temel hak ve özgürlükleri kadınların erkeklerle birlikte
eşit olarak kullanabilmelerini sağlamak, töre ve namus cinayetleri ile
kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetin sebeplerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu
Raporu’nda da yer aldığı üzere, ülkemizde de diğer ülke örneklerinde de olduğu
gibi kadın erkek eşitliğini sağlamak üzere gerekli çalışmalar yapacak bir
yapının oluşturulması gerekliliği ortaya çıkmıştır. Nihayet, 23’üncü Dönemde, yani bu dönem İstanbul Milletvekili
Sayın Nimet Çubukçu ve 25 milletvekilinin verdiği Fırsat Eşitliği Komisyonu
Kanunu Teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca gönderildiği Anayasa
Komisyonunda 29 Ocak 2009 tarihinde görüşülmüş ve Komisyon, (2/211) esas
numaralı bu Kanun Teklifi ile aynı mahiyette düzenlemeler içeren Adana
Milletvekili Sayın Nevingaye Erbatur
ve 8 milletvekilinin, Kadın Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve
İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Jale Ağırbaş ve 5
milletvekilinin, Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu kurulması hakkındaki kanun
tekliflerinin birleştirilerek görüşülmesine ve bu görüşmelerin Sayın Nimet
Çubukçu ve 25 milletvekilinin (2/211) esas numaralı Kanun Teklifi üzerinden
sürdürülmesini kabul etmiştir. Keza, İstanbul
Milletvekili Sayın Birgen Keleş ve Van Milletvekili Sayın Fatma Kurtulan’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Kadın-Erkek
Eşitlik Komisyonu kurulması hakkındaki İç Tüzük değişiklik teklifleri olduğu da
Komisyon Başkanınca belirtilmiş ve görüşmeler tüm bu teklifleri kapsayacak
şekilde yapılmıştır. Komisyon toplantısına Parlamento çatısı altındaki tüm
partiler katılmış, katkı sağlamış, görüş bildirmişlerdir. Kanun teklifi tüm
partilerin ve Komisyon üyelerinin mutabakatı ile yani oy birliğiyle kabul
edilmiş, bugün de yüce heyetinizin huzuruna, yani Genel Kurula gelmiş
bulunmaktadır. Bu vesileyle,
mensubu bulunduğum Anayasa Komisyonunun Değerli Başkanı Hocam Sayın Profesör
Doktor Burhan Kuzu’ya, değişik siyasi partilere mensup Komisyon üyesi kıymetli
milletvekili arkadaşlarıma ve Komisyonda emeği geçen tüm uzman ve personele
teşekkür etmek istiyorum. Demek ki bazı kurumların oluşması ve yasal statüye
kavuşması için olgunlaşması gerekmektedir ve bu süreç bugün tamamlanmaktadır. Sevindirici olan,
geldiğimiz şu an itibarıyla, Parlamento çatısı altındaki tüm siyasi partilerin
bu oluşuma verdiği destektir. Bu nedenle, ben, AK PARTİ Grubu adına, bu çatı
altındaki tüm siyasi partilere katkı ve desteklerinden ötürü teşekkür ediyorum.
Ancak, burada
teşekkür etmeden geçemeyeceğim büyük bir emek ve güç vardır. Kadın sivil toplum
kuruluşlarının bu konudaki çaba ve destekleri inkâr edilemez. Ben, bu
vesileyle, kendilerine sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Diliyorum
ki bu Komisyonun kuruluşu, kendilerinin de bir ayağını hem de önemli ve güçlü
bir ayağını oluşturdukları kadın hakları konusunda önemli çalışmalara imza
atmaya vesile olsun ve yine bu kanun teklifinin verilişine önayak olan ve
ulusal mekanizmanın önemli bir ayağının başında bulunan Sayın Bakanımız Nimet Çubukçu’ya da desteklerinden ötürü teşekkür etmek
istiyorum. Kadın erkek eşitliğinin sağlanmasında, reform niteliğinde
yasal düzenlemeler gerçekleştiren Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında,
bu kez, bir Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu kuruluyor olması büyük önem arz
etmektedir. Böylece Türkiye, kadının insan haklarının korunması ve
geliştirilmesi, erkeklerle birlikte eşit hak, imkân ve fırsatlara
ulaşabilmeleri konusundaki kararlılığını bir kez daha ortaya koymaktadır. Bu
nedenle, siz değerli milletvekili arkadaşlarımın bu kanun teklifine tam destek
vereceğine inanıyor, desteklerinizden ötürü AK PARTİ Grubu adına teşekkür
ediyor ve kurulacak olan komisyonun hayırlı olması dileğiyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akşit. Şahıslar adına
ilk söz İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Jale Ağırbaş… Buyurun. (DSP
sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. AYŞE JALE AĞIRBAŞ
(İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 328 sıra sayılı Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu
kurulmasına ilişkin verilen kanun teklifleri üzerine konuşmak üzere söz almış
bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce yüce heyetinizi şahsım ve Demokratik Sol
Parti adına saygıyla selamlıyorum. Parlamento çatısı
altında Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu kurulması kadınlarımızın uzun yıllardır
beklediği ve bu yönde çaba gösterdiği hedeflerden biriydi. Bugün bu hedefi
gerçekleştirecek olmamızın mutluluğunu Komisyonun kurulmasında bir nebze de
olsa katkısı olan bir kadın milletvekili olarak daha yoğun bir şekilde
yaşamaktayım. Değerli
milletvekilleri, insanlığın uzun tarihinde birbirinden farklı uygarlıklarda
kadın toplumsal ve siyasal yaşamda erkeklerle eşit olarak paylaşabileceği bir
konuma çok az sahip olabilmiştir. Kadın, yerine göre ikinci planda bir insan,
ev işlerini görmesi ve çocuk büyütmesi gereken bir kimse olarak görülmüştür. Bu
tür anlayışlar toplumun örf ve âdetleriyle kurallaştırılmış, inançlarıyla
pekiştirilmeye çalışılmıştır. Böylece, her dönemde rastlanan ayrıcalıklar bir
yana bırakılırsa kadın, toplumsal, ekonomik ve özellikle siyasal yaşamda geri
plana itilmiş, eğitim olanaklarından daha az yararlandırılmış ve hukuk
düzenindeki kimi haksızlıklarla kısıtlanmıştır. Kadınlar,
haklarını elde etmek için uzun yıllar süren hak arama mücadelesi içerisine
girişmiş, kadın erkek eşitliğinin her alanda yaşama geçirilmesi, insan hak ve
özgürlüklerinin geliştirilmesi yolunda umut verici adımların atılmasını
sağlamışlardır. Kadın olsun erkek
olsun her alanda eşit koşullar altında eşit muameleye tabi olmaları çağdaş
demokrasinin en önemli kurallarından biridir. Ancak, bugün en gelişmiş
demokrasilerde dahi kadınlar çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalabilmektedir.
Hâlâ kadının eğitim, çalışma hayatı, sosyal güvenliği, yoksulluğu, şiddet ve
göçler nedeniyle tek başına çocuğunun sorumluluğunu yüklenmesi gibi
olumsuzluklar devam etmektedir. Bu bize şu gerçeği açık bir şekilde
göstermektedir ki, atılan olumlu adımlara rağmen bunun yansımaları zaman
gerektiren evrensel bir süreçtir. Bu bağlamda, kurulacak olan Komisyonun
ülkemizde kadın erkek eşitliğini kısa sürede gerçekleştireceğini beklemek çok
iyimser bir tahmin olacağını düşünüyorum. Değerli
milletvekilleri, eşitliğin sağlanıp geliştirilmesini kadın ile erkekler
arasındaki istatistiklerin dengelenmesi hedefiyle karıştırmamak ve sadece
kadınların sorunu olarak görmemek gerekir. Bu, elbette kadınların kişisel
gelişimini ve özerkliklerinin artırılmasını içerir. Ama aynı zamanda
ana-babalık rollerinde kalıcı değişimleri, aile yaşamının demokratik
dönüşümünü, kurumsal pratiklerin ve alışkanlıkların değişmesini, çalışmanın ve
zamanın organizasyonunda değişiklikler yapılmasını da kapsar. Dolayısıyla
kadınları olduğu kadar erkekleri ve toplumun bütününü ilgilendirir. İsveç Toplumsal
Cinsiyet Eşitliği Eylem Planı’nda vurgulandığı gibi cinsiyet eşitliğini
geliştirme konusundaki çabalar çok uzun bir süredir sadece kadınlara
yöneltildi. Böylece, sanki sorun onlardaymış ve erkeklerin yaşam tarzına ve düşünce
yapısına uyarlama sorumluluğu onlara aitmiş gibi algılandı. Oysa toplumsal
cinsiyet eşitliği, erkek değerlerine uyum göstermekle ilgili bir şey değildir.
“Cinsiyet eşitliği” kadınlar ve erkekler için eşit haklara, yükümlülüklere ve
fırsatlara dayanan yeni ve eşit ilişkiler kurulması anlamına gelir. Toplumdaki
kurumlaşmış cinsiyetliğin ortadan kaldırılması ve kadınların insan haklarının
tanınması açısından hem yasalarda yapılacak olumlu değişikliklerin hem de bu
yasaların hayata geçirilebilmesi kadınların hayatında hayatın her alanına etkin
katılımının ve bir ülkedeki demokrasi kültürünün derinleşmesini getireceği
açıktır. Değerli
milletvekilleri, “eşitsin” demekle eşit olunmamaktadır. Anayasa’mızda “eşitlik”
kavramı gayet iyi tanımlanmış, 10’uncu maddede “Kadınlar ve erkekler eşit
haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye ve sınıfa imtiyaz tanınmaz.” denilmiştir. Eşitliğin temel
tanımı, ayrım gözetmemektir; bir fırsatın, bir olanağın, sosyal dağılımında
imtiyaz tanınmamasıdır. Bizim yasamız bunu sağlıyor fakat cinsler arasında
sosyal, kültürel ayrımlar varsa, yasa düzenleyicinin o ayrımı giderecek tarzda,
o ayrımı ortadan kaldıracak bir hak tanımı yapması gerekmektedir. Bir başka
ifadeyle, kadınları sosyal konum itibarıyla eşitlemeye çalışan bir eşitlik
anlayışını gerçekleştirmemiz gerekmektedir. Demokrasinin tam
anlamıyla yerleşebilmesi, tüm vatandaşların, kadınların ve erkeklerin
ekonomide, karar alma mekanizmalarında sosyal, siyasal ve kültürel hayatın her
alanında eşit olarak temsil edilebilmeleriyle gerçekleşebilir. Hayatın her
alanına eşit olarak katılım ve temsil, kadınların ve erkeklerin hayatlarını
doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyecek politikaların oluşturulmasında,
yasaların çıkartılmasında ve uygulanmasında, eşitlik ilkesinin temel
alınmasıyla mümkün olabilir. Eşitlik ilkesi özgürlüklerin güvencesi ve
gerçekleşme koşulu olarak genel kurucu bir ilkedir. Eşitsizlikler ortamında
herkesin değil sadece bazılarının özgürlüğünden bahsedilebilir. Bu çerçeve
içerisinde, kadın erkek eşitliğini sağlama global bir
hedef olarak Birleşmiş Milletler Örgütü bünyesinde kapsamlı bir siyasal hareket
hâline gelmiştir. Kadın erkek eşitliğinin uluslararası düzeyde temel belgesi
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’dir. 1948 İnsan
Hakları Evrensel Bildirgesi’nde ilan edilmiş olan kadın erkek eşitliği, 1980
yılında Kopenhag’da toplanan Dünya Kadın Konferansı’nda imzalanan Kadınlara
Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi’yle yeniden
düzenlenerek kadınlara karşı her türlü ayrımcılığı yasaklamıştır. Sözleşme,
kadınların siyasal kararlara katılım hakkının genel çerçevesini tanımlamakla ve
taraf devletlere eşit katılımı sağlamak için özel tedbirler getirme zorunluluğu
getirmektedir. Bu özel tedbirler içinde yerel, bölgesel, ulusal veya
uluslararası işleyişlerini düzenleyen hükümlerin de cinsler arasında eşitliğin
sağlanmasına yönelik özel tedbirlerin belirlenmesi çok kullanılan yollardan
biridir. Bu çerçevede,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu kurulması,
Komisyonun esas ve tali komisyon olarak çalışacak olması, kadın erkek eşitliği
açısından tasarıların uygunluğunu denetleyecek yetkiye sahip olması, ülkemizde
kadın erkek eşitliğinin devlet politikası hâline gelmesi ve geliştirilmesi
açısından oldukça önemli bir adım olacaktır. Kadınlarımızın
siyasal yaşama katılımının bugüne kadar istenilen düzeyde olmaması bu adımların
zamanında atılmasını geciktirmiştir. Avrupa Birliğine girme isteğinde olan
ülkemizin kadın erkek eşitliği konusunda gereken adımların ivedilikle atılması
gerekmektedir. Bu bağlamda çerçeve eşitlik yasasının gündeme gelmesi Türkiye’de
kadın hakları konusunda önemli bir adım olacaktır diye düşünüyoruz. Partiler arasında
bu Komisyonun kurulmasına yönelik toplumun isteği doğrultusunda konsensüs olması bizleri sevindirmektedir. Unutmamak gerekir
ki toplumsal kalkınmanın sağlanması, demokrasinin gelişmesi, refah ve adaletin
sağlanması sosyal hayatın her alanında kadın ve erkek eşitliğinin sağlanmasıyla
mümkündür. Kâğıt üzerindeki eşitliği gerçek hayata yansıtmak
için kadınların ve erkeklerin farklı sosyal dünyalarda yaşadıklarını, farklı
yaşam alanları, kadın ve erkek için farklı ahlaki normlar olduğunu algılamak,
yeni eşitlik anlayışını yasalara geçirecek, devlet politikalarının
belirlenmesine etki edecek ve toplumsal kaynaklardan yararlanmadan kadınlara
farklı fırsatlar sunmayı sağlayacak Komisyonun varlığı ülkemiz demokrasisinin
gelişmesi açısından da eşitsizliğin önlenmesi yönünde büyük bir adım olduğuna
inanıyorum. Bu duygu ve
düşüncelerle, Komisyonun kurulmasında emeği geçen Sayın Bakanımız Nimet Çubukçu’ya, değerli milletvekillerimize, bu Komisyonun
kurulması yönünde inançlarını yitirmeden mücadelesine devam eden kadın
örgütlerine ve kadınlarımıza teşekkür ediyor… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. AYŞE JALE AĞIRBAŞ
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. …Komisyonun misyonunu başarıyla yerine getireceğine olan inancımla
saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ağırbaş. Teklif üzerinde
soru-cevap işlemine geçiyorum. Sayın Sakık… Yok. Sayın Kaplan…
Yok. Sayın Tuncel… SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) – Sorum yok. BAŞKAN – Peki. Sayın Buldan… PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Sorum yok. BAŞKAN – Peki. Teklifin tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: KADIN ERKEK EŞİTLİĞİ KOMİSYONU KANUNU TEKLİFİ Amaç MADDE 1- Bu kanunun
amacı, kadın haklarının korunması ve geliştirilmesi, kadın erkek eşitliğinin
sağlanmasına yönelik olarak ülkemizde ve uluslararası alandaki gelişmeleri
izlemek, bu gelişmeler konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisini bilgilendirmek,
kendisine esas veya tali olarak havale edilen işleri görüşmek, istenildiğinde
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kanun tasarı ve teklifleriyle Kanun
Hükmünde Kararnameler hakkında ihtisas komisyonlarına görüş sunmak üzere Türkiye
Büyük Millet Meclisinde Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun kuruluş, görev,
yetki, çalışma usul ve esaslarını düzenlemektir. BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Sayın Behiç Çelik’te. Buyurun Sayın
Çelik. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. MHP GRUBU ADINA
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 328 sıra sayılı
Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi’nin 1’inci
maddesi üzerinde grubum adına konuşma yapmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, kanunun 1’inci maddesi, kanun teklifinin amacını
düzenlemektedir. Kurulmak istenen komisyonun amaçlarını şöyle ifade etmektedir:
“Kadın haklarının korunması ve geliştirilmesi hususu, amaca matuf olarak yurt
içi ve yurt dışı gelişmelerin izlenmesi ve gelişmeler konusunda Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bilgilendirilmesi, kendisine tevdi edilen işlerin
görüşülmesi, kanun tasarı ve teklifleriyle ilgili olarak ihtisas
komisyonlarının bilgilendirilmesi. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kadın, yaşayan, aktif bir toplumun, bir milletin temel
ögesidir. Erkeği ve çocuklarıyla beraber binlerce
yılın hayat gailelerini, sevinç ve üzüntülerini taşır. Geleceği de o
yaratacaktır. İnsanlık tarihi içinde Türk kadını da geçmiş yüzyıllardan içinde
bulunduğumuz çağa kadar mensubu olduğu milleti için görevlerini hakkıyla
yapmıştır ve yapmaktadır. Toplumumuzun yarısı kadındır. Bir toplumun yarısı
pasif duruma itilir, onun gücünden yararlanılmazsa o toplumun tarihten
silinmesi mukadderdir. Bir milletin kadınının seviyesi ne ise milletin seviyesi
de odur. İslamiyetten önce Türklerde
kadın ve erkeğin eşit olması temel kuraldı. Devletler arası
ilişkilerde, elçi kabulü ve itimatname takdimi törenlerinde hakan ile hatun
beraber bulunurlar ve savaş yönetiminden sorumlu olan savaş kurulunda da, yine
aynı şekilde, hatun üye olarak yerini alırdı. İslami dönemde de
durum pek farklı değildir. Yüce Peygamberimizin sünneti de dâhil olmak üzere
tüm İslami bağlayıcı hükümler, aslında zaman ve mekândan münezzeh olarak
kadının statüsüne muhteşem katkılar sağlamaktadır. İslamiyetin
ilk yıllarında Türk kadını aktiftir. Üreten, çalışan, kültür ve sanat
faaliyetlerine katılan kadın profili net bir şekilde
görülmektedir. Kadınlar adına medrese, hastane, çeşitli tesisler, vakıf
eserleri yapılmıştır. İran Kerman şehrinde Kutlu
Türkan Hastanesi (1271), Kayseri Gevher Nesibe Şifahanesi (1206), Divriği Turan
Melek Hatun Kütüphanesi 14’üncü yüzyılda yapılmış ve daha binlerce örnek vermek
mümkündür. Değerli
arkadaşlar, 1600’lü yıllardan sonra Türk kadınının statüsünde gerilemeler
yaşandığı bir vakıadır. Kadının eve kapatılması, kaçgöç, temel hukuki
haklarının çiğnenmesi, doğum, ölüm, evlilik, miras, çalışma, yaşam tarzı, giyim
kuşam gibi bir kadını ihata eden her kıymet hükmü kadın aleyhine değişmiştir.
Bu geriye gidiş İslam’ı sürekli terakkiyi, gelişmeyi özendiren bakışının sert
Bedevi İslam bakış açısıyla ikame edilmesinin bir sonucudur. Süreç 1930’lara
kadar devam etmiştir. Cumhuriyet Dönemi
kadınlara inanılmaz hak ve özgürlükler alanı açarak Avrupa’dan daha ileri
düzeye ulaşmayı başarmıştır. Şimdi burada cumhuriyetimizin kurucusu ve banisi
Ulu Önder Atatürk’ün kadın ve erkeklerle ilgili bir konuşmasını nakletmek
istiyorum: “Kadınlarımızın
bu kadar fedakârlığına, kadınlarımızın bu kadar hizmetine, erkeklerden hiçbir
yerde geri kalmayan bu kadar ehliyetine rağmen düşmanlarımız ve Türk kadınının
ruhunu bilmeyen sathî nazarlılar kadınlarımıza bazı isnadatta
bulunmaktadırlar. Kadınlarımızın hayatta atılane
yaşadıklarını, ilim ile münasebetleri bulunmadığını, medeni hayat ve içtimaî
hayat ile alakadar olmadıklarını, kadınlarımızın her şeyden mahrum
kaldıklarını, onların Türk erkekleri tarafından, hayattan, dünyadan,
insanlıktan kar-u kisbden uzak tutulduğunu
söyleyenler vardır. Fakat hal-i hakikat böyle midir? Şüphesiz ki Türk kadınını
bu suretle görmek, Türk kadınını görmemektir. Ecnebilerin ve bizi düşman
nazariyle görenlerin tarif ve tasvir ettikleri kadınlar, bu vatanın asıl
kadını, Anadolu'nun asıl Türk kadını değildir. Öyle kadınlar bizim asıl
hayatımızda ve asıl memleketimizde yoktur. Türk kadınını yanlış görüp, yanlış
anlatanlar, bilhassa büyük şehirlerimizde, müterakki ve medenî zannedilen yerlerde,
bazı Türk hanımlarının dış manzaralarına bakarak aldanıyorlar. O kadınların
harici manzaralarını aleyhimizdeki su-i tefsirlere müsait bir zemin olarak
alıyorlar. Milletin umumî hayatına nisbete pek mahdut
ve pek naçiz olan o kadınları, onların harici manzaralarından çıkardıkları
manayı bütün Türk kadınlığına teşmil ediyorlar. İşte ilk tashih edilecek hata
ve ilk ilân edilecek hakikat buradadır. Haricî manzaralarıyle
düşmanlarımıza ve bilhassa içimizdeki bedhahlara bilerek ve daha ziyade
bilmeyerek haklı bir tezvir sermayesi veren manzaralara, hepiniz biliyorsunuz
ve herkes biliyor ki, en ziyade memleketimizin en büyük şehri olan, asırlarca
devletin pay-i tahtı ve hilâfet makarrı bulunan
İstanbul'da tesadüf ediliyor. Düşmanlarımız bu manzaradaki kadınlardan
aldıkları intibaat ile acı hükümler veriyor ve
diyorlar ki: Türkiye mütemeddin bir millet olamaz,
çünkü Türkiye halkı iki parçadan mürekkepdir kadın ve
erkek diye iki kısma ayrılmıştır. Halbuki bir içtimaî hey'et ayni gayeye bütün kadınları ve erkekleriyle beraber
yürümezse terakki ve temeddün etmesine fenni imkân ve ilmi ihtimal yoktur.” İşte, Atatürk’ün ta 1923 yılında tespit ettiği bu gerçek
doğrultusunda ben kesinlikle şunu iddia ediyorum: Türk uygarlığının, Türk İslam
uygarlığının kadına verdiği önemin, her anlamda kadına verdiği önemin Batı
uygarlığından çok daha önde ve ileri olduğunu ancak bunun zaman ve zemine göre
bazen gerilemeler yaşandığını ama bunun açığının süratle, arzu edilirse ve
istenirse kapatılabileceğini de buradan özellikle vurgulamak istiyorum. Aslında,
saygıdeğer milletvekilleri, Batı tarihi için kan, kin, düşmanlık, sömürü esas
unsurlardır. Saldıran, kendisinden başkasının hukukunu tanımayan, güçlünün
haklı olduğu bir düzenin adıdır Batı uygarlığı ve bu Batı uygarlığı, kendi
diyalektiği içinde, gerek devletler ve gerek milletler arasında gerekse
cinsiyetler arasında bir dehşet dengesi oluşturmuştur. 8 Martı yaratan olaylar
da bu tanım kapsamındadır. Ezilen kadınların hak ve özgürlüğünün olması
gerekliği, ancak sayısız ölümden sonra akla gelmiştir. Çok şükür ki gelinen
aşamayı da Batı uygarlığı adına takdir etmemek mümkün değildir. Tabii, burada
daha önceki hatiplerin ifade etmiş olduğu Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı
Her Türlü Ayrıcılığın Önlenmesi Sözleşmesi, Pekin Eylem Platformu ve diğer tüm
kararlar ve alınan kararlar, Türk kadını için olduğu kadar dünya kadınları için
de fevkalade önem arz etmektedir. Komisyonun, kurulmak istenen komisyonun… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. BEHİÇ ÇELİK
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım .…kurulmak
istenen Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun Türk kadınının terakkisinde, her
anlamda ama, ekonomik, sosyal, siyasal her anlamda katkıda bulunacağına ben de
yürekten inanıyorum. Ancak bu komisyonların kurulması önemli bir aşamadır.
Fiilî olarak kadının total haklarının Türk toplumuna yerleştirilmesi ve
uygulamaya, hayata geçirilmesi de bir o kadar önem arz etmektedir. Bu duygularla
tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çelik. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Sebahat Tuncel. Buyurun Sayın Tuncel. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. DTP GRUBU ADINA
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 328 sıra
sayılı Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun kurulmasına dair Kanun Teklifi’nin
1’inci maddesi hakkında Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün burada
milyonlarca kadının yaşamını doğrudan ilgilendiren bir yasa teklifini
görüşüyoruz. Çok geç kalınmış bir çalışma olmasına rağmen bugün bu konuda bir
adım atılıyor olmasını Demokratik Toplum Partisi olarak önemsiyoruz. Dünyanın birçok
ülkesi kadın erkek eşitliğini bir politika olarak ele almış, demokrasinin temel
prensibi olarak kabul ederek pratikte de yaşam bulması için önemli adımlar
atmışlardır. Kadının toplumsal yaşamın içinde var olduğu gerçekliğinden hareket
ederek kadın erkek eşitliği konusunda toplumsal bilincin oluşturulması için
önemli adımlar atarak yasalarında da gerekli düzenlemeleri istikrarlı bir
şekilde yapmaktadırlar. Bu çatı altında
Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun oluşması ile birlikte Türkiye’de kadının toplumsal
yaşamındaki konumunu güçlendirmek için önemli bir fırsatın doğduğunu
düşünüyorum. Ancak bu noktada dikkat çekmek istediğim bir husus var: Kadın
erkek eşitliği, teknik olarak değerlendirilecek veya sadece bir komisyona
indirgenemeyecek kadar karmaşık bir sorundur ve buna uygun yaklaşımı gerekli
kılmaktadır. Kadın özgürlüğü toplumsal özgürlüğün temelini oluşturmaktadır. Bu
nedenle kadının özgürlüğünü eksene alan ve erkek egemen sistemin tüm zihniyet
kalıplarının köklü bir eleştiriden geçirilmesi gerekir. Toplumsal cinsiyet
eşitliğinin sağlanmasını esas alan sistemin tüm alışkanlıklarını, bizlere
öğrettiği dili, kadınlık, erkeklik rollerini yeniden tanımlayarak yeni bir
yaşam anlayışı ve zihniyetiyle işe başlamak gerekir. Aksi takdirde, Komisyon,
Avrupa Birliği sürecinde Avrupa’nın ülkemize kadın hakları konusunda yaptığı
eleştirilere şekilsel bir cevaptan öteye gitmeyecektir. Sayın
milletvekilleri, bildiğiniz gibi Türkiye’de kadınlar dünyadaki birçok ülkeden
daha önce seçme ve seçilme hakkını kazanmıştır ancak bugün Meclisteki temsiliyette 142 ülkeden yüzde 9,1 oranla 108’inci
sıradadır; kabinede temsilde ise yüzde 4,2 ile 105 ülke arasında 89’uncu sırada
bulunmaktadır. Bu durum şunu çok net olarak göstermektedir: Sadece yasalarda
değişiklik yapmak sorunu çözmemektedir. Yasal değişikliklerle birlikte toplumda
bu değişikliklerin pratikleşmesi ve toplumsal algıların değişmesi gerekiyor.
Bunun için toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasının tedbirleri de yasayla
birlikte ele alınmak durumundadır. Ülkemizde ve
dünyada cins sorununun çözülmediği, erkek egemen sistemin tüm acımasızlığıyla
sürdüğü bu sistemin ürettiği en büyük iki şiddet olan savaş ve yoksulluğun
alabildiğince derinleştiği bir çağı yaşıyoruz. İnsan üzerinde en büyük
tahribatları yaratan bu iki şiddetten en fazla etkilenenler biz kadınlarız.
Toplumsal yaşamda kadınların karşı karşıya kaldıkları ve giderek katliama
dönüşen kadına yönelik şiddet, bu iki şiddet türü tarafından beslenmektedir.
Günümüzde kadın konusu gündeme geldiğinde, yanına “Kadına yönelik şiddet.”
cümlesi de eklenmektedir. Şiddetin kadının yaşamından çıkması için bu Meclisin
daha etkili çalışmalar yürütmesi ve kadınları şiddete karşı koruyacak
mekanizmaların kurulması gerekmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; erkek egemen sistem eşitsizliklerin ve adaletsizliğin
temelini, eşitsizlikler ise çelişki ve çatışmaların nedenini oluşturmaktadır.
Beş bin yıllık insanlık tarihi bu çelişki ve çatışmaların ortaya çıkardığı
şiddet ve savaş kültürüne sahne olmuştur ve olmaktadır. Bugün Orta Doğu
da hâlâ savaşlara sahne olan coğrafya olmaya devam etmektedir. Bir yandan
İsrail-Filistin sorunu diğer yandan kendi coğrafyamızda yaşanan savaş bunun en
canlı örnekleri olarak karşımızda durmaktadır. Bu durumdan en çok kadınların
etkilendiğini bilmeyeniniz yoktur. İktidara ve
tahakküme dayanan kapitalist toplum yapısı bugün toplumsal eşitsizliklerin
gelişmesine, ulusal, sınıfsal ve cinsel sömürünün giderek derinleşmesine neden
olmaktadır. Savaş ve şiddet kültürü erkek egemen zihniyetin bir ürünü olarak
açığa çıkmıştır. Savaş ve şiddetin kendisi bir tecavüz biçimidir. Karşısındaki
gücün iradesine rağmen ona tahakküm etmeyi, ona sahip olmayı, ona saldırmayı,
onu kişiliksizleştirmeyi ve kimliksizleştirmeyi içinde barındırır; bu anlamda
savaş ve şiddet politikası temelindeki saldırıları erkek egemen sistemin bir
tecavüz dayatımı olarak da değerlendirmek mümkündür.
Bu anlamda özellikle de biz kadınlara bu savaşa, şiddete ve tecavüz kültürüne
karşı direnişin öncülüğünü yapma rolü düşmektedir. Kadınlar olarak sonuç
alıncaya kadar da bunun radikal mücadelesini vermek zorundayız ve kadın
dayanışma ağını daha güçlü kurmamız ve kadın milletvekillerinin bu dayanışma
ağında daha etkin bir rol üstlenmesi önemlidir. Savaş, şiddet,
sömürü ve cinsiyetçiliğin ortadan kalkması açısından kadınların barış,
demokrasi ve eşitlik mücadelesine öncülük etmesi toplumsal bir zorunluluk
olarak önümüzde durmaktadır. Şu bilinmelidir ki tarihin en eski eşitsizliği ve
günümüz dünyasında eşitsizliklerin temelini oluşturan ve tahakküm iktidarını
besleyen eşitsizlik kadın erkek eşitsizliğidir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği
giderilmeden hiçbir eşitlik gerçek anlamda eşitlik olmayacaktır. Bu nedenle
kadın erkek eşitliğinin sağlanması konusundaki mücadeleyi sadece kadınların
sorumluluğunda görmek büyük bir hata olacaktır. Bu nedenle erkeklerin de
eşitliğin sağlanması konusunda en az kadınlar kadar efor
sarf etmesi gerekmektedir, çünkü bu sistem sadece kadınları değil, tüm
insanlığı köleleştiriyor ve kimliksizleştiriyor. Özgür bireylerin gelişmesi
özgür bir toplumun yaratılmasında önemli bir role sahiptir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye’de kadınlar olarak çok uzun yıllardır
kadınların aleyhine olan yasaların değişmesinden kadına yönelik şiddete ve
savaşa karşı büyük bir emek ve çabayla mücadele ettik ve bu mücadelemiz devam
ediyor. Her ne kadar savaşları engelleyemesek de kadına yönelik şiddet
konusunda Türkiye kamuoyunda önemli bir gündem yaratmayı başarabildik. Bundan
sonra kadınların örgütlü mücadelesi ve dayanışması kadınların yaşamını
değiştirmeye devam edecek ve kadınların toplumu değiştirme dinamiği daha da çok
görülecektir. Yine, bugüne
kadar Mecliste Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu kurulması için mücadele eden ve
bugün bu Komisyonun Mecliste gündeme gelmesi için emek harcayan kadınlara ve
örgütlü mücadeleyi yürüten kadın hareketine, yine Kürt kadınlarının oluşturduğu
Demokratik Özgür Kadın Hareketine teşekkürlerimi sunmayı bir borç olarak
görüyorum. Ve bu Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun kadın hareketleri, sivil toplum
örgütleri, üniversiteler ve bu alanda uzmanlaşan kişilerle ortak çalışma
yürütmesi, çalışmalarının daha verimli ve etkin bir sonuç alması açısından
oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Kadın erkek eşitliğinin ana politikalar
hâline gelmesi bu komisyonun çalışmalarının başarısı açısından oldukça
önemlidir. Bu açıdan Meclis çatısı altında yapılacak çalışmalarda başta bütçe
oluşturulurken sağlıktan eğitime, kültüre, spora kadar Eşitlik Komisyonunun
açığa çıkaracağı çerçeve yasasının esas alınması sağlanmalıdır. Bu vesileyle,
kadınların yer almadığı 1982 darbe Anayasa’sının değiştirilmesi ve kadın erkek
eşitliğini de içine alan demokratik, özgürlükçü bir anayasanın çıkarılması
sanırım artık herkes tarafından kabul gören bir gerçektir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerimi bitirmeden önce bu kanun teklifi buraya
Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu olarak geldi ancak AKP İktidarı bunu “Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği” olarak değiştirmek istiyor. Komisyonda kadın erkek eşitliği
olarak tartışılan ve bütün kadınların, bütün grupların ortaklaştığı bu
yaklaşımın buradan değiştiriliyor olmasını eleştiriyoruz çünkü sorun, sadece
kadınların ve erkeklerin sorunlardan ya da ülke nimetlerinden, koşullardan
fırsatların eşitliği şeklinde değerlendirilmesi değil, olanaklardan eşit
şekilde değerlendirmek değil, sorun zihniyet sorunudur. Siz, eğer kadınlarla
erkekleri eşit bir toplum yaratmak istiyorsanız önce zihniyeti
değiştireceksiniz. Yani buradan Komisyonun içeriğini değiştirmek aslında
seçimler öncesi kadınlara bir göz kırpmadan öteye bir anlam ifade etmeyecektir
bizce. Dolayısıyla, AKP İktidarından bu yasayı seçime kurban etmemesini,
gerçekten milyonlarca kadının beklediği gibi “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu”
olarak geçmesini ve bu konuda daha duyarlı yaklaşılması gerektiğini
düşünüyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) – Çünkü kadın sorunu siyaset üstü bir sorundur, siyasi partilerin inisiyatifine kalan bir sorun değildir arkadaşlar. Bundan
sonra da mücadele devam edecek. Belki toplumsal sorunların çözümü kolay
olabilir ama kadın erkek eşitliğini sağlamak hiç o kadar kolay değil, burada da
görüyoruz. O açıdan da Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunu biz oylayacağız, onu
belirtmek istiyorum. Lütfen “fırsat eşitliği” bölümünün çıkartılması, en
azından gündeme gelmemesi gerekiyor. Bunu özellikle AKP’li kadın
arkadaşlarımızdan rica ediyoruz. Teşekkürlerimi
sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tuncel. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Canan Arıtman. (CHP sıralarından
alkışlar) Sayın Arıtman,
sizin şahsınız adına da söz hakkınız var. Ben size on beş dakika vereyim,
insicamınız bozulmasın. Buyurun. CHP GRUBU ADINA
CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz yasanın 1’inci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve
şahsım adına söz aldım. Aslında nüfusumuzun yarısını oluşturan 35
milyonluk kadınlarımızın sözünü söylemek için buradayız. Yüzyıllar boyu Anadolu
kadınının en çok söylediği söz nedir bilir misiniz? “Şansım olsa anamdan erkek
doğardım.” Evet, bu sözü söylememiş kadın yoktur bu topraklarda ve bu söz
asırlar boyu yaşanan eşitsizliğin, hak ihlallerinin, ikincilleştirilmenin
feryadıdır. Bu öyle bir ayrımcılıktır ki doğmadan, daha anasının karnında
başlar. İsteğe bağlı düşüklerin gebeliğin ilerlemiş haftalarında
yapılabilmesine yasal olanak sağlayan ülkelerde, mesela Hindistan’da gebeliğin
sonlandırılması işlemlerinin yüzde 90’ı kız ceninler için uygulanır.
Hindistan’da yılda 6 milyon kız ceninin sadece cinsiyetleri nedeniyle yaşamına
son verilir. Geçen dönemde yeni TCK’da az daha böyle
bir düzenleme yapacaktınız da biz zor engelledik. Cinsiyet ayrımcılığı işte
böylesine yakıcı, kadının yaşam hakkını bile elinden alan bir olgudur. Neden okutulmuyor
bu kız çocukları? Bırakın temel eğitim almayı, yüzde 100 okuryazarlık
oranımızı, bu konudaki uluslararası taahhüdümüze niçin hâlâ bu kadar uzağız?
Niye kadın istihdamı bu kadar düşük? Siyasette, karar mekanizmalarında kadınlar
niçin bu kadar az? Bu soruların cevabı sadece cinsiyet ayrımcılığıdır. İşte, bugün
amacımız, bu haksızlıkları, bu ayrımcılığı gidermek için bir adım atmaktır.
Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun kurulması milyonlarca kadın için bir umuttur.
Aslında çok geç kalınmıştır. Biliyorsunuz bu
konudaki ilk teklifleri Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri verdi. Geçen
dönem 2003’te verdik, bu dönem 2007’de verdik, oralı bile olmadınız, ama ne
zaman AB şart koştu, AB Komiseri “’Sosyal Politikalar’ başlığının açılabilmesi
için bu şarttır.” dedi, son sürat gündeme aldınız. Zaten hem geçen dönem hem bu
dönem kadından yana yapılan bütün olumlu yasal düzenlemeler hep AB’nin
sayesinde oldu. O nedenledir ki zaten yapılan tüm kamuoyu araştırmalarında da
gözüküyor, AB’ye girmeyi kadınlar erkeklerden daha çok istiyor. Yalnız, bu
yasanın gerekçesine “AB istiyor.” diye yazılması hiç şık olmamıştır,
inciticidir ve endişe vericidir. Bakın, biz, bu şartlar altında, bu Komisyonu,
uluslararası platformlarda “İşte bizde de Eşitlik Komisyonu var.” diyebilmek
için mi kuruluyor endişesini taşıyoruz. Bakın, biraz önce
AKP olarak verdiğiniz önerge. Komisyonun adını değiştiriyorsunuz; “Kadın Erkek
Eşitliği Komisyonu” derken, “Fırsat Eşitliği Komisyonu” oluyor. Bunun anlamını
herkes çok iyi biliyor. Komisyonda konuşulmuştu, bir anlaşmaya varılmıştı,
çünkü kadın erkek eşitliği başka şey, fırsat eşitliği başka bir şeydir. Lütfen,
AKP Grubundan rica ediyorum: Bu önergenizi geri çekin, yoksa bu bir samimiyetsizliğin
en çarpıcı delili olacaktır; bizi de endişelerimizde haklı çıkaracaktır. Şu çok iyi
bilinmelidir ki, ne ad olursa olsun, Cumhuriyet Halk Partisi bu Komisyonun
amaçları doğrultusunda, aktif bir şekilde çalışmasını sağlayacaktır. Zaten
böyle bir komisyonu kurmakta çok geç kaldık ve bu gecikmenin bedelini bu
ülkedeki kadınlar ödedi. Eşitlik konusunda
dünya sıralamasında listenin sonlarındayız, bizden sonra İran, Suudi Arabistan,
Yemen gibi kadının adının bile olmadığı ülkeler var. İktidarınızda, AKP
İktidarında bir yılda 16 sıra gerilediğimiz dönemler yaşadık. Bakın, Birleşmiş
Milletlerin 2008 raporuna göre, temel eğitim almadan okuldan ayrılan kız
öğrenci oranının en yüksek olduğu ikinci ülke bizim ülkemiz. Yine aynı raporda,
ilköğretim üstü eğitim alamayan kız öğrencilerin en yüksek olduğu ülke yine
Türkiye. 5 kadından 1’i okumaz yazmaz. Kadınlarımızın yüzde 41’i diplomasız,
yani hiçbir okuldan mezun değil. Tüm AB ve OECD ülkeleri arasında atalet oranı
en yüksek olan ülke biziz. Bu ülkede 5,5 milyon kızımız ne okula gidiyor ne bir
işte çalışıyor, atıl bir vaziyette evde oturuyor. Kadın istihdam oranımız
sadece yüzde 22, AB’nin 2010 hedefi yüzde 60’tır. IMD raporuna göre, Türkiye,
kadın istihdamı açısından listenin en sonundaki ülkedir. Bakın, İş Yasası
görüşülürken biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak yüzde 10’luk bir kadın kotası
istemiştik, siz reddettiniz ve İktidarınızda kadınlar süratle iş yaşamından
çekildi. Sağlık, kadınların en yoğun cinsiyet ayırımcılığına maruz kaldığı
alan. Uluslararası gelişmişlik ölçütlerinin en
başında gelen bir sağlık göstergesi var. Ana-bebek ölüm hızı oranlarımız bizim
çok yüksek. Hâlâ erken yaşta evlilik oranlarımız yüzde 35 gibi ürkütücü
rakamlarda. Erken yaş, yani çocuk yaştaki zoraki evlilikler hem toplumsal bir
halk sağlığı sorunu, hem de kadının insan hakları ihlali sorunudur. Bu
evlilikler kız çocuklarının eğitimden sağlığa kadar tüm insan haklarından
yoksun kalmasına neden olurken, bir yandan da aile içi şiddete ve cinsel
tecavüze uğrama, cinsel şiddete uğrama oranlarını da çok artırmaktadır. Doğal
olarak çocuk yaş gebeliklerine de neden olurlar ve tıpta bunlara “Riskli
gebelik” diyoruz ve bunlarda da gebelik ve doğum komplikasyonları
çok yüksek olduğu için ana-bebek ölüm oranlarımızı da artırır. Bakın, hem geçen
dönemde, hem bu dönemde bu çocuk yaştaki zoraki evlilikler konusunda bir beş
dakikalık gündem dışı konuşma talep ettim, ama ne yazık ki imkân verilmedi. Bu
vesileyle kınıyorum. Yine bu konuda
bir araştırma önergesi verdik, görmezden geliyorsunuz. Tüm bunlar eşitlik ve
kadının statüsünün yükseltilmesi konusundaki samimiyetinizi sorgulamamıza neden
olmaktadır. Kadına yönelik şiddet oranlarımız hâlâ çok yüksek. Namus ve töre
cinayetlerinde hiçbir azalma olmadı. Tabii, göstermelik bir araştırma komisyonu
kurulursa, kadına yönelik şiddeti ve cinayetleri önleyecek gerçek önlemler bu
rapora yazılmazsa neticesi bu olur. Bu cinayetlerin hepsinin TCK 82’nci madde
kapsamına alınması, bireyin insan haklarını kullanmasını engelleyen feodal
yapının ortadan kaldırılması gibi önlemler Sayın Bakan ve Komisyon Başkanı
tarafından “Bunlar bizim parti politikamızda yok.” gerekçesiyle rapora
yazılmazsa, işte o Başbakanlık genelgeleri havada kalır, şiddeti de,
cinayetleri de azaltamazsınız. Evet, şimdi, tek
bir kadın bakanımız var. Hiç kadın vali yok, tek tük kaymakam. Kamuda kadın
yönetici oranı yüzde 10’lar civarında. Kadın parlamenter oranımız yüzde 10’u
bile bulmuyor. Bu oranla Avrupa parlamentolarında sonuncuyuz, dünya
parlamentolarında listenin sonlarındayız. Hâlbuki Türk kadını ilk kez
parlamentoya girdiğinde, 1935’te bu konuda dünyada ikinci sıradaydı. Hâlbuki
biz o AB ülkelerinin pek çoğundan önce siyasal haklarımızı aldık. İsviçre
kadını bizden kırk yıl sonra siyasal haklarını aldı ama bugün bizim geldiğimiz
nokta onların çok gerisinde. Yerel
parlamentolarda durum çok daha feci: Kadın oranımız yüzde 1, belediye
başkanlıklarında binde 5; 81 ilimizin 54’ünün il genel meclisinde hiç kadın üye
yok, zaten bunların çoğunun belediye meclislerinde de kadın yok. Yani demokrasimiz
kadınsız demokrasi, eksik demokrasidir. Oysa çağdaş
ülkeler gerçek anlamda eşitlikçi demokrasiyi gerçekleştirebilmek için bu
eşitsizliği giderecek kota uygulamaları gibi özel önlemler almıştır ve bugün
dünyada yüze yakın ülkenin yasa ve anayasasında kota uygulamaları yer alır.
Bizde ise ne yazık ki bizzat Başbakanımız kotaya karşı çıkar ve kota
taleplerini “Mal mı ki bu, kota veriyorsunuz, böyle saçmalık olmaz.” diye sert
bir dille eleştirir. Umarım bundan böyle Sayın Başbakanın hem dilini hem de bakış
açısını değiştirebiliriz. Komisyon
raporunda “olumlu ayrımcılık anayasal zeminde yer almalı, eşitlik
engellenmemeli” ibaresini okuyunca hem çok memnun oldum hem de “Günaydın.”
demekten kendimi alamadım. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak daha 2004 yılında
Anayasa’nın 10’uncu maddesine bu ibareyi yerleştirmek istediğimizde siz karşı
çıkmıştınız. Eğer o gün yapabilseydik çok yol almış olurduk. Tabii, eninde
sonunda Cumhuriyet Halk Partisinin dediğine geliyorsunuz ama bu süreçte olan
Türkiye'ye oluyor. Komisyon
tutanaklarında, kadın hakları konusunda, baktım, Orta Asya’dan, hatta milattan
önceki dönemlere kadar atıfta bulunuluyor da Atatürk’ten hiç bahsedilmiyor. Bu
ne büyük haksızlıktır. Atatürk gerçek anlamda çağdaş, demokratik ve
sürdürülebilir kalkınması olan bir ülke hedeflediği için cumhuriyet projesinin
odağına Türk kadınını koydu; onu cumhuriyetin öznesi yaptı; Türk kadınını
yükselterek, yücelterek, güçlendirerek cumhuriyeti kurdu. Dünyada kadının
statüsünün yükselmesinin bir uygarlık aşaması olduğunu görebilen ender
liderlerden biri Atatürk’tü. Osmanlı’da altı yüz yıl kafeslerin, çarşafların
ardında her türlü sosyal, yasal, siyasal ve ekonomik haklardan yoksun bir
biçimde, tam bir eşitsizlik içinde, kul, köle konumunda yaşayan Türk kadını,
Atatürk’ün cumhuriyetin daha ilk on yılında gerçekleştirdiği laik hukuk
devrimiyle birey konumuna girdi, geçti ve erkeklerle birlikte eşit vatandaş
oldu. Yüzyıllar boyu tüm dünya kadınlarının uğrunda savaştığı, can verdiği,
talep ettiği kadın haklarını Atatürk daha cumhuriyetin ilk yıllarında
kazandırırken Avrupa ülkelerine hem örnek oluyor hem de önderlik ediyordu.
Cumhuriyet devrimi aynı zamanda bir kadın devrimidir ve bu nedenle Atatürk
yüzyılın en büyük kadın hakları savunucusudur. Aziz hatırası önünde bir kez daha
minnetle, saygıyla eğiliyoruz. Cumhuriyetin laik
hukuk devrimiyle kadınların eğitim, çalışma yaşamı, siyaset gibi kamu
alanlarına açılması mümkün kılınmış, kadının eşitliği ve güçlendirilmesi ulusal
bir politika olarak devlet tarafından desteklenmiş, teşvik edilmiş, tüm ulusal
plan ve programlara her düzeyde yerleştirilerek yaşama geçirilmişti. Bugün
eksik olan, seksen yıl önce gerçekleştirilmesine rağmen bugün yapılmayan ve
talep edilen yöntem budur. Bugün AB’nin bizden istediği Atatürk’ün o zaman yaptıklarıdır.
Sürdürülebilir kalkınmanın, çağdaşlaşmanın, demokrasinin ilk şartı kadın erkek
eşitliğidir. Ama sözde ve yazıda kalmayan, yaşama geçen eşitlik. Bugün Türk
kadını, üyesi olmaya çalıştığımız, öykündüğümüz AB ülkelerinin pek çoğundan
önce haklarını elde etmiş olmasına rağmen, günümüzde yaşamın tüm alanlarında
eşit fırsatlara sahip değildir. Kadın erkek eşitliğini sağlayan yasal
düzenlemeler yaşama geçmemektedir. Yani yasal, “de jure”
eşitlik vardır ama fiilî, “de facto” eşitlik yoktur.
Çağdaş demokrasinin gereği olan sonuç eşitliği sağlanamamaktadır. Ülkemiz CEDAW’a, ihtiyari protokole, “Pekin + Değerli
milletvekilleri, sözlerimi bitirirken İzmir Büyükşehir Belediye Meclisinde bir
yıl önce Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu, ihtisas komisyonu kurulmuş olduğunu ve
bunun da Türkiye’de ilk ve tek büyükşehir belediyesi örneği olduğunu belirtmek
isterim. İl statüsünde bir de Trabzon belediyesinde var. Her iki belediyenin de
Cumhuriyet Halk Partili belediyeler olduğunu hatırlatır, İzmir Büyükşehir
Belediyemizin ayrıca “kadın dostu kent” olarak Birleşmiş Milletlere müracaat
etmiş olduğunu da belirtirim. İşte Cumhuriyet Halk Partili belediyeler, Türkiye
Büyük Millet Meclisinden önce bunları yapmıştır. Cumhuriyet Halk Partisinin
kadın erkek eşitliği konusundaki samimiyetini, bakış açısını, farklılığını,
önderliğini takdirlerinize sunar, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Arıtman. Şahıslar adına
ikinci söz, Ankara Milletvekili Sayın Aşkın Asan’da. Buyurun Sayın Asan.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. AŞKIN ASAN
(Ankara) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 328 sıra sayılı Kadın
Erkek Eşitliği Komisyonu Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi ile ilgili görüşümü
belirtmek üzere şahsım adına söz almış bulunmaktayım ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Bu kanunun amacı
nedir? Bu kanunun amacı, kadın haklarının korunması ve
geliştirilmesi, kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına yönelik olarak ülkemizdeki
ve uluslararası alandaki gelişmeleri izlemek, bu gelişmeler konusunda Türkiye
Büyük Millet Meclisini bilgilendirmek; kendisine esas veya tali olarak havale
edilen işleri görüşmek, istenildiğinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan
kanun tasarısı ve teklifleriyle ilgili ihtisas komisyonlarına görüş sunmaktır. Yani
Komisyonun adı ne olursa olsun kuruluş amacı da budur ve bu kuruluş amacı
doğrultusunda da işlevini sürdürecektir. Peki, böyle bir
komisyona ihtiyaç var mıydı? Tabii ki vardı. Hiç kimsenin aklında böyle bir
şüphe olmaması gerekiyor. Çünkü Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu Türkiye'de
gerçek bir demokrasinin ve kadın erkek eşitliğinin yerleştirilebilmesi için
kritik önemde bir komisyondur. Demokrasinin tam anlamıyla
gerçekleştirilebilmesi tüm vatandaşların, kadınların ve erkeklerin ekonomide,
karar alma mekanizmalarında, sosyal, siyasal ve kültürel hayatın her alanında
eşit olarak temsil edilebilmelerinden geçiyor. Kadın erkek eşitliği, kalkınma
politikalarında anahtar rol oynamaktadır. Türkiye Büyük
Millet Meclisinde kadın erkek eşitliğiyle ilgili bir komisyonun varlığı,
Meclisin kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına verdiği önemi göstermesi
açısından gerçekten kayda değerdir. Öte yandan, milletvekillerinin yasa
tasarısı ve tekliflerini kadın erkek eşitliği perspektifinden
inceleyebilmeleri, bu alandaki ulusal ve uluslararası standartlara uygunluğunu
denetleyebilmeleri, kadın erkek eşitliği konusunda kamuoyunda bir farkındalık yaratılmasında katkıda bulunmaları açısından da
değer taşımaktadır. 2008 yılı
verilerine göre, hakkında bilgiye erişilebilen 115 ülkeden 80’inde 93
parlamento komisyonu kadın erkek eşitliği konularını ele almakla yükümlüdür.
Yani bazı ülkelerde ikiden fazla komisyon bu işlevi yürütmektedir. Kadın erkek
eşitliğinin ana plan ve politikalara dâhil edilmesinin amacı, kadınlar ve erkekler
için eşit fırsatların sağlanmasıdır. Fırsatları kullanmada, kaynakların
ayrılması ve dağılımında, hizmetleri elde etmede, bireyin, cinsiyeti nedeniyle
herhangi bir ayrımcılığa uğramaması gerekir. Ama ne yazık ki kadın erkek
eşitliğinin henüz tam olarak sağlanamaması günümüz dünyasındaki evrensel
sorunlardan biridir. Uygarlık kadın ve erkeğin ortak eseri olmakla birlikte
kadının üretimi göz ardı edilerek yönetim erkeklerin eline bırakılmaktadır.
Yine, ne yazık ki, ülkemizde de, kadınlarımız, hak kazanımı ve uygulamalar
konusunda eşitsizliklerle karşı karşıya kalmaktalar. Bakın size bir
anımı anlatayım: Babam köyümüzün ihtiyar meclisi üyesiydi. Bir gün babam bana,
köy ihtiyar meclisi toplantı tutanağını temize çekeyim diye verdi. O vakit on
beş on altı yaşlarındaydım. Belli ki köyün en önemli sorunlarını tartışmıştı
köy ihtiyar meclisi. Tüm üyeleri erkek olan bu meclisin tespit ettiği köyün en
önemli sorunu neydi biliyor musunuz? Bir tahmin edin bakalım. Köyün
delikanlılarının top oynayacakları uygun bir oyun alanının olmayışı. Bir dizi
de çözüm önerileri sıralamışlardı. Oysa, on yıllardır
kadınlar sırtlarında kırk beş elli kiloluk sepetlerle beş altı kilometre uzağa
yük taşımaktaydılar. Köy ihtiyar meclisi üyelerinin hiç birinin aklına bunun da
bir sorun olduğu gelmemişti. Oysa orada bir kadın üye olsaydı, mutlaka bu sorun
çözülecekti, gündeme gelecekti sorun olarak ve çözüm önerileri de ileri
sürülecekti tabii ki. İşte ben o zaman feminist oldum arkadaşlar, yani on beş
on altı yaşlarımda. Tabii, bu hikâye devam ediyor, ama ne yazık ki vakit
olmadığı için devamı daha sonraya kalsın. Sorunları tespit
etmede ve çözmede sadece kadın bakış açısı ya da erkek bakış açısı yeterli
değildir. Sorunlar ortaklaşa analiz edilmeli ve ortaklaşa kararlar alınmalıdır.
Bakın, eğitim
fakültelerinde öğretmen yetiştiren öğretim üyeleri olarak, biz, öğretmen
adaylarımıza şunu söyleriz… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. AŞKIN ASAN
(Devamla) – Teşekkür ediyorum. En önemli öğretim
yöntemlerinden biri, proje tabanlı öğretim yöntemidir. Bu yöntemde öğrenciler
gruplar hâlinde çalışırlar. Eğer, grubun kaliteli bir ürün ortaya konması
istenirse, gruptaki erkek ve kız öğrenci sayılarının eşit tutulması önemlidir. Bu
bulgu bilimsel araştırmalarla da kanıtlanmıştır. Bu Komisyon,
erkek, kadın hepimize hayırlı olsun diyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Asan. Madde üzerinde
soru-cevap işlemine geçiyorum. Sayın Erbatur… NEVİNGAYE ERBATUR
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Ben Sayın Bakana sormak istiyorum: Anayasa Komisyonunda bu kanun
teklifi görüşülürken büyük bir hoşgörü ortamı vardı ve bu hoşgörü ortamında
bütün kadın milletvekilleri, bütün partilerden kadın milletvekilleri sözlerini
söylediler ve bir oy birliğiyle bu Komisyonun adının “Kadın Erkek Eşitliği
Komisyonu” olması konusunda bir anlaşma oldu ve Komisyonla ilgili görüşmeler
bittikten sonra da kadınlar, herkes alkışlarla Komisyonu bitirdi. Şimdi böyle bir
çalışma yapılmışken bugün önümüze Komisyonun adının “Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu” olmasıyla ilgili bir önerge geldi. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Süre
kalırsa tekrar söz vereceğim çünkü beş kişi var, birer dakika ayarladım. Buyurun Sayın Tuncel. SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Gaye Hanım’ın
bitirdiği yerden ben devam etmek istiyorum. Ortak bir konsensüsle çıkmış olan bu kararı, “Kadın Erkek Eşitliği
Komisyonu”nu hangi yaklaşım değiştirdi de “Fırsat Eşitliği” olarak değiştirdi?
Acaba bu konuda partilerindeki erkek milletvekillerinin etkisi mi oldu? Bu
konuyu merak ediyoruz. Bir de gerçekten şunu da merak ediyorum: Bu Komisyon
oluşturulurken de asıl yapılmak istenen kadın erkek fırsat eşitliği miydi? İşte
muhalefet partilerinin de tepkisiyle karşılaşıp “Bunu, Genel Kurulda nasıl olsa
oy sayımız çok biz bunu hâllederiz.” üzerinden mi
Komisyonda sorun olarak görmediler merak ediyorum doğrusu. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Buldan… PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakana
sormak istiyorum: “Eşit işe eşit ücret” konusunda herhangi bir çalışmanız var
mıdır? Mevcut durum ne aşamadadır? Bir de kadın
sığınma evlerinin kadınların denetimine verilmesi konusunda herhangi bir
çalışmanız var mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Demirtaş… SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan. Aracılığınızla
Sayın Bakana sormak istiyorum: Eğer Komisyonun ismi değişince hiçbir şey
değişmeyecekse, “fırsat eşitliği” ile “kadın erkek eşitliği” aynı şeyse neden
değişiklik önergesi verildi iktidar grubunca, merak ediyoruz. Konsensüsle
Komisyonda kararlaştırılmış, dört grubun da ortak bir şekilde karar altına
aldığı, her harfi, her noktası için dört grubun da altına imza attığı bir
teklifin Genel Kurulda bir korsan önergeyle değiştirilmesini nasıl
karşılıyorsunuz? Eğer iddianız “Komisyonun ismi değişmekle çok fazla bir şey
değişmeyecek.” şeklindeyse o zaman neden değiştiriyoruz, neden “Kadın Erkek
Eşitliği” olarak kalmıyor? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın Kışanak… GÜLTAN KIŞANAK
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, ben de Bakanımıza sormak istiyorum: “Kadın Erkek
Eşitliği Komisyonu” tanımlaması acaba hangi açılardan rahatsızlık yaratıyor?
Kadınlar ile erkeklerin aslında fiilî ve gerçek anlamda eşit olamayacağına mı
inanılıyor? Neden bu isme itiraz ediliyor? Bu konunun açıklığa kavuşturulmasını
istiyorum. İkincisi:
Kadınların, uğradığı şiddetle ilgili adli ve idari kolluk kuvvetlerine
başvurmalarına rağmen -gerekli önlemler ve tedbirler alınmadan- kadınların
öldürüldüğüne dair birçok örnek var. Ben, dört aydır, bu konuda şiddet
gördüğüne dair idari ve adli kolluk kuvvetlerine başvurduktan sonra kaç kadın
öldürüldü sorusunu soruyorum ve iki kez soru önergesi vermeme rağmen, hâlâ bu
sorunun yanıtını alamadım. Bakanlık bu sorunun cevabını gerçekten bilmiyor mu
yoksa gizleme gereği mi duyuyor? BAŞKAN – Sayın
Gök… İSA GÖK (Mersin)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Ben de aynı
konuya değineceğim. Anayasa Komisyonunun bir üyesi olarak tüm görüşmelerde
baştan sona vardım ve orada, AKP Grubundan hanım vekillerin de katılımıyla, oy
birliğiyle bu Komisyonun adının “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu” olmasına karar
verilmişti. Sayın Bakanlığın da katılımı bu şekildeydi, Komisyonun tüm üyelerinin
de katılımı bu şekildeydi. Ne oldu da bu akşam değişti? Yoksa ben oradaki konsensüsü yanlış mı hatırlıyorum? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın Erbatur, hızlıca tamamlayın. NEVİNGAYE ERBATUR
(Adana) – Teşekkür ederim. Sayın Bakan,
burada sadece kanunun ismini değiştirmiyoruz, yani sadece Kadın Erkek Eşitliği
Komisyonunun adı fırsat eşitliği olmuyor, burada kanunun amacını
değiştiriyoruz. Bizim amacımız gerçekten kadını erkeği eşit bir Türkiye mi
yaratmak, her bireyi eşit yapmak mı yoksa bazı fırsatları sağlamak için böyle
bir değişiklik mi yapıyoruz? Bu, gerçekten beni rahatsız ediyor. “Kadın Erkek
Eşitliği”, kadın ile erkeğin eşit olması için bütün alanları kapsayan bir genel
isim, bir genel konsensüs. O nedenle, gerçekten bu
konuda detaylı bir açıklama bekliyorum. Bu kanunun amacı kadın erkek eşitliğini
sağlamak ama isim değişince kanunun amacı da değişiyor. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Bakan, buyurun. DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Öncelikle önerge
üzerinde herhangi bir görüşmeye başlanmamış olmasına rağmen bu konudaki
görüşler, özellikle sorular bu yönde geldiği için onunla başlayacağım. Öncelikle ne
Komisyon çatısı altında verilmiş olan bu karar ve uzlaşmanın bir anlamda
bozulması anlamına geliyor ne de bununla gerçekleştirilmesi düşünülen eşitlik
kurumunu veya kadınlar ve erkekler arasında eşitliği gözetecek bir kurumsal
mekanizmanın Parlamento çatısı altındaki kurulumunu engelleyecek. Bu isim
özellikle uluslararası terminolojiyle uyum sağlaması açısından tercih ettiğimiz
bir isim olup ne kanunun amacı ne uygulanması ne de devamında etkisi olabilecek
bir konudur. Birkaç örnek
vermek istiyorum. Komisyonda da bunlar zaten teklif olarak da gündeme gelmişti.
Belçika’da “Kadın ve Erkekler İçin Fırsat Eşitliği Komisyonu”,
Fransa’da “Kadın Hakları ve Erkekler İçin Fırsat Eşitliği Delegasyonu”,
Portekiz’de “Eşitlik ve Fırsat Eşitliği ve Aile Parlamento Komisyonu”,
İspanya’da İspanya Parlamentosu karma ve İngiltere’de cinsiyet eşitliği ve
fırsat şeklinde, yine Avrupa Parlamentosunda da, açıkça, “Kadın Hakları ve
Fırsat Eşitliği Komitesi” şeklinde bulunmaktadır. Burada bir kayıp söz
konusuymuş gibi… Daha önceki meselelerde de ne maddelerinde ne içeriğinde ne
özünde, bu Komisyonun ne yetkilerinde hiçbir şekilde bir değişikliğe yol
açmayacak, tam tersine daha da güçlendireceğine inanıyoruz. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Niye değiştiriyorsunuz o zaman Sayın Bakanım? DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) - Daha da güçlendireceğine inandığımız bu kavramla
birlikte Komisyonun da amacı doğrultusunda çalışma yürüteceğine inanıyoruz. Şimdi, genel
olarak soruların hemen hemen bu benzer… Gültan Kışanak Hanım “Fiilî ve
gerçek anlamda eşit olamayacağını mı düşünüyor?” dedi. Yani gerçekten fiilî
anlamda veya hukuki anlamda eşitliğin sağlanması konusunda eğer bir testten
geçecekse AK PARTİ İktidarı, bunu çok başarıyla verir. Anayasa’nın 10’uncu
maddesi başta olmak üzere 90’ıncı maddesi… Az önce grubumuz adına konuşan
arkadaşlar ifade etti. Kadın hakları alanında ve anlamında önümüzde, Hükûmet olduğumuzda, yaklaşık yirmi yedi maddelik bir
unsurlar zinciri dururken bugün tüm yasalarda -başta Anayasa olmak üzere,
10’uncu maddesi ve 90’ıncı maddesi de- ele alınarak değiştirilmiş, ceza
kanunlarında, iş kanunlarında ve kadın haklarına yönelik ayrımcılık içeren,
eşitsizlik içeren tüm düzenlemeler dönemlerimizde kaldırılmıştır. Hem böyle bir
niyette değiliz hem böyle bir amaç gütmüyoruz. Dolayısıyla, amacımızın bu
olduğunu bir kez daha defaatle söyleyerek bu konudaki
isim değişikliğinin bir amaç değişikliği olmadığını… Bu konuda gösterilmiş olan
tüm uzlaşma tutumlarına da ben yeniden, tekraren teşekkür ediyorum ilgili Bakan
olarak. Bir soru daha
vardı sanıyorum, zamanım yetecek mi bilmiyorum. “Kadın sığınma evleri
kadınların denetimine ne zaman bırakılacak?” Doğrusu ben bu soruyu anlayamadım.
Bundan ne kastediliyor? Kadın sığınma evleri Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumuna bağlı olanlar, belediyelere bağlı olanlar, il özel idarelerine ve özel
vakıf ve kurumlara ait olanlar, bunların hepsinin denetimi Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından yürütülüyor, bir denetim
görevi özel anlamda söz konusu değil. Bunun dışında
yine bir soru önergenizle ilgili bir konuyu gündeme getirdiniz. Soru önergenize
konu olan soruların bir kısmı Adalet Bakanlığını, bir kısmı İçişleri
Bakanlığını ilgilendirdiği için Gültan Hanım, bunlar
ilgili bakanlıklara yönlendirilmiştir. Soru önergelerinizi hazırlarken ilgili
bakanlara yönlendirirseniz daha kısa bir sürede cevap almış olursunuz. Ben konuyu kısaca
böyle özetlemek istiyorum. Ama bu konuda AK PARTİ Grubu adına değil ama önerge
üzerinde belki tekrar şey yapabiliriz. Söylediğim gibi, bir uluslararası
terminolojiyle uyumlaştırma gayretinden öte bir şey değildir. Tekrar teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma saati: 22.08 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 22.19 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER : Fatoş
GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55’inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum. 328 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet burada. Teklifin 1’inci
maddesi üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
3/328 sıra sayılı Kanun Teklifinin başlığında ve 1 inci maddesinde “Kadın Erkek
Eşitliği Komisyonu” ibarelerinin “Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 10.02.2009
BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 328 Sıra sayılı Kanun
Teklifinin 1. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini saygılarımla arz
ederim. Ayşe
Jale Ağırbaş İstanbul Amaç: Madde 1- Bu Kanunun amacı, kadın haklarının korunması ve
geliştirilmesi, kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına yönelik olarak ülkemizdeki
ve uluslararası alandaki gelişmeleri izlemek, bu gelişmeler konusunda Türkiye
Büyük Millet Meclisini bilgilendirmek, kendisine esas veya tali olarak havale
edilen işleri görüşmek, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kanun tasarı ve
teklifleriyle Kanun Hükmünde Kararnameler hakkında ihtisas komisyonlarına görüş
sunmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinde Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun
kuruluş, görev, yetki, çalışma usul ve esaslarını düzenlemektir. BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, bu önergeyle ilgili olarak
kısa bir açıklama yapmak istiyorum. Jale Hanımın
vermiş olduğu önergeyi biz Komisyonda birleştirerek görüştük. Burada “istek
beklemeden cinsler arası eşitlik hususunda ihtisas komisyonuna görüş sunmak”
şeklinde bir gerekçe var. Aslında buna hiçbir engel yok hukuken. Yani istemeden
de görüş her zaman verebilir. Dolayısıyla bunu fazlalık görüyoruz ve
katılamıyoruz bu önergeye. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Aynı nedenlerle katılamıyoruz. OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, bu konuda İç Tüzük’ümüzün 34’üncü maddesinde “Bir
komisyon başka bir komisyondakini isteyebilir.” şeklinde bir hüküm var. Eğer
burada “istenildiğinde” kalırsa sanki “Sadece başkaları isterse görüş
belirtiriz.” gibi bir husus olabilir. Bu bakımdan “istenildiğinde”
çıkartılmasında fayda vardır. Çünkü komisyon bir başka komisyondakini
isteyebilir. Bu durumda sanki “Bir başka komisyon istediğinde görüş bildirir.”
gibi kısıtlama söz konusu olabilir. “İstenildiğinde” konusunun bence
çıkartılmasının İç Tüzük’ün ruhu açısından da daha uygun olacağını düşünüyorum. ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkan, hayır, çıkartılması… BAŞKAN – Anladım
ben. Şimdi, Sayın Ağırbaş, konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım? AYŞE JALE AĞIRBAŞ
(İstanbul) – Gerekçeyi okutun. BAŞKAN –
Gerekçeyi okuyun. Gerekçe: Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunulan kanun tasarı ve teklifleriyle Kanun Hükmünde
Kararnameler hakkında herhangi bir istek beklenmeden cinslerarası
eşitlik hususunda ihtisas komisyonlarına görüş sunulması komisyonun daha etkili
ve verimli çalışmasını sağlayacaktır. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum… HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Komisyona sormadınız. BAŞKAN – Sordum, “Katılmıyoruz.”
dedi. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
3/328 sıra sayılı Kanun Teklifinin başlığında ve 1’inci maddesinde “Kadın Erkek
Eşitliği Komisyonu” ibarelerinin “Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Selma
Aliye Kavaf (Denizli) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, bu konu üzerinde epeydir
konuşuldu, birkaç kelam etmek istiyorum müsaade ederseniz, kanaatimi ondan
sonra söyleyeceğim. Meclis
Başkanlığımızın bu konuda basmış olduğu bir küçük yayın var burada. 145 ülkenin
bu konudaki çalışmaları hakkında özetler verilmiş. Aşağı yukarı bunun tamamına
baktığımızda kuruluş şeklinde, delegasyon şeklinde, komisyon biçiminde çok
değişik oluşumlar var. Yani isme takılıp kalmayı ben çok doğru bulmam. O
bakımdan biz burada, Komisyonda da bunları epeyce tartıştık ve demin Sayın
Bakanımız da söyledi, birtakım ülkelerden örnekler verdi. Ben aslında
Komisyonda da “fırsat” kelimesinin girmesini, Gaye Hanım’ın da bildiği gibi,
açık açık savundum. Bu önergeye bağlı olarak filan
değil. Kesinlikle öyle algılamayın. Bilimsel olarak, bir bilim adamı olarak
savunduğumu düşünün. Eskiden beri söylediğim o. “Fırsat” kelimesinin
milletlerarası hukukta bir karşılığı var. O anlamda savundum. Bunu bugün
söylesem, orada farklı söyleseydim “Hocam, orada farklı, burada farklı konuşuyorsun.”
derdin. Bu benim vicdani, kendi samimi düşüncemdir. O bakımdan, bizim buradaki
muhalefet vekillerimize katkısından dolayı teşekkür ediyoruz. Hakikaten,
fevkalade güzel bir şeyle kabul ettik. Bu isim üzerinde “fırsat” kelimesinin
girmesiyle çok bir şey değişmez ama ne olur? Belki daha genel bir ifadeyi
kullanmış oluruz. O yüzden, birlikteliğimizin bozulmaması adına, ben Genel
Kurulun takdirine arz ediyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Az önce söylediğim nedenlerle katılıyoruz. BAŞKAN –
Gerekçeyi mi okutayım? Gerekçeyi
okutuyorum: Gerekçe: CEDAW’ın Kadınlara Karşı
Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesinin öngördüğü kadın
erkek eşitliğinin sağlanması, bu amaçla gerektiğinde kadınlar lehine pozitif
ayrımcılığın gerçekleştirilmesi kurulması gerekli komisyonun temel amacı
olacaktır. Bu amaca ulaşılması kadın ve erkeklerin eşit fırsatlardan
yararlanması ile mümkün olacaktır. Öngörülen başlık bu amacı daha iyi ifade
etmektedir. III.- Y O K L A M A HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Toplantı yeter sayısı istiyoruz. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı istiyoruz. BAŞKAN –
Önergenin oylanmasından önce bir yoklama talebi vardır. Şimdi bu talebi yerine
getireceğim. Önce, yoklama
talebinde bulunan sayın üyelerin isimlerini okutup salonda bulunup
bulunmadıklarını tespit edeceğim: Sayın Okay? Burada. Sayın Erbatur? Burada. Sayın Köse?
Burada. Sayın Arıtman?
Burada. Sayın Keleş?
Burada. Sayın Bingöl?
Burada. Sayın Öğüt?
Burada. Sayın Gök?
Burada. Sayın Köktürk?
Burada. Sayın Serter? Burada. Sayın Arat?
Burada. Sayın Koçal? Burada. Sayın Özdemir?
Burada. Sayın Asil?
Burada. Sayın Işık?
Burada. Sayın Yıldız?
Burada. Sayın Çelik?
Burada. Sayın Yunusoğlu? Burada. Sayın Taner?
Burada. Sayın Çalış?
Burada. Yoklama için üç
dakika süre veriyorum. Adlarını okuduğum
sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum. Yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı yoktur, birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 22.30 BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati: 22.44 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER : Fatoş
GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55’inci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum. III.- Y O K L A M A BAŞKAN – İstem
üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi yoklama
işlemini tekrarlayacağım. Yoklama için üç
dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı yoktur. Alınan karar
gereğince kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 11 Şubat 2009
Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 22.48 |
|