DÖNEM: 23                            CİLT: 38                    YASAMA YILI: 3

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

47’nci Birleşim

21 Ocak 2009 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Uğur Mumcu’nun ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, tekstil sektörünün sorunları ve Teşvik Yasası’nın süresinin uzatılmasına ilişkin gündem dışı konuşması ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı

3.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, kalkınma ajanslarına ilişkin gündem dışı konuşması

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/982) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/111)

2.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın (6/1074) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/112)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 21 milletvekilinin, yerel basın ve yayın kuruluşlarının yaşadığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/310)

2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 20 milletvekilinin, kot taşlama atölyelerindeki işçi sağlığı ve iş güvenliği sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/311)

3.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 21 milletvekilinin, çocuklara yönelik cinsel taciz ve istismarın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/312)

C) Çeşitli İşler

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Umman Sultanlığı Savunma Bakanı Badr Bin Saud Bin Harib Al Busaidi’ye Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

D) Tezkereler

1.- Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in, İran’a yaptığı resmî ziyarete iştirak eden milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/666)

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/663) (S. Sayısı: 319)

3.- Karşılıksız Çek ve Protestolu Senetler ile Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate Alınmaması Hakkında Kanun Tasarısı ve Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin; Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 6 Milletvekilinin; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 2 Milletvekilinin; Giresun Milletvekili Ali Temür’ün; Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/664, 2/59, 2/261, 2/357, 2/370) (S. Sayısı: 320)

VI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Ergenekon soruşturmasında basına bilgi sızdıran kamu görevlisi olup olmadığına ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5505)

2.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, dinlenme ve izlenme iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5509)

3.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, işkence iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5513)

4.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, cezaevlerindeki bazı uygulamalara ilişkin sorusu ve  Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5522)

5.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, maketten ev satışında yaşanan mağduriyetlere ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5523)

6.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, yargılama sürecinde yaşanan mağduriyetlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5574)

7.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Gerger Savcısına ilişkin sorusu ve  Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5584)

8.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, İstanbul Adlî Tıp Kurumu 6. İhtisas Dairesinin hazırladığı bir rapora ilişkin sorusu ve  Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5585)

9.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, Adlî Tıp Kurumunun verdiği bir rapora ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5587)

10.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, tasarruf sahiplerini mağdur eden bir holdinge ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5628)

11.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, 1937 ve 1938’de Tunceli’de gerçekleştirilen bazı uygulamalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5637)

12.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, Adlî Tıp Kurumu yönetimine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5641)

13.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, İstanbul Adlî Tıp Kurumunun bir raporuna ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5642)

14.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, tutuklu ve hükümlülerin emanete alınan eşyalarının kaybolduğu iddialarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5643)

15.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, işkence iddialarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5830)

16.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, dinlemeye konu telefon kayıtlarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5852)

17.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, işsizliğe yönelik önlemlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/5889)

18.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, kriz sonucu artan işsizliğe karşı alınan önlemlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/5896)

19.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, Diyarbakır Araştırma Hastanesinin etrafındaki arazilere ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı  Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/6044)

20.- İstanbul Milletvekili Ümit Şafak’ın, toplu işten çıkarmalara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/6047)

21.- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, kamudaki zorunlu özürlü istihdamına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/6048)

22.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, sosyal güvenlik prim borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/6052)

23.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’da ölüm ve yaralanmaya yol açan bir patlamaya ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/6086)

24.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Mardin ilindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/6145)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak üç oturum yaptı.

 

İçişleri Bakanı Beşir Atalay, mahallî idareler seçimleri öncesinde seçmen listeleriyle ilgili olarak yaşanan tartışmalarda sıkça gündeme getirilen Kimlik Paylaşımı Sistemi, vatandaşlık numarası, Adres Kayıt Sistemi gibi Bakanlığınca yürütülen çalışmalar hakkında gündem dışı bir açıklamada bulundu; Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İzmir Milletvekili Oktay Vural, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ grupları adına, Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli şahsı adına, aynı konuda görüşlerini belirttiler.

 

Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın mahallî idareler seçimlerine ve Adres Kayıt Sistemi hakkındaki konuşmasına ilişkin bir açıklamada bulundu.

 

Siirt Milletvekili M. Yılmaz Helvacıoğlu, Siirt ilinin sorunları ve yapılan yatırımlara,

İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz, İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği İcra Komitesi’nin olağanüstü toplantısına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Silopi ilçesinde HADEP ilçe Başkanı Serdar Tanış ve Başkan Yardımcısı Ebubekir Deniz’in kayboluşlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin cevap verdi.

 

Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 20 milletvekilinin, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi ve seçmen kütüklerine yönelik iddiaların (10/307),

Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 23 milletvekilinin, erken yaşta evlilik konusunun (10/308),

Araştırılarak;

Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 milletvekilinin, bor madenciliğindeki sorunların araştırılarak bor kaynaklarının etkin değerlendirilmesi için (10/309);

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun, Karadağ’a,

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler’in, İran’a,

Yaptıkları resmî ziyarete iştirak eden milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri kabul edildi.

 

Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/271) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının;

1’inci sırasında bulunan                   (6/316),

2’nci                                             (6/338),

3’üncü sırasında bulunan                 (6/366),

4’üncü                                          (6/368),

10’uncu                                        (6/400),

15’inci                                          (6/413),

22’nci                                           (6/424),

26’ncı                                           (6/438),

38’inci                                          (6/474),

41’inci                                          (6/480),

44’üncü                                        (6/485),

58’inci                                          (6/518),

60’ıncı                                          (6/522),

63’üncü                                        (6/526),

64’üncü                                        (6/527),

71’inci                                          (6/538),

73’üncü                                        (6/541),

74’üncü                                        (6/542),

81’inci                                          (6/556),

95’inci                                          (6/577),

145’inci                                        (6/653),

168’inci                                        (6/687),

177’nci                                         (6/703),

212’nci                                         (6/764),

213’üncü                                      (6/765),

Esas numaralı sözlü sorulara, Sağlık Bakanı Recep Akdağ cevap verdi; (6/368), (6/522), (6/541), (6/577), (6/703), (6/765), esas numaralı soruların sahipleri de cevaba karşı görüşlerini açıkladı.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının;

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

2’nci sırasında bulunan, Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun (1/663) (S. Sayısı: 319) tümü üzerinde bir süre görüşüldü.

 

21 Ocak 2009 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime 20.00’de son verildi.

 

 

 

Nevzat PAKDİL

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

Murat ÖZKAN

 

Canan CANDEMİR ÇELİK

 

Giresun

 

Bursa

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

                                                                No.:52

II.- GELEN KÂĞITLAR

21 Ocak 2009 Çarşamba

Tasarı

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uyuşturucu Kaçakçılığı, Organize Suçlar ve Terörizmle Mücadele İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/671) (İçişleri ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.1.2009)

Teklifler

1.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik’in; Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/376) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2009)

2.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/377) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.1.2009)

3.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin; Sivas Madımak Oteli’nin Demokrasi Şehitleri Müzesi Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/378) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.1.2009)

4.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in; 17.3.1981 Tarih ve 2429 Sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunun 2 nci Maddesinin A Bendinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/379) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.1.2009)

5.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 2 Milletvekilinin; Milli Eğitim Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/380) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.1.2009)

6.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin; Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/381) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.1.2009)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 21 Milletvekilinin, yerel basın ve yayın kuruluşlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/310) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.01.2009)

2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 20 Milletvekilinin, kot taşlama atölyelerindeki işçi sağlığı ve iş güvenliği sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/311) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.01.2009)

3.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 21 Milletvekilinin, çocuklara yönelik cinsel taciz ve istismarın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/312) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.01.2009)

21 Ocak 2009 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Murat ÖZKAN (Giresun), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

 

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Uğur Mumcu’nun ölüm yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’a aittir.

Sayın Soysal, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Uğur Mumcu’nun ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bugün, hain kurşun ve bombaların kurbanı olan önemli değerlerimizi, saygın kalemlerimizi ve laik, demokratik, sosyal hukuk devletinin savunucuları ve demokrasi şehitlerini anmak üzere söz almış bulunuyorum. 1969’da Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrencisi Taylan Özgür, 1977’de İstanbul Taksim’de 1 Mayıs mitinginde 34 yurttaşımız, 1978’de İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde 7 gencecik öğrenci ve Ankara Bahçelievler’de Türkiye İşçi Partili yine 7 öğrenci faili meçhul cinayetlere kurban gitti. 1979’da gazeteci-yazar Abdi İpekçi hain bir suikast sonucu yaşamını kaybetti, 31 Ocak 1990 akşamında Muammer Aksoy Ankara’daki evinin önünde uğradığı silahlı saldırıda öldürüldü, 6 Ekim 1990’da Bahriye Üçok evine gönderilen bombalı paket nedeniyle yaşamını yitirdi, 7 Mart 1990’da gazeteci Çetin Emeç arabasında öldürüldü, 4 Eylül 1990’da evinin yakınlarında vurulan gazeteci-yazar Turan Dursun ne yazık ki yaşamını kaybetti; 1993’ün Temmuz ayının 2’sinde Sivas’ta 33 vatandaşımız, yazarımız, sanatçımız çok korkunç bir katliam sonucu Madımak’ta can verdi; 30 Aralık 1994’te İstanbul Taksim’de The Marmara Otelinde patlayan bomba sonucunda ağır yaralanan ve 11 Ocak 1995’te hayatını kaybeden Onat Kutlar; 21 Ekim 1999 yılında öğretim üyesi-yazar Ahmet Taner Kışlalı Ankara’daki evinin önünde uğradığı bombalı saldırı sonucu yaşamını kaybetti. Ne yazık ki liste çok uzun ve yine iki gün önce, bir cinayet sonucu yaşamını yitiren Hrant Dink’i andık. Üç gün sonra da, Uğur Mumcu’yu, Gaffar Okkan’ı anacağız ve kahpece öldürülen bu demokrasi şehitlerinin ölümleri ne yazık ki karanlığın gölgesinde kalmış, aydınlatılamamıştır ve hepsini saygıyla anıyor, onların fikirlerinin eksikliğini hissediyoruz.  Soruyoruz: Katiller bulunabildi mi, suçlulardan hesap sorulabildi mi? Ne yazık ki hayır.

Ve Uğur Mumcu… Uğur Mumcu on altı yıl önce, 24 Ocak günü hain bir suikast sonucu aramızdan ayrıldı. 1993 yılında karlı bir kış gününde hain bir suikasta kurban giden Uğur Mumcu’ya özlemimiz her geçen gün artıyor. O, Türkiye üzerinde oynanan oyunları kaleme aldı, yıllarca savundu. Yazılarıyla ve araştırmalarıyla Türkiye’yi Orta Çağ karanlığına sürüklemek isteyenlerin, ülkeyi bölmek isteyenlerin gerçek yüzünü ortaya çıkartmaya çalıştı. Cesaretle, korkusuzca araştırdı gerçekleri. Kalemini de düşüncelerini de pazarlık konusu yapmadı. Benimsediği ilkeleri, bilgisi, yüreği, yiğitliğiyle cumhuriyet aydınları arasındaki yerini aldı.

Demokrasi, laiklik ve cumhuriyetin yılmaz savunucusu, araştırmacı-gazeteci Uğur Mumcu, dürüstlüğü, ulusal duruşu, devrimci, Atatürkçü kimliğiyle aydınlanmanın öncülerindendi. Mafya-siyaset ilişkisine, İslami ve ayrılıkçı teröre, yolsuzluğa, radikal kökten dinci akımlara karşı somut belgelere dayalı çalışmaları ve yayınladığı eserleri tarihî belgeler arasında yer aldı. Cumhuriyetin değerlerini sonuna kadar savunan kitleler de onu son yolculuğuna görkemli bir törenle uğurladı. Ne yazık ki kalemi gibi dimdik yaşayan, soyadı gibi etrafını aydınlatan Uğur Mumcu’nun katilleri bulunamadı ve onsuz geçen on altı yılda Mumcu’nun ne kadar haklı olduğunu bir kez daha gördük.

Ve yine bir kış günü, saat üçü altı geçe İstanbul’da Agos gazetesi önünde Hrant Dink hain kurşunlara hedef oldu. Hrant Dink, bu zengin coğrafyanın, bu toprakların içinden süzülüp gelen, düşüncelerini yılmadan ifade eden biriydi. Hrant Dink, bu ülkede yetişmiş, bu ülkeyi seven, barış ve kardeşlikten yana olan, özgürlüğü ve insan haklarını savunan herkesin sesiydi, kalemiydi. Açık sözlü, yürekli, sevecen, uzlaştırıcı kişiliğiyle Hrant Dink hayatımızda eksilen renklerden biridir. Bireysel, bu kadar tahammülsüz, cani ruhlu yapan, bunu eyleme dökmeye teşvik eden karanlık sorgulanmadıkça gerçek çözüme varılamaz. Birbirinin düşünce ve özgürlüklerine saygılı, barış ve kardeşliğin hâkim olduğu bir Türkiye’de yaşamak için kişisel ve toplumsal sorumluluklarımız anımsanmalıdır. Karanlığın üzerine kalemlerle, kitaplarla yürünmelidir. Düşün adamlarımız, aydınlarımız teröre, faili meçhul cinayetlere feda edilmemelidir ve karanlıklar mutlaka aydınlığa kavuşturulmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Uğur Mumcular, Çetin Emeçler, Muammer Aksoylar, Bahriye Üçoklar, Gaffar Okkanlar, Turan Dursunlar, Hrant Dinkler, Ahmet Taner Kışlalılar… Ve biz onları unutmadık, unutmayacağız. Bu olaylara yenilerinin eklenmesini istemiyorsak hatırlamak, hatırlatmak ve hesap sormak zorundayız, karanlığın sis perdesini ortadan kaldırmak zorundayız. Kalbimizde ve yüreğimizde ilelebet onları yaşatacağız.

Uğur Mumcu’nun anısına, Uğur Mumcu’nun mısralarından bir bölüm okumak istiyorum izin verirseniz:

“Vicdan sustu. Hukuk sustu. İnsanlık sustu.

Göz göre göre öldürüldük ey halkım...

Batı uygarlığı adına, bizleri, bir şafak vakti ipe çektiler.

Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...

Bir gün mezarlarımızda güller açacak…

Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak…

Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz ey halkım, unutma bizi, unutma bizi...”

Demokrasi şehitlerimizi unutmadık, unutmayacağız. Hepsinin anıları önünde saygıyla bir kez daha eğiliyorum.

Hepinize saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Soysal.

Gündem dışı ikinci söz, tekstil sektörünün sorunları ve Teşvik Yasası’nın süresinin uzatılması hakkında söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’a aittir.

Sayın Paksoy, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, tekstil sektörünün sorunları ve Teşvik Yasası’nın süresinin uzatılmasına ilişkin gündem dışı konuşması ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekstil sektörünün sorunları ve Teşvik Yasası süresinin uzatılması hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Arkadaşlar, ben bu Hükûmeti anlayamadım. Tüm dünyayı altüst eden 1929 yılındaki büyük buhrandan sonra dünya ekonomisinin yaşadığı en büyük kriz olarak kabul edilen, tüketicilerden hükûmetlere kadar herkesin kâbusu hâline gelen bu krize karşı Hükûmetin bugüne kadar yaptığı tek şey seyretmek. Önce krizin bize teğet geçeceği söylendi. Krizin teğet değil de ciğerimizi delip geçeceği anlaşılınca -hiçbir doktor hastaya, durumun kötü, gidiyorsun, hazırlıklarını yap demez- “Böyle bir tedavi yok.” denildi.

Diğer ülkeler birbiri ardına 6 trilyon dolara varan kurtarma paketleri açıklarken AKP Hükûmetinin bu gayriciddi tutumunu bir an önce terk etmesi gerekir.

Kıymetli arkadaşlar, bu kriz dolayısıyla, özellikle reel sektör açısından asıl zor dönem yeni başladı. İhracatımızın yüzde 60’ını yaptığımız ülkeler bu krizden ciddi anlamda etkilendikleri için ekonomileri durgunluğa girdi. Bankaların sağladığı kredilerle iş yapan birçok yurt dışı müşteri, finansal piyasada piyasaların da sıkıntıda olması nedeniyle ya iflas etti veya ödemelerini vadelerinde yapamamaya başladı.

Bir yandan daralan ticaret hacmi diğer taraftan ihracat bedellerinin zamanında tahsil edilememesi, yurt içi ve yurt dışı bankaların ticari piyasaya sağladığı kredileri azaltması sonucu ülkemiz reel sektörü yoğun bakıma girdi.

Peki, bu durum karşısında Hükûmet ne yapıyor? Medyada her gün bir haber çıkıyor: Hükûmet krizi böyle çözecekmiş, yok şöyle çözecekmiş. Kriz mağduru işçiye 800 TL maaş verecekmiş. Türkiye teşviksiz kalmayacakmış. Bir sürü mış mış… Hepsi bu.

Kıymetli arkadaşlar, bu kriz nedeniyle üretim düşüyor, işsizlik giderek artıyor. Resmî olmayan verilere göre ise işsizlik oranı yüzde 20’lere dayanmıştır. Bu da 500-600 bin işçi demektir. Sırf kendi ilim Kahramanmaraş’ta bu kriz nedeniyle işten çıkartılanların sayısı 7.500’ü bulmuştur. Bu rakama zorunlu olarak izne çıkartılanları dâhil etmiyorum.

Kırk dokuz ili kapsayan 5084 sayılı Teşvik Yasası 1 Ocak 2009’da sona erdi. Yine Hükûmete dayanılarak medyada yer alan haberlere göre bu Teşvik Yasası yerine sektörel, bölgesel ve proje bazlı teşvikler hazırlanıyormuş. Eğer medyadaki haberler doğruysa, kendi ilim Kahramanmaraş sektörel bazda teşvik kapsamına alınarak sadece madenî eşya sanayisinde desteklenecekmiş; bu büyük bir haksızlıktır. Kahramanmaraş madenî eşya sanayisinde ülkemizin en önemli üretim merkezidir ancak ilimizdeki tekstil sektörü hem üretim hem ihracat hem istihdam bakımından madenî eşya sektörüne nazaran çok daha büyüktür.

Yine medyada yer alan haberlerdeki gibiyse, bu teşvik projesinin gelişigüzel hazırlandığını düşünüyoruz. Size bir örnek vereyim: Konya ve Karaman illerimiz, tarım, gıda, kâğıt sektörlerinde desteklenecekmiş. Eğer bu konsepte bakarsak, özellikle dondurma ve kırmızı biberiyle büyük bir üretim ve ihracat potansiyeli olan Kahramanmaraş’ın da gıda sektöründe, ayrıca kâğıt sanayisine yapılan yatırımlardan dolayı kâğıt sektörünün de desteklenmesi lazım. Diğer illerimiz için de benzer düzenlemeler yapılmalıdır.

Benim söyleyeceğim şu arkadaşlar: Daha ortada bir teşvik paketi falan da yok, IMF ikna edilirse açıklanacağı söyleniyor. Hükûmet, yukarıda örnek verdiğim şekilde bir teşvik paketi hazırlayacakmış. Hazırlık sürecini ve katkıda bulunanları da açıklasın da biz de bu adaletsiz projenin kimin eseri olduğunu öğrenelim veya acilen, en azından muhalefetten, sivil toplumdan, TOBB’den öneri ve görüş alınsın, yasa bu doğrultuda süratle uygulamaya geçirilsin.

Netice olarak, üretimi baz alan adil bir teşvik yasasının acilen çıkarılmasını talep ediyoruz veya mevcut Teşvik Yasası’nın en az beş yıl, hiç olmazsa üç yıl uzatılmasını istiyoruz. Son yirmi yılda yatırım teşviklerinin yarısı tekstil sektörüne verilmiştir. Bu sektör de 25 milyar dolarlık ihracat yaparak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Paksoy.

MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) – …2,5 milyon insanımıza istihdam sağlayarak ülke ekonomisinin dinamosu olmuştur. Tekstil sanayicileri pamuktaki KDV’nin yüzde 8’e çıkarılmasından dolayı 1 no.lu KDV’de devamlı olarak Maliyeden alacaklı durumunda oluyorlar. Bu ise sanayicimize ek bir yük getirmektedir. Bunun nedeni ise enerji ve diğer girdi maliyetlerindeki KDV’nin yüzde 18 olması, sanayicinin sattığı üründeki  KDV’nin ise yüzde 8 olmasıdır. Tekstilcimiz, şu an için ya zararına ürününü satıyor veyahut maliyet fiyatına malını sattığı için Maliyeden devamlı olarak alacaklı durumunda bulunmaktadır. Bir an önce sanayicimizin üzerindeki bu KDV yükünü alıp rahatlatalım. Bunun için, pamuktaki KDV’yi yüzde 1’e çekelim; bu olmuyorsa 1 no.lu KDV’ye mahsup imkânı getirerek sanayicimizin Maliyeden alacağı KDV’nin devlete ödeyeceği vergiler ile SSK borçlarına mahsubu imkânı getirelim. Bu yapılacak olan düzenleme sanayicimize bir rahatlık getirecektir, bu kriz döneminde hiç olmaz ise biraz nefes almasını sağlayacaktır.  Maliye Bakanlığının KDV’yle ilgili bir an önce düzenleme yapmasını talep ediyoruz.

Şu an, Kahramanmaraşlı sanayicilerin devletten alacağı KDV tutarı 150 milyon TL’yi geçmiştir. Bu adaletsizliğin Hükûmetinizce en kısa zamanda düzeltilmesini, Kahramanmaraşlı sanayiciler, partim ve şahsım adına bir kez daha Hükûmetinizden talep ediyorum.

Beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paksoy.

Gündem dışı konuşmaya Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan cevap vereceklerdir.

Sayın Bakanım, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Çok Değerli Başkan, değerli arkadaşlar; biraz önce Değerli Milletvekilimiz son ekonomik durumlardan bahsetti. Tabii, bütün platformlarda hep bu ekonomik durum ve dünyadaki global krizin Türkiye’ye etkileri her zaman konuşuluyor, konuşulmaya da devam edecek.

Tabii, dünyada yüz yılda yaşanan bir krizden bahsediyoruz ve Türkiye de bundan etkileniyor. Etkilenme şöyle: Bütün dünyada ticaret daraldı, ticaret yolları tıkandı. Nasıl tıkandı? Kredilerde tıkanma oldu, bankalarda tıkanma oldu. Dünyadan bahsediyorum, dünyada ve büyük ülkelerde birçok değerler şimdi tersine döndü. Birçok banka battı. Öyle bankalar ki, bir banka Türkiye’nin bütün bankacılık toplamının 5 katı, bir tane bankaları. Böyle bankalar batıyor. Ticaret hacmi daraldı. Herkeste bir talep daralması oldu. Dolayısıyla, kimse kimseye eskisi kadar mal satamıyor ve her ülke kendine göre de tedbirlerini alıyor.

Şimdi, ülkeler büyük şekilde bazı paketler açıklıyor veyahut da işte, bir şey açıkladığı zaman “Bir paket açıklandı.” deniliyor. Bu, ister paket olarak açıklansın, ister tek tek olarak açıklansın, muhakkak surette o ülke kendi ekonomisini koruyabilmek için önlemler alıyor.

Şimdi, ülkelere baktığımız zaman, hangi ülke ne gibi önlemler almış dediğimiz zaman, daha ziyade Batı ülkeleri, batan bankaları var, o bankaları kurtarma paketi açıklıyorlar veyahut da zor duruma düşmüş bankaları var, onlara birtakım önlemler paketi açıklıyorlar veyahut da bazı büyük ülkelerde, Amerika Birleşik Devletleri gibi, reel sektörlerinde çok büyük sektörlere -oranın otomotiv sektörü mesela- kredi imkânları getiriliyor.

Şimdi, bunu duyunca bizdekilerin birçoğu -herkes gazeteleri okuyor ya- “Ya bizde niye bir önlem paketi alınmıyor?” diyor. Kardeşim, çok şükür bizde bir batan banka yok, kurtaracak bankamız da yok. Bankalarımız sağlam bizim ve bu daha önceki krizlerden çıkardığımız dersler dolayısıyla aldığımız önlemlerle bankacılık bizde, Türkiye’de kuvvetli bir duruma geldi. O zamanlar bizde de çok bankalar battı. Eski dönemleri hatırlayacak olursanız çok bankalar battı bizde ama onların önlemlerini aldık ve bu önlemler dolayısıyla da bu krize bankacılık sektörümüz biraz daha hazırlıklı yakalandı ve dolayısıyla, çok şükür ayaklarının üstüne basarak da gidiyorlar. Ee tabii, bankacılık sektörü- reel sektör ilişkilerinde biraz bir bozukluk oldu bizde de. Reel sektör kredilerine bankalar biraz fren yaptılar ama şimdi o yavaş yavaş daha iyi bir hâle geliyor. Bankalarımız da artık kredi paketlerini bir bir açıklıyorlar, işte “Biz şuna veriyoruz, biz buna veriyoruz.” diye. Eskinin, o ilk günlerin sıkıntıları ortadan kalktı, şimdi daha iyi bir duruma geldiler, bir de faizleri de düşürmeye başladılar. Ben bunlara, bizzat birçoğuna şahidim ama hem dışarıdaki talep çok azaldı hem içerideki talep azaldı.

Şimdi bize düşen nedir? Bize düşen, gerçekçi olmamız lazım, iç talebi biz nasıl canlandırabiliriz? İç talebi canlandıracaksınız ama bunun, bir enflasyon artışına veyahut da bütçe açıklarına da sebebiyet vermemesi lazım. O bakımdan biz, bütçedeki dengelere dikkat ederek, makroekonomik dengelere de dikkat ederek iç talebi artırmanın yollarını arıyoruz. Bu arada Merkez Bankası, bankalarımızın imkânlarını artırabilecek  bir dizi önlemler aldı. “Efendim, Hükûmet bir şey almıyor…” Ne demek bir şey almıyor? Yani, bu ülkenin Merkez Bankası da efendim BDDK’sı da SPK’sı da Hükûmeti de bir ekonomik hedef üzerine giderler. Kendileri bağımsızdırlar, para politikalarını bağımsız şekilde ortaya koyarlar ama hedef, ekonominin hedefleri üzerinde yürümektir, o hedefler üzerinde yürüyeceksiniz. Bunu da Türkiye bugüne kadar çok iyi, çok güzel manage etti, idare etti, götürüyor. Bütün dünyada kriz olacak, bütün dünya hem de bizim en çok mal sattığımız yerler, Avrupa Birliği ülkeleri, Almanya’sı da Fransa’sı da hepsi toz duman olacaklar, Amerika’sı böyle olacak; biz bu arada iyi bir şekilde duracağız. Tabii, bizi hiç etkilemeyecek, mümkün değil. Bütün ticaret, dünya ticareti daraldığı için Türkiye'nin ticareti de daralıyor. Dünya ticareti Türkiye'nin ticaretini etkilerse, o ticaret… Bir adam daha az üretim yapma mecburiyetinde kalırsa o da işsizliğin artmasına sebep oluyor, artacak da yani. Ama Almanya’daki talebi biz nasıl artırabiliriz, Amerika’daki talebi nasıl artırabiliriz, Fransa’daki talebi nasıl artırabiliriz? Yapamıyoruz bunları. Ama Türkiye’deki talebi artırabilmenin bütün gayretleri içerisindeyiz. Bir taraftan Eximbank kredilerini artırıyoruz, onun kaynaklarını artırıyoruz, diğer bankaların durumlarını daha iyi bir hâle getirebiliyoruz, konumları daha iyi, uluslararası kuruluşlarla ilişkilerimiz iyi; bunları bir dengede götürmemiz icap ediyor. O bakımdan bu darboğazı, bu sıkıntılı günleri en iyi şekilde atlatabilmenin, en az yara bereyle atlatabilmenin gayreti içerisindeyiz değerli arkadaşlar. Diyoruz ki: Diğer ülkelere gidelim, bu krizden daha az etkilenen ülkelere pazarlamalarımızı yapalım. İş adamlarımızı alıp gidiyoruz, kendi bakanlarımız gidiyor, konuşuyoruz. Biz, dış pazarlarımızı bir taraftan artırmaya bakarken bir taraftan da Ekonomik Koordinasyon Kurulunda sabahtan akşama sektör temsilcilerini dinleyip onlarla birlikte karar vermeye gayret ediyoruz.

Yine bu bağlamda, bizim biliyorsunuz Teşvik Kanunu’muz vardı. Kırk dokuz ilde bizim bölgesel teşviklerimiz var. Bu teşviklerimiz de bu sene sonunda bitiyor, ama şimdi yeni, Hükûmetimiz kararını aldı; Ekonomik Koordinasyon Kurulunda son şekli veriliyor, bu teşvikleri tekrar uzatacağız. Onun bilgisini vermek istiyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle de hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Gündem dışı üçüncü söz, kalkınma ajansları hakkında söz isteyen Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’na aittir.

Sayın Türkmenoğlu, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, kalkınma ajanslarına ilişkin gündem dışı konuşması

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Demin burada gerek Sayın Bakanımız gerek sayın konuşmacı arkadaşlarımız teşviklerle ilgili duygu ve düşüncelerini ifade ettiler. Ama ben burada şunun altını çizmek istiyorum: Bana göre en önemli teşvik ve bugüne kadar yapılabilecek en önemli hadise kalkınma ajanslarının yürürlüğe girmesidir, kalkınma ajanslarının bir an önce işlerliğinin sağlanması, harekete geçmesi ve devam etmesidir. Niye diyecek olursanız değerli arkadaşlar, bakın kalkınma yerelde başlar. Bugün devlet eliyle kalkınan, şu anda, ülkemizde hiçbir şehir yoktur. Gaziantep’e bakın, Kahramanmaraş’a bakın, bunların ikisi de tekstil devi şehirlerimiz; Denizli’ye bakın, Konya’ya bakın, bunlar sanayi şehirlerimiz. Acaba hiç sorabildik mi, araştırabildik mi bunların kalkınması ne şekilde gerçekleşmiştir?

Değerli arkadaşlarım, bunların kalkınması, tamamıyla yerel dinamiklerin harekete geçmesiyle ve yerel dinamiklerin birlikteliğiyle gerçekleşmiştir. Bugün onun dışındaki gelişmekte olan illerimize, özellikle kalkınmada öncelikli yörelerimize baktığımızda, bu kalkınmada öncelikli yörelerimizde, ilin belediyesinin elinde kendine göre muhakkak bir projeleri var, ilin üniversitesinin elinde de yeteri kadar projesi var, belediyesine baktığınızda belediyede de aynı şeyler var, ticaret sanayi odalarına baktığınızda ticaret sanayi odalarında da aynı şeyler var. “Acaba bunların kalkınamamasının sebebi nedir?” diye sorduğunuzda, bunların çok iyi bir şekilde koordinasyonu yok arkadaşlar. Bakın, her ilde müteşebbis var, girişimci var, sanayici var, para da var ama bunlar, bir şekilde, organizasyon ve inovasyon ortaklığıyla, ortak akıl, ortak fikir doğrultusunda yatırıma dönüşememektedir.

Kalkınma ajansları 1933 yılında ilk defa Amerika Birleşik Devletleri’nde başlamış olup bizim ülkemizde ilk bölgesel kalkınma stratejileri 1963 yılında Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’yla ortaya atılmış. Ama ne hazindir ki, gelin görün, o günden bugüne kadar bu kalkınma stratejileri ve kalkınma ajanslarının faaliyete geçmemesi, fiiliyata geçmemesi sonucu bir türlü kalkınma hedefine ulaşamadık değerli arkadaşlar.

Şimdi, biz bu kalkınma hedeflerini… Tabii ki bazı şeyleri kendimizde aramamız lazım. Bakın, Avrupa Birliği fonları ülkemize gelmeye başladı. Bunları, bu projeleri yapacak, bu projeleri idare edecek, bu projeleri uygulayacak kimlerdir arkadaşlarım? Elbette ki kalkınma ajansları en önemli faktörlerden birisidir. Bakın, 2004 yılında dört ile (Van, Bitlis, Hakkâri, Muş) Avrupa Birliği projeleri kaynağı çerçevesi içerisinde 45 milyon euro para verildi. Ben ilimde ilk defa projeyi o dönemde gördüm, Doğu Anadolu Kalkınma Programı çerçevesi içerisinde gördüm. Bu projelerle birlikte üç yüz dokuza yakın proje yapıldı. Şu anda bu projelerin uygulandığı hangi köye giderseniz, hangi mecraya giderseniz gidin, köyün girişinde bir tarafta Avrupa Birliğinin amblemi var, diğer tarafta Devlet Planlama Teşkilatının amblemi var: İşte “Bu köyde besicilikle ilgili hibe kredi alınmıştır, hibe kredi kullanılmıştır.”

Bakın, 2002 yılında Avrupa Birliği kaynaklarından biz 100 milyon euro alırken, bu son beş yıl içerisinde bu rakam 5 kat artmıştır değerli arkadaşlar. 500 milyon euro hibe para veriliyor, bunu kullanabiliyor muyuz? Önemli olan işte budur.

Bakın, Avrupa Katılım Ortaklığı Fonu yardım mekanizması “IPA” dediğimiz projeler… Bu, ilk üç yıl için 1,6 milyar euro kaynak aktarılmaktadır. Bu kaynağı kimler kullanacak? İşte, bizim bu kalkınma ajanslarımızın burada önemi var. Bu proje üreten insanlarımız, yerelde işin özünde olan insanlarımız bu konuda aktif olan insanlarımızdır. Onun için, ben, kalkınma ajansının çok önemli olduğunu, özellikle kalkınma ajansının bir an önce işlerliğinin harekete geçirilmesi gerektiğine inanıyorum.

Kalkınma ajanslarında kimler yer alacaktır? Kalkınma ajanslarında özellikle yerel dinamikler yer alacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Türkmenoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.

Bakın, on iki bölgede yirmi altı noktada ajanslar kuruldu mu? Kuruluyor. Tam seksen bir ili bu işin içerisine alacak. En büyük teşvik budur. 1,6 milyar euroyu ben kullanabiliyor muyum? Bunu kullanmak için gayret gösteriyor muyum? Bana göre en önemli teşviklerden birisi budur.

Kalkınma ajansı, tamamıyla yerel sivil inisiyatifin, üniversitesi, ticaret, sanayi odası, yerel dinamikler, iş adamları, dernekler, vakıflar, odalar, bunların hepsi kalkınma ajansının birer üyeleridir, kurullarıdır. Onun dışında yönetim kurulu, onun dışında genel sekreteryası var. Kalkınma ajansında en önemli konu da icra organı genel sekreterliktir. Bu genel sekreterliği çok iyi tespit etmemiz gerekiyor. bu konuda da özellikle genel sekreter işin lokomotifidir, son derece önemlidir. Bu paraların kullanılmasında en önemli faktör genel sekreterin üzerinden geçer.

Bu kalkınma ajanslarının kurulmasında emeği geçen, geçmiş dönemlerde buna engel olanlara bir şey demiyorum, yani onu vatandaş biliyor, kim engel oldu, ama bugün fiiliyata geçen kalkınma ajanslarıyla ilgili bütün emeği geçenleri gönülden tebrik ediyorum. Gerçekten bu kalkınma ajanslarının bu şekilde fiiliyata geçmesinde emeği geçen herkese de şükranlarımı, minnetlerimi sunuyorum.

Yüce heyeti saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Türkmenoğlu.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair iki önerge vardır, okutuyorum:

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/982) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/111)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin sözlü sorular kısmının 382. sırasında yer alan (6/982) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                   Dr. Reşat Doğru

                                                                                                            Tokat

2.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın (6/1074) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/112)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin sözlü sorular kısmının 463. sırasında yer alan (6/1074) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                      Mümin İnan

                                                                                                           Niğde

BAŞKAN – Sözlü soru önergeleri geri verilmiştir.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 21 milletvekilinin, yerel basın ve yayın kuruluşlarının yaşadığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/310)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü'nün verilerine göre ülkemizde 2.381 gazete, 215 televizyon kanalı ve 951 radyo, yerel bazda yayın yapmaktadır. Ülkemizdeki yerel gazete ve televizyonların sayısının bu resmî rakamlardan daha fazla olduğu ileri sürülmektedir.

Yerel basın - yayın kuruluşları, kamuoyunda farklı seslerin duyulması ve toplumun yerel taleplerinin dile getirilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Etkinliği artırılmış ve güçlendirilmiş yerel medya, demokrasimizin güçlendirilmesi ve devamlılığının sağlanmasında ulusal düzeydeki medya kuruluşları kadar potansiyele sahiptir. Ulusal çaplı basın-yayın organları ülkemizdeki iletişimin ana damarları ise, yerel medyamız da iletişimimizin kılcal damarlarıdır.

Taşıdıkları bu öneme ve potansiyele karşın, yerel gazetelerin ve televizyonların büyük çoğunluğu maddi zorluklar içinde yayınını devam ettirmeye çalışmakta, var olma savaşı vermektedirler.

Bu olgular dikkate alınarak, yerel basın-yayın kuruluşlarımızın yaşadığı sorunların araştırılması ve mevcut sorunların çözümünün sağlanması amacıyla, Anayasa'nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Yılmaz Ateş                                            (Ankara)

2) Ahmet Ersin                                            (İzmir)

3) Ahmet Küçük                                         (Çanakkale)

4) Akif Ekici                                               (Gaziantep)

5) Ali Rıza Ertemür                                     (Denizli)

6) Atila Emek                                              (Antalya)

7) Bülent Baratalı                                        (İzmir)

8) Erol Tınastepe                                         (Erzincan)

9) Halil Ünlütepe                                         (Afyonkarahisar)

10) Hulusi Güvel                                        (Adana)

11) Hüseyin Ünsal                                      (Amasya)

12) Mehmet Ali Özpolat                             (İstanbul)

13) Mevlüt Coşkuner                                  (Isparta)

14) Nesrin Baytok                                       (Ankara)

15) Nevingaye Erbatur                                (Adana)

16) Ramazan Kerim Özkan                         (Burdur)

17) Sacid Yıldız                                          (İstanbul)

18) Selçuk Ayhan                                       (İzmir)

19) Şevket Köse                                          (Adıyaman)

20) Tansel Barış                                          (Kırklareli)

21) Tekin Bingöl                                         (Ankara)

22) Turgut Dibek                                        (Kırklareli)

Gerekçe

Ulusal basın kadar geniş çaplı olmayan, günlük, haftalık veya aylık olarak çıkan; bulunduğu bölgenin haberlerini ve sorunlarını ön planda tutan yerel basınımız, bölgesel iletişimin sağlanması ve ulusal ölçekte duyurulması açısından büyük önem taşımaktadır.

Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü verilerine göre ülkemizde 2.381 yerel gazete, 215 televizyon kanalı ve 951 radyo yerel çapta yayın yapmaktadır. Bu rakamlardan daha fazla olduğu tahmin edilmektedir. Yerel basının gelişmesi, gazete sayısı ve tirajının artması, yerel iletişimi güçlendirmekte ve bu iletişim başta yerel yönetimler olmak üzere bölgeyi kültürel, sosyal ve ekonomik açıdan olumlu yönde etkilemektedir.

Bunun yanında, yerel gazeteler yayımlandıkları kentlerin, ilçe!erin insanlarıyla iç içedir ve onlardan bir parçadır. Yayımlandıkları kentin bütün sorunları içinde yoğrulan bu yerel gazetelerde, okur-gazete ilişkisi çoğu kez aile yakınlığı ve ilişkileri boyutlarına kadar inmektedir.

Genel haberlerin yanı sıra, yaşanılan dar bölgeye ilişkin haberlerin yayınlanması, o bölgenin kültürel, sosyal ve ekonomik yapısının gelişimine katkıda bulunmakla birlikte aynı zamanda yerel demokrasinin yerleşmesine, güçlendirilmesine ve devamlılığının sürmesinde de rol oynamaktadır.

Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında da dönemin yerel gazetelerinin, mücadelenin başarıya ulaşmasında önemli bir görev üstlendiği tarihi bir gerçektir. Mustafa Kemal Atatürk yerel basınımızı "Fazilet Adaları" olarak nitelemiştir.

Ekonomik zorluklar içinde görev yapmaya çalışan bazı yerel gazeteler, içerik ve görünüş bakımından okuyucuyu tatmin etmeyen bir görünüm arz etmektedir.

Bunun başlıca nedenleri; ekonomik sıkıntı içerisinde olan gazetelerin resmi ilan pastasından yeterince pay alamaması, ticari ilan ve reklam yetersizliği, gazetenin ham maddesi olan kağıdı temin etme zorluğu, tiraj sorunu ve devletin yerel gazeteleri yeteri kadar desteklememesi olarak gösterilmektedir.

Yerel basının sorunlarının çözümünde, Basın İlan Kurumu'nun önemli bir rolü bulunmaktadır. Özellikle düzenli ve günlük olarak yayınlanan gazetelerin Basın İlan Kurumu ile yakından ilişkileri vardır.

Basın İlan Kurumu'ndan resmi ve bir kısım özel ilanları alabilmek için yerel basın işletmesinin uyması gereken kurallar ve maddi koşullar, devlet politikası ve enflasyon nedeniyle giderek ağırlaşmaktadır. Eğitimli eleman eksikliği, teknolojik alanda yetersizlik, halkın yerel gazeteyi yeterince benimsememesi, haber akışının ve sunumunun tatmin edici düzeyde olmaması gibi konularda da yerel gazeteleri oldukça sıkıntıya düşürmektedir.

Yerel basının gelişimini sağlayacak sağlıklı adımların zamanında atılamamış olması, yerel basının sıkıntılarını artarak günümüze kadar gelmesine neden olmuştur. Biriken bu sorunlar nedeniyle; yerel gazetelerin kimisi kapanmış, kimisi de tüm bu sorunların içerisinden kendi çabalarıyla çıkmış ve yayın hayatını sağlıklı bir şekilde yürütmüştür.

Etkinliğini artırmış, ulusal basınla eşit rekabet şartlarına sahip, güçlü bir yerel basın, kamuoyunda farklı seslerin duyurulmasında, dolayısıyla demokrasimizin yaygınlaşması ve güçlendirilmesinde olumlu rol oynayacaktır.

C) Çeşitli İşler

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Umman Sultanlığı Savunma Bakanı Badr Bin Saud Bin Harib Al Busaidi’ye Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri, Millî Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül’ün davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Umman Sultanlığı Savunma Bakanı Badr Bin Saud Bin Harib Al Busaidi şu anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar. Kendilerine yüce Meclisimiz adına hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)

Diğer önergeyi okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri (Devam)

2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 20 milletvekilinin, kot taşlama atölyelerindeki işçi sağlığı ve iş güvenliği sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/311)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kotların beyazlatılması, eskitilmiş görünüm verilmesi için, kumun kuru hava kompresörleriyle kotların yüzeyine tutularak aşındırılması işlemi sırasında ciğerlere dolan silika maddesi nedeniyle silikozis hastalığı ortaya çıkmaktadır. Silikozis sadece kot taşlama işinde çalışan işçilerde değil aynı zamanda teflon ve elektrik kablo üretiminde de son dönemde oldukça sık görülmeye başlamıştır. Silikozis tedavisi olmayan ama önlem alındığında önlenebilecek bir hastalıktır. Ancak sektörde işçi sağlığı ve iş güvenliği için alınması gereken önlemlerin hiçbirisinin alınmadığı görülmektedir. Bu nedenle sektörde çalışan 10 bin kişiden yaklaşık 5 bini silikozis hastalığına yakalanmıştır. 2-3 ay gibi çok kısa sürelerde de olsa bu işi yapan binlerce işçi soludukları tozun yoğunluğu nedeniyle hastalık tehdidi altında yaşamaktadır. Sadece Bingöl'ün, Karlıova İlçesinin, Taşlıçay ve Toklular Köyünde. neredeyse her evde bir silikozis hastası bulunmaktadır. İşçilerin birçoğu silikozis daha önce bu işkolunda görülmemiş bir hastalık olduğu için yanlış teşhis nedeniyle mağdur olmuştur. Hastalığı teşhis edilmemiş ya da yanlış teşhis edilmiş işçiler nedeniyle, silikozis hastası işçilerin sayısı tam olarak bilinememekte, ancak binlercesinin hasta olduğu tahmin edilmektedir.

Başta İstanbul olmak üzere Sinop, Tokat, Bingöl, Siirt, Erzurum, Zonguldak ve Çorum’da kot taşlama sonucu akciğerleri iflas edip memleketlerine dönen çok sayıda işçi bulunmaktadır. Silikozis önlenebilir bir hastalık olmakla birlikte mevcut ağız maskeleriyle ondan korunmak mümkün değildir. Ya tamamen kapalı alanlarda, kolların dışarıdan robot-yapay kol gibi bir mekanizma içinden kullanıldığı sistemlerde yapılmalı ya da hava tüpleri kullanılan tüm vücudu örten özel giysiler giyilmeli, aynı zamanda kumlama yapılan alandan toz yayılması engellenmelidir. Ama değil özel kıyafetler, en basit ağız maskeleri bile tedarik edilmemiş kot taşlama işçileri yoğun toza uzun saatler boyu maruz kaldıkları için şimdi hastalığın tehdidi altındadır. Bu işte kullanılan özel kum değerli olduğu için, patronlar kum zayi olmasın diye işçileri havalandırmanın olmadığı, hatta pencerelerin sıkı sıkıya kapatıldığı ortamlarda çalıştırılmaktadır. Oysa bu işyerlerinde havalandırmanın çok iyi sağlanması ve işçileri kum tozunun karıştığı havayı solumamasını sağlayacak özel giysiler giymesi gerekmektedir.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği açısından alınması gereken önlemlerin alınmadığı ortadadır.

Anayasa'nın 17, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2 ve Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi'nin 3, maddelerinde en temel hakkın "yaşam hakkı" olduğu düzenlenmiştir. Ayrıca; Anayasanın 49. maddesinde herkesin çalışma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ve devamla 60. maddesi uyarınca da devletin sosyal güvenliği sağlayacak tüm tedbirleri almakla yükümlü olduğu açıkça düzenlenmiştir. Tüm bu düzenlemelere rağmen yasaların gerekleri yerine getirilmemekte ve sektörde çalışan işçilerin "yaşam hakları" ihlal edilmektedir.

Kot taşlama sektöründe yaşanan işçi ölümleri ile ilgili olarak çok acil önlemlerin alınması gerekmektedir. İçişleri Bakanlığı, silika maddesinin kullanımı ile ilgili olarak gereken düzenlemeleri yapmalıdır. Sağlık Bakanlığı, Meslek Hastalıkları Hastanelerinin yetersizliğini de göz önüne alarak gereken adımları atmalı ayrıca bu sektörde çalışmış kişilerin sağlık durumlarının kontrol edilmesi için girişimlerde bulunmalıdır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da kot taşlama atölyelerinin çalışma koşullarının dünyadaki standartlara uydurulması için gereken teftişleri yaparak konuyla yakından ilgilenmelidir. Dünyadaki çalışma standartlarına uymayan işyerleri derhal kapatılmalıdır. Çünkü hiçbir iş insan hayatından daha önemli ve öncelikli değildir.

Kot taşlama sektöründe yaşanan işçi ölümlerinin nedenleri ve bu ölümlerin önlenmesi için alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasa’nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Çetin Soysal                                            (İstanbul)

2) Nevingaye Erbatur                                  (Adana)

3) Tekin Bingöl                                           (Ankara)

4) Tansel Barış                                            (Kırklareli)

5) Sacit Yıldız                                             (İstanbul)

6) Halil Ünlütepe                                         (Afyonkarahisar)

7) Turgut Dibek                                          (Kırklareli)

8) Akif Ekici                                               (Gaziantep)

9) Atila Emek                                              (Antalya)

10) Mehmet Ali Özpolat                             (İstanbul)

11) Mevlüt Coşkuner                                  (Isparta)

12) Ramazan Kerim Özkan                         (Burdur)

13) Ahmet Ersin                                          (İzmir)

14) Şevket Köse                                          (Adıyaman)

15) Hulusi Güvel                                        (Adana)

16) Selçuk Ayhan                                       (İzmir)

17) Ali Rıza Ertemür                                   (Denizli)

18) Ahmet Küçük                                       (Çanakkale)

19) Abdulaziz Yazar                                   (Hatay)

20) Hikmet Erenkaya                                  (Kocaeli)

21) Ali İhsan Köktürk                                 (Zonguldak)

3.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 21 milletvekilinin, çocuklara yönelik cinsel taciz ve istismarın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/312)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Çocuklar yarının büyükleridir. Geleceğin güvencesi ve yöneticisidir. Ülkenin geleceğini çocuklara emanet etmiş bir atanın evlatlarıyız. Çocuklarını koruyamayan, gözetemeyen toplumların geleceği de olamaz.

Türkiye'de çocuk istismarının en kötü şekillerinden birisi olan cinsel sömürü olguları son günlerde daha çok gündeme gelmiştir.

Sivil Toplum Örgütleri, sağlık kuruluşları, üniversiteler ve baroların kurduğu Çocuk Koruma Birimlerinin; ihmal ve istismar konusundaki çalışmaları, bu konuya dikkat çekilmesini sağlamıştır.

Ülke nüfusumuzun 27 milyonu çocuktur. Araştırmalar sonucu; çocukların %4 ila %30 arasında cinsel istismara uğradığı tespit edilmiştir. Cinsel istismara maruz kalan çocukların %70'i de 10 yaşın altındadır.

Çocukların cinsel istismarı psikolojik ve fiziksel ağır travmaya maruz kalmalarına, yaşam boyu sakatlanmalarına hatta ölümlerine neden olan çok ciddi sağlık sorunlarına neden olmaktadır.

Geleneksel aile yapısına sahip bir ülke olduğumuz dikkate alınırsa; ülkemizde bu olaya yaklaşım şimdiye kadar; daha çok saklama ve olayın açığa çıkmasına izin vermeme şeklindeydi. Yeterli veriler olmadığı için, bu konuların gerçek boyutu hakkında tam bir yorum yapmak da zor olmaktadır.

Özellikle Birleşmiş Milletler'in Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi Çocuk Satışı, Çocuk Fuhşu ve Çocuk Pornografisi Ek Protokolü'nde düzenlenen konular hakkında, kamunun, devlet görevlilerinin ve güvenlik, sosyal hizmetler, eğitim ve sağlık gibi kamu idaresi sektörlerinin bilinçlendirilmesi çabaları yetersizdir.

- Başta aileler olmak üzere devletin ilgili tüm birimlerinin, eğitim kurumlarının ve sivil toplum örgütlerinin çocuklara sahip çıkması gerekmektedir. Bu konu bir devlet politikası olarak ve koordineli bir şekilde yürütülmelidir

- Eğitim kurumları başta olmak üzere, çocuklara yönelik cinsel taciz ve istismar konularında etkin eğitimlerin yapılmasıyla ilgili çalışmaların en kısa sürede başlatılması,

- Eğitim programlarının gerçekleştirilmesi için gerekli eğitim materyallerinin hazırlanarak, bu yöndeki çalışmalara başlanılması

- Sağlıklı bir gelecek yetiştirebilmek için gerekli sağlık ve sosyal politikaların oluşturulması,

- Bu konularda eylem planlarının hazırlanması için gerekli araştırmaların yapılarak bu araştırmalar ışığında çalışmalara başlanması

- Kurum ve kuruluşlardan; bu konuyla ilgili olarak, bilgi edinme hakkı çerçevesinde gerekli bilgilere ulaşılmasının sağlanması,

- Son zamanlarda yaşanan olaylarda dikkati çeken, adli tıp hizmetleri ve toplumu rahatsız eden raporlarıyla ilgili kargaşaların yeniden ortaya çıkmaması için, adli tıpla ilgili kurumlarda gerekli düzenlemelerin yapılması,

- Adli tıp kurumlarının, (özellikle bu konularda çalışanların) çocukların gizliliğine özen göstermelerinin ve bu konuda çalışanların ek eğitimlerden geçirilmesinin sağlanması,

- Ceza kanununda bu konularla ilgili maddelerin yeniden incelenerek, daha caydırıcı maddeler oluşturulmasıyla ilgili çalışmalar yapılması,

- Bunların yanı sıra toplumun da konuyla ilgili bilgilendirilmesi ve tehlikeden haberdar edilmesi,

- Yaşadığı olay nedeniyle, özel koruma tedbirlerine ihtiyaç duyan çocuklar konusunda gerekli tedbirlerin alınması için kurumsal yapının oluşturulması,

- Ülkemizde, Adalet Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı (özellikle Emniyet teşkilatında), SHÇEK, Belediyeler ve sosyal yardım kuruluşlarında; özellikle Sosyal Hizmet Uzmanları (Sosyal Çalışmacı) ve Psikologlar yeterli sayıda değildir. Bu çalışma alanlarında (özellikle bu konuya yönelik olarak); Sosyal Hizmet Uzmanı ve Psikolog istihdamı sağlanarak, konuyla ilgisi olmayan farklı meslek gruplarının bu alanlarda istihdam edilmelerinin engellenmesi,

Tüm bu gerekçelerle çocuklara yönelik cinsel taciz ve istismarın araştırılarak, gereken önlemlerin alınması ve bu konuda sosyal bir politika oluşturulmasına ışık tutulması amacıyla Anayasanın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılması hususunda gereğini saygılarımızla arz ederiz.

1) Kemal Demirel                                            (Bursa)

2) Halil Ünlütepe                                             (Afyonkarahisar)

3) Akif Ekici                                                    (Gaziantep)

4) Hulusi Güvel                                               (Adana)

5) Şevket Köse                                                (Adıyaman)

6) Selçuk Ayhan                                              (İzmir)

7) Bülent Baratalı                                             (İzmir)

8) Ahmet Küçük                                              (Çanakkale)

9) Ahmet Ersin                                                (İzmir)

10) Mehmet Ali Özpolat                                  (İstanbul)

11) Mevlüt Coşkuner                                      (Isparta)

12) Ramazan Kerim Özkan                             (Burdur)

13) Nevingaye Erbatur                                    (Adana)

14) Tekin Bingöl                                             (Ankara)

15) Tansel Barış                                              (Kırklareli)

16) Sacid Yıldız                                               (İstanbul)

17) Turgut Dibek                                             (Kırklareli)

18) Atila Emek                                                (Antalya)

19) Ali Rıza Ertemür                                       (Denizli)

20) Abdulaziz Yazar                                        (Hatay)

21) Hikmet Erenkaya                                       (Kocaeli)

22) Ali İhsan Köktürk                                     (Zonguldak)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, Başbakanlığın Anayasa’nın 82’nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

Buyurun.

D) Tezkereler

1.- Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in, İran’a yaptığı resmî ziyarete iştirak eden milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/666)

                                                                                                                        19/1/2009

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in, Türkiye-İran 20 nci Dönem Karma Ekonomik Komisyonu Toplantısına katılmak üzere bir heyetle birlikte 25-26 Kasım 2008 tarihlerinde İran’a yaptığı resmi ziyarete, Diyarbakır Milletvekili M. İhsan Arslan’ın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                                                              Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                        Başbakan

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.51

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Murat ÖZKAN (Giresun), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

2.- Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/663) (S. Sayısı: 319)(x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Sayın milletvekilleri, geçen birleşimde tasarının tümü üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Hasan Angı konuşmuştu.

Şimdi söz sırası şahsı adına Van Milletvekili Sayın Kayhan Türkmenoğlu’na aittir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Türkmenoğlu, buyurun efendim.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile  Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonumuzun Raporu’nun tümü hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, hepimizin bildiği gibi, markaları oluşturan sonuçta işletmelerdir, gerçek kişiler ve tüzel kişilerdir. Ülkemizde özellikle liberal sistemin omurgasını oluşturan faktörlerin en başında da bildiğiniz gibi girişimciler, müteşebbis sahipleri, sanayiciler gelmektedir.  Bunlar liberal ekonominin asli unsurlarıdır. Ancak, geçmiş dönemlere baktığımızda, özellikle o dönemin bazı muhalefet partileri de toplum nezdinde iş adamlarımız konusunda, girişimcilerimiz konusunda hep olumsuz bir tavır takınmışlardır. Tüccar ve sanayicimizin hırpalanmasında geçmiş dönemlerde siyaset kurumları da sonuçta aktif rol oynamıştır. Hatırlarsanız, 70’li yıllara baktığınızda “toprak işleyenin, su kullananın” sloganıyla sosyalizm özlemi dile getirilirken hep iş adamlarımız hırpalanmıştır.

Liberal ekonomiye en fazla önem veren hükûmetlerden birisi de bizim Hükûmetimizdir değerli arkadaşlar. Bunun bir örneği de bugün getirmiş olduğumuz -diğer kanunlar gibi- markalar kanunudur.

Markaların önemini burada vurgulamaya çalışırsak sadece iki örnek vermek istiyorum: Bugün Niğde’nin Koyunlu beldesi vardır değerli arkadaşlarımız. Bu daha önce köydü, kimse burayı bilmezdi ama bugün bir Koyunlu halısını bütün dünya tanıyor. İşte markanın en önemli özelliklerinden birisi budur. Bugün Bolu’nun Mudurnu ilçesi vardır. Bunu birçoğumuz bilmezdik ama -bugün her ne kadar mali kriz içerisinde de olsa- bir Mudurnu Tavukçuluk, o marka bizim ülkemizin her tarafında cereyan etmiştir.

Türkiye’de marka konusunda isim yapmış ve uluslararası arenada bizim göğsümüzü kabartan birçok firmamız vardır, özellikle müteahhit firmalarımız da vardır. Bugün kırka yakın firmamız uluslararası arenada marka olmuştur. Tam 22 tane iş adamımız, Forbes dergilerinde dünyanın en zenginleri arasında yer almaktadır. Bu, şu demektir: Ülkemiz gerçekten son altı yılda, yedi yılda hızlı bir şekilde ilerlemektedir. Buna bağlı olarak bu firmalarımız, özellikle markalarına önem veren firmalarımız da… Dünyanın neresine giderseniz gidin, her bir köşede bir firmamızın bayrağının dalgalandığını görürüz. Geçenlerde İsveç’e gittiğimde, Brüksel’e gittiğimde orada “Godiva Çikolataları” yazılıydı. Bu, dünyada bir markaydı. Bunun bir Türk firması tarafından alındığını ve bugün o firmanın bizim şu anki Türk sanayimizin içerisinde çok önemli bir yere sahip olduğunu gururla ifade etmek istiyorum.

Bugün ülkemizde toplam, aşağı yukarı iki milyona yakın işletmemiz vardır. Gönlümüz arzu ediyor ki bu işletmelerimizin her birisi bir marka olsun, dünyanın her tarafına dağılsın. Bakın, Dış Ticaret Müsteşarlığımız tarafından hazırlanan İpek Yolu güzergâhında Turquality diye bir markamız vardı. Bu markamızla İstanbul’dan kalkılıp, ta Asya’nın en ücra köşelerine kadar ülkemizi tanıtmak için büyük gayretler gösterilmiştir.

Biz, bunları yaparken bir taraftan da ülkemizde markalarını tescil eden, patent alan firmalarımızın da korunmasına ihtiyaç vardır. Bugün bu sistemin içerisinde bölgemizde de, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde de marka olmak için çırpınan, gayret gösteren firmalarımız var. Ülkemiz içerisinde demin kalkınma ajanslarıyla ilgili konuşma yaparken marka şehirlerini de saydım. Özellikle Gaziantep ilimiz marka olma yolunda hedef koymuş ve çok hızlı bir şekilde ilerliyor. Ben isterim ki, seksen bir ilimizin her birinin ayrı ayrı bir şekilde marka olup, dünyada, uluslararası arenada yer sahibi olmamız lazım. Bugün üç milyonluk bir ülkenin bakıyoruz ki bir firması, dünyanın bütün uluslararası nezdinde kabul görmüş ve itibar görmüş bir firması olarak görmekteyiz.

Hatırlarsanız, liberal ekonomiye demin en çok önem veren Hükûmetin biz olduğumuzu söylerken… Geçmişteki iş adamlarımızın yıpratılmasına yönelik birçok çalışmalar yapılmıştır. Şimdi, Türk sanayisi belirli bir noktadan sonra artık kamudan özel sektöre bir geçiş yapmaktadır. Özellikle özelleştirmelerimiz bunun içindir ve özel sektörü kalkındırmamız ve desteklememiz bunun içindir. Bugün, özel sektör hak ettiği noktada mıdır? Değildir ama özel sektöre hak ettiği yetkileri, donanımları vermek için bu Meclis çatısı altında bütün arkadaşlarımıza görev düşmektedir. Ben -eminim ki- bütün arkadaşlarımızın da bu görevi en iyi şekilde yerine getireceğine inanıyorum.

Bu tasarımızın, bu yasamızın sanayicimize, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Türkmenoğlu, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına ikinci konuşmacı Edirne Milletvekili Sayın Cemaleddin Uslu.

Sayın Uslu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, söz konusu bu tasarı, Bakanlar Kurulunca Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmesine 2/1/2009 tarihinde karar verilerek 5/1/2009 tarihinde yüce Meclise intikal ettirilmiştir. Genel gerekçesine göz attığımızda, Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 61’inci maddesinin (d) bendinin Anayasa Mahkemesince iptal edildiği ve bu kararın 14/5/2005 tarihinde yürürlüğe girdiğinden bahsedilmektedir. Yine, 566 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 9’uncu maddesinin birinci fıkrasının (b) bendiyle, 61’inci maddesinin (a) ve (c) bentlerinin Anayasa Mahkemesince iptal edildiği ve bu kararın 5/1/2009 tarihinde yürürlüğe gireceğinden bahisle, söz konusu iptal kararları nedeniyle doğmuş ve doğacak olan hukuki boşluğun giderilmesi amacıyla hazırlandığından söz edilmektedir.

Yine, Sayın Bakanın Komisyon görüşmeleri esnasındaki sunuşunda, sınai mülkiyet mevzuatının yürürlüğe girdiği 1995 yılından bu yana uygulamada karşılaşılan sorunların giderilmesi, uluslararası gelişmelere ve Avrupa Birliği mevzuatına uyum sağlamak ve mülkiyet haklarıyla ilgili kanun hükmündeki kararnamelerin yerini alması amacıyla, ortalama her biri 160-170 maddeden oluşan Markalar Kanun Tasarısı, Patent ve Faydalı Model Kanun Tasarısı, Tasarımların Korunması Hakkında Kanun Tasarısı ve Coğrafi İşaretlerin ve Geleneksel Özellikli Ürün Adlarının Korunması Hakkında Kanun Tasarısı olmak üzere, dört adet tasarı taslağının Başbakanlıkta olduğunu ifade etmişlerdir. Bu kanun tasarılarının teknik içerikte olması nedeniyle yasalaşma süresinin uzun olacağından bahisle, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı vermesi nedeniyle oluşacak hukuki boşluğun giderilmesine yönelik olarak, ikisi yürürlük ve ikisi yürütme maddesi olmak üzere dört maddeden oluşan Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hazırlanarak Meclise getirilmiştir. Bu tasarının 1’inci maddesi ile Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 9’uncu maddesinin yeniden düzenlendiğini, tasarının 2’nci maddesiyle de yine Anayasa Mahkemesince iptal edilen 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 61’inci maddesinin yeniden düzenlendiğini komisyon toplantısında ifade etmişlerdir. Ayrıca, tasarının amacının marka sahiplerinin münhasıran yetkilerinde olan markayı kullanma haklarına başkaları tarafından yapılacak tecavüzlerin engellenmesi ve marka sahiplerinin yapılacak tecavüzlerden korunmasını sağlamak olduğunu belirtmiştir. Yani bu tasarı, marka tescilinden doğan hakkın kapsamını marka sahibinin izni olmadan üçüncü kişilerin markayı kullanmalarının yasaklandığı durumları düzenliyor. Tasarıya göre, marka tescilinden doğan haklar marka sahibine ait olacak, marka sahibi markanın tescil kapsamına giren aynı mal ve hizmetlerle ilgili olarak tescilli markayla aynı olan herhangi bir işaretin kullanılmasını engelleyebilecek.

Değerli milletvekilleri, ceza hukuku alanında hukuk devleti ilkesinin gerçekleştirilmesi için zorunlu görülen suç ve cezaların kanuniliği ile suç ve cezalar hakkında ölçülülük ilkesinden bahsedilmiştir. Hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak ceza hukuku alanında hukuki güvenliğin gerçekleştirilmesinin suç ve cezaların kanuniliği ilkesi ile sağlanılmaya çalışıldığını, suç ve cezalara ilişkin temel esasların ceza hukukunun düzenleme alanına bırakılmayarak bu hususun Anayasa’mızın 38’inci maddesinde “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.” şeklinde düzenlendiğini belirtmiştir.

Suç ve cezaların yasayla konulmasının gereklerinden biri de bu konulardaki yasa hükümlerinin yeterince açık ve anlaşılabilir olmasıdır. Aksi hâlde, vatandaşlar yönünden hukuki güvenliğin mevcudiyetini söylemek mümkün olmayacaktır. Bu nedenle, bu yüce Meclisimiz tarafından yapılacak olan yasal düzenlemelerde ifade edilen bu ilkeler dikkate alınmalı, mümkün olduğunca her türlü öneri ve fikre açık olarak kanunlar çıkarılmalıdır. “Biz iktidarız, sizlerin görüş ve önerilerinin bizim için önemi yok.” diyerek kanun çıkarılırsa aynı kanunu tekrar tekrar Meclise getirmek durumunda kalırsınız.

Kanunlar yapılırken kamuoyunun görüşlerine başvurulmalı, hukukun yerleşmiş ilkelerine hassasiyetle uyulmalı ve farklı görüşlere de kulak verilmelidir. Aksi takdirde, yanlış hesap Anayasa Mahkemesinden dönecektir. Nitekim, Anayasa Mahkemesi 566 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin cezai müeyyide öngören bazı maddelerini hukuk devleti ilkesi, ölçülülük ilkesi, suç ve cezaların kanuniliği ilkesi ve temel haklar ile kişi hakları ve ödevlerinin kanun hükmünde kararnameyle düzenlenemeyeceği ilkelerine aykırı görerek söz konusu Kararname’nin 9’uncu ve 61’inci maddesini iptal etmiştir. Bu iptal kararı nedeniyle meydana gelecek olan hukuksal boşluğu kamu yararını ihlal edici nitelikte görerek iptal hükümlerinin yürürlük tarihini altı ay uzatmış ve kanun koyucuya yeni düzenleme yapması için fırsat tanımıştır ancak tanınan bu süre zarfında herhangi bir düzenleme Meclis gündemine getirilmemiş ve 5 Ocak 2009 tarihi itibarıyla altı aylık süre dolduğundan meydana gelen hukuksal boşluğun oluşmasına sebep olunmuştur.

Değerli milletvekilleri, gazetelerde Türkiye’de 2007 yılında 465 bin taklit ürünün yakalandığı, bununla ilgili olarak 372 kişinin tutuklandığı, 2008 yılında ise yakalanan sahte ürün sayısının 678 bin olduğu ve 282 kişinin tutuklandığı ve yeni yasal düzenleme yapılmazsa 5 Ocak 2009’dan sonra taklitçilere gün doğacağı, dokuz bin taklit davasının düşeceği, bir marka mağazasının önünde taklit ürün satılsa bile bir şey yapılamayacağı yönünde haberlerin yer aldığını okumuşsunuzdur. Bu, dürüst, kanunlarla güvence altına alınarak verilen tescilli marka sahiplerinin haklarının devlet tarafından korunamaması demektir. Oluşan bu yasal boşluk nedeniyle birtakım problemlerin yaşanacağı görülmektedir. Bu tür boşluklar kanunlara uyan vatandaşlarımızın devlete olan güvenini zedeler. Bu haberler 1 Ocak tarihinde basında yer aldı.

Tasarının Bakanlar Kurulunca Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmesine karar verilme tarihine baktığımızda Hükûmetin bu konuda hukuki boşluğu gidermeye yönelik düzenleme yapması gerektiğini basında yer alan haberler sonrası hatırladığını söylemek yanlış olmaz. Eğer böyleyse, bu bir skandaldır.

Değerli milletvekilleri, oluşan bu yasal boşluk sonucu Türkiye zamanında bu düzenlemeyi yapmadığı için, yıllar öncesine geri dönülmüş olması nedeniyle bir kaos ortamı oluşacağı endişesi marka sahiplerini tedirgin etmektedir. Sadece yabancı markaların değil, ARGE’ye, inovasyona yatırım yapan yerli markaların da bu durumdan olumsuz etkileneceği, milyonlarca dolar ile marka ve mağaza yatırımı yapan müteşebbislerin taklitçiler karşısında haklarını koruyamaz hâle geleceği unutulmamalıdır. Yine yasal boşluğu dolduracak bir yasal düzenleme henüz yapılamadığından bu dönemde işlenen suçlar müeyyidesiz kalacak, bu da markalar hukuku açısından büyük sıkıntılar meydana getirecektir. Ayrıca böylesi durumlar ülkemizin itibarını hem kendi vatandaşımız nezdinde hem de girmeye çalışılan Avrupa Birliği ülkeleri nezdinde zor duruma düşürecektir. Bu durum herhangi bir Avrupa ülkesinde yaşanmış olsa sorumlular bunun hesabını vermek durumunda kalırlardı. Çünkü hukuk devletinde suç ve cezaların kanuniliği ilkesi geçerlidir. Bu nedenle, kimse işlediği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamayacağından dolayı Hükûmetin duyarsız ve basiretsiz tavrı sonucu oluşan bu hukuksal boşluk dürüst vatandaşlarımızda üzüntüye ve  ticari kaygıya yol açacağı gibi taklitçilerin ve fırsatçıların ekmeğine yağ sürecektir. Kanunilik ilkesi, cezai müeyyidelerin geriye dönük uygulanmasının mümkün olmadığı dikkate alındığında, bu durum devlete olan güvenin azalmasına ve aynı zamanda toplumdaki adalet duygusunun zedelenmesine sebep olacaktır. Markalarını tescil ettirerek güvence altına alındıklarını düşünen dürüst ticaret erbabı vatandaşlarımız, iktidarın umursuz tavrı ve el yordamıyla ülke yönetimi sayesinde oluşan bu hukuksal boşluk nedeniyle ticari hayatta birçok haksızlık ve adaletsizlikle karşı karşıya kalacaktır.

Konuşmama son verirken yüce heyetinizi bir kez daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Uslu, teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Tankut, buyurun efendim.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Bakana sormak istiyorum:

Şu an devam etmekte olan taklit davası sayısı nedir? Bu yasanın geç çıkmasından dolayı bu davaların düşmesi veya geçersiz hâle gelecek olması doğru mudur?

Diğer sorum: Son beş yılda uluslararası marka teşkilatı tarafından onaylanan markamız var mıdır? Varsa sayısı nedir?

Yine, Türkiye'nin son beş yılda tescil altına aldığı patent sayısı ve toplam patent sayımız ne kadardır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tankut.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakana ben de benzer  bir soru sormak istiyorum:

Ülkemizde hâlen markalı ürüne sahip kaç Türk firması bulunmaktadır? Bu firmalardan son dönemde kaçı kapanmış ya da kapanma aşamasına gelmiştir? Örneğin, seçim bölgem Kütahya 1. Organize Sanayi Bölgesi’ndeki 54 faal firmadan 10’a yakını son bir aylık dönemde kapanma noktasına gelmiş, seramik sektöründeki çıkarılan işçilerle beraber toplam çıkarılan işçi sayısı 3 bini aşmıştır. Hükûmetinizin, işten çıkarmaların durdurulması, marka üretmeyi teşvik etmek konusunda hangi tedbirleri aldığını söyleyebilirsiniz? Bu konuda son gelinen nokta nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Sayın Bakanım buyurun.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan kanunumuzun ülkemize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Efendim, aslında biz gerek patent gerek marka, tasarım konusunda olmak üzere dört ana kanunda, kanun hükmünde kararnamede ortalama 150-160 maddeden oluşan dört tasarı hazırladık. Onlar zannediyorum bugün itibarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine intikal edecektir. İmzaları bakanlarımız tarafından tanzim edilmiştir. Bu konuyla ilgili düzenleme de kanun hükmünde kararnameyle ceza verilemeyeceği hükmünün Anayasa Mahkemesi tarafından belirtilmesinin arkasından ortaya çıkmış olan bir durumdur.

Değerli milletvekillerimizin sormuş olduğu sorulara teşekkür ediyorum. Ben önümdeki notlarla kendilerine cevap vermeye çalışayım. Cevap vermediklerimi her zaman olduğu gibi yine kendilerine, her zamanki hassasiyet ve titizliğimizle yazılı olarak gönderelim.

Efendim, bu fikrî ve sınai mülkiyet hakları mahkemelerinden edinilen istatistiklere göre, devam eden bütün Türkiye sathındaki marka davaları beş bin civarında. Ancak, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından etkilenen sayısı bunun çok çok altında. Bu, tamamıyla ilgili vermiş olduğum rakam. Ama bu iptal kararından etkilenecek olanların sayısının bunun çok altında olduğunu tahmin ediyoruz. Bu iptal kararından etkilenen davalar Türk Ticaret Kanunu kapsamında haksız rekabet davalarına dönüşerek devam edecektir, yani bu konuda herhangi bir kayıp olmayacaktır. Yani bir başka ifadeyle, davaların düşmesi söz konusu değildir. Bu nedenle marka ihlalinde bulunan veya hakkında dava açılmış olan kişilerin marka ihlallerini sürdürmesi söz konusu olamaz ki zaten bu konuda izin de vermeyiz, her türlü düzenlememiz buna göre. Patent Enstitüsü gerçekten -geçmiş yıllarda- kurulduğu günden bugüne kadar özellikle patentin, fikrî, sınai mülkiyet haklarının korunması, markaların korunması noktasında çok önemli tedbirler geliştirmiş ve çok önemli bir bilgi, donanıma sahip olmuştur. Yani marka sahibi markasını yine Türk Ticaret Kanunu’nun haksız rekabetle ilgili hükümleri çerçevesinde koruyabilecektir diyorum Değerli Başkanım, bu noktada vereceğim cevabın bu olduğunu ama geri kalan, cevaplanmayan, rakamlara bağlı olan birçok konuyu, belirtilen hususları yazılı göndereceğimi ifade ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, size ve soru soran arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati:  15.26

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.36

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

319 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın maddelerine geçilmesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi maddelere geçilmesini yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

1’inci maddeyi okutuyorum:

MARKALARIN KORUNMASI HAKKINDAKANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE

DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 24/6/1995 tarihli ve 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 9 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"MADDE 9-Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibi, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep edebilir:

a) Markanın tescil kapsamına giren aynı mal ve/veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılması.

b) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal ve/veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal ve/veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından, işaret ile tescilli marka arasında ilişkilendirilme ihtimalî de dahil, karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması.

c) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsamına giren mal ve/veya hizmetlerle benzer olmayan, ancak Türkiye'de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle tescilli markanın itibarından dolayı haksız bir yarar elde edecek veya tescilli markanın itibarına zarar verecek veya tescilli markanın ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin kullanılması.

Aşağıda belirtilen durumlar, birinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir:

a) İşaretin mal veya ambalajı üzerine konulması.

b) İşareti taşıyan malın piyasaya sürülmesi veya bu amaçla stoklanması, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi veya o işaret altında hizmetlerin sunulması veya sağlanması.

c) İşareti taşıyan malın gümrük bölgesine girmesi, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutulması.

d) İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması.

e) İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bir bağlantısı olmaması koşuluyla, işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde, alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri biçimlerde kullanılması.

Markanın sahibine sağladığı haklar, üçüncü kişilere karşı marka tescilinin yayın tarihi itibarıyla hüküm ifade eder. Marka tescil başvurusunun bültende yayınlanmasından sonra gerçekleşen ve marka tescilinin ilan edilmesi hâlinde yasaklanması söz konusu olabilecek fiiller nedeniyle başvuru sahibi, tazminat davası açmaya yetkilidir. Mahkeme, öne sürülen iddiaların geçerliliğine ilişkin olarak tescilin yayınlanmasından önce karar veremez."

BAŞKAN – Madde üzerinde ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın İsa Gök’e aittir.

Sayın Gök, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. 319 sıra sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi hakkında CHP Grubu adına görüşlerimizi arz edeceğim.

Yüce Meclis, öncelikle, markanın ne olduğunu netleştirmek lazım.

Arkadaşlar, ben size bir metin okuyayım markanın ne olduğuna dair: “Marka, bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini bir başka teşebbüsün mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla, kişi hakları dâhil, özellikle sözcükler, şekiller, harfler, sayılar, malların biçimi veya ambalajları gibi, çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayınlanabilen ve çoğaltılabilen her tür işaretlerdir.”

Arkadaşlar, marka bu kadar geniş bir şeydir. Marka, aslında bir işletmenin tüm varlıklarını temsil eder yani arazisini, fabrika binasını, malının cinsini, makinelerini... Marka olarak bir tek arabanızın belki markasını biliyorsunuzdur ama aslında çevrenizdeki birçok şey bir markadır.

Bu marka -tabii, bizim kanun hükmünde kararnamemiz her ne kadar 1995 yılında Çiller döneminde geldiyse de Avrupa Birliğine uyum süreci içerisinde- Türkiye için yeni bir olay değildir. Nasıl değildir arkadaşlar? 1876 yılında Osmanlıda markaların korunması hakkında kanun vardı, 1876’da. 20’nci yüzyılın ikinci yarısında marka koruması çok daha önemli oldu, zira marka dediğimiz şey milyar dolarlarla ifade ediliyor artık arkadaşlar.

Markanın bu denli önemli olduğu ve Türkiye'nin, Uzak Doğu ülkelerinden sonra sabıkasının en kötü olduğu bir alan olması itibarıyla bu önemini de belirttikten sonra size Anayasa Mahkemesinin iki tane kararını arz etmek istiyorum:

1)     2002/92 esas, 2004/25 karar sayılı Kararı arkadaşlar.

Anayasa Mahkemesi bu kararıyla, Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 61’inci maddesinin (d) bendini iptal ediyor 2004 yılında ve yürürlük için bir yıl sonraya bırakıyor.

Arkadaşlar, niye iptal ediyor? Çünkü Anayasa 38 diyor ki: “Suçta ve cezada kanunilik.” Yani “Siz bir suç tipi belirleyecekseniz, bu suç tipinin mutlaka yasayla vazıh olması lazım.” diyor.

İkincisi “Bu suç tipini belirledikten sonra da ceza verecekseniz  -yaptırım, müeyyide diyoruz ya hani- o müeyyideyi de gene kanunla koymak zorundasınız.” diyor. Yani “Bu Meclisin işidir bunlar.” diyor.

Aynı Anayasa Mahkemesi bir karar daha veriyor 2005/15 esas, 2008/2 karar sayılı.

Arkadaşlar, burada da Anayasa Mahkemesi, bu kanun hükmündeki kararnamenin 9’uncu maddesinin birinci fıkra (b) bendi, ikinci fıkra (b) bendini, yine 61’inci maddenin (a) bendini ve (c) bendini iptal ediyor.

Arkadaşlar, okuduğum Anayasa Mahkemesinin üç tane maddeye ilişkin her iki iptali suç tiplerine ilişkindir yani  suçun hangi fiil olduğunu belirleyen maddeleri iptal ediyor. Niye? Kanunla belirlenmedi diye. Neden kanunla belirlenmemiş? Bildiğinize eminim ben, kanun hükmünde kararnameler gücünü Anayasa’dan almakla beraber kanun değildir. Nedir bunlar? Bunlar, idarenin düzenleyici işlemleridir, bunları hükûmet düzenler, kanun değildir.

Şimdi, Anayasa Mahkemesi her iki iptalden sonra da yürürlük için bir madde koyuyor çünkü, suç fiilini iptal ettiği için ciddi olarak bir boşluk doğacak. İkinci iptalde de diyor ki: “Kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girer.” İlkinde de aynı şeyi söylemiş.

Dolayısıyla, arkadaşlar, her iki iptalin yürürlüğe giriş tarihleri çok sonraki tarihler: 2005 bir tanesi, diğeri de Resmî Gazete’de yayın sonrası 2009 yılının 5 Ocağı.

Pekâlâ, hâl böyleyken yasama organına bir anlamda yön veren AKP Hükûmeti ne yapmış? 

Arkadaşlar, bugüne kadar bu her iki iptal üzerine boşluk doğan 9’uncu ve 61’inci maddedeki suç tiplerini, suç fiillerini yok sayan bu düzenleme sonrası yeni kanunu getirmemiş. Arkadaşlar, yeni kanunu getirmeyince ne oluyor? Binlerce yürüyen, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ye istinaden yürüyen ceza davaları, bütün tahkikatlar, polisin baskınları, avukatların çabaları, mahkemedeki yargılamalar düşüyor, düşüyor. Şu anda getireceğiniz hiçbir önergeyle bu düşmeyi kaldıramazsınız arkadaşlar. Üstelik de Tescilli Markalar Derneği Başkanı Sayın Selçuk Güzenge feryat figan ağlıyor. Yine bu Derneğin avukatı, meslektaşım Vehbi Kahveci defalarca kapıları aşındırıyor ama kanun çıkmıyor.

Şimdi, kanun çıkmıyor ama başka bir sorun çıkıyor. Ne biliyor musunuz? Bu kanunu çıkarmamak kısmi bir aftır. Bu aftan dolayı da bu kanunu getirmekle görevli Bakanlık bürokratları dâhil olmak üzere suç işlemişlerdir. Görevlerinin suistimal mi, ihmal mi olduğu ayrı. Net olarak söylüyorum: Sayın Bakanın bakanlığını yaptığı bürokratlarda şikâyet durumunda suç vardır arkadaşlar, zira bir affa bilerek veya bilmeyerek sebebiyet verilmiştir. Binlerce taklit mala gün doğmuştur. Haa, hata bunlarla mı kalıyor? Hayır bunlarla kalmıyor hata, arkadaşlar. Nasıl kalmıyor? Asıl hatanız nerede Sayın Hükûmet? Ceza Kanunu yani 5237 sayılı Ceza Kanunu’nun 2 ile 5’inci maddesini siz değiştirdiniz. 2’nci maddede ne der arkadaşlar, ikinci fıkrasında: “İdarenin düzenleyici işlemleri ile suç ve ceza konulamaz.” KHK nedir, kanun hükmünde kararname? Düzenleyici işlemdir. 5’inci maddesinde ne der: “Özel kanundaki ceza hükümleri bu kanunlara uyarlanacak.” der 2 ve 5’inci madde.

Bir başka kanun daha var. Ne o kanun arkadaşlar? Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun yani 5252 sayılı Kanun. Bu Kanun’un geçici 1’inci maddesi, arkadaşlar, 31 Aralık 2006 tarihine kadar size süre vermişti, süre. Bu süreyle diğer kanunları ve idarenin düzenleyici işlemlerini yeni Ceza Kanunu’na uyarlayın ey Hükûmet, dedi size Kanun. Bunu Kanun’a koyan sizsiniz, yapan sizsiniz. Yapamadınız, süre uzatmasına gittiniz. Ne zamana kadar? 31 Aralık 2008 tarihine kadar. Yine uyudunuz çünkü Yürürlük Kanunu’nda sizin kendinize verdiğiniz, kendi kendinize verdiğiniz süreyi yine aştınız. Aşmakla, ne uzatma kanunu çıkardınız ne de özel kanunlarda… Sayın Hakkı Köylü bana haber gönderiyor, “Yüz yetmiş tane kanun değiştirdik” diyor. Yüz yetmiş kanun değil ki asıl önemli olan, onun dışında değiştirilmeyen başka kanunlar var ama asıl önemlisi, idarenin düzenleyici işlemleriyle ceza hükümleri var. Ne bunlar?

1) Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, bir tanesi bu, bu bir tane.

2) Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkında KHK.

3) Patent Haklarının Korunması Hakkında KHK.

4) Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi Kanunu, Çek Kanunu.

5) Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kanunu’ndaki kurul kararları.

Arkadaşlar, daha gidiyor. Hepsine af getirdiniz, hepsine. Bu uyuma sayesinde, bu uzatma kanunlarını geçirmemekle ve o Bakanlık bürokratlarının bu kadar uzun atlaması sebebiyle hepsine siz af getirdiniz. Af hani Meclisin yetkisindeydi? Hayır, affı siz bizzat yaptınız.

Arkadaşlar, bunun acilen düzenlenmesi lazım. Yargıtay 7. Ceza Dairesi -7. Ceza ve 11. Hukuk- perperişan oldu, sayenizde, bunlardan dolayı. Bunların derhâl ve derhâl düzeltilmesi lazım. Bu kanunu yapmak zorundasınız. Yani KHK’lerle düzenlemek değil, hepsini kanuna dökmek ve buraya getirmek zorundasınız. Çiller döneminde vakit yoktu. Bu kanunu düzeltirken de benim size bir tavsiyem, bir hata daha var arkadaşlar: Bakınız, patent haklarının korunmasındaki KHK, endüstriyel tasarım ve markalarda, arkadaşlar, her maddede, patent vekilliği, marka vekilliği ve tasarım vekillikleri var, maddelerde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gök, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

İSA GÖK (Devamla) – Sağ olun.

Bu maddeler, Çiller Hükûmetinin… Kanun hükmünde kararnamelerin yasaya aykırılığı var. Hangi yasaya aykırı? Avukatlık Kanunu/35’e aykırı. Bu kanun hükmünde kararnamelerle, arkadaşlar, vekillik görevi avukata hasren olmak zorunluluğu karşısında, kanun gücünde olmamakla beraber, KHK’lerle bu vekilliği marka vekillerine, patent vekillerine, tasarım vekillerine verdiler. Bu kanunu düzeltmek, yeniden getirmek zorundasınız. Binlerce dava sayenizde düştü; binlerce davadan, sayenizde, taklitçiler, sahteciler faydalandı. Af çıkardınız, bu kanunla bağlı değil, her kanunla bağlı çıkardınız. Bunları düzeltirken bari şu tasarım vekilliğinin yasaya aykırılığını, patent vekilliğini, marka vekilliğini düzeltin de Avukatlık Kanunu’na uygun hâle getirin, o hatayı da düzeltin. Haa, şu anda düzeltseniz dahi düzelebilir mi? Düzelemez. Niye düzelemez? Bugün 21 Ocak, şu anda bu kanun geçse dahi önceki tüm davalar düştü; asliye cezadaki davalar gitti, 556’ya has ceza vakaları gitti, sulh cezaya… Ticaret Kanunu 57 tanım koyar, 64 ceza koyar. Ticaret Kanunu’na gitseniz dahi o kadar komik cezalar ki üstelik de suç fiilini iddianamede savcılar 556’ya göre düzenlediler, hepsi gitti.

BAŞKAN – Sayın Gök…

İSA GÖK (Devamla) – Bunun sorumlusu kimse Türkiye'de hesap vermeli; görevi ihmal mi, suistimal mi? Affı bilerek, daha doğrusu milyarlarca dolarlık bu… Bakın, Türkiye Avrupa nezdinde mahkûm olacak, mahkemede değil, Avrupa Konseyinde mahkûm olacak çünkü büyük markaların çok büyük maddi zararı var, milyar dolarlar. AB uyum süreci içerisinde çok büyük bir hata yaptınız arkadaşlar. Gelecek ay uyum çalışması var markalar konusunda. Çok merak ediyorum ben Sayın Hükûmeti.

BAŞKAN – Sayın Gök…

İSA GÖK (Devamla) – Gelecek ay AB temsilcisine ne diyeceksiniz? Diyecek lafınız yok.

Teşekkür ediyorum.

Sağ olun Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Yılmaz Tankut.

Buyurun Sayın Tankut. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 319 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, gelişen ve değişen dünya şartlarında bilginin ne denli önem arz ettiği hepinizin malumudur. Bilginin en büyük silah olarak da değerlendirildiği günümüzde, ilk bilginin ve o bilgiyle ortaya konan emek ve çalışmaların neticesinde meydana getirilen ürün, eser, buluş ve hizmetlerin korunması ve taklitlerinin yapılmasının önlenmesi de büyük bir öneme sahiptir.

Bu manada, markaların varlığını sürdürebilmesi, faaliyet içinde bulunduğu alandaki değerinin korunması, bu markaların sahiplerinin de marka üzerindeki menfaatlerinin zayıflamaması ve yitirilmemesi açısından Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’de değişiklik yapılmasıyla ilgili bu tasarıyı önemsediğimizi ve desteklediğimizi buradan ifade etmek istiyorum. Ancak, bu denli önemli bir yasa değişikliği, maalesef, daha önce de konuşan arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi, zamanında gereken hassasiyet gösterilmediği için beklenen faydayı tam olarak sağlayamayacağı gibi, hak sahiplerinin uğradığı bazı haksızlıkları da ne yazık ki gideremeyecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesinin, bir kısım cezai hükümlerinin iptaline karar verdiği 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin düzenlenmesi için haziran ayında verilen altı aylık geçiş süreci 5 Ocak 2009 tarihinde sona ermişti. Bu altı aylık süre içinde ne yazık ki yeni bir düzenleme hazırlanamadığı için 5 Ocak 2009’dan sonra yani bugünlerde taklitçilere gün doğacağı belirtilmektedir. Ayrıca yeni bir yasal düzenleme yapılmadığı için şu anda devam eden binlerce taklit davasının düşeceği yorumları da yapılmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bu yasal düzenleme 7 Ocak 2009 tarihinde Sanayi Komisyonumuzda görüşülmüş ve aynı gün oy birliğiyle kabul edilmiştir. Dolayısıyla, hem Komisyon hem de bugün Genel Kurulda görüştüğümüz bu tasarı, az önce ifade etmeye çalıştığım gibi, zamanında kanunlaşmamış ve 5 Ocaktan bu zamana kadar geçen zaman diliminde de ne yazık ki hukuki bir boşluk doğmuştur.

Netice olarak, artık bizim için hiç sürpriz olmayan, AKP İktidarının ve Meclis Grubunun, plansız, öngörüsüz, gayriciddi bir anlayış içerisinde Meclise getirdiği bir kanun tasarısını daha görüşmekteyiz. Devlet gelenek ve teamüllerini hiçe sayan, sayısal çoğunluğun verdiği şımarıklıkla Meclisi parti teşkilatı gibi yönetmeye çalışan, Parlamento saygınlığına gölge düşüren bu anlayışı bizim tasvip etmemiz ve kabullenmemiz elbette ki mümkün değildir. Bu sebeple de bu işin sorumlularının mutlaka ortaya çıkartılmasının lazım geldiğine inanıyoruz. Gerek Bakanlıkta gerekse Patent Enstitüsünde onlarca sorumlu yöneticinin bu durumdan haberi yok muydu?

Şimdi buradan, “Biz bakkal idare etmiyoruz, ülke yönetiyoruz” diyen Sayın Başbakana sormak istiyorum: Bu yasal düzenlemeyi zamanında Meclis gündemine getiremeyen ilgili kurum ve Bakanlık yetkililerine hangi müeyyideleri uygulayabileceksiniz?

Başta AKP Ankara Milletvekili bir hanımefendinin eşi olması münasebetiyle Türk Patent Enstitüsüne getirilen ve hiçbir altyapısı ve kurum geçmişi olmadığı iddia edilen kurum başkanı ve diğer ilgililerin sorumluluklarını hatırlatarak bu ve benzer düzenlemelerin zamanında niçin yapılmadığını sorup gereğini yapabilecek misiniz?

Sayın milletvekilleri, taklit konusunda maalesef Uzak Doğu ülkelerinden sonra en fazla adı geçen ülkeler arasında bulunmaktayız. Ayrıca kaçak veya kontrolsüz olarak Uzak Doğu’dan yapılan ithalat ile bu bozuk imajımız daha da bozulmaktadır. Yasalarımızı Avrupa Birliğine uyumlu hâle getirmeye çalışıyoruz ama bu işleri yasayla değil de kanun hükmünde kararnameyle yapmamız bile markalaşmaya ve marka korumaya ne kadar ciddiyetle yaklaştığımızı, bakkal mı yoksa ülke mi idare ettiğimizi acı da olsa bize göstermektedir.

Bu ve benzeri konularda acele ve hızlı bir şekilde kanun hükmünde kararname biçiminde Bakanlar Kurulu onayıyla uygulama gerçekleştiğinden büyük yanlışlıklar, sakatlıklar ve eksiklikler meydana gelmektedir. Sonuç olarak bu ve benzer nedenlerden dolayı bu gibi kanun ve düzenlemeler, son anda değil de özenle ve tüm kesimlerin görüşü alınarak uzun yıllar sağlıklı bir şekilde işleyecek şekilde hazırlanmalıdır diye düşünmekteyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; diğer taraftan tasarının 1’inci maddesinin (e) fıkrası, işareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bir bağlantısı olmaması şartıyla, işaretin aynı veya benzerinin İnternet ortamında ticari etki yaratacak biçimde, alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri biçimlerde kullanılması durumunda yasaklamanın yapılabileceğinden ve marka sahibinin tazminat davası açabileceğinden bahsetmektedir. Şimdi, burada bahsi geçen İnternet ortamında yönlendirici kod veya anahtar sözcük nedir? Bunları kaçımız bilmektedir?

Değerli arkadaşlar, markanın İnternet ortamında bir başkası tarafından kullanılmasının çok değişik yolları ve metotları vardır. Bunlar tescilli bir markanın alan adı olarak veya metatag olarak yani yönlendirici kod veya anahtar sözcük ve arama motoru için reklam tanıtımı olarak yapılması şeklindedir.

Alan adı olarak ülkemizde bizim hiç de uygun görmediğimiz, tekel konumunda olan ODTÜ tarafından bazı belgeler istenildiği için marka sahibi aleyhine pek bir durum söz konusu gözükmemektedir ancak yurt dışından alınan alan adlarında böyle bir belge istenilmediği ve “ilk gelen alır” mantığına göre satış yapıldığı için bize göre esas problem, esas sorun da burada bulunmaktadır. Ülkemizdeki veya yurt dışındaki tescilli bir markanın ismini isterseniz yurt dışından, eğer daha önce alınmamış ise, alan adı ticareti yapan firmalardan çok rahat bir şekilde alır ve İnternette yayınlayabilirsiniz. Şunu hepimiz kabul edebiliriz: Bir markanın yurt içinden veya dışından alınması ve bunun ticari anlamda kullanılması iyi niyetli ve samimi bir davranış değildir ve asla kabul edilemez ama aynı fıkrada bulunan “yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri biçimlerde kullanılması” ifadeleriyle çok ciddi sorunlar ve çelişkiler yaşanabilecektir.

Sayın milletvekilleri, gelişen ve değişen İnternet teknolojileri ile yönlendirici kodlar ve anahtar sözcükler artık sabit bir hâl olmaktan çıkmış, bir editörle sürekli güncellenebilen ve değişken bir durum hâline gelmiştir. Ayrıca, bu yönlendirici kod ve anahtar sözcükler İnternet sitelerini hazırlayan kişiler tarafından eklenmekte ve düzenlenmekte olup, site sahibinin bunların neler olduğunu, hangi markaları kapsadığını bilmesi de pek mümkün değildir. Bunun tespit edilmesiyle açılacak ceza davasından ise mağdur olacak olan, hiçbir haberi olmadığı hâlde, site sahipleri olacaktır. Dolayısıyla, bu şekilde bir markanın ihlali durumunda öncelikle uyarı yapılması ve belirlenen ikaz süresi içerisinde yönlendirici kod ve anahtar sözcüklerin kaldırılmaması durumunda dava açılmasına imkân verilmelidir diye düşünmekteyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce de izah etmeye çalıştığım hususlar çerçevesinde bilginin hayati önemini dile getirirken, bilgi ve emeğe verilmesi gereken önem ve kıymetin ülkemizde yeterince bilinmediği, kavranmadığı da bir gerçektir. Bu noktada önemli bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Büyük Önder Atatürk’ün de çok veciz şekilde ifade ettiği gibi Türk insanı zekidir ve çalışkandır. İnsanımızın inandıktan, azmettikten sonra başaramayacağı hiçbir şey yoktur. Hemen her gün eğitimden tarıma, tekstilden sağlığa, elektronikten bilişime kadar birçok başarı hikâyelerini okumaktayız, dinlemekteyiz ya da izlemekteyiz. Kimi vatandaşımız uçakların çok önemli bir parçasını yapmakta, kimileri yanmayan kumaş, kimileri çaresiz denen bir hastalığa ilaç bulmaktadır. Son zamanlarda da bilişimle, haberleşme ve savunma sanayimizle ilgili ürün ve eserleri kendi insanlarımız memnuniyet verici bir şekilde geliştirmektedirler.

Bu noktada şunu ifade etmek istiyorum: Acımasız bir rekabet savaşının hüküm sürdüğü günümüzde bizler, yöneticiler, kendi insanlarımızın üretkenliğini görmek, onlara destek çıkmak ve sahiplenmek zorundayız. Bu sebepledir ki, marka hakkının elbette ki korunması lazımdır. Ancak, bu sürece gelene kadar vatandaşlarımızın, müteşebbislerimizin, buluş adamlarımızın önündeki engelleri kaldırmak, bürokrasiyi olabildiğince azaltıp sadeleştirmek de elbette ki ülkeyi yönetenlerin görevidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bu hususların dışında bugün ülkemizin bir an önce halledilmesi gereken başka acı gerçekleri de vardır. Önce “İhtiyacımız yok.” dediğimiz, sonra kapısına yüz sürmek zorunda kaldığımız IMF’nin reçetelerinin hastalarımıza şifa olmadığı tecrübelerle sabittir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tankut, devam edin.

YILMAZ TANKUT (Devamla) - Açlığın, yokluğun günden güne arttığını, her gün iş yerlerinin kapandığını, çeşitli sosyal olayların sıradan hâle geldiğini inkâr etmek de artık mümkün değildir. Ekmek kapıları teker teker kapanan insanlarımız yarınlarından daha da endişeli bir hâle gelmektedir. Yarın ne olacak kaygısıyla uykusunu yitiren, sabah güneşten erken kalkan vatandaşlarımız yaşadığı kaygılardan kurtulamadan yine evlerine eli boş dönmek zorunda kalmaktadırlar. Bugün bir kesim insanların karnı tok ve sırtı pek olabilir. Ama bilinmelidir ki, çocuğuna süt alamayan, okula giden çocuğuna simit parası veremeyen, eczaneden ilaç alacak parası bulunmayan, tarlasını ekemeyen, siftahsız dükkân kapatan, dolmuş parası bulamayan çaresiz insanlarımızın sayısı milyonlarcadır. Yine bir kesimin gemileri her rüzgâra yelken açabilir, her denizde yüzmeye müsait olabilir ama bir kesim var ki sayısı milyonlarca olan bu kesim, yani işsiz, aşsız, çaresiz insanlarımız hayata tutunabilmek için, karada can çekişen balık misali kendisine can verecek bir yudum su aramaktadır ya da boğulduğu yokluk denizinden kendisini karaya atmaya çalışmaktadır.

İşte, bütün bu gerçekler ışığında, öncelikle insanlarımıza iş, aş ve huzur sağlayacak, kendi haysiyet ve kişiliğiyle çoluk çocuğunun nafakasını temin edecek bir düzeni tesis etmeden sadece sadaka ve diğer suni yardımlarla onları oyalamaya çalışırsak bu ve benzeri yasa tasarılarını Meclisten çıkartmamızın hiçbir anlamının olmadığını bir kez daha hatırlatıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tankut.

Şahsı adına Balıkesir Milletvekili Sayın Ayşe Akbaş.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYŞE AKBAŞ (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca hazırlanan Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde bilginin, yeniliklerin, ARGE ve inovasyonun ekonomik ve sosyal gelişmeye katkısının artması neticesinde patent, marka, coğrafi işaret ve tasarımdan oluşan sınai mülkiyet haklarının önemini daha da artırmıştır. Tüm dünyada ulusal ve uluslararası düzeyde önem verilen sınai mülkiyet hakları aynı zamanda oldukça dinamik bir alandır. Bu nedenle, ilgili mevzuatta zaman zaman değişiklikler yapılması, mevzuatın güncellenmesi zorunlu hâle gelmektedir.

Görüşülmekte olan kanun tasarısı son dönemde sınai mülkiyet haklarıyla ilgili, Meclisimizce ele alınan üçüncü düzenlemedir. İlk düzenleme, 13 Mart 2007 tarihinde Meclisimizce görüşülerek kabul edilen 5598 sayılı Kanun’dur. Bu Kanun ülkemizin Avrupa Patent Sözleşmesinde Değişiklik Yapan Anlaşma’ya katılımına ilişkindir. Bu Anlaşma, 1973 tarihli Avrupa patenti verilmesiyle ilgili hükümleri düzenleyen Avrupa Patent Sözleşmesi’nin bazı maddelerinde değişiklik yapmaktaydı. Sözleşmenin öneminden dolayı, sözleşmede değişiklik yapan anlaşmaya katılım çalışmalarının tamamlanması hususu, Hükûmetimizin göreve gelir gelmez açıkladığı 2007 yılı üç aylık eylem planında yer alan bir husustu. Bu eylem 31 Ağustos 2007 tarihli Bakanlar Kurulu kararını müteakip, 12 Kasım 2007 tarihinde Almanya Hükûmetinin katılım belgesinin sunulması neticesinde tamamlanmıştır. Söz konusu anlaşma da 13 Aralık 2007 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Böylece, ülkemiz anlaşma yürürlüğe girmeden sözleşmeye taraf bir ülke olarak üzerine düşen gerekli düzenlemeyi tamamlamıştır. Bu düzenlemeyle, on üç uluslararası anlaşmaya taraf olan ülkemiz uluslararası platformda inisiyatif alan ve yönlendiren bir konuma gelmiştir. Bu gelişmelerin bize ifade ettiği bir başka anlam ise AK PARTİ İktidarının farkıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu alandaki ikinci düzenleme, coğrafi işaretlere ilişkindir. Bu düzenleme de Hükûmetimizin 2007 yılı üç aylık eylem planında yer almaktaydı. Coğrafi işaret tescil maliyetlerini düşürmeyi amaçlayan 5805 sayılı Kanun yüce Meclisimizce 15 Ekim 2008 tarihinde görüşülerek kabul edilmiş, 23 Ekim 2008 tarihinde de yürürlüğe girmiştir. Bu Kanun’la, tescilli coğrafi işaret sayısında önemli bir artış yaşanacaktır. Böylece, yöresel değerlerimizin yaşatılması ve sonraki nesillere aktarılması yanında, bu ürünlerin ekonomik değere dönüştürülmesi sağlanacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu alandaki üçüncü düzenlemeyse bugün görüşülmekte olan kanun tasarısıdır. Bu düzenleme, diğer sınai mülkiyet hakkı olan ve günümüzde işletmeler ve girişimciler için hayati önemi haiz markalara ilişkindir. Markalara ilişkin, ülkemizdeki temel mevzuat, 1995 tarihli, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’dir. Anayasa Mahkemesi 5 Temmuz 2008’de gerekçesini yayınladığı bir kararla, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin marka suçlarını tanımlayan maddelerini iptal etmiştir. İptalin gerekçesi olarak suç tanımlarının kanun hükmünde kararnameyle düzenlenemeyeceğini göstermiştir. Bu nedenle görüşülmekte olan kanun tasarısı marka koruması açısından oldukça önem taşımaktadır. Suçlara ilişkin hükümleri olmayan marka mevzuatının reel olarak bir anlamı bulunmamaktadır. Böyle bir durumda mevzuat sadece tescil ile ilgili düzenlemeleri içermiş olur. Elbette tescil markanın korunmasının ilk ve önemli basamağıdır. Tescilin hukuki olarak tanımlanmış suç ve suçlara verilecek cezalarla tamamlanması zorunludur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe görüşmelerinde ifade ettiğim gibi, görüşülmekte olan kanun tasarısı sınai mülkiyet mevzuatlarıyla ilgili son düzenleme olmayacaktır. Ülkemizde sınai mülkiyet haklarının tescilinden sorumlu Türk Patent Enstitüsü ve Enstitünün bağlı olduğu Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca her biri oldukça geniş hükümler içeren bir dizi düzenleme bulunmaktadır. Söz konusu düzenlemelerle, 1995 yılında çıkarılan patent, marka, tasarım ve coğrafi işaretlere ilişkin kanun hükmündeki kararnamelerin kanuna dönüştürülmesi amaçlanmaktadır. Bu amaçla hazırlanan kanun tasarıları Bakanlar Kurulunca imzaya açılmıştır. Önümüzdeki günlerde de yüce Meclisimize intikal edecektir. Bir başka ifadeyle önümüzdeki dönemde sınai mülkiyet hakları yine gündemimizde olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYŞE AKBAŞ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; marka mevzuatımız açısından önemli bir düzenleme niteliğindeki kanun tasarısının ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, verdikleri desteklerden ötürü başta Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a, Sanayi ve Ticaret Bakanımız Sayın Zafer Çağlayan’a ve emeği geçen herkese gönülden teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına Kütahya Milletvekili Alim Işık.

Sayın Işık, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 319 sıra sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi ve bizleri izleyen aziz milletimizi saygılarımla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, hepimizin de bildiği gibi görüşmekte olduğumuz tasarının 1’inci maddesi, benden önceki değerli milletvekillerinin de özetlediği şekilde, 24/6/1995 tarih ve 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 9’uncu maddesinde Anayasa Mahkemesinin 3/1/2008 tarih ve 2005/15 ve 2008/2 sayılı Kararı ile iptal edilen hükümleri de dikkate alınarak yapılan bazı değişikliklerle ilgilidir. Düzenleme her ne kadar geç de olsa yerindedir. Ancak düzenleme için Haziran 2008’den bugüne kadar geçen sürede ortaya çıkmış olan boşluk nedeniyle doğabilecek hak kayıplarının nasıl telafi edileceği, diğer yandan bu sürede yabancıların açtığı davalar da dikkate alındığında ülkemiz aleyhine sonuçlanınca ortaya çıkabilecek uluslararası kaos ya da krizin sonuçlarını ve ülkemizin imajındaki bozulmayı da nasıl telafi edeceğimizi hep birlikte göreceğiz ve bu konuyu sizin takdirlerinize bırakıyorum.

Değerli milletvekilleri, her şeyden önce Türkiye’yi bir marka hâline getirebildiğimiz zaman bu ülkedeki birçok yerli markayı da uluslararası arenaya taşımış ve tanıtmış oluruz. Ülke marka olunca da bu ülkede yaşayan 70 milyonu aşkın vatandaşımız bu markanın hem maddi hem de manevi her türlü getirisinden faydalanacağı gibi ülkeye olan aidiyet bağı ve kendine olan güveni de artacaktır. Böylece, biraz sonra sizlerle paylaşacağım bir örnekte de görüleceği gibi esnaf ve sanatkârlarımızın içine düştüğü ve hepimizi derinden yaralayan ekonomik krizin etkilerini de en aza indirerek doğabilecek toplumsal olayların önüne geçmeyi sağlayabiliriz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi sizlere tek perdelik bir drama sahnesiyle ilgili bir senaryoyu aktarmaya çalışacağım. Mesleğe 1954 yılında, yani elli beş yıl önce çırak olarak başlayıp 1967 yılında çalıştığı iş yerini devralan bir iş adamımız ilk kez 1999 yılında bir miktar KOBİ kredisi almış, kısa bir süre sonunda da bir termik santral inşaatında işlerini yaptığı müteahhit firmanın batmasıyla büyük darbe yemiş, geçen zaman içinde bir yandan kredi borçlarını ödemeye devam ederken, diğer yandan da 38 kişi çalıştıran bir marka sahibi işletme hâline gelebilmiştir. Ancak son birkaç yıldır iş yaptığı firmaların durumlarının kötüleşmesi ve bazılarının da kapanması nedeniyle iş adamımız, SSK ve Maliye borçlarını ödeyemez hâle gelmiş, iki yıl önce 35 bin TL olan Maliye borcunu elinde bulunan ve borcunu ödemeye yetecek miktardaki çek ve senetlerini yaşanan ekonomik kriz nedeniyle de ne bankalarda ne de finans kuruluşları ve factoring’lerde kırdıramadığı için bugün çok büyük sıkıntılara muhatap olmuştur. TEDAŞ’a olan elektrik borcunu zamanında ödeyemediği için fabrikanın elektriği kesilme aşamasına gelmiş, elektriğinin kesileceği ihbarını aldığı gün yanında çalıştırdığı işçilere mahcup olmamak için o gün işçilerinin tamamına izin vermiştir. Olay üzerine son çare olarak bir şekilde kendi temsilcilerine ve ilgili bürokratlara ulaşıp derdini anlatarak elektrik borcunu yapılandırıp geçici olarak bu sorununu kısmen çözünce, çalışanlarını tek tek telefonla çağırmış ve işe başlatmıştır.

Aynı iş adamı, âdeta kırk yıllık tanıdığı bir diğer iş adamına 2 bin TL borcu karşılığında verdiği 10 bin TL’lik çekinden artakalan parasını istediğinde, iş adamı arkadaşı 2 bin TL anapara, buna karşılık da 2.500 TL de gecikme faizinin olduğunu söylemiş ve üzerini alabilmiştir. Yani elli beş yıllık iş adamımız bugün kamuoyunda “tefeciler” olarak tabir edilen fırsatçıların eline düşmüştür. En sonunda da elektrik borcunu ödeyemediği için fabrikayı kapatarak bu dertlerin hepsinden kurtulmuştur.

Değerli milletvekilleri, bu senaryonun sanal ya da bir hayal ürünü olmasını inanınız çok isterdim. Ancak bu senaryo, her şeye rağmen işçilerini çıkartmamaya ve fabrikasını kapatmamaya direnen bir Anadolu insanına ait olup ne yazık ki gerçektir.

Eğer Sayın Bakan vakit ayırıp dinlemek isterse, bu iş adamımız, kendi ağzından kendi derdini ve arkadaşlarının derdini anlatmak için hazırdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ALİM IŞIK (Devamla) – Eminim şu anda da Hükûmetimizin ve yüce Meclisimizin bugünlerde alacağı tedbirleri dört gözle bekliyor ve can kulağıyla dinliyordur.

Seçim bölgem Kütahya’da organize sanayide iş yeri bulunan birçok iş adamımız ne yazık ki fabrikasını kapatmış ya da kapatma aşamasına gelmiş ve bugün itibarıyla Kütahya’da 3.500’e yakın işçi işten çıkarılmış durumdadır. Borcu olduğu için, devletimizin kendine sunduğu can suyu kredilerinden de yararlanamayan bu iş adamlarımızın durumuna benzer çok sayıda örneği bulmak mümkündür.

Özetle, kısa sürede teşvik yasası uzatılmalı ya da en kısa sürede yeniden düzenlenerek sektörel ya da bölgesel bazı destekler sağlanmalıdır. Girdi maliyetlerinin azaltılmasını sağlayacak KDV ve ÖTV indirimleri hemen yapılmalıdır. Çıkarılacak sicil affıyla birlikte esnaf ve sanatkârlarımızın Merkez Bankası yanında diğer kamu kurum ve kuruluşlarındaki sicil temizlemesi de mutlaka gerçekleştirilmelidir. Yargıda bulunan dosyaların da çıkarılacak bu düzenlemelerden mutlaka yararlandırılması sağlanmalıdır. Ülkemizde âdeta birer marka olmuş ve Türk milletinin vergileriyle kurulmuş olan BOTAŞ, TKİ ve MKEK gibi stratejik kurumlarının “özelleştirme” adı altında peşkeş çekilmesinin, mutlaka, Kabine üyesi Sayın Bakanımız tarafından önüne geçilmesi yönünde çabalar gösterilmelidir.

Sayın Bakana ve Hükûmete, bu duygu ve düşüncelerle bir an önce çözüm önerilerini getirmelerini belirtir, hepinize saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde soru-cevap için bir arkadaşımız sisteme girmiş, o arkadaşıma söz vereceğim.

Buyurun Sayın Özdemir.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Seçim bölgem Gaziantep, yıllık yüzde 6’lık oranla göç alan, son derece önemli bir cazibe merkezi ve sanayi şehridir. Bu şehirde altı yıllık iktidarlarınız döneminde uygulanan yanlış teşvik politikaları sonucunda, marka sahibi birçok tekstilcimiz ya batmış ya da batmak üzeredir. Marka sahibi firmaların kurtulması konusunda ne gibi çalışmalarınız bulunmaktadır? Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Efendim, Türkiye'nin dışarıdan ithal etmek durumunda kaldığı, tamamıyla küresel bir krizin Türk ekonomisi üzerindeki bu etkileri, evet, ifade ettiğimiz gibi günbegün daha fazla hissedilir bir hâl almaktadır. Öyle gözüküyor ki, daha evvel de ifade ettiğimiz gibi, yılın ilk yarısına kadar bu daralmalar, sıkışıklıklar devam edecektir. Ancak tekrar altını çizerek ve geçmiş yıllardaki tecrübeme binaen ve yine Bakanlığımızda cumhuriyet tarihinde ilk defa yapmış olduğumuz sektörel ve bölgesel izleme ve değerlendirme merkezi verileriyle sektörlerimiz üzerinde yapmış olduğumuz çalışmalarda, ümit ediyoruz ki Türkiye bu küresel krizin etkilerinden en az şekilde etkilenen bir ülke olacaktır. Hep ifade ediyoruz, ülkemiz bir  dünya ülkesidir. Hepimizin iftihar ettiği, dünyanın on yedinci büyük ekonomisidir, Avrupa’nın altıncı büyük ekonomisidir. 133 milyar dolarlık bir ihracat gerçekleştirmiştir.

Tabii ki ülkeler küresel ekonomiye ne kadar entegre olmuşlarsa, ne kadar eklemlenmişlerse o kadar da küresel ekonomiden, ortaya çıkan bu krizden etkileniyorlar.

Bu noktada Hükûmet olarak, ilk günden beri, özellikle reel sektörümüzün bu krizi en az hasarla atlatabilmesi noktasında -belki yirmi beşin üzerinde- çok önemli çalışmalar tek tek açıklandı. Hâlâ şu anda  -önümüzde çalışması devam eden- önümüzdeki birkaç gün içinde, yine özel sektöre, gerek istihdamın korunması noktasında gerek özel sektörün şu anda içinde bulunduğu finansmanla krediye erişim noktasında birçok gelişme tarafımızdan devam ediyor. Ki, bundan birkaç gün evvel Merkez Bankasının geç de olsa 2 puanlık faiz indirimi bankalar üzerinde verilen kredilerde olumlu bir etki gösterecek ve bankalar ile reel sektör bir araya yeniden gelmek zorundadır.

Hep ifade ediyorum, bankaların görevi parayı alıp parayı satmak ve paradan para kazanmaktır. Dolayısıyla paradan para kazanan bir kurum da o paranın üstüne kuluçkaya oturan tavuk gibi oturamaz, bu parayı mutlaka reel sektöre kullandırmak durumunda olacaktır. Bunun yanı sıra, yine reel sektörün üzerindeki yüklerin hafifletilmesi noktasında çok önemli çalışmalarımız devam ediyor.

Teşvik konusuna gelince… Evet, daha evvel, uygulanan mevcut 5084 çerçevesinde kırk dokuz ile ve daha sonra ilave edilen beş kalkınmada öncelikli yöreye teşvik… 2009 sonu itibarıyla bitenler var.

Sayın Başkanım, burada aslında bunu vesile bilerek bir yanlış anlaşılmayı da düzeltmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, 5084 sayılı Kanun uygulamaya geçtikten sonra, bu uygulamadan sonra beş yıllık süre içinde yatırım yapanlar, yani diyelim ki bundan iki ay önce, üç ay önce bile yatırım yapanlar 5084’ün kendilerine getirmiş olduğu beş yıllık süreden yararlanmış olacaklar. Yani teşvik alanların tamamı 31/12/2008 itibarıyla bitmemiştir, teşvikler hâlâ devam etmektedir, çok az bir kısmı bitmiştir. Ancak teşvikle ilgili burada da her fırsatta açıkladığımız gibi “Yeni bir teşvik sistemi yapacağız.” dedik. Bu tabii ki yatırıma yönelik bir teşvik, yatırım teşviki olacaktır. Sektörel, bölgesel ve proje bazlı bir teşvik sistemi oluşturacağımızı ifade etmiştik. Bununla ilgili Sanayi ve Ticaret Bakanlığının yapmış olduğu, eski adıyla “Sanayi Envanteri”, yeni adıyla “Girişimci Bilgi Sistemi”yle beraber şimdi ciddi bir çalışmayla sektörel, bölgesel ve proje bazlı teşvik sistemimizin ana detayları üzerinde Ekonomi Koordinasyon Kurulundaki diğer bakan arkadaşlarımızla mutabakat sağlanmıştır. Önümüzdeki günlerde yapılacak bir düzenleme ve Sayın Başbakanımız tarafından dile getirilecek olan bir husustur. Yani Türkiye 2009 yılında yeni bir teşvik sistemine… Sektörel, bölgesel ve proje bazlı ve Türkiye'nin tamamını kapsayacak olan ve Türkiye'nin rekabet gücünün yüksek olduğu sektörler, artı, illerin başarılı olduğu sektörler dikkate alınarak yapılan böyle bir düzenlemenin çalışmaları bitirilmiştir. Bunun yasal düzenlemesi önümüzdeki birkaç gün içinde gelecektir, yani çalışmaları bitirilmiştir. Diğer taraftan, uygulanan mevcut 5084 sayılı Yasa, Genel Kurulumuzun açılışında Sayın Maliye Bakanımızın da ifade ettiği gibi, yine bunun üzerinde yaptığımız çalışma çerçevesinde bugün Türkiye'nin içinde bulunduğu küresel krizin yapmış olduğu etkiden mütevellit ortaya çıkan durumlarda krizin etkilerinin asgariye indirilmesi noktasında mevcut teşvikin uzatılmasıyla ilgili çalışmalarımız da nihai bir noktaya gelmiştir. Bununla ilgili düzenleme Sayın Maliye Bakanlığımızca –çünkü bu konuyla ilgili düzenlemeyi Maliye Bakanlığı yapıyor biliyorsunuz- zannediyorum ki, çok çok kısa bir süre içinde, 2009 yılında, küresel ekonomide ortaya çıkan bu krizden etkilenmeyi dikkate alan ve bu etkilenmeyi en aza indirebilecek olan bir kolaylık, bir düzenleme olacak bu. Ümit ediyorum ki, bir taraftan yeni yatırım teşviki, bir taraftan da mevcut 5084’ün buraya geldiğinde detaylarını göreceğimiz şekliyle uzatılmasıyla beraber en azından bu teşvikten faydalananlar da belli bir süre daha bundan faydalanma imkânına sahip olacaktır. Yani, şu an için düşünülen bir yıllık bir uzatmadır. Bununla ilgili detaylar zannediyorum ki çok kısa bir süre içinde Maliye Bakanlığımız tarafından getirilecektir. Buradan aracılığınızla teşvikle ilgili iki önemli çalışmayı da detaylarına girmeden, sadece ana başlıkları itibarıyla ifade etmeye çalıştım. Tabii ki, burada her ilin kendi özelliği, kendi kapasitesi, kendi doğal sektörel kümelenmeleri dikkate alınarak yapılmış olan ve tahmin ediyorum ki, bugüne kadar yapılmış olan teşvik uygulamalarının en iyisi, en önemlisi, en güzeli olan bir uygulama olacaktır.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN -  Teşekkür ederim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN -  Başkanım, öbüründe…

Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 61 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"MADDE 61- Aşağıda sayılan fiiller marka hakkına tecavüz sayılır:

a)Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 9 uncu maddede belirtilen biçimlerde kullanmak.

b)Marka sahibinin izni olmaksızın,markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek.

c)Markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak veya bu amaçlar için gümrük bölgesine yerleştirmek, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutmak veya ticari amaçla elde bulundurmak.

d) Marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek."

BAŞKAN – Madde üzerinde ilk konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Sayın Rıdvan Yalçın.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 319 sıra sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi partim ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin -tasarının genel gerekçesinde de ifade edildiği üzere- 61’inci maddesinin (d) bendi Anayasa Mahkememizce 2/3/2004 tarihli 2004/25 karar sayılı ilamıyla iptal edilmiş, iptal kararı 14/5/2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Yine bu maddeyle ilişkili, aynı Kanun Hükmünde Kararname’nin 9’uncu maddesinin birinci fıkrasının (b) bendiyle ikinci fıkrasının (b) bendi ve ayrıca 61’inci maddenin (a) ve (c) bentleri Anayasa Mahkemesince 3/1/2008 tarihli 2008/2 karar sayılı ilamıyla iptal edilmiş bulunduğundan, doğacak hukuki boşluğun giderilmesi amacıyla bu tasarı Genel Kurula gelmiş bulunmaktadır. Üzerinde konuştuğum 2’nci maddede de, genel olarak, Anayasa Mahkemesinin 2004/25 sayılı kararı, ayrıca 2008/2 sayılı kararıyla (a), (c) ve (d) bentleri iptal edilen maddenin yeniden düzenlendiği, marka hakkının kapsamını belirleyen 9’uncu maddeyle de ilişkilendirildiği anlaşılmaktadır.

Sayın milletvekilleri, esasen bu tasarı bir yasal mecburiyet sonucu önümüzdedir. Ticari hayatın devamı, serbest rekabetin sağlanması, hukuk güvenliği bakımından özel öneme sahip markaların korunması, tecavüzün önlenmesi ve tecavüzlerin yaptırımlarının belirlenmesine ilişkin düzenlemelerin yer aldığı kanun hükmünde kararnamede vuku bulan iptaller önemli bir boşluk doğurmuştur. Bu tasarıyla, doğan boşluğun doldurulması amaçlanmaktadır.

Bu mesele, hukuk eğitimiyle uğraşanlar, iktidar, Meclis, uygulayıcılar bakımından da öğretici nitelikler taşımaktadır. Her şeyden evvel, bu konuyu Anayasa Mahkemesi önüne getiren Ankara Fikrî ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesini tebrik etmek gerekmektedir. Gerçekten de ilgili mahkeme, Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin iptal edilen maddelerinin Anayasa’nın 2, 13, 38 ve 91’inci maddelerine aykırılığı iddiasıyla bu süreci başlatmıştır. Mahkeme, gerekçesinde -özetle- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2’nci maddesinde cumhuriyetin nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti ilkesine aykırılık iddiasındadır. Bu ilke, devletin her türlü eylem ve işlemlerinde uyması gereken hukuk kurallarının bulunduğuna dayanmaktadır. Bu meyanda, hukuk devleti ilkesinin ceza hukukuna yansıması iki temel unsura dayandırılmaktadır ki; bunlar, suç ve cezaların kanuniliği ile suç ve cezalar arasında ölçülülük olarak yerleşmiş evrensel prensiplerdir. Bu ilkeler, hukuk güvenliği bakımından taşıdıkları öneme paralel olarak anayasal güvencelere de bağlanmışlardır. Anayasa’mızın 38’inci maddesinde bu ilke “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suç işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.” şeklinde anlamını bulmuştur.

Yukarıda ifade edildiği üzere evrensel nitelik taşıyan bu ilkeler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararına da dayanak oluşturmaktadır. Suçların yasa ile konulması ilkesinin somutlaşmış bir sonucu da suç tipinin düzenlendiği hükmün yeterince açık ve anlaşılabilir olmasıdır. Somut olayda, itiraz eden yerel mahkeme bu şartların iptal edilen hükümler bakımından taşınmadığı inancındadır. Gerçekten de iptal edilen hükümlerde tarafların hak ve yükümlülükleri, ceza hukuku bakımından suçun unsurlarının anlaşılır, öngörülebilir şekilde bulunmadığı anlaşılmaktadır. Yine mahkemece öngörülen yaptırımların hâkime cezayı şahsileştirme imkânı vermediği, ölçülülük prensibine riayet edilmediği de itirazlar arasındadır.

Değerli arkadaşlarım, yukarıda bahsedilen hukuki mülahazalar dışında meselenin önemli bir siyasi boyutu da bulunmaktadır ki bu konu önceki konuşmacılar tarafından çok da dile getirilmemiş bir husustur. Anayasa’mızın 91’inci maddesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verebileceği öngörülmüştür. Devamında “…ancak sıkıyönetim ve olağanüstü haller saklı kalmak üzere, Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile dördüncü bölümünde yer alan siyasi haklar ve ödevler kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemez.” denilmektedir.

Kanun hükmünde kararname çıkarmak suretiyle hukuk oluşturmak Türk siyasetinde özellikle rahmetli Özal döneminden bu yana en tartışmalı alanlardan biri olmuştur. Kanun çıkarma prosedürü, aciliyet taşıyan meseleler gibi nedenlerle hükûmetler bu yolu zaman zaman tercih etmektedirler ancak bu imkân bir konuyu Meclis gündeminden, kamuoyu denetiminden kaçırmak amacıyla ne yazık ki sıkça da istismar edilmektedir. Kanun hükmünde kararname çıkarma imkânı kötüye kullanıldığında hükûmetler âdeta Meclisin yerine geçmektedir ki bu durum parlamenter demokrasilerle asla bağdaşır bir husus değildir.

Yine somut olayla karşılaştığımız gibi, hükûmetler bu yetkiyi bazen de Anayasa’ya aykırı olarak kullanabilmektedirler. 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 61’inci maddesi ve atıf sebebiyle 9’uncu maddesinde suç olarak düzenlenen eylemler bulunmaktadır. Anayasa’da suç ve cezalara ilişkin ilkeler birinci kısım ikinci bölümde bulunduğundan, bu konulardaki düzenlemelerin kanun hükmünde kararnameyle düzenlenmesi Anayasa’ya açıkça aykırı olacaktır. Nitekim, Anayasa Mahkemesi yerel mahkemenin gerekçelerine kısmen katılarak iptal ettiği maddelerin Anayasa’nın ceza ve ceza yerine geçen güvenlik önlemlerinin ancak kanunla konulacağına ilişkin 38’inci maddesi ile Bakanlar Kurulunun kanun hükmünde kararname yetkisinin düzenlendiği 91’inci maddesine aykırılıklar tespit etmiştir.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu sonuç sebebiyle, Bakanlar Kurulunun yaptığı bu önemli hata sebebiyle çok sayıda marka haklarına tecavüz eden şahısların yaptırımlarla karşılaşmadan kurtulduğu gerçeğiyle karşılaşacağız. Bu somut olay da bize bütün erklerin hukuka saygı duyması gerçeğini bir kez daha hatırlatıyor diye düşünmekteyim. Şimdi ise bu tasarı ile karar gereği yerine getirilmek istenmektedir ki bizim de buna bir itirazımız söz konusu olamaz.

Sayın milletvekilleri, işine geldiğinde yargıyı rahat bırakmak, yargıya saygı talep etmek, yargının bağımsızlığına vurgu yapmak, işine gelmediğinde ise yargıyı töhmet altında bırakıp ağır suçlamaların hedefi hâline getirmek şeklinde tezahür eden hastalıklı yaklaşımlardan bir an evvel vazgeçmiş, siyasi aktörlerin savcılığa da, avukatlığa da soyunmadığı, normalleşmiş, demokratik, tahammül sınırları geniş bir iklim ümidiyle tasarının hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yalçın, teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Hüsnü Çöllü.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HÜSNÜ ÇÖLLÜ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Anayasa Mahkemesi suçun ve cezanın kanunla tanımlanması gerektiğinden hareketle yerel bir mahkemenin başvurusu üzerine söz konusu Kanun Hükmünde Kararname’nin 9’uncu ve 61’inci maddelerinin bazı hükümlerini iptal etmiştir. Tasarı ile de Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda suçlara ilişkin düzenlemeler kanun maddesi olarak kararnameye eklenerek yasal boşluk giderilmeye çalışılmaktadır. Ancak neden son ana kadar beklendiğini sorgulamak gerekir.

Bir düşünelim arkadaşlar, Mahkeme karar veriyor, süre veriyor, “Altı ay içinde, bir yıl içinde bunu yapın.” diyor, bu süre zarfında hiçbir çalışma yapılmıyor. Sürenin bittiği gün ise tasarı Meclise geliyor. Bir gün sonra da Komisyonda görüşüyoruz ve acilen yasalaşması isteniyor. Bu gelinen nokta, en hafif deyimiyle, şık olmamıştır ve sürecin doğru yönetilemediği bu şekilde ortadadır. Bu noktada kadrolaşmaya dönük atamaların, liyakate, donanıma göre değil, eş dost, tanıdık, bizden olsun anlayışıyla yapılan atamaların da sorgulanması gerekir diye düşünüyorum. Bu konuyu takip etmesi gereken kurum ve kurumun üst düzey bürokratları nasıl oldu da bunu göremediler ya da görmediler, buna bakmak lazım. Mahkeme kararı ortada, tarih ortada ama tasarı verilen tarihin dolduğu gün Türkiye Büyük Millet Meclisine geliyor. Bu yönetim anlayışıyla bir yere varılması mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, ekonomiler açısından marka ve patent son derece önemli konulardır. Son yıllarda önemli markalar çıkarmış olmamıza rağmen, ülkemiz açısından, marka oluşturma, yeni ürünler ortaya koyma konusunda istediğimiz noktada olduğumuzu söyleyebilmek maalesef mümkün değildir. Türk Patent Enstitüsünün verilerini incelediğimiz zaman 2005 yılında 59 bin, 2006’da 66 bin, 2007 yılında ise 71 bin düzeyinde başvuru olduğunu görüyoruz. Yani her yıl binlerce başvuru oluyor ama sonuç nedir? Ülkemizi simgeleyen, ülkemiz ekonomisine önemli katkılar koyan markalar, ürünler ortaya çıkarabiliyor muyuz? Maalesef hayır. Bugün çok tanınmış markalarımız başta olmak üzere başka ülkelerde geliştirilen teknolojilerin montajı üzerinde yürüyor. Böyle olunca da kazancın büyük bir bölümünü ilgili ülkelere aktarıyoruz.

Değerli milletvekilleri, uluslararası alanda bir rekabet gücü kazanmak isteniyorsa, yüksek katma değer üretmek isteniyorsa araştırma ve geliştirme faaliyetleri konusunda ciddi çalışmalar yapmalı, ARGE’ye ciddi kaynaklar ayrılabilmelidir. Teknoloji ve ARGE konusunda temel gösterge bu harcamaların gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki oranıdır. Ülkemizde ARGE harcamalarının gayrisafi millî hasıla içindeki oranı AB ülkelerinin yarısı düzeyindedir. Türkiye’de iktisadi olarak faal bin kişiye düşen tam eş değerli ARGE personeli sayısı 2005 yılı itibarıyla 2,23; AB 2004 yılı ortalaması ise 9,9 civarındadır. Türkiye’de ARGE personelinin yüzde 30,4’ü özel sektörde görev yapmakta iken AB ülkelerinde 2004 yılında bu oran yüzde 51,5 civarındadır. Bu oranlar ülkemizin hem kamu sektöründe hem de özel sektörde ciddi adımlar atması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu sonuç göz önüne alındığında AKP İktidarının altı yıllık uygulamalarının da ciddi şekilde sorgulanması gerektiğini düşünüyorum. ARGE konusunda bilimin araştırma merkezi olan üniversitelerde bu süreçlerde neler yaşandı, bunları çok iyi görmek gerekir.

Değerli milletvekilleri, araştırma geliştirme konusunda iktidarın ilk adımı, kaynakların tamamının, kendisi de bir araştırma kurumu olan TÜBİTAK’a aktarılması olmuştur. ARGE faaliyetlerinin sağlıklı işlemesi için eğitimle bağlantı koparılmamalıdır. Bunun için en ideal ortam üniversitelerdir ama iktidar siyasi bir tercihle TÜBİTAK’ı seçmiştir. Bu arada, geçen yılın başında, Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun çıktı. Bu Kanun’da üniversiteler dışlandı. Üniversitesiz araştırma modeli de ilk kez sizin iktidarınız döneminde deneniyor. Ben bu sürecin de ayrıca incelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Peki, ARGE personeli konusunda ne yapıldı? 2002-2007 döneminde üniversitelere verilen araştırma görevlisi kadrosu sayısı, sayısal değişimi nasıl olmuştur? 2002 döneminde ortalama 4 bin araştırma görevlisi kadrosu verilirken, bu rakam sonraki yıllarda 1.400’lere kadar gerilemiştir. Yeni YÖK Başkanının atanmasından sonra bu sayı yeniden artırılmaya başlanmıştır. Bir ülkenin bilim politikası, araştırma politikası, bu alanlara ayrılacak kaynak veya personel, YÖK Başkanının değişmesine göre değiştirilebilir mi? Ama bu süreçleri yaşadık değerli arkadaşlar. 2003 yılında iktidara geleceksiniz, personel sayısını azaltacaksınız, üç dört yıl sonra bir anda her ilde üniversite kuracaksınız! Gerçekten böyle bir stratejiniz varsa işbaşına gelir gelmez araştırma görevlisi kadrosu sayısını artırıp yeni üniversitelerin akademisyen ihtiyacını karşılamaya neden yönelmediniz, neden tersini yaptınız? Ne oldu? Cumhurbaşkanı değişti, istediğiniz YÖK Başkanı geldi, yeni rektörler atandı. Bu atamalar nasıl yapıldı bir hatırlayın. Üniversitelerde seçimler yapıldı bazılarında YÖK listeyi değiştirdi, listesi değişmeyenlerde de Cumhurbaşkanı devreye girdi, yani bir iş bölümü hâlinde yeni rektörler atandı. Şimdi kadro sayısı artırılıyor, öğretim üyelerine vaatler veriliyor. Bu anlayış, sağlıklı bir ARGE, sağlıklı bir yükseköğretim ve bilim politikasının sonucu olabilir mi? Bu konuda sizleri düşünmeye davet ediyorum.

Değerli milletvekilleri, üniversitelerimize, temel araştırma kurumlarına reva görülen muamele maalesef bu olmuştur. Üniversitelerimiz, bilim kurumlarımız örselenmiştir. Bakın, şimdi YÖK üyelerinin 5’i ortak bir açıklama yapıyor -bunların arasında iki eski rektörümüz de var- kadrolaşma anlayışının nelere yol açtığını anlatıyorlar, siyasetin bilime, üniversiteye müdahalesinden yakınıyorlar, üniversite özerkliğinin güvencesi olması gereken Kurulun özerkliğin engeli hâline geldiğini söylüyorlar. Bu süreçleri yaşıyorsunuz. Siyasetin müdahale ettiği, siyasetin yönlendirdiği bilim, gerçekten bilim olabilir mi, gerçekten özgün, yeni araştırmalar gerçekleştirilebilir mi? YÖK Başkanı, Başbakanın “ipimizi çekerler” diye uyardığını söylüyordu. Şimdi de YÖK üyeleri uyarıyor “Üniversitelerin, bilimin özerkliğinin ipi çekiliyor.” diyorlar. Bu sese neden kulak vermiyorsunuz?

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan komisyonda marka, patent ve tasarımla ilgili yeni bir yasal mevzuat hazırlığının yapıldığını, dört ayrı kanun tasarısının Başbakanlığa iletildiğini açıkladı, uygulamada karşılaşılan sorunlar ve AB mevzuatına uyum için bu düzenlemelerin yapılacağını ifade ettiler. Bunlar, tabii ki önemli açıklamalardır ve adımlardır ancak dediğim gibi, önemli olan, Türkiye'nin değeri yüksek ürün ve teknolojileri geliştirebilmesidir.

Konuyla ilgili bir inceleme yaparken Türk Patent Enstitüsünden bir uzmanın sunumuyla karşılaştım. Uygulamada karşılaşılan sorunları sıralarken “Başvuru kalitesinde gözlemlenen düşüş.” şeklinde bir tespiti var. Yani marka ve patent için başvuru sayısı her yıl artıyor, bu önemli bir gelişme. Ancak burada nitelikli, katma değeri yüksek ürünler çıkarabiliyor muyuz? Hayır. Bu nedenle, bunun için gerekli altyapıyı bir an önce oluşturmalı, bilime, araştırmaya siyasetin müdahalesine son vermeliyiz. Başka ülkelerin teknolojilerinin montajını yapan ülke durumundan kurtulamadığımız sürece, uluslararası alanda rekabet edebileceğimiz markalarımızı çoğaltamadığımız sürece her kriz bizi vurmaya devam edecektir.

Değerli milletvekilleri, marka yaratmak kadar markalarımızın korunması da büyük önem taşımaktadır. Bu tasarıyla yasal boşluk giderilmeye çalışılıyor. Türkiye’nin yeni yeni markalar oluşturması, yeni ve katma değeri yüksek teknolojiler üretebilmesi en büyük dileğimizdir.

Bu düşüncelerle sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çöllü.

Şahsı adına Bolu Milletvekili Sayın Fatih Metin.

Sayın Metin, buyurun efendim.

FATİH METİN (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 319 sıra sayılı, Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sınai mülkiyet hakları evrensel hukuk tarafından temel bir insan hakkı olarak değerlendirilmekte ve korunması devletlere bir görev olarak yüklenmektedir. Ülkemizde patent, marka, tasarım, coğrafi işaretten oluşan sınai mülkiyet haklarına ilişkin yasal mevzuat 27 Haziran 1995 tarihinde yürürlüğe giren bir dizi kanun hükmünde kararnameyle düzenlenmiştir. Bu çerçevede markalara ilişkin düzenleme ise 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle gerçekleştirilmiştir. Sınai mülkiyet hakları ile cezalar ise 1995 ve 2004 yıllarında çıkan 4218 ve 4194 sayılı Kanunlarla belirlenmiştir. Ancak, Anayasa Mahkemesi geçtiğimiz yıl aldığı bir kararla markalara ilişkin suçların kanun hükmünde kararnameyle düzenlenemeyeceğine hükmettiğinden, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin bazı maddelerini iptal etmiştir. Bununla birlikte, sınai mülkiyet haklarına büyük önem veren Hükûmetimizin Eylem Planı’nda yer alan, markalara ilişkin 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin kanuna dönüştürülmesi için yapılan çalışmalar tamamlanmıştır. Söz konusu çalışmanın yasalaşmasının bir süre alacağı dikkate alındığında, Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararları çerçevesinde hukuki açıdan bir boşluk doğmaması amacıyla Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hazırlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2’nci madde ile Anayasa Mahkemesinin 2004 ve 2008 tarihli kararlarıyla iptal edilen hükümlerin de yer aldığı 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 61’inci maddesi yeniden düzenlenmektedir. Maddenin amacı, marka sahibinin münhasıran yetkisinde olan markayı kullanma hakkına başkaları tarafından tecavüz edilmesini engellemektir. Marka hakkına tecavüz oluşturan davranışlar maddede tahdidi olarak da sayılmıştır.

Maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde, marka hakkının kapsamını belirleyen 9’uncu maddeye yollama yapılarak anılan maddenin ihlalinin, yani bu maddede belirtilen biçimlerde marka kullanımının marka sahibinin izni olmadığı müddetçe marka hakkına tecavüz oluşturacağı belirtilmiştir. (b) bendinde de markanın aynı veya ayırt edilemeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edilmesi, (c) bendinde de taklit markayı taşıyan ürünleri bu durumu bildiği veya bilmesi gerektiği halde satan, dağıtan veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkaran veya bu amaçlar için gümrük bölgesine yerleştiren veya ticari amaçla elde bulunduran kişinin fiilî, (d) bendinde de lisans yoluyla verilmiş hakların izinsiz şekilde genişletilmesi veya devredilmesi marka hakkına tecavüz fiilleri olarak düzenlenmiştir.

Bu itibarla, bir yönüyle haksız rekabeti ortadan kaldıracak olan bu tasarının ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni eder, saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Metin.

İkinci konuşmacı, şahsı adına Mersin Milletvekili Sayın Akif Akkuş.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 319 sıra sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Üzerinde konuştuğumuz bu yasa, 1995 tarih ve 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin bazı maddelerinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi sonucu ortaya çıkan boşluğu doldurmak üzere teklif edilmiştir. Bu eksiği tamamlaması bakımından isabetli bir değişiklik olarak nitelendirilebilir.

Değerli milletvekilleri, gelişen ve değişen dünyada birçok ürün, hizmet her alanda kullanılmakta, büyük bir nüfus topluluğu bunlardan istifade etmektedir. Türkiye'nin gümrük birliğine girmesiyle AB ülkelerinin birçoğunda üretilen mal ve hizmet birbiriyle yakından ilgili olabilmekte ve birçok benzerlikler ihtiva etmektedir. Bu durumda, bu ürün ve hizmete bağlı olarak ortaya çıkan marka veya markaların korunması âdeta bir zorunluluk hâline gelmiştir. Bu korumalar ülkemiz ve milletimizin menfaatine uygun bir şekilde düzenlenmeli ve ürettiğimiz mal ve hizmetlerden gerektiği gibi istifade etmeliyiz. Günümüz dünyası bilim ve tekniğin baş döndürücü bir hızla geliştiği bir çağı yaşamaktadır. Buna bağlı olarak da birçok buluş ve icat ortaya konmaktadır. Bu icat ve buluşlar pratiğe uygulandığında, piyasanın talebine göre değeri artmakta ve aranan bir ürün hâline gelebilmektedir. Talep arttıkça bunun taklidi veya benzeri yapılarak kazanç temini yoluna gidilmekte ve haksız kazanç sağlanmaktadır. Hepimiz görüyoruz ki, biliyoruz ki son zamanlarda Çin başta olmak üzere Uzak Doğu ve Güneydoğu Asya’da taklit büyük bir sanayinin doğmasına yol açmıştır. ARGE çalışması olmadan ucuz işçilikle elde edilen ürünler dünya pazarlarını işgal etmiştir. Özellikle ülkemiz bu konuda bir açık pazar hâline gelmiş bulunmaktadır. Marka hâline gelmiş ürünlerin pazar payı ve talebi her geçen gün artacaktır. Markalar korunursa yeni tasarımcıların özgün tasarımlar üretmeleri artacak ve böylece bu korumalar birer teşvik unsuru olacaktır. Bu da ülkemizin öz kaynaklarının değerlendirilmesine katkıda bulunarak ekonomiye destek olacaktır.

Değerli milletvekilleri, sanayide, tarımda üretilen ve pazara sürülen her türlü mal ve hizmetin diğerlerinden ayrılması, kullanılan marka ve coğrafi işaretlerin korunmasıyla mümkündür. Ayrıca, markalaşma ve markaların korunması standart ve normların ortaya çıkmasına ve dünyada standart uygulayan ülkelerle ticari rekabetin kolaylaşmasına da yol açacaktır.

31 Aralık 1994 tarihinde yürürlüğe giren Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması ve sınai hakların korunması için Paris Sözleşmesi, AB’ye üyelik ve gümrük birliğine geçiş için Türk mevzuatında yapılması gereken değişiklik ve yenilemeler, Markalar Kanunu’nun günün şartlarına uyarlanmasını kaçınılmaz hâle getirmiştir, ancak marka ve patentle ilgili birçok hukuki sorun ortaya çıkmıştır. Marka ve patentle ilgili ortaya çıkan birçok sorun istismara dayanmaktaysa da bir kısmı herhangi bir kasıt unsuru taşımamaktadır. Bunların çözümünde kasıt olan ile olmayanın ayrılması gerekir. Kısaca, emek, sermaye ve zekânın değerlendirilmesi demek olan markalar, ekonomiyi, bilimi ve toplumu ileri götürecek şekilde korunmalıdır.

Değerli milletvekilleri, markaların korunması kadar ürün ve sermayenin korunmasında devlet destek ve teşvikleri de önemli bir fonksiyon olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak, ülkemizde teşvik uygulamalarının adil bir şekilde olduğu maalesef söylenemez. 14/1/2009 tarihli gazetelerde yer alan haber ve haritadan bazı iş kollarında bazı illere teşvik uygulaması yapılacağı belirtilmektedir, ancak bu iller arasında Mersin bulunmamaktadır. Şöyle bir harita, gördüğünüz gibi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Bu haritada hangi ilde, hangi iş kollarında teşvik uygulanacağı, teşvik verileceği belirtiliyor, ama Mersin bunların içerisinde yok. Herhâlde bu, Mersin’in ihmal edilmesi gibi bir sonucu ortaya çıkarıyor diye düşünüyorum ve yeni bir anlayışla bunun yeniden ele alınması ve Mersin’in de teşvik içerisine alınması gerektiğini belirtiyorum.

Niye Mersin teşvik içerisine alınmalı, Mersin’de teşvik uygulanmalı? Mersin ve ilçeleri teşvik uygulanan birçok il ve ilçeye göre teşvike daha fazla ihtiyacı olan yöremizdir. Yoğun göç alması ve kırsal kesimdeki ilçe, kasaba ve köylerin gelir seviyesinin düşüklüğü bunu zorunlu hâle getirmektedir. Tarsus’da kurulu bulunan ve bir marka hâline gelmiş olan Berdan Tekstil destek alamamasından dolayı kapısına kilit vurmuş ve yüzlerce işçi işsiz kalmıştır. Bu, teşviklerin başka yere kaymasının bir sonucudur.

Bilindiği gibi, Çukurova’nın batı kesimini içine alan Mersin ve Tarsus, bir zamanlar tekstil iş kolunda her türlü ürünün başarıyla üretildiği bir yer iken, bugün bu özelliğini büyük oranda yitirmiştir, çünkü fabrikalar, teşvik alan Kahramanmaraş, Adıyaman ve Denizli gibi yerlere taşınmıştır. Mersin tekstil teşvikinden mutlaka faydalanmalıdır; ayrıca turizm, tekstil, gemi sanayisi, petrol sanayisi, kimya sanayisi ve tarım alanlarında da teşvike ihtiyaç duymaktadır.

Bu düşünce ve duygularla yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akkuş, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, yeni madde ihdasına dair…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, bir beş dakika ara verir misiniz…

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Hayır efendim. Komisyon çoğunluğumuz yok, yeni madde ihdası yapılamaz efendim.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ara verirseniz…

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Hayır efendim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Şimdi, Sayın Başkan, “Yoklama istemeyin.” diyorlar, istemiyoruz. Şimdi de “Ara verin.” diyorlar. Yani, anlayamadım ben bu işi.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Başkanım, aciliyete binaen olabilir.

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.56

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.11

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

319 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Sayın Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır. Malumlarınız olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İç Tüzük’ün 87’nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle önergeyi okutup Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 13 üyesi ile katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 319 sıra sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına, çerçeve 2 nci maddeden sonra gelmek üzere, aşağıdaki şekilde yeni bir madde eklenmesini ve diğer madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

Süreyya Sadi Bilgiç

İsmail Bilen

 

Yozgat

Isparta

Manisa

 

Veysi Kaynak

Turan Kıratlı

 

 

Kahramanmaraş

Kırıkkale

 

Madde 3- 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin, 3.11.1995 tarihli ve 4128 sayılı Kanunla eklenen 61/A maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Ceza hükümleri             

MADDE 61/A- Başkasına ait marka hakkına iktibas veya iltibas suretiyle tecavüz ederek mal veya hizmet üreten, satışa arz eden veya satan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.

Marka koruması olan eşya veya ambalajı üzerine konulmuş marka koruması olduğunu belirten işareti yetkisi olmadan kaldıran kişi hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis ve 5 bin güne kadar ve adli para cezasına hükmolunur.

Yetkisi olmadığı halde, başkasına ait marka hakkı üzerinde, satmak, devretmek, kiralamak veya rehnetmek suretiyle, tasarrufta bulunan kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.

Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan suçların bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, ayrıca bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan suçlardan dolayı cezaya hükmedebilmek için; markanın Türkiye'de tescilli olması şarttır.

Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan suçların soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır.

Üzerinde başkasının hak sahibi olduğu marka taklit edilerek üretilmiş malı satışa arz eden veya satan kişinin bu malı nereden temin ettiğini bildirmesi ve bu suretle, üretenlerin ortaya çıkarılmasını ve üretilmiş mallara el konulmasını sağlaması halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz."

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Katılıyoruz efendim, salt çoğunluğumuz vardır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kaç kişi?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – 15 kişi…

BAŞKAN – Evet, Komisyonun 15 üyesi şu anda komisyon sıralarında bulunmaktadır.

Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan, önerge üzerinde, yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.

Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, şahısları adına Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın ve Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü’nün söz talepleri intikal etmiştir.

Sayın Seyhan, buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, dünkü konuşmamda da izah etmiştim. Bu, bugünün sorunu değil. On beş dakikadır Türkiye Büyük Millet Meclisinde şu yaşadığımız şeyi başka birine izletseniz bunu bir Meclis görüşmesi değil reality şov olarak değerlendirir, başka hiçbir şey değildir. Çünkü bu olayın siyasi ciddiyetle bağdaşır hiçbir bir yanı olamaz, bu mümkün değil.

Bakın şimdi, bir yıldan fazla bir süredir Anayasa Mahkemesi bu iptal kararını vermiş mi? Vermiş. Resmî Gazete’de yayınlanmasından sonra altı buçuk ay geçmiş mi bunun üzerinden? Evet, geçmiş. Altı buçuk ay süre içerisinde kanunu getirememişsiniz. Vakti geçmiş, düşen cezalar düşmüş. “Bundan sonra artık o cezaları da kurtaralım, aman düşmesin arkasından dolanalım.” Olmaz. “E, tamam, olmuyorsa bundan sonrasını sağlayalım.” diyorsunuz. Çünkü ceza var, cezanın karşılığı yok. Arkadaşlar, bu kanun çok uzun bir hazırlık dönemini kapsıyor. Eğer siz o hazırlık döneminde cezanın karşılığının olmadığını fark edemediyseniz, o hazırlık dönemini geçtikten sonra dahi komisyon görüşmelerine siz bu cezaların karşılığı olmadığı yönünde bir anlayışla gelmemişseniz bugün burada komisyonu toplama hakkınız olmaz. Devlet yönetimi ciddiyet ister arkadaşlar, bu böyle bir şey mi? Yani “Yolda ben yürürüm, eksikliği nerede görürsem orada kaparım…”

Değerli arkadaşlar, bir yılı aşkın süre bu eksikliği görmeyen gözün, bugün eksikliği gördüğüne kimse beni ikna edemez bu konuda. Böyle şey olabilir mi? Bunu kime yorumlattınız? Mecliste ceza hukukçuları var, bulamıyorsunuz. Kendi ceza hukukçularınıza bunun altını üstünü karıştırtıyorsunuz yarısı inanıyor, yarısı bunun işi çözeceğine inanmıyor. Maddelerin bir kısmı orada duruyor, bir kısmına ek yapıyorsunuz. Değerli arkadaşlar, böyle bir şey olabilir mi?

Kaldı ki biz -Komisyon arkadaşlarımıza da sesleniyorum- o Komisyondaydık, bu gelmedi önümüze, bu konuşulmadı. O Komisyon sürekli ciddi kararlar alıyor. Niye oturuyorsunuz arkadaşlar oraya? Biz, Komisyonumuz ciddi çalışacak, Genel Kurulda geçici maddeyle bir ekleme yapmayacak diye defalarca aramızda konuşmadık mı! Nasıl güveneceğiz! Birbirimize sürekli söz verip, “Aman kardeşim, bu da burada eksik kalmış, köprünün yamacında hemen bunu düzeltiverelim.” diyerek mi ikna edeceğiz bizi? Türkiye Büyük Millet Meclisi böyle işletilir mi! Değerli arkadaşlarım, böyle bir şey olur mu!

Hukuki haklılığınız varsa dahi kanunu alın, yarına bırakın, aceleniz ne? Biz de yorumlayalım. Hepimiz bir araya gelelim, eğer burada bir eksiklik varsa o eksikliği giderelim. Yani telefonla mesaj atarak, komisyondan komisyon üyesini çağırarak, bir zorlamayla, sizin dahi ucu açık şekilde gördüğünüz, neye hizmet ettiğini yeterince algılayamadığınız bir maddenin burada ihdas edilmesinin bir anlamı olabilir mi? Bir tek anlamı olabilir: Bu, yangından mal kaçırma anlayışı mıdır? Menfaat varsa evet, denilebilir ama o ağır bir yargı olur, onu haydi bir köşeye koyalım.

İkincisi: ”Kardeşim, biz beceriksizlik yaptık, ama bu görülmesin.” diyorsanız değerli arkadaşlar, bunun tamir yeri Genel Kurul değildir. Bunu yapacaksınız.

Ben Sayın Bakanı da severim, eğer bunu bir yılda göremeyecekse, bir yılda önünü alamayacaksa çıkıp bunun için özür dilemeli ya da bu kanunu ertelemeliydi, “Kalsın arkadaşlar.” diyebilmeliydi. Yapamadınız. Bürokrat arkadaşlar göremediyse bugüne kadar bunu, buna inanmıyorlarsa Sayın Bakanın önüne koymayacaklardı. Ama Türkiye Büyük Millet Meclisi bir zorlama duvarı değildir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, zorlamayla, hakkı olan bir duvarı yıktırmayız. Biz vatandaşın yanındayız. Ama orada oturan arkadaşlarımızın birçoğu dahi “Bir vatandaşın yarasına merhem olur.” mantığıyla buna “evet” demiş değildir, sadece siyasi kararın arkasında duruyor.

Ben bu tutumu kınıyorum. Bunun da bir işe yaramayacağını ifade ediyorum. Bundan doğan bir yasal hak varsa Cumhuriyet Halk Partisi olarak görevimizi yapacağımızı da ifade ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Seyhan.

Şahsı adına Sayın Veysi Kaynak, Kahramanmaraş Milletvekili.

Buyurun Sayın Kaynak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 319 sıra sayılı Tasarı’ya bir ek madde eklenmesi hakkında benim de imzam bulunan önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.

Bir defa, bu, anormal bir durum değildir. Bu, İç Tüzük’ümüzün Meclisimize tanıdığı bir haktır, bir imkândır ve bu imkân kullanılmaktadır.

Bunu böyle belirttikten sonra, tasarı, bildiğiniz gibi -daha önce de ifade edildi- Anayasa Mahkememizin iptal kararları nedeniyle doğmuş ve doğacak olan hukuki boşluğun giderilmesi amacıyla hazırlanmıştır. Bu maddede, tam bu noktada, Türk Ceza Kanunu hükümleri karşısında Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ye 3/11/1995 tarihli ve 4128 sayılı Kanun’la eklenen 61/A maddesinde tanımlanan fiillerin bir kısmı 31 Aralık 2008 tarihi itibarıyla, artık, bu madde hükümlerine göre ceza hukuku yaptırımıyla cezalandırılamamaktadır. Çünkü bu madde, suçta ve cezada kanunilik ve belirlilik ilkeleriyle, suç teorisinin seçimlik hareketli suçlara ilişkin prensipleriyle ve ceza sorumluluğunun şahsiliği kuralıyla bağdaşmayan hükümler taşımaktadır.

Bu durum karşısında, marka hakkına tecavüz teşkil eden fiillerin müeyyidesiz kalmaması için söz konusu madde hükmünde suç tanımları yeniden yapılarak huzurlarınıza getirilmiştir. Başta da söylediğim gibi, bir boşluk doldurulmak amaçlanmaktadır.

Bu vesileyle maddeye desteğinizi talep eder, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaynak.

Şahsı adına Kastamonu Milletvekili Sayın Hakkı Köylü.

Sayın Köylü buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; konuşmama başlamadan önce yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’de bugün yapılan değişikliğe ilave olarak bir madde ihdası söz konusu oldu. Bu madde teklifi, esasında, Adalet Komisyonunda bununla ilgili daha önceden verilmiş bir teklif vardı. O teklif bugüne kadar maalesef kanunlaşamadı. Bunun sebebi de Sanayi Bakanlığımızda markalarla ilgili geniş bir çalışma bulunmasıydı. Sanayi Bakanlığımızdaki bu çalışma yanılmıyorsam sonuçlandı, ancak Hükûmete gitti veya gitmek üzere. O kapsamlı çalışma buraya gelip, buradan geçinceye kadar markaların korunması yönünde bir zafiyet olacaktı. Sebebi de Türk Ceza Kanunu’nun genel hükümleriyle ilgilidir.

Türk Ceza Kanunu’nun 2’nci maddesinde “Kanunsuz suç ve ceza olmaz” hükmü vardır. 5’inci maddesi de, ayrıca, ceza içeren özel kanunların veya özel ceza kanunlarının hükümlerinin de Türk Ceza Kanunu’nun genel hükümlerine uyması mecburiyeti vardır.

31/12/2008 tarihine kadar bir süre tanınmıştı, bu süre içerisinde bu Mecliste şubat ayında 170 tane kanunda değişiklik yapıldı ve bu uyarlama çalışması yapıldı, 650 maddelik bir tasarıydı bu. En son, yılbaşından önce, Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu’nda da bir değişiklik yapıldı ve o da uyarlandı, fakat Markalar Kanunu’ndaki uyarlama o zaman yapılamadı. Şimdi ne oldu? Bu Kanun’un ceza hükümleri şu anda uygulanmıyor. Yani 61/A maddesindeki ceza hükümleri şu anda yok ama bununla birlikte, bütünüyle, markaya tecavüz suçları da ortadan kalkmış değil. Ekonomik yönden tazminat davalarında bir engel yok, onlar devam ediyor. Bunun yanında bu Kanun uygulanamayınca Türk Ticaret Kanunu’nun 57’nci maddesindeki haksız rekabet kuralları devreye giriyor ve haksız rekabetten dolayı bir ceza uygulaması vardır. Oradaki ceza da bir yıla kadar hapis cezasıdır. Şu anda mahkemeler bu Kanun’un yerine onu uyguluyorlar. Son bir madde daha vardır bundan başka, geçici madde, o da esasen o Türk Ticaret Kanunu’ndaki hapis cezasını veren mahkemeler sulh ceza mahkemeleridir ceza süresi itibarıyla, o mahkemelerin ihtisas mahkemesi olmaması sebebiyle, hâlen mahkemelerin elinde bulunan dosyalara görevsizlik kararı verilmeyerek, gene, ihtisas mahkemelerine devam etmesini sağlamaya yönelik bir değişikliktir.

Burada yapmış olduğumuz düzenleme ayrıca önergeyle maddenin daha anlaşılır bir hâle getirilmesidir, daha uygulanabilir bir hâle getirilmesidir. Gerçekten de markalarla ilgili kanunun maddeleri, yani 61/A maddesindeki hükümler yeterince uygulanamamıştır, kaldı ki Anayasa Mahkemesi de zaten bir önceki maddeyi iptal etmiştir, bu yüzden bir sorun ortaya çıkmıştır, bu sorunu da diğer kanun, asıl ana değişiklik buraya gelinceye kadar daha fazla zaman geçmemesi için burada bir önergeyle düzeltme imkânı doğmuştur. Bu bakımdan böyle bir teklif hazırlanmıştır. Yüce Meclisin onayına bunu sunuyoruz. Bence doğrudur. Belki gecikmiştir, ona katılıyorum ama doğru bir düzenlemedir. Kabul oyu vereceğinizi düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Soru sormak için ekranda ismini gördüğüm arkadaşlarıma söz vereceğim.

Sayın Öztürk, buyurun efendim.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, aracılığınızla sormak istiyorum: Mevcut madde 61/A’da suç fiili sayılmış olup da önergeyle suç fiili olmaktan çıkarılan durum var mıdır? Varsa, bu fiillerden hüküm giyenler var mıdır? Cezaların tavanı üç yıldan iki yıla indiriliyor. Bu indirimden kaç hükümlü yararlanacaktır? Para cezalarında bir indirim yapılmakta mıdır? Adalet Komisyonundan da geçirilmesi uygun olmaz mıydı? Satan kişinin iktibas veya iltibas suretiyle tecavüz edilen mal hakkında her zaman gerçeği bilmesi mümkün olmayabilir. Onlara da aynı hapis veya adli para cezası getirilmesi doğru mudur?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim.

Efendim, aslında, biraz önce, tabii, şahısları adına konuşuldu. Bu böyle son dakika korsan önergeleriyle… Sayın Öztürk de sordu. Bizim anladığımız kadarıyla, birtakım yandaşlara af getirilmeye çalışılıyor. Zaten bu 61/A maddesi Anayasa Mahkemesince iptal edilmemiş. İptal edilmediğine göre, Ceza Kanunu’nda yürürlükten kaldırılmış mıdır, kaldırılmamış mıdır cezaları? Bir onu öğrenmek istiyorum.

Bana öyle geliyor ki bu önergeyi verenler dahi bu önergeyle ne getirdiklerini anlamamışlardır. Yani şimdi, burada hürriyeti bağlayıcı suçlarla ilgili birtakım hükümler getiriyoruz ama bunlar enine boyuna komisyonda tartışılmıyor, Mecliste tartışılmıyor. Burada, işte, son dakika önergeleriyle belki, Sayın Öztürk’ün de dediği gibi, birtakım yandaşları daha önce ceza almışlardır, bunları düşürmeye çalışıyorlar. Bu, yasama faaliyetinin sağlıklı ve dürüst çalışmasıyla bağdaşmayan bir tarzdır.

Niye bu kadar her şeyi milletten saklıyorsunuz da burada getiriyorsunuz? İşte, geçen gün, yine, ÖTV’den dolayı bir düzenleme getirdiniz, bir yandaş firmanın 3 trilyon lira vergisini affettiniz. Yani günah bu devletin, böyle, AKP’nin elinde vatandaşların, böyle hatırlı olanların, son anda korsan önergelerle getirilip affedilmesi. Yani evvela, böyle bir madde getiriliyorsa bunu enine boyuna tartışmamız lazım, tartışılmıyor. Bunda neyi kimden kaçırıyorsunuz ben anlamıyorum yani. Bu, gerçekten, hakikaten Adalet Komisyonunda eğer böyle bir şey varsa… Bir defa bunun Adalet Komisyonundan geçmesi lazım. Bu, bir ceza hükmüdür, hürriyeti bağlayıcı karardır, Anayasa’nın 91’inci maddesine göre de kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi kavramı içinde yer almaması lazımdır. Çünkü orada belirtilmiş “Temel hak ve özgürlüklerle ilgili hükümler kanun hükmünde kararnameyle düzenlenemez.” diye. Hükûmet veya Komisyon bunu açıklasın efendim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Sayın Bakanım, buyurun.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; teşekkür ediyorum.

Efendim, bu söylenenlerin tabii birçoğu teknik. Ama konuşmamın başında da ifade ettim, patent ve markayı, endüstriyel tasarım dâhil olmak üzere, düzenleyen dört ana kanunun -yaklaşık yüz elli-yüz altmış maddelik kanunlardır bunlar- bunların Bakanlar Kurulunda imzası bitti ve zannediyorum bugün yarın Büyük Millet Meclisine gelerek komisyonlarda enine boyuna görüşülecek bütün maddeleriyle, bütün açıklığıyla. Buradaki, ifade edildiği gibi, bir açığı, eksikliği gidermek üzere yapılan bir çalışmadır.

Burada yandaş ayrımı yapıp yapmamayı, nasıl olduğunu ben tabii bilemiyorum yani neye göre yapılır, kriteri nedir, nasıl yapılır? Bir mühendis olarak gerçekten zorlanırım böyle bir şeyde olmaktan.

Burada hapis cezalarında bir indirim yok ve diğer taraftan, yine söylemiştim, mevcut olup hâlen uygulama imkânı kalmayan kanunda hapis veya para cezası tercihli uygulanıyordu; bu teklif, hem hapis hem para cezası birlikte uygulanacak diye düzenleme getiriliyor.

Onun dışında yine rakamsal şeyler sorulmuştu bana, onların da yine yazılı olarak cevabını vereceğimi ifade ediyorum.

Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, siz bir şey ifade edecek misiniz?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Hayır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Tamam.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.32

 

 

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.45

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

319 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın eklenen yeni 3’üncü maddesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Tasarının 3’üncü maddesini 4’üncü madde olarak okutacağım.

Sayın milletvekilleri, bunlar yürütme ve yürürlük maddeleridir, lütfen Genel Kurulda hazır bulunalım.

Tasarının 3’üncü maddesini 4’üncü madde olarak okutuyorum:

MADDE 4 - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına Düzce Milletvekili Metin Kaşıkoğlu.

Sayın Kaşıkoğlu… Yok.

Sayın Veysi Kaynak, buyurun.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın yürürlük maddesi hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir önce ilave ettiğimiz maddede de arz ettiğim gibi, bu tasarı Anayasa Mahkememizin iptal kararı neticesinde hazırlanarak huzurlarınıza getirilmiştir. Gerek Komisyonumuzda gerek Genel Kurulumuzda da yürürlük maddesine kadar gelmiş bulunuyoruz.

Maddenin özellikle ticaret ve sanayi erbabımıza ve bütün milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Başka söz talebi? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi 5’inci madde olarak okutuyorum:

MADDE 5 - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına Manisa Milletvekili Sayın İsmail Bilen.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 319 sıra sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, dünden beri kanun tasarısını görüşüyoruz. Sanayimize hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. Tasarının kanunlaşarak ülkemize yararlı hizmetler sunacağına inanıyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Veysi Kaynak, Kahramanmaraş Milletvekilimiz…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Konuşmayacağım.

BAŞKAN – Başka söz talebi?

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 319 sıra sayılı Tasarı’yla Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’de yapılan bir değişiklikle ilgili olarak “Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.” maddesinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, aslında tabii, bu kanunun Bakanlar Kurulu tarafından yürütülmesi nedeniyle söz aldım. Maalesef, Türkiye’de Hükûmet Türkiye Cumhuriyeti devletini sağlıklı yönetmiyor, bunu herkesin kabul etmesi lazım. Bakın, İsrail’le Hamas arasındaki saldırıda maalesef Türkiye Cumhuriyeti devleti bir Hamas terör örgütünün arkasına takıldı. Ayrıca da Filistin Devlet Başkanı’nın… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bakın, hiçbir devlet başkanı başka bir devletin işine karışamaz. Türkiye Cumhuriyeti devleti ayrı bir devlettir, Filistin ayrı bir devlettir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Dolayısıyla, hiçbir devlet Türkiye Cumhuriyeti devleti…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Markalardan bahset markalardan.

KAMER GENÇ (Devamla) – Her devlet kendi itibarını korumak zorundadır. Dolayısıyla o devletin yöneticileri başka bir devletin içişlerine karışamaz. Bu birincisi.

İSMAİL BİLEN (Manisa) – İsrail’in saldırılarını tasvip ediyor musun?

KAMER GENÇ (Devamla) – İkincisi, sevgili milletvekilleri…

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sayın Kamer Genç, İsrail’in saldırılarını tasvip ediyor musunuz?

KAMER GENÇ (Devamla) – …Avrupa Birliğine üye olacağım hesabıyla Brüksel’e gidip de Türkiye Cumhuriyeti devletinin itibarını bu kadar sarsan, bugüne kadar Türkiye’de yönetici sınıfına gelen kimseler olmamıştır.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Senin kamuoyundan haberin yok.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin dışarıda itibarı düşürülmüştür. Dolayısıyla ben ilgilileri ikaz ediyorum: Bu devlet muz devleti değildir. Bu devletin yıllarca belirlenmiş politikaları vardır. Uluslararası kuralların işleyişinde bir centilmenlik, bir uluslararası diplomatik dil vardır. Dolayısıyla, siz çıkıp da, efendime söyleyeyim, başka bir devletin içişlerine karışıp da… Hele “O devletin cumhurbaşkanını başkası bana jurnal etti -bununla ilgili- ben Hamas milletvekillerini içeriden çıkarırım.” demesi bence Türkiye Cumhuriyeti devletine getirilen bir hayır değildir.

Şimdi, Abdullah Gül, devletin Genelkurmay Başkanını, yürütme, yargının başını topluyor.

Şimdi, Türkiye çok ciddi bir sıkıntı içinde, insanlar korku içinde. Her gittiğimiz yerde insanlar artık telefonla konuşmak istemiyor. Burada, Türkiye’de, belli bir F tipi organizasyonlar var. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Maksat İran rejimine uygun bir sistemi Türkiye’de oturtmak. Nitekim sizin milletvekilleriniz diyor ki: “Biz artık mesafeyi katettik yani laik Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurulma felsefesinde gerekli olan temel ilkeleri dönüştürdük,  kendi ideallerimize uygun bir devlet yönetimini getirdik.” Ama sayın milletvekilleri, bu gerçekten… Siz eğer seçime gittiğiniz zaman, ya bunu deseydiniz ki: “Kardeşim biz bu Atatürk’ün getirdiği, kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti’ni tasvip etmiyoruz. Biz geldiğimiz zaman şu yönetimi getireceğiz.” deseydiniz de böyle bir oy alsaydınız, hay hay, ben ona bir şey demem. Halk o istikamette oy vermiş. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Sayın Başkan, maddeyle ilgili konuşsun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ama halkı kandırarak, seçim bildirgeniz ortadayken siz gelip de laik Türkiye Cumhuriyeti devletini bu raddede dönüştüremezsiniz. Ayrıca, Avrupa Birliğine gidip, üye olacağım diye Brüksel’de gidip de yani üye olmamak için her türlü, devletin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin itibarını sarsacak davranışlarda bulunamazsınız.

Şimdi Türkiye Cumhuriyeti devletinin bugün en önemli sorunu Çankaya Köşkü’nde oturan zatın Türkiye Cumhuriyeti devletinin birliğini ve bütünlüğünü koruyacak, herkeste bir saygı uyandıracak bir statüye kavuşmamasından kaynaklanıyor. Dolayısıyla, evvela Türkiye’de herkes bir sorumluluk duygusu taşıyorsa Anayasa’mıza göre Cumhurbaşkanını halk seçmesi gerekiyor. Bir an önce Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi konusunda, Meclisin bu konuda karar alması lazım. Yani gidip de Arabistan’da bir bankada, on sene memur olarak çalışıp geldikten sonra Çankaya’ya gidip oturursanız, işte, Suudi Arabistan Kralı gelirse onu yere göğe sığdırmazsınız.

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sapla samanı karıştırma.

KAMER GENÇ (Devamla) - Bunlar Türkiye Cumhuriyeti’nin bana göre handikaplarıdır. Bunları aşmamız lazım. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş felsefesine uygun bir yönetimle yönetilmesi konusunda gayret sarf etmemiz lazım.

Biz buraya çıkıp da bu Hükûmet zamanında yapılan suistimalleri dile getirdiğimiz zaman “Efendim bize küfrediliyor…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayınız, buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Kesinlikle ben kimseye ne küfrederim ne kimseye hakaret ederim. Ama suistimal eden insanların da suistimallerini söylemek benim parlamenterlik görevimdir. Bu sizin Hükûmetiniz, bakanlarınız, başbakanlarınız, ilgili her kişi devleti dürüst yönetsinler, biz çıkıp da kendilerini methedelim.

Şimdi, biraz önce buraya son dakika bir kanun maddesini getirdiniz. Bu, Ceza Kanunu’dur. Ceza Kanunu’nun Adalet Komisyonundan geçmesi lazım. Orada, gelen cezanın mahiyeti nedir, herkesin bilmesi lazım. Bunları örtbas ediyorsunuz. Son anda kendinizin temasta bulunduğu birtakım kişilerle “Efendim, bizim böyle bir sorunumuz var, ya işte kanun geçerken şurada bize bir af getirin, burada bu cezadan kurtarın.” zihniyetini devamlı burada devam ettiriyorsunuz ve burada, bu yolda kanun çıkarıyorsunuz.

Ben size bu doğruları söylüyorum. Böyle yollara tevessül etmeyiniz, yazıktır bu devlete. Özellikle imar hukukuyla ilgili kanunlar geldiği zaman çok büyük imar afları getiriyorsunuz son anda, vergi kanunları geldiği zaman birçok insanların vergi cezalarını affediyorsunuz. Bu, burada, Parlamentoda yapılacak hayırlı işler değildir.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, bakınız, kimin nerede, ne görev yaptığı, ne kadar bulunduğu veya köyünde çiftçi olarak çalıştığı, hiçbir iş yapmadığı; bunların hepsine millet karar veriyor, bu seçilen insanları millet seçiyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Milletin karşısına gidelim.

BAŞKAN – Millet iradesi ortaya bir netice koyuyor, Türkiye Büyük Millet Meclisine geliyor, Türkiye Büyük Millet Meclisi de nihayetinde bir cumhurbaşkanını seçiyor. Siz Cumhurbaşkanını seversiniz, sevmezsiniz, ayrı bir şeydir ama bu tavır, millî iradeye karşı saygılı bir tavır değildir. Millet iradesi ortaya bunu çıkarmıştır. (AK PARTİ  sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu size düşmez Sayın Başkan.

BAŞKAN - Yani millet iradesiyle bizim kavga edecek hâlimiz yoktur. Millet iradesiyle kavga edemeyiz. Milletin istediği başımızın tacıdır. Siyasi parti kurarsınız, başka bir şekilde olur, çıkarsınız milletin önüne, istersiniz, olur ama milletin seçtikleriyle kavga olmaz, milletle kavga olmaz.

Teşekkür ederim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Milletimize, Bakanlığımıza ve tüm çalışanlara, müteşebbislerimize hayırlar getirmesini diliyorum.

Sayın Bakanım, hayırlı olsun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, 3’üncü sırada yer alan, Karşılıksız Çek ve Protestolu Senetler ile Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate Alınmaması Hakkında Kanun Tasarısı ve Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin; Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 6 Milletvekilinin; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 2 Milletvekilinin; Giresun Milletvekili Ali Temür’ün; Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Karşılıksız Çek ve Protestolu Senetler ile Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate Alınmaması Hakkında Kanun Tasarısı ve Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin; Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 6 Milletvekilinin; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 2 Milletvekilinin; Giresun Milletvekili Ali Temür’ün; Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/664, 2/59, 2/261, 2/357, 2/370) (S. Sayısı: 320)(x)

BAŞKAN – Sayın Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 320 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Tacidar Seyhan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani’nin söz talepleri vardır.

Şahısları adına, Bayram Ali Bayramoğlu, Rize Milletvekili ve Ali Temür, Giresun Milletvekili.

İlk söz, Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan’a aittir.

Sayın Seyhan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, birçok kesimin beklediği bir kanun bu. Bir sicil affı çıkaracağız biz. Bu sicil affının gerekçelerine bakarsak, çeşitli nedenlerle, tabii buna bir kısmı ekonomik kriz diyor, bir kısmı ekonomik kriz öncesine dayanan sıkıntılardan kaynaklanan ve Merkez Bankası kayıtlarında kredi alamayacak şekilde sicili kayıtta bulunan kişilerin bir af ile sicil kaydının silinmesini sağlıyor bu yasa.

Değerli arkadaşlar, biz bu yasayı daha önce çıkardık. Şimdi de çıksın. Bir tek kişi dahi bu yasadan yararlanacaksa bu yasanın çıkması lazım çünkü ülkemizin içinden geçtiği duruma bakarsak, birçok işletmeci, birçok çalışan arkadaşımız işinden oldu. Bir aydaki işsiz sayımız 500 bine yaklaştı. Dolayısıyla, işini kaybeden insanlar borçlarını ödeyemediler ve kalan borçlarını yeniden yapılandırabilmek için bankalardan kredi alamaz duruma geldiler çünkü Merkez Bankası kayıtları dönen çek, senet ve kredi kartı borçlarından dolayı bu insanların yeniden kredi almasının önünde engel teşkil ediyordu. Şimdi, bu kanunla Merkez Bankasından bu kayıtların silinmesi hedefleniyor.

Değerli arkadaşlar, daha önce bunu yaptık, bu bir sorun çözmedi. Nasıl çözmedi? Merkez Bankası kayıtlarından sildi ancak özel bankalar yine kendi kayıtlarını muhatap aldılar ve bizi arayanlar dediler ki: “Siz bir sicil affı çıkardınız ama biz başvurduğumuz zaman yine bankadan kredi alamıyoruz. Siz bu kanunu niye çıkardınız?” Bunu biz Komisyonda da değerlendirdik. Değerli arkadaşlarımız diyorlar ki: “Biz özel bankalar üzerinde yaptırım uygulayamayız. Kişi parasını kime kullandıracağına kendi karar verir.” Güzel… Peki, yaptırımımız ne için? Kamu bankaları için. Ancak değerli arkadaşlar, kamu bankalarına yaptırım uygularken bir yönlendirmeyi de yapmak zorundasınız, buna ek olan koşulları da sağlamak zorundasınız. Peki ne yapılabilir? Bu eksik değerli arkadaşlar. Eğer bir sicil affı çıkaracaksanız mutlaka “karşılıklar kararnamesi” diye bir kararname hazırlanıyor, o kararnamede risk gruplarının belirlenmesi lazım. Biz bu kanunda altı aylık bir yapılandırma süresi veriyoruz, kanunun yayım tarihinden sonra. Bu yapılandırma süresi içerisinde yaptı ve borcunu ödedi. Peki, ödedi. Merkez Bankası kayıtlarından silindi. Peki, bankalardaki risk gruplarından nasıl düşecek? Burada bir belirginlik yok. Siz eğer vatandaşa katkı koymak istiyorsanız karşılıklar kararnamesini bir an önce çıkarın, orada şu ibareleri koyun: “Borç yapılandırıldıktan sonra borcun ödenmesi durumunda o müşteri bir üst risk grubuna alınır.” deyin, insanları teşvik edin. Eğer bankalar risk gruplarını değiştirmeyecekse kendi bankalarınızda yapın. BDDK bunu denetlesin. Senedin güvenilirliği kalmadı, çekin güvenilirliği kalmadı. Artık, banka, müşterisine, kredi kartı müşterisine dahi yeterli güveni duymuyor.

Sayın Bakan bir şey söyledi, dedi ki: “Bu işi kredi kartlarında çözeceğiz. Artık kişinin bankalara bir borç limiti olmayacak, ayrı ayrı borç limiti olmayacak, bir tek limiti olacak. Kişinin limiti neyse bütün bankaların kredi kartı toplamı o olacak.” Bununla kredi kartını çözebilirsiniz. Getirirsiniz iki maaş koşulunu, bu piyasayı biraz daha rahatlatır ama çözebilirsiniz fakat o insanları borçlarından dolayı yeniden yapılandıramazsınız.

Şimdi, yapılacak şey şudur arkadaşlar: Eğer Hükûmet bir krizin varlığını kabul edip krizin gidişini yavaşlatma yönünde bir çözüm arıyorsa, siz, vatandaşa daha ötesinde bir hizmet yapacaksınız. Öncelikle bunun sicil affını sağlayacaksınız. İkincisi, borçlarının yapılanmasını da hemen akabinde getireceksiniz. Eğer borçlarını yapılandırmayacaksanız, vatandaş bu borcunu nasıl ödeyecek altı ay içerisinde bir öngörünüz yoksa? Zaten ödeyebilecek insan cebindeki o parayı çıkarır öder ve borçlu duruma düşmez. Bir Merkez Bankasındaki kayıtlar kalır, onu silmekle bir şey elde edemezsiniz tek başına. Ama borç yapılandırması esastır.

Türkiye’nin bir yapılandırmaya ihtiyacı var. Türkiye’nin bu piyasada bir nakit para akışına ihtiyacı var. Türkiye’nin nerede olduğunu kabul etmek zorundayız. Türkiye bir krizin hâlâ ortasındadır. Bu kriz süreci yukarı doğru çıkmaya devam etmektedir. Her gün yüzlerce vatandaşımız işini kaybetmektedir. Eğer bir ay içerisinde 345 bin insan işini kaybetmişse, eğer bugün 300-400 milyon liralık iş için İŞKUR’un önü doluyorsa Ankara’da, ciddi bir sorunumuz var demektir arkadaşlar.

1) Alacağınız kararların hem sanayicimizin hem esnafımızın kredi alabilme gücünü artırması lazım.

2) Bunların edinmiş oldukları, sorumluluk altında oldukları borçlarını ödeyebilecek bir yapılandırmada olmuş olması lazım.

3) Ödemesi durumunda, firmaların veya kişilerin risk gruplarının bir üst risk grubuna geçirilerek bir süre sonra kesin bir affa uğramasını sağlamak lazım.

Deniliyordu ki Komisyonda: “Ya arkadaşlar, böyle söylüyorsunuz ama dürüst vatandaşla dürüst olmayan vatandaş ne yapacak?“ Doğru, her dönemde her af kararı borcunu dürüst ödemiş vatandaşı cezalandırır. Ancak ciddi bir kriz varsa, siz, bu krizin etkilerinden vatandaşlarınızı da kurtarmak zorundasınız. Eğer iktidar partisi içerisinde, Komisyonda olduğu gibi, hâlâ “Burada dürüst vatandaşları koruyalım ve aslında, bu, oluşan bir kriz sonucunda bir tedbir değildir” diyorlarsa bu kanunun getirilmesine hiç neden yok. Ortalıkta kriz yoksa ve dürüst vatandaşları koruyacaksak bu kanunun burada ne işi var?

İkincisi, ortalıkta kriz varsa ve biz dürüst vatandaşları koruyacaksak, o zaman, madem önümüze bir kanun getiriyorsunuz, krizin başlangıç tarihini 30 Eylül kabul edin “30 Eylülden sonra temerrüde düşenler bu kanundan yararlanır” dersiniz, dürüst vatandaşları korursunuz.

Ben bunu şunun için söylüyorum: Bazı arkadaşlarımız hâlâ polemik yapıyor. “Bir, ortalıkta kriz yok. Bu kanun ne kanunu?” Komisyonda diyor. Bunu söyleyen iktidar milletvekili. “Bu, psikolojik bir kriz.” diyor. Bunu söylemiş olmasını dahi, ben bir milletvekili olarak zül kabul ediyorum. Peki, bu tedbiri biz niye alıyoruz? Neresi psikolojik arkadaşlar; kapanan binlerce işletme mi, sokağa atılan 500 bin-600 bin insan mı her ay, hangisi psikolojik? Yapmayın! Eğer bunu Başbakan duysun diye söylüyorlarsa daha seçime çok var, acele etmesinler. Böyle şey olur mu? Ve bizim önümüze yeni bir ölçü geldi Komisyonda. Diyor ki aynı milletvekili: “Bu kriz psikolojiktir. Psikolojik olmadığını söyleyebilmek için yılbaşındaki alışverişe bakın, 14 Şubat geliyor, Sevgililer Günü’ne bakın, oradaki alışveriş fazlaysa kriz yoktur ve psikolojiktir.” Şimdi, bir de krizin Sevgililer Günü kriteri çıktı başımıza, bir de o geldi başımıza. Her gün yeni bir kriter. Böyle bir zül hiçbir yerde görülmez.

Başbakan “Bir kriz var” diyor, “Teğet geçiyor” diyor. Sanayi Bakanımız bu krizin olduğunu kabul ediyor, ilgili bakanlar kabul ediyor, Odalar Borsalar Birliği kabul ediyor. Hatta bazı konuşmacılar, Adalet ve Kalkınma Partisi içerisinde “Böyle bir kriz vardır, biz tedbirimizi aldık” diyorlar. Çıkıyor bir milletvekili “Ortada kriz yok, siz psikolojik bir kriz ortamı yaratıyorsunuz.” Ne işi var bu kanunların burada o zaman, hiç görüşmeyelim. Kriz yoksa, insanlar kendi durumlarını bilerek buraya getirdilerse niye yardımcı oluyoruz? Piyasa neden tıkandı? Vatandaşın ödeme gücünün kalmamasından tıkandı. Bunda sorumluluğumuz varsa… Ödeme gücü kalmadı değerli arkadaşlar.

Buradaki tek şeyi dürüst ya da dürüst olmayan vatandaşa bağlıyorsanız, eğer öyle bir iddianız varsa lütfen sınırlama getirin, 30 Eylülden önce olanlar, 30 Eylülden sonra olanlar diye. Ama eğer vatandaşa bir hizmet yapacaksanız artık insanları kategorik olarak ayırmayın. Zor duruma düşmüş her insanı oradan kurtarmak hepimizin görevi. Getirin kanunu geçirelim. Hatta yapılandırma kanununu getirin kredi kartını da yapılandıralım. “Bu gelsin, o sonra arkasından gelecek.” Olmaz öyle şey. Ben affı yapılandırmayla birlikte düşünmek isterim. Eğer piyasaya nakit para enjekte edecekseniz onu da anlarım. Onun da yöntemini bununla birlikte bilmek isterim. Çünkü bunların hepsinin sınırı bir diğerine bağlıdır, birini diğerinden ayıramazsınız. Piyasaya istikrar gelecekse -aramızda sanayici var, işletmeci var- istikrarı bir tek bağımsız kanunla oluşturamazsınız. Hiç kimse bunu söylemiyor, söyleyemez. Mademki bunlar total bütünlüktür, o zaman Sanayi Bakanlığı, Maliye Bakanlığı birlikte bir çalışma yapacak. Bu birlikte çalışmanın üyeleri olarak bir paket açıklayacaksınız; sicil affı, kredilendirme, kredilendirme koşulları ve yapılandırma ve esnaf-sanatkâr desteği, sanayici desteği. Sadece sanayicide de tutamazsınız, küçük esnafa da bakmak zorundasınız değerli arkadaşlarım. Memura enjekte edecekseniz “Memura enjekte edeceğiz.” diyeceksiniz. Bu paralar nasıl ödenecek? Yani, insanların yastığının altında var da “Türkiye Büyük Millet Meclisi zaten bir af çıkarsın, ben yastığımın altındaki paradan yararlanayım.” diyorsa burada biz suç işliyoruz, böyle bir çoğunluk varsa. Ama yoksa, ama hakikaten yoksa yapmanız gereken farklı şeyler de var değerli arkadaşlarım.

Diğer bir konu da arkadaşlar, bankaların da elbette kredi verdiği kişilerin ödeme kalitesi düşmemeli. Yani dürüst, düzenli ödeme yapan insanları da mükafâtlandıracak birtakım tedbirleri de mutlaka almak zorundayız. Her şeyin zamanında tahsil edilmesi…

Şu da çok önemlidir: Şimdi yeniden yapılandırmadan söz ediyoruz, bunu da vurgulamak istiyorum. Değerli arkadaşlar, eğer bir yeniden yapılandırma yapacaksanız yapılandırılan borç hemen Merkez Bankasında görülür. Orada görüldükten sonra diğer alacaklılar bunun üzerine üşüşüyor. Âdeta yapılandırma sonrasında vatandaşlarımız bir lince tabi tutuluyor. Bunun da önüne geçmemiz lazım. Bu bilinci yaratacak ben değilim. Bu bilinci yaratacak ilgili arkadaşlarım, ilgili yöneticilerim. Üşüşmemeliler; yeniden yapılandırmada bütün alacaklıların listede yapılandırmayı gördüğü anda vatandaşı linç etme psikolojisine yönelmesinden biz aldığımız kararlarla insanları vazgeçirmek zorundayız.

Değerli arkadaşlarım, şimdi bakıyoruz, sicil affını geçirdiniz, bunlar ödendi; yeniden yapılandırma da yaptınız, ancak az önce söylediğim kaynak sorunu burada açığa çıkıyor. Bir önceki kanuna lütfen bir bakın. Ben diyorum ki: Bu çıkardığımız kanundan bunların ancak yüzde 25’i yararlanıyor -bir önceki kanunda öyle oldu- ama o yüzde 25’in… Çünkü, örneğin 40 bin kredi kartı varsa -her vatandaşımızın birkaç kredi kartı olduğunu düşünürsek- bunun 20 bininin direkt kullanılan kredi kartı olduğunu hesap edersek ortaya çıkan rakamlar, gerçekçi rakamlar bize şunu gösteriyor: Eğer bu borcun yüzde 25’i ödeniyorsa, bir yıl içerisinde yeni borçlu sayısının yüzde 10’u geçmemesi lazım, eğer doğru bir iş yapıyorsak.

Değerli arkadaşlar, biz geçen, 2003’te af çıkardıktan sonra -bankalardan bilgi aldım, iki bankadan bilgi aldım- aynı nitelikteki, aynı isimlerdeki borçlu sayısı oranı yüzde 25. Yani af çıkarmışız, bir yıl içerisinde yararlananın yüzde 25’i kadar insan yeniden kara listeye girmiş. O hâlde benim görevim, insanları kara listeden düşürmek olduğu kadar, insanların yeniden kara listeye girmesini de engellemek olmalıdır. Bundan doğal bir şey olamaz. Bunun tedbirini de ben almayacağım, ilgili bakanlığımız alacak, sanayicimizle ilgili tedbir alacak.

Şimdi Sanayi Bakanımıza da Odalar Borsalar Birliğine de bütün sanayicilere nakit akışı sağlayan arkadaşlarımıza da sesleniyorum: Bunu dar kapsamdan çıkarsınlar. Daha geniş bir tabana yaymak zorundasınız. Krizlerin bel kemiği nakit akışıdır. Burada piyasada nakit akışına kamu ve idareler öncülük yapmazsa siz krizin süresini uzatırsınız ve krizin sonuçlarını ağırlaştırırsınız, tedavi süreniz de uzar. Mutlaka buna ihtiyacı var Türkiye’nin. Rehabilitasyon… Bir dönemde bütçe açığıysa açık, onu nereden kapatacağını hesap edeceksin.

Haa, ama şunu yaparsanız; sanayiciye nakit akışı sağlayayım, aynı zamanda vergi bindireyim… Olmadı öyle şey değerli arkadaşlar, ikinci bir sıkıntı da orada. Maliye âdeta işverenin, vatandaşın üstünde alacaklı gibi. Alacaklı gibi olmaz, Maliye Bakanlığı da bir işverenin yanında iş ortağı gibi düşünecek, “O kazanırsa ben kazanırım.” diyecek; “O ticarete devam ediyorsa ben edebilirim.” diyecek; “Esnaf orada kalabilmeli, yaşayabilmeli, o ekmek yiyebilmeli” diyecek. Elinde sopasıyla “Her insandan ne kadar koparırsam haktır.” diye bir anlayışla Maliye Bakanlığı insanlara yaklaşırsa, insanlar devletten korkmaya başlarsa, devletten para gizlemeye başlarsa, kayıt dışını kayıt içine getirmekten korkarsa, istediğiniz kadar teşvik koyun, biz bu krizleri önümüzdeki yıllarda yaşamaya daha çok devam ederiz. Teşviki zaten bir yerden koyuyorsunuz, bir yerden patlıyor. Patlamadı mı? Koyduk bir teşvik, henüz uygulamaya da başlayamadık. Sanayi Bakanlığımız bir teşvik getirdi, dedi ki: “Tekstilcileri kurtaralım.” Ne yapacaksınız tekstilcilere? “Taşıma teşviki. Şu kadar ay içerisinde firmasını taşıyana şu şu ek indirimleri yapıyorum.” Dünyada olmayan bir modeldi, çok şükür biz de o modeli vatandaşlarımızla paylaştık! Sonuç ne biliyor musunuz arkadaşlar? Eğer veri varsa Sayın Bakan söylesin, bu tekstilcilerle ilgili sonuç sıfır. “Bir şanssızlık oldu, krize rastladık, krize tosladık…” Öngöreceksiniz arkadaşlar, krizin geldiğini de öngöreceksiniz. Siz siyasetçisiniz, sizin alacağınız tedbirler her tür kriz ortamında dahi teşvik sisteminin en azından yarı yarıya işlemesini sağlayacak. Az işlemesini anlarım, yetersizliğini anlarım ama teşvik çıkarıp işletemiyorsanız onu anlamam, onu kimse anlamaz. Onun altyapısı yok demektir, onun altında ciddi bir devlet desteği yok demektir.

İnsanları göç etme psikolojisiyle yeni teşvik sistemine razı etmeye çalışırsanız, o süreç içerisinde olacak her dalgalanmada insanları bir adım geriye attırırsınız. Türkiye böyle oldu. Birtakım arkadaşlarımız teşviki alamadan işletmelerini kapattılar. Böyle teşvik olur mu arkadaşlar! Teşvik vereceksiniz, kapanan işletme sayısı artacak! Böyle bir çelişkiyi dünyanın hiçbir yerinde gördünüz mü? Biz bu dönemde teşvik verdiğimiz süreden sonra tekstil konusunda faaliyet gösteren fabrikaların kapanış sayısında artış olmuş. Verilere bakın; hepimizin yararlandığı kaynaklar aynı. Sadece Adana ile Osmaniye arasında yirmi beş tane tekstil fabrikası bir yıl içerisinde durdu. Bunu yok sayabilir misiniz? Ve onlardan ekmek yiyen vatandaşlar da durdu. Sadece kara listede oldukları için durmuyor; girdi maliyetleri yüksek, kaynak akışları yok, pazarlama politikaları yok, bu insanların ihracat politikaları yok. İthalata sınırlama getireceğiniz yerde ithalatın önünü açarsanız, oradan vergiyi kaldırırsanız, yurt içindeki üretime vergi bindirirseniz olacağı bu! Nereye gidecek bu?

Daha geçende gemilerle ilgili, taşımayla ilgili, serbest bölgelerle ilgili kanun getirmediniz mi? Getirdiniz. Neydi? Serbest bölgeleri teşvik edecektik. Ne oldu? Kriz geldi, navlun fiyatları düştü. Gidin şimdi bakın bakayım, serbest bölgelerde taşımacılık yapan tersaneler görevlerine devam ediyor mu, tersanelerin üretimleri durdu mu, siparişler iptal mi edildi görün bakalım, getirin sonuçları önümüze. İptal edildi arkadaşlar. Biz bunların hepsini birlikte hesaplayacağız ama bir kanun geldi, bir tek şeyi öngörüyor, başımız üstüne. Zor durumda olan arkadaşlarımızı kurtaralım, onlara yardım edelim ama göstermelik yardım değil. Eğer yapacaksanız, gelin, esnafın borcunu yapılandıralım, kredi kartı mağdurlarının borcunu yapılandıralım. Eğer gerçekten yapacaksanız, nakit akışı konusunda bir teklifiniz varsa, Sanayi Bakanlığı olarak getirdiğiniz projeyi destekleyelim ama seçim öncesi, sadece birkaç tane insanın oyunu almak için kısa vadeli çözümler üretiyorsanız. Bu çözümler hiçbir işe yaramaz değerli arkadaşlarım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Seyhan, konuşmanızı tamamlayınız.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Ben size söylüyorum: Bu yasanın uygulanması sonucunda, bir yıl sonra, tedbir alınmazsa, burada affedilen borçluların yüzde 50’ye yakını yeniden kara listede olacaktır. Bunu göre göre hiçbir şey yapmamak bu vatandaşa eziyet etmektir, bu vatandaşı zulme layık görmektir.

Bu duygularla, ilgili kanunu destekliyor, vatandaşın borç yapılandırmasını ve esnafımızın belini büken, üretimden uzaklaştıran nakit sıkıntısının çözümündeki kanunları da beraberinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşmeyi bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Seyhan, teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğlu.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 320 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Kamuoyunda “sicil affı” olarak adlandırılan bu kanun teklifini ilk defa Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz verdik. Aynı mahiyetteki tekliflerin birleştirilmesi sonucu elinizdeki tasarı ortaya çıkmıştır ancak birleştirme derken, sadece Hükûmetin teklif ettiği metin aynen Sanayi ve Ticaret Komisyonunda kabul edilmiştir.

Görüştüğümüz tasarı, çeşitli nedenlerle ödeme güçlüğüne düşmüş ve Merkez Bankasının kara listesine alınmış kişi ve firmaların borçlarını ödedikleri takdirde bu listelerden çıkarılmalarını amaçlamaktadır. 2003 yılında ayni mahiyette bir kanun çıkarılmıştır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde bu konuda kara liste sadece Merkez Bankası tarafından tutulmuyor. Bankaların ortak kurduğu “Kredi Kayıt Bürosu AŞ” adı altında bir şirket tarafından da bu kayıtlar tutuluyor. Özellikle bankalar, kredi ve çek verme işlemlerinde Kredi Kayıt Bürosunun kayıtlarını esas almaktadırlar. 2003 yılında çıkarılan kanun ile Merkez Bankasının kayıtları silinmiş ancak bankalar yine Kredi Kayıt Bürosu AŞ’nin kayıtlarını dikkate almışlar ve bunu uygulamışlardır. Bu sebeple, 2003 yılında çıkarılan 5033 sayılı Kanun gerçekte istenilen sonucu vermemiştir. Bu tasarı da bu hâliyle kanunlaşırsa fazlaca bir işe yaramayacaktır. Diyeceksiniz ki, bu bankaların özel şirketlerine müdahale edemeyiz, ama bal gibi müdahale edilen şirketler de var.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarıya ekli teklifim, Kredi Kayıt Bürosundaki kayıtların silinmesi hükmünü de içermektedir ancak Komisyonun kabul ettiği metne bu yansıtılmadı. Biz bunun kanun ile yapılmasını istedik ancak Sanayi ve Ticaret Komisyonu bunu uygun görmedi, gösterdiğimiz yol ve çözüm kabul edilmedi. Şimdi, yeni yolu bulmak iktidara düşmektedir, aksi hâlde çıkardığımız bu kanunun çok kimseye faydası olmayacaktır. Sayın Merkez Bankası Başkanı da aynı kanaatte olduğunu basın-yayın organlarında dile getirmiştir.

Değerli milletvekilleri, özellikle Kredi Kayıt Bürosunun kayıtlarından çıkmak son derece zordur. Olması gereken, siz borcunuzu ödediğinizde otomatik olarak kayıtlardan düşülmesidir ancak uygulama böyle olmamaktadır. Listeye bir kere girdiniz mi bir daha çıkmanız neredeyse imkânsızdır. Bankalar artık her şeyi elektronik ortamda bilgisayarlarla yapıyorlar ama iş Kredi Kayıt Bürosundaki kayıtların silinmesine gelince karşı karşıya kaldığınız bürokrasi gerçekten dehşet vericidir. Dolayısıyla, kara listeye girmek kolay, çıkmak ise çok zordur. Tasarıya, teklifimde yer alan “Kredi Kayıt Bürosundaki kayıtların silinmesi…” ibaresinin mutlaka eklenmesi gerekmektedir, yoksa yaptığımız çalışma boşa kürek çekmekten başka bir şey olmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, 2003 yılında Sicil Affı Kanunu çıkarken iktidarınızın sicil affı gerekçelerini hatırlıyor musunuz? Önce, bunu sormak istiyorum. Hatırlamayabilirsiniz, şimdi ben size bunu hatırlatıyorum. Bakınız, şunları söylediniz: “Peş peşe gelen krizler insanları perişan etti, sicilleri bozuldu. Biz, yeni bir sayfa açarak bu insanların sicillerini temizlemek istiyor, milletle bankaları barıştırmak istiyoruz.” 2003 yılında AKP İktidarı bunu söyledi. Buradan anlaşılan, bozuk sicilleri krize ve ekonominin kötü yönetilmesine bağladınız. Doğru mu? Evet, doğru. Şimdi ben size soruyorum: O günkü sicil affını kötü ekonomi yönetiminden kaynaklanan krize bağladınız, şu andaki sicil affını neye bağlayacaksınız? Soruyorum, neye bağlayacaksınız değerli milletvekilleri, sayın İktidar? Siz bağlayamazsınız, 2003’teki sizin sözlerinizle ben bir yere bağlayayım istiyorsanız. Bu sicil affı, sizin dediğiniz gibi, kötü ekonomi yönetiminizle oluşturduğunuz krizlerin sonucu vatandaşlarımızın taahhütlerini yerine getiremez duruma düşmelerinden kaynaklanmaktadır. Getirdiğiniz bu tasarı, aslında ekonomi yönetimindeki başarısızlığınızın kendi ağzınızdan itirafıdır ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde kayıtlara geçirilmesidir. Bu sicil affı, 2003-2009 arasındaki yanlış ekonomi politikalarınızın sonucu mağdur olup sicilleri bozulanların affedilmesinin yanında, aynı zamanda İktidarınızın altı yıllık bozuk ekonomi sicilinin de bana göre affıdır. Altı yıldır ekonomiyi tek başınıza siz yönettiniz. Madem iyi yönettiniz de altı yılda 1 milyonu aşkın vatandaşımız neden bu kara listelere girdi? Kara listenin neden bu kadar kabardığını ben size kısaca anlatayım: Öyle bir hava estirdiniz, öyle pembe tablolar çizdiniz ki millet size inandı ekonomi iyi gidiyor zannetti. Yaydığınız iyimser hava ve düşük faiz söylemleriniz kişi ve firmaları borçlanmaya yönlendirdi. Bugün itibarıyla, yaydığınız iyimser havayla şişirdiğiniz balon patlamış, gerçekler bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır.

Değerli milletvekilleri, bu vesileyle İktidarın şu ekonomi politikalarını birlikte değerlendirelim: İktidara geldiğiniz günden bugüne ekonomi politikanızı, özelleştirme gelirleri, sıcak para ve borçlanmaya dayandırdınız, istihdam ve üretim artışına dayalı politikaları ise hiç izlemediniz, ülkeyi ithalat cenneti yaptınız. Sadece bir örnek verirsek: Yılda 3 milyar dolardan aldığınız tarımsal ürünler ithalatını yıllık 10 milyar dolara çıkardınız. Dolayısıyla, çiftçiyi bitirdiniz. Altı yıldır enflasyon takıntısı içinde insanların alım gücünü daralttınız. Enflasyon birkaç puan düşünce “Bakın, ben canavarı alt ettim.” diye hava attınız, başka tabirle “Caka da sattınız.” Daha farklı bir ifadeyle, İktidarınızın para politikası ise enflasyon, düşük faiz ve faiz dışı fazla üzerine kurulmuştur. Sonuçta gelinen nokta ise fakirleşen, fukaralaşan, borç batağı içinde eriyen bir toplum, kapanan iş yerleri, işten çıkarılan insanlar, açlık sınırının altında yaşayan 10,5 milyon, yoksulluk sınırının altında yaşayan 52 milyon insanımızdır.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakanımızın tavsiyesiyle öğününü çay ve simide bağlayan bir toplum, kömür, erzak, para çeklerine muhtaç olan 5 milyon aile. İşte, sicillerin bozulmasının anası da danası da değerli milletvekilleri bu gerçeklere dayanmaktadır. İktidarın övündüğü enflasyonun altıncı yılın sonunda yüzde 10’da tıkanıp kalmasıyla, yanlış ekonomi politikaları gün ışığına çıkmıştır. Enflasyonu yüzde 90’dan devralan sizden önceki Hükûmet, asrın depremine ve yıllarca ekonomiyi günübirlik yönetip gübürü halının altına süpürenlerin, gübürün halının altından taşıp ekonomi bombasının ellerinde patlamasına rağmen, yani krize rağmen, enflasyonu yüzde 90’dan alıp yüzde 29,7’yle size teslim etmişlerdir. Bir başka ifadeyle, o Hükûmet, üç yılda enflasyonu 3 kat düşürmüştür. Bununla birlikte, yüzde 7,8 büyüme hızı ve güçlü ekonomiye geçiş programıyla bu ülkeyi size bırakmıştır.

AHMET YENİ (Samsun) – Batan bankalarla beraber!

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bir konuya daha kısaca değinmek istiyorum. Bir süre önce, bir sayın bakan “Bankacılık sistemimiz sağlam zeminler üzerine oturuyor, kriz bankalarımızı etkilemedi ve etkilemeyecek.” dedi. Buradan soruyorum: Allah’ınızı severseniz, altı yıldır bankacılık sistemimizle ilgili hangi yasayı çıkarttınız?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bankalar Kanunu’nu kim çıkardı?

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Sizden önceki Hükûmet, gövdesini taşın altına koyarak hem bankacılık sistemimizi hem de ekonomiyi sağlam zemine oturttu.

AHMET YENİ (Samsun) – Batan bankalardan bahset Sayın Vekilim.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Siz ise bu hayırlı mirasa bile sahip çıkamadınız değerli milletvekilleri. (MHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Batan bankalardan bahset!

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Başta hazine ve Maliye olmak üzere bütün bakanlıkların tek elde yani bir partide olmasına rağmen “Ben ne dersem olur, ben yaptım oldu, kargadan başka kuş tanımam.” mantığı içerisindeki iktidarınızın altıncı yılındaki başarısı bana göre koskocaman bir sıfırdır değerli milletvekilleri.

AHMET YENİ (Samsun) – Batan bankalardan bahseder misin.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Devri iktidarınızda ise enflasyon yüzde 29’dan yüzde 10’a düşmüş, yani altı yılda 3 kat düşmüştür. Büyüme hızı ise yüzde 8’den yüzde 3’e gerilemiştir. 2002 yılında Kastamonu’da “İşsizlik, yoksulluk ve IMF bu ülkenin kaderi olmayacak.” dediniz. Bunlar, altı yıl sonra, başta IMF olmak üzere bu ülkenin kaderi olmaya devam etmektedir. 25 milyar dolar için ümüğümüzü IMF’ye uzattık.

İşte, başta enflasyon ve benzeri takıntılarınız sonucu millet fakirleşmiş, borç batağına itilmiştir. Bununla da kalınmamış, borç ödeme imkânı kalmayan bu mağdur ve mazlum toplumun malum baskılarla iradeleri de ipotek altına alınmıştır.

Özellikle Sayın Sanayi Bakanımız gerçekten işini iyi bilen, gerçekten takdir ettiğim bir değerli kişi. Bu sözlerim başta Sanayi Bakanımızı ve sizleri incitmesin. Bu söylediklerim, İktidarınızın ve Türkiye'nin bilinen ve her zeminde konuşulan gerçekleridir değerli milletvekilleri.

Altı yılda vatandaşın hane halkı borç yükü 9 kat artarak 114 katrilyona çıkarken, tüketici kredileri 81, kredi kartı borçları 33 katrilyona ulaşmıştır. Aynı dönemde vatandaşımızın borç ödeme gücü ise sadece ve sadece 1 kat artmıştır. İşte sicillerin bozulma nedenleri bunlardır, işte asıl sorun buradadır değerli milletvekilleri. 9 kat artan borç yükü, 1 kat artan ödeme gücüyle bu borçlar “ka-pa--la-maz” değerli milletvekilleri.

Yanlış politikalarınız sonucu başta esnaf ve çiftçilerimiz olmak üzere toplumun her kesimi borç batağında debelenmektedir. Tarım kredi kooperatifleri ve bankaların icra işlemleri nedeniyle iş yerlerine, evlerine, tarlalarına haciz gelmektedir. Yanlış ekonomi politikalarının sonucunda Anadolu’da tefecilik patlamıştır. Gazete ilanlarıyla tefecilik yapılıyor. Tefeciler ise şu anda gerçekten bayram yapıyor. Kısaca, kredi kartı borçluları borçlarını ödeyemez duruma geldikleri için taklacı denenlere takla attırıyorlar. Ama bu da tıkanmak üzere. Bunları siz biliyorsunuz, yörelerinizde biliyorsunuz değerli milletvekilleri. Borcunu ödeyemeyenlerden dolayı icra daireleri dolup taşmakta, yenileri açılmasına rağmen icra dairelerinde bir ay sonraya gün verilmekte. Bu gelinen nokta ülkede kaosa, insanların intiharına, borçlu-kefil ve alacaklı üçgeni içerisinde cinayetlere sebep olabilecektir. Bunun önlemini almak siz değerli İktidarımızın sayın milletvekillerine düşmektedir.

İktidarın sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak millet adına rica ediyoruz, lütfen ve süratle ülkenin gerçek gündemi olan esnafın, çiftçinin, emeklinin, memurun, işsizin, borçlunun ve gençliğin patlama noktasına gelen sorunlarına yönelin.

Değerli milletvekilleri, AKP İktidarında reel işsizlik oranı yüzde 20’lerle rekor kırmıştır. Sadece bu oran bile başarısızlığın en büyük kanıtıdır. Bu rekorunuza karşılık hak ettiğiniz madalyayı milletimizin 29 Martta sandıktan çıkarıp size takdim edeceğine inanmaktayım.

Değerli milletvekilleri, o zaman yapılması gereken, öncelikle borç ödeme gücünü artırmak, borçları mutlaka ve mutlaka yeniden yapılandırarak zamana yayıp bu beladan bu milleti kurtarmaktır. Aslında bugün burada sadece sicil affını değil, sicil affıyla birlikte borçları yapılandıran bir maddeyi de mutlaka görüşmeliydik.

Sürekli diyorsunuz ki: “Muhalefet sadece eleştiriyor, ortaya çözüm önerisi koymuyor.” Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kürsüden yaptığımız her konuşmada çözüm önerilerini bugüne kadar hep ortaya koyduk. Hep söylüyoruz, amacımız, hak etmenize rağmen, bağcıyı dövmek değil, samimiyetle ifade ediyoruz ki milletimizin üzüm yemesidir. Ama sizin kulağınız muhalefetten gelen her öneriye tıkalıdır. “Dediğim dedik çaldığım düdük, yaptığım doğrudur.” anlayışı içerisinde burnunuzun doğrultusunda gitmektesiniz.

İki yıldır diyoruz ki: “Ekonomi iyi değil, kriz geliyor, şu şu tedbirleri alın.” Ama sizden ses seda yok. Ekonomiyi iyi gösteren birtakım rakamlar uydurulmuş, buna siz de inanmışsınız, patlayan ekonomi balonunun gürültüsünü aslında sağır sultan duydu. Siz ise hâlâ teğetlerle, “psikolojiktir” saptamalarıyla uykunuza devam etmektesiniz. Özellikle son üç haftadır, darda olan vatandaşlarımızın sıkıntılarını çözecek, esnafa nefes aldıracak, çiftçiye zaman kazandıracak, kredi kartı kullanıcısını mağduriyetten kurtaracak benim ve arkadaşlarımın kanun tekliflerinin doğrudan gündeme alınmasını oylarınızla siz burada reddettiniz. Bunlardan bir tanesi, vatandaşımızın çok şikâyet ettiği kredi kartlarından ücret alınmamasıyla ilgili verdiğim kanun teklifidir. Gelin,  bizimle birlikte milletin yanında olun çağrıma rağmen, oylarınızla bu teklifi reddederek bankaların yanında yer aldınız. Tarıma dayalı sanayi kuruluşlarının özelleştirme takviminin sonuna bırakılmasıyla ilgili kanun teklifimi de yine siz burada reddettiniz. Özellikle küçük esnafı korumak için büyük marketleri şehir dışına çıkaralım dedik, yine kulak asmadınız. Bu dördüncü kanun teklifim. Onu da komisyonda budadınız, buradan da güdük çıkaracaksınız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Arkadaşlarınız da aynı teklifi vermiş.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Milliyetçi Hareket Partisi olarak elli sekiz adet kanun teklifi verdik, hiç birini dikkate almadınız. Dolayısıyla, bizlere “çözüm üretmiyorsunuz.” demeye hiç ama hiç hakkınız yoktur. Her kanun teklimiz bir çözümdür değerli milletvekilleri. Üstelik biz muhalefetiz, sorunu ortaya koyacağız, sizler tek başına iktidarsınız, dolayısıyla çözümü siz bulacaksınız. Çözemiyorsanız gideceksiniz, çözebilenler buraya gelecektir.

Değerli milletvekilleri, borcunu ödeyenlerin bozuk sicillerinin affedilmesi vesilesiyle düşüncelerimi sizlerle paylaşmaya çalıştım. Buradan umudu tükenenlere sesleniyorum: Umutsuzluğa ve karamsarlığa düşmeyin. Her problemin bir çözümü, her derdin bir çaresi Milliyetçi Hareket Partisinde vardır. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın İktidar, çok partili dönemin altmış hükûmeti içindeki tek başına iktidar olan dört siyasi partiden birisiniz. Bunun kadrini ve kıymetini maalesef bilemediniz, sorunları inadına artırdınız.

Sonuç olarak, büyük milletime sesleniyorum: “Üç yılda bu ülkede sorun kalmayacak.” deyip altı yılda ülkeyi devasa sorunlarla baş başa bırakan “AKP İktidarının alternatifi yoktur.” söylemlerine inanmayın ve aldanmayın. Kırk yıllık siyasi deneyimiyle eksiğini gediğini bilen, gerçekten tecrübe kazanmış Milliyetçi Hareket Partisi bu iktidarın alternatifidir diyor; tasarıyı destekliyor, heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Serdaroğlu.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit Geylani.

Buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısı üzerine Grubum Demokratik Toplum Partisi adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, özel hukuk alanı dâhil hiçbir yasal düzenleme, bölgede ve ülkede yaşanan sosyal, ekonomik, siyasal gelişmeler ve demokratik bir barış ortamından soyut değildir. Bu ve benzeri hadiseler birbirlerini etkilemekte ve birbirlerini tamamlamaktadır. Onun için, izin verirseniz, bu bağlamda çok özet olarak güncelin altını çizerek vurgulamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, toplum olarak oldukça zorlu ve yoğun bir dönemden geçiyoruz. Gerek Orta Doğu’da gerekse de ülkemizde çok sancılı bir dönem yaşanmaktadır. İsrail’in masum ve mazlum Filistin halkı üzerinde bir ayı aşkındır süren insanlık dışı uygulamaları nihayet her iki tarafın ateşkes kararıyla şimdilik durmuş gözüküyor. Bugüne kadar çoğu kadın ve çocuk olmak üzere binden fazla insan yaşamını yitirmiştir. Özellikle çocuklara ve sivil halka reva görülen bu kitlesel katliamı bir kez daha kınıyor ve İsrail’i şiddetle protesto ediyoruz. Verilen ateşkes kararlarının kalıcı olmasını umuyor, tüm Orta Doğu coğrafyasında barışın egemen olmasını ve barışın hüküm sürmesini diliyoruz.

Ayrıca, İsrail’in işgal ettiği ve harabeye çevirdiği Gazze topraklarını  bir an önce ve bir daha girmemek üzere terk etmesini de bir kaçınılmazlık olarak görüyoruz. Ayrıca, tüm dünya kamuoyunu bu savaşın son bulması ve barışın kalıcı olması için duyarlı olmaya ve katkı sunmaya çağırıyoruz.

Değerli arkadaşlar, kuşkusuz bölge barışına inanmak ülke barışına inanmaktan geçer ve bu çabanın içinde olmak gerekiyor. Bakınız, Sayın Başbakan bölge savaşının barış elçiliğine soyunurken, aynı zaman dilimi içinde, yani 3 Ocak 2009 tarihinde Türk kobra savaş helikopterleri Şemdinli’nin Derik köyünü bombalamışlardır. On altı yaşındaki Şehriban Duyan adındaki vatandaşımız yaralanmış, onlarca ev kullanılmaz ve oturulmaz duruma gelmiştir.

ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat) – Sicil affı mı getiriyor oraya?

HAMİT GEYLANİ (Devamla) - Köy yolu üzerinde çalışma yapan iş makineleri de açılan ateş sonucunda büyük hasara uğramışlardır. Olay yerine giden devlet yetkilileri de köylülere “Özür dileriz. Harabe olan komşu köy bombalanacaktı, yanlışlıkla sizin köy bombalanmış.” demişler. İşte, özrü kabahatinden büyük olan buna derler.

Değerli arkadaşlar, demokratik ülkelerde bu tür hadiseler karşısında yurttaşa uygulanan bu denli hukuk dışı uygulamalar özür dilemekle son bulmuyor. Bakınız, yirmi beş yıllık şiddet ve çatışma kültürünün ağır sonuçlarını yaşadığımız 2009 yılının ilk aylarında dahi sorunu çözmeyen askerî yöntemler bağrında Ergenekon vakasını besleyerek ve büyüterek ülkeyi bugüne taşımıştır. İşte, hâlen bugün ve bu saatte devlet içinde devlet olanlar, sözüm ona kendilerince kutsal değerler uğruna, ülkemizin kutsal doğasını köstebek yuvasına çevirerek gömdükleri cinayet, suikast silahlarıyla ve savaş hâli cephaneliklerle kirletmişlerdir. Bu binlerce silahtan sonra asit kuyularından veya herhangi bir çukurdan binlerce cesedin de çıkması karşımıza çıkacaktır. Ucunun nerelere kadar uzanacağının ipuçları biraz da olsa basında renk vermeye başlamıştır.

Değerli arkadaşlar, bu hadisenin deşilmiş olmasından zamanlaması itibarıyla seçim arifesinde kimse siyasetinin hanesine bir artı olarak saymasın, tam aksine bunlar geç kalmışlığın sorumlularıdır. Biliyorsunuz devlette devamlılık, hatta kusursuz sorumluluk ilkesi vardır. Onun için AKP Hükûmeti bu hadisede gecikmiş olmakla hem kusurlu hem de sorumludur ve ayrıca hiç kimse de ucu kendilerine uzanacağı korkusuyla hadisenin avukatlığına da soyunmasın ve yargıyı da etkilemekten uzak dursun. Çünkü her iki durum da siyasetin dayanılmaz hafifliğidir,  doğru olan hadisenin kökten çözümü için katkı sunmaktır.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti, Ergenekon, Filistin, yerel seçimler derken halkın asıl gündemini yani ekonomik krizi unutturmaya çalışmaktadır. Oysaki halkın gerçek gündemi bugün de ağırlıklı olarak yoksulluk ve açlık hadisesidir. Hâlâ işçi kıyımları devam etmekte. Yüzlerce şirket ve binlerce esnaf çareyi işletmelerini kapatmakta görüyorlar.

İşsizlik oranı TÜİK’in son açıklamalarında bile büyük bir artış göstermekte ancak hâlâ gerçek işsizliği ortaya koyamamaktadır. Tüm göstergeler 2009 yılında ekonomik krizin daha da boyutlanacağını göstermektedir.

Türkiye’de yıllardır bankacılık sektöründe ciddi sorunlar yaşanmaktadır, bu herkes tarafından bilinen bir gerçeklik. Gerek yasal düzenlemelerin eksikliği gerekse de tüketici haklarına yeteri kadar önem verilmemesi yurttaşa altından kalkamayacağı sıkıntılar dayatmıştır.

Bugün, dünyada yaşanan ekonomik krizin kaynağı, büyük ölçüde bankacılık sektöründe yaşanan sorunlardan kaynaklanmaktadır. Bu sorunlar ülkemizde de var olup sadece kredi sözleşmeleri alanında yaşanan sorunlarla da kalmamıştır. Türkiye bugün hâlâ içi boşaltılan, hortumlanan bankaların yaratmış olduğu ekonomik maliyetin hesabını ödemektedir ve bu hesabın altından da kalkamamaktadır. Ne yazık ki bunun faturası da yoksul halka kesilmekte, bireyler ve firmalar ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla bankalardan kredi talep etmektedirler. Aldıkları kredileri de vadesinde ve önceden de ayarlanmış faizle beraber geri ödemek durumunda kaldıklarından, Türkiye şartlarında yüksek enflasyon nedeniyle faiz oranları çok yüksek seviyelerde seyrettiği için bu durum borçlanma maliyetini de büyük ölçüde yükseltmektedir. Özellikle artan faiz yükü, banka alacaklarının tahsili sınırlandırıcı bir etki yaratmakta, tüketiciyi de maddi, manevi bunalıma sürüklemektedir.

Günümüz itibarıyla tüketiciler yaşamlarını kredi kartı ve tüketici kredisiyle sürdürmektedirler. Türkiye’de şu an yaklaşık 42 milyon kredi kartı mevcut olup bunun yüzde 50’sinden fazlası hâlâ aktif durumdadır. Ne yazık ki şu anda 1 milyona yakın tüketici ise kredi kartı borcu nedeniyle icralık duruma gelmiştir. Üzülerek belirtmek gerekir ki bu sayı ekonomik kriz nedeniyle daha da hızla artmaya devam etmektedir. Özellikle enerji kaynaklarına ve gıdaya yapılan zamlar, tüketiciyi, yaşamını sürdüremez, borcunu ödeyemez hâle getirmiştir. Bugün tüketici kredileri ve kredi kartlarının oluşturduğu toplam borç 100 milyar YTL’yi geçmiştir, faizleriyle birlikte -bu rakam- 150 milyar YTL civarında bir borç söz konusudur.

Kredi kartı borçlarının bu noktaya gelmesinde en büyük etken tüketicilerin gelirleri ile giderleri arasındaki oransızlıktır. Kuşkusuz insanlar ihtiyaçlarını mutlaka karşılamak durumundadırlar ancak gelirleri yetmiyor, dolayısıyla tüketici kredi kartına sığınıyorlar. Ancak bugün oluşan bu borç birikimi sonucu, insanlar artık çalıştıkları ve elde ettikleri geliri ailelerine, çocuklarına harcamaktan öte öncelikle kredi kartı borçlarına kullanıyorlardır. Çoğu tüketici, oluşan kredi kartı borçlarını ödemek için yeni kredi kartları almayla karşı karşıyadırlar, bu da vatandaşın yaşadığı ekonomik krizin vahametini anlatmaya yeterdir diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, görüşülmekte olan yasa tasarısı kamuoyunda “sicil affı” olarak değerlendirilse de özünde tam bu gerçeği yansıtmadığı düşüncesindeyiz. Tasarı, Merkez Bankasının kara listesinde olan gerçek ve tüzel kişilerin kayıtlarının silinmesini öngörmektedir. Böylece, bankalar ve finansal kiralama şirketlerince yapılacak kredilendirme, çek karnesi verilmesi ve diğer işlemlerde silinmiş kayıtların dikkate alınamayacağını hükme bağlıyor. Ancak bu tasarıyla ulaşılmak istenen hedefin tutturulacağı konusunda da büyük ölçüde endişelerimiz vardır, çünkü bu yasa tasarısı bankalara hiçbir zorunluluk ve yaptırım uygulamamaktadır. Özellikle özel bankalar, serbest piyasa koşulları içinde hiçbir gerekçe göstermeden talep edilen kredi ve kredi kartı başvurularını reddedebileceklerdir. Bu nedenle, bankalara ilişkin hiçbir yaptırımın bu tasarıda düzenlenmemiş olmasını ciddi bir eksiklik olarak değerlendiriyoruz. Elbette ki bankaların, özellikle de özel bankaların kâr etme amacıyla kurulduğunu biliyor ve bir ölçüde de doğal karşılıyoruz, ancak bu bankaların asıl amacı ve görevi de topladıkları mevduat karşılığında üreticilere ve ihtiyaç sahibi firma ve kişilere sınırlı bir kâr karşılığında kredi dağıtmak da olmalıdır. Ne yazık ki, günümüzde hiçbir banka yüzde 100 kâr etme güdüsü  ve hırsından başka hiçbir amaç gözetmemektedir. Kaldı ki, Merkez Bankası tarafından kayıtların silinmesi de fazla bir şey ifade etmiyor. Nitekim, bankaların ortaklaşa oluşturdukları kredi kayıt bürolarındaki, şirketlerdeki kayıtlar silinmediği sürece bu düzenlemenin pek de bir anlamı olamayacağı açıktır. Yine, görüşmekte olduğumuz tasarının bankaların kendi aralarında tuttukları sicil kayıtlarının da silinmesini düzenlemesi gerektiğini düşünüyoruz.

Bakınız, bu tür af niteliğindeki düzenlemeler olumlu olarak karşılansa da yoksul halkın, üreticinin ve tüketicinin gerçek ekonomik derdine derman olmadığı ortada. Yaşanan ekonomik kriz, yoksulluk ve işsizlikle bu tür ufak düzenlemelerle baş edilemez, piyasaları da bu şekilde canlandırmak olanak dışıdır.

Değerli arkadaşlar, bakınız, 2003 yılında da kapsam bakımından aynı, sadece süreler bakımından biraz farklı bir sicil affı yasası çıkarılmıştı. Ancak görüldüğü gibi, çıkarılan yasa hedeflenen iyileştirmeyi sağlayamamıştır. Görüştüğümüz bu yasanın geleceğinin de aynı olacağı kuşkusunu taşıyoruz, çünkü bu yasa tasarısının içeriğiyle birlikte çok fazla yenilik getirmediği ortada. Düzenlemeyle birlikte aftan yararlanabilmek için borcun tamamının ödenmesi şartı aranmaktadır. Oysa, asıl mağdur olanlar borcunu hâlâ ödeyemeyip faiz yükü altında ezilen tüketiciler kesimidir. Dolayısıyla, bu yasa tasarısı özellikle yaşadığımız bu kriz ortamında yurttaşların temel sorunlarını çözmekten oldukça uzaktır.

Bu düzenleme en azından, yoksulluk sınırında yaşayan vatandaşların kredi kartı ve kredi borçlarının faizlerinin silinmesini de öngörmeliydi diye düşünüyoruz.

Yasa kapsamının daha da genişletilerek, zor durumda olan üretici ve tüketicinin bu ve benzeri yasalarla ekonomik durumlarının iyileştirilmesi gerektiği düşüncesiyle yasaya olumlu oy vereceğimizi belirtir, hepinizi saygıyla selamlarım. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Geylani.

AK PARTİ Grubu adına Yozgat Milletvekili Sayın Abdulkadir Akgül.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Karşılıksız Çek ve Protestolu Senetler İle Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate Alınmaması Hakkında Kanun Tasarısı ile ilgili görüşlerimizi bildirmek üzere AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, TESK ve TESKOMB’da Genel Başkanlık yapan ve geçtiğimiz hafta vefat eden İstanbul Bölge Başkanımız, eski Genel Başkanımız Suat Yalkın’a Allah’tan rahmet diliyor, ailesine başsağlığı dileklerimle sözlerime başlıyorum.

Değerli milletvekilleri, konuşulanlara cevap verme gibi bir görevim yok. Bunları Sanayi Bakanımız zannedersem cevaplayacak. Ancak, o günlerle ilgili ufak bir anımı sizlerle paylaşmak istiyorum. 2001, 2002 yıllarında yine esnaf ve sanatkâr -yönetiminde görev almış biri olarak- bitmiş, tükenmiş bir durumda iken, o günkü Hükûmetimizden, Sayın ekonomiden sorumlu Bakanımızla görüşme talebini ve bitmiş, tükenmiş olan teşkilatlarımızın sorununu dile getirmek için randevu istedik. Ancak, tam dokuz ay süreyle başbakanlarımız, o günkü bakanlarımız kendileri dahi randevu alamayacaklarını söylemişlerdi. O gün randevu dahi alamamıştık, tükenmiştik. Tabii o günlerle bugünleri kıyas etmek mümkün değil. Bu vesileyle o günlerdeki durumla bugünü karşı karşıya getirmenin pek de vicdana sığan bir iş olmaması gerekir.

MUHARREM VARLI (Adana) – Hangi Bakanlık?

ABDULKADİR AKGÜL (Devamla) – Ülkemizin ekonomik ve tarımsal yapısında çok önemli bir yer tutan esnaf ve sanatkârlarımız ile KOBİ’lerimizin son yıllarda çeşitli nedenlerle sıkıntılı bir süreçten geçtiği malumlarınızdır.

MUHARREM VARLI (Adana) – Bu sana yakışan bir davranış!

ABDULKADİR AKGÜL (Devamla) Önce 1994, sonra 1999 ve son olarak 2001 krizleri en fazla esnaf ve sanatkârı olumsuz anlamda etkilemiştir. İş kesimi yüksek faizler, finansal dalgalanmalar ve daha birçok nedenlerle, istenilmemesine rağmen ticari ve ekonomik faaliyetler esnasında kredi borçları, çek, senet ve kredi kartlarına ilişkin taahhütlerini yerine getiremez olmuşlardır.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Bugünkü gibi yani!

ABDULKADİR AKGÜL (Devamla) – Tüm bunların sonucunda esnaf ve sanatkârların iş hacmi daralmış, sermayeleri kısıtlı ve mütevazı olduğundan istenildiği düzeyde yatırım ve üretim yapmakta zorlanır hâle gelmişlerdir.

Ancak biliyoruz ki bu büyük kesimi göz ardı ederek sağlıklı ekonomik politikaların uygulanması ve başarılı sonuçların elde edilmesi çok mümkün değildir. Çünkü esnaf ve sanatkârlar ile KOBİ’ler bir yönüyle ekonominin temel taşlarıdır, bunun da ötesinde toplumumuzun orta direğidir. İstihdama, gelir dağılımına, toplumsal adalete yaptıkları katkı ekonomik katkılardan daha büyük bir önem taşımaktadır. Kendileri, aileleri ve yanlarında çalışanları ile ülkemizin beşte 1’ini oluşturan bu kesimin desteklenmesi, korunması ve gelişmesi yönünde sürekli politikalar üretilmesi gerekmektedir. Bu kesimlerin acil desteğe ihtiyaç duyduğu başlıca sorunu, uygun şartlarda finansman sağlanması ve bunun kullanılabilmesidir.

Bu gerçeklerin ışığında 2003 yılından bu yana kurulan hükûmetler esnaf ve sanatkârlara özel bir önem vermiş ve ilk örnek olma özelliği taşıyan bazı uygulamaları hayata geçirmiştir. Bunlar arasında ilk akla gelenler finansman sorunlarının giderilmesine yönelik çalışmalardır. 2002 yılında esnaf ve sanatkârlarımıza kullandırılan kredi miktarı 152 milyon TL’dir. Bugün için toplam rakam 21 kat artarak 3,3 milyar TL’ye gelmiş, yıllık kullanım ise 5 milyar Türk lirasını geçmiştir. O tarihte kredi kullanan esnaf ve sanatkâr sayısı 50.435 iken bugün 765 bin esnaf kredi kullanır hâle gelmiştir.

Yine o tarihlerde kredi faizleri yüzde 59 iken bugün 15,6’ya kadar inmiştir. Bununla da yetinilmemiş, küresel finans krizinin de etkileri göz önüne alınarak, bu kesimden gelen talepleri Hükûmetimize ileterek gerekli çalışmalar yapılmış, 2009 bütçe görüşmelerinde yüce heyetinizin de destekleriyle hazine tarafından bu kredilere görev zararı olarak ayrılan ödenek yüzde 35 artışla 275 milyon TL’ye çıkarılmıştır. Bu vesileyle de 10 Ocak 2009 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla esnaf ve sanatkârlara kullandırılan kredilerin faiz oranı yüzde 12’ye düşürülmüştür. Önümüzdeki aylarda da cari faizlerin düşmesiyle birlikte bu faiz oranının yüzde 8’e ineceği görülmektedir.

Yine bu uygulamalardan bir diğeri, can suyu kredi destek programlarıdır. Doğrudan esnaf ve sanatkârı hedef alan bu programlar ile 10 binin üzerinde imalatçı, esnaf ve sanatkâr faizsiz kredi desteği almış, piyasalara bir canlılık getirilmiş ve bu destek devam ettirilmektedir.

Yine, Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Merkez Birliği (TESKOMB) ile bir çalışma yapılarak esnaf ve sanatkârlar kooperatifleri kanalıyla kredi kullanan ancak bunu ödeyemeyerek takibe, hatta icraya, hacze uğrayan ve kredi taksitleri kooperatiflerince ödenen 100 bini bulan esnaf ve sanatkârların, anaparalarını ödemek kaydıyla, anaparanın 2 katını bulan temerrüt faizlerinin beş yıla yayılarak ödenmesini ve bu konuda esnaf ve sanatkârın mali gücüne göre miktarının kendisinin belirleyeceği bir şekilde yapılandırma yaparak 100 bin esnaf ve sanatkârın evi ve iş yeri hacizden kurtarılacak ve yeniden ekonomiye kazandırılacaktır. Bu, geçtiğimiz hafta yürürlüğe girmiştir.

Diğer taraftan yine ilk defa esnaf ve sanatkârların gelecek üç yılını planlamak amacıyla Esnaf ve Sanatkâr Strateji ve Eylem Planı hazırlanmıştır. Esnaf ve sanatkârlarımızın küreselleşen dünyada ayakta kalabilmesini ve rekabet edebilmesini sağlayacak değişim, dönüşüm, destek projeleri içeren bu plan ile esnaf ve sanatkârlarımıza yönelik faaliyet ve projeler zamana bağlı bir programda çok daha verimli ve sistematik olarak yürütülecek ve sonuçlandırılacaktır.

Değerli milletvekilleri, gerek can suyu destek programları gerekse Esnaf ve Sanatkâr Strateji ve Eylem Planı çalışmaları esnasında esnaf ve sanatkârın en önemli sorunlarından birinin finansmana erişim olduğunun tespiti ortaya konulmuştur. Esnaf ve sanatkârımıza kredi ve kefalet kooperatifleri aracılığıyla kullandırılan Türkiye Halk Bankası kredileri piyasaya göre daha cazip ve bir hayli uygun oranlarla sağlanmaktadır. Ancak bu krediye ulaşımda birtakım sıkıntıların yaşandığı da bilinmektedir. Bu sorunların başında kamuoyunda “kara liste” olarak adlandırılan mali sicil uygulaması gelmektedir. İşte şu an görüştüğümüz Karşılıksız Çek ve Protestolu Senetler ile Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate Alınmaması Hakkındaki Kanun Tasarısı ile bu krediye erişim kolaylaşacak, kredi kullanamayan bazı kişi ve kuruluşların yanında KOBİ’lerle birlikte esnaf ve sanatkâr da yeniden kredi kullanma imkânı bulacaktır.

Geçmiş kriz dönemlerinde çok sayıda kişi, kuruluş, esnaf ve sanatkâr iyi niyetle yaptığı birtakım ticari faaliyetler esnasında istememesine rağmen çek, senet, kredi ve kredi kartı borçlarını ödeyememe durumu ile karşı karşıya kalmıştır. Bunun sonucunda “kara liste” olarak adlandırılan ve Merkez Bankasında kayıtları tutulan riskli grup içine alınan kişi, kuruluş, esnaf ve sanatkârlarımız daha sonra bu borçlarını kapatmış olsalar bile çek almada ve kredi temininde güçlükler yaşamışlar ve hâlen de yaşamaya devam etmektedirler. 25/12/2003 tarihinde çıkarılan 5033 sayılı sicil affına ilişkin Kanun’dan sınırlı ölçüde yararlanılabilmiştir.

Bunun önemli iki sebebinden birincisi: O tarihte yani 2003 yılında krediye ulaşım kolay değildi ve faizler yüksekti, tahsis edilen plasmanlar da yetersizdi. O tarihten sonra esnaf ve sanatkâra yönelik çalışmalar, kredi kolaylığı ve faizlerin düşmesi krediye talebi artırmış, dolayısıyla yeni bir sicil affına ihtiyaç duyulduğu ortaya konulmuş ve buna ilişkin olarak da bugün görüştüğümüz tasarı hazırlanmıştır.

İkincisi: 25 Aralık 2003 tarihinde çıkarılan Kanun sadece üç aylık bir süreyi kapsayıp 25 Mart 2004’te sona ererken, şu an üzerinde konuştuğumuz yeni düzenleme 25 Mart 2004’ten başlayıp kanun çıktıktan sonraki altı ay süreyi de üzerine koyduğumuz zaman 2009’un yedi ve sekizinci aylarına kadar sürmekte, sonuç olarak da beş buçuk yıllık bir süreye tekabül etmektedir.

Ödeme tarihi bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce olup da kullandığı nakdî ve gayrinakdî kredinin ödemelerini aksatan gerçek ve tüzel kişilerin, ticari faaliyette bulunan ve bulunmayan gerçek kişilerin ve kredi müşterilerinin karşılıksız çıkan çek, protesto edilmiş senet, kredi kartı ve diğer kredi borçlarına ilişkin kayıtları, söz konusu borçların bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce veya bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde ödenmesi veya alacaklı kuruluşlarca yeniden yapılandırılması hâlinde borcun tamamının ödenmesini müteakip Merkez Bankasınca tutulan kayıtlardan silinecektir.

Merkez Bankasınca kayıtların silinmesinden sonra, bankalar, finansal kiralama şirketleri, factoring şirketleri ve tüketici finansman şirketlerince yapılacak kredilendirme, çek karnesi verilmesi ve diğer işlemlerde silinmiş kayıtlar dikkate alınmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, tasarının yasalaşmasıyla her kötü sicilin banka kayıtlarından silineceği anlaşılmamalıdır. Düzenleme yürürlüğe girdiğinde, bankalara kredi verme zorunluluğu getirilmiş olmayacaktır ama kredi istendiğinde de eski kayıtların bir engel oluşturmasının önüne geçilmiş olacaktır. Vatandaşlarımıza bu konuda bir fırsat verilmesinin sosyal devletin gereklerinden biri olduğunu da unutmamak gerekir. Bankaların da iyi niyetli yaklaşımda bulunan kişi, kurum, esnaf ve sanatkâra bu kanun hükümlerini uygulama gerekliliği vardır. Bankalar sadece kâr yapmak, para kazanmak amacıyla kurulmamışlardır, ülkenin gelişmesine, ekonomik olarak kalkınmasına yardımcı olmak görevleri de vardır ve bu kendi amaçlarına da hizmet eder. Kalkınmış ve sorunsuz bir ülkede daha kârlı ve daha güvenli bir bankacılık yapmak onların da yararınadır. Dolayısıyla, bu kanun hükümlerini uygulamak herkesin yararına olacaktır. Bu meyanda, Karşılıklar Kararnamesi’nin de günün şartlarına göre yeniden düzenlenmesinde yarar bulunmaktadır.

Tasarının özünü Merkez Bankasındaki kayıtların silinmesi ve bu kayıtların kredilendirme kuruluşlarınca dikkate alınmaması oluşturmaktadır.

Yine tasarı, ödeme tarihi kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce olup kullandığı nakdî ve gayrinakdî kredinin ödemelerini aksatan gerçek ve tüzel kişilerin, ticari faaliyette bulunan ve bulunmayan gerçek kişilerin ve kredi müşterilerinin karşılıksız çıkan çek, protesto edilmiş senet, kredi kartı ve diğer kredi borçları kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde ödendiği veya yeniden yapılandırıldığı takdirde söz konusu borçlara ilişkin kayıtların Merkez Bankasınca tutulan kayıtlardan behemehâl silinmesini gerektirmektedir.

Değerli milletvekilleri, esnaf ve sanatkârlarımızın temsilcisi olan iki büyük kuruluş, Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) ile Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Merkez Birliği (TESKOMB), esnaf ve sanatkârların sorunlarını çözebilmek adına özlenen iş birliği ve ortak çalışmayı, uyum, birlik ve beraberlik içinde, Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın önderliğinde gerçekleştiriyorlar. Bu iş birliğinin sonuçlarını, son yıllarda esnaf ve sanatkâra yönelik çalışmaların nitelik ve nicelik olarak artmasıyla almaya başladık. Kredi destek programları, geleceğe yönelik planlamalar ve yol haritalarının çizilmesi, finansmana erişimin kolaylaştırılması ve nihayetinde sicil affı, bu iş birliğinin sağladığı olumlu etkiyle kısa vadede sonuçlanan çalışmalardır. Bu birlikteliğin artarak verimli bir iş birliğine dönüşeceğine ve devamının da geleceğine yürekten inanıyorum.

Bu iş birliğinin yönelmesi gereken alanlar hakkında görüşlerimi kısaca belirterek sözlerime son vermek istiyorum. TESKOMB esnaf ve sanatkârların finansman ihtiyacını uygun koşullarla sağlamak üzere kurulmuş bir kurumdur. TESK ise esnaf ve sanatkârların mesleki gelişimini sağlamak üzere kurulmuş bir meslek kuruluşudur.

Günümüz ekonomisinin anahtar kelimesi rekabet edebilirliktir. Hızlı ekonomik gelişme süreci, bilgi paylaşımının hızı, yaygınlığı ve küreselleşme ülke ekonomilerinin ve bunun içindeki aktörlerin yapılarını değiştirmiştir. Tüketiciler daha kaliteli, daha ucuz, kolay ulaşılan, standartlara uygun, çevreyi koruyan mal ve hizmet istemektedir. Bu talepleri karşılayabilen işletmeler ayakta kalabilmekte, diğerleri ise bu dönüşüm sürecine ayak uyduramadığı için süreç içinde elenmektedir. Esnaf ve sanatkâr işletmeleri için bu süreç sancılı geçmektedir. Bu işletmelerin taşıdığı özellikler, yapısal değişim ve dönüşüm süreçlerine ayak uydurmalarını güçleştirmektedir. Bu açıdan esnaf ve sanatkâr işletmelerinin rekabet edebilirliklerini artırmaya yönelik olarak desteklere ihtiyaç bulunmaktadır.

Esnaf ve sanatkâr kesiminde rekabet gücünü artırabilmek için ARGE çalışmalarına yönelmelerini teşvik etmek, verimliliği artırmak, yenilikçi yaklaşımları benimsemek ve uygulamak, kümelenme modelleri geliştirmek, esnaf ve sanatkârlara kolay ulaşabilecekleri danışmanlık hizmeti sunmak gündeme getirilmesi gereken acil ihtiyaçlardır. Bütün bu öneriler öncelikle finansman ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır.

Değerli milletvekilleri, 60’ıncı Hükûmet tarafından son bir yıldır yapılan ve biraz önce kısaca değindiğim çalışmalarda bu iş birliğinin olumlu etkisi görülmektedir. Gelecek dönemde yapılması planlanan çalışmalarda da bu iş birliğinin devam etmesi hâlinde çok daha başarılı sonuçlar elde edilecektir.

Esnaf ve sanatkârlarımıza yönelik olarak yapılan çalışmalar, verilen destek ve teşvikler bir taraftan bu işletmelerin büyüklerle olan rekabet şansını artıracak, öte yandan piyasaların canlanmasına imkân sağlayacaktır. Rekabet şansını artıran küçük ölçekli işletmelerin gelişmesi ve büyümesi yerel düzeyde kalkınmada lokomotif görevi görecektir. Ülkemizde tüm ekonomi çevrelerinin ve özellikle bankalarımızın bu gerçeğin farkında olması ve buna göre politika belirlemesinde yarar bulunmaktadır.

Bütün bunların ışığında yapılan gerek can suyu kredileri gerek kefalet kooperatiflerince kullandırılacak kredilerin faizlerinin aşağı çekilmesi ve gerekse strateji ve eylem planı, son olarak da görüşmekte olduğumuz “sicil affı” diye nitelendirdiğimiz tasarı bu kesimlere yönelik oldukça önemli çalışmalardır. Bu çalışmalarda bize destek veren Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün üyelerine, Hazineden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Mehmet Şimşek ve Hazine Müsteşarına, Merkez Bankasına, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna, TESK ve TESKOMB yönetimine ve özellikle Sanayi ve Ticaret Bakanı ve Bakanlık görevlilerine, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar Bilgi ve Teknoloji Komisyonunun Başkan ve üyelerine teşekkürü bir borç biliyorum.

Bu kanundan yararlanacak olan kişi, kurum, tüm esnaf ve sanatkârlara hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akgül, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına ilk konuşmacı Rize Milletvekili Sayın Bayram Ali Bayramoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 320 sıra sayılı kanunun tümü hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben bu kanunun kapsamına girmeden önce biraz daha farklı boyutuyla Türkiye’deki mevcut yatırım şekline, özellikle sanayi kısmının, esnaf kısmının, tüccar kısmının nasıl bir yapılanma yaşadığına az da olsa değinmekte fayda görüyorum.

Yıllarca Anadolu’nun bütün şehirlerini tek tek gezdim. Her gittiğim şehirde, kiminde 300, kiminde 500, kiminde bin tane sanayici, iş adamı ve esnafla bir arada oldum ve bu süreç içerisinde hem onların görüşlerini aldım hem de dünya genelindeki ekonomik gelişmeleri onlara aktarma fırsatı buldum.

Anadolu’yu gezdiğim bu süre içerisinde en çok dikkatimi çeken iki tane konu oldu. Bunlardan bir tanesi, başta iş hayatı olmak üzere, sanayi kesimi ve esnaf kesiminde projesizlik, ikincisi de fizibilite yetersizliği. Yani öyle zamanlar oldu ki şehirlere gittiğimde, ticaret odalarını, borsalarını ziyarete gittiğimde birçok oda başkanına ”Bu bölgenin en büyük ihtiyacı ve eksikliği nedir arkadaş? Sizin neye ihtiyacınız var?” dediğimde “Bizim paraya ihtiyacımız var. Para gelirse bu bölge rahatlıkla kalkınır.” dediler. “Peki” dedim, “Varsayın ki benim elimde bir çanta var, çantada da ihtiyacınız olan para kadar miktar var. Bu miktarı getirdim, masanızın üstüne nakit olarak koydum. Şimdi bu parayla ne yatırımı yapacağınız konusunu bana sıralayın. Yani birinci sırada, ikinci sırada, üçüncü sırada ne yatırımlar yapacaksınız?” “Ya merak etme, bir şeyler yaparız!” “Yahu anladım, bir şeyler yaparsınız da ne yaparsınız? Yani yer altı kaynağına mı, üstüne mi, tarıma mı, inşaata mı, sanayiye mi, nereye yönlenirsiniz?” “Hiç merak etme, illa bir şeyler yaparız.” Biraz daha zorladığımda espri babında da olsa yanımdaki arkadaşlar dediler ki: “Hiç merak etme, hiçbir şey yapamazsak oturur parayı yeriz.”

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Borçlarını öderler.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Şimdi, bugünkü gelinen noktada Türkiye’de -bunun altını kalın kalemle çiziyorum- iki türlü enflasyon vardır. Bunun birincisi mali enflasyon, işte bugünkü rakamlarla yaklaşık yüzde 10’lar civarında olan; ikincisi de, esnafı da iş adamını da sanayiciyi de içerisine alan ticari enflasyon.

Yani bugün hepimizin sorumlu olduğu şehirler var. Bu şehirlere bir gidelim, bir bakalım. Orada olması gereken market sayısı kaç, kaç tane marketimiz var; olması gereken kahvehane kaç tane, kaç tane kahvehane var? Olması gereken kuaför, berber, manav veya kasap kaçar tane var? Dolayısıyla, Anadolu’daki oluşmuş olan bu mantığı, ilk önce biraz daha profesyonel bir sisteme oturtma zorunluluğumuz var. Yani benim köylü Mehmet efendim köyden şehre inmiş, bir bakkal açmış. “Benim Mehmet’ten neyim eksik?” deyip onun yanına gider bir bakkal da siz açarsanız, o Hüseyin’i görerek “Benim ondan neyim eksik, ben de bir tane bakkal dükkânı açarım.” derse o zaman ticari nosyonu yerli yerine oturtmamış oluruz. Bugün Türkiye genelinde esnafta en fazla sıkıntı çektiğimiz konuların başında bu husus gelmektedir.

Bakın, size çok yeni yaşadığımız güzel bir örneği vereceğim: Sanayi Bakanlığımızın tertip ettiği, birçok milletvekili arkadaşımızın da katıldığı Sapanca’da iki günlük çok güzel bir eğitim semineri yaptık. TESKOMB yetkilileri, TESK yetkilileri, bankalar, Bankalar Birliği yetkilileri, KOSGEB, bütün hepsi oradaydı. Temel hedef neydi? Esnafı nasıl düzene koyacağız ve nasıl kalkındıracağız? Bundan çok güzel veriler çıktı, beyin jimnastikleri yaptık, sonuç bildirilerini hazırladık. Ben ondan iki gün sonra memleketim olan Rize’ye gittim ve Rize’de bütün esnafa -programını zaten on beş gün evvel ilan etmiştim- dedik ki: “Getirin arkadaşlar, bütün bu çalışma programı çerçevesinde meselelerinizi masaya yatıracağız, bir plana, bir programa bağlayacağız.” Ben de arkadaşlara görev veriyorum -işte orada kooperatif yetkilileri var, diğer yetkililer var, birlikler var- diyorum ki “Salon yetmeyebilir arkadaşlar, gerekirse dışarıya da bir kamera, ekran koyun da arkadaşlar geldiğinde ‘Ya bize niye yer olmadı?’ demesinler.” Salon 500 kişilik. Bütün esnafa bildiri dağıtılmış olmasına rağmen salona toplam 150 kişi geldi ve o zaman şunu gördüm.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Esnaf kalmamış Ali Bey.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Size güvenmediler.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Esnaf var fakat maalesef mantalitesi yanlış.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Umudunu kesmiş.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Biz hep, sürekli şekilde, balık vermeyi esnafa bir destek olarak görüyoruz, esas yanlışımız burada. Eğer planlanan, fizibiliteye, istikrara, projeye dayalı bir sistemi ve mekanizmayı kurmuş olsak bu esnafımız bu anlamda sıkıntı yaşamayacak.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yapın Ali Bey.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Bugün kredi isteyen esnafımız veya sanayicimiz, kredisini eğer borcunu yenileyebilme gayesiyle istiyor ise esas problem burada var demektir.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Onun da çözümünü, alternatifini sunarsınız,.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Şimdi ben bunu siyasi olarak konuşmuyorum arkadaşlar -zaten genel anlamda beni tanıyanlar da siyasi olarak konuşmadığımı çok iyi bilir- bir gerçeği yansıtma olarak değerlendiriyorum. Dolayısıyla, şu anda bizim üzerinde durmamız gereken en önemli iş, esnafa verebileceğimiz bir numaralı kredi, bana göre, bilinçlendirme kredisidir. Bilinçlendirme.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Altı yıldır ne yapıyorsunuz?

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Kim engel oluyor?

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Dolayısıyla, Bakanlığımızın bu konuda yaptığı çok güzel çalışmalar var. Biraz sonra Sayın Bakanım da muhtemelen açıklamalarını yapacaktır. Biz komisyon olarak da yaptığımız toplantılarda bunlarla fikir alışverişlerinde bulunduk. Bu fikirler de önümüzdeki günlerde mutlaka hayatiyete geçecek olan gündemler olarak değerlendirilecektir.

İkinci bir konu, esnafımıza anlatmamız gereken ikinci bir konu, bütçeleme tekniğini oluşturmasıdır. Bakın, bugün ülke nasıl bütçe yapıyorsa, en küçük birey pozisyonunda olan bir vatandaş, toplumun en küçük simgesi olan aile nasıl bütçeleme yapıyorsa esnaf da bu bütçelemeyi yapmak zorunda, eğer sıkıntı yaşamak istemiyorsa, piyasaya sıkıntı yaşatmak istemiyorsa. Bütçeleme tekniğini de bu insanlarımıza ciddi derecede öğretmemiz ve aşılamamız lazım.

Dolayısıyla, yine kendi şehrimden, biraz da Karadenizliliğin verdiği heyecanla, sektörümle ilgili bir örnekleme yapmak istiyorum. Özel sektör 1984 senesinde ilk çay yatırımını yapmaya başladı ve ihtiyacı olan kapasite miktarı günde 4 binle 4.500 tondu. Şu anda fiilî olarak ÇAYKUR’un kapasitesi günlük 6.500 tondur, özel sektörün yaptığı toplam yatırım günlük kapasitesi 14 bin tondur. Dikkat edin, 363 tane irili ufaklı tesis vardır, bu tesislerin 300 tanesinin kapısına kilit vurulmuştur. İşte bilinçlendirmeden kastettiğim bu. Ama nasıl yatırım yapılmış? 3 tane akraba, hemşehri, köylü bir araya gelmiş. Bir sonraki sene 3 taneden 1 tanesi kızmış 2’sine, demiş ki: “Ben sizinle daha ortaklık yapmıyorum.” Dönmüş, yanına bir tane daha fabrika yapmış, dibine. Bir sene sonra 2 tane ortaktan 1 tanesi de kızmış öbürüne “Ben de yapmıyorum sizle.” demiş, o da gitmiş, yanına bir fabrika daha yapmış. Şimdi üçü de çalışmıyor.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Niye tedbir almadın altı yıldır?

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) - Bu sanayicilik mantığı değil, bu bilinçlendirme mantığı değil. Dolayısıyla, sadece balık vermeye alıştırmak yerine, bütün kredilendirme mekanizmalarında kullanacağımız en önemli mesele, toplumun bilgilenmesini ve profesyonel mantığı oluşturmaktır.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Altı yıl oldu, altı yıl Sayın Bayramoğlu.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) - İşte, geldiğimiz bu noktada, bu tip sicil afları gündeme geldiğinde vatandaşlarımızın “Aa, ne güzel af çıktı! Hadi bakalım, bir daha, elimizden gelen bir şey varsa bunları yapmaya devam edelim.” mantığının da dışına çıkması gerekiyor. Kredi kartlarından on taneyi cebimize koyarak yarın, bir gün aile saadetlerimizi… İntiharlara sebebiyet verecek bilinçsizce davranışları da engellememiz gerekiyor. Şimdi, ben Bankalar Birliğiyle buna benzer konuşmalar yaptım. Arkadaşlara dedim ki “Ya, siz 500 milyon limitli, 500 lira limitli, bin lira limitli bir dünya kredi kartı dağıtıyorsunuz. Bunun mali boyutu, size getirdiği mali külfet kârlılığınızdan çok daha fazladır.” “Evet, biz bu hatayı işledik. Bundan sonra zaten az limitli kredi kartlarını vermemeye özen göstereceğiz.” Sadece kredi kartı sayısının çokluğunu nazarıitibara alarak piyasa mekanizması oluşturmak da bir bilinçsizlik. Onun için, bir dünya insanımız maalesef kredi kartı mağduru durumuna düştü. İşte, kanun tasarısını Komisyonda görüşürken üzerinde durduğumuz önemli noktalardan bir tanesi de, Merkez Bankasından sicilleri silindikten sonra bankaların aynı sicilleri nazarıitibara alarak kredilendirmekte zorluk yapması konusuydu. Buna da katılıyorum. Bu vesileyle, bizi dinleyen bütün bankacılara da şöyle sesleniyorum: Türkiye'nin kalkınmasında sizler de kârlılığınızı nazarıitibara alarak mutlak surette, öncelikli olarak kendinizi düşünmek zorundasınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bayramoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

Bu çok doğal ama her insanın bir hatalı dönemi var ise bu hatasını bütün ömrü boyunca yapacakmış gibi bir değerlendirmeyle o eski sicilini kötü değerlendirmek suretiyle bundan sonraki kredilendirmelerini engellememeleri de önemli bir noktadır. Hatta geçen günlerde Eximbank Genel Müdürü “Bu önemli bir gelişmedir ama bu yeniden insanlara kredi verileceği anlamına gelmemelidir.” dedi. Düz mantıkla düşünürseniz doğrudur ama reel mantıkla, profesyonel mantıkla onların da eski sicilleri bu anlamda değerlendirmelerinde fayda mülahaza ediyorum.

Böyle bir ekonomik konjonktürde, umuyorum ki inşallah bu sicil affından aklı başında insanlarımız doğru dürüst istifade ederler ve buralardan aldıkları derslerle aynı hatalara önümüzdeki dönemlerde düşmezler. Bu vesileyle kanunun hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bayramoğlu.

Şahsı adına ikinci konuşmacı Giresun Milletvekili Sayın Ali Temür. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

ALİ TEMÜR (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 320 sıra sayılı Karşılıksız Çek ve Protestolu Senetler ile Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate Alınmaması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemiz ekonomisi, 2002 yılı öncesi ulusal ve uluslararası ekonomik krizlerden etkilenmiş ve küçülmek zorunda kalmıştır. Özellikle 2001 ekonomik krizi hem siyasi istikrarsızlığa neden olmuş hem de ekonomiyi durma noktasına getirmiştir. Siyasi ve ekonomik istikrarsızlık, bazı kişi ve kuruluşların ticari faaliyetlerinde piyasanın döndürülmesinde önemli bir işlev gören çek, senet ve kredi kartları borçlarına ilişkin taahhütlerini yerine getirememesine sebep olmuş, yatırımcı zor durumda kalmış ve ticari itibarı zedelenmiştir. Hükûmetimiz, yatırımcının önünü açmak, esnafı zor durumdan kurtarmak amacıyla 25/12/2003 tarih ve 5033 sayılı Kanun’u çıkararak bu dönemde Merkez Bankasındaki kayıtların dikkate alınmamasını öngörmüştür. Sicil affı olarak da nitelendirilen bu Kanun, esnaf ve sanatkârımıza kolaylıklar getirmiş, üretim ve alım güçlerinin artmasını sağlamış, binlerce esnaf ve sanatkârımızın yeniden ekonomiye kazandırılmasına yardımcı olmuştur.

Değerli milletvekilleri, bugün dünyamız küresel bir ekonomik krizin içerisindedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde başlayan, Avrupa’yı da içine alan kriz tüm dünyada ekonomik bir yavaşlamaya neden olmuştur. Ekonomideki küreselleşmenin gereği olarak tüm ülkeler farklı boyutlarda krizin etkilerini yaşamaktadırlar. Ülkeler ekonomilerini kurtarma adına farklı adımlar atmakta ve düzenlemeler yapmaktadır. Gelişmiş ya da gelişmekte olan pek çok ülke aldıkları önlemlerle küresel ekonomik krizin etkilerini en aza indirmeye çalışmaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, küresel ekonomide devam eden durgunluk henüz aşılamamıştır. Bu durum, tüm ülkelerin ekonomileri üzerinde olumsuz etki yaptığı gibi, AK PARTİ İktidarıyla yakaladığı ekonomik ve siyasi istikrarı devam eden, bölgesinde barış arayışlarında aktif rol alan ülkemizde de farklı alanlarda etkilerini göstermektedir. Küresel ekonomik kriz nedeniyle ekonomide yaşanan durağanlık ve daralma, bankalardan kredi alan iş adamlarımızı da etkilemiştir. Bankaların tutumu, ihmaller, havale gecikmeleri gibi nedenlerden dolayı, esnaf ve sanatkârlarımız taahhütlerini yerine getirememişler, çekleri karşılıksız çıkmış, senetleri protesto edilmiştir. Belirtilen nedenlerden dolayı çek ve senetlerini ödeyemeyerek protestolu duruma düşen esnaf ve sanatkârlarımız, Merkez Bankası kayıtlarına girmişlerdir. Kara liste olarak nitelendirilen Merkez Bankası kayıtlarına giren firmalar ve kişiler, yeni kredi ve çek talebinde bulunamamış, yatırımcı zor durumda kalmış ve ticari itibarları zedelenmiştir.

Seçim bölgemizde, Giresun’da, esnaf, sanatkâr ve iş adamlarımızla yaptığımız görüşmelerde, 2003 yılında çıkarılan 5033 sayılı Kanun gibi sicil affını içeren yeni bir kanuni düzenlemenin yapılmasının esnafımız, sanatkârımız ve kredi kartı mağdurlarımız açısından faydalı olacağı tarafımıza ifade edilmiştir. Yaptığımız araştırmalarda, bazı esnaf, sanatkâr, iş adamı ve kredi kartı mağduru vatandaşlarımız, mücbir sebeplerden dolayı çeklerinin ilk defa yazıldığını, senetlerinin ilk defa protesto edildiğini ifade etmişlerdir. Bu nedenle, sicil affı, Merkez Bankası kayıtlarına giren bu durumdaki vatandaşlarımız için önemli bir beklenti hâline gelmiştir. Konunun çözümüne yardımcı olması amacıyla hazırladığımız kanun teklifi kamuoyu tarafından ilgiyle karşılanmış, ülkemizin değişik bölgelerinden esnaf, sanatkâr, iş adamı ve kredi kartı mağduru vatandaşlarımız şahsımızı da bizzat arayarak kanun tasarısının Meclis gündemine geleceği günü ilgiyle takip etmişlerdir.

Değerli milletvekillerimiz, esnafımız, sanayicimiz ve kredi kartı kullananlar için bankalardan alınan kredilerin çok büyük önemi bulunmaktadır. Küçük ve orta büyüklükteki işletmeler, bankalardan aldığı kredilerle faaliyetlerini yürütmekte, yeni yatırımlar yaparak büyümektedirler. Ticari hayatta havale aksamaları, ihmal ve gecikme gibi farklı nedenlerden dolayı çek ve senet protestoları olabilmektedir. Bu nedenlere bir de küresel ekonomik kriz faktörünün eklenmesi, Merkez Bankası kayıtlarındaki karşılıksız çek, senet ve kredi kartı borçlusu listesindeki sayının artmasına neden olmuştur.

Ülkemizde kredi kartı kullanımı hızlı bir şekilde yaygınlaşmaktadır. Kartların ödeme aracı olarak kullanılması yerine nakit edinme aracı olarak kullanılması, kart borcunun başka bir kredi kartıyla ödenmeye çalışılması temerrüde düşen kişi sayısını yükseltmiş ve Merkez Bankası kayıtlarındaki borçlu oranı artmıştır. Merkez Bankası verilerine göre karşılıksız çek, senet ve kredisini ödeyemediği gerekçesiyle listede bulunanların sayısı neredeyse 1 milyona yaklaşmıştır. Merkez Bankasının kara listesine giren bu 1 milyonu aşkın vatandaşımıza bankalar kredi kartı ve çek defteri vermemektedir, ayrıca senetle de mal alımı yapamamaktadırlar.

Ekonomik piyasalarda bu durumdaki vatandaşlarımızı rahatlatacak bir düzenlemenin yapılmasına yönelik bir beklenti kamuoyunda mevcuttu. Esnaf ve sanatkârlarımız ile kredi kartı kullanan vatandaşlarımız bu sicil affını acil olarak beklemekteydiler. Hükûmetimiz, yatırımcının önünü açmak, esnafı ve kredi kartı mağdurlarını zor durumdan kurtarmak amacıyla Karşılıksız Çek ve Protestolu Senetler ile Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate Alınmaması Hakkında Kanun Tasarısı’nı Meclis gündemine getirerek beklentileri karşılayacak önemli bir düzenleme yapmıştır.

Kamuoyu tarafından “sicil affı” olarak isimlendirilen kanun tasarısı, bir af olmaktan ziyade kanunun yürürlüğe gireceği tarihten önce borcunu ödeyenler ile yürürlüğe girdikten sonraki altı ay içinde borcunu ödeyenlere Merkez Bankası kayıtlarından silinme imkânı getirmektedir.

Bu kanun ile kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce düzenlenmiş olup da kullandığı nakdî ve gayrinakdî kredinin ödemelerini aksatan firmaların, ticari faaliyette bulunmayan gerçek kişilerin ve kredi müşterilerinin karşılıksız çek, protesto edilmiş senet, kredi kartı ve diğer kredi borçlarına ilişkin kayıtların söz konusu borçların bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce veya bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde ödenmiş veya yeniden yapılandırılmış olması kaydıyla bankalar, finansal kiralama şirketleri, factoring şirketleri ve tüketici finansman şirketlerince yapılacak kredilendirme, çek karnesi verilmesi ve diğer işlemlerde kayıtlar dikkate alınmayarak bu durumdaki firmaların, kişi ve kredi müşterilerinin mağduriyetlerinin giderilmesi ve ekonomiye katkı sağlanması amaçlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısıyla ticari hayattaki çek ve senet protestolarının tedirginliği ortadan kaldırılacak, bankalardan kredi alınması sıkıntısına çözüm getirilecek, sicil affı beklentisi içinde olan esnaf, sanatkâr ve vatandaşlarımızın beklentileri karşılanacak, borcunu ödeyen ve ödeme gayreti içinde olanların mağduriyeti giderilecek, küresel krizin de önemli etkilerinin olduğu piyasadaki finansman sorununun çözümüne yardımcı olunacak, esnaf, sanatkâr ve şirketlerimizin ekonomik piyasalardan kopması engellenecek, sadece ekonomik piyasaların değil toplumun sosyal yapısının korunmasına katkı sağlanacak, özellikle kredi kartı mağduru vatandaşlarımıza borçlarını uzun vadede ödeme kolaylığı getirilecek ve yatırımcıların önünün açılmasına katkı sağlanacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Temür.

ALİ TEMÜR (Devamla) – Kanunun çıkmasında emeği geçen Ticaret Bakanımıza, diğer bakanlarımıza, Komisyonumuza ve tüm arkadaşlarıma teşekkürü bir borç biliyorum. Kanunumuzun esnaf, sanatkâr, iş adamı ve tüm kredi kartı kullanıcılarına hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum. İnşallah bundan sonraki ticari hayatlarında kara listeye girmeyecek yaklaşımlarda bulunmaları dileğiyle hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Temür, teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.

Sayın Öztürk

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Hükûmetin ekonomik krizin varlığını ilk kez kabul etmek zorunda kaldığı bir tasarı görüşülüyor, sınırlı etkilerinin olacağını kabul ediyoruz. Sayın Bakan, sicil affı tasarısı yasalaştıktan sonra iki tür uygulama yaşanacaktır: Birinci gruptaki kamu bankları için banka yöneticileri verecekleri yeni kredilerde eski siciller silindiği için sorumluluktan kurtulacaklar ve siyasi telkinlerle kredi vermeye daha açık hâle geleceklerdir. İkinci gruptaki özel bankalar ise, bir şekilde eski sicillere bakarak kredi vermemeye devam edecekler, bunu yaparken  müşterilerine eski sicilleri nedeniyle kredi vermekten kaçındıklarını söylemeyeceklerdir. Uygulamanın ikili şekilde yürüyeceğine ilişkin bu düşüncemize katılır mısınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, ödenmemiş karşılıksız çeklerden veya ödenmemiş senetlerden dolayı şu anda mahkemesi devam eden veya mahkûm olmuş mükelleflerle ilgili durum  ne olacak? Bunu soruyorlar bize.

Bir diğer husus da: Sicil affına rağmen, kredi verirken eski sicilinden dolayı kredi vermeme yolunu tercih edecek bankalarla ilgili bir yaptırımınız olacak mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çalış.

Sayın Gök…

İSA GÖK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, kanun metnine baktığımızda “…karşılıksız çek, protesto edilmiş senet...” deniyor. Hukuk dilinde “kambiyo senetleri” dediğimiz şeyler, poliçe, bono, çektir. Senet diye bir şey yok, kambiyo senedi vardır. Buradaki protesto edilmiş senetten kastınız bono mu? 

Diğer bir soru: Poliçelerin durumu ne olacak? Poliçeleri kanun kapsamına almıyor musunuz? Burada ciddi olarak bir hukuk terim zafiyeti var.

Diğer bir sorum: Yine bu maddede “…ticarî faaliyette bulunan ve bulunmayan gerçek kişilerin ve kredi müşterilerinin…” deniyor. Yani işte bu müşterilerin karşılıksız çıkan çek, protesto edilmiş senet ve kredi kartı borçlarının sicil affı. İyi de “…ticari faaliyette bulunan ve bulunmayan gerçek kişiler…” diyerek sınırlandırıyorsunuz. Ticari faaliyette tüzel kişiler de var, şirketler var. Şirketler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSA GÖK (Mersin) – Başkanım, tekrar süre verir misiniz, bitirmek üzereyim.

BAŞKAN – Sayın Gök, şu anda kapandı. Arkadaşlara vereyim, sonrasında, sisteme girin, eğer fırsat kalırsa size vereyim.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Öncelikle tabii bu yasadan birçok insanımız yararlanacaktır. Bu yasadan yararlanmak isteyen vatandaşlarımızın borçları nasıl yapılandırılacak? Borçların yapılandırılmasında karşılıksız çek veya protestolu senetlerin adli boyutuyla birlikte ele alınması sağlanabilecek midir? Vatandaşın icra dairelerindeki dosyalarına taahhütte bulunması ve böylece borcun yapılandırılmasında bu imkân getirilebilecek mi? İcra dosyası kapatılınca diğer taraftan mahkemeye icra dairesi tarafından bunun bildirilip borcunun yapılandırılmasında bu zincir sağlanabilecek mi? Çünkü vatandaşlarımızın en büyük sıkıntıyı bu zincirde çektiği ifade edilmekte. Bu konudaki görüşlerinizi alabilir miyim?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Sayın Tankut...

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Bu yasa tasarısıyla çek ve senedini ödeyemeyenlere kamu bankalarından can suyu ve benzer kredileri alabilme imkânı gerçekten sağlanabilecek midir?

Bununla birlikte yüzde 50’si yabancılaşan bankacılık sektörünü dikkate aldığımızda, maalesef esnafımızın özellikle büyük bir bölümü özel bankalarla olan kredi sıkıntılarını gideremeyecektir. Bu durumda özel bankalarla büyük sıkıntı içerisinde olan esnafımıza nasıl yardımcı olmayı düşünüyorsunuz?

Diğer yandan çeklerini bir şekilde ödeyemeyen pek çok esnaf ve şirket yöneticilerinin almış oldukları cezalar emniyet kayıtlarından silinmemektedir hatta cezalarının ve çeklerinin karşılığını ödedikleri hâlde emniyet kayıtlarından düşmemekte ve bu durum ticari ve sosyal hayatlarında da büyük sıkıntılara yol açabilmektedir. Hükûmet olarak bu sıkıntıları giderebilecek bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tankut.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, görüşmekte olduğumuz karşılıksız çek, senet gibi belgelerin ödenmesi karşılığında getirilen sicil affı konusunda, tamam, bugüne kadar bizim Milliyetçi Hareket Partili milletvekillerinin de teklifleri var, hemfikiriz ama kanuna baktığımızda, kanunun bir kere bir yaptırım gücü gözükmüyor. İkincisi, Merkez Bankasındaki kayıtları sildiriyoruz ama bankaların kendi aralarında kurmuş oldukları Kredi Kayıt Bürosu A.Ş.’deki kayıtlar devam edecek. Dolayısıyla özel bankalar, özellikle bu geçmiş, ödenmeyen borçlardan dolayı kredi vermeyecekler. Bu kanunun ne kadar faydalı olacağını düşünüyorsunuz?

Bir de bu kanunla beraber bir yapılandırmayı düşünmüyor musunuz? Yani şu anda borçluların en büyük sıkıntısı o yapılandırma. Bu kanunla beraber o yapılandırma da gelse daha faydalı bir şekilde çıkmaz mıydı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Taner.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Efendim, AKP İktidarınca son alınan bir kararla, kira gelirlerinden 500 milyonu aşanlara bankaya yatırma zorunluluğu getirildi. 500 milyon lirayı aşan kira gelirinde bankalar yüzde kaç komisyon alacaklar? Bazıları 10 milyon lira alıyor, bazıları 20. Burada Hükûmetin bir şeyi var mıdır? Bankaların yüzde 50’den fazla kısmı yabancı bankaların eline geçtiğine göre Türkiye’de, bu, yabancı bankalara haksız bir kazanç sağlamak için bir çaba değil midir?

Yine devri İktidarınız zamanında kredi müşterilerinin karşılıksız çıkan çek sayısı, protesto edilmiş senet sayısı, kredi kartı ve diğer kredi borçlarının sayılarını verebilir misiniz?

Yine İktidarınız zamanında, 2003 ve 2008 yıllarında, her sene kaçar kişi iş yeri açmıştır, kaç kişi terk etmiştir?

Bunları öğrenmek istiyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Sayın Nalcı...

KEMALLETTİN NALCI (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana aracılığınızla sormak istiyorum:

Birinci sorum: Bu krizden en çok etkilenen sektör inşaat sektörü. İnşaat sektörünün kamuda iş yapan müteahhitleri var ve bu çek, senet yazılmalarında son zamanlardaki en büyük husus devletin, belediyelerin, kamu kurumlarının istihkak vermemesi. Şimdi, burada şöyle bir şey çıkıyor, iki sonuç: 1) Bu iş yapan insanların parasının ödenmesi sağlanacak mı?

2) Acaba kamu bankalarından bunlara yapılandırma için kredi verilecek mi?

Bir de en önemli konu: “Altı ay içinde” söylenmiş… Altı ay içinde bu borçları yapılandırabilmesi için acaba kamu bankalarından gerekli kredi imkânı düşük faizli sağlanabilecek mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Nalcı teşekkür ediyorum.

Sayın Gök, buyurun efendim, tamamlayınız.

İSA GÖK (Mersin) – Sağ olun Sayın Başkanım.

Şimdi, kanunda tüzel kişilere yalnızca nakdî ve gayrinakdî kredinin ödemelerindeki aksamadan dolayı sicil affı öngörülüyor. Bilinçli olarak mı acaba tüzel kişiler yönünden ticari faaliyette bulunsun veya bulunmasın protesto edilmiş senet -kanunun hatalı deyimini tekrar ediyorum- veya karşılıksız çeklerde, kredi kartında sicil affından faydalandırılmıyor? Kasıtlı mı bu acaba, yoksa gözden kaçma mı? Zira, ben madde gerekçesine baktığımda orada “ticari faaliyette bulunmayan -ama bulunmaya diyor- gerçek kişi” diyor. Buraya ise, Komisyonun kabul ettiği hâle ise bulunanı da eklemişsiniz. Bulunanı ekliyorsanız, ticaret şirketlerini eklemek zorundasınız. Gerekçeyle madde arasında bir tutarsızlık da var.

Teşekkür ediyorum, sağ olun Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Evet, son olarak Sayın Çelik, buyurun efendim.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan teşekkür ediyorum.

Sayın Bakana ben kredi kartıyla ilgili bir soru yöneltmek istiyorum. Türkiye’de kredi kartı kullanıcılarının adedi kaçtır? Bunların en son tarih itibarıyla kredi kartı borcu ne kadardır? Finans sektörünü ve bankaları kredi kartları kullanımı ne ölçüde, ne yönde etkilemektedir? Kredi kartıyla yapılan taksitle alışverişin ekonomiyi ne yönde etkilediğini öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Efendim, sorulan sorulara, getirilen yorumlara teşekkür ediyorum. Tüm konuşmacılara teşekkür ediyorum. Azami ölçüde, yapılan konuşmalardan faydalanmaya gayret edeceğiz.

Ben önce bir genel, sonra da sorularla ilgili bana verilmiş olunan süre içinde Sayın Başkanım ve değerli milletvekili arkadaşlarımızın gündeme getirmiş olduğu konularla ilgili görüşlerimi açıklamak istiyorum.

Evet, değerli arkadaşlarım, öncelikle bu bir karşılıksız çek, protestolu senet, kredi kartı ve diğer kredi işlemlerinde sicilleri bozulmuş, sicilleri 2003 yılında çıkartılmış olan kanun çerçevesinde tarih bittikten sonra Merkez Bankası kayıtlarından, dolayısıyla bankalardan, factoring gibi bütün finansal kuruluşlardan silinmemişler. Bu noktada bankalar tarafından mağdur edilmiş olanların bir yerde mağduriyetinin giderilmesine yönelik bir çalışmadır. Şunun altını çizerek ifade etmem lazım ki             -biraz evvel de ifade edildi- hemen hemen her partiden her görüşteki arkadaşlarımız bu konuda çeşitli manalarda, çeşitli anlamlarda bununla ilgili kanun teklifi verdiler yani dolayısıyla, topluma mal olmuş, mal olacak olan bir kanun tasarısı üzerinde görüşüyoruz.

Malumunuz olduğu gibi ilk çıkan kanun, 2003 yılında, 5033 sayılı Kanun, 31/12/2003 tarihinde Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmişti ve o tarihteki o Kanun’da üç aylık bir süre öngörülmüştü. Dolayısıyla, 31 Mart 2004 tarihi itibarıyla tekrar sicilleri bozulmuş olan, yani çeki, senedi karşılıksız çıkmış olan veya kredi kartlarından aynı konuda mağdur olmuş veya sıkıntıya düşmüş olanların, bir yerde, bugün itibarıyla bir düzeltilmesi, bir düzenlenmesi gerekiyordu. Bu çerçevede hazırlanmış olan bu tasarı Meclisimizden geçtiği takdirde… Ki inşallah, bu konuda görüyorum ki herkesin mutabakatı var. Tabii ki farklı görüşler, farklı cümleler ifade edilebilir, görüşülebilir ancak bu çıktıktan sonra… Özellikle tarihi dikkatinize sunarak ifade etmek istiyorum ki bu kanun, 2004’ün 31 Martından başlayıp, diyelim ki bu hafta sonu itibarıyla veya bu ay sonu itibarıyla Cumhurbaşkanlığımızdan onaylandı, Resmî Gazete’de yayımlandı, demek ki 1 Nisan 2004 tarihinden başlayıp -31 Temmuz 2009- önümüzdeki altı ayı da kapsayacak bir süre içinde kapsam içine giren ve çok net bir şekilde belirtilmiş olan, gerek ticari gerek gayriticari çekler, senetler, kredi kartları ve diğer bireysel kredilerle ilgili karşı karşıya kalmış olan bankaların, benim “kara tahta” diye ifade ettiğim tahtalarından silinmesini sağlayacak olan çok önemli bir düzenleme.

Meseleye sadece, efendim, banka kredi verirken bu işi dikkate alıyor veya almıyor, şeklinde bakmamak gerekir. Ben yine yirmi yedi yıllık sanayicilik tecrübeme dayanarak ifade etmek istiyorum ki birçok firmanın bugün kredi alma ihtiyacı veya krediye, yeni krediye talebi yok ancak kendisinin bir şekilde Merkez Bankası kayıtlarında, borcunu ödediği hâlde o kayıtlarda tutulmasına psikolojik olarak, haklı olarak karşı çıkıyor. Yani bu kanun o düzenlemeyi de getiriyor. Bir taraftan kredi almasında yeni imkânlar sağlarken diğer taraftan da “kara tahta”dan, borcunu ödemiş olan insanların da silinmesini temin ediyor. Ticari hayatta, normal hayatta insanların çeki, senedi ödememesi kadar doğal bir şey olamaz, aldığı kredi kartını kullandığı zaman bunu ödememesi kadar doğal bir şey olamaz ancak ödemiş olduğu hâlde kayıtlardan silinmemesini ortadan kaldıran bir düzenleme, yani bir yerde bir hakkın tesisi olarak, yeniden tesis edilmesi anlamında olayı görmek lazım.

Bu konuda, Sayın Milletvekilim sordu “Poliçe mi, senet mi, bono mu?” diye. Vallahi arkadaşlar, ben yirmi yedi yıl sanayicilik yaptım, poliçe hiç kullanmadım, bilmem de yani, poliçenin adını bilirim de ama neye yaradığını, ne olduğunu da bilmem. Onun için, bu, tabii ki senetleri ihtiva ediyor, çekleri ihtiva ediyor. Yani poliçe zaten kullanılan… Ki sordum hemen bir iki arkadaşa da “Var mı kullanımı?” diye. Kullanımı olmadığını ifade ettiler. Dolayısıyla, burada, bu ödememekten dolayı mahkeme veya mal bildiriminde sıkıntıya düşmüş olanlarla ilgili bir düzenleme, tabii ki bu bizim kanunun amacını aşar, yerini de aşar. Bunun Türk Ceza Kanunu’nda, ilgili Adalet Bakanlığı tarafından düzenlenmesi gereken bir şey olduğu kanaatindeyim.

“Efendim, bu kanunun bir yaptırımı var mıdır, yok mudur?” Yani böyle bir ihtiyaç var, bu ihtiyaç çerçevesinde kamu-özel ayrımı yapmaksızın ifade ediyorum. Bunu silmek isteyen bankanın veya bir finans kuruluşunun en azından elini rahatlatacak olan bir şeydir. Yani bu “Efendim, yoktur, bundan dolayı silmiyorum.” gerekçesi, bahanesi ortadan kalkacaktır, dolayısıyla böyle bir kanun onların silinmesi yolunu açacaktır.

Şimdi, buna bu şekilde baktıktan sonra ben size birkaç rakam vermek istiyorum çünkü bununla ilgili sorular da soruldu.

Değerli arkadaşlar, bir kere, evet, karşılıksız çek sayısı, protesto edilmiş senet sayısı, bunlar adet bazında değerlendirilebilir ancak adet bazı dışında ekonomik olarak baktığınız zaman veya bankacılık sisteminde, bunun verilen genel kredi içindeki geriye dönüşüm oranının ne olduğu daha önemli bir ekonomik parametre ve kriterdir. Yani sizin 1 milyon adet çekiniz olur, bu çeklerin her biri 1 liradır ama tek bir çekiniz vardır, onun üzerinde 1 milyar yazıyordur, o 1 milyonun önüne geçer.

Onun için, burada, meseleye, evet, adet bazında bakarken bir de kapsamı itibarıyla bakmak lazım. Ama şunu çok net ifade edeyim: Türkiye'de kredi hacmi yani esnaf ve sanatkârın, KOBİ’lerin, vatandaşın almış olduğu kredi, mevduatın krediye dönüşümü oldukça yüksek bir seviyede -Türkiye'yi sevindirecek olan bir şeydir bu ve bunu, son rakamı revize edilmiş şekliyle size ifade ediyorum, Merkez Bankasının kayıtlarını ihtiva eden rakamlardır- şu anda 370 milyar liralık  bir kredi portföyü mevcuttur bankaların kullandırdığı ama buna karşılık, bu kredilerden takibe dönüşüm oranı sadece yüzde 3,6’dır. Bakın, 2001 krizinin hemen sonrasında ortaya çıkan tabloda, o tarihte toplam kredi hacmi 60 milyar lira civarındaydı ama buna karşılık, kredinin takibe dönüşüm oranı yüzde 28’ler, yüzde 30’lar mertebesindeydi.

Dolayısıyla, olaya, verilmiş olan kredilerin geriye dönüşümü olarak baktığımız zaman, bugün, o konuda bir kere gözüken pozisyonun son derece iyi olduğunu söylemek durumundayız.

Bunun yanı sıra, rakamsal bazda yine size rakamlar verecek olursam, bakın -gerçi sıra sayısında da var- şu anda Merkez Bankasında bu kanun çıktıktan sonra ne kadar kişi bundan faydalanacak veya hangisi ne kadar faydalanacak diye baktığımız zaman, şu anda ferdî krediden dolayı borcunu ödediği hâlde kayıtları silinmemiş olan 154.866 kayıt var, şu anda ödenmemiş olan 344.701 kayıt var. Bu kanun  çıkıp ilgili borçlular borcunu ödediği takdirde, toplam 499.567 kullanıcı bundan faydalanmış olacaktır.

Kredi kartına baktığımız zaman -yine soruldu, sorunun cevabı olsun diye söylüyorum- ödenmiş olduğu hâlde kayıtlardan silinmemiş olan 698.104 adet kredi kartı var, ödenmemiş, şu anda bekleyen 1.221.859 var. Dolayısıyla, bu kanun çıktıktan sonra toplam 1.919.963 kayıt silinmiş olacaktır.

Karşılıksız çeke baktığımız zaman, karşılıksız çekte 3.501.436 adet çek ödendiği hâlde kayıtlardan silinmemiştir.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan…

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) -  Bitireyim, dinlerim sizi tekrar.

Şu anda ödenmemiş olan 2.405.658 adet çek var. Dolayısıyla, ödenmiş ve ödenmemişler kanun kapsamından sonra ödendiği takdirde 5.907.094 adet çek de hiç olmazsa sicil kayıtlarından silinmiş olacak.

Protestolu senet, son rakamı veriyorum, ödenmiş olan 311.916 adettir, ödenmemiş olan 3.553.642’dir. Toplam, kanun çıktığı zaman, protestolu senetlerden de 3.865.558’inin kayıtları silinmiş olacak.

Efendim, banka silecek, silmeyecek… Bu kanun, Merkez Bankasından ve diğer finansal kuruluşlardan bu kayıtların silinmesini emrediyor. Bizim çıkartacağımız olan kanunda bu hüküm açıkça belirtiliyor.

Dolayısıyla, burada şunu ifade etmek istiyorum: Tabii ki burada bankanın, bankacılığın insafı ve bu işi regüle etme güdüsü son derece önemlidir. Yani burada bankalara veya bankacılık sistemine “Eğer bunu silmezseniz veya dikkate almazsanız şöyle yaparız, böyle yaparız.” demenin serbest piyasa mantığıyla bağdaşmamakla beraber, bunu yaptığınız zaman, eğer o banka kredi vermemeyi kafaya koymuşsa o vatandaşa “Senin saçın niye siyah, niye beyaz, niye gözlük numaran iki numara?” diyebilir. Onun için burada, tabii, bankacılık sisteminde şunun altını çizmek durumundayız ki bankacılık sisteminin görevi almış olduğu, toplamış olduğu parayı satmaktır. Tekrar söylüyorum: Banka, paranın üstüne kuluçkaya yatan tavuk gibi yatamaz. Bankanın elindeki para pimi çekilmiş el bombası, dinamit gibidir. Dolayısıyla, o parayı satmak zorundadır. Yani bankacılık sistemi parayı satmayacak da ne yapacak? Eskiden olsaydı diyebilirdik ki, efendim, kamuya satacak. Ama şükürler olsun bugün kamunun iç, dış borcu da Maastricht Kriterleri’nin yarısı kadardır, yüzde 30’dur. Dolayısıyla bu da böyle bir avantaj getiriyor.

Bunun yanı sıra, yine burada…

BAŞKAN – Sayın Bakanım, toparlarsınız, süremiz dolmak üzere.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) -  Bitiriyorum Sayın Başkanım, bir dakikada toparlıyorum. Hay hay.

Şimdi, diğer taraftan da daha evvel SSK ve vergi borcu olanlar KOSGEB kredilerinden faydalanamıyorlardı. Geçen hafta getirmiş olduğumuz düzenlemeyle mahsup imkânı getirdik, bu sorun da ortadan kalktı ve 2009 yılında -şunu çok net, altını çizerek söylüyorum- 2008 yılında Hükûmetimiz tarafından esnaf ve sanatkâra ve KOBİ’lere verilmiş olan destek en az yüzde 60, yüzde 75 civarında artacaktır. Bunu bir kere bir taahhüt olarak kabul edin ve önümüzdeki günlerde uygulamış olduğumuz kredilerde göreceksiniz.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, sorun kredi değil zaten.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Diğer yandan, TESKOMB değerli eski Başkanı konuştu. Vaktim kısa olduğu için bitirmek istiyorum. TESKOMB’da Bakanlığımızla beraber yeni bir kredilendirme imkânı getirdik. TESKOMB’da şu anda borcu olmuş ve icrai takibe uğramış olan 120 bin esnaf ve sanatkâra anaparalarını ödeme çerçevesinde -Sayın Başkanım, son cümlem, hakikaten son cümlem- kalan borçlarını kırk sekiz ay taksitlendirdi.

Yarın nasıl olsa zannediyorum devam edeceğim, eksik kalan şeyleri söylerim.

BAŞKAN – Evet, yarın devam edeceğiz.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Saygılarımı sunuyorum. Teşekkür ederim.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, efendim, tek soru.

BAŞKAN – Tasarının…

KEMALLETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Başkan…

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkanım, bir saniye…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

Sayın Nalcı, Sayın Gök, sonra görüşürsünüz, vaktimiz tamamlandı.

İSA GÖK (Mersin) – Efendim, bir saniye…

BAŞKAN – Sayın Bakanın yanına gelin, siz orada konuşun.

İSA GÖK (Mersin) – Tüzel kişilerin keşide ettiği kambiyo senetleri affa tabi mi? Zapta geçsin bu.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 22 Ocak 2009 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.58

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.