DÖNEM: 23                                                    CİLT: 38                                              YASAMA YILI: 3

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

46’ncı Birleşim

20 Ocak 2009 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) HÜKÜMETİN GÜNDEM DIŞI AÇIKLAMALARI

1.- İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, mahallî idareler seçimleri öncesinde seçmen listeleriyle ilgili olarak yaşanan tartışmalarda sıkça gündeme getirilen Kimlik Paylaşımı Sistemi, vatandaşlık numarası, Adres Kayıt Sistemi gibi Bakanlığınca yürütülen çalışmalar hakkında gündem dışı açıklaması ve Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın grupları adına, Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin şahsı adına aynı konuda konuşmaları

B) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Siirt Milletvekili M. Yılmaz Helvacıoğlu’nun, Siirt ilinin sorunları ve yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Silopi ilçesinde HADEP İlçe Başkanı Serdar Tanış ve Başkan Yardımcısı Ebubekir Deniz’in kayboluşlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı

3.- İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz’ün, İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği İcra Komitesi’nin olağanüstü toplantısına ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın mahallî idareler seçimlerine ve Adres Kayıt Sistemi hakkındaki konuşmasına ilişkin açıklaması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 20 milletvekilinin, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi ve seçmen kütüklerine yönelik iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/307)

2.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 23 milletvekilinin, erken yaşta evlilik konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/308)

3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 milletvekilinin, bor madenciliğindeki sorunların araştırılarak bor kaynaklarının etkin değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/309)

B) Tezkereler

1.- Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun, Karadağ’a yaptığı resmî ziyarete iştirak eden milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/664)

2.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler’in, İran’a yaptığı resmî ziyarete iştirak eden milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/665)

C) Önergeler

1.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/271) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/110)

 

VI.- SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsüne ve Eti Bor Genel Müdürlüğüne ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/316) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, kent aydınlatmasına ve elektrik enerjisi tasarrufuna ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/338) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

3.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, sınır güvenlik sistemlerine ve kapatılan sınır karakollarına ilişkin Millî Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/366) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

4.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, kamu kurum ve kuruluşlarının eczacılara olan borçlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/368) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

5.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep’teki bir hastaneye ilişkin sözlü soru önergesi (6/400) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

6.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde’de yeni bir devlet hastanesi yapılıp yapılmayacağına ilişkin sözlü soru önergesi (6/413) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

7.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Şehitkamil Devlet Hastanesi ile Gaziantep’e sağlık kampüsü yapımına ilişkin sözlü soru önergesi (6/424) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

8.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, özel sektörce kurulan sağlık merkezlerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/438) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

9.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Batman’da verilen yeşil kartlara ilişkin sözlü soru önergesi (6/474) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

10.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Çekirge Çocuk Hastalıkları Hastanesine ilişkin sözlü soru önergesi (6/480) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

11.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, yeşil kart verilen kişilere ilişkin sözlü soru önergesi (6/485) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

12.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi hakkındaki iddialara ilişkin sözlü soru önergesi (6/518) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

13.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, sözleşmeli personel istihdamına ilişkin sözlü soru önergesi (6/522) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

14.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, Akhisar Devlet Hastanesi ek bina inşaatına ilişkin sözlü soru önergesi (6/526) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

15.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, Manisa’daki sağlık personeli açığına ilişkin sözlü soru önergesi (6/527) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

16.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, başhekim yardımcılarının sayılarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/538) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

17.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, eşdeğer ilaçlara ilişkin sözlü soru önergesi (6/541) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

18.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, teşhis ve tedavide kullanılan ilaçlara ilişkin sözlü soru önergesi (6/542) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

19.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde’ye yeni bir devlet hastanesi yapımına ilişkin sözlü soru önergesi (6/556) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

20.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Çivril Devlet Hastanesindeki bir ölüm olayına ilişkin sözlü soru önergesi (6/577) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

21.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, Adana’da özel bir sağlık kuruluşunda yaşanan bir olaya ilişkin sözlü soru önergesi (6/653) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

22.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan İlinin içme suyu sorunlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/687) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

23.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, alkol ve madde bağımlılığı tedavi merkezlerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/703) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

24.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Karadeniz Bölgesinde kanser hastalığının çoğalmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/764) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

25.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, hazır gıdaların sağlığa etkisine ilişkin sözlü soru önergesi (6/765) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

 

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/663) (S. Sayısı: 319)

 

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil’in, tasarruf sahiplerini mağdur eden holdinglere yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5375)

2.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, işkenceden yargılanan cezaevi personeline ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5521)

3.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’de sunucu ve yorumculara ödenen ücretler ile yayın alımlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/5895)

4.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, TRT’nin program, film ve dizi alımlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/5898)

5.- İstanbul Milletvekili Hüseyin Mert’in, Vakıfbank’a ait bir tesisin tadilatına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/5900)

6.- Hatay Milletvekili Abdulaziz Yazar’ın, İskenderun Körfezi’ndeki kirliliğe ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5912)

7.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, özelleştirme sonucu geçici personel statüsüne aktarılan personelin durumuna ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5984)

8.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’de reel sektörün desteklenmesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/5995)

9.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, bir sınır kapısına x-ray cihazı alımına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/6014)

10.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Gümrük Müsteşarının Cenevre’de katıldığı bir toplantıya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/6020)

11.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Aktütün saldırısıyla ilgili açıklamasına,

Terör hakkında yaptığı bazı açıklamalara,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/6062), (7/6063)

12.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Niğde ilindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/6102)

13.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, dâhilde alınan KDV’ye,

İthalde alınan KDV’ye,

İlişkin soruları ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/6105),(7/6106)

14.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, bazı kurumlara sınavsız personel alındığı iddialarına ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/6149)

15.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki hava kirliliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/6169)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.04’te açılarak yedi oturum yaptı.

Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının bazı uygulamalarına,

Edirne Milletvekili Necdet Budak’ın, Tarım Haftası’na,

İlişkin gündem dışı konuşmalarına;

Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın, 10 Ocak 2009 tarihinin Türkiye’de tarım öğretiminin başlamasının 163’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklamasına;

Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.

Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, emeklilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.

Muğla Milletvekili Gürol Ergin, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in, sözlerini çarpıttığı iddiasıyla bir açıklamada bulundu.

İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 24 milletvekilinin, bir Alman şirketine yönelik rüşvet iddialarının (10/305),

İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 20 milletvekilinin, kot taşlama atölyelerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği sorunlarının (10/306),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri;

Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 20 milletvekilinin, suç örgütleriyle mücadeledeki son gelişmeler konusunda bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/9);

Genel Kurulun bilgisine sunuldu, önergelerin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının;

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

2’nci sırasında bulunan, Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu’nun (1/526) (S. Sayısı: 218) görüşmeleri tamamlanarak, yapılan açık oylamadan sonra,

3’üncü sırasında bulunan,Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un; Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 22 Milletvekilinin; 23.11.2004 Tarihli ve 5253 Sayılı Dernekler Kanununun 27. Maddesinde Kızılay ile İlgili Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu’nun (2/290, 2/286) (S.Sayısı: 283) görüşmeleri tamamlanarak,

Kabul edildi.

20 Ocak 2009 Salı günü, saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 19.56’da son verildi.

 

 

Şükran Güldal MUMCU

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Yusuf COŞKUN

 

Canan CANDEMİR ÇELİK

 

Bingöl

 

Bursa

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Fatoş GÜRKAN

 

 

 

Adana

 

 

 

Kâtip Üye

 

No.: 50

II.- GELEN KÂĞITLAR

19 Ocak 2009 Pazartesi

Tezkereler

1.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/661) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna (Başkanlığa geliş tarihi: 14.1.2009)

2.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/662) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna (Başkanlığa geliş tarihi: 14.1.2009)

3.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/663) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna (Başkanlığa geliş tarihi: 14.1.2009)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinin desteklenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5890)                                                 

2.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, okulların su ve elektriklerinin kesilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5893)                                                 

3.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, Roj Tv’nin kapatılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5899)                                                 

4.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, doğalgaz zammına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5901)                                                 

5.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman ve GAP Bölgesindeki işsizliğe ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5903)                                                 

6.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, Kızılay Çapa Kan Merkezinde işten çıkarılan personele ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5904)                                                 

7.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, Aile Şurasında yaptığı bir konuşmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5905)                                                  

8.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, reel sektörün kredilendirilmesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/5913)                                                 

9.- Bursa Milletvekili Hamza Hamit Homriş’in, banka borcu nedeniyle icra takibine uğrayanlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/5914)                                                 

10.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, yabancı iştirakli bankalarca reel sektöre verilen kredilere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/5915)

11.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, İMKB’de yabancıların gerçekleştirdiği işlemlere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/5916)                                                 

12.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, bir termik santralin yol açtığı çevre sorunlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5919)                                                 

13.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, AB’nin bor madeniyle ilgili bir kararına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5920)                                                 

14.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, bazı olaylarda gözaltına alınan ve tutuklanan çocuklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5921)                                                 

15.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, Konya’da Büyükşehir Belediyesi ve bazı belediyeler tarafından kurulan şirketlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5922)                                                 

16.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, haklarında inceleme ve soruşturma yapılan belediye başkanlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5923)                                                 

17.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Teftiş Kurulunun belediye şirket ve işletmelerini denetimine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5924)                                                 

18.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, Aliağa Belediyesindeki bir yolsuzluk iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5925)                                                 

19.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Almanya’dan iadesi talep edilen bazı sanıklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5926)                                                  

20.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5930)                                                 

21.- Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, bazı imamların ders vermekle görevlendirildiği iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5931)                                                 

22.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan Üniversitesine arsa ve bina temin edilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5932)                                                 

23.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, özel sağlık kuruluşlarındaki işten çıkarmalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5933)                                                 

24.- Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, bir köydeki sağlık ocağının durumuna ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5935)                                                 

25.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki hastanelerin ihalelerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5936)                                                 

26.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki hastanelere atanan başhekimlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5937)                                                 

27.- İstanbul Milletvekili Şinasi Öktem’in, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun uygulamasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5938)                                                 

28.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, yaş sebze ve meyve ihracatındaki sorunlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5939)                                                  

29.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, tütüne yapılan desteklemelere ve Alternatif Ürün Projesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5940)                                                 

30.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, muz üreticilerinin sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5941)                                                 

31.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, İzmir’de küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5942)                                                 

32.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, çiftçilerin kredilendirilmesine ve buğday desteklemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5943)                                                 

33.- Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, Batman’daki bazı yolların ve bir köprünün yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5944)                                                 

34.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars ilindeki karayolları teşkilatına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5945)                                                 

35.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Balıkesir-Bandırma-Susurluk bölünmüş yoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5946)                                                 

36.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, İzmir’le ilgili bazı ulaşım projelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5948)                                                 

37.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, uzman jandarmaların özlük haklarına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5952)                                                 

38.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, basında yer alan bir açıklamasına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5954)                                                  

39.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, kamu çalışanlarına toplu sözleşme hakkı tanınmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5957)                                                 

40.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, kamu görevlilerine toplu sözleşme hakkı tanınmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5958)                                                 

41.- Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, Jandarma Teşkilatının idari konumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5959)                                                 

42.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Bağdat’ta yapılan bir toplantıya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5961)                                                  

43.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Jandarma Bölgesindeki okulların güvenliğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5962)

No.: 51

20 Ocak 2009 Salı

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 20 Milletvekilinin, adrese dayalı nüfus kayıt sistemi ve seçmen kütüklerine yönelik iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/307) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.01.2009)

2.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 23 Milletvekilinin, erken yaşta evlilik konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/308) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.01.2009)

3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 Milletvekilinin, bor madenciliğindeki sorunların araştırılarak bor kaynaklarının etkin değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/309) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.01.2009)

20 Ocak 2009 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 46’ncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, Hükûmet adına İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay’ın, mahallî idareler seçimleri öncesinde seçmen listeleriyle ilgili olarak yaşanan tartışmalarda sıkça gündeme getirilen Kimlik Paylaşımı Sistemi, vatandaşlık numarası, Adres Kayıt Sistemi gibi Bakanlığınca yürütülen çalışmalar hakkında, İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre gündem dışı söz talebi vardır. Gündeme geçmeden önce bu talebi yerine getireceğim.

Sayın Bakanın açıklamasından sonra, istemleri hâlinde siyasi parti gruplarına ve grubu bulunmayan milletvekillerinden birine söz vereceğim.

Grubu bulunmayan milletvekilleri için söz talebi kaydı başlamış bulunmaktadır. Grup üyesi olmayan sayın milletvekillerinin söz taleplerini Başkanlığımıza bildirmelerini rica ediyorum.

Konuşma süreleri Hükûmet için yirmi, siyasi parti grupları için on, grubu bulunmayan milletvekilleri için beş dakikadır.

Sayın Bakanım, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Hükûmetin Gündem Dışı Açıklamaları

1.- İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, mahallî idareler seçimleri öncesinde seçmen listeleriyle ilgili olarak yaşanan tartışmalarda sıkça gündeme getirilen Kimlik Paylaşımı Sistemi, vatandaşlık numarası, Adres Kayıt Sistemi gibi Bakanlığınca yürütülen çalışmalar hakkında gündem dışı açıklaması ve Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın grupları adına, Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin şahsı adına aynı konuda konuşmaları

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, hem Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi hem de dolaylı olarak seçmen kütükleriyle ilgili yüce heyetinize bilgi sunacağım. Yalnız, önemli bir hususa değinerek sözlerime başlamak istiyorum. Bildiğiniz üzere seçmen kütükleri, Yüksek Seçim Kurulunun yetki ve sorumluluğunda olan bir konudur. Dolayısıyla bu konuda düzenleme yapan, gerektiğinde açıklama yapması gereken, varsa itirazları sonuçlandıracak olan merci Yüksek Seçim Kuruludur. Zaten Yüksek Seçim Kurulunun Sayın Başkanı konuyla ilgili değişik defalar açıklamalar yapmıştır. Ancak kişisel bilgilere ilişkin veri tabanı ve Adres Kayıt Sistemi, Bakanlığıma bağlı bir kurumda bulunduğundan, dolayısıyla seçmen kütükleri de bu kurumun bilgilerine dayalı olarak oluşturulduğundan bu yönüyle bazı açıklamalar yapmayı, siz değerli milletvekilleri ve vatandaşlarımızı bilgilendirmeyi gerekli gördüm. Açıklamalarımı da bu çerçevede yapmaya çalışacağım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birkaç aydır mahallî seçim atmosferine girilmiş olmasıyla birlikte yeni bir tartışma konusu ülke gündemine gelmiştir. Seçmen listelerinin askıya çıkarılmasından sonra seçmen sayısındaki artışın ardında derin manalar aranmaya başlanmıştır. Bazı siyasi parti temsilcileri, medya mensupları konuyla ilgili analizler yaptılar ve yapmaya da devam ediyorlar. Biz bu eleştirilerin iyi niyetle yapılan eleştiriler olduğuna inanmak istiyoruz.

Bakınız değerli arkadaşlarım, MERNİS ve bunun tamamlayıcısı olan projelerle yeni bir sisteme geçildiğini biliyorsunuz. Bütün nüfus hizmetlerinin on-line yapılmasının altyapısı Hükûmetimiz döneminde oluşturulmuştur. Tüm vatandaşlarımıza Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası verilmiş, bu bilgiler elektronik ortamda kurum ve kuruluşların kullanımına da açılmıştır. Ardından son olarak bu bilgiler kişilerin adres bilgileriyle eşleştirilmiştir. İşte seçmen listelerini etkileyen bu çalışmaların ayrıntılarına biraz sonra gireceğim. Bu anlattıklarım çok önemli ve büyük çalışmalar değerli arkadaşlar.

Türkiye büyük bir ülke. 70 milyonun üzerinde bir nüfusumuz var ve gerçekten Hükûmetimiz döneminde, bu konuda çağdaş, yeni bir sistem getirilmiş, sistem baştan sona değiştirilmiş ve örnek, daha kolay yürüyen, çokça faydalanacağımız bir sistem oluşturulmuştur. Tabii bu çalışmalar sırasında kısmen bazı aksamalar, eksiklikler olmuş olabilir. Bu, işin doğasında vardır. Ancak bu aksaklıkların düzeltilmesine ilişkin mekanizmalar sistemin içinde vardır ve aksamaksızın da işletilmektedir. Bazı küçük örnekleri gündeme getirerek sistemi topyekûn sakat ilan etmenin sağduyulu bir yaklaşım olmadığı da muhakkaktır.

Seçmen listeleriyle ilgili olarak da bizlere düşen, vatandaşlarımızı bu yönde bilgilendirmek, partilerimizin teşkilatları aracılığıyla seçmen listelerini takip etmek, müdahale gereken durumlarda ilgili seçim kurullarına konuyu iletmektir.

Ben, hatta bunların medyada da örnekler olarak yer almasından memnun oluyorum, medyamıza da teşekkür ediyorum. Çünkü, bu sebeple, bu şekilde, bazı aksamalar varsa bunlar görülüyor ve hemen düzeltiliyor, üzerine gidiliyor. Zaten, böyle büyük bir çalışmada bazı küçük aksaklıkların, hataların olmaması da mümkün değildir, buna biz böyle bakıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3152 sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un 10’uncu maddesinde nüfus hizmetlerini düzenlemek, yürütmek, takip etmek, denetlemek ve değerlendirmek, usulüne göre tesis edilmemiş kayıtların silinmesini karara bağlamak, maddi hataları düzeltmek, aile kayıtlarını birleştirmek, mükerrer kayıtları birbirine göre tamamlamak ve diğerlerini silmek, nüfus hizmetleriyle ilgili olarak diğer bakanlık, kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak görevi İçişleri Bakanlığının ana hizmet birimi olan Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğüne verilmiştir.

Türk Medeni Kanunu ve Nüfus Hizmetleri Kanunu uyarınca nüfus kütükleri, Türk vatandaşlığının ispatında ve belgelendirilmesinde esas olduğu kadar, kişinin kimliği, medeni hâli ve aile bağlarının belirlenmesinde de temel resmî belgelerdir. Nüfus kütüklerinde kişilerin kimliğine ilişkin adı, soyadı, ana baba adı, doğum yeri, doğum tarihi ve nüfus olaylarına ilişkin bilgiler ile kişinin kaydına ulaşılmasını sağlayan Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası ve kayıtlı olduğu yere ilişkin il, ilçe, köy, mahalle, cilt, hane gibi bilgiler yer almaktadır. 2006 yılında yürürlüğe giren 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 7’nci maddesi ile kişilerin yerleşim yeri, yani ikametleri, adres bilgileri de nüfus kütüklerinde bulunması gereken kişisel bilgiler içine dâhil edilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adres Kayıt Sistemiyle ilgili kısaca bilgilendirmek istiyorum. Adres Kayıt Sistemiyle Türk vatandaşları ile Türkiye’de yaşayan yerleşik yabancıların yerleşim yeri ve diğer adres bilgilerinin elektronik ortamda, merkezî bir yapı içerisinde güncel olarak tutulması ve adres konusundaki dağınıklığa son verilmesi amaçlanmıştır.

Biliyorsunuz, 2005 yılında Hükûmet olarak bir karar verdik. Bu eski, ilkel ve sonu sıfırla biten, onlu yıllarda yapılan, yani çok geç yapılan nüfus sayım sistemini kaldırmak, sürekli kendisini güncelleyen çağdaş sistemi kurmak… Bu çerçevede bunun kanunu 22’nci Dönemde yüce Meclisimizden çıkmıştır ve Hükûmet olarak da biz bunun gereğini yapmışızdır.

Burada biliyorsunuz üç tane ana liste oluşturuldu:

1) Türkiye’de yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının listesi.

2) Dışarıda yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının listesi. Eskiden burada belirsizlikler vardı. Bir anlamda genel olarak biliniyordu ama il bazında vesaire bilgiler yoktu, bunlar da tamamlanmıştır.

3) Türkiye’de yaşayan yabancı ülke vatandaşlarının listesi.

Bu üçlü sistem şu anda kurulmuştur, işlemektedir.

Adres Kayıt Sisteminin nasıl oluşturulduğunu aslında o günlerde takip edenler biliyor. Adres Kayıt Sisteminin daha iyi anlaşılabilmesi için hem sistemin kuruluşuna hem de sonraki sürece biraz daha yakından bakmakta fayda vardır diye düşünüyorum.

Bir ülkede veriye dayalı yönetimi gerçekleştirmek için güncel ve güvenilir bilgilerin önemi bilinmektedir. Doğru planlama ve kamu kaynaklarının etkin kullanımı için kişilerin yerleşim yeri, adres bilgilerine ihtiyaç vardır.

Bilindiği gibi, 2007 yılına kadar yerleşim yerleri nüfuslarına ilişkin bilgi on yılda bir yapılan genel nüfus sayımlarıyla elde ediliyordu. Ancak bu durum karar alıcılar açısından kritik olan güncel bilgi ihtiyacını ara yıllarda karşılamadığı gibi, her nüfus sayımından sonra yöntem ve kaliteyle ilgili tartışmalar oluyordu. Sadece bir gün sokağa çıkma yasağıyla uygulanıyor ve sayımdan sonra da tartışmalar başlıyordu. Bazen yerleşim yerinin nüfusunu fazla göstermek için o yerleşim yerlerinden göç edenler büyük şehirlerden oraya geliyor ve kayıtlarını orada yaptırıyordu, bu tür ciddi hatalar oluyordu. Belediyelerin İller Bankasından aldığı gelirler bu nüfusa göre olduğu için ve on yıl donuk kaldığı için tabii o yerleşim yeri nüfusu on yıl boyunca dışarıdan gelen taşıma nüfusla kabarık gösteriliyor ve bir anlamda da haksız gelir o yerleşim yerlerine gidebiliyordu. Bu, diğer açıdan da ciddi planlama aksaklıklarına yol açıyordu. Çünkü, öncelikle belediyeler ve tabii bütün kamu hizmetleri için yerleşim yerinin tam nüfusunun bilinmesi hizmet planlaması açısından çok önemliydi. İşte, Türkiye İstatistik Kurumu bu çalışmayı yaptı, 2007 yılında bunu tamamladı ve İçişleri Bakanlığına devretti. Sistem şu anda İçişleri Bakanlığı bünyesinde yürüyor.

Tabii, Sayın Başkanım bana yirmi dakika verdiler, umarım birazcık müsamaha gösterirler. Ben biraz da bazı bilgileri gerçekten bu vesileyle yüce Parlamentoya sunmak istiyorum. Çünkü, burada değişik zamanlarda tartışmalarda çok böyle bilgiye dayanmayan ve gerçeği yansıtmayan şeyler söyleniyor. O açıdan biraz ayrıntı verirsem, arkadaşlarımız bu konuyu daha iyi anlamış olacaklardır.

Tabii, bu sistemin kurulmasında önce adres veri tabanı… İlk defa Türkiye’de uluslararası standartta adres veri tabanı kurulmuştur. Bütün yerleşim yerlerinin hatta şehir dışında, yerleşim yeri dışında, işte benzin istasyonu gibi yerlerin, bütün yerlerin çağdaş dünya standartlarına uygun, mükerrerlik olmayan bir adres veri tabanı bu çerçevede oluşturulmuştur. Burada belediye başkanlarımızın, belediyelerimizin, il özel idarelerimizin çok büyük çabası olmuştur ve bunu çok önemli görüyorum. Şu anda bu adres veri tabanına dayalı olarak yeni otomobillerle ilgili falan, rehberlik sistemi falan bu yeni adres veri tabanıyla ancak üretilebilmektedir. Yani, bu çok yerde kullanılmaktadır ve ilk defa Türkiye’de bu oluşmuştur. Onu bu vesileyle ifade etmiş oluyorum. Peşinden de, tabii, bu adres veri tabanına dayalı olarak bütün haneler ziyaret edilmiş ve vatandaşlarımız hem adresle irtibatlı olarak, hem vatandaşlık numarasıyla irtibatlı olarak kaydedilmiştir ve artık illerimizin, ilçelerimizin, köylerimizin, mahallelerimizin nüfusunda bu kadar net bir belirleme olmuş, mükerrerlik kalmamış, abartılı nüfus kalmamış ve esasen beldelerimizle ilgili son tespitlerde de gördük. Gerçekten daha önce çok fazla nüfusun birazcık da farklı yöntemlerle oralara yazıldığını fark etmiş olduk. Şimdi, bu işlemler esnasında Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası anahtar olarak kullanıldığından, bir kişinin birden fazla yerde kayıtlı olmasının önüne geçilerek mükerrerlik tamamen önlenmiştir. Daha sonra ne yapılmış? Altmış gün askıya çıkarılmıştır, iki ay askıda kalmıştır. Tabii bu kadar büyük bir çalışmada eksikler olabilir, yazılmayanlar olabilir, unutulanlar olabilir, ihmaller olabilir, adreste kaymalar olabilir. İki ay askıda kalmıştır ve bu ciddi şekilde medyayla da hatırlatılmıştır vatandaşlarımıza, askıları görsünler, listeleri görsünler. Bu şekilde, 2007 yılının sonunda İstatistik Kurumu bu sayımı tamamlamış ve Bakanlığımıza devretmiştir. Şimdi, bundan sonraki çalışmalar hep güncellemedir, yani yerleşim yerinin değiştirilmesi yenisinin edinilmesine bağlıdır, adres değiştirme mümkündür. Bütün bunlar tabii gerekli yerlere başvurarak mümkün olabilmektedir. Doğumlar, ölümler, nüfus hareketleri bildirilmekte ve artık kendini yenileyen bir nüfus sistemimiz böyle yürümektedir. Burada yine tabii muhtarlarımıza da büyük işler düşmektedir. İşte, bizim Adres Nüfus Kayıt Sistemiyle ortaya koyduğumuz ve bugün gerçekten övündüğümüz böyle bir yapıdır.

Bakın, şöyle kısaca, bu sistemle neler elde ettik, faydalarını bir defa daha ifade edeyim: Her kurum kendi kaydını oluşturmak için bütçe ayırmamakta ve böylece kamu kaynaklarının etkin kullanımı sağlanmaktadır. Eskiden Millî Eğitim, Sağlık Bakanlığı, Tarım Bakanlığı, birçok bakanlığımız hizmetini planlayabilmek için nüfus tahminleri yapmaya çalışıyordu, şimdi artık bütün kurumlarımız bu sistemi kullanıyor ve yerleşim yeri bazında güncel nüfusun nitelik ve niceliklerine ilişkin güvenilir istatistik üretilmeye devam ediliyor. Sayımlarda eve kapanma zorunluluğu tamamen ortadan kalkmıştır. Adres ve nüfus tek merkezden takip edilmektedir. Nüfus sayımı ve tespitlerinde seçmen kütüklerinin oluşturulması ve güncelleştirilmesindeki ek maliyet yükü de ortadan kalkmıştır ve Kent Bilgi Sistemi bu ulusal adres veri tabanıyla gerçekten iyi takip edilmektedir.

Şimdi, değerli arkadaşlar, inanın bu değişik sistem, Türkiye’ye getirdiğimiz bu yeni sistem yeterince de takdir edilmemiştir, hatta muhalefet “Çağdaş bir sistem getirdiniz.” diye bir defa teşekkür edeceğine, sürekli bu konuda eleştiriler getirmiştir.

Ve şimdi de buna dayalı olarak seçmen kütüklerine ilişkin bilgileri sizinle paylaşmak istiyorum. Bildiğiniz üzere, bu Parlamentonun kabul ettiği, 22/3/2008 tarihinde yürürlüğe giren 5749 sayılı Kanun ile 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanun’da değişiklik yapılmıştır. O Kanun’u hatırlatıyorum, önemle, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Kanunu’nu hatırlatıyorum. Yakın zamanda sizin tarafınızdan çıkarılmış bir Kanun. Kanun’un 4’üncü maddesi gereğince, seçmen kütüklerinin Adres Kayıt Sistemi esas alınarak Yüksek Seçim Kurulunca belirlenecek usul ve esaslara göre her yıl düzenlenmesi, sürekli bilgi toplama ile her seçim döneminde güncelleştirilmesi hükme bağlanmıştır. Böylece kişinin iradesine bakılmaksızın, anayasal hak ve yükümlülük olan seçmen kütüğü ve listesinin eksiksiz olarak oluşturulmasında MERNİS ve nüfus kütükleri esas alınmıştır. Kişinin iradesine bağlı olarak oluşturulan seçmen kütüğü uygulamasına 5749 sayılı Kanun’la son verilerek, nüfus kütüklerine kayıtlı ve seçmen olabilme niteliğini taşıyan ve Türkiye’de ikamet eden vatandaşlarımızın seçmen kütüklerinde yer alması mümkün hâle gelmiştir. Kanun’un Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi sırasında bu madde ile ilgili olarak hiç kimsenin bir itirazı da olmamıştır. Sadece yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın mektup ile oy verebilmesi hususu muhalefet tarafından Anayasa Mahkemesine götürülmüş ve bu kısım mahkemece iptal edilmiştir yani seçmen listelerinin Adres Kayıt Sistemi esas alınarak oluşturulması ve kişilerin iradesine bakılmaksızın seçmen olabilmesi düzenlemesine ilişkin hiçbir itiraz yasalaşma sırasında ve sonrasında dile getirilmemiştir. Bu konuda Meclis tutanakları apaçık ortada durmaktadır.

Bu düzenlemeden önce, bir kişiyi Türk vatandaşı olsa da, Türkiye’de yaşasa bile Yüksek Seçim Kurulu resen seçmen yapamıyordu. Bunun önemle altını çiziyorum. Mutlaka ilgilinin kendi başvurusu gerekiyor. Bu düzenlemeyle, artık nüfus kütüklerinde yer alan herkesin Yüksek Seçim Kurulu tarafından seçmen yapılabilmesi mümkün olmuştur.

Eskiden olan sistemi tekrar hatırlatıyorum. Eskiden olan sistem şu idi: Bir önceki seçimin seçmen kütükleri muhtarlıklarda askıya çıkarılıyordu ve vatandaşlara deniliyordu ki “Seçmen kütüklerini inceleyin. Seçmen olanlar yoksa başvursunlar ve bunları kayda geçelim.” Eğer başvuran olursa onlar kayda geçiyordu, başvurmayanlar kayda geçmemiş oluyordu. Şimdi, bu kanuni düzenlemeden önce sürekli olarak eleştirilen gerçek seçmen sayısının altında bir seçmen listesinin oluşması eleştirisi de sona ermiştir.

Değerli arkadaşlar, yani ikili sistem yürüyordu: Bir, nüfus sayımı, nüfus kayıtları. İki, seçmen kütükleri. Şu anda, bu ikili sistem kanunla kaldırıldı, tek sistem yürüyor. Hem nüfus sayımının sonuçları hem seçmen kütükleri aynı verileri paylaşıyor.

29 Mart 2009 tarihinde yapılacak mahallî idareler seçimleri nedeniyle, ilgili kanun gereğince, İçişleri Bakanlığınca Yüksek Seçim Kurulunun talebi üzerine veri desteği sağlanmıştır. Yüksek Seçim Kurulu tarafından, 298 sayılı Kanun’un öngördüğü esas ve usuller çerçevesinde seçmen kütüğü listeleri oluşturulmuş ve askıya çıkarılmıştır. Bu uygulamayla, Türk vatandaşı olup Türkiye’de ikamet eden ve seçmen niteliğini haiz olup seçmen kütüğünde bulunmayan hiçbir vatandaşımız kalmamıştır. Tartışma konusu olan bir önceki seçimde listelerde yer alan seçmen sayısıyla son olarak askıya çıkarılan seçmen sayısı arasındaki fark aslında geçmiş dönemlerde de hep olmuştur.

Şimdi, geçmiş seçimin birkaç verisini sunuyorum. TÜİK verilerine göre birkaç örnek vereyim: 1983 genel seçimlerinde seçmen niteliğine sahip kişi sayısı 23 milyon 270 bin iken seçmen listelerine kayıtlı kişi sayısı 19 milyon 767 kişi idi. Yani yaklaşık 4 milyon kişi seçmen listelerine kayıtlı değildi. 1991 genel seçimlerinde seçmen niteliğine sahip kişi sayısı 32 milyon iken seçmen listelerine kayıtlı kişi sayısı 29 milyon kişi idi. Yani yaklaşık 2,5 milyon kişi seçmen listelerine kayıtlı değildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

1995 genel seçimlerinde seçmen niteliğine sahip kişi sayısı 37 milyon iken seçmen listelerinde kayıtlı kişi sayısı 34 milyon kişi idi. Yani yaklaşık 3,5 milyon kişi seçmen niteliğine sahip olmasına rağmen, listelerde kayıtlı değildi. 2002 genel seçimlerinde seçmen niteliğine sahip kişi sayısı 43 milyon iken seçmen listelerine kayıtlı kişi sayısı 41 milyon kişi idi. Yani yaklaşık 2,5 milyon kişi seçmen listelerine kayıtlı değildi. Bunun yanında, geçen yıl yaptığımız -22 Temmuz 2007 son seçim- 2007 genel seçimlerinde MERNİS veri tabanında on sekiz yaşını doldurmuş ve Türkiye’de ikamet eden oy kullanma hakkına sahip 46 milyon 557 bin 166 Türk vatandaşı bulunuyordu. Tekrar ediyorum, 2007 genel seçimleri MERNİS kayıtlarında on sekiz yaşını doldurmuş 46 milyon 557 bin 166 Türk vatandaşı bulunuyordu. Ancak bu tarihte yapılan milletvekili seçiminde Yüksek Seçim Kurulu tarafından ilan edilen seçmen sayısı 42 milyon kişi idi. Yani seçmen listelerine gidip kaydını yaptırmayan yaklaşık 4 milyon kişi vardı.

Sonuç olarak 29 Mart 2009 tarihi itibarıyla MERNİS veri tabanında, on sekiz yaşını doldurmuş Türkiye’de ikamet eden 48 milyon 265 bin 644 Türk vatandaşı bulunmaktadır. Yani, MERNİS kayıtlarında, bizim nüfus kayıtlarımızda, 29 Mart 2009’da on sekiz yaşında olacak bütün vatandaşların ismi seçmen kütüklerinde kayıtlıdır ve Yüksek Seçim Kurulu bunu esas almıştır, buna karar vermiştir.

Şimdi ben, bütün bunlara rağmen “6 milyon seçmen farkı var.” diye iddia edenleri anlamakta zorluk çekiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Geniş vadede 2 milyon 100 bin fark var, bir senede 2 milyon 100 bin.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sağ olun.

Sistemi bu kadar açıklıkla anlatıyoruz. Bu sistem açıktır, gelip incelenebilir, değerlendirilebilir. Bu verilerin hepsi bellidir, 6 milyonun niçin, nereden geldiği… Bakın, ta 80’den beri seçimlerdeki bu farkı açıklıyorum. Biz, Türkiye’de yanlış bir sistemi düzelttik, yanlış yürüyen bir sayımı, yanlış yürüyen bir seçmen kütüğü belirleme sistemini yeniledik değiştirdik; bundan memnun olmanız lazım. Böyle bir şey olur mu arkadaşlar! Sayım sonucu seçmen olmuş 46 milyon kişi var ama seçmen kütüğünde 42 milyon var. Niye? Gidip başvurmuyor, “ben de seçmenim” diye başvurmuyor. Biz de bekliyoruz ki o gelsin başvursun.

Şimdi ne yapıyoruz? Seçmen hakkını kazanmış bütün vatandaşları biz, kendisi istesin istemesin, başvursun başvurmasın, seçmen kütüğüne kaydediyoruz, olay bundan ibaret.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan yanlış ifade ediyor.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – İster dağda ister mezarda olsun!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bu, bu kadar kolay ama buna niye itiraz ediliyor, bunu anlamakta da zorluk çekiyoruz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Bakan, mezardakini kaydediyorsunuz.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli arkadaşlar, vatandaşlarımızın tamamı seçmen listelerinde adres kayıtları esas alınarak yapılmıştı. Şimdi vaktimiz olsa da ben burada, sizin burada dile getirdiğiniz örnekleri cevaplasam ama Sayın Başkan…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Bakan, bloklar yazılmıyor, o neden?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sayın Başkan…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bloklar yazılmıyor bloklar, hiç yok!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Çıkıp konuşacaksınız burada Sayın Başkan, sizlerin sözcüleri konuşacak.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Bakan, keşke önce biz konuşsaydık da sonra siz cevap verseydiniz.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Şimdi, Sayın Başkan, tabii, Hükûmetin bu konuda açıklamasına biraz daha fazla vakit verilebilirdi, ben gene de çok teşekkür ediyorum.

Örneklerin hepsini inceledik. Ben başta da şunu söylüyorum: Biz büyük ülkeyiz, 71 milyon civarında nüfusumuz var, 46-47 milyon seçmenimiz var.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hani 70 milyondu!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Tabii ki yanlışlıklar olabilir, tabii ki yanlışlıklar olabilir, hatalar olabilir. İşte askılar onun için. Bakın, seçmen listeleri 30 Ocağa kadar askıda. Herkes gidecek, düzeltecek.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Nereden bilecek de itiraz edecek?

OKTAY VURAL (İzmir) – Ölü nasıl müracaat edecek Sayın Bakan!

BAŞKAN – Sayın Bakanım, teşekkür cümlenizi alayım efendim.

Buyurun. Lütfen…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Bakan, nasıl bileceğim de itiraz edeceğim! Kim ölü, nasıl bileceğim!

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım, Genel Kurula teşekkür ediniz.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Şimdi, benim, burada dile getirilen, toplu kayıtlar, şu, bu… Bakın, şunun hepsi gazetelerde veya burada Parlamentoda seçmen kütükleriyle ilgili veya sayımla ilgili dile getirilen hususların araştırılması, aslının burada cevaplamasıdır. Tabii vaktim yok. Burada dile getirilenlerin hepsinin cevabı var burada.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Bakan, İstanbul Milletvekilimiz ailece yok, bakın, ailece yok.

BAŞKAN – Sayın Bakanım…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bazıları –doğrudur- düzeltilmiştir. Bazıları yanlış haberdir.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Ailece yokuz, daha ne söyleyeyim!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Arkadaşlar, burada eleştireceğimize, bunların düzeltilmesi için gayret sarf edelim.

BAŞKAN – Sayın Bakanım…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bunların hepsinin yolu var.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ailece yok, Nur Serter

OKTAY VURAL (İzmir) – Biz ne diyoruz!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

Sayın Başkan, teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Bakan, ölüyü diriltiyorsun, “Niye eleştiriyorsun?” diyorsun. Ölüyü nasıl diriltiyorsun sen!

BAŞKAN – Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Selahattin Demirtaş.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakan, anlaşılmadı.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ölüyü seçmen olarak diriltiyorsunuz. 2 milyon 100 bin nüfus artırıyorsunuz bir yılda, ölüyü kaydediyorsun, sonra da “İtiraz ediyorsunuz.” diyorsunuz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Demirtaş. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. İç Tüzük’ün 59’uncu maddesi uyarınca Hükûmetin yapmış olduğu açıklamaya karşı grubumuzun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de neredeyse her seçim dönemi öncesinde seçmen kütükleriyle ilgili bir tartışma yaşanır. Kimi seçim bölgelerinde seçmen sayısının taşıma usulü fazla olduğu, kimi seçim bölgelerinde kasıtlı silim yapıldığı ve seçmenlerin kütükten silindiği konuları tartışılır. Ama hiçbir seçim döneminde şu anda yaşandığı kadar ciddi bir anayasal ve yasal kriz yaşanmamıştır. Her seçim döneminde tartışmalar olmuştur, bunlar da üzücüdür. Seksen beş yıllık cumhuriyetin, hâlen demokrasinin çok önemli bir unsuru olan seçimler konusunda bu meseleyi, seçmen kütükleri meselesini çözememiş olması hazin bir durumdur. Şimdi geldiğimiz noktada önceki seçimlere kıyasla daha rahat bir seçmen kütüğüyle, daha demokratik, daha şeffaf bir seçmen kütüğüyle seçimlere gitme beklentisi taşıyan toplum daha ciddi bir krizle karşılaşmıştır.

Mesele Sayın Bakanın üstünde durduğu şekliyle sadece 6 milyon seçmenin artmış olması meselesi değildir. Bu aslında ana sorunun yanında ortaya çıkmış tali bir sorundur. Gerçeği de ifade ediyor olabilir, 6 milyon seçmen gerçekten de artmış olabilir. Mesele bu değildir. Türkiye’de seçmen kütükleri Anayasa gereği YSK tarafından hazırlanır. Yasada da bu şekilde açık bir görev verilmiştir, bir yargı kurumuna bir görev verilmiştir. Şimdi yapılan nedir? Yürütmenin bir organı, yürütmeye bağlı bir organ seçmen kütüklerini belirlemektedir. Yani işin esası problemlidir, işin esasıyla ilgili ciddi bir anayasal ve yasal sıkıntı vardır. Bu sorun bu şekilde algılanmak, cevaplanmak veya düzeltilmek yerine maalesef ki Sayın Bakan TÜİK’in çok iyi bir çalışma yaptığını, çok iyi bir veri hazırladığını ve bu verilerin hem diğer devlet kurumları tarafından hem de YSK tarafından rahatlıkla artık kullanılabileceğini ifade etmektedir.

Doğrusu bu kadar tartışmalı bir TÜİK çalışması YSK’da bu kadar sıkıntı yarattıktan sonra diğer kurumların vay hâline! Eğer diğer kurumlar da bu verilere dayanarak planlamasını yapacaklarsa herhâlde onların karşılaşacağı sorunlar da YSK’nın karşılaştığı sorundan çok farklı, çok daha düşük düzeyde bir sorun olmayacaktır.

Değerli arkadaşlar, seçim işi demokratik, şeffaf olsun diye özellikle yargı kurumu tarafından yürütülür. Bütün hazırlıkları yargı gözetiminde ve denetiminde yapılır. Çünkü en nihayetinde seçimlerde yarışın adil olabilmesi, demokratik olabilmesi için yürütmenin mümkün olduğunca minimum seviyede seçim işlerine karışması öngörülür. Bütün demokratik yasalar, anayasalar bu şekilde meseleyi düzenlerler.

Şimdi, seçim kütüklerinin yüzde 100’ü, tamamı TÜİK tarafından hazırlanmış bir seçimin tartışmalı olması doğal bir konu değil midir değerli arkadaşlar?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – TÜİK tarafından hazırlanmadı. Yüksek Seçim Kurulu seçim listesini hazırladı; seçmen kütüğünü onlar hazırladı, onlar karar verdi.

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen…

Buyurun.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – Sayın Bakan, mesele…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Yanlış ifade kullanıyorsunuz.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – …mesele de tam olarak budur işte. Kulağı buradan gösterirseniz doğru göstermiş gibi oluyorsunuz ama mesele tam olarak budur. YSK hangi verileri almıştır? TÜİK’in hazırlamış olduğu, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemiyle hazırlanmış verileri olduğu gibi, hiç dokunmadan CD ortamında getirmiş kendi programlarına, bilgisayarlarına yüklemiş, oradan ayıklamayı yapmış “on sekiz yaş üzeri bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları da seçmendir.” demiştir, bu kadar.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Neresi yanlış bunun?

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – Bu şekilde, seçmen kütükleri idare tarafından, yürütme tarafından hazırlanmış olmuyor mu acaba? Sizin yapmış olduğunuz, Bakanlığınıza bağlı bir kurumun yapmış olduğu bir çalışma yüzde 100, olduğu gibi YSK tarafından kabul edilmiş ve siz “Bunu, biz hazırlamadık, bizimle ilgisi yok.” derseniz, doğrusu bu tartışmalı bir konu olur.

Bu konuda…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – YSK, nüfus sayımı mı yapacak?

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – Şimdiye kadar nasıl yapmışsa Sayın Bakan o şekilde yapacaktı. Seçmen kütükleri askıya çıktı, eğer şu anda o tartışma bu şekilde yürüyorsa YSK’nın da yapması gereken -bir hukuk kurumudur, yargı kurumudur- YSK’dan yapması beklenen en azından, bu sorun Mecliste çözülmeyecekse, eski kütükler üzerinden çalışmasını yürütmelidir çünkü TÜİK’in çalışması tartışmalıdır değerli arkadaşlar. Tartışmalıdır, şu anda nüfusumuzu gerçekte bilmiyoruz. Hiçbir kent, hiçbir şehir, hiçbir mahalle gerçek nüfusu bilmiyor çünkü TÜİK sağlıklı bir çalışma yürütmedi.

Şimdi, bu konu tartışmalı, bu konuya esas teşkil eden formlar da imha edilmiş durumda yani bunun aksini ispatlama için belgeleri isteseniz TÜİK bunları da imha etmiş durumda, yani netleşmemiş bir konuda devletin elinde bulundurması gereken evrakların, formların hepsi imha edilmiş durumda. O sayım formları, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’nde düzenlenen bütün formlar, evraklar da TÜİK tarafından imha edildi; sözde, ilgili yasa gereği! Dolayısıyla, meseleyi yeniden dönüp tartışalım, yeniden incelensin; gerçek nüfus neydi, maddi hata mı yapıldı, desek böyle bir imkân da yok. Yeni baştan, Türkiye'nin bütün mahalleleri, evleri tek tek gezilerek yeniden tespit yapılmak durumunda. Yani TÜİK, zaten yüzüne gözüne bulaştırdığı bir işi daha netleşmeden, bu defa delilleri ortadan kaldıracak şekilde bütün evrakları, bütün resmî belgeleri imha etmiş durumda. Bu kadar tartışmalı bir konunun en azından netleşmesi, kesinleşmesi beklenebilirdi, en azından bir seçim yaşanabilirdi, üzerinden bir seçim geçmesi beklenebilirdi değerli arkadaşlar.

Şimdi, mesele sadece muhalefetin meselesi midir, ortaya çıkmış olan 6 milyon artış, seçmen, sadece muhalefetin mi seçmenidir ya da iktidarın mı seçmenidir? Mesele, tüm Türkiye toplumunun meselesidir, Meclisin meselesidir. Sayın Bakanın da Hükûmetin de bu şekilde yaklaşmasını bekleriz. Yani sanki bizim iddiamız, ortaya çıkan bu 6 milyonluk artış da AKP’nin seçmenidir ve AKP’ye oy verecektir, AKP böyle bir seçmen kitlesi yaratmıştır! Açıkçası, bizim iddiamız, bu şekilde bir iddia değildir. Kimin nasıl oy vereceğini sandıkta herkesin vicdanı belirler. Dolayısıyla, kaygımız, bir oy kaydırması veya başka bir kaygı değil. Demokratik irade neyse, halkın iradesi neyse sandığa o yansısın istiyoruz. Eğer gerçekten 6 milyonluk artış varsa bu elbette ki sandığa yansımalıdır. Fakat bir yargı kurumu, tümüyle, yüzde 100 bütün verileri, yürütmeye ait bir veriden bu şekilde almaya zorlanamaz değerli arkadaşlar. Ondan faydalanabilir, diğer kurumların yaptığı gibi faydalanabilir, kendi seçmen kütüklerini hazırlarken ondan da faydalanabilir.

Şimdi, Sayın Bakan, ısrarla YSK’nın düzenliyor olduğu verilerinde birkaç küçük hata olabileceğini belirtiyor ama durumun böyle olmadığını belki her birimiz kendi yaşadığımız mahalleden yola çıkarak bile net bir şekilde ifade edebiliriz. Ben yazılmadım, Diyarbakır’da oturuyordum yazılmadım değerli arkadaşlar. Evime de not bırakılmadı, uyarı yapılmadı; buna rağmen ben kendim gidip bildirdim ve Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’nde muhtara kendi istemimle yazdırdım, TÜİK verilerine bu şekilde girdim. Niye gelmediler bilmiyorum, hani oradaki anketörler kapımı da tanımıyorlardı, bilmiyorlardı ama kapım çalınmadı. Kaç kapı bu şekilde çalınmadı, onu da bilmiyorum; hangi kafede oturup bunları doldurdu anketörler, onları da bilmiyorum; kaç kişi fazladan yazıldı, onları da bilmiyorum. Bir vatandaş olarak bu konuda kaygılıyım. Bu kadarına hakkım olabilmeli en azından. Şüpheliyim, herkes şüpheli bu konuda, herkes de bütün partiler de şüpheli bakmak durumunda ki vatandaşın içini rahat ettirecek bir çözümü birlikte bulalım ve seçimlere bu şekilde gidelim. Değerli arkadaşlar, aksi takdirde seçimlerin her biri, en küçük beldeden belki büyük şehirlere kadar her biri tartışmalı hâle gelecektir, herkes tartışacaktır.

Bakın, seçim sonuçları… Elbette ki bir seçimi iki parti birden kazanmayacak bir yerde ve her parti, seçimi kaybeden her parti veya her topluluk, grup, neyse, itirazını bu çerçevede dile getirecek ve “Seçimler şaibeli oldu.” diyecek. “Zaten TÜİK’in verileri sıkıntılıydı, seçmen listeleri problemliydi...” Her yerde bir tartışma, bir kaos başlayacak ve herkes seçimin kaybedilmesini buna yükleyecek, bu meseleye yükleyecek.

Bu nedenle bu sorun çözülmek durumundadır. Bir araştırma komisyonu kurulması –üç muhalefet grubu da araştırma önergesi vermişti- bu konuda bir araştırma komisyonu kurulması ve kamuoyunun içini rahatlatacak, herkesi tatmin edecek açıklamalarla, sonuçlarla seçime gidilmesi konusunda taleplerimiz vardı ama Sayın Bakan bugün sadece gündem dışı acil bir konuşma yaparak cevap vermeyi yeğledi. Çok tatmin edeceğini düşünmüyorum açıkçası, Sayın Bakanın açıklamaları da tatmin edici değildir. Bizlerin burada yapacağı konuşmalar ve eleştiriler de kamuoyunu yeterince tatmin etmeyecek; herkes bu konuda şüpheyle, şaibeyle bakacak.

Gerçekten 6 milyon seçmen arttı mı, bilmiyoruz. Ama eğer 22 Temmuz veya en son yapılan referandumda oy kullanan insan kadar, vatandaş kadar seçmen sandığa giderse yani yine yaklaşık 36 milyon seçmen gidip sandıkta oy kullanırsa, bu defa Türkiye’de oy kullanma oranı bir önceki seçime göre yüzde 10 düşmüş olacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Demirtaş, konuşmanızı tamamlayınız.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) - Bir önceki seçimde yüzde 85 katılım vardı, bir sonraki seçimde, 29 Mart seçimlerinde katılım oranı yüzde 75 olacak. Niye? Yani bu 6 milyon insan, hani oy hakkı vardı da devlet bu oy hakkını tanımıyordu, işte bir şekilde yazımları engelleniyordu, birdenbire mi ortaya çıktı? Nasıl sessiz kaldı bu kadar insan, 6 milyon insan bugüne kadar nasıl sessiz kaldı? Hayretle karşılamak lazım değerli arkadaşlar!

Bütün bunlar tartışmayı, araştırmayı gerektiren konulardır. Yani ilgili kurumların veya işte yargı kurumu da dâhil olmak üzere yetkililerin yaptığı açıklamayla “On sekiz yaş üzeri herkes seçmen olarak yazılmıştır, mesele bitmiştir.” deyip, kısa bir açıklamayla kestirip atılamaz bu konu. Türkiye’de on sekiz yaşını dolduran herkes seçmen değildir; olamaz, yasalar gereği olamaz. Eğer YSK bu şekilde kabul etmişse ve TÜİK bu şekilde verileri aktarmışsa bu ciddi bir hatadır. Hükümlüler oy kullanamaz on sekiz yaşında olsalar dahi, silah altında bulunanlar oy kullanamaz, kısıtlılar oy kullanamaz ama YSK bunların hepsini seçmen kabul etmiştir.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Hayır, onları ayıkladı.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – Nasıl ayıkladık?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Ayıkladı onları.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – Sayın Bakan, işte bütün bunlara dayanarak “6 milyon artış normaldir.” demeye getiriyorlar. Siz de bütün bunlara dayanarak “On sekiz yaş üzeri herkesi yazdık, o yüzden böyle çıktı.” diyorsunuz ve bütün bunlar da ayıklanmışsa, buna rağmen 6 milyon insan çıkmışsa bu başlı başına vahim bir konudur ve gerçekten de bir araştırma konusudur.

Görev, öncelikli olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinindir, topu başkasına, başka yere, TÜİK’e, YSK’ya atmaya gerek yoktur. Bu Meclisten bu yasa çıkmıştır, ilgili fıkra hükmü, madde eksik veya farklı yorumlanmıştır; sonuç vahimdir. Bütün gruplar bir araya gelerek bu sorunu çözmek zorundadır. Halkın iradesi ancak bu şekilde gerçekten sandığa yansıyabilir ve gerçekten ancak bu şekilde hepimizin içi rahat edebilir değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – Bugün yapılan açıklamalar bizler açısından tatmin edici değildir. Keşke olsaydı, biz de gönül rahatlığıyla bunları ifade etseydik ama maalesef Sayın Bakanın açıklamaları bizi de tatmin etmemiştir, kamuoyunu da zannediyorum kesinlikle tatmin etmeyecektir.

Teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirtaş.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adını Ankara Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Hakkı Suha Okay.

Diğer iki gruptan henüz bir söz talebi gelmemiştir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bakalım efendim, daha iki grup var galiba.

BAŞKAN – Evet. Yani grupların konuşmacılarının isimleri bize bildirilmedi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Biz belki konuşmayız, bir açıklama yaparız.

BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın İçişleri Bakanımızın, seçmen listeleriyle ilgili olarak gündem dışı söz talebi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun düşüncelerini açıklamak üzere söz talebinde bulundum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, keşke Sayın Bakan son konuşsaydı da bugüne değin Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun ne dediğini böylesine farklı bir algılama içerisinde anlatmasaydı veyahut da Sayın Bakana ciddi anlamda bu konuda yanlış bir servis yapılıyor.

Değerli arkadaşlarım, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Yasa’nın 33’üncü maddesine bir fıkra eklendi. Bu fıkrada “Seçmen kütüğü; adres kayıt sistemindeki bilgiler esas alınarak Yüksek Seçim Kurulunca belirlenecek usul ve esaslara göre her yıl yeniden düzenlenir, sürekli bilgi toplama ile her seçim döneminde güncelleştirilir.” diyor.

Şimdi, önce şunu ifade edeyim: Sayın Bakan burada ifade ediyor, “Burada, geçerken kimse itiraz etmedi.” diyor. Evet, itiraz etmedi, doğru. “Anayasa Mahkemesine de götürmediniz.” diyor. Evet, Anayasa Mahkemesine de götürmedik. Çünkü yasaya eklenen bu fıkra “İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri seçmen kütüklerini düzenliyor.” demiyor. Ne diyor yasaya eklenen fıkra? “Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’nden de seçmen kütüklerinden yararlanırken Yüksek Seçim Kurulu usul ve esasları belirler.” diyor.

Yani Yüksek Seçim Kurulu bu eklenen fıkrayla seçmen kütüklerinde yasal anlamda devre dışı bırakılmış değil. Veri tabanı olarak onu kullan. Ama ne olmuş? Yüksek Seçim Kurulu ile İçişleri Bakanlığı bir araya gelmiş, bir protokol düzenlemiş ve seçmen kütüklerinin ana ekseni İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık Genel Müdürlüğüne teslim edilmiş. Sorun burada. Bizim söylediğimiz, YSK’nın seçmen kütüğündeki ilkeyi değiştirmiş olması.

Artı, efendim, Sayın Bakan diyor ki bu konuda: “Yüksek Seçim Kurulu bu işi yapıyor.” Ama seçmen kütüğünün veri tabanı “adrese dayalı nüfus kaydı” olarak doğrudan doğruya İçişleri Bakanlığına teslim edilmişse sorun orada, seçmen kütüğünün düzenlenmesinde. Düzenleme, güncelleştirme, denetleme, bunun teknik ve yöntemini belirleme doğrudan doğruya Yüksek Seçim Kuruluna ait ama Yüksek Seçim Kurulu işi bir başka idareye bağlı birime, bir genel müdürlüğe bırakırsa sorun oradan kaynaklanıyor.

Pekâlâ, başka ne oluyor? Bu seçmenleri belirleyen idare seçmenin belirlendiği evrakları da imha ediyor, böylece seçimlerle ilgili yasaya aykırı bir eylem ve işlemde bulunan kişilerin de tespiti imkânı ortadan kalkıyor.

Şimdi, Sayın Bakanın ifadesinde: “Efendim, işte, nüfusta şu artış oldu.”

Sayın Bakanım, bürokratlarınıza söyleyin, 14 Şubat 2008, Cumhuriyet Halk Partisi grup başkan vekilleri bu konuda Meclis araştırma önergesi verdi ve diyoruz ki: “28 Mart 2004 seçimlerinde 43 milyon 552 bin, 2007 milletvekili genel seçimlerinde 42 milyon 799. Aradan üç yıl geçmiş, seçmen sayısında azalma olmuş.” ve diyoruz ki: “Nüfusumuzun artışına göre 48 milyon seçmen olması lazım. Nerede bu seçmen?” Araştırma önergemiz burada. Yani Cumhuriyet Halk Partisinin bir mükerrer seçmen iddiası yok ama temel iddiamız şu: Birisi şu adreste oturuyor, orada seçmen değil, birisi o adreste oturmuyor ama o adreste seçmen. Bu 1 kişi noktasında değil. Türkiye’de çok ciddi anlamda böylesine seçmen nakilleri olmuş. Bursa Nilüfer’de 4.600 kişinin kaydının silindiği söyleniyor -gazetelere yansıyor- Ümraniye’de siteler kayıtlı değil; İstanbul’da Cevizdere’de yüzde 51 seçmen artışı var ve bunların temel kaynaklarını kimse bilmiyor. Sorun, Yüksek Seçim Kurulunun bu konuda seçmen kütüklerinin veri tabanını doğrudan doğruya İçişleri Bakanlığına bırakması.

Şimdi, burada bir başka sorun var. Yeni ilçeler kuruldu. Bu ilçelerin sınırları, seçmen sayısı hâlen belirlenmiş değil.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanım, Başbakanlık TÜİK’ten Sayın Kemal Anadol’a gelen cevabi yazıya göre, 26 Ocak 2009’da yeniden Türkiye'de nüfus belirlenmesi olacak. Her yıl belirleniyor bu çünkü.

Şimdi, sorunu dağıtmadan, çarpıtmadan çok temel olarak ifade ediyorum. Bunu YSK yapmalıydı, İçişleri Bakanlığına devretmemeliydi, İçişleri Bakanlığından istediği gibi yararlanmalıydı. Sorunun temelinde bu var ve bu temel sorunda, bir anda YSK’nın yapması gereken işi İçişleri Bakanlığına devredince birileri seçmen olamıyor ve belirli yerlerde de kontrol dışı bir seçmen artışı oluyor ve bu seçmen transferleri de seçime gölge düşürüyor, seçimi şaibe altında bırakıyor.

Şimdi, bütün bunları bir yana bırakalım. O, sizin “Bizim icadımız, biz yaptık, Türkiye'de ilk defa biz gündeme getirdik.” dediğiniz proje, MERNİS Projesi bu kadar sağlıklıydı da niye Anayasa Mahkemesi, belediyelerin kapatılmasıyla ilgili geçici 1’inci maddede iptal davası açanlar için yürürlüğün durdurulması ve iptal kararı verdi ve devam eden süreçte Yüksek Seçim Kurulu, kasaba veyahut da nüfusu 2 binin altındaki o beldelerde, niye sekiz yüz altmış iki beldenin birden bir hukuki haksızlığa maruz kalmaması için seçimlere katılmasına olur verdi? Çünkü temel sorun şu: Bu sistemde, adrese dayalı nüfus kayıt tespitinde yanlışlar var, hata var, eksik var ve hak mağduriyetleri olacak; onun için de hem Anayasa Mahkemesi iptal kararı verdi, Yüksek Seçim Kurulu da o kararı yorumladı ve dedi ki: “Nüfusu 2 binin altına düşen sekiz yüz altmış iki belediye de bu seçimlere katılabilir.”

Şimdi, bütün bunlar ortadayken ve bir mükerrerlik iddiasında Cumhuriyet Halk Partisi bulunmadığı hâlde “Mükerrerlik iddiasında bulunuyorsunuz.” savıyla veyahut da “Efendim, bu konuda nedir eleştiriniz…”

Bir kere, buraya her gelindiğinde, Sayın Bakan veya iktidar partisi sözcüleri muhalefeti eleştirmek gibi bir misyonları varmış gibi düşünüyor. Bir sorun var, bu sorunu birlikte, ortak nasıl çözeceğiz?

Şimdi, Türkiye’de, ciddi anlamda seçmen kütüğünün belirlenmesiyle ilgili uzun bir süredir, iki aya yakın bir süredir tartışma var. Bunun üzerini örtelim mi? Bunu kapatalım mı? Bunu yok mu farz edelim? Ama, bunu Cumhuriyet Halk Partisi dile getiriyor, Milliyetçi Hareket Partisi dile getiriyor, Demokratik Toplum Partisi dile getiriyor, Demokratik Sol Parti dile getiriyor, Parlamento dışında olan bir parti bunu dava konusu yapıyor, ama bir tek AKP’den ses yok, tık yok. Oysa demokrasiyi birlikte geliştireceğiz, birlikte büyüteceğiz, demokratik koşullarda seçim yapılmasını bir arada yapacağız. Şimdi, bütün bunları yok farz edeceğiz ve “Her şeyin en güzelini yapıyoruz, en iyisini yapıyoruz.” diyeceğiz. Bir tarafta, kapattığınız belediyeler bu hesaptan, bu Bakanlığınızın çalışmasının yanlışları dava konusu, hukuki ihtilaf konusu olduğundan seçimlere katılacak; bir tarafta, binlerce kişi seçmen olmadığı hâlde, o adreste oturmadığı hâlde kayıtları silinecek; bir tarafta, bazı siteler, blok, sokak, seçmen olarak görülmeyecek ve “Canım, bunlar yolda düzelir, gitsin ilçe seçim kuruluna düzeltsin…”

Evvelden vatandaşın ayağına hizmet giderken şimdi ne oldu? Vatandaş, bu yanlışları düzeltmek için ilçe nüfus müdürlüklerine müracaat etmek zorunda bırakıldı. İlçe nüfus müdürlüklerinin böyle bir altyapısı yoktu. İlçe nüfus müdürlüğüne gideceksin, kira sözleşmesi, noter tasdikli kira sözleşmesi olacak veyahut da su faturası olacak, telefon faturası olacak. “Burada oturmuyor…” Orada oturduğunu kim söyledi? O meçhul! Ama, bir adres var ki o adreste birileri oturtulmuş. Bu, kümeste oturtulmuş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Okay.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) - Açık arsada oturtulmuş, bir kulübede oturtulmuş 76, 85, değişik rakamlarda seçmen var. Peki, kim yaptı bunu? Bakanlığınız yaptı. O övündüğünüz projede oldu.

Şimdi, sorun şu: Hiç kimse “Bu seçimde mükerrerlik var.” demiyor. Eğer birisinin vatandaşlık kimlik numarası birden fazla değilse birden fazla oy kullanma imkânı da yok. Ama sorun, bunların birlikte bu Parlamento zemininde ve karşılıklı anlayışla… Buraya gelip peşin hükümle,muhalefetin ne dediğini yeterince izlemeden veya yeterince bilgi sahibi olmadan hemen muhalefete “Niye Anayasa Mahkemesine gitmediniz, niye? Sizinle beraber yaptık.” diyeceğinize doğruları ortak paydada bir araya gelip tespit edelim. Bunlar doğru mu? Doğru. Ee, bunlar münferit olay mı? Münferit…

Arkadaşlarım, 1 oyla seçimin kaderi değişiyor, 1 oyla. Ona münferit olay diyemeyiz. Demokrasilerde esas olan seçime güvendir. Seçimin sonuçlarına güven yoksa seçimin neticesinde hangi parti başarılı çıkarsa çıksın şaibe altında kalacak, seçim şaibe altında kalacak, demokrasi şaibe altında kalacak ve bunu Parlamento olarak engelleme imkânımız varken bunu yok farz etmek, üzerini örtmeye kalkışmak da bu Parlamento için şık bir tavır olmayacak.

Bizim söylediğimiz bu, ifade ettiğimiz bu. Bizim söylediklerimizi farklı şekilde yorumlayıp anlatılmasına da izin vermemiz söz konusu olamaz.

Sayın Bakana tavsiye ediyorum, lütfen bu konuda -belki CHP Grubu adına en çok açıklama yapan kişi benim- benim basın açıklamalarımı, lütfen vermiş olduğumuz araştırma önergesini alsınlar, ondan sonra konuşmalarını yeniden gözden geçirsinler diyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Okay.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Oktay Vural.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün burada, aslında bu seçmen kütükleriyle ilgili kamuoyunda ve medyada son derece tartışılan konularla ilgili bir meseleyi Milliyetçi Hareket Partisi olarak bir araştırma önergesiyle gündeme taşımak ve sorunları çözmek amacındaydık.

Tabii, bu araştırma önergesi okunduktan sonra araştırma önergesinin gündeme alınıp alınmaması konusunda AKP Grubuyla görüştüğümüzde bunun gündeme alınması konusunda bir niyetin olmadığını ifade ettiler. Daha sonra bir sayın bakanın belki gündem dışı bir konuşmayla konuyu gündeme getirip diğer partilerin de bir söz hakkı olması gibi bir yöntem benimsendi.

Şimdi, biz burada Sayın Bakanın bilgi vermesinden öteye kamuoyunda bu soruların cevaplandırılmasını istiyoruz. Yani bir sorun vardır, bu sorulara cevap aranmaktadır ve bu soruların cevabını bulmak da Türkiye Büyük Millet Meclisine düşmektedir. Şimdi, bugün burada biz bu soruları dile getirdiğimize göre, kamuoyunda bu sorunlar olduğuna göre, Sayın Bakan da aksaklıklar olduğunu ifade ve itiraf ettiğine göre Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapacağı iş: Şu andan itibaren, bu itiraftan sonra bir araştırma komisyonu kurarak seçmen kütüklerinin oluşumundaki bu Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ndeki sistem güvenliğini etkileyen hususlarla ilgili bir araştırma komisyonu kurması gerekli olmaktadır.

Biraz önce Sayın Bakan söyledi, “sistem” dedi. Değerli arkadaşlar, bu tür sistemlerin sistem güvenliği olması gerekir. Birtakım münferit olaylardan çıkarak sistemin güvenilirliğini sorgulamak doğru değildir. Aslında bu olaylar sistemin güvenliğini sorgulamak için çıkar zaten. Meselenin özü de odur. “Bu sistem güvenli midir değil midir? Dışarıdan müdahale yapılmakta mıdır, yapılabilir mi? Sağlıklı bir seçmen kütüğü oluşturuyor mu oluşturmuyor mu?” derken bununla ilgili aksaklıklar bir sistem güvenliğinin olmadığını ortaya çıkarmıştır. Bugün tartıştığımız seçmen kütükleriyle ilgili husus, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’nin seçmen kütüğünün esası ve özü olarak alınmasından kaynaklanmaktadır.

Şimdi, bu noktada, bir ülkede nüfus sayımı yapılabilir, nüfus sayımı bu ülkenin demografik özelliklerini belirlemek için ortaya konulabilir ama nüfus sayımı, seçmen niteliği kazanmak ve seçmen olmak için yeterli değildir; bu yanlıştır. Bir kişinin seçmen olabilmesi için, öncelikle, bulunduğu yerde bir adreste kayıtlı olması gerekmektedir. Bugün, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’yle ulaşılmamış 5 milyon haneye, aralık ayında adrese ışınlanan seçmenlerden kaynaklanmaktadır. Bu sorunun cevabını bulmak zorundayız. Bu formlar nerededir? Bu formları doldurduysanız, imha etmeyiniz. Neden 21 Kasımda imha ediyorsunuz? Bekleseydik çünkü aslında Seçmen Kütükleri Kanunu diyor ki: “Seçmen kütüğüne esas bilgilerin muhafaza edilmesi gerekir. Muhafaza etmeyenler hakkında cezai hükümler vardır.” Ben soruyorum şimdi: Bir gece, kaybolan 5 milyon kişi -bunların TC kimlik numarası da vardır, ulaşılmamış da olabilir- adrese ışınlanmış da olabilir ama bunları orada oturuyor kabul edip seçmen olarak addetmek doğru değildir. Nitekim, Seçim Kanunu’nda şunu diyor: “Sayım memuru seçmeni görerek yazmak durumundadır.” Görerek yazmak durumundadır. Bu hüküm değiştirilmiş değildir, görerek yazılmamış olanların seçmen niteliği olamaz. 298 sayılı Seçim Kanunu bunu ortaya koyuyor.

Bu sorgulamamızı yaptık. Bu sorgulamaları ortaya koyunca “Bir kişinin TC kimlik numarası varsa, on sekiz yaşını geçiyorsa seçmendir.” dendi. Değerli arkadaşlarım, bir kişinin on sekiz yaşını geçmesi, TC kimlik numarasının bulunması, o kişinin seçmen kütüğüne yazılmasıyla seçmen olarak oy vermesi mümkün değildir, adreste bulunması gerekiyor. Size soruyorum: Bugün Ankara’da, kendini Trabzon’da yazdıran bir kimse Trabzon Belediye Başkanını hangi kritere göre seçecektir? Seçmen olmak, bulunduğu yöreyle ilgili seçim yapma kabiliyeti demektir, onun için adreste bulunması gerekmektedir. Adreste bulunmayan insanlar yazılmıştır ve nitekim, Kandil Dağı’nda terörün ikinci adamı olarak bilinen adam seçmen olarak yazıldı. “Efendim, sağ ise yazılır.” dendi, ölüleri çıkarttık, ölüler yazılmış gözüküyordu. Buna itiraz ettik, Yüksek Seçim Kurulu dedi ki: “Bu kişiler silinmiştir.” Değerli arkadaşlarım, bize verilen kayıtlarda bu kişi silinmemiş. Yüksek Seçim Kurulu silmiş olup İçişleri Bakanlığı silmemiş olabilir. Çünkü kimin silmesi gerektiğini bilmiyoruz. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’nin esası İçişleri Bakanlığında olduğuna göre oradaki güncellenme otomatik olarak Yüksek Seçim Kurulunun önüne gelmektedir. Bugün, silinmiş denilen kimseler silinmemiştir, ölüler vardır. Elimizde mektuplar var, bilgiler var. “Efendim, bunlar münferit örneklerdir…” Ben devleti yönetmiyorum ki, ben devletin yönetiminden sorumlu değilim ki, bir vatandaş olarak, bir siyasi parti olarak örneklerini buluyoruz.

Bakın, bu konuda ciddi aksaklıklar vardır. Beylikdüzü’nde 1.700 seçmenin olmadığına ilişkin jandarmadan tespitler yapıldı, itiraz edildi. İlçe seçim kurulu karar veriyor, diyor ki: “Bunlar muhtarlık askı listesinde var ama benim güncelleme listemde olmadığı için karar vermeme gerek yoktur.” O zaman iki tane seçmen listesiyle karşı karşıyayız. Birisi bizim elimizdeki seçmen listesi, bir de bizim haberimiz olmadan güncellenen seçmen listesi. Biz itiraz ediyoruz, Cemil Bayık yazılmış diye. “Sildi” diyorlar, bizdeki gönderilen ikinci listede yine ismi var. O zaman, burada sanal seçmen listeleriyle karşı karşıyayız. Bu ciddi bir sorundur. Dolayısıyla bu sorunun çözümlenmesi gerekmektedir. Sayın Bakanın ifade ettiği Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’yle verilerin bir arada toplanması, elektronik veri yapılması son derece olumludur. Ama bizim itirazımız bu konudaki aksaklıkların kalite kontrolünün yapılmadan seçmen kütüğünün oluşturulmasıdır ve maalesef Sayın Bakan, “Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayanların listesini belirledik.” diyor, ölüleri çıkarttık. Yurt dışında yaşayanların listesi var, Türkiye’de çıkıyor. Yurt dışında yaşayanlar seçmen yazılmıyor. Ee, bunlar, bu sistemin aksaklıklarını ifade etmektedir ve Sayın Bakan şunu söyledi: “Kişilerin iradesi olmaksızın seçmen yazılıyor artık.” dedi.

Değerli milletvekilleri, daha önceki sistemde de yazım neticesinde orada bulunanlar zaten yazılmıştı. Dolayısıyla, kişilerin iradesi olmaksızın sizin seçmen yazmanız kâfi değildir, o kişilere ulaşmanız gerekmektedir, adreste bulunması gerekmektedir. Bu bakımdan, bu “Yüksek Seçim Kurulu resen seçmen yapamıyor.” ifadesi de doğru değildir.

Değerli arkadaşlarım, Yüksek Seçim Kurulunun 36’ncı maddeye göre dört yılda bir yazım, iki yılda bir denetim amacıyla yazım yapma hakkı vardır. Bunu son derece vahim bir açıklama olarak görüyorum. Sayın Bakanın bu ifadesini geri alması gerekmektedir. Yüksek Seçim Kurulu resen seçmen yapamıyormuş. Yüksek Seçim Kurulu yazım yapma hakkını haizdir, Yüksek Seçim Kurulu bu yazım neticesinde seçmen kütüğü oluşturabilir. Eğer gerçekten seçmen yapamıyorsa değerli arkadaşlarım, o zaman seçmeni kim yapmaktadır sorusunun cevabını vermemiz gerekiyor. Bu bakımdan “Biz seçmen kütüğüne on sekiz yaşını geçeni yazıyoruz.” diyor Sayın Bakan.

Sayın Bakanım, bu ifade de doğru değildir. Siz seçmen kütüğünü yazamazsınız, siz Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ni oluşturursunuz. Seçmen kütüğünü yazma görevi Yüksek Seçim Kuruluna aittir. Siz burada müdahale ettiğinizi ifade ediyorsunuz. Bu ifadeniz de seçimlere doğrudan doğruya bir müdahale anlamına gelir.

Yine Sayın Bakan ve Yüksek Seçim Kurulu, bu konuda çeşitli ifadelerle şunları söylediler: “Bir kişinin birden fazla yazılması mümkün değildir.” dediler.

Şimdi, sayın milletvekilleri, “Bir kişinin bir tane TC kimlik numarası vardır. Dolayısıyla bir seçmenin birden fazla TC kimlik numarasıyla kayıtlı olması önlenmiştir.” dendi. Şimdi, acaba öyle mi? Yani gerçekten…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.

OKTAY VURAL (Devamla) – Şu, İzmir Gaziemir muhtarlık askı listesi. Değerli arkadaşlarım, bu muhtarlık askı listesinde 2 tane seçmen farklı kimlik numaralarıyla seçmen olarak yazılmış. Bunun gibi, çıkarttığımız diğer örnekler de vardır. Bunlar da nüfus kayıt örnekleridir. Buyurun, bir kişinin birden fazla TC kimlik numarası vardır. Şuradan da gösteriyorum: Evet, bunlar aynı kişiler.

Şimdi, nasıl oluyor da aynı kişiler farklı TC kimlik numarasıyla bir muhtarlık askı listesinde seçmen olabiliyor? Hani sistemin güvenliği bunu sağlamıştı? Bunlar ciddi sorulardır. “Efendim bu münferittir.” demek doğru mudur? Bu, sistemin temel bir sıkıntısıdır. Dolayısıyla, bugün burada, gerçekten aynı kimlik numarasına sahip, farklı yerlerde, aynı adreste olan seçmenler var, dahaları da var. Bunlarla ilgili örnekler çok.

Tabii, mesele, seçmen kütüğüne yazılmayla ilgili, idarenin doğrudan doğruya seçmen kütüğünü oluşturması gibi bir sıkıntı olduğu kadar, bu askı sonrasında yapılan itirazlar konusunda da nüfus müdürlüğünün taraflı davrandığı ve Yüksek Seçim Kurulunun kararlarına uymadığı açıktır. İşte bu Giresun Çanakçı ilçesinde, ikinci listede… Daha önce AKP’nin Çanakçı ilçe teşkilatında seçmen yoktu, Yüksek Seçim Kurulu kararına göre birtakım belgelerin sunulması gerekirdi; bu belgeler sunulmadan seçmen yazılmıştır. Örneklerini burada tadat edebilirim. Merkez Mahallesi İnönü Caddesi, kimse yokken gerekçesiz 7 kişi yazılmıştır. Evde yaşayan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Vural, buyurun, son cümlelerinizi alayım.

OKTAY VURAL (Devamla) – Yine Merkez Mahallesi Metin Bilge Sokak 8/1 no.lu evde kimse yaşamazken hileli olarak 11 kişi gerekçesiz olarak yazılmıştır. Şimdi soruyorum: Bu gerekçesiz olarak yazanlar kimler? O zaman sizin nüfus müdürlükleri bunlara müdahil oluyor. O gerekçelerin, elektrik faturası, doğal gaz faturası gibi birtakım faturalar ve belgelerle yazılması gerekiyordu. Bakın, bir kişinin yazılması için gereken sekiz tane husus var: Nüfus müdürlüğüne gidecek, kişinin üzerine kayıtlı fatura, form dolduracak, apartman yönetimine tasdik ettirecek, muhtarlığa tasdik ettirecek, tekrar nüfus müdürlüğüne götürecek, nüfus müdürlüğü bunu hâkime gönderecek onaylatacak, tekrar nüfusa geri götürecek, nüfus müdürlüğüne on gün sonra gidecek oy hakkı olup olmadığını öğrenecek. Şimdi, bütün bu süreçler tamamlanmadan, birileri, eğer bu konuda nüfus müdürlükleri bu askı sürecinde yeniden seçmen yazılması konusundaki bu kurallara karşı böyle idari müdahalelerde bulunuyorsa, muhalefetin bunu dile getirmesi demokrasinin bir erdemi olarak tanımlanmalıdır. O bakımdan, hepimizin medeni bir rekabet içerisinde yapacağımız seçimlerin hâkim gözetiminde olması ve siyasi iradenin müdahale alanının olmaması esas olmalıdır. Bu bakımdan, Yüksek Seçim Kurulunun oluşturduğu seçmen kütükleriyle ilgili yazım konusunda Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’nden kaynaklanan sorunların itirazlarla giderilemeyecek kadar derin olduğunu düşünüyoruz. Yüksek Seçim Kurulu, behemehâl yeniden yazım suretiyle adresinde bulunan kişileri yazmak suretiyle seçmen kütüğü oluşturarak bu sorunu çözmesi gerekiyor. Bu zamana kadar da herhâlde bu itirazlarla hiç olmazsa biraz daha güvenli hâle getirilmesi için bizler de açıkçası katkı sağlıyoruz. Sayın Bakanın, bu konuda muhalefetin ortaya koyduğu bu iddiaları bir sistem güvenliği açısından bir fayda olarak kabul etmesini ve bu sorunların açıkçası ortadan kaldırılması gerekiyor. Özellikle bu konuda, seçim döneminde İçişleri ve Adalet bakanlarının istifalarını düzenleyen Anayasa hükmü gereğince seçimlere siyasi müdahalenin önlenmesi gereği açık iken, seçmen kütüklerinin bu Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’yle doğrudan doğruya İçişleri Bakanlığına bağlanmış olmasını seçimler açısından bir eksiklik gördüğümüzü ifade ediyorum.

Sayın Başkanım, size de çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gruplar adına son konuşmacı AK PARTİ Grubu adına Yozgat Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Bekir Bozdağ.

Buyurun Sayın Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetin seçmen kütükleriyle ilgili bilgilendirmesi üzerine AK PARTİ Grubunun bu konudaki görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hepimizin malumudur -seçimler geldiği zaman- bugün burada yapılan tartışmaların tamamını Türkiye her seçimde yineleyerek yoluna devam etmiştir. Bu tartışmalar 22 Temmuzun öncesinde de vardı, 3 Kasımın öncesinde de vardı, 28 Mart 2004’ün öncesinde de vardı, sonrasında da vardı. Tartışmanın nedeni ise bu konudaki sistemin gerçekten sağlıklı bir zemine oturmayışından kaynaklanıyor idi ve bu nedenle de tartışmalar bir türlü bitmiyordu. Çünkü Türkiye gerçek nüfusunu bilmiyor. Çünkü Türkiye’deki sokaklar, caddeler, evler, numaralar doğru dürüst belli değil; kimin nerede oturduğunun sağlıklı bilgisine devlet dahi kesin bir biçimde sahip değil. Neden? Doğru dürüst bir sayım yapılmamış.

Şimdi bakıyoruz, buradan çıkan bir kanunla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin verdiği bir yetki çerçevesinde önce bütün Türkiye’mizin her bir yanında -özel idare ve belediye başkanlarının da katkılarıyla- bütün caddeler, sokaklar, evler numaralandırılıyor ve bunlar ulusal adres veri tabanına aktarılıyor. Arkasından, yine, TÜİK’e bağlı anketörler bu evlerin her birini tek tek gezerek, yüz yüze oradaki insanlarımızla görüşerek, nüfus bilgilerini de kontrol ederek bir kayıt sistemi gerçekleştiriliyor. Bu, bir günde iki günde yapılan bir iş de değil, günlerce, haftalarca, aylarca süren bir çalışma. Daha sonra, muhtarlık askı süreci içerisinde her muhtarın muhtarlığında, belediyelerde belediye başkanlığında ve her yerde bu bilgiler, adresler, gerekli kayıtlar ilan edilmiş ve arkasından da itiraz için altmış gün süre verilmiş. Muhtarlar buna itiraz edebilirdi, belediyeler buna itiraz edebilirdi. Nitekim, kayıtları incelediğimizde görüyoruz ki binlerce itiraz var ve bu itirazlar da bu görevi yapanlar tarafından değerlendirilmiş, sonuçta kayda bağlanmış ve Ocak 2008 itibarıyla Türkiye'nin kesin nüfusu açıklanmıştır.

O zaman, biz, bir araya geldik, yine burada konuştuk, seçimle ilgili yasayı değiştirdik, bu yeni sistemden dolayı da oraya ayrı düzenlemeler koyduk, hep beraber bunu yaptık. Burada bunları göstermek istemiyorum.

Ama ne getirdik, bir kez daha buradan doğru görmek adına ifade etmekte fayda var; 33’üncü maddede değişiklik yapan 4’üncü madde bir şeyi söylüyor: “Seçmen kütüğü; adres kayıt sistemindeki bilgiler esas alınarak Yüksek Seçim Kurulunca belirlenecek usul ve esaslara göre her yıl yeniden düzenlenir, sürekli bilgi toplama ile her seçim döneminde güncelleştirilir.” Kim belirleyecek usul ve esası? Yüksek Seçim Kurulu.

Öte yandan, 6’ncı maddeyle 36’ncı maddede yapılan değişikliği dikkatle okuduğumuzda orada da şu çıkıyor: “Seçmen kütüğü; adres kayıt sistemindeki bilgiler esas alınarak her yıl güncelleştirilerek oluşturulur. Gerektiğinde, seçmen kütüğünün dört yılda bir yeniden düzenlenmesi ve iki yılda bir denetlenmesi için gerekli bilgileri toplamak amacıyla, bütün Türkiye’de aynı zamanda Nisan ayının ikinci pazar günü yazım yapılmasına Yüksek Seçim Kurulunca karar verilir.” Yani ne diyor, yasa çok açık: Bir defa, seçmen kütüklerini oluşturan yer Yüksek Seçim Kurulu, nüfus müdürlükleri değil. İki: Yüksek Seçim Kurulu, nüfustaki kayıtları kendi belirlediği esas ve usuller çerçevesinde esas alarak bu kütüğü oluşturabileceği gibi, ne yapabilir? Tek tek evlere giderek de bu konuda yazım yapıp seçmen tespiti de yapabilir, yasa çok açık. Ancak, Yüksek Seçim Kurulu burada böyle bir değerlendirme yapmıyor ve kendi, yine, belirlediği usul ve esaslar çerçevesinde Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ndeki bilgiler esas alınmak suretiyle seçmen kütüklerinin oluşturulmasına karar veriyor. Fakat tabii, bu karar yeni olunca, ilk defa yapılınca tartışmalar büyük olacak ve bu noktada Yüksek Seçim Kurulu 26 Kasım 2008-5 Aralık 2008 arasında deneme amaçlı seçmen listelerini askıya çıkarmış. Neden? Kendi Başkanının yaptığı açıklamada da açıkça ifade ediliyor, dikkati konunun üzerine çekmek, listeleri siyasi partilerin, ilgili kişilerin kontrol etmesini temin etmek, varsa bu uygulamadan çıkabilecek eksiklikler, aksaklıklar, yanlışlıklar bunların düzeltilmesi için önceden birtakım planlamalar yapmak ve ileride çıkacak askı süresini de ona göre ayarlamak amacıyla ve nitekim Yüksek Seçim Kurulunun bu basiretli tutumu kamuoyunun ve siyasi partilerin bu konuya dikkatini de çekmiştir ve bu konu tartışılmıştır, faydalı da olmuştur ve bu süreç sağlıklı bir şekilde işlediğinde bu konudaki tartışmalar belki bitmeyecek ama eminim azalacaktır.

Peki, ortaya çıkan eleştirilerin en büyüğü nedir? Seçmen sayısındaki artış.

Şimdi, değerli arkadaşlar, elimde rakamlar var, bakıyorsunuz 1977 genel seçimi: Türkiye’de 19 milyon 478 bin 273 kişi seçmen iken, seçmen sayısı, yapılan yazım sonucu 21 milyon 207 bin 303 kişi. Yani seçmen listelerinde seçmen sayısından daha fazla bir kayıt çıkıyor. Sağlıklı bir seçim mi olmuş? Olmamış.

83’e bakıyorsunuz, seçmen niteliğine sahip kişi 23 milyon 270 bin 383. Ancak, seçimde oy kullanabilecek kişi 19 milyon 767 bin 366. Yaklaşık 4 milyon kişi eksik. Bu seçim sıhhatli oluyor mu?

Öte yandan 91’e bakıyorsunuz, 32 milyon seçmen niteliğine sahip kişi var ama seçmen listesinde kayıtlı kişi 29 milyon küsur. 2,5 milyon kişi yine listede yok.

95’e bakıyorsunuz, 37 milyon seçmen var -küsuratı var tabii- 34 milyon listede yazılı kişi var. Burada da 3 milyon kişinin listede olmadığını görüyorsunuz.

3 Kasıma bakıyorsunuz, orada da 43 milyon küsur seçmen niteliğine sahip kişi varken, listede 41 milyon küsur var. 2,5 milyon kişi kayıp.

Öte yandan 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinde yine bu MERNİS’te yapılan düzenlemeler esas alınmak suretiyle belirlenen sayıma göre oy kullanma hakkına sahip kişi 45 milyon 557 bin 166 Türk vatandaşı.

Şimdi değerli arkadaşlar, tartışacaksak, baktığınız zaman, geçen seçimlerde her zaman bu seçim hakkını milletimize vermekle görevli olan kadroların veya yasama organının veya görevli ve yetkili olanların bunu doğru dürüst veremediği ve bunun seçim sonuçlarına ne kadar tesir ettiği ortadadır. Bunun tartışılması lazım.

Şimdi yapılan bu düzenlemelerle seçmen listesinde olmayan kişi kalmamıştır ve onlar seçmen statüsünü kazanmıştır, seçim zamanı sandığa gittiği zaman oy kullanma hakkını elde etmiştir. Örneğin, 22 Temmuzdan önce siz seçmen kaydınızı yaptırmadınız etmediniz ama seçim günü de “Gideyim vatandaşlık hakkımı kullanayım oyumu atayım.” diye gittiğinizde “Listede adınız yok, siz oy kullanamazsınız.” diye orada oyunu kullanmadan dönen belki binlerce, belki milyonlarca insan olmuştur ama bu sistemden sonra böylesi bir durum ortadan kalkmıştır.

Öte yandan, ben şahsen fazla çıkan seçmen sayısının ilave seçmenden kaynaklandığı, kaydırmadan kaynaklandığı falan kanaatinde de değilim. Zaten burada öyle bir şey de söylenmedi. Dün seçmen olmayan, yazılmayanların yazılmış olmasından, on sekiz yaşını dolduran her Türk vatandaşının seçmen kaydedilmiş olmasından kaynaklandığı çok açıktır.

Bu listelerin içerisinde seçmen niteliği taşımayanlar, örneğin kısıtlılar, örneğin hükümlüler, örneğin kamu hizmetinden yasaklılar var mı, bunları Yüksek Seçim Kurulu açıkladı, biz bunları ayıkladık. Onun için, ilan edilen listelerde bunlar yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Adamın evinde başkası var ya!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Dolayısıyla “Bu rakamlarda bir yanlışlık söz konusu değildir.” diye açıklamada bulundu.

Öte yandan, söylendi, dendi ki: “İşte, bir yerde yüzlerce kişi var, veyahut da şu kadar sayı var.” Doğru, çıkıyor; oralar öğrenci yurtları ve insanların toplu, birlikte yaşadığı yerler.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yok, yok… Boş arsa, arsa…

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Burada verilen rakamlar da var. Kayıt yapıldığı zaman öğrenciler orada ama listenin askıya çıktığı sırada orada olmayabilirler. Askı, zaten bunun için var; itiraz edilsin, orada olan olmayan belli olsun, siyasi partiler de bu itiraz mekanizmasını işletsinler.

Öyle olan kişiler de çıkabilir. Neden? Çünkü, nüfustaki kayıtları esas alınınca, oradaki ölüm kaydı düşürülmeyince elbette ki orada çıkacaktır. Burada bir art niyet yok, burada bir suistimal kesinlikle yok. Önemli olan, o kayıt düştüğü hâlde orada var mı yok mu ona bakmak lazım.

Burada 6 milyon seçmenden bahsedildi. Ben şimdi şunu çok net söylüyorum: Bu 6 milyon seçmenin içerisinde, efendim, kimlik numarası olmayan, Türk vatandaşı olmayan bir tane örneği getirip burada söylemek lazım, “Bakın, 6 milyon seçmen var ama böyle bir kişi de yok.” demek lazım, somut bir şekilde ortaya koymak lazım.

Son olarak şunu ifade edip huzurlarınızdan ayrılmak istiyorum: Bu konuda itirazlar nüfus müdürlüklerine yapılmıyor, ilçe seçim kurullarına yapılıyor. İlçe seçim kurulları da itirazları değerlendirirken orada kurulun üyeleriyle beraber değerlendiriyor. O kurulun üyeleri arasında siyasi parti temsilcileri de var. Onlar hep beraber değerlendiriyorlar, hep beraber karar veriyorlar. Onun için bu askı süresi itirazların yapılması içindir, eksikliklerin düzeltilmesi içindir. Siyasi partilere, ilgili kişilere düşen şey bu süreçte görevini tam yapmak, 29 Martın akşamına mazeret arayışı içinde olmamaktır diyorum.

Ben, bu vesileyle seçmen kütüklerinde yapılan bu dönemki uygulamanın geçmiş dönemlere göre daha doğru bir uygulama olduğunu ifade ediyor, Sayın Bakanımızı verdiği bu bilgilerden ve Hükûmeti bu konudaki çalışmalarından dolayı tebrik ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bozdağ.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 2 milletvekili arkadaşımız -grubu olmayan- müracaatta bulunmuşlardır -kendileriyle de görüşüldü- o arkadaşlarımızla ilgili olarak kura çekeceğim: Sayın Tayfun İçli, Eskişehir Milletvekili.

Buyurun Sayın İçli.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; şahsım ve Demokratik Sol Parti adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hükûmet sırasına bakıyorum Sayın İçişleri Bakanımız yok.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Karşıda efendim.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Buradayım.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Karşıda mı?

Şimdi neden Sayın Bakanı aradım? Çünkü bu konunun davacısı benim. Bir vatandaş olarak -Sayın Bakanım da bilir- hem de milletin vekili olarak bu konuyu yargıya taşıdım, Danıştay 10. Dairesinde görülüyor. Cevap süresini kısalttı Danıştay, on beş güne indirdi ama İçişleri Bakanlığı bu konuda bir savunmayı vermedi. Diğer davalı da Yüksek Seçim Kurulu.

Bu bilgilendirmeyi yaptıktan sonra Anayasa’nın 138’inci maddesine dikkatlerimizi çekmemiz gerekiyor: “Görülmekte olan bir dava hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüş ifade edilemez, telkinde bulunulamaz…” gibi birtakım hükümler var. Bana göre Sayın Bakanın gündem dışı olarak buraya getirdiği bu konu Anayasa’nın 138’inci maddesine aykırı. Bunu belirttikten sonra bu işin davacısı olarak görüşlerimi ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu işin hikâyesi şöyle: 13 Mart 2008 tarihinde 5749 sayılı Yasa, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Hakkında Yasa’yı değiştiren bu yasa Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildi. Hükûmet tasarısında aslında bu sözü edilen 3’üncü madde, 4’üncü madde yoktu. Komisyonda görüşülürken önergeyle eklenen bir maddedir. Aslında 5749 sayılı Yasa yurt dışındaki vatandaşlarımızın oy kullanmasına yönelik bir değişikliği içeriyordu. Ama, Komisyonda eklenen maddeyle bu 33’üncü ve 35’inci maddede yapılan değişiklik bu yasa tasarısına eklendi. Demek ki Hükûmetin, Sayın Bakanın biraz evvel burada açıkladığı gibi, önceden böyle bir niyeti yoktu.

İşin hukuki boyutuna gelecek olursak, değerli arkadaşlarım, bu 5749 sayılı Yasa’nın ilgili hükümleri Anayasa’ya açıkça aykırı. Çünkü Anayasa’nın 79’uncu maddesinin birinci fıkrası ile 67’nci maddesinin ikinci fıkrası seçimlerin yargı denetimi ve gözetimi altında yapılacağına dair amir hüküm taşımaktadır. Yine 298 sayılı Yasa’nın 28 ila 47’nci maddeleri aralarındaki hükümler, seçmen kütüklerinin Yüksek Seçim Kuruluna bağlı Seçim İşleri Genel Müdürlüğü ve ilçelerde seçim büroları tarafından seçmen listelerinin oluşturulacağına dair amir hükümler taşımaktadır. Bu 5749 sayılı Yasa ile 33 ve 36’ncı maddede yapılan bu değişiklikler 28 ila 47’nci maddeler arasındaki amir hükümleri bertaraf etmediği için, ortadan kaldırmadığı için, aslında başlı başına Anayasa’ya aykırıdır. Yüksek Seçim Kurulu, aslında burada yargı yetkisinin elinden alınması nedeniyle kıskanç olması gerekirken, İçişleri Bakanlığıyla birlikte tanzim ettikleri protokolde ve 24/11/2008 tarihli genelgesinde aslında… Biraz evvel Sayın Bakan da burada savunuyor; aslında Yüksek Seçim Kurulunun bu konunun muhatabı olması gerekirken yürütme organının, İçişleri Bakanının burada bu işlemleri savunmuş olması, olayın ne kadar vahim olduğunu, olayın yargı denetiminden ne şekilde çıkartıldığını çok net olarak ortaya koymaktadır.

Seçmen kütükleri şaibeli midir değil midir? Tavuk kümeslerine seçmen yazılmış mıdır yazılmamış mıdır? Mezar taşlarındaki isimler var mıdır yok mudur veyahut da kısıtlılar, akıl hastaları burada var mıdır yok mudur; oy kullanacak mıdır kullanmayacak mıdır meselesi apayrı bir tartışma konusudur ama asıl olan, burada Anayasa’ya aykırılığın dikkate alınması gerekir. Bu olay Anayasa’ya aykırıdır. Dünyanın her yerinde, demokrasisi gelişmiş ülkelerde seçmen kütükleri yargı denetim ve gözetimi altında yapılır ama biz burada görüyoruz ki, seçmen kütükleri yargı gözetim ve denetimi altında yapılmıyor, İçişleri Bakanının gözetim ve denetimi altında yapılıyor. İşte bu, açıkça Anayasa’ya aykırıdır. Bunu özellikle ifade etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın İçli.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Sağ olun Sayın Başkanım.

Bakın, 2002-2004 arasında -yani 2002 milletvekili seçimi, 2004 yerel seçim- iki yıl içerisinde 2 milyon 200 bin seçmen artmış. 2004 yerel seçimleri ile 2007 milletvekili seçimi arasında üç yıl geçmiş ama 1 milyon eksilmiş.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu işlemler yapılırken, daha bir ay öncesinde, Anayasa değişikliği biliyorsunuz referanduma götürüldü, halk oylamasına gidildi ve Yüksek Seçim Kurulu daha önceki listelere dayanarak bunu yaptı. 2007 tarihindeki milletvekili seçimi de, yani bizlerin burada bulunmamızın nedeni olan seçimler de eski kütüklere göre yapıldı. Peki, bir ayda ne değişti de 6 milyon seçmen arttı ve İçişleri Bakanlığı bu nüfus kayıt sistemine dayalı bütün dokümanları neden imha etti? İşte, bakın, bunlar, bu ve buna benzer… Değerli milletvekilleri arkadaşlarım da görüşlerini belirtti, bu seçmen kütüklerine dayalı olarak yapılacak seçimlere gölge düşürecektir, şaibe düşürecektir. Devlet seçimlerin güven içinde yapılmasını temin etmekle görevlidir. Devletin içinde de, yürütme organı değil, yasama organı değil, yargı organı da -devletin içinde- o seçimlerin güven içinde yapılmasıyla yükümlüdür. Bu yükümlülüğü ortadan kaldıracak düzenlemeler Anayasa’ya aykırıdır, demokrasiye zarar getirir, ülkeye zarar getirir diyorum, sabrınız için hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İçli.

Sayın Kaplan, sisteme girmişsiniz ama konu nedir?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – 60’a göre…

BAŞKAN – Ama grup adına, Grup Başkan Vekiliniz konuştu.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bir soru önergem vardı bu konuda Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bu konuyla ilgili mi?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bu konuyla ilgili.

BAŞKAN – Ama grubunuz adına Grup Başkan Vekiliniz konuştu, onun için beni mazur görmenizi…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hayır, yazılı soru önergem vardı. Bir de Sayın Bakanın bir açıklaması oldu “Burada kimse yasa görüşülürken muhalefet etmedi.” diye. Burada ben konuşmuştum, epey muhalefet ettim bu konuyla ilgili. Yani 60’a göre hiçbir engel yok.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan, çok kısa lütfen.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın mahallî idareler seçimlerine ve Adres Kayıt Sistemi hakkındaki konuşmasına ilişkin açıklaması

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle “Bu Yasa görüşüldüğü zaman kimse muhalefet etmedi.” dedi Sayın Bakan. Biz Demokratik Toplum Partisi adına bu konuda muhalefet ettik, kendim konuşmuştum o gün. Ayrıca 27 Kasım 2008 tarihinde Sayın Başbakana yönelttiğim bir soru önergesi de var bu seçim kütükleriyle ilgili. Biz bir hata yaptık Sayın Başkan. Yani hep beraber muhalefet ettik, sesimiz çıkmadı ama… Yargısal denetim altındadır elli yıldır seçimler. Burada son yasanın 33 ve 36’ncı maddesiyle bir yanlışlık yaptık adrese dayalı sayım ve itiraz biçimini de idareye bırakarak, yürütmeye. Bir karmaşaya neden oldu Meclis ve bu karmaşayı da Meclis düzeltmeli, sorun burada.

Son olarak şunu söyleyeyim: Şu gördüğünüz göçerler… Göçerleri hangi adrese kaydediyoruz diye merak ediyorum, soruyorum. Yani göçerlerin adresi Viranşehir’de 3.060… Göçerin adresi yok, nereye kaydedeceğiz? Sorun burada işte. Onun için, bunu Meclisin düzeltmesi gerekir diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, şimdi de üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Siirt ilinin sorunları ve yapılan yatırımlar ile ilgili söz isteyen Siirt Milletvekili Yılmaz Helvacıoğlu’na aittir.

Sayın Helvacıoğlu, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

B) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Siirt Milletvekili M. Yılmaz Helvacıoğlu’nun, Siirt ilinin sorunları ve yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması

M. YILMAZ HELVACIOĞLU (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son günlerde Siirt ilimizle ilgili olarak Meclis Genel Kurulunda yapılan konuşmalarda halkımıza yanıltıcı bilgilerin verilmesi nedeniyle şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu nedenle hepinize saygılar sunuyorum.

Siirt’te yaşamış, bölgeye uzun yıllar hizmet etmiş, dünü ve bugünü mukayese edebilecek bir milletvekili olarak, Siirt’imizin hizmet alanında hak ettiği yeri alması gerektiğini her fırsatta ifade eden, öncelikle Sayın Başbakanımıza ve Hükûmetimize şükranlarımı arz ediyorum.

2003 yılından itibaren hükûmetlerimiz tarafından Siirt’te yapılan yatırımları arz etmek istiyorum:

Şirvan Bakır Maden Ocakları işletmeye açılmış, 386 kişiye istihdam sağlanmıştır.

Havaalanımız Hükûmetimiz döneminde hizmete açılmıştır.

Siirt-Eruh kara yolu devam ederken Eruh’tan Şırnak ve Habur’a ulaşmak için gerekli çalışmalarla birlikte Siirt çevre yolu etüt çalışmaları da devam etmektedir.

BOTAŞ tarafından Batman-Siirt doğal gaz iletim hattı ihale aşamasına getirilmiştir.

Şehir içi dağıtım şebekesi EPDK tarafından ihale edilmiştir.

Siirt’imizi enerji ve istihdam noktasında rahatlatacak olan Botan Nehri üzerinde 7 adet hidroelektrik santralinin yapımı devam etmektedir.

Siirt elektrik şebekesinin tamamı yer altına alınmaktadır.

Avrupa Birliği fonundan karşılanan ve önceki belediyeler döneminde bir türlü uygulamaya konulamayan kanalizasyon, atık su arıtma tesisi, yağmur kanalları, içme suyu şebekesinin yenilenmesiyle ilgili çalışmalar tamamlanmıştır.

Devlet Su İşleri tarafından Kezer, Hesko ve Botan’da yapılan çalışmaların sonucunda Siirt merkezin yüz yıllık su ihtiyacı karşılanacaktır.

Su sıkıntısı çekilen Atabağı, Kurtalan, Kayabağlar, Aydınlar yerleşimlerinin 2040 yılına kadar içme ve kullanma suyu ihtiyacının Kezer Çayı’ndan sağlanması için müteahhit firma çalışmalarına süratle devam etmektedir.

Devlet Su İşleri tarafından Türkiye’nin en modern su arıtma tesisinin temeli atılmış, ağustos ayında bitirilmesi gerçekleşecektir.

Adliye sarayı inşaatı devam etmektedir.

TOKİ tarafından 686 konut bitirilmiştir. Yeni projelerin hazırlık çalışmaları devam etmektedir.

Vakıflar Genel Müdürlüğümüz tarafından Siirt’in merkezinde otel ve iş yerleri yapım ihalesi çalışmaları devam etmektedir.

Ziyaret beldemizin çehresini değiştirecek ticaret merkezleri, çok amaçlı salon, otel, kurban kesim ve pazar yeri gibi ünitelerin ihalesi yapılmıştır.

Yine, Ziyaret beldemizde TOKİ tarafından kentsel dönüşüm ve mevcut çarşının modernleştirilmesi çalışmaları ihale aşamasına getirilmiştir.

KÖYDES projesi kapsamında 2008 yılı itibarıyla 1.018 kilometre asfalt, 556 kilometre stabilize yol, 314 ünite içme suyu tamamlanarak 50 milyon TL harcanmıştır.

Sağlık müdürlüğü binası bitirilerek faaliyete sokulmuştur.

Merkezde 6’sı devlet, 3’ü özel hastane olmak üzere 9 adet hastane mevcuttur.

Merkezde 11, ilçelerde 16 olmak üzere toplam 27 sağlık ocağı faaliyettedir.

Pervari, Eruh ve Baykan’da 2’şer, merkezde 21 ünite olmak üzere toplam 27 üniteli diyaliz merkezimiz faaliyettedir.

Eruh Devlet Hastanesi 2 uzman, 6 pratisyen doktor, 13 -değişik branşlarda- sağlık memuru, 3 hemşire, 2 ebe olmak üzere 27 personelle hizmet etmektedir. 2 adedi paletli olmak üzere toplam 20 adet ambulans hizmet vermektedir.

Kurtalan’da TOKİ tarafından 100 yataklı hastane inşaatı yapımı devam ederken merkezde 300 yatak kapasiteli hastane çalışmaları devam etmektedir.

Siirt Devlet Hastanemizde 102 pratisyen, 77 uzman, özel hastanelerimizde 21 pratisyen, 44 uzman hekim mevcuttur. Devlet hastanemizde olmayan yoğun bakım ünitesi bu yıl 10 üniteyle hizmete açılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğitim faaliyetlerimizde okullaşma oranı yüzde 98’e ulaşırken, ilköğretimde derslik başına düşen öğrenci sayısı 2002 yılında 41 iken 2008 yılında 29 sayıyla Avrupa standardına ulaşılmıştır. 6.397 öğrenci modern yurtlarda barınma imkânlarına kavuşmuştur. Bu yıl da Millî Piyango İdaresi tarafından 300 yatak kapasiteli yurt yapımı planlanmıştır. Üç yıldan beri Polis Meslek Yüksekokulu 256 öğrencisiyle eğitime devam ederken 500 öğrenciye çıkartılması çalışmalarına devam ediyoruz. Telekom tarafından bir fen lisesi ve özürlüler için 40 derslik özel eğitim merkezi yapılmıştır.

Hükûmetimizin başlatmış olduğu seksen bir ilde üniversite kurulması hedefi kapsamında ilimize 2007 yılında üniversite ve iki yeni fakültenin kurulması kararı alınarak rektör ataması sağlanmıştır. Orta Doğu Teknik Üniversitesi tarafından vaziyet planları hazırlanmış…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

M. YILMAZ HELVACIOĞLU (Devamla) – …yine aynı üniversitede fakültelerin mimari projeleri hazırlanmaktadır. Siirt Üniversitesinin 2008-2009 yılındaki eğitici kadrosu 47 eğitimciden oluşmaktadır. Bu yıl üniversitemize Millî Eğitim Bakanlığı tarafından 15 milyon TL ödenek ayrılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversitenin kurulmasının ne kadar süreç aldığını hepiniz takdir edersiniz. Sihirli değnek yöntemiyle herhangi bir üniversitenin kurulmasının mümkün olmadığını, 2.956 öğrencisiyle faaliyetini sürdüren Siirt Üniversitesine tabela üniversitesi denilmesinin takdirini yüce Meclisimize ve halkımıza arz ediyorum.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Halk takdir etmiş zaten, tabela üniversitesi.

M. YILMAZ HELVACIOĞLU (Devamla) – Konuşmamızı “Siirt’e hiçbir şey yapılmamış.” diyenlere ithaf ederek hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BENGİ YILDIZ (Batman) – Peki, Siirt’in sorunları yok mu?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Helvacıoğlu.

Gündem dışı ikinci söz, Silopi ilçesinde kaybolan HADEP İlçe Başkanı Serdar Tanış ve Başkan Yardımcısı Ebubekir Deniz’in kayıpları hakkında söz isteyen Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’a aittir.

Sayın Bayındır, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

2.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Silopi ilçesinde HADEP İlçe Başkanı Serdar Tanış ve Başkan Yardımcısı Ebubekir Deniz’in kayboluşlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet Ba-kanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de, Silopi’de HADEP İlçe Başkanı Serdar Tanış ve Başkan Yardımcısı Ebubekir Deniz’in 25 Ocak 2001 tarihinde Silopi Jandarma Komutanlığına çağrılıp bir daha da haber alınmamasına dair gündem dışı söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, kaybedilmek istenen, bir halktı aslında. Kürt halkının inkârı için seksen beş yıllık resmî ideoloji her türlü yol ve yöntemi denedi, ama bir türlü Kürtlerin kaybedilmesini başaramadı. Takriri sükûn planları, Şark ıslahat planları çıkarıldı. Yine Kürtlüğe dair her şey yok ve yasak sayıldı. Kürt olmak, Kürt haklarından bahsetmek suç ve kabahatti. İşte bu kabahatlere karşı Kürtler durmadan isyan ettiler ve isyanlarını bugüne taşıdılar. Bu isyan öyle bir isyandı ki adı dahi “Karda yürüdü kart kurt.” diye tanımlanan bir halkın isyanıydı. Bu isyan nasıl silindi? Bu isyan, işte Serdar Tanış, Ebubekir Deniz gibi binlerce Kürt vatandaşı kaybedilmek istenen bir halkın adını, dilini, kültürünü yeniden tarihe yazmak istedi ve bu nedenle de resmî sistemin yetkilileri tarafından sürekli kaybedildi insanlar, katledildi insanlar, sürgün edildi insanlar. Burada adı geçen kayıplar bir halkın yeniden var oluş direnişinin mücadelecileriydi. Aslında kaybedilmek istenen 2 insan ya da 100 insan ya da 17 bin insan değildi, kaybedilmek istenen milyonlarca Kürt vatandaşıydı ve bu nedenle ben bugün yeniden burada, her ne sebeple olursa olsun, Türkiye’de demokrasi mücadelesini vermiş ve bu uğurda canını vermiş herkesi saygıyla anıyorum ve mücadeleleri önünde saygıyla eğiliyorum.

Dün de Sayın Hrant Dink’in ikinci ölüm yıl dönümüydü. Ölümleri anmaya çalışsak tarih sayfaları yetmeyecek, rakamlar ve zaman yetmeyecek ama biz burada şunu ifade etmek istiyoruz: Özellikle, son zamanlarda başlatılan Ergenekon olayının kusurları örten bir operasyon olmaktan çıkarılması gerekiyor. Olası iktidar darbesine karşı bir yargılama olmaktan çıkarılmalı, gerçekleştirilmiş olayların hesabı sorulmalı. İşte o zaman gerçek anlamda Ergenekon’la mücadele edildiği söylenebilir ya da Susurluk, Şemdinli olayları aydınlatılabilir ya da yarım yüzyıllık kontrgerilla faaliyetleri ve örgütlenmeleri ve onu besleyen, onu uygulayan tüm uygulamacıları tarih önünde yargılanıp halk vicdanında mahkûm edilebilinir. Eğer amaç, anlayış bu değil de gerçekten AKP sadece kendine yönelik tehditleri ele alıp bunu bertaraf etmek isterse ne yazık ki yarın kendi akıbeti de kendi uygulamaları da bugün şikâyet ettiklerinden farklı olmayacaktır. Bu vesileyle bu yargılama sürecinin gerçek bir yargılamaya, temiz eller operasyonuna dönüştürülmesini istiyorlarsa, böyle tanımlıyorlarsa “Buyurun, Serdar Tanış ve Ebubekir Denizlerin kayıplarına yol açanları usulen almayalım, esastan yargılayalım.” diyoruz işte. Ve Sayın Başbakan bütçe görüşmesinde burada “Siz Nazizmi hortlattınız.” demişti. Ben de bu kürsüden sesleniyorum: Naziler fırında insan yaktılar ama Türkiye’deki Nazi anlayışı da asit kuyularında insanlar yaktılar. İşte bu kayıplar, bu mücadele, bu yitirilmek istenen bir halkın olsa olsa özgürlük havarileri olabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) – Şairin dediği gibi: “Uy havar! İsa aşkına, Muhammed aşkına…” Allah aşkına bir özgürlük havarisiydi o.

Oysa bu gerçekler AKP’nin o hamasi, politik söylemleriyle örtülemeyecek kadar, karartılamayacak kadar açık ve şeffaftır.

Bizler de DTP’liler olarak Silopi’de kaybedilen ve asit kuyularında gömülü olan, İpek Yolu’nun kenarındaki asit kuyularının derhâl açılmasını ve bu uygulamaları yapanların yargılanmasını istiyoruz. İpek Yolu kan yolu, kayıp yolu oldu, uygarlığın yolu kana boyandı.

Bu anlamda Ergenekon’a karşı duyarlı olup Kürt sorununun, Alevi sorununun, aydın sorununun, gerçek anlamda demokrasinin hayata geçirilmesi için yüce Meclisi sorumluluğa davet ediyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı üçüncü söz, İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği İcra Komitesi olağanüstü toplantısı hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz’e aittir.

Sayın Gündüz, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz’ün, İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği İcra Komitesi’nin olağanüstü toplantısına ilişkin gündem dışı konuşması

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İslam Konferansı Teşkilatı Parlamenterler Meclisi olağanüstü genişletilmiş icra toplantısı üzerine söz almış bulunuyor, hepinizi en kalbî duygularımla selamlıyorum.

Yahudilerce kutsal olan, araç kullanmanın ve ateş yakmanın bile yasak olduğu bir cumartesi günü -Şabat Günü- dünya liderlerinin ve bürokrasisinin Noel tatili rehavetinde bulunduğu bir gün, Amerika Birleşik Devletleri’nde meydana gelen iktidar değişikliği ve otorite boşluğundan da yararlanarak İsrail, 27 Aralık 2008’de önce hava ve deniz saldırılarıyla, ardından kara harekâtıyla devam eden askerî operasyonlarda orantısız güç kullanmış, yüzlerce, binlerce sivili adı bile konmamış fosfor ve ahtapot bombalarıyla vurmuştur.

Sözün, vicdanın ve ahlakın bittiği bir insanlık dramını tüm dünyaya sergilemiş, hepimizin içi parçalanarak takip ettiği bu duruma kayıtsız kalmayan Hükûmetimiz ve yüce Parlamentomuz, ilk günden beri diplomatik çabalarını yoğun bir şekilde sürdürmüş, insani yardımların bir an önce yerine ulaştırılmasına çalışmıştır. Maalesef, vahşetin ölçüsü o kadar kaçmış ki, insani ve tıbbi yardımlara dahi İsrail’den izin çıkmamış, dünyanın gözü önünde sürdürülen bu saldırıyı durdurmak için alınan Birleşmiş Milletler kararları da hiçe sayılmıştır.

Gazze 362 kilometrekarede 1,5 milyon insanın yaşadığı, dünyada nüfus yoğunluğunun en yüksek olan yer. Çadırlarda sefalet içinde yaşayan, en temel insani ihtiyaçların bile uygulanan ambargoyla ortadan kaldırıldığı, Filistinlilerin yurdu, yuvası. İçindeki insanların genç-yaşlı, kadın-erkek, çoluk çocuk demeden topluca imha edildiği, Birleşmiş Milletler tarafından koordinatları kendilerine bildirilen güvenli bölgelerin dahi bile bile bombalandığı, toplandığı yerlerde insanların yok edildiği, göz yaşının sele, akan kanın göle döndüğü bir yer Gazze. Yaralı taşıyan ambulansların yolda iken vurulduğu, kanın, oksijenin, ilaçların bile bulunmadığı, hastanelerin bombalandığı yer Gazze. Yirmi iki gün süren bir katliamın ardından çevresine buğulu ve yaşlı gözlerle bakan çocukların ahının fosfor bombalarını püskürttüğü, ölen yavrularını kanlı kefeniyle uğurlarken saçını başını yolan annelerin feryadının hücumbotları ve ahtapotları susturduğu, yerde hareketsiz yatan evladına bakıp “Sen şehitsin yavrum, sen yarın ahrette benim gölgem olacaksın!” diye haykırarak ulusların vicdanına seslenen babanın, tankları ve top atışlarını durdurduğu yer Gazze. Güçlünün haklı olmadığı, haklının her zaman güçlü olduğunu gösteren bir yer Gazze. Ortaya çıkan bilanço korkunç: 1.315 şehidin 514’ü kadın ve çocuk. 400’ü ağır 5.530 yaralının 2.650’si kadın ve çocuk. 100 bin kişi evini terk etmiş. Ayrıca büyük bir maddi hasar ortaya çıkmış; 5 bin ev, 16 hükûmet binası, 15 okul ve 20 cami yerle bir olmuş, 20 bin ev de zarar görmüştür.

İşte, İsrail’in bu Gazze işgalini görüşmek, Filistin’e yönelik saldırıların bir an önce durdurulmasını sağlamak ve konuyla ilgili dünya kamuoyunun duyarlılığını artırmak üzere, Sayın Meclis Başkanımız Köksal Toptan’ın davetiyle, Türkiye’nin ev sahipliğinde, 14 Ocak 2009 tarihinde İstanbul Hilton Otelinde İslam Konferansı Teşkilatı Parlamenterler Meclisi Genişletilmiş Olağanüstü İcra Komitesi Toplantısı yapılmış, toplantıya 31 ülke, 13’ü Meclis Başkanı seviyesinde, 10’u Meclis Başkan Vekili düzeyinde olmak üzere 31 ülkeden 205 delege katılmış, hemen her birisi de, Türkiye’nin ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin, iktidarıyla ve muhalefetiyle, Gazze olaylarına karşı onurlu duruşunu tebrik ederek takdirlerini iletmiştir. Konuyla ilgili, tarafımdan -ben kapanış bildirgesi yazım komisyonu başkanıydım- yazılan bildirge bütün detaylarıyla her bir milletvekilimize ayrı ayrı gönderilmiştir. Ancak burada, Lübnan Meclis Başkanı Sayın Nebih Berri’nin bir değerlendirmesini arz etmek istiyorum: Türkiye’nin, Gazze’nin işgaline karşı çıkan tek ülke olduğunu belirterek “Türkiye’nin tutumunu asla unutmayacağız. Tüm İslam ülkeleri Türkiye’nin takındığı tutumu takınsaydı eğer İsrail bu ölçüde bir saldırganlığını asla sürdüremezdi.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – O yüzden ben, Filistin’de ölen şehitlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyor, gerçekten konuyla ilgili olağanüstü bir şekilde dünya kamuoyuna onurlu bir duruş sergileyen yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, Sayın Bayındır’ın gündem dışı konuşmasına, izin verirseniz birkaç cümleyle cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Silopi ilçesinde HADEP İlçe Başkanı Serdar Tanış ve Başkan Yardımcısı Ebubekir Deniz’in kayboluşlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet Ba-kanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (Devam)

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.

Bugün, Sayın Başkanımızca kendilerine gündem dışı konuşma imkânı tanınan arkadaşlarımızın listeleri bakanlıklara geldiğinde, Şırnak DTP Milletvekili arkadaşımız Sayın Sevahir Bayındır’ın “Silopi kayıpları” konulu bir konuşma yapacağı Bakanlığıma bildirildi. Bunun üzerine, Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığıyla hemen temasa geçerek almış olduğum bilgileri biraz önce Sayın Bayındır’ın yapmış olduğu konuşma bağlamında sizlere ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Şırnak Baro Başkanı Avukat Sayın Nuşirevan Elçi, 1 Aralık 2008 tarihinde Silopi Cumhuriyet Başsavcılığına bir dilekçe vermişler. Bu dilekçede, Sayın Baro Başkanımız, -bir kitapta ve bazı gazetelerde- Silopi’de, BOTAŞ kuyularında, 1990’lı yıllarda bazı kişilerin bu kuyulara atılarak asitle yakıldıklarını iddia eden kitabı ve belgeleri de ekleyerek bu konuda Cumhuriyet Savcılığının bir soruşturma açmasını istemiş, 1 Aralık 2008. Bunun üzerine, Silopi Cumhuriyet Savcılığı iddia edilen suçun Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 250’nci maddesi kapsamında özel yetkili Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesinin görev alanına girdiği düşüncesiyle bu Cumhuriyet Başsavcılığıyla da temasa geçerek bir soruşturma dosyası açmış. Tabii, bu şikâyette bulunan Baro Başkanı arkadaşımızı hem bu konuyla ilgili iddialarını ifade bağlamında almak hem de delillerini Savcılığa sunması için davette bulunmuş. Benim biraz önce ifade ettiğim Silopi Cumhuriyet Savcılığı ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığından bugün almış olduğum bilgiye göre, Sayın Avukat Elçi şu ana kadar Silopi Cumhuriyet Başsavcılığına giderek bu konuda dilekçesinde ifade ettiği hususlarla ilgili bilgi, belge ve delillerini henüz takdim etmemiş ancak Silopi Cumhuriyet Savcılığı bu dilekçeyi işleme koymuş, soruşturma dosyası açmış ancak bana verilen bilgide de ifade edildiği gibi, BOTAŞ’ın alanının çok geniş bir alan olduğu, eğer gerçekten bu konuda bilgisi, görgüsü olanlar var ise Silopi Cumhuriyet Başsavcılığına başvurup kendilerine yardımcı olması hâlinde bu fiziki mekânların kazılarak bu iddiaların doğru olup olmadığını araştırabileceklerini ifade ediyor.

Biraz önce Sayın Milletvekili arkadaşımız Bayındır’ı dinledim ancak seksen beş yıllık cumhuriyet tarihimizde, tabii ki cumhuriyeti kuran Türkiye Büyük Millet Meclisinde ifade edilmemesi gereken talihsiz cümleler kullandılar, Türkiye’deki resmî sistemin vatandaşlarını katlettiğini ifade eden cümleler kullandılar. Bunlar, bu Parlamentoda görev yapan hiçbir milletvekili arkadaşımıza yakışmaz. Eğer bu konuda elinizde bilgi, delil varsa, kim, ne zaman, kimler tarafından katledilmiş, bununla ilgili bilgileri Türkiye’deki resmî mercilere verirseniz, bunların üzerine kuşkusuz ki görevli merciler hassasiyetle ve titizlikle gider ama…

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sayın Bakanım, bu terörizm gerçekten niye bu kadar rahat bir şekilde inkâr ediliyor?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – …birtakım delili olmayan iddialara dayalı olarak burada Türkiye Cumhuriyeti devletini, Türkiye Cumhuriyeti adli makamlarını, Türkiye Cumhuriyeti devletinin yetkililerini eğer siz delilsiz ve mesnetsiz isnat ederseniz…

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Hiç alakası yok Sayın Bakanım. Bu “Ergenekon” dedikleriniz de devlet değil miydi?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – ...bu sözlerinize bizim verebileceğimiz -demin söylediğim ifadelerin dışında- başka bir cevap olamaz.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Burada suçlanan Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî tüzel kişiliği değil Sayın Bakanım, çeteler suçlanıyor.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Lütfen, kim…

Bakın, Sayın Bayındır, diyorsunuz ki: “Asit kuyularında insanlar yakıldı.” Şimdi, “yakıldı” demek, bunu yakinen biliyor anlamı taşıyabilir. Eğer, nerede, kim ve kimler asit kuyularında yakılmışsa…

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Abdullah Aygan’ı dinlerseniz…

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sayın Bakan, 2006 yılında Silopi’de bizzat ben gittim, kuyudan çıkardım. Sayın Bakan, sizin bilginiz yok herhâlde.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – …lütfen yardımcı olun, adli makamlara yardımcı olun, savcılarımıza, hâkimlerimize, ilgili mercilere yardımcı olun. Bunların üzerine gitmezsek o zaman gelin, burada eleştiri getirin.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – 2006’da Silopi’de bizzat ben savcıyla birlikte çıkardım.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Ama siz, elinizde hiçbir delil yok, sadece afaki, delilsiz birtakım isnatlarda bulunuyorsunuz.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Nasıl delil yok?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Bu, bu Parlamentoda görev yapan ve milletvekili sıfatını taşıyan hiç kimseye yakışmaz. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sayın Bakan, onlarca ceset çıkarıldı, herhâlde sizin haberiniz yok.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Kuşkusuz ki vatandaşlarının güvenliğini sağlamak da bu devletin görevleri arasındadır ama birtakım yanlışlıklar yapıldığı iddiasında bulunuyorsanız, lütfen bunu delilleriyle beraber ortaya koyunuz, bana getiriniz, ben Adalet Bakanıyım…

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – İddia değil hakikat.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Burası mahkeme değil Sayın Bakanım. Siyasetçiler çıkar konuşur, yürütme olarak gereğini yaparsınız.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – …ilgili mercilere intikal ettireyim. Bana getirmiyorsanız, bunu en yakın cumhuriyet başsavcılıklarına veriniz.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Şikâyet dilekçelerinin hepsi savcılıklarda var, size eksik bilgi vermişler Sayın Bakan.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Yoksa ulu orta dilekçelerle, beyanlarla Türkiye’de suçla ve suçluyla mücadele etmek mümkün değildir.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Size eksik, yanlış bilgi vermişler Sayın Bakan.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Suç ve suçluyla mücadele etmek, mutlaka ayağı yere sağlam basan, delilli ve kanıtlı olur.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sizin haberiniz yok Sayın Bakan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.59

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.15

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Murat ÖZKAN (Giresun), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 46’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündeme geçiyoruz.

“Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları” vardır.

Ondan önce, sayın milletvekilleri, Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ, gündemin “Sözlü Sorular” kısmında yer alan sorulardan 1, 2, 3, 4, 10, 15, 22, 26, 38, 41, 44, 58, 60, 63, 64, 71, 73, 74, 81, 95, 145, 168, 177, 212, 213’üncü sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak istemişlerdir. Sayın Bakanın bu istemini sırası geldiğinde yerine getireceğim.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 20 milletvekilinin, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi ve seçmen kütüklerine yönelik iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/307)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2008 yılında sonucu yayınlanan Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi ile geçmiş yıllardaki nüfus sayım sonuçları orantılı şekilde değişiklik göstermemiş aksine çok büyük farklılıklar ortaya çıkmıştır. Bu farklılığın sebeplerini ve olası sonuçlarını değerlendirmek, yanlışlıkların giderilmesine yönelik tedbirlerin alınması ve 2009 mahallî seçimlerin sağlıklı bir şekilde geçmesi amacıyla, Anayasanın 98. TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Fatma Kurtulan          (Van)

2) Selahattin Demirtaş    (Diyarbakır)

3) Ahmet Türk               (Mardin)

4) Emine Ayna               (Mardin)

5) Ayla Akat Ata           (Batman)

6) Sebahat Tuncel          (İstanbul)

7) M. Nezir Karabaş      (Bitlis)

8) Bengi Yıldız              (Batman)

9) Sırrı Sakık                 (Muş)

10) M. Nuri Yaman       (Muş)

11) Özdal Üçer              (Van)

12) Aysel Tuğluk           (Diyarbakır)

13) Pervin Buldan          (Iğdır)

14) Gültan Kışanak        (Diyarbakır)

15) Akın Birdal              (Diyarbakır)

16) İbrahim Binici          (Şanlıurfa)

17) Hasip Kaplan           (Şırnak)

18) Sevahir Bayındır      (Şırnak)

19) Şerafettin Halis        (Tunceli)

20) Osman Özçelik        (Siirt)

21) Hamit Geylani         (Hakkâri)

Gerekçe:

MERNİS kayıtlarındaki TC Kimlik Numarasına göre kişiler ile ikamet adreslerinin eşleştirildiği bir kayıt sistemi olan Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS); TC Kimlik Numaralarına göre kayıt yapılacağından mükerrer kayıt ya da kayıt olamama gibi risklerin ortadan kalkacağı iddiasıyla yaptığı nüfus sayım sonucunu 2008 Ocak ayında kamuoyuna duyurmuş ve sonuçları itibariyle çeşitli tartışmalara neden olmuştur.

Vatandaşların muhtarlıklara giderek kayıt yaptırmasına dayalı eski sistemin yerine, İçişleri Bakanlığı'nın verilerine dayanan ve nüfus müdürlüklerini yetkili kılan yeni uygulamanın yürürlüğe girmesinin ardından 2007'deki seçmen sayısının 2008'de yaklaşık 1,5 yıl içinde 6 milyon artmış olması sonucu akıllarda çeşitli soru işaretleri bırakmıştır.

Yıllardır aynı adreste oturan ve oy kullanan çok sayıda kişi, seçmen listelerinde ismini görememiş, yaşamını yitirmiş kişilerin isimleri listelerden çıkmıştır. Öğrencilere kaldıkları öğrenci yurdunu adres gösterme imkânı tanındığı için bazı illerde tek adres üzerinde toplu kayıtlar yapılmış, kayıtların mahalle, cadde ve sokak isimlerine göre değil, soyadı sıralamasına göre yapılması denetimi de güçleştirmiştir.

Seçmen listelerinin belirlenmesinden sonra sadece bireysel itirazlar değil belediyelerden de çeşitli itirazlar gelmiştir. Belediyelerin bazıları seçmen sayısının azlığından şikayetçi olurken bazıları da usulsüz yeni kayıtlardan şikayetçi olmuştur.

Yürürlüğe giren 5749 sayılı yasanın 4. maddesinde, "Seçmen kütüğü, adres kayıt sistemindeki bilgiler esas alınarak her yıl yeniden düzenlenir" hükmü yer almıştır. Böylece YSK, ADNKS verilerinden yararlanmakla zorunlu kılınmıştır. Anayasa'nın 79. maddesinde kütüklerle ilgili özel bir ifade yer almasa da seçimlerin genel yönetim ve denetimi yetkisinin YSK'da bulunduğu, YSK'nın, seçim sürecinin dürüstlük içinde geçmesi için tüm iş ve işlemleri yapmakla yükümlü olduğu belirtiliyor. Yeni seçmen sayısının İçişleri Bakanlığı verilerine göre hazırlandığının açıklanması da tartışmaları arttırmış, birçok seçmenin hükümetin zayıf olduğu il ve ilçelere kaydırıldığı öne sürülmüştür.

YSK, kütükleri doğrudan ADNKS'ye göre oluşturduğundan, kendi başına kayıtların doğruluğunu ya da yanlışlığını saptama imkânı bulamamakta, kütüklere yönelik düzeltmeler de yine İçişleri Bakanlığı'na bağlı nüfus müdürlüklerinde yapılabilmektedir. YSK sadece itirazların içeriği konusunda devreye girebilecek şekilde yetkileri sınırlandırılmıştır.

Bu gibi sorunların yaşanmasına ve ortada çok sayıda soru işareti bulunmasına rağmen TÜİK; ADNKS belgelerini, 20 Kasım 2008'de yasal olarak gerekli sürenin dolduğu gerekçesiyle formların imhasının gerektiği yönünde genelge yayımlamış, ancak ilgili mevzuatta, "kayıtların kesinlik kazanması halinde" formların imha edilebileceği belirtilmiştir. ADNKS'ye yönelik itirazlar sürmesine rağmen TÜİK Başkanlığı, formların büyük bölümünün imha edildiğini açıkladı. YSK ise "Bizim TÜİK'le ilgimiz yok, verileri İçişleri Bakanlığı'ndan aldık." diyor. İmha nedeniyle olası bir itiraz halinde, ilgili adreste denetim yapma dışında denetleme imkânı kalmadı. YSK da zaten itirazları TÜİK kayıtlarına göre değil, "yerinde denetim" yaparak karara bağlayacağını açıklamıştı.

Kamuoyunda tartışma yaratan ve yukarıda gerekçeleri ile araştırılması istenen Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarının nedenlerini anlamak ve olası kötü sonuçlarının önüne geçilmesi için Yüce Meclisimiz tarafından Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

2.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 23 milletvekilinin, erken yaşta evlilik konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/308)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde erken yaşta evliliklerin oranı % 35'lere ulaşmıştır. Yani her üç evlilikten biri Erken Yaş Evliliğidir. Erken yaşta evlilik olgusu bir çocuk hakları ihlali ve çocuk istismarı sorunudur. Çocuğa yönelik şiddettir ve toplumsal bir halk sağlığı sorunudur. Dolayısıyla, uluslararası sözleşmelerce tanınmış insan haklarının ihlali anlamına gelen erken yaş evliliklerinin ülkemizdeki sebeplerinin araştırılıp, engellenmesi için neler yapılmasının gerektiğinin ortaya konulabilmesi için TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri ve Anayasanın 98. maddesi gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Nevingaye Erbatur          (Adana)

2) Tekin Bingöl                   (Ankara)

3) Gürol Ergin                     (Muğla)

4) Ahmet Ersin                    (İzmir)

5) Mevlüt Coşkuner            (Isparta)

6) Mehmet Ali Özpolat        (İstanbul)

7) Ramazan Kerim Özkan   (Burdur)

8) Selçuk Ayhan                  (İzmir)

9) İsa Gök                           (Mersin)

10) Sacid Yıldız                   (İstanbul)

11) Kemal Demirel              (Bursa)

12) Şevket Köse                  (Adıyaman)

13) Erol Tınastepe               (Erzincan)

14) Nesrin Baytok               (Ankara)

15) Hüseyin Ünsal              (Amasya)

16) Akif Ekici                      (Gaziantep)

17) Bülent Baratalı               (İzmir)

18) Ahmet Küçük                (Çanakkale)

19) Tansel Barış                  (Kırklareli)

20) Halil Ünlütepe               (Afyonkarahisar)

21) Turgut Dibek                 (Kırklareli)

22) Atila Emek                    (Antalya)

23) Hulusi Güvel                 (Adana)

24) Ali Rıza Ertemür           (Denizli)

Gerekçe:

Ülkemizde 18 yaş altı evlilik oranı % 35'tir. Yani her üç evlilikten biri Erken Yaş Evliliğidir. Erken yaşta evlilik olgusu ise bir çocuk hakları ihlali ve çocuk istismarı sorunudur. Çocuğa yönelik şiddettir ve toplumsal bir halk sağlığı sorunudur.

Erken yaştaki evlilikler, Erken Yaş Gebelik ve Doğumlarına da neden olur ki bu durum hem anne hem de bebek için tehlikelidir. Erken yaş gebeliklerinde anne ve bebeklerin hastalanma, sakatlanma ve ölüm riskleri artar. Erken yaş gebeliklerinde gebelik ve doğuma bağlı anne ölümleri 4 misli daha fazla görülür.

Erken evliliklerde berdel, beşik kertmesi gibi geleneksel evlilik oranları yüksektir. Genelde kendi rızası olmadan, özgür iradesinin dışında, aile baskısıyla zorla yapılan bu evlilikler kız çocuklarına yönelik bir şiddettir. BM Erken yaş evliliklerini "kız çocuklarını vuran köleliğin modern biçimi" olarak tanımlamaktadır. Kız çocuklarının erken yaşta zorla evlendirilmeleri kadınların toplumdaki eşitsiz konumunu pekiştirmekte, şiddete karşı zayıf hale getirmektedir. Bu evliliklerde aile içi şiddet oranları yüksektir. Evlilik içi tecavüz ve cinsel şiddete maruz kalma tehlikesi de artmıştır.

Ailenin sosyo-ekonomik düzeyi ne kadar düşükse kız çocuğunun erken yaşta evliliğe zorlanması olasılığı da o kadar yüksek olmaktadır. Erken yaştaki bu zorla evlendirmeler kız çocuklarının okuldan alınmasına ve böylelikle de onların eğitimsizlik, yoksulluk, cahillik ve bağımlılık kısır döngüsüne hapsedilmesine yol açmaktadır.

Sosyo-ekonomik durumu ve eğitimi düşük olan kız çocukları geleneksel rol olan doğurganlığa daha kolay mahkûm edilmekte ve daha çocuk yaşta kaldıramayacağı, kaldırmaması gereken bir yükün altına girmeye zorlanmaktadır. Genelde yasal olmayan evlilikler şeklinde olduğu için de bireyin medeni nikahla kazanacağı haklarından mahrum kalmasına ve mağduriyetine neden olmaktadır. Çocuğun eğitim hakkı, sağlıklı yaşama hakkı, üretime katılma yani çalışma hakkı da elinden alınmış olur. Erken evlilikler kadının statüsünün düşmesine ve daha yoğun cinsiyet ayrımcılığına maruz kalmasına yol açmaktadır.

Yakın bir zaman öncesinde Adalet Bakanlığında yapılan bir çalışmada evlilik yaşının fiilen zaten 14 olduğu gerekçesiyle hukuki olarak da bu yaşlara çekilebileceğinin tartışılması dahi çok ürkütücüdür. Daha kendi çocukluğunu yaşamamış, başta eğitim hakkı olmak üzere bir dizi insan hakkı elinden alınmış, örselenmiş, güçsüz bırakılmış çocuk annelerle toplumumuzu ileriye götüremeyiz. Kalkınmayı, uygarlığı yakalayamayız.

Yukarıda özetlenen sebeplerle, çocuklarımızın insan hakkı ihlallerine, cinsel istismarına ve toplumsal halk sağlığı sorununa neden olan erken yaş evliliklerinin önlenmesi için nedenlerinin araştırılması ve gereken önlemlerin alınması amacıyla bu araştırmanın açılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 milletvekilinin, bor madenciliğindeki sorunların araştırılarak bor kaynaklarının etkin değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/309)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bor madenlerimiz, ülkemizin en önemli yer altı kaynaklarıdır. Dünya bor rezervlerinin % 80'i ülkemizdedir. Bor, stratejik bir maden olduğundan herhangi bir ticari meta şeklinde düşünülmesi ve serbest piyasa ekonomisi çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bu nedenle 1978 yılına kadar özel şirketler eliyle işletilen bor yatakları, 2172 sayılı Kanun ile Etibank'a devredilmiştir. Bor stratejik bir maden olduğundan 1983 yılında, 2840 sayılı Kanun ile bor tuzlarının aranması ve işletilmesinin devlet eliyle yapılacağı hükme bağlanmıştır. Dünya bor talebinin % 70'i, US Borax ve Eti Maden işletmeleri adlı iki tekelin denetimindedir. Eti Maden İşletmelerinin tek rakibi US Borax'ın bağlı olduğu dünya madencilik devi Rio Tinto, karşısında, özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki küçük ölçekli madencilik şirketleri tutunamamakta, genellikle söz konusu tekelin içerisinde erimek durumunda kalmaktadırlar. Dünya bor pazarının önemli bir bölümüne sahip olan RTZ US Borax firması; üretim, depolama, dağıtım ve pazarlama faaliyetlerini son derece büyük bir örgütsel yapı içerisinde tek elden kontrol etmektedir. Bor minerali ve ürünlerinin bir kamu tekeli tarafından üretilip pazarlanması son derece doğaldır. Dağınık ve birbirleriyle rekabet halindeki küçük ölçekli firmalar yerine, üretim, depolama, dağıtım ve pazarlama faaliyetlerinin tek bir elden yürütülmesi bor pazarında fiyatlandırma disiplininin sağlanması bakımından en akılcı yöntemdir. Bu durum, bor rezervi bulunan diğer ülkeler için de geçerli olup, uygulama bu şekildedir. Bor minerallerinin, 250'yi aşkın kullanım alanı mevcuttur.

Bor mineralleri, katıldıkları malzemelerin katma değerlerini yükseltmekte, bu nedenle sanayinin tuzu olarak adlandırılmaktadırlar. Gelişen teknolojiler, bor kullanımını ve bor minerallerine olan bağımlılığı artırmaktadır. Bu gerçekler ortadayken; madencilik çevrelerinde bor madenlerimizle BH Billiton şirketinin ilgilendiği, Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğünün özerkleştirileceği ve bunun sonucunda özelleştirilmesinin önünün açılacağı iddiaları vardır. Avrupa Birliği (AB), bor madeninden üretilen bor kimyasallarını "üremeye olumsuz etkili toksik madde" listesine almıştır. Bu listedeki ürünler, ticaret sırasında önemli kısıtlayıcı uygulamalara maruz kalmakta olup bor ürünleri, kuru kafa sembollü etiketleme yapılmadan Avrupa'ya ve dolayısıyla ikinci aşamada dünyaya ihraç edilemeyecektir. Bu durum, hiç kuşku yok ki madenciliğimize indirilmiş ağır bir darbedir. AB, 67/548/ECC sayılı AB Komisyonu direktifi doğrultusunda, tehlikeli maddelerin sınıflandırılması, ambalajlanması ve etiketlenmesine yönelik bu çalışmalara 2000 yılında başlamıştır.

Bu kararların uygulanmasından ülkemiz olumsuz etkileneceğinden, siyasi iktidara önemli görevler düşmektedir. İlgililer, meslek odaları ve üniversitelerle birlikte çalışarak bu konuda acilen çözüm üretmelidir. O nedenle bor yataklarımızın en etkin ve verimli şekilde işletilmesi, bor minerallerinin üretilmesi, pazarlanması için öncelikle karşılaşılan sorunların ve bu sektörün çalışanların sorunlarının objektif olarak tespit edilmesi ve gerekli önlemlerin alınması için Anayasanın 98., Meclis İçtüzüğünün 104. ve ilgili madde hükümleri uyarınca Meclis araştırmasının yapılmasını talep ederiz. 05.01.2009

1) Ali Rıza Öztürk                  (Mersin)

2) Ali Rıza Ertemür                (Denizli)

3) İsa Gök                              (Mersin)

4) Selçuk Ayhan                     (İzmir)

5) Şevket Köse                       (Adıyaman)

6) Tekin Bingöl                      (Ankara)

7) Mevlüt Coşkuner               (Isparta)

8) Mehmet Ali Özpolat           (İstanbul)

9) Ahmet Ersin                       (İzmir)

10) Ramazan Kerim Özkan    (Burdur)

11) Gürol Ergin                      (Muğla)

12) Sacid Yıldız                      (İstanbul)

13) Kemal Demirel                 (Bursa)

14) Erol Tınastepe                  (Erzincan)

15) Nesrin Baytok                  (Ankara)

16) Hüseyin Ünsal                 (Amasya)

17) Akif Ekici                         (Gaziantep)

18) Bülent Baratalı                  (İzmir)

19) Ahmet Küçük                   (Çanakkale)

20) Nevingaye Erbatur           (Adana)

21) Tansel Barış                     (Kırklareli)

22) Halil Ünlütepe                  (Afyonkarahisar)

23) Turgut Dibek                    (Kırklareli)

24) Atila Emek                       (Antalya)

25) Hulusi Güvel                    (Adana)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Başbakanlığın Anayasa’nın 82’nci maddesine göre verilmiş iki tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

 

B) Tezkereler

1.- Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun, Karadağ’a yaptığı resmî ziyarete iştirak eden milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/664)

                                                                                                                           15/1/2009

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) tarafından yürütülen projeleri incelemek üzere bir heyetle birlikte 5-6 Aralık 2008 tarihlerinde Karadağ’a yaptığı resmî ziyarete, Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’ün de katılması uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                                                                                 Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                           Başbakan

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler’in, İran’a yaptığı resmî ziyarete iştirak eden milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/665)

                                                                                                                           16/1/2009

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler’in, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 15-19 Kasım 2008 tarihlerinde İran’a yaptığı resmî ziyarete, Kayseri Milletvekili Taner Yıldız’ın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                                                                                 Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                           Başbakan

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük'ün 37'nci maddesine göre verilmiş doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Önergeyi okutuyorum:

C) Önergeler

1.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/271) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/110)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/271 esas numaralı “657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifimin” iç tüzüğün 37 maddesine göre işleme alınmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                         Yılmaz Ateş

                                                                                                                             Ankara

BAŞKAN – Teklif sahibi olarak Ankara Milletvekili Sayın Yılmaz Ateş’i kürsüye arz ediyorum.

Buyurun Sayın Ateş. (CHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, kadının çalışma hayatına katılımı sorun olmaya devam etmektedir. Kalkınmış çağdaş ülkelere göre Türkiye’de kadınlarımızın   gücüne katılımı son derece düşük bir rakamdan oluşmaktadır.

1990 yılında her 3 kadınımızdan 1’i istihdam olanağı bulurken 2007 yılında bu oran her 4 kadından 1’e inmiştir. Avrupa Birliği ülkelerinde her 2 kadından 1’i istihdama  katılma olanağı bulmaktadır.

2007 yılında kadınların iş gücüne katılma oranı yüzde 24,8 gibi çok düşük bir oranda seyrederken erkeklerin iş gücüne katılma oranı çok yüksek bir oranda, yüzde 71,3 oranında gerçekleşmiştir.

Kadınların iş gücüne katılmasının önündeki en büyük engellerden biri, çalışan kadınlarımızın çocuk sahibi olduktan sonra çocuklarına bakacak bir yakınlarının ya da çalıştıkları kurumun kreşinin bulunmaması veya çeşitli nedenlerden ötürü de bu kreşlerden yararlanmamaları gelmektedir.

Kadının iş ve sosyal  yaşama katılımını teşvik etmek, kolaylaştırıcı önlemler almak, düzenlemeler yapmak Anayasa’mıza göre sosyal devlet olmanın en temel koşullarından biridir. Kadınlarımızı sosyal hayata kazandırmak, ülkenin kalkınmasına katkılarını almak gerekir. Bu katkılarını alırken çocuklarımızı sağlıklı koşullarda yetiştirmenin olanaklarını, altyapısını da sağlamamız gerekir.

Ülkemizde okul öncesi eğitimde okullaşma oranı maalesef Batı ülkelerine göre çok düşük bir oran teşkil etmektedir, yüzde 20 civarındadır.

Bu kanun teklifini hazırlarken kadınlarımızın iş gücüne katılımı önünde en büyük engel oluşturan bu kreş sorununa bir katkı koymak istedik. O nedenle de yapılacak bir değişiklikle çalışan kadınlarımızın sıfır ile beş yaş arasındaki çocukları için asgari ücretin yüzde 50’si kadar net bir ücretin ödenmesini önerdik.

Adalet ve Kalkınma Partisi kadın kollarının da bu konuda bir çalışma yaptığını basından öğrendik. Aynı günlerde -yani 15 Ocak tarihinde- Başbakan Yardımcısı Sayın Hayati Yazıcıoğlu’nun da bu konuda annelik fonu oluşturacaklarını, on gün içinde de detaylarının belli olacağını basından yine izledik.

Sanırım, değerli arkadaşlar, bu konuda Adalet ve Kalkınma Partisinin de bir hazırlık yapmış olması, bizim 18 Mayıs 2008’de hazırladığımız bu kanun teklifinin Genel Kurulda gündeme alınması için bir engel teşkil etmez, tam tersine, bir destekleyici unsur olur diye düşünüyorum. Bu sorunları ortadan kaldırmadan her aileye 3 çocuk yapmayı önermek, kadını sadece doğuran bir varlık olarak görmek kadını sosyal ve kültürel yaşamdan dışlayan sonuçları beraberinde getirecektir. Oysa çağdaşlaşmış, kalkınmış bütün ülkelerde kadın ve erkek iş gücünün yarı yarıya gerçekleştiğini görüyoruz. Bu önlemleri almamız gerekir. Bunun için de siz sayın milletvekillerinin desteğine ihtiyacımız var.

Bu kanun teklifimizin gündeme alınması doğrultusunda katkılarınızı bekliyor, yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ateş, teşekkür ediyorum sizlere.

Sayın Şenol Bal, İzmir Milletvekili…

Sayın Bal, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Bir kısım milletvekilinin 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda değişiklikle ilgili önergesinin gündeme alınmasıyla ilgili şahsım adına görüşlerimi bildirmek üzere huzurlarınızdayım.

Sayın milletvekilleri, biliyorsunuz, kadını görünebilir kılan faktörlerin başında istihdam gelir. Altı yıllık AKP İktidarı döneminde kadının istihdam edilebilme oranı yüzde 22’lere kadar gerilemiştir yani hemen hemen 5 kadından 1’i çalışmamaktadır, verilen diğer o rakamlar çok gerçeği yansıtmamaktadır.

Kadınların, hele son zamanlarda işsiz olan kadınları bırakın, işinden olan kadınları bırakın, eşleri işsiz kalan kadınların, ev hanımı olan kadınların bile iş arama derdine düştüğü günler yaşamaktayız.

Biliyorsunuz kayıt dışılığın yüzde 72’sini, 73’ünü kadınlar meydana getiriyor ve ilk önce yine işten çıkarılanlar kadınlar.

Türkiye'de yapılan araştırmalar ve saha çalışmaları göstermektedir ki kadın düşük istihdam oranının arkasındaki en önemli nedenlerden biri, başta çocuk bakımı olmak üzere, ailenin muhtaç, yaşlı, özürlü, hasta bireylerinin bakımını üstlenmesi ve bunun, tamamen kadınların ev içindeki ücretsiz emeği üzerinden çözümlenmesidir.

TÜİK’in 2008 yılında yayımlanan zaman kullanımı anketinde, Türkiye'de kadınlar ortalama günde beş saatlerini bu tip hizmetlere ve ev işlerine ayırmaktadırlar. 20 milyon kadın haftada en az otuz beş saat bu işlere bakmaktadır. Bunlardan 12 milyonu kendilerini “tam zamanlı ev kadını” olarak tanımlıyorlar.

Uluslararası karşılaştırmalar ışığında, Türkiye'de kadınlar ücretsiz mesainin en yüksek, okul öncesi eğitimin ve kreş oranının da en düşük olduğu ülkelerden birisi. Biliyorsunuz sigortalı işçi kadınlar için işte, 150 kadın çalışan yerlerde işveren kreş açmak zorundaydı ama daha sonra İş Kanunu’yla bu da esnetildi, iş sahipleri hizmet alabilecek ama bu 150 kişi dışında iş yapan kadınların, iş yerlerinde çalışan kadınların ise durumlarına bir çözüm getirilmedi. Bunun için hem belediyelerin hem Millî Eğitim Bakanlığının, Çocuk Esirgeme Kurumu gibi kuruluşların sıfır-altı yaş çocukları için düşük ücretli ama kaliteli hizmet veren kurumları açmalarının uygun olacağını da buradan ifade etmek istiyorum.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 191’inci maddesi, “Devlet, memurları için lüzum ve ihtiyaç görülen yerlerde çocuk bakımevi ve sosyal tesisler kurabilir.” diyor. Maliye Bakanımız Sayın Unakıtan tarafından yapılan bütçe çağrısı ekinde, 2007-2009 Dönemi Yatırım Programı Hazırlama Rehberi’nde yer alan hükümde 2007 yılından itibaren lojman, memur evi, kamp, kreş, misafirhane ve benzer sosyal tesis yatırımı yapılamayacak yani böylelikle kadın istihdamında en büyük işveren olan devlet, kreş açma yükümlülüğünden kurtulmuş oluyor. Çocuk bakım hizmetini sunmadan, bu alanda kamusal sorumluluk üstlenmeden kadın istihdamını nasıl artırabileceğinizi sizlere sormak istiyorum.

Biliyorsunuz sayın milletvekilleri, memurlar için çalışma koşulları en zor olan iller büyük illerimiz ve genellikle de memurlar Ankara, İstanbul ve İzmir gibi büyük illerde yaşıyorlar. Ulaşımın zorluğu, kiraların yüksekliği, geçim koşullarının ağırlığı yanında, ayrıca çocukları için bakıcı bulmanın zorluğu ve kreşlerin pahalı olması eklenince, memurlar hayatlarından  daha çok beziyor.

Bugün 1 milyon 600 bine yakın memur var ve bunların 600 bini kadın memur ve memur maaşlarına baktığımızda: 750 TL’den az maaş alan 75 bin memur, 750-1.000 TL arasında maaş alan 575 bin memur, 1.000-1.250 TL arasında maaş alan 600 bin memur, 1.250-1.500 TL arasında maaş alan 225 bin memur var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal, konuşmanızı tamamlayınız.

ŞENOL BAL (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Yani memurların 1,5 milyonu 750 ile 1.500 TL maaş alıyorlar.  Bu maaşlarla ev kirası mı ödeyecekler, yol parası mı, giyim mi, yakacak mı, yüksek oranda elektrik ve doğal gaz faturalarını mı ödeyecekler? Sizlere buradan sormak istiyorum. Çalışan kadınların yaklaşık yüzde 70’inin kreş sorunu var ve bu kadın memurların arasında da fırsat eşitsizliği söz konusu çünkü bazı kurumların kendi mensupları için az bir ücretle sağlamış olduğu kreşleri var.

Bu yüzden, bu eşitsizliğin de ortadan kalkabilmesi ve meselenin daha uzun süreli görüşülebilmesi için bu konunun gündeme alınmasının uygun olacağını ifade ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bal, teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Karar yeter sayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunup karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.44

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.54

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 46’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Ankara Milletvekili Sayın Yılmaz Ateş’in İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş doğrudan gündeme alınma önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Sözlü Sorular” kısmına geçiyoruz.

VI.- SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsüne ve Eti Bor Genel Müdürlüğüne ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/316) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, kent aydınlatmasına ve elektrik enerjisi tasarrufuna ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/338) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

3.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, sınır güvenlik sistemlerine ve kapatılan sınır kara-kollarına ilişkin Millî Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/366) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

4.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, kamu kurum ve kuruluşlarının eczacılara olan borçlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/368) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

5.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep’teki bir hastaneye ilişkin sözlü soru öner-gesi (6/400) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

6.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde’de yeni bir devlet hastanesi yapılıp yapılmayacağına ilişkin sözlü soru önergesi (6/413) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

7.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Şehitkamil Devlet Hastanesi ile Gaziantep’e sağlık kampüsü yapımına ilişkin sözlü soru önergesi (6/424) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

8.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, özel sektörce kurulan sağlık merkezlerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/438) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

9.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Batman’da verilen yeşil kartlara ilişkin sözlü soru önergesi (6/474) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

10.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Çekirge Çocuk Hastalıkları Hastanesine ilişkin sözlü soru önergesi (6/480) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

11.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, yeşil kart verilen kişilere ilişkin sözlü soru önergesi (6/485) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

12.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi hakkındaki iddialara ilişkin sözlü soru önergesi (6/518) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

13.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, sözleşmeli personel istihdamına iliş-kin sözlü soru önergesi (6/522) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

14.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, Akhisar Devlet Hastanesi ek bina inşaatına ilişkin sözlü soru önergesi (6/526) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

15.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, Manisa’daki sağlık personeli açığına ilişkin sözlü soru önergesi (6/527) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

16.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, başhekim yardımcılarının sayılarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/538) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

17.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, eşdeğer ilaçlara ilişkin sözlü soru önergesi (6/541) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

18.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, teşhis ve tedavide kullanılan ilaçlara ilişkin sözlü soru önergesi (6/542) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

19.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde’ye yeni bir devlet hastanesi yapımına ilişkin sözlü soru önergesi (6/556) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

20.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Çivril Devlet Hastanesindeki bir ölüm olayına ilişkin sözlü soru önergesi (6/577) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

21.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, Adana’da özel bir sağlık kuruluşunda yaşanan bir ola-ya ilişkin sözlü soru önergesi (6/653) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

22.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan İlinin içme suyu sorunlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/687) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

23.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, alkol ve madde bağımlılığı tedavi merkezlerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/703) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

24.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Karadeniz Bölgesinde kanser hastalığının çoğalmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/764) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

25.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, hazır gıdaların sağlığa etkisine ilişkin sözlü soru öner-gesi (6/765) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

BAŞKAN – Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ, gündemin “Sözlü Sorular” kısmının 1, 2, 3, 4, 10, 15, 22, 26, 38, 41, 44, 58, 60, 63, 64, 71, 73, 74, 81, 95, 145, 168, 177, 212, 213’üncü sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak istemişlerdir.

Şimdi bu soruları sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın M. Hilmi Güler tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                      Ergün Aydoğan

                                                                                                                            Balıkesir

1) Bütün bor rezerv ve işletmelerin aynı bölgede olmasına karşın Eti Bor AŞ Genel Müdürlüğü niçin işletmeye dönüştürülmüştür?

2) Genel Müdürlüğün Ankara’ya alınmasının gerekçesi nedir?

3) Bölgede bor üzerine çalışma yapan birçok üniversite bulunmasına karşın Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü niçin Ankara’da kurulmuştur?

4) Genel Müdürlüğün ve BOREN’in Bandırma ve Balıkesir’de kurulması, AR-GE çalışmalarının, üretim ve arama faaliyetlerinin daha verimli olmasını sağlamayacak mıydı?

5) BOREN ve Eti Maden İşletmelerinin merkezlerini Bandırma ve Balıkesir’e taşınmasına yönelik bir planlamanız var mıdır?

6) BOREN kurulduktan sonra Balıkesir bölgesinde üretime yönelik herhangi bir proje geliştirmiş midir?

7) Var ise Balıkesir ilinde bu projelere yatırım yapan ve yapacak şirket başvurusu mevcut mudur?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

                                                                                                                          Hasan Çalış

                                                                                                                            Karaman

TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi (TUG) tarafından yapılan açıklamaya göre; kent aydınlatmasında yanlış ampul türleri ve armatör kullanımının önüne geçilmesi hâlinde, aydınlatma giderlerinde yüzde 50 tasarruf sağlanacağı belirtilmektedir.

Yanlış kent aydınlatmaları ile gereken yerin değil gökyüzünün aydınlatıldığının ifade edildiği TÜBİTAK açıklamasında; park ve otoparklarda kullanılan armatörlerin aydınlatmadaki yanlışların başında geldiğine işaret edilmektedir.

1- Kent aydınlatmaların sınırlarının kanunlarla çizilmesi konusunda her hangi bir çalışmanız var mıdır? Bu konuda çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

2- Elektrik enerjisi tasarrufu konusunda bir çalışmanız var mıdır? Bu konuda, 2008 yılı hedefleriniz nelerdir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sınır güvenliği konusunda aşağıdaki soruların Milli Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül tarafından sözlü olarak cevaplanmasını arz ederim.

                                                                                                                    Kamil Erdal Sipahi

                                                                                                                               İzmir

Türkiye'nin en önemli sorunlarından birisi sınır güvenliğidir. Binlerce kaçak mültecinin, tonlarca uyuşturucu ve kaçak akaryakıtın kaçak girişi güvenlik yanında, ekonomiyi de olumsuz etkilemekte, teröre finansal destek sağlanmaktadır.

Yüzlerce teröristin yurtiçine sızması ise terör sorununun temelinde sınır güvenliğinin yer aldığının delilidir.

1980'li yıllarda Suriye sınırında mütevazı sınır güvenlik sistemleri oluşturulmuş (Aydınlatma - tel engeli - iz tarlası gibi) daha sonraları Milli Savunma Bakanlığı bünyesinde sınır fiziki güvenlik şubesi kurularak daha bilimsel ve kapsamlı çalışmalar başlatılmıştır. Bu çerçevede Şırnak ilinde "Hamamboğazı - Düğündağı" arasında bir proje gerçekleştirilmiştir.

Özellikle Irak ve İran sınırlarında bu projelerin devamı gelmediği gibi; terör baskısı ve ulaşım-lojistik destek sorunları nedeniyle birçok sınır karakolunun lağvedilmesi hassasiyeti daha da artırmıştır. Şu anda sınıra birlik yığarak bu hassasiyet dengelenmeye çalışılmaktadır.

1-) Başta Irak ve İran sınırları olmak üzere sınır fiziki güvenlik sistemi (SFGS) tesisi için bir çalışma var mıdır?

2-) Jandarma Genel Komutanlığı sorumluluğunda kalan hassas sınır kesimlerinin Kara Kuvvetleri Komutanlığına devri konusunda bir planlama var mıdır?

3-) Kapatılan sınır karakollarının ve yenilerinin açılması düşünülmekte midir?

4-) Bununla ilgili olarak sınır ulaşım sisteminin yeterli hale getirilmesi konusunda çalışma var mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                 Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                                                                                                                             Malatya

Kamu Kurum ve Kuruluşlarımızın Eczacılara olan ilaç borçları,

1- Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Eczacılara olan borcu ne kadardır?

2- Şubat 2007’den beri borcunu ödemeyen Kamu Kurum ve Kuruluşu var mıdır?

3- Şubat 2007’den beri Kamudan alacağını alamayan Eczacılarımızın çok büyük faiz yükü altında ezildiğini biliyor musunuz?

4- Kamu Kurum ve Kuruluşları, ilaç bedellerini ödememek üzere mi satın alıyorlar?

5- Kamu Kurum ve Kuruluşları ilaç borçlarını ödeyecek mi, ödeyecekse ne zaman?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                         Yaşar Ağyüz

                                                                                                                           Gaziantep

Bakanlığınızca Sağlıkta Dönüşüm Projesi olarak sunulan hizmetlerdeki etkinlik, Teşhis ve Tedavi Hizmetlerinde beklenen ve sunulan sonucu doğurmamıştır.

1) Seçim bölgem Gaziantep’te 25 Aralık Devlet Hastanesi (Eski SSK Bölge Hastanesi) bölgede etkin bir hastanedir.

Bu Hastanede istifa ederek ayrılan Kadın Doğum Uzman sayısı 17’yi bulmuş, bu bölümde her gün 500-600 poliklinik yapılırken bu sayı 150-200’e düşmüştür. Uzman doktorların istifalarını neye bağlıyorsunuz?

2) Kapasitesi yetersiz olan 75. Yıl Kadın-Doğum Hastanesi ile birleştirileceği iddiaları ile 25 Aralık Devlet Hastanesinin kapatılacağı iddiaları doğru mudur?

3) Bu hastane gözden düşürülerek, etkisizleştirilip, kadrosuzlaştırılıp, istifa ve emekli isteklerine duyarsız kalınarak, hasta vatandaşlar göz ardı edilerek özelleştirilmesi mi düşünülmektedir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki yazılı sorumun Sağlık Bakanı Sn. Prof. Dr. Recep Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını arz ederim.

                                                                                                                         Mümin İnan

                                                                                                                              Niğde

Soru: Niğde İl Merkezine yeni bir devlet hastanesi yapmayı planlıyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                         Yaşar Ağyüz

                                                                                                                           Gaziantep

Seçim bölgem Gaziantep son nüfus sayımı ile 1.560.023 nüfusa ulaşan, bölgenin cazibe merkezi bir ildir. Sağlık hizmetlerinde yeterli altyapı ve tesislerin artması, büyümesi ve gelişmesi büyük beklentidir. Ayrıca da Gaziantep’in sağlık ölçütlerinin ekonomik gelişmişlik düzeyi ile orantılı olmaması acı bir gerçektir.

1) Yapımı uzun süredir devam eden Şehitkamil Devlet Hastanesi fiziki koşulları hazır olmasına rağmen açılamamaktadır.

Bölgede büyük ölçüde rahatlık sağlayacak bu hastane doktor eksikliğinden dolayı mı hizmete açılamamaktadır?

2) Gaziantep ili; bakanlığınızın büyük kentlerde yapımını düşündüğü gelişmiş, modern ve ultra teknik donanımlı sağlık kampusu yapılacak iller arasında mıdır? Programa almayı düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını,

Arz ederim.

                                                                                                                      Dr. Reşat Doğru

                                                                                                                               Tokat

Soru: 2005-2006 ve 2007 yıllarında özel sektör tarafından kaç adet Poliklinik, Tıp Merkezi ve Hastane kurulmuştur, bunlardan tekrar kapanan olmuş mudur, kapanan varsa ne kadardır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda belirttiğim sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplanmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                        Ayla Akat Ata

                                                                                                                             Batman

1- Batman İlinde 2007 yılı içerisinde her ay kaç kişiye Bakanlığınız tarafından Yeşil Kart verilmiştir?

2- Bu kartlardan kaç tanesi sahipleri tarafından halen kullanılmaktadır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                                                                   İsmet Büyükataman

                                                                                                                              Bursa

Sağlık Bakanlığı tarafından, Bursa Çekirge Çocuk Hastalıkları Hastanesinin, 1 Şubat 2008 tarihinde 250 yataklı Bursa Dörtçelik Çocuk Hastanesine bağlanarak semt polikliniği olarak devam etmesi öngörülmüştür.

Buna göre;

1- Bu birleşmeden sonra Bursa Çekirge Çocuk Hastalıkları Hastanesi tamamen kapatılacak mıdır?

2- Bursa Çekirge Çocuk Hastalıkları Hastanesine ait bloklardan bir tanesinin depreme dayanıksız olduğu hususunda rapor tanzim edildiği iddia edilmektedir. Böyle bir rapor var mıdır?

3- Şayet böyle bir rapor varsa ve binalar depreme dayanıksızsa bu binalarda hizmet etmeye neden devam edilmektedir?

4- Bursa Çekirge Çocuk Hastalıkları Hastanesine ait arsanın değeri nedir? Hastanenin tahliye edilmesi halinde bu arsanın TOKİ ya da üçüncü şahıslara devredileceği söylentileri doğru mudur?

5- 57. Hükümet döneminde temeli atılan Bursa Yıldırım Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesinin bitirilmesiyle ilgili bakanlığınızca yürütülen bir çalışmanız var mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                         Tayfur Süner

                                                                                                                             Antalya

Sosyal güvencesi olmayan ve maddi durumu zayıf olan kişilere sağlık hizmetlerinden yararlanmalarının sağlanması için verilen yeşil kartta, suiistimalin önüne bir türlü geçilememektedir. Her yıl binlerce kişinin yeşil kartı usulsüz olduğu gerekçesiyle iptal edilmekte iken, yeni kartlar verilmeye devam edilmektedir.

Soru 1: 2007 yılının ilk ve ikinci yarısında, Türkiye genelinde kaç kişiye yeşil kart verilmiştir ve kaç kişinin yeşil kartı, usulsüz olduğu gerekçesiyle iptal edilmiştir?

Soru 2: 2007 yılının ilk ve ikinci yarısında, Antalya’da kaç kişiye yeşil kart verilmiştir ve kaç kişinin yeşil kartı, usulsüz olduğu gerekçesiyle iptal edilmiştir?

Soru 3 : Yeşil kartların usulsüz şekilde alınmasını engellemek için ne gibi çalışmalar yürütüyorsunuz?

Soru 4 : Yeşil kart verilme şartlarının yeniden gözden geçirilmesi için Bakanlığınızca yapılan çalışmalar var mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın, Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını dilerim.

                                                                                                                  Prof. Dr. Sacid Yıldız

                                                                                                                             İstanbul

Basında, “cezacı başhekim” olarak yer alan ve göreve geldiği günden itibaren hastane çalışanlarına baskı uygulayarak çalışma şevklerini kıran Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Yusuf Özertürk, verdiği cezalar nedeniyle çok sayıda çalışanın tayin ve emeklilik istemesine neden olmuştur. Hükûmete yakın olduğu bilinen Prof. Dr. Yusuf Özertürk’ün geçtiğimiz aylarda Sağlık Bakanlığı müfettişleri tarafından görevden alınması önerilmiş, fakat Sağlık Bakanı bu öneriyi dikkate almayarak onaylamamıştı.

Bu nedenle;

1- Sürekli farklı cezalar alarak, olumsuz bir ruh hâli içerisinde çalışan sağlık personelinin verimli olabileceğini düşünmekte misiniz?

2- Çalışanları olumsuz etkileyen bir yöneticiyi ısrarla görevden almamanızın bir gerekçesi var mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sağlık Bakanlığının sözleşmeli personel istihdamına ilişkin sorumun Sağlık Bakanı Recep Akdağ tarafından sözlü olarak ayrı cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                                                                  Mehmet Akif Paksoy

                                                                                                                      Kahramanmaraş

1- Kamu personel rejiminde istisnai bir hüküm olan sözleşmeli personel uygulamasına Bakanlığınızca sıkça başvurulmaktadır. Bunun gerekçesi nedir? Şu an itibarıyla Bakanlığınız personelinin ne kadarı kadrolu ne kadarı sözleşmeli olarak görev yapmaktadır? Bakanlığınız kaç çeşit sözleşmeli personel istihdam etmektedir? Sözleşmeli personelin (doktor, diş hekimi ve yardımcı sağlık personeli) dağılımı nedir?

2- 4924 sayılı Yasa’da sözleşmeli personel istihdamının temel amacı “eleman temininde güçlük çekilen yerlerde ve hizmet dallarında sağlık hizmetlerinin etkili ve verimli bir şekilde yürütülebilmesini temin etmek” olarak belirtilmişken doğu illeri yanında batı illerinde de sözleşmeli personel istihdam edilmesini nasıl açıklıyorsunuz? Aynı ilde, aynı sağlık kuruluşunda bir personel sözleşmeli, diğeri kadrolu olarak görev yapmaktadır. Bu durumun hizmet gereklerini olumsuz yönde etkileyeceğini düşünüyor musunuz? Sözleşmeli personelin çakılı kadro olması nedeniyle sağlık ve evlilik gibi insani özürlerin dikkate alınmaması hakkaniyet ilkesine uygun mu?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                                                                        Mustafa Enöz

                                                                                                                             Manisa

Sorular:

1- Manisa İli Akhisar İlçesi Mustafa Kirazoğlu Devlet Hastanesi Ek Bina İnşaatının yapımı için Bakanlığınız 2008 yılı bütçesinden ne kadar ödenek ayrılmıştır?

2- Bahse konu Hastanemizin Ek Bina İnşaatını ne zaman tamamlamayı düşünüyorsunuz?

3- Manisa İli Akhisar İlçesine yapılan yeni Devlet Hastanesinin diğer birimleri açılmış olmasına rağmen Acil Servisinin hizmete sokulmama sebepleri nelerdir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                                                                        Mustafa Enöz

                                                                                                                             Manisa

Manisa İlimizde 2 Ocak 2008 tarihinden itibaren Aile Hekimliği uygulamasına geçilmiştir. İlimizde görev yapan hekim arkadaşlarımızın Aile Hekimi olarak görev almaları sebebiyle Devlet Hastanelerimizin acil bölümleri ve 112 Acil Servisimizde hekim açığı meydana gelmiştir.

Sorular:

1- Aile Hekimliği uygulamasına geçilen Manisa İlimize hekim atamayı düşünüyor musunuz?

2- Manisa İlimizde Hastanelerimizin Acil Servislerinde ve 112 Acil Servis hizmetlerinde meydana gelen aksamaları ve personel açığını nasıl gidermeyi düşünüyorsunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim. 11.03.2008

                                                                                                                        Rıdvan Yalçın

                                                                                                                               Ordu

Bakanlığınıza bağlı hastanelerde hükûmet olduğunuz tarih ve bugün itibarıyla kaç başhekim yardımcısı bulunmaktadır? Yıllar itibarıyla başhekim yardımcılarının sayıları nelerdir? Aradaki farkı nasıl açıklamaktasınız?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                      Dr. Reşat Doğru

                                                                                                                               Tokat

Soru: Ülkemizde jenerik ilaç yanında kaç tane eş değer ilaç lisansı vardır? Bakanlığınızda eş değer ilaçla ilgili bir tanıtım çalışması yapılmakta mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                      Dr. Reşat Doğru

                                                                                                                               Tokat

Soru: Ülkemizde teşhis ve tedavi amacıyla 2007 yılında kullanılan ilaçların değeri nedir? Bunun ne kadarı yerli firmalarımız tarafından üretilmiştir, ne kadarı ithal edilmiştir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki yazılı sorumun Sağlık Bakanı Sn. Prof. Dr. Recep Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını arz ederim.

                                                                                                                         Mümin İnan

                                                                                                                              Niğde

Soru: Niğde il merkezine yeni bir devlet hastanesi yapmayı planlıyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Aşağıdaki sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını dilerim.

                                                                                                                  Prof. Dr. Sacid Yıldız

                                                                                                                             İstanbul

Denizli’nin Çivril ilçesinde, doğum için devlet hastanesine getirilen Nilüfer Akar kan kaybından ölürken, bebeğinin de sinir zedelenmesi sonucu sağ kolu felç olmuştur. Basında yer alan habere göre; hastanede görev yapan iki kadın doğum uzmanından birinin tayini çıkmış, diğerinin de seminere gittiği belirtilmektedir. Bu nedenle sezaryenle doğum yapması gerekirken hastaya ebeler müdahale etmiş, normal doğuma almışlardır ve hasta kan kaybından hayatını kaybetmiştir.

Bu nedenle;

1) Her ihtimale karşı hastanede alanında uzman bir hekimin bulundurulması gerekirken; hastanede iki doktordan birisinin tayini çıktığına göre diğer doktorun seminere gönderilmesi ne derece doğrudur?

2) Bu ölümün bir ihmal sonucu ortaya çıktığı göz önünde bulundurularak ne gibi işlemler yapılmıştır? Hastaya müdahale eden ebeler hakkında bir hukuki işlem başlatılmış mıdır?

3) Teknolojinin, kan bankalarının gelişmiş olduğu bir dönemde kan kaybından hastaların ölmesi nasıl açıklanabilir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                           Akif Ekici

                                                                                                                           Gaziantep

Adana’da tüp gaz patlaması sonucu yaralanan biri çocuk iki kişi tedavi amacıyla getirildikleri özel bir sağlık kuruluşunda masrafları ödenmediği için 40 dk. sevk edilmedi. İlk tedavisi yapılan ancak teşekküllü bir hastaneye gitmesi gereken yaralılar 230 YTL ücreti ödeyemedikleri için hastanede rehin tutuldular.

Bu durum, herkese ücretsiz sağlık sözünün gerçek olmadığı anlamına gelmekte ve sosyal devlet anlayışının terk edilip hastanelerin birer ticarethaneye dönüştürüldüğünün bir kanıtıdır.

1. Sosyal devlet ilkesi gereği vatandaşın en temel hakkı olan sağlık hizmetlerinin ücretli hâle getirilmesinin sebebi nedir?

2. Vatandaşları rehin alan ve sağlık hizmeti almasını engelleyen bu gibi sağlık kurumlarına yaptırımlarınız nelerdir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim. 25.04.2008

                                                                                                                          Ensar Öğüt

                                                                                                                            Ardahan

Ardahan ilimiz Merkez, ilçe ve köylerinde yıllardan beri yaşanan su problemi karşısında çaresiz kalan vatandaşlarımız, içme suyunun sağlıksız olması nedeniyle sık sık hastalanmakta ve hatta çaresizlikten göç etmek mecburiyetinde kalmaktadırlar. Avrupa Birliğine girmeye çalıştığımız şu günlerde ilkel şartlarda su problemini gidermeye çalışan vatandaşlarımızın buldukları mikroplu suları kullanmak zorunda kalmaları da oldukça düşündürücüdür. Üstü açık bulunan su depoları, yetersiz olan kaptaşlar ve üzerinden hayvanların kullandığı kanalların geçtiği sularda mikrop üremekte, bölgemizde büyük oranda ishal vakaları da görülmektedir.

Ardahan İl Sağlık Müdürlüğünün vermiş olduğu rapora göre ilimiz Göle ilçesi Budaklı köyünün içme sularının analizi yapılmış ve içilmeye ve kullanmaya uygun olmadığına dair rapor verilmiştir.

1- Ardahan ili Göle ilçesi Budaklı köyümüzün sağlıksız olduğu raporla belgelenen içme suları için şebekenin yenilenmesi konusunda bir çalışma yapacak mısınız?

2- İçilemez olduğu raporla belgelenen bu suları içen herhangi bir vatandaşımızın sağlığını kaybetmesi veya yaşamını yitirmesi sonucunda, Bakanlığınızın sorumlu olacağını kabul ediyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                      Dr. Reşat Doğru

                                                                                                                               Tokat

Soru: AMATEM/Alkol ve Madde Bağımlılığı Araştırma, Tedavi ve Eğitim Merkezlerinde her türlü kadroda ne kadar çalışan vardır? Buralarda personele ihtiyaç var mıdır, bu merkezlere personel alınacak mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                      Dr. Reşat Doğru

                                                                                                                               Tokat

Soru: Tokat, Amasya, Samsun, Sinop ve Trabzon gibi Karadeniz bölgesindeki illerimizde son zamanlarda kalın bağırsak ve prostat kanserlerinde hızlı bir artışa rastlanmaktadır. Geçmişte bir Çernobil hadisesi yaşanmış olması nedeniyle bu yönlü bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                      Dr. Reşat Doğru

                                                                                                                               Tokat

Soru: Modern toplum yaşamında hazır gıdalar, aile mutfaklarında yoğun bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Ancak son zamanlarda alerjik hastalıklar ve kanser hastalığında bir artış vardır. Bu konuda toplumun rahatlatılması için bir araştırma yaptırmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sözlü soru önergelerini cevaplandırmak üzere Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Saygıdeğer Başkanım, yüce Meclisimizin değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugünün sözlü sorular gündeminde Başkanlığımızın kürsüden okuduğu yirmi beş adet soruya, müsaadelerinizle, cevap vermeye çalışacağım.

Bunlardan birincisi Balıkesir Milletvekili Sayın Ergün Aydoğan’ın gündemin 1’inci sırasındaki sorusudur. Danıştay 1. Dairesi kararındaki “Eti Bor Anonim Şirketinin sermayesindeki özel kişi hisseleri nedeniyle bor tuz sahaları işletmesinin 2840 sayılı Yasa’ya aykırılık teşkil edeceği” yönündeki görüşü üzerine Eti Holding Anonim Şirketi bir Bakanlar Kurulu kararıyla yeniden yapılandırılmış ve bu çerçevede bağlı ortaklık ve genel müdürlük statüsü kaldırılmış “işletme müdürlüğü” şeklinde yapılandırılarak Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlanmıştır. Yetmiş üç yıldır Ankara’da olan Genel Müdürlüğün tekrar Ankara’ya alınması diye bir durum söz konusu değildir.

Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün Ankara’da kurulmasının sebebi, Ankara’ya ulaşımın kolay olması ve üniversitelerle, araştırma kurumlarıyla kolay iş birliği yapma imkânına sahip bulunmasıdır.

BOREN ve Eti Maden İşletmelerinin merkezlerinin Bandırma veya Balıkesir’e taşınmasıyla ilgili herhangi bir plan mevcut değildir. Balıkesir ilinde söz konusu alandaki projelere yatırım yapan veya yapacak olan şirket başvurusu BOREN’e henüz ulaşmamıştır.

2’nci sırada, Sayın Kamil Erdal Sipahi tarafından verilen sözlü soru önergesinin cevabını arz ediyorum: 11 Şubat 1998 tarihinde Millî Savunma Bakanlığı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve ASELSAN ortak çalışmasıyla başlatılan Sınır Gözetleme Kontrol Sistemi Projesi bulunmaktadır. Ülkemizin Avrupa Birliği müktesebatına ve uygulamalarına uyum çalışmaları kapsamında entegre hudut yönetiminin İçişleri Bakanlığı bünyesinde oluşturulacak bir birim tarafından yerine getirilmesinin gündemde bulunması sebebiyle hudutların Jandarma Genel Komutanlığından Kara Kuvvetleri Komutanlığına devrine ilişkin çalışmalar durdurulmuştur. Irak ve İran sınırlarında terörist veya yasa dışı geçişlerin önlenmesi maksadıyla tabur çapında ilave birliklerin teşkili ile yeni karakolların inşa ve teşkili faaliyetlerine planlı olarak devam edilmektedir. Irak ve İran sınırlarında yeni yol yapımı, mevcut yolların ıslahı ve asfaltlanmasına yönelik planlamalar yapılmış olup kaynak tahsisine bağlı olarak inşa ve ıslah çalışmaları sürdürülmektedir.

3’üncü sırada, Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış’ın sözlü soru önergesine cevap veriyorum: Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketinin mevcut yol aydınlatması uygulamalarını iyileştirmek için İstanbul Teknik Üniversitesiyle bir danışmanlık alım sözleşmesi imzalanmıştır ve bu çalışmalar kapsamında yüksek basınçlı cıva buharlı lambalar yol aydınlatmalarında kullanılmayacaktır. Yine bu doğrultuda ilk defa kırsal kesim dış aydınlatma armatürleri teknik şartnamesi hazırlanmıştır ve 2008/19 sayılı Başbakanlık Genelgesi’yle enerji verimliliği çalışmalarına öncülük etmek amacıyla bütün kamu kurum ve kuruluşları, belediye ve kamu kurumu niteliğindeki meslek odalarının bir ay içinde mevcut akkor flamanlı lambaları tasarruflu ampullerle değiştirmeleri mecburiyeti getirilmiştir. Bu arada, hepinizin bildiği gibi, 2 Mayıs 2007 tarihinde de 5627 sayılı Enerji Verimliliği Kanunu yasalaşmıştır.

Değerli milletvekilleri, Bakanlığımla ilgili soruların cevaplarını arz etmeye başlıyorum.

4’üncü sırada Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun bir sorusu var. Bu soru eczacıların kamudan alacaklarıyla ilgili bir soru. Eczacıların alacaklarının ödenmesi, hepimizin bildiği gibi, esas olarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğundadır ve özellikle 2008 yılı içerisinde, 2007’nin ikinci altı ayından başlanarak Sosyal Güvenlik Kurumunun ödemeleri çok düzenli bir biçimde eczanelere yapılmıştır. Dönemimizden önceki yıllarda altı ay, sekiz ay, bir yıla yakın alacak sıkıntıları –eczanelerin- dikkate alındığında, bu gerçekten önemli bir ilerlemedir. Bu anlamda, yeşil kart alacakları, Maliyeden aktarılan bütçe ve dolaylı olarak da Sağlık Bakanlığıyla ilişkilidir. Bütçesi Maliyeden aktarılmasına rağmen, sekreterya işlemlerini biz yürütüyoruz. 2007 yılında, 2007’den 2008’e aktarılan borç tutarı yaklaşık 347 milyon TL civarında bir miktardı. Bunlar da Ocak-Nisan 2008 döneminde tamamen ödenmiş durumdadır. Şunu ifade etmeliyim ki, bu yıl da, 2008 yılı itibarıyla, 2008’den 2009’a aktarılan miktarlar itibarıyla, yaklaşık olarak iki buçuk aylık ortalamada bir yeşil kart alacağı bulunmaktadır eczanelerimizin. Bunu Maliye Bakanlığımızla konuştuk, ocak ve şubat aylarındaki ödeneklerle bunun da çok önemli bir kısmı ödenmiş olacaktır. Esasen kırk beş günde bunların ödenmesi planlanmakta ancak ifade ettiğim gibi, bir aylık, bir buçuk aylık kadar bir gecikmeyle de bu alacakları -eczacılarımızın- ödenmiş olmaktadır.

10’uncu sırada, Gaziantep Milletvekilimiz Sayın Yaşar Ağyüz’ün özellikle Gaziantep’teki bir hastane, bunun hizmetleriyle ilgili sorusu.

Şunu ifade etmeliyim ki, Sayın Milletvekilimizin sorusunda ifade ettiği gibi, istifa ederek ayrılan kadın doğum uzmanı sayısı 17 değil, 6’dır bu hastanemizden ve 25 Aralık Devlet Hastanesi bünyesinde bulunan kadın doğum servisi daha verimli ve etkin hizmet verebilmek için 75. Yıl Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesine taşınmıştır.

Buna benzer uygulamaları, değerli milletvekilleri, Türkiye’nin birçok şehrinde, bölgesinde yapıyoruz, verimliliği artırmak amacıyla ve 75. Yıl Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi yüzde 84 doluluk oranıyla çalışmıştır 2007 yılında. Biraz atıl kapasiteyle çalıştığı ifadeleri var. Gerçek, ifade ettiğim şekildedir ve günlük poliklinik sayıları da soruda ifade edildiği gibi 150-200 değil 2007 yılında 600 ila 700 arasında olmuştur. Ayrıca ifade etmeliyim ki 25 Aralık Devlet Hastanesinin kapatılması ya da özelleştirilmesi gibi bir düşüncemiz sorunun sorulduğu zaman da yoktu, bugün de yoktur.

15’inci sırada Sayın Mümin İnan’ın Niğde’ye bir devlet hastanesi yapılmasıyla ilişkili sorusu var. Niğde ilinde üç yüz yataklı bir devlet hastanesi yapmayı planladık. TOKİ ile protokolümüz kapsamında 2009 yılında Niğde’deki bu hastanenin ihalesini inşallah yapacağız.

22’nci sırada Sayın Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep’ten, yine hastaneler ve doktor sayılarıyla ilgili soruları var. Şehitkamil Devlet Hastanesi, Sayın Milletvekilimizin 25 Ocak 2008 tarihinde sorusunu sorduğu sırada geçici kabulü yapılmış bir hastaneydi, 12 Aralık 2007 tarihinde geçici kabul yapılmıştı ve 16 Ocak 2008 tarihinde de halkımızın, Gazianteplimizin hizmetine sunulmuştu. 20 Şubat 2008 tarihinde yataklı servisler ve ameliyatlar başlamış durumdadır. Gaziantep ilimiz bir cazibe merkezi olması itibarıyla, bölgenin büyük kenti olması itibarıyla Türkiye’de sağlık kampüsü yapmayı planladığımız bölge illerinden birisidir. Bunu da Sayın Milletvekilimizin sorusuna cevaben ifade etmiş bulunuyorum.

26’ncı sırada Sayın Reşat Doğru’nun, Tokat Milletvekilimizin bir sorusu var. Burada 2005-2007 yılları arasında özel sektör tarafından ne kadar tıp merkezi ve benzeri sağlık kuruluşunun açıldığını ve ne kadar kapandığını sormuşlar. 353 tıp merkezi açılmış, 104 tıp merkezi kapanmıştır. 455 dal merkezi açılmış, 121’i kapanmıştır. 105 hastane açılmış ve 16’sı kapanmıştır. Belki Sayın Milletvekilimiz “Bu tarihler arasında açılan hastanelerden kapanan var mı?” diye bir amaçla da soruyu sormuş olabilir. Bunların sayıları son derece azdır. Yani bu tarihlerde açılmış ve bu tarihlerde kapanmış sağlık kuruluşu sayısı azdır ama takdir edersiniz ki uzun yıllardır hizmet veren sağlık kuruluşlarının bir kısmı açılırken bir kısmı da kapanmaktadır. Yani şunu ifade etmek istiyorum: Bu 2008 yılında veya 2007’nin son altıncı ayında yapılan uygulamalarla kapanmış olan önemli sayıda bir sağlık kuruluşu yoktur.

38’inci sırada Sayın Ayla Akat Ata’nın Batman ilindeki yeşil kartlılarla ilgili bir sorusu var. Şimdi, bu soru ve daha önce de Meclis kürsüsünden ifade edilen düşüncelerle, değerli milletvekilleri, yeşil kartlılarımıza 2007 yılında, daha doğrusu vatandaşlarımıza yeşil kart verildiği ve bunların 22 Temmuz seçimlerinden sonra geriye alındığı gibi bir intiba kamuoyunda hasıl olduğu için bu soruların sorulduğunu düşünüyorum. 2007 yılında, 2007 yılının yaz aylarında Türkiye’de ilk defa yeşil kartlılar için aktif bir takip sistemi başlattık. Bundan önceki yıllarda yeşil kartlılarımız herhangi bir dönemde bu yeşil kartı almışsa ilanihaye o kart onun üstünde gibi duruyordu, yani bir elektronik takip sistemi yoktu. Farklı şehirlerden, farklı kaymakamlıklardan yeşil kartlar alındığı için de sadece bunların toplam miktarları söyleniyordu ve aslında gerçekçi olmayan sayılar konuşuluyordu. Şimdi, bu anlamda, 2007 yılında Batman ilinde 27.563 adet yeşil kart vermişiz. Sayın Milletvekilimizin sorusunda ne kadar yeşil kart verdiğimiz soruluyor. 2008 yılında ise, şu anda, 18.861 kişi hâlen yeşil kart sahibi olarak sağlık hizmetlerinden yararlanmaktadır. Bu aradaki fark -birçok şehirde buna benzer farklar var- bizim aktif ve pasif yeşil kartlı dediğimiz bir yapıdan kaynaklanmaktadır. Yani bu 27 bin adet yeşil kartı alan vatandaşımızın bir kısmı şu anda yeşil kart açısından buna hakkı olmayan vatandaşlarımız olabilir, bir kısmı da hastalanıncaya kadar 2008 yılında yeşil kartını vize ettirmeden beklemektedir. Dolayısıyla sistemde vize edilmemiş olan yeşil kartlar pasif olduğu için bunlar, bu aktif olan, kullanılan 18 bin sayısının içinde görünmemektedir.

Yeşil karta başvuran vatandaşlarımızdan -gerek Batman ilimizde gerek diğer illerimizde- hak sahibi olduğunu belgeleyenlerin bütününe yeşil kart verilmesi her an mümkündür ve aslında yeşil kart da verilmektedir. Kamuoyunda bu husustaki tartışmalar, ihtiyacı olanlara yeşil kart verilmesi üzerinden değil, ihtiyacı olmayan bazılarının sanki ihtiyacı varmış gibi yeşil kart almasından -daha ziyade- kaynaklanmaktadır. Bu anlamda da, primsiz ödemelerle şimdi genel sağlık sigortası kurumu altında, çatısı altında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız bu meseleye daha bir düzen getirmek üzeredir.

41’inci sırada, Sayın İsmet Büyükataman’ın bir sorusu var, Bursa Çekirge Çocuk Hastalıkları Hastanesiyle ilgili.

Değerli milletvekilleri, Bursa ilimizde Dörtçelik Çocuk Hastalıkları Hastanesi ile Çekirge Çocuk Hastalıkları Hastanemizi, 2008’in 8’inci ayında, Dörtçelik Çocuk Hastalıkları Hastanesi adı altında birleştirdik. Bu hastanemiz 350 yatak kapasitesiyle Bursa ilimizde yavrularımıza hizmet vermektedir.

Çekirge Çocuk Hastalıkları Hastanemizin binaları 1’inci derece deprem bölgesinde yer almaktadır. Bu sebeple binalarda teknik analizlere göre güçlendirme yapılması gerekmektedir. Teknik raporlar doğrultusunda aslında güçlendirme projeleri de tamamlanmıştır. Ancak yapılan değerlendirmelerde güçlendirme işleminin, özellikle çok küçük bir alanda yer alan bu hastane açısından rantabl olmayacağı kanaatine varmış durumdayız. Peki, o zaman Bursa’daki çocuklarımıza, yavrularımıza hizmetleri nerede sürdüreceğiz? Değerli Milletvekilimiz de mutlaka bilirler, Sayın Büyükataman da bilirler, şu anda Bursa ilimizde, Bursa Yıldırım Kadın Doğum Hastanesinin üç ay içinde teslim alınması beklenmektedir. Bu binanın hizmete girmesiyle Bursa’nın her iki istikametinde, Dörtçelik’te ve bu bahsettiğimiz hastanede kadın doğum ve çocuk hizmetlerini verebilir hâle geleceğiz. O zaman bu hastanemizi de boşaltacağız. Bu hastanemizin -ifade ettiğim gibi- alanı, burada aynı büyüklükte veya aynı kapasitede bir modern hastane yapılmasına imkân vermeyen bir büyüklüktedir. Dolayısıyla bu alandaki binayı ve arsayı da bu hastanelerimize taşındıktan sonra uygun biçimde değerlendireceğiz. Şundan Sayın Milletvekilimiz de emin olmalıdır ki bu sağlık arazilerini biz illerimizde en güzel bir biçimde değerlendiriyoruz. Evet, bu arazilerin bir kısmını, zaman zaman, TOKİ’ye, bize yapacağı yeni hastaneler karşılığında devrettiğimiz oluyor, bundan sonra da olacak. Ama ifade ettiğim gibi, bu arsaların, bu binaların değerlendirilmesiyle o ilde daha yeni, daha modern hastanelere sahip olmuş oluyoruz, vatandaşlarımıza daha iyi bir hizmet vermiş oluyoruz. 57’nci Hükûmet döneminde temeli atılan 200 yataklı kadın doğum ve çocuk hastalıkları hastanesi inşaatının fiziki gerçekleşmesi yüzde 96’ya ulaşmış durumdadır; çevre düzenlemesi çalışmaları devam etmektedir. 2009 yılı içerisinde bu hastanemizi de Bursa’da vatandaşlarımızın hizmetine açmış olacağız.

Sayın Tayfur Süner’in, 44’üncü sırada, yine yeşil kartlılarla ilgili bazı soruları var. Türkiye genelinde 2007 yılının ilk yarısında 933 bin, ikinci yarısında 638 bin yeşil kart verilmiştir. Antalya ilinde de bu rakamlar 17 bin ve 12 bin civarındadır. 2002-2008 yılları arasında 15.846 yeşil kartlının kartları usulsüz olduğu için bu durumları iptal edilmiş durumdadır ve bunlar için de soruşturmalar elbette açıyoruz. Bu soruşturmaların 12.948’i hâlen sürmektedir. Şimdiye kadar 34 memur görevden menedilmeye kadar giden cezalar almıştır. Hak sahibi olduğunu her yıl belgeleyemeyen vatandaşlarımızdan Türkiye genelinde 250 bininin, Antalya ilinde de 4 bininin yeşil kartı bloke edilmiştir.

Tekrar ifade ediyorum değerli milletvekilleri: Bu konunun gerçekten gereksiz tartışmalara yol açmayacak biçimde, bizim tarafımızdan sizlere ve kamuoyuna tam olarak ifade edilmesi gerekiyor. Yeşil kartla ilgili durum, ihtiyacı olan vatandaşlarımıza yeşil kartların verilmesi ve bunların her yıl vize edilmesi şeklindedir. Vatandaş 2007’de yeşil kart almışsa 2008’de bunu vize ettirmektedir, 2008’de almışsa 2009’da yeniden vize ettirmektedir. Takdir edersiniz ki, vatandaşlarımızın bir kısmı bu süre zarfında müstahaklıktan çıkmaktadır. Belki bir kısmı, biraz önce ifade ettiğim gibi, ihtiyacı olmadığı sürece hastaneye veya bir başka sağlık kuruluşuna gitmemekte ve vizesini de yaptırmamaktadır. O zaman aktif yeşil kart kullananların sayısında bir azalma ortaya çıkmaktadır.

Genel sağlık sigortası kapsamında, Kanun’da belirlenen tarihler içerisinde yeşil kart uygulaması primsiz ödemeler uygulamasına dönüştürülecek ve yeşil kartlı vatandaşlarımız, ihtiyacı olan vatandaşlarımız genel sağlık sigortası kapsamına “primsiz ödemeler” başlığı altında alınmış olacaktır. Bu meseleyle ilgili olarak da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız çalışmalarına devam etmektedir.

Sayın Sacid Yıldız’ın İstanbul’daki bir hastanenin başhekimiyle ilgili sorusu var. Sayın Yıldız’ın sorusunda ifade ettiği şekilde bu meslektaşımız hakkında herhangi bir müfettiş raporu bulunmamaktadır. Adı geçen başhekim, ilgili hastanedeki görevinden kendi talebiyle ayrılmıştır. Bunun dışındaki, yani basına akseden diğer iddialar kuşkusuz bu anlamda yapılan soruşturmalar veya karşılıklı şikâyetler sonucunda kimin iddiasında haklı olduğunun ortaya çıkmasıyla takip edilmelidir. Yani aksi takdirde biz isimler üzerinden doğrudan ne bu kürsüde, Meclis kürsümüzde ne de başka bir yerde savcı, hâkim gibi bir karar vermek durumunda değiliz, ben Bakan olarak şahsım için söylüyorum. Ama bu kişi hakkında soruda iddia edildiği gibi bir müfettiş raporu mevcut değildir.

Sayın Mehmet Akif Paksoy, sözleşmeli personel ile ilgili bir soru sormuş Değerli Milletvekilimiz. Sayın milletvekillerim, hem 4924 sayılı Kanun ile eleman temininde güçlük çekilen yerlerde sözleşmeli sağlık personeli istihdamı hem de 657 sayılı Kanun’un 4/B maddesiyle sözleşmeli personel istihdamı tamamıyla vatandaşımızın ihtiyacına yöneliktir. Sayın Milletvekilimizin sorusunda batı illerinde de sözleşmeli personel istihdamı yapıldığı ifade edilmiştir. Doğrudur bu. Çünkü burada biz değerlendirmeyi Devlet Planlama Teşkilatının ilçelere göre yaptığı değerlendirmeye göre yapıyoruz. Yani yerine göre Erzurum’un, Kars’ın, Şırnak’ın bir ilçesindeki mahrumiyet, bazen Tokat’ın, Antalya’nın, Balıkesir’in bir ilçesinde de görülebilmektedir. Dolayısıyla sözleşmeli pozisyonları, gerek 4924 açısından olsun gerek 4/B açısından olsun, bu esaslar göz önüne alınarak yapılmaktadır, özellikle 4924 atamaları.

Takdir edersiniz ki, binlerce pozisyonun belirlenmesi ve binlerce atamanın yapılması sırasında çok az sayıda da olsa bu yerlerin isabetle tespit edilmediği olabilmektedir. Bunu biz yakın bir takiple değerlendiriyoruz ve her yıl, bu vize edilen yerleri Maliye Bakanlığımız ve Devlet Personelle bir araya gelerek görüşüyoruz, bu atamaları daha doğru yerlere yapmak için, daha doğru kararlar almak için de gayret ediyoruz.

Burada şöyle bir nokta var: Bu istihdam modeliyle, özellikle 4924’ü kullanarak hem Güneydoğu’da hem Doğu Anadolu’da hem Orta Anadolu’da hem de bahsettiğim diğer ilçelerde gerçekten eksikliği çekilen birçok sağlık personeli ihtiyacını karşılayabildik.

Tabii, burada sürekli olarak önümüze getirilen bir eş durumu mevzusu var. Değerli milletvekilleri, bu pozisyonlar Sağlık Bakanlığının az sayıdaki pozisyonunu oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu pozisyonları tercih eden değerli meslektaşlarımız (doktorlar, hemşireler, ebeler ve diğer meslektaşlar, sağlık çalışanları) bu pozisyonların aslında oraya ait bir pozisyon olduğunu bilerek kuralara girmekte ve bu şekilde işlerine başlamaktadırlar.

Takdir edersiniz ki, bir biçimde eş durumu tayinleriyle veya mazeret tayinleriyle biz bu personelleri buradan alırsak cumhuriyet tarihinde bizden önceki dönemlerdeki hataya düşmüş oluruz. Buradaki vatandaş sağlık hizmetini yeniden alamaz hâle gelir.

Doğrudur, zaman zaman bu kabil eş durumu durumlarından dolayı bazı sıkıntılar çıkmaktadır ama bu pozisyonlara müracaat eden meslektaşların, pozisyonların oraya ait olduğunu bilerek buna göre tercihlerini yapmaları gerekiyor. Yani biz bir ebeyi eş durumundan dolayı Tokat’ın bir ilçesinden alıp da şehir merkezine veya Ankara’ya getirirsek aslında biz orada yaşayan bütün vatandaşlara haksızlık yapmış oluruz. Bu değerli çalışanlarımıza yüksek ücretler de veriyoruz. O zaman herkes işini gücünü buna göre planlayacak, gidip orada çalışacak. Yani “Ben devlet kapısına girdim, nasıl olsa burası bir giriş kapısı oldu, yarın istediğim yere giderim.” şeklindeki bir düşünce bu kadrolar için mümkün olmamalıdır.

Burada önemli bir nokta da şudur değerli milletvekilleri: Gerçekten bu pozisyonlara eleman göndermekte çok zorluk çekiyoruz. Bize sürekli olarak bu meseleler gelir ama ben eş durumundan dolayı Muş’a gitmek isteyen yahut ne bileyim, Mardin’e gitmek isteyen, Kars’a, Ardahan’a gitmek isteyen kimseye bugüne kadar hiç rastlamadım. Talepler daha çok batı şehirlerine olmaktadır: Ankara’ya, İzmir’e, Aydın’a, Muğla’ya… Bunu biz bu şekilde yapamayız, yürütemeyiz. Sağlık hizmeti olmazsa olmaz bir hizmettir, ertelenemez bir hizmettir. Onun için bu noktada, bu pozisyonlar özel pozisyonlardır.

Bakınız, mesela, soruda da var zaten, 9/1/2009 tarihi itibarıyla -güncellemeyi o zaman yapmışız- 272 bin, 657/A maddesine göre kadrolu personelimiz var Sağlık Bakanlığımızda. 4/B maddesine göre 36 bin var, 2.999 vekil ebe hemşiremiz var; 14.256 kişi de 4924’e göre var. Yani çalışanların büyük çoğunluğu, bildiğimiz klasik memuriyette çalışan insanlar ama özel durumlar için, sağlık hizmetinin devamlılığı açısından, biz bu şekilde de bir istihdam çeşitliliği sağlamış bulunuyoruz. Bunun gerçekten dönüşüm programımız itibarıyla vatandaşlarımızın yararına olduğunu da tespit etmiş durumdayız.

Sayın Mustafa Enöz’ün 63’üncü sıradaki sorusuna cevap veriyorum: Manisa Akhisar Mustafa Kirazoğlu Devlet Hastanesi ek binası yapımı için, devam eden bir yargı süreci sebebiyle, inşaat sürdürülememektedir. 2008 yılında bu sebeple ödenek ayrılamamıştır. Yargı süreci tamamlandığında Bakanlığımızca gerekli ödenekler ayrılarak bölgedeki bütün hastanelerde, Türkiye’deki bütün hastanelerde olduğu gibi inşaat süratle tamamlanacaktır.

Akhisar Mustafa Kirazoğlu Devlet Hastanesi iki ayrı binada faaliyet göstermektedir. İlçelerimizde, değerli milletvekilleri, bu tür birleşmeleri yapıyoruz. Çünkü nüfusu 50 bin, 100 bin, 150 bin, bazen 30-40 bin olan ilçelerde birden fazla yönetimin olması, orada insan kaynaklarının, cihazların, diğer laboratuvar kaynaklarının, acil hizmetlerin verimli yürütülmesini maalesef önlemektedir; dolayısıyla, Akhisar’da da böyle bir uygulama yapmış durumdayız. Acil servisimiz bu binalardan, şehir merkezinde ve İzmir-Bursa kara yolu üzerindeki binada, personel, araç-gereç yönünden, geçmişteki parçalı yapısına kıyasla çok daha güçlü bir şekilde hizmetini sürdürmektedir.

Sayın Mustafa Enöz’ün 64’üncü sıradaki sorusuna cevap veriyorum: Manisa ilimize 2008 yılı içinde toplam 73 hekim atanmıştır. Sağlık personelimizi bütün ülkeye dengeli ve adaletli bir biçimde dağıtmaya çalışıyoruz. Meclis kürsümüzden, birçok kere yüce Meclisimize ifade ettiğim gibi, Türkiye'de ciddi bir hekim yetersizliği vardır, sayısal anlamda bir hekim yetersizliği vardır, dolayısıyla burada biz dengeli bir dağılımı ancak yapabiliyoruz. İhtiyaçların hepsini karşılamak gerçekten mümkün değildir ama Manisa ilinin, personel dağılım cetvelimize göre, dengeli dağıtım cetveline göre doluluk oranı yüzde 91’dir. Manisa ilimiz hekim doluluğu açısından Türkiye sıralamasında ilk 10’dadır. Bu soruyu soran Değerli Milletvekilimiz aslında kendi bakışı açısından haklıdır. Doktor eksiklikleri vardır ama Türkiye geneliyle kıyasladığımızda Manisa ilimizin iyi bir yerde olduğunu görüyoruz ve Manisa ilimizde 112 acil hizmetlerinde de -değerlendirttiğimde- aksamaya sebep olacak bir personel açığı söz konusu değildir.

Sayın Rıdvan Yalçın’ın 71’inci sıradaki sorusunda, Bakanlığımıza bağlı sağlık kurum ve kuruluşlarındaki başhekim yardımcılarının sayıları ve aradaki fark sorulmaktadır, artıştan bahsedilmemektedir ama evet bir artış vardır. 2002 yılında 824, 2003 yılında 1.022 olan başhekim yardımcısı sayısı 2008 yılında 1.951’dir ama bunun bir izahı var, şöyle ki: Bir defa bu yıllar arasında 212 yeni hastane açılmıştır. Yani bunların her birine 2 tane başhekim yardımcısı verseniz 400 kişiyi geçer, kaldı ki bir kısmına 2’den fazla da başhekim yardımcısı veriyoruz. Bu yıllar arasında SSK hastaneleri Bakanlığımıza gelmiştir. Bu başlangıçtaki rakamda oradaki başhekim yardımcıları yok. 114 adet ağız-diş sağlığı merkezi kurulmuştur. Ayrıca, bütün 112 il ambulans komuta merkezlerine de işi daha iyi yürütebilmek için başhekim ve yardımcılıkları verilmiştir. Ayrıca, 2007 yılında taşra teşkilatlarımızın yeniden yapılandırılması çerçevesinde arkadaşlarımıza, yönetici arkadaşlarımıza ek ödeme ödeyebilmek için vilayet onayıyla görev yapan başhekim yardımcılarına Bakanlık onayı verilmiştir. Bütün bunları dikkate aldığımızda, çerçevenin büyümesini dikkate aldığımızda aslında başhekim yardımcılarının sayılarında bir artış değil, hatta bir azalış söz konusudur çünkü standartların hepsinde hastanelerde azalmalar gerçekleştirdik. Yani geçmişte 20 kişi, 25 kişi çalışabilen bir hastanede bu sayılarda başhekim yardımcısı çalıştırma imkânı yoktur, yaptığımız düzenlemelerle.

Sayın Reşat Doğru’nun jenerik ilaçla ilgili 73’üncü sırada sorusu var. Ülkemizde 3.500’den fazla eş değer ilaç lisansı bulunmaktadır. İlaç geri ödemesinde uyguladığımız en ucuz eş değer ilaç kavramı, bu konuda eş değer ilaçlar için uyguladığımız en önemli destektir. Bu ilaçların tanıtımı kapsamında hem ilaç endüstrisiyle hem Bakanlık olarak ortak çalışmalar yürütüyoruz. Avrupa Eşdeğer İlaç Birliğine İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası üye olmuş durumdadır ve ilgili toplantılara Avrupa’da müsteşar düzeyinde katılımlar yapıyoruz ve ülkemizde eş değer ilacın tanıtımı için sektörün başlattığı, yerli ilaç sanayisinin başlattığı kampanyaya Bakanlık olarak tam destek veriyoruz. Bu anlamda, eş değer ilacın algısını ölçmek amacıyla, vatandaştaki algısını ölçmek amacıyla bir kamuoyu araştırması yaptık. Bütün bunlarla birlikte, eczacılık fakültelerimizle birlikte çalışıyoruz. Bu soru çok önemli bir soru. Değerli milletvekilleri, gerçekten Türkiye’de eş değer ilaç kullanımını artırmalıyız. Meclis kürsüsünden sizlere ve yüce milletimize şu şekilde seslenmek istiyorum: Uluslararası ilaç firmalarının orijinal bir molekülün, orijinal bir formülün eş değer ilaca göre daha değerli olduğu, tedavi açısından daha yerinde olduğu düşüncesi tamamen yanlıştır. Bir ilacın, bir molekülün Türkiye’de ruhsat almış eş değeri ile orijinali arasında hiçbir fark yoktur. Vatandaşlarımız, eczanelere gittiğinde ilacın eş değerinin alınması için, hatta en ucuz eş değerinin kendilerine verilmesi için bu hususta eczacılarından da talepte bulunmalıdırlar çünkü sonuçta onların vergileriyle, onların primleriyle bu ilaçlar kendilerine ödenmektedir.

Sayın Reşat Doğru’nun 74’üncü sıradaki sorusu ülkemizde 2007 yılında kullanılan ilaçların değeri ve dağılımıyla ilgili. 11 milyar 92 milyon TL bir ilaç harcaması yapılmış, yerli ilaçlara 5 milyar 782 milyon TL, ithal ilaçlara ise 5 milyar 310 milyon TL bir ödeme yapmış durumdayız. Yerli ilaçlar burada pazarda birazcık üsttedir ama biraz önce söylediğim şekilde, orijinal ilaçların pazar payını artırma ihtimali her zaman vardır. Dolayısıyla, eş değer ilaç ve yerli üretim ilacın kullanılması için bütün vatandaşlarımızı ben de teşvik ediyorum, bu soruyu vesile bilerek.

Sayın Sacid Yıldız’ın 81’inci sıradaki sorusunda Denizli Çivril’deki bir olaya işaret edilerek bir soru sorulmaktadır. Bakanlığımızca her anne ölümünün tek tek ve titiz bir şekilde değerlendirildiğini Sayın Milletvekilimiz de bilmektedir. Bu sayede, 1998’de yüz binde 70’lerde olan anne ölüm oranı, 2008 rakamını veriyorum -net rakamlar belki önümüzdeki günlerde çıkacak ama ilk tahminî rakamlarımız- Türkiye’de yüz binde 19’a düşmüştür. Bu çok önemli bir başarıdır. Biz, Dünya Sağlık Örgütü tarafından orta yüksek gelirli ülkeler içerisindeyiz. Orta yüksek gelirli ülkeler içerisinde anne ölümlerinin oranı dünyada yüz binde 90 civarındadır. Türkiye’de bu oranı son altı yıl içindeki çok büyük gayretlerle yüz binde 19’lara çektik.

Denizli Çivril’deki olaya sıra gelince: Bu olayla ilgili olarak Valilikçe bir soruşturma yapılmıştır ve bilirkişi tarafından sağlık personelinin kusurlu olmadığı kanaatine varılmıştır. Ayrıca, yargı aşamasındadır konu, aile yargıya başvurmuştur. Dolayısıyla, Sayın Milletvekilimiz de biz de yargının bu husustaki kararını beklemek durumundayız.

Bu konudaki bütün hassasiyetlerimizle birlikte sağlık personelimizi -zaman zaman basına akseden haberler açısından bunu ifade ediyorum- ön yargılardan korumak ve sorumlu davranmak zorundayız. Bazen böyle işin başında hemen sağlık personeli idam ediliveriyor. Böyle de bir hakka hiç kimsenin sahip olmadığını düşünüyorum. Kimse yanlış yapmamalıdır, bütün sağlık çalışanları, vatandaşımızın sağlığına hassasiyetle yaklaşmalıdır ama biz de değerli emeklerini bu alanda gece gündüz sarf eden sağlık personeline ön yargıyla yaklaşmamalıyız.

Sayın Akif Ekici’nin 95’inci sıradaki sorusunda, sağlık hizmetlerinin ücretli hâle getirildiği iddia edilerek sorular sorulmaktadır. Şunu ifade etmek isterim ki Türkiye’de Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla sağlık hizmetleri aslında büyük ölçüde ücretsiz hâle getirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, ambulanslarda vatandaştan para alınan bir dönemi yaşadık biz. Yani kısa bir dönem değildi bu, yıllarca, on yıllarca bunu yaşadık. Hastanelerde evrakını getiremediği için veya parasını ödeyemediği için insanların rehin tutulduğu, bebeklerin, cenazelerin rehin tutulduğu dönemleri yaşadık. Sağlık personeli, tabirimi hoş görün, “hasta kaçtığı için” -tırnak içinde ifade ediyorum, böyle ifade edilirdi çalıştığımız hastanelerde- soruşturmalara uğrardı. Oysa biz şimdi hastayı acil servise kabul etmeyen hastaneye soruşturma açıyoruz veya hastayı rehin tutmak bir tarafa da birazcık da olsa bürokratik sebeplerden dolayı böyle bir bekletmeye kim uğratmışsa ona soruşturma açıyoruz.

Nitekim, Sayın Milletvekilimizin ifade ettiği olayda da derhâl konuyla ilgili soruşturmayı yaptık, adı geçen özel sağlık kurumuna beş gün kapatma cezası verdik. Türkiye’de böyle olaylar eskiden basına akseder, geçiştirilir giderdi. Biz bu meselelerin üzerinde büyük bir hassasiyetle duruyoruz, bundan sonra da büyük bir hassasiyetle duracağız.

Değerli milletvekilleri, bakın, Hınıs ilçesi, Erzurum’da, benim doğduğum, büyüdüğüm ve milletvekili seçildiğim ilde bir ilçedir. Bundan on beş gün önce, seksen yedi yaşında bir vatandaşımız, kalp krizi geçirdiği sırada, ambulans helikopterle köyünden alınmış, şehre getirilmiş, kendisine müdahalesi yapılmış ve köyüne geri götürülmüştür. Yani, böyle bir dönemde, sağlık hizmetlerinin ücretli hâle getirildiğinden bahsetmek gerçekten gerçekçi olmuyor.

Türkiye İstatistik Kurumunun her yıl yaptığı araştırmalar sonucunda ortaya çıkan bir gerçek var. Sağlıkta Dönüşüm Programı öncesinde, vatandaşın sağlık harcamalarına cebinden ayırdığı pay yüzde 30’un üzerindedir. 2007 yılında bu pay yüzde 17’lere düşmüştür ve bu da oldukça makul bir orandır. Bugün özel hastanelerden de vatandaşımız hizmet alabilmektedir ve üstelik buralarda ödediği paraya da sınır getirilmiştir. Elbette, günde 1 milyona yakın insanın…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakanım, her hastaya ambulans helikopter gönderebiliyor musunuz?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, günde 1 milyona yakın insanın hizmet aldığı bir sistemde yanlış yapanlar olacaktır. Önemli olan, Hükûmetin, bu Dönüşüm Programı’nın bu meseleye nasıl baktığıdır. Biz meseleye şöyle bakıyoruz: Hiçbir vatandaşımız bir acil kapısında bekletilemez, velev ki burası bir özel hastane olsun. Hiçbir vatandaşımızın bir yoğun bakımda yer varken oraya alınmaması kabul edilemez, velev ki burası bir üniversite hastanesi, özel hastane olsun. Sayın Başbakanımız, bu hususta, mevcut mevzuatı, kanunları, yönetmelikleri gayet güzel toparlayan bir genelge de yayınladı. Dolayısıyla, vatandaşlarımız, bu hususta, şu anda Türkiye Cumhuriyeti’nin şefkatli kolları arasında bu hizmetleri almaktadır.

Sayın Ensar Öğüt, 145’inci sıradaki soruda, Ardahan’da içme suyuyla ilgili bir soru sormuştur. İçme suyu temini, belediye sınırlarında belediyelerin, köylerde il özel idarelerinin sorumluluğundadır. Bu sorumluluk çerçevesinde, Hükûmetimiz döneminde köylerimize içme suyu temininde büyük adımlar attığımızı yüce Meclisimiz bilmektedir. Ülkemizin her yerinde olduğu gibi Ardahan ilimizde de merkez ilçe ve köylerde bulunan içme-kullanma sularından iki aylık aralıklarla düzenli olarak su numuneleri alıyoruz. Bu numuneleri mikrobiyolojik standartlar açısından da izliyoruz.

Geçmişte Ardahan ili Göle ilçesi Budaklı köyümüzün içme suyunun mikrobiyolojik kirlilik nedeniyle içilmeye uygun olmadığı doğruydu. Sayın Milletvekilimiz sorusunda bu açıdan haklı. Bu tespiti Sağlık Bakanlığına bağlı ekiplerimiz geçmişte yaptı ve problemin çözümüne yönelik çalışmalar başlatıldı. Problem de ortadan kaldırılmış durumdadır. Bu köyümüzde de vatandaşımız temiz su içebilmektedir.

Sayın Reşat Doğru’nun 168’inci sıradaki sorusu: Ülkemizde Ocak 2009 itibarıyla toplam 20 adet AMATEM bulunmaktadır. Sağlık Bakanlığının çatısı altında son beş yılda, mevcut 7 merkezimize 4 tane de yenisini eklemiş bulunmaktayız. Ayrıca Gaziantep, Mersin, Konya, Edirne, Kocaeli, Van, Şanlıurfa, Hatay, Adana ve Trabzon’da da yeni merkezleri açmak için çalışmalarımız devam etmektedir. Bu merkezlere ülkemizdeki genel sağlık insan kaynağı imkânları çerçevesinde atamalar yapmaya devam etmekteyiz. Şu anda merkezlerde 29 psikiyatri uzmanı, 18 hekim, 14 psikolog, 93 hemşire ve 123 diğer personel görev yapmaktadır.

177’nci sırada yine Sayın Reşat Doğru’nun bir sorusu var, Çernobil kazasının kanserle ilişkisi hususunda. Bu etkinin var olup olmadığını tespit etmek için, Değerli Milletvekilimiz, bir araştırmayı 2006-2007 yılında Hacettepe, Bilkent ve Karadeniz Teknik Üniversiteleriyle birlikte “Karadeniz Bölgesi Kanser ve Kanser Risk Faktörleri Araştırması” şeklinde yaptık. Söz konusu araştırma -19.221 kişi üzerinde, örneklem sayısı buydu- ülkemizde bugüne kadar yapılanların en kapsamlısıdır. Araştırma -detaylarına giremiyorum kürsüden- çok önemli üç ayrı araştırmanın bileşkesidir ve buralarda kanser görülme hızlarında, Karadeniz Bölgesi ile kontrol bölgesi olarak seçilen diğer iller arasında anlamlı bir fark görülmediğini tespit etmiş durumdayız.

212 ve 213 numaralı sorular Sayın Reşat Doğru tarafından sorulmuş. Hazır gıdaların içeriği bugün ülkemizde uluslararası standartlar çerçevesinde Tarım Bakanlığımız tarafından denetlenmektedir. Bildiğiniz gibi bu husustaki mevzuat Tarım Bakanlığımızı yetkili kılıyor. Halkımızın beslenme alışkanlıklarının tespit edilerek beslenme bozukluğu ve ilgili hastalıkların engellenmesi ve tedavisine yönelik beslenme politikalarının geliştirilmesi için bir millî araştırma yapılmasına şiddetle ihtiyaç vardır. Bu konuda yapılmış son kapsamlı araştırma 1974 yılına aittir maalesef. Üniversiteler ve çeşitli paydaşlarla yapmayı planladığımız Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması’nı bu yıl Bakanlığımızın öz kaynaklarıyla gerçekleştireceğiz. İlk sonuçlarını da yine 2009 yılı içerisinde kamuoyumuzla paylaşmayı umuyoruz.

Ben yüce Meclisimize milletvekillerimizin sordukları bu sualler sebebiyle hizmetlerimiz ve kısmen de politikalarımız hakkında bilgi verme imkânını buldum. Soru sahibi değerli milletvekillerimize ve yüce Meclisimize teşekkürlerimi arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, şimdi sisteme giren arkadaşlara soru sorma veya açıklama yapma imkânı vereceğim.

Sayın Aslanoğlu, buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, soru önergesini verdiğimiz zaman eczacıların 2007 yılından Millî Eğitim ödemeleri duruyordu. Son zamanda kısmi ödemelerle bu hafifledi ama hâlâ yeşil karttan dolayı alacakları var. Bunların da bir an önce ödenmesiyle önemli bir sorunları giderilecektir. Bunu bir kez daha sizlere sunmak istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakana vermiş olduğu cevaplardan dolayı teşekkürlerimi sunmak istiyorum.

Eş değer ilaç konusu çok önemli bir konudur. Eş değer ilacı Sayın Bakanım hekimlerimizin birçoğu bile kabul etmiyor. Eczaneye reçeteyi gönderiyor, ondan sonra “ben aynı isimli ilacı isterim” diye tutturarak, içeriği aynı olmasına rağmen, onu kabul etmiyorlar. Ben tahmin ediyorum ki, halktan ziyade hekimlerimizin de bu konuda bir bilgiye ihtiyacı vardır diye düşünüyorum.

İkinci konu olarak alkol ve madde bağımlılığıyla ilgili olarak: AMATEM merkezlerinde psikiyatr uzman sayısı çok azdır. Özellikle bu ihtisasla ilgili bir psikiyatr uzman yetiştirilmesinin ve bu bölümlere aktarılmasının çok büyük faydası olacağı kanaatindeyim. Çünkü ülkemizin en önemli konularının başında da alkol ve madde bağımlılığı konusu olduğunu düşünüyorum.

Üçüncü sorum, vermiş olduğunuz hazır gıdayla ilgili de: Şu anda ülkemizde hazır gıda kullanımı çok ciddi manada her tarafta olmaktadır. Özellikle de alerji ve deri döküntülü hastalıklarda çok ciddi bir artış vardır. Dolayısıyla da bunların da 1974’teki araştırma değil de önümüzdeki günlerde, söylemiş olduğunuz o “millî araştırma merkezi” dediniz, bu konular üzerinde de, mesela bir süttür, yoğurttur, hazır gıda olarak salçadır, bunların ciddi manada araştırılıp kamuoyunun bu yönde yönlendirilmesinin veyahut da bilgilendirilmesinin faydası olacağı kanaatindeyim.

Sorularıma vermiş olduğunuz cevaplardan dolayı teşekkürlerimi sunuyorum, sağ olun efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Doğru.

Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim. Sayın Bakana teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, sözleşmeli personel konusunda sorumu sormuştum. Şimdi, bugün, Ankara İl Müdürlüğünde görevli bir teknisyen arkadaş geldi. Hanımı sözleşmeli personelmiş, Erzincan’da çalışıyormuş. “Eşim yanıma gelemiyor, tabii sözleşmeli personel olduğu için. Ben gitmek istiyorum Erzincan’a beni de göndermiyorlar. Ne yapalım biz?” diyor. Ben de size soruyorum Sayın Bakanım, ne yapsın bunlar?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paksoy.

Sayın Yıldız…

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakana da cevapları için teşekkür ediyorum.

Ancak, ben bu Denizli’nin Çivril ilçesinde bir anne ölümü nedeniyle sorduğum soruya gerekli yanıtı alamadım. Orada 2 tane kadın doğum uzman kadrosu var, 1 tanesinin tayini çıkmış, diğeri de bir kongreye seminere gönderilmiş ve sezaryenle doğum yapacak kimse var orada, bekliyor. Niye oraya birisi gönderilmemiş veya hasta niye başka bir yere sevk edilmemiş? Anne vefat etmiş. Şimdi, ebeler müdahale etmiş, tabii Valilik soruşturma açmış, bir şey bulunamamış ama ortada bir ölüm var ve sakat kalmış bir çocuk var. Niye kadın doğum uzmanı olmadığına ilişkin bir soru sormuştum.

Bir de bu devirde, kan merkezlerinin çok geliştiği bir ortamda kan kaybından hasta kaybedilmesi kötü bir şey, son zamanlarda çok olmayan bir şey. Bir de bunu sormuştum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yıldız.

Sayın milletvekilleri, soru önergeleri cevaplandırılmıştır.

Sayın Bakanımıza ve soru sorarak denetim görevini yerine getiren milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, alınan karar gereğince diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/663) (S. Sayısı: 319) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Komisyon Raporu 319 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun söz talepleri vardır.

Evet, ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan’a aittir.

Sayın Seyhan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Markaların Korunması Hakkında Kanun üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, kanun değerlendirmesine geçmeden önce, bu defa önerilerimi sizinle paylaşmak istiyorum, daha sonra kanuna geçeceğim.

Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesi yoktur ki marka, patent ve model bilinci oluşmadan bir yere gelsin. Eğer sanayide rekabet gücünüzü artıracaksanız, eğer katma değerinizi yükseltecekseniz, mutlaka ülkenizde, patent, marka bilincinin oturmuş olması lazım ve bizim ülkemize düşen en büyük görev ve sorumluluk da budur.

Bilindiği gibi, ilgili enstitümüz uzun yıllardır çalışmaya devam ediyor. Elbette bu konuda atılmış çeşitli adımlar da var, ama Türkiye’de bu eksikleri konuşmadan biz bir adım daha atamayız. Markalar konusunda çok fazla yol aldık, birkaç yıldır memnuniyet verici gelişmeler var. Süreler kısaltılıyor, daha kısa sürede markanın bilinçli hâlde elde edilmesini sağlamak için bürokratik gelişmeler sağlanmaya çalışılıyor, bu konuda personel yetiştirilmeye çalışılıyor.

Değerli arkadaşlar, ilk önce bu marka bilincinizi kendi sanayicinizde oluşturacaksınız. Yani, eğer bir eğitim çalışması içinde değilseniz, okullarınızdaki ders kitaplarında marka bilinci yoksa, siz, o ülkede patent ve marka konusunda kazanılmış hakların güvende olduğunu kimseye anlatamazsınız. Bazıları üretimini yapar, çok faydalı bir üretimi sunmakta sıkıntı çektiği için Türkiye’ye bir katma değer sağlayamaz.

                        

(x) 319 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Değerli arkadaşlar, tezelden, Sanayi Bakanlığımız, Millî Eğitim Bakanlığımızla iş birliği yaparak, ilkokuldan başlamak üzere çocuklarımızda marka ve patent bilinci oluşturmak zorundadır; bu, giderilmesi gereken eksikliğimizdir.

Elbette var, kitaplarımızı inceledim; bizim bir tanıma ihtiyacımız yok, bizim bir ezbere ihtiyacımız yok, bizim bir bilince ihtiyacımız var. Bugün sanayiciler arasında bir anket yapsanız dahi, birçok sanayicimizin, marka, model ve patent arasındaki ayırımı ciddi şekilde ortaya koyamadığını görüyorsunuz. Türkiye’de bu konudaki çekinceleri kaldıracak yegâne kurum ilgili bakanlıktır. Sanayi Bakanlığımıza çok büyük görev düşüyor, elbette Millî Eğitim Bakanlığımıza da düşüyor. Sanayi, ticaret odaları, belki Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Sanayi Bakanlığı, ilgili Patent Enstitüsü ve Millî Eğitim Bakanlığı müşterek iş birliğiyle bu işi çözmeye çalışmalıdır.

Birkaç değerlendirme toplantısına katıldığımda, maalesef, meslek eğitimi alan meslek okullarında dahi bu bilincin oluşturulmadığını görüyoruz. Hatta, pazarlama bölümünde okuyan öğrencilerimizde dahi, değerli arkadaşlarım, bu dersler yeterince okutulmuyor. Yüksekokul okuyor, pazarlama bölümü mezunu oluyor, marka konusunda bir bilgi, bilinç sahibi değil. Ama Türkiye'nin bunun biraz daha ilerisine gitmesi lazım. Bizim yapmamız gereken, üniversitelerde bir bölüm oluşturmaktır arkadaşlar. Artık, bu ülkenin, marka, patent konusunda yükseköğrenim görmüş insana ihtiyacı var, rehberlik yapacak, danışmanlık yapacak, yönlendirecek, özendirecek böyle bir insana ihtiyacı var. Birinci vurgulamak istediğim şey budur.

İkincisi arkadaşlar: Sanayi Bakanlığımız, bu personel kadrosuyla, bu düzeyle bu işi götüremez, kusura bakmasınlar ilgili enstitü. Müdürlüklerin başına baktığımızda son derece deneyimli arkadaşlarımız var, ama o kadar fazla uzman eksiği var ki. Hızlı yürütseler de, donanımlı insanı orada tutmazsanız, burada bir yeterlilik sağlamazsanız, insanlar markaya ulaşana kadar, o hakkı alana kadar bir başka insan o hakkı istismar eder hâle geliyor. Bu süreleri kısaltmak lazım. Birinci yapmamız gereken, yapılanmada, kesin kararlı bir şekilde, yeni elemanların, liyakat sahibi elemanların Patent Enstitüsüne kazandırılmasıdır.

Şimdi deniliyor ki: “Sınavla alıyoruz.” Arkadaşlar, biz birçok işletmede sınav kriterlerinin uygulanmadığını biliyoruz. Lütfen, rica ediyorum, özellikle stratejik kurumlarda liyakat esastır. Bunun siyasal yandaşlığı olmaz. Önce, sınav açıp -özellikle bu kurumu suçlamak için söylemiyorum- arkadan, hiç liyakati olmayan insanları görevde bir üst noktaya getirirseniz Türkiye bir yere gitmez.

Yapacağınız ikinci şey, liyakat sahibi insanları o kurumda görev sahibi yapmak. Güvenilir olacaksınız ve yetişkin olacaksınız, neye imza attığınızı bileceksiniz değerli arkadaşlarım.

Bunun dışında, değerli arkadaşlar, bu kanunun temel bir amacı var, bu kanun markayı kullanma hakkına tecavüzü engellemeye çalışıyor. Biz ne yapıyoruz? Hem bu tecavüzü engellemeyelim ama bir görevimiz daha var: Marka bilinci oluşturmak. Oturup düşünmesi lazım. Alırsınız, bir sürü bilim adamı var. Teşvik edin arkadaşlar, markalı ürünlere özel bir teşvik sistemi koyun. Sanayi Bakanlığımızın işi bu. İnsanlarımızı markaya yönlendirin, fason mal üretimine değil; markaya yönlendirmek size hem yeni katma değerler sağlayabilir hem de kayıt dışını kayıt içine çekersiniz. Böyle bir kurumsal yapıyı oturtmak zorundasınız. Teşvik olur, ne teşvik olursa olsun markalı ürünün arkasında elbette Sanayi Bakanlığımız olur, devlet olur, kurumsal yapı olur ve bir belge anlayışı olur. Hatta ne yapıyorlar biliyor musunuz, Avrupa’nın her yerinde marka teşvik edilirken markanın yanında nevi, onu destekleyen koşullar da teşvik ediliyor. Bir bakıyorsunuz marka var, marka kendini temiz enerji logosuyla tanıtıyor, insanlara bir alternatif sunuyorlar. Eğer marka bir gıdayı içeriyorsa orada da mutlaka üretimin doğal yollardan yapıldığını ibare eden işaretleri görüyorsunuz. O da bir marka, insanları yönlendiriyor. Bazen sürdürülebilir bir yaşam için insanlar daha pahalı bir ürüne yönelebiliyor arkadaşlar, organik ürünleri almak isteyebiliyor. İstiyor ki bazı insanlarımız ben gideyim o raftan yenilenebilir enerjiyle üretilmiş ürünü alayım diyor ama bunların hepsi marka güvencesinden geliyor. Markayla birlikte markanın oluşumunu, içeriğini kamuoyuna anlatacak bir disiplinle çalışması lazım bu kurumlarımızın. Bunların hiçbirini diğerinden ayıramazsınız değerli arkadaşlarım.

Üç: Üretim tipi dışında vurgulamak istediğimiz şudur.

Arkadaşlar, eğer bir ülkede marka bilincini oluşturduysanız ikinci hamleniz gelişme. Ne yapacaksınız? Eğer bir markanız varsa o markayı geliştirip o ulusa yeni katma değerler, yeni teknolojiler kazandıracaksınız. Bizim süremiz çok uzun, yirmi yıl. Yirmi yıl süreyle özel kriterler dışında bir markaya dokunamıyorsunuz. Dolayısıyla, yeni bekleyen kanunlarımız var, bu sürelerin kısaltılması, izne bağlı kullanılma hakları olsa da, kriterlerin daha saydam, daha şeffaf hâle getirilmesi ve oluşan markalardan yeni markaların üretilmesinin önünün açılması bizim hepimizin görevi, her şeyden önce ilgili bakanlığın görevidir. Bu görev ve sorumluluk ağır bir görevdir arkadaşlar. Hemen düzenleme yapılmalıdır. Deniliyor ki: “Biz düzenlemeleri yaptık, bir yıldır bekliyor, Bakanlar Kurulunun önünde.” Arkadaşlar, beklemeyeceksiniz. Türkiye'nin önceliği, kendi geleceğiyle, kendi ekonomisiyle ilgilidir.

Şimdi geliyorum kanuna. Bunlar önerilerimdi. Genelde hep şu oluyor: Çıkıp eleştirilerimi söylüyorum, “Öneriniz olmuyor.” diye kızıyorlar. Ama şimdi eleştirileri sona sakladım.

Değerli arkadaşlar, önümüzde bir kanun var. Sanayi Bakanlığımızın Bakanlar Kurulunda bekleyen bu konuyla ilgili üç tane kanunu olmasına rağmen özel bir madde olarak önümüze gelmiş. Gelme nedeni de, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı. Anayasa Mahkemesi iptal ettikten sonra… Bakın, 5/1/2009 tarihinde bu kanunun iptal kararı yürürlüğe girmiş ama ilgili karar bundan tam altı buçuk ay önce alınmıştır. Yani Anayasa Mahkemesi Markaların Korunması Hakkında Kanun’da bazı maddeleri iptal ediyor, “5/1/2009 tarihine kadar uygulama geçerlidir.” diyor ama altı buçuk aylık süre içerisinde her nedense biz bu tedbiri almıyoruz. Bu konuda açılmış davalar var. 5/1 tarihine kadar yeni bir kanun geçmediği için arkadaşlar, bu açılan davalar içerisinde cezai davaların hepsi düşmüştür, markalar konusunda hepsi düştü ama “Hukuk davaları düşmedi.” deniliyor. Devam eder ama yeniden müracaat hakkı oluşmuştur.

Değerli arkadaşlarım, buradaki savunmaların hiçbirini haklı bulmuyorum. Siz, göreve geldiğiniz zaman, bir siyasetçi… Halk, bizi buraya öngörümüz için seçiyor. Eğer devlet kademelerinde, yürütmede bir tıkanma olacaksa senin görevin o öngörüdür, onu göreceksin; sen, altı buçuk ayda bu kanunun çıkarılmayacağını göreceksin, tedbirini alacaksın. İktidar varsa iktidarla, muhalefet varsa muhalefetle konuşacaksın, burada dava açmış, hakkını arayan insanları mağdur etmeyeceksin. Gidip “Benim kanunlarım Bakanlar Kurulunun önünde bekliyor, ne yapayım?” diyerek bunu geçiştiremezsiniz ya da bunu yapıyorsanız bu sorumluluğa katlanacaksınız, Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne, kanunun, hukukun arkasından dolanacak önergeler getirmeyeceksiniz. “Ya arkadaşlar, bu oldu, yetiştiremedik, gelin bir önerge verelim, 5/1/2009 tarihinden önce yapılan şikâyetler, açılan davalar, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren konumuna devam eder.” diye, önceki tarihe atıfta bulunarak bir önerge geçirmeye çalışırsanız, kendi hatanızla hukukun arkasından dolanıp yeni bir işleyiş yaratmaya çalışıyorsunuz demektir. Bu, son derece sakıncalıdır.

Peki, bu iş görür mü? Değerli arkadaşlar, bundan sonra hiçbir hukuki düzenleme düşen ceza davalarının yeniden gündeme gelmesini sağlayamaz, bu mümkün değil. Çünkü, açılan davalar içerisinde ilgili maddeler bir muhatap teşkil ederek o davalar açılmış. Düşmüş maddenin geriye dönüşü olmaz. Dava dosyası açıkta kaldı. O dava dosyası sonucunda cezaya muhatap olan madde yok kanunda, sen onu nasıl geri gönderebilirsin? İptal edilen bir kanunu geri getirmek mümkün değil, bunun tartışılmasını bile son derece sıkıntılı görüyorum değerli arkadaşlar. Yani, bu -bürokratik eksiklikse bürokratik eksiklik, siyasi eksiklikse siyasi eksiklik- Türkiye'nin önüne ciddi bir sorunu koymuştur değerli arkadaşlar. Bu sorun böyle devam edecek. Ama yapılması gereken şey şudur: Bu sorun devam ederken eğer yasal düzenlemeler içerisinde hukuki hakları koruyacak bir tedbir alınabiliyorsa, bugünler içerisinde düşen davalar hedef alınarak hukuki temelde bir madde konulabilir. Bu koyacağınız madde de cezai davaları bağlamaz. Eğer onu koymazsanız hukuki işlerliği de kalmaz değerli arkadaşlar. Ben hukukçu değilim ama bütün içtihatlara baktığımda, bütün arkadaşlarımla konuştuğumda önüme çıkan tablo budur. İnsan mantığı vardır, insan vicdanı vardır, hepsini birlikte toplayıp konuşuyorum. Bunların hepsi yok sayılabilir ama bunu ihmal eden anlayış yok sayılamaz, bunu affedemeyiz. Bir milletvekili gidecek kanun teklifini verecekti, altı ay içerisinde buna “evet” diyen muhalefet milletvekili çoktan bulunurdu, hele bu Sanayi, Ticaret, Enerji Komisyonunda hem iktidar hem muhalefet milletvekili beş defa bulunurdu. Biz, hak sahibinin hakkını koruyacak her şeyin arkasındayız. Bunun için söylemiyorum. Eğer bizim Komisyonumuz içerisinde -Başkan da, yöneticiler de burada- hukukun, yargının, vatandaşın haklarını, onu mahrumiyete götürecek derecede öne çıkmış bir kararı varsa, düzeltmesi gerekiyorsa gelsin beraber düzeltelim. Ama hukuk süreci bittikten sonra arkasından dolanmak mı? Asla, bu Cumhuriyet Halk Partisinin işi değil, bizim de işimiz değil. Herkes bunun faturasını ödesin.

Sanayi Bakanlığımızdan ciddi atılımlar bekliyoruz değerli arkadaşlar. Bu kanun geçmeli, geçmek zorunda. Ama bu kanunda “hukukun arkasından dolanma” diye bir içtihat da yaratılmamalıdır.

Ben ilgili enstitüye güveniyorum, bunları yapacağına da güveniyorum, önerilerimi onun için koydum ortaya. Sadece tek endişem var: Sakın ola sakın bu tip kurumlarımızı siyasallaştırmayalım. Bu ülke hepimize lazım, değerli arkadaşlar. Bazen altın değerindeki bir teknik adamı, bir eğitilmiş adamı bulabilmek için milyonlarca dolar harcıyorlar. Ama, kaybederseniz bir daha geri gelmiyor. Onun için şunu yapmamalıyız arkadaşlar: Birtakım adımları attık. Geçmiş yıllarda şu oluyordu: Adam marka müracaatında bulunuyor, daha fazla para verenin… “Ücretini yatır, ben senin marka tescilini üç ayda çıkarayım.” diyor. Türkiye böyle bir ayıbı da yaşadı. Daha fazla verene daha kısa sürede marka verdi yıllardır. Böyle bir ayıbı yaşadık. Gelişmiş ülkelerde, daha fazla verenin daha fazla ihtiyacı görülür anlayışı çağ dışı bir anlayıştır. Bunu aşarak bir yerlere geliyoruz. Bu kolay gitmiyor. Ama, benim güven sağlayabilmem için ilgili kurumun benim hukuksal olarak haklarımı koruduğundan ben işveren olarak tatmin olmalıyım. Şimdi siz bana söyler misiniz? Marka bilinciyle ben müracaat ediyorum, haklarımı koruyacak kurum, altı buçuk ay süre içerisinde, benimle ilgili bir konuda mahrumiyetimin olacağını bile bile yasayı Türkiye Büyük Millet Meclisine getiremiyor. Nasıl hesap vereceğiz sanayimize? Hak sahibine ne diyeceğiz biz, değerli arkadaşlar? “Bakanlar Kurulundan geçmedi” mi, “daha önemli yasalar vardı” mı diyeceğiz, “Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanmadı” mı diyeceğiz, ne diyeceğiz? Hiçbir şey diyemeyiz. Siz yapacaksınız; güven vereceksiniz, güven.

Söylediğim gibi, bu bir öngörü, değerli arkadaşlar. Türkiye’nin öngörüsü şudur: Türkiye’nin öngörüsü kitle bilinci. Bunun ortasına markayı oturtacaksınız, patenti de oturtacaksınız. Hep markadan konuşuyoruz. Markada bir ilerleme var dedim. Patentte yok arkadaşlar. Patentte Türkiye’nin ciddi sıkıntıları var. Acilen bir yasal düzenlemeye ihtiyacı var Türkiye’nin. Türkiye bunu yapmadığı sürece bu sıkıntı içerisinde yaşar, bu ülkenin kazancını da dışarıya akıtmış olur. Göz göre göre bu yasaları bir yerlerde bekletmek kendi cebimizdeki, avucumuzdaki kaynağı Avrupa ülkelerine, dışarıdaki üreticilere hediye etmek anlamına gelir. Biz buradan çıkmalıyız. Bulunduğumuz yerden çıkmanın tek yolu vardır: Dayanışma duygusu. Dayanışma duygunuzu nasıl geliştireceksiniz? Adaletli olarak. Neye yaklaşacaksınız? Personelinize, uyguladığınız kişilere, firmalara, yönlendirerek ama bir bakıyorsunuz, patent, marka var, bir eğitim furyası çıkarılmış, bir eğitim furyası içerisinde insanlar bilgilendirilmeye çalışılıyor ama raflara bakıyorsunuz, tozlu raflarda bekleyen yüzlerce, binlerce dosya var. Olacak iş mi arkadaşlar? Hiç olacak iş değil.

Görünen o ki, bundan sonraki süreçte biz bu markayı daha çok konuşacağız, önümüze üç dört yasa gelecek. Ben şimdi bu kriterlerdeki eksiklikleri o kanunda düzeltmek istiyorum ama bilin ki, Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri budur. Eğer bunu çözmezseniz, siz, ihracatınızdaki katma değeri artıramazsınız arkadaşlar. Markanız yoksa, arkasındaki ülkeyi hiç kimse görmez. Boşu boşuna, sadece Türkiye’yi tanıtmaya çalışmayın arkadaşlar. Türkiye tanınacaksa, kendi kültürüyle tanındığı gibi, kendi millî üretimiyle tanındığı gibi, kendi öz varlıklarıyla, kendi markalarıyla da tanınmalıdır. Bunu sıradan bir anlayış gibi görerek bir kenara atamazsınız. Bir tek markayı burada ifade etmek istiyorum… Adını da söylemeyeyim, reklama girmesin; bir tek markayla tanınmış ülkeler vardır dünyada. Tek markası olan ve tanınmış ülkeleri saydım, yedi ülke çıktı. Markadan sonra ülkesine bakıyorum, ülkeyi markadan buluyorum. Çoğu insana sorun, başşehrinden tanımaz; bu marka hangi ülkeye ait dersiniz, tanıyor.

Dolayısıyla bu şuur, Türkiye’ye gerekli bir şuurdur. Bu şuur ve bilinç içerisinde olmalıyız. İlgili Bakanlığımıza çok görev düşüyor, bizlere de çok görev düşüyor. Muhalefet olarak biz, bize düşen görevin bilincindeyiz ama biz, ilgili kurumları da sorumluluğa çağırıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, devlet yönetimi ciddiyet ister, devlet yönetimi öngörü ister, devlet yönetimi hukuka saygı ister. Bütün çerçeveler içerisinde, her türlü çözüme açığız ama hukuku kandırma, arkasından dolanma, devlet yönetiminde istismar, bu bizim işimiz değil. Bunun da hem karşısında oluruz hem hesabını sorarız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Seyhan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 319 sıra sayılı Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, marka, çok genel olarak, üreticinin ya da satıcının mal ve hizmetlerini tanımlamaya, tanıtmaya ve rakiplerinden onu ayırarak, farklılaştırarak hizmet eden, isim, kavram, sözcük, resim, tasarım, dizayn gibi unsurların hepsinden veya bunların birleşiminden meydana gelmektedir. Eğer markayı böyle tanımlarsak, bir mal ya da hizmeti tanıtarak benzerlerinden ayıran, o ürüne kimlik kazandıran bir ölçüde de garantisi olan, onu, kalitesini garanti ederek bir isim ve simge hâline getirdiğine göre rekabet de markaların arasında geçecektir.

Sanayi ürünlerimizin küresel boyutta rekabeti marka imajının yerleştirilmesinden ve pazarlamasından geçmektedir. Dünyamızda da artık ülkelerin değerleri onların yarattıkları markalara bağlı olmakta “süper güç” diye ifade edilen ya da “gelişmiş ülke” diye söylediğimiz ülkelerin birçoğunda da gelişmişliği ve gücü markalar belirlemektedir. Günümüzde de modern pazarlamanın temelinde tüketici davranışlarının araştırılması firmalar için giderek daha önemli bir başarı faktörü olarak karşımıza çıkmaktadır.

Şimdi, böyle bir rekabetçi yapı içinde marka bir koruma, bir imaj, bir kimlik olayıdır. Dolayısıyla marka tercihi tüketici davranışlarının da önemli değişkenleri içerisinde yer alır.

Marka bir kimlik olduğuna göre o zaman, bunun, hem üreticiler kısmından hem de tüketiciler açısından bazı önemli unsurları da vardır. Bunlara baktığımız zaman, üreticiler açısından marka talep oluşturmada işletmenin ürününden daha öndedir ve daha önemlidir. Marka, o ürünü aracı işletmelere çeker, hatta o ürüne bağlılık meydana getirir ve o ürünü rakip mallardan ve ürünlerden de ayırır. Bu, üreticiler açısından önemlidir. Tüketiciler açısından marka, tüketiciye istediği malı kolayca bulabilme imkânı sağlar ve tüketiciye güven verir, hatta tüketicinin korunmasını sağlar. Dolayısıyla markalı malların, markasız mallara göre daha kaliteli olmaları da icap eder.

Markanın ülkemizde özgün ürün yaratmadaki rolü çerçevesinde baktığımız zaman, patent ve mülkiyet hakları çalışmaları da mutlaka bu çerçeve içerisinde özendirilmeli, markaya kadar uzanan süreç temelini ARGE ve yenilenmeye dayandırmalıdır. Daha çok katma değer yaratmak, büyük çapta üretim yapmak, yeni, özgün ürün üretmek, kârlılık oranlarını artırmak, modern bir pazarlama ağı oluşturmak gibi, gerek bilimsel gerekse kurumsal unsurları tesis etmek için mutlaka markaların da yaratılması gerekir.

Değerli milletvekilleri, ekonomik hayatımızda bu kadar önemli olan marka konusunu bugünkü iktidarın da ne ölçüde samimi takip ettiğini gösteren bir tasarıyı bugün görüşmekteyiz. Bu tasarıda yapılmak istenen değişiklikler aslında çok çok önceden, belirli bir zaman aralığında Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna getirilebilmeliydi. Tabii, baktığımız zaman, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 61’inci maddesinin (d) bendi Anayasa Mahkemesinin 2 Mart 2004 tarihinde ve 2004/25 sayılı Kararı’yla iptal edilmiş ve arkasından da bu karar 14 Mayıs 2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Gene, diğer yandan, aynı Kararname’nin, yani 556 sayılı bu Kararname’nin 9’uncu maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi ve ikinci fıkrasının (b) bendi, gene 61’inci maddesinin (a) ve (c) bentleri de Anayasa Mahkemesinin 3 Ocak 2008 tarih ve 2008/2 sayılı Kararı’yla iptal edilmiş, bu karar da 5 Ocak 2009 tarihinde yürürlüğe girmiştir. İşte, bizim konuştuğumuz mesele de bunun üzerinde yoğunlaşmaktadır.

Anayasa Mahkemesi kararının yürürlüğe girdiği tarihte, yani 5 Ocak 2009’da Başbakanlık, Türkiye Büyük Millet Meclisine söz konusu iptal kararları nedeniyle doğmuş veya doğacak olan hukuki boşluğu gidermek amacıyla da bu görüştüğümüz tasarıyı göndermiştir. Tasarı, 7 Ocak 2009 tarihinde ilgili komisyonda görüşülmüş ve nihayet Meclis Genel Kuruluna indirilebilmiştir.

Bu durumda, markalarla ilgili cezai düzenlemelerin yer aldığı söz konusu hükümlerin iptali kamu düzenini ihlal edici bir hukuki boşluk da yaratmıştır. Bu sebeple, söz konusu karar yürürlüğe girmeden evvel marka, patent ve endüstriyel tasarımlarla ilgili yeni düzenlemelerin yapılması ihtiyacı ortaya çıkmıştır.

Şimdi, bu durumdan günümüze baktığımız zaman Hükûmetin bu konuya gerekli ihtimamı göstermediği de açıktır. Anayasa Mahkemesinin düzenleme yapılabilmesi için idareye vermiş olduğu altı aylık süre geçtiğimiz haftalarda dolmuş olmasına rağmen, düzenleme ancak bu süre dolduktan sonra, bu hafta içinde Meclisimize getirilebilmiştir.

Bu geçen süre içerisinde mahkemelerde devam eden davaların düşme tehlikesi de ortadadır. Hatta bazı görüşlere ve yayınlarda çıkan tahminlere göre, bu dosyaların sayısının 9 bin civarında olduğu da söylenmektedir.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığının, ilgili tasarıları 2008 içerisinde, nisan ayında Başbakanlığa gönderdiğini biliyoruz. Fakat ne olmuştur da bu tasarılar, Başbakanlıkça bekletilmiş, Bakanlar Kurulunda hemen görüşmeye açılmamış ve bugüne kadar gecikmenin sebebi olmuş? Bunun geçerli bir gerekçesi var mıdır? Bu konunun Hükûmet tarafından kamuoyuna ve tabii ki Meclisimize açıklanması gerekmektedir. Eğer her fırsatta hamasi söylemlerle “çağdaş bir Türkiye” deniyorsa bunun gerekleri de bahsedilen çağdaşlığa yakışır bir şekilde zamanında yerine getirilebilmeliydi.

Sayın milletvekilleri, tasarı öyle bir alelacele hazırlanmıştır ki bakın, ilgili komisyonun görüşmelerine baktığımızda, iktidar partisi milletvekilleri dahi, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vermiş olduğu altı aylık sürede neden bu düzeltmeyi ve düzenlemeyi yapamadığı konusunda eleştirilere sebep olmuştur. Bu duruma benzer bir başka örneği, ben sizlerle daha önce de paylaştığım bir konuyu gene aktarayım. Geçtiğimiz sene içerisinde Sanayi ve Ticaret Bakanlığının çıkarttığı Organize Sanayi Bölgeleri Yer Seçimi Yönetmeliği’nde de benzer hatalar yapılmış. Bizlerin soru önergesi ve ikazlarıyla, neden sonra Bakanlık bunu tekrar yayınlayarak düzeltmiştir. Buradan da şu çıkıyor sayın milletvekilleri: Bazı mevzuatlarda uygulamada değişiklikler olabiliyor, hatta yanlışlıklar olabiliyor. O hâlde hepimizin, özellikle, tabii ki iktidar erkini elinde bulunduranların bunlara dikkat ederek daha az hatayla yasalarımızı çıkarmamız gerekir diye düşünüyorum.

Şimdi ise tasarının yürürlük tarihiyle ilgili olarak, bu şekilde kabul edildiği zaman bu gecikmeye neden olanların hatasını vatandaşlarımız ödeyecek, ilgili kesimler ödeyecek ve bu konuda da maalesef kimse hesap vermeyecektir. Yapılan bu hata, bilemiyoruz ama bu görüşmeler sırasında belki de iktidar grubu tarafından getirilecek bazı önergelerle de değiştirilmeye çalışılacaktır. Aslında bu durum komisyonda da bir teşebbüse uğramıştır fakat nedense geri çekilmiştir. Aslında büyük de bir hukuki sorunu teşkil edecektir böyle bir düzenleme.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulumuzdaki birçok milletvekilimizin görev aldığı çok çeşitli Meclis ihtisas komisyonları bulunmaktadır ve bu komisyonlarda iktidar grubumuz, bugünkü tasarıya benzer, çok sıkıntılı konularda ve bu konuların aşılmasında sürekli olarak, daima tasarılarla ilgisi olmayan düzenlemeleri önümüze getirmekte ve bunları tasarılara mütemadiyen ekleme çalışmaları yapmaktadırlar. Bu durum bütün gruplar tarafından -iktidar grubu tabii ki hariç- eleştiri konusu da olmaktadır. Bu komisyonların esas görevi iktidarın hatalarını kapatmak değildir değerli arkadaşlarım. Bu komisyonlar yasa çıkartmak ve yasaları düzenli ve hukuka uygun olarak yürütmek için kurulmuşlardır.

Komisyona gelen tasarılar, usul olarak biliyoruz ki öncelikle hangi bakanlık hazırlıyorsa onların ilgili teknik birimleri tarafından hazırlanıyor, daha sonra hukuk müşavirliklerine intikal ediyor ve akabinde Başbakanlığa, Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğüne gidiyor, eğer istenirse görüşler alınıyor ve daha sonra da Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilip ilgili komisyonlara geliyor. Bunun, en azından, bilebildiğimiz kadarıyla, yasalaşma süreci açısından usulen böyle olması gerekir diye düşünüyorum.

Hâl böyle iken, verilen süreyi zamanında değerlendiremeyerek evrensel hukuk ilkelerini ciddiye almayan anlayış sergilemek sanırım buradaki, Genel Kuruldaki hiçbir milletvekilinin de kabul edebileceği bir durum olmayacaktır değerli milletvekilleri.

Bugün birçok sektörümüz marka yaratmada maalesef yeterince başarılı olamamaktadır. Tabii bu durumun en büyük sebebi de devletten yeteri kadar teşvik ve ilgiyi görememeleridir. Bakın, buna örnek olarak, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından 2008 yılından, geçtiğimiz yıl içerisinden bugüne kadar teşvik veya destek adı altında gerçekleştirilen projelere şöyle bir göz attığımızda hep karşımıza, ya amacına hiçbir zaman ulaşamayacak projeler çıkmakta ya da kapsam itibarıyla bazı hatalara düşülmektedir.

Şimdi, bunlardan bir tanesini çok konuşulduğu için gene örnek vereyim: “1.000+1.000”, KOBİ’lere makine teçhizat desteğiyle verilen projedir. Burada geleneksel teknoloji ile Program 2’den faydalanan firma sayısı 585’tir. Oluşan kredi faiz desteği miktarı 20,9 milyon TL’dir, hâlbuki hedeflenen 50 milyon TL’ydi. İleri teknolojiye dayanan firma sayısı 355’tir. Bu rakamlar benim son zamanlarda alabildiğim rakamlardır, belki değişmiş olabilir, Sayın Bakan düzeltir. Oluşan kredi faiz desteği miktarı 16,5 milyon TL’dir, hedeflenen burada 100 milyon TL’ydi. Yani toplam desteklenen firma 1.000+1.000=2.000 olması gerekirken 940’ta kalmıştır. Toplam kredi faiz desteği ise planlanan 150 milyon TL olması gerekirken 37,5 milyon TL’de gerçekleşmiştir. Planlanan istihdamın ise ancak üçte 1’i gerçekleştirilebilmiştir. Şimdi, bu durumun böyle olabileceğini, o zaman, Sayın Bakanın bizlere lütfedip gönderdiği mektuplara cevaben yazdığımız yazılarda biz de görüşlerimizi ileterek o günden tedbirler alınması gerektiğini belirtmiştik.

Daha sonra imalatçı esnaf ve sanatkâr kredisi başlatılmıştır. Bu kredi sadece imalatçı olan esnaf ve sanatkâra yönelik uygulanmıştır. Fakat verilen demeç ve açıklamalarda imalatçı olmayan esnaf ve sanatkârda da bir beklenti yaratılmıştır. Ne üzücüdür ki o dönem dile getirdiğimiz bu krediden bütün esnaf ve sanatkârın yararlanmasının gerekliliği, ancak şu günlerde, şimdilerde hayata geçirilebilecektir, eğer yapılırsa. Ardından ihracat destek kredisi uygulamaya konulmuştur. 15 Eylül 2008’de başvuruları başlayan kredi için ayrılan kaynak kadar kredi kullanımı gerçekleşememiştir. 26 Kasım 2008’de sıfır faizli, istihdam endeksli can suyu kredisi desteği uygulaması ile yeni istihdam sağlanacağı söylenmiştir. Oysa istihdama endeksli olan sadece kredinin miktarı olmuştur. Yani işletmeler Ekim 2008’de çalışan sayısına göre kredi kullanıp daha sonra isterlerse bunların bir kısmını, belki de hepsini işten çıkarabileceklerdir ama yine de destekten faydalanacaklardır.

Değerli arkadaşlarım, programın duyurulmasıyla başvurular arasında sürenin çok kısa olması, uygulamaya konulan tüm programlardaki ortak yöndür. Bu sürenin kısıtlı olması, yapılan çalışmanın kamuoyu tarafından ve KOBİ’lerimiz tarafından yeterince anlaşılamamasına da yol açmaktadır.

Bu programlardan birçok girişimcimizin yararlanamamasının bir nedeni de sicillerindeki olumsuzluklardır. Bakın, şimdi çok önemli bir konuya değineceğim. Yani siz bu işletmelere hem kredi vereceğim, diyeceksiniz; öte yandan, sicilin bozuk, siz bunu kullanamazsınız, diyeceksiniz ve böyle bir şart getireceksiniz.

Aslında aylardır dile getirdiğimiz ve bu konuda Milliyetçi Hareket Partisinin değerli milletvekilleri tarafından verilen kanun teklifi de maalesef bu marka kanununda olduğu gibi bekletilmektedir. Belki bu hafta içerisinde bu yasalaşırsa ondan sonra nihayet görüşme imkânı bulunacaktır. Aslında ilk yapılması gereken bu düzenleme sonraya bırakıldığı için birçok girişimcimiz daha önceki desteklerden de faydalanamamışlardır.

Değerli milletvekilleri, günümüzde girişimcimiz marka yaratmanın da ötesinde çok ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Ülkenin genel ekonomik durumu reel kesim dediğimiz bu kesimi doğrudan etkilemektedir. Ekonomik istikrarsızlık nedeniyle reel kesimde insanlar, kurumlar ve işletmeler uzun vadeli planlar yapamamaktadır. Çok değil, bundan iki üç ay kadar önce krizin yaklaşmakta olduğunu ve acilen tedbir alınması gerektiğini söylediğimiz zaman, o günlerde “Kriz tellalları var.” diyenler, bugün krizin 2009’un ilk yarısında devam edeceğini çok rahat bir ifadeyle söylemektedirler.

Unutmayalım ki kriz ortamını başarıyla yönetmenin yolu, yaklaşan krizi önceden görebilmek ve ona göre de tedbirleri alabilmektir. Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine göre, ülkemizin sanayi üretimi, 2008 Kasım ayında 2007 yılının aynı ayına göre yüzde 13,9 oranında azalmış durumdadır. İmalat sanayisindeki kapasite kullanımı çok önemlidir. 2008’in Aralık ayında geçen yılın aynı dönemine göre 16,4 puan düşerek yüzde 64,7 seviyesinde gerçekleşmiştir. Şimdi, bu oran çok bahsedilen, âdeta edebiyatı yapılan 2001 yılı krizinden bile düşüktür değerli arkadaşlar.

Organize sanayi bölgeleri, hem krizlerle ilgili hem de ekonominin nabzının tutulması anlamında en önemli üretim üslerimizdir, merkezlerimizdir. İşte, bunlardan bir tanesi olan İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’ndeki enerji tüketimi, Aralık 2008’de 2007 Aralık ayına göre yüzde 20 düşüş göstermiştir. 3.700 kişi son üç ayda sadece bu bölgede işten çıkarılmıştır. Otomotiv Sanayii Derneğinin kendi raporuna göre, 2008 Aralık ayında otomotiv üretimi yüzde 63 azalmış, 104.866’dan 39.318 adede düşmüştür değerli arkadaşlarım. Bu sanayimizin, bu sektörün en önemli merkezlerinden biri olan Bursa’da işini kaybedenlerin sayısı 56.700’dür. Kaldı ki, bu rakamın 24.343’ü son üç ay içinde olmuştur.

Değerli arkadaşlarım, son bir yıllık dönemde iş arayan vatandaşlarımıza göre, 385 bin kişi ilave işsiz olmuştur. Demek ki, işsizlikle ilgili geçen yıla göre yüzde 1,2’lik bir puan artışıyla yüzde 11’e yaklaşan 10,9’luk da bir işsizlik oranıyla karşı karşıyayız. Gelinen noktada, sanayi üretiminde büyük bir düşüş var. Büyüme ve istihdam başta olmak üzere ekonominin birçok göstergesi de olumsuz bir şekilde gelecekten haber veriyor.

Biz, bu küresel kriz komisyonuyla ilgili olarak değerli arkadaşlarım, Milliyetçi Hareket Partisinin oluşturduğu küresel mali krizi izleme komisyonunda birçok tedbiri, 22 Ekim tarihinden itibaren anbean takip ederek krizi kamuoyuyla ve bu konuyla ilgili olanlarla paylaştık. Maalesef ne Milliyetçi Hareket Partisinin bu ilgili komisyonunun sesine kulak verildi ne de bizden sonra aynı önerileri tekrarlayan iş dünyasının önerilerine bakıldı.

Biz yaklaşan bu krize karşı samimi ve destekleyici bir tutum içindeyiz değerli arkadaşlarım. Eğer bu konularla ilgili iktidar bir tedbir getirecekse, onu da şartlarla ilgili olarak değerlendirip ülkemizin çıkarları noktasında gerekli tedbirlerin alınmasına çaba göstereceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tanrıkulu.

AHMET KENAN TANRIKULU (Devamla) – Teşekkürler Başkanım.

Ancak bu konuda da iktidarın artık söylem değil biraz icraat yapmasını bekliyoruz haklı olarak.

Değerli arkadaşlarım, küresel ekonomik krizden dolayı ülkemiz önümüzdeki dönem doğrudan yatırım ve sıcak para bulmakta güçlük çekecektir. İşte bu nedenle, hem yerli malını hem de yerli marka kullanımını teşvik ederek markalarımıza ve üreticilerimize en yüksek seviyede destek vermek zorundayız. Böylece üretimde çarklar yavaşlamayacak ve durmayacak, yerli üreticimiz, dolayısıyla da çalışanlarımız işinden, aşından olmayacaktır.

Sayın milletvekilleri, bu duygu ve düşüncelerle, tasarının ileride sorunlara yol açmamasını temenni ediyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tanrıkulu.

AK PARTİ Gruba adına Konya Milletvekili Sayın Hasan Anğı.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HASAN ANĞI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir işletmenin mal ve hizmetlerini diğer işletmelerin mal ve hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlayan, bu yönüyle de mal ve hizmetlerin kimliğini oluşturan işaret olarak tanımlanan marka, küreselleşmenin sınır tanımadığı, rekabetin hız kazandığı günümüz bilgi toplumunda firmaların pazarda kalıcı olabilmelerinin temel unsurlarından biri hâline gelmiştir. Artık, dünyadaki büyük şirketlere bakıldığında marka değerleri firma değerinin çok önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Başka bir ifadeyle günümüzde artık ekonomik değer fiziki varlıklardan çok fikrî sermaye ile ölçülmektedir. Bu yönüyle de başta marka olmak üzere sınai mülkiyet hakları sanayi toplumunda sahip olduğundan çok daha önemli bir rol üstlenmeye başlamıştır. Zaman zaman basına da yansıyan muhtelif araştırmalarda dünyanın en değerli yüz markası veya en değerli beş yüz markası belirlenmektedir. Sıralamalar ve değerler az da olsa farklılık göstermekle birlikte, ilk sırada yer alan markanın değeri 60-70 milyar dolara karşılık gelmektedir. Araştırmalarda yer alan ilk yüz markanın toplam değeri Amerika Birleşik Devletlerinin ihracatının yaklaşık 2 katıdır. Yarıdan fazlası Amerikan Birleşik Devletleri firmalarına ait olan bu markalar olmasa ABD diye bir ülke kalmayacaktır. Her ne kadar henüz ilk yüz içerisinde yer alan Türk markası olmasa da dünyanın en büyük firmaları listesine giren Türk şirketleri vardır. Türk sanayicisi ve girişimcisi artık başkaları için fason üretim yerine kendi markası için üretim yapmaya başlamıştır, hatta bu markalarımız Çin tarafından da taklit edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; markalar başta olmak üzere sınai mülkiyet hakları, evrensel hukuk tarafından temel bir insan hakkı olarak değerlendirilmekte ve korunması devletlere bir görev olarak yüklenmektedir. Küreselleşme ile birlikte uluslararası boyut ve nitelik kazanan taklit ve korsan ürünler nedeniyle, özelde marka koruması, genelde sınai mülkiyet hakları daha da önemli hâle gelmiştir. Dünya Gümrük Örgütü ve OECD gibi uluslararası kuruluşlarca yapılan değerlendirmelere göre, dünya ticaretinde korsan ve taklit ürünlerin payı yüzde 5 ila 7 seviyesine ulaşmıştır. 2007 yılında OECD tarafından yayımlanan bir rapora göre, tüm gümrüklerde ele geçirilen korsan ve taklit ürünlerin değeri dünya üzerindeki yüz elli ülkenin gayrisafi millî hasılasından daha fazladır. Ayrıca korsan ve taklit ürünler, organize suç örgütleri ve hatta terör örgütlerince kullanılan, bu yönüyle de kamu düzenini tehdit eden olumsuz bir boyut kazanmıştır. Sebebiyet verdikleri vergi kaybı nedeniyle ülke ekonomilerini etkileyen korsan ve taklit ürünler, kamu sağlığını da tehdit etmeye başlamıştır. Bu nedenle, başta G-8 zirvesi olmak üzere pek çok uluslararası platformda fikrî ve sınai mülkiyet haklarının korunmasına ve bu çerçevede korsan ve taklitle mücadeleye vurgu yapılmaktadır.

Ülkemizin AB’ye üyelik sürecinde üzerinde en çok durulan konulardan biri de fikrî ve sınai mülkiyet haklarının korunması ve taklitle mücadeledir. Müzakerelere açılan on fasıldan biri olan fikrî ve sınai mülkiyet hukuku alanında belirlenen kapanış kriterleri arasında taklitle mücadeleye ilişkin hususlar da yer almaktadır.

Dünyada sınai mülkiyet haklarının ilk uygulayıcılarından biri olan ülkemizde son dönemde marka ve sınai mülkiyet haklarına önem ve öncelik verilmeye başlanmıştır.

AK PARTİ olarak, sınai mülkiyet haklarını ekonomik ve teknolojik gelişme için bir araç olarak görmekteyiz. Bu çerçevede, Patent Değerlendirme Ajansının kurulması, aralarında markalara ilişkin kanun hükmünde kararnamenin de yer aldığı mevcut kanun hükmünde kararnamelerin kanuna dönüştürülmesi, Fikrî Mülkiyet Hakları Koordinasyon Kurulu ve Tasarım Konseyinin oluşturulması, Markalar Kanunu Anlaşması’nın revizyonuna ilişkin Singapur Anlaşması’na katılım sağlanması gibi pek çok proje ve eylem Hükûmetimizin eylem planında yer almaktadır. Bu çerçevede, geçtiğimiz yıl yayımlanan Başbakanlık genelgesi ile Fikrî ve Sınai Mülkiyet Hakları Koordinasyon Kurulu oluşturulmuştur. Bu Kurul, fikrî mülkiyet alanında ilgili kamu kurum ve kuruluşları arasında ortak strateji ve politikalar geliştirecektir. Fikrî mülkiyet alanında kısa, orta ve uzun vadeli stratejileri oluşturacak olan Kurulun ilgili kurumlar arasında koordinasyon ve iş birliği geliştirerek uygulamada etkinlik sağlaması da amaçlanmaktadır. Kurul ilk toplantısını geçtiğimiz kasım ayında gerçekleştirmiş, “ulusal fikrî ve sınai mülkiyet stratejisi”nin hazırlanması için gerekli çalışmaların başlatılması gibi ülkemiz açısından önemli bir karar almıştır. Bu karardan görüleceği üzere, Koordinasyon Kurulunun ülkemize büyük katkıları olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de sınai mülkiyet haklarına verilen önem neticesinde bu alanda önemli atılımlar gerçekleştirilmiştir. Tüm sınai mülkiyet başvurularında 2002 yılına göre yüzde 100’e ulaşan artışlar yaşanmıştır. Türkiye, geçtiğimiz yıl 75 bini aşan marka başvurusu ve 32 bin endüstriyel tasarım ile Avrupa’da ilk üç içindedir. Yerli patent başvurularında dünya ortalamasının katbekat üstünde artış gösteren ülkemizde mutlak sayılarımız da son dönemde artmıştır. Cumhuriyet tarihinde ilk kez geçtiğimiz yıl 10 binin üzerinde buluş için patent ve faydalı model başvurusu yapılmıştır. Benzer şekilde, uluslararası marka başvurularında da önemli artışlar yaşanmaktadır. Uluslararası marka başvurularının yaklaşık yüzde 2’si Türkiye’den yapılmaktadır. Uluslararası marka başvurusu yapmaya imkân sağlayan ve seksen iki ülkenin yer aldığı Madrid Sistemi’nde en çok başvuru yapan 15’inci ülke Türkiye’dir. Türk ekonomisine olan ilgiyi göstermesi açısından, uluslararası başvurularda en çok koruma talep edilmek istenen ülkelerden biri konumundayız. Yabancı marka sahiplerinin ülkemize olan ilgisi de her geçen gün artmaktadır. 2006 yılında 10’uncu sırada yer alan ülkemiz, 2007 yılında bir basamak daha yükselerek 7’nci olmuştur. Özetle, ülkemizin bu alandaki potansiyeli artık harekete geçmiş, Türk sanayicisi de küresel rekabette yerini almaya başlamıştır.

Başvuru sayılarındaki yaşanan bu gelişmeler kadar önemli bir diğer husus, bu hakların etkin bir şekilde korunmasıdır. Bu korumanın sağlanabilmesi için başta marka olmak üzere tüm sınai mülkiyet haklarının öncelikle doğru ve hızlı bir şekilde tescil edilmesi gerekir. Ülkemizde tescil konusunda tek yetkili kurum olan ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığımıza bağlı olarak faaliyet gösteren Türk Patent Enstitüsü bu görevi başarıyla yerine getirmektedir. Elbette bu husus tek başına yeterli değildir. Bu alanda olabilecek hak ihlallerinin ve uyuşmazlıkların adil ve süratli bir şekilde sonuçlandırılması da zorunludur. Bunu gerçekleştirebilmek için de hukuki düzenlemelere ve bu alanda görev yapacak ihtisas mahkemelerine ihtiyacımız vardır. Ülkemizde bu konudaki düzenlemeleri de içine alan yasal mevzuat 27 Haziran 1995 tarihinde yürürlüğe giren, aralarında markalara ilişkin 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin de yer aldığı bir dizi kanun hükmünde kararname ile belirlenmiştir. Sınai mülkiyet hakları ve cezalar ise 1995 ve 2004 yıllarında çıkan 4218 ve 4194 sayılı kanunlarla düzenlenmiştir. Öte yandan, ülkemizde bu alanda davalarla ilgilenen fikrî ve sınai haklar ihtisas mahkemelerinin sayısı 23’e ulaşmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesi, geçtiğimiz yıl aldığı bir kararla, markalara ilişkin suçların kanun hükmünde kararnameyle düzenlenemeyeceğine hükmettiğinden, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin bazı maddeleri iptal edilmiştir. Bununla birlikte, sınai mülkiyet haklarına büyük önem verdiğini belirttiğimiz Hükûmetimizin eylem planında yer alan, markalara ilişkin 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin kanuna dönüştürülmesi için yapılan çalışmalar tamamlanmıştır. Tasarı, Bakanlar Kurulunda imzaya açılmıştır, önümüzdeki günlerde de yüce Meclisimize sunulacaktır.

Söz konusu çalışmanın yasalaşmasının bir süre alacağı dikkate alındığında, Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararları çerçevesinde hukuki açıdan bir boşluk doğmaması amacıyla, şu an görüşülmekte olan bu kanun tasarısı hazırlanarak yüce Meclisimize sunulmuştur. Tasarıyla, Anayasa Mahkemesince iptal edilen 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 9’uncu ve 61’inci maddeleri yeniden düzenlenmektedir.

BAŞKAN – Sayın Anğı, eğer iki dakika içinde bitiremeyecekseniz konuşmanızın sonuna kadar…

HASAN ANĞI (Devamla) – Bir dakikada tamamlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Peki o zaman.

Buyurun.

HASAN ANĞI (Devamla) – Tasarının 1’inci maddesinde, marka tescilinden doğan hakkın kapsamı belirtilmiş, marka sahibinin izni olmadan üçüncü kişilerin markayı kullanmalarının önleneceği durumlar açıklanmıştır. Ayrıca, marka mevzuatımızda ilk defa olmak üzere, markanın İnternet’te kullanım hâli düzenlenmiştir.

Tasarının 2’nci maddesiyle, marka hakkına tecavüz fiilleri düzenlenmektedir. Bu maddenin amacı, marka sahibinin münhasıran yetkisinde olan markayı kullanma hakkına başkaları tarafından tecavüz edilmesinin engellenmesidir.

Köklü bir marka geçmişi olan ve son dönemde bu alanda büyük bir atılım yaparak geçtiğimiz yıl yapılan yetmiş beş bin marka başvurusuyla Avrupa’da 3’üncü sırada yer alan ülkemizin bu konumunu sürdürebilmesi için söz konusu tasarının yasalaşması gerekmektedir.

Tasarının hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür ediyor, ülkemiz için hayırlı olmasını diliyor, heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Anğı, çok teşekkür ederim efendim hassasiyetiniz için.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, çalışma süremiz dolmuştur. Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 21 Ocak 2009 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati: 20.00

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.