DÖNEM: 23 CİLT:
38 YASAMA
YILI: 3 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 46’ncı
Birleşim 20 Ocak 2009 Salı İ Ç İ N D E K İ L
E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
HÜKÜMETİN GÜNDEM DIŞI AÇIKLAMALARI 1.- İçişleri
Bakanı Beşir Atalay’ın, mahallî idareler seçimleri öncesinde seçmen
listeleriyle ilgili olarak yaşanan tartışmalarda sıkça gündeme getirilen Kimlik
Paylaşımı Sistemi, vatandaşlık numarası, Adres Kayıt Sistemi gibi Bakanlığınca
yürütülen çalışmalar hakkında gündem dışı açıklaması ve Diyarbakır Milletvekili
Selahattin Demirtaş, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İzmir Milletvekili
Oktay Vural ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın
grupları adına, Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin
şahsı adına aynı konuda konuşmaları B) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.- Siirt
Milletvekili M. Yılmaz Helvacıoğlu’nun, Siirt ilinin
sorunları ve yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması 2.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Silopi ilçesinde
HADEP İlçe Başkanı Serdar Tanış ve Başkan Yardımcısı Ebubekir
Deniz’in kayboluşlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet Bakanı Mehmet
Ali Şahin’in cevabı 3.- İstanbul
Milletvekili İrfan Gündüz’ün, İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği İcra
Komitesi’nin olağanüstü toplantısına ilişkin gündem dışı konuşması IV.-
AÇIKLAMALAR 1.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, İçişleri Bakanı Beşir
Atalay’ın mahallî idareler seçimlerine ve Adres Kayıt Sistemi hakkındaki
konuşmasına ilişkin açıklaması V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan ve 20 milletvekilinin, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt
Sistemi ve seçmen kütüklerine yönelik iddiaların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/307) 2.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur
ve 23 milletvekilinin, erken yaşta evlilik konusunun araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/308) 3.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 milletvekilinin,
bor madenciliğindeki sorunların araştırılarak bor kaynaklarının etkin
değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/309) B) Tezkereler 1.- Devlet Bakanı
Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun,
Karadağ’a yaptığı resmî ziyarete iştirak eden milletvekiline ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/664) 2.- Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler’in, İran’a
yaptığı resmî ziyarete iştirak eden milletvekiline ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/665) C) Önergeler 1.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/271) doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/110) VI.-
SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Ulusal Bor Araştırma
Enstitüsüne ve Eti Bor Genel Müdürlüğüne ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından sözlü soru önergesi (6/316) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 2.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, kent aydınlatmasına ve
elektrik enerjisi tasarrufuna ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
sözlü soru önergesi (6/338) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı 3.- İzmir Milletvekili
Kamil Erdal Sipahi’nin, sınır güvenlik sistemlerine ve kapatılan sınır
karakollarına ilişkin Millî Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/366) ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 4.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
kamu kurum ve kuruluşlarının eczacılara olan borçlarına ilişkin sözlü soru
önergesi (6/368) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı 5.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep’teki bir
hastaneye ilişkin sözlü soru önergesi (6/400) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 6.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde’de yeni bir devlet hastanesi yapılıp
yapılmayacağına ilişkin sözlü soru önergesi (6/413) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 7.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Şehitkamil
Devlet Hastanesi ile Gaziantep’e sağlık kampüsü
yapımına ilişkin sözlü soru önergesi (6/424) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 8.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, özel sektörce kurulan sağlık merkezlerine ilişkin
sözlü soru önergesi (6/438) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı 9.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Batman’da verilen
yeşil kartlara ilişkin sözlü soru önergesi (6/474) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 10.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Çekirge Çocuk
Hastalıkları Hastanesine ilişkin sözlü soru önergesi (6/480) ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağ’ın cevabı 11.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, yeşil kart verilen
kişilere ilişkin sözlü soru önergesi (6/485) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 12.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Haydarpaşa Numune
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi hakkındaki iddialara ilişkin sözlü soru
önergesi (6/518) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı 13.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
sözleşmeli personel istihdamına ilişkin sözlü soru önergesi (6/522) ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 14.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz’ün, Akhisar Devlet
Hastanesi ek bina inşaatına ilişkin sözlü soru önergesi (6/526) ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 15.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz’ün, Manisa’daki sağlık
personeli açığına ilişkin sözlü soru önergesi (6/527) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 16.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, başhekim yardımcılarının sayılarına ilişkin
sözlü soru önergesi (6/538) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı 17.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, eşdeğer ilaçlara ilişkin sözlü soru önergesi
(6/541) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 18.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, teşhis ve tedavide kullanılan ilaçlara ilişkin
sözlü soru önergesi (6/542) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı 19.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde’ye yeni bir devlet hastanesi yapımına ilişkin
sözlü soru önergesi (6/556) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı 20.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Çivril Devlet
Hastanesindeki bir ölüm olayına ilişkin sözlü soru önergesi (6/577) ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 21.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, Adana’da özel bir sağlık
kuruluşunda yaşanan bir olaya ilişkin sözlü soru önergesi (6/653) ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 22.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan İlinin içme suyu
sorunlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/687) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 23.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, alkol ve madde bağımlılığı tedavi merkezlerine
ilişkin sözlü soru önergesi (6/703) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı 24.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Karadeniz Bölgesinde kanser hastalığının
çoğalmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/764) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 25.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, hazır gıdaların sağlığa etkisine ilişkin sözlü
soru önergesi (6/765) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96) 2.- Markaların
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (1/663) (S. Sayısı: 319) VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- İstanbul
Milletvekili Bihlun Tamaylıgil’in,
tasarruf sahiplerini mağdur eden holdinglere yönelik çalışmalara ilişkin sorusu
ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5375) 2.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, işkenceden yargılanan cezaevi personeline ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/5521) 3.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’de sunucu ve yorumculara ödenen ücretler
ile yayın alımlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet
Aydın’ın cevabı (7/5895) 4.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal’ın, TRT’nin program, film ve
dizi alımlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın
cevabı (7/5898) 5.- İstanbul
Milletvekili Hüseyin Mert’in, Vakıfbank’a ait bir tesisin tadilatına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/5900) 6.- Hatay
Milletvekili Abdulaziz Yazar’ın, İskenderun
Körfezi’ndeki kirliliğe ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/5912) 7.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, özelleştirme
sonucu geçici personel statüsüne aktarılan personelin durumuna ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/5984) 8.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’de reel
sektörün desteklenmesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet
Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/5995) 9.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
bir sınır kapısına x-ray cihazı alımına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın
cevabı (7/6014) 10.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Gümrük Müsteşarının Cenevre’de katıldığı bir
toplantıya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/6020) 11.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Aktütün saldırısıyla
ilgili açıklamasına, Terör hakkında
yaptığı bazı açıklamalara, İlişkin soruları
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/6062),
(7/6063) 12.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Niğde ilindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı
(7/6102) 13.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, dâhilde alınan KDV’ye, İthalde alınan
KDV’ye, İlişkin soruları
ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı
(7/6105),(7/6106) 14.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, bazı kurumlara sınavsız personel alındığı
iddialarına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun
cevabı (7/6149) 15.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki hava kirliliğine ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/6169) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 14.04’te açılarak yedi oturum yaptı. Muğla
Milletvekili Gürol Ergin’in, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının bazı uygulamalarına, Edirne
Milletvekili Necdet Budak’ın, Tarım Haftası’na, İlişkin gündem
dışı konuşmalarına; Erzurum
Milletvekili Zeki Ertugay’ın, 10 Ocak 2009 tarihinin
Türkiye’de tarım öğretiminin başlamasının 163’üncü yıl dönümüne ilişkin
açıklamasına; Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi. Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, emeklilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı
bir konuşma yaptı. Muğla
Milletvekili Gürol Ergin, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker’in, sözlerini çarpıttığı iddiasıyla bir
açıklamada bulundu. İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin ve 24 milletvekilinin, bir Alman şirketine yönelik
rüşvet iddialarının (10/305), İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 20 milletvekilinin,
kot taşlama atölyelerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği sorunlarının (10/306), Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri; Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 20 milletvekilinin,
suç örgütleriyle mücadeledeki son gelişmeler konusunda bir genel görüşme
açılmasına ilişkin önergesi (8/9); Genel Kurulun
bilgisine sunuldu, önergelerin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmelerinin,
sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının; 1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri Komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi. 2’nci sırasında
bulunan, Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu
Raporu’nun (1/526) (S. Sayısı: 218) görüşmeleri tamamlanarak, yapılan açık
oylamadan sonra, 3’üncü sırasında bulunan,Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin
Akbulut’un; Dernekler Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 22
Milletvekilinin; 23.11.2004 Tarihli ve 5253 Sayılı Dernekler Kanununun 27.
Maddesinde Kızılay ile İlgili Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
İçişleri Komisyonu Raporu’nun (2/290, 2/286) (S.Sayısı: 283) görüşmeleri tamamlanarak,
Kabul edildi. 20 Ocak 2009 Salı
günü, saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 19.56’da son verildi.
No.: 50 II.- GELEN KÂĞITLAR 19 Ocak 2009 Pazartesi Tezkereler 1.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelik’in Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/661) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.1.2009) 2.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/662) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna (Başkanlığa geliş tarihi:
14.1.2009) 3.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/663) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna (Başkanlığa geliş tarihi:
14.1.2009) Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri 1.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinin
desteklenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5890)
2.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, okulların su ve
elektriklerinin kesilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5893)
3.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, Roj Tv’nin
kapatılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5899)
4.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, doğalgaz zammına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5901)
5.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman ve GAP Bölgesindeki işsizliğe ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5903)
6.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, Kızılay Çapa Kan
Merkezinde işten çıkarılan personele ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5904)
7.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, Aile Şurasında yaptığı
bir konuşmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5905) 8.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, reel sektörün
kredilendirilmesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/5913)
9.- Bursa Milletvekili
Hamza Hamit Homriş’in, banka borcu nedeniyle icra
takibine uğrayanlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/5914)
10.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, yabancı iştirakli bankalarca reel sektöre
verilen kredilere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/5915) 11.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, İMKB’de yabancıların
gerçekleştirdiği işlemlere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/5916)
12.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, bir termik santralin
yol açtığı çevre sorunlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5919)
13.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, AB’nin bor madeniyle ilgili
bir kararına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5920)
14.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, bazı olaylarda gözaltına
alınan ve tutuklanan çocuklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5921)
15.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, Konya’da Büyükşehir
Belediyesi ve bazı belediyeler tarafından kurulan şirketlere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5922)
16.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, haklarında inceleme ve
soruşturma yapılan belediye başkanlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5923)
17.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Teftiş Kurulunun
belediye şirket ve işletmelerini denetimine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5924)
18.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, Aliağa Belediyesindeki bir yolsuzluk iddiasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5925)
19.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın,
Almanya’dan iadesi talep edilen bazı sanıklara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5926)
20.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenlerine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5930)
21.- Hatay
Milletvekili Fuat Çay’ın, bazı imamların ders vermekle görevlendirildiği
iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5931)
22.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan Üniversitesine
arsa ve bina temin edilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5932)
23.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, özel sağlık kuruluşlarındaki işten çıkarmalara
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5933)
24.- Batman
Milletvekili Bengi Yıldız’ın, bir köydeki sağlık ocağının durumuna ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5935)
25.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki hastanelerin
ihalelerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5936)
26.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki hastanelere
atanan başhekimlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5937)
27.- İstanbul
Milletvekili Şinasi Öktem’in, Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanununun uygulamasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5938)
28.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, yaş sebze ve meyve
ihracatındaki sorunlara ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5939) 29.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, tütüne yapılan desteklemelere ve Alternatif Ürün
Projesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5940)
30.- Mersin Milletvekili
Behiç Çelik’in, muz üreticilerinin sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5941)
31.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, İzmir’de
küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5942)
32.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, çiftçilerin kredilendirilmesine ve buğday
desteklemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5943)
33.- Batman
Milletvekili Bengi Yıldız’ın, Batman’daki bazı yolların ve bir köprünün
yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5944)
34.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars ilindeki
karayolları teşkilatına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5945)
35.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Balıkesir-Bandırma-Susurluk bölünmüş yoluna
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5946)
36.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, İzmir’le ilgili bazı ulaşım projelerine
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5948)
37.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, uzman jandarmaların özlük
haklarına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5952)
38.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, basında yer alan bir açıklamasına ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5954) 39.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, kamu
çalışanlarına toplu sözleşme hakkı tanınmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5957)
40.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, kamu görevlilerine toplu sözleşme hakkı
tanınmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5958)
41.- Batman
Milletvekili Bengi Yıldız’ın, Jandarma Teşkilatının idari konumuna ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5959)
42.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Bağdat’ta yapılan bir toplantıya ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5961) 43.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Jandarma Bölgesindeki okulların güvenliğine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5962) No.: 51 20 Ocak 2009 Salı Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan ve 20 Milletvekilinin, adrese dayalı nüfus kayıt
sistemi ve seçmen kütüklerine yönelik iddiaların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/307)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.01.2009) 2.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 23
Milletvekilinin, erken yaşta evlilik konusunun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/308)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.01.2009) 3.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 Milletvekilinin,
bor madenciliğindeki sorunların araştırılarak bor kaynaklarının etkin
değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/309) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.01.2009) 20 Ocak 2009 Salı BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa) BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 46’ncı Birleşimini
açıyorum. Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Sayın
milletvekilleri, Hükûmet adına İçişleri Bakanı Sayın
Beşir Atalay’ın, mahallî idareler seçimleri öncesinde seçmen listeleriyle
ilgili olarak yaşanan tartışmalarda sıkça gündeme getirilen Kimlik Paylaşımı
Sistemi, vatandaşlık numarası, Adres Kayıt Sistemi gibi Bakanlığınca yürütülen
çalışmalar hakkında, İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre gündem dışı söz talebi
vardır. Gündeme geçmeden önce bu talebi yerine getireceğim. Sayın Bakanın
açıklamasından sonra, istemleri hâlinde siyasi parti gruplarına ve grubu
bulunmayan milletvekillerinden birine söz vereceğim. Grubu bulunmayan
milletvekilleri için söz talebi kaydı başlamış bulunmaktadır. Grup üyesi
olmayan sayın milletvekillerinin söz taleplerini Başkanlığımıza bildirmelerini
rica ediyorum. Konuşma süreleri Hükûmet için yirmi, siyasi parti grupları için on, grubu
bulunmayan milletvekilleri için beş dakikadır. Sayın Bakanım,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Hükûmetin Gündem Dışı
Açıklamaları 1.- İçişleri Bakanı Beşir
Atalay’ın, mahallî idareler seçimleri öncesinde seçmen listeleriyle ilgili
olarak yaşanan tartışmalarda sıkça gündeme getirilen Kimlik Paylaşımı Sistemi,
vatandaşlık numarası, Adres Kayıt Sistemi gibi Bakanlığınca yürütülen
çalışmalar hakkında gündem dışı açıklaması ve Diyarbakır Milletvekili
Selahattin Demirtaş, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İzmir Milletvekili
Oktay Vural ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın
grupları adına, Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin
şahsı adına aynı konuda konuşmaları İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Bugün, hem Adrese
Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi hem de dolaylı olarak seçmen kütükleriyle ilgili yüce
heyetinize bilgi sunacağım. Yalnız, önemli bir hususa değinerek sözlerime
başlamak istiyorum. Bildiğiniz üzere seçmen kütükleri, Yüksek Seçim Kurulunun
yetki ve sorumluluğunda olan bir konudur. Dolayısıyla bu konuda düzenleme
yapan, gerektiğinde açıklama yapması gereken, varsa itirazları sonuçlandıracak
olan merci Yüksek Seçim Kuruludur. Zaten Yüksek Seçim Kurulunun Sayın Başkanı
konuyla ilgili değişik defalar açıklamalar yapmıştır. Ancak kişisel bilgilere
ilişkin veri tabanı ve Adres Kayıt Sistemi, Bakanlığıma bağlı bir kurumda
bulunduğundan, dolayısıyla seçmen kütükleri de bu kurumun bilgilerine dayalı
olarak oluşturulduğundan bu yönüyle bazı açıklamalar yapmayı, siz değerli
milletvekilleri ve vatandaşlarımızı bilgilendirmeyi gerekli gördüm. Açıklamalarımı
da bu çerçevede yapmaya çalışacağım. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; birkaç aydır mahallî seçim atmosferine girilmiş
olmasıyla birlikte yeni bir tartışma konusu ülke gündemine gelmiştir. Seçmen
listelerinin askıya çıkarılmasından sonra seçmen sayısındaki artışın ardında
derin manalar aranmaya başlanmıştır. Bazı siyasi parti temsilcileri, medya
mensupları konuyla ilgili analizler yaptılar ve yapmaya da devam ediyorlar. Biz
bu eleştirilerin iyi niyetle yapılan eleştiriler olduğuna inanmak istiyoruz. Bakınız değerli
arkadaşlarım, MERNİS ve bunun tamamlayıcısı olan projelerle yeni bir sisteme
geçildiğini biliyorsunuz. Bütün nüfus hizmetlerinin on-line
yapılmasının altyapısı Hükûmetimiz döneminde
oluşturulmuştur. Tüm vatandaşlarımıza Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası
verilmiş, bu bilgiler elektronik ortamda kurum ve kuruluşların kullanımına da
açılmıştır. Ardından son olarak bu bilgiler kişilerin adres bilgileriyle
eşleştirilmiştir. İşte seçmen listelerini etkileyen bu çalışmaların
ayrıntılarına biraz sonra gireceğim. Bu anlattıklarım çok önemli ve büyük
çalışmalar değerli arkadaşlar. Türkiye büyük bir ülke. 70 milyonun
üzerinde bir nüfusumuz var ve gerçekten Hükûmetimiz
döneminde, bu konuda çağdaş, yeni bir sistem getirilmiş, sistem baştan sona değiştirilmiş
ve örnek, daha kolay yürüyen, çokça faydalanacağımız bir sistem
oluşturulmuştur. Tabii bu çalışmalar sırasında kısmen bazı aksamalar,
eksiklikler olmuş olabilir. Bu, işin doğasında vardır. Ancak bu aksaklıkların
düzeltilmesine ilişkin mekanizmalar sistemin içinde vardır ve aksamaksızın da
işletilmektedir. Bazı küçük örnekleri gündeme getirerek sistemi topyekûn sakat
ilan etmenin sağduyulu bir yaklaşım olmadığı da muhakkaktır. Seçmen
listeleriyle ilgili olarak da bizlere düşen, vatandaşlarımızı bu yönde
bilgilendirmek, partilerimizin teşkilatları aracılığıyla seçmen listelerini
takip etmek, müdahale gereken durumlarda ilgili seçim kurullarına konuyu
iletmektir. Ben, hatta
bunların medyada da örnekler olarak yer almasından memnun oluyorum, medyamıza
da teşekkür ediyorum. Çünkü, bu sebeple, bu şekilde,
bazı aksamalar varsa bunlar görülüyor ve hemen düzeltiliyor, üzerine gidiliyor.
Zaten, böyle büyük bir çalışmada bazı küçük aksaklıkların, hataların olmaması
da mümkün değildir, buna biz böyle bakıyoruz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3152 sayılı İçişleri
Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un 10’uncu maddesinde nüfus
hizmetlerini düzenlemek, yürütmek, takip etmek, denetlemek ve değerlendirmek,
usulüne göre tesis edilmemiş kayıtların silinmesini karara bağlamak, maddi
hataları düzeltmek, aile kayıtlarını birleştirmek, mükerrer kayıtları birbirine
göre tamamlamak ve diğerlerini silmek, nüfus hizmetleriyle ilgili olarak diğer
bakanlık, kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak görevi İçişleri
Bakanlığının ana hizmet birimi olan Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel
Müdürlüğüne verilmiştir. Türk Medeni
Kanunu ve Nüfus Hizmetleri Kanunu uyarınca nüfus kütükleri, Türk
vatandaşlığının ispatında ve belgelendirilmesinde esas olduğu kadar, kişinin
kimliği, medeni hâli ve aile bağlarının belirlenmesinde de temel resmî
belgelerdir. Nüfus kütüklerinde kişilerin kimliğine ilişkin adı, soyadı, ana
baba adı, doğum yeri, doğum tarihi ve nüfus olaylarına ilişkin bilgiler ile
kişinin kaydına ulaşılmasını sağlayan Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası ve
kayıtlı olduğu yere ilişkin il, ilçe, köy, mahalle, cilt, hane gibi bilgiler
yer almaktadır. 2006 yılında yürürlüğe giren 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri
Kanunu’nun 7’nci maddesi ile kişilerin yerleşim yeri, yani ikametleri, adres
bilgileri de nüfus kütüklerinde bulunması gereken kişisel bilgiler içine dâhil
edilmiştir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Adres Kayıt Sistemiyle ilgili kısaca bilgilendirmek
istiyorum. Adres Kayıt Sistemiyle Türk vatandaşları ile Türkiye’de yaşayan
yerleşik yabancıların yerleşim yeri ve diğer adres bilgilerinin elektronik
ortamda, merkezî bir yapı içerisinde güncel olarak tutulması ve adres
konusundaki dağınıklığa son verilmesi amaçlanmıştır. Biliyorsunuz,
2005 yılında Hükûmet olarak bir karar verdik. Bu
eski, ilkel ve sonu sıfırla biten, onlu yıllarda yapılan, yani çok geç yapılan
nüfus sayım sistemini kaldırmak, sürekli kendisini güncelleyen çağdaş sistemi
kurmak… Bu çerçevede bunun kanunu 22’nci Dönemde yüce Meclisimizden çıkmıştır
ve Hükûmet olarak da biz bunun gereğini yapmışızdır. Burada
biliyorsunuz üç tane ana liste oluşturuldu: 1) Türkiye’de
yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının listesi. 2) Dışarıda
yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının listesi. Eskiden burada
belirsizlikler vardı. Bir anlamda genel olarak biliniyordu ama il bazında
vesaire bilgiler yoktu, bunlar da tamamlanmıştır. 3) Türkiye’de
yaşayan yabancı ülke vatandaşlarının listesi. Bu üçlü sistem şu
anda kurulmuştur, işlemektedir. Adres Kayıt Sisteminin
nasıl oluşturulduğunu aslında o günlerde takip edenler biliyor. Adres Kayıt
Sisteminin daha iyi anlaşılabilmesi için hem sistemin kuruluşuna hem de sonraki
sürece biraz daha yakından bakmakta fayda vardır diye düşünüyorum. Bir ülkede veriye
dayalı yönetimi gerçekleştirmek için güncel ve güvenilir bilgilerin önemi
bilinmektedir. Doğru planlama ve kamu kaynaklarının etkin kullanımı için
kişilerin yerleşim yeri, adres bilgilerine ihtiyaç vardır. Bilindiği gibi,
2007 yılına kadar yerleşim yerleri nüfuslarına ilişkin bilgi on yılda bir
yapılan genel nüfus sayımlarıyla elde ediliyordu. Ancak bu durum karar alıcılar
açısından kritik olan güncel bilgi ihtiyacını ara yıllarda karşılamadığı gibi,
her nüfus sayımından sonra yöntem ve kaliteyle ilgili tartışmalar oluyordu.
Sadece bir gün sokağa çıkma yasağıyla uygulanıyor ve sayımdan sonra da
tartışmalar başlıyordu. Bazen yerleşim yerinin nüfusunu fazla göstermek için o
yerleşim yerlerinden göç edenler büyük şehirlerden oraya geliyor ve kayıtlarını
orada yaptırıyordu, bu tür ciddi hatalar oluyordu. Belediyelerin İller
Bankasından aldığı gelirler bu nüfusa göre olduğu için ve on yıl donuk kaldığı
için tabii o yerleşim yeri nüfusu on yıl boyunca dışarıdan gelen taşıma nüfusla
kabarık gösteriliyor ve bir anlamda da haksız gelir o yerleşim yerlerine
gidebiliyordu. Bu, diğer açıdan da ciddi planlama aksaklıklarına yol açıyordu. Çünkü, öncelikle belediyeler ve tabii bütün kamu hizmetleri
için yerleşim yerinin tam nüfusunun bilinmesi hizmet planlaması açısından çok önemliydi.
İşte, Türkiye İstatistik Kurumu bu çalışmayı yaptı, 2007 yılında bunu tamamladı
ve İçişleri Bakanlığına devretti. Sistem şu anda İçişleri Bakanlığı bünyesinde
yürüyor. Tabii, Sayın
Başkanım bana yirmi dakika verdiler, umarım birazcık müsamaha gösterirler. Ben
biraz da bazı bilgileri gerçekten bu vesileyle yüce Parlamentoya sunmak
istiyorum. Çünkü, burada değişik zamanlarda
tartışmalarda çok böyle bilgiye dayanmayan ve gerçeği yansıtmayan şeyler
söyleniyor. O açıdan biraz ayrıntı verirsem, arkadaşlarımız bu konuyu daha iyi
anlamış olacaklardır. Tabii, bu
sistemin kurulmasında önce adres veri tabanı… İlk defa Türkiye’de uluslararası
standartta adres veri tabanı kurulmuştur. Bütün yerleşim yerlerinin hatta şehir
dışında, yerleşim yeri dışında, işte benzin istasyonu gibi yerlerin, bütün
yerlerin çağdaş dünya standartlarına uygun, mükerrerlik olmayan bir adres veri
tabanı bu çerçevede oluşturulmuştur. Burada belediye başkanlarımızın,
belediyelerimizin, il özel idarelerimizin çok büyük çabası olmuştur ve bunu çok
önemli görüyorum. Şu anda bu adres veri tabanına dayalı olarak yeni
otomobillerle ilgili falan, rehberlik sistemi falan bu yeni adres veri
tabanıyla ancak üretilebilmektedir. Yani, bu çok yerde kullanılmaktadır ve ilk
defa Türkiye’de bu oluşmuştur. Onu bu vesileyle ifade etmiş oluyorum. Peşinden de, tabii, bu adres veri tabanına dayalı olarak bütün
haneler ziyaret edilmiş ve vatandaşlarımız hem adresle irtibatlı olarak, hem
vatandaşlık numarasıyla irtibatlı olarak kaydedilmiştir ve artık illerimizin,
ilçelerimizin, köylerimizin, mahallelerimizin nüfusunda bu kadar net bir
belirleme olmuş, mükerrerlik kalmamış, abartılı nüfus kalmamış ve esasen
beldelerimizle ilgili son tespitlerde de gördük. Gerçekten daha önce çok
fazla nüfusun birazcık da farklı yöntemlerle oralara yazıldığını fark etmiş
olduk. Şimdi, bu işlemler esnasında Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası anahtar
olarak kullanıldığından, bir kişinin birden fazla yerde kayıtlı olmasının önüne
geçilerek mükerrerlik tamamen önlenmiştir. Daha sonra ne yapılmış? Altmış gün
askıya çıkarılmıştır, iki ay askıda kalmıştır. Tabii bu kadar büyük bir
çalışmada eksikler olabilir, yazılmayanlar olabilir, unutulanlar olabilir,
ihmaller olabilir, adreste kaymalar olabilir. İki ay askıda kalmıştır ve bu
ciddi şekilde medyayla da hatırlatılmıştır vatandaşlarımıza, askıları
görsünler, listeleri görsünler. Bu şekilde, 2007 yılının sonunda İstatistik
Kurumu bu sayımı tamamlamış ve Bakanlığımıza devretmiştir. Şimdi, bundan
sonraki çalışmalar hep güncellemedir, yani yerleşim yerinin değiştirilmesi
yenisinin edinilmesine bağlıdır, adres değiştirme mümkündür. Bütün bunlar tabii
gerekli yerlere başvurarak mümkün olabilmektedir. Doğumlar, ölümler, nüfus
hareketleri bildirilmekte ve artık kendini yenileyen bir nüfus sistemimiz böyle
yürümektedir. Burada yine tabii muhtarlarımıza da büyük işler düşmektedir.
İşte, bizim Adres Nüfus Kayıt Sistemiyle ortaya koyduğumuz ve bugün gerçekten
övündüğümüz böyle bir yapıdır. Bakın, şöyle
kısaca, bu sistemle neler elde ettik, faydalarını bir defa daha ifade edeyim:
Her kurum kendi kaydını oluşturmak için bütçe ayırmamakta ve böylece kamu
kaynaklarının etkin kullanımı sağlanmaktadır. Eskiden Millî Eğitim, Sağlık
Bakanlığı, Tarım Bakanlığı, birçok bakanlığımız hizmetini planlayabilmek için
nüfus tahminleri yapmaya çalışıyordu, şimdi artık bütün kurumlarımız bu sistemi
kullanıyor ve yerleşim yeri bazında güncel nüfusun nitelik ve niceliklerine
ilişkin güvenilir istatistik üretilmeye devam ediliyor. Sayımlarda eve kapanma
zorunluluğu tamamen ortadan kalkmıştır. Adres ve nüfus tek merkezden takip
edilmektedir. Nüfus sayımı ve tespitlerinde seçmen kütüklerinin oluşturulması
ve güncelleştirilmesindeki ek maliyet yükü de ortadan kalkmıştır ve Kent Bilgi
Sistemi bu ulusal adres veri tabanıyla gerçekten iyi takip edilmektedir. Şimdi, değerli
arkadaşlar, inanın bu değişik sistem, Türkiye’ye getirdiğimiz bu yeni sistem
yeterince de takdir edilmemiştir, hatta muhalefet “Çağdaş bir sistem
getirdiniz.” diye bir defa teşekkür edeceğine, sürekli bu konuda eleştiriler
getirmiştir. Ve şimdi de buna
dayalı olarak seçmen kütüklerine ilişkin bilgileri sizinle paylaşmak istiyorum.
Bildiğiniz üzere, bu Parlamentonun kabul ettiği, 22/3/2008
tarihinde yürürlüğe giren 5749 sayılı Kanun ile 298 sayılı Seçimlerin Temel
Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanun’da değişiklik yapılmıştır. O
Kanun’u hatırlatıyorum, önemle, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Kanunu’nu
hatırlatıyorum. Yakın zamanda sizin tarafınızdan çıkarılmış bir Kanun. Kanun’un
4’üncü maddesi gereğince, seçmen kütüklerinin Adres Kayıt Sistemi esas alınarak
Yüksek Seçim Kurulunca belirlenecek usul ve esaslara göre her yıl düzenlenmesi,
sürekli bilgi toplama ile her seçim döneminde güncelleştirilmesi hükme
bağlanmıştır. Böylece kişinin iradesine bakılmaksızın, anayasal hak ve
yükümlülük olan seçmen kütüğü ve listesinin eksiksiz olarak oluşturulmasında
MERNİS ve nüfus kütükleri esas alınmıştır. Kişinin iradesine bağlı olarak
oluşturulan seçmen kütüğü uygulamasına 5749 sayılı Kanun’la son verilerek, nüfus
kütüklerine kayıtlı ve seçmen olabilme niteliğini taşıyan ve Türkiye’de ikamet
eden vatandaşlarımızın seçmen kütüklerinde yer alması mümkün hâle gelmiştir.
Kanun’un Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi sırasında bu madde ile
ilgili olarak hiç kimsenin bir itirazı da olmamıştır. Sadece yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızın mektup ile oy verebilmesi hususu muhalefet tarafından
Anayasa Mahkemesine götürülmüş ve bu kısım mahkemece iptal edilmiştir yani
seçmen listelerinin Adres Kayıt Sistemi esas alınarak oluşturulması ve
kişilerin iradesine bakılmaksızın seçmen olabilmesi düzenlemesine ilişkin
hiçbir itiraz yasalaşma sırasında ve sonrasında dile getirilmemiştir. Bu konuda
Meclis tutanakları apaçık ortada durmaktadır. Bu düzenlemeden
önce, bir kişiyi Türk vatandaşı olsa da, Türkiye’de yaşasa bile Yüksek Seçim
Kurulu resen seçmen yapamıyordu. Bunun önemle altını çiziyorum. Mutlaka
ilgilinin kendi başvurusu gerekiyor. Bu düzenlemeyle, artık nüfus kütüklerinde
yer alan herkesin Yüksek Seçim Kurulu tarafından seçmen yapılabilmesi mümkün
olmuştur. Eskiden olan
sistemi tekrar hatırlatıyorum. Eskiden olan sistem şu idi: Bir önceki seçimin
seçmen kütükleri muhtarlıklarda askıya çıkarılıyordu ve vatandaşlara
deniliyordu ki “Seçmen kütüklerini inceleyin. Seçmen olanlar yoksa başvursunlar
ve bunları kayda geçelim.” Eğer başvuran olursa onlar kayda geçiyordu,
başvurmayanlar kayda geçmemiş oluyordu. Şimdi, bu kanuni düzenlemeden önce
sürekli olarak eleştirilen gerçek seçmen sayısının altında bir seçmen listesinin
oluşması eleştirisi de sona ermiştir. Değerli
arkadaşlar, yani ikili sistem yürüyordu: Bir, nüfus sayımı, nüfus kayıtları. İki, seçmen kütükleri. Şu anda, bu ikili sistem kanunla
kaldırıldı, tek sistem yürüyor. Hem nüfus sayımının sonuçları hem seçmen kütükleri
aynı verileri paylaşıyor. 29 Mart 2009
tarihinde yapılacak mahallî idareler seçimleri nedeniyle, ilgili kanun
gereğince, İçişleri Bakanlığınca Yüksek Seçim Kurulunun talebi üzerine veri
desteği sağlanmıştır. Yüksek Seçim Kurulu tarafından, 298 sayılı Kanun’un
öngördüğü esas ve usuller çerçevesinde seçmen kütüğü listeleri oluşturulmuş ve
askıya çıkarılmıştır. Bu uygulamayla, Türk vatandaşı olup Türkiye’de ikamet
eden ve seçmen niteliğini haiz olup seçmen kütüğünde bulunmayan hiçbir
vatandaşımız kalmamıştır. Tartışma konusu olan bir önceki seçimde listelerde
yer alan seçmen sayısıyla son olarak askıya çıkarılan seçmen sayısı arasındaki
fark aslında geçmiş dönemlerde de hep olmuştur. Şimdi, geçmiş
seçimin birkaç verisini sunuyorum. TÜİK verilerine göre birkaç örnek vereyim:
1983 genel seçimlerinde seçmen niteliğine sahip kişi sayısı 23 milyon 270 bin
iken seçmen listelerine kayıtlı kişi sayısı 19 milyon 767 kişi idi. Yani
yaklaşık 4 milyon kişi seçmen listelerine kayıtlı değildi. 1991 genel
seçimlerinde seçmen niteliğine sahip kişi sayısı 32 milyon iken seçmen
listelerine kayıtlı kişi sayısı 29 milyon kişi idi. Yani yaklaşık 2,5 milyon
kişi seçmen listelerine kayıtlı değildi. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. 1995 genel
seçimlerinde seçmen niteliğine sahip kişi sayısı 37 milyon iken seçmen
listelerinde kayıtlı kişi sayısı 34 milyon kişi idi. Yani yaklaşık 3,5 milyon
kişi seçmen niteliğine sahip olmasına rağmen, listelerde kayıtlı değildi. 2002
genel seçimlerinde seçmen niteliğine sahip kişi sayısı 43 milyon iken seçmen
listelerine kayıtlı kişi sayısı 41 milyon kişi idi. Yani yaklaşık 2,5 milyon
kişi seçmen listelerine kayıtlı değildi. Bunun yanında, geçen yıl yaptığımız
-22 Temmuz 2007 son seçim- 2007 genel seçimlerinde MERNİS veri tabanında on
sekiz yaşını doldurmuş ve Türkiye’de ikamet eden oy kullanma hakkına sahip 46
milyon 557 bin 166 Türk vatandaşı bulunuyordu. Tekrar ediyorum, 2007 genel
seçimleri MERNİS kayıtlarında on sekiz yaşını doldurmuş 46 milyon 557 bin 166
Türk vatandaşı bulunuyordu. Ancak bu tarihte yapılan milletvekili seçiminde
Yüksek Seçim Kurulu tarafından ilan edilen seçmen sayısı 42 milyon kişi idi.
Yani seçmen listelerine gidip kaydını yaptırmayan yaklaşık 4 milyon kişi vardı.
Sonuç olarak 29
Mart 2009 tarihi itibarıyla MERNİS veri tabanında, on sekiz yaşını doldurmuş
Türkiye’de ikamet eden 48 milyon 265 bin 644 Türk vatandaşı bulunmaktadır.
Yani, MERNİS kayıtlarında, bizim nüfus kayıtlarımızda, 29 Mart 2009’da on sekiz
yaşında olacak bütün vatandaşların ismi seçmen kütüklerinde kayıtlıdır ve
Yüksek Seçim Kurulu bunu esas almıştır, buna karar vermiştir. Şimdi ben, bütün
bunlara rağmen “6 milyon seçmen farkı var.” diye iddia edenleri anlamakta
zorluk çekiyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Geniş vadede 2 milyon 100 bin fark var, bir senede 2 milyon 100
bin. BAŞKAN – Sayın
Bakanım, lütfen buyurun. İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sağ olun. Sistemi bu kadar
açıklıkla anlatıyoruz. Bu sistem açıktır, gelip incelenebilir,
değerlendirilebilir. Bu verilerin hepsi bellidir, 6 milyonun niçin, nereden
geldiği… Bakın, ta 80’den beri seçimlerdeki bu farkı açıklıyorum. Biz,
Türkiye’de yanlış bir sistemi düzelttik, yanlış yürüyen bir sayımı, yanlış
yürüyen bir seçmen kütüğü belirleme sistemini yeniledik değiştirdik; bundan
memnun olmanız lazım. Böyle bir şey olur mu arkadaşlar! Sayım sonucu seçmen
olmuş 46 milyon kişi var ama seçmen kütüğünde 42 milyon var. Niye? Gidip
başvurmuyor, “ben de seçmenim” diye başvurmuyor. Biz de bekliyoruz ki o gelsin
başvursun. Şimdi ne
yapıyoruz? Seçmen hakkını kazanmış bütün vatandaşları biz, kendisi istesin
istemesin, başvursun başvurmasın, seçmen kütüğüne kaydediyoruz, olay bundan
ibaret. OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Bakan yanlış ifade ediyor. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – İster dağda ister mezarda olsun! İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bu, bu kadar kolay ama buna niye itiraz ediliyor, bunu
anlamakta da zorluk çekiyoruz. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Bakan, mezardakini kaydediyorsunuz. İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli arkadaşlar, vatandaşlarımızın tamamı seçmen
listelerinde adres kayıtları esas alınarak yapılmıştı. Şimdi vaktimiz olsa da
ben burada, sizin burada dile getirdiğiniz örnekleri cevaplasam ama Sayın
Başkan… K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Bakan, bloklar yazılmıyor, o neden? İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sayın Başkan… K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Bloklar yazılmıyor bloklar, hiç yok! İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Çıkıp konuşacaksınız burada Sayın Başkan, sizlerin
sözcüleri konuşacak. HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Bakan, keşke önce biz konuşsaydık da sonra siz cevap verseydiniz. İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Şimdi, Sayın Başkan, tabii, Hükûmetin
bu konuda açıklamasına biraz daha fazla vakit verilebilirdi, ben gene de çok
teşekkür ediyorum. Örneklerin
hepsini inceledik. Ben başta da şunu söylüyorum: Biz büyük ülkeyiz, 71 milyon
civarında nüfusumuz var, 46-47 milyon seçmenimiz var. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Hani 70 milyondu! İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Tabii ki yanlışlıklar olabilir, tabii ki yanlışlıklar
olabilir, hatalar olabilir. İşte askılar onun için. Bakın, seçmen listeleri 30
Ocağa kadar askıda. Herkes gidecek, düzeltecek. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Nereden bilecek de itiraz edecek? OKTAY VURAL
(İzmir) – Ölü nasıl müracaat edecek Sayın Bakan! BAŞKAN – Sayın
Bakanım, teşekkür cümlenizi alayım efendim. Buyurun. Lütfen… OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Bakan, nasıl bileceğim de itiraz edeceğim! Kim ölü, nasıl
bileceğim! BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakanım, Genel Kurula teşekkür ediniz. İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Şimdi, benim, burada dile getirilen, toplu kayıtlar,
şu, bu… Bakın, şunun hepsi gazetelerde veya burada Parlamentoda seçmen
kütükleriyle ilgili veya sayımla ilgili dile getirilen hususların
araştırılması, aslının burada cevaplamasıdır. Tabii vaktim yok. Burada dile
getirilenlerin hepsinin cevabı var burada. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Bakan, İstanbul Milletvekilimiz ailece yok, bakın, ailece yok. BAŞKAN – Sayın
Bakanım… İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bazıları –doğrudur- düzeltilmiştir. Bazıları yanlış
haberdir. FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – Ailece yokuz, daha ne söyleyeyim! İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Arkadaşlar, burada eleştireceğimize, bunların
düzeltilmesi için gayret sarf edelim. BAŞKAN – Sayın
Bakanım… İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bunların hepsinin yolu var. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Ailece yok, Nur Serter… OKTAY VURAL
(İzmir) – Biz ne diyoruz! İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. Sayın Başkan,
teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Bakan, ölüyü diriltiyorsun, “Niye eleştiriyorsun?”
diyorsun. Ölüyü nasıl diriltiyorsun sen! BAŞKAN –
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili ve Grup Başkan
Vekili Sayın Selahattin Demirtaş. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Bakan, anlaşılmadı. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Ölüyü seçmen olarak diriltiyorsunuz. 2 milyon 100 bin nüfus
artırıyorsunuz bir yılda, ölüyü kaydediyorsun, sonra da “İtiraz ediyorsunuz.”
diyorsunuz. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Demirtaş. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. İç Tüzük’ün 59’uncu maddesi
uyarınca Hükûmetin yapmış olduğu açıklamaya karşı
grubumuzun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım. Değerli
arkadaşlar, Türkiye’de neredeyse her seçim dönemi öncesinde seçmen kütükleriyle
ilgili bir tartışma yaşanır. Kimi seçim bölgelerinde seçmen sayısının taşıma usulü
fazla olduğu, kimi seçim bölgelerinde kasıtlı silim yapıldığı ve seçmenlerin
kütükten silindiği konuları tartışılır. Ama hiçbir seçim döneminde şu anda
yaşandığı kadar ciddi bir anayasal ve yasal kriz yaşanmamıştır. Her seçim
döneminde tartışmalar olmuştur, bunlar da üzücüdür. Seksen beş yıllık
cumhuriyetin, hâlen demokrasinin çok önemli bir unsuru olan seçimler konusunda
bu meseleyi, seçmen kütükleri meselesini çözememiş olması hazin bir durumdur.
Şimdi geldiğimiz noktada önceki seçimlere kıyasla daha rahat bir seçmen
kütüğüyle, daha demokratik, daha şeffaf bir seçmen kütüğüyle seçimlere gitme
beklentisi taşıyan toplum daha ciddi bir krizle karşılaşmıştır. Mesele Sayın
Bakanın üstünde durduğu şekliyle sadece 6 milyon seçmenin artmış olması
meselesi değildir. Bu aslında ana sorunun yanında ortaya çıkmış tali bir
sorundur. Gerçeği de ifade ediyor olabilir, 6 milyon seçmen gerçekten de artmış
olabilir. Mesele bu değildir. Türkiye’de seçmen kütükleri Anayasa gereği YSK
tarafından hazırlanır. Yasada da bu şekilde açık bir görev verilmiştir, bir
yargı kurumuna bir görev verilmiştir. Şimdi yapılan nedir? Yürütmenin bir
organı, yürütmeye bağlı bir organ seçmen kütüklerini belirlemektedir. Yani işin
esası problemlidir, işin esasıyla ilgili ciddi bir anayasal ve yasal sıkıntı
vardır. Bu sorun bu şekilde algılanmak, cevaplanmak veya düzeltilmek yerine
maalesef ki Sayın Bakan TÜİK’in çok iyi bir çalışma
yaptığını, çok iyi bir veri hazırladığını ve bu verilerin hem diğer devlet
kurumları tarafından hem de YSK tarafından rahatlıkla artık kullanılabileceğini
ifade etmektedir. Doğrusu bu kadar
tartışmalı bir TÜİK çalışması YSK’da bu kadar sıkıntı
yarattıktan sonra diğer kurumların vay hâline! Eğer diğer kurumlar da bu
verilere dayanarak planlamasını yapacaklarsa herhâlde onların karşılaşacağı
sorunlar da YSK’nın karşılaştığı sorundan çok farklı,
çok daha düşük düzeyde bir sorun olmayacaktır. Değerli
arkadaşlar, seçim işi demokratik, şeffaf olsun diye özellikle yargı kurumu
tarafından yürütülür. Bütün hazırlıkları yargı gözetiminde ve denetiminde
yapılır. Çünkü en nihayetinde seçimlerde yarışın adil olabilmesi, demokratik
olabilmesi için yürütmenin mümkün olduğunca minimum seviyede seçim işlerine
karışması öngörülür. Bütün demokratik yasalar, anayasalar bu şekilde meseleyi
düzenlerler. Şimdi, seçim
kütüklerinin yüzde 100’ü, tamamı TÜİK tarafından hazırlanmış bir seçimin
tartışmalı olması doğal bir konu değil midir değerli arkadaşlar? İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – TÜİK tarafından hazırlanmadı. Yüksek Seçim Kurulu seçim
listesini hazırladı; seçmen kütüğünü onlar hazırladı, onlar karar verdi. BAŞKAN – Sayın
Bakan, lütfen… Buyurun. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla) – Sayın Bakan, mesele… İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Yanlış ifade kullanıyorsunuz. SELAHATTİN DEMİRTAŞ
(Devamla) – …mesele de tam olarak budur işte. Kulağı buradan gösterirseniz
doğru göstermiş gibi oluyorsunuz ama mesele tam olarak budur. YSK hangi
verileri almıştır? TÜİK’in hazırlamış olduğu, Adrese
Dayalı Nüfus Kayıt Sistemiyle hazırlanmış verileri olduğu gibi, hiç dokunmadan
CD ortamında getirmiş kendi programlarına, bilgisayarlarına yüklemiş, oradan
ayıklamayı yapmış “on sekiz yaş üzeri bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları da
seçmendir.” demiştir, bu kadar. İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Neresi yanlış bunun? SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla) – Bu şekilde, seçmen kütükleri idare tarafından, yürütme
tarafından hazırlanmış olmuyor mu acaba? Sizin yapmış olduğunuz, Bakanlığınıza
bağlı bir kurumun yapmış olduğu bir çalışma yüzde 100, olduğu gibi YSK
tarafından kabul edilmiş ve siz “Bunu, biz hazırlamadık, bizimle ilgisi yok.”
derseniz, doğrusu bu tartışmalı bir konu olur. Bu konuda… İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – YSK, nüfus sayımı mı yapacak? SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla) – Şimdiye kadar nasıl yapmışsa Sayın Bakan o şekilde
yapacaktı. Seçmen kütükleri askıya çıktı, eğer şu anda o tartışma bu şekilde
yürüyorsa YSK’nın da yapması gereken -bir hukuk
kurumudur, yargı kurumudur- YSK’dan yapması beklenen
en azından, bu sorun Mecliste çözülmeyecekse, eski kütükler üzerinden
çalışmasını yürütmelidir çünkü TÜİK’in çalışması
tartışmalıdır değerli arkadaşlar. Tartışmalıdır, şu anda nüfusumuzu gerçekte
bilmiyoruz. Hiçbir kent, hiçbir şehir, hiçbir mahalle gerçek nüfusu bilmiyor
çünkü TÜİK sağlıklı bir çalışma yürütmedi. Şimdi, bu konu
tartışmalı, bu konuya esas teşkil eden formlar da imha edilmiş durumda yani
bunun aksini ispatlama için belgeleri isteseniz TÜİK bunları da imha etmiş
durumda, yani netleşmemiş bir konuda devletin elinde bulundurması gereken
evrakların, formların hepsi imha edilmiş durumda. O sayım formları, Adrese
Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’nde düzenlenen bütün formlar, evraklar da TÜİK
tarafından imha edildi; sözde, ilgili yasa gereği! Dolayısıyla, meseleyi
yeniden dönüp tartışalım, yeniden incelensin; gerçek nüfus neydi, maddi hata mı
yapıldı, desek böyle bir imkân da yok. Yeni baştan,
Türkiye'nin bütün mahalleleri, evleri tek tek
gezilerek yeniden tespit yapılmak durumunda. Yani TÜİK, zaten yüzüne
gözüne bulaştırdığı bir işi daha netleşmeden, bu defa delilleri ortadan
kaldıracak şekilde bütün evrakları, bütün resmî belgeleri imha etmiş durumda.
Bu kadar tartışmalı bir konunun en azından netleşmesi, kesinleşmesi
beklenebilirdi, en azından bir seçim yaşanabilirdi, üzerinden bir seçim geçmesi
beklenebilirdi değerli arkadaşlar. Şimdi, mesele
sadece muhalefetin meselesi midir, ortaya çıkmış olan 6 milyon artış, seçmen,
sadece muhalefetin mi seçmenidir ya da iktidarın mı seçmenidir? Mesele, tüm
Türkiye toplumunun meselesidir, Meclisin meselesidir. Sayın Bakanın da Hükûmetin de bu şekilde yaklaşmasını bekleriz. Yani sanki
bizim iddiamız, ortaya çıkan bu 6 milyonluk artış da AKP’nin seçmenidir ve
AKP’ye oy verecektir, AKP böyle bir seçmen kitlesi yaratmıştır! Açıkçası, bizim
iddiamız, bu şekilde bir iddia değildir. Kimin nasıl oy vereceğini sandıkta
herkesin vicdanı belirler. Dolayısıyla, kaygımız, bir oy kaydırması veya başka
bir kaygı değil. Demokratik irade neyse, halkın iradesi neyse sandığa o
yansısın istiyoruz. Eğer gerçekten 6 milyonluk artış varsa bu elbette ki
sandığa yansımalıdır. Fakat bir yargı kurumu, tümüyle, yüzde 100 bütün
verileri, yürütmeye ait bir veriden bu şekilde almaya zorlanamaz değerli
arkadaşlar. Ondan faydalanabilir, diğer kurumların yaptığı gibi faydalanabilir,
kendi seçmen kütüklerini hazırlarken ondan da faydalanabilir. Şimdi, Sayın
Bakan, ısrarla YSK’nın düzenliyor olduğu verilerinde
birkaç küçük hata olabileceğini belirtiyor ama durumun böyle olmadığını belki
her birimiz kendi yaşadığımız mahalleden yola çıkarak bile net bir şekilde
ifade edebiliriz. Ben yazılmadım, Diyarbakır’da oturuyordum yazılmadım değerli
arkadaşlar. Evime de not bırakılmadı, uyarı yapılmadı; buna rağmen ben kendim
gidip bildirdim ve Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’nde muhtara kendi istemimle
yazdırdım, TÜİK verilerine bu şekilde girdim. Niye gelmediler bilmiyorum, hani
oradaki anketörler kapımı da tanımıyorlardı, bilmiyorlardı ama kapım çalınmadı.
Kaç kapı bu şekilde çalınmadı, onu da bilmiyorum; hangi kafede
oturup bunları doldurdu anketörler, onları da bilmiyorum; kaç kişi fazladan
yazıldı, onları da bilmiyorum. Bir vatandaş olarak bu konuda kaygılıyım. Bu
kadarına hakkım olabilmeli en azından. Şüpheliyim, herkes şüpheli bu konuda,
herkes de bütün partiler de şüpheli bakmak durumunda ki vatandaşın içini rahat
ettirecek bir çözümü birlikte bulalım ve seçimlere bu şekilde gidelim. Değerli
arkadaşlar, aksi takdirde seçimlerin her biri, en küçük beldeden belki büyük
şehirlere kadar her biri tartışmalı hâle gelecektir, herkes tartışacaktır. Bakın, seçim
sonuçları… Elbette ki bir seçimi iki parti birden kazanmayacak bir yerde ve her
parti, seçimi kaybeden her parti veya her topluluk, grup, neyse, itirazını bu
çerçevede dile getirecek ve “Seçimler şaibeli oldu.” diyecek. “Zaten TÜİK’in verileri sıkıntılıydı, seçmen listeleri
problemliydi...” Her yerde bir tartışma, bir kaos
başlayacak ve herkes seçimin kaybedilmesini buna yükleyecek, bu meseleye
yükleyecek. Bu nedenle bu
sorun çözülmek durumundadır. Bir araştırma komisyonu kurulması –üç muhalefet grubu
da araştırma önergesi vermişti- bu konuda bir araştırma komisyonu kurulması ve
kamuoyunun içini rahatlatacak, herkesi tatmin edecek açıklamalarla, sonuçlarla
seçime gidilmesi konusunda taleplerimiz vardı ama Sayın Bakan bugün sadece
gündem dışı acil bir konuşma yaparak cevap vermeyi yeğledi. Çok tatmin
edeceğini düşünmüyorum açıkçası, Sayın Bakanın açıklamaları da tatmin edici
değildir. Bizlerin burada yapacağı konuşmalar ve eleştiriler de kamuoyunu
yeterince tatmin etmeyecek; herkes bu konuda şüpheyle, şaibeyle bakacak. Gerçekten 6
milyon seçmen arttı mı, bilmiyoruz. Ama eğer 22 Temmuz veya en son yapılan
referandumda oy kullanan insan kadar, vatandaş kadar seçmen sandığa giderse
yani yine yaklaşık 36 milyon seçmen gidip sandıkta oy kullanırsa, bu defa
Türkiye’de oy kullanma oranı bir önceki seçime göre yüzde 10 düşmüş olacak. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Demirtaş, konuşmanızı tamamlayınız. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla) - Bir önceki seçimde yüzde 85 katılım vardı, bir sonraki
seçimde, 29 Mart seçimlerinde katılım oranı yüzde 75 olacak. Niye? Yani bu 6
milyon insan, hani oy hakkı vardı da devlet bu oy hakkını tanımıyordu, işte bir
şekilde yazımları engelleniyordu, birdenbire mi ortaya çıktı? Nasıl sessiz
kaldı bu kadar insan, 6 milyon insan bugüne kadar nasıl sessiz kaldı? Hayretle
karşılamak lazım değerli arkadaşlar! Bütün bunlar
tartışmayı, araştırmayı gerektiren konulardır. Yani ilgili kurumların veya işte
yargı kurumu da dâhil olmak üzere yetkililerin yaptığı açıklamayla “On sekiz
yaş üzeri herkes seçmen olarak yazılmıştır, mesele bitmiştir.” deyip, kısa bir
açıklamayla kestirip atılamaz bu konu. Türkiye’de on sekiz yaşını dolduran
herkes seçmen değildir; olamaz, yasalar gereği olamaz. Eğer YSK bu şekilde kabul
etmişse ve TÜİK bu şekilde verileri aktarmışsa bu ciddi bir hatadır. Hükümlüler
oy kullanamaz on sekiz yaşında olsalar dahi, silah altında
bulunanlar oy kullanamaz, kısıtlılar oy kullanamaz ama YSK bunların hepsini
seçmen kabul etmiştir. İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Hayır, onları ayıkladı. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla) – Nasıl ayıkladık? İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Ayıkladı onları. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla) – Sayın Bakan, işte bütün bunlara dayanarak “6 milyon artış
normaldir.” demeye getiriyorlar. Siz de bütün bunlara dayanarak “On sekiz yaş
üzeri herkesi yazdık, o yüzden böyle çıktı.” diyorsunuz ve bütün bunlar da
ayıklanmışsa, buna rağmen 6 milyon insan çıkmışsa bu başlı başına vahim bir
konudur ve gerçekten de bir araştırma konusudur. Görev, öncelikli
olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinindir, topu başkasına, başka yere, TÜİK’e, YSK’ya atmaya gerek
yoktur. Bu Meclisten bu yasa çıkmıştır, ilgili fıkra hükmü, madde eksik veya
farklı yorumlanmıştır; sonuç vahimdir. Bütün gruplar bir araya gelerek bu
sorunu çözmek zorundadır. Halkın iradesi ancak bu şekilde gerçekten sandığa
yansıyabilir ve gerçekten ancak bu şekilde hepimizin içi rahat edebilir değerli
arkadaşlar. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) SELAHATTİN DEMİRTAŞ
(Devamla) – Bugün yapılan açıklamalar bizler açısından tatmin edici değildir.
Keşke olsaydı, biz de gönül rahatlığıyla bunları ifade etseydik ama maalesef
Sayın Bakanın açıklamaları bizi de tatmin etmemiştir, kamuoyunu da zannediyorum
kesinlikle tatmin etmeyecektir. Teşekkür ediyor,
saygılarımı sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Demirtaş. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adını Ankara Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Hakkı Suha Okay. Diğer iki gruptan
henüz bir söz talebi gelmemiştir. OKTAY VURAL
(İzmir) – Bakalım efendim, daha iki grup var galiba. BAŞKAN – Evet.
Yani grupların konuşmacılarının isimleri bize bildirilmedi. OKTAY VURAL
(İzmir) – Biz belki konuşmayız, bir açıklama yaparız. BAŞKAN – Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
İçişleri Bakanımızın, seçmen listeleriyle ilgili olarak gündem dışı söz talebi
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun düşüncelerini açıklamak üzere söz
talebinde bulundum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, keşke Sayın Bakan son konuşsaydı da bugüne değin Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun ne dediğini böylesine farklı bir algılama içerisinde
anlatmasaydı veyahut da Sayın Bakana ciddi anlamda bu konuda yanlış bir servis
yapılıyor. Değerli
arkadaşlarım, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Yasa’nın
33’üncü maddesine bir fıkra eklendi. Bu fıkrada “Seçmen kütüğü; adres kayıt
sistemindeki bilgiler esas alınarak Yüksek Seçim Kurulunca belirlenecek usul ve
esaslara göre her yıl yeniden düzenlenir, sürekli bilgi toplama ile her seçim
döneminde güncelleştirilir.” diyor. Şimdi, önce şunu
ifade edeyim: Sayın Bakan burada ifade ediyor, “Burada, geçerken kimse itiraz
etmedi.” diyor. Evet, itiraz etmedi, doğru. “Anayasa Mahkemesine de
götürmediniz.” diyor. Evet, Anayasa Mahkemesine de götürmedik. Çünkü yasaya
eklenen bu fıkra “İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri seçmen
kütüklerini düzenliyor.” demiyor. Ne diyor yasaya eklenen fıkra? “Adrese Dayalı
Nüfus Kayıt Sistemi’nden de seçmen kütüklerinden yararlanırken Yüksek Seçim
Kurulu usul ve esasları belirler.” diyor. Yani Yüksek Seçim
Kurulu bu eklenen fıkrayla seçmen kütüklerinde yasal anlamda devre dışı
bırakılmış değil. Veri tabanı olarak onu kullan. Ama ne olmuş? Yüksek Seçim
Kurulu ile İçişleri Bakanlığı bir araya gelmiş, bir protokol düzenlemiş ve
seçmen kütüklerinin ana ekseni İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık Genel
Müdürlüğüne teslim edilmiş. Sorun burada. Bizim söylediğimiz, YSK’nın seçmen kütüğündeki ilkeyi değiştirmiş olması. Artı, efendim,
Sayın Bakan diyor ki bu konuda: “Yüksek Seçim Kurulu bu işi yapıyor.” Ama
seçmen kütüğünün veri tabanı “adrese dayalı nüfus kaydı” olarak doğrudan
doğruya İçişleri Bakanlığına teslim edilmişse sorun orada, seçmen kütüğünün
düzenlenmesinde. Düzenleme, güncelleştirme, denetleme, bunun teknik ve
yöntemini belirleme doğrudan doğruya Yüksek Seçim Kuruluna ait ama Yüksek Seçim
Kurulu işi bir başka idareye bağlı birime, bir genel müdürlüğe bırakırsa sorun
oradan kaynaklanıyor. Pekâlâ, başka ne
oluyor? Bu seçmenleri belirleyen idare seçmenin belirlendiği evrakları da imha
ediyor, böylece seçimlerle ilgili yasaya aykırı bir eylem ve işlemde bulunan
kişilerin de tespiti imkânı ortadan kalkıyor. Şimdi, Sayın
Bakanın ifadesinde: “Efendim, işte, nüfusta şu artış oldu.” Sayın Bakanım, bürokratlarınıza söyleyin, 14 Şubat 2008,
Cumhuriyet Halk Partisi grup başkan vekilleri bu konuda Meclis araştırma
önergesi verdi ve diyoruz ki: “28 Mart 2004 seçimlerinde 43 milyon 552 bin,
2007 milletvekili genel seçimlerinde 42 milyon 799. Aradan üç yıl geçmiş,
seçmen sayısında azalma olmuş.” ve diyoruz ki: “Nüfusumuzun artışına göre 48
milyon seçmen olması lazım. Nerede bu
seçmen?” Araştırma önergemiz burada. Yani Cumhuriyet Halk Partisinin bir
mükerrer seçmen iddiası yok ama temel iddiamız şu: Birisi şu adreste oturuyor,
orada seçmen değil, birisi o adreste oturmuyor ama o adreste seçmen. Bu 1 kişi
noktasında değil. Türkiye’de çok ciddi anlamda böylesine seçmen nakilleri
olmuş. Bursa Nilüfer’de 4.600 kişinin kaydının silindiği söyleniyor -gazetelere
yansıyor- Ümraniye’de siteler kayıtlı değil; İstanbul’da Cevizdere’de
yüzde 51 seçmen artışı var ve bunların temel kaynaklarını kimse bilmiyor.
Sorun, Yüksek Seçim Kurulunun bu konuda seçmen kütüklerinin veri tabanını
doğrudan doğruya İçişleri Bakanlığına bırakması. Şimdi, burada bir
başka sorun var. Yeni ilçeler kuruldu. Bu ilçelerin sınırları, seçmen sayısı
hâlen belirlenmiş değil. Değerli
arkadaşlarım, Sayın Bakanım, Başbakanlık TÜİK’ten
Sayın Kemal Anadol’a gelen cevabi yazıya göre, 26
Ocak 2009’da yeniden Türkiye'de nüfus belirlenmesi olacak. Her yıl belirleniyor
bu çünkü. Şimdi, sorunu
dağıtmadan, çarpıtmadan çok temel olarak ifade ediyorum. Bunu YSK yapmalıydı,
İçişleri Bakanlığına devretmemeliydi, İçişleri Bakanlığından istediği gibi
yararlanmalıydı. Sorunun temelinde bu var ve bu temel sorunda, bir anda YSK’nın yapması gereken işi İçişleri Bakanlığına devredince
birileri seçmen olamıyor ve belirli yerlerde de kontrol dışı bir seçmen artışı
oluyor ve bu seçmen transferleri de seçime gölge düşürüyor, seçimi şaibe
altında bırakıyor. Şimdi, bütün
bunları bir yana bırakalım. O, sizin “Bizim icadımız, biz
yaptık, Türkiye'de ilk defa biz gündeme getirdik.” dediğiniz proje, MERNİS
Projesi bu kadar sağlıklıydı da niye Anayasa Mahkemesi, belediyelerin
kapatılmasıyla ilgili geçici 1’inci maddede iptal davası açanlar için
yürürlüğün durdurulması ve iptal kararı verdi ve devam eden süreçte Yüksek
Seçim Kurulu, kasaba veyahut da nüfusu 2 binin altındaki o beldelerde, niye
sekiz yüz altmış iki beldenin birden bir hukuki haksızlığa maruz kalmaması için
seçimlere katılmasına olur verdi? Çünkü temel sorun şu: Bu sistemde, adrese
dayalı nüfus kayıt tespitinde yanlışlar var, hata var, eksik var ve hak
mağduriyetleri olacak; onun için de hem Anayasa Mahkemesi iptal kararı verdi,
Yüksek Seçim Kurulu da o kararı yorumladı ve dedi ki: “Nüfusu 2 binin altına
düşen sekiz yüz altmış iki belediye de bu seçimlere katılabilir.” Şimdi, bütün
bunlar ortadayken ve bir mükerrerlik iddiasında Cumhuriyet Halk Partisi
bulunmadığı hâlde “Mükerrerlik iddiasında bulunuyorsunuz.” savıyla veyahut da
“Efendim, bu konuda nedir eleştiriniz…” Bir kere, buraya
her gelindiğinde, Sayın Bakan veya iktidar partisi sözcüleri muhalefeti
eleştirmek gibi bir misyonları varmış gibi düşünüyor.
Bir sorun var, bu sorunu birlikte, ortak nasıl çözeceğiz? Şimdi,
Türkiye’de, ciddi anlamda seçmen kütüğünün belirlenmesiyle ilgili uzun bir
süredir, iki aya yakın bir süredir tartışma var. Bunun üzerini örtelim mi? Bunu
kapatalım mı? Bunu yok mu farz edelim? Ama, bunu
Cumhuriyet Halk Partisi dile getiriyor, Milliyetçi Hareket Partisi dile
getiriyor, Demokratik Toplum Partisi dile getiriyor, Demokratik Sol Parti dile getiriyor,
Parlamento dışında olan bir parti bunu dava konusu yapıyor, ama bir tek AKP’den
ses yok, tık yok. Oysa demokrasiyi birlikte geliştireceğiz, birlikte
büyüteceğiz, demokratik koşullarda seçim yapılmasını bir arada yapacağız.
Şimdi, bütün bunları yok farz edeceğiz ve “Her şeyin en güzelini yapıyoruz, en
iyisini yapıyoruz.” diyeceğiz. Bir tarafta, kapattığınız
belediyeler bu hesaptan, bu Bakanlığınızın çalışmasının yanlışları dava konusu,
hukuki ihtilaf konusu olduğundan seçimlere katılacak; bir tarafta, binlerce
kişi seçmen olmadığı hâlde, o adreste oturmadığı hâlde kayıtları silinecek; bir
tarafta, bazı siteler, blok, sokak, seçmen olarak görülmeyecek ve “Canım,
bunlar yolda düzelir, gitsin ilçe seçim kuruluna düzeltsin…” Evvelden
vatandaşın ayağına hizmet giderken şimdi ne oldu? Vatandaş, bu yanlışları
düzeltmek için ilçe nüfus müdürlüklerine müracaat etmek zorunda bırakıldı. İlçe
nüfus müdürlüklerinin böyle bir altyapısı yoktu. İlçe nüfus müdürlüğüne
gideceksin, kira sözleşmesi, noter tasdikli kira sözleşmesi olacak veyahut da
su faturası olacak, telefon faturası olacak. “Burada oturmuyor…” Orada
oturduğunu kim söyledi? O meçhul! Ama, bir adres var
ki o adreste birileri oturtulmuş. Bu, kümeste oturtulmuş. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun
Sayın Okay. HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) - Açık arsada oturtulmuş, bir kulübede oturtulmuş 76, 85, değişik
rakamlarda seçmen var. Peki, kim yaptı bunu? Bakanlığınız yaptı. O övündüğünüz
projede oldu. Şimdi, sorun şu:
Hiç kimse “Bu seçimde mükerrerlik var.” demiyor. Eğer birisinin vatandaşlık
kimlik numarası birden fazla değilse birden fazla oy kullanma imkânı da yok.
Ama sorun, bunların birlikte bu Parlamento zemininde ve karşılıklı anlayışla…
Buraya gelip peşin hükümle,muhalefetin ne dediğini
yeterince izlemeden veya yeterince bilgi sahibi olmadan hemen muhalefete “Niye
Anayasa Mahkemesine gitmediniz, niye? Sizinle beraber yaptık.” diyeceğinize
doğruları ortak paydada bir araya gelip tespit edelim. Bunlar doğru mu? Doğru. Ee, bunlar münferit olay mı? Münferit… Arkadaşlarım, 1
oyla seçimin kaderi değişiyor, 1 oyla. Ona münferit olay diyemeyiz.
Demokrasilerde esas olan seçime güvendir. Seçimin sonuçlarına güven yoksa
seçimin neticesinde hangi parti başarılı çıkarsa çıksın şaibe altında kalacak,
seçim şaibe altında kalacak, demokrasi şaibe altında kalacak ve bunu Parlamento
olarak engelleme imkânımız varken bunu yok farz etmek, üzerini örtmeye
kalkışmak da bu Parlamento için şık bir tavır olmayacak. Bizim
söylediğimiz bu, ifade ettiğimiz bu. Bizim söylediklerimizi farklı şekilde
yorumlayıp anlatılmasına da izin vermemiz söz konusu olamaz. Sayın Bakana
tavsiye ediyorum, lütfen bu konuda -belki CHP Grubu adına en çok açıklama yapan
kişi benim- benim basın açıklamalarımı, lütfen vermiş olduğumuz araştırma
önergesini alsınlar, ondan sonra konuşmalarını yeniden gözden geçirsinler
diyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Okay. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın
Oktay Vural. Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Bugün burada,
aslında bu seçmen kütükleriyle ilgili kamuoyunda ve medyada son derece
tartışılan konularla ilgili bir meseleyi Milliyetçi Hareket Partisi olarak bir
araştırma önergesiyle gündeme taşımak ve sorunları çözmek amacındaydık. Tabii, bu
araştırma önergesi okunduktan sonra araştırma önergesinin gündeme alınıp
alınmaması konusunda AKP Grubuyla görüştüğümüzde bunun gündeme alınması
konusunda bir niyetin olmadığını ifade ettiler. Daha sonra bir sayın bakanın
belki gündem dışı bir konuşmayla konuyu gündeme getirip diğer partilerin de bir
söz hakkı olması gibi bir yöntem benimsendi. Şimdi, biz burada
Sayın Bakanın bilgi vermesinden öteye kamuoyunda bu soruların
cevaplandırılmasını istiyoruz. Yani bir sorun vardır, bu sorulara cevap
aranmaktadır ve bu soruların cevabını bulmak da Türkiye Büyük Millet Meclisine
düşmektedir. Şimdi, bugün burada biz bu soruları dile
getirdiğimize göre, kamuoyunda bu sorunlar olduğuna göre, Sayın Bakan da
aksaklıklar olduğunu ifade ve itiraf ettiğine göre Türkiye Büyük Millet
Meclisinin yapacağı iş: Şu andan itibaren, bu itiraftan sonra bir araştırma
komisyonu kurarak seçmen kütüklerinin oluşumundaki bu Adrese Dayalı Nüfus Kayıt
Sistemi’ndeki sistem güvenliğini etkileyen hususlarla ilgili bir araştırma
komisyonu kurması gerekli olmaktadır. Biraz önce Sayın
Bakan söyledi, “sistem” dedi. Değerli arkadaşlar, bu tür sistemlerin sistem
güvenliği olması gerekir. Birtakım münferit olaylardan çıkarak sistemin
güvenilirliğini sorgulamak doğru değildir. Aslında bu olaylar sistemin
güvenliğini sorgulamak için çıkar zaten. Meselenin özü de odur. “Bu sistem
güvenli midir değil midir? Dışarıdan müdahale yapılmakta mıdır, yapılabilir mi?
Sağlıklı bir seçmen kütüğü oluşturuyor mu oluşturmuyor mu?” derken bununla
ilgili aksaklıklar bir sistem güvenliğinin olmadığını ortaya çıkarmıştır. Bugün
tartıştığımız seçmen kütükleriyle ilgili husus, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt
Sistemi’nin seçmen kütüğünün esası ve özü olarak alınmasından
kaynaklanmaktadır. Şimdi, bu
noktada, bir ülkede nüfus sayımı yapılabilir, nüfus sayımı bu ülkenin
demografik özelliklerini belirlemek için ortaya konulabilir ama nüfus sayımı,
seçmen niteliği kazanmak ve seçmen olmak için yeterli değildir; bu yanlıştır.
Bir kişinin seçmen olabilmesi için, öncelikle, bulunduğu yerde bir adreste
kayıtlı olması gerekmektedir. Bugün, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’yle
ulaşılmamış 5 milyon haneye, aralık ayında adrese ışınlanan seçmenlerden
kaynaklanmaktadır. Bu sorunun cevabını bulmak zorundayız. Bu formlar nerededir?
Bu formları doldurduysanız, imha etmeyiniz. Neden 21 Kasımda imha ediyorsunuz?
Bekleseydik çünkü aslında Seçmen Kütükleri Kanunu diyor ki: “Seçmen kütüğüne
esas bilgilerin muhafaza edilmesi gerekir. Muhafaza etmeyenler hakkında cezai
hükümler vardır.” Ben soruyorum şimdi: Bir gece, kaybolan 5 milyon kişi
-bunların TC kimlik numarası da vardır, ulaşılmamış da olabilir- adrese ışınlanmış
da olabilir ama bunları orada oturuyor kabul edip seçmen olarak addetmek doğru
değildir. Nitekim, Seçim Kanunu’nda şunu diyor: “Sayım
memuru seçmeni görerek yazmak durumundadır.” Görerek yazmak durumundadır. Bu
hüküm değiştirilmiş değildir, görerek yazılmamış olanların seçmen niteliği
olamaz. 298 sayılı Seçim Kanunu bunu ortaya koyuyor. Bu sorgulamamızı
yaptık. Bu sorgulamaları ortaya koyunca “Bir kişinin TC kimlik numarası varsa,
on sekiz yaşını geçiyorsa seçmendir.” dendi. Değerli arkadaşlarım, bir kişinin
on sekiz yaşını geçmesi, TC kimlik numarasının bulunması, o kişinin seçmen
kütüğüne yazılmasıyla seçmen olarak oy vermesi mümkün değildir, adreste
bulunması gerekiyor. Size soruyorum: Bugün Ankara’da, kendini Trabzon’da
yazdıran bir kimse Trabzon Belediye Başkanını hangi kritere
göre seçecektir? Seçmen olmak, bulunduğu yöreyle ilgili seçim yapma kabiliyeti
demektir, onun için adreste bulunması gerekmektedir. Adreste bulunmayan
insanlar yazılmıştır ve nitekim, Kandil Dağı’nda
terörün ikinci adamı olarak bilinen adam seçmen olarak yazıldı. “Efendim, sağ
ise yazılır.” dendi, ölüleri çıkarttık, ölüler yazılmış gözüküyordu. Buna
itiraz ettik, Yüksek Seçim Kurulu dedi ki: “Bu kişiler silinmiştir.” Değerli
arkadaşlarım, bize verilen kayıtlarda bu kişi silinmemiş. Yüksek Seçim Kurulu
silmiş olup İçişleri Bakanlığı silmemiş olabilir. Çünkü kimin silmesi
gerektiğini bilmiyoruz. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’nin esası İçişleri
Bakanlığında olduğuna göre oradaki güncellenme otomatik olarak Yüksek Seçim Kurulunun
önüne gelmektedir. Bugün, silinmiş denilen kimseler silinmemiştir, ölüler
vardır. Elimizde mektuplar var, bilgiler var. “Efendim, bunlar münferit
örneklerdir…” Ben devleti yönetmiyorum ki, ben devletin yönetiminden sorumlu
değilim ki, bir vatandaş olarak, bir siyasi parti olarak örneklerini buluyoruz. Bakın, bu konuda
ciddi aksaklıklar vardır. Beylikdüzü’nde 1.700
seçmenin olmadığına ilişkin jandarmadan tespitler yapıldı, itiraz edildi. İlçe
seçim kurulu karar veriyor, diyor ki: “Bunlar muhtarlık askı listesinde var ama
benim güncelleme listemde olmadığı için karar vermeme gerek yoktur.” O zaman
iki tane seçmen listesiyle karşı karşıyayız. Birisi bizim elimizdeki seçmen
listesi, bir de bizim haberimiz olmadan güncellenen seçmen listesi. Biz itiraz
ediyoruz, Cemil Bayık yazılmış diye. “Sildi”
diyorlar, bizdeki gönderilen ikinci listede yine ismi var. O zaman, burada
sanal seçmen listeleriyle karşı karşıyayız. Bu ciddi bir sorundur. Dolayısıyla
bu sorunun çözümlenmesi gerekmektedir. Sayın Bakanın ifade ettiği Adrese Dayalı
Nüfus Kayıt Sistemi’yle verilerin bir arada toplanması, elektronik veri
yapılması son derece olumludur. Ama bizim itirazımız bu konudaki aksaklıkların
kalite kontrolünün yapılmadan seçmen kütüğünün oluşturulmasıdır ve maalesef
Sayın Bakan, “Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayanların listesini belirledik.”
diyor, ölüleri çıkarttık. Yurt dışında yaşayanların listesi var, Türkiye’de
çıkıyor. Yurt dışında yaşayanlar seçmen yazılmıyor. Ee,
bunlar, bu sistemin aksaklıklarını ifade etmektedir ve Sayın Bakan şunu
söyledi: “Kişilerin iradesi olmaksızın seçmen yazılıyor artık.” dedi. Değerli
milletvekilleri, daha önceki sistemde de yazım neticesinde orada bulunanlar
zaten yazılmıştı. Dolayısıyla, kişilerin iradesi olmaksızın sizin seçmen
yazmanız kâfi değildir, o kişilere ulaşmanız gerekmektedir, adreste bulunması
gerekmektedir. Bu bakımdan, bu “Yüksek Seçim Kurulu resen seçmen yapamıyor.”
ifadesi de doğru değildir. Değerli
arkadaşlarım, Yüksek Seçim Kurulunun 36’ncı maddeye göre dört yılda bir yazım,
iki yılda bir denetim amacıyla yazım yapma hakkı vardır. Bunu son derece vahim
bir açıklama olarak görüyorum. Sayın Bakanın bu ifadesini geri alması
gerekmektedir. Yüksek Seçim Kurulu resen seçmen yapamıyormuş. Yüksek Seçim
Kurulu yazım yapma hakkını haizdir, Yüksek Seçim Kurulu bu yazım neticesinde
seçmen kütüğü oluşturabilir. Eğer gerçekten seçmen yapamıyorsa değerli
arkadaşlarım, o zaman seçmeni kim yapmaktadır sorusunun cevabını vermemiz
gerekiyor. Bu bakımdan “Biz seçmen kütüğüne on sekiz yaşını geçeni yazıyoruz.”
diyor Sayın Bakan. Sayın Bakanım, bu
ifade de doğru değildir. Siz seçmen kütüğünü yazamazsınız, siz Adrese Dayalı
Nüfus Kayıt Sistemi’ni oluşturursunuz. Seçmen kütüğünü yazma görevi Yüksek
Seçim Kuruluna aittir. Siz burada müdahale ettiğinizi ifade ediyorsunuz. Bu
ifadeniz de seçimlere doğrudan doğruya bir müdahale anlamına gelir. Yine Sayın Bakan
ve Yüksek Seçim Kurulu, bu konuda çeşitli ifadelerle şunları söylediler: “Bir
kişinin birden fazla yazılması mümkün değildir.” dediler. Şimdi, sayın milletvekilleri,
“Bir kişinin bir tane TC kimlik numarası vardır. Dolayısıyla bir seçmenin
birden fazla TC kimlik numarasıyla kayıtlı olması önlenmiştir.” dendi. Şimdi,
acaba öyle mi? Yani gerçekten… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Vural. OKTAY VURAL (Devamla) – Şu, İzmir Gaziemir muhtarlık askı listesi.
Değerli arkadaşlarım, bu muhtarlık askı
listesinde 2 tane seçmen farklı kimlik numaralarıyla seçmen olarak yazılmış.
Bunun gibi, çıkarttığımız diğer örnekler de vardır. Bunlar da nüfus kayıt
örnekleridir. Buyurun, bir kişinin birden fazla TC kimlik numarası vardır.
Şuradan da gösteriyorum: Evet, bunlar aynı kişiler. Şimdi, nasıl
oluyor da aynı kişiler farklı TC kimlik numarasıyla bir muhtarlık askı
listesinde seçmen olabiliyor? Hani sistemin güvenliği bunu sağlamıştı? Bunlar
ciddi sorulardır. “Efendim bu münferittir.” demek doğru mudur? Bu, sistemin
temel bir sıkıntısıdır. Dolayısıyla, bugün burada, gerçekten aynı kimlik
numarasına sahip, farklı yerlerde, aynı adreste olan seçmenler var, dahaları da var. Bunlarla ilgili örnekler çok. Tabii, mesele,
seçmen kütüğüne yazılmayla ilgili, idarenin doğrudan doğruya seçmen kütüğünü
oluşturması gibi bir sıkıntı olduğu kadar, bu askı sonrasında yapılan itirazlar
konusunda da nüfus müdürlüğünün taraflı davrandığı ve Yüksek Seçim Kurulunun
kararlarına uymadığı açıktır. İşte bu Giresun Çanakçı ilçesinde, ikinci
listede… Daha önce AKP’nin Çanakçı ilçe teşkilatında seçmen yoktu, Yüksek Seçim
Kurulu kararına göre birtakım belgelerin sunulması gerekirdi; bu belgeler
sunulmadan seçmen yazılmıştır. Örneklerini burada tadat edebilirim. Merkez
Mahallesi İnönü Caddesi, kimse yokken gerekçesiz 7 kişi yazılmıştır. Evde
yaşayan… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Vural, buyurun, son cümlelerinizi alayım. OKTAY VURAL
(Devamla) – Yine Merkez Mahallesi Metin Bilge Sokak 8/1 no.lu evde kimse
yaşamazken hileli olarak 11 kişi gerekçesiz olarak yazılmıştır. Şimdi
soruyorum: Bu gerekçesiz olarak yazanlar kimler? O zaman sizin nüfus
müdürlükleri bunlara müdahil oluyor. O gerekçelerin, elektrik faturası, doğal
gaz faturası gibi birtakım faturalar ve belgelerle yazılması gerekiyordu. Bakın, bir kişinin yazılması için gereken sekiz tane husus var:
Nüfus müdürlüğüne gidecek, kişinin üzerine kayıtlı fatura, form dolduracak,
apartman yönetimine tasdik ettirecek, muhtarlığa tasdik ettirecek, tekrar nüfus
müdürlüğüne götürecek, nüfus müdürlüğü bunu hâkime gönderecek onaylatacak,
tekrar nüfusa geri götürecek, nüfus müdürlüğüne on gün sonra gidecek oy hakkı
olup olmadığını öğrenecek. Şimdi, bütün bu süreçler tamamlanmadan,
birileri, eğer bu konuda nüfus müdürlükleri bu askı sürecinde yeniden seçmen
yazılması konusundaki bu kurallara karşı böyle idari müdahalelerde bulunuyorsa,
muhalefetin bunu dile getirmesi demokrasinin bir erdemi olarak tanımlanmalıdır.
O bakımdan, hepimizin medeni bir rekabet içerisinde yapacağımız seçimlerin
hâkim gözetiminde olması ve siyasi iradenin müdahale alanının olmaması esas
olmalıdır. Bu bakımdan, Yüksek Seçim Kurulunun oluşturduğu seçmen kütükleriyle
ilgili yazım konusunda Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’nden kaynaklanan
sorunların itirazlarla giderilemeyecek kadar derin olduğunu düşünüyoruz. Yüksek
Seçim Kurulu, behemehâl yeniden yazım suretiyle adresinde bulunan kişileri
yazmak suretiyle seçmen kütüğü oluşturarak bu sorunu çözmesi gerekiyor. Bu
zamana kadar da herhâlde bu itirazlarla hiç olmazsa biraz daha güvenli hâle
getirilmesi için bizler de açıkçası katkı sağlıyoruz. Sayın Bakanın, bu konuda
muhalefetin ortaya koyduğu bu iddiaları bir sistem güvenliği açısından bir
fayda olarak kabul etmesini ve bu sorunların açıkçası ortadan kaldırılması
gerekiyor. Özellikle bu konuda, seçim döneminde İçişleri ve Adalet bakanlarının
istifalarını düzenleyen Anayasa hükmü gereğince seçimlere siyasi müdahalenin
önlenmesi gereği açık iken, seçmen kütüklerinin bu Adrese Dayalı Nüfus Kayıt
Sistemi’yle doğrudan doğruya İçişleri Bakanlığına bağlanmış olmasını seçimler
açısından bir eksiklik gördüğümüzü ifade ediyorum. Sayın Başkanım,
size de çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Gruplar adına son
konuşmacı AK PARTİ Grubu adına Yozgat Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın
Bekir Bozdağ. Buyurun Sayın Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetin seçmen kütükleriyle ilgili bilgilendirmesi
üzerine AK PARTİ Grubunun bu konudaki görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hepimizin
malumudur -seçimler geldiği zaman- bugün burada yapılan tartışmaların tamamını
Türkiye her seçimde yineleyerek yoluna devam etmiştir. Bu tartışmalar 22
Temmuzun öncesinde de vardı, 3 Kasımın öncesinde de vardı, 28 Mart 2004’ün
öncesinde de vardı, sonrasında da vardı. Tartışmanın nedeni ise bu konudaki
sistemin gerçekten sağlıklı bir zemine oturmayışından kaynaklanıyor idi ve bu
nedenle de tartışmalar bir türlü bitmiyordu. Çünkü Türkiye gerçek nüfusunu
bilmiyor. Çünkü Türkiye’deki sokaklar, caddeler, evler, numaralar doğru dürüst
belli değil; kimin nerede oturduğunun sağlıklı bilgisine devlet dahi kesin bir
biçimde sahip değil. Neden? Doğru dürüst bir sayım yapılmamış. Şimdi bakıyoruz,
buradan çıkan bir kanunla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin verdiği bir yetki
çerçevesinde önce bütün Türkiye’mizin her bir yanında -özel idare ve belediye
başkanlarının da katkılarıyla- bütün caddeler, sokaklar, evler
numaralandırılıyor ve bunlar ulusal adres veri tabanına aktarılıyor. Arkasından,
yine, TÜİK’e bağlı anketörler bu evlerin her birini
tek tek gezerek, yüz yüze oradaki insanlarımızla
görüşerek, nüfus bilgilerini de kontrol ederek bir kayıt sistemi
gerçekleştiriliyor. Bu, bir günde iki günde yapılan bir iş de değil, günlerce,
haftalarca, aylarca süren bir çalışma. Daha sonra, muhtarlık askı süreci
içerisinde her muhtarın muhtarlığında, belediyelerde belediye başkanlığında ve
her yerde bu bilgiler, adresler, gerekli kayıtlar ilan edilmiş ve arkasından da
itiraz için altmış gün süre verilmiş. Muhtarlar buna itiraz edebilirdi,
belediyeler buna itiraz edebilirdi. Nitekim, kayıtları
incelediğimizde görüyoruz ki binlerce itiraz var ve bu itirazlar da bu görevi
yapanlar tarafından değerlendirilmiş, sonuçta kayda bağlanmış ve Ocak 2008 itibarıyla
Türkiye'nin kesin nüfusu açıklanmıştır. O zaman, biz, bir
araya geldik, yine burada konuştuk, seçimle ilgili yasayı değiştirdik, bu yeni
sistemden dolayı da oraya ayrı düzenlemeler koyduk, hep beraber bunu yaptık.
Burada bunları göstermek istemiyorum. Ama ne getirdik, bir kez daha buradan doğru görmek adına ifade
etmekte fayda var; 33’üncü maddede değişiklik yapan 4’üncü madde bir şeyi
söylüyor: “Seçmen kütüğü; adres kayıt sistemindeki bilgiler esas alınarak
Yüksek Seçim Kurulunca belirlenecek usul ve esaslara göre her yıl yeniden
düzenlenir, sürekli bilgi toplama ile her seçim döneminde güncelleştirilir.” Kim belirleyecek usul ve esası? Yüksek Seçim
Kurulu. Öte yandan, 6’ncı
maddeyle 36’ncı maddede yapılan değişikliği dikkatle okuduğumuzda orada da şu
çıkıyor: “Seçmen kütüğü; adres kayıt sistemindeki bilgiler esas alınarak her
yıl güncelleştirilerek oluşturulur. Gerektiğinde, seçmen kütüğünün dört yılda
bir yeniden düzenlenmesi ve iki yılda bir denetlenmesi için gerekli bilgileri
toplamak amacıyla, bütün Türkiye’de aynı zamanda Nisan ayının ikinci pazar günü
yazım yapılmasına Yüksek Seçim Kurulunca karar verilir.” Yani ne diyor, yasa
çok açık: Bir defa, seçmen kütüklerini oluşturan yer Yüksek Seçim Kurulu, nüfus
müdürlükleri değil. İki: Yüksek Seçim Kurulu, nüfustaki kayıtları kendi
belirlediği esas ve usuller çerçevesinde esas alarak bu kütüğü oluşturabileceği
gibi, ne yapabilir? Tek tek evlere giderek de bu
konuda yazım yapıp seçmen tespiti de yapabilir, yasa çok açık. Ancak, Yüksek
Seçim Kurulu burada böyle bir değerlendirme yapmıyor ve kendi, yine,
belirlediği usul ve esaslar çerçevesinde Adrese Dayalı Nüfus Kayıt
Sistemi’ndeki bilgiler esas alınmak suretiyle seçmen kütüklerinin
oluşturulmasına karar veriyor. Fakat tabii, bu karar yeni olunca, ilk defa
yapılınca tartışmalar büyük olacak ve bu noktada Yüksek Seçim Kurulu 26 Kasım
2008-5 Aralık 2008 arasında deneme amaçlı seçmen listelerini askıya çıkarmış.
Neden? Kendi Başkanının yaptığı açıklamada da açıkça ifade
ediliyor, dikkati konunun üzerine çekmek, listeleri siyasi partilerin, ilgili
kişilerin kontrol etmesini temin etmek, varsa bu uygulamadan çıkabilecek
eksiklikler, aksaklıklar, yanlışlıklar bunların düzeltilmesi için önceden
birtakım planlamalar yapmak ve ileride çıkacak askı süresini de ona göre
ayarlamak amacıyla ve nitekim Yüksek Seçim Kurulunun bu basiretli tutumu
kamuoyunun ve siyasi partilerin bu konuya dikkatini de çekmiştir ve bu konu
tartışılmıştır, faydalı da olmuştur ve bu süreç sağlıklı bir şekilde
işlediğinde bu konudaki tartışmalar belki bitmeyecek ama eminim azalacaktır. Peki, ortaya
çıkan eleştirilerin en büyüğü nedir? Seçmen sayısındaki
artış. Şimdi, değerli
arkadaşlar, elimde rakamlar var, bakıyorsunuz 1977 genel seçimi: Türkiye’de 19
milyon 478 bin 273 kişi seçmen iken, seçmen sayısı, yapılan yazım sonucu 21
milyon 207 bin 303 kişi. Yani seçmen listelerinde seçmen sayısından daha fazla
bir kayıt çıkıyor. Sağlıklı bir seçim mi olmuş? Olmamış. 83’e
bakıyorsunuz, seçmen niteliğine sahip kişi 23 milyon 270 bin 383. Ancak, seçimde
oy kullanabilecek kişi 19 milyon 767 bin 366. Yaklaşık 4 milyon kişi eksik. Bu
seçim sıhhatli oluyor mu? Öte yandan 91’e
bakıyorsunuz, 32 milyon seçmen niteliğine sahip kişi var ama seçmen listesinde
kayıtlı kişi 29 milyon küsur. 2,5 milyon kişi yine listede yok. 95’e
bakıyorsunuz, 37 milyon seçmen var -küsuratı var tabii- 34 milyon listede
yazılı kişi var. Burada da 3 milyon kişinin listede olmadığını görüyorsunuz. 3 Kasıma
bakıyorsunuz, orada da 43 milyon küsur seçmen niteliğine sahip kişi varken, listede
41 milyon küsur var. 2,5 milyon kişi kayıp. Öte yandan 22
Temmuz 2007 genel seçimlerinde yine bu MERNİS’te
yapılan düzenlemeler esas alınmak suretiyle belirlenen sayıma göre oy kullanma
hakkına sahip kişi 45 milyon 557 bin 166 Türk vatandaşı. Şimdi değerli
arkadaşlar, tartışacaksak, baktığınız zaman, geçen seçimlerde her zaman bu
seçim hakkını milletimize vermekle görevli olan kadroların veya yasama
organının veya görevli ve yetkili olanların bunu doğru dürüst veremediği ve
bunun seçim sonuçlarına ne kadar tesir ettiği ortadadır. Bunun tartışılması
lazım. Şimdi yapılan bu
düzenlemelerle seçmen listesinde olmayan kişi kalmamıştır ve onlar seçmen
statüsünü kazanmıştır, seçim zamanı sandığa gittiği zaman oy kullanma hakkını
elde etmiştir. Örneğin, 22 Temmuzdan önce siz seçmen kaydınızı yaptırmadınız
etmediniz ama seçim günü de “Gideyim vatandaşlık hakkımı kullanayım oyumu
atayım.” diye gittiğinizde “Listede adınız yok, siz oy kullanamazsınız.” diye
orada oyunu kullanmadan dönen belki binlerce, belki milyonlarca insan olmuştur
ama bu sistemden sonra böylesi bir durum ortadan kalkmıştır. Öte yandan, ben
şahsen fazla çıkan seçmen sayısının ilave seçmenden kaynaklandığı, kaydırmadan
kaynaklandığı falan kanaatinde de değilim. Zaten burada öyle bir şey de söylenmedi.
Dün seçmen olmayan, yazılmayanların yazılmış olmasından, on sekiz yaşını
dolduran her Türk vatandaşının seçmen kaydedilmiş olmasından kaynaklandığı çok
açıktır. Bu listelerin
içerisinde seçmen niteliği taşımayanlar, örneğin kısıtlılar, örneğin hükümlüler,
örneğin kamu hizmetinden yasaklılar var mı, bunları Yüksek Seçim Kurulu
açıkladı, biz bunları ayıkladık. Onun için, ilan edilen listelerde bunlar yok. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Bozdağ, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Adamın evinde başkası var ya! BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Dolayısıyla “Bu rakamlarda bir yanlışlık söz konusu değildir.” diye
açıklamada bulundu. Öte yandan,
söylendi, dendi ki: “İşte, bir yerde yüzlerce kişi var,
veyahut da şu kadar sayı var.” Doğru, çıkıyor; oralar öğrenci yurtları ve
insanların toplu, birlikte yaşadığı yerler. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yok, yok… Boş arsa, arsa… BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Burada verilen rakamlar da var. Kayıt yapıldığı zaman öğrenciler
orada ama listenin askıya çıktığı sırada orada olmayabilirler. Askı, zaten
bunun için var; itiraz edilsin, orada olan olmayan belli olsun, siyasi partiler
de bu itiraz mekanizmasını işletsinler. Öyle olan kişiler
de çıkabilir. Neden? Çünkü, nüfustaki kayıtları esas
alınınca, oradaki ölüm kaydı düşürülmeyince elbette ki orada çıkacaktır. Burada
bir art niyet yok, burada bir suistimal kesinlikle
yok. Önemli olan, o kayıt düştüğü hâlde orada var mı yok mu ona bakmak lazım. Burada 6 milyon
seçmenden bahsedildi. Ben şimdi şunu çok net söylüyorum: Bu 6 milyon seçmenin
içerisinde, efendim, kimlik numarası olmayan, Türk vatandaşı olmayan bir tane
örneği getirip burada söylemek lazım, “Bakın, 6 milyon seçmen var ama böyle bir
kişi de yok.” demek lazım, somut bir şekilde ortaya koymak lazım. Son olarak şunu
ifade edip huzurlarınızdan ayrılmak istiyorum: Bu konuda itirazlar nüfus
müdürlüklerine yapılmıyor, ilçe seçim kurullarına yapılıyor. İlçe seçim
kurulları da itirazları değerlendirirken orada kurulun üyeleriyle beraber
değerlendiriyor. O kurulun üyeleri arasında siyasi parti temsilcileri de var.
Onlar hep beraber değerlendiriyorlar, hep beraber karar veriyorlar. Onun için
bu askı süresi itirazların yapılması içindir, eksikliklerin düzeltilmesi
içindir. Siyasi partilere, ilgili kişilere düşen şey bu süreçte görevini tam
yapmak, 29 Martın akşamına mazeret arayışı içinde olmamaktır diyorum. Ben, bu vesileyle
seçmen kütüklerinde yapılan bu dönemki uygulamanın geçmiş dönemlere göre daha
doğru bir uygulama olduğunu ifade ediyor, Sayın Bakanımızı verdiği bu
bilgilerden ve Hükûmeti bu konudaki çalışmalarından
dolayı tebrik ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bozdağ. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, 2 milletvekili arkadaşımız -grubu olmayan-
müracaatta bulunmuşlardır -kendileriyle de görüşüldü- o arkadaşlarımızla ilgili
olarak kura çekeceğim: Sayın Tayfun İçli, Eskişehir Milletvekili. Buyurun Sayın
İçli. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum. Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; şahsım ve Demokratik Sol Parti adına
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hükûmet sırasına
bakıyorum Sayın İçişleri Bakanımız yok. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Karşıda efendim. İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Buradayım. H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Karşıda mı? Şimdi neden Sayın
Bakanı aradım? Çünkü bu konunun davacısı benim. Bir vatandaş olarak -Sayın
Bakanım da bilir- hem de milletin vekili olarak bu konuyu yargıya taşıdım,
Danıştay 10. Dairesinde görülüyor. Cevap süresini kısalttı Danıştay, on beş
güne indirdi ama İçişleri Bakanlığı bu konuda bir savunmayı vermedi. Diğer davalı da Yüksek Seçim Kurulu. Bu
bilgilendirmeyi yaptıktan sonra Anayasa’nın 138’inci maddesine dikkatlerimizi
çekmemiz gerekiyor: “Görülmekte olan bir dava hakkında Türkiye Büyük Millet
Meclisinde görüş ifade edilemez, telkinde bulunulamaz…” gibi birtakım hükümler
var. Bana göre Sayın Bakanın gündem dışı olarak buraya getirdiği bu konu Anayasa’nın
138’inci maddesine aykırı. Bunu belirttikten sonra bu işin davacısı olarak
görüşlerimi ifade etmek istiyorum. Değerli
arkadaşlarım, bu işin hikâyesi şöyle: 13 Mart 2008 tarihinde 5749 sayılı Yasa,
298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Hakkında Yasa’yı değiştiren bu yasa
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildi. Hükûmet
tasarısında aslında bu sözü edilen 3’üncü madde, 4’üncü madde yoktu. Komisyonda
görüşülürken önergeyle eklenen bir maddedir. Aslında 5749 sayılı Yasa yurt
dışındaki vatandaşlarımızın oy kullanmasına yönelik bir değişikliği içeriyordu.
Ama, Komisyonda eklenen maddeyle bu 33’üncü ve 35’inci
maddede yapılan değişiklik bu yasa tasarısına eklendi. Demek ki Hükûmetin, Sayın Bakanın biraz evvel burada açıkladığı
gibi, önceden böyle bir niyeti yoktu. İşin hukuki
boyutuna gelecek olursak, değerli arkadaşlarım, bu 5749 sayılı Yasa’nın ilgili
hükümleri Anayasa’ya açıkça aykırı. Çünkü Anayasa’nın 79’uncu maddesinin
birinci fıkrası ile 67’nci maddesinin ikinci fıkrası seçimlerin yargı denetimi
ve gözetimi altında yapılacağına dair amir hüküm taşımaktadır. Yine 298 sayılı
Yasa’nın 28 ila 47’nci maddeleri aralarındaki hükümler, seçmen kütüklerinin
Yüksek Seçim Kuruluna bağlı Seçim İşleri Genel Müdürlüğü ve ilçelerde seçim
büroları tarafından seçmen listelerinin oluşturulacağına dair amir hükümler
taşımaktadır. Bu 5749 sayılı Yasa ile 33 ve 36’ncı maddede yapılan bu
değişiklikler 28 ila 47’nci maddeler arasındaki amir hükümleri bertaraf
etmediği için, ortadan kaldırmadığı için, aslında başlı başına Anayasa’ya
aykırıdır. Yüksek Seçim Kurulu, aslında burada yargı yetkisinin elinden
alınması nedeniyle kıskanç olması gerekirken, İçişleri Bakanlığıyla birlikte
tanzim ettikleri protokolde ve 24/11/2008 tarihli
genelgesinde aslında… Biraz evvel Sayın Bakan da burada savunuyor; aslında
Yüksek Seçim Kurulunun bu konunun muhatabı olması gerekirken yürütme organının,
İçişleri Bakanının burada bu işlemleri savunmuş olması, olayın ne kadar vahim
olduğunu, olayın yargı denetiminden ne şekilde çıkartıldığını çok net olarak
ortaya koymaktadır. Seçmen kütükleri
şaibeli midir değil midir? Tavuk kümeslerine seçmen yazılmış mıdır yazılmamış
mıdır? Mezar taşlarındaki isimler var mıdır yok mudur veyahut da kısıtlılar,
akıl hastaları burada var mıdır yok mudur; oy kullanacak mıdır kullanmayacak
mıdır meselesi apayrı bir tartışma konusudur ama asıl olan, burada Anayasa’ya
aykırılığın dikkate alınması gerekir. Bu olay Anayasa’ya aykırıdır. Dünyanın
her yerinde, demokrasisi gelişmiş ülkelerde seçmen kütükleri yargı denetim ve
gözetimi altında yapılır ama biz burada görüyoruz ki, seçmen kütükleri yargı
gözetim ve denetimi altında yapılmıyor, İçişleri Bakanının gözetim ve denetimi
altında yapılıyor. İşte bu, açıkça Anayasa’ya aykırıdır. Bunu özellikle ifade
etmek istiyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın İçli. H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Sağ olun Sayın Başkanım. Bakın, 2002-2004
arasında -yani 2002 milletvekili seçimi, 2004 yerel seçim- iki yıl içerisinde 2
milyon 200 bin seçmen artmış. 2004 yerel seçimleri ile 2007 milletvekili seçimi
arasında üç yıl geçmiş ama 1 milyon eksilmiş. Değerli
milletvekili arkadaşlarım, bu işlemler yapılırken, daha bir ay öncesinde,
Anayasa değişikliği biliyorsunuz referanduma götürüldü, halk oylamasına gidildi
ve Yüksek Seçim Kurulu daha önceki listelere dayanarak bunu yaptı. 2007
tarihindeki milletvekili seçimi de, yani bizlerin burada bulunmamızın nedeni
olan seçimler de eski kütüklere göre yapıldı. Peki, bir ayda ne değişti de 6
milyon seçmen arttı ve İçişleri Bakanlığı bu nüfus kayıt sistemine dayalı bütün
dokümanları neden imha etti? İşte, bakın, bunlar, bu ve buna benzer… Değerli
milletvekilleri arkadaşlarım da görüşlerini belirtti, bu seçmen kütüklerine
dayalı olarak yapılacak seçimlere gölge düşürecektir, şaibe düşürecektir.
Devlet seçimlerin güven içinde yapılmasını temin etmekle görevlidir. Devletin
içinde de, yürütme organı değil, yasama organı değil, yargı organı da -devletin
içinde- o seçimlerin güven içinde yapılmasıyla yükümlüdür. Bu yükümlülüğü ortadan
kaldıracak düzenlemeler Anayasa’ya aykırıdır, demokrasiye zarar getirir, ülkeye
zarar getirir diyorum, sabrınız için hepinize teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın İçli. Sayın Kaplan,
sisteme girmişsiniz ama konu nedir? HASİP KAPLAN
(Şırnak) – 60’a göre… BAŞKAN – Ama grup
adına, Grup Başkan Vekiliniz konuştu. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Bir soru önergem vardı bu konuda Sayın Başkan. BAŞKAN – Bu
konuyla ilgili mi? HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Bu konuyla ilgili. BAŞKAN – Ama grubunuz
adına Grup Başkan Vekiliniz konuştu, onun için beni mazur görmenizi… HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Hayır, yazılı soru önergem vardı. Bir de Sayın Bakanın bir
açıklaması oldu “Burada kimse yasa görüşülürken muhalefet etmedi.” diye. Burada
ben konuşmuştum, epey muhalefet ettim bu konuyla ilgili. Yani 60’a göre hiçbir
engel yok. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Kaplan, çok kısa lütfen. IV.- AÇIKLAMALAR 1.- Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın mahallî idareler seçimlerine ve
Adres Kayıt Sistemi hakkındaki konuşmasına ilişkin açıklaması HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Öncelikle “Bu
Yasa görüşüldüğü zaman kimse muhalefet etmedi.” dedi Sayın Bakan. Biz
Demokratik Toplum Partisi adına bu konuda muhalefet ettik, kendim konuşmuştum o
gün. Ayrıca 27 Kasım 2008 tarihinde Sayın Başbakana yönelttiğim bir soru
önergesi de var bu seçim kütükleriyle ilgili. Biz bir hata yaptık Sayın Başkan.
Yani hep beraber muhalefet ettik, sesimiz çıkmadı ama… Yargısal denetim
altındadır elli yıldır seçimler. Burada son yasanın 33 ve 36’ncı maddesiyle bir
yanlışlık yaptık adrese dayalı sayım ve itiraz biçimini de idareye bırakarak,
yürütmeye. Bir karmaşaya neden oldu Meclis ve bu karmaşayı da Meclis
düzeltmeli, sorun burada. Son olarak şunu
söyleyeyim: Şu gördüğünüz göçerler… Göçerleri hangi adrese kaydediyoruz diye
merak ediyorum, soruyorum. Yani göçerlerin adresi Viranşehir’de 3.060… Göçerin
adresi yok, nereye kaydedeceğiz? Sorun burada işte. Onun için, bunu Meclisin
düzeltmesi gerekir diye düşünüyorum. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, şimdi de üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim. Gündem dışı ilk
söz, Siirt ilinin sorunları ve yapılan yatırımlar ile ilgili söz isteyen Siirt
Milletvekili Yılmaz Helvacıoğlu’na aittir. Sayın Helvacıoğlu, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam) B) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları 1.- Siirt Milletvekili M. Yılmaz Helvacıoğlu’nun,
Siirt ilinin sorunları ve yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması M. YILMAZ
HELVACIOĞLU (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son günlerde Siirt
ilimizle ilgili olarak Meclis Genel Kurulunda yapılan konuşmalarda halkımıza
yanıltıcı bilgilerin verilmesi nedeniyle şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu
nedenle hepinize saygılar sunuyorum. Siirt’te yaşamış,
bölgeye uzun yıllar hizmet etmiş, dünü ve bugünü mukayese edebilecek bir
milletvekili olarak, Siirt’imizin hizmet alanında hak ettiği yeri alması gerektiğini
her fırsatta ifade eden, öncelikle Sayın Başbakanımıza ve Hükûmetimize
şükranlarımı arz ediyorum. 2003 yılından
itibaren hükûmetlerimiz tarafından Siirt’te yapılan
yatırımları arz etmek istiyorum: Şirvan Bakır
Maden Ocakları işletmeye açılmış, 386 kişiye istihdam sağlanmıştır. Havaalanımız Hükûmetimiz döneminde hizmete açılmıştır. Siirt-Eruh kara
yolu devam ederken Eruh’tan Şırnak ve Habur’a ulaşmak
için gerekli çalışmalarla birlikte Siirt çevre yolu etüt çalışmaları da devam
etmektedir. BOTAŞ tarafından
Batman-Siirt doğal gaz iletim hattı ihale aşamasına getirilmiştir. Şehir içi dağıtım
şebekesi EPDK tarafından ihale edilmiştir. Siirt’imizi
enerji ve istihdam noktasında rahatlatacak olan Botan
Nehri üzerinde 7 adet hidroelektrik santralinin yapımı devam etmektedir. Siirt elektrik
şebekesinin tamamı yer altına alınmaktadır. Avrupa Birliği
fonundan karşılanan ve önceki belediyeler döneminde bir türlü uygulamaya
konulamayan kanalizasyon, atık su arıtma tesisi, yağmur kanalları, içme suyu
şebekesinin yenilenmesiyle ilgili çalışmalar tamamlanmıştır. Devlet Su İşleri
tarafından Kezer, Hesko ve Botan’da yapılan çalışmaların sonucunda Siirt merkezin yüz
yıllık su ihtiyacı karşılanacaktır. Su sıkıntısı
çekilen Atabağı, Kurtalan, Kayabağlar,
Aydınlar yerleşimlerinin 2040 yılına kadar içme ve kullanma suyu ihtiyacının Kezer Çayı’ndan sağlanması için müteahhit
firma çalışmalarına süratle devam etmektedir. Devlet Su İşleri
tarafından Türkiye’nin en modern su arıtma tesisinin temeli atılmış, ağustos
ayında bitirilmesi gerçekleşecektir. Adliye sarayı
inşaatı devam etmektedir. TOKİ tarafından
686 konut bitirilmiştir. Yeni projelerin hazırlık çalışmaları devam etmektedir.
Vakıflar Genel
Müdürlüğümüz tarafından Siirt’in merkezinde otel ve iş yerleri yapım ihalesi çalışmaları
devam etmektedir. Ziyaret
beldemizin çehresini değiştirecek ticaret merkezleri, çok amaçlı salon, otel,
kurban kesim ve pazar yeri gibi ünitelerin ihalesi yapılmıştır. Yine, Ziyaret
beldemizde TOKİ tarafından kentsel dönüşüm ve mevcut çarşının
modernleştirilmesi çalışmaları ihale aşamasına getirilmiştir. KÖYDES projesi
kapsamında 2008 yılı itibarıyla Sağlık müdürlüğü
binası bitirilerek faaliyete sokulmuştur. Merkezde 6’sı
devlet, 3’ü özel hastane olmak üzere 9 adet hastane mevcuttur. Merkezde 11,
ilçelerde 16 olmak üzere toplam 27 sağlık ocağı faaliyettedir. Pervari, Eruh ve
Baykan’da 2’şer, merkezde 21 ünite olmak üzere toplam 27 üniteli diyaliz
merkezimiz faaliyettedir. Eruh Devlet
Hastanesi 2 uzman, 6 pratisyen doktor, 13 -değişik branşlarda-
sağlık memuru, 3 hemşire, 2 ebe olmak üzere 27 personelle hizmet etmektedir. 2
adedi paletli olmak üzere toplam 20 adet ambulans hizmet vermektedir. Kurtalan’da TOKİ
tarafından 100 yataklı hastane inşaatı yapımı devam ederken merkezde 300 yatak
kapasiteli hastane çalışmaları devam etmektedir. Siirt Devlet
Hastanemizde 102 pratisyen, 77 uzman, özel hastanelerimizde 21 pratisyen, 44
uzman hekim mevcuttur. Devlet hastanemizde olmayan yoğun bakım ünitesi bu yıl
10 üniteyle hizmete açılmıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; eğitim faaliyetlerimizde okullaşma oranı yüzde 98’e
ulaşırken, ilköğretimde derslik başına düşen öğrenci sayısı 2002 yılında 41
iken 2008 yılında 29 sayıyla Avrupa standardına ulaşılmıştır. 6.397 öğrenci
modern yurtlarda barınma imkânlarına kavuşmuştur. Bu yıl da Millî Piyango
İdaresi tarafından 300 yatak kapasiteli yurt yapımı planlanmıştır. Üç yıldan
beri Polis Meslek Yüksekokulu 256 öğrencisiyle eğitime devam ederken 500
öğrenciye çıkartılması çalışmalarına devam ediyoruz. Telekom tarafından bir fen
lisesi ve özürlüler için 40 derslik özel eğitim merkezi yapılmıştır. Hükûmetimizin başlatmış olduğu
seksen bir ilde üniversite kurulması hedefi kapsamında ilimize 2007 yılında
üniversite ve iki yeni fakültenin kurulması kararı alınarak rektör ataması
sağlanmıştır. Orta Doğu Teknik Üniversitesi tarafından vaziyet planları
hazırlanmış… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) M. YILMAZ
HELVACIOĞLU (Devamla) – …yine aynı üniversitede fakültelerin mimari projeleri
hazırlanmaktadır. Siirt Üniversitesinin 2008-2009 yılındaki eğitici kadrosu 47
eğitimciden oluşmaktadır. Bu yıl üniversitemize Millî Eğitim Bakanlığı tarafından
15 milyon TL ödenek ayrılmıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; üniversitenin kurulmasının ne kadar süreç aldığını
hepiniz takdir edersiniz. Sihirli değnek yöntemiyle herhangi bir üniversitenin
kurulmasının mümkün olmadığını, 2.956 öğrencisiyle faaliyetini sürdüren Siirt
Üniversitesine tabela üniversitesi denilmesinin takdirini yüce Meclisimize ve
halkımıza arz ediyorum. FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – Halk takdir etmiş zaten, tabela üniversitesi. M. YILMAZ
HELVACIOĞLU (Devamla) – Konuşmamızı “Siirt’e hiçbir şey yapılmamış.” diyenlere
ithaf ederek hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BENGİ YILDIZ
(Batman) – Peki, Siirt’in sorunları yok mu? BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Helvacıoğlu. Gündem dışı
ikinci söz, Silopi ilçesinde kaybolan HADEP İlçe Başkanı Serdar Tanış ve Başkan
Yardımcısı Ebubekir Deniz’in kayıpları hakkında söz
isteyen Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’a
aittir. Sayın Bayındır,
buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar) 2.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın,
Silopi ilçesinde HADEP İlçe Başkanı Serdar Tanış ve Başkan Yardımcısı Ebubekir Deniz’in kayboluşlarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Adalet Ba-kanı Mehmet Ali Şahin’in
cevabı SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de, Silopi’de HADEP İlçe
Başkanı Serdar Tanış ve Başkan Yardımcısı Ebubekir
Deniz’in 25 Ocak 2001 tarihinde Silopi Jandarma Komutanlığına çağrılıp bir daha
da haber alınmamasına dair gündem dışı söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Evet, kaybedilmek
istenen, bir halktı aslında. Kürt halkının inkârı için seksen beş yıllık resmî
ideoloji her türlü yol ve yöntemi denedi, ama bir türlü Kürtlerin
kaybedilmesini başaramadı. Takriri sükûn planları, Şark ıslahat planları
çıkarıldı. Yine Kürtlüğe dair her şey yok ve yasak sayıldı. Kürt olmak, Kürt
haklarından bahsetmek suç ve kabahatti. İşte bu kabahatlere karşı Kürtler
durmadan isyan ettiler ve isyanlarını bugüne taşıdılar. Bu isyan öyle bir
isyandı ki adı dahi “Karda yürüdü kart kurt.” diye tanımlanan bir halkın
isyanıydı. Bu isyan nasıl silindi? Bu isyan, işte Serdar Tanış, Ebubekir Deniz gibi binlerce Kürt vatandaşı kaybedilmek
istenen bir halkın adını, dilini, kültürünü yeniden tarihe yazmak istedi ve bu
nedenle de resmî sistemin yetkilileri tarafından sürekli kaybedildi insanlar,
katledildi insanlar, sürgün edildi insanlar. Burada adı geçen kayıplar bir
halkın yeniden var oluş direnişinin mücadelecileriydi. Aslında kaybedilmek
istenen 2 insan ya da 100 insan ya da 17 bin insan değildi, kaybedilmek istenen
milyonlarca Kürt vatandaşıydı ve bu nedenle ben bugün yeniden burada, her ne
sebeple olursa olsun, Türkiye’de demokrasi mücadelesini vermiş ve bu uğurda
canını vermiş herkesi saygıyla anıyorum ve mücadeleleri önünde saygıyla
eğiliyorum. Dün de Sayın Hrant Dink’in ikinci ölüm yıl
dönümüydü. Ölümleri anmaya çalışsak tarih sayfaları yetmeyecek, rakamlar ve
zaman yetmeyecek ama biz burada şunu ifade etmek istiyoruz: Özellikle, son
zamanlarda başlatılan Ergenekon olayının kusurları örten bir operasyon olmaktan
çıkarılması gerekiyor. Olası iktidar darbesine karşı bir yargılama olmaktan
çıkarılmalı, gerçekleştirilmiş olayların hesabı sorulmalı. İşte o zaman gerçek
anlamda Ergenekon’la mücadele edildiği söylenebilir ya da Susurluk, Şemdinli
olayları aydınlatılabilir ya da yarım yüzyıllık kontrgerilla faaliyetleri ve
örgütlenmeleri ve onu besleyen, onu uygulayan tüm uygulamacıları tarih önünde
yargılanıp halk vicdanında mahkûm edilebilinir. Eğer amaç, anlayış bu değil de
gerçekten AKP sadece kendine yönelik tehditleri ele alıp bunu bertaraf etmek
isterse ne yazık ki yarın kendi akıbeti de kendi uygulamaları da bugün şikâyet
ettiklerinden farklı olmayacaktır. Bu vesileyle bu yargılama sürecinin gerçek
bir yargılamaya, temiz eller operasyonuna dönüştürülmesini istiyorlarsa, böyle
tanımlıyorlarsa “Buyurun, Serdar Tanış ve Ebubekir
Denizlerin kayıplarına yol açanları usulen almayalım, esastan yargılayalım.”
diyoruz işte. Ve Sayın Başbakan bütçe görüşmesinde burada “Siz Nazizmi hortlattınız.” demişti. Ben de bu kürsüden
sesleniyorum: Naziler fırında insan yaktılar ama Türkiye’deki Nazi anlayışı da
asit kuyularında insanlar yaktılar. İşte bu kayıplar, bu mücadele, bu
yitirilmek istenen bir halkın olsa olsa özgürlük
havarileri olabilir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun,
konuşmanızı tamamlayınız. SEVAHİR BAYINDIR
(Devamla) – Şairin dediği gibi: “Uy havar! İsa
aşkına, Muhammed aşkına…” Allah aşkına bir özgürlük havarisiydi o. Oysa bu gerçekler
AKP’nin o hamasi, politik söylemleriyle örtülemeyecek kadar, karartılamayacak
kadar açık ve şeffaftır. Bizler de DTP’liler olarak Silopi’de kaybedilen ve asit kuyularında
gömülü olan, İpek Yolu’nun kenarındaki asit kuyularının derhâl açılmasını ve bu
uygulamaları yapanların yargılanmasını istiyoruz. İpek Yolu kan yolu, kayıp
yolu oldu, uygarlığın yolu kana boyandı. Bu anlamda
Ergenekon’a karşı duyarlı olup Kürt sorununun, Alevi sorununun, aydın
sorununun, gerçek anlamda demokrasinin hayata geçirilmesi için yüce Meclisi
sorumluluğa davet ediyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Gündem dışı
üçüncü söz, İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği İcra Komitesi olağanüstü
toplantısı hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz’e aittir. Sayın Gündüz,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 3.- İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz’ün, İslam Konferansı
Örgütü Parlamento Birliği İcra Komitesi’nin olağanüstü toplantısına ilişkin
gündem dışı konuşması İRFAN GÜNDÜZ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İslam Konferansı Teşkilatı
Parlamenterler Meclisi olağanüstü genişletilmiş icra toplantısı üzerine söz
almış bulunuyor, hepinizi en kalbî duygularımla selamlıyorum. Yahudilerce kutsal olan, araç kullanmanın ve ateş yakmanın bile
yasak olduğu bir cumartesi günü -Şabat Günü- dünya
liderlerinin ve bürokrasisinin Noel tatili rehavetinde bulunduğu bir gün,
Amerika Birleşik Devletleri’nde meydana gelen iktidar değişikliği ve otorite
boşluğundan da yararlanarak İsrail, 27 Aralık 2008’de önce hava ve deniz
saldırılarıyla, ardından kara harekâtıyla devam eden askerî operasyonlarda
orantısız güç kullanmış, yüzlerce, binlerce sivili adı bile konmamış fosfor ve
ahtapot bombalarıyla vurmuştur. Sözün, vicdanın
ve ahlakın bittiği bir insanlık dramını tüm dünyaya sergilemiş, hepimizin içi
parçalanarak takip ettiği bu duruma kayıtsız kalmayan Hükûmetimiz
ve yüce Parlamentomuz, ilk günden beri diplomatik çabalarını yoğun bir şekilde
sürdürmüş, insani yardımların bir an önce yerine ulaştırılmasına çalışmıştır.
Maalesef, vahşetin ölçüsü o kadar kaçmış ki, insani ve tıbbi yardımlara dahi
İsrail’den izin çıkmamış, dünyanın gözü önünde sürdürülen bu saldırıyı
durdurmak için alınan Birleşmiş Milletler kararları da hiçe sayılmıştır. Gazze 362 kilometrekarede
1,5 milyon insanın yaşadığı, dünyada nüfus yoğunluğunun en yüksek olan yer.
Çadırlarda sefalet içinde yaşayan, en temel insani ihtiyaçların bile uygulanan
ambargoyla ortadan kaldırıldığı, Filistinlilerin yurdu, yuvası. İçindeki
insanların genç-yaşlı, kadın-erkek, çoluk çocuk demeden topluca imha edildiği,
Birleşmiş Milletler tarafından koordinatları kendilerine bildirilen güvenli
bölgelerin dahi bile bile bombalandığı, toplandığı
yerlerde insanların yok edildiği, göz yaşının sele,
akan kanın göle döndüğü bir yer Gazze. Yaralı taşıyan
ambulansların yolda iken vurulduğu, kanın, oksijenin, ilaçların bile
bulunmadığı, hastanelerin bombalandığı yer Gazze. Yirmi iki gün süren bir katliamın ardından çevresine buğulu ve
yaşlı gözlerle bakan çocukların ahının fosfor
bombalarını püskürttüğü, ölen yavrularını kanlı kefeniyle uğurlarken saçını
başını yolan annelerin feryadının hücumbotları ve ahtapotları susturduğu, yerde
hareketsiz yatan evladına bakıp “Sen şehitsin yavrum, sen yarın ahrette benim
gölgem olacaksın!” diye haykırarak ulusların vicdanına seslenen babanın,
tankları ve top atışlarını durdurduğu yer Gazze. Güçlünün
haklı olmadığı, haklının her zaman güçlü olduğunu gösteren bir yer Gazze. Ortaya çıkan bilanço korkunç: 1.315 şehidin 514’ü
kadın ve çocuk. 400’ü ağır 5.530 yaralının 2.650’si kadın ve çocuk. 100 bin
kişi evini terk etmiş. Ayrıca büyük bir maddi hasar ortaya çıkmış; 5 bin ev, 16
hükûmet binası, 15 okul ve 20 cami yerle bir olmuş,
20 bin ev de zarar görmüştür. İşte, İsrail’in bu Gazze işgalini
görüşmek, Filistin’e yönelik saldırıların bir an önce durdurulmasını sağlamak
ve konuyla ilgili dünya kamuoyunun duyarlılığını artırmak üzere, Sayın Meclis
Başkanımız Köksal Toptan’ın davetiyle, Türkiye’nin ev sahipliğinde, 14 Ocak
2009 tarihinde İstanbul Hilton Otelinde İslam Konferansı Teşkilatı
Parlamenterler Meclisi Genişletilmiş Olağanüstü İcra Komitesi Toplantısı
yapılmış, toplantıya 31 ülke, 13’ü Meclis Başkanı seviyesinde, 10’u Meclis
Başkan Vekili düzeyinde olmak üzere 31 ülkeden 205 delege katılmış, hemen her
birisi de, Türkiye’nin ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin, iktidarıyla ve
muhalefetiyle, Gazze olaylarına karşı onurlu duruşunu
tebrik ederek takdirlerini iletmiştir. Konuyla ilgili, tarafımdan -ben kapanış bildirgesi yazım komisyonu
başkanıydım- yazılan bildirge bütün detaylarıyla her bir milletvekilimize ayrı ayrı gönderilmiştir. Ancak burada, Lübnan Meclis Başkanı
Sayın Nebih Berri’nin bir değerlendirmesini arz etmek
istiyorum: Türkiye’nin, Gazze’nin işgaline karşı
çıkan tek ülke olduğunu belirterek “Türkiye’nin tutumunu asla unutmayacağız.
Tüm İslam ülkeleri Türkiye’nin takındığı tutumu takınsaydı eğer İsrail bu
ölçüde bir saldırganlığını asla sürdüremezdi.” (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) İRFAN GÜNDÜZ
(Devamla) – O yüzden ben, Filistin’de ölen şehitlere Allah’tan rahmet,
yaralılara acil şifalar diliyor, gerçekten konuyla ilgili olağanüstü bir
şekilde dünya kamuoyuna onurlu bir duruş sergileyen yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, Sayın Bayındır’ın gündem dışı
konuşmasına, izin verirseniz birkaç cümleyle cevap vermek istiyorum. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 2.- Şırnak Milletvekili Sevahir
Bayındır’ın, Silopi ilçesinde HADEP İlçe Başkanı Serdar Tanış ve Başkan
Yardımcısı Ebubekir Deniz’in kayboluşlarına ilişkin
gündem dışı konuşması ve Adalet Ba-kanı Mehmet Ali
Şahin’in cevabı (Devam) ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinize saygılar sunuyorum. Bugün, Sayın
Başkanımızca kendilerine gündem dışı konuşma imkânı tanınan arkadaşlarımızın
listeleri bakanlıklara geldiğinde, Şırnak DTP Milletvekili arkadaşımız Sayın Sevahir Bayındır’ın “Silopi kayıpları” konulu bir konuşma
yapacağı Bakanlığıma bildirildi. Bunun üzerine, Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı
ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığıyla hemen temasa geçerek almış olduğum
bilgileri biraz önce Sayın Bayındır’ın yapmış olduğu konuşma bağlamında sizlere
ifade etmek istiyorum. Değerli
arkadaşlarım, Şırnak Baro Başkanı Avukat Sayın Nuşirevan
Elçi, 1 Aralık 2008 tarihinde Silopi Cumhuriyet Başsavcılığına bir dilekçe
vermişler. Bu dilekçede, Sayın Baro Başkanımız, -bir kitapta
ve bazı gazetelerde- Silopi’de, BOTAŞ kuyularında, 1990’lı yıllarda bazı
kişilerin bu kuyulara atılarak asitle yakıldıklarını iddia eden kitabı ve
belgeleri de ekleyerek bu konuda Cumhuriyet Savcılığının bir soruşturma
açmasını istemiş, 1 Aralık 2008. Bunun üzerine, Silopi Cumhuriyet Savcılığı
iddia edilen suçun Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 250’nci maddesi kapsamında özel
yetkili Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesinin görev alanına girdiği
düşüncesiyle bu Cumhuriyet Başsavcılığıyla da temasa geçerek bir soruşturma
dosyası açmış. Tabii, bu şikâyette bulunan Baro Başkanı arkadaşımızı hem
bu konuyla ilgili iddialarını ifade bağlamında almak hem de delillerini
Savcılığa sunması için davette bulunmuş. Benim biraz önce
ifade ettiğim Silopi Cumhuriyet Savcılığı ve Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığından bugün almış olduğum bilgiye göre, Sayın Avukat Elçi şu ana
kadar Silopi Cumhuriyet Başsavcılığına giderek bu konuda dilekçesinde ifade
ettiği hususlarla ilgili bilgi, belge ve delillerini henüz takdim etmemiş ancak
Silopi Cumhuriyet Savcılığı bu dilekçeyi işleme koymuş, soruşturma dosyası
açmış ancak bana verilen bilgide de ifade edildiği gibi, BOTAŞ’ın alanının çok
geniş bir alan olduğu, eğer gerçekten bu konuda bilgisi, görgüsü olanlar var
ise Silopi Cumhuriyet Başsavcılığına başvurup kendilerine yardımcı olması
hâlinde bu fiziki mekânların kazılarak bu iddiaların doğru olup olmadığını
araştırabileceklerini ifade ediyor. Biraz önce Sayın
Milletvekili arkadaşımız Bayındır’ı dinledim ancak seksen beş yıllık cumhuriyet
tarihimizde, tabii ki cumhuriyeti kuran Türkiye Büyük Millet Meclisinde ifade
edilmemesi gereken talihsiz cümleler kullandılar, Türkiye’deki resmî sistemin
vatandaşlarını katlettiğini ifade eden cümleler kullandılar. Bunlar, bu
Parlamentoda görev yapan hiçbir milletvekili arkadaşımıza yakışmaz. Eğer bu
konuda elinizde bilgi, delil varsa, kim, ne zaman, kimler tarafından
katledilmiş, bununla ilgili bilgileri Türkiye’deki resmî mercilere verirseniz,
bunların üzerine kuşkusuz ki görevli merciler hassasiyetle ve titizlikle gider
ama… SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sayın Bakanım, bu terörizm gerçekten niye bu kadar
rahat bir şekilde inkâr ediliyor? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – …birtakım delili olmayan iddialara dayalı olarak
burada Türkiye Cumhuriyeti devletini, Türkiye Cumhuriyeti adli makamlarını,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin yetkililerini eğer siz delilsiz ve mesnetsiz
isnat ederseniz… SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Hiç alakası yok Sayın Bakanım. Bu “Ergenekon”
dedikleriniz de devlet değil miydi? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – ...bu sözlerinize bizim verebileceğimiz -demin
söylediğim ifadelerin dışında- başka bir cevap olamaz. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Burada suçlanan Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî tüzel
kişiliği değil Sayın Bakanım, çeteler suçlanıyor. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Lütfen, kim… Bakın, Sayın
Bayındır, diyorsunuz ki: “Asit kuyularında insanlar yakıldı.” Şimdi, “yakıldı”
demek, bunu yakinen biliyor anlamı taşıyabilir. Eğer, nerede, kim ve kimler
asit kuyularında yakılmışsa… SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Abdullah Aygan’ı dinlerseniz… SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sayın Bakan, 2006 yılında Silopi’de bizzat ben gittim,
kuyudan çıkardım. Sayın Bakan, sizin bilginiz yok herhâlde. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – …lütfen yardımcı olun, adli makamlara yardımcı
olun, savcılarımıza, hâkimlerimize, ilgili mercilere yardımcı olun. Bunların
üzerine gitmezsek o zaman gelin, burada eleştiri getirin. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – 2006’da Silopi’de bizzat ben savcıyla birlikte
çıkardım. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Ama siz, elinizde hiçbir delil yok, sadece afaki, delilsiz birtakım isnatlarda bulunuyorsunuz. SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Nasıl delil yok? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Bu, bu Parlamentoda görev yapan ve milletvekili
sıfatını taşıyan hiç kimseye yakışmaz. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk
devletidir. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sayın Bakan, onlarca ceset çıkarıldı, herhâlde sizin
haberiniz yok. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Kuşkusuz ki vatandaşlarının güvenliğini sağlamak
da bu devletin görevleri arasındadır ama birtakım yanlışlıklar yapıldığı
iddiasında bulunuyorsanız, lütfen bunu delilleriyle beraber ortaya koyunuz,
bana getiriniz, ben Adalet Bakanıyım… SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – İddia değil hakikat. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Burası mahkeme değil Sayın Bakanım. Siyasetçiler çıkar
konuşur, yürütme olarak gereğini yaparsınız. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – …ilgili mercilere intikal ettireyim. Bana
getirmiyorsanız, bunu en yakın cumhuriyet başsavcılıklarına veriniz. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Şikâyet dilekçelerinin hepsi savcılıklarda var, size
eksik bilgi vermişler Sayın Bakan. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Yoksa ulu orta dilekçelerle, beyanlarla Türkiye’de
suçla ve suçluyla mücadele etmek mümkün değildir. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Size eksik, yanlış bilgi vermişler Sayın Bakan. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Suç ve suçluyla mücadele etmek, mutlaka ayağı yere
sağlam basan, delilli ve kanıtlı olur. Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sizin haberiniz yok Sayın Bakan. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım. Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 16.59 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 17.15 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER : Murat ÖZKAN
(Giresun), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 46’ncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. Gündeme
geçiyoruz. “Başkanlığın
Genel Kurula Sunuşları” vardır. Ondan önce, sayın
milletvekilleri, Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ,
gündemin “Sözlü Sorular” kısmında yer alan sorulardan 1, 2, 3, 4, 10, 15, 22,
26, 38, 41, 44, 58, 60, 63, 64, 71, 73, 74, 81, 95, 145, 168, 177, 212,
213’üncü sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak istemişlerdir. Sayın
Bakanın bu istemini sırası geldiğinde yerine getireceğim. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç adet önerge
vardır, önergeleri okutuyorum: V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 20 milletvekilinin,
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi ve seçmen kütüklerine yönelik iddiaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/307) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 2008 yılında
sonucu yayınlanan Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi ile geçmiş yıllardaki nüfus
sayım sonuçları orantılı şekilde değişiklik göstermemiş aksine çok büyük
farklılıklar ortaya çıkmıştır. Bu farklılığın sebeplerini ve olası sonuçlarını
değerlendirmek, yanlışlıkların giderilmesine yönelik tedbirlerin alınması ve
2009 mahallî seçimlerin sağlıklı bir şekilde geçmesi amacıyla, Anayasanın 98.
TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz. 1) Fatma Kurtulan (Van) 2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır) 3) Ahmet Türk (Mardin) 4) Emine Ayna (Mardin) 5) Ayla Akat Ata (Batman) 6) Sebahat Tuncel (İstanbul) 7) M. Nezir Karabaş (Bitlis) 8) Bengi Yıldız (Batman) 9) Sırrı Sakık (Muş) 10) M. Nuri Yaman (Muş) 11) Özdal Üçer (Van) 12) Aysel Tuğluk (Diyarbakır) 13) Pervin Buldan (Iğdır) 14) Gültan Kışanak (Diyarbakır) 15) Akın Birdal (Diyarbakır) 16) İbrahim Binici (Şanlıurfa) 17) Hasip Kaplan (Şırnak) 18) Sevahir Bayındır (Şırnak) 19) Şerafettin Halis (Tunceli) 20) Osman Özçelik (Siirt) 21) Hamit Geylani (Hakkâri) Gerekçe: MERNİS kayıtlarındaki TC Kimlik Numarasına göre kişiler ile ikamet
adreslerinin eşleştirildiği bir kayıt sistemi olan Adrese Dayalı Nüfus Kayıt
Sistemi (ADNKS); TC Kimlik Numaralarına göre kayıt yapılacağından mükerrer
kayıt ya da kayıt olamama gibi risklerin ortadan kalkacağı iddiasıyla yaptığı
nüfus sayım sonucunu 2008 Ocak ayında kamuoyuna duyurmuş ve sonuçları
itibariyle çeşitli tartışmalara neden olmuştur. Vatandaşların
muhtarlıklara giderek kayıt yaptırmasına dayalı eski sistemin yerine, İçişleri
Bakanlığı'nın verilerine dayanan ve nüfus müdürlüklerini yetkili kılan yeni
uygulamanın yürürlüğe girmesinin ardından 2007'deki seçmen sayısının 2008'de
yaklaşık 1,5 yıl içinde 6 milyon artmış olması sonucu akıllarda çeşitli soru
işaretleri bırakmıştır. Yıllardır aynı
adreste oturan ve oy kullanan çok sayıda kişi, seçmen listelerinde ismini
görememiş, yaşamını yitirmiş kişilerin isimleri listelerden çıkmıştır.
Öğrencilere kaldıkları öğrenci yurdunu adres gösterme imkânı tanındığı için
bazı illerde tek adres üzerinde toplu kayıtlar yapılmış, kayıtların mahalle,
cadde ve sokak isimlerine göre değil, soyadı sıralamasına göre yapılması
denetimi de güçleştirmiştir. Seçmen
listelerinin belirlenmesinden sonra sadece bireysel itirazlar değil belediyelerden
de çeşitli itirazlar gelmiştir. Belediyelerin bazıları seçmen sayısının
azlığından şikayetçi olurken bazıları da usulsüz yeni
kayıtlardan şikayetçi olmuştur. Yürürlüğe giren
5749 sayılı yasanın 4. maddesinde, "Seçmen kütüğü, adres kayıt sistemindeki
bilgiler esas alınarak her yıl yeniden düzenlenir" hükmü yer almıştır.
Böylece YSK, ADNKS verilerinden yararlanmakla zorunlu kılınmıştır. Anayasa'nın
79. maddesinde kütüklerle ilgili özel bir ifade yer almasa da seçimlerin genel
yönetim ve denetimi yetkisinin YSK'da bulunduğu, YSK'nın, seçim sürecinin dürüstlük içinde geçmesi için tüm
iş ve işlemleri yapmakla yükümlü olduğu belirtiliyor. Yeni seçmen sayısının
İçişleri Bakanlığı verilerine göre hazırlandığının açıklanması da tartışmaları
arttırmış, birçok seçmenin hükümetin zayıf olduğu il ve ilçelere kaydırıldığı
öne sürülmüştür. YSK, kütükleri
doğrudan ADNKS'ye göre oluşturduğundan, kendi başına
kayıtların doğruluğunu ya da yanlışlığını saptama imkânı bulamamakta, kütüklere
yönelik düzeltmeler de yine İçişleri Bakanlığı'na bağlı nüfus müdürlüklerinde
yapılabilmektedir. YSK sadece itirazların içeriği konusunda devreye girebilecek
şekilde yetkileri sınırlandırılmıştır. Bu gibi
sorunların yaşanmasına ve ortada çok sayıda soru işareti bulunmasına rağmen TÜİK;
ADNKS belgelerini, 20 Kasım 2008'de yasal olarak gerekli sürenin dolduğu
gerekçesiyle formların imhasının gerektiği yönünde genelge yayımlamış, ancak
ilgili mevzuatta, "kayıtların kesinlik kazanması halinde" formların
imha edilebileceği belirtilmiştir. ADNKS'ye yönelik itirazlar
sürmesine rağmen TÜİK Başkanlığı, formların büyük bölümünün imha edildiğini
açıkladı. YSK ise "Bizim TÜİK'le ilgimiz yok,
verileri İçişleri Bakanlığı'ndan aldık." diyor. İmha nedeniyle olası bir
itiraz halinde, ilgili adreste denetim yapma dışında denetleme imkânı kalmadı.
YSK da zaten itirazları TÜİK kayıtlarına göre değil, "yerinde
denetim" yaparak karara bağlayacağını açıklamıştı. Kamuoyunda
tartışma yaratan ve yukarıda gerekçeleri ile araştırılması istenen Adrese
Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarının nedenlerini anlamak ve olası kötü
sonuçlarının önüne geçilmesi için Yüce Meclisimiz tarafından Meclis Araştırması
açılmasını arz ederiz. 2.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 23 milletvekilinin, erken yaşta evlilik
konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/308) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Ülkemizde erken
yaşta evliliklerin oranı % 35'lere ulaşmıştır. Yani her üç evlilikten biri
Erken Yaş Evliliğidir. Erken yaşta evlilik olgusu bir çocuk hakları ihlali ve
çocuk istismarı sorunudur. Çocuğa yönelik şiddettir ve toplumsal bir halk
sağlığı sorunudur. Dolayısıyla, uluslararası sözleşmelerce tanınmış insan
haklarının ihlali anlamına gelen erken yaş evliliklerinin ülkemizdeki
sebeplerinin araştırılıp, engellenmesi için neler yapılmasının gerektiğinin
ortaya konulabilmesi için TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri ve Anayasanın
98. maddesi gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz. 1) Nevingaye Erbatur (Adana) 2) Tekin Bingöl (Ankara)
3) Gürol Ergin (Muğla)
4) Ahmet Ersin (İzmir) 5) Mevlüt Coşkuner (Isparta) 6) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 7) Ramazan Kerim Özkan (Burdur) 8) Selçuk Ayhan (İzmir) 9) İsa Gök (Mersin) 10) Sacid Yıldız (İstanbul) 11) Kemal Demirel (Bursa)
12) Şevket Köse (Adıyaman) 13) Erol Tınastepe (Erzincan) 14) Nesrin Baytok (Ankara) 15) Hüseyin Ünsal (Amasya) 16) Akif Ekici (Gaziantep) 17) Bülent Baratalı (İzmir) 18) Ahmet Küçük (Çanakkale) 19) Tansel Barış (Kırklareli) 20) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
21) Turgut Dibek (Kırklareli) 22) Atila Emek (Antalya) 23) Hulusi Güvel (Adana) 24) Ali Rıza Ertemür (Denizli) Gerekçe: Ülkemizde 18 yaş
altı evlilik oranı % 35'tir. Yani her üç evlilikten biri Erken Yaş Evliliğidir.
Erken yaşta evlilik olgusu ise bir çocuk hakları ihlali ve çocuk istismarı
sorunudur. Çocuğa yönelik şiddettir ve toplumsal bir halk sağlığı sorunudur. Erken yaştaki
evlilikler, Erken Yaş Gebelik ve Doğumlarına da neden olur ki bu durum hem anne
hem de bebek için tehlikelidir. Erken yaş gebeliklerinde anne ve bebeklerin
hastalanma, sakatlanma ve ölüm riskleri artar. Erken yaş gebeliklerinde gebelik
ve doğuma bağlı anne ölümleri 4 misli daha fazla görülür. Erken
evliliklerde berdel, beşik kertmesi gibi geleneksel evlilik oranları yüksektir.
Genelde kendi rızası olmadan, özgür iradesinin dışında, aile baskısıyla zorla
yapılan bu evlilikler kız çocuklarına yönelik bir şiddettir. BM Erken yaş
evliliklerini "kız çocuklarını vuran köleliğin modern biçimi" olarak
tanımlamaktadır. Kız çocuklarının erken yaşta zorla evlendirilmeleri kadınların
toplumdaki eşitsiz konumunu pekiştirmekte, şiddete karşı zayıf hale
getirmektedir. Bu evliliklerde aile içi şiddet oranları yüksektir. Evlilik içi
tecavüz ve cinsel şiddete maruz kalma tehlikesi de artmıştır. Ailenin sosyo-ekonomik düzeyi ne kadar düşükse kız çocuğunun erken
yaşta evliliğe zorlanması olasılığı da o kadar yüksek olmaktadır. Erken yaştaki
bu zorla evlendirmeler kız çocuklarının okuldan alınmasına ve böylelikle de
onların eğitimsizlik, yoksulluk, cahillik ve bağımlılık kısır döngüsüne
hapsedilmesine yol açmaktadır. Sosyo-ekonomik durumu
ve eğitimi düşük olan kız çocukları geleneksel rol olan doğurganlığa daha kolay
mahkûm edilmekte ve daha çocuk yaşta kaldıramayacağı, kaldırmaması gereken bir
yükün altına girmeye zorlanmaktadır. Genelde yasal olmayan evlilikler şeklinde
olduğu için de bireyin medeni nikahla kazanacağı
haklarından mahrum kalmasına ve mağduriyetine neden olmaktadır. Çocuğun eğitim
hakkı, sağlıklı yaşama hakkı, üretime katılma yani çalışma hakkı da elinden
alınmış olur. Erken evlilikler kadının statüsünün düşmesine ve daha yoğun
cinsiyet ayrımcılığına maruz kalmasına yol açmaktadır. Yakın bir zaman
öncesinde Adalet Bakanlığında yapılan bir çalışmada evlilik yaşının fiilen
zaten 14 olduğu gerekçesiyle hukuki olarak da bu yaşlara çekilebileceğinin
tartışılması dahi çok ürkütücüdür. Daha kendi çocukluğunu yaşamamış, başta
eğitim hakkı olmak üzere bir dizi insan hakkı elinden alınmış, örselenmiş, güçsüz
bırakılmış çocuk annelerle toplumumuzu ileriye götüremeyiz. Kalkınmayı,
uygarlığı yakalayamayız. Yukarıda
özetlenen sebeplerle, çocuklarımızın insan hakkı ihlallerine, cinsel
istismarına ve toplumsal halk sağlığı sorununa neden olan erken yaş evliliklerinin
önlenmesi için nedenlerinin araştırılması ve gereken önlemlerin alınması
amacıyla bu araştırmanın açılmasının uygun olacağı düşünülmektedir. 3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk
ve 24 milletvekilinin, bor madenciliğindeki sorunların araştırılarak bor
kaynaklarının etkin değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/309) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Bor madenlerimiz,
ülkemizin en önemli yer altı kaynaklarıdır. Dünya bor rezervlerinin % 80'i
ülkemizdedir. Bor, stratejik bir maden olduğundan herhangi bir ticari meta
şeklinde düşünülmesi ve serbest piyasa ekonomisi çerçevesinde değerlendirilmesi
mümkün değildir. Bu nedenle 1978 yılına kadar özel şirketler eliyle işletilen
bor yatakları, 2172 sayılı Kanun ile Etibank'a devredilmiştir. Bor stratejik
bir maden olduğundan 1983 yılında, 2840 sayılı Kanun ile bor tuzlarının
aranması ve işletilmesinin devlet eliyle yapılacağı hükme bağlanmıştır. Dünya
bor talebinin % 70'i, US Borax ve Eti Maden
işletmeleri adlı iki tekelin denetimindedir. Eti Maden İşletmelerinin tek
rakibi US Borax'ın bağlı olduğu dünya madencilik devi
Rio Tinto, karşısında, özellikle gelişmekte olan
ülkelerdeki küçük ölçekli madencilik şirketleri tutunamamakta, genellikle söz
konusu tekelin içerisinde erimek durumunda kalmaktadırlar. Dünya bor pazarının
önemli bir bölümüne sahip olan RTZ US Borax firması;
üretim, depolama, dağıtım ve pazarlama faaliyetlerini son derece büyük bir
örgütsel yapı içerisinde tek elden kontrol etmektedir. Bor minerali ve
ürünlerinin bir kamu tekeli tarafından üretilip pazarlanması son derece
doğaldır. Dağınık ve birbirleriyle rekabet halindeki küçük ölçekli firmalar
yerine, üretim, depolama, dağıtım ve pazarlama faaliyetlerinin tek bir elden
yürütülmesi bor pazarında fiyatlandırma disiplininin sağlanması bakımından en
akılcı yöntemdir. Bu durum, bor rezervi bulunan diğer ülkeler için de geçerli
olup, uygulama bu şekildedir. Bor minerallerinin, 250'yi aşkın kullanım alanı
mevcuttur. Bor mineralleri,
katıldıkları malzemelerin katma değerlerini yükseltmekte, bu nedenle sanayinin
tuzu olarak adlandırılmaktadırlar. Gelişen teknolojiler, bor kullanımını ve bor
minerallerine olan bağımlılığı artırmaktadır. Bu gerçekler ortadayken; madencilik
çevrelerinde bor madenlerimizle BH Billiton
şirketinin ilgilendiği, Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğünün
özerkleştirileceği ve bunun sonucunda özelleştirilmesinin önünün açılacağı
iddiaları vardır. Avrupa Birliği (AB), bor madeninden üretilen bor
kimyasallarını "üremeye olumsuz etkili toksik
madde" listesine almıştır. Bu listedeki ürünler, ticaret sırasında önemli
kısıtlayıcı uygulamalara maruz kalmakta olup bor ürünleri, kuru kafa sembollü
etiketleme yapılmadan Avrupa'ya ve dolayısıyla ikinci aşamada dünyaya ihraç
edilemeyecektir. Bu durum, hiç kuşku yok ki madenciliğimize indirilmiş ağır bir
darbedir. AB, 67/548/ECC sayılı AB Komisyonu direktifi doğrultusunda, tehlikeli
maddelerin sınıflandırılması, ambalajlanması ve etiketlenmesine yönelik bu çalışmalara
2000 yılında başlamıştır. Bu kararların
uygulanmasından ülkemiz olumsuz etkileneceğinden, siyasi iktidara önemli
görevler düşmektedir. İlgililer, meslek odaları ve üniversitelerle birlikte
çalışarak bu konuda acilen çözüm üretmelidir. O nedenle bor yataklarımızın en
etkin ve verimli şekilde işletilmesi, bor minerallerinin üretilmesi,
pazarlanması için öncelikle karşılaşılan sorunların ve bu sektörün çalışanların
sorunlarının objektif olarak tespit edilmesi ve gerekli önlemlerin alınması
için Anayasanın 98., Meclis İçtüzüğünün 104. ve ilgili
madde hükümleri uyarınca Meclis araştırmasının yapılmasını talep ederiz.
05.01.2009 1) Ali Rıza Öztürk (Mersin) 2) Ali Rıza Ertemür (Denizli) 3) İsa Gök (Mersin) 4) Selçuk Ayhan (İzmir) 5) Şevket Köse (Adıyaman) 6) Tekin Bingöl (Ankara) 7) Mevlüt Coşkuner (Isparta) 8) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 9) Ahmet Ersin (İzmir) 10) Ramazan Kerim Özkan (Burdur) 11) Gürol Ergin (Muğla) 12) Sacid Yıldız (İstanbul) 13) Kemal Demirel (Bursa) 14) Erol Tınastepe (Erzincan) 15) Nesrin Baytok (Ankara) 16) Hüseyin Ünsal (Amasya) 17) Akif Ekici (Gaziantep) 18) Bülent Baratalı (İzmir) 19) Ahmet Küçük (Çanakkale) 20) Nevingaye Erbatur (Adana) 21) Tansel Barış (Kırklareli) 22) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) 23) Turgut Dibek (Kırklareli) 24) Atila Emek (Antalya) 25) Hulusi Güvel (Adana) BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
ön görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır. Başbakanlığın
Anayasa’nın 82’nci maddesine göre verilmiş iki tezkeresi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım. B) Tezkereler 1.- Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun, Karadağ’a yaptığı resmî ziyarete iştirak
eden milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/664) 15/1/2009 Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Devlet Bakanı
Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun,
Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) tarafından yürütülen
projeleri incelemek üzere bir heyetle birlikte 5-6 Aralık 2008 tarihlerinde
Karadağ’a yaptığı resmî ziyarete, Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’ün de
katılması uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti
ilişikte gönderilmiştir. Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim. Recep
Tayyip Erdoğan Başbakan BAŞKAN – Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler’in, İran’a yaptığı resmî ziyarete iştirak eden
milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/665) 16/1/2009 Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler’in, görüşmelerde
bulunmak üzere bir heyetle birlikte 15-19 Kasım 2008 tarihlerinde İran’a
yaptığı resmî ziyarete, Kayseri Milletvekili Taner Yıldız’ın da iştirak etmesi
uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte
gönderilmiştir. Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim. Recep
Tayyip Erdoğan Başbakan BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Sayın
milletvekilleri, İç Tüzük'ün 37'nci maddesine göre verilmiş doğrudan gündeme
alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım. Önergeyi
okutuyorum: C) Önergeler 1.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/271) doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/110) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 2/271 esas
numaralı “657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki
Kanun Teklifimin” iç tüzüğün 37 maddesine göre işleme alınmasını saygılarımla
arz ederim. Yılmaz
Ateş Ankara BAŞKAN – Teklif
sahibi olarak Ankara Milletvekili Sayın Yılmaz Ateş’i kürsüye arz ediyorum. Buyurun Sayın
Ateş. (CHP sıralarından alkışlar) YILMAZ ATEŞ
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Sayın
milletvekilleri, kadının çalışma hayatına katılımı sorun olmaya devam
etmektedir. Kalkınmış çağdaş ülkelere göre Türkiye’de kadınlarımızın iş gücüne katılımı
son derece düşük bir rakamdan oluşmaktadır. 1990 yılında her
3 kadınımızdan 1’i istihdam olanağı bulurken 2007 yılında bu oran her 4
kadından 1’e inmiştir. Avrupa Birliği ülkelerinde her 2 kadından 1’i istihdama katılma
olanağı bulmaktadır. 2007 yılında
kadınların iş gücüne katılma oranı yüzde 24,8 gibi çok düşük bir oranda
seyrederken erkeklerin iş gücüne katılma oranı çok yüksek bir oranda, yüzde
71,3 oranında gerçekleşmiştir. Kadınların iş
gücüne katılmasının önündeki en büyük engellerden biri, çalışan kadınlarımızın
çocuk sahibi olduktan sonra çocuklarına bakacak bir yakınlarının ya da
çalıştıkları kurumun kreşinin bulunmaması veya çeşitli nedenlerden ötürü de bu
kreşlerden yararlanmamaları gelmektedir. Kadının iş ve sosyal yaşama
katılımını teşvik etmek, kolaylaştırıcı önlemler almak, düzenlemeler yapmak
Anayasa’mıza göre sosyal devlet olmanın en temel koşullarından biridir.
Kadınlarımızı sosyal hayata kazandırmak, ülkenin kalkınmasına katkılarını almak
gerekir. Bu katkılarını alırken çocuklarımızı sağlıklı koşullarda yetiştirmenin
olanaklarını, altyapısını da sağlamamız gerekir. Ülkemizde okul
öncesi eğitimde okullaşma oranı maalesef Batı ülkelerine göre çok düşük bir
oran teşkil etmektedir, yüzde 20 civarındadır. Bu kanun
teklifini hazırlarken kadınlarımızın iş gücüne katılımı önünde en büyük engel
oluşturan bu kreş sorununa bir katkı koymak istedik. O nedenle de yapılacak bir
değişiklikle çalışan kadınlarımızın sıfır ile beş yaş arasındaki çocukları için
asgari ücretin yüzde 50’si kadar net bir ücretin ödenmesini önerdik. Adalet ve
Kalkınma Partisi kadın kollarının da bu konuda bir çalışma yaptığını basından
öğrendik. Aynı günlerde -yani 15 Ocak tarihinde- Başbakan Yardımcısı Sayın
Hayati Yazıcıoğlu’nun da bu konuda annelik fonu
oluşturacaklarını, on gün içinde de detaylarının belli olacağını basından yine
izledik. Sanırım, değerli
arkadaşlar, bu konuda Adalet ve Kalkınma Partisinin de bir hazırlık yapmış
olması, bizim 18 Mayıs 2008’de hazırladığımız bu kanun teklifinin Genel Kurulda
gündeme alınması için bir engel teşkil etmez, tam tersine, bir destekleyici
unsur olur diye düşünüyorum. Bu sorunları ortadan kaldırmadan her aileye 3
çocuk yapmayı önermek, kadını sadece doğuran bir varlık olarak görmek kadını
sosyal ve kültürel yaşamdan dışlayan sonuçları beraberinde getirecektir. Oysa
çağdaşlaşmış, kalkınmış bütün ülkelerde kadın ve erkek iş gücünün yarı yarıya
gerçekleştiğini görüyoruz. Bu önlemleri almamız gerekir. Bunun için de siz
sayın milletvekillerinin desteğine ihtiyacımız var. Bu kanun
teklifimizin gündeme alınması doğrultusunda katkılarınızı bekliyor, yüce Meclisi
tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın
Ateş, teşekkür ediyorum sizlere. Sayın Şenol Bal,
İzmir Milletvekili… Sayın Bal,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) ŞENOL BAL (İzmir)
– Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bir kısım milletvekilinin 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda değişiklikle
ilgili önergesinin gündeme alınmasıyla ilgili şahsım adına görüşlerimi
bildirmek üzere huzurlarınızdayım. Sayın
milletvekilleri, biliyorsunuz, kadını görünebilir kılan faktörlerin başında
istihdam gelir. Altı yıllık AKP İktidarı döneminde kadının istihdam edilebilme
oranı yüzde 22’lere kadar gerilemiştir yani hemen hemen
5 kadından 1’i çalışmamaktadır, verilen diğer o rakamlar çok gerçeği
yansıtmamaktadır. Kadınların, hele
son zamanlarda işsiz olan kadınları bırakın, işinden olan kadınları bırakın,
eşleri işsiz kalan kadınların, ev hanımı olan kadınların bile iş arama derdine
düştüğü günler yaşamaktayız. Biliyorsunuz
kayıt dışılığın yüzde 72’sini, 73’ünü kadınlar meydana getiriyor ve ilk önce
yine işten çıkarılanlar kadınlar. Türkiye'de
yapılan araştırmalar ve saha çalışmaları göstermektedir ki kadın düşük istihdam
oranının arkasındaki en önemli nedenlerden biri, başta çocuk bakımı olmak
üzere, ailenin muhtaç, yaşlı, özürlü, hasta bireylerinin bakımını üstlenmesi ve
bunun, tamamen kadınların ev içindeki ücretsiz emeği üzerinden çözümlenmesidir.
TÜİK’in 2008 yılında
yayımlanan zaman kullanımı anketinde, Türkiye'de kadınlar ortalama günde beş
saatlerini bu tip hizmetlere ve ev işlerine ayırmaktadırlar. 20 milyon kadın
haftada en az otuz beş saat bu işlere bakmaktadır. Bunlardan 12 milyonu
kendilerini “tam zamanlı ev kadını” olarak tanımlıyorlar. Uluslararası
karşılaştırmalar ışığında, Türkiye'de kadınlar ücretsiz mesainin en yüksek,
okul öncesi eğitimin ve kreş oranının da en düşük olduğu ülkelerden birisi.
Biliyorsunuz sigortalı işçi kadınlar için işte, 150 kadın çalışan yerlerde
işveren kreş açmak zorundaydı ama daha sonra İş Kanunu’yla bu da esnetildi, iş
sahipleri hizmet alabilecek ama bu 150 kişi dışında iş yapan kadınların, iş
yerlerinde çalışan kadınların ise durumlarına bir çözüm getirilmedi. Bunun için
hem belediyelerin hem Millî Eğitim Bakanlığının, Çocuk Esirgeme Kurumu gibi
kuruluşların sıfır-altı yaş çocukları için düşük ücretli ama kaliteli hizmet
veren kurumları açmalarının uygun olacağını da buradan ifade etmek istiyorum. 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’nun 191’inci maddesi, “Devlet, memurları için lüzum ve ihtiyaç
görülen yerlerde çocuk bakımevi ve sosyal tesisler kurabilir.” diyor. Maliye
Bakanımız Sayın Unakıtan tarafından yapılan bütçe
çağrısı ekinde, 2007-2009 Dönemi Yatırım Programı Hazırlama Rehberi’nde yer
alan hükümde 2007 yılından itibaren lojman, memur evi, kamp, kreş, misafirhane
ve benzer sosyal tesis yatırımı yapılamayacak yani böylelikle kadın
istihdamında en büyük işveren olan devlet, kreş açma yükümlülüğünden kurtulmuş
oluyor. Çocuk bakım hizmetini sunmadan, bu alanda kamusal sorumluluk
üstlenmeden kadın istihdamını nasıl artırabileceğinizi sizlere sormak
istiyorum. Biliyorsunuz
sayın milletvekilleri, memurlar için çalışma koşulları en zor olan iller büyük
illerimiz ve genellikle de memurlar Ankara, İstanbul ve İzmir gibi büyük
illerde yaşıyorlar. Ulaşımın zorluğu, kiraların yüksekliği, geçim koşullarının
ağırlığı yanında, ayrıca çocukları için bakıcı bulmanın zorluğu ve kreşlerin
pahalı olması eklenince, memurlar hayatlarından daha çok beziyor. Bugün 1 milyon 600 bine yakın memur var ve bunların 600 bini kadın
memur ve memur maaşlarına baktığımızda: 750 TL’den az maaş alan 75 bin memur,
750-1.000 TL arasında maaş alan 575 bin memur, 1.000-1.250 TL arasında maaş
alan 600 bin memur, 1.250-1.500 TL arasında maaş alan 225 bin memur var. (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bal, konuşmanızı tamamlayınız. ŞENOL BAL
(Devamla) – Teşekkür ediyorum. Yani memurların
1,5 milyonu 750 ile 1.500 TL maaş alıyorlar.
Bu maaşlarla ev kirası mı ödeyecekler, yol parası mı, giyim mi, yakacak
mı, yüksek oranda elektrik ve doğal gaz faturalarını mı ödeyecekler? Sizlere
buradan sormak istiyorum. Çalışan kadınların yaklaşık yüzde 70’inin kreş sorunu
var ve bu kadın memurların arasında da fırsat eşitsizliği söz konusu çünkü bazı
kurumların kendi mensupları için az bir ücretle sağlamış olduğu kreşleri var. Bu yüzden, bu
eşitsizliğin de ortadan kalkabilmesi ve meselenin daha uzun süreli
görüşülebilmesi için bu konunun gündeme alınmasının uygun olacağını ifade
ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın
Bal, teşekkür ediyorum. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum… FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Karar yeter sayısının aranılmasını istiyorum. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunup karar yeter sayısını arayacağım. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime beş
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 17.44 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 17.54 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 46’ncı Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. Ankara
Milletvekili Sayın Yılmaz Ateş’in İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş
doğrudan gündeme alınma önergesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır. Sayın
milletvekilleri, gündemin “Sözlü Sorular” kısmına geçiyoruz. VI.- SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın,
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsüne ve Eti Bor Genel Müdürlüğüne ilişkin Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/316) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın,
kent aydınlatmasına ve elektrik enerjisi tasarrufuna ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/338) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 3.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, sınır
güvenlik sistemlerine ve kapatılan sınır kara-kollarına ilişkin Millî Savunma
Bakanından sözlü soru önergesi (6/366) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 4.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu’nun, kamu kurum ve kuruluşlarının
eczacılara olan borçlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/368) ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağ’ın cevabı 5.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün,
Gaziantep’teki bir hastaneye ilişkin sözlü soru öner-gesi
(6/400) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 6.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde’de yeni bir
devlet hastanesi yapılıp yapılmayacağına ilişkin sözlü soru önergesi (6/413) ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 7.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün,
Şehitkamil Devlet Hastanesi ile Gaziantep’e sağlık kampüsü yapımına ilişkin sözlü soru önergesi (6/424) ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 8.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, özel sektörce
kurulan sağlık merkezlerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/438) ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 9.- Batman Milletvekili Ayla Akat
Ata’nın, Batman’da verilen yeşil kartlara ilişkin sözlü soru önergesi (6/474)
ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 10.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın,
Çekirge Çocuk Hastalıkları Hastanesine ilişkin sözlü soru önergesi (6/480) ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 11.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in,
yeşil kart verilen kişilere ilişkin sözlü soru önergesi (6/485) ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 12.- İstanbul Milletvekili Sacid
Yıldız’ın, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi hakkındaki
iddialara ilişkin sözlü soru önergesi (6/518) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 13.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, sözleşmeli personel istihdamına iliş-kin sözlü
soru önergesi (6/522) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı 14.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün,
Akhisar Devlet Hastanesi ek bina inşaatına ilişkin sözlü soru önergesi (6/526)
ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 15.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün,
Manisa’daki sağlık personeli açığına ilişkin sözlü soru önergesi (6/527) ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 16.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, başhekim
yardımcılarının sayılarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/538) ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağ’ın cevabı 17.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, eşdeğer ilaçlara
ilişkin sözlü soru önergesi (6/541) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı 18.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, teşhis ve tedavide
kullanılan ilaçlara ilişkin sözlü soru önergesi (6/542) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 19.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde’ye yeni bir
devlet hastanesi yapımına ilişkin sözlü soru önergesi (6/556) ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağ’ın cevabı 20.- İstanbul Milletvekili Sacid
Yıldız’ın, Çivril Devlet Hastanesindeki bir ölüm olayına ilişkin sözlü soru
önergesi (6/577) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı 21.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin,
Adana’da özel bir sağlık kuruluşunda yaşanan bir ola-ya ilişkin sözlü soru
önergesi (6/653) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı 22.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün, Ardahan İlinin içme suyu sorunlarına ilişkin sözlü soru önergesi
(6/687) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 23.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, alkol ve madde
bağımlılığı tedavi merkezlerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/703) ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 24.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Karadeniz
Bölgesinde kanser hastalığının çoğalmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/764)
ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 25.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, hazır gıdaların
sağlığa etkisine ilişkin sözlü soru öner-gesi (6/765)
ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı BAŞKAN – Sağlık
Bakanı Sayın Recep Akdağ, gündemin “Sözlü Sorular”
kısmının 1, 2, 3, 4, 10, 15, 22, 26, 38, 41, 44, 58, 60, 63, 64, 71, 73, 74,
81, 95, 145, 168, 177, 212, 213’üncü sıralarındaki soruları birlikte
cevaplandırmak istemişlerdir. Şimdi bu soruları
sırasıyla okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na Aşağıdaki
sorularımın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın M. Hilmi Güler tarafından
sözlü olarak yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim. Ergün
Aydoğan Balıkesir 1) Bütün bor
rezerv ve işletmelerin aynı bölgede olmasına karşın Eti Bor AŞ Genel Müdürlüğü
niçin işletmeye dönüştürülmüştür? 2) Genel
Müdürlüğün Ankara’ya alınmasının gerekçesi nedir? 3) Bölgede bor
üzerine çalışma yapan birçok üniversite bulunmasına karşın Ulusal Bor Araştırma
Enstitüsü niçin Ankara’da kurulmuştur? 4) Genel
Müdürlüğün ve BOREN’in Bandırma ve Balıkesir’de
kurulması, AR-GE çalışmalarının, üretim ve arama faaliyetlerinin daha verimli
olmasını sağlamayacak mıydı? 5) BOREN ve Eti
Maden İşletmelerinin merkezlerini Bandırma ve Balıkesir’e taşınmasına yönelik
bir planlamanız var mıdır? 6) BOREN
kurulduktan sonra Balıkesir bölgesinde üretime yönelik herhangi bir proje
geliştirmiş midir? 7) Var ise
Balıkesir ilinde bu projelere yatırım yapan ve yapacak şirket başvurusu mevcut
mudur? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler tarafından sözlü
olarak yanıtlanmasını arz ederim. Hasan
Çalış Karaman TÜBİTAK Ulusal
Gözlemevi (TUG) tarafından yapılan açıklamaya göre; kent aydınlatmasında yanlış
ampul türleri ve armatör kullanımının önüne geçilmesi hâlinde, aydınlatma
giderlerinde yüzde 50 tasarruf sağlanacağı belirtilmektedir. Yanlış kent
aydınlatmaları ile gereken yerin değil gökyüzünün aydınlatıldığının ifade
edildiği TÜBİTAK açıklamasında; park ve otoparklarda kullanılan armatörlerin
aydınlatmadaki yanlışların başında geldiğine işaret edilmektedir. 1- Kent
aydınlatmaların sınırlarının kanunlarla çizilmesi konusunda her hangi bir
çalışmanız var mıdır? Bu konuda çalışma yapmayı düşünüyor musunuz? 2- Elektrik
enerjisi tasarrufu konusunda bir çalışmanız var mıdır? Bu konuda, 2008 yılı
hedefleriniz nelerdir? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Sınır güvenliği
konusunda aşağıdaki soruların Milli Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül tarafından
sözlü olarak cevaplanmasını arz ederim. Kamil
Erdal Sipahi İzmir Türkiye'nin en
önemli sorunlarından birisi sınır güvenliğidir. Binlerce kaçak mültecinin,
tonlarca uyuşturucu ve kaçak akaryakıtın kaçak girişi güvenlik yanında,
ekonomiyi de olumsuz etkilemekte, teröre finansal destek sağlanmaktadır. Yüzlerce teröristin
yurtiçine sızması ise terör sorununun temelinde sınır güvenliğinin yer
aldığının delilidir. 1980'li yıllarda
Suriye sınırında mütevazı sınır güvenlik sistemleri oluşturulmuş (Aydınlatma -
tel engeli - iz tarlası gibi) daha sonraları Milli Savunma Bakanlığı bünyesinde
sınır fiziki güvenlik şubesi kurularak daha bilimsel ve kapsamlı çalışmalar
başlatılmıştır. Bu çerçevede Şırnak ilinde "Hamamboğazı
- Düğündağı" arasında bir proje
gerçekleştirilmiştir. Özellikle Irak ve
İran sınırlarında bu projelerin devamı gelmediği gibi; terör baskısı ve
ulaşım-lojistik destek sorunları nedeniyle birçok sınır karakolunun
lağvedilmesi hassasiyeti daha da artırmıştır. Şu anda sınıra birlik yığarak bu
hassasiyet dengelenmeye çalışılmaktadır. 1-) Başta Irak ve
İran sınırları olmak üzere sınır fiziki güvenlik sistemi (SFGS) tesisi için bir
çalışma var mıdır? 2-) Jandarma
Genel Komutanlığı sorumluluğunda kalan hassas sınır kesimlerinin Kara
Kuvvetleri Komutanlığına devri konusunda bir planlama var mıdır? 3-) Kapatılan sınır
karakollarının ve yenilerinin açılması düşünülmekte midir? 4-) Bununla
ilgili olarak sınır ulaşım sisteminin yeterli hale getirilmesi konusunda
çalışma var mıdır? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Saygılarımla. Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Malatya Kamu Kurum ve
Kuruluşlarımızın Eczacılara olan ilaç borçları, 1- Kamu Kurum ve
Kuruluşlarının Eczacılara olan borcu ne kadardır? 2- Şubat 2007’den
beri borcunu ödemeyen Kamu Kurum ve Kuruluşu var mıdır? 3- Şubat 2007’den
beri Kamudan alacağını alamayan Eczacılarımızın çok büyük faiz yükü altında
ezildiğini biliyor musunuz? 4- Kamu Kurum ve
Kuruluşları, ilaç bedellerini ödememek üzere mi satın alıyorlar? 5- Kamu Kurum ve
Kuruluşları ilaç borçlarını ödeyecek mi, ödeyecekse ne zaman? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. Yaşar
Ağyüz Gaziantep Bakanlığınızca
Sağlıkta Dönüşüm Projesi olarak sunulan hizmetlerdeki etkinlik, Teşhis ve
Tedavi Hizmetlerinde beklenen ve sunulan sonucu doğurmamıştır. 1) Seçim bölgem
Gaziantep’te 25 Aralık Devlet Hastanesi (Eski SSK Bölge Hastanesi) bölgede
etkin bir hastanedir. Bu Hastanede
istifa ederek ayrılan Kadın Doğum Uzman sayısı 17’yi bulmuş, bu bölümde her gün
500-600 poliklinik yapılırken bu sayı 150-200’e düşmüştür. Uzman doktorların
istifalarını neye bağlıyorsunuz? 2) Kapasitesi
yetersiz olan 75. Yıl Kadın-Doğum Hastanesi ile birleştirileceği iddiaları ile
25 Aralık Devlet Hastanesinin kapatılacağı iddiaları doğru mudur? 3) Bu hastane
gözden düşürülerek, etkisizleştirilip, kadrosuzlaştırılıp, istifa ve emekli
isteklerine duyarsız kalınarak, hasta vatandaşlar göz ardı edilerek
özelleştirilmesi mi düşünülmektedir? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki yazılı
sorumun Sağlık Bakanı Sn. Prof. Dr. Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını arz
ederim. Mümin
İnan Niğde Soru: Niğde İl
Merkezine yeni bir devlet hastanesi yapmayı planlıyor musunuz? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. Yaşar
Ağyüz Gaziantep Seçim bölgem
Gaziantep son nüfus sayımı ile 1.560.023 nüfusa ulaşan, bölgenin cazibe merkezi
bir ildir. Sağlık hizmetlerinde yeterli altyapı ve tesislerin artması, büyümesi
ve gelişmesi büyük beklentidir. Ayrıca da Gaziantep’in sağlık ölçütlerinin
ekonomik gelişmişlik düzeyi ile orantılı olmaması acı bir gerçektir. 1) Yapımı uzun
süredir devam eden Şehitkamil Devlet Hastanesi fiziki
koşulları hazır olmasına rağmen açılamamaktadır. Bölgede büyük
ölçüde rahatlık sağlayacak bu hastane doktor eksikliğinden dolayı mı hizmete
açılamamaktadır? 2) Gaziantep ili;
bakanlığınızın büyük kentlerde yapımını düşündüğü gelişmiş, modern ve ultra
teknik donanımlı sağlık kampusu yapılacak iller
arasında mıdır? Programa almayı düşünüyor musunuz? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun
Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ tarafından
sözlü olarak cevaplandırılmasını, Arz ederim. Dr.
Reşat Doğru Tokat Soru: 2005-2006
ve 2007 yıllarında özel sektör tarafından kaç adet Poliklinik, Tıp Merkezi ve
Hastane kurulmuştur, bunlardan tekrar kapanan olmuş mudur, kapanan varsa ne
kadardır? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıda
belirttiğim sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplanmasını saygılarımla arz ederim. Ayla
Akat Ata Batman 1- Batman İlinde
2007 yılı içerisinde her ay kaç kişiye Bakanlığınız tarafından Yeşil Kart
verilmiştir? 2- Bu kartlardan
kaç tanesi sahipleri tarafından halen kullanılmaktadır? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. İsmet
Büyükataman Bursa Sağlık Bakanlığı
tarafından, Bursa Çekirge Çocuk Hastalıkları Hastanesinin, 1 Şubat 2008
tarihinde 250 yataklı Bursa Dörtçelik Çocuk
Hastanesine bağlanarak semt polikliniği olarak devam etmesi öngörülmüştür. Buna göre; 1- Bu birleşmeden
sonra Bursa Çekirge Çocuk Hastalıkları Hastanesi tamamen kapatılacak mıdır? 2- Bursa Çekirge
Çocuk Hastalıkları Hastanesine ait bloklardan bir tanesinin depreme dayanıksız
olduğu hususunda rapor tanzim edildiği iddia edilmektedir. Böyle bir rapor var
mıdır? 3- Şayet böyle
bir rapor varsa ve binalar depreme dayanıksızsa bu binalarda hizmet etmeye
neden devam edilmektedir? 4- Bursa Çekirge
Çocuk Hastalıkları Hastanesine ait arsanın değeri nedir? Hastanenin tahliye
edilmesi halinde bu arsanın TOKİ ya da üçüncü şahıslara devredileceği
söylentileri doğru mudur? 5- 57. Hükümet
döneminde temeli atılan Bursa Yıldırım Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesinin
bitirilmesiyle ilgili bakanlığınızca yürütülen bir çalışmanız var mıdır? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz
ederim. Tayfur
Süner Antalya Sosyal güvencesi
olmayan ve maddi durumu zayıf olan kişilere sağlık hizmetlerinden
yararlanmalarının sağlanması için verilen yeşil kartta, suiistimalin önüne bir
türlü geçilememektedir. Her yıl binlerce kişinin yeşil kartı usulsüz olduğu
gerekçesiyle iptal edilmekte iken, yeni kartlar verilmeye devam edilmektedir. Soru 1: 2007
yılının ilk ve ikinci yarısında, Türkiye genelinde kaç kişiye yeşil kart
verilmiştir ve kaç kişinin yeşil kartı, usulsüz olduğu gerekçesiyle iptal
edilmiştir? Soru 2: 2007
yılının ilk ve ikinci yarısında, Antalya’da kaç kişiye yeşil kart verilmiştir
ve kaç kişinin yeşil kartı, usulsüz olduğu gerekçesiyle iptal edilmiştir? Soru 3 : Yeşil kartların usulsüz şekilde alınmasını engellemek
için ne gibi çalışmalar yürütüyorsunuz? Soru 4 : Yeşil kart verilme şartlarının yeniden gözden
geçirilmesi için Bakanlığınızca yapılan çalışmalar var mıdır? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın, Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını dilerim. Prof.
Dr. Sacid Yıldız İstanbul Basında, “cezacı
başhekim” olarak yer alan ve göreve geldiği günden itibaren hastane
çalışanlarına baskı uygulayarak çalışma şevklerini kıran Haydarpaşa Numune
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Yusuf Özertürk,
verdiği cezalar nedeniyle çok sayıda çalışanın tayin ve emeklilik istemesine
neden olmuştur. Hükûmete yakın olduğu bilinen Prof.
Dr. Yusuf Özertürk’ün geçtiğimiz aylarda Sağlık
Bakanlığı müfettişleri tarafından görevden alınması önerilmiş, fakat Sağlık
Bakanı bu öneriyi dikkate almayarak onaylamamıştı. Bu nedenle; 1- Sürekli farklı
cezalar alarak, olumsuz bir ruh hâli içerisinde çalışan sağlık personelinin
verimli olabileceğini düşünmekte misiniz? 2- Çalışanları
olumsuz etkileyen bir yöneticiyi ısrarla görevden almamanızın bir gerekçesi var
mıdır? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Sağlık
Bakanlığının sözleşmeli personel istihdamına ilişkin sorumun Sağlık Bakanı
Recep Akdağ tarafından sözlü olarak ayrı
cevaplandırılmasını arz ederim. Mehmet
Akif Paksoy Kahramanmaraş 1- Kamu personel
rejiminde istisnai bir hüküm olan sözleşmeli personel uygulamasına
Bakanlığınızca sıkça başvurulmaktadır. Bunun gerekçesi nedir? Şu an itibarıyla
Bakanlığınız personelinin ne kadarı kadrolu ne kadarı sözleşmeli olarak görev
yapmaktadır? Bakanlığınız kaç çeşit sözleşmeli personel istihdam etmektedir?
Sözleşmeli personelin (doktor, diş hekimi ve yardımcı sağlık personeli)
dağılımı nedir? 2- 4924 sayılı
Yasa’da sözleşmeli personel istihdamının temel amacı “eleman temininde güçlük
çekilen yerlerde ve hizmet dallarında sağlık hizmetlerinin etkili ve verimli
bir şekilde yürütülebilmesini temin etmek” olarak belirtilmişken doğu illeri
yanında batı illerinde de sözleşmeli personel istihdam edilmesini nasıl
açıklıyorsunuz? Aynı ilde, aynı sağlık kuruluşunda bir personel sözleşmeli,
diğeri kadrolu olarak görev yapmaktadır. Bu durumun hizmet gereklerini olumsuz
yönde etkileyeceğini düşünüyor musunuz? Sözleşmeli personelin çakılı kadro
olması nedeniyle sağlık ve evlilik gibi insani özürlerin dikkate alınmaması
hakkaniyet ilkesine uygun mu? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Mustafa
Enöz Manisa Sorular: 1- Manisa İli
Akhisar İlçesi Mustafa Kirazoğlu Devlet Hastanesi Ek
Bina İnşaatının yapımı için Bakanlığınız 2008 yılı bütçesinden ne kadar ödenek
ayrılmıştır? 2- Bahse konu
Hastanemizin Ek Bina İnşaatını ne zaman tamamlamayı düşünüyorsunuz? 3- Manisa İli
Akhisar İlçesine yapılan yeni Devlet Hastanesinin diğer birimleri açılmış
olmasına rağmen Acil Servisinin hizmete sokulmama sebepleri nelerdir? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Mustafa
Enöz Manisa Manisa İlimizde 2
Ocak 2008 tarihinden itibaren Aile Hekimliği uygulamasına geçilmiştir. İlimizde
görev yapan hekim arkadaşlarımızın Aile Hekimi olarak görev almaları sebebiyle
Devlet Hastanelerimizin acil bölümleri ve 112 Acil Servisimizde hekim açığı
meydana gelmiştir. Sorular: 1- Aile Hekimliği
uygulamasına geçilen Manisa İlimize hekim atamayı düşünüyor musunuz? 2- Manisa İlimizde
Hastanelerimizin Acil Servislerinde ve 112 Acil Servis hizmetlerinde meydana
gelen aksamaları ve personel açığını nasıl gidermeyi düşünüyorsunuz? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
soruların Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından
sözlü olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim. 11.03.2008 Rıdvan
Yalçın Ordu Bakanlığınıza
bağlı hastanelerde hükûmet olduğunuz tarih ve bugün
itibarıyla kaç başhekim yardımcısı bulunmaktadır? Yıllar itibarıyla başhekim
yardımcılarının sayıları nelerdir? Aradaki farkı nasıl açıklamaktasınız? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun
Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ tarafından
sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Saygılarımla. Dr.
Reşat Doğru Tokat Soru: Ülkemizde jenerik ilaç yanında kaç tane eş değer ilaç lisansı vardır?
Bakanlığınızda eş değer ilaçla ilgili bir tanıtım çalışması yapılmakta mıdır? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun
Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ tarafından
sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Saygılarımla. Dr.
Reşat Doğru Tokat Soru: Ülkemizde
teşhis ve tedavi amacıyla 2007 yılında kullanılan ilaçların değeri nedir? Bunun
ne kadarı yerli firmalarımız tarafından üretilmiştir, ne kadarı ithal
edilmiştir? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki yazılı
sorumun Sağlık Bakanı Sn. Prof. Dr. Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını arz
ederim. Mümin
İnan Niğde Soru: Niğde il
merkezine yeni bir devlet hastanesi yapmayı planlıyor musunuz? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını dilerim. Prof.
Dr. Sacid Yıldız İstanbul Denizli’nin
Çivril ilçesinde, doğum için devlet hastanesine getirilen Nilüfer Akar kan
kaybından ölürken, bebeğinin de sinir zedelenmesi sonucu sağ kolu felç
olmuştur. Basında yer alan habere göre; hastanede görev yapan iki kadın doğum
uzmanından birinin tayini çıkmış, diğerinin de seminere gittiği
belirtilmektedir. Bu nedenle sezaryenle doğum yapması gerekirken hastaya ebeler
müdahale etmiş, normal doğuma almışlardır ve hasta kan kaybından hayatını
kaybetmiştir. Bu nedenle; 1) Her ihtimale
karşı hastanede alanında uzman bir hekimin bulundurulması gerekirken; hastanede
iki doktordan birisinin tayini çıktığına göre diğer doktorun seminere
gönderilmesi ne derece doğrudur? 2) Bu ölümün bir
ihmal sonucu ortaya çıktığı göz önünde bulundurularak ne gibi işlemler
yapılmıştır? Hastaya müdahale eden ebeler hakkında bir hukuki işlem başlatılmış
mıdır? 3) Teknolojinin,
kan bankalarının gelişmiş olduğu bir dönemde kan kaybından hastaların ölmesi
nasıl açıklanabilir? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. Akif
Ekici Gaziantep
Adana’da tüp gaz
patlaması sonucu yaralanan biri çocuk iki kişi tedavi amacıyla getirildikleri
özel bir sağlık kuruluşunda masrafları ödenmediği için 40 dk.
sevk edilmedi. İlk tedavisi yapılan ancak teşekküllü
bir hastaneye gitmesi gereken yaralılar 230 YTL ücreti ödeyemedikleri için
hastanede rehin tutuldular. Bu durum, herkese
ücretsiz sağlık sözünün gerçek olmadığı anlamına gelmekte ve sosyal devlet
anlayışının terk edilip hastanelerin birer ticarethaneye dönüştürüldüğünün bir
kanıtıdır. 1. Sosyal devlet
ilkesi gereği vatandaşın en temel hakkı olan sağlık hizmetlerinin ücretli hâle
getirilmesinin sebebi nedir? 2. Vatandaşları
rehin alan ve sağlık hizmeti almasını engelleyen bu gibi sağlık kurumlarına
yaptırımlarınız nelerdir? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını
saygılarımla arz ederim. 25.04.2008 Ensar Öğüt Ardahan Ardahan ilimiz
Merkez, ilçe ve köylerinde yıllardan beri yaşanan su problemi karşısında
çaresiz kalan vatandaşlarımız, içme suyunun sağlıksız olması nedeniyle sık sık hastalanmakta ve hatta çaresizlikten göç etmek
mecburiyetinde kalmaktadırlar. Avrupa Birliğine girmeye çalıştığımız şu
günlerde ilkel şartlarda su problemini gidermeye çalışan vatandaşlarımızın
buldukları mikroplu suları kullanmak zorunda kalmaları da oldukça
düşündürücüdür. Üstü açık bulunan su depoları, yetersiz olan kaptaşlar ve üzerinden hayvanların kullandığı kanalların
geçtiği sularda mikrop üremekte, bölgemizde büyük oranda ishal vakaları da
görülmektedir. Ardahan İl Sağlık
Müdürlüğünün vermiş olduğu rapora göre ilimiz Göle ilçesi Budaklı köyünün içme
sularının analizi yapılmış ve içilmeye ve kullanmaya uygun olmadığına dair
rapor verilmiştir. 1- Ardahan ili
Göle ilçesi Budaklı köyümüzün sağlıksız olduğu raporla belgelenen içme suları
için şebekenin yenilenmesi konusunda bir çalışma yapacak mısınız? 2- İçilemez
olduğu raporla belgelenen bu suları içen herhangi bir vatandaşımızın sağlığını
kaybetmesi veya yaşamını yitirmesi sonucunda, Bakanlığınızın sorumlu olacağını
kabul ediyor musunuz? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun
Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü
olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Saygılarımla. Dr.
Reşat Doğru Tokat
Soru:
AMATEM/Alkol ve Madde Bağımlılığı Araştırma, Tedavi ve Eğitim Merkezlerinde her
türlü kadroda ne kadar çalışan vardır? Buralarda personele ihtiyaç var mıdır,
bu merkezlere personel alınacak mıdır? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun
Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü
olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Saygılarımla. Dr.
Reşat Doğru Tokat Soru: Tokat,
Amasya, Samsun, Sinop ve Trabzon gibi Karadeniz bölgesindeki illerimizde son
zamanlarda kalın bağırsak ve prostat kanserlerinde hızlı bir artışa
rastlanmaktadır. Geçmişte bir Çernobil hadisesi yaşanmış olması nedeniyle bu
yönlü bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun
Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü
olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Saygılarımla. Dr.
Reşat Doğru Tokat Soru: Modern
toplum yaşamında hazır gıdalar, aile mutfaklarında yoğun bir şekilde
kullanılmaya başlanmıştır. Ancak son zamanlarda alerjik hastalıklar ve kanser
hastalığında bir artış vardır. Bu konuda toplumun rahatlatılması için bir
araştırma yaptırmayı düşünüyor musunuz? BAŞKAN – Sözlü soru
önergelerini cevaplandırmak üzere Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ. Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Saygıdeğer Başkanım, yüce Meclisimizin değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugünün sözlü
sorular gündeminde Başkanlığımızın kürsüden okuduğu yirmi beş adet soruya,
müsaadelerinizle, cevap vermeye çalışacağım. Bunlardan
birincisi Balıkesir Milletvekili Sayın Ergün Aydoğan’ın
gündemin 1’inci sırasındaki sorusudur. Danıştay 1. Dairesi
kararındaki “Eti Bor Anonim Şirketinin sermayesindeki özel kişi hisseleri
nedeniyle bor tuz sahaları işletmesinin 2840 sayılı Yasa’ya aykırılık teşkil
edeceği” yönündeki görüşü üzerine Eti Holding Anonim Şirketi bir Bakanlar
Kurulu kararıyla yeniden yapılandırılmış ve bu çerçevede bağlı ortaklık ve
genel müdürlük statüsü kaldırılmış “işletme müdürlüğü” şeklinde
yapılandırılarak Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlanmıştır. Yetmiş
üç yıldır Ankara’da olan Genel Müdürlüğün tekrar Ankara’ya alınması diye bir
durum söz konusu değildir. Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsünün Ankara’da kurulmasının sebebi, Ankara’ya ulaşımın kolay
olması ve üniversitelerle, araştırma kurumlarıyla kolay iş birliği yapma
imkânına sahip bulunmasıdır. BOREN ve Eti
Maden İşletmelerinin merkezlerinin Bandırma veya Balıkesir’e taşınmasıyla
ilgili herhangi bir plan mevcut değildir. Balıkesir ilinde söz konusu alandaki
projelere yatırım yapan veya yapacak olan şirket başvurusu BOREN’e
henüz ulaşmamıştır. 2’nci sırada,
Sayın Kamil Erdal Sipahi tarafından verilen sözlü soru önergesinin cevabını arz
ediyorum: 11 Şubat 1998 tarihinde Millî Savunma Bakanlığı, Kara Kuvvetleri
Komutanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve ASELSAN ortak çalışmasıyla
başlatılan Sınır Gözetleme Kontrol Sistemi Projesi bulunmaktadır. Ülkemizin
Avrupa Birliği müktesebatına ve uygulamalarına uyum çalışmaları kapsamında entegre hudut yönetiminin İçişleri Bakanlığı bünyesinde
oluşturulacak bir birim tarafından yerine getirilmesinin gündemde bulunması
sebebiyle hudutların Jandarma Genel Komutanlığından Kara Kuvvetleri
Komutanlığına devrine ilişkin çalışmalar durdurulmuştur. Irak ve İran
sınırlarında terörist veya yasa dışı geçişlerin önlenmesi maksadıyla tabur
çapında ilave birliklerin teşkili ile yeni karakolların inşa ve teşkili
faaliyetlerine planlı olarak devam edilmektedir. Irak ve İran sınırlarında yeni
yol yapımı, mevcut yolların ıslahı ve asfaltlanmasına yönelik planlamalar
yapılmış olup kaynak tahsisine bağlı olarak inşa ve ıslah çalışmaları
sürdürülmektedir. 3’üncü sırada,
Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış’ın sözlü soru
önergesine cevap veriyorum: Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketinin mevcut
yol aydınlatması uygulamalarını iyileştirmek için İstanbul Teknik
Üniversitesiyle bir danışmanlık alım sözleşmesi imzalanmıştır ve bu çalışmalar
kapsamında yüksek basınçlı cıva buharlı lambalar yol aydınlatmalarında
kullanılmayacaktır. Yine bu doğrultuda ilk defa kırsal kesim dış aydınlatma
armatürleri teknik şartnamesi hazırlanmıştır ve 2008/19 sayılı Başbakanlık
Genelgesi’yle enerji verimliliği çalışmalarına öncülük etmek amacıyla bütün
kamu kurum ve kuruluşları, belediye ve kamu kurumu niteliğindeki meslek
odalarının bir ay içinde mevcut akkor flamanlı
lambaları tasarruflu ampullerle değiştirmeleri mecburiyeti getirilmiştir. Bu
arada, hepinizin bildiği gibi, 2 Mayıs 2007 tarihinde de 5627 sayılı Enerji
Verimliliği Kanunu yasalaşmıştır. Değerli
milletvekilleri, Bakanlığımla ilgili soruların cevaplarını arz etmeye
başlıyorum. 4’üncü sırada
Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun
bir sorusu var. Bu soru eczacıların kamudan alacaklarıyla ilgili bir soru.
Eczacıların alacaklarının ödenmesi, hepimizin bildiği gibi, esas olarak Sosyal
Güvenlik Kurumunun sorumluluğundadır ve özellikle 2008 yılı içerisinde,
2007’nin ikinci altı ayından başlanarak Sosyal Güvenlik Kurumunun ödemeleri çok
düzenli bir biçimde eczanelere yapılmıştır. Dönemimizden önceki yıllarda altı
ay, sekiz ay, bir yıla yakın alacak sıkıntıları –eczanelerin- dikkate
alındığında, bu gerçekten önemli bir ilerlemedir. Bu anlamda, yeşil kart
alacakları, Maliyeden aktarılan bütçe ve dolaylı olarak da Sağlık Bakanlığıyla
ilişkilidir. Bütçesi Maliyeden aktarılmasına rağmen, sekreterya
işlemlerini biz yürütüyoruz. 2007 yılında, 2007’den 2008’e aktarılan borç
tutarı yaklaşık 347 milyon TL civarında bir miktardı. Bunlar da Ocak-Nisan 2008
döneminde tamamen ödenmiş durumdadır. Şunu ifade etmeliyim ki, bu yıl da, 2008
yılı itibarıyla, 2008’den 2009’a aktarılan miktarlar itibarıyla, yaklaşık
olarak iki buçuk aylık ortalamada bir yeşil kart alacağı bulunmaktadır
eczanelerimizin. Bunu Maliye Bakanlığımızla konuştuk, ocak ve şubat aylarındaki
ödeneklerle bunun da çok önemli bir kısmı ödenmiş olacaktır. Esasen kırk beş
günde bunların ödenmesi planlanmakta ancak ifade ettiğim gibi, bir aylık, bir
buçuk aylık kadar bir gecikmeyle de bu alacakları -eczacılarımızın- ödenmiş
olmaktadır. 10’uncu sırada,
Gaziantep Milletvekilimiz Sayın Yaşar Ağyüz’ün
özellikle Gaziantep’teki bir hastane, bunun hizmetleriyle ilgili sorusu. Şunu ifade etmeliyim
ki, Sayın Milletvekilimizin sorusunda ifade ettiği gibi, istifa ederek ayrılan
kadın doğum uzmanı sayısı 17 değil, 6’dır bu hastanemizden ve 25 Aralık Devlet
Hastanesi bünyesinde bulunan kadın doğum servisi daha verimli ve etkin hizmet
verebilmek için 75. Yıl Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesine taşınmıştır. Buna benzer
uygulamaları, değerli milletvekilleri, Türkiye’nin birçok şehrinde, bölgesinde
yapıyoruz, verimliliği artırmak amacıyla ve 75. Yıl Kadın Hastalıkları ve Doğum
Hastanesi yüzde 84 doluluk oranıyla çalışmıştır 2007 yılında. Biraz atıl
kapasiteyle çalıştığı ifadeleri var. Gerçek, ifade ettiğim şekildedir ve günlük
poliklinik sayıları da soruda ifade edildiği gibi 150-200 değil 2007 yılında
600 ila 700 arasında olmuştur. Ayrıca ifade etmeliyim ki 25 Aralık Devlet
Hastanesinin kapatılması ya da özelleştirilmesi gibi bir düşüncemiz sorunun
sorulduğu zaman da yoktu, bugün de yoktur. 15’inci sırada
Sayın Mümin İnan’ın Niğde’ye bir devlet hastanesi yapılmasıyla ilişkili sorusu
var. Niğde ilinde üç yüz yataklı bir devlet hastanesi yapmayı planladık. TOKİ
ile protokolümüz kapsamında 2009 yılında Niğde’deki bu hastanenin ihalesini
inşallah yapacağız. 22’nci sırada
Sayın Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep’ten, yine hastaneler
ve doktor sayılarıyla ilgili soruları var. Şehitkamil
Devlet Hastanesi, Sayın Milletvekilimizin 25 Ocak 2008 tarihinde sorusunu
sorduğu sırada geçici kabulü yapılmış bir hastaneydi, 12 Aralık 2007 tarihinde
geçici kabul yapılmıştı ve 16 Ocak 2008 tarihinde de halkımızın,
Gazianteplimizin hizmetine sunulmuştu. 20 Şubat 2008 tarihinde yataklı
servisler ve ameliyatlar başlamış durumdadır. Gaziantep ilimiz bir cazibe
merkezi olması itibarıyla, bölgenin büyük kenti olması itibarıyla Türkiye’de
sağlık kampüsü yapmayı planladığımız bölge illerinden
birisidir. Bunu da Sayın Milletvekilimizin sorusuna cevaben ifade etmiş
bulunuyorum. 26’ncı sırada
Sayın Reşat Doğru’nun, Tokat Milletvekilimizin bir sorusu var. Burada 2005-2007
yılları arasında özel sektör tarafından ne kadar tıp merkezi ve benzeri sağlık
kuruluşunun açıldığını ve ne kadar kapandığını sormuşlar. 353 tıp merkezi
açılmış, 104 tıp merkezi kapanmıştır. 455 dal merkezi açılmış, 121’i
kapanmıştır. 105 hastane açılmış ve 16’sı kapanmıştır. Belki Sayın
Milletvekilimiz “Bu tarihler arasında açılan hastanelerden kapanan var mı?”
diye bir amaçla da soruyu sormuş olabilir. Bunların sayıları son derece azdır.
Yani bu tarihlerde açılmış ve bu tarihlerde kapanmış sağlık kuruluşu sayısı
azdır ama takdir edersiniz ki uzun yıllardır hizmet veren sağlık kuruluşlarının
bir kısmı açılırken bir kısmı da kapanmaktadır. Yani şunu ifade etmek
istiyorum: Bu 2008 yılında veya 2007’nin son altıncı ayında yapılan
uygulamalarla kapanmış olan önemli sayıda bir sağlık kuruluşu yoktur. 38’inci sırada
Sayın Ayla Akat Ata’nın Batman ilindeki yeşil
kartlılarla ilgili bir sorusu var. Şimdi, bu soru ve daha önce de Meclis
kürsüsünden ifade edilen düşüncelerle, değerli milletvekilleri, yeşil
kartlılarımıza 2007 yılında, daha doğrusu vatandaşlarımıza yeşil kart verildiği
ve bunların 22 Temmuz seçimlerinden sonra geriye alındığı gibi bir intiba
kamuoyunda hasıl olduğu için bu soruların sorulduğunu
düşünüyorum. 2007 yılında, 2007 yılının yaz aylarında Türkiye’de ilk defa yeşil
kartlılar için aktif bir takip sistemi başlattık. Bundan önceki yıllarda yeşil
kartlılarımız herhangi bir dönemde bu yeşil kartı almışsa ilanihaye
o kart onun üstünde gibi duruyordu, yani bir elektronik takip sistemi yoktu.
Farklı şehirlerden, farklı kaymakamlıklardan yeşil kartlar alındığı için de
sadece bunların toplam miktarları söyleniyordu ve aslında gerçekçi olmayan
sayılar konuşuluyordu. Şimdi, bu anlamda, 2007 yılında Batman ilinde 27.563
adet yeşil kart vermişiz. Sayın Milletvekilimizin sorusunda ne kadar yeşil kart
verdiğimiz soruluyor. 2008 yılında ise, şu anda, 18.861 kişi hâlen yeşil kart
sahibi olarak sağlık hizmetlerinden yararlanmaktadır. Bu aradaki fark -birçok
şehirde buna benzer farklar var- bizim aktif ve pasif yeşil kartlı dediğimiz
bir yapıdan kaynaklanmaktadır. Yani bu 27 bin adet yeşil kartı alan
vatandaşımızın bir kısmı şu anda yeşil kart açısından buna hakkı olmayan
vatandaşlarımız olabilir, bir kısmı da hastalanıncaya kadar 2008 yılında yeşil
kartını vize ettirmeden beklemektedir. Dolayısıyla sistemde vize edilmemiş olan
yeşil kartlar pasif olduğu için bunlar, bu aktif olan, kullanılan 18 bin
sayısının içinde görünmemektedir. Yeşil karta
başvuran vatandaşlarımızdan -gerek Batman ilimizde gerek diğer illerimizde- hak
sahibi olduğunu belgeleyenlerin bütününe yeşil kart verilmesi her an mümkündür
ve aslında yeşil kart da verilmektedir. Kamuoyunda bu husustaki tartışmalar,
ihtiyacı olanlara yeşil kart verilmesi üzerinden değil, ihtiyacı olmayan
bazılarının sanki ihtiyacı varmış gibi yeşil kart almasından -daha ziyade-
kaynaklanmaktadır. Bu anlamda da, primsiz ödemelerle şimdi genel sağlık
sigortası kurumu altında, çatısı altında Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığımız bu meseleye daha bir düzen getirmek üzeredir. 41’inci sırada,
Sayın İsmet Büyükataman’ın bir sorusu var, Bursa
Çekirge Çocuk Hastalıkları Hastanesiyle ilgili. Değerli
milletvekilleri, Bursa ilimizde Dörtçelik Çocuk
Hastalıkları Hastanesi ile Çekirge Çocuk Hastalıkları Hastanemizi, 2008’in
8’inci ayında, Dörtçelik Çocuk Hastalıkları Hastanesi
adı altında birleştirdik. Bu hastanemiz 350 yatak kapasitesiyle Bursa ilimizde
yavrularımıza hizmet vermektedir. Çekirge Çocuk
Hastalıkları Hastanemizin binaları 1’inci derece deprem bölgesinde yer
almaktadır. Bu sebeple binalarda teknik analizlere göre güçlendirme yapılması
gerekmektedir. Teknik raporlar doğrultusunda aslında güçlendirme projeleri de
tamamlanmıştır. Ancak yapılan değerlendirmelerde güçlendirme işleminin,
özellikle çok küçük bir alanda yer alan bu hastane açısından rantabl
olmayacağı kanaatine varmış durumdayız. Peki, o zaman Bursa’daki çocuklarımıza,
yavrularımıza hizmetleri nerede sürdüreceğiz? Değerli Milletvekilimiz de
mutlaka bilirler, Sayın Büyükataman da bilirler, şu
anda Bursa ilimizde, Bursa Yıldırım Kadın Doğum Hastanesinin üç ay içinde
teslim alınması beklenmektedir. Bu binanın hizmete girmesiyle Bursa’nın her iki
istikametinde, Dörtçelik’te ve bu bahsettiğimiz
hastanede kadın doğum ve çocuk hizmetlerini verebilir hâle geleceğiz. O zaman
bu hastanemizi de boşaltacağız. Bu hastanemizin -ifade ettiğim gibi- alanı, burada
aynı büyüklükte veya aynı kapasitede bir modern hastane yapılmasına imkân
vermeyen bir büyüklüktedir. Dolayısıyla bu alandaki binayı ve arsayı da bu
hastanelerimize taşındıktan sonra uygun biçimde değerlendireceğiz. Şundan Sayın
Milletvekilimiz de emin olmalıdır ki bu sağlık arazilerini biz illerimizde en
güzel bir biçimde değerlendiriyoruz. Evet, bu arazilerin bir kısmını, zaman zaman, TOKİ’ye, bize yapacağı
yeni hastaneler karşılığında devrettiğimiz oluyor, bundan sonra da olacak. Ama
ifade ettiğim gibi, bu arsaların, bu binaların değerlendirilmesiyle o ilde daha
yeni, daha modern hastanelere sahip olmuş oluyoruz, vatandaşlarımıza daha iyi
bir hizmet vermiş oluyoruz. 57’nci Hükûmet döneminde
temeli atılan 200 yataklı kadın doğum ve çocuk hastalıkları hastanesi
inşaatının fiziki gerçekleşmesi yüzde 96’ya ulaşmış durumdadır; çevre
düzenlemesi çalışmaları devam etmektedir. 2009 yılı içerisinde bu hastanemizi
de Bursa’da vatandaşlarımızın hizmetine açmış olacağız. Sayın Tayfur Süner’in, 44’üncü sırada, yine yeşil kartlılarla ilgili
bazı soruları var. Türkiye genelinde 2007 yılının ilk yarısında 933 bin, ikinci
yarısında 638 bin yeşil kart verilmiştir. Antalya ilinde de bu rakamlar 17 bin
ve 12 bin civarındadır. 2002-2008 yılları arasında 15.846 yeşil kartlının
kartları usulsüz olduğu için bu durumları iptal edilmiş durumdadır ve bunlar
için de soruşturmalar elbette açıyoruz. Bu soruşturmaların 12.948’i hâlen
sürmektedir. Şimdiye kadar 34 memur görevden menedilmeye kadar giden cezalar
almıştır. Hak sahibi olduğunu her yıl belgeleyemeyen vatandaşlarımızdan Türkiye
genelinde 250 bininin, Antalya ilinde de 4 bininin yeşil kartı bloke
edilmiştir. Tekrar ifade
ediyorum değerli milletvekilleri: Bu konunun gerçekten gereksiz tartışmalara
yol açmayacak biçimde, bizim tarafımızdan sizlere ve kamuoyuna tam olarak ifade
edilmesi gerekiyor. Yeşil kartla ilgili durum, ihtiyacı olan vatandaşlarımıza
yeşil kartların verilmesi ve bunların her yıl vize edilmesi şeklindedir.
Vatandaş 2007’de yeşil kart almışsa 2008’de bunu vize ettirmektedir, 2008’de
almışsa 2009’da yeniden vize ettirmektedir. Takdir edersiniz ki,
vatandaşlarımızın bir kısmı bu süre zarfında müstahaklıktan çıkmaktadır. Belki
bir kısmı, biraz önce ifade ettiğim gibi, ihtiyacı olmadığı sürece hastaneye
veya bir başka sağlık kuruluşuna gitmemekte ve vizesini de yaptırmamaktadır. O
zaman aktif yeşil kart kullananların sayısında bir azalma ortaya çıkmaktadır. Genel sağlık
sigortası kapsamında, Kanun’da belirlenen tarihler içerisinde yeşil kart
uygulaması primsiz ödemeler uygulamasına dönüştürülecek ve yeşil kartlı
vatandaşlarımız, ihtiyacı olan vatandaşlarımız genel sağlık sigortası kapsamına
“primsiz ödemeler” başlığı altında alınmış olacaktır. Bu meseleyle ilgili
olarak da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız çalışmalarına devam
etmektedir. Sayın Sacid Yıldız’ın İstanbul’daki bir hastanenin başhekimiyle
ilgili sorusu var. Sayın Yıldız’ın sorusunda ifade ettiği şekilde bu
meslektaşımız hakkında herhangi bir müfettiş raporu bulunmamaktadır. Adı geçen
başhekim, ilgili hastanedeki görevinden kendi talebiyle ayrılmıştır. Bunun
dışındaki, yani basına akseden diğer iddialar kuşkusuz bu anlamda yapılan
soruşturmalar veya karşılıklı şikâyetler sonucunda kimin iddiasında haklı
olduğunun ortaya çıkmasıyla takip edilmelidir. Yani aksi takdirde biz isimler
üzerinden doğrudan ne bu kürsüde, Meclis kürsümüzde ne de başka bir yerde
savcı, hâkim gibi bir karar vermek durumunda değiliz, ben Bakan olarak şahsım
için söylüyorum. Ama bu kişi hakkında soruda iddia edildiği gibi bir müfettiş
raporu mevcut değildir. Sayın Mehmet Akif
Paksoy, sözleşmeli personel ile ilgili bir soru
sormuş Değerli Milletvekilimiz. Sayın milletvekillerim, hem 4924 sayılı Kanun
ile eleman temininde güçlük çekilen yerlerde sözleşmeli sağlık personeli
istihdamı hem de 657 sayılı Kanun’un 4/B maddesiyle sözleşmeli personel
istihdamı tamamıyla vatandaşımızın ihtiyacına yöneliktir. Sayın
Milletvekilimizin sorusunda batı illerinde de sözleşmeli personel istihdamı
yapıldığı ifade edilmiştir. Doğrudur bu. Çünkü burada biz değerlendirmeyi
Devlet Planlama Teşkilatının ilçelere göre yaptığı değerlendirmeye göre
yapıyoruz. Yani yerine göre Erzurum’un, Kars’ın, Şırnak’ın bir ilçesindeki
mahrumiyet, bazen Tokat’ın, Antalya’nın, Balıkesir’in bir ilçesinde de
görülebilmektedir. Dolayısıyla sözleşmeli pozisyonları, gerek 4924 açısından
olsun gerek 4/B açısından olsun, bu esaslar göz önüne alınarak yapılmaktadır,
özellikle 4924 atamaları. Takdir edersiniz
ki, binlerce pozisyonun belirlenmesi ve binlerce atamanın yapılması sırasında
çok az sayıda da olsa bu yerlerin isabetle tespit edilmediği olabilmektedir.
Bunu biz yakın bir takiple değerlendiriyoruz ve her yıl, bu vize edilen yerleri
Maliye Bakanlığımız ve Devlet Personelle bir araya gelerek görüşüyoruz, bu
atamaları daha doğru yerlere yapmak için, daha doğru kararlar almak için de
gayret ediyoruz. Burada şöyle bir
nokta var: Bu istihdam modeliyle, özellikle 4924’ü kullanarak hem Güneydoğu’da
hem Doğu Anadolu’da hem Orta Anadolu’da hem de bahsettiğim diğer ilçelerde
gerçekten eksikliği çekilen birçok sağlık personeli ihtiyacını karşılayabildik.
Tabii, burada
sürekli olarak önümüze getirilen bir eş durumu mevzusu var. Değerli
milletvekilleri, bu pozisyonlar Sağlık Bakanlığının az sayıdaki pozisyonunu
oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu pozisyonları tercih eden değerli
meslektaşlarımız (doktorlar, hemşireler, ebeler ve diğer meslektaşlar, sağlık
çalışanları) bu pozisyonların aslında oraya ait bir pozisyon olduğunu bilerek
kuralara girmekte ve bu şekilde işlerine başlamaktadırlar. Takdir edersiniz
ki, bir biçimde eş durumu tayinleriyle veya mazeret tayinleriyle biz bu
personelleri buradan alırsak cumhuriyet tarihinde bizden önceki dönemlerdeki
hataya düşmüş oluruz. Buradaki vatandaş sağlık hizmetini yeniden alamaz hâle
gelir. Doğrudur, zaman zaman bu kabil eş durumu durumlarından dolayı bazı
sıkıntılar çıkmaktadır ama bu pozisyonlara müracaat eden meslektaşların,
pozisyonların oraya ait olduğunu bilerek buna göre tercihlerini yapmaları
gerekiyor. Yani biz bir ebeyi eş durumundan dolayı Tokat’ın bir ilçesinden alıp
da şehir merkezine veya Ankara’ya getirirsek aslında biz orada yaşayan bütün
vatandaşlara haksızlık yapmış oluruz. Bu değerli çalışanlarımıza yüksek
ücretler de veriyoruz. O zaman herkes işini gücünü buna göre planlayacak, gidip
orada çalışacak. Yani “Ben devlet kapısına girdim, nasıl olsa burası bir giriş
kapısı oldu, yarın istediğim yere giderim.” şeklindeki bir düşünce bu kadrolar
için mümkün olmamalıdır. Burada önemli bir
nokta da şudur değerli milletvekilleri: Gerçekten bu pozisyonlara eleman
göndermekte çok zorluk çekiyoruz. Bize sürekli olarak bu meseleler gelir ama
ben eş durumundan dolayı Muş’a gitmek isteyen yahut ne bileyim, Mardin’e gitmek
isteyen, Kars’a, Ardahan’a gitmek isteyen kimseye bugüne kadar hiç rastlamadım.
Talepler daha çok batı şehirlerine olmaktadır: Ankara’ya, İzmir’e, Aydın’a,
Muğla’ya… Bunu biz bu şekilde yapamayız, yürütemeyiz. Sağlık hizmeti olmazsa
olmaz bir hizmettir, ertelenemez bir hizmettir. Onun için bu noktada, bu
pozisyonlar özel pozisyonlardır. Bakınız, mesela,
soruda da var zaten, 9/1/2009 tarihi itibarıyla
-güncellemeyi o zaman yapmışız- 272 bin, 657/A maddesine göre kadrolu
personelimiz var Sağlık Bakanlığımızda. 4/B maddesine göre 36 bin var, 2.999
vekil ebe hemşiremiz var; 14.256 kişi de 4924’e göre var. Yani çalışanların
büyük çoğunluğu, bildiğimiz klasik memuriyette çalışan insanlar ama özel
durumlar için, sağlık hizmetinin devamlılığı açısından, biz bu şekilde de bir
istihdam çeşitliliği sağlamış bulunuyoruz. Bunun gerçekten dönüşüm programımız
itibarıyla vatandaşlarımızın yararına olduğunu da tespit etmiş durumdayız. Sayın Mustafa Enöz’ün 63’üncü sıradaki sorusuna cevap veriyorum: Manisa
Akhisar Mustafa Kirazoğlu Devlet Hastanesi ek binası
yapımı için, devam eden bir yargı süreci sebebiyle, inşaat sürdürülememektedir.
2008 yılında bu sebeple ödenek ayrılamamıştır. Yargı süreci tamamlandığında
Bakanlığımızca gerekli ödenekler ayrılarak bölgedeki bütün hastanelerde,
Türkiye’deki bütün hastanelerde olduğu gibi inşaat süratle tamamlanacaktır. Akhisar Mustafa Kirazoğlu Devlet Hastanesi iki ayrı binada faaliyet
göstermektedir. İlçelerimizde, değerli milletvekilleri, bu tür birleşmeleri
yapıyoruz. Çünkü nüfusu 50 bin, 100 bin, 150 bin, bazen 30-40 bin olan
ilçelerde birden fazla yönetimin olması, orada insan kaynaklarının, cihazların,
diğer laboratuvar kaynaklarının, acil hizmetlerin
verimli yürütülmesini maalesef önlemektedir; dolayısıyla, Akhisar’da da böyle
bir uygulama yapmış durumdayız. Acil servisimiz bu binalardan, şehir merkezinde
ve İzmir-Bursa kara yolu üzerindeki binada, personel, araç-gereç yönünden,
geçmişteki parçalı yapısına kıyasla çok daha güçlü bir şekilde hizmetini
sürdürmektedir. Sayın Mustafa Enöz’ün 64’üncü sıradaki sorusuna cevap veriyorum: Manisa
ilimize 2008 yılı içinde toplam 73 hekim atanmıştır. Sağlık personelimizi bütün
ülkeye dengeli ve adaletli bir biçimde dağıtmaya çalışıyoruz. Meclis
kürsümüzden, birçok kere yüce Meclisimize ifade ettiğim gibi, Türkiye'de ciddi
bir hekim yetersizliği vardır, sayısal anlamda bir hekim yetersizliği vardır,
dolayısıyla burada biz dengeli bir dağılımı ancak yapabiliyoruz. İhtiyaçların
hepsini karşılamak gerçekten mümkün değildir ama Manisa ilinin, personel
dağılım cetvelimize göre, dengeli dağıtım cetveline göre doluluk oranı yüzde
91’dir. Manisa ilimiz hekim doluluğu açısından Türkiye sıralamasında ilk
10’dadır. Bu soruyu soran Değerli Milletvekilimiz aslında kendi bakışı
açısından haklıdır. Doktor eksiklikleri vardır ama Türkiye geneliyle
kıyasladığımızda Manisa ilimizin iyi bir yerde olduğunu görüyoruz ve Manisa
ilimizde 112 acil hizmetlerinde de -değerlendirttiğimde- aksamaya sebep olacak
bir personel açığı söz konusu değildir. Sayın Rıdvan
Yalçın’ın 71’inci sıradaki sorusunda, Bakanlığımıza bağlı sağlık kurum ve
kuruluşlarındaki başhekim yardımcılarının sayıları ve aradaki fark
sorulmaktadır, artıştan bahsedilmemektedir ama evet bir artış vardır. 2002
yılında 824, 2003 yılında 1.022 olan başhekim yardımcısı sayısı 2008 yılında
1.951’dir ama bunun bir izahı var, şöyle ki: Bir defa bu yıllar arasında 212
yeni hastane açılmıştır. Yani bunların her birine 2 tane başhekim yardımcısı
verseniz 400 kişiyi geçer, kaldı ki bir kısmına 2’den fazla da başhekim
yardımcısı veriyoruz. Bu yıllar arasında SSK hastaneleri Bakanlığımıza gelmiştir.
Bu başlangıçtaki rakamda oradaki başhekim yardımcıları yok. 114 adet ağız-diş
sağlığı merkezi kurulmuştur. Ayrıca, bütün 112 il ambulans komuta merkezlerine
de işi daha iyi yürütebilmek için başhekim ve yardımcılıkları verilmiştir.
Ayrıca, 2007 yılında taşra teşkilatlarımızın yeniden yapılandırılması
çerçevesinde arkadaşlarımıza, yönetici arkadaşlarımıza ek ödeme ödeyebilmek
için vilayet onayıyla görev yapan başhekim yardımcılarına Bakanlık onayı
verilmiştir. Bütün bunları dikkate aldığımızda, çerçevenin büyümesini dikkate
aldığımızda aslında başhekim yardımcılarının sayılarında bir artış değil, hatta
bir azalış söz konusudur çünkü standartların hepsinde hastanelerde azalmalar
gerçekleştirdik. Yani geçmişte 20 kişi, 25 kişi çalışabilen bir hastanede bu sayılarda
başhekim yardımcısı çalıştırma imkânı yoktur, yaptığımız düzenlemelerle. Sayın Reşat
Doğru’nun jenerik ilaçla ilgili 73’üncü sırada sorusu
var. Ülkemizde 3.500’den fazla eş değer ilaç lisansı bulunmaktadır. İlaç geri
ödemesinde uyguladığımız en ucuz eş değer ilaç kavramı, bu konuda eş değer
ilaçlar için uyguladığımız en önemli destektir. Bu ilaçların tanıtımı
kapsamında hem ilaç endüstrisiyle hem Bakanlık olarak ortak çalışmalar
yürütüyoruz. Avrupa Eşdeğer İlaç Birliğine İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası
üye olmuş durumdadır ve ilgili toplantılara Avrupa’da müsteşar düzeyinde
katılımlar yapıyoruz ve ülkemizde eş değer ilacın tanıtımı için sektörün
başlattığı, yerli ilaç sanayisinin başlattığı kampanyaya Bakanlık olarak tam
destek veriyoruz. Bu anlamda, eş değer ilacın algısını ölçmek amacıyla,
vatandaştaki algısını ölçmek amacıyla bir kamuoyu araştırması yaptık. Bütün
bunlarla birlikte, eczacılık fakültelerimizle birlikte çalışıyoruz. Bu soru çok
önemli bir soru. Değerli milletvekilleri, gerçekten Türkiye’de eş değer ilaç
kullanımını artırmalıyız. Meclis kürsüsünden sizlere ve yüce milletimize şu
şekilde seslenmek istiyorum: Uluslararası ilaç firmalarının orijinal bir
molekülün, orijinal bir formülün eş değer ilaca göre daha değerli olduğu,
tedavi açısından daha yerinde olduğu düşüncesi tamamen yanlıştır. Bir ilacın,
bir molekülün Türkiye’de ruhsat almış eş değeri ile orijinali arasında hiçbir
fark yoktur. Vatandaşlarımız, eczanelere gittiğinde ilacın eş değerinin
alınması için, hatta en ucuz eş değerinin kendilerine verilmesi için bu hususta
eczacılarından da talepte bulunmalıdırlar çünkü sonuçta onların vergileriyle,
onların primleriyle bu ilaçlar kendilerine ödenmektedir. Sayın Reşat
Doğru’nun 74’üncü sıradaki sorusu ülkemizde 2007 yılında kullanılan ilaçların
değeri ve dağılımıyla ilgili. 11 milyar 92 milyon TL bir ilaç harcaması
yapılmış, yerli ilaçlara 5 milyar 782 milyon TL, ithal ilaçlara ise 5 milyar
310 milyon TL bir ödeme yapmış durumdayız. Yerli ilaçlar burada pazarda
birazcık üsttedir ama biraz önce söylediğim şekilde, orijinal ilaçların pazar
payını artırma ihtimali her zaman vardır. Dolayısıyla, eş değer ilaç ve yerli
üretim ilacın kullanılması için bütün vatandaşlarımızı ben de teşvik ediyorum,
bu soruyu vesile bilerek. Sayın Sacid Yıldız’ın 81’inci sıradaki sorusunda Denizli
Çivril’deki bir olaya işaret edilerek bir soru sorulmaktadır. Bakanlığımızca
her anne ölümünün tek tek ve titiz bir şekilde
değerlendirildiğini Sayın Milletvekilimiz de bilmektedir. Bu sayede, 1998’de
yüz binde 70’lerde olan anne ölüm oranı, 2008 rakamını veriyorum -net rakamlar
belki önümüzdeki günlerde çıkacak ama ilk tahminî rakamlarımız- Türkiye’de yüz
binde 19’a düşmüştür. Bu çok önemli bir başarıdır. Biz, Dünya Sağlık Örgütü
tarafından orta yüksek gelirli ülkeler içerisindeyiz. Orta yüksek gelirli
ülkeler içerisinde anne ölümlerinin oranı dünyada yüz binde 90 civarındadır.
Türkiye’de bu oranı son altı yıl içindeki çok büyük gayretlerle yüz binde
19’lara çektik. Denizli
Çivril’deki olaya sıra gelince: Bu olayla ilgili olarak Valilikçe bir
soruşturma yapılmıştır ve bilirkişi tarafından sağlık personelinin kusurlu
olmadığı kanaatine varılmıştır. Ayrıca, yargı aşamasındadır konu, aile yargıya
başvurmuştur. Dolayısıyla, Sayın Milletvekilimiz de biz de yargının bu husustaki
kararını beklemek durumundayız. Bu konudaki bütün
hassasiyetlerimizle birlikte sağlık personelimizi -zaman zaman basına akseden
haberler açısından bunu ifade ediyorum- ön yargılardan korumak ve sorumlu
davranmak zorundayız. Bazen böyle işin başında hemen sağlık personeli idam
ediliveriyor. Böyle de bir hakka hiç kimsenin sahip olmadığını düşünüyorum.
Kimse yanlış yapmamalıdır, bütün sağlık çalışanları, vatandaşımızın sağlığına
hassasiyetle yaklaşmalıdır ama biz de değerli emeklerini bu alanda gece gündüz
sarf eden sağlık personeline ön yargıyla yaklaşmamalıyız. Sayın Akif Ekici’nin 95’inci sıradaki sorusunda, sağlık hizmetlerinin
ücretli hâle getirildiği iddia edilerek sorular sorulmaktadır. Şunu ifade etmek
isterim ki Türkiye’de Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla sağlık hizmetleri aslında
büyük ölçüde ücretsiz hâle getirilmiştir. Değerli
milletvekilleri, ambulanslarda vatandaştan para alınan bir dönemi yaşadık biz.
Yani kısa bir dönem değildi bu, yıllarca, on yıllarca bunu yaşadık.
Hastanelerde evrakını getiremediği için veya parasını ödeyemediği için
insanların rehin tutulduğu, bebeklerin, cenazelerin rehin tutulduğu dönemleri
yaşadık. Sağlık personeli, tabirimi hoş görün, “hasta kaçtığı için” -tırnak
içinde ifade ediyorum, böyle ifade edilirdi çalıştığımız hastanelerde-
soruşturmalara uğrardı. Oysa biz şimdi hastayı acil servise kabul etmeyen
hastaneye soruşturma açıyoruz veya hastayı rehin tutmak bir tarafa da birazcık
da olsa bürokratik sebeplerden dolayı böyle bir bekletmeye kim uğratmışsa ona
soruşturma açıyoruz. Nitekim, Sayın
Milletvekilimizin ifade ettiği olayda da derhâl konuyla ilgili soruşturmayı
yaptık, adı geçen özel sağlık kurumuna beş gün kapatma cezası verdik.
Türkiye’de böyle olaylar eskiden basına akseder, geçiştirilir giderdi. Biz bu
meselelerin üzerinde büyük bir hassasiyetle duruyoruz, bundan sonra da büyük
bir hassasiyetle duracağız. Değerli
milletvekilleri, bakın, Hınıs ilçesi, Erzurum’da, benim doğduğum, büyüdüğüm ve
milletvekili seçildiğim ilde bir ilçedir. Bundan on beş gün önce, seksen yedi
yaşında bir vatandaşımız, kalp krizi geçirdiği sırada, ambulans helikopterle
köyünden alınmış, şehre getirilmiş, kendisine müdahalesi yapılmış ve köyüne
geri götürülmüştür. Yani, böyle bir dönemde, sağlık hizmetlerinin ücretli hâle
getirildiğinden bahsetmek gerçekten gerçekçi olmuyor. Türkiye
İstatistik Kurumunun her yıl yaptığı araştırmalar sonucunda ortaya çıkan bir
gerçek var. Sağlıkta Dönüşüm Programı öncesinde, vatandaşın sağlık
harcamalarına cebinden ayırdığı pay yüzde 30’un üzerindedir. 2007 yılında bu
pay yüzde 17’lere düşmüştür ve bu da oldukça makul bir orandır. Bugün özel
hastanelerden de vatandaşımız hizmet alabilmektedir ve üstelik buralarda
ödediği paraya da sınır getirilmiştir. Elbette, günde 1 milyona yakın insanın… MALİK ECDER ÖZDEMİR
(Sivas) – Sayın Bakanım, her hastaya ambulans helikopter gönderebiliyor
musunuz? SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, günde 1 milyona yakın insanın
hizmet aldığı bir sistemde yanlış yapanlar olacaktır. Önemli olan, Hükûmetin, bu Dönüşüm Programı’nın bu meseleye nasıl
baktığıdır. Biz meseleye şöyle bakıyoruz: Hiçbir vatandaşımız bir acil
kapısında bekletilemez, velev ki burası bir özel hastane olsun. Hiçbir
vatandaşımızın bir yoğun bakımda yer varken oraya alınmaması kabul edilemez,
velev ki burası bir üniversite hastanesi, özel hastane olsun. Sayın
Başbakanımız, bu hususta, mevcut mevzuatı, kanunları, yönetmelikleri gayet
güzel toparlayan bir genelge de yayınladı. Dolayısıyla, vatandaşlarımız, bu
hususta, şu anda Türkiye Cumhuriyeti’nin şefkatli kolları arasında bu
hizmetleri almaktadır. Sayın Ensar Öğüt, 145’inci sıradaki soruda, Ardahan’da içme
suyuyla ilgili bir soru sormuştur. İçme suyu temini, belediye sınırlarında
belediyelerin, köylerde il özel idarelerinin sorumluluğundadır. Bu sorumluluk
çerçevesinde, Hükûmetimiz döneminde köylerimize içme
suyu temininde büyük adımlar attığımızı yüce Meclisimiz bilmektedir. Ülkemizin
her yerinde olduğu gibi Ardahan ilimizde de merkez ilçe ve köylerde bulunan
içme-kullanma sularından iki aylık aralıklarla düzenli olarak su numuneleri
alıyoruz. Bu numuneleri mikrobiyolojik standartlar açısından da izliyoruz. Geçmişte Ardahan
ili Göle ilçesi Budaklı köyümüzün içme suyunun mikrobiyolojik kirlilik
nedeniyle içilmeye uygun olmadığı doğruydu. Sayın Milletvekilimiz sorusunda bu
açıdan haklı. Bu tespiti Sağlık Bakanlığına bağlı ekiplerimiz geçmişte yaptı ve
problemin çözümüne yönelik çalışmalar başlatıldı. Problem de ortadan
kaldırılmış durumdadır. Bu köyümüzde de vatandaşımız temiz su içebilmektedir. Sayın Reşat
Doğru’nun 168’inci sıradaki sorusu: Ülkemizde Ocak 2009 itibarıyla toplam 20
adet AMATEM bulunmaktadır. Sağlık Bakanlığının çatısı altında son beş yılda,
mevcut 7 merkezimize 4 tane de yenisini eklemiş bulunmaktayız. Ayrıca
Gaziantep, Mersin, Konya, Edirne, Kocaeli, Van, Şanlıurfa, Hatay, Adana ve
Trabzon’da da yeni merkezleri açmak için çalışmalarımız devam etmektedir. Bu
merkezlere ülkemizdeki genel sağlık insan kaynağı imkânları çerçevesinde
atamalar yapmaya devam etmekteyiz. Şu anda merkezlerde 29 psikiyatri uzmanı, 18
hekim, 14 psikolog, 93 hemşire ve 123 diğer personel görev yapmaktadır. 177’nci sırada
yine Sayın Reşat Doğru’nun bir sorusu var, Çernobil kazasının kanserle ilişkisi
hususunda. Bu etkinin var olup olmadığını tespit etmek için, Değerli
Milletvekilimiz, bir araştırmayı 2006-2007 yılında Hacettepe, Bilkent ve
Karadeniz Teknik Üniversiteleriyle birlikte “Karadeniz Bölgesi Kanser ve Kanser
Risk Faktörleri Araştırması” şeklinde yaptık. Söz konusu araştırma -19.221 kişi
üzerinde, örneklem sayısı buydu- ülkemizde bugüne kadar yapılanların en
kapsamlısıdır. Araştırma -detaylarına giremiyorum kürsüden- çok önemli üç ayrı
araştırmanın bileşkesidir ve buralarda kanser görülme hızlarında, Karadeniz
Bölgesi ile kontrol bölgesi olarak seçilen diğer iller arasında anlamlı bir
fark görülmediğini tespit etmiş durumdayız. 212 ve 213
numaralı sorular Sayın Reşat Doğru tarafından sorulmuş. Hazır gıdaların içeriği
bugün ülkemizde uluslararası standartlar çerçevesinde Tarım Bakanlığımız tarafından
denetlenmektedir. Bildiğiniz gibi bu husustaki mevzuat Tarım Bakanlığımızı
yetkili kılıyor. Halkımızın beslenme alışkanlıklarının tespit edilerek beslenme
bozukluğu ve ilgili hastalıkların engellenmesi ve tedavisine yönelik beslenme
politikalarının geliştirilmesi için bir millî araştırma yapılmasına şiddetle
ihtiyaç vardır. Bu konuda yapılmış son kapsamlı araştırma 1974 yılına aittir
maalesef. Üniversiteler ve çeşitli paydaşlarla yapmayı planladığımız Türkiye
Beslenme ve Sağlık Araştırması’nı bu yıl Bakanlığımızın öz kaynaklarıyla
gerçekleştireceğiz. İlk sonuçlarını da yine 2009 yılı içerisinde kamuoyumuzla
paylaşmayı umuyoruz. Ben yüce
Meclisimize milletvekillerimizin sordukları bu sualler sebebiyle hizmetlerimiz
ve kısmen de politikalarımız hakkında bilgi verme imkânını buldum. Soru sahibi
değerli milletvekillerimize ve yüce Meclisimize teşekkürlerimi arz ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, şimdi sisteme giren arkadaşlara soru sorma veya
açıklama yapma imkânı vereceğim. Sayın Aslanoğlu, buyurun. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, soru önergesini verdiğimiz zaman eczacıların
2007 yılından Millî Eğitim ödemeleri duruyordu. Son zamanda kısmi ödemelerle bu
hafifledi ama hâlâ yeşil karttan dolayı alacakları var. Bunların da bir an önce
ödenmesiyle önemli bir sorunları giderilecektir. Bunu bir kez daha sizlere
sunmak istiyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Aslanoğlu. Sayın Doğru… REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakana vermiş olduğu cevaplardan
dolayı teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Eş değer ilaç
konusu çok önemli bir konudur. Eş değer ilacı Sayın Bakanım hekimlerimizin
birçoğu bile kabul etmiyor. Eczaneye reçeteyi gönderiyor, ondan sonra “ben aynı
isimli ilacı isterim” diye tutturarak, içeriği aynı olmasına rağmen, onu kabul
etmiyorlar. Ben tahmin ediyorum ki, halktan ziyade hekimlerimizin de bu konuda
bir bilgiye ihtiyacı vardır diye düşünüyorum. İkinci konu
olarak alkol ve madde bağımlılığıyla ilgili olarak: AMATEM merkezlerinde
psikiyatr uzman sayısı çok azdır. Özellikle bu ihtisasla ilgili bir psikiyatr
uzman yetiştirilmesinin ve bu bölümlere aktarılmasının çok büyük faydası
olacağı kanaatindeyim. Çünkü ülkemizin en önemli konularının başında da alkol
ve madde bağımlılığı konusu olduğunu düşünüyorum. Üçüncü sorum,
vermiş olduğunuz hazır gıdayla ilgili de: Şu anda ülkemizde hazır gıda
kullanımı çok ciddi manada her tarafta olmaktadır. Özellikle de alerji ve deri
döküntülü hastalıklarda çok ciddi bir artış vardır. Dolayısıyla da bunların da
1974’teki araştırma değil de önümüzdeki günlerde, söylemiş olduğunuz o “millî
araştırma merkezi” dediniz, bu konular üzerinde de, mesela bir süttür,
yoğurttur, hazır gıda olarak salçadır, bunların ciddi manada araştırılıp
kamuoyunun bu yönde yönlendirilmesinin veyahut da bilgilendirilmesinin faydası
olacağı kanaatindeyim. Sorularıma vermiş
olduğunuz cevaplardan dolayı teşekkürlerimi sunuyorum, sağ olun efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Doğru. Sayın Paksoy… MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim. Sayın Bakana teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım,
sözleşmeli personel konusunda sorumu sormuştum. Şimdi, bugün, Ankara İl
Müdürlüğünde görevli bir teknisyen arkadaş geldi. Hanımı sözleşmeli
personelmiş, Erzincan’da çalışıyormuş. “Eşim yanıma gelemiyor, tabii sözleşmeli
personel olduğu için. Ben gitmek istiyorum Erzincan’a beni de göndermiyorlar.
Ne yapalım biz?” diyor. Ben de size soruyorum Sayın Bakanım, ne yapsın bunlar? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Paksoy. Sayın Yıldız… SACİD YILDIZ
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakana da cevapları için
teşekkür ediyorum. Ancak, ben bu
Denizli’nin Çivril ilçesinde bir anne ölümü nedeniyle sorduğum soruya gerekli
yanıtı alamadım. Orada 2 tane kadın doğum uzman kadrosu var, 1 tanesinin tayini
çıkmış, diğeri de bir kongreye seminere gönderilmiş ve sezaryenle doğum yapacak
kimse var orada, bekliyor. Niye oraya birisi gönderilmemiş veya hasta niye
başka bir yere sevk edilmemiş? Anne vefat etmiş. Şimdi, ebeler müdahale etmiş,
tabii Valilik soruşturma açmış, bir şey bulunamamış ama ortada bir ölüm var ve
sakat kalmış bir çocuk var. Niye kadın doğum uzmanı olmadığına ilişkin bir soru
sormuştum. Bir de bu
devirde, kan merkezlerinin çok geliştiği bir ortamda kan kaybından hasta
kaybedilmesi kötü bir şey, son zamanlarda çok olmayan bir şey. Bir de bunu
sormuştum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Yıldız. Sayın
milletvekilleri, soru önergeleri cevaplandırılmıştır. Sayın Bakanımıza
ve soru sorarak denetim görevini yerine getiren milletvekili arkadaşlarıma
teşekkür ediyorum. Saygıdeğer
milletvekilleri, alınan karar gereğince diğer denetim konularını görüşmüyor ve
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer
alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz. VII- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 2’nci sırada yer
alan Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 2.- Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/663) (S.
Sayısı: 319) (x) BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet? Yerinde. Komisyon Raporu
319 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun
söz talepleri vardır. Evet, ilk söz
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan’a aittir. Sayın Seyhan,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Markaların Korunması Hakkında Kanun üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlar, kanun değerlendirmesine geçmeden önce, bu defa önerilerimi sizinle
paylaşmak istiyorum, daha sonra kanuna geçeceğim. Dünyanın hiçbir
gelişmiş ülkesi yoktur ki marka, patent ve model bilinci oluşmadan bir yere
gelsin. Eğer sanayide rekabet gücünüzü artıracaksanız, eğer katma değerinizi
yükseltecekseniz, mutlaka ülkenizde, patent, marka bilincinin oturmuş olması
lazım ve bizim ülkemize düşen en büyük görev ve sorumluluk da budur. Bilindiği gibi,
ilgili enstitümüz uzun yıllardır çalışmaya devam ediyor. Elbette bu konuda
atılmış çeşitli adımlar da var, ama Türkiye’de bu eksikleri konuşmadan biz bir
adım daha atamayız. Markalar konusunda çok fazla yol aldık, birkaç yıldır
memnuniyet verici gelişmeler var. Süreler kısaltılıyor, daha kısa sürede
markanın bilinçli hâlde elde edilmesini sağlamak için bürokratik gelişmeler
sağlanmaya çalışılıyor, bu konuda personel yetiştirilmeye çalışılıyor. Değerli
arkadaşlar, ilk önce bu marka bilincinizi kendi sanayicinizde oluşturacaksınız.
Yani, eğer bir eğitim çalışması içinde değilseniz, okullarınızdaki ders
kitaplarında marka bilinci yoksa, siz, o ülkede patent
ve marka konusunda kazanılmış hakların güvende olduğunu kimseye anlatamazsınız.
Bazıları üretimini yapar, çok faydalı bir üretimi sunmakta sıkıntı çektiği için
Türkiye’ye bir katma değer sağlayamaz. (x)
319 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Değerli
arkadaşlar, tezelden, Sanayi Bakanlığımız, Millî
Eğitim Bakanlığımızla iş birliği yaparak, ilkokuldan başlamak üzere
çocuklarımızda marka ve patent bilinci oluşturmak zorundadır; bu, giderilmesi
gereken eksikliğimizdir. Elbette var,
kitaplarımızı inceledim; bizim bir tanıma ihtiyacımız yok, bizim bir ezbere
ihtiyacımız yok, bizim bir bilince ihtiyacımız var. Bugün sanayiciler arasında
bir anket yapsanız dahi, birçok sanayicimizin, marka, model ve patent
arasındaki ayırımı ciddi şekilde ortaya koyamadığını görüyorsunuz. Türkiye’de
bu konudaki çekinceleri kaldıracak yegâne kurum ilgili bakanlıktır. Sanayi
Bakanlığımıza çok büyük görev düşüyor, elbette Millî Eğitim Bakanlığımıza da
düşüyor. Sanayi, ticaret odaları, belki Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği,
Sanayi Bakanlığı, ilgili Patent Enstitüsü ve Millî Eğitim Bakanlığı müşterek iş
birliğiyle bu işi çözmeye çalışmalıdır. Birkaç
değerlendirme toplantısına katıldığımda, maalesef, meslek eğitimi alan meslek
okullarında dahi bu bilincin oluşturulmadığını görüyoruz. Hatta,
pazarlama bölümünde okuyan öğrencilerimizde dahi, değerli arkadaşlarım, bu
dersler yeterince okutulmuyor. Yüksekokul okuyor, pazarlama bölümü mezunu
oluyor, marka konusunda bir bilgi, bilinç sahibi değil. Ama Türkiye'nin bunun
biraz daha ilerisine gitmesi lazım. Bizim yapmamız gereken, üniversitelerde bir
bölüm oluşturmaktır arkadaşlar. Artık, bu ülkenin, marka, patent konusunda
yükseköğrenim görmüş insana ihtiyacı var, rehberlik yapacak, danışmanlık
yapacak, yönlendirecek, özendirecek böyle bir insana ihtiyacı var. Birinci
vurgulamak istediğim şey budur. İkincisi
arkadaşlar: Sanayi Bakanlığımız, bu personel kadrosuyla, bu düzeyle bu işi
götüremez, kusura bakmasınlar ilgili enstitü. Müdürlüklerin başına baktığımızda
son derece deneyimli arkadaşlarımız var, ama o kadar fazla uzman eksiği var ki.
Hızlı yürütseler de, donanımlı insanı orada tutmazsanız, burada bir yeterlilik
sağlamazsanız, insanlar markaya ulaşana kadar, o hakkı alana kadar bir başka
insan o hakkı istismar eder hâle geliyor. Bu süreleri
kısaltmak lazım. Birinci yapmamız gereken, yapılanmada, kesin kararlı
bir şekilde, yeni elemanların, liyakat sahibi elemanların Patent Enstitüsüne
kazandırılmasıdır. Şimdi deniliyor
ki: “Sınavla alıyoruz.” Arkadaşlar, biz birçok işletmede sınav kriterlerinin uygulanmadığını biliyoruz. Lütfen, rica
ediyorum, özellikle stratejik kurumlarda liyakat esastır. Bunun siyasal
yandaşlığı olmaz. Önce, sınav açıp -özellikle bu kurumu suçlamak için
söylemiyorum- arkadan, hiç liyakati olmayan insanları görevde bir üst noktaya
getirirseniz Türkiye bir yere gitmez. Yapacağınız
ikinci şey, liyakat sahibi insanları o kurumda görev sahibi yapmak. Güvenilir
olacaksınız ve yetişkin olacaksınız, neye imza attığınızı bileceksiniz değerli
arkadaşlarım. Bunun dışında,
değerli arkadaşlar, bu kanunun temel bir amacı var, bu kanun markayı kullanma
hakkına tecavüzü engellemeye çalışıyor. Biz ne yapıyoruz? Hem bu tecavüzü
engellemeyelim ama bir görevimiz daha var: Marka bilinci oluşturmak. Oturup düşünmesi lazım. Alırsınız, bir sürü bilim adamı var.
Teşvik edin arkadaşlar, markalı ürünlere özel bir teşvik sistemi koyun. Sanayi Bakanlığımızın işi bu. İnsanlarımızı markaya
yönlendirin, fason mal üretimine değil; markaya yönlendirmek size hem yeni
katma değerler sağlayabilir hem de kayıt dışını kayıt içine çekersiniz. Böyle
bir kurumsal yapıyı oturtmak zorundasınız. Teşvik olur, ne teşvik olursa olsun
markalı ürünün arkasında elbette Sanayi Bakanlığımız olur, devlet olur,
kurumsal yapı olur ve bir belge anlayışı olur. Hatta ne yapıyorlar biliyor
musunuz, Avrupa’nın her yerinde marka teşvik edilirken markanın yanında nevi,
onu destekleyen koşullar da teşvik ediliyor. Bir bakıyorsunuz marka var, marka
kendini temiz enerji logosuyla tanıtıyor, insanlara bir alternatif sunuyorlar.
Eğer marka bir gıdayı içeriyorsa orada da mutlaka üretimin doğal yollardan
yapıldığını ibare eden işaretleri görüyorsunuz. O da bir marka, insanları
yönlendiriyor. Bazen sürdürülebilir bir yaşam için insanlar daha pahalı bir
ürüne yönelebiliyor arkadaşlar, organik ürünleri almak isteyebiliyor. İstiyor
ki bazı insanlarımız ben gideyim o raftan yenilenebilir enerjiyle üretilmiş
ürünü alayım diyor ama bunların hepsi marka güvencesinden geliyor. Markayla
birlikte markanın oluşumunu, içeriğini kamuoyuna anlatacak bir disiplinle
çalışması lazım bu kurumlarımızın. Bunların hiçbirini diğerinden ayıramazsınız
değerli arkadaşlarım. Üç: Üretim tipi
dışında vurgulamak istediğimiz şudur. Arkadaşlar, eğer
bir ülkede marka bilincini oluşturduysanız ikinci hamleniz gelişme. Ne
yapacaksınız? Eğer bir markanız varsa o markayı geliştirip o ulusa yeni katma
değerler, yeni teknolojiler kazandıracaksınız. Bizim süremiz çok uzun, yirmi
yıl. Yirmi yıl süreyle özel kriterler dışında bir
markaya dokunamıyorsunuz. Dolayısıyla, yeni bekleyen kanunlarımız var, bu
sürelerin kısaltılması, izne bağlı kullanılma hakları olsa da, kriterlerin daha saydam, daha şeffaf hâle getirilmesi ve
oluşan markalardan yeni markaların üretilmesinin önünün açılması bizim
hepimizin görevi, her şeyden önce ilgili bakanlığın görevidir. Bu görev ve
sorumluluk ağır bir görevdir arkadaşlar. Hemen düzenleme yapılmalıdır.
Deniliyor ki: “Biz düzenlemeleri yaptık, bir yıldır bekliyor, Bakanlar
Kurulunun önünde.” Arkadaşlar, beklemeyeceksiniz. Türkiye'nin önceliği, kendi
geleceğiyle, kendi ekonomisiyle ilgilidir. Şimdi geliyorum
kanuna. Bunlar önerilerimdi. Genelde hep şu oluyor: Çıkıp eleştirilerimi
söylüyorum, “Öneriniz olmuyor.” diye kızıyorlar. Ama şimdi eleştirileri sona
sakladım. Değerli
arkadaşlar, önümüzde bir kanun var. Sanayi Bakanlığımızın Bakanlar Kurulunda
bekleyen bu konuyla ilgili üç tane kanunu olmasına rağmen özel bir madde olarak
önümüze gelmiş. Gelme nedeni de, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı. Anayasa
Mahkemesi iptal ettikten sonra… Bakın, 5/1/2009
tarihinde bu kanunun iptal kararı yürürlüğe girmiş ama ilgili karar bundan tam
altı buçuk ay önce alınmıştır. Yani Anayasa Mahkemesi Markaların Korunması
Hakkında Kanun’da bazı maddeleri iptal ediyor, “5/1/2009
tarihine kadar uygulama geçerlidir.” diyor ama altı buçuk aylık süre içerisinde
her nedense biz bu tedbiri almıyoruz. Bu konuda açılmış davalar var. 5/1
tarihine kadar yeni bir kanun geçmediği için arkadaşlar, bu açılan davalar
içerisinde cezai davaların hepsi düşmüştür, markalar konusunda hepsi düştü ama
“Hukuk davaları düşmedi.” deniliyor. Devam eder ama yeniden müracaat hakkı
oluşmuştur. Değerli arkadaşlarım,
buradaki savunmaların hiçbirini haklı bulmuyorum. Siz, göreve geldiğiniz zaman,
bir siyasetçi… Halk, bizi buraya öngörümüz için seçiyor. Eğer devlet
kademelerinde, yürütmede bir tıkanma olacaksa senin görevin o öngörüdür, onu
göreceksin; sen, altı buçuk ayda bu kanunun çıkarılmayacağını göreceksin,
tedbirini alacaksın. İktidar varsa iktidarla, muhalefet varsa muhalefetle
konuşacaksın, burada dava açmış, hakkını arayan insanları mağdur etmeyeceksin.
Gidip “Benim kanunlarım Bakanlar Kurulunun önünde bekliyor, ne yapayım?”
diyerek bunu geçiştiremezsiniz ya da bunu yapıyorsanız bu sorumluluğa
katlanacaksınız, Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne, kanunun, hukukun
arkasından dolanacak önergeler getirmeyeceksiniz. “Ya arkadaşlar, bu oldu,
yetiştiremedik, gelin bir önerge verelim, 5/1/2009
tarihinden önce yapılan şikâyetler, açılan davalar, bu kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren konumuna devam eder.” diye, önceki tarihe atıfta
bulunarak bir önerge geçirmeye çalışırsanız, kendi hatanızla hukukun arkasından
dolanıp yeni bir işleyiş yaratmaya çalışıyorsunuz demektir. Bu, son derece
sakıncalıdır. Peki, bu iş görür
mü? Değerli arkadaşlar, bundan sonra hiçbir hukuki düzenleme düşen ceza
davalarının yeniden gündeme gelmesini sağlayamaz, bu mümkün değil. Çünkü, açılan davalar içerisinde ilgili maddeler bir muhatap
teşkil ederek o davalar açılmış. Düşmüş maddenin geriye dönüşü olmaz. Dava
dosyası açıkta kaldı. O dava dosyası sonucunda cezaya muhatap olan madde yok
kanunda, sen onu nasıl geri gönderebilirsin? İptal edilen bir kanunu geri
getirmek mümkün değil, bunun tartışılmasını bile son derece sıkıntılı görüyorum
değerli arkadaşlar. Yani, bu -bürokratik eksiklikse bürokratik eksiklik, siyasi
eksiklikse siyasi eksiklik- Türkiye'nin önüne ciddi bir sorunu koymuştur
değerli arkadaşlar. Bu sorun böyle devam edecek. Ama yapılması gereken şey
şudur: Bu sorun devam ederken eğer yasal düzenlemeler içerisinde hukuki hakları
koruyacak bir tedbir alınabiliyorsa, bugünler içerisinde düşen davalar hedef
alınarak hukuki temelde bir madde konulabilir. Bu koyacağınız madde de cezai
davaları bağlamaz. Eğer onu koymazsanız hukuki işlerliği de kalmaz değerli
arkadaşlar. Ben hukukçu değilim ama bütün içtihatlara baktığımda, bütün
arkadaşlarımla konuştuğumda önüme çıkan tablo budur. İnsan mantığı vardır,
insan vicdanı vardır, hepsini birlikte toplayıp konuşuyorum. Bunların hepsi yok
sayılabilir ama bunu ihmal eden anlayış yok sayılamaz, bunu affedemeyiz. Bir
milletvekili gidecek kanun teklifini verecekti, altı ay içerisinde buna “evet”
diyen muhalefet milletvekili çoktan bulunurdu, hele bu Sanayi, Ticaret, Enerji
Komisyonunda hem iktidar hem muhalefet milletvekili beş defa bulunurdu. Biz,
hak sahibinin hakkını koruyacak her şeyin arkasındayız. Bunun için
söylemiyorum. Eğer bizim Komisyonumuz içerisinde -Başkan da, yöneticiler de
burada- hukukun, yargının, vatandaşın haklarını, onu mahrumiyete götürecek
derecede öne çıkmış bir kararı varsa, düzeltmesi gerekiyorsa gelsin beraber
düzeltelim. Ama hukuk süreci bittikten sonra arkasından dolanmak mı? Asla, bu
Cumhuriyet Halk Partisinin işi değil, bizim de işimiz değil. Herkes bunun
faturasını ödesin. Sanayi
Bakanlığımızdan ciddi atılımlar bekliyoruz değerli arkadaşlar. Bu kanun
geçmeli, geçmek zorunda. Ama bu kanunda “hukukun arkasından dolanma” diye bir
içtihat da yaratılmamalıdır. Ben ilgili
enstitüye güveniyorum, bunları yapacağına da güveniyorum, önerilerimi onun için
koydum ortaya. Sadece tek endişem var: Sakın ola sakın bu tip kurumlarımızı
siyasallaştırmayalım. Bu ülke hepimize lazım, değerli arkadaşlar. Bazen altın
değerindeki bir teknik adamı, bir eğitilmiş adamı bulabilmek için milyonlarca
dolar harcıyorlar. Ama, kaybederseniz bir daha geri
gelmiyor. Onun için şunu yapmamalıyız arkadaşlar: Birtakım adımları attık.
Geçmiş yıllarda şu oluyordu: Adam marka müracaatında bulunuyor, daha fazla para
verenin… “Ücretini yatır, ben senin marka tescilini üç ayda çıkarayım.” diyor.
Türkiye böyle bir ayıbı da yaşadı. Daha fazla verene daha kısa sürede marka
verdi yıllardır. Böyle bir ayıbı yaşadık. Gelişmiş ülkelerde, daha fazla
verenin daha fazla ihtiyacı görülür anlayışı çağ dışı bir anlayıştır. Bunu
aşarak bir yerlere geliyoruz. Bu kolay gitmiyor. Ama,
benim güven sağlayabilmem için ilgili kurumun benim hukuksal olarak haklarımı
koruduğundan ben işveren olarak tatmin olmalıyım. Şimdi siz bana söyler
misiniz? Marka bilinciyle ben müracaat ediyorum, haklarımı koruyacak kurum,
altı buçuk ay süre içerisinde, benimle ilgili bir konuda mahrumiyetimin
olacağını bile bile yasayı Türkiye Büyük Millet
Meclisine getiremiyor. Nasıl hesap vereceğiz sanayimize? Hak sahibine ne
diyeceğiz biz, değerli arkadaşlar? “Bakanlar Kurulundan geçmedi” mi, “daha
önemli yasalar vardı” mı diyeceğiz, “Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanmadı”
mı diyeceğiz, ne diyeceğiz? Hiçbir şey diyemeyiz. Siz yapacaksınız; güven
vereceksiniz, güven. Söylediğim gibi,
bu bir öngörü, değerli arkadaşlar. Türkiye’nin öngörüsü şudur: Türkiye’nin
öngörüsü kitle bilinci. Bunun ortasına markayı oturtacaksınız, patenti de
oturtacaksınız. Hep markadan konuşuyoruz. Markada bir ilerleme var dedim.
Patentte yok arkadaşlar. Patentte Türkiye’nin ciddi sıkıntıları var. Acilen bir
yasal düzenlemeye ihtiyacı var Türkiye’nin. Türkiye bunu yapmadığı sürece bu
sıkıntı içerisinde yaşar, bu ülkenin kazancını da dışarıya akıtmış olur. Göz
göre göre bu yasaları bir yerlerde bekletmek kendi
cebimizdeki, avucumuzdaki kaynağı Avrupa ülkelerine, dışarıdaki üreticilere
hediye etmek anlamına gelir. Biz buradan çıkmalıyız. Bulunduğumuz yerden
çıkmanın tek yolu vardır: Dayanışma duygusu. Dayanışma duygunuzu nasıl
geliştireceksiniz? Adaletli olarak. Neye yaklaşacaksınız? Personelinize,
uyguladığınız kişilere, firmalara, yönlendirerek ama bir bakıyorsunuz, patent,
marka var, bir eğitim furyası çıkarılmış, bir eğitim furyası içerisinde
insanlar bilgilendirilmeye çalışılıyor ama raflara bakıyorsunuz, tozlu raflarda
bekleyen yüzlerce, binlerce dosya var. Olacak iş mi arkadaşlar? Hiç olacak iş
değil. Görünen o ki,
bundan sonraki süreçte biz bu markayı daha çok konuşacağız, önümüze üç dört
yasa gelecek. Ben şimdi bu kriterlerdeki eksiklikleri
o kanunda düzeltmek istiyorum ama bilin ki, Türkiye’nin en büyük sorunlarından
biri budur. Eğer bunu çözmezseniz, siz, ihracatınızdaki katma değeri
artıramazsınız arkadaşlar. Markanız yoksa, arkasındaki
ülkeyi hiç kimse görmez. Boşu boşuna, sadece Türkiye’yi tanıtmaya çalışmayın
arkadaşlar. Türkiye tanınacaksa, kendi kültürüyle tanındığı gibi, kendi millî
üretimiyle tanındığı gibi, kendi öz varlıklarıyla, kendi markalarıyla da
tanınmalıdır. Bunu sıradan bir anlayış gibi görerek bir kenara atamazsınız. Bir
tek markayı burada ifade etmek istiyorum… Adını da söylemeyeyim, reklama
girmesin; bir tek markayla tanınmış ülkeler vardır dünyada. Tek markası olan ve
tanınmış ülkeleri saydım, yedi ülke çıktı. Markadan sonra ülkesine bakıyorum,
ülkeyi markadan buluyorum. Çoğu insana sorun, başşehrinden tanımaz; bu marka
hangi ülkeye ait dersiniz, tanıyor. Dolayısıyla bu
şuur, Türkiye’ye gerekli bir şuurdur. Bu şuur ve bilinç içerisinde olmalıyız.
İlgili Bakanlığımıza çok görev düşüyor, bizlere de çok görev düşüyor. Muhalefet
olarak biz, bize düşen görevin bilincindeyiz ama biz, ilgili kurumları da
sorumluluğa çağırıyoruz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) TACİDAR SEYHAN
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, devlet yönetimi ciddiyet ister, devlet yönetimi
öngörü ister, devlet yönetimi hukuka saygı ister. Bütün çerçeveler içerisinde,
her türlü çözüme açığız ama hukuku kandırma, arkasından dolanma, devlet
yönetiminde istismar, bu bizim işimiz değil. Bunun da hem karşısında oluruz hem
hesabını sorarız. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Seyhan. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu. Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 319 sıra
sayılı Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, marka, çok genel olarak, üreticinin ya da satıcının mal ve
hizmetlerini tanımlamaya, tanıtmaya ve rakiplerinden onu ayırarak,
farklılaştırarak hizmet eden, isim, kavram, sözcük, resim, tasarım, dizayn gibi unsurların hepsinden veya bunların birleşiminden
meydana gelmektedir. Eğer markayı böyle tanımlarsak, bir mal ya da hizmeti
tanıtarak benzerlerinden ayıran, o ürüne kimlik kazandıran bir ölçüde de
garantisi olan, onu, kalitesini garanti ederek bir isim ve simge hâline
getirdiğine göre rekabet de markaların arasında geçecektir. Sanayi
ürünlerimizin küresel boyutta rekabeti marka imajının yerleştirilmesinden ve
pazarlamasından geçmektedir. Dünyamızda da artık ülkelerin değerleri onların
yarattıkları markalara bağlı olmakta “süper güç” diye ifade edilen ya da
“gelişmiş ülke” diye söylediğimiz ülkelerin birçoğunda da gelişmişliği ve gücü
markalar belirlemektedir. Günümüzde de modern pazarlamanın temelinde tüketici
davranışlarının araştırılması firmalar için giderek daha önemli bir başarı
faktörü olarak karşımıza çıkmaktadır. Şimdi, böyle bir
rekabetçi yapı içinde marka bir koruma, bir imaj, bir kimlik olayıdır.
Dolayısıyla marka tercihi tüketici davranışlarının da önemli değişkenleri
içerisinde yer alır. Marka bir kimlik
olduğuna göre o zaman, bunun, hem üreticiler kısmından hem de tüketiciler
açısından bazı önemli unsurları da vardır. Bunlara baktığımız zaman, üreticiler
açısından marka talep oluşturmada işletmenin ürününden daha öndedir ve daha
önemlidir. Marka, o ürünü aracı işletmelere çeker, hatta o ürüne bağlılık
meydana getirir ve o ürünü rakip mallardan ve ürünlerden de ayırır. Bu,
üreticiler açısından önemlidir. Tüketiciler açısından marka, tüketiciye
istediği malı kolayca bulabilme imkânı sağlar ve tüketiciye güven verir, hatta tüketicinin
korunmasını sağlar. Dolayısıyla markalı malların, markasız mallara göre daha
kaliteli olmaları da icap eder. Markanın
ülkemizde özgün ürün yaratmadaki rolü çerçevesinde baktığımız zaman, patent ve
mülkiyet hakları çalışmaları da mutlaka bu çerçeve içerisinde özendirilmeli,
markaya kadar uzanan süreç temelini ARGE ve yenilenmeye dayandırmalıdır. Daha
çok katma değer yaratmak, büyük çapta üretim yapmak, yeni, özgün ürün üretmek,
kârlılık oranlarını artırmak, modern bir pazarlama ağı oluşturmak gibi, gerek
bilimsel gerekse kurumsal unsurları tesis etmek için mutlaka markaların da
yaratılması gerekir. Değerli
milletvekilleri, ekonomik hayatımızda bu kadar önemli olan marka konusunu
bugünkü iktidarın da ne ölçüde samimi takip ettiğini gösteren bir tasarıyı
bugün görüşmekteyiz. Bu tasarıda yapılmak istenen değişiklikler aslında çok çok önceden, belirli bir zaman aralığında Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna getirilebilmeliydi. Tabii, baktığımız zaman, 556
sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 61’inci
maddesinin (d) bendi Anayasa Mahkemesinin 2 Mart 2004 tarihinde ve 2004/25
sayılı Kararı’yla iptal edilmiş ve arkasından da bu karar 14 Mayıs 2005
tarihinde yürürlüğe girmiştir. Gene, diğer yandan, aynı Kararname’nin, yani 556 sayılı bu
Kararname’nin 9’uncu maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi ve ikinci
fıkrasının (b) bendi, gene 61’inci maddesinin (a) ve (c) bentleri de Anayasa
Mahkemesinin 3 Ocak 2008 tarih ve 2008/2 sayılı Kararı’yla iptal edilmiş, bu
karar da 5 Ocak 2009 tarihinde yürürlüğe girmiştir. İşte, bizim konuştuğumuz mesele de bunun üzerinde
yoğunlaşmaktadır. Anayasa Mahkemesi
kararının yürürlüğe girdiği tarihte, yani 5 Ocak 2009’da Başbakanlık, Türkiye
Büyük Millet Meclisine söz konusu iptal kararları nedeniyle doğmuş veya doğacak
olan hukuki boşluğu gidermek amacıyla da bu görüştüğümüz tasarıyı göndermiştir.
Tasarı, 7 Ocak 2009 tarihinde ilgili komisyonda görüşülmüş ve nihayet Meclis
Genel Kuruluna indirilebilmiştir. Bu durumda,
markalarla ilgili cezai düzenlemelerin yer aldığı söz konusu hükümlerin iptali
kamu düzenini ihlal edici bir hukuki boşluk da yaratmıştır. Bu sebeple, söz
konusu karar yürürlüğe girmeden evvel marka, patent ve endüstriyel tasarımlarla
ilgili yeni düzenlemelerin yapılması ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Şimdi, bu
durumdan günümüze baktığımız zaman Hükûmetin bu
konuya gerekli ihtimamı göstermediği de açıktır. Anayasa Mahkemesinin düzenleme
yapılabilmesi için idareye vermiş olduğu altı aylık süre geçtiğimiz haftalarda
dolmuş olmasına rağmen, düzenleme ancak bu süre dolduktan sonra, bu hafta
içinde Meclisimize getirilebilmiştir. Bu geçen süre
içerisinde mahkemelerde devam eden davaların düşme tehlikesi de ortadadır.
Hatta bazı görüşlere ve yayınlarda çıkan tahminlere göre, bu dosyaların sayısının
9 bin civarında olduğu da söylenmektedir. Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının, ilgili tasarıları 2008 içerisinde, nisan ayında Başbakanlığa
gönderdiğini biliyoruz. Fakat ne olmuştur da bu tasarılar, Başbakanlıkça
bekletilmiş, Bakanlar Kurulunda hemen görüşmeye açılmamış ve bugüne kadar
gecikmenin sebebi olmuş? Bunun geçerli bir gerekçesi var mıdır? Bu konunun Hükûmet tarafından kamuoyuna ve tabii ki Meclisimize
açıklanması gerekmektedir. Eğer her fırsatta hamasi söylemlerle “çağdaş bir
Türkiye” deniyorsa bunun gerekleri de bahsedilen çağdaşlığa yakışır bir şekilde
zamanında yerine getirilebilmeliydi. Sayın
milletvekilleri, tasarı öyle bir alelacele hazırlanmıştır ki bakın, ilgili
komisyonun görüşmelerine baktığımızda, iktidar partisi milletvekilleri dahi, Sanayi
ve Ticaret Bakanlığının, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vermiş olduğu altı
aylık sürede neden bu düzeltmeyi ve düzenlemeyi yapamadığı konusunda
eleştirilere sebep olmuştur. Bu duruma benzer bir başka örneği, ben sizlerle
daha önce de paylaştığım bir konuyu gene aktarayım. Geçtiğimiz sene içerisinde
Sanayi ve Ticaret Bakanlığının çıkarttığı Organize Sanayi Bölgeleri Yer Seçimi
Yönetmeliği’nde de benzer hatalar yapılmış. Bizlerin soru önergesi ve
ikazlarıyla, neden sonra Bakanlık bunu tekrar yayınlayarak düzeltmiştir.
Buradan da şu çıkıyor sayın milletvekilleri: Bazı mevzuatlarda uygulamada
değişiklikler olabiliyor, hatta yanlışlıklar olabiliyor. O hâlde hepimizin,
özellikle, tabii ki iktidar erkini elinde bulunduranların bunlara dikkat ederek
daha az hatayla yasalarımızı çıkarmamız gerekir diye düşünüyorum. Şimdi ise
tasarının yürürlük tarihiyle ilgili olarak, bu şekilde kabul edildiği zaman bu
gecikmeye neden olanların hatasını vatandaşlarımız ödeyecek, ilgili kesimler
ödeyecek ve bu konuda da maalesef kimse hesap vermeyecektir. Yapılan bu hata,
bilemiyoruz ama bu görüşmeler sırasında belki de iktidar grubu tarafından
getirilecek bazı önergelerle de değiştirilmeye çalışılacaktır. Aslında bu durum
komisyonda da bir teşebbüse uğramıştır fakat nedense geri çekilmiştir. Aslında
büyük de bir hukuki sorunu teşkil edecektir böyle bir düzenleme. Sayın
milletvekilleri, Genel Kurulumuzdaki birçok milletvekilimizin görev aldığı çok
çeşitli Meclis ihtisas komisyonları bulunmaktadır ve bu komisyonlarda iktidar
grubumuz, bugünkü tasarıya benzer, çok sıkıntılı konularda ve bu konuların
aşılmasında sürekli olarak, daima tasarılarla ilgisi olmayan düzenlemeleri
önümüze getirmekte ve bunları tasarılara mütemadiyen ekleme çalışmaları
yapmaktadırlar. Bu durum bütün gruplar tarafından -iktidar grubu tabii ki
hariç- eleştiri konusu da olmaktadır. Bu komisyonların esas görevi iktidarın
hatalarını kapatmak değildir değerli arkadaşlarım. Bu komisyonlar yasa
çıkartmak ve yasaları düzenli ve hukuka uygun olarak yürütmek için kurulmuşlardır.
Komisyona gelen
tasarılar, usul olarak biliyoruz ki öncelikle hangi bakanlık hazırlıyorsa
onların ilgili teknik birimleri tarafından hazırlanıyor, daha sonra hukuk
müşavirliklerine intikal ediyor ve akabinde Başbakanlığa, Kanunlar ve Kararlar
Genel Müdürlüğüne gidiyor, eğer istenirse görüşler alınıyor ve daha sonra da
Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilip ilgili komisyonlara geliyor. Bunun,
en azından, bilebildiğimiz kadarıyla, yasalaşma süreci açısından usulen böyle
olması gerekir diye düşünüyorum. Hâl böyle iken,
verilen süreyi zamanında değerlendiremeyerek evrensel hukuk ilkelerini ciddiye
almayan anlayış sergilemek sanırım buradaki, Genel Kuruldaki hiçbir
milletvekilinin de kabul edebileceği bir durum olmayacaktır değerli
milletvekilleri. Bugün birçok
sektörümüz marka yaratmada maalesef yeterince başarılı olamamaktadır. Tabii bu
durumun en büyük sebebi de devletten yeteri kadar teşvik ve ilgiyi
görememeleridir. Bakın, buna örnek olarak, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
tarafından 2008 yılından, geçtiğimiz yıl içerisinden bugüne kadar teşvik veya
destek adı altında gerçekleştirilen projelere şöyle bir göz attığımızda hep
karşımıza, ya amacına hiçbir zaman ulaşamayacak projeler çıkmakta ya da kapsam
itibarıyla bazı hatalara düşülmektedir. Şimdi, bunlardan
bir tanesini çok konuşulduğu için gene örnek vereyim: “1.000+ Daha sonra
imalatçı esnaf ve sanatkâr kredisi başlatılmıştır. Bu kredi sadece imalatçı
olan esnaf ve sanatkâra yönelik uygulanmıştır. Fakat verilen demeç ve
açıklamalarda imalatçı olmayan esnaf ve sanatkârda da bir beklenti
yaratılmıştır. Ne üzücüdür ki o dönem dile getirdiğimiz bu krediden bütün esnaf
ve sanatkârın yararlanmasının gerekliliği, ancak şu günlerde, şimdilerde hayata
geçirilebilecektir, eğer yapılırsa. Ardından ihracat destek kredisi uygulamaya
konulmuştur. 15 Eylül 2008’de başvuruları başlayan kredi için ayrılan kaynak
kadar kredi kullanımı gerçekleşememiştir. 26 Kasım 2008’de sıfır faizli,
istihdam endeksli can suyu kredisi desteği uygulaması ile yeni istihdam
sağlanacağı söylenmiştir. Oysa istihdama endeksli olan sadece kredinin miktarı
olmuştur. Yani işletmeler Ekim 2008’de çalışan sayısına göre kredi kullanıp
daha sonra isterlerse bunların bir kısmını, belki de hepsini işten
çıkarabileceklerdir ama yine de destekten faydalanacaklardır. Değerli
arkadaşlarım, programın duyurulmasıyla başvurular arasında sürenin çok kısa
olması, uygulamaya konulan tüm programlardaki ortak yöndür. Bu sürenin kısıtlı
olması, yapılan çalışmanın kamuoyu tarafından ve KOBİ’lerimiz tarafından
yeterince anlaşılamamasına da yol açmaktadır. Bu programlardan
birçok girişimcimizin yararlanamamasının bir nedeni de sicillerindeki
olumsuzluklardır. Bakın, şimdi çok önemli bir konuya değineceğim. Yani siz bu
işletmelere hem kredi vereceğim, diyeceksiniz; öte yandan, sicilin bozuk, siz
bunu kullanamazsınız, diyeceksiniz ve böyle bir şart getireceksiniz. Aslında aylardır
dile getirdiğimiz ve bu konuda Milliyetçi Hareket Partisinin değerli
milletvekilleri tarafından verilen kanun teklifi de maalesef bu marka kanununda
olduğu gibi bekletilmektedir. Belki bu hafta içerisinde bu yasalaşırsa ondan
sonra nihayet görüşme imkânı bulunacaktır. Aslında ilk yapılması gereken bu
düzenleme sonraya bırakıldığı için birçok girişimcimiz daha önceki desteklerden
de faydalanamamışlardır. Değerli
milletvekilleri, günümüzde girişimcimiz marka yaratmanın da ötesinde çok ciddi
sorunlarla karşı karşıyadır. Ülkenin genel ekonomik durumu reel kesim dediğimiz
bu kesimi doğrudan etkilemektedir. Ekonomik istikrarsızlık nedeniyle reel
kesimde insanlar, kurumlar ve işletmeler uzun vadeli planlar yapamamaktadır.
Çok değil, bundan iki üç ay kadar önce krizin yaklaşmakta olduğunu ve acilen
tedbir alınması gerektiğini söylediğimiz zaman, o günlerde “Kriz tellalları
var.” diyenler, bugün krizin 2009’un ilk yarısında devam edeceğini çok rahat
bir ifadeyle söylemektedirler. Unutmayalım ki
kriz ortamını başarıyla yönetmenin yolu, yaklaşan krizi önceden görebilmek ve
ona göre de tedbirleri alabilmektir. Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine
göre, ülkemizin sanayi üretimi, 2008 Kasım ayında 2007 yılının aynı ayına göre
yüzde 13,9 oranında azalmış durumdadır. İmalat sanayisindeki kapasite kullanımı
çok önemlidir. 2008’in Aralık ayında geçen yılın aynı dönemine göre 16,4 puan
düşerek yüzde 64,7 seviyesinde gerçekleşmiştir. Şimdi, bu oran çok bahsedilen,
âdeta edebiyatı yapılan 2001 yılı krizinden bile düşüktür değerli arkadaşlar. Organize sanayi
bölgeleri, hem krizlerle ilgili hem de ekonominin nabzının tutulması anlamında
en önemli üretim üslerimizdir, merkezlerimizdir. İşte, bunlardan bir tanesi
olan İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’ndeki enerji tüketimi, Aralık
2008’de 2007 Aralık ayına göre yüzde 20 düşüş göstermiştir. 3.700 kişi son üç
ayda sadece bu bölgede işten çıkarılmıştır. Otomotiv Sanayii
Derneğinin kendi raporuna göre, 2008 Aralık ayında otomotiv üretimi yüzde 63
azalmış, 104.866’dan 39.318 adede düşmüştür değerli arkadaşlarım. Bu
sanayimizin, bu sektörün en önemli merkezlerinden biri olan Bursa’da işini
kaybedenlerin sayısı 56.700’dür. Kaldı ki, bu rakamın 24.343’ü son üç ay içinde
olmuştur. Değerli arkadaşlarım,
son bir yıllık dönemde iş arayan vatandaşlarımıza göre, 385 bin kişi ilave
işsiz olmuştur. Demek ki, işsizlikle ilgili geçen yıla göre yüzde 1,2’lik bir
puan artışıyla yüzde 11’e yaklaşan 10,9’luk da bir işsizlik oranıyla karşı
karşıyayız. Gelinen noktada, sanayi üretiminde büyük bir düşüş var. Büyüme ve
istihdam başta olmak üzere ekonominin birçok göstergesi de olumsuz bir şekilde
gelecekten haber veriyor. Biz, bu küresel
kriz komisyonuyla ilgili olarak değerli arkadaşlarım, Milliyetçi Hareket Partisinin
oluşturduğu küresel mali krizi izleme komisyonunda birçok tedbiri, 22 Ekim
tarihinden itibaren anbean takip ederek krizi kamuoyuyla ve bu konuyla ilgili
olanlarla paylaştık. Maalesef ne Milliyetçi Hareket Partisinin bu ilgili
komisyonunun sesine kulak verildi ne de bizden sonra aynı önerileri tekrarlayan
iş dünyasının önerilerine bakıldı. Biz yaklaşan bu
krize karşı samimi ve destekleyici bir tutum içindeyiz değerli arkadaşlarım.
Eğer bu konularla ilgili iktidar bir tedbir getirecekse, onu da şartlarla
ilgili olarak değerlendirip ülkemizin çıkarları noktasında gerekli tedbirlerin
alınmasına çaba göstereceğiz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Tanrıkulu. AHMET KENAN
TANRIKULU (Devamla) – Teşekkürler Başkanım. Ancak bu konuda
da iktidarın artık söylem değil biraz icraat yapmasını bekliyoruz haklı olarak. Değerli
arkadaşlarım, küresel ekonomik krizden dolayı ülkemiz önümüzdeki dönem doğrudan
yatırım ve sıcak para bulmakta güçlük çekecektir. İşte bu nedenle, hem yerli
malını hem de yerli marka kullanımını teşvik ederek markalarımıza ve
üreticilerimize en yüksek seviyede destek vermek zorundayız. Böylece üretimde
çarklar yavaşlamayacak ve durmayacak, yerli üreticimiz, dolayısıyla da
çalışanlarımız işinden, aşından olmayacaktır. Sayın
milletvekilleri, bu duygu ve düşüncelerle, tasarının ileride sorunlara yol
açmamasını temenni ediyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Tanrıkulu. AK PARTİ Gruba adına
Konya Milletvekili Sayın Hasan Anğı. Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA HASAN ANĞI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Markaların
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Bir işletmenin
mal ve hizmetlerini diğer işletmelerin mal ve hizmetlerinden ayırt etmeyi
sağlayan, bu yönüyle de mal ve hizmetlerin kimliğini oluşturan işaret olarak
tanımlanan marka, küreselleşmenin sınır tanımadığı, rekabetin hız kazandığı
günümüz bilgi toplumunda firmaların pazarda kalıcı olabilmelerinin temel
unsurlarından biri hâline gelmiştir. Artık, dünyadaki büyük şirketlere
bakıldığında marka değerleri firma değerinin çok önemli bir kısmını
oluşturmaktadır. Başka bir ifadeyle günümüzde artık ekonomik değer fiziki
varlıklardan çok fikrî sermaye ile ölçülmektedir. Bu yönüyle de başta marka
olmak üzere sınai mülkiyet hakları sanayi toplumunda
sahip olduğundan çok daha önemli bir rol üstlenmeye başlamıştır. Zaman zaman basına da yansıyan muhtelif araştırmalarda dünyanın
en değerli yüz markası veya en değerli beş yüz markası belirlenmektedir.
Sıralamalar ve değerler az da olsa farklılık göstermekle birlikte, ilk sırada
yer alan markanın değeri 60-70 milyar dolara karşılık gelmektedir.
Araştırmalarda yer alan ilk yüz markanın toplam değeri Amerika Birleşik
Devletlerinin ihracatının yaklaşık 2 katıdır. Yarıdan fazlası Amerikan Birleşik
Devletleri firmalarına ait olan bu markalar olmasa ABD diye bir ülke
kalmayacaktır. Her ne kadar henüz ilk yüz içerisinde yer alan Türk markası
olmasa da dünyanın en büyük firmaları listesine giren Türk şirketleri vardır.
Türk sanayicisi ve girişimcisi artık başkaları için fason üretim yerine kendi
markası için üretim yapmaya başlamıştır, hatta bu markalarımız Çin tarafından
da taklit edilmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; markalar başta olmak üzere sınai
mülkiyet hakları, evrensel hukuk tarafından temel bir insan hakkı olarak
değerlendirilmekte ve korunması devletlere bir görev olarak yüklenmektedir.
Küreselleşme ile birlikte uluslararası boyut ve nitelik kazanan taklit ve
korsan ürünler nedeniyle, özelde marka koruması, genelde sınai
mülkiyet hakları daha da önemli hâle gelmiştir. Dünya Gümrük Örgütü ve OECD
gibi uluslararası kuruluşlarca yapılan değerlendirmelere göre, dünya
ticaretinde korsan ve taklit ürünlerin payı yüzde 5 ila 7 seviyesine
ulaşmıştır. 2007 yılında OECD tarafından yayımlanan bir rapora göre, tüm
gümrüklerde ele geçirilen korsan ve taklit ürünlerin değeri dünya üzerindeki
yüz elli ülkenin gayrisafi millî hasılasından daha
fazladır. Ayrıca korsan ve taklit ürünler, organize suç örgütleri ve hatta
terör örgütlerince kullanılan, bu yönüyle de kamu düzenini tehdit eden olumsuz
bir boyut kazanmıştır. Sebebiyet verdikleri vergi kaybı nedeniyle ülke
ekonomilerini etkileyen korsan ve taklit ürünler, kamu sağlığını da tehdit
etmeye başlamıştır. Bu nedenle, başta G-8 zirvesi olmak üzere pek çok uluslararası
platformda fikrî ve sınai mülkiyet haklarının
korunmasına ve bu çerçevede korsan ve taklitle mücadeleye vurgu yapılmaktadır. Ülkemizin AB’ye
üyelik sürecinde üzerinde en çok durulan konulardan biri de fikrî ve sınai mülkiyet haklarının korunması ve taklitle mücadeledir.
Müzakerelere açılan on fasıldan biri olan fikrî ve sınai
mülkiyet hukuku alanında belirlenen kapanış kriterleri arasında taklitle
mücadeleye ilişkin hususlar da yer almaktadır. Dünyada sınai mülkiyet haklarının ilk uygulayıcılarından biri olan
ülkemizde son dönemde marka ve sınai mülkiyet haklarına önem ve öncelik
verilmeye başlanmıştır. AK PARTİ olarak, sınai mülkiyet haklarını ekonomik ve teknolojik gelişme için
bir araç olarak görmekteyiz. Bu çerçevede, Patent Değerlendirme Ajansının
kurulması, aralarında markalara ilişkin kanun hükmünde kararnamenin de yer
aldığı mevcut kanun hükmünde kararnamelerin kanuna dönüştürülmesi, Fikrî
Mülkiyet Hakları Koordinasyon Kurulu ve Tasarım Konseyinin oluşturulması,
Markalar Kanunu Anlaşması’nın revizyonuna ilişkin
Singapur Anlaşması’na katılım sağlanması gibi pek çok proje ve eylem Hükûmetimizin eylem planında yer almaktadır. Bu çerçevede,
geçtiğimiz yıl yayımlanan Başbakanlık genelgesi ile Fikrî ve Sınai
Mülkiyet Hakları Koordinasyon Kurulu oluşturulmuştur. Bu Kurul, fikrî mülkiyet
alanında ilgili kamu kurum ve kuruluşları arasında ortak strateji ve
politikalar geliştirecektir. Fikrî mülkiyet alanında kısa, orta ve uzun vadeli
stratejileri oluşturacak olan Kurulun ilgili kurumlar arasında koordinasyon ve
iş birliği geliştirerek uygulamada etkinlik sağlaması da amaçlanmaktadır. Kurul
ilk toplantısını geçtiğimiz kasım ayında gerçekleştirmiş, “ulusal fikrî ve sınai mülkiyet stratejisi”nin
hazırlanması için gerekli çalışmaların başlatılması gibi ülkemiz açısından
önemli bir karar almıştır. Bu karardan görüleceği üzere, Koordinasyon Kurulunun
ülkemize büyük katkıları olacaktır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye’de sınai mülkiyet
haklarına verilen önem neticesinde bu alanda önemli atılımlar
gerçekleştirilmiştir. Tüm sınai mülkiyet
başvurularında 2002 yılına göre yüzde 100’e ulaşan artışlar yaşanmıştır.
Türkiye, geçtiğimiz yıl 75 bini aşan marka başvurusu ve 32 bin endüstriyel
tasarım ile Avrupa’da ilk üç içindedir. Yerli patent başvurularında dünya
ortalamasının katbekat üstünde artış gösteren ülkemizde mutlak sayılarımız da
son dönemde artmıştır. Cumhuriyet tarihinde ilk kez geçtiğimiz yıl 10 binin
üzerinde buluş için patent ve faydalı model başvurusu yapılmıştır. Benzer
şekilde, uluslararası marka başvurularında da önemli artışlar yaşanmaktadır.
Uluslararası marka başvurularının yaklaşık yüzde 2’si Türkiye’den
yapılmaktadır. Uluslararası marka başvurusu yapmaya imkân sağlayan ve seksen
iki ülkenin yer aldığı Madrid Sistemi’nde en çok başvuru yapan 15’inci ülke
Türkiye’dir. Türk ekonomisine olan ilgiyi göstermesi açısından, uluslararası
başvurularda en çok koruma talep edilmek istenen ülkelerden biri konumundayız.
Yabancı marka sahiplerinin ülkemize olan ilgisi de her geçen gün artmaktadır. 2006
yılında 10’uncu sırada yer alan ülkemiz, 2007 yılında bir basamak daha
yükselerek 7’nci olmuştur. Özetle, ülkemizin bu alandaki potansiyeli artık
harekete geçmiş, Türk sanayicisi de küresel rekabette yerini almaya
başlamıştır. Başvuru
sayılarındaki yaşanan bu gelişmeler kadar önemli bir diğer husus, bu hakların
etkin bir şekilde korunmasıdır. Bu korumanın sağlanabilmesi için başta marka
olmak üzere tüm sınai mülkiyet haklarının öncelikle
doğru ve hızlı bir şekilde tescil edilmesi gerekir. Ülkemizde tescil konusunda
tek yetkili kurum olan ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığımıza bağlı olarak faaliyet
gösteren Türk Patent Enstitüsü bu görevi başarıyla yerine getirmektedir.
Elbette bu husus tek başına yeterli değildir. Bu alanda olabilecek hak
ihlallerinin ve uyuşmazlıkların adil ve süratli bir şekilde sonuçlandırılması
da zorunludur. Bunu gerçekleştirebilmek için de hukuki düzenlemelere ve bu
alanda görev yapacak ihtisas mahkemelerine ihtiyacımız vardır. Ülkemizde bu
konudaki düzenlemeleri de içine alan yasal mevzuat 27 Haziran 1995 tarihinde
yürürlüğe giren, aralarında markalara ilişkin 556 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname’nin de yer aldığı bir dizi kanun hükmünde kararname ile
belirlenmiştir. Sınai mülkiyet hakları ve cezalar ise
1995 ve 2004 yıllarında çıkan 4218 ve 4194 sayılı kanunlarla düzenlenmiştir.
Öte yandan, ülkemizde bu alanda davalarla ilgilenen fikrî ve sınai
haklar ihtisas mahkemelerinin sayısı 23’e ulaşmıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesi, geçtiğimiz yıl aldığı bir kararla,
markalara ilişkin suçların kanun hükmünde kararnameyle düzenlenemeyeceğine
hükmettiğinden, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin bazı maddeleri iptal
edilmiştir. Bununla birlikte, sınai mülkiyet haklarına
büyük önem verdiğini belirttiğimiz Hükûmetimizin
eylem planında yer alan, markalara ilişkin 556 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname’nin kanuna dönüştürülmesi için yapılan çalışmalar tamamlanmıştır.
Tasarı, Bakanlar Kurulunda imzaya açılmıştır, önümüzdeki günlerde de yüce
Meclisimize sunulacaktır. Söz konusu
çalışmanın yasalaşmasının bir süre alacağı dikkate alındığında, Anayasa
Mahkemesinin söz konusu kararları çerçevesinde hukuki açıdan bir boşluk
doğmaması amacıyla, şu an görüşülmekte olan bu kanun tasarısı hazırlanarak yüce
Meclisimize sunulmuştur. Tasarıyla, Anayasa Mahkemesince iptal edilen 556
sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 9’uncu ve 61’inci maddeleri yeniden
düzenlenmektedir. BAŞKAN – Sayın Anğı, eğer iki dakika içinde bitiremeyecekseniz
konuşmanızın sonuna kadar… HASAN ANĞI
(Devamla) – Bir dakikada tamamlıyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN – Peki o
zaman. Buyurun. HASAN ANĞI
(Devamla) – Tasarının 1’inci maddesinde, marka tescilinden doğan hakkın kapsamı
belirtilmiş, marka sahibinin izni olmadan üçüncü kişilerin markayı
kullanmalarının önleneceği durumlar açıklanmıştır. Ayrıca, marka mevzuatımızda
ilk defa olmak üzere, markanın İnternet’te kullanım hâli düzenlenmiştir. Tasarının 2’nci
maddesiyle, marka hakkına tecavüz fiilleri düzenlenmektedir. Bu maddenin amacı,
marka sahibinin münhasıran yetkisinde olan markayı kullanma hakkına başkaları
tarafından tecavüz edilmesinin engellenmesidir. Köklü bir marka
geçmişi olan ve son dönemde bu alanda büyük bir atılım yaparak geçtiğimiz yıl
yapılan yetmiş beş bin marka başvurusuyla Avrupa’da 3’üncü sırada yer alan
ülkemizin bu konumunu sürdürebilmesi için söz konusu tasarının yasalaşması
gerekmektedir. Tasarının
hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür ediyor, ülkemiz için hayırlı olmasını
diliyor, heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Sayın Anğı, çok teşekkür ederim efendim hassasiyetiniz için. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, çalışma süremiz dolmuştur. Alınan karar gereğince,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 21 Ocak 2009 Çarşamba günü
saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; sizlere ve bizleri izleyen
vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum. Kapanma Saati: 20.00 |
|