DÖNEM: 23                            CİLT: 39                    YASAMA YILI: 3

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

55’inci Birleşim

10 Şubat 2009 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

 IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş’ın kurtuluşunun 89’uncu yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, Dünya Sigarayı Bırakma Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Milliyetçi Hareket Partisinin 40’ıncı kuruluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Yozgat Milletvekili Osman Coşkun ve 19 milletvekilinin, boşanma olaylarının sebeplerinin araştırılarak Türk aile yapısının sağlamlaştırılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/319)

2.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, Batman’daki petrol tesislerinin çevre ve insan sağlığı üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/320)

B) Tezkereler

1.- Türk Silahlı Kuvvetleri Deniz Unsurlarının; Korsanlık/Deniz Haydutluğu ve Silahlı Soygun Eylemleriyle Mücadele Amacıyla Yürütülen Uluslararası Çabalara Destek Vermek Üzere, Gereği, Kapsamı, Zamanı ve Süresi Hükümetçe Belirlenecek Şekilde Aden Körfezi, Somali Karasuları ve Açıkları, Arap Denizi ve Mücavir Bölgelerde Görevlendirilmesi ve Bununla İlgili Gerekli Düzenlemelerin Hükûmet Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin Anayasa’nın 92’nci Maddesi Uyarınca Hükûmete Bir Yıl Süreyle İzin Verilmesine Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/682)

2.- Küçük ve Hafif Silahlar Üzerine Parlamenter Forumun (The Parliamentary Forum on SALW), 13-14 Şubat 2009 tarihlerinde Berlin’de “Küçük ve Hafif Silahların Yaygınlaşması-Avrupa Ülkelerinin Alması Gereken Sorumluluklar, Karşılaştıkları Zorluklar ve Fırsatlar” başlığı altında düzenleyeceği konferansa Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyetinin katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/686)

C) Önergeler

1.- İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın, 5464 Sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/307) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/117)

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, tezkerede yer alan “korsanlık/deniz haydutluğu” ifadelerine ilişkin açıklaması

 

VII.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 10 Şubat 2009 Salı günkü birleşiminde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 11 Şubat 2009 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, konuşmasında şahsına sataştığı iddiasıyla konuşması

2.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, konuşmasında şahsına sataştığı iddiasıyla konuşması

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/618, 1/653) (S. Sayısı: 307)

3.- İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25 Milletvekilinin; Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 8 Milletvekilinin; Kadın Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin; Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu (2/211, 2/112, 2/311) (S. Sayısı: 328)

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk’un, bazı gazete ve yayınlara uygulanan kapatma ve yayın durdurma cezalarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5308)

Ek cevap

2.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, izleme ve dinleme izinlerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5851)

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, hastalardan alınan katkı payına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/5934)

4.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, yargılama izni verilen bir kişi hakkında söylediği iddia edilen sözlere ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5960)

5.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, şiddet mağduru kadınlara yönelik çalışmalara ve bir sığınma evine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/5967)

6.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, şehit çocuklarının istihdamına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/5968)

7.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, seçmen sayılarına ve AGİT’ten gözlemci istenmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/6008)

8.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, seçmen sayısındaki artışa ve seçimlerin güvenliğine ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/6012)

9.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına yönelik dosyalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/6030)

10.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, Türk Ceza Kanunu’nun bazı maddelerine göre hakkında dava açılan 18 yaşından küçüklere ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/6037)

11.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, müzmin hastalıklar için sağlık ocağından sevk alınacağı iddiasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/6117)

12.- Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın, kadına yönelik şiddet olaylarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/6150)

13.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, TCK’nın 301’inci maddesine göre verilen yargılama izinlerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/6162)

14.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, cezaevi personelinin özlük haklarına ve af söylentilerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/6164)

15.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya E Tipi Cezaevinin personel ve fiziki yetersizliklerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/6165)

16.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, sebze ve meyve ticaretinin düzenlenmesi ve toptancı halleri hakkında kanun tasarısı taslağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/6287)

17.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki hava ve gürültü kirliliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/6289)

18.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Erdemli’deki bir köyün bazı sorunlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/6290)

19.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Erdemli’deki bir beldenin sulama suyu sorununa ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/6291)

20.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, bankaların malî yapılarına ve kredilendirmeye ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/6292)

21.- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, Kütahya Şeker Fabrikasının Şeker Kurulu kararına aykırı davrandığı iddiasına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/6320)

22.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, özürlü personel istihdamına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/6321)

23.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, çıkarılan yönergelere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/6331)

24.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Balıkesir’deki TOKİ binalarının bazılarına doğal gaz bağlanmamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/6335)

25.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, benzin ihracatıyla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in cevabı (7/6339)

26.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, akaryakıt piyasasına ve vergilendirmeye ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/6354)

27.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, bir inşaat şirketine verilen kampanyalı satış izin belgesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/6369)

28.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin, Afyonkarahisar’daki SHÇEK yurtlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/6376)

29.- Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, SGK il müdürlüklerine yapılan atamalarla ilgili sorunlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/6389)

30.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, Olimpiyat Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulunun gelir ve giderlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/6402)

31.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, atık bitkisel yağların toplanmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/6403)

32.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Almanya’da Türk çocuklarının Alman ailelere verilmesine,

- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, engellilere yönelik bazı çalışmalara,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/6430) (7/6431)

33.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, ithal buzağı maması ve süt tozu miktarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in cevabı (7/6480)

34.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Bergama’daki altın madenciliği faaliyetlerinde yargı kararlarına uyulmamasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/6494)

35.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, hipermarketlere yönelik yasa çalışmasına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/6533)

36.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Diyanet İşleri Başkanlığının bazı lojmanlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı (7/6566)

37.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Diyanet İşleri Başkanlığının aile büroları açmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı (7/6567)

38.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bir kimyasalın TBMM mutfaklarında kullanılıp kullanılmadığına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/6632)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak üç oturum yaptı.

İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul Büyükşehir Belediyesinde yaşanan sorunlara ve kentin iyi yönetilmediğine ilişkin gündem dışı konuşmasına Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay cevap verdi.

Batman Milletvekili Ayla Akat Ata, Batman’da yaşanan sorunlara,

Malatya Milletvekili Mehmet Şahin, Orta Doğu’daki son gelişmeler ve Gazze’de yaşanan savaşa,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

İran İslami Danışma Meclisi Dış Siyaset ve Ulusal Güvenlik Komisyonu, Finlandiya Parlamentosu Dışişleri Komisyonu, Arjantin Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu, Slovenya Ulusal Meclisi Dışişleri Komisyonu ve Küba Cumhuriyeti Ulusal Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı ve beraberlerindeki parlamento heyetlerinin, TBMM’nin konuğu olarak resmi temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyaretlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın (6/1070) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.

Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 19 milletvekilinin, Adli Tıp Kurumu’na yönelik iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/318) Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

3’üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (1/543) (S. Sayısı: 263),

4’üncü sırasında bulunan, Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili Sadık Badak ve 5 Milletvekilinin; Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 4 Milletvekilinin; Türk Ceza Yasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (2/283, 2/270, 2/277) (S.Sayısı: 272),

6’ncı sırasında bulunan, Erişme Kontrollu Karayolları Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun (1/569) (S. Sayısı: 239),

7’nci sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38 Milletvekilinin; Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (2/266, 2/268) (S. Sayısı: 257),

Görüşmeleri,

5’inci sırasında bulunan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun (1/618, 1/653) (S. Sayısı: 307) tümü üzerinde bir süre görüşüldü, verilen aradan sonra,

Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

2’nci sırasında bulunan, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri Komisyonları Raporlarının (1/597) (S. Sayısı: 268) görüşmeleri tamamlanarak, yapılan açık oylamadan sonra,

8’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 5 Milletvekilinin; Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu’nun (2/365, 1/454) (S.Sayısı: 322) görüşmeleri tamamlanarak,

Kabul edildi.

10 Şubat 2009 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 19.53’te son verildi.

 

 

Şükran Güldal MUMCU

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Harun TÜFEKCİ

 

Fatma SALMAN KOTAN

 

Konya

 

Ağrı

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

No.: 59

II.- GELEN KÂĞITLAR

6 Şubat 2009 Cuma

Teklifler

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un; Özür Anıtı Yapımına İlişkin Kanun Teklifi (2/394) (Adalet; Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.1.2009)

2.- Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan’ın; Ahıska Türklerinin Türkiye’ye Kabulü ve İskanına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/395) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.1.2009)

3.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın; 3285 Sayılı “Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu”nun 41. Maddesine 1 (Bir) Fıkra Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/396) (Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.1.2009)

Raporlar

1.- Türkiye Cumhuriyeti ve Avustralya Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma ile Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/355) (S. Sayısı: 325) (Dağıtma tarihi: 6.2.2009) (GÜNDEME)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Filistin Ulusal Yönetimi Tarım Bakanlığı Arasında Tarım Alanında İşbirliği Konulu Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/359) (S. Sayısı: 326) (Dağıtma tarihi: 6.2.2009) (GÜNDEME)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, BOTAŞ’ın devredildiği iddia edilen bir arazisine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6194)                        

2.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, BOTAŞ’ın sanayicilerden teminat mektubu istemesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6195)                        

3.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, rüşvet dağıttığı iddia edilen bir şirketin incelenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6197)                        

4.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, ekonomik krizle ilgili bir açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6199)                        

5.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, yabancı sermaye çekilmesine yönelik tahvil hazırlığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6200)                        

6.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya Ovaları Projelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6203)                        

7.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya Büyükşehir Belediyesinin mali yönetimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6206)                         

8.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, petrol fiyatlarındaki düşüşün pompa fiyatlarına yansıtılmamasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6211)                        

9.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, enerji borçlarının yapılandırılmasına ve vadeli kömür satışına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6212)                        

10.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bir taciz olayında polisin takındığı iddia edilen tutuma ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6213)                        

11.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, polis kıyafetiyle suç işlenmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6214)                         

12.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’deki hava kirliliğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6215)                        

13.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, trafik kazalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6218)                        

14.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, yatırımlara bedelsiz tahsis edilen arsa ve arazilere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6220)                        

15.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, bir Devlet hastanesinin ihtiyaçlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6227)                        

16.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in, sevk zinciri uygulamasındaki sorunlara ve bir ölüm vakasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6228)                        

17.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Hazineye ve bağışçılara devredilen taşınmazlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6229)                        

18.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Devlet Demiryollarının taşınmazlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6235)                        

19.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, demiryollarının işletilmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6236)

No.: 60

9 Şubat 2009 Pazartesi

Tezkereler

1.- Türk Silahlı Kuvvetleri Deniz Unsurlarının; Korsanlık/Deniz Haydutluğu ve Silahlı Soygun Eylemleriyle Mücadele Amacıyla Yürütülen Uluslararası Çabalara Destek Vermek Üzere, Gereği, Kapsamı, Zamanı ve Süresi Hükümetçe Belirlenecek Şekilde Aden Körfezi, Somali Karasuları ve Açıkları, Arap Denizi ve Mücavir Bölgelerde Görevlendirilmesi ve Bununla İlgili Gerekli Düzenlemelerin Hükümet Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin Anayasanın 92 nci Maddesi Uyarınca Hükümete Bir Yıl Süreyle İzin Verilmesine Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/682) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.2.2009)

2.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/683) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.2.2009)

3.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/684) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.2.2009)

4.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/685) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.2.2009)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, imar tadilatlarına ve meslek odalarının tutumuna ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1181) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/01/2009)

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Erbaa Devlet Hastanesindeki uzman doktor eksikliğine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1182) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, 2008’de İşsizlik Sigortası Fonundan yapılan ödemelere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1183) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

4.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, reel sektörün kredi ihtiyacına ve banka borçlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) sözlü soru önergesi (6/1184) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

5.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, bazı sektörlerin canlandırılmasına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/1185) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

6.- Bursa Milletvekili Necati Özensoy’un, Batı Trakya’da Türk anaokulları açılmasına ilişkin Dışişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1186) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

7.- Bursa Milletvekili Necati Özensoy’un, Batı Trakya’da Türk anaokulları açılmasına ilişkin Dışişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1187) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

8.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki çiftçi eğitimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1188) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

9.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki sebze ve meyve üretimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1189) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

10.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta orman köylülerine kullandırılan kredilere ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/1190) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

11.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki soğuk hava depolarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1191) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

12.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, görev şehitlerinin yakınlarına kamu görevi verilmesine ilişkin Milli Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1192) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

13.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, terör ve görev şehidi ayırımına ilişkin Milli Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1193) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

14.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, araç muayenesinde yaşanan bir soruna ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1194) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

15.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, İstanbul’daki hizmet binasının taşınmasına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1195) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009)

16.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Avrupa Toplulukları Adalet Divanındaki bir davaya ilişkin Dışişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1196) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009)

17.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, nükleer enerji santrali ihalesine bir Rus firmasının teklif vermesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1197) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009)

18.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, tarımsal planlamaya ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1198) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009)

19.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, yerel yönetimlerin harcamalarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1199) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009)

20.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, yabancılara satılan gayrimenkullere ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından sözlü soru önergesi (6/1200) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009)

21.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, E-80 karayolunun bir bölümünün genişletilmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1201) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

22.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, hazırlandığı iddia edilen bir kanun tasarısı taslağına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1202) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

23.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, hak etmeyen kişilere yeşil kart verenlerin soruşturulmasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1203) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

24.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, personel arasındaki ücret farklılıklarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1204) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

25.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, denetim tazminatı alamayan bazı personele ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1205) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

26.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, EBK’ya yönelik hacıların kurban kesimi işiyle ilgili bir iddiaya ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1206) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

27.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, öğrenci affından askerlik sorunları nedeniyle yararlanamayanlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1207) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

28.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, kamudaki jeoloji mühendisi istihdamına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1208) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

29.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya’da bir parktaki ağaç kesimine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1209) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

30.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Şahinbey Belediyesinin faaliyet raporuna ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1210) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)

31.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, İstanbul’daki bir bina inşaatına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1211) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/01/2009)

32.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Milli Prodüktivite Merkezinin çalışmalarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/1212) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

33.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, memurlardan alınan tedavi katılım payına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1213) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

34.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, doğum vakalarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1214) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

35.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, sosyal hizmet uzmanı istihdamına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1215) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

36.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı-Eleşkirt’teki yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1216) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

37.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı-Doğubeyazıt’taki içme suyu şebekelerine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1217) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

38.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı-Diyadin’deki sağlık ocaklarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1218) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

39.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı-Taşlıçay’daki okulların ihtiyaçlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1219) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

40.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Batı Trakya Türklerinin Lozan Anlaşmasındaki haklarını kullanabilmelerine ilişkin Dışişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1220) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009)

41.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’te PTT dağıtıcısı yetersizliğine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1221) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009)

42.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’te engelli raporlarının çabuklaştırıl-masına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1222) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009)

43.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, otuz yaş üstü araç sahiplerinin sorunlarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1223) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, Milli Eğitim Bakanlığının Filistin’le dayanışmaya yönelik faaliyetlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6583) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/01/2009)

2.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya’daki maden ve taş ocaklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6584) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/01/2009)

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Büyük Ortadoğu Projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6585) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

4.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, özel kalem müdürlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6586) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

5.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, TOKİ konutlarının geçici yönetimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6587) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

6.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, PKK’nın banka hesaplarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6588) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

7.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, TMO’nun piyasa işlemlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6589) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

8.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, bir soruşturmanın belgelerinin basında yer almasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6590) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

9.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, TOKİ taksitlerini ödeyemeyenlerin durumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6591) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

10.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, TRT 2’de canlı yayınlanan bir programa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6592) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

11.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, işverenlerin istihdam maliyetlerine ve krize karşı desteklenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6593) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009)

12.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, bir lisenin müdür yardımcısı hakkındaki zimmet iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6594) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009)

13.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bitlis’teki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/6595) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

14.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Çankırı Kentsel Yenileme Projesine ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/6596) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

15.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, İşsizlik Sigortası Fonunun kullanımına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6597) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/01/2009)

16.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, özürlü maaşı başvurularının sonuçlandırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6598) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/01/2009)

17.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, SGK’nın İzmir’deki eczane ve medikal firmalara yaptığı ödemelere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6599) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/01/2009)

18.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta bankalarca müsadere edilen menkul ve gayrimenkullere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/6600) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

19.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ın, köylerindeki nüfus azalmasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/6601) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009)

20.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, hakimlik ve kariyer meslek sınavlarına giriş yaş sınırının 35’e çıkarılmasına ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı soru önergesi (7/6602) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

21.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Beden Eğitimi Fakültesi mezunlarının değerlendirilmesine ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı soru önergesi (7/6603) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

22.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, TRT’nin takvim ve ajandalarına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/6604) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/01/2009)

23.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, TRT Çocuk’taki bir programda örtülü reklam iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/6605) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

24.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, yönetim kadrolarına yapılan atamalara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6606) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

25.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, TKİ Yatağan işletmesinde meydana gelen heyelan olayının araştırılmasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6607) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

26.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Soma ve Dodurga’daki kömür sahalarıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6608) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

27.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, TKİ Milas İşletmesine ait bir kömür ocağıyla ilgili iddialara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6609) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

28.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, cesetlerin bulunduğu iddia edilen bir yere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6610) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/12/2008)

29.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta elektrik, su ve kanalizasyon sistemleri olmayan yerleşim yerlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6611) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009)

30.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Erbaa Yaprak Tütün İşletmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6612) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

31.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, bir tebliğ kapsamında vergi matrahlarından düşülen tutarlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6613) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

32.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, bir köyün elektriğinin kesilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6614) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

33.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Köyceğiz’de 2/B kapsamındaki bazı arazilerden istenen ecrimisile ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6615) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

34.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, Gaziantep’teki elektrik abonelerine ve elektriğe yapılan zamlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6616) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

35.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, THY Tokat seferlerinin kaldırılmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6617) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009)

36.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, sözleşmeli öğretmenlerin özür atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6618) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

37.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta Güzel Sanatlar Fakültesi kurulmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6619) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

38.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki taşımalı eğitime ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6620) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

39.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, okullarda Gazze’ye yönelik saygı duruşu ve yardım kampanyasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6621) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

40.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bir kimyasalın yağlarda kullanılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6622) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

41.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki organik tarıma ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6623) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

42.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Silifke’de 2004 yılındaki selden zarar gören çiftçilerin zararlarının ödenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6624) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

43.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, süt sektörünün desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6625) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009)

44.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Yunanistan’da tutuklu bulunan iki Türk vatandaşına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6626) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/01/2009)

45.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, İsrail’e savunma ihalesi verildiği haberlerine ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6627) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

46.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bitlis’teki yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6628) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

47.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliğinde değişiklik yapılacağı iddialarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/6629) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

48.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, muayene ücretlerinin eczanelerce tahsiline ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6630) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/01/2009)

49.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat Teknoloji Geliştirme Bölgesinin faaliyetlerine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6631) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/01/2009)

50.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bir kimyasalın TBMM mutfaklarında kullanılıp kullanılmadığına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/6632) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

51.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, İstanbul-Davutpaşa’daki patlamanın mağdurlarına yapılan yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6633) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

52.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, amme alacaklarına uygulanan zam ve faiz oranlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6634) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

53.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, iptal edilen yeşil kartlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6635) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

54.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, TKİ’nin Kütahya’daki personel alımına yönelik iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6636) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

55.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, BDDK’nın bazı görevlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6637) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

56.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, bir rapordaki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6638) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

57.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, TRT’de yayınlanan bir belgesele ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6639) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

58.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, kredi kartı kullanımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6640) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

59.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Biga’daki bor madeni taşıma ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6641) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)

60.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Burdur’da karantina uygulamasından etkilenen yetiştiricilerin desteklenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6642) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)

61.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bir siyasi parti il başkanının TOKİ’nin avukatlığını yaptığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6643) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)

62.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, TOKİ’nin dar gelirliler için konut yapacağı illere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6644) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)

63.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Anayasa Mahkemesinin madencilik sektörünü etkileyen iptal kararlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6645) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)

64.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, TRT 2’de yayınlanan bir programa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6646) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)

65.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, stajyer avukatların kurslara katılmasına imkan verilmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6647) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

66.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Aliağa Belediye Başkanı hakkındaki dosyalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6648) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

67.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, infaz koruma memurlarının özlük haklarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6649) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)

68.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, sendikalı işçiliğe ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6650) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

69.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, emzirme ve cenaze yardımına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6651) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

70.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, doğalgaz politikasıyla ilgili bazı hususlara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6652) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

71.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Mersin-Akkuyu’ya kurulacak nükleer santrale ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6653) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)

72.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, tasarruflu ampul dağıtımına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6654) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)

73.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, bir vatandaşlık başvurusuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6655) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

74.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da su ve kanalizasyon hizmeti alamayan hanelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6656) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

75.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, Keşan Kaymakamıyla ilgili bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6657) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

76.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Aliağa Belediyesindeki yolsuzluk iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6658) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

77.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Validebağ Korusunun Üsküdar Belediyesince kullanımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6659) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

78.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana Büyükşehir Belediyesinin kurduğu şirketlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6660) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)

79.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Ankara Büyükşehir Belediyesinin kurduğu şirketlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6661) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)

80.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, kamu idarelerinin Adana’daki sivil toplum kuruluşlarına yaptığı yardımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6662) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)

81.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Seyhan Belediyesinin kurduğu şirketlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6663) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)

82.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, terör tazminatı ödemelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6664) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)

83.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, müzelerden çalınan eserlere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/6665) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

84.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Üsküdar Belediyesinin Validebağ Korusundaki uygulamalarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/6666) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

85.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, Madımak Otelinin müze haline getirilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/6667) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)

86.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Van TEDAŞ İl Müdürlüğündeki teknik eleman yetersizliğine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6668) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)

87.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Van’ın elektrik şebekesinin yenilenip yenilenmeyeceğine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6669) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)

88.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Aksaray İl Milli Eğitim Müdürlüğünün uygulamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6670) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

89.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, öğretmen alımıyla ilgili bir açıklamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6671) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

90.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, zam ve tazminatlarla ilgili bir Bakanlar Kurulu kararına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6672) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

91.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, bir Fen Lisesine yapılan öğretmen atamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6673) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

92.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, yeni Fen Lisesi açılması izinlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6674) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

93.- Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkun’un, Osmaniye’deki bazı eğitim ihtiyaçlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6675) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

94.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, okul öncesi öğretmeni olarak alanı değiştirilen öğretmenlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6676) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)

95.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, zorunlu görev yeri değişikliklerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6677) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)

96.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, ek ödemeden faydalanamayan personele ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6678) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)

97.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, İstiklal Marşının sözsüz müzik eşliğinde okunmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6679) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)

98.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, e-okul kapsamında bazı bilgilerin SGK’ya iletilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6680) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)

99.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, banka promosyonlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6681) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)

100.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, soya yağı desteklemesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6682) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

101.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Sağlık Bakanlığından devralınan çevre sağlığı teknisyenlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6683) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

102.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, pamuk tarımına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6684) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

103.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Niğde’deki yatırımlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6685) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)

104.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, Adana’ya yeni havaalanı yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6686) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

105.- İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, televizyon ve radyo vericilerinin oluşturduğu görüntü kirliliğine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6687) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)

106.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Niğde’deki yatırımlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6688) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)

107.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Cansuyu Kredisine ve krize yönelik politikalara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6689) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

108.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Validebağ Korusunun tahrip edildiği iddalarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/6690) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

109.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Diyanet İşleri Başkanlığının tasavvuf korosu oluşturduğu iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said Yazıcıoğlu) yazılı soru önergesi (7/6691) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)

110.- Antalya Milletvekili Tunca Toskay’ın, TÜİK’in değişik bazlı GSYİH serilerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/6692) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)

111.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Yozgat’daki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/6693) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2009)

112.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, yapılan bazı atamalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6694) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

113.- Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkun’un, aylık ve ücret ödemelerinde yapılan kesintilere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6695) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/01/2009)

114.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Türk Telekom’un yönetimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6696) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)

115.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, TOKİ’nin Gaziantep’te yaptığı Beylerbeyi Konutlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6697) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009)

116.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, TOKİ’nin son iki yılda yaptığı konutlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6698) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009)

117.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kadına karşı şiddete yönelik tedbirlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6699) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)

118.- Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın, yerel dil ve lehçelerin kullanımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6700) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009)

119.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Uludağ’da kaybolan bir kişinin hayatını kaybetmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6701) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)

120.- Kocaeli Milletvekili Hikmet Erenkaya’nın, TRT’nin yayın personeli alımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6702) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)

121.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, Uludağ’da meydana gelen kaybolma vakalarına ve bir ölüm olayına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6703) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)

122.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, Antalya’da yeni açılan bir bulvarın durumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6704) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009)

123.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bir gazetede çıkan oy kullanımıyla ilgili bir habere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6705) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009)

124.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, bazı vizesiz ve harçsız geçiş uygulamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6706) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)

125.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, bir makam odasındaki Atatürk resminin kaldırıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6707) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)

126.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, inceleme ve soruşturma yapılan belediyelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6708) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)

127.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir barajda elektrik üretimine geçilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6709) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)

128.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, telefon dinlemelerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6710) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009)

129.- Mersin Milletvekili Kadir Ural’ın, Öcalan’ın terör örgütüne bilgi gönderdiği iddiasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6711) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)

130.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, avukatlar için hakimliğe geçiş sınavı açılmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6712) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)

131.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, bazı toplumsal olayların yeniden soruşturulmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6713) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009)

132.- Kocaeli Milletvekili Cevdet Selvi’nin, sosyal güvenlik kurumlarının birleştirilmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6714) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)

133.- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6715) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)

134.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, İran ile imzalanan işbirliği antlaşmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6716) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009)

135.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, İSKİ’nin bir içme suyu inşaatı ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6717) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)

136.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, İstanbul’daki bir arazinin imar değişikliğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6718) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009)

137.- Ordu Milletvekili Rahmi Güner’in, Şanlıurfa Valisine yönelik iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6719) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009)

138.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Ankara Büyükşehir Belediyesinin bir taşınmaz satışına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6720) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009)

139.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, reel sektöre yönelik tedbirlere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6721) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)

140.- Bursa Milletvekili Hamza Hamit Homriş’in, Bursa Otistik Çocuklar Eğitim Merkezinin konuşma terapi öğretmeni ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6722) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)

141.- Bursa Milletvekili Hamza Hamit Homriş’in, Özel Kalem Müdürlerine ve istisnai memuriyetten öğretmen atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6723) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)

142.- Bursa Milletvekili Hamza Hamit Homriş’in, Yayımlar Dairesinin bir projesindeki hatalı bilgi girişlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6724) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)

143.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, devredilen sağlık meslek liselerinin yöneticilerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6725) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009)

144.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, öğretmen görevlendirmeyle ilgili genelgelere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6726) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009)

145.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, başarılı öğretmenlerin aylıkla ödüllendirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6727) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)

146.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, bir grup üniversite öğrencisine uygulanan yaptırıma ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6728) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)

147.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Halk Eğitim Merkezlerindeki bazı kursların kapatılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6729) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009)

148.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bilecik’te yönetici atama başvurularının ertelenmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6730) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009)

149.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, sosyal tesislerin bandrol ücretlerindeki artışa ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6731) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009)

150.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Özel Hastaneler Yönetmeliğinde değişiklik yapılıp yapılmayacağına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6732) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)

151.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, Ankara Gazi Devlet Hastanesinde döner sermaye dağıtımıyla ilgili iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6733) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)

152.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, cerrahi robot alımına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6734) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)

153.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Uludağ’da kaybolan bir kişinin hayatını kaybetmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6735) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)

154.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Tarım Kredi Kooperatiflerinin kredi ve satışlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6736) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009)

155.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, tarım sektörünün krize karşı desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6737) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)

156.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, üreticilerin elektrik borçlarının yapılandırılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6738) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009)

157.- Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkun’un, TİGEM’in kırmızı mercimek alımına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6739) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009)

158.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir barajın tam olarak faaliyete geçirilmesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/6740) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)

159.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Çerkezköy Gümrük Müdürlüğüne ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/6741) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)

160.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, TDK’da bir yargı kararının uygulanmasına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/6742) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/01/2009)

161.- Mersin Milletvekili Kadir Ural’ın, BOTAŞ’ın kurumlardan olan borç ve alacaklarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6743) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)

162.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, uzman erbaşların sorunlarına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6744) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)

163.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, reel sektöre yönelik tedbirlere ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6745) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/01/2009)

164.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, Gazze’ye yönelik yardım kampanyalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6746) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

165.- Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un, ASKİ’nin su tüketimi faturalandırmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6747) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

166.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, bir öğretim üyesi hakkındaki soruşturma dosyasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6748) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

167.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, belediyelerin mülki birimlerden belge talebine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6749) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

168.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’deki bir arazinin imar uygulamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6750) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

169.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, hayvan hastalıklarıyla mücadelenin finansmanına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6751) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

170.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, pet şişede tiner satışına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6752) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

171.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, fosforik asit ithalatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6753) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

172.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, belediyelerin tersine göç konusunda yaptığı yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6754) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

173.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, özel muayenehanelerde verilen reçetelerin SGK kapsamına alınmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6755) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

174.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Şırnak’taki arama kararlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6756) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/01/2009)

175.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Ermenilerden özür dileme kampanyası yürütenlerin yurt dışından para aldığı iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6757) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/01/2009)

176.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Almanya’dan istenen Deniz Feneri Davası dosyasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6758) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

177.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, bir özel hastaneye yönelik iddiaya ve sendikal haklarla ilgili düzenlemelere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6759) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/01/2009)

178.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, SGK’nın görevde yükselme eğitimine ve bazı atamalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6760) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

179.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, sosyal destek ödemesi alamayan emeklilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6761) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

180.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, bir özel hastanenin teftiş raporuna ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6762) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

181.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Şırnak’taki arama uygulamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6763) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/01/2009)

182.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Cizre’deki bir protestoya yapılan müdahaleye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6764) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/01/2009)

183.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, nezarethanelerin kamera ile izlenmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6765) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/01/2009)

184.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Muğla’da ormanlık alana yapılan bir konut ve yola ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6766) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

185.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Gümüşhane’deki yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6767) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

186.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki kentsele dönüşüm ve gelişim projelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6768) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

187.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesindeki mağduriyet iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6769) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

188.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, İstanbul Büyükşehir Belediyesince kurulan şirketlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6770) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

189.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, bir alışveriş merkezi inşaatına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6771) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

190.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Ankara-Altındağ TOKİ Aktaş konutlarının bulunduğu bölgedeki asayiş sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6772) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

191.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, terör eylemleri kurbanlarına yapılan otopsi işlemlerine ve terör olayları soruşturmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6773) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

192.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bingöl’deki yatırımlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/6774) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

193.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, mescid arsası olarak tescil edilen bir alana ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/6775) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

194.- İstanbul Milletvekili Necla Arat’ın, Üsküdar’daki eski Hemşire Koleji binalarının tahsisine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6776) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

195.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, ek ders ücreti ödemelerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6777) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

196.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, bir başhekim hakkındaki iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6778) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/01/2009)

197.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Muş’daki yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6779) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

198.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, aile hekimliği uygulamalarındaki sorunlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6780) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

199.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, sözleşmeli statünün doğurduğu personel yapısına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6781) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

200.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, küresel tedavi ve rejeneratif tıp çalışmalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6782) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

201.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, şiddet ve hakarete maruz kalan sağlık personeline ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6783) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

202.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, aile hekimliği uygulamalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6784) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

203.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, İzmir’deki organize sanayi bölgelerine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6785) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

204.- Trabzon Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu’nun, esnafın krize karşı desteklenmesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6786) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

205.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’taki esnafın desteklenmesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6787) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

206.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, şehir girişindeki trafik güvenliği sorununa ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6788) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/01/2009)

207.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Van’daki yatırımlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6789) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

208.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’a düzenlenen uçak seferlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6790) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

209.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, dış ticaret açığına ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen) yazılı soru önergesi (7/6791) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

210.- İstanbul Milletvekili Atila Kaya’nın, korunmaya muhtaç çocukların kamuda işe yerleştirilmesine ilişkin Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu) yazılı soru önergesi (7/6792) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

211.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Kütahya’daki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/6793) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

212.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Muş’taki yatırımlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6794) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

213.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, hava kirliliği ölçümlerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/6795) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/01/2009)

214.- İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’ın, Kağıthane’deki bir gökdelen inşaatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6796) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

215.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Ankara Büyükşehir Belediyesinin borçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6797) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

216.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, Davos’ta kullandığı dosyaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6798) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009)

217.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, kısa çalışma ödeneği uygulamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6799) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009)

218.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, emeklilere enflasyon farkı ödenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6800) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009)

219.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Besni spor salonu inşaatına ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı soru önergesi (7/6801) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

220.- Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe’nin, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurulunun zarara uğratıldığı iddialarına ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı soru önergesi (7/6802) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

221.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Muradiye’de seçmen listelerine yapılan bir itiraza ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6803) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

222.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Ankara Büyükşehir Belediyesince dağıtılan burslara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6804) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

223.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, İstanbul’da uygulanan kentsel dönüşüm ve gelişim projelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6805) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

224.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Ankara’da uygulanan kentsel dönüşüm ve gelişim projelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6806) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

225.- Aydın Milletvekili Mehmet Fatih Atay’ın, Zekai Tahir Burak Hastanesindeki bebek ölümleri konusunda soruşturma izni verilmemesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6807) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

226.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı-Patnos’taki köy yollarının asfaltlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6808) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

227.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Adana’daki altyapı sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6809) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

228.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, Konya Büyükşehir Belediyesinin bir yapım işine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6810) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009)

229.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, muhtarların özlük haklarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6811) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009)

230.- İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’ın, turizm sektörünün desteklenmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/6812) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

231.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Kap Cami restorasyonuna ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/6813) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

232.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, süt sektörünün desteklenmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/6814) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

233.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hayvancılık sektörünün desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6815) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

234.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nın, Edirne’de çiftçilere yönelik desteklemelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6816) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009)

235.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliğinin borçlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6817) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009)

236.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, deniz ticaretinin geliştirilmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6818) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

237.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, TCDD’nin ihtiyaç fazlası taşınmazlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6819) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

238.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Karayolu Güvenliğinin Artırılması Projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6820) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

239.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’deki balıkçı barınaklarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6821) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

240.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Karaburun Yat Limanı Projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6822) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

241.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Kuzey Ege Limanı Projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6823) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

242.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Yeni Foça Yat Limanı yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6824) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

243.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Çeşme-Şifne Yat Limanı yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6825) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

244.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Çandarlı Tersane Projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6826) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

245.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İstanbul-İzmir arasındaki deniz hattına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6827) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

246.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, bazı ulaştırma projelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6828) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

247.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, kara noktalara ve trafik kazalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6829) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

248.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir-Aydın Otoyoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6830) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

249.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir Banliyösünün durumuna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6831) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

250.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir Limanı özelleştirmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6832) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

251.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Mersin Akkuyu Nükleer Santral ihalesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6833) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

252.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı-Tutak’taki camilerin bakım ve onarımı ile imam ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said Yazıcıoğlu) yazılı soru önergesi (7/6834) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

253.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı-Hamur’daki taşımalı eğitime ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6835) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/01/2009)

254.- Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun, memur aylıklarına yapılan ek ödemelere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6836) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009)

255.- Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun, ülkemize gelmesine izin verilmeyen bazı şahıslara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6837) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009)

256.- Aydın Milletvekili Recep Taner’in, dikey geçiş sınavına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6838) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/01/2009)

No.: 61

10 Şubat 2009 Salı

Tasarı

1.- İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/676) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji; İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.2.2009)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Yozgat Milletvekili Osman Coşkun ve 19 Milletvekilinin, boşanma olaylarının sebeplerinin araştırılarak Türk aile yapısının sağlamlaştırılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/319) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.02.2009)

2.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin, Batman’daki petrol tesislerinin çevre ve insan sağlığı üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/320) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.02.2009)

10 Şubat 2009 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati:15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER : Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55’inci Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Kahramanmaraş’ın kurtuluşunun 89’uncu yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Akif Paksoy’a aittir.

Buyurun Sayın Paksoy. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş’ın kurtuluşunun 89’uncu yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kahramanmaraş’ın kurtuluşunun 89’uncu yıldönümü münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce, ay yıldızlı al bayrağın bu semalarda ilelebet dalgalanması için bir gül bahçesine girercesine kara toprağa giren kahraman askerlerimizi rahmet ve şükranla anıyorum. Edeler diyarının mümtaz insanları tüm hemşehrilerimi de saygı ve muhabbetle selamlıyorum.

Kahramanmaraş, verdiği kurtuluş mücadelesiyle seksen dokuz yıl önce düşman tasallutundan kurtuldu. Sütçü İmam, düşman askerinin mukaddesine uzattığı o kirli eli kökünden kırdı. “Değil 10 madenî lira, davulumun kasnağını altınla doldursanız bile ben din kardeşlerimin bağrına çomak vuramam.” diyen Abdal Halil Ağa millet duygusunun ne olduğunu dost ve düşman herkese gösterdi. Yazdıkları destanla Maraş’ı “Kahraman” yapan başta Sütçü İmam olmak üzere, Abdal Halil Ağa, Doktor Mustafa, Yörük Selim, Arslan Bey, Muallim Naci, Rıdvan Hoca ve isimlerini sayamadığım yediden yetmişe tüm kahramanlarımızı hayır ve minnetle yad ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kahramanmaraş şimdi bambaşka bir kurtuluş savaşı veriyor. Gazi Mustafa Kemal 17 Şubat 1923’te toplanan İzmir İktisat Kongresi’nde “Siyasi ve askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsun ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa kazanılacak başarılar yaşayamaz, az zamanda söner.” demişti.

Maraşlılar seksen dokuz yıl önce düşman kuşatmasını kaldırmak için topyekûn savaşmıştı, şimdi de ekonomik kuşatmayı yarmak için topyekûn çalışıyorlar. Önceleri düşük kur-yüksek faiz sarmalıyla mücadele eden Kahramanmaraşlı sanayici, şimdi de küresel krizin etkisiyle oluşan talep daralması ve uygulanan yanlış ekonomi politikaları yüzünden karşı karşıya kaldığı sorunlarla uğraşıyor. Bu sıkıntılar yüzünden son altı ayda yaklaşık 10 bin kişi Kahramanmaraş’ta işini kaybetti, bu rakama ücretsiz izne çıkarılanları dâhil etmiyorum.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak ülkemiz ve insanımızın yararına olan her konuda Hükûmete şartsız destek verdik. Bu iyi niyetimize karşılık biz de çeşitli konularda teklif ve önerilerimizi yüce Meclis çatısı altında gündeme getirdik. Ancak Hükûmet bizim iyi niyetli girişimlerimize hiçbir zaman destek olmadı.

Kıymetli arkadaşlar, Kahramanmaraş, nüfus bakımından Türkiye’nin 17’nci, sanayi üretimi bakımından ilk 18 ili arasındadır. Ancak, eğitim ve sağlıkta ancak 60’ıncı sıralarda kendine yer bulabilmektedir. Ümit ederiz ki, önümüzdeki yıllar bu tablo olumlu yönde değişir. Bu konuda partim ve şahsım adına her türlü katkıyı sunmaya hazır olduğumuzu beyan etmek isterim.

Edeler diyarı Kahramanmaraş, aynı zamanda, ülkemizin fikir ve sanat hayatına önemli katkılar sunmuş çok değerli şair ve edebiyatçıları bu millete armağan etmiş bir şehirdir. Hemşehrisi olmakla gurur duyduğumuz Necip Fazıl Kısakürek başta olmak üzere, Bahaeddin Karakoç, Cahit Zarifoğlu, Erdem Beyazıt, Aşık Mahsuni Şerif bu isimlerden sadece çok azı. Huzurlarınızda bu aydınlık insanların ebediyete intikal edenlerini rahmetle anıyor, hayatta olanlara sağlık ve afiyet diliyorum.

Kahramanmaraş, zengin folkloru ve harikulade el sanatları ile de önemli bir şehirdir. Başta sim sırma işlemeciliği, ceviz oymacılığı, bakır işlemeciliği olmak üzere kültürümüzün asli unsurlarını zamana bağlı kalmaksızın yaşatan bir şehirdir. Buradan göz nurunu sanatlarına nakşeden çok kıymetli ustalarımızı da saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, şehrimiz aynı zamanda tarihî, doğal güzellikleriyle eşsiz bir şehirdir. Ekinözü ilçemizde bulunan içmelerimiz, merkeze bağlı Ilıca beldemizde bulunan ılıcamız sağlık turizmi açısından bırakın ülkemizi, dünyadan turist çekebilecek düzeydedir.

Ayrıca Kahramanmaraş, dondurması, fıstık ezmesi, biberi, tarhanası ile ününü tüm dünyaya kabul ettirmiş marka bir şehirdir. Lezzetini doğal salep ve özel yetiştirilen keçi sütünden alan Kahramanmaraş dondurması vizyon sahibi iş adamlarımız sayesinde tüm yurda, hatta dünyaya açılmıştır.

Son olarak, Kahramanmaraş’ın kurtuluşu sadece bir kurtuluş töreni değil, aynı zamanda bir bayramdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) – Kahramanmaraş’ta kurtuluş şenlikleri hemşehrilerimiz tarafından günler öncesinden bayram coşkusuyla kutlanır.

Bir hususa nazarıdikkatinizi çekmek istiyorum. Cumhuriyetin ilanından sonra yüce Meclis tarafından kurtuluş mücadelesinde yararlılık gösterenlerin isim listesi Kahramanmaraş Valiliğinden talep edilir. Mülki, idari, askerî erkânla birlikte şehrin ileri gelenleri düşünür ve konuyu müzakere ederler. Sonuçta, Türkiye Büyük Millet Meclisine “Kahramanmaraş’ta Kurtuluş Savaşı’na katılmamış bir tek fert bile yoktur, biz bu yüzden isim bildiremiyoruz.” derler. Bunun üzerine gazi ve şehitlerimize verilen kırmızı şeritli İstiklal Madalyası bizatihi Atatürk’ün talimatıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 5 Nisan 1924 tarihinde ilk defa şehrimize verilir. Kahramanmaraş 7 Şubat 1973 yılında da Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “kahramanlık” unvanıyla taltif edilerek “Maraş” olan ismi “Kahramanmaraş” olarak değiştirilir.

Bu mülahazalarla tekrar Kahramanmaraş’ın 89’uncu kurtuluş yıl dönümünü tebrik ediyor, şehrimiz de içinde olmak üzere vatan için, bayrak için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paksoy.

MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, Dünya Sigarayı Bırakma Günü münasebetiyle söz isteyen Konya Milletvekili Sayın Ayşe Türkmenoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Türkmenoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

2.- Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, Dünya Sigarayı Bırakma Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 9 Şubat 2009 Dünya Sigarayı Bırakma Günü nedeniyle gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi Dünya Sağlık Örgütünce üye ülkelerde ve ülkemizde 1987 yılından bu yana her yıl 9 Şubat “Dünya Sigara Bırakma Günü” olarak belirlenmiştir. Sigara kullanımı halk sağlığını tehdit eden sosyal, hukuksal ve eğitsel alanda müdahale ve düzenlemeleri gerektiren bir sorundur. Sigara tüketiminin ve sigara dumanına maruz kalmanın ölümlere, hastalıklara, sakatlıklara neden olduğu, psikolojik ve maddi açıdan da kişi ve toplum sağlığını tehdit ettiği bilinen bir gerçektir.

Tüm dünyada erkeklerin yüzde 47’si, kadınların da yüzde 12’si sigara içmektedir. Sigara içenlerin çoğu gelişmekte olan ülkelerde yaşamakta olduğundan, gelişmekte olan ülkeler tütün salgını ile karşı karşıyadır.

Sigara, artık, dünyada en önemli ölüm nedenlerinin başında gelmektedir. Tüm kanserlerin yüzde 30’unun, kanserden ölümlerin yüzde 50’sinin, akciğer kanserlerinin ise yüzde 90’ının sebebi sigaradır. Sigara, yalnızca içen için değil dumana maruz kalan pasif içiciler için de çok ciddi riskler oluşturmaktadır; ani bebek ölümü sendromu, DNA hasarları, kronik akciğer hastalıkları, gebelikte düşük riski, düşük ağırlıklı bebek doğumları gibi birçok hastalığa yol açmaktadır.

2008 Dünya Sağlık Örgütü Küresel Tütün Salgını Raporu’na göre, 20’nci yüzyılda sigara nedeniyle 10 milyon kişi hayatını kaybetmiştir; hâlen, her yıl 5,4 milyon kişi bu sayıya eklenmektedir. Acil önlem alınmadığı takdirde 2030 yılına gelindiğinde her yıl 8 milyondan fazla ölüm olacağı tahmin edilmektedir.

Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında, sigara tüketiminde 3’üncü, dünya üzerinde ise 7’nci sırada yer almaktadır. 2008 yılı verilerine göre sigara içen kadın nüfusunun erkeklere oranla hızla arttığı gözlemlenmektedir.

Ülkemizde yaklaşık 17 milyon kişi sigara kullanmaktadır. Her yıl 100 bin kişinin sigaraya bağlı nedenlerle yaşamını kaybettiği Türkiye’de 2020’de kanser vakalarının yüzde 24 artış göstereceği tahmin edilmektedir.

Özellikle her yıl milyonlarca kişi… Erken doğum nedeniyle ölüme yol açan sigara, dünyadaki kanserden ölümlerin yüzde 30’undan sorumludur. Sigara içenlerde yaşam beklentisi içmeyenlere oranla yirmi-yirmi beş yıl kısadır. Pasif içicilik sonucu yaklaşık dünya çocuk nüfusunun yarısı, evde, okulda, iş yerinde, halka açık yerlerde tütün dumanına maruz kalmaktadırlar. Dünyada insanların çok küçük bir bölümü tütün kontrolüyle ilgili kapsamlı uygulamaların yapılmakta olduğu ülkelerde yaşamaktadırlar.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde de sigaraya karşı mücadelede çok ciddi adımlar atılmıştır. Bunların başında 19 Mayıs 2008 tarihinde yürürlüğe giren Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanun yer almaktadır.

Ortamdaki tütün dumanı birçok hastalığın kaynağıdır ve ölümlere yol açmaktadır. Tam dumansız iç ortam oluşturmakla işçi ve toplum sağlığını tütün dumanının zararlı etkilerinden korumak mümkündür. Tüm insanların tütünsüz, temiz hava soluma hakları bulunmaktadır. Bundan hareketle, 5727 sayılı Yasa’yla yapılan değişiklikle Hükûmetimiz dünyaya örnek olacak büyük bir adım atmış, özel veya genel tüm kapalı mekânlarda sigara içilmesini yasaklamıştır.

Dünyada sigara içmeyen kişi sayısı daha fazladır. Bu kişilerin aynı zamanda başkasının tütün dumanından korunması da en doğal haklarıdır. Sigara yasakları genellikle hem sigara içen hem de içmeyen kişilerce desteklenmektedir.

Tam dumansız ortam çocuklar ve aileler için olduğu kadar iş yerleri için de kazançtır. Ancak tüm bu olumlu gelişmelere rağmen ülkemizde tütün ürünlerinin kullanımı kabul edilemeyecek kadar yüksektir. Erkek nüfusunun yüzde 50’si, kadın nüfusunun ise yüzde 30’u sigara kullanmaktadır. Sigaranın bırakılmasıyla kişi sağlığı açısından büyük fayda sağlayacaktır. Halk sağlığını koruma ve insan sağlığını tehdit eden faktörlere yönelik hazırlanan sosyal ve hukuksal politikaların sivil toplum örgütleri tarafından da desteklenip medya aracılığıyla geniş yelpazelere ulaştırıldığı topyekûn bir sigara karşıtı mücadele için tüm halkımızı bu Yasa’nın uygulanabilmesi için gereğini yapmaya davet ediyorum.

Değerli milletvekilleri, son olarak, kendinize ve sevdiklerinize bir iyilik yapın ve “Sigarayı bırakın.” diyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türkmenoğlu.

Gündem dışı üçüncü söz, Milliyetçi Hareket Partisinin 40’ıncı kuruluş yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural’a aittir.

Buyurun Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Milliyetçi Hareket Partisinin 40’ıncı kuruluş yıl dönü-müne ilişkin gündem dışı konuşması

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; asırları aşarak gelen büyük milletimizin yakın dönem tarihinde özel bir misyon üstlenmiş olan Milliyetçi Hareket Partisinin 40’ıncı kuruluş yıl dönümünü Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil eden milletvekilleri olarak iftiharla anıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kırk yıllık şerefli bir yolculukta yolculuğu başlatan Kurucu Genel Başkanımız Başbuğ Alparslan Türkeş’i rahmet ve minnetle anıyor, siyasi tarihimizin herhangi bir döneminde üç hilali taşımış, Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil etmiş tüm milletvekillerimize, hareketimizin bugünlere ulaşmasına omuz vermiş kıymetli dava arkadaşlarımıza ve milletimize şükranlarımı sunuyorum.

Milliyetçi Hareket Partisini bugünlere getiren şanlı yolculuğu başlatan Kurucu Genel Başkanımız 1967’de yapılan Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisinin 8’inci Kurultay kapanış konuşmasında Türk milletine tarihî çağırısını yapmıştı: “Ben, Türk milletini sokaklarda ıspanak fiyatına satılan demokrasiye; rüşvet ve hileyle çiğnenen, çiğnetilen hukuk düzenlerine; ahlaktan mahrum bir hürriyete; tefeciliğe, karaborsaya yer veren bir ekonomiye çağırmıyorum. Türklük şuur ve gururuna, İslam ahlak ve faziletine, yoksullukla savaşa, adalette yarışa; birliğe, kardeşliğe, kısacası hak yolu, hakikat yolu, Allah yoluna çağırıyorum.” Bu çağrı bir işaret fişeği gibi yandı gönüllerde ve Anadolu’ya dalga dalga yayıldı.

8-9 Şubat 1969’da Adana’da gerçekleştirilen 10’uncu Olağanüstü Büyük Kurultay ile partinin adı “Milliyetçi Hareket Partisi”, amblemi üç hilal oldu. Kurucu Genel Başkanımız bu kurultay konuşmasında şu hususlara vurgu yapmıştı: “Olağanüstü kurultayımız, millî tarihimizin yeni safhasında ve millî hayatında müstesna bir mevki taşıyacak, Türkiye'nin şanlı geleceği için yeni bir başlangıç olacaktır. Türk milletinin önüne çıkarılan engelleri, onu çaresizliğe, yokluğa, utançla boyun eğmeye mahkûm eden ve kader kabul edilen neticeyi, sefaleti, cehaleti, istibdadı yenme kararı taşıyoruz. İslam imanı ve fazileti, Türklük şuur ve gururu, Türk hasrı ile 21’inci yüzyıl medeniyeti, feza, atom, elektronik çağının yeni Müslüman Türk medeniyeti; davamız budur, bu gayeyle iktidara talibiz. Tembelliği, meskeneti, yokluğu, sefaleti, geriliği, karanlığı, adaletsizliği yeneceğiz. Hür ve mesut insanların barış ve refah yurdu, büyük, kudretli, müreffeh Türkiye’yi inşa edeceğiz.”

Partimizin 1969 yılında 1 kişiyle başladığı Türkiye Büyük Millet Meclisindeki görevi kırk yıl boyunca artarak, katlanarak, güçlü bir şekilde, milletimizden aldığı destekle bugünlere ulaşmıştır.

Sıkıntı ve zorlukların, mücadele ve mağduriyetlerin olgunlaştırdığı, ilmek ilmek örülen bir siyasallaşma sürecinden sonra partimiz, temsilcisi olduğu Türk milletinin bağrında sağlam bir zemin ve karşılık bulmuştur. Bugün siyasetin denge noktası, uzlaşmanın adresi, uçların arasında merkez değerlerin, devlet ile milletin kucaklaştığı vazgeçilmez siyaset ekolü olmuştur.

Milliyetçi Hareket Partisi, kırk yıla ulaşan bu süreç içinde demokrasi dışı müdahalelerle kopartılan siyaset geleneğinin tahribatına rağmen duruşunu, çizgisini, ilkelerini muhafaza ederek yükseltmesini bilmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi çalışmaları ile kırk yılını aşmış siyasal birikimini günlük hesaplar ve ucuz siyaset ile heba etmeyecek bir siyasi akla, bilince, öz disipline ve yeterli tecrübeye sahip olduğunu göstermiştir. Milletimizin hizmetine başlarken “namus” ve “şeref” gibi kavramlar üzerine içtiğimiz andın mukaddesatına sadakatle bağlı olacağını herkese ispat etmiştir ve bundan sonra da ispat etmeye aynı kararlılıkla devam edecektir.

Sayın Genel Başkanımız siyaset anlayışımızı şu şekilde vurgulamıştır: “Öznesi insan, nesnesi devlet, yüklemi demokrasi, cümlesi ise millet.”

Bizim, başkaları gibi devletle, cumhuriyetle, milletle ve ortak değerlerle ve demokrasiyle hiçbir devirde sorunumuz olmamıştır, olmayacaktır. Bizim siyaset pratiğimizin ve hedeflerimizin uygulanma önceliği Türkiye’dir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

OKTAY VURAL (Devamla) – Milliyetçilik, eğitimden sanata, bilimden spora, ekonomiden yönetime kadar her alana nüfuz etmesi gereken bir birlikte yaşama projesidir. Bu vatanda aynı duyguları paylaşmayı hedeflemiş millet fertleriyle ortak bir gelecek kurma projesidir. Kırk yıl, alnımızın akı, gözümüzün nurudur. Kırk yıl, burkulan yüreğimizdir, okunan duamızdır. Kırk yıl, vicdanımızın sesidir. Kırk yıl, yürekli sesimizdir. Bu yüzden, milliyetçi hareketin hiç kimseye diyet borcu yoktur. Başkaları gibi, zihinlerimiz köle, heyecanlarımız gösteri, kalplerimiz mühürlü değildir.

Tarih yapan milletimizin birlik ve bütünlüğüne, kimliğine, kültürüne, inancına, iradesine sadakat içinde geçen onurlu 40’ıncı yılında güçlü ve mutlu geleceğine inançla Türk milletini temsil ve hizmet heyecanı içinde hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

Gündeme geçiyoruz.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır.

Önergeleri okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Yozgat Milletvekili Osman Coşkun ve 19 milletvekilinin, boşanma olaylarının sebeplerinin araştırılarak Türk aile yapısının sağlamlaştırılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/319)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türk aile yapısının sağlam temeller üzerine kurulabilmesi için, ülkemizde meydana gelen, binlerce ailenin dağılmasına ve binlerce çocuğun mağdur olmasına yol açan boşanma olaylarının ve sebebiyet veren unsurların araştırılması ve elde edilen bulgular doğrultusunda tedbirler alınarak olası boşanma vakalarının engellenmesi amacıyla, Anayasa’nın 98’inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca “Meclis Araştırması” açılmasını saygılarımla arz ederiz.

1) Osman Coşkun               (Yozgat)

2) Mustafa Kabakcı             (Konya)

3) Ahmet Ertürk                  (Aydın)

4) Bayram Özçelik               (Burdur)

5) İsmail Bilen                     (Manisa)

6) Birnur Şahinoğlu             (Samsun)

7) Nazmi Haluk Özdalga     (Ankara)

8) Tuğrul Yemişci               (İzmir)

9) Ruhi Açıkgöz                  (Aksaray)

10) Ali Er                            (Mersin)

11) Ali Temür                      (Giresun)

12) Ali Bayramoğlu             (Rize)

13) Mikail Arslan                (Kırşehir)

14) Mehmet Erdoğan           (Adıyaman)

15) Mehmet Sarı                  (Gaziantep)

16) Fevzi Şanverdi              (Hatay)

17) Ali Küçükaydın             (Adana)

18) Osman Demir                (Tokat)

19) Enver Yılmaz                (Ordu)

20) Muharrem Candan        (Konya)

Gerekçe:

Toplumun vazgeçilmez temel birimi olarak kabul edilen ailenin, güçlenmesi ve gelişmesini sağlayabilmesi ve toplum içindeki fonksiyonlarını yerine getirebilmesi, sağlıklı bir toplum oluşturabilmenin temel gereksinimidir.

Ülkemizde artan genç nüfusla birlikte, yeni bir ailenin ilk adımı olan evlilik oranları da gün geçtikçe artmaktadır. Bu artış, TÜİK kayıtlarına baktığımızda çok daha açık bir şekilde görülmektedir. 2001 yılında yurt genelinde kayıtlara geçen evlilik sayısı toplamı 544.322 iken, 2007 yılı istatistiklerine göre 638.311'e ulaşmıştır. Fakat buna mukabil olarak, maalesef boşanma oranları da ciddi manada artış göstermiştir. 2001 yılında 91.994 olan boşanma sayısı, 2007 yılında 94.219'a yükselmiştir. Bu rakamlar göstermektedir ki Türk toplumunun ve devletinin temel taşı olan ailede bazı sorunlar ortaya çıkmakta, ailelerin yıkımına ve binlerce çocuğun ya anne sevgisi ya da baba sevgisinden uzak kalmasına sebep olmaktadır. Hatta bazen iki tarafın da çocuklara sahip çıkmaması durumunda, çocuklara anne ve babalık görevi devlete düşmektedir. Burada en önemli ve üzerinde durulması gereken nokta ise bu boşanmalar neticesinde mağdur kalan ve bundan en çok zarar görenlerin çocuklar olduğu gerçeğidir. Tek tarafta kalmak zorunda kalan veya Çocuk Esirgeme Kurumuna verilen çocukların kişisel gelişimlerinde ciddi sorunlar ortaya çıkmakta ve ileriki dönemlerde bu kişiler, topluma entegre olma sorunu yaşamaktadırlar. Dolayısıyla ailelerde meydana gelen boşanma hadiseleri, ailesel sorunlar ve sonuçlar değil, tamamen toplumu etkileyen içtimai sonuçlar doğurmakta ve Türk aile yapısını derinden yaralamaktadır.

Bu gerekçelerle kurulacak bir araştırma komisyonunda, Türk aile yapısının sağlam temeller üzerine kurulabilmesi için, ülkemizde meydana gelen, binlerce ailenin dağılmasına ve binlerce çocuğun mağdur olmasına yol açan boşanma olaylarının ve sebebiyet veren unsurların araştırılmasının ve elde edilen bulgular doğrultusunda tedbirler alınarak olası boşanma vakalarının engellenmesinin, toplum hayatına önemli katkılar sağlayacağından çok yararlı olacağı kanaatindeyiz.

2.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, Batman’daki petrol tesislerinin çevre ve insan sağlığı üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/320)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Batman ilimizde bulunan petrol arama, çıkarma, depolama ve işleme tesislerinin (TPAO, TÜPRAŞ, PO vb) çevre ve insan sağlığı üzerindeki etkilerinin araştırılması ve gerekli çalışmaların yapılması için Anayasa’nın 98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Ahmet Türk               (Mardin)

2) Selahattin Demirtaş    (Diyarbakır)

3) Fatma Kurtulan          (Van)

4) Emine Ayna               (Mardin)

5) Ayla Akat Ata            (Batman)

6) Sebahat Tuncel           (İstanbul)

7) M. Nezir Karabaş      (Bitlis)

8) Bengi Yıldız               (Batman)

9) Sırrı Sakık                  (Muş)

10) M. Nuri Yaman       (Muş)

11) Özdal Üçer               (Van)

12) Aysel Tuğluk           (Diyarbakır)

13) Pervin Buldan          (Iğdır)

14) Gültan Kışanak        (Diyarbakır)

15) Akın Birdal              (Diyarbakır)

16) İbrahim Binici          (Şanlıurfa)

17) Hasip Kaplan           (Şırnak)

18) Sevahir Bayındır      (Şırnak)

19) Şerafettin Halis        (Tunceli)

20) Osman Özçelik        (Siirt)

21) Hamit Geylani          (Hakkâri)

Gerekçe

Ülkemizde ekonomik ve sosyal faaliyetlerin, çevre ve insan sağlığı göz ardı edilerek gerçekleştirildiği, Batman İlinde yaşanan içme suyu kirliliği ile bir kez daha ortaya çıkmıştır.

DSİ tarafından yapılan çalışmaya göre Batman İlimizde; Batman Barajı, Su Kuyuları Sahası, Batman Çayı kenarında yer alan Zilek Kaynakları, içme suyu kaynağı olarak kullanılmaktadır.

"Batman İçme suyu ve.•Kanalizasyon Projesi" kapsamında mevcut kuyu sahasında eski ve yeni açılan kuyulardan alınan analizlerde Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği Suda Tehlikeli ve Zararlı Maddeler Tebliği'nin madde 4/b fıkrasında alıcı su ortamı için "tehlikeli ve zararlı" maddeler sınıfında yer alan oranın üzerinde fenol değerine rastlandığı tespit edilmiştir. Yapılan çalışmanın kapsamı genişletilerek Batman Çayından, Batman Barajından ve Zilek Su Kaynaklarından da numune alınarak analizler yapılmıştır. Bu alanlarda da yönetmelikte belirtilen oranın üzerinde Fenole rastlanmıştır.

2005 yılında belediye tarafından yapılan çalışma sonucu, kuyuların Batman Çayı havzasındaki alüvyon tabakaya sızan Batman Çayı suyundan beslendiği tespit edilmiştir. Bu nedenle Batman çayında yaşanan kirlilik bütün havzayı etkilemektedir.

Fenol vb. maddelerin nerelerden kaynaklandığını tespit etmek için yapılan çalışma kapsamında TPAO'ya ait petrol arama, çıkarma ve depolama sahasında yapılan analizlerde de fenole rastlanmış ve kirliliğin bu alandan kaynaklandığı tespit edilmiştir.

2005 yılında Yeraltı Aramacılık Ltd. Bilimsel Araştırma Kuruluşu Laboratuarı ve mühendislerince yapılan araştırmanın raporuna göre; TÜPRAŞ'ın kurulduğu dönemden itibaren Batman'ın altına 64 bin ton benzin sızdığı tespit edilmiş. Batman'da büyük bir çevre kıyımı yaşandığı belirtilen raporda, çevre kirliliğinin sadece toprakla sınırlı olmadığı su kirliliğinin de yoğun olduğu tespit edilmiştir. Yer altı sularından alınan örneklerin analizinde saf petrol olduğu tespit edilmiştir.

Canlı yaşamı ve dünyanın doğal dengesi için gerekliliği tartışmasız olan suyun, petrol ve türevi maddelerle kirlenmesi sonucu çevreye ve insan yaşamına vereceği zararlar oldukça büyük olacaktır. Doğrudan hastalık nedeni olabileceği gibi birçok bulaşıcı ve salgın hastalığa yol açan su kirliliği başta kanser hastalığı olmak üzere kalp, kronik solunum yolu hastalıkları ve diğer hastalıklara yol açarken, gelişim ve sinir sistemi bozuklukları ile bağışıklık sistemi rahatsızlıklarına da neden olabilmektedir.

Bu nedenle Batman İlimizde yapılan petrol arama, çıkarma, depolama ve işleme çalışmalarından kaynaklı içme suyu kirliliği ile insan sağlığı üzerindeki etkilerini tespit etmek ve gerekli tedbirlerin hiç vakit kaybetmeden alınması amacıyla Anayasa'nın 98, İç Tüzük'ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederim.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Anayasa’nın 92’nci maddesine göre Başbakanlığın bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

B) Tezkereler

1.- Türk Silahlı Kuvvetleri Deniz Unsurlarının; Korsanlık/Deniz Haydutluğu ve Silahlı Soygun Eylemleriyle Mücadele Amacıyla Yürütülen Uluslararası Çabalara Destek Vermek Üzere, Gereği, Kapsamı, Zamanı ve Süresi Hükümetçe Belirlenecek Şekilde Aden Körfezi, Somali Karasuları ve Açıkları, Arap Denizi ve Mücavir Bölgelerde Görevlendirilmesi ve Bununla İlgili Gerekli Düzenlemelerin Hükûmet Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin Anayasa’nın 92’nci Maddesi Uyarınca Hükûmete Bir Yıl Süreyle İzin Verilmesine Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/682)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde seyreden ticari gemilere yönelik korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri uluslararası gündemin ön sıralarında yer alan ciddi bir uluslararası güvenlik meselesidir. Can ve mal emniyetini tehdit eden, uluslararası ticareti ve deniz taşımacılığını olumsuz etkileyen, Somali ile Afrika ülkelerine yapılan insani yardımların denizyoluyla intikalini güçleştiren bu yasa dışı eylemler, ülkemizi de yakından ilgilendirmektedir. Bölgede bugüne kadar beşyüze yakın korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun vakası yaşanmıştır. 2008 yılı sonu itibarıyla üçü Türkiye bağlantılı onbeş gemi ve otuzyedisi Türk olmak üzere üçyüzü aşkın denizci rehin alınmıştır. Türkiye bağlantılı üç gemi de bilahare serbest bırakılmıştır. Ayrıca, bölgede seyreden bazı ticaret gemilerimiz korsan/deniz haydutlarının saldırısından son anda kurtulmuş olup, benzer vakalarla karşılaşılması riski çok yüksektir. Esasen, söz konusu eylemlerin gerçekleştiği deniz alanları, Türk ticaret gemileri tarafından da yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Ticari gemilerimize ve bunlarda görev yapan vatandaşlarımıza yönelik tehdit, Ülkemizin ticari ve ekonomik menfaatlerini de olumsuz etkileyen bir boyut kazanmıştır.

Somali'de kamu düzeninin sağlanamamış olması, korsan/deniz haydutlarının ve silahlı soygun icra eden kişilerin çok geniş bir deniz alanında faaliyet göstermeleri ve yargılanmaları konusunda karşılaşılan belirsizlikler, uluslararası toplumun korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun ile etkin bir mücadele yapmasını engelleyici temel faktörler olmuştur. Sorunun vahameti ve karmaşıklığı, uluslararası toplumun kapsayıcı bir yaklaşımla müşterek hareket etmesini ve tekrardan kaçınan uluslararası tedbirlerin alınmasını ve etkin şekilde uygulanmasını gerektirmektedir. Zira, hiçbir ülke tek başına bu sorunla baş edebilecek imkân ve yeteneğe sahip değildir.

Bu anlayış tahtında, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 2008 yılında, özellikle konuyu doğrudan ele alan beş karar kabul etmiştir (1816, 1838, 1844, 1846 ve 1851). Avrupa Birliği 8/12/2008 tarihinde bölgede Atalanta adı altında bir deniz operasyonu başlatmıştır. Bu operasyona İngiltere, Fransa, Yunanistan, Hollanda, Almanya, İtalya. Belçika, İsveç ve İspanya iştirak etmektedir. Bölgede ayrıca, ABD, Rusya Federasyonu, Çin HaIk Cumhuriyeti, Hindistan, Japonya, Güney Kore ve Avustralya'ya ait askeri gemiler de bulunmakta ve münferiden operasyonlar icra etmektedir. Türkiye'nin TCG Gökova Fırkateyni ile aktif şekilde iştirak ettiği, sınırlı görevler üstlenen bölgedeki NATO operasyonu (SNMG-2) ise 12/12/2008 tarihinde sona ermiştir.

Bununla birlikte, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 16/12/2008 tarihinde aldığı 1851 sayılı Kararla, uluslararası meşruiyeti daha da kuvvetlendirilen korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun ile daha etkili uluslararası mücadele yapılabilmesi kapsamında, ABD öncülüğünde, 8/1/2009 tarihinde CTF-151 olarak adlandırılan bir Müşterek Görev Gücü'nün kurulması kararlaştırılmıştır.

Hükümetimiz korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun ile mücadelede uluslararası işbirliğinin geliştirilmesine özel bir önem atfetmiş, bu alandaki çabaları desteklemiş, Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Birliği ve Uluslararası Denizcilik Teşkilatı bünyesinde yürütülen çalışmalara aktif olarak katılmıştır.

Bu yaklaşım doğrultusunda, Ülkemiz, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 16/12/2008 tarihinde aldığı 1851 sayılı Karar çerçevesinde, ABD’nin öncülüğünde kurulan “Temas Grubu”na kurucu üye olarak katılmıştır. Korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun ile mücadele kapsamında istihbarat paylaşımı ve bölgedeki askerî/sivil faaliyetlerin koordinasyonu konularında çalışma yürütecek Temas Grubu’nun ilk toplantısı 13-14 Ocak 2009 tarihlerinde New York’ta yapılmıştır. Grupta yirmi dört ülke yer almakta, NATO, Avrupa Birliği, Afrika Birliği, Birleşmiş Milletler Sekreteryası ve Uluslararası Denizcilik Teşkilatı da Grup çalışmalarına gözlemci olarak iştirak etmektedir.

Korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun ile mücadele çabalarının uluslararası hukuk bakımından çerçevesini, bu konuda teamül niteliğini almış uluslararası hukuk kuralları ile 1988 tarihli Denizde Seyir Güvenliğine Karşı Yasadışı Eylemlerin Önlenmesine Dair Sözleşme (SUA) başta olmak üzere ilgili uluslararası sözleşmeler ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin ilgili kararları oluşturmaktadır.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 1851 sayılı Kararının 2 nci maddesinde, imkânları bulunan ülkelere ve uluslararası kuruluşlara, Güvenlik Konseyi kararlarına ve uluslararası hukuka uygun olarak bölgede askeri gemi ve uçaklar konuşlandırmak ve korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemlerinde kullanılan tekne, gemi, silah ve diğer ilgili malzemelere el konulması ve etkisiz hale getirilmesi suretiyle korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun ile mücadeleye aktif olarak katılmak çağrısında bulunulmaktadır.

Kararın 3 üncü maddesinde ise, korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun ile mücadele eden tüm devletler, operasyonlar neticesinde yakalanan korsan/deniz haydutları ve silahlı soygun icra eden kişilerin soruşturma ve kovuşturmalarını kolaylaştırmak üzere, korsan/deniz haydutları ve silahlı soygun icra eden kişileri gözaltına almaya istekli ülkeler ile özellikle bölge ülkelerinden adli görevlilerin savaş gemilerine alınmasına da imkan verecek şekilde, özel anlaşmalar veya düzenlemeler imzalamaya davet edilmektedir. Bu çerçevede yapılacak işlemler için, Somali Geçici Federal Hükümetinin önceden izninin alınması şartı da getirilmektedir. Bu izin Somali vatandaşlarının üçüncü ülkede yargılanmalarına olanak sağlamaya matuftur.

Öte yandan, bölgedeki askeri deniz unsurları, belirli koşullar altında, Somali karasularına da girebilmektedirler. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 2/12/2008 tarihinde kabul ettiği 1846 sayılı Kararın 10 uncu maddesi, Somali Geçici Federal Hükümeti ile işbirliği içindeki Birleşmiş Milletler üyesi ülkelere, korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun ile mücadele kapsamında 2/12/2009 tarihine kadar Somali karasularına girme imkânını da tanımaktadır. Hükümetimiz, Somali Geçici Hükümetinin rızasını almak için gerekli başvuruyu 9/1/2009 tarihinde New York'ta yapmış ve gerekli izin, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri de bilgilendirilmek suretiyle 13/1/2009 tarihinde alınmıştır.

1/1/2009 tarihinden itibaren, iki yıl süreyle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin geçici üyesi olan Ülkemizin, bu üyeliğin kendisine yüklediği görev ve sorumluluğun bilincinde, uluslararası barış ve istikrarı tehlikeye düşüren ve milli menfaatlerimizi de olumsuz etkileyen, korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun ile mücadele yönündeki uluslararası çabalara etkin destek vermesi, uluslararası ve milli sorumluluklarımızın bir gereği olarak görülmektedir.

Bu düşüncelerle hareket eden Hükümetimiz, uluslararası meşruiyetin gereklerini karşılayan, genel kabul görmüş nitelikteki uluslararası hukuk kuralları, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalar ve uluslararası toplumun ortak iradesini temsil eden Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 1816, 1838, 1844, 1846 ve 1851 sayılı kararları çerçevesinde, korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının, Somali karasularını da kapsayacak şekilde, dost ve müttefik ülke deniz kuvvetleri ile birlikte, aşağıdaki görevleri icra etmek üzere, Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi amacıyla, Anayasa'nın 92 nci maddesi uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisinden izin istenmesinin uygun olacağını değerlendirmektedir.

Bu kapsamda, bölgeye gönderilecek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin deniz unsurları, yukarıda zikredilen uluslararası hukuk kuralları, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalar ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde, Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde aşağıdaki görevleri icra edecek; söz konusu görevlerin icrasından, verilecek talimat çerçevesinde, gemi komutanı sorumlu olacaktır:

- Keşif ve Karakol görevleri.

- Korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun yaptığından şüphe duyulan ticaret gemilerini telsizle sorgulamak, bayrak devletinin rızası halinde bu gemilere çıkmak, geminin bayraksız olması durumunda uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde müdahalede bulunmak.

- Ticaret gemilerine refakat ve koruma sağlamak.

- Korsan/deniz haydutları ve silahlı soygun icra eden kişilerin saldırısına uğrayan ticaret gemilerine yardım etmek.

- Korsan/deniz haydutları ve silahlı soygun araçlarına müdahale etmek, durdurmak, etkisiz hâle getirmek ve el koymak, bu amaçlarla şartların gerektirdiği ölçüde güç kullanmak.

- Bu deniz araçlarında bulunun korsan/deniz haydutları ve silahlı soygun icra eden kişileri gerektiğinde yakalamak, gözaltına almak.

- 1851 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı hükümlerine uygun olarak, korsan/deniz haydutları ve silahlı soygun icra eden kişiler hakkında adli işlem yapacak ülkelerle gerekli düzenleme ve anlaşmalar yapılması halinde, adli takibatı yürütmek üzere, söz konusu ülke yetkililerini gemiye kabul etmek.

- Yukarıda belirtilen anlaşma/düzenlemeler çerçevesinde, korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun faillerini, ilgili ülkeye teslim edilene kadar gemide gözaltında tutmak.

- Korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun faillerini, Türk vatandaşı olmaları durumu hariç, haklarında cezai işlem yapacak devlet makamlarına teslim etmek.

- Gereken hallerde, sorgulama, delil toplama da dahil her türlü adli kolluk işlemlerini yapmak.

Bölgede konuşlandırılacak Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurları, Somali toprakları üzerinde, korsan deniz haydutları ve silahlı soygun icra eden kişilere yönelik herhangi bir kara operasyonunda görevlendirilmeyecektir.

1851 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı, adli işlemler ve yargılama konusunu ayrıntılı olarak düzenlemekte ve esasen korsan/deniz haydutları ve silahlı soygun icra eden kişilerin bölge ülkelerinde yargılanmalarını teşvik eden bir yaklaşım benimsemektedir. Bu yaklaşım Ülkemiz tarafından da desteklenmektedir. Zira bazı durumlarda Ülkemizin korsan/deniz haydutları ve silahlı soygun icra eden kişileri yargılama yetkisi 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu hükümleri gereği ortaya çıksa bile, mesafe uzaklığından kaynaklanan fiziki imkânsızlıklar, mücbir sebepler ve özel koşullar nedeniyle, 1851 sayılı Kararda öngörülen teslim sisteminin işletilmesinin uygun olacağı değerlendirilmektedir. Tabiatıyla bu usullerin işletilmesi sırasında, Ülkemiz, iç mevzuatından ve taraf olduğu uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan yargı yetkisini mahfuz tutacaktır.

Bu düşüncelerle, yukarıda belirtilen çerçevede faaliyette bulunmak üzere gereği, kapsamı, zamanı ve süresi Hükümetçe belirlenecek şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının, Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükümet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için Anayasanın 92 nci maddesi uyarınca bir yıl süreyle izin verilmesini arz ederim.

                                                                                                                 Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                           Başbakan

BAŞKAN – Başbakanlık tezkeresi üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşme açacağım. Gruplara, Hükûmete ve şahsı adına iki üyeye söz vereceğim. Konuşma süresi gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakika, şahıslar için onar dakikadır.

Tezkere üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum:

Gruplar adına: Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Kürşat Atılgan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Şükrü Elekdağ, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Sayın Selahattin Demirtaş, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Vahit Erdem.

Şahıslar adına: Sayın Suat Kınıklıoğlu, Sayın Kamil Erdal Sipahi.

İlk söz Hükûmet adına Millî Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül.

Buyurun Sayın Gönül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; deniz haydutluğu ve korsanlık eylemleriyle mücadele kapsamında Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının yurt dışında görevlendirilmesine ilişkin hükûmet tezkeresiyle ilgili bilgi sunmak için huzurunuzdayım. Sözlerime öncelikle deniz haydutluğu/korsanlık meselesine ilişkin kısa bir değerlendirmeyle başlamak istiyorum.

Aden Körfezinde, Somali kara sularında ve açıklarında, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde seyreden ticari gemilere yönelik deniz haydutluğu/korsanlık ve silahlı soygun eylemlerinin milletlerarası gündemin ön sırasında yer alan ciddi bir uluslararası güvenlik meselesi hâline geldiği sizlerin de malumlarıdır. Bu yasa dışı eylemler sadece can ve mal emniyetini tehdit etmekle kalmayıp uluslararası ticareti ve deniz taşımacılığını da menfi bir şekilde etkilemektedir. Ayrıca, Somali ile Afrika ülkelerine yapılan insani yardımların deniz yoluyla intikalini de güçleştirmektedir. Geçtiğimiz dönemde daha da artan bu eylemler ülkemizi özellikle yakından ilgilendirmektedir.

Bölgede bugüne kadar 500’e yakın korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun vakası yaşanmıştır. 2008 yılı sonu itibarıyla 3’ü Türkiye bağlantılı 15 gemi ve 37’si Türk olmak üzere 300’ü aşkın denizci rehin alınmıştır. Söz konusu üç gemi, Yasa Neslihan, Karagöl ve Bosphorus Prodigy, sırasıyla 6 Ocak, 13 Ocak ve 2 Şubat 2009 tarihinde serbest bırakılmıştır. Bu arada, söz konusu bölgede seyreden bazı ticaret gemilerimiz ise deniz haydutlarının saldırısından tesadüfen kurtulmuş olup ileride benzer vakalarla karşılaşılması tehlikesi hâlâ çok yüksektir.

Esasen, söz konusu eylemlerin vuku bulduğu deniz alanları uluslararası deniz ticaretinin başlıca güzergâhlarından biri olup Türk ticaret gemileri ve Türk mürettebatlı yabancı bayraklı gemiler tarafından da yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Ticari gemilerimize ve bunlarda görev yapan vatandaşlarımıza yönelik tehdit, diğer yandan ülkemizin ticari ve ekonomik menfaatlerini olumsuz etkileyen bir boyuta da ulaşmış bulunmaktadır. Somali’de kamu düzeninin sağlanamamış olması, korsan, deniz haydutlarının ve silahlı soygun icra eden kişilerin çok geniş bir deniz alanında faaliyet göstermeleri, bunların tutuklanıp yargılanmaları konusunda karşılaşılan belirsizlikler bu meseleyle etkin bir mücadele yapılmasını engellemektedir.

Bu sebeple ülkemiz, sorunun vahameti ve karmaşıklığı karşısında uluslararası toplumun kapsamlı bir yaklaşımla müşterek hareket etmesi ve tekrardan kaçınan uluslararası etkin tedbirlerin alınması ve uygulanması gerektiği görüşündedir. Zira hiçbir ülkenin tek başına bu sorunla baş edebilecek imkân ve yeteneğe sahip olmadığı anlaşılmıştır. Nitekim, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 2008 yılında özellikle konuyu doğrudan ele alan beş karar kabul etmiştir. Bunlar: 1816, 1838, 1844, 1846 ve 1851, sayılı kararlardır. Bu kararlarda, söz konusu eylemlerle mücadeleye yönelik olarak uluslararası toplumun yakın iş birliği ve eş güdüm yapması çağrısında bulunulmakta ve bu amaçla alınması uygun olacak tedbirler üzerinde durulmaktadır.

Ülkemiz, geçtiğimiz yıl içerisinde dünya gıda programı tarafından kiralanmış bölgede insani yardım taşıyan gemilere koruma sağlamayı amaçlayan NATO Deniz Görev Gücü’ne de Türkiye Cumhuriyeti Gökova Fırkateyni’yle aktif şekilde iştirak etmiştir. Söz konusu NATO harekâtı 12 Aralık 2008 tarihinde son bulmuştur.

Avrupa Birliği 8 Aralık 2008 tarihinde bölgede “Avrupa Birliği Navfor Atalanta” adlı bir deniz operasyonu başlatmayı kararlaştırmıştır. Bu operasyona İngiltere, Fransa, Yunanistan, Hollanda, Almanya, İtalya, Belçika, İsveç ve İspanya iştirak etmektedir.

Bölgede ayrıca, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti, Hindistan, Japonya, Malezya, Kore ve Avustralya’ya ait askerî gemiler bulunmakta, ticari gemilere refakat etme ve deniz alanı güvenliğinin tesisi gibi operasyonlar icra etmektedir.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin deniz haydutluğu/korsanlık eylemleri ile kolektif mücadele kapsamında uluslararası meşruiyeti daha da kuvvetlendiren 16 Aralık 2008 tarihli ve 1851 sayılı Kararı ile Amerika Birleşik Devletleri öncülüğünde 8 Ocak 2009 tarihinde “CTF-151” olarak adlandırılan bir birleşik görev kuvvetinin kurulması kararlaştırılmıştır. Söz konusu görev kuvveti münhasıran deniz haydutluğu/korsanlıkla mücadele amaçlı operasyonlar icra edecektir.

Sayın Başkan, sayın üyeler; deniz haydutluğu/korsanlık ve silahlı soygun ile mücadelede uluslararası iş birliğinin geliştirilmesine özel bir önem atfeden ülkemiz, bu alandaki çabaları desteklemiş, Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Birliği ve Uluslararası Denizcilik Teşkilatı bünyesinde yürütülen çalışmaları aktif olarak izlemiş ve katkıda bulunmuştur. Bu yaklaşımla ülkemiz, Güvenlik Konseyinin 1851 sayılı Kararı çerçevesinde oluşturulan Temas Grubuna da kurucu üye olarak katılmıştır.

Korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun ile mücadele kapsamında istihbarat paylaşımı ve bölgedeki askerî/sivil faaliyetlerin koordinasyonu konularında çalışma yürütecek bu grubun ilk toplantısı 14 Ocak 2009 tarihinde New York’ta yapılmıştır. Bu toplantıda kabul edilen kararlar doğrultusunda oluşturulan çalışma gruplarına da aktif şekilde ülkemiz tarafından iştirak edilecektir.

Konu hakkındaki bu gelişmeler ışığında, askerî makamlarımızla ve ilgili kurumlarımızla bilistişare yapılan değerlendirmeler sonucunda Hükûmetimiz, vatandaşlarımızın can ve mal emniyetinin sağlanması, ulusal çıkarlarımızın korunması ve bu bağlamda uluslararası ticari faaliyetlerimizin güvence altına alınmasına katkıda bulunmak amacıyla, hava unsuru destekli bir fırkateynimizden oluşacak deniz kuvvetleri unsurlarımızın bölgede görevlendirilmesinin uygun olacağını değerlendirmiştir.

Böyle bir görevlendirme, aynı zamanda, Güvenlik Konseyi geçici üyeliğimizin yüklediği sorumluluklara da paralel olarak bu alanda yürütülen uluslararası gayretlere daha aktif şekilde katkıda bulunmamızı sağlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu düşüncelerle, zamanı ve süresi Hükûmetçe belirlenecek şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi’nde, Somali kara sularında ve açıklarında, Arap Denizi ve mücavir bölgesinde görevlendirilmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemenin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması amacıyla hazırlanan hükûmet tezkeresini yüce Meclisimizin görüşlerine sunuyor, bu izin talebimize yüce Meclisimiz tarafından destek verileceği inancıyla teşekkür ediyor; hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Kürşat Atılgan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aden Körfezi ve Somali’ye deniz kuvvetlerimizin unsurlarının gönderilmesi hakkında Başbakanlık tezkeresi üzerine söz almış bulunuyorum MHP Grubu adına. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, dünya ticaretinin yüzde 90’ı deniz taşımacılığı yoluyla yapılmaktadır. Bu deniz taşımacılığının geçtiği deniz yolları üzerinde stratejik boğaz ve geçitler vardır. Bugün için kabul edilen bu stratejik geçişler on tanedir. Bunlar: Akdeniz’i kontrol eden Cebelitarık, Süveyş Kanalı ve bugün üzerinde konuştuğumuz Aden Körfezi ve Babülmendep Boğazı; diğer biri, yine bu bölgede önemli olan Hürmüz Boğazı; diğer en önemli Pasifik’i Hint Okyanusu’na bağlayan Malakka Boğazı ve buradaki Sunda Boğazı; diğer biri, Torres Boğazı; diğeri Avustralya’nın güneyindeki Tasman, bir diğeri Panama, diğeri ise Belçika ile İngiltere arasındaki Manş Denizi. Ayrıca, Avrupa ve Akdeniz-Karadeniz bağlantısındaki ticaret yolları ve Karadeniz’i Akdeniz’e bağlaması nedeniyle de Türk boğazları stratejik öneme sahip olan yerler olarak değerlendirilmektedir. Bu noktalar, bu söylediğim stratejik noktalar, çok uzun yüzyıllardır dünya tarihinde bir mücadele alanı olmuş, dünya hâkimiyetinde ve güç mücadelesinde ele geçirmek için büyük mücadeleler yapılmış yerlerdir. Genellikle, gerek tarihte gerekse Soğuk Savaş Döneminde gerekse şimdi dikkat ettiğiniz zaman dünyadaki olayların, savaşların merkezinde bu stratejik yerlerin olduğunu görmekteyiz.

Yine bugün konuştuğumuz tezkerenin konusu olan Cibuti -yani Kızıldeniz’in çıkışındaki küçük bir ülkedir- ve Yemen arasındaki Babülmendep Boğazı’yla bu boğazdan geçerek Hint Okyanusu, dolayısıyla Pasifik’e doğru giden -Malakka Boğazı vasıtasıyla giden- yoldaki özellikle Aden Körfezi ve Babülmendep Boğazı, gerek petrol sevkiyatı gerekse petrol sevkiyatının gittiği yol icabıyla, ilave olarak da Avrupa’nın Hint Okyanusu’na ve Pasifik’e, Uzak Doğu’ya bağlantısının en kısa yolu olması nedeniyle çok büyük öneme sahip olan bir stratejik noktadır.

Yine dünyada burayla bağlantılı diğer çok önemli bir yer Malakka Boğazı’dır. Malezya ile Sumatra arasındaki Hint Okyanusu’nu Pasifik Okyanusu’yla birbirine bağlayan bu boğaz da dünya ticaretinin yüzde 25’inin geçtiği boğazdır. Geçmişte de bu tür haydutlukların çok fazla yoğunlaştığı yerlerden biri Malakka Boğazı’dır. Ayrıca, Asya Pasifik bölgesine giden bütün enerji kaynaklarının geçtiği boğaz ise yine Malakka Boğazı’dır.

Bugünlerde Somali açıkları ve Aden Körfezi civarında olduğu gibi, geçmiş yıllarda da Malakka Boğazı’nda ticari gemiler çok büyük korsanlık hadiselerine maruz kalmışlardı. Şimdi de -belki de bu bölgeden çok daha tehlikeli bir şekilde- Aden Körfezi ve Somali açıklarında dünya ticareti açısından, dünya siyaseti açısından gündemi ciddi teşkil etmekte olan bir konuyla karşı karşıyayız. Ancak bu sefer bu bölgeyle ilgili kontrol edilmesi gereken sahanın Malakka Boğazı’ndan çok daha fazla olması nedeniyle küresel aktörler daha yoğun bir şekilde devrededir. Yani Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, Çin gibi küresel aktörler ile Birleşmiş Milletler ve NATO gibi kolektif güvenlik kurumları bölgede etkin olmaya çalışmaktadırlar.

NATO harekâtı 12 Aralıkta sona ermiştir. Bildiğiniz gibi, oluşturulan NATO gücünde bizim de “Gökova” adlı fırkateynimiz görev yapmış ve görevini başarıyla yerine getirmiştir. Ayrıca, NATO’nun bu görev kuvveti yerine, Avrupa Birliğinin 8 Aralıkta başlayan Atalanta görev kuvveti oluşturulmuştur ve bu görev kuvvetine ilave olarak Rusya’nın, Çin’in, Hindistan’ın ve Japonya’nın gemileri bölgede güvenliği sağlamak için uzun süredir görev yapmaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, 20’nci yüzyılda dünyadaki mücadelenin merkezinde ve savaşların sebeplerinde petrol ve petrol sevkiyatının güvenliği vardır. Öyle görülüyor ki 21’inci yüzyılda da dünyadaki tüm olayların, savaşların merkezinde yine petrol ve doğal gaz ve bu enerji kaynaklarının sevkiyat yollarının güvenliği olacaktır. Çünkü, dünyada bugün için enerji açısından petrol ve doğal gaza bağımlılık oranı yüzde 70 olmasına rağmen, 2030 yılında enerji açısından petrol ve doğal gaza bağımlılık -yüzde 72, yüzde 73- artarak devam edecektir.

Değerli milletvekilleri, şu anda görüştüğümüz Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1851 sayılı Kararı ve daha önceki dört kararı doğrultusunda, Aden Körfezi’nde son iki yıldır yoğunlaşan deniz haydutluğunu önlemek için oluşturulacak uluslararası güce Deniz Kuvvetlerimizin muharip unsurlarının katılmasına imkân sağlayan bu tezkere de aslında, dünyadaki petrol sevkiyatı güvenliğinin ve dünyadaki petrol oyununun bir parçasıdır.

Değerli milletvekilleri, tezkerenin daha iyi anlaşılması için Somali’de bugünlere nasıl gelindiğine, egemen güçlerin bölge ülkelerindeki çıkarlarına ve bölgesel çatışmalara kısaca bir göz atmak gerekir.

Öncelikle -şurada belki görülmesi zor olacak ama- bölge ülkeleri hakkında kısaca bir bilgi vermek istiyorum:

Bölgedeki Somali, “Afrika boynuzu” denilen Doğu Afrika’daki Aden Körfezi’nin yani Babülmendep Boğazı’nın çıkışından Kenya’ya kadar 3.200 kilometrelik sahili olan, Hint Okyanusu ve Aden Körfezi’ne sahili olan çok stratejik bir ülkedir. 8,5 milyon nüfusu vardır. Nüfusunun yüzde 99,9’u Sünni Müslüman’dır.

İkinci ülke Etiyopya’dır, çok önemli bir ülkedir. Etiyopya’nın nüfusu 73 milyondur, kıyısı yoktur çünkü kıyıya olan kesimler Somali, Cibuti ve Eritre tarafından tamamen kapatılmıştır. Etiyopya’nın nüfusunun yüzde 45-50’si Müslüman’dır ancak idaresinde tamamen Hristiyanlar etkindir ve Batı tarafından desteklenen bir ülkedir. Bölge standartlarına göre çok ciddi bir ordusu vardır.

Üçüncü ülke Kenya’dır. 30 milyon nüfusludur, yüzde 70’i Hristiyan’dır. Bu da hemen Somali’nin güneyinde Hint Okyanusu’na doğru olan ülkedir.

Diğer bir ülke Cibuti’dir. Hemen Babülmendep Boğazı’nın çıkışında, 1976 yılında Fransa’dan bağımsızlığını kazanan 660 bin nüfuslu, Orta Çağ standartlarının yaşandığı bir ülkedir. Ancak, Yemen’le birlikte Babülmendep Boğazı’nı kontrol eden önemli bir ülkedir.

Onun üzerinde de yine 4,5 milyon nüfuslu ve nüfusunun çoğunluğu… Eritre vardır. Eritre de Etiyopya ve Somali’yle birtakım sorunları olan ülkedir.

Evet, kısaca bu bölgedeki ülkeleri size tanıtmış oldum. Bölge ülkeleri hakkında kısaca açıklamalardan sonra bölgedeki ülkeler arasındaki sorunlara da kısaca değinmek, bu tezkerenin milletimiz tarafından daha iyi anlaşılmasına vesile olacaktır. Öncelikle, Etiyopya ve Somali arasında 1977-78 yıllarında Ogedan Bölgesi sınır sorunu nedeniyle savaş yaşanmış ve 4 Nisan 1988’de yapılan anlaşmayla Ogedan Bölgesi Etiyopya’ya bırakılmıştır ve Etiyopya’ya bırakılan bu bölgede 4,5 milyon Somalili yaşamaktadır ve bu nüfus, Etiyopya nüfusunun aşağı yukarı yüzde 6-7’sine tekabül etmektedir.

Diğer bir sınır anlaşmazlığı ise İslami Eritre ile Etiyopya arasında yaşanmış ve 1998-2000 yılları arasında savaşta -yaklaşık- 70 binden fazla insan ölmüştür.

Diğer bir sorun, yine, Kenya’nın kuzeydoğusunda Somali dilinin konuşulduğu… Yani Kenya’nın Somali’ye yakın olan bölgelerinde Somali dili konuşan birtakım insanlar vardır, bu bölgede de Somali ile Kenya arasında sorunlar vardır. Ayrıca, Somali’deki iç savaşlar döneminden, Kenya’da yaşayan mülteci durumda 170 bin Somalili vardır.

Diğer bir sorun ise, Cibuti’yle, yaklaşık 220 bin üyesi olan, yani Cibuti nüfusunun üçte 1’ini teşkil eden, Somalice konuşan Issa Kabilesinin yaşadığı bölge ile de Somali ve Cibuti arasında sorun yaşanmaktadır. Gördüğünüz gibi, bölgedeki bütün ülkeler arasında sorunlar mevcuttur.

Değerli milletvekilleri, açlığın, sefaletin, Orta Çağ standartlarının yaşandığı bu bölge ülkelerinin durumunu ve sorunlarını kısaca sizlere açıklamak istedim. Ayrıca şunu belirtmek isterim ki bu bölgedeki insanlık dramını kelimelerle anlatmak mümkün değildir. Şahsen, 1990 yılında, Cibuti’yi ve oradaki Fransız üs ve limanlarını gezen aranızdan bir arkadaşınız olarak o günkü duygu ve düşüncelerimi, Cibuti’deki bir iki günlük gezimden sonra yazdığım defterime “Âdeta Orta Çağ standartları.” diye ilave etmişim. Evet, o bölgelerde insanlık âdeta Orta Çağ standartlarını yaşamaktadır. O nedenle, çok değerli milletvekilleri, Allah’ın Türk milletine yüklediği misyonu yerine getirmek için biraz daha büyük düşünmek ve gelecekte bu bölgelere adaleti, huzuru, refahı getirmek, geçmişte olduğu gibi, herhâlde gelecekte de bizlere düşen, Türk milletine düşen en tarihî bir görev olacaktır çünkü bu bölgeleri idare eden emperyalistler maalesef bu bölgeleri insanlık dramının en yoğun yaşandığı bir bölge olarak bizlere, bu günlere getirmişlerdir.

Somali’nin içine düşürüldüğü duruma nasıl geldiğini açıklamak, milletimizin yine bu tezkerenin konusunu daha iyi anlamasına yardımcı olacaktır.

Somali, bildiğiniz gibi, Fransız, İtalyan ve İngiliz sömürgesi olmuş, 1 Temmuz 1960’ta bağımsızlığını kazanmıştır. 1969’da General Barre darbe yaparak iktidarı ele geçirmiştir. Bu general ABD yanlısıdır ve iktidardan düşmeden hemen önce, Somali’nin 2/3’ünü kapsayan bölgenin gaz ve petrol ruhsatını dört büyük Amerikan firmasına vermiştir. Buradaki oynanan oyunun biraz anlaşılması açısından bu bilgileri yüce heyetinize vermeyi uygun gördüm. Bu şirketler, Amaco, Chevron, Konoco ve Philips’tir. Çok geniş doğal gaz kaynakları vardır, ayrıca çok geniş petrol rezervleri olduğu OPEC raporlarında sabittir.

Yine Somali’de, başkanlığını Muhammed Faruk Aidid’in yaptığı Birleşik Somali Kongresi 1991 yılında General Barre’ye karşı harekete geçmiş ve başkent Mogadişu’yu ele geçirmiştir. Bu grup genelde General Barre muhalifi kabilelerden oluşmaktaydı. Daha sonra bunlar da kendi arasında bölünmüş ve kendi arasında çatışmalara devam etmiştir. Ayrıca, çatışmalara bir de “İslami Birlik” adlı grup örgütlenerek katılmış ve bu grup da özellikle Sudan’dan ve bazı İslami örgütlerden yardım almış; dolayısıyla Somali’nin içinde çok büyük kargaşalar yaşanmış, hukuk sistemi ve devlet çökmüş, âdeta bir haydutluk devleti hâlini almış bir düzen gelmiştir. Ve bu savaşlarda 300 bin Somalili ölmüş, 1 milyon insan göç etmiş, 1,5 milyon insansa açlıktan ölme sınırında yaşayan duruma gelmiş… Ve hepimiz bu görüntüleri televizyonlarda seyrettik. İşte, bu durum karşısında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi silah ve asker yardımını yasaklayan ve insani yardım çağrısı yapan 703 sayılı Kararı’nı 23 Ocak 1992’de aldı ve daha sonra Nisan 1992’den Mart 1995’e kadar, bir dönem komutanlığını Orgeneral Çevik Bir’in de yaptığı UNOSOM-I, UNITAF, UNOSOM-II harekâtlarını yürürlüğe koydu. Kayıpların artması ve insani yardımların dağıtılmasındaki başarısızlık nedeniyle 954 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı’yla da 31 Mart 1995’te Somali’deki operasyonlara son verildi ve birlikler geri çekildi. Geri çekilmedeki en önemli unsurlardan biri filmlere de konu olan iki adet Blackhawk helikopterinin düşürülmesi ve ölen Amerikan askerlerinin Mogadişu sokaklarında sürüklenmesi nedeniyle, o zamanki Clinton İktidarının çok zor durumlar yaşaması nedeniyle Amerika, bölgedeki kuvvetlerini geri çekmeye karar vermişti.

Değerli milletvekilleri, Somali’deki olayı anlamak için diğer bir aktör İslami Mahkemeler Birliğidir. Bu birlik Müslüman Kardeşler Örgütünün Somali versiyonudur. Bu birliğin Başkanı Şeyh Şerif Ahmed’dir. Bu örgüt 1994 sonrası, yani Birleşik Devletlerin kuvvetleri oradayken bile örgütlenmiş ve ciddi bir güç kazanmış ve ülkede etkin olmaya başlamıştı; 18 bölgeden oluşan ülkenin 11 bölgesinde otoriteyi 2006 yılında ele geçirdi, adalet, sağlık, eğitim ve güvenlik alanlarında önemli gelişmeler kaydetti ancak yıllarca çatışan kabile liderleri ABD’nin desteğiyle İslami Mahkemeler Birliğine karşı bir araya geldiler ve İslami Mahkemeler Birliğine karşı iktidarı ele geçirdiler. Çünkü, ABD İMB’yi El Kaide’ye destek ve eğitim vermekle suçlamaktaydı. İslami Mahkemeler Birliği ise bu iddiayı reddetmekte, ayrıca Taliban tarzı bir hükûmet kurulamayacağını bildirmekteydi.

Diğer bir aktör ise geçici Federal Hükûmettir. 2004’te Kenya’da uluslararası toplumca tanınan federal bir hükûmet olan bu Hükûmet ABD desteklidir, Etiyopya desteklidir; Başkanlığını Abdullah Yusuf Ahmed, Başbakanlığını ise Ali Mohammed Ghedi yapmaktadır. Neticede Federal Hükûmet ile İMB arasında yaşanan birçok olaydan sonra geçici Federal Hükûmet Aralık 2006’da Etiyopya ordusu ile birlikte İMB güçlerine operasyon başlatarak 28 Aralıkta Mogadişu’yu, 1 Ocak 2007’de de Kismayo’yu ele geçirmişlerdir. İslami Mahkemeler Birliği kan dökülmesini istemediğini, taktiksel olarak geri çekildiğini ve Etiyopya ordusu Somali’den çıkıncaya kadar cihat çağrısında bulunmuştur. Bugün, Mogadişu sokaklarına bile çıkamayan bir federal hükûmet başkanı, ancak halkın desteğini almış ama bir şekilde İslami Mahkemeler Birliği ile ülke kontrolsüz ve yönetilmez duruma sokulmuştur. İşte, kontrolsüz ve başarısız bir ülke, deniz haydutluğu faaliyetleri son derece artmış ve dünyayı deniz ticaretinin akıbeti açısından ciddi bir endişeye sevk etmiştir. Bu kapsamda da Türkiye'nin üç gemisi kaçırılmıştır. Bu gemiler de fidyeler karşılığı ödenmiştir. Fidye veren arkadaşlarımız, biri de aramızdadır, ne kadar verdiğini bilmiyorum, herhâlde birkaç milyon dolar vermiştir çünkü 2008’de korsanların fidyeden aldıkları toplam para 50 milyon dolar civarındadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kısa açıklamadan sonra bölgedeki tarafların çıkarları nedir kısaca ona da bakmakta yarar var. En önemli sorunların başında Etiyopya ve Somali arasındaki sınır sorunu gelmektedir. 88’de Etiyopya’ya bırakılan ve Somalice konuşan Ogaden bölgesi bu sorunun kaynağını teşkil etmektedir. Somali’yi diktatörce yöneten Meles Zenawi, istikrarlı bir Somali’nin kendi ülkesinin çıkarlarına ters düştüğünü düşünmektedir. Dolayısıyla, Ogaden bölgesinin Etiyopya’da kalması Somali’de karışıklıkların devam etmesiyle yakından ilgilidir. Diğer taraftan, bölgeye Birleşmiş Milletler barış gücünün gelerek Somali’deki statükoyu devam ettirecek olması da Etiyopya’nın işine gelmektedir çünkü operasyon Somali’ye çok pahalıya mal olmaktadır.

Diğer bir önemli taraf ise Amerika Birleşik Devletleridir. ABD, Somali’de geçmiş yıllarda savaştığı kabile liderlerinin yönetiminin elinde bulundurmasından, yani geçici Federal Hükûmetten ve göreceli bir istikrar ortamının sağlanmasından rahatsız değildir, hatta memnundur. Yüzde 70, ülkenin topraklarında petrol ruhsatı almış olan şirketlerinin petrol aramasına göreceli bir güvence sağlayan bu yönetimin devamını istemektedir.

Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetleri işte böyle bir bölgede deniz kontrolünün sağlanmasında ve haydutluğu önlemek için deniz unsurlarıyla görev alacaktır. Görevlendirilecek olan fırkateynimizin kendisine verilecek olan görevi yapacağı konusunda hiçbir endişemiz yoktur. Dolayısıyla Kore Savaşı’ndan başlayan ve çok büyük uluslararası tecrübe edinmiş olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu görevi başarıyla yerine getireceğine inanmaktayım. Ayrıca, bölgede oluşabilecek birtakım kara…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Karada oluşabilecek birtakım sorunlara da tezkere dışı bırakılması yani tezkerede müsaade edilmemesi doğru bir karar olmuştur. Altyapısı ciddi bir şekilde, hukuki yapısı ciddi bir şekilde hazırlanmış olan bu görevi Türk Silahlı Kuvvetlerinin bugüne kadarki edinmiş olduğu tecrübelerle hakkıyla yerine getireceğine inanıyor, bölgeye gidecek olan birliklerimize başarılar diliyorum.

Ayrıca, MHP Grubu olarak bu tasarıya olumlu oy vereceğimizi bildirir, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atılgan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü Elekdağ. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları uyarınca korsanlık, deniz haydutluğu ve silahlı soygunla uluslararası mücadele amacıyla Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde faaliyette bulunmaya görevlendirilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi görüşlerini sizlerle paylaşmak üzere huzurunuza gelmiş bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Somali, uzun süredir yönetme gücü olan bir merkezî hükûmetten mahrum bulunan, iç savaşlar ve istikrarsızlıkla boğuşan yoksul bir Afrika ülkesidir. Hâlen iş başında bulunan geçici Hükûmet de Somali’nin doğu kıyısında, geniş kıyı şeridinde otorite sahibi değildir. Bu nedenle ülkenin bu bölgesinde kontrol, korsanlık ve deniz haydutluğu yapan veya bu faaliyetleri destekleyen savaşçı aşiretlerin eline geçmiş bulunuyor.

Başlangıçta, Somalili korsanların çoğunluğunu eski balıkçılar oluşturuyordu. Bunlar, bu bölgedeki gemi trafiğinin balıkçılığı baltaladığı gerekçesiyle korsanlığa ve deniz soygunculuğuna başlamışlardı. Ancak, fidye karşılığında gemi kaçırmanın son derece kârlı bir iş olduğu ortaya çıkınca aşiret reisleri, iş adamları ve bunların silahlı çeteleri, korsanlık ve deniz haydutluğu tekelini ellerine geçirmişlerdir. Sonunda Kalaşnikof ve roketlerle donanımlı, denizleri çok iyi tanıyan, hedeflerini gemilerin telsiz konuşmalarını dinleyerek seçen profesyonel korsan şebekeleri ortaya çıkmıştır.

Değerli milletvekilleri, Asya’dan Avrupa’ya giden gemiler Somali ile Yemen arasındaki Aden Körfezi’nden geçmek zorundalar. Ters yönden gelen gemiler de Kızıldeniz’den çıkmak için yine bu su yolunu izlemek durumundalar. İşte, Somalili korsanlar uluslararası ticari taşımacılığın can damarı olan bu bölgede avlanıyorlar.

Değerli milletvekilleri, bu haydutların gerçekleştirdikleri yasa dışı eylemlerin uluslararası ticareti ve deniz taşımacılığını olumsuz şekilde etkilediği, can ve mal emniyetine çok ciddi tehdit oluşturduğu hususunda bugün dünyada tam bir görüş birliği mevcuttur. Nitekim bölgede bugüne kadar beş yüze yakın korsanlık ve deniz haydutluğu vakasının yaşanmış olması, tehdidin kazandığı vahim boyutu tam anlamıyla, açıkça ortaya koyuyor.

Bu tehdit, değerli arkadaşlarım, Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. Çünkü sözünü ettiğimiz deniz trafik yolları Türk ticaret gemileri tarafından da hayli yoğun bir şekilde kullanılıyor. Bu nedenle Türk gemileri ve denizcileri de bu tehditten ciddi şekilde etkilenmiş durumdalar. Nitekim tezkerede de açıklandığı üzere deniz haydutları 2008 yılı sonu itibarıyla 3’ü Türkiye bağlamında 15 gemiyle, 37’si Türk olmak üzere 300’ü aşkın denizciyi rehin almışlardır. Bu 3 gemiden 2’si 2009 Ocak ayı başında serbest bırakılmışsa da bir gemimiz hâlen rehin tutulmaktadır.

Sorunun uluslararası camia tarafından ortak bir yaklaşımla ve iş birliği çerçevesinde ele alınması zorunluluğu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin bu meseleye el atmasına ve 2008 yılında tehditle mücadeleyi öngören beş karar tasarısını kabul etmesine yol açmıştır. Bu ortamda Avrupa Birliği ve NATO tarafından teşkil edilen görev kuvvetleri söz konusu deniz alanlarında korsanlara karşı operasyonlara girişmişlerdir. Ayrıca, Amerika, Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti, Hindistan, Japonya, Güney Kore ve Avustralya da bu bölgeye savaş gemilerini devriye ve koruma için göndermişlerdir. Türkiye de Gökova Fırkateyni ile NATO’nun sınırlı nitelikli operasyonlarına katılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, ancak bu önlemler Somali korsanlarını önlemekte yetersiz kalmıştır. Korsanlar birçok kargo gemisi ve tankere ilaveten 2008 Eylül ayında otuz üç tank taşıyan Ukrayna bandıralı Faina’dan sonra Sirius Star adlı, 2 milyon varil petrol taşıyan dev bir Suudi tankerini de fidye amacıyla ele geçirmişlerdir. Bu durum Aden Körfezi ile Hint Okyanusu’nun Afrika sahillerinde korsanlıkla mücadelenin çok daha etkili bir hâle getirilmesini gerektirmiş ve bu amaçla Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1851 sayılı Kararı ışığında 8 Ocak 2009’da Amerika öncülüğünde bir müşterek görev gücünün kurulması kararlaştırılmıştır.

İşte, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulan tezkere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin deniz unsurlarının bu görev gücü bünyesinde faaliyette bulunmak üzere Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları ile Arap Denizi ve mücavir bölgelere gönderilmesini öngörüyor. Hükûmet tezkeresinde görev gücünün ifa edeceği görevler sayılmakta ve bu meyanda askerî deniz unsurlarının Güvenlik Konseyinin 1846 sayılı Kararı’nın 10’uncu maddesi uyarınca ve Somali Geçici Federal Hükûmetinin rızasıyla Somali kara sularına da girebileceği belirtilmektedir. Bu bağlamda altı çizilen önemli bir husus da Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurları mürettebatının Somali toprakları üzerinde kullanılmayacağıdır.

Değerli milletvekilleri, korsanlık suçu, işlendiği yere veya failin milliyetine bakılmaksızın herhangi bir devletin yargılama yetkisinin var olduğu kabul edilen bir uluslararası suçtur yani evrensel yargı kapsamına girer. Böyle olmasının nedeni, uluslararası düzen için oluşturduğu tehdidin büyüklüğünden kaynaklanmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi bu nedenlerle dünya barış ve istikrarına yapacağı olumlu katkıyı ve ulusal çıkarlarımızı da dikkate alarak Hükûmet tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulan tezkereye olumlu oy verecektir. Ancak, bu bağlamda önemli bir noktaya değinmek istiyorum: Fakir bir Afrika ülkesi sahillerini harekât merkezi yapan korsanlar çok sayıda gemiyi ve mürettebatını rehin tutarak bunlar karşılığında 50 milyon dolara baliğ olan yüklü miktarlar elde ediyor ve uluslararası deniz taşımacılığını da tehdit ederek dünyaya meydan okuyorlar ve bu çeteleri etkisiz hâle getirmek tek başlarına büyük devletlerin kapasitesini aşıyor ve uluslararası iş birliği ve dayanışmayı zorunlu kılıyor.

Değerli arkadaşlarım, uluslararası terörle mücadele de aynı şekilde kapsamlı bir iş birliği ve dayanışmayı gerektiriyor. Türkiye bu alanda da sorumluluklarını ciddiyetle yerine getirmeye özen göstermiş bir devlettir ancak ülkemizin, aynı sorumluluk ve iş birliğini Bush yönetiminden göremediği bir gerçektir. Oysa Başkan Obama’nın Amerika’nın bu hatalı politikasını değiştireceğini gösteren ciddi işaretler mevcuttur. Nitekim Obama’nın seçim bildirgesinde aynen şu ifadeler yer almaktadır: “Bush yönetiminin Irak politikası nedeniyle bozulan Türkiye-Amerikan ilişkilerinin onarılmasına önem veriyoruz.” Bu çok anlamlıdır değerli arkadaşlarım zira Obama senatörken, Bush’un Irak’ı işgaline aynen Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi karşı çıkmıştı. Anımsanacağı üzere, 1 Mart tezkeresinin Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçmemesi, Bush yönetimi üzerinde derin bir aldatılmışlık hissi yaratmış ve Washington, Türkiye’ye yönelik politikasını bu aldatılmışlık hissinin yarattığı öfke ve kızgınlıkla şekillendirmişti. Bu nedenle, Bush yönetimi, Amerika’nın Orta Doğu stratejisi bağlamında Kuzey Irak yerel yönetiminin başındaki Barzani’nin çıkarlarına Türkiye’ninkilere nazaran öncelik vermiş ve Kürt liderin PKK’yı barındırmasına ve himaye etmesine göz yummuştu, hatta bundan da öteye, desteklemişti.

2003’ten 2007 yılı sonlarına kadar Bush yönetiminin Türkiye’ye karşı PKK kartlarını oynadığını kimse inkâr edemez. Bush yönetimi, Türkiye’ye karşı bir müttefik gibi değil bir hasım gibi hareket etmiş, Türkiye'nin ulusal ve toprak bütünlüğünü tehdit eden bir politika izlemiştir. Bunu sezen halkımız da PKK saldırıları sonucunda şehit olan askerlerimizin cenazeleri kaldırılırken “Kahrolsun PKK, kahrolsun Amerika” diye bağırmışlardır. Bush döneminde Türk-Amerikan ilişkilerinin dibe vurmasının nedeni budur.

Filhakika 5 Kasım 2007’de Washington’da yaptıkları görüşmelerde Başkan Bush’un Başbakan Erdoğan’a “PKK’yla beraberce mücadele edileceği ve Türkiye’ye terör örgütü hakkında istihbarat sağlanacağı” sözünü vermesi, ilişkileri kırılma noktasından kurtarmıştır. Buna rağmen Bush yönetimi, Kuzey Irak’ta PKK’yı tamamen tasfiye etmeye yönelik bir politika izlememiş -bir istisna hariç- Türk Silahlı Kuvvetlerinin kara harekâtı yapmasına izin vermemiş ve PKK’yı himaye etmeye devam eden Barzani’ye kol kanat germeyi sürdürmüştür.

Değerli milletvekilleri, bunları şunu vurgulamak için belirtiyorum: Obama’nın başkanlık döneminde de Türk-Amerikan ilişkilerini, Amerika’nın PKK’ya ve Barzani’ye yönelik tutumu belirleyecektir. Obama’nın daha senatör iken Irak işgaline karşı almış olduğu tutum, bu alanda Türkiye’nin hassasiyetlerine anlayışlı ve saygılı bir davranış sergileyeceğine işaret etmektedir. Amerika’nın, Irak’ta sağlanan istikrara rağmen bu ülkenin çok ciddi sorunlara gebe konumu, Afganistan’da kaybetmek üzere olduğu savaş, İran’la sorunları ve Pakistan’la derinleşen ihtilafı, Washington’un Ankara’nın iş birliğine kuvvetle ihtiyaç duyacağı alanlardır. Bu bakımdan Türk Hükûmeti ilişkilerin onarılması için Obama yönetimine şu önerilerde bulunmalıdır:

1) Amerika, NATO Anlaşması’nın 5’inci maddesinden kaynaklanan yükümlülüğünü yerine getirmeli ve Kuzey Irak’ta PKK’nın tasfiyesi için Türkiye’ye kapsamlı ve etkin destek vermelidir.

Bu bağlamda, Amerikan makamlarınca, Türkiye’ye PKK’ya yönelik istihbarat bilgilerinin verilmesine devam edileceği yolunda yapılan açıklama, ilişkilerin geleceği açısından cesaret vericidir.

2) El Kaide Amerika için neyse PKK da Türkiye için odur. Amerika nasıl karşılaştığı terör sorununa çözüm yolu olarak El Kaide’yle müzakereyi düşünmüyorsa, Türkiye için de aynı durum geçerlidir. Buna rağmen Bush yönetimi, hatırlayacaksınız, PKK sorununun terör örgütü ile müzakere edilerek çözümlenmesini öngören bir süreci Türkiye’ye dayatmaya çalışmıştır. Obama yönetimi bu tür girişimlerden uzak durmalıdır.

3) Bush yönetimi Amerika’nın Orta Doğu stratejisi çerçevesinde sistematik olarak, Kuzey Irak yerel yönetiminin çıkarlarını Türkiye’nin çıkarlarının önünde tutmayı yeğlemiştir. Obama yönetimi, Türkiye’yi bir müttefik olarak kaybetmesine yol açacak bu tutumdan kesinlikle vazgeçmelidir.

4) Bush yönetimi İslam dinini siyasallaştırarak, dönüştürerek Batılı güçlerin sömürüsüne açık, uysal ve onlara biat eden bir ılımlı İslam modeli yaratma eğilimindeydi. Bu proje bağlamında, kendi düşüncelerine göre Türkiye örnek ülke seçilmişti. Obama yönetimi Türkiye’de toplumsal huzuru ve birliği bozucu, ülkeyi zayıflatıcı nitelikteki bu sakat görüşten vazgeçmelidir. Zira, Türkiye ancak laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olarak halkına yararlı olabilir ve böyle bir yönetim modeliyle Avrupa Birliği içinde yer alabilir.

Obama’nın biraz önce sözünü ettiğim seçim bildirgesindeki ifadeler ciddi bir değerlendirmenin ürünü ise Amerika’nın yeni yönetiminin Türkiye'nin bu meşru ve makul önerilerine olumlu bakacağı umudundayız.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere her yıl nisan ayı yaklaşırken Türk-Amerikan ilişkileri bir sınavdan geçer. Amerika’daki Ermeni lobisi, Ermenistan’ın da desteğiyle, bir taraftan devlet başkanına Türklerin soykırım yapmış olduklarını telaffuz ettiren yazılı bir açıklama yaptırmak, diğer taraftan da Kongreye Osmanlı Devleti’nin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Ermenilere karşı soykırım suçunu işlediklerini içeren bir kararı kabul ettirmek için yoğun bir faaliyet içine girer. Sayın Dışişleri Bakanı Babacan her ne kadar evvelsi gün Münih’te yapmış olduğu bir açıklamayla, Ermenistan’la görüşmelerde ilişkilerin normalleşmesi doğrultusunda mesafe alındığını ve sürecin iyi işlediğini belirtmiş ise de gelişmeler, değerli arkadaşlarım, Ermeni lobisinin bu yıl da geçmiş yıllardaki girişimlerini Washington’da aynen sürdürmeyi öngördüklerini gösteriyor. Yani Ermenistan tarafı müzakerelerde Ermenistan Anayasası’ndan Doğu Anadolu üzerindeki hak iddia eden ifadeleri çıkarmadan ve Türk-Ermenistan sınırlarını çizen Kars Anlaşması’nı tanımadan Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişki kurulmasında ve Türkiye'nin sınır kapılarını açmasında ısrar ederken, aynı zamanda Amerikan Kongresi nezdinde de Türkiye’yi soykırımla suçlayıcı girişimlerden vazgeçmeyi düşünmüyor.

Özellikle Davos’ta Başbakan Erdoğan ile İsrail Cumhurbaşkanı Peres arasında cereyan eden olaydan sonra, Amerika’daki Yahudi lobisinin geleneksel desteğini Türkiye’den çekeceği yolundaki değerlendirmeler, Ermeni diasporasını sözde soykırım kararına geçirmek için en uygun şartların oluşturulduğuna ve bu fırsatın heba edilmemesine inandırmış görünüyor.

Son seçimlerde, değerli arkadaşlarım, Amerika’nın başına demokrat bir başkan gelmiştir. Kongrenin her iki kanadında da yani hem Temsilciler Meclisinde hem de Senatoda demokratlar çoğunluktadır. Böyle bir durumda Başkan Obama Kongreye, “NATO müttefikimiz Türkiye’yle ilişkilerimiz kritik önemdedir, özellikle Orta Doğu’da karşılaştığımız sorunlar ulusal çıkarlarımız açısından bu müttefikimizle ilişkilerimizi ve iş birliğimizi incitmeden sürdürmemiz gerekiyor” yolunda bir mesaj verirse Ermeni iddialarını içeren karar tasarılarının Kongrede kabul edilme şansı sıfıra düşer. Bush döneminde bu mümkün değildi çünkü cumhuriyetçi Bush Kongrede çoğunluğa sahip olmadığı gibi prestije de sahip değildi. Bugün ise tamamen değişik bir tabloyla karşı karşıyayız.

Peki, Başkan Obama Kongreye böyle bir mesaj verir mi? Vermesi için çok neden mevcut. Şu anda Obama yönetiminin önünde son derece önemli, yakıcı sorunlar var: Irak’tan istikrarı bozmadan bir miktar asker çekme sorunu; Afganistan’da çıkmaza girmiş bir savaş; İran sorunu; Karadeniz ve Kafkas bölgesini özel çıkar alanı olarak ilan eden ve Amerika’ya meydan okuyan bir Rusya; Pakistan’ın kuzeyinde Amerika’nın askerî müdahalesine yol açabilecek, her an patlak verebilecek bir kriz ve Orta Doğu’daki tüm krizlerin anası Filistin sorunu.

Değerli milletvekilleri, çok geniş bir coğrafyaya yayılan tüm bu çatışma ve sorunları bir bütün olarak ele aldığınızda, Avrupa’da ve Orta Doğu’da bu sorunlarla Türkiye gibi yakın çıkar ilişkisi olan başka bir devlet yoktur. Yine tümcel bir perspektiften bakarsak, bu coğrafyada bu ihtilaf ve çatışmaların çoğunluğunu belli ölçülerde etkileyebilecek Türkiye'den başka bir devlet de mevcut değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Bu bakımdan, ben, yeni Amerika Başkanının, uluslararası dengelerin merkezinde bir konuma sahip olan Türkiye'yle ilişkilerini marjinal bir iç politika meselesi için bozmayı göze alabileceği kanısında değilim, yeter ki Türkiye'nin siyasi liderleri ülkemizin izah ettiğim bu gücünü kavrasınlar ve akılcı, gerçekçi, sağduyulu ve profesyonel bir dış politikayı uygulayabilsinler ve Washington’a dış siyasette mütekabiliyetin esas olduğunu ve Türkiye'nin çıkarlarına zarar vereceği ve tarihsel onurunu zedeleyeceği bir davranışın karşılık görebileceğini en münasip diplomatik fakat etkili bir lisanla anlatabilsinler.

Değerli arkadaşlarım, biz CHP olarak tezkereye bu görüşlerle onay verdiğimizi belirtiyorum ve Yüce Meclise de saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elekdağ.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Selahattin Demirtaş.

Buyurun Sayın Demirtaş. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Hükûmetin Somali Aden Körfezi’ne Türk askeri göndermesiyle ilgili tezkeresi üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek için söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlayarak başlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, müsaade ederseniz, konunun birkaç değişik boyutuna dikkat çekmek istiyorum. Öncelikle, Somali’de, Aden Körfezi’nde yaşanan durumun hiçbir şekilde hoş görülemeyeceğini, uluslararası ve ulusal hiçbir toplumda da kabul görmesinin mümkün olmadığını ifade ederek başlamak istiyorum. Birazdan yapacağım değerlendirmelerde en azından olayın bu boyutunu görmezden gelmediğimizi, bu boyutunu en azından peşinen mahkûm ettiğimizi ifade etmek için belirttim.

Değerli arkadaşlar, Afrika’da, Somali’de, Ruanda’da, Nijerya’da, Etiyopya’da, o bölgenin tamamında yaşanan yoksulluğun, açlığın, o ülkelerin, o toplumların şu anda içinde bulunduğu durumun neden kaynaklandığını tespit etmeden, bugün orada yaşanan korsanlık veya soygun veya gasp olaylarını açıklamak veya anlamak da mümkün değildir.

Şimdi, evet, Türkiye uluslararası dengeler, konjonktür açısından kendisini de doğrudan ilgilendiren bir konu olması vesilesiyle oraya asker gönderiyor ve görünen o ki, bugün buradan Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayıyla Türk askeri oraya gidecek.

Değerli arkadaşlar, kimlerle birlikte görev yapacak orada? Bugün, Somalili korsanların, Somali halkında, Somali toplumunda sektör hâline gelmiş bu korsanlık meselesinin ortaya çıkma nedeni olan ülkelerle birlikte orada görev yapacaklar. Hiçbir toplum, hiçbir halk, hiçbir ülke kendiliğinden, dış müdahale olmaksızın, bu derece, emperyal, sömürgeci politikalar olmaksızın bu kadar yoksullaştırılamazdı. Yüz yıldır Afrika’nın zenginlikleri Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, sonradan da ABD’nin müdâhalâtıyla birlikte sömürülüyorlar. Bugünkü yoksulluğun temel nedeni bu emperyal sömürgeci politikalardır. Yoksa, Somalililer, Afrikalılar, tarihten beri, o topraklarda var olduğundan beri aç değillerdi, yoksul değillerdi. Bu durumun tespiti yapılmadan, en azından oradaki toplumun hakkı verilmeden, peşinen, oradaki insanlar işte, birtakım balıkçılık vesaire işlerle uğraşıyorlardı, ama baktılar ki, bu iş kârlı değil, korsanlık daha kârlı bir iş. Dolayısıyla “Korsanlık yapalım.” dediler ve uluslararası toplumu, uluslararası ticareti tehlikeye attılar. Bu nedenle de bizim medeni toplumlar olarak gidip onlara haddini bildirmemiz gerekir yaklaşımı son derece yüzeysel, basit bir yaklaşımdır. Oradaki toplumlara, orada yaşanan acı tarihe, trajediye hakarettir en azından.

Ruanda’da, çok kısa bir süre içerisinde, değerli arkadaşlar, yüz gün içinde, sadece yüz gün içinde 800 bin insan öldürüldü. Yüz gün içinde 800 bin insan Tutsilerle Hutular arasındaki iç savaştan, katliamdan kaynaklı… Neydi bunun nedeni? Elbette ki birinci nedeni yoksulluk, açlık, yine sömürgeci politikalardan kaynaklı ve bir diğeri, Belçika’nın orada uyguladığı ayrımcı politikalar, iki halkı birbirine kırdıran politikaları idi.

Şimdi, yüz gün içerisinde 800 bin insan orada katledilirken, birbirini öldürürken Türkiye Büyük Millet Meclisine şöyle bir tezkere geldi mi Birleşmiş Milletler kararıyla: “Ya kardeşim, orada 800 bin insan birbirini öldürüyor. Olay bu kadar vahim, soykırıma dönüşmüş durumda. Birleşmiş Milletler karar aldı, oraya müdahale edilmesi gerekiyor. Tezkere gelsin Meclise, hadi hep birlikte, uluslararası toplum olarak gidelim, oradaki katliamı durduralım.” diye bir tezkere geldi mi? Hatırlıyor musunuz böyle bir şeyi 1994 yılında, değerli arkadaşlar? Gelmedi, gelmez de. Çünkü, orada onun yaşanması gerekiyordu, onun yaşanması planlanmıştı. Bugün oraya savaş gücünü gönderen emperyal güçler tarafından zaten bu planlanmıştı.

Aynı Birleşmiş Milletler ve aynı uluslararası güçler Somali iç savaşı sırasında da farklı bir tavır sergilemediler. Amerika Birleşik Devletleri orada kendince başarısızlıkla sonuçlanan bir girişimden sonra geri çıktı. Benden önceki konuşmacı arkadaşlar da dikkat çektiler. Somali’deki petrol rezervlerinin üçte 2’si Amerikan yanlısı hükûmet devrilmeden önce dört büyük Amerikan şirketine devredilmişti zaten ve Somali’de iç savaş yaşandığında yine uluslararası güçler, Birleşmiş Milletler sadece oradaki açlığı kendince gidermeye, oradaki yoksulluğu gidermeye çalışıyordu. Nijerya’da da benzer durum yaşandığında farklı değildi, Angola’da da iç savaş yaşandığında durum farklı değildi.

Bütün bu iç savaşların çıkış nedeni, toplumların orada birbirini katliamdan, soykırımdan geçirme nedenlerini, o siyasal ortamı, o sosyolojik ortamı hazırlayan şey de bu emperyal güçlerin oradaki politikaları, yüz yıl öncesine dayanan sömürgeci anlayışlarıydı. Afrika’nın zenginliği yüz yıldır, bugün Somalili korsanlar tarafından soyulan gemilerle Avrupa’ya ve Amerika’ya taşındı. Bugün Amerika’daki zenginliğin, Avrupa’daki zenginliğin önemli bir kısmı sömürgeci politikaları nedeniyle elde etmiş olduğu zenginliktir. Tabii ki -buradan yine ilk cümleme atıf yapıyorum- bu hiçbir şekilde Somalili korsanların orada gemi kaçırmalarını, insan kaçırmalarını ve soygun yapmalarını haklı çıkarmaz.

Ancak değerli arkadaşlar, eğer Somali’de bu mesele sadece birkaç korsanın yapmış olduğu hukuk dışı bir iş olmaktan çıkıp Somali toplumunun da bir halk olarak neredeyse içinde yer aldığı bir sektöre dönüşmüşse bunun tarihsel, sosyolojik nedenleri vardır ve bugün, uluslararası büyük şirketlerin ticari çıkarları tehdit altında, tehlike altında diye askerî güç gönderilmesi gündemdeyse meseleye biraz da buradan bakmamız gerekir. Yani Türk askeri kimlerle birlikte, orada kime karşı görev yapacak? Bu kritik bir noktadır değerli arkadaşlar. Elbette ki Türkiye Büyük Millet Meclisinden bu tezkere geçecek, Türk askeri oraya gidecek, umut ediyoruz ki kazasız belasız da geri dönecekler ama isterdim ki meselenin bu yönü burada tartışılmadan, burada dile getirilmeden bu tezkere buradan geçmesin.

Yine, değerli arkadaşlar, uluslararası askerî bir güç -tezkerede de belirtildiği üzere- orada adli görev yapacak şekilde, aynı zamanda, yetkilendirilmiş olacak. Nedir buradan kastedilen? Yani korsan saldırısı olduğunda, denizde takip edebilecek, yakalama yapabilecek, gözaltına alacak ve yargılama yapılabilmesi için gemiye çıkan -ki muhtemelen çıktıkları gemi Türk gemisi de olmayacak, Amerikan gemisi olacak- adli mercilere teslim edilecek, onlar da gemide bulunup yargılayacaklar, cezası neyse verecekler.

Bakın, şimdi bir örneği hatırlatmak istiyorum, uluslararası haber ajansları geçmişlerdi bu haberi: “Fransızlar öylesine öfkeliler ki gemi kaçıran Somalili korsanları kafesin içerisine koydular.” Haberin veriliş tarzına dikkat edin değerli arkadaşlar: Fransızlar öylesine öfkeliler ki –yani burada “Hafifletici neden var.” demek istiyorlar- o kadar öfkeliler ki Somalili korsanları kafesin içerisine koydular yani hayvan muamelesi yaptılar; bunu normal gösteriyorlar.

Şimdi, Türk askeri gidecek oraya, yakalama işlemini yapacak ve bunlar, Guantanamo’dakine benzer uygulamaları yapsınlar diye onlara teslim edecek. Kimi? Bunların aç bıraktığı, bunların yoksullaştırdığı ve bunların bu hâle düşürdüğü Somalili insanları. Meselenin bu yönünü tartışmamız gerekir değerli arkadaşlar. Yani yine, bütün bunlar Somalili insanlara korsanlık yapma hakkı vermez ama bunlar yaşanacak, orada insan hakları açısından trajediler yaşanacak çünkü uluslararası sermayenin bir tek dini vardır; o da paradır, vicdanı da paradır, imanı da paradır. Bunun dışında Somalililer kafese mi konmuş? Üstünkörü bir yargılamayla, bilmem ömür boyu hapse mi mahkûm edilmiş? Bunlar onların derdi değil değerli arkadaşlar ya da Ruanda’da 800 bin kişi birbirini katletmiş onların derdi değil, “uluslararası şirketlerin işleri tıkır tıkır yürüsün”dür dertleri.

Bu nedenle, değerli arkadaşlar, Türk askerinin kendi sorumluluğunun olmadığını, Türkiye'nin orada yaşanan insanlık trajedisinde payının olmadığını ama bu vesileyle dâhil edilmeye çalışıldığını ve dâhil olacağını, bundan sonra orada yaşanacak trajedinin parçası hâline getirileceğini, en azından tartışmaların bu yönlü yürütüleceğini hatırlatmak istiyorum. ABD’nin veya Avrupalı güçlerin insan hakları anlayışı kendi ulusal sınırları içerisinde geçerlidir. Hatta ABD’de bu bile yoktur, kendi ulusal sınırlarında dahi bu yoktur. Dolayısıyla Somali karasularında, Aden Körfezi’nde yakalanan korsanlara nasıl muamele yapılacağı, nasıl yargılanacakları, sonuçta nasıl cezalara çarptırılacağı bir muammadır ve Türkiye de bu gücün içinde yer almış olacak.

Yine tezkereden anladığımız kadarıyla yetkiler sadece denizde olacak. Korsanlar geldi, diyelim ki Türk askerinin görev yaptığı bir gemiye de saldırdı, korsan bu sonuçta yani orada o da kendi işini, mücadelesini yürütüyor kendince. Geldi saldırdı, Allah korusun istemediğimiz sonuçlar da çıktı ve korsanlar kaçtı, kendi karasına, toprağına ulaştı; hiçbir şey yapamayacağız, kimse hiçbir şey yapamayacak. Yetkiler denizle, deniz sınırları dâhilinde geçerlidir. Peki, bunun Türkiye kamuoyundaki karşılığı ve tepkisi, etkisi ne olacak? Türkiye asker göndermiş oraya, saldırı olmuş yani ortaya vahim şeyler de çıkabilir, kestiremiyoruz. Bir bataklığa doğru gidiyoruz. Yani orada ne olduğunu, nasıl durumla karşılaşacağımızı şu anda kestirmek bile mümkün değil; olası bir durumdan söz ediyorum. Hiçbir şey yapamayacak, hiçbir deniz gücü, orada bulunan uluslararası güç -Türk gücü dâhil- hiçbir şey yapamayacak. Bu insanlar kendi kara topraklarına ulaştıkları anda yetkimiz olmayacak. Bunun Türkiye kamuoyunda yaratacağı etkiyi, tesiri Hükûmetin ve Meclisin iyi hesap etmiş olması gerekiyor.

Şimdi, Birleşmiş Milletler karar aldı. Korsanlar orada ticaret gemilerine rahat vermiyorlar. Elbette ki ben bütün ticaret gemilerini veya ticaret adamlarını, işverenleri burada zan altında bırakmak istemiyorum, elbette ki kendince çalışan, iş yapan onlarca yüzlerce iş adamı da vardır. Ama en nihayetinde uluslararası bir ticaret zinciridir; ABD’nin, Avrupa’nın emperyal çıkarlarıyla doğrudan ilintilidir, BM’nin bu konudaki hassasiyeti de bundan kaynaklıdır. Yoksa aynı Birleşmiş Milletler, Bosna’da katliam yaşanırken bu kadar duyarlı davranabildi mi? Yani Somali’de şu anda korsanların yaptıklarıyla Bosna’da Sırpların yaptığını kıyasladığımızda Birleşmiş Milletlerin şu andaki tavrı, Türkiye’den en azından kararla asker isteme tavrı çok mu haklı, çok mu makuldür? Hiç tartışmadan, hiç olayı deşmeden geçiştirilebilecek bir konu mudur? Filistin’de Gazze’de yaşananlar, bunlar Birleşmiş Milletlerin bilgisi dâhilinde değil midir? Bu konuyla ilgili uluslararası toplum, bu uluslararası duyarlı toplum neden harekete geçmiyor değerli arkadaşlar?

Bunların hepsi Türkiye tarafından tartışılmak durumundadır. Çünkü Türkiye toplumu, meseleye buradan bakar. Eğer Türkiye toplumu meseleye buradan bakıyorsa Hükûmeti de, Meclisi de buradan bakmak zorundadır. Eğer burada halkın iradesi temsil ediliyorsa sokaktaki insanımız böyle düşünmüyor, size oy veren de, bize oy veren de böyle düşünmüyor. Dolayısıyla, bence, bugün burada halkın iradesi dışında, halkın talebi, istemi dışında bir karar alınıyor, bir işlem yapılıyor. Bizim yapmamız gereken, elbette ki -Birleşmiş Milletler nezdinde şimdi Güvenlik Konseyi üyesiyiz- NATO içerisinde etkili mi olmak istiyoruz, Birleşmiş Milletler içerisinde etkili mi olmak istiyoruz, Başbakanın o diplomatik tavrıyla onlara haddini bildirmeliyiz “one minute” demeliyiz, “Kardeşim, ne oluyor? Siz yaptınız bunları, bunların sorumlusu sizsiniz.” diyebilmeliyiz. Madem Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesiyiz, bunların emperyal politikalarını sorgulayan bir noktada olmak zorundadır Türkiye. Eğer halkın iradesini ve halkın duygularını kendi uluslararası politikasında kullanmak istiyorsa Türkiye'nin tavrı bu olmalıdır. Bunun dışındaki herhangi bir tavır gerçekleri gizleme, gerçekleri örtbas etme, reel politik davranma, günü kurtarma, büyük dediğimiz devletlerin büyüklüklerini kabul etme, Türkiye'nin bu konudaki pasif duruşunu kabul etme veya en azından bunu onaylama, onama politikası dışında başka bir şey olmaz.

Değerli arkadaşlar, bu gerekçelerle, açıklamaya, izah etmeye çalıştığım gerekçelerle, biz, Türkiye'nin bu oyunun içerisinde yer almasını doğru bulmuyoruz. Türkiye eğer uluslararası alanda etkili bir güç, etkili bir ses olmak istiyorsa ezilen halklardan yana tavır koymalıdır, sömürülen halklardan yana tavır koymalıdır ve tavrını emperyal güçlere karşı koymalıdır. Bu ülkelerin politikalarını teşhir eden, deşifre eden bir tutum içerisinde olmalıdır. Türkiye toplumu böylesi politikaları destekler, bedeli neyse de Türkiye toplumu, 72 milyon insan bunun bedelini öder. Zaten bedel ödüyoruz, IMF’yle, Dünya Bankasıyla, ABD’yle, İsrail sermayesiyle, Yahudi sermayesiyle zaten Türkiye toplumuna bedel ödetiliyor. Yani bunlarla iyi geçindik diye müreffeh bir ülke miyiz? Zaten yoksulluk, işsizlik, açlık diz boyu bu ülkede, bari onurumuzla aç kalalım. En azından, Türkiye, dünyaya örnek olacaksa, dünyanın ezilen mazlum halklarına örnek olacaksa, bu yönüyle örnek olmalı, öncülük etmelidir.

Değerli arkadaşlar, bu vesileyle bu konudaki görüşlerimizi paylaşmak istedim. Demokratik Toplum Partisi olarak, bu düşüncelerin, Türkiye Büyük Millet Meclisinden, en azından bu ülkelerin de duyabileceği, anlayabileceği şekilde çıkmasını istedim. Ben eminim ki Meclis üyelerinin büyük bir kısmı da benzer düşüncelere sahiptir, ama partilerinin politikası gereği belki oyunu farklı kullanacaktır. Ancak bizim partimizin politikası da, bizim düşüncemiz de bu yöndedir.

Değerli arkadaşlar, biz, bu tezkereyi bu gerekçelerle doğru bulmuyoruz. Her şeye rağmen, görevin, kazasız belasız tamamlanmasını diliyoruz.

Tezkereye hayır oyu vereceğimizi ifade ederek, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirtaş.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.58

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati:17.12

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER : Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Başbakanlık Tezkeresi üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Hükûmet burada.

Şimdi söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekili Sayın Vahit Erdem’de.

Buyurun Sayın Erdem. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA VAHİT ERDEM (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimizin Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca bir yıl süreyle izin verilmesi konusundaki prensip kararı üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, benden önceki konuşmacılar, özellikle MHP ve CHP temsilcisi arkadaşlarım ve DTP temsilcisi bölgedeki ülkelerin durumunu, tarihî geçmişini özetlediler, ben o konuları atlayarak konuşmama devam edeceğim. Bu vesileyle içinde bulunduğumuz 21’inci yüzyılın küresel tehdit algılaması ve karşı tedbirler konusunda kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum.

21’inci yüzyıl geçen yüzyıla göre çok farklı bir güvenlik yapısına sahiptir. Buna bağlı olarak da yeni ve farklı bir savunma anlayışı ve sistemi gelişmiştir ve gelişmektedir. Geçen yüzyılda tehditler, ağırlıklı olarak ülkeler arası çatışma ve gerginlikler veya bloklar arası gerginlikler veya çatışmalar varsayımına göre değerlendirilmekte idi. Savunma sistemleri de devletlerin veya blokların konvansiyonel orduları ve silah sistemlerine dayanmaktaydı. Böylece, karşılıklı caydırıcılık veya nispi olarak simetrik çatışma söz konusu idi.

İçinde bulunduğumuz çağın tehditleri geçen yüzyıla göre şekil değiştirmiştir. İçinde bulunduğumuz dönemde asimetrik ve önceden tahmin edilemeyen ve devamlı yenileri eklenen bir tehdit çevresi ve yapısıyla karşı karşıya bulunuyoruz. Terörizm, bölgesel ve etnik çatışmalar, kitle imha silahlarının yayılması, illegal silah ve insan ticareti, bilgisayar sistemlerine elektronik saldırı, enerji güvenliği ve son yıllarda karşılaşılan korsanlık, deniz haydutluğu bugün karşılaştığımız belli başlı tehditlerdir. Yarın ne gibi yeni tehditlerle karşılaşılacağını şimdiden tahmin etmek de mümkün değildir.

Bu yeni tehdit yapısı ülkelerin savunma sistemlerinin ve ordularının yeniden yapılandırılması sürecini de başlatmıştır. Pek çok ülke, silahlı kuvvetlerini, ülke savunması yanında ülke ötesi tehditleri de karşılayacak şekilde yapılandırmışlardır ve bu yöndeki yapısal değişim çalışmaları devam etmektedir. Nitekim, Türkiye de 1990’lı yıllardan itibaren pek çok uluslararası, özellikle NATO operasyonlarında yer almaktadır. Balkanlarda Bosna-Hersek ve Kosova, Afganistan başta olmak üzere, Türkiye, NATO’nun tüm sınır ve alan dışı operasyonlarında yer almıştır.

Çağımızda bu tehditlerin hiçbirinin hiçbir ülke tarafından tek başına karşılanması mümkün görülmemektedir. Bu gerçekten hareketle ülkeler ve savunma kurumları arası iş birliği geliştirilmekte ve gittikçe yoğunluk kazanmaktadır. Nitekim, NATO da bu gerekçeden hareketle bir taraftan yeni üyelerle genişleme politikası uygularken bir yandan da iş birliği ve ortaklık politikaları çerçevesinde ilişkilerini Avustralya, Japonya ve Güney Kore’ye kadar uzatmıştır.

Bu bağlamda uluslararası ilişkiler, istihbarat paylaşımı, dayanışma büyük önem taşımaktadır. Tabii, bu ilişkilerde, bu dayanışmada Amerika Birleşik Devletleri’nin yeri son derece önemlidir. Sayın Elekdağ bu konulara da değindi. Ben de müsaadelerinizle, birkaç husus üzerinde duracağım.

Biz, üç arkadaş, NATO’nun Savunma Güvenlik Komisyonu toplantısı dolayısıyla Amerika Birleşik Devletlerin’deydik. Ben dün akşam geldim. Geçtiğimiz dönem, maalesef, dünya politikası ve Amerika açısından çok kabul edilebilir, hoş görülebilir bir manzara arz etmemektedir. Yeni Amerikan yönetimi de bu durumun farkındadır, Amerikan kamuoyu da geçmiş dönemden son derece rahatsızdır. Bizim aldığımız intiba: Yeni yönetim, uluslararası ilişkilere, çok taraflılığa, müzakereye, diplomasiye ve dostlarla, dostlarıyla, Amerika Birleşik Devletleri’nin dostlarıyla, Avrupa Birliğiyle ve NATO ittifakı ülkelerle yakın iş birliği yapacağı hususunda net ifadelerle bu konuda bize beyanlarda bulundular.

Tabii, yeni dönemde Türk-Amerikan ilişkilerinin daha iyi olacağına ben şahsen inanıyorum. Burada önemli problem, Ermeni soykırım meselesi, Ermeni iddiaları 1915’le ilgili olarak. Tabii, yeni Cumhurbaşkanı Başkan Obama ve Amerikan Kongresi Başkanı Nancy Pelosi bu konularda, maalesef, seçim kampanyalarında angajmanda bulunmuş durumdalar ve Biden, zaten Türkiye’ye karşı son derece antipatiyle bakan bir başkan yardımcısı. Fakat, bütün bunlara rağmen Türkiye'nin bölgedeki stratejik önemi, Türk-Amerikan ilişkilerinin karşılıklı menfaate dayanması ve Ermenistan Hükûmetiyle Türk Hükûmetinin belirli seviyede görüşmelerde bulunması... Böyle bir kararın akıl dışı olduğu hususunda Amerika yönetiminin de farkına varacağını düşünmekteyiz.

Ben burada bir hususa da değineceğim. Tabii, amacım değerli konuşmacıları irdelemek değil. Değerli büyükelçi Şükrü Elekdağ son derece saygı duyduğumuz tecrübeli bir devlet adamı, Amerika’dan istekler hususunda NATO Anlaşması’nın 5’inci maddesinin PKK konusunda işletilmesi gibi bir hususa değindi. Bu konuya ben müsaadelerinizle açıklık getirmek durumundayım. NATO Anlaşması’nın 5’inci maddesine göre -Washington Anlaşması’nın 5’inci maddesi- müttefiklerden birine yapılan saldırı tüm ittifak ülkelerine yapılmış kabul edilir, Afganistan misali. Fakat bu maddenin işletilmesi demek, yirmi sekiz NATO üyesi ülkenin -katılanları tabii- silahlı kuvvetlerinin Türkiye’de operasyon yapması demek. Tabii bunu Türkiye'nin kabul etmesinin doğru olmayacağı kanaatindeyim ama Şükrü Elekdağ’a şu bakımdan belki katılmam mümkün: 5’inci maddenin bu manada işletilmesi değil ama biz müttefiklerden ve NATO üyesi dostlarımızdan beklediğimiz çok ciddi istihbarat paylaşımı, silah, araç-gereç desteğinin varsa kesilmesi, terörizmle ilgili tüm kaynakların ilgili devletler tarafından kontrol altına alınması gibi çok önemli konularda iş birliğinin yapılması tabiidir.

Değerli milletvekilleri, korsanlık ve silahlı soygun eylemleri, arkadaşların ve Sayın Bakanımızın da ifade ettiği gibi, son dönemde gelişen bir tehdit biçimi ve uluslararası güvenlik meselesi hâline gelmiştir. Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve bölgelerinde son dönemde yaşanan korsanlık ve silahlı soygun eylemleri uluslararası ticareti ve deniz taşımacılığını etkileyen boyutlara erişmiştir. Ayrıca, Somali ve Afrika ülkelerine yapılan insani yardımları da bu eylemler olumsuz yönde etkilemektedir. Söz konusu bölgede korsanlık faaliyetleri 2008 yılında 2 katına çıkmıştır. Bugüne kadar bölgede beş yüze yakın korsanlık ve silahlı soygun vakası yaşanmıştır. 2008 yılında bölgede korsanlık olayları 2 misline çıkmış ve altmış gemiye saldırı yapılmıştır. Bunlar arasında Türk gemileri ve denizciler de yer almaktadır. Korsanlar giderek artan miktarlarda milyonlarca dolar talep etmektedirler. Ayrıca, korsanlar, deniz haydutları uluslararası terörizmin de bir ajanı olma potansiyeline sahiptirler. Şu anda değiller ama ileride olabilirler. Elde edilen kaynakların silah kaçakçılığı ve terörizmi besleme gibi alanlara kayma ihtimali de mevcuttur.

Yıllık küresel ticaretin yüzde 20’sinin cereyan ettiği ve 25 bin civarında ticari geminin geçtiği bu alan uluslararası ticaret güvenliğinin sağlanması için öncelikli bir durum arz eder hâle gelmiştir. Bu sebeple Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi bölgede uluslararası güvenliğin oluşturulması için bir seri kararlar almıştır. 2008 yılında alınan beş karar ile birlikte 1988 tarihli Deniz Seyir Güvenliğine Karşı Yasadışı Eylemlerin Önlenmesine Dair Sözleşme’nin korsanlık ve silahlı soygunla mücadelenin uluslararası hukuki çerçevesini oluşturduğu kabul edilmektedir. Yani Birleşmiş Milletler, ülkelerin bu bölgede askerî unsur bulundurma yetkisiyle ilgili hukuki çerçeveyi, uluslararası meşruiyeti oluşturmuş bulunmaktadır.

Bu hukuki çerçeveye dayanarak Amerika Birleşik Devletleri, Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti, Hindistan, Japonya, Güney Kore ve Avustralya bölgede askerî gemi bulundurmaktadır. Ayrıca Avrupa Birliği 8/10/2008 tarihinde bölgede “Atalanta” adı altında bir deniz operasyonu başlatmıştır. Bu operasyona da Avrupa Birliğine üye pek çok ülke iştirak etmektedir.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından 2008 yılında alınan kararlar arasında yer alan 1851 sayılı Karar, imkânı olan ülkelere korsanlık ve silahlı soygunculukla mücadeleye aktif olarak katılma çağrısında bulunmaktadır. Bu da uluslararası meşruiyetin diğer bir yoludur.

Somali Geçici Hükûmetinin rızası alınmak kaydıyla Somali kara sularına girmek de dâhil, söz konusu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları operasyonu yapan ülkelere pek çok kolaylık getirmekte ve yetki sağlamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti Somali Geçici Hükûmetinin rızasını almak için gerekli başvuruyu 9/1/2009 tarihinde New York’ta yapmış ve söz konusu izin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri de bilgilendirilmek suretiyle 13/1/2009 tarihinde alınmıştır.

Değerli arkadaşlar, Hükûmetimiz, bu gelişmeler karşısında Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak üzerimize düşen sorumluluğu ve gereği yerine getirmek üzere görüşmekte olduğumuz Bakanlar Kurulu prensip kararını gerekli izni almak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk etmiş bulunmaktadır. Prensip kararı çok kapsamlı ve detaylı bir şekilde hazırlanmıştır. Ben burada bazı temel noktalarına değinmiş bulunuyorum. Ayrıca, kararda icra edilecek görevler net bir şekilde yer almıştır. Görevlerin icrasından, verilecek talimatlar çerçevesinde gemi komutanının sorumlu olacağı da belirtilmektedir.

Müsaade ederseniz, biraz da “Türkiye sınır ötesi uluslararası operasyonlara neden katılmalıdır?” bunun üzerinde durmak istiyorum. Sözlerimin başında ifade ettiğim gibi, küresel tehdit çevresi yaklaşık son yirmi yıldır büyük bir değişim ve yapısal gelişme göstermektedir. Eğer bu tehditler zamanında ve yerinde karşılanmazsa bir gün onun bize gelmesi kuvvetle muhtemeldir. Bu vesileyle, NATO Genel Sekreterinin zaman zaman NATO Parlamenter Asamblesine hitabında -NATO Parlamenter Asamblesi üyeleri de milletvekilleri aynı zamanda, kendi kamuoyları var- kendi kamuoylarına, NATO’nun Balkanlardan Hindukuş dağlarına kadar geniş bir alana yayılmış operasyonu nasıl izah edeceklerini sorduklarında Genel Sekreter şu argümanı ileriye sürmüştür: “Eğer biz Hindukuş dağlarına gitmezsek Hindukuş dağları Avrupa’ya gelir, bize gelir.”

Zannediyorum, bu ifade bugünün tehditleri için geçerli genel bir prensibi oluşturmaktadır. Yukarıda da ifade ettiğim gibi, bu derece karmaşık, belirsiz, münferit, küresel ve bölgesel tehditler çok sıkı bir uluslararası iş birliğini gerektirmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin de uluslararası camianın önemli bir üyesi olarak bu iş birliğinin içinde olması tabiidir. Bu düşünce çerçevesinde, dünya ticaret hacminin önemli bir bölümünün cereyan ettiği bu bölgede “ticaret güvenliğinin sağlanmasına katkıda bulunmak, Türkiye'nin kendi ticari ve uluslararası menfaatini korumak, Afrika’ya ve bölgeye yapılan insani yardımın güvenliğinin sağlanmasına katkıda bulunmak, uluslararası kurum ve devletlerin yoğun bir şekilde var olduğu bu bölgede Türkiye'nin de varlığını temin etmek” gibi hususlar Bakanlar Kurulu prensip kararının oylanması için yeterli sebepleri oluşturmaktadır. Ayrıca, Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine büyük bir oy çoğunluğuyla seçilmiş olmasında özellikle bölge ülkelerinin -korsanlık olaylarının cereyan ettiği ülkelerin- büyük desteğinin alındığı hepimiz tarafından bilinmektedir.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Gemicikleri de koruyacak mı gemicikleri?

VAHİT ERDEM (Devamla) – Efendim?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Gemicikleri de koruyacak mı?

VAHİT ERDEM (Devamla) – Tehdit olan her şeyi koruyacağız.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Onu bilelim de…

BAŞKAN – Sayın Yıldız…

VAHİT ERDEM (Devamla) – Bu yukarıda saydığım sebepler ve gerekçelerle Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının kararda zikredilen bölgelerde görevlendirilmesi, gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için, Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca bir yıl süreyle izin verilmesini AK PARTİ Grubu olarak destekliyoruz. Burada memnuniyetle ifade ediyorum ki diğer iki parti grubu da bu kararı destekliyor çünkü küreselleşen tehditlere karşı -sözlerimde de ifade ettiğim gibi- iş birliği işin özünü teşkil ediyor. Tabii ki Türkiye bu iş birliğinin dışında kalamaz.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin bölgede bu görevi, daha önce gittiği yerlerde başarıyla yerine getirdiği gibi burada da yerine getireceğinden şüphem yoktur. Buralarda herhangi bir zayiatın olacağını zannetmiyorum. Sayın Demirtaş, işte korsanlar gemilere saldırır, işte ölümler olursa şöyle… Efendim, oradaki, savaş gemisi, ticari gemi değil. En modern silahlarla donatılmış, bütün radar sistemleri, gözetleme sistemi ve istihbarat alışverişi bölgedeki tüm ülkelerle koordineli bir şekilde yapılmaktadır. NATO’nun Akdeniz’de aktif davranış gücü var. Akdeniz’den geçen ve diğer bölgelerden gelen bütün gemiler istihbarat paylaşımıyla takip edilmektedir. O bakımdan, öyle, korsanların tekneleriyle veya ona benzer şeylerle savaş gemilerine zarar vermesi tabii ki söz konusu olamaz ancak silahsız ticari gemilere zarar vermeleri söz konusudur. Onu da zaten biliyoruz; bölgede yaşanan olayları, korsanların gerek geminin içindeki mürettebata ve gerek yüklere verdiği zararları.

Ayrı bir önemli husus daha var gerekçede, unuttum belki söylemeyi. Eğer uluslararası camia bu tedbirleri bu bölgede almasaydı büyük gemi batırmaları da söz konusu olabilirdi, tankerleri. Tabii bu, binler mertebesinde tonlarca petrol taşıyan tankerlerin batırılması veya tahrip edilmesi bölgede müthiş bir çevresel etkiye de sebep olabilirdi. O bakımdan bu operasyonun yerinde ve uluslararası camianın da bu konuda yer almasının yerinde olduğunu, Türkiye’nin de bu kararının, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin de bu kararının yerinde alındığını tekrar tekrar ifade etmek istiyorum.

Bu vesileyle bu kararın hayırlı olmasını diliyor, hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdem.

Şahıslar adına ilk söz Çankırı Milletvekili Sayın Suat Kınıklıoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Kınıklıoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

SUAT KINIKLIOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aden Körfezi, Somali karasuları ve Arap Denizi’nde meydana gelen korsanlık ve deniz haydutluğuna karşı oluşturulacak uluslararası bir güce bir Türk fırkateyninin katılarak katkı vermesini sağlayan Başbakanlık tezkeresi lehine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün bir öksürük gelişti. O yüzden, konuşmamda sık sık öksürürsem şimdiden sizlerden bu rahatsızlıktan dolayı özür diliyorum.

Aden Körfezi ve Somali açıklarında ve Arap Denizi’nde meydana gelen bu olaylar uzakta ve bizi ilgilendirmiyormuş gibi gözükse de aslında çok ciddi bir güvenlik meselesidir ve bizi de yakından ilgilendirmektedir. Şu ana kadar o bölgede 500’e yakın soygun gerçekleştirilmiştir. 2008 sonu itibarıyla da 3 tane Türkiye bağlantılı gemi, korsanlık ve deniz haydutluğundan doğrudan etkilenmiştir. Bu gemiler Yasa Neslihan, Karagöl ve Bosphorus Prodigy isimli gemiler. Bununla birlikte de 37 tane Türk denizcisi rehin alınmıştır. Bazı Türk gemileri de son anda korsan saldırılarından kurtulmayı başarmıştır. Dolayısıyla, ülkemizin ticari ve ekonomik menfaatlerine doğrudan etkisi olan bir konuyu konuşuyoruz.

Somali’de kamu düzeninin sağlanamamış olması ve bunun getirdiği belirsizlikler de uluslararası camianın bu konuyla doğrudan ve etkin bir şekilde mücadele etmesine engel olmuştur.

2008 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde bu konuyla ilgili dört adet karar alınmıştır: 1816, 1838, 1844 ve 1846. Ocak 2009’da da 1851 sayılı Kararı alınarak bu konuya uluslararası meşruiyet kazandırılmıştır.

Geçmişte sınırlı NATO operasyonları yapılmış ve bazı münferit ülkelerin de bu konuyla baş etmek için operasyonları gerçekleştirilmiştir. SNMG-2 isimli NATO Operasyonuna da Türkiye Gökova Fırkateyni’yle katılmıştır. Ne var ki bu operasyon 12 Aralık 2008’de sona ererek şu anda geçerliliğini yitirmiştir. 8 Ocak 2009 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde kabul edilen 1851 sayılı Karar CTF-151 isimli bir müşterek görev gücünün kurulmasına olanak sağlamıştır. Korsanlık ve deniz haydutluğuyla mücadeleye önem veren Hükûmetimiz, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 1851 no.lu Karar çerçevesinde, uluslararası bir temas grubunun üyesi olmuştur. Bu grupta 24 ülke yer almakta. NATO, Avrupa Birliği, Afrika Birliği, Birleşmiş Milletler Sekreteryası ve Uluslararası Denizcilik Örgütü gözlemci statüsünde yer almaktadır. Temas grubunun 13-14 Ocak 2009 tarihinde sunduğu rapora göre 2008’de toplam 40 gemi kaçırılmıştır ve şu anda hâlen korsanların elinde 11 adet gemi bulunmaktadır.

1 Ocak 2009 tarihinden bu yana Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde geçici üye olarak yer alan ülkemiz, üyeliğin kendisine yüklediği görev ve sorumluluğun bilincinde, uluslararası barış ve istikrarı tehlikeye düşüren ve millî menfaatlerimizi de olumsuz etkileyen korsanlık ve deniz haydutluğu ile mücadele etmek yönündeki çabalara destek vererek uluslararası ve millî sorumlulukların gereğini yerine getirecektir.

Bu vesileyle de Cumhuriyet Halk Partisi temsilcisi Sayın Elekdağ’ın Ermeni meselesiyle ilgili sözlerine de açıklık getirmek istiyorum. Geçmiş hafta, şahsım, Sayın Cüneyt Yüksel ve Sayın Mithat Melen’in de üyesi olduğu bir TBMM grubu olarak Amerika’da bazı temaslarda bulunduk. Gerçekten de Sayın Elekdağ’ın belirttiği gibi şu anda yeni yönetim nezdinde ve Kongrede, özellikle Demokrat Partinin çoğunluğuna sahip olan Kongre ve Senatoda yeni bir Ermeni tasarısının gündeme getirilmesiyle ilgili hazırlıklar var. Tabii ki bunun sebebi, sadece her yıl gündeme getirilmesi değil özellikle bu yıl seçimleri kazanan Başkan Obama, Başkan Yardımcısı Joe Biden ve şu anda Dışişleri Bakanlığına atanan Hillary Clinton’ın seçim kampanyası esnasında vermiş olduğu sözlü ve yazılı taahhütlerdir. Özellikle Başkan Obama’nın seçim kampanyası esnasında vermiş olduğu yazılı taahhüt şu ana kadar hiçbir Amerikan başkanının vermediği kadar açık ve sarih bir taahhüt. Dolayısıyla heyetimizin Washington’da yapmış olduğu temaslarda hem Kongre üyeleri hem Senato hem yönetim hem Dışişleri Bakanlığı hem de oradaki iki tane düşünce kuruluşuyla yaptığımız toplantılarda, bu yıl özellikle 2007 yılından farklı olarak bir durumun söz konusu olduğunu ifade ettik. Geçen yaz Sayın Cumhurbaşkanımızın Ermenistan’a ziyaretle birlikte başlatmış olduğu ve kamuoyunda “futbol diplomasisi” olarak bilinen ve temelde Türkiye ile Ermenistan arasındaki bir normalleşme sürecine işaret eden ve Hükûmetimizin proaktif dış siyasetinin önemli örneklerinden biri olan bir hususu Amerikalı müttefiklerimize ve muhataplarımıza ifade ettik.

Şunu söyleyebiliriz ki konu Amerikan Kongresinde çok fazla bilinmemekle birlikte konunun hassasiyeti, Türkiye, Ermenistan ve Azerbaycan’ın konuya taraf ve destek olması sebebiyle tabii ki müzakere sürecinin getirmiş olduğu hassasiyetler ışığında kamuoyuna çok fazla net bir şekilde yansıtılamadı. Fakat yakın bir zamanda Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşme sürecinin daha ileri bir aşamaya gelmesi durumunda özellikle Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Kongre nezdinde gelebilecek bir Ermeni tasarısının önlenebileceği kanaatindeyiz.

Türkiye her hâlükârda 1915 olaylarını soykırım olarak tanımlamayacaktır. Bunu Amerika Birleşik Devletleri’nde geçirilecek herhangi bir tasarı veya başka ülkelerde bu konudaki eğilimler etkilemeyecektir. Türkiye, tarihiyle barışık, tarihiyle yüzleşmeye ve onu anlamaya hazır, son yıllarda geçirmiş olduğu önemli demokratikleşme ve saydamlaşma çabaları içerisinde bu konuyu doğru analiz edebilecek olgunluk ve demokratik olgunluk seviyesindedir.

Deniz Kuvvetlerimizin bir fırkateyninin bölgeye gitmesine olanak sağlayacak tezkerenin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kınıklıoğlu.

Şahıslar adına İzmir Milletvekili Sayın Kamil Erdal Sipahi.

Buyurun Sayın Sipahi. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında Türk milliyetçiliği fikrini, vatan, millet ve bayrak sevgisiyle yoğuran, o fikri bir siyasi medeniyet projesi hâline getiren, dünyaya Ankara Kalesi’nin burçlarından bakıp Türkçe düşünen, Türkçe konuşan, milliyetçi muhafazakârlığı Anıttepe-Kocatepe hattıyla çizili Milliyetçi Hareket Partimizin 40’ıncı kuruluş yılını kutlayarak başlıyorum.

En büyük Türk milliyetçisi Mustafa Kemal’i ve kurucumuz, başbuğumuz Alparslan Türkeş’i, şehitlerimizi minnetle, saygıyla ve rahmetle anıyorum.

Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve mücavir alanlarda görevlendirilmesiyle ilgili Hükûmet tezkeresi hakkında görüşlerimizi belirteceğim.

Sözün burasında, bir tabir üzerinde Meclisi bilgilendirmek istiyorum. Türkiye’de coğrafi isimler, coğrafi tanımlamalar, betimlemeler konusunda Harita Genel Komutanlığının bilgi ve verileri esas alınır. Sayın Bakan ve sayın Meclis üyelerimiz dikkat ettilerse partimizin görüşlerini dile getiren benden önceki sözcümüz Sayın Kürşat Atılgan “Arap Denizi” tabiri yerine “Babülmendeb” tabirini kullandı. Aynı tabiri ısrarla ben de kullanacağım.

Sayın Bakanım, Harita Genel Komutanlığı size bağlı bir kuruluştur. Devletin resmî kurumlarının, kuruluşlarının yaptığı her tanımla tanımlama, coğrafi isimleme bu tanımlamalara ve resmî dokümanlara uygun olmak zorundadır. Bundan kısa bir müddet önce Cumhurbaşkanlığı sitemizde bir ezbercilik kolaycılığıyla İnternet sitesinden, Google’dan indirilen Kıbrıs’la ilgili bir haritanın Cumhurbaşkanlığı sitesiyle ilgili ne gibi basında malzeme yapıldığı konusunu takdirlerinize bırakıyorum.

Ben size bir şey hatırlatmak istiyorum: Lütfen ya Sayın Başbakanımızın imzasıyla veya Millî Savunma Bakanlığı olarak siz, bu konuda bakanlıklarımızı, resmî kurum ve kuruluşlarımızı, Harita Genel Komutanlığının isimlendirdiği ve Türkçede yaygın ve resmî isimlerle, tanımlamalarla adlandırmanızda fayda umuyorum. Evet, belki bir Arap Denizi tabirinin kullanılmasının önemli bir mahzuru yok ama bunun yanında, gerçekten, yabancı İnternet sitelerinde, haritalarında maksatlı olarak belirtilen bazı isimlerin, hazırcılık ve kolaycılık adına resmî kurumlarımız tarafından alınması, maalesef Türkiye açısından olumsuz sonuçlar yaratmakta. O nedenle, ben, bu “Arap Denizi” sözcüğü yerine “Babülmendep” tabirinin kullanılmasını bir kez daha sizlere hatırlatmakta fayda görüyorum.

Değerli milletvekilleri, şanlı ordumuz, gerek cumhuriyet döneminde gerekse şanlı tarihimiz boyunca dünya coğrafyasının hemen her alanında görev yapmış, sancak göstermiş bir ordudur. Ne Aden Körfezi ve Somali kıyıları ne bir zamanların Türk gölü olan Akdeniz’in her kıyısı ve ne de Türk Bayrağına bakıp da çırpınan Karadeniz’in her köşesi Türk donanmasının ve ay yıldızın yabancısı değildir.

Türkiye, uluslararası topluma askerî açıdan entegrasyonun ilk adımlarını, 1950-1953 yılları arasında Kore Savaşı sırasında, Birleşmiş Milletler Gücüne dönüşümlü olarak, 15 bin askerle, kuvvet olarak bir tugayla katkı vererek ve Kore’de bir kahramanlık destanı yazarak atmıştır.

Soğuk Savaş Döneminin ardından kitlesel tehditlerin yerini risk ve belirsizliklere bırakmasıyla birlikte Somali, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Kosova, Afganistan ve Lübnan’da meydana gelen olaylara karşı oluşturulan uluslararası barış güçleri içerisinde ülkemiz ve silahlı kuvvetlerimiz yer almıştır.

Somali ve Afganistan’da barış güçlerinin komutası tarafımızdan yürütülmüştür. Makedonya’da Zorunlu Hasat Operasyonu içinde yer alınmıştır. Sudan ve Kongo’da NATO lojistik faaliyetlerine fiilen katılınmıştır. Baltık ülkelerinin hava polisliği görevinde NATO Konseyi kararı çerçevesinde 2006 yılında görev yapılmıştır.

Askerî gözlem misyonları kapsamında; Bosna-Hersek, Gürcistan-Abhazya, Filistin Batı Şeria’da El Halil kentinde, Kosova’da, Doğu Timor’da ve Sudan’da görev yapılmıştır. Türk bahriyesi bu paralelde Arnavutluk’ta, Adriyatik’te, Akdeniz görev grubunda başarıyla görevleri yerine getirmiştir.

Silahlı Kuvvetlerimiz her görev yaptığı yerde başarılı olmuş, Türk’ün ve Türkiye'nin gücünü, kardeşliğini, yardımseverliğini, adalet ve tarafsızlığını tarihinden aldığı mirasla gittiği yerde örnek olmuştur.

Bugün Aden Körfezi, Somali kara suları, Babülmendep ve mücavir alanda ciddi bir uluslararası güven sorunu yaşanmaktadır. 2008 yılı itibarıyla 3’ü Türk ticaret gemisi olmak üzere 30’un üzerinde gemi rehin alınmıştır ve milyonlarca dolarlık fidye ödenmiştir.

Aden Körfezi, Somali kıyıları, Babülmendep ve mücavir alan konusunda bir müddettir uluslar arasında çalışmalar yapıldığı bilinmektedir. Bu çalışmalardan bir tanesi, ülkelerin bazı donanma gemilerini o bölgeye göndermeleri alternatifiydi.

Bir diğer girişim ise Avrupa Birliğinin “Atalanta Girişimi” olmuştur. Bu da farklı ülkelerin katıldığı savaş gemileri topluluğu kurulması şeklinde bir projedir.

Üçüncü girişim ise Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararıyla Birleşmiş Milletler çerçevesinde daha geniş bir katılımla oluşacak bir deniz gücünün oluşturulmasıydı.

Türkiye bunlardan üçüncüsünü tercih etmiştir başlangıçtan bu yana yani Birleşmiş Milletler çerçevesinde yapılacak bir deniz gücünde Türkiye'nin de yer alması esas alınmıştır. Türkiye tek başına değil, oldukça çok sayıda ülkenin olacağı bir deniz gücünün içinde yer alacak ve ilk etapta bir fırkateynle katılacaktır.

Değerli milletvekilleri, şimdi konuyla ilişkisini biraz sonra anlatacağım bazı yeni kavramları bilgilerinize sunmakta yarar umuyorum. 1938 yılından itibaren “zayıf ve başarısız ülkeler” kavramları, başta ABD olmak üzere, millî güvenlik stratejilerine girmiştir.

2005 yılı Amerikan Başkanlık millî güvenlik direktifinde bu tip ülkelerle yani zayıf ve başarısız ülkelerle ilgili gelişmelerin önceden tahmin edilmesi, takibi, gelişmelere karşı süratle ve etkin müdahaleler yapılması yer almıştır. Bu meyanda 177 dünya ülkesi sosyal, ekonomik ve siyasal on iki kritere göre puanlanarak taşıdıkları riske göre sıralanmıştır. Taşıdıkları riske göre ülkeler alarm veren ülkeler, uyarı veren ülkeler, istikrarı sürdürebilir ülkeler ve dengeli ülkeler olmak üzere dört kategoride toplanmıştır.

Konumuza geri dönersek: İşte, Türk Deniz Kuvvetlerinin görevlendirileceği coğrafyada dünyanın en riskli, alarm veren ülkeleri olarak Somali 1’inci sırada ve Sudan 2’nci sıradadır yani dünyanın en riskli ve alarm veren ülkelerinin bulunduğu coğrafyaya gidilmektedir.

Bir bilgi için sizlere sunayım: Bu 177 ülke arasında -belirlenen on iki kritere göre- Türkiye “uyarı veren ülke” olarak 92’nci sırada bulunmaktadır.

Dengeli ülke olarak en başlarda yer alan, en iyi durumdaki ülkeler ise genelde İskandinav ülkeleri olup 1’inci sırada Norveç vardır.

Deniz kuvvetleri unsurlarımızın bu görev kapsamında yerine getireceği hususlar şunlardır: Keşif ve karakol görevleri yapmak, korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun yaptığından şüphe duyulan ticaret gemilerini telsizle sorgulamak, bayrak devletinin rızası hâlinde bu gemilere çıkmak, geminin bayraksız olması durumunda uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde müdahalede bulunmak, ticaret gemilerine refakat ve koruma sağlamak, korsan/deniz haydutları ve silahlı soygun icra eden kişilerin saldırısına uğrayan ticaret gemilerine yardım etmek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) -…korsan/deniz haydutları ve silahlı soygun icra eden kişilerin kullandıkları deniz araçlarına müdahale etmek, durdurmak, etkisiz hâle getirmek, el koymak ve bu amaçlarla şartların gerektiği ölçüde güç kullanmak.

Bu tip görevler daha artırılabilir. Bu tip görevler Türk Deniz Kuvvetlerimizin eğitim ve tatbikatlarında sık sık tekrarladığı kontrol-kontrobasyon görevlerinin benzeri görevlerdir.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Türk bahriyesinin, tarihinde yabancı olmadığı bu sularda görevini başarıyla yerine getireceğinden, bayrağımızı gururla dalgalandıracağından eminiz. Fırkateynimize ve mürettebatı olan Barbaros’un ahfadına şimdiden yolları açık olsun diyoruz.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sipahi.

Sayın Pazarcı, 60’ıncı maddeye göre pek kısa söz talebinde bulunmuştur.

Buyurun Sayın Pazarcı.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, tezkerede yer alan “korsanlık/deniz haydutluğu” ifadelerine ilişkin açıklaması

HÜSEYİN PAZARCI (Balıkesir) – Çok teşekkürler Sayın Başkan.

Bana ayrılan kısa süre içinde olabildiğince başka konuşmacıların değinmediği ve uluslararası hukuk ağırlıklı birkaç noktaya değinmek istiyorum: Birincisi: Bu sunulan tezkerede “korsanlık, çizgi, deniz haydutluğu” ifadesi kullanılmaktadır. Uluslararası hukukta ve bizim iç hukukumuzda “deniz haydutluğu” ile “korsanlık” ayrı eylemleri oluşturmaktadır, bazı farklılıkları vardır. “Korsanlık” bir devletin yetkilendirmesi sonucu ganimet almasına da müsaade edilen haydutların yaptığı eylemdir. “Deniz haydutluğu” ise kişisel amaçlıdır. Burada bu iki terimin bir arada kullanılması, uluslararası düzeyde bir kere karışıklık yaratacaktır. Güvenlik Konseyi kararlarında sadece ve sadece “deniz haydutluğu” terimleri kullanılmıştır. İngilizcesini ve Fransızcasını kontrol ettim, durum budur. Dolayısıyla biz, Güvenlik Konseyi kararlarının verdiği yetkiyi aşar gibi bir eylemde veyahut da bir tezkereyi sunma durumunda bulunuyoruz. Bunun düzeltilmesinde yarar var. Üstelik korsanlık olayı artık bugün uygulamasını kaybetmiştir. Kişiler eğer bir devlet adına silahlı eylemde bulunurlarsa o bir uluslararası saldırıdır ve dolayısıyla cevap hakkını, silahlı mücadele hakkını daha geniş şekilde kullanma olanağını tanıyacaktır bizim askerimize. Birinci değineceğim nokta buydu. Bunu değerli Bakanlık mensupları çok daha açabilecek şekilde de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – İki dakikalık süre vermiştim ben size, normalde bir dakika veriliyor, geri kalan kısımlarını da arkadaşlarla konuşursanız sevinirim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye iki dakika olsun ki biraz daha zamanı uzatın.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Pazarcı.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler (Devam)

1.- Türk Silahlı Kuvvetleri Deniz Unsurlarının; Korsanlık/Deniz Haydutluğu ve Silahlı Soygun Eylemleriyle Mücadele Amacıyla Yürütülen Uluslararası Çabalara Destek Vermek Üzere, Gereği, Kapsamı, Zamanı ve Süresi Hükümetçe Belirlenecek Şekilde Aden Körfezi, Somali Karasuları ve Açıkları, Arap Denizi ve Mücavir Bölgelerde Görevlendirilmesi ve Bununla İlgili Gerekli Düzenlemelerin Hükûmet Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin Anayasa’nın 92’nci Maddesi Uyarınca Hükûmete Bir Yıl Süreyle İzin Verilmesine Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/682) (Devam)

BAŞKAN – Evet, tezkereyle ilgili Sayın Bakan bir cümleyle bir düzeltme yapacak.

Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Sayın Başkan, önce şunu ifade edeyim: Biz de tariflerde aynen katılıyoruz kendilerine, Sayın Pazarcı’nın ifadesine. Yalnız, bizim aldığımız yetki, herhangi bir boşluk bırakmasın diye -İngilizce tabiriyle “piracy”, yani korsanlığı ve “armed robbery”, çünkü orada yapılan işin tarifi her zaman hukuki şeye oturmaz- daha geniş bir yetkiyle silahlı kuvvetlerimiz gönderilsin diye. Yoksa bu tamamen millî bir karardır, elbette uluslararası kararlara dayanmaktadır ama yetkilendirme millî bir yetkilendirmedir. Daha geniş bir yetkilendirilme olsun diye “armed robbery” ve “piracy”i beraber kapsayacak şekilde ifade edilmiştir.

Benim zatıalinize arzım şu: Tezkerenin gerekçe metninde, birinci paragrafta 2 geminin serbest bırakıldığı ifade edilmektedir. Benim konuşmamda da belirttiğim gibi 2 Şubatta 3’üncü gemi de serbest bırakılmıştır. Bu bakımdan maddi bir hata doğduğu ortada. Bu sebeple, bu gemilerden 2’sinin değil de 3’ünün serbest bırakılacağının ifade edilmesi uygun olacaktır diye bu şekilde oylanmasını takdirlerinize arz ediyorum.

BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, başlangıçta okutmuş olduğum tezkereyi Hükûmetin bu ifade düzeltmesiyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 10 Şubat 2009 Salı günkü birleşiminde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 11 Şubat 2009 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

                                                                                                                     Tarihi: 10.2.2009

Danışma Kurulunun 10 Şubat 2009 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda, aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

 

 

 

Köksal Toptan

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

 

Başkanı

 

Nurettin Canikli

 

Hakkı Suha Okay

 

Adalet ve Kalkınma Partisi

 

Cumhuriyet Halk Partisi

 

Grubu Başkanvekili

 

Grubu Başkanvekili

 

Mehmet Şandır

 

Selahattin Demirtaş

 

Milliyetçi Hareket Partisi

 

Demokratik Toplum Partisi

 

Grubu Başkanvekili

 

Grubu Başkanvekili

Öneriler

Gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler kısmında bulunan 328, 21, 67, 42, 26, 29, 310 ve 301 sıra sayılı kanun tasarı ve teklifinin, bu kısmın sırasıyla 3, 9, 10, 11, 12, 13, 14 ve 15 nci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının ise buna göre teselsül ettirilmesi,

10 Şubat 2009 Salı günkü birleşiminde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler kısmında yer alan işlerin görüşülmesi, 11 Şubat 2009 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesi;

Genel Kurulun; 10 Şubat 2009 Salı günkü birleşimde 328 Sıra Sayılı Kanun teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar; 11 ve 12 Şubat 2009 Çarşamba ve Perşembe günlerindeki birleşimlerde ise 14:00-20:00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesi Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisi üzerinde aleyhte söz talebi vardır.

Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.

Buyurun Sayın Genç, süreniz on dakika.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danışma Kurulunun aldığı karar üzerinde aleyhte söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Danışma Kurulu kararında daha önce gündeme girmiş yasaların sıraları değişiyor, çalışma süreleri değişiyor ve sorulara cevap verilmesi ortadan kaldırılıyor.

Değerli milletvekilleri, geçen hafta, burada, gündem dışı bir konuşmaya Hükûmetin verdiği cevapta “Efendim, biz sorulara o kadar cevap veriyoruz.” denildi. Geçmişte bu kadar cevap verilmedi ama sorulara doğru cevap verilmiyor.

Bakın, mesela ben, geçen hafta cevaplandırılan iki üç tane sorumla ilgili size bilgi vereyim: “İhlas Holdingi niye TMSF kapsamına almadınız?” dedim. Bakan çıktı, burada “Efendim, bu 252 kişiden 1 katrilyon 700 trilyon lira para toplamış ve biz bunu almadık.” dedi. Hâlbuki o kanun buradan geçti, alındı ama Tayyip Bey’in arkadaşı olduğu için Enver Bey, hemen son anda ikinci bir tekriri müzakereyle geri çekildi. Şimdi, bana vatandaşlar geldi “Akyazı Kuzuluk’ta kaplıca devre mülk sistemiyle veriliyor ve burada biz üyeyiz, gidiyoruz devre mülk dolayısıyla. Her devre mülk sahibinden 660 milyon lira alınıyor ve senede 7,9 trilyon lira ediyor fakat gidiyoruz, usulsüzlükler yapılıyor. Dava açıyoruz -Cemil Çiçek’in de o devre mülkte bir yeri varmış, Adalet Bakanı iken İhlas Holdingin oradaki yetkilisine de adalete yaptığı bağıştan dolayı bir takdirname vermiş, teşekkür vermiş- hâkimler gidiyor, masanın başında Adalet Bakanının teşekkürünü görünce geri çekiliyor.” diyorlar.

AHMET YENİ (Samsun) – Adalet Bakanı…

KAMER GENÇ (Devamla) – O geçen dönemden şey ediyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, yine dedim ki bu Çalık Grubu ile TPAO niye doğal gaz üretimi konusunda bir ortaklık kurmuş? TPAO kaç lira sermaye koymuş, Çalık Grubu ne kadar koymuş? Biliyorsunuz, Çalık çok imtiyazlı bir şirket. Tayyip Bey iki bankadan 750 milyon dolar getirdi, buraya verdi devletin bankalarından. Çıkmış, Hükûmet adına bana cevap veriyor: “Efendim, bunlar KİT Komisyonu raporlarında var.” Yahu, ben sana soruyorum kardeşim: Sen şimdi bu devletin parasını getirip de bu holdinge niye veriyorsun, onu bir söyle.

Şimdi, değerli milletvekilleri, gerçekten Türkiye’de her gün dehşete kapılacak olaylar var. Pazar günü Star televizyonunda bir oturuma çıktık. Orada eski İstanbul Belediye Başkanı da vardı, dedim ki: “Sayın Başkan…” Kendisi açıkladı: “Ben belediye başkanlığını bıraktıktan sonra, bu son Belediye Başkanı gelince tam beş bin tane imar değişikliği yaptılar.” dedi. Nasıl imar… İmar planında yeşil alan, okul, cami yeri, dinlenme, park, bahçe yerlerinin beş bin tanesini değiştirmişler, imarlarını yükseltmişler ve dedi ki: “Tam, her bir imar değişikliğinde 50 milyon dolar rant sağlandı.” dedi. Bakın, 5 binle çarparsanız tam 250 milyar dolar, düşünebiliyor musunuz ve o Bizans tarihini… Bizans zamanındaki İstanbul’da yapılan ihanetler bugün yapılan ihanetlerin katbekatı.

Bakın, Moda’da, Kadıköy’de bir otel yapılıyor değerli milletvekilleri. Bu otelin eskiden olduğu alan park ve yoldur bir kısmı ve bu alınmış, denizin kıyısında 17 katlı bir inşaat yapılıyor. Yapan kim? Taş İnşaat. Ben soruyorum size, dışarıda söylüyorlar: “Bu Taş İnşaatın ortaklarından birisi de Mustafa Erdoğan.” Doğru mudur yanlış mıdır? Bize söylüyorlar “Bu, Tayyip Bey’in ağabeyidir.”

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Hiç canım! Ne olacak ya!

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, değerli milletvekilleri, bunları…

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Söylentiyle değil de, araştırarak…

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, söyleyin. Her yerde söyleniyorlar.

AHMET YENİ (Samsun) – Yahu, dedikodularla konuşma, biliyorsan konuş.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bakın, burada maalesef Hükûmet üyeleri bize doğru bilgi vermiyor. Şimdi, Tayyip Erdoğan dedi ki: “Ben Ekrem Tosun’u tanımıyorum.” Bu, sonra Tosun ortaya çıktı ki ne tosunmuş ne tosunmuş. Yani kendi çocukları, orada o altın şeyini yapan Cihan Kamer’in şirketine 250 milyar lirayla ortak oluyorlar ve bunlar bu altın işini nerede yapıyorlar biliyor musunuz? Atatürk Havaalanı’nın free shop’larında yapıyorlar. Niye o free shop’un orada yapılıyor? Çünkü oraya gümrüksüz mal girip çıkıyor. Ne kadar mal girdi ne kadar çıktı, kimse bilmiyor bunu.

Bakın, biz burada bir kanun çıkardık. Bundan önce işte, buradaki maliyeciler son anda bir korsan önerge verdiler, dediler ki: “Serbest bölgelerde ÖTV’yi kaldırdık.” Ben buradan sordum: ”Yahu, yine kime muafiyet getiriyorsunuz?” Meğer orada satılan mücevherlerden alınan yüzde 22 ÖTV kaldırılmış, eskiden tarh edilenleri de ortadan kaldırmış.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Ne yapsın yani kâr etmesin mi!

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, yahu bu memleket satılık mıdır? Arkadaşlar, burada hepimiz geldik yemin ettik. Bu memleketin ekonomisini çökertiyoruz, tabiatını çökertiyoruz. İstanbul’da kaç tane yeşil alan varsa, park varsa, hadi onları yapıyorsunuz, cami yerlerini de değiştiriyorsunuz ya! İmar planında camiye ayrılan yerleri sırf rant sağlamak için imar planında değişiklik yaparak yandaşlarınıza korkunç değerlerle veriyorsunuz. Ben, Ali Müfit Gürtuna’ya sordum: “Sayın Başkan, sen Anakent Belediye Başkanı iken bu Silivri’deki hani meşhur imar tadilatı yapıldı ya –kimdi, o arkadaşın ismini unuttum- yani 1 milyon dolarlık bir anlaşma yapılmıştı.”

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Dişli… Dişli…

KAMER GENÇ (Devamla) – “O zaman Tayyip Bey’in sizden bir talebi oldu mu? Bana öyle dediler, ben elçiyim, var mı yok mu?” dedim.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Ali Dibo! Ali Dibo!

KAMER GENÇ (Devamla) – “Vallahi bazı talepleri oldu ama ben şu anda hatırlamıyorum.” dedi.

AHMET YENİ (Samsun) – Muallak konuşmayın, net konuşun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, Türkiye Cumhuriyeti devleti bir aşiret devleti değildir. Bu devletin özelliği, yani bakın, bu devletin ayakta kalabilmesi için, devleti yöneten insanların, sözüne güvenilir insan olması lazım. Bir defa, Tayyip Bey çıkıyor, kendi çocukları ticaretle uğraşıyor, yok, inkâr ediyor. Şimdi, demek ki bu Ekrem Tosun’u tanıdığı ortaya çıktı, bir de vekâletnameleri var. Hatta, birileri bize geliyor diyor ki, Tayyip Bey’in çocuklarının Amerika’da ticaretle uğraştığını söylüyorlar. Söylüyorlar bize ama delil olmayınca söyleyemiyorum.

Peki bakın, sonra çıkan o kozmetik maddeleri satışına ilişkin esas bayi nerede? Amerika’da. Amerikan malını satıyor. E, demek ki kendi çocuğu bununla ortak olduğuna göre acaba Amerika’da ticarethanesi var mıdır? Devleti yönetenler bu kadar ticaretle içli dışlı olunca, değerli arkadaşlarım, o devletten hayır gelmez.

Ben bir tane kanun getireceğim buraya arkadaşlar. Kanunun ismi “çıngırak kanunu”. O kanunda şöyle bir madde: “Bu kanunun amacı, devleti yönetip de hırsızlık yapanların boynuna altından birer çıngırak takılır.” (CHP sıralarından alkışlar) Ve bu çıngırak, nereye gittiği zaman… Tabii, daha ayrıntısını da ayrıca sonradan şey edeceğim.

Şimdi, sayın milletvekilleri, gerçekten büyük bir dehşet içindeyim. Türkiye’de, bakın, her gün insanlar aç, her gün emekliler kapımızı çalıyor. Diyorlar ki: “Yahu, Sayın Milletvekilim, evimize ekmek getiremiyoruz, ekmek götüremiyoruz.” Yani, şimdi, şu Meclis… Bu kadar ekonomik sıkıntı varken hiç olmazsa bütün memurlara, bütün emeklilere, bütün işçilere beş yüzer milyon veya 1 milyar lira bir para versek devletin kaybı ne olur?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Daha ne versinler, çamaşır makinesi verdiler (!)

KAMER GENÇ (Devamla) – İstanbul’da o imardan kazanılan, vurulan kayıt dışı vurgunların yüzde 1’i etmez.

Bakın, o günkü belediye başkanı diyor ki: “250 milyar dolar…” Kayıt dışı yapmasanız, yüzde 25 vergi alsanız 70 milyar dolar devlete kazanç geliyor. Demek ki Türkiye çok sıkıntıda. İnsanlar: “Ben cebimi doldurayım…”

Bugün Hükûmeti idare edenlerden hangi bakanın çocuğu acaba ticaretle uğraşmıyor? Ayrıca, ticaretle uğraşan bu çocukların hesapları inceleniyor mu? Hangi bakanın hesapları inceleniyor? Tayyip Bey’in çocuklarının hesapları inceleniyor mu? Getirsin, “Bu kadar…”

Şimdi, arkadaşlar, Tayyip Bey diyor ki: “Nereden nereye?” Tamam. Nereden nereye? Gecekondudan saraylara, efendime söyleyeyim, ekmeğe muhtaçken dünyanın en büyük zenginleri arasına. İşte bu, “Nereden nereye?” dedikleri bu. Gecekondudan saraylara… İşte, ondan sonra ekonomik sıkıntıları aşmış, dünyanın sayılı zenginleri arasına girmiştir.

Şimdi, bunları niye söylüyorum? Değerli milletvekilleri, Türkiye çok büyük sıkıntı içinde. İnsanlar… Bundan sonra sokağa parlamenterler olarak çıkamayacağız. Ve Türkiye'nin her millî değeri yok ediliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – İşte Kadıköy’deki o oteli niye yapıyorsunuz? Haydarpaşaport’a emsal şey etmek için.

Şimdi, Haydarpaşaport’ta öyle bir inşaat tadiline gidiyor ki hem de yine şu bizim öteden beri bankalardan 750 milyon alan kişilerin de katkısıyla 4 milyon metreküplük inşaat alanı yapılıyor. Yaa, dünyanın en harika, cennet yeri olan bu İstanbul’u üç beş kişinin üç beş trilyon lira daha, katrilyon lira kazanması için… Bu devlet bu kadar feda edilebilir mi veya bu doğal kaynaklarımız, bu tabiatımız, bu gelecek nesillerin yaşamları böyle ortadan kaldırılabilir mi?

Şimdi, sayın milletvekilleri, bence Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu işlere el koyması lazım. Eğer hakikaten bu söylenenler… Bir bakan, bir başbakan eğer yalan söylüyorsa, yalanı ortaya çıkıyorsa, o makamda oturuyorsa, onu orada uygun görüyorsanız, o sizin vicdanınıza düşen bir şey ama bakın, bir Japonya’da, bir Avrupa’da, Amerika’da adamın yalanı ortaya çıktığı zaman intihar ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Danışma Kurulu önerisinin lehinde söz isteyen Giresun Milletvekili Sayın Nurettin Canikli.

Buyurun Sayın Canikli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Danışma Kurulunun lehinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, biraz önceki konuşmacı arkadaşımız yine mutat, alıştığımız o içi boş, anlamsız dedikodularından bir demet sundu ve hepimizi meşgul etti. Bunu arkadaşımız maalesef bir tarz hâline getirdi. Her zaman ifade ediyoruz, söylüyoruz, vesikalandırılabilen, ciddi herhangi bir itham söz konusu olursa elbette bunu kamuoyuyla paylaşmak son derece doğaldır, hatta bir siyasetçinin görevidir. Ancak sadece dedikoduyla ve sadece iftira atmak amacıyla ve sadece karalama amacıyla burada birtakım ifadeler ortaya konduğu zaman bunun ahlaki olduğunu söylemek kesinlikle söz konusu değil.

Aslında, konuşmacı biraz önce de ifade ettiği konuşmalarının benzerlerini defalarca burada dile getirdi ve bu konulara sayın bakanlarımız, ilgili arkadaşlarımız defalarca cevap verdiler, ayrıntılı cevaplar verdiler. Ancak, bunları görmezden gelerek yine konuşmacı hiçbir şey olmamış, anlatılmamış, görüşülmemiş, konuşulmamış gibi iftiralarına devam ediyor.

Bakınız değerli arkadaşlar, şimdi bu anlayışın ne kadar sakat, ne kadar yanlış, ne kadar mantıksız olduğunu göstermek için biraz önceki konuşmacı konuşmasında -o dönemin- bir önceki dönem Adalet Bakanımız Sayın Cemil Çiçek’in bir firmaya verdiği bir teşekkür plaketinden, onun adalet camiasına yaptığı veya vakfına -bilemiyorum tam olarak- yaptığı katkıdan dolayı verdiği bir plaketten yola çıkarak bütün hâkim ve savcıların bundan olumsuz etkilendiğini ve hâkimlerimizin, yargıçlarımızın, savcılarımızın objektif davranmadıklarını açıkça ifade etti ve bütün hâkimlerimizi, bütün savcılarımızı töhmet altında bırakan bir konuşma yaptı. Böyle bir sakat mantık olabilir mi değerli arkadaşlar? Belki sayın konuşmacının mantığı budur. Kendisine bir şekilde böyle bir katkı ya da bir destek verildiğinde kendi icraatlarında subjektif uygulamalar yapabilir, gerçeğin dışına çıkabilir. Ancak hiçbir şekilde adalet teşkilatımıza, hâkimlerimize, savcılarımıza böyle haksız bir ithamda bulunmaya kimsenin hakkı yok. Kendisi için olabilir, kendisi birtakım menfaatler karşılığında görüşünü, kararını değiştirebilir, ona bir şey demiyoruz, bizi ilgilendirmez. Ancak savcılarımızı, hâkimlerimizi, buradan yola çıkarak tüm hâkimlerimizi ve savcılarımızı töhmet altında bırakmak sakat bir düşüncenin ürünüdür. Sağlıklı, mantıklı, akılla hareket eden bir kişinin böyle bir yorum yapması beklenemez.

Değerli arkadaşlar, bakın, diğer konulardan bir tanesi -hatırlarsanız- gensoru konusu olan bir husus, o da Sabah-ATV grubunun satışıyla ilgili Sayın Başbakanımız hakkında gensoru verildi ve burada ayrıntılı bir şekilde konuşuldu, değerlendirildi ama yine sayın konuşmacı gerçek dışı olarak, haksız bir şekilde konuyu tekrar tekrar Meclis gündeminden aktarmaya çalışıyor. O kredi, Halk Bankasının ve Vakıflar Bankasının verdiği benzer kredilerden çok daha ağır şartlarda verilmişti. Faizi yüzde 4,85 o dönem, LİBOR artı yüzde 4,85; ki bu, iki bankamızın diğer gruplara verdiği, büyük şirketlere, holdinglere verdiği benzer kredilerin faiz oranının 2 katı. Onu orada rakamlarla ifade etmiştik. İsim veremiyoruz tabii, bu bankalarımızın benzer büyüklükteki verdiği kredilerin hangi şirketlere ait olduğunu bankacılık mevzuatının engelleyici hükümleri nedeniyle burada ifade edemiyoruz ama bu biliniyor, bu gerçek. Sadece bu değil. Yani orada verilen o kredi, benzer büyüklükteki kredilere uygulanan faiz oranından 2 katı daha fazla faiz oranıyla kredilendirildi, bu bir.

İkincisi, bu tür kredilendirmede hisse rehniyle yetinilir teminat olarak ve nitekim büyük gruplara bu bankaların benzer büyüklükte verdiği kredilerin tamamında sadece hisse rehni söz konusudur teminat olarak. Ama burada bütün bunlar var, hisse rehni olarak tamamı var, faiz 2 katı, diğerlerine uygulanan faiz oranının 2 katı, hisse rehni var, teminat ipoteği var, hesap ipoteği var ve gayrimenkul ipoteği var, ayrıca en önemlisi kişinin şahsi kefaleti var. Hiçbirinde şahsi kefalet alınmaz değerli arkadaşlar.

Bütün bunlar ortada iken, bütün bunlar çok net olarak devletin kayıtlarında yazılı iken siz hâlen çıkar buradan bu kredilendirmede kamuoyunun kafasını karıştırmak amacıyla bir yanlışlık olduğu imajını uyandırmak için konuşma yaptığınız zaman, bunun ahlaki olduğunu söylemek mümkün değil değerli arkadaşlar. Bu haksızlıktır, bu yanlışlıktır ve bugüne kadar eğer soygun arıyorsanız, haksızlık arıyorsanız, kamu bankalarındaki kaynakların nasıl çarçur edildiğine bakıyorsanız, geçmiş dönemlere bakacaksınız, 2003’ten öncekine bakacaksınız değerli arkadaşlar.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sizin dönemde var, sizin dönemde…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bizim dönemde aramayın bunu, 2003’ten sonra bulamazsınız bunu. Dolayısıyla, bu iftiralara, temenni ediyorum ve ümit ediyorum, bir milletvekili olarak da istiyorum…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bütün yolsuzluklar sizin dönemde rekor kırıyor!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Elbette içi, altı dolu bir şeyler olduğu zaman bunlar konuşulacak, buna bir itirazımız yok.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yatıp kalkıyorsunuz “2003, 2003…”

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ben bir dönem kastetmiyorum, 2003’ten önceki dönemlere bakacaksın. Bunların raporları var bizde. Hiçbir şey bilmiyorsanız, gidin Yüksek Denetleme Kurulunun Halk Bankasının denetlenmesine ilişkin hesaplarına bakın değerli arkadaşlar, orada hepsi var, hepsi ayrıntılı olarak var ve daha sonrakilere bakın, 2003 yılına bakın, 2004 yılına bakın, 2005 yılına bakın, aradaki farkı görürsünüz.

Tekrar hatırlatmak için bir rakam söyleyeyim sadece size: 2003 yılına gelindiğinde Halk Bankasının verdiği kredilerin toplamının yüzde 93 kadar kısmı batak krediydi, yüzde 93’ü. 2002 yılı sonu itibarıyla batak kredilerin oranı, Halk Bankasının toplam kredilerinin yüzde 93’ü değerli arkadaşlar. Peki, 2003 yılından itibaren 2008 sonuna kadar Halk Bankasının verdiği kredilerin dönme oranı, batak oranı ne kadar biliyor musunuz? Sadece yüzde 1 değerli arkadaşlar, hatta binde 8.

MUHARREM VARLI (Adana) – Halk Bankası aynı şartlarla bize de versin kredi.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Böyle bir anlayışı bu şekilde, haksız bir şekilde nasıl eleştiriye tabi tutabilirsiniz? Bu ahlaki mi? Lütfen…

MUHARREM VARLI (Adana) – Aynı şartlarla Vakıflar Bankası bize de versin kredi, kefalet de verelim.

BAŞKAN – Sayın Varlı…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi bakın değerli arkadaşlar, gerçekten sağlıklı bir değerlendirme yapmak lazım.

Şimdi gümrüksüz mağazalar var, free shop mağazaları var. Orada kendine özgü kurallar uygulanıyor. Gerçekten bazı mallar da vergiden muaf. Şimdi, bu kuraldan yola çıkarak siz bir kişiyi karalamak amacıyla ya da bir firmayı karalamak amacıyla, free shop’ta faaliyette bulunan tüm firmaların, örtülü bir şekilde, dolaylı bir şekilde buradan yola çıkarak kaçakçılık yaptığını buradan söyleyebilir misiniz değerli arkadaşlar? Bu, sakat bir düşüncedir, hastalıklı bir düşüncedir, bunu kınıyorum.

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Canikli, araya gir de aynı şartlarla bize de versin Vakıflar Bankası…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu hafta Danışma Kurulu önerisiyle, yine diğer grubu bulunan siyasi partilerle mutabakatımız çerçevesinde, bugün, kadın erkek eşitliğiyle ilgili komisyon kurulmasına ilişkin kanun tasarısını görüşeceğiz ve bunun bitimine kadar görüşmeyi planlamıştık. Yine çarşamba ve perşembe günü çalışma saatlerini 14.00-20.00 olarak planladık ve bugün kanun teklifinin bitimine kadar görüşülmesinden sonra, yarın, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu’nda değişiklik içeren bir kanun tasarısı var, onu görüşeceğiz. Daha sonra, mayınların temizlenmesine ilişkin bir kanun tasarısı var ve çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasına dair bir kanun tasarısı var, onları görüşeceğiz. Son olarak çarşamba günü, Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı var. Ve bu haftanın son çalışmayı düşündüğümüz ya da tartışmayı düşündüğümüz tasarısı, Erişme Kontrollü Karayolları Kanunu Tasarısı olarak huzurlarınıza getirdik bütün grupların ortak, müşterek kararıyla.

Danışma Kurulunun lehinde olduğumuzu ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Canikli.

Danışma Kurulunun önerisini…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bana sataştı, çok ağır sözler söyledi. Menfaat karşılığında kanaatimi değiştiriyorum gibi bir şey söyledi, “Hastalıklı, sakat.” dedi.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Doğru söylüyor, bunları aynen söyledi.

BAŞKAN – Sayın Şandır, duyuyorum arkadaşı. Aynı anda 50 kişi birden konuştuğu takdirde ne olduğunu anlamam mümkün değil.

Sayın Genç, buyurunuz, geldiniz kendi kendinize; ben daha henüz bir şey demedim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, demediniz mi? Peki. “Gelin.” dediniz de onu zannettim.

BAŞKAN – Hayır, hayır… Bir dakika dönün.

Şimdi tekrarlar mısınız lütfen?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi, dedi ki kendi konuşmasında: “Bütün hâkimleri ve savcıları zan altında bıraktı. Zannediyor ki hâkimler ve savcılar kendisi gibi menfaat karşılığında kararlarını değiştiriyorlar.” Yani “Rüşvet karşılığında kararını değiştiriyorlar.” dedi.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Öyle demedim.

BAŞKAN – Biliyorum öyle demediğinizi.

Sayın Genç, onu özellikle dikkatle dinledim, tutanağı da alır bakarız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ayrıca da…

BAŞKAN – Bir saniye…

Allah aşkına ben de bir cümle kurabileyim müsaade ederseniz. Daha konuşuyoruz sizinle.

Şimdi, Sayın Canikli orada dedi ki sizinle ilgili: “Kendisi değiştiriyor olabilir -değiştiriyor demedi- biz de ona bir şey diyemeyiz.”

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu itham değil mi efendim?

BAŞKAN – Bir dakika…

Ama, sizin dediğiniz kesin hüküm bildiren bir cümle, orada kesin hüküm yoktu. Yani o, sataşmanın ötesine geçer “Kendisi değiştiriyor.” demek; onu söylemeye çalışıyorum.

Evet, devam edin şimdi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – İkincisi: Halk Bankası ve Vakıflar Bankasından alınan kredilerin çok büyük şartlarla alındığını…

BAŞKAN – Peki, şimdi ben size, yani o “Kendisi değiştiriyor.” kısmı hariç olmak üzere… Öyle bir şey demedi çünkü ben onu dikkatle izledim, o çok ağır bir şey olurdu.

KAMER GENÇ (Tunceli) – “Sakat ve hastalıklı.” dedi benim için.

BAŞKAN – Şimdi ben size iki dakikalık, yeni bir sataşmaya mahal vermeyecek bir söz hakkı tanıyorum.

Buyurun.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, konuşmasında şahsına sataştığı iddiasıyla konuşması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, benim bahsettiğim Kuzluk’taki bir devre mülk meselesidir. Orada Cemil Çiçek’in de devre mülkü vardır ve orada İhlas Holdingin bir temsilcisi var. Bana geldiler İzmit’teki arkadaşlar dediler ki: “Orada kongre yapamıyoruz, hâkimlere şikâyet ediyoruz. Hâkimlerin masasının başında Cemil Çiçek’in bu temsilciye verilmiş bir takdirnamesi var.” Ben de dedim ki: “Bunu hâkimler görünce, giden şeyler, biraz ürküyor veyahut da… Demek ki bunlar Adalet Bakanlığından takdirname almış.” Bunun Türkiye’deki bütün hâkimleri itham eden bir ifadesi var mıdır?

Ben konuşmacıyı iyi tanıyorum, maliyeciyken iyi biliyorum. Yani maliyeci kültürünü almış bir kişinin… Bir Başbakanlık sıfatını taşıyan kişinin, kendi damadının şirketine 750 milyon dolar getirip de kredi vermesi en büyük vahşet. Bunu savunan insanla zaten benim paylaşacağım bir şey yok.

Değerli milletvekilleri, Sayın Canikli, ben satılsaydım, beni satın almaya kalkan o kadar çok insan var ki, hatta sizin gruptan o kadar çok milletvekili geliyor ki…

AHMET YENİ (Samsun) – Pazara mı çıktınız?

KAMER GENÇ (Devamla) – “Yahu Kamer Bey, gel seni Tayyip Erdoğan’la görüştürelim, Abdullah Gül’le görüştürelim. Ne istiyorsan verelim sana.” Yiğitliğiniz varsa… (CHP ve MHP sıralarından alkışlar; AK PARTİ sıralarında gürültüler, gülüşmeler) Ben diyorum ki… Bakın, yani gülünecek bir şey söylemiyorum. Ben şu kürsüde 80’den beri namusuyla, şerefiyle ülkesinin birliğini ve bütünlüğünü savunan, hırsızlarla mücadele eden bir kişiyim. Ben de satılsaydım, ben de giderdim kredilerin peşinde koşardım ve ben hırsızları savunurdum. Ben savunmadığıma göre demek ki ben menfaat için satılan bir insan değilim. Ben hâkimlere ve savcılara da büyük saygı duyuyorum.

Siz getirdiniz burada… Siz getirdiniz buraya ÖTV… Serbest Bölgeler Kanunu’nda getirdiniz son anda…

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Sizin huyunuzdur, getiriyorsunuz bir önerge veriyorsunuz, devletin trilyonları gidiyor.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç, sağ olun.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – DYP’ye kaça satılmıştın, DYP’ye?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakın, onu, neyse, biraz sonra gel sana göstereyim.

BAŞKAN - Sayın Çiçek, isterseniz şu Danışma Kurulu önerisini oylayayım, ondan sonra size sataşmadan söz vereceğim.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Danışma Kurulu Önerileri (Devam)

1.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 10 Şubat 2009 Salı günkü birleşiminde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek, kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 11 Şubat 2009 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi (Devam)

BAŞKAN - Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın Çiçek, size de iki dakikalık, tekrar bir sataşmaya mahal vermeyecek bir söz hakkı tanıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, konuşmasında şahsına sataştığı iddiasıyla konuşması

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, ben kürsü masuniyetine ve bu kürsünün özgürlüğüne inanan bir insanım ama özgürlüğün çok ahlak dışı bir yöntemle, çok uygun olmayan bir üslupla -daha fazlasını söylemeye, maalesef, bu kürsüde kendi edebim, kendi terbiyem buna müsaade etmez- böyle bir üslupla, ulu orta, insanların şerefiyle, haysiyetiyle oynamak bence çok doğru bir iş değil. Maalesef, bu kürsüde bu hak ulu orta, bir kişi tarafından, yerli yersiz her defasında kullanılıyor. Ona kendi üslubuyla cevap vermiş olsak biz farklı bir konumda olacağız. Eğer birinin elinde bildiği bir şey varsa ve bu kanunsuzsa, bu ahlaksız ise, bunu gelir, devletin savcısı vardır, hâkimleri vardır… Onları da zan altında bırakacak bir seviyesizlik içerisinde bu konuların buraya getirilmesini ben hiçbir zaman doğru bulmam. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Biz hepimiz, hepimiz çıkan yasalara uygun davranmak mecburiyetindeyiz. Yasalara uygun davranıyorsak bunun burada ulu orta konuşulmasının da doğru olmadığı kanaatindeyim. Siyaset adamları olarak hepimiz her gün değişik törenlere katılıyoruz. Mesela yarın bir vergi ödül törenine katılacağım. Orada birçok insan verdiği vergiden dolayı ödül alıyor. Biz bu insanların sabıka kaydına bakarak bunları vermiyoruz. Ya da ödül töreninde verdiğiniz plaket döneminde o kişi çok uygun olur, şartlarında bir yanlışlık olmaz…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Devre mülkün var mı yok mu İhlas Holdingten?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – …beş sene sonra, on sene sonra eğer bir suç işlediyse, on sene evvel verdiğiniz plaketten dolayı bunları buralara getirip konuşacaksanız, konuşan kişinin seviyesiyle mütenasip bir konuşma olmuş olur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, devre mülkü var mı yok mu İhlas Holdingten, onu söylesin.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Bu türlü işlere de burada müsaade edilmemesi lazım çünkü bu Meclisin her dakikası önemlidir. Kim ne biliyorsa, devletin bağımsız yargısı, savcısı orada bulunuyor. Bütün savcıları da zan altında bırakıyorsunuz. Biz ödül töreninde bir plaket verdik diye savcılar ona göre mi karar veriyor, hâkimler ona göre mi karar veriyor? Her defasında böylesine uygunsuz konuşmalarla yüce Meclis meşgul ediliyor.

Özür dilerim böyle bir konuşma yaptığım için. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Devre mülkü var mıydı yok muydu İhlas Holdingten? (AK PARTİ sıralarından “Sana ne!” sesleri)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Ne fark eder! Terbiyesiz herif!

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler (Devam)

2.- Küçük ve Hafif Silahlar Üzerine Parlamenter Forumun (The Parliamentary Forum on SALW), 13-14 Şubat 2009 tarihlerinde Berlin’de “Küçük ve Hafif Silahların Yaygınlaşması-Avrupa Ülkelerinin Alması Gereken Sorumluluklar, Karşılaştıkları Zorluklar ve Fırsatlar” başlığı altında düzenleyeceği konferansa Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Parlamento heyetinin katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/686)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Küçük ve Hafif Silahlar Üzerine Parlamenter Forum’un (The Parliamentary Forum on SALW), 13-14 Şubat 2009 tarihlerinde Berlin’de “Küçük ve Hafif Silahların Yaygınlaşması-Avrupa Ülkelerinin Alması Gereken Sorumluluklar, Karşılaştıkları Zorluklar ve Fırsatlar” başlığı altında düzenleyeceği konferansa TBMM’den bir Parlamento Heyeti katılacaktır.

Söz konusu konferansa iştirak edilmesi hususu “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkileri’nin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 9’uncu maddesi” uyarınca Genel Kurul’un tasviplerine sunulur.

                                                                                                                 Köksal Toptan

                                                                                                     Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                      Başkanı

BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

C) Önergeler

1.- İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın, 5464 Sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/307) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/117)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/307 esas numaralı kanun teklifime iç tüzüğün 37. maddesine göre işlem yapılmasını saygılarımla arz ederim. 24.10.2008

                                                                                                        Prof. Dr. Esfender Korkmaz

                                                                                                                        İstanbul

BAŞKAN – Teklif sahibi, İstanbul Milletvekili Sayın Esfender Korkmaz.

Buyurun Hocam.

Süreniz beş dakika.

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

16 Temmuz 2008’de banka kartları ve kredi kartlarında faiz oranlarının normale getirilmesi konusunda vermiş olduğum teklif ve bu teklifle ilgili konuşma arz edeceğim.

Değerli arkadaşlar, 5464 sayılı Kanun’un banka ve kredi kartları faizini düzenleyen 26’ncı maddesi, Merkez Bankasına, banka ve kredi kartlarının aktif faizini ve gecikme faizini düzenleme yetkisi veriyor. Merkez Bankası bu faizleri düzenliyor, ama, üst limitini ilan ediyor. Bankalar, bu üst limitten banka ve kredi kartlarında akdî faizi ve gecikme faizini alıyorlar. Merkez Bankasının tayin ettiği bu üst limitten, bugün 21 bankanın 20’si alıyor, bir banka da biraz daha düşük alıyor. Banka ve kredi kartlarında bu faiz akdî olarak aylık 4,39; yıllık basit faiz olarak 52,68; gecikme faizi 5,14 ve basit faiz olarak yıllık 61,68.

Değerli arkadaşlar, 2008’in Temmuzundan bugüne kadar faizler indi çıktı, Merkez Bankası faiz oranlarını, gösterge faizini düşürdü, ama 2008’in Temmuzundan bugüne kadar hâlâ, tüketici, banka kartı, kredi kartı için yüzde 61,68 faiz ödüyor.

Değerli arkadaşlar, bankaların yüzde 61,68 faiz alması fahiş faizdir, tefeci faizinden daha yüksek faizdir. Piyasaları bozuyor, piyasadaki dengeyi bozuyor, piyasa düzenini bozuyor, haksız rekabete yol açıyor ve tüketicinin, kredi kartı kullanan tüketicinin canını yakıyor.

Değerli arkadaşlar, bankalar Merkez Bankasından gecelik faizle yüzde 15,50 oranında faiz veriyor, para alıyor. Bankalar mevduata yüzde 12,75 ortalama -stopajdan sonra- faiz veriyor, para alıyor. Bu aldığı paraları yüzde 340 kârla, yüzde 340 fazlasıyla tüketiciye satıyor. Gecikme faizinde bu oran yüzde 398’e çıkıyor.

Arkadaşlar, bir banka yüzde 398 kârla kredi satarsa, bu, o ülkedeki anayasanın çiğnenmesi demektir. Çünkü Anayasa diyor ki: “Devlet para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemesini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alır.” Kim alır devlet adına bu tedbirleri? Hükûmet alır.

Değerli arkadaşlar, bir hükûmet yüzde 398 kârla bir bankanın işlem yapmasına nasıl izin verebilir? Değerli arkadaşlar, Merkez Bankası kimin bankasıdır? Neden bu toplumun bir bankası, bir millî bankası faiz oranlarını yüzde 13 ilan ederken, bankaların yüzde 70 faiz almasına nasıl göz yumabilir? Yetki kendisindedir ve değerli arkadaşlar, BDDK diyor ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim.

BDDK diyor ki: “Bankaların sermaye yeterlilik oranı yüzde 13’tür, yüksektir.”

Peki, değerli arkadaşlar, o zaman bankalar iyi. Ama özel sektörü bugün sıkıntıya sokan da bankalardır. Bankalar bu ekonominin istikrarını bozan, bu ekonominin yalnızca kendisini kurtararak özel sektörüne, reel sektörüne önemli ölçüde darbe vuruyorlar.

Değerli arkadaşlar, eğer biz Anayasa’yı korumak istiyorsak, Anayasa’ya aykırı davranmak istemiyorsak mutlaka bu kanunu kabul edip faiz oranlarını en fazla mevduat faizi artı yüzde 50 yapmalıyız. Yüzde 13 mevduat faizi olursa en fazla 18-20… Kredi kartları faizlerini 18-20’ye indirmeliyiz. Aksi takdirde topluma karşı, tüketiciye karşı haksızlık ederiz.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Bir milletvekili olarak, Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü.

Buyurun Sayın Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, İstanbul Milletvekili Sayın Esfender Korkmaz’ın önergesi üzerine kişisel söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Ayrıca, bana söz sırasını vermiş olan Tokat Milletvekili Sayın Doktor Reşat Doğru’ya da teşekkürlerimi sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, Esfender Hoca’mızın burada da ifade ettiği gibi gerçekten ülkemizde banka kartları ve kredi kartlarında aylık faiz oranlarının azami hadleri öylesine yüksek ki bu durum kamuoyu vicdanını kanatmaya başlamıştır. Krizin faturası altında ezilmekte olan milyonlarca ailenin olabildiğince korunması, olabildiğince esirgenmesi gerektiği bir zaman kesitini yaşıyoruz. Bu teklifimizin ne kadar önemli olduğunu anlayabilmek için AKP politikalarının halkı hangi noktaya getirdiğini, nasıl ezdiğini bazı yönlerden dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Bir kere, vatandaş gırtlağa kadar borca batmıştır AKP İktidarı döneminde. Son bir yılda tüketici kredisi ve kredi kartları borç toplamı 20,5 milyar lira artmıştır, sadece bir yılda ve 2009 Ocak ayı sonunda toplam 117,5 milyar liraya yani eski parayla 117,5 katrilyona ulaşmıştır.

Değerli arkadaşlarım, sevgili milletvekilleri; tüketici kredisi ile tüketici kartı borcunu ödemeyenlerin sayısında da düşünülenin ötesinde bir artış gözleniyor. 2004 yılı ile 2008 yılı arasında yani dört yıllık dönemde 15 kat artmış tüketici kredisi ile tüketici kartı borcunu ödemeyenlerin sayısı, 15 kat artmış. Yani bu rakamları görünce, halkımızın nasıl büyük bir baskı altında, ekonomik kriz altında nasıl ezilmekte olduğunu daha iyi görüyoruz. Öte yandan, bu acı tabloya paralel olarak borcu yüzünden iptal edilen kart sayısının da 6 kat artmış olduğunu görüyoruz.

Yine AKP politikalarının halkımızı nasıl ezdiğinin somut bir göstergesi olarak değerli milletvekilleri, protesto edilen senetler sayısına -2002-2008 arasında- baktığımızda, hızla yükseldiğini görüyoruz. Protesto edilen senetler tutarı ise 2002-2008 arası 7 katın üstünde artmış, 7 katın üstünde artmış AKP döneminde. Anlamak ve kabul etmek mümkün değil. Nominal ama gayrisafi millî hasıla zımni deflatörüne göre bir hesaplama yapınca, reel olarak yaklaşık 6 kat arttığını tespit ediyoruz.

Karşılıksız çeklerin durumuna gelince: 2002’de karşılıksız çek sayısı yaklaşık 743 bin iken her yıl bir yıl öncekine göre artmış ve 2008’de 1 milyon 537 bine yükselmiştir. 2003-2008 arasında ise toplam 6 milyon 738 bin çek karşılıksız çıkmış. Değerli milletvekilleri, yani bu durum, işte, acı manzaralarını, televizyonlarda da gördüğümüz bazı tabloları, manzaraları bize gösteriyor. Örneğin, ocak ayı sonlarında Edirne’de 100 liralık yardım için binlerce kişinin nasıl kuyruğa girdiğini televizyonlardan izledik. Yani Edirne’de insanlar bu duruma gelmiş ise ülkemizin diğer yörelerinde insanlar nasıl zor koşullar altında yaşam mücadelesi veriyorlar siz düşününüz ve öyle vahim ki, son haftada yine basına ve ekranlara rastlayan bir acı gerçek: Genç insanlar, genç aile babaları sıkıntıdan kurtulmak için böbreklerini yok pahasına satışa çıkarıyorlar ve kuyruğa girmişler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, neden böyle oldu? Niçin böyle oldu? Sorunun yanıtı açık: AKP’nin yanlış ekonomik politikaları, AKP’nin beceriksiz uygulamaları. Bakınız, Financial Times “Türkiye resesyona giriyor.” diyor, Sayın Başbakan “Aldığımız ve alacağımız tedbirlerle krizi Türkiye'nin mümkün olduğunca uzağında tutmaya devam edeceğiz.” diyor. Yani böyle bir şey olabilir mi? Birileri lütfen Başbakanı bu tatlı uykusundan uyandırsın. Hadi bizim uyarılarımıza Sayın Başbakan “Felaket tellallığı yapıyor bunlar.” diye suçlamalarda bulunuyor ama lütfen, Allah aşkına, bir milletvekili, AKP sıralarından bir milletvekili Türkiye'nin ne kadar sıkıntılı durumda olduğunu Başbakana anlatsın. Bir de, şimdi, IMF’ye efelenmesi var ki, tam bir komik manzarayla karşı karşıyayız. Sanki IMF’nin kapısına biz gitmemişiz de IMF bizim kapımıza gelmiş “Ne olur size borç vereyim.” diye.

Değerli milletvekilleri, lütfen Sayın Esfender Korkmaz’ın bu önerisini dikkate alalım.

Teşekkür ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tütüncü.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/618, 1/653) (S. Sayısı: 307)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sıraya alınan, İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25 Milletvekilinin; Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 8 Milletvekilinin; Kadın Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin; Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

3.- İstanbul Milletvekili Nimet Çubukçu ve 25 Milletvekilinin; Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi; Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 8 Milletvekilinin; Kadın Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin; Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu (2/211, 2/112, 2/311) (S. Sayısı: 328) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 328 sıra sayısı ile bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Nevingaye Erbatur’a aittir.

Buyurun Sayın Erbatur. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

CHP GRUBU ADINA NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüş bildirmek için söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Sözlerime başlarken böyle bir komisyonun kurulması için çaba sarf eden, emeği geçen herkese teşekkür ederim. Demokrasinin temel kriterlerinden biri olan kadın erkek eşitliği aynı zamanda cumhuriyetimizin kuruluş felsefesinin de önemli bir ilkesidir.

Sayın Başkan, arkadaşlarımızı kadın erkek eşitliği ilgilendirmiyor herhâlde, pek dinlemiyorlar. (CHP, MHP ve DTP sıralarından alkışlar)

Ne yazık ki zaman içinde elde edilen tüm kazanımlara rağmen, yaşamın her alanında kadın erkek eşitsizliğinin sürdüğü görülmektedir. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın 2007-2008 İnsani Gelişmişlik Raporu’na göre Türkiye, insani gelişme endeksinde 177 ülke arasında 84’üncü sırada yer almaktadır. Ekonomik açıdan ne kadar “gelişmiş ülkeler” arasında yer almaya başlasak da sosyal gelişmişlik açısından ülkemiz hâlen “gelişmekte olan ülkeler” kategorisinde yer almaktadır.

Bir ülkenin kalkınmışlığı ekonomik büyüklükten ziyade vatandaşları arasında eşitliği sağlayabilmesiyle ölçülür. Kadınlar ve erkeklerin eşit hak ve özgürlüklere sahip bir Türkiye'de yaşayabilmesi için üzerinde konuştuğumuz Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu çok önemli bir fırsattır. Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu uzun yıllardır bu ülkede yaşayan kadınların talep ettiği en önemli konulardan bir tanesidir. Komisyonun varlığı, ülkemizde var olan eşitsiz durum ve tutumların son bulmasında anahtar rol oynayacaktır.

                        

(x) 328 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Dünyanın bütün bölgelerinde sosyal, ekonomik, yasal ve siyasal haklar açısından toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri vardır. Bu eşitsizliklerin varlığı, toplumsal cinsiyet indeksleri geliştirilerek somut olarak da saptanmıştır. Kadınlar, aile reisliği, toprak sahipliği, mülkleri yönetme, iş kurma ve yürütme, siyaset, karar alma mekanizmalarında söz sahibi olabilme gibi konularda erkeklerle eşit değildir. Toplumsal cinsiyet eşitliği ise kadın ve erkeğin kamusal ve özel alanda eşit fırsatlar, haklar ve sorumluluklara sahip olması, kadın ve erkeğin eşit biçimde görünür, güçlü ve eşit yurttaşlar olması anlamına gelmektedir.

Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanabilmesi için hukuki düzenlemeler kadar önemli bir konu da hukuki düzenlemelerin fiilî hayata yansımalarının gerçekleştirilmesini sağlamaktır. Kadınların, ekonomik, sosyal, kültürel ve politik karar alma süreçlerinde tam ve eşit pay sahibi olabilmeleri, toplumun ve özel yaşamın bütün alanlarına aktif katılımlarını önleyen engelleri ortadan kaldırmak, kadın erkek eşitliğini fiilî anlamda da sağlayabilmek için gerekli ve şarttır.

Kadınlar ve erkekler arasında görev, sorumluluk ve rollerin paylaşımındaki eşitsizlikler, eşit olmayan güç ilişkilerine, kadınların ikincilleştirildiği bir sosyal yapıya neden olur. Sonuçta ortaya çıkan toplumsal cinsiyet eşitsizliği, sadece kadınların sorunu değil, bir demokrasi ve demokratikleşme sorunudur.

Yetki ve sorumluluğun kadın ve erkek arasında paylaşılması ilkesinin, evde ve kamusal alanda, ekonomik ve siyasi hayatta kabul görmesi sağlanmalıdır.

Pekin Eylem Platformu’nda da belirtildiği gibi, kadın ve erkek arasındaki eşitlik, bir insan hakları sorunu, sosyal adaletin önemli bir koşulu ve aynı zamanda eşitlik, kalkınma ve barışın vazgeçilmez ve temel ön koşuludur. Kadın erkek eşitliğini sağlamak, anayasal koruma altına alınan sosyal devlet ve hukuk devleti ilkelerinin de bir gereğidir.

Ayrıca, uluslararası çeşitli platformlarda da kabul edildiği üzere, kadının ve kız çocuklarının insan hakları, evrensel insan haklarının vazgeçilemez, ayrılamaz ve bölünemez bir parçasıdır.

Kadının ilerlemesi ve kadın erkek eşitliğinin sağlanması, sadece kadınları ilgilendiren bir mesele değildir. Kadın erkek eşitliği, sürdürülebilir, adil ve kalkınmış bir toplum inşa etmenin temelidir.

Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı sadece kadınları ilgilendiren bir sorun değildir, bunu söyledik; ülkenin demokratikleşmesi ve insani kalkınması, sosyal adaletin gelişmesi, bireylerin özgürleşmesi, sağlıklı bir toplum-birey ilişkisi toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanmadan mümkün olmayacaktır. Toplumsal cinsiyet ayrımcılığına son vermek, Türkiye’nin imzaladığı Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin, adaylık sürecinde olduğumuz Avrupa Birliği eşitlik müktesebatının gereği ve Anayasa’nın 10’uncu maddesinin devlete verdiği bir görevdir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin temelinin ekonomik güç dengeleriyle ilintili olduğunu göz önünde bulundurursak, kadın erkek eşitliğini sağlamanın yolunun kadının yoksulluğunu azaltmaktan geçtiğini görürüz. 1990’dan beri toplanan bütün Birleşmiş Milletler konferanslarında ama özellikle Kopenhag Dünya Kalkınma Zirvesi ve Pekin Dünya Kadın Konferansında kadınların yoksulluğunun bir dünya sorunu olduğu teyit edilmiştir. Yoksulluk Kopenhag’da saptanan üç temel sorundan biridir ve bu konferansta yüz seksen hükûmetin üzerinde anlaşmaya vardıkları 10 eylem alanı arasında 2’nci sıradadır. Bu konferans metninde erkeklere kıyasla daha çok kadının mutlak yoksulluk içinde bulunduğu çeşitli yerlerde tekrarlanmıştır. Yine Pekin 4’üncü Dünya Kadın Konferansında kabul edilen Pekin Eylem Platformu’nda ise “yoksulluğun kadınlaşması” kavramı yoğun olarak kullanılmıştır.

Yoksulluğun kadınla özdeşleşmesi politik, ekonomik ve sosyal dönüşümün kısa dönemdeki sonucu olarak ekonomileri geçiş sürecinde olan ülkelerde son zamanlarda önemli bir sorun hâline gelmiştir. Ekonomik unsurlara ek olarak sosyal yönden tanımlanmış cinsiyet rollerinin katılığı ve kadınların yetki, eğitim, öğrenim ve üretim kaynaklarına kısıtlı ulaşımının yanı sıra ailenin güvenliğini tehdit edebilecek diğer unsurların ortaya çıkması da bu durumun sorumlusu olan unsurlardır.

Daha önce değindiğim toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri yoksullukla doğrudan ilişkilidir ve yoksulluğun artışına paralel olarak artar. Ayrıca kadınları yoksulluğa karşı risk altına sokar ya da yoksulluklarına neden olur. Toplumsal cinsiyet ilişkileri ve eşitsizlikleri kadınların ve erkeklerin hanede yaşadıkları yoksulluğun farklı olması sonucunu doğurur. Kadınlar erkeklerden daha çok sıkıntı çeker. Yoksulluk bütün hane halkını etkiler ama hane halkının refahına ilişkin iş ve sorumluluklardaki toplumsal cinsiyet farklılığı yüzünden kadınların yükü daha ağırdır çünkü onlar artan mahrumiyet koşullarında hane halkının tüketim üretimini idare etmeye çalışırlar. Kadınlar evde, toplumda ve iş yerinde hem ücretli hem de ücretsiz işlerde çalışarak ekonomiye ve yoksullukla mücadeleye katkıda bulunurlar. Bu nedenle kadının güçlendirilmesi, yoksulluğun ortadan kaldırılmasında çok önemli bir unsurdur.

Kadın yoksulluğunu azaltmada önemli bir araç da kadın istihdamının artırılmasıdır. Ülkemiz en büyük ilk yirmi ekonomisi arasında bulunurken dünyanın, kalkınmışlığın temel göstergelerine baktığımızda ise dünyanın çok gerisindedir. Örneğin, Dünya Ekonomik Forumu tarafından her yıl yayınlanan Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporu’na göre ülkemiz 130 ülke arasında 123’üncü sıradadır. Dünyanın en büyük diğer ekonomilerine sahip ülkelere baktığımızda, örneğin, Amerika Birleşik Devletleri 31’inci sırada, Almanya 8’inci sırada, Birleşik Britanya ise 11’inci sıradadır.

Kadınların ekonomiye katılımı ve fırsatları açısından ise Türkiye 124’üncü sıradadır. Kadınlar istihdam sürecine ya dâhil olamamakta ya da kayıt dışı çalışmaya zorlanmaktadır. Çoğu zaman da kadınlar erkeklere nazaran daha düşük ücretlerle çalışmak durumunda kalmaktadır.

Ayrıca, çalışma hayatının kadınların katılımını artırıcı şekilde düzenlenmeyişi de kadın istihdamını etkileyen bir başka unsurdur. Bakım hizmetlerinin kurumsallaşamaması ve iş yerlerinde kreş ve bakımevlerinin hâlen gerektiği gibi hizmete sunulamaması ülkemizde kadın istihdamının gerilemesine sebep olmaktadır.

Daha geçtiğimiz cuma günü Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan bir rapora göre kadın istihdamı yüzde 24’lerden yüzde 22’lere gerilemiştir. AB üyesi 27 ülkede bu oran ortalama yüzde 58’dir. Ülkemizde ise özellikle ekonomik kriz bahanesiyle kadınlar istihdam sürecinden dışlanmaktadır. Oysa kadınların istihdama dâhil edilmesi yoksullukla mücadeleden küresel ısınmaya kadar birçok sorunun azaltılmasında temel araç olacaktır.

Kadın erkek eşitsizliğinin temelinde ekonomik güç dengesizlikleri ve yoksulluğun yattığını düşünürsek kadın yoksulluğunu ve kadın yoksulluğuna bağlı kadın erkek eşitsizliğini gidermenin yolunun kadını istihdam sürecine dâhil etmekten geçtiğini görürüz.

Kadın erkek eşitsizliğine neden olan bir diğer alan da eğitimdir. Eğitim, bir insan hakkıdır ve eşitlik, kalkınma ve barış hedeflerine ulaşılması için gerekli bir araçtır. Ayrımcı olmayan eğitim hem kız çocuklar hem de erkek çocuklar için yararlıdır. Böylece, kadın ile erkek arasında daha eşit ilişkiler kurulmasına büyük katkıda bulunur. Eğer daha çok kadın değişimin gerçekleştiricisi olacaksa eğitimin kazandırdığı niteliklerin kadınlar için de ulaşılabilir ve kazanılır olması şarttır.

Kadının okuryazar olması, aile içinde sağlık, beslenme ve eğitimi geliştirmenin ve kadınları toplumdaki karar alma süreçlerine katılmaları için güçlendirmenin en önemli anahtarıdır. Kız çocukların ve kadınların resmî ve resmî olmayan eğitim ve öğrenimlerine yatırım yapmanın olağanüstü yüksek sosyal ve ekonomik kazancı bir yana, sürdürülebilir kalkınmayı ve hem sürekli hem de sürdürülebilir ekonomik büyümeyi başarmanın en iyi araçlarından biri olduğu kanıtlanmıştır.

Yukarıda değindiğim Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporu’na göre kadınların eğitim hakkını kullanması konusunda Türkiye 130 ülke içinde 108’inci sıradadır. Bugün zorunlu eğitim çağındaki kızlarımızın yaklaşık 700 bini ilköğretim dışındadır. “Haydi Kızlar Okula”, “Baba Beni Okula Gönder” gibi kampanyalar her ne kadar kız çocuklarının okullaşma oranını artırsa da, kız çocuklarının okula devam oranı oldukça düşüktür. Her yıl on binlerce kızımız ilköğretimi terk etmek zorunda kalmaktadır. Bu durumdaki yüz binlerce kız çocuğumuz toplumumuzun kıyısına köşesine itilmekte, yaşamları olması gerekenden daha sağlıksız, becerileri daha az, yaşamlarında pek az seçenek bulunan ve geleceğe ilişkin umutları hayli zayıf çocuklardır bunlar. Pek çoğu çocuk yaşta evlendirilmekte, cinsel sömürüye maruz kalmaktadır.

21’inci yüzyılda daha iyi bir dünya için dünya ülkelerinin üzerinde anlaşmaya vardıkları ve ülkemizin de altına imza attığı “Bin Yıl Kalkınma Hedefleri”nden ikisi, kız ve erkek çocukların eğitimi üzerinde odaklaşmıştır. Bunlar salt birtakım hedeflerden ibaret değildir. Bu hedeflere ulaşmada ne kadar başarılı olduğumuz, diğer bütün hedeflere ulaşabilme yeteneğimiz açısından yaşamsal önem taşımaktadır.

Kız çocuklarının eğitim ve öğretime katılmalarının önündeki sosyal ve ekonomik engellerin ortadan kaldırılması ve yoksul çocuklara odaklanarak herkesin kaliteli temel eğitim alması sağlanmalıdır. Böylece kadınların eğitimliliğinin artırılması sonucunda toplumun da eğitimliliği artacaktır.

Kız çocuklarının eğitimi, eğitimden yoksun kalan çocuklar arasında kız çocukları üzerine odaklanılarak tüm çocuklar için kaliteli eğitime erişimi temin etmek anlamına gelmektedir. Bu ise kız çocukları için yalnızca eğitim fırsatlarının artması değil, aynı zamanda kız çocuklarını okula devam etmekten ve okulda başarı göstermekten alıkoyan tüm engellerin sistematik biçimde ortadan kaldırılmasını gerektirir. Bu, ayrıca tüm çocukların eğitiminde ulaşabilecekleri en üst düzeye kadar ulaşabilmeleri için fırsat eşitliğine sahip olabilmeleri, kız ve erkek çocuklara karşı cinsiyete dayalı her türlü ayrımcılığın da ortadan kaldırılmasını ifade eder.

Kadınların ve kız çocuklarının eğitim haklarına erişebilmelerinin sağlanabilmesi, kadınların siyasette ve karar alma mekanizmalarında söz sahibi olabilmeleri açısından da önemli bir husustur. Türkiye, kadınların siyasete katılımı açısından dünya genelinde 130 ülke arasında 106’ncı sıradadır. Ülkemizde nüfusun yarısını oluşturan kadınlar 1934’te seçme ve seçilme hakkına sahip olmuşlarsa da o günden bu yana siyasi karar organlarında ve karar alma mekanizmalarında yok denecek kadar azdırlar. Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde kadın temsil oranı yüzde 9,1’dir. Cumhuriyet tarihi boyunca toplam 9.134 milletvekilinin sadece 236’sı kadındır. Kadın belediye başkanı oranları ise daha da kötü durumda. Türkiye dünya istatistiği içinde 57 ülke içinde 54’üncü sırada. 3.225 belediye başkanının sadece 18’i kadındır. Umarım, bu dönem yapılacak yerel seçimlerde bu oran çok daha yükseğe çıkar çünkü yerel yönetimlerin sunduğu hizmetlerden çoğu zaman birincil aşamada yararlanan kişiler kadınlar olmaktadır. Ancak, karar alanların çoğunlukla erkeklerden oluştuğu bir dünyada kadınların ihtiyaçlarını ve taleplerini fark edebilecek bir bakış açısının getirilebilmesi mümkün değildir. Ülkemizde gerekli yerel hizmetlerin ne olduğunu tanımlayabilecek, talep edecek ve yararlanacak vatandaşların başında gelen kadınların çelişkili biçimde yerel hizmetlerle ilgili kararlara katılımı çok sınırlıdır. Yerel yönetimlerin kent planlamasından ulaşım hatlarının belirlenmesine, hizmetlerin ücretlendirilmesinden bütçe kaynaklarının tahsisine, kent toprağının nasıl kullanıldığından atıkların toplanmasına ve sokak aydınlatmasına kadar verdiği her türlü karardan ve uygulamadan doğrudan etkilenen kadınlar bu kararların oluşturulması sürecinde de yer alabilmelidir.

Anayasal güvence altında olan eşit temsil ilkesinin gerçek hedefine ulaşabilmesi için kadının karar alma mekanizmalarında yer alabilmesi şarttır. Bunun da en birincil yolu kota uygulamasıdır. Yapılan araştırmalar da göstermektedir ki, kota uygulamasının amacına ulaşılabilmesi için kritik temsil eşiği yani yüzde 30’un sağlanması gerekir. Kadınların korkmadan, susturulmadan, dışlanmadan ve erkekler gibi davranmadan siyasette var olabilmesi en az 2 erkeğe karşı 1 kadın oranına ulaşılmasına bağlıdır.

Üyesi olma yolunda önemli aşama kaydettiğimiz Avrupa Birliği de kotayı gerekli ve şart görmektedir. Avrupa Birliğinin 1999’da yürürlüğe koyduğu Amsterdam Anlaşması hem AB’nin kendisini hem de üye ülkeleri bağlamaktadır. Anlaşmanın 141’inci maddesine göre, eşitliğin sağlanması için kadınlara özel avantajlar sağlanması gereklidir ve bu bir ayrımcılık değildir. Avrupa ülkelerinde kota uygulamaları yaygın olarak hayata geçirilmektedir. Kota, var olan erkek egemen toplumsal yapı nedeniyle kadınlara kapalı olan siyaseti kadınlara açarak eşitlik sağlar. Yine kota uygulamasının atamayla oluşan karar organlarında uygulanması da kadına karşı şiddet, namus cinayeti, kadın istihdamı gibi mevcut temel sorunların çözümünde önemli bir aşama olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun varlığı ülkemizin en ciddi sorunlarından biri olan kadına karşı şiddetle mücadelede de büyük önem taşımaktadır. Kadına karşı şiddet, kadınların insan haklarını ve temel özgürlüklerini kullanmalarını engellemekte, bozmakta veya değersiz hâle getirmektedir. Pekin Eylem Platformu’na göre, kadına yönelik şiddet, kadının fiziksel, cinsel veya psikolojik zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel olan bu tip hareketlerin tehdidini, baskıyı ya da özgürlüğün keyfî engellenmesini de içeren, ister toplum önünde ister özel hayatta meydana gelmiş olsun cinsiyete dayalı her türden şiddet anlamına gelmektedir.

Şiddet hareketleri ister ev içinde ister toplumda meydana gelsin kadının hayatına korku ve güvensizlik sokmakta, eşitlik, kalkınma ve barış hedeflerinin başarılmasını engellemektedir. Yarın açıklanacak olan Kadına Yönelik Şiddet Türkiye Raporu durumun vahametini gözler önüne serecektir. Kadını erkeğin namusu olarak gören zihniyetin değişmesi gerekir. Şiddetin en kötüsü olan namus cinayetleri toplumun kanayan yarasıdır.

Komisyonun kurulmasıyla birlikte, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesinin 2005 Türkiye Raporu’nda da belirttiği gibi, geçici özel önlemlerin ayrımcılık sayılmayacağının tanımlanacağı bir çerçeve eşitlik yasasının çıkarılması da mümkün olacaktır. Komisyonun yetkileri çerçevesinde mevcut kanunlarda yer alan eşitliği bozucu, eşitliğe aykırı hükümler ayıklanabilecek ve hatta Komisyon gerekli gördüğü konularda kanun teklifi de verebilecektir. Kurulacak bu Komisyon toplumsal cinsiyet eşitsizliğini giderecek önlemlerin alınmasında öncü rol oynamalıdır.

Toplumun tüm alanlarında kadınların var olabilmesini sağlayacak, kadının özgürleşmesi önündeki engelleri kaldıracak, kadının insan haklarından yararlanması için gerekli çalışmaları yapacak ve bir gün erkeklerin de gereksinim duyacağı bir komisyon olması dileğiyle yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erbatur.

Birleşime, saat 20.00’de toplanmak üzere ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.02

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati:20.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER : Fatoş GÜRKAN (Adana), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

328 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

Teklifin tümü üzerinde söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Şenol Bal’da.

Buyurun Sayın Bal. (Alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İç Tüzük’ü değiştirmek lazım. Yani, esas şimdi yoklama isteyeceksin, karar yeter sayısı... Bu haksızlık değil mi Sayın Bakan? Yani bir hanımefendi konuşuyor, hiç kimse yok! Nerede millet?

AHMET YENİ (Samsun) – Bir kere hanımefendiler yok!

MHP GRUBU ADINA ŞENOL BAL (İzmir) – Hayır sadece hanımefendiler değil, beyefendiler yok.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Beyefendiler yok.

ŞENOL BAL (Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 328 sıra sayılı, Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Evet, sayın milletvekilleri, Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu Kanun Teklifi’ne canıgönülden katıldığımızı burada ifade etmek istiyorum. Keşke ülkemizde böyle bir komisyon kurulmasına ihtiyaç duyulmasaydı. Bunu da burada ifade etmek istiyorum. Ama demek ki bir ihtiyaç olduğu için böyle bir komisyonun kurulması gündeme geldi. Bugüne kadar 90’lı yıllardan beri kadın derneklerinin, sivil toplum kuruluşlarının, kadın haklarıyla ilgili ortaya koymuş oldukları istekler doğrultusunda ve gerçekten gerektiği için hem Medeni Kanun’da hem Anayasa’mızda hem Türk Ceza Kanunu’nda ve iş kanunlarında bu fırsat eşitliğini engelleyen birçok madde değiştirilmiştir ve ben bu konuda faaliyet göstermiş, çaba sarf etmiş olan tüm kadın sivil toplum kuruluşlarını da buradan saygıyla selamlıyorum.

Evet, bu teklifin yasalaşmasıyla oluşturulacak komisyonun en azından toplum üzerinde bir farkındalık yaratacağını umuyorum, yine, bir zihniyet değişikliği yaratacağını ummak istiyorum, ama tabii, samimi bir çalışma içinde faaliyetler yürütülebilirse. Evet, kadın erkek eşitliği konusunda mevzuattan kaynaklanan sıkıntılar az da olsa bazı konularda devam ediyor. Ben yine ifade etmek istiyorum ki bu tür eşitlik komisyonları Avrupa ülkelerinde olduğu için Türkiye’de de yapılmış olmaz. Bunu kendimiz için yapalım, kendi kadınlarımız için yapalım, insan hakları için yapalım ve toplumun daha iyi olması için yapalım ve kadının insan haklarının ihlalini engellemek için yapalım ve kadının insan haklarının ihlalini engellemek için yapalım ve inşallah bu Komisyonun hayırlara vesile olmasını şimdiden diliyorum ama şu soruyu da sayın milletvekilleri, sormak istiyorum: Türkiye’de çalışma hayatında veya işte, kişilik haklarında, kadın erkek eşitliğine dair yapılan yasal düzenlemelerin temelinde gerçekten eşitlik fikri mi yatıyor diye sormak istiyorum. Eğer gerçekten bu eşitlik fikri yatmış olsaydı, mevzuat dışında da eşitsizliklerin giderilmesine ait sağlıklı düzenlemeler, programlar, projeler ortaya konurdu bugüne kadar. Uygulamada hâlen neden büyük sorunlar yaşanıyor, bunun üzerinde biraz durmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, tarihin her döneminde devlete ve toplum yaşantısına egemen olan siyasal düşünme şekilleri, yönetim biçimleri, dinler, ideolojiler, kadının içinde yer aldığı ya da bire bir ilişki içinde bulunduğu pek çok kavramın ve kurumun şekillenmesine etkili olmuş ve bu faktörler her devirde kadınların sosyokültürel, ekonomik ve siyasal rolünü de belirlemiştir.

Evet, Türk toplumunun tarihî geçmişine şöyle bir baktığımızda, kadın konusunda da farklı dönemler yaşanmış ama diğer milletlerle değerlendirdiğimizde, Türk kadınının geçmişte, tarihî olarak değerlendirdiğimizde çok büyük sıkıntılar yaşamadığını da görüyoruz ama ben yine şunu da ifade etmek istiyorum ki, bu tür değerlendirmeler her devri kendi içinde, kendi şartlarıyla ele almanın daha doğru ve gerçekçi bir bakış ortaya koyduğunu söylüyor. En son Tanzimatla birlikte başlayan, cumhuriyetin ilanıyla hızlanan kadınla ilgili süreç, Atatürk’ün gerçekleştirmiş olduğu sosyal reformlarla birlikte büyük bir dönüşümü başlatmıştır. Keşke Büyük Önder’imizin, Atatürk’ümüzün Türk kadınına o günkü ortam ve şartlarda verdiği hakları, bakın sadece hakları değil ilke ve şuuru toplumca anlayabilseydik. Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte Türk kadını, toplumda çağdaş, eğitimli, meslek sahibi ve birey olma niteliğine kavuşma yolunda çok büyük imkânlara erişse de bu gelişme ivmesi ne yazık ki sonraki dönemlerde korunamamıştır ve bence gelecek nesillere de büyük haksızlık edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gerek sanayileşme ve bunun sonucunda beliren kentleşme olgusu gerekse kültürel dejenerasyon ve yanlış politikalar ülke içinde değişik kesimler arasında farklı şekillerde algılanmış ya da etkenlerin muhtelif kesimleri etkilemesi birbirinden farklılık göstermiştir. Bu farklılığı yaratan toplumsal kavram ise bu etkenlerin zorlamasıyla ve biçimlendirilmesiyle beliren “toplumsal değişme” dediğimiz sosyolojik olgudur ve kadın kimliğinde de, kadın yapılanmasında da çok çeşitlilik ortaya çıkmıştır tüm toplumda olduğu gibi.

Şunu söylemek istiyorum değerli milletvekilleri: Kadınlara iç hukuk düzenlemeleri, dinî, tarihî ve uluslararası referanslar ile ne kadar hak tanınırsa tanınsın sorun daha çok kültürel dejenerasyon sonucu oluşan alışkanlıklar ve ezberlerle ilgilidir. Evet, günümüzde siyasette, sanatta, çalışma hayatının her alanında başarılı olmuş birçok kadınımız vardır ancak değişen toplumsal yapıda kadının layık olduğu konuma ulaşması için gerekli imkân, bilgi, beceri ve fırsat eşitliğini büyük bir kesim kadınımız elde edememiştir.

Kadınlara yasal çerçevede tanınan haklar, sosyal, ekonomik ve kültürel hayatta kendini gerçekleştirme fırsatıyla desteklenmedikçe anlamlı olmamaktadır. Yine, “Türk kadınının layık olduğu konuma ve haklara kavuşma isteğinin en büyük dayanağı tarihî miras.” dedik ama, en azından, kadınlarımızın bu haklardan haberi olabilecek, bu hakları kullanabilecek beceri ve bilgiye de sahip olması gerekli.

Bir kere, sayın milletvekilleri, kadın erkek eşitliği demokrasinin meşruiyet sorunudur. Demokrasiyi ağzına pelesenk edenlere buradan duyuruyorum. Tüm yapılan değişikliklere rağmen kadınlar toplumda yaratılan fırsatlardan eşit bir şekilde yararlanıyor mu? Toplumsal haklardan eşit bir şekilde yaratılan fırsatlardan yararlanıyor mu? Toplumsal kaynaklardan eşit bir şekilde kadınlarımız yararlanıyor mu? Bunları kendimize sormamız lazım. Bu yasal hakların sosyal ve kültürel hayatta desteklenmesi gerekiyor. Sosyal hayatta kadının statüsünün bu imkânları kullanabilecek şekilde geliştirilmesi gerekiyor. Ekonomik alanda kadının varlığı bu imkânlara ulaşabilecek şekilde güçlendirilmesi gerekiyor. Kadının görünürlüğü, ehliyeti ve liyakatini yarışabilecek hâle getirmek zorundayız.

Sayın milletvekilleri, burada bir dize okumak istiyorum Azerbaycanlı bir şairin:

“Silkinip çıkmazsa kadın mutfaktan,

Ne azat ana var ne azat vatan.”

Şimdi, biraz önce cumhuriyet döneminin kadınlarından, o dönemdeki verilen haklardan bahsettik. O dönemin kadınları, -hak varsa ödev de vardı- belli bir sorumluluk taşıyorlardı. O dönemin kadınlarının idealizmi eğer devam ettirilebilseydi, bugün en azından içinde bulunduğumuz kadının bu sosyal problemleri bu kadar olmazdı.

Değerli milletvekilleri, Yüce Atatürk’ümüz milletin kaynağı, sosyal hayatın esası olarak kadını ifade ediyor. “Milletimiz kuvvetli bir millet olmaya azmetmiştir. Bunun gereklerinden biri de, kadınlarımızın her bakımdan yükselmelerinin teminidir.” diyor Büyük Atatürk’ümüz.

Evet, kadının sorunu toplumun sorunudur değerli milletvekilleri. Bu sorun çözülemiyorsa, bu ekonomik sistemde, bu sosyal sistemde, bu sosyal yapıda eğer kadının problemleri çözülemiyorsa bu meselenin, problemin başı idari yönetim, siyasi iradeyle ilgili bir sorundur.

Şimdi, kadının birçok probleminden bahsettik. Biliyorsunuz ülkemizin en önemli sorunlarından birisi hiç şüphesiz ki işsizlik ve istihdam sorunudur. Bugün yapılan anketlerde kadınların en büyük sorunu işsizlik ve yoksulluktur. Genç nüfusumuz ile beslenen istihdam piyasamız kadınıyla erkeğiyle bugün ülkemizin hem en büyük kozu hem de iyi değerlendirilmediği takdirde en büyük tehlikesini oluşturmaktadır.

Evet, sürdürülebilir bir kalkınmanın en önemli unsuru kadınların iş gücüne katılımını teşvik etmektir. Ne yazık ki, her geçen yıl nüfus artışına rağmen Türkiye’de kadının iş gücüne katılım oranı düşmektedir. Son altı yıldır bu oranın belirgin bir şekilde düşmesi aldatıcı, göstermelik ve popülist politikaların neticesidir. 1990’lı yıllarda yüzde 34,1 civarında olan kadının iş gücüne katılım oranı 2007’de yüzde 24,8’lere gerilemiştir, 2008’de de yüzde 22’lerdedir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde genel olarak iş gücüne katılım da düşüktür: Yüzde 45,8. Birçok ülkeyle mukayese ettiğimizde böyle genç bir nüfusa sahip olan ülkemizdeki bu iş gücüne katılım oranı niye bu kadar düşüktür? Ülkemizde işte çalışabilecek 15-64 yaş sınırı içinde nüfus 50 milyondur. İş gücüne katılım oranına baktığımızda, çalışabilecek nüfusun yarısından fazlası çalışma durumundan uzak gözükmektedir ve bu iş gücüne katılım oranı yüzde 45,8’in yüzde 70,2’si erkekler, yüzde 24 veya yüzde 22’si kadınlardır. İş gücüne katılmayan 100 kadından 63’ü iş gücüne katılmama nedenini “tam zamanlı ev kadını” olarak göstermektedir. Yani kadının enerjisinden, kadının kabiliyetlerinden bu ülke yararlanamamaktadır.

Yine istihdam edilenlere bir bakalım. Yani iş gücü böyle de istihdam ne kadar edilebiliyor bu ülkede? Bu ülkede 50 milyon insanın 21 milyon 500 bini istihdam ediliyor -son veriler değil bunlar, 2007 verilerine göre- ve kadınlar da bunun 5,5 milyonunu ifade ediyor. Yine büyük bir kitlenin çalışmadığı hâlde işsiz görünmesine rağmen işsizlik oranı hiç durmadan yükseliş gösteriyor.

Değerli milletvekilleri, kırsal alanda, tarımda 100 kadından 83’ü tarım kesiminde, biliyorsunuz, çalışıyor. Bundan da son zamanda, son üç yılda 1,8 milyon kişinin tarımdan uzaklaştığını düşündüğümüzde en büyük darbenin yine kadınlara vurulduğunu görüyoruz.

Evet, kayıt dışılık kadınlarda. En önce işten çıkarılma yine kadınların problemi, iş bulamama, kadınların… O zaman, en azından, eğitim verirken de yaygın eğitimlerde de kadını meslek sahibi yapmak zorundayız.

İstihdama katılım kadının güçlenmesinin en önemli aracı. Ücretli istihdam kadının evin dışında görünür kılınmasını, toplumsal yaşamda bir birey olmasını sağlamanın, kadının sosyal, kültürel ve politik haklara, fırsat eşitliğine ulaşmasının en etkili yolu. Onun için istihdam meselesinin üzerinde durmamız gerekli.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde bilhassa son altı yıl, AKP İktidarı döneminde millî ve manevi değerlerimizin istismar edilip siyasete alet edildiği bir dönemi yaşıyoruz. Başta siyaset kurumu olmak üzere toplumun ekonomik, kültürel, sosyal, ilmî ve idari birçok alanında yozlaşma kültürünün artarak devam ettiğine hepimiz şahidiz. Bu durum, işsizlik ve gelir dağılımı adaletsizliği gibi sosyoekonomik sorunlar ile birlikte toplumda güven bunalımına, kaygı, korku ve umutsuzluğa yol açıyor. Yani kültürel, sosyal, ekonomik ve en önemlisi siyasi bir yozlaşma kültürüyle karşı karşıyayız.

2009 Türkiye’sinin en büyük problemleri olan -sadece kadınımızın değil, toplumun ama en çok etkilenen kesim kadınlar- işsizlik, yolsuzluk, sosyal dışlanmışlık olgusunun baş oyuncuları kadınlar ama istenilen de buydu. Toplum her geçen gün yoksullaşıyor ve buna bağlı olarak kadınlar yoksullaşıyor.

Sosyal devlet sadaka devleti hâline geldi. İlk önce insanları yoksul hâle getireceksiniz, sonra verdiğiniz sadaka gibi yardımlarla onları mahkûm edeceksiniz. Çalışma ve üretme kültürünü yok edeceksiniz. Sayın milletvekilleri, bunları söylemek zorunda hissediyorum, çünkü ülkemizin en önemli meselelerinden biri bu.

Bunun dışında aile içi şiddetten bahsediyoruz. Aile içi şiddet -yarın zannediyorum açıklanacak- gerçekten yüzleşmemiz gereken bir konu. Bu konuyla ilgili alınan yasal kararlar, mevzuat değişiklikleri; bunlar çözüm değil, bunun için altyapının hazırlanması gerekli. Millî Eğitim Bakanlığının, Diyanet İşleri Başkanlığının, aynı zamanda sivil toplum kuruluşlarının ve en önemlisi medyamızın bu konu üzerinde ortaklaşa çalışması gerekiyor.

Eğitim konusu hâlen çözemediğimiz problemlerin başında. Hâlen 5 kadından 1’i okuryazar değil. Okullaşma oranını yüzde 100’e çıkaramadık. Okuryazar olanlarımızın yüzde 60’ı ilkokul ve hatta ilkokul mezunu bile değil. Ki bilgi çağında yaşıyoruz. Hiç durmadan bilginin yenilenmesi gereken bir dönemde, çağda, yaşadığımız bu çağda yaygın eğitimin, biraz önce de saymış olduğum kurum ve kuruluşlarla birlikte mutlaka geliştirilmesi gerekiyor.

Ben, Kadın Erkek Eşitlik Komisyonunun bir farkındalık yaratacağı ve aynı zamanda zihniyet değişikliği yaratacağı konusunda emin olarak, bu Komisyonun kurulması konusunda Milliyetçi Hareket Partisi olarak kabul oyu vereceğimizi ifade ediyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Aysel Tuğluk. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

DTP GRUBU ADINA AYSEL TUĞLUK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kadın Erkek Komisyonunun Kurulmasına Dair Kanun Teklifi hakkında DTP Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biz kadınların yıllardır mücadelesini verdiği Eşitlik Komisyonunun kurulması için Meclis tarihinde ilk kez farklı partilerden kadın milletvekillerinin karşılıklı hoşgörü ve fikir birliği içinde çalıştıklarına vurgu yaparak konuşmama başlamak istiyorum.

Bir partinin ya da bir kişinin değil, biz kadınların ortak başarısıdır bu durum ve hepimizin kadınlık gururunu yüceltmiştir. Bu Komisyonun kurulması için yıllardır çaba sarf eden kadın örgütlerini ve emeği geçen herkesi bu vesileyle kutluyorum.

Toplumsal yaşamda karşılaşılan eşitsizlikleri gidermenin en önemli araçlarından bir tanesi kadınların hem bir başına hem de hemcinsleriyle birlikte girişecekleri tüm çabaları hukuksal ve toplumsal alanda kurumsallaştırmak olacaktır. İşte bugün Parlamento çatısı altında kurumsallaşma yönünde atacağımız bu önemli adımla, bundan sonraki uygulamalara dönük çalışma ve çabaları hızlandırmış olacağız.

Umuyor ve diliyorum ki bundan sonraki çalışmamızın ana ekseni aynı dayanışma ve kadın bilinci doğrultusunda Komisyonun işlevsel bir hâle gelmesi için çalışmak olacaktır. Bu, öncelikle bizlerin hemcinsimize, bu Meclisin de bizlere ve topluma karşı ödemesi gereken bir borcudur aynı zamanda.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Eşitlik Komisyonunun partiler üstü ortak bir gereklilik olduğunun bilincinde olarak davranmayı başarmış biz kadınların bu vesileyle kadın meselelerine dair bazı konuları gündemleştirmek ve güncelleştirmek gibi bir sorumluluğumuzun olduğu kanaatindeyim, çünkü Türkiye’de her 3 kadından 1’i şiddet mağduru, her 5 kadından 1’i okuma yazma bilmiyor, Parlamentodaki kadın oranı dünyanın birçok ülkesinden çok daha geri durumda. Bu bilançonun içine siyasal katılımdan töre ve namus denilen cinayetlere, iş yaşamına katılımından cinsel istismara, şiddetten baş örtüsüne, ayrımcılıktan ticari sömürüye kadar bin bir sorunu eklemek mümkün. Bu tablo neden böyle ve bu tablo nasıl değişir sorularına birlikte yanıt bulmak zorundayız.

Biliniyor, Medeni Kanun, İş Kanunu, Ceza Kanunu, Ailenin Korunmasına Dair Kanun, Belediyeler Kanunu’nda yer alan hususlar gibi, yasal zeminde yapılan iyileştirme ve düzenlemelerle kadın erkek eşitliği güçlendirilmiştir. Fakat yasalarımızda yer verilen tüm bu olumlu düzenlemelere rağmen toplumsal hayat, yasal zemin ve uygulama düzeyinde çok ciddi sorunlarla hâlen yüz yüzedir. “Hayatımız tehlikede” desek abartmış olmayacağız çünkü her gün bir şekilde ölüyor, öldürülüyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok uzun bir zamandır biz kadınlar, çeşitli vesilelerle bu sorunlarımıza çareler arıyoruz ve her fırsatta üzerimizdeki baskıya karşı mücadele etmeye çalışıyoruz. Yaşanan geçmiş deneyimlerin, her birimizin yaşamakta olduklarının, bazı genel hususlarda ortak çerçeveler oluşturmamız gerektiği konusunu kaçınılmaz olarak önümüze koyuyor. Mevcut sisteme karşı mücadele etmek, dayandığı zihin kodlarını altüst etmek ve her tür ilişki alanını yeniden düzenlemek gibi konulardan söz etmek sanırım yeni bir şey söylemek olmayacaktır.

Yine, farklı kadınlık deneyimleri olduğunu ve belli bir topluma ait kadın deneyimini başat kılmanın sakıncaları biliniyor. Tam burada deneyimlerin karşılıklı paylaşılması ve birbirimizin deneyimlerinden öğrenmenin elbette çok önemli olduğunu belirtmeyi gerekli görüyorum. Esasen de bütün eril değerlerin baştan aşağıya yeniden düşünülmesi, tartışılması ve yeniden kurulması gibi bir arayış ve çabanın hepimiz açısından ciddi bir ihtiyaç olduğunu düşünüyorum, ki, kadınlar bunu yapmaya başladılar; ayrımcılığı tartışıyorlar, cinsiyetçiliği tartışıyorlar, iktidarı ve hiyerarşiyi çok yoğun bir şekilde tartışıyorlar, tartışıyoruz. Tam burada “ideoloji” kavramının içsel sorunları olduğunu unutmadan, sürekli eleştiriye açık şekilde bir kadın özgürlük ideolojisi oluşturmanın gerekli olduğu kadar artık kaçınılmaz olduğunu da söylemek istiyorum. Çünkü, bu husus hem en genel anlamda kadını eksen alarak verili dünya sisteminin sorgulama ve analizinde temel bazı haklar sağlar hem erkek egemen dünya sisteminden kurtuluş için önemli dayanak noktaları oluşturur hem de kadın özgürlüğü konusunda asgari pratik bir çerçeve var eder. Bu son hususun önemli olduğu ve bir iki noktaya -aciliyeti sebebiyle- vurgu yapmak gerektiği kanaatindeyim.

Bakınız, gelişmiş kapitalist ülkelerde egemen erkeğin yanında yer alıp her şeyiyle onun imitasyonuna dönüşen bir kadın tipi ile özellikle geri kalmış ülkelerde erkek egemen sistemin en köklü dogmalarını bedeni üzerinde uygulayan diğer bir kadın tipi, son yıllarda oldukça yaygın bir biçimde “özgürlük ve tercihlerin kullanılması” adı altında ortaya çıkmaktadırlar. Tercihler elbette ki önemlidir ancak sorun şudur: Kadınların erkek karşısındaki konumu nedir? Evet, oldukça eski olan bu soru hâlen tüm yakıcılığıyla biz kadınların gündemindedir ve sözünü ettiğim kadın özgürlük ideolojisinin esasen bu soruya ciddi bir yanıtı olmalıdır. Meclis çatısı altında ve dışında yaptığımız tüm çalışmaların bu eksen etrafında örülmesi gerektiğine inanıyorum. Başka türlü davranmak, kaderimizi değiştirme iddiasını gerçekleştirmemizi çok zor ve uzak hâle getirecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; Türkiyeli kadınların sorunlarının genel kadın sorunlarından bağımsız ve farklı olmadığı açıktır. Elbette kendine özgü bazı yanları vardır ve bu sözünü ettiğim yanlar oldukça önem arz ediyor. Bilindiği gibi, Türkiye bir kutuplar ve gerilimler ülkesidir. Bir tarafta geleneksel sosyal, kültürel yapının kadın üzerindeki baskıları, diğer taraftan kapitalist Batı kültürel ve ekonomik yapılanmanın kadın üzerindeki baskıları. Bazen birbirinden bağımsız bazen birlikte bazen ardışık biçimde bu baskıları çeşitli düzeylerde hepimiz yaşamaktayız. Türkiye'nin bu fay hatları ve genel siyasi kodları ne yazık ki kadınları da birbirinden uzaklaştırmış durumdadır. Öyle ki her alandaki kutuplaşma ve gerilimleri bu alanda da görmek mümkündür. Bu durumda oldukça katmerli bir baskı ve zulüm altında olan kadınlarımızın durumu çoğunlukla neredeyse tali durumda kalıyor, kadınla ilgili rakamlar da bunu tüm açıklığıyla kanıtlamaktadır. Parlamentoda, yerel yönetimlerde ve diğer karar mekanizmalarında kadınların eşit temsili, demokrasinin toplumsal cinsiyet eşitliği gözetilerek tüm kurumlara yerleşmesi amacıyla Avrupa Kadın Lobisi tarafından başlatılan ve kadınların karar mekanizmalarında eşitliğini esas alan “50/50 Eşitlik Kampanyası”nı desteklemek, bu anlamda biz Türkiyeli kadınlar için önem arz ediyor ve pozitif ayrımcılık ve kota ilkesiyle birlikte bunun yeni bir hedef olarak ortaya konulması gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, yaşamın her alanında ve mücadelenin her cephesinde direniş, bağımsızlık ve özgürlük şiarına uygun tarzda konumlanan Kürt kadını, bir özgürlük ideolojisi oluşturma ve kadın kurtuluş mücadelesini örgütleme konusunda, bence herkes tarafından incelenmesi gereken muazzam bir deneyime sahiptir. 90’lı yıllarda birkaç kadınla başlayan bu mücadele, şimdilerde yüz binlerin “...” (x) yani “Kadın, Yaşam, Özgürlük” sloganıyla demokratik topluma ulaşmada en dinamik güce ulaşmalarıyla sürmektedir. Hâlen hafızalarımızdadır, 90’lı yıllarda söylenen bir Kürtçe cümle ve saçlara iliştirilmiş üç renkten oluşan sembolik eylem, hem bir halkın çok uzun bir süredir beklediği bir ifadeydi hem de aynı halkın özgür iradesini temsil etmesi için bir kadının almış olduğu inisiyatif açısından da bir o kadar tarihî önemdeydi. Sadece birilerini sevdiği için aile üyeleri tarafından kurşunlanan genç kızların gömüldüğü bir coğrafyada, Kürt kadınları Türkiye'de kadının özgürlük mücadelesine kanımca beklenenden de fazlasını katıyorlar. Hem ideolojik hem kişisel bilinçlenmeyle Kürt kadını, erkek egemenlikli, devletçi iktidar mekanizmalara muhalefet eden, karşı duran ve kaderini değiştirme iddiasında olan bir politik figür düzeyine ulaşmıştır. Bu, tam da kadını ezen hiyerarşik ve baskıcı mekanizmanın her açıdan parçalanması anlamına gelmektedir. Sonuç, erkek zihniyetini öldürmeye dayanıyor. Özü şudur: İktidarın ne kadar dışındaysanız o kadar özgürlüğe yakınsınızdır. İşte, sözünü ettiğim kadın kurtuluş ideolojisini de bu temel ilke esasında geliştirmemiz gerekiyor. Toplumsal alanda bunun mücadelesini yürütmezsek bileceğiz ki yasal alanda yapacağımız her değişiklik ciddi uygulama sorunları ve engellemelerle yüz yüze kalacaktır.

                        

(x) Bu bölümde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evrensel kadın mücadelesi açısından da kadın boyutlu, kadın eksenli bir düşünmeyi, giderek bir ideolojiyi ve buna dayalı bir örgütlenmeyi geliştirmeyi oldukça önemli bulmaktayız. Savaş sorunlarına barışçıl çözümler getirmekten tutalım özgürlüğe dayalı bir yaşam ve ilişki sistematiğini mümkün kılmaya kadar kadın merkezli bir örgütlenme ve esasen ideolojik bir gelişmeye ihtiyacımızın olduğunu göz ardı edemeyiz. İşte bu yüzden, başarmak için bizler oldukça iddialı olmak zorundayız. Tarihin bu en eski sahasında kadın hareketi olma konusunda ya çok uzun bir zamana yayılacak bir kaybı ya da gelecek ufuklara uzanacak bir başarıyı yakalamak zorundayız. Temel ilkemize sadık kalarak yani egemen erkekten ve köle kadından uzaklaşarak kadının öz örgütlenmesi, öz düşünce ve eylem gücüyle kendimize alternatif yaşam yaratmalıyız.

Toplumun yarısını oluşturan kadınlar siyasette ve özellikle karar mekanizmalarında neredeyse yok denecek kadar azdır. Evde erkeğin namusu, geleneklerin uygulayıcısı, çocuk doğuran herhangi bir canlı ve erkek devletin şiddetinin mağduru kadınlar olarak, toplumsal alanda ve siyaset içinde özgürlük mücadelesinin gelişmesiyle birlikte erkek egemenlikli mekanizmalara karşı duran, kaderini değiştirme iddiasında olan bir özne olmaya başladık. Bunun sonucu olarak, erkek egemen anlayışın tüm engellemelerine, baskılarına ve türlü oyunlarına rağmen, Türkiye’de kadın mücadelesi önemli bir düzeye ulaşmıştır. Elbette ki hâlen sıkıntılarımız var ama duygusal zekâmız ve örgütsel gücümüzle bunları aşacak güce ve deneyime artık sahip olduğumuzu büyük bir rahatlıkla söyleyebilirim. Kuşkusuz, kadınların başlattığı özgürlük çizgisinin başarısı için toplumsal tüm alanlara yayılması ve kadın kurtuluş ideolojisinin her gün yeniden yazılması ve yaratılması gerekiyor. Erkek egemenlikli sistem altında kadının ruhunun da duygularının da düşüncesinin de davranışının da erkeğe göre şekillenmiş olduğu gerçeği artık tüm yönüyle açığa çıkmıştır. Bu nedenle kadının kapitalist, modernist sistemi ve egemen erkeği sorgulaması, erkeğe göre olmaktan kendini kurtarması, kendi doğasına dönmesi gerekmektedir. Kadın özgürlük ideolojisinin bu yanıyla işlenmesi ve geliştirilmesi gerektiğine inanıyorum.

Analiz oluşturma babında teorik birçok şey söylenebilir elbet. Ancak, kadın hareketinin hepimize sunduğu en büyük pratik değer şudur: Kadınların başka bir dünyayı şu anda ve hemen, erkek egemen sistemin bütün saldırılarına rağmen, dünyanın bir yerlerinde kurmaları ve sürdürmeleri mümkündür. Bu dünyada kadınlar kendilerini her gün yeniden kurarak devletçi, erkek egemen iktidar sisteminin dışında kalabilirler. Demokratik kadın hareketi mevcut durumda bütün sorun ve sorumluluklarıyla, inkâr edilen kimliğinin, sömürülen emeğinin ve tehlikede olan varlığının yarattığı tüm acıların temsilî bir kolektif bedeni durumundadır. Aynı şekilde, halkın umutlarının, gelecek hayallerinin ve acılara çare olabilecek şimdinin çarelerinin de canlı bedeni olmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kadın Erkek Eşitlik Komisyonunun, her şeyden önce, kadın ve erkeklere eşit fırsatlar sağlayacak imkânlar doğrultusunda çalışacak bir komisyon olacağını umut etmekten ziyade, bu işleyiş ve içerikte olması için DTP kimliğiyle siyaset yapan kadın yol arkadaşlarınız olarak rolümüzü oynayacağımızı önemle belirtmek isterim. Kadınlar olarak, yaşadığımız tüm sorunların giderilmesi için ülkemizin hem uluslararası sözleşmelere taraf olması hem kendi mevzuatını, normlarını buna uygun hâle getirmesi hem de uygulamaya yönelik çalışma ve çabaların gelişmesi için katkılarımızı sunacağız. İlgili değişikliğin, uluslararası sözleşmeler de göz önünde bulundurularak her yasa ve uygulamanın eşitlik açısından denetlenmesi, kadınların uğradığı hak ihlallerinin izlenmesi, Komisyonun kadın örgütleriyle iş ve güç birliği içinde çalışması için duyarlı ve sorumlu davranacağız çünkü geleneksel normların değiştirilmesi, zihniyetlerin dönüştürülmesi, kadının özgür birey olarak görülmesi için kurulacak bu Eşitlik Komisyonunun tarihsel bir rolü olduğuna inanıyoruz.

Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, ayrımcılığın ortadan kaldırılması, kadınların güçlendirilmesi, kadın erkek eşitliğinin hayatın her alanında hâkim kılınması için ve en önemlisi de bu çabaların kurumsallaşması açısından son derece önemli bulduğumuz, mücadelesini verdiğimiz Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu Yasa Teklifi’ne DTP Grubu olarak olumlu oy kullanacağız ve buradan çağrımız tüm partilerin milletvekillerinedir, bu yasa teklifine olumlu oy vermeleridir.

Sayın milletvekilleri, sevgili kadınlar; bazı dillerde “hayat” ve “kadın”ı karşılayan sözcüklerin aynı köke dayanmaları bir tesadüf olamaz çünkü hayat, kadınca bir oluştur. Unutmamalıyız ki kadınlar “hayat” denen fonksiyonun değişmezleridir. Türümüz için her şey, mekân, zaman, koşullar değişebilir; erkekler de gereksiz hâle gelebilir ama kadın zorunludur.

“Dünyanın bütün kadınları birleşin.” şiarına uygun bir mücadele düzeyi yakalamak ve devrim yapmak için değil, devrim olmak için her birimiz arzuladığımız geleceğin tohumları olarak mevcut hayatı başka bir hayat olmaya yöneltmek ve sürüklemek sorumluluğuyla karşı karşıyayız. Özgürlüğü, kadın beyni ve bedeninden süzerek ana sevgisiyle sarmalayıp o çok sözü edilen başka bir dünyanın sakinleri olmaya şimdiden yönelmeliyiz. Dünyamız biz olmalıyız. Dışımızda tahrip edilen bir dünya uzun süre yaşayamaz. Dünya, kadınlara muhtaç ve sadece kadınlarla var olabilir.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tuğluk.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Güldal Akşit.

Süreniz yirmi dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA GÜLDAL AKŞİT (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu Kurulmasına Dair 328 sıra ve (2/211) esas sayılı Kanun Teklifi hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, demokrasinin tam anlamıyla yerleşebilmesi tüm vatandaşların yani cinsiyet ayrımı yapılmaksızın kadınların ve erkeklerin ekonomide, karar alma mekanizmalarında, sosyal, kültürel ve siyasal hayatın her alanında eşit olarak hiçbir ayrımcılığa tabi tutulmaksızın temsil edilebilmeleriyle gerçekleşebilmektedir. Eşitlik ilkesi, özgürlüklerin güvencesi ve gerçekleşme koşulu olarak genel bir ilkedir. Eşitsizlikler ortamında herkesin değil, sadece bazılarının özgürlüklerinden bahsedilebilir.

Bu çerçevede kadın erkek eşitliğini sağlamak, global bir hedef olarak uluslararası kuruluşların gündemine 20’nci yüzyılın son çeyreğinde girmiş ve bugün Birleşmiş Milletler örgütü bünyesinde yürütülen en kapsamlı siyasal hareket hâline gelmiştir. Birleşmiş Milletler örgütünün kuruluşu, ortaya çıkan insanlığın evrensel değerlerinin korunması bağlamında büyük önem taşımaktadır. Bu çerçevede kadınların öncelikle kalkınma süreci içinde yer almalarını, kalkınmanın sonuçlarından eşit biçimde yararlanmalarını engelleyecek faktörlerin ortadan kaldırılması amacıyla 1946 yılında Birleşmiş Milletler bünyesinde Kadının Statüsü Komisyonu kurulmuş ve 1948 yılında Birleşmiş Milletler tarafından siyasal düşüncelerin ve cinsiyetlerin insanlar arasında eşitsizliğe neden olmaması gerektiği önemle vurgulanmıştır.

Dünyada bu gelişmeler yaşanırken ülkemizde de bu doğrultuda gelişmeler dünyadaki benzer gelişmelerden çok önce, 1920’li yıllarda başlamıştır. 1923 yılında laik, demokratik cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte büyük bir sosyal ve siyasal dönüşüm yaşayan ülkemiz, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması konusunda büyük bir deneyime sahiptir. Eğitim ve öğretimin birleştirilmesi, Türk Medeni Kanunu’nun kabulü, kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi ve daha pek çok değişiklik, kadınları erkeklerle beraber eşit birey konumuna yükseltmiştir. Dolayısıyla, Türkiye, 1930-1940 yılları arasındaki dönemde o dönem için oldukça ileri sayılabilecek bir eşitlik standardına ulaşmıştır. Ancak, ülkemizde yasalarda yer alan bu eşitlikçi hükümlerin ve düzenlemelerin hayata geçirilmesi maalesef çoğunlukla mümkün olamamıştır. Şöyle ki: 58, 59 ve 60’ıncı hükûmetler döneminde özellikle kız çocuklarına ve kadınlarımıza yönelik eğitim kampanyalarına önem ve ağırlık verilmiş olmasına rağmen, hâlen 5 kadınımızdan 1’i okuma yazma bilmemekte, kadınların eğitim düzeyleri bölgeler, kent ve kırsal kesim itibarıyla farklılıklar göstermektedir. Kadınlarımız, karar mekanizmalarında eşit sayı ve güçte temsil edilememekte, ekonomik kaynaklara erişememe sorunu yaşamaktadırlar. Yine, kadınlarımızın iş gücüne ve istihdama katılımları ise yıllar itibarıyla düzenli olarak düşmektedir.

Değerli arkadaşlarım, dünyada da durum bundan çok farklı değildir ve bu nedenle, nüfusun yarısını oluşturan ancak sorumluluklarıyla orantılı hakları henüz elde edememiş olan kadınların statülerinin yükseltilmesi amacıyla ulusal mekanizmaların kurulmasına yönelik karar, 1975 yılında yapılan Birleşmiş Milletler Dünya Kadın Konferansında kabul edilen Nairobi İleriye Yönelik Stratejileri Belgesi’nde de yer almıştır.

1975 yılından itibaren kadın erkek eşitliğini sağlamaya yönelik faaliyetler yürütmek veya bu faaliyetlerin koordinasyonunu sağlamak üzere birçok ülkede çeşitli düzeylerde ulusal mekanizmalar kurulmuştur.

Değerli milletvekilleri, bugün Birleşmiş Milletler üyesi yüz kırk dört ülkede kadın erkek eşitliğini sağlamaya yönelik ulusal mekanizmalar bulunmaktadır. Hatta İtalya, Kostarika ve Kamboçya gibi ülkelerde ulusal mekanizmayı içine alacak ayrı bakanlıklar kurulmuştur. Birçok Batılı ülke ise sadece tek mekanizma ile yetinmemiş, eşitliğe yönelik kurumsal yapılarını çeşitlendirmişlerdir. Örneğin İngiltere’de ulusal mekanizmayı kadın birimi, kadın konusundan sorumlu 2 bakan, Kabine Alt Komitesi ve Eşit Fırsatlar Komitesi temsil etmektedir.

Yine, kadın erkek eşitliği konusunda çok önemli ilerlemeler kaydetmiş bulunan Norveç, Hollanda gibi ülkelerde de eşitlik konusunda ulusal mekanizmalar dört düzeyde örgütlenmiştir. Fransa’da ise Meclis ve Senato düzeyinde iki Kadın Hakları ve Eşit Fırsatlar Parlamenterler Delegasyonu bulunmaktadır. Bu delegasyonlar, hükûmetin eşitlik konusunda yaptığı faaliyetler hakkında yasama organını bilgilendirmek, ilgili yasaların çıkarılmasına öncülük etmek, yasaların sonuçlarını değerlendirmek ve benzeri işleri yürütmektedirler. Keza Portekiz, İspanya gibi pek çok Avrupa ülkesinde de benzer örgütlenmeler mevcuttur.

Değerli arkadaşlarım, kadın erkek eşitliğinin uluslararası düzeyde temel belgesi, sizlerin de bildiği gibi, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi yani CEDAW’dır.

1948 İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde ilan edilmiş olan kadın erkek eşitliği 1980 yılında Kopenhag’da toplanan Dünya Kadın Konferansında imzalanan Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’yle yeniden düzenlenerek kadınlara karşı her türlü ayrımcılığı yasaklamıştır.

Bu sözleşmeyle, kadın hakları, insan hakları kataloğunda yerini almıştır. Sözleşmede ayrımcılık tanımlanırken siyasal, ekonomik, toplumsal, kültürel ve kişisel veya öteki alanlardaki kadın erkek eşitliğine dayanan insan haklarının ve temel özgürlüklerinin, medeni durumları ne olursa olsun, kadınlara tanınmasını, kadınların bu haklardan yararlanmalarını veya kullanmalarını engelleme veya hükümsüz kılma amacını taşıyan veya bu sonucu doğuran cinsiyete dayalı herhangi bir ayrım, dışlama veya kısıtlama anlamına gelir denilmektedir.

Sözleşme, kadınların siyasal kararlara katılım hakkının genel çerçevesini tanımlamakta ve taraf devletlere eşit katılımı sağlamak için özel tedbirler alma zorunluluğu getirmektedir. Parlamento ve belediye meclislerinde oluşturulacak eşitlik komisyonları da bu tedbirler içinde yer almaktadır.

Değerli arkadaşlarım, ülkemiz, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ni 1985 yılında imzalayarak, 1986 yılında yürürlüğe girmesini takip eden süreçte, 1990 yılında ulusal mekanizma olarak Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünü kurmuştur. Ancak, 1994 yılında kurumun teşkilat yasası iptal edilmiş bulunmaktadır. Kurum, tekrar, 59’uncu Hükûmet döneminde, 6 Kasım 2004 tarihinde, yani on yıl sonra teşkilat yasasına kavuşmuştur. Bir kadın milletvekili ve o dönemde görev yapan kadın haklarından sorumlu Bakan olarak bu yasanın çıkarılmasına katkı sağlamış olmaktan ayrıca gurur ve huzur duymaktayım. Böylece, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, bu tarih itibarıyla yeniden kurumsal yapısına kavuşmuştur.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, 1990’lı yıllardan itibaren, gerek uluslararası gelişmeler gerekse toplumsal talepler çerçevesinde, ülkemizde kadın erkek eşitliğini sağlayan ve güçlendiren çok önemli yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bunlara kısaca göz atacak olursak: 1997 yılında temel eğitim beş yıldan sekiz yıla çıkarılmıştır. 1998 yılında Ailenin Korunmasına Dair Kanun yürürlüğe girmiştir. 1999 yılında, Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ne konulan çekinceler kaldırılmıştır. 2000 yılında İhtiyari Protokol Türkiye tarafından imzalanmış ve 2003 yılında yürürlüğe girmiştir. 1 Ocak 2002 tarihinde, kadın erkek eşitliği bakış açısıyla hazırlanmış olan yeni Türk Medeni Kanunu yürürlüğe girmiştir. 18 Ocak 2003 tarihinde Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun yürürlüğe girmiştir. 10/6/2003 tarihinde işçi-işveren ilişkilerinde cinsiyet de dâhil olmak üzere ayrımcılık yapılamayacağı temeline dayalı 4857 sayılı İş Kanunu yürürlüğe girmiştir. 17/5/2004 tarihinde -en önemli husus budur- Anayasa’nın 10 ve 90’ıncı maddelerinde kadın erkek eşitliğini güçlendirecek nitelikte düzenlemeler yapılmıştır. Yine 26/9/2004 tarihinde kabul edilen ve 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe giren yeni Türk Ceza Kanunu’nda kadınlar lehine önemli düzenlemeler yer almıştır. 6/11/2004 tarihinde ise ulusal mekanizma olarak, biraz evvel de bahsettiğim, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün Teşkilat Yasası yürürlüğe girmiştir. 26/4/2007 tarihinde ise Ailenin Korunmasına Dair Kanun’un kapsamı genişletilmiş ve bu konuda değişiklik yapılmıştır.

Değerli milletvekilleri, kadın erkek eşitliği konusunda yasal alanda kaydedilen bu önemli gelişmelere rağmen uygulamada sorunlar yaşandığı bir gerçektir. Kadın erkek eşitliği alanında önemli ilerlemeler sağlayan ülkeler bile kadın erkek eşitliğini sağlamak üzere kurulan ulusal mekanizmaları destekleyecek, tamamlayacak, Parlamento içinde komisyon, konsey, kurul gibi yapılanmalara gitmişlerdir. Ayrıca Avrupa Parlamentosunda da Kadın Hakları ve Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu bulunmaktadır. Ülkemizde de Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin uygulamaya geçirilmesi ve cinsler arası eşitliğin sağlanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinde 20’nci Dönemde bir Meclis araştırması komisyonu kurulmuş, Komisyon, hazırladığı raporu 1998 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmuştur. Raporda tavsiye edilen hususlardan biri de Mecliste sürekli bir kadın erkek eşitliği komisyonu kurulmasıdır. Ancak, bu öneri bugüne kadar hayata geçirilememiş, 21 ve 22’nci dönemlerde de Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan görüşmeler sonuçsuz kalmıştır.

Bilahare Anayasa’mızın 10’uncu maddesinde “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” hükmünün öngördüğü kadın erkek eşitliğine ulaşma yolunda etraflı politika ve stratejiler oluşturmak, ülkemizin taraf olduğu Birleşmiş Milletler CEDAW Sözleşmesi uyarınca temel hak ve özgürlükleri kadınların erkeklerle birlikte eşit olarak kullanabilmelerini sağlamak, töre ve namus cinayetleri ile kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetin sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu’nda da yer aldığı üzere, ülkemizde de diğer ülke örneklerinde de olduğu gibi kadın erkek eşitliğini sağlamak üzere gerekli çalışmalar yapacak bir yapının oluşturulması gerekliliği ortaya çıkmıştır.

Nihayet, 23’üncü Dönemde, yani bu dönem İstanbul Milletvekili Sayın Nimet Çubukçu ve 25 milletvekilinin verdiği Fırsat Eşitliği Komisyonu Kanunu Teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca gönderildiği Anayasa Komisyonunda 29 Ocak 2009 tarihinde görüşülmüş ve Komisyon, (2/211) esas numaralı bu Kanun Teklifi ile aynı mahiyette düzenlemeler içeren Adana Milletvekili Sayın Nevingaye Erbatur ve 8 milletvekilinin, Kadın Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 milletvekilinin, Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu kurulması hakkındaki kanun tekliflerinin birleştirilerek görüşülmesine ve bu görüşmelerin Sayın Nimet Çubukçu ve 25 milletvekilinin (2/211) esas numaralı Kanun Teklifi üzerinden sürdürülmesini kabul etmiştir.

Keza, İstanbul Milletvekili Sayın Birgen Keleş ve Van Milletvekili Sayın Fatma Kurtulan’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu kurulması hakkındaki İç Tüzük değişiklik teklifleri olduğu da Komisyon Başkanınca belirtilmiş ve görüşmeler tüm bu teklifleri kapsayacak şekilde yapılmıştır. Komisyon toplantısına Parlamento çatısı altındaki tüm partiler katılmış, katkı sağlamış, görüş bildirmişlerdir. Kanun teklifi tüm partilerin ve Komisyon üyelerinin mutabakatı ile yani oy birliğiyle kabul edilmiş, bugün de yüce heyetinizin huzuruna, yani Genel Kurula gelmiş bulunmaktadır.

Bu vesileyle, mensubu bulunduğum Anayasa Komisyonunun Değerli Başkanı Hocam Sayın Profesör Doktor Burhan Kuzu’ya, değişik siyasi partilere mensup Komisyon üyesi kıymetli milletvekili arkadaşlarıma ve Komisyonda emeği geçen tüm uzman ve personele teşekkür etmek istiyorum. Demek ki bazı kurumların oluşması ve yasal statüye kavuşması için olgunlaşması gerekmektedir ve bu süreç bugün tamamlanmaktadır.

Sevindirici olan, geldiğimiz şu an itibarıyla, Parlamento çatısı altındaki tüm siyasi partilerin bu oluşuma verdiği destektir. Bu nedenle, ben, AK PARTİ Grubu adına, bu çatı altındaki tüm siyasi partilere katkı ve desteklerinden ötürü teşekkür ediyorum.

Ancak, burada teşekkür etmeden geçemeyeceğim büyük bir emek ve güç vardır. Kadın sivil toplum kuruluşlarının bu konudaki çaba ve destekleri inkâr edilemez. Ben, bu vesileyle, kendilerine sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Diliyorum ki bu Komisyonun kuruluşu, kendilerinin de bir ayağını hem de önemli ve güçlü bir ayağını oluşturdukları kadın hakları konusunda önemli çalışmalara imza atmaya vesile olsun ve yine bu kanun teklifinin verilişine önayak olan ve ulusal mekanizmanın önemli bir ayağının başında bulunan Sayın Bakanımız Nimet Çubukçu’ya da desteklerinden ötürü teşekkür etmek istiyorum. Kadın erkek eşitliğinin sağlanmasında, reform niteliğinde yasal düzenlemeler gerçekleştiren Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, bu kez, bir Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu kuruluyor olması büyük önem arz etmektedir. Böylece Türkiye, kadının insan haklarının korunması ve geliştirilmesi, erkeklerle birlikte eşit hak, imkân ve fırsatlara ulaşabilmeleri konusundaki kararlılığını bir kez daha ortaya koymaktadır. Bu nedenle, siz değerli milletvekili arkadaşlarımın bu kanun teklifine tam destek vereceğine inanıyor, desteklerinizden ötürü AK PARTİ Grubu adına teşekkür ediyor ve kurulacak olan komisyonun hayırlı olması dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akşit.

Şahıslar adına ilk söz İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Jale Ağırbaş

Buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

AYŞE JALE AĞIRBAŞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 328 sıra sayılı Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu kurulmasına ilişkin verilen kanun teklifleri üzerine konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce yüce heyetinizi şahsım ve Demokratik Sol Parti adına saygıyla selamlıyorum.

Parlamento çatısı altında Kadın-Erkek Eşitlik Komisyonu kurulması kadınlarımızın uzun yıllardır beklediği ve bu yönde çaba gösterdiği hedeflerden biriydi. Bugün bu hedefi gerçekleştirecek olmamızın mutluluğunu Komisyonun kurulmasında bir nebze de olsa katkısı olan bir kadın milletvekili olarak daha yoğun bir şekilde yaşamaktayım.

Değerli milletvekilleri, insanlığın uzun tarihinde birbirinden farklı uygarlıklarda kadın toplumsal ve siyasal yaşamda erkeklerle eşit olarak paylaşabileceği bir konuma çok az sahip olabilmiştir. Kadın, yerine göre ikinci planda bir insan, ev işlerini görmesi ve çocuk büyütmesi gereken bir kimse olarak görülmüştür. Bu tür anlayışlar toplumun örf ve âdetleriyle kurallaştırılmış, inançlarıyla pekiştirilmeye çalışılmıştır. Böylece, her dönemde rastlanan ayrıcalıklar bir yana bırakılırsa kadın, toplumsal, ekonomik ve özellikle siyasal yaşamda geri plana itilmiş, eğitim olanaklarından daha az yararlandırılmış ve hukuk düzenindeki kimi haksızlıklarla kısıtlanmıştır.

Kadınlar, haklarını elde etmek için uzun yıllar süren hak arama mücadelesi içerisine girişmiş, kadın erkek eşitliğinin her alanda yaşama geçirilmesi, insan hak ve özgürlüklerinin geliştirilmesi yolunda umut verici adımların atılmasını sağlamışlardır.

Kadın olsun erkek olsun her alanda eşit koşullar altında eşit muameleye tabi olmaları çağdaş demokrasinin en önemli kurallarından biridir. Ancak, bugün en gelişmiş demokrasilerde dahi kadınlar çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalabilmektedir. Hâlâ kadının eğitim, çalışma hayatı, sosyal güvenliği, yoksulluğu, şiddet ve göçler nedeniyle tek başına çocuğunun sorumluluğunu yüklenmesi gibi olumsuzluklar devam etmektedir. Bu bize şu gerçeği açık bir şekilde göstermektedir ki, atılan olumlu adımlara rağmen bunun yansımaları zaman gerektiren evrensel bir süreçtir. Bu bağlamda, kurulacak olan Komisyonun ülkemizde kadın erkek eşitliğini kısa sürede gerçekleştireceğini beklemek çok iyimser bir tahmin olacağını düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, eşitliğin sağlanıp geliştirilmesini kadın ile erkekler arasındaki istatistiklerin dengelenmesi hedefiyle karıştırmamak ve sadece kadınların sorunu olarak görmemek gerekir. Bu, elbette kadınların kişisel gelişimini ve özerkliklerinin artırılmasını içerir. Ama aynı zamanda ana-babalık rollerinde kalıcı değişimleri, aile yaşamının demokratik dönüşümünü, kurumsal pratiklerin ve alışkanlıkların değişmesini, çalışmanın ve zamanın organizasyonunda değişiklikler yapılmasını da kapsar. Dolayısıyla kadınları olduğu kadar erkekleri ve toplumun bütününü ilgilendirir.

İsveç Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Eylem Planı’nda vurgulandığı gibi cinsiyet eşitliğini geliştirme konusundaki çabalar çok uzun bir süredir sadece kadınlara yöneltildi. Böylece, sanki sorun onlardaymış ve erkeklerin yaşam tarzına ve düşünce yapısına uyarlama sorumluluğu onlara aitmiş gibi algılandı. Oysa toplumsal cinsiyet eşitliği, erkek değerlerine uyum göstermekle ilgili bir şey değildir. “Cinsiyet eşitliği” kadınlar ve erkekler için eşit haklara, yükümlülüklere ve fırsatlara dayanan yeni ve eşit ilişkiler kurulması anlamına gelir. Toplumdaki kurumlaşmış cinsiyetliğin ortadan kaldırılması ve kadınların insan haklarının tanınması açısından hem yasalarda yapılacak olumlu değişikliklerin hem de bu yasaların hayata geçirilebilmesi kadınların hayatında hayatın her alanına etkin katılımının ve bir ülkedeki demokrasi kültürünün derinleşmesini getireceği açıktır.

Değerli milletvekilleri, “eşitsin” demekle eşit olunmamaktadır. Anayasa’mızda “eşitlik” kavramı gayet iyi tanımlanmış, 10’uncu maddede “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye ve sınıfa imtiyaz tanınmaz.” denilmiştir.

Eşitliğin temel tanımı, ayrım gözetmemektir; bir fırsatın, bir olanağın, sosyal dağılımında imtiyaz tanınmamasıdır. Bizim yasamız bunu sağlıyor fakat cinsler arasında sosyal, kültürel ayrımlar varsa, yasa düzenleyicinin o ayrımı giderecek tarzda, o ayrımı ortadan kaldıracak bir hak tanımı yapması gerekmektedir. Bir başka ifadeyle, kadınları sosyal konum itibarıyla eşitlemeye çalışan bir eşitlik anlayışını gerçekleştirmemiz gerekmektedir.

Demokrasinin tam anlamıyla yerleşebilmesi, tüm vatandaşların, kadınların ve erkeklerin ekonomide, karar alma mekanizmalarında sosyal, siyasal ve kültürel hayatın her alanında eşit olarak temsil edilebilmeleriyle gerçekleşebilir. Hayatın her alanına eşit olarak katılım ve temsil, kadınların ve erkeklerin hayatlarını doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyecek politikaların oluşturulmasında, yasaların çıkartılmasında ve uygulanmasında, eşitlik ilkesinin temel alınmasıyla mümkün olabilir. Eşitlik ilkesi özgürlüklerin güvencesi ve gerçekleşme koşulu olarak genel kurucu bir ilkedir. Eşitsizlikler ortamında herkesin değil sadece bazılarının özgürlüğünden bahsedilebilir.

Bu çerçeve içerisinde, kadın erkek eşitliğini sağlama global bir hedef olarak Birleşmiş Milletler Örgütü bünyesinde kapsamlı bir siyasal hareket hâline gelmiştir. Kadın erkek eşitliğinin uluslararası düzeyde temel belgesi Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’dir. 1948 İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde ilan edilmiş olan kadın erkek eşitliği, 1980 yılında Kopenhag’da toplanan Dünya Kadın Konferansı’nda imzalanan Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi’yle yeniden düzenlenerek kadınlara karşı her türlü ayrımcılığı yasaklamıştır. Sözleşme, kadınların siyasal kararlara katılım hakkının genel çerçevesini tanımlamakla ve taraf devletlere eşit katılımı sağlamak için özel tedbirler getirme zorunluluğu getirmektedir. Bu özel tedbirler içinde yerel, bölgesel, ulusal veya uluslararası işleyişlerini düzenleyen hükümlerin de cinsler arasında eşitliğin sağlanmasına yönelik özel tedbirlerin belirlenmesi çok kullanılan yollardan biridir.

Bu çerçevede, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu kurulması, Komisyonun esas ve tali komisyon olarak çalışacak olması, kadın erkek eşitliği açısından tasarıların uygunluğunu denetleyecek yetkiye sahip olması, ülkemizde kadın erkek eşitliğinin devlet politikası hâline gelmesi ve geliştirilmesi açısından oldukça önemli bir adım olacaktır.

Kadınlarımızın siyasal yaşama katılımının bugüne kadar istenilen düzeyde olmaması bu adımların zamanında atılmasını geciktirmiştir. Avrupa Birliğine girme isteğinde olan ülkemizin kadın erkek eşitliği konusunda gereken adımların ivedilikle atılması gerekmektedir. Bu bağlamda çerçeve eşitlik yasasının gündeme gelmesi Türkiye’de kadın hakları konusunda önemli bir adım olacaktır diye düşünüyoruz.

Partiler arasında bu Komisyonun kurulmasına yönelik toplumun isteği doğrultusunda konsensüs olması bizleri sevindirmektedir. Unutmamak gerekir ki toplumsal kalkınmanın sağlanması, demokrasinin gelişmesi, refah ve adaletin sağlanması sosyal hayatın her alanında kadın ve erkek eşitliğinin sağlanmasıyla mümkündür. Kâğıt üzerindeki eşitliği gerçek hayata yansıtmak için kadınların ve erkeklerin farklı sosyal dünyalarda yaşadıklarını, farklı yaşam alanları, kadın ve erkek için farklı ahlaki normlar olduğunu algılamak, yeni eşitlik anlayışını yasalara geçirecek, devlet politikalarının belirlenmesine etki edecek ve toplumsal kaynaklardan yararlanmadan kadınlara farklı fırsatlar sunmayı sağlayacak Komisyonun varlığı ülkemiz demokrasisinin gelişmesi açısından da eşitsizliğin önlenmesi yönünde büyük bir adım olduğuna inanıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, Komisyonun kurulmasında emeği geçen Sayın Bakanımız Nimet Çubukçu’ya, değerli milletvekillerimize, bu Komisyonun kurulması yönünde inançlarını yitirmeden mücadelesine devam eden kadın örgütlerine ve kadınlarımıza teşekkür ediyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

AYŞE JALE AĞIRBAŞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

…Komisyonun misyonunu başarıyla yerine getireceğine olan inancımla saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ağırbaş.

Teklif üzerinde soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Sakık… Yok.

Sayın Kaplan… Yok.

Sayın Tuncel

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sorum yok.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Buldan…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sorum yok.

BAŞKAN – Peki.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

KADIN ERKEK EŞİTLİĞİ KOMİSYONU KANUNU TEKLİFİ

Amaç

MADDE 1- Bu kanunun amacı, kadın haklarının korunması ve geliştirilmesi, kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına yönelik olarak ülkemizde ve uluslararası alandaki gelişmeleri izlemek, bu gelişmeler konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisini bilgilendirmek, kendisine esas veya tali olarak havale edilen işleri görüşmek, istenildiğinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kanun tasarı ve teklifleriyle Kanun Hükmünde Kararnameler hakkında ihtisas komisyonlarına görüş sunmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinde Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun kuruluş, görev, yetki, çalışma usul ve esaslarını düzenlemektir.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik’te.

Buyurun Sayın Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 328 sıra sayılı Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde grubum adına konuşma yapmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kanunun 1’inci maddesi, kanun teklifinin amacını düzenlemektedir. Kurulmak istenen komisyonun amaçlarını şöyle ifade etmektedir: “Kadın haklarının korunması ve geliştirilmesi hususu, amaca matuf olarak yurt içi ve yurt dışı gelişmelerin izlenmesi ve gelişmeler konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgilendirilmesi, kendisine tevdi edilen işlerin görüşülmesi, kanun tasarı ve teklifleriyle ilgili olarak ihtisas komisyonlarının bilgilendirilmesi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kadın, yaşayan, aktif bir toplumun, bir milletin temel ögesidir. Erkeği ve çocuklarıyla beraber binlerce yılın hayat gailelerini, sevinç ve üzüntülerini taşır. Geleceği de o yaratacaktır. İnsanlık tarihi içinde Türk kadını da geçmiş yüzyıllardan içinde bulunduğumuz çağa kadar mensubu olduğu milleti için görevlerini hakkıyla yapmıştır ve yapmaktadır. Toplumumuzun yarısı kadındır. Bir toplumun yarısı pasif duruma itilir, onun gücünden yararlanılmazsa o toplumun tarihten silinmesi mukadderdir. Bir milletin kadınının seviyesi ne ise milletin seviyesi de odur.

İslamiyetten önce Türklerde kadın ve erkeğin eşit olması temel kuraldı. Devletler arası ilişkilerde, elçi kabulü ve itimatname takdimi törenlerinde hakan ile hatun beraber bulunurlar ve savaş yönetiminden sorumlu olan savaş kurulunda da, yine aynı şekilde, hatun üye olarak yerini alırdı.

İslami dönemde de durum pek farklı değildir. Yüce Peygamberimizin sünneti de dâhil olmak üzere tüm İslami bağlayıcı hükümler, aslında zaman ve mekândan münezzeh olarak kadının statüsüne muhteşem katkılar sağlamaktadır. İslamiyetin ilk yıllarında Türk kadını aktiftir. Üreten, çalışan, kültür ve sanat faaliyetlerine katılan kadın profili net bir şekilde görülmektedir. Kadınlar adına medrese, hastane, çeşitli tesisler, vakıf eserleri yapılmıştır. İran Kerman şehrinde Kutlu Türkan Hastanesi (1271), Kayseri Gevher Nesibe Şifahanesi (1206), Divriği Turan Melek Hatun Kütüphanesi 14’üncü yüzyılda yapılmış ve daha binlerce örnek vermek mümkündür.

Değerli arkadaşlar, 1600’lü yıllardan sonra Türk kadınının statüsünde gerilemeler yaşandığı bir vakıadır. Kadının eve kapatılması, kaçgöç, temel hukuki haklarının çiğnenmesi, doğum, ölüm, evlilik, miras, çalışma, yaşam tarzı, giyim kuşam gibi bir kadını ihata eden her kıymet hükmü kadın aleyhine değişmiştir. Bu geriye gidiş İslam’ı sürekli terakkiyi, gelişmeyi özendiren bakışının sert Bedevi İslam bakış açısıyla ikame edilmesinin bir sonucudur. Süreç 1930’lara kadar devam etmiştir.

Cumhuriyet Dönemi kadınlara inanılmaz hak ve özgürlükler alanı açarak Avrupa’dan daha ileri düzeye ulaşmayı başarmıştır. Şimdi burada cumhuriyetimizin kurucusu ve banisi Ulu Önder Atatürk’ün kadın ve erkeklerle ilgili bir konuşmasını nakletmek istiyorum:

“Kadınlarımızın bu kadar fedakârlığına, kadınlarımızın bu kadar hizmetine, erkeklerden hiçbir yerde geri kalmayan bu kadar ehliyetine rağmen düşmanlarımız ve Türk kadınının ruhunu bilmeyen sathî nazarlılar kadınlarımıza bazı isnadatta bulunmaktadırlar. Kadınlarımızın hayatta atılane yaşadıklarını, ilim ile münasebetleri bulunmadığını, medeni hayat ve içtimaî hayat ile alakadar olmadıklarını, kadınlarımızın her şeyden mahrum kaldıklarını, onların Türk erkekleri tarafından, hayattan, dünyadan, insanlıktan kar-u kisbden uzak tutulduğunu söyleyenler vardır. Fakat hal-i hakikat böyle midir? Şüphesiz ki Türk kadınını bu suretle görmek, Türk kadınını görmemektir. Ecnebilerin ve bizi düşman nazariyle görenlerin tarif ve tasvir ettikleri kadınlar, bu vatanın asıl kadını, Anadolu'nun asıl Türk kadını değildir. Öyle kadınlar bizim asıl hayatımızda ve asıl memleketimizde yoktur. Türk kadınını yanlış görüp, yanlış anlatanlar, bilhassa büyük şehirlerimizde, müterakki ve medenî zannedilen yerlerde, bazı Türk hanımlarının dış manzaralarına bakarak aldanıyorlar. O kadınların harici manzaralarını aleyhimizdeki su-i tefsirlere müsait bir zemin olarak alıyorlar. Milletin umumî hayatına nisbete pek mahdut ve pek naçiz olan o kadınları, onların harici manzaralarından çıkardıkları manayı bütün Türk kadınlığına teşmil ediyorlar. İşte ilk tashih edilecek hata ve ilk ilân edilecek hakikat buradadır. Haricî manzaralarıyle düşmanlarımıza ve bilhassa içimizdeki bedhahlara bilerek ve daha ziyade bilmeyerek haklı bir tezvir sermayesi veren manzaralara, hepiniz biliyorsunuz ve herkes biliyor ki, en ziyade memleketimizin en büyük şehri olan, asırlarca devletin pay-i tahtı ve hilâfet makarrı bulunan İstanbul'da tesadüf ediliyor. Düşmanlarımız bu manzaradaki kadınlardan aldıkları intibaat ile acı hükümler veriyor ve diyorlar ki: Türkiye mütemeddin bir millet olamaz, çünkü Türkiye halkı iki parçadan mürekkepdir kadın ve erkek diye iki kısma ayrılmıştır. Halbuki bir içtimaî hey'et ayni gayeye bütün kadınları ve erkekleriyle beraber yürümezse terakki ve temeddün etmesine fenni imkân ve ilmi ihtimal yoktur.”

İşte, Atatürk’ün ta 1923 yılında tespit ettiği bu gerçek doğrultusunda ben kesinlikle şunu iddia ediyorum: Türk uygarlığının, Türk İslam uygarlığının kadına verdiği önemin, her anlamda kadına verdiği önemin Batı uygarlığından çok daha önde ve ileri olduğunu ancak bunun zaman ve zemine göre bazen gerilemeler yaşandığını ama bunun açığının süratle, arzu edilirse ve istenirse kapatılabileceğini de buradan özellikle vurgulamak istiyorum.

Aslında, saygıdeğer milletvekilleri, Batı tarihi için kan, kin, düşmanlık, sömürü esas unsurlardır. Saldıran, kendisinden başkasının hukukunu tanımayan, güçlünün haklı olduğu bir düzenin adıdır Batı uygarlığı ve bu Batı uygarlığı, kendi diyalektiği içinde, gerek devletler ve gerek milletler arasında gerekse cinsiyetler arasında bir dehşet dengesi oluşturmuştur. 8 Martı yaratan olaylar da bu tanım kapsamındadır. Ezilen kadınların hak ve özgürlüğünün olması gerekliği, ancak sayısız ölümden sonra akla gelmiştir. Çok şükür ki gelinen aşamayı da Batı uygarlığı adına takdir etmemek mümkün değildir.

Tabii, burada daha önceki hatiplerin ifade etmiş olduğu Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrıcılığın Önlenmesi Sözleşmesi, Pekin Eylem Platformu ve diğer tüm kararlar ve alınan kararlar, Türk kadını için olduğu kadar dünya kadınları için de fevkalade önem arz etmektedir. Komisyonun, kurulmak istenen komisyonun…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım .…kurulmak istenen Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun Türk kadınının terakkisinde, her anlamda ama, ekonomik, sosyal, siyasal her anlamda katkıda bulunacağına ben de yürekten inanıyorum. Ancak bu komisyonların kurulması önemli bir aşamadır. Fiilî olarak kadının total haklarının Türk toplumuna yerleştirilmesi ve uygulamaya, hayata geçirilmesi de bir o kadar önem arz etmektedir.

Bu duygularla tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Sebahat Tuncel.

Buyurun Sayın Tuncel. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

DTP GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 328 sıra sayılı Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun kurulmasına dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi hakkında Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün burada milyonlarca kadının yaşamını doğrudan ilgilendiren bir yasa teklifini görüşüyoruz. Çok geç kalınmış bir çalışma olmasına rağmen bugün bu konuda bir adım atılıyor olmasını Demokratik Toplum Partisi olarak önemsiyoruz.

Dünyanın birçok ülkesi kadın erkek eşitliğini bir politika olarak ele almış, demokrasinin temel prensibi olarak kabul ederek pratikte de yaşam bulması için önemli adımlar atmışlardır. Kadının toplumsal yaşamın içinde var olduğu gerçekliğinden hareket ederek kadın erkek eşitliği konusunda toplumsal bilincin oluşturulması için önemli adımlar atarak yasalarında da gerekli düzenlemeleri istikrarlı bir şekilde yapmaktadırlar.

Bu çatı altında Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun oluşması ile birlikte Türkiye’de kadının toplumsal yaşamındaki konumunu güçlendirmek için önemli bir fırsatın doğduğunu düşünüyorum. Ancak bu noktada dikkat çekmek istediğim bir husus var: Kadın erkek eşitliği, teknik olarak değerlendirilecek veya sadece bir komisyona indirgenemeyecek kadar karmaşık bir sorundur ve buna uygun yaklaşımı gerekli kılmaktadır. Kadın özgürlüğü toplumsal özgürlüğün temelini oluşturmaktadır. Bu nedenle kadının özgürlüğünü eksene alan ve erkek egemen sistemin tüm zihniyet kalıplarının köklü bir eleştiriden geçirilmesi gerekir. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasını esas alan sistemin tüm alışkanlıklarını, bizlere öğrettiği dili, kadınlık, erkeklik rollerini yeniden tanımlayarak yeni bir yaşam anlayışı ve zihniyetiyle işe başlamak gerekir. Aksi takdirde, Komisyon, Avrupa Birliği sürecinde Avrupa’nın ülkemize kadın hakları konusunda yaptığı eleştirilere şekilsel bir cevaptan öteye gitmeyecektir.

Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi Türkiye’de kadınlar dünyadaki birçok ülkeden daha önce seçme ve seçilme hakkını kazanmıştır ancak bugün Meclisteki temsiliyette 142 ülkeden yüzde 9,1 oranla 108’inci sıradadır; kabinede temsilde ise yüzde 4,2 ile 105 ülke arasında 89’uncu sırada bulunmaktadır. Bu durum şunu çok net olarak göstermektedir: Sadece yasalarda değişiklik yapmak sorunu çözmemektedir. Yasal değişikliklerle birlikte toplumda bu değişikliklerin pratikleşmesi ve toplumsal algıların değişmesi gerekiyor. Bunun için toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasının tedbirleri de yasayla birlikte ele alınmak durumundadır.

Ülkemizde ve dünyada cins sorununun çözülmediği, erkek egemen sistemin tüm acımasızlığıyla sürdüğü bu sistemin ürettiği en büyük iki şiddet olan savaş ve yoksulluğun alabildiğince derinleştiği bir çağı yaşıyoruz. İnsan üzerinde en büyük tahribatları yaratan bu iki şiddetten en fazla etkilenenler biz kadınlarız. Toplumsal yaşamda kadınların karşı karşıya kaldıkları ve giderek katliama dönüşen kadına yönelik şiddet, bu iki şiddet türü tarafından beslenmektedir. Günümüzde kadın konusu gündeme geldiğinde, yanına “Kadına yönelik şiddet.” cümlesi de eklenmektedir. Şiddetin kadının yaşamından çıkması için bu Meclisin daha etkili çalışmalar yürütmesi ve kadınları şiddete karşı koruyacak mekanizmaların kurulması gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; erkek egemen sistem eşitsizliklerin ve adaletsizliğin temelini, eşitsizlikler ise çelişki ve çatışmaların nedenini oluşturmaktadır. Beş bin yıllık insanlık tarihi bu çelişki ve çatışmaların ortaya çıkardığı şiddet ve savaş kültürüne sahne olmuştur ve olmaktadır.

Bugün Orta Doğu da hâlâ savaşlara sahne olan coğrafya olmaya devam etmektedir. Bir yandan İsrail-Filistin sorunu diğer yandan kendi coğrafyamızda yaşanan savaş bunun en canlı örnekleri olarak karşımızda durmaktadır. Bu durumdan en çok kadınların etkilendiğini bilmeyeniniz yoktur.

İktidara ve tahakküme dayanan kapitalist toplum yapısı bugün toplumsal eşitsizliklerin gelişmesine, ulusal, sınıfsal ve cinsel sömürünün giderek derinleşmesine neden olmaktadır. Savaş ve şiddet kültürü erkek egemen zihniyetin bir ürünü olarak açığa çıkmıştır. Savaş ve şiddetin kendisi bir tecavüz biçimidir. Karşısındaki gücün iradesine rağmen ona tahakküm etmeyi, ona sahip olmayı, ona saldırmayı, onu kişiliksizleştirmeyi ve kimliksizleştirmeyi içinde barındırır; bu anlamda savaş ve şiddet politikası temelindeki saldırıları erkek egemen sistemin bir tecavüz dayatımı olarak da değerlendirmek mümkündür. Bu anlamda özellikle de biz kadınlara bu savaşa, şiddete ve tecavüz kültürüne karşı direnişin öncülüğünü yapma rolü düşmektedir. Kadınlar olarak sonuç alıncaya kadar da bunun radikal mücadelesini vermek zorundayız ve kadın dayanışma ağını daha güçlü kurmamız ve kadın milletvekillerinin bu dayanışma ağında daha etkin bir rol üstlenmesi önemlidir.

Savaş, şiddet, sömürü ve cinsiyetçiliğin ortadan kalkması açısından kadınların barış, demokrasi ve eşitlik mücadelesine öncülük etmesi toplumsal bir zorunluluk olarak önümüzde durmaktadır. Şu bilinmelidir ki tarihin en eski eşitsizliği ve günümüz dünyasında eşitsizliklerin temelini oluşturan ve tahakküm iktidarını besleyen eşitsizlik kadın erkek eşitsizliğidir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği giderilmeden hiçbir eşitlik gerçek anlamda eşitlik olmayacaktır. Bu nedenle kadın erkek eşitliğinin sağlanması konusundaki mücadeleyi sadece kadınların sorumluluğunda görmek büyük bir hata olacaktır. Bu nedenle erkeklerin de eşitliğin sağlanması konusunda en az kadınlar kadar efor sarf etmesi gerekmektedir, çünkü bu sistem sadece kadınları değil, tüm insanlığı köleleştiriyor ve kimliksizleştiriyor. Özgür bireylerin gelişmesi özgür bir toplumun yaratılmasında önemli bir role sahiptir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de kadınlar olarak çok uzun yıllardır kadınların aleyhine olan yasaların değişmesinden kadına yönelik şiddete ve savaşa karşı büyük bir emek ve çabayla mücadele ettik ve bu mücadelemiz devam ediyor. Her ne kadar savaşları engelleyemesek de kadına yönelik şiddet konusunda Türkiye kamuoyunda önemli bir gündem yaratmayı başarabildik. Bundan sonra kadınların örgütlü mücadelesi ve dayanışması kadınların yaşamını değiştirmeye devam edecek ve kadınların toplumu değiştirme dinamiği daha da çok görülecektir.

Yine, bugüne kadar Mecliste Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu kurulması için mücadele eden ve bugün bu Komisyonun Mecliste gündeme gelmesi için emek harcayan kadınlara ve örgütlü mücadeleyi yürüten kadın hareketine, yine Kürt kadınlarının oluşturduğu Demokratik Özgür Kadın Hareketine teşekkürlerimi sunmayı bir borç olarak görüyorum. Ve bu Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun kadın hareketleri, sivil toplum örgütleri, üniversiteler ve bu alanda uzmanlaşan kişilerle ortak çalışma yürütmesi, çalışmalarının daha verimli ve etkin bir sonuç alması açısından oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Kadın erkek eşitliğinin ana politikalar hâline gelmesi bu komisyonun çalışmalarının başarısı açısından oldukça önemlidir. Bu açıdan Meclis çatısı altında yapılacak çalışmalarda başta bütçe oluşturulurken sağlıktan eğitime, kültüre, spora kadar Eşitlik Komisyonunun açığa çıkaracağı çerçeve yasasının esas alınması sağlanmalıdır.

Bu vesileyle, kadınların yer almadığı 1982 darbe Anayasa’sının değiştirilmesi ve kadın erkek eşitliğini de içine alan demokratik, özgürlükçü bir anayasanın çıkarılması sanırım artık herkes tarafından kabul gören bir gerçektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi bitirmeden önce bu kanun teklifi buraya Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu olarak geldi ancak AKP İktidarı bunu “Kadın Erkek Fırsat Eşitliği” olarak değiştirmek istiyor. Komisyonda kadın erkek eşitliği olarak tartışılan ve bütün kadınların, bütün grupların ortaklaştığı bu yaklaşımın buradan değiştiriliyor olmasını eleştiriyoruz çünkü sorun, sadece kadınların ve erkeklerin sorunlardan ya da ülke nimetlerinden, koşullardan fırsatların eşitliği şeklinde değerlendirilmesi değil, olanaklardan eşit şekilde değerlendirmek değil, sorun zihniyet sorunudur. Siz, eğer kadınlarla erkekleri eşit bir toplum yaratmak istiyorsanız önce zihniyeti değiştireceksiniz. Yani buradan Komisyonun içeriğini değiştirmek aslında seçimler öncesi kadınlara bir göz kırpmadan öteye bir anlam ifade etmeyecektir bizce. Dolayısıyla, AKP İktidarından bu yasayı seçime kurban etmemesini, gerçekten milyonlarca kadının beklediği gibi “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu” olarak geçmesini ve bu konuda daha duyarlı yaklaşılması gerektiğini düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) – Çünkü kadın sorunu siyaset üstü bir sorundur, siyasi partilerin inisiyatifine kalan bir sorun değildir arkadaşlar. Bundan sonra da mücadele devam edecek. Belki toplumsal sorunların çözümü kolay olabilir ama kadın erkek eşitliğini sağlamak hiç o kadar kolay değil, burada da görüyoruz. O açıdan da Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunu biz oylayacağız, onu belirtmek istiyorum. Lütfen “fırsat eşitliği” bölümünün çıkartılması, en azından gündeme gelmemesi gerekiyor. Bunu özellikle AKP’li kadın arkadaşlarımızdan rica ediyoruz.

Teşekkürlerimi sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tuncel.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Canan Arıtman. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Arıtman, sizin şahsınız adına da söz hakkınız var. Ben size on beş dakika vereyim, insicamınız bozulmasın.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz yasanın 1’inci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz aldım.

 Aslında nüfusumuzun yarısını oluşturan 35 milyonluk kadınlarımızın sözünü söylemek için buradayız. Yüzyıllar boyu Anadolu kadınının en çok söylediği söz nedir bilir misiniz? “Şansım olsa anamdan erkek doğardım.” Evet, bu sözü söylememiş kadın yoktur bu topraklarda ve bu söz asırlar boyu yaşanan eşitsizliğin, hak ihlallerinin, ikincilleştirilmenin feryadıdır. Bu öyle bir ayrımcılıktır ki doğmadan, daha anasının karnında başlar. İsteğe bağlı düşüklerin gebeliğin ilerlemiş haftalarında yapılabilmesine yasal olanak sağlayan ülkelerde, mesela Hindistan’da gebeliğin sonlandırılması işlemlerinin yüzde 90’ı kız ceninler için uygulanır. Hindistan’da yılda 6 milyon kız ceninin sadece cinsiyetleri nedeniyle yaşamına son verilir. Geçen dönemde yeni TCK’da az daha böyle bir düzenleme yapacaktınız da biz zor engelledik. Cinsiyet ayrımcılığı işte böylesine yakıcı, kadının yaşam hakkını bile elinden alan bir olgudur.

Neden okutulmuyor bu kız çocukları? Bırakın temel eğitim almayı, yüzde 100 okuryazarlık oranımızı, bu konudaki uluslararası taahhüdümüze niçin hâlâ bu kadar uzağız? Niye kadın istihdamı bu kadar düşük? Siyasette, karar mekanizmalarında kadınlar niçin bu kadar az? Bu soruların cevabı sadece cinsiyet ayrımcılığıdır.

İşte, bugün amacımız, bu haksızlıkları, bu ayrımcılığı gidermek için bir adım atmaktır. Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun kurulması milyonlarca kadın için bir umuttur. Aslında çok geç kalınmıştır.

Biliyorsunuz bu konudaki ilk teklifleri Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri verdi. Geçen dönem 2003’te verdik, bu dönem 2007’de verdik, oralı bile olmadınız, ama ne zaman AB şart koştu, AB Komiseri “’Sosyal Politikalar’ başlığının açılabilmesi için bu şarttır.” dedi, son sürat gündeme aldınız. Zaten hem geçen dönem hem bu dönem kadından yana yapılan bütün olumlu yasal düzenlemeler hep AB’nin sayesinde oldu. O nedenledir ki zaten yapılan tüm kamuoyu araştırmalarında da gözüküyor, AB’ye girmeyi kadınlar erkeklerden daha çok istiyor.

Yalnız, bu yasanın gerekçesine “AB istiyor.” diye yazılması hiç şık olmamıştır, inciticidir ve endişe vericidir. Bakın, biz, bu şartlar altında, bu Komisyonu, uluslararası platformlarda “İşte bizde de Eşitlik Komisyonu var.” diyebilmek için mi kuruluyor endişesini taşıyoruz.

Bakın, biraz önce AKP olarak verdiğiniz önerge. Komisyonun adını değiştiriyorsunuz; “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu” derken, “Fırsat Eşitliği Komisyonu” oluyor. Bunun anlamını herkes çok iyi biliyor. Komisyonda konuşulmuştu, bir anlaşmaya varılmıştı, çünkü kadın erkek eşitliği başka şey, fırsat eşitliği başka bir şeydir. Lütfen, AKP Grubundan rica ediyorum: Bu önergenizi geri çekin, yoksa bu bir samimiyetsizliğin en çarpıcı delili olacaktır; bizi de endişelerimizde haklı çıkaracaktır.

Şu çok iyi bilinmelidir ki, ne ad olursa olsun, Cumhuriyet Halk Partisi bu Komisyonun amaçları doğrultusunda, aktif bir şekilde çalışmasını sağlayacaktır. Zaten böyle bir komisyonu kurmakta çok geç kaldık ve bu gecikmenin bedelini bu ülkedeki kadınlar ödedi.

Eşitlik konusunda dünya sıralamasında listenin sonlarındayız, bizden sonra İran, Suudi Arabistan, Yemen gibi kadının adının bile olmadığı ülkeler var. İktidarınızda, AKP İktidarında bir yılda 16 sıra gerilediğimiz dönemler yaşadık. Bakın, Birleşmiş Milletlerin 2008 raporuna göre, temel eğitim almadan okuldan ayrılan kız öğrenci oranının en yüksek olduğu ikinci ülke bizim ülkemiz. Yine aynı raporda, ilköğretim üstü eğitim alamayan kız öğrencilerin en yüksek olduğu ülke yine Türkiye. 5 kadından 1’i okumaz yazmaz. Kadınlarımızın yüzde 41’i diplomasız, yani hiçbir okuldan mezun değil. Tüm AB ve OECD ülkeleri arasında atalet oranı en yüksek olan ülke biziz. Bu ülkede 5,5 milyon kızımız ne okula gidiyor ne bir işte çalışıyor, atıl bir vaziyette evde oturuyor. Kadın istihdam oranımız sadece yüzde 22, AB’nin 2010 hedefi yüzde 60’tır. IMD raporuna göre, Türkiye, kadın istihdamı açısından listenin en sonundaki ülkedir.

Bakın, İş Yasası görüşülürken biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak yüzde 10’luk bir kadın kotası istemiştik, siz reddettiniz ve İktidarınızda kadınlar süratle iş yaşamından çekildi.

Sağlık, kadınların en yoğun cinsiyet ayırımcılığına maruz kaldığı alan. Uluslararası gelişmişlik ölçütlerinin en başında gelen bir sağlık göstergesi var. Ana-bebek ölüm hızı oranlarımız bizim çok yüksek. Hâlâ erken yaşta evlilik oranlarımız yüzde 35 gibi ürkütücü rakamlarda. Erken yaş, yani çocuk yaştaki zoraki evlilikler hem toplumsal bir halk sağlığı sorunu, hem de kadının insan hakları ihlali sorunudur. Bu evlilikler kız çocuklarının eğitimden sağlığa kadar tüm insan haklarından yoksun kalmasına neden olurken, bir yandan da aile içi şiddete ve cinsel tecavüze uğrama, cinsel şiddete uğrama oranlarını da çok artırmaktadır. Doğal olarak çocuk yaş gebeliklerine de neden olurlar ve tıpta bunlara “Riskli gebelik” diyoruz ve bunlarda da gebelik ve doğum komplikasyonları çok yüksek olduğu için ana-bebek ölüm oranlarımızı da artırır.

Bakın, hem geçen dönemde, hem bu dönemde bu çocuk yaştaki zoraki evlilikler konusunda bir beş dakikalık gündem dışı konuşma talep ettim, ama ne yazık ki imkân verilmedi. Bu vesileyle kınıyorum.

Yine bu konuda bir araştırma önergesi verdik, görmezden geliyorsunuz. Tüm bunlar eşitlik ve kadının statüsünün yükseltilmesi konusundaki samimiyetinizi sorgulamamıza neden olmaktadır. Kadına yönelik şiddet oranlarımız hâlâ çok yüksek. Namus ve töre cinayetlerinde hiçbir azalma olmadı. Tabii, göstermelik bir araştırma komisyonu kurulursa, kadına yönelik şiddeti ve cinayetleri önleyecek gerçek önlemler bu rapora yazılmazsa neticesi bu olur. Bu cinayetlerin hepsinin TCK 82’nci madde kapsamına alınması, bireyin insan haklarını kullanmasını engelleyen feodal yapının ortadan kaldırılması gibi önlemler Sayın Bakan ve Komisyon Başkanı tarafından “Bunlar bizim parti politikamızda yok.” gerekçesiyle rapora yazılmazsa, işte o Başbakanlık genelgeleri havada kalır, şiddeti de, cinayetleri de azaltamazsınız.

Evet, şimdi, tek bir kadın bakanımız var. Hiç kadın vali yok, tek tük kaymakam. Kamuda kadın yönetici oranı yüzde 10’lar civarında. Kadın parlamenter oranımız yüzde 10’u bile bulmuyor. Bu oranla Avrupa parlamentolarında sonuncuyuz, dünya parlamentolarında listenin sonlarındayız. Hâlbuki Türk kadını ilk kez parlamentoya girdiğinde, 1935’te bu konuda dünyada ikinci sıradaydı. Hâlbuki biz o AB ülkelerinin pek çoğundan önce siyasal haklarımızı aldık. İsviçre kadını bizden kırk yıl sonra siyasal haklarını aldı ama bugün bizim geldiğimiz nokta onların çok gerisinde.

Yerel parlamentolarda durum çok daha feci: Kadın oranımız yüzde 1, belediye başkanlıklarında binde 5; 81 ilimizin 54’ünün il genel meclisinde hiç kadın üye yok, zaten bunların çoğunun belediye meclislerinde de kadın yok. Yani demokrasimiz kadınsız demokrasi, eksik demokrasidir.

Oysa çağdaş ülkeler gerçek anlamda eşitlikçi demokrasiyi gerçekleştirebilmek için bu eşitsizliği giderecek kota uygulamaları gibi özel önlemler almıştır ve bugün dünyada yüze yakın ülkenin yasa ve anayasasında kota uygulamaları yer alır. Bizde ise ne yazık ki bizzat Başbakanımız kotaya karşı çıkar ve kota taleplerini “Mal mı ki bu, kota veriyorsunuz, böyle saçmalık olmaz.” diye sert bir dille eleştirir. Umarım bundan böyle Sayın Başbakanın hem dilini hem de bakış açısını değiştirebiliriz.

Komisyon raporunda “olumlu ayrımcılık anayasal zeminde yer almalı, eşitlik engellenmemeli” ibaresini okuyunca hem çok memnun oldum hem de “Günaydın.” demekten kendimi alamadım. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak daha 2004 yılında Anayasa’nın 10’uncu maddesine bu ibareyi yerleştirmek istediğimizde siz karşı çıkmıştınız. Eğer o gün yapabilseydik çok yol almış olurduk. Tabii, eninde sonunda Cumhuriyet Halk Partisinin dediğine geliyorsunuz ama bu süreçte olan Türkiye'ye oluyor.

Komisyon tutanaklarında, kadın hakları konusunda, baktım, Orta Asya’dan, hatta milattan önceki dönemlere kadar atıfta bulunuluyor da Atatürk’ten hiç bahsedilmiyor. Bu ne büyük haksızlıktır. Atatürk gerçek anlamda çağdaş, demokratik ve sürdürülebilir kalkınması olan bir ülke hedeflediği için cumhuriyet projesinin odağına Türk kadınını koydu; onu cumhuriyetin öznesi yaptı; Türk kadınını yükselterek, yücelterek, güçlendirerek cumhuriyeti kurdu. Dünyada kadının statüsünün yükselmesinin bir uygarlık aşaması olduğunu görebilen ender liderlerden biri Atatürk’tü. Osmanlı’da altı yüz yıl kafeslerin, çarşafların ardında her türlü sosyal, yasal, siyasal ve ekonomik haklardan yoksun bir biçimde, tam bir eşitsizlik içinde, kul, köle konumunda yaşayan Türk kadını, Atatürk’ün cumhuriyetin daha ilk on yılında gerçekleştirdiği laik hukuk devrimiyle birey konumuna girdi, geçti ve erkeklerle birlikte eşit vatandaş oldu. Yüzyıllar boyu tüm dünya kadınlarının uğrunda savaştığı, can verdiği, talep ettiği kadın haklarını Atatürk daha cumhuriyetin ilk yıllarında kazandırırken Avrupa ülkelerine hem örnek oluyor hem de önderlik ediyordu. Cumhuriyet devrimi aynı zamanda bir kadın devrimidir ve bu nedenle Atatürk yüzyılın en büyük kadın hakları savunucusudur. Aziz hatırası önünde bir kez daha minnetle, saygıyla eğiliyoruz.

Cumhuriyetin laik hukuk devrimiyle kadınların eğitim, çalışma yaşamı, siyaset gibi kamu alanlarına açılması mümkün kılınmış, kadının eşitliği ve güçlendirilmesi ulusal bir politika olarak devlet tarafından desteklenmiş, teşvik edilmiş, tüm ulusal plan ve programlara her düzeyde yerleştirilerek yaşama geçirilmişti. Bugün eksik olan, seksen yıl önce gerçekleştirilmesine rağmen bugün yapılmayan ve talep edilen yöntem budur. Bugün AB’nin bizden istediği Atatürk’ün o zaman yaptıklarıdır. Sürdürülebilir kalkınmanın, çağdaşlaşmanın, demokrasinin ilk şartı kadın erkek eşitliğidir. Ama sözde ve yazıda kalmayan, yaşama geçen eşitlik. Bugün Türk kadını, üyesi olmaya çalıştığımız, öykündüğümüz AB ülkelerinin pek çoğundan önce haklarını elde etmiş olmasına rağmen, günümüzde yaşamın tüm alanlarında eşit fırsatlara sahip değildir. Kadın erkek eşitliğini sağlayan yasal düzenlemeler yaşama geçmemektedir. Yani yasal, “de jure” eşitlik vardır ama fiilî, “de facto” eşitlik yoktur. Çağdaş demokrasinin gereği olan sonuç eşitliği sağlanamamaktadır. Ülkemiz CEDAW’a, ihtiyari protokole, “Pekin + 5” belgelerine imza koyarak eşitsizlikleri giderecek tüm önlemleri almayı, bunları devlet politikası hâline getirmeyi taahhüt etmesine rağmen gereğini yapmamıştır. Bu uluslararası sözleşmeleri imzalamış ve AB üyeliğine başvurmuş ülkeler arasında Türkiye, kadınları güçlendirici mekanizmaları oluşturamamış tek ülke konumundadır. İşte bu Komisyonun kurulmasındaki amaç, bu eksiği, bu yanlışlığı giderebilmek ve cumhuriyetin ilk yıllarında kadının toplumdaki konumuna dair konulan hedeflere ulaşabilmektir.

Değerli milletvekilleri, sözlerimi bitirirken İzmir Büyükşehir Belediye Meclisinde bir yıl önce Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu, ihtisas komisyonu kurulmuş olduğunu ve bunun da Türkiye’de ilk ve tek büyükşehir belediyesi örneği olduğunu belirtmek isterim. İl statüsünde bir de Trabzon belediyesinde var. Her iki belediyenin de Cumhuriyet Halk Partili belediyeler olduğunu hatırlatır, İzmir Büyükşehir Belediyemizin ayrıca “kadın dostu kent” olarak Birleşmiş Milletlere müracaat etmiş olduğunu da belirtirim. İşte Cumhuriyet Halk Partili belediyeler, Türkiye Büyük Millet Meclisinden önce bunları yapmıştır. Cumhuriyet Halk Partisinin kadın erkek eşitliği konusundaki samimiyetini, bakış açısını, farklılığını, önderliğini takdirlerinize sunar, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arıtman.

Şahıslar adına ikinci söz, Ankara Milletvekili Sayın Aşkın Asan’da.

Buyurun Sayın Asan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AŞKIN ASAN (Ankara) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 328 sıra sayılı Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi ile ilgili görüşümü belirtmek üzere şahsım adına söz almış bulunmaktayım ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanunun amacı nedir? Bu kanunun amacı, kadın haklarının korunması ve geliştirilmesi, kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına yönelik olarak ülkemizdeki ve uluslararası alandaki gelişmeleri izlemek, bu gelişmeler konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisini bilgilendirmek; kendisine esas veya tali olarak havale edilen işleri görüşmek, istenildiğinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kanun tasarısı ve teklifleriyle ilgili ihtisas komisyonlarına görüş sunmaktır. Yani Komisyonun adı ne olursa olsun kuruluş amacı da budur ve bu kuruluş amacı doğrultusunda da işlevini sürdürecektir.

Peki, böyle bir komisyona ihtiyaç var mıydı? Tabii ki vardı. Hiç kimsenin aklında böyle bir şüphe olmaması gerekiyor. Çünkü Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu Türkiye'de gerçek bir demokrasinin ve kadın erkek eşitliğinin yerleştirilebilmesi için kritik önemde bir komisyondur. Demokrasinin tam anlamıyla gerçekleştirilebilmesi tüm vatandaşların, kadınların ve erkeklerin ekonomide, karar alma mekanizmalarında, sosyal, siyasal ve kültürel hayatın her alanında eşit olarak temsil edilebilmelerinden geçiyor. Kadın erkek eşitliği, kalkınma politikalarında anahtar rol oynamaktadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde kadın erkek eşitliğiyle ilgili bir komisyonun varlığı, Meclisin kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına verdiği önemi göstermesi açısından gerçekten kayda değerdir. Öte yandan, milletvekillerinin yasa tasarısı ve tekliflerini kadın erkek eşitliği perspektifinden inceleyebilmeleri, bu alandaki ulusal ve uluslararası standartlara uygunluğunu denetleyebilmeleri, kadın erkek eşitliği konusunda kamuoyunda bir farkındalık yaratılmasında katkıda bulunmaları açısından da değer taşımaktadır.

2008 yılı verilerine göre, hakkında bilgiye erişilebilen 115 ülkeden 80’inde 93 parlamento komisyonu kadın erkek eşitliği konularını ele almakla yükümlüdür. Yani bazı ülkelerde ikiden fazla komisyon bu işlevi yürütmektedir.

Kadın erkek eşitliğinin ana plan ve politikalara dâhil edilmesinin amacı, kadınlar ve erkekler için eşit fırsatların sağlanmasıdır. Fırsatları kullanmada, kaynakların ayrılması ve dağılımında, hizmetleri elde etmede, bireyin, cinsiyeti nedeniyle herhangi bir ayrımcılığa uğramaması gerekir. Ama ne yazık ki kadın erkek eşitliğinin henüz tam olarak sağlanamaması günümüz dünyasındaki evrensel sorunlardan biridir. Uygarlık kadın ve erkeğin ortak eseri olmakla birlikte kadının üretimi göz ardı edilerek yönetim erkeklerin eline bırakılmaktadır. Yine, ne yazık ki, ülkemizde de, kadınlarımız, hak kazanımı ve uygulamalar konusunda eşitsizliklerle karşı karşıya kalmaktalar.

Bakın size bir anımı anlatayım: Babam köyümüzün ihtiyar meclisi üyesiydi. Bir gün babam bana, köy ihtiyar meclisi toplantı tutanağını temize çekeyim diye verdi. O vakit on beş on altı yaşlarındaydım. Belli ki köyün en önemli sorunlarını tartışmıştı köy ihtiyar meclisi. Tüm üyeleri erkek olan bu meclisin tespit ettiği köyün en önemli sorunu neydi biliyor musunuz? Bir tahmin edin bakalım. Köyün delikanlılarının top oynayacakları uygun bir oyun alanının olmayışı. Bir dizi de çözüm önerileri sıralamışlardı. Oysa, on yıllardır kadınlar sırtlarında kırk beş elli kiloluk sepetlerle beş altı kilometre uzağa yük taşımaktaydılar. Köy ihtiyar meclisi üyelerinin hiç birinin aklına bunun da bir sorun olduğu gelmemişti. Oysa orada bir kadın üye olsaydı, mutlaka bu sorun çözülecekti, gündeme gelecekti sorun olarak ve çözüm önerileri de ileri sürülecekti tabii ki. İşte ben o zaman feminist oldum arkadaşlar, yani on beş on altı yaşlarımda. Tabii, bu hikâye devam ediyor, ama ne yazık ki vakit olmadığı için devamı daha sonraya kalsın.

Sorunları tespit etmede ve çözmede sadece kadın bakış açısı ya da erkek bakış açısı yeterli değildir. Sorunlar ortaklaşa analiz edilmeli ve ortaklaşa kararlar alınmalıdır.

Bakın, eğitim fakültelerinde öğretmen yetiştiren öğretim üyeleri olarak, biz, öğretmen adaylarımıza şunu söyleriz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

AŞKIN ASAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

En önemli öğretim yöntemlerinden biri, proje tabanlı öğretim yöntemidir. Bu yöntemde öğrenciler gruplar hâlinde çalışırlar. Eğer, grubun kaliteli bir ürün ortaya konması istenirse, gruptaki erkek ve kız öğrenci sayılarının eşit tutulması önemlidir. Bu bulgu bilimsel araştırmalarla da kanıtlanmıştır.

Bu Komisyon, erkek, kadın hepimize hayırlı olsun diyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Asan.

Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Erbatur

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben Sayın Bakana sormak istiyorum: Anayasa Komisyonunda bu kanun teklifi görüşülürken büyük bir hoşgörü ortamı vardı ve bu hoşgörü ortamında bütün kadın milletvekilleri, bütün partilerden kadın milletvekilleri sözlerini söylediler ve bir oy birliğiyle bu Komisyonun adının “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu” olması konusunda bir anlaşma oldu ve Komisyonla ilgili görüşmeler bittikten sonra da kadınlar, herkes alkışlarla Komisyonu bitirdi.

Şimdi böyle bir çalışma yapılmışken bugün önümüze Komisyonun adının “Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu” olmasıyla ilgili bir önerge geldi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Süre kalırsa tekrar söz vereceğim çünkü beş kişi var, birer dakika ayarladım.

Buyurun Sayın Tuncel.

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gaye Hanım’ın bitirdiği yerden ben devam etmek istiyorum.

Ortak bir konsensüsle çıkmış olan bu kararı, “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu”nu hangi yaklaşım değiştirdi de “Fırsat Eşitliği” olarak değiştirdi? Acaba bu konuda partilerindeki erkek milletvekillerinin etkisi mi oldu? Bu konuyu merak ediyoruz. Bir de gerçekten şunu da merak ediyorum: Bu Komisyon oluşturulurken de asıl yapılmak istenen kadın erkek fırsat eşitliği miydi? İşte muhalefet partilerinin de tepkisiyle karşılaşıp “Bunu, Genel Kurulda nasıl olsa oy sayımız çok biz bunu hâllederiz.” üzerinden mi Komisyonda sorun olarak görmediler merak ediyorum doğrusu.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Buldan…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana sormak istiyorum: “Eşit işe eşit ücret” konusunda herhangi bir çalışmanız var mıdır? Mevcut durum ne aşamadadır?

Bir de kadın sığınma evlerinin kadınların denetimine verilmesi konusunda herhangi bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Demirtaş

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Eğer Komisyonun ismi değişince hiçbir şey değişmeyecekse, “fırsat eşitliği” ile “kadın erkek eşitliği” aynı şeyse neden değişiklik önergesi verildi iktidar grubunca, merak ediyoruz. Konsensüsle Komisyonda kararlaştırılmış, dört grubun da ortak bir şekilde karar altına aldığı, her harfi, her noktası için dört grubun da altına imza attığı bir teklifin Genel Kurulda bir korsan önergeyle değiştirilmesini nasıl karşılıyorsunuz? Eğer iddianız “Komisyonun ismi değişmekle çok fazla bir şey değişmeyecek.” şeklindeyse o zaman neden değiştiriyoruz, neden “Kadın Erkek Eşitliği” olarak kalmıyor?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kışanak

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, ben de Bakanımıza sormak istiyorum: “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu” tanımlaması acaba hangi açılardan rahatsızlık yaratıyor? Kadınlar ile erkeklerin aslında fiilî ve gerçek anlamda eşit olamayacağına mı inanılıyor? Neden bu isme itiraz ediliyor? Bu konunun açıklığa kavuşturulmasını istiyorum.

İkincisi: Kadınların, uğradığı şiddetle ilgili adli ve idari kolluk kuvvetlerine başvurmalarına rağmen -gerekli önlemler ve tedbirler alınmadan- kadınların öldürüldüğüne dair birçok örnek var. Ben, dört aydır, bu konuda şiddet gördüğüne dair idari ve adli kolluk kuvvetlerine başvurduktan sonra kaç kadın öldürüldü sorusunu soruyorum ve iki kez soru önergesi vermeme rağmen, hâlâ bu sorunun yanıtını alamadım. Bakanlık bu sorunun cevabını gerçekten bilmiyor mu yoksa gizleme gereği mi duyuyor?

BAŞKAN – Sayın Gök…

İSA GÖK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben de aynı konuya değineceğim. Anayasa Komisyonunun bir üyesi olarak tüm görüşmelerde baştan sona vardım ve orada, AKP Grubundan hanım vekillerin de katılımıyla, oy birliğiyle bu Komisyonun adının “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu” olmasına karar verilmişti. Sayın Bakanlığın da katılımı bu şekildeydi, Komisyonun tüm üyelerinin de katılımı bu şekildeydi. Ne oldu da bu akşam değişti? Yoksa ben oradaki konsensüsü yanlış mı hatırlıyorum?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Erbatur, hızlıca tamamlayın.

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, burada sadece kanunun ismini değiştirmiyoruz, yani sadece Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun adı fırsat eşitliği olmuyor, burada kanunun amacını değiştiriyoruz. Bizim amacımız gerçekten kadını erkeği eşit bir Türkiye mi yaratmak, her bireyi eşit yapmak mı yoksa bazı fırsatları sağlamak için böyle bir değişiklik mi yapıyoruz? Bu, gerçekten beni rahatsız ediyor. “Kadın Erkek Eşitliği”, kadın ile erkeğin eşit olması için bütün alanları kapsayan bir genel isim, bir genel konsensüs. O nedenle, gerçekten bu konuda detaylı bir açıklama bekliyorum. Bu kanunun amacı kadın erkek eşitliğini sağlamak ama isim değişince kanunun amacı da değişiyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle önerge üzerinde herhangi bir görüşmeye başlanmamış olmasına rağmen bu konudaki görüşler, özellikle sorular bu yönde geldiği için onunla başlayacağım.

Öncelikle ne Komisyon çatısı altında verilmiş olan bu karar ve uzlaşmanın bir anlamda bozulması anlamına geliyor ne de bununla gerçekleştirilmesi düşünülen eşitlik kurumunu veya kadınlar ve erkekler arasında eşitliği gözetecek bir kurumsal mekanizmanın Parlamento çatısı altındaki kurulumunu engelleyecek. Bu isim özellikle uluslararası terminolojiyle uyum sağlaması açısından tercih ettiğimiz bir isim olup ne kanunun amacı ne uygulanması ne de devamında etkisi olabilecek bir konudur.

Birkaç örnek vermek istiyorum. Komisyonda da bunlar zaten teklif olarak da gündeme gelmişti. Belçika’da “Kadın ve Erkekler İçin Fırsat Eşitliği Komisyonu”, Fransa’da “Kadın Hakları ve Erkekler İçin Fırsat Eşitliği Delegasyonu”, Portekiz’de “Eşitlik ve Fırsat Eşitliği ve Aile Parlamento Komisyonu”, İspanya’da İspanya Parlamentosu karma ve İngiltere’de cinsiyet eşitliği ve fırsat şeklinde, yine Avrupa Parlamentosunda da, açıkça, “Kadın Hakları ve Fırsat Eşitliği Komitesi” şeklinde bulunmaktadır. Burada bir kayıp söz konusuymuş gibi… Daha önceki meselelerde de ne maddelerinde ne içeriğinde ne özünde, bu Komisyonun ne yetkilerinde hiçbir şekilde bir değişikliğe yol açmayacak, tam tersine daha da güçlendireceğine inanıyoruz.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Niye değiştiriyorsunuz o zaman Sayın Bakanım?

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) - Daha da güçlendireceğine inandığımız bu kavramla birlikte Komisyonun da amacı doğrultusunda çalışma yürüteceğine inanıyoruz.

Şimdi, genel olarak soruların hemen hemen bu benzer… Gültan Kışanak Hanım “Fiilî ve gerçek anlamda eşit olamayacağını mı düşünüyor?” dedi. Yani gerçekten fiilî anlamda veya hukuki anlamda eşitliğin sağlanması konusunda eğer bir testten geçecekse AK PARTİ İktidarı, bunu çok başarıyla verir. Anayasa’nın 10’uncu maddesi başta olmak üzere 90’ıncı maddesi… Az önce grubumuz adına konuşan arkadaşlar ifade etti. Kadın hakları alanında ve anlamında önümüzde, Hükûmet olduğumuzda, yaklaşık yirmi yedi maddelik bir unsurlar zinciri dururken bugün tüm yasalarda -başta Anayasa olmak üzere, 10’uncu maddesi ve 90’ıncı maddesi de- ele alınarak değiştirilmiş, ceza kanunlarında, iş kanunlarında ve kadın haklarına yönelik ayrımcılık içeren, eşitsizlik içeren tüm düzenlemeler dönemlerimizde kaldırılmıştır. Hem böyle bir niyette değiliz hem böyle bir amaç gütmüyoruz. Dolayısıyla, amacımızın bu olduğunu bir kez daha defaatle söyleyerek bu konudaki isim değişikliğinin bir amaç değişikliği olmadığını… Bu konuda gösterilmiş olan tüm uzlaşma tutumlarına da ben yeniden, tekraren teşekkür ediyorum ilgili Bakan olarak.

Bir soru daha vardı sanıyorum, zamanım yetecek mi bilmiyorum. “Kadın sığınma evleri kadınların denetimine ne zaman bırakılacak?” Doğrusu ben bu soruyu anlayamadım. Bundan ne kastediliyor? Kadın sığınma evleri Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı olanlar, belediyelere bağlı olanlar, il özel idarelerine ve özel vakıf ve kurumlara ait olanlar, bunların hepsinin denetimi Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından yürütülüyor, bir denetim görevi özel anlamda söz konusu değil.

Bunun dışında yine bir soru önergenizle ilgili bir konuyu gündeme getirdiniz. Soru önergenize konu olan soruların bir kısmı Adalet Bakanlığını, bir kısmı İçişleri Bakanlığını ilgilendirdiği için Gültan Hanım, bunlar ilgili bakanlıklara yönlendirilmiştir. Soru önergelerinizi hazırlarken ilgili bakanlara yönlendirirseniz daha kısa bir sürede cevap almış olursunuz.

Ben konuyu kısaca böyle özetlemek istiyorum. Ama bu konuda AK PARTİ Grubu adına değil ama önerge üzerinde belki tekrar şey yapabiliriz. Söylediğim gibi, bir uluslararası terminolojiyle uyumlaştırma gayretinden öte bir şey değildir.

Tekrar teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma saati: 22.08

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 22.19

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER : Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

328 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

Teklifin 1’inci maddesi üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 3/328 sıra sayılı Kanun Teklifinin başlığında ve 1 inci maddesinde “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu” ibarelerinin “Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 10.02.2009

 

Selma Aliye Kavaf

Ayşe Türkmenoğlu

Fatma Salman Kotan

 

Denizli

Konya

Ağrı

 

Zeynep Dağı

 

Ahmet Yeni

 

Ankara

 

Samsun

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

328 Sıra sayılı Kanun Teklifinin 1. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                     Ayşe Jale Ağırbaş

                                                                                                                             İstanbul

Amaç:

Madde 1- Bu Kanunun amacı, kadın haklarının korunması ve geliştirilmesi, kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına yönelik olarak ülkemizdeki ve uluslararası alandaki gelişmeleri izlemek, bu gelişmeler konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisini bilgilendirmek, kendisine esas veya tali olarak havale edilen işleri görüşmek, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kanun tasarı ve teklifleriyle Kanun Hükmünde Kararnameler hakkında ihtisas komisyonlarına görüş sunmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinde Kadın Erkek Eşitliği Komisyonunun kuruluş, görev, yetki, çalışma usul ve esaslarını düzenlemektir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, bu önergeyle ilgili olarak kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

Jale Hanımın vermiş olduğu önergeyi biz Komisyonda birleştirerek görüştük. Burada “istek beklemeden cinsler arası eşitlik hususunda ihtisas komisyonuna görüş sunmak” şeklinde bir gerekçe var. Aslında buna hiçbir engel yok hukuken. Yani istemeden de görüş her zaman verebilir. Dolayısıyla bunu fazlalık görüyoruz ve katılamıyoruz bu önergeye.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Aynı nedenlerle katılamıyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bu konuda İç Tüzük’ümüzün 34’üncü maddesinde “Bir komisyon başka bir komisyondakini isteyebilir.” şeklinde bir hüküm var. Eğer burada “istenildiğinde” kalırsa sanki “Sadece başkaları isterse görüş belirtiriz.” gibi bir husus olabilir. Bu bakımdan “istenildiğinde” çıkartılmasında fayda vardır. Çünkü komisyon bir başka komisyondakini isteyebilir. Bu durumda sanki “Bir başka komisyon istediğinde görüş bildirir.” gibi kısıtlama söz konusu olabilir. “İstenildiğinde” konusunun bence çıkartılmasının İç Tüzük’ün ruhu açısından da daha uygun olacağını düşünüyorum.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkan, hayır, çıkartılması…

BAŞKAN – Anladım ben.

Şimdi, Sayın Ağırbaş, konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?

AYŞE JALE AĞIRBAŞ (İstanbul) – Gerekçeyi okutun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.

Gerekçe:

Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kanun tasarı ve teklifleriyle Kanun Hükmünde Kararnameler hakkında herhangi bir istek beklenmeden cinslerarası eşitlik hususunda ihtisas komisyonlarına görüş sunulması komisyonun daha etkili ve verimli çalışmasını sağlayacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Komisyona sormadınız.

BAŞKAN – Sordum, “Katılmıyoruz.” dedi.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 3/328 sıra sayılı Kanun Teklifinin başlığında ve 1’inci maddesinde “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu” ibarelerinin “Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                 Selma Aliye Kavaf (Denizli) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, bu konu üzerinde epeydir konuşuldu, birkaç kelam etmek istiyorum müsaade ederseniz, kanaatimi ondan sonra söyleyeceğim.

Meclis Başkanlığımızın bu konuda basmış olduğu bir küçük yayın var burada. 145 ülkenin bu konudaki çalışmaları hakkında özetler verilmiş. Aşağı yukarı bunun tamamına baktığımızda kuruluş şeklinde, delegasyon şeklinde, komisyon biçiminde çok değişik oluşumlar var. Yani isme takılıp kalmayı ben çok doğru bulmam. O bakımdan biz burada, Komisyonda da bunları epeyce tartıştık ve demin Sayın Bakanımız da söyledi, birtakım ülkelerden örnekler verdi. Ben aslında Komisyonda da “fırsat” kelimesinin girmesini, Gaye Hanım’ın da bildiği gibi, açık açık savundum. Bu önergeye bağlı olarak filan değil. Kesinlikle öyle algılamayın. Bilimsel olarak, bir bilim adamı olarak savunduğumu düşünün. Eskiden beri söylediğim o. “Fırsat” kelimesinin milletlerarası hukukta bir karşılığı var. O anlamda savundum. Bunu bugün söylesem, orada farklı söyleseydim “Hocam, orada farklı, burada farklı konuşuyorsun.” derdin. Bu benim vicdani, kendi samimi düşüncemdir. O bakımdan, bizim buradaki muhalefet vekillerimize katkısından dolayı teşekkür ediyoruz. Hakikaten, fevkalade güzel bir şeyle kabul ettik. Bu isim üzerinde “fırsat” kelimesinin girmesiyle çok bir şey değişmez ama ne olur? Belki daha genel bir ifadeyi kullanmış oluruz. O yüzden, birlikteliğimizin bozulmaması adına, ben Genel Kurulun takdirine arz ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Az önce söylediğim nedenlerle katılıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım?

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

CEDAW’ın Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesinin öngördüğü kadın erkek eşitliğinin sağlanması, bu amaçla gerektiğinde kadınlar lehine pozitif ayrımcılığın gerçekleştirilmesi kurulması gerekli komisyonun temel amacı olacaktır. Bu amaca ulaşılması kadın ve erkeklerin eşit fırsatlardan yararlanması ile mümkün olacaktır. Öngörülen başlık bu amacı daha iyi ifade etmektedir.

III.- Y O K L A M A

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Toplantı yeter sayısı istiyoruz.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Önergenin oylanmasından önce bir yoklama talebi vardır. Şimdi bu talebi yerine getireceğim.

Önce, yoklama talebinde bulunan sayın üyelerin isimlerini okutup salonda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim:

Sayın Okay? Burada.

Sayın Erbatur? Burada.

Sayın Köse? Burada.

Sayın Arıtman? Burada.

Sayın Keleş? Burada.

Sayın Bingöl? Burada.

Sayın Öğüt? Burada.

Sayın Gök? Burada.

Sayın Köktürk? Burada.

Sayın Serter? Burada.

Sayın Arat? Burada.

Sayın Koçal? Burada.

Sayın Özdemir? Burada.

Sayın Asil? Burada.

Sayın Işık? Burada.

Sayın Yıldız? Burada.

Sayın Çelik? Burada.

Sayın Yunusoğlu? Burada.

Sayın Taner? Burada.

Sayın Çalış? Burada.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Adlarını okuduğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.30

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.44

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER : Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – İstem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Alınan karar gereğince kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 11 Şubat 2009 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 22.48

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.