DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 3 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ CİLT : 39 53’üncü Birleşim 4 Şubat 2009 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - YOKLAMA III.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.- İstanbul
Milletvekili Bayram Ali Meral’in, çalışma hayatı ve son günlerde yaşanan
siyasal gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet
Şimşek’in cevabı 2.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, 7 Ağustos 2008
tarihli yazılı soru önergesine İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın verdiği cevapta,
ismini yanlış yazmak suretiyle şahsını ve TBMM’yi ciddiye almadığına ilişkin
gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in
cevabı 3.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, hayvancılık
sektöründe yaşanan sorunlara ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündem dışı
konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı IV.-
AÇIKLAMALAR 1.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral’in gündem
dışı konuşmasında ifade ettiklerinin tamamına katıldığına ilişkin açıklaması 2.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker’in gündem dışı konuşmaya verdiği
cevaba ilişkin açıklaması V.-
SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, karkas et
fiyatlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/403) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 2.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, koyunculuk projelerine
ilişkin sözlü soru önergesi (6/406) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, gıda üretim yerlerinin denetimine ilişkin sözlü
soru önergesi (6/420) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 4.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, suni tohumlama yapan serbest veteriner hekimlere
ödenmesi gereken prime ilişkin sözlü soru önergesi (6/421) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 5.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Akseki-Cevizli
Beldesindeki kuru çiçek üretimine ilişkin sözlü soru önergesi (6/427) ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 6.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz’ün, hayvansal ve bitkisel
üretimdeki teşvik primlerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/442) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 7.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, transgenik tohum
çalışmalarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/459) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 8.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kırklareli Tarım
İl Müdürlüğünde çalışan ziraat mühendislerinin sınava tabi tutulmasına ilişkin
sözlü soru önergesi (6/531) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 9.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, fındık ithalat iznine ilişkin sözlü soru
önergesi (6/534) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker’in cevabı 10.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, bal ithalatına ilişkin sözlü soru önergesi
(6/537) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 11.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, TMO
çalışanlarının sağlık sorunlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/540) ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 12.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, dane mısır destekleme primine ilişkin sözlü
soru önergesi (6/548) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 13.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, hayvansal üretimin
desteklenmesine ilişkin sözlü soru önergesi (6/567) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 14.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, çiftçilerin tarımsal
sulama elektrik borçlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/594) ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 15.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, çiftçilerin tarımsal
sulama elektrik borçlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/595) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 16.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, mısır destekleme primine
ilişkin sözlü soru önergesi (6/603) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 17.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, temel gıda ürünleri
fiyatlarındaki artışa ilişkin sözlü soru önergesi (6/624) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 18.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, kardelen çiçeklerinin
korunmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/627) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 19.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, arazi
toplulaştırmasındaki tapu sorununa ilişkin sözlü soru önergesi (6/630) ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 20.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, büyükbaş hayvan
desteğine ilişkin sözlü soru önergesi (6/631) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 21.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
Kırsal Kalkınma Programı projelerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/641) ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 22.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, ürün desteklemelerinin
açıklanmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/652) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 23.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, çiftçilere verilen
desteklemelere ilişkin sözlü soru önergesi (6/663) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 24.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, kapalı sistem sulamaya
ilişkin sözlü soru önergesi (6/664) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 25.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
mevsimlik işçilerin taşınmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/671) ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 26.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, arı yetiştiricilerinin
desteklenmesine ilişkin sözlü soru önergesi (6/675) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 27.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, elma üreticilerinin
kayıt usulüne ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/676) (Cevaplanmadı) 28.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, süt inekçiliğinin
desteklenmesine ilişkin sözlü soru önergesi (6/677) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 29.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, muz fiyatlarındaki
artışa ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/678) (Cevaplanmadı) 30.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, Ordu’da dondan zarar gören fındık üreticilerine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/699) (Cevaplanmadı) 31.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, tarım ürünlerindeki
fiyat artışlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/702) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 32.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, kuraklıktan etkilenen
üreticilerin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/708) (Cevaplanmadı) 33.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz’ün, zarar gören çiftçilerin
desteklenmesine ilişkin sözlü soru önergesi (6/711) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 34.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Gönen’de kurulması planlanan çimento
fabrikasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/725) (Cevaplanmadı) 35.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tarım Kredi Kooperatifine borcu olan çiftçilere
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/744) (Cevaplanmadı) 36.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, rekolte düşüşlerine
karşı alınacak önlemlere ilişkin sözlü soru önergesi (6/752) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 37.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, bir
ilacın alım ihalelerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/760) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 38.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
Pendik Veteriner Araştırma Enstitüsündeki ilaç kontrollerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/761)
(Cevaplanmadı) 39.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, çiftçilerin elektrik ve
banka borçlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/785) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 40.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
kuraklığa yönelik önlemlere ilişkin sözlü soru önergesi (6/803) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 41.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Erbaa’ya geçici fındık alım merkezi açılmasına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/808) (Cevaplanmadı) 42.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, patates üreticiliğine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/809)
(Cevaplanmadı) 43.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, girdi desteklemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/833)
(Cevaplanmadı) 44.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, yeme-içme yerlerinin denetimlerine ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/839)
(Cevaplanmadı) 45.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, hayvancılıkta kaba yem sıkıntısı riskine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/844) (Cevaplanmadı) 46.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, kenelere karşı ilaçlı mücadeleye ilişkin sözlü
soru önergesi (6/846) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker’in cevabı VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96) 2.- Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/608) (S. Sayısı:
266) 3.- Birleşmiş
Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği
Uyum ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/597) (S. Sayısı: 268) VII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Ankara’da sanat ve kültür hayatının
geliştirilmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/6258) 2.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, İtalya’daki NATO
Üssünün Urla’ya taşınacağı iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî
Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı (7/6379) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak beş oturum yaptı. Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk, Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal, Abdi İpekçi’nin 30’uncu ölüm yıl dönümüne; Tokat
Milletvekili Reşat Doğru, emeklilerin problemleri ve beklentilerine, İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar. Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün (6/1002) esas numaralı
sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri
verildiği bildirildi. Çek Cumhuriyeti Temsilciler Meclisi Güvenlik Komisyonu Başkanı Frantisek Bublan tarafından, Çek
Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’da yapılacak olan Güvenlik Komitesi Başkanları
Toplantısı’na ismen davet edilen TBMM Millî Savunma Komisyonu Başkanı İstanbul
Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve İçişleri Komisyonu Başkanı Tekirdağ
Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un davete
icabet etmelerine ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi. Gündemin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında bulunan (10/198) esas numaralı, işsizlik sorununun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergenin öngörüşmelerinin Genel Kurulun 03/02/2009 Salı günkü birleşiminde yapılmasına dair MHP
Grubu önerisi, Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin; Yükseköğretim
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/73), İç Tüzük’ün
37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, Yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi. Gündemin “Sözlü
Sorular” kısmının; 1’inci sırasında
bulunan (6/403), 2’nci ” ” (6/406), 3’üncü ” ” (6/408), Esas numaralı
sözlü sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından
ertelendi. 4’üncü sırasında
bulunan (6/411), 289’uncu ” ” (6/972), Esas numaralı
sözlü sorulara TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil cevap
verdi; Tunceli Milletvekili Kamer Genç de cevaba karşı görüşünü açıkladı. 5’inci sırasında
bulunan (6/416), 6’ncı ” ” (6/417), 12’nci ” ” (6/439), 15’inci ” ” (6/451), 16’ncı ” ” (6/455), 17’nci ” ” (6/457), 19’uncu ” ” (6/460), 20’nci ” ” (6/461), 22’nci ” ” (6/475), 23’üncü ” ” (6/476), 24’üncü ” ” (6/481), 27’nci ” ” (6/489), 30’uncu ” ” (6/497), 31’inci ” ” (6/505), 33’üncü ” ” (6/514), 49’uncu ” ” (6/554), 54’üncü ” ” (6/566), 58’inci ” ” (6/570), 64’üncü ” ” (6/584), 67’nci ” ” (6/589), 68’inci ” ” (6/590), 69’uncu ” ” (6/591), 70’inci ” ” (6/592), 71’inci ” ” (6/593), 76’ncı ” ” (6/598), 77’nci ” ” (6/601), 80’inci ” ” (6/606), 83’üncü ” ” (6/611), 84’üncü ” ” (6/612), 85’inci ” ” (6/613), 86’ncı ” ” (6/614), 87’nci ” ” (6/615), 90’ıncı ” ” (6/620), 101’inci ” ” (6/632), Esas numaralı
sözlü sorulara, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik cevap verdi; Niğde
Milletvekili Mümin İnan, Karaman Milletvekili Hasan Çalış, Tokat Milletvekili
Reşat Doğru, Manisa Milletvekili Mustafa Enöz,
Kütahya Milletvekili Alim Işık, İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız da cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri Komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi. 2’nci sırasında
bulunan, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu’nun (1/608) (S. Sayısı: 266) görüşmelerine devam olunarak, 6’ncı
maddesine kadar kabul edildi. 4 Şubat 2009
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime
19.58’de son verildi.
4 Şubat 2009 Çarşamba BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.03 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU KÂTİP ÜYELER :
Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
53’üncü Birleşimini açıyorum. II.- Y O K L A M A BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız, üç dakika süre
veriyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekili gündem dışı konuşacaktır. Gündem dışı ilk söz, çalışma hayatı ve son günlerde yaşanan
siyasal gelişmeler hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Bayram Meral’e
aittir. Buyurunuz Sayın Meral. (CHP sıralarından alkışlar) III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.- İstanbul Milletvekili Bayram
Ali Meral’in, çalışma hayatı ve son günlerde yaşanan siyasal gelişmelere
ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; sözlerime başlarken yüce Genel Kurulu saygıyla selamlarım. Son zamanlarda, 2008 yılı ekonomik krizinin faturasının
çalışanlara çıkarıldığını hep birlikte izliyoruz. Çalışanlar bu faturayı bugün
ödemedi. 5 Ocak kararları ile, 2001 yılı kararları
ile, 2008 kararları ile bu fatura her gün biraz daha ağırlaşmaktadır. 5 Ocak
kararları ile yani 12 Eylülün tahribatından sonra çalışanlarla ilgili en ağır
bir tahribat da bugünkü AK PARTİ Hükûmeti tarafından
yapılmıştır. İş güvencesi tahrip edilmiştir, kısa süreli çalışma getirilmiştir,
çağrı üzerine çalışma getirilmiştir, ücretsiz izne işçinin çıkarılması
önerilmiştir, sözleşmeli öğretmen kadroları ihdas edilmiştir; 4/C, 4/B diye
yeni, 657’ye ekleme yapılmış, çalışanların hakları elinden alınmıştır. Değerli arkadaşlarım, 2008 Ocak ayında 107 bin işçi işten çıkmış
ve İşsizlik Fonu’ndan ücret almak için müracaat etmiştir. Bu, 2008’de 165 bin
işçiye çıkmıştır. Bugün ise 600 bine yakın işveren iş yerini kapatmış, 70 bin
işçi için İşsizlik Fonu’ndan ücret almaları için müracaatta bulunmuştur. Bu da
yetmemiştir değerli arkadaşlarım. 13 Ocakta çıkarılan bir yönetmelikle yeniden
İşsizlik Fonu’ndan kısa süreli çalışma önerilmiştir. Burada, değerli
arkadaşlarım, toplu sözleşme düzeni büyük ölçüde ortadan kaldırılmıştır. Değerli arkadaşlarım, bakınız, bugünlerde IMF’yle bir görüşme
yapılmaktadır. Hükûmetin öncelikle bu konunun
üzerinde titizlikle durmasını öneriyoruz. Çünkü IMF geçmişte yaptığı
politikalarla yatırımları durdurmuş, emeklilik haklarını büyük ölçüde
kısıtlamış, işçi ücretlerini, çalışanların ücretlerini dondurmuş yani kısacası
en sonunda özelleştirme furyasını getirmiş, bankalarımız, KİT’lerimiz, güzel
arazilerimiz yerli ve yabancı tekellerin himayesine, peşkeşine sunulmuştur.
Bugün umuyorum ki değerli arkadaşlarım, bunun benzeri uygulamaları IMF bir daha
gündeme getirecektir. Ne olmuştur değerli arkadaşlarım, IMF’nin politikaları
uygulanmış da işsizlik aza mı inmiştir, yoksulluk aza mı inmiştir, acaba
işverenlerin sorunu mu çözülmüştür? İçinizde işveren olanlar var. Bir zamanlar
“KİT’leri devlet iyi yönetemiyor.” diyorlardı, “Bunları satın, biz daha iyi
yönetiriz.” diyorlardı. Sattılar ve aldınız. Niye iyi yönetemiyorsunuz da şimdi
devletin yakasına yapışıyorsunuz, Hükûmetin yakasına
yapışıyorsunuz da bize “IMF’yle anlaşın, kaynak bulun, verin de kullanalım…” Değerli arkadaşlarım, bakınız, resmî kayıtlara göre 2008
Ocak-Aralık döneminde 1 milyon 574 bin 131 adet senet protesto olmuş, bunun
tutarı 6 katrilyon civarında değerli arkadaşlarım. 2008 Ocak-Aralık ayları
içerisinde 1 milyon 534 bin 194 çek karşılıksız çıkmıştır. İşte esnaf bu
durumdadır. Şimdi, biz bunları bir tarafa bırakmışız, işçiyi bir tarafa
bırakmışız, memuru bir tarafa bırakmışız, bir sindirme politikası uygulamaya
başlamışız değerli arkadaşlarım. Ne olduğunu -ben şahsen halkla bu kadar
ilişkisi olan bir insanım- bu Ergenekon’un ne olduğunu biliyorsam… Ne
diyeceğimi bilmiyorum. Değerli arkadaşlarım, bir sendika düşünün, sendikacı düşünün ki 12
Eylül türü bir yönetimin Türkiye'ye gelmesini istesin. Sendikalar demokrasiye
bağlıdır, parlamenter sisteme bağlıdır. Sendikaların yaşamı parlamenter sistem
içinde vardır, demokraside vardır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Şimdi, kalkıp bunları bir tarafa
koyup, sendikacıların üzerine gidip onları susturmak, onları sindirmek ülkeye
bir yarar getirmez değerli arkadaşlarım. Şunu bilin: Bırakın şimdi bol keseden
-bütün siyasi partilere söylüyorum- üflemeyi, ülkeyi öyle bir yere
götürüyorsunuz ki, çalışmadan, yorulmadan para kazananların Türkiye’si hâline
getiriyorsunuz. Bunun kaynağını bir gün bulamazsınız ve yaptıklarınıza pişman
olursunuz değerli arkadaşlarım. Ne yapmak lazım? İktidarıyla, muhalefetiyle bir araya gelinsin,
ülkenin ciddi sorunlarına çözüm bulunsun değerli arkadaşlarım. Bugün işsizlik
had safhadadır, acaba odalarınızda oturabiliyor musunuz? İktidar olmanıza
rağmen, birçok insana iş bulmanıza rağmen huzurlu musunuz? Üniversiteyi bitirmiş,
gelmiş o gençler, boynunu büküp karşınızda durduğu zaman, sizden iş istediği
zaman, perişan bir durumda kapıdan dışarı çıktığı zaman vicdan azabı çekmiyor
musunuz değerli arkadaşlarım? Ne yapmak lazım o zaman? Her şeyi durdurmuşsunuz… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Meral, lütfen sözlerinizi tamamlayınız. ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Çekmiyoruz! BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Ben “Çekmiyorum” diyen adamın
vicdanından şüphe ederim. Eğer, bir insan geliyor, makamında iş istiyor, mağdur
olarak dışarı çıkıyorsa, ben ondan vicdan azabı çekmiyorum diyorsa, onda vicdan
yoktur, onun vicdanından şüphe ederim. (CHP sıralarından alkışlar) İşte, sen
söylersen, cevabını alırsın. Değerli arkadaşlarım, bakınız, gittiğimiz her yerde karşımıza çıkan
tek bir konu, işsizlik ve işten atılanlar. İşverenlerin hepsini kastetmiyorum,
krizi bahane edip işini kapatanlar var, stoklarını tüketmek için bu yola
başvuranlar var. Bunları denetleyin, bunları çözün değerli arkadaşlarım. Hükûmet olmanın görevi budur, ama binlerce insanı kapı
dışarı koymuşlar, binlerce insan mağdur. 4/C’den,
sözde, görev verdiniz, üç aydır bu insanlar boş geziyor; üç ay aylık almasanız
ne yersiniz arkadaşlar? Üç aydır bu adamların işine son vermişsiniz, boş
geziyor. Kira bedeli var, elektrik bedeli var, su parası var, bunları nereden
ödeyecek? BAŞKAN – Sayın Meral, lütfen sözlerinizi tamamlayıp, selam… SUAT KILIÇ (Samsun) – Kaç dakika oldu Başkan? BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Rahatsız mı oldunuz beyler? BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Sayın Meral, lütfen Genel Kurulu selamlayınız. BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Söylediklerimde yalan mı var,
rahatsız mı oldunuz? SUAT KILIÇ (Samsun) – Bağırmadan konuş! BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Niye rahatsız oluyorsun? Yalan mı? SUAT KILIÇ (Samsun) – Niye bağırıyorsun? BAŞKAN – Sayın Meral… BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Yalan bir şey mi konuşuyorum? Hayır,
yalan mı? SUAT KILIÇ (Samsun) – Bağırmadan konuş! BAŞKAN – Sayın Meral… BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Hayır, bunlar yalan mı? Niye rahatsız
oluyorsunuz? SUAT KILIÇ (Samsun) – Yalan tabii. BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Niye rahatsız oluyorsunuz, yalan bir
şey mi söylüyorum? BAŞKAN – Sayın Meral… BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Söylediklerim doğru. BAŞKAN – Sayın Meral, lütfen milletvekillerini selamlayıp kürsüyü
bırakırsanız… BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Efendim, teşekkür ederim
milletvekillerine. Milletvekilleri dinlemesini bilsin. Hepsini kastetmiyorum.
Burada söylediklerim yalansa, desin ki yalan, ama… SUAT KILIÇ (Samsun) – Haklı olan bağırmaz. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Meral. (CHP sıralarından
alkışlar) SUAT KILIÇ (Samsun) – Bağırmadan konuş! BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Benim konuşma tarzım böyle.
Meydanlarda böyle konuşuyoruz, kusura bakma. BAŞKAN – Hükûmet adına Devlet Bakanı Sayın
Mehmet Şimşek cevap verecektir. Buyurunuz efendim. DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Bayram Meral’in yaptığı açıklamalara en azından bir iki
konuda cevap vermek üzere buradayım. Bir kere, her şeyden önce krizin faturası işsizlere, tabii ki
çalışanlara çıkartılmıyor. Kamu sektöründe çalışanlar bu krizden hemen hemen hiç etkilenmediler, tam aksine biz geçen sene
durumlarını iyileştirdik. Özel sektöre gelince, bu sadece Türkiye’de yaşanan
bir süreç değil. Uluslararası Çalışma Örgütünün tahminlerine göre dünyada 2009
yılında belki 50 milyona yakın insan işini kaybedecek. Tabii biz Türkiye’de bu
iş kaybının engellenmesi için de birtakım adımlar atıyoruz, atacağız. “Kısa çalışma getiriyorlar.” dediler Sayın Meral. Aslında bizim
getirdiğimiz, kısa çalışma ödeneği. Diyoruz ki: İşçilerinizi atmayın, talep
azalmış olabilir, biz size işçilik maliyetlerinde yardımcı olalım ve kısa
çalışma ödeneğini üç aydan altı aya çıkaralım, miktarını da yüzde 50’ye
artıralım ve böylece hem tabii ki işletmelerimize destek verelim hem de bizim
işçilerimiz çalışmaya devam etsin. Burada ne yanlışlık var, doğrusu, ben
anlamakta zorluk çekiyorum. HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Yeni değil, yeni değil, var. DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Dolayısıyla mevcut yasal
düzenlemeyi işçiler lehine, işletmelerimiz lehine düzeltiyoruz. Kısa çalışmadan
şikâyet etmeyi, dediğim gibi, ben anlamakta zorluk çekiyorum. Geçmişle
karşılaştırılamayacak kadar İşsizlik Fonu’ndan yararlanmayı da geçen sene
kolaylaştırdık, şartlarını kolaylaştırdık, miktarlarını da artırdık. Bir de
bunları kabul etmenizde büyük fayda görüyorum. “IMF’yle görüşmelerde işçiler aleyhine bir durum var mı?”
Ortalıkta bir şey yokken gidip spekülasyon yapmayı da
ben doğru bulmuyorum. Bir kere, geçen sene çıkartılan Sosyal Güvenlik
Yasası’nda işçilerimiz lehine birçok düzenleme vardır. Şimdi, tabii, şikâyet
etmek kolaydır ama bizim bütün dengeleri gözetmemiz lazım. OECD ülkelerinin
yirmi birinde bugün itibarıyla emeklilik yaşı altmış beş; Türkiye’de, bu sene,
isterseniz kırk sekiz yaşında emekli olabiliyorsunuz, kırk dört yaşında emekli
olabiliyorsunuz, 2048 yılında emeklilik yaşı altmış beş olacak. Onun için,
bunların hepsini ortaya koyarken gerçekleri de bilmekte çok büyük yarar vardır.
Özelleştirme furyası, bankaların özelleştirilmesi… Türkiye
-bankaları özelleştirdiği dönemde- çok iyi fiyatlara özel sektör bankalarını
satmıştır ve bunun sayesindedir ki birçok sanayi grubumuz bugün çok daha güçlü
bir durumdadır. Türkiye’de, dünyanın tam aksine, bankacılık sektöründe en ufak
bir sıkıntı yoktur ve biz, bankalar batmadığı için vatandaşa da yük
çıkartmamışızdır. Bunları da görmek lazım ve bunun için de tabii ki en azından Hükûmeti takdir etmek lazım. Türkiye’de, doğrudur, bir işsizlik problemi vardır ve bu, yeni bir
problem değildir. Aslında, Türkiye’deki sorun mesleksizlik problemidir ve bunu
da çözmek için geçen sene istihdam paketinin içerisine ne koyduk? Dedik ki: Devletin İşsizlik Fonu’na yaptığı katkının yüzde 30’unu
yıllık olarak aktaralım İŞKUR’a ve İŞKUR bu sayede
meslek kazandırma kursları sağlasın, insanlara cep harçlığı versin, sigorta
primlerini ödesin ve bu dönemde insanlarımız tabii ki hem biraz eğitimlerini
geliştirsinler hem de çalışsınlar ve bu şekilde hem mesleksizlik sorununu
giderelim hem de tabii ki işsizlik sorununu da o anlamda çözmeye çalışalım. Bu,
kısa dönemde çözülecek bir sorun da değil. Ama orta, uzun vadede çok önemli,
çok olumlu girişimler var ve geçen sene yapılan reformlar da zaten bunun
temelini oluşturuyor, gerek sosyal güvenlik reformu gerekse istihdam reformu. Yine, bakın, geçen sene biz ne yapmışız? Gençlerin ve kadınların
istihdamını teşvik için beş yıllık bir program getirdik. Dedik ki: Beş yıl
boyunca, eğer, yeni genç veya herhangi yaştaki bir kadını istihdam ederseniz
ilk yıl için primlerden tamamen muafsınız, ikinci yıl için yüzde 80 muafsınız,
üçüncü yıl yüzde 60 ve bu şekilde gidiyor. Dolayısıyla, bu konuda da çok önemli
adımlar atıldığı ve bu konuda, bence, bu teşvikin etkisi de tabii ki zamanla
ortaya çıkacak. Tabii ki Türkiye’de de, bütün dünyada olduğu gibi, krizin
yansımaları var ve tabii ki talebin daralması sonucu ortaya çıkan işsizlik var.
Ha, bunu fırsata dönüştürmeye çalışan işletmeleri biz de Sayın Meral gibi doğru
bulmuyoruz, biz de bunu engellemek için, kısa çalışma ödeneğini, şirketlere ve
çalışanlara destek anlamında tabii ki gerek miktar olarak gerek süre olarak
artırma yoluna da gidiyoruz. Onun için, değerli arkadaşlar, yani Türkiye'nin birtakım yapısal
sorunları var, işsizlik de bunlardan bir tanesidir ve yeni bir sorun da değil,
bunun çözümü de bellidir. Bu, tabii ki, biraz iş gücü piyasasının daha esnek
olmasını gerektiriyor, biraz tabii ki şartların daha da iyileştirilmesini
gerektiriyor, istihdamın üzerindeki yüklerin biraz daha aşağıya çekilmesini
gerektiriyor. Nitekim, biz, geçen sene, bu konuların
en azından bir kısmı itibarıyla önemli açılımlarda bulunduk. Geçen sene
işverenin sosyal güvenlik prim katkısını yüzde 25 düşürdük, yani, 5 puan
düşürdük ama yüzde 25’e denk geliyor. Amaç ne? Daha fazla istihdam olsun, kayıt
dışı azalsın ve böylece, önümüzdeki dönemde de, bize, istihdam üzerindeki
yükleri biraz daha azaltma imkânı sunsun. Yine, bakın, asgari ücret üzerinden
ciddi bir şekilde vergileri azalttık. Mesela, 4 çocuklu ve eşi çalışmayan bir
asgari ücretlinin şu anda ücretinin yüzde 75’inden fazlası vergi kapsamı
dışında. Bütün bunlar son bir yılda, son on iki ayda yapılan düzenlemelerdir. Çok da fazla uzatmak istemiyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şimşek. Sayın İnan, yerinizden bir dakika size süre veriyorum, 60’a göre
söz istemişsiniz. Buyurunuz. IV.- AÇIKLAMALAR 1.- Niğde Milletvekili Mümin
İnan’ın, İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral’in gündem dışı konuşmasında
ifade ettiklerinin tamamına katıldığına ilişkin açıklaması MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bayram Meral’in konuştuklarının tamamına katılıyorum.
Türkiye’de ister çalışan kesimlerin ister işveren kesiminin ister çiftçilerin
ister esnafların ister sanayicilerin hakikaten büyük sıkıntılar içerisinde
olduğunu artık bilmeyen kalmamıştır. Buna dayalı olarak da Niğde’de son
günlerde fabrikalar kapanmış ve bugün itibarıyla da yine ihracat yapan büyük
bir fabrikadan işçi çıkarımları başlamıştır. Dolayısıyla, bunlara bir an önce
gerekli tedbirlerin alınmasını Hükûmetten bekliyoruz.
Diğer taraftan, Niğde’nin çok önemli bir kısmı tarımla
uğraşmaktadır ve Türkiye'nin yüzde 30 patatesini üretmektedir ve 800 bin ton
patates şu anda ambarlardadır. Hükûmet üyelerinden
istirhamımız: Filistin’e yapılan ayni yardımlarda Niğde’den patateslerin
gönderilmesi Niğde çiftçisine de önemli bir katkı yapacaktır. Ayrıca, Sosyal
Yardımlaşmadan dağıtılan kömür ve gıda yardımlarının yanına da yine Niğde’den
patates yardımının yapılması Niğde’deki çiftçi… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İnan. Sayın milletvekilleri, Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker, gündemin “Sözlü Sorular” kısmının 1, 2, 4, 5,
7, 9, 11, 23, 24, 26, 27, 30, 37, 48, 52, 60, 62, 65, 66, 70, 74, 79, 80, 84,
87, 88, 89, 90, 98, 100, 102, 104, 117, 125, 129, 133, 134, 144, 155, 159, 160,
176, 179, 181, 182’nci sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak
istemişlerdir. Sayın Bakanın bu istemini sırası
geldiğinde yerine getireceğim. Şimdi gündem dışı ikinci söz, soru önergeleriyle ilgili söz
isteyen Denizli Milletvekili Sayın Hasan Erçelebi’ye
aittir. Buyurunuz Sayın Erçelebi. III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
(Devam) A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam) 2.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, 7 Ağustos 2008 tarihli yazılı soru önergesine
İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın verdiği cevapta, ismini yanlış yazmak suretiyle
şahsını ve TBMM’yi ciddiye almadığına ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı HASAN ERÇELEBİ (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlarken yüce heyetinizi Demokratik Sol Parti ve şahsım adına
saygıyla selamlıyorum. Anayasa’mızın 7’nci maddesine göre, yasama yetkisi Türk milleti
adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez. Anayasa’mızın
80’inci maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, seçildikleri
bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün milleti temsil ederler.
Anayasa’mızın 87’nci maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Bakanlar
Kurulunu ve bakanları denetleme görevi ve yetkisi vardır. Anayasa’mızın 95’inci
maddesi “Türkiye Büyük Millet Meclisi, çalışmalarını, kendi yaptığı İçtüzük
hükümlerine göre yürütür.” demektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’müzün 99’uncu maddesi “Yazılı soruların cevabı,
Başbakanlık veya ait olduğu bakanlık eliyle Başkanlığa sunulur. Başkan, bu
cevabı derhâl soru sahibine iletir.” şeklindedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bunları neden
bilgilerinize sundum? 7 Ağustos 2008 tarihinde İçişleri Bakanı Sayın Beşir
Atalay’ın cevaplaması istemiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bir
yazılı soru önergesi verdim. Ben, hepinizin bildiği gibi, Denizli
Milletvekiliyim ve adım Hasan Erçelebi. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının 19 Ocak 2009 tarihli cevap yazısında “Denizli
Milletvekili Sayın Kemal Erçelebi, (7/4850) sayılı
soru önergesiyle ilgili olarak belediye borçlarını gösteren tablo ekte
sunulmuştur. İmza: Beşir Atalay, Bakan” Milleti hiçe sayan bir Hükûmetin
olduğunu biliyorduk ama Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerini ciddiye almayan
bir Hükûmet ve bakanların olduğunu yeni öğrendik. Şimdi, başta Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı olmak üzere
hepinize soruyorum: 23’üncü Dönem milletvekilleri içerisinde “Kemal Erçelebi” diye bir sayın üye var mı? Biz Demokratik Sol Parti olarak Türkiye Büyük Millet Meclisini, parlamenter
demokrasiyi, egemenliğin kayıtsız şartsız sahibi olan Türk milletini ve onun
seçtiği sayın milletvekillerini çok önemsiyoruz. O yüzden, Parlamento
çalışmalarını çok ciddiye alıyoruz. Halkımızın ve ülkemizin iç ve dış
sorunlarının bu yüce çatı altında çözüleceğine inanıyoruz. Elimdeki soru önergesine verilen cevap, milletvekillerimizin
ciddiye alınmadığının bir kanıtıdır. Bu durum, bakanlıkların ne kadar gayriciddi çalıştığını gösteriyor. Bir başka deyişle,
ülkemizi yöneten Hükûmetin ve onun bakanlarının
milletin vekillerine ne kadar değer verdiğini, ne kadar ciddiye aldığını
gösteriyor. Bu gayriciddilik, AKP Hükûmetinin
kadrolaşmasının bir sonucu mudur, sayın bakanların yazıları okumadan
imzaladıklarının bir göstergesi midir yoksa gerçekten Parlamentoyu ve
milletvekillerini hiçe saydıklarından mıdır bilemiyorum. Hükûmetin ve sayın
bakanların bu gayriciddiliğine, ne yazık ki Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı da ortak olmuştur. Gelen yazıyı okuyup “Böyle
bir milletvekili yoktur.” diye geri göndereceğine “soyadım benziyor” diye bana
göndermiştir. Görüyorum ki artık ülkemizi altı yıldır yöneten AKP Hükûmetinde bir yorgunluk, bir yılgınlık, bir umursamazlık
vardır. Ülkemiz kötü yönetilmektedir. Milletimiz fakruzaruret
içerisine düşürülmüştür. Milleti içinde bulunduğu bu zor durumdan yine milletin
azim ve kararı kurtaracaktır. Bunun için 29 Mart seçimleri demokratik bir
fırsattır. Sayın Başkanım, elimdeki soru önergesi cevap kâğıdını ve zarfını
size iade ediyorum, bunları ya Sayın Milletvekili Kemal Erçelebi’ye
ya da İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a daha ciddi davranması için göndermenizi
arz eder hepinize saygılar sunarım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. HASAN ERÇELEBİ (Devamla) – Sayın Başkanım, bu soru önergesi ve
zarfını Sayın Beşir Atalay’a ya da eğer Meclisimizde varsa Sayın Kemal Erçelebi’ye iletilmek üzere sizlere iade ediyorum. En derin saygılarımla yüce Meclisi selamlıyorum. (DSP ve CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Erçelebi.
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Hükûmetin
cevabı vardır, müsaade ederseniz. BAŞKAN – Hükûmet adına, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Buyurunuz efendim. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Soru
önergelerini genelde bir gündem konusu yapmış olması sebebiyle de Sayın Erçelebi’ye huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum. Tabii, konuşmanın içeriğini bilemediğimiz için, burada dile
getirilen husus ne anlam ifade ediyor, bir yanlışlık varsa neden olmuştur, o
konuyu bugün cevaplama imkânım yok. Ama bir zühul eseri ise ben buradan -Sayın
Bakanım da yok ama onun adına da- kendilerinden özür diliyorum. Zaman zaman yazışmalarda bu tip hatalar oluyor. Demek ki Meclis
Başkanlığı da böyle bir hata yapmış, olabilir, hepimiz hata yaparız. Mühim olan
kasten bir şey yapmamaktır. Bu çatı altında görev yapan insanların hiçbirisi
diğerine karşı kasti bir davranış içerisinde olamaz, olmamalıdır. Bu,
birbirimize saygının, millet iradesine saygının da gereğidir. Ancak, “Milleti hiçe sayan Hükûmet”
diyor. Siyaset yapan hiç kimse milleti hiçe sayamaz. Milleti hiçe sayanı da
millet hiçe sayar, bir daha da buraya gelemez. Biz -bu vesileyle bir polemik konusu açmak istemem ama- millet iradesine en çok
vurgu yapan, en çok saygı duyan ve gücünü de milletten alan bir iktidarız. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Biz bununla övünüyoruz. Biz, başka bir yerden
iktidar gücünü ne devraldık ne de ona dayandık. Zaten millet iradesine karşı
çıkanlarla da epey uğraşımız var. Bunu da herkes görüyor, biliyor. Onun için
biz -millete büyük saygımız var- millet ne karar veriyorsa onu başımızın tacı
yaparız. Değerli milletvekilleri, soru önergeleri tabiatıyla Anayasa’mızın
ilgili maddelerinde ve İç Tüzük’ümüzün de 96 ve müteakip maddelerinde bir
denetim yolu olarak gözüküyor. Hiç şüphesiz Anayasa’nın 87’nci maddesinde,
milletvekillerinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin esas itibarıyla iki önemli
görevi var: Bunlardan bir tanesi yasa koymak, ikincisi de denetim görevini
yapmaktır. O nedenle, değerli milletvekili arkadaşlarımızın ister yazılı ister
sözlü soru sormaları hem onların haklarıdır hem de görevleridir, iktidar icraatlarını
denetlemek adına. Biz de bunlara İç Tüzük hükümleri çerçevesinde, hatta bazen
zaman zaman İç Tüzük hükümlerine uymamış olmasına
rağmen, değil mi ki milletvekili arkadaşımız sormuştur diyoruz, bunları da
cevaplamaya çalışıyoruz. Mesela soru önergeleri kısmına baktığımızda, diyelim
ki bir arkadaşımız kendi ilinde ne kadar köy varsa “Bu köyün yolu ne zaman
yapılacak?” “…okul ne zaman yapılacak?” veya “…içme suyu ne zaman gelecek?”
diye köyde ne kadar bu türlü hizmetler varsa hepsine ayrı ayrı
soru önergeleri veriyor. Böylece sorular kısmındaki rakamlar giderek kabarmaya
başlıyor. Hâlbuki 97’nci maddede İç Tüzük’ün “Başka bir kaynaktan elde
edilebilecek bilgiler, kolayca öğrenilmesi mümkün olan konular soru önergesi
olarak sorulamaz.” diyor. Biz, tabiatıyla bunların cevabını veriyoruz, demin
söylediğim saygımızın gereği olarak. Hâlbuki, mesela
bu tip bilgiler çok rahatlıkla vilayetlerden alınabilir, ilgili genel
müdürlüklerden alınabilir; hatta bazılarını ilçe müdürlüklerinden bile alma
imkânı varken bakanlardan soruluyor. Hatta, ikinci bir
konu, Sayın Başbakandan bu sorular soruluyor. Yalnız bugün değil, geçmişte de
bu türlü durumlar oluyor. Bunu bir tespit olarak ifade ediyorum. Şimdi, o zaman
ne oluyor? Bürokrasi artıyor. Bir soru ilgili bakandan sorulması mümkün iken ve
oradan daha çabuk yazılı cevap alma imkânı varken evvela Başbakanlığa geliyor,
sonra biz ilgili bakanlığa yazıyoruz, bakanlıktan cevap geliyor, biz onları
derleyip toparlayıp yeniden cevap hâline getirmek suretiyle bir manada kırtasiyeciliği
de artırmış oluyoruz. Bu da 97’nci madde açısından üzerinde
durulması gereken bir husus. Şimdi, bir de geriye dönük bir mukayeseyi sadece bilgilerinize
sunmak istiyorum. Şimdi, burada esas aldığımız 20, 21, 22 ve 23’üncü Dönem. Bugünkü dönem 23’üncü Dönem. Şimdi, mesela, 20’nci Dönemde,
üç yıl üç aylık süre zarfında -o dönemin yasama süresi bu- 1.261 sözlü soru
sorulmuş, bunun 353’üne cevap verilmiş, oranı yüzde 28. Demek ki, 20’nci
Dönemde yüzde 28 cevaplama olmuş sözlü soruları. 21’inci Dönem: 1.980 sözlü
soru önergesi var, 467’sine cevap verilebilmiş, oran da yüzde 23,6. Geliyoruz
22’nci Dönem, geçen dönem: 2.297 sözlü soru önergesi sorulmuş, 981’ine cevap
verilmiş. Öbürleri yüzde 28, 23 iken bu dönemde verilen cevap sayısı yüzde
42,7; yani yaklaşık yüzde 43’üne cevap verilebilmiş. 23’üncü Dönemin bir yıl
beş ay itibarıyla 1.209 sözlü soru önergesi sorulmuş, bugünküler hariç yüzde
48,3’üne cevap verilebilmiş. Demek ki, giderek sözlü sorulara cevap verme
noktasında hem geçen dönem hem de bu dönem geçmişle kıyas kabul etmeyecek
derecede çok önemli ölçüde bu konuya önem vermişiz, millet iradesine saygımızın
da gereği olarak. Yazılı soru önergeleri var. Yine 20’nci Dönem 6.950 yazılı soru
önergesi verilmiş, bunun 4.729’u yüzde 68; 21’inci Dönem, 8.240 yazılı soru
önergesi, 6.697’si yüzde 81. 22’nci Dönem 22.627 yazılı soru önergesi verilmiş,
14.385’i cevaplanmış. Şimdi, 23’üncü Dönem ise 6.709 yazılı soru önergesi
verilmiş bir yıl beş aylık süre içerisinde, 3.493’ü cevaplanmış, yüzde 52,1’i. Demek ki, arkadaşlarımızın lütfedip sorduğu, öğrenmek
istediği konulara, 97’nci madde kapsamında olsun ya da olmasın, değil mi ki
bilgi edinmek istiyor biz bu bilgileri vermeye çalışıyoruz ama verdiğimiz
bilgilerde, bazen, biraz evvel Değerli Milletvekilimizin ifade ettiği gibi bir
yanlışlık varsa, bir sıkıntı varsa buna hep beraber dikkatli olmamız gerektiği
de ortadadır. Bundan başka türlü bir yorum
çıkarmak ve millet iradesini hiçe saymak tarzında ağır bir sonuca işi götürmek
de bence doğru değil. Konuyu gündeme getirdiği için tekrar kendilerine teşekkür
ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çiçek. Gündem dışı üçüncü söz hayvancılık sektörünün sorunları hakkında
söz isteyen Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’ya
aittir. Buyurunuz Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar) 3.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, hayvancılık sektöründe yaşanan sorunlara ve
alınması gereken tedbirlere ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hayvancılık sektöründe yaşanan sorunları dile getirmek üzere gündem dışı söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. Ülkemizde hayvancılık sektöründe de ciddi sıkıntılar
yaşanmaktadır. Hayvancılık, insanlarımızın sağlıklı ve dengeli beslenmesi,
hayvancılığa bağlı sanayinin gelişmesi, kırsal alanda istihdam yaratılması,
kalkınmada öncelikli yörelerin gelişmesi, tarımda verimliliğin artırılması, dış
ticaret dengelerinin sağlanması, ayrıca Avrupa Birliğine girişte en kritik alt
sektör olması nedeniyle ülkemiz için hayati öneme sahiptir. Ülkemizde ağırlıklı olarak süt sığırcılığı yapıldığından süt
denince akla direkt olarak büyükbaş yetiştiricilik gelmektedir. Son günlerde çiğ süt fiyatlarındaki yüzde 30 düşüşle birlikte zor
durumda kalan üreticiler sesini duyurmak için ilginç bir yol seçmiştir. Tüm
“Süt, Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği” gazetelere ilan vererek
“İmdat” başlığı altında “Sayın Başbakanım, Sayın Tarım Bakanım; beş yıl önce Gümrük vergisiz, sağlıksız ve buzağı maması adı altında ülkemize
giren süt tozu çok ucuz olduğundan sanayici tarafından tercih edilmektedir.
Piyasayı düzenleme ve referans fiyat belirleme yetkisi olan bir ulusal süt
konseyi kurulması gerekirken yetkisi olmayan, içi boşaltılmış bir konsey
kurulmuştur. Çiğ süt fiyatı düşerken, üretici sütünü satamazken, kaçak girenler
hariç geçen yıl 16 bin ton düzeyinde süt tozu ithal edilmesine izin verilmesi
ülke süt hayvancılığını iyice darboğaza sürüklemiştir. Sayın Bakanımıza soruyorum: Çiğ süt fiyatlarının düşmesiyle ithal
edilen süt tozu ve buzağı maması arasında bir ilişki var mı? Çiğ süt
fiyatlarının düşürülmesinde çok uluslu şirketlerin ve sütü işleyen sanayilerin
payları nedir? Değerli milletvekilleri, kırmızı et ve kanatlı et sektörünün de
birçok sorunu bulunmaktadır. Besi işletmelerinin büyük bir kısmı çok küçük
ölçektedir. Gerek kesilen hayvan sayımız gerekse et üretimimiz ciddi oranda
azalmaktadır. Hayvan başına verimler gelişmiş ülkelerin gerisindedir. Koyun ve
sığır sayısı her yıl yüzde 2 artırılamazsa ve hayvan başına verim
yükseltilemezse ülkemizde kırmızı ette 164 bin ton et açığı 2013 yılında oluşması
beklenmektedir. Sınırlardan kaçak et ve canlı hayvan girişleri hayvancılık için
ciddi bir sorun oluşturmaktadır. Ülkemizde başta brucella
ve tüberküloz olmak üzere bulaşıcı birçok hastalığın yaygın olarak bulunması ve
kontrol altına alınamaması gerek insan sağlığımızı gerekse hayvancılığı ciddi
şekilde tehdit etmektedir. Avrupa Birliğinden tavizli et ithalatı hususu
üreticileri tedirgin etmeye devam etmektedir. Ciddi miktarda kaliteli kaba yem açığımız olduğu görülmektedir.
Dünyanın sayılı meralarına sahip olmamıza rağmen bunların tam olarak kullanıma
sunulamaması ekonomik bir hayvancılık yapmayı engellemektedir. AKP döneminde,
özellikle de 2007 ve 2008 yıllarında yem fiyatlarının önemli oranda yükselmesi
üreticileri ciddi bir maliyet baskısıyla karşı karşıya bırakmıştır. Hızla artan
girdi fiyatlarına karşılık ürün fiyatlarındaki düşmeler karşısında
üreticilerimiz kredi borçlarını ödeyemez hâle gelmiştir. 2003 yılında 4876
sayılı Kanun’la tarımsal krediler yeniden yapılandırılmıştı ama gelinen durum
itibarıyla bugün de çiftçi, köylü ve üreticilerimiz zor duruma düşmüş,
borçlarını ödeyemez hâle gelmiştir. Seçim bölgem Konya’da birçok çiftçi, besici, üretici icraya
verilmiş durumdadır. Uygulanan faizlerle ödenemeyecek boyutlara yükselen
borçları ve haklarında başlatılan icralarla ilgili belgeleri bizlere intikal
ettirmekte, çözüm arayışında bulunmaktadırlar. Ülke nüfusunun önemli bir kısmını oluşturan tarım ve hayvancılık
kesiminde önümüzdeki aylarda sosyal bir patlama yaşanmaması için, Ziraat
Bankası ve tarım kredi kooperatiflerince başlatılan icra işlemlerinin
durdurulması sağlanmalıdır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. MUSTAFA KALAYCI (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkanım. Ayrıca, Tarım Kredi Kooperatifleri ve bankalara olan tarımsal
kredi borçları faizsiz olarak ertelenmeli ve KOBİ’ler gibi sıfır faizli kredi
kullanabilme imkânı getirilmelidir. Teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kalaycı. Hükûmet adına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker cevap verecektir. Buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın
Başkanım, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Türkiye’de hayvancılık sektörü tarım sektörünün en önemli alt
sektörlerinden birisi. Türkiye’deki tarımsal üretim içerisinde hayvancılığın
payı yüzde 30 civarında. Tabii, bizim uyguladığımız politikalarla da her geçen
gün bu oran artıyor. Türkiye’de tarımsal işletmelerin yüzde 2,3’ünde hayvansal
üretim sadece ihtisas itibarıyla yapılmakta ve 1 milyon 482 bin 179 süt
sığırcılığı yapan işletme, ayrıca 404.435 de et sığırcılığı yapan işletme
mevcut. Geçen zaman içerisinde Türkiye’de hayvancılıkla ilgili neler
yapıldığı, yani bugün gelinen noktada aslında nereden nereye gelindiği
hususunda hayvancılıkla ilgili bilgileri incelediğimizde, aslında çok önemli
gelişmeler kaydedildiğini görmemiz mümkün. Elbette ki sorunlar var, yani
sorunsuz olması düşünülemez, mümkün değil; hele Türkiye gibi bu şekildeki
gelişmelerin hızla yaşandığı bir ülkede bunlar doğaldır. Ama saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye’de gerek hayvan sayıları
itibarıyla büyükbaş hayvanlarda gerekse hayvansal üretimde gerekse verimlilikte
son altı yıl içerisinde, Hükûmetimiz döneminde çok
ciddi gelişmeler kaydedildi. Örneğin 2002 yılında 9,9 milyon büyükbaştan ibaret
olan Türkiye’deki hayvancılık sektörü, 2007 yılı itibarıyla, TÜİK’in rakamı, 11,1 milyona ulaşmış durumda. Keza kümes
hayvanlarında da 245 milyon civarındaki bir varlıktan 269 milyona ulaşıldı.
Türkiye’nin süt üretimi 8,4 milyon tondan 12,3 milyon tona çıktı ki yüzde
50’lik bir artış var. Bugün gerek Değerli Vekilimizce gerekse kamuoyunda bugünlerde
dile getirilen sütle ilgili temel sorunlardan bir tanesi… Türkiye’deki süt
üretiminin bu kadar önemli miktarda artmış olması önemli bir faktör. Keza et
üretimi 421 bin tondan 576 bin tona çıktı. Piliç eti üretimi de 696 bin tondan
1 milyon 68 bin tona çıktı. Verimlilik de örneğin sütte, hayvan başına,
büyükbaş hayvanlarda 1.697 litreden 2.655 litreye çıktı. Bu çok büyük bir
verimlilik artışı demektir büyükbaş hayvancılıkta. Karkasta da yani büyükbaş
hayvan et veriminde de hayvan başına 185 kilogramdan 216 kilograma çıktı. Saygıdeğer milletvekilleri, biz tabii, hayvancılığın
profesyonelleşmesini, daha teknik, daha bilimsel düzeyde yapılmasını temin için
soy kütüğü ve ön soy kütüğüne kayıtla ilgili işlemleri hızlandırdık, bu
konudaki destekleri artırdık ve Türkiye’de 2002 yılında sadece 443 bin baş
hayvan, dişi hayvan ön soy kütüğüne ve soy kütüğüne kayıtlı iken, 2008 yılında
bu 4,6 milyon baş hayvana çıktı. Yani 10 kattan
daha fazla bir artış burada söz konusu. Tabii, bunun en büyük nedeni de
hayvancılıktaki desteklerin artmış olmasıdır. 83 milyon liradan ibaret olan
2002 yılındaki hayvancılık desteği, 2008 yılında 1,3 milyar TL’ye çıktı ki 16
katlık bir artış demektir. Yem bitkileri ekilişi keza 1 milyon 153 bin hektardan -desteklenen
alan itibarıyla- 2 milyon 100 bin hektar alana çıktı bu geçen zaman içerisinde.
Mera ıslahı, 68 bin dekardan 470 bin dekara 2008 yılında çıktı. Bu süre
zarfında gerek hayvancılıkla ilgili örgütlenme konusunda -örneğin Süt
Konseyinin teşekkülü bu dönemde, yakında gerçekleşti- gerekse hayvancılık
desteklerinin çeşitlendirilmesinde önemli mesafe katedildi.
Bir yandan da biz Türkiye’de çiftçilerin güçlerini birleştirip kurdukları
tarımsal kalkınma kooperatiflerine bu dönemde büyük bir destek verdik. Örneğin,
toplam 1.491 tane tarımsal kalkınma kooperatifine biz destek verdik ve bunun
1.111 tanesinde süt sığırcılığı, 12 tanesinde besi sığırcılığı, 235 tanesinde
koyunculuk yapılmakta; bunun toplam 1.358 tanesi hayvancılıkla ilgili bizim
desteklediğimiz kooperatiflerdir. Bu kooperatiflere verdiğimiz destek 935
milyon lira yani eski parayla 935 trilyon lira. Bu, sadece hayvancılık
kooperatiflerine ya sıfır faizli, tamamen faizsiz veya genel bütçeden ise yüzde
5 faizle bizim verdiğimiz destektir. Bu kooperatiflerin desteklenmesi kapsamında 135 bin baş süt
sığırı, 5 bin baş besi sığırı ve 300 bin baş koyun olmak üzere toplam 440 bin
baş hayvan dağıtıldı. Biz yine bu sektörün işlemesi, paketlenmesi, ambalajlanmasıyla
ilgili ürünler çerçevesinde -yaptığımız kırsal kalkınma destekleme projeleri
çerçevesinde- 60 tane et ve et ürünü işleme tesisi, 198 tane süt ve süt ürünü
işleme tesisi, 10 tane de yumurtayla, kümes hayvanlarıyla ilgili tesis olmak
üzere toplam 268 tane tesisi, projeyi destekledik. Bunların proje tutarı 79,5
milyon lira. Biz, burada, bu projelerin desteklenmesinde 41 milyon 300 bin lira
hibe destek sağladık. Saygıdeğer milletvekilleri, günümüzde, son günlerde tabii, süt
fiyatlarında bizim de arzu etmediğimiz şekilde düşüşler yaşandı ve bizim, gerek
sektörün ilgili taraflarını bir araya getirmek suretiyle gerekse birtakım başka
projeler üzerinde çalışmak suretiyle piyasadan daha fazla süt çekip fiyatların
bir miktar daha yükselmesi yönünde çalışmalarımız var. Bunlardan bir tanesi,
piyasadan kaynak temin edebildiğimiz takdirde süt çekip bunu süt tozuna
çevirmek ve böylece hem süt tozu ihtiyacını gidermek hem de taze sütü piyasadan
çekmek suretiyle arzı bir şekilde kısmak ve fiyatların yükselmesini temin
etmektir. Keza, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’nun fakir
yurttaşlarımıza dönük olarak dağıttığı yardım paketlerine sütün de ilave
edilmesi bir başka projemiz ve yine kaynak temin ettiğimiz takdirde bir okul
sütü projemiz var ki gerek Hazine gerek Planlama, Tarım Bakanlığının ilgili
birimlerinde bunların hazırlıkları yapıldı, şu anda karar sürecinde. Süt tozu ithalatı tabii, Türkiye’de… Demin Sayın Vekilimiz sordu,
yani “Bunun süt fiyatlarıyla bir ilişkisi var mıdır?” Değerli arkadaşlar,
Türkiye’de 2008 yılında sadece 16 bin ton civarında bir süt tozu ithalatı
yapıldı. 16 bin ton süt tozu, Türkiye’nin 12,3 milyon tonluk süt üretimi
içerisinde hiçbir orana sahip değildir. İki: İthal edilen süt tozu, dâhilde
işleme rejimi kapsamında ithal edilmiştir. Yani, Türkiye’nin iç piyasasında
kullanılmak üzere değil, ihraç amaçlı olarak serbest bölgelere, dâhilde işleme
rejimi kapsamında ithal edilen bir süt tozudur. Buzağı mamasının da toplamı
1.500 ton civarındadır. O da fiyatlar üzerinde hiçbir etkisi olabilecek bir
boyutta değildir. Biz Hükûmet olarak gerek sanayi
sektörüyle gerek üreticilerle… Ki bu hafta yine ben üreticilerle bir araya
geleceğim. Malum, tabii, Türkiye’de fiyatlar serbest piyasada şekilleniyor ama
üreticilerimizin zarar görmemesi ve bu sıkıntıdan en az hasarla kurtulması için
de biz gayret içerisindeyiz, çaba içerisindeyiz. Ben bu bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum ve hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eker. Sayın milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz… KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan bu konuda, müsaade ederseniz,
Sayın Bakana bir şey soracağım bu verdiği cevapla ilgili. BAŞKAN – Soru-cevap bölümünde değiliz Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli) – Yerimden kısa bir açıklama, 60’ıncı maddeye
göre… BAŞKAN – Buyurunuz, bir dakika süre veriyorum. IV.- AÇIKLAMALAR (Devam) 2.- Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in gündem dışı konuşmaya verdiği cevaba ilişkin
açıklaması KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakan, şimdi Tunceli’nin Mazgirt ilçesinden telefon ettiler,
bu fiğ bedellerini vatandaşlara ödüyorlarmış, yüzde 12 kesiyorlarmış. İl Tarım
Müdürlüğüne gidiyorlarmış, İl Tarım Müdürü diyormuş ki: “Ben kesmiyorum.”
Ötekisi “Ben kesmiyorum…” Ama idare kesiyormuş, Valilik. AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – IMF kesti. KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim? Hayır, şey… Pardon. Bunun bir yasal dayanağı var mıdır? Yani, vatandaşa verilen
tarımsal kredi desteğinde yüzde 12 neye kesiliyor? Bir de bu gündem dışı konuşmayla ilgili… Dün birçok vatandaş bana
geldi. Besi kredisini almışlar 2000 yılında. Mesela 30 bin besi kredisi almış,
yani 30 milyar kredi almış, 17 milyar avukat parası var ve bu 30 milyar besi
kredisi 600 milyarı bulmuş faiziyle beraber. Bu çok anormal
bir şey. Hepsi de iflasa gitmiş. Zaten Konya Milletvekili Arkadaşımız
dile getirdi. Bana Konya, Kars, Ardahan, birçok ilden insanlar gelmişti ve bu
insanlar çok büyük sıkıntı içinde. Aldıkları besi kredisi… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç. Sayın milletvekilleri, şimdi “Sözlü Sorular” kısmına geçiyoruz. V.- SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, karkas et fiyatlarına ilişkin sözlü soru
önergesi (6/403) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker’in cevabı 2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, koyunculuk projelerine ilişkin sözlü soru
önergesi (6/406) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker’in cevabı 3.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, gıda üretim yerlerinin denetimine ilişkin sözlü soru önergesi
(6/420) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 4.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, suni tohumlama yapan serbest veteriner hekimlere ödenmesi gereken
prime ilişkin sözlü soru önergesi (6/421) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 5.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Akseki-Cevizli Beldesindeki kuru çiçek üretimine
ilişkin sözlü soru önergesi (6/427) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 6.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, hayvansal ve bitkisel üretimdeki teşvik primlerine
ilişkin sözlü soru önergesi (6/442) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 7.- Adana Milletvekili Kürşat
Atılgan’ın, transgenik tohum çalışmalarına ilişkin
sözlü soru önergesi (6/459) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 8.- Kahramanmaraş Milletvekili
Mehmet Akif Paksoy’un, Kırklareli Tarım İl
Müdürlüğünde çalışan ziraat mühendislerinin sınava tabi tutulmasına ilişkin
sözlü soru önergesi (6/531) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 9.- Ordu Milletvekili Rıdvan
Yalçın’ın, fındık ithalat iznine ilişkin sözlü soru önergesi (6/534) ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 10.- Ordu Milletvekili Rıdvan
Yalçın’ın, bal ithalatına ilişkin sözlü soru önergesi (6/537) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 11.- Kahramanmaraş Milletvekili
Mehmet Akif Paksoy’un, TMO çalışanlarının sağlık
sorunlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/540) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 12.- Adana Milletvekili Kürşat
Atılgan’ın, dane mısır destekleme primine ilişkin sözlü soru önergesi (6/548)
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 13.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, hayvansal üretimin desteklenmesine ilişkin
sözlü soru önergesi (6/567) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 14.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, çiftçilerin tarımsal sulama elektrik borçlarına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/594) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 15.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, çiftçilerin tarımsal sulama elektrik borçlarına
ilişkin sözlü soru önergesi (6/595) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 16.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, mısır destekleme primine ilişkin sözlü soru
önergesi (6/603) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker’in cevabı 17.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, temel gıda ürünleri fiyatlarındaki artışa ilişkin
sözlü soru önergesi (6/624) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 18.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, kardelen çiçeklerinin korunmasına ilişkin sözlü
soru önergesi (6/627) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 19.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, arazi toplulaştırmasındaki tapu sorununa ilişkin
sözlü soru önergesi (6/630) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 20.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, büyükbaş hayvan desteğine ilişkin sözlü soru
önergesi (6/631) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker’in cevabı 21.- Kahramanmaraş Milletvekili
Mehmet Akif Paksoy’un, Kırsal Kalkınma Programı
projelerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/641) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 22.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, ürün desteklemelerinin açıklanmasına ilişkin
sözlü soru önergesi (6/652) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 23.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, çiftçilere verilen desteklemelere ilişkin sözlü
soru önergesi (6/663) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 24.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, kapalı sistem sulamaya ilişkin sözlü soru
önergesi (6/664) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker’in cevabı 25.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, mevsimlik
işçilerin taşınmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/671) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 26.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, arı yetiştiricilerinin desteklenmesine ilişkin
sözlü soru önergesi (6/675) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 27.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, elma üreticilerinin kayıt usulüne ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/676)
(Cevaplanmadı) 28.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, süt inekçiliğinin desteklenmesine ilişkin sözlü
soru önergesi (6/677) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 29.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, muz fiyatlarındaki artışa ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/678)
(Cevaplanmadı) 30.- Ordu Milletvekili Rıdvan
Yalçın’ın, Ordu’da dondan zarar gören fındık üreticilerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/699)(Cevaplanmadı) 31.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, tarım ürünlerindeki fiyat artışlarına ilişkin
sözlü soru önergesi (6/702) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 32.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, kuraklıktan etkilenen üreticilerin
desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/708) (Cevaplanmadı) 33.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, zarar gören çiftçilerin desteklenmesine ilişkin
sözlü soru önergesi (6/711) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 34.- Balıkesir Milletvekili Ahmet
Duran Bulut’un, Gönen’de kurulması planlanan çimento fabrikasına ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/725)
(Cevaplanmadı) 35.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, Tarım Kredi Kooperatifine borcu olan çiftçilere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/744) (Cevaplanmadı) 36.- Gaziantep Milletvekili Hasan
Özdemir’in, rekolte düşüşlerine karşı alınacak
önlemlere ilişkin sözlü soru önergesi (6/752) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 37.- Kahramanmaraş Milletvekili
Mehmet Akif Paksoy’un, bir ilacın alım ihalelerine
ilişkin sözlü soru önergesi (6/760) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 38.- Kahramanmaraş Milletvekili
Mehmet Akif Paksoy’un, Pendik Veteriner Araştırma
Enstitüsündeki ilaç kontrollerine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/761) (Cevaplanmadı) 39.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, çiftçilerin elektrik ve banka borçlarına ilişkin
sözlü soru önergesi (6/785) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 40.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, kuraklığa
yönelik önlemlere ilişkin sözlü soru önergesi (6/803) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 41.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, Erbaa’ya geçici fındık alım merkezi açılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/808)
(Cevaplanmadı) 42.- Niğde Milletvekili Mümin
İnan’ın, patates üreticiliğine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/809) (Cevaplanmadı) 43.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, girdi desteklemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/833) (Cevaplanmadı) 44.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, yeme-içme yerlerinin denetimlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/839)
(Cevaplanmadı) 45.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, hayvancılıkta kaba yem sıkıntısı riskine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/844)
(Cevaplanmadı) 46.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, kenelere karşı ilaçlı mücadeleye ilişkin sözlü soru önergesi (6/846)
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı BAŞKAN – Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker, gündemin “Sözlü Sorular” kısmının 1, 2, 4, 5,
7, 9, 11, 23, 24, 26, 27, 30, 37, 47, 48, 52, 60, 62, 65, 66, 70, 74, 79, 80,
84, 87, 88, 89, 90, 98, 100, 102, 104, 117, 125, 129, 133, 134, 144, 155, 159,
160, 176, 179, 181, 182’nci sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak
istemişlerdir. Şimdi bu soruları sırasıyla okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın M. Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim. 21/01/2008 Mehmet
Serdaroğlu Kastamonu
Hayvan yetiştiricilerimiz, 2002 yılı Ağustos ayında bir kilo
karkas eti 8 buçuk milyon TL’ye satarken, aradan geçen 5 yıldan sonra, bir kilo
karkas eti 8 buçuk-9 milyon TL’ye satabilmektedir. 2002 yılında bir torba yem
bir kilo karkas et ile alınabilirken, 5 yıl sonra bir torba yem ancak 3 kilo
karkas et ile alınabilmektedir. Diğer taraftan, karkas et fiyatlarında yaşanan
duraklama, tüketicimize yansımamış, perakende et fiyatları sürekli artış
göstermiştir. Et fiyatı 5 yılda değişmezken, yem, ilaç vesaire girdiler 3,5 kat
artmış, besicilik yapan çiftçilerimiz iflas noktasına gelmiştir. Sorular 1) Karkas et fiyatlarının girdi fiyatları oranında artmamasının
sebebi kesilmiş et ithal edilmesi midir? 2) Karkas et fiyatlarının girdi fiyatları oranında artmamasının
sebebi ülkemize kaçak hayvan girişi midir? 3) Karkas et fiyatlarının girdi fiyatları oranında artmamasının
sebebi AKP iktidarı ile birlikte yoksullaşan halkımızın et tüketimini azaltması
mıdır? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim. Hasan
Çalış Karaman Hayvancılığı desteklemek ve ıslah etmek amacı ile Tarım Bakanlığı
ve AB fonları ile yapılan projeler gereği kooperatifler aracılığı ile verilen
hayvanlar özellikle, koyun projelerinde Karaman İlimizin köylerinde hastalıklı
hayvanların verilmesi, hayvanlarının ölmesi nedeniyle borç batağına girmekten
yakınmaktadırlar. 1) Türkiye genelinde koyunculuk projeleri nedeniyle köylülere
verilen koyunlarda ölüm oranları ile ilgili bir çalışmanız var mıdır? 2) Köylünün bu konudaki mağduriyetini gidermek için çalışma
yapmayı düşünüyor musunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın M. Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını, Arz ederim. Dr.
Reşat Doğru Tokat
Soru: Günümüzde tüketiciler hijyen
standardı yüksek ortamlarda üretilmiş sağlıklı ürünleri talep etmektedir. Gıda
üretim yerlerinde bu yönde ne gibi çalışmalar yapılmaktadır, gıda üretim
yerlerinin denetimi yeterince yapılabilmekte midir, Bakanlığınızda Gıda
Mühendisine ihtiyaç var mıdır? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın M. Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını, Arz ederim. Dr.
Reşat Doğru Tokat
Soru: Hayvancılığın desteklenmesi kararnamesi kapsamında suni
tohumlama yapan Serbest Veteriner Hekimlere 2005 yılından itibaren ödenmeyen
destekleme primi var mıdır? Var ise 23.01.2008 tarihi itibarı ile Serbest
Veteriner Hekimlere ödenecek destekleme primi tutarı ne kadardır? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın M. Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için
gereğini saygılarımla arz ederim. Tayfur
Süner Antalya Antalya’nın Akseki İlçesi’ne bağlı Cevizli Beldesi’nde
gerçekleştirilen “kuru çiçek” üretimi, son 3-4 senede yok denecek kadar azalma
göstermiştir. Bu bölgede 30-40 yıldır kuru çiçek üretimi yapılmaktadır ve son
senelere kadar, halkın büyük bölümü geçimini bu işten sağlamaktaydı. Ancak Çin
malı yapay çiçeklerin ithalatına başlanılmasının ardından bölgedeki kuru çiçek
üretimi durma aşamasına gelmiştir. Soru 1: Bu bölgedeki kuru çiçek üretimini tekrar canlandırmak için
Bakanlığınızca yapılan çalışmalar nelerdir? Soru 2: Cevizli’de geçmişte 300-400 aile
kuru çiçek üretimi yapıyordu. Şu anda bu işle geçimini sağlayan aile sayısı
40-50 civarına kadar düşmüştür. Bu insanlar geçimlerini nasıl sağlayacaklardır? Soru 3: Çin malı yapay çiçeklerin ithalatında ne kadar vergi
uygulanmaktadır? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Mustafa
Enöz Manisa Çok zor şartlar altında üretim gerçekleştirmeye çalışan
çiftçilerimiz, son yıllarda girdi maliyetlerindeki artışlar dolayısıyla ile
daha zor durumda bırakılmışlardır. Ödenmesi gereken teşvikler zamanında
verilmediğinden çiftçilerimiz büyük borç yükü altına girmişlerdir. Sorular: 1- Hayvansal üretimde 2007 yılına ait Suni Tohumlama, Buzağı ve
Süt teşvik primlerini ne zaman ödemeyi düşünüyorsunuz? 2- Bitkisel üretimde mısır ve zeytinle ilgili prim miktarını ne
zaman belirlemeyi düşünüyorsunuz? Ödeme planınız nedir? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sn. M. Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim. Kürşat
Atılgan Adana 1- Çukurova’nın ekim desenini oluşturan pamuk, soya ve mısır
bitkilerinin transgenik tohum araştırmaları
senelerdir Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi bünyesindeki Tarımsal
Araştırma merkezlerince yapılmış, gelişmeler ve sonuçlar hiçbir zaman
üreticilerle paylaşılmamıştır. Sonuçlar neden üreticilerle paylaşılmıyor, bu
verileri üreticilerimizle paylaşmayı düşünüyor musunuz? 2- Tarımda yükselen maliyetler ışığında, transgenik
tohum ekim alanlarının günden güne arttığı ve AB ülkelerinin de bu teknolojiyi
hızla onaylayarak faaliyete geçirdiğini görüyoruz. Bu bağlamda ülkemizde bu
uygulamayı ne zaman yürürlüğe koymayı düşünüyorsunuz, bu konu ile ilgili
düşünceleriniz nelerdir? 3- Bu doğrultuda bakanlığınızın Bio-Güvenlik
yasası ile ilgili herhangi bir hazırlığı var mıdır, var ise hangi aşamadadır? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Kırklareli Valiliğince Tarım İl Müdürlüğünde çalışan Ziraat
Mühendislerinin 31 Ekim 2007 Çarşamba günü sınava tabi tutulmasıyla ilgili
sorumun Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi
Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Mehmet
Akif Paksoy Kahramanmaraş Sayın Valinin Ziraat Mühendislerinin mesleki faaliyette
bulunabilme yetkisini sertifikalara bağlama gayretinin sebebi ve manası
anlaşılamamıştır. Yapılan bu işlem Ziraat Mühendislerini diğer kamu kurumları
nezdinde rencide etmiştir. Diğer meslek ve meslek sahiplerince istihza ve alay
konusu yapılmıştır. Kırklareli Valiliğince yapılan bu onur ve utanç verici uygulamanın
yapılıp yapılmadığı, yapıldı ise bu konudaki Bakanlık olarak ne gibi işlem
yapılacağının açıklanmasını arz ederim. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki soruların Tarım Bakanı Sayın Mehdi Eker tarafından sözlü
olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim. Rıdvan
Yalçın Ordu Ülkemiz dünya fındık üretiminin tek başına % 75’ini
karşılamaktayken Fiskobirlik ve TMO elinde binlerce ton fındık bulunmaktayken,
devletimiz fındık ihracatında ciddi döviz getirisi sağlamasına rağmen arz
fazlası sebebiyle büyük meblağlarda fındığa destek vermekteyken bu sebeple
dünyanın en kaliteli fındığı olan Türk fındığının yağlığa ayrılmasına mecbur kalınmasına
rağmen bakanlığınızın ihraç kaydıyla da olsa 2004 ve müteakip yıllar için
fındık ithaline izin verdiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla: 1. Cumhuriyet tarihinde fındık ithaline izin veren iktidarınız
dışında bir hükümet ve şahsınızdan başka bir bakan bulunmakta mıdır? 2. Fındık ithaline izin vermenizin nasıl bir haklı gerekçesi
olabilir? 3. İthalat izninden yıllar itibariyle hangi kişi ya da kuruluşlar
faydalanmıştır, hangi ülkelerden ne miktar, hangi fiyat üzerinden ithalat
yapılmıştır? 4. İthalat izniniz süreye tabi midir? Bu yıl izin geçerli midir? 5. Hâlen Fiskobirlik’ten parasını alamamış üreticilere mahsulünü
değeriyle satacağından endişe eden üreticiye bu ithalat iznini izah etmek
bakımından bölge milletvekillerine bir tavsiyeniz olacak mıdır? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki soruların Tarım Bakanı Sayın Mehdi Eker tarafından sözlü
olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim. Rıdvan
Yalçın Ordu Ülkemiz bal üretiminde dünyanın önde gelen ülkelerinden biri olmasına
rağmen ve hâlen bir çok üretici balını satıp yayla
hazırlığı için gereken parayı temin edemezken bal ithalatına izin verdiğiniz
anlaşılmaktadır. 1) Bu itibarla Türkiye’de
2002 yılı itibarıyla her yıl bakımından yapılan üretim miktarı, iç tüketim
miktarı ne miktardadır? Bal ithalatına izin verilmesinin gerekçesi nedir? 2) Ülkemize kaçak yollarla
ne miktar bal geldiği tahmin edilmektedir? İthalat izni için kimler
başvurmuştur? 3) Kalitesiz, sahte ve rekabet edilmesi mümkün olmayan bal
ithalatına karşı ne tür önlemler öngörmektesiniz? 4) İthalat izniniz sınırsız zamanı mı kapsamaktadır? Bu iznin yeni
bal fiyatlarını nasıl etkileyeceğini düşünmektesiniz? 5) Tedirgin olan bal üreticisine neler tavsiye edersiniz? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ilgili
kuruluşu olan Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünde meydana gelen olaylara
ilişkin aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim. Mehmet
Akif Paksoy Kahramanmaraş Bu kuruluşta; 1- Görevinin başında iken vefat eden kişilerin vefat nedenleri
hakkında size ulaşan bir bilgi var mı? 2- Son 5 (beş) yılda görevinin başında kaç kişi vefat etmiştir? 3- Son 5 (beş) yılda kaç kişi psikolojik tedavi görmüş ve rapor
almıştır? 4- Son 5 (beş) yılda kaç kişi işitme, görme gibi organlarından
birisini kaybetmiştir? 5- İş yerinde çalışanlara yapılan baskı anlamına gelen ve
uluslararası literatüre "mobing"
olarak geçen konuyla ilgili Türkiye'de ilk "mobing"
davasının ilk TMO çalışanı tarafından açılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? 6- TMO Genel Müdürlüğünce yayınlanan 25.02.2008 tarih ve 854
sayılı iç sirkülerin (...son zamanlarda 2 (iki)
çalışanımızı görevi başında kaybetmemiz... denilen)
yukarıda sıralanan 5 (beş) sorumuz ile bir ilgisi var mıdır? 7- Çalışanlara sağlıklarına dikkat etmelerini hatırlatan kuruluşun
sağlık sorunundan dolayı aldığı rapor nedeniyle adeta mahkum
gibi refakatçi eşliğinde başka bir hastaneye raporun doğruluğunun teyidi için
gönderilmesini onur kıncı bir davranış olarak görüyor musunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köy İşleri Bakanı Sn. M. Mehdi Eker
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Kürşat
Atılgan Adana 1- Dane mısır destekleme primi 2006 yılında 67.00.-YTL/kg iken
2007 yılı için 20.00.-YTL/kg düşürüldüğü doğru mu? Türkiye'de mısır üretimi
açığı varken, bu uygulamanın gerekçesi nedir? 2- Dane mısır destekleme priminin 2006 yılındaki gibi 67.00.-
YTL/kg olması mümkün müdür? Bakanlığınız tarafından bu konu ile ilgili yapılan
herhangi bir çalışma var mıdır? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıda belirtilen soruların Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın M. Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için
gereğini saygılarımla arz ederim. Prof.
Dr. Alim Işık Kütahya Ülkemizde çok sayıda çiftçi ailesi kanatlı, küçükbaş ve büyükbaş
hayvancılıkla geçimini sürdürmektedir. Ancak son yıllarda özellikle yem başta
olmak üzere girdi fiyatları aşırı yükselirken ürün fiyatları aynı derecede
artmamaktadır. Bu gelişme hayvansal üretimi olumsuz yönde etkilemekte ve birçok
üreticinin hayvansal üretimden vazgeçmesine neden olmaktadır. Konu ile ilgili
olarak; 1. Yem, süt, yumurta, beyaz ve kırmızı et birim fiyatlarının 2003,
2007 ve 2008 yılı ortalama değerleri nasıldır? 2. Bakanlığınızın yem bitkileri üretimi desteğine ilişkin
politikası nasıldır? 3. 2008 ve 2009 yıllarında yem bitkileri desteğinin artırılması
düşünülmekte midir? 4. Hayvansal üretim girdilerinden ÖTV'nin
kaldırılması yönünde bir çalışmanız var mıdır? 5. Bakanlığınızın hayvansal üretimin geliştirilmesine yönelik
stratejisi nasıldır? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Dr. Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim. Yaşar
Ağyüz Gaziantep Ülkemizde bu yılın kurak geçtiği, çiftçilerimizin beklenen yağışı
bulamamaları nedeniyle tarımsal sulamayı yeraltı sularından yapmaya çalıştığı
herkes tarafından bilinmektedir. Tarımsal ürün rekoltemiz düşünce
çiftçilerimizi ekonomik zorluğa sokacak bu olumsuzlukların üzerine, 1. Her bölgede çiftçilerimizin tarımsal sulama için kullandıkları,
2-3 yıllık birikmiş elektrik bedelinin (2-3 yıldır fatura gelmediği ve seçim
dönemi rahatlığı içinde) faiz ve gecikme zammı ile büyük meblağlara ulaşması
nedeniyle ödeyemedikleri için elektrik saatleri mühürlenmektedir. Borçları için ilgili bakanlıklarla birlikte faiz affı ve ana paranın 24-36 ay süreli taksitlendirme ile ödeme
yapılması için yasal düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz? 2. Tarımsal sulama için kullanılan elektrik borçlarının ödenmemesi
nedeniyle uygulanan, Ziraat Bankasındaki alacaklarının
bloke edilmemesi, haciz işlemi uygulanmaması için sorumlu Bakan olarak
girişimde bulunmayı düşünüyor musunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Dr. Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim. Yaşar
Ağyüz Gaziantep Bakanlığınızca, 02 Nisan 2008 günlü Resmi Gazetede yayınlanan bazı
tarımsal ürünleri üreterek satışını yapan, Üreticilere Destekleme Primi
Ödenmesine İlişkin Usul ve Esasları belirleyen Tebliğde; 1. Seçim bölgem Gaziantep'teki üreticilerimizi şok eden; Dane mısır için, 2007 yılı ürünü destekleme primi miktarları
kilogram başına 2 YKr olarak belirlenmiştir. Geçen yıl 6,7 YKr olan destekleme primi,
Hükûmetinizce % 4 olarak hedeflenen enflasyonun % 8
(Mutfakta % 17 - 18) doğmasına rağmen, neden geçen yılın % 33,5'u kadar prim
verilmesi uygun görülmüştür? 2. Yanlış Tarım ve Destekleme Politikalarınız, kuraklık, tarımsal
girdilerdeki artış ile birikmiş elektrik borçları nedeniyle, elektrikleri
kesildiği için tarımsal sulama yapamamaları nedeniyle, ekonomik güçlük
içerisinde bulunan üreticilerimize çok düşük tutulan mısır destekleme primi ile
yeni bir darbe vurulmuş olmuyor mu? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim. Saygılarımla. Hasan
Çalış Karaman
Son zamanlarda gıda fiyatlarındaki yüksek artış vatandaşlarımızı
endişelendirmektedir. Ülkemizde başta buğday olmak üzere bulgur ve pirinç
fiyatları önlenemeyen artışlar göstererek ikiye katlanmıştır. Bu artışlar,
vatandaşlarımızı sofralarından aç kalkar hale getirmiştir. Bu bilgiler ışığında; 1- Buğday, bulgur ve pirinç fiyatlarındaki artışlara dur diyerek,
vatandaşlarımızı küresel sermaye ve yerli fırsatçıların elinden kurtarmayı
düşünüyor musunuz? Bu konuda çalışmanız var mıdır? 2- Buğday, bulgur ve pirinç gibi temel gıda ürünleri fiyatlarını,
millet adına kontrol etmeyi düşünüyor musunuz? Bu konuda projeniz var mıdır? 3- Dünyada yüz binlerce insanın açlık çekeceği ve açlıktan
ölümlerin olabileceği açıklanmaktadır. Ülkemizde bu açıklamaları ciddiye
alarak, ne gibi bir çalışma yapılmaktadır? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri
Sayın M. Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini
saygılarımla arz ederim. Tayfur
Süner Antalya Kardelen çiçekleri, Antalya'nın Akseki ilçesine bağlı Çimi, Geyran ve Çanakpınar Yaylalarında
sıklıkla görülmektedir. Daha önceki yıllarda görülen kardelen çiçekleri,
soğanların bilinçsiz ve aşırı söküm nedeniyle aynı yerde görülmemektedir. Bu
çiçeklerde ciddi derecede azalma meydana gelmektedir. Bu yıl da söküm olması
halinde önümüzdeki yıllarda kardelen soğanları çok ciddi anlamda yok olma
derecesi ile karşı karşıya kalacaktır. SORU 1 :
Bakanlığınız tarafından belirlenen kardelen soğanı söküm kotalarına
uyulup uyulmadığını nasıl denetliyorsunuz? SORU 2 : Kardelenlerin neslinin
tükenmemesi için öncelikle bu yıl sökümlerin iptal edilmesi hakkında bir
kararınız var mıdır? SORU 3 : Kardelen çiçeklerinin en az 5
yıl koruma altına alınıp, soğanlarının toplatılmaması gereklidir. Bu konuda
yaptığınız bir çalışma var mıdır? SORU 4 : Türkiye florasında 9000 çeşit
bitki çeşidi bulunmaktadır. Bunlardan 3000'i endemiktir. 500 kadarı ise soğanlı
bitki türüdür. Özellikle Toros Dağlarında bulunan bu
bitki çeşitlerini korumak için Bakanlığınızca ne gibi önlemler alınmaktadır? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim. Saygılarımla. Hasan
Çalış Karaman
Köylerimizde gerçekleştirilen arazilerin toplulaştırılması ve
ıslahı ile ilgili çalışmalar doğru bir çalışmadır. Artırılarak devam etmesi
gerekir. Ancak toplulaştırma çalışması yapılan köylerimizde yeni tapular teslim
edilinceye kadar geçen sürede eski tapuların da geçersiz olması çiftçilerimizin
değişik sıkıntılara düşürmesine neden olmaktadır. 1. Yeni tapular teslim edilinceye kadar, eski tapuların çiftçilerimiz
tarafından kullanılması konusunda yapılan bir çalışmanız var mıdır? Bu konuda
çalışma yapmayı düşünüyor musunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim. Saygılarımla. Hasan
Çalış Karaman
Çiftçilerimizin ahırlarında bulun 5 adet büyükbaş hayvan ve
üzerine destek öngörülmektedir. Halbuki ahırında 5
inekten daha az ineği bulunanlar daha ihtiyaçlı insanlardır. Bu uygulama verimlilik
esasına uygun olsa bile, sosyal devlet ilkesine ve insan haklarına aykırı bir
uygulamadır. 1- Ahırında 5 inekten daha az ineği bulunan çiftçilerimizi de
destekleme kapsamına almayı düşünüyor musunuz? Bu konuda çalışmanız var mıdır? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim. Mehmet
Akif Paksoy Kahramanmaraş Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğünce uygulanmakta olan Kırsal
Kalkınma Programının 2007 yılında değerlendirmeye alınan, ancak ödenek
yetersizliğinden beklemede tutulan 1000 adet proje ile ilgili nasıl bir işlem
yapılmaktadır? 2008’de bu proje sahipleri hibe sözleşmesi yapmaya çağrılacak
mıdır? Bu programdan 2007 yılında kabul edilerek hibe sözleşmesine
çağrılan 1200 projeden kaç tanesi ile sözleşme imzalanmıştır? Çağrılan bütün
yatırımcılar ile sözleşme imzalanmaması nedenleri araştırılmış mıdır? 2008 yılı
için bu konuda ne tedbir alınmıştır? Henüz inceleme işlemleri devam eden
projelerin gecikme nedenleri nelerdir? Gecikmeyi önlemek için ne tür tedbir
alınmaktadır? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim. Saygılarımla. Hasan
Çalış Karaman Çiftçilerimizin ekim mevsimi ve hasat mevsimi bölgelere ve illere
göre değişmektedir. Çiftçi desteklemelerinin bu takvimi dikkate alarak
zamanında açıklanması çiftçilerimizin doğru ekim yapabilmesi açısından büyük
önem taşımaktadır. 1. Ürün desteklemelerinin bir takvim dâhilinde zamanında
açıklanması konusunda çalışmanız var mıdır? Bu konu ile ilgili düzenleme
yapmayı düşünüyor musunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim. Saygılarımla. Hasan
Çalış Karaman Çiftçilerimize yapılan desteklemelerde, destek primlerinin ve
teşvik primlerinin ödemelerinin çiftçilerin en çok ihtiyaçları olduğu zamanda
yapılması gerekirken, buna dikkat edilmediği yönünde şikâyetler almaktayız. 1. Çiftçilerimizin illere göre; hangi aylarda daha çok desteğe
ihtiyacı olduğu yönünde elinizde yapılmış çalışma sonuçları var mıdır? 2. Çiftçilerimize yapılan ödemeleri, para buldukça yapmak yerine,
çiftçinin ihtiyaçlarına göre bir takvime bağlamayı düşünüyor musunuz? Bu konuda
çalışmalarınız var mıdır? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim. Saygılarımla. Hasan
Çalış Karaman Sulanabilir tarım arazilerinde, uygun teşvikler nedeniyle
şahıslara ait su kaynaklarıyla sulanan tarım arazilerinde kapalı sistemle
sulamaya geçişte çok önemli yol alınmışken, sulama birlikleri marifetiyle
sulanan arazilerde kapalı sistemle sulama neredeyse yok gibidir. Bu bilgiler ışığında; 1- Sulama birlikleri marifetiyle sulanan tarım arazilerinde su
kaybını önleyen kapalı sistem sulama yapılabilmesi için çalışmalarınız var mıdır?
Yoksa bu konuda çalışma yapmayı düşünüyor musunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Prof. Dr. Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
arz ederim. Saygılarımla. Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Malatya Ülkemizin değişik bölgelerinde yetişen ürünlerin hasadı için
özellikle Doğu ve Güneydoğu illerimizden mevsimlik işçiler talep edilmektedir.
Ancak, bu işçilerimiz kamyon veya traktörlerle taşınmakta, her yıl trafik
kazalarında birçok tarım işçimiz kaybedilmektedir. Hasat mevsimi nedeniyle
değişik illerimize yurdumuzun değişik bölgelerinden talep edilen mevsimlik
işçilerin taşınmaları konusunda Bakanlık olarak bir düzeleme yapmayı düşünüyor
musunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim. Saygılarımla. Hasan
Çalış Karaman Arı yetiştiricileri birlikleri tarafından yapılan açıklamalarda;
Türkiye'de 2006 ve 2007 yıllarında yaşanan kuraklık nedeniyle yüzde 40'lık
verim kaybı yaşandığı belirtilmektedir. Bu dönemdeki arı ölümlerinden de
etkilenen sektör zor günler geçirmektedir. Bu bilgiler ışığında; 1- Destekleme primleri kovan başı 30 YTL'den 5 YTL'ye düşürülmüştür.
Bu durumda yerli üretimi nasıl artırmayı düşünüyorsunuz? 2- Kuraklığa bağlı arı ölümleri ile ilgili her hangi bir destek
uygulaması yapılmış mıdır? Yapılmış ise, bunlar nelerdir? 3- Yurtdışından bal ithal edilmesi yerli üreticiyi olumsuz yönde
etkileyecektir. İthalat karşısında Türk balını ve yerli üreticiyi nasıl
korumayı düşünüyorsunuz? Bu konuda bir planımız var mıdır? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim. Saygılarımla. Hasan
Çalış Karaman Maliye Bakanlığınca başlatılan yeni uygulamaya göre; 2 bin elma
ağacı olan her çiftçi deftere tabi tutulmuştur. Bodur elma ve yerli elmada ürün
ve elma bahçesinin büyüklüğü yönünden 2 bin rakamı farklı neticelere sebep
olmuştur ve haksızlıklar ortaya çıkmıştır. Bodur elma bahçesi olan bir çiftçi
için bu uygulamanın karşılığı 2 dekar bahçe iken, yerli elma cinsinden bahçe
yapan bir çiftçi için 21 dekardır. Bu bilgiler ışığında; 1- Elde edilen ürün bazında veya dekar bazında yeni bir düzenleme
yapmak gerekiyor. Böyle bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz? Bu konuda
çalışmanız var mıdır? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim. Saygılarımla. Hasan
Çalış Karaman Ülkemizin süt ihtiyacı her geçen gün artarken, çiftçimizin bir
kilo yem için 1/3 kilogram süt parası ödeme mecburiyeti yanında tüketicinin
pahalıya yediği eti de değerinde satamama ile karşı karşıyayken, basın ve medya
kuruluşlarına yansıyan haberlere göre; süt teşvik primleri ve buzağı desteği
için ödenen miktarın azaltılacağı belirtilmektedir. Bu bilgiler ışığında; 1- Süt inekçiliği ile uğraşan çiftçilerimize ödenen süt destek
primi ve buzağı desteği gibi desteklerin azaltılacağı doğru mudur? Doğru ise,
bu çiftçilerimizin mesleğini devam ettirebilmeleri için ne gibi projeleriniz
vardır? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim. Saygılarımla. Hasan
Çalış Karaman Muz üreticileri dernekleri, "serbest piyasa ekonomisi
kuralsızlık haline gelmiştir" şeklinde açıklama yapmaktadır. Bir ay
öncesine kadar 30 YTL olan 18 kiloluk bir kasa ithal muz, 58 YTL'ye
yükselmiştir. Bu bilgiler ışığında; 1- Yerli hasadın tamamlanmasıyla birlikte rakipsiz kalan ithal
muzun, kilo fiyatı 4 YTL'ye kadar yükselmiştir. Muzu tüketiciye ucuz yedirme
konusunda bir çalışmanız var mıdır? Bu konuda çalışma yapmayı düşünüyor
musunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Tarım Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim. Rıdvan
Yalçın Ordu
Soru: İlimiz Ordu’nun özellikle rakımı yüksek ilçelerin
vatandaşlarımızdan aldığım bilgiler ziraat odaları il ve ilçe tarım
müdürlüklerinin tespitleri doğrultusunda önemli ölçüde fındık ocaklarının don
sebebiyle kurumuş olduğu gerçeği ile karşılaşmış bulunmaktayım. Sigorta
yaptırmış vatandaşlarımız bile mahsulün değil fındık ocaklarının kurumuş olması
nedeniyle sigorta tazminatından istifade edememektedir. Bu itibarla : a- Bakanlığınız
taşra teşkilatlarınca fındık ocaklarının kurumuş olmasına ilişkin bir tespit
çalışmanız bulunmakta mıdır? b- Sigorta
tazminatı alamayan, fındıktan başka geliri olmayan, devletin sahip çıkmaması
halinde açlığa mahkum olacak durumdaki vatandaşlarımızın sorunlarının çözümü
için ne tür bir önlem almayı düşünmektesiniz? Açıklamanızı arz ederim. Saygılarımla. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim. Saygılarımla. Hasan
Çalış Karaman Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanlığı'nın "Üretici ve
tüketici arasındaki fiyat farkına baktığımızda yaş meyve ve sebzede yüzde 272,
kurutulmuş ürünlerde yüzde 70, baklagillerde yüzde 331, pirinçte yüzde 231
oranında artış olduğu görülmektedir" şeklindeki açıklaması gazete ve
televizyonlara haber olarak yansımıştır. Bu bilgiler ışığında; 1- Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanlığı'nın açıklamalarını
dikkate alarak, tüketicilerimizi yüksek fiyat artışlarından korumayı düşünüyor
musunuz? Bu konuda bir çalışmanız var mıdır? 2- Buğday ve bakliyatta büyük rekolte
kayıpları vardır ve kuraklık sürmektedir. Spekülatif artışlar karşısında TMO
gibi müdahale kurumlarını etkin bir şekilde harekete geçirmeyi düşünüyor
musunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Dr. Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılması
konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim. Yaşar
Ağyüz Gaziantep 1. Türkiye'nin mercimek
deposu olan seçim bölgem Gaziantep’te bu yıl yaşanan kuraklık nedeniyle,
mercimek ve diğer hububat üretiminde rekolte çok düşük
olacaktır. Kuraklık nedeniyle, hasat kaldıramayan çiftçilerimizin hem de
tüccar ve ihracatçılarımızın büyük ekonomik kayıplara uğrayacağı açıktır. Aynı
mağduriyet zeytin ve fıstık üreticileri için de söz konusudur. Üreticilerimizin kuraklıktan doğan bu mağduriyetleri için ekonomik
destek veren yasal düzenleme yapmak gerekmiyor mu? 2. Tespit yapmaları ve üreticilerin başvurularını almak için il ve
ilçe tarım müdürlüklerine geç kalınmadan talimat vermeyi düşünüyor musunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Mustafa
Enöz Manisa Geçtiğimiz yıl
çiftçilerimizde çok önemli üretim kayıpları oluşmuş, girdi fiyatlarının da
yüzde yüzlere varan oranlarda artması da buna eklenince çiftçilerimiz
borçlarını ödeyemez, üretimlerini yapamaz, tarlalarını işleyemez hale
gelmişlerdir. Sorular: 1- 2007 yılında zarar gören çiftçilerimizin kayıplarını telafi
etmeyi düşünüyor musunuz? 2- Kredi borcunu ödeyemeyen üreticilerin kredi borçlarının yeniden
yapılandırılması ile ilgili bir çalışmanız bulunmakta mıdır? 3- Üreticilerimizin üretim maliyeti içinde önemli bir girdi
kalemini teşkil eden elektrik, gübre, mazot gibi maliyetlerden KDV'nin
kaldırılması ile ilgili Bakanlığınızın düşünceleri nelerdir? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıda belirtilen soruların Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın M. Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için
gereğini saygılarımla arz ederim. Ahmet
Duran Bulut Balıkesir Son günlerde Balıkesir iline ait Gönen ilçesinde kurulması
planlanan çimento fabrikalarıyla ilgili olarak yöre halkını tedirgin eden bazı
haberler ulusal ve yerel basına yansımış, böyle bir uygulama ile ülkemizde
kaliteli çeltik üretiminin yapıldığı Gönen ovası tarım arazileri başta olmak
üzere çevrenin zarar göreceği gündeme gelmiştir. Bu konuyla ilgili olarak; 1. Gönen ovası tarım arazilerinin zarar görmesine yol açacak bir
konumda çimento fabrikası kurulmasına yönelik Bakanlığınız birimlerine yapılmış
herhangi bir başvuru var mıdır? 2. Varsa bu başvuru konusunda Bakanlığınız hangi işlemleri
yürütmüş ya da yürütmektedir? 3. Söz konusu firma veya firmalarca satın alınmış tarım arazisi
büyüklüğü ne kadardır? Bu arazilerin toprak sınıfları nasıldır? 4. Yörede kurulacak bir çimento fabrikasının Gönen ovası çeltik
alanlarını tehdit riski nedir? 5. Gönen ovası çeltik üretiminin Türkiye tarımı açısından önemi
nedir? 6. Bakanlık olarak bu olaya ilişkin bir müdahaleniz olmuş mudur? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim. Saygılarımla. Dr.
Reşat Doğru Tokat Soru: Tarım Kredi Kooperatiflerinden gübre alıp da borcunu
ödeyemeyen çiftçilerimiz için iyileştirme yapılacak mıdır? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda
gereğini saygılarımla arz ederim. Hasan
Özdemir Gaziantep Gaziantep genelinde, 2007'nin ilk 4 ayında m2'ye, 2008'in ilk 4
ayına göre Kuraklık, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ve ilimizde ekimi yapılan
hububat ürünlerinin gelişimini engellemiş, ekili alanlarda nem yetersizliğinden
çatlaklar oluşmuştur. Bölgemizin yetiştirdiği buğday ve arpada yüzde 90, kırmızı
mercimekte ise yüzde 65'lik azalma beklenmektedir. Bu çerçevede; 1- Buğday, kırmızı mercimek gibi ürünlerde yaşanacak olan bu rekolte azlığının fiyat artışlarına ve kıtlığa yol açmaması
için Hükûmet olarak hangi önlemleri aldınız veya
almayı düşünüyorsunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim. Mehmet
Akif Paksoy Kahramanmaraş 2008 yılında; aktif % 1 flumetrin pour-on isimli ilaç 10.09 ykr/lt'den ihale edilerek alınmıştır. Aynı ilacı 2007 yılında
İl Müdürlükleriniz kaç ykr/lt'den
almıştır? Bu sene yüksek fiyattan % 7,5 ec. AcarviIi ihale ederek aldığınız ilaç firmasının geçen yılki
ihaleleri alan firma ile bir bağlantısı var mıdır? Bu iki firmanın aynı kişilere
ait olduğu söylenmektedir. Doğru mudur? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim. Mehmet
Akif Paksoy Kahramanmaraş Pendik Veteriner Araştırma Enstitüsünde ruhsata haiz ilaç
kontrolleri yapılmakta mıdır? Yapılan kontroller sizce yeterli midir? Yapılan
kontrollerin yeterli olmadığı hakkında duyumlar alınmaktadır. Bazı firmaların
birkaç günde analiz raporu aldığı ve bazı firmaların ise birkaç ay beklediği
söylenmektedir. Dolayısıyla, Vilsan A.Ş., Acarvil % 7,5 ec. isimli ilacın analiz raporunu
kaç günde almıştır? Bu ilacın Genel Müdürlüğünüze ruhsat için müracaat tarihi,
komisyona giriş tarihi, analize sevk tarihi ve en son ruhsat veriliş tarihi
nedir? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri
Başkanı Dr. Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim. Yaşar
Ağyüz Gaziantep Ülkemizde yaşanan kuraklık çiftçilerimizi ekonomik olarak
sıkıntıya soktuğu gibi 2008 yılı tarım ürünleri rekoltesini
de düşürmüştür. Kuraklık nedeniyle açıkladığınız almayı düşündüğünüz tedbirler
arasında; 1- Çiftçilerimizin kamu bankaları dışındaki bankalara olan borçlarının
da yeniden yapılandırılması için düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz? 2- Kuraklığın yanı sıra sulama suyuyla tarlalarını sulayan
çiftçilerimizin çoğu elektrik borcu nedeniyle hacize
uğramış, elektrik saatleri mühürlenmiş ve sulama yapamamışlardır. Bu düzenleme
ile birlikte; Sulama suyu elektrik borçlarının faizlerinin silinerek ana paranın taksitlendirilmesi de bir zorunluluk değil
midir? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Prof. Dr. Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
arz ederim. Saygılarımla. Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Malatya Ülkemizde yaşanan kuraklık nedeniyle, tarım ürünlerimizin önemli
bir kısmı tarlada yeşermemiş ve kavrulmuştur. Yine, meyve ağaçlarında oluşan çiçekler
dökülmüş veya çiçek dönemi sonrası oluşan “don”, “aşırı sıcak”, “rüzgâr” ve
“susuzluk” nedeniyle tüm meyveler dökülmüştür. Ülkemizde yaşanan bu sorunlardan
dolayı, çiftçilerimiz, elektrik, gübre, akaryakıt, işçilik ve kredi borçlarını
ödeyemez hâle gelmişlerdir. 1- Kuraklıkla ilgili Bakanlığınızca alınmış ve alınacak
önlemleriniz nelerdir? 2- Bu yaşanan sorunlar tabi afet kapsamı içerisine alınacak mı? 3- Önemli ölçüde maddi zarara uğrayan çiftçilerimiz ve
üreticilerimizin sorunlarına nasıl çözüm bulacaksınız? 4- Kuraklıkla ilgili hangi illerde çalışmalar yapılmaktadır?
Malatya’daki üretici ve çiftçilerimizin hasar tespiti yapılarak, zararlarını
karşılayacak mısınız? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim. Saygılarımla. Dr.
Reşat Doğru Tokat Soru: Tokat Erbaa ilçesinde yetişen hububat, çeltik ve haşhaş
kapsülü alımı için her yıl Toprak Mahsulleri Ofisince geçici alım merkezi
açılmaktadır ve çiftçilerimiz için de bu hizmet kolaylık sağlamaktadır. Ancak
ilçemizde yetişen yaklaşık 5.000 ton fındık için alım merkezî açılmamakta,
çiftçilerimiz ürünlerini Samsun Çarşamba ilçesinde satmakta, bu durum ilçemiz
çiftçileri yanında Akkuş, Ayvacık, Ünye ilçelerine bağlı bazı köylerde fındık
üreten çiftçilerin de mağduriyetine sebep olmaktadır. Gerek, Erbaa ilçemizin gerekse Akkuş, Ayvacık, Ünye ilçelerine
bağlı bazı köylerde fındık üreten çiftçilerin mağduriyetinin de giderilmesi
amacıyla Erbaa ilçemizde TMO tarafından geçici fındık alım merkezi açmayı
düşünüyor musunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki yazılı sorularımın Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sn. Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda
gereğinin yapılmasını arz ederim. Mümin
İnan Niğde Soru: 1) Bugün dünyada temel gıda maddesi olarak, pirinç, buğday ve
mısırın ardından dördüncü sırada öneme sahip olan Patatesin önemine dikkat
çekmek için Birleşmiş Milletler, 2008'i Dünya Patates Yılı olarak ilan
etmiştir. Dünya Patates üretiminde 7. sırada bulunan ülkemizde Bakanlığınızca,
bu konuyla ilgili etkinlikler planlanmakta mıdır? 2) Ülke genelinde, Patates üreticilerinin sorunlarının çözümüne
yönelik çalışmalar yapmayı planlıyor musunuz? 3) Ülkemiz tarımında genel verimlilik ortalamalarımız dünya
ortalamasının altında olmasına rağmen, patates üretiminde dünya ortalamasının
yaklaşık %60 üzerindeyiz. Böyle bir üstünlüğe sahip olduğumuz patatesin üretim
ve ihracatının arttırılması için, ilgili kamu kurumlarıyla birlikte pazar
geliştirme ve ihracatı teşvik uygulaması çalışması yapmayı planlıyor musunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim. Saygılarımla. Dr.
Reşat Doğru Tokat Soru: Girdi fiyatlarındaki artışlar nedeniyle çiftçilerimiz gübre,
ilaç, akaryakıt gibi girdileri alamamaktadır, girdi desteklemelerini artırmayı
düşünüyor musunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim. Saygılarımla. Dr.
Reşat Doğru Tokat Soru: 2007 yılında Türkiye genelinde denetimi yapılan Lokanta, fast-food ve pastane
denetimlerinde alınan örneklerde herhangi bir hastalık yapan etmenlerine
rastlanılmış mıdır, rastlanıldı ise kaç işletmeye ne gibi yaptırımlar
uygulanmıştır? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim. Saygılarımla. Dr.
Reşat Doğru Tokat Soru: 2008 yılında Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde görülen
kuraklığın kış aylarında hayvancılık için önemli olan kaba yem ihtiyacının
karşılanmasında sıkıntılara sebep olacak mıdır, sıkıntı olması bekleniyorsa bu
konuda ne gibi önlemler almayı düşünüyorsunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz
ederim. Saygılarımla. Dr.
Reşat Doğru Tokat Soru: Kene mücadelesinde kullanılan ilaçların, yararlı böcekleri
de öldürdüğüne dair kamuoyunda iddialar mevcuttur, yararlı böceklerin de kene
mücadelesi sırasında zarar görmesi söz konusu mudur? BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan sözlü sorular kısmının
47’nci sırasında yer alan Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün
sorusuna da cevap vereceğini belirtmiştir. Şimdi bu soruyu da okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. Yaşar
Ağyüz Gaziantep
Ülkemizde geçen yıldan beri yaşanan kuraklık tarım ürünleri rekoltemizin düşüklüğüne ve çiftçilerimizin ekonomik olarak
mağduriyetine neden olmuştur. Bu yılın kurak geçtiği gerçeği ortada iken, tarımsal sulama yapan
çiftçilerimize elektrik borçlarından dolayı haciz işlemi uygulanmakta ve
elektrikleri kesilmektedir. 1) Her bölgede çiftçilerimizin, tarımsal sulama için kullandıkları
2-3 yıllık elektrik bedelinin (2-3 yıl fatura gelmediği ve seçim dönemi
rahatlığı içinde) faiz ve gecikme zammı ile büyük meblağlara ulaşması nedeniyle
ödeyemedikleri için var olan borçların faizi silinerek ana
parayı 24-36 ay süreli taksitlendirilerek ödenmesini sağlayacak yasal
düzenleme yapılmasını zorunlu görüyor musunuz? 2) Bazı bölgelerde (Seçim bölgem Gaziantep'in ilçelerinde)
borçtan dolayı elektrik saatlerinin mühürlendiğini, tarımsal sulama
yapamadıklarını, bazı bölgelerde (Eskişehir ve civarı) elektrik borcundan
dolayı Ziraat Bankasınca yapılan DGD, Mazot, Gübre, Hububat desteklemeleri
ödemelerine bloke konulduğunu bilerek çiftçilerimizin ekonomik ve borç
sorunlarının çözümü için işlem uygulanmaması, haciz alacaklarının bloke
edilmemesi, elektrik saatlerinin mühürlenmemesi için ilgili bakanlıklara bir
talimat vermeyi düşünüyor musunuz? BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bakan. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (6/631), (6/677), (6/442) sayılı, Sayın Çalış ve Sayın Enöz’e ait sorularla ilgili konular müşterek olduğundan
dolayı müşterek cevap vereceğim. Saygıdeğer milletvekilleri, 2008/13695 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararı’yla desteklerin konu ve destekleme miktarları belirlenmiştir. Buna göre,
büyükbaş hayvancılıkta hayvan başına aşağıdaki destek miktarları öngörülmüştür: Anaç sığır başına 250 YTL/baş, soy kütüğüne kayıtlı anaç sığır 50
lira/baş ilave ödeme, hastalıklardan ari
işletmelerdeki anaç sığır 50 lira/baş ilave ödeme ve mandalar için de 250
lira/baş ödeme olarak planlanmıştır. Yeni destekleme modelinde hayvancılık iktisadi bir sektör olarak
ele alınmış, işletme ölçeklerinin büyütülmesi amaçlanmıştır. Hayvancılığın desteklenmesi kapsamında süt destekleme ödemeleriyle
ilgili bilgiler aşağıda kısaca yer almaktadır. Türkiye genelinde süt üreticilerine ödenen süt destekleme miktarı
da, 2007 yılında ödenen destekleme miktarı 177,5 milyon YTL o günün parasıyla,
2008 yılında ödenen destekleme tutarı da 310 milyon YTL olmak üzere, toplam 487
milyon 500 bin YTL olarak tahakkuk etmiş, ödenmiştir. 2008 yılında uygulanacak
olan beher litre süt için yapılacak süt destekleme fiyatıysa, 2008/13695 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararı’yla litre başına 4 yeni kuruş olarak belirlenmiştir,
ödemeler de 2009 yılında yapılacaktır ve şu anda başlamıştır. 2003-2008 yıllarında toplam 183 milyon 100 bin YTL toplam buzağı
destek primi ödemesi yapılmıştır. Yine, Sayın Enöz’ün (6/442) no.lu soru
önergesinde, bitkisel üretimde mısır ve zeytinle ilgili prim miktarının
belirlenmesi ve ödeme planına ilişkin sorusuyla ilgili olarak da… Tarımsal
Destekleme ve Yönlendirme Kurulu kararı gereği, 2008 yılı ürünü dane mısıra
kilogram başına 4 kuruş, zeytinyağına 21 kuruş destek verilecektir. Ödemeler,
müracaatların bitiminden itibaren bütçe hazine nakit akışı çerçevesinde
yapılacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (6/760, 6/846) sayılı
sorularla ilgili olarak da, yine müşterek olduklarından dolayı ortak bir cevap
vermek istiyorum. 2008 yılında Türkiye Jokey Kulübü ve Koruma ve Kontrol Genel
Müdürlüğü tarafından oluşturulan komisyon marifetiyle ilaç alımı yapılmış,
alınan ilaçlar otuz altı il müdürlüğümüze gönderilerek kene mücadelesinde
kullanılmıştır. 2007 yılında Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı yönünden
riskli olarak görülen otuz altı il müdürlüğünün her birine -kene mücadelesi
amacıyla- 100’er bin YTL olmak üzere toplam 3,6 milyon YTL gönderilmiş ve
ihalelerin meri mevzuat çerçevesinde yapılması talimatlandırılmıştır.
Bu talimat çerçevesinde 2007 yılında otuz altı ilimizde ihaleyi kazanan
firmaların 2008 yılında ihaleyi kazanan firma ile herhangi bir bağlantısı
bulunmamaktadır. Sayın Doğru’nun (6/846) no.lu soru önergesinde yine kene
mücadelesiyle ilgili ilaçların yararlı böcekleri de öldürdüğüne dair
kamuoyundaki iddialara ilişkin sorusuyla ilgili olarak da… Bakanlığımızca
kenelerle mücadele amacıyla ruhsatlandırılan ilaçlar doğrudan hayvanlar üzerinde
veya hayvan barınaklarında kullanılmak üzere ruhsatlandırılmış ilaçlardır.
Ruhsatlı kene mücadele ilaçlarının etkin maddeleri sadece kenelere değil, diğer
böceklere de etkilidir. Aynı zamanda bu ilaçların diğer bazı canlı türlerine ve
çevre sağlığına olumsuz etkileri de olabilmektedir. Bu istenmeyen etkilerin
şiddeti etken maddelere göre değişmektedir. O nedenle bu maddelerin hedef
türleri, kullanım alanları ve dozları ilaçların prospektüs
ve/veya etiketlerinde net olarak belirlenmiştir. Bu ilaçların prospektüs veya etiketlerinde yazılı oranlarda ve dozlarda
kullanılması durumunda istenmeyen yan etkiler en aza indirilmiş olacaktır.
Ayrıca ruhsatlı veteriner ilaçlarının prospektüslerinde
o ilacın çevre sağlığına olan etkileri, kullanım sonunda ambalaj malzemelerinin
nasıl imha edilmesi gerektiği gibi önemli konular hakkında da bilgi
bulunmaktadır. Değerli milletvekilleri, (6/537), (6/675) sayılı soru önergelerini
de müşterek olduğundan dolayı, müşterek konuya temas ettiklerinden dolayı ortak
bir cevap ile cevaplayacağım. TÜİK verilerine göre ülkemizde 2002 yılında 74.554 ton olan bal
üretimi, verdiğimiz desteklerle 2006 yılında 83.842 tona ulaşmıştır. 2007
yılında ise yaşanan kuraklıktan bal üretimi olumsuz etkilenmiştir, 2007 yılı
bal üretimimiz 73.935 ton olarak gerçekleşmiştir. Üretici ve tüketicilerin arz
ve talepleri göz önüne alınarak dengenin korunması ve spekülatif
fiyat değişikliklerinin önlenmesi hususları dikkate alınmak suretiyle ihtiyaç
duyulduğunda bal ithalatına da izin verilebilmektedir. Bal ithalatında 3285
sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu ile 5179 sayılı Gıda Kanunu’na
dayanılarak hazırlanmış olan Bal İthalatında Kontrol Belgesi Düzenlenirken
Aranacak Şartlar ve İthalat Aşamasındaki Veteriner Kontrolleri Hakkında
Tebliğ’de yer alan hükümler doğrultusunda gerekli kontroller yapılmaktadır. 30
Mayıs 2008 tarihinden itibaren bal ithalatı için kontrol belgesi
düzenlenmemektedir. Diğer yandan, yurt dışından kaçak bal girişiyle ilgili
mevzuat çerçevesinde gerekli işlemler uygulanmaktadır. Saygıdeğer milletvekilleri, 2003-2008 döneminde arıcılık
destekleri kapsamında üreticilere yaklaşık 70 milyon YTL ödeme yapılmıştır.
Diğer yandan, tarımsal üretime dair düşük faizli yatırım ve işletme kredileri
Ziraat Bankası tarafından yüzde 40 oranında indirimli olarak arıcılara
kullandırılmaktadır. Arıcılık destekleri, 15/4/2008
tarihli Bakanlar Kurulu Kararı kapsamında arıcılık kayıt sistemine kayıt olmak
şartıyla, Bakanlığımızca yayınlanacak olan tebliğ çerçevesinde kovan başına 5
YTL olacak şekilde uygulanacaktır. Arıcılarımıza kovan başına destek
verilmesinin amacı arıcılık kayıt sistemine kayıt olmayı teşvik ederek tüm
kolonilerin kayıt altına alınması, takibinin kolay olması, suistimallerin
mümkün olduğunca önlenmesidir. Ülkemizde 2007 yılında yaşanan kuraklık afeti
nedeniyle arıcılarımıza spesifik özel bir destek
uygulaması yapılmamıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (6/548), (6/603) sayılı
önergelerin de konuları ortak olduğundan dolayı yine müşterek cevaplayacağım. Sayın Atılgan’ın sorusunda dane mısır destekleme primi 2006 yılı
için 67 YTL/kilogram ve 2007 yılı için 20 YTL/kilogram olarak belirtilmiştir.
Muhtemelen yazım hatası var. 2006 yılı için mısırda uygulanan destekleme primi
kilogram başına 6,7 yeni kuruştur. Tarımsal Destekleme ve Yönlendirme Kurulu tarafından 2007 yılı
ürün destekleme prim miktarları dane mısır için 2 yeni kuruş, 2008 yılı ürünü
için ise 4 yeni kuruş olarak belirlenmiştir. Dane mısıra 2006 yılı ürünü için
2007 yılında 208 milyon YTL, 2008 yılında ise 62 milyon YTL prim ödemesi
gerçekleştirilmiştir. Diğer yandan, mısır üretimine mazot desteği, kimyevi gübre
desteği, sertifikalı tohum desteği gibi diğer destekler de verilmektedir.
Verilen desteklerle mısır üretimi son altı yılda 2 kattan fazla bir artış
kaydetmiştir. Değerli milletvekilleri, (6/594), (6/595) ve (6/785) sayılı,
çiftçilerin tarımsal sulama elektrik borçlarıyla ilgili konuyu müşterek olarak
ifade eden sorulara cevabım ise şu şekildedir: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca hazırlanan ve 2005
yılı Nisan ayında yürürlüğe giren kanun ile sulama elektriği kullanan
üreticilerin 1995 yılından bu yana ödenemeyen ve faiziyle birlikte yaklaşık 1
milyar YTL olan enerji borcu, tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini sağlamak
açısından tarımsal TEFE’ye göre yeniden
yapılandırılmış ve ek bir faiz uygulamadan otuz altı ay süreyle
taksitlendirilmiştir. Bununla birlikte,
borcunu zamanında ödeyen çiftçilerimize daha ucuza elektrik tüketebilmeleri
için kilovat başına 1,7 yeni kuruş destekleme ödemesi yapılmıştır. Bu ödemeden
22 bin tarımsal sulama abonesi faydalanmış olup toplam destekleme tutarı 8,2
milyon YTL’dir. Tarımsal sulama abonelerinin enerjilerinin kesilmemesi ve
borçlarını ödeyebilmeleri için bugüne kadar da her türlü imkân sağlanmıştır.
Hâlihazırda TEDAŞ Yönetim Kurulunun 14/6/2007 tarih ve
15-246 sayılı Kararı çerçevesinde tarımsal sulama ve köy içme suları
abonelerine ait enerji borçlarına otuz altı aya kadar taksitlendirme
yapılabilmektedir. Yapılan düzenlemeyle taksitlerini ödedikleri takdirde,
ödemeye devam ettikleri takdirde de elektrikleri kesilmemektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (6/624) ve (6/702) sayılı
önergelerle ilgili olarak da… Öncelikle buğday ve pirinçte meydana gelen fiyat
artışlarını ayrı ayrı değerlendirmek daha doğru olacaktır.
Buğday fiyatlarındaki artış tamamen yurt dışı piyasa hareketlerine bağlı olarak
gelişmektedir. Dünya fiyatlarında 2007 yılı Ağustos ayından itibaren görülen
artış son dönemlerde gerilemeye başlamış ve bugün 270 dolar/tonun altına
düşmüştür. 2008 yılında buğday üretimimiz yaşanan kuraklık nedeniyle 17,8
milyon ton olarak gerçekleşmiştir, TÜİK’in ikinci
tahmini bu istikamettedir. 2008 yılında piyasa fiyatlarının yüksek seyretmesi
nedeniyle hububat ürünlerinin müdahale alım fiyatları açıklanmamıştır ancak
üreticinin ve sanayicinin depolama ve finansman ihtiyacının karşılanması için
emanet alım fiyatları açıklanmış ve bu kapsamda 541 bin ton emanet alım
gerçekleşmiştir. 2007-2008 kampanya döneminde yapılan alım miktarının piyasa regülasyonu için yeterli olmaması sebebiyle TMO’ya 230 bin
ton buğday ve 115 bin ton mısırın vergisiz olarak ithal yetkisi verilmiştir.
Aynı amaç doğrultusunda 25/9/2007 tarihinde 800 bin
ton buğday, 300 bin ton arpa ve 300 bin ton mısır ve yine 8/4/2008 tarihinde
700 bin ton buğday, 300 bin ton mısırın vergisiz ithalatı için Bakanlar Kurulu
kararıyla TMO’ya sıfır gümrükle tarife kontenjanları açılmıştır. Bu kapsamda
900 bin ton buğday, ekmeklik buğday ve 585 bin ton mısır ithalat bağlantısı
yapılmış, ithalatı yapılan ürünler piyasa regülasyonu
amacıyla satışa sunulmuştur, hasattan bu yana 1 milyon 30 bin ton civarında
hububat satışı gerçekleşmiştir. Nitekim buna bağlı olarak ülkemizdeki un
fiyatları 45 YTL’den 38 YTL’ye gerilemiştir. Ayrıca, 2008 yılında verdiğimiz
desteklerle buğday üretim maliyetinin yüzde 30’u karşılanmıştır. Pirinçte ise pirinç fiyatlarındaki artışın nedeni, daha çok Mısır
ülkesinin 2008 yılı Nisan ayı başında pirinç ihracatını yasaklamasını fırsat
bilen bir kesimin aşırı kâr etme isteğiyle bir anda fiyatlarda artırmaya
gitmesidir ancak Bakanlığımızca alınan tedbirle bu kesime fırsat verilmemiştir.
Bu çerçevede Toprak Mahsulleri Ofisine pirinç için sıfır gümrük ile ithalat
yetkisi verilmiş, bu kapsamda 31 bin ton ithalat yapılmıştır. Alınan etkin
tedbirlerle 2008 yılı Mayıs ayında kilogramı yaklaşık 3,4 YTL olan Osmancık
pirincinin perakende fiyatı temmuz ayında 3,2 YTL’ye, eylül ayında ise 2,8
YTL’ye gerilemiştir. Hâlihazırda ocak ayı itibarıyla Osmancık pirincinin
perakende kilogram fiyatı yaklaşık 2,4 YTL’dir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, geçtiğimiz
yıl yaşanan kuraklık baklagil üretimimizi, özellikle
kırmızı mercimek üretimimizi olumsuz yönde etkilemiştir. Kırmızı mercimek
üretimimiz 2007 yılında 500 bin ton civarında iken bu rakam 2008 yılında 111
bin tona düşmüştür. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşanan kuraklığın bu düşüşte
en önemli etken olduğu tespit edilmiştir. Bakliyat ürünleri 5 Nisan 1994 tarihinde alınan ekonomik kararlar
çerçevesinde destekleme kapsamından çıkarılmış idi. Toprak Mahsulleri Ofisi
1994 yılından beri bakliyat alımı yapmıyordu. 2008 yılı Temmuz ayında
yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla TMO tarafından kullanılmak üzere 100 bin
ton kırmızı mercimeğin sıfır gümrük vergisiyle ithal edilebilmesi hususunda
tarife kontenjanı açılmış, bu kapsamda toplam 45 bin ton ithalat bağlantısı
yapılmış ve ithal edilen ürünler Toprak Mahsulleri Ofisinin satış ofislerinde
halkımıza perakende olarak satışa sunulmuştur. 25 Ağustos 2008 tarihinde 3 YTL/kilogram fiyattan satışa başlanan
kırmızı iç mercimek Nepal iç mercimeklerde 2 TL/kilogram, diğerlerinde ise 2,40
TL/kilogram fiyattan satılmaya hâlen devam edilmektedir. Ayrıca, Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’nde yaşanan kuraklık nedeniyle bu yıl mercimek tohumunda
sıkıntı yaşanmaması için Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğümüze 20 milyon YTL
kaynak aktarılmak suretiyle tohumluk temini konusunda görev verilmiştir. Bu
kapsamda, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü 3.138 ton tohumluk mercimek
hazırlamış, bugüne kadar da bunun yaklaşık 2 bin tonunu dağıtmıştır çiftçilerimize, ki bu sene 2,5 milyon dekar alanda hâlen
mercimek ekimi yapılmıştır, bizim tespitlerimize göre. Bu da, geçen seneki
kaybın önümüzdeki sene yaşanmaması açısından bize ciddi bir rahatlama
getirecektir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (6/652) ve (6/663) sayılı
önergelerle ilgili olarak… Tarımsal desteklemeler 5488 sayılı Tarım Kanunu
hükümleri ve ülkemizin bütçe imkânları çerçevesinde yapılmaktadır.
Bakanlığımızca, destekleme ödemelerinin zamanında yapılabilmesi hususunda özellikle
dikkat edilmektedir. Nitekim, 2003 yılına kadar ekim,
kasım aylarında yapılan prim ödemeleri yedi ay geriye çekilerek,
çiftçilerimizin en fazla ihtiyaç duyabileceği yeni üretim sezonu başlangıcı
olan nisan, mayıs aylarına alınmıştır. Diğer yandan, daha önceden tarımsal desteklemelerle ilgili yıllık
olarak alınan Bakanlar Kurulu kararları beşer yıllık dönemleri kapsayacak
şekilde alınmakta, böylelikle, çiftçimizin orta vadede hangi konularda
destekleme alacağı belirlenmektedir. (6/711), (6/752) ve (6/803) sayılı önergelerle ilgili… Değerli
milletvekilleri, bilindiği üzere 2007 ve 2008 yıllarında dünya genelinde ve
ülkemizde kuraklık yaşanmıştır. Yaşanan kuraklık nedeniyle bazı bölgelerimizde
özellikle tarla bitkileri üretimi olumsuz etkilenmiştir. Hükûmetimiz
kuraklığa karşı etkin tedbirleri derhâl uygulamaya geçirmiş, bu bağlamda, 2007
yılında kuraklıktan etkilenen 583 bin çiftçimize 277 milyon 600 bin YTL
kuraklık desteği ödenmiş, 2008 yılında kuraklıktan etkilenen 498 bin çiftçimize
ise 535 milyon 300 bin YTL kuraklık desteği ödenmiştir. Ayrıca, son iki yılda kuraklıktan etkilenen çiftçilerimizin Ziraat
Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçları bir yıl süreyle
ertelenmiştir. Bununla birlikte, kuraklığa karşı gerekli tedbirleri almak üzere
Kuraklık Yönetimi Koordinasyon Kurulu oluşturulmuş ve 2008-2012 dönemini içeren
Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı hazırlanmıştır. Bu
bağlamda sulu ve kuru tarım arazileri için her bir ilimizde ayrı ayrı çalışma yapılmaktadır. Çalışmalarda kamuoyunun bilinç
düzeyini artırarak tüm paydaşların sürece dâhil edilmesiyle çevresel açıdan
sürdürülebilir tarımsal su kullanım planlaması yapılması temel amaç olarak
benimsenmiştir. Kuraklık Eylem Planı, sadece kuraklık olduğu yıllarda alınacak
önlemleri değil kuraklık olmadan önce yağışlı yıllarda alınacak tedbirleri de
içermektedir. Kuraklık Eylem Planı’nda normal koşullarda yapılacak işler ile
kurak koşullarda yapılacak işler belirlenmiş, kuraklık eylemi dört adıma
ayrılmıştır. Bunlar, “kuraklık alarmı”, “kuraklığa hazırlanma”, “kısıtlama ve
acil eylem” şeklinde belirlenmiştir. Öte yandan, su kaynaklarımızın daha etkin ve ekonomik kullanımı
amacıyla da çalışmalar başlatılmıştır. Bu çerçevede kırsal kalkınma destekleri
kapsamında modern sulama yatırımları desteklenmektedir. Bu kapsamda 2006, 2007
ve 2008 yıllarında 32.300 çiftçimize 70,7 milyon YTL hibe destek sağlanmıştır.
2007 yılında başlattığımız damla sulama ve yağmurlama sulama sistemlerine
yatırım yapan çiftçilerimize Ziraat Bankası tarafından beş yıla kadar sıfır
faizli kredi desteği uygulaması başlatılmıştır. Bu kapsamda 31 Aralık 2008
tarihi itibarıyla da 42 bin üreticiye 1 milyon 275 bin dekar alan için 574
milyon YTL kredi kullandırılmıştır. Her iki uygulamayla toplam olarak 1,5 milyon
dekar alan modern sulama sistemlerine kavuşturulmuştur. Diğer yandan araştırma
enstitülerimizce yapılan kuraklığa dayanıklı çeşitlerinin geliştirilmesi
çalışmalarına hız verilmiş ve Konya’daki Bahri Dağdaş
Araştırma Enstitüsünün kuraklık test merkezi hâline getirilmesi için çalışmalar
başlatılmış, uygulamaya devam edilmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımızca, tabii
afetlerden -tarımsal varlıkları, tarımsal ürünü, hayvan varlığı, üretim tesisi
gibi- toplam yüzde 40 ve üzerinde zarar gören ve durumları bir hasar tespit
komisyonu kararına bağlanan üreticilere 2090 sayılı Kanun kapsamında yardım
yapılmaktadır. 2007/26742 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’nda bu yıl için don
afeti sigorta kapsamına alındığından söz konusu afetten oluşan zararlar sigorta
kapsamında karşılanmaktadır. Aşırı sıcak ile susuzluk 2090 sayılı Kanun’da
tanımlanmadığından söz konusu Kanun kapsamında değerlendirilmesi mümkün
olmamıştır. Ayrıca, 2007-2008 yıllarında Malatya ilimizde kuraklıktan zarar
gören 19.970 çiftçimize yaklaşık 8,9 milyon YTL kuraklık ödemesi yapılmıştır. Sayın milletvekilleri, Hükûmetimizce
2003 yılında öncelikle 765 bin üreticinin 2,7 milyar YTL’lik kredi borcunun 1,5
milyar YTL’lik kısmı silinmiş, geriye kalan borçları yeniden yapılandırılmıştır.
Yapılandırma sonrasında da üreticilerimizin vadesi dolan kredi borçlarına
ilişkin olarak müteaddit defalar ödeme kolaylıkları sağlanmıştır. Bununla
birlikte, 2007 yılında çıkarılan Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri
Tarafından Kullandırılan Grup Kredilerinden Doğan Kefaletin Sona Erdirilmesi
Hakkında Kanun’la, müteselsil kefalet yüzünden hacze uğrayan yaklaşık 650 bin
çiftçimizin mağduriyeti giderilmiştir. Yine, az önce ifade ettiğim gibi, kuraklık kararnameleri
kapsamındaki illerde çiftçilerimizin kredi borçları da bir yıl süreyle
ertelenmiştir. Yukarıda belirtilen imkânların dışında kredi borçlarının
faizlerinin silinmesi ve ana paranın yeniden
yapılandırılmasına ilişkin hâlihazırda başka bir çalışma bulunmamaktadır. Değerli milletvekilleri, Hükûmetimiz
döneminde çiftçilerimizin borçlarını zamanında ödedikleri memnuniyetle müşahede
edilmektedir. Nitekim Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerinin
kullandırdığı kredilerin geri dönüş oranı 2008 yılı için yüzde 97’ler
civarındadır. Bu da çiftçimizin aldığı krediyi geri ödeyebildiğini
göstermektedir. Bu oran daha önceden, bizim Hükûmetimizden
önceki dönemde sadece yüzde 38 idi. Yani yüzde 38’i geri dönmekte iken şimdi
yüzde 97’si geri dönüyor. Gübreyle ilgili katma değer vergisinin indirilmesiyle ilgili
olarak… 1991-1992 yıllarında uygulama gerçekleştirilmiş olmasına rağmen
fiyatlarda geçici bir düşme sağlanmış olup daha sonra yine aynı seviyelere
çıktığı müşahede edilmiştir. Ayrıca, mahsuplaşmada yaşanan sıkıntılar nedeniyle
uygulama kısa süreli olmuştur. Bugün gübrede katma değer vergisi indirilmesi
hâlinde fiyatların geçici bir süre düşmesine karşın birkaç ay sonra yine aynı
seviyelere ulaşma ihtimali bulunup, katma değer vergisinin indirilmesinin
çiftçinin kullandığı gübrenin maliyetinde önemli bir düşme sağlamayacağı hesap
edilmektedir. Bunun yerine, hem kimyevi gübreye hem de mazot için çiftçi kayıt
sistemine dâhil olan çiftçilere ürün gruplarına göre değişen miktarda
destekleme ödemesi yapılmasının daha uygun olacağı düşünülmekte. Nitekim, çiftçilerimize Hükûmetimiz
döneminde bugüne kadar toplam 956 milyon YTL kimyevi gübre desteği verilmiştir.
Bu sene içinde, içinde bulunduğumuz ayda mazot ve gübreyle ilgili olarak,
toplam, şubat ayı içerisinde yaklaşık, diğer desteklerle birlikte 1,6 milyar lira
destekleme ödemesi gerçekleştirilecektir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, (6/403) sayılı önergeyle
ilgili olarak da… Bakanlığımızca sınırlarımızdan kaçak hayvan ve hayvansal
ürünlerin girişlerinin önlenmesine yönelik idari, istihbari
ve güvenlik tedbirlerinin alınması için gerekli girişimlerde bulunularak etkin
tedbirler alınmaktadır. Her yıl Bakanlığımızca hayvan kaçakçılığı konusunda
alınan tedbirleri değerlendirmek ve ilave tedbirler almak üzere ilgili
kurumlarla gerekli toplantılar yapılmakta ve bu alınan kararlar uygulamaya
geçirilmektedir. Yurdumuza yasa dışı yollardan girdiği tespit edilen kaçak
hayvan ve etlerle ilgili 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası ve 5607 sayılı
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunlarına göre işlem yapılmaktadır. Artan nüfusun
beslenme ihtiyacının karşılanması temel görevimizdir. İnsanlarımızın yeterli ve
sağlıklı beslenmesinde kırmızı et başlıca protein kaynaklarından biridir.
Türkiye’de önemli miktarda bu konuda artış tespit edilmektedir. Bizim gerek
hayvancılığı gerekse bu çerçevede et üretimini artırmaya dönük aldığımız
tedbirleri zaman zaman sizlerle zaten paylaşmaktayız.
Değerli milletvekilleri, (6/406) sayılı, koyunculuk projeleriyle
ilgili soru önergesi için de… Türkiye genelinde 2002 yılından bugüne kırsal
alanda sosyal destek projesi ve genel bütçe kaynakları çerçevesinde 183 adet
kooperatif ortağı 9.150 aileye toplam 350 bin baş damızlık koyun ve koç
verilmiştir. Bunlar içerisinde, tabii, verilen koyunların ölüm ya da zorunlu
kesime gitme oranı oldukça düşüktür. Kaldı ki dağıtılan hayvanlar sigortalı
olduğundan bunların bir kısmı da geri kazanılmaktadır. Koyunculuk projeleri
ihale sözleşmesi şartnamesi hükümlerine göre kooperatiflere teslim edilecek
koyunların yüzde 20’sine, koçların ise tamamına brucella
testi yaptırılmakta, sonucu pozitif çıkan hayvanlar ve bu hayvanların seçildiği
sürüden seçilen diğer hayvanlar teslim alınmamaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (6/420) sayılı, gıda
denetimi ve gıda mühendisi istihdamıyla ilgili soruyla ilgili olarak… Piyasaya
arz edilecek gıda ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin Türk gıda
mevzuatına uygun olması gerekmekte. Bu amaçla Avrupa Birliğinin gıda yasasını
belirleyen ilgili konsey yönetmeliği esas alınarak Bakanlığımızca hazırlanan
5179 sayılı Kanun ve buna bağlı yönetmelik ve tebliğler yürürlüğe girmiştir.
Hâlihazırda gıda denetimleri 5.070 gıda denetçisiyle yapılmakta, bunlar
arasında merkez teşkilatımızda 52, taşra teşkilatında 490 ve Tar-Gel
Projesi’nde de 5 personel olmak üzere toplam 547 gıda mühendisi görev
yapmaktadır. İhtiyaç oldukça da Bakanlığımıza gıda mühendisi alınmaktadır. (6/421) sayılı soruyla ilgili olarak… Hayvancılık destekleri
kararnamesi kapsamında suni tohumlama yapan serbest veteriner hekimlere 2005,
2006 ve 2007 yıllarına ait ödenmeyen destekleme primi bulunmamaktadır. (6/427) sayılı soru önergesiyle Antalya Akseki Cevizli beldesinde
kuru çiçek üretimi konusu… Öncelikle bu konunun Bakanlığımızın çalışma alanıyla
doğrudan ilgili bir konu olmadığını ifade etmek istiyorum. Kuru çiçek üretimi
Antalya ilimizin Akseki ilçesi Cevizli beldesinde 70’li yıllarda başlamıştır.
80’li yıllarda atölye sayısı ve kuru çiçek işiyle uğraşan insanların sayısı
artmış, 2002 yılına kadar bu uğraşı önemli bir gelir kapısı olmuştur. Yapay
çiçeklerin piyasada çoğalması ve ithalat bu üretim dalını olumsuz etkilemiştir.
Hâlihazırda yaklaşık nüfusu bin kişi olan Cevizli beldesinde 2 adet kuru çiçek
atölyesi bulunmakta ancak atölyeler de hayatiyetini zorlukla
sürdürebilmektedir. Bakanlığımızca Cevizli beldesi ve civar köylere sağlanan
desteklere gelince… 2003-2007 yılları arasında Cevizli ve çevresinde 2.400 adet
yaşlı ve bakımsız badem ağacında aşılama çalışmaları yapılmış, Cevizli
beldesinde 3.600 adet ceviz fidanı, bin adet badem fidanı, 300 adet kiraz
fidanı, 150 adet bağ fidanı özel idare destekli olarak dağıtılmıştır. Ayrıca,
tarımsal desteklemelerle ilgili olarak da bu dönemde 33 bin YTL tarımsal destek
sağlanmıştır. Çin Halk Cumhuriyeti’nden yapılan yapma çiçek ithalatında 31
Aralık 2007 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan ithalat rejimi kararında
belirtilen gümrük vergileri yüzde 4,7 olarak uygulanmaktadır. (6/459) sayılı soru önergesiyle ilgili olarak… Ülkemizde transgenik bitkilerle ilgili çalışmalar, 98 yılında
Bakanlığımızca çıkartılan Transgenik Kültür
Bitkilerinin Alan Denemeleri Hakkında Talimat kapsamında yürütülmektedir.
Talimata göre, bu bitkilerin denemelerini yapmak üzere yalnızca Bakanlığımız
araştırma enstitüleri yetkilendirilmiştir. Bu konuyla ilgili olarak da bizim,
tabii, hazırladığımız bir biyogüvenlik kanunu var. Şu
anda Başbakanlıkta ve yüce Meclisin gündemine yakında gelecektir. (6/531) sayılı soru önergesi… Tarımsal Yayın ve Danışmanlık
Hizmetlerinin Düzenlenmesine Dair Yönetmelik 2006 tarihinde yayınlanmıştır. Bu
kapsamda, kamuda görev yapan veya yapmayan lise, ön lisans, fakülte ve dört
yıllık teknik meslek yüksekokullarına, sertifika eğitimlerine katılarak
yapılacak sınavda başarılı olanlara sertifika verilmesi ve tarımsal yayın ve
danışmanlık hizmetlerinin buna göre yürütülmesi esas alınmaktadır. Ancak
öncelikle yapılan bu çalışma hizmete özel olarak ve meri mevzuatın verdiği
yetki çerçevesinde sadece hizmet içi eğitim ihtiyacının konu ve kapsamının
tespiti ve gereğinin yapılması amacıyla gerçekleştirilmektedir. (6/534) sayılı, fındık ithalatına izin verilmesiyle ilgili…
Bakanlığımızca Dünya Ticaret Örgütü kuralları çerçevesinde, özel belgeler
dışında, fındık için kontrol belgesi düzenlenmemektedir. (6/540) sayılı, TMO görevi başında vefat eden personel, TMO
çalışanlarının sağlık sorunları ve mobbing davasıyla
ilgili soruda da… Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün 3.563 personeli
var ve bunun yüzde 40’ının emekliliği hak ettiği bir kurumdur. TMO Genel
Müdürlüğünde son beş yıl içinde 5 personel görevi başında vefat etmiştir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın
Başkan, tamamlayabilir miyim? BAŞKAN – Sayın Eker, süreniz tamamlandı ama beş dakika daha süre
vereceğim size soruları cevaplayabilmeniz için. Buyurunuz efendim. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım. Ayrıca, psikolojik sorunlarından dolayı hastanede yatarak tedavi
gören 2 personel bulunmaktadır. (6/567) sayılı soru, yem, hayvansal ürün ve girdi fiyatlarıyla
hayvansal üretimin desteklenmesi ve hayvansal üretim girdilerinden ÖTV’nin kaldırılmasıyla ilgili. Yem fiyatlarında 2003
yılından 2008 yılına, tabii, belirli bir artış meydana gelmekte. Son günlerde
özellikle süt fiyatlarında meydana gelen düşüklük, bir şekilde süt arzının
azaltılması yoluyla bunun fiyatının tekrar yükseltilmesine çalışılmaktadır. Burada, tabii, bizim özellikle yemle ilgili olarak yaptığımız, yem
üretiminin Türkiye’de geliştirilmesi ve bizim Hükûmetimiz
döneminde sağlanan desteklerle daha çok yem bitkilerinin üretilmesi
hedeflenmiştir. 2008 yılı itibarıyla yem bitkileri desteği üretim maliyetinin
yüzde 45’ini karşılamakta ve 1,15 milyon hektardan 2,1 milyon hektara
çıkarılmış yem bitkileri üretim alanı. Böylece yem bitkileri ekiliş alanlarının
genel ekiliş alanına oranı yüzde 2,5’tan yüzde 8,5’a yükselmiştir. (6/627) sayılı soru, kardelen çiçeği soğanı söküm kotası kontrolü
ve Toros Dağlarında bulunan soğanlı çiçeklerin
korunmasıyla ilgili. Kardelen türleri CITES kapsamındadır. Dolayısıyla
yönetmelik ile belirlenen kota dahilinde teknik komite
kararlarına göre her yıl düzenlenmekte, Çevre ve Orman Bakanlığınca hazırlanan
Doğal Çiçek Soğanlarının Sökümü, Üretimi ve Ticaretine İlişkin Yönetmelik
kapsamında yürütülen her işlemde üç aşamalı bir kontrol süreci bulunmakta.
Bakanlık olarak bizim önceliğimiz bu tür soğanların üretimden elde edilmesidir.
Ülkemizdeki gen kaynaklarının muhafazası için, Bakanlığımızca, bir TÜBİTAK
projesi başta olmak üzere beş tane önemli proje yürütülmektedir. (6/630) sayılı önerge… Arazi toplulaştırılmasında yeni tapular
teslim edilinceye kadar eski tapuların kullanılması konusu. Toplulaştırma
projelerinde gerekli çalışmaların yapılıp yeni parselasyon planları
oluşturulduğu malumunuzdur. Parselasyon planlarının kadastro kontrolleri ve
tescili aşamasına getirildiği noktada arazi maliklerine hasat dönemleri de
dikkate alınarak yeni parsellerin geçici yer teslimleri yapılmaktadır. Tabii,
bu süreçte arazi alım satımına ilişkin olarak doğrudan bir müdahale söz konusu
olmayıp, toplulaştırma projelerinin tescil sürecinde birkaç aylık zaman
diliminde takdir olunur ki mevcut tapu durumunun muhafazası zorunlu olmakta ve
bu aşamada mülkiyet değişimleri kısıtlanmak durumunda kalmaktadır. (6/641) sayılı soru ile ilgili… Kırsal Kalkınma Yatırımlarının
Desteklenmesi Programı kapsamında sözleşme imzalanan proje sayısı ve ödenek
yetersizliğinden bekleyen projelerle ilgili, 2007 yılı uygulamalarında 1.168
adet projeye hibe sözleşmesi çağrısı yapılmış, uygulama rehberi ve tebliğ
hükümlerine göre değerlendirilip uygun görülen 656 başvuru sahibi ile sözleşme
imzalanmıştır. Gerekli kriterleri taşımadığı için 277
proje reddedilmiş, hibe sözleşmesi imzalayan 235 adet proje ise yatırımcıların
çeşitli nedenlerle vazgeçmeleri ya da süresinde hibe sözleşmesi imzalamamaları
nedeniyle Bakanlığımıza ulaşmamıştır. 2008 yılı 4’üncü etap Kırsal Kalkınma
Yatırımlarının Desteklenmesi Programı için proje incelemeleri sonuçlanmış ve
açıklanmıştır. (6/664) sayılı önerge… Bakanlığımız tarafından yürütülmekte olan
Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı kapsamında basınçlı
sulama sistemlerine bireysel başvurular için 100 bin YTL üst limit var ve yüzde
50 oranında, tüzel kişilik başvuruları 500 bin YTL üst limitli olup yüzde 75
oranında hibe desteği ile desteklenmekte. Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğümüzden alınan konuyla ilgili bilgide ise hâlen inşaatı devam eden
sulama tesislerinin yüzde 60’ı kapalı sistem olup, işletmeye açılmış sulama tesislerinin
kapalı sisteme dönüştürülmesiyle ilgili rehabilitasyon
taleplerinin değerlendirilmesi maksadıyla DSİ’de
oluşturulan bir komisyon marifetiyle gerekli çalışmalar yapılıyor, maliyetle
ilgili konular da bu kapsamda değerlendirilecektir. (6/671) mevsimlik işçilerin taşınma sırasında güvenliği…
Bakanlığımız bağlı kuruluşları olan TİGEM’e bağlı
işletmelerde çalışan işçilerin… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Eker, sözlü sorulara ayrılan süremiz doldu.
Cevaplamadığınız kaç soru kaldı acaba? TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Cümlemi
tamamlayabilir miyim? BAŞKAN – Tamam efendim, onu bitirdikten sonra… Buyurunuz. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Tarım
İşletmeleri Genel Müdürlüğünde çalışan işçilerin tamamı toplu iş sözleşme
hükümleri kapsamında çalıştırılmakta, iş yeri ulaşımları güvenli bir şekilde
sağlanmaktadır. Tarım işçilerinin çalıştırılma koşullarına ilişkin mevzuat
düzenleme çalışmaları önümüzdeki dönemde, Hükûmetimizce,
Çalışma Bakanlığıyla iş birliği hâlinde yapılacaktır. Sayın Başkan, zamanımın elvermemesi sebebiyle, cevaplamak için
planladığım (6/839, 6/833, 6/809, 6/808, 6/761, 6/744, 6/725, 6/708, 6/699,
6/678 ve 6/676) sayılı soru önergelerini söz verildiği takdirde daha sonraki
bir tarihte cevaplayacağım. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eker. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ben
teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 16.09 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 16.32 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU KÂTİP ÜYELER :
Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
53’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. Şimdi, “Sözlü Sorular” bölümü için süremiz, Danışma Kurulu önerisi
doğrultusunda bir saat olduğu için bir saat on beş dakika içinde bitirmiş
bulunuyoruz. Şimdi, ek açıklama için sisteme girmiş 8 tane sayın milletvekili
arkadaşımız var. Bunların isimlerini biz alıyoruz, önümüzdeki salı gününde
tekrar, Sayın Bakan sözlü soruların cevaplayamadığı bölümü ile bu
soru-cevapları da, ek açıklamaları da o zaman açıklayacaktır. (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler) Teşekkür ediyoruz. Şimdi, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım, sorularımız
Tarım Bakanınaydı, o buradayken biz konuşacağız yani, özür diliyorum ama… BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, şimdi, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Danışma Kurulunun önerisini oylamış bulunuyorsunuz ve
bir saatle sınırlanmış bulunuyor. Onun için, kendi koyduğumuz kuralı kendimiz
bozamayız. Lütfen… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım, o zaman 35
soruya değil 20 soruya cevap versin. Bizim cevap hakkımız elimizden alınıyor. BAŞKAN – Almıyoruz efendim. Salı günü sisteme gireceksiniz, o
sorularınızı Sayın Eker’e soracaksınız. Zaten Sayın
Eker de yaklaşık 7 ya da 8 soruya cevap veremedi. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – O gün Sayın Bakanı nereden bulacağız? HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Zaten cevap verir gibi yaptı. BAŞKAN – Şimdi, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri 1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96) BAŞKAN – Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 2’nci sırada yer alan, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz. 2.- Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/608) (S. Sayısı: 266) (x) BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde. 6’ncı maddeyi okutuyorum: MADDE 6- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Bu madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Adıyaman Milletvekili Şevket Köse konuşacaktır. Buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüştüğümüz kanun tasarısının 6’ncı maddesi üzerinde söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, bir ülkenin kimliği tarihsel değerlerle ve
onlara verdiği önemle oluşur. Anadolu, tarihin başlangıcından bu yana onlarca
uygarlığa ev sahipliği yapmış, bu alanda dünyanın en zengin mirasına sahip
topraklardan birisidir. Aynı topraklarda yaşamış olan medeniyetlerin
değerlerine ne kadar sahip çıkıldığı ve onları koruduğu, bir ülkenin uygar
olmasının en temel ölçütlerinden birisidir. Kültür varlıklarını korumak ve
sahip çıkmak, insanlığa ve gelecek kuşaklara olan borcumuzdur. Sayın milletvekilleri, gelişmek için üç “t”ye
ihtiyacımız var: Birinci “t” tarım ve hayvancılık, ikinci “t” ticaret, üçüncü
“t” ise turizmdir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin kalkınması için en önemli
potansiyelinden birisi turizmdir. Adıyaman, Şanlıurfa, Mardin, Diyarbakır gibi
illerimiz çok önemli kültür ve inanç turizmi potansiyellerine sahiptir.
İspanya’nın Endülüs turizm endüstrisi deneyiminden çıkarılacak derslerle, bölge
kendi Endülüs’ünü yaratabilir. Adıyaman’ın Nemrut Dağı bacasız bir fabrika konumundadır. Mardin
dillerin ve dinlerin şehridir; gece gerdanlık, gündüz mezarlık görüntüsündedir.
Şanlıurfa ilimiz açık hava müzesidir, inanç turizmi bakımından peygamberler
şehri olarak dünyada bilinmektedir. Van Gölü havzası Selçuklu, Urartu ve Ermeni
uygarlıklarıyla ilgili taşıdığı emsalsiz kültürel varlıklar sayesinde kendi
başına bir turizm yeri olma potansiyeline sahiptir. Doğu’da Erzurum, Palandöken,
Kars’ta Sarıkamış, Ağrı’da Ağrı Dağı entegre bir doğa,
kış, kültür turizmi olarak bilinmektedir. Bu varlıkların kendi kıymeti
bilinmelidir. Ülkemizin sahip olduğu potansiyel mutlaka değerlendirilmelidir
diye düşünüyorum. Turizmin ülkemizin gelişmesine katkı sunması için Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’ne özel uygulamalar yapılmalıdır. Kamu yatırımları turizmin
gelişmesi için bu bölgeye çekilmelidir. İletişim ve ulaşım olanakları bölgeye
özel olarak düzenlenmelidir. Kültür ve turizm varlıklarının araştırılması ve
korunması için devlet desteği mutlaka sağlanmalıdır. Üniversitelerle iş birliği
içerisinde çalışmalar sürdürülmelidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim seçim bölgem
Adıyaman’dır ama yerleşim tarihi sekiz bin yıl öncesine kadar giden Adana ilinize
dikkatinizi çekmek istiyorum. Adana, birçok kavmin bu coğrafyadan geçmesi ve ilk çağlardan
başlayarak Hitit, Roma, Bizans ve son olarak İslam-Türk uygarlığının bölgeyi
yurt edinmesiyle kültürel anlamda çok zengin bir coğrafya oluşturmaktadır.
Adana’da bu uygarlıkların pek çok kalıntısı bulunmaktadır ancak ödenek
yetersizlikleri, bilinç eksikliği ve plansızlıklar nedeniyle bu kültür
varlıkları kaderine terk edilmiş bir durumdadır. Kültür Bakanlığının anlayışındaki yanlışlığı göstermek adına bir
örnek vermek istiyorum sizlere. Adana’da bulunan DÖSİM kapatılmıştır. Bunun
gerekçesi ise kâr etmemesi. Kültürel konulara tacir zihniyetiyle yaklaşmanın
nasıl bir zihniyetin sonucu olduğunu yüce Meclisin takdirlerine bırakıyorum. (x) 266 S. Sayılı Basmayazı 22/01/2009 tarihli
48’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir. Değerli arkadaşlar, Adana, diğer pek çok ilimiz gibi, devasa bir
kültür hazinesi üzerinde bulunmaktadır. Ancak bu mirasa yeterince sahip
çıkıldığını söylemek zordur. Ödenek yetersizlikleri nedeniyle bu miras
değerlendirilememektedir. Birçok tarihî zenginliğimiz yıkılmış, yerlerine
binalar yapılmıştır, otoparklar yapılmıştır. Sayın milletvekilleri, bunlar yalnızca benim yapmış olduğum
saptamalardır. Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürü
de bu konuda şikâyetçidir. Değerli arkadaşlar, bu kanun değişikliği ile toplanan paralar il
özel idaresince ve belediyelerce kültür varlıklarının korunması ve
değerlendirilmesi amacıyla hazırlanan projeler kapsamında kullanılmak üzere, il
özel idaresi ve belediyelere vali tarafından aktarılacaktır. Peki, bu paraların
harcanmasını kim denetleyecek? Hiç şüphesiz vali. Bu
tasarıyla vali hem denetleyici hem yönetici hem proje uygulayıcısı konumuna
getirilmektedir. Ne kadar para toplandığı, nerelere harcandığı, projelerin
niteliği konusunda halkın denetleyebileceği bir mekanizma bulunmamaktadır. Değerli arkadaşlar, kültür ve tabiat varlıklarının korunması
konusunda bulunduğumuz durum hakikaten utanç vericidir. Yeteri kadar para ve
insan kaynağı sağlanamamaktadır. Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi acınacak
bir hâldedir. Bakanlığın genel bütçe içindeki payı binde 38’dir, yani yüzde 1
bile değildir. Bakanlık bütçesinden Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel
Müdürlüğüne ayrılan pay ise yaklaşık yüzde 18’dir. Bunun içinde kültür
varlıklarını koruma amaçlı ayrılan pay ise yüzde 5 civarındadır. Yani genel
bütçeden koruma uygulamalarına ayrılan ödenek genel bütçenin yüz binde
20’sidir. Bu denli az ödenek konulması, Hükûmetin
koruma uygulamalarına verdiği önemin en önemli göstergesidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; koruma, kültürel
sürekliliğin temel öğesi ve çağdaşlık ile evrenselin ayrılmaz bir parçasıdır.
Koruma ve yenileme çalışmaları bilimsel bir yaklaşım gerektirmektedir. Ancak
yerel yönetimlerin kapasitesi bu ihtiyacı karşılamaya yeterli değildir. Bu
yüzden tarihî eserler, taşınmaz kültür varlıkları yalnızca bulunduğu bölgenin
yerel anlayışına ve kısıtlı olanaklara terk edilmemelidir diye düşünüyorum. Koruma ve yenileme projelerine il özel idarelerinin de dâhil
olması olumlu bir gelişmedir elbette. Ancak, yerel yönetimler kültürel ve doğal
mirasın korunmasında birinci derece sorumlu olmalarına rağmen, uygulamada
kültürel ve doğal mirasımızın birçok yerde imar düzenlemelerine kurban
edildiğini de görüyoruz. Özellikle yerel yönetimlerin yaptığı kimi çalışmalarda
tarihî yapılara geri dönülmez hasarlar verildiği bir gerçektir. Bu yüzden
projelerin denetimi ve şeffaflığı özel önem taşımaktadır. Türkiye‘de kamu
yönetimlerinin sivil toplum kuruluşları ile çalışma alışkanlığı pek gelişmiş
değildir bu konuda. Bu nedenle proje uygulamalarında halka mal
olamamaktadırlar. Değerli arkadaşlar, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabiat
ve kültür varlıklarının korunması politik, ekonomik ve hukuki araçlarla
mümkündür. Tabiat ve kültür varlıklarının bu konudaki önemine dikkat çekmek
istiyorum. Bu üç araç birbiriyle etkileşim içinde olmazlarsa koruma konusunda
geri dönülmez sorunlar yaşanır. Tek başına hiçbir araç, koruma konusunda başarı
sağlayamaz. Yani yalnızca hukuki düzenlemeler yapmak ya da parasal kaynaklar
sağlamak yeterli olmamaktadır. Her şeyden önce ciddi ve donanımlı bir siyasi
irade gerekmektedir. Siyasal iktidarın tabiat ve kültür varlıklarını koruma konusunda
sağlıklı bir politikasının olmadığını görmekteyiz. Sanatı sansürleyen,
sansürlenmesine izin veren, termik santralin yarattığı doğa tahriplerine
seyirci kalan, çevre konusunda duyarlılıklarını sergileyen insanları küçük
gören, onları muhatap kabul etmeyen zihniyetin tabiat ve kültür varlıklarını
korumadığı da hiç şüphesiz ortadadır. Kanun çıkarmak elbette ki iyi bir
sonuçtur ve iyi bir adımdır ancak ekonomik ve siyasi adımlarla desteklenmezse
yararı olmayacağı da apaçık ortadadır. Değerli arkadaşlar, koruduğumuz varlıkların bizi biz yapan
varlıklar olduğunun ve onlar olmadan eksik olacağımızın çok iyi anlatılması
gerektiğinin altını son kez çizerek yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Köse. Şahsı adına Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Buyurunuz. AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; 266 sıra sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz aldım. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, AK PARTİ hükûmetleri
döneminde kültür ve tabiat varlıklarının korunması açısından çok büyük
hizmetler yapılmıştır. Özellikle Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün çalışmalarıyla
birlikte birçok ecdat yadigârı eserimiz gün ışığına çıkmıştır. Yine TİKA’nın çok değerli hizmetleri olmuştur. Balkanlarda
olsun, Orta Asya’da olsun, Orta Doğu’da olsun, gerçekten birçok Osmanlı,
Selçuklu eserine sahip çıkmıştır. Yine Kültür Bakanlığımız da kendi
imkânlarıyla bir sürü tarihî eseri restore etmiş ve halkımızın kullanımına
sunmuştur. Şimdi ise bu kanunla çok önemli bir adım daha atmaktayız. Yerel
yönetimlere bir imkân sunuyoruz. Orada oluşturulacak fonla birlikte yerel
yönetimlerimiz de kültür ve tabiat varlıklarına artık inşallah sahip
çıkacaklardır. Dolayısıyla bu kanun faydalı bir kanundur. Kanunun hayırlı olmasını diler, yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Üstün. Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır. Soru-cevap işlemine geçiyorum. Buyurunuz Sayın Ağyüz. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim. Sayın Kültür Bakanımız olmadığı hâlde yine sormaktan kendimi
alıkoyamıyorum. Gaziantep’te Batalhöyük işgal
altında. Bunun için koruma kurulu müdahale kararı vermesine rağmen, hâlen
inşaat faaliyeti ve işgal giderilmedi. Bunun için, Bakanlık, üzerine düşeni
acilen yapması lazım. Birinci derecede arkeolojik sit alanıdır. Ayrıca son günlerde Kültür Bakanlığı için, yine Kültür
Bakanlığındaki Türk halk müziği, Türk sanat müziği topluluğu, devlet çok sesli
korosu, devlet halk dansları elemanlarının il özel idarelerine dağıtılacağı
yönünde bir hazırlık yapıldığı şeklinde duyumumuz var. Bu doğru mudur? Bu
çalışmanın amacı nedir? Böyle bir topluluğu il özel idarelerine vererek
dağıtmanın anlamsızlığı ve etkisizliği ortadayken bu davranıştan vazgeçmeyi
düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağyüz. Sayın Cengiz… MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım -dün de
konuşmamda belirtmiştim- özellikle Bakanlığınızın bürokrasisi içinde daire
başkanlığından üst makamlarda bürokraside görev verdiğiniz, işte, genel müdür
yardımcısı, genel müdür, müsteşar yardımcısı ve müsteşar gibi kadroları işgal
eden arkadaşlarımızdan hiç arkeolog ve sanat tarihçisi var mıdır, merak
ediyorum. İki, Bakanlığımızın desteğiyle kazı çalışması yapan kazı
ekiplerine 2008 yılında ne kadar para aktarılmıştır ve 2009 yılında da bu
desteklediğiniz kazı araştırmalarına ne kadar para ayırdınız, onu öğrenmek
istiyoruz. Bir de incelenmek ve temizlenmek üzere Almanya’ya gönderilen
tarihî eserlerden tablet ve sfenks gibi eserlerin geri alınması ve iadesi
konusunda problemleri biliyoruz. Bu problemlerin son durumu nedir, ne
aşamadadır? Bunlarla ilgili Bakanlığımızın takibi, yaptırımı, geri
kazandırmasıyla ilgili çalışmalar ne aşamadadır? Bu konuda da bilgi verirseniz
memnun oluruz. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Cengiz. Sayın Bulut…. AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, son günlerde
sinemalarda “Güz Sancısı” isimli bir film oynatılıyor. Bu film, 5-6 Eylül
olaylarını anlatmakta ancak işleniş itibarıyla Türkleri tecavüzcü, saldırgan,
yağmacı gibi gösteren bu filmin Türk milletinin haysiyetini, onurunu kırıcı
sahnelerinin var oluşu sebebiyle bunu Bakanlık olarak bir denetlemeyi, buna bir
yaptırım uygulamayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bulut. Sayın Ata… AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, teşekkürler. Sayın Bakanımız burada değil ama ben yine de soracağım. Sayın Eker
de Diyarbakırlı olduğu için belki daha fazla hassasiyet gösterebilir.
Diyarbakır’a İkincisi de Ilısu Barajı dolayısıyla
daha önce Belkıs’ta mevcut tarihî eserlerin test edilerek su altında
bırakılması yönünde bir karar alınmıştı. Ilısu
Barajı, dolayısıyla da Hasankeyf için böyle bir kader bekleniyor. Ancak hem
Hasankeyf’te göçün, yeni yerleşim alanlarının söz konusu olması ama korunacak
eserlerin ne şekilde alınacak… Bir dağın taşınması söz konusu olmadığına göre,
bu dağ için, bir oya gibi işlenen bu dağ için ne tür bir koruma tedbirleri
alınıyor Bakanlığınız tarafından? Bu da merak konusudur. Teşekkürler. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ata. Buyurunuz Sayın Bakan. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Ağyüz’ün Gaziantep’te, oradaki
Kültür personelinin il özel idarelerine ve diğer bölgelere gönderildiği yönünde
bir çalışma olduğunu duyduğunu söyledi. Böyle bir çalışma yok. Dolayısıyla
Kültür Bakanlığı personelinin başka bir birime, başka bir yere nakledilmesi
gibi herhangi bir çalışma söz konusu değil. Batalhöyük’le ilgili olarak
oraya gereken müdahale yapılacak, yani diğer yerlere yapıldığı gibi orada da
yapılacak. Sayın Cengiz “Bakanlık bürokrasisinde hiç arkeolog ve sanat
tarihçisi var mı?” diye sordu, üst düzeyde. Genel Müdürlük bünyesinde arkeolog
mesleğine sahip, diplomasına sahip 2 daire başkanı istihdam edilmekte. MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Daire Başkanı ve daha yukarısı… TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)– Evet, 2
daire başkanı var. Bunun dışında, kazılara ne kadar para ayrıldığı yönünde bir sorusu
oldu. 21 milyon 103 bin 473 lira, kazıya ayrılan 2008 yılı ödenek miktarı bu. Sayın Bulut’un, “Güz Sancısı”yla ilgili bir denetim vesaire
yapıldı… Bunun tabii belli şartlarla, hukuk içerisinde yapılabilecek şeyler
var. Onlarla ilgili gerekli çalışmalar hukuk dairesinde yapılır. Sayın Ata’nın Eğil’le ilgili… Orada tabii o baraj daha önceden
yapılmış bir baraj, yani bu dönemde yapılan… Ama gerçekte Eğil’deki gerek
Asurlulara ait kale, oradaki mezarlar ve onun dışında o bölgedeki tarihî
eserlerle ilgili biz de takip ediyoruz, endişe etmeyin. Size ayrıca oradaki
çalışmaların sonucunu bildiririz. Hasankeyf’le ve Ilısu’yla ilgili olarak
da bizim tabii, bugüne kadar DSİ Genel Müdürlüğü tarafından kazı çalışmaları
için 490 bin lira, GAP’tan 500 bin lira ödenek aktarılmış. Özel olarak
Hasankeyf için, yine 2008 yılında kazı ve araştırmalar için 3 milyon lira
ödenek aktarılmış. Burada özellikle Hasankeyf’e ilişkin su altında kalacak on
üç adet yapının rölöve, restitüsyon,
acil önlem ve takviye projeleriyle ilgili olarak da ihale süreci tamamlanmış.
Belgeleme çalışmaları sonrasında elde edilecek altlık projeler, baraj suyundan
etkilenecek yapıların yerinde korunması ve/veya gerektiği hâlde taşınması
konularında karar verilmesi ve taşıma projelerinin hazırlanmasına imkân
sağlayabilecektir. İçinde bulunduğumuz bu ayda bu projelerin temin edilmesi
planlanmaktadır. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan. KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısını istiyorum. BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım. 6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... 6’ncı madde kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır. Şimdi İç Tüzük’ün 86’ncı maddesi uyarınca tasarının tümünden önce,
oyunun rengini belirtmek üzere aleyhte İzmir Milletvekili Harun Öztürk konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Öztürk. HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 266
sıra sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde oyumun rengini belirtmek üzere aleyhte
söz aldım. Şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım. Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan ilgili Komisyonda yaptığı
açıklamada koruma bölge kurulu üyelerinin görev süresini beş yıldan üç yıla
indirmekle üyelerin bilgi ve verimliliğinden daha fazla yararlanmayı
amaçladıklarını ifade etmiştir. Önceki birleşimde Sayın Bakana yönelttiğim
soruda ifade ettiğim gibi, kime sorarsanız sorunuz bu süre değişikliğinin amacı
konusunda size vereceği cevap şudur: Bu değişiklikle, söz konusu komisyonlarda
görevli olup da AKP’nin siyasi taleplerine “Hayır” diyen gerekli bilgi ve
deneyime sahip uzman üyelerden kurtulmak istenmektedir. Bunun da siyasi literatürde adı kadrolaşmadır. Ayrıca, yaptığınız bu değişiklik idarede istikrar prensibi ve söz
konusu kurulların özerkliğiyle de bağdaşmamaktadır. Sayın Bakan siyasi
kadrolaşma iddialarına karşı verdiği cevapta koruma bölge kurulu üyelerinin
görev sürelerinin beş yıldan üç yıla indirilmesinde siyasi kadrolaşma
amaçlarının olmadığını, kurul üyelerinin tamamının kendi yönetimlerinde zaten
değiştirildiğini ifade ederek yapılan düzenlemeyi savunmaya çalışmıştır. Bu
savunma bile başlı başına, yapılan bu düzenlemeyi şimdiye kadar söz konusu
kurullarda kadrolaştıklarının zımnen itirafı anlamına gelmektedir. Ayrıca, AKP
döneminde atanan bilim adamları arasında da Hükûmetten
gelen partizan taleplere olumlu yanıt vermeyenlerin olabileceği pekâlâ
mümkündür. İşte, bu tasarıyla, AKP’nin vücut diline uygun davranmayan söz
konusu bilim adamlarından da kurtulmak istenmektedir. Değerli milletvekilleri, Genel Kurulda yapılan görüşmeler
sırasında önergeyle tasarıya eklenen huzur hakları konusunda da bazı
değerlendirmelerde bulunmak istiyorum. Koruma Yüksek Kurulu
üyelerinin huzur haklarıyla ilgili düzenlemeye özünde karşı olmamakla birlikte,
Genel Kurulda ilave edilmesi yöntemine katılmadığımı ifade etmeliyim, çünkü
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 14’üncü maddesi, kamu
giderlerinde artışa yol açan düzenlemelerin, hem mali yükünün ortaya
konulmasını hem de Maliye, DPT ve Hazinenin görüşlerinin önceden alınmasını
emretmektedir. Genel Kurulda son dakikada verilen önergelerle bu yasal
gerekliliğe uyulmadığı gibi, bu tür düzenlemelerin ihtisas komisyonu olan Plan
ve Bütçe Komisyonunda tartışılmasının da önüne geçilmektedir. İktidar bu tür
hukuk dışı uygulamalardan vazgeçmelidir. Değerli milletvekilleri, bir diğer dikkatinize getirmek istediğim
konu, Hükûmet ve ilgili bakanlar kriz nedeniyle kısa
çalışma ödeneğini işçi çıkarmalarına karşı bir önlem olarak getireceklerini
söylemektedir. Hükûmete, bu yetkinin mevzuatımızda
zaten var olduğunu hatırlatmak istiyorum. Yapacağınız mevzuatta kısa çalışma
ödeneği ödenebilmesi için gerekli olan ve krizin varlığını kabul eden bir
Bakanlar Kurulu kararını almaktır. Mevzuatta zaten öngörülen kısa çalışma
ödeneği miktarı ve süresini artırmak istiyorsanız laf üretmeyi bırakınız ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine bir an önce getiriniz, gerekli
desteği göreceksiniz. Değerli milletvekilleri, oylayacağınız tasarıyla koruma kurulu
üyelerinin görev süreleri üzerinde oynayarak… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan. 1) İktidarınıza vücut dilinden anlayan üyeler aradığınız için, 2) Siyasi baskılara açık hâle gelecek bu kurullar aracılığıyla
siyasi rant dağıtmayı amaçladığınız için, 3) Bu suretle kültür ve tabiat varlıklarının tahribine yol
açacağınız için, Tasarıya ret oyu vereceğimi ifade eder, yüce heyetinizi tekrar
saygıyla selamlarım. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 17.01 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 17.18 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU KÂTİP ÜYELER :
Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
53’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. Şimdi, 3’üncü sırada yer alan, Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri
Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlayacağız. 3.- Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri
Komisyonları Raporları (1/597) (S. Sayısı: 268) (x) BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde. Komisyon raporu 268 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerine söz isteyen; gruplar adına, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu.
Buyurunuz Sayın Coşkunoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği
Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının tümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini
sunmak için huzurunuzdayım. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Kyoto Protokolü’nün konu aldığı
küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda duyarlılığımız yoğundur. Bu
konuları sadece çevre sorunu olarak görmüyoruz. Çok kaygı verici sosyoekonomik
sonuçları da olan, zamanımızın, 21’inci yüzyılın en büyük, en yoğun, en iddialı
meydan okuması olarak ifade edilen küresel ısınma ve iklim değişikliği
konusunda çok duyarlıyız Cumhuriyet Halk Partisi olarak. Ayrıca bunu, bu
duyarlılığı insanlık için, değerlerimiz yönünde taşımıyoruz. Küresel ısınma ve
iklim değişikliği, bunların getireceği kuraklıklar sonucunda bunlardan
etkilenecek, en önde etkilenecek ülkelerden biri de Türkiye’dir. Dolayısıyla,
ülkemize, insanımıza, insanlığa, çevre ve doğaya saygımızdan dolayı bu konulara
önem veriyoruz, Kyoto Protokolü’nün konu aldığı iklim değişikliği ve küresel
ısınma konularına önem veriyoruz. Bu tasarıya “evet” diyeceğiz fakat değerli arkadaşlarım, bu
tasarıya “evet” demek, Kyoto Protokolü’nü imzalamak, bu duyarlılıkları ifade
için de gerekli olsa bile yeterli hiç değildir. Önümüzdeki sürece bir bakmamız
gerekir, bundan sonrasını öngörebilmek için önümüzde ne gibi bir süreç olduğuna
bakmamız gerekir. Aslında Kyoto Protokolü bitmiştir gözüyle de bakabiliriz. Kyoto
Protokolü, son dakikada bizim imza atarak bunun bir parçası olacağımız Protokol
2012 yılından sonrası için yapılacak girişimler, üstlenilecek yükümlülükleri
içeriyor. Şu an için Hükûmetin söylediği, bizim de
gördüğümüz 2012’ye kadar herhangi bir yükümlülük gelmiyor ama işte bu noktada
çok ciddi bir sorunla karşılaşıyoruz. (x) 268 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Komisyonlarda Hükûmetin bu konudaki
yaklaşımını -önünüzdeki sıra sayısında ayrışık oy yazımızda da belirttiğimiz
gibi “yeterli bilgi alamadan”- bu tasarıyı, somut birtakım bilgilere, verilere
dayanarak tartışma olanağını bulamadık. Neden? “Hiçbir yükümlülüğümüz yok.”
gibi kısa bir açıklamayla. Oysa olacak yükümlülüklerimiz, bu sene olmayacak ama
üç sene kaldı şuraya, 2012 yılında olacak. Bunlar hakkında herhangi bir
fikrimiz var mı? Ha, denebilir ki: “İşte, Poznan’da
geçtiğimiz aralık ayında, önümüzdeki aylarda Kopenhag’da olacak toplantılarda
bu yükümlülükler daha iyi belirlenecek ve biz bunu beklediğimiz için şu anda
hiçbir şey yapmıyoruz.” Ne bir bilgi, ne bir donanım, ne bir veri, hiçbir şey
yok elimizde. Hükûmeti bu şekilde görüyorum ve bunu
hiç de tatminkâr bulmuyoruz, bunu söylemek isterim. Değerli arkadaşlar, Hükûmetimizin bu
konuya nasıl yaklaştığı konusunda size biraz olsun fikir vermek için 2005
yılına gideceğim. 2005 yılında, dönemin Çevre ve Orman Bakanı aynen şu cümleyi
söylemiştir. 18 Şubat 2005 tarihli Hürriyet gazetesinde de Yalçın Doğan’ın
köşesinde bunu görebilirsiniz. AKP Hükûmetinin Sayın
Bakanı o zaman şunu demiştir: “Türkiye kaldıracak durumda değil.” Kyoto
Anlaşmasını, onun bize yükleyeceği yükümlülükleri… “Türkiye bunları kaldıracak
durumda değil, bu anlaşmayı imzalayamaz, en az 30-35 milyar euro
yatırım gerek, zaten bize, fabrika yapmayın diyor Avrupalılar.” Şimdi, Sayın
Bakan o zaman böyle söylemiş. Ondan sonra ne olmuş? Ondan sonra, hadi diyelim
bakan değişti, Hükûmetin fikri değişti. Hükûmet o günden bu güne, bu konuda herhangi bir hazırlık
yapmış mı? Bunu da göremediğimiz gibi, yasama süreci içerisinde de doğrusu
konunun ciddiyetini âdeta hazmedememiş bir anlayış gördük. Bunu da sizinle
paylaşmak istiyorum. Bunları bir uyarı olarak söylüyorum. Son derece ciddi bir
konuya bu kadar gayriciddi bir yaklaşım doğrusu üzücü.
Şimdi, herhangi bir hazırlık, donanım, birikim, bilgi birikimi,
-tartışılacak birçok konu var onlara değineceğim- bu konularda herhangi bir
fikir geliştirmesi, sivil toplum örgütleriyle, bilim insanlarımızla herhangi
bir tartışma… “Herhangi bir tartışma” demeyeyim, bazı tartışmalar yapılmış
fakat geniş çapta ve arzu edilen düzeyde tartışmalar, bilgi birikimi, bunların
hiçbirisi yok. Tasarı geliyor. Ne zaman geliyor? 2008 Kasım ayında. Neden o
zaman geliyor? Çünkü aralık başında Polonya’nın Poznan
ilinde bir toplantı var. O toplantıya katılmak amacıyla geliyor, derken
Mecliste görüşülemiyor, tekrar arka sıraya atılıyor ve şimdi önümüze geliyor. Peki, bu tasarıda gerekçe olarak neler söyleniyor? Değerli
arkadaşlarım, önünüzdeki sıra sayısının ikinci sayfasına bakarsanız gerekçeler
arasında, uluslararası toplumun güvenilir bir ülkesi olmak, prestij
sahibi olmak, Avrupa Birliği bunu zaten bizden istediği için ve daha da ilginci
-tabii çok eskiden hazırlanmış olduğu için- Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi geçici üyeliği için yapılacak seçimlerde önemli bir avantaj elde etmek…
O seçimler ekim ayında oldu bitti bile. Şimdi, bu bir. İkincisi, dikkatinizi şu konuya çekerim: (Bu Hükûmetin
bu çok önemli konuya yaklaşımını ifade etmek bakımından düşündürücü bulduğum
için bunları paylaşıyorum.) Bu tasarının geldiği ana komisyon hangi komisyondur?
Çevre mi? Değil. Enerji mi? Değil. Dışişleri
Komisyonu. Yani bu tasarı bir diplomatik olay gibi ele alınmış. Elbette, tabii,
uluslararası bir anlaşma olduğu için o yönü var fakat esas komisyon Dışişleri
Komisyonu, tali komisyonlar Çevre Komisyonu ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu.
Burada da bir yanlışlık görüyorum ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda da
karşımıza gönderdikleri birkaç bürokrat, kendilerini küçümsemek için bu şekilde
söylemiyorum fakat donanımsız, bilgi birikimi olmadan, sorularımıza cevap
veremeyen birkaç bürokrat, komisyonların da ciddiye alınmadığı izlenimini,
maalesef, vermiştir. Şimdi, hazırlık ve ön çalışma yok. Komisyonlarda somut bir
tartışma yok. Rakamlar uçuşuyor. Daha önceki Sayın Bakan 30-35 milyar demiş.
Bir söylenti olarak, dedikodu olarak Devlet Planlama Teşkilatının daha yüksek
rakamları var. Derken, bir sivil toplum örgütü, iş dünyasını temsil eden bir
sivil toplum örgütü bambaşka rakamlar açıklıyor. Bu manzara nedir biliyor
musunuz? Bu manzara, ortada somut bilgi ve veri olmadan, karanlıkta,
sloganlarla konuşmaktır. Bu, konuya ciddi bir yaklaşımı olduğunu göstermiyor.
Oysa konu çok ciddi, Türkiye açısından ciddi, dünya açısından ciddi. Türkiye
açısından birkaç ciddiyeti var: 1) İklim değişikliğinden ve küresel ısınmadan en fazla olumsuz
etkiyi alacak ülkelerden birisi olduğumuz nedeniyle. 2) Yüzde 70’e yakını dışa bağımlı olan bir enerji sistemimiz
olduğu için. 3) Kalkınmışlık konusunda birçok ülkenin gerisinde olduğumuz hâlde
benzer yükümlülükler içerisine girme durumu var. Bütün bu nedenlerle, eğer biz, ileride müzakereler yapacaksak -ki
bu tasarının şimdi önümüze gelmesinin nedeni bu- protokolü imzalayalım da,
müzakerelerde bizim de sesimiz olsun. Peki, herhangi bir birikim, herhangi bir
donanım, veri ve bilgi birikimi olmadan, bir etki analizi bile yapılmadan hangi
müzakerede hangi güçlü sesi çıkarabileceğiz? Yine böyle genel sloganlarla mı
olacak bu iş? Haa, imzalayalım da ondan sonra
yaparız... Bu da, tabii, bir yaklaşım ve son derece yanlış, eksik, gayriciddi bir yaklaşım, önce bir imzalayalım, taahhüt
altına girelim, ondan sonra bir şeyler yaparız anlayışı. Değerli arkadaşlar, bizim, burada şu anda bambaşka konuları
tartışıyor olmamız gerekir, Komisyonda bambaşka konuları tartışıyor olmamız
gerekir. Bunları, ben, şimdiden bazı önerilerimiz olarak sunayım. Birincisi: Etki analizi. Her sektöre… Etki analizi deyince,
yükümlülüğümüz belli değil daha, nasıl etki analizi yapalım? Hayır,
yapılabilir. Çeşitli senaryolar… Çeşitli ülkeler bunları yaptı. Farklı
senaryolara göre ne gibi etkilerin oluşacağını bileceğiz ki, bu müzakerelerde
ileride anlamlı bir tartışma, anlamlı bazı iddialarınız olabilsin. Önce etki
verilecek, ondan sonra etki analizini yapmak pasif bir tutumdur, kabul
edilemez. İkincisi: Şu anda Kyoto Protokolü içerisinde uygulanan yöntemlerin
bir tanesi ve en tartışmalı olanı piyasaya işi bırakmaktır. Nedir piyasa? Bir
karbon ticaret piyasası oluşturulmuştur: işte, emisyonu
veya -Türkçe olarak- salımı yüksek olan ülkeler, salım kontenjanını doldurmayan
ülkeler arasında bir ticaret. Ben, salım kontenjanını doldurmamışım,
dolayısıyla bu kontenjanın bir kısmını salımı yüksek olan bir ülkeye satıyorum;
ticaret. Bir kere olay bir teknoloji, bir enerji politikasının ötesinde bir
ticaret hâline hâlihazırda gelmiş durumda. Buna dikkat etmek gerekir. Şimdi, buna piyasa mı karar verecek? Bunun yanlışları ve eksikleri
ortaya çıkmıştır. Bu konuda Türkiye pasif bir şekilde “bizim aklımız ermez,
büyük ülkeler karar versin, biz arkadan geliriz” mi diyecek, bu konuda bir
görüş var mıdır? Bu arada şunu da söyleyeyim size: Bu Poznan’daki
toplantıdaki Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin
14’üncü Taraflar Konferansı ve Kyoto Protokolü 4’üncü taraflar buluşmasının
tutanaklarından bir uluslararası büyük ilaç firması üst düzey yöneticisinin
lafı: “Bay Piyasa’nın her şeyi çözeceğini söylediler ama Bay Piyasa çöktü.”
Bunu bir şirketin, uluslararası bir şirketin üst düzey yöneticisi söylüyor. Bu
gerçeği belirleyerek bu karbon ticareti yerine uygulanabilecek yöntemlerin
araştırılması ve bu konularda ciddi bir tavrımızın olması gerekir. Var mı böyle
bir şey? Hiç yok. Yani bunu, “hiç yok”u vurgulayarak söylüyorum, çok önemli bir
konu ve bu konuda herhangi bir çalışma olmadığını gözlemliyorum maalesef. Üçüncüsü: Enerji politikamız. Enerji politikası diye bir şey yok
zaten. Günü kurtarmaya yönelik birtakım ihaleler açılıyor, birtakım
girişimlerde bulunuluyor. En son açılan nükleer santral ihalesi de gülünç
denilecek, âdeta hakaret denilecek bir birim fiyatla, kilovat saatine aynı
firmanın Hindistan’da yaptığından zannedersem 3 katına miktarda bir fiyatı
Türkiye’ye verdiler. Bakanlar Kurulu görüşecek deniyor, üstünden iki hafta
geçti, daha çıt yok. Bilmiyorum el atından bir şeyin pazarlığı mı yapılıyor?
Fakat fiyaskoyla sonuçlanmış bir ihaledir. Zaten ciddi bir enerji sorunumuz
vardı, ihaleye bir firma girdi, o da gülünç bir fiyat verdi ve Bakanlar
Kurulunda çıt yok. Bir enerji politikamız yok. Oysa bizim bir enerji
politikamız olacak ki bu tartışmalarda, önümüzdeki müzakerelerde bu enerji
politikasının gereklerini biz savunacağız kendi açımızdan. Dördüncüsü: Veri ve bilgi tabanını oluşturmak bu konuda. Böyle bir şey yok. Onun için, zaten dedikodu şeklinde birtakım
rakamlar etrafta uçuşuyor, Hükûmet sözcüleri de
“Bunlar hayalî rakam, bunlar dedikodu.” diyor. Peki, hayalî rakam, dedikodu;
siz verin bir rakam, bir tahmin; yok. Ciddi çalışma sonucu tahminî bir rakam
olmayınca, işte, etkilerinin ne olacağı gibi, o zaman hayalî rakamlara itiraz
etme hakkı da olmuyor. Dolayısıyla, ciddi bir veri ve bilgi tabanı
oluşturulması gerekir. Beş: Bu olay için çok ciddi bir bürokratik yapılanmaya ihtiyaç
var. Kadrolar ve belli bir bürokratik yapılanmanın derhâl kurulması gerekir. Bu
da şu ana kadar yapılmış değildir. Altıncısı ve çok önemli konulardan birisi de teknoloji
politikamızla ilgili. Değerli arkadaşlar, Türkiye doğal kaynak zengini bir ülke
olsa bile ha bire cebine davranıp dışarıdan teknoloji satın almayı sürdüremez.
Bu sürdürülebilir bir durum değildir. Bazı konularda kendi teknolojimizi
kendimizin üretmesi bir zorunluluktur. Bunun için birtakım öncelikler ve
birtakım somut hedefler olması gerekir. Var mı bu? Yok. Bir teknoloji
politikası var mı? Yok. ARGE destekleme yasası çıkarıyoruz. Ne diyoruz: “Kim
gelirse gelsin veririz. Hangi sektör, hangi teknoloji için olursa olsun,
elimizde para olursa veririz.” Böyle, stratejisi, hedefi, amacı olmayan, yol
haritası olmayan… Bunun adına “başıboşluk” denir, bunun adına “Piyasa karar
versin.” denmez. Dolayısıyla, çok ciddi bir teknoloji politikasına olan
ihtiyacımız burada kendini tekrar gösteriyor. Özellikle zengin kömür kaynakları
olan bir ülke olarak, temiz kömür enerjisi üretme teknolojisi konusunda veya
yenilenebilir enerji konusunda Türkiye’nin kendi teknolojisini üretmek için
somut hedef ve somut bir yol haritasıyla hareket etme gerekliliği ve ihtiyacı
vardır. Bu da maalesef ortalıkta yok. Bütün bu kaygılarla, bütün bu endişelerle
bir süreç başlatıyoruz, bu Kyoto Protokolü’nü imzalama kararını alırken burada.
Biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak olumlu oy vereceğiz Kyoto Protokolü’nün
imzalanmasına ama tekrar vurgulamak istiyorum: Biz, bunu, insanlığa, doğaya,
çevreye ve kendimize, ülkemize olan saygımızdan, birileri bize dayattı, istiyor
diye değil, işte, kurnazlıkla yarın müzakerelerde pozisyon kapalım diye değil… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız. OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Son cümlem Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurunuz. OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – …biz, bunu, önemli bir konu
gördüğümüz için, iklim değişikliği ve küresel ısınma konusunu insanlık için,
çağımızın en önemli konusu olarak gördüğümüz için, bu konudaki ciddi
çalışmaları desteklemek umuduyla bu tasarıya “evet” oyu vereceğiz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Coşkunoğlu. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Çanakkale
Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz. Buyurunuz Sayın Cengiz. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 268 sıra sayılı kanun üzerinde söz
almış bulunuyorum ve yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. Değerli milletvekilleri, bugün Uluslararası Birleşmiş Milletler
İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve bu çerçeveye bağlı olarak da Kyoto
Protokolü’yle ilgili, bu protokolün Hükûmetçe de
onayının uygun görüldüğüne dair tasarının üzerinde görüşmelerimizi yapacağız ve
tabii ki bu konu da Meclise gelen en önemli anlaşmalardan, en önemli
düzenlemelerden biri olarak karşımıza gelmektedir. Tabii ki bu Kyoto Protokolü hem dünyamız açısından hem de Türkiye
açısından çok önem arz etmektedir. Şu anda dünyanın gelişimine baktığımızda, şu
andaki içinde bulunduğumuz durumumuza baktığımızda dünyayı tehdit eden üç tane
küresel tehditle karşı karşıyayız ve dünya bu üç küresel tehdidi anlamakta,
algılamakta veya bunlarla nasıl savaşacağını belirleme yolunda bayağı
uğraşmaktadır. Bunlardan bir tanesi şu anda yaşadığımız küresel mali krizdir,
bir tanesi küresel terörizm ve terör örgütleridir ve diğeri de küresel ısınma
ve iklim değişikliğidir. İşte, bugün görüşülmekte olan Kyoto Protokolü,
özellikle içinde getirdiği altı tane sera gazının azaltımını
hedefleyen Kyoto Protokolü, tam bir, çevre konusunda dünyadaki tek çerçevedir
ve bizim, özellikle bu Kyoto Protokolü’nü ülkemize yansımaları, ülkemizin
değerlendirmeleri açısından ele almamız ve bu Kyoto Protokolü’ne de bu bağlamda
bakmamız gerektiğine inanıyorum. Fakat Kyoto Protokolü’yle ilgili, ülkemizle
ilgili konuya geçmeden önce, Kyoto Protokolü’nün günümüze gelişiyle ilgili
küçük bir tarihsel gelişimi yapmadan Kyoto Protokolü’nü anlamamız mümkün
değildir. Küresel ısınma, devletlerin ve toplumların ve çevre duyarlılığı
olan kimselerin gündemine son otuz yılda girmiştir, son otuz yıldan beri bu, gündemimizde
ve bizi meşgul etmektedir. Fakat bununla ilgili olarak Nobel ödülü sahibi
İsveçli Svante Arrhenius
1896 yılında ilk kez küresel ısınmadan ve iklim değişikliğinden bahsetmekte ve Arrhenius bununla ilgili bazı öngörüler de ileri sürmekte
ve dünyayı uyarmaktadır. 1896 yılından beri dünyayı uyaran bilim adamları ve
bunu anlayamayan bir dünya, 1979 yılında da ilk kez Dünya Meteoroloji Örgütü 1.
Dünya İklim Konferansını düzenledi. 1979’da fosil yakıtlar ve karbondioksit
birikiminden kaynaklanan küresel iklim değişikliği ilk kez vurgulanır ve bu 1.
Dünya İklim Konferansıyla dünyanın gündemine gelir. Ve bundan sonra da yine, gelişen sanayi, gelişen sektörler
bazında, özellikle atmosferin sera gazlarıyla kuşatıldığının, sera gazından
oluşan tehlikenin dünyanın üzerine çökmesiyle birlikte tehlikenin giderek
algılanması ve bununla ilgili yeni arayışlara geçilmesiyle birlikte 5-12
Haziran 1992 yılında Brezilya’da Rio Konferansı düzenlenir. 92 Rio Konferansı
“Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Rio Konferansı” olarak geçer. İşte bu Rio Konferansında ilk kez çevreyle ilgili bir konferans ve
dünya çapında bu küresel ısınma ve iklim değişikliğine karşı bir savunma, bir
savaş, bir önleme, bir tedbirler alma noktasında ülkeler birleşir ve bununla
birlikte Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi içinde birçok
kararlar alınır, birçok yaptırımlar belirlenir ve bununla ilgili de özellikle
bir süreç başlar. Tabii, Türkiye Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesi’ne uzun süre itiraz eder. Niye itiraz eder? Çünkü,
bu Çerçeve Sözleşmesi’nin içinde Türkiye hem gelişmiş ülke hem de gelişmekte
olan ülkeler bazında yer alır. Özellikle de gelişmekte olan ülkeler arasına
Türkiye’yi katmak isterler ve Türkiye özellikle bunu reddeder. Çünkü, Türkiye gelişmiş bir ülke değildir, gelişmekte olan
ülkedir, bunun yaptırımları ve bunun Türkiye üzerine etkilerini
kaldıramayacaktır. Yani kısaca, o zaman belirlenen, alan ülkeler veya veren
ülkeler noktasında gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere olan finansman,
teknoloji ve diğer yardımlar konusunda baktığımızda Türkiye'nin “veren” değil
“alan” ülke olması noktasında Hükûmetimiz bir görüş
beyan eder ve bu bağlamda da bir tavır sergiler. Özellikle, Birleşmiş Milletler
İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 20 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe girer ve
bu yürürlüğe giren çerçeveye 2001 yılına kadar da Türkiye taraf olmaz ve tavır
sergiler. Özellikle bu tarihten itibaren Türkiye’ye özgün
koşullar verilmesi, özgün koşulların tanınacak olmasıyla birlikte bazı öngörülerde
bulunur ve Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği’ne Türkiye 24 Mayıs 2004
tarihinde taraf olur ve bu tarafla birlikte Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Taraflar Konferansı devam eder ve birçok
konferanslar içinde bunun 7’ncisi yapılan Marakeş’teki
toplantıda Türkiye tekrar “Ek Kyoto Protokolü 11 Aralık 97 tarihinde Kyoto’da görüşülmeye
başlanır, 16 Mart 98’de New York’ta imzaya açılır, 15 Mart 1999 tarihinde son
hâlini alır. Özellikle İzlanda’nın anlaşmaya girmesiyle birlikte “55 ülke”
şartı ortaya konur. Kyoto Protokolü’nün 25’inci maddesi gereğince de “yürürlük”
şartı burada yer alır ve Rusya’nın 18 Kasım 2004 tarihinde bu protokole imza
koymasıyla birlikte bütün şartlar yerini alır ve yine protokolün 25’inci şartı
gereğince 16 Şubat 2005 tarihinde Kyoto Protokolü yürürlüğe girer. Kyoto Protokolü’nün özellikle yürürlüğe girmesiyle birlikte tabii
birçok ülke buna taraf olmaz. İşte Türkiye de bunlardan birisidir. Amerika ile
birlikte, Avustralya gibi bazı ülkelerle birlikte taraf olmayan ülkeler
nezdinde yerini almıştır. Kyoto Protokolü’nün hedefi nedir? Kyoto Protokolü’nün hedefindeki
gazlar şunlardır: Karbondioksit, metan, nitrit oksit,
hidroflorokarbonlar, perflorokarbonlar,
kükürt heksaflorit gazlarını hedef alır. Baş
hedefteki gazlar da bunlardır. Özellikle sanayinin gelişmesiyle birlikte,
sanayi sektörünün artık gelişmekte olan ülkelerin gündeminde olmasıyla
birlikte, sanayi devrimiyle birlikte emisyon salımlarının arttığı, her geçen gün de artmaya devam
ettiğini görmekteyiz. Şimdi, Kyoto Protokolü bizim gündemimize girdikten sonra tabii ki
neler yapılmış, Türkiye’ye etkileri nelerdir, neler olmalıdır diye baktığımızda
özellikle 58, 59 ve 60’ıncı Hükûmetin asla Kyoto
Protokolü’yle ilgili ciddi bir hazırlığının olmadığını görüyoruz. Özellikle
kurumlar arasında ve kuruluşlar arasında bir mutabakata varılmadığını ortaya
koyuyoruz. İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu oluşturulmasına rağmen bu
konuda herhangi bir çalışma yapılmadığını görüyoruz. Özellikle de Kyoto
Protokolü’nün getireceği etkilerinden dolayı bugün Almanya altı ayda altı
ülkenin etki analizini yaparken biz bugüne kadar Türkiye’nin hem genel bazda hem de sektörel bazda etki
analizlerini yapamadığını ortaya koyuyoruz ve bunların önümüze konulmadığını
ortaya koyuyoruz. Özellikle bakanlıklar nezdinde olaya baktığımızda,
görüşlerini aldığımızda bakanlıkların bile bu konuda daha bir mutabakata
varamadığını, bakanlıkların bir konsensüs
sağlayamadığını, daha dün Çevre Komisyonunda bu kanun teklifi geldiğinde
Dışişleri bürokratlarının buna karşı çıktıklarını ve Türkiye’nin hazır
olmadıklarını ifade ettiler. Dışişleri Bakanlığı buna ne zaman taraf oldu? Dışişleri Bakanlığı, Birleşmiş Milletlerin özellikle Güvenlik
Konseyine Türkiye’nin geçici aday ülke başvurusu ve aday olmasından sonra
Dışişleri Bakanlığı bunu, tavrını değiştirerek, taraf noktasında, geçti fakat
özellikle iktidar partisine baktığımızda, bu konuda en çok çaba sarf eden,
Kyoto Protokolü üzerinde duran, Çevre Komisyonu Başkanımız Sayın Haluk Özdalga, Çevre Komisyonunda ve diğer çalışmalarında,
özellikle Kyoto Protokolü’nün mutlaka bir an önce geçmesi konusunda hem bizlere
hem Hükûmet kanadına hem de bakanlara hem de Türkiye
Büyük Millet Meclisine hem de Komisyonda bizlere gerçekten önemli teşvikleri
oldu fakat yapmış olduğumuz incelemede, bizim bir yıldan beri bu konu
üzerindeki takibimiz ve incelememiz noktasında şunları da ifade etmek
istiyorum: Özellikle TOBB’un görüşünü istedik. TOBB’un görüşüne baktığımızda, TOBB’un
görüşü şu: “Maliyet ve etki analizi, Devlet Planlama Teşkilatından,
yaptırılmadan acele etmek ülkemiz için zararlı sonuçlar doğurabilir.” diyor.
Bunu TOBB diyor. Devlet Planlama Teşkilatımız ise “Ülkemizin tanınmış olan özel
şartlarını sağlayıcı muhtemel esneklikler tamamlanmadan, emisyon
azaltımının sektörler ve genel olarak ülkemiz
ekonomisine etkisi ortaya konmadan Kyoto Protokolü’ne taraf olunmasının
zamanlama olarak yerinde olmadığını düşünüyoruz.” diyor. Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın görüşünü sorduğumuzda, Sanayi ve
Ticaret Bakanlığımız şu konular üzerinde duruyor: Sanayi ve Ticaret
Bakanlığımız 2012 sonrası yükümlülüklerin üzerinde durulması ve 2012 sonrasında
ülkemiz üzerine gelebilecek yükümlülüklerin belirlenmesi ve Türkiye’mizin özgün
koşullarının mutlaka korunması gerektiği üzerinde duruyor. Aynı zamanda Sanayi
ve Ticaret Bakanlığımız sırf Avrupa Birliği çevre faslının açılmasından mütevellit,
yarın Avrupa Birliği bu tasarıyı kabul etmiş, Avrupa Birliği ülkeleri bu
tasarıyı kabul etmiş ve Avrupa Birliği ülkesi dışında birçok ülkenin, özellikle
tasarıda belirtildiği gibi 177 ülkenin bu protokole imza koymasından sonra
bunun kabul edilmesi gerektiğini kerhen de olsa ifade ettikten sonra
konuşmalarını şöyle sonuçlandırmış: Kyoto Protokolü’nün yürürlülük süresince
hem de 2012 sonrası yeni dönemde ülkemizin çekinceleri, özgün koşullarını
içeren bir deklarasyon ile protokole taraf olunmasının
daha doğru olacağını beyan etmiş ve özellikle de diğer bir sektörden, Türkiye
İşverenler Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) bu konuda bir görüş beyan etti.
Özellikle TİSK’in görüşünü de burada okumak istiyorum: Türk sanayisinin Kyoto
Protokolü’yle uluslararası düzeyinde emisyon
yükümlülüğü üstlenebilmesi durumunda sırtına bindirilecek yeni yüklere değil,
rekabet gücünün artırılarak Türk sanayisinin ve sürdürülebilir bir büyüme
politikasının belirlenmeden, bu sürdürülebilir gelişmenin bir politika olarak
ortaya konulmadan bu protokole imza atılmasının gerçekten büyük etki ve
zararlarının olabileceği de TİSK tarafından dile getirilmiştir. İşte böyle bir durumda Kyoto Protokolü’yle ilgili bugün görüşmemiz
acaba ne kadar doğrudur? Ne kadar ülkemiz buna hazırdır, ne kadar Hükûmet buna hazırlıklıdır, ülkemiz ne kadar hazırlıklı
tutulmuştur? 2012’ye kadar bize yükümlülük verilmeyeceği ifade edilse de 2012
sonrasındaki ülkemizin yüklenebileceği yükümlülükleri ve ülkemizin alabileceği
sorumluluklar, özellikle yüzde 5,2 oranındaki 1990 seviyesinin altına
düşürülecek emisyon azaltımında
bizler ne gibi bir yükümlülük altına gireceğiz? Bu bağlamda, bunlar gerçekten
ülkemizin önüne hazırlanmadan konulan sonuçlardır. Şimdi, değerli milletvekili arkadaşlarım, bu Kyoto Protokolü’nde
-tabii bizim önümüze geldi ama- şu ana kadar imza atan, gelişmiş olan ülkelerle
gelişmekte olan ülkeler arasında da hâlâ bir mutabakat sağlanmamış. Özellikle
gelişmiş olan ülkelerin gelişmekte olan ülkeler arasındaki bir yardım ve
anlaşma konusunda içeriğe baktığımızda, şu ana kadar üç temel konu üzerinde
anlaşma sağlanılamamıştır: 1) Gelişmiş olan ülkelerden gelişmiş olan ülkelere finans ve
teknoloji transferi noktasında herhangi bir anlaşma sağlanamamıştır. 2) Bu gelişmiş olan ülkelerle gelişmekte olan ülkeler arasındaki
finansman, teknoloji ve diğer yardımların miktarı, çeşidi ve özellikleri ve
bunun yapılış şekli noktasında bir anlaşmazlık vardır. Bir de, gelişmiş olan ülkelerden gelişmekte olan ülkeler arasında
yapılacak bu yardımların şekli, şemali ve nasıl bir
taksitlendirme ve nasıl bir yardım konusunda belirsizlikler ve tartışmalar
devam etmektedir. İşte, biz, bu bağlamda Kyoto mekanizmalarının da ortaya
çıkmasıyla birlikte, tabii, olaya baktığımızda, Kyoto’nun içine baktığımızda
Kyoto Protokolü dünyayı tehdit eden, özellikle küresel ısınma ve iklim
değişikliğine sebebiyet veren bu altı tane hedef gazının azaltımıyla
ilgili çalışmaları ve bununla ilgili savaş ve ülkeler bununla ilgili bir
savunma mekanizması ve geleceği kurtarma noktasında yola çıkmışlar fakat bunun
içinden de bir ticaret yapmayı da ihmal etmemişler. Özellikle Kyoto mekanizmalarına baktığımızda, Kyoto
mekanizmalarının bir tanesi ortak yürütme mekanizması, ikincisi temiz kalkınma
mekanizmaları, üçüncüsü de emisyon ticareti mekanizmasıdır.
Bunlardan birincisi, ortak yürütme mekanizmasıyla temiz kalkınma mekanizmaları
proje bazlı bir mekanizmayken emisyon ticareti
mekanizması da ticaret olanağı sağlayan bir ticaret mekanizmasıdır. İşte,
ülkeler Kyoto Protokolü’ne imza atarken, dünyayı kurtarmak için yola çıkarken
ve 2012 sonrasında da bazı öngörüler yaparken, emisyon
ticaretiyle de bu dünyayı kurtarırken nasıl para kazanırız, nasıl bundan
yararlanırız, bundan ekonomik girdi nasıl sağlarız, şirketleri, bunu nasıl
dizayn ederiz noktasında da bir çalışması olmuştur. Ben özellikle bu üç mekanizmayı gördükten sonra, özellikle emisyon ticaretinin de bu mekanizma içinde hem ulusal
düzeyde hem de uluslararası düzeyde, gelişmekte olan ülkelerde, emisyon salımlarının az olduğu ülkelerden gelişmiş ülkelerin
emisyon sertifikası karşısında ticaret yapması sonucunda, artık çevreye karşı
duyarlılık ve çevrenin kurtarılması ve gelecek nesillerin kurtarılması,
atmosferin kurtarılması ve bununla birlikte gerçekten bir dünya birlikteliği
yaparak bu tehlikeye karşı birlikte savaşma duygusunun bu ticaretle ortadan
kalktığına inanıyorum, çünkü işin içine para girince, işin içine ticaret
girince, bu Kyoto Protokolü’nün de özünden çıkılmakta ve Kyoto Protokolü’nün de
özüne uymayan ticaret mekanizmalarıyla bu Kyoto Protokolü delinmektedir. Özellikle, değerli milletvekilleri, bu Kyoto Protokolü’nün, tabii
ki, ülkemize 2012’ye kadar bir yaptırımı yoktur. 2012’ye kadar da belki bizler
bir yükümlülük almayacağız diye imza atmaktayız, fakat 2012’den sonra önümüze
ne gelecektir, 2012 sonrasında ne gibi yükümlülüklerle karşılaşacağız, 2012’den
sonra Türkiye’miz nasıl bir yükümlülük alacaktır? İşte, bakanlıklar noktasında,
bürokratlar noktasında, çevreci kuruluşlar noktasında ülkemiz hazırlanmamış.
Ülkemiz, Kyoto Protokolü’ne bir hazırlık yapmamış. Daha aralık ayında Poznan’da 14’üncüsü yapılan taraflar buluşmasında, orada
gözlemci olarak katıldığımız bu toplantıda, ülkemiz çareler aramış fakat çok da
fazla bir şey yapamadığını görüyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) – Özellikle Poznan’da
“Central Group” diye bir
grup oluşturulmuş. Türkiye, Hırvatistan’dan oluşan bu gruba Bosna-Hersek,
Makedonya, Karabağ, Sırbistan da dâhil edilerek bir güç olunmaya çalışmıştır.
Özellikle Çin grubunun bu Kyoto Protokolü üzerindeki etkisi, gelişmiş olup da,
Arap ülkeleri gibi gelişmiş olup da veren ülkeler noktasında olması gereken
ülkelerin, bugün alanlar grubunda olması da çok dikkati çeken bir durumdur.
Özellikle bu zamana kadar ülkemizin hem COP’lar
noktasında hem de konferanslarda yeterli düzeyde takip edemediğimiz, bunlara
müdahil olamadığımız ve bu noktadan itibaren de ülkemizin etki analizlerinin
hem genelde sektörel bazda
olmamasından dolayı Kyoto Protokolü’nün bir daha, bir daha gözden geçirilmesi
ve ülkemizin getirisi, götürüsü hesaplanarak buna
Türkiye Büyük Millet Meclisinin de bu noktadan bakması gerektiğine inanıyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) – Ve daha söyleyeceklerimiz de
olacaktır. Daha sonraki konuşmalarımızda, kalan bölümlerde görüşlerimizi dile
getireceğiz ve bu Kyoto Protokolü’nün, özellikle hem dünya konjonktüründeki
yeri hem de Avrupa Birliğine giden süreçte Türkiye’nin konumu hem de ülkemizin
2012 sonrasındaki yaptırımları, 2012 sonrasındaki ülkemizin duruşu ve bizim
ülkemizin buna hazır olup olmadığı noktasındaki çekincelerimizi göz önünde
bulundurursak, ülkemizin buna hazır olup olmadığı noktasında hem genel bazda hem
de sektörel bazda ülkemizi hazırlayıp
hazırlanmadığımız noktada, hazır olup olmadığımız noktada Hükûmetin
de önümüze bir etki analizi, bir etki değerlendirmesi ve 2012 sonrasındaki
olabilecekler noktasında bir plan ve programı koymamasından kaynaklanan birçok
çekinceyi biz taşımaktayız, birçok çekinceyi hâlâ anlamış değiliz. Türkiye’nin
çekinceleri nedir… BAŞKAN – Sayın Cengiz… MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) – …Türkiye’nin bu konudaki,
Kyoto’nun 2012 sonrasındaki beklentileri nedir? Bunları bilmeden de bu tasarıyı
mütalaa etmemiz de çok zor diye düşünüyorum. Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Cengiz. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan. Buyurunuz Sayın Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önemli bir protokol
üzerinde konuşuyoruz bugün, Kyoto Protokolü, İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesi. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım ve
şunu açıklıkla ifade edeyim: Parti Programı’nda çevre konusuna duyarlılığını
önemle belirten partimiz bu konuda da duyarlılığını daha önce defalarca dile
getirmiştir. Ancak şunu söylemeden geçemeyeceğim: Buraya uluslararası
sözleşmeler geldiği zaman ya Avrupa Birliği müktesebatı gereği dayatıldığı için
-yani dış dinamiklerin zoruyla geliyor, biz de Meclise götürüyoruz- ya da
bakıyoruz ki bu uluslararası sözleşmeler AK PARTİ Hükûmetinin
gündemine uygundur, gündemi gereğidir, böyle geliyor. Şimdi, ben yasanın gerekçesini okuduğum zaman şaşırdım. “Ülkemiz,
uluslararası toplumun günümüzde en önemli gündem maddelerinden olan çevre
konularına büyük önem vermektedir. Özellikle son yıllarda önemi artan iklim
değişikliği konusu da bu konular içindedir.” Şimdi bu sözleri kim… Sayın
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan. Hükûmet adına geliyor
gerekçe. Peki, ülkemiz ne zaman taraf? 2004 yılında. Sözleşme ne zaman Meclise
geliyor? 2009 yılında. 2002 yılından bu yana kim iktidarda? AK PARTİ Hükûmeti. Mademki bu kadar duyarlısınız, bu kadar önemli
çevre de, Allah sizden razı olsun, niye 179’uncu hükûmet
olarak, en sonuncu hükûmet olarak bunu getirme
durumunda kalıyorsunuz? Bu mudur duyarlılık? Niye 179’uncu devlet olarak
imzalıyoruz bunu? Niye başlarda böyle önemli bir konuda duyarlı değiliz? Niye
bunun öncülüğünü yapmıyoruz? Yapamayız. Yapamayız çünkü bir şey yaptığımız
zaman iki yere yönümüzü dönüp bakıyoruz: Namaz kılarken güneye Kâbe’ye,
siyasette de bir Washington’a, ABD’ye bakıyoruz, son zamanlarda da Tel Aviv’e,
İsrail’e! Çünkü siyaset çok tehlikeli bir şeydir arkadaşlar. Bakın, Amerika hâlâ Kyoto’yu imzalamıyor. Dünyanın havasını en
berbat eden en gelişmiş, en süper ülke, bakın, imzalamıyor. Sayın Bush diyor
ki: “Bizim ekonomik çıkarlarımız bu sözleşmeyi imzalamamızı engelliyor.” ABD
Başkanı George W. Bush protokolü uygulamaya kalkmanın ABD ekonomisine ağır
hasar vereceğini söyleyerek 2001 yılında anlaşmadan çekilmiştir. Şimdi, uluslararası denklem bu. Obama geldi. Şimdi Obama ne
yapar bilemeyiz fakat Amerika’da kolay kolay
geleneksel devlet şeyi geçmiyor, değişmiyor. Obama daha romantik kelimeler
kullanabilir, yani genç bir lider ancak Amerika’nın gerçekleri farklı. Şimdi bunu niye ifade etme gereğini duydum? Sağ olsunlar, benden
önceki iki konuşmacı Kyoto’nun tarihsel sürecini, verilerini ortaya koydular da
bu fırsatı bize tanıdılar. Amerika yönetimi “Gönüllü eylemler ve yeni enerji teknolojileriyle
biz pekâlâ bu sözleşmeyi imzalamadan olabilir.” diyor. Bakıyorsunuz, Amerika ne
yapıyorsa Türkiye onu takip ediyor; Amerika imzalamamış ya Kyoto’yu,
Türkiye’nin de Kyoto’yu imzalamaması gerekir. Amerika Uluslararası Ceza
Mahkemesini, Savaş Suçları Mahkemesini imzalamamış ya, Türkiye’nin de
imzalamaması gerekir. İsrail de imzalamamış ya savaş suçlarını, insanlığa karşı
suçları, soykırım suçlarını… Çünkü Lahey’de, Uluslararası Ceza Mahkemesinde
sanık kürsüsüne oturacak devlet başkanları ve komutanları olacağını biliyor;
Amerika da biliyor Irak’a müdahalesinde, Afganistan’a müdahalesinde…
İmzalamıyorlar, taraf olmuyorlar çünkü onların ekonomik çıkarlarına aykırı. Peki vicdanlarımıza soralım: Gazzeli
çocukların günahı ne o zaman? Şimdi, bu ülkelerin kuyruğuna takılıp giden, dünyada bilmem kaç
devlet kuran, bilmem kaç kıtaya yayılan imparatorlukların mirasçısı, Anadolu
topraklarından Trakya’ya bir köprü olan koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin dış
politikası da, iç politikası da bu olmamalı. Kyoto öyle sıradan bir şey değil. İsrail’in fosfor bombaları sera
gazlarını ne kadar artırıyor bir yana ama o bebeklerin ölümünü, hastanelerin
yıkılışını, o çok kutsadıkları Birleşmiş Milletler çatısının nasıl çöktüğünü,
altında insanların canhıraş haykırışlarını, masum vatandaşların haykırışlarını
insanlık ibretle seyrediyor. Biz etkili ne yapabiliriz? Biz önemli bir ülkeyiz arkadaşlar,
ekonomik, iktisadi, siyasi alanda önemli, hatta ordusuyla dünyanın en güçlü on
ordusundan birine sahip, ekonomisiyle on yedi ülkesinden birine sahip bir
ülkeyiz. O zaman biz doğru bulduklarımız konusunda en azından Şef Seattle kadar
komplekssiz, duru ve açık olacağız. Ne diyor Büyük
Şef: “Beyaz adamların şehirlerinde sakin yer yoktur. Baharda yaprakların
açılışını ya da böceklerin kanat hışırtılarını duyacak yer yoktur. Ama bu belki
de benim vahşi olmamdan ve anlamadığımdandır. Takırtı sadece. Kulaklara bir tahrik gibi. Hayatın anlamı nedir? Bir
Kızılderili’yim ve anlamam. Kızılderili, su birikintisi üzerine vuran rüzgârın
yumuşak sesini ve yağmurun temizliği ya da çamın koku verdiği rüzgârın kokusunu
yeğler.” İşte, İsrail’deki bombalar evlere iniyor, çocuklara iniyor,
yaşlılara iniyor, sivillere iniyor ama ağır sanayinin, çürüyen kapitalizmin
ürettiği sera gazları, karbondioksitler hem insanlara hem hayvanlara hem Nazım
Hikmet’in dediği gibi “ota, ete, süte ölüm” yağdırıyor! Böyle bir dünyada, bu
dünyaya karşı sorumluluğumuz özellikle de yarına, çocuklarımıza karşı
sorumluluğumuz karşısında çevre bilincinin 21’inci yüzyılın en temel hak ve
hürriyetlerinden olduğu kaygısıyla bu sözleşmeyi AKP’nin, iktidarının yedinci
yılında Meclise getirmemesi gerekirdi, birinci yılında gelmeliydi. Avrupa
Birliği müzakere süreci dayatmadan gelmeliydi. Biz burada olmayacaktık ama
sizler onu çıkardığınız ve onayladığınız için gurur duyacaktınız. Bugün geç
oldu. Hani bizde bir deyimdir “geç olsun temiz olsun” diye. Geç olsun da temiz
olsun havalar diye elbette biz de bu sözleşmeye destek vereceğiz ama birkaç
konuya değinmeden geçmeyeceğiz. Şimdi, Japonya bu konuda en duyarlı, karbondioksit konusunda, sera
gazları konusunda, üretimi konusunda önde gelen bir ülke yani onun tedbir
almasına gerek yok ama tedbir alması gereken ülkeler var, bunların başında
Amerika geliyor. Amerika’dan sonra kim geliyor? Avrupa Birliği geliyor. Avrupa Birliğinde ağır sanayi yaygın. Avrupa Birliğinin bu
sorundan sıkıntı yaşadığını göz önüne aldığımız zaman, onların dayatmasıyla bu
sözleşmenin de Meclise gelmesi, bizim aslında çevre konusunda duyarsızlığımızın
işaretidir. Ben, bu süreçlerin, bu tartışmaların yapıldığı başlara bir dönmek
istiyorum. Küresel ısınmayla ilgili tezler aslında 988’de ABD’de yapılan
toplantılardan sonra yankı buluyor. İlginçtir, karşı olan ABD’de bu tartışmalar
başlıyor. Zaten garip ülke Amerika. Dikkat edin işçi
sınıfı hareketine, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne. Çok önemli günler,
bakıyorsunuz hep Amerika’daki hareketliliklerden kaynaklanmış, dünyada
Birleşmiş Milletler günü olarak kutlanıyor. Ama nedense sonra Amerika bunları
bırakmış, unutmuş, şimdi onlara karşı çıkıyor. NASA’ya bağlı olarak çalışan iklim uzmanı James Hansen 88’de katıldığı bir toplantıda sera gazlarının
etkilerinden bahsederken, kuraklıkların, sellerin ve daha farklı doğal
olayların artma olasılıklarını göz önüne seriyor. Hansen
bu konuşmayı yaparken -doğanın bir azizliği mi, ne diyelim- ABD’de yılın en
sıcak günüymüş ve Orta Batı, tarihinin en kurak dönemlerinden birini yaşıyordu.
O ana kadar herhangi bir sıcaklık değişimini kesin olarak kabul etmeyen bilim
adamları, hükûmetler ve ABD yönetimi, olayın ABD’de
gerçekleşmesinin büyük etkisiyle sıcaklık değişimini kabul etmekle kalmadı,
bunun küresel bir ısınma olduğunu da görünürde kabul etti. Vandana
Shiva’nın da dediği gibi -bu veriler beş altı yıl
öncesine denk geliyor- “Bundan üç yıl önce Etiyopya ve Sudan’da binlerce
kişinin açlıktan ölmesi kuzey hükûmetlerinin
çölleşmeyi ve kuraklığı acil küresel çevre sorunları olarak değerlendirerek
harekete geçmeleri için yeterli olmamıştı. Ne de olsa ölümler Afrika’da,
dışarılarda bir yerlerde olmuştu.” Tıpkı Ruanda’da
300 bin, 500 bin, 1,5 milyon insan katledilirken dünyanın seyretmesi gibi bir
şey veya Sudan’da veya Uganda’da… Evet, yine böylesi bir durum ne yazık ki fakir ülkeleri, Afrika
ülkelerini, üçüncü dünya ülkelerini vuruyor. Oysaki bu iklim değişikliğine,
kuraklığa neden olan ülkeler gelişmiş ülkeler; onlardan kaynaklanıyor, doğanın
dengesi değişiyor. Fosil yakıt kullanımına, kömürden santraller kurulmasına
Türkiye’de de son zamanlarda özen gösteriliyor. Burada da bir gariplik
sezinlemiyor musunuz arkadaşlar? Yani Şırnak ilinde kömür
çok. Kömür çok olduğu için kömür santralleri hemen bir iki tane
kurulmuştu, şimdi her yere birer ikişer tane kurulması söz konusu. Ne ilginç
bir tesadüf ki biz Kyoto Sözleşmesi’ni burada görüşürken Hükûmet
harıl harıl kömür dağıtmakla meşgul! Havamızı berbat
ediyorsunuz arkadaşlar! Berbat ediyorsunuz ve bu çevre hakkıyla hiç
bağdaşmıyor. Ankara’nın silüeti gri oldu. Camilerin
minareleri gözükmez oldu bu silüetten, bu gri
dumanlardan dolayı. Bakın, Şırnak’ta kömürden enerji üretmeyin. Gelin, size bütün
dağlarda rüzgâr enerjisi bahşeden bir doğa var, güneş enerjisi bahşeden bir
doğa var. Tanrı, ırmaklarının büyük çoğunluğunu Şırnak iline vermiş. Gelin Botan’a, Hezil’e, Habur’a, istediğiniz kadar ırmak var oralarda. O ırmakların
üzerine küçük küçük hidrolik santraller kurarak
ülkenin enerjisini karşılayabilirsiniz ama Dicle Vadisi’ni bir santrale mahkûm
edip yıkmayın, Fekayi Tayran’ın
evini sular altında bırakmayın. Asur Kulelerini, Timur’un pençelerini, Kelha Alodino’yu, kasrını ve şu
an Kültür Bakanlığının tamir ettiği Mahmut Han Köprüsü’nü Kasrik
Boğazı’nda, Kasrik Kalesi’ni, Asurluların duvarlara
işlediği kabartmaları, o güzelim ülkenin topraklarını böyle heder etmeyin.
Oradan bütün doğayı sular altında bırakarak iklim değişikliklerine sebep
olurken, bu iklim değişikliklerinin çevre felaketleri üzerindeki etkilerini de
göz önüne alın. Çevre politikası öyle, tek bir ülke, ABD dayattığı için, Avrupa
Birliği istediği için imzalanacak sözleşme değil. Çevre politikası öyle ki,
içten gelir, ruhtan gelir; iman gibi bir şeydir, iman etmek gibi bir şeydir,
inanmaktır, vicdandır, vicdanın sesidir arkadaşlar. Bakın, çok asırlar önce, 1800’lerde, yine değerli hava için ne
diyor Kızılderili şef: “Hava Kızılderili için değerlidir çünkü her şey aynı
nefesi paylaşır. Hayvanlar, ağaç, adam, hepsi aynı nefesi paylaşır. Nefes
aldığı hava, beyaz adamın dikkatini çekmiyor gibi. Pek çok günden sonra ölen
adam gibi kötü kokuyla uyumuş. Ama eğer size topraklarımızı satarsak, havanın
bizim için değerli olduğunu hatırlamalısınız, çünkü hava, sağladığı tüm yaşamla
aynı ruhu taşır.” Tabii ki tarihinde Orta Asya’dan kuraklık nedeniyle göç edip
Anadolu’ya, Karadeniz’den Viyana kapılarına yürüyen anlı şanlı bir millet
olarak kuraklığın ne olduğunu herhâlde en iyi sizler bilirsiniz. Kuraklık
nedir? 7 derece… NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bizler de, bizler… HASİP KAPLAN (Devamla) – Sayın muhalefet, AKP Hükûmeti
her şeyi bildiği için “sizler” dedim. Şimdi, 6-7 derece oynama ne demek biliyor musunuz? Antalya’nın,
Mersin’in, Alanya’nın, Fethiye’nin, Marmaris’in, mavi turların ne olacağı
anlamını taşıyor biliyor musunuz 6-7 derece sıcaklık? Yakın tarihe bilim
adamları bir zaman dilimi koyuyor, 5,7 derece artış ihtimali var. Evet, biz bu
ihtimal otuz sene, kırk sene, elli sene olsun önemli değil ama yarına,
torunlarımıza karşı bir sorumluluğumuz olması lazım çocuklarımıza olmasa bile. Şimdi, böyle bir sözleşmeyi elbette ki akademisyenler, bilim
insanları çok yönüyle değerlendiriyor. Evet, sera gazı miktarı yüzde 5’e nasıl
çekilecek? Endüstriden, motorlu taşıtlardan, ısıtmadan kaynaklanan sorunlar, daha
az enerjiyle ısınma nasıl olacak? Atmosfere bırakılan metan, karbondioksit ve
bunların oranındaki düşüş ve bunların alternatif enerji politikaları neler
olacak? Fosil yakıtlar neler olacak? Termik santrallerden güneş enerjisine
neler yaşanacak? Bunların hepsi bir bütün, ekonomik, sosyal, siyasal, toplumsal
boyutlarıyla ele alınması gereken çok çok önemli
konular, ama geç de olsa bu Kyoto Protokolü’nün imzalanmasını önemsiyoruz. Bu
kömür dağıtımınıza ne derece etkisi… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu Kyoto Protokolü’nden sonra kömür
dağıtımınızın bu sözleşmeye ne kadar takılabileceğini merakla izleyeceğiz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan. Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati :
18.23 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 18.35 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
53’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum. 268 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet? K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Komisyon yok. BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 18.36 BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati: 18.41 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
53’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum. 268 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Şimdi, tasarının tümü üzerinde söz sırası Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Nazmi Haluk Özdalga’ya aittir. Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA HALUK ÖZDALGA (Ankara) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Birleşmiş Milletler
İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin bir parçası olan Kyoto Protokolü’nün
kabul edilmesi hakkındaki kanun tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Önümüzde bulunan Kyoto Protokolü pek çok bakımdan büyük önem
taşıyan bir uluslararası anlaşmadır. Her şeyden önce şuna dikkat çekmek
istiyorum: Bugün, uluslararası diplomaside ve uluslararası platformlarda
gerçekten üzerinde en çok tartışılan iki konu olduğu söylenebilir uluslararası
iş birliğinde. Bunlardan birincisi terörle mücadele ise ikincisi iklim
değişikliğine karşı yürütülen mücadeledir. Kyoto Protokolü’nü yüce Meclisimiz uygun bulur da onaylarsa
Türkiye uluslararası iklim değişikliği mücadelesi içinde bugüne kadar
olduğundan çok daha üst düzeyde ve çok daha etkili bir konumda katkı yapmak
fırsatına, imkânına kavuşacaktır ve kendisine yakışır düzeyde katkı yapan bir
ülke durumuna gelecektir. Bilindiği gibi iklim değişikliği mücadelesi, bu uluslararası
mücadele, Birleşmiş Milletler koordinasyonu altında yürütülmektedir. Bu
mücadelenin temel dokümanı, ana dokümanı ise İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesi’dir. Bu sözleşme 1992 yılında kabul edilmiştir ve Türkiye maalesef,
ancak on iki yıl sonra, on iki yıl gecikmeyle 2004 yılında bu sözleşmeye taraf
olmuştur. Kyoto Protokolü de bu ana sözleşme altındaki alt dokümanlardan bir
tanesidir. 2004 yılında ancak Türkiye taraf olmuştur. Dolayısıyla buradan çıkan
sonuçlardan bir tanesi şu, hemen söyleyebiliriz: AK PARTİ 2002 yılında iktidara
geldiğinde Kyoto Protokolü’nü onaylaması ve taraf olması zaten hukuken mümkün değildi.
Çünkü, onun esas dokümanı olan İklim Değişikliği
Çerçeve Sözleşmesi henüz onaylanmamıştı Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından. İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ana dokümanın amacı iklim
değişikliğine neden olan sera gazlarının azaltılmasıdır. Ama bu sözleşmenin
içinde somut ve bağlayıcı müeyyideler yoktur. Somut ve bağlayıcı müeyyideler o
sözleşmenin alt dokümanlarından olan Kyoto Protokolü tarafından getirilmiştir.
Bu tabii, çok önemli bir husustur. Somut ve bağlayıcı emisyon
getiren doküman ve o nedenle, Kyoto Protokolü, âdeta ana sözleşmeden daha ünlü,
daha üzerinde konuşulan, tartışılan bir doküman hâline gelmiştir. Kyoto Protokolü, 2005 yılında yürürlüğe girmiştir, daha önceki
çalışmalardan sonra ve 2008 yılında da Hükûmetimiz,
bir yasa tasarısıyla Kyoto Protokolü’ne katılmayı uygun bulmuştur, Türkiye
Büyük Millet Meclisine bu tasarıyı sevk etmiştir. Kyoto Protokolü, esas itibarıyla, ülkelerin sera gazı salımlarına sınırlar getiriyor fakat burada çok sık
karşılaştığımız bir durum var: Yanlış anlama ve yanlış yorum. Bu, sadece o
protokolün ekindeki bir liste (B) var, o liste (B)’de adı zikredilen,
belirtilen ülkelere bu yükümlülüğü getiriyor ve burada otuz dokuz tane ülke
var; otuz dokuz tane ülke var ve Türkiye ve dünyanın pek çok ülkesi bu listede
yok. Dolayısıyla Türkiye, Kyoto Protokolü’nü imzaladığında ve taraf olduğunda,
bir emisyon indirim yükümlülüğü alması söz konusu
değil. Bu konuda hâlâ devam eden fakat giderek azalan bir algılama yanlışlığı
var. Bu asgari düzeye geldi ama hâlâ devam ediyor. Mesela çok yakın bir tarihte
bir işveren kuruluşumuz, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki zannediyorum bütün
milletvekillerine bu doğrultuda bir mektup gönderdi. Bu doğrultuda yapılan her
yoruma, her yaklaşıma ben hemen cevap vermeye çalışıyorum, cevap veriyorum
“Nedir bu sizin iddialarınızın dayanağı? Böyle bir şey yoktur.” diye ikna
etmeye çalışıyoruz. Bunda bir yol aldık ama hâlâ devam ediyor kısmen de olsa. “Peki, o zaman, Türkiye, Kyoto Protokolü’nü imzaladığında eğer bir
somut indirim yükümlülüğü almayacaksa niçin taraf oluyor?” sorusu var. Tabii,
arzu ederdi ki Türkiye daha önce taraf olsun buna çünkü eğer olsaydı yine
yükümlülük almayacaktı fakat buna mukabil o protokoldeki bazı avantajlardan
faydalanma imkânına sahip olacaktı, şimdi bu avantajlar da söz konusu değil. Peki, o zaman niçin taraf oluyoruz? Şundan dolayı, tabii birçok
gerekçesi var ama zannedersem en önemli gerekçe şu: Uluslararası iklim
değişikliği mücadelesi, Kyoto Protokolü, benden önce söz alan arkadaşlarımızın
da belirttiği gibi, 2012 yılı sonunda son bulduğunda, 2013 yılı başından
itibaren bu mücadele son bulmayacak, başka bir uluslararası anlaşma
çerçevesinde devam edecek. Belki bunun adı “Kopenhag protokolü” olacak. Çünkü
bu uluslararası anlaşmanın ne Türkiye’ye ne de dünyanın başka ülkelerine hangi
yükümlülükler getireceğini bilmiyoruz. Bu anlaşmanın çerçevesi dahi, ana yapısı
dahi henüz ortaya çıkmadı. Fakat bu açıdan içinde bulunduğumuz yıl fevkalade
önemli. 2009 yılının Aralık ayında Kopenhag’da bir uluslararası konferans
toplanacak çok önemli ve dünyada herkesin beklentisi, bu Kopenhag konferansında
2013 başından itibaren ülkelerin iklim değişikliği çerçevesinde, iklim
değişikliğiyle mücadele çerçevesinde alacağı yükümlülükler aşağı yukarı belli
olacak. Tabii, o tarihte, Aralık 2009 tarihinde o konferansta belli olacak
ama ondan önce, o konferansa giderken, içinde bulunduğumuz aylarda başka bir
dizi uluslararası toplantılar yapılıyor. Benim hatırladığım kadarıyla, şu anda
en az iki tane Almanya’da yapılacak, Berlin’de. Türkiye bu çalışmalara, bu
müzakerelere Kyoto Protokolü’ne taraf olursa daha etkili bir şekilde oy hakkı,
söz hakkı olan bir ülke olarak katılacak ve 2013 başından itibaren yürürlüğe
girecek bu önemli rejimle ilgili kendi çıkarlarına uygun bir pozisyon alma
imkânına daha kuvvetli şekilde sahip olacak. Burada iki noktanın altını çizmek istiyorum, hatta belki üç: Birincisi: Kyoto Protokolü’nü imzalarsak orada daha güçlü bir
şekilde olabileceğiz, sesimiz ve oyumuz olacak. İkincisi: O müzakerelerde uluslararası hukukun bir gereği olarak
bizim uygun bulmadığımız hiçbir yükümlülüğü bize dayatmaları mümkün değildir,
aksine biz eğer o müzakerelerde oy ve söz sahibi bir taraf olarak bulunamazsak
bizim risklerimiz daha fazla olacaktır. Nihai olarak üçüncüsü de şu: O sözleşme -adı ne olacaksa- netice
itibarıyla yine Türkiye Büyük Millet Meclisine gelecektir ve Türkiye Büyük
Millet Meclisinde hepimizin, sizlerin müzakeresi ve uygun bulması sonucunda
Türkiye ona taraf olacaktır; bu da bir başka önemli konudur. Özet olarak, iklim değişikliği mücadelesinde Türkiye'nin izlemesi
gereken en akıllı yol şu şekilde ortaya çıkmaktadır zannedersem: Kyoto
Protokolü’nü onaylamasıyla Türkiye -eğer yüce Meclisimiz uygun bulursa- 2012
sonuna kadar herhangi bir emisyon azaltma yükümlülüğü
almayacaktır fakat 2013 başından itibaren yürürlüğe girecek rejimle,
uluslararası rejimle ilgili olarak oy ve söz sahibi olarak kendi menfaatlerini
daha etkili bir şekilde koruyabilecek bir pozisyona gelecektir. En önemli durum bu. Bir önemli noktaya daha değinmek istiyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi eğer Kyoto Protokolü’nü onaylama istikametinde bir irade ortaya koyarsa
iş bitmemektedir, aslında iş ondan sonra başlamaktadır ve yapılacak pek çok şey
vardır önümüzde, pek çok çalışma vardır. Hâlen bu çalışmalar da zaten devam
etmektedir, henüz sonuçlanmamıştır ama yoğun bir şekilde devam etmektedir.
Bunlardan bir tanesi, özellikle Türkiye'nin 2012 sonrası, 2013 başından
itibaren yükleneceği müzakere pozisyonunun oluşturulmasıdır, bir müzakere
stratejisinin belirlenmesidir. Bu konuda başta Çevre Bakanlığımız ve Dışişleri
Bakanlığımız olarak yoğun çalışmalar zaten devam edegelmektedir.
Bunların bir nihai şekle getirilmesi gerekecektir. Ayrıca bu müzakerelerde
zannedersem bir müzakere organizasyonun da etkili bir şekilde kurulmasında
fayda olacaktır. Mesela belki bir müzakereci atanması gibi. İkinci olarak: Burada gruplar adına söz alan bazı konuşmacı
arkadaşlarımızın da değindiği gibi, kesinlikle bu konuda bizim kurumsal
yapımızı güçlendirmemiz gerekiyor. Bu konuda da özellikle Çevre Bakanlığımızda
başlamış ve devam eden çalışmalar vardır. Bu kurumsal yapımızı yavaş yavaş, sürekli görev yapan belki özerk belki yarı özerk bir
iklim değişikliği kurumuyla neticelenecek şekilde düşünmemizde ve planlamamızda
çok yarar vardır diye düşünüyorum ve öyle görüyoruz ki yaşadığımız
tecrübelerden kamuoyunun çok daha güçlü bir şekilde bilgilendirilmesi
gerekmektedir. Yeterli sayıda -bu çok önemli bir konudur- bir
uzman istihdamına gidilmelidir ve Türkiye iki yüz civarındaki -şu anda yüz
seksen küsur ama iki yüze yaklaşacak- ülkeyle başta Amerika Birleşik
Devletleri, Avrupa Birliği ve Ek-I dışı ülkeler dediğimiz gelişmekte olan
ülkelerle de diyaloğunu çok yoğun bir şekilde
sürdürmek durumundadır bu konuda. Bir başka önemli konuya işaret etmek istiyorum: Belki
arkadaşlarımızın bir bölümü izlemiştir Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa
Birliği Aralık 2008 ayında çok önemli bir karar aldı -buna aslında ne Türkiye
kamuoyunda ve bence başka yerlerde de yeterince dikkat edilmiyor- o da şu: 2050
yılına dönük bir karar. Şimdi 2050 yılında hem Amerika Birleşik Devletleri hem
Avrupa Birliği dediler ki: “Biz sera gazı emisyonlarımızı
1990 yılı seviyesinin yüzde 80 altına indireceğiz, yüzde 20’sine indireceğiz.”
Yani 1990’da 100 ise 2050’de 20’ye getireceğiz bu emisyonları.
Tabii, birçok kimse bunu şöyle değerlendiriyor: 2050 yılına daha çok var. 2050
yılına kadar “Ya ben ölürüm ya padişah ölür ya at ölür.” hikâyesi gibi de
düşünenler var ama öyle değil. Bunun önemi şuradan geliyor: Bu yüzde 20’ye
düşecek emisyonlar 2050 yılında birdenbire
gerçekleştirilecek bir hedef değil. 2050 yılına kadar dünyanın bütün
sanayileşmiş ülkeleri bugünden itibaren her yıl adım adım
emisyonlarını indirecekler… NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – 2050’de fosil yakıt kalmayacak. HALUK ÖZDALGA (Devamla) – Evet. …ve hedeflenen karbonsuz bir toplum, karbonsuz bir enerji üretimi,
yeni teknolojiler, yepyeni teknolojiler. Bunu büyük ölçüde başaracaklar diye
ben tahmin ediyorum. Bunu başaracaklar. Buna şunun için değindim: Uluslararası iklim değişikliği
mücadelesi ve bu emisyonların kontrolü işi aslında
artık, bir çevre konusunu aşmıştır ve yeni teknolojiler, yeni enerji biçimleri,
yeni üretim biçimlerine doğru kayan fevkalade önemli bir konudur. Eğer Kyoto
Protokolü’ne Türkiye taraf olursa bu yeni gelişmelerin de dışında kalmama, bir
parçası olma şansına da Türkiye kavuşacaktır. Söz konusu olan -altını çizerek
söylüyorum- bir sanayiye filtre takmak, arıtma tesisi koymak, bacalara filtre
takmak konusu değildir; yepyeni bir üretim, enerji, yeni bir üretim
ilişkilerine doğru bir kayışın başlangıcı olarak da görülebilir diye
düşünüyorum. Burada daha önce söz alan arkadaşlarımızın -değişik parti grupları
adına- önemli görüşleri, eleştirileri oldu, açıklamaları oldu; kendilerine çok
teşekkür ediyorum bu katkılarından dolayı ama ben onlarla ilgili bir iki
açıklama yapma ihtiyacını hissediyorum. Hemen şunu
söyleyeyim: Bir kere hedef, biraz önce söylediğim gibi “Biz imzalayalım, sonra
yükümlülüklerimizi hesaplayalım.” diye bir şey söz konusu değil çünkü
yükümlülükler daha ortada yok, bu müzakereler sırasında ortaya çıkacak ve kamu
kuruluşlarımızın da, Türkiye'nin de bu konuda hiçbir hazırlık yapmadığı
görüşüne tamamen katılmak zor, pek gerçek payı yok; hem Çevre Bakanlığımızın
hem Enerji Bakanlığımızın hem diğer bakanlıklarımızın, Çevre, Enerji ve
Ulaştırma Bakanlığımızın pek çok çalışması var. Mesela bunlardan birkaç
tanesine kısaca değineyim. Bu konuda en önemli unsur enerji. Enerjide, 2002 yılında Türkiye'de rüzgâr enerjisinden üretilen
enerji hemen hemen sıfırdı. Avrupa’ya baktığınız
zaman, Avrupa’da 36’ncı, 37’nci sıradaydı, yani Türkiye sonuncuydu. Bugün
Türkiye'de rüzgâr enerjisinden yaklaşık 500 megavat kurulu güç üzerinden enerji
üretiyoruz ve Avrupa’da Türkiye 13’üncü sırada rüzgâr enerjisinde; inşallah,
Türkiye rüzgâr enerjisinde Avrupa’nın ilk 5’ine girecek, çalışmalar bu yönde. Benzer bir şekilde, Enerji Bakanlığımızın taşıtların emisyonuyla ilgili yoğun çalışmaları var. Çevre Bakanlığımıza gelince, ben şunun da altını çizeyim:
Konuşabildiğim, temas edebildiğim bütün arkadaşlarımıza, ben elimizdeki bütün
imkânları ve bu açıklamaları, bilgi vermeyi olabildiğince her zaman yapmaya
hazır olduğumuzu hep söyledim. Bakın, benim elimde küçük bir liste var. Çevre
Bakanlığımızın pek çok çalışması var, ama bunlardan bir tanesine değineyim.
Kyoto Protokolü ve küresel ısınmayla ilgili sadece 2008 yılında yapılmış önemli
yedi tane çalışması var. Sadece 2008 yılında yapılmış. Nedir bunlar: Kyoto Protokolü esneklik mekanizmaları ve diğer uluslararası
emisyon ticareti konusunda çalışma, İklim Değişikliği
Raporu, Türkiye'nin İklim Değişikliğine Uyum Kapasitesinin Artırılması Projesi,
bunun gibi yedi tane, sekiz tane proje sadece 2008 yılında yapılmış. Bunlara
ayrıntılı olarak girmek istemiyorum, zaman sınırlı. Tabii, bu konuda “Rakamlar uçuşuyor.” deniliyor Kyoto
Protokolü’nün Türkiye’ye maliyetiyle ilgili. Doğru. Kyoto Protokolü işi bir
şehir efsanesine döndü, çok yanlış bilgiler uçuşuyor; biz bunları önemli ölçüde
düzelttik, ama hâlâ az miktarda da olsa uçuşmaya devam ediyor. Güçlü bir veri tabanı oluşturulması istikametinde çalışmalar var. Bir önemli konuya değinmek istiyorum: Bu, karbon ticareti. Çok şey
var aslında, hepsine değinemedim. Tabii, Kyoto Protokolünü yüce Meclisimiz
kabul ettiğinde, karbon ticaretiyle ilgili bir karar almış olmayacağız.
Türkiye, bu konuyla ilgili yasal düzenlemeleri yaptığında, tekrar Türkiye Büyük
Millet Meclisinin önüne kuşkusuz ki gelecek, ama burada şöyle bir konu var, bu,
çok önemli bir konu: İklim değişikliğiyle mücadele, başka her konuda olduğu
gibi, önemli bir finansal kapasite gerektiriyor, kaynak gerektiriyor, parasal
kaynak gerektiriyor. Karbon ticaretinin arkasında yatan görüş bu. Çok daha
yüksek miktarda özel sermayenin küresel iklim değişikliğiyle mücadele işine angaje edilmesi, sokulması hedefleniyor. Tabii, bunun
sakıncaları olduğu ileri sürülebilir, ama netice olarak çok önemli avantajlar
ve kazanımlar getireceğini de dikkate almak gerekiyor diye düşünüyorum. Tabii,
bu, bugün vereceğimiz bir karar değil. Dediğim gibi, Türkiye’de ve dünyada bu
konuda değişik görüşler ileri sürülüyor. Son olarak bir konuya daha işaret etmek istiyorum: Türkiye’nin,
pek çok konuda Amerika Birleşik Devletleri’ni ve Avrupa Birliğini hedef aldığı
ve onların gösterdiği işaretlere göre onların arkasından gittiği ifade edildi.
Eğer, Meclisimiz bu Kyoto Protokolünü uygun bulur da onaylarsa… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. HALUK ÖZDALGA (Devamla) – …biz Amerika’nın önüne geçeceğiz, bu
sefer Amerika bize bakarak, bizim arkamızdan gelerek hareket edecek diye
düşünüyorum. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sondan birinci olacağız! HALUK ÖZDALGA (Devamla) – Evet, evet… Ben, süremin de sonuna geldim. Çok kısa bir noktaya işaret etmek
istiyorum, daha ayrıntılı olarak değinecektim ama eğer Meclisimiz uygun bulur
da Kyoto Protokolü’nü onaylarsa hukuki süreç şöyle olacak: Dışişleri
Bakanlığımız ilgili belgeleri Birleşmiş Milletlere gönderecek. Birleşmiş
Milletlere gönderirken bu belgeleri… 2002 yılında toplanan bir Marakeş Konferansı var. Bu Marakeş
Konferansında Türkiye'nin özel ve özgün koşulları olduğu altı çizildi ve
vurgulandı. Benim temennim, Dışişleri Bakanlığımız da bu onay belgelerini
Birleşmiş Milletlere gönderirken onay yazısında bu Marakeş
kararına -çünkü Türkiye'nin çok önemli ölçüde menfaatinedir- atıfta bulunursa
çok isabetli olacaktır, çok yerinde olacaktır. Ben, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bu söz konusu Marakeş kararını dikkate
alarak -çünkü Türkiye'nin özel koşullarının ve özgün koşullarının vurgulandığı
bir karar bu- değerlendirerek iradesini ortaya koyacağını düşünüyorum, öyle
değerlendiriyorum. Çok teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özdalga.
Tasarının tümü üzerinde şahsı adına Çanakkale Milletvekili
Mustafa Kemal Cengiz. Sayın Cengiz, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa üzerinde tekrar söz aldım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, gerçekten çok önemli bir uluslararası
anlaşma ve protokolü burada görüşmekteyiz. Gerçekten önem
verdiğimiz bir protokol ve dünyanın gelecekteki küresel bir tehditle karşı
karşıya kalacağı bir durumda savaşla ilgili ve buna karşı alınacak önlemlerle
ilgili uluslararası bir düzenlemeyi burada tabii ki tartışıyoruz ama tabii ki
biraz önce bahsettik, Hükûmetimiz de bu konuda
hazırlıklı olmadığı gibi, Meclisimizin de çok hazır olmadığını, bu konuda neler
yapmamız noktasında da hâlâ sıkıntılarımızın devamı olduğunu görüyoruz. Özellikle biz, iş dünyasıyla, bazı sektörlerle, özel sektörle,
çevrecilerle yapmış olduğumuz görüşmeler sonucunda Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına da bir değerlendirme yaptık. Şu konularda özellikle şu soruların ve
şu şüphelerin mutlaka aydınlanması ve bunların dile getirilmesi gerektiğine
inanıyoruz. Değerli milletvekilleri, bu sorularımızı ve şüphelerimizi,
çekincelerimizi maddeler hâlinde sizlere arz edip değerli bakanlarımızdan da bu
konuda neler yapılabileceğini beklemek istiyoruz. 1) Kyoto Protokolü 2008-2012 yılları arasını kapsamakta ve 2012
yılından sonra taraf ülkeler, çerçevesi yeniden belirlenecek olan yeni
şartların, yaptırımların ve kuralların geçerli olacağı ikinci anlaşmayı
müzakere edeceklerdir. a) Bu süreçte gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin konumları ve
bağlayıcı unsurları neler olacaktır? b) Bu süreçte farklı haklara ve özgün koşullara sahip olan ülkeler
kendilerine tanınan bu özgün haklarını ve koşullarını sürdürebilecekler midir? 2) 2012 yılına kadar özgün koşullara sahip olan ülkemiz, 2012 yılı
sonrasında sera gazı salımında azaltım
kriterleri ve yaptırımları sonucunda o zamana kadar
adaptasyonunu tamamlayamayan, yeni ve temiz enerji teknolojilerini kullanmayan,
gelişme ve ilerleme sürecinde olan ülkemiz sanayi ve enerji sektörü bu aşamada
bir duraklama ya da gerileme dönemi sıkıntılarıyla karşı karşıya kalabilecekler
mi? 3) Gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasında
mutabakata varılmayan; a) Karbondioksit ve diğer sera gazı emisyonlarının
azaltımlarına yönelik yükümlülüklerin gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkeler arasındaki paylaşımı, b) Gelişmiş olan ülkelerden gelişmekte olan ülkelere olan maddi
kaynak ve teknoloji transferleri, c) Gelişmiş ülkeler tarafından gelişmekte olan ülkelere yapılacak
olan kaynak aktarımlarının ne şekilde ve nasıl yapılacağının belirlenmesi. İşte bu anlaşmazlıklar göz önünde bulundurularak 2012 yılına kadar
çözüme kavuşturulabilecek midir bunlar? Yoksa, 2012
yılı ve sonrasında, şimdi olduğu gibi, müzakere ve tartışmalarla mı bu Kyoto
Protokolü süreci devam edecektir? Dünya ülkelerinin ortak karar ve eylem
birlikteliğini sağlama noktasında kaygılar devam etmektedir. Bu anlaşmazlıklar
göz önünde bulundurularak 2012 yılı ve sonrasında da kargaşa ve kaos devam edecek midir? 4) Türkiye Cumhuriyeti 60’ıncı Hükûmeti,
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü
Taraflar Konferansı ve Taraflar Buluşmasında alınan kararlar çerçevesinde 2012
sonrasının sanayi gelişimi, temiz teknoloji ve ileri teknolojiye dönüşüm ve
değişim maliyeti hesaplarını yapmış mıdır? Bunun ülkemize, sanayici ve iş
dünyasına, ilgili sektörlere ve insanımıza getirdiği mali külfet nedir? Somut
maliyet hesapları var mıdır? Bu konuda ülkemiz ekonomik ve teknolojik destek
alacak mıdır? Bu sürecin ekonomik faturası kimlere, ne zaman, nasıl ve hangi
yollarla ödenecektir? 5) Kyoto Protokolü ve 2012 sonrası süreç, devletimizin
ilgili kurum ve kuruluşları, üniversite ve akademik çevreleri, odalar,
sanayiciler, girişimciler, medya ve kuşkulu sektör temsilcileriyle, iktidar ve
muhalefet partileriyle, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ne kadar
tartışılmıştır, ne kadar sorgulanmıştır, bunlar üzerinde ne kadar mütalaalar
olmuştur ve bilim dünyasının da bu tasarıya katkısı neler olmuştur veya
sorulmuş mudur? Ortaya somut bir
kanaat Hükûmetçe konulmuş mudur? İşte bu sorularımız karşısında ve bu soruların devamı olarak şunu
ifade etmek istiyorum: Yoksa, dünya ülkeleri imzaladı
diye ülkemiz gerçekleriyle, dinamikleri göz önüne alınmadan, somut veriler
üzerinden hiç kimseyle mütalaa edilmeden, özgün koşullarımız ortaya konmadan,
bir yol haritası ve stratejisi belirlenmeden acaba meçhule giden dünya trenine
son dakika biletsiz binmek için bir fırsat mı yakaladık diye aklımıza bir soru
gelmektedir. İşte, Sayın Bakanım, değerli milletvekili arkadaşlar; bizleri
düşündüren bu beş tane soru üzerinde mutlaka durulmalıdır. Bu sorularımızın
irdelenmesi gerekirdi. Bu yasa tasarısı Meclise gelmeden önce de burada veya
üniversite camiasında, bilim platformlarında, sivil toplum örgütlerinde, iş
dünyasında, özellikle sektörlerde bu tartışılmalıydı. Bugün en çok etkilenecek
sektörlerden birisi enerji sektörüdür, çimento sanayisidir, demir çelik
sanayisidir, endüstri kollarıdır ve diğer sanayiler bunlardan en çok
etkilenecek kuruluşlardır. Bunlarla ilgili acaba, tabii ki Türkiye genelinde
tarımdan sanayiye, aynı zamanda turizm sektöründen diğer sektörlere kadar
ülkemizin Kyoto Protokolü ve 2012 sonrasında alacağı riskin ve yükümlülüğün
maliyeti, faturası sektörel bazda
ne olacaktır, nasıl olacaktır, sektörler bu faturayı nasıl ödeyecektir? Türkiye
genelinde risk analizimiz var mı? Yok. Enerji sektöründe var mı? Yok. Demir
çelik sektöründe var mı? Yok. Çimento sektöründe var mı? Yok. Diğer sanayi
sektörlerinde yok, turizm sektöründe risk ve etki analizleri yapılmamış; bilim
çevrelerince de bu yapılmamış. Almanya’ya baktığımızda altı ayda altı ülkenin
risk analizini yapmış. Devlet Planlama Teşkilatımız ve ilgili sorumlular bu
konuda hâlâ bir somut öneriyi ortaya koyamamışlardır. Özellikle yapmış
olduğumuz Bakanlık ve Çevre Komisyonu görüşmelerinde hâlâ kurumlar arasındaki
bu anlaşmazlığın devam ettiğini görmekteyiz. Özellikle Çevre Bakanlığı bürokratlarımız
iyi niyetli, bu konuya eğilmekteler ve Çevre Bakanlığımızın bürokratları son
yapmış oldukları Poznan toplantılarındaki takiplerini
de bize aktardılar. Fakat bu bürokratlarımızın sadece gözlemleri veya
tespitleri ülkemizin bu protokole hazır olup olmadığı noktasında bizi tatmin
etmemektedir. Önemli olan, ülkemiz 2012’ye kadar hiçbir yükümlülük almamasına
rağmen, 2012’ye kadar özgün koşulları tanımamıza rağmen, 2012 sonrasında
önümüze nasıl bir manzara çıkacaktır, nasıl bir yükümlülük konacaktır? Bu,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne konmalıdır, bu mutlaka bize
sonuçlanmalıdır. Biraz önce Sayın Özdalga da burada
konuşurken “Avrupa Birliği ve Amerika 2050 yılına kadar yüzde 80 indirim
yapacağını ifade etti.” dedi. Ama Poznan’dan gelen
arkadaşlara baktığımızda, Amerika 2050 yılında yüzde 50 indirim yapacağını
orada söylemiştir. Dolayısıyla hâlâ burada bir çelişki vardır. Yine arkadaşlarımızın burada ifade ettiği gibi, Kyoto Protokolü
bir maliyet gerektiriyor. Bunun için de emisyon
ticareti gerektiriyor ve emisyon ticaretinin olması gerektiğini ifade ettiler.
Şimdi düşünün arkadaşlar, dünya bir savaşa gidiyor, küresel tehditle karşı
karşıya kalmış, bir savaşa gidiyor. Yüz yetmiş yedi ülke imzalamış, ordularını
kurmuş, savaşa giderken diyorlar ki: “Ya, biz yine aramızda ticaret yapalım,
hem savaşalım hem savaşa gidelim hem de savaşırken ticaret yapalım, bu
ticaretle de savaşın maliyetlerini çıkartalım!” Böyle bir yaklaşım, böyle bir
anlayış ve Kyoto Protokolü’nün de böyle bir yaklaşım içinde dünyada bir çözüm
yaratması mümkün değildir. 2012’den sonra önümüze gerçekten somut bir şeylerin
gelebileceğini bugün ortaya koymalıyız. 2012’den sonraki faturayı bilmeliyiz,
sektörler bilmelidir. Özellikle enerji sektörü ve diğer çimento, demir çelik
sanayisi, ağır sanayi bundan ne kadar etkilenecektir? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) – Bundan etkilenmenin sonucunda
acaba Türkiye’nin -gelişmekte olan, sanayisi gelişmekte olan- işsizlikle
savaştığı noktada bugün iş ile çevreci arasında insanlarımız kalacak mı?
Cüzdanı ile çevrecilik alanında mücadele mi edeceğiz? İnsanlarımıza iş, aş
noktasında bir mücadele içindeyken, acaba 2012 sonrasında bütün bu
kuruluşlarımız hazır olamadığı için, teknoloji transferini yapamadığı için,
finansını bulamadığı için, sektörlerimiz bu adaptasyonu sağlayamadığı noktada
nasıl bir prosedürle, nasıl bir uygulamayla karşı
karşıya kalacaklardır? Özellikle şunu da ifade etmek istiyorum: Buradan bütün
konuşmacılar -ben dâhil- Türkiye'nin özgün koşullarından bahsediyoruz.
Türkiye'nin özgün koşulları nedir, bunlar birer birer
bize anlatılsın. Türkiye özgün koşullarında neler kazanmıştır, ne haklar elde
etmiştir, bunu bilelim, özgün koşullarımızı bilelim, biz de ona göre karar
verelim diyorum. Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Cengiz. Tasarının tümü üzerinde şahsı adına Uşak Milletvekili Nuri
Uslu. Buyurunuz Sayın Uslu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) NURİ USLU (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik
Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında
söz almış bulunuyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle günümüzde
uluslararası toplumların ve dünyanın en önemli sorunlarının başında çevre
sorunları gelmektedir. Bu çevre sorunlarının içerisinde küresel ısınmaya bağlı
olarak oluşacak iklim değişikliklerinin olumsuzlukları dünyamızda ve ülkemizde
artık bir bir görülmeye başlamıştır ve bu
olumsuzlukları gören, bunu değerlendiren geçmiş hükûmetler
Birleşmiş Milletler Çerçeve Sözleşmesi’ne katılma kararı almışlardır. Bu Çerçeve
Sözleşmesi’ne katılmamız aslında son derece doğrudur. Niçin biliyor musunuz?
Bir kere, Türkiye, coğrafi konumu itibarıyla, jeolojisi itibarıyla, topoğrafyası itibarıyla ve bitki örtüsü itibarıyla
özellikle iklim değişikliklerinden azami, en fazla etkilenecek olan ülkelerin
başında gelmektedir. Onun için, dünyadaki iklim değişikliklerinden,
olumsuzluklarından en az etkilenmek için dünya devletleriyle aynı masaya oturup
geleceğimizi görüşmemiz doğru olmuştur. İkincisi: Dünyada ve ülkemizde sürdürülebilir bir kalkınmayı,
sağlıklı bir yaşamı, sağlıklı bir çevreyi oluşturabilmek için yine uluslararası
devletler ile beraber değerlendirmek mecburiyetindeyiz. Bizim ülkemiz bir dünya
ülkesidir. Bir kere, çevre sorunları, sınırı olmayan, kanunu olmayan ve hiçbir sınır
ve kanun da tanımadan birbirini etkileyen ve olumsuz sonuçlar ortaya çıkaran
sorunlardır. İşte bu sorunların neticesinde ülkelerde sosyal, ekonomik sorunlar
ortaya çıkmakta, çölleşme, göçler, kıtlık gibi olumsuzluklar karşımıza
gelmektedir. İşte Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin
amacı da şudur: İnsan kaynaklı sera gazı emisyonlarının
azaltılması ve sınırlandırılmasını önermektedir. Türkiye, Birleşmiş Milletler
İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne aslında diğer dünya devletleri 1994
yılında yürürlüğe girmiş ve üye olmuşlarken maalesef o tarihten bu tarafa AK
PARTİ Hükûmeti iktidara gelene kadar, 2004 yılına
kadar onlar bu sözleşmeye taraf olmamışladır. “Niye geç kaldınız?” diyen
arkadaşlarımıza cevabımız budur. 1995 yılında Berlin’de 1’inci Taraflar Konferansı toplanıyor ve
burada şöyle bir karar alınıyor, deniliyor ki… 2000 yılından sonra belirli bir
zaman dilimi içerisinde sera gazı azaltımını ve
sınırlandırılmasını belirliyorlar. 1997 yılında da Japonya’da Kyoto kentinde 3’üncü
Taraflar Toplantısı yapılıyor. İşte bu taraflar toplantısında da artık,
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi doğrultusunda ortak
eylem yapılmasına, ortak kararlar alınmasına ve bu Kyoto Protokolü’nün genel
çerçevesinin çizilmesine karar veriliyor ve orada aynı zamanda Kyoto
Protokolü’nü kabul ediyorlar ve Kyoto Protokolü üyelerini de protokole uymaya
davet ediyorlar. 1998 yılında New York’ta protokol imzaya açılıyor. 2001 yılında
Fas’ta, Marakeş’te yapılan toplantıda, Türkiye aslında
gözlemci olarak bu toplantılara katılırken, orada Türkiye’ye aslında çok önemli
bir katkı yapılıyor. Türkiye’nin özgün şartlarını düşünerek, Türkiye’yi belli
bir kategoriye alıyorlar. İşte bundan sonra, 2005 yılında Kyoto Protokolü
yürürlüğe giriyor, o zaman 55 ülke taraf oluyor. Şu anda, 2008 yılı sonu
itibarıyla 181 ülke taraf olmuş, AB ülkeleri taraf olmuş ve Amerika Birleşik
Devletleri, Türkiye, Afganistan, Çad, Irak, Vatikan,
Kazakistan, Sudan gibi ülkeler de şu anda Kyoto Protokolü’ne taraf olmamışlardır.
Şimdi, biz Kyoto Protokolü’nü neden 2004’te, 2003’te, 2005’te
imzalamadık? Onun nedeni de şu: Kyoto Protokolü’nün maddesinde şöyle bir terim
geçiyor: Belirli bir zaman dilimi yani 2008-2012 yılları arasında bu sera gazı emisyonlarının azaltılması ve sınırlandırılması kararı
veriliyor. Eğer biz bunu imzalamış olsaydık, hazırlıksız bir şekilde, dersimize
çalışmadan protokolü imzalamış olacaktık ve sözcü arkadaşlarımızın belirtmiş
olduğu, işte, sanayimizi ve ülkemizi olumsuz bir şekilde etkileyecek olan
karara katılmış olacaktık. İmzalamadık ancak 2009 yılındaki görüşmelere
katılmak suretiyle 2012 yılından sonraki ülkemizi etkileyecek konularda masaya
oturmaya karar vereceğiz bugün. Eğer 2012 yılından sonra da Kyoto Protokolü’ne
katılmaz, masaya oturmaz isek işte o zaman masanın dışında bakarız ve ülkemiz
hakkında alınan kararlara da katkı yapamayız. Peki, bu Kyoto Protokolü’ne katılmamız bize ne getiriyor, bir de
ona bakalım: Kyoto Protokolü’ne katılmamız, bir kere, uluslararası fonlardan ve
AB fonlarından azami derecede istifade etmemizi ve ülkemizin 2012 yılından
sonraki çevresel sorunlarda hazırlanmasına bize önemli katkı yapacaktır.
Yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaştırılmasını ve ülkemizde
desteklenmesini sağlayacaktır. En önemlisi, bir arkadaşımız belirtti, karbon emisyonu ticareti yoluyla, ülkemize alacağımız kaynaklarla
ağaçlandırma seferberliğini başlatacağız çünkü küresel ısınmanın, iklim
değişikliklerinin olumsuzluklarının en önemli panzehri
ormanlardır, ağaçlandırmadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir diğer katkısı, düzenli
katı atık depolarının yaygınlaştırılmasını ve modern bir şekilde yapılmasını
sağlayacağız. Bir de, ülkemizin kararlı ve güvenilir bir şekilde, özellikle
iklim değişikliği konularında ülkemizin etkileneceği olumsuzluklarda masada
bulunarak ülkemizin haklarını savunacağız. Şimdi, önemli olan bir konu da şu: AB sürecinde mutlaka bu AB
müktesebatından sayılan Kyoto Protokolü’nün imzalanması da bizim ciddi anlamda
önümüzü açacaktır, özellikle AB görüşmelerinde. Protokol 2005’te yürürlüğe girdi. Ek liste ülkeler arasında
Türkiye yok. 2012 sonrasına kadar da ülkemize herhangi bir sorumluluk
getirmeyecektir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. NURİ USLU (Devamla) – Bugün Kyoto Protokolü’nü yüce heyetiniz
kabul eder, imzalar ve kabul edersek, işte 2012 sonrasındaki, özellikle bu
çevresel konulardaki görüşmelerde masada Türkiye Cumhuriyeti devletini de
böylece sağlamış olacağız ve ülkemizin geleceğini oradaki tartışmalarda yerine
getirmiş olacağız. Ben, bu protokolün hayırlı olmasını diliyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Uslu. Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz. Biliyorsunuz, yirmi dakika süremiz var. Sayın Tankut, Sayın Coşkunoğlu,
Sayın Özensoy, Sayın Şandır, Sayın Akcan, Sayın Genç,
Sayın Akkuş, Sayın Işık, Sayın Cengiz, Sayın Tuncel’e,
herkese birer dakika söz hakkı veriyorum. Şimdi sırayla işleme başlıyoruz. Buyurunuz Sayın Tankut. YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan teşekkür ediyorum. Sayın Bakana sormak istiyorum. Zengin kömür kaynaklarına sahip olan Türkiye için bu tasarının
kanunlaşarak yürürlüğe girmesiyle kömür kaynaklarımızın kullanımı ve üretimiyle
ilgili ne gibi kısıtlama ve yaptırımlarla karşı karşıya kalınacaktır? Şu anda, sera gazı salınımında en yüksek
paya sahip olan Amerika Birleşik Devletleri bile kendi çıkarları için bu
protokolü imzalamadığı hâlde, bizim Kyoto Protokolü’nün yaptırım ve sınırlandırmalarını
kabul etmemiz gelişmekte olan bir ülke olarak aleyhimize olmayacak mıdır? Hükûmet olarak, bu
anlaşma çerçevesinde, hangi sıkıntılarla karşı karşıya kalabileceğimizi
öngörmektesiniz ve millî çıkarlarımıza zeval getirmeyecek hangi tedbirleri
almayı düşünüyorsunuz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tankut. Sayın Coşkunoğlu… OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla, Sayın Bakana dört sorum var. Birincisi: Şu anki yaklaşımınız konuyu sanayi, enerji, teknoloji
açısından değil sadece dış politika açısından ele alıyormuşsunuz gibi bir
izlenim uyandırıyor. Bu doğru mu? Doğru değilse, sanayi, teknoloji ve enerji
açısından bakışınızı kısaca rica edeceğim. İkincisi: Taraf ülkesi olmamakla birlikte Meksika, bu Poznan’daki toplantıda, 2050 yılı itibarıyla salımlarını 2002 yılına göre yüzde 50 azaltabileceğini
belirtti. Türkiye’nin de böyle salımını azaltma
yönünde herhangi bir çalışması veya rakam var mıdır? Üçüncü sorum: Karbon ticareti yöntemini nasıl buluyorsunuz? Dördüncü sorum: Kömür dağıtımına devam edecek mi Hükûmetiniz Kyoto Protokolü’nü imzaladıktan sonra da? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Coşkunoğlu. Sayın Özensoy… NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanım, burada konuşmacılar Kyoto Protokolü’yle ilgili
bilgiler verdiler. Bakanlığımızın veya Hükûmetin bu
konuyla alakalı, müşahhas, bize ne yükümlülükler getirecek maddi olarak?
2012’ye kadar ARGE çalışmalarında veya bu teknolojik birtakım yapacağımız
işlerde Türkiye’ye bu konunun maliyeti nedir? Böyle somut bir çalışma var mı? Bir de, Sayın Özdalga konuşmasında
Amerika’nın bizi takip ettiğini söyledi. Böyle bir diplomatik görüşme mi var?
Amerika, biz Kyoto’yu imzalamazsak Amerika da imzalamayacak mı? Böyle bir, Amerika’yla
arada bir diplomatik görüşme mi oldu? Onu merak ettim. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özensoy. Sayın Şandır… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ediyorum Değerli Başkanım. Sayın Bakan, aslında bu görüştüğümüz kanun sizi, sizin Bakanlığınızı
da çok yakından ilgilendiriyor. Biz Türk milliyetçileri olarak, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak çevre duyarlılığını çok önemsiyoruz çünkü yaşadığımız bu
çevreyi gelecek nesiller adına korumak sorumlusuyuz. Biz, milletimizin
geleceğini bugünden daha çok düşünmek mecburiyetinde olan bir siyasi hareket
olarak bu protokolle amaçlanan doğal dengenin korunması, iklim değişikliklerine
tedbir geliştirilmesi hususlarını önemsiyoruz ve bu konuyla ilgili de çok ders
çalıştık, çok üzerinde durduk. Endişelerimizi de ifade ettik. Ancak özellikle
sizin Bakanlığınızı ilgilendirdiği için ve kendi mesleğim olduğu için
söylüyorum. Şimdi, iklim değişikliklerine tedbir alınması açısından
ormanlarımız, su kaynaklarımız, göllerimiz… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Şandır, sürenizi bir dakika olarak söylemiştik ama
sorunuzu… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım, yani, bu konuda alacağınız
tedbirleri yeterince alıyor musunuz? BAŞKAN – Sorunuz anlaşıldı herhâlde Sayın Şandır. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani, alınması gereken tedbirleri
yeterince aldık mı ki böyle bir anlaşmaya imza atıyoruz? BAŞKAN – Sayın Akcan… ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum. Bugün, dünyanın değişik ülkelerinde yapılan bilimsel araştırmalara
göre, sera gazı salımının yaklaşık yüzde 20’sinin
hayvansal üretim atıklarından kaynaklandığı ifade edilmektedir. Kyoto
Protokolü’nü imzaladıktan ve onayladıktan sonra sera gazı salımının
azaltılması adına, bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti devletinin Hükûmeti olarak, sera gazı salımına
etkisi olan hayvansal üretimle ilgili gazların azaltılması doğrultusunda
herhangi bir tedbir alındı mı? Mesela biyogaz üretimiyle ilgili, Çevre
Bakanlığının almış olduğu herhangi bir tedbir var mı veya teşvik var mı, bunu
öğrenmek istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akcan. Sayın Genç… KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Başkanım, aslında, tabii, bir uluslararası sözleşmeyi müzakere
ediyoruz, karşımızda Dışişleri Bakanı yok. Biraz önce sorular bölümünde Tarım Bakanına bir soru sordum, dedim
ki: “Bu tarım destekleme için vatandaşlara para ödüyorsunuz, bu yüzde 10
kesiliyor. Niye?” Cevap vermedi. Hâlbuki, Hükûmetin aldığı bir kararla bütçe gelirlerinden tarıma
sağlanan desteğin yüzde 10’unu kesmişler. Bunu söyleseler de vatandaşlar hiç
olmazsa bize ikide bir telefon etmeseler, yani “Bu banka bizim paramızı
kesiyor…” İşte, böyle, vatandaş cevaplandırılmıyor. Şimdi, Sayın Başkan, aslında şu anda Türkiye'nin en önemli sorunu,
Türkiye acaba bir dış politika değişikliğine mi gidiyor, bir blok değişikliğine
mi gidiyor? Davos’ta bir toplantı yapıldı ve Davos’ta o toplantıya katılan moderatör
önce Türkiye’ye geliyor, Ahmet Davutoğlu’yla görüşüyor,
ondan sonra öyle bir panel düzenleniyor. O panelde konuşan Tayyip Erdoğan sonra
çıkıyor, gazetelerde “Ben diplomat davranmasaydım başka hareket ederdim.”
diyor. Bu, Türkiye Cumhuriyeti devletini o kadar çok… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç. Konumuzla çok ilgisi yoktu. KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, uluslararası anlaşma… BAŞKAN – Sayın Akkuş… AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakanım, Kyoto Protokolü’nün
imzalanmasıyla ülkemiz sanayisi için bazı çıkmazların olması muhtemeldir.
Dolayısıyla, bu çıkmazlar nasıl giderilecek? Kalkınmamıza etkileri ne olacak?
Bu konuda bir çalışma yapılmış mıdır? Sonuçları nedir? İkinci soru: Kyoto Protokolü’nün dünya iklim değişikliğiyle
birlikte anıldığı bir gerçektir. Ancak, son bir milyon yıllık geçmişinde
dünyamızın dört büyük, yüzlerce de küçük iklim değişikliği yaşadığı
bilinmektedir. Bakanlığınızın ve Hükûmetin iklim
değişikliğinin salt sera gazı salımı ile mi meydana geldiği, yoksa olağan bir
gelişim mi olduğu konusunda bir çalışması ve yeni bir projeksiyonu
var mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akkuş. Sayın Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Aracılığınızla Sayın Bakana soruyorum: 1) Kyoto Protokolü kapsamında dikkate alınan altı sera gazının
ülkemiz toplam emisyonu içerisindeki dağılımına yönelik emisyon
değerleri dağılım haritasının çıkartılması yönünde bir çalışma yapılmış mıdır?
Yani bu açıdan mevcut durumumuz nedir? Tehlike arz eden bölge veya illerimiz
hangileridir? 2) 2012 yılından sonra hangi sera gazı ya da gazları açısından
tehlike söz konusudur? 3) Bu kanun yasalaştığında enerji ihtiyacının yüzde 75’ini ithal
eden ve enerji üretiminin yüzde 80’inden fazlasını termik santrallerden üreten
ülkemizin enerji politikası nasıl değişecektir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık. Sayın Cengiz… MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım, demin de ifade
ettiğim gibi, Marakeş’te kazandığımız özgün ve özel
koşullarla ilgili çok bilgi bulamadım. Bunlarla ilgili bize bir bilgi verebilir
misiniz? 2) Ülkemizin, bizim bilmediğimiz, sektörel
bazda yaptırılan, yaptırılmış olan bir etki analizi
var mıdır yok mudur? 3) TÜSİAD Başkanı Arzu Hanım “Kyoto Protokolü’nün maliyeti 50
milyar avrodur.” diye bir açıklama yaptı. Yani iş adamı ve sanayiciler bu
noktada nasıl bir hesap yaptılar, bu hesabı nereden çıkardılar, bizim
bilmediğimiz hesapları mı var? 4) Küresel ısınma ve iklim değişikliğiyle ilgili Hükûmetimizin ne gibi yapısal ve kurumsal çalışmaları oldu?
Kurumsal ve yapısal bazda böyle çalışmalar var mıdır? 5) Türkiye çevre ajansıyla ilgili çalışma var mıdır? Teşekkürler. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Cengiz. Son soruyu Sayın Tuncel soracaktır. SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Doğrusu bu protokol uzun süredir tartışılan, imzalanması gereken
bir protokol ancak “Ekolojik felaketlere karşı ülkemizi nasıl koruruz?”dan ziyade “Yüz seksen bir ülke ve Avrupa Birliği ülkesi
imzalamış, biz de imzalayalım.” adına yapılmış bir protokol. O açıdan birçok
sakıncası var. Ben Sayın Bakana sormak istiyorum: İklim değişikliği ve sera
gazlarının ülkemizde yol açtığı sorunlar ne kadardır? Bunun bir haritası
çıkartılmış mıdır bölgesel olarak? Yine 2012’den sonraya bırakılan yükümlülükler konusunda bir çalışma
var mıdır? Bu yükümlülükler ne olacak? Bu konuda kamuoyunu bilgilendirmek
istiyorlar mı? Üçüncü sorum: Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı
konusunda Bakanlığınızın bir projesi var mı ya da kömür dağıtımı dışında hangi
yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmayı planlıyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tuncel. Buyurun Sayın Bakan. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben sırasıyla suallere cevap vermeye
çalışacağım. Bir kere, Sayın Tankut “Kömür
kaynaklarında bir kısıtlama var mı?” dedi. Bu protokole taraf olduğumuz zaman -imzalama değil, taraf olma söz
konusu- kömür kaynaklarında herhangi bir kısıtlama söz konusu değildir. İkincisi, Amerika Birleşik Devletleri’nin durumuna gelince: Onun
durumu çok farklı. Bakın, Amerika Birleşik Devletleri Ek-B’de
dolayısıyla onun büyük bir yükümlülüğü var. Amerika Birleşik Devletleri şu ana
kadar bu sebepten imzalamadı yani bizim “Amerika Birleşik Devletleri imzaladı,
imzalamadı.” diye de bir kanaatimiz yok, hazırlıklarımızı yaptık. Dolayısıyla,
şu anda taraf olmanın uygun olacağı kanaatindeyiz. Şu anda bu protokole taraf olduğumuz zaman 2012 yılına kadar
-bakın, altını çizerek söylüyorum- hiçbir mali mükellefiyetimiz, azaltım mükellefiyetimiz yoktur. 2012 yılı sonunda zaten bu
Kyoto tamamlanacak, onun yerine belki (x) protokolü gelecek. İşte bu (x)
protokolüne hazırlıklı olabilmek, bilhassa Danimarka’da 2009 yılı sonunda
yapılacak olan bu toplantılarda masaya oturabilmek, haklarımızı, özgün
şartlarımızı ortaya koyabilmek bakımından bu protokole taraf olmamız gerekiyor. Tedbirlere gelince: Bir kere sanılıyor ki, biz bu protokole taraf
olmayınca hiçbir şey yapmıyor şeklinde menfi bir kanaat var bütün dünyada.
Hâlbuki bizim gerçekten başımız dik. Protokole taraf olmasak dahi; 1) OECD Genel Sekreteri daha geçenlerde söyledi, biz ağaçlandırma
konusunda dünya lideriyiz. Yutak alanlar açısından bu çok önemli. 2) Özellikle yenilenebilir enerji açısından büyük tedbirlerimiz
var. Bakın, bütün su kaynaklarımızı, hidroelektrik santralleri, rüzgâr
enerjisini devreye sokuyoruz. Şu anda güneş ve özellikle hidrojen enerjisi
konusunda çalışmalar devam ediyor. Bilhassa katı atıklar, birtakım atıklar, emisyonların azaltılması konusunda, baca gazlarından çıkan
gazların giderilmesi konusunda çok büyük çalışmalar var. Bunları zaten sizlere
daha önce de arz etmiştik. Coşkunoğlu’nun sorusuna
gelince: Özellikle, dış siyaset açısından bu protokole taraf olmuyoruz bakın.
Biz sanayi, teknoloji ve enerjiyle alakalı hususları da değerlendirerek
protokole bu şekilde taraf oluyoruz. Bakın, Sayın Başbakanımızın talimatıyla
2004 yılında ilgili bütün bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşları, hatta TOBB da
dâhil olmak üzere, ilgili sanayiden temsilciler de dâhil olmak üzere, özellikle
İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu kuruldu. Bu Kurulun başkanı Çevre ve
Orman Bakanı. Dolayısıyla bu Kurul sürekli olarak oturup toplanıyor ve en son
geçen sene mayıs ayında yapılan toplantıda büyük bir ekseriyetle bu protokole
taraf olunmasının gereği ortaya konuldu ve biz karar aldık, Dışişleri
Bakanlığına, Dışişleri Bakanlığı da Bakanlar Kuruluna sevk etti, daha sonra
yüce Meclise kadar geldi. Salımı azaltma yükümlülüğü şu anda söz konusu değildir. 2013
yılından sonra, masaya oturduktan sonra bu belirlenecektir. Karbon ticareti
bana göre çok uygundur. Kömürle ilgili ise, şu anda herhangi bir problem
olacağı kanaatinde değilim. “Müşahhas bir maddi yükümlülük getirecek mi?” diye soru soruldu.
Şu anda bu protokol hiçbir müşahhas maddi yükümlülük getirmiyor bakın.
Protokolü okursak -zaten protokol burada- bu konuda hiçbir yükümlülük olmadığı
ortadadır. Sayın Şandır, tabii ki, “Özellikle alınan tedbirler var mı?” dedi.
Tabii, siz de ormancısınız, biliyorsunuz, bu konuda, hakikaten ağaçlandırma
konusunda ben bütün herkese, kamu kurum ve kuruluşlarına, sivil toplum
kuruluşlarına teşekkür ediyorum. Ağaçlandırma, yutak alanlar itibarıyla
karbondioksiti azaltmak açısından, oksijen üretimi açısından çok önemli. Buna
çok büyük hız veriyoruz. Temiz enerji kaynaklarını harekete geçirdik. Özellikle
Enerji Verimliliği Kanunu’nu devreye soktuk. Katı atıkları bertaraf ediyoruz.
Bu konuda gerçekten büyük çalışmalar var. Daha detaylı bilgi verebilirim. Bir de efendim, Sayın Akcan’ın sorduğu… “Biyogaz üretimi konusunda
herhangi bir çalışma var mı?” dedi. Biz, biyogazdan enerji üretimine yani
hayvansal atık veya diğer, hatta sadece hayvansal atık değil, atık su arıtma
tesislerinde biyogaz üretimi -biyolojik çamurlardan- konusuna çok önem
veriyoruz, destekliyoruz. Bu konuda talep varsa hatta,
biz Çevre ve Orman Bakanlığı olarak destekliyoruz. Bilhassa son zamanlarda,
atık su arıtma çamurları konusunda biyogaz üretimi Türkiye'de ciddi şekilde
artmaya başladı ama yeterli değil, bunu daha da hızlandırmamız gerektiği
kanaatindeyim. Sayın Akkuş “Kalkınmamıza etkisi olacak mı?” dedi. Efendim, şu
anda, Kyoto’nun kalkınmamıza bir etkisi yok ancak Kyoto’dan sonraki -artık ismi
ne olur bilemiyorum- (x) protokolünü imzaladığımız zaman veya imzalayacağımız
zaman zaten o bir kanun taslağı olarak yüce Meclise gelecek, o zaman
değerlendireceğiz. Sayın Akkuş’un çok güzel bir sorusu var hakikaten. Acaba bu
dünyada… Tabii, asırlardır iklim böyle inişli çıkışlı. Periyodik olarak kimi
zaman kurak dönemler, kimi zaman yağışlı veya sıcak dönemler gelmiş. Bu acaba
tabii bir hadise midir yoksa karbondioksit ve diğer sera gazlarının etkisiyle
midir? Bu konuda iki grup var. Birinci grup diyor ki: “Tamamen bunun sorumlusu
sera gazlarıdır.” İkinci bir grup diyor ki: -yeni bir grup çıktı ortaya- “Hayır
efendim, siz sadece dünyadaki bu sera gazlarını dikkate aldınız, güneşteki,
enerjideki değişimleri dikkate almadınız.” Bununla ilgili bende çok güzel bir
çalışma var, e-mailinizi verirseniz ben size hemen iletirim bu akşam. “Bu
konuda güneşin de etkilerini, dengeleme etkisini dikkate almak gerekir.” diyen
karşı bir grup var. O çalışmalar da var, onu da ben özellikle söyleyeyim. Arzu
eden olursa, bu çalışmalar bende var, kendilerine bunu elektronik postayla
iletebilirim efendim çünkü anlatmak için süremiz yok. Sayın Işık’ın “Emisyon dağılım haritası var mı?” Bu özellikle
enerjiden bahsetti. Efendim, tabii, bu emisyonların
hangi sektörden kaynaklandığı konusunda elimizde çalışmalar var. Hatırlarsanız,
ben daha önce sizlere de bu konuda, “İklim Değişikliğiyle İlgili Yapılan
Çalışmalar” şeklinde bir kitapçık dağıtmıştım. Sizlerde, herkeste var. Bunlar
çok detaylı olarak mevcut ama arzu ederseniz bu konuda çok detaylı bir şekilde
bilgi arz edebiliriz efendim. Sayın Cengiz’in “Marakeş’teki özgün şartlar
nedir? Sektörel etki analizi yapıldı mı?” Bir de TOBB
50 milyar avro şeklinde bir yükü olacağını ifade etmiş. “Yapısal ve kurumsal
değişiklikler ve çevre ajansıyla ilgili kanaatleriniz nedir?” diye sordu.
Efendim, Marakeş’te… Özellikle bakın, Marakeş’teki anlaşma şöyle, bu, şu kitapçıkta da var:
Türkiye'nin adı 2001 yılında gerçekleştirilen 7’nci Taraflar Konferansında
alınan 26/CP.7 numaralı karar doğrultusunda Ek-II listesinden çıkarılmıştır ve
bunda Türkiye'nin özgün şartları dikkate alınmıştır. Özgün şartlarla ilgili…
Evet, elimizde var. Bu şartları… Yalnız süremiz çok sınırlı, arzu ederseniz -bu
özgün şartlar uzun, süre yetmeyecek- bu özgün şartları size hemen takdim
edebiliriz. MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Yazılı olarak… ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Çünkü zamanımız sınırlı, vakit yetişmeyecek. Sektörel analiz için
Devlet Planlama Teşkilatı şu anda çalışmaya başladı. TOBB’un 50 milyar avro
meselesini geçenlerde görüştük. Bu tamamen hiçbir hesaba dayanmayan bir husustur,
onu özellikle kendileri de sonradan kabul etti. Yapısal ve kurumsal çalışmalar devam ediyor. Özellikle bakın,
bizim için burada mühim olan Kyoto’ya taraf olmak değil, bundan sonra 2012 yılı
sonundaki özel özgün şartlarımızı kabul ettirmek, masadaki, Türkiye'nin özel
şartlarını, gelişmekte olduğunu vurgulamaktır. Dolayısıyla bu konuda bilhassa
müzakereci, çeşitli kurumlardan başmüzakereci
şeklinde ve bir de daire başkanlığı kurulması şeklinde yapısal çalışmalar zaten
devam ediyor. Ayrıca İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulunun da bu konularda
çalışmaları devam ediyor. Son olarak, Sayın Tuncel’in sera gazıyla
ilgili -her ne kadar diğer soruları da cevaplandırırken verdim ama size de
şöyle ifade edeyim-: Sera gazının bölgesel ve sektörel
dağılımı mevcut, şu kitapçıkta da mevcuttur. Sizde yoksa tekrar verebiliriz.
Bir de, buna taraf olmakla 2012 yılına kadar hiçbir yükümlülük altına
girmiyoruz. Onu özellikle belirteyim. Bir de yenilenebilir enerjiyle alakalı, biliyorsunuz, şu anda,
hidroelektrik santrallerle ilgili, boşa akan suyun değerlendirilmesi konusunda
Su Kullanım Hakkı Anlaşması Yönetmeliği’ni 2003 yılı sonunda çıkardık. Şu anda
1.506 tane ilan ettik, 1.500 civarında hidrolik santrale özel sektör tarafından
müracaat edildi. Bu da yaklaşık 22 bin megavat gücünde. Neredeyse yılda 70
milyar kilovat saat enerji üretecek bir potansiyele müracaat edildi. Kimisi şu
anda inşa edildi, işletmede. Kimisi inşa hâlinde. Kimisinde
proje hazırlanıyor. Bunun dışında, rüzgârla ilgili, zaten geçenlerde Sayın Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanımız rüzgârın nereden nereye geldiğini, büyük bir
potansiyel olduğunu ifade etmişti. Güneş enerjisi ve diğer enerji kaynaklarıyla
ilgili çalışmalar var. Onu da özellikle arz etmek istiyorum. Hepinize teşekkürlerimi sunuyorum. Sürem bitti. Herhâlde burada
hepsini cevaplandırdım. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi okutuyorum: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER İKLİM
DEĞİŞİKLİĞİ ÇERÇEVE SÖZLEŞMESİNE YÖNELİK KYOTO PROTOKOLÜNE
KATILMAMIZIN UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- (1) “Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolü”ne katılmamız uygun bulunmuştur. BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış. Buyurunuz Sayın Barış. (CHP sıralarından alkışlar) On dakika süreniz var. CHP GRUBU ADINA TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 268 sıra sayılı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına
“küresel ısınma” deniyor. Sıcaklık artışına atmosfere salınan insan kaynaklı
sera gazları neden olmaktadır. 1850-1950 yılları arasında dünya ısısında önemli
bir değişiklik saptanmamıştır ama son elli yılda gerçekten insan hayatı üzerine
etki edebilecek bir ısı değişikliği olduğu hepimizin malumudur. Hatta son
yıllarda, 2000’li yıllarda bu ısının giderek daha da arttığı hepimiz tarafından
tespit edilmektedir. Değerli milletvekilleri, ısı artışının meydana getirdiği iklim
değişiklikleri yalnız insan hayatına değil, diğer canlı hayata da bayağı etki
etmektedir ve onların yaşamlarında da gerek tür azalması ve gerekse diğer
konularda değişik etki etmektedir. Bazı bitki ve hayvanların sayısı azalmakta,
kar ve buz örtüleri alansal ve hacimsel olarak azalmaktadır. Kasırga, tayfun,
sel, kuraklık gibi iklimsel olaylar son otuz yılda hepimizin gördüğü gibi
olağanüstü artmıştır. İnsanların çeşitli faaliyetlerinin küresel ısınmaya etkileri
genelde enerji kullanımı yüzde 49, endüstrileşme yüzde 24, ormansızlaşma yüzde
14 ve tarım yüzde 13 olarak tespit edilmiştir. Şu ana kadar meydana gelen ve
bundan sonra meydana gelebilecek olan iklim değişikliklerine bağlı çevre
felaketlerinin önüne geçmek için Kyoto Protokolü hayata geçirilmiştir.
Bildiğiniz gibi Protokol 1997 yılında görüşülmüş, 1998 yılında imzalanmış ve
2005 yılında ancak yürürlüğe girmiştir. Protokolün hedefi, sera gazları salımını azaltmak arkadaşlar. Türkiye bu protokolü ne kadar konuşmuştur? Türkiye’de medya bu
protokole ne kadar önem vermiştir ve Hükûmet, acaba,
bu protokolün, iklim değişikliğinin yaratabileceği sonuçları halkımıza
yeterince anlatmış mıdır? Bunlar gerçekten sorulması gereken sorular. Çünkü, bugüne kadar, Birleşmiş Milletler böyle bir sözleşme
belki de yapmamıştır. Çünkü, dünyanın geleceği bu
sözleşmenin sonucunda gerçekten çok büyük önem arz etmektedir. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nde
ülkeler gelişmişliklerine göre farklı renklerde listelenmiştir. Ek-I listesinde
41 OECD ülkesi yer almaktadır. Türkiye de bu liste içerisinde ama ülkemiz
gerçekten gelişmiş bir ülke miydi? Bu nedenle, itiraz sonucunda, 2001 yılında
ülkemiz, Ek-I listesinde kalmak şartıyla Ek-II listesinden çıkarılmıştır. Ancak,
Ek-I listesinde olmamız da gerçekten bizim ülkemizin gelişmişliğini mi ifade
ediyor, o ayrı bir soru. Değerli milletvekilleri, Ek-I ülkesi ne demek? Ek-I ülkeleri,
sanayileşmiş ve ekonomileri geçiş sürecinde olan ülkelerdir. Bu ülkeler, emisyon azaltmakla yükümlü, öncü ülkelerdir. Ek-II ülkeleri
ise Ek-I listesinde olmayan ülkelerdir ve gelişmekte olan ülkelere, İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında yapılacak projelere finansman
sağlamak ve bu ülkelere yardımcı olmakla yükümlüdürler. Bir de Ek-I dışı
ülkeler vardır. Bunlar, her yıl karbon emisyonunu
Birleşmiş Milletlere sunmakla yükümlü ülkelerdir. Değerli milletvekilleri, Amerika Birleşik Devletleri, dünya karbon
emisyonunun yüzde 25’ini tek başına üretmektedir ve
küresel ısınmanın da en büyük sorumlu ülkelerindendir. “Kyoto yükümlülüğü
olmayan Çin, Hindistan, Brezilya gibi ülkelerin, ekonomisine darbe vuracağı
nedeniyle Amerika Kyoto’yu imzalamıyor.” diye söylenmekte. Ayrıca “Benim
ekonomime zarar verecek, benim ülkemdeki işsiz sayısını artıracak.” diye
Amerika Birleşik Devletleri Kyoto’ya imza atmıyor. Değerli milletvekilleri, yani “Ben karbondioksit emisyonunu azaltmayayım, ama dünyada ağaç dikeyim.” gibi bir
politika bu. Diğer yandan Amerika Birleşik Devletleri’nde petrol şirketleri ve silah
şirketleri egemenliklerini sürdürebilmek için çevreyi katletmeye devam
ediyorlar. Değerli milletvekilleri, bu şirketler ve bu ülkeler artık dünyayı
yaşanmaz hâle getirmekten vazgeçmelidir. Daha çok savaş ve daha çok petrol
kullanımı ile yaşamı ve yaşam alanlarımızı yok etmekten vazgeçmelidir. Bu yıl sonunda 2013 yılı için ve sonrasına yön verecek olan
Kopenhag Konferansında alınacak kararlarla temiz doğa, düşük karbondioksit
emisyonu ile yaşanabilir bir dünya için vahşi kapitalizm sorgulanmalı ve gerekli
bağlayıcı önlemler alınmalıdır. Yeni ABD Başkanı Obama, Kyoto ile ilgili sıcak mesajlarını
vermiştir ve umarım bunu hayata geçirecektir. Sekiz yıllık Bush döneminin
yarattığı tahribat, umarım Obama ile birlikte azalacak ve bu handikap
da ortadan kalkacaktır. Değerli milletvekilleri, iktidarın “Neden Kyoto’ya taraf olalım?”
gerekçelerinde, birincisi: “Yüz seksen bir ülke tarafından bu protokol
imzalanmıştır. Bizim imza atmamamız saygınlığımıza gölge düşürecek.” deniyor.
İkincisi: “Avrupa Birliğinin taraf olduğu bu protokole imza atmamak bu süreci
zedeleyecektir.” Bir üçüncü gerekçesinde de “Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyine geçici üye olmak için protokole imza atmak durumundayız.” diyor. Hâlbuki biz bu protokolü niye imzalamalıyız arkadaşlar? Bu protokol
konuyla ilgili konferanslarda söz söyleme, özel koşullarımızı ifade edebilme ve
ülke çıkarlarımızı koruma açısından gereklidir. Bundan da öte, bunun da
ötesinde, biz bu Kyoto’yu neden imzalamalıyız? Bir kere, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak çevreye saygılı, çevreye duyarlı bir parti olduğumuzdan dolayı
ve bunu da programımızda çok net bir şekilde ifade ettiğimiz için, bizler
çocuklarımıza, torunlarımıza temiz bir doğa, düşük karbondioksit emisyonlu bir hava ve yaşanabilir bir dünya bırakabilmek
için Kyoto Protokolü’nü imzalamak durumundayız. Cumhuriyet Halk Partisi bu protokole taraftır. Bu protokolün
ülkemizin de… Zaten şu anda protokolü imzalasak bile henüz taraf olmayacağız,
en azından belli bir süreç daha geçmesi gerekecektir. En azından üç ay bir askı
süresi vardır Birleşmiş Milletlerde. Bu nedenle protokol geç kalmıştır ve en
kısa sürede çıkması için bizler Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu protokole
olumlu bakıyoruz ve protokole evet diyoruz. Hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Barış. Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için 5 Şubat 2009 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 20.00 |
|