DÖNEM: 23 CİLT: 38 YASAMA YILI: 3 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 47’nci
Birleşim 21 Ocak 2009 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L
E R I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II.-
GELEN KÂĞITLAR III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Uğur Mumcu’nun ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması 2.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, tekstil
sektörünün sorunları ve Teşvik Yasası’nın süresinin uzatılmasına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın
cevabı 3.- Van
Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, kalkınma ajanslarına ilişkin gündem dışı
konuşması IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Önergeler 1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/982) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına
ilişkin önergesi (4/111) 2.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın (6/1074) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına
ilişkin önergesi (4/112) B) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş ve 21 milletvekilinin, yerel basın ve yayın
kuruluşlarının yaşadığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/310) 2.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 20 milletvekilinin, kot taşlama atölyelerindeki
işçi sağlığı ve iş güvenliği sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/311) 3.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel ve 21 milletvekilinin, çocuklara yönelik cinsel
taciz ve istismarın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/312) C) Çeşitli İşler 1.- Genel Kurulu
ziyaret eden Umman Sultanlığı Savunma Bakanı Badr Bin
Saud Bin Harib Al Busaidi’ye Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi D) Tezkereler 1.- Devlet Bakanı
Mehmet Şimşek’in, İran’a yaptığı resmî ziyarete iştirak eden milletvekiline
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/666) V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96) 2.- Markaların
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (1/663) (S. Sayısı: 319) 3.- Karşılıksız
Çek ve Protestolu Senetler ile Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin
Kayıtların Dikkate Alınmaması Hakkında Kanun Tasarısı ve Tokat Milletvekili
Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin; Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 6
Milletvekilinin; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu
ve 2 Milletvekilinin; Giresun Milletvekili Ali Temür’ün;
Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/664, 2/59, 2/261, 2/357,
2/370) (S. Sayısı: 320) VI.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, Ergenekon
soruşturmasında basına bilgi sızdıran kamu görevlisi olup olmadığına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5505) 2.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, dinlenme ve izlenme iddialarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5509) 3.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, işkence iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5513) 4.- Sivas Milletvekili
Malik Ecder Özdemir’in, cezaevlerindeki bazı
uygulamalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in
cevabı (7/5522) 5.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, maketten ev satışında yaşanan mağduriyetlere
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5523) 6.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, yargılama sürecinde
yaşanan mağduriyetlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahin’in cevabı (7/5574) 7.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Gerger Savcısına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı
Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5584) 8.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, İstanbul Adlî Tıp Kurumu 6. İhtisas Dairesinin
hazırladığı bir rapora ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in
cevabı (7/5585) 9.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, Adlî Tıp Kurumunun
verdiği bir rapora ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı
(7/5587) 10.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, tasarruf sahiplerini
mağdur eden bir holdinge ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahin’in cevabı (7/5628) 11.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis’in, 1937 ve 1938’de Tunceli’de gerçekleştirilen
bazı uygulamalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahin’in cevabı (7/5637) 12.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, Adlî Tıp Kurumu
yönetimine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5641) 13.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, İstanbul Adlî Tıp
Kurumunun bir raporuna ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in
cevabı (7/5642) 14.- Sivas
Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, tutuklu ve
hükümlülerin emanete alınan eşyalarının kaybolduğu iddialarına ilişkin sorusu
ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5643) 15.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, işkence
iddialarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5830) 16.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, dinlemeye konu telefon kayıtlarına ilişkin sorusu
ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5852) 17.- İzmir Milletvekili
Mehmet Ali Susam’ın, işsizliğe yönelik önlemlere ilişkin Başbakandan sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/5889) 18.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, kriz sonucu artan işsizliğe karşı alınan
önlemlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelik’in cevabı (7/5896) 19.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, Diyarbakır
Araştırma Hastanesinin etrafındaki arazilere ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve
İskân Bakanı Faruk
Nafız Özak’ın cevabı
(7/6044) 20.- İstanbul
Milletvekili Ümit Şafak’ın, toplu işten çıkarmalara ilişkin sorusu ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/6047) 21.- Eskişehir
Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, kamudaki zorunlu
özürlü istihdamına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelik’in cevabı (7/6048) 22.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, sosyal güvenlik prim
borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/6052) 23.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’da ölüm ve
yaralanmaya yol açan bir patlamaya ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir
Atalay’ın cevabı (7/6086) 24.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Mardin ilindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve
Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/6145) I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak üç oturum yaptı. İçişleri Bakanı
Beşir Atalay, mahallî idareler seçimleri öncesinde seçmen listeleriyle ilgili
olarak yaşanan tartışmalarda sıkça gündeme getirilen Kimlik Paylaşımı Sistemi,
vatandaşlık numarası, Adres Kayıt Sistemi gibi Bakanlığınca yürütülen
çalışmalar hakkında gündem dışı bir açıklamada bulundu; Diyarbakır Milletvekili
Selahattin Demirtaş, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İzmir Milletvekili
Oktay Vural, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ
grupları adına, Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli şahsı adına, aynı konuda
görüşlerini belirttiler. Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan, İçişleri Bakanı Beşir
Atalay’ın mahallî idareler seçimlerine ve Adres Kayıt Sistemi hakkındaki
konuşmasına ilişkin bir açıklamada bulundu. Siirt
Milletvekili M. Yılmaz Helvacıoğlu, Siirt ilinin
sorunları ve yapılan yatırımlara, İstanbul
Milletvekili İrfan Gündüz, İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği İcra
Komitesi’nin olağanüstü toplantısına, İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar. Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Silopi ilçesinde
HADEP ilçe Başkanı Serdar Tanış ve Başkan Yardımcısı Ebubekir
Deniz’in kayboluşlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına Adalet Bakanı Mehmet
Ali Şahin cevap verdi. Van Milletvekili
Fatma Kurtulan ve 20 milletvekilinin, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi ve
seçmen kütüklerine yönelik iddiaların (10/307), Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur
ve 23 milletvekilinin, erken yaşta evlilik konusunun (10/308), Araştırılarak; Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 milletvekilinin,
bor madenciliğindeki sorunların araştırılarak bor kaynaklarının etkin
değerlendirilmesi için (10/309); Alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. Devlet Bakanı
Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun,
Karadağ’a, Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler’in, İran’a, Yaptıkları resmî
ziyarete iştirak eden milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri kabul
edildi. Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/271) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra kabul
edilmedi. Gündemin “Sözlü
Sorular” kısmının; 1’inci sırasında
bulunan (6/316), 2’nci “ “ (6/338), 3’üncü sırasında
bulunan (6/366), 4’üncü “ “ (6/368), 10’uncu “ “ (6/400), 15’inci “ “ (6/413), 22’nci “ “ (6/424), 26’ncı “ “ (6/438), 38’inci “ “ (6/474), 41’inci “ “ (6/480), 44’üncü “ “ (6/485), 58’inci “ “ (6/518), 60’ıncı “ “ (6/522), 63’üncü “ “ (6/526), 64’üncü “ “ (6/527), 71’inci “ “ (6/538), 73’üncü “ “ (6/541), 74’üncü “ “ (6/542), 81’inci “ “ (6/556), 95’inci “ “ (6/577), 145’inci “ “ (6/653), 168’inci “ “ (6/687), 177’nci “ “ (6/703), 212’nci “ “ (6/764), 213’üncü “ “ (6/765), Esas numaralı
sözlü sorulara, Sağlık Bakanı Recep Akdağ cevap
verdi; (6/368), (6/522), (6/541), (6/577), (6/703), (6/765), esas numaralı
soruların sahipleri de cevaba karşı görüşlerini açıkladı. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının; 1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri Komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi. 2’nci sırasında
bulunan, Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun (1/663) (S. Sayısı: 319) tümü üzerinde
bir süre görüşüldü. 21 Ocak 2009
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime
20.00’de son verildi.
No.:52 II.- GELEN KÂĞITLAR 21 Ocak 2009 Çarşamba Tasarı 1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uyuşturucu Kaçakçılığı,
Organize Suçlar ve Terörizmle Mücadele İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/671) (İçişleri ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.1.2009) Teklifler 1.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik’in; Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/376) (İçişleri
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.1.2009) 2.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/377) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8.1.2009) 3.- Adıyaman Milletvekili
Şevket Köse’nin; Sivas Madımak Oteli’nin Demokrasi Şehitleri Müzesi Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/378) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9.1.2009) 4.- İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel’in; 17.3.1981 Tarih ve 2429 Sayılı
Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunun 2 nci
Maddesinin A Bendinin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/379) (İçişleri
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.1.2009) 5.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 2 Milletvekilinin; Milli Eğitim Temel
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/380) (Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9.1.2009) 6.- Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Ünlütepe’nin; Yatırımların ve
İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/381) (Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 9.1.2009) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Ankara Milletvekili
Yılmaz Ateş ve 21 Milletvekilinin, yerel basın ve yayın kuruluşlarının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/310) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.01.2009) 2.- İstanbul Milletvekili
Çetin Soysal ve 20 Milletvekilinin, kot taşlama atölyelerindeki işçi sağlığı ve
iş güvenliği sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/311) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16.01.2009) 3.- Bursa Milletvekili Kemal
Demirel ve 21 Milletvekilinin, çocuklara yönelik cinsel taciz ve istismarın
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/312) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.01.2009) 21 Ocak 2009 Çarşamba BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER : Murat ÖZKAN (Giresun), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47’nci Birleşimini açıyorum. Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı ilk söz, Uğur
Mumcu’nun ölüm yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Çetin
Soysal’a aittir. Sayın Soysal, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar) III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Uğur Mumcu’nun ölüm yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması ÇETİN SOYSAL (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. Bugün, hain kurşun ve
bombaların kurbanı olan önemli değerlerimizi, saygın kalemlerimizi ve laik,
demokratik, sosyal hukuk devletinin savunucuları ve demokrasi şehitlerini anmak
üzere söz almış bulunuyorum. 1969’da Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrencisi
Taylan Özgür, 1977’de İstanbul Taksim’de 1 Mayıs mitinginde 34 yurttaşımız,
1978’de İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde 7 gencecik öğrenci ve
Ankara Bahçelievler’de Türkiye İşçi Partili yine 7 öğrenci faili meçhul
cinayetlere kurban gitti. 1979’da gazeteci-yazar Abdi İpekçi
hain bir suikast sonucu yaşamını kaybetti, 31 Ocak 1990 akşamında Muammer Aksoy
Ankara’daki evinin önünde uğradığı silahlı saldırıda öldürüldü, 6 Ekim 1990’da
Bahriye Üçok evine gönderilen bombalı paket nedeniyle
yaşamını yitirdi, 7 Mart 1990’da gazeteci Çetin Emeç arabasında öldürüldü, 4
Eylül 1990’da evinin yakınlarında vurulan gazeteci-yazar Turan Dursun ne yazık
ki yaşamını kaybetti; 1993’ün Temmuz ayının 2’sinde Sivas’ta 33 vatandaşımız,
yazarımız, sanatçımız çok korkunç bir katliam sonucu Madımak’ta can verdi; 30
Aralık 1994’te İstanbul Taksim’de The Marmara
Otelinde patlayan bomba sonucunda ağır yaralanan ve 11 Ocak 1995’te hayatını
kaybeden Onat Kutlar; 21 Ekim 1999 yılında öğretim üyesi-yazar Ahmet Taner
Kışlalı Ankara’daki evinin önünde uğradığı bombalı saldırı sonucu yaşamını
kaybetti. Ne yazık ki liste çok uzun ve yine iki gün önce, bir cinayet
sonucu yaşamını yitiren Hrant Dink’i
andık. Üç gün sonra da, Uğur Mumcu’yu, Gaffar Okkan’ı
anacağız ve kahpece öldürülen bu demokrasi şehitlerinin ölümleri ne yazık ki
karanlığın gölgesinde kalmış, aydınlatılamamıştır ve hepsini saygıyla anıyor,
onların fikirlerinin eksikliğini hissediyoruz.
Soruyoruz: Katiller bulunabildi mi, suçlulardan hesap sorulabildi mi? Ne
yazık ki hayır. Ve Uğur Mumcu… Uğur Mumcu on
altı yıl önce, 24 Ocak günü hain bir suikast sonucu aramızdan ayrıldı. 1993
yılında karlı bir kış gününde hain bir suikasta kurban giden Uğur Mumcu’ya
özlemimiz her geçen gün artıyor. O, Türkiye üzerinde oynanan oyunları kaleme
aldı, yıllarca savundu. Yazılarıyla ve araştırmalarıyla Türkiye’yi Orta Çağ
karanlığına sürüklemek isteyenlerin, ülkeyi bölmek isteyenlerin gerçek yüzünü
ortaya çıkartmaya çalıştı. Cesaretle, korkusuzca araştırdı gerçekleri. Kalemini
de düşüncelerini de pazarlık konusu yapmadı. Benimsediği ilkeleri, bilgisi,
yüreği, yiğitliğiyle cumhuriyet aydınları arasındaki yerini aldı. Demokrasi, laiklik ve
cumhuriyetin yılmaz savunucusu, araştırmacı-gazeteci Uğur Mumcu, dürüstlüğü,
ulusal duruşu, devrimci, Atatürkçü kimliğiyle aydınlanmanın öncülerindendi.
Mafya-siyaset ilişkisine, İslami ve ayrılıkçı teröre, yolsuzluğa, radikal
kökten dinci akımlara karşı somut belgelere dayalı çalışmaları ve yayınladığı
eserleri tarihî belgeler arasında yer aldı. Cumhuriyetin değerlerini sonuna
kadar savunan kitleler de onu son yolculuğuna görkemli bir törenle uğurladı. Ne
yazık ki kalemi gibi dimdik yaşayan, soyadı gibi etrafını aydınlatan Uğur
Mumcu’nun katilleri bulunamadı ve onsuz geçen on altı yılda Mumcu’nun ne kadar
haklı olduğunu bir kez daha gördük. Ve yine bir kış günü, saat
üçü altı geçe İstanbul’da Agos gazetesi önünde Hrant Dink hain kurşunlara hedef
oldu. Hrant Dink, bu zengin
coğrafyanın, bu toprakların içinden süzülüp gelen, düşüncelerini yılmadan ifade
eden biriydi. Hrant Dink,
bu ülkede yetişmiş, bu ülkeyi seven, barış ve kardeşlikten yana olan, özgürlüğü
ve insan haklarını savunan herkesin sesiydi, kalemiydi. Açık sözlü, yürekli,
sevecen, uzlaştırıcı kişiliğiyle Hrant Dink hayatımızda eksilen renklerden biridir. Bireysel, bu
kadar tahammülsüz, cani ruhlu yapan, bunu eyleme dökmeye teşvik eden karanlık
sorgulanmadıkça gerçek çözüme varılamaz. Birbirinin düşünce ve özgürlüklerine
saygılı, barış ve kardeşliğin hâkim olduğu bir Türkiye’de yaşamak için kişisel
ve toplumsal sorumluluklarımız anımsanmalıdır. Karanlığın üzerine kalemlerle,
kitaplarla yürünmelidir. Düşün adamlarımız, aydınlarımız teröre, faili meçhul
cinayetlere feda edilmemelidir ve karanlıklar mutlaka aydınlığa
kavuşturulmalıdır. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun efendim. ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Uğur
Mumcular, Çetin Emeçler, Muammer Aksoylar, Bahriye Üçoklar,
Gaffar Okkanlar, Turan Dursunlar, Hrant Dinkler, Ahmet Taner Kışlalılar… Ve biz onları unutmadık,
unutmayacağız. Bu olaylara yenilerinin eklenmesini istemiyorsak hatırlamak,
hatırlatmak ve hesap sormak zorundayız, karanlığın sis perdesini ortadan
kaldırmak zorundayız. Kalbimizde ve yüreğimizde ilelebet onları yaşatacağız. Uğur Mumcu’nun anısına, Uğur
Mumcu’nun mısralarından bir bölüm okumak istiyorum izin verirseniz: “Vicdan sustu. Hukuk sustu.
İnsanlık sustu. Göz göre göre
öldürüldük ey halkım... Batı uygarlığı adına,
bizleri, bir şafak vakti ipe çektiler. Korkmadan öldük ey halkım,
unutma bizi... Bir gün mezarlarımızda güller
açacak… Bir gün sesimiz, hepinizin
kulaklarında yankılanacak… Özgürlüğe adanmış bir top
çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz ey halkım, unutma bizi, unutma bizi...” Demokrasi şehitlerimizi
unutmadık, unutmayacağız. Hepsinin anıları önünde saygıyla bir kez daha
eğiliyorum. Hepinize saygılarımı,
sevgilerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Soysal. Gündem dışı ikinci söz,
tekstil sektörünün sorunları ve Teşvik Yasası’nın süresinin uzatılması hakkında
söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’a
aittir. Sayın Paksoy,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) 2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
tekstil sektörünün sorunları ve Teşvik Yasası’nın süresinin uzatılmasına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın
cevabı MEHMET AKİF PAKSOY
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekstil sektörünün
sorunları ve Teşvik Yasası süresinin uzatılması hakkında gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. Arkadaşlar, ben bu Hükûmeti anlayamadım. Tüm dünyayı altüst eden 1929
yılındaki büyük buhrandan sonra dünya ekonomisinin yaşadığı en büyük kriz
olarak kabul edilen, tüketicilerden hükûmetlere kadar
herkesin kâbusu hâline gelen bu krize karşı Hükûmetin
bugüne kadar yaptığı tek şey seyretmek. Önce krizin bize teğet geçeceği
söylendi. Krizin teğet değil de ciğerimizi delip geçeceği anlaşılınca -hiçbir
doktor hastaya, durumun kötü, gidiyorsun, hazırlıklarını yap demez- “Böyle bir
tedavi yok.” denildi. Diğer ülkeler birbiri ardına
6 trilyon dolara varan kurtarma paketleri açıklarken AKP Hükûmetinin
bu gayriciddi tutumunu bir an önce terk etmesi
gerekir. Kıymetli arkadaşlar, bu kriz
dolayısıyla, özellikle reel sektör açısından asıl zor dönem yeni başladı.
İhracatımızın yüzde 60’ını yaptığımız ülkeler bu krizden ciddi anlamda
etkilendikleri için ekonomileri durgunluğa girdi. Bankaların sağladığı
kredilerle iş yapan birçok yurt dışı müşteri, finansal piyasada piyasaların da
sıkıntıda olması nedeniyle ya iflas etti veya ödemelerini vadelerinde
yapamamaya başladı. Bir yandan daralan ticaret
hacmi diğer taraftan ihracat bedellerinin zamanında tahsil edilememesi, yurt
içi ve yurt dışı bankaların ticari piyasaya sağladığı kredileri azaltması
sonucu ülkemiz reel sektörü yoğun bakıma girdi. Peki, bu durum karşısında Hükûmet ne yapıyor? Medyada her gün bir haber çıkıyor: Hükûmet krizi böyle çözecekmiş, yok şöyle çözecekmiş. Kriz
mağduru işçiye 800 TL maaş verecekmiş. Türkiye teşviksiz kalmayacakmış. Bir
sürü mış mış… Hepsi bu. Kıymetli arkadaşlar, bu kriz
nedeniyle üretim düşüyor, işsizlik giderek artıyor. Resmî olmayan verilere göre
ise işsizlik oranı yüzde 20’lere dayanmıştır. Bu da 500-600 bin işçi demektir.
Sırf kendi ilim Kahramanmaraş’ta bu kriz nedeniyle işten çıkartılanların sayısı
7.500’ü bulmuştur. Bu rakama zorunlu olarak izne çıkartılanları dâhil
etmiyorum. Kırk dokuz ili kapsayan 5084
sayılı Teşvik Yasası 1 Ocak 2009’da sona erdi. Yine Hükûmete
dayanılarak medyada yer alan haberlere göre bu Teşvik Yasası yerine sektörel, bölgesel ve proje bazlı
teşvikler hazırlanıyormuş. Eğer medyadaki haberler doğruysa, kendi ilim
Kahramanmaraş sektörel bazda
teşvik kapsamına alınarak sadece madenî eşya sanayisinde desteklenecekmiş; bu
büyük bir haksızlıktır. Kahramanmaraş madenî eşya sanayisinde ülkemizin en
önemli üretim merkezidir ancak ilimizdeki tekstil sektörü hem üretim hem
ihracat hem istihdam bakımından madenî eşya sektörüne nazaran çok daha
büyüktür. Yine medyada yer alan
haberlerdeki gibiyse, bu teşvik projesinin gelişigüzel hazırlandığını
düşünüyoruz. Size bir örnek vereyim: Konya ve Karaman illerimiz, tarım, gıda,
kâğıt sektörlerinde desteklenecekmiş. Eğer bu konsepte bakarsak, özellikle
dondurma ve kırmızı biberiyle büyük bir üretim ve
ihracat potansiyeli olan Kahramanmaraş’ın da gıda sektöründe, ayrıca kâğıt
sanayisine yapılan yatırımlardan dolayı kâğıt sektörünün de desteklenmesi
lazım. Diğer illerimiz için de benzer düzenlemeler yapılmalıdır. Benim söyleyeceğim şu
arkadaşlar: Daha ortada bir teşvik paketi falan da yok, IMF ikna edilirse
açıklanacağı söyleniyor. Hükûmet, yukarıda örnek
verdiğim şekilde bir teşvik paketi hazırlayacakmış. Hazırlık sürecini ve
katkıda bulunanları da açıklasın da biz de bu adaletsiz projenin kimin eseri
olduğunu öğrenelim veya acilen, en azından muhalefetten, sivil toplumdan,
TOBB’den öneri ve görüş alınsın, yasa bu doğrultuda süratle uygulamaya
geçirilsin. Netice olarak, üretimi baz alan adil bir teşvik yasasının acilen çıkarılmasını
talep ediyoruz veya mevcut Teşvik Yasası’nın en az beş yıl, hiç olmazsa üç yıl
uzatılmasını istiyoruz. Son yirmi yılda yatırım teşviklerinin yarısı tekstil
sektörüne verilmiştir. Bu sektör de 25 milyar dolarlık ihracat yaparak… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Paksoy. MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla)
– …2,5 milyon insanımıza istihdam sağlayarak ülke ekonomisinin dinamosu
olmuştur. Tekstil sanayicileri pamuktaki KDV’nin yüzde 8’e çıkarılmasından
dolayı 1 no.lu KDV’de devamlı olarak Maliyeden alacaklı durumunda oluyorlar. Bu
ise sanayicimize ek bir yük getirmektedir. Bunun nedeni ise enerji ve diğer
girdi maliyetlerindeki KDV’nin yüzde 18 olması, sanayicinin sattığı üründeki KDV’nin ise
yüzde 8 olmasıdır. Tekstilcimiz, şu an için ya zararına ürününü satıyor veyahut
maliyet fiyatına malını sattığı için Maliyeden devamlı olarak alacaklı
durumunda bulunmaktadır. Bir an önce sanayicimizin üzerindeki bu KDV yükünü
alıp rahatlatalım. Bunun için, pamuktaki KDV’yi yüzde 1’e çekelim; bu olmuyorsa
1 no.lu KDV’ye mahsup imkânı getirerek sanayicimizin Maliyeden alacağı KDV’nin
devlete ödeyeceği vergiler ile SSK borçlarına mahsubu imkânı getirelim. Bu
yapılacak olan düzenleme sanayicimize bir rahatlık getirecektir, bu kriz
döneminde hiç olmaz ise biraz nefes almasını sağlayacaktır. Maliye Bakanlığının KDV’yle ilgili bir an
önce düzenleme yapmasını talep ediyoruz. Şu an, Kahramanmaraşlı
sanayicilerin devletten alacağı KDV tutarı 150 milyon TL’yi geçmiştir. Bu
adaletsizliğin Hükûmetinizce en kısa zamanda
düzeltilmesini, Kahramanmaraşlı sanayiciler, partim ve şahsım adına bir kez
daha Hükûmetinizden talep ediyorum. Beni sabırla dinlediğiniz
için teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Paksoy. Gündem dışı konuşmaya Maliye
Bakanı Sayın Kemal Unakıtan cevap vereceklerdir. Sayın Bakanım, buyurun
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN
(Eskişehir) – Çok Değerli Başkan, değerli arkadaşlar; biraz önce Değerli
Milletvekilimiz son ekonomik durumlardan bahsetti. Tabii, bütün platformlarda
hep bu ekonomik durum ve dünyadaki global krizin
Türkiye’ye etkileri her zaman konuşuluyor, konuşulmaya da devam edecek. Tabii, dünyada yüz yılda
yaşanan bir krizden bahsediyoruz ve Türkiye de bundan etkileniyor. Etkilenme
şöyle: Bütün dünyada ticaret daraldı, ticaret yolları tıkandı. Nasıl tıkandı?
Kredilerde tıkanma oldu, bankalarda tıkanma oldu. Dünyadan bahsediyorum,
dünyada ve büyük ülkelerde birçok değerler şimdi tersine döndü. Birçok banka
battı. Öyle bankalar ki, bir banka Türkiye’nin bütün bankacılık toplamının 5
katı, bir tane bankaları. Böyle bankalar batıyor. Ticaret hacmi daraldı.
Herkeste bir talep daralması oldu. Dolayısıyla, kimse kimseye eskisi kadar mal
satamıyor ve her ülke kendine göre de tedbirlerini alıyor. Şimdi, ülkeler büyük şekilde
bazı paketler açıklıyor veyahut da işte, bir şey açıkladığı zaman “Bir paket
açıklandı.” deniliyor. Bu, ister paket olarak açıklansın, ister tek tek olarak açıklansın, muhakkak surette o ülke kendi
ekonomisini koruyabilmek için önlemler alıyor. Şimdi,
ülkelere baktığımız zaman, hangi ülke ne gibi önlemler almış dediğimiz zaman,
daha ziyade Batı ülkeleri, batan bankaları var, o bankaları kurtarma paketi
açıklıyorlar veyahut da zor duruma düşmüş bankaları var, onlara birtakım
önlemler paketi açıklıyorlar veyahut da bazı büyük ülkelerde, Amerika Birleşik
Devletleri gibi, reel sektörlerinde çok büyük sektörlere -oranın otomotiv
sektörü mesela- kredi imkânları getiriliyor. Şimdi, bunu duyunca
bizdekilerin birçoğu -herkes gazeteleri okuyor ya- “Ya bizde niye bir önlem
paketi alınmıyor?” diyor. Kardeşim, çok şükür bizde bir batan banka yok,
kurtaracak bankamız da yok. Bankalarımız sağlam bizim ve bu daha önceki
krizlerden çıkardığımız dersler dolayısıyla aldığımız önlemlerle bankacılık bizde,
Türkiye’de kuvvetli bir duruma geldi. O zamanlar bizde de çok bankalar battı.
Eski dönemleri hatırlayacak olursanız çok bankalar battı bizde ama onların
önlemlerini aldık ve bu önlemler dolayısıyla da bu krize bankacılık sektörümüz
biraz daha hazırlıklı yakalandı ve dolayısıyla, çok şükür ayaklarının üstüne
basarak da gidiyorlar. Ee tabii, bankacılık sektörü-
reel sektör ilişkilerinde biraz bir bozukluk oldu bizde de. Reel sektör
kredilerine bankalar biraz fren yaptılar ama şimdi o yavaş yavaş
daha iyi bir hâle geliyor. Bankalarımız da artık kredi paketlerini bir bir açıklıyorlar, işte “Biz şuna veriyoruz, biz buna
veriyoruz.” diye. Eskinin, o ilk günlerin sıkıntıları ortadan kalktı, şimdi
daha iyi bir duruma geldiler, bir de faizleri de düşürmeye başladılar. Ben
bunlara, bizzat birçoğuna şahidim ama hem dışarıdaki talep çok azaldı hem
içerideki talep azaldı. Şimdi bize düşen nedir? Bize
düşen, gerçekçi olmamız lazım, iç talebi biz nasıl canlandırabiliriz? İç talebi
canlandıracaksınız ama bunun, bir enflasyon artışına veyahut da bütçe
açıklarına da sebebiyet vermemesi lazım. O bakımdan biz, bütçedeki dengelere
dikkat ederek, makroekonomik dengelere de dikkat ederek iç talebi artırmanın
yollarını arıyoruz. Bu arada Merkez Bankası, bankalarımızın imkânlarını artırabilecek bir
dizi önlemler aldı. “Efendim, Hükûmet bir şey
almıyor…” Ne demek bir şey almıyor? Yani, bu ülkenin Merkez Bankası da efendim BDDK’sı da SPK’sı da Hükûmeti de bir ekonomik hedef üzerine giderler. Kendileri
bağımsızdırlar, para politikalarını bağımsız şekilde ortaya koyarlar ama hedef,
ekonominin hedefleri üzerinde yürümektir, o hedefler üzerinde yürüyeceksiniz.
Bunu da Türkiye bugüne kadar çok iyi, çok güzel manage
etti, idare etti, götürüyor. Bütün dünyada kriz olacak, bütün dünya hem de
bizim en çok mal sattığımız yerler, Avrupa Birliği ülkeleri, Almanya’sı da
Fransa’sı da hepsi toz duman olacaklar, Amerika’sı böyle olacak; biz bu arada
iyi bir şekilde duracağız. Tabii, bizi hiç etkilemeyecek, mümkün değil. Bütün
ticaret, dünya ticareti daraldığı için Türkiye'nin ticareti de daralıyor. Dünya
ticareti Türkiye'nin ticaretini etkilerse, o ticaret… Bir adam daha az üretim
yapma mecburiyetinde kalırsa o da işsizliğin artmasına sebep oluyor, artacak da
yani. Ama Almanya’daki talebi biz nasıl artırabiliriz, Amerika’daki talebi
nasıl artırabiliriz, Fransa’daki talebi nasıl artırabiliriz? Yapamıyoruz
bunları. Ama Türkiye’deki talebi artırabilmenin bütün gayretleri içerisindeyiz.
Bir taraftan Eximbank kredilerini artırıyoruz, onun
kaynaklarını artırıyoruz, diğer bankaların durumlarını daha iyi bir hâle
getirebiliyoruz, konumları daha iyi, uluslararası kuruluşlarla ilişkilerimiz
iyi; bunları bir dengede götürmemiz icap ediyor. O bakımdan bu darboğazı, bu
sıkıntılı günleri en iyi şekilde atlatabilmenin, en az yara bereyle
atlatabilmenin gayreti içerisindeyiz değerli arkadaşlar. Diyoruz ki: Diğer
ülkelere gidelim, bu krizden daha az etkilenen ülkelere pazarlamalarımızı
yapalım. İş adamlarımızı alıp gidiyoruz, kendi bakanlarımız gidiyor,
konuşuyoruz. Biz, dış pazarlarımızı bir taraftan artırmaya bakarken bir
taraftan da Ekonomik Koordinasyon Kurulunda sabahtan akşama sektör
temsilcilerini dinleyip onlarla birlikte karar vermeye gayret ediyoruz. Yine bu bağlamda, bizim
biliyorsunuz Teşvik Kanunu’muz vardı. Kırk dokuz ilde
bizim bölgesel teşviklerimiz var. Bu teşviklerimiz de bu sene sonunda bitiyor,
ama şimdi yeni, Hükûmetimiz kararını aldı; Ekonomik
Koordinasyon Kurulunda son şekli veriliyor, bu teşvikleri tekrar uzatacağız.
Onun bilgisini vermek istiyorum. Bu duygu ve düşüncelerle de
hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakanım. Gündem dışı üçüncü söz,
kalkınma ajansları hakkında söz isteyen Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’na
aittir. Sayın Türkmenoğlu, buyurun
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 3.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, kalkınma ajanslarına
ilişkin gündem dışı konuşması KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum. Demin burada gerek Sayın
Bakanımız gerek sayın konuşmacı arkadaşlarımız teşviklerle ilgili duygu ve
düşüncelerini ifade ettiler. Ama ben burada şunun altını çizmek istiyorum: Bana
göre en önemli teşvik ve bugüne kadar yapılabilecek en önemli hadise kalkınma
ajanslarının yürürlüğe girmesidir, kalkınma ajanslarının bir an önce
işlerliğinin sağlanması, harekete geçmesi ve devam etmesidir. Niye diyecek
olursanız değerli arkadaşlar, bakın kalkınma yerelde başlar. Bugün devlet
eliyle kalkınan, şu anda, ülkemizde hiçbir şehir yoktur. Gaziantep’e bakın,
Kahramanmaraş’a bakın, bunların ikisi de tekstil devi şehirlerimiz; Denizli’ye
bakın, Konya’ya bakın, bunlar sanayi şehirlerimiz. Acaba hiç sorabildik mi,
araştırabildik mi bunların kalkınması ne şekilde gerçekleşmiştir? Değerli arkadaşlarım,
bunların kalkınması, tamamıyla yerel dinamiklerin harekete geçmesiyle ve yerel
dinamiklerin birlikteliğiyle gerçekleşmiştir. Bugün onun
dışındaki gelişmekte olan illerimize, özellikle kalkınmada öncelikli
yörelerimize baktığımızda, bu kalkınmada öncelikli yörelerimizde, ilin
belediyesinin elinde kendine göre muhakkak bir projeleri var, ilin
üniversitesinin elinde de yeteri kadar projesi var, belediyesine baktığınızda
belediyede de aynı şeyler var, ticaret sanayi odalarına baktığınızda ticaret
sanayi odalarında da aynı şeyler var. “Acaba bunların kalkınamamasının
sebebi nedir?” diye sorduğunuzda, bunların çok iyi bir şekilde koordinasyonu
yok arkadaşlar. Bakın, her ilde müteşebbis var, girişimci var, sanayici var,
para da var ama bunlar, bir şekilde, organizasyon ve inovasyon
ortaklığıyla, ortak akıl, ortak fikir doğrultusunda yatırıma dönüşememektedir. Kalkınma ajansları 1933
yılında ilk defa Amerika Birleşik Devletleri’nde başlamış olup bizim ülkemizde
ilk bölgesel kalkınma stratejileri 1963 yılında Birinci Beş Yıllık Kalkınma
Planı’yla ortaya atılmış. Ama ne hazindir ki, gelin görün, o günden bugüne
kadar bu kalkınma stratejileri ve kalkınma ajanslarının faaliyete geçmemesi,
fiiliyata geçmemesi sonucu bir türlü kalkınma hedefine ulaşamadık değerli
arkadaşlar. Şimdi, biz bu kalkınma
hedeflerini… Tabii ki bazı şeyleri kendimizde aramamız lazım. Bakın, Avrupa
Birliği fonları ülkemize gelmeye başladı. Bunları, bu projeleri yapacak, bu
projeleri idare edecek, bu projeleri uygulayacak kimlerdir arkadaşlarım?
Elbette ki kalkınma ajansları en önemli faktörlerden birisidir. Bakın, 2004
yılında dört ile (Van, Bitlis, Hakkâri, Muş) Avrupa Birliği projeleri kaynağı
çerçevesi içerisinde 45 milyon euro para verildi. Ben
ilimde ilk defa projeyi o dönemde gördüm, Doğu Anadolu Kalkınma Programı
çerçevesi içerisinde gördüm. Bu projelerle birlikte üç yüz dokuza yakın proje
yapıldı. Şu anda bu projelerin uygulandığı hangi köye giderseniz, hangi mecraya
giderseniz gidin, köyün girişinde bir tarafta Avrupa Birliğinin amblemi var,
diğer tarafta Devlet Planlama Teşkilatının amblemi var: İşte “Bu köyde
besicilikle ilgili hibe kredi alınmıştır, hibe kredi kullanılmıştır.” Bakın, 2002 yılında Avrupa
Birliği kaynaklarından biz 100 milyon euro alırken,
bu son beş yıl içerisinde bu rakam 5 kat artmıştır değerli arkadaşlar. 500
milyon euro hibe para veriliyor, bunu kullanabiliyor
muyuz? Önemli olan işte budur. Bakın, Avrupa Katılım
Ortaklığı Fonu yardım mekanizması “IPA” dediğimiz projeler… Bu, ilk üç yıl için
1,6 milyar euro kaynak aktarılmaktadır. Bu kaynağı
kimler kullanacak? İşte, bizim bu kalkınma ajanslarımızın burada önemi var. Bu
proje üreten insanlarımız, yerelde işin özünde olan insanlarımız bu konuda
aktif olan insanlarımızdır. Onun için, ben, kalkınma ajansının çok önemli
olduğunu, özellikle kalkınma ajansının bir an önce işlerliğinin harekete
geçirilmesi gerektiğine inanıyorum. Kalkınma ajanslarında kimler
yer alacaktır? Kalkınma ajanslarında özellikle yerel dinamikler yer alacaktır. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Türkmenoğlu,
konuşmanızı tamamlayınız. KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla)
– Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım. Bakın, on iki bölgede yirmi
altı noktada ajanslar kuruldu mu? Kuruluyor. Tam seksen bir ili bu işin
içerisine alacak. En büyük teşvik budur. 1,6 milyar euroyu
ben kullanabiliyor muyum? Bunu kullanmak için gayret gösteriyor muyum? Bana
göre en önemli teşviklerden birisi budur. Kalkınma ajansı, tamamıyla
yerel sivil inisiyatifin, üniversitesi, ticaret,
sanayi odası, yerel dinamikler, iş adamları, dernekler, vakıflar, odalar,
bunların hepsi kalkınma ajansının birer üyeleridir, kurullarıdır. Onun dışında
yönetim kurulu, onun dışında genel sekreteryası var.
Kalkınma ajansında en önemli konu da icra organı genel sekreterliktir. Bu genel
sekreterliği çok iyi tespit etmemiz gerekiyor. bu
konuda da özellikle genel sekreter işin lokomotifidir, son derece önemlidir. Bu
paraların kullanılmasında en önemli faktör genel sekreterin üzerinden geçer. Bu kalkınma ajanslarının
kurulmasında emeği geçen, geçmiş dönemlerde buna engel olanlara bir şey
demiyorum, yani onu vatandaş biliyor, kim engel oldu, ama bugün fiiliyata geçen
kalkınma ajanslarıyla ilgili bütün emeği geçenleri gönülden tebrik ediyorum.
Gerçekten bu kalkınma ajanslarının bu şekilde fiiliyata geçmesinde emeği geçen
herkese de şükranlarımı, minnetlerimi sunuyorum. Yüce heyeti saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Türkmenoğlu. Sayın milletvekilleri,
gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır. Sözlü soru önergelerinin geri
alınmasına dair iki önerge vardır, okutuyorum: IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Önergeler 1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/982) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/111) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Gündemin sözlü sorular
kısmının 382. sırasında yer alan (6/982) esas numaralı sözlü soru önergemi geri
alıyorum. Gereğini saygılarımla arz
ederim. Dr.
Reşat Doğru Tokat 2.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın (6/1074) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/112) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Gündemin sözlü sorular
kısmının 463. sırasında yer alan (6/1074) esas numaralı sözlü soru önergemi
geri alıyorum. Gereğini saygılarımla arz
ederim. Mümin
İnan Niğde BAŞKAN – Sözlü soru
önergeleri geri verilmiştir. Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum: B) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 21 milletvekilinin, yerel basın
ve yayın kuruluşlarının yaşadığı sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/310) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Basın Yayın Enformasyon Genel
Müdürlüğü'nün verilerine göre ülkemizde 2.381 gazete, 215 televizyon kanalı ve
951 radyo, yerel bazda yayın yapmaktadır. Ülkemizdeki
yerel gazete ve televizyonların sayısının bu resmî rakamlardan daha fazla
olduğu ileri sürülmektedir. Yerel basın - yayın
kuruluşları, kamuoyunda farklı seslerin duyulması ve toplumun yerel
taleplerinin dile getirilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Etkinliği
artırılmış ve güçlendirilmiş yerel medya, demokrasimizin güçlendirilmesi ve
devamlılığının sağlanmasında ulusal düzeydeki medya kuruluşları kadar
potansiyele sahiptir. Ulusal çaplı basın-yayın organları ülkemizdeki iletişimin
ana damarları ise, yerel medyamız da iletişimimizin kılcal damarlarıdır. Taşıdıkları bu öneme ve
potansiyele karşın, yerel gazetelerin ve televizyonların büyük çoğunluğu maddi
zorluklar içinde yayınını devam ettirmeye çalışmakta, var olma savaşı
vermektedirler. Bu olgular dikkate alınarak,
yerel basın-yayın kuruluşlarımızın yaşadığı sorunların araştırılması ve mevcut
sorunların çözümünün sağlanması amacıyla, Anayasa'nın 98'inci, TBMM
İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve
teklif ederiz. 1) Yılmaz
Ateş (Ankara) 2) Ahmet
Ersin (İzmir) 3) Ahmet
Küçük (Çanakkale) 4) Akif
Ekici (Gaziantep) 5) Ali
Rıza Ertemür (Denizli) 6) Atila Emek (Antalya) 7) Bülent
Baratalı (İzmir) 8) Erol Tınastepe (Erzincan) 9) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) 10)
Hulusi Güvel (Adana) 11)
Hüseyin Ünsal (Amasya) 12)
Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 13) Mevlüt Coşkuner (Isparta) 14)
Nesrin Baytok (Ankara) 15) Nevingaye Erbatur (Adana) 16)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur) 17) Sacid Yıldız (İstanbul) 18)
Selçuk Ayhan (İzmir) 19)
Şevket Köse (Adıyaman) 20)
Tansel Barış (Kırklareli) 21) Tekin
Bingöl (Ankara) 22)
Turgut Dibek (Kırklareli) Gerekçe Ulusal basın kadar geniş
çaplı olmayan, günlük, haftalık veya aylık olarak çıkan; bulunduğu bölgenin
haberlerini ve sorunlarını ön planda tutan yerel basınımız, bölgesel iletişimin
sağlanması ve ulusal ölçekte duyurulması açısından büyük önem taşımaktadır. Basın Yayın Enformasyon Genel
Müdürlüğü verilerine göre ülkemizde 2.381 yerel gazete, 215 televizyon kanalı
ve 951 radyo yerel çapta yayın yapmaktadır. Bu rakamlardan daha fazla olduğu
tahmin edilmektedir. Yerel basının gelişmesi, gazete sayısı ve tirajının artması, yerel iletişimi güçlendirmekte ve bu
iletişim başta yerel yönetimler olmak üzere bölgeyi kültürel, sosyal ve
ekonomik açıdan olumlu yönde etkilemektedir. Bunun yanında, yerel
gazeteler yayımlandıkları kentlerin, ilçe!erin
insanlarıyla iç içedir ve onlardan bir parçadır. Yayımlandıkları kentin bütün
sorunları içinde yoğrulan bu yerel gazetelerde, okur-gazete ilişkisi çoğu kez
aile yakınlığı ve ilişkileri boyutlarına kadar inmektedir. Genel haberlerin yanı sıra,
yaşanılan dar bölgeye ilişkin haberlerin yayınlanması, o bölgenin kültürel,
sosyal ve ekonomik yapısının gelişimine katkıda bulunmakla birlikte aynı
zamanda yerel demokrasinin yerleşmesine, güçlendirilmesine ve devamlılığının
sürmesinde de rol oynamaktadır. Ulusal Kurtuluş Savaşı
sırasında da dönemin yerel gazetelerinin, mücadelenin başarıya ulaşmasında
önemli bir görev üstlendiği tarihi bir gerçektir. Mustafa Kemal Atatürk yerel
basınımızı "Fazilet Adaları" olarak nitelemiştir. Ekonomik zorluklar içinde
görev yapmaya çalışan bazı yerel gazeteler, içerik ve görünüş bakımından
okuyucuyu tatmin etmeyen bir görünüm arz etmektedir. Bunun başlıca nedenleri;
ekonomik sıkıntı içerisinde olan gazetelerin resmi ilan pastasından yeterince
pay alamaması, ticari ilan ve reklam yetersizliği, gazetenin ham maddesi olan
kağıdı temin etme zorluğu, tiraj sorunu ve devletin
yerel gazeteleri yeteri kadar desteklememesi olarak gösterilmektedir. Yerel basının sorunlarının
çözümünde, Basın İlan Kurumu'nun önemli bir rolü bulunmaktadır. Özellikle
düzenli ve günlük olarak yayınlanan gazetelerin Basın İlan Kurumu ile yakından
ilişkileri vardır. Basın İlan Kurumu'ndan resmi
ve bir kısım özel ilanları alabilmek için yerel basın işletmesinin uyması
gereken kurallar ve maddi koşullar, devlet politikası ve enflasyon nedeniyle
giderek ağırlaşmaktadır. Eğitimli eleman eksikliği, teknolojik alanda yetersizlik,
halkın yerel gazeteyi yeterince benimsememesi, haber akışının ve sunumunun
tatmin edici düzeyde olmaması gibi konularda da yerel gazeteleri oldukça
sıkıntıya düşürmektedir. Yerel basının gelişimini
sağlayacak sağlıklı adımların zamanında atılamamış olması, yerel basının
sıkıntılarını artarak günümüze kadar gelmesine neden olmuştur. Biriken bu
sorunlar nedeniyle; yerel gazetelerin kimisi kapanmış, kimisi de tüm bu
sorunların içerisinden kendi çabalarıyla çıkmış ve yayın hayatını sağlıklı bir
şekilde yürütmüştür. Etkinliğini artırmış, ulusal
basınla eşit rekabet şartlarına sahip, güçlü bir yerel basın, kamuoyunda farklı
seslerin duyurulmasında, dolayısıyla demokrasimizin yaygınlaşması ve
güçlendirilmesinde olumlu rol oynayacaktır. C) Çeşitli İşler 1.- Genel Kurulu ziyaret eden Umman Sultanlığı Savunma Bakanı Badr Bin Saud Bin Harib Al Busaidi’ye Başkanlıkça
“Hoş geldiniz” denilmesi BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekilleri, Millî Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül’ün davetlisi olarak
ülkemizi ziyaret etmekte olan Umman Sultanlığı Savunma Bakanı Badr Bin Saud Bin Harib Al Busaidi şu anda
Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar. Kendilerine yüce Meclisimiz adına hoş
geldiniz diyorum. (Alkışlar) Diğer önergeyi okutuyorum: B) Meclis Araştırması Önergeleri (Devam) 2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 20 milletvekilinin, kot
taşlama atölyelerindeki işçi sağlığı ve iş güvenliği sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/311) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Kotların beyazlatılması,
eskitilmiş görünüm verilmesi için, kumun kuru hava kompresörleriyle kotların
yüzeyine tutularak aşındırılması işlemi sırasında ciğerlere dolan silika
maddesi nedeniyle silikozis hastalığı ortaya
çıkmaktadır. Silikozis sadece kot taşlama işinde
çalışan işçilerde değil aynı zamanda teflon ve elektrik kablo üretiminde de son
dönemde oldukça sık görülmeye başlamıştır. Silikozis
tedavisi olmayan ama önlem alındığında önlenebilecek bir hastalıktır. Ancak
sektörde işçi sağlığı ve iş güvenliği için alınması gereken önlemlerin
hiçbirisinin alınmadığı görülmektedir. Bu nedenle sektörde çalışan 10 bin
kişiden yaklaşık 5 bini silikozis hastalığına
yakalanmıştır. 2-3 ay gibi çok kısa sürelerde de olsa bu işi yapan binlerce
işçi soludukları tozun yoğunluğu nedeniyle hastalık tehdidi altında
yaşamaktadır. Sadece Bingöl'ün, Karlıova İlçesinin, Taşlıçay ve Toklular
Köyünde. neredeyse her evde bir silikozis
hastası bulunmaktadır. İşçilerin birçoğu silikozis
daha önce bu işkolunda görülmemiş bir hastalık olduğu için yanlış teşhis
nedeniyle mağdur olmuştur. Hastalığı teşhis edilmemiş ya da yanlış teşhis
edilmiş işçiler nedeniyle, silikozis hastası
işçilerin sayısı tam olarak bilinememekte, ancak binlercesinin hasta olduğu
tahmin edilmektedir. Başta İstanbul olmak üzere
Sinop, Tokat, Bingöl, Siirt, Erzurum, Zonguldak ve Çorum’da kot taşlama sonucu
akciğerleri iflas edip memleketlerine dönen çok sayıda işçi bulunmaktadır. Silikozis önlenebilir bir hastalık olmakla birlikte mevcut
ağız maskeleriyle ondan korunmak mümkün değildir. Ya tamamen kapalı alanlarda,
kolların dışarıdan robot-yapay kol gibi bir mekanizma içinden kullanıldığı
sistemlerde yapılmalı ya da hava tüpleri kullanılan tüm vücudu örten özel
giysiler giyilmeli, aynı zamanda kumlama yapılan alandan toz yayılması
engellenmelidir. Ama değil özel kıyafetler, en basit ağız maskeleri bile
tedarik edilmemiş kot taşlama işçileri yoğun toza uzun saatler boyu maruz
kaldıkları için şimdi hastalığın tehdidi altındadır. Bu işte kullanılan özel
kum değerli olduğu için, patronlar kum zayi olmasın diye işçileri
havalandırmanın olmadığı, hatta pencerelerin sıkı sıkıya kapatıldığı ortamlarda
çalıştırılmaktadır. Oysa bu işyerlerinde havalandırmanın çok iyi sağlanması ve
işçileri kum tozunun karıştığı havayı solumamasını sağlayacak özel giysiler
giymesi gerekmektedir. İşçi sağlığı ve iş güvenliği
açısından alınması gereken önlemlerin alınmadığı ortadadır. Anayasa'nın 17, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin 2 ve Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi'nin 3,
maddelerinde en temel hakkın "yaşam hakkı" olduğu düzenlenmiştir.
Ayrıca; Anayasanın 49. maddesinde herkesin çalışma hakkına sahip olduğu
belirtilmiş ve devamla 60. maddesi uyarınca da devletin sosyal güvenliği sağlayacak
tüm tedbirleri almakla yükümlü olduğu açıkça düzenlenmiştir. Tüm bu
düzenlemelere rağmen yasaların gerekleri yerine getirilmemekte ve sektörde
çalışan işçilerin "yaşam hakları" ihlal edilmektedir. Kot taşlama sektöründe
yaşanan işçi ölümleri ile ilgili olarak çok acil önlemlerin alınması
gerekmektedir. İçişleri Bakanlığı, silika maddesinin kullanımı ile ilgili
olarak gereken düzenlemeleri yapmalıdır. Sağlık Bakanlığı, Meslek Hastalıkları
Hastanelerinin yetersizliğini de göz önüne alarak gereken adımları atmalı
ayrıca bu sektörde çalışmış kişilerin sağlık durumlarının kontrol edilmesi için
girişimlerde bulunmalıdır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da kot taşlama
atölyelerinin çalışma koşullarının dünyadaki standartlara uydurulması için
gereken teftişleri yaparak konuyla yakından ilgilenmelidir. Dünyadaki çalışma
standartlarına uymayan işyerleri derhal kapatılmalıdır. Çünkü hiçbir iş insan
hayatından daha önemli ve öncelikli değildir. Kot taşlama sektöründe
yaşanan işçi ölümlerinin nedenleri ve bu ölümlerin önlenmesi için alınacak
tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasa’nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz. 1) Çetin
Soysal (İstanbul) 2) Nevingaye Erbatur (Adana) 3) Tekin
Bingöl (Ankara) 4) Tansel
Barış (Kırklareli) 5) Sacit Yıldız (İstanbul) 6) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) 7) Turgut
Dibek (Kırklareli) 8) Akif
Ekici (Gaziantep) 9) Atila Emek (Antalya) 10)
Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 11) Mevlüt Coşkuner (Isparta) 12)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur) 13) Ahmet
Ersin (İzmir) 14)
Şevket Köse (Adıyaman) 15)
Hulusi Güvel (Adana) 16)
Selçuk Ayhan (İzmir) 17) Ali
Rıza Ertemür (Denizli) 18) Ahmet
Küçük (Çanakkale) 19) Abdulaziz Yazar (Hatay) 20)
Hikmet Erenkaya (Kocaeli) 21) Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak) 3.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 21 milletvekilinin, çocuklara
yönelik cinsel taciz ve istismarın araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/312) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Çocuklar yarının
büyükleridir. Geleceğin güvencesi ve yöneticisidir. Ülkenin geleceğini
çocuklara emanet etmiş bir atanın evlatlarıyız. Çocuklarını koruyamayan,
gözetemeyen toplumların geleceği de olamaz. Türkiye'de çocuk istismarının
en kötü şekillerinden birisi olan cinsel sömürü olguları son günlerde daha çok
gündeme gelmiştir. Sivil Toplum Örgütleri,
sağlık kuruluşları, üniversiteler ve baroların kurduğu Çocuk Koruma
Birimlerinin; ihmal ve istismar konusundaki çalışmaları, bu konuya dikkat
çekilmesini sağlamıştır. Ülke nüfusumuzun 27 milyonu
çocuktur. Araştırmalar sonucu; çocukların %4 ila %30 arasında cinsel istismara
uğradığı tespit edilmiştir. Cinsel istismara maruz kalan çocukların %70'i de 10
yaşın altındadır. Çocukların cinsel istismarı
psikolojik ve fiziksel ağır travmaya maruz
kalmalarına, yaşam boyu sakatlanmalarına hatta ölümlerine neden olan çok ciddi
sağlık sorunlarına neden olmaktadır. Geleneksel aile yapısına
sahip bir ülke olduğumuz dikkate alınırsa; ülkemizde bu olaya yaklaşım şimdiye
kadar; daha çok saklama ve olayın açığa çıkmasına izin vermeme şeklindeydi.
Yeterli veriler olmadığı için, bu konuların gerçek boyutu hakkında tam bir
yorum yapmak da zor olmaktadır. Özellikle Birleşmiş Milletler'in Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi Çocuk Satışı,
Çocuk Fuhşu ve Çocuk Pornografisi Ek Protokolü'nde düzenlenen konular hakkında,
kamunun, devlet görevlilerinin ve güvenlik, sosyal hizmetler, eğitim ve sağlık
gibi kamu idaresi sektörlerinin bilinçlendirilmesi çabaları yetersizdir. - Başta aileler olmak üzere
devletin ilgili tüm birimlerinin, eğitim kurumlarının ve sivil toplum
örgütlerinin çocuklara sahip çıkması gerekmektedir. Bu konu bir devlet
politikası olarak ve koordineli bir şekilde yürütülmelidir - Eğitim kurumları başta
olmak üzere, çocuklara yönelik cinsel taciz ve istismar konularında etkin
eğitimlerin yapılmasıyla ilgili çalışmaların en kısa sürede başlatılması, - Eğitim programlarının
gerçekleştirilmesi için gerekli eğitim materyallerinin hazırlanarak, bu yöndeki
çalışmalara başlanılması - Sağlıklı bir gelecek
yetiştirebilmek için gerekli sağlık ve sosyal politikaların oluşturulması, - Bu konularda eylem
planlarının hazırlanması için gerekli araştırmaların yapılarak bu araştırmalar
ışığında çalışmalara başlanması - Kurum ve kuruluşlardan; bu
konuyla ilgili olarak, bilgi edinme hakkı çerçevesinde gerekli bilgilere
ulaşılmasının sağlanması, - Son zamanlarda yaşanan
olaylarda dikkati çeken, adli tıp hizmetleri ve toplumu rahatsız eden
raporlarıyla ilgili kargaşaların yeniden ortaya çıkmaması için, adli tıpla
ilgili kurumlarda gerekli düzenlemelerin yapılması, - Adli tıp kurumlarının,
(özellikle bu konularda çalışanların) çocukların gizliliğine özen
göstermelerinin ve bu konuda çalışanların ek eğitimlerden geçirilmesinin
sağlanması, - Ceza kanununda bu konularla
ilgili maddelerin yeniden incelenerek, daha caydırıcı maddeler oluşturulmasıyla
ilgili çalışmalar yapılması, - Bunların yanı sıra toplumun
da konuyla ilgili bilgilendirilmesi ve tehlikeden haberdar edilmesi, - Yaşadığı olay nedeniyle,
özel koruma tedbirlerine ihtiyaç duyan çocuklar konusunda gerekli tedbirlerin
alınması için kurumsal yapının oluşturulması, - Ülkemizde, Adalet
Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı (özellikle Emniyet
teşkilatında), SHÇEK, Belediyeler ve sosyal yardım kuruluşlarında; özellikle
Sosyal Hizmet Uzmanları (Sosyal Çalışmacı) ve Psikologlar yeterli sayıda
değildir. Bu çalışma alanlarında (özellikle bu konuya yönelik olarak); Sosyal
Hizmet Uzmanı ve Psikolog istihdamı sağlanarak, konuyla ilgisi olmayan farklı
meslek gruplarının bu alanlarda istihdam edilmelerinin engellenmesi, Tüm bu gerekçelerle çocuklara
yönelik cinsel taciz ve istismarın araştırılarak, gereken önlemlerin alınması
ve bu konuda sosyal bir politika oluşturulmasına ışık tutulması amacıyla
Anayasanın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis
Araştırması açılması hususunda gereğini saygılarımızla arz ederiz. 1) Kemal
Demirel (Bursa)
2) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) 3) Akif
Ekici (Gaziantep)
4) Hulusi
Güvel (Adana)
5) Şevket
Köse (Adıyaman)
6) Selçuk
Ayhan (İzmir)
7) Bülent
Baratalı (İzmir)
8) Ahmet
Küçük (Çanakkale)
9) Ahmet
Ersin (İzmir)
10)
Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
11) Mevlüt Coşkuner (Isparta) 12)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
13) Nevingaye Erbatur (Adana) 14) Tekin
Bingöl (Ankara)
15)
Tansel Barış (Kırklareli)
16) Sacid Yıldız (İstanbul)
17)
Turgut Dibek (Kırklareli)
18) Atila Emek (Antalya)
19) Ali
Rıza Ertemür (Denizli)
20) Abdulaziz Yazar (Hatay)
21)
Hikmet Erenkaya (Kocaeli)
22) Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak) BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur. Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır. Sayın milletvekilleri,
Başbakanlığın Anayasa’nın 82’nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır,
okutup oylarınıza sunacağım. Buyurun. D) Tezkereler 1.- Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in, İran’a yaptığı resmî ziyarete
iştirak eden milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/666) 19/1/2009 Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Devlet Bakanı Mehmet
Şimşek’in, Türkiye-İran 20 nci Dönem Karma Ekonomik
Komisyonu Toplantısına katılmak üzere bir heyetle birlikte 25-26 Kasım 2008
tarihlerinde İran’a yaptığı resmi ziyarete, Diyarbakır Milletvekili M. İhsan Arslan’ın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki
Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir. Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim. Recep
Tayyip Erdoğan Başbakan
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz. Sayın milletvekilleri,
birleşime beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 14.51 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.02 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER : Murat ÖZKAN (Giresun), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. 1’inci sırada yer alan, Türk
Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz. V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96) BAŞKAN – Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 2’nci sırada yer alan,
Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz. 2.- Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/663) (S. Sayısı: 319)(x) BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde. Sayın milletvekilleri, geçen
birleşimde tasarının tümü üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Konya
Milletvekili Sayın Hasan Angı konuşmuştu. Şimdi söz sırası şahsı adına
Van Milletvekili Sayın Kayhan Türkmenoğlu’na aittir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sayın Türkmenoğlu, buyurun
efendim. KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) –
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Markaların Korunması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonumuzun Raporu’nun tümü
hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, hepimizin
bildiği gibi, markaları oluşturan sonuçta işletmelerdir, gerçek kişiler ve tüzel
kişilerdir. Ülkemizde özellikle liberal sistemin omurgasını oluşturan
faktörlerin en başında da bildiğiniz gibi girişimciler, müteşebbis sahipleri,
sanayiciler gelmektedir. Bunlar liberal
ekonominin asli unsurlarıdır. Ancak, geçmiş dönemlere baktığımızda, özellikle o
dönemin bazı muhalefet partileri de toplum nezdinde iş adamlarımız konusunda,
girişimcilerimiz konusunda hep olumsuz bir tavır takınmışlardır. Tüccar ve
sanayicimizin hırpalanmasında geçmiş dönemlerde siyaset kurumları da sonuçta
aktif rol oynamıştır. Hatırlarsanız, 70’li yıllara baktığınızda “toprak
işleyenin, su kullananın” sloganıyla sosyalizm özlemi dile getirilirken hep iş
adamlarımız hırpalanmıştır. Liberal ekonomiye en fazla
önem veren hükûmetlerden birisi de bizim Hükûmetimizdir değerli arkadaşlar. Bunun bir örneği de
bugün getirmiş olduğumuz -diğer kanunlar gibi- markalar kanunudur. Markaların önemini burada
vurgulamaya çalışırsak sadece iki örnek vermek istiyorum: Bugün Niğde’nin
Koyunlu beldesi vardır değerli arkadaşlarımız. Bu daha önce köydü, kimse burayı
bilmezdi ama bugün bir Koyunlu halısını bütün dünya tanıyor. İşte markanın en
önemli özelliklerinden birisi budur. Bugün Bolu’nun Mudurnu ilçesi vardır. Bunu
birçoğumuz bilmezdik ama -bugün her ne kadar mali kriz içerisinde de olsa- bir
Mudurnu Tavukçuluk, o marka bizim ülkemizin her tarafında cereyan etmiştir. Türkiye’de marka konusunda
isim yapmış ve uluslararası arenada bizim göğsümüzü kabartan birçok firmamız
vardır, özellikle müteahhit firmalarımız da vardır.
Bugün kırka yakın firmamız uluslararası arenada marka olmuştur. Tam 22 tane iş
adamımız, Forbes dergilerinde dünyanın en zenginleri
arasında yer almaktadır. Bu, şu demektir: Ülkemiz gerçekten son altı yılda,
yedi yılda hızlı bir şekilde ilerlemektedir. Buna bağlı olarak bu firmalarımız,
özellikle markalarına önem veren firmalarımız da… Dünyanın neresine giderseniz
gidin, her bir köşede bir firmamızın bayrağının dalgalandığını görürüz.
Geçenlerde İsveç’e gittiğimde, Brüksel’e gittiğimde orada “Godiva
Çikolataları” yazılıydı. Bu, dünyada bir markaydı. Bunun bir Türk firması
tarafından alındığını ve bugün o firmanın bizim şu anki Türk sanayimizin
içerisinde çok önemli bir yere sahip olduğunu gururla ifade etmek istiyorum. Bugün ülkemizde toplam, aşağı
yukarı iki milyona yakın işletmemiz vardır. Gönlümüz arzu ediyor ki bu
işletmelerimizin her birisi bir marka olsun, dünyanın her tarafına dağılsın.
Bakın, Dış Ticaret Müsteşarlığımız tarafından hazırlanan İpek Yolu güzergâhında
Turquality diye bir markamız vardı. Bu markamızla
İstanbul’dan kalkılıp, ta Asya’nın en ücra köşelerine kadar ülkemizi tanıtmak
için büyük gayretler gösterilmiştir. Biz, bunları yaparken bir
taraftan da ülkemizde markalarını tescil eden, patent alan firmalarımızın da
korunmasına ihtiyaç vardır. Bugün bu sistemin içerisinde bölgemizde de,
özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde de marka olmak için çırpınan,
gayret gösteren firmalarımız var. Ülkemiz içerisinde demin kalkınma
ajanslarıyla ilgili konuşma yaparken marka şehirlerini de saydım. Özellikle
Gaziantep ilimiz marka olma yolunda hedef koymuş ve çok hızlı bir şekilde
ilerliyor. Ben isterim ki, seksen bir ilimizin her birinin ayrı ayrı bir şekilde marka olup, dünyada, uluslararası arenada
yer sahibi olmamız lazım. Bugün üç milyonluk bir ülkenin bakıyoruz ki bir
firması, dünyanın bütün uluslararası nezdinde kabul görmüş ve itibar görmüş bir
firması olarak görmekteyiz. Hatırlarsanız, liberal
ekonomiye demin en çok önem veren Hükûmetin biz
olduğumuzu söylerken… Geçmişteki iş adamlarımızın yıpratılmasına yönelik birçok
çalışmalar yapılmıştır. Şimdi, Türk sanayisi belirli bir noktadan sonra artık
kamudan özel sektöre bir geçiş yapmaktadır. Özellikle özelleştirmelerimiz bunun
içindir ve özel sektörü kalkındırmamız ve desteklememiz bunun içindir. Bugün,
özel sektör hak ettiği noktada mıdır? Değildir ama özel sektöre hak ettiği
yetkileri, donanımları vermek için bu Meclis çatısı altında bütün
arkadaşlarımıza görev düşmektedir. Ben -eminim ki- bütün arkadaşlarımızın da bu
görevi en iyi şekilde yerine getireceğine inanıyorum. Bu tasarımızın, bu yasamızın
sanayicimize, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Türkmenoğlu,
teşekkür ediyorum. Şahsı adına ikinci konuşmacı
Edirne Milletvekili Sayın Cemaleddin Uslu. Sayın Uslu, buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar) CEMALEDDİN USLU (Edirne) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Markaların Korunması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Sizleri saygılarımla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, söz
konusu bu tasarı, Bakanlar Kurulunca Türkiye Büyük Millet Meclisine
gönderilmesine 2/1/2009 tarihinde karar verilerek
5/1/2009 tarihinde yüce Meclise intikal ettirilmiştir. Genel gerekçesine göz
attığımızda, Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 61’inci
maddesinin (d) bendinin Anayasa Mahkemesince iptal edildiği ve bu kararın 14/5/2005 tarihinde yürürlüğe girdiğinden bahsedilmektedir.
Yine, 566 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 9’uncu maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendiyle, 61’inci maddesinin (a) ve (c) bentlerinin Anayasa
Mahkemesince iptal edildiği ve bu kararın 5/1/2009
tarihinde yürürlüğe gireceğinden bahisle, söz konusu iptal kararları nedeniyle
doğmuş ve doğacak olan hukuki boşluğun giderilmesi amacıyla hazırlandığından
söz edilmektedir. Yine, Sayın Bakanın Komisyon
görüşmeleri esnasındaki sunuşunda, sınai mülkiyet
mevzuatının yürürlüğe girdiği 1995 yılından bu yana uygulamada karşılaşılan
sorunların giderilmesi, uluslararası gelişmelere ve Avrupa Birliği mevzuatına
uyum sağlamak ve mülkiyet haklarıyla ilgili kanun hükmündeki kararnamelerin
yerini alması amacıyla, ortalama her biri 160-170 maddeden oluşan Markalar
Kanun Tasarısı, Patent ve Faydalı Model Kanun Tasarısı, Tasarımların Korunması
Hakkında Kanun Tasarısı ve Coğrafi İşaretlerin ve Geleneksel Özellikli Ürün
Adlarının Korunması Hakkında Kanun Tasarısı olmak üzere, dört adet tasarı
taslağının Başbakanlıkta olduğunu ifade etmişlerdir. Bu kanun tasarılarının
teknik içerikte olması nedeniyle yasalaşma süresinin uzun olacağından bahisle,
Anayasa Mahkemesinin iptal kararı vermesi nedeniyle oluşacak hukuki boşluğun
giderilmesine yönelik olarak, ikisi yürürlük ve ikisi yürütme maddesi olmak
üzere dört maddeden oluşan Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hazırlanarak Meclise
getirilmiştir. Bu tasarının 1’inci maddesi ile Anayasa Mahkemesi tarafından
iptal edilen 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 9’uncu maddesinin yeniden
düzenlendiğini, tasarının 2’nci maddesiyle de yine Anayasa Mahkemesince iptal
edilen 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 61’inci maddesinin yeniden
düzenlendiğini komisyon toplantısında ifade etmişlerdir. Ayrıca, tasarının
amacının marka sahiplerinin münhasıran yetkilerinde olan markayı kullanma
haklarına başkaları tarafından yapılacak tecavüzlerin engellenmesi ve marka
sahiplerinin yapılacak tecavüzlerden korunmasını sağlamak olduğunu
belirtmiştir. Yani bu tasarı, marka tescilinden doğan hakkın kapsamını marka
sahibinin izni olmadan üçüncü kişilerin markayı kullanmalarının yasaklandığı
durumları düzenliyor. Tasarıya göre, marka tescilinden doğan haklar marka
sahibine ait olacak, marka sahibi markanın tescil kapsamına giren aynı mal ve
hizmetlerle ilgili olarak tescilli markayla aynı olan herhangi bir işaretin
kullanılmasını engelleyebilecek. Değerli milletvekilleri, ceza
hukuku alanında hukuk devleti ilkesinin gerçekleştirilmesi için zorunlu görülen
suç ve cezaların kanuniliği ile suç ve cezalar hakkında ölçülülük ilkesinden
bahsedilmiştir. Hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak
ceza hukuku alanında hukuki güvenliğin gerçekleştirilmesinin suç ve cezaların
kanuniliği ilkesi ile sağlanılmaya çalışıldığını, suç ve cezalara ilişkin temel
esasların ceza hukukunun düzenleme alanına bırakılmayarak bu hususun
Anayasa’mızın 38’inci maddesinde “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan
kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu
işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza
verilemez.” şeklinde düzenlendiğini belirtmiştir. Suç ve cezaların yasayla
konulmasının gereklerinden biri de bu konulardaki yasa hükümlerinin yeterince
açık ve anlaşılabilir olmasıdır. Aksi hâlde, vatandaşlar yönünden hukuki
güvenliğin mevcudiyetini söylemek mümkün olmayacaktır. Bu nedenle, bu yüce
Meclisimiz tarafından yapılacak olan yasal düzenlemelerde ifade edilen bu
ilkeler dikkate alınmalı, mümkün olduğunca her türlü öneri ve fikre açık olarak
kanunlar çıkarılmalıdır. “Biz iktidarız, sizlerin görüş ve önerilerinin bizim için
önemi yok.” diyerek kanun çıkarılırsa aynı kanunu tekrar tekrar
Meclise getirmek durumunda kalırsınız. Kanunlar yapılırken
kamuoyunun görüşlerine başvurulmalı, hukukun yerleşmiş ilkelerine hassasiyetle
uyulmalı ve farklı görüşlere de kulak verilmelidir. Aksi takdirde, yanlış hesap
Anayasa Mahkemesinden dönecektir. Nitekim, Anayasa
Mahkemesi 566 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin
cezai müeyyide öngören bazı maddelerini hukuk devleti ilkesi, ölçülülük ilkesi,
suç ve cezaların kanuniliği ilkesi ve temel haklar ile kişi hakları ve
ödevlerinin kanun hükmünde kararnameyle düzenlenemeyeceği ilkelerine aykırı
görerek söz konusu Kararname’nin 9’uncu ve 61’inci maddesini iptal etmiştir. Bu iptal kararı nedeniyle meydana gelecek olan hukuksal boşluğu
kamu yararını ihlal edici nitelikte görerek iptal hükümlerinin yürürlük
tarihini altı ay uzatmış ve kanun koyucuya yeni düzenleme yapması için fırsat
tanımıştır ancak tanınan bu süre zarfında herhangi bir düzenleme Meclis
gündemine getirilmemiş ve 5 Ocak 2009 tarihi itibarıyla altı aylık süre
dolduğundan meydana gelen hukuksal boşluğun oluşmasına sebep olunmuştur. Değerli
milletvekilleri, gazetelerde Türkiye’de 2007 yılında 465 bin taklit ürünün
yakalandığı, bununla ilgili olarak 372 kişinin tutuklandığı, 2008 yılında ise
yakalanan sahte ürün sayısının 678 bin olduğu ve 282 kişinin tutuklandığı ve
yeni yasal düzenleme yapılmazsa 5 Ocak 2009’dan sonra taklitçilere gün
doğacağı, dokuz bin taklit davasının düşeceği, bir marka mağazasının önünde
taklit ürün satılsa bile bir şey yapılamayacağı yönünde haberlerin yer aldığını
okumuşsunuzdur. Bu, dürüst, kanunlarla
güvence altına alınarak verilen tescilli marka sahiplerinin haklarının devlet
tarafından korunamaması demektir. Oluşan bu yasal boşluk nedeniyle birtakım
problemlerin yaşanacağı görülmektedir. Bu tür boşluklar kanunlara uyan
vatandaşlarımızın devlete olan güvenini zedeler. Bu haberler 1 Ocak tarihinde
basında yer aldı. Tasarının Bakanlar Kurulunca
Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmesine karar verilme tarihine
baktığımızda Hükûmetin bu konuda hukuki boşluğu
gidermeye yönelik düzenleme yapması gerektiğini basında yer alan haberler
sonrası hatırladığını söylemek yanlış olmaz. Eğer böyleyse, bu bir skandaldır. Değerli milletvekilleri,
oluşan bu yasal boşluk sonucu Türkiye zamanında bu düzenlemeyi yapmadığı için,
yıllar öncesine geri dönülmüş olması nedeniyle bir kaos
ortamı oluşacağı endişesi marka sahiplerini tedirgin etmektedir. Sadece yabancı
markaların değil, ARGE’ye, inovasyona
yatırım yapan yerli markaların da bu durumdan olumsuz etkileneceği, milyonlarca
dolar ile marka ve mağaza yatırımı yapan müteşebbislerin taklitçiler karşısında
haklarını koruyamaz hâle geleceği unutulmamalıdır. Yine yasal boşluğu
dolduracak bir yasal düzenleme henüz yapılamadığından bu dönemde işlenen suçlar
müeyyidesiz kalacak, bu da markalar hukuku açısından büyük sıkıntılar meydana
getirecektir. Ayrıca böylesi durumlar ülkemizin itibarını hem kendi
vatandaşımız nezdinde hem de girmeye çalışılan Avrupa Birliği ülkeleri nezdinde
zor duruma düşürecektir. Bu durum herhangi bir Avrupa ülkesinde yaşanmış olsa
sorumlular bunun hesabını vermek durumunda kalırlardı. Çünkü hukuk devletinde
suç ve cezaların kanuniliği ilkesi geçerlidir. Bu nedenle, kimse işlediği zaman
yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı
cezalandırılamayacağından dolayı Hükûmetin duyarsız
ve basiretsiz tavrı sonucu oluşan bu hukuksal boşluk dürüst vatandaşlarımızda
üzüntüye ve ticari
kaygıya yol açacağı gibi taklitçilerin ve fırsatçıların ekmeğine yağ
sürecektir. Kanunilik ilkesi, cezai müeyyidelerin geriye dönük uygulanmasının
mümkün olmadığı dikkate alındığında, bu durum devlete olan güvenin azalmasına
ve aynı zamanda toplumdaki adalet duygusunun zedelenmesine sebep olacaktır.
Markalarını tescil ettirerek güvence altına alındıklarını düşünen dürüst
ticaret erbabı vatandaşlarımız, iktidarın umursuz tavrı ve el yordamıyla ülke
yönetimi sayesinde oluşan bu hukuksal boşluk nedeniyle ticari hayatta birçok
haksızlık ve adaletsizlikle karşı karşıya kalacaktır. Konuşmama son verirken yüce
heyetinizi bir kez daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Uslu, teşekkür
ediyorum. Saygıdeğer milletvekilleri,
soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Sayın Tankut,
buyurun efendim. YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Bakana sormak istiyorum: Şu an devam etmekte olan
taklit davası sayısı nedir? Bu yasanın geç çıkmasından dolayı bu davaların
düşmesi veya geçersiz hâle gelecek olması doğru mudur? Diğer sorum: Son beş yılda
uluslararası marka teşkilatı tarafından onaylanan markamız var mıdır? Varsa
sayısı nedir? Yine, Türkiye'nin son beş
yılda tescil altına aldığı patent sayısı ve toplam patent sayımız ne kadardır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Tankut. Sayın Işık… ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakana ben de benzer bir soru
sormak istiyorum: Ülkemizde hâlen markalı ürüne
sahip kaç Türk firması bulunmaktadır? Bu firmalardan son dönemde kaçı kapanmış
ya da kapanma aşamasına gelmiştir? Örneğin, seçim bölgem Kütahya 1. Organize
Sanayi Bölgesi’ndeki 54 faal firmadan 10’a yakını son bir aylık dönemde kapanma
noktasına gelmiş, seramik sektöründeki çıkarılan işçilerle beraber toplam
çıkarılan işçi sayısı 3 bini aşmıştır. Hükûmetinizin,
işten çıkarmaların durdurulması, marka üretmeyi teşvik etmek konusunda hangi
tedbirleri aldığını söyleyebilirsiniz? Bu konuda son gelinen nokta nedir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Işık. Sayın Bakanım buyurun. SANAYİ VE TİCARET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan kanunumuzun ülkemize hayırlar
getirmesini temenni ediyorum. Efendim, aslında biz gerek
patent gerek marka, tasarım konusunda olmak üzere dört ana kanunda, kanun
hükmünde kararnamede ortalama 150-160 maddeden oluşan dört tasarı hazırladık.
Onlar zannediyorum bugün itibarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine intikal
edecektir. İmzaları bakanlarımız tarafından tanzim edilmiştir. Bu konuyla
ilgili düzenleme de kanun hükmünde kararnameyle ceza verilemeyeceği hükmünün
Anayasa Mahkemesi tarafından belirtilmesinin arkasından ortaya çıkmış olan bir
durumdur. Değerli milletvekillerimizin
sormuş olduğu sorulara teşekkür ediyorum. Ben önümdeki notlarla kendilerine
cevap vermeye çalışayım. Cevap vermediklerimi her zaman olduğu gibi yine
kendilerine, her zamanki hassasiyet ve titizliğimizle yazılı olarak gönderelim. Efendim, bu fikrî ve sınai mülkiyet hakları mahkemelerinden edinilen
istatistiklere göre, devam eden bütün Türkiye sathındaki marka davaları beş bin
civarında. Ancak, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından etkilenen sayısı bunun
çok çok altında. Bu, tamamıyla ilgili vermiş olduğum
rakam. Ama bu iptal kararından etkilenecek olanların sayısının bunun çok
altında olduğunu tahmin ediyoruz. Bu iptal kararından etkilenen davalar Türk
Ticaret Kanunu kapsamında haksız rekabet davalarına dönüşerek devam edecektir, yani
bu konuda herhangi bir kayıp olmayacaktır. Yani bir başka ifadeyle, davaların
düşmesi söz konusu değildir. Bu nedenle marka ihlalinde bulunan veya hakkında
dava açılmış olan kişilerin marka ihlallerini sürdürmesi söz konusu olamaz ki
zaten bu konuda izin de vermeyiz, her türlü düzenlememiz buna göre. Patent
Enstitüsü gerçekten -geçmiş yıllarda- kurulduğu günden bugüne kadar özellikle
patentin, fikrî, sınai mülkiyet haklarının korunması,
markaların korunması noktasında çok önemli tedbirler geliştirmiş ve çok önemli
bir bilgi, donanıma sahip olmuştur. Yani marka sahibi markasını yine Türk
Ticaret Kanunu’nun haksız rekabetle ilgili hükümleri çerçevesinde
koruyabilecektir diyorum Değerli Başkanım, bu noktada vereceğim cevabın bu
olduğunu ama geri kalan, cevaplanmayan, rakamlara bağlı olan birçok konuyu,
belirtilen hususları yazılı göndereceğimi ifade ediyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Bakanım, size
ve soru soran arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini… K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım. Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime beş dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati: 15.26 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 15.36 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47’nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. Tasarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. 319 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın maddelerine geçilmesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi maddelere geçilmesini
yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır. 1’inci maddeyi okutuyorum: MARKALARIN KORUNMASI HAKKINDAKANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- 24/6/1995
tarihli ve 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
9 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "MADDE 9-Marka
tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibi,
aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep edebilir: a) Markanın tescil kapsamına
giren aynı mal ve/veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan
herhangi bir işaretin kullanılması. b) Tescilli marka ile aynı
veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal ve/veya hizmetlerin aynı
veya benzeri mal ve/veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından,
işaret ile tescilli marka arasında ilişkilendirilme ihtimalî de dahil, karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin
kullanılması. c)
Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsamına giren
mal ve/veya hizmetlerle benzer olmayan, ancak Türkiye'de ulaştığı tanınmışlık
düzeyi nedeniyle tescilli markanın itibarından dolayı haksız bir yarar elde
edecek veya tescilli markanın itibarına zarar verecek veya tescilli markanın
ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin
kullanılması. Aşağıda belirtilen durumlar,
birinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir: a) İşaretin mal veya ambalajı
üzerine konulması. b) İşareti taşıyan malın
piyasaya sürülmesi veya bu amaçla stoklanması, teslim edilebileceğinin teklif
edilmesi veya o işaret altında hizmetlerin sunulması veya sağlanması. c) İşareti taşıyan malın
gümrük bölgesine girmesi, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi
tutulması. d) İşaretin, teşebbüsün iş
evrakı ve reklamlarında kullanılması. e) İşareti kullanan kişinin,
işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bir bağlantısı olmaması
koşuluyla, işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki
yaratacak biçimde, alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri
biçimlerde kullanılması. Markanın sahibine sağladığı
haklar, üçüncü kişilere karşı marka tescilinin yayın tarihi itibarıyla hüküm
ifade eder. Marka tescil başvurusunun bültende yayınlanmasından sonra
gerçekleşen ve marka tescilinin ilan edilmesi hâlinde yasaklanması söz konusu
olabilecek fiiller nedeniyle başvuru sahibi, tazminat davası açmaya yetkilidir.
Mahkeme, öne sürülen iddiaların geçerliliğine ilişkin olarak tescilin yayınlanmasından
önce karar veremez." BAŞKAN – Madde üzerinde ilk
söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın İsa Gök’e
aittir. Sayın Gök, buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA İSA GÖK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. 319 sıra sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi
hakkında CHP Grubu adına görüşlerimizi arz edeceğim. Yüce Meclis,
öncelikle, markanın ne olduğunu netleştirmek lazım. Arkadaşlar,
ben size bir metin okuyayım markanın ne olduğuna dair: “Marka, bir teşebbüsün
mal veya hizmetlerini bir başka teşebbüsün mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi
sağlaması koşuluyla, kişi hakları dâhil, özellikle sözcükler, şekiller,
harfler, sayılar, malların biçimi veya ambalajları gibi, çizimle
görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla
yayınlanabilen ve çoğaltılabilen her tür işaretlerdir.” Arkadaşlar, marka bu kadar
geniş bir şeydir. Marka, aslında bir işletmenin tüm varlıklarını temsil eder
yani arazisini, fabrika binasını, malının cinsini, makinelerini... Marka olarak
bir tek arabanızın belki markasını biliyorsunuzdur ama aslında çevrenizdeki
birçok şey bir markadır. Bu marka -tabii, bizim kanun
hükmünde kararnamemiz her ne kadar 1995 yılında Çiller döneminde geldiyse de
Avrupa Birliğine uyum süreci içerisinde- Türkiye için yeni bir olay değildir.
Nasıl değildir arkadaşlar? 1876 yılında Osmanlıda markaların korunması hakkında
kanun vardı, 1876’da. 20’nci yüzyılın ikinci yarısında marka koruması çok daha
önemli oldu, zira marka dediğimiz şey milyar dolarlarla ifade ediliyor artık
arkadaşlar. Markanın bu denli önemli
olduğu ve Türkiye'nin, Uzak Doğu ülkelerinden sonra sabıkasının en kötü olduğu
bir alan olması itibarıyla bu önemini de belirttikten sonra size Anayasa
Mahkemesinin iki tane kararını arz etmek istiyorum: 1) 2002/92 esas, 2004/25 karar sayılı Kararı arkadaşlar. Anayasa Mahkemesi bu
kararıyla, Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 61’inci
maddesinin (d) bendini iptal ediyor 2004 yılında ve yürürlük için bir yıl
sonraya bırakıyor. Arkadaşlar, niye iptal
ediyor? Çünkü Anayasa 38 diyor ki: “Suçta ve cezada kanunilik.” Yani “Siz bir suç
tipi belirleyecekseniz, bu suç tipinin mutlaka yasayla vazıh olması lazım.”
diyor. İkincisi “Bu suç tipini
belirledikten sonra da ceza verecekseniz
-yaptırım, müeyyide diyoruz ya hani- o müeyyideyi de gene kanunla koymak
zorundasınız.” diyor. Yani “Bu Meclisin işidir bunlar.” diyor. Aynı Anayasa Mahkemesi bir
karar daha veriyor 2005/15 esas, 2008/2 karar sayılı. Arkadaşlar, burada da Anayasa
Mahkemesi, bu kanun hükmündeki kararnamenin 9’uncu maddesinin birinci fıkra (b)
bendi, ikinci fıkra (b) bendini, yine 61’inci maddenin (a) bendini ve (c)
bendini iptal ediyor. Arkadaşlar, okuduğum Anayasa
Mahkemesinin üç tane maddeye ilişkin her iki iptali suç tiplerine ilişkindir yani suçun hangi fiil
olduğunu belirleyen maddeleri iptal ediyor. Niye? Kanunla belirlenmedi diye.
Neden kanunla belirlenmemiş? Bildiğinize eminim ben, kanun hükmünde
kararnameler gücünü Anayasa’dan almakla beraber kanun değildir. Nedir bunlar?
Bunlar, idarenin düzenleyici işlemleridir, bunları hükûmet
düzenler, kanun değildir. Şimdi, Anayasa Mahkemesi her
iki iptalden sonra da yürürlük için bir madde koyuyor çünkü,
suç fiilini iptal ettiği için ciddi olarak bir boşluk doğacak. İkinci iptalde
de diyor ki: “Kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra
yürürlüğe girer.” İlkinde de aynı şeyi söylemiş. Dolayısıyla, arkadaşlar, her
iki iptalin yürürlüğe giriş tarihleri çok sonraki tarihler: 2005 bir tanesi,
diğeri de Resmî Gazete’de yayın sonrası 2009 yılının 5 Ocağı. Pekâlâ, hâl böyleyken yasama
organına bir anlamda yön veren AKP Hükûmeti ne
yapmış? Arkadaşlar, bugüne kadar bu
her iki iptal üzerine boşluk doğan 9’uncu ve 61’inci maddedeki suç tiplerini,
suç fiillerini yok sayan bu düzenleme sonrası yeni kanunu getirmemiş.
Arkadaşlar, yeni kanunu getirmeyince ne oluyor? Binlerce yürüyen, 556 sayılı
Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ye istinaden yürüyen
ceza davaları, bütün tahkikatlar, polisin baskınları, avukatların çabaları,
mahkemedeki yargılamalar düşüyor, düşüyor. Şu anda getireceğiniz hiçbir önergeyle
bu düşmeyi kaldıramazsınız arkadaşlar. Üstelik de Tescilli Markalar Derneği
Başkanı Sayın Selçuk Güzenge feryat figan ağlıyor.
Yine bu Derneğin avukatı, meslektaşım Vehbi Kahveci defalarca kapıları
aşındırıyor ama kanun çıkmıyor. Şimdi, kanun çıkmıyor ama
başka bir sorun çıkıyor. Ne biliyor musunuz? Bu kanunu çıkarmamak kısmi bir
aftır. Bu aftan dolayı da bu kanunu getirmekle görevli Bakanlık bürokratları
dâhil olmak üzere suç işlemişlerdir. Görevlerinin suistimal
mi, ihmal mi olduğu ayrı. Net olarak söylüyorum: Sayın Bakanın bakanlığını
yaptığı bürokratlarda şikâyet durumunda suç vardır arkadaşlar, zira bir affa
bilerek veya bilmeyerek sebebiyet verilmiştir. Binlerce taklit mala gün
doğmuştur. Haa, hata bunlarla mı kalıyor? Hayır bunlarla kalmıyor hata, arkadaşlar. Nasıl kalmıyor?
Asıl hatanız nerede Sayın Hükûmet? Ceza Kanunu yani
5237 sayılı Ceza Kanunu’nun 2 ile 5’inci maddesini siz değiştirdiniz. 2’nci
maddede ne der arkadaşlar, ikinci fıkrasında: “İdarenin düzenleyici işlemleri
ile suç ve ceza konulamaz.” KHK nedir, kanun hükmünde kararname? Düzenleyici
işlemdir. 5’inci maddesinde ne der: “Özel kanundaki ceza hükümleri bu kanunlara
uyarlanacak.” der 2 ve 5’inci madde. Bir başka kanun daha var. Ne
o kanun arkadaşlar? Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında
Kanun yani 5252 sayılı Kanun. Bu Kanun’un geçici 1’inci maddesi, arkadaşlar, 31
Aralık 2006 tarihine kadar size süre vermişti, süre. Bu süreyle diğer kanunları
ve idarenin düzenleyici işlemlerini yeni Ceza Kanunu’na uyarlayın ey Hükûmet, dedi size Kanun. Bunu Kanun’a koyan sizsiniz,
yapan sizsiniz. Yapamadınız, süre uzatmasına gittiniz. Ne zamana kadar? 31
Aralık 2008 tarihine kadar. Yine uyudunuz çünkü Yürürlük Kanunu’nda sizin
kendinize verdiğiniz, kendi kendinize verdiğiniz süreyi yine aştınız. Aşmakla,
ne uzatma kanunu çıkardınız ne de özel kanunlarda… Sayın Hakkı Köylü bana haber
gönderiyor, “Yüz yetmiş tane kanun değiştirdik” diyor. Yüz yetmiş kanun değil
ki asıl önemli olan, onun dışında değiştirilmeyen başka kanunlar var ama asıl
önemlisi, idarenin düzenleyici işlemleriyle ceza hükümleri var. Ne bunlar? 1) Markaların Korunması
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, bir tanesi bu, bu bir tane. 2) Endüstriyel Tasarımların
Korunması Hakkında KHK. 3) Patent Haklarının
Korunması Hakkında KHK. 4) Çekle Ödemelerin
Düzenlenmesi Kanunu, Çek Kanunu. 5) Kültür ve Tabiat
Varlıkları Koruma Kanunu’ndaki kurul kararları. Arkadaşlar, daha gidiyor.
Hepsine af getirdiniz, hepsine. Bu uyuma sayesinde, bu uzatma kanunlarını
geçirmemekle ve o Bakanlık bürokratlarının bu kadar uzun atlaması sebebiyle
hepsine siz af getirdiniz. Af hani Meclisin yetkisindeydi? Hayır, affı siz
bizzat yaptınız. Arkadaşlar, bunun acilen
düzenlenmesi lazım. Yargıtay 7. Ceza Dairesi -7. Ceza ve 11. Hukuk- perperişan oldu, sayenizde, bunlardan dolayı. Bunların derhâl ve derhâl düzeltilmesi lazım. Bu kanunu
yapmak zorundasınız. Yani KHK’lerle düzenlemek değil, hepsini kanuna dökmek ve
buraya getirmek zorundasınız. Çiller döneminde vakit yoktu. Bu kanunu
düzeltirken de benim size bir tavsiyem, bir hata daha var arkadaşlar: Bakınız,
patent haklarının korunmasındaki KHK, endüstriyel tasarım ve markalarda,
arkadaşlar, her maddede, patent vekilliği, marka vekilliği ve tasarım
vekillikleri var, maddelerde. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Gök,
konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. İSA GÖK (Devamla) – Sağ olun. Bu maddeler, Çiller Hükûmetinin… Kanun hükmünde kararnamelerin yasaya
aykırılığı var. Hangi yasaya aykırı? Avukatlık Kanunu/35’e
aykırı. Bu kanun hükmünde kararnamelerle, arkadaşlar, vekillik görevi
avukata hasren olmak zorunluluğu karşısında, kanun
gücünde olmamakla beraber, KHK’lerle bu vekilliği marka vekillerine, patent
vekillerine, tasarım vekillerine verdiler. Bu kanunu düzeltmek, yeniden
getirmek zorundasınız. Binlerce dava sayenizde düştü; binlerce davadan,
sayenizde, taklitçiler, sahteciler faydalandı. Af çıkardınız, bu kanunla bağlı
değil, her kanunla bağlı çıkardınız. Bunları düzeltirken bari şu tasarım
vekilliğinin yasaya aykırılığını, patent vekilliğini, marka vekilliğini
düzeltin de Avukatlık Kanunu’na uygun hâle getirin, o hatayı da düzeltin. Haa, şu anda düzeltseniz dahi düzelebilir mi? Düzelemez.
Niye düzelemez? Bugün 21 Ocak, şu anda bu kanun geçse dahi önceki tüm davalar
düştü; asliye cezadaki davalar gitti, 556’ya has ceza vakaları gitti, sulh
cezaya… Ticaret Kanunu 57 tanım koyar, 64 ceza koyar. Ticaret Kanunu’na
gitseniz dahi o kadar komik cezalar ki üstelik de suç fiilini iddianamede
savcılar 556’ya göre düzenlediler, hepsi gitti. BAŞKAN – Sayın Gök… İSA GÖK (Devamla) – Bunun
sorumlusu kimse Türkiye'de hesap vermeli; görevi ihmal mi, suistimal
mi? Affı bilerek, daha doğrusu milyarlarca dolarlık bu… Bakın, Türkiye Avrupa
nezdinde mahkûm olacak, mahkemede değil, Avrupa Konseyinde mahkûm olacak çünkü
büyük markaların çok büyük maddi zararı var, milyar dolarlar. AB uyum süreci
içerisinde çok büyük bir hata yaptınız arkadaşlar. Gelecek ay uyum çalışması
var markalar konusunda. Çok merak ediyorum ben Sayın Hükûmeti.
BAŞKAN – Sayın Gök… İSA GÖK (Devamla) – Gelecek
ay AB temsilcisine ne diyeceksiniz? Diyecek lafınız yok. Teşekkür ediyorum. Sağ olun Sayın Başkan. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Yılmaz Tankut.
Buyurun Sayın Tankut. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 319 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 1’inci maddesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, gelişen
ve değişen dünya şartlarında bilginin ne denli önem arz ettiği hepinizin
malumudur. Bilginin en büyük silah olarak da değerlendirildiği günümüzde, ilk
bilginin ve o bilgiyle ortaya konan emek ve çalışmaların neticesinde meydana
getirilen ürün, eser, buluş ve hizmetlerin korunması ve taklitlerinin
yapılmasının önlenmesi de büyük bir öneme sahiptir. Bu manada, markaların
varlığını sürdürebilmesi, faaliyet içinde bulunduğu alandaki değerinin
korunması, bu markaların sahiplerinin de marka üzerindeki menfaatlerinin
zayıflamaması ve yitirilmemesi açısından Markaların Korunması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname’de değişiklik yapılmasıyla ilgili bu tasarıyı önemsediğimizi
ve desteklediğimizi buradan ifade etmek istiyorum. Ancak, bu denli önemli bir
yasa değişikliği, maalesef, daha önce de konuşan arkadaşlarımızın da ifade
ettiği gibi, zamanında gereken hassasiyet gösterilmediği için beklenen faydayı
tam olarak sağlayamayacağı gibi, hak sahiplerinin uğradığı bazı haksızlıkları
da ne yazık ki gideremeyecektir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anayasa Mahkemesinin, bir kısım cezai hükümlerinin iptaline
karar verdiği 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname’nin düzenlenmesi için haziran ayında verilen altı aylık geçiş süreci
5 Ocak 2009 tarihinde sona ermişti. Bu altı aylık süre içinde ne yazık ki yeni
bir düzenleme hazırlanamadığı için 5 Ocak 2009’dan sonra yani bugünlerde
taklitçilere gün doğacağı belirtilmektedir. Ayrıca yeni bir yasal düzenleme
yapılmadığı için şu anda devam eden binlerce taklit davasının düşeceği
yorumları da yapılmaktadır. Değerli arkadaşlar, bu yasal
düzenleme 7 Ocak 2009 tarihinde Sanayi Komisyonumuzda görüşülmüş ve aynı gün oy
birliğiyle kabul edilmiştir. Dolayısıyla, hem Komisyon hem de bugün Genel
Kurulda görüştüğümüz bu tasarı, az önce ifade etmeye çalıştığım gibi, zamanında
kanunlaşmamış ve 5 Ocaktan bu zamana kadar geçen zaman diliminde de ne yazık ki
hukuki bir boşluk doğmuştur. Netice olarak, artık bizim
için hiç sürpriz olmayan, AKP İktidarının ve Meclis Grubunun, plansız,
öngörüsüz, gayriciddi bir anlayış içerisinde Meclise
getirdiği bir kanun tasarısını daha görüşmekteyiz. Devlet gelenek ve
teamüllerini hiçe sayan, sayısal çoğunluğun verdiği şımarıklıkla Meclisi parti
teşkilatı gibi yönetmeye çalışan, Parlamento saygınlığına gölge düşüren bu
anlayışı bizim tasvip etmemiz ve kabullenmemiz elbette ki mümkün değildir. Bu
sebeple de bu işin sorumlularının mutlaka ortaya çıkartılmasının lazım
geldiğine inanıyoruz. Gerek Bakanlıkta gerekse Patent Enstitüsünde onlarca
sorumlu yöneticinin bu durumdan haberi yok muydu? Şimdi buradan, “Biz bakkal
idare etmiyoruz, ülke yönetiyoruz” diyen Sayın Başbakana sormak istiyorum: Bu
yasal düzenlemeyi zamanında Meclis gündemine getiremeyen ilgili kurum ve
Bakanlık yetkililerine hangi müeyyideleri uygulayabileceksiniz? Başta AKP Ankara Milletvekili
bir hanımefendinin eşi olması münasebetiyle Türk Patent Enstitüsüne getirilen
ve hiçbir altyapısı ve kurum geçmişi olmadığı iddia edilen kurum başkanı ve
diğer ilgililerin sorumluluklarını hatırlatarak bu ve benzer düzenlemelerin
zamanında niçin yapılmadığını sorup gereğini yapabilecek misiniz? Sayın milletvekilleri, taklit
konusunda maalesef Uzak Doğu ülkelerinden sonra en fazla adı geçen ülkeler
arasında bulunmaktayız. Ayrıca kaçak veya kontrolsüz olarak Uzak Doğu’dan
yapılan ithalat ile bu bozuk imajımız daha da bozulmaktadır. Yasalarımızı
Avrupa Birliğine uyumlu hâle getirmeye çalışıyoruz ama bu işleri yasayla değil
de kanun hükmünde kararnameyle yapmamız bile markalaşmaya ve marka korumaya ne
kadar ciddiyetle yaklaştığımızı, bakkal mı yoksa ülke mi idare ettiğimizi acı
da olsa bize göstermektedir. Bu ve benzeri konularda acele
ve hızlı bir şekilde kanun hükmünde kararname biçiminde Bakanlar Kurulu
onayıyla uygulama gerçekleştiğinden büyük yanlışlıklar, sakatlıklar ve
eksiklikler meydana gelmektedir. Sonuç olarak bu ve benzer nedenlerden dolayı
bu gibi kanun ve düzenlemeler, son anda değil de özenle ve tüm kesimlerin
görüşü alınarak uzun yıllar sağlıklı bir şekilde işleyecek şekilde
hazırlanmalıdır diye düşünmekteyiz. Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; diğer taraftan tasarının 1’inci maddesinin (e)
fıkrası, işareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya
meşru bir bağlantısı olmaması şartıyla, işaretin aynı veya benzerinin İnternet
ortamında ticari etki yaratacak biçimde, alan adı, yönlendirici kod, anahtar
sözcük veya benzeri biçimlerde kullanılması durumunda yasaklamanın
yapılabileceğinden ve marka sahibinin tazminat davası açabileceğinden
bahsetmektedir. Şimdi, burada bahsi geçen
İnternet ortamında yönlendirici kod veya anahtar sözcük nedir? Bunları kaçımız
bilmektedir? Değerli arkadaşlar, markanın
İnternet ortamında bir başkası tarafından kullanılmasının çok değişik yolları
ve metotları vardır. Bunlar tescilli bir markanın alan adı olarak veya metatag olarak yani yönlendirici kod veya anahtar sözcük ve
arama motoru için reklam tanıtımı olarak yapılması şeklindedir. Alan adı
olarak ülkemizde bizim hiç de uygun görmediğimiz, tekel konumunda olan ODTÜ
tarafından bazı belgeler istenildiği için marka sahibi aleyhine pek bir durum
söz konusu gözükmemektedir ancak yurt dışından alınan alan adlarında böyle bir
belge istenilmediği ve “ilk gelen alır” mantığına göre satış yapıldığı için
bize göre esas problem, esas sorun da burada bulunmaktadır. Ülkemizdeki
veya yurt dışındaki tescilli bir markanın ismini isterseniz yurt dışından, eğer
daha önce alınmamış ise, alan adı ticareti yapan firmalardan çok rahat bir
şekilde alır ve İnternette yayınlayabilirsiniz. Şunu hepimiz kabul edebiliriz:
Bir markanın yurt içinden veya dışından alınması ve bunun ticari anlamda
kullanılması iyi niyetli ve samimi bir davranış değildir ve asla kabul edilemez
ama aynı fıkrada bulunan “yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri
biçimlerde kullanılması” ifadeleriyle çok ciddi sorunlar ve çelişkiler
yaşanabilecektir. Sayın milletvekilleri,
gelişen ve değişen İnternet teknolojileri ile yönlendirici kodlar ve anahtar
sözcükler artık sabit bir hâl olmaktan çıkmış, bir editörle sürekli
güncellenebilen ve değişken bir durum hâline gelmiştir. Ayrıca, bu yönlendirici
kod ve anahtar sözcükler İnternet sitelerini hazırlayan kişiler tarafından
eklenmekte ve düzenlenmekte olup, site sahibinin bunların neler olduğunu, hangi
markaları kapsadığını bilmesi de pek mümkün değildir. Bunun tespit edilmesiyle
açılacak ceza davasından ise mağdur olacak olan, hiçbir haberi olmadığı hâlde,
site sahipleri olacaktır. Dolayısıyla, bu şekilde bir markanın ihlali durumunda
öncelikle uyarı yapılması ve belirlenen ikaz süresi içerisinde yönlendirici kod
ve anahtar sözcüklerin kaldırılmaması durumunda dava açılmasına imkân
verilmelidir diye düşünmekteyiz. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; az önce de izah etmeye çalıştığım hususlar çerçevesinde
bilginin hayati önemini dile getirirken, bilgi ve emeğe verilmesi gereken önem
ve kıymetin ülkemizde yeterince bilinmediği, kavranmadığı da bir gerçektir. Bu
noktada önemli bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Büyük Önder Atatürk’ün
de çok veciz şekilde ifade ettiği gibi Türk insanı zekidir ve çalışkandır.
İnsanımızın inandıktan, azmettikten sonra başaramayacağı hiçbir şey yoktur.
Hemen her gün eğitimden tarıma, tekstilden sağlığa, elektronikten bilişime
kadar birçok başarı hikâyelerini okumaktayız, dinlemekteyiz ya da izlemekteyiz.
Kimi vatandaşımız uçakların çok önemli bir parçasını yapmakta, kimileri
yanmayan kumaş, kimileri çaresiz denen bir hastalığa ilaç bulmaktadır. Son
zamanlarda da bilişimle, haberleşme ve savunma sanayimizle ilgili ürün ve
eserleri kendi insanlarımız memnuniyet verici bir şekilde geliştirmektedirler. Bu noktada şunu ifade etmek
istiyorum: Acımasız bir rekabet savaşının hüküm sürdüğü günümüzde bizler,
yöneticiler, kendi insanlarımızın üretkenliğini görmek, onlara destek çıkmak ve
sahiplenmek zorundayız. Bu sebepledir ki, marka hakkının elbette ki korunması
lazımdır. Ancak, bu sürece gelene kadar vatandaşlarımızın, müteşebbislerimizin,
buluş adamlarımızın önündeki engelleri kaldırmak, bürokrasiyi olabildiğince
azaltıp sadeleştirmek de elbette ki ülkeyi yönetenlerin görevidir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütün bu hususların dışında bugün ülkemizin bir an önce
halledilmesi gereken başka acı gerçekleri de vardır. Önce “İhtiyacımız yok.”
dediğimiz, sonra kapısına yüz sürmek zorunda kaldığımız IMF’nin reçetelerinin
hastalarımıza şifa olmadığı tecrübelerle sabittir. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Tankut, devam edin. YILMAZ TANKUT (Devamla) -
Açlığın, yokluğun günden güne arttığını, her gün iş yerlerinin kapandığını,
çeşitli sosyal olayların sıradan hâle geldiğini inkâr etmek de artık mümkün
değildir. Ekmek kapıları teker teker kapanan
insanlarımız yarınlarından daha da endişeli bir hâle gelmektedir. Yarın ne
olacak kaygısıyla uykusunu yitiren, sabah güneşten erken kalkan vatandaşlarımız
yaşadığı kaygılardan kurtulamadan yine evlerine eli boş dönmek zorunda
kalmaktadırlar. Bugün bir kesim insanların karnı tok ve sırtı pek olabilir. Ama
bilinmelidir ki, çocuğuna süt alamayan, okula giden çocuğuna simit parası
veremeyen, eczaneden ilaç alacak parası bulunmayan, tarlasını ekemeyen,
siftahsız dükkân kapatan, dolmuş parası bulamayan çaresiz insanlarımızın sayısı
milyonlarcadır. Yine bir kesimin gemileri her rüzgâra yelken
açabilir, her denizde yüzmeye müsait olabilir ama bir kesim var ki sayısı
milyonlarca olan bu kesim, yani işsiz, aşsız, çaresiz insanlarımız hayata
tutunabilmek için, karada can çekişen balık misali kendisine can verecek bir
yudum su aramaktadır ya da boğulduğu yokluk denizinden kendisini karaya atmaya
çalışmaktadır. İşte,
bütün bu gerçekler ışığında, öncelikle insanlarımıza iş, aş ve huzur
sağlayacak, kendi haysiyet ve kişiliğiyle çoluk çocuğunun nafakasını temin
edecek bir düzeni tesis etmeden sadece sadaka ve diğer suni yardımlarla onları
oyalamaya çalışırsak bu ve benzeri yasa tasarılarını Meclisten çıkartmamızın
hiçbir anlamının olmadığını bir kez daha hatırlatıyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Tankut. Şahsı adına Balıkesir
Milletvekili Sayın Ayşe Akbaş. Buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) AYŞE AKBAŞ (Balıkesir) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca
hazırlanan Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; günümüzde bilginin, yeniliklerin, ARGE ve inovasyonun
ekonomik ve sosyal gelişmeye katkısının artması neticesinde patent, marka,
coğrafi işaret ve tasarımdan oluşan sınai mülkiyet
haklarının önemini daha da artırmıştır. Tüm dünyada ulusal ve uluslararası
düzeyde önem verilen sınai mülkiyet hakları aynı
zamanda oldukça dinamik bir alandır. Bu nedenle, ilgili mevzuatta zaman zaman değişiklikler yapılması, mevzuatın güncellenmesi
zorunlu hâle gelmektedir. Görüşülmekte olan kanun
tasarısı son dönemde sınai mülkiyet haklarıyla ilgili,
Meclisimizce ele alınan üçüncü düzenlemedir. İlk düzenleme, 13 Mart 2007
tarihinde Meclisimizce görüşülerek kabul edilen 5598 sayılı Kanun’dur.
Bu Kanun ülkemizin Avrupa Patent Sözleşmesinde Değişiklik Yapan Anlaşma’ya
katılımına ilişkindir. Bu Anlaşma, 1973 tarihli Avrupa patenti verilmesiyle
ilgili hükümleri düzenleyen Avrupa Patent Sözleşmesi’nin bazı maddelerinde
değişiklik yapmaktaydı. Sözleşmenin öneminden dolayı, sözleşmede değişiklik
yapan anlaşmaya katılım çalışmalarının tamamlanması hususu, Hükûmetimizin
göreve gelir gelmez açıkladığı 2007 yılı üç aylık eylem planında yer alan bir
husustu. Bu eylem 31 Ağustos 2007 tarihli Bakanlar Kurulu kararını müteakip, 12
Kasım 2007 tarihinde Almanya Hükûmetinin katılım
belgesinin sunulması neticesinde tamamlanmıştır. Söz konusu anlaşma da 13
Aralık 2007 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Böylece, ülkemiz anlaşma yürürlüğe
girmeden sözleşmeye taraf bir ülke olarak üzerine düşen gerekli düzenlemeyi
tamamlamıştır. Bu düzenlemeyle, on üç uluslararası anlaşmaya taraf olan ülkemiz
uluslararası platformda inisiyatif alan ve yönlendiren
bir konuma gelmiştir. Bu gelişmelerin bize ifade ettiği bir başka anlam ise AK
PARTİ İktidarının farkıdır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu alandaki ikinci düzenleme, coğrafi işaretlere ilişkindir.
Bu düzenleme de Hükûmetimizin 2007 yılı üç aylık
eylem planında yer almaktaydı. Coğrafi işaret tescil maliyetlerini düşürmeyi
amaçlayan 5805 sayılı Kanun yüce Meclisimizce 15 Ekim 2008 tarihinde
görüşülerek kabul edilmiş, 23 Ekim 2008 tarihinde de yürürlüğe girmiştir. Bu
Kanun’la, tescilli coğrafi işaret sayısında önemli bir artış yaşanacaktır.
Böylece, yöresel değerlerimizin yaşatılması ve sonraki nesillere aktarılması
yanında, bu ürünlerin ekonomik değere dönüştürülmesi sağlanacaktır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu alandaki üçüncü düzenlemeyse bugün görüşülmekte olan kanun
tasarısıdır. Bu düzenleme, diğer sınai mülkiyet hakkı
olan ve günümüzde işletmeler ve girişimciler için hayati önemi haiz markalara
ilişkindir. Markalara ilişkin, ülkemizdeki temel mevzuat, 1995 tarihli, 556
sayılı Kanun Hükmünde Kararname’dir. Anayasa Mahkemesi 5 Temmuz 2008’de
gerekçesini yayınladığı bir kararla, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin
marka suçlarını tanımlayan maddelerini iptal etmiştir. İptalin gerekçesi olarak
suç tanımlarının kanun hükmünde kararnameyle düzenlenemeyeceğini göstermiştir.
Bu nedenle görüşülmekte olan kanun tasarısı marka koruması açısından oldukça
önem taşımaktadır. Suçlara ilişkin hükümleri olmayan marka mevzuatının reel
olarak bir anlamı bulunmamaktadır. Böyle bir durumda mevzuat sadece tescil ile
ilgili düzenlemeleri içermiş olur. Elbette tescil markanın korunmasının ilk ve
önemli basamağıdır. Tescilin hukuki olarak tanımlanmış suç ve suçlara verilecek
cezalarla tamamlanması zorunludur. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütçe görüşmelerinde ifade ettiğim gibi, görüşülmekte olan
kanun tasarısı sınai mülkiyet mevzuatlarıyla ilgili
son düzenleme olmayacaktır. Ülkemizde sınai mülkiyet
haklarının tescilinden sorumlu Türk Patent Enstitüsü ve Enstitünün bağlı olduğu
Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca her biri oldukça geniş hükümler içeren bir dizi
düzenleme bulunmaktadır. Söz konusu düzenlemelerle, 1995 yılında çıkarılan
patent, marka, tasarım ve coğrafi işaretlere ilişkin kanun hükmündeki
kararnamelerin kanuna dönüştürülmesi amaçlanmaktadır. Bu amaçla hazırlanan
kanun tasarıları Bakanlar Kurulunca imzaya açılmıştır. Önümüzdeki günlerde de
yüce Meclisimize intikal edecektir. Bir başka ifadeyle önümüzdeki dönemde sınai mülkiyet hakları yine gündemimizde olacaktır. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) AYŞE AKBAŞ (Devamla) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; marka mevzuatımız açısından önemli bir
düzenleme niteliğindeki kanun tasarısının ülkemize ve milletimize hayırlı
olmasını diliyor, verdikleri desteklerden ötürü başta Başbakanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğan’a, Sanayi ve Ticaret Bakanımız Sayın Zafer Çağlayan’a ve emeği
geçen herkese gönülden teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Şahsı adına Kütahya
Milletvekili Alim Işık. Sayın Işık, buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar) ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 319
sıra sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi ve bizleri izleyen aziz milletimizi
saygılarımla selamlarım. Değerli milletvekilleri,
hepimizin de bildiği gibi görüşmekte olduğumuz tasarının 1’inci maddesi, benden
önceki değerli milletvekillerinin de özetlediği şekilde, 24/6/1995
tarih ve 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin
9’uncu maddesinde Anayasa Mahkemesinin 3/1/2008 tarih ve 2005/15 ve 2008/2
sayılı Kararı ile iptal edilen hükümleri de dikkate alınarak yapılan bazı
değişikliklerle ilgilidir. Düzenleme her ne kadar geç de olsa yerindedir. Ancak
düzenleme için Haziran 2008’den bugüne kadar geçen sürede ortaya çıkmış olan
boşluk nedeniyle doğabilecek hak kayıplarının nasıl telafi edileceği, diğer
yandan bu sürede yabancıların açtığı davalar da dikkate alındığında ülkemiz
aleyhine sonuçlanınca ortaya çıkabilecek uluslararası kaos
ya da krizin sonuçlarını ve ülkemizin imajındaki bozulmayı da nasıl telafi
edeceğimizi hep birlikte göreceğiz ve bu konuyu sizin takdirlerinize
bırakıyorum. Değerli milletvekilleri, her
şeyden önce Türkiye’yi bir marka hâline getirebildiğimiz zaman bu ülkedeki
birçok yerli markayı da uluslararası arenaya taşımış ve tanıtmış oluruz. Ülke
marka olunca da bu ülkede yaşayan 70 milyonu aşkın vatandaşımız bu markanın hem
maddi hem de manevi her türlü getirisinden faydalanacağı gibi ülkeye olan
aidiyet bağı ve kendine olan güveni de artacaktır. Böylece, biraz sonra
sizlerle paylaşacağım bir örnekte de görüleceği gibi esnaf ve sanatkârlarımızın
içine düştüğü ve hepimizi derinden yaralayan ekonomik krizin etkilerini de en
aza indirerek doğabilecek toplumsal olayların önüne geçmeyi sağlayabiliriz. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi sizlere tek perdelik bir drama sahnesiyle ilgili bir
senaryoyu aktarmaya çalışacağım. Mesleğe 1954 yılında, yani elli beş yıl önce
çırak olarak başlayıp 1967 yılında çalıştığı iş yerini devralan bir iş adamımız
ilk kez 1999 yılında bir miktar KOBİ kredisi almış, kısa bir süre sonunda da
bir termik santral inşaatında işlerini yaptığı müteahhit
firmanın batmasıyla büyük darbe yemiş, geçen zaman içinde bir yandan kredi
borçlarını ödemeye devam ederken, diğer yandan da 38 kişi çalıştıran bir marka
sahibi işletme hâline gelebilmiştir. Ancak son birkaç yıldır
iş yaptığı firmaların durumlarının kötüleşmesi ve bazılarının da kapanması
nedeniyle iş adamımız, SSK ve Maliye borçlarını ödeyemez hâle gelmiş, iki yıl
önce 35 bin TL olan Maliye borcunu elinde bulunan ve borcunu ödemeye yetecek
miktardaki çek ve senetlerini yaşanan ekonomik kriz nedeniyle de ne bankalarda
ne de finans kuruluşları ve factoring’lerde
kırdıramadığı için bugün çok büyük sıkıntılara muhatap olmuştur. TEDAŞ’a olan elektrik borcunu zamanında ödeyemediği için
fabrikanın elektriği kesilme aşamasına gelmiş, elektriğinin kesileceği ihbarını
aldığı gün yanında çalıştırdığı işçilere mahcup olmamak için o gün işçilerinin
tamamına izin vermiştir. Olay üzerine son çare olarak bir şekilde kendi
temsilcilerine ve ilgili bürokratlara ulaşıp derdini anlatarak elektrik borcunu
yapılandırıp geçici olarak bu sorununu kısmen çözünce, çalışanlarını tek tek telefonla çağırmış ve işe başlatmıştır. Aynı iş adamı, âdeta kırk
yıllık tanıdığı bir diğer iş adamına 2 bin TL borcu karşılığında verdiği 10 bin
TL’lik çekinden artakalan parasını istediğinde, iş adamı arkadaşı 2 bin TL
anapara, buna karşılık da 2.500 TL de gecikme faizinin olduğunu söylemiş ve
üzerini alabilmiştir. Yani elli beş yıllık iş adamımız bugün kamuoyunda
“tefeciler” olarak tabir edilen fırsatçıların eline düşmüştür. En sonunda da
elektrik borcunu ödeyemediği için fabrikayı kapatarak bu dertlerin hepsinden
kurtulmuştur. Değerli milletvekilleri, bu
senaryonun sanal ya da bir hayal ürünü olmasını inanınız çok isterdim. Ancak bu
senaryo, her şeye rağmen işçilerini çıkartmamaya ve fabrikasını kapatmamaya
direnen bir Anadolu insanına ait olup ne yazık ki gerçektir. Eğer Sayın Bakan vakit ayırıp
dinlemek isterse, bu iş adamımız, kendi ağzından kendi derdini ve
arkadaşlarının derdini anlatmak için hazırdır. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun efendim. ALİM IŞIK
(Devamla) – Eminim şu anda da Hükûmetimizin ve yüce
Meclisimizin bugünlerde alacağı tedbirleri dört gözle bekliyor ve can kulağıyla
dinliyordur. Seçim bölgem Kütahya’da
organize sanayide iş yeri bulunan birçok iş adamımız ne yazık ki fabrikasını
kapatmış ya da kapatma aşamasına gelmiş ve bugün itibarıyla Kütahya’da 3.500’e
yakın işçi işten çıkarılmış durumdadır. Borcu olduğu için, devletimizin kendine
sunduğu can suyu kredilerinden de yararlanamayan bu iş adamlarımızın durumuna
benzer çok sayıda örneği bulmak mümkündür. Özetle, kısa sürede teşvik
yasası uzatılmalı ya da en kısa sürede yeniden düzenlenerek sektörel
ya da bölgesel bazı destekler sağlanmalıdır. Girdi maliyetlerinin azaltılmasını
sağlayacak KDV ve ÖTV indirimleri hemen yapılmalıdır. Çıkarılacak sicil affıyla
birlikte esnaf ve sanatkârlarımızın Merkez Bankası yanında diğer kamu kurum ve
kuruluşlarındaki sicil temizlemesi de mutlaka gerçekleştirilmelidir. Yargıda
bulunan dosyaların da çıkarılacak bu düzenlemelerden mutlaka yararlandırılması
sağlanmalıdır. Ülkemizde âdeta birer marka olmuş ve Türk milletinin
vergileriyle kurulmuş olan BOTAŞ, TKİ ve MKEK gibi stratejik kurumlarının
“özelleştirme” adı altında peşkeş çekilmesinin, mutlaka, Kabine üyesi Sayın
Bakanımız tarafından önüne geçilmesi yönünde çabalar gösterilmelidir. Sayın Bakana ve Hükûmete, bu duygu ve düşüncelerle bir an önce çözüm
önerilerini getirmelerini belirtir, hepinize saygılarımı sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Madde üzerinde soru-cevap
için bir arkadaşımız sisteme girmiş, o arkadaşıma söz vereceğim. Buyurun Sayın Özdemir. HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) –
Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Seçim bölgem Gaziantep, yıllık yüzde
6’lık oranla göç alan, son derece önemli bir cazibe merkezi ve sanayi şehridir.
Bu şehirde altı yıllık iktidarlarınız döneminde uygulanan yanlış teşvik
politikaları sonucunda, marka sahibi birçok tekstilcimiz ya batmış ya da batmak
üzeredir. Marka sahibi firmaların kurtulması konusunda ne gibi çalışmalarınız
bulunmaktadır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Özdemir. Sayın Bakanım, buyurun
efendim. SANAYİ VE TİCARET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Efendim, Türkiye'nin
dışarıdan ithal etmek durumunda kaldığı, tamamıyla küresel bir krizin Türk
ekonomisi üzerindeki bu etkileri, evet, ifade ettiğimiz gibi günbegün daha
fazla hissedilir bir hâl almaktadır. Öyle gözüküyor ki, daha evvel de ifade
ettiğimiz gibi, yılın ilk yarısına kadar bu daralmalar, sıkışıklıklar devam
edecektir. Ancak tekrar altını çizerek ve geçmiş yıllardaki tecrübeme binaen ve
yine Bakanlığımızda cumhuriyet tarihinde ilk defa yapmış olduğumuz sektörel ve bölgesel izleme ve değerlendirme merkezi
verileriyle sektörlerimiz üzerinde yapmış olduğumuz çalışmalarda, ümit ediyoruz
ki Türkiye bu küresel krizin etkilerinden en az şekilde etkilenen bir ülke
olacaktır. Hep ifade ediyoruz, ülkemiz bir dünya ülkesidir. Hepimizin iftihar
ettiği, dünyanın on yedinci büyük ekonomisidir, Avrupa’nın altıncı büyük
ekonomisidir. 133 milyar dolarlık bir ihracat gerçekleştirmiştir. Tabii ki ülkeler küresel
ekonomiye ne kadar entegre olmuşlarsa, ne kadar
eklemlenmişlerse o kadar da küresel ekonomiden, ortaya çıkan bu krizden
etkileniyorlar. Bu noktada Hükûmet olarak, ilk günden beri, özellikle reel
sektörümüzün bu krizi en az hasarla atlatabilmesi noktasında -belki yirmi beşin
üzerinde- çok önemli çalışmalar tek tek açıklandı.
Hâlâ şu anda -önümüzde çalışması devam
eden- önümüzdeki birkaç gün içinde, yine özel sektöre, gerek istihdamın
korunması noktasında gerek özel sektörün şu anda içinde bulunduğu finansmanla
krediye erişim noktasında birçok gelişme tarafımızdan devam ediyor. Ki, bundan
birkaç gün evvel Merkez Bankasının geç de olsa 2 puanlık faiz indirimi bankalar
üzerinde verilen kredilerde olumlu bir etki gösterecek ve bankalar ile reel
sektör bir araya yeniden gelmek zorundadır. Hep ifade ediyorum,
bankaların görevi parayı alıp parayı satmak ve paradan para kazanmaktır.
Dolayısıyla paradan para kazanan bir kurum da o paranın üstüne kuluçkaya oturan
tavuk gibi oturamaz, bu parayı mutlaka reel sektöre kullandırmak durumunda
olacaktır. Bunun yanı sıra, yine reel sektörün üzerindeki yüklerin
hafifletilmesi noktasında çok önemli çalışmalarımız devam ediyor. Teşvik konusuna gelince…
Evet, daha evvel, uygulanan mevcut 5084 çerçevesinde kırk dokuz ile ve daha
sonra ilave edilen beş kalkınmada öncelikli yöreye teşvik… 2009 sonu itibarıyla
bitenler var. Sayın Başkanım, burada
aslında bunu vesile bilerek bir yanlış anlaşılmayı da düzeltmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, 5084
sayılı Kanun uygulamaya geçtikten sonra, bu uygulamadan sonra beş yıllık süre
içinde yatırım yapanlar, yani diyelim ki bundan iki ay önce, üç ay önce bile
yatırım yapanlar 5084’ün kendilerine getirmiş olduğu beş yıllık süreden
yararlanmış olacaklar. Yani teşvik alanların tamamı 31/12/2008
itibarıyla bitmemiştir, teşvikler hâlâ devam etmektedir, çok az bir kısmı
bitmiştir. Ancak teşvikle ilgili burada da her fırsatta açıkladığımız gibi
“Yeni bir teşvik sistemi yapacağız.” dedik. Bu tabii ki yatırıma yönelik bir
teşvik, yatırım teşviki olacaktır. Sektörel, bölgesel
ve proje bazlı bir teşvik sistemi oluşturacağımızı
ifade etmiştik. Bununla ilgili Sanayi ve Ticaret Bakanlığının yapmış olduğu,
eski adıyla “Sanayi Envanteri”, yeni adıyla “Girişimci Bilgi Sistemi”yle
beraber şimdi ciddi bir çalışmayla sektörel, bölgesel
ve proje bazlı teşvik sistemimizin ana detayları
üzerinde Ekonomi Koordinasyon Kurulundaki diğer bakan arkadaşlarımızla
mutabakat sağlanmıştır. Önümüzdeki günlerde yapılacak bir düzenleme ve Sayın
Başbakanımız tarafından dile getirilecek olan bir husustur. Yani Türkiye 2009
yılında yeni bir teşvik sistemine… Sektörel, bölgesel
ve proje bazlı ve Türkiye'nin tamamını kapsayacak olan
ve Türkiye'nin rekabet gücünün yüksek olduğu sektörler, artı, illerin başarılı
olduğu sektörler dikkate alınarak yapılan böyle bir düzenlemenin çalışmaları
bitirilmiştir. Bunun yasal düzenlemesi önümüzdeki birkaç gün içinde gelecektir,
yani çalışmaları bitirilmiştir. Diğer taraftan, uygulanan
mevcut 5084 sayılı Yasa, Genel Kurulumuzun açılışında Sayın Maliye Bakanımızın
da ifade ettiği gibi, yine bunun üzerinde yaptığımız çalışma çerçevesinde bugün
Türkiye'nin içinde bulunduğu küresel krizin yapmış olduğu etkiden mütevellit
ortaya çıkan durumlarda krizin etkilerinin asgariye indirilmesi noktasında
mevcut teşvikin uzatılmasıyla ilgili çalışmalarımız da nihai bir noktaya
gelmiştir. Bununla ilgili düzenleme Sayın Maliye Bakanlığımızca –çünkü
bu konuyla ilgili düzenlemeyi Maliye Bakanlığı yapıyor biliyorsunuz-
zannediyorum ki, çok çok kısa bir süre içinde, 2009
yılında, küresel ekonomide ortaya çıkan bu krizden etkilenmeyi dikkate alan ve
bu etkilenmeyi en aza indirebilecek olan bir kolaylık, bir düzenleme olacak bu.
Ümit ediyorum ki, bir taraftan yeni yatırım teşviki, bir taraftan da mevcut
5084’ün buraya geldiğinde detaylarını göreceğimiz şekliyle uzatılmasıyla
beraber en azından bu teşvikten faydalananlar da belli bir süre daha bundan
faydalanma imkânına sahip olacaktır. Yani, şu an için düşünülen bir yıllık bir
uzatmadır. Bununla ilgili detaylar zannediyorum ki çok kısa bir süre içinde
Maliye Bakanlığımız tarafından getirilecektir. Buradan aracılığınızla teşvikle
ilgili iki önemli çalışmayı da detaylarına girmeden, sadece ana başlıkları
itibarıyla ifade etmeye çalıştım. Tabii ki, burada her ilin kendi özelliği,
kendi kapasitesi, kendi doğal sektörel kümelenmeleri
dikkate alınarak yapılmış olan ve tahmin ediyorum ki, bugüne kadar yapılmış
olan teşvik uygulamalarının en iyisi, en önemlisi, en güzeli olan bir uygulama
olacaktır. Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım. BAŞKAN - Teşekkür ederim. Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Karar yeter sayısı… BAŞKAN - Başkanım, öbüründe… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 2’nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2- 556 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin 61 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "MADDE 61- Aşağıda
sayılan fiiller marka hakkına tecavüz sayılır: a)Marka sahibinin izni
olmaksızın, markayı 9 uncu maddede belirtilen biçimlerde kullanmak. b)Marka sahibinin izni olmaksızın,markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini
kullanmak suretiyle markayı taklit etmek. c)Markayı
veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit
edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan
markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret
alanına çıkarmak veya bu amaçlar için gümrük bölgesine yerleştirmek, gümrükçe
onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutmak veya ticari amaçla elde
bulundurmak. d) Marka sahibi tarafından
lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü
kişilere devretmek." BAŞKAN – Madde üzerinde ilk
konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Sayın
Rıdvan Yalçın. Buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 319 sıra
sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Meclis Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi
partim ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, 556
sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin -tasarının
genel gerekçesinde de ifade edildiği üzere- 61’inci maddesinin (d) bendi
Anayasa Mahkememizce 2/3/2004 tarihli 2004/25 karar sayılı
ilamıyla iptal edilmiş, iptal kararı 14/5/2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Yine bu maddeyle ilişkili, aynı Kanun Hükmünde Kararname’nin 9’uncu maddesinin
birinci fıkrasının (b) bendiyle ikinci fıkrasının (b) bendi ve ayrıca 61’inci
maddenin (a) ve (c) bentleri Anayasa Mahkemesince 3/1/2008
tarihli 2008/2 karar sayılı ilamıyla iptal edilmiş bulunduğundan, doğacak
hukuki boşluğun giderilmesi amacıyla bu tasarı Genel Kurula gelmiş
bulunmaktadır. Üzerinde konuştuğum 2’nci maddede de, genel olarak, Anayasa
Mahkemesinin 2004/25 sayılı kararı, ayrıca 2008/2 sayılı kararıyla (a), (c) ve
(d) bentleri iptal edilen maddenin yeniden düzenlendiği, marka hakkının
kapsamını belirleyen 9’uncu maddeyle de ilişkilendirildiği anlaşılmaktadır. Sayın milletvekilleri, esasen
bu tasarı bir yasal mecburiyet sonucu önümüzdedir. Ticari hayatın devamı,
serbest rekabetin sağlanması, hukuk güvenliği bakımından özel öneme sahip
markaların korunması, tecavüzün önlenmesi ve tecavüzlerin yaptırımlarının
belirlenmesine ilişkin düzenlemelerin yer aldığı kanun hükmünde kararnamede
vuku bulan iptaller önemli bir boşluk doğurmuştur. Bu tasarıyla, doğan boşluğun
doldurulması amaçlanmaktadır. Bu mesele, hukuk eğitimiyle
uğraşanlar, iktidar, Meclis, uygulayıcılar bakımından da öğretici nitelikler
taşımaktadır. Her şeyden evvel, bu konuyu Anayasa Mahkemesi önüne getiren
Ankara Fikrî ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesini tebrik
etmek gerekmektedir. Gerçekten de ilgili mahkeme, Markaların Korunması Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname’nin iptal edilen maddelerinin Anayasa’nın 2, 13, 38 ve
91’inci maddelerine aykırılığı iddiasıyla bu süreci başlatmıştır. Mahkeme,
gerekçesinde -özetle- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2’nci maddesinde
cumhuriyetin nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti ilkesine aykırılık
iddiasındadır. Bu ilke, devletin her türlü eylem ve işlemlerinde uyması gereken
hukuk kurallarının bulunduğuna dayanmaktadır. Bu meyanda, hukuk devleti
ilkesinin ceza hukukuna yansıması iki temel unsura dayandırılmaktadır ki;
bunlar, suç ve cezaların kanuniliği ile suç ve cezalar arasında ölçülülük
olarak yerleşmiş evrensel prensiplerdir. Bu ilkeler, hukuk güvenliği bakımından
taşıdıkları öneme paralel olarak anayasal güvencelere de bağlanmışlardır.
Anayasa’mızın 38’inci maddesinde bu ilke “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte
bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suç
işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza
verilemez.” şeklinde anlamını bulmuştur. Yukarıda ifade edildiği üzere
evrensel nitelik taşıyan bu ilkeler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok
kararına da dayanak oluşturmaktadır. Suçların yasa ile konulması ilkesinin
somutlaşmış bir sonucu da suç tipinin düzenlendiği hükmün yeterince açık ve
anlaşılabilir olmasıdır. Somut olayda, itiraz eden yerel mahkeme bu şartların
iptal edilen hükümler bakımından taşınmadığı inancındadır. Gerçekten de iptal
edilen hükümlerde tarafların hak ve yükümlülükleri, ceza hukuku bakımından
suçun unsurlarının anlaşılır, öngörülebilir şekilde bulunmadığı
anlaşılmaktadır. Yine mahkemece öngörülen yaptırımların hâkime cezayı
şahsileştirme imkânı vermediği, ölçülülük prensibine riayet edilmediği de
itirazlar arasındadır. Değerli arkadaşlarım,
yukarıda bahsedilen hukuki mülahazalar dışında meselenin önemli bir siyasi
boyutu da bulunmaktadır ki bu konu önceki konuşmacılar tarafından çok da dile
getirilmemiş bir husustur. Anayasa’mızın 91’inci maddesinde Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi
verebileceği öngörülmüştür. Devamında “…ancak sıkıyönetim ve olağanüstü haller
saklı kalmak üzere, Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde
yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile dördüncü bölümünde yer alan
siyasi haklar ve ödevler kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemez.”
denilmektedir. Kanun hükmünde kararname
çıkarmak suretiyle hukuk oluşturmak Türk siyasetinde özellikle rahmetli Özal
döneminden bu yana en tartışmalı alanlardan biri olmuştur. Kanun çıkarma prosedürü, aciliyet taşıyan
meseleler gibi nedenlerle hükûmetler bu yolu zaman zaman tercih etmektedirler ancak bu imkân bir konuyu Meclis
gündeminden, kamuoyu denetiminden kaçırmak amacıyla ne yazık ki sıkça da
istismar edilmektedir. Kanun hükmünde kararname çıkarma imkânı kötüye kullanıldığında
hükûmetler âdeta Meclisin yerine geçmektedir ki bu
durum parlamenter demokrasilerle asla bağdaşır bir husus değildir. Yine somut olayla
karşılaştığımız gibi, hükûmetler bu yetkiyi bazen de
Anayasa’ya aykırı olarak kullanabilmektedirler. 556 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname’nin 61’inci maddesi ve atıf sebebiyle 9’uncu maddesinde suç olarak
düzenlenen eylemler bulunmaktadır. Anayasa’da suç ve cezalara ilişkin ilkeler
birinci kısım ikinci bölümde bulunduğundan, bu konulardaki düzenlemelerin kanun
hükmünde kararnameyle düzenlenmesi Anayasa’ya açıkça aykırı olacaktır. Nitekim, Anayasa Mahkemesi yerel mahkemenin gerekçelerine
kısmen katılarak iptal ettiği maddelerin Anayasa’nın ceza ve ceza yerine geçen
güvenlik önlemlerinin ancak kanunla konulacağına ilişkin 38’inci maddesi ile
Bakanlar Kurulunun kanun hükmünde kararname yetkisinin düzenlendiği 91’inci
maddesine aykırılıklar tespit etmiştir. Şimdi, değerli arkadaşlarım,
bu sonuç sebebiyle, Bakanlar Kurulunun yaptığı bu önemli hata sebebiyle çok
sayıda marka haklarına tecavüz eden şahısların yaptırımlarla karşılaşmadan
kurtulduğu gerçeğiyle karşılaşacağız. Bu somut olay da bize bütün erklerin
hukuka saygı duyması gerçeğini bir kez daha hatırlatıyor diye düşünmekteyim.
Şimdi ise bu tasarı ile karar gereği yerine getirilmek istenmektedir ki bizim
de buna bir itirazımız söz konusu olamaz. Sayın
milletvekilleri, işine geldiğinde yargıyı rahat bırakmak, yargıya saygı talep
etmek, yargının bağımsızlığına vurgu yapmak, işine gelmediğinde ise yargıyı
töhmet altında bırakıp ağır suçlamaların hedefi hâline getirmek şeklinde
tezahür eden hastalıklı yaklaşımlardan bir an evvel vazgeçmiş, siyasi
aktörlerin savcılığa da, avukatlığa da soyunmadığı, normalleşmiş, demokratik,
tahammül sınırları geniş bir iklim ümidiyle tasarının hayırlı olmasını diliyor,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Yalçın,
teşekkür ediyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Antalya Milletvekili Sayın Hüsnü Çöllü. Buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA HÜSNÜ ÇÖLLÜ
(Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Markaların Korunması
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Anayasa Mahkemesi suçun ve
cezanın kanunla tanımlanması gerektiğinden hareketle yerel bir mahkemenin
başvurusu üzerine söz konusu Kanun Hükmünde Kararname’nin 9’uncu ve 61’inci
maddelerinin bazı hükümlerini iptal etmiştir. Tasarı ile de Anayasa Mahkemesi
kararı doğrultusunda suçlara ilişkin düzenlemeler kanun maddesi olarak
kararnameye eklenerek yasal boşluk giderilmeye çalışılmaktadır. Ancak neden son
ana kadar beklendiğini sorgulamak gerekir. Bir düşünelim arkadaşlar,
Mahkeme karar veriyor, süre veriyor, “Altı ay içinde, bir yıl içinde bunu
yapın.” diyor, bu süre zarfında hiçbir çalışma yapılmıyor. Sürenin bittiği gün
ise tasarı Meclise geliyor. Bir gün sonra da Komisyonda görüşüyoruz ve acilen
yasalaşması isteniyor. Bu gelinen nokta, en hafif deyimiyle, şık olmamıştır ve
sürecin doğru yönetilemediği bu şekilde ortadadır. Bu noktada kadrolaşmaya
dönük atamaların, liyakate, donanıma göre değil, eş dost, tanıdık, bizden olsun
anlayışıyla yapılan atamaların da sorgulanması gerekir diye düşünüyorum. Bu konuyu
takip etmesi gereken kurum ve kurumun üst düzey bürokratları nasıl oldu da bunu
göremediler ya da görmediler, buna bakmak lazım. Mahkeme kararı ortada, tarih
ortada ama tasarı verilen tarihin dolduğu gün Türkiye Büyük Millet Meclisine
geliyor. Bu yönetim anlayışıyla bir yere varılması mümkün değildir. Değerli milletvekilleri,
ekonomiler açısından marka ve patent son derece önemli konulardır. Son yıllarda
önemli markalar çıkarmış olmamıza rağmen, ülkemiz açısından, marka oluşturma,
yeni ürünler ortaya koyma konusunda istediğimiz noktada olduğumuzu
söyleyebilmek maalesef mümkün değildir. Türk Patent Enstitüsünün verilerini
incelediğimiz zaman 2005 yılında 59 bin, 2006’da 66 bin, 2007 yılında ise 71
bin düzeyinde başvuru olduğunu görüyoruz. Yani her yıl binlerce başvuru oluyor
ama sonuç nedir? Ülkemizi simgeleyen, ülkemiz ekonomisine önemli katkılar koyan
markalar, ürünler ortaya çıkarabiliyor muyuz? Maalesef hayır. Bugün çok
tanınmış markalarımız başta olmak üzere başka ülkelerde geliştirilen
teknolojilerin montajı üzerinde yürüyor. Böyle olunca da kazancın büyük bir
bölümünü ilgili ülkelere aktarıyoruz. Değerli milletvekilleri,
uluslararası alanda bir rekabet gücü kazanmak isteniyorsa, yüksek katma değer
üretmek isteniyorsa araştırma ve geliştirme faaliyetleri konusunda ciddi
çalışmalar yapmalı, ARGE’ye ciddi kaynaklar
ayrılabilmelidir. Teknoloji ve ARGE konusunda temel gösterge bu harcamaların
gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki oranıdır.
Ülkemizde ARGE harcamalarının gayrisafi millî hasıla
içindeki oranı AB ülkelerinin yarısı düzeyindedir. Türkiye’de iktisadi olarak
faal bin kişiye düşen tam eş değerli ARGE personeli sayısı 2005 yılı itibarıyla
2,23; AB 2004 yılı ortalaması ise 9,9 civarındadır. Türkiye’de ARGE
personelinin yüzde 30,4’ü özel sektörde görev yapmakta iken AB ülkelerinde 2004
yılında bu oran yüzde 51,5 civarındadır. Bu oranlar ülkemizin hem kamu
sektöründe hem de özel sektörde ciddi adımlar atması gerektiğini ortaya
koymaktadır. Bu sonuç göz önüne alındığında AKP İktidarının altı yıllık uygulamalarının
da ciddi şekilde sorgulanması gerektiğini düşünüyorum. ARGE konusunda bilimin
araştırma merkezi olan üniversitelerde bu süreçlerde neler yaşandı, bunları çok
iyi görmek gerekir. Değerli milletvekilleri,
araştırma geliştirme konusunda iktidarın ilk adımı, kaynakların tamamının,
kendisi de bir araştırma kurumu olan TÜBİTAK’a aktarılması olmuştur. ARGE
faaliyetlerinin sağlıklı işlemesi için eğitimle bağlantı koparılmamalıdır.
Bunun için en ideal ortam üniversitelerdir ama iktidar siyasi bir tercihle
TÜBİTAK’ı seçmiştir. Bu arada, geçen yılın başında, Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun çıktı. Bu Kanun’da üniversiteler
dışlandı. Üniversitesiz araştırma modeli de ilk kez sizin iktidarınız döneminde
deneniyor. Ben bu sürecin de ayrıca incelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Peki,
ARGE personeli konusunda ne yapıldı? 2002-2007 döneminde üniversitelere verilen
araştırma görevlisi kadrosu sayısı, sayısal değişimi nasıl olmuştur? 2002
döneminde ortalama 4 bin araştırma görevlisi kadrosu verilirken, bu rakam
sonraki yıllarda 1.400’lere kadar gerilemiştir. Yeni YÖK Başkanının
atanmasından sonra bu sayı yeniden artırılmaya başlanmıştır. Bir ülkenin bilim
politikası, araştırma politikası, bu alanlara ayrılacak kaynak veya personel, YÖK
Başkanının değişmesine göre değiştirilebilir mi? Ama bu süreçleri yaşadık
değerli arkadaşlar. 2003 yılında iktidara geleceksiniz, personel sayısını
azaltacaksınız, üç dört yıl sonra bir anda her ilde üniversite kuracaksınız!
Gerçekten böyle bir stratejiniz varsa işbaşına gelir gelmez araştırma görevlisi
kadrosu sayısını artırıp yeni üniversitelerin akademisyen ihtiyacını
karşılamaya neden yönelmediniz, neden tersini yaptınız? Ne oldu? Cumhurbaşkanı
değişti, istediğiniz YÖK Başkanı geldi, yeni rektörler atandı. Bu atamalar
nasıl yapıldı bir hatırlayın. Üniversitelerde seçimler yapıldı bazılarında YÖK
listeyi değiştirdi, listesi değişmeyenlerde de Cumhurbaşkanı devreye girdi,
yani bir iş bölümü hâlinde yeni rektörler atandı. Şimdi kadro sayısı artırılıyor,
öğretim üyelerine vaatler veriliyor. Bu anlayış, sağlıklı bir ARGE, sağlıklı
bir yükseköğretim ve bilim politikasının sonucu olabilir mi? Bu konuda sizleri
düşünmeye davet ediyorum. Değerli milletvekilleri,
üniversitelerimize, temel araştırma kurumlarına reva görülen muamele maalesef
bu olmuştur. Üniversitelerimiz, bilim kurumlarımız örselenmiştir. Bakın, şimdi
YÖK üyelerinin 5’i ortak bir açıklama yapıyor -bunların arasında iki eski rektörümüz
de var- kadrolaşma anlayışının nelere yol açtığını anlatıyorlar, siyasetin
bilime, üniversiteye müdahalesinden yakınıyorlar, üniversite özerkliğinin
güvencesi olması gereken Kurulun özerkliğin engeli hâline geldiğini
söylüyorlar. Bu süreçleri yaşıyorsunuz. Siyasetin müdahale ettiği, siyasetin
yönlendirdiği bilim, gerçekten bilim olabilir mi, gerçekten özgün, yeni
araştırmalar gerçekleştirilebilir mi? YÖK Başkanı, Başbakanın “ipimizi
çekerler” diye uyardığını söylüyordu. Şimdi de YÖK üyeleri uyarıyor
“Üniversitelerin, bilimin özerkliğinin ipi çekiliyor.” diyorlar. Bu sese neden
kulak vermiyorsunuz? Değerli milletvekilleri,
Sayın Bakan komisyonda marka, patent ve tasarımla ilgili yeni bir yasal mevzuat
hazırlığının yapıldığını, dört ayrı kanun tasarısının Başbakanlığa iletildiğini
açıkladı, uygulamada karşılaşılan sorunlar ve AB mevzuatına uyum için bu
düzenlemelerin yapılacağını ifade ettiler. Bunlar, tabii ki önemli
açıklamalardır ve adımlardır ancak dediğim gibi, önemli olan, Türkiye'nin
değeri yüksek ürün ve teknolojileri geliştirebilmesidir. Konuyla ilgili bir inceleme
yaparken Türk Patent Enstitüsünden bir uzmanın sunumuyla karşılaştım.
Uygulamada karşılaşılan sorunları sıralarken “Başvuru kalitesinde gözlemlenen
düşüş.” şeklinde bir tespiti var. Yani marka ve patent için başvuru sayısı her
yıl artıyor, bu önemli bir gelişme. Ancak burada nitelikli, katma değeri yüksek
ürünler çıkarabiliyor muyuz? Hayır. Bu nedenle, bunun için gerekli altyapıyı
bir an önce oluşturmalı, bilime, araştırmaya siyasetin müdahalesine son
vermeliyiz. Başka ülkelerin teknolojilerinin montajını yapan ülke durumundan
kurtulamadığımız sürece, uluslararası alanda rekabet edebileceğimiz
markalarımızı çoğaltamadığımız sürece her kriz bizi vurmaya devam edecektir. Değerli milletvekilleri,
marka yaratmak kadar markalarımızın korunması da büyük önem taşımaktadır. Bu
tasarıyla yasal boşluk giderilmeye çalışılıyor. Türkiye’nin yeni yeni markalar oluşturması, yeni ve katma değeri yüksek
teknolojiler üretebilmesi en büyük dileğimizdir. Bu düşüncelerle sizleri
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Çöllü. Şahsı adına Bolu Milletvekili
Sayın Fatih Metin. Sayın Metin, buyurun efendim. FATİH METİN (Bolu) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 319 sıra sayılı, Markaların Korunması Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci
maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sınai mülkiyet hakları evrensel hukuk
tarafından temel bir insan hakkı olarak değerlendirilmekte ve korunması
devletlere bir görev olarak yüklenmektedir. Ülkemizde patent, marka, tasarım,
coğrafi işaretten oluşan sınai mülkiyet haklarına
ilişkin yasal mevzuat 27 Haziran 1995 tarihinde yürürlüğe giren bir dizi kanun
hükmünde kararnameyle düzenlenmiştir. Bu çerçevede markalara ilişkin düzenleme
ise 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle gerçekleştirilmiştir. Sınai mülkiyet hakları ile cezalar ise 1995 ve 2004
yıllarında çıkan 4218 ve 4194 sayılı Kanunlarla belirlenmiştir. Ancak, Anayasa
Mahkemesi geçtiğimiz yıl aldığı bir kararla markalara ilişkin suçların kanun
hükmünde kararnameyle düzenlenemeyeceğine hükmettiğinden, 556 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname’nin bazı maddelerini iptal etmiştir. Bununla birlikte, sınai mülkiyet haklarına büyük önem veren Hükûmetimizin Eylem Planı’nda yer alan, markalara ilişkin
556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin kanuna dönüştürülmesi için yapılan
çalışmalar tamamlanmıştır. Söz konusu çalışmanın yasalaşmasının bir süre
alacağı dikkate alındığında, Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararları
çerçevesinde hukuki açıdan bir boşluk doğmaması amacıyla Markaların Korunması
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hazırlanmıştır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2’nci madde ile Anayasa Mahkemesinin 2004 ve 2008 tarihli
kararlarıyla iptal edilen hükümlerin de yer aldığı 556 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname’nin 61’inci maddesi yeniden düzenlenmektedir. Maddenin amacı, marka
sahibinin münhasıran yetkisinde olan markayı kullanma hakkına başkaları
tarafından tecavüz edilmesini engellemektir. Marka hakkına tecavüz oluşturan
davranışlar maddede tahdidi olarak da sayılmıştır. Maddenin birinci fıkrasının
(a) bendinde, marka hakkının kapsamını belirleyen 9’uncu maddeye yollama
yapılarak anılan maddenin ihlalinin, yani bu maddede belirtilen biçimlerde
marka kullanımının marka sahibinin izni olmadığı müddetçe marka hakkına tecavüz
oluşturacağı belirtilmiştir. (b) bendinde de markanın aynı
veya ayırt edilemeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit
edilmesi, (c) bendinde de taklit markayı taşıyan ürünleri bu durumu bildiği
veya bilmesi gerektiği halde satan, dağıtan veya bir başka şekilde ticaret
alanına çıkaran veya bu amaçlar için gümrük bölgesine yerleştiren veya ticari
amaçla elde bulunduran kişinin fiilî, (d) bendinde de lisans yoluyla verilmiş
hakların izinsiz şekilde genişletilmesi veya devredilmesi marka hakkına tecavüz
fiilleri olarak düzenlenmiştir. Bu itibarla, bir yönüyle
haksız rekabeti ortadan kaldıracak olan bu tasarının ülkemize ve milletimize
hayırlar getirmesini temenni eder, saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Metin. İkinci konuşmacı, şahsı adına
Mersin Milletvekili Sayın Akif Akkuş. Buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar) AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 319 sıra sayılı Markaların Korunması Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci
maddesiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. Üzerinde konuştuğumuz bu
yasa, 1995 tarih ve 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname’nin bazı maddelerinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi
sonucu ortaya çıkan boşluğu doldurmak üzere teklif edilmiştir. Bu eksiği
tamamlaması bakımından isabetli bir değişiklik olarak nitelendirilebilir. Değerli milletvekilleri,
gelişen ve değişen dünyada birçok ürün, hizmet her alanda kullanılmakta, büyük
bir nüfus topluluğu bunlardan istifade etmektedir. Türkiye'nin gümrük birliğine
girmesiyle AB ülkelerinin birçoğunda üretilen mal ve hizmet birbiriyle yakından
ilgili olabilmekte ve birçok benzerlikler ihtiva etmektedir. Bu durumda, bu
ürün ve hizmete bağlı olarak ortaya çıkan marka veya markaların korunması âdeta
bir zorunluluk hâline gelmiştir. Bu korumalar ülkemiz ve milletimizin
menfaatine uygun bir şekilde düzenlenmeli ve ürettiğimiz mal ve hizmetlerden
gerektiği gibi istifade etmeliyiz. Günümüz dünyası bilim ve tekniğin baş
döndürücü bir hızla geliştiği bir çağı yaşamaktadır. Buna bağlı olarak da
birçok buluş ve icat ortaya konmaktadır. Bu icat ve buluşlar pratiğe
uygulandığında, piyasanın talebine göre değeri artmakta ve aranan bir ürün
hâline gelebilmektedir. Talep arttıkça bunun taklidi veya benzeri yapılarak
kazanç temini yoluna gidilmekte ve haksız kazanç sağlanmaktadır. Hepimiz
görüyoruz ki, biliyoruz ki son zamanlarda Çin başta olmak üzere Uzak Doğu ve
Güneydoğu Asya’da taklit büyük bir sanayinin doğmasına yol açmıştır. ARGE
çalışması olmadan ucuz işçilikle elde edilen ürünler dünya pazarlarını işgal
etmiştir. Özellikle ülkemiz bu konuda bir açık pazar hâline gelmiş
bulunmaktadır. Marka hâline gelmiş ürünlerin pazar payı ve talebi her geçen gün
artacaktır. Markalar korunursa yeni tasarımcıların özgün tasarımlar üretmeleri
artacak ve böylece bu korumalar birer teşvik unsuru olacaktır. Bu da ülkemizin
öz kaynaklarının değerlendirilmesine katkıda bulunarak ekonomiye destek
olacaktır. Değerli milletvekilleri,
sanayide, tarımda üretilen ve pazara sürülen her türlü mal ve hizmetin
diğerlerinden ayrılması, kullanılan marka ve coğrafi işaretlerin korunmasıyla
mümkündür. Ayrıca, markalaşma ve markaların korunması standart ve normların
ortaya çıkmasına ve dünyada standart uygulayan ülkelerle ticari rekabetin
kolaylaşmasına da yol açacaktır. 31 Aralık 1994 tarihinde
yürürlüğe giren Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması ve sınai
hakların korunması için Paris Sözleşmesi, AB’ye üyelik ve gümrük birliğine
geçiş için Türk mevzuatında yapılması gereken değişiklik ve yenilemeler,
Markalar Kanunu’nun günün şartlarına uyarlanmasını kaçınılmaz hâle getirmiştir,
ancak marka ve patentle ilgili birçok hukuki sorun ortaya çıkmıştır. Marka ve
patentle ilgili ortaya çıkan birçok sorun istismara dayanmaktaysa da bir kısmı
herhangi bir kasıt unsuru taşımamaktadır. Bunların çözümünde kasıt olan ile
olmayanın ayrılması gerekir. Kısaca, emek, sermaye ve zekânın değerlendirilmesi
demek olan markalar, ekonomiyi, bilimi ve toplumu ileri götürecek şekilde
korunmalıdır. Değerli milletvekilleri,
markaların korunması kadar ürün ve sermayenin korunmasında devlet destek ve
teşvikleri de önemli bir fonksiyon olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak,
ülkemizde teşvik uygulamalarının adil bir şekilde olduğu maalesef söylenemez. 14/1/2009 tarihli gazetelerde yer alan haber ve haritadan
bazı iş kollarında bazı illere teşvik uygulaması yapılacağı belirtilmektedir,
ancak bu iller arasında Mersin bulunmamaktadır. Şöyle bir harita, gördüğünüz
gibi… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) AKİF AKKUŞ (Devamla) – Bu
haritada hangi ilde, hangi iş kollarında teşvik uygulanacağı, teşvik verileceği
belirtiliyor, ama Mersin bunların içerisinde yok. Herhâlde bu, Mersin’in ihmal
edilmesi gibi bir sonucu ortaya çıkarıyor diye düşünüyorum ve yeni bir
anlayışla bunun yeniden ele alınması ve Mersin’in de teşvik içerisine alınması
gerektiğini belirtiyorum. Niye Mersin teşvik içerisine
alınmalı, Mersin’de teşvik uygulanmalı? Mersin ve ilçeleri teşvik uygulanan
birçok il ve ilçeye göre teşvike daha fazla ihtiyacı olan yöremizdir. Yoğun göç
alması ve kırsal kesimdeki ilçe, kasaba ve köylerin gelir seviyesinin düşüklüğü
bunu zorunlu hâle getirmektedir. Tarsus’da kurulu
bulunan ve bir marka hâline gelmiş olan Berdan
Tekstil destek alamamasından dolayı kapısına kilit vurmuş ve yüzlerce işçi
işsiz kalmıştır. Bu, teşviklerin başka yere kaymasının bir sonucudur. Bilindiği gibi, Çukurova’nın
batı kesimini içine alan Mersin ve Tarsus, bir zamanlar tekstil iş kolunda her
türlü ürünün başarıyla üretildiği bir yer iken, bugün bu özelliğini büyük
oranda yitirmiştir, çünkü fabrikalar, teşvik alan Kahramanmaraş, Adıyaman ve
Denizli gibi yerlere taşınmıştır. Mersin tekstil teşvikinden mutlaka
faydalanmalıdır; ayrıca turizm, tekstil, gemi sanayisi, petrol sanayisi, kimya
sanayisi ve tarım alanlarında da teşvike ihtiyaç duymaktadır. Bu düşünce ve duygularla yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Akkuş,
teşekkür ediyorum. Sayın milletvekilleri,
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, yeni madde ihdasına dair… BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, bir beş dakika ara verir misiniz… TACİDAR SEYHAN (Adana) –
Hayır efendim. Komisyon çoğunluğumuz yok, yeni madde ihdası yapılamaz efendim. BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ara
verirseniz… TACİDAR SEYHAN (Adana) –
Hayır efendim. K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Şimdi, Sayın Başkan, “Yoklama istemeyin.” diyorlar, istemiyoruz. Şimdi de “Ara
verin.” diyorlar. Yani, anlayamadım ben bu işi. SANAYİ VE TİCARET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Başkanım, aciliyete
binaen olabilir. BAŞKAN – Birleşime on dakika
ara veriyorum. Kapanma Saati: 16.56 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 17.11 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47’nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum. 319 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Sayın Komisyon ve Hükûmet yerinde. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır. Malumlarınız olduğu üzere,
görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde
bulunmayan ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin
değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler
üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İç Tüzük’ün 87’nci maddesinin
dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle önergeyi okutup Komisyona soracağım.
Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 13 üyesi ile katılırsa önerge üzerinde yeni
bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması
hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım. Şimdi önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan 319 sıra
sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına, çerçeve 2 nci
maddeden sonra gelmek üzere, aşağıdaki şekilde yeni bir madde eklenmesini ve
diğer madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Madde 3- 556 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin, 3.11.1995 tarihli ve 4128 sayılı Kanunla eklenen 61/A
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Ceza hükümleri MADDE 61/A- Başkasına ait
marka hakkına iktibas veya iltibas suretiyle tecavüz ederek mal veya hizmet
üreten, satışa arz eden veya satan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Marka koruması olan eşya veya
ambalajı üzerine konulmuş marka koruması olduğunu belirten işareti yetkisi
olmadan kaldıran kişi hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis ve 5 bin güne
kadar ve adli para cezasına hükmolunur. Yetkisi olmadığı halde,
başkasına ait marka hakkı üzerinde, satmak, devretmek, kiralamak veya rehnetmek suretiyle, tasarrufta bulunan kişi, iki yıldan
dört yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para
cezası ile cezalandırılır. Yukarıdaki fıkralarda
tanımlanan suçların bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde,
ayrıca bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. Yukarıdaki fıkralarda
tanımlanan suçlardan dolayı cezaya hükmedebilmek için; markanın Türkiye'de
tescilli olması şarttır. Yukarıdaki fıkralarda
tanımlanan suçların soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Üzerinde başkasının hak
sahibi olduğu marka taklit edilerek üretilmiş malı satışa arz eden veya satan
kişinin bu malı nereden temin ettiğini bildirmesi ve bu suretle, üretenlerin
ortaya çıkarılmasını ve üretilmiş mallara el konulmasını sağlaması halinde,
hakkında cezaya hükmolunmaz." BAŞKAN – Sayın Komisyon,
önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz? SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) –
Katılıyoruz efendim, salt çoğunluğumuz vardır. KAMER GENÇ (Tunceli) – Kaç
kişi? SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) –
15 kişi… BAŞKAN – Evet, Komisyonun 15
üyesi şu anda komisyon sıralarında bulunmaktadır. Komisyon önergeye salt
çoğunlukla katılmış olduğundan, önerge üzerinde, yeni bir madde olarak görüşme
açıyorum. Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Tacidar
Seyhan’ın, şahısları adına Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak’ın ve Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü’nün
söz talepleri intikal etmiştir. Sayın Seyhan, buyurun
efendim. CHP GRUBU ADINA TACİDAR
SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Şimdi, değerli arkadaşlar,
dünkü konuşmamda da izah etmiştim. Bu, bugünün sorunu değil. On beş dakikadır
Türkiye Büyük Millet Meclisinde şu yaşadığımız şeyi başka birine izletseniz
bunu bir Meclis görüşmesi değil reality şov olarak
değerlendirir, başka hiçbir şey değildir. Çünkü bu olayın siyasi ciddiyetle
bağdaşır hiçbir bir yanı olamaz, bu mümkün değil. Bakın şimdi, bir yıldan fazla
bir süredir Anayasa Mahkemesi bu iptal kararını vermiş mi? Vermiş. Resmî
Gazete’de yayınlanmasından sonra altı buçuk ay geçmiş mi bunun üzerinden? Evet,
geçmiş. Altı buçuk ay süre içerisinde kanunu getirememişsiniz. Vakti geçmiş,
düşen cezalar düşmüş. “Bundan sonra artık o cezaları da kurtaralım, aman
düşmesin arkasından dolanalım.” Olmaz. “E, tamam, olmuyorsa bundan sonrasını
sağlayalım.” diyorsunuz. Çünkü ceza var, cezanın karşılığı yok. Arkadaşlar, bu
kanun çok uzun bir hazırlık dönemini kapsıyor. Eğer siz o hazırlık döneminde
cezanın karşılığının olmadığını fark edemediyseniz, o hazırlık dönemini
geçtikten sonra dahi komisyon görüşmelerine siz bu cezaların karşılığı olmadığı
yönünde bir anlayışla gelmemişseniz bugün burada komisyonu toplama hakkınız
olmaz. Devlet yönetimi ciddiyet ister arkadaşlar, bu böyle bir şey mi? Yani
“Yolda ben yürürüm, eksikliği nerede görürsem orada kaparım…” Değerli arkadaşlar, bir yılı
aşkın süre bu eksikliği görmeyen gözün, bugün eksikliği gördüğüne kimse beni
ikna edemez bu konuda. Böyle şey olabilir mi? Bunu kime yorumlattınız? Mecliste
ceza hukukçuları var, bulamıyorsunuz. Kendi ceza hukukçularınıza bunun altını
üstünü karıştırtıyorsunuz yarısı inanıyor, yarısı bunun işi çözeceğine
inanmıyor. Maddelerin bir kısmı orada duruyor, bir kısmına ek yapıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, böyle bir şey olabilir mi? Kaldı ki biz -Komisyon
arkadaşlarımıza da sesleniyorum- o Komisyondaydık, bu gelmedi önümüze, bu
konuşulmadı. O Komisyon sürekli ciddi kararlar alıyor. Niye oturuyorsunuz
arkadaşlar oraya? Biz, Komisyonumuz ciddi çalışacak, Genel
Kurulda geçici maddeyle bir ekleme yapmayacak diye defalarca aramızda
konuşmadık mı! Nasıl güveneceğiz! Birbirimize sürekli söz verip, “Aman
kardeşim, bu da burada eksik kalmış, köprünün yamacında hemen bunu
düzeltiverelim.” diyerek mi ikna edeceğiz bizi? Türkiye Büyük
Millet Meclisi böyle işletilir mi! Değerli arkadaşlarım, böyle bir şey olur mu! Hukuki haklılığınız varsa
dahi kanunu alın, yarına bırakın, aceleniz ne? Biz de yorumlayalım. Hepimiz bir
araya gelelim, eğer burada bir eksiklik varsa o eksikliği giderelim. Yani
telefonla mesaj atarak, komisyondan komisyon üyesini çağırarak, bir zorlamayla,
sizin dahi ucu açık şekilde gördüğünüz, neye hizmet ettiğini yeterince
algılayamadığınız bir maddenin burada ihdas edilmesinin bir anlamı olabilir mi?
Bir tek anlamı olabilir: Bu, yangından mal kaçırma anlayışı mıdır? Menfaat
varsa evet, denilebilir ama o ağır bir yargı olur, onu haydi bir köşeye
koyalım. İkincisi: ”Kardeşim, biz
beceriksizlik yaptık, ama bu görülmesin.” diyorsanız değerli arkadaşlar, bunun
tamir yeri Genel Kurul değildir. Bunu yapacaksınız. Ben Sayın Bakanı da severim,
eğer bunu bir yılda göremeyecekse, bir yılda önünü alamayacaksa çıkıp bunun
için özür dilemeli ya da bu kanunu ertelemeliydi, “Kalsın arkadaşlar.”
diyebilmeliydi. Yapamadınız. Bürokrat arkadaşlar göremediyse bugüne kadar bunu,
buna inanmıyorlarsa Sayın Bakanın önüne koymayacaklardı. Ama Türkiye Büyük
Millet Meclisi bir zorlama duvarı değildir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
zorlamayla, hakkı olan bir duvarı yıktırmayız. Biz vatandaşın yanındayız. Ama
orada oturan arkadaşlarımızın birçoğu dahi “Bir vatandaşın yarasına merhem
olur.” mantığıyla buna “evet” demiş değildir, sadece siyasi kararın arkasında
duruyor. Ben bu tutumu kınıyorum.
Bunun da bir işe yaramayacağını ifade ediyorum. Bundan doğan bir yasal hak
varsa Cumhuriyet Halk Partisi olarak görevimizi yapacağımızı da ifade ediyorum. Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Seyhan. Şahsı adına Sayın Veysi Kaynak, Kahramanmaraş Milletvekili. Buyurun Sayın Kaynak. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş)
– Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 319 sıra sayılı Tasarı’ya bir ek
madde eklenmesi hakkında benim de imzam bulunan önerge hakkında söz almış
bulunuyorum. Hepinizi bu vesileyle saygıyla selamlıyorum. Bir defa, bu, anormal bir
durum değildir. Bu, İç Tüzük’ümüzün Meclisimize tanıdığı bir haktır, bir
imkândır ve bu imkân kullanılmaktadır. Bunu böyle belirttikten
sonra, tasarı, bildiğiniz gibi -daha önce de ifade edildi- Anayasa Mahkememizin
iptal kararları nedeniyle doğmuş ve doğacak olan hukuki boşluğun giderilmesi
amacıyla hazırlanmıştır. Bu maddede, tam bu noktada, Türk Ceza Kanunu hükümleri
karşısında Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ye 3/11/1995 tarihli ve 4128 sayılı Kanun’la eklenen 61/A
maddesinde tanımlanan fiillerin bir kısmı 31 Aralık 2008 tarihi itibarıyla,
artık, bu madde hükümlerine göre ceza hukuku yaptırımıyla
cezalandırılamamaktadır. Çünkü bu madde, suçta ve cezada kanunilik ve
belirlilik ilkeleriyle, suç teorisinin seçimlik hareketli suçlara ilişkin
prensipleriyle ve ceza sorumluluğunun şahsiliği kuralıyla bağdaşmayan hükümler
taşımaktadır. Bu durum karşısında, marka
hakkına tecavüz teşkil eden fiillerin müeyyidesiz kalmaması için söz konusu
madde hükmünde suç tanımları yeniden yapılarak huzurlarınıza getirilmiştir.
Başta da söylediğim gibi, bir boşluk doldurulmak amaçlanmaktadır. Bu vesileyle maddeye
desteğinizi talep eder, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Kaynak. Şahsı adına Kastamonu
Milletvekili Sayın Hakkı Köylü. Sayın Köylü buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; konuşmama başlamadan önce yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. Markaların Korunması Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname’de bugün yapılan değişikliğe ilave olarak bir madde
ihdası söz konusu oldu. Bu madde teklifi, esasında, Adalet Komisyonunda bununla
ilgili daha önceden verilmiş bir teklif vardı. O teklif bugüne kadar maalesef
kanunlaşamadı. Bunun sebebi de Sanayi Bakanlığımızda markalarla ilgili geniş
bir çalışma bulunmasıydı. Sanayi Bakanlığımızdaki bu çalışma yanılmıyorsam
sonuçlandı, ancak Hükûmete gitti veya gitmek üzere. O
kapsamlı çalışma buraya gelip, buradan geçinceye kadar markaların korunması
yönünde bir zafiyet olacaktı. Sebebi de Türk Ceza Kanunu’nun genel hükümleriyle
ilgilidir. Türk Ceza Kanunu’nun 2’nci
maddesinde “Kanunsuz suç ve ceza olmaz” hükmü vardır. 5’inci maddesi de,
ayrıca, ceza içeren özel kanunların veya özel ceza kanunlarının hükümlerinin de
Türk Ceza Kanunu’nun genel hükümlerine uyması mecburiyeti vardır. 31/12/2008 tarihine
kadar bir süre tanınmıştı, bu süre içerisinde bu Mecliste şubat ayında 170 tane
kanunda değişiklik yapıldı ve bu uyarlama çalışması yapıldı, 650 maddelik bir
tasarıydı bu. En son, yılbaşından önce, Türk Parasının Kıymetini Koruma
Kanunu’nda da bir değişiklik yapıldı ve o da uyarlandı, fakat Markalar
Kanunu’ndaki uyarlama o zaman yapılamadı. Şimdi ne oldu? Bu Kanun’un ceza
hükümleri şu anda uygulanmıyor. Yani 61/A maddesindeki ceza hükümleri şu anda
yok ama bununla birlikte, bütünüyle, markaya tecavüz suçları da ortadan kalkmış
değil. Ekonomik yönden tazminat davalarında bir engel yok, onlar devam ediyor.
Bunun yanında bu Kanun uygulanamayınca Türk Ticaret Kanunu’nun 57’nci maddesindeki
haksız rekabet kuralları devreye giriyor ve haksız rekabetten dolayı bir ceza
uygulaması vardır. Oradaki ceza da bir yıla kadar hapis cezasıdır. Şu anda
mahkemeler bu Kanun’un yerine onu uyguluyorlar. Son bir madde daha vardır
bundan başka, geçici madde, o da esasen o Türk Ticaret Kanunu’ndaki hapis
cezasını veren mahkemeler sulh ceza mahkemeleridir ceza süresi itibarıyla, o
mahkemelerin ihtisas mahkemesi olmaması sebebiyle, hâlen mahkemelerin elinde
bulunan dosyalara görevsizlik kararı verilmeyerek, gene, ihtisas mahkemelerine
devam etmesini sağlamaya yönelik bir değişikliktir. Burada yapmış olduğumuz
düzenleme ayrıca önergeyle maddenin daha anlaşılır bir hâle getirilmesidir,
daha uygulanabilir bir hâle getirilmesidir. Gerçekten de
markalarla ilgili kanunun maddeleri, yani 61/A maddesindeki hükümler yeterince
uygulanamamıştır, kaldı ki Anayasa Mahkemesi de zaten bir önceki maddeyi iptal
etmiştir, bu yüzden bir sorun ortaya çıkmıştır, bu sorunu da diğer kanun, asıl
ana değişiklik buraya gelinceye kadar daha fazla zaman geçmemesi için burada
bir önergeyle düzeltme imkânı doğmuştur. Bu bakımdan böyle bir teklif
hazırlanmıştır. Yüce Meclisin onayına bunu sunuyoruz. Bence doğrudur. Belki
gecikmiştir, ona katılıyorum ama doğru bir düzenlemedir. Kabul oyu vereceğinizi
düşünüyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Soru sormak için ekranda
ismini gördüğüm arkadaşlarıma söz vereceğim. Sayın Öztürk,
buyurun efendim. HARUN ÖZTÜRK (İzmir) –
Teşekkür ediyorum. Sayın Başkan, aracılığınızla
sormak istiyorum: Mevcut madde 61/A’da suç fiili
sayılmış olup da önergeyle suç fiili olmaktan çıkarılan durum var mıdır? Varsa,
bu fiillerden hüküm giyenler var mıdır? Cezaların tavanı üç yıldan iki yıla
indiriliyor. Bu indirimden kaç hükümlü yararlanacaktır? Para cezalarında bir
indirim yapılmakta mıdır? Adalet Komisyonundan da geçirilmesi uygun olmaz
mıydı? Satan kişinin iktibas veya iltibas suretiyle tecavüz edilen mal hakkında
her zaman gerçeği bilmesi mümkün olmayabilir. Onlara da aynı hapis veya adli
para cezası getirilmesi doğru mudur? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Öztürk. Sayın Genç, buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli) –
Teşekkür ederim. Efendim, aslında, biraz önce,
tabii, şahısları adına konuşuldu. Bu böyle son dakika korsan önergeleriyle…
Sayın Öztürk de sordu. Bizim anladığımız kadarıyla,
birtakım yandaşlara af getirilmeye çalışılıyor. Zaten bu 61/A maddesi Anayasa
Mahkemesince iptal edilmemiş. İptal edilmediğine göre, Ceza Kanunu’nda
yürürlükten kaldırılmış mıdır, kaldırılmamış mıdır cezaları? Bir onu öğrenmek
istiyorum. Bana öyle geliyor ki bu
önergeyi verenler dahi bu önergeyle ne getirdiklerini anlamamışlardır. Yani
şimdi, burada hürriyeti bağlayıcı suçlarla ilgili birtakım hükümler getiriyoruz
ama bunlar enine boyuna komisyonda tartışılmıyor, Mecliste tartışılmıyor.
Burada, işte, son dakika önergeleriyle belki, Sayın Öztürk’ün
de dediği gibi, birtakım yandaşları daha önce ceza almışlardır, bunları
düşürmeye çalışıyorlar. Bu, yasama faaliyetinin sağlıklı ve dürüst çalışmasıyla
bağdaşmayan bir tarzdır. Niye bu kadar her şeyi
milletten saklıyorsunuz da burada getiriyorsunuz? İşte, geçen gün, yine, ÖTV’den dolayı bir düzenleme getirdiniz, bir yandaş
firmanın 3 trilyon lira vergisini affettiniz. Yani günah bu
devletin, böyle, AKP’nin elinde vatandaşların, böyle hatırlı olanların, son
anda korsan önergelerle getirilip affedilmesi. Yani evvela, böyle bir
madde getiriliyorsa bunu enine boyuna tartışmamız lazım, tartışılmıyor. Bunda
neyi kimden kaçırıyorsunuz ben anlamıyorum yani. Bu, gerçekten, hakikaten
Adalet Komisyonunda eğer böyle bir şey varsa… Bir defa bunun Adalet
Komisyonundan geçmesi lazım. Bu, bir ceza hükmüdür, hürriyeti bağlayıcı
karardır, Anayasa’nın 91’inci maddesine göre de kanun hükmünde kararname
çıkarma yetkisi kavramı içinde yer almaması lazımdır. Çünkü orada belirtilmiş
“Temel hak ve özgürlüklerle ilgili hükümler kanun hükmünde kararnameyle
düzenlenemez.” diye. Hükûmet veya Komisyon bunu
açıklasın efendim. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Genç. Sayın Bakanım, buyurun. SANAYİ VE TİCARET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
teşekkür ediyorum. Efendim, bu söylenenlerin
tabii birçoğu teknik. Ama konuşmamın başında da ifade ettim, patent ve markayı,
endüstriyel tasarım dâhil olmak üzere, düzenleyen dört ana kanunun -yaklaşık
yüz elli-yüz altmış maddelik kanunlardır bunlar- bunların Bakanlar Kurulunda
imzası bitti ve zannediyorum bugün yarın Büyük Millet Meclisine gelerek
komisyonlarda enine boyuna görüşülecek bütün maddeleriyle, bütün açıklığıyla.
Buradaki, ifade edildiği gibi, bir açığı, eksikliği gidermek üzere yapılan bir
çalışmadır. Burada yandaş ayrımı yapıp
yapmamayı, nasıl olduğunu ben tabii bilemiyorum yani neye göre yapılır, kriteri nedir, nasıl yapılır? Bir mühendis olarak gerçekten
zorlanırım böyle bir şeyde olmaktan. Burada hapis cezalarında bir
indirim yok ve diğer taraftan, yine söylemiştim, mevcut olup hâlen uygulama
imkânı kalmayan kanunda hapis veya para cezası tercihli uygulanıyordu; bu
teklif, hem hapis hem para cezası birlikte uygulanacak diye düzenleme getiriliyor.
Onun dışında yine rakamsal
şeyler sorulmuştu bana, onların da yine yazılı olarak cevabını vereceğimi ifade
ediyorum. Sayın Başkanım, teşekkür
ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Sayın Başkan, siz bir şey
ifade edecek misiniz? SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) –
Hayır. KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar
yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Tamam. Sayın milletvekilleri, madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddeyi oylarınıza sunacağım
ve karar yeter sayısını arayacağım. Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime on dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati: 17.32 BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati: 17.45 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47’nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum. Tasarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. 319 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın eklenen yeni 3’üncü maddesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi maddeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır. Tasarının 3’üncü maddesini
4’üncü madde olarak okutacağım. Sayın milletvekilleri, bunlar
yürütme ve yürürlük maddeleridir, lütfen Genel Kurulda hazır bulunalım. Tasarının 3’üncü maddesini
4’üncü madde olarak okutuyorum: MADDE 4 - Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı
adına Düzce Milletvekili Metin Kaşıkoğlu. Sayın Kaşıkoğlu…
Yok. Sayın Veysi
Kaynak, buyurun. VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş)
– Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Markaların Korunması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın yürürlük
maddesi hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bir önce ilave ettiğimiz
maddede de arz ettiğim gibi, bu tasarı Anayasa Mahkememizin iptal kararı
neticesinde hazırlanarak huzurlarınıza getirilmiştir. Gerek Komisyonumuzda
gerek Genel Kurulumuzda da yürürlük maddesine kadar gelmiş bulunuyoruz. Maddenin özellikle ticaret ve
sanayi erbabımıza ve bütün milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum ve
hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Başka söz talebi? Yok. Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 4’üncü maddeyi 5’inci madde
olarak okutuyorum: MADDE 5 - Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı
adına Manisa Milletvekili Sayın İsmail Bilen. Buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 319 sıra sayılı Markaların Korunması Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
5’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, dünden
beri kanun tasarısını görüşüyoruz. Sanayimize hayırlı, uğurlu olmasını
diliyorum. Tasarının kanunlaşarak ülkemize yararlı hizmetler sunacağına
inanıyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Sayın Veysi
Kaynak, Kahramanmaraş Milletvekilimiz… VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş)
– Konuşmayacağım. BAŞKAN – Başka söz talebi? Buyurun Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 319 sıra sayılı Tasarı’yla Markaların
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’de yapılan bir değişiklikle ilgili
olarak “Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.” maddesinde söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri,
aslında tabii, bu kanunun Bakanlar Kurulu tarafından yürütülmesi nedeniyle söz
aldım. Maalesef, Türkiye’de Hükûmet Türkiye Cumhuriyeti
devletini sağlıklı yönetmiyor, bunu herkesin kabul etmesi lazım. Bakın,
İsrail’le Hamas arasındaki saldırıda maalesef Türkiye
Cumhuriyeti devleti bir Hamas terör örgütünün
arkasına takıldı. Ayrıca da Filistin Devlet Başkanı’nın… (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Bakın, hiçbir devlet başkanı
başka bir devletin işine karışamaz. Türkiye Cumhuriyeti devleti ayrı bir
devlettir, Filistin ayrı bir devlettir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Dolayısıyla, hiçbir devlet Türkiye Cumhuriyeti devleti… VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş)
– Markalardan bahset markalardan. KAMER GENÇ (Devamla) – Her
devlet kendi itibarını korumak zorundadır. Dolayısıyla o devletin yöneticileri
başka bir devletin içişlerine karışamaz. Bu birincisi. İSMAİL BİLEN (Manisa) –
İsrail’in saldırılarını tasvip ediyor musun? KAMER GENÇ (Devamla) –
İkincisi, sevgili milletvekilleri… İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sayın
Kamer Genç, İsrail’in saldırılarını tasvip ediyor musunuz? KAMER GENÇ (Devamla) –
…Avrupa Birliğine üye olacağım hesabıyla Brüksel’e gidip de Türkiye Cumhuriyeti
devletinin itibarını bu kadar sarsan, bugüne kadar Türkiye’de yönetici sınıfına
gelen kimseler olmamıştır. VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş)
– Senin kamuoyundan haberin yok. KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin dışarıda itibarı düşürülmüştür. Dolayısıyla ben
ilgilileri ikaz ediyorum: Bu devlet muz devleti değildir. Bu devletin yıllarca
belirlenmiş politikaları vardır. Uluslararası kuralların işleyişinde bir
centilmenlik, bir uluslararası diplomatik dil vardır. Dolayısıyla, siz çıkıp
da, efendime söyleyeyim, başka bir devletin içişlerine karışıp da… Hele “O
devletin cumhurbaşkanını başkası bana jurnal etti -bununla ilgili- ben Hamas milletvekillerini içeriden çıkarırım.” demesi bence
Türkiye Cumhuriyeti devletine getirilen bir hayır değildir. Şimdi, Abdullah Gül, devletin
Genelkurmay Başkanını, yürütme, yargının başını topluyor. Şimdi, Türkiye çok ciddi bir
sıkıntı içinde, insanlar korku içinde. Her gittiğimiz yerde insanlar artık
telefonla konuşmak istemiyor. Burada, Türkiye’de, belli bir F tipi
organizasyonlar var. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Maksat İran rejimine
uygun bir sistemi Türkiye’de oturtmak. Nitekim sizin milletvekilleriniz diyor
ki: “Biz artık mesafeyi katettik yani laik Türkiye
Cumhuriyeti devletinin kurulma felsefesinde gerekli olan temel ilkeleri
dönüştürdük, kendi ideallerimize uygun
bir devlet yönetimini getirdik.” Ama sayın milletvekilleri, bu gerçekten… Siz
eğer seçime gittiğiniz zaman, ya bunu deseydiniz ki: “Kardeşim biz bu
Atatürk’ün getirdiği, kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti’ni tasvip etmiyoruz. Biz
geldiğimiz zaman şu yönetimi getireceğiz.” deseydiniz de böyle bir oy
alsaydınız, hay hay, ben ona bir şey demem. Halk o
istikamette oy vermiş. (AK Parti sıralarından alkışlar) KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) –
Sayın Başkan, maddeyle ilgili konuşsun. KAMER GENÇ (Devamla) – Ama
halkı kandırarak, seçim bildirgeniz ortadayken siz gelip de laik Türkiye
Cumhuriyeti devletini bu raddede dönüştüremezsiniz. Ayrıca, Avrupa Birliğine
gidip, üye olacağım diye Brüksel’de gidip de yani üye olmamak için her türlü,
devletin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin itibarını sarsacak davranışlarda
bulunamazsınız. Şimdi Türkiye Cumhuriyeti
devletinin bugün en önemli sorunu Çankaya Köşkü’nde oturan zatın Türkiye
Cumhuriyeti devletinin birliğini ve bütünlüğünü koruyacak, herkeste bir saygı
uyandıracak bir statüye kavuşmamasından kaynaklanıyor. Dolayısıyla, evvela
Türkiye’de herkes bir sorumluluk duygusu taşıyorsa Anayasa’mıza göre
Cumhurbaşkanını halk seçmesi gerekiyor. Bir an önce Cumhurbaşkanının halk
tarafından seçilmesi konusunda, Meclisin bu konuda karar alması lazım. Yani
gidip de Arabistan’da bir bankada, on sene memur olarak çalışıp geldikten sonra
Çankaya’ya gidip oturursanız, işte, Suudi Arabistan Kralı gelirse onu yere göğe
sığdırmazsınız. İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sapla
samanı karıştırma. KAMER GENÇ (Devamla) - Bunlar
Türkiye Cumhuriyeti’nin bana göre handikaplarıdır.
Bunları aşmamız lazım. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak Türkiye Cumhuriyeti
devletinin kuruluş felsefesine uygun bir yönetimle yönetilmesi konusunda gayret
sarf etmemiz lazım. Biz buraya çıkıp da bu Hükûmet zamanında yapılan suistimalleri
dile getirdiğimiz zaman “Efendim bize küfrediliyor…” (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Konuşmanızı
tamamlayınız, buyurun. KAMER GENÇ (Devamla) –
Kesinlikle ben kimseye ne küfrederim ne kimseye hakaret ederim. Ama suistimal eden insanların da suistimallerini
söylemek benim parlamenterlik görevimdir. Bu sizin Hükûmetiniz,
bakanlarınız, başbakanlarınız, ilgili her kişi devleti dürüst yönetsinler, biz
çıkıp da kendilerini methedelim. Şimdi, biraz önce buraya son
dakika bir kanun maddesini getirdiniz. Bu, Ceza Kanunu’dur. Ceza
Kanunu’nun Adalet Komisyonundan geçmesi lazım. Orada, gelen cezanın mahiyeti
nedir, herkesin bilmesi lazım. Bunları örtbas ediyorsunuz. Son anda kendinizin
temasta bulunduğu birtakım kişilerle “Efendim, bizim böyle bir sorunumuz var,
ya işte kanun geçerken şurada bize bir af getirin, burada bu cezadan kurtarın.”
zihniyetini devamlı burada devam ettiriyorsunuz ve burada, bu yolda kanun
çıkarıyorsunuz. Ben size bu doğruları
söylüyorum. Böyle yollara tevessül etmeyiniz, yazıktır bu devlete. Özellikle
imar hukukuyla ilgili kanunlar geldiği zaman çok büyük imar afları getiriyorsunuz
son anda, vergi kanunları geldiği zaman birçok insanların vergi cezalarını
affediyorsunuz. Bu, burada, Parlamentoda yapılacak hayırlı işler değildir. Saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, bakınız, kimin nerede, ne görev yaptığı, ne kadar
bulunduğu veya köyünde çiftçi olarak çalıştığı, hiçbir iş yapmadığı; bunların
hepsine millet karar veriyor, bu seçilen insanları millet seçiyor. KAMER GENÇ (Tunceli) –
Milletin karşısına gidelim. BAŞKAN – Millet iradesi
ortaya bir netice koyuyor, Türkiye Büyük Millet Meclisine geliyor, Türkiye
Büyük Millet Meclisi de nihayetinde bir cumhurbaşkanını seçiyor. Siz
Cumhurbaşkanını seversiniz, sevmezsiniz, ayrı bir şeydir ama bu tavır, millî
iradeye karşı saygılı bir tavır değildir. Millet iradesi ortaya bunu
çıkarmıştır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu
size düşmez Sayın Başkan. BAŞKAN - Yani millet
iradesiyle bizim kavga edecek hâlimiz yoktur. Millet iradesiyle kavga edemeyiz.
Milletin istediği başımızın tacıdır. Siyasi parti kurarsınız, başka bir şekilde
olur, çıkarsınız milletin önüne, istersiniz, olur ama milletin seçtikleriyle
kavga olmaz, milletle kavga olmaz. Teşekkür ederim. Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Tasarının tümünü oylarınıza
arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır. Milletimize, Bakanlığımıza ve tüm çalışanlara,
müteşebbislerimize hayırlar getirmesini diliyorum. Sayın Bakanım, hayırlı olsun
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sayın
milletvekilleri, 3’üncü sırada yer alan, Karşılıksız Çek ve Protestolu Senetler
ile Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate Alınmaması
Hakkında Kanun Tasarısı ve Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin;
Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 6 Milletvekilinin; Kastamonu Milletvekili
Mehmet Serdaroğlu ve 2 Milletvekilinin; Giresun Milletvekili
Ali Temür’ün; Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 3.- Karşılıksız Çek ve Protestolu Senetler ile
Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate Alınmaması
Hakkında Kanun Tasarısı ve Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin;
Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 6 Milletvekilinin; Kastamonu Milletvekili
Mehmet Serdaroğlu ve 2 Milletvekilinin; Giresun
Milletvekili Ali Temür’ün; Benzer Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (1/664, 2/59, 2/261, 2/357, 2/370) (S. Sayısı: 320)(x) BAŞKAN – Sayın Komisyon?
Yerinde. Hükûmet?
Yerinde. Komisyon raporu 320 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde
gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Tacidar Seyhan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu, Demokratik
Toplum Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani’nin
söz talepleri vardır. Şahısları adına, Bayram Ali Bayramoğlu, Rize Milletvekili ve Ali Temür,
Giresun Milletvekili. İlk söz, Adana Milletvekili
Sayın Tacidar Seyhan’a aittir. Sayın Seyhan, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA TACİDAR
SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, birçok
kesimin beklediği bir kanun bu. Bir sicil affı çıkaracağız biz. Bu sicil
affının gerekçelerine bakarsak, çeşitli nedenlerle, tabii buna bir kısmı
ekonomik kriz diyor, bir kısmı ekonomik kriz öncesine dayanan sıkıntılardan
kaynaklanan ve Merkez Bankası kayıtlarında kredi alamayacak şekilde sicili
kayıtta bulunan kişilerin bir af ile sicil kaydının silinmesini sağlıyor bu
yasa. Değerli arkadaşlar, biz bu
yasayı daha önce çıkardık. Şimdi de çıksın. Bir tek kişi dahi bu yasadan
yararlanacaksa bu yasanın çıkması lazım çünkü ülkemizin içinden geçtiği duruma
bakarsak, birçok işletmeci, birçok çalışan arkadaşımız işinden oldu. Bir aydaki
işsiz sayımız 500 bine yaklaştı. Dolayısıyla, işini kaybeden insanlar
borçlarını ödeyemediler ve kalan borçlarını yeniden yapılandırabilmek için
bankalardan kredi alamaz duruma geldiler çünkü Merkez Bankası kayıtları dönen
çek, senet ve kredi kartı borçlarından dolayı bu insanların yeniden kredi
almasının önünde engel teşkil ediyordu. Şimdi, bu kanunla Merkez Bankasından bu
kayıtların silinmesi hedefleniyor. Değerli arkadaşlar, daha önce
bunu yaptık, bu bir sorun çözmedi. Nasıl çözmedi? Merkez Bankası kayıtlarından
sildi ancak özel bankalar yine kendi kayıtlarını muhatap aldılar ve bizi
arayanlar dediler ki: “Siz bir sicil affı çıkardınız ama biz başvurduğumuz
zaman yine bankadan kredi alamıyoruz. Siz bu kanunu niye çıkardınız?” Bunu biz
Komisyonda da değerlendirdik. Değerli arkadaşlarımız diyorlar ki: “Biz özel
bankalar üzerinde yaptırım uygulayamayız. Kişi parasını kime kullandıracağına
kendi karar verir.” Güzel… Peki, yaptırımımız ne için? Kamu bankaları için.
Ancak değerli arkadaşlar, kamu bankalarına yaptırım uygularken bir
yönlendirmeyi de yapmak zorundasınız, buna ek olan koşulları da sağlamak
zorundasınız. Peki ne yapılabilir? Bu eksik değerli
arkadaşlar. Eğer bir sicil affı çıkaracaksanız mutlaka “karşılıklar
kararnamesi” diye bir kararname hazırlanıyor, o kararnamede risk gruplarının
belirlenmesi lazım. Biz bu kanunda altı aylık bir yapılandırma süresi
veriyoruz, kanunun yayım tarihinden sonra. Bu yapılandırma süresi içerisinde
yaptı ve borcunu ödedi. Peki, ödedi. Merkez Bankası kayıtlarından silindi.
Peki, bankalardaki risk gruplarından nasıl düşecek? Burada bir belirginlik yok.
Siz eğer vatandaşa katkı koymak istiyorsanız karşılıklar kararnamesini bir an
önce çıkarın, orada şu ibareleri koyun: “Borç yapılandırıldıktan sonra borcun
ödenmesi durumunda o müşteri bir üst risk grubuna alınır.” deyin, insanları
teşvik edin. Eğer bankalar risk gruplarını değiştirmeyecekse kendi
bankalarınızda yapın. BDDK bunu denetlesin. Senedin güvenilirliği kalmadı,
çekin güvenilirliği kalmadı. Artık, banka, müşterisine, kredi kartı müşterisine
dahi yeterli güveni duymuyor. Sayın Bakan bir şey söyledi,
dedi ki: “Bu işi kredi kartlarında çözeceğiz. Artık kişinin bankalara bir borç
limiti olmayacak, ayrı ayrı borç limiti olmayacak,
bir tek limiti olacak. Kişinin limiti neyse bütün bankaların kredi kartı
toplamı o olacak.” Bununla kredi kartını çözebilirsiniz. Getirirsiniz iki maaş
koşulunu, bu piyasayı biraz daha rahatlatır ama çözebilirsiniz fakat o
insanları borçlarından dolayı yeniden yapılandıramazsınız. Şimdi, yapılacak şey şudur
arkadaşlar: Eğer Hükûmet bir krizin varlığını kabul
edip krizin gidişini yavaşlatma yönünde bir çözüm arıyorsa, siz, vatandaşa daha
ötesinde bir hizmet yapacaksınız. Öncelikle bunun sicil affını sağlayacaksınız.
İkincisi, borçlarının yapılanmasını da hemen akabinde getireceksiniz. Eğer
borçlarını yapılandırmayacaksanız, vatandaş bu borcunu nasıl ödeyecek altı ay
içerisinde bir öngörünüz yoksa? Zaten ödeyebilecek insan cebindeki o parayı
çıkarır öder ve borçlu duruma düşmez. Bir Merkez Bankasındaki kayıtlar kalır,
onu silmekle bir şey elde edemezsiniz tek başına. Ama borç yapılandırması
esastır. Türkiye’nin bir
yapılandırmaya ihtiyacı var. Türkiye’nin bu piyasada bir nakit para akışına
ihtiyacı var. Türkiye’nin nerede olduğunu kabul etmek zorundayız. Türkiye bir
krizin hâlâ ortasındadır. Bu kriz süreci yukarı doğru çıkmaya devam etmektedir.
Her gün yüzlerce vatandaşımız işini kaybetmektedir. Eğer bir ay içerisinde 345
bin insan işini kaybetmişse, eğer bugün 300-400 milyon liralık iş için İŞKUR’un önü doluyorsa Ankara’da, ciddi bir sorunumuz var
demektir arkadaşlar. 1) Alacağınız kararların hem
sanayicimizin hem esnafımızın kredi alabilme gücünü artırması lazım. 2) Bunların edinmiş
oldukları, sorumluluk altında oldukları borçlarını ödeyebilecek bir
yapılandırmada olmuş olması lazım. 3) Ödemesi durumunda,
firmaların veya kişilerin risk gruplarının bir üst risk grubuna geçirilerek bir
süre sonra kesin bir affa uğramasını sağlamak lazım. Deniliyordu ki Komisyonda:
“Ya arkadaşlar, böyle söylüyorsunuz ama dürüst vatandaşla dürüst olmayan
vatandaş ne yapacak?“ Doğru, her dönemde her af kararı borcunu dürüst ödemiş
vatandaşı cezalandırır. Ancak ciddi bir kriz varsa, siz, bu krizin etkilerinden
vatandaşlarınızı da kurtarmak zorundasınız. Eğer iktidar partisi içerisinde,
Komisyonda olduğu gibi, hâlâ “Burada dürüst vatandaşları koruyalım ve aslında,
bu, oluşan bir kriz sonucunda bir tedbir değildir” diyorlarsa bu kanunun getirilmesine
hiç neden yok. Ortalıkta kriz yoksa ve dürüst vatandaşları koruyacaksak bu
kanunun burada ne işi var? İkincisi, ortalıkta kriz
varsa ve biz dürüst vatandaşları koruyacaksak, o zaman, madem önümüze bir kanun
getiriyorsunuz, krizin başlangıç tarihini 30 Eylül kabul edin “30 Eylülden
sonra temerrüde düşenler bu kanundan yararlanır” dersiniz, dürüst vatandaşları
korursunuz. Ben bunu şunun için
söylüyorum: Bazı arkadaşlarımız hâlâ polemik yapıyor.
“Bir, ortalıkta kriz yok. Bu kanun ne kanunu?” Komisyonda diyor. Bunu söyleyen iktidar milletvekili. “Bu, psikolojik bir
kriz.” diyor. Bunu söylemiş olmasını dahi, ben bir milletvekili olarak zül
kabul ediyorum. Peki, bu tedbiri biz niye alıyoruz? Neresi psikolojik
arkadaşlar; kapanan binlerce işletme mi, sokağa atılan 500 bin-600 bin insan mı
her ay, hangisi psikolojik? Yapmayın! Eğer bunu Başbakan duysun diye
söylüyorlarsa daha seçime çok var, acele etmesinler. Böyle şey olur mu? Ve
bizim önümüze yeni bir ölçü geldi Komisyonda. Diyor ki aynı milletvekili: “Bu
kriz psikolojiktir. Psikolojik olmadığını söyleyebilmek için yılbaşındaki
alışverişe bakın, 14 Şubat geliyor, Sevgililer Günü’ne bakın, oradaki alışveriş
fazlaysa kriz yoktur ve psikolojiktir.” Şimdi, bir de krizin Sevgililer Günü kriteri çıktı başımıza, bir de o geldi başımıza. Her gün
yeni bir kriter. Böyle bir zül hiçbir yerde görülmez. Başbakan “Bir kriz var”
diyor, “Teğet geçiyor” diyor. Sanayi Bakanımız bu krizin olduğunu kabul ediyor,
ilgili bakanlar kabul ediyor, Odalar Borsalar Birliği kabul ediyor. Hatta bazı
konuşmacılar, Adalet ve Kalkınma Partisi içerisinde “Böyle bir kriz vardır, biz
tedbirimizi aldık” diyorlar. Çıkıyor bir milletvekili “Ortada kriz yok, siz
psikolojik bir kriz ortamı yaratıyorsunuz.” Ne işi var bu kanunların burada o
zaman, hiç görüşmeyelim. Kriz yoksa, insanlar kendi
durumlarını bilerek buraya getirdilerse niye yardımcı oluyoruz? Piyasa neden
tıkandı? Vatandaşın ödeme gücünün kalmamasından tıkandı. Bunda sorumluluğumuz
varsa… Ödeme gücü kalmadı değerli arkadaşlar. Buradaki tek şeyi dürüst ya
da dürüst olmayan vatandaşa bağlıyorsanız, eğer öyle bir iddianız varsa lütfen
sınırlama getirin, 30 Eylülden önce olanlar, 30 Eylülden sonra olanlar diye.
Ama eğer vatandaşa bir hizmet yapacaksanız artık insanları kategorik olarak ayırmayın.
Zor duruma düşmüş her insanı oradan kurtarmak hepimizin görevi. Getirin kanunu
geçirelim. Hatta yapılandırma kanununu getirin kredi kartını da yapılandıralım.
“Bu gelsin, o sonra arkasından gelecek.” Olmaz öyle şey. Ben affı
yapılandırmayla birlikte düşünmek isterim. Eğer piyasaya nakit para enjekte
edecekseniz onu da anlarım. Onun da yöntemini bununla birlikte bilmek isterim.
Çünkü bunların hepsinin sınırı bir diğerine bağlıdır, birini diğerinden
ayıramazsınız. Piyasaya istikrar gelecekse -aramızda sanayici var, işletmeci
var- istikrarı bir tek bağımsız kanunla oluşturamazsınız. Hiç kimse bunu
söylemiyor, söyleyemez. Mademki bunlar total bütünlüktür, o zaman Sanayi
Bakanlığı, Maliye Bakanlığı birlikte bir çalışma yapacak. Bu birlikte
çalışmanın üyeleri olarak bir paket açıklayacaksınız; sicil affı,
kredilendirme, kredilendirme koşulları ve yapılandırma ve esnaf-sanatkâr
desteği, sanayici desteği. Sadece sanayicide de tutamazsınız, küçük esnafa da
bakmak zorundasınız değerli arkadaşlarım. Memura enjekte edecekseniz “Memura
enjekte edeceğiz.” diyeceksiniz. Bu paralar nasıl ödenecek? Yani, insanların
yastığının altında var da “Türkiye Büyük Millet Meclisi zaten bir af çıkarsın,
ben yastığımın altındaki paradan yararlanayım.” diyorsa burada biz suç işliyoruz,
böyle bir çoğunluk varsa. Ama yoksa, ama hakikaten
yoksa yapmanız gereken farklı şeyler de var değerli arkadaşlarım. Diğer bir konu da arkadaşlar,
bankaların da elbette kredi verdiği kişilerin ödeme kalitesi düşmemeli. Yani
dürüst, düzenli ödeme yapan insanları da mükafâtlandıracak
birtakım tedbirleri de mutlaka almak zorundayız. Her şeyin zamanında tahsil
edilmesi… Şu da çok önemlidir: Şimdi
yeniden yapılandırmadan söz ediyoruz, bunu da vurgulamak istiyorum. Değerli
arkadaşlar, eğer bir yeniden yapılandırma yapacaksanız yapılandırılan borç
hemen Merkez Bankasında görülür. Orada görüldükten sonra diğer alacaklılar
bunun üzerine üşüşüyor. Âdeta yapılandırma sonrasında vatandaşlarımız bir lince tabi tutuluyor. Bunun da önüne geçmemiz lazım. Bu
bilinci yaratacak ben değilim. Bu bilinci yaratacak ilgili arkadaşlarım, ilgili
yöneticilerim. Üşüşmemeliler; yeniden yapılandırmada bütün alacaklıların
listede yapılandırmayı gördüğü anda vatandaşı linç etme psikolojisine
yönelmesinden biz aldığımız kararlarla insanları vazgeçirmek zorundayız. Değerli arkadaşlarım, şimdi
bakıyoruz, sicil affını geçirdiniz, bunlar ödendi; yeniden yapılandırma da
yaptınız, ancak az önce söylediğim kaynak sorunu burada açığa çıkıyor. Bir
önceki kanuna lütfen bir bakın. Ben diyorum ki: Bu çıkardığımız kanundan
bunların ancak yüzde 25’i yararlanıyor -bir önceki kanunda öyle oldu- ama o
yüzde 25’in… Çünkü, örneğin 40 bin kredi kartı varsa
-her vatandaşımızın birkaç kredi kartı olduğunu düşünürsek- bunun 20 bininin
direkt kullanılan kredi kartı olduğunu hesap edersek ortaya çıkan rakamlar,
gerçekçi rakamlar bize şunu gösteriyor: Eğer bu borcun yüzde 25’i ödeniyorsa,
bir yıl içerisinde yeni borçlu sayısının yüzde 10’u geçmemesi lazım, eğer doğru
bir iş yapıyorsak. Değerli arkadaşlar, biz geçen,
2003’te af çıkardıktan sonra -bankalardan bilgi aldım, iki bankadan bilgi
aldım- aynı nitelikteki, aynı isimlerdeki borçlu sayısı oranı yüzde 25. Yani af
çıkarmışız, bir yıl içerisinde yararlananın yüzde 25’i kadar insan yeniden kara
listeye girmiş. O hâlde benim görevim, insanları kara listeden düşürmek olduğu
kadar, insanların yeniden kara listeye girmesini de engellemek olmalıdır.
Bundan doğal bir şey olamaz. Bunun tedbirini de ben almayacağım, ilgili
bakanlığımız alacak, sanayicimizle ilgili tedbir alacak. Şimdi Sanayi Bakanımıza da
Odalar Borsalar Birliğine de bütün sanayicilere nakit akışı sağlayan
arkadaşlarımıza da sesleniyorum: Bunu dar kapsamdan çıkarsınlar. Daha geniş bir
tabana yaymak zorundasınız. Krizlerin bel kemiği nakit akışıdır. Burada piyasada
nakit akışına kamu ve idareler öncülük yapmazsa siz krizin süresini uzatırsınız
ve krizin sonuçlarını ağırlaştırırsınız, tedavi süreniz de uzar. Mutlaka buna
ihtiyacı var Türkiye’nin. Rehabilitasyon… Bir dönemde bütçe açığıysa açık, onu
nereden kapatacağını hesap edeceksin. Haa, ama
şunu yaparsanız; sanayiciye nakit akışı sağlayayım, aynı zamanda vergi
bindireyim… Olmadı öyle şey değerli arkadaşlar, ikinci bir sıkıntı da orada. Maliye âdeta işverenin, vatandaşın üstünde alacaklı gibi. Alacaklı
gibi olmaz, Maliye Bakanlığı da bir işverenin yanında iş ortağı gibi düşünecek,
“O kazanırsa ben kazanırım.” diyecek; “O ticarete devam ediyorsa ben
edebilirim.” diyecek; “Esnaf orada kalabilmeli, yaşayabilmeli, o ekmek
yiyebilmeli” diyecek. Elinde sopasıyla “Her insandan ne kadar koparırsam
haktır.” diye bir anlayışla Maliye Bakanlığı insanlara yaklaşırsa, insanlar
devletten korkmaya başlarsa, devletten para gizlemeye başlarsa, kayıt dışını
kayıt içine getirmekten korkarsa, istediğiniz kadar teşvik koyun, biz bu krizleri
önümüzdeki yıllarda yaşamaya daha çok devam ederiz. Teşviki zaten bir yerden
koyuyorsunuz, bir yerden patlıyor. Patlamadı mı? Koyduk bir teşvik, henüz
uygulamaya da başlayamadık. Sanayi Bakanlığımız bir teşvik getirdi, dedi ki:
“Tekstilcileri kurtaralım.” Ne yapacaksınız tekstilcilere? “Taşıma teşviki. Şu
kadar ay içerisinde firmasını taşıyana şu şu ek
indirimleri yapıyorum.” Dünyada olmayan bir modeldi, çok şükür biz de o modeli
vatandaşlarımızla paylaştık! Sonuç ne biliyor musunuz arkadaşlar? Eğer veri
varsa Sayın Bakan söylesin, bu tekstilcilerle ilgili sonuç sıfır. “Bir
şanssızlık oldu, krize rastladık, krize tosladık…” Öngöreceksiniz arkadaşlar,
krizin geldiğini de öngöreceksiniz. Siz siyasetçisiniz, sizin alacağınız
tedbirler her tür kriz ortamında dahi teşvik sisteminin en azından yarı yarıya
işlemesini sağlayacak. Az işlemesini anlarım, yetersizliğini anlarım ama teşvik
çıkarıp işletemiyorsanız onu anlamam, onu kimse anlamaz. Onun altyapısı yok
demektir, onun altında ciddi bir devlet desteği yok demektir. İnsanları göç etme
psikolojisiyle yeni teşvik sistemine razı etmeye çalışırsanız, o süreç
içerisinde olacak her dalgalanmada insanları bir adım geriye attırırsınız.
Türkiye böyle oldu. Birtakım arkadaşlarımız teşviki alamadan işletmelerini
kapattılar. Böyle teşvik olur mu arkadaşlar! Teşvik vereceksiniz, kapanan
işletme sayısı artacak! Böyle bir çelişkiyi dünyanın hiçbir yerinde gördünüz
mü? Biz bu dönemde teşvik verdiğimiz süreden sonra tekstil konusunda faaliyet
gösteren fabrikaların kapanış sayısında artış olmuş. Verilere bakın; hepimizin
yararlandığı kaynaklar aynı. Sadece Adana ile Osmaniye arasında yirmi beş tane
tekstil fabrikası bir yıl içerisinde durdu. Bunu yok sayabilir misiniz? Ve
onlardan ekmek yiyen vatandaşlar da durdu. Sadece kara listede oldukları için
durmuyor; girdi maliyetleri yüksek, kaynak akışları yok, pazarlama politikaları
yok, bu insanların ihracat politikaları yok. İthalata sınırlama getireceğiniz
yerde ithalatın önünü açarsanız, oradan vergiyi kaldırırsanız, yurt içindeki
üretime vergi bindirirseniz olacağı bu! Nereye gidecek bu? Daha geçende gemilerle
ilgili, taşımayla ilgili, serbest bölgelerle ilgili kanun getirmediniz mi?
Getirdiniz. Neydi? Serbest bölgeleri teşvik edecektik. Ne oldu? Kriz geldi,
navlun fiyatları düştü. Gidin şimdi bakın bakayım, serbest bölgelerde
taşımacılık yapan tersaneler görevlerine devam ediyor mu, tersanelerin
üretimleri durdu mu, siparişler iptal mi edildi görün bakalım, getirin
sonuçları önümüze. İptal edildi arkadaşlar. Biz bunların hepsini birlikte
hesaplayacağız ama bir kanun geldi, bir tek şeyi öngörüyor, başımız üstüne. Zor
durumda olan arkadaşlarımızı kurtaralım, onlara yardım edelim ama göstermelik
yardım değil. Eğer yapacaksanız, gelin, esnafın borcunu yapılandıralım, kredi
kartı mağdurlarının borcunu yapılandıralım. Eğer gerçekten yapacaksanız, nakit
akışı konusunda bir teklifiniz varsa, Sanayi Bakanlığı olarak getirdiğiniz
projeyi destekleyelim ama seçim öncesi, sadece birkaç tane insanın oyunu almak
için kısa vadeli çözümler üretiyorsanız. Bu çözümler hiçbir işe yaramaz değerli
arkadaşlarım. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Seyhan, konuşmanızı tamamlayınız. TACİDAR SEYHAN (Devamla) –
Ben size söylüyorum: Bu yasanın uygulanması sonucunda, bir yıl sonra, tedbir
alınmazsa, burada affedilen borçluların yüzde 50’ye yakını yeniden kara listede
olacaktır. Bunu göre göre hiçbir şey yapmamak bu
vatandaşa eziyet etmektir, bu vatandaşı zulme layık görmektir. Bu duygularla, ilgili kanunu
destekliyor, vatandaşın borç yapılandırmasını ve esnafımızın belini büken,
üretimden uzaklaştıran nakit sıkıntısının çözümündeki kanunları da beraberinde
Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşmeyi bekliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Seyhan,
teşekkür ediyorum. Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğlu. Buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA MEHMET
SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 320 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
görüşlerini belirtmek üzere söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum. Kamuoyunda “sicil affı”
olarak adlandırılan bu kanun teklifini ilk defa Milliyetçi Hareket Partisi
olarak biz verdik. Aynı mahiyetteki tekliflerin birleştirilmesi sonucu
elinizdeki tasarı ortaya çıkmıştır ancak birleştirme derken, sadece Hükûmetin teklif ettiği metin aynen Sanayi ve Ticaret
Komisyonunda kabul edilmiştir. Görüştüğümüz tasarı, çeşitli
nedenlerle ödeme güçlüğüne düşmüş ve Merkez Bankasının kara listesine alınmış
kişi ve firmaların borçlarını ödedikleri takdirde bu listelerden
çıkarılmalarını amaçlamaktadır. 2003 yılında ayni mahiyette bir kanun
çıkarılmıştır. Değerli milletvekilleri,
ülkemizde bu konuda kara liste sadece Merkez Bankası tarafından tutulmuyor.
Bankaların ortak kurduğu “Kredi Kayıt Bürosu AŞ” adı altında bir şirket
tarafından da bu kayıtlar tutuluyor. Özellikle bankalar, kredi ve çek verme
işlemlerinde Kredi Kayıt Bürosunun kayıtlarını esas almaktadırlar. 2003 yılında
çıkarılan kanun ile Merkez Bankasının kayıtları silinmiş ancak bankalar yine
Kredi Kayıt Bürosu AŞ’nin kayıtlarını dikkate almışlar ve bunu uygulamışlardır.
Bu sebeple, 2003 yılında çıkarılan 5033 sayılı Kanun gerçekte istenilen sonucu
vermemiştir. Bu tasarı da bu hâliyle kanunlaşırsa fazlaca bir işe
yaramayacaktır. Diyeceksiniz ki, bu bankaların özel şirketlerine müdahale
edemeyiz, ama bal gibi müdahale edilen şirketler de var. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; tasarıya ekli teklifim, Kredi Kayıt Bürosundaki kayıtların
silinmesi hükmünü de içermektedir ancak Komisyonun kabul ettiği metne bu
yansıtılmadı. Biz bunun kanun ile yapılmasını istedik ancak Sanayi ve Ticaret
Komisyonu bunu uygun görmedi, gösterdiğimiz yol ve çözüm kabul edilmedi. Şimdi,
yeni yolu bulmak iktidara düşmektedir, aksi hâlde çıkardığımız bu kanunun çok
kimseye faydası olmayacaktır. Sayın Merkez Bankası Başkanı da aynı kanaatte
olduğunu basın-yayın organlarında dile getirmiştir. Değerli milletvekilleri,
özellikle Kredi Kayıt Bürosunun kayıtlarından çıkmak son derece zordur. Olması
gereken, siz borcunuzu ödediğinizde otomatik olarak kayıtlardan düşülmesidir
ancak uygulama böyle olmamaktadır. Listeye bir kere girdiniz mi bir daha
çıkmanız neredeyse imkânsızdır. Bankalar artık her şeyi elektronik ortamda
bilgisayarlarla yapıyorlar ama iş Kredi Kayıt Bürosundaki kayıtların
silinmesine gelince karşı karşıya kaldığınız bürokrasi gerçekten dehşet
vericidir. Dolayısıyla, kara listeye girmek kolay, çıkmak ise çok zordur.
Tasarıya, teklifimde yer alan “Kredi Kayıt Bürosundaki kayıtların silinmesi…”
ibaresinin mutlaka eklenmesi gerekmektedir, yoksa yaptığımız çalışma boşa kürek
çekmekten başka bir şey olmayacaktır. Değerli milletvekilleri, 2003
yılında Sicil Affı Kanunu çıkarken iktidarınızın sicil affı gerekçelerini
hatırlıyor musunuz? Önce, bunu sormak istiyorum. Hatırlamayabilirsiniz, şimdi
ben size bunu hatırlatıyorum. Bakınız, şunları söylediniz: “Peş peşe gelen
krizler insanları perişan etti, sicilleri bozuldu. Biz, yeni bir sayfa açarak
bu insanların sicillerini temizlemek istiyor, milletle bankaları barıştırmak
istiyoruz.” 2003 yılında AKP İktidarı bunu söyledi. Buradan anlaşılan, bozuk
sicilleri krize ve ekonominin kötü yönetilmesine bağladınız. Doğru mu? Evet,
doğru. Şimdi ben size soruyorum: O günkü sicil affını kötü ekonomi yönetiminden
kaynaklanan krize bağladınız, şu andaki sicil affını neye bağlayacaksınız?
Soruyorum, neye bağlayacaksınız değerli milletvekilleri, sayın
İktidar? Siz bağlayamazsınız, 2003’teki sizin sözlerinizle ben bir yere
bağlayayım istiyorsanız. Bu sicil affı, sizin dediğiniz gibi, kötü ekonomi
yönetiminizle oluşturduğunuz krizlerin sonucu vatandaşlarımızın taahhütlerini
yerine getiremez duruma düşmelerinden kaynaklanmaktadır. Getirdiğiniz bu
tasarı, aslında ekonomi yönetimindeki başarısızlığınızın kendi ağzınızdan
itirafıdır ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde kayıtlara geçirilmesidir. Bu
sicil affı, 2003-2009 arasındaki yanlış ekonomi politikalarınızın sonucu mağdur
olup sicilleri bozulanların affedilmesinin yanında, aynı zamanda İktidarınızın
altı yıllık bozuk ekonomi sicilinin de bana göre affıdır. Altı yıldır ekonomiyi
tek başınıza siz yönettiniz. Madem iyi yönettiniz de altı yılda 1 milyonu aşkın
vatandaşımız neden bu kara listelere girdi? Kara listenin neden bu kadar
kabardığını ben size kısaca anlatayım: Öyle bir hava estirdiniz, öyle pembe
tablolar çizdiniz ki millet size inandı ekonomi iyi gidiyor zannetti.
Yaydığınız iyimser hava ve düşük faiz söylemleriniz kişi ve firmaları
borçlanmaya yönlendirdi. Bugün itibarıyla, yaydığınız iyimser havayla
şişirdiğiniz balon patlamış, gerçekler bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır. Değerli milletvekilleri, bu
vesileyle İktidarın şu ekonomi politikalarını birlikte değerlendirelim:
İktidara geldiğiniz günden bugüne ekonomi politikanızı, özelleştirme gelirleri,
sıcak para ve borçlanmaya dayandırdınız, istihdam ve üretim artışına dayalı
politikaları ise hiç izlemediniz, ülkeyi ithalat cenneti yaptınız. Sadece bir
örnek verirsek: Yılda 3 milyar dolardan aldığınız tarımsal ürünler ithalatını
yıllık 10 milyar dolara çıkardınız. Dolayısıyla, çiftçiyi bitirdiniz. Altı
yıldır enflasyon takıntısı içinde insanların alım gücünü daralttınız. Enflasyon
birkaç puan düşünce “Bakın, ben canavarı alt ettim.” diye hava attınız, başka
tabirle “Caka da sattınız.” Daha farklı bir ifadeyle,
İktidarınızın para politikası ise enflasyon, düşük faiz ve faiz dışı fazla
üzerine kurulmuştur. Sonuçta gelinen nokta ise fakirleşen, fukaralaşan, borç
batağı içinde eriyen bir toplum, kapanan iş yerleri, işten çıkarılan insanlar,
açlık sınırının altında yaşayan 10,5 milyon, yoksulluk sınırının altında
yaşayan 52 milyon insanımızdır. Değerli milletvekilleri,
Sayın Başbakanımızın tavsiyesiyle öğününü çay ve simide bağlayan bir toplum,
kömür, erzak, para çeklerine muhtaç olan 5 milyon aile. İşte, sicillerin
bozulmasının anası da danası da değerli milletvekilleri bu gerçeklere
dayanmaktadır. İktidarın övündüğü enflasyonun altıncı yılın sonunda yüzde 10’da
tıkanıp kalmasıyla, yanlış ekonomi politikaları gün ışığına çıkmıştır.
Enflasyonu yüzde 90’dan devralan sizden önceki Hükûmet,
asrın depremine ve yıllarca ekonomiyi günübirlik yönetip gübürü
halının altına süpürenlerin, gübürün halının altından
taşıp ekonomi bombasının ellerinde patlamasına rağmen, yani krize rağmen,
enflasyonu yüzde 90’dan alıp yüzde 29,7’yle size teslim etmişlerdir. Bir başka
ifadeyle, o Hükûmet, üç yılda enflasyonu 3 kat
düşürmüştür. Bununla birlikte, yüzde 7,8 büyüme hızı ve güçlü ekonomiye geçiş
programıyla bu ülkeyi size bırakmıştır. AHMET YENİ (Samsun) – Batan
bankalarla beraber! MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) –
Değerli milletvekilleri, bir konuya daha kısaca değinmek istiyorum. Bir süre
önce, bir sayın bakan “Bankacılık sistemimiz sağlam zeminler üzerine oturuyor,
kriz bankalarımızı etkilemedi ve etkilemeyecek.” dedi. Buradan soruyorum:
Allah’ınızı severseniz, altı yıldır bankacılık sistemimizle ilgili hangi yasayı
çıkarttınız? MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Bankalar Kanunu’nu kim çıkardı? MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) –
Sizden önceki Hükûmet, gövdesini taşın altına koyarak
hem bankacılık sistemimizi hem de ekonomiyi sağlam zemine oturttu. AHMET YENİ (Samsun) – Batan
bankalardan bahset Sayın Vekilim. MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) –
Siz ise bu hayırlı mirasa bile sahip çıkamadınız değerli milletvekilleri. (MHP
sıralarından alkışlar) AHMET YENİ (Samsun) – Batan
bankalardan bahset! MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) –
Başta hazine ve Maliye olmak üzere bütün bakanlıkların tek elde yani bir partide
olmasına rağmen “Ben ne dersem olur, ben yaptım oldu, kargadan başka kuş
tanımam.” mantığı içerisindeki iktidarınızın altıncı yılındaki başarısı bana
göre koskocaman bir sıfırdır değerli milletvekilleri. AHMET
YENİ (Samsun) – Batan bankalardan bahseder misin. MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) –
Devri iktidarınızda ise enflasyon yüzde 29’dan yüzde 10’a düşmüş, yani altı
yılda 3 kat düşmüştür. Büyüme hızı ise yüzde 8’den yüzde 3’e gerilemiştir. 2002
yılında Kastamonu’da “İşsizlik, yoksulluk ve IMF bu ülkenin kaderi olmayacak.”
dediniz. Bunlar, altı yıl sonra, başta IMF olmak üzere bu ülkenin kaderi olmaya
devam etmektedir. 25 milyar dolar için ümüğümüzü IMF’ye uzattık. İşte, başta enflasyon ve
benzeri takıntılarınız sonucu millet fakirleşmiş, borç batağına itilmiştir.
Bununla da kalınmamış, borç ödeme imkânı kalmayan bu mağdur ve mazlum toplumun
malum baskılarla iradeleri de ipotek altına alınmıştır. Özellikle Sayın Sanayi
Bakanımız gerçekten işini iyi bilen, gerçekten takdir ettiğim bir değerli kişi.
Bu sözlerim başta Sanayi Bakanımızı ve sizleri incitmesin. Bu söylediklerim,
İktidarınızın ve Türkiye'nin bilinen ve her zeminde konuşulan gerçekleridir
değerli milletvekilleri. Altı yılda vatandaşın hane
halkı borç yükü 9 kat artarak 114 katrilyona çıkarken, tüketici kredileri 81,
kredi kartı borçları 33 katrilyona ulaşmıştır. Aynı dönemde vatandaşımızın borç
ödeme gücü ise sadece ve sadece 1 kat artmıştır. İşte sicillerin bozulma
nedenleri bunlardır, işte asıl sorun buradadır değerli milletvekilleri. 9 kat
artan borç yükü, 1 kat artan ödeme gücüyle bu borçlar “ka-pa-tı-la-maz”
değerli milletvekilleri. Yanlış politikalarınız sonucu
başta esnaf ve çiftçilerimiz olmak üzere toplumun her kesimi borç batağında
debelenmektedir. Tarım kredi kooperatifleri ve bankaların icra işlemleri
nedeniyle iş yerlerine, evlerine, tarlalarına haciz gelmektedir. Yanlış ekonomi
politikalarının sonucunda Anadolu’da tefecilik patlamıştır. Gazete ilanlarıyla
tefecilik yapılıyor. Tefeciler ise şu anda gerçekten bayram yapıyor. Kısaca,
kredi kartı borçluları borçlarını ödeyemez duruma geldikleri için taklacı
denenlere takla attırıyorlar. Ama bu da tıkanmak üzere. Bunları
siz biliyorsunuz, yörelerinizde biliyorsunuz değerli milletvekilleri. Borcunu
ödeyemeyenlerden dolayı icra daireleri dolup taşmakta, yenileri açılmasına
rağmen icra dairelerinde bir ay sonraya gün verilmekte. Bu gelinen nokta ülkede
kaosa, insanların intiharına, borçlu-kefil ve alacaklı
üçgeni içerisinde cinayetlere sebep olabilecektir. Bunun önlemini almak siz
değerli İktidarımızın sayın milletvekillerine düşmektedir. İktidarın sayın
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak millet adına rica ediyoruz,
lütfen ve süratle ülkenin gerçek gündemi olan esnafın, çiftçinin, emeklinin,
memurun, işsizin, borçlunun ve gençliğin patlama noktasına gelen sorunlarına
yönelin. Değerli milletvekilleri, AKP
İktidarında reel işsizlik oranı yüzde 20’lerle rekor kırmıştır. Sadece bu oran
bile başarısızlığın en büyük kanıtıdır. Bu rekorunuza karşılık hak ettiğiniz
madalyayı milletimizin 29 Martta sandıktan çıkarıp size takdim edeceğine
inanmaktayım. Değerli milletvekilleri, o
zaman yapılması gereken, öncelikle borç ödeme gücünü artırmak, borçları mutlaka
ve mutlaka yeniden yapılandırarak zamana yayıp bu beladan bu milleti
kurtarmaktır. Aslında bugün burada sadece sicil affını değil, sicil affıyla
birlikte borçları yapılandıran bir maddeyi de mutlaka görüşmeliydik. Sürekli diyorsunuz ki:
“Muhalefet sadece eleştiriyor, ortaya çözüm önerisi koymuyor.” Biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bu kürsüden yaptığımız her konuşmada çözüm önerilerini
bugüne kadar hep ortaya koyduk. Hep söylüyoruz, amacımız, hak etmenize rağmen,
bağcıyı dövmek değil, samimiyetle ifade ediyoruz ki milletimizin üzüm
yemesidir. Ama sizin kulağınız muhalefetten gelen her öneriye tıkalıdır.
“Dediğim dedik çaldığım düdük, yaptığım doğrudur.” anlayışı içerisinde
burnunuzun doğrultusunda gitmektesiniz. İki yıldır diyoruz ki:
“Ekonomi iyi değil, kriz geliyor, şu şu tedbirleri
alın.” Ama sizden ses seda yok. Ekonomiyi iyi gösteren birtakım rakamlar
uydurulmuş, buna siz de inanmışsınız, patlayan ekonomi balonunun gürültüsünü
aslında sağır sultan duydu. Siz ise hâlâ teğetlerle, “psikolojiktir”
saptamalarıyla uykunuza devam etmektesiniz. Özellikle son üç haftadır, darda
olan vatandaşlarımızın sıkıntılarını çözecek, esnafa nefes aldıracak, çiftçiye
zaman kazandıracak, kredi kartı kullanıcısını mağduriyetten kurtaracak benim ve
arkadaşlarımın kanun tekliflerinin doğrudan gündeme alınmasını oylarınızla siz
burada reddettiniz. Bunlardan bir tanesi, vatandaşımızın çok şikâyet ettiği
kredi kartlarından ücret alınmamasıyla ilgili verdiğim kanun teklifidir. Gelin, bizimle birlikte milletin yanında olun
çağrıma rağmen, oylarınızla bu teklifi reddederek bankaların yanında yer
aldınız. Tarıma dayalı sanayi kuruluşlarının özelleştirme takviminin sonuna
bırakılmasıyla ilgili kanun teklifimi de yine siz burada reddettiniz. Özellikle
küçük esnafı korumak için büyük marketleri şehir dışına çıkaralım dedik, yine
kulak asmadınız. Bu dördüncü kanun teklifim. Onu da komisyonda budadınız,
buradan da güdük çıkaracaksınız. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Arkadaşlarınız da aynı teklifi vermiş. MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) –
Milliyetçi Hareket Partisi olarak elli sekiz adet kanun teklifi verdik, hiç
birini dikkate almadınız. Dolayısıyla, bizlere “çözüm üretmiyorsunuz.” demeye
hiç ama hiç hakkınız yoktur. Her kanun teklimiz bir çözümdür değerli
milletvekilleri. Üstelik biz muhalefetiz, sorunu ortaya koyacağız, sizler tek
başına iktidarsınız, dolayısıyla çözümü siz bulacaksınız. Çözemiyorsanız
gideceksiniz, çözebilenler buraya gelecektir. Değerli milletvekilleri,
borcunu ödeyenlerin bozuk sicillerinin affedilmesi vesilesiyle düşüncelerimi
sizlerle paylaşmaya çalıştım. Buradan umudu tükenenlere sesleniyorum:
Umutsuzluğa ve karamsarlığa düşmeyin. Her problemin bir çözümü, her derdin bir
çaresi Milliyetçi Hareket Partisinde vardır. (MHP sıralarından alkışlar) Sayın İktidar, çok partili
dönemin altmış hükûmeti içindeki tek başına iktidar
olan dört siyasi partiden birisiniz. Bunun kadrini ve kıymetini maalesef
bilemediniz, sorunları inadına artırdınız. Sonuç olarak, büyük milletime
sesleniyorum: “Üç yılda bu ülkede sorun kalmayacak.” deyip altı yılda ülkeyi
devasa sorunlarla baş başa bırakan “AKP İktidarının alternatifi yoktur.”
söylemlerine inanmayın ve aldanmayın. Kırk yıllık siyasi deneyimiyle eksiğini
gediğini bilen, gerçekten tecrübe kazanmış Milliyetçi Hareket Partisi bu
iktidarın alternatifidir diyor; tasarıyı destekliyor, heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Serdaroğlu. Demokratik Toplum Partisi
Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit Geylani.
Buyurun efendim. (DTP
sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ
(Hakkâri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa
tasarısı üzerine Grubum Demokratik Toplum Partisi adına söz aldım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, özel
hukuk alanı dâhil hiçbir yasal düzenleme, bölgede ve ülkede yaşanan sosyal,
ekonomik, siyasal gelişmeler ve demokratik bir barış ortamından soyut değildir.
Bu ve benzeri hadiseler birbirlerini etkilemekte ve birbirlerini tamamlamaktadır.
Onun için, izin verirseniz, bu bağlamda çok özet olarak güncelin altını çizerek
vurgulamak istiyorum. Değerli arkadaşlar, toplum
olarak oldukça zorlu ve yoğun bir dönemden geçiyoruz. Gerek Orta Doğu’da
gerekse de ülkemizde çok sancılı bir dönem yaşanmaktadır. İsrail’in masum ve
mazlum Filistin halkı üzerinde bir ayı aşkındır süren insanlık dışı
uygulamaları nihayet her iki tarafın ateşkes kararıyla şimdilik durmuş
gözüküyor. Bugüne kadar çoğu kadın ve çocuk olmak üzere binden fazla insan yaşamını
yitirmiştir. Özellikle çocuklara ve sivil halka reva görülen bu kitlesel
katliamı bir kez daha kınıyor ve İsrail’i şiddetle protesto ediyoruz. Verilen
ateşkes kararlarının kalıcı olmasını umuyor, tüm Orta Doğu coğrafyasında
barışın egemen olmasını ve barışın hüküm sürmesini diliyoruz. Ayrıca, İsrail’in işgal
ettiği ve harabeye çevirdiği Gazze topraklarını bir an önce ve bir daha girmemek üzere
terk etmesini de bir kaçınılmazlık olarak görüyoruz. Ayrıca, tüm dünya
kamuoyunu bu savaşın son bulması ve barışın kalıcı olması için duyarlı olmaya
ve katkı sunmaya çağırıyoruz. Değerli arkadaşlar, kuşkusuz
bölge barışına inanmak ülke barışına inanmaktan geçer ve bu çabanın içinde
olmak gerekiyor. Bakınız, Sayın Başbakan bölge savaşının barış elçiliğine soyunurken,
aynı zaman dilimi içinde, yani 3 Ocak 2009 tarihinde Türk kobra savaş
helikopterleri Şemdinli’nin Derik köyünü bombalamışlardır. On altı yaşındaki
Şehriban Duyan adındaki vatandaşımız yaralanmış, onlarca ev kullanılmaz ve
oturulmaz duruma gelmiştir. ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat) –
Sicil affı mı getiriyor oraya? HAMİT GEYLANİ (Devamla) - Köy
yolu üzerinde çalışma yapan iş makineleri de açılan ateş sonucunda büyük hasara
uğramışlardır. Olay yerine giden devlet yetkilileri de köylülere “Özür dileriz.
Harabe olan komşu köy bombalanacaktı, yanlışlıkla sizin köy bombalanmış.”
demişler. İşte, özrü kabahatinden büyük olan buna derler. Değerli arkadaşlar,
demokratik ülkelerde bu tür hadiseler karşısında yurttaşa uygulanan bu denli
hukuk dışı uygulamalar özür dilemekle son bulmuyor. Bakınız, yirmi beş yıllık
şiddet ve çatışma kültürünün ağır sonuçlarını yaşadığımız 2009 yılının ilk
aylarında dahi sorunu çözmeyen askerî yöntemler bağrında Ergenekon vakasını
besleyerek ve büyüterek ülkeyi bugüne taşımıştır. İşte, hâlen bugün ve bu
saatte devlet içinde devlet olanlar, sözüm ona kendilerince kutsal değerler
uğruna, ülkemizin kutsal doğasını köstebek yuvasına çevirerek gömdükleri
cinayet, suikast silahlarıyla ve savaş hâli cephaneliklerle kirletmişlerdir. Bu
binlerce silahtan sonra asit kuyularından veya herhangi bir çukurdan binlerce
cesedin de çıkması karşımıza çıkacaktır. Ucunun nerelere kadar uzanacağının
ipuçları biraz da olsa basında renk vermeye başlamıştır. Değerli arkadaşlar, bu
hadisenin deşilmiş olmasından zamanlaması itibarıyla seçim arifesinde kimse
siyasetinin hanesine bir artı olarak saymasın, tam aksine bunlar geç
kalmışlığın sorumlularıdır. Biliyorsunuz devlette devamlılık, hatta kusursuz
sorumluluk ilkesi vardır. Onun için AKP Hükûmeti bu
hadisede gecikmiş olmakla hem kusurlu hem de sorumludur ve ayrıca hiç kimse de
ucu kendilerine uzanacağı korkusuyla hadisenin avukatlığına da soyunmasın ve
yargıyı da etkilemekten uzak dursun. Çünkü her iki durum da siyasetin
dayanılmaz hafifliğidir, doğru olan
hadisenin kökten çözümü için katkı sunmaktır. Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti, Ergenekon, Filistin, yerel seçimler derken halkın
asıl gündemini yani ekonomik krizi unutturmaya çalışmaktadır. Oysaki halkın
gerçek gündemi bugün de ağırlıklı olarak yoksulluk ve açlık hadisesidir. Hâlâ işçi kıyımları devam etmekte. Yüzlerce şirket ve
binlerce esnaf çareyi işletmelerini kapatmakta görüyorlar. İşsizlik oranı TÜİK’in son açıklamalarında bile büyük bir artış
göstermekte ancak hâlâ gerçek işsizliği ortaya koyamamaktadır. Tüm göstergeler
2009 yılında ekonomik krizin daha da boyutlanacağını göstermektedir. Türkiye’de yıllardır
bankacılık sektöründe ciddi sorunlar yaşanmaktadır, bu herkes tarafından
bilinen bir gerçeklik. Gerek yasal düzenlemelerin eksikliği gerekse de tüketici
haklarına yeteri kadar önem verilmemesi yurttaşa altından kalkamayacağı
sıkıntılar dayatmıştır. Bugün, dünyada yaşanan
ekonomik krizin kaynağı, büyük ölçüde bankacılık sektöründe yaşanan sorunlardan
kaynaklanmaktadır. Bu sorunlar ülkemizde de var olup sadece kredi sözleşmeleri
alanında yaşanan sorunlarla da kalmamıştır. Türkiye bugün hâlâ içi boşaltılan,
hortumlanan bankaların yaratmış olduğu ekonomik maliyetin hesabını ödemektedir
ve bu hesabın altından da kalkamamaktadır. Ne yazık ki bunun faturası da yoksul
halka kesilmekte, bireyler ve firmalar ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla
bankalardan kredi talep etmektedirler. Aldıkları kredileri de vadesinde ve
önceden de ayarlanmış faizle beraber geri ödemek durumunda kaldıklarından,
Türkiye şartlarında yüksek enflasyon nedeniyle faiz oranları çok yüksek
seviyelerde seyrettiği için bu durum borçlanma maliyetini de büyük ölçüde
yükseltmektedir. Özellikle artan faiz yükü, banka alacaklarının tahsili
sınırlandırıcı bir etki yaratmakta, tüketiciyi de maddi, manevi bunalıma
sürüklemektedir. Günümüz itibarıyla
tüketiciler yaşamlarını kredi kartı ve tüketici kredisiyle sürdürmektedirler.
Türkiye’de şu an yaklaşık 42 milyon kredi kartı mevcut olup bunun yüzde
50’sinden fazlası hâlâ aktif durumdadır. Ne yazık ki şu anda 1 milyona yakın
tüketici ise kredi kartı borcu nedeniyle icralık duruma gelmiştir. Üzülerek
belirtmek gerekir ki bu sayı ekonomik kriz nedeniyle daha da hızla artmaya
devam etmektedir. Özellikle enerji kaynaklarına ve gıdaya yapılan zamlar, tüketiciyi,
yaşamını sürdüremez, borcunu ödeyemez hâle getirmiştir. Bugün tüketici
kredileri ve kredi kartlarının oluşturduğu toplam borç 100 milyar YTL’yi
geçmiştir, faizleriyle birlikte -bu rakam- 150 milyar YTL civarında bir borç
söz konusudur. Kredi kartı borçlarının bu
noktaya gelmesinde en büyük etken tüketicilerin gelirleri ile giderleri
arasındaki oransızlıktır. Kuşkusuz insanlar ihtiyaçlarını mutlaka karşılamak
durumundadırlar ancak gelirleri yetmiyor, dolayısıyla tüketici kredi kartına
sığınıyorlar. Ancak bugün oluşan bu borç birikimi sonucu, insanlar artık
çalıştıkları ve elde ettikleri geliri ailelerine, çocuklarına harcamaktan öte
öncelikle kredi kartı borçlarına kullanıyorlardır. Çoğu tüketici, oluşan kredi
kartı borçlarını ödemek için yeni kredi kartları almayla karşı karşıyadırlar,
bu da vatandaşın yaşadığı ekonomik krizin vahametini anlatmaya yeterdir diye
düşünüyoruz. Değerli arkadaşlar,
görüşülmekte olan yasa tasarısı kamuoyunda “sicil affı” olarak değerlendirilse
de özünde tam bu gerçeği yansıtmadığı düşüncesindeyiz. Tasarı, Merkez
Bankasının kara listesinde olan gerçek ve tüzel kişilerin kayıtlarının
silinmesini öngörmektedir. Böylece, bankalar ve finansal kiralama şirketlerince
yapılacak kredilendirme, çek karnesi verilmesi ve diğer işlemlerde silinmiş
kayıtların dikkate alınamayacağını hükme bağlıyor. Ancak bu tasarıyla ulaşılmak
istenen hedefin tutturulacağı konusunda da büyük ölçüde endişelerimiz vardır,
çünkü bu yasa tasarısı bankalara hiçbir zorunluluk ve yaptırım
uygulamamaktadır. Özellikle özel bankalar, serbest piyasa koşulları içinde
hiçbir gerekçe göstermeden talep edilen kredi ve kredi kartı başvurularını
reddedebileceklerdir. Bu nedenle, bankalara ilişkin hiçbir yaptırımın bu
tasarıda düzenlenmemiş olmasını ciddi bir eksiklik olarak değerlendiriyoruz.
Elbette ki bankaların, özellikle de özel bankaların kâr etme amacıyla
kurulduğunu biliyor ve bir ölçüde de doğal karşılıyoruz, ancak bu bankaların
asıl amacı ve görevi de topladıkları mevduat karşılığında üreticilere ve
ihtiyaç sahibi firma ve kişilere sınırlı bir kâr karşılığında kredi dağıtmak da
olmalıdır. Ne yazık ki, günümüzde hiçbir banka yüzde 100 kâr etme güdüsü ve hırsından
başka hiçbir amaç gözetmemektedir. Kaldı ki, Merkez Bankası tarafından
kayıtların silinmesi de fazla bir şey ifade etmiyor. Nitekim,
bankaların ortaklaşa oluşturdukları kredi kayıt bürolarındaki, şirketlerdeki
kayıtlar silinmediği sürece bu düzenlemenin pek de bir anlamı olamayacağı
açıktır. Yine, görüşmekte olduğumuz tasarının bankaların kendi aralarında tuttukları
sicil kayıtlarının da silinmesini düzenlemesi gerektiğini düşünüyoruz. Bakınız, bu tür af
niteliğindeki düzenlemeler olumlu olarak karşılansa da yoksul halkın,
üreticinin ve tüketicinin gerçek ekonomik derdine derman olmadığı ortada.
Yaşanan ekonomik kriz, yoksulluk ve işsizlikle bu tür ufak düzenlemelerle baş
edilemez, piyasaları da bu şekilde canlandırmak olanak dışıdır. Değerli arkadaşlar, bakınız,
2003 yılında da kapsam bakımından aynı, sadece süreler bakımından biraz farklı
bir sicil affı yasası çıkarılmıştı. Ancak görüldüğü gibi, çıkarılan yasa
hedeflenen iyileştirmeyi sağlayamamıştır. Görüştüğümüz bu yasanın geleceğinin
de aynı olacağı kuşkusunu taşıyoruz, çünkü bu yasa tasarısının içeriğiyle
birlikte çok fazla yenilik getirmediği ortada. Düzenlemeyle birlikte aftan
yararlanabilmek için borcun tamamının ödenmesi şartı aranmaktadır. Oysa, asıl mağdur olanlar borcunu hâlâ ödeyemeyip faiz yükü
altında ezilen tüketiciler kesimidir. Dolayısıyla, bu yasa tasarısı özellikle
yaşadığımız bu kriz ortamında yurttaşların temel sorunlarını çözmekten oldukça
uzaktır. Bu düzenleme en azından,
yoksulluk sınırında yaşayan vatandaşların kredi kartı ve kredi borçlarının
faizlerinin silinmesini de öngörmeliydi diye düşünüyoruz. Yasa kapsamının daha da
genişletilerek, zor durumda olan üretici ve tüketicinin bu ve benzeri yasalarla
ekonomik durumlarının iyileştirilmesi gerektiği düşüncesiyle yasaya olumlu oy
vereceğimizi belirtir, hepinizi saygıyla selamlarım. (DTP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Geylani. AK PARTİ Grubu adına Yozgat
Milletvekili Sayın Abdulkadir Akgül. Buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA
ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Karşılıksız
Çek ve Protestolu Senetler İle Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin
Kayıtların Dikkate Alınmaması Hakkında Kanun Tasarısı ile ilgili görüşlerimizi
bildirmek üzere AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, TESK ve TESKOMB’da Genel Başkanlık yapan ve geçtiğimiz hafta vefat
eden İstanbul Bölge Başkanımız, eski Genel Başkanımız Suat Yalkın’a
Allah’tan rahmet diliyor, ailesine başsağlığı dileklerimle sözlerime
başlıyorum. Değerli milletvekilleri,
konuşulanlara cevap verme gibi bir görevim yok. Bunları Sanayi Bakanımız
zannedersem cevaplayacak. Ancak, o günlerle ilgili ufak bir anımı sizlerle
paylaşmak istiyorum. 2001, 2002 yıllarında yine esnaf ve sanatkâr -yönetiminde
görev almış biri olarak- bitmiş, tükenmiş bir durumda iken, o günkü Hükûmetimizden, Sayın ekonomiden sorumlu Bakanımızla
görüşme talebini ve bitmiş, tükenmiş olan teşkilatlarımızın sorununu dile
getirmek için randevu istedik. Ancak, tam dokuz ay süreyle başbakanlarımız, o
günkü bakanlarımız kendileri dahi randevu alamayacaklarını söylemişlerdi. O gün
randevu dahi alamamıştık, tükenmiştik. Tabii o günlerle bugünleri kıyas etmek
mümkün değil. Bu vesileyle o günlerdeki durumla bugünü karşı karşıya getirmenin
pek de vicdana sığan bir iş olmaması gerekir. MUHARREM VARLI (Adana) –
Hangi Bakanlık? ABDULKADİR AKGÜL (Devamla) –
Ülkemizin ekonomik ve tarımsal yapısında çok önemli bir yer tutan esnaf ve
sanatkârlarımız ile KOBİ’lerimizin son yıllarda çeşitli nedenlerle sıkıntılı
bir süreçten geçtiği malumlarınızdır. MUHARREM VARLI (Adana) – Bu
sana yakışan bir davranış! ABDULKADİR AKGÜL (Devamla)
Önce 1994, sonra 1999 ve son olarak 2001 krizleri en fazla esnaf ve sanatkârı
olumsuz anlamda etkilemiştir. İş kesimi yüksek faizler, finansal dalgalanmalar
ve daha birçok nedenlerle, istenilmemesine rağmen ticari ve ekonomik
faaliyetler esnasında kredi borçları, çek, senet ve kredi kartlarına ilişkin
taahhütlerini yerine getiremez olmuşlardır. AKİF AKKUŞ (Mersin) – Bugünkü
gibi yani! ABDULKADİR AKGÜL (Devamla) –
Tüm bunların sonucunda esnaf ve sanatkârların iş hacmi daralmış, sermayeleri
kısıtlı ve mütevazı olduğundan istenildiği düzeyde yatırım ve üretim yapmakta
zorlanır hâle gelmişlerdir. Ancak biliyoruz ki bu büyük
kesimi göz ardı ederek sağlıklı ekonomik politikaların uygulanması ve başarılı
sonuçların elde edilmesi çok mümkün değildir. Çünkü esnaf ve sanatkârlar ile
KOBİ’ler bir yönüyle ekonominin temel taşlarıdır, bunun da ötesinde
toplumumuzun orta direğidir. İstihdama, gelir dağılımına, toplumsal adalete
yaptıkları katkı ekonomik katkılardan daha büyük bir önem taşımaktadır.
Kendileri, aileleri ve yanlarında çalışanları ile ülkemizin beşte 1’ini
oluşturan bu kesimin desteklenmesi, korunması ve gelişmesi yönünde sürekli
politikalar üretilmesi gerekmektedir. Bu kesimlerin acil desteğe ihtiyaç
duyduğu başlıca sorunu, uygun şartlarda finansman sağlanması ve bunun
kullanılabilmesidir. Bu gerçeklerin ışığında 2003
yılından bu yana kurulan hükûmetler esnaf ve
sanatkârlara özel bir önem vermiş ve ilk örnek olma özelliği taşıyan bazı
uygulamaları hayata geçirmiştir. Bunlar arasında ilk akla gelenler finansman
sorunlarının giderilmesine yönelik çalışmalardır. 2002 yılında esnaf ve
sanatkârlarımıza kullandırılan kredi miktarı 152 milyon TL’dir. Bugün için
toplam rakam 21 kat artarak 3,3 milyar TL’ye gelmiş, yıllık kullanım ise 5
milyar Türk lirasını geçmiştir. O tarihte kredi kullanan esnaf ve sanatkâr
sayısı 50.435 iken bugün 765 bin esnaf kredi kullanır hâle gelmiştir. Yine o tarihlerde kredi
faizleri yüzde 59 iken bugün 15,6’ya kadar inmiştir. Bununla da yetinilmemiş,
küresel finans krizinin de etkileri göz önüne alınarak, bu kesimden gelen
talepleri Hükûmetimize ileterek gerekli çalışmalar
yapılmış, 2009 bütçe görüşmelerinde yüce heyetinizin de destekleriyle hazine
tarafından bu kredilere görev zararı olarak ayrılan ödenek yüzde 35 artışla 275
milyon TL’ye çıkarılmıştır. Bu vesileyle de 10 Ocak 2009 tarihli Resmî
Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla esnaf ve sanatkârlara
kullandırılan kredilerin faiz oranı yüzde 12’ye düşürülmüştür. Önümüzdeki
aylarda da cari faizlerin düşmesiyle birlikte bu faiz oranının yüzde 8’e
ineceği görülmektedir. Yine bu uygulamalardan bir
diğeri, can suyu kredi destek programlarıdır. Doğrudan esnaf ve sanatkârı hedef
alan bu programlar ile 10 binin üzerinde imalatçı, esnaf ve sanatkâr faizsiz
kredi desteği almış, piyasalara bir canlılık getirilmiş ve bu destek devam
ettirilmektedir. Yine,
Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Merkez Birliği
(TESKOMB) ile bir çalışma yapılarak esnaf ve sanatkârlar kooperatifleri
kanalıyla kredi kullanan ancak bunu ödeyemeyerek takibe, hatta icraya, hacze
uğrayan ve kredi taksitleri kooperatiflerince ödenen 100 bini bulan esnaf ve
sanatkârların, anaparalarını ödemek kaydıyla, anaparanın 2 katını bulan
temerrüt faizlerinin beş yıla yayılarak ödenmesini ve bu konuda esnaf ve
sanatkârın mali gücüne göre miktarının kendisinin belirleyeceği bir şekilde
yapılandırma yaparak 100 bin esnaf ve sanatkârın evi ve iş yeri hacizden
kurtarılacak ve yeniden ekonomiye kazandırılacaktır. Bu,
geçtiğimiz hafta yürürlüğe girmiştir. Diğer taraftan yine ilk defa
esnaf ve sanatkârların gelecek üç yılını planlamak amacıyla Esnaf ve Sanatkâr
Strateji ve Eylem Planı hazırlanmıştır. Esnaf ve sanatkârlarımızın küreselleşen
dünyada ayakta kalabilmesini ve rekabet edebilmesini sağlayacak değişim,
dönüşüm, destek projeleri içeren bu plan ile esnaf ve sanatkârlarımıza yönelik
faaliyet ve projeler zamana bağlı bir programda çok daha verimli ve sistematik
olarak yürütülecek ve sonuçlandırılacaktır. Değerli milletvekilleri,
gerek can suyu destek programları gerekse Esnaf ve Sanatkâr Strateji ve Eylem
Planı çalışmaları esnasında esnaf ve sanatkârın en önemli sorunlarından birinin
finansmana erişim olduğunun tespiti ortaya konulmuştur. Esnaf ve sanatkârımıza
kredi ve kefalet kooperatifleri aracılığıyla kullandırılan Türkiye Halk Bankası
kredileri piyasaya göre daha cazip ve bir hayli uygun oranlarla sağlanmaktadır.
Ancak bu krediye ulaşımda birtakım sıkıntıların yaşandığı da bilinmektedir. Bu
sorunların başında kamuoyunda “kara liste” olarak adlandırılan mali sicil
uygulaması gelmektedir. İşte şu an görüştüğümüz Karşılıksız Çek ve Protestolu
Senetler ile Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate
Alınmaması Hakkındaki Kanun Tasarısı ile bu krediye erişim kolaylaşacak, kredi
kullanamayan bazı kişi ve kuruluşların yanında KOBİ’lerle birlikte esnaf ve sanatkâr
da yeniden kredi kullanma imkânı bulacaktır. Geçmiş kriz dönemlerinde çok
sayıda kişi, kuruluş, esnaf ve sanatkâr iyi niyetle yaptığı birtakım ticari
faaliyetler esnasında istememesine rağmen çek, senet, kredi ve kredi kartı
borçlarını ödeyememe durumu ile karşı karşıya kalmıştır. Bunun sonucunda “kara
liste” olarak adlandırılan ve Merkez Bankasında kayıtları tutulan riskli grup
içine alınan kişi, kuruluş, esnaf ve sanatkârlarımız daha sonra bu borçlarını
kapatmış olsalar bile çek almada ve kredi temininde güçlükler yaşamışlar ve
hâlen de yaşamaya devam etmektedirler. 25/12/2003
tarihinde çıkarılan 5033 sayılı sicil affına ilişkin Kanun’dan sınırlı ölçüde
yararlanılabilmiştir. Bunun önemli iki sebebinden
birincisi: O tarihte yani 2003 yılında krediye ulaşım kolay değildi ve faizler
yüksekti, tahsis edilen plasmanlar da yetersizdi. O
tarihten sonra esnaf ve sanatkâra yönelik çalışmalar, kredi kolaylığı ve
faizlerin düşmesi krediye talebi artırmış, dolayısıyla yeni bir sicil affına
ihtiyaç duyulduğu ortaya konulmuş ve buna ilişkin olarak da bugün görüştüğümüz
tasarı hazırlanmıştır. İkincisi:
25 Aralık 2003 tarihinde çıkarılan Kanun sadece üç aylık bir süreyi kapsayıp 25
Mart 2004’te sona ererken, şu an üzerinde konuştuğumuz yeni düzenleme 25 Mart
2004’ten başlayıp kanun çıktıktan sonraki altı ay süreyi de üzerine koyduğumuz
zaman 2009’un yedi ve sekizinci aylarına kadar sürmekte, sonuç olarak da beş
buçuk yıllık bir süreye tekabül etmektedir. Ödeme
tarihi bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce olup da kullandığı nakdî ve gayrinakdî kredinin ödemelerini aksatan gerçek ve tüzel
kişilerin, ticari faaliyette bulunan ve bulunmayan gerçek kişilerin ve kredi
müşterilerinin karşılıksız çıkan çek, protesto edilmiş senet, kredi kartı ve
diğer kredi borçlarına ilişkin kayıtları, söz konusu borçların bu kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten önce veya bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren altı ay içinde ödenmesi veya alacaklı kuruluşlarca yeniden
yapılandırılması hâlinde borcun tamamının ödenmesini müteakip Merkez Bankasınca
tutulan kayıtlardan silinecektir. Merkez Bankasınca kayıtların
silinmesinden sonra, bankalar, finansal kiralama şirketleri, factoring şirketleri ve tüketici finansman şirketlerince
yapılacak kredilendirme, çek karnesi verilmesi ve diğer işlemlerde silinmiş
kayıtlar dikkate alınmayacaktır. Değerli milletvekilleri,
tasarının yasalaşmasıyla her kötü sicilin banka kayıtlarından silineceği
anlaşılmamalıdır. Düzenleme yürürlüğe girdiğinde, bankalara kredi verme
zorunluluğu getirilmiş olmayacaktır ama kredi istendiğinde de eski kayıtların
bir engel oluşturmasının önüne geçilmiş olacaktır. Vatandaşlarımıza bu konuda
bir fırsat verilmesinin sosyal devletin gereklerinden biri olduğunu da
unutmamak gerekir. Bankaların da iyi niyetli yaklaşımda bulunan kişi, kurum,
esnaf ve sanatkâra bu kanun hükümlerini uygulama gerekliliği vardır. Bankalar
sadece kâr yapmak, para kazanmak amacıyla kurulmamışlardır, ülkenin
gelişmesine, ekonomik olarak kalkınmasına yardımcı olmak görevleri de vardır ve
bu kendi amaçlarına da hizmet eder. Kalkınmış ve sorunsuz bir ülkede daha kârlı
ve daha güvenli bir bankacılık yapmak onların da yararınadır. Dolayısıyla, bu
kanun hükümlerini uygulamak herkesin yararına olacaktır. Bu meyanda,
Karşılıklar Kararnamesi’nin de günün şartlarına göre yeniden düzenlenmesinde
yarar bulunmaktadır. Tasarının özünü Merkez
Bankasındaki kayıtların silinmesi ve bu kayıtların kredilendirme kuruluşlarınca
dikkate alınmaması oluşturmaktadır. Yine
tasarı, ödeme tarihi kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce olup kullandığı
nakdî ve gayrinakdî kredinin ödemelerini aksatan
gerçek ve tüzel kişilerin, ticari faaliyette bulunan ve bulunmayan gerçek
kişilerin ve kredi müşterilerinin karşılıksız çıkan çek, protesto edilmiş
senet, kredi kartı ve diğer kredi borçları kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren altı ay içinde ödendiği veya yeniden yapılandırıldığı takdirde söz
konusu borçlara ilişkin kayıtların Merkez Bankasınca tutulan kayıtlardan behemehâl
silinmesini gerektirmektedir. Değerli
milletvekilleri, esnaf ve sanatkârlarımızın temsilcisi olan iki büyük kuruluş,
Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) ile Türkiye Esnaf ve
Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Merkez Birliği (TESKOMB), esnaf ve
sanatkârların sorunlarını çözebilmek adına özlenen iş birliği ve ortak
çalışmayı, uyum, birlik ve beraberlik içinde, Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın
önderliğinde gerçekleştiriyorlar. Bu iş birliğinin sonuçlarını,
son yıllarda esnaf ve sanatkâra yönelik çalışmaların nitelik ve nicelik olarak
artmasıyla almaya başladık. Kredi destek programları, geleceğe yönelik
planlamalar ve yol haritalarının çizilmesi, finansmana erişimin
kolaylaştırılması ve nihayetinde sicil affı, bu iş birliğinin sağladığı olumlu
etkiyle kısa vadede sonuçlanan çalışmalardır. Bu birlikteliğin artarak verimli
bir iş birliğine dönüşeceğine ve devamının da geleceğine yürekten inanıyorum. Bu iş birliğinin yönelmesi
gereken alanlar hakkında görüşlerimi kısaca belirterek sözlerime son vermek
istiyorum. TESKOMB esnaf ve sanatkârların finansman ihtiyacını uygun koşullarla
sağlamak üzere kurulmuş bir kurumdur. TESK ise esnaf ve sanatkârların mesleki
gelişimini sağlamak üzere kurulmuş bir meslek kuruluşudur. Günümüz ekonomisinin anahtar
kelimesi rekabet edebilirliktir. Hızlı ekonomik gelişme süreci, bilgi
paylaşımının hızı, yaygınlığı ve küreselleşme ülke ekonomilerinin ve bunun
içindeki aktörlerin yapılarını değiştirmiştir. Tüketiciler daha kaliteli, daha
ucuz, kolay ulaşılan, standartlara uygun, çevreyi koruyan mal ve hizmet
istemektedir. Bu talepleri karşılayabilen işletmeler ayakta kalabilmekte,
diğerleri ise bu dönüşüm sürecine ayak uyduramadığı için süreç içinde
elenmektedir. Esnaf ve sanatkâr işletmeleri için bu süreç sancılı geçmektedir.
Bu işletmelerin taşıdığı özellikler, yapısal değişim ve dönüşüm süreçlerine
ayak uydurmalarını güçleştirmektedir. Bu açıdan esnaf ve sanatkâr
işletmelerinin rekabet edebilirliklerini artırmaya yönelik olarak desteklere
ihtiyaç bulunmaktadır. Esnaf ve sanatkâr kesiminde
rekabet gücünü artırabilmek için ARGE çalışmalarına yönelmelerini teşvik etmek,
verimliliği artırmak, yenilikçi yaklaşımları benimsemek ve uygulamak, kümelenme
modelleri geliştirmek, esnaf ve sanatkârlara kolay ulaşabilecekleri danışmanlık
hizmeti sunmak gündeme getirilmesi gereken acil ihtiyaçlardır. Bütün bu
öneriler öncelikle finansman ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır. Değerli milletvekilleri,
60’ıncı Hükûmet tarafından son bir yıldır yapılan ve
biraz önce kısaca değindiğim çalışmalarda bu iş birliğinin olumlu etkisi
görülmektedir. Gelecek dönemde yapılması planlanan çalışmalarda da bu iş
birliğinin devam etmesi hâlinde çok daha başarılı sonuçlar elde edilecektir. Esnaf ve sanatkârlarımıza
yönelik olarak yapılan çalışmalar, verilen destek ve teşvikler bir taraftan bu
işletmelerin büyüklerle olan rekabet şansını artıracak, öte yandan piyasaların
canlanmasına imkân sağlayacaktır. Rekabet şansını artıran küçük ölçekli
işletmelerin gelişmesi ve büyümesi yerel düzeyde kalkınmada lokomotif görevi
görecektir. Ülkemizde tüm ekonomi çevrelerinin ve özellikle bankalarımızın bu
gerçeğin farkında olması ve buna göre politika belirlemesinde yarar
bulunmaktadır. Bütün bunların ışığında
yapılan gerek can suyu kredileri gerek kefalet kooperatiflerince
kullandırılacak kredilerin faizlerinin aşağı çekilmesi ve gerekse strateji ve
eylem planı, son olarak da görüşmekte olduğumuz “sicil affı” diye
nitelendirdiğimiz tasarı bu kesimlere yönelik oldukça önemli çalışmalardır. Bu çalışmalarda bize destek veren Türkiye Büyük Millet Meclisinin
bütün üyelerine, Hazineden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Mehmet Şimşek ve Hazine
Müsteşarına, Merkez Bankasına, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna, TESK
ve TESKOMB yönetimine ve özellikle Sanayi ve Ticaret Bakanı ve Bakanlık
görevlilerine, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar Bilgi ve Teknoloji
Komisyonunun Başkan ve üyelerine teşekkürü bir borç biliyorum. Bu kanundan yararlanacak olan
kişi, kurum, tüm esnaf ve sanatkârlara hayırlı olmasını diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Akgül, teşekkür ediyorum. Şahsı adına ilk konuşmacı
Rize Milletvekili Sayın Bayram Ali Bayramoğlu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Buyurun efendim. BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 320 sıra sayılı kanunun tümü hakkında
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Ben bu kanunun kapsamına
girmeden önce biraz daha farklı boyutuyla Türkiye’deki mevcut yatırım şekline,
özellikle sanayi kısmının, esnaf kısmının, tüccar kısmının nasıl bir yapılanma
yaşadığına az da olsa değinmekte fayda görüyorum. Yıllarca Anadolu’nun bütün
şehirlerini tek tek gezdim. Her gittiğim şehirde,
kiminde 300, kiminde 500, kiminde bin tane sanayici, iş adamı ve esnafla bir
arada oldum ve bu süreç içerisinde hem onların görüşlerini aldım hem de dünya
genelindeki ekonomik gelişmeleri onlara aktarma fırsatı buldum. Anadolu’yu gezdiğim bu süre
içerisinde en çok dikkatimi çeken iki tane konu oldu. Bunlardan bir tanesi,
başta iş hayatı olmak üzere, sanayi kesimi ve esnaf kesiminde projesizlik,
ikincisi de fizibilite yetersizliği. Yani öyle zamanlar oldu ki şehirlere
gittiğimde, ticaret odalarını, borsalarını ziyarete gittiğimde birçok oda
başkanına ”Bu bölgenin en büyük ihtiyacı ve eksikliği nedir arkadaş? Sizin neye
ihtiyacınız var?” dediğimde “Bizim paraya ihtiyacımız var. Para gelirse bu
bölge rahatlıkla kalkınır.” dediler. “Peki” dedim, “Varsayın ki benim elimde
bir çanta var, çantada da ihtiyacınız olan para kadar miktar var. Bu miktarı
getirdim, masanızın üstüne nakit olarak koydum. Şimdi bu parayla ne yatırımı
yapacağınız konusunu bana sıralayın. Yani birinci sırada, ikinci sırada, üçüncü
sırada ne yatırımlar yapacaksınız?” “Ya merak etme, bir şeyler yaparız!” “Yahu
anladım, bir şeyler yaparsınız da ne yaparsınız? Yani yer altı kaynağına mı,
üstüne mi, tarıma mı, inşaata mı, sanayiye mi, nereye yönlenirsiniz?” “Hiç
merak etme, illa bir şeyler yaparız.” Biraz daha zorladığımda espri babında da
olsa yanımdaki arkadaşlar dediler ki: “Hiç merak etme, hiçbir şey yapamazsak
oturur parayı yeriz.” NECATİ ÖZENSOY (Bursa) –
Borçlarını öderler. BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU
(Devamla) – Şimdi, bugünkü gelinen noktada Türkiye’de -bunun altını kalın
kalemle çiziyorum- iki türlü enflasyon vardır. Bunun birincisi mali enflasyon,
işte bugünkü rakamlarla yaklaşık yüzde 10’lar civarında olan; ikincisi de,
esnafı da iş adamını da sanayiciyi de içerisine alan ticari enflasyon. Yani bugün hepimizin sorumlu
olduğu şehirler var. Bu şehirlere bir gidelim, bir bakalım. Orada olması
gereken market sayısı kaç, kaç tane marketimiz var; olması gereken kahvehane
kaç tane, kaç tane kahvehane var? Olması gereken kuaför, berber, manav veya
kasap kaçar tane var? Dolayısıyla, Anadolu’daki oluşmuş olan bu mantığı, ilk
önce biraz daha profesyonel bir sisteme oturtma zorunluluğumuz var. Yani benim
köylü Mehmet efendim köyden şehre inmiş, bir bakkal açmış. “Benim Mehmet’ten
neyim eksik?” deyip onun yanına gider bir bakkal da siz açarsanız, o Hüseyin’i
görerek “Benim ondan neyim eksik, ben de bir tane bakkal dükkânı açarım.” derse
o zaman ticari nosyonu yerli yerine oturtmamış oluruz.
Bugün Türkiye genelinde esnafta en fazla sıkıntı çektiğimiz konuların başında
bu husus gelmektedir. Bakın, size çok yeni
yaşadığımız güzel bir örneği vereceğim: Sanayi Bakanlığımızın tertip ettiği,
birçok milletvekili arkadaşımızın da katıldığı Sapanca’da iki günlük çok güzel
bir eğitim semineri yaptık. TESKOMB yetkilileri, TESK yetkilileri, bankalar,
Bankalar Birliği yetkilileri, KOSGEB, bütün hepsi oradaydı. Temel hedef neydi?
Esnafı nasıl düzene koyacağız ve nasıl kalkındıracağız? Bundan çok güzel
veriler çıktı, beyin jimnastikleri yaptık, sonuç bildirilerini hazırladık. Ben
ondan iki gün sonra memleketim olan Rize’ye gittim ve Rize’de bütün esnafa
-programını zaten on beş gün evvel ilan etmiştim- dedik ki: “Getirin
arkadaşlar, bütün bu çalışma programı çerçevesinde meselelerinizi masaya
yatıracağız, bir plana, bir programa bağlayacağız.” Ben de arkadaşlara görev
veriyorum -işte orada kooperatif yetkilileri var, diğer yetkililer var,
birlikler var- diyorum ki “Salon yetmeyebilir arkadaşlar, gerekirse dışarıya da
bir kamera, ekran koyun da arkadaşlar geldiğinde ‘Ya bize niye yer olmadı?’ demesinler.”
Salon 500 kişilik. Bütün esnafa bildiri dağıtılmış olmasına rağmen salona
toplam 150 kişi geldi ve o zaman şunu gördüm. YILMAZ TANKUT (Adana) – Esnaf
kalmamış Ali Bey. HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Size
güvenmediler. BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU
(Devamla) – Esnaf var fakat maalesef mantalitesi
yanlış. NECATİ ÖZENSOY (Bursa) –
Umudunu kesmiş. BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU
(Devamla) – Biz hep, sürekli şekilde, balık vermeyi esnafa bir destek olarak
görüyoruz, esas yanlışımız burada. Eğer planlanan, fizibiliteye, istikrara,
projeye dayalı bir sistemi ve mekanizmayı kurmuş olsak bu esnafımız bu anlamda
sıkıntı yaşamayacak. HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Yapın Ali Bey. BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU
(Devamla) – Bugün kredi isteyen esnafımız veya sanayicimiz, kredisini eğer
borcunu yenileyebilme gayesiyle istiyor ise esas problem burada var demektir. TACİDAR SEYHAN (Adana) – Onun
da çözümünü, alternatifini sunarsınız,. BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU
(Devamla) – Şimdi ben bunu siyasi olarak konuşmuyorum arkadaşlar -zaten genel
anlamda beni tanıyanlar da siyasi olarak konuşmadığımı çok iyi bilir- bir
gerçeği yansıtma olarak değerlendiriyorum. Dolayısıyla, şu anda bizim üzerinde
durmamız gereken en önemli iş, esnafa verebileceğimiz bir numaralı kredi, bana
göre, bilinçlendirme kredisidir. Bilinçlendirme. TACİDAR SEYHAN (Adana) – Altı
yıldır ne yapıyorsunuz? NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Kim
engel oluyor? BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU
(Devamla) – Dolayısıyla, Bakanlığımızın bu konuda yaptığı çok güzel çalışmalar
var. Biraz sonra Sayın Bakanım da muhtemelen açıklamalarını yapacaktır. Biz
komisyon olarak da yaptığımız toplantılarda bunlarla fikir alışverişlerinde
bulunduk. Bu fikirler de önümüzdeki günlerde mutlaka hayatiyete geçecek olan
gündemler olarak değerlendirilecektir. İkinci bir konu, esnafımıza
anlatmamız gereken ikinci bir konu, bütçeleme tekniğini oluşturmasıdır. Bakın,
bugün ülke nasıl bütçe yapıyorsa, en küçük birey pozisyonunda olan bir
vatandaş, toplumun en küçük simgesi olan aile nasıl bütçeleme yapıyorsa esnaf
da bu bütçelemeyi yapmak zorunda, eğer sıkıntı yaşamak istemiyorsa, piyasaya
sıkıntı yaşatmak istemiyorsa. Bütçeleme tekniğini de bu insanlarımıza ciddi
derecede öğretmemiz ve aşılamamız lazım. Dolayısıyla, yine kendi
şehrimden, biraz da Karadenizliliğin verdiği heyecanla, sektörümle ilgili bir örnekleme
yapmak istiyorum. Özel sektör 1984 senesinde ilk çay yatırımını yapmaya başladı
ve ihtiyacı olan kapasite miktarı günde 4 binle 4.500 tondu. Şu anda fiilî
olarak ÇAYKUR’un kapasitesi günlük 6.500 tondur, özel
sektörün yaptığı toplam yatırım günlük kapasitesi 14 bin tondur. Dikkat edin,
363 tane irili ufaklı tesis vardır, bu tesislerin 300 tanesinin kapısına kilit
vurulmuştur. İşte bilinçlendirmeden kastettiğim bu. Ama nasıl yatırım yapılmış?
3 tane akraba, hemşehri, köylü bir araya gelmiş. Bir
sonraki sene 3 taneden 1 tanesi kızmış 2’sine, demiş ki: “Ben sizinle daha
ortaklık yapmıyorum.” Dönmüş, yanına bir tane daha fabrika yapmış, dibine. Bir
sene sonra 2 tane ortaktan 1 tanesi de kızmış öbürüne “Ben de yapmıyorum
sizle.” demiş, o da gitmiş, yanına bir fabrika daha yapmış. Şimdi üçü de
çalışmıyor. TACİDAR SEYHAN (Adana) – Niye
tedbir almadın altı yıldır? BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU
(Devamla) - Bu sanayicilik mantığı değil, bu bilinçlendirme mantığı değil.
Dolayısıyla, sadece balık vermeye alıştırmak yerine, bütün kredilendirme
mekanizmalarında kullanacağımız en önemli mesele, toplumun bilgilenmesini ve
profesyonel mantığı oluşturmaktır. TACİDAR SEYHAN (Adana) – Altı
yıl oldu, altı yıl Sayın Bayramoğlu. BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU
(Devamla) - İşte, geldiğimiz bu noktada, bu tip sicil afları gündeme geldiğinde
vatandaşlarımızın “Aa, ne güzel af çıktı! Hadi
bakalım, bir daha, elimizden gelen bir şey varsa bunları yapmaya devam edelim.”
mantığının da dışına çıkması gerekiyor. Kredi kartlarından on taneyi cebimize
koyarak yarın, bir gün aile saadetlerimizi… İntiharlara sebebiyet verecek
bilinçsizce davranışları da engellememiz gerekiyor. Şimdi, ben Bankalar
Birliğiyle buna benzer konuşmalar yaptım. Arkadaşlara dedim ki “Ya, siz 500
milyon limitli, 500 lira limitli, bin lira limitli bir dünya kredi kartı
dağıtıyorsunuz. Bunun mali boyutu, size getirdiği mali külfet kârlılığınızdan
çok daha fazladır.” “Evet, biz bu hatayı işledik. Bundan sonra zaten az limitli
kredi kartlarını vermemeye özen göstereceğiz.” Sadece kredi
kartı sayısının çokluğunu nazarıitibara alarak piyasa mekanizması oluşturmak da
bir bilinçsizlik. Onun için, bir dünya insanımız maalesef kredi kartı
mağduru durumuna düştü. İşte, kanun tasarısını Komisyonda görüşürken üzerinde
durduğumuz önemli noktalardan bir tanesi de, Merkez Bankasından sicilleri
silindikten sonra bankaların aynı sicilleri nazarıitibara alarak
kredilendirmekte zorluk yapması konusuydu. Buna da katılıyorum. Bu vesileyle,
bizi dinleyen bütün bankacılara da şöyle sesleniyorum: Türkiye'nin
kalkınmasında sizler de kârlılığınızı nazarıitibara alarak mutlak surette,
öncelikli olarak kendinizi düşünmek zorundasınız. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Bayramoğlu, konuşmanızı tamamlayınız. BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla)
– Toparlıyorum Sayın Başkan. Bu çok doğal ama her insanın
bir hatalı dönemi var ise bu hatasını bütün ömrü boyunca yapacakmış gibi bir
değerlendirmeyle o eski sicilini kötü değerlendirmek suretiyle bundan sonraki
kredilendirmelerini engellememeleri de önemli bir noktadır. Hatta geçen
günlerde Eximbank Genel Müdürü “Bu önemli bir
gelişmedir ama bu yeniden insanlara kredi verileceği anlamına gelmemelidir.”
dedi. Düz mantıkla düşünürseniz doğrudur ama reel mantıkla, profesyonel
mantıkla onların da eski sicilleri bu anlamda değerlendirmelerinde fayda
mülahaza ediyorum. Böyle bir ekonomik konjonktürde, umuyorum ki inşallah bu sicil affından aklı
başında insanlarımız doğru dürüst istifade ederler ve buralardan aldıkları
derslerle aynı hatalara önümüzdeki dönemlerde düşmezler. Bu vesileyle kanunun
hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bayramoğlu. Şahsı adına ikinci konuşmacı
Giresun Milletvekili Sayın Ali Temür. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Buyurun efendim. ALİ TEMÜR (Giresun) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 320 sıra sayılı Karşılıksız Çek ve Protestolu
Senetler ile Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate
Alınmaması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Ülkemiz ekonomisi, 2002 yılı
öncesi ulusal ve uluslararası ekonomik krizlerden etkilenmiş ve küçülmek
zorunda kalmıştır. Özellikle 2001 ekonomik krizi hem siyasi istikrarsızlığa
neden olmuş hem de ekonomiyi durma noktasına getirmiştir. Siyasi ve ekonomik
istikrarsızlık, bazı kişi ve kuruluşların ticari faaliyetlerinde piyasanın
döndürülmesinde önemli bir işlev gören çek, senet ve kredi kartları borçlarına
ilişkin taahhütlerini yerine getirememesine sebep olmuş, yatırımcı zor durumda
kalmış ve ticari itibarı zedelenmiştir. Hükûmetimiz,
yatırımcının önünü açmak, esnafı zor durumdan kurtarmak amacıyla 25/12/2003 tarih ve 5033 sayılı Kanun’u çıkararak bu dönemde
Merkez Bankasındaki kayıtların dikkate alınmamasını öngörmüştür. Sicil affı
olarak da nitelendirilen bu Kanun, esnaf ve sanatkârımıza kolaylıklar getirmiş,
üretim ve alım güçlerinin artmasını sağlamış, binlerce esnaf ve sanatkârımızın
yeniden ekonomiye kazandırılmasına yardımcı olmuştur. Değerli milletvekilleri, bugün
dünyamız küresel bir ekonomik krizin içerisindedir. Amerika Birleşik
Devletleri’nde başlayan, Avrupa’yı da içine alan kriz tüm dünyada ekonomik bir
yavaşlamaya neden olmuştur. Ekonomideki küreselleşmenin gereği olarak tüm
ülkeler farklı boyutlarda krizin etkilerini yaşamaktadırlar. Ülkeler
ekonomilerini kurtarma adına farklı adımlar atmakta ve düzenlemeler
yapmaktadır. Gelişmiş ya da gelişmekte olan pek çok ülke aldıkları önlemlerle
küresel ekonomik krizin etkilerini en aza indirmeye çalışmaktadırlar. Değerli milletvekilleri,
küresel ekonomide devam eden durgunluk henüz aşılamamıştır. Bu durum, tüm
ülkelerin ekonomileri üzerinde olumsuz etki yaptığı gibi, AK PARTİ İktidarıyla
yakaladığı ekonomik ve siyasi istikrarı devam eden, bölgesinde barış arayışlarında
aktif rol alan ülkemizde de farklı alanlarda etkilerini göstermektedir. Küresel
ekonomik kriz nedeniyle ekonomide yaşanan durağanlık ve daralma, bankalardan
kredi alan iş adamlarımızı da etkilemiştir. Bankaların tutumu, ihmaller, havale
gecikmeleri gibi nedenlerden dolayı, esnaf ve sanatkârlarımız taahhütlerini
yerine getirememişler, çekleri karşılıksız çıkmış, senetleri protesto
edilmiştir. Belirtilen nedenlerden dolayı çek ve senetlerini ödeyemeyerek
protestolu duruma düşen esnaf ve sanatkârlarımız, Merkez Bankası kayıtlarına
girmişlerdir. Kara liste olarak nitelendirilen Merkez Bankası kayıtlarına giren
firmalar ve kişiler, yeni kredi ve çek talebinde bulunamamış, yatırımcı zor
durumda kalmış ve ticari itibarları zedelenmiştir. Seçim bölgemizde, Giresun’da,
esnaf, sanatkâr ve iş adamlarımızla yaptığımız görüşmelerde, 2003 yılında
çıkarılan 5033 sayılı Kanun gibi sicil affını içeren yeni bir kanuni
düzenlemenin yapılmasının esnafımız, sanatkârımız ve kredi kartı mağdurlarımız
açısından faydalı olacağı tarafımıza ifade edilmiştir. Yaptığımız
araştırmalarda, bazı esnaf, sanatkâr, iş adamı ve kredi kartı mağduru
vatandaşlarımız, mücbir sebeplerden dolayı çeklerinin ilk defa yazıldığını,
senetlerinin ilk defa protesto edildiğini ifade etmişlerdir. Bu nedenle, sicil
affı, Merkez Bankası kayıtlarına giren bu durumdaki vatandaşlarımız için önemli
bir beklenti hâline gelmiştir. Konunun çözümüne yardımcı olması amacıyla
hazırladığımız kanun teklifi kamuoyu tarafından ilgiyle karşılanmış, ülkemizin
değişik bölgelerinden esnaf, sanatkâr, iş adamı ve kredi kartı mağduru
vatandaşlarımız şahsımızı da bizzat arayarak kanun tasarısının Meclis gündemine
geleceği günü ilgiyle takip etmişlerdir. Değerli milletvekillerimiz,
esnafımız, sanayicimiz ve kredi kartı kullananlar için bankalardan alınan
kredilerin çok büyük önemi bulunmaktadır. Küçük ve orta büyüklükteki
işletmeler, bankalardan aldığı kredilerle faaliyetlerini yürütmekte, yeni
yatırımlar yaparak büyümektedirler. Ticari hayatta havale aksamaları, ihmal ve
gecikme gibi farklı nedenlerden dolayı çek ve senet protestoları
olabilmektedir. Bu nedenlere bir de küresel ekonomik kriz faktörünün eklenmesi,
Merkez Bankası kayıtlarındaki karşılıksız çek, senet ve kredi kartı borçlusu
listesindeki sayının artmasına neden olmuştur. Ülkemizde kredi kartı
kullanımı hızlı bir şekilde yaygınlaşmaktadır. Kartların ödeme aracı olarak
kullanılması yerine nakit edinme aracı olarak kullanılması, kart borcunun başka
bir kredi kartıyla ödenmeye çalışılması temerrüde düşen kişi sayısını yükseltmiş
ve Merkez Bankası kayıtlarındaki borçlu oranı artmıştır. Merkez Bankası
verilerine göre karşılıksız çek, senet ve kredisini ödeyemediği gerekçesiyle
listede bulunanların sayısı neredeyse 1 milyona yaklaşmıştır. Merkez Bankasının
kara listesine giren bu 1 milyonu aşkın vatandaşımıza bankalar kredi kartı ve
çek defteri vermemektedir, ayrıca senetle de mal alımı yapamamaktadırlar. Ekonomik piyasalarda bu
durumdaki vatandaşlarımızı rahatlatacak bir düzenlemenin yapılmasına yönelik
bir beklenti kamuoyunda mevcuttu. Esnaf ve sanatkârlarımız ile kredi kartı
kullanan vatandaşlarımız bu sicil affını acil olarak beklemekteydiler. Hükûmetimiz, yatırımcının önünü açmak, esnafı ve kredi
kartı mağdurlarını zor durumdan kurtarmak amacıyla Karşılıksız Çek ve Protestolu
Senetler ile Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate
Alınmaması Hakkında Kanun Tasarısı’nı Meclis gündemine getirerek beklentileri
karşılayacak önemli bir düzenleme yapmıştır. Kamuoyu tarafından “sicil
affı” olarak isimlendirilen kanun tasarısı, bir af olmaktan ziyade kanunun
yürürlüğe gireceği tarihten önce borcunu ödeyenler ile yürürlüğe girdikten
sonraki altı ay içinde borcunu ödeyenlere Merkez Bankası kayıtlarından silinme
imkânı getirmektedir. Bu kanun
ile kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce düzenlenmiş olup da kullandığı
nakdî ve gayrinakdî kredinin ödemelerini aksatan
firmaların, ticari faaliyette bulunmayan gerçek kişilerin ve kredi
müşterilerinin karşılıksız çek, protesto edilmiş senet, kredi kartı ve diğer
kredi borçlarına ilişkin kayıtların söz konusu borçların bu kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten önce veya bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı
ay içinde ödenmiş veya yeniden yapılandırılmış olması kaydıyla bankalar,
finansal kiralama şirketleri, factoring şirketleri ve
tüketici finansman şirketlerince yapılacak kredilendirme, çek karnesi verilmesi
ve diğer işlemlerde kayıtlar dikkate alınmayarak bu durumdaki firmaların, kişi
ve kredi müşterilerinin mağduriyetlerinin giderilmesi ve ekonomiye katkı sağlanması
amaçlanmıştır. Değerli
milletvekilleri, bu kanun tasarısıyla ticari hayattaki çek ve senet
protestolarının tedirginliği ortadan kaldırılacak, bankalardan kredi alınması
sıkıntısına çözüm getirilecek, sicil affı beklentisi içinde olan esnaf,
sanatkâr ve vatandaşlarımızın beklentileri karşılanacak, borcunu ödeyen ve
ödeme gayreti içinde olanların mağduriyeti giderilecek, küresel krizin de
önemli etkilerinin olduğu piyasadaki finansman sorununun çözümüne yardımcı
olunacak, esnaf, sanatkâr ve şirketlerimizin ekonomik piyasalardan kopması
engellenecek, sadece ekonomik piyasaların değil toplumun sosyal yapısının
korunmasına katkı sağlanacak, özellikle kredi kartı mağduru vatandaşlarımıza
borçlarını uzun vadede ödeme kolaylığı getirilecek ve yatırımcıların önünün
açılmasına katkı sağlanacaktır. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Temür. ALİ TEMÜR (Devamla) – Kanunun
çıkmasında emeği geçen Ticaret Bakanımıza, diğer bakanlarımıza, Komisyonumuza
ve tüm arkadaşlarıma teşekkürü bir borç biliyorum. Kanunumuzun esnaf, sanatkâr,
iş adamı ve tüm kredi kartı kullanıcılarına hayırlı, uğurlu olmasını temenni
ediyorum. İnşallah bundan sonraki ticari hayatlarında kara listeye girmeyecek
yaklaşımlarda bulunmaları dileğiyle hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Temür, teşekkür ediyorum. Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz. Sayın Öztürk… HARUN ÖZTÜRK (İzmir) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Hükûmetin ekonomik
krizin varlığını ilk kez kabul etmek zorunda kaldığı bir tasarı görüşülüyor,
sınırlı etkilerinin olacağını kabul ediyoruz. Sayın Bakan, sicil affı tasarısı
yasalaştıktan sonra iki tür uygulama yaşanacaktır: Birinci gruptaki kamu
bankları için banka yöneticileri verecekleri yeni kredilerde eski siciller
silindiği için sorumluluktan kurtulacaklar ve siyasi telkinlerle kredi vermeye
daha açık hâle geleceklerdir. İkinci gruptaki özel bankalar ise, bir şekilde
eski sicillere bakarak kredi vermemeye devam edecekler, bunu yaparken müşterilerine eski sicilleri nedeniyle
kredi vermekten kaçındıklarını söylemeyeceklerdir. Uygulamanın ikili şekilde
yürüyeceğine ilişkin bu düşüncemize katılır mısınız? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Öztürk. Sayın Çalış… HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, ödenmemiş
karşılıksız çeklerden veya ödenmemiş senetlerden dolayı şu anda mahkemesi devam
eden veya mahkûm olmuş mükelleflerle ilgili durum ne olacak? Bunu soruyorlar bize. Bir diğer husus da: Sicil
affına rağmen, kredi verirken eski sicilinden dolayı kredi vermeme yolunu
tercih edecek bankalarla ilgili bir yaptırımınız olacak mı? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Çalış. Sayın Gök… İSA GÖK (Mersin) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakanım, kanun metnine
baktığımızda “…karşılıksız çek, protesto edilmiş senet...” deniyor. Hukuk
dilinde “kambiyo senetleri” dediğimiz şeyler, poliçe, bono, çektir. Senet diye
bir şey yok, kambiyo senedi vardır. Buradaki protesto edilmiş senetten kastınız
bono mu? Diğer bir soru: Poliçelerin
durumu ne olacak? Poliçeleri kanun kapsamına almıyor musunuz? Burada ciddi
olarak bir hukuk terim zafiyeti var. Diğer bir sorum: Yine bu
maddede “…ticarî faaliyette bulunan ve bulunmayan gerçek kişilerin ve kredi
müşterilerinin…” deniyor. Yani işte bu müşterilerin karşılıksız çıkan çek,
protesto edilmiş senet ve kredi kartı borçlarının sicil affı. İyi de “…ticari
faaliyette bulunan ve bulunmayan gerçek kişiler…” diyerek sınırlandırıyorsunuz.
Ticari faaliyette tüzel kişiler de var, şirketler var. Şirketler… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) İSA GÖK (Mersin) – Başkanım,
tekrar süre verir misiniz, bitirmek üzereyim. BAŞKAN – Sayın Gök, şu anda
kapandı. Arkadaşlara vereyim, sonrasında, sisteme girin, eğer fırsat kalırsa
size vereyim. Sayın Işık… ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakana sormak
istiyorum: Öncelikle tabii bu yasadan birçok insanımız yararlanacaktır. Bu
yasadan yararlanmak isteyen vatandaşlarımızın borçları nasıl yapılandırılacak?
Borçların yapılandırılmasında karşılıksız çek veya protestolu senetlerin adli
boyutuyla birlikte ele alınması sağlanabilecek midir? Vatandaşın icra
dairelerindeki dosyalarına taahhütte bulunması ve böylece borcun
yapılandırılmasında bu imkân getirilebilecek mi? İcra dosyası kapatılınca diğer
taraftan mahkemeye icra dairesi tarafından bunun bildirilip borcunun
yapılandırılmasında bu zincir sağlanabilecek mi? Çünkü vatandaşlarımızın en
büyük sıkıntıyı bu zincirde çektiği ifade edilmekte. Bu konudaki görüşlerinizi
alabilir miyim? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Işık. Sayın Tankut...
YILMAZ TANKUT (Adana) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakana sormak
istiyorum: Bu yasa tasarısıyla çek ve senedini ödeyemeyenlere kamu
bankalarından can suyu ve benzer kredileri alabilme imkânı gerçekten
sağlanabilecek midir? Bununla birlikte yüzde 50’si
yabancılaşan bankacılık sektörünü dikkate aldığımızda, maalesef esnafımızın
özellikle büyük bir bölümü özel bankalarla olan kredi sıkıntılarını
gideremeyecektir. Bu durumda özel bankalarla büyük sıkıntı içerisinde olan
esnafımıza nasıl yardımcı olmayı düşünüyorsunuz? Diğer yandan çeklerini bir
şekilde ödeyemeyen pek çok esnaf ve şirket yöneticilerinin almış oldukları
cezalar emniyet kayıtlarından silinmemektedir hatta cezalarının ve çeklerinin
karşılığını ödedikleri hâlde emniyet kayıtlarından düşmemekte ve bu durum
ticari ve sosyal hayatlarında da büyük sıkıntılara yol açabilmektedir. Hükûmet olarak bu sıkıntıları giderebilecek bir çalışma
yapmayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Tankut. Sayın Taner… RECEP TANER (Aydın) – Sayın
Bakan, görüşmekte olduğumuz karşılıksız çek, senet gibi belgelerin ödenmesi
karşılığında getirilen sicil affı konusunda, tamam, bugüne kadar bizim
Milliyetçi Hareket Partili milletvekillerinin de teklifleri var, hemfikiriz ama
kanuna baktığımızda, kanunun bir kere bir yaptırım gücü gözükmüyor. İkincisi,
Merkez Bankasındaki kayıtları sildiriyoruz ama bankaların kendi aralarında
kurmuş oldukları Kredi Kayıt Bürosu A.Ş.’deki kayıtlar devam edecek.
Dolayısıyla özel bankalar, özellikle bu geçmiş, ödenmeyen borçlardan dolayı
kredi vermeyecekler. Bu kanunun ne kadar faydalı olacağını düşünüyorsunuz? Bir de bu kanunla beraber bir
yapılandırmayı düşünmüyor musunuz? Yani şu anda borçluların en büyük sıkıntısı
o yapılandırma. Bu kanunla beraber o yapılandırma da gelse daha faydalı bir
şekilde çıkmaz mıydı? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Taner. Sayın Genç… KAMER GENÇ (Tunceli) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Efendim, AKP İktidarınca son
alınan bir kararla, kira gelirlerinden 500 milyonu aşanlara bankaya yatırma
zorunluluğu getirildi. 500 milyon lirayı aşan kira gelirinde bankalar yüzde kaç
komisyon alacaklar? Bazıları 10 milyon lira alıyor, bazıları 20. Burada Hükûmetin bir şeyi var mıdır? Bankaların yüzde 50’den fazla
kısmı yabancı bankaların eline geçtiğine göre Türkiye’de, bu, yabancı bankalara
haksız bir kazanç sağlamak için bir çaba değil midir? Yine devri İktidarınız
zamanında kredi müşterilerinin karşılıksız çıkan çek sayısı, protesto edilmiş
senet sayısı, kredi kartı ve diğer kredi borçlarının sayılarını verebilir
misiniz? Yine İktidarınız zamanında,
2003 ve 2008 yıllarında, her sene kaçar kişi iş yeri açmıştır, kaç kişi terk
etmiştir? Bunları öğrenmek istiyorum,
saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Genç. Sayın Nalcı... KEMALLETTİN NALCI (Tekirdağ)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakana aracılığınızla
sormak istiyorum: Birinci
sorum: Bu krizden en çok etkilenen sektör inşaat sektörü. İnşaat
sektörünün kamuda iş yapan müteahhitleri var ve bu
çek, senet yazılmalarında son zamanlardaki en büyük husus devletin,
belediyelerin, kamu kurumlarının istihkak vermemesi. Şimdi, burada şöyle bir
şey çıkıyor, iki sonuç: 1) Bu iş yapan insanların
parasının ödenmesi sağlanacak mı? 2) Acaba kamu bankalarından
bunlara yapılandırma için kredi verilecek mi? Bir de en önemli konu: “Altı
ay içinde” söylenmiş… Altı ay içinde bu borçları yapılandırabilmesi için acaba
kamu bankalarından gerekli kredi imkânı düşük faizli sağlanabilecek mi? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın Nalcı teşekkür
ediyorum. Sayın Gök, buyurun efendim,
tamamlayınız. İSA GÖK (Mersin) – Sağ olun
Sayın Başkanım. Şimdi, kanunda tüzel kişilere
yalnızca nakdî ve gayrinakdî kredinin ödemelerindeki
aksamadan dolayı sicil affı öngörülüyor. Bilinçli olarak mı acaba tüzel kişiler
yönünden ticari faaliyette bulunsun veya bulunmasın protesto edilmiş senet
-kanunun hatalı deyimini tekrar ediyorum- veya karşılıksız çeklerde, kredi
kartında sicil affından faydalandırılmıyor? Kasıtlı mı bu acaba, yoksa gözden
kaçma mı? Zira, ben madde gerekçesine baktığımda orada
“ticari faaliyette bulunmayan -ama bulunmaya diyor- gerçek kişi” diyor. Buraya
ise, Komisyonun kabul ettiği hâle ise bulunanı da eklemişsiniz. Bulunanı
ekliyorsanız, ticaret şirketlerini eklemek zorundasınız. Gerekçeyle madde
arasında bir tutarsızlık da var. Teşekkür ediyorum, sağ olun
Sayın Başkanım. BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Gök. Evet, son olarak Sayın Çelik,
buyurun efendim. BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın
Başkan teşekkür ediyorum. Sayın Bakana ben kredi
kartıyla ilgili bir soru yöneltmek istiyorum. Türkiye’de kredi kartı
kullanıcılarının adedi kaçtır? Bunların en son tarih itibarıyla kredi kartı
borcu ne kadardır? Finans sektörünü ve bankaları kredi kartları kullanımı ne
ölçüde, ne yönde etkilemektedir? Kredi kartıyla yapılan taksitle alışverişin
ekonomiyi ne yönde etkilediğini öğrenmek istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, buyurun
efendim. SANAYİ VE TİCARET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Efendim, sorulan sorulara,
getirilen yorumlara teşekkür ediyorum. Tüm konuşmacılara teşekkür ediyorum.
Azami ölçüde, yapılan konuşmalardan faydalanmaya gayret edeceğiz. Ben önce bir genel, sonra da
sorularla ilgili bana verilmiş olunan süre içinde Sayın Başkanım ve değerli
milletvekili arkadaşlarımızın gündeme getirmiş olduğu konularla ilgili
görüşlerimi açıklamak istiyorum. Evet, değerli arkadaşlarım,
öncelikle bu bir karşılıksız çek, protestolu senet, kredi kartı ve diğer kredi
işlemlerinde sicilleri bozulmuş, sicilleri 2003 yılında çıkartılmış olan kanun
çerçevesinde tarih bittikten sonra Merkez Bankası kayıtlarından, dolayısıyla
bankalardan, factoring gibi bütün finansal
kuruluşlardan silinmemişler. Bu noktada bankalar tarafından mağdur edilmiş
olanların bir yerde mağduriyetinin giderilmesine yönelik bir çalışmadır. Şunun
altını çizerek ifade etmem lazım ki
-biraz evvel de ifade edildi- hemen hemen her
partiden her görüşteki arkadaşlarımız bu konuda çeşitli manalarda, çeşitli
anlamlarda bununla ilgili kanun teklifi verdiler yani dolayısıyla, topluma mal
olmuş, mal olacak olan bir kanun tasarısı üzerinde görüşüyoruz. Malumunuz olduğu gibi ilk
çıkan kanun, 2003 yılında, 5033 sayılı Kanun, 31/12/2003
tarihinde Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmişti ve o tarihteki o
Kanun’da üç aylık bir süre öngörülmüştü. Dolayısıyla, 31 Mart 2004 tarihi
itibarıyla tekrar sicilleri bozulmuş olan, yani çeki, senedi karşılıksız çıkmış
olan veya kredi kartlarından aynı konuda mağdur olmuş veya sıkıntıya düşmüş
olanların, bir yerde, bugün itibarıyla bir düzeltilmesi, bir düzenlenmesi
gerekiyordu. Bu çerçevede hazırlanmış olan bu tasarı Meclisimizden geçtiği
takdirde… Ki inşallah, bu konuda görüyorum ki herkesin mutabakatı var. Tabii ki
farklı görüşler, farklı cümleler ifade edilebilir, görüşülebilir ancak bu
çıktıktan sonra… Özellikle tarihi dikkatinize sunarak ifade
etmek istiyorum ki bu kanun, 2004’ün 31 Martından başlayıp, diyelim ki bu hafta
sonu itibarıyla veya bu ay sonu itibarıyla Cumhurbaşkanlığımızdan onaylandı,
Resmî Gazete’de yayımlandı, demek ki 1 Nisan 2004 tarihinden başlayıp -31
Temmuz 2009- önümüzdeki altı ayı da kapsayacak bir süre içinde kapsam içine
giren ve çok net bir şekilde belirtilmiş olan, gerek ticari gerek gayriticari çekler, senetler, kredi kartları ve diğer
bireysel kredilerle ilgili karşı karşıya kalmış olan bankaların, benim “kara
tahta” diye ifade ettiğim tahtalarından silinmesini sağlayacak olan çok önemli
bir düzenleme. Meseleye sadece, efendim,
banka kredi verirken bu işi dikkate alıyor veya almıyor, şeklinde bakmamak
gerekir. Ben yine yirmi yedi yıllık sanayicilik tecrübeme dayanarak ifade etmek
istiyorum ki birçok firmanın bugün kredi alma ihtiyacı veya krediye, yeni
krediye talebi yok ancak kendisinin bir şekilde Merkez Bankası kayıtlarında,
borcunu ödediği hâlde o kayıtlarda tutulmasına psikolojik olarak, haklı olarak
karşı çıkıyor. Yani bu kanun o düzenlemeyi de getiriyor. Bir taraftan kredi
almasında yeni imkânlar sağlarken diğer taraftan da “kara tahta”dan, borcunu
ödemiş olan insanların da silinmesini temin ediyor. Ticari hayatta, normal
hayatta insanların çeki, senedi ödememesi kadar doğal bir şey olamaz, aldığı
kredi kartını kullandığı zaman bunu ödememesi kadar doğal bir şey olamaz ancak
ödemiş olduğu hâlde kayıtlardan silinmemesini ortadan kaldıran bir düzenleme,
yani bir yerde bir hakkın tesisi olarak, yeniden tesis edilmesi anlamında olayı
görmek lazım. Bu konuda, Sayın
Milletvekilim sordu “Poliçe mi, senet mi, bono mu?” diye. Vallahi arkadaşlar,
ben yirmi yedi yıl sanayicilik yaptım, poliçe hiç kullanmadım, bilmem de yani,
poliçenin adını bilirim de ama neye yaradığını, ne olduğunu da bilmem. Onun
için, bu, tabii ki senetleri ihtiva ediyor, çekleri ihtiva ediyor. Yani poliçe
zaten kullanılan… Ki sordum hemen bir iki arkadaşa da “Var mı kullanımı?” diye.
Kullanımı olmadığını ifade ettiler. Dolayısıyla, burada, bu ödememekten dolayı
mahkeme veya mal bildiriminde sıkıntıya düşmüş olanlarla ilgili bir düzenleme,
tabii ki bu bizim kanunun amacını aşar, yerini de aşar. Bunun Türk Ceza
Kanunu’nda, ilgili Adalet Bakanlığı tarafından düzenlenmesi gereken bir şey
olduğu kanaatindeyim. “Efendim, bu kanunun bir
yaptırımı var mıdır, yok mudur?” Yani böyle bir ihtiyaç var, bu ihtiyaç
çerçevesinde kamu-özel ayrımı yapmaksızın ifade ediyorum. Bunu silmek isteyen
bankanın veya bir finans kuruluşunun en azından elini rahatlatacak olan bir
şeydir. Yani bu “Efendim, yoktur, bundan dolayı silmiyorum.” gerekçesi,
bahanesi ortadan kalkacaktır, dolayısıyla böyle bir kanun onların silinmesi
yolunu açacaktır. Şimdi, buna bu şekilde
baktıktan sonra ben size birkaç rakam vermek istiyorum çünkü bununla ilgili
sorular da soruldu. Değerli arkadaşlar, bir kere,
evet, karşılıksız çek sayısı, protesto edilmiş senet sayısı, bunlar adet
bazında değerlendirilebilir ancak adet bazı dışında ekonomik olarak baktığınız
zaman veya bankacılık sisteminde, bunun verilen genel kredi içindeki geriye
dönüşüm oranının ne olduğu daha önemli bir ekonomik parametre ve kriterdir. Yani sizin 1 milyon adet çekiniz olur, bu
çeklerin her biri 1 liradır ama tek bir çekiniz vardır, onun üzerinde 1 milyar
yazıyordur, o 1 milyonun önüne geçer. Onun için, burada, meseleye,
evet, adet bazında bakarken bir de kapsamı itibarıyla bakmak lazım. Ama şunu
çok net ifade edeyim: Türkiye'de kredi hacmi yani esnaf ve sanatkârın,
KOBİ’lerin, vatandaşın almış olduğu kredi, mevduatın krediye dönüşümü oldukça
yüksek bir seviyede -Türkiye'yi sevindirecek olan bir şeydir bu ve bunu, son
rakamı revize edilmiş şekliyle size ifade ediyorum, Merkez Bankasının
kayıtlarını ihtiva eden rakamlardır- şu anda 370 milyar liralık bir kredi portföyü mevcuttur
bankaların kullandırdığı ama buna karşılık, bu kredilerden takibe dönüşüm oranı
sadece yüzde 3,6’dır. Bakın, 2001 krizinin hemen sonrasında ortaya çıkan
tabloda, o tarihte toplam kredi hacmi 60 milyar lira civarındaydı ama buna
karşılık, kredinin takibe dönüşüm oranı yüzde 28’ler, yüzde 30’lar
mertebesindeydi. Dolayısıyla, olaya, verilmiş
olan kredilerin geriye dönüşümü olarak baktığımız zaman, bugün, o konuda bir
kere gözüken pozisyonun son derece iyi olduğunu söylemek durumundayız. Bunun yanı sıra, rakamsal bazda yine size rakamlar verecek olursam, bakın -gerçi sıra
sayısında da var- şu anda Merkez Bankasında bu kanun çıktıktan sonra ne kadar
kişi bundan faydalanacak veya hangisi ne kadar faydalanacak diye baktığımız
zaman, şu anda ferdî krediden dolayı borcunu ödediği hâlde kayıtları silinmemiş
olan 154.866 kayıt var, şu anda ödenmemiş olan 344.701 kayıt var. Bu kanun çıkıp ilgili
borçlular borcunu ödediği takdirde, toplam 499.567 kullanıcı bundan faydalanmış
olacaktır. Kredi kartına baktığımız
zaman -yine soruldu, sorunun cevabı olsun diye söylüyorum- ödenmiş olduğu hâlde
kayıtlardan silinmemiş olan 698.104 adet kredi kartı var, ödenmemiş, şu anda
bekleyen 1.221.859 var. Dolayısıyla, bu kanun çıktıktan sonra toplam 1.919.963
kayıt silinmiş olacaktır. Karşılıksız çeke baktığımız
zaman, karşılıksız çekte 3.501.436 adet çek ödendiği hâlde kayıtlardan
silinmemiştir. İSA GÖK (Mersin) – Sayın
Bakan… SANAYİ VE TİCARET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) -
Bitireyim, dinlerim sizi tekrar. Şu anda ödenmemiş olan
2.405.658 adet çek var. Dolayısıyla, ödenmiş ve ödenmemişler kanun kapsamından
sonra ödendiği takdirde 5.907.094 adet çek de hiç olmazsa sicil kayıtlarından
silinmiş olacak. Protestolu senet, son rakamı
veriyorum, ödenmiş olan 311.916 adettir, ödenmemiş olan 3.553.642’dir. Toplam,
kanun çıktığı zaman, protestolu senetlerden de 3.865.558’inin kayıtları
silinmiş olacak. Efendim, banka silecek,
silmeyecek… Bu kanun, Merkez Bankasından ve diğer finansal kuruluşlardan bu
kayıtların silinmesini emrediyor. Bizim çıkartacağımız olan kanunda bu hüküm
açıkça belirtiliyor. Dolayısıyla, burada şunu
ifade etmek istiyorum: Tabii ki burada bankanın, bankacılığın insafı ve bu işi regüle etme güdüsü son derece önemlidir. Yani burada
bankalara veya bankacılık sistemine “Eğer bunu silmezseniz veya dikkate
almazsanız şöyle yaparız, böyle yaparız.” demenin serbest piyasa mantığıyla
bağdaşmamakla beraber, bunu yaptığınız zaman, eğer o banka kredi vermemeyi
kafaya koymuşsa o vatandaşa “Senin saçın niye siyah, niye beyaz, niye gözlük
numaran iki numara?” diyebilir. Onun için burada, tabii, bankacılık sisteminde
şunun altını çizmek durumundayız ki bankacılık sisteminin görevi almış olduğu,
toplamış olduğu parayı satmaktır. Tekrar söylüyorum: Banka, paranın üstüne
kuluçkaya yatan tavuk gibi yatamaz. Bankanın elindeki para pimi çekilmiş el
bombası, dinamit gibidir. Dolayısıyla, o parayı satmak zorundadır. Yani
bankacılık sistemi parayı satmayacak da ne yapacak? Eskiden olsaydı
diyebilirdik ki, efendim, kamuya satacak. Ama şükürler olsun bugün kamunun iç,
dış borcu da Maastricht Kriterleri’nin yarısı
kadardır, yüzde 30’dur. Dolayısıyla bu da böyle bir avantaj getiriyor. Bunun yanı sıra, yine burada… BAŞKAN – Sayın Bakanım,
toparlarsınız, süremiz dolmak üzere. SANAYİ VE TİCARET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) -
Bitiriyorum Sayın Başkanım, bir dakikada toparlıyorum. Hay hay. Şimdi, diğer taraftan da daha
evvel SSK ve vergi borcu olanlar KOSGEB kredilerinden faydalanamıyorlardı.
Geçen hafta getirmiş olduğumuz düzenlemeyle mahsup imkânı getirdik, bu sorun da
ortadan kalktı ve 2009 yılında -şunu çok net, altını çizerek söylüyorum- 2008
yılında Hükûmetimiz tarafından esnaf ve sanatkâra ve
KOBİ’lere verilmiş olan destek en az yüzde 60, yüzde 75 civarında artacaktır.
Bunu bir kere bir taahhüt olarak kabul edin ve önümüzdeki günlerde uygulamış
olduğumuz kredilerde göreceksiniz. İSA GÖK (Mersin) – Sayın
Bakan, sorun kredi değil zaten. SANAYİ VE TİCARET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Diğer yandan, TESKOMB değerli eski Başkanı
konuştu. Vaktim kısa olduğu için bitirmek istiyorum. TESKOMB’da
Bakanlığımızla beraber yeni bir kredilendirme imkânı getirdik. TESKOMB’da şu anda borcu olmuş ve icrai
takibe uğramış olan 120 bin esnaf ve sanatkâra anaparalarını ödeme çerçevesinde
-Sayın Başkanım, son cümlem, hakikaten son cümlem- kalan borçlarını kırk sekiz
ay taksitlendirdi. Yarın nasıl olsa zannediyorum
devam edeceğim, eksik kalan şeyleri söylerim. BAŞKAN – Evet, yarın devam
edeceğiz. SANAYİ VE TİCARET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Saygılarımı sunuyorum. Teşekkür ederim. İSA GÖK (Mersin) – Sayın
Bakan, efendim, tek soru. BAŞKAN – Tasarının… KEMALLETTİN NALCI (Tekirdağ)
– Sayın Başkan… İSA GÖK (Mersin) – Sayın
Başkanım, bir saniye… BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Sayın Nalcı, Sayın Gök, sonra
görüşürsünüz, vaktimiz tamamlandı. İSA GÖK (Mersin) – Efendim,
bir saniye… BAŞKAN – Sayın Bakanın yanına
gelin, siz orada konuşun. İSA GÖK (Mersin) – Tüzel
kişilerin keşide ettiği kambiyo senetleri affa tabi mi? Zapta geçsin bu. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için, 22 Ocak 2009 Perşembe günü, alınan karar gereğince,
saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 19.58 |
|